ĞÏࡱá>şÿ —˜şÿÿÿ‘’“”•–ÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÜ¥hcàe­Ø !­Õ„„„„„„ÄØšššššš ¤¬š¹ aPPPPPPPP™ › › › › › › !Xr!.¹ „: íîœPP: : ¹ V „„PPV V V : „P„P™ àNRM³É¼„Œ„„„„Pê™ V CV  Untitled

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Manisa Milletvekili M. Cihan Yazar'ın, Dünya Uyuşturucuyla Mücadele Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İçel Milletvekili Halil Cin'in, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Hatay Milletvekili Atilâ Sav'ın, hükümet değişikliği sırasında kadrolaşma amaçlı atamalara ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için Rize Milletvekili ve Anavatan Partisi Genel Başkanı A. Mesut Yılmaz'ın görevlendirildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/895)

2. - Arnavutluk'ta yapılacak seçimlere Türkiye Büyük Millet Meclisinden gözlemci olarak gidecek milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/896)

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyonlarında bulunan kanun tasarı ve tekliflerden hangilerinin görüşüleceğine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/897)

4. - Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın İsrail'e yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/898)

5. - Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30.6.1997 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/899)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - 1 Temmuz 1997 Salı günü tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma süresinin ikinci bir karara kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin; Sendikalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 30 Arkadaşının, Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu ve 3 Arkadaşının ve İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 Arkadaşının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/693, 2/405, 2/448, 2/629) (S. Sayısı : 300)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, yataklı sağlık tesisleri ile bunların yatak sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2545)

2. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, Millî Gençlik Vakfının denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un yazılı cevabı (7/2798)

3. - Ordu Milletvekili Şükrü Yürür'ün, Başbakanlık Baş Müşavirliği görevinde bulunan bir şahsın özel firmada yönetici olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün cevabı (7/2804)

4. - Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu'nun;

- Manisa-Soma-Koyundere Köyünün telefon santrali ihtiyacına,

- Telefonu bulunmayan yerleşim birimlerine ve telefon ücretlerinin tahsilâtına,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/2828, 2833)

5. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Esenboğa Havaalanı VİP salonu amiri komiserin görev yerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2830)

6. - Tunceli Milletvekili Orhan Veli Yıldırım'ın, İstanbul'da gözetim altındayken işkence sonucu öldüğü iddia edilen bir şahsa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2838)

7. - Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, Nemrut Dağındaki tarihi eserlere ve Kahta'da düzenlenen festivale ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Turizm Bakanı Vekili Bahattin Şeker'in yazılı cevabı (7/2855)

8. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Koç Üniversitesi adına orman arazisi üzerine tahsisat yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Halit Dağlı'nın yazılı cevabı (7/2861)

9. - Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan'ın, yönetim kurulu üyeliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2881)

10. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, Batı Trakya İskece Koyunköy'deki Türklere baskı yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın yazılı cevabı (7/3015)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda toplantı yetersayısı bulunamadığından,

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 26.6.1997 Perçembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 16.24'te son verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Ahmet Dökülmez Kemalettin Göktaş

Kahramanmaraş Trabzon

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. - GELEN KÂĞITLAR

26 . 6 . 1997 PERŞEMBE No. : 157

Teklifler

1. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 22 Arkadaşının; Mercan Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/875) (İçişleri ve Plân ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.1997)

2. - Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun; 13 Kanunusani 1943 Tarih ve 4357 Sayılı Hususî İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimai Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanunun Adı ile Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/876) (Plan ve Bütçe ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.1997)

3. - Ankara Milletvekili Gökhan Çapoğlu'nun; Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/877) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.1997)

DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 2

T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 30

112 nci Birleşim

26 . 6 . 1997 Perşembe


İÇİNDEKİLER

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı'nın, Tekirdağ İli Çevresindeki orman alanlarında yapılan ilaçlamaya ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3066) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.1997)

2. - Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı'nın, SEKA Balıkesir Fabrikasının yönetiminde yapılan değişiklik ve atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3067) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.1997)

3. - Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı'nın, İstanbul Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı hakkında basında çıkan bazı haberlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3068) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.1997)

4. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3069) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.6.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

26 Haziran 1997 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER: Kemalettin GÖKTAŞ (Trabzon), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)


BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112 nci Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugünkü gündemimizde güncelliği olan önemli konular bulunmaktadır; çalışmalara başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Manisa Milletvekili M. Cihan Yazar'ın, Dünya Uyuşturucuyla Mücadele Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - İlk söz istemi, Manisa Milletvekili Sayın Cihan Yazar tarafından yapılmıştır.

Sayın Cihan Yazar, bugün Dünya Uyuşturucuyla Mücadele Günü olması dolayısıyla, gündemdışı söz talebinde bulunmuştur; kendilerini kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Yazar. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

M. CİHAN YAZAR (Manisa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün, Dünya Uyuşturucuyla Mücadele Günü. Bu konuyla ilgili görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

“Uyuşturucu bağımlılığı” terimi ülkemizde yanlış olarak kullanılmaktadır; işin esası, madde bağımlılığıdır. Dünya Sağlık Örgütü, şu ana kadar bağımlılık yapma özelliğine sahip 10 çeşit madde tanımlamıştır. Bunlar: Alkol, morfin, tütün, barbutiratlar, amfetamin, kokain, esrar, khat, halisinojenler, LSD ve uçucu solventlerdir.

Bağımlılık yapan maddeler, beynin genel depresyon ve stimülanlarıdır. Bağımlılık olayının nörolojik boyutu dışında, psikolojik, sosyal, kültürel ve genetik yönleri de vardır. Madde bağımlılığının belli bir ilaç veya ilaç grubuyla tedavisi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, yapılan araştırmalara göre yüksekokul ve üniversite gençliğinin yüzde 4'ü uyuşturucu kullanmaktadır. Öğrenci olmayan gençlik arasında bu oran, ya eşit ya da daha yüksek düzeydedir. Sorun hem zengin hem de yoksul kesimlerde aynı biçimde tespit edilmiştir.

Altın Hilal Bölgesinden; yani, Pakistan ve Afganistan'dan Avrupa'ya; Türkiye, İran ve bağımsız devletler topluluğu üzerinden taşınan uyuşturucunun ancak çok küçük bir kısmı yakalanabilmektedir. Mafyaiçi hesaplaşmaların ilk akla getirdiği, Türkiye'de, artık, Ortadoğu'da yeniden düzenlenen dengelerle birlikte bir karapara aklama ve bavul ticaretinin yaygın bir biçimde yapılmaya başladığıdır. Burada, Türkiye'nin yıllık bütçesinden ve dışborçlarından daha büyük paralardan söz ediyoruz. Bu kirli zenginler, elbette ki, böyle bir düzeni ayarlamaya muktedir olanlardır.

Madde bağımlılığının belli bir ilaç veya ilaç grubuyla tedavisi mümkün değildir demiştim. Türkiye, 1961'de imzalanan Narkotik Uyuşturucular Sözleşmesi ile 1971'deki Psikotropik İlaçlar Bildirgesinin ve 1988 Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin tarafı konumunda olmasına rağmen, yürütmeyi gerçekleştiremiyor durumdadır. Bu ve benzeri nedenlerle, bugüne kadar sağlık personeli, sağlıkla ilgili meslek örgütleri, üniversiteler, basın ve yayın kuruluşları ile ilk, orta ve lise öğretmenleri madde bağımlılığıyla mücadele stratejisini belirleyememişlerdir.

Madde bağımlılığıyla mücadelede en önemli silah, eğitimdir; yasaklama gibi kolaycı tedbirlerin hiçbir işe yaramadığı bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.

Türkiye'de, madde bağımlılığı sağlık sorunu haline gelmiş kişilerde teşhis, yardım, tedavi ve eğitim verebilecek merkezlere ek olarak iki kuruluş mevcuttur. Bu kuruluşlar “AMATEM” olarak isimlendirilmektedirler. AMATEM, Alkol ve Madde Bağımlıları Tedavi Merkezi olarak açıklanabilir. Bu kuruluşlardan İstanbul'da 30 yataklı bir ünite, Manisa'da da 50 yataklı bir ünite mevcuttur. Ünitelerin fazlalaştırılması, uyuşturucuyla mücadele gücümüzü artıracaktır. Manisa'da yapılan bu yeni ünite, henüz bu ay faaliyete geçmiştir.

Türkiye, ciddî bir narkotik akışıyla karşı karşıyadır. Yerel uyuşturucu kullanımı, İstanbul merkez olmak üzere, artmaktadır. Tutkaldan haşhaş ve eroine, eroinden kokaine kadar geniş bir yelpaze içindeki uyuşturucu kullanımının artması karşısında, uyuşturucunun önlenmesi, teşhisi ve tedavisi, ülkemizde çok büyük önem kazanmaktadır.

Toparlayacak olursak; Türkiye'ye çeşitli yollardan giren ve çıkan ve gençler için ciddî bir pazar oluşturmaya başladığı içindir ki, bir kısmı Türkiye'de kalan uyuşturucuya karşı etkili bir mücadele stratejisi belirlemek, bu noktadan sonra zorunlu hale gelmiştir; ancak, açıkça görülmektedir, ki kimi güç odakları, bu işten çıkar umdukları için mücadeleyi engellemekte yahut zorlaştırmaktadır.

Bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, çocukları ölen ailelere ve tüm toplumda uyuşturucudan etkilenecek insanlara bir borcu vardır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yazar, konuşmanızı tamamlayın efendim.

M.CİHAN YAZAR (Devamla) - Sağ olun Başkanım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu borcu ödemek için, imzaladığı uluslararası antlaşmalara uygun yasal düzenlemeleri hemen yapmalı; ayrıca, bütçe planlamasında da buna uygunluğa yer vermelidir.

Değerli milletvekilleri, konuşmama, bugün TRT-1'de 65 milyon Türk insanına ve dünyada bütün insanlara bildirgenen bir Birleşmiş Milletler bildirgesinden bahsederek son vermek istiyorum:

Dünya genelinde uyuşturucu bağımlılarının sayısının giderek arttığı, organize suç örgütlerinin uyuşturucu ticaretinden elde ettiği gelirin 400 milyar dolara ulaştığı bildirildi. Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Programı tarafından ilk kez yayımlanan rapora göre, uyuşturucu ticaretinde dönen 400 milyar dolar, dünyadaki toplam ticaretin yüzde 8'ini oluşturuyor.

Uyuşturucu ticareti ve kullanımında hızlı bir artış olduğunu belirten yetkililer, son on yıl içerisinde, kokain üretiminde 2 kat, eroinde 3 kat artış olduğuna; dünya genelinde 13 milyon eroin, 8 milyon da kokain bağımlısı bulunduğuna dikkati çekiyor.

Raporda, uyuşturucu kullanma yaşının gittikçe düştüğü vurgulanarak, gençlerin uyuşturucudan uzak tutulması ve bağımlıların etkili şekilde tedavi edilmesi gerektiği kaydediliyor.

Rusya'nın en önemli potansiyel uyuşturucu üreticisi ve tüketicisi olduğunu işaret eden yetkililer, Asya Kıtasının, dünyanın en büyük uyuşturucu pazarı haline geldiğini belirtmektedirler.

Yüce Meclisi, en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Manisa Milletvekili Sayın Cihan Yazar'a teşekkür ediyorum.

2. - İçel Milletvekili Halil Cin'in, esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci sözü, İçel Milletvekili Sayın Halil Cin'e veriyorum.

Sayın Cin, Türkiye'de esnaf ve sanatkârların sorunları hakkında söz istemiştir.

Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Cin.

HALİL CİN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esnaf ve sanatkârlarımız, Türk toplumunun gerçek manada ortadireği, ekonomik ve sosyal kalkınmamızın önemli bir amilidir. Esnaf ve sanatkâr, emek ve sermayesiyle ekonomide tüm kesimlere yönelik büyüme sağlarken, toplumumuzda, ekonomimizde önemli bir istihdam kaynağı da yaratmaktadır.

Ülkemiz ekonomisinde lokomotif görevi üstlenen esnaf ve sanatkârların oluşturduğu küçük işletmelerin toplam işletmeler içindeki payı yüzde 98,8; toplam istihdam içindeki payı yüzde 45,6; yatırımlardan aldığı pay yüzde 26,5; üretimden aldığı pay yüzde 37,7'dir. Küçük işletmelere verilen kredi payı ise yüzde 3-4 düzeyinde kalmaktadır; bu pay, Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 42, Japonya'da yüzde 50, Hindistan'da yüzde 15'tir.

Bütün dünyada, büyük, hantal, yeniliklere zor adapte olabilen büyük işletmeler yerine, dinamik, yeniliklere açık küçük işletmeler tercih edilmekte ve küçük işletmeler konusunda yeni teşvik politikaları izlenmektedir.

Esnaf ve sanatkârın, küçük işletmelerin önemli sorunu, finansman ve bilgi yetersizliğidir. Bağımsız iş kurmak özendirilmeli, insanın üretkenliği artırılmalıdır.

Gümrük birliğine girmiş olan Türkiye'de, mutlaka, esnaf ve sanatkâr desteklenmeli, Avrupa Topluluğu hukukuna uyum kanunları süratle çıkarılmalıdır.

İşyerlerindeki makine-teçhizatın yenilenmesi, modern teknolojiyle esnaf ve sanatkârın desteklenmesi gerekir. Bunun sağlanması için işyeri sahipleri düşük faizli kredilerle desteklenmeli, birtakım vergi muafiyetleri getirilmek suretiyle teşvik edilmelidir; aksi halde, Avrupa Topluluğu ülkelerinin esnaf ve sanatkârları ile Türk esnaf ve sanatkârının rekabeti mümkün olmaz.

Halk Bankası tarafından verilen kredilerin faiz oranı oldukça yüksek ve limitleri düşüktür. Düşük faizli ve uzun vadeli kredi, esnaf ve sanatkârlar için zorunlu olan kredilerdir. Türk esnaf ve sanatkârı kendi bankasına sahip olmalıdır.

Esnaf ve sanatkârların karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri de işyeri sorunudur. İşyeri sorununa çözüm için, küçük sanayi sitelerinin kurulması bir çare olarak ele alınmış ve bu küçük sanayi sitelerinin temel amacı, kent içinde dağınık biçimde yerleşmiş ve elverişsiz çalışma koşulları içinde olan yapımcı ve onarımcı küçük sanayicileri çağdaş ve düzenli bir işyerine kavuşturmak, onların çalışma koşullarını iyileştirip, aralarında dayanışma ve organizasyon sağlayıp, iş verimliliğini artırmasını sağlamaktır.

İllerimize bağlı ilçelerimizde küçük sanayi siteleri bulunmadığı gibi, bu sitelerde çalışacak çırak ve kalfalarımız için eğitim merkezleri de bulunmamaktadır. Gelişmiş ülkeler, meslek eğitimine büyük önem vermektedirler. Bizim bu ülkelerle yarışabilmemiz için, eğitime gereken ilgi ve önemi göstermemiz ve pratik meslekî eğitimi eksiksiz yapmamız gerekir.

1991 yılında, 507 sayılı Kanunda 3741 sayılı Kanunla gerekli değişiklikler yapılmış, Esnaf Odaları Birliği Federasyonu ve Konferedasyonu ile Millî Eğitim Bakanlığının ortaklaşa başlattıkları çalışmalar, esnafımız açısından da bizim için de memnuniyet verici olmuştur.

Meslekî eğitim sisteminin yerleşmesinde, meslek kuruluşlarıyla, yürütme organlarına büyük görevler düşmektedir. Meslekî eğitimin çağın getirdiği modern teknolojik araç ve gereçlerle yapılması gerekmektedir.

Esnaf ve sanatkârımızın vergilendirilme konusunda önemli sorunları vardır. Günümüzde, vergiye, yalnızca devletin para ihtiyacını sağlayan bir politika aracı olarak bakılmasından dolayı, Bakanlar Kurulu kararıyla, 1995 yılında, Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesine göre Gelir Vergisinden muaf tutulan esnaf, 94 üncü maddesine göre vergiye tabi tutularak, vergi kapsamına alınmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Cin, konuşmanızı tamamlayın efendim.

HALİL CİN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Vergiyi tabana yayma ve geliri artırmanın en iyi yolu, kayıtdışı ekonomiyi vergi kapsamına almaktır. Kanun koyucu, vergi güvenliğini sağlamak amacıyla hayat standardı esasını getirmiş; ancak, mükellefin beyannamesinde gösterdiği kazanç, kanunî hadlerin altında olması halinde, beyana itibar edilmeyerek, hayat standardı esasına göre, vergi mükellefi, vergiye tabi tutulmaktadır.

Hayat standardı, vergi güvenliğini artırma aracı olarak faydalı ise de, verginin gerçek gelire dayandırılması ilkesini ihlal etmektedir. Mükellef, gerçekten, kazanmadığı gelirin vergisini ödemektedir.

Sonuç olarak, esnaf ve sanatkârlara yolunacak kaz muamelesi yapılmaktan vazgeçilmeli, sürekli vergi alınan ve devletten hiçbir teşvik görmeyen bu çok önemli toplum kesiminin durumunun süratle düzeltilmesi için, kayıtdışı ekonomi kayıt içine alınmalı, vergi tabana yayılmalı, hayat standardı esası terk edilmeli, esnafımızın götürü usule tabi tutulması sağlanmalı, kazanılmamış kazancın vergisi olan geçici vergi uygulamasına son verilmeli, vergi dilimlerinin arasının yükseltilmesi ve vergi oranlarının düşürülmesi sağlanmalı, 507 sayılı Kanun kapsamındaki esnaf yatırım harcamaları Katma Değer Vergisinden muaf tutulmalıdır.

Yatırım harcamasının belli bir yüzdesi yatırım indirimi olarak vergi matrahından indirilmelidir. Sanayi siciline kayıtlı vergi mükellefine tanınan haklar, esnaf siciline kayıtlı esnaf ve sanatkârlara da tanınmalıdır. Esnaf siciline kayıtlı esnaf ve sanatkârların, gerek teknolojik gelişmelere ayak uydurmak gerekse tüketiciye kaliteli ve ucuz maliyetle mal ve hizmet sunulabilmesi için, onlara kredi verilmelidir.

Toplumumuzun yaşadığı ağır siyasî ve sosyal bunalım içerisinde esnafımızın unutulmaması ve sorunlarına acilen çözüm bulunmasını temenni ederek, Sayın Başkan ve değerli üyeleri şahsım ve Grubum adına tekrar selamlayarak, hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan İçel Milletvekili Sayın Halil Cin'e teşekkür ediyorum.

3. - Hatay Milletvekili Atilâ Sav'ın, hükümet değişikliği sırasında kadrolaşma amaçlı atamalara ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Bugünkü gündemdışı son konuşma, Hatay Milletvekili Sayın Atilâ Sav tarafından yapılacaktır.

Sayın Sav, hükümet değişikliği sırasında kadrolaşma amaçlı atamalar konusunda söz istemiştir.

Buyurun Sayın Sav. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır efendim.

ATİLÂ SAV (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; demokrasimizin geleneklerinden birisi de, başbakanın istifası nedeniyle boşalan hükümet yerine, yenisi atanıncaya kadar, eski hükümetin göreve devam etmesidir. Kamu hukukunun bir kuralı olan bu ilkenin uygulaması sırasında, bakanlar, genellikle ivedi işler dışında hiçbir işlem, özellikle de atama işlemi yapmazlar. Nitekim, biraz sonra, Keşif Güç'le ilgili bir müzakere yapılacak; sanıyorum ki, müstafi Hükümetin bakanları, bu konuda, Hükümeti temsilen burada bulunacaklar; ama, bunun dışında, geleneğimiz, bakanların atama işlemlerini ve diğer kalıcı uzun süreli işlemleri yapmayıp, yeni hükümetin bakanlarının atanmasını beklemeleridir.

Bunun dışında, son zamanlarda, arka arkaya yapılmış birtakım işlemler, özellikle atamalarla ilgili işlemler var ki, bu işlemler, bize, Refahyol Hükümetinin öteden beri en önemli amaçlarından birisinin, devlet kadrolarında özel bir partizan kadrolaşması yapma amaçları olduğunu göstermektedir. Üç gün önce Başbakanlıktan yayımlanan bir genelgeyle, kamu kuruluşlarından belediyelere ya da belediyelerden belediyelere aktarma yoluyla geçecek olan personelin atanmalarındaki iznin kaldırıldığı bildirilmiştir.

Bir başka spesifik olay da şudur: İskenderun Demir-Çelik Fabrikasına 70 endüstri meslek lisesi mezunu alımı için yapılan ilana 1 070 başvuru olmuş; 1 070 kişinin başvurduğu sınav 1 gün de yapılarak sınav kâğıtları okunmuş, ertesi günde testleri yapılarak 70 kişinin ataması bitirilmiştir. Bunlar, Refahyol Hükümetinin çeşitli bakanlıklarında gelişen kadrolaşma olaylarıdır.

Bu kadrolaşma olaylarından çok önemli saydığımız bir başkası da, Adalet Bakanlığında açılan hâkim ve savcı adaylığı sınavının, olağan seyrinin dışında cereyanıyla belirmiştir. Bu sınav bir skandala dönüştü ve yanlış uygulamalarıyla da basına yansıyan bu sınav, Adalet Bakanlığı gibi çok önemli bir bakanlıkta, yargıçların ve savcıların atanmasında özel bir kadrolaşma çabasının nasıl harcandığını ortaya koydu. Yürürlükteki sınav yönetmeliğine göre yapılan 423 adlî hâkim adayı kadrosu için sınav açılmıştı. Bu sınava 4 bini aşkın hukuk fakültesi mezunu başvurdu ve yazılı sınava girdi.

1991 tarihli ve yürürlükte bulunan bir yönetmeliğe göre, sınav, iki aşamalı olarak yapılır. Birinci aşamada yazılı sınav yapılır; bu sınavda, 70 ve daha yukarı not alanlar, ikinci aşamada mülakat şeklinde yapılan sınava girerler. Yazılı sınavda kâğıtlar okunduktan ve sonuçlar ilan edildikten sonra, itiraz diye bir yol var. Bu itiraz yolu, sadece sınav kâğıtlarının okunmasında verilen notların toplamında -yani, not baremine göre yapılan notlamada maddî hata; yani, toplamada- hata yapılmış ise, kullanılan bir yol olduğu halde, 100'ü aşkın aday sınavlara itiraz etmişler; gizli olarak yapılan sınavların sonuçları, kâğıtlar açıldıktan ve adayın ismi, kimliği belli olduktan sonra, kâğıtları yeniden okunmuş ve 100 kişiye yakın aday, notları 70'in üzerine çıkarılmak suretiyle mülakata alınmışlardır ve maalesef, mülakatta da bunlardan küçümsenemeyecek kısmı kazanmıştır. Buna mukabil, birinci sınavda 70'in üzerinde not almış olan adayların, mülakatta kazanamadıkları belirtilmek suretiyle, kazananlar listesinde yer almamaları sağlanmıştır. Mülakatta sorulan sorular, büyük çoğunlukla, hukuk mesleğine ve hâkimlik yeteneğine ilişkin sorulardan çok, doğum yeri gibi, ortaöğrenimini nerede yaptığı gibi sorular sorulmuştur adaylara ve bu adaylara, bu sorularla, daha önce, yazılı aşamasında aldıkları notlara rağmen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sav, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ATİLÂ SAV (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu yedek adayların durumu ve sayısı sınav sonuçlarını etkileyici biçimdedir ve bu nedenle, bazı adayların yargı yoluna başvurduklarını da öğrenmiş bulunuyoruz.

Adalet Bakanlığı, Refahyol Hükümeti döneminde, çok önemli ve yargının bağımsızlığını zedeleyici bir tutum içinde olmuştur. Sayın Bakan, bağımsız yargının insan unsuru olan yargıç ve savcıları, belli bir görüş doğrultusunda etkilemek için, adaletin ve yargının geleneklerine uygun olmayan birtakım tutum ve davranışlar içinde bulunmuştur ve bunlarla, sürekli, kamuoyu önünde ve basında yer almıştır. Sözgelişi, Sayın Bakan, bazı danışmanlarını, kendisi, isteğine göre değiştirmiştir.

Adalet Bakanlığı bir uzmanlık Bakanlığıdır ve Adalet Bakanlığındaki danışmanlar ve başdanışmanların hâkimlik mesleğinden, en az hukuk mesleğinden olmaları beklenirken, Bakanlık içerisinde çok etkili bir başdanışmanın, yalnızca, iki yıllık turizm yükseköğrenimi yapmış bir kişi olduğu bilinmektedir. Bu kişinin asıl temel özelliği Refah Partisi eski milletvekili Şevki Yılmaz'ın kardeşi olmasıdır ve bu kişinin, kendisi gibi bazı danışmanların da, özellikle, atamalar konusunda aşırı etkinlik yapıyor bulunmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Şevket Kazan'ın Adalet Bakanlığı unutulmayacaktır. Bağımsız yargıya yaptığı müdahaleler ve partizan amaçlı kadrolaşma girişimleri, hukuk ve adaletle ilgili açıklamaları, ziyaretleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın efendim.

ATİLÂ SAV (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

... çağdışı bir hukuk anlayışıyla bağımsız yargıyı güdümlemek istemesi nasıl unutulur. Hukukçular ve yargı mensupları, Sayın Şevket Kazan'ı unutmayacaktır ve unutmamalıdır. (RP sıralarından “biz de unutmayacağız” sesleri)

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Hatay Milletvekili Sayın Atilâ Sav'a teşekkür ediyorum.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için Rize Milletvekili ve Anavatan Partisi Genel Başkanı A. Mesut Yılmaz'ın görevlendirildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/895)

26 Haziran 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 18 Haziran 1997 tarihli ve Kan. Kar. 39-08-1-97-385 sayılı yazımız.

İlgi yazı ile istifası bildirilmiş olan Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu maddesi uyarınca, Rize Milletvekili ve Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'ı görevlendirdim.

Seçilecek bakanların atamaları yapıldıktan sonra, Bakanlar Kurulu listesinin ayrıca gönderileceğini bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

2. - Arnavutluk'ta yapılacak seçimlere Türkiye Büyük Millet Meclisinden gözlemci olarak gidecek milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/896)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Yüksek malumları olduğu üzere, 29 Haziran 1997 tarihinde Arnavutluk'ta yapılacak seçimlere Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir gözlemci heyetinin gitmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Genel Kurulun 3.6.1997 tarih ve 101 inci Birleşiminde kabul edilmiştir.

Adı geçen kanunun 2 nci maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere, siyasî parti gruplarınca bildirilen üyelerimizin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Ahmet Çelik (Adıyaman)

Ali Dinçer (Ankara)

Halil Çalık (Kocaeli)

Yaşar Canbay (Malatya)

Fevzi Şıhanlıoğlu (Urfa)

Emin Kul (İstanbul)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 78 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyonlarında bulunan kanun tasarı ve tekliflerden hangilerinin görüşüleceğine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/897)

26.6.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 78 inci maddesinde “Bakanlar Kurulunun herhangi bir sebeple çekilmesi halinde yeni Bakanlar Kurulu güvenoyu alıncaya kadar, Anayasa ve İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir. Ancak, Bakanlar Kurulunun öncelikli olduğunu bir yazıyla Başkanlığa bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine devam olunur” hükmü yer almıştır.

Belirtilen hüküm uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyon çalışmalarının devamını teminen, Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan kanun tasarılarından ekli listede belirtilenlerin görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

Liste:

- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna İki Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/609)

- Denizcilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/602)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

4. - Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın İsrail'e yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/898)

25.6.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın, vaki davete icabetle, temas ve görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 30 Nisan-2 Mayıs 1997 tarihleri arasında İsrail'e yaptığı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Cefi Jozef Kamhi'nin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlık Kurulu kararı ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - 1 Temmuz 1997 Salı günü tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma süresinin ikinci bir karara kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. 75 Tarih: 26.6.1997

Anayasanın 93 üncü ve İçtüzüğün 5 inci maddesine göre 1 Temmuz 1997 Salı günü tatile girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma süresinin ikinci bir karara kadar uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Salih Kapusuz Murat Başesgioğlu

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya Hasan Hüsamettin Özkan

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 1997 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5. - Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30.6.1997 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/899)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Körfez Savaşı sonrasında alınan Irak'la ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri hava unsurları ile İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla Hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve “Kuzeyden Keşif Harekâtı” olarak adlandırılan, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtının görev süresinin 30 Haziran 1997 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, Başbakanlık tezkeresi üzerinde görüşme açacağım.

İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, Hükümete, gruplara ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri, Hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır.

Görüşmelerin sonunda tezkereyi oylarınıza sunacağım.

Tezkere hakkında açıklamada bulunmak üzere, Hükümet adına, Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan söz istemiştir.

Buyurun Sayın Tayan.

MİLLî SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri şahsım ve Hükümetim adına saygıyla selamlıyorum. Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması konusunda görüşlerimizi arz etmek amacıyla huzurlarınızda bulunuyorum.

Bildiğiniz üzere “Kuzeyden Keşif Harekâtı” olarak adlandırılan uçuş düzenlemeleri, Huzur Harekâtının 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle Hükümetçe sona erdirilmesinden sonra, Yüce Meclisin aldığı 25 Aralık 1996 tarih ve 477 sayılı Karar uyarınca başlatılmış bulunmaktadır.

477 sayılı Kararda da sarih olarak ifade edildiği üzere, bu yeni düzenleme, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafazasına özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri hava unsurları ile İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve kurallara bağlı olarak gerçekleştirilen, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtıdır.

Yüce Meclisimizce yapılacak değerlendirmeye yardımcı olmak amacıyla, konunun tarihi gelişimini kısaca hatırlatmakta yarar görüyorum:

Körfez Savaşının 1991 yılında sona ermesinin ardından, Irak genelinde meydana gelen karışıklıklar neticesinde, 1991 yılı nisan ayı başlarında Kuzey Irak'tan ülkemize doğru kitlesel bir göç hareketi başlamış ve farklı etnik gruplardan yaklaşık 500 bin Irak vatandaşının sınırlarımıza yığılması, acil çözüm gerektiren çok yönlü bir sorun yaratmıştır. Bu insanların karşılaştıkları güçlükler ve bu göçün Türkiyemiz açısından yarattığı sıkıntılar, daha dün yaşanmışcasına hepimizin hafızasındadır.

O günkü hükümetin girişimleri neticesinde çıkarılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 Nisan 1991 tarih ve 688 sayılı Kararıyla başlatılan Uluslararası Yardım Kampanyası neticesinde, göç etmek durumunda kalan bu kitlenin yurduna dönmesi sağlanmış; ardından, yeni göç hareketlerine yol açabilecek olayların engellenmesi ve Kuzey Irak'ta yürütülen insanî yardım faaliyetlerinin sürmesini sağlayacak koşulların korunması amacıyla, bilindiği üzere, Huzur Harekâtı uygulamaya konulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözünü ettiğim bu harekât, yararlarına rağmen, ülkemiz açısından bazı sakıncaları da beraberinde getirmiştir. Ortaya çıkan sıkıntıların çözümü doğrultusunda, 1996 yılı başlarından itibaren, koalisyon ülkelerinin siyasî ve askerî makamlarıyla başlatılan müzakereler neticesinde tatminkâr sonuçlar alınmıştır. Elde edilen olumlu sonuçlar hakkında Yüce Meclisimize bilgi sunmak istiyorum:

Bilindiği üzere, tarafımızdan rahatsızlık duyulan bölgedeki insanî yardım örgütlerinin faaliyetleri ve Zaho'daki askerî koordinasyon merkezi karargahı, bugün, artık mevcut değildir. Kuzey Irak'a yönelik insanî yardım faaliyetlerinin Türkiye üzerinden ve gözetimimizde yapılması, kamuoyunda duyulan haklı rahatsızlıkları sona erdirmiştir.

Türkiye olarak, komşumuz Irak'ın toprak bütünlüğüne halel gelmesini hiçbir zaman arzu etmeyiz. Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, öteden beri, koalisyon ülkeleri nezdindeki girişimlerimizin odak noktasını teşkil etmiştir; Türkiye'nin bu konudaki hassasiyeti, açık olarak ortaya konulmuştur. Irak'ın toprak bütünlüğü konusunda, koalisyon ülkeleri, geçtiğimiz yaz ortasında, siyasî bakımdan bağlayıcı açıklamalar yapmışlardır. Kuzeyden Keşif Harekâtı öncesinde, koalisyon ülkeleriyle yürütülen müzakereler neticesinde, üzerinde anlaşmaya varılan ilkelerin başında Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasının yer aldığını burada önemle vurgulamak isterim. Türkiye, kardeş Irak Halkının, bir an önce, uluslararası topluma ve normal yaşam koşullarına dönmesini arzu etmektedir. Bölgemize, sulh, sükûn ve istikrarın gelmesi, en fazla Irak Halkına yarar sağlayacaktır.

Muhterem arkadaşlarım, bildiğiniz üzere, Kuzey Irak'la ilgili diğer önemli şikâyetimiz, PKK terör örgütünün bu bölgede yuvalanmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, bu konuda hayli mesafe kaydettiğimizi memnuniyetle vurgulamak isterim. Bugün, PKK'nın ne olduğu konusunda, koalisyon ülkeleri tarafından, tereddüte mahal kalmayacak açıklıkta tespitler yapılabilmektedir, mesajlarımız, gerekli şekilde yerine ulaşmaktadır. Nitekim, birkaç yıl önce yaklaşık on bin vatandaşımızı zorla Kuzey Irak'a götürerek orada bir kampa yerleştirilen teröristlerin oynadığı oyun açığa çıkarılmış ve ısrarlı girişimlerimiz sonucu, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Atruş kampının terörist yuvası olduğunu resmen kabul etmiş, kampta bulunan Birleşmiş Milletler Bayrağı indirilmiş ve nihayet 21 Ocak 1997 tarihinde Atruş kampı resmen kapatılmıştır.

Öte yandan, geçen yıl Barzani ile Talabani arasındaki kanlı çatışmalar, ülkemizin de katkısıyla durdurulabilmiştir. Tarafların ateşkese razı edilmesinden sonra, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin eşbaşkanlığında, Ankara'da, Barzani, Talabani ve Türkmen cephesi temsilcileri bir araya getirilmiş; bu toplantı sonunda, 31 Ekim 1996 tarihinde eşbaşkanlar bildirisi yayınlanmıştır.

Bu Ankara toplantısının temel hedefi, Kuzey Irak'ta Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği arasındaki ateşkesi sürekli kılmak ve bunu denetlemek için bir mekanizma oluşturmaktı. Bugün, bu hedefe ulaşılmıştır.

Ankara'da, ilgili bütün tarafların katılımıyla bir ateşkes izleme-denetleme komitesi kurulmuş, çoğunluğu Iraklı Türkmenlerden oluşan ateşkes izleme gücü Kuzey Irak'ta faaliyete geçmiştir.

Ankara süreci toplantıları sonunda yayınlanan eşbaşkanlar bildirilerinde, tarafların, ateşkesin devamı konusundaki kararlılığın yanı sıra, bölgede kalıcı barış ve istikrarı temin amacıyla yapılacak düzenlemelerin, hiçbir surette, Irak'ın egemenliğine, siyasî birliğine ve toprak bütünlüğüne halel getirmeyeceği özellikle vurgulanmıştır.

Bu bildirilerde, taraflar, Kuzey Irak'ta terörizmle mücadele konusunda taahhüt altına girmişler ve Türkiye'nin meşru güvenlik endişelerini haklı bulduklarını belirtmişlerdir. Türkiye, halen devam eden Ankara sürecine ev sahipliği yapmaya devam etmektedir. Bu gerçek, Türkiye'nin, ev sahipliğinin yanında, bölgesinde cereyan eden olaylarda yönlendirici bir rol oynadığını da ayrıca kanıtlamaktadır.

Türkiye, Kuzey Irak'ta mevcudiyetini güçlendirmeye çalışan PKK terör örgütünü bölgesinden temizlemek amacıyla, Kürdistan Demokrat Partisinin tam işbirliğiyle, 14 Mayıs tarihinde bölgede askerî bir harekâta girişmiştir. Sınırımıza mücavir bölgeleri fiilî kontrolü altında bulunduran Kürdistan Demokrat Partisinin, askerî harekât sırasında Silahlı Kuvvetlerimizle aktif işbirliğinde bulunması, PKK'nın, Kuzey Irak'ta yaşayan gruplar ile halk için bir tehdit haline geldiğini açıkça göstermiştir. Türkiye, bu herekâtın tek hedefinin PKK terör örgütü olduğunu, bölgedeki gruplar ile sivil halkı ve Irak'ın toprak bütünlüğünü hedef almadığını çeşitli kereler açıklamıştır. Başarıyla yürütülen herekât amacına ulaşmış olup, Silahlı Kuvvetlerimiz, 20 Haziran itibariyle, PKK'nın temizlendiği bölgelerden çekilerek yurda dönmeye başlamıştır.

Uzun yıllar kapalı kalan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı, yoğun çabalarımız neticesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 986 sayılı Kararı çerçevesinde, 16 Aralık günü düzenlenen resmî bir törenle işletmeye açılmıştır. Böylelikle, boru hattının çürümesi önlenmiş, Türkiye'nin Irak'a gıda ve ihtiyaç maddesi ihracatı imkânı sağlanmış ve böylece, Türkiye'nin, Körfez Savaşından bu yana uğradığı büyük zararlarının, kısmen de olsa, telafisi yolunda bir adım atılmıştır. Bu kararın hazırlanması, kabul edilmesi ve uygulanır hale gelmesinde Türkiye önemli bir rol oynamıştır.

Değerli milletvekilleri, tüm bu sözünü ettiğim kazanımların yanında, önem taşıyan bir husus daha vardır; o da, az önce de belirttiğim üzere, Irak'ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını tamamen uygulayarak, milletlerarası camiaya geri dönmesidir. Türkiye, bu amaçla gayret göstermeye devam edecektir. Ancak, halihazırda, Güvenlik Konseyi, Irak'ın kendisiyle ilgili bütün kararlara uyduğu kanaatinde değildir. Ağustos 1996'da ortaya çıkan Kuzey Irak'taki karışıklıklar, bizi, Irak'taki uluslararası camianın arzuladığı yeni şartlar ortaya çıkmadan, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda, Türkiye'nin de dahil olacağı bir güvenlik düzenlemesinin devamında yarar olduğu, fayda olduğu fikrine yöneltmektedir.

54 üncü Cumhuriyet Hükümeti, bu düşünceyle, Yüce Meclisimizden yetki talep etmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarih ve 477 sayılı Kararla kendisine verdiği yetkiye dayanarak, 1 Ocak 1997 tarihinden itibaren, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, tarafımızdan belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında bulunulmasına izin vermiştir. “Kuzeyden Keşif Harekâtı” ismini verdiğimiz bu uçuşlar, biraz önce belirttiğim gibi, tarafımızdan belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak gerçekleştirilmektedir. Nitekim, bunun sonucudur ki, Huzur Harekâtı çerçevesinde kamuoyuna yansıyan eleştiriler, bugün, artık, ortadan kalkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye olarak arzuladığımız istikrar, Kuzey Irak'ta henüz tam manasıyla sağlanamamıştır. Kuzey Irak'tan ülkemize yönelik toplu göç hareketleri ve benzeri olayların bir daha yaşanmaması için, Irak'la ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları uygulanmadığı sürece, mevcut harekâtın sürdürülmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu nedenle, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması yolunda Bakanlar Kurulumuza yetki verilmesini talep eden tezkerenin kabulünü Yüce Meclisimizin takdirine saygıyla arz ediyoruz.

Yüce Meclisi ve Başkanlık Divanını saygıyla selamlıyorum. (DYP, RP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tezkere üzerinde Hükümet adına konuşan Sayın Millî Savunma Bakanına teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar tezkere üzerinde söz isteyen değerli grup temsilcilerinin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına ilk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına istenmiştir; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya konuşacaktır.

İkinci sırada, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Şükrü Sina Gürel konuşacaktır.

Diğer grupların ve konuşmacıların da, söz istemlerini, yazıyla Başkanlığa bildirmelerini rica ediyorum.

Şimdi, ilk sözü, Konya Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya'ya veriyorum.

Buyurun Sayın Çetinkaya. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kuzeyden Keşif Harekâtıyla ilgili görüşlerimizi belirtmek üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum, konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Kuzeyden Keşif Harekâtı” olarak adlandırılan, Kuzey Irak üzerinde gerçekleştirilen keşif uçuşlarına yönelik düzenlemeyle ilgili olarak Yüce Meclisin verdiği yetki, bu ayın sonunda sona ermektedir. Hepinizin malumu olduğu üzere, 25 Aralık 1996 tarih ve 477 sayılı Kararla, Yüce Meclis, bu konuda, altı ay süreyle Hükümete yetki vermişti. O yetki, 30 Haziran sonu itibariyle dolacağı için, bugün, tekrar, konuyla ilgili, Hükümet, Yüce Meclisten yetki istemektedir.

İlgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedef ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasına özen gösterilerek, tarafımızdan belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak, şimdiye kadar, uygulama devam ediyordu ve gerçekleştirme bu şekilde sağlanmıştı.

Yüce Mecliste yapılacak olan oylama öncesinde, gruplarımızca bir değerlendirmede bulunulabilmesi amacıyla, biraz da konunun tarihi gelişimi hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum: Körfez Savaşının 1991 yılında sona ermesinden sonra, Irak'ın güneyinde ve kuzeyinde büyük karışıklıklar meydana gelmişti. Bu karışıklıkları bastırmak isteyen Bağdat yönetiminin baskıcı tutumu nedeniyle -hepimizin hafızasında tazeliğini koruduğuna şüphe etmediğim- sınırlarımıza yönelik bir göç hareketi başlamıştı; 500 bine yakın Kuzey Iraklı insan sınırımıza yığılmıştı ve netice itibariyle, ülkemiz tarafından, çok boyutlu sorunlar karşısında, önemli ve acil tedbirler alınması gerekiyordu.

Başlangıçta, hepinizin bildiği gibi, Silopi'de konuşlandırılması gereken göçmenlere, çadır ve dışarıdan gelen ihtiyaçların en iyi şekilde dağıtılması gayesiyle, Birleşmiş Milletlere, müştereken... Şunu özellikle vurgulayarak söylemek istiyorum; o zaman, hükümet ve Meclisçe onaylanan o talebimiz karşısında, bu karar, Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş ve müşterek güç olarak konuşlandırılmıştı. Hepinizin bildiği gibi, kısaca, ismine “Çekiç Güç” deniliyordu ve kara unsurları da bunun bünyesinde mevcuttu; fakat, esas itibariyle, MCC dediğimiz güçler vardı ve o da Zaho'da idi ve bu konu, bölge valisi olduğum sırada da, hedeflerini, her tarafı, özellikle, mahallinde bildiğimiz bu kuvvetlerin mevcudiyeti, onların orada neden dolayı konuşlandırıldığı ve onların, gelen göçmenlerin de, bölgede ve sınıra yakın yerlerde konuşlandırılması, hakikaten ülkemiz açısından fevkalade önemli, sıkıntılı durumlar meydana getirmişti.

Değerli arkadaşlar, bilahara, MCC, biliyorsunuz, kaldırıldı; Zaho'daki güçler de -bizim için en fazla önem arz eden bu durum bertaraf edildi- Silopi'ye çekildi ve MCC güçleri de tamamen sona erdirildi. İşte, bu durum karşısında Hükümetin etkin çalışması neticesinde, o günü, bu MCC güçlerinin sona ermesiyle birlikte, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak, yalnız, keşif ve kuzeyden gelecek harekâta karşı Türkiye ile birlikte hareket etmek ve dolayısıyla inisiyatifin ağırlıklı olarak Türkiye'de olması; iki generalin, Türk ve Amerikalı generalin komutasında, bu Kuzeyden Keşif Harekâtı, eski durumun yerine ikame edildi, tamamen apayrı bir şey olarak ve dolayısıyla, her gelişinde Meclisimizde uzun süre tartışmaya konu olan o Çekiç Güç de, böylelikle tarihe karışmış oldu.

Huzur Harekâtının, Bağdat yönetimi üzerinde caydırıcı olduğundan ve yeni bir güç felaketini önlediğinden, hiçbir arkadaşımızın şüphesi yoktur. Bu faydasına rağmen, harekât, ülkemiz açısından bazı ciddî sakıncaları da beraberinde getirmişti. Ortaya çıkan bu sakıncalar, özetle, otorite boşluğunu gidererek, Kuzey Irak'ta bir bağımsızlık hareketini meydana getirmesi ve en az bunun kadar vahim olan, PKK hareketinin bölgede yuvalanma imkânını elde etmesiydi. 54 üncü Hükümet, bu sakıncaların ortadan kaldırılması için büyük bir çaba göstermiş, memnuniyetle ifade etmek isterim ki, bu hususlarda bir hayli mesafe katetmiştir. Bildiğiniz üzere, Türkiye'de ciddî rahatsızlıklar doğuran, bölgedeki insanî yardım örgütlerinin faaliyetleri ve Zaho'daki askerî koordinasyon merkezi karargâhı, artık, mevcut değildir. Bugün, Kuzey Irak'a yönelik insanî yardım faaliyetleri, ülkemiz üzerinden, tamamiyle kontrolümüz altında yapılmaktadır.

Türkiye'nin, şu veya bu gerekçeyle, Irak'ın toprak bütünlüğünün zaafa uğratılmasına izin vermesi de mümkün değildir. Bu konudaki hasssasiyetimiz, koalisyon ülkelerine, yeterince ve açıklıkla izah edilmiştir. Nitekim, çabalarımız sonucudur ki, Kuzeyden Keşif Harekâtı öncesinde, koalisyon ülkeleriyle mutabık kalınan ilkelerin başında, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması gelmektedir.

Öte yandan, bugün, hepinizce de malum olduğu üzere, PKK, Kuzey Irak'ta artık faaliyet gösteremez duruma gelmiştir. Son Çekiç Harekâtı konusunda, başta koalisyon ülkeleri olmak üzere, Batı'dan gördüğümüz anlayış, haklı mesajlarımızın artık anlaşıldığını göstermektedir. Nitekim, terör yuvasından başka bir şey olmayan, sözde mülteci kampı Atruş'un Birleşmiş Milletler tarafından kapatılmış olması, çabalarımızın meyve verdiğinin en güzel bir işaretidir.

Biz, Türkiye olarak, son yedi yıldır büyük acılar çeken kardeş Irak Halkının bir an önce normal yaşam koşullarına dönmesini samimiyetle arzu ediyoruz. Bu, ancak, Bağdat yönetiminin, ilgili Birleşmiş Milletler kararlarına bihakkın uymasıyla mümkün olacaktır. Türkiye'nin, Irak Halkına yönelik dostane tutumu, en somut şekliyle, Barzani-Talabani çatışmasının durdurulmasıyla ortaya konulmuştur. Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, Türkiye, “Ankara süreci” adı verilen müzakereler neticesinde, çatışan taraflar arasında ateşkesi sürekli kılmak ve denetlemek için bir mekanizma kurulmasında başrol oynamıştır. Türkiye, bu sürecin ev sahibidir. Bu hususta, bölgede Türkiye'nin ne denli ağırlık kazandığını vurgulamak isterim.

Öte yandan, Körfez krizinden kaynaklanan ve miktar olarak 30 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilen ekonomik kayıplarımızın karşılanması konusunda somut mesafeler alınmıştır. Uzun yıllardır kapalı kalan Kerkük-Yumurtalık boru hattı, ısrarlı çabalarımız sonucu, geçtiğimiz yılın sonunda açılmıştır. Bu başarıda en büyük rol, gayet tabiî ki, Türkiye'ye aittir.

Yine, bölgenin en büyük ekonomik imkânını sağlayan Habur Kapısındaki sınır ticareti kısmen de olsa yeniden başlamış olup, ikinci kapının açılmasıyla birlikte bu faaliyet daha da artacaktır. Dileriz ki, inşallah, tekrar eski günlere dönülerek, avdet edilerek Türkiye yeniden ağırlığını koyacak ve Ortadoğu'nun en güçlü ülkesi olarak Kuzey Irak ve Körfez ülkeleriyle ilgili ticarî münasebetlerini tekrar güçlendirecektir.

Son olarak, biraz önce, Sayın Bakanın da temas ettiği üzere, sınırımıza yakın bölgelerden, kamplardan devamlı olarak sızarak, sık sık vur kaç usulüyle bölgede huzuru bozan terör birikintilerinin, maalesef, orada, mevsimin yaklaşmasıyla birlikte, yeniden bu şekilde sızma harekâtları göz önünde bulundurularak, biliyorsunuz, Çekiç Harekât, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Birleşmiş Milletlerin de muvafakatı neticesinde, 14 Mayısta başlatılmıştır. Şimdiye kadar alınan neticeyi, rakam olarak size arz etmek istiyorum: Ölü olarak ele geçirilen bölücü terörist sayısı 2 597, sağ teslim olan 132 ve yaralı 280 olmak üzere, ele geçirilen terörist sayısı toplam 3 009'dur. Çekiç Harekâtta personel zayiatı da şu şekildedir: Şehit sayısı, subay 14, assubay 4, erbaş ve er 74; geçici köy korucusu 21 olmak üzere, toplam 113'tür. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, geride kalan yakınlarına ve kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı diliyorum.

İnanıyoruz ki, bu kahramanların mevcudiyetiyle bölücü teröristler orada barınma imkânını kolay kolay elde edemeyeceklerdir. Tevessülleriyle alacakları cevap hep bu şekilde olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, az önce de vurgulamaya çalıştığım üzere, Irak'ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını uygulayarak, yeniden milletler camiasına dönmesi en büyük arzumuzdur. Türkiye, bu yönde Bağdat üzerinde gerekli telkin ve girişimlerini sürdürecektir. Irak'ın, milletler camiasına yeniden dönmesi, gerek bir göç felaketinin yeniden yaşanmaması gerekse Kuzey Irak'ta kontrolümüz dışında faaliyetlere meydan verilmemesi için, bizim de içinde bulunduğumuz ve söz sahibi olduğumuz uluslararası güvenlik düzenlemelerinin devamında yarar vardır.

Bu bakımdan Çekiç Güç'e ilişkin sıkıntıların bugün artık ortadan kalktığını göz önünde tutarak, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin altı ay uzatılmasına dair Hükümet tezkeresi lehinde oy verilmesini takdirlerinize sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Konya Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya'ya teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Şükrü Sina Gürel'in.

Sayın Gürel, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Demokratik Sol Parti Grubunun konuyla ilgili görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; Grubum adına hepinizi saygıyla selamlarım.

Kuzey Irak'ta, Aralık 1996 sonundan bu yana işlevi olan ve Hükümetin “Kuzeyden Keşif Harekâtı” bizim de, daha işin başından beri “Örtülü Çekiç Güç” diye adlandırdığımız, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla kurulan çokuluslu hava gücünün görev süresinin uzatılması konusunu bu oturumda ele alıyoruz. Bunu, öyle bir zaman kavşağında ele alıyoruz ki, kahraman ordumuzun Kuzey Irak'ta giriştiği bir silahlı operasyonun, henüz, şu sıralarda, sonuçlandırılması söz konusu.

Neden böyle bir operasyona gerek duyulmuş; çünkü, Irak'ın bölünmüşlüğü devam ediyor ve Irak Devleti, ülkesinin bir bölümünde otorite kuramıyor. Irak'ın bizimle sınırdaş olan bölgesinde, Kuzey Irak'ta, bir otorite boşluğu var ve burada, ülkemizin bütünlüğüne kasteden bir terör örgütü, her seferinde yeniden üslenme, palazlanma olanağını buluyor. Böyle bir durumda, bizim bu bölgede silahlı operasyon yapmamız, hatta -şimdiye kadar yapmadığımız gibi- burada kalıcı bir güvenlik kordonu, kuşağı oluşturmamız son derece doğaldır, hakkımızdır.

Hemen sözlerimin başında, bu operasyonu gerçekleştiren Silahlı Kuvvetlerimize şükranlarımızı sunuyor ve yurt savunmasını kahramanca yerine getirirken şehit olan Kahraman Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına sabırlar ve başsağlığı diliyorum.

Şehitlerimizin acısı, ulusça, hepimizi derinden yaralıyor, yüreğimizi kanatıyor. Terörün içerideki ekonomik ve toplumsal kaynaklarını ve dış koşullarla oluşan etmenlerini ortadan kaldırmadıkça, bu acımız, korkarım ki, dinmeyecek.

Ülkemizdeki terörü, terörün yarattığı acıları, dışarıdan yaratan koşulların başında, Körfez Savaşından bu yana, Irak'ın içerisinde bulunduğu durum geliyor. Irak'ın bölünmüşlüğü ve Kuzey Irak'taki denetimsizlik sürdükçe, bölücü terör, burada yeniden serpilip, kök salma olanağını bulabilecektir.

Irak'a uygulanan ekonomik ve siyasal ambargo, en çok Türkiye'ye zarar vermiştir. Bu yüzden, Irak'la ekonomik ilişkilerimizi geliştirmemiz, hem bizim hem Irak'ın yararına olacaktır; ama, böyle bir gelişmeden en çok, bölge istikrarı, bölge huzuru yarar sağlayacaktır. Artık, Irak'la ekonomik ilişkilerimizi, boru hattı taşımacılığı sınırlarının ötesinde geliştirmemiz gerekmektedir. Bizim, artık, yalnız Barzani ve öteki yerel liderlerle değil, Irak yönetimiyle de diyalog içerisinde olmamız gerekir. Irak'ın, yeniden, sınırlarına, bütün ülkesine hâkim bir güvenilir komşu haline gelmesine katkıda bulunmak, bizim, bölgeyle ilgili başlıca dışpolitika hedefimiz olmalıdır; çünkü, bu, hem bizim hem Irak'ın hem de bölgenin yararına olacaktır. Üstelik, unutmayalım, biz, Irak'ın toprak bütünlüğü uluslararası hukuka aykırı olarak, zedelenmemişken de, bu devletle, topraklarında üslenmeye kalkan terör örgütüne karşı askerî operasyonlar yapmamıza olanak veren ikili düzenlemeler yapabilmiştik ve bundan sonra da yapabiliriz. Eğer, biz, Irak'la, hükümetlerimiz ve askerî yetkililerimiz arasında kurulacak bir diyalog mekanizması geliştirebilirsek, zaten, Kuzey Irak'ı kendi kötü niyetleri doğrultusunda kullanmaya kalkışacak olanların da -yani, PKK terör örgütünün- önüne geçmiş oluruz. Ayrıca, şu noktayı belirtmeliyim: Irak'a, Kuzey Irak üzerinde getirilen sivil uçuş sınırlamaları, yasakları, gayri insanî boyutlara ulaşmıştır. Hac döneminde bu yasaklamalara getirilen bazı istisnalar olmuştur ve bu istisnalar, Batılı devletlerin de tepkisini çekmemiştir. Şimdi de, sağlık nedenleriyle, insancıl nedenlerle, bu bölgede yapılacak sivil uçuşlara izin verilmesi gerekir. Bu konuda tepki götermeyi, çok haklı ve zorunlu nedenlerle yapılacak bu uçuşlara tepki göstermeyi, herhalde, hiçbir devlet aklına getirmeyecektir.

Demokratik Sol Parti olarak biz, daha, 15 Nisan 1996'da, Bölgesel Güvenlik Planı adıyla, ulusal bir politika önerisinde bulunmuştuk. Bu ayrıntılı ve gerçekçi planımızla, hem Irak'ın, uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 688 sayılı Kararına aykırı bir biçimde sürdürülen, bölünmüşlüğü sona erdirilecek hem Iraklı Kürtler ve Türkmenler, insan hakları bakımından güvenceye kavuşturulacak hem Türkiye'ye, Kuzey Irak'tan PKK sızmaları engellenebilecek hem de Irak'ın, Ortadoğu için bir tehdit unsuru olması önlenebilecektir. Türkiye'nin, bölgesinde sağlıklı bir düzenlemeye yumuşak geçişi sağlayacak böyle bir kapsamlı bakış açısına gereksinimi vardır.

Türkiye, bölgesel ilişkilerini, artık, bölge dışı devletlerin güdümünden mutlaka çıkarmalıdır. Bugünkünden çok daha kıt olanaklarla, bunu, Atatürk Türkiyesi başarmıştı. Türkiye, bölgesel ilişkilerinden aldığı güçle, uluslararası alanda, hatırı sayılır, saygın bir devlet olabilmiş, pek çok konuda sözünü dinletebilmiştir. Bunu, bizim, bugün de başarabilmemiz gerekir; ancak, bunu, kendi politikasını bölge dışı devletlerin güdümüne sokmuş bir Türkiye başaramaz. Bunun için ilk adımları atmalı ve Kuzey Irak konusu başta olmak üzere, bütün bölgesel konularda, Türkiye, sağlıklı bir bölge politikası doğrultusunda, girişimi ele almalıdır. Bu yönde atılmış adımları görmedikçe, Kuzey Irak konusu bir bölge barışı yaklaşımı içinde ele alınmadıkça, bizim, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, Kuzey Irak'la ilgili bir çokuluslu gücü onaylamamız söz konusu olamaz. Siyasal sorumluluğu üstleneceğimiz, paylaşacağımız bir dönemin hemen başlangıcında, Demokratik Sol Parti olarak bizim, şimdiye kadar ayrıntılı olarak bilgilerinize sunmuş bulunduğumuz kapsayıcı bir anlayışın bütün adımlarını atmaya başlayacağımızı bilmenizi isteriz.

Bu anlayışla, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan İzmir Milletvekili Sayın Şükrü Sina Gürel'e teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Keçeciler, Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Çekiç Güç'ün 13 üncü defa, Keşif Güç'ün ise 2 nci defa Meclisimizde uzatılması görüşmeleri münasebetiyle, Hükümet tezkeresi üzerinde, Anavatan Partisinin görüşlerini arz ve ifade etmek üzere söz aldım; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, terminoloji meselesine çok fazla takılmadan bir vakıayı ortaya koyalım. Bugün, adına, ister Kuzeyden Keşif Harekâtı diyelim, ister Huzur Harekâtı diyelim, geçmişte olduğu gibi, bu harekât, Körfez kriziyle beraber başlayan ve ülkemizde çokuluslu yabancı bir gücün konuşlandırılması ve bu gücün Kuzey Irak'ı kontrol etmesi amacını taşıyan bir güçtür ve mahiyet itibariyle aynıdır. Adını, biz, her ne kadar değiştirdik desek de, Keşif Güç desek de, Kuzeyden Keşif Harekâtı desek de, mahiyeti değişmemiştir, maksadı aynıdır. Nitekim, son Meclis konuşmalarında ifade ettiğimiz bu husus, kararımızı verdikten sonra, Amerikan basınınca da, daha doğrusu, Amerika Devletininin yetkililerince de doğrulanmıştır. Bakın, son kararı Keşif Güç diye buradan çıkarıp verdiğimiz zaman, Beyaz Saray'dan yapılan açıklama şöyledir: Refahyol'un Çekiç Güç konusundaki açıklamaları Beyaz Saraydan yapılan açıklamayla doğrulanmadı; tersine, Çekiç Güç'ün işlevinin değil, yalnızca operasyonun adının değiştirildiği vurgulandı. Amerikan haber merkezi açıklamasında, Washington'un, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasından memnunluk duyduğu dile getirilirken, uzmanlar “Türkiye risk aldı” dediler. Erbakan'ın “Keşif Güç” dediği, yeni Çekiç Güç'ün faaliyetlerini belirleyen metinde “meşru müdafaa” ifadesiyle, saldırı silahlarının gerektiğinde kullanılması olanağının da doğduğuna işaret edildi.

Demek ki, Çekiç Güç'ü kaldırıp “Keşif Güç” yaparken, müttefiklerimiz tarafından -Sayın Bakanın burada yapmış olduğu açıklama içerisinde de bulunan- uçaklarda meşru müdafaa silahlarının bulunması, bir ölçüde saldırı silahlarının da bulunması şeklinde yorumlanıyor. Ben, bunu dikkatinize özellikle sunmak ihtiyacını duydum. Adı ne olursa olsun, ismini nasıl koyarsak koyalım, bu Keşif Güç, daha önce başlatılan ve bu Mecliste 11 defa Çekiç Güç olarak uzatılan gücün aynısıdır; mahiyet farkı yoktur ve her ikisinin de gayesi aynıdır. Ülkemize konuşlandırılmış bir çokuluslu güç söz konusudur. İkincisi, bu Güç'ün, Kuzey Irak'a kontrol altında tutması söz konusudur.

Değerli arkadaşlarım, aziz milletvekilleri; Türkiye'nin, sadece Irak'la değil, bütün komşularıyla iyi geçinmesi lazımdır, barış içerisinde olması lazımdır. Bütün komşularımız bizden emin olmalı, biz de bütün komşularımızdan emin olmalıyız. Bu yüzden, bu Keşif Güç'ü konuşurken, Türkiye'nin Irak'la olan ilişkilerini yeni baştan gözden geçirme zamanının geldiğini ve buraya çok sağlıklı bazı politikalar koymamız icap ettiğini özellikle vurgulamak istiyorum.

Şimdi, Sayın Bakanın geçen görüşmeler sırasında yaptığı açıklamalara bakarsak, Türkiye'nin Irak'la ilgili olarak izlediği politikanın temel prensipleri şunlar:

1- Irak'ta barış ve istikrar korunmalıdır. Doğrudur, elhak doğrudur; eğer barış yapmak istiyorsak, hepimiz buna aynen katılmak durumundayız.

2- Irak'ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmelidir. Eğer, dost, barış içerisinde komşu ilişkileri geliştireceksek, bu prensip de doğrudur; bu prensibin aksi düşünülemez. Yani, “ben, senin toprak bütünlüğüne saygı göstermeyeceğim, bağımsızlığına saygı göstermeyeceğim; ama, seninle barış içerisinde bir arada yaşayacağım” diyebilme imkânı yoktur. O halde, bu prensibe de aynen uymak durumundayız.

3- Irak topraklarında başka bir devletin kurulmasına mutlaka Türkiye mâni olmalıdır. Evet, bu politika da doğrudur. Yani, bir evvelki prensibe göre, Irak'ın toprak bütünlüğünü kabul ettiğimize göre, Irak topraklarında bir başka devletin veya devletçiğin kurulmasına, Irak'ın bölünmesine, Türkiye'nin rıza göstermemesi lazımdır.

Şimdi, bu prensipleri tespit ettikten sonra, bazı millî doğrularımızı da ortaya koymak mecburiyetindeyiz; o da şudur: Kuzey Irak'ın, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden terörist faaliyetlerin kaynağı haline getirilmesine müsaade edilmemelidir. Yani, hiçbir komşumuzun bize yönelik terörist faaliyetleri besleme, barındırma, geliştirme, onları eğitme hakkı yoktur; devletler hukukunda böyle bir komşuluk ilişkisi olamaz. O halde, biz bu doğruyu uluslararası planda çok sağlıklı bir şekilde müdafaa etmeliyiz ve hakkımızı korumalıyız. Türkiye, PKK'nın Kuzey Irak'taki faaliyetlerini önleyebilecek tedbirleri hukukî zemin içerisinde, barışçı zemin içerisinde alabilmelidir...

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sayın Başkan, gürültü geliyor; hatibin sesini alamıyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurul salonunda, hatibin konuşmasını engelleyecek şekilde yüksek sesle konuşmak, herhalde usullerimiz içerisinde değil. Arkadaşlarımızın, kürsüde konuşma yapanların seslerini duyurabilecekleri ortamı muhafaza etmelerini rica ediyorum.

Buyurun Sayın Keçeciler.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - ...Bu konu fevkalade önemlidir. Her ülkenin, kendisini terörist faaliyetlere karşı koruma hakkı vardır; ama, bu hakkı kullanırken, komşularının toprak bütünlüğüne, egemenliğine saygılı olmalıdır ve her ülkenin, komşularıyla barışçı ilişkiler geliştirmeye de hakkı vardır. Bu ikisi aslında birbiriyle çelişen, birbiriyle mütanakıs, zıt talepler değildir.

Binaenaleyh, Kuzey Irak'ta meydana gelen otorite boşluğu, bizim, Irak'la ilişkilerimizi normalleştirmemize büyük ölçüde engel teşkil etmektedir. Kabul edelim ki, bütün arkadaşlar, bütün gruplar teslim ederler ki, Kuzey Irak'ta bu otorite boşluğunun meydana gelmesinde Türkiye'nin herhangi bir dahli yoktur. Irak yönetiminin vaktiyle yürüttüğü yanlış politikalar sebebiyle başına bu işler gelmiştir. Kaldı ki, Türkiye, İran-Irak Savaşı zamanında, her iki ülkeye de eşit mesafede aktif tarafsızlık politikası izlemek suretiyle, gayet düzgün, düzenli, iyi ilişkiler kurabilmişti; ama, İran savaşını bitirir bitirmez, Irak'ın aniden Kuveyt'e müdahale etmesi ve Kuveyt'i işgal etmesi ve bugünkü yönetimin verdiği yanlış karar, başına bu halleri, bu işleri getirmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin peş peşe aldığı kararlar vardır ve Türkiye'nin Irak'la ilişkilerinde uyması gereken doğru politikalardan birisi de, Irak'la ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları Irak Yönetimince uygulanmalıdır; Türkiye, bu manada, Birleşmiş Milletler kararlarının yanında olmalıdır.

Türkiye için bir diğer doğru politika da şudur: Irak'ta diğer gruplara verilen haklar, oradaki Türkmen gruplara da sağlanmalıdır. Yani, Türkmen grupların da hakları, diğer gruplarla eşit hale getirilmelidir; Türkiye, bunun bir ölçüde hamisi konumunda olmalıdır. Tabiî, burada, bizim, tarihimizden gelen bazı rolleri de oynamamız icap etmektedir.

Gerçekten de, Türkiye, komşuluk ilişkilerini, dışarıdan bu bölgeye yapılacak müdahalelere tercih etmelidir. Yani, dışarıdan bu bölgelere müdahale etmek isteyen ülkelerin politikalarıyla kendi politikalarını birden bire aynileştirmemelidir. Amerika'nın bölgedeki politikası farklı olabilir, İngiltere'nin farklı olabilir, Rusya'nın farklı olabilir; ama, biz, bu ülkelerle komşuyuz ve komşuluk ilişkilerimizi geliştirirken, dışarıdan kendi müttefiklerimizin politikasını aynen benimser gibi bir tavrın ve davranışın içerisinde olmamalıyız. Muhakkak ve muhakkak, komşularımız için -bütün komşularımız için ama- ayrı, özel ve Türkiye'nin millî menfaatlarını ön plana çıkartan dışpolitika belirlemeleri yapmalıyız ve yaptığımız bu belirlemelerden de, hükümetlerle beraber, vazgeçmemeliyiz; yani, dışpolitika, millî bir politikadır; hükümetlere bağlı değildir; hükümetler değişse bile, Türkiye'nin dışpolitikasında, böyle, çok sert zikzaklar, değişiklikler olmamalıdır.

Bu açıdan baktığımız zaman, Türkiye'de bulundurulan Çokuluslu Güç'ün zamanı bir hayli uzamıştır. Bunu, açık ve net olarak ortaya koymalıyız. Biz, iktidardayken, bu Güç'ü, sınırlarımıza yığılan 500 bin insanı, insanî amaçlarla, köylerine gönderebilmek için, onların tekrar kendi yerlerinde huzur içerisinde oturmalarını temin edebilmek için getirdik, bu politikaya yardımcı olduk ve 1991'in 31 Aralığında da bu Kuvvetin görev süresi bitecekti. Getirirken bir hayli zorluk çektik; fakat, şimdi, hemen hemen bütün partiler, iktidardayken bu Güç'ün süresini uzatıyorlar; muhalefete düştükleri zaman “bu Güç gitsin” diyorlar.

Netice itibariyle, bu Güç'ün süresinin çok fazla uzadığını, burada vurgulamalıyız, tespit etmeliyiz. Geçici manada gelen bir Güç'ün, altı seneden beri görev süresini devam ettirmesinin, hukukî ve dışpolitika açısından da izah edilebilir tarafı pek yoktur. Hani, tam, bir hırsız tuttum misali: Baba, hırsız tuttum; getir yavrum; gelmiyor; bırak gitsin; gitmiyor; yani, tam o misal.

Mesele çözülmüş, hudutlarımıza gelen göçmenler gitmişler, köylerine yerleşmişler; ama, Irak'ta bir türlü huzur sağlanamamış. Tekrar bir hadise oluverir, Irak yönetimi bu insanları sürer, götürür, bizim hudutlarımıza tekrar gelirler endişesi vardır; yani, Huzur Harekâtının başlangıcındaki atmosfer, Irak'ta henüz teessüs etmemiş. O halde, Türkiye, Irak'ın tekrar içbarışa kavuşması, huzuru yakalaması ve bütün dünyaya entegre olması konusunda gayret göstermelidir, çaba harcamalıdır; çünkü, Irak'taki iç huzursuzluktan en fazla rahatsız olanlar, onun komşularıdır; dolayısıyla, bir ölçüde, biziz. Irak'taki huzurun sağlanmasını bölge dışındaki güçlerin inisiyatiflerine ve onların birtakım menfaat hesaplarına terk etmeden, bu meselede öncülük yapmalı ve Türkiye, Irak politikasını belirlerken, bu ağabeylik görevini, öncülük görevini ihmal etmemelidir.

Değerli milletvekilleri, aziz arkadaşlarım; şunu hemen ifade etmek durumundayız: Geçtiğimiz bir yıl içerisinde, Refahyol Hükümeti tarafından uygulanan politikalarla, maalesef, Türkiye'nin, sadece komşu ülkeleriyle değil, bütün İslam ülkeleriyle olan ilişkileri, özellikle Arap dünyasıyla olan ilişkileri çok ciddî boyutta zaafa uğramıştır, sıkıntıya girmiştir. Bilhassa, Türkiye'nin Arap-İsrail ihtilafında gösterdiği tarafsız, her iki tarafa da eşit mesafede duran ve birini yekdiğerine tercih etmeyen, hakkı, doğruyu savunan politikası son bir yıl içerisinde değiştirilmiş; Türkiye, İsrail'le iki defa anlaşma imzalamış ve ortak askerî harekâta girişmiştir. Bütün Anavatan Partisi iktidarı dönemlerinde maslahatgüzarla yönettiğimiz ve maslahatgüzar seviyesinde ilişki kurduğumuz İsrail'le birdenbire, ani bir değişiklikle böyle bir ilişkinin içerisine, dışpolitika ilişkisinin içerisine girmek, bizi, bilhassa İslam ülkelerinde çok ciddî boyutta tartışılır hale getirmiştir.

Bunun millî menfaatlarımıza uygun olduğu kanaatinde değilim. Bu iş, çok iyi irdelenmeli, incelenmeli, araştırılmalı; o ilişkinin sağlayacağı faydalar ile kaybettiklerimiz, çok iyi tespit edilmeli. Yani, ifrat ile tefrit arasında gidip gelmez memleketlerin dışpolitikası.

Maslahatgüzar seviyesinde ilişki kurarken birdenbire büyükelçi seviyesine çıkardınız; iyi; anlaşmalar imzaladınız; iyi... Ortak askerî manevra, neyin nesi?!. Onun izahı fevkalede zor. Bunlar, bizi, dışpolitikada ciddî sıkıntıların, sancıların içerisine düşürmektedir ve Türkiye, dışpolitikasını akılcı bir tarzda belirlemek zorundadır.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Var mı öyle bir şey?

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Tabiî var. Türkiye'nin gemileri, şimdi Hayfa Limanında. Amerika, İsrail ve Türkiye, müştereken Mısır'a gidiyorlar, Hayfa Limanına gidiyorlar, kurtarma faaliyetleri nasıl yapacağız diye ortak tatbikat yapıyorlar. Sizin, iktidar olarak haberiniz yok mu?!. Sizin zamanınızda yapılıyor bunlar.

Efendim, şunu özellikle ifade ediyorum: Bu hareketimiz, aynen Cezayir'i tanımamız gibi, yıllarca Türkiye'nin başına kakılacak ve yıllarca Türkiye'nin önüne bir engel olarak çıkarılabilecek bir harekettir. Türkiye olarak, bu gibi konularda çok dikkatli davranmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Keçeciler, lütfen.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Netanyahu Hükümeti, çok büyük çabalar ve fedakârlıklar pahasına elde edilmiş olan Ortadoğu barışını bozduğu bir sırada, sanki bu Hükümeti Türkiye olarak ödüllendirir gibi, hem onun anlaşmasını buraya getirip onaylatıyorsunuz hem de ortak tatbikata girişiyorsunuz, dünyanın tutmadığı bir dönemde. Yani, İsrail'e, dünyanın biraz soğuk baktığı, biraz ters baktığı bir dönemde birdenbire kucak açıyorsunuz ve bunu da muhafazakâr inançlara saygılı politika adına yapıyorsunuz; bu yanlıştır.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum: Uluslararası politikada ebedî dostluklar yoktur, ebedî menfaatlar vardır. Türkiye, kendi menfaatını azamî kılacak politikaları yine kendi iradesiyle belirlemeli ve uygulamaya koymalıdır, bunu devam ettirmelidir. Bunun ötesinde, bütün komşularımızla iyi geçinecek temel dışpolitika prensiplerini tespit etmeli “yurtta sulh, cihanda sulh” prensibini ilk defa komşularımızdan başlatmalıyız. Böylece, dışpolitikada etkinliğimizi artırırız; böylece, huzur içerisinde yaşama imkânına sahip oluruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Konya Milletvekili Sayın Mehmet Keçeciler'e teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz konuşacak.

Buyurun Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Topuz, konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; “Kuzeyden Keşif Harekâtı” adıyla tanımlanan Çekiç Güç'ün Keşif Güç'ünün görev süresinin altı ay daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresini görüşüyoruz. Sizleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Grubumuzun düşüncelerini kısaca arz etmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, bugün görüşmekte olduğumuz konunun bir yıllık geçmişine kısaca baktığımız zaman şunları görüyoruz: Geçen yıl, 30 Temmuzda, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi tarafından kurulan Hükümetin kuruluş günlerinde, göreve başladığı ilk günlerde, konu, Çekiç Güç'ün görev süresinin yeniden uzatılması biçiminde Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmişti ve o zaman Hükümetin Sayın Başbakanı ve sözcüleri “Göreve yeni geldik, bize zaman verin; bunu bu seferlik böyle kabul edin; bu konuyu gelecek sefer çözeriz, hallederiz; daha sonra, süresi dolduğu zaman, konuyu yeniden tartışırız” demişlerdi ve Meclis de, bir defa için, üzerinde fazla tartışma yapmadan, Refah Partisinin önceki yıllarda bu konuya ilişkin olarak ortaya koyduğu görüşleri çok fazla dikkate almadan, o konuda Refah Partisini çok fazla sıkıştırmadan karara bağlamıştı.

Şimdi, aslında, öyle anlaşılıyor ki, Refah Partisinin öncülük yaptığı Hükümet, pek çok alanda olduğu gibi, daha önce söylediklerinin hiçbirini gerçekleştiremeden, hiçbirini söylediği biçimde sonuçlandıramadan görevini bitirmiş, buradan ayrılıp gidiyor. Öyle tahmin ediyorum ki, muhalefet safına geçtikten sonra, bu konularla ilgili olarak, vaktiyle muhalefet döneminde söylediklerine benzer bir söylemi burada tekrarlamaya devam edecektir. Aslında, ben, Refah Partisinin muhalefet dönemindeki söylemini, doğrusu, çok takdirle izliyordum; ekonomiyle ilgili, toplumsal yaşamla ilgili, dışpolitikayla ilgili, işte bu Çekiç Güç'le ilgili söylediği pek çok şeyi, ortaya koyduğu pek çok düşünceyi kendi düşüncelerime uygun buluyordum ve o doğrultuda ben de düşüncelerimi söylerken memnuniyet duyuyordum; bu kürsülerden konuşurken, Refah Partililerin ne kadar memnun olduğunu hatırlıyordum; ama, ne yazık ki, bir yıllık hükümet döneminde, söylediklerinden hiçbirini yapamadan, görevini bırakıp eski görevine dönme noktasına gelmiş bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün süresini uzatmaya çalıştığımız konu 25 Aralık 1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılırken, iki konuda hükümet tezkeresini karara bağladık. Bunlardan bir tanesi, “Huzur Harekâtı” olarak adlandırılan harekâtın 31.12.1996 tarihi itibariyle sona erdirilmesine ilişkin bir karardı. Bu karar burada onaylanırken, oylanırken, tartışılırken -Cumhuriyet Halk Partisi adına yine Grubumuzun düşüncelerini sunma görevi bana verilmişti- o tarihte de ifade etmiştik ki, Huzur Harekâtı başka bir şeydir, 1991 yılı ocak ayında Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği 126 sayılı Karar başka bir şeydir. 126 sayılı Karar, Körfez krizi sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisince alınmış geniş kapsamlı bir karardır. Hatırlamanız için, bir kez daha önemli yerlerini okumak istiyorum: “Kriz süresince ve sonrasında hâsıl olabilecek gelişmeler istikametinde -ki, hâlâ o kriz süresinin sonrasını yaşıyoruz- Türkiye'nin yüksek menfaatlarını etkili bir şekilde korumak ve kollamak, hadiselerin seyrine göre, ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamaya yönelik süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere -ne kadar geniş, görüyor musunuz efendim- lüzum, hudut, şümul ve zamanı hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına, bu kuvvetlerin kullanılmalarına Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991 tarihli 66 ncı Birleşiminde kararlaştırılmıştır.”

Değerli arkadaşlarım, bu karar, ortalıktan kalkmamıştır. Yani, 25.12.1996 tarihinde, Huzur Harekâtının sona erdirilmesine ilişkin alınan karar, bu Meclis kararına dayanılarak oluşturulmuş olan bir konseptin, geliştirilmiş olan bir konseptin terk edildiğine ilişkin bir karardır; yoksa, Meclisin bu kararı yürürlüktedir.

Bunu bir kez daha burada ifade etmekteki amacım şudur: Şimdi görüşmekte olduğumuz konuyla ilgili olarak, eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir uzatma kararı vermeyecek olursa, biliniz ki, bu konuda, Hükümetin elinde, 1991 yılında alınmış olan bir karar vardır ve geçerliliğini korumaktadır. Buna ihtiyaç varsa, Hükümet, elimizde böyle bir şey kalsın diye bu ihtiyacı belirtmelidir; yoksa, bu ikili sistemi ortadan kaldırmalıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 25.12.1996 tarihinde ikinci tezkereyi görüşürken “Kuzeyden Keşif Harekâtı” adı altında bir tanımlama yaparak, Çekiç Güç'ün adını da Keşif Güç olarak değiştirmiştir. O tarihte, bütün muhalefet partisi gruplarının sayın sözcüleri, bu konunun devam etmekte olduğunu, görevleriyle ilgili bazı sınırlamalar, değişiklikler getirildiğini; fakat, esas itibariyle, bu Güç'ün hâlâ varlığını koruduğunu, bu anlayışın hâlâ varlığını koruduğunu ifade ettiler. Hükümet sözcüsü, bunun tersini söyledi “hayır” dedi; ama, birkaç gün sonra, Amerika Birleşik Devletleri hükümet sözcüsü, yaptığı açıklamada “1991 yılında alınmış karar gereğince yürütülen görev neyse, birkaç gün önce alınan karar gereğince yürütülecek olan görev de aynı şeydir; ikisi birbirinin aynıdır, sadece isimleri değişmiştir” ifadesini kullanmışlardır. Yani, görüştüğümüz konu, Keşif Herekâtı, Keşif Güç diye de anımsansa, adı Çekiç Güç'tür; yani, yabancı silahlı güçler ile Türklerin de katılımıyla oluşturulmuş, uluslararası, çokuluslu bir güçtür ve bu Güç, arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, Kuzey Irak'taki otorite boşluğu nedeniyle, bazı görevlerle görevlendirilmiştir.

Bu görevleri ne kadar izlemekte olduğumuzu, Türk Hükümetinin bu konuda ne kadar işin içinde olduğunu, ancak, Hükümetin bize yaptığı beyanlardan öğrenebiliyoruz; gerçeğin bu olup olmadığı konusundaki tereddütlerimizi kafamızda taşıyarak bu meseleye bakıyoruz. Nitekim, geçmiş dönemlerde bu o kadar böyle olmuştur ki, orada, sadece, hiçbirimizin farkında olmadığı gönüllü kuruluşların insanî birtakım hizmetler yaptığına ilişkin bazı iddiaları, daha sonra, beşbini aşkın bir istihbarat örgütünün Amerika Birleşik Devletleri adına görev yaptığını ve o görev yapanların işlevlerinin bitmesi nedeniyle de, Türkiye üzerinden başka yerlere nakledildiğini hatırlıyoruz.

Şu anda, Kuzey Irak'ta ne olduğunu, doğrusu, bütün ayrıntılarıyla Hükümetin bilip bilmediğinden endişelerimiz vardır; çünkü, bir ara, sınır ötesi harekât yapılarak, Kuzey Irak'ta bir daha PKK'nın üslenemeyeceğine ilişkin bir kanı yaratılmıştı Türkiye'de; ama, bunun gerçek olmadığı daha sonra anlaşıldı ve bundan birkaç gün önce -Türk Silahlı Kuvvetleri, 50 bin kişi dolayında bir güçle, o bölgede yeni bir sınır ötesi harekât yaparak- Türkiye'ye karşı üslenmiş terör örgütüne karşı bir askerî harekât yapmak zorunda kalınmıştır.

Bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim: Gerek bu son olay dolayısıyla gerekse daha önceki dönemlerde, bu bölgede, çok sayıda vatandaşımızın, görevlimizin, Silahlı Kuvvetler mensubunun aramızdan ayrılmış olmasına, üzülerek, hepimiz tanık olduk; bazen, çok dehşet verici sonuçlarla, bunlara muttali olduk. Bu bu şekilde hayatını kaybetmiş olanlara, Grubum adına, bir kez daha Allah'tan rahmet dilemek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerine, ailelere ve Türk Milletine yeniden başsağlığı dilemek istiyorum; çünkü, hiç beklemediğimiz bir anda, özellikle son günlerde, bu acı haberlerle karşılaştık. Hiç temenni etmiyorum, inşallah önümüzdeki dönemde böyle acı haberleri bir kez daha duyma bahtsızlığına uğramayız.

Değerli arkadaşlarım, aslında, Kuzey Irak'ta, hâlâ, bir otorite boşluğu devam ediyor. Şu anda Barzani güçlerinin bölgeye hâkim olduğunu biliyoruz; ama, bunun ne kadar devam edeceği, amacının ne olduğu, ileride Irak'la ilgili olarak Barzani'nin nasıl bir tavır takınacağı, Barzani'nin Türkiye'ye karşı tavrının ileride ne olacağı konusu hepimizin kafasında bir soru işareti olarak durmaktadır; çünkü, Irak'taki mahallî güçlerin, zaman zaman birbirinden çok farklı tavırlar içinde oldukları, zaman zaman Türkiye için, zaman zaman Irak için beklenmedik tavırlar içine girdikleri görülmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, biraz evvel konuşan arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, Türkiye, artık bu meseleyi bir başka çerçeve içinde ele almak ve bu işi, Türkiye-Irak ilişkilerini normalleştirmeye dönük bir anlayış içerisinde çözmek zorundadır, çözülmesine katkıda bulunmak zorundadır. Bu konuyla ilgili olarak, ortamın, giderek, uygun bir ortam haline dönüşmekte olduğu söylenebilir. O nedenledir ki, Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerde her iki ülkenin toprak bütünlüğü ve ulusal egemenliği önplanda tutularak ve onlar korunarak, özellikle Irak'ın toprak bütünlüğü ve egemenliği korunarak, bu sorunun çözümü için Türkiye'nin inisiyatif alması, katkıda bulunması gerekecektir.

Bu konularla ilgili çeşitli planlar, projeler, öneriler yapılmaktadır. Şu anda, iktidara gelmeye hazırlanan yeni hükümetin, hükümet olmaya hazırlanan partilerin, bu konuda, daha önce ifade ettikleri görüşler vardır, ortaya koydukları projeler vardır. Bu vesileyle, bu projelerin yürürlüğe konularak gerçekleştirilmesi yolunda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kendilerine yardımcı olacağımızı bu kürsüden ifade etmek istiyorum.

Bu arada, bu vesileyle, bölgeyle ilgili bir başka konuyu -yine bu dostluk ve iyi komşuluk ilişkileri ve bu ilişkileri kalıcı bir şekilde sürdürme amacına dönük olarak- bir başka açıdan da, bundan sonra Türkiye'yi yönetecek olanlar için bir öneriyi ortaya koymak istiyorum.

Biliyorsunuz, Türkiye'nin güneydoğusunda çok önemli bir sorunu yaşamaktayız. Bu sorunun çözümüyle ilgili olarak en temel dayanağın ekonomik bazlı projeler olduğunu biliyoruz. Eğer bölgenin kalkınmasına, ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunabilecek önlemler, projeler, uygulamalar süratle başlatılacak olursa, hiç kuşku yok ki, bölgede terörü besleyen konuların çok önemli bir kısmını ortadan kaldırmak mümkün olacaktır. Bu bölgenin kalkınması, sadece bölgede huzurun, güvenliğin sağlanmasının ötesinde, Türkiye açısından da çok büyük bir ekonomik potansiyelin ortaya çıkmasını sağlayacaktır, Türkiye'nin dengelerini olumlu yönde etkileyecektir; ama, unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından bu bölgede uygulamaya konulan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) o bölge coğrafyasının belli bir kesimini içeren, Türkiye hudutları içerisinde olan kesimini ilgilendiren bir projedir. Bu proje, genelde, toprağa ve suya dayalı, toprak ve su kaynaklarının öncelikle geliştirilmesi ve ona dayanarak bölgenin bir kalkınma sürecine sokulmasını öngörmektedir; sanayileşmeden kentleşmeye kadar, o bölgeyi refaha kavuşturabilecek büyük bir ekonomik gelişmenin, kalkınmanın sağlanması amacını taşımaktadır. Bu bölgenin güneyinde kalan, Irak ve Suriye hudutları içerisinde olan, benzer coğrafî özellikleri taşıyan bölgelerde de, bizden çok daha geri bir üretim tarzı söz konusudur. Dolayısıyla, Fırat ve Dicle sularının suladığı bu alan, Türkiye, Suriye ve Irak arasında bir bölgesel kalkınma projesine dönüşme olanağını Türkiye'ye vermektedir. Türkiye'nin su kaynakları, güneyimizdeki ülkelerin petrol kaynakları, her ülkenin toprak kaynakları, eğer, dostluk çerçevesi içerisinde, bir arada, bir gelişme sürecini başlatacak proje bütünlüğü içerisinde ele alınıp, bunu Ortadoğu barış projesi haline dönüştürüp, ülkelerin katkıları oranında sonuçlarından yararlanabileceği adaletli bir mekanizma içerisinde uluslararası bir projeye dönüştürülürse, böyle bir projenin tartışılmasına başlanılırsa, bu ülkede kalıcı bir barış için önemli bir adım atılabileceği kanısını taşımaktayız. O nedenle, herkesin bu konudaki önerilerini geliştirmesiyle, hem Güneydoğu Anadolu sorununu çözmek hem güneyimizdeki komşularımızla olan sorunları çözmek ve sınır güvenliğini kalıcı bir şekilde sağlamak mümkün olabilir. Bütün bunlarda Türkiye'nin öncülük yapması doğaldır, doğrudur; Türkiye, bunu yapabilecek noktadadır.

O nedenle, sözlerimi tamamlarken, bir daha -Çekiç Güçmüş, Keşif Güçmüş, buna benzer- yabancı ülkelerden getirilmiş silahlı güçlerin, komşuları denetlemeye dönük, gereğinde -belki bizi de devre dışında bırakarak- kendi amaçlarına dönük olarak bu imkânları kullanmalarına fırsat verilmeyecek; bölge sorunlarının bölgede çözüleceği, ama, Batılı dostlarla olan ilişkilerin de yine en iyi dostluk çerçevesi içerisinde sürdürülebileceği; bölgenin de, kendi iradesini ortaya koyarak kendi sorunlarını kendisinin çözebileceği bir dönemin başlatılmasını diliyorum.

Yeni hükümetimizin de bu yolda başarılı girişimlerde bulunmasını diliyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz'a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gruplar adına son konuşma, Refah Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak tarafından yapılacaktır.

Buyurun Sayın Kamalak. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken, hepinizi hürmetle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, konuştuğumuz konu bellidir; Kuzeyden Keşif Harekâtının süresinin uzatılması.

Değerli arkadaşlarım, nedir Keşif Harekâtı veya Keşif Güç?..

Değerli arkadaşlarım, bu kelimeleri telaffuz ederken, inanın burkuluyorum; içinizden hiçbirinizin bu konularda bahtiyar olacağını da sanmıyorum. İster Çekiç Güç diyelim ister Keşif Güç... Nedir bunlar?.. Dün, dört unsurdan meydana gelirken, şimdi, iki unsurdan meydana gelmektedir. Yani, Çekiç Güç, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa ve Türkiye unsurlarından oluşan bir silahlı kuvvetin adıydı, Kuzey Irak'ta görev yapıyordu; görünüşteki amacı, Kürt halkının can güvenliğini sağlamak, gerçek amacı ise, orada, Batının emrinde uydu bir devlet kurmaktı; yine, görünüşteki amacı, orada huzur ve sükûnu sağlamak, gerçekteki bir amacı da, zengin Ortadoğu petrollerini kontrol altında tutmaktı.

Aramızda farklı düşünen bir arkadaşımızın olduğunu sanmıyorum. CHP'lisi, DSP'lisi, ANAP'lısı, DYP'lisi ve RP'lisi olarak bu konularda farklı düşündüğümüzü, ben, şahsen, sanmıyorum. Aslında, birçok alanda da birbirimizden pek farkımız yoktur. Bakmayın, birtakım siyasîlerin şu veya bu sebeple birbirlerini suçladığına, dolayısıyla, gerilimi artırdığına.

Değerli arkadaşlarım, ister Çekiç Güç olsun ister Keşif Güç; ne arıyor Ortadoğu'da, işi ne?!

NİHAT MATKAP (Hatay) - Bakanlarına sor.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Sayın milletvekilim, siz de, sadece CHP'nin veya bir partinin değil, Türkiye'nin milletvekilisiniz. Bu konular, kanaatimce, hepimizi ilgilendiriyor. Asıl sorulması gereken soru, kanaatimce, budur. Çekiç Güç veya Keşif Güç; ne arıyor Ortadoğu'da, Türkiye'deki işi ne?! Bu soruyu sormamız lazım. Birbirimizi suçlamanın hiç kimseye, ama hiç kimseye bir faydası yoktur.

Şu an tartıştığımız konu, sonucu önceden belli olan bir tezkeredir. “Uzatalım mı uzatmayalım mı” bunu tartışıyoruz güya; sonucu konusunda tereddüt edeniniz var mı?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne bakımdan?

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Gerçekten -biraz sonra oylamaya geçilecektir- bu tezkerenin sonucu konusunda en ufak bir tereddütü olan var mı aranızda? Dün nasılsa, bugün de öyle olacak; kanaatimce, yarın da sonuç değişmeyecektir biz millet olarak kendimizi değiştirmediğimiz sürece.

Değerli arkadaşlarım, İstiklal Marşı Şairimiz Akif der ki:

“Beşerin adli masal, hak güçlünündür yalnız.

Dövülen mahkemeden kovulur; çünkü, cılız.”

Aziz dostlar, Türkiye gerçekten güçlü bir devlet olsa idi Çekiç Güç yahut Keşif Güç Ortadoğu'ya gelebilir miydi; bu konuları tartışmamız lazım.

ERCAN KARAKAŞ (İstanbul) - Hani kaldıracaktınız...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Şu veya bu parti farkı gözetmeden kendimizi sıygaya çekmemiz lazım. Düşünün, dünya bundan elli yıl önce bir ölüm kalım savaşından çıktı. Mesela, Almanya ile Japonya'da taş üstünde taş kalmadı. Biz ise, bu savaşa girmedik. Şu anki durum ne?.. Bakıyoruz, hem Japonya hem de Almanya, birer süper güç. Türkiye ise, ne yazık ki, parası pula dönmüş, insanı Batı kapılarında kula dönmüş, geri kalmış, az gelişmiş bir ülke; işin gerçeği budur. Batılı dostlarımız, biraz nazik olsun diye “geri kalmış, az gelişmiş ülke” demiyor “gelişme yolunda olan ülke” diyor.

REFİK ARAS (İstanbul) - Nezaketen...

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) - Nezaketen; ama, nezaket, yazık ki, acı gerçeği değiştirmiyor.

Değerli dostlarım, bu Hükümet işbaşına geldikten sonra, yine de, Kuzey Irak'ta, yabana atılamayacak ölçüde, gerçekten büyük işler başardı; oradaki kampları boşalttı, sözümona birtakım yardım kuruluşu diye bilinen NGO'ları oradan temizledi, Keşif Güç'ün yerini değiştirdi, ona çekidüzen verdi. Yeterli mi; elbette değil, elbette değil.

Soruyu tekrar etmek istiyorum; normalde, Keşif Güç'ün bu diyarlarda yeri yoktur, olmamalıdır. Eğer, çevremizde bir huzursuzluk, bir güvensizlik varsa, bu huzursuzluğu giderme görevi Türkiye'ye düşer. Bu yörelerde barış içerisinde güvenliği sağlama vazifesi Türkiye'ye aittir; çünkü, gerek Kuzey Irak gerekse benzeri bölgeler, bir Amerika'ya, bir İngiltere'ye nispetle çok daha bizimdir, çok daha Türkiye'nindir. Şairimizin “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı” dediği kısımların içerisine buralar da girmektedir. O diyarlarda yüzbinlerce şehidimiz vardır. Buralar -tekrar ediyorum- bir Batılıdan, bir Amerikalıdan çok daha benimdir, çok daha Türkiye'nindir, çok daha hepimizindir.

Değerli arkadaşlar, asıl itibariyle, konuya bu bakımdan yaklaşmamız lazım; yoksa, dün şu şunu dedi, bugün bu bunu diyor, demekle bir yere varamayız. Böyle gelmiş, böyle gider de diyemeyiz; demeye de hakkımız yoktur. Şu halde, parti farkı gözetmeden, Yüce Meclisimiz, hem güneydoğuyla ilgili olarak hem de komşu ülkelerle ilgili olarak tutarlı bir devlet politikası geliştirmek mecburiyetindedir; aksi takdirde, geri kalmışlıktan, kaostan kurtulamayız; orada askerlerimiz şehit düşer, insanlarımız vurulur, köylerimiz boşaltılır; olan, bir bütün halinde yüce milletimize olur.

Değerli dostlarım, mutlak surette düşünmüşsünüzdür; şu kadar askerimiz şehit düştü, şu kadar terörist vuruldu derken -öğrenmek istiyorum- o teröristler gökten mi yağdı, yerden mi bitti, yoksa ithal mi ettik?! Onları biz yetiştirmedik mi; vuran da vurulan da bu ülkenin vatandaşları değil mi?! Belki dışarıdan sızmalar olabilir; peki, vücut sağlam olsa, o sızmalar olabilir mi?! Eğer, Türkiye, iktisaden gelişmişliğini sağlasa, yine orada acaba bu çatışmalar olur mu?!

Değerli milletvekilleri, bu Yüce Meclis, yedi düvele karşı koyan bir meclistir; Anadolu'yu, en kritik anda, bütün imkânsızlığına rağmen, güçlü düşmanlardan temizleyen bir meclistir. O şuurla hareket etmek zorundayız. Unutmayalım, güneydoğuda vuran da vurulan da bu ülkenin evladıdır; özü itibariyle böyledir, dışarıdan birkaç sızma olsa bile.

Yine, büyük şairimiz der ki:

“Tefrika girmeden bir ülkeye düşman giremez,

Toplu vurdukça yürekler, onu toplar sindiremez.”

Aziz dostlarım, kavgayı gürültüyü bir tarafa bırakmak mecburiyetindeyiz. Asıl olan, Türkiye'dir, Türkiye'nin geleceğidir, ülkenin bölünmez bütünlüğüdür. Hiçbir ülke, hiçbir devlet, dostlarının himmetiyle ayakta duramaz.

Aziz dostlarım, biraz sonra, elbette, Başbakanlık tezkeresi oylarınıza sunulacaktır; sonucu, zaten hepimiz tarafından bilinmektedir. Takdir Yüce Heyetimizindir.

Bu arada, ufak yollu sataşmalar da olmuştu; ama, onlara cevap vermek gerekir mi bilemiyorum; cevap da vermek istemiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına konuşan Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak'a teşekkür ediyorum.

Sayın Kamalak'ın konuşmasındaki değerlendirmeler, kendilerine ve Gruplarına aittir tabiatıyla; ancak, Türkiye Cumhuriyetini ve Türkiye'yi ilzam edecek bazı konularda, yanlış anlaşılmaması için, tutanaklara bir açıklık getirmek istiyorum:

Sayın Kamalak, Keşif Güç'ün görev yaptığı bölgelerin, Batılılardan çok bizim olduğunu, Türkiye'nin olduğunu lafzen ifade etti; kastının bu olmadığı kanaatindeyim; bizim bölgemizin topraklarıdır, bizim bölgemizdeki devletlerin topraklarıdır. Elbette, o topraklarla ilgili her türlü kararı oluşturmak, her türlü esenliği sağlamak, o ülkelerin vatandaşlarının öncelikli görevidir. Türkiye Cumhuriyetinin, tarih boyunca beraber yaşadığı topluluklar dahil, hiçbir toplumun bir karış toprağında gözü yoktur; ancak, kendi topraklarını savunmak zarureti dolayısıyla, gereken işlemleri yerine getirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, kişisel söz taleplerine geçiyoruz.

İlk sözü, Gümüşhane Milletvekili Sayın Oltan Sungurlu istemişlerdir.

Buyurun Sayın Sungurlu. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Sungurlu, konuşma süreniz 10 dakikadır.

MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin pek değerli üyeleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, işin hukukî tarafına dokunmak istiyorum ve Sayın Meclis Başkanımızın da usul hukuku üzerindeki ihtisası, benim söyleyeceklerimi değerlendirme açısından daha iyi bir fırsat oldu diye düşünüyorum.

Muhterem milletvekilleri, bakınız, Hükümet dahil, bugün de konuşan herkes, 1990'lardan 1991'lerden başlamış ve Çekiç Güç Harekâtını anlatmışlardır ve herkes de, bu harekâtın, Çekiç Güç olduğunu ifade etmektedir. Ancak, geçen defa önümüze gelen iki tane Hükümet tezkeresi var. Birisi “17.1.1991 tarihli 126 sayılı Meclis kararına dayalı Huzur Harekâtı ve buna dayalı verilen yetkiden Hükümet vazgeçmiş, bu harekât sona ermiştir”diyor; Hükümet, tek taraflı böyle bir tezkere yazıyor. Dolayısıyla, o tezkereye bakacak olursak; Huzur Harekâtı ve 126 sayılı karara dayalı, Türkiye'nin yabancı ülkelere asker gönderme yetkisi ve yabancı ülkelerin de Türkiye'de asker bulundurma yetkisinden Hükümet vazgeçmiştir, onun süresi bitmiştir.

Bakınız, Hükümet ne diyor; “17.1.1991 tarihli ve 126 sayılı Meclis kararına dayanılarak başlatılan Huzur Harekâtının, Kuzey Irak'ta meydana gelen gelişmeler de göz önünde tutularak, 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdirilmesine Hükümetçe karar verilmiştir.”

Şimdi, aynı tarihte Hükümet, bir başka tezkereyle yeni bir yetki istiyor. Ondan önce Huzur Harekâtının bütün tezkerelerini okuyoruz, o tezkerelerde şunu diyor: Meclisten istenilen, şu kadar süreyle Huzur Harekâtının uzatılmasıdır. Yani, Meclisten, devamlı bu harekâtın uzatılması istenmekte, harekâtın hudut ve şümulü hakkında da Hükümete yetki verilmektedir. Onlardan, mesela, 1994 veya 1995 yılına ait bir tanesini okuyalım:

“Görev süresi uzatılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin 30 Haziran 1994 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına...” Yani, uzatılma kararı Büyük Millet Meclisinden veriliyor. Devam ediyor: “Çokuluslu Güç'ün yapısı, Güç'e bağlı yabancı ülkelerin silahlı kuvvetler personelinin ülkemizde tabi olacakları statünün tayini, Türkiye'nin Güç'e katkısı ve bu Güç'ün amaçlarına uygun biçimde kullanılmasıyla ilgili bütün kararları almaya ve gerektiğinde harekâtı sona erdirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması...”

Şimdi, son gelen tezkere ise, bundan farklı bir tezkere: “Çokuluslu Güç'ün, Huzur Harekâtının sona erdirilmesi” denildikten sonra, bir yetki isteniyor Meclisten. Bu yetki hususunda da diyor ki: “Türkiye tarafından belirlenecek ilke ve kurallara bağlı olarak, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtında bulunulmasına; lüzum, hudut, kapsam ve zamanı Hükümetçe tayin ve takdir olunmak üzere, 31 Aralık 1996 tarihinden itibaren altı ay süreyle Bakanlar Kuruluna yetki verilmesine...” Yani, Meclis, burada süreyi uzatmamış; altı ay süreyle Bakanlar Kuruluna herhangi bir anlaşma yapmak için yetki talebi var; halbuki, aynı gün kürsüye çıkan bütün hatipler, Meclisin süreyi uzatacağı şeklinde konuşma yapıyorlar.

Ben, o gün, bir yazılı müracaatta bulundum Divan Başkanlığına, dedim ki: “Hükümet, bizden, Meclisten, altı ay süreyle yetki istiyor; altı ay süreyle istediği bu yetkinin sonucunda yapacağı anlaşmanın hudut, şümul ve maksadını, süresini tayin yetkisi Hükümete ait. Halbuki, siz, Meclis Başkanvekili olarak, bizden süre uzatımı talebi varmış gibi takdim ediyorsunuz, çıkan hatipler de aynı şeyi takdim ediyorlar. Bizden bir süre uzatım talebi yok, Hükümete altı ay süreyle yetki talebi var.” Meclis Başkanvekili “mesele açıktır” dedi ve benim bu talebime rağmen, yine kendi görüşünü tekrarla “Hükümetin altı ay süreyle süre uzatımı talebinde bulunduğunu” söyledi. Halbuki, mevcut Güç kaldırılmıştı; kaldırıldığına göre, yeniden süre uzatımı talep edilecek bir Güç de söz konusu değildi. Bu mesele oylamaya konuldu ve oylandı. Hükümetin tezkeresi farklıydı, Meclis Başkanlığının bizden istediği süre uzatımı farklıydı ve nitekim, bilahara, Meclis Başkanlığının söylediği şekliyle değil, Hükümetin yazdığı tezkere şekliyle de Resmî Gazetede bu iş ilan edildi; işte “Türkiye Büyük Millet Meclisi, altı ay süreyle Hükümete yetki vermiştir” şeklinde ilan edildi.

Ben, o zaman, bu meselede, bizim Parti Grubumuza bir müracaatta bulundum, Başkanlık Divanının bizim talebimizi dikkate almadığını; ama, ortada hukuken bir problem çıktığını, şimdi Türkiye Cumhuriyeti... O tezkerede, bir tek “Anayasanın 92 nci maddesi” ibaresi geçiyor; onun dışında, bu teşkil edilecek Güç'ün -bir gücün varlığı da çok belli değil, burada yalnız İngiliz ve Amerikan deniliyor, diğer ülkelerden bahsedilmiyor- bir hava harekâtı yapacağı söyleniliyor. Peki, nereye bu hava harekâtı; Akdenize mi, ülke dışına mı, Kuzey Irak'a mı, o da belli değil; bir manevra mı yapılacak, o da belli değil. Bu suretle, son derece meşkûk bir yetki alınıyor; ancak, orada bir şey var: “Anayasanın 92 nci maddesi” deniliyor. “Anayasanın 92 nci maddesi” denilmek suretiyle de -işte, Anayasanın 92 nci maddesi, malumuâliniz, yurtdışına asker gönderme, yurtiçine asker kabul etme yetkisiyle ilgilidir- biz, geçen defa, Meclisten, çok şüpheli bir şekilde, Amerika'dan yeniden asker kabul etme, İngiltere'den yeniden asker kabul etme ve yurtdışına asker gönderme yetkisini almış oluyoruz; ama, bütün bunlar, ne tezkerede yazılıdır ne de konuşmalarda bunlar vardır; hepsi, sanki, eski Güç'ün devam edeceği ve buna altı ay süreyle yeniden uzatma yetkisi verildiğidir. Tabiî, bütün bunlar, belirli bir siyasî meseleyi kamuoyunun gözünden kaçırmaya matuf yanlış şeylerdir.

Peki, bugün ne var; şimdi bakın, bugün tekrar, bizden süre uzatımı talep ediliyor. Halbuki, geçen defa biz, süre uzatmadık, Hükümete yetki verdik. Hükümet, bu yetki çerçevesinde yeni bir anlaşma mı yaptı, ne yaptı; bu da belli değil. Şimdi bizden, yeniden, altı ay süreyle yetki uzatımı talep ediliyor. Neyin?.. Bu defa isim de değişiyor. Bu isimle biz herhangi bir şey kurmadık; Kuzeyden Keşif Harekâtı... Önce Çekiç Güç'tü, sonra Keşif Güç'tü, şimdi Kuzeyden Keşif Harekâtı diye bir şeyin süresinin uzatılması talep ediliyor.

Ben, iyi takip edemedim; dikkat ettim, ama, belki kaçırmış olabilirim; Sayın Bakan, konuşmasında, Amerika'yla ve İngiltere'yle, Birleşmiş Milletler kararı çerçevesinde, bizim geçen defa verdiğimiz o yetkiye istinaden, Kuzeyden Keşif Harekâtı diye yeni bir anlaşma mı imzaladılar, o da belli değil; yani, öyle yeni bir anlaşma mı, sözleşme mi var, o da belli de ğil. Bu defa, ikinci bir meşkûkun önümüzde bulunduğunu görüyoruz. Bu itibarla, Sayın Başkan, ben, meselenin vuzuha kavuşturulması lazım geldiği görüşündeyim. Biz, yurtdışına asker gönderilmesi için yeni bir karar mı aldık, Hükümet yeni bir anlaşma yaptı da, altı aylık kendi yetkisi bitti, bize, yeniden onun süre uzatımı için mi geldi; bence, bütün bunlar hukuken meşkûktur ve mesele vazıh değildir.

Sayın Başkan, bütün bunların sebebi, bizim, meselelerimizi kamuoyundan ve halkımızdan genelde kaçırmamız ve gizlememizdir. Demokrasinin temeli, açıklıktır. Bütün bunları, Amerikan televizyon kanalları, yabancı ülkelerin televizyon kanalları ve gazeteleri yazıp söylüyor; o lisanları bilen vatandaşlarımız da onları öğreniyor; ama, vatandaşlarımıza, biz, Türkiye'de meselelerin ne olduğunu gerekli şekilde izah etmekten kaçınıyoruz.

Ortadoğu'da, Türkiye'nin menfaatları ile Amerika'nın menfaatlarının birleştiği ve çatıştığı noktalar söz konusudur. Türkiye, Amerika Birleşik Devletleriyle burada birçok anlaşma yapmak zorundadır, bizim de menfaatlarımız var; ama, bazı noktalarda da farklı düşünüyoruz.

Ben, zamanım kifayet etmediği için ancak şunu söyleyeceğim: Bizim, halkımızdan bazı meseleleri gizlediğimiz gibi, ne Amerika Birleşik Devletleri ne Türkiye, Kuzey Irak meselesinde, iki müttefik gibi samimî davranmamışlardır. Onun sonucunda da, Kuzey Irak politikasında, büyük çapta Amerika da kaybetmiştir, Türkiye de kaybetmiştir; çünkü, iki taraf da niyetlerini birbirlerine samimî olarak söylememişlerdir veya en azından, Amerika, buradaki niyetlerini Türkiye'den büyük çapta gizlemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sungurlu, konuşmanızı tamamlayın efendim.

MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Devamla) - Bunun için, ileride aynı politikalar devam edeceğinden, biz, bu meselelerin halkımızdan da kaçırılmasından yana değiliz, müttefiklerimizle de meseleyi görüşürken açıklıkla ortaya konulmasından yanayız ve bütün bu müzakereler ve eriştiği noktaların da, yine, halkımızın bilgileri dahilinde olması, demokrasinin gereğidir, bizim kuvvetimizdir.

Ben, Sayın Kamalak'ın söylediğinin aksine, Türkiye Cumhuriyetinin içerisindeki dinamikler dış ülkelerce tahrik edilmediği müddetçe, Türkiye'nin bu bölgede müstakil bir politika geliştirecek kadar güçlü olduğuna inanıyorum; yeter ki, bizim kendi iç dinamiklerimiz, çatışma suretiyle başkalarına, yabancılara bu fırsatı vermemiş olsun diye düşünüyorum ve söylediğim hususların açıklanması lazım geldiği görüşüyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gümüşhane Milletvekili Sayın Oltan Sungurlu'ya teşekkür ediyorum.

Sayın Hükümetin, görüşmeler sonucunda bir söz ve açıklama ihtiyacı var mı efendim?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Var efendim; olacak.

BAŞKAN - Hükümet adına, Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan; buyurun efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümet tezkeresi üzerinde gruplar adına yapılan konuşmaları dinledik. Gerçekten, istifade ettiğimiz görüşmeler yapılmıştır; tüm sözcülere bu bağlamda teşekkürlerimizi sunuyoruz.

İki konu üzerinde açıklık getirmek istiyorum: Bir tanesi, Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Mehmet Keçeciler, Hükümetin, Arap ülkeleriyle ilişkileri ihmal ettiği, hatta bozduğu konusunda bir beyanda bulundular ve buna gerekçe olarak da birdenbire İsrail ile iki tane anlaşma imzalandığını, İsrail ile askerî tatbikata giriştiğimizi, yine İsrail ile maslahatgüzar seviyesindeki diplomatik ilişkilerimizin büyükelçilik seviyesine çıkarıldığını ifade ettiler.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Bu dönemde değil.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Ben, bu dönem veya geçmiş dönem olarak değil, bir bütün olarak ele almak istiyorum, netice olarak, devlette devamlılık vardır.

İsrail ile imzalanan, biri askerî eğitim işbirliği, diğeri de savunma sanayi işbirliği anlaşması olmak üzere, iki anlaşma vardır. Ben, serbest ticaret anlaşmasını şimdi ifade etmek istemiyorum, zira, askerî bir konuyu görüyoruz; ama, pek tabiî ki, serbest ticaret anlaşması da imzalanmıştır.

Şimdi, Sayın Keçeciler'in konuşmaları sırasında İsrail ile askerî tatbikata giriştiğimiz konusundaki beyanından çağrıştırarak şunu belirteyim: Askerî eğitim işbirliği anlaşması, 23 Şubat 1996'da imzalanmış ve 18 Nisan 1996'da, yani, Sayın Keçeciler'in de Bayındırlık ve İskân Bakanı olarak Bakanlar Kurulunda bulunduğu, Bakanlar Kurulu kararına imza attığı bir dönemde, yürürlüğe girmiştir.

Şimdi, bu anlaşma, bir eğitim işbirliği anlaşmasıdır. Bizim, bu konuda, Ürdün ile de askerî eğitim işbirliği anlaşmamız var, Mısır ile de askerî eğitim işbirliği anlaşmamız var. Bu anlaşmalar, bir askerî pakt ve ittifak değildir; bunlar, eğitim konusunda çerçeve anlaşmalarıdır. Bu anlaşmalar kapsamında yapılacak eğitim çalışmaları hususunda, mesela, geçenlerde, donanmamıza ait gemiler, İsrail'in Hayfa Limanını ziyaret etmiştir, sanıyorum şu anda da Mısır limanlarını ziyaret etmektedir. Yine, bu askerî eğitim işbirliği çerçevesinde, bizim uçaklarımız, İsrail hava sahasında, silahsız, istihbarat araçları olmaksızın, eğitim çalışması yapmakta, onların uçakları da, bizim belli bölgelerimizde, silahsız ve istihbarat aygıtları olmaksızın, uçuş yapmaktadır.

Bizim basında, kamuoyunda tartışılan İsrail ile askerî tatbikat konusu, tamamen, bu askerî eğitim işbirliği anlaşması çerçevesinde, insanî amaçlı, arama ve kurtarmaya yönelik eğitim çalışmalarıdır; bir harp oyunu, bir askerî manevra kesinlikle değildir. Geçenlerde Mısırlı yetkililerle de yaptığımız görüşmede, tarihi henüz belli olmayan, kapsamı henüz belli olmayan, ama niteliği bu olan, İsrail'le muhtemel bir eğitim çalışmasına Mısır'ın da katılabileceği, tarafımızdan ifade edilmiştir.

Bunu böylece ifade ettikten sonra, İsrail'e yaptığımız ziyaret sırasında da, gerek İsrail Devlet Başkanı Weizman'a gerek Başbakanlarına gerekse meslektaşımız Savunma Bakanlarına, bizim, Ortadoğu barış sürecini başından beri desteklediğimizi ve desteklemeye devam edeceğimizi, bu anlaşmaların, ne bölgedeki üçüncü bir ülkenin aleyhine ne de herhangi bir ülke aleyhine bir gaye taşımadığını, bizim, Ortadoğu'da barıştan yana olduğumuzu, Ortadoğu barış sürecinin nihaî çözümler için mutlaka sürdürülmesi gerektiğini ve adil, kapsamlı bir çözümden yana olduğumuzu, Kudüs'ün, özellikle Türkiye için, İslam ülkeleri için özel önem taşıdığını, Kudüs'te vaki birtakım emrivakilere karşı duyarlı olduğumuzu -ki, ziyaretimiz sırasında özellikle burada yeni yapılaşmalarla ilgili birtakım söylentiler vardı- bu konulardan duyduğumuz endişeleri kendilerine ifade etmişizdir.

O bakımdan, İsrail'le yaptığımız anlaşmalar ve de temasların, kesinlikle bölge ülkeleri aleyhine bir maksat, bir gaye taşıması söz konusu değildir. Bu konuda, fevkalade açık bir şekilde ilgili dost ülkelere gereken bilgiler verilmiştir ve verilmeye de devam edilmektedir.

Yine, Sayın Keçeciler'in, bu kapsamda bahsettiği, İsrail ile ilişkilerde maslahatgüzarlıktan büyükelçilik seviyesindeki ilişkilere geçişimiz konusunda şunu ifade edeyim: Biz, İsrail ile ilişkilerimizde bu gelişmeyi kaydederken, eşzamanlı olarak Filistin ile de ilişkilerimizi büyükelçilik seviyesine çıkarmışızdır; yani, bizim, gerek Filistin ile gerekse İsrail ile olan ilişkilerimizdeki gelişmeler Ortadoğu barış süreciyle paralel gelişmiştir, Ortadoğu barış süreciyle birlikte gelişmiş ve değerlendirilmiştir.

Şimdi, Sayın Sungurlu, bir hukukî konuyu tartışma konusu olarak gündeme getirdi. Bu konulardaki hassasiyetini ve titizliğini biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu konudaki yaklaşım dünden bugüne farklı değildir.

Bakınız, Çekiç Güç tabir edilen güçle ilgili süre uzatılması konusunda, yine, Haziran 1996'da, yine, Sayın Sungurlu'nun Millî Savunma Bakanı olduğu dönemdeki Hükümet tezkeresiyle bugünkü tezkereler arasında, gerek şeklî gerekse işin espirisi bakımından önemli bir fark söz konusu değildir.

Şimdi, özellikle, Çekiç Güç veya Keşif Güç konusunda kamuoyundan bir şeyi kaçırmanın artık mümkün olmadığı, 13 üncüsünün görüşülmekte olduğu bu konuda, Yüce Meclisinin yedi senedir, her altı ayda bir konuyu, burada, enine boyuna tartıştığı, değerlendirdiği ve dinamik medyamızın bu konuda kamuoyunu aydınlatma konusunda önemli açıklamaları yaptığı bir vakıadır.

Şimdi, bu olayın başlangıcından, yani, Körfez Krizinden ve hemen akabinde sınırlarımıza yığılan 500 bin Iraklının karşılaştığı faciadan başlamak suretiyle, bütün olaylar, hem Türk kamuoyunun hem de dünya kamuoyunun önünde cereyan etmiştir. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletlerin aldığı kararlar, takip ettikleri politikalar ve bu konuda, özellikle, Türkiye'nin -Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, daha sonra Fransa devre dışı kaldı- müttefikleriyle kurduğu koalisyon suretiyle, buradaki insanî yardımların düzenlenmesinde vuku bulacak muhtemel birtakım göç hadiseleri karşısında ne yapılacağı, nasıl yapılacağı konusundaki konular yıllardır tartışılmış ve tartışalagelmektedir. O bakımdan, kamuoyundan bir şey kaçırmanın mümkün olmadığı, hadisenin tamamen insanî amaçlı ve Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde, muhtemel bir faciaya karşı yapılabileceklerle ilgili olduğu gerçeğini bir defa daha ifade etmek istiyorum. Ancak, Meclis Başkanlık Divanımızın, bu konunun, bir hukukî tartışma konusu yapılabileceği hususundaki yaklaşımı, her zaman değerlendirmesi mümkündür. Fakat, burada, netice olarak gerek Keşif Güç'te gerekse Çekiç Güç'te; netice itibariyle, bu güce, Türkiye'nin de dahil olması itibariyle, uçuşlarda bizim de dahlimiz olması itibariyle, belli oranlarda bizim de askerimizin Kuzey Irak'a girip çıkmak gibi birtakım durumlarla karşılaştığı noktasından hareketle, Anayasamızın 92 nci maddesiyle ilgili durumun, bu çerçevede değerlendirilmesinde yarar görmekteyim.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan'a teşekkür ediyorum.

MURAT BAŞESGİOĞLU (kastamonu) - Sayın Başkan, izin verir misiniz?

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Sungurlu'nun ifade ettiği konu gerçekten hayatî bir konudur; ama Sayın Bakanın malumatlarında, bu konuda tam, doyurucu bir husus olmadı. Bunu, bugün yahut önümüzdeki Başkanlık Divanı toplantılarında yüksek Başkanlık tekrar tezekkür ederse, Yüce Genel Kurulun aydınlanması açısından fayda mülahaza ediyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başesgioğlu.

Şu anda, Hükümet tarafından gönderilmiş olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 30 Haziran 1997 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin tezkereyi görüşüyoruz ve bu görüşmeler bitmek üzere. Görüşmeler tamamlandıktan sonra, ben, tezkereyi Yüce Meclisin onayına sunacağım. Tezkeredeki istek ne ise kabul edenler o isteğe uymuş olacaklar, reddedenler o isteği reddetmiş olacaklar.

Daha önceki birleşimlerde meydana gelmiş olan bir anlaşamama konumu varsa, bu tezkere üzerinden onu çözmemiz mümkün değil; çünkü, daha önceki usul tartışmasının üzerinden altı aylık bir süre geçmiş. Şu anda, bir fiilî durum var; altı aydan bu yana uygulanan bir harekât ve o harekâtla ilgili, Hükümet tarafından kullanılan bir yetki var; onun süresi de bitmek üzere. İşte, biz, bugünkü tezkereyle, harekâtla ilgili yeni bir süre koymuş oluyoruz; Hükümete de, o süre içerisinde kullanılmak üzere, sınırları belirlenmiş yetkiyi tanımış oluyoruz. Ben, olayı, böyle değerlendiriyorum; ama, konu, bugünkü tezkereyle ilgili, bugünkü tezkerenin açığa kavuşturulması ve oylanıp oylanamayacağıyla ilgili bir usul tartışması açılması ise, onu ayrıca değerlendiririz.

MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Sungurlu, buyurun.

MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) - Sayın Başkan, herhalde iyi izah edemedim. İzninizle şöyle ifade edeyim: Tabiî, öteki hadise zuhur etti. Şimdi, Parlamento, Hükümete altı ay süreyle yetki veriyor; yani, yetki verdi. Hükümet ne yapacağını bilmiyordu; işte, şu sınırlar içerisinde hareket etme yetkisi veriyor.

Parlamento “Kuzeyden Keşif Harekâtı” diye bir kuvvet oluşturmadı, haberimiz yok; yani, öyle bir şeye, altı ay süreyle yetki de vermedik. Şimdi, huzurlarımıza, hiç bilmediğimiz bir “Kuzeyden Keşif Harekâtı” geliyor ve altı ay süreyle bizden süre uzatımı isteniyor. Böyle bir şeye biz süre vermedik; yani, bizim, Parlamentoda, böyle bir kararımız yok. Hükümet “Kuzeyden Keşif Harekâtı” diye yeni bir oluşum yaptıysa, onu da bilmiyoruz. Şimdi, yapmadığımız, Parlamentodan yetkisi alınmamış bir şeye, yeniden, altı ay süreyle yetki uzatımı isteniyor. Geçen celse bir hata oldu; bu celse yeni bir hata olacak.

Bunu arz etmek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sungurlu.

Sizin konuşmanızdan sonra, Sayın Bakan, Hükümet adına, biraz önceki açıklamaları yaptılar. Benim anladığım kadarıyla, açıklamalarında, onbirinci defa uzatılan, harekâtla ilgili sürenin, daha önceki Çekiç Güç Harekâtının devamıyla ilgili süre olduğunu söylediler. Burada, bir isim değişikliği... O isim değişikliğine neden gerek görmüşler, ne zaman böyle bir isimlendirme yapılmış; onu bilmiyorum...

MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) - Ama, Sayın Başkan, geçen defa, Parlamentoya Hükümet tezkeresi geldi ve Çekiç Güç'ün süresinin bittiği ve kaldırıldığı bildirildi. Şimdi, kaldırıldığı bildirilen bir şeyin, bugün, süresinin uzatılması talep ediliyor.

Ben, bir yanlışlığa meydan verilmesin diye bunları açıkladım; takdir Başkanlık Divanınındır.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sungurlu.

Biraz önce de ifade ettiğim gibi, Hükümet tarafından gönderilmiş olan tezkereyi, görüşmeler bittikten sonra, tekrar okutup bilgilerinize sunacağım. O bilgiler çerçevesinde, değerli arkadaşlarımız oylarını belirleyeceklerdir.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Keçeciler, bir isteğiniz mi var?

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Bakan, ismimi de zikrederek, konuşmamın bir bölümünü -benim kastettiğim manada anlamamışlar- değişik bir biçimde, kürsüden ifade ettiler; izniniz olursa, tavzih etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Keçeciler, sataşmadan dolayı söz almanıza ihtiyaç yok; Sayın Bakanın konuşmasından sonra, son söz milletvekilinin kuralı gereğince, sizin söz hakkınız var.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Keçeciler. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Keçeciler, size 10 dakika söz hakkı tanıyorum.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkanım, o kadar süre kullanmayacağım; sadece, bir hususu, Sayın Bakanın dikkatine sunacağım.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bir bölümünde İsrail ile yapılan anlaşmaları kastettim. Sayın Bakan, bizim Hükümetimiz döneminde İsrail ile yapılan bir teknik sözleşmeyi gündeme getirdiler. Halbuki, Anayasanın 90 ıncı maddesi gayet açık; 90 ıncı maddede deniliyor ki: “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.”

Bunun haricinde “ekonomik, ticarî ve teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan sözleşmeler bu hükmün dışındadır” deniliyor.

Dolayısıyla, bakın, elimde Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti arasında serbest ticaret anlaşması var. Bu, buraya geldi, Yüce Meclisten onaylandı. Bunu, buraya gönderen kim; Refahyol Hükümeti. Gerçi şimdi gündemden kalktı; ama, elinizde Meclis gündemi varsa, bunun 60 ıncı sırasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı var. Benim kastettiğim, İsrail ile iki anlaşma imzaladınız keyfiyeti budur; yoksa, süresi bir yılı geçmeyen ve Meclise onaylanmak üzere gönderilmeyen teknik sözleşmeler değildir.

Biz, İsrail ile Türkiye'nin ilişkilerinin normalleştirilmesini her zaman savunuruz. Bu ilişkiler normalleştirilsin; ama, bu ilişkiler normalleştirilirken, dikkat ederseniz ve Sayın Bakan konuşmamın zaptına da bakarsa, ifrat ile tefrit arasında gidip gelmeyelim dedim; yani, ilişkilerimizi on yıl maslahatgüzar seviyesinde götürmüşüz, büyükelçi seviyesine 1991'den sonra çıkmışız. İyi, böyle bir müddet devam etsin. Birdenbire, böyle can ciğer kuzu sarması olup, peşpeşe anlaşmalar imzalayıp, ortak askerî manevralar yapacak seviyeye gelmiş olmamız yanlıştır dedim. Kastım budur.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Konya Milletvekili Sayın Mehmet Keçeciler'e teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, 25 Haziran 1997 tarihli tezkereyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

Tezkereyi tekrar okutuyorum:

25.6.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Körfez savaşı sonrasında alınan Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri hava unsurlarıyla İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla Hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve “Kuzeyden Keşif Harekâtı” olarak adlandırılan sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı hava harekâtının görev süresinin 30 Haziran 1997 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

BAŞKAN - Tezkereyi tekrar okuttum.

Şimdi, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın, 1 inci, 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü sıralarında yer alan işlerle ilgili olarak, Hükümetin, İçtüzüğün 78 inci maddesine göre talebi bulunmadığından, bu işleri görüşemiyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin; Sendikalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 30 Arkadaşının, Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu ve 3 Arkadaşının ve İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 Arkadaşının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/693, 2/405, 2/448, 2/629)(S. Sayısı : 300) (1) (Devam)

BAŞKAN - Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin; Sendikalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 30 Arkadaşının, Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu ve 3 Arkadaşının ve İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 Arkadaşının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Uyum kanunları çerçevesinde hazırladığımız bu teklifin tümü üzerindeki görüşmeleri geçen birleşimde tamamlamıştık; şimdi, maddelerine geçilmesinin oylamasını yapacağız.

Sendikalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SENDİKALAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 5.5.1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının 6 ncı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“6. Üyelerinin meslekî eğitim, bilgi ve tecrübelerini yükseltmek için çalışmak; teknik ve meslekî eğitim tesisleri kurmak,”

BAŞKAN - Madde üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul konuşmaktan vazgeçtiklerini belirttiler.

Demokratik Sol Parti Grubu adına söz isteyen Sayın Hikmet Sami Türk de vazgeçtiklerini belirttiler.

Kocaeli Milletvekili Sayın Yurdagül söz istemişler; o da vazgeçmiş bulunuyor.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Sendikalar Kanununun 37 nci maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış; ikinci ve dördüncü fıkraları, ikinci ve üçüncü fıkra olarak aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Sendika ve konfederasyonlar, amaçları dışında faaliyette bulunamazlar. Siyasî partilerin ad, amblem, rumuz veya işaretlerini kullanamazlar.

Mahallî idareler ve milletvekili seçimlerinde aday olan sendika ve konfederasyon yöneticilerinin sendika ve konfederasyon organlarındaki görevleri, adaylık süresince askıda kalır. Seçilmeleri halinde görevleri son bulur.”

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz isteyen var mı?

Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul söz istemişlerdir; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 300 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesi, Anayasanın, yürürlükten kaldırılan 52 nci maddesine uyum için düzenlenmiş bir maddedir ve yeni hükümleri içeriyor. Bu nedenle, 37 nci maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kalkıyor; böylece, sendika yöneticileri, siyasî partilerin herhangi bir organında görev alabilecek hale geliyorlar; bu, olumlu bir düzenlemedir.

37 nci maddenin ikinci ve dördüncü fıkraları ise yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, dördüncü fıkra üzerinde bir değişiklik yoktur. “Mahallî ve genel seçimler” deyimi yerine “mahallî idareler ve milletvekili seçimleri” denilmiştir; olabilir, bu da olumlu bir düzenlemedir; fakat, asıl dikkati çeken değişiklik ikinci fıkradadır. Burada, 52 nci maddeye aykırı yasaklar -ki, siyaset yasağıdır- siyasî partilerden yardım veya bağış almamak, bağış yapmamak üzere konulan bir yasak. Yasağı, 40 ıncı maddede yapılan değişiklikle aslında muhafaza etmiş oluyoruz. Onu, sırası gelince, 40 ıncı madde üzerindeki görüşmeler sırasında açıklayacağım. Üzerinde durmak istediğim konu açık bir çelişkiyle ilgilidir. Teklif sahipleri, yasak kaldırılırken, âdeta yasakları saklı tutan bir düzenlemeye, önümüze gelen metin itibariyle yol veriyor. 37 nci maddede mevcut olmayan bir hükmü buradaki düzenlemeyle yeniden tesis ediyorlar ve diyorlar ki: “Sendika ve konfederasyonlar amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.” Bakınız, 2821 sayılı Sendikalar Yasasının 1 inci maddesini okuyorum: “Bu Kanunun amacı, çalışma ilişkilerinde ekonomik ve sosyal hak ve menfaatların korunması ve geliştirilmesi için, işçiler ve işverenler tarafından meydana getirilen sendikalar ile konfederasyonların kuruluşu, teşkilatı, faaliyeti ve denetlenmesi esaslarını düzenlemektedir.” Amaç başlığı altındaki bu 1 inci maddede faaliyet amacı, dikkat buyurduğunuz gibi “çalışma ilişkilerinde” deyimiyle sınırlandırılmıştır.

Şimdi, 37 nci maddenin önümüze gelen değişik şeklinde, sendika ve konfederasyonlar amaçları dışında faaliyette bulunamazlar düzenlemesi, âdeta kaldırılan yasakları yeniden getirmek veya 37 nci maddenin böyle değişikliği halinde, Sendikalar Yasasının 1 inci maddesinde yer alan sınırlamaya bağlı kalmak sonucunu doğuruyor. Nedir o sınırlama; çalışma ilişkilerinin sınırlanması. Burada amaç; yapılan değişiklikle çalışma ilişkileri dar bir alana sıkıştırılmış. Şimdi, bu düzenlemeyle bu dar alandaki faaliyet sınırlamasının devamına yol verilme anlamı doğuyor. Sendikal faaliyetin “çalışma ilişkilerinde” deyimiyle sınırlandırılması ve tanımlanması, ancak 1982 Anayasasının yürürlükten kaldırılmayan 52 nci maddesiyle bağdaşır bir düzenlemedir; doğrudur; ama, Anayasanın 52 nci maddesi yürürlükten kaldırıldığına göre, bu maddeyi yürürlükten kaldıran iradenin, sendikaların faaliyet amaçlarını bu sınırlamanın ötesine taşıdığını kabul etmek gerekir; ki, siyasî yasakları kaldırdınız; buna bağlı 52 nci maddedeki diğer yasakları kaldırdınız. Hal böyleyken, bu sınırlamayı tekrar getirmek, 37 nci maddeye yeni bir unsur ilave etmek, herhalde bir çelişkidir ve doğru olmasa gerektir.

Esasen, 2821 sayılı Sendikalar Yasasının değişmesi gereken 1 inci maddesindeki bu unsur, 1 inci maddeyle de -fiilen yürürlükteyken, o değişmediğine göre- Anayasanın yürürlükten kaldırılan 52 nci maddesiyle ilgili olarak 2821 sayılı Sendikalar Yasasının 37 nci maddesinde yapılan uyum düzenlemesinde bu unsura mükerrer olarak yer verilmesi, doğrudan tartışmalı bir durumu yaratmaktadır. Eğer dikkate alınacaksa, en azından, bu hususa, 37 nci maddede yer verilmemeliydi. Zira, 37 nci maddenin -dikkat buyurulursa- yer aldığı bölüm başlığı, halen yürürlükte olan bölüm başlığı “Yasak Faaliyetler”dir ve madde başlığı da “Temel Yasaklar”dır.

Şimdi, burada, bir amaç yasağı düzenlemek -37 nci maddede- onun içindir ki, tartışmalıdır. Amaç 1 inci maddede düzenlenmiş; eğer, amaç kalacaksa, neyse faaliyet amacı o kalacaksa; ama, bölüm başlığı “Yasak Faaliyetler” olan ve madde başlığı “Temel yasaklar” olan 37 nci maddenin ikinci fıkrası yeniden düzenlenirken “amaçları dışında faaliyet gösteremezler” diye tekrar etmek, o zaman, 1 inci maddede yer alan sınırlamayı; yani, çalışma ilişkilerinin de sınırlamasını yeniden vurgulamak demektir, yeniden yasak altına almak demektir. Bu da, 52 nci maddenin yürürlükten kaldırılması dikkate alındığında, önemli bir çelişkidir.

Dolayısıyla, 37 nci maddenin ikinci fıkrası olarak yapılan ve müzakere ettiğimiz düzenlemeye olumlu oy verirken -ki, bir mutabakat var diye olumlu oy veriyoruz; partiler arasında görüşülmüş, bu teklifler birleştirilmiş, herhalde önemli bir çalışma yapılarak mutabakat sağlanmış diye olumlu oy veriyoruz- bir kez daha tekrar etmek isteriz ki, 37 nci maddenin üçüncü fıkrasındaki yasakların yürürlükten kaldırılmış olması suretiyle, faaliyet amaçlarının yasanın 1 inci maddesinin sınırlamasını aştığı kanaatiyle oy veriyor ve bunu böylece müzakere zabıtlarına tescil etmek istiyoruz. Dolayısıyla, eğer, bu konuda, ileride uygulamada bir yorum yapılacaksa -ki, bir yoruma muhtaç kalındığında hem komisyon hem Meclis zabıtları dikkate alınıyor- bu istikamette yorum yapılmasına yardımcı olmak istiyoruz bu vesileyle. Maddeye olumlu oy veren sayın milletvekillerinin aksi kanaatleri varsa, bu, zabıtlara kaydedilmediği, burada söylenmediği sürece, yorumun bu olması gerektiğinin üzerinde ısrarla duruyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir de, şahsen merak ettiğim bir husus var; özür dileyerek ifade etmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Baykal 1.8.1996 tarihinde bir teklif vermiş, Gümüşhane Milletvekilimiz Sayın Oltan Sungurlu 3.10.1996 tarihinde böyle bir teklif vermiş Sendikalar Kanunuyla ilgili, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit 20.12.1996 tarihinde bir teklif vermiş Sendikalar Kanunu üzerinde, Denizli Milletvekili Sayın Hasan Korkmazcan da -Başkanvekilimiz- 6.2.1997 tarihinde bir teklif vermiş Sendikalar Kanununun 52 nci maddeye uyumuyla ilgili olarak. Şimdi bütün bu tekliflerin tarihlerini okudum. Bendeniz, 10.7.1996 tarihinde Meclis Başkanlığına teklif verdim; yani, bütün bu teklifleri verenlerden bir ay evvel teklif verdim. Acaba niçin bu teklifim celp edilip birleştirilmedi, huzura getirilmedi, niçin dikkate alınmadı; bunu anlamam mümkün değildir. Kaldı ki, komisyonlardaki tekliflerin celp edilmesi için yazı 30.1.1997 tarihini taşıyor. Sayın Korkmazcan'ın verdiği teklif 6.2.1997 tarihini taşıyor; yani, Sayın Korkmazcan, Meclis Başkanlığının komisyonlardaki teklifi celp etmek için yazıdan bir ay sonra teklif verdiği halde -ki, teklifi yerindedir, iyidir, aleyhinde bir beyanda bulunmak istemiyorum ama- şu teklifler birleştirilirken ve komisyonlardan celp edilirken, verilen bütün tekliflerden evvel, bir ay evvel ve bugünkü tarih itibariyle de bir sene evvel teklif verdiğim halde, bu teklif niye dikkate alınmamıştır merak konusudur. Zabıtlara geçmesi için arz ettim.

Görüşlerinize arz eder, saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul'a teşekkür ediyorum.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Amasya) - Sayın Başkan, açıklama yapmak istiyorum.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, DSP adına Sayın Türk konuşacaklar.

BAŞKAN - Tamam efendim... Söz kaydını yapıyorum.

Şimdi, Anayasa Komisyonu Başkanının bir açıklaması olacak.

Buyurun Sayın Başkan.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Amasya) - Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Biz, Uyum Komisyonunda, tabiî, anayasal değişikliklerin yasaya yansıtılması çerçevesinde, partilerin mutabakatı sınırında bir düzenleme yaptık. Sayın Kul'un teklifinin de, Partilerarası Komisyona intikali gerekirdi. Ayrıca, Sayın Kul'un teklifi, uyumun dışında da maddeler içeriyordu; bu sebeple, Uyum Komisyonunda bir tevhit yapılmamıştı.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hikmet Sami Türk konuşacak; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır Sayın Türk.

DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çeşitli partilere mensup milletvekilleri tarafından Sendikalar Kanunuyla ilgili olarak ayrı ayrı verilen yasa önerileri, Partilerarası Uyum Komisyonunda birlikte değerlendirilmiş ve ortak bir metin üzerinde mutabakata varılmıştır. Bu metin, Sayın Korkmazcan ve Partilerarası Uyum Komisyonunda çeşitli partileri temsil eden milletvekillerince imzalanmış bulunmaktadır. Anayasa Komisyonu ise, kendisine intikal eden bütün bu metinleri birleştirmek suretiyle görüşmüştür.

Üzerinde konuştuğumuz madde, belki de, Sendikalar Kanununda yapılmak istenen değişikliğin en önemli maddesidir. Yürürlükteki Sendikalar Kanunu, 1982 Anayasasının 52 nci maddesine paralel olarak, hatta, oradaki hükümleri aşarak sendikalarla siyaset arasında, sendikalarla siyasî partiler arasında hem kurumsal hem kişisel yasaklar koymuştur.

1982 Anayasasının, şimdi yürürlükten kaldırılmış bulunan 52 nci maddesinin ilk metninde, birinci fıkra olarak şu hüküm yer almaktaydı: “Sendikalar, 13 üncü maddede sayılan genel sınırlamalara aykırı hareket edemeyecekleri gibi; siyasî amaç güdemezler, siyasî faaliyette bulunamazlar, siyasî partilerden destek göremezler ve onlara destek olamazlar; derneklerle kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve vakıflarla bu amaçlarla ortak hareket edemezler.” Böyle bir hüküm, 1961 Anayasasında yoktu, hatta, 12 Mart 1971 döneminde, 1961 Anayasasında gerçekleştirilen değişikliklerle de böyle bir yasak getirilmemişti. Bu yasak ilk kez, 12 Eylül döneminde 1982 Anayasasıyla, önceki dönemde yaşanan bazı olaylara aşırı bir tepki olarak getirilmiştir.

52 nci maddenin ilginç bir gerekçesi vardır. Aslında hayli uzun olan bu gerekçenin siyaset yasağıyla ilgili bölümünü okumak istiyorum. Bu gerekçeye göre “sendikaların siyasî amaç gütmeleri, siyasî faaliyette bulunmaları, siyasî partilere destek sağlamaları ve onlardan destek görmeleri yasaklanmıştır. Anayasa, sendika üyelerinin siyasî bir hareket içinde birleşip, toplum içinde kopukluğa sebep olmaları yolunu kapatmayı amaçlamaktadır. Aksine düşünceler, esnafların, memurların ve başka grupların da başlıbaşına siyasî birleşmelerine yol açabilir. Sendikaların, derneklerle, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıyla ve vakıflarla siyasî amaçlı ortak hareketi de uygun görülmemiştir.”

Görüldüğü gibi, sendikalarla ilgili yasak, sadece onlar bakımından değil, aslında, daha geniş kapsamlı olarak, dernekler, vakıflar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları açısından getirilmiştir. Bu, 12 Eylül 1980 döneminde hazırlanan 1982 Anayasasının belirgin özelliğidir. 1995 yılında, Anayasada yapılan değişikliklerle, bu siyaset yasakları, hem sendikalar hem dernekler ve vakıflar hem kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları hem kooperatifler bakımından kaldırılmıştır.

Dolayısıyla, Sendikalar Kanununda hâlâ yürürlükte olan bazı hükümler, Anayasal dayanaktan yoksun kalmıştır. Görüşülmekte olan kanun teklifinin amacı, Kanunu, Anayasaya uygun duruma getirmektir. Gerçekten, Sendikalar Kanununun 37 nci maddesinin ikinci fıkrasında, 1982 Anayasasının 52 nci maddesinin birinci fıkrasındaki siyaset ve siyasî partilerle ilişki yasağı, çok katı kurallarla yer almaktadır. Bu, kurumsal ilişki yasağı niteliğindedir; yani, sendikalar, kurum olarak, siyasetle, siyasî partilerle ilgilenmeyeceklerdir, ilişki kuramayacaklardır; bu amaçla, derneklerle, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıyla ortak hareket edemeyeceklerdir.

37 nci maddenin üçüncü fıkrasında ise, kişisel yasaklar yer almaktadır. Buna göre, siyasî parti yöneticiliğiyle sendika yöneticiliği bağdaşmayan görevlerdir. Bu fıkraya göre: “Bir siyasî partinin yönetim organlarından herhangi birinde görev alan sendika veya konfederasyon yöneticilerinin, bu göreve geldikleri andan itibaren sendika veya konfederasyondaki görevleri kendiliğinden sona erer.” Aslında bu yasak, 1982 Anayasasının 52 nci maddesinin birinci fıkrasındaki yasağı da aşan bir yasak niteliğindedir; çünkü, 52 nci maddedeki yasak, kurumsal bir yasak niteliğindeydi, oysa, burada kişisel bir yasak da getirilmişti.

Şimdi görüşmekte olduğumuz kanun teklifi bu yasakların hepsini kaldırmaktadır; yani, 37 nci maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarını yürürlükten kaldırmaktadır; Anayasada 1995 yılında yapılan değişikliğin gereği budur.

Yeni düzenlemede, sendika ve konfederasyonların, amaçları dışında faaliyette bulunamayacakları, siyasî partilerin ad, amblem, rumuz veya işaretlerini kullanmayacakları hükmü getirilmiş bulunmaktadır. Sayın Kul bu hükmü eleştirdiler; aslında, burada şunu ifade etmek gerekir:

Her şeyden önce, 1995 değişiklikleri sırasında “sendikalar, dernekler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve kooperatifler bakımından kaldırılan siyaset ve siyasî partilerle ilişki yasağının genel bir siyaset özgürlüğü getirmediği” Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında Anayasa Komisyonu Sözcüsü tarafından ifade edilmiştir.

Yani, siyasetle ilgilenmek, siyasî partilerle ilişki kurmak, ancak, sendikaların, derneklerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının veya kooperatiflerin amaçlarına ulaşmak için olacaktır; yoksa, bu kuruluşların birer siyasî parti gibi hareket etmeleri söz konusu değildir. Aslında, Türk hukukunda tüzelkişiler belirli bir amaçla kurulurlar ve o amaç çerçevesinde faaliyette bulunurlar.

Şimdi, 37 nci maddenin yürürlükten kaldırılan hükümleri yerine getirilen “sendika ve konfederasyonlar, amaçları dışında faaliyette bulunamazlar, siyasî partilerin ad, amblem, rumuz veya işaretlerini kullanamazlar” hükmünü, bu çerçeve içerisinde değerlendirmek gerekir; çünkü, sendikalar, gerek Anayasanın 51 inci maddesinde gerek Sendikalar Kanununun 1 inci maddesinde ifade edildiği gibi, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlarını korumak ve geliştirmek için kurulan örgütlerdir. İşte, bu amaç çerçevesinde, sendikalar, siyasetle uğraşabilirler, siyasî partilerle ilişki kurabilirler ve bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi, amaçlarına, böylece daha güçlü bir biçimde kavuşabilirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türk, konuşmanızı tamamlayın efendim.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Burada, ayrıca, 37 nci maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarının birleştirilmesi sonucunda, önceki fıkralarla bağlantısı kaybolan son fıkra da yeniden yazılmıştır. Burada, anlam itibariyle, hüküm itibariyle bir değişiklik yoktur; sadece, bir ifade değişikliği vardır. Maddenin sonundaki “seçilme durumunda görevin son bulması” ise, Anayasanın 82 nci maddesindeki bir yasağın sonucudur. Anayasanın 82 nci maddesindeki sendika yöneticiliğiyle milletvekilliğini bağdaşmaz ilan eden hükmün değiştirilmesi gerekmektedir. Demokratik Sol Parti, bu yönde bir hükmü, hem sendikaları hem kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını kapsayan bir genişlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuştur. Yeni düzenlemenin, Türkiye'de, sendikacılığımıza yeni bir gelişme ufku açacağı inancındayız.

Bu düşüncelerle, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, 2 nci maddenin kabulünden sonra, maddeyle ilgili olarak, Anavatan Partisi Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul'un açıklamalarından dolayı, bazı hususları, tutanağa geçmesi bakımından ben de ifade etme ihtiyacı duyuyorum.

Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Anayasaya uyum kanunlarını hazırlamakla görevlendirilen Partilerarası Komisyon, partilerin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerin tüm tekliflerini, önerilerini değerlendirerek bir uzlaşma metnine ulaşmaya çalışmıştır. Beş ayrı grubun katıldığı bir çalışmada, bir uzlaşma metnine kavuşabilmek, herhalde kolay bir uğraş değildir; çünkü, bu konularda, her siyasî partimizin ve grubumuzun değişik fikirleri olduğu gibi, bu gruplara mensup arkadaşlarımızın da, değişik önerileri bulunmaktadır. Bunlar, gruplar tarafından değerlendirilmek suretiyle bir uzlaşma metni çıkmıştır. Sonuç itibariyle, şu anda çalışma hayatında yer alan aktörlerin tamamını tatmin etmeyen bir metin çıkmıştır. Çünkü, Uyum Komisyonu, sadece Anayasa değişiklikleri çerçevesinde meseleye yaklaşmıştır; ama, Sendikalar Kanununda, hatta bu alanı düzenleyen başta Anayasanın 82 nci maddesi olmak üzere, Anayasada yeni değişiklikler yapma ihtiyacı ortadadır. Partilerarası Uyum Komisyonu, önceki gün, Türk-İş'e yazdıkları bir yazının cevabı olarak, bu görüşleri de iletmiş bulunmaktadır. Uyum kanunları çıktıktan sonra, komisyonumuz, belki, Anayasa değişikliği dahil, bu konulardaki yeni düzenleme önerilerini de değerlendirecektir.

Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Sendikalar Kanununun 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasına “.... bankalar tarafından ödenmiş sermayesinin en az yarısına katılmak suretiyle kurulan kuruluşlarla bunların aynı oranda katılması ile kurulan kurumlar” ibarelerinden sonra gelmek üzere “ve siyasî partiler” ibareleri eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?

EMİN KUL (İstanbul) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Kul; buyurun.

Sayın Kul, konuşma süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 300 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde görüşlerimi arz etmeden evvel, sizleri saygıyla tekrar selamlıyorum.

Biraz önce, 10 Temmuz 1996 tarihinde -yaklaşık bir yıl önce yani- verdiğim 2821 sayılı Sendikalar Kanunu üzerindeki bir teklifin, maalesef, bu çalışmaya dahil edilmediğini ifade ettim ve bunu sadece zabıtlara geçirdim. Dolayısıyla, Uyum Komisyonu teklifi dikkate alır veyahut Anayasa Komisyonunun yazısı üzerine, Meclise verilmiş teklifler Komisyona getirilir yahut Uyum Komisyonu yazar, getirir, getirmez, o benim konum dışında; yalnız, ben, bir işçi olarak yarın öbür gün, arkadaşlarım “neredeydin sen, 5 kişi kanun teklifi vermiş, ne yaptın?” diye sorarlarsa, buradan sesleneyim diye, o beş kişinin hepsinden evvel kanun teklifi verdim; fakat, Meclis içi meseleler dolayısıyla ele alınmamış olduğunu zabıtlara geçirmek istedim; yoksa, başka bir iddiam yoktur.

Şimdi, Sayın Hocam'ı da dikkatle dinledim, kendisiyle beraber olmama hiç imkân yok. Maalesef, siz getirir “sendikalar amaçları dışında faaliyet gösteremezler” hükmü 1 inci maddede yer etmiş ve yer almışken, bunu temel yasaklar içerisinde tekrar sayarsanız, ne söylerseniz söyleyin, bunun, savunulacak hiçbir tarafı yoktur. Ben de, sadece oy vermeyeceğiz demedim; hangi amaçla oy verdiğimizi, hangi düşünceyle oy verdiğimizi ifade etmek için söyledim.

3 üncü maddeye de oy vereceğiz, oy vermeyeceğiz demiyorum; ama, hemen söyleyeyim; teklifin 3 üncü maddesiyle, Sendikalar Kanununun 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasına “siyasî partiler” ibaresi konulmuş. Bakınız, 40 ıncı maddede ne deniliyor, sendikalar kimlere malî yardım yapamaz, kimlerden malî yardım alamaz yahut bağış yapamaz, bağış alamaz... Sendikalar, kimlerin seviyesine getirilmiş: “Devlet tarafından verilmek suretiyle genel ve katma bütçeli idarelerle, mahallî idareler, bunlara bağlı sabit ve döner sermayeli kurumlar, sermayesinin tamamı devlet tarafından verilmek suretiyle kurulan iktisadî kuruluş ve kurumlarla, sermayelerinde devletin iştiraki bulunan bankalar, sigorta şirketleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları dahil olmak üzere, özel kanunlarla kurulan bankalar ve kuruluşlar, bu fıkrada sözü geçen idare, kuruluş ve bankalar tarafından ödenmiş sermayesinin en az yarısına katılmak suretiyle kurulan kuruluşlarla, bunlara aynı oranda katılmasıyla kurulan kurumlar...” şimdi, sendikalar, bunlara, doğrudan malî yardım yapamıyor, bunlardan doğrudan maddî yardım alamıyor. Bu saydığımız kurumlara, sendikaların, zaten, maddî yardım yapmasına gerek yok; bunlardan da maddî yardım almaması gayet doğal. Hatta, bir sendikanın, siyasî partilerden de malî yardım alması pek öyle düşünülecek bir husus değil; ama, siyasî partilere malî yardım yapması konusuna gelince, burada “siyasî partiler” ibaresi, hemen bu kuruluşların arasına ilave edilmiş. Bu ibarenin konulması, 37 nci maddeyle kadırılan yasaklardan sendikaların siyasî partilerden yardım alamayacağı ve onlara yardım yapamayacağı yasağının devam ettirilmesini sağlamaktadır. Bence bu husus da tartışmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle şunu ifade edeyim: Siyasal hayatımızda, bugün, belirgin şekilde açığa çıkan tıkanmaların en önemli bir unsuru, ülke kaynaklarını yönlendirmek ve paylaştırmakta, siyasal iktidarın sınırsız yetkisi ve bu yetkinin -maalesef ve çoğu kez- bireysel, ailesel ve siyasî yandaşlık için kullanılabilmesine yol verilmesidir. Bu yol veriş ise, genel olarak, siyasî oylamalar sonucu, yaptırımsız ve cezasız kalmaktadır.

Bilindiği gibi, siyasal iktidarın en önemli bir işlevi, kamu maliyesinin yönetimi, yönlendirilmesi, önceliklerin ve tercihlerinin belirlenmesidir. Bu işlevin, üretim, verimlilik ve adil paylaşım yönünde, siyasî ve içtimaî ahlak kurallarına dayalı bir yaklaşımla ve siyasal demokrasinin katılımcı, eşitlikçi, hürriyetçi, hukuksal zemininde, ayrı fikirlere sahip fazilet erbabının, milletin hakemliği altında, hizmet yarışı biçiminde kullandığını söylemek, geneli itibariyle maalesef bugün mümkün değildir.

Yönetim erkini ele geçirmek ve bu yoldan kamu kaynaklarını dilediğince kullanmakta bütün ahlakî kuralların ve demokratik değerlerin çiğnenmesi mubah sayılmış, halkın aldatılması ve şaşırtılması, şartlandırılması için her yol günümüzde geçerli hale gelmiştir.

Kamu maliyesini yönlendirmekte kullanılan teşvikler, tahsisler, sübvansiyonlar, taban fiyatları, yatırım ihaleleri, hatta kamuya istihdam ile devlet bankalarında biriken mevduatın yönlendirilmesi, devlet ve millet ihtiyaçlarındaki hizmet önceliğinden ziyade, akraba ve yandaş önceliği ve siyasal iktidarı muhafaza etme yolunda araç olarak, maalesef, kullanılabilmektedir. Bu yolu açık tutan hukuksal zemini değiştirmek için ise, hiçbir gayret sarf edilmemektedir.

Bu meyanda, bazı siyasî partilere yapılan denetimsiz ve kaynağı karanlık bağışlar, yardımlar, misliyle yapanlara geri dönmektedir; bu mekanizma buna müsaade etmektedir. Ayrıca, bunun yanında, üstlenilecek siyasî role göre, iktidarı muhafaza edebilmek için yapılan transferleri ve bazı mihrakların desteğini sağlamak yönündeki işlem ve eylemleri devlet kesesinden ödüllendirmeler, mukaddesattan milliyetçiliğe kadar her türlü inanç ve değerler sömürülerek, demokrasi perdesi altında, maalesef, yürütülebilmektedir ve bütün bu tutumun olumsuz sonuçları, sosyal ve ekonomik bedeli, iktisaden güçsüz, fakir halka ödetilmektedir. Gerek bu yollardan edindikleri şahsî servetlerini daha da katmeşleştirmek gerekse milletin sağladığı ekonomik kaynakları demokrasi perdesi altında siyasî iktidarlarını muhafaza etmek için hiçbir kural tanımaksızın pervasızca kullanmak eğilimleri nasıl durdurulacak, nasıl bu yollar tıkanacaktır?..

Emeğin siyasî yaşama ağırlığını koymasındaki kapalı kanallardan biri olan malî yardım ve bağış yasağı, arz ettiğim türdeki siyaset ve sermaye erbabı için ardına kadar açıksa, burada, açık bir eşitsizliğin söz konusu olduğu ortadadır ve bunun düşünülmesi gerekir.

Onun içindir ki, bu yasak veya sınırlama, özel bir kanun olan Sendikalar Kanununda değil, bütün unsurlarıyla -her türlü özel ve tüzelkişiliği kapsamak üzere, yalnız sendikaları değil- Siyasî Partiler Kanunu ile Seçim Kanununda düşünülmeli ve düzenlenmelidir.

İşçiler, bireysel olarak ekonomik güce sahip değillerdir; ancak, örgütsel olarak sendika tüzelkişiliğinde ekonomik güçlerini birleştirebilirler. Oysaki, sermaye sahipleri, hem bireysel olarak ve hem de şirketleri vasıtasıyla, işçilere kıyasen sınırsız ekonomik güce sahiptirler.

Siyasî partilere yapılacak malî yardım ve bağışların, siyasî partilerin seçimler sırasında yapabilecekleri bütün harcamaların sınırlarının veya yasaklarının, objektif bir yaklaşımla ve siyasal demokrasinin işleyişini toplum kesimleri arasında hakça dengeleyecek düzenlemelerin, öncelikle Siyasî Partiler Yasasında ele alınmadan, sendikaları malî yardım ve bağıştan böylece yasaklı tutmak, Anayasanın 52 nci maddesinin kaldırılması amaçlarına uyum sağlanmasında haklı tereddütleri davet edebilecektir.

Eğer bir düzenleme yapılacaksa, bunun yeri, bütün özel ve tüzelkişiler için, hem seçim masrafları hem partilere yapılacak bağışlar bakımından Siyasî Partiler Yasası ve Seçim Yasası olmalıdır. Anavatan Partisi gibi liberal görüşleri savunan partiler, her zaman, kişi hak ve özgürlükleriyle, demokratik hak ve özgürlükleri savunarak, siyasal demokrasinin hukuksal altyapısını geliştirmişlerdir. Onun içindir ki, sendika çatısı altında örgütlenerek, ekonomik güçlerini birleştiren işçilerin, bu güçlerini, sermaye gruplarıyla eşit koşullarda siyasete yansıtabilmelerine özenle bakılması gerektiğine bir kez daha işaret etmek istiyorum.

Siyasî Partiler Yasasında kaçınılmaz bir düzenleme yapılmasını ve bugünkü mutabakatın arz ettiğimiz gerçeklerin ışığında gözden geçirilerek, bir sınırlamanın, ancak, Sendikalar Kanununda -isteniyorsa- böylece şekillendirilmesini diliyoruz. Bunun dışında getirilen her yasaklama, Anayasanın kaldırılan 52 nci maddesiyle uyumu sağlamaktan uzak kalacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kul, konuşmanızı tamamlayın efendim.

EMİN KUL (Devamla) - Peki efendim.

Bu görüşlerimizin dışında getirilecek ve şimdi, önümüzdeki metinle başvurulan her türlü yasaklama, Anayasanın 52 nci maddesinin kaldırılmasıyla bir çelişki yaratacaktır, tereddüt yaratacaktır.

Şu gerekçeler söylenebiliyor, deniliyor ki: “Sendikalar, siyasî parti işlevi mi güdecektir? Eğer, bu yardım serbest olursa, sendikalar bir parti kurar veya beğendiği bir partiye istediği kadar malî yardım yapabilir.” Bunların hepsi geçersiz görüşlerdir. Kaldı ki, sendikaların parti kurup kurmayacağı... Partileri sendikalar kurmuyor, şahıslar kuruyor; bir tüzelkişi parti kuramaz, her sendika yöneticisi parti kurabilir. Eğer, diğer tüzelkişiler hangi yasaklarla sınırlıysa yardım ve bağış bakımından, siz, sendikaları belki o ölçüde sınırlayabilirsiniz; ama, herkese serbestliği tanıyıp, sadece sendikalara bir sınırı ve yasağı getirirseniz, eşitlikçi davranmış olmazsınız. Kaldı ki, sendikalar ile siyasî partilerin işlevlerinin ayrı ayrı olduğunu da apaçık biliyoruz. Dolayısıyla, bu düzenlemenin, kabul oyu verdiğimiz halde, Siyasî Partiler Yasası ve Seçim Yasası düzenlenirken ele alınıp, Sendikalar Yasasında da bu ölçüde yansıtılmasını istirham ediyorum.

Bunları zapta geçirtmek istiyor ve dikkatinize sunuyoruz.

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul'a teşekkür ediyorum.

Sayın Komisyon Başkanı, bu konuda bir açıklamanız var mı?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Amasya) - Tabiî efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkanım, değerli üyeler; Anayasanın 52 nci maddesinin Yasama Organınca sarih şekilde ilga edilmesi, Parlamento için bir düzenleme serbestisi oluşturur. Yasama Organı, kaldırılan hükümle bağlı olmaksızın, yeni siyasal şartlar içerisinde bir düzenleme yapabilir. Bu husus Uyum Komisyonunda tartışılmış ve siyasal partilerle sendikalar arasındaki destek ilişkisi, malî konuda, yasakla noktalanmıştır; yani, karşılıklı malî yardımlaşma yasağı getirilmiştir. Bu bir siyasal tercihtir; zaten, onu yasaklayan bir anayasa normu da yoktur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır Sayın Türk.

DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzlaşma metinleri, insanları her yönden tatmin eden metinler değildir. Biz de, Partilerarası Uyum Komisyonunda bu yasa önerisinde yer alan bazı hükümleri, bir uzlaşmaya varmış olmak için, görüşmelerin belli bir noktada kesilmemesi için kabul etmiş bulunuyoruz. Bunlardan biri, şimdi üzerinde görüştüğümüz maddedir.

Demokratik Sol Partinin bu maddeyle ilgili olarak sunduğu teklifte böyle bir yasak yoktu; yani, siyasî partilerle sendikalar arasında karşılıklı olarak yardımlaşma yasağını içeren bir hüküm yoktu; tersine, o konuda, başka bazı yasakların kaldırılması öngörülmekteydi.

Bizim görüşümüzle, 1982 Anayasasının 52 nci maddesi kaldırılınca, orada yer alan “sendikalar siyasî partilerden destek göremezler ve onlara destek olamazlar” hükmünü -artık ortadan kalkmış olan bu hükmü- değişik bir biçimde sürdürmenin anlamı yoktur. Bizim görüşümüzle, siyasî partilerden destek görmek veya siyasî partilere destek olmak maddî yardımlaşmayı da içermektedir. Bu yasak kalktığına göre, bunun sürdürülmemesi gerekir; ancak, Partilerarası Uyum Komisyonunda, uzun tartışmalardan sonra, bir uzlaşmayı engellememek için, biz, bu ibarenin 40 ıncı maddeye eklenmesini kabul ettik ve şimdi de bu maddenin kabulü yönünde oy kullancağız. Ancak, söylediğim gibi, uzlaşma metinleri, o metinlerin altına imza koyanların her zaman gönüllerindeki isteklerini karşılayan metinler değildir; bunun da bu çerçeve içerisinde düşünülmesi gerekir. Burada yer alan yasak, siyasî partilerle yardımlaşma yasağı, aynı konuda yasa önerisi veren başka partili milletvekillerinin önerilerinde yer alan bir husustu ve biz, onu, Partilerarası Uyum Komisyonunda kabul ettik, daha sonra da, Anayasa Komisyonunda aynı düşünce içerisinde yasalaşma sürecine katkıda bulunduk.

Söz almışken, amaç konusuna biraz daha değinmek istiyorum; çünkü, bu da, nihayet, siyasî partilerin amaçları dışında faaliyette bulunamayacakları yasağına bağlı olan bir yasaktır. Sayın Kul, Sendikalar Kanununun 1 inci maddesinde, sendikaların amacının gösterilmesinden sonra, artık, böyle bir yasağın yeri olmadığını ifade etmektedirler. Bu, şüphesiz, saygı duyulacak bir görüştür; ama, bu yasa değişikliğinin amacı, 1995 yılında gerçekleştirilen anayasa değişikliklerini yasaya yansıtmaktır. Anayasanın 51 inci maddesindeki “işçi, işveren sendikaları” tanımı değiştirilmedikçe, sanıyorum ki, başka bir sonuca varma olanağı da yoktur.

Biz, Sendikalar Kanununun 1 inci maddesinde, Anayasanın 51 inci maddesi doğrultusunda yer alan ve aslında Kanunun amacını belirten, ama, bir alt hükümle sendikaların da amacını dolaylı olarak belirten hüküm ile sendika ve konfederasyonların amaçları dışında faaliyette bulunamayacakları arasında bir çelişki olduğunu düşünmüyoruz. Aslında, böyle bir öneri, Demokratik Sol Parti tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan yasa önerisinde -basılı olan yasa önerilerinde Sayın Kul bunu karşılaştırabilirler- yer almamaktaydı. Bu da, bizim, bir uzlaşmaya varmak için kabul ettiğimiz hükümlerden biridir; ancak, ona katıldıktan sonra, burada, bunun tersini söyleyecek durumda değiliz. Orada, Demokratik Sol Parti, bu yasa önerisinin görüşülmesi sırasında, amaç konusu üzerinde titizlikle durmuştu; ama, sonuç itibariyle bir uzlaşmaya varılmıştır. Bu uzlaşma, sendikaların, gerek Anayasanın 51 inci maddesinde, gerek Sendikalar Kanununun 1 inci maddesinde gösterilen temel amaçları çerçevesinde hareket eden kurumlar olduğudur; ama, bu amaca ulaşmak için, sendikalar, her türlü siyasî faaliyette bulunabilirler, siyasî partilerle her türlü ilişkilere girebilirler; buna bir engel yoktur.

O yasaklardan biri, 37 nci maddeden şimdi 40 ıncı maddeye aktarılan, siyasî partilerle yardımlaşma yasağıdır; siyasî partilere bağışta bulunma veya siyasî partilerden bağış alma yasağıdır, maddî yardımda bulunma veya maddî yardım alma yasağıdır. Bu, devam etmektedir; ama, bunu, bir uzlaşma zemini içerisinde kabul etmiş bulunuyoruz ve burada da, daha önceki kabulümüz doğrultusunda oy kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.

Asıl, belki Sendikalar Kanununda, Sayın Kul'un düşündüğü tarzda, geniş bir siyasî yelpaze içerisinde sendikaların hareket edebilmesi için, değişiklik yapabilmek bakımından, öncelikle Anayasanın değiştirilmesi gerekir, Anayasanın 51 inci maddesinin değiştirilmesi gerekir; ama, ILO sözleşmelerine baktığınız zaman da, sendikalar bakımından, 51 inci maddeden çok farklı bir tanım verilmediğini görmektesiniz.

Bu bakımdan, yürürlükteki Anayasa ve ILO sözleşmeleri çerçevesinde, şimdi, sendikalara kazandırılan siyasî faaliyet özgürlüğü ve siyasî partilerle ilişki kurma özgürlüğü, bundan önceki konuşmamda da söylediğim gibi, Türk sendikacılığına yeni ufuklar açacaktır. Sendikalarımızın bunu layıkıyla değerlendireceklerine inanıyoruz. Bundan sonraki gelişmeler, belki, bu konuda da daha geniş düşünme sonucunu doğurabilir. Bu arada, yeni düzenlemelerle alınacak olan hükümler, ileride yapılacak olan düzenlemelerin de temeli olacaktır.

Şimdi, görüşmekte olduğumuz ve olumlu oy vereceğimiz düzenlemelerin, bu yolda önemli bir kilometre taşı olmasını diliyoruz.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Trabzon Milletvekili Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ediyorum.

Bu madde üzerinde Sayın Bekir Yurdagül söz istemişler; şu anda Genel Kurul salonunda hazır bulunmadıkları için, maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Sendikalar Kanununun 43 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Sendika ve konfederasyonlar tüm nakdî gelirlerini bankalara yatırmak zorundadırlar.”

BAŞKAN - Daha önce söz yazdırmış olan arkadaşlarımız, vaktin darlığını dikkate alarak söz istemlerinden vazgeçtiler.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - Sendikalar Kanununun 47 nci maddesi kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

İdarî ve Malî Denetim

Madde 47. - Sendika ve konfederasyonlarda denetleme kurulları veya denetçiler tarafından yapılacak idarî ve malî denetimde yönetim ve işleyişin, gelir ve giderlerin, bunlarla ilgili işlemlerin kanun, tüzük ve genel kurul kararlarına uygun olup olmadığı incelenir.

Denetim esasları, işçi ve işveren konfederasyonlarının yazılı görüşleri alınarak hazırlanacak bir tüzükte gösterilir.

BAŞKAN - Bu madde üzerinde de daha önce söz almış bulunan arkadaşlarımız, vaktin darlığını dikkate alarak söz haklarından vazgeçtiler.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - Sendikalar Kanununun 51 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Sendikalar ve konfederasyonlar, her hesap veya bütçe devresine ait bilanço ve hesaplarıyla çalışma ve denetleme raporlarını ait oldukları dönemi izleyen üç ay içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, sendikalar ayrıca bağlı bulundukları konfederasyona gönderirler.”

BAŞKAN - Madde üzerinde...

ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Zekeriya Temizel kişisel söz isteminde bulunmuştur.

Buyurun Sayın Temizel. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece bir konuya değerli Meclis üyelerinin dikkatini çekmek için söz almış bulunuyorum.

Aslında, biraz önce oylanarak kabul edilen madde ile bu madde arasında çok yakın bir ilişki var. Biraz önce oylayarak kabul ettiğimiz maddede, sendika ve konfederasyonlarda denetleme kurulları açıklığa kavuşturuldu. Değiştirdiğimiz yasa maddesi, sendikalar ve konfederasyonlar üzerinde gerçekten çok ağır bir malî denetim yetkisi içeriyor idi. Hatta, bu denetim yetkisi, vesayetin çok çok ötesinde, istenildiği takdirde, sendikanın ve yöneticilerinin, en ufak bir açıkla, incir çekirdeğini doldurmaz bir boşluk nedeniyle cezalandırılmasına veya en azından belirli bir şekilde zorlanmasına neden olan hükümleri içeriyordu. Anayasadaki değişikliğe uygun olarak bu maddenin de değiştirilmesi çok normaldi; ancak, değerli arkadaşlar, denetim, sadece ve sadece, kurumu baskı altında tutmak ya da canı istediği zaman yöneticileri cezalandırmak üzere yapılmaz. Denetimin temel iki nedeni vardır; birincisi, bu kuruma katılan insanların haklarının korunması için yapılır. Sendikalarda da, çalışanların, yani, işçilerin haklarının korunması için bir denetimin yapılması gerekir doğal olarak. İkinci olarak, denetimin nedeni, kurumların, işlevlerini gereğince yerine getirip getirmediğini anlamak için yapılır.

Şimdi, yapılan bu düzenlemeyle, sendika ve konfederasyonların, denetleme kurulları ve denetçiler tarafından yapılacak idarî ve malî denetim sonucunda bitirilebileceği öngörülüyor. Hepimiz, bu tür kuruluşlarda yönetim ve denetim kurullarının genellikle aynı listelerle seçildiğini, dolayısıyla, hem yönetimde hem denetimde birbirlerine aşırı şekilde destek olduklarını biliyoruz. Hepiniz, yine gayet iyi bilirsiniz ki, bu kurullarda düzenlenmiş olan denetim kurulu raporları “yapılan denetimde, yönetimin ve işleyişinin gelir ve giderlerinin, bunlarla ilgili işlemlerin tüzük, yönetmelik, kanun ve genel kurul kararlarına uygun olduğu saptanmıştır” diye biter. Ancak, özellikle sendikaların şu anda sahip oldukları malî güç de dikkate alınırsa, denetim, bir ihtisas olayıdır. Dolayısıyla, bunun, ihtisas sahibi kurumlar ve kişiler tarafından yapılması gerekir. Yani, bu, mutlaka, sendikanın o anlamda denetlenmesi değil, çalışanların haklarının korunması ve kurumun işlevlerini gereğince yerine getirip getirmediğini anlamak içindir. Bunun için de, şu anda, bütün çağdaş dünyada, bu tür denetim işlevlerini yerine getiren bağımsız denetim kurumları vardır. Bizde de bu bağımsız denetim kurumlarının yanı sıra, 3568 sayılı Yasaya göre denetim yapan serbest muhasebeci malî müşavirler ve yeminli malî müşavirler vardır. Dolayısıyla, bunlar tarafından yapılan bir denetim raporunun, genel kurullar sırasında genel kurulun bilgisine sunulması, hem sendika yöneticilerinin aklanması açısından hem de gereksiz suçlamalara neden olmaması açısından çok zorunlu bir olaydır.

Bunun, belirli bir maliyet getireceğini, elbette ki, hepimiz kabul ederiz. Dolayısıyla, sendikaların bu tür kurumlar tarafından denetlenmesi bir maliyet unsurudur denilebilir. Ancak, ben, şundan eminim, hatta, o kurumların çalışanlarını çok yakından tanıyan birisi olarak buradan çok açık olarak söyleyebilirim ki, bu tür kurumlar -yani, 3568 sayılı Yasaya tabi kurumlarda çalışan insanlar- ve bunların örgütleri, sendikaların bu tür denetimlerini, belki de çok az bir masrafla karşılama yükümlülüğünü rahat rahat üstlenebilirler, üstlerine alabilirler. Dolayısıyla, bu, bu kurumlar arasındaki dayanışmayı da sağlayabilir.

Denetim maddesinin bu şekilde, iki madde halinde düzenlenerek geçirilmesi, bu anlamda, çalışanların haklarının korunmasına yönelik bir denetimi içermez. Bu maddeye göre denetimle ilgili raporların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına gönderilmesi de bir denetim sayılmaz zaten; bu, sadece bir bilgilendirmedir. Bunun sonucunda, eğer, yasalara aykırı bir şey bulursa, elbette ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, görevinin gereğini yapar; ama, zaten denetçiler ondan önce yerine getirir bunu. O zaman, demek ki, bu ikinci düzenlemenin pek fazla bir anlamı yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temizel, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım; bitmek üzereydi zaten.

Bir uzlaşma tasarısı şeklinde, genellikle kabul oyu verdiğimiz bu teklifin bu maddesine de evet diyoruz; ama, özellikle çalışanların haklarının korunması açısından, sendikaların, hiç değilse bağımsız denetim organlarınca ya da 3568 sayılı Yasa kapsamındaki kişiler tarafından denetlenmesinin, çalışanların haklarının korunması için ve sendika yöneticilerinin de işlevlerini gereğince yerine getirdiklerinin ve aklanmalarının bir gereği olduğunu düşünüyor; bunu bir temenni olarak Genel Kurulun bilgilerine sunuyorum.

Teşekkür ederim efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Zekeriya Temizel'e teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Sendikalar Kanununun 59 uncu maddesinin 5 inci bendindeki “47 nci maddenin beşinci fıkrasına aykırı davranışta bulunanlara” ibaresi, madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen arkadaşlarımız bu madde için de anlayış gösteriyorlar.

Bu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yeni bir madde teklifi var; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 300 sıra sayılı kanun teklifiyle, 2821 sayılı Sendikalar Kanununun bazı maddeleri üzerinde yapılan tadil ve yürürlükten kaldırma işlemleri meyanında, 2821 sayılı Kanunun 61 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Emin Kul Refik Aras H. Avni Kabaoğlu

İstanbul İstanbul Rize

Bülent Atasayan Ahmet Kabil

Kocaeli Rize

Madde 61'e eklenen son fıkra: “İkinci fıkrada sözü edilen 'sorumluluk' ile işçilerin ücret alacaklarından doğan sorumluluk, belediyeler bakımından kendilerinin gelir getiren veya getirmeyen mal ve hakları ile gelir ve nakitleri üzerine alacaklı işçi veya ilgili sendikalar tarafından yaptırılacak haciz konuları işlemini de kapsar.”

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Amasya) - Uyum kapsamı dışında; kaldı ki, prensip olarak da katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmıyor.

Önerge sahibi?..

EMİN KUL (İstanbul) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçenin okunmasını istiyorsunuz.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Ücret alacağı olan işçiler, aidat alacakları ile üyelerinin alacakları olan sendikalar, bu alacaklarını tahsil edemediğinden, haklarının korunmasına yönelik bir düzenleme amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Şimdi, 8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- Sendikalar Kanununun 39 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 44 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- Bu Kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..

Sayın Emin Kul; buyurun.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Emin Kul'un konuşmasından önce, bu kanun teklifinin bitimine kadar -ki, son maddesindeyiz- çalışma süresinin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Kul.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

EMİN KUL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kanun teklifinin son maddesine gelmiş bulunuyoruz; inşallah, kabulüyle hayırlı olur ve iyi bir uygulama görür; ancak, müzakereler sırasında, Sayın Komisyon Başkanımızın eleştirilerimi cevaplarken söylediği bir hususa, gerçekten, teşekkür etmek istiyorum. Sendikaların siyasî partilere malî yardım veya işbirliği yapması konusundaki yasağın bir siyasal tercih olduğunu ifade ettiler; çok teşekkür ederim, gerçekten, budur, siyasal tercihtir. Bu siyasal tercihi burada açıkyüreklilikle ifade ettiler ve eğer, merak edip dinleyen işçiler, sendikacılar varsa, Meclisin tercihinin bu olduğunu, kullanılan oylarla görürler. İnşallah, bu tabloyu işçiler ve sendikalar değiştirirler. Yüce Allah'tan bunu niyaz ediyorum. Sendikacılar, buraya gelsinler, bu kapıları açsınlar, bu sıralara otursunlar ve böylesine siyasal tercihleri -inşallah- tersine çevirsinler. (ANAP sıralarından alkışlar)

Hocamın biraz evvel söylediği, Anayasanın 51 inci maddesine dayanarak yaptığı savunmaya gelince... Hocam, komisyon sözcüsü değil; en nihayet, bu teklif üzerinde siyasî partiler görüşlerini söylüyorlar, biz de teklifi eleştiriyoruz; yoksa, Demokratik Sol Partiyi eleştirmek diye herhangi bir amacımız yok.

Teklif, elbette ki bir uzlaşma teklifidir; yani, önümüze gelen metin, bir uzlaşma metnidir. Demokratik Sol Partinin bunun dışında görüşleri olduğunu elbette ki açıkça ifade etmek mümkündür; ama, biz, burada Demokratik Sol Partiyi eleştirmiyoruz, önümüze gelen şu metni eleştiriyoruz. Dolayısıyla, bu konudaki eleştirilerimize Komisyon Sözcüsü veya Komisyon Başkanı elbette ki yeterli cevabı verir.

Ama, Değerli Hocam, 51 inci madde, incelediğimiz zaman, bir yasağı kapsayan madde olmaktan ziyade, bir hakkı tarif eden maddedir. Madde başlığı “Sendika kurma hakkı” şeklindedir. Her ne kadar bu maddenin içinde “çalışma ilişkileri” deyimi geçiyorsa da, bir yasağı belirleyen bir madde değil, bir hakkı belirleyen maddedir. Dolayısıyla, temel yasaklara bunu alıp getirmek, pek dolaylı bir ilişki kurmak demek olur. Bu ilişkinin kurulmasında bir sağlık yoktur; Demokratik Sol Partinin de böyle düşünmediğini ayrıca biliyoruz.

Ama, bunların üzerindeki topyekûn değişikliklerin hepsi, varılan uzlaşma, bir siyasî tercihtir. Bu siyasî tercih Meclise getirilmiştir, Meclis de bu siyasî tercihi onaylamıştır. Bu Meclisin siyasî tercihinin bu gibi konularda ne olduğu böylece de apaçık meydana çıkmıştır.

Bu tabloyu değiştirmek sendikacıların görevidir, işçilerin görevidir, onların yapacağı mücadeledir. Uzaktan konuşurken davulun sesi hoş geliyor. Ben, siyaset yapma yasağı kapsamında üç defa yargılanmış bir sendikacıyım; Adana'da, Ankara'da ve diğer bir vilayette üç defa mahkemeye çıkmış, hakkında iddianame tanzim edilmiş bir sendikacıyım. Onun için, yasaklar konusunda özenle durmamın bir sebebi var.

Hatta, bir bildiri imzalamaktan dolayı da, 2822'ye aykırı hareket edip, genel grev kararı bildirisi imzalamışız diye dokunulmazlığımızın kaldırılmasını Sayın Erbakan talep etmiş, dokunulmazlığımızın kaldırılması tezkeresi de Anayasa Komisyonunda. Bilmeyen vatandaşlarımız da bunu gazetede okuduğu zaman, bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması isteniyor diye, bir adi suç işledi, en azından bir trafik suçu filan işledi zanneder. Halbuki, işte, işlediğimiz suç bu. İşçi hakkı savunmaktan dolayı dokunulmazlığımızın kaldırılması isteniyormuş; kaldırılsın... Ben, dilekçe de verdim, alelacele, derhal kaldırılmasını da talep ettim Meclis Başkanlığından, dilekçem de Komisyonda. İnşallah, dokunulmazlığımı kaldırırlar. Yargılanmanın sonucu da belli zaten, ondan da korktuğumuz yok.

“Temel yasaklar” başlığı altında ve “yasaklar” başlığı altında hükümler düzenlenirken, kanunun başka bir yerinde zaten sayılan amacı, sendikalar siyasî işlev yapacakmış, siyasî partilerin yerini alacakmış gibi düşünmek... Hele, çalışma ilişkilerinde, sendikalar -o sınırlamayı dikkate alırsak- hangi siyasî faaliyeti gösterebilir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kul, konuşmanızı tamamlayın efendim.

EMİN KUL (Devamla) - Bunun dışında, 274'e bir bakınız: Sendikalar, yalnız ekonomik, sosyal menfaatlarını değil, aynı zamanda, kültürel menfaatlarını da korumak ve geliştirmek için kurulurlar. Burada hiç, kültürel menfaatın korunması, geliştirilmesi diye bir husus var mı? O da yok. Dolayısıyla, bu yasaklara dikkatli bakmak lazım gelir.

2821 ve 2822, o zamanın Danışma Meclisine getirilmeden yasalaşan iki tane kanundur. Anayasa bile Danışma Meclisine getirildi; ama, bu iki kanunu, özellikle, o zamanki askerî yönetim, bizzat kendi eliyle yaptı.

Burada, yine şükranla anmak istiyorum: O zamanın Çalışma Bakanı Prof. Turan Esener ve arkadaşları eğer olmasaydılar ve böyle bir profesör arkadaşımız Bakan olmasaydı, bugün, şu önümüzdeki Sendikalar Kanununu değiştirmekte çok daha güçlüğe uğrayacaktık ve bu kanun çok daha ağır çıkacaktı. Bu, tam askerî bir kanundur. Dolayısıyla, yasaklarına bakarken ve yasaklarını düzeltirken, çok daha dikkatli bakmak gerekir.

Bu son maddesiyle, kanun teklifinin hayırlı olmasını, uygulamada iyi sonuçlar vermesini diliyorum ve bu siyasî tercihin, işçiler tarafından, gün gelip ortadan kaldırılmasını yürekten temenni ediyorum.

Saygılarımı arz ederim. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul'a teşekkür ediyorum.

Kanun teklifinin, bu son maddesini de oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sendikalar Kanununda bu aşamada yapabildiğimiz değişikliklerin, işçilerimize ve çalışma hayatımıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, denetim konularını görüşmek için, 1 Temmuz 1997 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.00

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, yataklı sağlık tesisleri ile bunların yatak sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2545) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül

İzmir

1. Halen Türkiye'de;

- Sağlık Bakanlığına,

- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına,

- Diğer Bakanlıklara,

- Üniversitelere,

- Belediye ve İl Özel İdarelerine,

- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına, Kit, Banka ve Şirketlere,

- Özel ve Resmî Vakıflara,

- Gerçek ve tüzel özel kişi, kurum, şirket ve kuruluşlara,

- Ve diğer özel, resmî gerçek ve tüzel kişi ve kuruluşlara, ait kaç adet yataklı sağlık tesisi ve buralarda toplam kaç yatak vardır?

2. Buralardan;

- Sağlık Bakanlığına,

- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına,

- Diğer Bakanlık ve kamu kuruluşlarına,

- Üniversitelere,

- Belediye ve İl Özel İdarelerine, ait olan özetle kamuya, devlete ait sayılan hasta yatak sayısı ile özel vakıflara ve özel gerçek ve tüzel kişilere, özel şirket ve kuruluşlara ait hasta yatak sayısı ayrı ayrı ve toplam olarak nedir? Yukarıda isimleri yazılı resmî ve özel kuruluşlar itibariyle herbirine ait hasta yatak sayısı nedir?

3. Ve bunların il il itibariyle toplam resmî, özel yatak sayıları nedir?

Ve o illerin nüfuslarına göre kişi başına düşen hasta yatak sayısı nedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 25.6.1997

Sayı : B.02.0.0010/03078

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 29.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2545-6308/17515 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 1.5.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-519-30/1713 sayılı yazısı.

(1) 22.5.1997 B : 97'de yeralan (7/2545) no'lu yazılı soruya ek cevap.

İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül'ün; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği 7/2545 Esas No.lu yazılı soru önergesi ile ilgili olarak, YÖK Başkanlığı, Devlet Bakanlığı (Sn. Ahmet Cemil Tunç) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından alınan cevabi yazılar ekte sunulmuştur.

İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığından cevap alındığında ayrıca gönderilecektir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 26.5.1997

Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01.3878.014109

Konu : Yazılı Soru Önergesi

DEVLET BAKANLIĞINA

(Sn. Lütfü Esengün)

İlgi : 6.5.1997 tarihli ve B.02.0.0010/02781 sayılı yazınız.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül tarafından Sayın Başbakanımıza tevcih edilen ve Sayın Başbakanımızca da Bakanlığınız koordinatörlüğünde cevaplandırılması tensip olunan “yataklı sağlık tesislerine ilişkin” 7/2545 Esas No.lu yazılı soru önergesinde yer alan Bakanlığımıza ilişkin hususlar incelenmiştir.

Bağlı kuruluşumuz Sosyal Sigortalar Kurumunun, iller itibariyle yataklı sağlık tesislerinin yatak sayısı, sağlık yardımlarından yararlanan toplam sigortalı sayısı ile kişi başına düşen hasta yatak sayısını gösterir liste ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

İller İtibariyle Sosyal Sigortalar Kurumuna Ait Yataklı Sağlık Tesislerinin Yatak Sayısı, Sağlık Yardımlarından Yararlanan toplam Sigortalı Sayısı, Kişi Başına Düşen Hasta Yatak Sayısını Gösterir Liste

Sağlık Yardımlarından Kişi

Yararlanan Toplam Başına Düşen

İli Yatak Sayısı Sigortalı Sayısı Yatak Sayısı

Adana 720 826 529 8,7

* Adıyaman 50 61 619 8,3

Afyon 128 165 945 7,8

Amasya 210 99 492 21,2

Sağlık Yardımlarından Kişi

Yararlanan Toplam Başına Düşen

İli Yatak Sayısı Sigortalı Sayısı Yatak Sayısı

Ankara 2 380 2 081 571 11,4

Antalya 280 600 929 4,7

Artvin 151 79 297 18,9

Aydın 414 450 061 9,2

Balıkesir 573 469 386 12,2

* Bilecik 50 109 833 4,9

Bitlis 25 18 300 13,8

Bolu 231 215 840 10,7

Burdur 45 87 552 5,2

Bursa 753 1 252 249 6,0

Çanakkale 110 264 854 4,2

Çorum 184 167 884 11,1

Denizli 121 384 599 3,2

Diyarbakır 369 249 155 14,8

Edirne 100 135 751 7,5

Elazığ 258 168 347 15,4

Erzincan 100 67 906 14,8

Erzurum 355 142 630 24,8

Eskişehir 553 397 427 13,9

Gaziantep 580 345 917 16,8

Giresun 121 127 845 9,5

Hatay 345 299 919 11,5

Isparta 110 150 996 7,3

İçel 962 561 243 7,3

İstanbul 7 016 6 729 852 10,4

İzmir 1 940 2 324 450 8,4

Kastamonu 342 113 390 30,7

Kayseri 310 403 134 7,7

Kırklareli 141 139 789 10,5

Kırşehir 100 55 404 18,2

Kocaeli 783 689 347 11,4

Konya 542 542 819 10,0

Kütahya 570 274 754 20,8

Malatya 516 225 076 22,9

Manisa 326 445 222 7,3

Kahramanmaraş 150 151 591 9,9

Muğla 227 338 669 6,7

Sağlık Yardımlarından Kişi

Yararlanan Toplam Başına Düşen

İli Yatak Sayısı Sigortalı Sayısı Yatak Sayısı

Nevşehir 89 80 047 11,1

Niğde 110 65 634 16,6

Ordu 317 165 290 19,2

Rize 284 191 215 14,9

Sakarya 280 312 014 8,9

Samsun 418 319 329 13,1

Sinop 105 70 254 14,9

Sıvas 376 190 926 19,7

Tekirdağ 82 316 597 2,6

Tokat 229 145 040 15,8

Trabzon 300 280 426 10,7

Şanlıurfa 110 181 945 6,1

Uşak 120 132 008 9,1

Van 84 57 252 14,7

Zonguldak 1 044 555 239 18,8

Kırıkkale 191 109 792 17,4

Batman 54 63 929 8,4

Bartın 67 112 527 5,9

Karabük 201 145 383 13,9

TOPLAM 27 702

* Adıyaman ve Bilecik sağlık tesislerinde henüz yataklı tedavi hizmeti verilmemektedir.

** 1995 Yılına ait sigortalı sayısına göre çalışma yapılmıştır.

T.C.

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı 23.5.1997

Sayı : B.30.0.HKM.06.10.001/914.9293

Konu : Soru Önergesi

DEVLET BAKANLIĞINA

(Sn. Lütfü Esengün)

İlgi : 6.5.1997 tarih ve B.02.0.0010/022781 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde İzmir Milletvekili Sabri Ergül tarafından hazırlanan soru önergesinin bir örneği Kurulumuza gönderilerek, önergede yer alan Kurulumuzla ilgili soruların cevaplarının süresi içinde Bakanlığınıza gönderilmesi istenilmiştir.

Söz konusu önergede yer alan hususlarla ilgili olarak, bünyesinde Tıp Fakültesi Hastanesi bulunan üniversitelerimiz ile bu hastanelerin yatak sayılarını gösteren liste yazımız ekinde gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Uğur Büget

Başkanvekili

1995-1996 YATAK SAYILARI

TIP FAKÜLTESİ TOPLAM YATAK

BULUNAN ÜNİVERSİTELER SAYISI

1. Abant İzzet Baysal 75 Yataklı Uyg. ve Arş. Hast.

2. Adnan Menderes 70

3. Akdeniz 218

4. Ankara 2206

5. Atatürk 650

6. Celal Bayar 120

7. Cumhuriyet 720

8. Çukurova 772

9. Dicle 1050

10. Dokuz Eylül 525

11. Ege 2416

12. Erciyes 900

13. Fırat 209

14. Gazi 665

15. Gaziantep 400

16. Gaziosmanpaşa -

17. Hacettepe 1400

18. Harran 78

19. İnönü 250

20. İstanbul (İstanbul Tıp Fak.) 3000

21. İstanbul (Cerrahpaşa Tıp Fak.) 3781

22. Kahramanmaraş Sütçü İmam -

23. Karadeniz Teknik 476

24. Kırıkkale -

25. Kocaeli 300

26. Marmara 300

27. Mersin -

28. Mustafa Kemal -

29. Pamukkale 41

30. Ondokuz Mayıs 635

31. Osmangazi 1300

32. Selçuk 600

33. Süleyman Demirel 125

34. Trakya 427

35. Uludağ 550

36. Yüzüncü Yıl 318

37. Zonguldak Karaelmas -

TOPLAM 24 577

ÖZEL ÜNİVERSİTELER

1. Başkent 300

2. Fatih

3. Yeditepe

GENEL TOPLAM 24 877

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.5.1997

Sayı : B.02.0.012-/0688

DEVLET BAKANLIĞINA

(Sn : Lütfü Esengün)

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 29.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2545-6308/17515 sayılı yazısı.

b) 6.4.1997 tarih ve B.02.0.0010/02781 sayılı yazınız.

İlgi (a) yazınızla Bakanlığıma intikâl ettirilen, İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül'ün 7/2545-6308 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevap ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Cemil Tunç

Devlet Bakanı

SORU 1. - Halen Türkiye'de; Sağlık Bakanlığına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, Diğer Bakanlıklara, Üniversitelere, Belediye ve İl Özel İdarelerine, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına, Kit, Banka ve Şirketlere, Özel ve Resmî Vakıflara, Gerçek ve Tüzel Kişi, Kurum, Şirket ve kuruluşlara ve diğer özel, resmî-gerçek ve tüzel kişi ve kuruluşlara ait kaç adet yataklı sağlık tesisi ve buralarda toplam kaç tane yatak vardır?

CEVAP 1. - Halen Türkiye'de Türk Medeni Kanununa göre kurulmuş olan vakıflara ait 7 adet yataklı sağlık tesisi bulunmakta olup, buralarda toplam 566 yatak sayısı mevcuttur.

SORU 2. - Buralardan; Sağlık Bakanlğına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, Diğer Bakanlık ve kamu kuruluşlarına, Üniversitelere, Belediye ve İl Özel İdarelerine ait olan, özetle kamuya, devlete ait sayılan hasta yatak sayısı ile özel vakıflara ve özel gerçek ve tüzel kişilere, özel şirket ve kuruluşlara ait hasta yatak sayısı ayrı ayrı ve toplam olarak nedir? Yukarıda isimleri yazılı resmî ve özel kuruluşlar itibariyle herbirine ait hasta yatak sayısı nedir?

CEVAP 2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi 600 yatak kapasitesi ile hizmet görmektedir.

2. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, Millî Gençlik Vakfının denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un yazılı cevabı (7/2798)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül

İzmir

1. Millî Gençlik Vakfı (MGV)'nin Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmesi en son olarak hangi tarihte yapılmıştır?

2. Millî Gençlik Vakfı'nın son 10 yılda gerek Vakıflar Genel Müdürlüğü ve gerekse diğer Devlet Denetleme organlarınca denetlenmesi yapılmış mıdır? Yapıldı ise rapor, denetim sonuçları nedir? Devlet Denetleme Kurulunca herhangi bir denetleme yapılmış mıdır? Yapıldı ise rapor sonuçları nedir?

3. Millî Gençlik Vakfı (MGV), devletin kamu kurum ve kuruluşlarınca, devlet ve mahallî yönetim ve bütçelerince naktî ve aynî olarak desteklenmiş midir? Bu Vakfın gelirleri arasında bu türden devlet, kamu kurum ve kuruluşlarınca, Bakanlık, genel ve katma bütçeli kamu kurum ve kuruluşlarınca aynî ve naktî yardım, destekleme, gayrimenkul tahsis, kiralama, kullandırma gibi destekler sözkonusu mudur? Bunlar ayrı ayrı ve miktar olarak nedir?

4. Kamuoyunda ve medyada gelir-gider ve faaliyetleri tartışma konusu olan Millî Gençlik Vakfı (MGV)'nin Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Devlet Denetleme Kurulunca denetlenmesi için gereğini yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 25.10.1997

Sayı : B.02.0.012-/0856

Konu : Soru Önergesi

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Devlet Bakanlığının (Sn : Lütfü Esengün) 12.6.1997 tarih ve B.02.0.0010/03208 sayılı yazısı.

b) 28.5.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2798-6876/18738 sayılı yazınız.

Bakanlığımıza ilgi yazınızla intikal ettirilen, İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül'ün 7/2798-6876 Sayılı yazılı soru önergesine verilen cevap ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Cemil Tunç

Devlet Bakanı

Soru 1. - Millî Gençlik Vakfı (MGV)'nin, Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmesi en son olarak hangi tarihte yapılmıştır?

Cevap 1. - Millî Gençlik Vakfı'nın, Vakıflar Genel Müdürlüğünce en son 12.6.1996 tarihinde denetlenmesi yapılmıştır.

Soru 2. - Millî Gençlik Vakfı'nın son 10 yılda gerek Vakıflar Genel Müdürlüğü gerekse diğer Devlet Denetleme organlarınca denetlenmesi yapılmış mıdır? Yapıldı ise rapor, denetim sonuçları nedir? Devlet Denetleme Kurulunca herhangi bir denetleme yapılmış mıdır? Yapıldı ise rapor sonuçları nedir?

Cevap 2. - Millî Gençlik Vakfı'nın son 10 yıl içerisinde;

1988-1989 yılları işlemleri ile ilgili 21.6.1990 tarihinde,

1990-1991 yılları işlemleri ile ilgili 10.11.1992 tarihinde,

1992-1993 yılları işlemleri ile ilgili 15.6.1994 tarihinde,

1994-1995 yılları işlemleri ile ilgili 12.6.1996 tarihinde teftiş ve denetlemeleri yapılmıştır.

Bu raporlardan 1988-1989, 1992-1993 ile 1994-1995 yılları işlemleri ile ilgili teftiş raporlarında; Vakfın, gayesi doğrultusundaki çalışmalarını sürdürdüğü belirtilmiş, hesap ve muamele ile ilgili hususlar hakkında ikaz edildiği anlaşılmıştır.

Vakfın 1990-1991 yılları işlemleri ile ilgili raporda; Vakıf Merkez İdare Heyeti Başkanı ve Vakıf Genel Müdürü Nevzat Laleli hakkında 903 sayılı Kanunun uygulanmasını gösterir tüzüğün 23 üncü maddesinin 1 inci bendinin (d) fıkrası gereğince azil davası açılması, Vakıf Yöneticileri hakkında da aynı kanunun uygulamasını gösterir tüzüğün 23 üncü maddesinin 1 inci bendi (g) fıkrası gereğince azil davaları açılmasına, yine Vakıf İdare Heyeti Başkanı ve Vakıf Genel Müdürü Nevzat Laleli hakkında Türk Ceza Kanununun 508 inci maddesine göre işlem yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Nevzat Laleli hakkında Türk Ceza Kanununun 508 inci maddesine göre işlem yapılması gerektiği hakkında Vakıflar Genel Müdürlüğünce, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına 21.12.1992 tarih, 13517 sayılı yazı ile başvurulmuş olup, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca Ankara 10 uncu Asliye Ceza Mahkemesinde 1993/171 E. Sayı ile dava açılmıştır. Ayrıca Ankara 6 ncı Asliye Hukuk Mahkemesince verilerek kesinleşen 28.12.1994 tarih, 1993/418 E., 1994/1007 K. Sayılı kararla Nevzat Laleli ve diğer vakıf yöneticilerinin azillerine karar verilmiştir.

Ayrıca vakıf yöneticileri hakkında yapılan soruşturma sonucu düzenlenen 30.11.1990 tarih, No'lu Soruşturma Raporunda da Vakıf Yöneticilerinin azledilmeleri sonucuna varılmış, Ankara 1 inci Asliye Hukuk Mahkemesine 1991/428 E. Sayı ile vakıf yöneticileri hakkında azil davası açılmıştır.

Bunun dışında, İstanbul Pendik-Esenyalı Mahallesinde faaliyette bulunan Millî Gençlik Vakfı Bürosunda yapılan bölücü çalışmalar ve menfi propagandalar hususunda yapılan şikayetin mahallînde incelenmesi sonucu düzenlenen 12.3.1991 tarih 2 No'lu İnceleme Raporunda; ihbarların asılsız olduğu ve maksatlı olarak yaptırıldığı, vakıf ilgilileri haklarında yapılabilecek herhangi bir işlemin bulunmadığı, yine Millî Gençlik Vakfı Dörtdivan İlçesi Bürosunun Refah Partisi propagandası yaptığı iddiası üzerine düzenlenen 14.12.1993 tarih, 5 No'lu İnceleme Raporunda; vakfa böyle bir suçun hukuken yükletilemeyeceği görülerek, Vakıf Genel Merkezi ve yetkili karar organları ile vakıf tüzel kişiliği açısından suçun sabit bulmadığı, sözkonusu iddia edilen Refah Partisinin propagandasının büro başkanı Ömer Sezgin tarafından vakıf unvanını mevzuata aykırı şekilde kullanmak suretiyle vakfa zarar verici davranışlarda bulunduğu ve adı geçen şahsın görevden alınması gerektiği,

kanaatine varılmıştır.

Vakfın Kayseri Melikgazi İlçesinde takas talebinde bulunduğu Belediye arsası üzerinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Mahkemenin olumlu kararını beklemeksizin inşaat başlatmak suretiyle 903 Sayılı Kanunun uygulamasını gösterir Tüzüğün 23/I (e) maddesini ihlâl etmesiyle ilgili düzenlenen 18.8.1994 tarih 2 No'lu İnceleme Raporunda; Millî Gençlik Vakfı'nın 30.7.1994 tarihi itibariyle görevde bulunan Yönetim Kurulunun görevden alınması için azil davası açılması gerektiği “Netice ve Kanaatine” varılmış ve bunun üzerine Ankara 7 nci Asliye Hukuk Mahkemesinde 1995/873 E. Sayı ile vakıf yöneticileri hakkında azil davası açılmıştır.

Ancak 6 ncı Asliye Hukuk Mahkemesince verilerek kesinleşen 28.12.1994 tarih, E; 1993/418, K. 1994/1007 sayılı kararla azillerine karar verilen vakıf yöneticileri Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkındaki Tüzüğün 24 üncü maddesine göre bir daha hiçbir vakfın yönetiminde görev alamayacaklarından, bu kişiler aleyhine tekrar mahkemeden azil kararı alınmasına hukuken gerek bulunmadığı gereçesiyle Ankara 1 inci Asliye Hukuk Mahkemesinde 1991/428 E. Sayılı dava ile 7 nci Asliye Hukuk Mahkemesinde 1995/873 E. Sayılı davalar müracaata bırakılmıştır.

Millî Gençlik Vakfı'nın, Devlet Denetleme Organları ve Devlet Denetleme Kurulunca bir denetlemesinin yapılıp yapılmadığı hususunda Vakıflar GenelMüdürlüğünde bir bilgi bulunmamaktadır.

Ancak; Anayasamızın 108 inci maddesinde Devlet Denetleme Kurulu'nun Vakıflarda her türlü inceleme ve denetlemeleri yapacağına dair hüküm bulunmasına rağmen, Devlet Denetleme Kurulu Mevzuatında; Medeni Kanuna göre kurulan Vakıfların denetleneceğine dair hüküm bulunmamaktadır.

Soru 3. - Millî Gençlik Vakfı (MGV), devletin kamu kurum ve kuruluşlarınca, devlet ve mahallî yönetim ve bütçelerince naktî ve aynî olarak desteklenmiş midir? Bu vakfın gelirleri arasında bu türden devlet, kamu kurum ve kuruluşlarınca, Bakanlık genel ve katma bütçeli kamu kurum ve kuruluşlarınca aynî ve naktî yardım, destekleme, gayrimenkul tahsis, kiralama, kullandırma gibi destekler sözkonusu mudur? Bunlar ayrı ayrı ve miktar olarak nedir?

Cevap 3. - Millî Gençlik Vakfı'nın Devletin Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca, Devlet ve mahallî yönetim ve bütçelerince naktî ve aynî olarak desteklendiği hususunda, Vakfa sözkonusu kurum ve kuruluşlarca gayrimenkul tahsis, kiralama, kullandırma vb. destekler hususunda Genel Müdürlüğümüzde bir bilgi bulunmamaktadır.

Soru 4. - Kamu oyunda ve medyada gelir-gider ve faaliyetleri tartışma konusu olan Millî Gençlik Vakfı (MGV)'nin, Vakıflar GenelMüdürlüğü ve Devlet Denetleme Kurulunca denetlenmesi için gereğini yapmayı düşünüyor musunuz?

Cevap 4. - Türk Medeni Kanununun 78 inci maddesinde Vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün teftişine tabi olduğu hükmü bulunmaktadır.

Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulan Vakıflar Hakkındaki Tüzüğün 19 uncu maddesinde Vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün teftişine tabi olduğu, 20 nci maddesinde ise, her vakfın en az iki yılda bir defa teftiş ettirilmesinin zorunlu olduğu hükümleri mevcuttur. Ancak, Devlet Denetleme Kurulu'nun, Medeni Kanuna göre kurulan vakıfları denetleyeceğine dair mevzuatında hüküm bulunmamaktadır.

3. - Ordu Milletvekili Şürkü Yürür'ün, Başbakanlık Baş Müşavirliği görevinde bulunan bir şahsın özel firmada yönetici olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün cevabı (7/2804)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Şükrü Yürür

Ordu

İstanbul Altın Borsası Genel Sekreteri görevini sürdürmekte olan Dr. Kaan Rasim Aytoğu 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 28 inci maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı olarak aynı zamanda Başbakanlık Baş Müşavirliği görevini de yürütmektedir.

Bu cümleden hareketle;

1. Başbakanlık Baş Müşavirliği görevinin yanı sıra, aynı zamanda ticari bir faaliyette bulunan, özel borsa kuruluşunun genel sekreterliği görevine devam eden bu şahıs hangi kanunî düzenlemeler sonucunda bu iki görevi de yürütmektedir? Bu durum 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa aykırı değil midir?

2. 3794 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ve buna dayanılarak çıkartılan İstanbul Altın Borsası Yönetmeliğinin 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hüküme göre (Borsa personelinin özel bir kanuna dayanmadıkça resmî ve özel hiç bir görev alamayacağı) görev yapan bu şahıs her iki makamı da kişisel çıkarları doğrultusunda kullanabilir endişesi sizce sakıncalı değil midir?

Bu hukuk dışı uygulamaya ne zaman son vermeyi düşünüyorsunuz?

T.C.

DevletBakanlığı 25.6.1997

Sayı : B.02.0.0010/03340

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 28.5.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2804-6896/18816 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 4.6.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-541-13/2161 sayılı yazısı.

Ordu Milletvekili Sayın Şükrü Yürür'ün; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

T.C.

Başbakanlık

Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü 16.6.1997

Sayı : B.02.0.PPG.0.12-383-12210

DEVLET BAKANLIĞINA

İlgi : a) 28.1.1997 gün ve B.02.PPG.0.12-383-1894 (1997/6) sayılı genelge.

b) 12.6.1997 gün ve B.02.0.0010/03199 sayılı yazınız.

2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 3794 sayılı Kanunla değişik 40 ıncı maddesinde; Sermaye Piyasası araçlarının işlem göreceği borsaların, kamu tüzel kişiliğini haiz kurumlar olduğu hükmü yeralmaktadır.

Bunun yanısıra; 3 Nisan 1993 tarih ve 21541 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan “Kıymetli Madenler Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Genel Yönetmelik” in 4 üncü maddesinde de; Kıymetli Madenler Borsalarının “Tüzel Kişiliği Haiz Kamu Kurumu” oldukları ayrıca belirtilmiştir.

3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Kanununun 4.1.1988 tarih ve 307 sayılı KHK'nin 1 inci maddesi ile değişik 21 inci maddesinde ise; kamu kurum ve kuruluşlarının üst düzey yöneticilerine aslî görevleri yanında Başbakan Başmüşavirliği görevinin de verilebileceği ifade edilmiştir.

Yukarıda belirtilen hususlar muvacehesinde; Ülkemiz ekonomisinde çok önemli bir yer işgal eden Altın'ın rafinerisi, Altın'a dayalı yatırım araçları ve Altın'ın Millî Ekonomiye kazandırılması konularında araştırmaları planlamak, yapmak ve yaptırmak, bunların sonuçlarını değerlendirerek Başbakanlık Makamına sunmak üzere; İstanbul Altın Borsası Genel Sekreteri Dr. Rasim Kaan Aytoğu, 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Kanununun 4.1.1988 tarih ve 307 sayılı KHK'nin 1 inci maddesi ile değişik 21 inci maddesine göre ilgi (a) genelge ile Başbakan Başmüşaviri sıfatıyla görevlendirilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Nevzat Pakdil

Personel ve Prensipler Genel Müdürü

4. - Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu'nun;

- Manisa-Soma-Koyundere Köyünün telefon santrali ihtiyacına,

- Telefonu bulunmayan yerleşim birimlerine ve telefon ücretlerinin tahsilatına,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/2828, 2833)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize saygılarımla arz ederim.

Abdullah Akarsu

Manisa

İletişim alanında dünyanın büyük aşamalar kaydettiği şu dönemde ne üzücüdür ki hâlâ bir çok yerleşim birimimiz haberleşme imkânlarından yoksundur.

Bu çerçevede;

1. Manisa İli, Soma ilçesi, Koyundere köyünün tek hatlı telefonu bozuktur. Müteaddit defalar tamiri için müracaat edilmesine rağmen neden hâlâ yaptırılmamıştır?

2. Acil bir durumda karşılaşılan zorlukların sorumlusu kimler olacaktır?

3. Ayrıca üç yıl önce 30 hatlık bir telefon santrali için başvurulmasına rağmen hâlâ neden bir çalışma yapılmamıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize saygılarımla arz ederim.

Abdullah Akarsu

Manisa

Halen Ülkemizin bir çok yerinde telefon konusunda büyük sıkıntılar yaşanmakta, yetersiz kalan ve bakımı zamanında yapılmayan telefon santralleri iletişimi uzun zaman kesik bırakmaktadır.

Bu çerçevede;

1. Antalya ili, Manavgat ilçesi,Altınkaya köyünde Telefon santralinin binası ve diğer ekipmanları hazır olduğu halde halen santral kurulmamıştır.

2. Hâlâ telefon bağlantısı kurulmamış başka yerleşim merkezleri de var mıdır? Eğer varsa neden hizmet götürülmemiştir?

3. Nüfus yoğunluğunun çok fazla olmadığı, postane hizmetlerinin kurulmadığı yerlerde telefon ücretlerinin tahsil edilebilmesi için bir çalışma yapılmış mıdır? Yoksa vatandaş cüz'i miktarlardaki ücretlerinin tahsili için merkezi yerlere mi gitmek zorundadır?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı

Araştırma Planlama veKoordinasyon

Kurulu Başkanlığı 25.6.1997

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21-EA/-948-11888

Konu : Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu'nun

yazılı soru önergesi

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 4.6.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7051 sayılı yazısı.

Manisa Millevekili Abdullah Akarsu'nun 7/2828-6970 ve 7/2833-6978 sayılı yazılı soru önergelerinin cevapları ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu'nun

7/2828-6970 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

İletişim alanında dünyanın büyük aşamalar kaydettiği şu dönemde ne üzücüdür ki hâlâ bir çok yerleşim birimimiz haberleşme imkânlarından yoksundur.

Bu çerçevede;

1. Manisa ili, Soma İlçesi Koyundere köyünün tek hatlı telefonu bozuktur. Müteaddit defalar tamiri için müracaat edilmesine rağmen neden hâlâ yaptırılmamıştır?

2. Acil bir durumda karşılaşılan zorlukların sorumlusu kimler olacaktır?

3. Ayrıca üç yıl önce 30 hatlık bir telefon santrali için başvurulmasına rağmen hâlâ neden bir çalışma yapılmamıştır?

Cevap :

Manisa ili, Soma ilçesi, Koyundere Köyünde kurulu bulunan 613 14 70 numaralı acente telefonu Karacahisar'da kurulu bulunan 3 Kanallı Kuranportür sisteminden 2750 km'lik demir devreli havai hattan çalışmakta ve herhangi bir arıza bulunmamaktadır.

Koyundere ve civar köylerin telefon talebinin karşılanmasını teminen Boncuklu merkezine kurulması planlanan santral için, köylülerce santral binası yapımı için yer tahsis edilmiştir. Boncuklu merkezinde 139, Koyundere köyünde 2 adet telefon taleplisi bulunmaktadır.

Boncuklu merkezinin transmisyon ve şebeke teçhizatlarının teminini müteakip ekim ayında santral sevk edilmesi planlanmıştır. Koyundere Köyü, Boncuklu merkezine kurulması planlanan santrala lokal olarak irtibatlandırılacaktır.

Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu'nun

7/2833-6978 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

Halen Ülkemizin bir çok yerinde telefon konusunda büyük sıkıntılar yaşanmakta, yetersiz kalan ve bakımı zamanında yapılamayan telefon santralleri iletişimi uzun zaman kesik bırakmaktadır.

Bu çerçevede;

1. Antalya ili, Manavgat ilçesi, Altınkaya köyünde Telefon santralinin binası ve diğer ekipmanları hazır olduğu halde halen santral kurulmamıştır.

2. Hâlâ telefon bağlantısı kurulmamış başka yerleşim merkezleri de var mıdır? Eğer varsa neden hizmet götürülmemiştir?

3. Nüfus yoğunluğunun çok fazla olmadığı, postane hizmetlerinin kurulmadığı yerlerde telefon ücretlerinin tahsil edilebilmesi için bir çalışma yapılmış mıdır? Yoksa vatandaş cüz'i miktarlardaki ücretlerinin tahsili için merkezi yerlere mi gitmek zorundadır?

Cevaplar :

1. Antalya İli Manavgat ilçesine bağlı Altınkaya merkezine, abone ve nüfus potansiyeli dikkate alınarak muhtarlıkça bina temin edilmesini müteakip bölge içinden veya bölgeler arası transfer yapılarak elif tipi santral kurulması hususu değerlendirilecektir.

2. Antalya ili 1997 yılı kırsal alan santral yatırım programı ekte gönderilmektedir. Programda yer almayan diğer merkezlere santral sevk edilmesi hususu bina, şebeke, abone ve nüfus potansiyeli durumlarına göre değerlendirilmektedir.

3. Nüfus yoğunluğunun çok fazla olmadığı yerleşim yerlerindeki abonelere tahakkuk ettirilen ücretler, bu yerlerde bulunan Posta İşletmesi Genel Müdürlüğüne bağlı işyerlerince, yoksa bu yerlere en yakın yerlerdeki yine aynı Genel Müdürlüğe bağlı işyerlerince veya Türk Telekom'a ait işyerlerince tahsil edilmektedir.

Ancak, Türk Telekomda yeni bir teşkilatlanma olup, bu teşkilatlanma çerçevesinde halen işyeri bulunmayan yerleşim birimlerinde de işyeri açılması cihetine gidilecektir. Ayrıca küçük yerleşim yerlerinde bulunan abonelerden olan alacakların tahsilatının kolaylaştırılması hususunda çalışmalar da sürdürülmektedir.

ANTALYA İLİ KIRSAL ALAN SANTRAL YATIRIM PROGRAMI

İli İlçesi Merkezi Kapasite Açıklamalar

Antalya Kumluca Altınkaya 540 Servise Verildi.

Antalya Elmalı Zümrütova 304 Servise Verildi.

Antalya Korkuteli Taşkesiği 304 Servise Verildi.

Antalya Kumluca Salur 304 Servise Verildi.

Antalya Merkez Varsak 1 500 Servise Verildi.

Antalya Gazipaşa Beyrebucak 304 Servise Verildi.

Antalya Kaş Gombe 1296 Servise Verildi.

Antalya Merkez Topallı 304 Servise Verildi.

Antlaya Elmalı Tavullar 304 Servise Verildi.

Antalya Gazipaşa Yeniköy 304 Servise Verildi.

Antalya Gazipaşa Zeytinada 352 Servise Verildi.

Antalya Kemer Ulupınar 352 Servise Verildi.

Antalya Alanya Mahmutseydi 400 Servise Verildi.

Antalya Kaş Kaş 480 Servise Verildi.

Antalya Alanya Fakırcalı 304 Sevk Edildi.

Antalya Serik Boğazak 901 Sevk Edildi.

Antalya Finike Güncalı 304 Sevk Edildi.

Antalya Kale Davazlar 304 Sevk Edildi.

Antalya Manavgat Ballıbucak 304 Sevk Edildi.

Antalya Manavgat Yavrudoğan 304 Sevk Edildi.

Antalya Korkuteli Kızılcadağ 304 Sevk Edildi.

Antalya Akseki Güzelsu 304 Haziran

Antalya Kumluca Kuzca 400 Haziran

Antalya Gündoğmuş Güney 304 Haziran

Antalya Korkuteli Küçükkoy 649 Haziran

Antalya Kaş Çamlıkoy 304 Temmuz

Antalya 304 Temmuz (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Ağustos (Kur. yer Başmüdürlüçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Ağustos (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Ağustos (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Eylül (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Eylül ( Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Ekim (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Ekim (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Ekim (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Kasım (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Aralık (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Aralık (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya 304 Aralık (Kur. yer Başmüdürlükçe belirlenecektir.)

Antalya Manavgat Ilıca 752 Gelir Paylaşımı

Antalya Kale Beymelek 600 Gelir Paylaşımı

Antalya Ibradi Başlar 250 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Elmalı Küçüksöyle 250 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Gazipaşa Çığlık 250 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Gündoğmuş Karadere 304 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Gündoğmuş Çamlıalan 304 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Korkuteli Ulucak 256 İl İçi Trnasferle Karşılanacaktır.

Antalya Kumluca Büyükalan 150 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Alanya Bucak 250 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Manavgat Gençler 256 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Finike Yazır 250 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Alanya Dereköy 250 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Alanya Yeşilköy 649 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Kumluca Karacaören-2 250 İl İçi Transferle Karşılanacaktır.

Antalya Kalkan Kalkan 480 Bölgeler Arası Transferle Karşılanacaktır.

5. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Esenboğa Havaalanı VİP Salonu amiri komiserin görev yerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2830)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sn. Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Ankara Esenboğa Havalimanı VİP Salonu Amiri Komiser Hüseyin Aşkın'ın; Salonu yönetmeliklere aykırı şekilde kullanmak isteyen Bayındır Holding'in sahibi Kamuran Çörtük'e geçiş izni vermemesi sonucu telefon emriyle, 23 Mayıs Cuma günü Ankara Emniyet Müdürü tarafından Asayiş Şubesi'ne tayin edildiği doğru mudur?

2. Bu tayin işleminin, Sn. Cumhurbaşkanı'nın kayınbiraderi Ali Şener'in Ankara Emniyet Müdüründen talebiyle gerçekleştiği doğru mudur?

3. Hiç bir resmî sıfatı olmayan kişilerin, kamu otoritesini temsil eden üst düzey bürokratlara baskı yaparak, sadece kuralları uygulamak isteyen devlet memurlarını bu kadar kolayca yerlerinden ettirebilmelerini nasıl açıklayabilirsiniz?

4. Her yönüyle haksız olan bu idarî tasarrufun iptalini ve mağdur edilen memurun görevine iadesini düşünür müsünüz?

5. Nüfus suistimali yapan Ali Şener hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunur musunuz?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 25.6.1997

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01.134343

Konu : Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

İlgi : TBMM Başkanlığının 4.6.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7050-7/2830-6975-19006 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Ankara Esenboğa Hava Limanı VİP Salonunu yönetmeliklere aykırı şekilde kullanmak isteyen Bayındır Holding'in sahibi Kamuran Çörtük'e geçiş izni verilmemesi sonucu önergede adı geçen Komiser Hüseyin Aşkın'ın bu konuyla ilgili olarak Ankara Emniyet Müdürü tarafından Asayiş Şube Müdürlüğüne verilmesi sözkonusu değildir. Asayiş Şube Müdürlüğünden şarka ve askere gidecek personelin fazla olması nedeniyle, Komiser Sınıfı personelde azalma olduğu ve bunun yanında Esenboğa Hava Limanı Koruma Şube Müdürlüğünde Komiser Sınıfında fazlalık olduğundan anılan Komiserin ataması Asayiş Şube Müdürlüğü emrine yapılmıştır.

Önergede ileri sürüldüğü gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın kayınbiraderi Ali Şener'in Ankara Emniyet Müdüründen kesinlikle böyle bir talebi olmadığı gibi sözkonusu atamayla da ilgisi bulunmamaktadır.

Kamu otoritesini temsil eden üst düzey bürokratlarımıza, hiç bir resmî sıfatı olmayan kişilerin baskı yaparak devlet memurlarının yerlerini değiştirmeleri hususunda istekleri bulunmamaktadır.

İdare tarafından ataması yapılan Komiserin mağduriyeti sözkonusu olmadığı gibi, hizmet gereği ve ihtiyaca binaen yapılan bu atamada haksız bir uygulamada mevcut değildir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

6. - Tunceli Milletvekili Orhan Veli Yıldırım'ın, İstanbul'da gözetim altındayken işkence sonucu öldüğü iddia edilen bir şahsa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2838)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak yanıtlandırılmasını saygıyla arz ederim.

Orhan Veli Yıldırım

Tunceli

1977 Doğumlu Sıvas-İmranlı nüfusuna kayıtlı Ali oğlu Akın Reçber 1 Mayıs 1996 tarihinde İstanbul Emniyet güçleri tarafından gözetim altına alınıyor. 8 gün gözetim altında kaldıktan sonra tahliye ediliyor. Gözetim altından çıktıktan sonra rahatsızlanıyor. 3 gün sonra Ankara'ya ailesinin yanına dönüyor. Ailesi önce Numune Hastanesine götürüyor; ancak hastaneye yatıramıyor. Yenimahalledeki Servet Ünsal Tıp Merkezine götürüyorlar. Orada 1 gün yattıktan sonra Keçiören Senatoryum Hastanesine götürüyorlar. Akın Reçber orada vefat ediyor.

Akın Reçber'in ailesi, İstanbul'da gözetim altında işkence gördüğü iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunarak Akın Reçber'in ölümüyle ilgili, sorumlular hakkında işlem yapılmasını istemişlerdir. Ancak bugüne kadar bir sonuç veya cevap alamamışlardır.

Soru :

1. Akın Reçber'in ölümüyle ilgili olarak sorumlular hakkında hiç bir işlem yapılmış mıdır?

2. Eğer bir işlem yapılmışsa bugüne kadar Akın Reçber'in ailesine neden cevap verilmemiştir?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 25.6.1997

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01.134344

Konu : Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 4.6.1997 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2838-6986/19017 sayılı yazısı.

Tunceli Milletvekili Orhan Veli Yıldırım tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Önergede adı geçen Ali-Zöhre oğlu 1977 Ankara doğumlu Akın Reçber; 1.5.1996 tarihinde İstanbul ili Kadıköy ilçesinde yapılan 1 Mayıs Mitingi sırasında meydana gelen üzücü olaylarla ilgili olarak diğer sanıklarla birlikte yakalanmış ve İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca 9.5.1996 günü saat 10.00'a kadar verilen gözetim kararına istinaden İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğünde gözaltında tutulmuş ve hür iradesi ile verdiği ifadesi burada alınmıştır.

Adı geçen şahsın gözaltında bulunduğu sürece herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadığı Adlî Tıp Kurumu Şişli Şube Müdürlüğünden alınan 8.5.1996 tarihli Uzman Hekim Raporuyla da tespit edilmiştir.

İstanbul Fatih Cumhuriyet Başsavcılığınca basında çıkan haberleri ihbar kabul ederek ifadeyi alan görevliler hakkında Hz. 1996/11332 sayılarına kayden soruşturma başlatılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

7. - Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, Nemrut Dağı'ndaki tarihi eserlere ve Kahta'da düzenlenen festivale ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Turizm Bakanı Vekili Bahattin Şeker'in yazılı cevabı (7/2855)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Turizm Bakanı Bahattin Yücel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Celal Topkan

Adıyaman

1. Adıyaman İl sınırları içinde olan ve dünyanın 8 inci harikası olarak Nemrut'taki Kommgene Krallığına ait tarihi eserlerin ilgisizlikten ve bakımsızlıktan parçalanarak yok olma ile karşı karşıya olduğu doğru mudur?

2. Nemrut Dağı'ndaki Apollo heykelinin kafası 2 yıldır yerde yatmakta olduğu halde düzeltmek ve tamir etmeye yönelik hiçbir önlem alınmadığı doğru mudur?

3. Nemrut Dağı kadar sanatsal değere sahip, insanlığın tarihsel ve kültürel zenginliği olan Cendere Köprüsü ve çevresi koruma altında olmasına karşın, bu tarihi eserin görünümü ve tarihi kıymetini küçültmek için bitişiğine beton köprü yapıldığı doğru mudur?

4. Refahyol iktidari ile birlikte yeni göreve gelen yerel yöneticilerin, insanlığın tarihi ve kültürel zenginliklerine, “bunlar gavur kalıntıları, bunlarla mı uğraşacağız” şeklindeki sözlerini ve yaklaşımlarını doğru buluyor musunuz?

5. Turizm Bakanlığı tarafından çeşitli tarihlerde Nemrut Dağı yol yapımında kullanılmak için gönderilen paraların Valiliğin özel idare hesabına repoya yatırıldığı doğru mudur?

6. Ülkemizin kalkınmasında önemli bir gelir kaynağı olarak kabul edilen turizm gelirlerini artırmak, tarihi ve kültürel zenginliklere bu bakış ve bu ilkel düşünce anlayışı ile olanaklı mıdır?

7. 1993'ten beri ulusal ve uluslararası” boyutta Nemrut'un tanıtımı, ülke ve Adıyaman'ın da kalkınması amacına yönelik olarak Kommgene Festivali adı altında yapılmakta olan festivalin ismi Kahta Turizm ve Kültür Festivali olarak değiştirilmiştir.

Halbuki festival komitesi tarafından 100 binin üzerinde afiş ve broşür bastırılıp dağıtılmıştır.

Son anda yapılan bu değişikliğin her geçen gün değeri ve önemi artarak gelişen Nemrut'un uluslararası tanıtımını ve zaten geri kalmış olan Adıyaman ilinin gelişmesini olumsuz etkileyeceği ortadadır.

Bu değişikliğe hemen müdahale etmeyi ve festivali eski ismi ile yaptırmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Turizm Bakanlığı

Hukuk Müşavirliği 26.6.1997

Sayı : B.170.HKM.0.00.00.00.886-19777

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Genel Sekreterliği)

İlgi : 11.6.1997 tarih ve 02-7/2855-7060/19207 sayılı yazınız.

İlgili yazınız ekinde Bakanlığımıza gönderilen Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan tarafından Başkanlığınıza verilen yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Dünyanın 8 inci harikası olarak tanımlanan Adıyaman-Nemrut Dağı 7.12.1988 tarih ve 88/13572 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla “Millî Park” olarak ilân edilmiştir. Bu nedenle alandaki gelişmelerin kontrolü yasa gereği Orman Bakanlığının yetkisinde bulunmaktadır.

Ancak, alanın ülke turizmi açısından önemi dikkate alınarak sözü edilen alanda düzenli bir gelişme sağlanması için Bakanlığımızca da çeşitli tedbirler alınmakta ve ilgi Bakanlar nezdinde girişimlerde bulunulmaktadır.

Bu kapsamda, Nemrut Dağı Millî Parkında yapılacak plan ve uygulamalarda işbirliğinin sağlanması amacıyla Bakanlığımız ile Kültür ve Orman Bakanlıkları arasında 25.9.1996 tarihinde bir protokol imzalanmıştır.

Bu protokole göre alanın 1/25 000 ölçekli master planının hazırlanması işi Orman Bakanlığının, ören yerlerinin çevre düzenleme projelerinin yaptırılması ve kültür varlıklarının korunması, bakımı ve onarımı işi Kültür Bakanlığını, turizmin gelişmesi ile ilgili tedbirlerin alınması görevinde Bakanlığımızın sorumluluğunda bulunmaktadır. Ayrıca, protokol uyarınca oluşturulan “Yönlendirme Komisyonu” aracılığı ile üç Bakanlığın faaliyetleri arasında koordinasyon sağlanmaktadır.

Burada hedef, çok önemli kültür varlıklarının yer aldığı bu alanda kültürel değerlerin korunması ve düzenli bir gelişme sağlanarak insanlığın hizmetine sunulmasıdır.

Önergenin 3 üncü maddesinde; Cendere Köprüsü yanına beton köprü yapılıp yapılmadığı sorulmuştur.

Adıyaman Valiliğinden alınan bilgilerde; Cendere Köprüsünün daha iyi korunması ve aşınmasının önlenmesi amacıyla beton servis köprüsü yapılmasına dair Elazığ Karayolları Bölge Müdürlüğü tarafından çalışmalar yapıldığı bildirilmiştir.

Bakanlığımızca, Adıyaman Valiliğinden 16.10.1996 tarih ve 30506 sayılı yazı ile yeni çözüm bulununcaya kadar beton servis köprüsünün yapımının durdurulması istenmiştir.

Önergenin 5 inci maddesinde ise; Bakanlığımızca Nemrut Dağı yolunun yapımı için gönderilen paraların İl Özel İdaresince repo yapılıp yapılmadığı sorulmaktadır.

Bakanlığımız 1996 malî yılı bütçesinden, Adıyaman-Nemrut Dağı yolunun yapımı için 45.6 Milyar TL. ödenek 10.10.1996 gün ve 1386-6198-29967 sayılı, 11.4 Milyar TL. ödenekte 24.12.1996 gün ve 1754-7790-39379 sayılı yazılarımızla Adıyaman Valiliği emrine gönderilmiştir.

Ödeneklerin gönderildiği tarihte inşaat sezonu olmadığı için kullanılmadığı ancak Valilikçe, yol yapımı için gerekli çalışmalara inşaat mevsiminin açılması ile başlanıldığı bildirilmiştir.

Önergede söz konusu edilen Kahta Festivaline ilişkin olarak yerel düzeyde oluşturulan Tertip Komitesi Kararına istinaden ilçede yapılan festivalin isminin turizm ile halk kültürü ve geleneklerinide turizm faaliyetleri ile bütünleştirip tanıtması gayesi ile “Uluslararası Kahta Turizm ve Kültür Festivali” olarak değiştirildiğini,

Bilgilerinize arz ederim.

Bahattin Şeker

Turizm Bakanı V.

8. - İstanbul Milletvekili Azmi Ateş'in, Koç Üniversitesi adına orman arazisi üzerine tahsisat yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Halit Dağlı'nın yazılı cevabı (7/2861)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Halit Dağlı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

4.6.1997

Dr. Azmi Ateş

İstanbul

1. Koç Üniversitesi adına, orman arazisi üzerinde tahsisat yapıldığı doğru mudur?

2. doğruysa, bu alan üzerine inşaat yapmak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından izin verilmediği halde, siyasî baskılarla bir bakan tarafından izin verildiği doğru mudur?

3. Bu da doğru ise, bu Bakan kimdir?

4. Bütün bunlar doğru ise, Koç Vakfı bu arazi karşılığı ne ödemiştir. Gerçek değeri nedir?

5. Üniversiteye diye tahsis edilen bu orman arazisine, Üniversite binaları yapmak yerine, Koç Plaza yapmak için müracaatta bulunulduğu doğru mudur?

6. Bu vesileyle, büyük miktarda orman tahrip edildiği doğru mudur? Doğru ise, tahrip edilecek alan ne kadardır?

T.C.

Orman Bakanlığı

Araştırma Planma ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı 26.6.1997

Sayı : KM.1.SOR./428-2145

Konu : Sn. Azmi Ateş'in Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 11.6.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2861-7070/19213 Sayılı Yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan İstanbul Milletvekili Sayın Azmi Ateş'in “Koç Üniversitesi adına orman arazisi üzerinde tahsisat yapıldığı iddialarına ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

M. Halit Dağlı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanı

İstanbul Milletvekili Sayın Azmi Ateş'in 7/2861 Esas No'lu “Koç Üniversitesi Adına Orman Arazisi Üzerinde Tahsisat Yapıldığı İddialarına İlişkin Yazılı Soru Önergesi” Hakkında

Orman Bakanlığının Cevabı

1. Sarıyer İlçesi, Rumeli Feneri Köyü hudutları içinde 160 Ha. ormanlık alan üzerinde Koç Üniversitesi Kurulmasına Bakanlar Kurulu'nun 26.4.1992 tarih ve 92/2438 sayılı kararıyla 49 yıl süreyle izin verilmiştir.

Mezkûr alana Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca imar müsaadesi verilmiştir. Sarıyer ilçe sınırları içinde Koç Üniversitesine ait 10.4.1996 ve 16.5.1996 tarihlerinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca re'sen onaylanan 1/50000-1/5000 ve 1/1000 ölçekli Harita ve Uygulama İmar Planları 3194 sayılı İmar Kanununun 9 uncu maddesi uyarınca 3.1.1997 tarihinde re'sen iptal edilmiştir.

2. Belirtilen alan üzerine inşaat yapmak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından izin verilmediği halde siyasî baskılarla bir Bakan tarafından izin verildiği iddiaları doğru değildir.

3. İkinci madde de belirtildiği gibi böyle bir Bakan bulunmadığından isminin bildirilmesi söz konusu değildir.

4. Arazi Millî Eğitim Bakanlığına bedelsiz tahsis edilmiş olup, gerçek değeri bilinmemektedir.

5. Böyle bir müracaat yoktur. Sadece Üniversite kurmak için müracaat vardır.

6. Olağanüstü hâsılat etası ile 721 adet ağaç kesilmiş, neticede 94 m3. dikili gövde hacimli sahil çamları piyasada değerlendirilmiştir. Ayrıca 801 adet sahil çamı toprağıyla beraber sökülerek Devlet Orman Sahaları içine dikilmiştir. Bu işlemler 10 hektarlık saha'da yapılmıştır.

Koç Kuruluşunun, İdaremiz bilgisi dışında herhangi bir kesimi olmamıştır.

9. - Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan'ın, yönetim kurulu üyeliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2881)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakanımız Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını talep etmekteyim.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

7.11.1996

Dr. Kâzım Arslan

Yozgat

1. Kamuya ait Yönetim Kurul Üyelikleri arpalık olma hüviyetinden ne zaman çıkarılabilecektir?

2. Bu tür Yönetim Kurulu Üyeliklerine atanmak için belli kriterler koyma ve aynı kişinin 3-5 yere birden atanmasını ve ücret almasını önlemeye yönelik bir hazırlık yapılmakta mıdır?

3. Bir takım kişilerin mesleği veya tahsili ile ilgisiz bazı kurumlara Yönetim Kurulu Üyesi olarak atanmasının o kurumlara, ne fayda getireceği düşünülmektedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 25.6.1997

Sayı : B.02.0.0010/03354

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/6/359-4119/11327 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 21.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-399-1/4571 sayılı yazısı.

c) TBMM Başkanlığının 13.6.1997-4119/11327 sayılı yazısı.

d) Başbakanlığın 18.6.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-399-1/2448 sayılı yazısı.

Yozgat Milletvekeli Kâzım Arslan'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği, Sayın Başbakanımızın da kendileri adına, Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği ilgi (b) yazı ekinde gönderilen sözlü soru önergesi üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından 7/2881 Esas No.lu yazılı soruya çevrildiği bildirilen soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Yozgat Milletvekili Sayın Kâzım Arslan'ın; Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği 6/359-4119 Esas No.lu Sözlü Soru Önergesi Üç Birleşimde Cevaplandırılmadığından 7/2881 Esas No.lu Yazılı

Soru Önergesine Çevrilen Soru Önergesi Cevabıdır.

Kamuya ait yönetim kurulu üyeliklerine atama yapılırken, atanacak kişinin ehliyeti, bilgisi, birikimi, tecrübesi ve yönetim kurulunda aktif rol alabilme imkânı araştırılmakta, bu ve benzeri objektif kriterlerle atama yapılmasına çaba sarfedilmektedir.

Bilgilerinizi rica ederim.

10. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, Batı Trakya İskeçe Koyunköy'deki Türklere baskı yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın yazılı cevabı (7/3015)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soru önergemin Diyanet İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğini arz ederim.

25.12.1996

Feridun Pehlivan

Bursa

24.12.1996 tarihinde Batı Trakya İskeçe Koyunköy'deki bir camide namaz kılan Türklerin Yunan polisi tarafından dövülerek tutuklandığı basında yer almış bulunmaktadır. Bu çerçevede;

1. Dinimize karşı uygulanan bu baskıyı kınamak üzere ve batı Trakyada yaşayan müslüman halkın maruz kaldığı bu çirkin olayın üstüne gitmek adına hangi tedbirleri almış bulunmakta sınız?

2. 22.12.1996 tarihinde İstanbul Fener Rum Patrikhanesinde misafir ettiğimiz eski Yunan Kralı Konstantin'in ilk torunu Maria Olympia, Ortadoksların lideri Patrik Barthalomeus tarafından vaftiz edilmiştir. 24.12.1996 tarihinde yani 2 gün sonra bizim dinimize olan bu çirkin saldırıyı Siz Dışişleri Bakanlığı bu konuyu dış dünyada tartışılır hale getirmiş midir? Bu hesabı sormayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 25.6.1997

Sayı : B02.0.003/696

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterlik

(Kanunlar ve Kararlar Daire Başkanlığına)

İlgi : a) 10.1.1997 tarih ve A..01.0.GNS.0.00.02.6/397-13388 sayılı yazıları.

b) 27.1.1997 tarih ve B.02.0.003/103 sayılı yazımız.

c) 23.6.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/13388 (7/3015) sayılı yazılarınız.

İlgi yazılarında belirtilen Bursa Milletvekili Ferudun Pehlivan tarafından sözlü olarak tarafımca cevaplandırılması istenilen soru önergesi ilgi (b) yazımızla cevaplandrırılmış olup, cevabî yazının birer sureti ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinizi rica ederim.

Nevzat Ercan

Devlet Bakanı

Batı Trakyanın İskeçe Koyunköy Nahiyesinde Yunan Polisinin, bir caminin tamiratını engellemesi, camide bir soydaşımızın dövülerek yaralanması, cami imamı ve bazı soydaşlarımızın tutuklanması, ayrıca camide ibadetin engellenmesi olayı Milletimizi üzmüş ve bütün müslümanlar tarafından nefretle karşılanmıştır.

Konu ile ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığımız 27.12.1996 tarihinde bir basın açıklaması yaparak bu müessif ve menfur olayı kınamış, milletimizi ve soydaşlarımızı bu tür tahrikler karşısında sabırlı ve soğukkanlı olmaya davet etmiştir.

Asırlar boyunca egemenliği altında bulundurulduğu bölge ve ülkelerdeki bütün dinlere mensup kişilere; günümüzde de ülkemizdeki farklı inanç mensuplarına rahatça ibadet etme özgürlüğü tanıyan asil Milletimiz, azınlıkların ibadetlerine hiçbir şekilde dokunmadığı gibi onları himayesi altına aldığı da bir gerçektir. Bu sebeple; bütün ilahî dinler tarafından kutsal kabul edilen ibadethanelerde ibadet hürriyetinin sağlanması ve bunun için gerekli tedbirlerin alınması ve uygulanması soydaşlarımızın uluslararası sözleşmelerden doğan en tabii hakkıdır.

Basın açıklamasının bir önergesi ekte sunulmuştur.

T.C.

Devlet Bakanlığı 27.1.1997

Sayı : B.020.003/103

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : 10.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/397-4800/13388 sayılı yazıları.

Bursa Milletvekili Ferudun Pehlivan'ın ilgi yazı ekinde alınan 6/397-4800 sayılı, sözlü soru önergesinde yer alan sorularla ilgili olarak hazırlanan cevabî yazı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi rica ederim.

Nevzat Ercan

Devlet Bakanı

T.C.

Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı

Protokol Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü 27.12.1996

Sayı : B.02.1.DİB.0.01-116-658

BASIN AÇIKLAMASI

Geçtiğimiz günlerde Yunanistan'ın İskeçe Koyunköy Nahiyesindeki bir camide Yunanlı polislerin sebebiyet verdiği olayları üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz.

İlgili makamlardan gerekli izin alındıktan sonra, uluslararası antlaşmalarla güvence altına alınan bu ibadethanenin orjinal projeye göre tamiratının yapılmasını engellemenin hukukla bağdaşır bir yönü bulunmamaktadır.

Asırlar boyunca egemenliği altında bulundurduğu bölge ve ülkelerdeki her dine mensup kişilere ve günümüzde de ülkemizdeki farklı inanç mensuplarına rahatça ibadet etme özgürlüğü tanıyan asil milletimiz, azınlıkların ibadethanelerine hiç bir şekilde dokunmadığı gibi onları himayesi altına alarak koruduğu da bir gerçektir.

İslam aleminde mübarek Ramazan ayı hazırlıklarının yapıldığı ve yeni bir yıla girildiği şu günlerde; Batı Trakya'da Yunan vatandaşı olarak yaşayan soydaşlarımızın maruz kaldıkları bu haksız muamele milletimiz tarafından nefretle karşılanmaktadır.

İskeçe polisi tarafından; bir soydaşımızın dövülerek ağır yaralanması, cami imamı ve bazı soydaşlarımızın tutuklanması, ayrıca camide ibadetin engellenmesi tüm müslümanları ve özellikle milletimizi -haklı olarak- etkilemekte ve kaygılandırmaktadır.

Bu sebeple; bütün ilahî dinler tarafından kutsal kabul edilen ibadethanelerde ibadet hürriyetinin sağlanması ile ilgili gerekli tedbirlerin alınarak uygulanmasını temenni ediyor, olaylarda yaralanan soydaşlarımıza geçmiş olsun diyor, bu olaylar karşısında milletimizi ve soydaşlarımızı sabırlı ve soğukkanlı olmaya davet ediyorum.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Mehmet Nuri Yılmaz

Diyanet İşleri Başkanı

TUTANAĞIN SONU ¤Ğ/¥à=¦§¨ © ª ñ ­Øÿÿÿÿ­ØØØşuYZ¨ÀÈÏÓíñ 59SW‰¯ÄÈ#-1_€¤®²ÎÒ6b…‰¸é#T‰­şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-­ËÏùDVZ€µÚìğÿ $ X € ¯ Î Ò    V ‰ ± ø & K q ² Ù İ ÷ û   O | ¨ Ç Ğ Ô  şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- & ^ u y   ¼ æ =MQƒ´ÀÄ6UkoŸÍû6:l”¹Û:kŸÆÖÚ:Xşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-–šÄô48k–²áõùJQU‡™¾éI~‚“—¤¨ÊÎåéa…‰“—Õşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Õÿ'Lfj–Åó&Mn’Æì"Jv”Îô5OSrvƒ—›©­¾ÂŞãèìüR~ªşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ªÔîò"JrœÂÆö:`Š¤¨Ş 5SW’–×Û $Xw{¬ñõ   A q u ® Ü û ÿ &!I!şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-I!_!c!›!¹!½!ò!ö!2"V"~"‚"¯"í"ñ"+#M#s##¢#İ#î#ò##$'$^$’$¿$Ù$%%<%m%%«%Í%ñ%)&j&r&v&&É&ç&'G'şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-G'y'‹''Ë'õ'"(L(‚(´(¼(À(õ(,)`)z)¨)Û)*H*j**È*+ ++3+e+œ+Ï+÷+),N,,ª,Ó,- -K-O-q-¢-Ñ-ù-..şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-.0.^.‘.Æ. /?/k/™/º/Ú/0$0(0Z0}0¥0×0 1,1Z1‚1Š11Ä1í12:2a2¢2Â2ä23+3/3i3‘3Ğ3Ô344J4e4i4ª4®4şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-®4â45=5a5‚5†5½5ï5,6U6Y66«6İ6 797d7—7Ğ7ë7ï7 8B8w8¢8Ú8ÿ8959T9~9¡9Ê9Î9:2:W:ƒ::¡:Ò:ò:ö:;P;şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-P;a;e;š;Å;å;é; </<N<R<Œ<¶<º<é<õ<ù<=R=g=k=—=Ï=ø=2>g>•>>¡>İ>?3?c?‚?©?Ó?ı?:@g@k@–@Ç@ï@AQAYAşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-YA]A…AÅAçA BBBABwB¨BÀBÄBòB'CTC}C½CúC/DNDRDŠD»DóD*ESEWEE«EÖEÿE'F[FƒF¡FÀFìFG-GaGvGzG¦GÈGëGşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ëGH8HdHŒHÀHóH÷HIOIoI«IÏIìIJJRJ}J¡JÌJÿJK)K\K‡K®KÛK LHLwL“L›LŸLÛLãLçLM0M4MdM…MM‘MÈMïM#Nşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-#NMNƒNªNæNO!O%OUOƒO©OÜOPP7PiP™PËPğPQZmZœZÉZøZ [([şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-([,[X[€[º[ë[\E\j\”\Ë\]:]>]x]£]Ê]ø]!^M^}^¡^É^Í^ù^_6_Y_}_¨_Ì_ğ_`J`g`–`¸`Ö`ı`%a-a1aaaŠa±a×aşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-×a b3bcb b¹bébcCclcc¼côc&dRdwd›dÆdïd eSe€e¯eßef@fnfrfµf¹fæfgg2gOgSg„g¬g×gógh h=h_hyhªhşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ªhÌhøh+iWiˆi¨iÕiüijj3jYjyj°jÜjùj!kPk…k¡kĞkøkl#lLlmll·löl mmSmWmˆmŒmÀm×mÛmşmnJntn¦nÍnÑnşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ñnooo7odo~o‚o£oÌoĞop pCp|p£pÆpÙpİpqqOqlqpq¨qÎqÒqr7rkrŸrËrÏrûr0s^sbsˆsŒs¯s³sësïs'tdthtşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-htŸtÉtütuuOunuruuÚuv;vdvvÌvßvãvwPw‹w˜w w¤wÉwÍwxx x7x;xcxgx‘x•xÀxÄxñxõxy!yYy]yƒy¹yàyşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-àyäyzJzvz´z¼zÀzæzêz{9{={s{¯{è{|D|s|¥|È|õ|}}E}}¸}ê}~4~8~f~j~›~Ÿ~½~Á~Ü~à~3b®²Ùşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ù€€€R€V€}€²€Ö€Ú€ +_”˜¾Âô‚‚H‚}‚¯‚Ó‚ ƒ1ƒ]ƒtƒxƒ¨ƒÅƒÉƒúƒşƒ„ „L„‹„„„ä„ì„ğ„+…/…g…şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-g…k…˜…Ï…ù…†0†4†p†t†±†µ†â†‡G‡q‡•‡Å‡Ê‡Ò‡Ö‡ü‡ˆ3ˆ7ˆUˆYˆˆ’ˆÕˆÙˆ ‰‰‰]‰a‰“‰—‰Ó‰×‰ŠAŠZŠ^Š†ŠºŠşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ºŠßŠ‹‹L‹r‹v‹µ‹¹‹é‹ŒIŒfŒjŒœŒ¹Œ½ŒãŒGm£İı2a‚§Ìş:nšÏò,0aeƒ‡»âó÷şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-÷‘A‘h‘l‘–‘»‘Ù‘İ‘’&’*’S’x’±’µ’Ş’â’“J“m“–“É“ÿ“”1”O”u” ”Ñ”ú”•&•*•Z•Š•¼•ş•-–g–‡–Å–õ–———şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-—X—‹—¸—¼—ç—+˜W˜†˜³˜Ö˜ï˜™4™N™o™Š™·™¿™Ã™î™šMšvš¢šÏšÿš1›d››»›Ã›Ç›û›"œAœpœŠœ¯œàœ/e…‰´şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-´Ù5h¢Öğô"ŸLŸ|Ÿ²ŸÙŸ  A o ” · ç ¡7¡S¡m¡Ÿ¡È¡ö¡,¢`¢h¢l¢›¢Ñ¢££V££½£ä£¤9¤a¤—¤¶¤â¤¥şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¥3¥`¥¥Á¥É¥Í¥ø¥"¦N¦{¦±¦Ö¦§M§o§s§§Ü§ ¨H¨n¨r¨¢¨Ë¨ï¨©C©G©w©ª©Ô©ô©*ªWª}ª¬ª°ªñª«H«l«£«Õ«¬0¬şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-0¬S¬W¬—¬²¬æ¬­?­\­ˆ­¶­ì­!®R®€®§®Ñ®ê® ¯,¯h¯™¯®¯²¯ê¯°D°d°ˆ°¦°É°ö°±C±h±±É±ö± ²²E²h²•²½²ì²!³şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-!³W³…³¹³æ³´0´_´“´½´ñ´µµ?µmµ–µÁµıµ0¶O¶¶·¶Ş¶·1·`·’·Ë·ù·¸¸L¸s¸¦¸Ğ¸¹8¹`¹Š¹´¹Û¹ºMºbºfº–ºşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-–ºËºÜºàº»:»T»X»‚»²»ß»ã»¼D¼{¼‘¼•¼Æ¼ê¼½½3½[½½…½¶½ã½ç½¾0¾4¾g¾k¾œ¾Ê¾û¾"¿G¿x¿–¿š¿Á¿û¿!ÀTÀŒÀşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ŒÀ¸ÀéÀ&ÁTÁÁƒÁ´ÁæÁÂ1Âd•´¸ÂôÂ&ÃZÊöÃáÃÄ2ÄeÄÄ´ÄáÄÅ7ÅmÅqÅÅÇÅæÅÆCÆsƦÆÆÆğÆ Ç9Ç_Ç ÇÍǺǺşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-şÇ6ÈpÈšÈÆÈìÈÉ"É&ÉdÉɹÉåÉÊ1Ê]ʉʼÊèÊ Ë9ËiË›ËÉËùËÌ;Ì?ÌfÌ̶ÌÓÌÍ"ÍMÍ~ͨÍëÍÎ7ÎW΄μÎîÎÏ]Ïşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-]Ï‘ÏÀÏíÏõÏùÏ*ĞFĞqĞ®ĞÖĞÑ2ÑUÑqÑÑ”ÑÎÑÒ'ÒXÒuÒÒ®ÒÖÒÓ.ÓMÓmÓqÓ£ÓËÓúÓ4ÔdÔÔÅÔãÔÕEÕrÕœÕÑÕñÕ(Ö<Öşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-<ÖXÖ\Ö’ÖÅÖëÖ×L×lי׿×İ×á×Ø9Øb؃ØÂØøØÙ:ÙiÙ™ÙÙĞÙòÙÚAÚxÚ«ÚĞÚıÚ)ÛZÛuÛ¦ÛÔÛòÛ!ÜFÜrÜ’ÜÂÜùÜ,İ]İşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-]İpİtİ¡İÑİıİ-Ş@ŞDŞxŞšŞÇŞúŞ*ßcßßÂßğßàSà„àšààÃàŞàûà+áLápá¨áàáñáõá)â^âyâ}â¨âØâïâóâ(ã:ã>ãpãtãşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-tãœãÂãöã$äGäyä}ä¶äßäåå<åoå’åµåçåæ@ætæˆæŒæÄæàæçBçvç›çÌçóç)èUè†èµè½èÁèöè+édé™éÃéáéåéêCêxêşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-xêê¿êàêäê ë*ëMëtë¢ëÔëì ì$ìbììÀìëìíBí{íŸíÔíîCîlîŸîÄîäîïHï{ï±ïÔï ğOğ‡ğºğóğñ<ñoñ“ñÁñúñ(òşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-(òSò‹ò¼òíòóLóPó–ó½óïóô?ôgô†ô¤ôÔôüô6õfõ—õ¸õİõÿõö ö?öaöƒöµöÓöğö÷A÷m÷¨÷È÷ñ÷øGønø•ø¯øŞøù?ùşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-?ùbù•ù¶ùáùú3úRúsúƒú‡ú¿úîúòú)ûPûwû{û¹ûíûşûü0üEüIü€ü«üÉüøüıNıwı¤ı¹ı½ıîışGşwş¨şĞşìşÿEÿgÿÿşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÿ¼ÿÜÿ>o˜ÂõEn±ã0`€©Øú6:]rÄó8oË÷:tŸÇåé"Xvşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-v˜½æ >a‰ÀÈÌô<q…½â& * _ Œ ¯ ã  - M w ™ Ê ë ï % Q ‹ ¬ Ú  - L P Š £ â  şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- B v ¡ É ù -Nr°Ü ;vz­ß7n ¤ÒÖ@h¹àÿ,Ojn¬æ 5t®ÒöAşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ak Ï7W¯äQ{§ÂÆğ*U²Ù59f‰Â6^‘Âö!Hv¬ÔòW¨Ôşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ôı8hÄÜû$U·í"Mv˜œĞü.cƒ¿ñ. 2 ^ ‘ ¼ ó !P!x!£!Å!ğ!#"I"t"”"Ã"ñ"'#şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-'#M#y##¡#Ú# $0$k$‘$¾$è$ %9%b%–%È%î%&B&o&&Ñ&ú&''T'r'‡'‹'º'ä' (D(}(§(¯(³(ê()@)s)¨)Ë)î)**şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-*K*d*h*˜*Ê*ñ* +Q+Š+¬+¼+À+õ+%,K,s,¢,Ø,à,ä, -(-,-[-|-€-·-Ï-Ó-ş-%.D.r.¡.Ø.û.!/I/u/›/Í/Ñ/ş/00b0şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-b0Š0Ç0ü01U11³1Õ1ü1 22F2d2h2›2Ï2é2í2#3S3u3y3­3¾3Â3ï34474h4Š4¦4Ğ4ı435Z5y55…5®5Ö5ò56Q6~6şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-~6¢6Ì6õ67<7x7«7è78J8{8¢8Ñ8ë8ï89B9l9Ÿ9Í9ù9-:m:£:İ: ;C;h;;µ;ä;<H<u<•<Æ<ë<==;=Z=†=«=×=ş=şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ş='>a>™>Ö>?5?Y?‰?­?×?ù?@Z@„@·@ã@AUA‰A¯AÜA B5B`B“B¾BëBC9C=CjC”CÄCùC(DaD‘D•DÒDôDE[E‰E¸EãEşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ãEFWF[F‘FÁFİFG+GZGGµGêGH!HEHlH‘H¾H×H÷HIAImI“IÁIáIJ2JOJrJ•JÍJúJşJ7K`KK½KíKLCLuL‘L¶LàLşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-àL M+M`M“M©M­MçMN7N_NN­NÔNúN$OHOnOO°OÔOØOPAPtP©PÆPôP%QPQQÊQ÷Q+RORqR R²R¶RâR SvsvœvÂvçv w2wcww›wŸwØwÜwxCxKxOxzx¬xÒxøxyLylyœy³y·yóy"zTz…zªzØz {={k{“{µ{ğ{!|N|}|şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-}||³|Ù|}7}i}™}Ï}~<~r~Ÿ~Î~Ö~Ú~>qšÑ€%€S€‰€±€€Æ€ü€/Tz¬Üş‚1‚5‚f‚j‚›‚«‚¯‚ô‚ø‚'ƒşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-'ƒYƒ‡ƒƒƃéƒíƒ,„W„‹„¢„¦„ß„ …4…8…j…”…˜…Ğ…††!†N††¸†ê†‡$‡(‡Q‡x‡¨‡ɇø‡&ˆUˆ~ˆ¤ˆ݈‰#‰W‰Œ‰”‰˜‰şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-˜‰Éæ‰ê‰ ŠCŠGŠŠ‘Š•ŠŠØŠÜŠ ‹5‹d‹y‹}‹­‹Ô‹Œ4ŒZŒ^ŒŒÂŒàŒşŒ$Y‘»ê 2Z·ìEMQyªÔşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ô Hmq›Óù3‘V‘~‘¢‘Å‘ı‘)’1’5’c’Š’¿’î’“5“h“•“°“Ù“”:”O”S”Œ”²”Ü”•K•€•›••ê•–^–Š–Öô–—şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-—A—I—M—|—£—Ğ—˜/˜]˜˜˜ǘê˜!™X™w™Ÿ™Ù癚0šTš‰š±šÖšùš›<›^›ˆ›·›æ›ê›(œUœzœ¥œãœ7Z†²è 7şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-7k“¼ì)ŸNŸ†Ÿ¶ŸòŸ N r š É ô $¡F¡N¡R¡€¡¨¡Û¡¢6¢e¢—¢Í¢ö¢£;£e£w£{£º£Ü£¤1¤k¤¤½¤ã¤¥7¥t¥•¥şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-•¥¸¥Ş¥¦4¦i¦‹¦¦¹¦ò¦$§>§n§¡§ͧù§1¨T¨X¨Š¨´¨Ψ©0©\©{©©¯©Û©ªNªrª ªت«5«e«€«„«Ç«Ë«ı«¬¬W¬‹¬şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-‹¬¶¬í¬­C­l­¨­¬­Ü­®=®w®®É®÷®¯<¯Z¯“¯¤¯¨¯Õ¯° °4°[°r°v°­°Ë°Ï°ú°5±9±p±¡±Ö± ²$²S²W²~²»²æ²³O³şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-O³€³¡³س´'´=´A´t´‚´†´¿´è´µHµLµ‚µ°µÛµ¶>¶k¶„¶ˆ¶»¶á¶·<·c·”·°·î·¸$¸(¸]¸ƒ¸­¸׸¹<¹e¹‚¹º¹å¹ ºşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- ºAºbºº´ºߺ».»6»:»l»¢»Ë»ö»¼E¼h¼~¼®¼ä¼½&½9½=½v½“½½½è½¾;¾o¾¾оı¾%¿K¿{¿£¿Ç¿ñ¿ÀKÀ€À°À´ÀâÀşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-âÀÁ@ÁoÁ­ÁØÁÜÁÂFÂvÂ³ÂŞÂ Ã$Ã\ÈöÃñÃõÃ$ÄSÄ‘Ä•ÄÄÄóÄ÷ÄÅAÅ|ŪÅÚÅÆ.Æ2ÆWƀơÆÅÆşÆ0ÇYǓDZǵÇãÇÈşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÈAÈqÈ ÈÊÈ÷È1ÉdÉÉÆÉùÉÊCÊYʊʤÊÎÊıÊ+Ë]ËËÃËôË(ÌEÌ}̬ÌêÌÍHÍ…ÍŸÍ£ÍÖÍôÍøÍ#ÎRÎV΃άΰÎÖÎÚÎÏ6Ïşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-6ÏlÏ¢ÏÄÏåÏĞGĞKĞwĞ‹ĞиĞäĞÑ=ÑdÑŒÑÃÑùÑ5Ò9ÒoÒ¦ÒÈÒçÒ Ó9ÓkÓ“Ó»ÓêÓÔ@ÔfÔ–ÔÄÔäÔÕ;ÕCÕGÕvÕÕ“ÕÊÕÎÕşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÎÕıÕ3Ö[ÖˆÖ½ÖàÖ ×××P׃׫×Ï×ú×)Ø\ØŠØ¬ØŞØÙ&ÙOÙÙ”ÙÈÙĞÙÔÙÚÚÚDÚtÚ™ÚÃÚïÚ Û;Û_Û‰Û³Û»Û¿ÛîÛÜDÜşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-DÜf܆ܹÜÑÜÕÜıÜ İ?İGİKİlİpݡݳݷİîİ ŞXވޭޱŞߪñŞõŞ ß:ß>ßlß¡ßÑßşß&à*à\àƒà¨àİàêàîàá5á9áháá‘áşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-‘áÂáÛáßá â5âlâtâxâ©âÊâôâãPãwããÖãûã(äaäeääÇäñäåå8åhå–åÏå÷å)æQæƒæ¥æÇæøæ(çYç–ç¨ç¬çãçèTèèşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-è³èïèé5édéé½éçéêêCêTêXêêµê¹êéêëQënërë£ë§ëÍëÑëì ì$ìJìuì¢ìÕì íDídí™íÈíéíî3îdîî îÕîïşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ï6ïXï’ï–ïÇïËïéïíï$ğ(ğRğğ”ğÈğüğñ!ñOñvñšñÉñéñíñ(òKòOòò‘òĞòó/óló‰ó¹óñó1ôcôvôzô¶ôïôõVõsõ£õşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-£õÛõö7öUöYö”ö˜öÁöáö ÷8÷U÷Y÷÷Â÷ò÷ø#øRøVøøµø¹øóø÷ø/ùjù¡ù¥ùÑùú5ú9úoúúÈúÜúàúûDûXû\û‘û¿ûÃûşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ãûõû3ü7üeüiü¨üÃüãüÿü7ı;ıoı—ıÜıàışVş‰ş­şÒşÖşÿÿ ÿTÿƒÿ“ÿ—ÿÉÿÍÿÿÿ*Vy­Ü0c˜œÌòCşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-CmŸÒö*Or›ÉöEi–Å?u Ã÷,VŒ¸ğ =Zy…±å,bŒ¹ç 5 ] œ Ê şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ê í  2 S ƒ ® Î ú  1 h ” ¿  5 9 o ¦ Ú  9 b š È ø 9`„­ÌĞü8dœ¸ß4n’±é#Cşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-CW[Œ¹ô'T~¾â,T®ßMw³ëGZ^Á,UˆÂê#Y“Õ?y¶âQvşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-v¤Åõ0k¨â@l{­ÚŞ@Z^“¼ÎÒÿ*26i{°ÎÒü5ko´Öú(\»şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-»ØÜ  9 I M … ³ ê î !+!/!]!!Ä!ù!2"j"‡"½"ñ")#X#m#q#¡#Ø#$9$n$¦$Û$ß$%7%c%%³%è%&U&‚&·&şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-·&á&#'V''¹'á'å'(E(g(™(Â(ó( )V)‡)»)å) *?*q*§*¯*³*İ* +:+q+—+Ã+ñ+ ,Y,Œ,§,¯,³,ç,-9-u-´-Ù- .0.şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-0.d.“.Î./0/X/\/‹/¼/î/0C0‹0Î0ú001P1~1½1à1ä1 2@2s2™2»2Ğ2Ô23.3_33¼3ë3ü3424`4’4º4à4ÿ445[5€5şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-€5ˆ5Œ5Ç5ø5(6U6„6¾6í67.727b7ˆ7·7ô78C8p8°8Ø89@9\9”9Æ9ò9::]:a::ª:®:à: ;1;W;y;³;á;<@<v<ª<şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ª<Ù<=F=t=”=Å=ñ=ù=ı=0>]>–>š>Ñ>û> ??A?M?Q?‚?»?¿?ñ?,@V@y@¢@Ó@Û@ß@ A@AtA©AâA B&BWBB»BöB#C]CtCşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-tCšCÆCâCDDDzD³DàD E4EgE—EËEçEëEF"F&F[F†FµFæFGHGfGjG£G§GØGíGñG%H@HDHH…H·HŞHâHI;IkIˆIŒIÈIşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÈIğI2JjJ˜JÉJKGKjKK»KóK+LOL{L›LŸLÍLM+MKM{M­MàMNENvNzNªNâNO@OcO˜OÊOøO+P`P‘PÁPüP7QpQ¤QÉQ÷Qşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-÷Q&R]R—RÁRæRSBSoS˜S¾SèSTITzT­T×TU-U1UcU•U¹UáUV1VkV—VĞVùVWWKWƒW¾WëWX=X_X›XÅXæXY Y$YZYşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ZYŠYÀYãYZ)Z;Z?ZvZ­ZáZ[G[}[À[ï[$\(\_\ˆ\»\õ\]M]{]±]Ş]^6^]^Š^Å^ğ^_N_|_°_Ø_Ü_ `8`T`ƒ`¥`Ò`ø`şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ø`ü`3aia—aÁaøabbGbvb¢bŞbc/cDcHcuc’cÀcàc d?dkddÂd÷de;eReVe‰e°eİeøe#fSf…f·fìfgAgngšgÄgägşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ägègh?hnh”hÚh i:i_ici¦iªi×iói÷i/j3jZjƒj®jÜj k kBkvk«kàk l/lillÆlõlmFm{mm¾mömnQnn®nÊnänşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-änèno6o:oooso¦oÕoïoóo"pApEpzp›pŸpÍpÑpq3qgqœqÌqëqrFrƒr¨rÊrúr4s8s_scs‘s•sÌstt5tBtFttt¬tÛtşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÛtuGuuu±uİuîuòu1vfvv³vâvww;wewšwÉwïwx8xoxšxÉxy;yoy™yÆyùy%zWzƒz©zÖz{J{v{œ{®{²{Û{|4|`|şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-`|“|¼|í|}>}n}˜}Í}é} ~;~C~G~Œ~Æ~í~Eaˆ¨Ù€:€_€”€¾€ò€+U„°Û‚C‚z‚¨‚ß‚ ƒƒJƒtƒ’ƒăàƒşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-àƒ„R„„¯„Í„Ñ„…%…P……¯…å…†C†u†}††°†Ù† ‡9‡f‡ˆ‡¤‡Õ‡ˆ<ˆkˆˆ¦ˆªˆÓˆ ‰:‰>‰j‰•‰ʼnÖ‰Ú‰ŠGŠaŠeŠ™Šşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-™ŠÇŠëŠ‹‹I‹‹…‹´‹¸‹í‹Œ3Œ7ŒkŒ¡Œ¥ŒÓŒùŒ/3dœ ÏÓ4UYƒ‡È÷%b‘£§Öü15jŒ°şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-°ÑÕ‘>‘B‘q‘u‘µ‘בğ‘ô‘1’]’~’¨’Ğ’õ’““L“P“y““¢“דú“ş“4”E”I”z”~”§”ΔÒ”•<•_•g•k•£•Í•ş•9–`–şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-`– –Ë–ı–+—V—”—Å—ò—)˜[˜Œ˜¾˜ñ˜$™I™k™“™º™ì™ š1š5šbš•š¾šöš&›[›‘›²›ò›%œRœ‚œµœÖœ*V‹¼çKpşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-p£ÆğŸDŸtŸ¥ŸÖŸ - J g k © İ ¡J¡e¡¡¶¡â¡ ¢9¢n¢¢¢Ö¢ï¢ó¢1£d££Å£ì£#¤`¤…¤­¤ޤ¥>¥B¥…¥‰¥º¥Õ¥şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Õ¥Ù¥¦>¦B¦n¦ª¦Ô¦ô¦§C§t§Œ§¹§ø§¨[¨_¨—¨›¨Ȩ©©©G©€©„©²©¶©ö©+ªJªyª}ª®ªÖªíªñª%«]«a«¦«ª«Ü«ù«ı«şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ı«%¬J¬¬§¬ج÷¬­­R­V­‚­†­·­»­İ­á­®C®v®¬®ã®¯B¯F¯x¯‹¯¯į믰"°J°N°v°£°¸°¼°ï°±±,±0±[±k±o±şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-o±›±°±´±ޱâ± ²4²`²²¹²½²ç²2³6³l³p³¯³Ö³´´´S´`´d´–´Õ´Ù´ µ µ?µXµ\µµµ¡µÒµ ¶¶@¶D¶z¶’¶–¶ʶÒ¶şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ò¶Ö¶··1·e·”·½·ÿ·¸ ¸3¸7¸i¸m¸™¸µ¸¹¸ù¸!¹S¹o¹ ¹Ò¹ş¹-ºZº’ºÁºëº»E»o»®»Ğ»¼8¼@¼D¼{¼©¼Ö¼½@½}½‰½şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-‰½½Žö½&¾M¾€¾§¾à¾¿0¿4¿r¿¥¿Ò¿ù¿ÀKÀ†À·ÀîÀÁEÁWÁ[ÁŠÁ²ÁğÁÂT€„·ÂßÂÃ<Ã[ÊòÃæÃÄ,Ä0ÄhÄ—ÄÆÄşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÆÄãÄÅ4Å^œżÅìÅÆ7ÆXÆ‚Æ®ÆÔÆÇ)Ç[Ç_Ç…Ç£ÇËÇıÇÈJÈrȘȿÈÃÈÉ É7ÉRÉVɇɷÉáÉÊ8ÊeʗʼÊÀÊíÊ)Ë_Ë‘Ëşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-‘˧˫ËßËşË,ÌNÌţÌÎÌöÌ'Í^ÍbÍ›ÍÇÍüÍÎ?ÎCÎoΘΜÎÎÎóÎ÷Î5Ï~ςϪÏóÏ÷Ï3Ğ\ЀВЖĞÉĞğĞÑKÑOрхњÑÑşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÑäÑèÑ)Ò-ÒeÒ‹ÒµÒŞÒıÒÓ3ÓPÓTÓwÓ˜ÓÃÓÓÓ×ÓùÓıÓÔÔFÔJÔtÔxÔ¢Ô¶ÔºÔäÔèÔÕÕIÕMÕ~ÕšÕÕÍÕÑÕûÕ Ö$ÖOÖuÖşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-uÖ¤Ö½ÖÁÖäÖèÖ××@×T×Xהט׾×Â×ò×$ØLØrØØÓØÙ&Ù*ÙeهًٻÙÛÙéÙíÙÚ Ú;Ú?ÚjÚrÚvÚ¨ÚÅÚÉÚóÚ5ÛDÛHÛÛşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Û³ÛÂÛÆÛÜ(Ü,Üb܄ܦÜÊÜîÜİBİg݌ݴݸİØİŞ!Ş%Ş_Şcއދޯ޳ŞÍŞÑŞúŞßßIßZß^ߜߠßĞßÔß àà=àNàRàŒàşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Œà£à§àŞàá(áMáwááÁáèáìáâUâyâ¥âÇâïâóâ!ã%ãHãLãvãã‰ããÅãôãä;ä]äpää…äªä¶äºäïäóä$åFåSåWåå…åşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-…å²å¶åàåäåææ8æDæHæ}ææ°æÙæææêæççJçNçyç}ç§ç«çÚçŞç èè9è=ègèkè”è˜èÄèÈèöèúè%é)éUéYé‰éé¸é¼éşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¼éèéìéêêJêNê}êê°ê´êàêäêëë?ëCëlëpë¢ë¦ëÔëØëì ì7ì;ìkìoìœì ìÍìÑìüìí-í1í^íbíí‘íÃíÇíñíõíîşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-î&î*î_îcî’î½îÊîÎîúîşî(ï,ïVïZï„ïˆï´ï¸ïäïèïğğAğEğqğuğ ğ¤ğÑğÕğññ0ñ4ñ[ñ_ññ”ñÃñÇñğñôñò"òLòşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-LòTòXòwòòƒòºòïòóòó@óEóMóQókóoóó®ó²óìóğóôôUôYô†ô—ô›ôÔôëôïôõEõzõ¶õÒõõõùõ.ö`öŸöÖöÚö÷ ÷7÷şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-7÷;÷^÷b÷”÷¥÷©÷Ø÷Ü÷ øø+ø/øbøwø{ø¤ø¨øËøÏøòøöøùùDùHùnùrù–ùšù¼ùÀùèùìù úú5ú9ú[ú_ú€ú„úªú®úÖúÚúşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Úúûû'û+ûMûQûû‹ûû¹ûËûÏûùûüü3ü7ü[ü_üƒü‡ü«ü¯üĞüÔüüüı%ı)ıSıWı~ı‚ı¥ı©ıÖıÚııış$ş(şPşTşş‡şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-‡ş‹ş­ş¹ş½şäşèş ÿÿ,ÿ0ÿMÿUÿYÿˆÿŒÿ¦ÿªÿÚÿŞÿLPŠ¸ú  HX\ˆ´İUY€„¨¬Üşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÜôDs¦ÍõMgk Ìø,0f´ä?eÆôN~µÍÕÙ;s•™Ëèì 0 [ şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-[ k o ‘ • ± µ ã  < @ h ” Ğ è  G j x | § Ø ş + ^  º ø ) H L  · Ú 59SWˆŒ¹½æêşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-8<g¡·»!K} ÚŞCGkošÁş3R‹¾ê#;pš½ËÏÿ!Nqu¢Æşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÆÊ÷K’–Õù&?z¢Ò5_¬ÉïDa†ºã<d”µéJf¢Õ /3c“şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-“Îø1fjÅìH¥Àñ0]Š¼ç9aµá 2 D H s w § Û !1![!…!Â!å!"?"a"‰"Á"şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Á"í"##A##³#ß#ş#)$Z$Œ$²$í$)%Q%U%{%´%Û%&"&&&[&Œ&¼&õ&+'N'R'}'²'Û'(;(k(–(Ô()$)()X)‰)¯)ç)'*şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-'*T*v*z*Ä*í*+I+k+o+°+Ù+ ,,@,d,’,¯,ã,-P-…-­-²-º-¾-õ-.;.i.’.­.±.ã.//'/S/s/”/˜/º/¾/à/ä/ÿ/şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÿ/0-0`0Š0¹0à011A1E1q1š1Ï1ù1+2Q2x2†2Š2·2İ23(3V3|3£3Ğ3444K4n4r4Œ44¿4Ã4ñ4õ4'5D5H5r5´5Ã5şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ã5Ç5ş526A6E6p66´6å6747M7Q7‹77³7·7Û7ß7ù7ı78"8W8h8l8Ÿ8§8«8ã8ç8&9F9J9„9”9˜9Â9è9:?:e:{::¯:şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¯:Ú:;;J;p;œ;³;·;Ü; <C<i<•<·<â<æ<=M=v=“=¾=ì=>=>r>”>Å>õ>?E?I?u?y??¡?Û?ß?(@,@\@„@ˆ@Ã@ó@÷@şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-÷@%ADAeAiA›A¸A¼AßAB.BgBkB‘B•B²B¶BŞBCCKC]CaCƒC‡CºCéCDIZIŠIÄIÈIâIæIJJJJNJ€J„JÄJÈJ KK8K\n\˜\\¥\©\Ş\ó\]]1]D]H]‹]]Á]Ñ]şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ñ]Õ] ^^^]^a^¢^¦^ë^ï^+_/_o_s_´_¸_ú_ş_B`F`†`Š`Î`Ò` aaMaQaŒaaÌaĞa bbPbTb•b™bÇbÛbßbccPcTcşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-TcŒccËcÏcddAdZd^d˜d±dµdğd e eHeaeeee·e»eõeffJfcfgfŸf¸f¼fôf ggJgcggg¡gºg¾gøghhOhhhlhşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-lh«h¯híhñhiBiFimi›iŸiÄiòiöi%jLjPjyj§j«jÜjÿjk1kXk\k‰k¬k°kákll5lXl\l‹l®l²lŞlm m>mamem›m»mşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-»mÃmÇmùmnTnvn©n­nßnüno#oEoro…o‰o¯o³oÒoÖop,pQp†p«pŞpq$q(qbq—qÃqÇqìq rSr‰rÈrÌrır3sTsXs’sÄsşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÄsÈsâsæstt8tItMt†tŠt»t¿tñt uu7utuŠuuÁuæuv>vTvXv…v¬vávw+w\wzw¤w¾wùw!xNxrxŸx¼xĞxÔxúxyMyşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Mywy¬y°yäyz+zXz„zˆz¶zßz{G{K{y{}{¥{©{Ï{Ó{|=|b|„|·|»|í| }}1}M}‚}}¢}Ì}Ğ}î}ò}~@~p~”~º~ç~şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Au®Ş€€#€S€s€œ€Å€ğ€JNim•ÅÜà ‚5‚Q‚U‚o‚s‚›‚Ÿ‚Å‚Ö‚Ú‚ƒƒHƒLƒ~ƒ›ƒŸƒƃ„„„L„q„şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-q„Ÿ„É„ß„ã„ …<…e…‡…¹…ä…†J†x†“†º†ä†è†‡>‡^‡w‡¯‡‡Ƈı‡(ˆcˆŒˆˆ¾ˆˆêˆîˆ‰‰T‰‰Á‰è‰ŠŠ9ŠVŠZŠ}Šşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-}Š¬ŠÚŠŞŠ‹‹'‹+‹J‹N‹t‹œ‹΋ø‹ Œ;Œ?ŒsŒ™ŒÈŒíŒñŒ#Ju˜Ãã Fs«Ïñ  9fŒ½ÑÕ=kşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-k©­ã‘)‘W‘‘¸‘¼‘ø‘’1’5’c’‘’³’İ’““?“v“†“Š“¤“¨“ΓÒ“””B”F”x”•”™”Ó”×”•*•.•_•Œ•­•à•ä•şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ä•–;–n–“–É–ı–—3—]——›—Ö—î—ò—'˜T˜u˜Ÿ˜Ö˜Ú˜™2™V™€™£™À™à™šHšuš‘šËšÏšüš›@›j›‰››¿›â›œœ<œbœşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-bœ„œ¥œÍœíœ.\‚¤ÅÉ&Ng}¥ÇåŸEŸqŸ¡Ÿ¥ŸÚŸşŸ' N v z ´ ä ¡M¡}¡­¡Ø¡Ü¡ ¢¢3¢7¢^¢şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-^¢b¢›¢È¢ç¢£8£<£n£‹££²£Ü£ş£!¤%¤G¤K¤j¤n¤’¤–¤µ¤¹¤ç¤ ¥¥#¥T¥t¥©¥Ø¥ì¥ğ¥)¦-¦Y¦r¦œ¦ ¦Ù¦ §:§H§L§†§şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-†§¼§ЧÔ§î§ò§¨¨Q¨c¨g¨ ¨±¨µ¨ä¨è¨©)©-©_©|©€©Ï©Ó©ü©ªTªcªgª•ªºªíª «0«Y«r«v«–«š«¿«ëü«¬%¬)¬Z¬şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Z¬‹¬»¬Ö¬ş¬­*­A­E­s­š­Å­û­-®1®W®|® ®Ë®÷®$¯W¯¯½¯Á¯÷¯°O°}°”°˜°Ğ°ÿ°±±N±’±–±Ó±÷±û±²I²…²¹²ß²şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ß² ³;³O³S³‚³±³µ³ï³´H´j´n´ ´½´Á´ä´ µ?µXµ\µ’µ–µ¶µºµáµåµ¶¶:¶x¶|¶¯¶â¶·9·G·K·|·®·İ·¸¸¸"¸R¸şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-R¸V¸¸‰¸¸¿¸ܸภ¹L¹[¹_¹ˆ¹Á¹Źè¹ºº?ºxº|º®ºѺóº»:»i»”»¿»ø»ü»6¼:¼^¼b¼†¼Š¼¿¼޼½<½e½i½œ½À½Ľşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ľø½%¾]¾¾¶¾Ô¾ؾ¿ ¿I¿s¿¿½¿ß¿ã¿À2À6ÀdÀ‹ÀÂÀèÀìÀ ÁÁ8Á<ÁXÁ\Á‘ÁÀÁïÁÂ%Â)Â]„¢ÂÇÂ÷ÂûÂ3ÃfãÃÕÃşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÕÃÄ1ÄQÄqÄÄġĻĿÄïÄóÄÅ!ÅSÅnÅrÅ©Å­ÅüÅÆJÆbÆfƟƯƳÆôÆÇÇEÇzÇÇÈÇçÇÈÈLÈPÈsÈwțȟÈÂÈÿÈ$Éşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-$ÉNÉlɢɽÉèÉìÉÊBÊjÊʲÊÓÊñÊõÊ%ËOËË£ËÆËóËÌ<ÌfÌ©ÌÔÌóÌÍ/Í3ÍTÍzÍ~͘͜ÍÌÍĞÍúÍşÍ/ÎJÎNΈΌÎÚÎòÎşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-òÎöÎ/ÏUφϽÏÁÏğÏôÏĞĞ?ĞCĞ]ĞaЊМРĞÑĞíĞñĞ%Ñ)Ñ_ÑcÑ’ÑÃÑğÑÒÒMÒ~Ò·ÒáÒÓÓ6ÓhÓÓ¯ÓÒÓüÓÔKÔ]ÔaÔşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-aÔ‘Ô«ÔÓÔÕ"ÕSÕlÕpÕ›Õ·ÕçÕÖCÖ}ÖÖ¸ÖûÖ1×d××´×à×ä×ØØCØGØtØxØ›Ø£Ø«Ø¬Ø­Øşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş"*K$@ñÿ$Normal,Pdda c,@, Başlık 1,H1 ğ<Uc0k$*@* Başlık 2,H2 ğ<Uc$*@* Başlık 3,H3 ğ<Uc&@& Başlık 4,H4 ğ<U(@( Başlık 5,H5ğ<Uc(@( Başlık 6,H6ğ<Uc(A@òÿ¡(Varsayılan Paragraf Yazıtipi şO Address<<V&şO& Blockquotehh<<şO¢CITEVşO¢!CODE]c:şO2:Definition Compact,DL COMPACTh˜ş<<.şOB.Definition List,DLĞ0ı<<$şO¢Q$Definition Term,DT]c şO¢a Definition,DFNVc,şO, Directory,DIRh@ €şO¢ Emphasis,EMV6şO6Horizontal Rule,HRìÿ&é'é(é)é/şO¢¡ Hypertext,A^b şO¢± Keyboard,KBD]^cf0@ÂfListe Madde İmi,ULF Иş 4ÿh·f1@ÒfListe Numarası,OLF Иş 4ÿÿh.XşOXMenuF Иş 4ÿh·········\şOò\PRE WIDE@ ÀN1»%/ûöòí èãŞÚÕĞË Æ#Â&½)¸,]c^şO^Preformatted,PRE:  -1»%) `À € à@ `À! %€(à+]c"şOñÿ" RestartList!òÿşO¢! Sample,SAMP]"şO¢1"Strikethrough,STRIKEWşO¢A Strong,STRONGU şO¢Q Typewriter,TT]c şO¢a Variable,VARV]c*şO*z-Bottom of Form'&c şO¢ z-HTML Tag ]^bc(şO( z-Top of Form)(c ÿÿ ñØØí­ ÕªI!G'.®4P;YAëG#NUU([×aªhÑnhtàyÙg…ºŠ÷—´¥0¬!³–ºŒÀşÇ]Ï<Ö]İtãxê(ò?ùÿv AÔ'#*b0~6ş=ãEàLùS9[¶b3iœo§u}|'ƒ˜‰Ô—7•¥‹¬O³ ºâÀÈ6ÏÎÕDÜ‘áèï£õÃûCÊ Cv»·&0.€5ª<tCÈI÷QZYø`ägänÛt`|àƒ™Š°`–pÕ¥ı«o±Ò¶‰½ÆÄ‘ËÑuÖÛŒà…å¼éîLò7÷Úú‡şÜ[ Æ“Á"'*ÿ/Ã5¯:÷@1FµKôP½WÑ]Tclh»mÄsMyq„}Škä•bœ^¢†§Z¬ß²R¸ĽÕÃ$ÉòÎaÔ­Øîïğñòóôõö÷øùúûüışÿ      !"#$%&'()*+,-./0123456789:;<=>?@ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ[\]^_`abcdefghijklmnopqrstuvwxyz{|}~€‚ƒ„…†‡ˆ‰êgysads¡;0x#-+'‘’`,.;RCgenawYAZAR AÇIKLAMALAR YARATTARİHİ DÜZENSÜREDOSYAADI DOSYABOYUTU ANAHTARSÖZCÜK SONKAYDEDEN KARSAYISI SAYFASAYISI SÖZCÜKSAYISI YAZDIRTARİHİÖZELRB DÜZSAYISI KAYITTARİHİKONUİGŞABLONBAŞLIKDG BELGEÖZELLİĞİ ALFABETİK NORMALRAKAM İLKHARFBÜYÜKSAYIOKU KARBİÇİMİ YÜZDELİOKU İLKHARFBÜYÜK1ONALTILI KÜÇÜKHARFBİRLEŞTİRBİÇİMİSIRALI SIRALIOKUROMA BÜYÜKHARF MUTLAKDEĞERYUVARLATANIMLITAMVEYANLIŞMAXMINMODORTALAMASAYDEĞİLVEYAÇARPIMEĞERİŞARETTOPLAMDOĞRU¬Õ­Õ­Õ¯ÕC Kemal SAKA5\\WWW\DEN\tbmmyeni\TUTANAK\DONEM20\YIL2\BAS\b112m.txtÿ@€¬Õ¬Õ ¬Õ¬Õa¢Times New Roman Tur Symbol&¢Arial TurTimes New Roman5Courier New"ˆĞh̆̆÷‘@©ƒî$. Kemal SAKA Kemal SAKA  !"#$%&'()*+,-./0123456789:;<=>?@ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ[\]^_`abcdefghijklmnopqrstuvwxyz{|}~€‚ƒ„…†‡ˆ‰Š‹Œ‘’“”•–—˜™š›œŸ ¡¢£¤¥¦§¨©ª«¬­®¯°±²³´µ¶·¸¹º»¼½¾¿ÀÁÂÃÄÅÆÇÈÉÊËÌÍÎÏĞÑÒÓÔÕÖ×ØÙÚÛÜİŞßàáâãäåæçèéêëìíîïğñòóôõö÷øùúûüışÿ      !"#$%&'()*+,-./0123456789:;<=>?@ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ[\]^_`abcdefghijklmnopqrstuvwxyz{|}~€‚ƒ„…†‡ˆ‰Š‹Œ‘’“”•–—˜™š›œŸ ¡¢£¤¥¦§¨©ª«¬­®¯°±²³´µ¶·¸¹º»¼½¾¿ÀÁÂÃÄÅÆÇÈÉÊËÌÍÎÏĞÑÒÓÔÕÖ×ØÙÚÛÜİŞßàáâãäåæçèéêëìíîïğñòóôõö÷øùúûüışÿ      !"#$%&'()*+,-./0123456789:;<=>?@ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ[\]^_`abcdefghijklmnopqrstuvwxyz{|}~€‚ƒ„…†‡ˆ‰Š‹Œşÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿšşÿÿÿ¢şÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿşÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿRoot Entryz f 5›, Æ0/šv ˆÁ/¥v0ÿÿÿÿÿÿÿÿ ÀFíàNRM³É¼™€Ü¥~0WordDocument‚ã*ª<52 ªÒÿÿÿÿ56:rPDosya Aç&Ba !yer:CompObjişmiş...Bu ölçütlere uyan dosyaları bul:D&osÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿürü:&Metin veya özeii B&SummaryInformation/U P|‚ AT(ÿÿÿÿÿÿÿÿ‚ VT‚mVT‚Ä şÿÿÿ şÿÿÿ şÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿşÿ ÿÿÿÿ ÀFMicrosoft Word Belgesi MSWordDocWord.Document.6ô9²qşÿà…ŸòùOh«‘+'³Ù0”˜ °¼ĞÜèü  D P \ ht|„Œæ_a Kemal SAKAeÅF normal.dot Kemal SAKA12Microsoft Word for Windows 95D@DocumentSummaryInformation8ÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿ ÜÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿşÿÕÍÕœ.“—+,ù®0¬HPdlt |„ Œæ MicrosoftstÎî© @@ä5³É¼@ä5³É¼÷‘@şÿÕÍÕœ.“—+,ù®0¬HPdlt |„ Œæ MicrosoftstÎî©