Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 26 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

93 üncü Birleşim

14 . 5 . 1997 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Edirne Milletvekili Mustafa İlimen’in, çiftçilerin içinde bulundukları sorunlar ve çözüm yollarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, tarım ve hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Rize Milletvekili H. Avni Kabaoğlu’nun, çay üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve DevletBakanı Ahmet Demircan’ın cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Açık bulunan Sağlık Bakanlığına, Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu’nun atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/800)

2. – Açık bulunan Sanayi ve TicaretBakanlığına, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/801)

3. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun (6/519) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/183)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Konya Milletvekili Ahmet Alkan ve 22 arkadaşının, Yenikapı Mevlevihanesinde meydana gelen yangının nedenleri ile kültür ve tabiat varlıklarımızın korunması için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

2. – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

3. – Millî EğitimBakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164)

4. – 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde DeğişiklikYapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168)

5. – Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve AdaletKomisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 285)

6. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı Maddesinin Bir Bendinin Değiştirilmesi ve Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın 4.11.1981 Tarih ve 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun Bir Maddesinde DeğişiklikYapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor komisyonları raporları (2/706, 2/757) (S.Sayısı : 306)

7. – Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı : 117)

8. – Türkiye Cumhuriyeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/328) (S. Sayısı : 119)

9. – Türkiye Cumhuriyeti ve Kırgız Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/353) (S. Sayısı : 121)

10. – Türkiye Cumhuriyeti ve Litvanya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/329) (S. Sayısı : 116)

11. – Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna -Hersek Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/332) (S.Sayısı : 118)

12. – İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılanmasına İlişkin 11 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/582) (S.Sayısı : 278)

13. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonları raporları (1/312) (S. Sayısı : 264)

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un, Diyanet İşleri Başkanlığından nakil yoluyla başka kurumlara atanan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/2425)

2. – Kütahya Milletvekili Emin Karaa’nın, Kütahya SSK Hastanesi başhekim yardımcılarının görevlerinden alınmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2429)

3. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, bazı gazetelerin fiyatlarını artırarak bakanlık tebliğine aykırı davrandıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Sanayi ve TicaretBakanı vekili Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2510)

4. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, şirketlerin sayısına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Sanayi ve Ticaret Bakanı vekili Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2522)

5. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personelin sayısına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Sanayi ve TicaretBakanı vekili Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2567)

6. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, personel atamalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2571)

7. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Sanayi ve TicaretBakanı vekili Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2581)

8. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Türkiye’de çalışan soydaşların ülkelerindeki hizmet sürelerinin değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2608)

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Karabük Milletvekili Erol Karan, Safranbolu ve çevresindeki tarihî ve kültürel birikimlerin korunmasına ve yöre turizminin geliştirilmesine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Adana Milletvekili OrhanKavuncu’nun, Dışişleri Bakanlığından istenen bir yazının kopyasının verilmemesi ve Türkiye Büyük MilletMeclisi aracılığıyla gönderilen soru önergelerine verilen cevaplara ilişkin gündemdışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı MehmetSağlam;

Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, son günlerde medyaya yapılan sözlü ve fiilî saldırılar ile Hürriyet Gazetesinin silahla basılmasına ilişkin gündemdışı konuşmasına da İçişleri Bakanı Meral Akşener,

Cevap verdi.

Küba’ya gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in,

Fransa’ya gidecek olan;

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın,

Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın,

Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan;

Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’a, dönüşüne kadar, Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin,

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Recai Kutan’a, dönüşüne kadar, DevletBakanı Fehim Adak’ın,

Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan Cumhuriyetlerine gidecek olan DevletBakanı Namık Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar, DevletBakanı Işılay Saygın’ın,

Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna,

Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı SüleymanDemirel’in, dönüşüne kadar, Cumhurbaşkanlığına, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine,

İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile,

Polis tarafından dinlenen telefonlar hakkındaki iddiaları araştırmak amacıyla kurulan (10/108) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonunun, İçtüzüğün 105 inci maddesi hükmüne göre, bir aylık kesin süre talebi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İzmir Milletvekili Metin Öney’in, (6/514) numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; Başkanlıkça, sözlü sorunun gündemden çıkarıldığı açıklandı.

Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu ve 40 arkadaşının, Hatay İlinin sorunlarının araştırılarak kamu hizmetlerinden daha fazla yararlandırılması,

İstanbul Milletvekili Necdet Menzir ve 20 arkadaşının, Türk Polis Teşkilatının sorunlarının araştırılarak yeniden yapılanması,

İçin alınması gereken önlemleri belirlemek;

İzmir Milletvekili Sabri Ergül ve 20 arkadaşının, “itirafçı” kişilerle istihbarat örgütleri ve kolluk güçleri arasındaki ilişkiler hakkında ileri sürülen iddiaları araştırmak,

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/187, 10/188, 10/189) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 51 inci sırasında yer alan 122 sıra sayılı Kanun tasarısının bu kısmın 17 nci sırasına, 93 üncü sırasında yer alan 220 sıra sayılı Kanun tasarısının bu kısmın 18 inci sırasına alınmasına, 14.5.1997 Çarşamba günkü birleşimde gündemin 22 nci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ve 14.5.1997 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 9 uncu Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/62),

Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın, İmrenler, İsmil ve Yeniceoba Adıyla Konya İlinde Üç Yeni İlçe Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifinin (2/228),

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen;

Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 12 arkadaşının, ülke kaynaklarının tespit edilmesi ve değerlendirilmesi,

Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 39 arkadaşının; ülkemizdeki sıcak su kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlayacak yöntemlerin belirlenmesi,

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış ve 13 arkadaşının, madencilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi,

Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 22 arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin tespit ve işletilmesi konusunda millî bir petrol politikasının oluşturulması,

İzmir Milletvekili Veli Aksoy ve 20 arkadaşının, altın işletmeciliğinde kullanılan yöntemler incelenerek bu konuda alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi

Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy ve 21 arkadaşının, mermerciliğin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi,

Amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin (10/18, 10/27, 10/30, 10/68, 10/113, 10/170);

Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 20 arkadaşının,

İçel Milletvekili M. İstemihan Talay ve 30 arkadaşının,

Flash Televizyonuna yapılan saldırı ve kapatma olaylarıyla ilgili iddiaları araştırmak amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin (10/185, 10/186),

Yapılan öngörüşmelerden sonra, kabul edildikleri açıklandı.

Kurulacak komisyonların;

9 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden itibaren 3 ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 14 Mayıs 1997 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 21.24’te son verildi.

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Ünal Yaşar Kadir Bozkurt

Gaziantep Sinop

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

II. – GELEN KÂĞITLAR No. : 131

14 . 5 . 1997 ÇARŞAMBA

Tasarılar

1. – Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/598) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1997)

2. – Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/599) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1997)

Teklifler

1. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın; Diş Protez Teknisyenliği Kanun Teklifi (2/788) (Adalet ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1997)

2. – Gaziantep Milletvekili Ünal Yaşar’ın; 3152 Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi, Bazı Maddelerin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/789) (Plan ve Bütçe ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1997)

3. – Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın; 26.5.1996 Tarih ve 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 84 üncü Maddesinin 5 inci Bendinden Sonra Bir Fıkra İlave Edilmesi ve BüyükşehirBelediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 3030 Sayılı Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/790) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

4. – Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş ve 22 arkadaşının; 3152 Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Bazı Maddelerin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/791) (Plan ve Bütçe ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1997)

5. – Diyarbakır Milletvekili Abdulkadir Aksu ve 5 Arkadaşının; Bir İl Kurulması Hakkında
Kanun Teklifi (2/792) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

6. – Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/793) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1997)

7. – Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık’ın; Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/794) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.1997)

8. – Ordu Milletvekili Refaiddin Şahin’in; 4.2.1983 Gün ve 2792 Sayılı Yargıtay Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine, 2802 Sayılı Hâkimler ve SavcılarKanununun 106 ncı Maddesi ile Bu Kanuna Ekli Ek Gösterge Cetveli ve 270 Sayılı Yüksek Hâkimlik Tazminatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci Maddesindeki Cetvelde DeğişiklikYapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/795) (Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.1997)

9. – Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu ve 3 Arkadaşının; 4.2.1983 Gün ve 2797 Sayılı Yargıtay Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine, 2802 Sayılı Hâkimler ve SavcılarKanununun 106 ncı Maddesi ile Bu Kanuna Ekli Ek Gösterge Cetveli ve 270 Sayılı Yüksek Hâkimlik Tazminatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci Maddesindeki Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/796) (Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.1997)

10. – İçel Milletvekili İstemihan Talay’ın; 4.2.1983 Gün ve 2797 Sayılı Yargıtay Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine, 2802 Sayılı Hâkimler ve SavcılarKanununun 106 ncı Maddesi ile Bu Kanuna Ekli Ek Gösterge Cetveli ve 270 Sayılı Yüksek Hâkimlik Tazminatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci Maddesindeki Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun teklifi (2/797) (Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.1997)

11. – İstanbul Milletvekili M. Cavit Kavak’ın; 4.2.1983 Gün ve 2797 Sayılı Yargıtay Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine, 2802 Sayılı Hâkimler ve SavcılarKanununun 106 ncı Maddesi ile Bu Kanuna Ekli Ek Gösterge Cetveli ve 270 Sayılı Yüksek Hâkimlik Tazminatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci Maddesindeki Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/798) (Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1997)

Raporlar

1. – İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/437) (S. Sayısı : 302) Dağıtma tarihi : 14.5.1997) (GÜNDEME)

2. – Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu ve 6 Arkadaşının; Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/462) (S. Sayısı : 307) (Dağıtma tarihi : 14.5.1997) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Konya Milletvekili Ahmet Alkan ve 22 Arkadaşının, Yenikapı Mevlevihanesi’nde meydana gelen yangının nedenleri ile kültür ve tabiat varlıklarımızın korunması için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

Tarih : 14 Mayıs 1997 Çarşamba

BAŞKAN :Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Kadir BOZKURT (Sinop)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93 üncü Birleşimini açıyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Bugün, Dünya Çiftçiler Günü. Bu nedenle, gündemdışı konuşmalarımız, genellikle, Dünya Çiftçiler Günü vesilesiyle tarım alanında söz isteyen arkadaşlara verilecek. Bu çerçevede, aynı gerekçeyle söz isteyip, gündemdışı söz sayımız sınırlı olduğu için kendilerine imkân tanıyamadığımız, bizde başvuruları bulunan, Konya Milletvekillerimiz Sayın Turan Bilge, Sayın Nezir Büyükcengiz, Manisa Milletvekilimiz Sayın Hasan Gülay, Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Recep Mızrak'tan özür dilemek durumundayım.

Bu arada, Sayın Aslan Ali Hatipoğlu'nun başvurusuyla, biraz gecikmeli de olsa, bugünün, aynı zamanda "Dünya Eczacılar Günü" olduğunu da öğrendim. Ancak, Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle, gündemdışı konuşmaların programını yapmıştık. Onun için, hem Sayın Hatipoğludan özür diliyor hem de Dünya Eczacılar Günü nedeniyle, eczacılarımızı kutluyorum.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Edirne Milletvekili Mustafa İlimen’in, çiftçilerin içinde bulundukları sorunlar ve çözüm yollarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Şimdi, gündemdışı ilk söz, Edirne Milletvekili Sayın Mustafa İlimen'in. (DSP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün "Dünya Çiftçiler Günü" olması nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu nedenle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

1984 yılında, Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu, Hindistan'da yaptığı genel kurulda aldığı bir kararla, üyesi bulunduğu ülkelerdeki çiftçilere gerekli önemin verilmesi, en azından senede bir gün bile olsun hatırlanmaları, çeşitli toplantı ve konferanslarla sorunlarının tartışılması ve çözüm aranması yolunu açmak üzere, her yıl, 14 Mayısı "Dünya Çiftçiler Günü" olarak ilan etmiştir. Bu nedenle, bugün, ziraat odalarımızın öncülüğünde, tüm Türkiye'de çiftçilerimiz bir araya gelerek sorunlarını haykırdılar, haykırıyorlar. Bu sorunlardan bazılarını ve çözüm yollarını sizlere aktarmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım sektörünün sorunlarının çokluğu yanında, sahipsiz kalışı, ülkemizin acı gerçeğidir. Bu kesim, nüfusun yüzde 46'sını, yani, 30 milyon insanımızı barındırmakta; ancak, millî gelirden yüzde 14 pay almaktadır.

Diğer bir acı gerçek de, tarımda istihdam edilen 2,5 milyon insanın, açlık sınırında gelir elde etmesi, yüzde 56'sının asgarî ücret seviyesinde gelirinin olmasıdır.

Peki, bu insanlar bunu hak etmek için ne yaptılar? Söyleyeyim: 1980 öncesi ve sonrası, ülkenin bölünmez bütünlüğünün tehlikeye girmemesi için sokağa dökülmediler; seçim zamanları, kendilerine verilen söz ve vaatlere kanarak oy kullandılar, kolay kolay siyasî partilerini değiştirmediler. Ne yaptılar; Başbakanın "çiftçi borçlarını erteleyeceğiz" Başbakan Yardımcısının "pancar parası, tütün parası, ayçiçek, fındık, pamuk, zeytin, zeytinyağı parası peşin ödenecek" yine Başbakanın "Hükümetimiz çiftçi için büyük şanstır; çünkü, biz, rantiyeciden alıp size vereceğiz" sözlerine kanarak, büyük bir hayal dünyasına girdiler. Suçları bunlar.

Bugün geldiğimiz durum nedir, bir bakalım. Bana tek bir çiftçi gösterin ki, bugün, süt ve besi hayvancılığından memnun olsun. Damızlık olarak ithal edilen hayvanlar, ya hastalıklı çıkmış ya da süt verimi çok düşük olmuş. Çiftçi, neredeyse, sigortadan parasını almak için ineğinin ölmesini bekleyecek. İthal olarak getirilen hayvanların sınır kapılarında kontrolünün tam olarak yapılmasını sağlayacak tesisler kurulmamış. Peki, bu ithalat kime yaradı; ithalatçıya... Devlet, çiftçiyi aracı olarak kullanmış ve ithalatçıyı zengin yapmıştır.

Ya süt fiyatları?.. Bundan 1,5 yıl önce sütte destekleme oranı yüzde 20 iken, bu oran bugün yüzde 8'e düşmüştür.

Destekleme kapsamındaki ürünlere bir bakalım. Ana ürün olarak tütün, buğday, şekerpancarı... Buğdayda Hükümet öyle bir fiyat açıklıyor ki, Ofisin mal alması için değil, almaması için; çiftçinin değil, aracı tüccarın kazanması için. Kırk yıl önce pancar parası bir yıl sonra ödeniyormuş, kırk yıl sonra yine aynı; çiftçi, pancar parasını almaya gidince, parasının, enflasyon tarafından eritilmiş olduğunu görüyor. Tütünde, bayram havasıyla açıklanan alım fiyatlarına rağmen, ürün bedelleri, savaş zamanı, kıtlık var gibi ödeniyor. Hâlâ alınmamış tütün parasından, çiftçimiz, perişan olmuştur. Ürün bazında bunları çoğaltmak mümkündür.

Gelelim çiftçi kuruluşlarının durumuna. Ziraat Odaları Kanunu, hâlâ, 1957'den kalma; hazırlanan yasalar kadük olmuş. Ziraat odaları başkanları siyasî iktidarla ters düşünce görevden alınıyor. Eğer yine alınacaksa, 23 mayısta yapılacak Genel Kurulda hiç başkan seçilmesin. Tarım satış kooperatifleriyle ilgili yasa, hâlâ komisyonlara gelmemiş; birlikler, siyasî iktidarın oyuncağı olmuş. En demokratik kooperatifler olan çok amaçlı tarımsal kalkınma kooperatiflerinin üst birlik kurmalarına, yasal engel olmamasına rağmen, izin verilmemiş. Tarım kredi kooperatifleri, kredi limitleri artırılmadığı için, çiftçinin ihtiyacından çok uzak kalmış. Ziraat Bankası, çiftçiyi aracı görerek, tohum, ilaç, hayvan ithalatçılarına ve traktör ekipman firmalarına aşırı rant sağlamak için kullanılıyor. Devletin elinde bulunan SEK, Et ve Balık Kurumu ve yem fabrikalarının özelleştirilmesi, hayvancılığı yapılamaz hale getirmiş; süt sudan, buğday yemden ucuz hale gelmiştir. Güzelim tarım arazileri gelişigüzel, çarpık sanayileşme ve anlamsız teşvikler sayesinde yok olmuş; nehirlerimiz, bitkiye canlılık veren su yerine fabrika atıklarını taşır, doğaya zehir akıtır konuma gelmiştir. Sınır ticareti adı altında yapılan meyve ve sebze ithalatı, Antalya, Mersin, Adana çiftçisini, üretmekten perişan olur duruma getirmiştir. Gelişigüzel tohum ithalatı da, pahalı oluşu ve hastalıklı çıkması nedeniyle, çiftçiyi ekim yapamaz duruma getirmiştir. Çeltik üreticisi, ekim yaptığı bugünlerde, elindeki ithal tohumların bozuk olabileceği endişesini taşımaktadır. 1970'li yıllarda mazot koymak için yapılan tankerleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İlimen, toparlayalım lütfen.

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) – Peki bu olumsuz tablo nasıl düzelecek: Önce, çiftçiye karşı samimî ve açık olunacak; taban fiyatlar, dünya fiyatları baz alınarak değil, çiftçinin gerçek maliyet fiyatı gözönüne alınarak tespit edilecek. Pancar gibi ürünlerde, fiyatın, ekimden önce, avans fiyatı olarak açıklanması gerekir; yoksa, ülke, yine dışarıdan büyük miktarda şeker ithal etmek zorunda kalacaktır. Tarım satış kooperatiflerine ürün alımları için verilen krediler zamanında verilerek, çiftçinin tefeciye avuç açması önlenecektir. Kısa vadede, süt üreticisinin nefes alabilmesi için, desteklemenin en az 10 bin lira olması gerekir; orta vadede, devlet, kooperatifleşmeyi destekleyerek, süt işletme tesislerinin kurulmasını teşvik etmelidir. Canlı hayvan ve et ithalatına kesinlikle izin verilmemeli; damızlık yetiştiriciliği, ülke içinde teşvik edilmelidir. Tohum ithalatı sıkı kontrole tabi tutulmalı, içeride tohum üretimini özendirici tedbirler alınmalıdır. Tarım Satış Kooperatifleri ve Ziraat Odaları Kanunu demokratik katılımı gerçekleştirecek şekilde değiştirilmelidir. Vakit kaybedilmeden kooperatifler bankası kurulmalıdır. Verimli tarım arazilerine sanayi tesisi kurulmasına son verilmeli, nehirlerimizde kullanılabilir su akması için, fabrikalara, atık arıtma tesisi kurdurulması yönünde yaptırımlar uygulanmalıdır. Mera kanunu derhal çıkarılmalı, çiftçilerin de sağlık hizmetlerinden yararlanması için gerekli yasal düzenleme hemen yapılmalıdır.

Bunlar zor şeyler değildir; Meclisten çıkacak olanlar, istenirse iki ayda, diğerleri, ilk Bakanlar Kurulunda yapılabilecek düzenlemelerdir. Aksi halde, çiftçinin daha fazla bekleyecek gücü kalmamıştır.

Ben, bu İktidardan ümitli değilim. Bunlar, ancak, sömüren yerine sömürülenin, rantiye yerine emeğin, çeteler yerine hukukun üstünlüğünün ön plana çıktığı Demokratik Sol Parti iktidarında gerçekleşecektir. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Tüm çiftçilerimizin bu mutlu gününü kutlar, sorunların çözümü için bugünün başlangıç olmasını diler, saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İlimen.

2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, tarım ve hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle, gündemdışı ikinci sözü, Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük'e veriyorum.

Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü. Bu gün, gelişmiş, uygar ülkelerde çiftçi bayramı olarak kutlanıyor. Bugün, tüm dünyada çiftçi sorunları konuşuluyor, tartışılıyor. Sayın Başkana çok teşekkür ederim; bugünü, hiç olmazsa 5'er dakikalık gündemdışı konuşmalarla Türk tarım ve hayvancılığının sorunlarının dile getirilmesine ayırdığı için kendisine saygılarımı sunuyorum; ama, bu konuşmaların yapılacağı bilindiği halde, kendisine haber verildiği halde, maalesef, salonda Tarım Bakanı yok. Bu konuyu dikkatlerinize sunuyor ve kendisini kınıyorum. (CHP ve DSP sırlarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, çiftçilerin, bugünün öneminden haberi bile yok. En büyük örgütlü kuruluşumuz, 14 Mayısı kutlamayacağını açıklıyor. Türkiye'de, bugün, maalesef, gündemi, çiftçilerin sorunları değil, rejim sorunları, medyaya yapılan saldırılar, cumhuriyete ve onun meydana getirdiği çağdaş kurumlara yapılan saldırılar oluşturuyor. Hükümet, halktan, sorunlarını, çiftçinin sorunlarını, çiftçinin sorunlarını çözmekten vazgeçmiş, muhalefet gibi meydanlara çıkmış, kendisiyle kavga ediyor, gölgesiyle kavga ediyor.

Ülkemiz nüfusunun yarısı çiftçi. Sektörün yapısal sorunları var, örgütsel sorunları var, verimlilik düşük, pazarlama mekanizmaları oluşturulmamış, üretim planlaması yok; yani, ülkemizde, tarımın elle tutulacak yanı yok, politikası yok. Türkiye, tarımda kendi kendine yeter bir ülke olmaktan, maalesef, hızla potansiyel bitki ve hayvan ürünleri ithalatçısı bir ülke konumuna getirilmiş ve getirilmekte.

Türkiye, yine, et ithalatının yapılıp yapılmaması gerektiği ve birtakım baskı grupları tarafından Sayın Tarım Bakanına ve Hükümete baskıların oluştuğu bir dönemi yaşıyor. Ülkemiz insanları, maalesef, gelişmiş ülke insanlarının tersine, protein ihtiyacının yüzde 46'sını hububattan, yüzde 12'sini sütten ve yüzde 10 kadarını da etten karşılıyor.

Değerli arkadaşlarım, günümüz, bilgi ve teknoloji çağı; ama, 30 bin işsiz ziraat mühendisi sokakta gezerken, hâlâ ziraat fakülteleri açılmaya devam ediliyor ve yüzde 45-50 nüfusun tarımla uğraştığı bu ülkede, bilgi açlığı çekilen bu ülkede, maalesef, bilgi, tarımın hizmetine sunulamıyor.

Değerli arkadaşlarım, Hükümetin, üç ay önce hayvancılık sektörünü desteklemek üzere hazırladığı ve müjdeyle tanıttığı 40 trilyonluk hayvancılığı destekleme paketi nerede, hangi bakanın sumeninin altında yatıyor, merak ediyoruz. Bir sürü dedikodu var, bu destekleme paketinin çıkarılmadığı, DPT'nin bunu çıkarmadığı gibi söylendileri duyuyor, işitiyoruz ve yeni paketler hazırlandığını duyuyoruz. Bunların hangisi doğrudur? İnsanlar ümitle bu paketi beklemektedir.

Bu sene, zeytin ve zeytinyağı üreticileri perişan olmuşlardır, ayçiçeği üreticileri perişan olmuşlardır. Özellikle zeytin üreticileri, varlık içinde yokluk çekiyorlar. Zeytinde bu sene var yılı, son elli yılın en büyük rekoltesi yaşanıyor; ama, Tariş'in ödeme yapmaması yüzünden, insanlar, 170 bin liraya zeytinyağını vermek zorunda kalmış ve Tariş, bugün de, maalesef, 6 trilyon lirayı üreticilere ödeyememe, ödememe durumunda bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, çay taban fiyatı bekliyor, buğday taban fiyatı bekliyor; hasat mevsimi yaklaşmıştır; bunun kaçamak yolu yoktur, haziranın ilk haftası açıklayacağım, şu zaman açıklayacağım diye kaçamak yolu yoktur. Hükümet tavrını ortaya koymalıdır. Girdiler yüzde 100 artmıştır. Dolayısıyla, biz, taban fiyatı isteğimizi ve miktarlarını, sektörün gerekli kuruluşlarından yaptığımız araştırmalardan sonra, arpada en az 30 bin, kırmızı sert buğdayda 36 bin, beyaz sert buğdayda da asgari 38 bin lira olması gerektiğini söylüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz topraklarının çoğunda, maalesef, tarım ve hububat ekimi yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yılbaşından beri gübre, ilaç ve süt destekleme primleri, maalesef, ülkemizde ödenemiyor, ödenmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Küçük, toparlayınız lütfen.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Yılbaşından beri gübre destekleme primleri ödenmiyor, eylül ayından beri de 3 bin liralık süt destekleme primi ödenmiyor. İki yıldır süt destekleme primi diye söylenen rakam, hâlâ 3 bin liradır; süt fiyatları yedi aydır değişmiyor, hâlâ 35 bin liradır. Hükümet, hayvancılığın devam etmesini ve üretimin devam etmesini istiyorsa, artık, süt destekleme primini derhal 10 bin liraya çıkarmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, çiftçinin sorunları, Türkiye'nin sorunlarından çok; ama, ona bakan yok. Benim efendim, köylüm, nasıl bayram yapsın 14 Mayısta? O, kan ağlıyor, sabrı taştı, örgütsüz olmasına rağmen ilk defa sokağa çıktı; Eskişehir, Karacabey ve Çorum'da onbinler yürüdü. Bu sese kulak verin; bu, sessiz bir çığlıktır. Sabır taşı gibidir çiftçi; ama, bir gün, bu sabır taşı yuvarlanır ve birileri de altında kalır. Biz, sizin, bu taşın altında, bu sabır taşının altında kalmamanızı diliyoruz.

Tıpkı Avrupa'da olduğu gibi, 14 Mayısları bayram edecek anlayış, emekten, üretimden, köylüden yana olan sosyal demokrat anlayıştır. Sosyal demokratlar bu göreve hazırdır.

Bu vesileyle ben, bu önemli günde, bana söz veren Sayın Başkana teşekkür ediyor; bu günün, herşeye rağmen, çiftçimize aydınlık, barış ve zenginlik dolu günler getirmesini diliyor, Yüce Meclise ve halkımıza da saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.

Sayın Küçük, konuşması sırasında, Sayın Bakanın burada olmamasını eleştirdi; ama, bana, Refah Partisi Grubundan gelen bir nota göre, Sayın Bakan, şu an, Çiftçiler Birliğiyle bir toplantıda olduğu için burada değil. Dilerim, toplantısı biter ve üç konuşmayı cevaplandırmak üzere, buraya ulaşabilir. O umudu da muhafaza ediyoruz.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Bakanın önce Meclise gelmesi gerekir. Programını ayarlaması ve önce buraya gelmesi gerekir.

BAŞKAN – Sayın Dinçer, lütfen...

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Bakan bu Meclisten çıkıyor, bu Meclisten güvenoyu alıyor.

BAŞKAN – Sayın Dinçer, polemik vesilesi olsun diye değil; Sayın Küçük bir şey söyledi, ben de bilgilendiriyorum. Lütfen, polemik vesilesi yapmayalım.

3. – Rize Milletvekili H. Avni Kabaoğlu’nun, çay üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı AhmetDemircan’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü konuşma, Sayın Avni Kabaoğlu'nun.

Sayın Kabaoğlu, bugünde, çay üreticilerinin sorunlarını dile getirecek.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mayıs, Dünya Çiftçiler Günüdür. Türkiye'de, nüfusumuzun yüzde 40-45'i çiftçilikle uğraşmaktadır. Çiftçilerimize Allah'tan bol ürün dileyerek, sözlerime, saygı ve sevgiyle başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Doğu Karadenizin büyük bir bölümünü ilgilendiren çay ürünü hakkında size bilgi sunmak ve Hükümetten çayla ilgili bazı isteklerde bulunmak için huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlar, çay bitkisi, Doğu Karadeniz kıyı bölgesinde, yüksekliği bin metreye kadar, 30 kilometre derinlikli bir alanda yetişmektedir. Sarp Sınır Kapısından Ordu il sınırına kadarki kıyı şeridinde, daha fazla çay tarımıyla uğraşılmaktadır. Çay üretimi, 1938 yılından itibaren, bölgede tek geçim kaynağı durumundadır. Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan insanlarımızın geçimini sağlamak üzere, çay üretimi, Türkiye'de, cumhuriyetin ilk yıllarından beri, elli yılı aşkın bir sürede önemli gelişmeler göstermiştir.

Günümüzde, 767 bin dekar arazi üzerinde 201 500 çiftçi ailesi çay tarımıyla uğraşmaktadır. 4.12.1984 tarihinde çıkarılan 3092 sayılı Yasayla çay tekeli kaldırılmış; kırkdört yıl sonra, çay tarım işlemesi ve satışı serbest bırakılarak, sektör, serbest rekabete açılmıştır.

Doğu Karadeniz Bölgesinde, hem ekonomik hem sosyal hem de istihdam açısından, çay sektörü önemli olmaktadır ve bu önemi halen korumaktadır.

Değerli milletvekilleri, çay üretimi ve sanayii, bölgenin tek geçim kaynağıdır. Bölge insanı, çay bahçesine, kendi evladına bakarcasına bakmaktadır; çünkü, başka geçim kaynağı yoktur. Hayvancılık yoktur, portakal, mandalina bahçeleri, yerlerini, hemen hemen çay üretimine terk etmiştir. Çay işçilerinin çoğunun da sigortası yoktur.

Değerli arkadaşlar, çayı, büyüdüğü zaman, hemen toplamak ve çay fabrikasına teslim etmek lazım; yağmur olsun çamur olsun, çay bitkisi beklemez; işçiler, her türlü hava şartlarında, bu hasatı toplayıp bir an önce çay işleme merkezlerine götürmek mecburiyetindedirler. Dolayısıyla, bölgede yaşayan vatandaşlarımızın hemen hemen hepsi romatizmalı durumdadırlar.

Bağ-Kur tarım sigortası, bölge insanına yeterli faydayı sağlamamaktadır. Bu nedenle, bölge insanımız, sosyal güvenlik şemsiyesinden yeterli ölçüde faydalanamamaktadır. Üstelik, Bağ-Kur, çay üreticisinden, ödeyemeyeceği miktarda prim almaktadır. Çiftçi, çoğu primleri ödeyememektedir ve hacizle karşı karşıya durumdadır. Hükümetin, daha fazla karışıklıklara meydan vermemek ve ezilen çiftçimizin haklarını korumak için, Bağ-Kur'a el atması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, eğer bu sene çay fabrikasına yeni işçi alınacak ise, işçilerin istihdamında adaletli davranılmasına, hiç olmazsa kura sistemi uygulanarak spekülasyonların önlenmesine Hükümetin dikkatini çekmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, çay üretiminde bulunan çiftçilerimize reva görülen çay fiyatları, normal şartlar altında, çiftçilerimizin geçimini sağlayabilecek durumda değildir. Yüzde 100'lere varan enflasyon karşısında, yaş çay yaprağına verilen fiyatlar, hiçbir zaman yeterli olmamıştır. Bu azgın enflasyon karşısında, çiftçilerimiz, altı yıl önceki yaşamını arar hale gelmiştir. Özellikle Rize'de, fakirleşme, önemli ölçüde hissedilmektedir. Bundan dolayı da, Rize'den göçler, hızlı bir şekilde başlamıştır; Rize'nin nüfusu, azalmaya devam etmektedir.

Bölgenin sosyoekonomik çöküntüsünü önlemek için, çay destekleme politikasının iyileştirilmesi kaçınılmazdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kabaoğlu, lütfen toparlayalım efendim.

H. AVNİ KABAOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, son altı yıldır sürekli yükselen ve yüzde 100'lere varan enflasyon karşısında hükümetlerin verdiği destekleme fiyatları, maalesef, çiftçimizi şaşkına döndürmüştür. Çiftçi, çay üretimini yapabilmek için gerekli olan -gübre gibi- girdileri sağlayamamaktadır. Hükümetten, yaş çay yaprağı üretimini destekleyecek, çay ithalatını önleyecek tedbirler almasını ve bu meyanda, 1997 yılı yaş çay destekleme fiyatının, kilo başına en az 60 bin lira olmasını, bölge halkı adına talep etmekteyim.

Bu fiyatın, yüzde 100'leri aşacağı görülen enflasyon karşısında yeterli olmayacağı aşikârdır. Aynı şekilde, bu fiyatın verilmesi kadar, çay üreticilerinin paralarının da zamanında ödenmesi, çok büyük ehemmiyet arz etmektedir.

Bölgenin tüm bu sorunlarına Hükümetin eğileceğine inanıyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabaoğlu.

Hükümet adına, gündemdışı konuşmaları yanıtlamak üzere, buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rize Milletvekili Sayın Avni Kabaoğlu'nun, Rize yöresinin, Doğu Karadeniz Bölgesinin önemli tarım ürünü olan çay üreticileriyle ilgili sorunları dile getirdiği gündemdışı konuşmasını cevaplamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin Doğu Karadeniz Bölgesinde, sayın milletvekilimizin de belirttikleri gibi, 767 bin dekar alan üzerinde 201 bin aile çay üretimi yapmaktadır. Yine, değerli milletvekilimizin belirttiği gibi, bölgenin iklim şartları, coğrafî şartları, burada, bölge halkını, tek tip ürüne bağımlı hale getirmiştir. Bu, maalesef, bölgemizin bir gerçeğidir.

201 bin ailenin, geçimini temin etmek için tarım ürünü istihsal ettiği bu 767 bin dekar üzerindeki dağılımı da, gerçekten, iyi bir görünümde değildir. 1 ilâ 5 dönüm arasında araziye sahip olan çiftçimizin oranı yüzde 80'lerin üzerindedir. Bu da, çay müstahsilinin küçük üretici konumuna geldiğini gösterir. Ülkemiz, bu bölgede, yılda yaklaşık 750 bin ton yaş çay yaprağı üretmekte ve 750 bin ton yaş çay yaprağından 525 bin tonunu, geçtiğimiz yıl, Çay-Kur olarak devlet sektörü almış bulunuyor, geriye kalan 225 bin ton civarındaki yaş çay yaprağı da özel sektör tarafından alınıp işlenmiş durumda.

Ülkemizde, yılda yaklaşık 150 - 155 bin ton kuru çay üretilmektedir ve iç tüketim ise, maalesef, bundan düşüktür; 130 - 135 bin ton civarındadır. Her sene, yaklaşık 15 - 20 bin ton civarında bir üretim fazlasıyla karşılaşmaktayız. Bu üretim fazlasını da dünya pazarlarına sürmekte birtakım zorluklarımız mevcuttur. Bilindiği gibi, çay, tropikal ve subtropikal iklim bitkisidir. Biz, Türkiye olarak, çay üretilecek coğrafyanın en kuzeyinde, mikroklima diye adlandırabileceğimiz bir alanda çay üretmekteyiz. Senede 3 defa sürgün alabilmekteyiz. Diğer ülkelerde, bu, 5 ilâ 8 sürgüne ulaşmaktadır. Hindistan, Çin, Sri Lanka, Kenya, Endonezya gibi çay üreticisi olan ülkelerde, geri kalmış ülkeler konumunda oldukları için, işçilik de düşük olmakta; maliyetlerde bize göre avantajlara sahip olmaları nedeniyle, ihracat imkânlarımız, maalesef, zorlanmaktadır. Ancak, bizim dönemimizde 44 bin ton çay ihracat bağlantısı yapılmış, bunun 7 bin tonu gerçekleşmiş, 37 bin tonu da peyderpey gerçekleşecektir; ama, bu da stoklarımızı eritmeye yetmemiştir.

1984'ten beri çayda tekelin kaldırıldığını biliyoruz. Çayda tekelin kaldırılması yeterli olmamış, her ne kadar özel sektör 10 bin ton/gün yaş çay işleme kapasitesiyle devreye girmişse de, sektörün sermaye devir hızının yılda 1 ve onun altında olması ve yüksek kârlılığın yakalanmayışı nedeniyle, burada kapasitenin de kullanılmadığı gözlenmekte; ancak, üçte bir kapasiteyle özel sektör devrede olmakta ve halen devletin Çay-Kur'la oligopol etkisi devam etmektedir.

Geçtiğimiz yıllarda çaya verilen fiyatları ülke ekonomisi içerisinde, döviz bazında incelediğimizde, görüyoruz ki, 1984'ten, 1985'ten günümüze kadar 0,27 sent ilâ 0,33 sent bazında devam etmiş yaş çay kilogram fiyatı. 1990'a kadar olan rakamları incelediğimizde, 1985'te 27; 1986'da 26; 1987'de 27; 1988'de 25; 1989'da 26 ve seçim senesi yaklaşınca, 1990 ve 1991'de 33 ve 34 sent, 1994'te 19 sent, 1995'te 28 sent, 1996'da 33 sent olarak gerçekleşmiş.

Ödemeleri incelediğimizde, köylümüze, müstahsilimize çay yaprağının parasının ödenmesi konusunu incelediğimizde ise, 1980'den 1996'ya kadarki 16 yılı gözden geçirdiğimizde şunu görüyoruz: Mayıs ayında çay yaprağı alımı başlamaktadır; 1991-1992 yılı hariç tutulursa, bütün yıllar içerisinde, gelecek yılın temmuz ayına... Ki, bir tek 1980'de bu durumla karşılaşılmış; ama, 1984'ten sonra, mart, nisan, mayıs bu şekilde devam etmiş. En son, biz, 1996 yılı içerisinde çay yapraklarının parasını müstahsilimize yılı içerisinde -aralık ayı içerisinde- bir kuruş borcu 1997 yılına bırakmadan, devretmeden ödedik. Hükümetimiz, yaş çay yaprağının 1997 yılı içerisindeki fiyatını...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Biz, borç dahi almadık...

DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Devamla) – Ona da değineceğim. 23 trilyon lira borcun tasfiyesi konusunda da, çay sektörünün iyi yönetilmeyişi, borç ve finans konusundaki kötü yönetim sonucunda, Çay-Kur'un borçlarının 1996 Mayıs ayında 16 trilyon liralık hazine bonosuyla tasfiye edilmesi durumunda kalınmış.

Biz göreve geldiğimizden beri Çay-Kur'da 2 bin kişi emekliye ayrıldı. Biz, geldiğimiz günden beri 1 tek yeni işçi almadık. Yaptığımız çalışmalara göre, halen Çay-Kur'da üzerinde istihdam fazlalığı mevcut.

Değerli milletvekilimizin değindiği konu maalesef bu sene gerçekleşemeyecek; istihdam talebi oluşmadı halen, istihdam yükü fazlalığı var. Elbette ki, işçi alma konumunda kalırsak, bu konuda en adaletli şekilde davranacağımızı burada açıkça beyan etmek istiyorum.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Biz de seçimde bir tek adam almadık Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Devamla) – Çay-Kur'un ve diğer devlet kurumlarının istihdam politikasını seçim endişeleriyle bozmayan her türlü hükümeti burada takdirle anmak görevimizdir. Biz, ülkenin, devletin istihdam yükünü birtakım endişelerle artıran politikaların, ülkeye, millete sonunda büyük zararlara sebep olduklarını da elbette biliyoruz.

Hükümetimizin bu seneki çay yaprağı fiyatları konusunda yapmakta olduğu çalışmalar artık son noktaya gelmiştir; çok kısa zamanda -çünkü, biliyoruz ki, bu sene iklimin biraz soğuk gitmesi nedeniyle, her sene 10 Mayıs civarında açılan, başlayan kampanya 20 Mayısa sarkmış durumda- büyük ihtimalle 20 Mayısta kampanyayı açacağız inşallah; fiyatlar da bugünlerde tespit edilmek üzere. Bölgedeki bütün üreticilerimizin yüzünü güldürecek çay yaprağı fiyatıyla vatandaşlarımızın huzuruna çıkacağımızı burada açıkça beyan ediyorum.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (RP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

İki Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır; birinci tezkereyi okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Açık bulunan Sağlık Bakanlığına, Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu’nun atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/800)

13 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 13 Mayıs 1997 tarihli ve B.02.0 PPG. 0.12-1/1-9083 sayılı yazısı.

Açık bulunan Sağlık Bakanlığına, Kütahya Milletvekili Doç. Dr. İsmail Karakuyu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve 113 üncü maddeleri gereğince atanmıştır.

Bilgilerinize sunarım.

Mustafa Kalemli

Cumhurbaşkanı Vekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

2. – Açık bulunan Sanayi ve TicaretBakanlığına, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/801)

13 Mayıs 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 13 Mayıs 1997 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-1/1-9084 sayılı yazısı.

Açık bulunan Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 ve 113 üncü maddeleri gereğince atanmıştır.

Bilgilerinize sunarım.

                       Mustafa Kalemli

                       Cumhurbaşkanı Vekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

3. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun (6/519) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/183)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 151 inci sırasında yer alan (6/519) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                    Cafer Tufan Yazıcıoğlu

                     Bartın

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Konya Milletvekili Ahmet Alkan ve 22 arkadaşının, Yenikapı Mevlevihanesinde meydana gelen yangının nedenleri ile kültür ve tabiat varlıklarımızın korunması için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

7 Mayıs 1997 tarihinde Yenikapı Mevlevihanesiyle birlikte, mevlevihanede depolanmış olan kıymetli tarihî eserlerin de yanması, ülkemizde yıllardır ihmal edilen son derece önemli bir konuyu gündeme getirmiştir.

Milletleri tarih sahnesinde uzun ömürlü kılan, var eden, sahip olduğu değerlerin bütünüdür; kültürünün bütün boyutlarıdır. Dününe sahip olmasını bilemeyen milletlerin, yarınları da olmaz. Onun içindir ki, geçmişimizi yaşatan mimarî eserlerimizin ve kültürel değerlerimizin tamamını, biz, hem geçmişin özenle saklanması gereken mirası hem de gelecek nesillerin bizdeki kutsal emaneti olarak kabul ederiz. Bu kutsal değerlerin korunması amacıyla bugüne kadar -Osman Hamdi Beyden başlayarak Asar-ı Atika Nizamnamesine, 2863 ve 3386 sayılı Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanununa kadar- birçok yasa çıkarıldı, uygulama yapıldı, yapılmaya da devam ediliyor. Ancak, antik devirlerden günümüze kadar her çağdan sayısız kültürlere mekân olmuş Anadolu toprakları, kültür varlıkları bakımından öylesine zengin ki, bütün bu değerlere yeteri kadar sahip çıkmakta zorluklarımız vardır. Son yangın da, bu noktada ne kadar acz içinde olduğumuzu ortaya çıkarmıştır. Böylesine önemli bir yapı, ne yazık ki, depo olarak kullanılabilmektedir.

Bu konuda yetkili kurumlarımız (Kültür Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü) gerek maddî kaynak yetersizliği gerekse bilgi, organizasyon ve hukukî yetersizlikler sebebiyle, mimarî mirasımıza ve kültür varlıklarımıza gerektiği gibi sahip çıkamamaktadır. Bu konuda yeni ve köklü değişiklik yapılması zarureti yıllardır bilinmesine rağmen, bir türlü gereken adımlar atılamamıştır.

Milletimizin gelecek nesillere devretmek üzere emaneti olan kültür ve tabiat varlıklarımızın korunması amacıyla;

Yenikapı Mevlevihanesinin yanma sebebini araştırmak;

benzer olayların yaşanmamasını teminen gerekli tedbirleri tespit etmek;

mimarî mirasımızın ve kültür varlıklarımızın korunmasını, değerlendirilmesini ve yaşayan mekânlar haline getirilmesini sağlayacak yasal, finansal, kurumsal düzenlemeleri yeniden gözden geçirmek zarureti vardır.

Yenikapı Mevlevihanesinin yanış sebeplerini araştırmak, mimarî mirasımızı, kültür ve tabiat varlıklarımızı korumak için yapılması gerekli işlemleri tespit etmek amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması hususunu saygıyla arz ederiz.

Ahmet Alkan Recep Mızrak

Konya Kırıkkale

Yusuf Selahattin Beyribey Enis Sülün

Kars Tekirdağ

İsmail Durak Ünlü Ali Coşkun

Yozgat İstanbul

Mustafa Cumhur Ersümer MeteBülgün

Çanakkale Çankırı

Hüsnü Doğan Yıldırım Aktürk

İstanbul Uşak

Halil İbrahim Özsoy Avni Akyol

Afyon Bolu

Hüsnü Sıvalıoğlu Refik Aras

Balıkesir İstanbul

Emin Kul Metin Gürdere

İstanbul Tokat

Uğur Aksöz Adil Aşırım

Adana Iğdır

Veysel Atasoy Mehmet Keçeciler

Zonguldak Konya

Mustafa Bahri Kibar Biltekin Özdemir

Ordu Samsun

Murat Başesgioğlu

Kastamonu

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

2. –Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu raporu (1/217) (S. Sayısı :132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir

3. – Millî EğitimBakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporu (1/218) (S. Sayısı : 164)

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok

Müzakere ertelenmiştir.

4. – 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168)

BAŞKAN – 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

5. – Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/534) (S.Sayısı : 285) (1)

BAŞKAN – Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet burada.

Önce, komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım. Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, gruplar adına söz talebi var mı?

OYA ARASLI (İçel) – CHP Grubu adına söz istiyorum Sayın Başkan

BAŞKAN – Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 285 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Anımsanacağı gibi, bu tasarıyla değiştirilmesi amaçlanan Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü maddesinin birinci fıkrası, evlenmeyle kadının kocasının soyadını alacağını bildirmektedir. Bu hüküm, kadınlar açısından büyük rahatsızlıklara neden olmuştur; çünkü, soyadı, kişiliğin bir parçasıdır. Evlenmeyle kocasının soyadını almak ve evleninceye kadar taşıdığı soyadını bırakmak zorunda kalan kadın, kendisini kişiliğinin bir parçasını terk etmiş konumda görmekte ve bundan büyük üzüntü duymaktadır. Diğer taraftan, pek çok kadın, meslek yaşamlarında taşıdıkları soyadıyla tanınırken, evlenip bu soyadı kocalarının soyadıyla değişince, kendilerini çevreye tanıtmakta büyük zorluk çekmekte ve giderilmez bazı kayıplara katlanmak zorunda kalmaktadır. Bu durum, sorunun uluslararası düzeye bir kadın sorunu olarak aktarılmasına ve kadınlara karşı her türlü ayırımcılığın önlenmesine dair sözleşmede ele alınmasına yol açmıştır.

(1) 285 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, hem kadınlarımızın evlilikle karşılaştıkları soyadı sorununun çözümünü gerçekleştirmeye hem de sözünü ettiğimiz kadınlara karşı her türlü ayırımcılığın önlenmesi hakkındaki sözleşmenin gereğini yerine getirmeye ilişkin bir girişimdir. Bu açıdan, tasarıya olumlu bakmaktayız. Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu girişimi, kadın sorunlarını çözmek açısından yeterli bulmadığımızı ve kadın sorunlarına yüzeysel bir yaklaşım olarak değerlendirdiğimizi de ifade etmek isteriz. Çünkü, evlilikiçi ilişkilerde, cinsler arası eşitliği bozan, kadınları mağdur eden tek ve en önemli hususun yalnız soyadı konusu olmadığı, herkesin bildiği bir gerçektir. Türk Kanunu Medenisi, aile reisliğinde, evlilik yaşamının geçirileceği konutun seçiminde, evlilik birliğinin temsilinde, velayet hakkının kullanılmasında, kadını kocasına tabi kılmış, bu açılardan iki cins arasında eşitsizlik yaratmıştır.

Diğer taraftan, Türk Kanunu Medenisinin getirmiş olduğu kanunî mal rejimi olan mal ayrılığı rejimi, genellikle ülkemizde kadın aleyhine çalışmaktadır. Yüzbinlerce kadının, bugün bir boşanma halinde, yıllarca çalışıp emekleriyle kazandıkları parayla alınan ve gelenekler nedeniyle kocanın üzerine kaydettirilen mallarının arkasından yaşlı gözlerle bakakaldığı bir gerçektir. Aynı durum ölüm olaylarında da yaşanabilmekte ve çok kez kadın, kendi parasıyla satın alınan, ama kocasının üzerine kaydedilmiş mallara, ancak mirasçı sıfatıyla, diğer mirasçılarla paylaşarak sahip olabilmektedir.

Bu sorunlara çözüm getiren ve Sayın Birgen Keleş ile birlikte vermiş olduğumuz iki yasa önerisi paketimiz vardır. Bunlardan birinin altında, bugün Hükümette yer alan kadın bakanlarımızın da imzaları bulunmaktadır; ama, ne yazık ki bunlar, komisyonlarda görüşülmek için hâlâ sıra beklemektedir ve kadın bakanlarımızdan, bu konuda en ufak ilgi gelmemektedir; bu tasarı, bu konuları çözen hükümlerle zenginleştirilmek de istenilmemiştir.

Bu yasa tasarısı Adalet Komisyonunda görüşülürken bu tekliflerle birleştirilmesini önerdik; ama, kabul edilmedi. Mal rejimi için, Adalet Bakanlığı Medenî Kanun Komisyonunun, Medenî Kanun değişikliği çalışmalarının beklendiğini Sayın Bakan ifade etti ve bu konularla ilgili değişikliğin Türkiye Büyük Millet Meclisine geleceği tarih olarak mayıs ayını gösterdi. Aile ilişkilerinde kadın erkek eşitliğini getirmeye yönelik ve soyadı sorununu da içeren Medeni Kanunun 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 163 ve 621 inci maddelerinde değişiklik yapan teklifimiz de, benzer gerekçeyle Komisyonda söz konusu tasarıyla birleştirilemedi. Mayıs ayı gelmiş olmasına rağmen, bu konularla ilgili herhangi bir tasarı da önümüze gelmiş değil.

Şimdi, sormak istiyorum; Medeni Kanunda eşler arasında eşitsizlik yaratan bunca hüküm dururken, cinslerarası eşitsizlik sorununu yalnız soyadıyla mı aşacağız? Evinde hukuk kurallarının ikinci sınıflığa mahkûm ettiği, kendi kazandığı mala gelenekler nedeniyle sahip olamayan kadınlarımızın tüm sorunlarını soyadıyla mı çözeceğiz? Hükümet, bu tasarıyla kadın sorunlarına ne kadar yüzeysel baktığını bir kere daha ortaya koymuş, dağın fare doğurması gibi, soyadı konusunu çözümlemekle işin içinden çıkacağını sanmıştır. Sayın Devlet Bakanımız Işılay Saygın'ın, böyle bir çözümle yetinmeyi, üstlendiği Bakanlığın görevleri açısından ve bir kadın olarak kendisine nasıl yakıştırabildiğini cidden merak etmekteyim.

Değerli milletvekilleri, Hükümetin, kadınların dert küpünün artık taşmaya başladığını görmesinin zamanı gelmiştir. Hükümetin, kadınların soyadı çözümü gibi teselli mükâfatı görünümündeki tavırlarla oyalanamayacak kadar ıstırap içerisinde olduklarını fark etmesinin zamanı gelmiştir. Hükümetin, kadınların ıstırabının artık yalnız cinslerarası eşitsizliklerden değil, fakat, büyük ölçüde laik, demokratik cumhuriyetimizi, Atatürk ilke ve devrimlerini tehdit eden tehlikeler karşısında, kimi zaman bakanlarımızın takındığı tavırlardan kökenlendiğini anlamasının zamanı gelmiştir ve geçmektedir.

Atatürk Türkiyesinin çağdaş ve uygar kadınları, bugün çocuklarına tüm gelişmiş ülkelerde verilen türden kesintisiz, zorunlu ve olabildiğince uzun bir temel eğitim verilmesini istemektedir ve beklemektedir. İmam hatip okulları kışkırtılarak, böyle bir eğitime engel olunmaya kalkışılmasından huzursuzdurlar. Çağdaş ve uygar Türkiye'de, Kıyafet Yasasına aykırı sarık, takke ve cübbeleriyle birtakım insanların, Başbakanın onur konuğu olarak, Başbakanlık konutunda ağırlanmasından rahatsızdırlar.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sen rahatsızsın, sen...

OYA ARASLI (Devamla) – Ben bir kadınım. Kadının neden rahatsız olduğunu bir erkekten çok daha iyi bilirim. Lütfen müdahale etmeyiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Kadınlarımız, İslamî terör örgütü liderlerinin posterleri altında, Atamıza ve laik düzenimize dil uzatılmasından rahatsızdırlar. Çocuklarını, inanan inanmayan, imam hatipli olan olmayan gibi ayırımlarla parça parça edilmeye çalışılan bir Türkiye'de yetiştirmek zorunda bırakıldıkları için rahatsızdırlar. Kimi bakanların, kaba kuvvet marifetiyle, kendi genel müdürlüklerini basıp, makama kamu görevlisi oturtmalarından, hukuk tanımazlığı marifet saymalarından rahatsızdırlar. "Kan, katliam; kanlı mı kansız mı geleceğiz?" sözlerinden rahatsızdırlar. (CHP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Kendi adına konuş.

OYA ARASLI (Devamla) – Çağdaş ve uygar Türk kadınlarına, bu ülkenin analarına böyle bir ortamı sağlayamayan, bu sıraladığımız rahatsızlıklarını gideremeyen bir Hükümetin, kadınlarımızın karşısına soyadı çözümüyle çıkıp, kadın sorununu çözdüğünü sanması tam bir aymazlıktır. Kadınlarımız, cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkılan, bu konuda tartışmalara yer olmayan bir Türkiye'de çocuklarını yetiştirmek istemektedirler; kadınlarımız, Atatürk'e yerli yersiz dil uzatılmayan bir Türkiye'de çocuklarını yetiştirmek istemektedirler; kadınlarımız, Kurtuluş Savaşına dil uzatılmayan bir Türkiye'de evlatlarını yaşatmak istemektedirler; kadınlarımız, Müslümanlığı yalnız bir partinin tekeline bırakmayan, bunu yapmaya kalkışmayan politikacıların bulunduğu bir Türkiye'de çocuklarını yetiştirmek istemektedirler. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Öyle biri var mı?!

OYA ARASLI (Devamla) – Ama, görüyoruz ki, Hükümetin, bu sorunları çözmeye niyeti yok. Birtakım politikacılarımızın, ülkenin temel sorunları olan bu sorunların kadınları çok yakından ilgilendirdiğini anlamaya da niyeti yok; niyeti yok ki, burada birtakım çıkışlarla "bunun bu konuyla uzaktan yakından ilgisi var mı" diye benim sözümü kesmeye kalkışıyorlar.

Kadınlarımız sorunsuz bir Türkiye istiyorlar; bugün, kadınlarımız için, Medenî Kanunda onlara sorun yaratan birtakım durumlar bile, Türkiye'nin rejim sorunları ve içinde bulunduğu durum karşısında birincilliğini, önemini bir ölçüde yitirmiştir. Çünkü, rejim sorunu çözülmeden, Medenî Kanundaki cinslerarası eşitliğin çözülmesinin hiçbir anlam ifade etmeyeceğini bilmektedirler; Türkiye'de kadına ve rejime bu şekilde, bu nazarla bakan bir yönetim işbaşında kaldığı sürece, zaten rejim sorunuyla birlikte sorunlarının da çözülmeyeceğinin bilinci içerisindedirler. Onun için, Hükümetin, kadın sorunu çözüyorum diye bir soyadı çözümüyle karşımıza çıkması, Türk kadınına bugün hiçbir şey kazandırmamaktadır. Şu anda kazancımız, kadınlar olarak duyduğumuz üzüntünün yanında hiç olarak adlandırılabilecek bir durumdur; Sayın Işılay Saygın'ın bu durumu dikkate almasını -bir kadın bakan olarak- özellikle öneriyorum, çünkü, kendisi, bu acıların, ne denli, bir kadın yüreğini yakan acı türü olduğunu çok yakından bilmesi gereken bir konumdadır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Refah Partisi Grubu adına Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının olumlu bir tasarı olduğunu ve Grup olarak bu kanun tasarısını desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Bu arada, Refahyol Hükümetine de, bu kanun tasarısını Meclise getirdiği için teşekkür ediyorum.

Tabiî, muhalefet olarak sadece konu üzerinde görüş belirtmek yerine, bazen konuları aşarak ve kendimizi zorlayarak, sırf Hükümeti eleştirelim diye, amaçdışı konuşmalar da yapıldığına şahit oluyoruz.

İSMET ATALAY (Ardahan ) – Olmayan Hükümetin neyini eleştirelim!

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Bu tasarının olumlu bir adım olduğu ve bunun için Hükümete teşekkür edilmesi gerektiğini düşünürken, konuşmanın bu mahiyette olacağını beklerken, maalesef, muhalefet sözcüsü arkadaşımız amacını aşan bir konuşma yaptı. Türkiye'de, her şeyin istismarcısı olduğu gibi, maalesef, Atatürk'ün de büyük ölçüde istismarcıları var. Maalesef, her konuda, Atatürk'ün arkasına saklanarak ve Atatürk'ü istismar ederek burada birtakım konuşmalar yapılıyor ve Atatürk'ün arkasına saklanılarak birtakım hedefler elde edilmeye çalışılıyor...

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, sataşma nedeniyle söz talep ediyorum.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Şundan emin olunuz ki, Cumhuriyet Halk Partisi geçen dönem iktidardaydı, fakat, bu kanun tasarısını getirmedi. Bu, yetmiş yıllık bir kanundur; yetmiş yıllık bir kanun olduğu halde, Cumhuriyet Halk Partisindeki değerli arkadaşlarımız bu kanunun değişmesi için bir teklif getirmediler.

OYA ARASLI (İçel) – Teklifimiz vardı ama, siz dikkat etmemişsiniz.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Şimdi, olumlu bir teklif olduğu için desteklemeleri gerekirken, sonunda destekleyeceklerini belirtmekle birlikte, yine de Atatürk'ün ismini yad ederek görüşlerini dile getirdiler.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Biz destek vermeyeceğimizi söylemedik.

BAŞKAN – Lütfen dinleyelim.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) – Yanlış anlatmasın Sayın Başkan.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Biz, Refah Partisi olarak, kadınlarımızın daha çok şeyler hak ettiğine inanıyoruz ve kadınlarımızın kişilik haklarının sağlanmasında sadece soyadının önemli olmadığına işaret etmek istiyoruz. Soyadı bir adımdır, olumlu bir adımdır. Özgürlükleri ve hürriyetleri genişleten her konuda, Refah Partisi, sürekli olarak, bu girişimlerin yanında olacaktır. Türkiye, ne çekiyorsa, özgürlüklerin kısıtlanmasından, hürriyetlerin kısıtlanmasından çekiyor. İnsanların başörtülü başörtüsüz olarak ayrılması, başı açık olunca birtakım imtiyazlar tanınması, başı kapalı olunca da birtakım imtiyazlardan mahrum edilmesi, insan haklarına aykırı olan en önemli husustur. Dolayasıyla, nüfusumuzun yarısını teşkil eden kadınlarımız için daha ileri adımlar atılmalı, eğitimdeki fırsat eşitliği mutlaka gerçekleştirilmelidir. Sadece Ankara'da, başkentte, 400 binden fazla kadın nüfusumuz, maalesef, okuma yazma bilmemektedir, bu çok önemli bir rakamdır ve Türkiye genelinde bu sayı daha fazladır. Onun için, Refahyol Hükümetinin, kadınlarımıza özellikle eğitim alanında daha çok fırsat tanınması ve onların eğitiminin teşvik edilmesi, eğitilmiş kadınlarımızın sayısının çoğaltılması, erkeklerle eşit hale getirilmesi konusunda gerekli adımları atacağına inanıyorum.

Ayrıca, kadınlarımızın özellikle girişimci ruhunun canlandırılması ve bu konuda kadın girişimcilere özel destekler sağlanması gerektiğine de işaret etmek istiyorum. Bu konuda, Hükümetimizin, yine, kadın girişimcilerle ilgili çalışmaları var; bu sebeple, kendilerine teşekkür ediyoruz.

Siyasî hakları konusunda da önemli adımlar atılmalı ve kadınlarımıza, hem seçme hem de seçilme hakkı tam anlamıyla sağlanmalıdır.

Bu arada, kadınlar için -sırf kadın olduğundan- ücret eşitsizliği de ortadan kaldırılmalı, cinsiyet ayırımı yapmadan, eşit işe eşit ücret ödenmelidir. Türkiye, nüfusunun yarısını teşkil eden kadınlarımıza verdiği önem kadar kalkınacaktır. O sebeple, bu tasarıyı olumlu bir tasarı olarak görüyoruz ve bundan sonra da, kadınlarımızın durumlarını düzeltici, onların hayata daha çok katılımını sağlayıcı yeni kanunları beklediğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Araslı.

OYA ARASLI (İçel) – Cumhuriyet Halk Partisinin bundan önceki iktidar döneminde yapmış olduğu işlemleri yanlış bir biçimde Genel Kurula yansıttıkları için, bu açıklamaları doğrultmak amacıyla, Grup Başkanvekili sıfatıyla; benim konuşmamla ilgili, sataşma niteliği taşıyan birtakım ifadeleri için de, şahsım adına, İçtüzük gereğince söz rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Araslı, konuşmayı, çok dikkatle, özellikle de sıralarınızdan "sataşma var" ikazları ve sizin de "söz istiyorum" talebiniz üzerine dinledim; ama, sayın hatibin konuşmasında eleştiri sınırlarını aşacak bir üslup...

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, eleştiri değil, yanlış yansıtma...

ATİLÂ SAV (Hatay) – "İstismar" dedi.

BAŞKAN – Efendim "istismar" sözcüğü, bu kürsüden, çok çeşitli vesilelerle kullanılıyor; kabul edebiliriz, edemeyiz; ama, her istismar sözcüğünü, bir tarafın bir başka şeyi istismar ettiğini sataşma nedeni sayarsak, bu Mecliste, sataşma nedeniyle, herhalde, kürsüden başka konuşma fırsatı bulamayız. Onun için, benim görüşüm, konuşma, normal eleştiri sınırları içerisindeydi. Sizin yerinizden itirazınız zabıtlara geçti. Eğer ısrar ediyorsanız, zabıtları getirtip, tekrar bakacağım.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, sayın hatip, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde, bu konuyla ilgili kanun teklifi ve tasarısı verilmediğini söylemiştir. Tamamen gerçekdışı bir açıklamadır; bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ve Cumhuriyet Halk Partili bakanlar tarafından defaatle verilmiş olan kanun tasarıları ve teklifleri vardır. Bu konuda Genel Kurulu aydınlatmak için söz alan bir sözcünün, en azından bunları dile getirmesi gerekirdi.

BAŞKAN – Bu da, tutanaklara, sizin beyanınız olarak geçti Sayın Araslı.

Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz talebi?..

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hikmet Sami Türk konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı, aile hukuku alanında küçük; ama, umut ettiğimiz bir aile reformunun başlangıcı olarak önemli bir değişiklik getirmektedir.

Türk Medenî Kanununun 153 üncü maddesinin birinci fıkrası, evlenmekle kocasının soyadını alan kadının kendi aile soyadını da birlikte kullanmasına olanak verecek biçimde yeniden düzenlenmektedir. Önerilen değişiklik, bazı çevrelerce, kadınların kara çarşafa sokularak yeniden ortaçağ karanlığına itilmek istendiği bir dönemde, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması ya da kısaca, kadın-erkek eşitliği yolunda anlamlı bir adım niteliğindedir.

Kadın-erkek eşitliği sorunu, gerek kamu hukuku gerek özel hukuk alanında, kadını, erkekle eşit haklara kavuşturma mücadelesi biçiminde ortaya çıkmıştır. Genellikle, bu mücadelede, erkeğin hak üstünlüğüne dayalı bir ayırımcılığı sürdüren eski toplumsal yapının direnciyle karşılaşılmıştır. Türkiye, bu bakımdan, oldukça talihli bir konumda sayılabilir.

Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında, bizde de bazı kadın hareketleri görülmekle birlikte, kadın-erkek eşitliğinin geniş ölçüde kabulü, cumhuriyet Türkiyesinde, Büyük Atatürk'ün önderliğinde yapılan devrimlerle gerçekleştirilmiştir.

Cumhuriyet yönetimi, Atatürk'ün 1923'te yaptığı bir konuşmada belirttiği gibi, Kurtuluş Savaşında ve ondan önceki savaşlarda, cephede savaşan erkeklerine mühimmat taşıyan, erkeklerin oluşturduğu ordunun hayat kaynaklarını işleten ve milletin hayat kabiliyetini ayakta tutan kadınlara, erkeklerle eşit haklar tanımakta gecikmemiştir. Cumhuriyet yönetimi, yüzyılların ihmaline uğramış ülkemizin çağdaş toplumlar arasında yer almasını sağlayacak devrimlerin ve kalkınma atılımlarının, savaşta olduğu gibi, ancak erkek ve kadınlarımızın ortak çabalarıyla başarıya ulaşabileceğinin bilincindedir. Nitekim, Atatürk'ün 1925'te söylediği şu sözler bu düşünceyi açıkça ortaya koymaktadır. Atatürk diyor ki: "Bir heyet-i içtimaiye, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kitlenin bir parçasını terakki ettirelim, diğerini müsamaha edelim de, kitlenin heyet-i umumiyesi mazhar-ı terakki olabilsin? Mümkün müdür ki, bir camianın yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı semalara yükselebilsin?"

BAŞKAN – Sayın Türk, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, lütfen, ikili sohbetlerimizi kulise taşıyalım; lütfen, sayın bakanlarla olan işlerimizi de Genel Kurul salonu dışında görüşelim.

Buyurun Sayın Türk.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – İşte, bu anlayışla, cumhuriyet yönetimi, erkek ve kadını eşit haklara sahip bireyler olarak görmüş ve buna uygun düzenlemeler getirmiştir. Örneğin, 1926'da kabul edilip yürürlüğe konulan Türk Medenî Kanunu, o dönemde, özel hukuk alanında, kadın erkek eşitliğini önemli ölçüde gerçekleştiren bir hukuk devriminin adıdır.

Kamu hukuku alanında, seçme ve seçilme haklarında eşitlik, 1930'lu yılların başlangıcında, dünyanın birçok ülkesinden önce Türkiye'de gerçekleştirilmiştir. Kamu görevlerine girmede eşitlik sağlanmıştır. Ancak, yasalarla kazanılan hakların somut gerçeklere dönüştürülmesi ve fiilî eşitsizliklerin ortadan kaldırılması, kadın erkek, hepimizden, sürekli ilgi ve yoğun çaba bekleyen ödevlerdendir.

Aslında, 20 nci Yüzyılda kadın erkek eşitliği, başta 10 Aralık 1948 günü, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere, çeşitli uluslararası belgelere ve hemen hemen bütün ülkelerin anayasalarına girmiş bir temel ilkedir. Genellikle, bu ilke, insanlar arasında cinsiyetleri nedeniyle ayırım gözetilmeyeceğini belirten hükümlerde ifadesini bulmuştur. Nitekim, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 2 nci maddesinde insan hak ve özgürlüklerinden yararlanmada eşitlik, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinde yasa önünde eşitlik, böyle ifade edilmiştir. Ancak, bazı yeni anayasalar, bununla yetinmeyip, erkek ve kadınların eşit haklara sahip olduklarını da belirtmektedirler. 1958 Fransız Anayasasının başlangıcında yapılan yollamayla, onun bir parçası durumuna getirilen 1946 Fransız Anayasasının başlangıcında, yasanın, kadına, her alanda erkekle eşit haklar sağlayacağı; 1949 Federal Alman Anayasasının 3 üncü maddesinde, erkeklerle kadınların eşit haklara sahip oldukları vurgulanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinde de aynı yönde bir hükme yer verilmesi, çağdaş hukuk anlayışına uygun olacaktır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 7 Kasım 1967 günü kabul edilen Kadınlara Karşı Ayırımcılığın Kaldırılması Beyannamesinin başlangıcında "kadına karşı uygulanan ayırımın, insan onuru, aile ve toplum refahıyla bağdaşmayacağı; bu ayırımın, kadınların, erkeklerle eşit koşullarla ülkelerinin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşantısına katılmasını engellediği ve kadın potansiyelinin, ülkelerinin ve insanlığın hizmetinde tam olarak kullanılmasına engel teşkil ettiği" belirtilmiş; 2 nci maddesinde "kadınlara karşı ayırım güden mevcut tüm kanunların, âdetlerin, kuralların ve uygulamaların ortadan kaldırılması ve erkek-kadın hak eşitliğini koruyacak yeterli hukukî güvencelerin sağlanması için tüm uygun önlemlerin alınması; bu arada, hak eşitliği ilkesinin anayasalarda belirtilmesi veya başka yollarla hukukî güvence altına alınması" öngörülmüştür.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 13 Aralık 1979 tarihli kararıyla kabul edilip, imzaya, onamaya ve katılmaya açılan, 3 Eylül 1981 günü yürürlüğe giren, ülkemizce de 11.6.1985 tarih ve 3232 sayılı Kanun uyarınca 24.7.1985 tarih ve 85/9722 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin başlangıcında aynı yönde açıklamalara yer verilmiş; bu arada, sözleşmeye "taraf devletlerin kadınlar ile erkeklerin tüm ekonomik, sosyal, kültürel, medenî ve siyasal haklardan eşit olarak yararlanmalarını sağlamak yükümlülüklerinin bulunduğu" kaydedilmiş "bir ülkenin tam ve eksiksiz kalkınmasının, dünyada refahın ve barışın elde edilmesinin, kadınların, erkeklerle eşit şartlarda her alanda azamî katkılarını gerektirdiği" inancı belirtilmiştir.

Sözleşmenin 2 nci maddesinde ise, taraf devletler "kadınlara karşı her türlü ayrımı kınayıp, tüm uygun yollardan yararlanarak, gecikmeksizin, kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldırıcı bir politika izlemeyi" kabul etmişler "bu amaçla, kadın-erkek eşitliği ilkesini kendi ulusal anayasalarına ve diğer ilgili yasalara henüz girmemişse, dahil etmeyi ve yasalar ve diğer uygun yollarla bu ilkenin uygulanmasını sağlamayı" taahhüt etmişlerdir.

Kadın-erkek eşitliği çerçevesinde aile hukuku, görüşme konusu tasarı bakımından özel bir önem taşımaktadır. Aile, her toplumun temel birimidir. Bu görüş, uluslararası belgelere ve çeşitli ülkelerin anayasalarına da yansımıştır. Gerçekten, aile, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 15 inci maddesinde "toplumun doğal ve temel unsuru" Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 41 inci maddesinde de "Türk toplumunun temeli" olarak nitelendirilmiştir.

En dar anlamıyla karı, koca ve çocuklardan oluşan aile, kadın ve erkeğin karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde birbirini tamamlayan çabalarıyla yürür. Ortak mutluluk, bir işbölümü içerisinde eşlerin ortak çabalarıyla sağlanır. Dolayısıyla, aile kavramının vazgeçilmez iki unsuru olan karı ve kocanın karşılıklı hakları, ödevleri ve sorumlulukları itibariyle eşit olmaları kadar doğal bir şey olamaz.

Nitekim, Kadınlara Karşı Ayırımcılığın Kaldırılması Beyannamesinin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında, her toplumun temel birimi olan ailenin birliğine ve ahengine zarar vermeden evli olan veya olmayan kadınların medenî hukukta erkeklerle eşit haklara sahip olmaları için tüm uygun tedbirlerin özellikle yasama yoluyla alınması çağrısına yer verilmiştir. Kadınlara Karşı Her türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin 16 ncı maddesinin birinci fıkrasında, sözleşmeye taraf devletler, kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayırımı önlemek için gerekli bütün önlemleri almayı, özellikle, kadın-erkek eşitliği ilkesine dayanarak kadınlara, aynı fıkranın çeşitli bentlerinde sıralanan çeşitli hakları, örneğin, (c) bendi uyarınca, evlilik süresince ve evliliğin son bulmasında aynı hak ve sorumlulukları sağlamayı taahhüt etmişlerdir. Biraz önce söylendiği gibi, Türkiye de bu sözleşmeye taraf devletlerdendir.

Aile hukukumuz, gerek uluslararası hukuk belgeleriyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesindeki cinsiyet eşitliği, gerek onların temelindeki çağdaş hukuk anlayışı açısından incelendiğinde, 71 yıl önce kadın-erkek eşitliğini önemli ölçüde gerçekleştiren bir hukuk devrimini simgeleyen Türk Medenî Kanununda, bu ilkeyle bağdaşmayan çeşitli hükümler bulunduğu görülür. Yeniden gözden geçirilmesinin söz konusu olduğu bir sırada Türk Medenî Kanununun, kadın - erkek eşitliğiyle bağdaşmayan yönlerine değinmekte yarar görmekteyiz.

Türk Medenî Kanunu, evlenme yeterliliği yaşı bir yana bırakılırsa, bekâr kadın ve erkek arasında fark gözetmez. Eşitlik, evlenmeyle kadının zararına bozulur. Anayasada, Türk toplumunun temeli sayılan aile, Medenî Kanunda, ataerkil özellikler gösterir. Evlilik birliği, erkeğe üstünlük tanıyan hükümlerle düzenlenmiştir. Evlilik birliğinin başkanı kocadır, birliği koca temsil eder. Kocanın ikametgâhı, karının ikametgâhı sayılır.

Medenî Kanun, evlilik birliği içerisinde, kadına ikinci derece yetkiler vermiştir. Karı, ortak mutluluğun sağlanmasında kocasının yardımcısıdır. Karı, evlilik birliğini, ancak, evin sürekli gereksinmeleri için temsil edebilir.

Kadının ana olarak da fazla bir yetkisi yoktur. Evlilik boyunca çocuklar üzerinde velayet hakkının kullanılmasında, ana ve baba arasında anlaşmazlık çıkarsa, babanın oyu geçerlidir.

Türk Medenî Kanununun, kadın - erkek ilişkileri bakımından en adaletsiz yönü, evli kadına, iktisadî bağımsızlık ve güvenlik olanağı tanımayışıdır. Böyle bir temele dayanmadıkça, kadın erkek eşitliği sözde kalır. Yakın zamanlara kadar, kadının çalışabilmesi, bir iş edinebilmesi, kocasının iznine bağlıydı; ancak, Medenî Kanunun bu konuya ilişkin 159 uncu maddesi, Anayasa Mahkemesinin 29.11.1990 tarih ve E-1990/30, K-1990/31 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Bu karar, kadın - erkek eşitliğinin sağlanması yönünde önemli bir karar niteliğindedir.

Medenî Kanunun, karı - koca mallarının yönetiminde kabul ettiği sistem, karının ezilmesine yol açmaktadır. Bilindiği gibi, eşler, bir evlenme sözleşmesiyle mal birliği veya mal ortaklığını seçmezlerse, aralarında, kendiliğinden mal ayrılığı rejimi işler. Bizde, evlenen çiftlerin, böyle bir sözleşme yapmaları âdet olmadığı için, eşlerden her birinin mal ve gelirinin kendisinde kalması biçiminde özetleyebileceğimiz mal ayrılığı, hemen hemen ülkemizdeki bütün evlilikleri kapsayan rejimdir. Görünüşte, mal ayrılığı, kadın - erkek eşitliğine en uygun rejim sanılabilir, uzun zaman da öyle sanılmıştır. Ancak, tarlada iki büklüm çalışan köylü karının veya evinde saçını süpürge eden kentli karının yarattığı iktisadî değerler kocanın mal varlığına eklenmektedir.

Günde üç öğün yemek hazırlamanın, en az haftada bir çamaşır yıkamanın, bunca söküğü dikmenin, kısacası, ev işleri dediğimiz o bitmez tükenmez aynılıklarda ömür tüketmenin ne demek olduğu düşünülmez bile. Medenî Kanunun, bütün bunları kocanın aileyi geçindirme yükümüyle denkleştirdiği göz önüne alınırsa, karının, ne denli ucuz işgücü sayıldığı daha iyi anlaşılır. Yine de evlilik iyi gittiği sürece konunun önemi fark edilmeyebilir; ama, birgün evlilik birliği boşanmayla dağılırsa, karı, o güne değin aile içerisinde yarattığı veya yaratılmasına katkıda bulunduğu iktisadî değerleri kocaya bırakarak ayrılmak zorundadır.

Artık, adaletsizliği böylesine apaçık bir sistemi değiştirmek zamanı gelmiştir. Mal ayrılığının yerine, eşlerden her birinin başarı veya başarısızlığında öbürünün payını varsayan çağdaş bir sistem olarak, kazanç ortaklığı ya da edinilmiş mallarda ortaklık rejimi konabilir. Temelde mal ayrılığına dayanmakla birlikte, çeşitli ülkelerde farklı biçimlerde geliştirilen kazanç ortaklığı ya da edinilmiş mallarda ortaklık rejiminde, eşlerin evlilikten sonra kazandıkları iktisadî değerler ortak mal sayılır ve evlilik birliğinin sona ermesi üzerine buna göre bölüştürülür. Artık, Medenî Kanunun erkeğe üstünlük tanıyan hükümleri kaldırılmalı ve evlilik birliğini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türk, bir dakikanızı rica edeceğim. Şahsî söz talabiniz de var; ancak, henüz, Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi Grupları konuşmadılar; onlara konuşup konuşmayacaklarını sormak zorundayım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Konuşacağız efendim.

BAŞKAN – O zaman, Sayın Türk, bu çerçevedeki...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Önce, Sayın Yalova konuşacak, sonra biz konuşacağız.

BAŞKAN – Efendim, kim başvurursa onu alacağım; bilemiyorum...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Yalova konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Türk, 1 dakika eksüre içerisinde, lütfen, bu grup adına konuşmayı toparlayınız; buyurun.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Medenî Kanunun erkeğe üstünlük tanıyan hükümleri kaldırılmalı ve evlilik birliğini, eşit insanların saygı ve sevgi birliği durumuna getirecek hukukî ortam yaratılmalıdır.

Karının kocasının soyadını taşıyacağını hükme bağlayan Türk Medenî Kanununun 153 üncü maddesinin birinci fıkrası da, bu kanunun kadın erkek eşitliğiyle bağdaşmayan hükümlerindendir; ancak, madde üzerindeki görüşlerimi, bundan sonra kişisel görüşlerimi açıklama sırasında ifade etmek kaydıyla, Demokratik Sol Parti Grubu adına ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türk.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yüksel Yalova; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Muhterem Başkanım, muhterem milletvekilleri; Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında Anavatan Partimizin görüşlerini takdirlerinize sunmak üzere yüksek huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; Partim adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Herhalde en önce, bir borcu eda etmekle yükümlüyüm diye düşünüyorum. Bu kanun tasarısının Yüce Meclisin huzuruna gelişi aşamasında emek vermiş olan Adalet Komisyonu Başkan ve üyelerine, başta, bu konuyla görevli Devlet Bakanımız Sayın Işılay Saygın Hanımefendiye şahsım ve Partim adına teşekkürü bir borç biliyorum.

Tabiî ki, bu konuyla ilgili yapılan bir düzenlemenin özellikle Medenî Kanundaki kadın - erkek eşitsizliğine ilişkin sıkıntıların tümünü ortadan kaldırdığını söylemek mümkün değil, zaten bu kanun tasarısını getirenlerin de böyle bir iddiası yok. Bu kanun tasarısı, adı üstünde 153 üncü maddede bir değişikliği öngörmekte, inşallah, Adalet Komisyonumuza gelen ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına sunmuş olduğumuz kanun teklifleri ya da Bakanlık tarafından yapılan çalışmalar bir an önce yine Yüce Meclisin önüne gelir, gerek Medenî Kanundaki gerekse diğer yasalardaki kadın - erkek eşitsizliğine, hukukî olmayan, ahlakî olmayan, hatta dinî olmayan kadın - erkek eşitsizliğine ilişkin hükümler ortadan kalkar.

Tebriklerimizle birlikte bu teşekkür borcunu yerine getirdikten sonra bir küçük objektif iyi niyetli eleştirim olacak.

Kanun tasarısının genel gerekçesi başlığı altında "meslek ve iş hayatında tanınmış olması halinde" diye devam ediyor. Yanında, sayılma yöntemi, sayma yöntemi diye düşünürseniz, bu birinci hal ise, diğerlerinin de sayılarak götürülmesi gerekir; ama "veya" bazı düşüncelerle..." denilmiş.

Kabul buyurursunuz ki, sayın milletvekilleri, kanun tekniği açısından "bazı düşüncelerle" gibi soyut bir tanımlamayla bir genel gerekçenin yer almış olmasını, ben, birazcık üslup açısından eksik buldum. Burada, bir başka zihniyete ilişkin bir belirti demeyeyim, bu kanun tasarısını getirenlerin zihniyeti belli ki, kadın - erkek eşitliğine inanan insanlar; ama -diyelim gene kanun tekniği alışkanlığı olsun adı- "imkân tanınması" deniliyor. Bu, bir imkân tanınması değildir sayın milletvekilleri; bu, olsa olsa bugüne kadar yasalarda ihmal ettiğimiz bir hak gaspının iadesidir. Çünkü, biraz sonra, bunun, uluslararası ve ulusal hukuk normlarını takdirlerinize sunacağım.

Yine "imkân tanınması" denildikten sonra "günümüzde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır" diye devam ediyor.

Sayın milletvekilleri, bu, günümüzde ortaya çıkmış bir ihtiyaç değil; bu, günümüze kadar süregelmiş olan bir ihtiyaçtır. Böylesi hususların, bir genel gerekçede, biraz sonra takdirlerinize sunacağım yaklaşımla değiştirilmiş olmasını dilerdim; ama, dediğim gibi, bunlar işin tali kısmı.

Muhterem milletvekilleri, ben, konuya bir farklı açıdan, sosyolojik açıdan bakmanın, işin önşartı olduğu inancındayım. Allah'ın yarattığı canlı varlıklar arasında en şereflisi kabul ettiğimiz insanların temel özelliklerini, sosyologlar, örneğin, Profesör Doktor Mübeccel Kıray şöyle tespit ediyor ve diyor ki "İnsan, iki temel özelliğe sahip. Bir, insan alet yapar; iki, insan simge yapar."

İnsanın alet yapmasına ilişkin temel özelliğinin klasik örneği -okul kitaplarında da gösterilen- bir ağaçtan elma ya da armudu düşürmek istiyorsanız ve boyunuz yetmiyorsa sırığı kullanırsınız; yani, inorganik bir enerjiyi kullanırsınız. Tekerleğin icadı, yine, insanın alet yapma özelliğinden türemiştir. İnsan, inorganik enerjiyi yaparak, diyelim onbeş saatte yürüyerek gidebileceği bir yere, bu inorganik enerjinin, organik enerjiye ilavesiyle kısa bir sürede gider.

Bir ikinci özelliği simge yapması. İşte, kullandığımız lisanımız, trafik işaretleri, hukuk normları, bunların hepsi, bizim, insan olarak sahip olduğumuz özellikten kaynaklanıyor. Bir, simgeler dizisi yapıyoruz ve bunlarla toplumsal yaşamı, doğa ile insan arasındaki ilişkiyi tanzime çalışıyoruz.

Muhterem milletvekilleri, görüldüğü gibi, gerek alet yapma hususunda gerekse simge yapma hususunda kadın ile erkek arasında en küçük bir farkın olmadığı, olamayacağı aklen de, fiziken de olmadığı çok açık ortada.

Konunun hukukî bölümüne geldiğimiz vakit, karşımıza önce uluslararası bazı normlar çıkıyor, örneğin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine baktığımız vakit, bizim ulusal hukukumuzda, sözgelişi Anayasamızın 10 uncu maddesinde ifadesini bulduğu gibi herkes dil, din, ırk, tabiî cinsiyet... Demek ki, uluslararası olsun, ulusal olsun hukuk normları da, hukuk karşısında cinslerin eşitliğini, içinde yaşadığımız yüzyılda, yıllar öncesinden kabul edegelmiş. Bu açıdan da baktığımızda, cinsinden ötürü bir kadının, bir erkek cinsine karşı daha az haklara sahip olabileceğini söylemek mümkün değil. Çünkü, kanun önünde eşitlik maddesini, biraz önce Anayasamızın 10 uncu maddesi olarak takdirlerinize sunmuştum, konunun dinî kısmına ilişkin yüce kitabımız Kur' an-ı Kerime de müracaat ettiğimiz vakit, doğru bir yorumlamayla, doğru bir gözlemle, yaklaşımla ele aldığımız vakit, bugün safsata olarak ve Kur' an-ı Kerim'n gerçek manasına hakaret olarak, yanlışlık, haksızlık olarak konuşulan işte İslamda şöyledir kadın yeri gibi -burada çok değerli eski Diyanet İşleri Başkanımız da var, sayın milletvekilimiz- ben haddimi aşmadan sadece bu doğru tespiti sizin dikkatlerinize sunmak istiyorum. Cahiliye dönemine ilişkin birtakım şeyleri, bugün, fiiliyatta, kaba güç felsefesini, hukuk kavramı karşısında tercih eden insanların, uygulamadaki bir ayrıcalıklarını elden kaptırmama yaklaşımı zihniyeti olarak söylersek; demek ki, dinî açıdan da kadın ve erkek arasında en küçük bir eşitsizliğin söz konusu olamayacağını, belki -mutlaka adına eşitsizlik dememiz gerekirse- bizim dinimizde, kadından yana, daha değer verici bir yaklaşımın olduğunu da söylemek, hakkaniyetin gereğidir diye düşünüyorum.

Konunun siyasî boyutuna gelirsek, demokrasinin iki temel kurumunun birisi seçim, öteki temsil ise, temsil kurumuna ilişkin olarak, kadınların eksik temsilinin, Türkiye'deki demokrasinin yapısal unsurları içerisinde, arızalı bir duruma yol açtığını da söylemek gerekir. Demek ki, siyasal katılma yollarının, hem hukukî düzenlemelerle hem fiiliyattaki birtakım bakış açıları nedeniyle, kadınlarımıza kapalı ya da tıkalı ya da engellerle dolu olması nedeniyle de böylesi bir eşitsizliğin siyasî temelinin olmadığını; eşitsizliğin tercihi halinde de mevcut arızalı tablonun ortaya çıktığını söylememiz gerekir.

Bu çerçevede baktığımız vakit, madde metnine ilişkin de bir açıklama yapmak istiyorum. Artık, önümüze bu şekliyle geldiği için, değiştirilmesi, sanıyorum, yeni bir prosedürü gerektirecek, hukuk teknolojisi açısından, belki, Sayın Bakanlığın pek benimsemeyeceği bazı değişiklik önerilerini de getirebilecekler. Ben, bu konuda 25.3.1997 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Türk Medenî Kanununun 153 üncü maddesinde değişiklik yapılmasına dair bir kanun teklifi sunmuştum. Burada -tabiî, tüm kadınlardan özür dilememe gerek de yok aslında- "karı" tabiri, "karı-koca" tabiri, Medeni Kanunumuzun bir tabiri, teknik bir tabir; en küçük bir tahkir amacı tabiî ki taşımıyor.

Madde 1'i şu şekilde dilerdim: "III- Karının

Madde 153. Karı, kocasının aile ismini taşır.

'Ancak dilerse evlilikten önce taşıdığı aile ismini de, kocanın aile ismi ile birlikte taşımaya devam edebilir.'

Eşler, müşterek saadeti temin hususunda güçleri yettiği kadar birbirlerinin muavin ve müşaviridirler. Eve kadın bakar." Bu şekilde bir değişiklik teklifini sunmuştum.

Şimdi, bu konunun gerekçesinde, tabiî, uluslararası hukuk normları dediğimiz vakit, herhalde, bizim taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin 16/1-g maddesini de anmamız gerekir.

Biraz önce konuşan, DSP sözcüsü Sayın Hikmet Sami Türk Hocamızın, bu, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinden yaptığı alıntılar var, onları, tekrar olmaması için sadece paylaştığımı belirterek geçiyorum.

Bu bahsettiğim 16/1-g maddesi hükmü, aile adı konusunda her iki eş için eşit kişisel hak öngörmektedir. "Eşit kişisel hak" ifadesi, herkesin kendi aile adını korumasını kapsamaz. Aile birliğinin temelini oluşturan paylaşma ve meydana gelen birlikteliğin teklik unsuru, şüphesiz tek bir aile adını gerektirir; ancak, kadın, kişisel hak olarak, kızlık soyadını da, evlilikte aldığı aile adıyla birlikte kullanabilmelidir diye düşünmüştüm.

Sayın milletvekilleri, konunun, Türkiye açısından manevî bir yönünün olduğunu, manevî bir önemi haiz olduğunu da dikkatlerinize sunmak isterim. Düşününüz ki, belirli bir yaşa kadar toplumda belirli bir statü elde eden bir Kişi, o tanınmışlığını, Medeni Kanunun var olan hükmü çerçevesinde, bir başka kimlik adı altında yürütmek mecburiyetiyle baş başa bırakılıyor. O nedenle, böylesi bir değişikliğin -ben, hiç de öyle, bu sadece bir soyadı değişikliğidir filan gibi bir yaklaşıma burada maalesef katılamam- önemli bir adım olduğu düşüncesindeyim.

Burada, fırsat bulmuşken ve hoşgörünüze sığınarak, böylesi konuların toplumda sanıldığından çok daha fazla önem taşıdığının bir delili olması niyetiyle, bir başka hususu da dikkatlerinize getirmek istiyorum. Örneğin, "evlilik içi tecavüz" diyoruz. Kanun teklifim verilmeden önce, bilhassa, bu konuda araştırmalar yaptım. Baktığınız vakit, mahkemelere, var olan sorunların ancak yüzde 1'inin, 2'sinin intikal edebildiğini, tüm savcılarımız, hâkimlerimiz bana ifade ettiler. Üniversitelerin konuya ilişkin kurumlarına gittim, oradaki yetkililerine gittim, inanamayacağınız kadar vahim bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz çıkmakta ortaya. Sadece altı yıl içinde, 83 165 davanın açıldığı... Sayın milletvekilleri, ancak yüzde 1, yüzde 2 gibi bir oranda sorunun mahkemelere intikal edebildiği gerçekse -haydi diyelim 2 katı olsun, 4 katı olsun, yüzde 10'u yansıyor olsun- demek ki, milyonlarca insan, sorununu, hukuk sisteminin önünde tartışamadan, hakkını arama çabasına giremeden, yaşam içerisinde, kendisiyle, belki de Allah'ıyla, belki de sevdiği bir - iki yakınıyla paylaşmak mecburiyeti içerisinde.

Yine dikkatlerinize sunmak isterim; 1952 yılında, fücur suçuyla ilgili -ben kanun teklifini verdikten sonra karşılaştım bu gerçekle- ya da ensest dediğimiz suça ilişkin, Türk Ceza Kanununda bir hüküm yok. Bunun, çağdaş ceza hukuku anlamında, mukayeseli ceza hukukunda ne kadar geri bir düzenleme olduğunu, bana, örneğin, Marmara Üniversitesi profesörlerinden ünlü Ceza Hukuku Profesörü Sayın Emin Artuk Hocamız da yaptığı çalışmalarla ifade ettiler.

1952 yılında, bu konuda, İzzet Akçal ve arkadaşları tarafından bir kanun teklifi getirilmiş -kaderin cilvesi diyeyim- bir Aydın Milletvekili Nail Geveci Bey, yaptığı konuşmada, Genel Kurulu etkileyebilmiş "Efendim böyle şey olur mu; Türk toplumunda fücur suçu, ensest suçu olabilir mi; bizim örf ve âdetlerimiz, dinimiz, geleneklerimiz filan buna mânidir" demiş. Ne yazık ki, Genel Kurul, Nail Beyin düşüncesi doğrultusunda oy kullanmış; ben, baktım, 1952 yılında. Bilemiyorum; yüksek huzurlarınızda bu suçu tanımlama konusunda kelime bulmakta zorluk çekerim. Hem ahlaken hem dinen; ne bileyim...İnsanlık suçu... Yani, o insanın, olsa olsa, psikologlara filan götürülmesi lazım, toplumdan tecrit edilmesi lazım. Hepimizin çoluğu çocuğu var, hepimiz cemiyet içinde yaşıyoruz; bunun, öyle, siyasî bir şeyi de yok.

Öyle rakam çıktı ki... Gerçek rakam, ne yazık ki, devletimizin elinde istatistik olarak bulunmuyor. Sadece, bu konunun uzmanı, diyelim kriminologlarla, diyelim ceza hukuku siyaseti uzmanlarıyla, psikologlarla, psikiyatrlarla yaptığım yüz yüze görüşmelerde -ona, isterseniz, bir nevi anket diyelim - hiç kimse gerçek bir rakam veremedi; ama, tahmin edebileceğimizin çok üstünde, böylesi bir sorunu, ülkemizde, maalesef, yaşadığımızı, ayrıca, bunun, sadece bir ülkeye özgü bir suç türü olmadığını, başka başka ülkelerdeki, bunun, medeniyetle, gelişmişlik derecesiyle filan da bir ilgisinin olmadığını, Amerikasından, Batısından, Avrupasından da örneklerini vererek getirdiler. Ben, açıkçası, tablonun böylesi vahim boyutta olduğunu, kanun tekliflerini... Zinaya ilişkin de öyle; kadın-erkek eşitsizliğinin, bir başka, maddelere yansımış, kanunlara yansımış simgesidir o. Yargıtayımızın bir kararında, sadece bir saat, bir erkekle bir arabanın içerisinde dolaştığı karine kabul edilerek, o kadının zina suçunu işlediği hükmüne varılabiliyor. Tabiî, yasalar böyle olunca, hâkimlerimizin yapabileceği bir şey yok, onları tenzih ederim; ama, kabul ediniz ki, biz, Ceza Kanunumuzu, ta 1889'lardan bu yana, Zanardelli Kanunlarından bu yana, İtalya'yı mehaz olarak almışız, daha sonra değiştirmişiz 1930'da ama, İtalyanlar, o 1930 değişikliği sonrasında kendi kanunlarındaki anayasaya aykırı hükümleri, örneğin 1968 yılında, İtalyan Anayasa Mahkemesi kararıyla değiştirmişler, çağdaş düzenlemeye uygun hale getirmişler; ama, ülkemizde -gerçi, zinaya ilişkin en son Anayasa Mahkememizin verdiği kararın çağdaş düzenlemeye yakın olduğu söylenebilir ama- hukuk tekniğini bilenler açısından da, orada kadına göre değil de erkeğe göre bir pozisyon alışın, değerlendirmede, fiiliyatta yine var olan eşitsizliği, adaletsiz durumu sürdürdüğünü de söylememek ne yazık ki mümkün değil. Ben dilerim, Sayın Devlet Bakanımız, bu konuya ilişkin çalışmaları da, bir an önce Yüce Heyetinizin önüne getirebilme hususunda sürdürdüğü gayretlerini esirgemez, bırakmaz; Adalet Komisyonumuz da bu konuda aynı tutumu inşallah sürdürür ve biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, eğer bir parça, hani o toplumsal prestij sıralamalarında gerilerde gösterilmişliğimizden rahatsızlık duyuyorsak, dilerim, var olan toplumdaki, fiiliyattaki buna benzer sorunların yasalar düzeyinde giderilmesiyle, hep birlikte bunun onurunu, prestijini yaşarız diye düşünüyorum.

Şahsım ve Grubum adına, beni dinlediğiniz için hepinize teker teker teşekkür ediyorum; en üstün saygılarımla hepinizi selamlıyorum. (ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalova.

Gruplar adına, Doğru Yol Partisinden Sayın Ümran Akkan.

Buyurun efendim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA ÜMRAN AKKAN (Edirne) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Hükümetimizin Yüce Meclisin huzuruna getirdiği kadınlara evlendikleri zaman kızlık soyadını da eşinin soyadıyla birlikte kullanabilmelerine imkân tanıyan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında Doğru Yol Partisinin görüşlerini aktarmak üzere, huzurunuzda bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının hazırlanmasındaki esas neden, özellikle, evlenmeden önce ticarî faaliyet yürüten hekim, avukat veya ticarî faaliyetlerini kendi soyadıyla yürüten diğer meslek dallarındaki sanatçı arkadaşlarımızdır. Kişi, belli bir süreç sonucunda o soyadıyla tanınır hale gelmekte ve evlenince de bu soyadını kaybetmektedir. Bu da, onun, müzik alanı olsun, sanatın her dalında olsun, avukat, hâkim, ticaret yapan bir insan olarak yürüttüğü faaliyetler yönünden piyasadan silinme noktasına gelmesine neden olabilecektir. Bu piyasa, sadece ekonomik alanda değil, sanat dünyası ve manevî açıdan da olabilir. Bu nedenlerden dolayı, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü maddesinde, kadın isterse ve müracaat ederse -tabiî ki, bu, nüfus idaresine olacaktır- bekârlık soyadını eşinin soyadından önce kullanabilecek; ama, temel gerekçe, bahsettiğim bu alanlarla beraber psikolojik tatmin noktasındadır. Mesela, hiç erkek evladı olmayan ailelerimiz vardır. Bu aileler de kendi soyadlarının devamını dilemekte ve arzu etmektedirler. Onlar da kendi soyadlarının, en azından, erkek çocuklarında olduğu gibi, kızlarında da sürmesini arzu etmektedirler. Sadece kendi soyadını kullabilmesinin, nüfus kütükleri açısından problemi vardır; yani, bazı görüşlerde, kadın sadece kendi soyadını kullanabilmeli denmektedir. Bunun, bildiğiniz gibi, nüfus kütükleri açısından büyük problemi çıkacaktır. Tasarı, çocuklar için annesinin soyadını almaya imkân tanısa, o zaman nüfus kütüklerinde aileler bölünmüş olur. Bu da, nüfus idaresi açısından ve sonradan, ailenin geçmişini bulmak konusunda bir problem doğuracaktır.

Sonuç olarak, kadın, eşinin ve kendi soyadını kullanmakla, hem kendi soyadından mahrum olmayacak hem de eşinin soyadını kullandığı için, nüfus kütüklerindeki karmaşa olmayacaktır. Zaten, toplumda fiilî bir durum vardır. Fiilen, hanımlar kendi kızlık soyadlarını da eşlerinin soyadıyla beraber kullanmaktadırlar, birçok hanım bunu yapmaktadır. Bu fiilî durum, bu şekilde, hukukî hale geçecektir.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, tasarıyı destekliyoruz. Yüce Parlamentodan da, tasarının kabulü noktasında destek bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, aile çok önemli bir kurumdur. Aile sadece kadınlardan oluşmamaktadır. Kadınıyla, erkeğiyle, çocuklarıyla beraber bu çok önemli kurumda, her türlü eşitlikten bahsedildiği bir ortamda, bir kadının da kendi soyadını kullanabilme hakkı olmalıdır diyoruz.

Tekrar ediyorum, Yüce Parlamentodan, bu kanun tasarısının kabulü noktasında destek bekliyoruz ve destekleyeceğinize de şimdiden teşekkür ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (DYP, RP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkan.

Şimdi, şahısları adına, Sayın Hikmet Sami Türk. (DSP sıralarından alkışlar)

Bir dakika, Sayın Türk...

Sayın Keleş, İçtüzüğümüz, şahsı adına müracaat eden kişiye, bu söz hakkını, grup adına konuşsa da, vermemizi öngörüyor; takdir kendilerinin.

BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Bağışlayın ama, Partinizle ilgili olarak fazla objektif davranmadığınız kanısındayım.

BAŞKAN – Sayın Keleş, bu el yazıları bana ait değil; bürokrat arkadaşlarımıza verildi. Ben, bu konudaki suçlamanızı, size iade etmek durumundayım. Yani, bu arkadaşlar, önce davranıp isimlerini bildirmişlerse benim yapacağım bir şey yok...

BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Ben görüşümü bildirdim.

BAŞKAN – ... benim partimden oldukları için, sıralarını geriye atmaya da hakkım yok.

BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Doğru.

BAŞKAN – Ayrıca, arkadaşlar uyarıyorlar; herkesin gönderdiği başvurunun saati var ve siz, üçüncü sıradasınız.

BİRGEN KELEŞ (izmir) – Doğrudur.

BAŞKAN – Sayın Hikmet Sami Türk'ün başvurusu; 6 Mayıs 1997 tarihli, saat 17.05. İkinci sırada Sayın Emin Karaa'nın başvurusu; 8 Mayıs 1997 tarihli, saat 14.10. Siz, bugün 14.5.1997 tarihinde, saat 15.33'te başvurdunuz;.onun için "Partinizle ilgili objektif değilsiniz" sözünüzü...

BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Şimdi edindiğim bir kanaat değil; onun için bu kanaatimi koruyorum. Bu, bu olayda oluşmuş bir kanaat de değil.

BAŞKAN – Bu olayda dile getirdiğiniz için, bu kanaatinizin de objektif olmadığını ben buradan ilan etmek zorundayım. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Türk.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soyadı, bir aileyi tanıtan, onun bireylerini başka ailelerin bireylerinden ayırt eden, böylece, aile bireylerinin kimliğinin ortak unsurunu oluşturan ve kuşaktan kuşağa aktarılan aile adı olarak tanımlanabilir.

Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, soyadının başlıca işlevleri; aileyi tanıtmak, ailenin birliğini ve sürekliliğini göstermektir. Geleneksel toplum düzenlerinde bu işlevler, soyadının koca veya baba kimliğiyle, erkeğin soyunu belirtmesi biçiminde gerçekleşmektedir.

Çeşitli toplumlarda farklı biçimlerde ve zamanlarda ortaya çıkan, bizde de eskiden genellikle babayı veya ortak atayı gösteren sözcük veya takılarda ifadesini bulan soyadı, çağdaş anlamıyla ancak, Cumhuriyet Döneminde yasal düzenleme konusu olmuştur. 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen ve yayımından altı ay sonra 2 Ocak 1935 tarihinde yürürlüğe giren 2525 sayılı Soyadı Kanunu, her Türk için, öz adından başka, soyadı da taşıma zorunluğunu getirmiştir. Soyadı Kanununa göre, ailede soyadı seçme görev ve hakkı, evlilik birliğinin başkanı olan kocaya aittir. Bununla birlikte, kocanın ölmüş ve karının evlenmemiş olması ya da kocanın akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle vesayet altında bulunması ve evliliğin devam etmesi durumlarında soyadı seçme hak ve görevi karınındır.

Türk Medenî Kanununun şimdi değiştirilmesi görüşülen 153 üncü maddesine göre, karı, kocanın aile adını taşır. Aynı kanunun 141 inci maddesinde ise, boşanan kadının yeniden bekârlık soyadını alması öngörülmekle birlikte, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaatı bulunan ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği anlaşılan kadına, kendi isteği ve hâkimin izniyle, kocasının soyadını taşıma olanağı tanınmıştır.

Yine, Türk Medenî Kanununa göre, nesebi sahih olan çocuk, babasının soyadını; evlilik dışı doğumda anasına kalan çocuk, anasının aile adını; evlatlık, kendisini evlat edinen kişinin aile adını taşır.

Görüldüğü gibi, yürürlükteki Türk hukukunda soyadıyla ilgili hükümler, geleneksel anlayışı yansıtmaktadır. Oysa, bir yandan kadın-erkek eşitliğinin çağdaş hukuk sistemlerinin temel ilkelerinden biri durumuna gelmesi ve çeşitli alanlarda somutlaştırılması, öbür yandan da, sanayileşmeyle birlikte geleneksel aile yapısının değişmesi ve geniş aile ya da büyük aile tipinin, yerini, çekirdek aile tipine bırakması, aile hukukuna, bu arada, kadının soyadına veya aile adına yansıyan değişikliklere yol açmıştır. Bu değişiklikler, özellikle 20 nci Yüzyılın ikinci yarısında kabul edilen çeşitli uluslararası belgelerde ve ulusal yasalarda izlenebilir. Örneğin, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin 16 ncı fıkrasının (g) bendine göre, taraf devletlerin kadın-erkek eşitliği ilkesine dayanarak kadınlara sağlayacakları haklar arasında, "aile adı, meslek ve iş seçimi dahil, karı-koca için eşit kişisel haklar" da vardır. Aslında, aile hukukunda bu arada soyadı konusunda kadın-erkek eşitliği ilkesi, anılan uluslararası sözleşmeden önce de bazı ülkelerin yasalarında uygulama alanı bulmaya başlamıştır.

Günümüzde, özellikle, Alman, İsviçre, İtalyan ve Fransız hukuklarında, evli kadının soyadı konusunun kadın-erkek eşitliği ilkesinde düzenlendiğini görüyoruz. Çağdaş toplumlar arasında yer almak isteyen Türkiye, hem bu gelişmeye ayak uydurmak ve Anayasanın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine yeni bir anlam vermek hem kendisinin de katıldığı uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmek durumundadır. Bu, aile hukukunun çeşitli sorunları gibi, kadının soyadı konusunun da, kadın-erkek eşitliği ilkesinin ışığında ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz tasarıda, Türk Medenî Kanununun 153 üncü maddesinin yürürlükteki birinci fıkrası, değişik bir ifadeyle korunmakla birlikte, kadına, kocasının soyadıyla birlikte bekârlık soyadını da kullanma olanağı tanınmaktadır.

Yeni düzenleme için genel gerekçede şu açıklama yapılmıştır: "Kadının evlenmeden evvel meslek ve iş hayatında tanınmış olması halinde veya bazı düşüncelerle eski soyadını kaybetmek istememesi durumunda, kocasının soyadıyla birlikte bekârlık soyadını da kullanabilmesine imkân tanınması günümüzde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır."

1 inci madde gerekçesinde de, sosyal gereksinmelerin bir sonucu olarak kadının kendi aile soyadını kullanma ihtiyacına yanıt vermekten söz edilmektedir.

Bu gerekçeler ve önerilen yeni düzenleme, genel olarak yerinde olmakla birlikte, kocasının ölümünden veya boşanmadan sonra ikinci kez evlenen kadının, ilk evliliği sırasında, meslek ve iş hayatında kocasının soyadıyla tanınmış olması durumunda, o soyadını yeni kocasının adıyla birlikte kullanma gereksinmesini karşılamaktan uzaktır. O nedenle, tasarının 1 inci maddesiyle değiştirilen Türk Medenî Kanununun 153 üncü maddesinin birinci fıkrasının bu durumu da kapsayacak bir ifade genişliğiyle yeniden yazılması gerekir. Bu yönde arkadaşlarımla birlikte beraber verdiğim bir değişiklik önergesinin dikkate alınmasını, Sayın Komisyondan ve Hükümetten dilerim.

Öte yandan, tasarı, tam bir eşitlik getirmek iddiasında değildir. Nitekim, yürürlükteki Alman Medenî Kanununda olduğu veya Türkiye'de bilinen örnekleriyle, bazı becerikli kadınların fiilen gerçekleştirdiği gibi, karının soyadının da ortak aile adı olarak kabul edilmesi olanağı getirilmemiştir. 1 inci madde gerekçesinde, bu konuya ışık tutabilecek açıklama şöyledir: "Çocukların soyadı konusunda ortaya çıkacak sorunları gidermek açısından maddenin tasarıda yer aldığı şekilde düzenlenmesi gerekli görülmüştür."

Şüphesiz, başlangıç noktası olarak alınabilecek bir aileden çıkacak kollarla, her yeni evlilikte yeni bir soyadı kabulüne olanak verecek bir düzenleme getirmek, soyut kadın-erkek eşitliği bakımından çekici bir düşünce olmakla birlikte, bu, soyadı kavramının anlam ve işlevlerini tamamıyla ortadan kaldırabilecek bir gelişmeye de yol açabilir. O nedenle, kadın-erkek eşitliğini, soyadı kavramının anlam ve işlevleri içerisinde biçimlendirmek gerekir. Bu çerçeve içerisinde, kadına, kocasının soyadıyla birlikte önceki soyadını da kullanma hakkını veren bir düzenleme, hem eşlerin karşılıklı menfaatlarını dengelemek, hem ailenin birliğini ve sürekliliğini korumaktaki toplum yararını gözetmek bakımından en gerçekçi çözüm yolu olarak görünmektedir. Bu, aynı zamanda, Anayasanın 10 uncu maddesindeki cinsiyetlerin eşitliği ilkesiyle, aileyi Türk toplumunun temeli sayan 41 inci maddesini bağdaştıran bir çözüm yolu niteliğindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı, aile hukukunun, kadın erkek eşitliğiyle bağdaşmayan sadece bir yönünü ve o da eksik olarak düzenlemektedir. Bu tasarının, evlilikte kadın erkek eşitliğini tam olarak gerçekleştirecek, özellikle evlilikteki yasal mal rejimini bu anlayışla yeniden düzenleyecek geniş kapsamlı bir aile hukuku reformunun başlangıcı olmasını dilemekteyim.

Bu anlayışla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP, DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türk.

Şahsı adına, Sayın Emin Karaa; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

EMİN KARAA (Kütahya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Medenî Kanununun 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının tümü hakkında şahsım adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Medenî Kanunu, 1926 yılında İsviçre'den alınıp Türkçeye çevrilerek yürürlüğe konulmuştur. Yabancı ülke hukukuna başvurulması, tarihte sıkça rastlanılan bir durumdur. Ancak, yabancı hukuk alımı, bir kez almakla sona eren bir süreç değildir. Kanunu alan ülkenin yasama organı tarafından bu hukuku destekleyecek, zenginleştirecek yönde yeni yasalar yapılması gerekmektedir. Bizim Medenî Kanunumuz İsviçre'den alınıp uygulama alanına konulduğunda, hukukun, toplumun ilerisine geçmesi söz konusu olmuştu. Ancak, toplumun ilerisinde bulunduğu 1926 yılından bu yana, Türk Toplumunda çok şey değişmiş ve Kanun, özellikle, evli kadının kocası karşısındaki konumu açısından, günümüzde, toplumun gerisinde kalmıştır. Medenî Kanunumuz, bugün taşıdığı bazı hükümlerle, günümüz Türkiyesine uymayan ve kadın erkek eşitsizliği yaratan bir metin olarak yürürlükte bulunmaktadır. Bu nedenle, Medenî Kanunun toplumun gerisinde kalmış bazı maddelerdeki hükümlerini, güncel, sosyal gerçeklik, çağdaş gereksinim ve ölçütler doğrultusunda, kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik olarak yeniden düzenlemek gereklidir. Bu açıdan bakınca, önümüzde bulunan Türk Kanunu Medenîsinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı bir başlangıç olarak kabul edilmelidir.

Medenî Kanunun söz konusu 153 üncü maddesinin birinci fıkrası "karı, kocasının aile ismini taşır" hükmünü içermektedir. Getirilen kanun tasarısında ise, kadının, evlenmeden önceki eski soyadını kaybetmek istememesi durumunda, kocasının soyadıyla birlikte bekârlık soyadını da kullanabilmesine olanak tanınmaktadır. Kadın, bunu evlendirme memuruna söyleyecek veya daha sonra nüfus memuruna yazılı olarak bildirecektir. Böylece, kadının bekârlık soyadı, kocasının soyadının önünde yer alabilecektir.

Bu kanun değişikliğiyle, kadın haklarının ele alınıp, Medenî Kanunda gerekli değişiklikler yapılması açısından bir adım atılmıştır; ancak, bu yeterli değildir. Medenî Kanun, günümüzde eşler arasındaki ilişkiler açısından, insan haklarına, eşlerin eşit haklardan yararlanma ilkesine, uluslararası sözleşmelere ve Anayasaya aykırıdır. Türk Medenî Kanununun aslı olan İsviçre Medeni Kanununda ve bütün çağdaş ülkelerde kadınların eşit haklardan yararlanmasını sağlayan gerekli değişiklikler yapılmıştır. Oysa, ne yazık ki, bizde, kadın haklarıyla ilgili, Medenî Kanunda hiçbir temel değişiklik yapılmamıştır. Halbuki, dünya ülkeleriyle kıyaslandığında, kadına seçme ve seçilme haklarını tanıyan siyasal haklar, pek çok Avrupa ülkesinden çok önce Türk kadınına tanınmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, burada, Türk kadınına aile içindeki yerini koruma ve muhafaza etme bakımından göstermelik bir bekârlık soyadını kocasının soyadına eklemekten öte, çok daha önemli olan, aile birliğinin devamı açısından önem arz eden değişiklikleri bir bütün halinde yapmalıydık. Örneğin: Eşlerin ikametgâhlarını birlikte seçmeleri yerinde ve doğru bir karar olmakla birlikte ve tatbikatta da böyle olduğu halde, Medenî Kanunun 21 inci maddesi "Kocanın ikametgâhı karının ikametgâhı addolunur" demektedir. Bu, bir çarpıklıktır.

Medenî Kanunun 152 nci maddesi "Koca, birliğin reisidir; evin seçimi karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi ona aittir" demektedir. Oysa, hiç de böyle değildir. Bugün, ülkemizde, evin seçiminde de, aile birliğinin sorumluluklarının paylaşımında da, kadın ve erkek eşit konumdadır ve birlikte karar verirler. Öyleyse, mevcut olan bu durumu, niye Kanundaki değişikliği yaparak yasalaştırmıyoruz?

Keza, Medenî Kanunun 154 üncü maddesi, birliğin reisinin koca olduğunu söyler. Oysa, bu hususun da eşitlik ilkesine uygun olarak, evlilik birliğini her iki eşin de temsil edebileceği şeklinde değiştirilmesi gerekir.

Medenî Kanunun 263 üncü maddesinde düzenlenen velayet hakkının kullanılmasında, anlaşmazlık halinde babanın oyunun mutaber olacağı da temel olarak eşitlik ilkesine fevkalade aykırıdır. Bu örnekleri uzatmak mümkündür.

Son olarak, eşlerin mal rejimini düzenleyen Medenî Kanunun 170 inci maddesinden bahsetmek isterim. Bu madde, eşler arasında mal ayrılığı esasını getirmekle, tatbikatta pek çok kadının boşanmadan sonra mağduriyetine neden olmaktadır. Bu nedenle, anılan maddenin, mal ortaklığına cevaz verir şekilde değişmesi gerekir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütün bu örnekleri şunun için veriyorum: Türk Medenî Kanununun, eşlerin eşit haklardan yararlanması ilkesi çerçevesinde yeniden ele alınması gerekiyor. Esasen, Türk toplumu ve Türk kadını, bugün, 1926 yılında kabul edilen Medenî Kanunun çok önündedir; bir başka ifadeyle, Kanun, toplumun gerisinde kalmıştır. O nedenle, Hükümetin, kapsamlı bir tasarıyla gelmeyip, salt, kadına evlenmede bekârlık soyadını da kullanabilmesini içeren basit ve göstermelik bir maddeyi karşımıza getirmesini anlayamıyorum. Bu kanun tasarısı hazırlanıp, Bakanlar Kurulu kararıyla, Başbakan tarafından Meclise sunulmakla, kadının bekârlık soyadı, koca sayadının önünde yer almakla ne kazanılacaktır? Böylece, Hükümet, kadınların gönlünü mü alacaktır?

Bu Hükümet, bu Meclis, kadın haklarıyla ilgili olarak, kadın erkek eşitliği cümlesinden olmak üzere, evlenmenin umumî hükümlerinde, birliğin temsilinde, birliğin korunmasında, karı koca mallarının idaresinde, mal ayrılığı ve birliğinde, velayetin tayininde ciddî, kalıcı, eşler arasında adalet ve eşitlik ilkesine dayanan ve kadının hakkını kadına teslim eden geniş kapsamlı bir tasarı paketiyle gelmedikten sonra, salt, kadının bekârlık soyadının, evlenmede, koca soyadının önünde yer almasına dair 153 üncü maddenin birinci fıkrası değişse ne olur değişmese ne olur?!

Bu değişikliği takiben, yapılacak geniş kapsamlı bir tasarı Meclise gelmezse, Türkiye, imza koymuş olduğu, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmeye sadık kalarak, kadınlara karşı ayırımcılık oluşturan mevcut yasa, yönetmelik, âdet ve uygulamaları değiştirmek veya feshetmek için, yasal düzenlemeler de dahil, gerekli bütün önlemleri almazsa, bu cümleden olmak üzere, kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik olarak, Medenî Kanunun, özellikle 21, 98, 152, 155, 156, 170 ve 263 üncü maddeleri değiştirilmezse, Türk kadını, bugün görüşülen ve büyük bir olasılıkla yasalaşacak olan tasarıya göstermelik değişiklik olarak bakacak ve gülüp geçecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karaa.

Tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine

Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1. – 17.2.1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak kadın, evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı başvuru ile kocasının soyadı ile birlikte bekârlık soyadını da kullanabilir. Bu takdirde bekârlık soyadı önde yer alır."

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Zerrin Yeniceli söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Yeniceli. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ZERRİN YENİCELİ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım.

743 sayılı Türk Medenî Kanununun 153 üncü maddesinin birinci fıkra hükmü "Karı, kocasının aile ismini taşır" biçimindedir. Yeni düzenlemeyle, kural olarak, kadının, evlenmekle, kocasının soyadını alması benimsenmekte ise de, kadın, dilerse, ilgili mercie başvurarak bekârlık soyadını da kullanabilecektir.

Bununla birlikte, konuşmamın özü, kadınlara dair ayırımcı yasa maddelerinin kaldırılmasının gerekli ama, yeterli olmadığına ilişkin olacaktır.

Bu yasa tasarısı vesilesiyle, kadınlarımızın sorunlarına bu kürsüden bir kez daha dikkat çekmek istiyorum.

Kadın platformu ve örgütlerinin, basın bildirileri ve imza kampanyalarıyla güncelleştirdiği Medenî Kanunla ilgili kanun tasarısı, kısmen de olsa, nihayet, Meclis gündemine gelmiştir.

17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilen, 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe giren Medenî Yasa, hepimizin bildiği gibi, kadına yönelik ayırımcı maddeler içermektedir. Kabul edildiği zamanda ilerici bir öz taşıyan; ancak, günümüze gelindiğinde toplumun gerisine düşen Medenî Yasanın kadın aleyhine olan hükümlerinin değiştirilmesi sosyal bir gerekliliktir. Bizlere düşen, bu gerekliliği yerine getirmektir. Çağın gerisinde kalan yasa maddeleri, zaten, kendiliğinden geçersizleşmeye mahkûmdur. Bugün, birçok kadınımız, hukukî olarak, eşinin soyadını kullanmak zorunda olsa bile, iş ve sosyal çevresinde kendi soyadına da sahip çıkmaktadır. Bu ve bunun gibi maddelerin değiştirilmesini istemek, yalnızca sosyoekonomik ve siyasî açıdan değil, teknik açıdan da gereklidir. Anayasanın "herkes yasa önünde eşittir" ve benzeri maddeleri ile imza attığımız uluslararası sözleşmeler, bugün, bütün bu değişiklikleri gerekli kılıyor. Vurgulamak istiyorum, Medenî Kanun başta olmak üzere, Ceza ve İş Yasalarındaki kadınlarla ilgili ayırımcı maddelerin de kaldırılması için, bütün milletvekilleri olarak gerekli gayreti göstermeliyiz.

Cumhuriyet kurulmadan önce, üst üste yaşanan savaşlar, Türk kadınını, hem sosyal yaşamın baş aktörü haline getirmiş hem de onu, hayat içerisinde eğitmiştir. Cumhuriyet dönemine geldiğimizde ise, Türk kadınına sosyal ve siyasal haklar tanıyan Atatürk, onun eğitimine özel önem verdiğini her fırsatta göstermiştir. Kadınlarımızın toplum içerisinde saygın bir yer kazanması için, öğrenim, meslek edinme ve çalışma haklarına sahip olması, yine, Atatürk'ün eşsiz öngörüsü sayesinde, birçok Avrupa ülkesinden önce kadınımıza sağlanmıştır. Ancak, sizler de takdir edersiniz ki, ülkemizin eşitsiz gelişmiş sosyoekonomik coğrafyası, hukukun hayata geçirilmesinde engelleyici, hatta geciktirici bir işlev görmüştür. Ülkemizin batısıyla doğusu arasında, kentiyle köyü arasında ve kentlerimizde seçkin semtlerle varoşlar arasında büyük bir eşitsizlik vardır. Şu soru üzerinde düşünülmesi gerekiyor: Doğudaki, köydeki ve varoşlardaki kadınlarımız, kültürel ve ekonomik baskıya rağmen, hukukun kendisine tanıdığı bu eşit olanakları nasıl kullanacak? işte, asıl hakkından gelinmesi gereken sorun budur.

Bu bağlamda, kadın haklarının hangi yöntem düzleminde ele alındığıyla ilgili olarak şu soruya verilecek yanıt önem kazanmaktadır: Kadınlar için insanca bir yaşam, çıkarılacak yasalarla mı sağlanacak? Hayır... Çalışma yaşamı düzenlenmedikçe; birçok kadınımız, sendikasız, sigortasız, düşük ücretle çalıştırıldıkça; kadınlara sosyal koruma ve haklar sağlanmadıkça; aslî görevleri eş ve ana olmak diye algılandıkça; eğitimlerine önem verilmedikçe; sadece göstermelik yasal düzenlemelerle, kadınlarımıza, insanca bir yaşam, elbette sağlayamayız. Bununla birlikte, yinelemek istiyorum, bu yasal düzenlemeler, yeterli olmasa da, sosyal bir gereklilik, tarihsel bir zorunluluktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; istihdam sürecinde kadına biçilen rol, üzerinde durulması gereken bir başka önemli noktadır. Kadınlarımıza, iş yaşamının, geçici değil, sürekli olduğu bilinci verilmelidir; kendilerine güvenmeleri sağlanmalıdır. Burada dile getirmek istiyorum, okul dışındaki yaşam alanlarını eğitim alanı haline getirmede de kadın örgütlerine büyük görev düşmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepimiz biliyoruz ki, bazı bölgelerimizde, kız çocuklarımız okula gönderilmiyor; çok küçük yaşlarda, kendilerine sorulmadan evlendiriliyor. İlköğretimin kesintisiz 8 yıla çıkarılması, başka açılardan olduğu gibi, bu açıdan da bir zorunluluktur. Kesintisiz 8 yıl, kırsal kesimdeki çocuklarımızın okula gönderilmesinde etkili bir uygulama olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eğitim önemlidir; ancak, ekonomik istikrarla desteklenmesi kaydıyla... Çünkü, kadın erkek eşitsizliğini körükleyen nedenlerin başında, enflasyon, feodal düzen, işsizlik, sağlıksız özelleştirmeler gelmektedir. Hak verileceği gibi, iş, eğitim ve sağlık problemi, kadının özgürleşmesinin önündeki en önemli engellerdir.

Evet, kadın sorunu önemlidir; çünkü, kadın hakları sorunu, insan hakları sorunu demektir, demokrasi sorunu demektir, laiklik sorunu demektir... Bu anlamda, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetine yapılan saldırılar, en çok da Türk kadınına zarar vermektedir. Bu yüzden, kadınlarımız, haklarını gasp edecek ya da geriye götürecek her türlü gericiliğe karşı dimdik ayakta ve her zaman uyanık durmaktadır. Türk kadını, 2000'li yıllara, çağdaş dünyanın bir parçası olarak girmeye kararlıdır.

Görüştüğümüz maddeyle ilgili olarak, tasarıyı daha da ileri götüren değişiklik önergemize destek vermenizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yeniceli.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Birgen Keleş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Kanunu Medenîsinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum; çünkü, Grubum adına birkaç noktayı dikkatinize sunmak istiyorum.

153 üncü maddedeki değişikliğin gündeme getirilmesine memnun olduk; ancak, gerek İktidar Partisince yapılan açıklamadan gerek tasarı metninden anlaşıldığı kadarıyla, aile soyadının korunması ve ticarette veya bir başka şekilde tanınmış olan kişilerin isimlerini koruyabilmeleri, asıl bu değişikliğin gündeme getirilmesine neden olmuştur; ama, bu, tabiî, yeterli değildir. Kuşkuşuz, insanların, yetişmiş kişilerin, sırf evlendikleri için, kişiliklerinin belli bir parçasını ve önemli bir parçasını bırakmaları çağdaş bir durum değildir; ama, evlenmekte olan kişi, sadece aile ismini değil, evlendiği sırada taşıdığı ismi korumak isteyebilir. Örneğin, ikinci evliliğini yapan bir kadın, evlenmeden önce taşıdığı, vefat etmiş olan kocasının ismini taşımak, böylece, ilk eşinden olan çocuklarla aynı soyadı korumak isteyebilir. Bu nedenle "bekârlık soyadı" ifadesi, kanımca çok yeterli değildir ve "önceki soyadı", "evlenmeden önceki soyadı", "taşıdığı soyadı" gibi ifadelerle değiştirilmesi daha uygun olur.

Gerekçede ve tasarı metninde "kadınlara karşı olan ayırımcılığın giderilmesi" ifadesine yer verilmektedir. Kadınlara karşı ayırımcılığın giderilmesini eğer gerçekten düşünüyorsak, o zaman, 153 üncü madde, daha önceki konuşmacıların da belirttiği gibi, yetersizdir; çünkü, başta 170 inci madde olmak üzere, 152 ve 161 inci maddelerin tümü, 263 üncü madde ve 598 inci madde kadın erkek eşitliğine aykırı hükümler içermektedir.

Kadın dernekleri platformları bu durumu çok sık gündeme getirmektedirler ve en son 1993 yılında, bütün değişiklikleri içeren bir taslağı hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuşlardır. Aradan geçen dört yıl içinde, başbakanlık, başbakan yardımcılığı gibi görevlerde bir kadın olduğu halde bu konuların gündeme alınmamasını ve bu değişikliklerin gerçekleştirilmemesini üzüntüyle karşılıyorum ve altını çizerek bunu ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Medenî Kanun değişikliklerini Türkiye Büyük Millet Meclisine sosyaldemokratlar getirmişler ve aslında her dönemde bunu canlı tutmaya çalışmışlardır. İlk kez, 1989 yılında, 170 inci maddeyle ilgili değişiklik teklifini hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sundum ve evlilik birliği sırasında elde edilen malların, eşler arasında, boşanma halinde eşit olarak paylaştırılmasını önerdim. Böyle yapmakla da, kadınlara karşı yapılan bir haksızlığı gidermek; tarlada, işte ve evde çalışarak aile bütçesine katkıda bulunan kadınların emeğini değerlendirmek ve onların boşanma halinde her türlü güvenceden yoksun olarak ortada kalmasını önlemek istedim. 170 inci maddeyi ayrı olarak ele almamın nedeni de, maddenin öneminden ve kadınlara sağladığı olanaklardan kaynaklanıyordu. İstedim ki, kadının, evlilik birliğinde ve toplumda statüsünü çok değiştirmeyecek olan maddeler öncelik almasın ve hükümetler, kadınların statüsünü değiştiriyor gözüküp, aslında mevcut durumu korumasın. Bu nedenledir ki, 20 nci Dönemde, Sayın Araslı'yla birlikte yaptığımız hazırlıklarda da 170 inci maddeyi ayrı olarak ele aldık ve 170 inci maddenin değiştirilmesini, o değişikliğin Medenî Kanunun diğer maddelerinde getirdiği değişiklikleri ve gerektirdiği yeni maddeleri bir paket halinde sunduk; Medenî Kanunun bütün diğer değişikliklerini de ikinci bir pakette topladık.

Şimdi, birinci paketimiz, aslında, DSP'li arkadaşlarımız tarafından değil ama, DYP'li, ANAP'lı ve bugün bağımsız olan bazı kadın parlamenterlerimiz tarafından imzalanmıştır ve aynı metin veya bir benzeri, Meclise sunulmuştur, bir yıldır gündeme alınmayı beklemektedir; ikinci paketin Meclise sunuluşu ise, iki ay sonra bir yıl olacaktır.

Sayın milletvekilleri, 153 üncü maddenin neden ayrıca getirildiğini ve komisyondaki uyarılara rağmen neden diğer paketlerle ve tekliflerle birleştirilmediğini anlayabilmiş değilim. Çünkü, eğer, gerçekten ayırımcılığın kaldırılması düşünülüyorsa, bütün diğer maddelerin de ele alınması gerekir; ama, eğer, diyorsanız ki, bizim Medenî Kanunla ilgili olarak yapabileceğimiz tek değişiklik 153 üncü maddedir; diğer maddelerin hiçbirini değiştiremeyiz, o zaman, bilin ki, bu yeterli değildir; çünkü, kadınların istedikleri, sadece biraz daha fazla hak değil, her alanda erkeklerle eşit olarak yer almaktır. Çağımızda kadınlar, ailede, eğitimde, çalışma yaşamında, politikada ve Türkiye'nin yurtdışında temsil edilmesinde, sadece biraz daha fazla hak sahibi olmak istemiyorlar; bu alanlarda erkeklerle eşit olarak yer almak istiyorlar. Bu ikisi arasındaki ayrıma dikkatinizi çekmek istiyorum, ikisi birbirinden çok farklıdır; dünyada da bu ikincisini istemektedirler, Türkiye'de de bu böyledir. Bunun içindir ki, kadınlarımız, cumhuriyetin temel nitelikleri tartışması söz konusu olduğunda büyük tepki göstermektedirler. Çağdışı kıyafetlere büründürülmeye, aleyhlerine çalışan bugünkü eğitim sisteminin sürdürülmek istenmesine, Refahlı bazı yöneticiler ve belediye başkanları tarafından görevlerinden çeşitli nedenlerle alınmaya çok tepki göstermektedirler.

Sayın milletvekilleri, eğer, gerçekten kadın erkek eşitliğine inanıyorsak, o zaman, cumhuriyetin temel niteliklerini ve başta laiklik olmak üzere, tüm Atatürk ilke ve devrimlerini özenle korumalıyız. Çünkü, laiklik, insan haklarının, demokrasinin olduğu kadar, kadın erkek eşitliğinin de önkoşuludur, olmazsa olmaz unsurudur; bu açıdan yaşamsal önemdedir. 8 yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim de, kadın erkek eşitliği açısından büyük önem taşımaktadır; gerçekleştirildiğinde, eşitlik konusunda çok önemli bir adım atılmış olacaktır.

Ben, Sayın Işılay Saygın'ın, diğer Medenî Kanun değişikliklerini de gündeme getirmek istediğini düşünüyorum; çünkü, bu eşitliğin sağlanması, her çağdaş kadının önde gelen görevi olmalıdır; ayrıca, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Kaldırılması Sözleşmesinde ve Pekin Konferansında olduğu gibi, uluslararası konferanslarda, üst düzeyde yetkililerimizin verdiği sözlerin de bir gereğidir.

Teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, izin verirseniz, zabıtlar bakımından küçük bir maruzatım olacak.

BAŞKAN – Buyurun.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Keleş, konuşması sırasında, hazırladıkları bir teklifin DSP tarafından imzalanmadığını ifade ettiler. Bu noktaya bir açıklık getirmemiz zabıtlar bakımından yararlı olur.

Bizim, kanun tasarısı üzerinde konuşan konuşmacılarımız, DSP'nin, aile içerisinde ve Medenî Kanun içerisinde kadın hakları konusundaki düşüncesini çok geniş boyutlu ifade ettiler. O nedenle, eğer, kendilerinin hazırladığı teklife arkadaşlarımız imza vermediyse, yetersiz buldukları için vermemişlerdir. Bunları zapta geçirmekte fayda görüyorum.

BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Bunu şiddetle reddederim.

BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yüksel Yalova; buyurun.

ANAP GRUBU ADINA YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1 inci madde üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Bu haktan istifade ederken, kadın haklarına ilişkin aklıma gelen her konuyu burada söyleme hakkına sahip olmadığımın bilinciyle hareket etmek istiyorum. Biraz önceki eleştirilere kulak verdiğimde, feodalizmle bu Soyadı Kanununun bile ilişkilendirilebildiğini görünce, doğrusu, anlayabilmekte biraz güçlük çektim. Sonra bir başka mantıkla karşılaştık. "Kadın haklarını savunmak için kadın olmak gerekir" şeklinde, o mantığın doğal sonucu, konsekansı önümüze getirildi. Eğer, Başbakan ve Başbakan Yardımcısı kadındı, niye yapmadı dersek "kadın haklarını ancak kadın savunabilir" mantığını da doğru sayarsak, kadın haklarını anlamamışız demektir; çünkü, bu, her şeyden önce bir insan hakları meselesidir. Eğer benim tezim doğruysa, bu, o zaman, Başbakan Yardımcılığı koltuğunda oturan insanın da altı yıldır niçin yapmadığı sorusunu gündeme getirir, böylece devam eder gider.

Şimdi, teknik olarak bir değişiklik teklifi var, ben, onunla ilgili partimizin görüşlerini sunacağım. Çok da ciddîye aldım; "daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan, sadece bir soyadı için yararlanabilir" hükmünü getiriyor. Ondan öncesi, madde metninin tekrarı gibi. İlk bölümünün, belki biraz daha düzgün bir Türkçeyle ya da akıcı bir ifadeyle kaleme alınmış olduğu söylenebilir; ama, eğer "daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir" derseniz, eğitimde abartma yönteminin çok yararlı olduğunu bilirim; ama, öyle bir niyetim de yok, sadece, bir an bu mantığı azıcık karikatürize ederek daha bir somutlaştırmak faydalı olacak diye düşünüyorum. Bir kadının birden fazla evlenme hakkını, eğer, yasalar tanımışsa ya da bir kadının birden fazla evlenmesine engel olucu bir madde mevcut değilse, o zaman, bu evlenmeyi, temel hak olarak kabul ederseniz, evlenmeyle birlikte doğabilecek olan hususlarda da, getireceğiniz madde hükmüyle, yasaklama öngörme hakkına sahip olmadığınız gerçeğiyle karşılaşırsınız. Belki, karışıklıklara yol açabilir filan şeklinde bir endişeden, DSP'li arkadaşlarımızın bu kanun teklifi sunulmuş olabilir; doğrudur o kaygıyı da paylaşırım; ama, söylediğim gibi, işin özü, evlenme hakkıdır. Evlenme hakkına ilişkin bir yasaklama getirme hakkına sahip değilseniz, o evlenmeyle ortaya çıkabilecek sonuçlarda da, yasayla sınırlama hakkını kendinizde görmemeniz gerekir.

Ayrıca, bir başka hususu da özellikle vurgulamak isterim: Bekârlık ya da evlilik hukukî tabirdir, edebî tabir değil bunlar. Biraz önce, ben, Grubum adına geneli üzerinde görüşlerimizi sunarken de arz etmiştim... Karı, koca... İfade bu. Belki, çok şık değil filan denilebilir; ama, ne yapsın, kanun koyucu da teknik tabir kullanmak yükümlülüğü altında. O nedenle, bekâr demeseydik de, şöyle deseydik filan, bence bunlara hiç girmeyelim.

Ayrıca, konu dışına mecburen taşarak, şunu da söylemek istiyorum, madem, deminden bu yana gelenek haline getirildi: Niçin, sadece sosyal demokratlar, bu işi paket halinde filan sunabilmiş olsun? CHP'li arkadaşımın bu yaklaşımını da doğrusu yadırgadım. Şimdi, sadece bizim verdiğimiz kanun teklifleri filan ortaya kanıt olarak sunulacak olsa, ben de, o zaman mesela derim ki, bunca bayan parlamenter olarak niye, mesela niye kanun tekliflerini filan vermediniz de, iş bize düştü, başa düştü...

BİRGEN KELEŞ (İzmir) –1989'dan beri...

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Efendim, 1989'dan bugüne kadar geldiğimiz vakit, bu konuda ileri adım atmak mümkün değil. Bilemem, DSP ile aranızda çekişmeniz, çelişmeniz, şudur budur vardır; ama, ben isterim ki, şu konuyla birlikte, mademki "bir paket halinde gelsin" diyorsunuz –belki de arkadaşlarımın, yetkisiz temsil usulüyle savunmasını yapmak durumunda kalıyorum– daha genişleterek, bunların bir an önce yasama teknolojisine getirilmesi asıldır.

Sonra bir başka mantık daha var: "ek başına bir hiçtir" Peki, o zaman bir soralım; böylesi bir kanun değişikliği teklifinin getirilebilmesi için yanında asgari kaç tane daha kanun değişikliği teklifinin olması gerekir ki, bu talep, meşru olabilsin ya da geçerli olabilsin ya da gerçekçi olabilsin? Bunları uzatmak mümkün.

Ben, 1 inci madde metninin aynen muhafazasının zaruri olduğunu ifade etmek istiyorum. Çünkü, geneliyle ilgili konuşurken, bana ait bir kanun teklifinin bulunduğunu söyledim; ama, madde metni bu şekilde yazıldığı zaman, haliyle, gerekçelendirilmesi artı, hukuk diline diğer değiştirdiğiniz bölümün dışında kalan o madde içerisindeki diğer hükümlere uygunluğunun sağlanabilmesi için bir üslup birliği mecburiyetiniz var.

O nedenle, burada yapılacak bir değişiklik mutlaka doğrudur deniyorsa kanun tasarısını getirenler tarafından da -sanmıyorum ama- böyle bir görüş doğacak olursa, o zaman, bir başka husus var: Bu maddenin kendi içerisindeki tutarlılığını ve bütünlüğünü sağlayabilmek için, üslup birliği çerçevesinde hareket etme mecburiyetimiz nedeniyle, bu konunun burada noktalanıp, daha sonra, tekrar bu lâzimelerin yerine getirilmesiyle yüksek huzurlarınıza getirilmesi doğru olur derim.

Ben, aynı metnin kalmasından yana olduğumu ifadeyle, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalova.

Gruplar adına başka söz talebi?..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Refah Partisi Grubu adına Sayın Ali Oğuz konuşacak.

BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına Sayın Ali Oğuz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Muhterem Başkan, muhterem arkadaşlarım; Medenî Kanunda, iş kadını veya kızlık soyadını kullanma zaruretinde olan kadınımıza yeni bir hak temini hususunda bir tadil yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gerek tümü üzerinde söz almış gruplarımızın değerli temsilcileri gerekse 1 inci madde üzerinde söz alan arkadaşlarım, gerek dış literatürden ve kaynaklardan gerekse Medenî Kanunumuzun konuyla ilgili kaynaklarından çok değerli emsaller vererek bunun zaruretini ortaya koydular. Özellikle, bu konuda ilim yapmış arkadaşlarımızın ortaya koyduğu hususları dikkatle takip ettik ve bu konudaki faydasını da, zaten, Büyük Meclis olarak, hepimiz ittifakla paylaşıyoruz, zaruretine inanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ancak, şunu ifade ediyorum ki, kadının ekonomik özgürlüğü, cemiyet içerisindeki yeri ve onun korunması hususunda her türlü değerli fikirler ortaya kondu. Kadın deyince, onun hak ve hukukunu koruma konusunda ne kadar hassas davransak yeridir; çünkü, bizim hem inancımız hem geçmiş hukukumuz, kadının hak ve hukukunun korunmasında, ona, gerekli önemin verilmesi hususunda çok titiz davranmıştır. İnancımız, onu, en yüksek mertebeye çıkarmış, ana olarak, onu, eli ayağı öpülmeye layık olarak görmüş ve "cennet kadının ayakları altındadır" diyerek, ona iltifatını ve verdiği değeri en yüce mertebede ifade etmiştir.

Evinin süsü, kocanın arkadaşı, eşi ve yardımcısı, çocuklarının anası olma şerefi ona yeter. Onu, her konuda ne kadar çok över, saklar ve korursak, o kadar hayırlı bir iş yaptığımızı da, bütün milletvekili arkadaşlarımız, hiçbir tereddüte mahal kalmadan bunun değerinin idraki içinde olduklarını bilirler ve ifade ederler, buradan da, bu, ehemmiyetle ifade edilmiştir.

Ancak, ben, bir iki cümleyle şu konunun da dile getirilmesinde fayda olduğuna inanıyorum. Kadının hak ve hukukunda, ona, layık olduğu bütün değerleri verelim. Hürriyetler ve haklar konusunda, erkekten ayrı ve erkeğe verilmiş; ancak, kadına tanınmamış hiçbir hak ve hürriyet kalmaması hususunda da ittifak halinde olduğumuzu buradan ifade etmek isterim. Ancak, bir konu var ki, onu, Parlamentoda bulunduğum müddet içerisinde, kadın haklarıyla ilgili her konu açıklandığında buraya gelip ifade etmişimdir; gelin, kadının iffetini de koruyalım. Yani, kadının, devrimizde, eğlence yerlerinin süsü olma vasfını kaldıralım.

Özellikle geçen dönemde, kadını satan müesseselerin birer ticarî faktör mahiyetinde olup, onu satarak kazandığı paralarla vergi rekortmeni olarak ilan edilen, taltif edilen, gazetelerde övülen ve ona, taltif ve övgü ifade eden vergi plaketleri verilen devri kapayalım ve bundan sonra bu devirler hortlamasın. Hatta, onunla da kalmayalım, onun, bir ticarî mal ve meta mertebesinde satılması ve eğlence yerlerinde bir süs veya satış malzemesi veya bir teşvik malzemesi olma vasfını da ortadan kaldırma konusunda, yine Meclisimizin bütün partileri ve bu konuda yetki sahibi, fikir sahibi olan kardeşlerimizin de ittifak ve gayretleriyle, bu sakim durumu, bu çirkin durumu inşallah birlikte ortadan kaldıralım diye ifade ediyor, bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim.

Sağ olun. (RP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Hocama selam söyle, bu konuda bir tasarı da o getirsin.

BAŞKAN – Sayın Bedük, siz mi konuşacaksınız?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Evet.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki değişiklik sebebiyle, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle Sayın Başkan, sizi ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Aile, toplumun temelidir; nitekim, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi dahil olmak üzere, hem Anayasamızda, millî kanunlarımızda hem de evrensel kanunlarda bu tescil edilmiştir. Dolayısıyla, biz, aileyi, bir bütün olarak ele aldığımızda, kültürümüzde de, inancımızda da en önemli unsur, temel kaynak olarak kabul edilmiştir; milletin temeli ailedir. Aile bağlarının kuvvetli olması, o milletin birlik ve beraberliği için olduğu kadar, o milletin, özellikle ekonomik ve sosyal kalkınmasında da en önemli etkendir.

Bu noktadan hareket etmek suretiyle, şunu huzurlarınızda özellikle belirtmek istiyorum: Dünya milletleri arasında aileye en fazla değer veren millet Türk Milletidir. Benim görevlerim sırasında, yabancı bir profesörün (Prof. Hyth Leary) bütün milletlerde aile mefhumuyla ilgili yapmış olduğu araştırmada, özellikle, Türk toplumunda yer alan aile bağlarının ve birbirlerine karşı gerek sosyal gerek ekonomik bakımdan güvence sağlanması hususunda en önemli aile biriminin Türkiye'de olduğunu, Türk Milletinde olduğunu ifade etmiştir. Bu vesileyle onu anmadan geçemedim.

Değerli arkadaşlar, ailede fertler arasındaki birlik ve beraberlik, birbirlerine karşı sevgi ve saygı, ekonomik ve sosyal güvence de fevkalade önemlidir. Bu noktadan hareket etmek suretiyle, aileyi kuvvetlendirmek, güçlendirmek, sadece maddî bakımdan değil, manevî bakımdan da önem arz etmektedir. Bizim inancımızda, kadının, ailede, toplum hayatında fevkalade önemli yeri vardır. O halde, hem hukuk anlayışı içerisinde hem kültürel bakımdan ve geleneklerimiz açısından kadının fevkalade önemli yeri olduğu bir anlayışta, bir zihniyette, herhalde gelişen dünya şartları içerisinde ve çağdaş hukuk anlayışı içerisinde, aileye de -özellikle kadına- daha fazla önem vermek ve onun toplum nezdinde saygınlığını artırmak için gerekli düzenlemeleri yapmak, Türk Milleti için, Türkiye Büyük Millet Meclisi için de önemli bir görevdir.

Bu itibarla, aile içerisindeki fertler arasında önem arz ettiğini ifade ettiğimiz, kadının sosyal ve ekonomik güvencesi kadar, onun, psikolojik bakımdan da, toplumda ve aile içerisindeki yerini daha da fazla kuvvetlendirmeyi sağlayacak yasa düzenlemelerini yapmak da önem arz etmektedir.

Değerli muhalefet partilerine mensup sözcülerden bir kısmının "Bu yeterli midir?" veya "Sadece bunu getirmek suretiyle kadına yeteri kadar önem vermiş olur muyuz?" şeklinde değerlendirmeleri oldu, hatta tenkitleri de oldu, ben, onlara katılıyorum. Gerçekten, kadınla ilgili olarak, toplum hayatında ve çağdaş hukukun gerektirdiği manada mutlaka yeni birkısım hakların verilmesi gerektiğine yürekten inanıyoruz, Doğru Yol Partisi olarak biz buna inanıyoruz ve inşallah, o düzenlemeleri, zaten daha evvelden de ifade edildiği gibi, bütün partilerin ittifak ettikleri ve kadınların haklarını, sosyal güvencelerini ve ekonomik güvencelerini sağlayıcı mahiyetteki yeni düzenlemeleri, yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizler, hep birlikte, bir konsensür havası içerisinde getireceğiz ve onu da kabul etmek suretiyle, kadına, gerekli değeri, toplum içerisindeki yerini en güzel şekliyle tescil edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, maddede ifadesi itibariyle söylüyorum, kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak, kadın, evlendirme memurunun huzurunda bunu ifade edebileceği gibi, daha sonra da, nüfus idaresine müracaat etmek suretiyle, önce kendi; daha sonra da, evlendiği ailenin soyadını almak suretiyle iki soyadını birden kullanabilecektir. Bu, aslında kadının evlenmeden önce veya bir evvelki evliliğinde, toplum nezdinde ister ekonomik ister sosyal ister kültürel hayatta yapmış oldukları hizmetlerin bir sonucu olarak, soyadı ile meşhur olması veya toplum nezdinde itibarlı yere gelmesini temin edecek o tanıtımla ilgili konunun mutlak surette tescil edilmesi lazım.

Bu bakımdan, bu maddenin, özellikle bu şekliyle kabul edilmesinde fayda var. Gerçi, yeni bir teklif de getirilmiş, gerçekten ona da katılıyoruz, Doğru Yol Partisi olarak da katılıyoruz; çünkü, orada daha kukukî bir tabir kullanılmış; yani, bekârlık soyadı değil de, önceki soyadlarından bir tanesini kullanma gibi bir ifade kullanılmış. O da aynı şekilde değerlendirilebilir.

Ancak, benim burada bir tereddütüm var, bir arkadaşımız da bana hatırlattı; acaba, daha evvel, başka bir soyad kullanmış olan arkadaşımızın dışında, kişi, bugün itibariyle; yani, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra müracaat etmek suretiyle bu soyadını alabilecek mi? Burada, bir tereddüt olmakla birlikte, ben, şunu özellikle belirtmek ve bu bakımdan, tutanaklara geçmesini sağlamak açısından açıklama yapma zaruretini ve ihtiyacını duydum: Burada, her ne kadar "Bu Kanun, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geçerlidir" ifadesi geçmekle birlikte, soyadı; yani, kendisinin soyadından sonra kocasının soyadını kullanmasına imkân sağlayacak nüfus idaresine başvurusunun yeterli olacağı ifadesi, bunu, zannediyorum tescil etmiş olacaktır. Bu sebeple de, böyle bir tereddütün izalesi herhalde giderilmiş olacaktır.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu tasarının ilgili maddesinin bu şekliyle ve özellikle yaptığım açıklamalar da dikkate alınmak suretiyle kabulünü bütün milletvekillerinden rica ediyoruz. Tasarının kabulü istikametinde oy kullanacağımızı belirtiyor, bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DYP, RP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekür ediyorum Sayın Bedük.

Şahısları adına, Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan maddeyi tam olarak değerlendirebilmek için, karşılaştırmalı hukuka bir göz atmakta yarar var.

Alman Medenî Kanununun, 1957 yılında, Medenî Hukuk Alanında Erkek ve Kadının Eşit Haklara Sahip Olması Hakkında Kanunla ya da kısaca, Eşit Haklar Kanunuyla değiştirilen 1355 inci paragrafında "Kocanın soyadı, evlilik ve aile adıdır; karı, evlendirme memuruna bildirmek suretiyle, kocanın soyadına kendi kızlık soyadını ekleyebilir. Bildirim için resmî onama gereklidir" denilmektedir. Ancak, bu düzenleme, yerini, 1976 yılında çıkarılan evlilik ve aile hukuku reformuna ilişkin birinci kanunla değiştirilen 1355 inci paragrafın yeni metnine bırakmıştır. Bu metinde "Eşler, ortak bir aile adı ya da evlilik adı taşırlar. Evlenme akti sırasında evlendirme memuru önünde, eşler, kocanın doğum soyadını veya karının doğum soyadını, evlilik adı olarak kabul edebilirler. Böyle bir karar vermezlerse, kocanın doğum soyadı evlilik adıdır. Doğum soyadı evlilik adı olmayan eş, evlendirme memuruna bildirmek suretiyle, kendi doğum soyadını veya evlendirme akti sırasında taşıdığı soyadını, evlilik adı önüne koyabilir. Bildirim için, resmî onama gereklidir" denilmektedir. Bu düzenleme, çağdaş hukukta kadın-erkek eşitliğini en geniş ölçüde gerçekleştiren düzenleme niteliğindedir.

Bizim Medenî Kanunumuzun kaynağı olan İsviçre Medenî Kanununun 1990 yılında değiştirilen 160 ıncı maddesine göre "Erkeğin soyadı eşlerin aile adıdır; fakat, karı, evlendirme memuruna, şimdiye kadarki soyadını, aile adının önüne koymak istediğini bildirebilir. Daha önce böyle bir çift soyadı taşıyorsa, sadece ilk soyadını öne koyabilir." Biraz evvel, değerli Yüksel Yalova, bizim değişiklik önergemizdeki sınırlandırmayı eleştirdi; gördüğünüz gibi, İsviçre, sadece önceki soyadlarından herhangi birini değil, bunlardan ilkini kullanmayı dahi hükme bağlamaktadır.

Aslında, öyle bir sınırlandırma, soyadının çok fazla uzamaması düşüncesiyle gerekli görülmektedir ve sanıyorum gerçeklere de uygundur. Bugün, birtakım ünlü ses sanatçılarının ya da ünlü bilim kadınlarının yaptıkları birkaç evliliğe rağmen, bunlardan sadece bir soyadını, genellikle ilk eşlerinin soyadını birlikte kullandıkları görülmektedir.

Fransa'da 23 Aralık 1985 tarihinde çıkarılan 85-1372 sayılı Kanunun 43 üncü maddesinde "Eşit olan herkes, soyadına, anne ve babasının kendisine intikal etmeyen soyadını ekleyebilir", İtalyan Medenî Kanununun 19 Mart 1935 tarihli Aile Hukuku Reformu Kanunuyla eklenen 143. mükerrer maddesinde "Karı, kendi soyadına kocanın soyadını ekler ve onu, dul kaldığı süre içerisinde de muhafaza eder, meğer ki, yeni bir evlilik yapmış olsun" denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, görüşmekte olduğumuz tasarı, daha çok, Almanya'da 1957'de kabul edilmiş olan; ancak, daha sonra 1976 yılında terk edilmiş olan düzenlemeye benzemektedir. Bu düzenleme, kadının, ancak kızlık soyadını almasına olanak vermektedir. Çünkü "bekârlık" sözcüğü, hiç evlenmemiş bir kimsenin durumunu ifade etmektedir; eşi ölmüş bir kimse "dul" olarak, boşanmış bir kimse "boşanmış kişi" olarak adlandırılır. Nitekim, Meclis albümüne de bakıldığı zaman, bazı milletvekillerinin "bekâr", "dul" veya "boşanmış" sözcükleriyle, medenî durumlarının gösterildiğini görebilirsiniz.

O bakımdan, önerilen metnin dar kapsamlı olduğunu düşünmekteyiz. Bir kadının, evliliği sırasında üne kavuşmuş olduğu bir soyadını, kocasının ölmüş olması nedeniyle, daha sonra kendisinin yeniden evlenmesi durumunda kullanmasına olanak vermek gerekir.

Aynı biçimde, Medenî Kanunun 141 inci maddesi çerçevesinde, boşandığı eşinin soyadını kullanmasına izin verilen kadının da, o soyadını kullanmasına olanak vermek gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türk, lütfen, toparlayalım.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Yani, kadının, evlenmeden önce kullanmakta olduğu soyadı, onu, toplumda tanıtan soyadıdır; işte, bunun eklenmesine olanak vermek gerekir. Eğer, yalnız "bekârlık soyadı" diyecek olursak, burada, gereksiz bir kısıtlama getirmiş oluruz.

Bizim hazırlamış olduğumuz bir değişiklik önergesi var. O önergede, hem bu husus dikkate alınmıştır hem tasarının gerekçesinde belirtilen; fakat, madde metninde yer almayan yazılı olma hususu da ifade edilmiştir. Ayrıca, birden çok evlilik durumunda önceki soyadların hepsinin arka arkaya kullanılması değil, onlardan sadece bir tanesinin kullanılması hakkı tanınmıştır. Bizim önergemiz, sanıyorum ki, kadının gereksinmesini, kadının soyadı konusundaki sorununu en doğru yolda çözebilecek olan bir önergedir. Komisyonun ve Hükümetin bu önergeye katılmasını saygıyla diliyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türk.

Şahsı adına, Sayın Karaa?..

EMİN KARAA (Kütahya) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz.

1 inci madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde değişiklik önergeleri vardır; önergeleri, geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

285 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen Türk Medenî Kanununun 153 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki biçimde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak, evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir."

Hikmet Sami Türk Sema Pişkinsüt Metin Bostancıoğlu

Trabzon Aydın Sinop

Zerrin Yeniceli Emin Karaa

İzmir Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 285 sıra sayılı tasarının çerçeve 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak, evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuru ile kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önceki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir."

Oya Araslı Altan Öymen Birgen Keleş

İçel İstanbul İzmir

Celal Topkan Mustafa Yıldız Ali Şahin

Adıyaman Erzincan Kahramanmaraş

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, her iki önerge birbirinin aynısı; onun için, birleştirerek işleme koyuyorum.

Geliş sırasına göre, birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

285 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen Türk Medenî Kanununun 153 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki biçimde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak, evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuru ile kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önceki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir."

Hikmet Sami Türk (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Değişiklik noktasında, toplantı yetersayımız olmadığı için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın önerge sahipleri, önergeye, Hükümet katıldığı için, Komisyon Başkanı da, katılma yönünde şahsî beyanda bulunduğu için size söz veremiyorum, gerekçenizi okutamıyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda, önergeyle değiştirilmiş biçimiyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Sayın Karaa, şahsî söz talebiniz var?.. Kullanmıyorsunuz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, redaksiyon yetkisini de verelim.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Sayın Karaa, şahsî söz talebiniz var?.. Kullanmıyorsunuz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının tümü kabul edilmiştir.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; bugün, az evvel kabul ettiğiniz yasayla ilgili olarak öncelikle şunu söylemek istiyorum: Zaten, halk nezdinde, kadınlarımız, bu yasayı kullanmaktaydılar -bilgi babında söylüyorum- ancak, bir vatandaşımızın "böyle bir kanun yok, nasıl kullanırlar" demesi üzerine, Yargıtay, bu uygulamayı iptal etmişti. Onun üzerine, yasa, güncel hale geldi. 19 uncu Yasama Döneminde de, yine, ben, bu yasayı hazırlamış, Genel Kurula getirmiştim ve Adalet Komisyonumuzdan geçmişti; ancak, erken seçim nedeniyle kadük olmuştu. O nedenle, ilk defa bu dönemde bu yasayı gerçekleştirmiş olduk.

Efendim, ben, izninizle, iki üç kelimeyle konuya şöyle değinmek istiyorum: Genelde, politikadan ziyade hizmet politikası izleyen bir kardeşinizim, bir milletvekilinizim. Genel politikayla uğraşmaktan, kadınların konusuyla ilgilenmemiş bazı arkadaşlarımızın konuşmacı olarak söz aldığını üzülerek gördüm; çünkü, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, Devlet Bakanlığı, iç içe çalışmakta ve çalışmalarımızı devamlı olarak kamuoyuna yansıtmaktayız. Bu toplantılara, bütün kadın milletvekillerimizi, her zaman, bilgilendirmek amacıyla çağırmaktayız; ama, tenezzül edip gelmeyen arkadaşlarımızın burada söz söylemesinden büyük üzüntü duydum.

İkincisi, evlendikten sonra edinilen malların boşanma anında eşit paylaşımı... Bu yasa teklifi, başta DSP, Anavatan Partisi, DYP ve CHP olmak üzere, Parlamentoda bulunan bütün grupların kadın milletvekillerinin hazırlamış olduğu yasa teklifi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı andan itibaren Parlamentoya gelmiştir. Onun dışında, biz de, Hükümet olarak, devlet olarak, yasa tasarısını hazırladık ve bu arada, Medeni Kanun Komisyonu Başkanımızla çalışmalarımızı sürdürdük. Medeni Kanun Komisyonu Başkanımız, mayıs ayı içinde tasarının getirilebileceğini söylemişler "çalışmalarımız devam ediyor, geçerliliğini kaybetmiş maddeleri ele alacağız" demişlerdi.

Az evvel, değerli bir sözcümüzün de dile getirdiği gibi, Medeni Kanunun 21 inci maddesi "evi, koca seçer" diyor. Evi, zaten, karı koca beraber seçiyorlar; böyle bir maddenin geçerliliği yok; eşit konumdayız; ancak, bunların hepsini, düzenlemek için ele almış bulunuyoruz ve 937 maddeden oluşan Medeni Kanunumuzu, Medeni Kanun Komisyonu Başkanlığımız, önümüzdeki günlerde getirecektir; ancak, dört yıl gibi, CHP'nin Adalet Bakanlığı ve Devlet Bakanlığını üstlendiği bir ortamda, Medeni Kanun hiçbir zaman dile gelmemiştir ve konuşulmamıştır ve onun için, burada, Devlet Bakanlığını ve Adalet Bakanlığını temsil eden CHP sözcülerinin hiçbir şekilde konuşma hakkı yoktur.

İSMET ATALAY (Ardahan) – Saygılı davran!..

OYA ARASLI (İçel) – Söz istiyorum Sayın Başkan...

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (Devamla) – Onun dışında "2000 yılında okumamış tek kadın kalmayacak" diye, Pekin Konferansında devlet adına güvence veren benden önceki devlet bakanlarımız -yine CHP'ye dayanarak söylüyorum- acaba hangi çalışmaya istinaden böyle bir sözü vermişlerdir? Yani, bir çalışma başlar da "2000 yılında Türkiye Cumhuriyetinde okumamış tek kadın kalmayacaktır" sözünü edebiliriz. Böyle bir çalışma olmadan, devlet adına söz vermek de bir devlet adamına yakışmaz. Onun dışında, şu anda, kadınlarımıza eğitim vermek amacıyla, Başbakan Yardımcısı Sayın Tansu Çiller, 5 trilyon Türk Lirası parayı, kadının eğitimi için ayırmıştır; önümüzdeki günlerde, Millî Eğitim Bakanımızla birlikte çalışmalarını anlatacaklardır.

Kadınların toplumsal yaşamda birey olarak mücadeleleri yüzyıllardır sürmektedir. Ülkemiz, bağımsız modern bir ulus, devlet kurma çabaları çerçevesinde bu mücadeleye büyük önem vermiştir. Türkiye, bu yönde gösterdiği kararlılık ve mücadeleyle, gelişmekte olan diğer ülkelere kadının ilerlemesi konusunda örnek oluşturacak nitelikte bir ülkedir. Bu çerçevede, eğitim, sağlık ve istihdam gibi temel göstergelerin istenilen düzeye getirilebilmesi için, kadına ilişkin olumsuzlukların giderilmesi zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, politik program ve hedefler belirleyerek gerekli tedbirleri almak için çalışmaktayız; çünkü, toplumsal kalkınma ve refaha ulaşmanın yolu, daha fazla kadının aktif çalışma yaşamına katılması ve bu katılım oranında da hak ettiği payı almasından geçmektedir. Bunun için de, toplum olarak yapmamız gereken iş, kadının çalışma yaşamına girmesi ve çalışma hayatında kendine yer edinmiş kadınlarımızın önündeki engellerin ortadan kaldırılması için gerekli bilincin yerleştirilmesidir. Özellikle, çalışma hayatında tanınmış kadınların önündeki engellerden biri de Medeni Kanunun 153 üncü maddesidir. Bu maddenin birinci fıkrasında "karı, kocasının aile ismini taşır" hükmüyle, kadın, mutlak anlamda kocaya tabi kılınmaktaydı. Bu durum, evlenmeden evvel meslek ve iş hayatında tanınmış, kimlik sahibi olmuş kadınlarımız için önemli bir sorundu. Bugün, Genel Kurulumuzda, Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısının kabulüyle, hem kadınların önündeki bu engel ortadan kaldırılmış hem de kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi yönünde önemli bir adım atılmış oldu.

Bu karar, kadınlarımızın kendi haklarına sahip çıkma konusunda gösterdikleri büyük duyarlılığın ve Genel Kurulun kadınlarımıza verdiği büyük değerin göstergesi olmuştur. Aynı duyarlılıkla, Türk Ceza Kanununun ve Türk Medeni Kanununun kadınlara karşı ayrımcılık içeren maddelerinin, 54 üncü Hükümet Dönemindeki siz değerli milletvekili arkadaşlarımın çabalarıyla değişeceğine inanıyorum.

Başta, Adalet Komisyonu Başkanımız ve değerli üyeleri olmak üzere, siz saygıdeğer milletvekillerine, tüm Türk kadınları adına candan teşekkür ediyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP, RP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Araslı.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, konuşmalarında, Cumhuriyet Halk Partisi hakkındaki açıklamalarında gerçeği tam olarak yansıtmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisinin geçmiş dört yıllık iktidar ortaklığı sırasında, Adalet Bakanlığında müteaddit komisyonlar bu konuyla ilgili taslak hazırlıklarına girmişlerdir. O komisyonlarda görev almış bir kişi olarak, o çalışmaları çok yakından biliyorum. Bakanlar, bu konuda kanun tasarıları hazırlamışlardır; Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri kanun teklifleri vermişlerdir. Hazırlıklar tam ortaya çıktıktan sonra, o hazırlıkların da ortaya koyduğu, yasa nasıl değiştirilmeli konusunda ortaya çıkan bilgiler doğrultusunda bu yasa tasarıları önerilmiştir, getirilmiştir. O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi adına, Cumhuriyet Halk Partisi için burada yapılmış olan açıklamanın gerçekdışı olduğunu, doğruyu yansıtmadığını üzülerek ifade etmek zorundayım. Kaldı ki, bir dönem önceki çalışmaları, şu veya bu şekilde, demagojiye kaçarak, gerçekleri çarpıtarak bu kürsüye getirdikten sonra, Cumhuriyet Halk Partisinin bu kürsüde söz söyleme hakkı olmadığını söylemek, sanıyorum, demokrasi ve muhalefetin demokrasideki yeri anlayışı açısından fevkalade sakıncalı bir tavır.

İSMET ATALAY (Ardahan) – Kınıyoruz...

OYA ARASLI (İçel) – Yani, bu durum çerçevesinde, bu doğrultuda söz istiyorum düzeltmek için.

BAŞKAN – Bu söylediğinizle mi yetiniyorsunuz; ayrıca, bunu tekrar kürsüden mi ifade etmek istiyorsunuz?

OYA ARASLI (İçel) – Müsaade ederseniz, tekrar, kürsüden de dile getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Araslı; lütfen... Yeni bir tartışmaya yol açmayacak şekilde, çizdiğiniz çerçevede kalmak üzere...

OYA ARASLI (İçel) – Biraz önce, bu kürsüde, Sayın Bakan tarafından, Cumhuriyet Halk Partisinin, dört yıllık iktidarı sırasında, kadın sorunlarına eğilmediği ve bu konuda herhangi bir teklif ve tasarı getirmediği, sunmadığı dile getirildi.

Cumhuriyet Halk Partisi, dört yıllık iktidarı sırasında, özellikle Medeni Kanundaki değişiklikler ve kadınlara karşı her türlü ayırımcılığın önlenmesi sözleşmesi doğrultusunda, Adalet Bakanlığı ve kadın sorunlarından sorumlu Devlet Bakanlığı bünyesinde kurduğu komisyonlarla yapılacak değişiklikleri tespit etmiştir, bunları formüle etmiştir, bunlar bakanlar tarafından Meclise verilmiştir; zaman zaman koalisyonun iç çekişmeleri nedeniyle geriye alınmıştır, tekrar verilmiştir. Bu komisyonlarda görev alan birisi olarak, bu gidişatı yakından takip ettiğim ve bildiğim için bu açıklamayı yapmak gereğini duydum.

Ayrıca, Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri tarafından defaatle, bu konuda, Yüce Meclise, Medeni Kanun değişikliği önerileri yapılmıştır. İzlemek, incelemek isteyenler, bunları, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından takip edebilirler.

Sayın Bakan, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda hiç söz söylemeye hakkı olmadığını söyledi. Zannediyorum ki, bir partinin, bir yasa önerisi üzerinde hiç söz söyleme hakkı olmadığını beyan etmek, bir demokrasi anlayışına, demokrasi kültürüne ve özellikle, muhalefetin demokrasideki yerine aşina olan bir kimsenin burada sarf etmemesi gereken sözlerdir.

Cumhuriyet Halk Partili kadın milletvekileri... Kadın Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünde bu konularda toplantılar yapılmıştı ve birkaç tanesine ben de katıldım; fakat, Sayın Bakanımız yoktu o toplantılarda. Hiç katılmadığımız şeklindeki bir beyan da, isimlerimizle birlikte ifade edildiği için, doğru değildir.

Burada, hatta bu konu görüşülürken, Adalet Komisyonuna bizzat gidip, destek vermek suretiyle, bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin tavrını da ortaya koymuş bulunuyorum. Elbette ki, birtakım rahatsızlıklarımız var; ama, konuşmamızın başında da grup adına belirttiğimiz gibi, bu konuda böyle bir adımın atılmasında yarar gördüğümüzü biz de söylemiş bulunuyoruz; ama, gönlümüz arzu ederdi ki, bu, bir bütün ferahlık yaratacak bir biçimde, bir paket halinde gelsin ve Sayın Bakan, bizlerin de vermiş olduğu değişiklik önerilerini kapsayacak bir faaliyet içerisine girsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Araslı; lütfen... Toparlayalım.

OYA ARASLI (Devamla) – Teşekkür ederim, açıklamam bundan ibaret.

Sayın Başkana ve değerli milletvekillerine saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurun.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, Değerli Bakanımız Sayın Işılay Saygın konuşmalarının bir yerinde, Başbakan Yardımcımız Sayın Çiller'in, kadın sorunları için 5 trilyon lira tahsis ettiklerine işaret ettiler.

Şimdi, ben, Plan ve Bütçe Komisyonunun bir üyesi olarak, devletin harcamalarının, plan ve bütçe disiplini içerisinde, komisyonumuzdan Genel Kurula gelen bütçe ilkeleri ve kuralları içerisinde, bizlerin oradaki teknik çalışmaları ve sayın milletvekillerinin de buradaki tasvipleriyle harcanacağı dışında herhangi bir malî mevzuatı otuzbeş yıllık hayatımda öğrenmedim.

Şimdi, Değerli Bakanımızdan...

BAŞKAN – Sayın Özdemir, rica ediyorum...

Tasarıyı oyladık, bitti; bu açıklama, şu an konumuz değil.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Tabiî değil.

BAŞKAN – Onun için, sizden rica edeceğim; yeni çalışmalara geçeceğiz.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Başkanım, son cümlemi arz edeceğim.

BAŞKAN – Lütfen; Sayın Özdemir, böyle bir usulümüz yok. Biz, soru önergesiyle veya Meclisin başka denetim yollarıyla bunu gündeme getirebiliriz.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Bu harcama, Büyük Millet Meclisinin tasvibiyle olmuştur. Sayın Çiller'in, bu konuda burada önerge verme hakkı da bulunmadığı için, bir katkısı olmamıştır.

Bunu arz etmek istedim; teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, bunu, milletvekillerine ait başka denetim yollarıyla gündeme getirebiliriz.

6. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı Maddesinin Bir Bendinin Değiştirilmesi ve Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç’ın 4.11.1981 Tarih ve 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor komisyonları raporları (2/706, 2/757) (S. Sayısı : 306) (1)

(1) 306 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı Maddesinin Bir Bendinin Değiştirilmesi ve Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'ın 4.11.1981 Tarih ve 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Karar yetersayısı var mı ki Sayın Başkan?..

BAŞKAN – Oylamadan önce istemeniz gerekiyordu efendim.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – İstedik Sayın Başkan...

BAŞKAN – Hayır, talepte bulunmadınız; oylamadan sonra "karar yetersayısı var mı" diye sordunuz.

Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Celal Topkan; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Şükrü Sina Gürel; Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Ahat Andican; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük.

Sayın Topkan, buyurun.

CHP GRUBU ADINA CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı maddesinin (a) fıkrasının bir numaralı bendinin üçüncü fıkrasının değiştirilmesi amacına yönelik kanun teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; sizleri, saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, mevcut 2547 sayılı Yasanın 36 ncı maddesinin (a) fıkrası, doçent ve profesörleri "üniversitede daimî ve kısmî statüde görev yapanlar" diye ayırmaktadır. Doçentlik kadrosuna yeni atananlara, bir bilim adamına, üniversitede daimî statüde beş yıl çalışma koşulu getirilirken, öğretim üyeliği sıfatını alan bir kişinin, beş yıl daimî statüde hizmet vermesi ve bilimsel tecrübesini artırması amaçlanmıştır. Amacı ve hedefi açısından, yasa, iyi niyetlidir, bilimsel yapılanmaya hizmet hedeflenmiştir; ancak, mevcut yasa, uygulama açısından yeterli açıklığa sahip değildir.

İlgili fıkrada "daimî statüyle atananlar, aradan beş yıl geçmeden, kısmî statüye geçmek için başvuramazlar" denilmektedir; bu zorunluluğun hangi atama durumunda olacağı belirtilmemiştir. Örneğin, doçentlik kadrosunda beş yıl daimî statüde çalışma sonrasında profesörlüğe atanma gerçekleşince ne olacaktır; mevcut yasada bu duruma bir açıklık getirilmemiştir. Bu belirsizliğin mevcudiyeti değişik üniversitelerde değişik uygulamaların yapılmasına neden olmaktadır. Bazı üniversiteler, doçentlikte geçirilen beş yıllık daimî statüdeki çalışmayı kısmî statüye geçmek için yeterli bulurken, bazı üniversiteler ise, doçentlikte geçirilen beş yıllık daimî statüde çalışmaya ilaveten, profesörlük kadrosuna atanma sonrasında da, beş yıl daimî statüde çalışmayı öngörmekte ve uygulamaktadırlar. Bu durum, öğretim üyeleri ve üniversiteler arasında haksızlığa ve haksız uygulamalara neden olmakta, öğretim üyelerini rahatsız etmektedir. Kısaca, yasanın mevcut hali uygulama açısından yeterli açıklığı taşımamaktadır. Öğretim üyeliği sıfatı doçentlik kadrosuna atanmayla başlamaktadır. Profesörlük kadrosuna atanmayla öğretim üyeliği devam etmektedir. Yasa, yeterli açıklığı taşımadığı için, idarecilerin değişik uygulamasına neden olmaktadır.

Üniversiteler, bilim kuruluşlarıdır. Bilimsel çalışma ve araştırma yapan insanların zamanları önemli ve kıymetlidir. Bu kıymetli zamanlarını bilimsel üretkenliğe ayırmaları gerekirken, bilim adamlarımızın zaman ve enerjilerini bilimsel çalışmaların dışında geçirmelerine gönlümüz razı olamaz. Mevcut yasanın uygulamadaki belirsizliği, üniversitelerin kendilerine göre yorum yapmasına ve uygulamalarda bulunmasına neden olmaktadır. Bu durum karşısında, öğretim üyelerimiz, zamanlarının büyük kısmını, bu haksızlığın düzeltilmesi için harcamaktadırlar. Bu tür uğraşlar, bu insanların bilimsel performanslarını etkilemektedir.

Kısacası, mevcut yasa, uygulama açısından yeterli açıklığı taşımamakta; aynı kanuna tabi ve aynı çalışma koşullarında olan öğretim üyeleri arasında haksızlık ve eşitsizlik ortamını yaratmakta, hak ve eşitlik açısından rahatsızlıklara neden olmaktadır. Yapılan değişiklikle, üniversitelerde farklı yorumlara ve farklı uygulamalara neden olan belirsizlik ortadan kaldırılmış olacaktır. Doçentlikte geçirilen beş yıllık çalışma süresi kısmî statüye geçmek için yeterli bulunmuştur. Böylece, bir haksızlığa ve yanlış anlaşılmalara son verilmiş olunmaktadır.

Bu durum karşısında, görüşmekte olduğumuz kanun teklifine olumlu oy vereceğimizi belirtir, Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topkan.

DSP Grubu adına, Sayın Şükrü Sina Gürel; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı maddesinin bir bendinin değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifi konusunda, Demokratik Sol Partinin görüşünü açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Yüksek Öğretim Kanununda kısmî ve devamlı statü ayırımı vardır ve 36 ncı maddesinde "devamlı statüyle atananlar, aradan beş yıl geçmeden kısmî statüye geçmek için başvuramazlar" hükmü yer almaktadır; ancak, bu hüküm, farklı yorumlara ve uygulamalara yol açmıştır.

Bazı üniversiteler, doçentlik aşamasında beş yıl devamlı statüde çalışmış olmayı yeterli bulurken, ötekiler, doçentlik ve profesörlükte ayrı ayrı beşer yıl devamlı statüde çalışmayı, kısmî statüye geçmenin önkoşulu saymaktadır.

İdare mahkemeleri, açılan davalarda, doçentlik aşamasındaki beş yılı yeterli bulduklarını belirten kararlar vermişlerdir. Bir yandan, yargı organının bu karar ve dolayısıyla yorumlarını, beş yılı, doçentlik aşamasındaki beş yıllık devamlı statüde çalışmayı yeterli bulması; öte yandan da, şimdiye kadar ortaya çıkan farklı uygulamaların yarattığı eşitsizlik ve adaletsizlikler, artık bizi, bu yasa değişikliği konusunda olumlu düşünmeye yöneltmektedir; bu eşitsizlik ve adaletsizliklerin de ortadan kaldırılması amacıyla, biz de, bu duruma açıklık getirilmesi için, söz konusu bendin, teklifte öngörüldüğü gibi değiştirilmesini uygun buluyoruz; ancak, teklifin 2 nci maddesiyle ilgili bir değişiklik önergemizi Başkanlığa sunmak üzereyiz ve bu değişiklik önergemizi destekleyeceğinizi umuyoruz; çünkü, üniversitelerin kendi elemanlarını görevlendirirken, Millî Eğitim Bakanlığının onayına tabi kılınması birçok açıdan sakıncalıdır, kabul edilemez. Elbette, özellikle, üniversitelerimizin yetişmiş elemanlarını hem de bu elemanlara görgü, bilgi artırmak ve maddî olanak sağlamak için, başka üniversitelerde, bize yakın ülkelerin üniversitelerinde görevlendirmesi son derece olumlu bir girişimdir ve bu sürenin 1 yıldan 3 yıla çıkarılması da, gerçekten, eğitimin ve araştırmanın niteliği bakımından önemlidir, gereklidir; ancak, üniversite organlarının kendi elemanlarına verecekleri bu iznin, bu görevlendirme işleminin Millî Eğitim Bakanlığının onayına bağlanması son derece sakıncalıdır. Üniversitelerimizi, üniversite öğretim üyelerimizi kendi konularında karar verme olgunluğunda, yeterliğinde görmezsek, saymazsak, gençlerimizin yetiştirilmesini, bilgi üretilmesi işini onlara nasıl emanet ederiz? Üniversitelerimizin kendi konularında karar verme yetkisini kısıtlamak yerine, tam tersine, Yüksek Öğretim Kanununun 1982'den beri getirdiği demokratik yönetim ilkesini zedeleyen, gerileten hükümlerini değiştirmek, belki, demokratik yönetim ilkesini üniversitelerimizde yeniden hayata geçirmek gereklidir.

Dolayısıyla, bu teklifin 2 nci maddesine getirdiğimiz değişiklik önergesini Yüce Heyetinizin destekleyeceğini ve üniversitelerimizin kendi organlarında verecekleri kararların Millî Eğitim Bakanlığı onayına bırakılmayacağını umar, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gürel.

Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Ahat Andican; buyurun.

ANAP GRUBU ADINA A. AHAT ANDİCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2547 sayılı Yasanın 36 ncı ve 39 uncu maddelerinde yapılacak bir değişiklik için hazırlanmış olan kanun teklifi hakkında Anavatan Partisinin görüşlerini anlatmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinize saygılar sunarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda üzerinde tartıştığımız, değişiklik yapmayı amaçladığımız bu yasa, 12 Eylül 1980 öncesinde toplumumuzla birlikte, üniversitelerimizin de içine düştüğü anarşi ortamının doğurduğu bir sonuç olarak, reaksiyon şeklinde hazırlanmış bir yasadır. Bu yasa, maalesef, daha sonraki dönemde, kendisinden beklenen yararları sağlayamamış ve üniversitelerimizin beklentilerine yeterli cevap verememiştir.

Kuşkusuz, altyapı eksikliği, fizik mekân eksikliği, malî kaynak problemleri, akademik personel sorunları olan ve bu gibi sorunlarla boğuşan üniversitelerin, bir yasal düzenlemeyle sorunlarını çözümleyeceğini söylemek çok iddialı olur ve böyle bir iddiayı doğru kabul etmemiz mümkün değildir.

Bugün geldiğimiz noktada, üniversiteler açısından bakıldıkta, kaliteli eğitim verememe, nitelikli insan yetiştirememe sorunları vardır. Bilim üretmede de ve bu üretimi sanayi ve hizmet sektörlerinin kullanımına sunmada sıkıntılar vardır. Üniversitelerarası rekabet ortamı maalesef oluşturulamamıştır. Doğal olarak, bu noktada, siyasetçiye, yani bizlere düşen görev, üniversitelerin önünü açmak, gelişmelerini teşvik etmek olmalıdır. Bu açıdan, üzerimize düşeni yaptığımızı gönül rahatlığıyla söyleyemiyorum. Üniversitelerimize yeterli kaynak ayrılmadığı gibi, onların kendi kaynaklarını yaratma çabalarına da yeterince yardım edilememiştir. Son derece popülist bir yaklaşımla, çok sayıda tabela üniversitesi açılmasını sağlayarak, nitelik yerine, niceliği önplana çıkarılmış, böylece, üniversitelerimizin, bir anlamda, liseleştirilmesi sürecine destek verilmiştir. Geleceğe yönelik olarak, ulusal düzeyde bir insangücü planlaması yapılmadığı için, hızla gelişen sektörlerde, yetişmiş insangücü sıkıntıları doğmuştur. Üniversitelerimizin, gelişmeyi önleyici; yani, dikey planda bir yönetim modeli yerine, yatay planda, karşılıklı işbirliğine dayalı entegrasyonunu ve rekabet ortamında gelişmelerini sağlayıcı yasal bir sistem, bir model oluşturulamamıştır.

Bütün bu olumsuzlukları taşıyan YÖK Yasasının, yukarıda belirtilen gelişmeleri kapsayabilecek köklü bir reforma ihtiyacı olduğunu, artık, yüksek öğretimle ilgili olan tüm kesimler kabul etmektedir; fakat, ne yazık ki, burada, bu değişikliklerle ilgili görüşlerimi belirtirken, YÖK Yasasıyla ilgili bir görüşü de aktarmak istiyorum, Yüce Parlamentoyla paylaşmak istiyorum; maalesef, bu değişiklikleri yapacak köklü bir öneriyle gelmek yerine, son dönemde, biliyorsunuz, Hükümet, YÖK'ün sadece sayısal bir değişikliğine ve sonuç olarak da, Hükümetin, YÖK üzerinde, kontrol mekanizmalarını güçlendirici nitelikte bir yasa tasarısını gündeme getirmiştir.

Parlamentoya düşen görevin, YÖK Yasasında, biraz önce yukarıda vurguladığım prensipler çerçevesinde, ülkenin ve üniversitelerin önünü açacak biçimde, köklü bir reform önerisiyle gelmesi gerektiği inancımı belirtmek istiyorum.

Bu, 2547 sayılı Yasaya döndüğümüzde; yasa, 1981'den itibaren, neredeyse, altmışın üzerinde değişikliğe uğramıştır. Bugün üzerinde tartıştığımız değişiklik önerileri de, yasanın eşitsizliğe yol açan bazı noktalarını düzeltmeyi amaçlamaktadır.

2547 sayılı yasanın 36 ncı maddesine göre, üniversitelerde, doçentler ve profesörler, doçent olduktan ve daha sonra profesör olduktan sonra, iki kez, beş yıl, tam gün çalışma mecburiyetiyle karşı karşıyadırlar. Bu yasa, 1990 yılına kadar profesör olanları kapsamayacak bir şekilde, 1990 yılında çıkarılan bir yasayla, o dönemde bir kez daha delinmiştir.

Sonuç olarak, bugün, üniversitelerde iki ayrı grup söz konusudur; yani, 1990'dan önce olanlar bu tip zorunlu bir hizmeti gerçekleştirmemişler; buna karşın, 1990'dan sonra olanlar için, bu, iki kez; yani, hem doçentken hem profesörken tam gün beş yıl çalışma zorunluluğu devam etmektedir.

Doğal olarak, böylesine bir eşitsizliğin, üniversitedeki çalışma huzurunu ve çalışma barışını büyük ölçüde bozduğu ve bozacağı açıktır. Nitekim, teoride, yani yasada var olan bu gerçek, birçok üniversite doçentinin ve profesörünün çeşitli idarî mahkemelere müracaatlarıyla "evet, bu konuda bir eşitsizlik vardır; bu eşitsizlik düzeltilmelidir" şeklinde yazılar almışlar, rektörlüklere götürmüşler; bazı rektörlükler bunu kabul etmiş ve uygulamaya koymuş, bazı rektörlükler ise kabul etmemiş ve uygulamaya koymamıştır. Dolayısıyla, bugün, üniversitelerde, bu noktada ciddî bir karışıklık ve kaos söz konusudur.

Getirilen bu yasa önerisiyle, üniversitelerde, doçentlik süresince beş yıl tam gün çalışma zorunluluğu devam etmektedir; buna karşın, profesörlüğe yükselenlerde, eğer böyle bir hizmeti, daha önce, doçentliğinde yapmışsa, tekrar ikinci bir kez yapma zorunluluğu ortadan kaldırılmaktadır.

Bu kanun teklifiyle getirilen bir diğer olumlu değişiklik önerisi ise, Türk cumhuriyetleri ve akraba topluluklarındaki üniversitelerle ilgilidir. Bildiğiniz gibi, Sovyetler blokunun, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra siyasî arenaya çıkan Türk cumhuriyetleri ve bugün, hâlâ, bazı devletler içerisinde bulunan Türk toplulukları, kendi eğitimlerini modernize etmek; bir anlamda, kendi kökenlerine dayalı bir eğitim standardı oluşturmak üzere üniversiteler oluşturmuşlardır, kurmaktadırlar veya daha önceki üniversitelerini bu forma sokmaktadırlar.

Türkiye'den giden öğretim üyelerinin buradaki eğitime çok büyük katkıda bulunacağı kesindir.

Yine, bu değişikliklerden; yani, Sovyetler blokunun dağılmasından sonra, özellikle Kazakistan'da Yesevî Üniversitesi, Kırgızistan'da da Manas Üniversitesi -Türkiye ile Kazakistan birlikte, Yesevî Üniversitesi; Türkiye ile Kırgızistan birlikte, Manas Üniversitesi- kurulması kararı verilmiş. Bugün, Yesevî Üniversitesi faaliyetini sürdürmektedir; Manas Üniversitesinin de altyapı hazırlıkları tamamlanmış, bir anlamda, faaliyete başlama süreci hemen hemen kabul edilmiş durumdadır.

Şimdi, bu noktada, burada görev alacak öğretim üyelerini, bu topluluklarla, bu cumhuriyetlerin üniversitelerinde görev alacak öğretim üyelerini, çok ciddî, hem maddî açıdan hem sosyal açıdan sıkıntılı bir ortam beklemektedir. Böylesine sıkıntılı bir ortamda görev yapacak ve bu göreve talip olacak şuura sahip bu öğretim üyelerinin, buradaki çalışma dönemlerinde, kendilerinin önüne bürokratik engeller koymamak, en azından önlerini açmak, Parlamentomuzun görevi olmalıdır. Nitekim, bu yasa tasarısının 2 nci maddesiyle de bu imkân sağlanmaktadır ve daha önce, her yıl yapılması gereken izin alma süreci üç yıla uzatılmakta ve bu öğretim üyeleri, maaşlı izinli kabul edilmektedir. Bu da, gösterdikleri özveri için, aslında, belki, onlara, ekstra maaş vermek gerekirken, biz, maalesef, sadece, Türkiye'deki maaşlarını alabilecek şekilde izinli saymakla, bir anlamda, az da olsa, katkıda bulunmuş oluyoruz. Bu açıdan, bu yasa teklifinin de, bu maddenin de çok yararlı olduğunu düşünüyoruz.

Sonuç olarak, biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu yasa teklifinin her iki maddesine de; yani, 36 ncı maddede yapılacak değişikliğe de 39 uncu maddeye yapılacak ilaveye de olumlu oy vereceğimizi belirtiyor ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Andican.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Turhan Alçelik; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA TURHAN ALÇELİK (Giresun) – Muhterem Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı Maddesinin Bir Bendinin Değiştirilmesi ve Bir Geçici Madde Eklenmesi ve Aynı Kanunun 39 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Her türlü spekülasyona, yanıltıcı kamuoyu araştırmalarına rağmen, bu toplumun en çok değer verdiği kurum olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, 65 milyonun tek temsilcisinin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Saygıdeğer Başkan, sayın milletvekilleri; bir üniversite öğretim üyesi olarak, 36 ncı maddedeki sıkıntıları yaşayan kardeşlerinizden birisiyim. Harran Üniversitesinde görev yaptığım sürede, üniversite öğretim üyesi bulmakta son derece sıkıntılar içerisinde kaldık. Biz, üniversite öğretim üyelerimiz için, kanun koyucunun belirttiği, caydırıcı değil, özendirici bir yaklaşım içerisinde olmamız lazım.

Müsaade ederseniz, 1995 yılı sonu ile 1996 yılı sonu arasında, üniversite öğretim üyesi sayısı açısından bir karşılaştırma yapmak istiyorum. Normalde, bu kadar çok sayıda gelişen üniversiteyle bu sayının artması beklenirken, 19 150 olan öğretim üyesi sayısının, maalesef, 18 900'e düştüğünü görüyoruz. Burada olay, üniversite öğretim üyelerinin ekonomik problemleri yanında, çalışma statüleriyle alakalı problemlerden de kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan, şu anda kanunun 36 ncı maddesinde öngörülen kısmî statü ve daimî statüyle ilgili düzenlemenin, Grup olarak, fevkalade uygun olduğu kanaatindeyiz.

Bugüne kadar, Türkiye'de, teknolojinin, gelişmişliğin öncüsü olması gereken ve toplumun en yetişmiş elemanlarını barındıran üniversitelerimizin, toplumun, Türkiyemizin gelişmesinde en önemli kurumlar olması gerekirken, bu fonksiyonunu yeterince icra edemediğini görüyoruz. Bu fonksiyonunu yeterince icra edebilmesi için, çok önemli iki problemin halledilmesinin mutlaka gerekli olduğu kanaatindeyiz.

Birisi; öğretim üyesi eksikliğinin özendirici tedbirlerle telafi edilmesi -hem sosyal hem ekonomik açıdan kastediyorum- hem de üniversite öğretim üyelerinin, araştırma elemanlarının, her türlü ar-ge hizmetlerinde, dünyanın en ileri ülkelerindeki kaynak imkânlarına kavuşturulması suretiyle, arzu edilen hizmetleri verebileceği arzusunu taşıyoruz. Ayrıca, yetişmiş olan bu elemanlarımızın, olabildiği en uzun sürede ve en geniş imkânlarla, ülkemiz yararı açısından değerlendirilmesi gerektiği kanaatini taşıyoruz. Bu bakımdan, eğer, herhangi bir problem yaşanıyorsa -ki, yaşandığı kesindir- kısmî statüyle ilgili, şu anda değiştirilmesini öngördüğümüz teklifin -gördüğümüz kadarıyla- bir konsensüs içerisinde çıkarılmasını ve devletimizin, Hükümetimizin ve Meclisimizin, bu konuda, üniversitelerimize ve öğretim üyelerine yakışır ve dünyanın en ileri ülkelerindeki imkânların temin edilmesi suretiyle, toplumun öncüleri olması vasfının kazandırılmasını arzu ediyoruz.

Bir başkası; değiştirilmesi öngörülen 39 uncu maddeyle, özellikle kardeş Türk cumhuriyetlerindeki öğretim elemanlarının izin sürelerinin, ücretli olarak, daha doğrusu maaşları devam etmek suretiyle bir yıldan üç yıla çıkarılması; yani, izin sürelerinin uzatılmasıyla ilgili teklifin de -40 bine yakın öğrencimizin yurt dışında, çoğunlukla da Türk cumhuriyetlerimizde olduğunu varsayarsak- son derece önemli olduğunu Yüce Heyetinizin takdirlerine arz ediyor ve her iki maddedeki -36 ncı ve 39 uncu maddelerdeki- değişikliklerin, üniversitelerimiz, öğretim üyelerimiz için ve özellikle yurtdışına gitme durumundaki öğretim elemanlarımız için son derece yararlı olduğunu kabul ediyor; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Alçelik.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı ve 39 uncu maddelerinin değiştirilmesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz kanun teklifi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversiteler, bir bölgenin, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını sağlayan fevkalade önemli müesseselerdir. Bu anlayış içerisinde bulunduğumuzdan dolayıdır ki, üniversitelerin, Türkiye sathında bütün illerde açılması, âdeta, genel bir politika haline gelmiştir. Bu itibarla, üniversite deyince, akla, sadece bina yapmak gelmez; üniversite, binası, tesisi, iç teçhizatı ve öğrencisiyle, öğretim üyeleriyle, öğretim elemanlarıyla bir bütünlük arz etmektedir. Eğer, biz, üniversitelerin binaları da dahil olmak üzere, içerisindeki öğrencilerin, öğretim üyelerinin ve yine onları destekleyecek birkısım teçhizatların temininde gerekli hassasiyeti göstermezsek, o takdirde, orada huzurlu bir eğitim ve öğretimin yapılması mümkün olamayacaktır.

Bu itibarladır ki, bu kanun teklifimizi verirken, özellikle, bu üniversitelerde çalışan öğretim üyelerine, eşit olmayan, haksız bir uygulamadan kaynaklanan sebeplerle, bir yanlış değerlendirmeyi, bir yanlış uygulamayı tamamen düzeltmeye yönelik bir teklif olarak huzurlarınıza gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, Yüksek Öğretim Kurulunda üyelik yapmış olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum; Yüksek Öğretim Kurulu, gerçek anlamıyla, üniversitelerimizin gelişmesi ve özellikle, modern teknolojiyi uygulayabilecek, kalite ve kantitesi yüksek oranda personeliyle en üst derecede ve performansta hizmet verebilecek şekilde, gerçekten, fevkalade önemli bir işlevi, görevi, bugüne kadar yürütmüştür. Bu görevin yürütülmesinde, Yüksek Öğretim Kanununun ve Kurulun, hakikaten çok büyük etkisi vardır. Hele hele, Yüksek Öğretim Kurulundaki ciddiyet ve meseleye bakış tarzı, ülkeye bakış tarzı ve yükseköğretim kurumlarının, özellikle yaygınlaştırılması hususundaki gayretlerini, ben, her zaman minnetle anmışımdır.

Bu sebeple, bu Kurulun kurulması ve Yüksek Öğretim Kurulunun yaygınlaştırılması işlemlerinin yürütülmesinde, görevlerini yerine getirmesinde, başta, ilk kurucusu olan, daha doğrusu başkanı olan Sayın Prof. Dr. İhsan Doğramacı'ya -özellikle, ona bilhassa teşekkür etmek istiyorum- ve yine, orada görev yapmış olan bütün YÖK Başkanlarına, Sayın Sağlam'a, bilhassa teşekkür ediyorum.

Bu kanun teklifini, Sayın Millî Eğitim Bakanımızla -özellikle de konuşmak suretiyle- ve ayrıca, bütün partilerle de bir konsensüs içerisinde verdik. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen bütün partilerin temsilcileri, grup başkanvekilleri ve gerekse Millî Eğitim Komisyonu Başkanı ve üyeleri ve Millî Eğitim Bakanımız, hepsi, getirilmiş olan bu kanun teklifinin, hakikaten yerinde olduğunu kabul ve tescil etmişlerdir.

Sayın milletvekilleri, size, konuyu şöyle arz etmek istiyorum: 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununda iki türlü çalışma statüsü vardır; biri daimî statü, biri kısmî statüdür. O günkü şartlar içerisinde böyle bir düzenlemeye ihtiyaç vardı; çünkü, hem öğretim üyelerine ve elemanlarına ihtiyaç vardı hem de yaygınlaştırmayla ilgili bir politika vardı. Ancak, Yüksek Öğretim Kurulunun kuruluşundan bugüne kadar olan safhada, bu görevini, yani, kalite ve kantite itibariyle öğretim üyesi ve elemanlarını fevkalade üst seviyeye kadar çıkarmış ve bugünkü yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören öğrencilerimizin en üst seviyede yetişmesine imkân vermiştir ve başarılı da olmuştur; ancak, kısmı statü ile daimî statüde çalışan öğretim üyeleri, maalesef, uygulamada, haksız, eşit olmayan birkısım davranışlar veyahut da uygulamalarla karşı karşıya kalmışlardır.

Değerli arkadaşlar, Yüksek Öğretim Kanunuyla başlayan yeni üniversiteler yaşamında, öğretim üyelerinin, kanunun belirlediği şekilde, kendi üniversitelerinde profesörlüğe atanamama durumu nedeniyle, atanma hakkını kazanmalarına rağmen atamaları da yapılamamıştır. Profesörlüğe atanma hakkını kazanmış; ama, kendi fakültesinde atanamayan öğretim üyelerinin çok artması nedeniyle, 1988 ve 1989 yıllarında, 3455 ve 3576 sayılı Kanunlarla, bu tarihlere kadar doçent ve profesör olanlara, bulundukları kadrolarda doçent ve profesörlüğün hak ve yetkileri verilmiş ve profesörlüğe atanma hakkını kazanmış olanların kadro aranmaksızın atanmaları yapılmıştır.

Şu anda yükseköğretim kurumlarında şöyle bir uygulama vardır: Akademik yaşamlarının hiçbir döneminde zorunlu olarak tam gün çalışması uygulamamış veya ona muhatap olmamış öğretim elemanları, üyeleri; bir diğeri, sadece doçentlikte beş yıl -ki, kanunda beş yıl çalışma mecburiyeti vardır; onu özellikle belirtmek istiyorum- zorunlu tam gün çalışmış olanlar; bir diğeri de, doçentlikte beş yıl çalışmış, ayrıca, profesörlükte de beş yıl çalışma zorunluluğu olan ve bu sebeple daimî statüden kısmî statüye geçmeyle ilgili on yıl gibi haksız ve eşit olmayan bir uygulamaya tabi olanlar.

Değerli arkadaşlar, 36 ncı maddede, özellikle, daimî statüde beş yıl çalışma mecburiyetini getirildiği içindir ki, birkısım üniversiteler hem doçentlikte beş yıl süreyi aramış hem de profesörlükte beş yıl süreyi aramış; bu sebeple, bir haksız uygulamayla karşı karşıya kalınmış. O da nasıl; mesela Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi gibi birkısım üniversiteler "ben yorum yapıyorum" demiş, kurullar, yönetim kurulları, açıklama, daha doğrusu yorum yapmak suretiyle, doçentlikte beş yıl çalışmış olanları, profesörlükte tekrar bir beş yıl aranmaksızın, daimî statüden kısmî statüye geçirme imkânını vermiş. Yine, birkısım üniversitelerde, hukukî mütalaa alınmış, beş yıl çalışma mecburiyeti sadece doçentlikte kabul edilmiş, profesörlükte aranmamış. Ayrıca, birkısım üniversitelerde -mesela, Van Üniversitesinde- doğrudan doğruya doçentlikten profesörlüğe getirmiş, onlarda aramamış. Buna karşılık, diğer birkısım üniversitelerde hem doçentlikte beş yıl aranmış hem de profesörlükte beş yıl aranmış. Arkadaşlar, dikkat ederseniz, uygulamada, fevkalade büyük farklılık ve eşit olmayan, haksız ve adaletsiz uygulama var.

Yine, ayrıca, öğretim üyeleri kalkmışlar, idare mahkemelerine müracaat etmişler; idare mahkemeleri de farklı kararlar vermiş.

Değerli arkadaşlar, işte, uygulamada, bir taraftan yükseköğretim kurumlarında, bir taraftan doğrudan doğruya üniversitelerin kendi bünyelerindeki yorumlar, bir taraftan da idarî yargıda alınan kararlar çerçevesinde, bir haksız uygulamayı ortadan kaldırmaya yönelik bir teklifle karşı karşıyasınız.

Bu itibarla, bir taraftan komisyonda, bir taraftan gruplarla yapılan görüşmelerle birlikte, böylesine, haksız ve eşit olmayan bir uygulamayı ortadan kaldırmaya yönelik 36 ncı maddedeki değişikliği, hepiniz, o güzel ve nazik değerlendirmelerinizle olumlu karşılayacağınız ümidini taşıyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, GATA'da da, yine aynı şekilde, profesörlük veya doçentlikte beş yıl çalışma süresi veya mecburiyeti aranmıyor.

Bir uygulama daha var; onu da huzurlarınıza getirmek istiyorum. Üniversitelerde çalışmayan öğretim üyeleri için, yine, doçentlikte de profesörlükte de beş yıl çalışma mecburiyeti yok. Diğer şartları yerine getirmek suretiyle, ilgili üniversitelere başvurarak, sınava girmek suretiyle, doçent olabiliyor, profesör de olabiliyor ve çalışıyor; ama, eğer, üniversitede çalışıyorsa, karşısına bir sürü engel, bürokratik engel, bürokratik engellerle birlikte yanlış yorumlar...

İşte, bu düşünceden hareketle, özellikle, çalışma koşullarını en iyi şartlara getirmek ve öğretim üyelerinin psikolojilerini de düzeltmek ve onlara yapılan haksız uygulamaları da ortadan kaldırabilmek için, böylesine bir kanun teklifini bizler getirmiştik; grup olarak da, özellikle, bu getirmiş olduğumuz teklifi olumlu karşıladığımızı bilhassa huzurlarınızda belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bir de 39 uncu maddeye bir ilave var. Hepimiz, özellikle Türk soydaşlarımızın bulunduğu ülkelerle ilgili, fevkalade hassasiyet içerisindeyiz; onların ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını sağlayabilmek için, her türlü maddî ve manevî desteği vermeyi, âdeta bir millî politika olarak görüyoruz. İşte, bu noktadan hareket etmek suretiyle, bugünkü uygulamada, 39 uncu maddeye göre, eğer, bağımsız Türk devletlerinden bir tanesine bir öğretim üyesi gönderirsek veya onlar isterlerse, orada bir yıl ücretli çalışacak, ertesi yıl ücretsiz çalışacak.

Hepinize sormak istiyorum değerli arkadaşlar, bir öğretim üyesi, çalıştığı bir yerde, bir yıl içerisinde, oradaki eğitim ve öğretim fonksiyonunu tam manasıyla idrak edebilir mi, öğrenebilir mi; öğrenmesi mümkün değil. Onun içindir ki, 39 uncu maddeye bir ilaveyle, üç yıl süreyle, özellikle, aylıklı izinli sayılması hususu da, Sayın Tayyar Altıkulaç'ın getirmiş olduğu teklifle buraya derpiş edilmiş ve bağlanmıştır.

Ümit ediyorum ki, her iki teklifimizin de, fevkalade iyi niyetle ve samimiyetle getirilmiş, bir haksızlığın, bir adaletsizliğin, eşit olmayan bir uygulamanın ortadan kaldırılmasına yönelik olduğu, siz değerli milletvekilleri tarafından da kabul edilecektir.

Doğru Yol Partisi olarak, 2547 sayılı Kanunun 36 ve 39 uncu maddelerindeki bu değişikliğe olumlu oy vereceğimizi belirtiyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Şahsı adına söz talebi?.. Yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEK ÖĞRETİM KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA
KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. – 4.11.1981 tarih ve 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı maddesinin (a) fıkrasının 1 nolu bendinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Devamlı statü ile atanmış olup, kısmî statüye geçmek isteyen doçentlerde en az beş yıl süre ile devamlı statüde çalışmış olmak şartı aranır. Üniversitelerde devamlı statüde beş yıl çalışan doçentlerin, devamlı statüde profesörlüğe atanmaları halinde kısmî statüye geçmeleri için yeniden beş yıl devamlı statüde çalışma şartı aranmaz.

BAŞKAN – Teklifin 1 inci maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Halil Çalık; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ile üniversitelerdeki öğretim üyelerinin çalışma koşulları ve akademik ilerlemelerde nasıl yükselecekleri hakkında görüş bildirmek üzere, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu, 6.11.1981 tarihinden itibaren yürürlüktedir; fakat, bu kanunun, öğretim üyelerimizin gereksinmeleri doğrultusunda düzenlenmesi gerekmektedir. Halihazırda, öğretim üyelerimiz, doçent oldukları tarihten itibaren beş yıl süreyle devamlı statüde çalıştırılmaktadır. Profesörlüğe hak kazandıklarında ise, tekrar ikinci bir beş yıl devamlı statüde çalışmaya zorlanmaktadır. Bu ikinci bir beş yıl, yasalarda belirtilmemesine rağmen, uygulanmaktadır. Böylece, profesörlüğe yeni atanmış olan öğretim üyeleri, diğer öğretim üyeleriyle farklı koşullarda çalışmak zorunda bırakılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yükseköğretimimize yeni bir düzen getiren 2547 sayılı Kanunun 2880 sayılı Kanunla değişik 36/A maddesi, öğretim üyelerimizi huzursuz etmiştir ve huzursuz etmektedir. Bu antidemokratik yasa, öğretim üyeleri arasında eşitsizliğe neden olmaktadır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, profesörlüğe yükseltilen öğretim üyelerimiz, aynı kurumu içinde profesör kadrosuna atanmışlardır. Yani, zorunlu olarak tam gün statüde çalışmalarını doçentlik döneminde tamamlamışlardır. Ayrıca, aynı koşullarda bulunan bazı profesörlerimiz, 36 ncı maddenin nitelik kazanmamasından dolayı, farklı üniversite ve fakültelerde ikinci beş yıl daha beklemeden kısmî statüde çalışma hakkına sahip olmuşlardır.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Disiplin Kurulunda, yedi öğretim üyesi tarafından 36 ncı madde üzerinde yapılan incelemenin sonucu aynen şu şekildedir:

1- Yasanın 36 ncı maddesinde, öğretim üyeliği sıfatını alan bir kişinin beş yıl daimî statüde üniversiteye hizmet vermesi ve bilimsel tecrübesini artırması amaçlanmaktadır. Bu, doçentlikte yapılmaktadır ve yapılıyor.

2- 36 ncı madde, bir öğretim üyesinin profesörlüğe yükseltildiğinde ikinci bir beş yıl daha daimî statüde çalışmasını gerekli bulmamıştır.

3- Profesörlüğe yükseltilen öğretim üyesinin yeniden beş yıl daimî statüye dönmesi zorunluluğunun kabul edilmesi, 36 ncı maddeyle tamamen çelişmektedir. Bunun uygulanması, öğretim üyelerinin hakkının elinden alınması demektir.

Bu değerlendirme sonuçlarına göre, 36 ncı madde farklı yorumlar taşımakta, bunun sonucunda ise, bu, öğretim üyelerimiz arasında ciddî şekilde eşitsizliğe neden olmaktadır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununa bağlı üniversitelerimizde, farklı çalışma koşullarına sahip gruplar bulunmaktadır. Bunlar şu şekildedir:

1- Akademik yaşamının hiçbir döneminde zorunlu olarak tam gün çalışmamış olanlar,

2- Sadece doçentlik döneminde beş yıl zorunlu tam gün çalışmış olanlar,

3- Doçentlikte beş yıl tam gün çalışıp, bir de profesörlükte tam gün çalışanlar vardır.

Bu durum, aynı statüye sahip öğretim üyeleri arasında eşitsizliğe neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, profesörlerimiz, devamlı ve kısmî statüde görev yapanlar olarak ikiye ayrılmışlardır. Devamlı statüde olan profesörlerimiz, ikinci bir beş yıl tam gün statüde çalışmak zorunda kalmışlardır; ancak bu şekilde kısmî statüye geçebilmektedirler. Profesörlüğe atanma hakkını kazanmış; ama, kendi fakültesinde atanamayan öğretim üyelerinin çok artması nedeniyle, 1988-1989 öğretim yılında, 3455 ve 3576 sayılı Kanunlarla, bu tarihlere kadar doçent ve profesörlere, bulundukları kadrolarda, doçent ve profesörlüğün hak ve yetkileri verilmiş ve profesörlüğe atanma hakkı kazanmış olanların, kadrosu aranmaksızın, atanması yapılmıştır.

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı maddesinin getirdiği ihtilafların ve yorum yanlışlıklarının, öğretim üyeleri arasında eşitsizliklere ve haksız uygulamalara neden olduğu, hepimizin malumudur. Profesörlüğe atanan ve yükseltilen öğretim üyelerinin sorunları, 17.11.1990 tarihinde çıkarılan 3676 sayılı Kanunun geçici 35 inci maddesiyle sona ermiş bulunmaktadır. Ancak, bu tarihten sonra profesör olan öğretim üyeleri için bu haksız uygulama devam etmektedir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 36 ncı maddenin nitelik kazanması, öğretim üyelerimiz arasında birçok haksızlıklara sebep olmuştur.

36 ncı madde de, ikinci bir beş yıl daimî statüde çalışmayı öngörmemekte, öğretim üyelerinin kazandığı haklar, kadrolarıyla değil, akademik ilerleme ve yükselmelerle kazanılmaktadır.

Kendi iradesi dışında olabilecek zorlayıcı müdahalelerin, kişi haklarını zedeleyeceği ortadadır. Böylece, Anayasamızın "kanun önünde eşitlik" ilkesi uygulanamamaktadır. Aynı kurum kararları, kanun maddeleriyle idare edilen üniversitelerde farklı uygulamalar ortaya çıkmaktadır.

Kısacası, beş yıl devamlı statüde görev yapan bir öğretim üyesinin, profesörlüğe yükseldiğinde, kısmî statüye geçebilmek için, ikinci bir beş yıl daha devamlı statüde çalışmasının gerektiğine ilişkin bir düzenleme mevzuatı bulunmamaktadır.

Tecrübe kazanılması amacıyla, devamlı statüde sarf edilen sürenin hangi unvan altında geçirileceği 36 ncı maddede belirtilmemektedir.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, profesörlük hakkını kazanan öğretim üyelerimiz, doçentlikte beş yıl daimî statüde çalıştıktan sonra profesörlüğe yükseldiklerinde, ikinci bir beş yıl daimî statüde çalışmaya zorlanılmamalıdır, büyük bir haksızlıktır; bu durum derhal ortadan kaldırılmalıdır.

Aynı kurum ve yasa altında çalışan öğretim üyeleri arasındaki eşitsizlikler ortadan kaldırılmalıdır. Sağlanan eşitlik sayesinde, öğretim üyelerinin motivasyonları artacak ve daha verimli çalışmaları sağlanacaktır. Bu yasa değişikliği, ayrıca, devlet bütçesi üzerindeki yükü de kaldıracaktır.

Değerli arkadaşlarım, biz, Demokratik Sol Parti olarak, Meclise gelen, halkımızı ilgilendiren, halkımızdan yana olan ve vatandaşımızdan yana olan tüm yasalarda olduğu gibi, bu yasa teklifine de evet diyeceğiz; çünkü, bizim için doğrular kişilere göre değildir; bizim için doğru, halkımızın lehine olan kararlardır; onun için, biz, Demokratik Sol Parti olarak, buna evet diyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, yalnız, şunu özellikle sizden istirham ediyorum: Üniversitelerimiz ve diğer eğitim kurumlarımızın sorunlarında da aynı hassasiyetin gösterilmesini Yüce Meclisten bekliyoruz.

Arz ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalık.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Celal Topkan.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilgi çağında, bilgi patlaması çağında yaşıyoruz. Bilim adamlarımıza ve bilim kurumlarımıza, rahat çalışacakları eğitim ve araştırma alanları ve ortamları sağlamamız gerekir; bizlere düşen görev budur. Bu yasanın yeterli açıklığa sahip olmaması ve uygulamadaki farklılıkları sonrasında, öğretim görevlileri, zamanlarını bu yasanın düzeltilmesi için harcamaktadırlar; bu, onlara ve onların bilimsel çalışma zamanlarını çalma adına yapılmış büyük bir haksızlıktır.

Dünyadaki bilimsel gelişmelerin hızı, insanın aklına durgunluk verecek düzeye gelmiştir. 17 nci Yüzyılın başına kadar insanoğlunun ürettiği toplam tutarlı önerme sayısı 720'dir. Bir kişi, günde 4 saat çalışmak koşuluyla, bu önermeleri üç yıl içinde öğrenebilmekteyken, 17 nci Yüzyılda, Galilei, Kopernik, Newton, Kepler gibi bilim adamlarının yaşadığı döneme girilmiştir. Bilim tarihinde bu dönem, dahiler dönemi olarak bilinir. Bu dahiler döneminde, yani, 17 nci Yüzyıldan 1830'a gelindiğinde üretilen tutarlı buluş sayısı 2 800'ün üzerine çıkmıştır. 1830'dan sonra 1911'e gelindiğinde üretilen buluş, yani, tutarlı önerme sayısı 30 binin üzerine çıkmıştır. Bu 30 bin önermenin tahminen 4 bin tanesi, bu dönemin normal insanı olabilmek, normal koşulları yerine getirebilmek için gerekli olan önermeler, yani, buluşlardır. Bu dönemin normal insanı olabilmek, gerekli olan önermeleri öğrenebilmek için, günde 6 saat çalışmak koşuluyla altı yıl gerekmektedir. 1911'den 1945'e gelindiğinde bu buluş sayısı 80 bine çıkıyor; yani, dünya, hızlı buluşlarla gelişmeye ve bilgi çağına doğru koşar adımlarla gitmektedir. 1945 tarihinden sonra, bilgi patlaması başlıyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; size, bugünün ilginç sonucunu vermek istiyorum: Bugün, saniyede 11 buluş yapılıyor; yani, dakikada 660 buluş, saatte ise 36 bin civarında buluş yapılmakta olan bir çağda yaşıyoruz; bu hızlı bilgi üretim çağına "bilgi çağı" denilmektedir.

Şimdi, sizlere ve bizleri dinleyen herkese seslenmek istiyorum. Bizim ülkemiz, bilgi çağının gelişmesine ayak uydurmak zorunda mıdır, değil midir; bunun ayrımını yapmak zorundayız. Hiç kimse, Türk insanını bilgi toplumu olmanın dışında görme hakkına sahip değildir, böyle bir hakkı kendisinde göremez, görmemelidir. Sormak istiyorum: Bilgi çağında yaşarken ve bu kadar hızlı buluşlar yapılırken, beni bağışlayın, ama, insan olarak, bilgi kullanma, onu yorumlama, anlama ve yaşama geçirmek için 5 yıllık zorunlu eğitim yeterli midir; bu haksızlığı Türk insanına yapmaya ve ülkemizi gelişen dünyanın gerisine atmaya hakkımız var mıdır?! Bilim adamlarımızı bilimsel araştırma ve uygulamalardan uzak tutarak, kendi özlük haklarının peşinde zaman kaybetmelerine neden olmak doğru bir davranış mıdır?! Bunların ve benzeri yanlışlıkların ve olumsuzlukların acilen düzeltilmesi gerekir. Eğitim ve öğretime genel bütçeden ayrılan payın, bilgi çağını yakalamış ülkelerin genel bütçelerinden eğitim ve öğretime ayırdıkları seviyeye çıkarılması gerekmektedir; aksi halde, bilgi patlaması çağının gerisinde kalır ve seyirci olmaya başlarız.

Mevcut, eksiklik ve yetersizliklerin giderilmesini, Türk insanının, bilgi toplumunun bilgili bireyleri olmasını sağlayacak gerekli yasal düzenlemelerin geciktirilmeden yapılmasını dilerken, bu teklifle getirilen düzenlemenin, gecikmiş olmakla beraber, tarafınızdan kabul göreceği inanç ve düşüncesiyle Yüce Meclisi ve değerli üyelerini saygılarımla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – 2547 Sayılı Kanunun 39 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Türk Cumhuriyetleri ve Akraba Topluluklarındaki Yüksek Öğretim Kurumlarından resmî davet alan öğretim elemanlarına 3 yılı aşmamak ve bütün özlük hakları saklı kalmak üzere üniversite yönetim kurulunun kararı ve Millî Eğitim Bakanlığının onayı ile aylıklı izin verilebilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Var efendim.

BAŞKAN – Komisyon olarak, buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – DYP Grubu adına efendim.

BAŞKAN – Efendim, Komisyonu temsil ediyorsunuz...

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Peki, efendim, Komisyon adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden.

ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki, efendim.

Buyurun Sayın Altıkulaç.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretim elemanlarının yurt içinde ve yurt dışında görevlendirilmeleri konusu, 2547 sayılı Kanunun 39 uncu maddesiyle düzenlenmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, öğretim elemanlarının kendilerini yetiştirmeleri, bilgi ve görgülerini artırmaları, bilimsel çalışmalara ve toplantılara katılmalarıyla ilgili hususları derpiş etmekte ve bu fıkranın sonunda şöyle bir cümle yer almaktadır: "Öğretim elemanlarından kendilerine yurtdışı kuruluşlarınca burs veya ücret sağlananlar, görev yapacakları sürece Yüksek Öğretim Kurulunun belirleyeceği esaslara göre üniversite yönetim kurulunun kararıyla aylıklı veya aylıksız izinli de sayılabilirler."

Burada, düzenlemenin ayrıntısı, Yüksek Öğretim Kurulunun çıkaracağı bir yönetmeliğe bırakılmış; Yüksek Öğretim Kurulu ise yürürlüğe koyduğu yönetmeliğin 5 inci maddesinde şu hükmü derpiş etmiştir: "Öğretim üyelerinin aylıklı yurtdışı görevlendirmeleri süresi bir yılı aşamaz. Bir yıl sonunda isteği üzerine gerekli görüldüğü takdirde bu süre, aylıksız olarak bir yıla kadar uzatılabilir."

Şimdi, bugüne kadar yapılan uygulama, biraz önce arz ettiğim 2547 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ve bu cümleye dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmeliğin 5 inci maddesinin (a) bendinin son fıkrası uyarınca; yani, aylıklı olarak bir yıl öğretim elemanına izin verilmek, gerekli görüldüğü takdirde bu sürenin aylıksız olarak bir yıl daha uzatılması suretiyle yürütülmekteydi.

Tabiî ki bu düzenlemeler yapılırken önümüzde Türk cumhuriyetleri diye bir vakıa yoktur. Bu cumhuriyetler ortaya çıktıktan sonra, problem ciddî manada gündeme geldi, bu ülkelerin üniversiteleriyle yapılan temaslar sonunda, karşılıklı öğretim elemanı teatisi sırasında gönderilen öğretim elemanlarının bir yıl sonra -henüz öğrencisini dahi tanımadan, bazen bütünleme sınavlarını dahi yapamadan- Türkiye'ye çekilmesi gibi sakıncalı bir durumla karşı karşıya gelindi.

Yüksek Öğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığıyla bu konuda yapılan çeşitli çalışmalar ve görüşmeler sonunda, Yüksek Öğretim Kurulu, Yüksek Öğretim Kurulu Genel Kurulunda aldığı bir kararla, yönetmelikte derpiş edilen, düzenlenen bu bir yıllık maaşlı izinli süresini üç yıla çıkarmayı kararlaştırdı ve bu yönetmeliği yürürlüğe koymadan önce de Maliye Bakanlığı ile Sayıştay Başkanlığının görüşüne sundu. Ancak, Maliye Bakanlığı, bu yönetmeliğin dayandığı 39 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesinin yeterli olmadığını, binaenaleyh, bu iş için yasaya yeni bir fıkra eklenmesi gerektiği görüşünü bildirdi. Huzurunuza getirilen madde, Yüksek Öğretim Kurulundan hemen hemen aynen geçen ve 39 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesine dayanılarak çıkarılmış yönetmeliğin tadil edilmesi suretiyle çözüme kavuşturulmak istenen metnin hemen hemen aynıdır, redaksiyon anlamındaki değişiklik dışında,herhangi bir değişiklik hemen hemen yok gibidir. Bu itibarla, bu maddenin yasalaşması halinde Türk Cumhuriyetleri ve akraba topluluklarındaki üniversitelerden alınacak resmî davetlere icabetle, bu üniversitelere gönderilecek öğretim elemanlarımıza devletimizin bütçesinden herhangi bir ek katkı yapmadan, maaşlarının ödenmesi suretiyle bir yıla kadar verilen iznin üç yıla çıkarılması gibi bir sonuca ulaşılacaktır. Zaten, uygulama da, bir yıl sonra çekilenin yerine yenisinin gönderilmesi suretiyle devam etmektedir. Aylıklı izin süresinin üç yıla çıkarılması suretiyle, aylık ödeme şeklindeki malî yükümlülükte de bir artış söz konusu olmayacaktır; yani, öğretim elemanları gidiş-geliş külfetlerinden kurtarılmış olacak, gidenin yerine bir yıl sonra yenisinin gönderilmesi, ikinci yıl sonunda bir üçüncüsünün gönderilmesi gibi sakıncalı, zor bir uygulama yerine, gönderilen elemanın, kendisi arzu ettiği takdirde, üç yıla kadar maaşlı izinli olarak orada hizmetine devam etmesi sağlanmış olmaktadır.

Bu yasa teklifi, bu haliyle yürürlüğe girdiği takdirde, uygulamadaki, arz ettiğim sakıncalar ortadan kaldırılmış olacak ve bu akraba topluluklarına ve Türk cumhuriyetlerine öğretim elemanı gönderme uygulamasında ciddî bir rahatlama sağlanacaktır.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altıkulaç.

Şahsı adına, Sayın Zekeriya Temizel; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinize saygılar sunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin 2 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; nedeni de tereddütlerimin kişisel olmasından kaynaklanıyor. Yasa teklifinin, düzenleniş şekli itibariyle, sanki, umulan amacı doğurmayacak bazı sorunlar yaratacak gibi birtakım hükümler içerdiğini düşünüyorum; o nedenle söz aldım.

Değerli arkadaşlar, Türk cumhuriyetlerinde ve akraba topluluklarında kurulan üniversitelerde Türk hocaların, profesörlerin görevlendirilmesini olumlu karşılıyoruz; üstelik, bir yıl değil, üç yıllık bir süre, bu konuda olumlu bir katkı için gerekli olan süredir; hatta, bunun bir görev olarak kabul edilmesi -yani, bir zorunluluk olarak görülmesi- özlük hakları ve maaş ödemeleri konusunda daha değişik yükümlülükler altına girilmesinin de herhangi bir sakınca taşımayacağını düşünüyoruz. Yalnız, yasa teklifinin düzenleniş şekli, sanki, buralarda görevlendirilecek olan öğretim elemanlarına bazı sorunlar yaratacak gibi ortaya çıkıyor.

Bunlardan birincisi, eklenen fıkranın yeri. Plan ve Bütçe Komisyonunda bunları dile getirmiştik; ama, orada da pek fazla dikkate alınmadı, hazırlanan raporda da onlar gözüküyor. Dikkat ederseniz, 2547 sayılı Yasanın 39 uncu maddesinin son fıkrası, daha önceki fıkralara göre yapılan görevlendirmelerde, kişilere, buralara gidiş-gelişlerinde, yollukların, gidiş-geliş yol yevmiyelerinin ödenmesine ilişkin hükmü kapsamaktadır. Eğer siz, getirdiğiniz düzenlemeyi bu fıkranın sonuna eklerseniz, sanki bu üç yıllığına görevlendirilen öğretim elemanları bir üst fıkradan yararlanamaz konumda kalırlar. Bu, önemli bir tereddüttür. Gelecekte, eğer bu ödemelerin önüne geçecek bir düzenleme olarak ortada kalırsa, zannediyorum oldukça büyük bir sorunla karşı karşıya kalırız.

O nedenle, fıkranın yeri, son fıkradan önceki yerdir. Son fıkra, kesin olarak bu düzenlemeyi de kapsamalıdır. Buraya, giden-gelen kişilere yol yevmiyesi, artı uçak biletinin verilebilmesi için, fıkranın, 39 uncu maddenin sonuna değil, mutlaka sondan bir önceki fıkra olarak eklenmesi gerekir. Bu, önemli bir konu.

İkinci konu, maddenin bitimiyle ilgili. Üç yılı aşmamak ve bütün özlük hakları saklı kalmak üzere görevlendirilecek olan kişiler aylıklı izinli sayılacak; ancak, maddenin içerisinde görevlendirme deyimi geçmiyor. Görevlendirme deyimi maddenin başlığında var: "Yurt içinde ve yurt dışında görevlendirme." Ancak, bu görevlendirmeyle ilgili olarak, daha önceden maddenin içerisinde herhangi bir ifadenin yer almaması, bu konuyla ilgili olarak, görevlendirmeye yönelik olarak gereken düzenlemelerin yönetmelikle yapılması gerekliliğinden kaynaklanıyor.

O nedenle, ilgili kişilerin aylıklı sayılması bu olayın birinci aşamasıdır. Ancak, aylıklı sayılan bu kişilerin, orada ilgili üniversiteler tarafından görevlendirilmesine, mutlaka bu yasa teklifiyle olanak tanımak zorundasınız. Eğer görevlendirme yaptırmazsanız, orada, her halükârda, bu insanlara en azından geçimlerini ya da yaşamlarını idame ettirecek bir bedel ödenecek. 657 sayılı Yasaya göre böyle bir ödemenin yapılması olanaksızdır; 2547 sayılı Yasaya göre de ek bir ödemenin yapılması olanaksızdır. Ücretli olarak izinli sayılan kişi, aynen çalışanlar gibi bütün hükümlerden yararlanır veya o hükümlere tabidir; yani, çalıştığı süre içerisinde nasıl bir ek iş yapamazsa, memuriyetle bağdaşmayan ilave işlerde çalışamazsa, başka bir yerden ikinci bir ücret alamaz ise, ücretli izinli sayılan kişi de bunlara aynen uymak zorundadır. Halbuki, orada, buna, birtakım ödemeler yapılacak.

Bu durumda "üniversite yönetim kurullarının kararıyla izinli sayılanların, ilgili üniversitelerde görevlendirilmeleri halinde, oralarda, bunlara, bu tür masrafları karşılayacak ödemeler yapılabilir" hükmünü buraya koymanız lazım ki, ayrıca, 657 sayılı Yasaya ve 2547 sayılı Yasaya göre, bu insanlar, malî açıdan çok zor durumda veya en azından bir suç işlemiş olma durumuyla karşı karşıya kalmasınlar.

Demek ki, iki önemli konudan bahsediyoruz: Birisi, fıkranın yeri. İkinci konu da, aylıklı izinli sayılanların mutlaka görevlendirilmesi gereği. O nedenle, "özlük hakları saklı kalmak üzere" ifadesini oradan çıkarıp "izinli sayılırlar" dedikten sonra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Temizel, lütfen toparlayın.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

... "bu şekilde izinli sayılanlardan üniversitelerde görevlendirilenlerin bütün özlük hakları saklı kalır" demek suretiyle, ortaya çıkacak bu malî yükümlülükleri de çözmek zorundayız.

Üzerinde birazcık çalışılıp da, maddeye böyle bir şekil verilmesi halinde, gelecekteki ödemeler ve uygulamalar yönünden, bu insanların, iyi bir işlem yaparken çok zor durumda kalmalarının önüne geçilmiş olur.

Son olarak belirtmek istediğim konu da, Demokratik Sol Partinin, biraz sonra okunacak önergesiyle ilgili. Hangi koşullar altında olursa olsun, yükseköğretim kurumlarının mensuplarının görevlendirilmeleri ve izinleriyle ilgili olarak, Millî Eğitim Bakanlığına tanınacak bir yetki, yasanın özünü zedeler. O nedenle de, buradan "Millî Eğitim Bakanlığının onayı" ibaresinin mutlaka çıkarılması gerekir. Bu görevlendirme olayıyla, o insanların, oralarda, sanki ilgili üniversitelerin aslî öğretim görevlileri gibi bazı haklardan yararlanmasına da olanak tanınmış olur.

Bunların dikkate alınması halinde, zannediyorum, pek fazla sorun çıkmaz. Bu düzenlemeyi, bu haliyle olursa, çok daha fazla olumlu bulduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Temizel.

Sayın Bakan, kürsüden mi yerinizden mi konuşacaksınız?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Kürsüden konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Zekeriya Temizel'in konuşmasından sonra, Yüce Meclise bir iki konuda izahat verme gereğini duydum.

Birincisi, değerli arkadaşımızın belirlediği izinli sayılma, görevlendirme olayı. Yüksek Öğretim Kanununun, genelde, gerek 39 uncu, gerekse 36 ncı ve 41 inci maddelerine göre görevlendirmeler yapılır. Buralarda, hep, "izinli sayılma" sözü, üniversitenin, o süre zarfında maaşlı izinli, maaşsız izinli sayılma şeklinde verdiği karardır. Asıl görevlendirme, karşı taraftan gelir. Burada da, dikkat buyurulursa "Türk cumhuriyetleri ve akraba topluluklarındaki yükseköğretim kurumlarından resmî davet alan öğretim elemanlarına" ibaresi var; yani, zaten, orası, böyle bir talepte bulunuyor, ondan sonra, bu görevlendirme, daha doğrusu bu izin verme oluyor. Genelde, 40 ve 41 inci maddelerde de böyledir; yani, bir üniversite, ders verdirmek üzere bir öğretim elemanını talep eder, onun mensup olduğu üniversite izin verir. Bu talepte, zaten, izinden sonra orada bir görevlendirme söz konusu olacaktır. Dolayısıyla, izin verenin kendisinin görevlendirmesi söz konusu olmuyor, devletteki gibi; çünkü, üniversitelerin bütçeleri birbirinden farklı. İzin veren üniversite, sadece izin verebilir; görevlendirmeyi yapacak olan, talep eden üniversitedir. Burada da "resmî davet üzerine" denildiği için, orası, zaten, bu izin üzerine görevlendirmeyi yapacak. Aşağı yukarı onbeş yıllık uygulamada da, bu dört madde görevlendirmelerinde, bu tip ücretlerle ilgili sorun çıkmıyor; çünkü, burada, zaten, bütün özlük hakları, izin veren üniversitede kalıyor. Karşı taraf, davetinde de ve görevlendirmesinde de ne vereceğini önceden belirliyor. Esasen, bunlar, öğretim üyesinin de tamamen isteğine bağlı olaylar olduğu için, büyük bir sorun çıkacağını sanmıyorum; yani, en azından, uygulamayı söyleyerek belirliyorum. Yer konusunda da öyle; bunların yol ve yevmiyeleri... Tam görevlendirme olursa, biliyorsunuz, Devlet Personel Kanununda, ayrıca yevmiye ödenmesi söz konusu olur; halbuki burada öyle bir şey yok. Özlük haklarını muhafaza eder, yol parası ise, genelde, görevlendiren üniversitenin; yani, görev yapacağı üniversitenin işidir; onlar da bunu, karşılıklı, davet mektuplarında açıkça belirlerler. Yani, arkadaşımızın endişelerine iştirak ediyorum; ama, uygulamada bu endişeleri bertaraf edici bir yol, bir gelenek, bir görenek oluşmuş durumda. Karşılıklı... Genellikle, görevlendiren yer yol parasını verir, izin veren üniversitede özlük hakları kalır. Dolayısıyla, büyük bir sıkıntı çıkacağını zannetmiyorum. Bunu Yüce Meclise arz etmek istedim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde bir değişiklik önergesi vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 36 ncı Maddesinin Bir Bendinin Değiştirilmesi ve Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin" 2 nci maddesinde aşağıdaki değişikliğin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Şükrü Sina Gürel Ahmet Piriştina Halil Çalık

İzmir İzmir Kocaeli

Metin Bostancıoğlu Hayati Korkmaz

Sinop Bursa

Öneri:

2 nci madde metninden "ve Millî Eğitim Bakanlığının onayı" ibaresi çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Sayın Komisyon öneriye katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okuyalım, konuşmak mı istiyorsunuz?

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Gerekçeyi okuyalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyalım lütfen.

Gerekçe:

Üniversiteler, özerk kurumlar olarak korunmalıdır. Hangi konuda olursa olsun, üniversiteler üzerine yürütmenin bir onay veya vesayet mercii olarak çıkarılması çok sakıncalı olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranması gerekli.

BAŞKAN – Oylamaya geçmeden önce karar yetersayısının aranmasını istemek gerekir.

Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – 2547 Sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 44. – Devamlı statüye atanmış olup kısmi statüye geçmek için vaki talepleri üniversite veya idari yargı tarafından reddedilmiş bulunan profesör ve doçentler üniversitede bu akademik kadroların birinde devamlı statüde beş yıl çalışmış olmaları kaydı ile bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren üç ay içinde kısmî statüye geçme talebinde bulunabilirler.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Bir değişiklik önergesi vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2547 sayılı Kanunun 36 ncı ve 39 uncu Maddelerinin Değiştirilmesi, Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geçici madde 44'ün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saffet Arıkan Bedük Temel Karamollaoğlu Hüsamettin Özkan

DYP Grubu Başkanvekili RP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Ankara Sıvas İstanbul

Oya Araslı Cumhur Ersümer

CHP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

İçel Çanakkale

GEÇİCİ MADDE 44 - Devamlı statüye atanmış olup, kısmî statüye geçmek için vaki talepleri reddedilmiş bulunan profesör ve doçentler, üniversitede bu akademik kadroların birinde devamlı statüde beş yıl çalışmış olmaları kaydıyla, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren üç ay içinde kısmî statüye geçme talebinde bulunabilirler.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?..

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Komisyon çoğunluğumuz bulunmadığından, takdir Yüce Heyetindir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeye Hükümet katılmıştır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Teklifin maddesini, kabul edilen önerge doğrultusunda, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?..

OYA ARASLI (İçel) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Topkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Topkan.

CHP GRUBU ADINA CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına, saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ülkemizde 60'ın üzerinde üniversite mevcuttur. Her ilimiz de, üniversiteye kavuşmak istek ve çabası içindedir. Bu talep ve isteklerinde haksız değiller. Kalkınmanın temel ölçüsü eğitimdir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi, eğitilmiş, nitelikli insan unsurunun varlığıyla değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, ülkemiz, bilimsel gelişmeye gereken önemi vermek zorundadır. Önemli olan, her gün, sadece binası ve kapısında tabelası olan yeni üniversiteler kurmak değildir; önemli olan, evrensel anlamda bilimsel eğitimin verilebildiği, yeteri kadar öğretim elemanı, araştırma laboratuvarları olan üniversiteler kurmaktır. Üniversitelerin bilimsel yeterliliği ve bilimsel kabulü, bu üniversitelerde yapılan bilimsel çalışmaların uluslararası yayın olarak kabul görmesi ve yayınlanmasıdır.

Bugün, dünya, bilim, sanat, felsefe alanlarında bilgi patlaması çağına girmiştir; bilgi, beceri ve sezgi patlaması çağına geçilmiştir. Dikkatinizi çekmek istiyorum. Bakınız, her ne kadar biraz önceki konuşmamda belirtmişsem de tekrar belirtmek istiyorum: Bilimsel gelişme hangi düzeye erişmiştir. Bilgi patlaması çağı olarak adlandırılan çağımızda, saniyede 11, dakikada 660, saatte 36 bin buluş yapılmaktadır. Dünya, hızla bilgi çağında yol alırken, bizim üniversitelerimiz, henüz, bilimsel ve idarî özerkliğe dahi sahip değildir. Bu açığı kapatmaya yönelik olarak, eğitime, genel bütçeden yeterli kaynak ayrılmamaktadır. Ayrılan miktarla bilgi çağı üniversitesini ve bu üniversitelerde istenilen anlamda eğitilmiş, üretken, nitelikli insan unsurunu yakalamak zordur. Bugün, mevcut üniversitelerimizin birçoğu, yeterli öğretim elemanına sahip değildir. Bu bir gerçektir. Bu gerçeği görerek ve bilerek, genel bütçeden eğitime yeterli kaynağı sağlayarak, ülkemizin bilgi çağının üyesi olmasını bir an önce sağlamamız gerekir. Bu arada, eğitim elemanlarımıza insanca yaşayacakları ücreti de vermemiz gerekmektedir. Aksi halde bu insanların bilimsel performanslarını azaltmış oluruz.

Bu arada, Türk cumhuriyetlerinde kurulan yeni üniversitelerin eğitimlerinin geliştirilmesine ve aynı şekilde, bu üniversitelerin çağın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde çağdaş, bilimsel yapıya kavuşturulmasına katkıda bulunmak da gerekebilir ve gerekmektedir; ancak, bu katkıyı sağlamayı düşünürken, kendi üniversitelerimizin ihtiyaçlarını görmezlikten gelemeyiz. Türk cumhuriyetlerinde gerek yeni açılan üniversitelere gerekse halen öğretime devam eden üniversitelere yardımcı olurken, bu düzenlemeyi kalıcı hale getirmemek gerekir. Bugünkü koşullarda, bu ülkelere giden üniversite öğretim üyelerine verilen ücretler, Türkiye'deki yaşam koşullarıyla mukayese edildiğinde, az gibi görülebilir; ancak, o ülkelerdeki yaşam düzeyi açısından, bu paralar yaşamaya yeterli olabilmektedir; ayrıca, bu öğretim üyelerinin Türkiye'deki ücretleri verilmeye devam etmektedir.

Bu ülkelere gönderilen öğretim elemanlarının gönderilme koşullarını cazip hale getirmekten şiddetle kaçınmak gerekir. Aksi halde, Türk üniversiteleri öğretim üyesi bulunduramaz hale gelebilir. Yetkilileri bu konuda şimdiden uyarmak istiyorum. Bir taraftan, Türkiye'de, her gün eğitim ve öğretim altyapısı hazır olmayan, fizikî yapısı dahi hazır olmayan üniversiteler kuracaksınız ve bu üniversitelerde öğretim yaptıracak yeteri kadar elemanınız olmayacak, diğer taraftan, mevcut öğretim elemanlarını başka yerlere göndereceksiniz. Açıkçası, bu uygulamanın gelecekte sistematik şekle dönüşmesinin endişesini taşıdığımı belirtmek istiyorum.

Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topkan.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Kabul edilmiştir.

Teklif kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

7.– Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı : 117) (1)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Sayın Komisyon?.. Burada.

Sayın Hükümet?.. Burada.

Dışişleri Komisyonu raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1.- 2 Eylül 1993 tarihinde Ankara'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(1) 117 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, zamandan tasarruf edebilmek için...

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Devam edelim Sayın Başkan.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Devam edelim.

BAŞKAN – Devam edeceğim; ama, kupalar sıralar arasında dolaştırılırken devam edemem, yerine koydurmam gerekiyor. Onun için, lütfen, bundan sonraki sözleşmelerimiz için pusulalarımızı çabuk hazır edelim, yazmakla vakit kaybetmeyelim; birincide kaybettiğimiz vakti diğerlerinde kaybetmeyelim lütfen.

8. – Türkiye Cumhuriyeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/328) (S. Sayısı : 119) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1.- 23 Haziran 1994 tarihinde Ankara'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(1) 119 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısıyla ilgili oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

9. – Türkiye Cumhuriyeti ve Kırgız Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/353) (S. Sayısı : 121) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ve Kırgız Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti ve Kırgız Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı.

MADDE 1– 14 Ekim 1994 tarihinde Ankara'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ve Kırgız Cumhuriyeti arasında konsolosluk sözleşmesinin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

(1) 121 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Konsolusluk Sözleşmesinin oylamasına ait kupaları kaldıralım lütfen.

(Oyların ayırımına başlandı)

10. – Türkiye Cumhuriyeti ve Litvanya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının Onaylanmasının UygunBulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/329) (S. Sayısı : 116) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ve Litvanya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Hükümet ve Komisyon yerlerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti ve Litvanya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1.- 11 Temmuz 1994 tarihinde Vilnius'ta imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ve Litvanya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

(1) 116 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ve Kırgız Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin oylamasına ait kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

11. – Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna - Hersek Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının Onaylanmasının UygunBulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/332) (S. Sayısı : 118) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisiyonun raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen grup ya da sayın üye?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1.– 2 Şubat 1994 tarihinde Saraybosna'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.– Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(1) 118 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – 116 sıra sayılı tasarıyla ilgili kupalar kaldırılsın.

12. – İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılanmasına İlişkin 11 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/582) (S.Sayısı : 278) (1)

BAŞKAN – İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılanmasına İlişkin 11 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Sayın Atilâ Sav'ın söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Sav.

ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, kişisel söz talebinde bulunmuştum; ancak, şimdi Grubum görev verdiği için Grubum adına konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Peki efendim, buyurun.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, DSP Grubu adına da Sayın Gürel konuşacaklar.

BAŞKAN – Peki efendim, kaydettik.

CHP GRUBU ADINA ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılanmasına İlişkin 11 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimizi Yüce Meclisin bilgisine sunmak üzere söz aldım.

Gerçek demokrasi, insanı, sosyal ve politik sistemin temeli olarak görmektedir. Özgürlük ve insan onuru, politik sistemin hizmet etmesi gereken en yüce değerlerdir. Bu nedenle, işkence ve insan onuruna aykırı davranışlar üzerinde dikkatle durulmakta ve her türlü aykırılıkla mücadele edilmektedir. Bu konuda, iç hukuk kuralları kadar uluslararası hukuk kuralları da önem taşımaktadır. Özellikle, ulusal kuralların gelişiminde uluslararası kuralların etkisi büyük olmaktadır. Bu nedenle, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Sözleşmesi çok önemli bir işlev yapmaktadır ve Türkiye, bu sözleşmeyi ilk imzalayan devletlerden birisidir.

Devletimiz, insan hakları konusundaki duyarlılığını belli etmek amacıyla, önce, sözleşmeye üye olmuş, daha sonra, kişisel başvuru hakkını da tanımıştır. Böylece, Türkiye, Avrupa ligindeki yerini pekiştirmiş bulunmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Divanı olarak iki aşamalı olarak çalışan bu yargılama mekanizması, 11 numaralı Protokolle, tek aşamalı ve sürekli olarak çalışan bir mahkeme biçiminde düzenlenmektedir. Bu mahkemenin sürekli

(1) 278 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

olarak görev yapacak olması, yargı yoluna duyulan güveni artırmaktadır. Eski sistemde dönemsel olarak çalışan Divanın işi çok artmıştı. Bu nedenle, Divan çalışmalarında güçlükler olmakta ve tıkanmalar yüzünden işler uzamaktaydı. Sürekli çalışacak bir mahkemenin daha verimli ve daha etkin bir işlev yapacağı kuşkusuzdur. Bu nokta, protokolün olumlu yönüdür; bu nedenle, protokolün Türkiye Cumhuriyetince de imza edilmiş olması yerindedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti, kişisel başvuru hakkını tanımakla, bir bakıma, egemenlik hakkından özveride bulunmaktadır. Yargı erki, egemen bir devletin temel işlevlerindendir. Bu nedenle, iç hukuk bakımından haklarını Türk mahkemelerinde alamayan vatandaşlarımızın daha üst bir mahkeme olarak Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna ve Divanına başvurması yolunun açılması, vatandaşlara ve insan hakları uygulamalarında ihlallerle karşılaşmış olan kişilere bir güvence tanımaktaydı.

Kuşkusuz, bu, devletimizin insan hakları konusundaki duyarlılığının da bir göstergesidir. Ne var ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 26 ncı maddesine göre, bir üye devletin yurttaşlarının Divanda hak aramasının bir de koşulu vardır; o da, iç hukuk yollarının tüketilmesidir; yani, sözleşmenin 27 nci maddesine göre, hak sahibi olan kişi, önce kendi devletinin mahkemelerinde ve iç hukuk kurallarına göre hak arama yollarını sınayacak ve bu yollardan geçecektir; eğer, bu yollardan hakkını alamıyorsa, ondan sonra, sözleşmenin tanıdığı hak arama yolu kendisine açılacaktır. Sözleşmenin 27 nci maddesindeki koşullar bu konudaki açıklığı içermektedir.

Ne var ki, Aralık 1996'da, Divan, verdiği bir kararla, Türkiye'nin taraf olduğu bir davada, iç hukuk yollarına başvurmadan açılmış bir davayı kabul etmiştir ve karara bağlamıştır. Bu, olumsuz bir durumdur. Yalnız Türkiye için uygulanmıştır, ilk karardır; ama, tek olmama tehlikesini de birlikte getirmektedir. Divan, bu kararıyla, açıkça, Türkiye'yi öbür devletlerden ayırmaktadır. Başka hiçbir üye ülke için bugüne kadar böyle bir karar verilmemiştir; bunu kabul etmek ve bu uygulamanın yerleşmesine sessiz kalmak, kanaatimizce doğru olmayacaktır. Unutmamak gerekir ki, Türkiye Cumhuriyeti, kendi iradesiyle sözleşmeye taraf olmuştur ve bu sözleşmeye taraf olmakla, diğer taraf üyelerle eşitlik haklarını kazanmış olması gerekmektedir. Oysa, Divanın yalnızca Türkiye için verdiği bu karar, sözleşmenin diğer mumzi taraf ülkeleri ile Türkiye arasında bir ayırım ortaya koymaktadır ve Türkiye bakımından eşitliği ihlal edici bir durumdur. Bu eşitliğin ihlal edilmesi kabul edilmemelidir; kabul edilemez.

Yargı erki konusunda, biz, hiçbir aşağılık kompleksine sahip değiliz, hiç kimsenin de bizi böyle görmesini kabul edemeyiz. Gerçekten, iç hukuk yollarında zaman zaman tıkanmalar olmaktadır; bundan, biz de şikâyetçiyiz ve bu tıkanmaların önünün açılması ve gecikmesiz adaletin sağlanması için önlemler aranmakta ve bu iş için gerekli işlemler yapılmaktadır. Ancak, Türkiye'de, özellikle de bir bölgede adaletin gecikiyor olması, Divan önünde, bizim, diğer ülkelerden farklı bir ülke konumunda değerlendirilmemiz için mazeret sayılmamalıdır.

Üye devletler arasında eşitliği gözetmeyen bir Divanın tutumunda, hukuk açısından da bir eksiklik vardır. Türkiye Cumhuriyeti, Divanın görevini ve yetkisini kabul ederken, eşit ve adil yargılanma hakkından feragat etmiş değildir. Divanın, bu bakımdan, sözleşmenin bütün koşullarını tam olarak uygulaması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, umudumuz, sürekli çalışacak bir mahkemenin, Divanın görevini üstlenmesi halinde bu türlü aksamaların da giderilmesidir; yani, Divan yerine kurulacak mahkeme, tam bir mahkeme gibi sürekli olarak çalışmalıdır ve bu suretle, yargı erkinin kullanımında hiçbir tıkanma olmamalıdır ve bu mahkemenin ülkemize ve cumhuriyetimize karşı tavrında da herhangi bir eşitsizlik ya da farklılık gözetilmemesi umudumuzdur; bu nedenle, protokolün imzalanmasının uygun olacağı görüşüyle, protokolün onaylanmasıyla ilgili tasarıya olumlu oy vereceğimizi arz eder, Yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlarım efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sav.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Şükrü Sina Gürel; buyurun.

DSP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; bu protokol, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini değiştirmek üzere düzenlenmiştir. Amacı, Avrupa Konseyinin merkezi Strasbourg'da daha etkin ve saydam bir insan hakları denetimi sağlanabilmesidir. 11 sayılı Protokol, insan hakları denetim sürecinde çok önemli yenilikler, esastan değişiklikler getirmektedir. Bu değişikliklerin burada belirtilmesi gerekmektedir; çünkü, eğer Türkiye, kendisini bu değişikliklere protokol yürürlüğe girinceye kadar hazırlayamayacak olursa, ülkemiz açısından ortaya çıkabilecek son derece önemli olumsuz sonuçlar olacaktır.

Nedir, Avrupa Konseyi çerçevesindeki bu insan hakları denetimi mekanizmasına 11 sayılı Protokolle getirilen değişiklik: Birincisi, Avrupa Konseyi çerçevesinde insan hakları denetimi, artık, tek ve sürekli bir mahkeme eliyle sağlanır hale gelecektir. Denetim sürecinde, şimdi yürürlükte olan sistemde, yani, bu 11 sayılı Protokol yürürlüğe girinceye kadar yürürlükte kalacak olan sistemde, siyasal etki kanalları önemlidir. En başta, Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi, İnsan Hakları Komisyonu raporlarını inceleyerek nihaî bir karar verme yetkisine sahiptir. 11 sayılı Protokol, bu yetkiyi Komitenin elinden alacaktır; dolayısıyla, kurulacak olan tek ve sürekli mahkeme, bundan sonra kesin karar verme yetkisiyle donatılmış olacaktır. Ayrıca, şimdiye kadar, Komisyon, bireylerden gelecek başvuruları kabul edebilmesi ve inceleyebilmesi için, devletlerin kendisine yetki vermesini beklerdi. Aynı şekilde, mahkemenin bir davaya bakabilmesi için de, taraf devletlerin mahkemenin zorunlu yargı yetkisini tanımaları gerekirdi; üstelik, devletler bu yetkiyi sürekli bir yetki olarak da tanımazlar, belirli bir zaman için tanırlardı -örneğin, üç yıl için- ve Türkiye'de gerçekten böyle yapmış ve üç yılın sonunda da kararını yeniden gözden geçirebilecek bir şekilde Divanı yetkili kılmıştır. 11 sayılı Protokolle, artık, kurulacak tek ve sürekli mahkeme, bütün bu yetkilere kendiliğinden sahip kılınacaktır; artık bir yetkinin uzatılıp uzatılmaması da söz konusu olmayacaktır. Böylece, mahkeme, şimdiye kadar olduğu gibi, devletlerin siyasal tepkilerine duyarlı olmaktan da çıkarılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bir başka önemli değişiklik de şudur: Bugüne kadar, Avrupa Konseyi çerçevesindeki insan hakları denetiminde, insan hakları davalarında gizlilik egemendi, bundan sonra, 11 sayılı Protokolle, herşey açık olacaktır; basında, bütün iddia ve şikâyetler yayımlanabilecektir; bu da, insan hakları konusunda dava edilen devleti, uluslararası alanda son derece yakışıksız bir konuma sürükleyebilecektir. Ciddî ve temelli iddia ve yakınmaların yanı sıra, devletler, abartılmış ve siyasal propaganda amacı için kullanılmak üzere hazırlanmış iddialarla da karşılaşabilecektir. Üstelik, yeni sistemde, mahkeme, isterse davaya taraf olmayan devlet, kurum ve kişileri de davet ederek mahkeme önünde görüş bildirmelerini isteyebilir. Böylece, siyasal propaganda ve yıpratma için kullanılabilecek bütün kanallar açılmış olacaktır. Protokol, ayrıca, mahkemeye, isterse geçici tedbirlere de hükmetme yetkisi tanımıştır. Mahkemenin bu yetkiyi kullanması, zaman zaman ciddî egemenlik sorunlarına yol açabilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti olarak, bugünkü Avrupa Konseyi insan hakları denetim mekanizmasından bile siyasal amaçlar için kullanıldığı doğrultusunda haklı yakınmalarımızı sürdürdüğümüz bir ortamda, yeni düzenlemenin getireceklerini çok ciddî bir biçimde ele almamız gerekir. 11 sayılı Protokol ile getirilen yeni düzenleme, bizim yargı ve yönetim yapımıza çok köklü etkiler yapmaya başlayacaktır. Bu etkilerin olumsuz ve yıkıcı olmaması için, şimdiden ve gecikmeden önlem almamız ve kendi evimize çekidüzen vermemiz gereklidir.

Bazı değerli hukukçularımız, özellikle şimdi belirtmeye çalışacağım konuda dikkat çekmeye çalışmaktadırlar; örneğin, değerli hukukçu Prof. Aslan Gündüz şunları yazmıştır, şunları söylemiştir:

"Sözleşmeye göre, bir bireyin Strasbourg'da dava açabilmesi için, her şeyden önce, iç kanun yollarını tüketmesi gerekir. Ancak, etkin ve yeterli olmayan, fuzulî olan veya çok uzun süren iç kanun yollarını tüketmeye gerek yoktur. Bugün, Türkiye'nin belirli bir bölgesinden gelen davalar bakımından, Strasbourg organları, etkisiz olduğu gerekçesiyle, iç kanun yollarının tüketilmesi zorunluluğunu aramamaktadır. Bunun anlamı, Türk mahkemelerinin yargı yetkisinin, Strasbourg organları tarafından kullanılmasıdır. Strasbourg'taki komisyon, alternatif bir yargı yeri veya ilk derece mahkemesi haline gelmiştir.

İkincisi, mademki yeni mahkeme, yani bu 11 sayılı Protokol ile kurulacak olan mahkeme, âdeta bir Avrupa anayasa mahkemesi haline gelecektir; mademki bizim açımızdan da ciddî şekilde yargı yetkisini kullanacaktır; o zaman, Anayasada gerekli düzenlemelerin yapılması gerekir. Strasbourg Mahkemesinin bir kararı ile bir Türk mahkemesinin, örneğin Yargıtayın kararının çatışması halinde, hüküm çatışmasını gidermek üzere millî mahkemeler önünde yargılamanın yenilenmesi yolunun açılması gerekir.

Diğer durumlarda da, Strasbourg Mahkemesinin kararlarının yerine getirilmesinin kanunî şartlarının hazırlanması gerekir." Değerli hukukçular böyle söylüyor.

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu konuda duyarlı olmak, gerekli düzenlemeleri yapmak zorundayız; yoksa, ülkemiz, Türkiyemiz, son derece zor durumlarla karşılaşabilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak biz, 11 sayılı Protokolün onaylanması aşamasına geldiğimiz şu anda bunları düşünmeli ve onaylayacağımız yeni düzenlemenin bizi uluslararası alanda zorda bırakmaması için bir an önce kendi mevzuatımızda gerekli düzenlemeleri, değişiklikleri yapmalıyız.

Demokratik Sol Parti olarak biz, Türk Halkının eksiksiz bir insan hakları uygulamasına kavuşması için elimizden geleni yapmaya hazırız. Ancak, eksikliklerimizi giderme aşamasına geldiğimizde, şimdi, bu akşam, 11 sayılı Protokolü onaylayan değerli milletvekili arkadaşlarımıza, bugün yaptığımız bu uyarıyı anımsatmak zorunda kalmayı da istemeyiz.

Artık, evrensel geçerliliği olan insan hakları normlarını, uygar dünya içerisinde yer alan bütün devletler kabul etmektedir. Bu normlara, kurallara uyma, onları benimseme tutumunun tersi, bu evrensel değerlerin egemen olduğu ileri dünyadan da dışlanmayı göze almaktır.

Biz Demokratik Sol Parti olarak, başkaları istiyor diye değil, başkalarına hoş görünmek için hiç değil, ama, kendi kendimizi, Türk Halkını evrensel insan hakları değerleri çerçevesinde yaşamaya layık gördüğümüz için, ileri insan hakları kurallarını benimsememiz gerektiğine inanıyoruz. Bu yüzden, 11 sayılı Protokolün onaylanması için olumlu oy kullanacağız.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gürel.

Tasarı üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılanmasına ilişkin 11 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı

MADDE 1 – Türkiye tarafından 11 Mayıs 1994 tarihinde imzalanan "İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin oluşturduğu denetim mekanizmasının yeniden yapılanmasına ilişkin 11 no.lu Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 – Bu Kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir...

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?..Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupaları kaldırın.

(Oyların ayırımına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şu ana kadar gerçekleştirdiğimiz açık oylamaların sonuçlarını açıklıyorum:

7. – Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı : 117) (Devam)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 204

Kabul: 191

Ret: Yok.

Çekimser: Yok.

Mükerrer: 12

Geçersiz: 1

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

8. – Türkiye Cumhuriyeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/328) (S. Sayısı : 119) (Devam)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 188

Kabul: 186

Ret: Yok

Çekimser: Yok

Mükerrer: 2

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

9. – Türkiye Cumhuriyeti ve Kırgız Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/353) (S. Sayısı : 121) (Devam)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ve Kırgız Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 189

Kabul: 184

Ret: Yok

Çekimser: Yok

Mükerrer: 5

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

10. – Türkiye Cumhuriyeti ve Litvanya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/329) (S.Sayısı : 116) (Devam)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ve Litvanya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 198

Kabul : 193

Ret : Yok

Çekimser : Yok

Mükerrer: 5

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

11. – Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna - Hersek Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının Onaylanmasının UygunBulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/332) (S. Sayısı : 118) (Devam)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 209

Kabul : 205

Ret : Yok

Çekimser : Yok

Mükerrer: 4

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

12. – İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılanmasına İlişkin 11 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/582) (S. Sayısı : 278) (Devam)

BAŞKAN – İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılanmasına İlişkin 11 No. lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 226

Kabul : 213

Ret : Yok

Çekimser : Yok

Mükerrer: 13

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

13. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Anlaşmasının Onaylanmasının UygunBulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonları raporları (1/312) (S. Sayısı : 264) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım...

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım.

Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Ara versek bile, bundan sonra karar yetersayısına ulaşacağımız yolunda bir izlenimimiz, gözlemimiz yoktur; gruplar da mutabakatlarını bildiriyorlar.

Bu nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 15 Mayıs 1997 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.30

 

(1) 264 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un, Diyanet İşleri Başkanlığından nakil yoluyla başka kurumlara atanan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/2425)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğinin yapılmasını arz ederim. 27.3.1997

Şahin Ulusoy Tokat

1. 1991 yılından Aralık 1995 tarihine kadar Diyanet İşleri Başkanlığı personelinden, Belediyeler, Üniversiteler ve tüm devlet kurumlarına nakil yoluyla ne kadar personel ataması yapılmıştır? Eğer naklen atama yapılmış ise bu atamaların kurumlara göre sayısal dağılımı nasıl olmuştur?

2. 1.1.1996 tarihinden bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığı personelinden Belediyeler, Üniversiteler ve tüm devlet kurumlarına nakil yoluyla ne kadar personel ataması yapılmıştır? Eğer nakil yoluyla atama yapılmış ise bu atamaların kurumlara göre sayısal dağılımı nasıl olmuştur?

T.C. Başbakanlık 13.5.1997 Diyanet İşleri Başkanlığı Hukuk Müşavirliği Sayı : B.02.1.DİB.0.61.011/431

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 4.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2425-6036/16929 sayılı yazınız.

Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ilgi yazı eki yazılı soru önergesine verilen cevap ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Nevzat Ercan Devlet Bakanı

Tokat Milletvekili Sayın Şahin Ulusoy’un 27.3.1997 tarih ve 7/2425-6036 sayılı yazılı soru önergesinde istenen bilgiler aşağıya çıkarılmıştır :

1.1.1991-31.12.1995 ve 1.1.1996-31.3.1997 tarihleri arasında Başkanlığımız Merkez ve Taşra Teşkilatından diğer kurum ve kuruluşlara ataması yapılan fiilen görevinden ayrılanların listesi

Naklen Geçtiği Kurum 1.1.1991-31.12.1995 1.1.1996-31.3.1997 ve Kuruluş Adı Tarihleri Arasında Ayrılanlar Tarihleri Arasında Ayrılanlar Toplam

                                                                                         

Başbakanlık — 2 2

Millî Eğitim Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 925 172 1 097

Maliye Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 45 14 59

Orman Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 24 16 40

Naklen Geçtiği Kurum 1.1.1991-31.12.1995 1.1.1996-31.3.1997 ve Kuruluş Adı Tarihleri Arasında Ayrılanlar Tarihleri Arasında Ayrılanlar Toplam

                                                                                         

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 68 58 126

Sağlık Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 277 103 380

İçişleri Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 281 156 437

Kültür Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 49 50 99

Çalışma ve Sosyal Güv. Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 8 92 100

Adalet Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 27 1 28

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 2 — 2

Çevre Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 13 5 18

Sanayi Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 6 5 11

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 16 1 17

Millî Savunma Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 2 — 2

Ulaştırma Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 1 — 1

Turizm Bakanlığı

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 4 — 4

Devlet Bakanlıkları

(Merkez ve Taşra Teşkilatı) 187 116 303

Üniversiteler 301 57 358

Mahallî İdareler

(Belediyeler) 228 97 325

                                                                               

Genel Toplam 2 464 945 3 409

2. – Kütahya Milletvekili Emin Karaa’nın, Kütahya SSK Hastanesi başhekim yardımcılarının görevlerinden alınmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2429)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla,

Emin Karaa Kütahya

Kütahya SSK Hastanesi Başhekim yardımcıları olan Dr. Selçuk Eskiçubuk, Dr. Haluk Çelikoğlu, hastane başhekimimizin değişmesi üzerine görevlerinden alınmışlardır. Her iki doktor bunun üzerine İdare Mahkemesine başvurmuşlar ve mahkeme tarafından görevlerine iade edilmişlerdir.

Hastane yönetimi tarafından görevlerine başlatılmayan bu iki doktordan Dr. Selçuk Eskiçubuk Aydın’a, Dr. Haluk Çelikoğlu’da Eskişehir’e atanmışlardır.

Bu defa her konuda birlikte hareket eden, birlikte dava açan, birlikte tayinleri çıkan bu iki doktordan Dr. Selçuk Eskiçubuk’un tayininin durdurulduğunu öğrenmiş bulunuyorum.

Edindiğim bilgilere göre Dr. Selçuk Eskiçubuk’un eşinin DYP Kütahya İl Teşkilatı ikinci Başkanı olması hasebiyle iktidarınızın DYP kanadı tarafından büyük bir baskı oluştuğu, özellikle DYP Genel Başkan Yardımcısı Kütahya Milletvekili Sayın İsmail Karakuyu’nun büyük çabaları ile Dr. Selçuk Eskiçubuk’un tayinini durdurduğunuz anlaşılmıştır.

Bu durum karşısında;

Soru 1. Görevlerinden haksız olarak alındıkları kanaatinde olan iki doktorun İdare Mahkemesinden aldıkları yürütmeyi durdurma kararına rağmen görevlerine başlatılmayıp tayinlerinin çıkarılması ne derece hukuka uygundur?

Soru 2. Mademki iki doktordan biri Eskişehir’e diğeri Aydın’a atanmış iken, her konuda birlikte hareket edip birlikte dava açan Dr. Selçuk Eskiçubuk’un tayini durdurulurken, diğeri niye gönderilmektedir?

Soru 3. Bütün bu olup biten son derece basit, politik ve partizanca davranış değilse nedir? Tayini durdurulan doktorun kalma gerekçesi nedir? Tayini yapılan doktorun tayin gerekçesi nedir? Bu durumda bu doktorun şeref ve haysiyeti rencide olmayacak mıdır?

Soru 4. Hiç değilse yapılan tayin tasarrufunda eşitliği sağlamak için Dr. Haluk Çelikoğlu’nun tayinini durduracak mısınız? 27.3.1997

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 14.5.1997 Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/3610/013005

Konu : Yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 4.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2429-6040/15933 sayılı yazınız.

Kütahya Milletvekili Emin Karaa tarafından hazırlanan “Sosyal Sigortalar Kurumu Kütahya Hastanesi Başhekim yardımcılarının görevlerinden alınmalarına ilişkin” 7/2429 Esas No.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Kütahya Hastanesi Baştabip Yardımcısı kadrosunda görev yapmakta iken anılan Hastanenin yazılarına istinaden baştabip yardımcısı kadrosundan alınan Haluk İbrahim Çelikoğlu’nun diş tabibi, Dr. Selçuk Eskiçubuk’un ise uzman tabip (Hariciye) kadrosuna atamaları yapılmış ancak, Kurum aleyhine açılan idarî dava sonucunda dava konusu işlemin iptaline karar verildiğinden yargı kararı gereği adı geçenlerin eski kadrolarına iadeleri yapılmıştır.

Diğer taraftan; Sosyal Sigortalar Kurumu Kütahya Hastanesinden alınan Dr. Selçuk Eskiçubuk hakkındaki 14.2.1997 tarih 2244 sayılı yazıda, baştabip yardımcısı görevinden alınıp, yargı kararıyla tekrar görevine iadesine kadar geçen süre içerisinde;

a) Personel arasında ikilik ve huzursuzluk yarattığı,

b) Hastalara karşı tutum ve davranışları ile çeşitli şikâyetlere vesile olduğu,

c) İzinsiz olarak muhtelif konularda zaman zaman yerel basına bilgi vermesi nedeniyle Hastane Baştabipliğince yazı ile ikaz edildiği,

d) Mustafa Acıcı isimli şahsın Hastane Baştabipliğine yazdığı dilekçesinde Dr. Selçuk Eskiçubuk’un oğlunun Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde sigortalı olarak çalışmakta iken askere gittiğini ve halen adı geçenin usulsüz çocuk parası aldığını açıklaması üzerine Hastane Baştabipliğince yapılan araştırmada adı geçen şahsın iddialarının doğru olduğu anlaşılmış, konu kendisine yazılı olarak sorulduğunda 8.8.1996 tarihinde 26.4.1996 tarihli bir çocuk beyannamesi düzenleyerek, beyannamede oğlunun 1.5.1996 tarihinde askere gittiğini beyan etmesine rağmen Kütahya Askerlik Şubesinden alınan yazılı belgede ilgilinin çocuğunun 26.2.1996 tarihinde silah altına alındığı bildirilmiştir. Adı geçen yanlış beyanda bulunarak usulsüz çocuk parası almıştır. Daha sonra yapılan idarî yazışmalar sonucunda kendisinden bu para istirdat edilmiştir. Yine 8.8.1996 tarihli verdiği çocuk beyannamesini o tarihte idarî görevi olmayan Dr. İbrahim Haluk Çelikoğlu’na onaylattırdığının tespit edildiği,

e) Dr. Selçuk Eskiçubuk Baştabip yardımcısı görevinde bulunduğu dönemde aynı zamanda Hastane bünyesinde faaliyet gösteren Koruma ve Hizmetleri Geliştirme Derneğinin Başkanlığını yaptığı, Başkanlık yaptığı dönemle ilgili usulsüz bilgisayar alma, sigortasız işçi çalıştırma ve Derneğin diğer faaliyetleri konusunda Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığının görevlendirdiği müfettişlerce tahkikat başlatıldığı ve bu tahkikatların henüz sonuçlanmadığı,

f) Yine ilgilinin Dernek Başkanlığı yaptığı dönemlere ait tüm dernek faaliyetleri ve hesaplarına Kütahya Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğünce el konmuş olduğu, halen derneğin faaliyetlerinin denetlendiği belirtilerek,

Adı geçenin baştabip yardımcısı görevinden alınarak başka bir üniteye nakli teklif edilmiştir.

Yine Kütahya Hastanesinden alınan 14.2.1997 tarih ve 2245 sayılı yazıda İ. Haluk Çelikoğlu’nun baştabip yardımcısı görevinden alınıp yargı kararıyla tekrar görevine iadesine kadar geçen süre içerisinde;

a) Hastane içerisinde tutum ve davranışları ile gerek hastane personel arasında gerekse, hasta sahipleri arasında çeşitli şikâyetlere sebep olduğu,

b) Hastane idaresi hakkında gerek hastane içinde, gerekse hastane dışında asılsız iddialarda bulunarak idareyi yıpratmaya çalıştığı,

c) İzinsiz olarak muhtelif konularda zaman zaman yerel basına bilgi verilmesi nedeniyle hastane baştabibliğince yazı ile ikaz edildiği,

d) Şikâyet konusu olan Dr. Selçuk Eskiçubuk’un çocuk parası ile ilgili adı geçenin 8.8.1996 tarihinde 26.4.1996 tarihini yazarak verdiği beyannameye idarî görev almamasına rağmen ünite amiri olarak onayladığı,

e) 23.11.1996 tarihinde izinsiz olarak şehir dışına çıkması nedeniyle bu konularda ikaz edildiği,

f) Baştabip yardımcısı olduğu dönemde hastane bünyesinde faaliyet gösteren Koruma ve Hizmetleri Geliştirme Derneğinin muhasipliğini yaptığı, muhasiplik yaptığı dönemlerle ilgili usulsüz bilgisayar almak, sigortasız işçi çalıştırmak ve derneğin diğer faaliyetleri konusunda Sosyal Sigorlara Kurumu Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığının görevlendirdiği müfettişlerce tahkikat başlatıldığı ve bu 3 tahkikatın henüz sonuçlanmadığı,

g) Yine ilgilinin dernekte muhasiplik yaptığı dönemlere ait Kütahya Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğünce derneğin tüm faaliyetlerine el konduğu ve halen bu denetleme işleminin devam etmekte olduğu,

Yukarıda izah edilen nedenlerden dolayı adı geçenin baştabip yardımcısı görevinden alınarak başka bir üniteye nakli teklif edilmiştir.

Bu itibarla ilgililerin baştabib yardımcısı görevinden alınarak Dr. Selçuk Eskiçubuk’un Aydın Hastanesine uzman tabip (Hariciye) ve Haluk İbrahim Çelikoğlu’nun Eskişehir Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi ve Merkez Dispanserine diş tabibi olarak atamaları yapılmıştır.

Bu defa, Sosyal Sigortalar Kurumu Aydın Hastanesinde genel cerrahi uzmanı olarak çalışan 6, Kütahya Hastanesinde ise anılan branşta çalışan uzman tabib sayısının 2 olması nedeniyle, Kütahya Hastanesinde ameliyatlarda doğabilecek aksaklıklara ve hasta mağduriyetlerine meydan verilmemesi bakımından Dr. Selçuk Eskiçubuk’un söz konusu atama kararının iptali ile yerinde bırakılması, Kurum Yönetim Kurulunun 28.3.1997 tarih ve 1577 sayılı kararı ile uygun görülmesi üzerine Kütahya Hastanesine ataması yapılmış olup, keyfiyet ilgiliye tebliğ edilmek üzere 1.4.1997 tarih ve 246886 sayılı yazı ile ünitesine bildirilmiştir.

Dr. Haluk İbrahim Çelikoğlu’nun ise, Kütahya Hastanesinde diş ünite sayısının 2, çalışan sayısının kendisi dahil 4 kişi olması sebebiyle Eskişehir Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi ve Merkez Dispanserinin diş tabibi ihtiyacına binaen Kurum Yönetim Kurulunun 1.3.1997 tarih ve 992 sayılı kararı ile atanması uygun görülmüştür.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

3. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, bazı gazetelerin fiyatlarını artırarak bakanlık tebliğine aykırı davrandıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Sanayi ve Ticaret Bakanı vekili Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2510)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arzederim. 9.4.1997

Tevhit Karakaya Erzincan

Bir kısım gazeteler satışlarını kuponlu ve kuponsuz olarak ikiye ayırmışlardır. Bu gazetelerin kuponsuz nüshaları 30-35 bin liradan, kuponlu olanları ise 85-150 bin liradan satılmaktadır.

1. Mevcut kampanyalar Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 10.7.1996 tarihli tebliğ kapsamında yapıldığından, bu uygulama tebliğin 6 ncı maddesine aykırı düşmekte midir?

2. Tebliğin 8 inci maddesinde gazetelerin kampanya süresince fiyat artışı yapamayacakları belirtilmektedir. Halbuki bu gazetelerden fiyatını 190 bin liraya çıkaranlar bile vardır. Bu durum yine tebliğe aykırı değil midir?

3. Kuponlu kuponsuz bu iki tür satış ve fiyatların kampanya süresince artırılamayacağı hükmüne rağmen artırılması uygulaması aldatma değil midir? Bu durumda, fahiş fiyat artışı nedeniyle kampanyaya devam edememe durumuyla karşılaşan okuyucuların bu mağduriyetleri nasıl giderilecektir? Okuyucuların bu zararlarının -teminatların çözülerek- giderilmesi düşünülmekte midir?

4. Tebliğe açıkça aykırı uygulamalarını sürdüren bir kısım gazetelerin bu tutumlarına neden izin verilmektedir. Tebliğe aykırı davranan bu gazetelere bir müeyyide uygulanacak mıdır?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 8.5.1997 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.140 BHİ.01-185

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 24.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2510-6259/17406 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, bazı gazetelerin fiyatlarını artırarak Bakanlık tebliğine aykırı davrandıkları iddiasına ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/2510) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Halit Dağlı Sanayi ve Ticaret Bakanı V.

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın Sorularına Cevaplarımız

Soru önergesinde bazı gazetelerin, gazete satışlarını kuponlu ve kuponsuz olarak ikiye ayırdıklarını kuponsuz nüshaları 30-35 bin liradan kuponlu olanları 85-150 bin liradan sattıklarından bahisle, bu uygulamanın 10.7.1997 tarihli tebliğin 6 ve 8 inci maddelerine aykırı olup olmadığı Bakanlıkça ne gibi önlemler alınacağı sorulmaktadır.

Öncelikle, halen sürmekte olan ya da sona ermekle birlikte dağıtımı ve tesliminde sorunlar yaşanan kampanyaların 10 Temmuz 1996 tarihli TRKGM-96/91-92 sayılı tebliğ karşısındaki durumlarını ortaya koymakta yarar var.

Sözkonusu kampanyalardan;

– Milliyet Gazetecilik A.Ş. (Milliyet Gazetesi)’nin Beko Televizyon, Bianchi Bisiklet,

– Sabah Yayıncılık A.Ş. (Sabah Gazetesi)’nin Rallcighi Bisiklet.

– Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. (Hürriyet-Sabah Gazetesi)’nin Roadstar Müzik Seti

– Bugün Yayıncılık A.Ş. (Bugün Gazetesi)’nin Televizyon

– Simge Yayıncılık ve Dağıtım A.Ş. (Posta Gazetesi)’nin Buzdolabı,

– Gerçek Yayıncılık A.Ş. (Meydan Gazetesi‘nin Westpoint Çamaşır Makinesi, Buzdolabı, Sony Televizyon,

– Bir Numara Yayıncılık A.Ş. (Takvim Gazetesi)’nin Buzdolabı ve Çamaşır Makinesi.

kampanyaları 10 Temmuz 1996 tarihli TRKGM-96/91-92 sayılı yazılı Basın Kuruluşları Promosyon Kampanyaları Hakkında Tebliğ kapsamındadır.

Ancak;

– Aslı Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. (Akşam Gazetesi)’nin Televizyon, Müzik Seti, Bilgisayar, Sofra Takımı, Bulaşık Makinesi, Halı Yıkama Makinesi, İtalyan Mobilyalar,

– Saruhan Basın ve Yayıncılık A.Ş. (Yeni Günaydın Gazetesi)’nin Buzdolabı, Tencere Seti,

– Intermedya Basın ve Yayıncılık A.Ş. (Global Gazetesi)’nin Cep TV, Nostaljik Radyo, Faks Cihazı,

– Bir Numara Yayıncılık A.Ş. (Takvim Gazetesi)’nin Telefunken Müzik Seti, Sansui Televizyon

– Bugün Yayıncılık A.Ş. (Bugün Gazetesi)’nin Sansui Televizyon, Buzdolabı,

– Sabah Yayıncılık A.Ş. (Fotomaç Gazetesi)’nin Bisiklet,

– Sabah Yayıncılık A.Ş. (Sabah Gazetesi)’nin Vestel Müzik Seti, Televizyon, Benetton Saat, Laptop Bilgisayar, Mücevher Takımı, Yemek Takımı, Moulinex Ütü, Fotoğraf Makinesi, Elektrikli Izgara, Radyolu Saat, Tansiyon Aleti, Takım Çantası, Tencere Seti, Kahve Makinesi, Dikiş Makinesi,

– Gerçek Yayıncılık A.Ş. (Meydan Gazetesi)’nin Tartı, Bisiklet, Fırın, Oto Teybi,

– Son Havadis Gazetecilik A.Ş. (Son Havadis Gazetesi)’nin Televizyon, Tele Sekreter, Mekan Çek-Yat, Bisiklet,

– Bilgin Yayıncılık A.Ş. (Yeni Yüzyıl Gazetesi)’nin Tele Sekreter, Kahve Makinesi, Databank, Mobil TV, Traş Makinesi,

– Bugün Yayıncılık A.Ş. (Bugün Gazetesi)’nin Televizyon, Buzdolabı,

– Simge Yayıncılık A.Ş. (Posta Gazetesi)’nin Çamaşır Makinesi, Müzik Seti, Halı,

– Fotospor Yayıncılık A.Ş. (Fotospor Gazetesi)’nin Cep Telefonu,

kampanyaları ise, yukarıda tarih ve sayısı verilen Tebliğin yayım tarihinden önce başladıkları için sözkonusu tebliğ kapsamında bulunmamaktadır.

Tebliğ hükümlerine tabi promosyon kampanyaları için, adı geçen basın kuruluşları kampanyalarına başlamadan önce Tebliğin ilgili hükümleri gereği Bakanlık adına bloke etmeleri gereken teminatı yatırarak gerekli izni almış bulunmaktadırlar. Sözkonusu teminatlar bu kampanyalarda vaad edilen ürünlerin hiç, eksik ya da zamanında teslim edilmemesi halinde doğabilecek mağduriyetleri gidermek amacıyla tutulmaktadır.

Tebliğ kapsamında bulunmayan kampanyalar için ise, önceden Bakanlığımızdan izin alınmadığı gibi, doğal olarak bir teminat yatırılması da sözkonusu olmamıştır.

Soru önergesinde belirtildiği üzere promosyon kampanyası yapan gazetelerden, önce Sabah Gazetesi 3 Mart 1997’de 90 bin TL. olan fiyatını 40 bin TL.’ye düşürmüş, ancak TV kampanyasına iştirak edenlere Gazete ile geçerli olan 50 bin TL. karşılığında bir sertifika vermeye başlamıştır. Daha sonra sertifikalı gazete bedelini sırayla 120, 170, 190 ve 200 bin TL. çıkarmıştır.

Milliyet ve Hürriyet Gazeteleri de aynı dönemde 90 bin TL. olan fiyatlarını 120 bin TL.’ye çıkarmış ancak 6 Nisan 1997’de Milliyet Gazetesi sertifikasız gazetesini 30 bin liraya Hürriyet Gazetesi ise 35 bin liraya düşürmüştür. Ardından her iki gazete de sertifikasız olanların fiyatını 40 bin, sertifikalı olanları 150 bin TL. çıkarmıştır.

10 Temmuz 1996 tarihli TRKGM-96/91-92 sayılı Tebliğin 8 inci maddesi, promosyon kampanyası düzenleyen gazetenin fiyatının kampanyaya konu ürün maliyeti nedeniyle artırılamayacağını hüküm altına almıştır.

Bakanlık olarak, düzenledikleri kampanyaları sözkonusu Tebliğe tabi Hürriyet ve Milliyet gazeteleri hakkında tebliğ hükümleri çerçevesinde, tebliğe tabi olmayan Sabah Gazetesi için ise genel hükümler çerçevesinde derhal inceleme başlatılmıştır.

Halen Bakanlık müfettişlerince sürdürülen, incelemelerin sonucuna göre, gerekli işlemler yapılacaktır.

4. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, şirketlerin sayısına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Sanayi ve Ticaret Bakanı vekili Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2522)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül İzmir

1. Türkiye’de halen mevcut, kayıtlı, tescilli,

Holding,

Anonim,

Limited,

Komandit, (Nevileri dahil)

Kollektif,

Şirket vardır? Bunların yukarıda sayılan nevilerine göre ayrı ayrı ve toplam sayıları nedir?

Türkiye’de toplam kaç şirket vardır? Nevilerine göre sayıları ayrı ayrı nedir?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 8.5.1997 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.140 BHİ.01-187

Konu : Yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 29.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6449 sayılı yazınız.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, şirketlerin sayısına ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/2522) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Halit Dağlı Sanayi ve Ticaret Bakanı V.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün

Yazılı Sorularına Cevaplarımız

Bakanlığımızca, sermaye şirketlerinin (Anonim, Limited ve Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler) kuruluşlarına izin verilmekte olup, 31.3.1997 tarihi itibariyle bunların toplam sayıları aşağıda belirtilmiştir.

Kollektif ve Komandit şirketlerin kuruluş işlemleri ise Ticaret Sicili Memurluklarınca sonuçlandırılmakta ve Bakanlığımızda kayıtları bulunmamaktadır. Ticaret Sicili Memurluğu kayıtlarına göre tespit edilen şirket sayılarına da aşağıda yer verilmiştir.

Şirketin Nevi Sayısı

Holding şirket 545

Anonim Şirket 66 547

Limited Şirket 400 200

Hisseli Komandit Şirket –

Kollektif Şirket 12 993

Komandit Şirket 1 569

5. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personelin sayısına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Vekili Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2567)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül İzmir

1. Bakanlığınızda ve Bakanlığınıza bağlı, ilgili Kamu Kurum ve kuruluşlarında;

a) Müsteşar sayısı nedir?

b) Genel Müdür sayısı nedir?

c) Müsteşar ve Genel Müdür derece ve statüsünde olup da, Başkan veya başka bir sıfatla yüksek dereceli personel sayısı nedir?

2. Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatında ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında, kamu iktisadî teşebbüslerinde, banka ve şirketler ile her türden Tarım, Kredi, Satış ve diğer Kooperatif Birliklerinde, Başmüşavir, Müşavir, Danışman adı altında görev yapan daimi geçici personel sayısı nedir?

3. Kadrosu Bakanlığınızda, veya yukarıda 2 nci maddede sayılan Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında veyahutta kadrosu diğer TBMM, Başbakanlık, Bakanlık, Belediye, Banka, KİT, şirket ve benzerî kamuya ait kurum ve kuruluşlarda, fon yönetimlerinde olup da, Bakanlığınızda görevlendirilen Bakan olarak size bağlı, size hizmet sunan Bakan, Bakanlık Başmüşaviri, Bakan Özel Müşaviri, Danışman adı altında görev yapan geçici ve daimi, tam mesai ve/veya kısmî mesai vererek çalışan kişi, personel sayısı nedir?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 8.5.1997 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.140 BHİ.01-193

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 29.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2567-6368/17634 sayılı yazınız.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Bakanlıkta görev yapan bazı unvanlı personelin sayısına ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/2567) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Halit Dağlı Sanayi ve Ticaret Bakanı V.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün Yazılı Sorularına Cevaplarımız

Bakanlığımız Merkez, taşra teşkilatı ile ilgili ve bağlı kuruluşlarına ait bilgiler aşağıda belirtilmiştir.

Merkez : Adedi

Müsteşar 1

Müsteşar Yardımcısı 5

Bakanlık Müşaviri 15

Teftiş Kurulu Başkanı 1

Genel Müdür 6

Genel Müdür Yardımcısı 26

Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri 1

I. Hukuk Müşaviri 1

Savunma Sekreteri 1

Bağlı ve İlgili Kuruluşlar Dairesi Başkanı 1

Bilgi İşlem ve Değerlendirme Dairesi Başkanı 1

İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanı 1

Daire Başkanı 35

Taşra :

Sanayi ve Ticaret İl Müdürü 67

M.K.E.K. :

Genel Müdür 1

Genel Müdür Yardımcısı 5

Yönetim Kurulu Üyesi 4

Bağlı Ortaklıkları :

Genel Müdür 19

Yönetim Kurulu Üyesi 50

Denetim Kurulu Üyesi 35

T. Şeker Fabrikaları A.Ş. :

Genel Müdür 1

Genel Müdür Yardımcısı 5

Yönetim Kurulu Üyesi 3

Bağlı Ortaklıkları :

Genel Müdür 1

Yönetim Kurulu Üyesi 2

Denetim Kurulu Üyesi 1

TÜGSAŞ :

Genel Müdür Yardımcısı 4

Yönetim Kurulu Üyesi 2

Bağlı Ortaklıkları :

Genel Müdür 3

Yönetim Kurulu Üyesi 11

Denetim Kurulu Üyesi 4

SEKA :

Genel Müdür 1

Genel Müdür Yardımcısı 3

Yönetim Kurulu Üyesi 4

İGSAŞ :

Genel Müdür 1

Genel Müdür Yardımcısı 3

Denetim Kurulu Üyesi 1

Türk Patent Enstitüsü : Adedi

Enstitü Başkanı 1

Başkan Yardımcısı 2

Yönetim Kurulu Üyesi 4

Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri :

Genel Müdür 12

Bakanlığımız personeli olup Bakanlık dışında istihdam edilen personel sayısı da 24 kişidir.

6. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, personel atamalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2571)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül İzmir

1. Türkiye Cumhuriyeti 54 üncü Hükümetinde Bakan olarak görevlendirildiğiniz tarihten günümüze kadar; Bakanlığınız merkez ve taşra teşkilatlarına, Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kamu iktisadî teşebbüs, ortaklık ve iştirakleri sayılan kurum, kuruluş, banka, şirket, tarım, kredi, satış, üretim ve diğer türden kooperatif birlikleri ile bu kuruluşlarca kurulmuş, iştirak edilmiş, yönetimi ve vesayeti Bakan olarak size ve Bakanlığınıza ait kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kamu kurum ve kuruluşları, vakıf ve fonlar ile atanması için onay, izin verme yetkisi size ve Bakanlığınıza ait kuruluşlara verilen, tahsis edilen her derece ve sıfattaki daimi ve geçici memur, işçi ve sözleşmeli personel kadro sayısı nedir? Kaç atama yapılmıştır.

Yeni verilen bu kadrolar ile eskiden kadrosu olup da münhal bulunan yerlere atanma işlemi yapılan personel sayısı nedir?

2. Bakanlığınızın Başbakanlıktan; ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili yukarıda sayılan kurum ve kuruluşların direk ve/veya Bakanlığınız yoluyla Başbakanlıktan yeni kadro verilmesi ve mevcut münhal kadrolara atama yapılması için talepte bulundukları, izin, onay istedikleri kadro ve atama izin taleplerinin kadro, kişi olarak sayısı nedir?

T.C. İçişleri Bakanlığı 14.5.1997 Personel Genel Müdürlüğü Sayı : B050PGM.0.06.0001/5452

Konu : Soru önergeleri.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 29.4.1997 gün ve Kan. Kar. Md.: A.01.0.GNS.0.10.00.02-6464 sayılı yazınız.

İlgi yazınıza istinaden konu incelenmiş olup, 8.11.1996-30.4.1997 tarihleri arasında Bakanlığımıza ilave bir kadro tahsisi yapılmamıştır. Bu dönem için (4) adet açıktan, (193) adet nakil yoluyla atama yapılmıştır.

Yine aynı dönemde Başbakanlıktan taşrada mevcut münhal kadrolarımıza Mahalli İdarelerden (Belediyelerden) atama yapılması konusunda (90) adet izin istenilmiş bunun (48) adedi kabul edilerek ilgili valiliklere atama yapılmak üzere gönderilmiştir.

Ayrıca, Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatında kullanılmak üzere 1997 yılı için (501) adet kadroya açıktan atama izni istenilmiş olup, bu talebimiz henüz Başbakanlıkça karşılanmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

7. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı ve Sanayi ve Ticaret Bakanı vekili Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2581)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül İzmir

1. Türkiye Cumhuriyeti 54 üncü Hükümetinde Bakan olarak görevlendirildiğiniz, tarihten günümüze kadar; Bakanlığınız merkez ve taşra teşkilatlarına, Bakanlığınıza bağlı ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kamu iktisadî teşebbüs, ortaklık ve iştirakleri sayılan kurum kuruluş, banka, şirket, tarım, kredi, satış, üretim ve diğer türden kooperatif birlikleri ile bu kuruluşlarca kurulmuş, iştirak edilmiş, yönetimi ve vesayeti Bakan olarak size ve Bakanlığınıza ait kamu ve özel hukuk hükümlerine tabi kamu kurum ve kuruluşları, vakıf ve fonlar ile atanması için onay, izin verme yetkisi size ve Bakanlığınıza ait kuruluşlara verilen, tahsis edilen her derece ve sıfattaki daimi ve geçici memur, işçi ve sözleşmeli personel kadro sayısı nedir? Kaç atama yapılmıştır?

Yeni verilen bu kadrolar ile eskiden kadrosu olup da münhal bulunan yerlere atanma işlemi yapılan personel sayısı nedir?

2. Bakanlığınızın Başbakanlıktan; ve Bakanlığınıza bağlı ve ilgili yukarıda sayılan kurum ve kuruluşların direk ve/veya Bakanlığınız yoluyla Başbakanlıktan yeni kadro verilmesi ve mevcut münhal kadrolara atama yapılması için talepte bulundukları, izin, onay istedikleri kadro ve atama izin taleplerinin kadro, kişi olarak sayısı nedir?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 8.5.1997 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.140.BHİ.01-191

Konu : Yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 2.5.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2581-6349/17614 sayılı yazınız.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Personel atamalarına ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/2581 esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Halit Dağlı Sanayi ve Ticaret Bakanı V.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün Yazılı Sorularına Cevaplarımız

Cevap 1. a) Bakanlığımız Merkez ve Taşra Teşkilatı toplam kadro sayısı;

– 28.6.1996 itibariyle : 4356

– 26.4.1997 itibariyle : 4362

28.10.1996 tarih ve 22801 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4200 sayılı Kanunla il olarak kurulan Osmaniye İlinde teşkilatlanan Osmaniye Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğüne 6 adet kadro tahsis edilmiştir.

– 28.6.1996-26.4.1997 tarihleri arasında kadro sayımızda herhangi bir artış olmadığı nedeniyle herhangi bir tayin işlemi de gerçekleştirilmemiştir.

Ancak; hizmet gereği olarak anılan İl Müdürlüğündeki bir adet kadroya (2 nci dereceli Sanayi ve Ticaret İl Müdür Yardımcısı) kurum içinden tayin yapılmıştır.

b) Müşterek kararla 36 adet, kurum içi ve kurum dışından naklen tayin yoluyla 194 adet, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa istinaden İçişleri Bakanlığının yazıları dahilinde 6 adet, 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu gereğince 23 adet olmak üzere toplam 259 adet atama işlemi gerçekleştirilmiştir.

Cevap 2. Başbakanlıktan münhal kadrolara atanmak üzere tayin izni istenen ve

– Eski devlet memuru olup da talepde bulunanlardan; 4

– Belediye mensupları olup da talepte bulununlardan; 6

olmak üzere toplam 10 adet merkez ve taşra teşkilatına atama yapılmıştır.

8. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın, Türkiye’de çalışan soydaşların ülkelerindeki hizmet sürelerinin değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2608)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak Çalışma Bakanı tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 22.4.1997

Dr. B. Fırat Dayanıklı Tekirdağ

Türkiye’de çalışan göçmen soydaşlarımızın geldikleri ülkelerdeki (özellikle Bulgaristan) hizmet süreleri ve sosyal hakları, ülkemizde Tarım, Ormancılık ve Sağlık bakanlıklarında tanınmasına rağmen diğer bakanlıklar tarafından tanınmamakta ve bu durum soydaşlarımızı mağdur etmektedir.

1. Bu problemin çözümü için ne gibi çalışmalar yapılmakta ve yapılması planlanmaktadır?

2. Çalışmaların ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır?

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 14.5.1997 Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/3609/013004

Konu : Yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 2.5.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2608-6414/17765 sayılı yazınız.

Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı tarafından hazırlanan “Türkiye’de çalışan soydaşların ülkelerindeki hizmet sürelerinin değerlendirilmesine ilişkin” 7/2608 Esas No’lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Bilindiği üzere; Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Meslek ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu Özel Kuruluş veya İşyerlerinde Çalıştırılabilmelerine İlişkin 2527 Sayılı Kanun 29.9.1981 tarih ve 17473 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunun 8 inci maddesine istinaden İçişleri Bakanlığınca hazırlanan “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Meslek ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu veya Özel Kurum, Kuruluş veya İşyerlerinde Çalıştırılabilmelerine İlişkin Kanunun Uygulanması Hakkında Yönetmelik” ise 14.1.1983 tarih 17928 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Sözkonusu Yönetmeliğin “Tabi Olacakları Mevzuat” başlıklı 10 uncu maddesi “Bu Yönetmelik hükümlerine göre kendilerine serbestçe çalışma veya kamu ve özel kurum, kuruluş veya işyerlerinde çalıştırılabilme izni verilenler, personel, sosyal güvenlik, çalışma, çalıştırma, ücret, vergi, izin, sosyal haklar, sağlık kuruluşlarında tedavi ve işyeri statülerine ilişkin diğer konularda, aynı işlerde çalışan Türk vatandaşlarına uygulanan mevzuat hükümlerine tabidirler. Bunlar, Türk vatandaşı olmamaları nedeniyle farklı bir işleme tabi tutulamazlar.”

hükmünü içermektedir.

Öte yandan; Ülkemiz, Vatandaşlarla Vatandaş Olmayan Kimselere Sosyal Güvenlik Konusunda Eşit Muamele Yapılması Hakkındaki 118 No.lu ILO Sözleşmesini de onaylamış bulunmaktadır.

Kaldı ki Anayasamızın 10 uncu maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzerî sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.” hükmü yeralmıştır.

Yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde, ülkemiz vatandaşları ile Türk soylu yabancıların çalışma, ücret ve sosyal hakları konusunda farklı uygulamaya tabi tutulamayacakları açıktır.

Ancak, ülkemize zorunlu göç ya da iltica yoluyla gelen Türk soylu yabancıların evvelce bulundukları ülkede, sigortalı olarak geçen hizmet sürelerinin değerlendirilmesi, emekli aylığına veya diğer aylıklara hak kazananların aylıklarının ülkemize transfer edilebilmesi ya da ülkemizde sigortalı olarak geçen hizmet sürelerinin önceki hizmetleri ile birleştirilerek değerlendirilmesi ülkeler arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi imzalanması ile mümkün olabilmektedir.

Bu amaçla, Bulgaristan’dan gelenlerin sosyal güvenlik haklarının güvenceye alınabilmesi için Bakanlığımızca hazırlanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi Taslağı 24.4.1992 tarihinde Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile Bulgaristan yetkili makamlarına iletilmiştir.

16 Haziran 1993 tarihinde Ankara’da imzalanan Türk-Bulgar Ekonomik ve Teknik Karma Komitesi XII nci Dönem Protokolünün Diğer Konular Başlıklı bölümünün 2 nci paragrafında, “Türk tarafı, Sosyal Güvenlik Anlaşmasına ilişkin müzakerelere daha önceden Bulgar tarafına sunulmuş olan taslak metin esas alınarak, mümkün olan en kısa sürede başlanmasına ilişkin arzusunu yinelemiştir.” ifadesi bulunmaktadır. Ayrıca Bulgar Heyeti Başkanı Bakanlığımızla görüşme talebinde bulunmuş ve bu görüşme 15.6.1993 tarihinde gerçekleşmiştir. Görüşme sırasında kendilerine daha önce gönderilen Sosyal Güvenlik Sözleşmesi Taslağı üzerindeki teknik seviyedeki görüşmelere bir an önce başlanmasının yararlı olacağı belirtilmiştir. Bulgar Heyeti Başkanı ise sosyal güvenlik konusunun önemine değinerek, bunun KEK toplantılarından ayrı olarak, bir Bakan başkanlığında ele alınması gerektiğini ve konuyu ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına ileteceğini bildirmiştir. Ancak, Bulgaristan tarafının bu yönde iyi niyet belirtmesine rağmen bugüne kadar teknik düzeydeki görüşmelere başlanılamamış, Dışişleri Bakanlığı nezdinde yapılan girişimlerden de müspet sonuç alınamamıştır.

Bu itibarla, Bulgaristan’dan göç, iltica ve benzeri yollarla ülkemize gelenlerin Bulgaristan’daki sosyal güvenlik haklarının ülkemize aktarılması ya da göçmen olarak ülkemize gelen ve bir süre çalışanların çalışma sürelerinin sonradan geçecek çalışma süreleri ile birleştirilmesi yönünde bu safhada herhangi bir işlem yapılması mümkün olamamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 204

Kabul Edenler : 191

Reddedenler : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 12

Geçersiz Oylar : 1

Oya Katılmayanlar : 356

Açık Üyelikler : 2

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Mehmet Büyükyılmaz

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Celal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

M. Sıddık Altay

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

AMASYA

Ahmet İyimaya

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Hasan Hüseyin Ceylan

Ömer Ekinci

Mehmet Gölhan

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Metin Şahin

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Musa Okçu

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Hayati Korkmaz

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

İsmail Coşar

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Ömer Vehbi Hatipoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Lütfü Esengün

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HATAY

Ali Günay

Atilla Sav

ISPARTA

Mustafa Köylü

İÇEL

Oya Araslı

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Ziya Aktaş

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Refik Aras

Azmi Ateş

Nami Çağan

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Ekrem Erdem

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

Osman Kılıç

Ali Oğuz

H. Hüsamettin Özkan

Ahmet Tan

Zekeriya Temizel

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Birgen Keleş

Ahmet Piriştina

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Mikail Korkmaz

KIRŞEHİR

Ömer Demir

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Halil Çalık

Necati Çelik

Şevket Kazan

KONYA

Veysel Candan

Necati Çetinkaya

Teoman Rıza Güneri

Mehmet Keçeciler

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

MANİSA

Bülent Arınç

Yahya Uslu

Cihan Yazar

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Enis Yalım Erez

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

SAMSUN

Ahmet Demircan

Yalçın Gürtan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Kadir Bozkurt

SİVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Ali Şevki Erek

Şahin Ulusoy

TRABZON

Kemalettin Göktaş

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükerrer Oylar)

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç (Kabul)

AĞRI

M. Sıddık Altay (Kabul)

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük (Kabul)

AYDIN

Nahit Menteşe (Kabul)

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Kabul)

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt (Kabul)

Mehmet Gözlükaya (Kabul)

KASTAMONU

Haluk Yıldız (Kabul)

KIRŞEHİR

Ömer Demir (Kabul)

SIVAS

Tahsin Irmak (Kabul)

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri (Kabul)

YALOVA

Cevdet Aydın (Kabul)

(Geçersiz Oy)

   ADANA

   İbrahim Ertan Yülek (Kabul Geçersiz Oy)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

Cemil Erhan

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Ahmet Bilge

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Şaban Karataş

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Safa Giray

Tamer Kanber

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Ataullah Hamidi

Faris Özdemir

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

BİTLİS

Zeki Ergezen

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Seyyit Haşim Haşimi

Yakup Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Abdulilah Fırat

Necati Güllülü

İsmail Köse

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Mehmet Sılay

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Yıldırım Aktuna

Ahat Andican

Mehmet Aydın

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner

Bülent Tanla

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Akoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

İsmail Cem

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Hac Filiz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Remzi Çetin

Necmettin Erbakan (Başbakan)

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

Emin Karaa

İsmail Karakuyu (B.)

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan (B.)

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ertuğrul Yılmaz

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

İbrahim Halil Çelik (İ. A.)

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Metin Gürdere

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Hasan Karakaya

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Osman Mümtaz Soysal

(Açık Üyelikler)

KIRŞEHİR : 1

BURSA : 1

Türkiye Cumhuriyeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 188

Kabul Edenler : 186

Reddedenler : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 2

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 362

Açık Üyelikler : 2

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Mehmet Büyükyılmaz

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

M. Sıddık Altay

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

AMASYA

Ahmet İyimaya

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Ömer Ekinci

Mehmet Gölhan

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Arif Mehmet Denizolgun

Hayri Doğan

Metin Şahin

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Musa Okçu

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Hayati Korkmaz

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

Mehmet Gözlükaya

DİYARBAKIR

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Yakup Hatipoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Lütfü Esengün

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

Mahmut Oltan Sungurlu

HATAY

Ali Günay

Atilla Sav

İÇEL

Oya Araslı

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Ziya Aktaş

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Nami Çağan

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Ekrem Erdem

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

Osman Kılıç

Ali Oğuz

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Ahmet Tan

Zekeriya Temizel

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Birgen Keleş

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

Zerrin Yeniceli

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Halil Çalık

Necati Çelik

Şevket Kazan

KONYA

Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Teoman Rıza Güneri

Mehmet Keçeciler

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

MANİSA

Yahya Uslu

Cihan Yazar

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Nedim İlci

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

SAMSUN

Ahmet Demircan

Yalçın Gürtan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Kadir Bozkurt

SİVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Maliki Ejder Arvas

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükerrer Oylar)

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Kabul)

YALOVA

Cevdet Aydın (Kabul)

 

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

Cemil Erhan

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Hasan Hüseyin Ceylan

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Şaban Karataş

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Safa Giray

Tamer Kanber

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Ataullah Hamidi

Faris Özdemir

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİTLİS

Zeki Ergezen

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Abdülkadir Cenkçiler

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Abdulilah Fırat

Necati Güllülü

İsmail Köse

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Mehmet Sılay

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Turhan Güven

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Yıldırım Aktuna

Mehmet Aydın

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner

Bülent Tanla

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

İsmail Cem

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necmettin Erbakan (Başbakan)

Ali Günaydın

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

Emin Karaa

İsmail Karakuyu (B.)

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan (B.)

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hüsan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

İrfettin Akar

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ertuğrul Yılmaz

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Yaşar Topçu

SİVAS

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

İbrahim Halil Çelik (İ. A.)

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Metin Gürdere

Ahmet Fevzi İnceöz

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Osman Mümtaz Soysal

(Açık Üyelikler)

KIRŞEHİR : 1

BURSA : 1

Türkiye Cumhuriyeti ve Kırgız Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 189

Kabul Edenler : 184

Reddedenler : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 5

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 364

Açık Üyelikler : 2

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Mehmet Büyükyılmaz

M. Halit Dağlı

Mustafa Küpeli

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

M. Sıddık Altay

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

AMASYA

Ahmet İyimaya

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Ömer Ekinci

Mehmet Gölhan

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Arif Mehmet Denizolgun

Metin Şahin

AYDIN

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Musa Okçu

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Hayati Korkmaz

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

Mehmet Gözlükaya

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Yakup Hatipoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Lütfü Esengün

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Hanifi Demirkol

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

Mahmut Oltan Sungurlu

HATAY

Ali Günay

Nihat Matkap

Atilla Sav

ISPARTA

Mustafa Köylü

İÇEL

Oya Araslı

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Ziya Aktaş

Yıldırım Aktuna

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Gürcan Dağdaş

Ekrem Erdem

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

M. Cavit Kavak

Osman Kılıç

Ali Oğuz

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Ahmet Tan

Zekeriya Temizel

Osman Yumakoğulları

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Aydın Güven Gürkan

Birgen Keleş

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Halil Çalık

Necati Çelik

Şevket Kazan

KONYA

Veysel Candan

Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Teoman Rıza Güneri

Mehmet Keçeciler

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

MANİSA

Cihan Yazar

MARDİN

Fehim Adak

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Enis Yalım Erez

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Nedim İlci

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Teoman Akgür

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

SAMSUN

Ahmet Demircan

Yalçın Gürtan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Kadir Bozkurt

SİVAS

Musa Demirci

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Kemalettin Göktaş

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Maliki Ejder Arvas

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

Hasan Gemici

(Mükerrer Oylar)

AĞRI

M. Sıddık Altay (Kabul)

ESKİŞEHİR

Necati Albay (Kabul)

İÇEL

Ayfer Yılmaz (Kabul)

SİİRT

Mehmet Emin Aydın (Kabul)

YALOVA

Cevdet Aydın (Kabul)

 

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

Veli Andaç Durak (İ. A.)

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

Cemil Erhan

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Hasan Hüseyin Ceylan

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Şaban Karataş

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Hayri Doğan

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül (B.)

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Safa Giray

Tamer Kanber

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Ataullah Hamidi

Faris Özdemir

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Necmi Hoşver

Abbas İnceayan

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Abdulilah Fırat

Necati Güllülü

İsmail Köse

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Levent Mıstıkoğlu

Mehmet Sılay

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Turhan Güven

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Mehmet Aydın

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Nami Çağan

Tansu Çiller (B.)

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner

Bülent Tanla

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

Bahattin Yücel (B.)

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

İsmail Cem

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Remzi Çetin

Necmettin Erbakan (Başbakan)

Ali Günaydın

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

Emin Karaa

İsmail Karakuyu (B.)

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan (B.)

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Mahmut Duyan

Ömer Ertaş

MUĞLA

İrfettin Akar

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Ertuğrul Yılmaz

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Yaşar Topçu

SIVAS

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

İbrahim Halil Çelik (İ. A.)

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Metin Gürdere

Ahmet Fevzi İnceöz

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Osman Mümtaz Soysal

(Açık Üyelikler)

KIRŞEHİR : 1

BURSA : 1

Türkiye Cumhuriyeti ve Litvanya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 198

Kabul Edenler : 193

Reddedenler : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 5

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 355

Açık Üyelikler : 2

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Mehmet Büyükyılmaz

M. Halit Dağlı

Mustafa Küpeli

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

M. Sıddık Altay

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

AMASYA

Ahmet İyimaya

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük

Ömer Ekinci

Mehmet Gölhan

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Metin Şahin

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Musa Okçu

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Hayati Korkmaz

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Yakup Hatipoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Lütfü Esengün

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

Mahmut Oltan Sungurlu

HATAY

Ali Günay

Nihat Matkap

Atilla Sav

ISPARTA

Mustafa Köylü

İÇEL

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Ziya Aktaş

Yıldırım Aktuna

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Ali Coşkun

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Ekrem Erdem

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

M. Cavit Kavak

Osman Kılıç

Ali Oğuz

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Ahmet Tan

Zekeriya Temizel

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Birgen Keleş

Ahmet Piriştina

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Halil Çalık

Necati Çelik

Şevket Kazan

KONYA

Veysel Candan

Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Teoman Rıza Güneri

Mehmet Keçeciler

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

MANİSA

Cihan Yazar

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Nedim İlci

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Teoman Akgür

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

SAMSUN

Ahmet Demircan

Yalçın Gürtan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

SİVAS

Musa Demirci

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Kemalettin Göktaş

İsmail İlhan Sungur

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Maliki Ejder Arvas

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükerrer Oylar)

AĞRI

M. Sıddık Altay (Kabul)

BURSA

Ali Osman Sönmez (Kabul)

ÇANKIRI

Ahmet Uyanık (Kabul)

ÇORUM

Bekir Aksoy (Kabul)

KIRIKKALE

Hacı Filiz (Kabul)

 

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

Veli Andaç Durak (İ. A.)

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

AFYON

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

Cemil Erhan

Yaşar Eryılmaz

Celal Esin

AKSARAY

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Şaban Karataş

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Safa Giray

Tamer Kanber

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Ataullah Hamidi

Faris Özdemir

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Necmi Hoşver

Abbas İnceayan

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Mehmet Gözlükaya

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Abdulilah Fırat

Necati Güllülü

İsmail Köse

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Levent Mıstıkoğlu

Mehmet Sılay

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Turhan Güven

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Mehmet Aydın

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner

Bülent Tanla

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Rüştü Saraçoğlu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Haluk Yıldız

KAYSERİ

İsmail Cem

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Remzi Çetin

Necmettin Erbakan (B.)

Ali Günaydın

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

Emin Karaa

İsmail Karakuyu (B.)

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan (B.)

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

İrfettin Akar

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Ertuğrul Eryılmaz

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Kadir Bozkurt

Yaşar Topçu

SIVAS

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

İbrahim Halil Çelik (İ. A.)

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Metin Gürdere

Ahmet Fevzi İnceöz

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Şeref Malkoç

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Osman Mümtaz Soysal

(Açık Üyelikler)

KIRŞEHİR : 1

BURSA : 1

Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 209

Kabul Edenler : 205

Reddedenler : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 4

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 343

Açık Üyelikler : 2

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Mehmet Büyükyılmaz

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Mustafa Küpeli

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

M. Sıddık Altay

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

AMASYA

Ahmet İyimaya

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Cemil Çiçek

Ömer Ekinci

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Metin Şahin

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Musa Okçu

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

Mehmet Gözlükaya

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Lütfü Esengün

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

Mahmut Oltan Sungurlu

HATAY

Ali Günay

Nihat Matkap

Atila Sav

ISPARTA

Mustafa Köylü

İÇEL

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Ziya Aktaş

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Ali Coşkun

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Ekrem Erdem

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

M. Cavit Kavak

Osman Kılıç

Ali Oğuz

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Ahmet Tan

Zekeriya Temizel

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Birgen Keleş

Ahmet Piriştina

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

Zerrin Yeniceli

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

Recep Mızrak

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Halil Çalık

Necati Çelik

Şevket Kazan

KONYA

Veysel Candan

Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Teoman Rıza Güneri

Mehmet Keçeciler

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

MANİSA

Bülent Arınç

Yahya Uslu

Cihan Yazar

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Teoman Akgür

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

SAMSUN

Ahmet Demircan

Yalçın Gürtan

Nafiz Kurt

Biltekin Özdemir

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Kadir Bozkurt

Yaşar Topçu

SİVAS

Musa Demirci

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

İsmail İlhan Sungur

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükerrer Oylar)

AĞRI

M. Sıddık Altay (Kabul)

Celal Esin (Kabul)

BURSA

Ali Osman Sönmez (Kabul)

YALOVA

Cevdet Aydın (Kabul)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

Cemil Erhan

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Şaban Karataş

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Safa Giray

Tamer Kanber

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Ataullah Hamidi

Faris Özdemir

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Seyyit Haşim Haşimi

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Abdulilah Fırat

Necati Güllülü

İsmail Köse

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Levent Mıstıkoğlu

Mehmet Sılay

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Turhan Güven

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Yıldırım Aktuna

Mehmet Aydın

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner

Bülent Tanla

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

İsmail Cem

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Remzi Çetin

Necmettin Erbakan (Başbakan)

Ali Günaydın

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

Emin Karaa

İsmail Karakuyu (B.)

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan (B.)

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

İrfettin Akar

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Ertuğrul Eryılmaz

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Murat Karayalçın

Adem Yıldız

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİVAS

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

İbrahim Halil Çelik (İ. A.)

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Metin Gürdere

Ahmet Fevzi İnceöz

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Hasan Karakaya

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Osman Mümtaz Soysal

(Açık Üyelikler)

KIRŞEHİR : 1

BURSA : 1

İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılanlanmasına İlişkin 11 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 226

Kabul Edenler : 213

Reddedenler : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 13

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 335

Açık Üyelikler : 2

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Mehmet Büyükyılmaz

M. Halit Dağlı

Mustafa Küpeli

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

M. Sıddık Altay

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

AMASYA

Ahmet İyimaya

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Cemil Çiçek

Ömer Ekinci

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Metin Şahin

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Mustafa Güven Karahan

İsmail Özgün

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Musa Okçu

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Avni Akyol

Feti Görür

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Hayati Korkmaz

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

Mehmet Gözlükaya

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Lütfü Esengün

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

Mahmut Oltan Sungurlu

HATAY

Ali Günay

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Atila Sav

Mehmet Sılay

ISPARTA

Mustafa Köylü

İÇEL

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Ziya Aktaş

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Ali Coşkun

Nami Çağan

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Ekrem Erdem

Metin Işık

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

M. Cavit Kavak

Osman Kılıç

Ali Oğuz

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Ahmet Tan

Zekeriya Temizel

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Birgen Keleş

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

Zerrin Yeniceli

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Mikail Korkmaz

Recep Mızrak

KIRŞEHİR

Ömer Demir

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Halil Çalık

Necati Çelik

Şevket Kazan

KONYA

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Veysel Candan

Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Teoman Rıza Güneri

Mehmet Keçeciler

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Emin Karaa

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

MANİSA

Bülent Arınç

Cihan Yazar

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Teoman Akgür

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

SAMSUN

Ahmet Demircan

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Nafiz Kurt

Biltekin Özdemir

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Kadir Bozkurt

Yaşar Topçu

SİVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Kemalettin Göktaş

İsmail İlhan Sungur

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Maliki Ejder Arvas

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükerrer Oylar)

AĞRI

M. Sıddık Altay (Kabul)

AMASYA

Ahmet İyimaya (Kabul)

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata (Kabul)

BURSA

Hayati Korkmaz (Kabul)

Ali Osman Sönmez (Kabul)

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu (Kabul)

Ömer Vehbi Hatipoğlu (Kabul)

İSTANBUL

Tayyar Altıkulaç (Kabul)

KÜTAHYA

Emin Karaa (Kabul)

ŞANLIURFA

M. Fevzi Şıhanlıoğlu (Kabul)

VAN

Fethullah Erbaş (Kabul)

Şaban Şevli (Kabul)

YALOVA

Cevdet Aydın (Kabul)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

Veli Andaç Durak (İ. A.)

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

Celal Topkan

AFYON

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

Cemil Erhan

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Şaban Karataş

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Safa Giray

Tamer Kanber

İ. Önder Kırlı (İ. A.)

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Ataullah Hamidi

Faris Özdemir

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Necmi Hoşver

Abbas İnceayan

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Seyyit Haşim Haşimi

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Abdulilah Fırat

Necati Güllülü

İsmail Köse

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgül

Fuat Çay

Levent Mıstıkoğlu

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Turhan Güven

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Yıldırım Aktuna

Mehmet Aydın

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner

Bülent Tanla

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

İsmail Cem

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Hacı Filiz

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Nezir Büyükcengiz

Remzi Çetin

Necmettin Erbakan (Başbakan)

Ali Günaydın

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

İsmail Karakuyu (B.)

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan (B.)

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Ertuğrul Eryılmaz

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Murat Karayalçın

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİVAS

Mahmut Işık

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

İbrahim Halil Çelik (İ. A.)

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Metin Gürdere

Ahmet Fevzi İnceöz

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Şeref Malkoç

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Osman Mümtaz Soysal

(Açık Üyelikler)

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.