Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 25 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

80 inci Birleşim

9 . 4 . 1997 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — YOKLAMALAR

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Bursa Milletvekili Abdulkadir Cenkçiler’in vefatına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/742)

2.—20.3.1997 tarih ve 4230 sayılı, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanununun, bir defa daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/741)

3. —Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker’e, dönüşüne kadar, Turizm Bakanı Bahattin Yücel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/743)

4.—Fas’a gidecek olan Devlet Bakanı Dr. Ahmet Demircan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı T. Rıza Güneri’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/744)

5.—İsviçre’ye gidecek olan Devlet Bakanı Nafiz Kurt’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın vekâlet etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/745)

6. —Çek Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Aksoy’un vekâlet etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/746)

7.—Gürcistan’a gidecek olan Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/747)

8.—Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesinde ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı Parlamenterler Asamblesinde boş bulunan üyelikler için aday gösterilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/748)

9.—Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/158)

10. —Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 21 arkadaşının, (9/12) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinden imzalarını çektiklerine ilişkin önergesi (4/159)

11. —Ankara Milletvekili Ömer Faruk Ekinci’nin (6/466) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/160)

12. —İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları (6/469) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/161)

B)GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. —İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli’nin, Türkiye’nin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna’nın cevabı

2. —İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, cumhuriyetin temel ilkeleri ve 10 Nisan Laiklik Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın cevabı

3. —Manisa Milletvekili H. Ayseli Göksoy’un, sekiz yıllık zorunlu eğitime ilişkin gündemdışı konuşması

C)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. —İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı ve 31 arkadaşının, Avrupadaki vatandaşlarımıza yönelik ırkçı saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)

2.—Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 22 arkadaşının, Balkanlar ve Avrupa ülkeleri ile ilgili olarak izlenen dışpolitika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/12)

V.—ÖNERİLER

A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.—Genel Kurulun, 23 Nisan 1997 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) BAŞKANLIKÖNERİLERİ

1.—Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 77 nci yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları için Genel Kurulda özel bir görüşme açılması ve konuşma süreleri ile o gün başkaca konunun görüşülmemesine ilişkin Başkanlık önerisi

C)SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.—Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 13 üncü Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasının Komisyona tavsiye edilmesine ilişkin RPve DYP Gruplarının müşterek önerisi

VI. —SEÇİMLER

A)KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.—Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VII. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.—926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

2.—Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)

3. —Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkınada Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı :164)

4.—625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim,Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı :168)

5. —17.7.1964 Tarihli, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli, 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı :250)

VIII. —SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, THY’nın Erzincan tarifeli uçak seferlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2236)

2. —Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt İlçesinde yapımı sürdürülen kültür sitesi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2266)

3.—İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı ile ilgili Kararnamenin ne zaman çıkarılacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’un yazılı cevabı (7/2286)

4. —Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Denizli İline bir kültür sitesi yapılmasına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2359)

5. —Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, havadan orman alanı renkli fotoğraf çekimi ile ilgili ihalede yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2368)

I.—GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda toplantı yetersayısı bulunamadığından,

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 9.4.1997 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 16.32’de son verildi.

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Zeki Ergezen Ahmet Dökülmez

Bitlis Kahramanmaraş

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. —GELEN KÂĞITLAR

9.4.1997 ÇARŞAMBA

Teklifler

1.—Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün; Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 13 üncü Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/761) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :8.4.1997)

Raporlar

1.—Kars Milletvekili Selahattin Beyribey’in, 6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna 29.8.1996 Gün ve 4178 Sayılı Kanunla Eklenen Geçici Madde 9’da Yer Alan Sürenin Uzatılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve 16 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/653, 2/735) (S. Sayısı :280) (Dağıtma tarihi :9.4.1997) (GÜNDEME)

2.—Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin, Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarına İlişkin Kanunların Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 30 Arkadaşının, Gümüşhane Milletvekili M.Oltan Sungurlu ve 3 Arkadaşının ve İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 Arkadaşının, Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/559, 1/565, 2/406, 2/456, 2/611) (S. Sayısı :281) (Dağıtma tarihi :9.4.1997) (GÜNDEME)

3.—Ordu Milletvekili Şükrü Yürür ve 5 Arkadaşının, Erbaş ve Er Ailelerinin Ücretsiz Tedavisi Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu Raporu ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/285) (S. Sayısı :282) (Dağıtma tarihi :9.4.1997) (GÜNDEME)

4. —Sosyal Sigortalar Kanunun 9 uncu Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyalİşler Komisyonu Raporu (1/581) (S. Sayısı :283) (Dağıtma tarihi :9.4.1997) (GÜNDEME)

5. —Hatay Milletvekili Ali Uyar ve Hüseyin Yayla’nın, Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile İlgili Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/585) (S. Sayısı :284) (Dağıtma tarihi :9.4.1997) (GÜNDEME)

6. —Türk Kanunu Medenisinin 153 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı :285) (Dağıtma tarihi :9.4.1997) (GÜNDEME)

Genel Görüşme Önergesi

1.—Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 22 arkadaşının, Balkanlar ve Avrupa ülkeleri ile ilgili olarak izlenen dış politika konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/12) (Başkanlığa geliş tarihi :8.4.1997)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati :14.00

9 Nisan 1997 Çarşamba

BAŞKAN :Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Kadir BOZKURT (Sinop)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşimini açıyorum.

III.– YOKLAMA

BAŞKAN – Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; salonda bulunan sayın üyelerin, salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur; saat 15.00'te toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati : 14.30

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Kadir BOZKURT (Sinop)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; salonda bulunan sayın milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, vefat eden Bursa Milletvekili Abdulkadir Cenkçiler için saygı duruşunda bulunulmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Bursa Milletvekili Abdulkadir Cenkçiler’in vefatına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/742)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Bursa Milletvekili Abdulkadir Cenkçiler 8.4.1997 günü vefat etmiştir; merhuma, Tanrı'dan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.

Aziz arkadaşımızın yüce hatıraları önünde, Genel Kurulu, 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

(Saygı duruşunda bulunuldu)

BAŞKAN– Allah rahmet eylesin; ruhu şad olsun. ("Amin" sesleri)

Sayın milletvekilleri, şimdi, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Gündemdışı konuşmalar, dünden sarktı ve bir özelliği var: Biliyorsunuz, kısa adı Ka-Der olan "Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği" adıyla bir oluşum gerçekleşti. Bu oluşum, 2000 yılında, Büyük Millet Meclisimizde en az 55 kadın milletvekilinin olmasını hedefliyor.

Bu hedef, Büyük Atatürk'ün gecikmiş asgarî hayalidir. Büyük Atatürk, laik ve demokratik Cumhuriyetin temellerini atarken, Türk kadınına, Avrupa'nın pekçok ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkının tanınmasında tereddüt etmemiştir; ancak, geride bıraktığımız yıllarda, bu hakkı gereğince değerlendirdiğimizi sanmıyorum.

Önümüzdeki dönemde bu hayalin gerçekleşmesi umudu, bu hayalin gerçekleşmesine bir katkı olması için, bugün, gündemdışı konuşmaları 3 sayın kadın milletvekilimize vereceğim.

B)GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. —İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli’nin, Türkiye’nin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna’nın cevabı

BAŞKAN – Birinci konuşma, Türkiye'nin sağlık sorunları üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Zerrin Yeniceli'nin. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Yeniceli, Türkiye'nin sağlık politikasıyla ilgili ve Sağlık Haftası nedeniyle konuşacaklar.

Buyurun.

ZERRİN YENİCELİ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 7 Nisan Dünya Sağlık Günü nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Konuşmam, ülkemizin sağlık sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin olacaktır.

Sağlık hakkı, yaşama hakkının zorunlu uzantısıdır; insanın, insan olmaktan kaynaklanan en doğal hakkıdır. Gelir düzeyi düşük olan ya da işsiz vatandaşımıza da en mükemmel sağlık hizmetini sunmak zorundayız.

Sosyal devlet ilkesi Anayasamızda düzenlenmiştir. Sağlık hizmetleri, devletin toplumsal sorumluluk alanına girer. Bazı temel hizmetler vardır ki, bunların verilmemesi ya da eksik verilmesi hiçbir gerekçeyle mazur gösterilemez. Bu, bir öncelik sorunudur. Eğitim, sağlık gibi sosyal hizmetlerin önceliği vardır; çünkü, bu hizmetler, insan yaşamıyla doğrudan ilgilidir. İnsan yaşamı ise, paha biçilmez değerdedir. "Hasta olursam ne olacak" endişesini hiçbir vatandaşımıza yaşatmaya hakkımız yok. Bu yüzden, sosyal hukuk devleti ilkesine sımsıkı sarılmalıyız.

Sağlık hizmetlerinde donanım ve çalışanlar açısından bölgelerarası dengesizlikler vardır. Özellikle üç büyük şehrimize sürekli hasta akımı olmaktadır. Bu dengesizlik, kaynak yetersizliğine bağlanıyor; ancak, bu kaynak sorununun, hem sosyal hem ekonomik açıdan daha büyük sorunlara yol açtığı ortadadır. Ağırlıkla doğu bölgelerimizde, insanlarımız, ne sağlıklı beslenebiliyor ne de koruyucu ve tedavi edici hizmetlerden yeterince yararlanabiliyor.

Dünya Sağlık Örgütünün tüberküloz raporunda, her gün, veremden 7 bin yetişkin insanın öldüğü belirtilmektedir. FAO'nun raporuna göre, dünyada, her 5 kişiden 1'i aç yaşıyor. Ülkemiz, bu orandan payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Maalesef, bugün, kötü ekonomik koşullar, dengesiz beslenme hatta aç kalma sorunuyla birlikte, verem, tifo gibi geçmiş asırların hastalıkları, tekrar kapımızı çalmaktadır. Sıtma, veba, difteri, kolera, hepatit - C gibi bulaşıcı hastalıklara sebep olan sağlıklı olmayan su ve bozulan çevre gibi halk sağlığını yakından ilgilendiren sorunlara hâlâ çözüm bulunamamıştır.

Birkaç ay önce, televizyondan, Hakkâri'de, çöplüklerden yiyecek toplayarak karnını doyurmaya çalışan insanlarımızı izledik. Bu çöplük dramının ardından yaşanan tifo salgını hâlâ belleklerimizde değil mi; yine, kamyondan atılan yiyecek paketlerini kapmaya çalışırken neredeyse birbirini ezen insanları yüreğimiz burkularak izlemedik mi; ya, evinde, ailesiyle birlikte ölmek üzereyken bulunan insanlarımız için ne diyebiliriz?!.

Görüldüğü gibi, ekonomik, sosyal ve siyasî istikrarsızlığın bedelini, halkımız, bu kötü koşullarda, aç, hasta, işsiz kalarak ödemektedir. Sağlık sorunu ise, bütün bu istikrarsızlıkların bir sonucudur.

Evet, adaletli gelir dağılımının olmadığı ülkemizde, koruyucu sağlık hizmetleri önemlidir. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da, önleyici politikalara ağırlık vermeliyiz.

Özelleştirme konusuna gelirsek; özelleştirmenin, teorik olarak iki önemli hedefi vardır: Rekabet ve daha iyi hizmet. Bu iki hedef, uygulamada, tekelleşme ve daha çok kâra dönüşüyor. Bu açıdan düşünülürse, sağlıkta özelleştirme, vahim sonuçlara yol açabilir. Burada vurgulanması gereken; sağlık alanında, kâr değil, insana hizmet anlayışının ilke edinilmesi gereğidir. Bugün, hastanelerimizde, son teknolojinin ürünü cihazlar var; ama, asıl ilgilenmemiz gereken soru şu: Vatandaşlarımız, bunlardan nasıl yararlanabiliyor?

Değerli arkadaşlar, hepimiz az çok farkındayız; çoğu devlet hastanesinde, vatandaşlarımız, özel muayeneden geçmeden, bu cihazlardan yararlanamamaktadır. Tomografi çekme, kalp ameliyatı ve benzeri sorunlar için uzun süre bekleniyor. Doktorlarımız da, hastalarımız da bu durumdan hoşnutsuzdur. SSK kuyruklarında kalp krizi geçirenler, göz muayenesi için gece 3'lerde yollara düşüp, sıra kâğıdında ismini koruma mücadelesi vermek zorunda kalanlar... Bu kötü tabloya daha bir sürü şey eklenebilir; ama, şunu söylemek yeterli: Tedavi hizmeti, bir alışveriş ilişkisi değildir.

AIDS kongresinin bittiği şu günlerde, Türkiye'de 651 hasta olduğu açıklanmıştır. Çağımızın bu korkunç hastalığına karşı bilinçli mücadeleyi elden bırakmamalıyız. Kan merkezlerimiz, büyük bir titizlik ve sorumlulukla çalışmalıdır. Daha birkaç ay önce, güneydoğuda, AIDS'li kanın nakli yüzünden koca bir aile perişan olmuştur. İnsan hayatı bu kadar ucuz değildir. Yoksul yörelerimizde hastane, ilaç, doktor, hemşire sorunu çözümlenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yeniceli, lütfen, konuşmanızı toparlayınız.

ZERRİN YENİCELİ (Devamla) – Teşekkürler.

Konuyla ilgili pratik çözümler üretilmelidir. Örneğin, bu yörelere gezici hastaneler gönderilebilir.

Bir diğer önemli sorunumuz yönetim ve mevzuatta odaklanıyor. Sağlık kuruluşlarımızın yönetimleri yeniden gözden geçirilmeli, ilgili mevzuat yeniden düzenlenmelidir. Çalışanların onurunu incitecek şekilde ani hastane ziyaretleriyle yapılan siyasî şovlar sağlık sorununu çözmez. Önemli olan, bu sorunu bütün olarak kavrayıp, uygun mekanizmalarını kurarak çözmektir. Sağlık çalışanlarımızın sorununu çözmek, hastalarımızın sorununu çözmede çok büyük bir adımdır.

Son bir nokta daha... Sağlık eğitimindeki çarpıklıklar ve eksiklikler giderilmelidir. Sağlık sektörüne, devlet, gereken yatırımları yapmalıdır. Laboratuvar eksikliği olan okullar, oy hesabıyla birkaç gecede art arda açılmıştır. Tıp eğitimi, pratik gerektirir. Halkın sağlığıyla umarsızca oynayanları, halk, mahkûm edecektir.

Evet, insanlarımıza "hasta olursam ne olacak" diye kaygı duyulmayan bir gelecek hazırlamakta hepimize büyük görevler düşüyor. İnsanlarımızı böyle bir geleceğe taşıma misyonunu yüklenmeye zorunluyuz diyerek sözlerimi bitiriyorum.

Saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yeniceli.

Gündemdışı konuşmaya Hükümet adına yanıt verilmek istenmiyor.

2. —İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, cumhuriyetin temel ilkeleri ve 10 Nisan Laiklik Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci konuşma, İçel Milletvekili Sayın Oya Araslı'nın.

Sayın Araslı, cumhuriyetin temel ilkeleri üzerinde konuşacak.

Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, saygıyla selamlıyorum.

Laiklik, hepimizin bildiği gibi, cumhuriyetimizin temel niteliklerinden birisi, Atatürk ilke ve devrimlerinin özü ve ruhudur. Dünyanın her yerinde laiklik kavramının özünü oluşturan ve laik devlet yapısını belirleyen değişmez birtakım ilkeler vardır. Bunlar, devlet iktidarının kaynağının ilahî olmaktan çıkarılıp, beşerileştirilmesi; dinî ve siyasî otoritenin birbirinden ayrılması; devletin hukuk düzeninin ilahî iradenin eseri olan değişmez din kurallarından değil, beşerî iradenin eseri olan hukuk kurallarından oluşması; devletin resmî bir dininin bulunmaması ve devlet otoritelerin önünde insanlara dinî inançları nedeniyle birbirinden farklı muamele yapılmaması; din ile vicdan özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır.

Bütün bu ilkeler, laikliğin, kimilerinin bilinçsizce ve bilgisizce iddia ettiği gibi, dinsizlik değil, dinî inançlara, din ile vicdan özgürlüğüne saygı rejimi olduğunu kanıtlamaktadır.

Demokratik rejimin vazgeçilmez unsuru, olmazsa olmaz koşulu olan laiklik ilkesi, aslında, ulusun iradesinin siyasî iktidarın tek meşru kaynağı olarak ortaya konulduğu 23 Nisan 1920'de siyasî yaşamımıza ilk adımını atmış, çeşitli aşamalardan sonra, 1937'de Anayasamıza, cumhuriyetin temel niteliği olarak girmiştir. 1961 ve 1982 Anayasaları da, yine, laikliği, cumhuriyetin temel ve değişmez niteliklerinden biri olarak göstermiştir.

Laiklik Günü olarak yarın kutlayacağımız 10 Nisan, Türkiye Cumhuriyetinin bu laikleşme sürecindeki en önemli dönüm noktalarından biridir; çünkü, 10 Nisan 1928'de, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmî bir dini olduğuna ilişkin ibare Anayasadan kaldırılmış, şeriat hükümlerinin yerine getirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevleri arasından çıkarılmıştır.

Laikliğin, toplumumuzda, dinî ve siyasî otoritenin tek elde toplanmasından doğan tüm sakıncaları ortadan kaldırdığı ve bunu yaparken, tüm vatandaşlarımızın din ve vicdan özgürlüklerini serbestçe kullanmasını sağladığı bir gerçektir. Buna rağmen, siyasî çıkar amacıyla din sömürüsü yapanlar, dini toplum üzerinde baskı kurabilmek için bir vasıta olarak kullananlar, her zaman laikliğe karşı çıkmışlardır.

Son günlerde, laiklik karşıtı hareketler, kadını toplumsal yaşamdan dışlamaya, bunun için de İslam dininin kurallarından ve bunlara ilişkin kişisel yorumlardan yararlanmaya yönelmişlerdir.

Başbakan Erbakan'ın, bir süre önce, Allah'ın kadınları narin varlıklar olarak yarattığı, bu nedenle, haftada ancak iki gün dışarıda çalışmalarının uygun düşeceği yolundaki açıklamaları; kimi Refah Partili politikacıların ve yazarların laiklik karşıtı hareketleri protesto eden, kadınlarımızı aşağılayan sözleri, laiklik düşmanlarına, kuşkusuz, en sağlam dayanakları hazırlamıştır. Bunlar yetmezmiş gibi, Başbakan Erbakan, geçtiğimiz günlerde, kadın sesine tahammülsüzlüğünü açıkça ifade edebilmiş; bu yurdun kadın ve erkeklerinin eşitçe yer aldığı Ulusal Kurtuluş Savaşımızın simgesi olan İstiklal Marşımızı kadın sesinden duymak istememiştir. (RP sıralarından "yalan" sesleri) Erbakan'ın, Ulusal Kurtuluş Savaşımızda şehit ve gazi olanlar başta olmak üzere, tüm kadınlarımıza açıkça hakaret olarak yorumladığım bu tavrını şiddetle kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bu tavra, özellikle Erbakan'ın ve onun zihniyetinin arkasında koşuşturan birtakım kadınlarımızın dikkatini çekmek, sizin hizmetlerinizle, sizi nereye götürdüklerini, nereye götürmek istediklerini görün demek istiyorum. İktidara bir kadının yardımıyla taşınanlar, kadın sesine tahammül etmemek cüretini göstermek hakkını kendisinde bulmamalıdırlar diyorum.

Laik ve demokratik cumhuriyetimizi yıkmaya, kadınlarımızı ikinci sınıf bir statüye itmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, toparlayalım efendim.

OYA ARASLI (Devamla) – Yüzünü uygarlığın aydınlığına çevirmiş olan yurttaşlarımız, kadın ve erkek ayırımı olmaksızın, Türkiye Cumhuriyetini sonsuza dek yaşatmak için el ele vermişlerdir. Bu amaca ulaşmak için -özellikle toplumsal yaşamda dışlanmaya çalışıldıkları bir dönemde- Türkiye Büyük Millet Meclisine daha büyük sayılarla gelmek üzere, kadınlarımız, örgütlenmeye başlamışlardır. Bu amaçlarla toplumsal yaşamımıza katılan, eskisiyle yenisiyle tüm örgütleri kutluyor, 10 Nisan Laiklik Gününün arifesinde, kadın haklarının ve demokrasimizin temeli olan laikliği ve cumhuriyetimizin diğer niteliklerini kemirmeye yönelik bütün girişimlerin başarısız kalmaya mahkûm olduğunu yinelemekte yarar görüyorum.

Saygılarımla. (CHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşmayı Hükümet adına yanıtlamak üzere, Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; kadın haklarıyla ilgili yapılan bir konuşmaya cevap vermek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Aslında, bu konu, Bayındırlık ve İskân Bakanı olarak iştigal sahamla ilgili değil, buraya gelmemem gerekirdi; ama, muhterem hanımefendi milletvekili arkadaşımız konuşmasında, Bayındırlık Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğünün mutat olarak her yıl ifa edilen bölge müdürleri toplantısı vesilesiyle basında çıkan bir haberi konuşmasına mesnet olarak burada gündeme getirdi.

Ben, ev sahibi bakan olarak, o toplantıda baştan sona bulunmuş bir kişi olarak arz ediyorum: Sayın Başbakanımız, toplantımızın misafiri olarak geldiler, toplantının başında, hanımlardan müteşekkil bir musiki korosu, orada, iki tane türkü icra etti. Sayın Başbakanın yanlarında ben, diğer muhterem misafirler ve milletvekili arkadaşlarımız da vardı, türküleri dinledik; ardından, İstiklar Marşı söylendi. Bu, hem banttan hem de orada musiki heyetinde bulunan hanımefendilerin de iştirakiyle, beraberce icra edildi; yani, burada "hanımlar söylemesin, erkekler söylemesin" diye en ufak bir müdahale ve tavır olmamıştır. Zaten, baştan itibaren, o musiki heyetinin icra ettiği türküleri beraber dinledik. Böyle bir niyetimiz olsaydı, o musiki heyetini oraya davet etmezdik ve onları da dinlemezdik. (RP sıralarından alkışlar) O meselenin sorumlu bakanı benim.

Daha pazar günü Bursa'da yapılan çevre yolu temel atma töreninde -birçok törenlerde de- mahallî kıyafetler giymiş olan hanım kızlarımız, yavrularımız, evlatlarımız, talebeler o mahalle ait birtakım millî oyunları sergilemekte, Sayın Başbakanımız, bendeniz veya diğer arkadaşlarımız, bakan arkadaşlarımız da bunları temaşa etmektedir; yani, böyle bir mesele yok.

Şimdi, benim üzüldüğüm iki taraf vardır: Bakınız, Türkiye'de, büyük olduğunu iddia eden bir gazete, ne kadar seviyesiz bir neşriyat yapıyor. (RP sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar) Türkiye'nin karayolları meselesini bir tarafa atıp, birinci sayfaya bu haberi getiriyor ve bir muhterem hanımefendi milletvekili arkadaşımız -kendileri, Anayasa hukuku doçentidir- hürmet ettiğim ve bilgilerinden...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Profesör... Profesör...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Devamla) – Profesördür... Çok güzel... Profesörse daha da büyük nakisadır. (RP sıralarından alkışlar) Kendilerini, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve bakan olmadığım dönemde Heyeti Umumiyede dinlemişimdir, bilgilerinden faydalanmışımdır; bazı tartışmalara, beraber, bu kürsüden iştirak etmişizdir; böyle, mesnedi olmayan, iftira olan ve hakaretamiz bir haberi mesnet alıp da burada konuşmaktadır.

Benim, bu dönem, ikinci dönem milletvekilliğimdir; şunun altını çizerek söylemek istiyorum: Basında çok değerli insanlar var; bilgili, muhterem insanlar var; ama, fevkalade seviyesiz haber yapan; bu iktidara, o iktidara; bu milletvekiline, o milletvekiline seviyesizce -bakan, başbakan seviyesinde- iftira eden haberler var, yayınlar var; Allah şerlerinden de korusun diyorum, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Araslı, buyurun.

OYA ARASLI (İçel) – İsmimi de kullanarak burada bir konuşma yaptıkları için, bu konuda bir açıklama rica ediyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika sayın milletvekilleri, alamıyorum...

Sadece isminizi andığı için, maalesef, söz veremem.

OYA ARASLI (İçel) – Hayır, ismimi andığı için değil; açıklamalarıma dayanarak bir sataşma da yaptıkları için; o nedenle söz istiyorum.

BAŞKAN – Sataşma ne konuda Sayın Araslı, onu alabilir miyim yerinizden.

OYA ARASLI (İçel) – Bakınız, ben burada... (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye; Sayın Araslı niçin sataşma için söz istiyor anlamaya çalışıyorum.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Siz onlara alet olmayın Sayın Başkan!..

BAŞKAN – Sayın Aykaç, lütfen... Bir iş yaparken lüzumsuz laf atmalar... Herhalde kimse hiçbir şeye alet olmuyor, kimsenin hiçbir şeye alet olmaya niyeti yok; ama, Sayın Araslı'yı dinlemezsem, size alet olmuş olurum.

Buyurun Sayın Araslı.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, burada söz alan hatip, benim akademik olarak taşıdığım sıfatta da bir yanlışlık yaptı, sonra düzeltti; bugüne kadar gazetelerde yayımlanıp, Sayın Erbakan tarafından da şu ana kadar yalanlandığına şahit olmadığım, tekzip edilmemiş bir konuyla ilgili açıklamalarımın hilafı hakikat olduğunu söylediler. Eğer bu durum söz konusuysa, Sayın Erbakan'ın şu ana kadar, bu çok önemli konuda açıklama yapması ve olayın bu şekilde olmadığını topluma bildirmesi gerekirdi. Burada, eğer, böyle bir açıklama yapılmamışsa sayın hatibin bana izafe ettiği gibi, bir dikkatsizlik veya bir özen gösterilmeden, toplumu yanlış yönlendirme ve yanlış bilgilendirme yoktur. Kendileri, bu olayın doğru olup olmadığını -bir açıklama yayımlamadığın ve bir tekzip yazmadığına göre- Sayın Genel Başkanlarına sormalıdırlar ve ondan sonra, bizim, kamumuzun bu olay hakkında doğru bilgilendirilmesini sağlamalıdırlar.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Araslı, bu açıklamanız tutanaklara geçti. Sayın Bakan, olayın ev sahibi bakanı olarak bir açıklama yaptılar; bunların hepsi tutanaklara geçti.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, yerimden bir şey arz edebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Araslı'nın hareket noktasından hareket edip, birkısım medyada çıkan yalan haberleri bu Parlamentoya taşıyıp, burada, bunların müzakeresini ve münakaşasını yapacak olursak, bu Parlamentonun çalışması için zaman bulmamız mümkün değildir.

Arz ederim. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, olaya gündemdışı bir konuşma içerisinde değinilmiştir. Olay, iki gündür basında çıkıyor; sanıyorum, gündeme gelmesi, Sayın Bakanın açıklama yapmasına vesile olduğu için iyi de olmuştur; çünkü, bugün, gerçekten, olayın tekzibi yahut yalanlanması yahut "böyle bir olay cereyan etmedi" biçiminde bir açıklama, basına yansımamıştır. Onun için, Sayın Araslı'yı suçlamak, Mecliste buna değinmek, çok haklı bir davranış da değildir.

3. —Manisa Milletvekili H. Ayseli Göksoy’un, sekiz yıllık zorunlu eğitime ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Şimdi, gündemdışı üçüncü söz, Manisa Bağımsız Milletvekili Sayın Ayseli Göksoy'un.

Sayın Göksoy, eğitim konusunda konuşacaklar.

Buyurun Sayın Göksoy. (CHP sıralarından alkışlar)

H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiyemizde, günlerden beri, 8 yıllık zorunlu eğitim üzerine bazı tartışmalar, çekişmeler, münakaşalar, karşılıklı meydan okumalarla gergin bir hava yaratılmaktadır. Bu gergin ortam, ilkokul öğrencilerinden öğretim görevlilerine, sokaktaki insandan evinde oturan masum vatandaşa kadar herkesi huzursuz ve rahatsız etmektedir.

Sayın milletvekilleri, dünyada, çağdaş olmanın ve çağdaş kalmanın bazı zorunlu kuralları vardır. Bu kurallar, ilim ve bilimdışı gerçeklerle gözardı edilemez; hatta, bu kurallar öyledir ki, yok sayılamaz ve hele hele hiç inkâr edilemez. Bilimin en önemli temeliyse, zorunlu ilköğretimdir. Hiçbir ülkede, bilim kuralları dinî gerekçelerle önemselleştirilemez; zira, o zaman, zorunlu eğitimin yerini, zorunlu din eğitimi alır. Halbuki, tüm çağdaş devletlerin vazifesi, insanlarını, dünyadaki gerçeklere karşı donatmak, ilim, sanat ve fende gelişmeyi sağlamak... Bu sebeple de, artık, dünya, bu özel yöne doğru hızla gitmektedir.

Bugün, dünyada kalmayan ve 1973 Eğitim Şûrası kararına rağmen, 25 yıldır, hâlâ, ülkemizde tartışması yapılan 8 yıllık zorunlu eğitimin, bu derece tartışılarak, sulandırılmasını, ben, şahsen çok kasıtlı buluyor ve bunu bir gaflet olarak görüyorum; çünkü, Konfüçyüs'ten Hazreti Muhammed'e, Hazreti Ali'den Atatürk'e kadar, dünyanın gelmiş geçmiş tüm din ve devlet büyükleri, ilmin ve bilimin topluma yayılmasını istemişler ve öğütlemişlerdir.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Hazreti Peygamber devlet büyüğü değil, Peygamber...

H. AYSELİ GÖKSOY (Devamla) – Modern Türkiye Cumhuriyetinde bunun aksini iddia etmek bir gaflettir, hatta, gelecek nesillere hıyanettir; globalleşen dünya küresinde ülkemizin de dışlanması demektir.

Allah'a şükür ki, çağdaş Türkiye Cumhuriyetinde herkes dinini öğrenme ve uygulama özgürlüğüne sahiptir; ancak, dinî öğretileri bilimden daha önplana alarak, 6 ilâ 14 yaş arasındaki çocukları öncelikle dinî eğitim almaya yönlendirmek, toplumu zorlamaktır ve toplumu çok rahatsız etmektir. Türkiye'de hiç kimse dinsizliği savunamaz; ama, çağdaşlık, ilim, bilim her şeyin önünde gelir beyler.

Türkiye'de, özellikle kadınları ikinci plana atan, mantıksız ve mesnetsiz hurafelerle kadınlara kısıtlamalar getirmek isteyen kafaları ilkokuldan itibaren yetiştirmeye kalkmak, önce o çocuklara, daha sonra da toplumdaki kadın kesimine ve insan haklarına ihanettir; bunun, tarafımızdan da kabulü kesinlikle vacip değildir; ancak, çağdaş devlet olarak, Türkiye Cumhuriyeti, genç ve gelecek nesillerine, din ve inançlarını sağlıklı olarak geliştirebilmeleri, istedikleri takdirde dinî eğitim almaları, din adamı olmaları, dinî ilim yapabilmeleri için fertlerine her türlü ortamı hazırlamalıdır ve hazırlamaktadır. Nasıl, her meslek için özel meslek okulları varsa, öğrenim için de meslek okulları, imam hatip okulları, yeteri kadar olmak üzere muhafaza edilmelidir.

Zorunlu eğitimden sonra, her Türk vatandaşı, dilediği, inandığı din üzerinde yoğun çalışmalar yapabilmelidir; ama, dinî meslek okullarına başlarken ve hazırlık sınıfını okuyarak imam-hatip okullarına şuurlu olarak hazırlanmalıdır; yani, küçücük yaştan, yuvadan buraya hazırlanamaz.

Diyelim ki, aile, çocuğuna dinî bilgi vermek istiyor; işte, o zaman da, Millî Eğitim bünyesinde açılacak yaz kurslarına gönderir ve orada çocukları dinî bilgiyle mücehhez kılınabilir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Göksoy, lütfen, toparlayalım.

H. AYSELİ GÖKSOY (Devamla) – Çok az kaldı Sayın Başkan.

Kimsenin buna da itirazı yoktur, olamaz; ancak, Türkiye'de, ilköğretim okullarında, Kur'an, Arapça okutularak çağdaş zorunlu eğitim sulandırılamaz. Bunun arkasından çok daha büyük problemler gelecek ve Atatürk'ün kurduğu, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin rejimi itibariyle tartışılır hale gelecektir. İşte, buna, hiç kimsenin, hiçbir grubun, hiçbir partinin ve hiçbir hükümetin hakkı yoktur. Teşebbüs edenlere de, çağdaş Türkiye'nin çağdaş kafaları dur diyecektir; bundan, hiçbirinizin şüphesi olmasın.

Size, burada, son olarak, Atatürk'ün bir cümlesini hatırlatmak istiyorum: "Bir cemiyetin içtimaî bünyesi, dinin ve fukaralığın istismarına müsaitse, siyasîler de bunu istismar ediyorlarsa, o memlekette demokrasi olmaz." İşte, biraz evvel, Oya arkadaşımızın bahsettiği, gazetelerde yazan olay; bugün, Başbakanımız Türk Milletine matematik dersi veriyor: 5+3 eder 8 değil mi?!. (RP sıralarından "Doğru" sesleri) Hele bin şükür, biz bilmiyorduk bunu, yeni öğrendik, kendisine teşekkür ediyoruz!.. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Aferin... Aferin...

H. AYSELİ GÖKSOY (Devamla) – Ama, şimdi, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı çıkıyor, ne diyor: "Musiki heyeti." "Koro" demeye dili var mıyor mu? O zaman, oradaki hanımlara da "hanende" desin. Hanendeler mi onlar? (RP sıralarından gürültüler ve alkışlar) Onun için, kalkıp da, bir başbakanın, kadınlarımızın, kızlarımızın olduğu bir koroda, eğer o kızların sesini kıstırıp erkek sesiyle yapabiliyorsa... (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

Kendinizi alkışlayın beyefendi, kendinizi alkışlayın... (DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; RP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN – Sayın Göksoy, lütfen...

H. AYSELİ GÖKSOY (Devamla) – Yani, bugün, Mecliste, imam-hatip kökenli bakanlarımız, her partide milletvekillerimiz var; ama, lütfen; sizler, bu çok değerli milletvekillerimizin sosyal yaşantısına bir göz atın.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Ne olmuş?!. Ne olmuş?!.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sana ne...

BAŞKAN – Sayın Göksoy...

H. AYSELİ GÖKSOY (Devamla) – Haa, İran gibi, Suudi Arabistan gibi mi yaşamak istiyorsunuz? Hayır efendim, Türkiye Cumhuriyetinde yapamazsınız. (RP sıralarından gürültüler)

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Ayıp... Ayıp... (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Göksoy... Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri...

H. AYSELİ GÖKSOY (Devamla) – Onun için, Türkiye'yi imamlaştıramazsınız siz; ama, o çocuklar, dinî bilgiyi alacak.

Saygılarla. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan?.. Yanıt vermeyeceksiniz.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – İmam-hatip mezunu olarak, protesto ediyorum! Benim hayatıma karışamaz!

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Önce kendi kültürünü öğrensin!

1.—Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna’nın, İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli’nin, Türkiye’nin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam)

BAŞKAN – Sayın Aktuna, Sayın Zerrin Yeniceli'nin sağlık konusu üzerinde yaptığı birinci gündemdışı konuşmayı yanıtlamak üzere söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Aktuna. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Bravo laik Bakan!

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 7 Nisan Dünya Sağlık Günü nedeniyle DSP İzmir Milletvekili Sayın Zerrin Yeniceli arkadaşımızın yaptığı gündemdışı konuşma dolayısıyla huzurlarınızda bulunmaktayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Tabiî, sağlık konusu, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizin de en önemli sorunlarından birisi ve yıllardan beri üzerinde dikkatle çalışılmasına rağmen, bugün için dahi, istediğimiz noktaya, çizgiye gelebilmiş değildir. Sayın konuşmacı da, konuşmasında, bunları açık seçik ifade etti.

Bugün, Türkiye'de, gerek sağlık sorunlarıyla ilgili altyapı hizmetleri gerek personel, yani sağlık insangücü gerekse tıbbî teknoloji bakımından bölgesel dengesizlik en önemli sorun olarak karşımızda durmaktadır. Dolayısıyla, sağlık hizmeti her bölgede yeteri kadar eşit ve adaletli verilemediği için bölgesel göç olmaktadır; insanlar, sağlık hizmeti alabilmek için, doğudan batıya göçmek zorunda kalmaktadırlar. Bu, çeşitli sorunları da beraber getirmektedir; ama, tabiî, bunun temelinde, Türkiye'nin, kalkınmışlık düzeyi itibariyle, bazı bölgelerinin, birçok açıdan (ekonomik açıdan, sosyal açıdan, kültürel açıdan) daha geri kalmış olmasının önemli bir etkisi söz konusudur.

Bu açıdan, Sağlık Bakanlığı olarak, sağlık konusunu birinci derecede önemli bir konu addederek, bu konu üzerinde iki yönlü çalışma yaptık, yapmaktayız ve yapmaya da devam edeceğiz. Birincisi, mevcut sağlık sistemi içerisinde sağlık hizmeti veren kuruluşların düzeltilmesi, iyileştirilmesi, rehabilite edilmesi ve geliştirilmesi; ikincisi de, artık bugün iyi işlemez hale gelmiş olan sağlık hizmet sisteminin değiştirilmesi; yani, hazırlanmış olan sağlık reformu projesi yasalarını çıkararak yeni sistemin oluşturulmasıdır.

Birinci açıdan yaptığımız çalışmalar hepinizin bilgisi dahilindedir; çeşitli defalar, bu kürsüden, sizlere, bu konuda bilgi sundum, arz ettim. Biliyorsunuz, özellikle uzman hekimlerin yeteri kadar dengeli dağılamayışını önlemek amacıyla, yeni bir atama ve nakil yönetmeliği çıkarılmış ve bu yönetmelikle, Türkiye, üç bölgeye ayrılmış; Doğu ve Güneydoğu Anadolu üçüncü bölge, Orta Anadolu -kısmen ağırlıklı olarak- ikinci bölge ve Batı Anadolu da birinci bölge olmuştur.

Bu uygulamada bir değişikliği daha gündeme getiriyoruz; buna dikkatinizi çekmek istiyorum: Bazı illerimiz ikinci bölgede kalıyor veya birinci bölgede kalıyor; ama, bu illerin bazı ilçeleri, ancak üçüncü bölge gelişmişlik düzeyinde olabiliyor. Dolayısıyla, ikinci bir yönetmelik değişikliğiyle de, ikinci bölgede olan bazı illerimiz ile birinci bölgede olan bazı illerimizin ilçelerini de üçüncü bölgeye alıyoruz. Böylelikle, yeni mezun olan pratisyen doktor, uzman doktor, hemşire ve ebeleri de bu bölgelere atamamız ve orada görevlendirmemiz mümkün olmaktadır.

İkincisi, mevcut hastanelerin ve sağlık kuruluşların modernizasyonu çalışmasıdır. Bu çalışma, 1996'dan beri hızla devam etmektedir. Nedir bu modernizasyonunun ana ölçütleri; bir kere, hastanelerin fizikî yapı olarak iyileştirilmesi; mutfağından tutun da çamaşırhanesine, kliniklerine varıncaya kadar iyileştirilmesi. İkincisi, her hastanenin mutlaka bir jeneratörünün olması. Bu, illerde bitmiş, ilçe devlet hastanelerinde önemli bir mesafe alınmıştır. Artık, sanıyorum ki, 1997 yılı sonunda jeneratörsüz hastane kalmayacaktır. Bir diğeri, her hastanede (il ve ilçe devlet hastanelerinde) yoğun bakım ve koroner bakım ünitelerinin oluşturulması. Bir beyin kanamasında, bir trafik kazasında, bir enfarktüs vakasında acil tıbbî müdahaleyi yapabilmek için bunlar şarttır. Dolayısıyla, koroner ve yoğun bakım üniteleri -küçük hastanede 2 yatağı, daha büyüğünde 4 yatağı 10-12 yatağa, 20 yatağa yükselecek şekilde- il devlet hastanelerinde bitirilmiş, ilçe devlet hastanelerinin de 20'sinde bitirilmiş ve 1997 yılı sonuna kadar da ilçe devlet hastanelerinde önemli bir mesafe alınmış olacaktır.

Gene, bir diğer önemli ilkemiz ve kullandığımız ölçüt, böbrek yetmezliği olan insanın, hemodiyaliz ünitelerinden -bunlar da hayat kurtarıcı bir ünitedir- yaşadığı yerde ve bölgede yararlanması, kalkıp da, illere, büyük şehirlere gitme zorunda kalmamasıdır. Bunun için de, 1996 yılında il devlet hastanelerinin tümü hemodiyalize kavuşturulmuş; aynı zamanda, 20 ilçe devlet hastanesiyle ilgili ihale bitmiş ve mayıs ayı sonuna kadar da onlar monte edilmiş olacaktır. Ayrıca, 25 civarında ilçe devlet hastanesinde, gene bu yıl, hemodiyaliz üniteleri gerçekleştirilmiş olacaktır.

Tabiî, belki, bu hizmetlere bakınca, dıştan görüşle ne olduğu hemen anlaşılamayabilir; ama, bunlar, orada yaşayan insanlarımız açısından, hayat kurtarıcı, sıkıntıyı giderici, hem para harcamasını gerektiren hem zaman kaybını gerektiren hem insanın moralini bozan yer değiştirme, göç etme gibi zorluklardan insanları kurtarıcı uygulamalardır.

Değerli arkadaşımız yaptığı konuşmada, işte, doktor muayenehanelerinden geçmeden bazı tetkikler yapılması mümkün olmuyor diye ifade etti. Ben, tabiî, böyle bir düşünceden bütün meslektaşlarımı tenzih ederim. Meslektaşlarımız, hastanelerimizde, büyük bir çoğunlukla, bu konuda dikkat, itina ve özveriyle çalışmaktadırlar. Eğer, bunların tek tük de olsa istisnası varsa ve bize yansırsa, Sağlık Bakanlığı olarak, teftiş etmek, soruşturma açmak, gereğini yapmak bakımından, bunların üzerinde durduğumuzu da ifade etmek istiyorum.

Yine, arkadaşımız, konuşmasında, tomografi cihazından bahsetmiştir. Şunu rahatlıkla söyleyeceğim: 1991 yılı seçimlerinden sonra, 1992 yılında göreve başladığımda gördüm ki, Türkiye'de hiçbir devlet hastanesinde tomografi cihazı yok; İstanbul, Ankara ve İzmir'deki eğitim hastaneleri dahil, Ankara Numune Hastanesi, İstanbul Şişli Etfal Hastanesi, İzmir Devlet Hastanesi dahil, hiçbirinde tomografi cihazı yok ve o güne kadar da alınmamış. 1992-1993 yıllarında bunun ihalesini yaptık ve 25 tomografi cihazını aldık -tüm vücut tomografisinde; ki, özellikle organ kanserinin erken teşhisinde fevkalade önemli bir cihazdır- bunlardan 5 tanesini İstanbul, Ankara ve İzmir'deki hastanelere, 20 tanesi de Anadolu hastanelerine gönderdik. Şunu memnuniyetle söyleyebilirim ki, aldığımız bu 25 tomografi cihazından sonra, hastanelerin kendi girişimleriyle, döner sermayeden kendi kazandıkları parayla, bugünkü sayı 25'ten 44'e çıkmıştır ve sanırım ki, yıl sonuna kadar bu sayı 60'a ulaşacaktır. Hedefimiz, 1997 ve 1998 yıllarında, hiçbir ilçe devlet hastanesini dahi tomografi cihazsız bırakmamaktır. Falanca bir ilçede yaşayan bir vatandaşımız, hastaneye bir göğüs ağrısı, bir karın ağrısı nedeniyle gittiği zaman, oradaki ultrasonografik tetkikin ve diğer röntgen tetkiklerinin yanı sıra, tomografik incelemeden de geçerek, bir organ kanseri, tümörü varsa, mutlaka, teşhis edilmelidir ve erken teşhis de, tabiî ki, bildiğiniz gibi, hayat kurtarıcı olacaktır.

AIDS konusunda da arkadaşımız bazı düşüncelerini ortaya koydu; bu konu üzerinde de önemle durduğumuzu söylemek istiyorum.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa -bunun altını çiziyorum- Sağlık Bakanlığının 1997 yılı bütçesinde "tanıtım" faslına 1,1 trilyon para konulmuştur. Bu 1,1 trilyonun 1 trilyonu, halkımızın, koruyucu sağlık konusunda eğitilmesi, bilgilenmesi ve bilinçlenmesi; halkımızın, hastalıkların erken teşhisi konusunda bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi ve yine, halkımızın, bilmesi gereken ilk acil yardım konusunda eğitilip bilgilendirilmesi için, ağırlıklı olarak medya yoluyla, ağırlıklı olarak televizyon yoluyla, aşağı yukarı bitmiş olan spot filmlerle, kısa metrajlı filmlerle, devamlı şekilde, 1997 yılının sonuna kadar, eğitilmesi için ayırılmıştır.

Bir diğer konu olarak, sağlık eğitimindeki çarpıklıklar ifade edilmektedir. Biz, bugün, çok sayıda açılmış üniversite ve tıp fakültelerinin bazılarında, eğitimin yeterli düzeyde olmadığını -altyapı eksikliklerinden dolayı- biliyoruz; ancak, oradaki üniversite mensubu rektör arkadaşlarımız da, bunun süratle telafi edilmesi için bir çaba içerisindedirler .

Hemşire ve ebelere gelince: 1992-1993 yılında ilk defa yeni bir girişim başlatılmıştır. Nedir bu girişim; 1992-1993 yılına kadar hemşire ve ebeler, ağırlıklı olarak, sağlık meslek lisesi mezunu olurlarken; yani, ortaokuldan sonra dört sene okuyarak hemşire, ebe ve sağlık memuru olurlarken, artık bu sayfa kapanmış, 80 okulumuz üniversitelere devredilmiş, protokol yapılmış ve bu okullar sağlık meslek yüksekokulu haline getirilmiştir. Artık bundan sonra, hemşire olabilmek, ebe olabilmek, sağlık memuru olabilmek için, normal liseyi bitirdikten sonra, bu okullarda dört sene okuyacaksınız ve dört yıllık yüksekokul tahsili yaptıktan sonra hemşire, ebe veyahut da sağlık memuru olabileceksiniz. Tabiî, bu, hemşire ve ebe hizmetlerinde yüksekokul mecburiyetinin getirilmiş olması, sağlık hizmetlerindeki ekip anlayışı çalışmaları açısından... Yani, hemşire, çoğu zaman doktorun sağ koludur. Hastanın başında temel olarak iki insan vardır ; biri hekim, diğeri de hemşire veya ebe. Dolayısıyla, bilgilerinin birbirine yakınlığı önemlidir. Hemşirelerin, sadece tansiyon ölçen, iğne yapan, enjeksiyon yapan yahut derece alan kişi değil, hastalıkları bilebilen, teşhisi kabaca koyabilen, hastalığın seyrini takip edebilen, hastayı klinikte gözlemleyerek müşahedeyi takip edebilen, acil bir müdahale gerekiyorsa -kendi yetkisi içinde olan- onu yapabilen ve süratle doktoru uyarabilen, çağırabilen bir bilgi düzeyine sahip olması gerekmektedir. İşte, bu okulların yüksekokul haline getirilmesiyle bu da sağlanmış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, eksikler çoktur, hizmet alanı geniştir; ama, sağlıklı ve ayağı yere basan bir çalışma tarzıyla ve paramızı da çok iyi kullanmak suretiyle bu hizmetlerin geliştirilmesi ve sağlıklı hale getirilmesi sağlanmaktadır.

Sağlık reformu konusunda da bir cümle söylemek istiyorum. Sağlık reformu projesine ilişkin yasa tasarısı taslağını bugün imzaladım ve Bakanlar Kuruluna gönderdim. Bakanlar Kurulunda değerlendirilip yasa tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacaktır.

Umuyorum ki, bugünkü, iyi işlemeyen, ne hizmet eden doktorun, hemşirenin, ebenin memnun ve mutlu olduğu ve ne de hizmet sunulan halkımızın memnun olduğu böyle bir sistemi yenileyerek, çağdaş, akılcı ve bugünün koşullarına, Türkiye'nin gerçeklerine ve gereksinimlerine uygun bir hale getirdikten sonra, sanıyorum ki, bu hizmet, çok kaliteli ve sıkıntıların aşıldığı bir sistem haline gelecektir.

Bu yasa tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisine geldikten sonra sizler tarafından da desteklenmesini ve bir an evvel, tasarı yasalaştıktan sonra, Bilecik ve Eskişehir'de bu projenin pilot uygulamasına başlanmasını diliyorum.

Bana konuşma fırsatı vermesi nedeniyle Sayın Zerrin Yeniceli arkadaşıma teşekkürlerimi sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar bitmiştir.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır; okutacağım; yalnız, sunuşlar bir hayli uzun; bu nedenle, Divan Üyesi arkadaşımızın oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tarafından geri gönderilen kanuna ilişkin bir tezkere vardır; okutuyorum:

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.—20.3.1997 tarih ve 4230 sayılı, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanununun, bir defa daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/741)

7 Nisan 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ : 28 Mart 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4996-14055 sayılı yazınız.

A. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 20.03.1997 tarihinde kabul edilip, ilgi yazıya ekli olarak gönderilen 4230 sayılı "Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu" ile;

1. Yurtdışında bulunanlar ile yurtdışında bulunmuş olanların, kendilerinin veya aile bireylerinin, yurtdışında ve yurtiçinde geçen veya gelecek günlerini istekleri halinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca tespit edilecek tarihe kadar, borçlanmak suretiyle bu Kanundan yararlanacağı,

2. Borçlanmanın, her bir gün için 2,5 ABD Doları üzerinden yapılacağı,

3. Zorunluluk halinde, Bakanlar Kurulunun bu miktarı değiştirebileceği,

4. Borçlanmanın 5 000 gün üzerinden hesaplanacağı ve 12 500 doların üç taksitte ödeneceği,

5. Bir kişiye aylık bağlanabilmesi için:

a) En az 5 000 gün karşılığı primin dolar üzerinden ödenmesi,

b) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş olması,

c) Son prim ödeme tarihinden itibaren 3 tam yıllık sürenin geçmesi,

d) SSK'ya yazılı istekte bulunulması,

Gerektiği,

6. Aylık bağlama tarihinden itibaren, Türkiye'de bulunanların, yurtta bulundukları sürece sağlık yardımından da istifade edeceği,

7. Öngörülen sosyal sigorta haklarının sağlanması için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı "Yurtdışı Sosyal Güvenlik Kasası" kurulacağı,

8. T.C. Ziraat Bankası nezdinde açılan "Kasa" hesabında toplanan prim tutarlarının yüzde 20'sinin, ayı içinde, devlet güvencesi payı olarak ve bütçeye irat kaydedilmek üzere Hazine'ye aktarılacağı,

9. Kasanın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında, SSK Genel Müdürü ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik ve Maliye Bakanlıkları ile Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığınca görevlendirilecek birer üyeden oluşan "Kasa Yönetim Kurulu"nca yönetileceği,

10. Başlangıçta Kasanın oluşması için yapılacak ödemelerin, avans niteliğinde SSK Genel Müdürlüğünce karşılanacağı,

11. Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi arasında imzalanan sözleşme gereğince, transfer edilecek primin hesaplanmasında, her gün için 2,5 doların esas alınacağı,

Hüküm altına alınmıştır.

B) Kanun, yurtdışında çalışan vatandaşlarımızın sosyal güvenlikten yoksun kalmaması amacıyla hazırlanmış ise de; yapılan düzenlemenin, aşağıda da açıklanacağı üzere Anayasanın; devletin temel amaç ve görevlerini belirleyen 5 inci, kanun önünde eşitlik ilkesinin düzenlendiği 10 uncu, çalışma hakkı ve ödevi başlığını taşıyan 49 uncu, sosyal güvenlik hakkını düzenleyen 60 ıncı, yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının haklarını güvenceye alan 62 nci, milletlerarası anlaşmalarla ilgili 90 ıncı ve nihayet, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna ilişkin 153 üncü maddesine aykırılık oluşturduğu düşünülmektedir. Şöyle ki:

1. – Anayasa Mahkemesinin 19.6.1971 tarih ve Esas No:1971/19, Karar No: 1971/61 sayılı ilamında;

a) Devletin, Sosyal Sigortalar Kurumunun gelirlerinden pay ayırarak, başka bir kamu işinin görülmesini sağlamasının, sosyal ödevin gerekleriyle çeliştiği,

b) Hazineye irat kaydedilen paranın, büyük oranda sigortalı işçilerin yararına kullanılacak olmasının, Sosyal Sigortaların mal varlığına devletin el atmasını haklı gösteremeyeceği,

Kabul edilmiştir.

2.– Keza, aynı Mahkemenin, 6.6.1972 tarih ve Esas No:1971/44, Karar No:1972/29 sayılı ilamında;

a) Demokratik hukuk devleti ilkesini, Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayan bir devlet yapısı içinde, birkısım iştirakçilere "faikiyet ve imtiyaz" sağlamanın mümkün olmadığı,

b) Anayasada yer alan "kanun önünde eşitlik" ilkesinden ayrılabilmek için, ortada haklı bir nedenin ve kamu yararının bulunması gerektiği,

c) Sosyal güvenlik kurumlarının gelir fazlasının Hazineye irat kaydedilmesinin, Anayasanın "ücrette adalet sağlanması" ve "vergi ödevi" ile ilgili hükümlerine aykırı olduğu,

d) Sosyal güvenlik kurumlarına iştirakçilerce yatırılan paralardan bir kısmının Hazineye irat kaydının, Anayasanın "herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür" ilkesine aykırılık oluşturacağı,

Açık bir şekilde ortaya konmuştur.

3. Diğer taraftan, 9.7.1945 tarih ve 4792 sayılı "Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun 10 uncu ve 2.9.1971 tarih ve 1479 sayılı "Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun 8 inci maddelerine göre, yönetim kurullarında sigortalıların da temsilcisi bulunduğu halde, bu Kanunda, Kasa Yönetim Kurulunda iştirakçilerin temsilcisine yer verilmemiştir.

4. Önemli bir husus da; Anayasanın 90 ıncı maddesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı hüküm altına alınmışken, Kanunun 14 üncü maddesinde yapılan düzenlemeyle, Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi arasında aktedilmiş bulunan Sözleşme hükümlerinin tek taraflı olarak değiştirimesidir.

5. Mevcut sosyal güvenlik kurumlarında iştirakçiler, ilk günden itibaren, hastalık, sakatlık, ölüm yardımı v.s. gibi hizmetlerden yararlanırken, bu Kanunda emekli aylığı bağlanıncaya ve emekli olan kişi Türkiye'ye gelinceye kadar, iştirakçilerin bu haklardan yararlanlanmaları mümkün olmayacaktır.

6. Kanunla borçlanılacak günler için çalışma şartı aranmadığına göre, bu Kanun "sosyal güvenlik" amaçlı sayılamaz. Bu itibarla, hazine yardımı yapılamayacağına göre, 9 uncu maddede hesabı gösterildiği üzere, takriben 6 yıl sonra ne olacağına ait hiçbir hüküm yoktur.

7. Yasadan yararlanmak için, diğer sosyal güvenlik kurumlarınca aranan çalışma şartı yerine, hangi maksatla olursa olsun "yurtdışına çıkma" yeterli sayılmıştır. Bu da, yurtdışına çıkma olanağı bulunanlarla bulunmayanlar arasında farklılık yaratacaktır.

8. Yurt içinde işçiler, 20-25 yıl çalışıp, bu Yasada öngörülen meblağın çok üzerinde prim ödedikten sonra emekli olurken, bu defa, yurtdışına çıkanlara 5 000 çalışma günü koşulu aranmadan ve daha az ödemeyle emeklilik hakkı verilmektedir.

9. Devlet için kesilecek 2 500 dolar çıktıktan sonra geriye kalan 10 000 doların üç yıl süreyle yıllık yüzde 10 üzerinden değerlendirmeye tabi tutulacağı ve üç yıl sonra iştirakçilere ayda 250 dolar üzerinden emekli aylığı ödeneceği varsayılırsa; Kasada toplanan miktar, iştirakçilerin emekli aylıklarını ancak 5 yıl 10 ay süreyle karşılayabilecek ve daha sonraki yıllarda tüm ödemeler, esasen güç durumda bulunan Sosyal Sigortalar Kurumunca yapılacaktır.

C. Sonuç olarak; yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesinin kararları ve diğer hususlar nazara alınarak, 20.3.1997 tarih ve 4230 sayılı "Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu" Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince bir defa daha görüşülmek üzere, ilişikte iade edilmiştir.

Arz olunur.

Ek: 4230 sayılı Kanun

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

(CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

3. —Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker’e, dönüşüne kadar, Turizm Bakanı Bahattin Yücel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/743)

1 Nisan 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 4 Nisan 1997 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

4.—Fas’a gidecek olan Devlet Bakanı Dr. Ahmet Demircan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı T. Rıza Güneri’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/744)

1 Nisan 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 6 Nisan 1997 tarihinde Fas'a gidecek olan Devlet Bakanı Dr. Ahmet Demircan'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

5.—İsviçre’ye gidecek olan Devlet Bakanı Nafiz Kurt’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın vekâlet etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/745)

2 Nisan 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5 Nisan 1997 tarihinde İsviçre'ye gidecek olan Devlet Bakanı Nafiz Kurt'un dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

6. —Çek Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bekir Aksoy’un vekâlet etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/746)

2 Nisan 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye-Çek Cumhuriyeti Karma Ekonomik Komisyon Toplantısına katılmak üzere, 7 Nisan 1997 tarihinde Çek Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Bekir Aksoy'un vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

7.—Gürcistan’a gidecek olan Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/747)

2 Nisan 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TRACECA-KEİ (Avrupa, Asya, Kafkasya Ulaştırma Koridoru-Karadeniz Ekonomik İşbirliği) Ulaştırma Toplantısına katılmak üzere, 7 Nisan 1997 tarihinde Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun dönüşüne kadar; Ulaştırma Bakanlığına, Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:

8.—Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesinde ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenterler Asamblesinde boş bulunan üyelikler için aday gösterilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/748)

9 Nisan 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Refah Partisi Grubunca, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde boş bulunan bir üyelik için, Giresun milletvekili Turhan Alçelik; Anavatan Partisi Grubunca, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde boş bulunan bir üyelik için, Aydın Milletvekili Yüksel Yalova aday gösterilmişlerdir.

Siyasî parti gruplarınca aday gösterilen üyelerin ismi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

Doç.Dr.Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

9.—Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/158)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 9.4.1997

Dr.Kâzım Arslan

Yozgat

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Basılı gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında bulunan Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu hakkındaki Meclis soruşturması önergesinden bazı imzaların geri alındığına dair önerge vardır; okutuyorum:

10. —Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 21 arkadaşının, (9/12) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinden imzalarını çektiklerine ilişkin önergesi (4/159)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aynı konu hakkında Meclis araştırması önergesi verildiğinden, Başkanlığınıza sunulmuş bulunan (9/12) esas numaralı soruşturma önergesindeki imzalarımızı geri çekiyoruz.

Bilgilerinize arz ederiz.

1. Yüksel Yalova (Aydın)

2. Recep Mızrak (Kırıkkale)

3. Nabi Poyraz (Ordu)

4. Ali Doğan (Kahramanmaraş)

5. Abdulkadir Baş (Nevşehir)

6. Sami Küçükbaşkan (Antalya)

7. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

8. Enis Sülün (Tekirdağ)

9. Ersin Taranoğlu (Sakarya)

10. Refik Aras (İstanbul)

11. Mahmut Bozkurt (Adıyaman)

12. Tevfik Diker (Manisa)

13. Mustafa Balcılar (Eskişehir)

14. Suha Tanık (İzmir)

15. Ataullah Hamidi (Batman)

16. Cemil Çiçek (Ankara)

17. İbrahim Özsoy (Afyon)

18. Yusuf Pamuk (İstanbul)

19. Şükrü Yürür (Ordu)

20. Miraç Akdoğan (Malatya)

21. Mustafa Küpeli (Adana)

22. Abbas İnceayan (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yeterli sayıda imza kalmadığından önerge işlemden kaldırılmıştır ve gündemden çıkarılacaktır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler vardır; okutuyorum:

11. —Ankara Milletvekili Ömer Faruk Ekinci’nin (6/466) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/160)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanığına

Basılı gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 131 inci sırasında yer alan (6/466) esas numaralı, Millî Eğitim Sayın Bakanından sormuş olduğum sözlü sorumun yazılı cevabını aldığım için, sözlü sorumu geri alıyorum.

Saygılarımla arz ederim. 04.04.1997

Ömer Faruk Ekinci

Ankara

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

12. —İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın (6/469) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/161)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin 134 üncü sırasında yer alan (6/469) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Osman Yumakoğulları

İstanbul

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. —İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı ve 31 arkadaşının, Avrupa’daki vatandaşlarımıza yönelik ırkçı saldırıların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Avrupa'da artan vahşi hareketlerin hedef aldıkları kitlelerin başında Türkler gelir olmuştur. Oysa vatandaşlarımız bulundukları ülkenin şartlarına uyan, millî ve manevî değerlerine saygı gösteren, kendi halinde yaşam sürdüren bir topluluktur. Bulundukları ülkeye, ülkenin insanlarına, idarî yapısına ters gelecek davranışlardan devamlı kaçınmışlardır.

Bunlara rağmen, Türklerin karşı karşıya kaldıkları vahşi saldırıların nedenlerini anlamak için, insan haklarına saygılı görünen ülkelerde dahi, sorunun derinlemesine incelemesi yapılmamıştır. Saldırıların yoğunlaştığı ülkelerde hiçbir parlamentoda sorun ciddî bir şekilde tartışılmamış ve hükümet düzeyinde ele alınmamıştır.

Genelde, katliamlar tel'in edilip, üzüntüler bildirilip ikinci bir olaya kadar mesele unutulmaktadır.

Avrupa'da ırkçılığın artması, bu saldırıların açıklanmasının tek nedeni olamaz. Söz konusu ırkçıları böylesine vahşiyane hareketlere cesaretlendiren sebep ve gerekçelerin teşhisi ve tespiti şarttır.

Bunlardan en önemlisi şudur:

Avrupa'daki basın ve televizyon özellikle insan hakları konularını ele alarak, sürekli Türkiye aleyhine insafsızca yayın yapmaktadır. Örneğin Almanya'nın ciddî gazetesi olarak bilinen Die Welt'te Alman Dışişleri Bakanının Türkiye ziyaretiyle ilgili olarak çıkan karikatürde, üzerine ayyıldız çizilmiş bir köpek, Kinkel'in kolunu ısırır şekilde gösterilmektedir. Acaba, ev kundaklayan canilere Die Welt'teki karikatür hiç mi cesaret verip teşvikçi olmamıştır? Ülkesinde ciddî, tutarlı ve seviyeli olarak bilinen bir gazetede Türkiye aleyhine böyle karikatürler gören, merhamet özürlüsü ırkçıların işledikleri cinayetleri mübah, kendilerini de mazur gördüklerini düşünmemiz çok mu abartılı olur?

Maalesef, buna benzer yüzlerce değil, binlerce örnek verebiliriz. Gazeteler, dergiler, televizyonlar, Türkiye'yi ve Türk insanının zayıflıklarını, hatalarını acımasızca büyütüp, aleyhte yazdıkları yazılarla, çizdikleri karikatürlerle, bastıkları fotoğraflarla, yaptıkları röportajlarla, yayınladıkları filmlerle, âdeta, Türklere yönelik saldırıları bilinçaltında meşrulaştırmışlardır. Türkiye aleyhine yönelik kampanyalar, bir ülkenin yetersizliklerini tenkit etmenin çok ötesine gitmiş ve sonuçta, ırkçı grupları cesaretlendirmiş, onları kendi haklılıklarına inandırır olmuştur.

Türklere yönelik hareketler hakkında yeterli, derli toplu bilgiler de yoktur. Ölümle sonuçlanmayıp çok büyük maddî hasarlara yol açan, vatandaşlarımızı sürekli tedirgin edip, günlük normal yaşantıyı işkence haline getiren, son on yılda sayısı yüzleri aşan olay vardır.

Nerede, ne olmuştur? Soruşturma açılmış mıdır? Suçlular yakalanmış mıdır? Mahkemeye sevk edilmiş midir? İşte bu noktada söylenebilecek husus, Türkiye aleyhine sürdürülen kampanyalardan etkilenenlerin yalnız ırkçılar olmadığıdır. Aynı zamanda suçları önlemekle, suçluları yakalamakla, soruşturmayı yürütmekle yükümlü resmî görevlilerin de bu kampanyalardan etkilenmiş olabileceklerini ve bu nedenle de olayların aydınlanmadan devam ettiğini düşünebilir olmamızdan da kimsenin alınmaması gerekir.

Tüm ulusumuzu acılara büründüren, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı sürekli tedirgin eden, yaşamlarını karartan bu olayların üstüne, hiçbir kuruluş Türkiye Büyük Millet Meclisinden daha duyarlı, daha içtenlikli, daha ciddî, daha kapsamlı gidemez.

Karanlıkları aydınlatmak, hastalığı teşhis etmek, doğruları saptamak ve uygulanabilir çözümler geliştirmek amacıyla, özellikle olayların geçtiği ülkelerde inceleme yapılması, gerekli görülen uzmanların, resmî ve özel kuruluşların içeride ve dışarıda istihdam edilebilmesi hususunda yetki verilmesi için, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması hususunu arz ederiz.

1. Bülent Akarcalı (İstanbul)

2. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

3. İsmail Durak Ünlü (Yozgat)

4. Korkut Özal (İstanbul)

5. İbrahim Çebi (Trabzon)

6. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

7. Cengiz Altınkaya (Aydın)

8. Süleyman Çelebi (Mardin)

9. Mehmet Sağdıç (Ankara)

10. Mahmut Oltan Sungurlu (Gümüşhane)

11. Ali Coşkun (İstanbul)

12. Mehmet Keçeciler (Konya)

13. Abbas İnceayan (Bolu)

14. Süleyman Hatinoğlu (Artvin)

15. Ali Kemal Başaran (Trabzon)

16. Cemil Çiçek (Ankara)

17. Esat Bütün (Kahramanmaraş)

18. Metin Emiroğlu (Malatya)

19. Yaşar Topçu (Sinop)

20. Enis Sülün (Tekirdağ)

21. Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)

22. Ahat Andican (İstanbul)

23. Ömer Ertaş (Mardin)

24. Refik Aras (İstanbul)

25. Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)

26. Biltekin Özdemir (Samsun)

27. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

28. Sümer Oral (Manisa)

29. Yıldırım Aktürk (Uşak)

30. Emin Kul (İstanbul)

31. Halit Dumankaya (İstanbul)

32. Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

2.—Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 22 arkadaşının, Balkanlar ve Avrupa ülkeleri ile ilgili olarak izlenen dışpolitika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/12)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

27.03.1997

Avrupa Birliğine dahil ülkelerin Hıristiyan demokrat partileri, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesine medeniyet farklılığı gerekçesiyle karşı çıkmaktadırlar.

Öte yandan, Almanya'nın, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan ve Slovenya gibi, Avrupa Birliğiyle ilişkileri Türkiye'ninkine nazaran çok daha yeni olan ülkeleri Avrupa Birliğine dahil etmek ve böylece, Avrupa Birliği içinde tartışılmaz bir güç sahibi olmak istediği gözlenmektedir.

Ayrıca, Almanya'nın, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi ve Almanya'da yaşayan vatandaşlarımızın hakları konusunda zaman zaman uluslararası insan hakları anlayışına sığmayan ve diplomatik nezaketi aşan tavırlar sergilemesi, Türkiye'nin imajını sarsan gelişmelere yol açabileceği endişelerine sebep olmaktadır.

Bütün bu gelişmelere karşılık, Balkanlarda Türkiye'nin müttefikleri arasında düşünmemiz gereken Arnavutluk'ta cereyan eden son olaylarda Türkiye'nin ihmalkâr davrandığı ve Yunanistan'ın Arnavutluk içindeki olaylarda inisiyatif ele geçirdiği yolunda yorumlar yapılmaktadır. Tamamı 15 milyon Amerikan Doları olan bir kaynağı bulamadığı için isyanları bastıramayan Arnavutluk'a yardım etmeyişimiz, dışpolitikamızın bir eksiği olarak değerlendirilmektedir.

Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı tavırlarında son günlerde bir yumuşama içine girmesinin sebepleri kamuoyumuzda yeterince tartışılmadan, Türkiye'nin de aynı şekilde mukabelede bulunması, ileride telafi edilemeyecek tavizlere yol açabilecektir.

Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin Avrupa Birliğine alınması gibi Yunanistan için çok önemli bir konuda Türkiye'nin aleyhte tavır koymasını engellemek için komşumuzun yumuşama içine girmesini olumsuz karşılamıyoruz. Ancak, böyle bir durumdan Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'la ilgili tavizler vermeden, sağlanabilecek en çok faydayla çıkması, yoğun diplomatik gayretler gerektirmektedir.

Türkiye'nin, genelde Balkanlar ve Avrupa ile ilgili politikalarını, özelde Almanya ve Yunanistan ile ilişkilerini gözden geçirmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde genel görüşme açılmasını arz ve talep ederiz.

1. Muhsin Yazıcıoğlu (Sıvas)

2. Orhan Kavuncu (Adana)

3. Hanefi Çelik (Tokat)

4. Nevzat Yanmaz (Sıvas)

5. Lütfi Yalman (Konya)

6. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

7. Osman Hazer (Afyon)

8. Ünal Erkan (Ankara)

9. Zeki Ertugay (Erzurum)

10. Cemil Çiçek (Ankara)

11. Mustafa Çiloğlu (Burdur)

12. Hüseyin Arı (Konya)

13. İlyas Arslan (Yozgat)

14. Mehmet Ekici (Ankara)

15. Memduh Büyükkılıç (Kayseri)

16. Abdullah Örnek (Yozgat)

17. İsmail Köse (Erzurum)

18. Mehmet Aykaç (Çorum)

19. Mehmet Ali Bilici (Adana)

20. Esat Bütün (Kahramanmaraş)

21. Nurettin Kaldırımcı (Kayseri)

22. Biltekin Özdemir (Samsun)

23. Hasan Çağlayan (Çorum)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

V.—ÖNERİLER

A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.—Genel Kurulun, 23 Nisan 1997 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No : 64 Tarihi : 8.4.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 77 nci yıldönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla yapılacak görüşmeler için, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 23 Nisan 1997 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanması önerilmiştir.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Salih Kapusuz Murat Başesgioğlu

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Ali Rıza Gönül Hasan Hüsamettin Özkan

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının önerileri vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

B) BAŞKANLIKÖNERİLERİ

1.—Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 77 nci yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları için Genel Kurulda özel bir görüşme açılması ve konuşma süreleri ile o gün başkaca konunun görüşülmemesine ilişkin Başkanlık önerisi

Başkanlık Önerisi

No : 2 Tarihi : 8.4.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 77 nci yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlamak ve günün önem ve anlamını belirtmek için, 23 Nisan 1997 Çarşamba günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda özel bir görüşme yapılması hakkında, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre, Danışma Kurulunun görüşüne uygun olarak Başkanlığımızca hazırlanan önerileri Genel Kurulun onayına sunuyorum.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Başkanlık Önerileri :

1. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 77 nci yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olan 23 Nisan 1997 Çarşamba günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir görüşme açılması,

2. 23 Nisan 1997 Çarşamba günü Genel Kurulun yapacağı toplantıda başkaca konunun görüşülmemesi,

3. Görüşmelerde;

a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına 10 dakika süreyle söz verilmesi,

b) Siyasî parti grupları başkanlarına ve grubu bulunmayıp da Mecliste üyesi bulunan siyasî partilerin genel başkanlarına, genel başkanı milletvekili olmadığı takdirde, bir temsilcisine onar dakika süreyle söz verilmesi,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Doğru Yol Partisi ile Refah Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş, müşterek bir önerisi vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

C)SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.—Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 13 üncü Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasının Komisyona tavsiye edilmesine ilişkin RPve DYP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 9.4.1997 Çarşamba günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Gruplarımızın aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımızla arz ederiz.

Mehmet Gözlükaya Salih Kapusuz

DYP Grubu Başkanvekili RP Grubu Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Radyo Televizyon Kanununun 13 üncü Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, Başkanlıkça havale edildiği Anayasa Komisyonundaki görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasının, İçtüzüğün 36 ncı maddesi gereğince, Komisyona tavsiye edilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz talepleri vardır; Sayın Cumhur Ersümer ve Sayın Nihat Matkap aleyhinde, Sayın Salih Kapusuz lehinde söz istemişlerdir.

Aleyhinde, Sayın Cumhur Ersümer; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, Sayın Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum.

Aramızdan ayrılan, MHP Genel Başkanı rahmetli Alparslan Türkeş'e ve yine aramızdan ayrılan, DYP Bursa Milletvekili rahmetli Abdulkadir Cenkçiler'e Tanrı'dan rahmet diliyorum; yakınlarına, ailelerine, Meclisimize ve milletimize de başsağlığı diliyorum.

Aleyhinde konuşacağım grup önerisi biraz önce Genel Kurulumuza sunuldu. Bir kanun teklifinin, komisyonlarda kırksekiz saat beklemeden görüşülmesiyle ilgili ve kanun teklifi de, halen boş olan TRT Genel Müdürlüğüne atanacak olan kişiyle ilgili.

İktidar Partileri bu işi alışkanlık haline getirdiler; önce onu belirlemek istiyorum. Bu kanun teklifini, Meclis Başkanlığına, bu sabah saat 8.30'da vermişler, Sayın Meclis Başkanımız da, bize, bu teklifi, Danışma Kurulunda sundular ve eğer Danışma Kurulunda sunulan bu öneri kabul edilirse, kırksekiz saat geçmeden komisyonda görüşülecek, müteakiben, herhalde, yeni bir öneriyle de Meclise getirilip görüşülecek.

Tabiî, konu gerçekten çok önemli; çünkü, biliyorsunuz, TRT, Türkiye'nin özerk kuruluşlarından biri. Bu özerk ve tarafsız kuruluşun başına seçilecek olan kişinin şahsıyla ilgili bir konu ve yine, bir başka özerk kuruluşumuz Radyo Televizyon Üst Kurulunun vereceği bir kararla belirlenecek bir kişi.

Ben, konuya başlarken hemen şunu söylemek istiyorum: Bu kanun teklifi, bu grup önerisi, her iki partinin, DYP'nin ve Refah Partisinin aylardan beri süren pazarlıklarının sonuçlandığının bir işareti. İki partinin pazarlığı sonuçlanmış; neticede, buraya atamayı düşündükleri bir kişi üzerinde karara varmışlar ve ondan sonra da bu kanun teklifini veriyorlar.

HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Doğrudur.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Teşekkür ederim; beni destekliyorsunuz.

Bu kanun teklifi ne getiriyor; bu kanun teklifi şunu getiriyor: TRT gibi bir kurumun başına atacak olan kişinin, 40 yaşından daha az olmasını öneriyor, 35 yaşında olabilir diyor, onbeş yıldan daha az devlet tecrübesi olan biri de olabilir diyor; hatta, hiç yıl belirtmiyor. Ama, Kanunun mevcut halinde belirlenen süre onbeş yıldır; yani, teklifte, bir tek ismini yazmamışsınız, atamayı düşündüğünüz genel müdürün bir tek adı yok.

HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Aynen öyle!

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Gelin, şunun adını da söyleyin, daha bir saygınlık kazanın.

Açıkça söylüyorum, yanlış yapıyorsunuz; Meclisi, yaş tashihi davasına alet etmeye çalışıyorsunuz. Eğer, sizin arzunuz buysa, atamayı düşündüğünüz o arkadaştan rica etseydiniz de, lütfedip bir asliye hukuk mahkemesine başvurup yaş tashihi yaptırsaydı, bu iş çok daha kolay olurdu. (ANAP sıralarından alkışlar)

Ben, Üst Kurulda, şu anda teşekkür etme imkânı bulduğum, içinizden birçok arkadaşımın oylarıyla görev yaptım. Üst Kurul, sizin bu emelinize alet olmayacak kadar saygın bir kuruldur. Biz, Üst Kurulun, sizin bu amacınıza alet olmayacağına inanmak istiyoruz ve ülkede böyle saygın kuruluşların da var olduğunu tekrar görmek istiyoruz.

Sizin varsayımınız şu: Üst Kurula gayriresmî bir isim önereceksiniz, Üst Kurul toplanacak, sizin önerdiğiniz bu ismi, yine sizin Hükümetinize bildirecek!.. Böyle bir şey olmayacak, hayal görmeyin; çünkü, yasal olarak da böyle bir şey mümkün değil. Bildiğiniz gibi, Üst Kurul bu görevini yerine getirdi; üç isim belirledi ve bu üç ismi Hükümete bildirdi. Ancak, aylardır süren bu pazarlıklar ve bu isimler üzerinde yapılan spekülasyonlar sonucunda, belirlenen bu üç kişiden biri istifa etti. Üst Kurul, bu konudaki hukukî fonksiyonunu ifa etmiştir; artık, yeniden bir isim belirleme imkânı yoktur. Siz, Hükümet olarak, bu iki isimden birini seçmek durumundasınız.

Ayrıca, şunu çok iyi bilin ki, o iki aday, yargıya müracaat etme hakkına sahip olacaktır. Bir an için, Üst Kurulun, sizin önerdiğiniz ismi kabul edip yine size bildirdiğini düşünsek bile, o iki adayın yargıya başvurma hakkı olacaktır.

Biz, artık, bu Hükümetin kendini padişah ilan eden bakanlarının uygulamalarına da alıştık. Bir bakanımız veya bu konuyla görevli arkadaşımız, yine padişahvari bir kararla bu atamayı yapacaktır; ama, bu atama da, mutlaka, idarî yargıdan -dün, Emniyet Genel Müdürünün ataması nasıl döndüyse- aynen geri dönecektir. Bizim, bu konuda, yargıya güvenimiz sonsuzdur.

Biraz önce belirledim. Ülkedeki iki özerk kuruluşa büyük bir darbe vurmak üzeresiniz. Sizi buradan tekrar uyarıyorum; yanlış yapıyorsunuz, yanlış bir yolda, yanlış araçlarla gidiyorsunuz. Artık, biraz kalkın, şöyle bir etrafınıza bakın. Bu gidişle, sert bir şekilde duvara çarpacaksınız. Bizim, bunları söylemek, size olan görevimiz; Meclis olarak, bir milletvekili olarak görevimiz. Yanlış yolda gidiyorsunuz.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Demokrasiden bahset, duvardan değil!..

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Benim bahsettiğim duvar, sizin anladığınız manada duvar değil; ben, sandık duvarından bahsediyorum. Biz, hiçbir zaman, o sizin düşündüğünüz duvarı kastederek burada konuşmayız; bunu da çok iyi bilin. (ANAP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Bir tek duvar vardır; Meclis duvarı.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, demokrasi, keyfîlik demek değildir. Bu ülkeyi keyfî yönetemezsiniz; bunu bir defa çok iyi bilmeniz lazım. 65 milyon insan ve bu yüce devlet size emanet; bu emanete de ihanet etmeyin.

Genel Kurula saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ersümer.

Önerinin lehinde, Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Kapusuz, süreniz 10 dakikadır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grup önerimiz hakkında görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza geldim; hepinize saygılar sunuyorum.

Biz, Parlamentoda, İçtüzüğün ve yasaların bize vermiş olduğu yetkiler dahilinde, kanun düzenleme görevimiz olan yasama göreviyle ilgili birtakım çalışmalar yapmak istiyoruz. Şimdiye kadar, bu Parlamento -hükümet, A partisinden olur, B partisinden olur; önemli değil- bu çalışmaları hep sürdüregelmiştir ve özellikle de muhalefet -ki, biraz önce sayın sözcünün de ifade ettiği gibi- bu konularla ilgili menfi yaklaşım içerisinde, hadiseleri olduğunun dışında bir alana çekme gayreti göstermektedir.

Şu anda neyi görüşüyoruz; TRT Kanunuyla ilgili, iki grubun vermiş olduğu bir teklif söz konusu. Verilmiş olan bu teklifin mahiyeti henüz Genel Kurulda görüşülmeyecek; istenilen şey, bu konuyu, ilgili komisyon, kırksekiz saatlik süreyi beklemeksizin görüşebilsin.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Niye?

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bu komisyon, sadece İktidar Partilerine mensup milletvekillerinden de teşekkül etmiyor.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Niye kaçırıyorsunuz; beklese ne olur?!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Sabredin beyler, acele etmeyin; siz de biraz sonra gelip konuşacaksınız.

Dolayısıyla, bu komisyonda bütün siyasî partilerin üyesi var; orada görüşlerini açık ve net olarak ifade edecekler, hukukî ölçüler içerisinde değerlendirmeler yapacaklar ve oradan bir karar çıkacak. O karar, daha sonra Parlamentoya gelecek ve bu Genel Kurulda bu konu görüşülecek.

Şimdi, böyle bir konu orta yerde varken, sayın sözcünün söylediği gibi, ne duvara toslama var ne bu olayın devleti, rejimi tehlikeye sokma hadisesi var; böyle birşey yok.

Dikkat buyurun arkadaşlar, bakınız, bu Parlamento çok önemli bir görev icra etmektedir. Mevcut anayasal düzen içerisinde, burada uygulanan sistemin, rejimin adı da demokrasidir. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu parlamentoyu yıpratacak birtakım beyanlarda bulunmanın da doğru olmadığını her seferinde ifade ediyorum, yine söylüyorum.

Size, gündeme getirilmemiş olan, şu anda Genel Kurula gelmemiş olan konu hakkında da birkaç cümleyle bilgi vermek istiyorum.

Şimdi, TRT Kanununda genel müdürün vasıflarını sıralayan maddeler var; şu şu şu unsurları taşıyan genel müdür olabilir deniliyor. Biz, bunlardan iki tanesinde değişiklik yapmak istiyoruz.

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Nedir o?

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bir tanesi; 40 yaş sınırı konulmuş, bunu 35 yaşa çekelim diyoruz. (ANAP sıralarından "Niye?" sesleri) Gerekçelerini de ifade edeceğim; sabredin arkadaşlar, sabredin...

İkinci istediğimiz şey de şu: Yine, ille de onbeş yıllık bir süre konuluyor.

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Evet.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Deniliyor ki: "Onbeş yıl devlette çalışmış olmak..."

Arkadaşlar "eğri oturup doğru konuşalım" diye Anadolu'da bir tabir kullanılır; lütfen, dikkat edin, dikkat buyurun.

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sadece, onbeş yıl devlette çalışma değil; onbeş yıllık meslekî ihtisas da yeter.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Şimdi, Türkiye'deki nüfusun yüzde 70'i gençtir. (ANAP sıralarından gülüşmeler) Şimdi, siz, son günlerde, son yıllarda meydana gelen teknolojik gelişmeler karşısında... (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Hatibi sessizce dinleyelim.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Sayın Başkan, herhalde, arkadaşlarla karşılıklı konuşacağım!..

BAŞKAN – Siz konuşmayın; lütfen, Genel Kurula hitap edin.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – İkaz edin o zaman.

BAŞKAN – Ben ikaz ettim.

Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Hatibi sessizce dinleyelim.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, haberleşme, iletişim alanında yeni bir çağ, yeni bir dönem yaşıyoruz. Daha önce tek televizyon, tek radyo vardı bu memlekette; bu alanda ihtisas sahibi insanlar ise çok az sayıdaydı; ille TRT'ye girecek, o kurumun içinde çalışacak, o kurumdan elde ettiği birikimlerle hizmet edecekti...

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Hayır, saptırma, öyle bir şey yok!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Ancak, sizin döneminizde, çok yönlü -Anayasaya rağmen- birçok televizyon ve radyonun açıldığını herkes biliyor. Durum böyle olunca, bu kurumlardan yetişen arkadaşlarımız var. Genç nüfusun içerisinde, son yıllarda meydana gelen bu değişimle, gelişmeyle birlikte, birçok genç ve yetenekli arkadaşımız, bu görevlerde daha başarılı olma fırsat ve imkânına sahip olmuştur. Dolayısıyla, bu arkadaşlarımızın daha çok seçilme imkânını, daha çok değerlendirilme imkânını meydana getiren bu teklife niçin karşı çıktığınızı anlayamıyorum. Yani, bu genç arkadaşlarımızın, bu genç yeteneklerimizin bu birikimlerinden ve tecrübelerinden bu millet istifade etmesin mi demek istiyorsunuz?!

TEVFİK DİKER (Manisa) – Senin gibi!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Dolayısıyla, siz, 30 yaşında milletvekili olacaksınız, olabileceksiniz; ama, TRT Genel Müdürlüğü için 40 yaşı dayatacaksınız. Bırakın Allahaşkına!.. (RP sıralarından alkışlar)

TEVFİK DİKER (Manisa) – Sen genel başkanını değiştirsene!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bu yetenekli, genç ve yetişmiş arkadaşlarımıza bu fırsatı verelim lütfen...

TEVFİK DİKER (Manisa) – Salih Bey, seni genel başkan seçecekler!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bizim getirmek istediğimiz katılımcılıktır; daha çok insanı bu tip görevlerde değerlendirme fırsatını elde etmek ve yakalamak içindir.

Dolayısıyla, siz değerli arkadaşlarımız, sadece muhalefet mantığından hareketle... Lütfen... Sizin bile, bundan faydalanacağınıza inandığım bu teklife mutlaka katkı vermelisiniz. Yok, bu genç arkadaşlarımızın yerine, 40 yaşını aşmış, bugünkü değişimi, bugünkü teknolojiyi kullanma imkânlarından uzak kalmış insanları illâ da değerlendirin gibi bir dayatmanın yanında olmayacağınızı biliyorum; sizin böyle yapacağınıza da inanıyorum... Onun için arkadaşlar, lütfen...

Özerk bir kuruluş olan TRT'nin Kanununda bir değişiklik yapmıyoruz. Onun şartlarını, sınırlarını, yetkilerini, yönetim kurulunu da değiştirmiyoruz; ancak şu anda fiilen boş olan TRT Genel Müdürlüğü için ne yapmak istiyoruz; geniş bir kadrodan seçim yapılabilme imkânını getiriyoruz.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Adama göre kanun yapıyorsunuz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Yoksa, şayet arkadaşlarımızın söylediği gibi, sadece mesele yaş meselesi olsa, adayımız da resmen belli olmuş olsa, galiba, arkadaşların dediği yolu tercih etmek bizim için daha kolaydır. Nedir o; mahkemeden yaş tashihi yapılır, bu imkân kullanılır; ama, biz onu tercih etmiyoruz.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Orada bir hanım var...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bu neyi gösteriyor, biliyor musunuz? Bizim adayımızın resmini, adını, şahsını, şahsı için bir kanun teklifini değil. Ya?.. Belirsiz birçok arkadaşımızın herhangi birinin tercih edilebilmesinin imkânını, milletimizin evlatları arasına getirmek istiyoruz. Onun için, bu konuyu böyle değerlendirmenizde mutlaka fayda vardır kanaatindeyim.

Sonra, bu Hükümetin yolu doğrudur, yanlış yolda gitmemektedir.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Doğru yol...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Evet.

Bakınız, şayet, bu konuda endişeniz varsa, yapılan kamuoyu araştırmaları gösteriyor... (DSP ve CHP sıralarından "ne gösteriyor" sesleri) Neyi gösterdiğini, siz, benden daha çok okuyor ve takip ediyorsunuz. Onun için... Yani, bu Hükümeti bu millet desteklemektedir. En son yapılan resmî seçim 3 Kasım seçimleridir ve yapılan o seçimlerdeki sonucu, milletin tercihini ve teveccühünü, hep beraber gördük. Durum böyle olunca, yani, ille de...

ALİ RIZA BODUR (İzmir)– Ekmek 18 bin lira oldu.

TEVFİK DİKER (Manisa) – Ekmek fiyatları ne oldu? Dolar kaç para?

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Milleti ne hale düşürdünüz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz dinleyelim.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hem tabanımız hem de milletimiz bu Hükümetten çok memnundur. Şayet, muhtemel olarak bir seçimle karşı karşıya kalırsak, bu milletin, bu kadroları, bu engellemeleri aşarak mutlaka iktidarda görmek istediğini, kendisine hizmet edilmesinin beklentisi içerisinde olduğunu hep beraber görmemiz mümkündür. Onun için, benim bu öneriyle ilgili olarak size teklifim -tekrar ediyorum- sadece şudur: Son dönemde meydana gelen değişim, gelişme ve teknolojik imkânlarla radyo ve televizyonlarda görev yapmış olan genç yeteneklerin daha ehliyetli olanını, daha layık olanını TRT Genel Müdürü sıfatıyla görevlendirelim. Bunun için bir teklif yapalım...

AYHAN FIRAT (Malatya) – Adını, soyadını söyle...

SALİH KAPASUZ (Devamla) – ...çünkü, nüfusunun yüzde 70'i genç olan bu ülke insanının ve evlatları için, böyle bir yaş tashihinin, yaşın aşağı doğru çekilmesinin doğru olacağına inanıyor, desteklerinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Sayın Kapusuz, sanıyorum bir ifade yanlışınız oldu; mevcut yasada, 15 yıllık devlet tecrübesi değil, meslekî tecrübe aranıyor.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Kanunda var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Devlet değil efendim, meslekî tecrübe.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet...

BAŞKAN – Bunu düzeltiyorum.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersümer.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın konuşmacı, benim konuşmalarımdan, sanki, bizim, gençlere ve gençlerin göreve getirilmesine karşıymışız gibi bir intiba yaratma çabası içinde oldu. Ben, 33 yaşında milletvekili seçilmiş bir insanım. Tabiî ki, gençleri, her yönde, her konuda destekliyoruz.

Ayrıca, bir şey söyledi; dedi ki "bizim öyle bir adayımız olsaydı... Adayları var; ama, yaş haddini uygulayabilecek mahiyette değil. Adını da biliyorum; veriyorum şimdi: Şu anda, Radyo Televizyon Üst Kurulu Üyesi Fatih Karaca, üzerinde mutabık kaldıkları aday. Eğer değilse, ben mahcup olurum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerinin aleyhinde, Sayın Nihat Matkap; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Matkap, süreniz 10 dakikadır.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Refah Partisi Grubu ve Doğru Yol Partisi Grubu tarafından Meclis İçtüzüğünün 19 uncu maddesi gereğince verilmiş bulunan grup önerisinin aleyhinde olan görüşlerimi sizlere aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, grupların bu müşterek önerisinin temel amacı, Hükümete egemen olan keyfî yönetim anlayışının yeni bir örneğini oluşturmak için, becerebilmek için Parlamentonun alet edilmesidir. Benim karşı çıkmamdaki amaç, TRT Genel Müdürlüğüne atanacak kişinin yaşı veyahut da kim olduğu değildir; ancak, burada, Hükümet, Parlamentoyu istediği gibi kullanmaya çalışıyor; asıl, hep beraber karşı çıkmamız gereken nokta budur. Bugün siz iktidar olabilirsiniz, yarın muhalefet iktidar olabilir; önemli olan, Parlamentonun saygınlığını sonuna kadar sürdürmektir, ona sahip çıkmaktır.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce Sayın Ersümer de anlattı, aylardır TRT genel müdürü arayışı var, isim belirlenmeye çalışılıyor. Anlaşılan, dün akşam böyle bir isim belirlenmiş; ancak, atanmasında, yaşı itibariyle, bir sıkıntı doğmuş. Büyük bir olasılıkla, sanıyorum, Sayın Başbakan, Refah Partisi Grup Başkanvekili Sayın Salih Kapusuz'u aramış ve hemen, Parlamento olarak, sabahtan, buna bir çare bulun demiş. Herhalde, arkadaşlar, gece çalışmışlar ve sabahleyin de, bu olayı izale etmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yasa teklifi vermişler; bugün de Anayasa Komisyonunu alet edecekler. Anayasa Komisyonunun hiçbir üyesinin henüz bu kanun teklifinden haberi yok. Amaç şu: Anayasa Komisyonunda bugün görüşülecek; yarın da, yine, Danışma Kurulunun bir önerisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilecek ve cuma günü atama işlemi yapılacak.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Hükümet, daha geçen hafta, Emniyet Genel Müdürü atamasındaki krizle, çok ciddî bir biçimde prestij yitirdi. Bu kadar kısa süre içerisinde bu kadar prestij yitiren bir hükümete daha da rastlanmadı. Sizi uyarmak istiyoruz. Hükümetinizin prestij kaybetmesi işinize gelmemeli; hele, üyesi olduğunuz Türkiye Büyük Millet Meclisinin prestij kaybetmesi işinize hiç gelmemeli.

Değerli arkadaşlarım, herhangi bir yasal düzenleme, biliyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisine ya tasarı olarak ya da teklif olarak gelir. Eğer bir tasarı hazırlıyorsa herhangi bir sayın bakan, ihtiyaç karşısında, önce bürokratlarıyla bu taslağı görüşür; ardından, ilgili tarafların görüşünü alır, onlarla müzakere eder ve bu düzenlemeyi bir taslak olarak başbakana gönderir. Sayın başbakan, bu taslağı, bütün bakanlara, görüş sormak amacıyla gönderir. Bakanların görüşleri iki üç ay içerisinde toplanır ve eğer önemli bir aykırılık yoksa, bu gelen görüşler doğrultusunda taslağa son şekil verilir ve hükümete tasarı olarak sunulur. Tasarının hazırlanış biçimi bu.

Tekliflere geldiğimizde; herhangi bir milletvekili arkadaşımız, ihtiyaç doğması halinde -teklif alırsa- bir çalışma yapar ve bir teklif hazırlar, bunu Başkanlığına sevk eder; Meclis Başkanlığı ilgili komisyona gönderdikten sonra, çoğu zaman, komisyon başkanlarımız, bu konuda, yürütme organının da görüşünü sorar, görüşler şekillenir ve eğer, teklifin görüşülmesi, gündeme alınması kararlaştırılmışsa, o teklif, komisyon üyelerine gönderilir; komisyon üyeleri hazırlığını yapar ve ona göre parti görüşlerini de, kendi görüşlerini de katarak, komisyonda görüş açıklarlar.

Ancak, istisnaî durumlar da olur. Devlet yaşamında, önümüze, aniden, çok ciddî konular çıkabilir. Bu durumda, bu olağan yöntemlerden vazgeçilebilir, Meclis, aniden görev yapabilir; ama, TRT Genel Müdürü aylardır yok, hiçbir aksama da olmadı, birkaç gün daha olmayabilir...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Hatta, daha da iyi oldu.

NİHAT MATKAP (Devamla) – ...48 saat sonra veyahut da tatilden sonra, bu konu, bu teklif, Anayasa Komisyonunda görüşülse ne olur; 10 gün sonra atama olsa ne olur?! Yoksa, karşı çıkma nedenimiz yaş olayı değil. Tabiî ki, meslekî tecrübe çok önemlidir; ancak, bunu tartışmak, komisyonların görevi, daha sonra Genel Kurulun görevi. Burada önemli olan, Hükümeti, bu keyfî yönetim anlayışından geri çekmektir, onları vazgeçirmektir; bütün grupların görevi bu olmalıdır.

Bu akşam da Sayın Başbakanın aklına bir şey gelebilir, yine Grup Başkanvekilini arar ve parmak hesabıyla, istediği yasaları, çıkaralım... O zaman, bizim burada hiçbir fonksiyonumuz kalmaz. Komisyonları da devreden çıkaralım, Meclisin bütün yetkilerini Hükümete devredelim, bu iş olsun bitsin!

Demokrasinin temel bir özelliği vardır değerli arkadaşlarım, asıl itiraz ettiğimiz konu budur. Hükümeti, bu keyfî anlayıştan soyutlamak lazım, bu konuda telkinde bulunmak lazım. Böyle bir konu içinize nasıl sinecek?! Hükümetin, bu dayatmacı mantığı bir an önce terk etmesi lazım. Emniyet Genel Müdürü olayında gördük, şimdi yeni bir örnekle karşı karşıyayız. Hükümetler gelip geçicidir; ama, Meclisin saygınlığına gölge düşürmemek için, her birimiz, elimizden geldiğince çaba göstermek durumundayız.

Bunları içten söylüyorum; muhalefet yapmak amacıyla söylemiyorum. Eğer ben haklıysam, değerli arkadaşlarımın biraz sonra oylamadaki tavırlarını göreceğiz, haklı olup olmadığımızı o zaman anlayacağız.

Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, grupların bu önerisi yersizdir, gereksizdir, reddedilmesi gerekmektedir; önemli olan Meclisin saygınlığıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize, yeniden, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, teklifin, sayın arkadaşımızın söylediği gibi olmadığını belirtmek, düzeltmek için söylüyorum. Bu teklif, bugün değil, dün verilmiş bir tekliftir. Arkadaşımız, bugün verilmiş bir teklif olarak ifade ettiler, yanlıştır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, öneriyi yeniden okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 9.4.1997 Çarşamba günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Gruplarımızın aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımızla arz ederiz.

Mehmet Gözlükaya Salih Kapusuz

DYP Grubu Başkanvekili RP Grubu Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Radyo Televizyon Kanununun 13 üncü Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Başkanlıkça havale edildiği Anayasa Komisyonundaki görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasının İçtüzüğün 36 ncı maddesi gereğince Komisyona tavsiye edilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, oylar, arkadaşlarımızın sayımlarında ve benim sayımımda eşit çıkıyor; onun için, yeniden sayacağız.

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI. —SEÇİMLER

A)KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.—Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve Refah Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VII. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.—926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2.—Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?... Yok.

Ertelenmiştir.

3. —Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı :164)

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4.—625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim,Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı :168)

BAŞKAN – 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5. —17.7.1964 Tarihli, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli, 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı :250) (1)

BAŞKAN – 17.7.1964 Tarihli, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigorlar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli, 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigorlar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hikmet Uluğbay'ın.

Buyurun Sayın Uluğbay. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Sosyal Sigortalar Kurumu ile Bağ-Kur prim ve diğer alacakların tahsilatının hızlandırılması için Hükümetçe hazırlanan kanun tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, sizlere ve görüşmeleri televizyondan izleyen tüm vatandaşlarımıza saygılarımı sunuyorum.

Her ne kadar tasarının adı, SSK ve Bağ-Kur prim ve diğer alacakların tahsilatının hızlandırılması gibi süslü bir şekilde düzenlenmiş ve gerekçesine "hiçbir zaman bir af olarak nitelenmesi mümkün olmayan bu yasa" diye yazılmışsa da, bu kanun tasarısıyla, Hükümet, af düzenlemesi yaptığının bal gibi farkındadır.

Bu af yasasının, önce, SSK boyutunu irdelemek isterim. Sosyal Sigortalar Kurumuna prim ödeyen gerçek ve tüzel kişilerimizi iki temel grup altında toplayabiliriz:

Bunlardan birinci grup, işçinin maaşından kestiği yüzde 14 primin yanına, işveren olarak kendi yüzde 19,5'lik payını da ekleyerek, her ay düzenli bir biçimde Sosyal Sigortalar Kurumuna ödeyen yükümlülerdir. Yasal yükümlülüklerini bir namus borcu olarak kabul eden bu gerçek ve tüzel kişiler, son derece saygın, değerli vatandaşlarımızdır. Bu vatandaşlarımız, genelde, vergi yükümlülüklerini de aynı titizlik içerisinde öderler. Ülkemizde gerçekleştirilebilen birçok hizmet ve yatırım, bu namuslu vatandaşlarımızın ödentileri sayesinde başarılmaktadır.

İkinci grup, işveren olarak, kendi primlerini SSK'ya ödemek bir yana, işçisinden kestiği primleri de yıllarca sıfır faizli kredi olarak kullanan ve basında, genel olarak, SSK yüzsüzleri diye tanınan kesimdir. Genelde, bu SSK yüzsüzleri, vergi borçlarını da ödemede aynı yüzsüzlüklerini sürdürürler. Devletin, sosyal devlet olma yükümlülüğünü yerine getirmesindeki aksamaların temelinde de bu yüzsüzlerin ve onlara borçlarını ödetmeyen hükümetlerin büyük sorumluluğu vardır.

Hükümetler, her SSK primi veya vergi affı yasası çıkardıklarında, namuslu vatandaşlarımızı insafsızca cezalandırırken, bu yüzsüzleri de ölçüsüzce ödüllendirmektedir.

Bu genel gözlemlerden sonra, şimdi, bu yasa tasarısının, SSK yüzsüzlerini nasıl ödüllendirdiğini matematik olarak kanıtlamak isterim. Bu konuda hesaplarımı dayandırdığım temel unsurları kısaca belirtmek isterim.

SSK primleri de Borçlar Kanunundaki 5 yıllık zamanaşımına tabidir. O nedenle, sizlere biraz sonra açıklayacağım hesaplar 5 yıl için yapılmıştır. Diğer bir deyişle, 1992 yılından beri prim borcunu ödemeyen bir işveren örnek alınmıştır.

Ayrıca bir hususu da hatırlatmakta fayda görürüm. 1992 yılında da esasen benzer bir af çıkarılmıştır; dolayısıyla, ödemeyenler, 1992 yılından sonra ödemiyorlar.

Ödenmeyen primlerin, işverenlerce, 5 yıl süreyle enflasyon oranı kadar gelir getiren yatırım alanlarında kullanıldığı varsayılmıştır.

Bir örneği sizlere de dağıtılan tablo 1'in incelenmesinden de görüleceği üzere, son 5 yıl içerisinde her yıl 1 milyar liralık işçi ve işveren primlerini SSK'ya yatırmayıp, enflasyon oranı kadar gelir getirecek bir alana yatıran bir işveren, 5 yıl sonunda parasını 41,5 milyar lira düzeyine getirmektedir.

Şimdi, önümüzdeki yasa tasarısıyla, 5 yıldır primlerini ödememiş bu işveren, SSK'ya 5 milyar lira vermekle bu borcundan kurtulacaktır ve prim paralarını işleterek elde ettiği 41,5 milyar lira kazancından 5 milyar lirayı çıkarırsanız 36,5 milyar net kazanç elde etmiş olacaktır.

Görüldüğü üzere, SSK primlerini ödemeyen bir işadamı, bu primlerini hiç aksatmadan ödeyen bir işadamına göre 36,5 milyar lira kazançlıdır. Bu SSK yüzsüzü, bir de, yatırmadığı bu primleri, Hazineye yüzde 130'ları aşan faizle borç vermişse, bu kazancı 70 milyar liranın üzerine çıkar.

Şimdi, Hükümet yetkilileri, ancak, bu primleri ödemeyenlerin cezaî faiz ödeyeceklerini söyleyebilirler. Bu işverenin ödemesi gereken cezaî faizler hesaplanmış ve sizlere dağıtılan tablo 2'de gösterilmiştir. Bu cezaî faizler hesaplanırken, 1996 yılına kadar ayda yüzde 12, o tarihten sonra da ayda yüzde 15 cezaî faiz alındığı göz önünde bulundurulmuştur. Görüldüğü üzere, ödenmemiş 5 milyar liralık prim borcu için, yaklaşık 25 milyar liralık ceza alınması gerekmektedir. Şimdi, bazıları "5 milyar liraya 24,8 milyar lira ceza ödenmesi gerekiyor; işte, biz, bu haksızlığı önlüyoruz" diyeceklerdir. Aslolan ceza öder duruma düşmemektir; cezaların yüksek olması bu şekilde borç takılmasını önlemek içindir. Ancak, kötü niyetli kişi için, bu cezalardan korkmaya gerek bulunmamaktadır. Zira en geç, her 5 yılda bir hükümetler, nasıl olsa af çıkarıyorlar ve bu arada primler ödenmiyor.

Konuya bir başka açıdan bakmak gerekir; o da, 5 milyar lira -birinci tablodan da hatırlayacağınız üzere- 5 yılda, en kötümser hesapla, 41,5 milyar lira kazanmıştı. Dolayısıyla, hem 5 milyar lira anaparayı hem de yaklaşık 25 milyar lira cezasını ödemiş olsa bile, bu işadamı, primleri ödememek ve işletmek suretiyle, o da, enflasyon kadar getiri kaydıyla, en az 12 milyar lira kârlı çıkacaktı. Üstelik, şimdi, siz, cezaî faizin yüzde 42'sini de affetmeyi getiriyorsunuz bu tasarıyla. Yani, SSK prim yüzsüzünün, prim ödememekten ve bu parayı işletmekten kaynaklanan kazancını 22 milyar liranın üzerine çıkartacaksınız. Sonuçta, SSK prim yüzsüzlerinin 30 milyar liralık anapara ve cezaî faiz borcu, kendisinden, 19 milyar lira olarak tahsil edilecektir ve bu tahsilat, 10 aya yayılmış olarak eşit taksitler halinde alınacaktır. Diğer bir deyişle, alınması düşünülen 19,5 milyar lira para dahi, bir yandan, 10 ay süreyle enflasyona aşındırılacak, diğer taraftan, aynı işadamı, bunu, hazine tahvili ve diğer alanlarda değerlendirecektir ve dolayısıyla, topladığınız para dahi, bir kez daha bu yüzsüzler tarafından ikramiye olarak kullanılacaktır.

Yukarıda yaptığım hesaplar da, işçi ve işveren primlerinin bahsedilen şekilde işletildiği esasına dayanmaktadır. Aslında, işverenin kendi primlerini bu şekilde işletmesine bile gerek yoktur, sadece işçinin maaşından takır takır kestiği primleri hazine kâğıtlarına yatırmış olsa bile, yukarıda bahsettiğim boyutta kâr elde edecektir. İsterseniz onun hesabını da sizler yapın; elinizdeki tablo bu konuda size yardımcı olur.

Gördüğünüz üzere, Hükümet, bu yasa tasarısıyla, SSK primlerini ödemeyenlere, gerekçede yazdığının tam tersine, çok büyük ölçüde bir af getirmekte ve namusuyla primini ödeyen işadamını da en hafif tabiriyle, safdil konumuna düşürmektedir. Bu tür yasal düzenlemeler, namusu ve vatanseverliğiyle primlerini ve vergisini ödeyen vatandaşları, yüzsüzler karşısında iş hayatında da haksız rekabetle karşı karşıya bırakmakta ve ayrıca, bu namuslu vatandaşlarımızı, namuslu olduğuna pişman etmektedir.

Rantiyeye karşı olduğunu söyleyegelen Refah Partisi, diğer yollarla rantiyeye aktardığı paralar yetmiyormuş gibi, bir de işçinin primlerinin rantiyelerin cebine bol kepçe gitmesine de büyük bir huşu içinde hizmet etmektedir. Refah Partisinin adil düzeninin kimler için ve nasıl adil olduğu, Hükümete geldikten sonra çok daha iyi anlaşılmıştır. Refah Partisinin başında olduğu bu Hükümet, işçinin alınteri ve göznurundan kesilen primleri SSK'ya yatırmak yerine, beş yıl bu paraların üzerine yatanları ödüllendirmektedir. Üstelik de, bu adaletsiz yasa tasarısını Mecliste savunmak da -daha birçoklarını olduğu gibi- eski bir sendikacının omuzlarına düşmektedir. Bu durum, bir sendikacı için ne hazin bir kaderdir ki, bu sendikacı, önce SSK işçilerinin primleriyle satın aldığı mal varlığını haraç mezat satmayı bu Mecliste savunmak zorunda kalmıştır; arkasından da, SSK'nın sırtına, yurtdışı emeklilik diye bir kambur yüklemiştir -neyse ki o yasa veto edilmiştir- şimdi de, yıllarca eleştirdiği SSK prim yüzsüzlerinin prim borçları af yasa tasarısını savunmak için huzurumuzda bulunmaktadır.

Sayın Bakan, gerçekten de bir sendikacı için çok acı bir kadere sahipmişsiniz. Şimdi, bu tartışmaları ekranlarından izleyen vatandaşlarımız, eski bir sendikacı olan Bakanın, niçin böyle bir yasa tasarısını getirdiğini ve bu vebalin altına nasıl girdiğini merak ediyorlardır. Onu da söyleyeyim: SSK'ya primlerini ödemeyenlerin başında belediyeler gelmektedir. Bu arada, kamu iktisadî teşebbüsleri de bu aflardan yararlanacaklardır.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Tek Refahlı belediyeler değil herhalde...

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Efendim, belediyelerin olduğunu ben de biliyorum; ama, sizin, belediyelere hizmet edelim derken, kimlere hizmet ettiğinizi anlatageldim.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Yaşın yanında...

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Yaşın yanında kuruları da yakmak sizin adil düzeninizin bir parçasıysa, onunla iftihar etmek de size düşer sayın hatip!..

SSK'ya büyük borcu olan belediyelerin başında da, Refah Partili ve Doğru Yol Partili belediyeler gelmektedir. Refahyol Hükümeti, kendisinin siyasî denetimindeki belediyelerin, yıllardır işçilerin alınteri ve göznurundan peşin peşin kestikleri primleri keyiflerince kullanmaları sonucunda oluşan çığ gibi borçlarını affetmek için bu yasa tasarısını önümüze getirmiştir. Sadece "belediyelerin SSK'ya borçlarını affediyorum" diye Meclisin önüne gelemeyecekleri için, işin içine SSK prim yüzsüzlerini de dahil etmişlerdir. Yaptıları işi masum gösterebilmek için de, yanına Bağ-Kur prim affını eklemişlerdir.

1992 yılında yapılan tahkimle, sosyal güvenlik kurumlarının sırtına yüklenen külfet, yaklaşık 11 trilyon liraydı; bu tasarı -şu anda görüşmesine başladığımız tasarı- uygulamaya girerse, benim yaptığım kaba hesaba göre, 250 trilyonun üzerinde bir borç silinecektir. Diğer bir deyişle, Refahyol Hükümeti, işçinin alınteri ve göznurundan kesilen bu boyutta bir parayı, SSK yüzsüzlerine ve belediyelere bağışlayacaktır. Görüldüğü üzere, 1992'den 1997 yılına kadar ülkemizin ekonomik politikalarını yönetenler, SSK'nın alacaklarını doğru dürüst tahsil etmediklerini bu yasa tasarısıyla itiraf etmektedirler; alacakları toplayamamışlardır, bugün de affı gündeme getirmişlerdir. SSK'nın tahsil edemediği borç miktarı 5 yılda 40 katına çıkmıştır, 40 kat diyorum, zira, 1992 yılında tahkim edilen 10 trilyon liranın bir bölümü de Emekli Sandığına ait tahkimi içermekteydi.

Sayın Başkan, değerli üyeler; işte, gerekçesinde hiçbir zaman bir af olarak nitelenmesi mümkün olmayan bu yasa tasarısı, böylesine haksızlıkları içeren bir af yasa tasarısıdır; gerekçeye böyle yazılmasının nedeni de, herhalde, suçluluğun telaşından kaynaklanıyor olması gerekir.

Şu anda bizleri televizyon ekranlarından seyreden vatandaşlarımız da, neden ve niçin SSK emekli maaşlarının gerektiği gibi artırılmadığının ve enflasyon karşısında eritildiğinin sebeplerini öğrenmiş oldular. Devleti yönetenler, emeklilere "SSK'nın kaynağı yok" diyorlar, "imkânlarımız bu kadar" diyorlar; doğru, sizler için imkânları bu kadar; zira, sizlerin ödediği sigorta primleri de, aynen bu şekilde çıkarılan 11 af yasasıyla, SSK yüzsüzlerine ve belediyelere aktarılmıştır. Sizlerin maaşlarından yıllardır kesilen paralar, sizlerin karagünleriniz için toplanıp değerlendirileceğine, hep, prim yüzsüzlerinin zenginleşmesi ve iktidar yandaşı belediyelerin hizmete dönüşmeyen harcamalarını beslemeye yönlendirilmiştir. İşte bu tür kanunlar nedeniyle, işçi emeklileri yoksulluk düzeyinin altında emekli maaşı almaya mahkûm olmaktadırlar. Refah Partisi de, işçinin ve işçi emeklisinin gelirlerine göz dikenler kervanına katılmış bulunmaktadır.

Bu kanun çıkarılırken, yeniden prim alacaklarının biriktirilmesine engel olacak ve belediyelerin borçlarını zamanında ödemesine ilişkin diğer önlemler alınsa, belki bir dereceye kadar anlayışla karşılanabilirdi; ne yazık ki, önümüzdeki yasa tasarısında veya diğer düzenlemelerde bu yönde atılmış en küçük bir adım bile yoktur.

Sayın Başkan, değerli üyeler; gönül isterdi ki, Hükümet, buraya, belediyelerin SSK prim affını getireceğine ve bu arada SSK yüzsüzlerine hizmet edeceğine, yerel yönetimlerin gelirlerini sağlıklı yapıya kavuşturacak bir yasa tasarısıyla gelmiş olsun. Böyle bir yasa tasarısı, bir yandan, yerel yönetimlere, vatandaşa kaliteli hizmet götürme olanağını verirken, diğer yandan da, belediyelerin, SSK'nın kademe kademe iflasına giden yola katkıda bulunan birer kurum olmalarına da son verirdi; ancak, bu Hükümetten böyle bir hazırlık beklemek, onlara haksızlık olur; zira, bu Hükümete hâkim olan zihniyet, ülkede eser üzerine eser koymak değil, mirasyedilik yapmak ve har vurup harman savurmaktır.

Sözlerimi bağlarken, özetle Bağ-Kur'a ilişkin af üzerinde de kısaca durmak isterim: Bağ-Kur'un kuruluş aşamasından itibaren, sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasında ciddî hatalar yapılmıştır. Bu hatalar, bir yandan, bu kurumu iflas eder noktaya getirmiş, diğer yandan da, Bağ-Kur emeklilerinin banka önlerinde perişan olmalarına yol açmıştır. Bağ-Kur'un temel direğini oluşturan esnaflardan bir kısmı siftah etmeden işyerlerini kapatmaktadır. Kredi olanakları, küçük esnafın işyerlerini ve makinelerini yenileyecek kredilerini artırmak yerine, yaygın bir biçimde, ya Hazinenin borçlanmasına ya da büyük iş ve ticaret çevrelerine hizmet için kullanılmaktadır.

Bu yasa tasarısının olumlu bakılabilecek tek yönü, esnafa getirilen kolaylık olmuştur; ancak, esnafın sorununa kalıcı çözüm getiren bir düzenleme de ufukta görülmemektedir. Esnafı, kredisiyle ve diğer yönleriyle perişan edeceksiniz, ondan sonra bir tadımlık şeker olarak da "primlerinizin yükümlülüklerinden doğan cezaî faizleri affediyoruz" diyeceksiniz; bu mudur sizin esnafa bakış açınız ve bakış felsefeniz!.. Esnafın sorunlarına gerçekçi ve kalıcı çözümler üretilmediği sürece, Meclisimiz daha çok kere Bağ–Kur prim affını görüşmek zorunda kalacaktır; Bağ–Kur emeklileri de sıkıntılarını çekmeye devam edecektir. Dolayısıyla, getirdiğiniz bu yasa tasarısı, ne esnafın ne SSK'nın ne de belediyelerin sorunlarına kalıcı çözümler getirmektedir, sadece, günü kurtarmaya yöneliktir ve günü kurtarırken de, SSK ve vergi yüzsüzlerine hizmet etmekten ibarettir.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uluğbay.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ikinci konuşma, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Yılmaz Ateş'in.

Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, Türkiye'nin yaklaşık üçte bir nüfusunu çok yakından ilgilendiren, toplumumuzun geleceğine ışık tutacak, toplumumuzun geleceğine olan güvenini sarsmak veya perçinlemekle çok yakından ilgili bir tasarısıdır.

Türkiye'de uygulanagelmekte olan sosyal güvenlik sistemi, maalesef, üzülerek belirtmek gerekirse, tıkanma noktasına gelmiştir. 1950'li yıllardan bu yana Türkiye'yi yöneten zihniyetler, sosyal güvenlik sistemi gelirlerini, ne acı verici bir durumdur ki, hep kamu finansman açıklarını, bütçe açıklarını kapatmaya yönelik olarak görmüşlerdir; özellikle, SSK'nın gelirlerini çok hovardaca harcamışlardır; SSK'nın gelirlerini, bütçe açıklarını kapatmada, çok değer kazanmayan, değersiz bir kaynak olarak kullanmışlardır; kayıtdışı ekonomiye dönüp bakmamışlardır.

Demokratik ülkeler arasında, özellikle ILO'ya, Birleşmiş Milletlere üye ülkeler arasında, demokrasiyle yönetilen ülkeler arasında en yüksek prim ödenen bir sistem olmasına rağmen, Sosyal Sigortalar Kurumu, bugün, yaşamını sürdürüp sürdürememe noktasına gelmiştir. Devlet, bir katkı koymadığı halde, ne yazıktır ki, Sosyal Sigortalar Kurumunun cebinden hiçbir zaman elini çekmemiştir, Sosyal Sigortalar Kurumunu, yönetimsel anlamda da, özerk bir hale getirmeyi bir tarafa bırakın, sürekli tahakkümü altında tutmuştur.

Çok büyük iddialarla iktidara gelen Refah Partisinin, bu anlamda çok büyük iddiaları vardı. Biz de, doğrusu, Refahyol Hükümetinden, günü kurtarmaya yönelik çözümler yerine, gerçekten bir reform niteliği olacak, sistemi düzlüğe çıkaracak bir çözümle, bir öneriyle ve bir tasarıyla Meclisin karşısına gelmesini beklerdik; ama, maalesef böyle bir yaklaşımdan uzak olduğu gibi, Refahyol İktidarının izlediği bu politikalar nedeniyle, bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu da, Bağ-Kur da -yurt dışında bulunanların sosyal güvenliğiyle ilgili oluşturmak istedikleri, yeni yarattıkları kurum da maalesef ölü doğduğu gibi- dününü arar duruma gelmiştir.

Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumunun prim ve gecikme zammı alacaklarının toplamı 270 trilyon liradır. Bunun 90 trilyon lirası özel sektörün, 180 trilyonu da, belediyeler ağırlıklı olmak üzere, diğer kamu kurum ve kuruluşlarınındır. 270 trilyonluk toplam borcun yüzde 61'i, yani 168 trilyon lirası gecikme zammıdır. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde, Sosyal Sigortalar Kurumunun bu 270 trilyon liralık alacağının 70 trilyon lirası affedilmektedir.

Sayın Bakan ve Refahyol Hükümeti, oldum olası, yaptığı işlerin ismini değiştirmekte çok beceri sahibidirler. Bal gibi af olmasına rağmen, her defasında, Sayın Bakan, her ne hikmetse "efendim, bu bir af değildir" diyor; ama, sonucuna baktığımız zaman, 70 trilyon liralık SSK alacağı affedilmektedir.

Bu af yasa tasarısı aylar öncesinden kamuoyuna yansıtılmış, özellikle yerel yönetimlerde, belediyelerde ve diğer özel sektör kesimlerinde, SSK primlerini ödememe gibi bir eğilim hâkim olmuştur. SSK'nın çok düzenli olarak yapması gereken prim tahsilatı da, maalesef, bu havanın kamuoyuna yansımasından ötürü, geçmiş yıllara göre daha sağlıksız bir şekilde yürümektedir.

1997 yılı bütçe rakamlarında, Sosyal Sigortalar Kurumu açıklarının 374,7 trilyon lira olacağı belirtilmiştir. Tabiî, bu hesap da, Sosyal Sigortalar Kurumunun alacak tahsilatını yüzde 86,8 oranında gerçekleştirmesi üzerine yapılmıştır; ama, aldığımız bilgilere göre, bakıyoruz ki, SSK'nın primlerini bırakın yüzde 86,8 oranında tahsil etmesini, bu rakamın çok daha altında bir tahsilatı gerçekleştireceği ve dolayısıyla, SSK'nın açığının 374,7 trilyon değil, 400 trilyonun çok daha üzerinde bir rakama ulaşacağı doğrultusundadır.

Refahyol Hükümeti, bu konuda da çok çelişkili, birbiriyle aykırı uygulamalar içerisindedir. "Bizim para koyacak yerimiz yok" deniliyor "denk bütçe" deniliyor...Ama, Refahyol Hükümeti, bütçenin açığını kapatmak için, maalesef, Türkiye'de büyük bir güven duyulan, kitlelerin geleceklerini bağladığı sosyal güvenlik sistemini de çok yozlaştırdı, çok sulandırdı.

Anımsayacağınız gibi, Refahyol İktidarı, karşımıza, önce, Bağ-Kur emeklilerine kademe yükselmesi sağlayan bir tasarısıyla geldi. Gerekçesi de "efendim, biz 63 trilyon ek kaynak sağlayacağız. Bunun da 43 trilyon gibi önemli bir kısmını bütçe açığında kullanacağız" şeklindeydi. Madem bütçe açığınız yok idiyse, madem bütçeniz denk idiyse, daha bu sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını kapatmadan, Türkiye toplumunun güven duyduğu bir kurumu sarsma pahasına, yozlaştırma pahasına, sosyal güvenlik kurumlarını, neden kamu açıklarını, bütçe açıklarını kapatma doğrultusunda kullanıyorsunuz? Bu konuda, Sayın Bakandan da yanıt bekliyoruz. Gerçekten, Bağ-Kur'luların kademe yükseltmesiyle, umdukları o önemli rakamı bulabildiler mi; bulabildiklerini sanmıyorum; bizim aldığımız bilgilere göre, şu anda, Bağ-Kur'luların başvuruları sonucu, gerçekleşme oranının yüzde 10-15 dolayında olduğu söylenmektedir. Bu rakam, bizim için, şu sebeple çok önemlidir: Bu rakam, halkın bu İktidara güveninin de bir ölçüsü olacaktır. Bütçe açıklarını kapatıyoruz diye bir bankerlik sistemini getirip, Türkiye sosyal güvenlik sistemine monte etmeye hiçbir iktidarın hakkı yoktur, olmasa gerek.

Sevgili arkadaşlar, SSK mallarının satılması konusu, bu kürsüde çok konuşuldu. 1993 yılında, SSK'nın gayrimenkullerinin bir kısmının, yine bir kamu kurumu olan Emlak Bankası aracılığıyla değerlendirilmesi gündeme geldiği zaman, Refah Partili sözcülerin çok ilginç yaklaşımları oldu. Şimdi, ben, o yaklaşımları, gazete kupürlerinden sizlere arz etmeyeceğim; çünkü, az önce, bu kürsünün de seviyesine yakışmayacak şekilde, basının birtakım haberleri konusunda çok sağlıklı olmayan, bu kürsünün de seviyesini düşüren değerlendirmeler yapıldı. O nedenle, ben, bunları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Tutanak Dergisinden aktarmak istiyorum. Konu gündeme geldiği zaman, Refah Partili sözcü Sayın Ahmet Feyzi İnceöz bakın şöyle diyor: "Kelimenin tam anlamıyla bu gayrimenkullerin Emlak Bankasına peşkeş çekilişinin karşısındayız. Tabiî, şu andaki bulunduğu konumu itibariyle bir fabrikadaki bir müdürün veya bir hastane müdürünün, nasıl ki hastaneyi veyahut da bir fabrikayı satması abes ise, şu anda, yönetiminde işçi temsilcisi ve işçi emeklisinin bulunmadığı bir kurum olan SSK yönetiminin şu önümüze getirdiği kanun tasarısı eğer yasalaşırsa, yine, böylesine abes bir durum ortaya çıkmış olacaktır. Ne malum Kızılay'daki o bildiğimiz verimli ve kıymetli gayrimenkuller satışa çıkarılmasın; çıkarılmayacağını kim garanti edebilir? Kurumun içine düştüğü malî krize böyle bir çıkış yolu bulmak yanlıştır. Bu durumu kaba bir örnekle izah etmek istiyorum: Ben, bunu, bir köylünün –affedersiniz- iki ineği varsa, bunun sütü, yağı, peyniri ile geçimini idare ederken, bu hayvanlarına yeterince bakamadığı, ihmal ettiği için, ineklerinin sütü azalınca, ineklerini kesmesine benzetiyorum. Peki, bundan sonra geçimini nasıl sağlayacak?" diye Sayın İnceöz soruyor o tarihte. Şimdi, İktidar partisinin sıralarında oturuyor. Tabiî, Refah Partisinin görüşüydü.

Peki, SSK'nın gayrimenkullerinin bir bölümünün, yine bir kamu kurumu olan bir başka kuruluş tarafından değerlendirilmesini bu şekilde değerlendiriyorsunuz da, hangi gerekçeyle, SSK'nın o tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan mallarını kendi taraftarlarınıza peşkeş çekiyorsunuz? Hiç mi vicadınınız sızlamıyor? Bu mantıkla, SSK'yı, bu mantıkla, Türkiye sosyal güvenlik sistemi kurumunu rayına oturtabilir misiniz? Bugün, bunları sattınız; bugün, sermaye kesiminin borçlarını affettiniz; yarın neyi affederek bu kurumu ayakta tutacaksınız? O, belli değil...

Sayın milletvekilleri, az önce "Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları" bölümünde, Sayın Cumhurbaşkanının, yurt dışında bulunanların sosyal güvenliğiyle ilgili yasayı veto gerekçesini dinlerken, doğrusu, olumlu katkı koymamıza rağmen, Sayın Cumhurbaşkanının o gerekçelerini dinlerken yüzüm kızardı, utandım. Hiçbir iktidarın, sayısal çoğunluğunu, hukukun üstünlüğü ilkesi yerine ikame ederek, Türkiye Büyük Millet Meclisini bu duruma düşürmeye hakkı yoktur, hakkı olmasa gerek. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu yasa tasarısına "turiste emeklilik" adı altından tutun da "hacca gidene emeklilik" adına varana kadar birtakım yakıştırmalar yapıldı. Bu, komisyonda görüşülürken, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülürken, muhalefet partileri olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu duruma düşmemesini, Hükümetin, demokratik ve sosyal hukuk devletinin temel kurumu olan Anayasanın üstünlüğü ilkesinden, yargıya saygısından, demokrasinin bütün özelliklerinden pay alması için büyük gayret gösterdik; ama, maalesef, o gün de, tıpkı bugün yaptığınız gibi, muhalefetin hiçbir önerisini dikkate almadınız. Bu Hükümet, sanki, Anayasa Mahkemesi kararlarından habersizmiş gibi, uluslararası anlaşmalardan habersizmiş gibi, Anayasaya aykırı, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde yasayı düzenledi ve bugün, o yasa veto edilmiş durumda. Peki, Yüce Meclisi bu kadar zaman boşu boşuna uğraştırmaya ve üstüne üstlük de böylesine bir duruma düşürmeye iktidar partileri olarak sizin ne hakkınız var?!..

Bu yasa tasarısıyla çok tehlikeli bir değişiklik daha getiriliyor. İdarî para cezaları affediliyor.

Sevgili arkadaşlar, idarî para cezaları, bildiğiniz gibi, işverenlerin, belgeleri, beyanları sağlıklı bir şekilde Sosyal Sigortalar Kurumuna ulaştırmaları ve zamanında vermeleri için getirilmiştir; ama, siz, şimdi bunu affederseniz, cezası olmayan bir suçu nasıl önlersiniz? Bundan sonra kayıtdışı ekonomiyi nasıl kontrol altına alırsınız? Bu beyanlar, bu bildirgeler, aynı zamanda, kayıtdışı ekonominin kontrol altına alınması için de önemli bir katkı koyuyordu. Siz, şimdi, bunu da affediyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bir başka konu var; yerel yönetimlerle ilgili. Yerel yönetimlerimiz, yasaya saygılı olan belediye yönetimleri, Sosyal Sigortalar Kurumuna olan prim borçlarını çok düzenli bir şekilde ödüyorlardı; hem de, zaman zaman, işçisiyle, memuruyla karşı karşıya gelme pahasına, onların ücretlerini ödememe tehlikesine rağmen SSK borçlarını ödediler, iş yaptıkları esnafla karşı karşıya gelme pahasına SSK primlerini ödediler. Yine, bu belediyelerimiz, halka verdikleri sözleri aksatmak yerine yatırım programlarını aksattılar; SSK primlerini ödediler; ama, bir kısmı da, bunların hiçbirine girmeyerek, SSK primlerinin üzerine yattı ve bunları ödemedi. Şimdi, siz, bunları da affediyorsunuz. Kim ödeyecek; Hazine ödeyecek. Şimdi, burada da, Sosyal Sigortalar Kurumuna ayrı bir tuzak kuruyorsunuz.

Üzerinde durduğumuz birinci nokta şudur: Yasaya saygılı olanları, görevlerini yerine getirenleri teşvik edeceğinize, yasaya uymayan, uymamayı bir marifet sayanları affediyorsunuz. Oysa, doğrusu, eğer bütün yerel yönetimlere bir ölçü getirmek, onları sağlıklı bir gelire kavuşturmak, bir yardım yapmak ve bu borcunu ödemeyenlere de... Şimdi ödüyorsunuz; ama, borcunu düzenli olarak ödeyenleri de cezalandırıyorsunuz, onlara herhangi bir katkı da koymuyorsunuz. Bu anlayış, sakat bir anlayıştır.

Bu konunun, üzerinde durmamız gereken bir diğer yönü de şudur: Şimdi, sanayi kesiminin, prim borçlarını nasıl ödeyeceğini yasa tasarısında çok net bir şekilde dile getirmişsiniz; ama, belediyelerin, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının SSK'ya bu prim borçlarını nasıl ödeyeceği konusunda bir ölçünüz yok. Üç bakanın inisiyatifine bırakmışsınız: Çalışma Bakanı, Maliye Bakanı, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı.

Peki, şimdi, bu para musluğunun başında olanlar, 10 ay yerine 30 ay derlerse... Efendim, şu anda sıkışığız, hayır, bu ödenmeyecek derlerse... Sizin ne hakkınız var SSK'nın, işçilerin prim borçları sayesinde birilerini ödüllendirmeye; ama, siz, komisyonda yaptığımız bütün önerileri, orada reddettiniz, şimdi, Genel Kurulda da uyacağınızı zannetmiyorum; çünkü, bunu bir üstünlük olarak görüyorsunuz.

Sevgili arkadaşlar, toplumun en düzenli kesimi köylü ve esnaf kesimidir. Maalesef, bugüne kadar uygulanan bu sağlıksız ekonomik politikalarla, Türk köylüsünü ve esnafını, Bağ-Kur'a olan prim borcunu dahi ödeyemez konuma düşürdünüz. Şu anda, Bağ-Kurluların, 99 milyar lira prim ve gecikme zammından, 50 trilyon lira da tarım sigortasından kaynaklanan borcu var. Türk köylüsünü ve esnafını bu duruma düşürdünüz. Şimdi de, bunları bir af kapsamına alarak, bir nevi özür dileme konumuna gidiyorsunuz; ama, bu yaklaşımınız da çok sağlıklı bir yaklaşım değil; çünkü, bu yasa tasarısıyla, siz, bir sistemi rayına oturtmuyorsunuz. Bu tasarı, içerik olarak ne kadar uygun değilse, zamanlama olarak da o kadar yanlıştır. Bir taraftan sosyal güvenlik kuruluşlarının bütçe üzerindeki yükünü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen toparlayınız...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – ...hafifletmeye çalışırken, yine 506 sayılı Yasada yapmak istediğiniz değişikliğin gerekçesinde de -önümüzdeki günlerde gelecek- diyorsunuz ki "1969 yılından bu yana çıkarılan borçlanma yasasıyla, gecikme zammı ve faizlerinin affı konusunda çıkarılan yasalar, kurumun aktif-pasif-aktuaryel dengesini bozmuştur." Yani, görülüyor ki, sizin bütün yaptıklarınız birbiriyle çelişkilidir. Günü kurtarmaya yönelik çalışmalar yapıyorsunuz.

Eğer, sistemi oturtmak istiyorsanız, prim oranları çok yüksektir, bunu indirmeyi, burada, dile getirebilir misiniz; bu yönde bir çalışmanız var mı? SSK'ya hiçbir katkı koymadığı halde, SSK'yı, siyasal iktidarların bu tahakkümünden kurtarmaya, özerk bir SSK yaratmaya var mısınız? Bu sosyal güvenlik kurumlarını bir çatı altında toplamaya var mısınız? Üç ayrı sosyal güvenlik kurumundan emekli olan vatandaşlar arasındaki uçurumu gidermeye var mısınız?

Bunları yapmadığınız sürece, siz, bu takıyye yöntemlerinizle, bu Ali Cengiz oyunlarınızla, Türkiye'deki sosyal güvenlik sistemini -bırakın, işlerlik kazandırmayı- daha da olumsuz bir yöne götüreceksiniz.

Bu nedenlerle, bu yasa tasarısının yasalaşmaması doğrultusunda, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -çünkü, önerilerimizi dikkate almıyorsunuz- gereken katkıyı koyacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclisi, tekrar, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Doğan Baran konuşacaklar.

Buyurun Sayın Baran. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 17.7.1964 Tarihli, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli, 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini arz etmek üzere bulunduğum huzurunuzda, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye nüfusunun yüzde 74'üne hizmet veren ve çalışanlara gelecek güvencesi sağlayan sosyal güvenlik kurumlarının, bilindiği gibi, özellikle 1991 yılından sonra, ödemeler dengesi devamlı açık vermeye başlamış ve bu yıldan itibaren de, devletin sosyal güvenlik kuruluşlarına olan, özellikle SSK'ya olan katkısı katlanarak artmıştır.

Nitekim, Sosyal Sigortalar Kurumunun 1997 yılı bütçe açığının 351 trilyon lira ve devlet katkısının da 280 trilyon lira olacağı; yine, Bağ-Kur'un 1997 bütçe açığının 141 trilyon lira ve devlet katkısının da 117 trilyon lira olacağı tahmin edilmektedir.

Halen, Türkiye nüfusunun yüzde 43'üne; yani, 26 milyon insanımıza, yaklaşık 57 bin personeliyle 7 ayrı dalda sigorta hizmeti veren, 4 milyon 600 bin aktif sigortalısı ve 2 milyon 539 bin emekli, dul ve yetimi bulunan Sosyal Sigortalar Kurumunun aktuaryel dengesini -hepinizin bildiği gibi- bozan en önemli faktörleri; erken emeklilik, kaçak işçilik, prim karşılığı olmayan sosyal yardım zammının kurum tarafından ödenmesi ve prim tahsilatında karşılaşılan güçlükler olarak sıralayabiliriz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, kurumun gelirlerini, işçi-işveren prim payları oluşturmaktadır. 1993 yılına kadar, kurum, alacaklarını icra yoluyla tahsil ederken, 1993 yılında çıkarılan 3917 sayılı Yasa kapsamında olmak üzere, alacaklarını, 6183 sayılı Yasa çerçevesinde doğrudan tahsil edebilmesi imkânı sağlanmış olmasına rağmen; yine, zamanında tahsil edilemeyen prim borçları için yüzde 15 gibi fevkalade yüksek bir gecikme zammının getirilmiş olmasına rağmen; yine, primini zamanında ödemeyen kamu sektörü ve özel sektöre ait idarecilere, özellikle ita amirlerine, sorumlu memurlarına, yönetim kurullarına ve genel müdürlerine ve hatta işyeri sahibine malî ve aynı zamanda cezaî sorumluluk getirilmiş olmasına rağmen; ve yine, ödenmemiş prim tutarlarının Gelir ve Kurumlar vergisinde gider olarak kaydedilmemesi esası getirilmiş olmasına rağmen, işçi - işveren primleri, bildiğiniz gibi, maalesef, işveren tarafından ödenmemekte, sermaye olarak kullanılmaktadır.

Nitekim, 1995 yılına bakıyoruz: SSK'nın 1995 yılında net prim alacağı olan 50 trilyon lira, 1996 yılında 89 trilyon lira olmuş. Bağ-Kur'un, 1995 yılında net prim alacağı 29 trilyon lira iken, bir sene sonra, 55 trilyon lira olmuş. 2926 sayılı Yasa kapsamındaki tarım sigortalılarının prim borçları 19 trilyon lira iken, hemen bir sene sonra, 50 trilyon lira olmuş.

Sosyal Sigortalar Kurumunun, 1996 yılı sonu itibariyle net 89 trilyon olan alacağı 270 trilyona fırlamış. Bu 270 trilyonun içerisinde, primin yanı sıra, sosyal yardım zammıyla beraber, gecikme zammı da var. Bu 270 trilyonun üçte biri özel sektöre ait, 88 trilyonu; üçte ikisi kamu sektörüne ait, 182 trilyonu...

Bağ-Kur'a bakıyoruz, Bağ-Kur'un 1996 yılı sonu itibariyle alacağı 99 trilyon; 55 trilyonu prim alacağı, 44 trilyonu gecikme zammı.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı ne getiriyor: Tasarıda, Sosyal Sigortalar Kurumunda, özel sektör işverenlerinin, 31 Aralık 1996 tarihine kadar tahakkuk eden prim borçlarının tümünü, gecikme zammı ve faizinin yüzde 58'ini on eşit taksitte ödemesi halinde bakiyesinin terkin edileceğini getiriyor. Bağ-Kur'da da, 31 Aralık 1996 tarihine kadar tahakkuk etmiş olan prim borçlarının tamamını, gecikme zammı ve faizinin yüzde 50'sini on eşit taksitte ödemesi halinde, bakiyesinin silinmesini öngörüyor.

Yine, SSK'da, kamu kurum ve kuruluşlarına ait, ayrıca belediyelere ait, özel idarelere ait, döner sermayeyle çalışan kurumlara ait ve KİT'lere ait olan prim borçlarını, sosyal yardım zammını ve gecikme faizlerinin tümünü tahkim yoluyla, yani, kaynağında direkt kesmek suretiyle ve 1997 bütçesine, Sosyal Sigortalar Kurumuna aktarılması öngörülen, genel bütçedeki 280 trilyon üzerinden tahsilini öngörüyor. Ayrıca, 2926 sayılı Yasa kapsamında olanların prim borçlarının on eşit taksitte yüzde 50'sinin ödenmesi halinde, geri kalan yüzde 50'sinin silinmesini öngörüyor.

Biraz önce ifade ettiğimiz gibi, gecikme zammı aylık yüzde 15'tir. Halbuki, normalde, aylık faiz, hepinizin bildiği gibi, yüzde 4,5-5'tir. Burada, gecikme zammı yüzde 15'tir. Bunun bir yıllık tutarı yüzde 180 eder. Bu, rastgele hesaplanmamıştır. 1996 yılının toptan eşya fiyatları göz önüne alınarak -enflasyon yüzde 88 oranındadır- on eşit taksitte ödendiğine göre -ayrıca, oradan yüzde 20'lik de bir pay ilave olmaktadır- ve bunu, yüzde 104'lük bir artışı, yüzde 180'e oranladığımızda yüzde 58'lik bir oran kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, burada, kıymetli arkadaşlarımın ifade ettiği gibi, bu, bir af değildir; yani, burada, suyu getirenle testiyi kıran aynı kefeye konulmuş değildir. Bunun benzerleri, her zaman olduğu gibi, yapılmaktadır. Çiftçinin Ziraat Bankasında olan borçlarında, buna benzer daha evvelki ödemelerde de bu gibi şeyler yapılmaktadır. Önemli olan, burada, borçların tahsil edilebilmesidir ve buradaki faiz -normal faiz- aylık yüzde 4,5 iken, burada, ayda yüzde 7,5'lik bir faiz uygulanmaktadır. Bunun affı nerededir değerli arkadaşlarım...

Bu yaklaşım içerisinde, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, bu tasarıya olumlu baktığımızı ve kabul oyu vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. ( DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, sıra Anavatan Partisi Grubunda.

Sayın Mustafa Balcılar, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı esnaf Bağ-Kur'u ve 2926 sayılı kırsal kesimdeki çiftçi Bağ-Kur'uyla ilgili Kanunlarda, tahsilatın hızlandırılması adıyla getirilen bu kanun tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, gerek kanun tasarısının gerekçesinde gerekse Sayın Bakanın komisyonda yapmış olduğu konuşmalarda, bu kanun tasarısının bir af mahiyetinde olmadığı şeklinde ifadelerde bulunulmuştur. Biz, iddia ediyoruz ki -az sonra Yüce Heyetinize arz edeceğim gibi- burada bir af olayı vardır. 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda, belediyeler, katma bütçeli idareler dışındaki; yani, Kanunun 2 nci maddesi dışındakilere; yani, sigortalılara, anapara dahil on ayda ödenmesi şartıyla, idarî para cezalarının yüzde 50'si alınıyor, yüzde 50'si affediliyor; gecikme zammı ve faizlerinin yüzde 58'i alınıyor, yüzde 42'si affediliyor; sosyal yardım zamlarıyla ilgili alacakların yüzde 58'i alınıyor, yüzde 42'si affediliyor; yani, bir af olayı var. 1479 sayılı esnaf Bağ-Kur'unda, gecikme zammı ve faizlerinin yüzde 50'si affediliyor, 2926 sayılı kırsal kesimdeki çiftçi Bağ-Kur'unda anaparanın yüzde 50'si affediliyor. Bu arada, genel ve katma bütçeli idareler, özel idareler ve önemli olan, belediyelerin, başta sosyal yardım zammıyla ilgili SSK'ya olan bütün borçları tahkim ediliyor. Zaman içerisinde Hazineden karşılanacağı ifade ediliyor; ama, konuşmalarımın devamında, bunun kuruma nasıl zararlar getireceğini ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakanın "burada bir af yoktur" ifadesi doğru değildir; bir af vardır. Konuşmalarımdan bir yanlış anlaşılma söz konusu olmasın. Biz, ödeme bu Koalisyon Hükümetinin yanlış ekonomik idarelerinden dolayı, günde bir siftah dahi yapamayan esnafın Bağ-Kur primlerini ödeme güçlüğü içerisinde olan esnafımıza, sigortalımıza, eğer bir imkân sağlanacaksa, bu imkânın daha fazlasının verilmesine de razıyız; ama, bunun "af" adı altında verilmiş olması, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumu primlerini, müteahhit durumunda, işveren durumunda olan kimseler ödemeyerek, bunu ucuz faiz gibi kullanma alışkanlığını kazanırlar. Dolayısıyla, Sosyal Sigortalar Kurumunda ve diğer sosyal güvenlik kuruluşumuz Bağ-Kur'da da, nasıl olsa zaman içerisinde bir koalisyon hükümeti gelir, popülist politikalar uygular, seçmene selam etmek ister ve netice itibariyle de bir af kanunu gelir, dolayısıyla, ben, o güne kadar primlerimi ödemeyeyim alışkanlığı ve prim ödememe alışkanlığı ortaya çıkar endişelerini taşıyoruz.

Bugüne kadar, bu mahiyette, değişik tarihlerde kanunlar çıkarılmıştır. 1983-1991 yılları arasında Anavatan Partisi döneminde de buna benzer kanun çıkarılmıştır; ama, buradaki, mantalite farkı olarak, af şeklinde getirilmemiştir. Bugün, Türk sosyal güvenlik sistemi çökmüş durumdadır; yani, tam tabiriyle çökmüş durumdadır. Eğer, Hazineden, bu yıl -zannediyorum- 8 trilyon civarında bir yardım yapılmaması halinde, sosyal güvenlik kuruluşları ne sağlık hizmeti verebilir ne sigortalılarının, emeklilerinin maaşlarını verebilecek durumdadır.

Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonunda, keza, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda yapmış olduğu konuşmalarda, Türkiye'de Türk sosyal güvenlik sisteminin 1992'ye kadar açık vermediği, müspet bakiye verdiği, 1992'den itibaren çöküşün başladığı ifade edilmekte. Biz de katılıyoruz; çünkü, 1991'e kadar Anavatan Partisi bu memleketi idare etti ve o tarihe kadar da sosyal güvenlik kuruluşları -aktuaryaları açık vermeden, kırmızı bakiye vermeden- bir çöküş içerisinde değildi.

MEHMET MOĞULTAY (İstanbul) – Doğru değil... Doğru değil...

REFİK ARAS (İstanbul) – Fevkalade doğru.

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Sayın Bakanın ifadelerini zabıt olarak göstereyim Sayın eski Bakanımız. "1992 yılı içerisinde Türk sosyal güvenlik kuruluşları çöküş içerisine girmiştir" ve yine Sayın Bakanın konuşma metinlerinde "burada en önemli sebep, birinci sebep erken emeklilik denilen, yaş sınırına bakılmaksızın, erken emeklilik kanununun getirilmiş olmasıdır" deniliyor. Bu, değişik tarihlerde yazılı olarak da ifade edilmiştir.

Ana sebeplerden bir tanesi budur. Tabiî, üç beş fazla rey alabilmek amacıyla popülist politikalar uygulayan o tarihteki -yani, 1991-92'deki- hükümet ortaklarının, koalisyon ortaklarının ve o tarihteki koalisyonun başkanı durumundaki, şu andaki Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel'in de büyük vebali vardır. Türk sosyal güvenlik sisteminin çöküşünde, erken emeklilik adı altında, birkaç fazla rey alabilmek amacıyla popülist politikalar uygulayan o tarihteki hükümetin kabahati vardır.

İşte, Anavatan Partisinin diğer partilerden farkı, işin doğrusunu yapan parti olmasıdır. Aynı mahiyette, emeklilik yaşıyla ilgili kanunun uygulaması devam ederken, biz 1986 yılında, işin doğrusu olduğu için ve zaman içerisinde de bu doğrunun sosyal güvenlik kuruluşlarını aktuarya açısından daha iyi bir duruma getireceği için ve dolayısıyla da sigortalılarına daha iyi imkânlar sağlayacağı düşüncesiyle, ama kısa vadede o tarihteki siyasî iktidarlara puan kaybettirecek, rey kabettirecek olduğunu bilmemize rağmen, emeklilik yaşını yükselttik ve 1991'e kadar böyle devam etti. Beş yıllık geçiş döneminin tam başlangıcında, o tarihteki hükümet, Kanunu, tekrar, 1986'daki durumuna getirdi ve bugün, Türk sosyal güvenlik sisteminin çöküşünün, kırmızı bakiye verişinin ve açıklarının, ikinci KİT açıkları seviyesine gelmesinin ana sebebi budur. Sayın Bakan da -teşekkür ediyorum- bunu, yazılı metin olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda, Mecliste, değişik yerlerde kullanmıştır, katılıyoruz; ama, bir başka nokta, tabiî tekrar bir dönüş yapılmış ve ilgili kanunlar, 1986'da bizim getirdiğimiz şekilde getirilmektedir. Hükümetlerin bu hatalarını gecikmeli de olsa anlamış olmalarından dolayı kendilerini kutluyorum; bu vesileyle, Anavatan Partisinin doğru yaptığını, tescil etmiş olmalarından dolayı da teşekkür ediyorum.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Ayrıca, emsal de almışlardır.

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Türk sosyal güvenlik kuruluşlarının 1992'den itibaren çöküşe girmesindeki bir başka yanlış; yine, 1992 yılında, şu anda getirilen afla ilgili kanun tasarısının bir benzeri, biraz daha ilerisinde bir kanun tasarısı getirilmiştir. O tarihte de, Anavatan Partisi sözcüleri olarak, komisyonlarda ve Genel Kurulda çıktık anlattık, dedik ki "Yanlış yapıyorsunuz." Biz, 1983 ile 1991 arasında buna benzer iki sefer kanun getirdik ve getirdiğimiz kanunlarda, anaparanın ödenmesi halinde gecikme zammı ve faizlerinin ertelenmesi şeklinde; yani, enflasyondan dolayı para pula döndükten sonra, ödeme gücü düştükten sonra alınması şeklinde bir yöntemle, iki sefer erteleme kanunu getirdik. Bu kanunlar görüşülürken, komisyonlarda -hatta, iktidar kanadına yakın arkadaşlarımız, iktidar partisi mensubu arkadaşlarımız da dahil olmak üzere- "madem böyle bir erteleme kanunu getiriyoruz, affediverelim. Affedersek, tahsilatı hızlandırırız" şeklinde bir görüş ortaya çıkmasına rağmen, teknik arkadaşlarımızın da görüşleri doğrultusunda, uzun uzun müzakere ettikten sonra, biz "sigortalılarımıza aynı imkânları verelim; ama, bu imkân erteleme şeklinde; yani, faiz ve gecikme zamlarının çok uzun vadede, para pula döndükten sonra alınması şeklinde olsun. Af şeklinde getirmemiz halinde, sigortalılar 'nasıl olsa bir zaman gelir, seçmene selam edecek bir hükümet, böyle bir af kanunu getirir' diye prim ödememe alışkanlığını kazanırlar. Bu da, sosyal güvenlik kuruluşlarının çöküşünün başlangıcı olur düşüncesinde olduğumuzu uzun uzun müzakere ettik" diye anlattık.

1992'de bu kanun gelirken, 1983-1991 arasındaki bu müzakereleri, gelişmeleri ve örneklerini anlatmamıza rağmen, parmaklar kalktı indi ve Türk sosyal güvenlik sistemine en büyük darbelerden birisi olan, şu anda Hükümetin getirmiş olduğu kanun tasarısının biraz daha ilerisindeki af kanunu getirildi ve o tarihten itibaren, belki kısa sürede günü kurtaracak şekilde, kısa bir süre prim tahsilatında hızlanma oldu; ama, ondan sonra çöküş, daha da katlanarak artmaya başladı; çünkü, o tarihe kadar primlerini ödemiş olanlar dediler ki "biz enayi miyiz?" Ödeyenler enayi, ödemeyenler akıllı konumuna geldi. Dolayısıyla "biz de primlerimizi ödemeyeceğiz. Nasıl olsa bir koalisyon hükümeti gelir, bir af getirir" düşüncesi ve zehabına kapıldılar, prim tahsilat oranları düştü ve sosyal güvenlik kuruluşları, işte, bugünkü fevkalade kötü durumuna geldi. Yine, aynı tarihte, belediyelerle ilgili, genel ve katma bütçeli idarelerle ilgili Tahkim Kanunu getirildi. O kanunla da, yine -sigortalıların enayi olanlar, akıllı olanlar ayırımı gibi- SSK'ya olan primlerini zamanında ödeyen, altına lüks makam aracı alacağı, belediyesine, vatandaşına hizmet edeceği yerde, Sosyal Sigortalar Kurumuna primini ödeyen dürüst belediyeler cezalandırıldı.

Bir hatıramı anlatayım: O tarihlerde, Sayın Cindoruk Meclis Başkanı, biz de, iktidar ve muhalefet milletvekilleri olarak -Eskişehir'in Sarıcakaya Kazasında açılışlar vardı- açılışlara gittik; oradan da DYP'li belediyeyi ziyarete gittik, bu Tahkim Kanunu çıktıktan bir müddet sonra. O tarihteki DYP'li Belediye Başkanı, milletvekillerinin huzurunda, Valinin huzurunda, Meclis Başkanına dedi ki: "Bizim hükümetimiz -yani, DYP'li olduğu için kendi hükümetlerini kastediyor- belediyeleri, enayi olanlar ve akıllı olanlar diye ikiye ayırıyor. Ben, bugüne kadar, Sosyal Sigortalar Kurumuna bütün borçlarını zamanında ödeyen bir belediyeyim. Benim yanımda da X ilçesinin belediyesi var; o da, bu primlerini ödemedi; onun yerine, kendi altına makam aracı aldı. Peki, şu anda, ben prim ödediğim için beni niye cezalandırıyorsunuz" şeklinde serzenişte bulundu. Aynı mantaliteden hareketle, belediyelerin, özel idarelerin, genel ve katma bütçeli idarelerin SSK'ya olan borçlarıyla ilgili Tahkim Kanunuyla, belki, kurumun ilk etapta alacağını tahsil etme imkânı olacaktır; ama, yine, o Belediye Başkanının bir ifadesinden hareketle diyorum ki -adam dedi ki- "bundan sonra Sosyal Sigortalar Kurumuna prim ödeyenin..." Eğer bu şekilde af imkânları getirirseniz ve de prim borcunu ödeyen belediyeleri enayi konumuna getirirseniz, zaman içerisinde, belediyelerin çoğunluğu, SSK'ya olan primlerini -aynı sigortalılar gibi- ödememe alışkanlığını kazanacaktır.

Biz, Anavatan Partisi olarak, sıkıntı içerisindeki, ödeme güçlüğü içerisindeki sigortalılarımıza bir yardım yapılacaksa, bu, sizin tasarınızda getirilen imkânın daha ötesinde, daha fazla imkânları -ama af adı altıda değil- daha değişik bir yöntemle getirmeyi önerdik; Komisyonda bu mahiyette önerge verdik, reddedildi. Şimdi, Genel Kurula bu mahiyette önerge vereceğiz ve yine, sigortalılarımıza aynı imkânı sağlayacağız; ama, adı af olmayacak, af dolayısıyla, af adı altında, ileriye dönük, sigortalıların prim ödememe alışkanlığını kazanmasına mâni olacak bir düzenleme olacak.

Keza, belediyelerin Sosyal Sigortalar Kurumuna olan borçlarının tahkimiyle ilgili şu andaki düzenleme, bana göre, eşitlik ilkelerine de, adalete de, Anayasaya da kesinlikle aykırıdır. Yine, bu mahiyette, bu adaleti temin edecek şekilde, Komisyonda önerge verdik; yine, parmaklar indi kalktı, reddedildi; dolayısıyla, bu mahiyette bir önergeyi, yine, Yüce Heyetinize vereceğiz. Biz, orada önerdik ki; primini ödeyen belediye ile ödemeyen belediye arasında adaletin sağlanabilmesi amacıyla...

Belediyelere yardım konusunda Anavatan Partisi karşı bir konumda değildir. Bugün, mahallî idareler olarak, vatandaşa, en ücra köşede en büyük hizmeti yapan belediyelerimize daha fazla imkân sağlanmasından yanayız ve böyle bir kanun tasarısında veya teklifinde, biz, Anavatan Partisi olarak Hükümetin yanındayız; ama, Maliye Bakanlığından belediyelere yapılan yardımda "falan belediye iktidardan, ona yardım yapalım; filan belediye muhalefetten, ona yardım yapmayalım" şeklindeki anlayış adalete uygun değildir; burada da, bir adaletsizlik vardır. Eğer, belediyelerin SSK'ya olan borçları konusunda bir yardım yapılacaksa ve bu mahiyette genel bütçeden bir para ayrılacaksa, bir fon oluşturulacaksa, bu fon adaletli dağıtılmalıdır; adaletli dağıtılmazsa, aynı, bugün Cumhurbaşkanından dönen kanun gibi, tekrar görüşülmek üzere döner ve daha sonra da Anayasa Mahkemesine gider, reddedilir.

Bizim önerimiz, bu konuda daha fazla para ayırın, size yardımcı olmaya hazırız; ama, bu ayrılan para, belediye mücavir alanındaki nüfusa bölünür, belli bir parite ortaya çıkar, o pariteye göre X belediyesinin hissesine ne kadar düşüyor; şu kadar, o belediyenin SSK'ya borcu varsa, tahsil edilir, kesilir; belediye borcunu zamanında ödemiş, başkanı da, namuslu ve dürüstse, o zaman da, belediyeye, devletin yardımı olarak verilir. Böyle bir adalet sağlanmadığı takdirde, bu tasarı kanunlaşırsa, ileride Anayasa Mahkemesine kadar gidecek, önce Cumhurbaşkanından, sonra Anayasa Mahkemesinden geriye dönecektir kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı, az önce arz ettiğim gibi, prensipte, eğer ödeme güçlüğü içerisindeki sigortalılar varsa, onlara yardım anlayışıyla ve af mahiyetinde olmadan getirilirse, Anavatan Partisi, yardımcı olmaya, destek vermeye hazırdır; ama, bu mahiyetiyle, biz, tasarının ilgili maddelerinde önergelerimizi savunacağız, tasarının ana maddelerine karşı çıkacağız. Belediyelerin SSK'ya olan borçlarıyla ilgili maddenin, burada, bir önergeyle düzenlenebilmesi mümkün değil; eğer, Hükümet, komisyonda prensip olarak benimsemiş olsaydı, orada, bu düzenleme sıhhatli bir şekilde yapılabilirdi.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – İlgili komisyona gelmedi ki...

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Dolayısıyla, ilgili maddenin metinden çıkarılması mahiyetinde bir önergemiz vardır; ama, ileride, Hükümet tarafından tasarı veya teklif şeklinde, adaletli olmak kaydı şartıyla, belediyelerimize bugün sağladıkları imkânın daha fazlası mahiyetinde bir hazırlıkla gelmeleri halinde de, Anavatan Partisi olarak, tüm desteğimizi vermeye hazır olduğumuzu ifade eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Balcılar.

Gruplar adına, son konuşma Refah Partisinin. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Memduh Büyükkılıç, buyurun.

RP GRUBU ADINA MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 250 sıra sayılı SSK ve Bağ-Kur'da tahsilatın kolaylaştırılması ve hızlandırılması ile ilgili kanun tasarısı üzerinde Refah Partisi Grubu adına, görüşlerimi açıklayacağım; bu vesileyle hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının gayretli çalışmalarıyla hazırlamış olduğu bir yasa tasarını daha Meclisimizde görüşüyoruz. İnanıyorum ki, iyi niyetle yapılmış tenkitler mevcut; ama, en gayretli çalışmaları yapan bir ekibin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında olduğu gerçeğini de herkes teslim eder, bu görüşüme katılır diye umuyorum.

ŞADAN TUZCU (İstanbul) – Diğer bakanlıklar çalışmıyor mu?

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Hepsi çalışıyor... Ben, burada, çıkarılan kanunlar getirilen kanun tasarıları açısından bir tespitte bulunmaya çalıştım.

Şimdi, tabiî bu konuşmalar sırasında, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun ahengine uygun, gerçekten bir konsensüs alışkanlığı içerisinde konuşmaların yapıldığı kanaatindeyim. Ancak, zaman zaman, bu Mecliste, bence telaffuz edilmemesi gereken bazı kelimelerin telaffuz edildiğini de hep beraber görüyoruz, örneğin "SSK yüzsüzleri" gibi...

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bu insanları -belki elinde olmayan koşullar nedeniyle görevini yerine getiremediği için- bence "yüzsüz" diye nitelememek gerekir. O açıdan, bu insanların iyi niyetli olduğundan şüphe etmediğimizi, her şeyden önce, devletin milleti için ve vatandaşı için var olduğunu düşünerek, merhametle ve iyi niyetle vatandaşımıza bakmamız gerektiği kanaatindeyim.

Yine bu konuşmalar arasında 54 üncü Hükümetin denk bütçesiyle ilgili birkaç söz söylendi. İnsan, elbette ki, iyi niyetle yola çıkar. 54 üncü Hükümetimiz de, iyi niyetle, denk bir bütçe yapacağını söyleyerek yola çıkmıştır; inanıyorum ki, bu denk bütçe gerçekleşecektir.

ERCAN KARAKAŞ (İstanbul) – Ne zaman?..

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Ancak, bu "denk bütçe" sözünün, şu ülkede, cumhuriyet tarihinde ilk kez de olsa telaffuz edilmesi ne kadar güzel. Elbette ki, gönüllere bir ferahlık ve rahatlık getirmektedir. İnanıyorum ki, ülkemiz, sizlerin yapmış olduğu katkılarla da denk bütçeye kavuşacaktır.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanımızın, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Yasasını iadesi konusunda, Yasanın özünde, elbette ki, ciddî bir sıkıntının olmadığı kanaatindeyim ve inanıyorum ki, bu gerçeği, Meclisimizde, bu Yasa tekrar görüşülürken hep beraber tespit edeceğiz. Bence, bu konu da Cumhurbaşkanımızın tavsiyeleri doğrultusunda Meclisimizde tekrar görüşülerek, emekli olmak isteyip de, iade edilen bu Kanunun yeniden görüşülmesini bekleyen yurt dışındaki işçi kardeşlerimizin, bu isteklerinin de yine yerine getirileceği kanaatindeyim.

506 sayılı Kanunla ilgili olarak komisyonumuzdan geçmiş, cumhuriyet tarihinde SSK bünyesinde âdeta reform niteliğinde bir yasa tasarısı Meclisimize getirilmiştir. İnşallah bu yasa tasarısı da, Hükümetimiz ve bu dönem milletvekillerimiz tarafından kanunlaştırılmak suretiyle Türkiye'deki bu konudaki aksaklıkları, çarpıklıkları 506 sayılı Yasadaki sıkıntıları elbirliğiyle, hep beraber telafi edeceğiz kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, diğer milletvekili arkadaşlarımızın da tespit ettikleri gibi, yaklaşık 4 milyon 600 bin sigortalıyı ilgilendiren ve bunların arasında 2,5 milyon emekli, dul ve yetim bulunan ve nüfusumuzun yüzde 43'üne, yani, 26 milyon vatandaşımıza sosyal sigorta ve sağlık hizmeti veren bir kurumu konuşuyoruz. Ülkemizde, sosyal güvenlik kapsamında bulunan vatadaşlarımızın ise yarıdan fazlası, yaklaşık yüzde 53'ü SSK'lıdır.

Anayasamızda sosyal güvenlik, herkes için anayasal bir hak olarak tanımlanmıştır; ancak, özellikle 1992 yılından sonra, sosyal güvenlik sistemimiz, sosyal demokrat -özellikle vurguluyorum- iktidarların yönetiminde bir güvence olmaktan çıkıp, devlet ve millet üzerine bir yük ya da bir kambur haline gelmiştir.

Bu kapsamda, en büyük sosyal güvenlik kuruluşumuz olan SSK konusunu ele aldığımızda, Kurum, her şeyden önce büyük bir malî krize itilmiş, gelir ve gider dengeleri bozulmuştur. Özellikle, şu anda, Mecliste, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımızı dinlerken, kendi kendime, bu yasayı tenkit konusunda konuşmaması gereken bir parti var ise, o da herhalde Cumhuriyet Halk Partisinin şu andaki milletvekili ya da Grubu olsa gerek diye içimden geçirdim. Neden bu sözü söylüyorum; çünkü, 1992 yılında 3786 sayılı Kanun yürürlüğe konulmuş hatırlanacağı üzere. Bakın, bu Kanunda nasıl bir düzenleme yapılmış: İlk iki ay içerisinde prim asıllarının hepsinin ödenmesi halinde gecikme zamlarının yüzde 100'ü affedilmiştir, hatırlatırım. Müteakip iki ay içerisinde prim asıllarının tamamının ödenmesi halinde gecikme zamlarının yüzde 75'i, takip eden iki ay içerisinde ödenmesi halinde yüzde 50'si, takip eden iki ay içerisinde ödenmesi halinde ise yüzde 25'i affedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, isminden de anlaşılacağı üzere 250 sıra sayılı kanun tasarısı, esas itibariyle, SSK ve Bağ-Kur'un malî durumuna çözüm olmak üzere, ödemelerin hızlandırılması yönünde hükümler içermektedir. Ekonomik sıkıntılar ile ağır gecikme zammı oranları, Sosyal Sigortalar Kurumu bakımından işverenleri, Bağ-Kur bakımından esnaf ve sanatkârlarımızı altından kalkamayacakları büyük bir külfete sürüklemiştir. Tasarı, bu husuları dikkate alarak, bir af sistemi yerine, yıllık enflasyon oranlarına göre; yani, reel para değerine göre ödeme kolaylığı sağlayarak, ödenmemiş prim alacaklarının tahsiline imkân sağlamayı amaçlamıştır. 270 trilyon lira olan SSK alacaklarının kısa sürede 160 trilyon lirasının gecikme zammı olarak tahakkuk etmiş olması, bu görüşümüzü doğrulayan rakamsal belgeler olsa gerektir. Aynı durumu, Bağ-Kur olarak da ortaya koymak mümkündür. Bu yönüyle, rakamları, değerli milletvekillerimiz daha önce vurguladılar.

2 milyon esnaf ve sanatkârımızın aktif olarak prim ödediği Bağ-Kur, bugün, yeni bir yapılanma ve güvence veren bir sosyal güvenlik kuruluşu olma görünümünü kazanmıştır. Yıllardır kendi kurumundan uzaklaştırılmış olan esnaf ve sanatkârımıza, kurumuna sahip çıkması bakımından, bu tasarıyla önemli bir fırsatın doğacağı muhakkaktır. 100 trilyon liraya yakın bir prim borcu bulunan esnaf ve sanatkârımıza 43 trilyon lira gecikme zammı tahakkuk ettirilmiş olması, bu ortamda konunun ne kadar acil ve vahim olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu nedenle, sorunlara, adil ve toplum tarafından kabul gören, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği çözüm önerileri, yasal düzenlemeler getirmek, elbette ki, bu Meclisin ve bu Hükümetin görevi olsa gerektir.

Bu nedenledir ki, hiçbir zaman, bu yasa tasarısını af kanunu olarak nitelememek gerektiği kanaatindeyim. Eğer, konuya af kanunu şeklinde yaklaşacak olursak, şekil hatası değil, herhalde, bir mantık hatası yapıyor olsak gerek; çünkü, sosyal güvenlikte af olmaz. Eğer, bir af modeli geçmiş iktidarlarda yapılmışsa, yanlış olmuştur; kurumlar bundan zarar görmüşlerdir.

Öyleyse, biz, bu yasa tasarısıyla ne getiriyoruz? Tasarıda, öncelikle, prim aslının tümüyle ödenmesi temel esas olarak belirlenmiştir. Dikkatinizi çekerim, prim aslının tümünü tahsil etmek durumundayız.

İkinci özellik, tahakkuk eden gecikme zammının 1996 yılı enflasyon oranları dikkate alınarak, reel değere göre tahsil edilmesini, kalanının ise terkinini öngörmekteyiz. Bu nedenlerle de, gecikme zammının tahsil edilecek kısmı yüzde 58, terkin edilecek kısım olarak da yüzde 42 hesaplanmıştır; ödeme süresi olarak da 10 ay belirlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, 1992 yılında SSK, ilk nakit açığını 2,5 trilyon lira olarak vermiş, daha sonra, 1996 yılında bu rakam 143 trilyon liraya ulaşmıştır. Burada, Değerli Milletvekilimiz Mustafa Balcılar Beyin 800 trilyon liradan söz etmesine gelince, -zihninizin karışmaması açısından söylüyorum- elbette ki, bu, SSK'nın mevcut giderleridir; ancak, 500 küsur trilyon liranın karşılığı olduğuna göre, elbette, burada, yaklaşık 300 trilyon lira civarında bir rakam, 1997 yılı itibariyle düşünülmekte ya da öngörülmektedir.

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Tüm sosyal güvenlik kuruluşları...

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Bu Hükümetimiz, inanıyorum ki, hem işçisini hem memurunu hem emeklisini hem Bağ-Kur'lusunu hem çiftçisini hem köylüsünü düşünen, bu iyi niyetini düşünmekle bırakmayan ve çıkarmış olduğu yasalarla hayata geçiren bir Hükümettir.

Gönlümüz, bu söylediğimiz sözler yönünde, daha fazla vermeyi arzu eder; ancak, ülkemizin ve ekonomik durumumuzun içerisinde bulunduğu şartları da gözardı etmememiz gerekir. Türkiye'de sunî gündem oluşturmak suretiyle, sanki bir ekonomik kaos varmış gibi takdim edilerek, büyük bir haksızlık yapıldığı ortadadır; herhalde, bugünlerde, dost düşman, herkes bu gerçeği vurgulamaktadır. Nitekim, Dünya Bankası yetkililerinin son yapmış olduğu, Türkiye'nin, artık şahlanan, kendisine gelen ve gelişmekte olan 10 ülkenin ilk sırasında yer aldığı açıklamalarını, herhalde, hepiniz işitmiş olsa gerektir.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Ama onu siz sağlamadınız ki, geçen yılların...

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Onu bizim sağlayıp sağlamadığımızı, herhalde takdir edersiniz, bu millet iyi takip ediyor. Bu millet, artık, 70'lerde, 80'lerde, 90'lardaki millet değil, televizyonlar vasıtasıyla, basınımız vasıtasıyla gerçekleri gün ışığı gibi takip etmektedir.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Biz de biliyoruz.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Türk Milleti!

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Tabiî ki, İngiliz Milletinden bahsetmiyoruz.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Millet, yeni bir millet değil.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Bunu, burada vurgulamanıza gerek yok, bir şüpheniz falan mı var yoksa?!

Kısacası, bu kanun tasarısıyla amaçlanan hedef, bu ülke insanlarına ödeme kolaylığı sağlamak ve elbette ki, işçisini, Bağ-Kurlusunu, memurunu, esnafını daha fazla düşünmektir.

Yine, bu Hükümetin ve bu Hükümetin Çalışma Bakanının yapmış olduğu bir başka güzel çalışma, işçisiyle, esnaf kesimiyle ve emeklisiyle bir konsensüs oluşturmak suretiyle yasa tasarılarını Meclisimize ve komisyonlarımıza getirmektedir; bu açıdan da, gerçekten ulusal barışın bir simgesi olan böyle çalışmaların devamını diliyor, yaptıkları bu çalışmalardan dolayı tebrik ediyorum.

ŞADAN TUZCU (İstanbul) – Başka bakanlara laf kalmadı, hepsini bitirdin!

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Efendim, biz, daha önce değişik bakanlarımızın yapmış olduğu güzel çalışmalarda hep iyi niyetimizi gösterdik ve tebrik ettik. Biz, yapıcı çalışmalarda bulunan, bu ülkeye hizmet eden herkese minnettarız; bunu, burada vurgulamaktan hiçbir zaman çekinmeyiz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Çoğu Anayasa Mahkemesinden dönüyor ama...

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Efendim, bu tasarı, ekonomiye ve piyasaya rahat nefes aldıracaktır; bu tasarı, takdir edersiniz ki, zor şartlarda hizmet vermeye çalışan belediyelerimize rahat nefes aldıracaktır.

Bu tasarının, iyi yönleriyle ve yapılan bu çalışmalarla, memleketimize, milletimize şimdiden hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam etmek ve saat 19.15'te yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.56

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 19.15

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Kadir BOZKURT (Sinop)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. – 17.7.1964 Tarihli, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2.9.1971 Tarihli, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 Tarihli, 2926 Sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Tahakkuk Eden Prim ve Diğer Alacakların Tahsilatının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı : 250) (Devam)

BAŞKAN – Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon adına Sayın Ahmet Feyzi İnceöz söz istemişlerdi.

Buyurun Sayın İnceöz. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın İnceöz, süreniz 20 dakikadır.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının gruplar adına görüşmeleri esnasında, tabiî, gerek kanun tasarısının muhtevasına gerekse Hükümetimize yönelik eleştiriler oldu. Bu konuda görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

SSK'nın, halen, 4 milyon 600 bin sigortalısı, 2 milyon 539 bin emekli, dul ve yetimi bulunmaktadır; nüfusumuzun yüzde 43'üne; yani, 26 milyon vatandaşımıza sosyal sigorta ve sağlık hizmeti verilmektedir ve ülkemizde, sosyal güvenlik kapsamındakilerin yüzde 53'ü SSK'lıdır.

Değerli arkadaşlar, böylesine geniş bir kitleyi ve ülkemiz nüfusunun önemli bir kısmını ilgilendiren SSK'yla ilgili düzenleme... Bilindiği gibi, 1992 yılından itibaren bir çöküş başlamakta -bırakın ideal anlamda, idealin fersah fersah ötesinde- hizmetler verilememekte ve perişanlık, her alanda günümüze kadar gelmiş durumdadır. Bunu, hepimiz üzüntüyle izliyoruz.

Bir zamanlar devlet bütçesiyle yarışan SSK'yı, 1992 yılından -biraz önce, sosyal demokrat arkadaşlarımızın eleştirilerine muhatap olduk- şimdiye kadar, sosyal demokrat bakanlar ne noktalara getirdi, rakamlara şöyle bir göz gezdirelim: 1992 yılı açığı 2,5 trilyon lira; 1993 yılı açığı 8 trilyon lira; 1994 yılı açığı 19,3 trilyon lira; 1995 yılı açığı 81 trilyon lira; 1996 yılı açığı ise 143 trilyon lira...

REFİK ARAS (İstanbul) – Hükümetin ortağı yok mu?!.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – 1997 yılında ise -yine katlamalı olarak- 888 trilyon liralık gidere karşılık, 566 trilyon liralık gelir elde edileceği ve dolayısıyla, bu yılki açığın yaklaşık 321 trilyon lira olacağı tahmin edilmektedir.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, komisyon adına mı konuşuyor, Hükümet adına mı?..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın İnceöz'ü lütfen sükûnetle dinleyelim. Kendileri komisyon adına konuşuyorlar.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, SSK'nın aktuarya dengesinin bozulmasında erken emeklilik, kaçak işçilik, sosyal yardım zammı uygulaması ve cömert sigortacılık anlayışı etken olmuştur.

REFİK ARAS (İstanbul) – Hangi hükümet zamanında?!.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Bakın, biz, burada, dokuz aylık hükümetimiz esnasında, kademe kademe, erken emekliliği makul seviyelere getiren kanun teklifini, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundan geçirdik. Yine, kaçak işçiliğin önlenmesi konusunda maddeler var. Sosyal yardım uygulaması bunun üzerinde biraz durmak istiyorum: Almadan vermek, ancak Cenabı Allah'a mahsustur diye bir söz vardır; SSK'nın almayıp da ödediği bu sosyal yardımı devletin vermesi konusunda bir devrim yaşanmıştır. Bu da, bilahara sizin huzurlarınıza gelecektir.

En önemli kısımlardan biri de, bilindiği gibi, SSK'nın malî durumudur. Bunu bir havuza benzetecek olursak, bu havuzun kaçakları içerisinde en etkin kısımlardan biri de, prim tahsilatında güçlüklerle karşılaşılmasıdır.

Değerli arkadaşlar, geçen dönemlerde, bizler, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu konudaki sıkıntıyı gidermek için bir dizi kanun çıkardık. Bunların içerisinde, belediye başkanının evine haciz konulacak derecede sıkı müeyyideler olmasına rağmen, prim tahsilatları, ne belediyelerde ne kamu kuruluşlarında ne de diğer yerlerde hayatiyete geçirilmiştir. Ayrıca, işveren kesimine, yine, aylık yüzde 15 faiz uygulamaları nedeniyle, caydırıcı olur şeklinde düşünülerek getirilen müeyyideler de bir işe yaramamıştır. Hani, halk arasında bir benzetme vardır; adamın oğlu hırsızı tutar da, oğlum hırsızı getir, gelmiyor; bırak gitsin, gitmiyor misali bir tıkanıklık söz konusu.

Değerli arkadaşlar, burada, bu tıkanıklığı mutlaka aşmak zorundayız; ama, sizlerin, muhalefet sözcülerinin ifade ettiği gibi, biz, sizlerin o dönemlerde -biraz önce o rakamları verdim- yaptığınız gibi yapmıyoruz, yapmadık. Rantiyecileri, işverenleri sadece sizler kolladınız. İşte, aynen o dönemde çıkarılan kanunun bir cümlesi. "Kamu iktisadî teşebbüsleri ve kuruluşları ile belediyeler dışında kalan dışında kalan... Bakın... -işverenler ile topluluk sigortası ve isteğe bağlı sigortaya devam edenlerden, 31.12.1991 tarihi itibariyle, prim, gecikme zammı ve faiz borcu bulunanların, iki ay içerisinde ödediği zaman, yüzde 100'ünü"... Değerli arkadaşlar, yüzde 100'ünü affettiniz. Bizde böyle bir şey yok ve yine, bizi "adil" kelimesi içerisinde suçluyorsunuz.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Biz dediğiniz kimdir; Komisyon mudur, Hükümet mi?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Yine, adil ölçüler içerisinde, bunu, yüzde 58'ler seviyesinde tutmuşuz.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Biz dediğiniz, Komisyon mu, Hükümet mi?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Ne demişiz; SSK'da, özel sektör işverenlerinin 31 Aralık 1996 tarihine kadar tahakkuk etmiş...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Komisyon Başkanısın!

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Başkanvekiliyim.

BAŞKAN – Sayın İnceöz, Komisyon adına konuşuyorsunuz.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – "Siz, biz" diye konuşamazsınız!

BAŞKAN – Sayın Topçu, lütfen...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Bu kadar tuhaf bir Komisyon olur mu?!.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Naçizane... Siz bu Meclise yeni geldiniz, böyle konuşulmaz.

AYHAN FIRAT (Malatya) – "Siz, biz" ne oluyor?!.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Geçen dönem de milletvekiliydim efendim... Özür dilerim.

BAŞKAN – Sayın İnceöz...

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Buyurun efendim.

BAŞKAN – Komisyon adına Komisyon Başkanvekili olarak konuşuyorsunuz; lütfen, o anlayış içerisinde konuşmanızı sürdürünüz.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan gelir konuşur burada.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Efendim, tabiî, elbette, komisyonda görüştüklerimiz de bu kanunlardır. Yani, elbette sizleri rahatsız edecek cümleler sarf ettiğimiz zaman niye böylesine bir tepki gösteriyorsunuz.?!.

BAŞKAN – Sayın İnceöz, lütfen karşılıklı konuşmayın.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Biz öyle rahatsız falan olmayız.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Prim borçlarını, bakın, biz, kanunlarda yapmış olduğumuz düzenlemelerle...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Siz grup adına konuşmuyorsunuz!

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Şu anda tenkitlere de Komisyon adına cevap veriyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sevgili kardeşim, grup adına konuşmuyorsunuz, şahsınız adına da konuşmuyorsunuz...

BAŞKAN – Sayın Topçu, lütfen sayın arkadaşımızı sükûnetle dinleyelim.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Öğrenememişsiniz...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ayıp değil, yeni geldiniz, öğrenin diye söylüyorum.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Yeni gelmedim, geçen dönem de buradaydım; tanımıyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Topçu, lütfen... Rica ediyorum.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Bizler, bunları sizlere...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ayıp değil...

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Efendim, bunun sonunda neler geleceğini biliyorsunuz.

Bakın, arkadaşlarımızın suçlamaları içerisinde, Emlak Bankasına devri konusunda geçen dönemlerde şahsımı da ilgilendiren bir ifade vardı, onu da söylemeden geçemeyeceğim: SSK'nın gayrimenkullerinin Emlak Bankasına peşkeş çekilmesi konusunda, ben o zaman o cümleleri sarf ettim ve yine, aynı şekilde sarf ediyorum; çünkü, o dönemde, bir dönem emeklilerin maaşına eşdeğer olan 5 trilyonluk bir meblağa karşılık SSK'nın malları peşkeş çekildi; bugün de olsa karşıyız ve şu anda biz, bu peşkeşin -elbette kelimenin altını çiziyoruz- dün de karşısındaydık, bugün de karşısındayız.

NABİ POYRAZ (Ordu) – Nasıl karşısında olmak öyle?!.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) – Bırakın onu Bakan söylesin!

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Arkadaşlarımız bu konuda gazete kupürleri göstererek bazı ifadelerde bulundular; yalnız, biz, kanunun şu andaki uygulaması içerisinde Bağ-Kur'luların...

Bakın, bizim rantiyecileri koruduğumuz şeklinde bir suçlama vardı.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Evet, evet...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – "Biz" dediğiniz kim?!..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Şunu ifade edelim: Bağ-Kur'luyu yıllarca perişan edenler kimler? Bağ-Kur'lu bu vaziyete neden geldi?!. Onlara temas etmiyorum. Biz, Bağ-Kur'luya yüzde 300'lere varan zamlar verdik, yüzde 300 zam...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Komisyon adına konuş, Komisyon adına!..

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Komisyon mu verdi, sen mi verdin?!..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Peki, bu Bağ-Kur primini ödemediği için...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Komisyon adına konuş, komisyon adına!..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Ne konuşacağımı siz mi tayin edeceksiniz!

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Komisyon adına konuş!..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Komisyon adına... Bunlar, kanunda geçen maddeler.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sayın Başkan, sözcüye niye müdahale ettiriyorsunuz?!.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Bağ-Kur primini ödemediği için hapis yatanların olduğu bir ortamda, hatta hapishanelerde nöbetleşe hapis yatma durumunda olunduğu bir ortamda, biz, Bağ-Kur'lu için bakın ne getiriyoruz: "Prim borçlarının tamamıyla gecikme zammı ve faizlerinin yüzde 50'si on ay içinde eşit taksitler halinde ödenirse, borçların kalan bölümü alınmayacaktır" diyoruz.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Ödeyene bir şey getirmiyorsunuz, hep ödemeyene getiriyorsunuz!...

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Şimdi, biz, sadece işverenlerin değil, yıllardan beri, biraz önceki söylediğim çerçeve içerisinde, Bağ-Kur'lunun durumunu düzeltmek ve reel enflasyon seviyesine getirmek kaydıyla -şu andaki "zalimane" diye tanımladığımız yüzde 80'lere varan yıllık faizden kurtararak, reel bir seviyeye çekmeyi; ki, bu rakamlar ona göre hesaplanmıştır- yine inancımız gereği adil olduğuna inandığımız bir kanun tasarısını Meclise getirmenin şevkini yaşıyoruz.

Kamu kuruluşları ile mahallî idarelerde, Sosyal Sigortalar Kurumuna olan prim, idarî para cezası ve sosyal yardım zammı ile bunların gecikme zammı ve faiz borçları genel bütçeden ödenmesiyle, yine yıllardan beri sürüncemede olan ve kurumun malî yönden rahatlaması ve de şu anda, biraz önce söylediğim o alanda, tıkanıklığın aşılması konusunda -ki, rakamlar da gerçekten çok komik ve korkunç boyutlarda- bir örnek vermek istiyorum; 47 trilyonluk asıl alacağa karşılık, 97 trilyonluk gecikme zammı var değerli arkadaşlar. Bu, hangi adil ölçüler içerisine uyar?!. 97 trilyon...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Ödetseydiniz.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Ödeyen enayi mi?..

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Şimdi, biz, bunların -sizlerin, sosyal demokrat zihniyettekilerin yaptığı gibi- yüzde 100'ünü değil, yine yüzde 58'ini affederek ve de primin aslını ödeterek, bu şekilde bir uygulamaya gidiyoruz.

Ben, bu konuda, Komisyon adına bu düzeltmeleri yapmanın gereğine inandığım için, görüşümüzü Yüce Heyete arz ettim. Saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Bakan adına mı, Komisyon adına mı?!.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnceöz.

Şahısları adına ilk söz Sayın Emin Kul'un.

Sayın Kul, süreniz 10 dakikadır; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 250 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; görüşlerimi arz etmeden önce, sizleri saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde sosyal güvenlik kurumları, aslında, sosyal güvenlik kavramının özel bir alt kurumu olan parasal katılımlı sigorta sisteminden başka bir işlev yürütmemektedir; özellikle Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumu bu konumdadır. Oysaki, devletin de finansmanına katıldığı ve mevcut kurumlaşmasıyla entegre olarak yeniden düzenlenecek bir ulusal sosyal güvenlik sisteminin kurumlaştırılması ve parasal katılımlı özel sigortacılığın, bu genel sistemin yükünü en geniş ölçüde alacak şekilde teşviki ve desteklenerek özendirilmesi, hedeflenmesi gereken kaçınılmaz bir çözüm olarak karşımızdadır.

Devlet, bugünkü sistemin finansmanına katılmamakta; sosyal güvenlik sisteminin finansmanı, işçiler ve onlar adına, işverenlerin ödediği primlerle sağlanmaktadır. Finansmana iştiraki olmayan devlet, kanun koyma erkiyle, hukuken ve yönetim anlayışıyla, hükümetler, fiilen, Sosyal Sigortalar Kurumunu hükümran ve buyurgan bir vesayet hukuku ilişkisi içerisinde yönetmektedir.

Çoğunluk buyurganlığına dayalı hikmeti hükümet anlayışı, son altı yıldır, bütün sigortacılık kurallarını, geçmişe nazaran korkunç bir umursamazlıkla çiğneyerek, sosyal güvenlik sistemini âdeta iflas ettirmiştir. Bu nedenledir ki, 1991'de 128 milyar lira gelir fazlasıyla devredilen Sosyal Sigortalar Kurumu, 1997'de 357 trilyon liralık bir açıkla karşı karşıya kalmıştır ve genel sosyal güvenlik sisteminin açığı bunun bir katı kadardır.

İşte, bu tasarı, arz ettiğim bu çarpık zihniyetin sürdürülmesinin somut bir eseridir.

Tasarı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununa göre, kurumlara prim ödemesi gerekenlerin, ödemedikleri primlerden doğan gecikme zammı ve faizleriyle, idarî para cezalarını affeden ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre, ödenmeyen primlerin yüzde 50'sini terkin eden bir düzenlemeyi içermektedir. Yani, tasarı, parasal katılımlı sigorta sisteminin kaynaklarını kurutmayı öngören bir nitelikte ve içeriktedir.

Tasarı, ayrıca, kamu kuruluşlarının ve belediyelerin ödemedikleri prim, gecikme zammı ve faizi, idarî para cezalarıyla, borçlu oldukları sosyal yardım zamları tutarlarının, Hazinece, Sosyal Sigortalar Kurumu açıklarını kapatmak için yapılan zorunlu yardımlara mahsup ederek silmektedir. Bu silme işlemi yapılırken, bunların gecikme zam ve faizleriyle ilgili herhangi bir af, özel kesim işverenlerine getirildiği gibi de getirilmemektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sosyal sigortalar Kurumlarının aktüer dengesi, korkunç bir açıkla karşı karşıya iken ve son altı yıldır süren azgın bir enflasyonun ekonomik alanda yürütülen politikalarla körüklenmesine devam edilirken, üstelik son yıllarda 11 kez prim affı çıkarılarak kurumlar çökertilmişken, böylesine bir tasarıyı düzenlemek, buyurgan bir çoğunluğun, çalışanların sırtından, rantiyecilere kaynak aktarması eyleminden başka hiçbir şey değildir. Onun için "rantiyecilere kaynak aktarılmıyor" iddiaları boşluktadır ve sadece, ulusumuzun gözünü perdelemek için söylenmiş bir gerekçedir.

Devlet kadrolarını, hiçbir kural tanımadan hızla peşkeş çekerek, güdümünüzdeki yandaşlarınıza nasıl mansıp sunuyorsanız, özelleştirmeyle, kamu bankaları marifetiyle, partizan bir bütçe yönetimiyle, yandaşınız sermaye çevrelerine de, rantiyecilere de aynı hızla kaynak aktarıyorsunuz. İşte, bir örneği de, bu kanun tasarısı olarak önümüzde. Tabiî, bu yetmiyor, şimdi de, fakir fukaranın, esnafın ve işçinin primlerini, sosyal güvenlik sistemine el atarak, bu tasarıyla, rantiyecilere açıkça aktarıyorsunuz.

Bakınız, bu tasarının 1 inci ve 3 üncü maddeleriyle, sadece, gecikme zam ve faiziyle idarî para cezalarından yaklaşık 40 trilyon lira parayı, yandaşlarınıza, rantiyecilere, prim borçlarını faizsiz, kredi gibi kullananlara bağışlıyorsunuz. İşçinin, esnafın istikbalinin, sağlığının ve emekliliğinin hizmetine verilmesi gereken 40 trilyon lirayı, kimin cebine aktarıyorsunuz? Sosyal güvenlik kurumlarının parasına el uzatmaya ne hakkınız var? 40 trilyon lirayı yok edecek kadar her taraftan para fışkırıyorsa, gelin, önce işçilerin çalışıp da alamadıkları ücretleri ödeyin, köylünün mahsulünün parasını ödeyin.

Bakınız, elimde sadece belediye işçilerinin çalışıp da bugüne kadar alamadıkları ücretleriyle hangi belediyelere ait olduklarının listesi var. aylardır, hatta, bir yılı aşkın süreden beri, iki yıla yaklaşan süreleri de kapsayan şekilde, çalıştırıp da parasını ödemediğiniz belediye işçilerine 3 trilyon lira borcunuz var. Bunların bir tanesini örnek vereyim; Refah Partisinin Mardin Belediyesi, 256 milyar lira borç...

Bu tasarının 2 nci maddesiyle, kamu kuruluşlarının ve belediyelerin sadece Sosyal Sigortalar Kurumuna sigorta primi, sosyal yardım zammı borçları ve bu borçlardan doğan gecikme zammı ve faiziyle, idarî para cezası olarak toplam 180,5 trilyon tutarındaki borçlarını, keyfî bir mahsup işlemine tabi tutarak buharlaştırıyorsunuz. Hükümran ve buyurgan bir vesayet hukuku içinde, yıllardır Sosyal Sigortalar Kurumuna yaptığınız çökertici müdahalelerin kaçınılmaz bedeli olarak bu kurumun, 4792 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi gereğince kapatmak zorunda kaldığınız açıkları için yapılan ödemelerden, kuruma olan borçları, keyfî bir mahsup işlemine tabi tutmaya yönelerek, kurumun 180,5 trilyon liralık alacaklarını kanuna karşı hile yaparak yok ediyorsunuz.

Bu tasarıyla, namuslu ve dürüst işverenleri, esnafı, belediyeleri, kamu kuruluşlarını; yani, primlerini zamanında ödeyenleri cezalandırıyor -Demokratik Sol Parti sözcüsü çok kibar söyledi; ama, sizin niyetinizi ifade ettiği için, ben, kelimenin tam manasıyla söylüyorum- âdeta onları enayi yerine koyuyorsunuz. Sosyal güvenlik primlerini faizsiz kredi gibi kullanan, iki senede bir çıkarılacak afları bekleyen açıkgözleri, faizcileri; işçilerin primleriyle, müteahhitlerle al takke ver külah ilişkisi içerisinde olan belediyeleri, namuslu ve dürüst insanların sırtından ödüllendiriyorsunuz; ayıptır, yazıktır, günahtır!

Her maddesiyle sigortacılık kurallarına aykırı olan, kanuna karşı hileyi içeren, Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumuna bir darbe daha indiren bu tasarı, Yüce Genel Kurulca reddedilmelidir.

Biraz evvel buradan konuşan Komisyon Sözcüsü, Komisyonu, kendi partisinden müteşekkil veya İktidarın emrinde bir kurum olarak, kuruluş olarak gördüğü için, Komisyon adına beyanlarını, bu anlayış içerisinde yaptı; bunun için mazur görmenizi dilerim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kul, lütfen, toparlayalım.

EMİN KUL (Devamla) – Bu düşüncelerle, saygılarımı arz eder; teşekkür ederim. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

Şahısları adına, tasarının tümü üzerinde, Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Türk, süreniz 10 dakikadır.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 60 ıncı maddesine göre, devlet, herkesin sosyal güvenlik hakkını sağlayacak gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Sosyal güvenlik hakkı, iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm gibi rizikolara karşı yapılan sosyal sigortalarla sağlanmaktadır. Bu hizmetlerin verilebilmesi için sigorta kurumlarının prim alması gerekmektedir; prim, bu sosyal güvenlik hizmetlerinin karşılığıdır. Primle, sosyal güvenlik kurumlarınca sunulan hizmetler arasında bir denge vardır; bu denge, büyük sayılar kanununa göre çeşitli olasılıkları göz önünde bulunduran aktuarya hesabıyla sağlanmaktadır. Eğer bu primlerin ödenmesinde bir aksama olursa, bu primler ödenmezse, o takdirde, aktuarya dengesi bozulur.

İşte, Türkiye'de, sosyal güvenlik kurumlarının karşı karşıya bulunduğu sorunların başında, onların, prim alacaklarını zamanında tahsil edememeleri gelmektedir. Prim ödememenin çeşitli nedenleri vardır, onlara anlayışla yaklaşabilirsiniz; ancak, çoğu zaman, bu prim borcunun ödenmemesi, prim borçlusunun, ödemesi gereken parayı, başka işlerde kullanmak, faizsiz kredi gibi değerlendirmek düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Öyle ki, prim olarak ödenmesi gereken para, ya prim borçlusunun kendi işinde kullanılmakta ya da repo, yüksek faizli mevduat veya yüksek faizli senet gibi alanlara yatırılmaktadır. Bunun sonucunda ise, sosyal güvenlik kuruluşlarının aktuaryel dengesi bozulmaktadır. Borçlu bakımından bu bozulmayı kısmen önleyebilecek olan bir yöntem, prim ödemesinin gecikmesi durumunda, gecikme zammı uygulanmasıdır. Nitekim, ilgili bütün yasalarda bu öngörülmüştür.

Önümüzdeki kanun tasarısı, tahakkuk eden prim ve diğer alacakların tahsilatının hızlandırılması amacını güttüğünü başlığında ifade etmektedir. Ancak, asıl amaç, üçüncü kaynak paketinde ifade edildiği gibi, 2 milyar dolar dolayında bir kaynak yaratmaktır. Bu kaynağı yaratmanın yolu olarak, prim alacaklarının ve gecikme zamlarının bir bölümünün terkini öngörülmüştür. Gerçekten, kuruluş kanunlarına göre özel hukuk hükümlerinde çalışan, idarî ve malî özerkliğe sahip bulunan iki büyük sosyal güvenlik kuruluşunun; yani, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'un bazı alacakları yasayla terkin edilmektedir, silinmektedir, sona erdirilmektedir. Her şeyden önce, bu yöntemin, Sosyal Sigortalar Kurumu ile Bağ-Kur'un idarî ve malî özerkliğiyle bağdaşmadığı ortadadır.

Gerekçede tersinin söylenmesine rağmen, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, bu özelliğiyle geçmişte çıkarılan af kanunlarının bir benzeridir. Gerçekten, bu tasarıyla, Sosyal Sigortalar Kurumunun alacakları bakımından, idarî para cezalarında yüzde 50, gecikme zammı alacaklarında yüzde 42, Bağ-Kur gecikme zammı alacakları bakımından ise yüzde 50 oranında bir alacak terkini söz konusudur; hatta, tarımda kendi adına çalışanlar bakımından, doğrudan doğruya prim terkini öngörülmüştür, yüzde 50 oranında bir prim affı vardır.

Bu durumda, zaten darboğazda bulundukları bilinen bu sosyal güvenlik kuruluşlarının hangi sıkıntılara düşeceğini, onların durumunun ne olacağını tahmin etmek zor değildir. Getirilen tasarı, bir anlamıyla, "neyi kurtarırsak o kârdır" zihniyetiyle hazırlanmıştır; ancak, bu tasarı kanunlaştığı takdirde, ödeme ahlakı üzerinde büyük bir tahribat yapacaktır.

Bu tasarı, geçmişte olduğu gibi, ödeme ahlakının ve sosyal sigortalar prim borçlarını zamanında ödeme yükümlülüklerinin bozulmasını birlikte getirecektir. borcunu zamanında ödemeyen, bu tasarıya göre, sonuçta kârlı olacaktır; borcunu vaktinde ödeyenler ise, cezalandırılmış olacaktır. Dolayısıyla, bu tasarı, uzun vadede, sosyal sigortalar, sosyal güvenlik kuruluşları prim borçlarının zamanında ödenmesini caydırıcı, geç ödemeyi veya hiç ödememeyi özendirici niteliktedir ve bu tasarı, geçmişte benzerleri de çıkarılmış olduğu için, sürekli olarak, toplumda yeni af kanunları çıkarılacağı beklentisini uyandıracaktır.

Bu yöntemin ne kadar sakıncalı olduğu açıktır. Nitekim, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, bu af kanunlarının sakıncaları belirtilmiş ve 1996 ilâ 2000 yıllarını kapsayan Yedinci Beş Yıllık Plan döneminde artık, sosyal güvenlik kuruluşları bakımından af kanunu çıkarılmayacağı bir ilke olarak benimsenmiştir. Aynı ilke, altında, bugün görev başında bulunan Hükümet üyelerinin imzaları bulunan 1997 Yılı Programında da vurgulanmıştır. Hatta bu Hükümetin, görev başına gelirken, 7 Temmuz 1996 tarihinde Yüce Meclis önünde okuduğu Hükümet Programında "Sosyal güvenlik kurumlarının sigorta hizmetleri, ilke olarak, nimet külfet dengesi içinde ve kendi finansman kaynaklarıyla karşılanacak, karşılığı ödenmemiş sigorta hizmetleri verilmesinden kaçınılacaktır." ifadesine yer verilmiştir.

Hatırlayacağınız gibi, aralarında şimdiki Çalışma Bakanımızın da bulunduğu iki ayrı partiye mensup bazı milletvekillerince verilen bir araştırma önergesinin kabulü üzerine kurulan Meclis araştırması komisyonunca hazırlanan raporda da bu af yönteminin sakıncaları belirtilmiş ve yeni aflara gidilmemesi önemle vurgulanmıştır. Böyle olduğu halde, bütün bu program ilkelerine, Hükümet Programında yer alan sözlere ve Meclis araştırması komisyonunun bulgularına ve değerlendirmelerine tamamıyla ters yönde bir tasarı önümüze getirilmiş bulunmaktadır.

Bu tasarı, her şeyden önce, planlı kalkınma ilkesine aykırı düşmektedir; Anayasanın 166 ncı maddesine aykırıdır. Bu tasarı, sosyal güvenlik kuruluşlarının prim borçluları arasında eşitliği ortadan kaldırmaktadır; prim borcunu zamanında ödeyenle geç ödeyen veya hiç ödemeyen arasında eşitlik ilkesini bozmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türk, lütfen, toparlayalım.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) – Kanun tasarısı, yasa dili itibariyle dahi çeşitli kusurları içermektedir. Örneğin, 1 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, 2 nci maddesinde cümle düşüklükleri vardır; noktalama işaretleri, bazen anlamı bozacak biçimde konmuştur, virgüller yerine konmamıştır. Bunları, yeri geldiği zaman anlatmaya çalışacağız; ama, genel olarak, bu kanun tasarısı, sosyal güvenlik kuruluşlarının içinde bulundukları sorunları daha da artıracak ve en önemlisi, sosyal güvenlik kuruluşları prim borçlularının ödeme ahlakını bozacak bir tasarıdır. O bakımdan, bu tasarı geri çekilmeli ya da Yüce Meclisce reddedilmelidir.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türk.

Sayın Bakan, Hükümet adına söz istiyor musunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) – İstemiyorum.

BAŞKAN – İstemiyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Maddelere geçilmesini oylamadan önce, bir yoklama talebi vardır. Yoklama talebini okutup, talepte bulunan sayın milletvekillerinin burada olup olmadıklarını tespit edeceğiz:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Salonunda, görüşmelerin sürdürülmesi için yeterli çoğunluk bulunmamaktadır.

Bu nedenle, İçtüzüğün 57 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan tasarının maddelerine geçilmesiyle ilgili oylamadan önce, yoklama yapılmasını arz ederiz.

Zekeriya Temizel?.. Burada.

Hikmet Sami Türk?.. Burada.

Hasan Gülay?.. Burada.

Mustafa Güven Karahan?.. Burada.

Ziya Aktaş?.. Burada.

Nami Çağan?.. Burada.

İhsan Çabuk?.. Burada.

Mehmet Büyükyılmaz?.. Burada.

Arif Sezer?.. Burada.

Yavuz Bildik?.. Burada.

Kâzım Üstüner?.. Burada.

Fevzi Aytekin?.. Burada.

Erol Karan?.. Burada.

Mustafa Karslıoğlu?.. Burada.

Emin Karaa?.. Burada.

Yalçın Gürtan?.. Burada.

Zerrin Yeniceli?.. Burada.

Metin Şahin?.. Burada.

Fikret Uzunhasan?.. Burada.

Çetin Bilgir?.. Burada.

Yoklama talebiyle ilgili yeterli sayı vardır.

Yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Yokmala yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur. Ara vermemiz halinde, yeni bir yoklama yapmamız da söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle, Anayasanın 92 nci maddesine göre, Hükümete izin verilmesine dair Başbakanlık tezkeresi ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 10 Nisan 1997 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.28

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, THY’nın Erzincan tarifeli uçak seferlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2236)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Mustafa Kul

Erzincan

Erzincan’a Türk Hava Yolları tarafından RJ 100 tipi uçaklarla halen haftanın üç günü (Salı-Perşembe-Cumartesi) tarifeli uçak seferleri yapılmaktadır. Sözkonusu tarifeli uçaklar sabah saat 06.30’da İstanbul’dan kalkmakta, 07.20’de Ankara’ya inmekte, 08.35’de ise Ankara’dan Erzincan’a uçmaktadır.

Kış tarifesinde sefer saatlerinin çok erken olması ve bu saatlerde Erzincan’da genellikle sis olması nedeniyle, düşük görüş ve alçak bulut tavanı gerekçe gösterilerek uçak seferleri sık sık iptal edilmektedir.

Yaz mevsiminde her seferinde % 100 doluluk sağlanan uçak seferlerinde, kış mevsiminde sık sık iptal edilmesi nedeniyle doluluk sağlanamamaktadır.

Meteorolojik verilerden ve bölgenin genel hava gözlemlerinden edinilen bilgilere göre, ilimizde kış mevsiminde sabah saatlerinde yoğunlaşan sis ve düşük seviyeli bulutlar genellikle öğle saatlerinde dağılmakta ve uçuşa elverişli bir duruma gelmektedir.

1. THY tarafından Erzincan’a gerçekleştirilen uçak seferlerinin, iptalleri azaltmak suretiyle yolcuların hava yolu taşımacılığına olan güvenini artırmak amacıyla uçuş tarife saatlerinde değişiklik yapılarak Erzincan’a yapılacak uçak seferlerinin öğle saatlerinde yapılmasını temin etmek mümkün müdür?

2. Yolculardan gelen yoğun istekler doğrultusunda, halen bir hafta içinde yapılan seferlerin haftanın her günü yapılması ve bazı seferlerin direkt İstanbul-Erzincan, Erzincan-İstanbul şeklinde yeniden düzenlenmesi mümkün olabilir mi?

3. 1995-1996 ve 1997 yıllarında Ankara’dan Erzincan’a yapılması gereken, ancak sis veya benzeri hava muhalefetleri nedeniyle kaç uçuş iptal edilmiştir?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 7.4.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.EA/510-7403

Konu : Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un

yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 12 Mart 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2236-5665/15983 sayılı yazısı.

Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un Bakanlığıma yönelttiği 7/2236-5565 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un 7/2236-5665 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı.

Sorular :

Erzincan’a Türk Hava Yolları tarafından RJ 100 tipi uçaklarla halen haftanın üç günü (Salı-Perşembe-Cumartesi) tarifeli uçak seferleri yapılmaktadır. Sözkonusu tarifeli uçaklar sabah saat 06.30’da İstanbul’dan kalkmakta, 07.20’de Ankara’ya inmekte, 08.35’de ise Ankara’dan Erzincan’a uçmaktadır.

Kış tarifesinde sefer saatlerinin çok erken olması ve bu saatlerde Erzincan’da genellikle sis olması nedeniyle, düşük görüş ve alçak bulut tavanı gerekçe gösterilerek uçak seferleri sık sık iptal edilmektedir.

Yaz mevsiminde her seferinde % 100 doluluk sağlanan uçak seferlerinde, kış mevsiminde sık sık iptal edilmesi nedeniyle doluluk sağlanamamaktadır.

Meteorolojik verilerden ve bölgenin genel hava gözlemlerinden edinilen bilgilere göre, ilimizde kış mevsiminde sabah saatlerinde yoğunlaşan sis ve düşük seviyeli bulutlar genellikle öğle saatlerinde dağılmakta ve uçuşa elverişli bir duruma gelmektedir.

1. THY tarafından Erzincan’a gerçekleştirilen uçak seferlerinin, iptalleri azaltmak suretiyle yolcuların hava yolu taşımacılığına olan güvenini artırmak amacıyla uçuş tarife saatlerinde değişiklik yapılarak Erzincan’a yapılacak uçak seferlerinin öğle saatlerinde yapılmasını temin etmek mümkün müdür?

2. Yolculardan gelen yoğun istekler doğrultusunda, halen bir hafta içinde yapılan seferlerin haftanın her günü yapılması ve bazı seferlerin direkt İstanbul-Erzincan, Erzincan-İstanbul şeklinde yeniden düzenlenmesi mümkün olabilir mi?

3. 1995-1996 ve 1997 yıllarında Ankara’dan Erzincan’a yapılması gereken, ancak sis veya benzeri hava muhalefetleri nedeniyle kaç uçuş iptal edilmiştir?

Cevap :

Bilindiği üzere THY A.O. Genel Müdürlüğü özelleştirilmek üzere 22.8.1990 tarih ve 90/822 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Ulaştırma Bakanlığından ayrılmış ve Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bağlanmıştır.

Bununla birlikte sorularınız ile ilgili olarak THY GenelMüdürlüğünden alınan cevap aşağıda verilmiştir.

1. Tarifeli seferlerin uçuş saatlerini belirlemede en önemli kıstas diğer noktalara yapılan seferlere bağlantı vermesi böylece tek noktadan birçok noktaya havayolu ulaşımı ihdas edilmesidir. Bu bakımdan Erzincan seferlerinin sabah saatlerinde yapılması daha zengin bağlantı imkânı sağlamaktadır.

2. Sefer sayısının artırılması yolcu trafiğinin ölçüsü ve filo imkânları çerçevesinde mümkün olmaktadır. Ancak fiili neticelere bakıldığında Ankara/Erzincan/Ankara seferlerinin ortalama yıllık yolcu/kapasite oranının % 60 seviyesinde olduğu ayrıca İstanbul’dan Ankara aktarmalı seyahat eden yolcu oranının düşük miktarda seyrettiği tespit edilmiştir. Bu bakımdan sefer sayısının artırılması mümkün görülmemektedir.

3. Yapılan tetkik neticesinde 1995 yılında 18, 1996 yılında 16 ve 1997 yılında 7 seferin Erzincan’daki hava muhalefeti nedeniyle iptal edildiği görülmüştür.

2. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt İlçesinde yapımı sürdürülen kültür sitesi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2266)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Kültür Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

Ağrı’nın Doğubeyazıt İlçesinde 1990 yılından itibaren devam etmekte olan kültür sitesi inşaatı ne zaman hizmete sunulacaktır? İran sınırında olan ve birçok imkândan yoksun bu ilçemize özel bir ilgi gösterilmesi gerekmez mi?

T.C.

Kültür Bakanlığı 31.3.1997

Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-124

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 18.6.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2347 sayılı yazınız.

b) TBMM Başkanlığının 18 Mart 1997 gün ve KAN.KAR.MÜD. A.01.0.GNS.0.10.00.02-5834 sayılı yazısı.

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın “Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki İlçe Halk Kütüphanesinin hizmet binası ve Ağrı-Doğubeyazıt İlçesinde yapımı sürdürülen kültür merkezi inşaatına ilişkin” ilgi (a) yazı ve eki sözlü soru önergeleri ilgi (b) yazıyla yazılı soru önergelerine çevrilmiş olup, sözkonusu önergelerin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

İsmail Kahraman

Kültür Bakanı

Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki İlçe Halk Kütüphanesi halen 2 personeli (1 memur, 1 hizmetli) ve 6737 kitabı bulunan ve Bakanlığımıza tahsisli 106 m2’lik (2 salon, 3 oda) bir binada kütüphane hizmeti vermektedir.

Ancak, kütüphane hizmetlerinin daha iyi bir şekilde verilebilmesi için, arsa sağlanması istenilmiş; fakat bugüne kadar bir arsa sağlanamamıştır. Konunun yeniden değerlendirilebilmesi için, arsa sağlanması konusunda Ağrı Valiliği ile yazışmalar sürdürülmektedir.

Ayrıca, 1997 Yılı Yatırım Programına 3 Milyar TL. ödenekle Ağrı-Eleşkirt Kültürevi projesi programa alınmıştır.

Ağrı-Doğubeyazıt Kültür Merkezi inşaatı Bakanlığımızın 1997 Yılı Yatırım Programında 76H040130 no.lu proje kapsamında yer almaktadır. Kültür Merkezi inşaatı 21.11.1990 tarihinde ihale edilmiş olup, uygulama projeleri hazırlanarak 1991 yılında yapımına başlanılmıştır. Yeterli ödenek ayrılmadığı için bugüne kadar bitirilememiştir. Ocak 1997 itibariyle fizikî gerçekleşmesi % 85 seviyesindedir. 1 inci keşfini doldurmuş olduğundan tasfiye edilip, ikmal inşaatı yeniden ihale edilerek yapımı tamamlanacaktır. Yapım Kontrollüğü Ağrı Valiliğince (Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü) yürütülmektedir.

1997 Yılı Ödeneği 15 Milyar TL. iken 5 Milyar TL. aktarmayla 20 Milyar TL.’ye çıkarılmıştır.

3. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı ile ilgili Kararnamenin ne zaman çıkarılacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’un yazılı cevabı (7/2286)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Ercan Karakaş

İstanbul

Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden sonra yakınları ve dostları tarafından kurulan Uğur Mumcu Araştırma Gazetecilik Vakfı kurulduğu günden itibaren gazeteciliğin gelişmesi, araştırmacılık ve erdemlilik ilkelerinin yaygınlaşması için çaba sarfetmektedir.

Bilimsel yöntemlerle geliştirilen programlar özellikle genç gazetecilerin yetişmesine katkı sağlamakta ve büyük ilgi ve destek görmektedir.

Sorular :

1. Hükümetiniz her türlü koşulu yerine getirmiş ve gerekli incelemelerden geçmiş olan (ANAP/DYP hükümeti döneminde kararnamesi imzaya açılmış olan)Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın kamu yararına çalışan vakıf statüsüne girmesini sağlayacak kararnameyi bugüne kadar niçin imzaya açmamıştır?

2. İlgili yerlere defalarca başvurmalarına rağmen tatmin edici bir yanıt almayan vakıf yöneticilerinin, haklı olarak belirttikleri gibi bu tutum “yasalara aykırı ve maksatlı” bir tutum değilse, nedir?

3. Vakfa ilişkin kararname şu an nerededir? Kararnameyi imzaya açmak için ne beklenmektedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 8.4.1997

Sayı : B.02.0.012/04.01-0498

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Devlet Bakanlığının (Sn. Lütfü Esengün), 26.3.1997 tarih ve B.02.0.0010/02382 sayılı yazısı.

b) 18.3.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2286-5759/16225 sayılı yazınız.

Bakanlığımıza ilgi (a) yazıyla intikal ettirilen, İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Karakaş’ın 7/2286-5759 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevaplar ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Cemil Tunç

Devlet Bakanı

İstanbul Milletvekili Sn. Ercan Karakaş’ın 7/2286-5759 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevaptır.

Soru 1. Hükümetiniz her türlü koşulu yerine getirmiş ve gerekli incelemelerden geçmiş olan (ANAP/DYP hükümeti döneminde kararnamesi imzaya açılmış olan)Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın kamu yararına çalışan vakıf statüsüne girmesini sağlayacak kararnameyi bugüne kadar niçin imzaya açmamıştır?

Soru 2. İlgili yerlere defalarca başvurmalarına rağmen tatmin edici bir yanıt almayan vakıf yöneticilerinin, haklı olarak belirttikleri gibi bu tutum “yasalara aykırı ve maksatlı” bir tutum değilse, nedir?

Soru 3. Vakfa ilişkin kararname şu an nerededir? Kararnameyi imzaya açmak için ne beklenmektedir?

Cevap 1-2-3. Türk Medeni Kanununa göre kurulmuş olan Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfının vergi muafiyeti talebi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün 25.1.1996 gün ve B.02.1.VGM.0.12.00.02.171.06/553.575 sayılı yazısı ile uygun görülerek, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğüne intikal ettirilmiştir.

EK-1

T.C.

Devlet Bakanlığı 25.1.1996

Sayı : B.02.1.VGM.0.12.00.02.171.06/553.1-575

Konu : Vergi muafiyeti

Maliye Bakanlığına

(Gelirler Genel Müdürlüğü)

İlgi : 5.12.1995 gün, B.07.0.GEL.0.51/5109.81.67295 sayılı yazınız.

Türk Medeni Kanununa göre kurulmuş bulunan Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfının vergi muafiyeti talebi Genel Müdürlüğümüz Teftiş Kurulu Başkanlığınca incelenmiş olup, düzenlenen 24.1.1996 gün, 1 sayılı inceleme raporu ilişikte gönderilmiştir.

Söz konusu raporda her ne kadar vakfın, 48 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 4 üncü maddesinde belirtilen gelir getirici mal varlığı limitine sahip olmadığı belirtilmekte ise de; yine aynı raporda; 28.11.1995 tarihinde, vakfın hazır değer olarak 1 350 174 104.- TL. tutarında da kasa ve banka mevcudunun, 3 086 300 000.-TL. değerinde 4409 adet kitap ve ansiklopedisinin, bulunduğu, 4 000 000.- TL.’sı değerinde telefon tesis ücretinin de maddî duran varlıklar içerisinde olduğu tespit edilmiştir.

Ayrıca, 48 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 4 üncü maddesinde mal varlık değerinin tespitinde sadece hisse senetlerinin dikkate alınmayacağı belirtilmiştir.

Vakfın gayesi ve fiilen yaptığı hizmetler devletin kamu hizmeti yükünü azaltıcı nitelikte olup, vakfa vergi muafiyeti tanınmasında sakınca görülmemektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Bayram Şibil

Genel Müdür V.

4. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Denizli İline bir kültür sitesi yapılmasına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2359)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sn. Agâh Oktay Güner tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla.

19.6.1996

Hilmi Develi

Denizli

Konu : Kültür Sitesi Yapımı

Soru 1 : Hızla büyümekte olan ve buna paralel olarak sosyal ve kültürel gelişmeler gösteren Denizli İline bu güne dek Kültür Sitesi yapılmadığı bilginiz dahilinde midir?

Soru 2 : Ege Bölgesinin ikinci büyük ili olmasına karşın, ildeki kültür sitesinin eksikliğine bir çözüm getirmek için Bakanlığınızın bir çalışması ya da projesi var mıdır? Var ise bu çalışmalar hangi aşamadadır?

T.C.

Kültür Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 8.4.1997

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-134

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 2 Temmuz 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/277-2437/6587 sayılı yazınız.

b) TBMM Başkanlığının 1 Nisan 1997 gün KAN.KAR.MÜD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2359-2437/6587 sayılı yazısı.

Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi’nin “Denizli İline bir kültür sitesi yapılmasına ilişkin” ilgi (a) yazı ve eki sözlü soru önergesi ilgi (b) yazıyla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu önergenin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

İsmail Kahraman

Kültür Bakanı

Denizli İlinin kültürel mekanlara olan ihtiyacı gözönüne alınarak, Bakanlığımızca Denizli’de Kültür Merkezi yapılması planlanmaktadır. Kültür Merkezi için mahallî imkânlarla arsa temin edilmesi, 22.2.1995/554 sayılı yazımızla Denizli Valiliğine ve Belediye Başkanlığına bildirilmiştir. Denizli Valiliğinden alınan 2.6.1995/836 sayılı yazıda Kültür Merkezi yapımı için uygun arsa temin edildiği ve Bakanlığımıza tahsis edileceği bildirilmiştir.

Bunun üzerine Denizli’de Kültür Merkezi yapımının 1996 yılı yatırım programına alınması için Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına teklif yapılmış, ancak programa alınmamıştır.

Denizli’de Kültür Merkezi yapımı, 1997 yılı yatırım programına yeni proje olarak İl ve İlçe Kültür Merkezi yapımı projesi kapsamında değerlendirilerek, 1997 yatırım programına 8 Milyar TL. ödenekle dahil edilmiştir. Bu proje kapsamında 17 Kültür Merkezi yapımı planlanmış olup, 1997 yılı için toplam ödeneği aktarmalarla 106 Milyar TL.’dir.

Arsanın tahsis işlemlerinin hızlandırılması hususu, 4.11.1996/3226 sayılı yazımızla, Maliye Bakanlığından (Millî Emlak Genel Müdürlüğü) ve Denizli Valiliğinden istenilmiştir.

Arsanın tahsis ve imar çalışmalarının sonuçlanması halinde, 1997 yılı içinde ihalesi yapılacaktır.

5. – Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan’ın, havadan orman alanı renkli fotoğraf çekimi ile ilgili ihalede yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı’nın yazılı cevabı (7/2368)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Orman Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Yaşar Okuyan

Yalova

Sorular :

1. Orman Bakanlığı tarafından açılan “10 bin metrekarelik orman alanı üzerinde renkli infrared hava fotoğrafı çekilmesini öngören 85 milyar lira tutarındaki ihalede usulsüzlük yapıldığı iddiaları doğru mudur?

2. Türk Hava Kurumunun her türlü güvence ile 50 milyar lira teklif ettiği ihale, neden 85 milyar lira teklif eden AS Havacılık Şirketine verilmiştir?

3. Devletin 35 milyarlık zararını kim karşılayacaktır?

4. Şimdiye kadar Orman Bakanlığının açtığı hava bütün fotoğrafı çekme ihalelerine tek başına giriş kazanan AS Havacılık Şirketi ile Orman Genel Müdürü arasında çıkar ilişkisi var mıdır?

5. Atatürk’ün kurduğu bir Devlet kurumu olan THK’nun haklarının gasbedilmeye çalışılmasının ardında başka ne gibi nedenler vardır?

T.C.

Orman Bakanlığı 8.4.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı

Sayı : KM.1.SOR/224-1125

Konu : Sn. Yaşar Okuyan’ın

Sözlü Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1.4.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0. 10.00.02-7/2368-2680/7367 sayılı yazısı.

b) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 25.7.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/285-2680/7367 sayılı yazısı.

c) 6.8.1996 tarih ve KM.1.SOR./537 sayılı yazımız.

İlgi (b) yazınız ekinde alınan Yalova Milletvekili Sayın Yaşar Okuyan’ın “Havadan orman alanı renkli fotoğraf çekimi ile ilgili ihalede yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca ilgi (c) yazımızla cevaplandırılmış olup, cevabi yazımızın fotokopisi ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

M. Halit Dağlı

Orman Bakanı

T.C.

Orman Bakanlığı 6.8.1996

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı

Sayı : KM.1.SOR/537

Konu : Sn. Yaşar Okuyan’ın

Sözlü Soru Önergesi

İlgi : 25.7.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/285-2680/7367 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan Yalova Milletvekili Sayın Yaşar Okuyan’ın “Havadan orman alanı renkli fotoğraf çekimi ile ilgili ihalede yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca ilgi (c) yazımızla cevaplandırılmış olup, cevabi yazımızın fotokopisi ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

M. Halit Dağlı

Orman Bakanı

Yalova Milletvekili Sayın Yaşar Okuyan’ın “Havadan orman alanı renkli fotoğraf çekimi ile ilgili ihalede yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin” sözlü soru önergesi hakkında Orman

Bakanlığının cevabı

1. Bakanlığımıza bağlı Orman Genel Müdürlüğünce açılan renkli infrared hava fotoğrafı çekilmesine ait yapılan ihale 10 bin metrekarelik orman alanı için değil 45 bin kilometrekarelik bir alanı kapsamakta olup, tutarı da 80 milyar 500 milyon TL.’dir.

Bu ihaleler Genel Müdürlüğümüzce her yıl yapılmaktadır. Her ihalede de aynı prosedür izlenmektedir. Ülkemizde hava fotoğrafı hususunda gerek donanım gerekse deneyimi bakımından iki resmi kuruluş olan Harita Genel Komutanlığı ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünden hava fotoğrafı alımı yapılacağı, kendilerinin yapıp yapamayacakları, ayrıca birim fiyatlar sorulmakta alınan cevaba göre de hareket edilmektedir.

2. 1996 yılında yapılan ihaleye Türk Hava Kurumu değil, Türk Hava Kurumu Hava Fotoğrafçılığı, Haritacılık, Havacılık Müşavirlik Hizmetleri ve Tic. A.Ş. katılmıştır. Sözkonusu şirket, ihale teknik şartnamesinde istenen belgeleri yeterli düzeyde sağlayamaması nedeni ile ihale dışı bırakılmıştır.

3. Devletin 35 milyarlık zararı sözkonusu değildir. Çünkü Muhammen Bedel 1991-1992 yıllarında Harita Genel Komutanlığı fiyatlarına DİE’den alınan enflasyon oranı konularak tespit edilmekte ve ihale bu miktarın altında yapılmaktadır.

4. Ülkemizde Hava Fotoğrafı çekimi yapan deneyimli, uçak, kamera donanımına sahip, Harita Genel Komutanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, AS Havadan Fotoğraf Alımı, Haritacılık ve Havacılık A.Ş. adlı 3 kuruluş mevcuttur. Bu kuruluşlardan en uygun teklifi, AS Hava’dan Fotoğraf Alımı, Haritacılık ve Havacılık A.Ş. verdiği için ihale bu firmaya verilmiştir.

5. Türk Hava Kurumuna karşı Bakanlığımızca bir hak gasbı sözkonusu değildir. Sadece sözkonusu kuruluş teknik şartnamede istenen gerekli şartları yerine getiremediği için ihaleye katılamamıştır.

6. Bu konu ayrıca Bakanlığımız Teftiş Kurulu Başkanlığınca Bakanlık Makamından alınan 19.7.1996 tarihli Rapor Oluru’nda da;

“1996 Yılı Yatırım Programında bulunan Doğu Karadeniz ormanlarının bir kısmının yaptırılacak renkli infrared sistemli hava fotoğrafı çekimi işinin AS Firmasına ihale edilmesinde, usul ve mevzuat ile tekniğe aykırı bir hususun bulunmadığı, bu nedenle soruşturma açılmasına mahal bulunmadığı” belirtilmiştir.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.