Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 24 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

76 ncı Birleşim

2 . 4 . 1997 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Karadeniz Bölgesinde ihmal edilen yatırımlar ile sahil yoluna ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın cevabı

2. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, öğretmenlerin yetiştirilmesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Slovenya Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMMBaşkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/734)

V. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin RP ve DYP Gruplarının müşterek önerisi

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

2. – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

3. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164)

4. – 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168)

5. – Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı : 273)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, TPAO petrol tankerinde meydana gelen yangına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı (7/2111)

2. – İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in, termik santrallerin işletme hakkı devir bedellerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/2205)

3. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, grevde olan Polisan Fabrikasının Karayolları Genel Müdürlüğünün boya ihalesini aldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2248)

4. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Türkiye Kalkınma Bankası personelinin emekliye ayrılmaya zorlandıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Abdullah Gül’ün cevabı (7/2255)

5. – Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un, Antalya Cam Pramit Kongre Merkezi Projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fehim Adak’ın yazılı cevabı (7/2298)

6. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağri İli sınırları içinde bulunan Murat Nehri üzerinde bir baraj yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/2317)

7. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı - Patnos İlçesinde bulunan Badişan Deresi üzerinde bir baraj yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/2318)

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Hatay Milletvekili Mehmet Sılay ile,

Ağrı Milletvekili Yaşar Eryılmaz’ın,

Hollanda ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın son günlerde maruz bırakıldıkları insanlık dışı saldırılara ilişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Nevzat Ercan cevap verdi.

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen, taksici esnafın son günlerde maruz bırakıldığı hunharane cinayetlere ve bu cinayetlerin önlenebilmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Rusya Federasyonuna gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in,

Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın,

Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Abdullah Gül’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün,

Irak’a gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Sacit Günbey’in,

Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 119 uncu sırasında yer alan (6/449) ve 131 inci sırasında yer alan (6/464) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

Hatay Milletvekili Mehmet Sılay ve 49 arkadaşının, Doğu Türkistan’da yaşanan son gelişmeler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/11),

Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili ve Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu’nun, kamu personel rejiminin daha adil, dengeli ve çağdaş bir yapıya kavuşturulabilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/179) 500 kelimeyi geçtiği için, özeti,

Okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 63 arkadaşının, DHMİ Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen bazı ihaleler ve Antalya Havalimanı ve Yeni Dışhatlar Terminal Binası ihalesiyle ilgili yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları konusunda ilgililer hakkında cezaî takibat yapılması için izin vermeyerek görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12) okundu; Anayasanın 100 üncü maddesine göre en geç bir ay içerisinde olmak üzere Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün Genel Kurula sunulacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun,

Türkiye Büyük Millet Meclisi üniteleri ile,

Millî Saraylar Daire Başkanlığı ve ona bağlı saray, köşk, kasır ve fabrikaların,

1996 yılı faaliyetleri hakkında İçtüzüğün 177 ve müteakip maddeleri gereğince yaptığı denetimle ilgili raporların (5/13 ve 5/14), (S. Sayıları : 248 ve 249) bastırılıp dağıtıldığı ve ayrıca bugünkü birleşim tutanağına ekleneceği açıklandı.

Hatay Milletvekilleri Hüseyin Yayla ve Ali Uyar’ın, Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile ilgili Kanun Teklifinin (2/585),

Ordu Milletvekili Şükrü Yürür’ün, Erbaş ve Er Ailelerinin Ücretsiz Tedavisi Hakkında Kanun Teklifinin (2/285),

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildikleri açıklandı.

Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 24 arkadaşının, yurt dışında açılan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yüklerinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 242) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

2 Nisan 1997 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.42’de son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Ali Günaydın Fatih Atay

Konya Aydın

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. – GELEN KÂĞITLAR

2 . 4 . 1997 ÇARŞAMBA

Raporlar

1. – Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Dışişleri komisyonları raporları (1/532) (S. Sayısı : 266) (Dağıtma tarihi : 2.4.1997) (GÜNDEME)

2. – Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin, Kooperatifler Kanununun 92 nci Maddesi ile Ek 2 nci Maddesinin Birinci Fıkrasının 4 Nolu Bendi Hükümlerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ile Aynı Mahiyetteki Kanun Tasarısı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 30 Arkadaşının ve Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu ve 3 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/558, 1/521, 2/412, 2/454) (S. Sayısı : 271) (Dağıtma tarihi : 2.4.1997) (GÜNDEME)

3. – Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin, Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 29 Arkadaşının ve Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu ve 3 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/613, 2/408, 2/451) (S. Sayısı : 272) (Dağıtma tarihi : 2.4.1997) (GÜNDEME)

4. – Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı : 273) (Dağıtma tarihi : 2.4.1997) (GÜNDEME)

5. – Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Çanakkale Milletvekili Cumhur Ersümer ve 11 Arkadaşının, 25.3.1988 Tarih ve 3419 Sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/480, 2/705) (S. Sayısı : 274) (Dağıtma tarihi : 2.4.1997) (GÜNDEME)

6. – İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin Oluşturduğu Denetim Mekanizmasının Yeniden Yapılanmasına İlişkin 11 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/582) (S. Sayısı : 278) (Dağıtma tarihi : 2.4.1997) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, içme suyu kullanımında tasarruf tedbirleri alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/501) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

2. – Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin’in, Emlak Bankası tarafından bir yerel TV’ye reklam verildiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/502) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

3. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Samsun-Sarp yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/503) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

4. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in, liman hizmetleri konteyner tarifesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/504) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, İznik Gölünün kirlenmeye karşı korunmasına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/2408) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

2. – Tokat Milletvekili Hanefi Çelik’in, Avrupa’da yatırım yapan vatandaşlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2409) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

3. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, doktorların fiilî hizmetten yararlandırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2410) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

4. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, TEAŞ ve TEDAŞ’ta yapılan bazı atamalar hakkındaki mahkeme kararlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2411) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

5. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Başbakanlık Tanıtma Fonundan yapılan yardım ve harcamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2412) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

6. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, EGO Genel Müdürlüğünün mücavir alan dışındaki belediyelere otobüs-minibüs kiraladığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2413) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

7. – Iğdır Milletvekili Adil Aşırım’ın, Iğdır-Dilucu Sınır Kapısı gümrük binaları inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2414) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

8. – Adana Milletvekili İmren Aykut’un, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı kreşlere ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2415) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

9. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Tekirdağ-Çerkezköy-Kapaklı İlköğretim okulu inşaatına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2416) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

10. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Tekirdağ-Çerkezköy ilçe yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2417) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

11. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Tekirdağ-Çerkezköy-Karlıköy’deki hazine arazilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2418) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

12. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Tekirdağ-Çerkezköy-Bahçeağıl Köyündeki hazine arazilerinin köylülere satılıp satılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2419) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.3.1997)

13. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Gemlik-Umurbey Belediyesi Park ve Çocuk Bahçesi Projesine destek sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2420) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

14. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa İli Çevre Düzeni İmâr Planına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2421) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

15. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Umurbey Belediyesine yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2422) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

16. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, kamu kurum ve kuruluşlarına ait vakıflara ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2423) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

17. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, R.T.Ü.K.’e alınan tıbbi cihazlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2424) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

18. – Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un, Diyanet İşleri Başkanlığından nakil yoluyla başka kurumlara atanan personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2425) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

19. – Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un, Manavgat Irmağı su temin projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2426) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

20. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, Keçiborlu kükürt fabrikasının işletmeye açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2427) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

21. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, Gebze-Çayırova Belediye Başkanının görevden uzaklaştırılıp uzaklaştırılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2428) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

22. – Kütahya Milletvekili Emin Karaa’nın, Kütahya SSKHastanesi Başhekim yardımcılarının görevlerinden alınmalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2429) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.3.1997)

23. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Hollanda’nın Lahey kentindeki kundaklama olayına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2430) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1997)

24. – Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin, Adana Doğu Küçük Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifine sağlanan kredilerin faiz oranlarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2431) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

2 Nisan 1997 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Fatih ATAY (Aydın), Ali GÜNAYDIN (Konya)

 

BAŞKAN – Çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ederek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Önemine binaen, üç değerli milletvekiline gündemdışı söz verip, sırayla kürsüye davet edeceğim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Karadeniz Bölgesinde ihmal edilen yatırımlar ile sahil yoluna ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın cevabı

BAŞKAN – Birinci sırada, Anavatan Partisi Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil; buyurun. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Hayırdır inşallah!..

Sayın Kabil, kıskanmadım, gıpta ettim...

AHMET KABİL (Rize) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, bu, şu demek; yani, 5+2 oluyor gibime geliyor; çünkü, gruplarımızdan öyle bir mesaj aldım.

Buyurun efendim.

AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, doğruluğu, Karadeniz sahil yolunda bir defa daha teyit edilen ve karayollarında slogan haline gelen "gidemediğin yer senin değildir" atasözünün sahibi Vali Halil Rıfat Paşayı rahmetle anıyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Karadeniz Bölgesi, son yıllarda, yatırım bakımından ihmal edilen bölgelerimizin başında gelmektedir. Bu nedenle, bu bölgede, göç, işsizlik, fukaralık, sefalet her geçen gün artmaktadır.

Devlet Planlama Teşkilatının son yıllarda yayımladığı raporlar incelendiğinde, bölgede, kişi başına kamu yatırım miktarı başta olmak üzere, kalkınmaya esas bütün kriterler Türkiye ortalamasının 4 ilâ 6 kat daha altındadır.

Devlet Planlama Teşkilatı raporlarına göre, kişi başına kamu yatırımı 1991-1995 yılları arasında Türkiye ortalaması 6 milyon lira, Karadeniz Bölgesi ortalaması 3 milyon lira ile en son bölge ve Rize, maalesef, 0,99 milyon lira ile sonuncu il durumundadır. Her partiye mensup bütün Karadeniz kökenli milletvekillerinin, hatta bu Yüce Meclisin bütün üyelerinin, bu adaletsizliğe, bu haksızlığa son verilmesi için çaba sarf etmesini bekliyorum.

Bölgeyi, iktisadî, fizikî ve toplumsal yönleriyle kucaklayacak Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının hedeflediği anlayış ve yaklaşımdan hareketle, Karadeniz bölge planının hazırlanması, diğer bazı bölgelerde olduğu gibi, Karadeniz Kalkınma Planı (KAP) veya -şöyle de ifade edebiliriz- Karadenize Ulaşım Projesi (KUP) diye bir proje yapılması gereklidir. Bu, yalnız bir bölgenin ya da bölge milletvekillerinin işi olarak görülmemeli ve hatta gösterilmemelidir. Hizmetleri ihmal edilmiş bu bölgedeki yatırımlara sahip çıkmak, hepimizin, tüm partilerin, görevidir; çünkü, bu, Türkiye'nin, hatta devletin acil bir sorunudur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bölgenin candamarı niteliğindeki sahil yolu ve Çorum-Ankara bağlantısı, 1988'den beri gündeme gelmiş, o yıllarda iyileştirme çalışmaları başlatılmış; ancak, 1991'den sonra ödenek yetersizliği gerekçesiyle çalışmalar askıya alınmıştır. Bu güzergâhta, trafik her yıl katlanarak artmaktadır. 1990'larda günlük ortalama trafik 5 bin civarında iken, bugün 20 bini geçtiği, bazı kesimlerde 55 bin olduğu, yıllık trafik sayımlarından anlaşılmaktadır. 1996'da, 53 üncü Hükümet zamanında, Samsun-Sarp arası duble yol projelerinin de ihalesi yapılmış ve çalışmalar buna göre, yani 2 gidiş 2 dönüş, 4 şeritli olarak başlatılmıştır. Bugün memnuniyetle görüyoruz ki, bu çalışmalar devam etmektedir. Ancak, bu yola gerekli ödenek verilerek bu çalışmalar dört beş yıl içerisinde bitirilmelidir; çünkü, bu yol, Türkiye'de duble yol veya otoyol olmamış en önemli; fakat, en kötü yoldur.

En önemli yoldur, niçin; Kafkasya'yı Batı'ya bağlayacak, alternatifi olmayan bir güzergâhtadır. En önemli yoldur, niçin; trafik yoğunluğu bu yolun yarısı kadar dahi olmayan, duble yol veya otoyol yapılmayan başka bir güzergâh, başka bir yol yoktur. En önemli yoldur, niçin; bütün bölgede göçü durduracak, ekonomiyi canlandıracak, istihdamı artıracak, turizmi geliştirecek, kalkınmayı sağlayacak, yatırımları teşvik edecek ve trafik sorununu hallederek, şoförlerin ve halkın işkencesine son verecektir.

Bu kadar önemli yol, 1960'lardan sonra, günün ihtiyaçlarına göre ufak çaplı onarımlarla geçiştirilmiş, bugün, artık, altyapı ve geometrik standart olarak tıkanma noktasına gelmiştir. Yapılan etütlere göre, yeni güzergâhta yapılacak bir duble yolun maliyetinin sadece ve sadece yüzde 20'sine, mevcut güzergâhta bu yol yapılabilecektir; çünkü, mevcut yolda, yüzde 95 oranında hafriyattan, altyapıdan, tahkimattan ve sanat yapılarından istifade edilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kabil, ben, eksüre vereyim efendim. Gerçi, Çorum'u, her ne kadar, biraz şöyle yavaş söyledinizse de, ben, yine 2 dakika eksüre vereyim.

Buyurun.

AHMET KABİL (Devamla) – Samsun'dan, Çorum üzerinden Ankara'ya bağlayacağız.

İstimlak olarak, sadece yüzde 10 ilave istimlake gerek görülecektir. Kısacası, yüzde 20 maliyetle -bu da Dünya Bankası kredisiyle- yüzde 100'lük bir hizmeti görmüş olacağız; yani, yüzde 80 atıl durumda olan hizmeti değerlendireceğiz. Şu anda, şehir geçişlerinde, 166 kilometre yol, duble yol olarak yapılmıştır; 370 kilometre yol, duble yola çevrilecektir.

Sayın Bakan, yolu gördüler, yolun aciliyetine inandıklarını ifade ettiler. İyi niyetlerinden ve gayretlerinden hiç şüphem yok; ancak, yeterli değildir, Bakanlığa imkân verilmesi gerekir.

Sayın Bakan ve mevcut Hükümetten istediklerimiz:

1- 1996 yılında, yılın ilk yarısından sonra, 536 kilometrelik yolun tamamına 4,7 trilyon harcanmıştır. 1997 yılında konulmuş olan 5,1 trilyon, en az 15 trilyona çıkarılmalıdır.

2- Samsun-Sarp arasında ihale edilmeyen Bolaman-Perşembe, Araklı-Çayeli ve Çayeli-Hopa yollarının, artık, ihalesi yapılmalıdır. Bu yolun ve Samsun-Çorum-Sungurlu-Ankara bağlantısının da, Yedinci Beş Yıllık Plan kapsamında bitirilmesi için ciddî ödenekler konulması sağlanmalıdır.

Sözlerime son verirken, öncelikle, bütün Karadeniz kökenli milletvekillerinin ve Yüce Meclisin, bu yola ve bu bölgeye sahip çıkmalarını diliyor; Rize-İspir yolunun yapılmasını da Sayın Bakandan bekliyoruz.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kabil, teşekkür ediyorum efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bakan, söz mü talep ettiniz?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kabil'in gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

Sayın Bakan, Sayın Kabil, Çorum-Kırıkkale, Çorum-Merzifon yolundan söz etmedi; ama, umarım, zatıâliniz ifade buyurursunuz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Rize Milletvekili Ahmet Kabil Beyefendinin gündemdışı konuşmasında, Samsun-Sarp yoluyla ilgili ifade ettiği hususlarda, Bakanlığım adına açıklama yapmak için huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Samsun-Sarp yolunu yakından takip eden ve diğer Karadeniz milletvekilleri gibi, hep beraber, bu yolun bir an önce yapılması için her fırsatta taleplerini ortaya koyan bu değerli arkadaşımıza teşekkür ederim.

Bakanlığımızın elindeki en büyük projelerden biri, şüphesiz, Samsun-Sarp yoludur. Samsun-Sarp yolunun özelliği, bütün Türkiye'yi, Karadenize ve oradan da Kafkaslara, onun da ötesinde, Orta Asya cumhuriyetlerine, Rusya Federasyonuna bağlamasıdır. Türkiye'nin, hem iktisadî bakımdan hem de iç turizm bakımından gelişmeye müsait olan bu bölgesindeki ve Türkiye'yi de hudutötesi ülkelere bağlayacak çok mühim olan bu yolun bir an önce yapılmasıyla ilgili talepleri, fevkalade haklı görmekte ve üzerinde çalışmaktayız.

Kendileri de ifade ettiler; müsaade ederseniz, özet olarak arz edeyim: Takriben 550 kilometrelik bu yolun, 1997 fiyatlarıyla keşfi 181 trilyon liradır. Halen 345 kilometresinde ihaleler yapılmıştır ve bu ihaleler için de bugüne kadar 23 trilyon lira harcanmıştır. Önümüzde, 158 trilyon lira gibi, takriben 1,3 milyar dolarlık bir büyük yatırım paketi de durmaktadır. Tabiî, bu kaynağı süratle temin ettikçe, bu yolu hızlandıracağız.

Aynı zamanda, Bolaman-Perşembe-Piraziz-Espiye ve Araklı-Hopa arasında kalan, mütebaki, takriben 190 kilometrelik yolun da ihale hazırlıkları yapılmaktadır. Bu yola verilen ödenekler yetersizdir; farkındayız. Umut ederim, yıl içinde ilave ödenekleri bu yola tahsis edeceğiz; süratle bu yolu bitirmek istiyoruz.

Tabiî, bu yol, sadece Samsun'da kalmayacak; bu yolu, Samsun'dan güneye doğru, Ankara'ya, Kırıkkale'ye doğru, yine çift yolla (duble yolla) bağlayacağız. Zaten, Samsun'dan Kavak'a doğru yol inşaatı devam etmektedir. Kırıkkale'ye kadar giden çift yolu Samsun'a kadar ulaştıracağız.

Öbür taraftan, Merzifon'dan Gerede'ye kadar olan meşhur TTEK yolu bağlantısını da, yine, 1X2 olan bu yolu da, duble yol olarak, bölünmüş yol olarak Merzifon'dan Gerede'ye kadar uzatıp, otoyol ağına bağlamak istiyoruz.

Tabiî, bunlar önümüzdeki projelerdir; ancak, bu projelere kaynak bulma ihtiyacı da var. 54 üncü Hükümetin, bir taraftan, kaynak paketleriyle, atıl olan arsaları, kamuya ait birtakım varlıkları nakte çevirip, bu yatırım ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı çalışmaların hedefi budur; diğer taraftan, özelleştirme gelirleriyle de, yine bu altyapı yatırımlarını finanse etmek istiyoruz.

Ben, Karadeniz Bölgesinin birçok ilini birçok defa gezdim, Bakanlığım döneminde de bazı illeri ziyaret ettim; Türkiye illerinin yarısını ziyaret ettim. Tabiî, önümüzdeki en büyük talep yoldur, havaalanıdır, organize sanayi bölgeleridir.

Evet, Anadolu kabuk değiştiriyor, yeni bir Türkiye olma yolunda. Her il, kendi çerçevesi içinde azimle, kararlılıkla kalkınma hedefine yönelmiştir. Tabiî, Refahyol Merkezî Hükümet olarak, cumhuriyet hükümetlerinin hepsinin yaptığı gibi, bize de düşen, bu talepleri karşılayacak altyapıyı, şehirlerimizin altyapısını, yollarımızı, havaalanlarımızı, organize sanayi bölgelerini süratle yapıp, hem iç ticareti hareketlendirecek, üretimi ve sanayileşmeyi Türkiye sathına yayacak hem de vatandaşlarımızın refah seviyesini yükseltecek olan yeni bir hamleyle, bu istikamette gayretle çalışmaktır.

Burada bu meseleyi görüşürken, yollarla ilgili şunu da ifade etmek istiyorum: Ayrıca, bizim küçük belediyelerimizin, beldelerimizin yol ihtiyacı var. Karayolu ağında olmayan, Köy Hizmetlerinden de faydalanamayan küçük kasabalarımızın Karayolu ağına bağlantı yolları takriben 6 bin kilometredir. 6 bin kilometre civarındaki bu kasaba yollarının da, şu şekilde veya bu şekilde, Köy Hizmetleri veya Karayolları ağında mütalaa edilip süratle yapılması gerekmektedir.

Bu küçük kasabalarımızın iç yolları vardır; bunlar da, yine, binlerle ifade edilecek kilometredir. Güçleri yoktur. Kasaba olmuştur, belediye olmuştur; ama, toz toprak içindedir. Bunlar da önümüzdeki yol projeleridir. Yani, neresinden baksanız, Türkiye'nin yol meselesinde, 1950'lerde rahmetli Menderes'in başlattığı, sonraki cumhuriyet hükümetlerinin devam ettirdiği hamlelere yeni hamleler ilave edip, Türkiye'yi iktisaden büyütecek olan bu altyapı yatırımlarını öncelikle ele almamız gerekmektedir.

Temenni ederiz, önümüzdeki dönemlerde, bu yıl ve müteakip yıllarda hükümetlerimizin bütçesi müsait olur, buralara daha çok kaynak ayırırız; değerli milletvekilleri de, yolların meselelerini takip sıkıntısından kurtulurlar ve başka meselelerin halli için elbirliğiyle çalışırlar.

Hepinize hürmetlerimi arz ederim. (RP, DYP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Efendim, Kırıkkale, Çorum ve Amasya milletvekillerimiz üzülmesinler; Sayın Bakanımız, her ne kadar "Samsun-Kavak" buyurdular ise de, meşhur bir darbımeseldir "Kavak'tan öte yol gider." Onun için, bu, Kavak'tan beri gelir inşallah.

Efendim, nisan ayındayız; Millî Egemenlik Bayramımızı, inşallah, hazla, kıvançla, bir kere daha, kesilmeksizin, bundan sonra da kutlayacağız. (DSP sıralarından "Sayenizde [!]" sesleri)

Efendim?..

Ben, inandığım bir temennimi ifade ediyorum. Bu temennimi sulandıracak bir söz, sadece beni değil, Parlamentoyu da rencide eder.

Şu anda, dinleyici locasında, Çankaya Özel Yasemin Karakaya İlkokulu öğrencileri var. Bunlar, şimdi yukarıda oturuyorlar; inşallah, zamanla buralarda oturacaklar. Onlar, ülkemizin ümidi, istikbalidir. Onları ve onların şahsında bütün çocuklarımızın, yavrularımızın 23 Nisan Bayramlarını kutluyorum. (Alkışlar)

2. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Hatay İlinin sorunlarıyla ilgili gündemdışı konuşma yapmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun değerli üyesi Sayın Fuat Çay; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

FUAT ÇAY (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; son günlerde, kamuoyunda ve basında Hatay'la ilgili olarak çıkan haberlerle alakalı olmak üzere, gündemdışı konuşma yapmak için huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla, sevgilerimle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, son günlerde, Hatay'la ilgili, gerek Millî Güvenlik Kurulunda görüşülen yönüyle gerek kamuoyunda, doğru veya yanlış, ama, Hatay halkını, Hataylıları rencide eden birçok duyum ve haberler sergilenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Hatay, 1939 yılında, Atatürk'ün dehasıyla ve uluslararası politika alanındaki üstünlüğüyle, plebisit yoluyla ve halkın yüzde 98,5'inin iradesiyle, Türkiye Cumhuriyetine, bir kurşun sıkılmadan ilhak edilmiştir. Yani, o zamanın halkı, yüzde 98,5 oyla, Türkiye Cumhuriyetini tercih ederek bağımsız Hatay Devleti Parlamentosu kendisini feshetmiş ve Türkiye'ye ilhak olmuştur. Bugün, Hatay'da yaşayan vatandaşlarımız, o zaman, Hatay'ı, plebisit yoluyla, oyla ilhak eden ve Türkiye Cumhuriyetini -genç cumhuriyeti- tercih eden insanların torunlarıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün, Hatay'da yaşayan insanlar, Türkiye Cumhuriyetine bağlı, genç cumhuriyete bağlı, laik, demokrat ve ulusal bütünlüğe saygılı, inançtan bağlı bir halk topluluğunu teşkil etmektedir. Öyle ki, belki Türkiye'nin başka hiçbir yerinde, belki dünyanın hiçbir yerinde, Arap, Türk, Kürt, Alevî, Sünnî, Yahudi ve Ermeninin bu kadar güzel uyum içinde, birlikte yaşadığı bir yer ve bu kadar kültürel mozaik mevcut değildir. Hatay'daki, demokrasiye, Türkiye Cumhuriyetine, ulusal bütünlüğe olan bağlılık; yurttaş bilinci ve ulus bilinci, eğer, Türkiye'nin birçok yerinde olsaydı, sanıyorum, Türkiye'nin, şu anda içinde yaşadığı sıkıntıları yaşaması mümkün olmazdı.

Hatay'da, bu kadar kozmopolit gibi görünen; ama, gerçekten uyumlu ve Türkiye'ye bağlı, Atatürk ilkelerine bağlı, laik cumhuriyete bağlı olan bu insanlar hakkında bu tür dedikoduların çıkması ya da bu tür raporların çıkması, bu insanları rencide etmektedir.

Bugün, Hatay'da, özellikle itham edilen, en fazla itham edilen her Arap kökenli Alevî kesimin evinde bir Atatürk resmi asılıdır; her dinî törende, her mevlütte, Atatürk ve silah arkadaşlarına rahmet okunur. Bununla birlikte, bugüne dek, yine, Türkiye Cumhuriyetinin Ordusunun başarısı, millî eğitiminin, gençliğinin başarısı ve Türkiye'nin kalkınması için, her dinî törende dualar okunur. Türkiye'nin hiçbir yerinde, böyle bir tablo, Türkiye'ye bu kadar bağlılık görülmemiştir, görüleceğini de sanmıyorum.

Yine, oradaki insanlar arasında, Alevîsiyle, Sünnisiyle mevcut kaynaşma paralelinde, hayatın her alanında ortaklık vardır; iş alanında ortaklık vardır, ticarette ortaklık vardır. Alevî, Sünni, Arap, Kürt ayırımı yapmaksızın evlilikler yapılmaktadır. Hatay, devletten gereği şekilde yardım görmemesine rağmen, Hatay halkının çalışkanlığıyla, bugün, Türkiye'nin en sayılı kalkınmış vilayetleri arasında bulunmaktadır.

Cuma günü, Millî Güvenlik Kurulunda, basından öğrendiğim kadarıyla, bu konu tartışılmıştır. Elbette tartışılacaktır; Millî Güvenlik Kurulu anayasal bir kuruluştur; Millî Güvenlik Kurulu, ulusal savunmayla ilgili her türlü konuyu değerlendirmek ve tedbir almak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FUAT ÇAY (Devamla) – Sayın Başkan, konunun önemine binaen...

BAŞKAN – Ne kadar?..

FUAT ÇAY (Devamla) – 3-4 dakika... Konu çok önemli Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, gel ortasını bulalım bunun...

Buyurun.

FUAT ÇAY (Devamla) – Bu konu tartışılacak, tedbirler de alınacaktır. Ancak, 1980'den bu yana, devletin içinde, şoven, yanlı ve irticacı bazı kesimlerin ve bunlara bağlı olarak bazı haber kaynaklarının ürettiği raporlar, gerçekleri yansıtmamaktadır.

Yine, basından öğrendiğimiz kadarıyla, oradaki Arap kökenli, Alevî kökenli insanların, Suriye ile işbirliği yaptığı iddiaları ortaya atılmaktadır; orada, Alevî nüfusunun toprak üstünlüğünün sağlandığı, hatta kimi iddialara göre de, Suriye'den para aldığı ve Suriye'nin emellerine hizmet etmek amacıyla çalışmalar içinde olduğu ileri sürülmektedir. Bu, kendi özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyetini tercih eden ve ulusal bütünlüğe en saygılı olan Hatay halkına yapılacak en büyük hakarettir, bundan daha büyük bir hakaret olamaz.

Bu raporlar muvacehesinde, ne yazıktır ki, mevcut hükümetlerce, öteden beri, oradaki toprak ve nüfus dengesini sağlamak üzere, Türkiye'nin birçok yerinden, zaman zaman, göçerler ve afetzedeler, iskân yoluyla oraya yerleştirilmeye çalışılmaktadır.

Bu, tabiî, 1,5 milyon nüfusu bulan Hatay halkında büyük tedirginlik yaratmakta, insanlar arasında huzursuzluk yaratmakta, insanlar arasında güvensizlik yaratmakta ve tepkilerine neden olmaktadır. Bu tür politikalardan mutlaka vazgeçilmesi, bu tür anlayışların mutlaka bir yana atılması gerekmekte ve orada yaşayan halkın, ulusal bütünlüğe olan saygısını kabul etmek, onlara inanmak, onları cesaretlendirmek ve yüreklendirmek gerekmektedir.

Hatay'da, zaman zaman terör eylemleri olmaktadır. Suriye'nin, Türkiye üzerinde emelleri dün vardı, bugün vardır, yarın da olacaktır. Suriye'nin, genç, dinamik Türkiye Cumhuriyetini hiçbir zaman hazmetmesi mümkün değildir. Bütün İslam ülkeleri içerisinde, demokrasi ve laiklikle yönetilen tek ülke olan Türkiye Cumhuriyetinin, diktatör ülkeler tarafından hazmedilmesi mümkün değildir; ama, bunun cezasını, diyetini; oradaki, Atatürkçü, laik, çağdaş ve ulusal bütünlüğe saygılı olan insanlara ödetmemek gerekmekte. Korkarım ki, bu, son yayınlanan ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çay, lütfen; tamamlayın...

FUAT ÇAY (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

FUAT ÇAY (Devamla) – ...kamuoyuna yansıyan -doğrudur yanlıştır bilemiyorum- Millî Güvenlik Kurulunun bu konudaki tavsiye kararını da bilmiyorum; ama, Millî Güvenlik Kurulunun sağduyulu davranışıyla; Hatay'ı çok iyi bilen Sayın Hatay Valisinin tespitleri doğrultusunda ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu konudaki bilgisi doğrultusunda bir karar çıkmış olmasını, ben, özellikle diliyorum; ancak, bu aşamada bu kararın yayımlanmasından sonra, halktaki tedirginliği gidermek amacıyla, mutlak surette, Hükümetin, bu konuda bir açıklama yapması gerekmektedir.

Bununla birlikte, oradaki iskân politikalarından vazgeçilerek, ihaleye verilen iskân evlerinin ihalelerinin iptal edilmesi ve iskâncılara verilecek toprakların, iskâncılara verilmekten vazgeçilip...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FUAT ÇAY (Devamla) –Sayın Başkan, toparlıyorum; son cümlemi söylüyorum.

...onu, yıllardır orada işleyen ihtiyaç sahiplerine verilmesi ve kamuoyuna yanlış biçimde yansıyan bu tür iddialardan cesaret alarak; devlet kadrolarında mevcut irticacı ya da şoven şahinci grupların baskılarının artırılmasını önlemek ve halkı rahatlatmak kaydıyla ve düşüncesiyle, Hükümetin, bu konuda açıklama yapması ve halkı rahatlatmasını diliyorum. Türkiye Cumhuriyetinin oradaki güvencesi, yine oradaki Hatay halkıdır.

Sayın Başkana, söz verdiği için teşekkür ediyor; sizlere, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çay, teşekkür ediyorum.

Hükümetten bir talep yok.

3. – Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, öğretmenlerin yetiştirilmesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın cevabı

BAŞKAN – Şimdi, üçüncü sırada, öğretim ve eğitim sorunlarıyla ilgili olarak, Refah Partisi Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime, hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Bilindiği gibi, son günlerde tartışılan, en yoğun konu, eğitim sistemimiz olmuştur. Temel eğitimin 8 yıla çıkması, niteliği, uzun süredir -aşağı yukarı bir aydır- tartışılıp duruyor. Tabiî, 7 yaşında sınıfa girmiş, 45 yaşında sınıftan çıkmış bir öğretmen olarak, bir eğitimci olarak -yani, 38 yılını fiilen sınıfta geçirmiş bir öğretmen olarak- beni en çok rahatsız eden şey; Türkiye'deki siyasî çatışmaların merkezine eğitimin alınma hadisesidir. Türk eğitiminin, mutlaka, siyasî çatışmaların odağı olmaktan kurtarılması lazım. Bu, bir aylık tartışma esnasında, benim dikkatimi çeken, beni oldukça üzen bir konu oldu.

Eğitimin temel unsurlarından biri olan; hatta, eğitimin temel unsurlarından ilki olan öğretmen konusuna; öğretmen yetiştirme, öğretmenin niteliği, öğretmenin bugünkü durumu hakkında hiç konuşulmaması beni ciddî şekilde üzdü. Siz, eğer, eğitim üzerinde duruyorsanız; eğer, siz, eğitimin değişmesini, eğitimin gelişmesini istiyorsanız, öğretmen unsurunu unutarak bir yere varamazsınız.

Dedik ki, eğitim sistemi, hep, siyasal çatışmaların odak noktasında oldu. Maalesef, eğitimin temel unsurlarından olan öğretmen de, hep, bu odak noktaya itile geldi. İstenildi ki, belli zamanlarda, öğretmenler, belli dünya görüşlerinin, belli ideolojilerin kurşun askerleri olsun; tabiî, bu, başarılamadı.

60'lı yıllara bakıyoruz; ortaokulu bitiren insanların hiçbir pedagojik formasyon almadan okullara öğretmen olarak doldurulduğunu görüyoruz. 70'li yılların ortalarına doğru, bir salatalık mevsiminde okula alınan insanların –yani 45 günde– okullara, resim öğretmeni olarak, fizik öğretmeni olarak, kimya öğretmeni olarak, ingilizce öğretmeni olarak atandığını görüyoruz. Bu, siyasetin, eğitim sistemimiz üzerindeki utanılacak gölgesinden başka bir şey değildir. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Geldik bugüne; yani, son 10 yıllık bilançoya: Ne oluyor; veterinerler öğretmen yapılıyor!.. Bugün, veterinerler, okullara öğretmen olarak gönderiliyor!..

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Bu İktidar yaptı...

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bunda, bizim payımız yok; bunda, bu İktidarın payı yok. Bunda, ekranlara çıkıp kahramanlık yapan eski eğitim bakanlarının payı var; bunda, herkesin payı var.

Biliyorsunuz, 6 ayda öğretmen yetişmiyor. Öğretmen, liseden sonra en az 4 yılda yetişiyor. Şimdi, ben, bu polemiğe girmek istemiyorum. Eğer, öğretmen 6 ayda yetişseydi, yetiştirilirdi; geçmişte, 1977 yılında bu denendi, olmadı.

Değerli kardeşlerim, öğretmenlik, bir meslektir; uzmanlık gerektiren bir meslektir; yani, kişi, öğretmen yetiştirilen okulda, öğretmenliğin ruhunu bizzat yaşaya yaşaya, onun mehabetini içinde hissede hissede; eğitim tekniklerini, öğrenim metotlarını, öğrenci psikolojisini öğrene öğrene; ayrıca, okullarda uygulaya uygulaya öğretmen olur; 6 ayda olmaz, 1 yılda olmaz... Bunun için belli bir zamana ihtiyacımız var.

Tabiî, yıllardır şunu biliyoruz: 1997 yılında kaç öğretmene ihtiyacımız varsa, bunu yetiştirmemiz lazımdı; bunu yapmadık. 1995'te kaç öğretmene ihtiyacımız varsa, bunu yetiştirmemiz lazımdı; bunu da yapmadık ve gele gele, bu noktaya geldik. Şimdi, ziraat mühendislerini öğretmen yapıyoruz, sonra da, çağdaşlaşmaktan bahsediyoruz!.. Bundan büyük çağdışılık kesinlikle olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan, toparlayın; lütfen...

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Değerli kardeşlerim, bunların bir kısmının pedagojik formasyon aldığı iddiasındayız. Şunu net olarak söyleyeyim: Bir okulda 6 ay pedagoji eğitimi alınarak öğretmen olunmaz, nazarî pedagoji bilgileriyle öğretmen olunmaz; öğretmen, okullarda uygulama yapılarak yetiştirilir.

Şu an 19 bin öğretmen kadrosu bekleniyor; sıra bize geldi... Ne olacak; 19 bin öğretmen mi var kadro olsa? Siz, biraz daha ziraat mühendisi, biraz daha işletmeci göndereceksiniz okullara, sonra da diyeceksiniz ki "biz, eğitimi sekiz yıla çıkaracağız, bu ülkenin çocuklarını iyi eğiteceğiz."

Değerli arkadaşlar, bir şeye mecburuz; buğday yetiştirmekle insan yetiştirmenin arasındaki temel fark, çağdaş olmanın da temel gereğidir. Bunu idrak etmek zorundayız; bu, çok önemlidir.

Herşeyden önce, 2000 yılında ne kadar öğretmene ihtiyacımız var; biz, onu yetiştirmek zorundayız; yoksa, televizyonlara çıkıp "eğitim sistemimizin fizikî altyapısı hazırdır, 19 bin öğretmen alırsak -tabiî, bunlar, öğretmen değil, ziraat mühendisi- bütün meseleleri çözeriz" demek yetmiyor. Ben, bunu, bir öğretmen olarak, biraz önce söylediğim gibi, 7 yaşında sınıfa girmiş 45 yaşında sınıftan çıkmış; bu ülkeyi seven, bu ülkenin değerlerini seven bu ülkenin tarihini seven, bu ülkenin çocuklarını seven bir eğitimci olarak istiyorum. Bu konuya, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Türk siyasetçileri olarak, bütün siyasî partiler olarak acilen el atmak durumundayız.

Teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Doğan, ben teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Millî Eğitim Bakanı Sayın Sağlam; buyurun.

MİLLî EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; değerli arkadaşımız Avni Doğan'ın, özellikle öğretmen yetiştirmeyle ilgili konuşmasını dinledik; konuşmasından yararlandığımızı hemen söylemeliyim. Ben, bazı konulardaki düşüncelerine, öğretmen yetiştirmeyle ilgili olarak son yıllarda neler yaptığımızı, neler yapageldiğimizi, faaliyetleri kısaca özetleyerek cevap vermek istiyorum.

Bunlardan birincisi şu; yıllarca -kendilerinin söylediği gibi- ortaokul mezunlarının yahut 45 günlük mektupla öğretimle, 3 aylık eğitimle öğretmen yapıldığı doğrudur. Şu anda, özellikle, ilköğretim okullarındaki 300 bine yaklaşan öğretmenlerimizin, ilk öğretmenlerimizin; hatta, bazı branş öğretmenlerimizin, geçmişte 40 binlik, 50 binlik, 100 binlik gruplar halinde, ortaöğretim mezunlarından temin edildiği, bazen de kısa devrelerle öğretmen yapıldığı doğrudur. Son yıllarda -özellikle 1990 yılından sonraki yıllarda- bütün öğretmenlerin üniversite mezunu olması gibi, çok yararlı, çok yerinde bir karar alınmıştır. Bundan sonra, bu tip kısa devre yahut 3 aylık 5 aylık eğitimlerle öğretmen olunması durmuştur. Dolayısıyla, öğretmen yetiştirme, fakültelerde; yani, eğitim fakültelerinde yapılmaya başlanmış, bir ara iki yıllık ve üç yıllık yükseköğretmen okullarının yahut öğretmen yetiştiren yüksekokulların, 1991 yılından itibaren dört yıllık fakülteye dönüştürülmesiyle, sınıf öğretmenliği yetiştirmede aşağı yukarı iki yıl hiç mezun verilmemiştir. Bugün, özellikle sınıf öğretmenliğindeki, yani ilkokul, ilköğretim öğretmenliğindeki açık, bir planlama hatasından ziyade, iki yıl ve üç yıl süreli olan öğretmen yetiştiren yüksekokulların sürelerinin dört yıla çıkarılması ve iki yıla yakın bir süredir hiç mezun vermemesinden kaynaklanmaktadır. Bu, sık sık, bilinerek veya bilinmeyerek tekrar ediliyor; yani, hiç planlama yapılmadı mı, neden bu eksiklik var; bunu, bu kürsüden müteaddit defalar ifade ettim, bir kere daha ifade ediyorum: Aşağı yukarı, iki yıllık ve üç yıllık öğretmen yetiştiren yüksekokullar, 1991 yılından itibaren, dört yıllık eğitim fakültelerine dönüştürülmüş ve iki yıla yakın hiç mezun vermeme durumuyla karşı karşıya kalınmıştır. İlköğretimdeki temel açık buradan kaynaklanmaktadır; ama, son yıllarda bunun farkına varılmış; mesela, tekrar, öğretmen liseleri, Anadolu öğretmen liseleri açılmış; öğretmen yetiştiren okullara gidecek olan öğrencinin daha kaliteli olması için özel burslar tahsis edilmiş ve son yıllarda, özellikle öğretmen yetiştiren fakülteleri tercihte, belli bir kalite yükselmesi de olmuştur.

Şimdi, değerli arkadaşımızın, son yıllarda -daha doğrusu 1996 yılında- özellikle fakülte mezunlarından öğretmen alınmasına dair eleştirisine de katılmak mümkün değildir. Şunun için değildir: Bu ülkede, lise mezunlarını öğretmen vekili olarak atıyorsunuz; yıllardır atıyorsunuz kimse eleştirmiyor, kimse eleştirmiyor; çünkü, herkesin işine geliyor. Leblebi dağıtır gibi, hısım akrabanın lise mezunlarına öğretmen vekilliği dağıtıldığı için, herkesin işine geliyor!.. Şimdi, biz, bunu kaldırdık ve üniversite mezunlarından öğretmen atıyoruz. Değerli arkadaşım, veteriner örneğini verdi; veterinerler, liseden sonra beş sene okurlar, beş sene!.. Lise mezununu öğretmen vekili yapacağınıza, veteriner fakültesi mezunu pırıl pırıl genci öğretmen yapmakta niye bu kadar sakınca görüyorsunuz?!. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biz, ayrıca, 45 bin öğretmen atadık -Yüce Meclisin bilgisine sunuyorum- bunun 35 bini eğitim fakültesi mezunu öğretmenlerdir. Üniversite mezunlarından sadece 10 500 kişi atadık. Bunların da hepsi, mühendislik, mimarlık, veterinerlik fakültesi gibi okullardan mezunlardır ve bunlardan, formasyonu olanlar, zaten öğretmen formasyonuyla derse girmişlerdir, formasyonu olmayanlara da formasyon tamamlama kursları açılmıştır; buna, yazın da devam edeceğiz. Olay şudur: Eğitim fakültelerinden yılda 5 bin civarında öğretmen mezun oluyor. Üniversitelerin ne kadar üst kapasiteyle çalıştığını biliyorsunuz. Bunu zorlasanız, belki yüzde 50 kontenjan artırabilirsiniz; yüzde 100 bile artırsanız, 480 bin öğretmen bulunduğu için, yıllık emekliye ayrılma, son beş yılda, 25 bin ilâ 30 bin arasında değişiyor; yani, 5 bin veya 10 bin öğretmen yetiştiriyorsunuz, 30 bin öğretmen emekli oluyor. Mesela; 1996 yılında 30 500 öğretmen emekli oldu. Bu da, fazla bir oran değil; çünkü, rakam yüksek; yani, diğer mesleklerdeki gibi, ortalama yüzde 5'i emekli olsa, bu, yılda, aşağı yukarı 25 bin tutuyor. Dolayısıyla, bizim bütün çabamız, lise mezunlarıyla idare etme yerine, hiç olmazsa, bir yıl içerisinde başvuran fakülte mezunlarından, formasyon da vermek suretiyle, bu iki yıl mezun olmamanın yarattığı açığı kapatmak, sonra da eğitim fakültesi mezunlarından öğretmen yetiştirmeye devam etmektir; yapılan uygulama budur. Bence, başka bir çaresi de yoktur.

Elbette, bizim arzumuz, hedefimiz, eğitim fakültelerinden mezun sınıf öğretmenleri almaktır. Nitekim, Yüksek Öğretim Kuruluyla yapılan görüşmeler sonunda, sınıf öğretmeni yetiştiren eğitim fakültelerinin yapısını değiştirdik; bu yıldan itibaren daha fazla öğretmen alacaklar; ama, takdir edersiniz ki, bu, yine iki, üç yıllık asgarî bir zaman sürecine vabestedir. Dolayısıyla, biz, bu 19 bin öğretmeni daha sınıf öğretmeni olarak atadığımızda; daha evvel alan öğretmeni olup da sınıf öğretmeni olarak atadıklarımızı, alan öğretmenliğine çekip, işi normal mecrasında sürdüreceğiz.

Tabiî çok önemli bir nokta, öğretmenlerimizin, sadece işe alınmalarıyla işin bitmediğidir. Onları, daha cazip bir mesleğin mensupları yapabilmek için, en azından, giriş derecesinden itibaren ekgösterge verilmesi, özel hizmet tazminatı tavanının yükseltilmesi ve hepsinden önemlisi, çalışma esaslarını yasal ve objektif esaslara bağlamak için çalışmalarımız var; bunlar hazır, birkısmı kararname şeklinde, birkısmı kanun tasarısı şeklinde... Kanun tasarısı olanlar Yüce Meclisin... (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edebilir miyim... Sürenizi durdurayım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Tabiî.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok güncel olan bir konuda Sayın Bakanımız Yüce Kurula bilgi arz ediyor; acaba takip imkânı bulabiliyor musunuz? ("Hayır" sesleri) İstirham ediyorum... Rica ediyorum...

Efendim, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dolayısıyla, özellikle işe alma yanında, bir taraftan emeklilikleri önlemek ya da mesleğin cazibesini muhafaza etmek için -çünkü son yıllarda özel okullar da, öğretmen çalıştırma konusunda, devletle büyük bir rekabete girmiştir- bunların, belirli özlük haklarına ilişkin sorunlarını çözme konusunda hazırlıklarımız var; tasarılar Yüce Meclise geldiğinde, bütün arkadaşlarımızın desteğiyle, öğretmenlerimiz için bu özlük haklarıyla ilgili düzenlemeler yapılırsa, öyle zannediyorum ki, mesleğin daha da ileriye gitmesi için yardım etmiş oluruz.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, efendim, bir leblebi örneği verdiniz; inşallah, bu, Çorum leblebisi değildir; çünkü, o, çok zor elde ediliyor!..

Teşekkür ediyorum.

Sayın Üstüner, bir notunuzu aldım; gayet tabiîdir, Sayın Doğan, herhangi bir meslek grubunu küçümsemek için o beyanda bulunmadı. Bendeniz de takip ettim. Sayın Doğan, pedagojik formasyonun çok önemli olduğunu vurgulamak istedi, böylece de, talebiniz, zabıtlara geçmiş oldu.

Teşekkür ediyorum.

Veterinerleri hepimiz çok seviyoruz.

KÂZIM ÜSTÜNER (Burdur) – Veteriner hekimleri...

BAŞKAN – Veteriner hekimleri... Veteriner sağlık memurlarını da seviyoruz efendim.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, madem veterinerlik yapmayacaklar da, ziraat mühendisliği yapmayacaklar da, neden onlara ...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Slovenya Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMMBaşkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/734)

2 Nisan 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Slovenya Cumhurbaşkanı Milan Kucan'ın davetlisi olarak, 3-4 Nisan 1997 tarihlerinde Slovenya Cumhuriyetine resmî bir ziyarette bulunacağımdan, dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Doç. Dr. Mustafa Kalemli vekâlet edecektir.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulur.

Sayın milletvekilleri, Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek önerileri vardır; okutup, müzakere açacak, sonra da, ayrı ayrı oylarınıza arz edeceğim:

V. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin RP ve DYP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 2.4.1997 Çarşamba günü yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Gruplarımızın aşağıdaki müşterek önerilerinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımızla arz ederiz.

Mehmet Gözlükaya Salih Kapusuz

Denizli Kayseri

DYP Grup Başkanvekili RP Grup Başkanvekili

Öneriler:

1- Genel Kurulun 2.4.1997 Çarşamba ve 8.4.1997 Salı günleri 15.00-21.00; 3.4.1997 Perşembe, 4.4.1997 Cuma, 9.4.1997 Çarşamba, 10.4.1997 Perşembe ve 11.4.1997 Cuma günleri 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi; 2.4.1997 Çarşamba ve 9.4.1997 Çarşamba günlerinde sözlü soruların görüşülmemesi; 8.4.1997 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 4.4.1997 Cuma ve 11.4.1997 Cuma günlerinde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

2- 2.4.1997 tarihli gelen kağıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 273 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına, gündemin 128 inci sırasında yer alan 257 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı sırasına, 123 üncü sırasında yer alan 250 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 100 üncü sırasında yer alan 226 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 5 inci sırasında yer alan 192 sıra sayılı kanun teklifinin 10 uncu sırasına, 12 nci sırasında yer alan 215 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci sırasına, 125 inci sırasında yer alan 254 sıra sayılı kanun teklifinin 12 nci sırasına, 107 nci sırasında yer alan 231 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, öneri aleyhinde söz talebiniz var.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Genel Kurulun fazla zamanını almamak amacıyla geri alıyorum.

BAŞKAN – Peki efendim.

Sayın Sav?..

ÖNDER SAV (Ankara) – Ben de geri alıyorum.

BAŞKAN – Siz de geri alıyorsunuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, öneri lehinde söz istiyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Ben de lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki efendim.

Zaten, iki değerli arkadaşımız aleyhinde söz talep etmişlerdi. Lehinde, Sayın Kapusuz, Sayın Gözlükaya söz talebinde bulundular.

Sayın Kapusuz, buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; teklif etmiş olduğumuz Grup önerimizle ilgili, şahsî görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza geldim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin ve milletimizin de yakinen takip ettiği gibi, Türkiye'de, yıllardan beri birikmiş olan birçok problemin halledilmesi zarureti söz konusudur. Demokrasilerde aslolan da, milletimizin halline ihtiyaç duyduğu bu konuların, yetkili merciler tarafından çözüme kavuşturulması esasıdır.

Parlamento, yasama görevini yürütmekle sorumlu olmasından dolayıdır ki, elbette, bugüne kadar yapmış olduğu verimli, faydalı çalışmalarını aynı şekilde sürdürmek, götürmek mecburiyetindedir.

Bugün, biz, İktidara mensup iki grup olarak, bir Danışma Kurulu toplantısı talebinde bulunduk. Bu talebimizi, Parlamentoda grubu bulunan arkadaşlarımıza intikal ettirdik. Bunların bir kısmında mutabakat sağladık. Mutabakat sağladığımız konular şunlardır:

Birinci konu; bayramdan önceki hafta -yani 15 - 16 Nisan günleri- Meclisimizin çalışmalarına ara vermesidir.

Ayrıca, 22 Nisan Salı günü -ki, bildiğiniz gibi, 23 Nisan, Parlamentonun çalışma günü olarak, önemli bir gündür. O gün, bütün arkadaşlarımızın burada olması gerektiğinden hareketle- İstanbul'da yaşanan tanker faciasıyla ilgili olarak bütün gruplarımızın vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin tamamı, gündemimizde yer alacak ve Parlamentomuzda görüşülecektir.

23 Nisan, hepinizin de bildiği gibi, önemli bir günümüzdür; milletvekillerimizin tamamı Parlamentoda bulunmaktadır. 24 Nisan günü ise, 2 denetim konusunu, yine, özellikle muhalefetin talebi gereği, önplana aldık. Bunlardan biri, Avrupa Birliğiyle ilgili genel görüşme talebidir. Anavatan Partisinin vermiş olduğu bu genel görüşme arzusunu yerine getirmek için, bunu, o günkü gündemimize koyduk. Bir de Meclis soruşturması söz konusudur; onu da 24 Nisan gününe koyduk ve Parlamento, 22, 23 ve 24 Nisan günleri çalışacaktır; bunda mutabakat sağladık.

Tabiî, Parlamentonun gündeminde o kadar çok tasarı, teklif ve özellikle uluslararası anlaşma var ki, bunları kısa zamanda halletmek gibi bir zaruretimiz de söz konusudur. Şimdi, böyle bir ortam içerisinde, özellikle Dışişleri Bakanlığımız, yurt dışından Türkiye'yi teşrif eden heyetler veyahut da yurtdışına giden değerli temsilcilerimizin ve bakanlarımızın muhatap oldukları birtakım talepler vardır ki, biz, bunların önceliğini Dışişleri Bakanlığımızdan istedik. Bütün siyasî parti gruplarına da, bu, öncelikli olarak istedikleri konuları listeler halinde gönderdik.

ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Memurlar kararnamesi bekliyor.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Şu anda, Genel Kurulda gündemde olan, tam 63 tane, önceliği olan, anlaşması yapılmış, onaylanmayı bekleyen sözleşme söz konusudur. Bunlar için, bir konsensüs gereği, beraberce, bütün siyasî partilerimiz birlikte hareket ederek -cuma günlerini buna ayıralım diye- önerilerimizden bir tanesi cuma günlerini, çalışma günü olarak, bu konuları görüşmek için önplana çıkarıyoruz.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Kararnameler bekliyor.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Dolayısıyla, cuma günlerini, bu müşterek konular için çalışma günü olarak önerdik; ancak, tabiî, bu arada, çalışma saatlerinin de uzatılmasına ihtiyaç var. Bunlar için de getirdiğimiz teklif şudur: Bu hafta, bugün, yani çarşamba günü dahil olmak kaydıyla 15.00-21.00, önümüzdeki salı günü, bir heyetin Türkiye'ye gelmiş olmasından dolayı, yine, çalışma saatlerini 15.00-21.00 olarak, bunun dışındaki diğer günleri de 14.00-21.00 olmak kaydıyla arkadaşlarımıza öneriyoruz. Niçin; çünkü, şu anda gündemimizde olan özelleştirmeyle alakalı çok önemli bir tasarı söz konusudur. Dün olduğu gibi bugün de, hangi siyasî partiyi konuşturursanız konuşturunuz, biz özelleştirmeden yanayız derler. Hatta, bu işin şampiyonu biz olduk, bu işin öncülüğünü biz yaptık, Türkiye'de özelleştirmenin aciliyeti vardır diye beyanda bulunurlar. Bu noktayı göz önünde tutarak, biz, özelleştirmenin geçmişini de ilgilendiren birtakım konularla alakalı olarak, bu tasarıyı getirdik; bunun aciliyeti söz konusudur.

Bununla beraber, Gümrük Kanununda bir maddelik bir değişiklik söz konusudur; bunu gündeme almayı öneriyoruz.

Sosyal Sigortalar Kurumunun alacaklarının hızlandırılmasıyla ilgili bir tasarı var ki, şu anda bu alacakların ödenmesi konusunda birtakım tereddütler söz konusu, hatta ödenmesi gerekli olanları -üzülerek söyleyelim ki- tehir ediyorlar. Bunu göz önünde bulundurduğumuzdan dolayıdır ki, bu SSK alacaklarının hızlandırılması için, birtakım kurumlarımızın da rahatlatılması için bu tasarının görüşülmesi lazım.

Bu tasarıyla getirdiğimiz şey şudur: Bugüne kadar, Türkiye'de faizlerin çok yüksek olmasından dolayı, zamanında ödeme yapamayanlar, yüzde 15'ler mertebesindeki aylık faiz tutarından dolayı, altından kalkamayacakları yükümlülüğe ve borca girdiler. Bunu ortadan kaldırmak için, bu tasarıyla, biz, borcun anası kadar gecikme zammı uygulanmak kaydıyla, bunu da 10 aya taksitlendirmek suretiyle ödenmesini temin etmek, devletin bu alacaklarını tahsil etmek istiyoruz. Bu, hem borçlular için hem de Hükümetimiz ve devletimiz için çok önemli bir tasarıdır.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Geldiler... Geldiler... Konuşmanı bitirebilirsin...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Bununla beraber, aynı zamanda Türk Ceza Kanununun cezaları ilgilendiren maddelerindeki cezaî müeyyidelerin parasal karşılığı çok komik duruma düşmüştür. 100 lira, 500 lira, 1 000 lira gibi âdeta masrafını karşılamayacak cezalar hüviyetini taşıdığı için, bunları güncelleştirmeye ihtiyaç duyulduğundan dolayıdır ki, bunu gündemimize alıyoruz.

YÖK Kanunuyla ilgili kanun teklifi var.

Hepinizin yakinen bildiği gibi, geçmişte konsensüs sağlayarak çıkardığımız, bugün için ise, birtakım değişikliklerine beraberce karar verdiğimiz Trafik Kanununu gündeme alıyoruz.

Ayrıca, milletvekilliği emekliliğini ilgilendiren, özellikle birkısım milletvekili arkadaşlarımızın şu anda emeklilikten mahrum olmaları hasebiyle -ki, arkadaşlarım gözüme bakıyorlar- bunun, öncelikle görüşülmesi için bir aciliyet söz konusudur. Hukukî boşluk vardır; buna ihtiyaç vardır; bunu getiriyoruz.

Bununla beraber, birçok çevrelerin de yakinen ilgilendiği Mera Kanunuyla ilgili bir tasarı var; onu gündemimize alıp, çalışmak istiyoruz.

Bir de, yine konsensüs sağlayarak karar verdiğimiz, pamuk borsasını ilgilendiren bir teklif daha söz konusudur.

İşte, biz, bayram öncesinde, bugün, yani çarşamba, perşembe, cuma; haftaya salı günü de denetimi kaldırarak, salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleri bu kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için çalışma saatlerini bir saat öne alıp, 14.00'ten 21.00'e kadar çalışmayı öneriyoruz. Ümit ediyorum ki, burada bulunan değerli milletvekili arkadaşlarım, milletimizin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sayın Kapusuz, maksat hâsıl oldu...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Gürdal.

BAŞKAN – Efendim, son sözünüzü lütfen...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Toparlamayın, son sözünüzü söyleyin...

Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Son sözümü söylüyorum o halde.

Ben inanıyorum ki, burada bulunan bütün milletvekili arkadaşlarım, iktidar-muhalefet farkı gözetmeksizin, milletimizin beklediği, arzu ettiği bu konularla ilgili çalışmalara destek verecekler, katkı vereceklerdir; bu katkılarından dolayı, şimdiden, hepsine teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, teşekkür ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya, buyurun efendim.

Sayın milletvekilleri, bu konudaki söz süreleri 10'ar dakikadır. Bazen arkadaşlarımız huzursuzlanıyor, süre geçti diye; ama, İçtüzüğün verdiği süre 10 dakidadır; onu kullandırıyorum.

Buyurun Sayın Gözlükaya.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok uzun konuşacak değilim; yalnız, bu önerimizle ilgili olarak çok kısa bir şeyler söylemek isterim. Sayın Kapusuz, bütün detaylarıyla konuyu izah ettiler. Ben şunu söylemek istiyorum: Bu Parlamento, çok kaliteli, çalışkan olmasına rağmen; maalesef, bir yılda yaşlanan bir Parlamento haline gelmiştir. Bunda, bizlerin mutlaka suçu vardır demiyorum; ama, şunu kabul etmek lazım ki, bu itibar zaafı, Parlamentonun bünyesine yakışmıyor. Bu itibarsızlığa düşmemizin sebeplerinden biri, yeterli sayıda, elzem olan kanun çıkaramamamızdır. Şimdi, önümüzde o kadar önemli, hayatî kanunlar var ki, maalesef, bunlara sıra getiremedik, bunları gündeme bile alamadık. Bu bakımdan, ben diyorum ki, günde bir saat fazla çalışacağız -ki, bu altı gün sürecek- bu, Yüce Meclisin bir takdiri olmalıdır. Yüce Meclis, bekleyen kanunları -ki, bu kanunlar önemlidir- bir an önce çıkarabilmelidir.

Bakınız, saat 16.00'ya kadar gündemdışılarla meşgulüz, sunuşlarla meşgulüz; daha henüz kanunlara geçemedik; şimdi, arada bir saat de sözlü sorular var. Sözlü soruları da geçtiğimiz zaman, saat 17.00... Parlamentoda, yalnız iktidardan değil, muhalefetten de hiç kimse kalmıyor veyahut yeterli sayıda arkadaşımız kalmıyor. (DSP sıralarından "hiç gelmiyorsunuz" sesleri)

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Meclisi, hükümet çalıştırır!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) – Niye alınıyorsunuz, onu anlayamadım ben! Niye alınganlık gösteriyoruz?!

O bakımdan, diyorum ki, çalışma saatlerinin günde bir saat, iki saat uzamış olmasından Parlamentoya zarar gelmez, ülkeye fayda gelir. Onun için, gelin, bu çalışma saatlerini önerimiz istikametinde tespit edelim.

İkinci olarak, çok önemli dediğimiz, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği, özelleştirmenin, ihale usulü komisyonlarının teşekkülüyle ilgili çok önemli bir yasa tasarısı var; bu yasa tasarısı hepimiz için kabulü şayandır; Anayasa Mahkemesi, bazı sebeplerle, bazı eksiklikler yüzünden iptal etmiştir. Gelin, bu önemli yasayı çıkaralım. Şu Meclisin içerisinde bulunan her grup ve her siyasî parti özelleştirmeden yana olduğunu defalarca söylemiştir, siyasî propaganda olarak söylemiştir, seçim beyannamelerinde söylemiştir; ama, gelin, bu aksaklığı giderici, Anayasa Mahkemesinin iptali istikametindeki düzenlemeleri yapalım ve arkasından, çok elzem olduğunu bildiğimiz, Trafik Kanunu gibi birçok kanunu da onbeş gün içerisinde çıkaralım ve gerçekten itibarlı olan, bize göre itibarlı olan, her yerde samimiyetle ve ciddiyetle söylediğimiz, söylemeye gayret edeceğimiz Yüce Meclisin itibarına itibar katalım.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya, teşekkür ediyorum.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, aleyhte söz rica ediyorum.

BAŞKAN – Önerilerin aleyhinde, Sayın Araslı; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bu kürsüde, kaçıncı kere, Danışma Kurulunun, Meclisin çalışma programı ve gündemiyle ilgili alelacele getirilmiş değişiklik önerilerini görüştüğümüzü -o kadar sık tekrarlıyoruz ki bu olayı- ben unuttum. Bu konuda çok ciddî ve çok önemli bir sorunumuz var. Böyle bir teklifin aleyhinde söz alırken, amacımız, çalışma saatlerini uzatmamak değil; amacımız, Meclisi tembelliğe yöneltmek de değil; ama, bir tek şey istiyoruz: Meclisin hangi gün ve hangi saatler arası çalışacağı ve bu çalışma süresi içerisinde hangi konuları görüşeceği belli olsun. Bir belirsizlik yaşıyoruz. Meclisin ne zaman çalışıp, ne zaman çalışmayacağını, maelesef -parlamenter rejimlerde olmaması gerekir- bizim parlamenter rejimimizde hükümet belirliyor ve hükümete taban oluşturan iktidar partisi grupları belirliyor.

Şimdi, önümüze, öncelik iddiasıyla getirilen şu listeye bakalım: Özelleştirme... Demin, lehte söz alan bir arkadaşımız dediler ki, bütün siyasî partiler özelleştirme için bir acelecilik içerisindedirler.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir acelecilik içerisinde değil. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, şunu hatırlatmak istiyoruz: Bu Meclisten, çok kısa bir süre önce iki yasa geçti. Bunlardan birincisi Emekli Sandığının mallarının satılmasına izin veriyordu, ikincisi Sosyal Sigortalar Kurumunun mallarının satılmasına izin veriyordu. Bu iki yasanın da pek çok hükmünün Anayasaya aykırı bir nitelik taşıdığını yine bu kürsüden dile getirdik. Şimdi, bu özelleştirme, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu başta olmak üzere, pek çok kurumun mallarını, alelacele, varına yoğuna bakmadan elden çıkarmak için mi isteniyor, acelemiz onun için mi? Onun için mi gündemdeki sırayı değiştirip bunu öne getiriyoruz?

Yine, bize verilen listeye bakıyorum, YÖK'le ilgili bir düzenlemeden söz ediliyor. Bu düzenlemenin, üniversitelerimizde ve bizzat YÖK'ün bünyesinde ne kadar büyük rahatsızlıklara yol açtığı, komisyondaki tartışmalarda görüldü ve bununla ilgili bir yorum yapıldı, "Hükümet, YÖK'ün birtakım işlemlerini, birtakım tasarruflarını beğenmediği için, laiklik konusundaki karşı çıkışları Hükümetin hoşuna gitmediği için, YÖK üzerindeki siyasî etkisini daha ağırlaştırmak üzere, bu yasa tasarısını hazırladı" denildi. Üzerinde bu kadar tartışma açılmışken, özellikle üniversite camiasında çok derin huzursuzluklara yol açmışken, böyle bir tasarının görüşülmesini öne çekmekte ne gibi yararımız olacak Türkiye olarak?

Yine, bir arkadaşımız burada bir hususu dile getirdiler, "milletvekillerinin emekliliği konusu gündemde; Anayasa Mahkemesi bir iptal kararı verdi; bu iptal kararının yarattığı boşluğu bir an önce doldurmamız gerekiyor; onun için, bunu öne almamız icap ediyor" dediler.

Değerli arkadaşlarımız, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının, gerçekten, milletvekili emekliliği konusunda ikinci bir yasal düzenleme aciliyeti ortaya çıkardığı bir gerçektir; ama, ben size şunu sormak istiyorum: Emekli olmak isteyen milletvekillerinin bu konuda birtakım sorunları vardır; ama, ya diğer, emekli olan veya emeklilik için bekleyen, milletvekili sıfatı taşımayan vatandaşlarımızın bu konuda hiç mi sorunu yoktur?! Niçin onlara öncelik vermiyoruz veya niçin onlarla ilgilenmezken böyle bir konuyu önplana çıkarmaya çalışıyoruz?!

Değerli arkadaşlarımız, burada vaktimiz çok kıymetlidir; onun için, bunu, çok değerli, çok akıllıca bir biçimde kullanmamız gerekir ve ne zaman çalışacağımızı, hangi saatler arasında çalışacağımızı, bu çalışma süresi içerisinde hangi konuları görüşeceğimizi çok önceden bilmemiz gerekir. Lütfen, artık, bu, apansızın, baskın şeklinde kendisini gösteren gündem değişiklikleriyle karşımıza gelmekten vazgeçiniz. Meclis, saygınlığını, asıl böyle olaylar yaşadığı için koruyamıyor, alelacele çıkarılmış yasaların yarattığı sorunlar nedeniyle saygınlığını yitiriyor. Onun için, Meclisin, akıllıca, gündemi belli, çalışma saatleri belli bir kurum niteliğinde çalışmalarını sürdürmesi için gerekli önlemleri alalım, gerekli titizliği gösterelim ve Meclisin, saygınlığını korumasına, kazanmasına lütfen yardımcı olalım. Bu yollar, Meclisin saygınlığını koruması için bize yararlı olacak yollar değildir. Böyle, baskın şeklinde gündem değiştirmelerden bir an önce vazgeçelim. Zaten, önümüzdeki gündem, Danışma Kurulu kararlarıyla yapılmış olan bir gündemdir. Orada, öncelikli sıraları verdiğimiz tasarı ve teklifler, zaten, bu konuma, Danışma Kurulu kararlarıyla gelmiştir. Kendi verdiğimiz kararları, tekrar tekrar tartışmaya açarak değiştirmeyelim; bunda, ne Yüce Meclisin ne de Yüce Türk Milletinin hiçbir çıkarı, hiçbir yararı söz konusu olmayacaktır.

Saygılar sunarım. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Araslı, teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi?.. Yok.

Şimdi, önerileri tekrar okutup oylayacağım; yalnız, arkadaşlarımızdan bir ricam var...

Sayın milletvekilleri, ayakta konuşan sayın milletvekilleri, rica ediyorum... Efendim, sayın milletvekillerimiz lütfen bir yere otursunlar, tüm Genel Kurula rica ediyorum; saymada zorluk çekiyoruz, tereddütler hâsıl oluyor, sıkıntı doğuyor; ricam budur.

Birinci öneriyi okutuyorum:

1. Genel Kurulun 2.4.1997 Çarşamba ve 8.4.1997 Salı günleri 15.00-21.00; 3.4.1997 Perşembe, 4.4.1997 Cuma, 9.4.1997 Çarşamba, 10.4.1997 Perşembe ve 11.4.1997 Cuma günleri 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi; 2.4.1997 Çarşamba ve 9.4.1997 Çarşamba günlerinde sözlü soruların görüşülmemesi; 8.4.1997 Salı günü sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; 4.4.1997 Cuma ve 11.4.1997 Cuma günlerinde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci öneriyi dinlediniz.

Sayın milletvekilleri, hâlâ koltuk beğenemeyen arkadaşlarıma rica ediyorum!.. (DSP sıralarından "Oylama yap" sesleri)

Efendim, oylayacağım... Müsaade buyurun...

Birinci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Birinci öneri kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2. 2.4.1997 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 273 sıra sayılı Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına, gündemin 128 inci sırasında yer alan 257 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı sırasına, 123 üncü sırasında yer alan 250 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 100 üncü sırasında yer alan 226 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 5 inci sırasında yer alan 192 sıra sayılı kanun teklifinin 10 uncu sırasına, 12 nci sırasında yer alan 215 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci sırasına, 125 inci sırasında yer alan 254 sıra sayılı kanun teklifinin 12 nci sırasına, 107 nci sırasında yer alan 231 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – İkinci öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Bu öneri de kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce, Yüce Heyetçe alınan karar gereğince "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Şimdi, teklif ve tasarıları, gündemde bulunan sırasıyla okuyacağım; komisyonu ve Hükümeti arayacağım; inşallah, bulurum.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Sayın Komisyon?.. Hazır değil.

Müzakeresi ertelenmiştir.

2. – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Hazır değil.

Müzakeresi ertelenmiştir.

3. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164)

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Müzakeresi ertelenmiştir.

4. – 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168)

BAŞKAN – 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Hazır değil.

Müzakeresi ertelenmiştir.

5. – Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı : 273) (1)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz önce alınan karar uyarınca, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Sayın Komisyon?.. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanını görüyorum; Sayın Başkan, Komisyon sırasında olmanızı tercih ederim.

Sayın Hükümet?.. Hazır.

Efendim, müzakereye konu raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

ATİLÂ SAV (Hatay) – Rapor daha yeni dağıtıldı!

BAŞKAN – Efendim?..

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Rapor daha şu an dağıtıldı.

BAŞKAN – Efendim, biraz önce karar aldınız; ben ne yapayım... Beklemeden...

ATİLÂ SAV (Hatay) – Neyi, kimden kaçırıyorsunuz!

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Ayıp!.. Ayıp!..

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Efendim, önünüzdeki basılı gündemde bu yasa tasarısı var mı?!

BAŞKAN – Efendim, bana niye soruyorsunuz!

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Kime sorayım!

BAŞKAN – Peki, cevap vereyim: Biraz önce, beklemeksizin müzakeresine karar aldınız; benim yapabileceğim bir şey yok.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Basılı gündemde olmayan şey için milletvekilli ne zaman hazırlanacak!

BAŞKAN – Efendim, Başkanlık, daha önce, Yüce Heyete bütün meseleyi arz etti, o konuda müzakere açtı, o konuda Yüce Heyetin iradesini, görüşünü aldı, bir karar çıktı; ben, o karara uyuyorum; aksini yapmam mümkün değil.

ATİLÂ SAV (Hatay) – Hangi irade efendim?!. O zaman, oylayın, bitsin!

BAŞKAN – Kanun tasarısının tümü üzerinde gruplar adına söz talebi var mı efendim?

(1) 273 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ÖNDER SAV (Ankara) – Başkan! Hacaloğlu konuşacak.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Soysal...

BAŞKAN – Efendim, gördüm de, bir başka şeye çok dikkatle bakıyorum.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Bu tarafı görmüyorsunuz da Sayın Başkan...

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, sırayla tespit edelim efendim...

Efendim, bazen, milletvekili arkadaşlarım, Başkanlığa hitap ederken, caddede yürürken birini çağırıyor gibi "Başkan!" diye sesleniyorlar. Bu, benim şahsımla ilgili bir mesele değildir; ama, bir Başkanlıktır burası.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Başkanlık Başkanlıktan çıktı...

BAŞKAN – Bakın, hiçbir zaman, bir sayın üyenin ismini zikrederken ya da bir sayın üyeye seslenirken "sayın" kelimesini kullanmaksızın hitap etmedim. Tabiî, sizin bileceğiniz iş de, burada oturan insan kim olursa olsun uygun düşmüyor gibi geliyor bana; çünkü, beyanı lisan ayniyle insandır. Bu bakımdan, rica ediyorum, biraz dikkatli olalım.

Efendim, tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Törüner, İkinci sırada Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Hacaloğlu, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Doğan, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Soysal söz istemişlerdir.

Sayın Törüner'i davet ediyorum.

Buyurun efendim.

Sayın Törüner, süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA YAMAN TÖRÜNER (Afyon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz birkaç yıl içinde malî sektöre disiplin kazandıracak çok önemli atılımlar yapıldı. Yaşanan politik çalkantılar ve karalama kampanyaları nedeniyle, kamuoyu, nelerin başarılıp nerelerde darboğazlara girildiğini bir türlü net olarak göremedi. Bu dönem zarfında, bir de büyük ekonomik çöküntü ve kriz dönemi yaşandı; ama, çağdaş ekonomik değişimin temellerinin de bu dönemde atıldığını görüyoruz.

Nedir bu yaşanan büyük değişim: Bunlardan bir tanesi teşviklerin kaldırılması. İhracatta vergi iadesi, ihracatta navlun primi gibi teşvikler, birincisi 1993, ikincisi de 1994 yılı sonundan itibaren tamamen kaldırıldı. Vergi iadesi uygulamaları, hayali ihracat olgusu işlenerek kamuoyumuzu uzun süre meşgul etmiş, bildiğiniz gibi, hakkında kitaplar bile yazılmıştı. Kaldırılmadan önceki son on yılda 2,1 milyar doları vergisel ve 9,3 milyar doları da nakit olmak üzere, toplam 11,4 milyar dolarlık bir pasta payı teşvik adı altında dağıtılmıştı. İşte, artık, gündemimizde bu çeşit konular yok.

Yine, 1984 yılından itibaren uygulamaya konulan, bütçeyle ilişkilendirilmeksizin kullanılabilen bir fon uygulaması vardı. Buna göre, başbakanlar, bütçede yeri olup olmadığına bakmaksızın, fonları kullanarak pasta dağıtımını gerçekleştirebiliyorlardı. Uygulama, doğal olarak, başbakanları çok güçlü kılıyor, onlara kendi zenginlerini yaratma olanağı veriyordu. 1993 yılından itibaren, toplam 73 fonun yüzde 83'ünü oluşturan 63 en önemli fon bütçeye dahil edildi. Devredilenler arasında Kamu Ortaklığı Fonu, Toplu Konut Fonu, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu, Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu, Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonu, Belediyeler Fonu ve Mahallî İdareler Fonu gibi önemli fonlar vardı.

Alınan bu kararla, bir başbakan kendi yetkisini kısıtlıyor, isteyerek kendi gücünü yok ediyordu. İşte, ülkemizde böyle yenilikler yaşandı. Oysa, son sekiz yıl içinde 37,8 milyar dolar fon geliri elde edilmiş ve fonlar kullanılarak 39,6 milyar dolar disiplinsiz harcama yapılmıştı. Fonları istediği gibi kullanma yetkisi bir başbakana ayda yaklaşık 6 trilyon liralık bir imkân tanıyordu. Artık, kimlere, sadece dışkredi bulundu diye, ihalesiz otoyol inşa olanağı verildiği konuları da gündemimizde yok, bunlar da tartışılmıyor.

Yine, 1994 yılından itibaren tarımsal teşvik ve sübvansiyonlar bütçe kapsamına alındı. Merkez Bankası Kanunu değiştirilerek, Toprak Mahsulleri Ofisi ve diğer kamu kuruluşlarına, para bastırarak, kredi verilmesi uygulaması çok çok sınırlandı. Artık, siyasetçiler, kaynağını bulmadan bol keseden taban fiyatlar veremiyorlar.

Daha 5 Nisan kararlarından önce Merkez Bankası ile serbest piyasa döviz fiyatları arasında bir makas vardı, hatırlarsınız. Merkez Bankası döviz kurlarının, 5 Nisan 1994'ten itibaren 10 ticarî banka tarafından belirlenmeye başlanmasıyla bu konuda da çağdaş bir adım atıldı. Böylece, bu konudaki çeşitli dedikodulara ve müdahale söylentilerine de son verildi. Artık, literatürümüzde bu uygulama sürdükçe "döviz makası" deyimi yer almayacak.

Yine, önemli bir konu da, ülkemizin gümrük birliğine girişi, dünyanın en koyu rekabetinin olduğu bir büyük piyasaya ülkemiz ekonomisinin açılmasıydı. Bu amaçla 60'a yakın yasal düzenleme gerçekleştirildi. Katılımın, başta dışticaret dengemiz olmak üzere, ekonomimizi olumsuz etkileyeceği söyleniyordu, beklenen olmadı; çünkü, onların pazarları ile bizim pazarlarımız farklıydı. Üstelik, bu başlangıç, ülkemizin Avrupa Birliğine giriş sürecini de hızlandıracaktı.

Yine, 1994 yılında, Merkez Bankası Kanununun değiştirilerek, enflasyonun en önemli sebeplerinden biri olan kamu avans ve kredilerine aşamalı sınırlamalar getirildiğini görüyoruz. Hazineye verilen kısa vadeli avans, bütçe ödeneklerinin yüzde 15'inden, tedrici olarak yüzde 3'üne indirildi. Bu tedbirin etkisi, 1998 yılından itibaren kendisini ciddî olarak gösterecek. Kamuya açılan krediler kısıtlandı; bu krediler, kısa vadeli avansın yarısını aşamayacak. Bu tedbirler manzumesi, bağımsız ve çağdaş Merkez Bankasını oluşturmakta en köklü aşamayı oluşturmuştur.

Ülkemizin en çok 7 milyar dolara yükselebilmiş olan Merkez Bankası döviz rezervleri, 5 Nisan Kararlarından 18 ay sonra, Ekim 1995 ayı sonunda 17 milyar dolara yükseldi; bu rakama, 1,5 milyar dolarlık altın rezervlerini de eklemek gerekiyor. Döviz rezervleri, hâlâ ulaşılan bu seviyesini aşağı yukarı koruyor. Siyasî istikrarsızlıkların ve ekonomik dalgalanmaların krize dönüşmemesinde bu rezervlerin rolü büyük; enflasyonun düşürülmesinde de bu rezervlerin rolü büyük olacak. İşte, unutulan ekonomik değişimlerden bazıları.

Yukarıda söz ettiğim değişimler, aslında, yapısal ekonomik değişimimizin birer simgesi. İşte, bu değişim nedeniyle, ülkemizde devlet eliyle pasta dağıtımı yavaş yavaş sona eriyor; ama, yapılan gelişmelerden en önemli bir tanesi var; bu da, özelleştirmelere hız verilmesi. Geçtiğimiz üç yıl içinde, kim ne derse desin, ülkemiz özelleştirme yapmayı öğrendi; bu konuda bir Türk modeli oluştu. Bu öğrenme sürecinde, bazı ihaleler ve yasal düzenlemeler iptal edildi; bu doğrudur; ama, ülkemiz şartlarına uygun, şeffaf ihale teknikleri geliştirebildik. 1994 yılında Özelleştirme Kanununu çıkarabildik; Telekomun özelleştirilme şartlarının Anayasa Mahkemesince kabul edilmesini sağlayabildik.

Neden özelleştirme kanununu bugün birinci sıraya alıyoruz; çünkü, hepimizin üzerinde ittifak ettiği, devletin küçültülmesi ve güçlendirilmesi gerek. Devletin, her alanda yatırım yapan, her türlü detayın içine giren bir devlet olmaktan çıkarılması gerek. Kamu sektörünün üretim sürecindeki yerinin belirlenmesi gerek. Kamu sektörünün, sosyal hizmet niteliği taşıyan alanlardaki altyapıyı güçlendirecek bir şekilde ve bu alandaki yatırımlara kanalize edilecek bir şekilde yapılanması gerek.

Özel sektöre yaratıcılık ve rekabet fırsatı vermek gerek. Özel sektörü güçlendirmek gerek.

Yabancı sermayenin ülkemize güven içinde gelmesinin sağlanması gerek. İşte, göreceksiniz, önümüzdeki günlerde, önümüzdeki bir hafta içinde yapılacak olan özelleştirmelerde, birçok yabancı sermaye, büyük ölçüde ülkemize gelip, özelleştirilen çeşitli şirketleri, firmaları almak için girişimlerde bulunacaklar.

Dış rekabetin güçlendirilmesi gerek. Kendini hazırlayamamış, dışarıdaki şirketlerle rekabet edemeyen bir özel sektör düşünülemez; bunun geliştirilmesi, ancak özelleştirme sayesinde olacak.

Yine, Avrupa Topluluğuna girmeye hazırlandığımız bugünlerde, Avrupa Topluluğuyla her alanda, ekonomik ve sosyal alanlarda bir bütünleşmenin sağlanması gerek; işte, özelleştirme bunun için lazım; işte, özelleştirme kanunu bunun için bugün ön sıraya alındı.

Yine, kamu harcamalarının azaltılması ve devlet, doğrudan özelleştirme gelirlerini kullanamasa bile, devlete gelir sağlanması için özelleştirme gerek.

Yine, kaynakların daha verimli kullanılması için özelleştirme gerek.

Özelleştirmeyle ilgili ilk hukukî düzenleme, 1984 yılında yapıldı. Bu düzenleme, kamuya ait kuruluş ve işletmelerin hisse senedi ve varlık satışı yoluyla mülkiyet devrini veya kiralama yoluyla işletme hakkı devrini öngörmekteydi. Daha sonra yürürlüğe konulan bir dizi mevzuat ise, kamu kuruluşlarının özelleştirme kapsamına alınması ve uygulamaların yürütülmesine ilişkin genel esasları düzenlemeye yönelik oldu. Son olarak, Kasım 1994'te yürürlüğe giren 4046 sayılı Kanunla, yasal altyapı eksikliği nedeniyle özelleştirmede karşılaşılan engellerin önüne geçilmesi amaçlandı. 4046 sayılı Yasa, uygulamalarda göz önünde bulundurulacak ilke ve esasları da belirledi. Bu ilkelerin başında, ülkenin ekonomik ve stratejik çıkarlarının gözetilmesi ile kamu menfaatının korunması geliyor. Bu noktadan hareketle, bazı şirketlerin özelleştirilmesinde "altın hisse" dediğimiz uygulama getirilerek, devlete söz ve onay hakkı tanındı.

İşte, bugün, bu 4046 sayılı Yasanın bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması nedeniyle, bunları, Anayasa Mahkemesinin istediği biçimde düzeltecek olan yasayı gündeme getiriyoruz.

4046 sayılı Kanun çerçevesinde, çalışanların haklarını korumak ve özelleştirme sonrası ortaya çıkabilecek muhtemel olumsuzlukları gidermek amacıyla bir dizi yeni uygulama getirildi. Buna göre, özelleştirilen kuruluşlarda memur statüsünde çalışan personelin diğer kamu kurumlarına nakli sağlanırken, işçilerin kıdem ve ihbar tazminatları devlet tarafından güvence altına alınmakta, iş kaybı tazminatı ve sosyal yardım zamları gibi diğer maddî yükümlülükler devlet tarafından üstlenilmektedir.

Özelleştirmeye konu kuruluşlarda çalışanların normal süresinde emekli olmalarını teşvik etmek için, bu şekilde emekli olacaklara Özelleştirme Fonundan yüzde 30 oranında ek prim ödenmektedir.

Öte yandan, özelleştirme ihalelerine daha fazla sayıda ciddî ve güvenilir yatırımcı ile yöresel müteşebbislerin katılımını sağlamak amacıyla, bir dizi uygulamalar getirildi. Bu uygulamalar arasında, ihale ilanlarının, yalnız yüksek trajlı gazetelerde değil, yerel gazetelerde de yayımlanması ve valilikler tarafından, sanayi ve ticaret odalarına ve diğer meslek birliklerine, yurtdışı temsilciliklerine bu bilgilerin gönderilmesi de var.

Yine, 4046 sayılı Yasa ışığında, ihaleye hazırlık aşamasından, satış sözleşmesinin imzalanması aşamasına kadar her safhada kamuoyu bilgilendirilmekte, bu konuda, genel faaliyet raporlarının yanı sıra, basın açıklamaları yoluyla da bilgi aktarımı sağlanılmaktadır; ihalelerin nihaî pazarlık görüşmeleri noter huzurunda ve kamuoyuna açık olarak gerçekleştirilmekte, basın mensupları başta olmak üzere, sendika temsilcileri ve ilgili tüm çevrelerin bu ihalelerde hazır bulunabilmeleri imkânı sağlanmaktadır. İşte şeffaf yönetim, işte şeffaf özelleştirme, işte özelleştirmede Türk modeli budur sayın arkadaşlarım. Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen bir uygulamayla, bu konuda daha da ileri bir adım atılmış ve bazı çimento şirketlerinin satış ihaleleri bir televizyon kanalından canlı olarak yayınlanmıştır. Bu şekilde, ihaleler tam bir açıklık ve şeffaflık içerisinde gerçekleştirilmekte ve sonuçlar Özelleştirme Yüksek Kurulunun onayına sunulmaktadır.

1988 yılından itibaren hız kazanan ve tamamı kamuya ait olan veya kamu iştiraki olan kuruluşlardaki payların özelleştirme kapsamına alınması yoluyla yürütülen program çerçevesinde, bugüne kadar 114 kuruluşta özelleştirme işlemi yapıldı ve bu kuruluşlardan 95'inde hiç kamu payı kalmadı. Yapılan bu uygulamaların toplam tutarının 3,1 milyar Amerikan Doları düzeyinde olduğunu görüyoruz.

1986 yılından sonra yapılan özelleştirmelerin büyük yoğunluğunun çimento şirketlerinin satışına yönelik olduğunu; fakat, 1993 yılından sonra getirilen uygulamalarla bir bütün olarak özelleştirilmesi mümkün olmayan Süt Endüstrisi Kurumu, Et ve Balık Kurumu, Sümer Holding, TURBAN gibi kuruluşların işletme ve varlık bazında özelleştirilmesi yoluna gidildiğini de görüyoruz. Bu çerçevede, 1993 yılından sonra özelleştirme programındaki 15 kuruluşa ait toplam 620 tesis ve varlığın satış veya devir işlemi gerçekleştirilmiş; bu işlemler sonucunda Yem Sanayiinin üretim birimlerinin tamamı, Süt Endüstrisi Kurumunun ise, Giresun işletmesi dışındaki tüm tesis ve varlıkları özel sektöre devredilmiş bulunuyor.

Bugün itibariyle, özelleştirme kapsamı ve programında 55 kuruluş bulunmakta; Özelleştirme İdaresi tarafından, bu kuruluşlardan bir bölümüne ait hisse ve varlıkların satış veya devrine yönelik olarak, geçtiğimiz eylül ayından bu yana çeşitli ihaleler açılmış ve bu ihalelerin büyük bölümünde sonuç aşamasına gelinmiş vaziyettedir. Bu ihalelerin detaylarına girmeyeceğim; fakat, özelleştirme kapsamındaki diğer kuruluşlara ilişkin ihale hazırlıklarının sürdürüldüğünü söylemekle yetineceğim. Bu çerçevede, Sümer Holdinge ait 8 işletme, 1 fabrika ve 1 iştirak payı, ORÜS'e ait 15 işletme, Meybuz ve Sıvas Demir-Çelik'teki kamu paylarının satışına ilişkin çalışmaların tamamlandığını ve ihale aşamasına gelindiğini söyleyebilirim.

Yine, 1997 yılı özelleştirme programında yer alan Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin hisse satışı konusunda danışmanlık hizmeti verecek firma konsorsiyumu belirlenmiş ve bu konudaki çalışmalara başlanılmıştır. TÜPRAŞ, POAŞ ve PETKİM'in özelleştirilmeleri ise, Özelleştirme Yüksek Kurulunun gündemine alınmış olup, bu konudaki yasal düzenlemelerin tamamlanmasını müteakip ihale sürecine başlanması da programlanmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamı bu noktada bitirirken, hepinize saygılarımı sunuyorum, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Törüner, teşekkür ediyorum efendim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Hacaloğlu.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; hepinizi, bugün bir çoğunluk kararıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hükümeti oluşturan taraflarının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen diğer partilerin oylarına karşın gündeme aldırdığı ve Sayın Bakanım, şu anda inanıyorum ki sadece ve sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda hazır bulunup da -evet, Sayın Doğru Yol Grubu sözcüsüne de seslenerek ifade etmek istiyorum- okuma şansını elde etmiş olan arkadaşlarımızın dışında, hiç kimsenin, şu ana dek muhtevasını, içeriğini öğrenme fırsatını bulamadığı ve bugün gündeme alınan bir tasarıyı, burada, İktidar partilerine mensup milletvekillerinin, oy çokluğuyla, bir emrivakiyle gündeme aldırarak, bugün, burada görüşülmesini sağladığı, özelleştirme uygulamalarının düzenlenmesine ilişkin 273 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum.

Üzüntülüyüm; çünkü ülkemizde siyasetin kirlenmiş olduğuna ilişkin yaygın bir kanaat var. Siyaset, çeşitli yöntemlerle kirletilir; siyaset, yolsuzluklarla kirletilebilir; siyaset, hukuka saygısızlıkla kirletilebilir; siyaset, kuralsızlıkla kirletilebilir. (CHP sıralarından alkışlar) Bugün, ne yazık ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çoğunluğu oluşturma fırsatını elde eden, oluşturan, oluşturma erkini yakalayan İktidar partilerine mensup milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin diğer üyelerine ve tümüne karşı ve hatta, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı, bence, büyük haksızlık yapmışlardır; saygısızlık olarak değerlendirebileceğim bir kararla, bir emrivakiyle, hiç kimsenin okumamış olduğu, okumadıkları halde burada okunması için yapılan oylamada da ret oyu kullanarak, okuma fırsatını da vermeden, bu tasarının özünü hiç incelemeden, burada tartışılma konumuna getirmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, siyaset, işte, böyle kirletilmekte; toplum, bu tür uygulamalar nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisine güvenini yitirmekte. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı yapılmış büyük bir saygısızlıktır. Evet, bu kadar önemli bir yasa tasarısı görüşülürken, yani, topluma ait olan, kamuya ait olan, tüm yurttaşlarımıza ait olan, kamu yararının söz konusu olduğu bir konudaki tasarı görüşülürken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, sadece ve sadece 31 milletvekilinin olduğunu tespit etmekle de büyük bir üzüntü duyduğumu belirtiyorum değerli arkadaşlarım. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

ÖNDER SAV (Ankara) – İsteyenler halini görsün Meclisin!..

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, kendimizi ciddîye almak zorundayız. Sayın Refah Partisi Grup Başkanvekili, Meclisi ciddîye almak zorundasınız. Sayın Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili; herkesi, siyaseti ve Parlamentoyu ciddîye almak zorundasınız...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan... Sayın Başkan... Kime hitap ediyor?! Genel Kurula hitap etsin... Nasıl konuştuğuna da dikkat etsin!..

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Ciddîye almak zorundasınız...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Böyle bir şeyi söylemeye hakkı yok!

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Ciddîye almak zorundasınız; çünkü...

BAŞKAN – Sayın Bedük... Sayın Kapusuz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ciddiyetsiz sensin!.. Terbiyesizlik etme... Dinliyorum sizi... İstirham ediyorum...

MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Ayıp, ayıp!..

BAŞKAN – Sayın Bedük... Sayın Bedük... Lütfen... Rica ediyorum...

Sayın Hacaloğlu, efendim, Genel Kurula hitap eder misiniz...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Sayın Bedük... Sayın Bedük, o kullandığınız kelimeyi tekrarlamayacağım. Sizin, yaşamınızda, kimlere, nasıl davrandığınızı çok iyi biliyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Lütfen... Rica ediyorum... İstirham ediyorum.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Geçmiş yaşamınızın hesabını verin.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, siz, Genel Kurula hitap edin.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Genel Kurula hitap edilir... İkaz etme görevi de size aittir Sayın Başkanım.

ERCAN KARAKAŞ (İstanbul) – Neyi ikaz edecek?!. Ne var burada?!.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet, ikaz edecek...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım...

ÖNDER SAV (Ankara) – Biraz, gerçekleri dinleyin...

BAŞKAN – Efendim...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu kadar önemli bir yasa tasarısını, hem okumadan hem emrivaki yaparak hem de dinlemeden...

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu... Efendim...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Hem de konuşmacıya konuşma hakkı vermeden eğer burada tartışacaksak, bu kürsüyü, izin verin bırakıp gideyim.

BAŞKAN – Bir dakika...Efendim...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Böyle bir şey olamaz...

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, sürenizi durdurdum; bir dakikanızı alabilir miyim, hatta daha az...

Sayın milletvekilleri, Sayın Hacaloğlu, grup başkanvekillerine -takip ettiğim kadarıyla- seslenirken şu amaçla seslendi: Gruplarımızı burada hazır bulunduralım, hayatî bir mesele görüşülüyor; bütün milletvekilleri buna muttali olsun; biraz sonra, oylamaya gelirken, herkes, iradesini hangi istikamette kullanacağına karar verişte, bilgilenmiş olarak versin amacıyla söyledi. Ben, o amaçla, o anlamda aldım ve öyle takip ettim.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Efendim, ben, bu amaçla söyledim. Yalnız, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilinin kullanmış olduğu bir kelime var, aynen iade ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hacaloğlu, siz buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Benim üslubum değil.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Benim üslubum değil.

ÖNDER SAV (Ankara) – Grup Başkanvekilleri sakin olur.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Değerli üyeler, elimde 6 adet Anayasa Mahkemesi kararı var. Son dört yıl içinde, özelleştirmeyi bir ideolojik saplantı olarak ele alan sağ siyasetçiler, defaatle Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna, hukuku eksik, temeli eksik tasarılarla geldiler ve her defasında hukukun duvarına çarptılar kafalarını. Artık, bundan ders almamız gerekiyor.

AHMET DERİN (Kütahya) – Sizin Hükümetiniz zamanında çıktı 4046 sayılı Yasa.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Evet.

Artık bundan ders almamız gerekiyor. Çünkü, Türkiye'de ekonomi hukukunun birçok alanda çok yetersiz olduğunu biliyoruz. Ancak, özellikle özelleştirme konusunda, her zaman, aynen bugün izlenmiş olduğu gibi, aculluk içinde, âdeta milletvekillerinden ve Meclisten kaçırarak, gerekli değerlendirme, tartışma olanakları, zeminleri yaratılmadan, kamu yararının her satır arasında korunması gereken bir konuda, cumhuriyet tarihimizin hiçbir alanında görülmemiş düzeyde bir umursamazlık anlayışı içerisinde gündeme getirilen çok sayıdaki özelleştirme tasarılarının, Anayasa Mahkemesinin değerlendirmeleriyle birçok maddeleri iptal edilmiş, teker teker geriye dönmüş ve bu süreçten hem hukuk devletimiz hem de Parlamentomuz yara almıştır.

Bugün, yine, benzeri bir süreç yaşamaktayız. Bugün, tartışmakta olduğumuz yasa tasarısı, özünde... 4046 sayılı Yasanın 17 nci maddesi, Telekomla ilgili yasa hakkında Anayasa Mahkemesinde açılmış olan iptal davasında buraya atıfta bulunulduğu için, ele alınıp iptal edilen bir maddedir. O nedenle, bugün, burada, Anayasa Mahkemesinin yeniden düzenlenmesini talep ettiği, 4046 sayılı Yasanın 17 nci maddesi çerçevesindeki, Hükümetin getirmekte olduğu yeni düzenlemeyi tartışacağız.

Ancak, bundan evvel, bu yasa tasarısının içeriğine girmeden evvel, birkaç genel şeyi söylemek istiyorum: 4046 sayılı Yasa, Anayasa Mahkemesince, diğer maddeleriyle esastan ele alınmamıştır. Ne yazık ki, siyaset sistemimiz, bizler, Anayasa Mahkemesine, olası eksiklikleri, Anayasaya karşı muhtemel aykırılıkları götürme hakkını elde bulunduranlar, bunu, bu yasayı, diğer maddeleriyle Anayasa Mahkemesine götürme fırsatını elde edememişlerdir veya etmemişlerdir. Oysa, 4046 sayılı Yasanın birçok maddesi, değerli arkadaşlarım, Anayasaya aykırıdır, bugün önümüzde değildir, bugün uygulamadadır; ama, yarın, idarî mahkemeler 4046 sayılı Yasanın birçok maddesini iptal ettiği zaman, halen uygulamada olan birçok işlem de açıkta kalacak, geri dönecektir. Öncelikle, değerli milletvekillerinin bu konuda dikkatini çekiyorum.

Hükümet, mevcut 4046 sayılı Yasayla, hudutsuz, sınırsız bir özelleştirme sürecine girmiştir. Oysa, bu özelleştirme sürecine temel olan Yasa, birçok maddesiyle -belirttiğim gibi- Anayasaya aykırıdır. Neden aykırıdırın ayrıntısına inmeyeceğim, o kararı vermek Anayasa Mahkemesine düşer; ama -elimizde Anayasa var- Anayasayı okuyabilen, Anayasadan anlayan herkes ve tabiatıyla her Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi, ezbere bildiği Anayasayı gereğince yorumlayarak, hangi boyutlarıyla, bugün, sadece 17 nci maddesini değiştirmek için bir araya geldiğimiz veya o süreci yaşamakta olduğumuz şu aşamada, geride ne olduğunu da bilmek zorundadır; hangi yasanın nesini değiştirdiğimizi iyi bilmek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Anayasamız, 10 uncu maddesiyle, kanun önünde eşitliği öngörmektedir; Anayasamız, 43 üncü maddesiyle "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır" demektedir; Anayasamız, 168 inci maddesiyle "Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır" denmektedir; ama, değerli arkadaşlarım, biliyoruz ki, bugün TEAŞ'ın elinde bulunan tesislerin, o tesislerin bağlantılı bulunduğu doğal kaynakların ihalesi, peyderpey, yapılmak üzeredir; Elbistan-A yapılmıştır, Elbistan-B yapılmak üzeredir. Birçok doğal kaynağın, Anayasadaki bu açık hükme rağmen, her biri için ayrı bir yasa çıkarılmadan, her biri için hangi koşullarla, hangi süreyle, bu iznin verileceği ayrıntılarıyla belirtilmeden ihalesi yapılmaktadır. Okuması olan herkesi sağduyuya çağırıyorum -tüm Büyük Millet Meclisi üyelerinin de okumaları vardır- anlayışa çağırıyorum. Lütfen, ortadaki talana, ortadaki vurguna ve Anayasaya aykırı uygulamalara dur diyelim.

Değerli arkadaşlarım, dün değil evvelki gün Diyarbakır'daydım. O nedenle, pazartesi günkü Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmasını kaçırdım; ama, daha evvel karşıt görüşümü vermiştim.

Gidiniz, doğuyu dolaşınız, güneydoğuyu dolaşınız, kalkınmada öncelikli yöreleri dolaşınız. Millet kan ağlıyor. Evet, içbarış kanıyor; ama, millet, bir başka nedenle de kan ağlıyor; bizim uygulamalarımız, daha doğrusu Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen yasalar çerçevesinde, Hükümetin uygulamaları nedeniyle kan ağlıyor. Nedir o; bu bölgelerde yapılmış olan özelleştirmeler. Lütfen, kalkınmada öncelikli olan bölgelerde, doğuda, güneydoğuda özelleştirmeyi durdurun arkadaşlarım. Et ve Balık Kurumunu özelleştirdiniz, hayvancılığı çökerttiniz; SEK'i, Yem Sanayiini özelleştirdiniz, üreticiler gerçekten kan ağlıyor. Yerine fabrika mı kuruldu; hayır.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Kim yaptı?

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Kim yapıyor... Eğer yapmıyorsanız, çıkın, burada söyleyin; yapmayacaksanız söyleyin.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Biz yaptık de! Siz yaptınız!

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Efendim, şimdi, ben, Grubum adına konuşuyorum, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşuyorum. Bana oradan laf atacağınıza...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Biz yaptık desene!

BAŞKAN – Sayın Oğuz... Size söz vereceğim Sayın Oğuz; gelir, burada konuşursunuz.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Ali Bey, laf atacağınıza, geçen dönem, bugün bakanlık yapan çok saygın bazı üyelerinizin, lütfen, zabıtlara geçmiş konuşmalarını okuyun ve bugünkü tavrınız nedeniyle vicdanınız sızlasın; çünkü, bugün, ne yazık ki, Refah Partisi, rantın, rantiyenin partisi olmuştur; bugün, yıllardır Türkiye'de sürdürülmekte olan rant ekonomisini baştacı eden, onun öncü uygulamacısı olan bir partiye dönüşmüştür...

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Bunu söylerken vicdanın sızlamıyor mu?!.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Ve bunu, bugün, burada tartışmakta olduğumuz özelleştirmeyle ilgili kanun tasarısıyla bir kere daha kanıtlamaktasınız.

Tabiî, özelleştirmeye ilişkin ne düşündüğümüzü, defaatle bu kürsüden dile getirdik. Dedik ki, lütfen, stratejik mal ve kamusal yarar amaçlı hizmet üreten tesisleri özelleştirirken kılı kırk yarın, dikkat edin; çünkü, burada kamu yararı söz konusudur, burada sanayileşme söz konusudur, burada teknolojik yapılanma söz konusudur. Öyle, bütçenin açıklarını kapatabilmek için, siz, bunları günübirlik kararlarla satarsanız, yerine yenisini kuramazsınız, batırırsınız, yazık edersiniz, Türkiye'nin kalkınmasına yazık edersiniz. Yapılan odur, yapılmak istenen odur.

Biraz sonra, maddeler görüşülürken, bu konuya daha ayrıntılı ineceğim; ama, bugün, kesinlikle, Hazine için, kamu için yük olduğu iddia edilememesi gereken, kamu kesimi borçlanma gereği içindeki, o açıktaki payı yok denecek düzeyde olan KİT'leri, bugün, sınırsız bir şekilde, öncelik koymadan, kamu yararı gözetmeden satmaya yönelen Refah - Doğru Yol Hükümeti, biliniz ki, bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına ve bu ülkenin sanayileşmesine büyük zarar vermekte, büyük bir ayıp işlemektedir. İkaz ediyorum, bu yoldan dönün; aksi halde, sandıkta, seçimde, seçmenler, yurttaşlarımız, sizlere gereken yanıtı verecektir.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Doğrudur Sayın Hacaloğlu.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün, her ülke, şu veya bu şekilde özelleştirme yapmakta; ancak, neyi özelleştireceğinizi, nasıl özelleştireceğinizi, kime satacağınızı ve hangi bedele satacağınızı çok iyi belirlemeniz gerekir. Satılacak şeyler vardır, satılmayacak şeyler vardır. Tabiatıyla, Türkiye, kırk yıl evvel dikilmiş bir ceketle, bugün, devletin, ekonomideki konumunu belirleyemez, kırk yıllık ceketi bugün giyememesi doğaldır; ama, eğer siz, kırk yıl evvel, yirmi yıl evvel kurulmuş olan bu sanayileri, o günün ihtiyaçları içerisinde geliştirilmiş olan bu tesisleri -onbeş yıldır, yani, rant ekonomisinin ülkeye egemen kılındığı Özallı günlerden günümüze tek bir baca dikmeden- satarsanız, bütçe açıklarını kapatmak için elden çıkarırsanız, biliniz ki, hem üretim düşer hem işsizlik artar hem de Türkiye, dünya ülkeleri arasındaki gelişme yarışında geri kalır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Ben, bu konudaki diğer görüşlerimi maddeler üzerinde söz aldığım zaman dile getirmek dileğiyle, hepinizi bir kez daha sağduyuya davet ediyorum. Bundan evvel, 6 kere Anayasa Mahkemesi duvarına çarpmış olan özelleştirme ayıbına bir yeni ayıp ilave etmeyin, getirmeyin; çünkü, biraz sonra maddelere geçince açıklayacağımız gibi, bu tasarı da Anayasa Mahkemesinin duvarına çarpacaktır; çünkü, 2 nci maddesi Anayasaya aykırıdır.

Bu duygularla, sağduyunun hâkim olması dileğiyle, Cumhuriyet Halk Partisi adına, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, teşekkür ediyorum efendim.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Hüsnü Doğan; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA HÜSNÜ DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirme uygulamalarının düzenlenmesine dair kanun tasarısı hakkında, Anavatan Partisinin görüşlerini dile getirmek istiyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirme konusu, Türkiye'nin gündemine fiilen gireli, aşağı yukarı, oniki onüç yıl oluyor; ondan evvel de zaman zaman konuşulmuştur; ama, fiiliyata geçmesi mümkün olmamıştır. Özelleştirme düşüncesi, aşağı yukarı, Anavatan Partisinde derli toplu hale gelmiş, fikrî tartışmaları devam etmiş ve rahmetli Özal'ın da bu konuda önemli gayretleri olmuştur. Tabiatıyla, bugün, Türkiye'de, genel olarak, özellikle kamuoyunda, özelleştirme konusunda olumlu bir hava, bir konsensüs, bir uzlaşma meydana gelmiş olmasından, şahsen, memnunluk duyuyorum. Yalnız, şunu da ifade etmeden geçemiyorum: Aşağı yukarı, 1990'lara gelinceye kadar, Anavatan Partisi dışındaki bütün partiler, maalesef, özelleştirmenin karşısında olmuşlardır; bazı partiler siyaseten karşısında olmuşlardır, bazı partiler de ideolojik olarak karşısında olmuşlardır. Bugün, ideolojik anlamda karşı olanların bazılarının gayretleri devam etmektedir; ama -şunu bilhassa ifade etmek istiyorum- özellikle 1990'dan sonra, Doğu Blokunun çökmesiyle ve çok kapsamlı bir globalleşme anlayışının dünyaya hâkim olmasıyla, bugün, özelleştirme düşüncesi, felsefesi, anlayışı karşısında olmak mümkün değildir. Özelleştirmenin mutlaka yapılması lazımdır; ama, önemli olan, bunun nasıl yapılacağı, nasıl tatbik edileceği, nasıl kullanılacağıdır.

Daha birkaç gün evvel, Özelleştirme İdaresi -oradan bir doküman aldım, orada önemli gördüğüm birkaç cümleyi size aktarmak istiyorum- felsefesini şöyle tarif ediyor: "Özelleştirmenin ana felsefesi, devletin, aslî görevleri olan adalet ve güvenliğin sağlanması yolundaki harcamalar ile özel sektör tarafından yüklenilemeyecek altyapı yatırımlarına yönelmesi; ekonominin ise, pazar mekanizmaları tarafından yönlendirilmesidir." Yani, bir kaynak paketi değildir bu. Bunun anlamı -özelleştirmenin- devletin ekonomik ve sosyal hayattaki görevlerinin yeniden tarif edilmesi; yoksa, devlet için bir kaynak meselesi değildir; çünkü, bu, zaman zaman, Türkiye'de, maalesef, tartışılıyor. Bu noktanın altını bilhassa çizmek istedim.

Yine, devam ediyorum oradan: "Özelleştirme ile devletin ekonomideki sınaî ve ticarî aktivitesinin en aza indirilmesi hedeflenirken, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı yatırımlarına kanalize edilebilmesi mümkün olacaktır. Özelleştirmenin temel amacı, nihaî olarak, devletin ekonomide işletmecilik alanından tümüyle çekilmesini sağlamaktır.

Öte yandan, borsa ve sermaye piyasalarını geliştirmeden, Türkiye'de sağlıklı bir ekonomik gelişmeden bahsetmek mümkün değildir. Şirketlerin yalnızca bankacılık sektörüne bağlı olmadan hisse senedi, tahvil veya bono ihracı yoluyla kaynak temin edebilmeleri ve bu kaynak maliyeti ile enflasyon arasında sağlıklı bir ilişkinin olabilmesi için, sermaye piyasalarının geliştirilmesi gerekir."

Bu devam ediyor; ama, bunları anlatmamın sebebi, özelleştirmeyi, Hükümetin bugün yaptığı gibi, zaman zaman, bunları büyük bir kaynak paketi içerisinde takdim etmesi doğru değildir. Özelleştirme, bundan sonra devletin ne yapacağı ne yapmayacağının, ekonomik ve sosyal hayatta neleri bizzat yapacağı neleri yapmayacağının tarifidir. Bu bakımdan, bu felsefenin önemini burada vurgulamak istiyorum.

Şimdi, bugüne kadar özelleştirmede ne yapıldı diye baktığımızda, gördüğümüz rakam şudur: Topu topu 1986'dan bu yana -1996 sonuna kadar- 3 milyar dolarlık özelleştirme yapılabilmiştir. Tabiî, bu, Türkiye gibi büyük imkânları olan bir ülke için çok düşük bir sürattir. Özelleştirme işleri, hakikaten, bürokrasi bazında yavaş gitmiştir, hükümetler bazında yavaş gitmiştir ve en önemli yanlarında da, özelleştirmede, zaman zaman, bir hukuk kaosu yaşanmıştır. Bunun bile, bugünkü şartlarda dahi tam olarak çözüleceği kanaatinde değilim. Biraz sonra o konulara da değineceğim.

Dolayısıyla, Türkiye, özelleştirmede çok hızlı gitmek zorundadır; özelleştirmeyi sadece KİT'lerin özelleştirilmesi olarak anlamaması lazımdır. Yine, bir şeylerden daha bahsedeceğim. Çünkü, bakınız, özelleştirmeye bizden çok sonra başlayan ülkeler bu konularda çok önemli adımlar attılar. Biz daha birkaç şirketi, birkaç tesisi özelleştiremezken, Batı Almanya Doğu Almanya'yı özelleştirdi.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Koca bir devleti...

HÜSNÜ DOĞAN (Devamla) – Yani, burada, bunun bilhassa altını çizmek istiyorum; koca bir devlet bütün altyapısıyla, bütün tesisleriyle ve de esnafı, sanatkârı, çiftçisiyle... Öyle düşünmek lazım; çünkü, özelleştirme, sadece Sümerbank'ın, Etibank'ın, vesairenin bazı tesislerinin satılması değildir. Bu bakımdan, hakikaten, aldığımız mesafeyi hiçbir şekilde önemli görmüyorum. Dolayısıyla, sistemin verimli hale gelmesi için, genel olarak, sadece devletin kaynaklarının değil, Türkiye'nin kaynaklarının, yerinde, daha verimli olarak kullanılmasını sağlamak için özelleştirmeyi süratlendirmekle, meseleleri iyi götürmekle mükellefiz. Bu, bizim sorumluluğumuz.

Tabiatıyla, özelleştirme deyince, bu kanundaki konulardan farklı olarak diyeceklerim var. Özelleştirmeye kavram olarak ilave edilmesi gereken daha bir yığın husus var. Bunlar neler? Sadece kamu iktisadî teşebbüsleri değil, belediye iktisadî teşebbüslerinin de çoğunun özelleştirilmesi lazım. Yani, belediye, bütçeden aldığı genel kaynakları, birtakım şirketler kurarak, uygun şekilde kullanmıyor. Orada büyük adımlar atılması lazım. Onlar da giderek büyüyor, kontrolden çıkıyorlar. Dolayısıyla, burada da bir uzlaşma lazım; bu ülkenin kaynaklarını daha iyi kullanmak için, belediyelerin de giderek KİT'leşmesini önlemek lazım. Bunu da önemli gördüğüm için burada vurguluyorum.

Buna ilaveten, tarım satış kooperatiflerinde sıkıntılar vardır. Bir zaman, bu kooperatiflerin büyük yatırımlar yapması teşvik edilmiştir, devlet büyük yardımlar vermiştir; yani, Çukobirlikten, Tarişten, Güneydoğu Tarım Satıştan, Fiskobirlikten, Trakya Birlik'e kadar -daha, daha çok var- birçok tesise kavuşmuşlardır. Halbuki, burada önemli olan, çiftçinin korunmasıdır. Çiftçinin tesis sahibi olması ayrı bir olaydır. Önemli olan, çiftçinin, pamuğunun, buğdayının, arpasının -her neyse- tütününün iyi fiyat etmesidir; alınterinin karşılığını almasıdır. Burada sıkıntılar vardır ve bunun da üzerine gidilmesi lazım geldiğini ifade ediyorum.

Buna ilaveten, diyeceğim bir husus daha var: Tabiatıyla, bugün, kamu sektörü, devlet kuruluşları, amme hizmeti diye, kamu hizmeti diye birçok hizmeti yüklenmektedirler ve kamunun yaptığı hizmetler de genellikle çok pahalı olmaktadır, kaynak israfına yol açmaktadır. Bazı yerlerde -mesela bizim zamanımızda oldu- bazı belediyeler, temizlik işlerini dahi özelleştirebildiler; bunun daha verimli olduğunu, daha ucuza mal olduğunu ve daha iyi kontrol edilebildiğini bizzat yaşadık. Dolayısıyla, özelleştirmeyi çok geniş anlamda düşünmemiz lazım. Önemli olan, bu ülkenin imkânlarının, kaynaklarının, insanlarının daha iyi, daha verimli çalışmasını sağlamaktır. Sadece bunlar değil; yani, tek kurtuluşu özelleştirmede görmek de doğru değil. Özelleştirmenin yapılması elzemdir; ama, her derde deva değildir. Özelleştirme yapmakla, Türkiye'nin ekonomik sorunları, herhalde, daha iyi noktaya gelecektir; ama, nihai çözüm değildir.

Burada şu hususu belirtmek istiyorum: Şimdi, bu Hükümetin, kaynak paketleri adı altında getirdiği birtakım programlar var; hatta, bazı kaynaklarla devletin giderleri karşılanacak; hatta hatta, bu yıl, işte, denk bütçe, belki pozitif bütçe, yüksek kalkınma hızı gibi birtakım iddialar var.

Şimdi, şu veya bu fırsatla yaptığınız özelleştirmeden dolayı bazı gelirleriniz oldu; özelleştirme bittiği zaman ne yapacaksınız?! Eğer devletin giderlerinde ciddî olarak tasarruflara gitmiyorsanız, devletin fonksiyonlarını gözden geçirmiyorsanız, meseleyi çözemezsiniz.

Şunu ifade etmek istiyorum: Kamu sektörü bir istihdam kaynağı değildir. Maalesef, bugüne kadar, orada gerekli titizlik gösterilemedi; çeşitli zamanlarda gösterilemedi, bu iktidar zamanında da gösterilemiyor. Devleti bir istihdam noktası haline getirirseniz, hem israfa yol açarsınız hem haksızlık edersiniz hem de devletin daha iyi noktalarda harcaması gereken paraları, özellikle, bütün kamunun istifade edebileceği altyapı yatırımlarında harcaması gereken paraları israf etmiş olursunuz; buna hakkınız yoktur, buna kimsenin de hakkı yoktur.

Bunun dışında, bakınız, özellikle sosyal güvenlik konusunda, 1990'a gelinceye kadar, Anavatan İktidarı zamanında, önemli adımlar atılmıştı. Bir emeklilik yaşı meselesi vardı. Emeklilik yaşını tedricen yükselten bir uygulamaya gittik; ama, maalesef, 1992'de, gelindi, bu sistem bozuldu, sistem yerinden oynadı ve netice olarak -nereye geldik- işte, bu yılki hesaba göre, Sosyal Sigortalar Kurumunun 700 trilyon açığı var.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Hayır...

HÜSNÜ DOĞAN (Devamla) – Rakamlar burada...

Şimdi, orayı satıp, burayı satıp borcu kapatacağız diyorsunuz; ama, gerçek aktuaryel hesaba baktığınızda, mesele öyle değil.

Bunun dışında, eğer, Türkiye, ileri ve modern bir devlet olacaksa, eğitim ve sağlık sektörünün bütün yükünü çekemez; nitekim, çekemiyor.

Değerli milletvekilleri, bundan üç dört yıl evvelki bir istatistiği hatırlıyorum. Hindistan'da yükseköğretimin yüzde 5'i, yüzde 6'sı vatandaş tarafından, özel sektör tarafından finanse ediliyor. O yıl, o rakam, bizde, yüzde 1,3'tü. Yani, Türkiye, bu gibi rakamlarda Hindistan'ın gerisindeyse, demek ki, burada yanlışlıklar vardır. Yani, eğitimde de, sağlıkta da, artık, Türkiye'nin önemli adımlar atması lazım. Devletin, daha ziyade, gerek SSK olarak gerek Emekli Sandığı olarak, sosyal sigorta sistemine sahip çıkması lazım. Eğer, bir taraftan her şeyin işletmeciliğini yüklenecekse, o zaman hiçbir yere gidemez ve bir yere de gidemedik. Bunların hepsi, genelde özelleştirme düşüncesiyle, devletin yeniden yapılanmasıyla ilgili olduğu için bir paket yaptım; onun için bunları söylüyorum.

Bunların dışında, aşırı merkezî idareden dolayı kaynaklarımızı iyi kullanamıyoruz. Eğer, mahallî idarelerde önemli reformlar yapmazsak, bu israf devam eder. Yani, üç kuruşluk iş için, Ankara, on kuruşluk masraf ediyor zaman zaman. Bu yetkilerin -yatırım kararları dahil, belli şeyleri dahil- mahallî idarelere devredilmesi lazım ve Türkiye'nin, korkusuzca bu reformları yapması lazım.

Bütün bunlar olmadığı için, uzun yıllardan beri, Türkiye'de, maalesef, kamu yatırımları çok uzun süre alıyor. Yani, iki üç yılda bitirilmesi gereken yatırımlar, on yıl, onbeş yıl, yirmi yıl sürebiliyor; bunlar da, o yatırımın verimini düşürüyor ve Türkiye'yi imkânsızlıklar içerisine sokuyor.

Değerli milletvekilleri, müsaadenizle, bu kanun tasarısı hakkında da bir iki hususa değinmek istiyorum. Bir kere, Komisyonun çalışmalarına teşekkür ediyorum, şu bakımdan: Hükümetin gönderdiği tasarıda, özellikle imarla ilgili zor bir hüküm vardı, Komisyon onu çıkarmış. Dolayısıyla, mevcut İmar Kanununun 9 uncu maddesi yine yürürlükte olacak. O bakımdan, bizim itiraz edeceğimiz ana hükümlerden biri böylece Komisyonda düzeltilmiş oluyor.

Benim burada esas diyeceğim husus şu: Buradaki hükümler, yine bir hukuk kaosu dolayısıyla buraya getiriliyor, onu biliyorum. Buradaki hükümlerin çoğu, aşağı yukarı, bir yönetmelikle halledilecek hükümlerdir; ama, maalesef, Türkiye bu konuları henüz çözemedi. Çok detaylı maddeler var, bunu bilhassa, ısrarla söylüyorum. Benim anladığım, önemli kanunlar -aslında bütün kanunlar- eski tabirle, efradını cami, ağyarını mâni olması lazım; ama, burada bu, efradını mâni, ağyarını cami olmuş; yani, tam tersi olmuş. Çünkü, geçmişte başımdan böyle tatbikatlar geçti, bir şeyi çok detaylı olarak yazdığınızda, öyle ufak noktaları unutursunuz ki, o, size büyük sıkıntılar verir. Bazı hususların genel geçilmesi gerekir; onları genel geçmezseniz, sıkıntı olur, onun da tatbikatını ileride göreceğiz. Bu bakımdan, hakikaten, buradaki hükümler detaylı. Bunun da, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine, mecburen böyle yapıldığını tahmin ediyorum.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Doğru.

HÜSNÜ DOĞAN (Devamla) – Ama, benim hukuk anlayışıma göre, bunların ileride ne gibi sıkıntılar getireceğini gayet iyi biliyorum.

Sözlerimi, bir iki noktaya daha değinerek, şöyle bağlamak istiyorum: Özelleştirmeye ilk sahip çıkan bir partinin temsilcisi olarak, bugün özelleştirme konusunda bir konsensüs meydana gelmesinden, bir fikir birliği meydana gelmesinden, bir kere, başta biz mutluluk duyuyoruz; bu bir.

İkincisi, şunu söylemeden geçemeyeceğim; vaktiyle, özelleştirme için öyle sözler söylendi ki, onları burada hatırlatmak istemiyorum. "Kimin malını kime satıyorsunuz" dediler, "tüyü bitmemiş yetimin hakkı var" dediler ve Türkiye'de özelleştirmenin olmaması için ellerinden geleni de yaptılar. Müsaade edin bunları söyleyelim. Ama, siyaset uğruna, ülkedeki doğruları yapmazsanız, bir de, bazı konularda, muhalefette şöyle davranır, şöyle söyler, ondan sonra gelir böyle yaparsanız, o da, tabiî, herkesin kendi sorumluluğudur, kendi tutarsızlığıdır.

Şimdi, dünyadaki gelişmeler karsışında, özelleştirmeye karşı çıkanlar aşağı yukarı yok gibi; ama, zaman zaman şu itiraz yapılıyor, deniliyor ki: "Anavatan Partisi zamanında özelleştirme fazla yapılamadı." Doğrudur. Sebebi neydi; bir, meselelerin çözümü vardı, kamuoyunun hazırlanması vardı, bir de, bizim dışımızdaki herkesin bu konuya itirazı vardı; yani, bunların da acısını duymuş, üzüntüsünü duymuş bir insan olarak bunu ifade ediyorum.

Son söyleyeceğim şu: Danıştay, enerjideki yap-işlet modeliyle ilgili kararnameyi iptal etti; orada sıkıntı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan...

HÜSNÜ DOĞAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HÜSNÜ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, yap-işlet-devret sistemine göre, yap-işlet sisteminde alınan teklifleri bir mukayese ederseniz, Bakanlıktan bilgi alırsanız, kilovat/saat maliyete göre verilen teklifler, bir önceki sisteme göre aşağı yukarı yüzde 50-60 civarında daha düşük. Diğer sistemde, 6-7 sente varan teklifler, bu yeni sistemde, kömürde, kilovat/saatinde 2,8 sentten başlıyor, 4-4,5 sente kadar çıkıyor. Onun için, orada da bir an evvel bir hazırlık yapılsın; çünkü, Türkiye, hızla enerji darboğazına gidiyor. Ben, bir yıldır söylüyorum bunu. Enerjinin çözümü de, öyle, bir yılda filan olmaz, birkaç sene önceden başlamanız lazım. Orada da süratle bir şeyler yapılması lazım; aksi halde, Türkiye'nin, o 1970'li yıllardaki enerji sıkıntısı, 1980'li yılların başındaki enerji sıkıntısı tekrar gelirse, ülkeye yazık olur.

Bu münasebetle, hepinize saygılar sunuyorum efendim.

Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Refah Partisi Grubu adına Ahmet Derin konuşacaklar.

BAŞKAN – Peki efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Mümtaz Soysal; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün, kelimelerimi, özellikle titizce seçerek kullanacağım; çünkü, anımsayacaksınız, geçen yılki bir toplantıda, ağzımdan "yozlaştırma" sözü yerine "soysuzlaştırma" sözü çıkmıştı. Zatıâliniz de, haklı olarak uyardınız; fakat, düzeltme olanağı olmadı; çünkü, usuller biraz çapraşıktı, işler karıştı.

BAŞKAN – Efendim, tabiî, izin verirseniz, hafızanıza hayranlığımı ifade edeyim; bir. Çünkü, bu, 19 uncu Dönemden kalmadır.

Bir de, ben, zatıâlinize o imkânı vermeye çalıştım; ama, zatıâliniz kullanmayı uygun bulmadınız.

MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – O zaman kullanamadım, şimdi kullanıyorum Sayın Başkan ve kullanırken şunu söylemek istiyorum; o sırada, niçin, maksadımı aşan bir söz ağzımdan çıktı -bunu "sistemi soysuzlaştırma" şeklinde kullanmıştım, aslında "sistemi yozlaştırma" demek istemiştim- niçin kastımı aşan bir söz ağzımdan çıktı: Çünkü, Sayın Başkan, o çeşit girişimler son bulmuyor; arka arkaya, kendi elimizle, kendimizin içinde yer aldığımız sistemi, gitgide kötüleştiriyoruz, gitgide halkımızın gözünde küçük düşürücü yollara başvuruyoruz.

Bir sistem nasıl yozlaştırılır; çok çeşitli yolları vardır; ama, bugün, konuya ilişkin olduğu için bir tanesine değineyim: Sistem, yasama, yürütme, yargı organlarından oluşur ve yargı organlarının başında ya da en yükseğinde Anayasa Mahkemesi vardır. Şimdi, Anayasa Mahkemesi, Parlamentonun çıkardığı bir yasayı iptal etmişse, orada Anayasaya aykırılık gördüğü için iptal etmiştir ve bunun anlamı, yasama organında -ister beğenelim, ister beğenmeyelim, ister o Mahkemenin kararını hukuken sağlam bulalım, bulmayalım- bir daha o çeşit yasal düzenleme yapıldığı zaman, bu bozma kararına uyulması gerekir tarzında bir yaklaşımla iptal eder.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan birinci hatip "özelleştirmenin nasıl yapılacağını nihayet üç yılın sonunda öğrendik" dedi. Ben, öğrenmediğimiz kanısındayım, yine sistemi başka bir açıdan yozlaştırdığımız için. Şimdi, böylesine bir durumda, yani, bir yandan Parlamento sürekli yasa yapıyor, bir yandan da Anayasa Mahkemesi sürekli iptal ediyorsa, bütün Parlamento üyelerinin dikkatle izlemeleri gereken bir durum var demektir. Böyle bir durum söz konusu olunca da, bu durumun tartışılacağı oturumun, bu durumun tartışılacağı vesilenin, bütün Parlamentonun üzerinde mutabık olduğu bir vesile olması gerekir; ama, bugün, Danışma Kurulunda mutabakat olmadığı için, bu Parlamentoda öyle bir durum yaratıldı ki, bir kısmımız, bu mutabakat olmadığı için, hayır, tartışılmasın dedik, bir kısmımız inat ettik. Acaba, başka türlü yapılsaydı; yani, hepimize, bu yasayı, ona ilişkin mahkeme kararını yakından inceleme fırsatı verilerek, hazırlık yapma fırsatı verilerek konu buraya getirilseydi ve bütün Parlamento da, bir zıtlaşmaya girmeden bunu izleseydi, ders daha iyi öğrenilmiş olmaz mıydı?! (DSP sıralarından alkışlar) Aramızda hocalık etmiş olanlar var. Öğrenci sayısının onda 1'in de altına düştüğü bir sınıfta en iyi dersi vermiş de olsanız, o ders öğrenilmiş olmaz; yani, bir hocanın istediği temel koşul, öğrencilerin devam etmesidir. Eğer kendimizi -arkadaşımız o tabiri kullandığı için böyle konuşuyorum- öğrenme süreci içinde olan insanlar olarak görüyorsak, bu konuyu çok daha ciddiyetle ve çok daha anlaşarak ele almamız gerekir.

Sayın Başkan, artık sır değil, ben bu özelleştirmeye bir kere temelden karşıyım; ama, Partim de, bu özelleştirmenin bu çeşidine özellikle karşı. Biz böyle özelleştirme istemiyoruz.

Bir defa, Anayasa Mahkemesinin ısrarla söyleyişine karşın ne yapılıyor Türkiye'de. Anayasa Mahkemesi diyor ki, bir kuruluş, yasayla kurulmuşsa ya da yasayla kamulaştırılmışsa, onun, kamunun elinden çıkarılmasının da, ona ilişkin bir yasayla yapılması gerekir. Biz, bu 4046 sayılı Yasa genel bir yasadır dedikten sonra, onun içine her şeyi sokabileceğimizi -çünkü, sonuna öyle uzun bir kapsam maddesi eklenmiş- ve her şeyi rasgele yapabileceğimizi sanıyoruz. Oysa, Anayasa Mahkemesinin temel yaklaşımına aykırı bir tutum içerisindeyiz; bu bir.

İkincisi, böyle yapıyor olsak bile, yani, yasayı böyle yorumluyor olsak bile, bütün kamu kuruluşlarını, kamu ekonomik kuruluşlarını aynı kazanda kaynatıyoruz. Hangi kuruluşun kamu yararı gereği devlet elinde tutulacağı, hangisinin kısmen özelleştirilebileceği, hangi kuruluşun tamamen özelleştirilebileceği ciddî bir incelemeden geçirilip de o kapsam maddesi yazılmış değil; yapılışında hata etmişiz; ama, Anayasa Mahkemesinin şu yaklaşımından sonra, bir defa, Türkiye'de, özellikle Doğu Anadolu'da biraz önce sözü edilen SEK satışları ya da Et ve Balık Kurumu satışları gibi hatalara düşmemek için, konuyu bütünüyle ele almanız gerekir.

Şimdi, Sayın Başkan, hatalarımızın bir başka nedeni de, bu konuda sıkboğaz edilmemizdir; yani, acele özelleştirme havası içerisindeyiz. Bunu, küreselleşmenin bir sonucudur diye kabul etmemiz gerekiyor; küreselleşmenin bütün sonuçlarını kabul etmek zorunda değiliz ve bütün sonuçları da doğru değildir; başka ülkeler için, hele bizden ekonomik ve sosyal bakımdan farklı durumlarda olan ülkeler için geçerli olan küreselleşme ilkeleri, burası için pekâlâ geçerli olmayabilir. Bizim küreselleşmeden asıl çıkarmamız gereken ders, insanların bağımsız düşünebilmeleri, moda olan, dünyada yaygın olan akımlara kendilerini kaptırmadan, ulusal çıkarları, halklarının çıkarları açısından bağımsız düşünebilmeleridir. O açıdan bakınca da, şimdiye kadarki uygulamalarda ve yaklaşımlarda büyük yanlış vardır.

Yanlışlardan biri -düşüncemi, mümkün olduğu kadar bir silsile içerisinde vermeye çalışıyorum- birinci hatibin, yine, burada uzun uzun anlattığı fon kaynak felsefesidir. Özelleştirmeyi, bir kaynak elde etme aracı olarak kullanmaya kalktık. Onun için de, kaynağa çok ihtiyacımız ve acele ihtiyacımız olduğu için, bir an önce satalım telaşı içerisinde üst üste hukuk hataları yapmaktayız ve o yüzden de -acele satılsın diyenlerin bile içerisine düştükleri bir yanlış- çok geç satış olmaktadır. Çok şükür ki, geç olmaktadır; çünkü, bir de çabuk olsaydı, böyle talan biçimindeki satışlar sonucunda, bugün kamunun elinde hiçbir şey kalmayacaktı.

Bu bakımdan, Sayın Başkan, Anayasa Mahkemesinin bu tarz yaklaşımları kabul ettiği durumlarda bile çok fazla hayale kapılmamak gerekir; çünkü, o durumlar, içerisinde başka hata, hukuk hataları çekirdeğini de taşımaktadır.

Şimdi, birçoğumuz ya da çoğunuz, T'nin satışının Anayasa Mahkemesi tarafından uygun görülmesinden sonra bayram ettiniz. Oysa, o kararın içerisinde bir de "bütün bunlar, kamu çıkarını ilgilendiren sözleşmelerdir, imtiyaz sözleşmeleridir" diyen bir hüküm vardı ve Anayasa Mahkemesi, o konudaki itirazımızı kabul etti. Şimdi, Anayasa Mahkemesi kabul etti diye, aslında imtiyaz sözleşmesi olan sözleşmeleri, rasgele sözleşmeymiş gibi yapmaya devam ederseniz, bundan sonra daha nice iptal kararları çıkar; hem idare mahkemelerinden çıkar -biraz önce söylendiği gibi- hem Anayasa Mahkemesinden çıkar. Bir kere ona dikkat etmek gerekir; ama, dikkat edilmiyor; çünkü, ders dinlenmiyor.

Şimdi, bu konuda da hata içerisine düşmek üzereyiz; ama, yeri gelmişken söyleyeyim, santrallar konusunda, elimizdeki termik ve hidroelektrik santralları, yok pahasına, güya kiralamak adı altında elden çıkarırken, aynı hatayı yapmaktayız. Bunlar imtiyaz sözleşmesi iken, yani, bir kamu hizmeti niteliğindeki üretimin imtiyaz sözleşmesiyle verilmesi gerekirken, rasgele satış sözleşmeleri yapılmaya teşebbüs ediliyor; hepsi iptal edilecek ve oradan da bir kaynak gelmeyecek. Böyle kaynak aramaya kalkarsanız zaten, gelmez.

Türkiye'de, özellikle enerji darboğazına yaklaşan bir Türkiye'de bir santralı satıp onun parasıyla cari giderleri karşılamak gibi bir politika olmaz. O santrallar ki, devlete sürekli para kazandırmaktadır ve hem de çok büyük paralar kazandırmaktadır; o paralarla yeni yatırımlar yapmak gerekir. Şu bardağı buradan alıp şuraya koydunuz mu onu çoğaltmış olmuyorsunuz, iki bardak olmuyor; santralları kamu mülkiyetinden alıp falanca beye, falanca şirkete, falanca yabancıya sattığınız zaman iki santral olmuyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin işsizlik problemi olduğu gibi kalıyor. Türkiye'nin kaynak problemini bir yıl için, santrallar konusunda sadece iki yıl için çözmüş oluyorsunuz; ama, geriye kalan onsekiz yıl içerisinde siz kaynakları da elinizden çıkarmış oluyorsunuz.

Şeffaflık, bir olayın sadece televizyon ekranlarına yansımasından ibaret değildir; şeffaflık, dosyaların içerisini de görmek demektir, dosyaların içerisinde pürüzlü nokta kalmaması demektir ve yaptığımız yasalar bu konuda kusurlarla doludur.

Sayın Başkan, şimdi, bugünkü, önümüzdeki yasa tasarısına gelmek istiyorum. Özde 2 maddeden oluşan yasa tasarısı. Biraz sonra maddelere geçildiği zaman ayrıntılarına gireceğiz; ama, birincisinde, güya Anayasa Mahkemesinin kararına uyarmışçasına, yasayla, ihale usullerini teker teker sayıyoruz, sanki Anayasa Mahkemesi onu istemiş gibi; sanki, Anayasa Mahkemesi, bir maliye dersinden sınava girmiş öğrencilere "ihale usulleri nelerdir, sayın bakayım" demiş gibi, hem de "her bir usul nasıl uygulanır, onu da gösterin" demiş gibi, sayfalar dolusu, ihale usullerini sayıyoruz; işte şu var, pazarlık şöyle olur, kapalı zarf usulü böyle olur diye teker teker sayıyoruz.

Oysa, bakın, kararda açıkça söylüyor Anayasa Mahkemesi: "Hangi konuda hangi ihale usulünün uygulanacağı yasayla gösterilir" diyor. Yani, siz, bir santral satarken, hangi ihale usulünü kullanacaksanız, onu, yasayla göstermek zorundasınız. Hepsini saydınız mı, bunların içinden bir tanesini de idare kullanır dediniz mi, Anayasa Mahkemesi gene iptal edecektir.

Aynı şekilde, bir öbür madde, her türlü imar planlarının yapılmasını yine Özelleştirme İdaresine bırakıyor. Sanki, orada ufak bir değişiklik yapmakla, Anayasa Mahkemesinin gereklerini de yerine getirmiş gibi hissediyoruz kendimizi. Oysa, her türlü imar planı demek, hangi imar planı?.. Yani, idare, sattığı işletmenin hangi imar planını, ne tarz imar planını yapacak; imar planı mı yapacak, uygulama planı mı yapacak, bölge planı mı yapacak; bunlar konusunda yasalarımızın şimdiye kadar belediyelerce yapılan planlar dolayısıyla koyduğu birtakım itiraz usulleri var, yerine getirilmesi gereken usuller var; bunlar ne olacak; bunlar belirli değil.

Şimdi, farz edin, Beykoz Kundura Fabrikasını sattınız; onun imar planını Özelleştirme İdaresi yaptığı zaman "efendim, bu arsa zaten çok değerli, Boğaz kıyısında, daha da çok para etmesi için buraya baştan aşağı apartman yapabilirsiniz" dese, tıpkı İstanbul Boğazında Göksu'nun arkasında yükselen apartmanlar gibi, Beykoz'da da dev gibi apartmanlar, beton yığınları yaratacak bir imar planı yapmış olsa, ne olacak? Bunu, açıkça, yasanın "kamunun, belediyenin ve çevre korumanın gereklerini gözetmek şartıyla yapar" gibi, ayrıntılı biçimde düzenlemesi gerekir.

Sayın Başkan, sözlerime son verirken şunu söylemek istiyorum. Bunlar bile bile niçin yapılıyor? Yani, iptal edileceği aşikâr olan bir yasa düzenlemesine niçin gidiyoruz?

Ben, yine çok iyimser bir yorum yapmak istiyorum Sayın Başkan. Bugünkü iktidarın bir kanadı, Sayın Refah Partililerden oluşuyor. Daha önceki dönemde, bu özelleştirme politikalarının yanlışlığı dolayısıyla ve şimdi belirttiğim usul hataları dolayısıyla, Refah Partisiyle çok ortaklık ettik; Anayasa Mahkemesine giderken ortaklık ettik, iktidar ortaklığı değil. Yani, 4046 sayılı Yasada...

AHMET DERİN (Kütahya) – Niye gitmediniz?..

MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Gidiyoruz şimdi, hepsi için gidiyoruz. O sırada da nasıl mücadele verildiğini biliyorsunuz. Sizden de bize, buna karşı beraber gidelim diye bir şey gelmedi, değil mi? Ben, nihayet, o zaman, bir iktidarın içinde, bir partinin içinde yer alıyordum ve yapabildiklerimi mümkün olduğu kadar yaptım. Bana, lütfen, mücadele dersi vermeye kalkmayın.

Ama, ben, yine, iyimser bir yorum yapmak istiyorum, diyorum ki: Herhalde, Refah Partili arkadaşlarımızın eli, yüreği, bu tarz özelleştirmelerin yapılmasına yine de varmıyor ki, yapılmayacak bir şekilde, sonunda iptale mahkûm bir biçimde yasaların çıkmasına göz yumuyorlar. (DSP sıralarından alkışlar) İnşallah böyledir; benim iyimser yorumum bu. Siz, iptal edileceğini bile bile yasa yapıyorsanız, yine, içinizde bir şeyler, bir vatanperverlik tarafı titriyor ki, bu olmasın da, şu özelleştirme yapılmasın diyorsunuzdur herhalde; herhalde öyle diyorsunuzdur!..

Sayın Başkan, ben, tabiî, ayrıntılarına girmeyeceğim tasarının; ama, tekrar üzüntümü belirterek sözlerime son vermek istiyorum: Böyle bir tasarının, çok daha ciddî bir biçimde, daha büyük bir katılımla ve daha büyük bir hazırlıkla ele alınması gerekir diyorum.

Çok teşekkür ederim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Soysal, teşekkür ediyorum efendim.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Derin; buyurun.

RP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Saygıdeğer Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan, 273 sıra sayılı, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malum olduğu üzere, 4046 sayılı Yasa, 19 uncu Dönemde, Doğru Yol Partisi, SHP –veya CHP– Anavatan Partisi arasında –Anayasa Mahkemesine gitmemekle de Mümtaz Soysal Hocamı o gruptan ayrı düşünüyorum– Refah Partisinin bazı maddelerdeki itirazlarına rağmen, âdeta, Refah Partisi dışında bir konsensüs oluşturularak Parlamentodan çıkmıştı. O gün, Refah Partisi sözcüleri olarak bizler, 4107 sayılı Kanunun bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinde 4046 sayılı Yasanın 18 inci maddesinin (B) ve (C) fıkralarına yapılan yollamadan kaynaklanan nedenlerle, ileride yapılacak özelleştirmelerin de Anayasa Mahkemesince iptal edilmesine mani olmak –veya engel olmak– noktasında bir değişiklik yapılmasını istemiştik ve biz, Refah Partisi Grubu olarak, satışın daha şeffaf olabilmesi için değer takdir komisyonları, nitelikleri konularında bu fıkralarla ilgili değişiklik önergeleri vermiştik ve bu şekilde geçerse, Anayasa Mahkemesi iptal edebilir, mahiyetinde konuşmalar yapmıştık. O gün için 38 milletvekiliydik; Anayasa Mahkemesine daha önceki müracaatlarımızda Demokratik Sol Parti ile sayımız tamamlanıyor ve müracaat edebiliyorduk. Şu yasa, bugün, hakikaten, Mümtaz Sosyal Hocamızın ifadesiyle, Anayasaya aykırı bazı maddeleri muhtevi ise, özelleştirmede konsensüs sağlanan ülkemizde altyapı oluşmasına, bir an önce özelleştirmelerin gerçekleşebilmesine mesnet teşkil eden bu yasanın bu halde kalması da Anayasaya aykırıysa, Demokratik Sol Parti, mutlaka, hatasını burada kabul etmelidir. Böyle bir yasayla, şu anda, ülkede, mutlaka serbest piyasa ekonomisine dönebilmek, sermayenin tabana yayılmasını sağlayabilmek, devleti kendi fonksiyonlarına çekebilmek, verimliliği artırmak istenmektedir. Verimsiz olarak çalışan kaynakların -gerek maddî gerek eldeki imkânlar gerek arazî gerekse tesis açısından olsun- verimsiz olarak bugün devlet elinde kalmış, yıllarca ihmal edilerek teknolojileri geri bırakılmış bu tesislerin, bu kaynakların bir an önce daha verimli bir hale getirilebilmesi ve önümüzdeki 2000'li yıllarda enerji sektöründeki krizlere ve sıkıntılara mâni olunabilmesi, yeni yeni istihdam imkânları sağlanabilmesi ve gümrük birliğine girdiğimiz Avrupa ve dünyayla rekabet edebilme imkânlarını sağlayabilmek için mutlaka devleti küçültmek ve üretimi özel sektörün eline bırakmak mecburiyetimiz varsa, bu kanun uygulanacaktır.

Biz, şu anda iktidarız, oniki, onüç yıldır Türkiye'nin gündeminde olan özelleştirme sonucunda, Refah ve DYP Hükümetine gelinceye kadar yapılan özelleştirme, toplam 3-3.5 milyar dolar civarında.

RECEP MIZRAK (Kırıkkale) – 3 milyar dolar.

AHMET DERİN (Devamla) – Oniki yılda 3 milyar dolar civarında.

Buna itirazlar oluyordu; Refah Partisi olarak, biz de itiraz ediyorduk. Özelleştirme yapılmasına değil, o güne kadar yapılan özelleştirmelerin altyapısının olmadığına, arkasında bir kamuoyunun oluşmadığına, şeffaf olmadığına itiraz ediyorduk ve yapılan tüm ihalelerin -şaibeleri, basına günlerce ve sayfalarca aksettikten sonra- iptal olunduklarını görerek, diyorduk ki, bu ülkede özelleştirme yapılacaksa, önce bir sosyal konsensüs sağlanmalı, oralarda çalışan işçiler mağdur edilmemeli, karteller oluşturulmayacak bir tarzda satış yapılmalı, satışlar şeffaf olmalı, toplanan özelleştirme gelirleri borçların faizlerine değil, tekrar üretime, ülkemizde geri bırakılmış yörelerin geliştirilmesine, yeni yeni istihdam imkânları sağlanmasına harcanmalıdır. Yapılan bu uygulamalar yanlıştır, buna bir an önce son verilmelidir. Özelleştirmenin altyapısı sağlanmalıdır, buralarda çalışan, bu KİT'lerde çalışan işçilere sosyal imkânları, sosyal hakları verilmelidir ve bizatihi de birkaç kartele değil, birkaç zengine değil, birkaç sermaye grubuna değil, o yörede çalışan, o müessesede çalışan işçilerden başlamak üzere, yöre işadamlarına, ülkemizdeki yerli sermayeye öncelik tanınmalı; ancak, yurtdışından ortak bulunacaksa, mutlaka bu ortakların belli bir teknolojiyi getirme imkânı sağlanmalıdır. Bu noktada tenkitlerimizi ifade etmiştik.

Bakın, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü diyor ki "SEK'i sattınız, Etibankı sattınız" Etibank ile SEK, DYP ve CHP döneminde satıldı.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Etibank yeni satıldı.

AHMET DERİN (Devamla) – Hayvancılık öldürüldüyse, ithal etle beraber Anavatan zamanında öldürüldü; ama, bu Hükümet geldi, bakın, bugün, özelleştirmeden elde edilen gelirleri, doğu ve güneydoğudaki 1 250'ye yakın, yarım kalmış, eksik kalmış olan yatırımların tamamlanması, mevcut olan kaynakların, yeraltına gömülmüş olan yarım kalmış tesislerin -özelleştirmeden ve kaynak paketlerinden elde edilen gelirlerle- üretim sağlayacak, istihdam imkânı sağlayacak bir duruma getirilmesi için mücadele vermektedir.

Bakın, bugün, şu Hükümetin gündemi, doğu ve güneydoğuya 125 trilyonu bulan bir proje paketiyle gitmektir. Sadece, hayvancılığı sübvanse etmek için, bütçeden aşağı yukarı 40 trilyonluk kaynak ayırıyor; bu gelirleri, üretimi, istihdam imkânlarını sağlayacak sektörlere, alanlara kaydırıyor.

Önündeki ikinci adımı, ikinci gündemi de; mahallî idareleri yeniden yapılandırma çalışmalarını başlatmaktır; bunu da başlatıyor. Sayın Mümtaz Hocamızın ve benden önce konuşan bir milletvekili arkadaşımın da ifade ettiği gibi, özelleştirmeyi sadece KİT'lerle bağlı tutmak olmamalıdır; belediyelere de yetkiler verilmeli, kaynakların en rantabl, en optimal seviyede, en üst düzeyde kullanılabilmesi için, burada, Hükümete tavsiyede bulunmuşlardı. Zaten, Hükümetin gündemi, mahallî idarelere yetkiler verilmesi, yeniden yapılanmaya doğru gidilmesi...

Kaynakların en verimli şekilde kullanılmasına itiraz eden yok zaten; ancak, tabiî ki, bu kaynakları elde ederken devletin giderlerini artıracak olursanız, bu gelirler, bir daha elde edilemeyecek kaynaklar olduğu için, mutlaka heba olup gidecektir. Bırakınız devam eden bu israfları, bugün, Hükümet, israflara mani olucu öyle tedbirler almıştır ki, kamu iktisadi teşekküllerinin gider birimlerinden sadece 11 adedinde -yarısını almasına rağmen- 138 trilyonluk bir israfa mani olunduğu, bir kaynak sağlandığı, basına da deklare edilmiştir...

HASAN GÜLAY (Manisa) – Bu, doğru; değil mi?!

AHMET DERİN (Devamla) – Daha önceden, çok büyük israflar vardı.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Bu, doğru; değil mi?!

AHMET DERİN (Devamla) – Mutlaka.

Bu kaynakların, elde edilen gelirlerin, mutlaka, tekrar istihdama, tekrar üretime, tekrar yatırıma dönüşmesi lazım ki, heba edilmemiş olsun, birkaç yıl sonra tekrar bu sıkıntılar çekilmemiş olsun. Bunu, Hükümet de kabul etmektedir; herkes de kabul edecektir.

273 sıra sayılı kanun tasarısında, 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (B) ve (C) bentleri yeniden düzenlenerek, değer tespit komisyonları ile ihale komisyonlarının oluşum biçimi, görev ve yetkileri, çalışma usulleri ile değer tespitinde uygulanacak tespit yöntemleri ve ihale usul ve yöntemlerine açıklık getirilmiştir. Bunun dışında, 3194 sayılı İmar Kanununun 9 uncu maddesinin 24.11.1994 tarih ve 4046 sayılı Kanunla değişik ikinci fıkrası yeniden düzenlenmiş, mevcut haliyle çok dar kapsamlı olarak tanınan ve bu nedenle de, uygulamada sorunlar oluşturabilecek, özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlara ait taşınmazların, her ölçekteki ve her türdeki imar planları ve değişikliklerin yapılmasına ilişkin yetkinin netleştirilmesi sağlanmıştır. Böylece, bu madde daha da genişletilmek suretiyle, devlet elinde rantı çok yüksek olan tesislerin, daha düşük rantlarla satılmaması, özelleştirilmemesi de kabul edilerek ve bunun önlemleri alınarak, tabiî ki, en güzel şekilde, değerini bulur bir şekilde satılabilmesi de böylece sağlanmış olacaktır.

Kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda, biz, o gün, çok söylemiştik; iki yıl içerisinde bu özelleştirme gerçekleştirilemez, gelin, şu süreyi iki yılla tahdit etmeyelim demiştik. İşte, bugün, önümüze geldi. Tekraren, 4046 sayılı Yasada, bankaların özelleştirilmesinin çeşitli sebeplerle geçikmesi nedeniyle, bu sürenin iki yıl daha uzatılması öngörülmektedir.

Ayrıca, koalisyonlara alıştık artık, tek parti dönemi gerilerde kaldı; inşallah, ileride olacak. Şu andaki Hükümet, iki partiden kurulu bir koalisyon hükümeti olduğu için, özelleştirme yüksek kurulunun oluşumunda, başkan yardımcısının da dahil edilmesi öngörülerek, böyle bir açıklama getirilerek, bundan sonra yapılacak olan özelleştirmelere engel olacak bazı maddeler de bu vesileyle düzeltilmiş olmaktadır. Bugün için -her ne kadar, bazı partilerimizin bu yasa tasarısını da yeterli görmemesine rağmen- aşağı yukarı özelleştirmenin altyapısı tamamlanmış vaziyettedir. Bu yasa, eğer, hakikaten açık ve şeffaf olarak uygulanırsa, çalışanlar mağdur edilmezse, ihale usulü tereddüde mahal bırakmayacak şekilde televizyonların karşısında, halkın karşısında yapılırsa, kartel oluşmasına engel olunacak olursa, inşallah çok büyük mesafeler katedilecek, ülke kaynaklarının en rantabl şekilde kullanılacağı bir ortam böylece sağlanacaktır.

Zaten, oniki yılda 3 milyar dolar... Bu Hükümet, sadece iki ayda 900 milyon dolarlık bir özelleştirme gerçekleştirmiştir ki, yıl sonuna kadar, yap–işlet–devretlerle beraber, 20 - 29 milyar dolara yakın bir özelleştirmenin planlaması yapılmıştır. İnşallah, bu kaynaklar ülkemizin geri kalmış bölgelerine istihdam imkânı sağlayacak, özel sektöre teşvik şekliyle, çiftçiye, köylüye, memura, her kesime daha güzel bir hayat biçimi, refah içerisinde yaşayabileceği bir ortamı sağlayabilecek yerlere harcanacağını ümit ediyoruz; biz, Hükümetten eminiz, öyle bekliyoruz, bu ümitler içerisinde hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Hepinize hürmetlerimi arz ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Derin, teşekkür ediyorum.

HİKMET ULUĞBAY(Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, Refah Partisinin değerli konuşmacısı, konuşmaları sırasında "4046 sayılı Kanunun özellikle Anayasa aykırı hükümleri varsa, bunun, hâlâ daha yürürlükte olmasının sorumluluğunun Demokratik Sol Partiye ait olduğunu" söyledi. 4046 sayılı Kanun Meclisten geçtiğinde, Demokratik Sol Parti 10 kişiyle temsil edilmekteydi ve bunun iptali için çabalarını gösterdi. Demokratik Sol Partinin 10 kişilik bir vebali varsa, Refah Partisinin 38 kişilik vebali vardır. Bunun zabıtlara geçmesini istedim.

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ederim.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Söylemek lazımsa, ANAP'ın vebali daha çok.

BAŞKAN – Tabiî, taksimat ne kadar adildir onu bilmem.

Zabıtlara geçti efendim.

Sayın milletvekilleri, anlaşıldı ki, bu taksimat yaygınlaşacak.

İzin verirseniz bu taksimatı rahat yapasınız diye ara vermek istiyorum.

Saat 18.30 da yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati 18.12

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:18.30

BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Fatih ATAY (Aydın), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

VI. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. —Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı :273) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müzakereye konu tasarı üzerindeki görüşmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sayın Komisyon?.. Hazır.

Sayın Hükümet?.. Hazır.

Gruplar adına görüşmeler tamamlandı.

Kişisel söz talebinde bulunan Sayın Kul; buyurun efendim.

Sayın Kul, bir talebiniz vardı, ikinci bir taleple, tümü üzerindeki görüşme hakkınızı muhafaza ettiğinizi buyurdunuz.

EMİN KUL (İstanbul) – Öteki müracaatımı geri alıyorum.

BAŞKAN – Yani, her madde üzerinde...

EMİN KUL (İstanbul) – Belki bir aksama olmaz, yine söz almayı tercih etmem ama...

BAŞKAN – Peki efendim...

Buyurun.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 273 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, şahsım adına görüşlerimi arz etmeden evvel, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tasarının kırksekiz saat geçmeden gündeme alınarak hemen müzakeresine başlanması, tasarının sağlıklı bir şekilde görüşülmesini engelleyen bir unsur olarak değerlendirilmelidir ve kırksekiz saat geçmeden gündeme alınmasıyla ilgili müzakereler yapılırken, bazı arkadaşlarımızın, lehte konuşmaları sırasında, özelleştirme konusunun, hangi parti veya partiler tarafından, ne denli özenle dikkate alındığının bu vesileyle belirlenmiş olacağını söylemeleri oldukça düşündürücüdür.

Anavatan Partisi olarak, Özelleştirme Kanunu; yani, 4046 sayılı Kanunun müzakereleri sırasında söylediklerimizle, o müzakereler sırasında şahsım adına söylenenler Meclis zabıtlarında mevcuttur, incelenmeye açıktır ve amadedir; ama, geliniz, kırksekiz saat geçmeden önce, kanun tasarısının gündeme alınarak müzakere edilmesiyle ilgili savunmaları yapan arkadaşlarımın mensup oldukları bir siyasî partinin genel başkanının özelleştirme konusunda söylediklerine bakalım. En yakın tarihte, 12.12.1994'te, Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşiminde, Sayın Erbakan, Sayın Başbakanımız, özelleştirmeyi peşkeş çekme olarak niteliyor "ve peşkeş; yani, özelleştirme..." diyor.

10.12.1992 tarihli 38 inci Birleşimde, bugün, tabiî, aramızda olmayan, milletvekili olmayan Balıkesir Milletvekili Hüseyin Balyalı arkadaşımız, sataşmayı seven bir arkadaştı, onun sataşması üzerine şöyle sesleniyor Sayın Başbakanımız Erbakan: "Devletin elindeki fabrikaları, holdinglere, mutlu azınlığa, yabancılara veren sizsiniz... KİT'leri sattınız... Bu ne demek?.. Dışarıdan borç alamayıp, kendi evladınızı yiyorsunuz! Sizin yaptığınız bu... Bizi Afrika kabileleri gibi yönetiyorsunuz... Kabile reisi aç kalınca evlatlarını yer... Biri KİT, diğeri de fonlar... Aç kalmış, evlatlarını, fonları yemiş; şimdi gelmiş, karnında fonlar ve KİT'ler duruyor!.."

8.12.1993 tarihli 38 inci Birleşimde -yine, tesadüf öyle- Başbakanımız Sayın Erbakan, başka bir seslenişinde, bakın ne diyor: "...özelleştirme ne demek? Maziyi satmak demek. Bu millet yıllarca uğraşmış, didinmiş, bu KİT'leri yapmış, bu imkânları yapmış. Bunlar kâr edip, güzel çalışıyordu. Satılması için mahsus borca sokuldu ve özelleştireceğiz, bu dinazora yedireceğiz!.."

Bakınız, yine aynı tarihli ve aynı sayılı birleşimde, yine, Muhterem Başbakamızın Erbakan, sadece özelleştirmeyi eleştirmekle kalmamış, özelleştirmeyi tarif etmekle kalmamış, yap-işlet-devrete de yönelmiş. Şimdi, yap-işlet-devret diye birçok övgüler yağdırılan girişimlerinizi, bakın, o zaman Sayın Erbakan nasıl tarif etmiş: "Yap-işlet-devret demek, istikbalin satılması demektir. 200 liralık elektriği, başkalarına yaptırıp 1 200 liraya satacaksınız; kırk sene, herkes 200 liralık elektriğin kilovatsaatine 1 200 lira ödeyecek. Böylece, istikbali, şimdiden satıp, parselleyip, eziyorsunuz." Bakınız, Sayın Erbakan, övünülen yap-işlet-devret modelini nasıl tanımlıyor!

Başka bir tanımlamaya bakalım; bu da oldukça ithamkâr, 23. 12.1994 tarihli 61 inci Birleşimde, tasarının tümü üzerinde konuşan Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşım "üç yılın sonunda, biz, özelleştirmeyi öğrendik" diyor. Gerçekten, olabilir tabiî, kendi takdirlerinde; ama, o tarihte bu durumu görmüş Sayın Erbakan, Sayın Başbakan, bunun için bazı tespitler yapmış, onu söylüyor: "Üç seneden beri özelleştirmede oynadıkları tiyatro -hakikaten bir tiyatro- tiyatro eseri olarak yazılıp kendilerine gösterilmeli."

Demek ki, Sayın Başbakan, şimdi, o tiyatroyu bitirdi. Dolayısıyla, bu beyana ben güveniyorum, yeni öğrenilmiş olabilir, doğrudur. Fakat, daha başka bir şey söylüyor: "Millî menfaatlarımıza tamamen aykırı, Amerikan Senatosundaki konuşmaların ışığı altında, son çıkardıkları Özelleştirme Kanunu... -yani, 4046 sayılı Kanun, Amerika Senatosundaki konuşmaların ışığı altında hazırlanmış ve çıkarılmış; öyle diyor- Demek ki, şu anda, bize 7,5 trilyon lira kaybettirildiği... Niye hiçbir şey yapmadınız? Özelleştirme -ekonominin durumunu tarif ediyor- bu dinazorun dişinin kovuğuna bile gitmez."

Halbuki, biraz önce, arkadaşlarım, burada, özelleştirmenin nelere çare olacağını -hatta, 4046 sayılı Kanunun 10 uncu maddesini dahi gözetmeden- nerelere özelleştirme gelirlerinden yatırım yapılacağını açıkladılar ki, 10 uncu madde, zaten o söylediklerine izin vermiyor.

Daha da ileri bir şey söyleyeyim: "Gümrük birliği filan diyorlar. Şimdi, gümrük birliği Anayasaya aykırıdır, böyle şey olmaz" diyor Sayın Erbakan. Şimdi, geçmişte söylediklerimizi millet hafızası unutabilir; ama, zabıtlar unutmuyor. Dolayısıyla, özelleştirmeye kimin nasıl baktığı, kimin nasıl yaklaştığı ve bugün, ele fırsat geçince özelleştirmenin nasıl görülmeye başlanıldığı, tarih içerisinde, bu konuşmalar karşısında bir ibret levhası olarak karşımızdadır.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin öngördüğü çerçeve içerisinde bir kanun tasarısı hazırlanmış; ama, bu kanun tasarısı hazırlanırken, 4046 sayılı Kanun Meclisten geçerken verdiğimiz önergelere ittifakla katılan arkadaşlarımız, acaba, niçin, yasanın 7 nci maddesini yeniden düzenlemediler; yani, yasaklar ve cezaî hükümlerle ilgili 7 nci maddesini niçin yeniden düzenlemediler? O tarihte verdiğimiz önergeye ittifakla destek vermişlerdi. Özelleştirme sonucunda yapılan işlemlere kimlerin katılacağı, kimlerin katılmayacağı, kimlerin yasaklı olacağı, yasaklıların katılması halinde, bunlara ne ceza verileceğini 7 nci madde tayin ediyordu. Bu maddenin içeriğini biz yetersiz bulduk; ama, şimdi bakıyorum, getirdikleri değişikliklerin içinde yok.

Yine, 16 ncı maddeyi, rekabetin korunmasıyla ilgili maddeyi yetersiz bulmuştuk. Tasarıda, niçin, 16 ncı maddeyi düzeltecek bir hüküm yok?

21 inci madde işçilerle ilgili; iş kaybı tazminatının bütün işçileri kapsamadığını, birçok işçinin mağdur olacağını ve iş kaybı tazminatının bu koşullarda yeteri kadar ödenemeyeceğini iddia ederek 21 inci madde üzerinde değişiklik önergesi vermiştik. Şimdi, bu kanun tasarısı karşımıza getirilirken, hazır 4046 sayılı Kanun üzerinde değişiklik yapılırken, niçin bu konuda bir değişiklik önerilmiyor?

23 üncü madde, sosyal yardım zammıyla ilgili; Sosyal Sigortalar Kurumunun alacağı sosyal yardım zamlarının, 4046 sayılı Kanunun halen yürürlükte olan 23 üncü maddesine göre mümkün olamadığını, eksik kalacağını söylemiş ve önerge vermiştik; ittifakla desteklemiştiniz. Niçin böyle bir değişiklik tasarısı hazırlanırken, 23 üncü madde üzerinde bir değişiklik öngörülmüyor?

Yine, mevcut 4046 sayılı Kanunun önemli bir maddesi, 24 üncü maddesidir. Emekli Sandığı iştirakçileri, eğer özelleştirilecek bir işletmede veya işyerinde emekliliklerini isterlerse, emeklilik ikramiyelerini yüzde 30 zamlı alıyorlar. Peki, orada çalışan, büyük çoğunluğu işçi olan insanlar emekliliklerini isterlerse, niçin yüzde 30 zamlı alamıyorlar kıdem tazminatlarını? Bu konunun ne kadar haksızlık taşıdığını, 4046 sayılı Kanun geçerken anlattık ve verdiğimiz önergeye yine iştirak etmiştiniz. Niçin bu tasarı hazırlanırken, bu istikamette bir değişiklik getirmediniz?

Değerli arkadaşlarım, getirilen tasarıya karşı olduğumuz görüşüyle bu gerçekleri dile getirmiş değilim; ama, zamanında söyledikleriniz ile bugün yaptıklarınız arasında çok büyük farklar olduğunu ortaya koymak için, hem geçmiş Meclis zabıtlarından bazı beyanları aktardım hem de bu vesileyle, asıl yapılması gerekli değişikliklerin, Anayasa Mahkemesinin öngördüğü aksaklıkların dışında yapılması gereken değişikliklerin mevcut olduğunu ifade etmek istedim. Değerlendirmenize arz ediyorum; saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kul, teşekkür ediyorum.

Sayın Hükümetin söz talebi var mı efendim?

DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Özelleştirme uygulamalarının düzenlenmesine ve bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanunun bazı maddelerinde değişiklik yapmak üzere hazırladığımız kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimi ve bu vesileyle, özelleştirmenin genel gidişatı hakkında bilgi arz etmek için huzurlarınızdayım efendim.

Özelleştirme, hepinizin malumu olduğu üzere, 1994'te, büyük uğraşlarla çıkan 4046 sayılı Özelleştirme Yasasından sonra hukukî tabana oturtulmuş ve o günden itibaren de, Özelleştirme İdaresinin, hukuka ve yasaya uygun, mümkün olan konsensüsü ve toplumsal uzlaşmayı sağlayarak kararlılık ve açıklıkla, mümkün olan en azamî şeffaflıkla yürüttüğü bir politikadır. Özelleştirme, bir tercih değil, yasayla yapılması gerekli olan bir malî dönüşüm ve reformdur. Dolayısıyla, bu reformun gerçekleştirilmesinde görevli olan Özelleştirme İdaresinin uymak zorunda olduğu 4046 sayılı Kanunun bizim titizlikle üzerinde durduğumuz bölümünün, başta Anayasa olmak üzere, tüm yasalara uygun olması, hukukî altyapısının da eksiksiz olmasıdır. Bu kanun değişikliğini, Anayasa Mahkememizin, Telekom Kanununda değindiği maddelerindeki farklılığı ve aykırılığı giderebilmek ve özelleştirmenin önündeki hukukî, yasal, teknik altyapı eksikliklerinin kalmamasını sağlamak üzere arz etmiş bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Genel Kurul; özelleştirme, dünyada, eski sosyalist ülkelerden, gelişmiş batı ülkelerine kadar altmışa yakın ülkede yıllardan beri uygulanan bir politika halindedir. Buna, bir ideolojik gözlükle bakmanın da doğru olmadığını düşünüyorum; çünkü, Rusya'dan İngiltere'ye kadar, Afrika ülkelerinden birçok İslam ülkesine kadar, bugün, özelleştirme, dünyada uygulanan bir malî politika, malî dönüşüm aracıdır. Türkiye'de de, biz, bunu, malî reform araçlarından biri olarak görüyoruz. Ekonomide verimliliği artırmak, devleti aslî fonksiyonlarında hâkim kılmak, ticaret ve üretimde ise, özel sektöre bıraktığımız bu alanlarda devleti regüle edici ve denetleyici fonksiyonuyla tutabilmek amacıyla yapılan özelleştirme, ülkemizde, özellikle 1994 yılında çıkan yasadan sonra bir ivme kazanmıştır. Hükümetimiz döneminde, özelleştirme çalışmaları, aynı tempo ve karalılıkla sürdürülmüş ve hepinizin yakından izlediği üzere, sadece 1997'nin ilk üç ayında, 900 milyon dolarlık özelleştirmeyi, hem de toplumun gözü önünde, Türkiye'de ve dünyada ilk kez uygulanan bir yöntemle, televizyonlardan naklen yayın, açık ve şeffaf biçimde yapmanın mutluluğu içindeyiz. Özelleştirme Yüksek Kurulunun, ardı ardına yaptığı toplantılarla yön vermekte alınan sonuçlar, toplumla aynı anda paylaşılmaktadır ve birçok kurum ve kuruluşta başarılı örnekleri de verilmektedir. Özellikle, kamu bankalarıyla ilgili olarak, biliyorsunuz, 1995 yılında Türkiye'de ilk kamu bankası özelleşmesini büyük bir başarıyla yaptık. Ben o dönem, hatırlarsınız, Özelleştirme İdaresi Başkanıydım, Sümerbank o dönemde özelleşti; bugün kârlı, verimli bir kuruluş olarak faaliyetini sürdürüyor; istihdamını dahi artırmıştır. Arkasından, Etibank çok büyük zarar ediyordu, bankacılık bölümünün içinden iki tane banka türeterek, yine büyük bir rekabet ve yarışma ortamı içinde, şeffaflık içinde kamuoyundan büyük destek alarak ve devlete zararların üzerinde gelir sağlayarak, özelleştirmeyi başardık. Kârlı zararlı demeden, portföydeki KİT'lerin özelleştirme işlemleri ardı ardına gelmektedir.

Burada, Et ve Balık Kurumu, SEK gibi kurumların özelleştirilmesinden bahsedildi, çok kısaca onu arz etmek isterim. Et ve Balık Kurumunun, 1996 yılı, bugünkü zararının 22 trilyon liraya ulaştığını üzülerek beyan etmek isterim. Süt Endüstrisi Kurumunu özelleştirdiğimiz dönemde, depolarına girdiğimizde -o dönem Özelleştirme Başkanıydım- bozulmak üzere olan 400 ton kremayı bulduk. Sebebini araştırdığımız da, fazla sütün alındığını, sütü alacak para bulamadıkları için -politik nedenlerle olabilir, başka idarî hatalar olabilir- bankalardan yüksek faizle borçlanıldığını, pazarlama gücünün ve SEK'in pazar payının, Türkiye'nin yüzde 10'unun altına düştüğünü -bu Et ve Balık Kurumu için de geçerlidir- ve aşırı istihdam nedeniyle giderek büyüyen zararlarla karşılaştığını üzülerek gördük. Bunu tekrar ekonomiye kazandırmanın bir yolu olması gerektiğini düşündük ve özel sektörün çok rahatlıkla üretip rekabet edebildiği bu alanda pazar payını kaybetmiş, trilyonlarca lira zarar etmiş, aşırı istihdam, yanlış yönetim, yılların birikimiyle gelişen zararların tasfiye edilmesi için bu kurumların özelleştirilmesi cihetine gidilmiştir ve doğru da yapılmıştır.

Bugün, SEK ürünlerinin yüzde 40, yüzde 50'sini tek başına üreten, İstanbul SEK'tir ve kârlılığını, istihdamını artırmış, ekonomiye katkılarını sürdürmektedir. Bu anlamda, yapılan işler halkın gözü önünde, ilgili sendika temsilcilerinin katılımına olanak verecek şekilde açık ve kararlılıkla yapılmış ve bu zararları halkın cebinden ödemesine bir son verilmiştir. KİT zararlarını halkın cebinden ödeyecek bir anlayışı kabul etmemiz mümkün değildir. Devleti, hâlâ bu yüzyılda, ticaret ve üretimle uğraştırmak yerine, adalete, güvenliğe, altyapıya para ve zaman ayıran bir yapıya dönüştürmek kaçınılmazdır. Bunun, sağcılıkla, solculukla da pek bir ilgisi yoktur; bu, tamamen rasyonelliktir, akılcılıktır diye düşünüyoruz.

Burada, imar durumuyla ilgili bazı eleştiriler geldi. Hiçbir keyfîlik yoktur. Bazı KİT'lerin -özelleştirme kapsamındaki çok sınırlı sayıdaki üç beş KİT'in- çok sınırlı sayıda üç beş arazisi vardır. Bunları Özelleştirme İdaresi elden çıkaramamaktadır; çıkardığı takdirde, imar olmadığı için de, değerinin çok altında gitmektedir. Hem KİT'in bir yandan zararı vardır hem burada ciddî bir miktarı vardır. Tabiî ki, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bir devlet idaresi olduğunu kimse unutmamalıdır. Bunu yaparken çevre imar planına uygun yapacağı yasada belirtilmektedir. Tabiî ki, belediye ile Anıtlar Kurulu ile Çevre Kuruluyla uyum içinde hareket etmektedir; çünkü, Özelleştirme İdaresi bir devlet kurumudur; diğer devlet kurumlarıyla uzlaşarak, anlaşarak -bugün olduğu gibi- bunu yapacaktır. Bu, sonsuz ve sınırsız bir yetki değildir. Üç dört tane elimizde kalan çok kıymetli arsayı -ki, bunları değerlendirerek, kamu yararı esas burada vardır- değerlendirmemenin bir zararı var, getirisi eksik. Bu halde satmanın, gerçekten, kamuya zararı var; çünkü, değerini bulamıyor. Bu anlamda getirilmiştir; yoksa, ne belediyelerin yetkisine göz dikilmiştir ne de sonsuz, sınırsız bir yetki istenmektedir Yüce Heyetinizden.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Hükümet teklifini değiştirdik zaten Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Evet, teşekkür ederim.

Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda da, gerçekten, güzel bir konsensüs sağlandığını, yapıcı eleştiri ve katkılarla yasasının hızlı bir şekilde buraya geldiğini görmekten memnunuz. Biliyorsunuz, Anayasa Mahkememizde Telekom yasasının önü açılmıştır. Telekomla ilgili Goldman Sachs önderliğindeki konsorsiyumla anlaşma imzalandı. İnşallah, birinci dilim özelleştirmesini Telekomun yıl sonuna yetiştirmeye çalışıyoruz. Türkiye'de özelleştirmenin gerçekten yasal zeminde, açık ve şeffaf, ama kararlı biçimde yapılması ve bunun bir partilerüstü devlet politikası olması için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz.

Bu yasa tasarısına destek verdiğiniz için, Plan ve Bütçe Komisyonunda öncelikle görüştüğünüz için, Yüce Mecliste de değerli grup sözcülerinin olumlu, yapıcı katkıları için ve hepinize anlayışınızdan ötürü teşekkür ediyorum.

Yasanın topluma -Yüce Meclisin kabul etmesi halinde- hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum efendim.

Sağ olun. (DYP, RP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Hükümet adına, Sayın Söylemez beyanda bulundular.

Şimdi, son söz, kişisel söz talebinde bulunan Sayın Oğuz'da.

İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz, buyurun. (RP sıralarında alkışlar)

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Muhterem Başkanım, değerli arkadaşlarım; özellikle üzerinde müzakere ettiğimiz Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, ben de, şahsî görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, benden önce grupları adına ve şahısları adına konuşan arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, bu kanun tasarısı, özellikle daha evvel çıkardığımız ve Anayasa Mahkemesinden dönmüş olmakla tekrar gözden geçirilerek Meclisimize sevk edilmiş olan bir kanundur. İptal edilen maddelerin mahiyet ve muhtevası, yeni kanunda, yeni şekiller verilerek ve Anayasa Mahkemesinin mahzur mütalaa ettiği kısımlar değiştirilerek ve düzeltilerek huzurunuza gelmiş bulunmaktadır. Bu düzeltmelerle Anayasa Mahkemesinden geçeceğini ümit ediyorum; ama, bazı arkadaşlarımızın işaret ettiği gibi, yine, Anayasa Mahkemesinin kanunun bazı noktalarına dokunması ihtimali de her zaman varidi hatırdır, olabilir. Ancak, şunu ifade ediyorum ki, Anayasa Mahkemesi, Hükümetin icraatını frenlemeye veya geciktirmeye matuf tedbirler alan bir merci değildir; o, kanunun daha rahat geçebilmesi ve işleyebilmesi için mahzurlu gördüğü noktaları düzelten bir kurumumuzdur, bir âli mahkememizdir.

Daha evvel bu görevi, burada altı sene içinde bulunmakla iftihar ettiğim bir Meclisimiz yapmaktaydı, bildiğiniz gibi senato yapmaktaydı. Senato, bir süzgeç meclis olarak bu konuları gözden geçiriyordu, inceliyordu ve düzeltiyordu ve böylece de, Anayasa Mahkemesine hiçbir mahal ve lüzum da kalmıyordu; ama, bugün için Anayasa Mahkemesi bu konudaki görevini yapacaktır, bu da çok normaldir.

Ben bu konuda özellikle, Hükümete ve çıkacak bu kanunu tatbik edecek olan mercilere ışık tutan ve özellikle kıymetli fikirlerini buradan ifade eden arkadaşlarıma şükranlarımı arz ediyorum. Özellikle, başta Mümtaz Hocamız olmak üzere, arkadaşlarım çok yapıcı tenkitlerde bulunmuşlardır; ama, bunu bir fırsat bilip de buradaki, acı bir şekilde, neredeyse hakarete varan tenkitleri ise tasvip etmek mümkün değil; ama, olsun, ziyanı yok; bu konuda söylenen sözler, yine de bu kanunun tatbikatında hayırlı neticeler getirecektir.

Değerli arkadaşlarım, hemen şunu ifade edeyim ki, siz zamanında peşkeşe yakın bir yanlış tatbikat yaptığınız içindir ki, yaptığınız o harekete "peşkeş" denilmiştir, hatta "Yağma Hasan'ın böreği" dediğimiz de olmuştur. Sayın Kul, benim konuşmalarımı getirseydi, orada bu ifadeler de vardı; ama, bugün dikkat ederseniz, mümkün olduğu kadar, bu konudaki tatbikatın memleketin hayrına ve özellikle de memlekette bugün icra edilecek hizmetlerin bir kaynakta toplanarak rahat bir şekilde, bozulmuş olan ekonomik dengelerin düzeltilmesine matuf olduğunu -ziraatta dünyada sayılı yedi ülkeden biri olan Türkiye'nin ziraî faaliyetlerinin durması ve geçen yıl neredeyse 3 milyar dolarlık ziraî mamul ve ürün aldığımız bir gerçek, bunu da hesaba katarsanız- nasıl, bir yağma hasanın böreği gibi bu işlerin israf edildiğini hemen ortaya koyarsınız.

Aziz arkadaşlarım, şunu hemen yine ifade ediyorum ki "evladını yemek" diye tarif edilen ve o günün, memleketimize hem altından kalkılamayacak derecede bir ağır borç yükü ve içinden çıkılamayacak derecede, katrilyonlarla ifade edilen bir içborcu getiren tatbikatı da, buradan, bu şekilde ifade etmenin bir vebal olduğunu veya haddi aşma olduğunu kabul etmek mümkün değildir.

Biz her fırsatta söylemişizdir; at, sahibine göre kişner. Bugün, ekonomimiz, artık, düzlüğe çıkmaktadır. Hedeflenen ziraî faaliyetlerimizin ve ürünlerimizin mahsulünü inşallah önümüzdeki yazda göreceğiz.

Özellikle, yine et ithalatı ve ihracatı hususundaki yanlış tatbikatla, 675 bin tonluk et üretimimizin nasıl 200 bin ton mertebesine düştüğünü ve dışarıdan et getirmek mecburiyetinde kaldığımızı yine siz biliyorsunuz.

Onun yanında, sanayimiz durmuş, hem millî sanayi hem ağır sanayi, neredeyse harp sanayii de yerinde sayar vaziyete gelmiş iken, bugün, artık, kaynak paketlerinin getirdiği imkânlarla memleketimizde aç açık bırakmayan ve millî sanayii, ağır sanayii ve harp sanayiini kuran; onun yanında, yine memleketimizin 20 milyon işsiz insanına iş temin edecek tedbirlerin alındığı, denk bütçeyle ekonomimizin artık düzlüğe çıkmış olduğu da yine herkesin takdirine mazhar olan ve dokuz aylık hükümet döneminde aldığımız tedbirlerin meyvelerini vermeye başladığı da bir gerçektir.

Değerli arkadaşlarım, şunu yine hemen ifade etmek isterim ki, Refah Partisi, bir rantiyeci parti değildir. Bu şekilde tavsif, insaf ölçülerinin dışındadır. Stratejik kaynakların kurutulması ve özellikle, stratejik kuruluşların satılması hususunda da bir yanlışlığın yapılması bahis konusu değildir. Yapılan tasarruflar, artık, modası geçmiş, hantallaşmış, teknolojisi eskimiş olan fabrikalarımızın yenilenmesi, teknolojisi gelişmiş olan ülkelere muvazi ve onlarla rekabet edecek seviyede tutulabilmesi hususunda bir tedbirdir.

Dünyanın her yerinde, özelleştirme, bir tedbir olarak ele alınmaktadır. Bu, özellikle sosyalist ülkelerde de, liberal ve kapitalist ülkelerde de vardır; ama, bizim memleketimizde, özellikle, titizlikle, teknolojisi eskimiş olan bu fabrikaların yenileştirilmesi ve ondan elde edilen nemanın, gelirlerin ve satış bedellerinin daha faydalı sahalarda kullanılmasına matuf olan tedbirlerdir ve sureti katiyyede de israf mahiyetinde değildir, daha verimli sahalarda kullanılmasına matuftur.

Ben, huzurlarınızı daha fazla işgal etmek istemiyorum. Bunu, iyi niyetli ve başarılı bir Hükümetin, yine de iyi niyetli ve başarılı bir icraatı olarak telakki etmek gerektiğine inanıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Oğuz, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlandı.

Tasarının maddelerine...

(DSP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Efendim, zabıtlara geçmesi açısından, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımın isimlerini alıyorum.

Sayın Uluğbay, Sayın Gemici, Sayın Özkan, Sayın Aytekin, Sayın Gürel, Sayın Gökçel, Sayın Türk, Sayın Bostancıoğlu, Sayın Albay, Sayın Uzunhasan, Sayın Karslıoğlu, Sayın Yurdagül, Sayın Develi, Sayın Aydın, Sayın Çağan, Sayın Üstüner, Sayın Karahan, Sayın Şahin, Sayın Temizel, Sayın Gülay.

Yoklama talebine kâfi sayıda sayın üye var.

Sayın milletvekilleri, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; Genel Kurul salonunda hazır bulunan sayın milletvekillerinin, yüksek sesle işaret buyurmalarını rica ediyorum.

III. —YOKLAMA

(Yoklamaya başlandı)

Hasan Hüseyin Öz?.. Burada.

Mustafa Ünaldı?.. Yok.

BAŞKAN – Bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, her başkan buradan rica ediyor... Şu cep telefonlarınız... Yani, teknolojinin şu gelişimine karşı insanlarda husumet peydah olmaya başladı. Rica ediyorum, telefonlarınızı, içeri girince kapatın. Rica ediyorum... (Alkışlar)

Yani, bu genç delikanlılar, ellerindeki telefonu masanın üstüne koyuyorlar, bunu anlıyorum; ama, rica ediyorum, içeri girerken lütfen, kapatın efendim. (DSP sıralarından "kapatmaları lazım" sesleri) Getirmeyin buraya... Rica ediyorum... Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bunun mehabetini bir kavrayalım lütfen...

Yoklamaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Buyurun.

Lütfi Yalman?.. Burada.

Mehmet Ali Yavuz?.. Burada

(Yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama esnasında hazır olmayan sayın üyelerin, yoklamaya esas olmak üzere pusula göndermelerini rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, eğer toplantı yetersayımız olmazsa, ara vereceğim ve bir yoklama daha yapacağım.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Yoksa...

BAŞKAN – Yoksa. Yani, bakıyoruz; varsa, devam edeceğiz.

Efendim, vaki talep üzerine, ad okunmak suretiyle yapılan yoklama neticesinde, toplantı yetersayımızın var olduğu tespit edilmiştir.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. —Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı :273) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik

Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

MADDE1.—24.11.1994 tarih ve 4046 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına, “Başbakanın Başkanlığında...” ibaresinden sonra gelmek üzere “Başbakan Yardımcısı (Bakanlar Kurulunun birden fazla siyasî parti tarafından oluşturulması halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyesi olan diğer iktidar partisine mensup Başbakan Yardımcısı)”, ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Hacaloğlu konuşacak.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Demokratik Sol Parti Grubu adına, Metin Şahin konuşacaklar.

BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Şahin konuşacak.

Sayın Hacaloğlu, zatıâlinizi davet etmiş olayım; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı, Özelleştirme Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Yasa Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1991 yılı sonunda, seçimden sonra, o zamanki partimiz olan SHP ile Doğru Yol Partisi bir Koalisyon Hükümeti kurdu. O Koalisyon Hükümeti, o günün koşulları altında, ülkenin içinde bulunduğu belirli temel sorunları çözme iddiasıyla yapılandı. O iddialar arasında; yani o günün koşullarında, mevcut temel sorunlar arasında demokratikleşme vardı, iç barışta kanama vardı, ülkede sanayiin, ekonominin, üretim ekonomisinin yeniden yapılanması vardı, enflasyonun aşağıya indirilmesi ve diğer bazı konular vardı.

Özüyle, o program, bir demokratikleşme programıydı; bir istikrar ve üretim ekonomisini yapılandırma programı idi. O programın, ekonomiye ilişkin çok önemli temel çıkış noktalarından, ilkelerinden biri, KİT'lerin, kamu ekonomik girişimlerinin yeniden yapılandırılması, özerkleştirme ve özelleştirme anlayışı çerçevesinde, konuya ideolojik bakmadan, Türkiye'nin gerçekleri içinde, Türkiye ekonomisinin, geçmiş yıllarda içine sokulduğu rant ekonomisi sürecinden çıkarılarak, ülkede, yıllardır ekonomiyi sırtında taşımış olan o üretim kalelerini ayağa kaldırmak ve günün koşullarında gerekli olmayan tesisleri ise, başta üreticiler, o tesislerde çalışanlar olmak üzere, kooperatifler olmak üzere, öncelikli ve özenle, çalışanların hakları korunmak üzere, özelleştirilmesini hedef almıştı; ama, gelin görün ki, o koalisyon, maalesef, bu saydığım dört alanda da aksadı.

Ben, zamanım kıt olduğu için, diğer alanlarda; yani, sağın, Parlamentodaki sağ gücün, vergi reformuna destek vermemesi nedeniyle enflasyonun indirilememesinin diğer nedenleri üzerinde durmak istemiyorum; ama, şu anda tartıştığımız maddeyle ilişkin olarak, 1991 yılında kurulmuş olan SHP-DYP Koalisyon Hükümetinin en temel ilkelerinden biri olan KİT'lerin özerkleştirilmesi, yeniden yapılandırılması ve özelleştirilmesine ilişkin o ilkenin neden aksadığı, nereden aksadığı, niye aksadığı üzerinde, geriye dönüp hepimiz derin derin düşündük.

Şimdi, bu maddede deniliyor ki, "Özelleştirme Kuruluna, koalisyon ortağı olan diğer büyük partiye mensup Başbakan Yardımcısı da girecektir." Yani, kim girecektir günümüzün koşulları altında; Sayın Çiller girecektir. Ancak, biz, sosyal demokratlar olarak, bu acıyı bir kere çektik; bu ülke, bu acıyı bir kere tattı, bu yanlışı bir kere yaptık... Biz, Sayın Çiller'in, sırtlandığı "özerkleştirmeci Çiller", "yeniden yapılandırmacı Çiller" ve "özelleştirmeci Çiller" kimlikleri arasında, geçen beş yıl içerisinde, sadece ve sadece "özelleştirmeci Çiller" kimliğini sahiplendiğini gördük ve kamu kesiminin elindeki her türlü tesislerin, her türlü birikimlerin, sınırsız olarak, yerli-yabancı sınırı koymadan, üretici, çalışan, kooperatif önceliğini getirmeden elden çıkarılmasını hedef alan bir siyasetçiyle karşı karşıya kaldık. Şimdi, o siyasetçi, Refah Partisiyle koalisyon içerisinde ve Refah Partisi de, maalesef, Sayın Çiller'den -tabirim mazur görülsün, Başkanım alınmasın- özelleştirme mikrobunu kapmış halde. Dün, birçok üyesiyle birlikte özelleştirmeye karşı çıkan Refah Partisinin Genel Başkanı Sayın Erbakan, şimdi, Sayın Çiller kadar, ilkesiz, sınırsız, önceliksiz bir özelleştirmeden yana bir anlayışla, bu yasa tasarısıyla, karşımıza gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, burada, bundan evvel yaptığım konuşmayı tamamlayıcı nitelikte, Yüce Meclisin, Cumhuriyet Halk Partisinin özelleştirmeye ilişkin konumunu yanlış anlamaması için, bizim, bu konudaki bakışımıza daha bir açıklık getirmek istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi, sosyal demokrat bir parti olarak, evrensel sosyal demokrasinin değerlerini paylaşan, içine sindirmiş bir çağdaş hareket olarak, rekabetçi, örgütlü, emeğe ve çevreye duyarlı bir pazar ekonomisinden yanadır. Bu pazar ekonomisi içerisinde mülkiyet, birinci değil, ikinci plandadır. O pazar ekonomisi anlayışımız içerisinde kamu da olabilir, özel sektör de olabilir; kamu yararının gerekli kıldığı yerde, kamu olur, özel sektör ise, hangi alanda olmak istiyorsa, orada olur. Bizim anlayışımızda, özel sektörün, herhangi bir sektöre girişine, karşı olmak diye bir anlayış kesinlikle yoktur; ama, günümüzde, kişi başına millî geliri 3 bin dolar düzeyinde olan, refahı geri kalmış bir ülkede, yıllardır doğru dürüst fabrika kuramamış bir ülkede, sanayiinin yeniden yapılanma ihtiyacı çok akut ve zorunlu olduğu bir ortamda, biz, kamunun stratejik mal üreten tesisleriyle, kamu yararı amaçlı hizmet üreten tesislerinin, bu aşamada özelleştirilmesini, ilk konuşmamda söylediğim gibi, ülke için yapılmış büyük bir günah ve yanlış işlem olarak görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, esasında, özelleştirme, bir amaç olamaz; bir araçtır. Özelleştirmeye amaç olarak bakanlar; yani, sınırsız bir özelleştirmenin ardında olanlar, olaya ideolojik olarak bakıyorlar demektir. Bugün, ne yazık ki, Hükümet, bu konuya ideolojik olarak bakmaktadır; yani, kamu kesiminin ekonomideki konumunu tasfiye etmek amacıyla bakmaktadır. Bu ideolojik bir bakıştır. Biz ise, sosyal demokrat bir parti kimliğimizle, gerekli olan yerde kamu olsun; ama, her yerde özel olsun diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu anlayış olduğu zaman, bir sabah, Sayın Çiller, kalkıp "eğitimi de özelleştireceğim" diyebiliyor; diğer bir sabah kalkıp "sağlık hizmetlerini de özelleştireceğim" diyebiliyor; diğer bir gün kalkıp "sosyal güvenliği de özelleştireceğim" diyebiliyor ve Anayasanın, devletimizi tanımlayan demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışının, en azından o söylemiyle, bir ayağının dibine dinamit koyduğunun farkında olmadan, gerçeklerden kopuk bir anlayışı gündeme getiriyor.

Değerli arkadaşlarım, sizlerden son bir defa rica ediyorum: Yabancılara özelleştirmeye sınır koymayan, İtalya sınır koyduğu halde, İspanya sınır koyduğu halde, yabancılar için dahi özelleştirmeye sınır koymayan bir anlayış üzerine kurulu bir yasa tasarısının, bir maddesinde, böyle bir değişiklikle, Sayın Çiller'e yeni bir yetki verilmesinden yana değiliz.

Bu anlayışla, hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Metin Şahin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öyle görünüyor ki, özelleştirme, ülkenin gündeminde, daha, uzunca bir süre yer alacak; ülkenin gündemini de aşacak, bu Parlamentoda, daha, uzun süre tartışılacak. Çünkü, başlangıçta, gruplar adına yapılan görüşmelerde de görüldü ki, özelleştirme üzerinde, belirli mutabakatlar hâlâ sağlanamamıştır. Bu mutabakatlarda, özelleştirmenin şekli, bölgesi, yeri, çeşidi konularında birtakım farklılıklar olabilir; ama, en azından, hukuksal anlamdaki düzenlemeler konusunda ve yasanın, genel anlamda ruhuna uygun olarak, bir mutabakatın sağlanması kaçınılmaz.

Burada görüşülen her özelleştirme yasasında, ısrarla, ortaklık sağlanamayan ve her seferinde, ilgili yargı tarafından, yani Anayasa Mahkemesi tarafından hep reddedilip, gelişinin altında yatan temel nedenler, konunun hukuksal tarafıdır. Bu konuda, sanıyorum uzun yıllardan beri, Anayasa Mahkemesine de önemli haksızlıklar yapıldı. Anayasa Mahkemesinin, özelleştirmeyle ilgili verdiği kararlarda hep aradığı ölçü, hukuka uygunluk idi; kanuna uygunluk idi; ama, bunlar hiç yerine getirilmediği için, İktidarlarca, işin kolayına kaçarak, hep, özelleştirmeyle ilgili değerlendirmelerini de, bunun, ülkenin yararına olmayan bir tutum olarak değerlendirildiğini; Anayasa Mahkemesinin, sanki, iktidarların, hükümetlerin karşısında bir organ gibi değerlendirildiğini, zaman zaman, haksız ve doğru olmayan suçlamalarla karşı karşıya bırakıldığını hep beraber gördük.

Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerimizde, Sayın Bakanın ve bugünkü görüşmelerin başlangıcında da, İktidar kanadı mensubu sözcülerin bir ifadesi, bu geçmişin ne kadar boşa harcandığını ve bir itirafın açıkça ortaya konulduğunu belgeledi. Neydi bu? Sayın Bakan ve ilgili İktidar Partisi sözcüleri, yaptıkları bu değişiklikle, Anayasa Mahkemesinin hukuka uygun olarak önerdiği, beklediği değişiklikleri yerine getirdiklerini ve bu amaçla bir tasarı hazırladıklarını söylediler. Yani, o zaman, demek ki, bugüne kadar hep bunun dışına taşmışlar, Anayasa Mahkemesiyle ilgili değerlendirmelerinde hep haksızlık yapmışlar ve şimdi, yıllardan beri Anayasa Mahkemesine yapılan bu haksızlığı bir anlamda itiraf ederek, hukuka uyma zorunluluğu anlayışı içerisinde hareket etmişler. Bunu, hem bir itiraf hem de gelinen bir nokta olarak olumlu değerlendirmek mümkün.

Değerli arkadaşlar, hem Anayasa Mahkemesinin görüşleri üzerinde hem de bu yasayla ilgili değerlendirmelerde, son yedi sekiz aydır, Hükümet ortaklarının, gerçekten, çok şaşırtıcı, hayrete düşürücü ifadelerine tanık oluyoruz. Bunlardan bir tanesi de şu: Sayın Ali Oğuz arkadaşımız, biraz önce burada yaptığı konuşmada özelleştirmeyi savunurken, yıllardan beri özelleştirmeye karşı olduklarını, neden karşı olduklarını, o karşı olduğu konuların şimdi neyi değiştirdiğini anlatmak yerine, çok farklı bir üslupla ve belki bilerek, belki de farkında olmadan, İktidar kanadının diğer ortağına, oldukça ciddî suçlamalarda bulunuyorlar; yani, ne diyorlar "at, sahibine göre kişner." Yıllardan beri özelleştirmeyi yöneten kimdi; özelleştirmeyi yöneten, şu andaki ortağınızdı. Demek ki, özelleştirme, bugüne kadar hep başarısız oldu, işler iyi gitmedi; bunun sahibi belliydi; şimdi, sahibi değişti, at, başkası tarafından yönetiliyor!..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – At, sahibine göre kişner.

DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – O zaman da ben yaptım, şimdi de ben yapıyorum; değişen hiç bir şey yok.

METİN ŞAHİN (Devamla) – Onlara; ortaklarınıza söyleyeceksiniz, bize değil. Bizim, size, hiçbirinize özel bir suçlamamız yok arkadaşlar.

DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Hepsinin altında imzam var.

METİN ŞAHİN (Devamla) – Tabiî, atın imzayı!

DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – O gün de şerefle yapıyordum bugün de şerefle yapıyorum.

METİN ŞAHİN (Devamla) – Benim, bunu, burada dile getirmemden daha çok, Sayın Oğuz'un bu sözünden sonra Sayın Bakanın hemen çıkıp "bir dakika arkadaş, yanlış yapıyorsun; bu işin sorumluluğu bizim, biz iyi yaptık" demesi gerekirdi. Benim sözüme itirazı önemli değil. Ben, muhalefet partisi olarak bir saptamada bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu, aslında, sadece özelleştirmeyle de ilgili değil. Sayın Başbakan, ekonomik paketleri açıklarken de, gerçekten, çok enteresan sözler söylüyor ve ortağının geçmişte yaptığı birtakım işlerin, şimdi, daha şeffaf, daha doğru yapıldığını söyleyerek, bir anlamda, geçmişte şeffaf olmadığını, birtakım karanlık işlerin olduğunu da zımnen söylemiş oluyor; ama, İktidar kanadı, ortaklık duygusu için de olsa, bunu sineye çekiyor, sessiz kalıyor. Onlar sessiz kalsa da, biz, dile getirmeyi yararlı gördük.

METİN PERLİ (Kütahya) – İyilik yapıyoruz.

METİN ŞAHİN (Devamla) – Hay hay... Onlar, iyiliği kabul edeceklerdir.

Değerli arkadaşlar, tasarıda yapılmak istenen, başbakan yardımcısının da bu Kurula dahil edilmesidir. Gerçekten, yasa yapmanın bir ciddiyeti, bir önemi var. Bu yasa, başlangıçta yapıldığı zaman, eğer, Başbakan Yardımcılığı gibi bir makamın bu Kurulda temsil edilme ihtiyacı var idiyse o zaman niye konulmadı? Şimdi, ortaklar bir araya geldi de, bir güvensizlik mi var da, bunu, bu Kurula dahil etme gibi bir ihtiyaçtan yola çıkıyoruz? Bunu, gerçekten anlamakta zorlanıyoruz. Gerçekten, paylaşımı, ilgili devlet bakanları yapıyor.

Değerli arkadaşlar, yasalar, o günün ihtiyacına göre yapılmaz; yasalarda süreklilik vardır, kalıcılık vardır, tutarlılık vardır. Dolayısıyla, yasalarda, o gün, kimin için doğruysa, hangi kuruluşun ihtiyacı önemliyse, hemen onu içeren, hemen onun ihtiyacını karşılayan bir düzenlemeyle karşı karşıya geliyoruz. Belki bir gün gelecek, bu yaptığınızı tekrar değiştirelim diye yeniden gündeme getireceksiniz. Bu alışkanlıktan, bu güvensiz çalışma ortamından kurtulması lazım iktidarın; birbirine güvenmesi lazım ve öyle çalışması lazım.

Arkadaşlar, bakın, şimdi, ifadeyi şöyle bir okuyayım, burada deniliyor ki: "'Başbakan Yardımcısı (Bakanlar Kurulunun birden fazla siyasî parti tarafından oluşturulması halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en çok üyesi olan diğer iktidar partisine mensup Başbakan Yardımcısı)'" Şimdi, bu ne demektir arkadaşlar; özel bir konuma uygun özel bir yasa yapıyorsunuz demektir. Bunun hiçbir ciddî yanı var mı? Belki, yarın, bir koalisyon oluşacak...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Üçlü olursa ne olacak...

METİN ŞAHİN (Devamla) – Bir dakika, oraya geliyorum zaten... Lütfen... Dinlerseniz, bana hak vereceksiniz.

Bir gün gelecek, hükümet, ikili değil belki üçlü veya dörtlü koalisyondan oluşacak... Bu olabilir; bu olduğu zaman, varsayalım ki, hükümet protokolü oluşurken, özelleştirmeyle ilgili değerlendirmelerde, o karar kurullarında, en fazla milletvekili sayısı olan, grubu daha büyük olan parti yerine, ikinci veya üçüncü dereceden olan bir grubun temsil edilmesi, belki, protokolde gerekli hale gelecek; o zaman ne yapacağız arkadaşlar bu yasayı? Niçin bu kadar özel konuma dayalı, sizin içinde bulunduğunuz ortaklık şartlarına dayalı bir kanun yapma gibi bir durumla Parlamentoyu karşı karşıya bırakıyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bu yasalar, uzun yıllar devam etmesi gereken, beklenen, hizmet görmesi istenen yasalardır. Siz, kendi özel konumunuza göre burada yasa çıkarmayı alışkanlık haline getirirseniz, bir gün, siz de bu işin içinden çıkamazsınız, geriye dönmek zorunda kalırsınız ve şimdi çıkardığınız yasalar da, size, ayak bağı olur diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

METİN ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkanım, sözümü tamamlıyorum.

BAŞKAN – Peki efendim...

Buyurun.

METİN ŞAHİN (Devamla) – Bu duygular içinde, yanlış yapıldığını söylemek istiyorum. Özel değerlendirmelere, özel konumlara dair yasa yapmak, gerçekten, uygun düşmüyor. Hele, böyle güvensiz bir ortamdan yola çıkarak, bir partinin liderini, başbakan yardımcısını ille bu Kurula sokma gibi bir anlayışı da tasvip etmiyoruz.

Demokratik Sol Parti adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şahin, teşekkür ediyorum.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, Grubum adına söz istiyorum; ama, başkanvekillerimiz dışarıda olduğu için...

BAŞKAN – Efendim, keşke içeride olsalardı...

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – O zaman, şahsım adına konuşayım...

BAŞKAN – Tabiî, hay hay; ben isminizi yazayım; ama, sıra gelir mi bilemiyorum.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, içtüzüğe göre sizin bu konuda beni görevlendirme yetkiniz yok mu efendim?

BAŞKAN – Efendim, grup adına olunca, ne haddimize...

Şimdi şu olur efendim -tabiî, takdir Sayın Kul'un- Sayın Kul'un söz hakkı var...

EMİN KUL (İstanbul) – Şahsım adına efendim...

BAŞKAN – Şahsı adına söz hakkı var...

İsterseniz, Sayın Kul ile bir görüşün...

EMİN KUL (İstanbul) – Biltekin Bey, Grubumuzun görüşlerini dile getirecekler...

BAŞKAN – Efendim, işte, yetki meselesi...

Keşke, daha önce yetki alsaydınız...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Devam edelim Sayın Başkan...

BAŞKAN – Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Kişisel söz talebi?..

Sayın Kul, vazgeçtiniz mi, konuşacak mısınız?

EMİN KUL (İstanbul) – Gruplar adına konuşmalar bittiyse, konuşurum.

BAŞKAN – Bitti efendim, bitti... Talep yok.

Buyurun.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, Grup Başkanvekilim geldi... Müsaade ederseniz...

EMİN KUL (İstanbul) – İnebilirim Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, zatıâliniz, kürsüden inmede kendiniz açısından bir mahzur mütalaa buyurmazsanız; olur, tabiî... Biz, meseleleri sühuletle ve sükûnetle halletme peşindeyiz.

Sayın Özdemir, buyurun efendim. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Müsamahanıza şükranlarımı sunarım efendim.

BAŞKAN – Estağfurullah efendim...

ANAP GRUBU ADINA BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın milletvekilleri, özelleştirme uygulamalarının düzenlenmesine ilişkin 24.11.1994 tarihinde -yani, bundan yaklaşık ikibuçuk yıl kadar önce- hazırlanmış olan kanunun bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesince iptali üzerine, bazı maddelerinde yeniden yapılan düzenlemelerin görüşülmesi için huzurunuzda bulunuyorum ve Anavatan Partisi Grubu adına ve şahsım adına, Büyük Millet Meclisini saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi milletvekili olarak, özellikle Türkiye yönetimine kazandırılan bazı düzenlemeler görüşülürken huzurunuzda bulunmaktan, o düzenlemelere ana katkıyı ve ana malzemeyi oluşturmuş bir partinin mensubu olmaktan da övünç duyarak, sözlerime başlamak istiyorum.

İşte, bu alanlardan bir tanesi ve belki de, en önde gelenlerinden birisi de özelleştirme konularıdır.

Anavatan Partisinin yönetime geldiği tarihe kadar, Türkiye yönetimine hâkim olan siyasî anlayışların tümünde, ekonominin yönetiminde veya ekonominin ağırlığında, içinde, siyasî payın, siyasî kararların her zaman birinci planda olması tercihi ileri sürülmüştür.

Şu anda, Büyük Millet Meclisinde bulunan partilerimiz, en sol kanadında oturanından -Anavatan Partisi hariç olmak üzere- en sağ kanadında oturanlarına kadar, devletin ekonomi yönetiminde bulunuşundan bir türlü kendilerini alma cesaretini, hatta basiretini gösterememişlerdir. İlk defa Anavatan Partisidir ki, kendi tüzüğünde serbest rekabet ve özelleştirme tercihini net olarak halkımızın huzuruna getirmiş ve büyük tartışmalardan sonra, şu işin esası, memnuniyetle müşahede ediyoruz ki, bugün, bütün partiler tarafından kabul edilmiştir. İşte, bu düzenleme ve bugün, bu konuda bir konsesüs oluşmuş bulunmasının ana nedeni de, Anavatan Partisinin bu tercihinin tüm partilerimiz tarafından benimsenmiş olmasıdır. Bu itibarla, bu amaca yönelik her türlü düzenlemeyi, Anavatan Partisi olarak, ilke olarak, peşinen desteklediğimizi ifade etmek isterim.

Sayın milletvekilleri, şu düzenlemede de görülmektedir ki, maksadı iyi ifade eden ve hukuk önünde yanlışları gidermeye yönelik düzenlemelerin yapılabilmesi, Anavatan Partisinin katkısı olmadan bir türlü gerçekleştirilemiyor.

Sayın üyeler, 4046 sayılı Kanunun hazırlığını hatırlıyacaksınız; o kanun üzerinde, partimizin, sayıları 56'ya varan önergeleri Yüce Meclisçe olumlu karşılanarak, o kanuna belli bir içerik ve düzen kazandırılmıştır. Bugün de, huzurunuza gelen şu tasarının, Hükümet tasarısı dışında, belli maddelerinde iyileştirmeler yapılarak Yüce Meclisin huzuruna getirilmesi, yine, Anavatan Partisinin katkısıyla sağlanmıştır. Bu itibarla, şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonundan gelmiş olan metni, esas itibariyle, geliştirilmiş ve değiştirilmiş şekliyle destekliyoruz.

Yalnız, 1 inci maddeyle ilgili olarak, bir özelliği ve bir eksikliği dikkatlerinize getirmek isterim. Maddede, özellikle koalisyon yönetim tarzları dikkate alınarak, Özelleştirme Yüksek Kuruluna, başbakanın yanı sıra, başbakan yardımcısının da katılımının sağlanması istenmektedir.

Sayın milletvekilleri, haddi zatında, kanaatim odur ki, bu nevi bir düzenleme, Özelleştirme Yüksek Kurulu, ya tüm Bakanlar Kurulu kararnamesiyle yapılmalıdır ya da buraya, bilhassa, başbakan ve başbakan yardımcısı seviyesindeki siyasî görevlilerin hiç katılmaması tercih edilmelidir.

Birincisinde; Bakanlar Kurulu, bir siyasî kararnameyle, siyasî bir düzenlemeyle, meseleye bir hükümet icraatı niteliği kazandırır.

İkincisinde; bazı bakanların katıldığı bir yüksek kurul uygulamasında ise, böyle bir hükümet tasarrufu çerçevesinde değerlendirilebilecek bir hukukî tasarruf yoktur. Şu halde, burada, ne başbakanın ne de başbakan yardımcısının uygun olur. Niçin uygun olur; çünkü, diğer bakanlardan oluşacak bir yüksek kurul çalışmasını murakabe edecek, kontrol edecek merci önümüzde durmalıdır; o da, başbakan ve başbakan yardımcısı olabilir. Bu sebeple, bu oluşumun, yani 4046 sayılı Kanunun 3 üncü maddesiyle getirilmiş oluşumun, prensip olarak, zaten, kendi yeterli değildir, yanlıştır kanaatindeyim. Yalnız, bu düzenlemeyi getirirken de, eğer bu yaklaşım benimsenmese bile, şu eksiklik önümüzde durmaktadır:

Sayın milletvekilleri, devletin özelleştirilecek kuruluşlarının başında hangi kuruluşlar gelmektedir; finans kuruluşları gelmektedir, finansman açısından özellikli kuruluşlar gelmektedir, bankalar gelmektedir ve buna benzer, bu bankalarla ilişkisi olan kamu iktisadî teşebbüsleri gelmektedir. Peki, böyle bir oluşumda, bu kuruluşların ekonomik ve bilhassa malî konularından sorumlu, Hazineden sorumlu devlet bakanına, bu heyet arasında, kanun koyucu, niçin yer vermemektedir de, işbu yetkiyi başbakanın iki dudağının arasına bırakmaktadır; bunun anlaşılması mümkün değildir.

Burada özelleştirme uygulamasını öve öve anlatan, çok başarılı mesafeler ve merhaleler katedildiğini ifade eden Hazineden sorumlu Sayın Bakanımız niçin bu kurulda görevlendirilmiyor? Acaba, görevlendirilmemesi ihtimali mi vardır veya görevlendirilirse, umulan veya tahmin edilen bazı sakıncalar mı vardır? Bunlar, ister istemez akla gelen sorular olmaktadır. Bu nedenle, buraya, başbakan yardımcısını dahil etmek yerine -ki, bence hiç gereği yoktur başbakan yardımcısının bu kurula dahil edilmesinin- asıl dahil edilmesi gereken, Hazineden sorumlu bakanımızdır. Ha, başbakan nasıl olsa görevlendirecektir; ya görevlendirmezse; geçmişte gördük bunun sakıncasını. Aynen, emniyet genel müdürü operasyonuna benzer bir tarzda; akşam Hazineden sorumlu, sabahleyin sorumlu değil biçimine, pekala, insanlar, Türkiye'deki yanlış kamu yönetimi anlayışı yüzünden düşebilmektedir; düşürülebilmektedir. O yüzden, sayın başbakanlara bu şekilde bir inisiyatif sağlanması, aslında, onlara da haksızlık edildiği izlenimini vermektedir.

Sayın milletvekilleri, bu itibarla, söz konusu 1 inci maddenin bu çerçeve içerisinde ele alınmasının ve eksik düzenleme içerisinde olduğunun bilinci içinde bir düzenleme önerilmesini Yüce Meclise sunuyorum; bu vesileyle, Anavatan Partisi Grubu adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, teşekkür ediyorum efendim.

Gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır.

Kişisel söz talebinde bulunan Sayın Kul; buyurun efendim.

Sayın Kul, süreniz 5 dakikadır.

EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 273 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım; sizleri, saygıyla selamlıyorum.

Önce, hemen belirtmek isterim ki, Anayasa Mahkemesinin bir iptal kararı sonucunda, 4046 sayılı Yasa üzerinde bu düzenlemenin yapılması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi, elbette ki, hükümetin icraatlarını engelleyen bir organ olarak Anayasamızda ve hukukumuzda yer almış değil. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarını bir engelleyici tavır olarak görmek de mümkün değil; ancak, Parlamento olarak, yasaları düzenlerken, Anayasa Mahkemesi diye bir müessesenin olduğunu, dikkatle, önemle, özenle gözetmemiz gerektiği kanaatindeyim. Bazı Anayasaya aykırılık iddialarına gerekli ciddiyetle bakmaz isek, Anayasa Mahkemesini bidayet mahkemesi haline dönüştürürüz ve Anayasa Mahkemesinin ondan sonra verdiği kararlardan, burada, oturup şikâyet ederiz.

Kanun tasarısının tümü üzerinde şahsım adına yaptığım konuşmada, hiçbir zaman, üslubum olmayan, hakarete varan sözler veya ifadeler kullanmadım; sadece, geçmiş Meclis zabıtlarından, bugünkü Sayın Başbakanımızın, o zaman muhalefet partilerinden birinin başkanı olarak yaptığı konuşmalardan ifadeler okudum. Ben, yine, burada da, Muhterem Başbakanımızın o günkü konuşmalarında, hakaret etmek amacıyla bu ifadeleri bir araya getirdiği düşüncesinde değilim; bu, konuyu daha iyi vurgulamak, halkın dikkatini daha iyi çekmek için başvurduğu kendine has bir metottur; dolayısıyla, bunlar, benim ifadelerim değildir; onu, öncelikle kaydetmek istiyorum.

Bakınız, şimdi, Muhterem Başbakanımızın, geçmiş tarihteki -yani muhalefetteyken- bu konuyla ilgili bir iddiasını daha okuyayım; 23.12.1994 tarihli 61 inci Birleşim. Muhterem Başbakanımız diyor ki "21.9.1994 günü Amerikan Senatosu Dışişleri Komisyonunda -tutanağı da aynen elimdedir diyor- bugün, Türkiye'de bulunan yeni Amerikan Elçisi Grossman'ın, Türkiye'ye gönderilmesi esnasında yapılmış olan müzakerede, Senatör -Senatörün ismini söylüyor- elçiye ne diyor; uluslararası borç ve kredilerde bir krize düşülmemesi için, Dünya Bankası ve ABD, Türkiye'ye, özelleştirme için bir dead time (son tarih) vermeyi düşünüyor mu? Bu sual üzerine, Büyükelçi, Senatöre "şüphem yok ki, Sayın Çiller ve Türk ekonomisini yönetenler, buradaki havayı çok iyi bilirler; daha fazla bir şey söylemekten hicap duyarım... İşte, hastalığın asıl mikrobu bu. Onlar, bir an evvel özelleştirme yapın diye bize emrediyorlar."

Şimdi, o tarihlerde, özelleştirme konusuna böyle bakılıyor ve yine o tarihte, Sayın Başbakanımız şöyle diyor: "Stratejik tesisler de imha ediliyor; işte, Karabük; işte, Zonguldak; işte, Kırşehir; işte, önemli tesislerimiz; demir-çelik, kömür, Petlas, PETKİM, tersaneler... Şu hale bak; halk ezildiği gibi, gene, dış güçlerin, IMF'nin emirleriyle bütün bu tesislerimiz yok edilmek istenmektedir." (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Petlas'ın filan, bütün bunların özelleştirilmesi konusundaki girişimleriyle öğünülüyor. Tabiî, ben, onun için hakarete varan herhangi bir kelime kullanmadım; sadece, Başbakanımızın, halkın daha iyi anlaması için; hakaret etmek kastıyla değil, vurgulayarak, bazı örnekler vererek ifadelerini dile getirdim.

Şimdi, bu maddede, Bakanlar Kurulunun birden fazla siyasî parti tarafından oluşturulması halinde, en çok üyesi olan iktidar partisine mensup başbakan yardımcısı da Özelleştirme Yüksek Kuruluna dahil ediliyor. Demek ki, şu kabul ediliyor: Eğer, Bakanlar Kurulunu oluşturan birden çok siyasî parti varsa, birden çok başbakan yardımcısı olacak. Belki, birden çok başbakan yardımcılığı verilmeyecek; isterse, koalisyonu oluşturan dört tane parti olsun; belki bir kişiye verilecek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kul.

EMİN KUL (Devamla) – Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

Fakat, burada, âdeta, birden çok siyasî parti tarafından Bakanlar Kurulu oluşturulursa, her siyasî parti için bir başbakan yardımcılığı öngörülüyormuş gibi bir ifade yer almış oluyor; bu sakıncalıdır. Kaldı ki, Bakanlar Kurulunu oluşturan parti sayısı kadar başbakan yardımcısı yapmanın dışında, bir de, en çok üyeye sahip partinin başkanı Başbakan Yardımcısı olur yahut da Bakanlar Kurulundaki üyesi... Belki öyle olmayacak, başka birisini getirecekler; yani, bütün bu sınırlamalar, yapılan düzenlemenin tutarsızlığını gösteriyor; ama, düzenleme güven bunalımından dolayı yapılmış; yani, bugünkü Sayın Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanımız -onu yazmayı unutmuşlar, belki, Dışişleri Bakanlığı da üzerinde olabilir- mutlaka, Özelleştirme Yüksek Kurulunda bulunacak. Başbakanımıza güvenmiyor muyuz; Özelleştirme Yüksek Kurulunun Başkanı... Niçin; bir güven bunalımı mı var?! Niçin; niçin olduğunu daha sonraki maddelerde arz edeceğim. Bu düzenleme yanlıştır, hatalıdır.

Arz eder, teşekkürlerimi sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kul, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Oğuz, zatıâlinizin bir söz talebi var efendim.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Muhterem Başkan, değerli arkadaşlarım; müzakere konusu kanunun üzerinde değerli fikirlerini ifade eden arkadaşlarımın, daha iyiyi bulmak, daha mükemmele ulaşmak maksadıyla bu tenkitlerini ifade ettiklerini tekrar etmek isterim; ama, maksadı aşan ve özellikle de tezyif ve tahkir mahiyetinde olan sözlerini kabullenmek mümkün değil. Zamanında şöyle söylediniz, bugün böyle söylediniz sözleri ise, o günün icaplarından ve kurulan hükümetin stratejisinden ve onun öngördüğü hizmetlerden ve getirdiği hizmetlerin tahakkuk etmesini temin sadedinde aldığı tedbirlerden kaynaklanan neticelerdir. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar [!])

Birinci hedef; bu milletinin aç, açık insanının kalmamasını, bir an evvel ekonomisinin düzlüğe çıkarılmasını, ziraatının içinde bulunduğu şartlardan kurtarılmasını, hayvancılığın artırılmasını, sanayiin kurulmasını, millî sanayi, ağır sanayi ve harp sanayiinin bir an evvel tesisini; 20 milyon işsizinin bir an evvel işşizlikten kurtulmasını hedef alan ve kaynak paketlerinin bir an evvel ortaya konularak; bir dağ gibi yığılmış dışborç ve içborcun tasfiyesi sadedinde alınan tedbirler meyanında ele alınan konulardır ki, bu, dünyanın her yerinde, her ülkede, özelleştirme, bir zaruret halinde ortaya konulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın her yerindeki tatbikatı -ister sol ideolojilerde olsun ister liberal ve kapitalist sistemlerde ve sağ ideolojilerde olsun- memleketin o günkü icaplarına göre, memleketin hayrına alınan tedbirlerden ibarettir; özellikle de, teknolojisi eskimiş olan fabrikaların bir an evvel tasfiyesine matuf tedbirlerdir.

Ben, ancak şunu ifade etmek istiyorum ki, zamanında, biz, haklı olarak, Beykoz Kundura Fabrikası hakkında alınan tedbirler meyanında, bu kürsüden, bir an evvel bu fabrikanın özelleştirme kapsamından çıkarılması hususunda taleplerimiz ve ısrarlarımız olmuştu; ama, bugün, teknolojisi eskidiği ifade edilen bu fabrikanın deri işleme kısmının ta Erzurum'a kadar taşınması, öbür kısımların da nakledilmesi şeklinde alınan tedbirlerin, yine, bugün için, içerisinde bulunduğu zaruretten doğduğunu ilgililer ifade etmektedir.

Şunu hemen ifade etmek istiyorum ki, memleketin hayrına olan bu özelleştirme, ne bir israftır ne bir furyadır ne bir yağma Hasan'ın böreğidir ne de yapılan bir teknolojik hatadır. Bunun ortaya konulmasından çıkan zarurete ittibaen, biz ümit ediyoruz ki, alınacak tedbirle elde edilen nema en hayırlı noktada değerlendirilecektir. Ben, bunu ifade etmek için kürsüye çıktım; bu vesileyle huzurlarınıza geldim.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum efendim.

Sağ olun, var olun (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Oğuz, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Maddeyi henüz oylamadım efendim.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Karar yetersayısının aranılmasını istemiştik.

BAŞKAN – Efendim, oylamaya geçmedim ki!..

NİHAT MATKAP (Hatay) – Geçtiğiniz esnada...

BAŞKAN – Oylamaya geçileceği esnada?!. Bakın, bunu geçerli saymam...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Duyuru yapıyoruz, tebligatta bulunuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Matkap, tebligat yapıyorsunuz, 7201 sayılı Kanuna uygun olsun bari!..

Sayın milletvekilleri, verilmiş önergeler vardır.

Şimdi, geliş sırasına göre okutacağım.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Önergelerimizi geri çekiyoruz efendim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Ayhan, önergelerin naylon olduğunu bildiği için, önceden karar yetersayının aranılmasını istedi.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Ayhan'ın bilgisi beni bağlamaz, benim bilgim de onu bağlamaz; ben bilmiyorum ki!..

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, açıklık getiriyorum.

BAŞKAN – Anladım efendim...

Efendim, önergeleri geri mi çekiyorsunuz?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Evet, geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Yeterli imza kalmadığından, önergeler işlemden kaldırılmıştır.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Dikkate alacağım efendim.

Efendim, maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Saat 20.35'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.31

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.40

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Fatih ATAY (Aydın), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VI. —KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. —Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı :273) (Devam)

BAŞKAN – Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, müzakereye konu tasarının 1 inci maddesinin oya sunulması esnasında karar yetersayısının aranması talep edilmiş, talep göz önüne alınmış, yapılan oylamada karar yetersayısının bulunmadığı tespit edilerek ara verilmişti.

Maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Evet, üzülerek ifade ediyorum, karar yetersayısı, maalesef, yok. Zilin bu davudî sadasına rağmen karar yetersayısını bulamadık.

Sayın grup başkanvekilleri, ne buyurursunuz?..

NİHAT MATKAP (Hatay) – Gece çalışması isteyenler, lütfen, gruplarına hâkim olsunlar.

BAŞKAN – Sayın Matkap, kararınızla tayin edilen çalışma süresinin dolmasına da çok az bir zaman kalmıştır.

Yeniden ara vermek, yeterli sayıyı bulma imkânını vermeyecek kanaati hâsıl ve hâkim Başkanlığa.

Bu sebeple, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 3 Nisan 1997 Perşembe günü saat 14.00'te -sayın milletvekilleri, eski alışkanlığa gitmeyelim; yarın, inşallah, saat 14.00'te- toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.45

 

VII.—SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, TPAO petrol tankerinde meydana gelen yangına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı (7/2111)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sn. Recai Kutan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

1.TPAO petrol tankerindeki yangınla ilgili olarak bir soruşturma başlatacak mısınız?

2.Tanker böyle bir yangına karşı sigortalı mıydı?

3.Sigortalıysa, sigorta hasarın % kaçını karşılamaktadır?

4.Tersanenin bu zararı karşılayacak sigortası var mıydı?

5.Türkiye’nin en büyük tankeri olan bu geminin bu tersanede bakıma alınması, teknik açıdan doğru bir karar mıydı?

6.Tankerin bu tersanede bakıma alınmasında siyasi bir bağlantı söz konusu mudur?

7.Bu tip bakımların yapılmasında tersane seçiminde hangi teknik ölçüler geçerlidir?

T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 1.4.1997

Sayı : B.02.1.ÖİB.0.65.00.00-1985

Konu : Önerge

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 10.3.1997 tarih ve 7/2111-5430/15256 sayılı yazınız.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına tevcih edilen, 7/2111-5430 esas sayılı soru önergesi ve verilen cevaplar aşağıdadır.

Soru 1. TPAO petrol tankerindeki yangınla ilgili olarak bir soruşturma başlatacak mısınız?

Cevap 1.TPAO petrol tankerinde çıkan yangınla ilgili olarak inceleme yapmak üzere, Özelleştirme İdaresi personeli, Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Türkiye Gemi Sanayii A.Ş. ve Dişat Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği A.Ş. yetkililerinden oluşan 5 kişilik bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyon çalışmalarını tamamlamak üzeredir.

Ayrıca Cumhuriyet Savcılığında yangınla ilgili soruşturma başlatılmış olup, henüz sonuçlanmamıştır.

Soru 2. Tanker böyle bir yangına karşı sigortalı mıydı?

Cevap 2.TPAO tankerinin olay tarihinde Güven Sigorta T.A.Ş. ve Başak Sigorta A.Ş. tarafından yapılmış 10 milyon ABD Doları bedelli tekne-makina ve tekne-harp sigortası mevcuttur. Ayrıca SKULD tarafından yapılmış, üçüncü şahıs mali mesuliyet (protection and indemnity insurance) sigortası bulunmaktadır.

Soru 3.Sigortalıysa, sigorta hasarın % kaçını karşılamaktadır?

Cevap 3.Tekne sigortası geminin tam kaybı halinde mutabakatlı bedeli karşılayacaktır (10 000 000 ABD Doları). Geminin durumu tam ziyadır.

Soru 4.Tersanenin bu zararı karşılayacak sigortası var mıydı?

Cevap 4.Tersane Güven Sigorta T.A.Ş. tarafından üçüncü şahıslara verilecek zarar bakımından gemi başına 1.2 milyon ABD Doları olmak üzere sigortalanmıştır.

Soru 5.Türkiye’nin en büyük tankeri olan bu geminin bu tersanede bakıma alınması, teknik açıdan doğru bir karar mıydı?

Cevap 5.TPAO tankeri Gemsan Tersanesine slaç çıkartılması maksadı ile girmiştir. Esas onarım Pendik Tersanesi Ağır Sanayii Tesislerinde yapılmak üzere planlanmıştır. Daha önce geminin boyutları itibariyle çektiği su bakımından emniyetle yanaşabileceği tersaneler konusunda Denizcilik Müsteşarlığı İstanbul Bölge Müdürlüğünden alınan yazı gereği 5 özel sektör tersanesi ile Türkiye Gemi Sanayii A.Ş. Pendik Tersanesinden teklif istenmiştir. Türkiye’de bu geminin alınabileceği tersane isimleri aşağıdadır.

Çindemir Tersanecilik ve Denizcilik Ltd. Şti.

Gemsan Gemi ve Gemi İşletmeciliği San. ve Tic. Ltd. Şti.

Gemak İnşaat San. ve Tic. A.Ş.

Sedef Gemi A.Ş.

Çelik Tekne San. Tic. A.Ş.

Türkiye Gemi Sanayii A.Ş. Pendik Tersanesi Ağır Sanayii Tesisleri Müdürlüğü.

(Yukarıda belirtilen şirketlerin tümünden teklif istenmiştir.)

Teknik açıdan yukarıda belirtilen herhangi bir tersanede işlerin yürütülmesi bakımından sakınca mevcut değildir. Ancak ihaleye Gemsan Gemi ve Gemi İşletmeciliği San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Çindemir Tersanecilik ve Denizcilik Ltd. Şti. olumlu cevap vermiş, diğer şirketler ise iş yapamayacaklarını belirtmişlerdir.

Gemsan Gemi ve Gemi İşletmeciliği Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin en uygun fiyat teklifini vermesi nedeniyle, slaç temizleme işi bu tersaneye verilmiştir.

Soru 6.Tankerin bu tersanede bakıma alınmasında siyasi bir bağlantı söz konusu mudur?

Cevap 6.tankerin slaç temizliği işlemlerinin Gemsan Tersanesinde yaptırılmasının nedenleri Soru 5’e verilen cevapta detaylı olarak sunulmuştur. Sözkonusu tankerin temizlik işlemlerinin Gemsan Tersanesinde yaptırılmasında herhangi bir siyasi bağlantı söz konusu değildir.

Soru 7.Bu tip bakımların yapılmasında tersane seçiminde hangi teknik ölçüler geçerlidir?

Cevap 7.Yapılmasına tevessül edilen iş bakım değil, gemiyi sıcak çalışmaya uygun hale getirmek için slaç (tortu) temizliği işlemidir. Ancak, bakım yapılması halinde tersane seçiminde dikkate alınacak ölçüler aşağıda belirtilmiştir :

—Geminin tersaneye yanaşabilmesi için boyutları itibariyle tersane bölgesinin uygun ve gemi draftına göre kâfi su derinliğine sahip olması.

Tersanenin destek olanaklarının kifayetli olması.

—Çalıştırdığı eleman ve işçi durumunun müsait olması.

—Tersanenin daha önce bu büyüklükteki gemilere hizmet vermiş olması.

—Gemiyi havuzlayacak büyüklükte havuzunun olması.

Bilgilerinize arz ederim.

Ufuk Söylemez Devlet Bakanı

2.—İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in, termik santrallerin işletme hakkı devir bedellerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını istiyorum.

Gereğini arz ederim.

Birgen Keleş İzmir

1.12 termik santralin işletme hakkı devir bedeli olan 1.6 milyar $ hangi çalışmayla ve hangi ölçü ve kriterlere göre saptanmıştır?

2.Elektrik dağıtım hizmetlerinin işletme hakkı devir bedeli olan 2.6 milyar $ belirlenirken kullanılan ölçü ve kriterler nelerdir?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planma ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 2.4.1997 Sayı : B.15.0.APK.0.23.300-478-5085 Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 10 Mart 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5719 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Sayın Birgen Keleş’in şahsıma tevcih ettiği 7/2205-5626 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

İzmir Milletvekili Sayın Birgen Keleş’in

Yazılı Soru Önergesi Cevabı (7/2205-5626)

Soru 1 :

12 termik santralin işletme hakkı devir bedeli olan 1.6 milyar $ hangi çalışmayla ve hangi ölçü ve kriterlere göre saptanmıştır?

Cevap 1 :

Elektrik sektöründe özelleştirme, Kalkınma Planı ve Hükümet Programı çerçevesinde sürdürülmekte olup, bu doğrultuda yapılan işlemler hızlandırılmıştır. Elektrik sektöründe işletme hakkının devrine izin veren 3096 sayılı Kanun özel bir kanundur. Bu Kanun çerçevesinde 12 adet Termik Santralın ilanına çıkılmıştır. 3096 sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliklerinde İşletme Hakkı Devir Bedelinin (İ.H.D.B.) tarifenin bir unsuru olduğu, yani alınacak İ.H.D.B.’nin tarife yoluyla geri ödeneceği belirtilmektedir.

Söz konusu enerji santrallarının işletme hakkının verilebilmesi için yapılan işlem bir ilan (çağrı) olup, bu ilan neticesi verilen teklifler Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca değerlendirilecektir. Yapılan değerlendirme sonucu uygun görülen en iyi teklif ise Bakanlar Kurulu’nun onayına sunulacak, bu onay sonucu sözleşme yapılacaktır. Ayrıca, gelen tekliflerin uygun bulunulmaması durumunda, idare santrallarının işletme hakkını devretmeyebilir. Bu itibarla Bakanlık tarafından kesin ve yürütülmesi mecburi bir idarî tasarruf doğmamaktadır.

Diğer taraftan Santralların kurulu gücü, üretim kapasitesi, yatırımla kapasitenin artırılması ve tesislerin teknik ömürleri dikkate alınarak, üretim maliyetinin % 5-7’si arasında bir değer tespit edilmiştir.

Soru 2 :

Elektrik dağıtım hizmetlerinin işletme hakkı devir bedeli olan 2.6 milyar $ belirlenirken kullanılar ölçü ve kriterler nelerdir?

Cevap 2 :

Dağıtım tesislerinin işletme haklarının devrinde de, üretim tesislerine benzer şekilde ilgili mevzuat, fiyatlandırma, verimlilik kıstasları esas alınmaktadır. Bakanlığımızca, TEDAŞ Genel Müdürlüğü’ne bağlı Dağıtım Müesseseleri ile Bağlı Ortaklıkların işletme haklarının devri konusunda şu aşamada ilgili Yönetmeliğin 5 ve 6’ncı maddelerine göre işlem yapılmakta olup, bu işlemler gerçekleşince 3096 sayılı Kanunun 3 ve 5’inci maddelerine göre Bakanlar Kurulu Kararları istihsal edilmek üzere, konu Başkanlığa arz edilecektir.

Söz konusu dağıtım hizmetlerinin işletme haklarının devrinde; bölgenin durumu, kayıp-kaçak oranları, enerji alış miktarları dikkate alınarak enerji maliyetinin yaklaşık % 3’ü oranında bir değer tespit edilmiştir.

3.— Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, grevde olan Polisan Fabrikasının Karayolları Genel Müdürlüğünün boya ihalesini aldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2248)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 6.3.1997

Bekir Yurdagül Kocaeli

1.Kocaeli İli Gebze İlçesinde kurulu özel sektöre ait Polisan Fabrikasında 17 Nisan 1995 tarihinde başlayan grev yaklaşık iki yıldır devam etmektedir. Grevde olan bir fabrikanın, hem de bir kamu kuruluşu olan Karayolları Genel Müdürlüğünün trilyonluk boya ihalesini kazanmasını nasıl değerlendiriyor sunuz?

2.Yasal grevde olan Polisan Nisan, Mayıs, Haziran 1997 aylarında bu boyaları hangi işçiyle üretip Karayollarına teslim edebilecek?

3.23 aydır grev devam eden fabrikada yasalara, aykırı şekilde müteahhit işçiler çalıştırılarak üretim sürdürülmektedir. Bu grev kırıcılığı değil midir? Bakanlığınız ilgili birimleri seyirci kalmanın dışında bu yasadışı fiili durum karşısında ne gibi işlem yapmışlar veya ne gibi önlem almışlardır?

4.Aynı sektörde diğer fabrikalar yasalara uygun şekilde sendikalı işçi çalıştırırken, grevde gözüken ve işçilik maliyeti çok düşük olan Polisan devletin trilyonluk ihalesini kazanırken sektördeki diğer işletmeler karşısında haksız rekabetten yararlanmış oluyor mu?

5.Türkiye’deki çalışma barışı ve iş yaşamından birinci derecede sorumlu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı makamında oturan sendika kökenli bir bakan olarak, iki yıla yaklaşan bu grevin bitirilmesi doğrultusunda bugüne kadar ne yaptınız? Yasal grevin fiili olarak ortadan kalkması sizi hiç rahatsız etmiyor mu? Yasa dışı işçi çalıştırılmasını engelleyerek grevin bitirilmesine katkıda bulunmanızı hangi güçler engelliyor? Böyle birşey yoksa, bu aczin sebebi nedir?

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü 2.4.1997

Sayı : B.13.0.ÇGM.0.11.00.01.637-4405-9044

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 12.3.1997 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-5772 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, “Polisan Kimya Sanayi A.Ş. işyerinde devam etmekte olan grev” ile ilgili 7/2248-5704 nolu yazılı soru önergesi üzerine konu Bakanlığım İş Müfettişlerince incelenmiş, sonuçta tespit edilen hususlar aşağıda belirtilmiştir.

—Bitlis Holding bünyesinde faaliyet gösteren Polisan Kimya Sanayi A.Ş. İzmit Bölge Müdürlüğünde 5656. 41 sicil numaralı dosyada, İzmir Kimya A.Ş. işyeri ise, 8276.41 sicil numaralı dosyada işlem görmektedirler. Petrol-İş Sendikası her iki işyeri ile sürekli olarak toplu iş sözleşmesi akdetmiş, son toplu iş sözleşmesi ise 1.1.1993-31.12.1994 tarihleri arasında uygulanmıştır.

—Son toplu iş sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle Petrol-İş Sendikası Polisan Kimya Sanayi A.Ş. ve İzmir Kimya A.Ş. işyerlerinde toplu iş sözleşmesi prosedürü başlatmış, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşmaya varılmaması üzerine 17.4.1995 tarihinde grev uygulamasına geçilmiştir. Alınan grev kararı ve uygulaması 2822 sayılı kanunun öngördüğü prosedüre uygun olup, grev kanuni grev niteliğini taşımaktadır.

—Polisan Kimya Sanayi A.Ş. ve İzmir Kimya Sanayi A.Ş. toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin devam ettiği dönemde ekonomik nedenlere dayalı olarak üretim tesis ve araçlarını Bitlis Holding üyesi olan Teksmak A.Ş., Isımak A.Ş., Bintaş A.Ş. işyerlerine kiralamak suretiyle devretmiş, devir ile birlikte Polisan A.Ş.’den 92 sendika üyesi işçi ile İzmir Kimya Sanayi A.Ş.’den 9 sendika üyesi işçinin iş akitleri 1475 sayılı İş Kanununun 13 ve 14 üncü maddelerine göre 27.2.1995 tarihinde feshedilmiştir. 1.1.1995 tarihinde 15, 1.3.1995 tarihinde 188 işçinin Teksmak A.Ş.’ye, 27.2.1995 tarihinde 29 işçinin Isımak A.Ş.’ye, 1.3.1995 tarihinde 8 işçinin Bintaş A.Ş.’ye tüm kanuni hakları ile birlikte devri yapılmıştır.

—İşyeri işverenliğinin bu uygulamasının grevi kırma amacına yönelik kanun dışı lokavt olduğu yönünde Petrol-İş Sendikası 7.3.1995 tarihinde Kocaeli 1 inci İş Mahkemesi nezdinde dava açmış, ilgili mahkeme verdiği 4.10.1995 tarih ve 1995/660 esas 1995/1918 karar sayılı kararına göre işverenliğin tasarrufunun işyerinin içerisinde bulunduğu ekonomik darboğazdan kaynaklandığını, işyerinde faaliyetin de tamamen durmasının sözkonusu olmadığını gerekçe göstererek davanın reddine karar vermiş, bu karar Yargıtay 9 uncu Hukuk Dairesinin 27.11.1995 tarih ve 1994/35307 esas, 1995/33685 karar sayılı ile onaylanmıştır. Konuyla ilgili olarak verilmiş yargı kararlarına göre idari yönden yapılacak bir işlem bulunmamakla birlikte, Bakanlığım İş Müfettişlerince bu konuya yönelik teftiş yapılmıştır.

—Polisan Kimya Sanayi A.Ş. ve İzmir Kimya Sanayi A.Ş. işyerinde çalışan işçilerin 6-7-8 Ocak 1994 ve 24-25-26 Ocak 1994 tarihlerinde topluca işi bırakmaları eylemi ile ilgili olarak Kocaeli 1 inci İş Mahkemesinin, bu eylemin kanun dışı grev olduğu yönündeki 1994/37, 1995/66, 1994/38, 1995/67 sayılı kararları, (bu kararlar Yargıtay 9 uncu Hukuk Dairesince de onanmıştır) doğrultusunda eyleme katılan 311 işçinin iş akitlerinin 1475 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesine göre feshedildiği, bu işçilerin çalışmakta oldukları Teksmak A.Ş.,Isımak A.Ş. işyerleri ile ilişkilerinin kesildiği, bu işçilerin yerine yeni işçiler alındığı tespit edilmiştir.

Hizmet akdi sona erdirilen bu durumdaki işçilerden 72 işçiye grev uygulama tarihindeki ücretlerine göre, talepleri doğrultusunda ihbar ve kıdem tazminatlarının ödendiği, kalan 87 işçiye de grev uygulama tarihindeki ücretlerine göre hesaplanan ihbar ve kıdem tazminatlarının, % 50 artırılmak suretiyle ödenebileceği işyeri işverenliği tarafından beyan ve ifade edilmiştir.

—2822 sayılı Kanunun 43 üncü maddesine aykırı olarak grevci işçilerin yerine işçi çalıştırıldığı ve üretim yapıldığı yönünde Gebze İş Mahkemesinin vermiş olduğu 6.12.1995 tarih ve 1995/154 Esas, 1995/442 Karar sayılı kararı, Yargıtay 9 uncu Hukuk Dairesinin 8.2.1996 tarih ve 96/1839 Esas, 96/1714 Karar sayılı Kararı ile onaylanmıştır. Bu kararda stajyerler dahil olmak üzere toplam 180 işçinin, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 43 üncü maddesine aykırı olarak grev sırasında işyeri olan Polisan Kimya Sanayi A.Ş.’de işyeri işçisi olarak çalışmak suretiyle üretim yapıldığının tespitine karar verilmiştir.

Gebze İş Mahkemesinin, İzmir Kimya Sanayi A.Ş. işyeri ile ilgili olarak aynı konuda vermiş olduğu 6.12.1995 tarih ve 1995/153 Esas, 1995/441Karar sayılı Kararı, Yargıtay 9 uncu Hukuk Dairesinin 8.2.1996 tarih ve 96/1838 Esas, 96/1713 Karar sayılı Kararı ile “16 işçinin greve çıkan işçilerin yerine iş yapıp yapmadıkları anlaşılamamıştır” gerekçesiyle bozulmuştur.

Aynı prosedür içinde iki ayrı tespit davası ile ilgili olarak verilen aynı mahkemenin aynı mahiyetteki 2 karardan birinin bozulurken birinin Yüksek Mahkemece onanmış olması karşısında yapılacak bir işlem bulunmamaktadır.

Polisan Kimya Sanayi A.Ş. işyeri ile ilgili olarak Yargıtayca da onaylanmış olan Gebze İş Mahkemesinin mevcut tespit kararının uygulanması için Petrol-İş Sendikasınca Gebze İş Mahkemesi nezdinde İhtiyati Tedbir Talebi ile ilgili olarak dava açılmış olduğu ve davanın halen 1996/61 sayılı dosyada devam ettiği anlaşılmıştır. Bu konuda verilmiş yargı kararları gözönünde bulundurularak idari yönden yapılacak bir işlem bulunmamaktadır.

—İş akidleri feshedilen işçilerle ilgili olarak SSK İzmit Sigorta Müdürlüğünün 16.10.1996 tarih ve 86313 sayılı yazısına karşılık, işyeri işverenliğinin 17.10.1996 tarihli cevabi yazısında, vizite kâğıtları verilmesi istenilen işçilerin iş akidlerinin mahkeme ve yargıtayın bu konudaki kararları gereğince feshedilmiş olması nedeniyle vizite kâğıtlarının verilmediği bildirilmiş, Polisan A.Ş. ve İzmir Kimya A.Ş. işyerlerinde hizmet akidleri askıda bulunan ve grevci işçi pozisyonunda bulunan iki işçiye talepleri halinde vizite kâğıtlarının verilmekte olduğu anlaşılmıştır.

Her ne kadar İş Kanununda vizite kâğıdı verilmesi hususunda herhangi bir hüküm getirilmemişse de, 506 sayılı Kanunun 90 ıncı maddesinde, işverenin iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde örneği kurumca hazırlanacak belgeyi düzenleyerek sigortalıya vermekle yükümlü olduğu hüküm altına alınmış, aynı kanunun 40 ıncı maddesinde ise sigortalılık niteliğini yitirenlerin bu niteliğin yitirilişinden başlamak üzere altı ay içinde meydana gelecek hastalıklar halinde 32 nci maddenin A ve D fıkralarında yazılı yardımlardan yararlanacakları belirtilmiştir.

Anılan hükümler çerçevesinde iş akitleri feshedilen işçilerin fesih tarihinden itibaren 6 ay süre ile hastalık sigortasından faydalanabilecekleri anlaşılmış olup, konu ile ilgili olarak Bakanlığım İş Müfettişi tarafından 13.8.1996 tarihinde inceleme yapılmıştır.

— İş akitleri feshedilen ve halen ihbar ve kıdem tazminatlarını almamış olan 87 işçinin söz konusu tazminatlarının grev uygulama tarihindeki ücretlere göre ödeneceği ve bu ödemenin % 50 artırılarak verileceği işyeri işverenliği tarafından beyan edilmiş, bu yönde aynı talebin sendika tarafından geldiği ancak daha sonra sendikanın tek taraflı olarak bu talebinden vazgeçtiğini bildirmiştir.

Polisan Kimya Sanayi A.Ş. ve İzmir Kimya İthalat İhracat A.Ş. işyerlerinde onbirinci toplu iş sözleşmesinin süresinin sona ermesi ve yeni toplu iş sözleşmesinin görüşmelerinin başlaması ile birlikte işyerinde meydana gelen uyuşmazlık konularını çoğunlukla mahkemeye intikal etmiş olması nedeniyle idari yönden yapılacak işlemleri ortadan kaldırmış, bunun yanında çeşitli tarihlerdeki ihbar ve şikayetlere göre yine de Bakanlığım İş Müfettişlerince gerekli inceleme ve denetimler yapılarak düzenlenen raporların sonuçlarına göre gerekli işlemler Kocaeli Bölge Müdürlüğümüzce yerine getirilmiştir.

Konu Bakanlığımca takip edilmeye devam edilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

4.—Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Türkiye Kalkınma Bankası personelinin emekliye ayrılmaya zorlandıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Abdullah Gül’ün cevabı (7/2255)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Abdullah Gül tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 10.3.1997

Fuat Çay Hatay

1.Türkiye Kalkınma Bankasında çalışan personeli emekliye ayırmaya zorlayan kararın yasal dayanağı var mıdır?

2.Bankacılık alanında uzmanlığın, deneyimin önemli olmasına karşın 250 civarında personeli emekliye ayırmanın gerçek nedeni nedir?

3.Bu yolla Türkiye Kalkınma Bankasında yeniden yapılanmaya gidileceği yönündeki açıklama dikkate alındığında “adama göre iş anlayışıyla” partizan kadrolara yer açılmaya mı çalışılmaktadır?

4.Hükümetimizin emeklilik yaşını yükseltmeye çalıştığı bir dönemde genç yaşta çalışanları zorla emekliye ayırmanız, yandaşlara kadro sağlamayı mı amaçlamaktadır?

5.Partizan bir kadrolaşmaya imkân sağlamak için 250 civarında çalışanı taciz ve mağdur etmeyi hukukî ve ahlaklı bir tavır olarak görüyor musunuz?

6.Hükümetimizin, diğer kamu kuruluşlarında emekliliğe hak kazanan tüm çalışanları zorla emekliliğe sevk etme çalışması var mıdır?

T.C. Devlet Bakanlığı 1.4.1997

Sayı : B.02.0.004-4.02/0272

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine

İlgi : A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/2255-5735/16168 sayılı yazınız.

İlgideki kayıtlı yazınız ile Bakanlığıma intikal eden Hatay Milletvekili Fuat Çay’ı Türkiye Kalkınma Bankası personelinin emekliye ayrılmaya zorlandıkları iddiasına ilişkin verilen cevap yazımız ekinde gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Doç.Dr. Abdullah Gül Devlet Bakanı

1.Personelin emekliye ayrılması 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 60 ncı maddesinin (c) bendi hükmünce yapılmaktadır.

2.Bugüne kadar TKB’de çeşitli etkenler nedeniyle ihtiyacın çok üstünde personel istihdam edilmiştir. İhtiyaç fazlası personel, verimliliği düşürmekle beraber, bankaya zarar ettiren en önemli etkenlerden biri haline gelmiştir. 1991 yılında Dünya Bankası, 1993 yılında ise Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyelerine hazırlatılan projelerde de verimlilik kriterlerine göre, TKB’nin 54 olan birim sayısının 23’e indirilmesi ve personelinin de en fazla 542 kişi olması önerilmiştir. Şu an itibariyle 906 personel çalışmaktadır. İstenmeyerek de olsa personelin emekli edilmesi kararı, tamamen verimlilik, etkinlik ve kârlılık esas alınarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca yukarıda belirtilen Sosyal Sigortalar Kanununun ilgili hükümlerine göre emekli edilecek personelin bütün yasal hakları eksiksiz verilecektir.

3.Tamamen bankanın dolayısıyla milletin menfaatleri düşünülerek iyi niyetle hiçbir tarafgirlik sözkonusu olmadan yapılan bir uygulamanın “Partizanca Bir Uygulama” olarak değerlendirilmesi son derece üzücüdür. Ayrıca, yeni personel alımı olmamış, bahsekonu tasarruf mevcut personel üzerinde gerçekleştirilmiştir. Yapılan sadece bankanın ihtiyaç duyduğu kadar personelin muhafaza edilmesidir. Bununla, bankanın itibarını tekrar tesis etmek ve kuruluş kanununa uygun hizmet vermesini temin etmek amaçlanmıştır. Bu da tamamen rasyonellik ve objektiflik kriterleri gözönünde bulundurularak hiçbir ayrım yapılmaksızın gerçekleştirilmiştir.

4.İhtiyaç fazlası personelin emekli edilmesi, bankanın ve kamunun menfaatleri yönünden bir zorunluluk olduğu için, yukarıda da ifade edildiği gibi istenmeyerek alınmış bir karardır. TKB’nin ekonomide canlılık meydana getirebilmesi ancak para ve insan kaynaklarını modern yönetim anlayışına uygun olarak en verimli şekilde değerlendirilmesiyle mümkündür. Aksi halde ekonomiye artı değer sağlayamayacağı gibi yük olmaktan başka bir fonksiyon icra etmeyecektir. Bundan sonra da verimlilik ilkeleri esas alınarak, ihtayacın üzerinde personel istihdam edilmeyecektir.

5.Böyle bir amaç kesinlikle sözkonusu olmadığı gibi, emeklilik işlemi bilgisayar kayıtlarından tespit edilen kriterlere göre hiçbir ayrım gözetilmeksizin yapılmıştır. Partizanca kadrolaşma karşı olduğumuz bir istihdam yöntemidir. Ülkemizin her vatandaşı saygıdeğerdir. İstihdamda ise kesinlikle ehliyet ve yeterlilik ilkesi geçerli olmalıdır.

6. TKB’deki uygulama tamamıyle verimliliğin tesisi ve bankanın misyonuna uygun yeniden yapılandırılmasıyla ilgilidir. Bizim yaptığımız, sağduyu sahibi ve milletin menfaatlerini düşünen herkesin yapacağı bir uygulamadır.

7. Ayrıca, emekli olan personelin kıdem ve Vakıf ikramiyeleri ile birlikte yaklaşık 2 milyar TL’sının üzerinde bir meblağ eline geçeceği ve halihazırda oturdukları lojmanlarda 15 Temmuz 1997 tarihinde kadar oturabileceklerinden hiçbir şekilde mağduriyet söz konusu değildir.

DUYURU

1997/3

Yönetim Kurulumuzun 17.2.1997 tarih ve 97-04-03/036 sayılı Kararı ile;

Emekliliğe hak kazanmış bulunan personelin yasal hakları ödenerek emekli edilmeleri ve benzeri iş gücü verimliliği artırıcı yöntemlerle, kişi başına üretimin artırılmasının kaçınılmaz olması ve toplam kalite yönetiminin bir gereği olarak, TKB Teşkilat şemasının yeniden yapılandırılması sürecinin ilk aşamasında;

a) Özel durumları nedeniyle T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olarak görev yapan Bankamız personelinden, Erkeklerde 25, Kadınlarda 20 fiili hizmet yılını tamamlayan,

b) Beşbin gün prim ödemek suretiyle emekliliğe hak kazanmış personel arasından, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna ilk işe giriş tarihi itibariyle, Erkeklerde 25, Kadınlarda 20 yılı ikmal etmiş bulunanların,

İstisnasız olarak, tüm yasal haklarının ödenmesi suretiyle 16 Nisan 1997 tarihi itibariyle Bankamızla ilişiklerinin sona erdirilmesine,

– Yukarıda belirlenen esaslar dahilinde Bankamızla ilişiği sona erdirilecek personelin 16 Nisan 1997 tarihine kadar emekliliklerini talep ederek bazı maddi imkanlardan istifade etmelerine imkan verilmesine ve bu yolda ilgililere Genel Müdürlükçe bildirim yapılmasına,

– Kendi isteği ile emekli edilecek ya da Bankamızla ilişiği sona erdirilecek personelden olup halihazırda lojman imkanından istifade edenlerin lojmanları en geç 15 Temmuz 1997 tarihi itibarıyla tahliye etmelerine,

– Bankamızda uygulanmakta olan 5 maaş tutarınca kredi uygulanmasından yararlanan personelin borç geri ödeme takviminde yasal tazminatlarla mahsup yapılması gibi herhangi bir değişiklik yapılmayarak ve önceden planlandığı şekilde itfanın sürmesine,

– Bu tarihten sonra Banka kadrolarının yenilenmesi, genç ve dinamik unsurlara fırsat eşitliği tanınması ve motivasyonların canlı tutulmasını teminen emekliliği dolanların emekliliğe davet edilmesi ve talepte bulunmayanların Bankamızla ilişiklerinin sona erdirilmesi işleminin yukarıdaki esaslar dahilinde her yılın Ocak ve Temmuz ayları sonu itibariyle sürekli olarak deruhte edilmesine, karar verilmiştir.

Bu kapsamda, Bankamızda emekliliğe hak kazanmış personel, Personel Müdürlüğü’nce personelin özlük dosyalarında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi ile yapılan bir ön çalışma sonucu tespit edilerek bir liste hazırlanmıştır.

1) Listelerde yer alan ve kendisine tebligat yapılacak personelden, bu kapsamda emekliliğe hak kazanmadığını iddia edecekler, bu iddialarını Bankaya tevdi edecekleri belgelerle ispatla yükümlüdürler.

2) Ayrıca, özlük dosyalarındaki noksan bilgi ve belge nedeniyle listelerde yer almayan ve bu nedenle kendilerine tebligat yapılmayan personelden, herhangi bir biçimde emekliliğe hak kazanan varsa kendiliklerinden müraacatları halinde genel uygulama kapsamına alınacaktır. Aksi takdirde, ilgili Sosyal Güvenlik Kurumları nezdinde başlatılan yazışma sonucunda emekliliğe hak kazanacaklarının anlaşılması üzerine, gerekli müeyyide uygulanacak olup, bu personelin de Bankayla ilişikleri kesilecektir.

Bilgi edinilmesini ve gereğini, önemle rica ederim.

Dr. Candan Karlıtekin Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür Vekili

5.—Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un Antalya Cam Piramit Kongre Merkezi Projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fehim Adak’ın yazılı cevabı (7/2298)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Fehim Adak tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gerekli işlemin yapılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Yusuf Öztop

Antalya

Yıllık 5 Milyar Doları aşan döviz girdisi sağlayan Turizm en önemli sektörlerimizden birisidir. Şüphesiz turizmin başkenti de Antalya’dır.

Döviz girdisinin artırılması için turizmin çeşitlendirilmesi, “dört mevsim oniki aya” yayılması gerektiği hepimizin kabul ettiği bir gerçektir. Bunların başında ülkenin bedelsiz tanıtımına hizmet eden ve önemli döviz girdisi sağlayan “Kongre Turizmi”dir.

1997 Dünya Ormancılık Kongresi’nin Antalya’da yapılacak olması büyük bir şanstır. Bu amaçla kültür ve fuar alanında yapımına başlanan “Cam Piramit Kongre Merkezi” hepimizi sevindirmiştir.

Bu merkezin yerel yönetim olanaklarıyla tamamlanmasının mümkün olmaması üzerine teşvik kredisi alınarak tamamlama yoluna gidilmiştir. Ne var ki, yazılı basında yeralan haberlere göre Devlet Bakanı Sayın Fehim Adak’ın kongre merkezinde kullanılacak teşvik kredisi için “projeyi rantabl bulmadığı, onay vermediği” ifade edilmektedir.

Sorular :

1. Antalya’da yapılmakta olan “Cam Piramit Kongre Merkezi”nde kullanılmak üzere talep edilen teşvik kredisinin verilmesi konusunda “Onay” vermediğiniz doğru mudur?

2. Teşvik kredisine “Onay” verdiğiniz doğru ise, projeyi rantablmı bulmuyorsunuz? Yoksa turizme ve turizmin çeşitlendirilmesine mi karşısınız?

3. Dünya Ormancılık Kongresi bu merkezde (tamamlanmadığı için) yapılamazsa, ülkemiz açısından meydana çıkacak olumsuzlukları düşündünüz mü?

T. C.

Devlet Bakanlığı 31.3.1997

Sayı :B.02.0.002/(02)458

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 20.3.1997 tarihli ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2298-5794/16307 sayılı yazısı.

Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un tarafımdan cevaplandırılmak üzere “Antalya Cam Piramit Kongre MerkeziProjesi” ile ilgili tevcih ettiği yazılı soru önergesine verilen cevap ilişikte sunulmuştur.

Arz ederim.

Fehim Adak

Devlet Bakanı

Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop Tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Tevcih Edilen 7/2298-5794/16307 Sayılı Soru Önergesine Verilen Cevaplar Aşağıdadır.

1. Antalya’da yapılmakta olan “Cam Piramit Kongre Merkezi”nin de yer alacağı “Antalya-Perge Kongre ve Fuar Turizm Merkezi’nin tespitine ilişkin Kararname tarafımdan da imzalanmıştır. İmzalamadığım, “Piramit Kongre Merkezi” yapımı için Hükümetçe (Geliştirme ve Destekleme Fonu)’ndan 3 milyon ABD Doları karşılığı Türk Lirasının Antalya Belediyesine hibe edilmesine ilişkin Yüksek Planlama Kurulu Kararıdır. Çünkü, bir belediyeye 3 milyon ABDDoları hibe yapılması; belediyeler arasındaki eşitliği bozacak, diğer belediyeler aleyhine adaletsiz bir durum meydana getirecektir. Diğer belediyelere haksızlık teşkil edecek biçimde hibe yerine, Antalya Belediyesinin borçlanmak suretiyle bu hizmeti gerçekleştirmesi mümkündür.

2. Turizmin çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi maksadıyla uygun altyapı ve üst yapıların oluşturulmasına azamî özenin gösterildiği yukarıda belirtildiği şekilde Turizm Merkezinin ilanı ile bir kere daha ortaya konulmuştur. Bu konuya programında da yer veren Hükümetimiz; bunun için her türlü destek ve katkıyı sağlamaya bugüne kadar olduğu gibi devam edecektir.

3. Yukarıda belirttiğim çerçevede Dünya Ormancılık Kongresi’nin yapılacağı tarihe kadar Kongre Merkezinin Belediyece tamamlanması mümkündür.

6.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı İli sınırları içinde bulunan Murat Nehri üzerinde bir baraj yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/2317)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

Ağrı İl sınırları içerisinde Diyadin İlçesinin güneyinde Murat nehri üzerinde kurulacak olan barajla Diyadin, Doğubeyazıt Aşağı Doğubeyazıt ve Musun ovaları sulama imkânına kavuşacaktır.Ağrı İlinin topyekün kalkınmasına imkân sağlayacak ve bölgenin sosyal yapısı üzerinde önemli etkiler yapacak bu barajın kesin projesi yapılmış mıdır? Yatırım programına alınmış mıdır?Alınmadı ise nedenleri nelerdir? Bu barajın projesi ve inşaatın başlaması için düşünülen plan nedir?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 2.4.1997

Sayı :B.15.0.APK.0.23.300-479-5086

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMMBaşkanlığının 20 Haziran 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.2383 sayılı yazısı.

b) TBMMBaşkanlığının 21 Mart 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5903 sayılı yazısı.

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın tarafıma tevcih ettiği ve ilgi a’da kayıtlı yazı ile Bakanlığıma gönderilen 6/260 esas no.lu sözlü soru önergesi; 30 Ekim 1996 tarih ve B.15.0.APK.0.23-300-1492-17170 sayılı yazımız ile Parlamento ile İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanlığına gönderilmiştir.

TBMMBaşkanlığından alınan ilgi b’de kayıtlı yazıda ise, sözkonusu sözlü soru önergesinin TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi gereğince üç birleşim içinde cevaplandırılmadığı gerekçesiyle 7/2317 esas no.lu yazılı soru önergesine çevrildiği Bakanlığımıza bildirilmiştir.

Bahse konu soru önergesi ile ilgili bilgiler ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/2317)

Soru : Ağrı İli sınırları içerisinde Diyadin İlçesinin güneyinde Murat nehri üzerinde kurulacak olan barajla Diyadin, Doğubeyazıt, Aşağı Doğubeyazıt ve Musun ovaları sulama imkânına kavuşacaktır.Ağrı İlinin topyekün kalkınmasına imkân sağlayacak ve bölgenin sosyal yapısı üzerinde önemli etkiler yapacak bu barajın kesin projesi yapılmış mıdır? Yatırım programına alınmış mıdır?Alınmadı ise nedenleri nelerdir? Bu barajın projesi ve inşaatın başlaması için düşünülen plan nedir?

Cevap :Ağrı İli Diyadin ve Doğubeyazıt ovalarının sulanması amacıyla geliştirilen proje kapsamında yapımı teklif edilen 82,5 m. yüksekliğinde, 373 m3 toplam depolama hacimli Murat Barajında düzenlenen sularla Diyadin ovasında 15 927 ha, Doğubeyazıt ovasında 43 999 ha ve Balık gölünde düzenlenecek sularla Musun ovasında 5 210 ha olmak üzere proje ile toplam olarak 65 136 ha arazinin sulanması öngörülmüştür. Master Plan çalışmaları tamamlanan proje kapsamında Murat Barajı ve Diyadin ovası sulaması planlama, Doğubeyazıt ve Musun ovaları sulamaları ise ön inceleme seviyesinde incelenmiştir. Projenin kesin proje çalışmalarının tamamlanmasını müteakip bütçe imkânlarına bağlı olarak uygulama programlarına alınabilecektir.

7.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Patnos İlçesinde bulunan Badişan Deresi üzerinde bir baraj yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/2318)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

Ağrı İl sınırları içerisinde Patnos İlçesinde Badişan Deresi üzerinde kurulacak olan Patnos Şeker Ova Barajı büyük oranda tarım arazisini sulayacaktır.Bu da Patnos İlçesinin kalkınmasında rol oynayacaktır.Barajın ihalesi 1996 yılında yapılarak inşaata başlanacak mı? Bu yıl programa alınmayarak inşaata başlanamayacaksa nedenleri?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 2.4.1997

Sayı :B.15.0.APK.0.23.300-480-5087

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMMBaşkanlığının 20 Haziran 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.2383 sayılı yazısı.

b) TBMMBaşkanlığının 21 Mart 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5903 sayılı yazısı.

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın tarafıma tevcih ettiği ve ilgi a’da kayıtlı yazı ile Bakanlığıma gönderilen 6/261 esas no.lu sözlü soru önergesi; 30 Ekim 1996 tarih ve B.15.0.APK.0.23-300-1492-17170 sayılı yazımız ile Parlamento ile İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanlığına gönderilmiştir.

TBMMBaşkanlığından alınan ilgi b’de kayıtlı yazıda ise, sözkonusu sözlü soru önergesinin TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi gereğince üç birleşim içinde cevaplandırılmadığı gerekçesiyle 7/2318 esas no.lu yazılı soru önergesine çevrildiği Bakanlığımıza bildirilmiştir.

Bahse konu soru önergesi ile ilgili bilgiler ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/2318)

Soru : Ağrı İli sınırları içerisinde Patnos İlçesinde Badişan Deresi üzerinde kurulacak olan Patnos-Şekerova Barajı büyük oranda tarım arazisini sulayacaktır. Bu da Patnos İlçesinin kalkınmasında rol oynayacaktır. Barajın ihalesi 1996 yılında yapılarak inşaata başlanacak mı? Bu yıl programa alınmayarak inşaata başlanamayacaksa nedenleri?

Cevap :Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce I. derecede Kalkınmada Öncelikli İller arasında bulunan Ağrı İlinde, Patnos II. Merhale Projesi kapsamında yeralan Badişan Deresi üzerinde inşa edilecek olan Şekerova Barajında depolanacak 79,5 milyon m3 su ile ovada 18 457 hektar alanın sulanması planlanmıştır. Ancak DSİGenel Müdürlüğü 1997 Yılı Yatırım Programına alınamayan söz konusu proje için; yörede sulama suyuna duyulan ihtiyaç ve sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı 10 Mart 1997 tarih ve B.15.1.DSİ.0.65.01.0.33.991 sayılı yazı ile 1997 yılı Yatırım Programına alınması hususunda. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı nezdinde tekrar girişimde bulunulmuştur.

Projenin birinci merhalesi olan Patnos barajı ve sulaması inşa edilerek işletmeye alınmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.