Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 24 YASAMA YILI : 2

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

75 inci Birleşim

1 . 4 . 1997 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, Hollanda ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın uğradıkları saldırılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın cevabı

2. – Ağrı Milletvekili Yaşar Eryılmaz’ın, Hollanda ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın uğradıkları saldırılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın cevabı

3. – Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın, Hatay Milletvekili Mehmet Sılay ve Ağrı Milletvekili Yaşar Eryılmaz’ın, Hollanda ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın uğradıkları saldırılara ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

4. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, taksici esnafına yönelik cinayetlere ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Rusya Federasyonuna gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel’e dönüşüne kadar, Devlet BakanıBahattin Şeker’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/730)

2. – Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/731)

3. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Abdullah Gül’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/732)

4. – Irak’a gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Sacit Günbey’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/733)

5. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun (6/449) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/154)

6. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun (6/464) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (5/155)

7. – Hatay Milletvekilleri Hüseyin Yayla ve Ali Uyar’ın, Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile İlgili Kanun Teklifinin (2/285) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/156)

8. – Ordu Milletvekili Şükrü Yürür’ün, Erbaş ve Er Ailelerinin Ücretsiz Tedavisi Hakkında Kanun Teklifinin (2/285) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/157)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay ve 49 arkadaşının, Doğu Türkistan’da yaşanan son gelişmeler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/11)

2. – Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili ve Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu’nun, kamu personel rejiminin daha adil, dengeli ve çağdaş bir yapıya kavuşturulabilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/179)

3. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 63 arkadaşının, DHMİ Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen bazı ihaleler ve Antalya Havalimanı ve Yeni Dışhatlar Terminal Binası ihalesiyle ilgili yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları konusunda ilgililer hakkında cezaî takibat yapılması için izin vermeyerek görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Ünitelerinin 1996 Yılı Faaliyetleri Hakkında İçtüzüğün 177 ve Müteakip Maddeleri Gereğince Yaptığı Denetimle İlgili Rapor (5/13)(S. Sayısı : 248)

2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun Millî Saraylar Daire Başkanlığı ve Ona Bağlı Saray, Köşk, Kasır ve Fabrikaların 1996 Yılı Faaliyetleri Hakkında İçtüzüğün 177 ve Müteakip Maddeleri Gereğince Yaptığı Denetimle İlgili Rapor (5/14)(S. Sayısı : 249)

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 24 arkadaşının, yurt dışında açılan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yüklerinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 242)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın;

- SSKGölcük Dispanserinde bazı kişilerin sınavsız olarak işe başlatıldığı iddialarına,

- SSK Gölcük Dispanserinde işe başlatılan bazı kişilerin akrabası olup olmadığına,

- Gölcük Sosyal Sigortalar Dispanserinde işe başlatılan bir kişiye,

İlişkin soruları ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2102, 2103, 2104)

2. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın, Antalya’da sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi sırasında bir vatandaşın polis uygulamaları sonucu öldüğü iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2118)

3. – Antalya Milletvekili Bekir Kumbul’un, Antalya’da bir vatandaşın ölümüne sebep olduğu iddia edilen polis yetkilileri hakkında yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2122)

4. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep Havaalanını şehir merkezine bağlayan yolun tamamlanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2128)

5. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, GAP Bölgesindeki ihracat ve üretimin artırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/2129)

6. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep Tarsus Otoyolu Bahçe-Gaziantep bağlantısının ne zaman tamamlanacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2130)

7. Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Gebze Cezaevinde tutuklu bulunan bir kişinin ifadesinde yer alan iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2133)

8. – Tokat Milletvekili Metin Gürdere’nin, Tokat’a bağlı bazı yerleşim birimlerinin yolları için ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2153)

9. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, Türkiye’ye göçmen olarak gelen Bulgaristan Türkleri’nin geri gönderilme nedenlerine ve bazı sorunlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2165)

10. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, TÜRK TELEKOM’da usulsüzlük yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2168)

11. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bazı kişilere usulsüz yeşil pasaport verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2180)

12. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, bir Devlet Bakanının özel misafirlerine ait yemek bedellerinin Etibank tarafından karşılandığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri’nin yazılı cevabı (7/2183)

13. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay-Yayladağ Müftüsünün yaptığı bir konuşma hakkında soruşturma başlatılıp başlatılmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/2185)

14. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Mülkî İdare Amirlerinin maaşlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2188)

15. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul-Meryem Ana Ermeni Kilisesine yapılan saldırı ile ilgili tahkikat açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2223)

16. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, din görevlilerinin hizmet içi eğitimine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/2240)

17. – İstanbul Milletvekili Nami Çağan’ın Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarına ne zaman zam yapılacağına ilişkin sorusu ve Çalışma Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2249)

18. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincanspor’a bir yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in yazılı cevabı (7/2250)

19. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, hakkında tutuklama kararı bulunan eski bir emniyet mensubuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2253)

20. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki İl Kütüphanesinin hizmet binası ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2265)

21. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı il sınırları içindeki bazı akarsular üzerinde baraj yapılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/2281)

22. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, siyanürle altın aramanın yasaklanıp yasaklanmayacağına;

- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Uluabat Gölündeki kirlenmeye karşı alınacak önlemlere;

İlişkin soruları ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar’ın yazılı cevabı (7/2283, 2287)

23. – Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya’nın, bazı taşınmaz malların satışıyla ilgili olarak Yenihisar Malmüdürlüğünce açılan ihaleye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2284)

24. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa İlinin kültürel ve tarihî zenginliğinin korunmasına ve tanıtılmasına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2300)

25. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, parlamentonun itibarı konusunda basında yer alan beyanlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/2407)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yükleri konusundaki Meclis Araştırması Komisyonu Raporu ile diğer denetim konularını görüşmek için, 1 Nisan 1997 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 16.19’da son verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Kemalettin Göktaş Ahmet Dökülmez

Trabzon Kahramanmaraş

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. – GELEN KÂĞITLAR

28 . 3 . 1997 CUMA

Raporlar

1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Ünitelerinin 1996 Yılı Faaliyetleri Hakkında İçtüzüğün 177 ve Müteakip Maddeleri Gereğince Yaptığı Denetimle İlgili Rapor (5/13) (S. Sayısı : 248) (Dağıtma tarihi : 28.3.1997) (GÜNDEME)

2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun Millî Saraylar Daire Başkanlığı ve Ona Bağlı Saray, Köşk, Kasır ve Fabrikalarının 1996 Yılı Faaliyetleri Hakkında İçtüzüğün 177 ve Müteakip Maddeleri Gereğince Yaptığı Denetimle İlgili Rapor (5/14) (S. Sayısı : 249) (Dağıtma tarihi : 28.3.1997) (GÜNDEME)

3. – Yargıtay Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/420, 1/284)(S. Sayısı : 251)(Dağıtma tarihi : 28.3.1997) (GÜNDEME)

4. – Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/124)(S. Sayısı : 259)(Dağıtma tarihi : 28.3.1997) (GÜNDEME)

5. – Nevşehir Milletvekili Abdülkadir Baş ve 5 Arkadaşının, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/281)(S. Sayısı : 260)(Dağıtma tarihi : 28.3.1997) (GÜNDEME)

6. – Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı : 267)(Dağıtma tarihi : 28.3.1997) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – İçel Milletvekili Halil Cin’in, İçel İlinde don afetine maruz kalan narenciye ve sebze üreticilerine yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/497) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

2. – İçel Milletvekili Halil Cin’in, Tarsus Kültür Merkezi binasının ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/498) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

3. – İçel Milletvekili Halil Cin’in, Anamur Köy Hizmetleri Şube Şefliğince partizanca uygulamalar yapıldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/499) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

4. – Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu’nun, Yüksekokula dönüştürülen sağlık meslek liselerinin müdürlerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/500) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Ankara Milletvekili Mehmet Ekici’nin, elektrik enerjisi satış fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2389) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

2. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın, Adıyaman-Besni İlçesindeki güçsüzler yurdunun bir bölününün vakfa kiraya verildiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2390) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

3. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, SSK eski Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun döneminde personel alımlarında usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2391) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul-Tuzla İlçesi sınırları içinde bulunan Balık Gölüne ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/2392) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

5. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, 4070 sayılı Kanun uyarınca taşınmaz malların bedellerinin taksitle ödeme müddetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2393) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

6. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Bakanlık önünden yürüyen yayalar için bir yasaklama olup olmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2394) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

7. – Adana Milletvekili İmren Aykut’un, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2395) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

8. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz’ın, karakollar için alınması planlanan yalan makinalarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2396) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

9. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Bursa’da Atatürk Köşkü’nün korunmaya alınıp alınmayacağına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/2397) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

10. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Nevşehir-Kavaklı Kasabasında bir vatandaşın astsubay tarafından dövüldüğü iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2398) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

11. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, Emekli Sandığına ait Bursa Çelik Palas Oteline ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2399) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

12. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Konya İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2400) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

13. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Mardin İlinde teşvik edilen yatırımlara ve kapalı bulunan fabrikalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2401) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

14. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki kapalı okul sayısına ve öğretmen açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2402) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

15. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Mardin İlindeki sağlık merkezlerinin dağılımına ve sağlık personeli açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2403) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

16. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Mardin İlindeki organize sanayi bölgelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2404) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

17. – Rize Milletvekili Avni Kabaoğlu’nun, Ardeşen-Pazar İlçesi arasındaki bölgeye havaalanı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2405) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

18. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Çevre Bakanının telkinleriyle işadamlarınca bir kişinin hesabına para yatırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2406) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

31 . 3 . 1997 PAZARTESİ

Raporlar

1. – Özellikle Afrika’da Ciddî Kuraklık ve/veya Çölleşmeye Maruz Ülkelerde Çölleşmeyle Mücadele İçin Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Dışişleri komisyonları raporları (1/533)(S. Sayısı : 258) (Dağıtma tarihi: 31.3.1997) (GÜNDEME)

2. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Tadiline İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/331)(S. Sayısı : 261) (Dağıtma tarihi : 31.3.1997) (GÜNDEME)

3. – Dünya Sağlık Teşkilatı Anayasasının 24 ve 25 inci Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri komisyonları raporları (1/373) (S. Sayısı : 262) (Dağıtma tarihi : 31.3.1997) (GÜNDEME)

4. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çek Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/472) (S. Sayısı : 263) (Dağıtma tarihi : 31.3.1997) (GÜNDEME)

5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonları raporları (1/312) (S. Sayısı : 264) (Dağıtma tarihi : 31.3.1997) (GÜNDEME)

6. – Motorlu Taşıtlar Zorunlu Malî Sorumluluk Sigortasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri komisyonları raporları (1/367) (S. Sayısı : 265) (Dağıtma tarihi : 31.3.1997) (GÜNDEME)

7. – 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 23 Arkadaşının, 12.3.1982 Tarihli ve 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 19 uncu Maddesinin (b) Fıkrasının Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erdoğan Yetenç’in, 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ile Refah Partisi Grup Başkanvekili Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve 1072 Sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/580, 2/114, 2/223, 2/637)(S. Sayısı : 268) (Dağıtma tarihi : 31.3.1997)(GÜNDEME)

8. – İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu ve 9 Arkadaşının, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/173) (S. Sayısı : 269)(Dağıtma tarihi : 31.3.1997)(GÜNDEME)

9. – Vakıflar Umum Müdürlüğü Vazife ve Teşkilatı Hakkında Kanuna Üç Ek Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/457) (S. Sayısı : 270) (Dağıtma tarihi : 31.3.1997)(GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergesi

1. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Parlamentonun itibarı konusunda basında yer alan beyanlara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2407)(Başkanlığa geliş tarihi : 18.3.1997)

1 . 4 . 1997 SALI

Tasarı

1. – Kuzey Atlantik Konseyine Taraf Devletler ve Barış İçin Ortaklık Programına Katılan Diğer Devletler Arasında Kuvvetlerin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/59)(Millî Savunma ve Dışişleri komisyonlarına)(Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1997)

Teklifler

1. – Ankara Milletvekili Mehmet Ekici ve 5 Arkadaşının; Barajların ve Su Havzalarının Ağaçlandırılması Hakkında Kanun Teklifi (2/743) (Çevre ve Plan ve Bütçe ve Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonlarına)(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

2. – Ankara Milletvekili Mehmet Ekici ve 5 Arkadaşının; 1076 Sayılı Yedeksubaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/744) (İçişleri ve Millî Savunma komisyonlarına)(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

3. – Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir ve 82 Arkadaşının; Ülkemizin Tanıtımında Katkısı Olan Gençlik ve Spor Kulüplerinin Ödüllendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/745) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

4. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman ve 6 Arkadaşının; Emlak Bankasından Dövize Endeksli Konut Kredisi Alan Kişilerin Ödemelerinin İyileştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/746) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)(Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

5. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/747) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)(Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

6. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Terörist Faaliyetler Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata ve Güvenlik Nedeniyle Boşaltılan Yerleşim Yerlerinin Yeniden Kurulmasına İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesi ile 3838 Sayılı Kanunun Bir Maddesinin Kaldırılması ve 7269 Sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna Geçici Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/748)(İçişleri ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)(Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

7. – Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Akpazar Kasabasının İlçe Olması Hakkında Kanun Teklifi (2/749) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

Genel Görüşme Önergesi

1. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay ve 49 arkadaşının, Doğu Türkistan’da yaşanan son gelişmeler konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/11)(Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1997)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili ve Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu’nun, kamu personel rejiminin daha adil, dengeli ve çağdaş bir yapıya kavuşturulabilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/179)(Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1997)

Meclis Soruşturması Önergesi

1. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 63 arkadaşının D.H.M.İ.’nce gerçekleştirilen bazı ihaleler ve Antalya Havalimanı ve yeni dış hatlar terminal binası ihalesiyle ilgili yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları konusunda ilgililer hakkında cezaî takibat yapılması için izin vermeyerek görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12)(Başkanlığa geliş tarihi : 26.3.1997)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İslamî Halk Komutanlığı örgütüne üye olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2098)

2. – Hatay Milletvekili Atila Sav’ın, gıda imalatı ve satışı yapan esnaf ve sanatkârlara verilen çalışma izni belgesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2099)

3. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Sincan Belediye Başkanını cezaevinde ziyaret etmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2108)

4. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Eskişehir Sivrihisar Devlet Hastanesinde görevli hemşirelerin kıyafet yönetmeliğine uymadıkları iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2115)

5. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, dövize endeksli konut kredisi alan kişilerin mağduriyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2120)

6. – Çanakkale Milletvekili Mehmet Küçük’ün, 1987 ve 1996 ÖSYM Sınavı sonuçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2121)

7. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale-Dicle Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2124)

8. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale-Sulakyurt Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2125)

9. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, genel af çıkarılıp çıkarılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2126)

10. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep sanayii ve tarım ürünleri fuarlarına destek sağlanıp sağlanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2127)

11. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, İran’ın Ankara Büyükelçisinin verdiği beyana ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2136)

12. – Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, Ağrı Et-Balık tesisleri ve KÜMAŞ’ın özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2137)

13. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Adalet Bakanının özel arabasının kaçak olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2139)

14. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz’ın, cezaevinde bulunan Sincan Belediye Başkanını ziyaretine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2140)

15. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Bartın-Kurucaşile’de yapımı süren lisenin Gemi İnşa ve Yat Yapımı Anadolu Meslek Lisesine dönüştürülmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2145)

16. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, cezaevleri infaz ve koruma başmemur ve memurlarına bazı hakların verilip verilmeyeceğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2148)

17. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, bir beyanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2155)

18. – Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Burdur’da bulunan bazı turizm merkezlerinin tanıtımı ve ziyarete açılmaları için yapılan çalışmalara ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2156)

19. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Adalet Bakanı tarafından ihalelerin R.P.’lilere verilmesi yönünde bazı bakanlara baskı yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2162)

20. – İzmir Milletvekili Ahmet Piriştina’nın, basında yer alan bazı beyanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2164)

21. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, günlük bir gazetede çıkan habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2167)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

1 Nisan 1997 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Ali GÜNAYDIN (Konya), Fatih ATAY (Aydın)

 

BAŞKAN – Çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ederek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75 inci Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalara başlıyoruz.

Gündemdışı söz talepleri vardır; değerli üç milletvekili arkadaşımıza sırasıyla söz vereceğim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, Hollanda ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın uğradıkları saldırılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın cevabı

BAŞKAN – Birinci sırada, Hatay Milletvekili Sayın Sılay, Lahey'de vatandaşlarımızın maruz bırakıldığı insanlıkdışı saldırıyla ilgili olarak Yüce Kurulu bilgilendirmek istediler.

Ben, hayatlarını kaybeden yurttaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet diliyorum. Bir temennide daha bulunuyorum: İnşallah, yurt dışındaki tüm insanlarımız, kendi ülkelerinde aş, iş ve imkân bulup, süratle dönerler.

Sayın Sılay, buyurun efendim.

MEHMET SILAY (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son hafta içinde Hollanda'nın Lahey şehrinde katledilen Kösedağ ailesinin 6 şehidine ve dün Almanya'nın Krefeld şehrinde yakılan Demir ailesinin rahmeti Rahman'a uğurladığımız 3 şehidine Allah'tan rahmet, milletimize, yurt dışında çalışan bütün işçi kardeşlerimize başsağlığı ve esenlikler dileyerek sözlerime başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hollanda'nın Lahey Şehrinde, gencecik anneden kırk günlük bebeğe kadar, aynı aileden 6 kişinin yakılarak öldürülmesinin acısı, şehitlerimizin Eleşkirt'te toprağa verilmesiyle sona ermedi; çünkü, bu, ne ilkti ne de son... Yine, aynı gün ve aynı şehirde, Türk-İslam Vakfı ve Azerbaycan Kültür Merkezi Lokaline molotofkokteyli atıldı. Aynı saatlerde, Almanya'nın Limburg Kentinde, Türk-Alman Dostluk Derneğine el bombasıyla saldırıldı ve son haber, dün Krefeld'de 4 vatandaşımız yakıldı...

Polise göre, bu sabotaj ve cinayetler, ırkçı gruplar ya da bölücü terör örgütleri tarafından gerçekleştirildi.

Değerli milletvekilleri, Hollanda, hepinizin bildiği gibi, demokrasinin, insan haklarının ve eğitim özgürlüğünün alabildiğine yaşandığı dünyanın örnek ülkelerinden biridir; ancak, PKK'nın, sözde sürgündeki sembolik parlamentosunun Lahey'de açılmasına ve barınmasına izin vermekle, ilk uluslararası sabıkasını aldı ve bedelini ödemeye başladı.

Bugün, Avrupa'da, toplam 3,5 milyon gurbetçi kardeşimiz yaşamakta ve bunun sadece 2,5 milyonu Almanya'da çalışıyor. On onbeş yıl öncesine kadar "ya entegrasyon ya göç" diyorlardı. Bu zaman dilimi içinde memlekete kesin göçlere rağmen, Avrupa ülkelerinde çalışan kardeşlerimiz, üçüncü jenerasyonla varlıklarını çoğalarak sürdürmektedirler. Her iki Almanya'nın birleşmesinden doğan ekonomik yükün büyük bölümünü de Türk işçileri omuzlamaktadır.

Solidaritet Zuschlag, diğer anlamıyla Dayanışma Yardımı adındaki yeni vergi türü, -gurbetçilerimizden kesilen miktar olarak söylüyorum- 1 milyar Doyçe Marktır. Yani, horlanan işçilerimizin emek ve alınterinden, sadece Almanya'nın refahı için yılda 1 milyar mark katkı var.

Değerli milletvekilleri, çağdışı, insanlıkdışı ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla, açık ifade etmek gerekir ki, resmen ayırımcı bir politika uygulanıyor Avrupa'da. Olayların ardından, Alman Çalışma Bakanının, Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel'in veya Helmut Kohl'ün, bu unsuru siyaseten ağızlarına almamaları, düşmanlığın körüklenmesine destek anlamına gelmektedir. Alman ırkçılarının yakarak öldürdükleri işçi kardeşlerimiz tabutlarla Türkiye'ye gönderilirken, Alman Bakanın, havaalanında "Üzgünüm; büyük talihsizlik" demesi bile, resmiyet adına, timsahın gözyaşlarıdır. Çünkü, tedbir almıyor, faillere caydırıcı ceza vermiyorlar.

Şimdi, gurbetçilerimize karşı, üstün ırk hezeyanıyla, yabancı düşmanlığına, bir de, Lahey'de olduğu gibi, bölücülerin saldırıları eklenmiştir.

Değerli milletvekilleri, rakamlarla açıklık getiriyorum: Almanya Federal İstatistik Dairesinin resmî verilerine göre, son 60 ayda -son 5 yılda- sadece Almanya'da çalışan yabancı işçilere yönelik 24 340 defa darp ve saldırı olmuştur. Bu saldırı ve cinayetlerin yüzde 95'i Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı yapılmıştır. Bunlar arasında, dünya kamuoyunun bildiği, Mölln, Solingen ve Karlsruhe'de Alman ırkçılar tarafından Türklerin evleri kundaklanmış, çoluk çocuk yakılarak katledilmiştir. İşyeri ve sokakta yaralananların sayısı onbinleri bulmaktadır. Bunların hiçbiri milletimize reva değildir. Ancak, değerli arkadaşlarım, tarih felsefecilerine göre, şoven ırkçıların saldırıları İstanbul'un rövanşıdır, devam edecektir ve ırkçı partilerin grafiği Batı'da yükselmektedir.

Peki, değerli milletvekilleri, ekmek parası için gittiği gurbet ellerde itilip kakılan, aşağılanan ve yaşama hakkı elinden alınan kardeşlerimizin mağduriyetini büyükelçiliklerimiz bilmiyor muydu; konsoloslarımız, çalışma ataşelerimiz şüphesiz biliyordu. Otuzbeş yıldır tezgâhlanan bu zulmün giderilmesi için, özellikle çalışma ataşelerimiz nasıl girişimde bulundu ve hangi tedbirleri aldılar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sılay, 2 dakika?..

MEHMET SILAY (Devamla) – 1 dakikada bitireceğim efendim.

BAŞKAN – Benim hamiyetimi sınırladınız; peki...

Buyurun.

MEHMET SILAY (Devamla) – Genelde halkın değerleriyle barışık olmayan Dışişlerimiz ne yaptı ve hangi tedbirleri önerdi? Bunu sorgulamak zorundayız.

Bugün, bölücü ve ırkçı politikalar nedeniyle ortaya çıkan haksızlıkların araştırılması için, Yüce Meclis tarafından, artık, bir komisyon teşkili şart olmuştur. Bu araştırma komisyonuyla, işçilerimizin uğradığı zararların tespiti, tazmini ve ciddî tedbirlerin alınması mümkün olacaktır.

Değerli milletvekilleri, aciliyeti dolayısıyla ilginizin devamını diler, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sılay teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Sevigen, üçüncü sıradaki arkadaşımız da aynı konuyla ilgili konuşacak. Sayın Bakan, aynı konudaki iki konuşma arka arkaya olursa, birlikte cevap verme ya da katkıda bulunma imkânını bulacak. Zatıâlinize üçüncü sırada söz vereyim.

Hatipler, zaten hep son konuşmayı arzu ederler.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Hay hay efendim.

2. – Ağrı Milletvekili Yaşar Eryılmaz’ın, Hollanda ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın uğradıkları saldırılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın cevabı

BAŞKAN – Sayın Eryılmaz, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hollanda'nın Lahey Kenti Denaoğ mahallinde 6 Ağrılı hemşerimin, 6 Türk vatandaşının kundaklama sonucu vefatı nedeniyle söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunarım.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin hemen başında, 28 Mart 1997'de saat 02.00 sularında menfur hadisede hayatlarını kaybeden Ağrı İli Eleşkirt İlçesi Gözaydın Köyünden anne Mahi Kösedağ, kızları Songül ve Aysel Kösedağ, oğulları Muhammed ve Yakup Kösedağ ile bir aylık bebeleri Huri Kösedağ'a Allah'tan rahmet, Ağrılılara ve Türk Milletine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, birkaç gün önce yaşadığımız olay, ilk örnek değildir; temennim son olmasıydı; ancak, daha dün, Almanya'nın Krefeld Kentinde, benzer bir olayla, bir kundaklama sonucu 3 vatandaşımız daha katledilmiştir. Demir Ailesi mensuplarına da, bu vesileyle başsağlığı diliyor, Alllah'tan rahmet niyaz ediyor, Türk Milletine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Avrupa, insan hakları konusunda duyarlı olduğunu her fırsatta dile getirmektedir. Avrupalı olmanın göstergesi olarak da, insan haklarına saygı kavramını ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi, insanın en öncelikli hakkı yaşama hakkıdır. İnsan hakkına saygı, insanın yaşama hakkına duyulan saygıyla başlar. Hatta, Türkiye'yi, insan hakları konusunda sınıfta bırakan Avrupalı dostlarımız, kendi ülkelerinde yaşayan, onlar için çalışan, onlar için üreten insanların yaşama haklarını ellerinden almakta sakınca görmemektedirler. Bu, nasıl bir zihniyettir; bu, nasıl bir medeniyet anlayışıdır? Bu, bir çifte standart değil midir? Böyle bir olay Türkiye'de yaşanmış olsaydı, bizim insanlarımız "barbar" sıfatıyla bütün dünyaya jurnal edilecek, Avrupa basını ve medyası, birinci haber olarak ve sürmanşetlerle konuyu günlerce işleyecekti.

Değerli milletvekilleri, demek ki, ırkçılık, hâlâ, Avrupa'da kanayan bir yara olarak devam etmekte. Bizler, Avrupa'dan, bu kanamayı durdurmasını beklerken; aksine, tahrik ve teşvik edici davranışlarda bulunulması, bizleri ziyadesiyle üzmektedir. Bu nedenle, Avrupalı dostlarımız, bu konuyu kendi öncelikli sorunları arasına alarak görüşüp, tartışmalıdırlar diye düşünüyorum.

Dünyada yaşayan herkes, farklı insanlarla da, onlardan olmayanlarla da bir arada yaşamayı öğrenmeli; hepimiz, birbirimize tahammül etmeyi başarmalıyız. Almanya, Hollanda gibi ülkelerde farklılıkları değil, benzerlikleri ortaya çıkarmalı ve tüm ilişkiler de, bu benzerlikler üzerine bina edilmelidir; çünkü, bizim kültürümüz, yani, Anadolu kültürü, büyüklerin, küçüklere her zaman sevgi duyduğu; küçüklerin, büyüklere hiçbir zaman saygıda kusur etmediği bir kültürdür. Bu saygı ve sevgi akışı, doğal olarak, yerli-yabancı herkese hoşgörüyü de beraberinde getirecektir. Bizler, hoşgörülü olmayı, insan olmanın bir gereği olarak görüyoruz. 21 inci Yüzyıla girerken, Türkiye'nin en fukara ili Ağrı'dan, köyünü, evini terk ederek, gurbet ellerde daha iyi imkânlara sahip olacağını zannederek giden; ama, maalesef, cenazeleri gelen hemşehrilerimin durumu, Avrupa için, bu yüzyılın en büyük utanç tablosu olarak kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi, Ağrı'da yapılan cenaze törenine ilişkin birkaç cümleyle bitirmek istiyorum. Sayın Çevre Bakanımızın cenaze törenine iştiraki, erdemli bir davranıştır; ancak, törenin bir siyasî parti şovuna dönüştürülmesini ve şeriat lehindeki sloganları da yadırgadığımı bu vesileyle ifade etmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DYP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Eryılmaz, teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmalarla ilgili olarak, Genel Kurula bilgi vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Ercan; buyurun.

3. – Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın, Hatay Milletvekili Mehmet Sılay ve Ağrı Milletvekili Yaşar Eryılmaz’ın, Hollanda ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın uğradıkları saldırılara ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki değerli arkadaşımız, Lahey'deki katliama ilişkin görüşlerini serdettiler. Ben de, bu gündemdışı konuşmalara Hükümet adına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hollanda'nın Lahey şehrinde Zeki Kösedağ adlı vatandaşımızın evinin 26 Mart, sabaha karşı saat 01.30'da -ki, Türkiye saatiyle 02.30- kundaklanması sonucunda, eşi Mahi Kösedağ ve 5 çocuğunun hayatlarını kaybetmiş olmaları derin üzüntü yaratmıştır. Bu insanlıkdışı saldırıyı gerçekleştirenler, ne yazık ki, halen belirlenememiştir. Canilerin derhal yakalanarak, adalet önüne çıkarılmasını bekliyoruz. Bu amaçla, orada yaşayan tüm vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerinin korunması için, başta Hollanda Başbakanı olmak üzere, Dışişleri, İçişleri ve Adalet Bakanları nezdinde gerekli girişimler yapılmıştır. Ayrıca, yarın -yani 2 nisan tarihi itibariyle- insan haklarından sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Lütfü Esengün'ün başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Hollanda'ya giderek, gerekli inceleme, temas ve görüşmelerde bulunacağı malumunuzdur.

Ayrıca, dün -31 Mart- sabaha karşı saat 02.13'te -Türkiye saatiyle 03.13- Almanya'nın Krefeld şehrinde, Demir ailesinin konutunun kundaklanarak, 3 aile mensubunun ölümüyle sonuçlanan yeni bir insanlıkdışı saldırı olmuştur. Bu vahşi saldırılar çok esef verici olaylardır ve düşündürücüdür.

Diğer taraftan, kısa bir süre önce, Avrupa'da bazı politikacıların, medeniyet farkıyla ilgili olarak yaptıkları beyanlar, aynı zamanda, Avrupa'daki vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği açısından da olumsuz bir gelişme teşkil etmiştir.

Değerli milletvekilleri, insan hakları, ırka, dine, dile, renge, cinsiyete ya da belli bir bölgeye, coğrafyaya bağlanamaz. İnsan hakları, asla bağlanamaz dediğim din, dil, renk, cinsiyet olsun ya da belli bir bölge veya coğrafya olsun, eğer, bunlardan birine bağlanacak olursa, bir gün gelir ki, o bölgede yaşayan insanlar da, asla istemediğimiz, arzu etmediğimiz, düşünmek dahi istemediğimiz insanlıkdışı olaylarla karşılaşabilirler. O bakımdan, insan haklarının, dünyanın bir bölgesiyle, ırkla ve dinle bir ilgisinin olmadığını da ayrıca, burada ifade etmek istiyorum.

Bu bakımdan, Avrupa'yı meydana getiren değerlere esasen yabancı olan bu beyanların, bazı grupları tahrik ederek, istenmeyen sonuçlara neden olması da mümkündür. Doğal olarak, bu tür beyanlar, tüm insanlığın paylaştığı ortak değerleri rencide etmektedir.

İnsan haklarıyla ilgilenen örgütlerin ve grupların, 9 vatandaşımızın yanarak ölmelerine neden olan olaylar karşısında, nedense sessiz kalmayı tercih ettikleri görülmektedir. Oysa, bu saldırılar, en vahim insan hakları ihlalini oluşturmaktadır.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerinin korunması ve emniyetlerinin sağlanması, bulundukları ülke makamlarının sorumluluğundadır. Bu olayların sebebi henüz tespit edilmemiş olmakla beraber, vatandaşlarımızın canlarına kasteden yabancı düşmanlığının varlığı da bilinmektedir.

Irkçılığı ve yabancı düşmanlığını şiddetle kınıyoruz. Avrupa'daki vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerinin sağlanması konusunda, Türkiye Cumhuriyeti her türlü önlemi almaya kararlıdır. Almanya ve Hollanda Hükümetleri nezdinde girişimde bulunarak, Avrupa'nın bugün ulaşmış olduğu refah seviyesine katkıda bulunan ve güvenlikleri, ev sahibi ülkelere emanet edilmiş olan Türk toplumunun, 20 nci Yüzyılın son döneminde, ırkçı ve yabancı düşmanı saldırılara karşı etkili biçimde korunmalarını talep ediyoruz. Irkçı saldırılara karşı gerekli önlemlerin hâlâ alınamamış olmasının hiçbir mazereti kabul edilemez.

Bu saldırılar sonucunda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Tanrı'dan rahmet, aile mensuplarına sabır ve metanet diliyoruz. Ayrıca, Türk Milletine ve Avrupa'daki Türk toplumuna da başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Vatandaşlarımızın, bu saldırılar karşısında sağduyulu hareket edeceklerine de inanıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

4. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, taksici esnafına yönelik cinayetlere ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Sayın Sevigen, taksici esnafının maruz bırakıldığı hunharâne cinayetlerle ilgili olarak söz talebinde bulundunuz.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, ben de, Hollanda ve Almanya'da acımasız saldırılarda hayatlarını kaybeden yurttaşlarımıza Tanrı'dan rahmet; ailelerine, Türk Milletine başsağlığı diliyor ve bir daha bu olayları yaşamamamızı temenni ediyorum.

Malımızı, canımızı emanet ettiğimiz; yerine göre, çilemizi çeken, bizi sabırla dinleyen; bazılarının, evde karısına sözünü geçiremediği halde, arabaya bindiği zaman "çek ulan şuraya" diyerek hor gördüğü; barda, pavyonda milyarlarca lirayı harcayıp, taksiye bindiği zaman, şoförle üç beş liranın hesabını yapıp pazarlık ettiği; bir yere gittikten sonra, parayı vermeden, ikinci bir kapısı olan binalara girip kaçarak mağdur ettiği taksici esnafımız, bütün bu olaylar bir tarafa; bırakın, plakalarla ilgili mafyayla uğraşmasını, trafik polisiyle uğraşmasını, mal sahibiyle uğraşmasını, kazandığı paranın belli bir bölümünü benzine ve parçaya ayırmasını, geçtiğimiz aylarda, son günlerde, oldukça fazla can kaybına uğramakta, gasp ve cinayete kurban gitmektedirler.

Çoğu, taksi şoförlüğünü, ek iş olarak yapmaktadır. Gündüz memurluk yaparlar, kamu görevinde çalışırlar; paraları yetmediği için, ikinci bir kamu görevi gibi, gidip kendi yöresinde, kendi bölgesinde, akşam, gece taksi şoförlüğü yaparak, çocuklarının rızklarını çıkarmaya çalışırlar. Taksici esnafımız, hırsızlık yapmadan, kimseye muhtaç olmadan, boyun bükmeden, onuruyla yaşamaya çalışır.

Bakın, son günlerde, yalnız Ankara'da, taksici esnafımıza karşı 23 cinayet ve gasp işlemi yapılmıştır. İstanbul'da, faili belli olan 3, faili meçhul 7, toplam 10 cinayetle sonuçlanan olay olmuş ve taksici esnafımız öldürülmüştür. İzmir, Ankara, İstanbul ve diğer şehirlerde olmak üzere, gasp ve cinayet sayısı, toplam 326'dır; 326 taksici esnafımız, cinayete kurban gitmiş veya gaspla karşı karşıya kalmışlardır. Tabiî, biz, bu olaylara karşı, ciddî önlem almaya çalışıyoruz; gerek emniyet kuvvetleri gerek çeşitli odalar, bu konularda ciddî bir çalışma içerisine giriyorlar; ama, biz, bu kadar çaba sarf eden insanlarımızı, sahipsiz bırakmışız. Bunların içerisinde bulunduğu sorunların başında can güvenliğinin sağlanması gerekir diye düşünüyorum.

Son günlerde, bir kabin sistemi gündeme geldi. Bu kabin sisteminin, biliyorsunuz, bir kısmı yerli, bir kısmı yabancı; kurşun geçirir, geçirmez tartışması devam ediyor. Çoğu arkadaşımızın gücü, bu kabin sistemini almaya yetmiyor. Taksici esnafının bir kısmı da şoför olarak çalışıyor, taksi sahipleri, pahalı olduğu için bunları yaptırmaya yanaşmıyorlar. Devletin, bu konuda, faizsiz kredi, yani karşılıksız değil, krediyi faizsiz olarak vermesi gerekir diye düşünüyorum. Devlet, düşük bir faizle kredi verse, taksici esnafı buna da razı. Onlara bu imkânı sağlayabildiğimiz zaman, bilhassa cinayet ve gasp olayları bir nebze olsun azalacaktır. Tabiî, bunlara, faizsiz kredi verilmesi gerekir; çünkü, çok hayatî bir konu olduğu için, devlet, bu konuda yardım eder diye düşünüyorum.

Acil olarak, şehirlerimizin giriş çıkışlarında, varoşlarlarında çalışan taksici arkadaşlarımız için kontrol sistemi kurulmalı. Bu kontrol sistemiyle, emniyet kuvvetleri, çok sık olarak, taksici esnafımızın taksilerinin içinde bulunan müşterileri denetler, gerekirse kimlik kontrolü yapıp, onların gittikleri mesafeye göre, bu telsiz sistemiyle otokontrol sistemi kurarak olayları engeller diye düşünüyorum. Bu telsiz sistemi de anakumanda merkezli olmalı. Bu, belli bir paraya dayandığı için, Halk Bankasından verilen bu konudaki kredilerin de, faizsiz veya düşük faizli olması gerekir. Belediyeler, valilikler ve meslek odalarıyla hep beraber dayanışma sağlayarak modern taksi duraklarını kurmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Hemen bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Şehiriçi trafikte, belediye otobüslerine yaptığımız tercihli yollardan, ulaşımı daha rahat sağlayabilmek için taksicilerin de faydalanmalarını sağlamamız gerekir. Hatta, eğer, devlet, bu taksici arkadaşlarımızı koruyamıyorsa, devlet bunlara sahip çıkamıyorsa, bunlar eğitilerek, kendilerine ruhsatlı silah verilmesi gerekir. Bilhassa, varoşlarda, şehirlerarasında çalışan taksici esnafımıza -şehir dışına çıkan esnafımıza- danışarak, devlet tarafından silah verilerek, kendi kendini korumasını sağlaması gerekir diye düşünüyorum.

Ekonomik sorunlarını hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz. Bu esnaflarımız için, götürü vergi oranlarının iyileştirilmesi gerekir, Halk Bankasından verilen kredi limitlerinin artırılması ve faizlerinin biraz daha düşürülmesi gerekir. Devletin, belli bir yerde -Devlet Malzeme Ofisi ya da kendilerinin kurabileceği bir sistemle olabilir- bu arkadaşlarımıza, bu esnafımıza biraz daha ucuz parça temin edip, plaka mafyasıyla biraz daha uğraşması gerekir diye düşünüyorum.

Sosyal güvenlik konusunda, bu arkadaşlarımızın çoğu sigortasızdır. Bunların büyük bir kısmı, biliyorsunuz, gasp suçuyla karşı karşıya kalmış ve aileleri, çocukları perişan olmuştur. Eğer, imkân varsa, sigorta sisteminde bir yenileşme yaparak, öldürülen taksici esnafımızın çocuklarının mağdur kalmaması için, devlet tarafından, en az şimdiki standartlara göre -arkadaşlarımın yaptığı bir araştırma- 5 milyar lira gibi bir para verilerek, bu ailelerin mağdur olmamasını sağlamak durumundayız diye düşünüyorum.

Bu vesileyle, bu taksici esnafımızın sorunları, yalnız benim ve bir başka partinin değil, bütün Meclisin sorunu olduğunu düşünüyor; beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sevigen, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, sunuşlar, araştırma önergeleri, daha sonra okunacak rapor epeyce uzun bir süreyi gerektiriyor. Yüksek müsaadelerinizle, Divan Üyesi arkadaşımızın, belgeleri, oturduğu yerden Yüce Kurula okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığının tezkereleri vardır; sırasıyla okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Rusya Federasyonuna gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel’e dönüşüne kadar, Devlet BakanıBahattin Şeker’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/730)

21 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

MITT Moskova Turizm Fuarına katılmak üzere, 26 Mart 1997 tarihinde Rusya Federasyonuna gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in dönüşüne kadar; Turizm Bakanlığına, Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir başka tezkere var; okutuyorum:

2. – Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/731)

27 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 28 Mart 1997 tarihinden itibaren Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Abdullah Gül’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün’ün vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/732)

28 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(KEK) Karma Ekonomik Komisyon Toplantısına katılmak üzere, 30 Mart 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Doç.Dr.Abdullah Gül'ün dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4. – Irak’a gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Sacit Günbey’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/733)

28 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 30 Mart 1997 tarihinde Irak'a gidecek olan Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof.Dr.Sacit Günbey'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Şimdi, sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler vardır; okutuyorum:

5. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun (6/449) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/154)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 119 uncu sırasında yer alan (6/449) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

Bartın

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

6. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun (6/464) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/155)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 131 inci sırasında yer alan 6/464 esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

Bartın

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum.

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay ve 49 arkadaşının, Doğu Türkistan’da yaşanan son gelişmeler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/11)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Geçtiğimiz günler içinde, başta Ankara, İstanbul ve Kayseri olmak üzere, halkımız, Doğu Türkistan'da meydana gelen son olayları kınamak ve medya vasıtasıyla tüm dünyaya duyurmak üzere mitingler ve salon toplantıları yaptılar. Gerçi, Doğu Türkistan, Formoza ve Tibet gibi Kızıl Çin sultasında bulunan bölgelerden, yıllardan beri insan hakları ihlalleri duyuluyordu; ancak, son duyumlar, Uygur Türklerinin soykırımına maruz kaldığı yolunda...

Ulusal basınımızdan, neredeyse her gün, bir bölgeden katliam haberleri okumaya başladık. Televizyonlarımızda, diz çökmüş, elleri bağlı Müslüman Uygur kardeşlerimizin -naklen futbol maçı izler gibi- kurşuna dizildiklerini üzüntüyle, içimiz kan ağlayarak seyrettik ve hemen ellerimizi açıp, Doğu Türkistan istiklalinin genç şehitlerine fatihalar gönderdik.

Dış Haberler Merkezi, ajanslar ve ulusal basınımızın yayınları, milletimizi derin üzüntüye sevk etmiştir.

Brüksel'deki son oturumda da, Avrupa Parlamentosu, bir raporla, Doğu Türkistan'daki insan hakları ihlallerini belgelemiştir.

Bu rapora göre; Doğu Türkistan'da ilan edilen olağanüstü hal ve büyük kentlerde sokağa çıkma yasağını müteakip, toplam 70 bin Müslüman Uygur Türkü, tutuklanıp, toplama kamplarına sürülmüştür. Açlıktan, soğuktan ve işkenceden, 15 - 25 yaş arası gençlerde ölümler başlamıştır. Diz ve el bilekleri kırılan binlerce genç de, polis kontrolünde, tedavi olacakları günü beklemektedir.

Turfan, Yarkent ve Kaşgar'da, sokak çatışmalarının, kırsal kesimde gerilla savaşına dönüştüğü alınan haberler arasındadır.

Doğu Türkistan'ın, coğrafî ve jeostratejik durumu, dış yardım akışı açısından, Bosna'ya, Filistin'e ve Çeçenistan'a göre tam bir imkânsızlık içerisindedir.

Öz vatanlarında, inançlarını özgürce yaşama uğruna başkaldıran Müslüman Uygur kardeşlerimize ve Kızıl Çin hegemonyasında elli yıldan beri hayat hakkı gaspedilmiş olan Doğu Türkistan mazlumlarına yardım etmek millî görevimizdir, insanî görevimizdir, İslamî görevimizdir. Üstelik, unutulmasın ki, Doğu Türkistan halkı ile Anadolu halkı, aynı milletin çocuklarıdır, aynı babanın evlatlarıdır ve aynı imana mensupturlar.

Doğu Türkistan için, salon toplantıları ve meydan mitinglerinin ardından, Anadolu'nun ilçe ve köylerinde, Doğu Türkistan'ın istiklali için imza kampanyaları ve banka hesaplarına nakdî yardım başlamıştır.

Demokrasilerde bir meclisin meşruiyeti halkın taleplerini dile getirmek ve hayata geçirmekle mümkündür. Millet iradesinin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bu Meclisten çıkan Hükümetimiz tarafından, Doğu Türkistan'ın istiklal davası derhal uluslararası platformlara taşınmalıdır. İnsan hakları adına, yarın çok geç olabilir. Uluslararası dengeler gözetilerek, Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi gündemine alınmalıdır. Yine, Doğu Türkistan'daki insan hakları ihlallerine karşı, gözlemci heyetler gönderilmelidir. Gerek İslam Konferansında gerekse D-8'lerin meclisinde müzakereye açılmalıdır.

İnsanî yardım maksadıyla, Kızılay ve Kızılhaç'ın, kurulacak hava köprüsüyle, Doğu Türkistan'a acilen ulaşması sağlanmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 98 inci maddesinin dördüncü fıkrasına ve Meclis İçtüzüğünün 101 inci maddesine göre, milletimizin üzerinde hassasiyetle durduğu Doğu Türkistan'ı görüşmek üzere bir genel görüşme açılmasının, konunun açıklığa kavuşması bakımından uygun olacağını yüksek takdirlerinize saygıyla arz ederiz.

1- Mehmet Sılay (Hatay)

2- Süleyman Metin Kalkan (Hatay)

3- İsmail İlhan Sungur (Trabzon)

4- Sabahattin Yıldız (Muş)

5- Hasan Hüseyin Ceylan (Ankara)

6- Azmi Ateş (İstanbul)

7- Veysel Candan (Konya)

8- Nezir Aydın (Sakarya)

9- Hayrettin Dilekcan (Karabük)

10- Ahmet Fevzi İnceöz (Tokat)

11- Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

12- Hüsamettin Korkutata (Bingöl)

13- Naci Terzi (Erzincan)

14- Alaattin Sever Aydın (Batman)

15- Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

16- Hanifi Demirkol (Eskişehir)

17- Fethi Acar (Kastamonu)

18- Ekrem Erdem (İstanbul)

19- Musa Okçu (Batman)

20- Yakup Budak (Adana)

21- Saffet Benli (İçel)

22- Mustafa Köylü (Isparta)

23- Latif Öztek (Samsun)

24- Osman Hazer (Afyon)

25- Kemal Albayrak (Kırıkkale)

26- Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep)

27- İlyas Arslan (Yozgat)

28- Kâzım Arslan (Yozgat)

29- Mehmet Salih Katırcıoğlu (Niğde)

30- İsmail Coşar (Çankırı)

31- Mustafa Baş (İstanbul)

32- Zeki Ünal (Karaman)

33- Aslan Polat (Erzurum)

34- İsmail Özgün (Balıkesir)

35- Mustafa Ünaldı (Konya)

36- Kahraman Emmioğlu (Gaziantep)

37- Zülfikar Gazi (Çorum)

38- Ahmet Doğan (Adıyaman)

39- İsmail Yılmaz (İzmir)

40- Şaban Karataş (Ankara)

41- Arif Ahmet Denizolgun (Antalya)

42- Hasan Belhan (Elazığ)

43- Mehmet Emin Aydınbaş (İçel)

44- Avni Doğan (Kahramanmaraş)

45- Fikret Karabekmez (Malatya)

46- Zeki Karabayır (Kars)

47- Hüseyin Yıldız (Mardin)

48- Mikail Korkmaz (Kırıkkale)

49- Lütfi Yalman (Konya)

50- Hüseyin Kansu (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak, genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır. Önerge 500 kelimeden fazla olduğu için, İçtüzük gereği, özetini okutuyorum:

2. – Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili ve Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu’nun, kamu personel rejiminin daha adil, dengeli ve çağdaş bir yapıya kavuşturulabilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/179) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet yönetiminin iyi işlemesi, doğrudan, devlet memurlarının işe alınmalarından emekliliğine kadar; hatta, emekliliği de kapsayan süreç içerisinde uygulanan malî, sosyal, hukukî statü ve haklarını düzenleyen sistemin adil ve tutarlı olmasına bağlıdır.

Bugün, sağlıklı ve adil bir personel rejiminden söz edemeyiz. Bir sistem uygulamaya konulduğunda mükemmel olmayabilir. Sistemin aksayan adaletsizlik ve dengesizliğe yol açan hükümlerinin düzeltilmesi gerekirken, palyatif tedbirler ve bilinçsiz zamlar her defasında yeni dengesizlikleri beraberinde getirmiştir.

Yapılan düzenleme adil ve dengeli olmayan ücret sistemini hedef almış, devlet memurları arasında gelir uçurumunun giderek büyümesine, hizmet sınıfları arasında dengesizlik bir yana, aynı sınıflarda bulunanlar arasında da adil olmayan ve haklı sebebe dayanmayan ücret ve istihdam şekli, rejimi altüst ettiği kadar, memurlarımızı da birbirine hasım yapmıştır; personel rejimine sistemsizlik hâkim olmuştur.

Diğer taraftan, basın yayın organlarında yer alan haberlerde; çeşitli memur teşekküllerinden alınan bilgilerden, hızla ilerleyen bir kadrolaşmaya gidildiği, üniversitelere ödenek tahsisinde kadrolaşma pazarlıkları yapıldığı, memurlar üzerinde baskı oluşturularak yönetim kademelerindekilerin görevlerinden alınarak, yerine fikrî ve siyasî yandaşlarının getirildiği anlaşılmaktadır.

Bu sebeplerle, ilişik gerekçede yer alan ilkeler de göz önünde bulundurularak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi için Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğini Anavatan Partisi Grubu adına arz ederim.

Murat Başesgioğlu

Anavatan Partisi Grubu Adına

Grup Başkanvekili

Kastamonu

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Bir Meclis soruşturması önergesi vardır; önerge, bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Meclis soruşturmasının talebini havi önergeyi okutuyorum:

3. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 63 arkadaşının, DHMİ Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen bazı ihaleler ve Antalya Havalimanı ve Yeni Dışhatlar Terminal Binası ihalesiyle ilgili yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları konusunda ilgililer hakkında cezaî takibat yapılması için izin vermeyerek görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/12)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Medyada yansıdığı gibi, Ulaştırma Bakanlığı, Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen birkısım ihalelerde çeşitli usulsüzlükler ve yolsuzluklar yapıldığı iddialarını, zamanın Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ın verdiği inceleme ve gerekirse soruşturma emri üzerine, iki Başbakanlık başmüfettişi inceleyip soruşturmuşlar ve düzenledikleri 19.7.1996 tarih ve 17-3 sayılı inceleme ve soruşturma raporunu Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığına tevdi etmişlerdir.

Mezkûr rapora dayanılarak Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlanan onaya, Başbakan tarafından olur verilen konulardan en önemlisi Antalya Havalimanı yeni dış hatlar terminal binası ve işletmesi işi ihalesinde, ihaleye teklif veren iki firmadan birisi olan Net-Yüksel-Allders ortaklığının daha avantajlı olan teklifini, sadece ihale şartnamesinin 26.b maddesine uymamaktan dolayı, Yönetim Kurulunun 16.6.1994 gün ve 142 sayılı kararıyla müzakere dışı bırakarak; zaten iki firmayla sınırlı olan rekabet imkânının kaybedilmesine, böylece, işletme ve yatırım süresi toplamları açısından net 2 yıl 9 ay daha fazla olan Bayındır Firmasının teklifini kabul ederek, DHMİ'nin net 27 milyon 523 bin dolar kaybına sebep olmasından dolayı, kurum sermayesi ve sağlanan diğer kaynakları kullanmak ve değerlendirme hususunda gereken gayret ve basireti göstermeyen, ihale değerlendirme kriterini iç zarflar açıldıktan 3,5 ay sonra değiştiren ve ODTÜ raporuna göre 27 milyon 523 bin dolar kurum kaybına neden olan o tarihteki DHMİ Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerinin söz konusu fiil ve davranışlarından dolayı haklarında Türk Ceza Kanununun görevi kötüye kullanma fiilini düzenleyen hükümlerine göre işlem yapılmak üzere, Ankara Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunması gerektiği konusudur.

Esasen, yaklaşık 3,5 trilyon TL olan -bu rakam, faiziyle birlikte 7 trilyon TL'ye yükselmektedir- zararın ilgililerden tahsili için özel hukuk hükümlerine göre işlem yapılması gereği unutulmuş olmasına rağmen, DHMİ'yi ve dolayısıyla Hazineyi zarara uğratan ilgililer hakkında, Başbakanlık Teftiş Kurulunun, görevi kötüye kullanma fiilini düzenleyen hükümlerine göre işlem yapılmak üzere, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması önerisinin Başbakan tarafından da uygun bulunması fevkalade sevindiricidir; ancak, Başbakan tarafından uygun görülen ilgililer hakkında cezaî takibat açılması isteminin, Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (d) bendi uyarınca, takibat için izin vermemesinden dolayı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yerine getirilemediği tespit edilmiştir.

399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (d) bendindeki "görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı, teşebbüs Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında takibat yapılabilmesi için ilgili bakanın izni alınması şarttır" hükmü, ilgili bakana izin vermeme konusunda takdir hakkı tanımışsa da, bu takdir hakkı, sadece ve sadece, soruşturmaya bağlanmamış suç isnatlarında, başka bir anlatımla, ihbar mektubuyla bildirilen suç iddialarında söz konusu olabilir.

Olayımızda ise, bir ihbar mektubu değil, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca tespit edilip delilleri rapora bağlanmış bir suç vardır ve iddia olunan suçtan dolayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca takibat açılması Başbakan tarafından uygun görülmüş bulunmaktadır.

Bu itibarla, Başbakanın cezaî takibat açılması konusunda verdiği izni, ilgili bakanın kaldırması veya katılmaması anayasal açıdan da mümkün değildir.

Başbakanın cezaî takibat yapılması konusunda izin vermesine rağmen, Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun, hiçbir haklı ve yasal gerekçe olmaksızın, keyfî olarak, izin yetkisini en az altı aydan bu yana vermemekte direnmesi, sanıkları cezaî takibattan kurtarmak gayesine matuf olduğundan; fiilinin, Türk Ceza Kanununun görevi kötüye kullanma fiilini düzenleyen hükümlerine uyduğu ve görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu açıktır.

Maruz nedenlerle, Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddesi uyarınca, Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu hakkında, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine göre soruşturma açılmasını arz ve talep ederiz.

1 - Yüksel Yalova (Aydın)

2 - Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)

3 - Ahmet Kabil (Rize)

4 - Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

5 - Yusuf Ekinci (Burdur)

6 - Ahmet Alkan (Konya)

7 - Nabi Poyraz (Ordu)

8 - Şükrü Yürür (Ordu)

9 - Enis Sülün (Tekirdağ)

10 - Ataullah Hamidi (Batman)

11 - İsmail Durak Ünlü (Yozgat)

12 - Bülent Atasayan (Kocaeli)

13 - Yaşar Okuyan (Yalova)

14 - Abbas İnceayan (Bolu)

15 - Abdullah Akarsu (Manisa)

16 - Mahmut Bozkurt (Adıyaman)

17 - Miraç Akdoğan (Malatya)

18 - Sami Küçükbaşkan (Antalya)

19 - İmren Aykut (Adana)

20 - Ersin Taranoğlu (Sakarya)

21 - Yusuf Pamuk (İstanbul)

22 - Metin Öney (İzmir)

23 - Adil Aşırım (Iğdır)

24 - Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

25 - Mustafa Balcılar (Eskişehir)

26 - Nejat Arseven (Ankara)

27 - Yılmaz Karakoyunlu (İstanbul)

28 - Yıldırım Aktürk (Uşak)

29 - Ünal Yaşar (Gaziantep)

30 - Eyüp Aşık (Trabzon)

31 - A. Ahat Andican (İstanbul)

32 - İlker Tuncay (Ankara)

33 - Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

34 - Abdulkadir Baş (Nevşehir)

35 - H. Avni Kabaoğlu (Rize)

36 - İbrahim Yılmaz (Kayseri)

37 - Seyit Eyyüpoğlu (Şanlıurfa)

38 - Cemil Çiçek (Ankara)

39 - Ali Coşkun (İstanbul)

40 - Refik Aras (İstanbul)

41- Levent Mıstıkoğlu (Hatay)

42 - Lale Aytaman (Muğla)

43 - Uğur Aksöz (Adana)

44 - Süleyman Hatinoğlu (Artvin)

45 - Metin Gürdere (Tokat)

46 - Mustafa Küpeli (Adana)

47 - Tevfik Diker (Manisa)

48 - Şadan Tuzcu (İstanbul)

49 - Şinasi Altıner (Karabük)

50 - Mehmet Sağdıç (Ankara)

51 - Eyyüp Cenap Gülpınar (Şanlıurfa)

52 - Necati Güllülü (Erzurum)

53 - Mete Bülgün (Çankırı)

54 - Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

55 - Recep Mızrak (Kırıkkale)

56 - Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)

57 - Mehmet Keçeciler (Konya)

58 - Yavuz Köymen (Giresun)

59 - Ali Doğan (Kahramanmaraş)

60 - Sebgetullah Seydaoğlu (Diyarbakır)

61 - Hayrettin Uzun (Kocaeli)

62 - Halit Dumankaya (İstanbul)

63 - Yusuf Namoğlu (İstanbul)

64 - Suha Tanık ( İzmir)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi, daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Ünitelerinin 1996 Yılı Faaliyetleri Hakkında İçtüzüğün 177 ve Müteakip Maddeleri Gereğince Yaptığı Denetimle İlgili Rapor (5/13)(S. Sayısı : 248) (1)

2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun Millî Saraylar Daire Başkanlığı ve Ona Bağlı Saray, Köşk, Kasır ve Fabrikaların 1996 Yılı Faaliyetleri Hakkında İçtüzüğün 177 ve Müteakip Maddeleri Gereğince Yaptığı Denetimle İlgili Rapor (5/14)(S. Sayısı : 249) (1)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi ünitelerinin ve Millî Saraylar Daire Başkanlığı ile ona bağlı saray, köşk, kasır ve fabrikaların 1996 yılı faaliyetleri hakkında İçtüzüğün 177 nci ve müteakip maddelerine göre verilmiş iki adet denetim raporu vardır; bu raporlar, 248 ve 249 uncu sıra sayısıyla bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır; ayrıca, bugünkü Tutanak Dergisine de eklenecektir. Bilgilerinize arz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup, işleme koyacağız.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

7. – Hatay Milletvekili Hüseyin Yayla ve Ali Uyar’ın Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile İlgili Kanun Teklifinin (2/585) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesi (4/156)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımızca hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan (2/585) esas numaralı "üç ilçe ve bir il kurulmasıyla ilgili" kanun teklifimiz, sevk edildiği İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında 45 günlük süre içinde görüşülemediğinden, teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre doğrudan gündeme alınmasını, Yüce Meclisin takdirlerine arz ederiz. 21.01.1997

Saygılarımızla.

Hüseyin Yayla Doç.Dr. Ali Uyar

Hatay Hatay

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümetin söz talepleri?.. Yok.

Önerge sahibinin söz talebi?..

HÜSEYİN YAYLA (Hatay) – Söz talebim var efendim.

BAŞKAN – Sayın Yayla, buyurun efendim.

HÜSEYİN YAYLA (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime, yurt dışında katledilerek hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Tanrı'dan rahmet dileyerek başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, İskenderun'un il olmasıyla ilgili kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması konusunda, teklifin lehinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, bir ilçe, niçin il olmak ister; bu, birçok milletvekili tarafından, takriben hepimizin bölgesinde muhtelif zamanlarda etüt ettiğimiz, araştırdığımız konuların başında gelmektedir.

Bir ilçe il olmak ister; çünkü, bunun ruhunda, il olduğu takdirde, merkezî hükümetin, devletin gücünü, imkânlarını, bölgesindeki insanlara taşıma gayreti yatmaktadır; fakat, ben, buradan, Sayın Hükümete ve liderlere seslenmekteyim: İskenderun'un il olması konusu -biraz sonra tarif edeceğim nedenlerden ötürü- Hükümete, hiçbir şekilde bir yük getirmeyecektir; çünkü, İskenderun, birçok konuları, özellikle 1990 yılına kadar -ki, o dönem Körfez Krizinin başladığı dönemdir- çözmüş vaziyettedir.

Bununla ilgili olarak, ben, İskenderun'la ilgili kısa tariflerde bulunmak istiyorum: Benim ilçem İskenderun, ulaşım ağı bakımından, kara, deniz, hava ve demiryolu ağına yıllardan bu yana sahip bir ilçedir. Bu münasebetle, çok ciddî bir potansiyeli vardır; ticarî aktivitesi vardır; bu yönde, ülkeye, çok büyük katkıları vardır.

1990 yılı verilerine göre, tasarlanan düzen içerisinde İskenderun'un il olması halinde, 423 bin nüfusa sahip bir il olacaktır. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, Türkiye genelinde, kilometrekareye 72 kişi düşerken, halihazırda, İskenderun'da, kilometrekareye 343 kişi düşmektedir ve böyle ciddî bir nüfus yoğunluğu vardır.

"İskenderun birçok konularını aşmıştır" diyerek sözlerime başladım. Hangi konuları mı aşmıştır; bu konuda, yine, sizi aydınlatmaya devam edeceğim. Tabiî, ben bu sözlerimle güllük gülistanlık bir İskenderun'u tarife çalışmıyorum; sorunları, sıkıntıları ve problemleri olan, şu mevcut imkânlarına göre problemleri olan bir İskenderun'u tarife çalışıyorum.

İskenderun'da, birçok kamu kurum ve kuruluşu, bölge müdürlüğü bazında temsil edilmektedir. Ticaret ve sanayi odaları; deniz ticaret odası, ticaret borsası, tüm esnaf odaları, Merkez Bankası, Gümrük Başmüdürlüğü, Toprak Mahsulleri Ofisi, Petrol Ofisi Bölge Müdürlükleri, şu anda, faaliyetlerine devam etmektedir; 2 fakültesi, 4 tane yüksekokulu vardır. 15 500 mükellefi olan bu potansiyelin, bu ciddî potansiyelin, bu ciddî aktivitenin hizmetini de, ancak 3 ayrı vergi dairesi hizmet ifa ederek çözebilmektedir.

Bütün bunların yanında, demir-çelik sektöründe, İskenderun bölgesindeki kamu ve özel sektöre ait demir-çelik tesisleri, Türkiyemizin demir-çelik üretiminin yüzde 35'ni elinde tutmaktadır.

Çok ciddî bir şekilde sanayileşmesi vardır, çok ciddî şekilde imkânları vardır; mevcut bir organize sanayi bölgemiz vardır, ikinci organize sanayi bölgemizde kuruluş aşamasındadır.

Bunun yanında, serbest bölge çalışmaları, çok ciddî bir şekilde, süratle devam etmektedir; ön hazırlıkları tamamlanmış vaziyettedir.

Keza, bölgemizde, çimento fabrikası, gübre fabrikası, dokuma tesisleri, sebze-meyve ürünlerini işleyen ve ihraç eden tesislerimiz mevcuttur. Bütün bunları saymakla, il olmamız halinde, devlete ciddî bir yük getirmeyeceğimizi tarif etmeye çalışmaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İskenderun örneğinde olduğu gibi, Tarsus, Çorlu, Gebze, Bandırma gibi birçok ilçe il olmayı beklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlar mısınız; lütfen...

HÜSEYİN YAYLA (Devamla) – Tabiî efendim.

Ben, buradan, il yapma sözü veren tüm genel başkanlara seslenmek istiyorum: İlçeleri, il vaatleriyle siyaset masalarının mezesi olmaktan kurtarmalıyız; bu takdirde, Parlamentonun da, bu münasebetle itibarına düşecek gölgeyi, zedeyi önlemiş oluruz.

Bir ilçenin il olabilmesi için hazırlanacak kriterler hangi düzende olacak ise, hazırlanacak şablonlar hangi düzende olacaksa -biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu önerileri gündeme getirmiştik- hazırlayalım; İskenderun İlçesi olarak, biz, bu şablonlardan, bu kriterlerden dilediğinizin içerisine girmeye hazırız. İskenderun İlçesi olarak, ben, bu konuda, bu kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız...

HÜSEYİN YAYLA (Devamla) – Teşekkür edeceğim...

BAŞKAN – Lütfen...

HÜSEYİN YAYLA (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hiçbir siyasî parti ayırımı gözetmeksizin bu konuya olumlu yönde bakacağınıza inanıyor, Yüce Meclisin, 20 nci Dönem Yasama Meclisinin bu kutsî görevi ifa edeceği imkânının verilmesini diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. ( ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yayla, teşekkür ediyorum.

Başkanlık da, ilave süre vermek suretiyle, İskenderun'un taleplerine katkıda bulunmuş oluyor.

Buyurun.

HÜSEYİN YAYLA ( Devamla) – Lütfettiniz, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Komisyon olarak mı?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ ERTAN YÜLEK (Adana) – Evet.

BAŞKAN – Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Ertan Yülek; buyurun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Değerli milletvekilleri, bundan evvel, Osmaniye'nin il olması hususunda Komisyonumuzda müzakereler yapılırken, hemen hemen komisyon üyesi bütün arkadaşlarımızla birlikte müşterek bir karar almış idik ve bu karara, tabiî, Sayın Yayla da dahil idi.

Bundan böyle, her ilçenin, muayyen zamanlarda veya belli maksatlarla il olmasını önlemek için belli kriterler tespit edelim; bu kriterler dahilinde, Türkiye'nin neresinde, hangi ilçeler il olabilecekse, müşterek kriterleri uygulamak suretiyle il olmasına karar verelim denilmiş idi ve bu kararda da, zannediyorum, arkadaşlarla, aramızda, en azından bir mutabakata varmış idik. Bu konudaki çalışmaları da, İçişleri Komisyonumuz, zannediyorum ki, başlatmış ve çalışmalara devam etmektedir. Böyle bir teklifin verilmesi... Ben o yörenin çocuğuyum ve benim doğup büyüdüğüm nahiye Erzin de, bu İskenderun'un içerisinde olacaktır. İskenderun'un il olmasından, herhalde ben de büyük bir memnuniyet duyarım; çünkü, Erzin, şu anda Hatay'a (Antakya) 116 kilometre, İskenderun'a ise 45 kilometre. Ancak, bu şekilde teklif getirmek, buranın il olması değil, olmaması yönünde bir karara götürür; çünkü, bu kadar objektif olarak il olmayı hak edebilecek bir ilçemizin belli bir maksatla getirilmiş olması, dolayısıyla, Komisyonda bulunan diğer partilerin üyeleri, zannediyorum ki, bu meseleyi siyasî bir yoruma tabi tutabilirler ve hakikaten il olmaya layık olan İskenderun, bu suretle, il olmakta biraz zorlanır; hatta, bu imkânsızlaşabilir. Onun için, benim istirhamım şu: Bu konuda, İçişleri Komisyonu ve bizim Komisyonumuzda, belli kriterleri tespit etmek için çalışmalar yapılıyor. Bu kriterlere uyan ilçeler, Türkiye çapında, il olur, uymayanlar da il olamaz ve bu şekilde, müteaddit tekliflerle, çok değerli hazirunun, çok değerli Genel Kurulumuzun, hatta komisyonlarımızın zamanı israf edilmemiş olur. Bunu takdirlerinize sunuyorum. Bırakınız, tespit edilecek kriterlere göre İskenderun da il olacak ilçeler içerisinde yer alsın; dolayısıyla, bunu, Komisyonumuzda görüşelim.

Saygılar ve sevgiler sunuyorum.

Arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Doğrudan gündeme alınma hususu kabul edilmiştir. (ANAP sıralarından alkışlar)

Efendim, izleyenlerimiz tarafından yanlış anlaşılabilir; sanki, il olduğu kabul edilmiştir şeklinde anlaşılmasın diye o açıklamayı yapmak zorundaydım.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş bir başka önerge vardır; okutuyorum:

8. – Ordu Milletvekili Şükrü Yürür’ün, Erbaş ve Er Ailelerinin Ücretsiz Tedavisi Hakkında Kanun Teklifinin (2/285) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/157)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımızca hazırlanarak 6.5.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan (2/285) esas numaralı "Erbaş ve Er Ailelerinin Ücretsiz Tedavisi Hakkında" Kanun Teklifimiz, 21.5.1996 tarihinde sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, doğrudan doğruya gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla.

Şükrü Yürür

Ordu

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümetten söz talebi var mı? Yok.

Sayın Yürür, söz talebiniz var mı efendim?

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 1996 yılında, bir grup arkadaşımla birlikte hazırlayıp vermiş olduğum kanun teklifi, Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmeden, Millî Savunma Komisyonuna gelmiş idi. Millî Savunma Komisyonunda da, bütün siyasî partilere mensup arkadaşlarım, oybirliğiyle ve gönül rahatlığıyla bu teklifin kanunlaşması yolunda oy kullandılar. O günün Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ın bilgisi dahilinde, biz, bu konuyu, Meclis gündemine getirmek için, Plan ve Bütçe Komisyonu gündemine aldırmaya çalıştık; fakat, günler öyle gelişti ki, hükümet değişikliği ortaya geldi ve bu hükümet değişikliğinden sonra, müteaddit defalar, Saygıdeğer Millî Savunma Bakanı arkadaşımdan ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı arkadaşımdan rica etmeme rağmen gündeme alınmayınca, bu erbaş ve er ailelerinin mağduriyetinin devam etmemesi için, kanun teklifimizi, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme almanız için huzurunuza geldim.

Burada arzulanan şudur: Mecburî askerliğe alınan, adına Mehmetçik dediğimiz, kahraman diye övgüler yağdırdığımız birçok vatan evladı, fakir ailelerinin çocuklarıdır. Bu fakir ailelerinin çocukları askere gittiğinde, geride bıraktıkları eşleri ve çocukları tedaviden yoksundurlar. Tedaviden yoksun olan bu eş ve çocukların, mecburî askerlik süresince, devlet hastaneleri, üniversite hastaneleri ve yerine göre askerî hastanelerde bakım ve tedavi giderlerinin karşılanması ile bugüne kadar devlet hastanelerine, üniversite hastanelerine gidip de, parasız oldukları için, tedavileri karşılığında senet gibi kıymetli evrak alınarak icraya verilen ve kanunî takibe intikal eden ailelerin bu mağduriyetlerini karşılayacak bir faslın, Maliye Bakanlığınca, bütçeden ayrılması suretiyle bu mağduriyetin giderilmesi için bu kanun teklifini verdik. Kanun teklifimizin kanunlaşması halinde, mecburî askerliğe alınan Mehmetlerin askerliği süresince, geride, bakmakla yükümlü oldukları hanımları ve çocukları bu mağduriyete uğramamış olacaklardır.

Buna, bir de örnek vermek isterim: 1996 yılında, benim ilim Ordu'nun Çaybaşı Kazasının -böyle, oldukça pehlivan yetiştiren- Taşkesik (İlküvez) Kasabası var. Oradan bir Mehmet askere gitti ve askerde komanda eriydi, güneydoğuda sıcak çatışma halindeydi. O günlerde "hanımı doğum hastası, buradaki ebe gerekli müdahaleyi yapamıyor, ne yapalım" diye bir telefon aldım. Samsun Doğumevine götürmelerini salık verdik. Samsun Doğumevi "biz çaresiziz" dedi ve hastayı üniversite hastanesine nakletti. Üniversite hastanesi hastayı kabul etti; çünkü, hasta acildi -o doktorlara teşekkür ediyorum- fakat, tedavi bittikten sonra ortaya çıkan fatura 100 milyonlarla ifade ediliyordu. Bu parayı benden istediler "milletvekilleri olarak toplayın, gönderin" dediler; gönderemedik. Onun üzerine üniversiteyle pazarlığa başladık; üniversite belli indirimleri yaptı; fakat, biz, sonunda yine o parayı da bulamayınca, üniversitedeki yetkililer "biz yeşil karta itibar etmiyoruz, bize senet veriniz" dediler. "Hocam, bu senet ödenmeyecek" dediğimde, "canım, siz verin de, biz, bunu kanunî takibe koyarız, avukat, icra marifetiyle gideriz, karşılığında hiçbir şey alamazsak, o mahkeme kararıyla, hiç yoktan, borcu sileriz" dediler.

Adına "kahraman" diyeceğiniz, mecburî askerlik hizmetine alacağınız Mehmetleri ve ailelerini bu duruma düşürmeye hakkımız olmadığı kanaatiyle, kanun teklifimizin gündeme alınarak, 1997 yılı bütçesinin hazırlanacağı bu dönemde -ki, önümüzdeki günlerde hazırlıkları başlayacak- Millî Savunma Bakanlığının bütçesine bir fasıl konulmak suretiyle bunun karşılanmasını talep etmekteyiz.

Beni dinlemek lütfunda bulunduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum; bu hayırlı hizmete yardımcı olacağınız inancıyla, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yürür, teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir; teklif, doğrudan gündeme alınacaktır.

YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, bir hususu arz edebilir miyim...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, geçen hafta, Refah Partisinin hukukdışı malî kaynak iddialarının araştırılmasıyla ilgili Araştırma Komisyonu raporunun genel görüşmesi yapılırken, birleşimin sonunda, Sayın Başkanvekilimiz "bu, bir aklama, karalama değildir" gibi bir söz söyledi. Bu, zihinlerde bir muğlaklığa meydan vermiştir. Doğrudur, İçtüzük gereği, bu, bir aklama, bir ibra değildir; ama, bu Komisyon aylarca çalışmıştır ve ne yapmıştır; elbette bir tespitte bulunmuştur. Yapmış olduğu bu tespitte, iddia edilen hukukdışı hiçbir olayın olmadığı, hiçbir malî kaynağın bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca, daha önce bağımsız yargının bu konuda beraat kararlarının olduğunu da dosyasına derç etmiştir. Bir yanlış anlamaya vesile olmamak için, zabıtlara geçmesi açısından ifade ediyorum; saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" bölümüne geçiyoruz.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 24 arkadaşının, yurt dışında açılan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yüklerinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 242) (1)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 26.3.1997 tarihli 73 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan, Bitlis Milletvekili Sayın Kâmran İnan ve 24 arkadaşının, yurt dışında açılan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yüklerinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine kurulan (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

Komisyon?..Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı, Meclis araştırması önergesi sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına 1'er üyeye, şahısları adına 2 üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, komisyon ve Hükümete de söz verilecek, bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır. (İçtüzük madde 103 ve 104)

Konuşma süreleri, sayın komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahibi ve şahıslar için ise 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu, 242 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde, şu ana kadar, sadece, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Sina Gürel söz istemişlerdir; başka bir talep yoktur.

Önerge sahibi sıfatıyla, Sayın Kâmran İnan söz istemişlerdir; kendilerini kürsüye davet ediyorum.

Buyurun.

KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış teşkilatımız hakkında Yüce Kurula sunduğum ve Yüce Meclisimizin 8 Ekim 1996 tarihinde genel tasvibine mazhar olan önergem üzerine kurulmuş bulunan Araştırma Komisyonu çalışmalarını tamamlamış, raporunu, bugün, huzurunuza getirmiş bulunmaktadır.

Komisyonun içinde de bulundum. Şunu memnuniyetle arz etmek isterim ki, Komisyon, Parlamentomuzun, şimdiye kadar, en tarafsız ve hiçbir parti farkı gözetmeksizin bir durum tespiti faaliyetinde bulunmuş ve fevkalade başarılı bir çalışma yapmıştır. Bundan dolayı, sayın Komisyon üyelerine, önerge sahibi olarak, belki, daha sonra, bu Komisyonun Başkanı olarak, teşekkürlerimi huzurlarınızda arz etmek isterim ve bilhassa Sayın Keleş'in raporun hazırlanmasında geçen emeklerini de burada belirtmek ve ayrıca, bizim ricamız üzerine Sayıştayın gönderdiği fevkalade kabiliyetli iki görevlinin bu raporun hazırlanmasında geçen emeklerini de, burada, takdir ve memnuniyetle ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, benim önergemde sunduğum hususlar ile araştırma sonunda meydana çıkanlar arasında bir fark var ve fark da aleyhte. Ben, önergemde, dış teşkilatın yıllık maliyetinin 10 trilyon civarında olduğunu arz etmiştim; önümüze çıkan rakam, 50 trilyonun üzerinde bir rakam ve bugünkü Türkiye'nin şartları bakımından, kaynak arayışı içerisinde, büyük sıkıntılar çeken, 78 milyar dolar dış borcu, 30 milyar dolar iç borcu bulunan bir memleket bakımından fevkalade rahatsız edici ve ayrıca, dünya teknolojik gelişmesi, aslında, her şeyi merkezlere nakletmiş ve dış teşkilatın aracılık rolünün giderek indiği, insan faktörünün azaldığı bir dönemde, bu rakam, rahatsız edici olmaktadır.

Bu rakamın 310 milyon doları dış maaşlar ile genel masraflara, ondan sonra -çok acı bir rakam arz edeceğim- 67 milyon dolar, her yıl, dışarıya, resmî görevle, geçici vazifeyle gidenlere... 15 bin insan gidiyor; bu, çok rahatsız edicidir. Değerli milletvekilleri, sizi temin ederim, bunun benzerini başka hiçbir memlekette bulamazsınız, hiçbir memlekette...

Mesela, Hazine Müsteşarlığından 44 arkadaşımız gitmiş gözüküyor; ama, gittikleri gün sayısı itibariyle 1 500 gün... Ortalama günleri 39 günü geçiyor. Bu, Hazinede. Aynı hadise Dış Ticaret Müsteşarlığında da bahis konusu. Bu, neden geliyor?.. Bazı makam sahiplerinin devamlı olarak görevle dışarıda bulunmaları... Bir taraftan, bizim dışarıdaki misyonlarımız -ki, sayılarına geleceğim- dünyanın en kalabalıkları. Aslında, Birleşmiş Milletler ve diğer büyük kuruluşlar nezdindeki Türk heyetleri, Amerika ve Japonya'yla yarışır insan ve personel kalabalığındadır. Buna rağmen, her toplantıya da, merkezden, yine, en kalabalık heyetlerin gönderildiği memleket olarak önümüze Türkiye çıkmaktadır. Düşünebiliyor musunuz, 67 milyon dolar, yani 8 trilyon lira... Bu, büyük bir rakamdır.

Benim ilime -ki, en iyi bildiğim ve tarafsız rakamlara sahip olduğum için arz edeyim- bu yılki eğitim için tahsis edilen para -demin Sayın Millî Eğitim Bakanımız salondaydı- sadece 45 milyar liradan ibaret, 45 milyar... 1991'den bu yana inşa halinde bulunan 5 ilçe hastanemiz var; bitmedi ve bu sene 5 hastane için tahsis edilen para da topyekûn 80 milyar civarında. 200 bin insan sağlık hizmetlerinden mahrum kalırken, 8 trilyon sadece dış seyahatlere giden bir para oluyor ki, bunu, akıllı bir idareyle, yönetimle veyahut da adil bir sistemle bağdaştırmak mümkün değil.

Bu arada, sırası gelmişken Yüce Heyetinize arz edeyim: Geçenlerde yanıma bir vatandaş geldi, 10 yaşlarında bir kızı var; belinden ameliyat edilmesi lazım; hastane 220 milyon liralık ameliyat malzemesi istiyor; çaresiz... Böyle bir memlekette bu rakamlar insanı çarpar, rahatsız eder.

20 bin köyümüzde içmesuyu yoktur. 30 milyon dolarlık rakam nereye gidiyor; dışarıya, eğitim için, başta Millî Eğitim Bakanlığı ve diğer kuruluşların gönderdiği insanlar... Millî Eğitim Bakanlığımız -ki, YÖK, başka bir çerçevede 1 800; 1 200 de Millî Eğitim Bakanlığımız- yeni açılan üniversiteler için eleman yetiştirmek...

Değerli milletvekilleri, burada iki husus var: Birisi, 10'u yabancı dil eğitimi yapan 62 üniversitesi olan bir memleket, eğer kendi üniversiteleri için kendisi eleman yetiştiremiyorsa, bu, bizim eğitim sistemimize bir saygısızlıktır.

İkinci yönü, İstanbul, Ankara ve İzmir'deki üniversitelerimizde 2 binin üzerinde çok değerli öğretim görevlisi, profesör ve doçent bulunmakta ve onlar boş kürsülere sahipken, Anadolu üniversiteleri kurak ve bunun üzerine de bir taraftan YÖK -1 800 kişi- bir taraftan Millî Eğitim Bakanlığı -1 200 kişi- 30 milyon dolar...

Daha acı bir hususu tespit ettik. Bunu, bana çok yetkili bir şahıs nakletti. Amerika'ya gönderilen YÖK elemanları ve Millî Eğitim burslularına 1 800 dolar burs veriliyor ayda ki, Amerika'nın kendi öğrencilerine veya yabancılara verdiği bursun iki mislidir. Daha acısı var; bu bursu alan bazı insanlar Türkiye'de oturuyor; burs, Amerika'da kendi hesaplarına yatırılıyor.

Bugün, Türkiye'nin dışarıda 7 062 görevlisi var. Bu rakama, demin arz ettiğim, eğitim için gönderilen 3 bin civarındaki kişi dahil değil. Bu rakam içinde, sadece 460 diplomat var, dış temsilin -güya- nüvesini teşkil etmesi gereken. Yine, bu rakamın sadece 3 552'si Dışişleri Bakanlığı personeli. Şimdi, lütfen dikkat buyurun, 3 300'ü diğer bakanlık kurum ve kuruluşlarının görevlileri. Bu sahada dünyada rekor kırıyoruz; yani, dünyanın en geniş müşavirler ordusunu bulunduran bir memleket.

Buradaki sakatlık, yanlışlık şuradan geliyor: Yirmi otuz yılda görevler değişti. Çalışma müşavirleri, işçilerimizin dışarıya ilk gittiği dönemlerde ellerinden tutmak, mahallî makamlarla olan meselelerine sahip çıkmak bakımından şarttı. Bugün hepsi yerleşik, hepsi etabli, yeni giden işçi yok ve işçilerimizin en yoğun bulunduğu Almanya'daki insanlarımızın çoğu, Alman otoriteleri ve kanunlarının zorlamasıyla Alman vatandaşı olmuş, çalışma müşavirlerinin yetki sahası dışına çıkmış; buna rağmen, halen 152 personel bulunmakta, 75 müşavir bulunmaktadır ki, bunun mantığı yoktur; yeni bir statüye kavuşturulması lazım.

Dünyada turizmin devlet elinde bulunduğu, komünist memleketlerin az kalanı dahil hiçbir memleket yoktur. Türkiye'de, hâlâ, devlet, turizmi götürmek istiyor; kabul etmek lazım. Sayın Turizm Bakanı, bu konuda son derece anlayışlı davranıyor; iki yeri kapattı, Kanada ve Singapur; ama, buna rağmen, hâlâ, dışarıda 79 elemanı bulunmaktadır ki, bunun da mantığını bulmak imkânsızdır. Ama, en acısı şimdi geliyor: Vaktiyle ekonomik işler -yani, Hazine ve Dış Ticaret- Maliye Bakanlığındayken dış kadrolar ihdas edilmiş. Sonradan bölünmeyle, herkes kendisi için ayrıca kadro oluşturmuş. Maliye Bakanlığının kadroları var; 24 tane gözüküyor; ama, fiilen dışarıda bulunanların sayısı 50'nin üzerinde. Maliye Bakanlığımızın dışarıda ne işi olur? Yine, belki, ilk senelerde giden insanlarımızın işte mahallî malî hükümler veya Türkiye'ye gidiş gelişleri... Ama, bunların hepsi kalktı; hâlâ bulunduruyor.

Hazine Müsteşarlığı, bu bölünmeden kendisine aslan payını almış; 61 tane müşavirlik... Bununla da iktifa etmemiş, 32 elemanını, Amerika'da, eğitim için bulunduruyor; 100 milyar Türk Lirası bu 32 elemana veriyor, 500-600 milyara yakın da 61 temsilciliğine veriyor. Manila'da Hazine Müşaviri var; ne iş yaptığını doğrusu çok merak ediyorum. Bunun mantığı yoktur.

Hükümet olarak, milletvekilleri olarak, Hazine Müsteşarlığına, bir okul veya üniversite için 5-10 milyar talepte bulunduğunuz zaman, cevap, hayırdır; ama, kendisine karşı cömertliğe geldiğinde... Ve burada bir rakam daha var değerli milletvekilleri, aynı Müsteşarlıktan, demin de belirttim, yılda 44 insan seyahate gitmiş, 1 500 gün kullanmış... Bunun mantığı yok.

Dış Ticaret Müsteşarlığı... Dünyada dışticaret her yerde serbestleşti, özelleştirildi; bizimkiler devletleştirmeye devam ediyor; 75 yerde 152 memuru var bunun da. Ne iş yaparlar? Geçenlerde, bu araştırmaları yaptığımızı takip eden bir sayın başkonsolos...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KÂMRAN İNAN (Devamla) – Bitireceğim Sayın Başkanım; sonra Komisyon Başkanı olarak izninizi alacağım; müsamahanıza lütufkârım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KÂMRAN İNAN (Devamla) – Bana bir başkonsolos telefon etti "buradaki çalışma ve hazine müşaviri hiç işe gelmiyor" dedi; doğrudur. Paris'te tam 19 müşavir var. Son olarak aldığımız bir bilgi, ayrıca 2 kişi daha gitmiş; birisi enformasyon, birisi de çalışma; ikisi de tek kelime yabancı dil bilmiyor. Esasen bu arz ettiğim 3 300 diğer bakanlıklar memur ve müşavirlerinden, dışarıda kendi meramını anlatacak, müzakereyi hakkıyla yürütebilecek şekilde dil hâkimiyeti bulunanların sayısı yüzde 10'u maalesef geçmiyor. Şimdi, dünyanın bugünkü şartlarında bunu yapmak...

Amerika Birleşik Devletleri -geçenlerde yeni bakanları açıkladı- iki senede 30 yeri kapatmış, 2 000 Dışişleri Bakanlığı personelinin işine son vermiş. Niye; çünkü, her şey internette var. Eğer, ticaret müşavirleri "ben pazarlama yapıyorum" derse, önündeki bilgisayarı alsın, internete baksın, burada hepsinin fiyatıyla, cinsiyle, pazarlamasıyla var ve üstelik de orası her dilden konuşuyor; bizimki gibi dışarıda sadece kendi diliyle konuşmuyor. Ben nice ticaret müşavirleri gördüm dışarıda, Benelüks'ün ne olduğunu bilmiyor. Bu duruma, bu Meclis ve Sayın Hükümet bigâne kalamaz.

Gerektiğinde, yine, huzurlarınıza Komisyon adına gelerek daha detaylı bilgi arz edeceğim.

Yüce Meclisin de, hazırlanmakta bulunan 1998 bütçesi bakımından, burada hassasiyet göstermesi lazım. 500 araba var büyükelçiliklerimizde, dışarıda. Bonn'da 7 resmî vasıta var ve bu arabaların çoğu Mercedes 500. 428 bin Alman Markına, yani her biri 30 milyar lira. Demin arz ettiğim, içerdeki realitelerimiz, 1 milyon çocuğumuz ilkokula gidemiyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KÂMRAN İNAN (Devamla) – ...ve bu cömertlik, bu bonkörlük... 500 otomobilin dış misyonlarımızda mevcudiyeti... Pekin'de güvenlik adına en ufak bir hadise yoktur, 4 resmî araç vardır. Bunu, hiçbir memlekette, Amerika Birleşik Devletleri misyonları dahil, hiçbir yerde bulamazsınız. İçerideki bizim israfımız katmerli olarak dışarıya yansımaktadır ve kabul buyurun, 30 milyar liralık Mercedes 500'e binecek olan bir büyükelçi, eğer, dışarıda Türkiye'nin itibarını yükseltebileceğini düşünüyorsa... Aksine, bunu görenler, Türkiye'nin realitelerini birazcık biliyorsa, biraz müstehzi gözle bakar; çünkü, o sayın büyükelçinin, çok defa o Mercedesi doldurduğundan da emin değilim.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İnan, teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Sina Gürel; buyurun. (Alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; yurt dışında açılan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yüklerinin araştırılması için başlatılan komisyon çalışmaları sonunda oluşturulan raporla ilgili Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sizleri Grubum adına saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, bölgesinde ve dünyada etkili olabilmesi, kalıcı işbirliğine yönelen sağlam ilişkiler geliştirilebilmesi için elimizdeki bütün olanakları seferber etmemiz gerektiğinde, sanırım hepimiz birleşiyoruz. Bunun için, elbette, biz de, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, Türkiye'nin, yabancı ülkelerde gerektiği gibi temsil edilmesini sağlayan değerli bürokratlarımıza, uluslararası ölçütlere uygun donanım ve olanak sağlanmasını savunuruz; ancak, Türkiye'nin dışarıda temsilinin, özellikle 1980'lerden bu yana büyük bir savrukluk içerisinde yerine getirilmeye çalışıldığını, yine, gözlüyoruz. Bu savrukluk, bir yandan büyük bir israfı getirirken -Sayın İnan'ın biraz önce konuşmasında haklı olarak değindiği gibi- öte yandan da hizmetlerin gerektiği gibi yerine getirilmesine de, yine, bu savrukluk, dağınıklık engel olmaktadır.

Durum şudur: Aslında bir bütün olarak düşünülmesi gereken dışpolitika ya da uluslararası ilişkilerin bütünü ve bir uyum içerisinde yürütülmesi gereken dış hizmetler toplamı, uzmanlıklara da değerler verilerek; ama, hiçbir zaman eşgüdüm ve uyum gözden kaçırılmadan, gözardı edilmeden, verimliliğin ancak böyle bir uyumla sağlanabilmesi düşünülerek yerine getirilmesi gereken dış hizmetler, maalesef, bugün büyük bir yetki ve sorumluluk karmaşası içerisinde yürütülmektedir. Dolayısıyla, dış hizmetlerimiz bugün gerektiği gibi verimli hale getirilememiştir, verimsiz bir halde yürütülmektedir; aynı zamanda da, kusuru yalnız verimsiz olmak değil, bu dış hizmetler yerine getirilirken sorumluluk ve yetkileri kullanarak devleti temsil etme görevini yapan görevlilerimizin nitelik eksiklikleri dolayısıyla da, maalesef, bazı yurtdışı hizmetlerimiz, devlet itibarını da azaltan bir şekilde yürütülmektedir.

Bugün, Dışişleri Bakanlığının yanı sıra, öteki bakanlıklar ve öteki devlet kuruluşları da kendi dış teşkilatlarını oluşturmuşlar ve âdeta birbirleriyle bu yurtdışı teşkilatlarını genişletme, yayma yarışına girişmişlerdir. Bu durum, hem yürütülen hizmetlerin verimliliğini azaltmakta hem israfa yol açmakta hem de yaptıkları işe uygun niteliklere sahip olmayan kimi sözde uzmanların, Türkiye'yi yurt dışında temsil eden görevliler haline dönüşmesine yol açmaktadır.

Aslında, bütün bu savrukluğun başlangıcını, 1980'lerde Türkiye'ye egemen olan siyasal iradenin, devleti küçültme adına ve devleti, aslında, daha verimli ve etkili işletmek amacına yöneleceği yerde, devleti âdeta erozyona uğratmak için giriştiği birtakım çabalarına da bağlamak mümkündür. Bu çabaların sonucu, devlet bürokrasisinin bazı temel direkleri, özellikle, Dışişleri ve Maliye Bakanlıkları, yetkileri azaltılarak ve yetkileri sulandırılarak, eski gücünden uzak bir duruma getirilmiştir.

Hatta, yine aynı dönemde, Bakanlar Kurulu üyeleri arasında dünya devletlerinin paylaştırıldığını ve bakanların, birbiriyle herhangi bir tutarlı nedenle yan yana koyulması, birlikte düşünülmesi mümkün olmayan ülkelerle ilişkilerden sorumlu hale getirildiğini de hepimiz hatırlayacağız. Yani, örneğin, bir devlet bakanının, Arjantin ve Lüksemburg'la olan ilişkilerden sorumlu hale getirildiğini 1980'lerde gördük ve bunun hiçbir tutarlı nedeni de doğrusu bulunamaz. Aslında, tabiî, 1980'lerin bu anlayışına gerekçe olarak gösterilen, elbette, devleti zayıflatmak ya da her Bakanlar Kurulu üyesine eşit dış seyahat olanağı sağlamak değildi, ya da bu söylenmiyordu; gerekçe, yeni uluslararası yapının özelliklerinin, dış ilişkilerde uzmanlıktan yararlanmayı gerektirmesiydi.

Sayın milletvekilleri, gerekçe ne olursa olsun, bu anlayışın, Türkiye'nin dışarıda temsilini bugün getirdiği durum ortadadır. Devletin bütün birimleri, yabancı ülkelere temsilci yollamak, buralarda daimî temsilcilikler açmak konusunda birbirleriyle yarışmaktadır. Her dış temsilciliğimizde, yeteneği ve verimliliği tartışılabilecek olan danışmanlar kalabalığı vardır. Bu danışmanlıklara atananların büyük bir bölümü, yapılması gereken hizmetin gerektirdiği niteliklerden de maalesef yoksundur.

Devletin çeşitli idarî birimleri, yurt dışında görevlendirilmenin yönetmeliklerle düzenlenmesinden de yararlanarak, yurtdışı görevlerde aranan nitelikleri de sulandırmak yolunu seçmektedir. Örneğin, pek çok birimin yurtdışı görevlendirme yönetmeliğinden, yurtdışına atanacaklarda aranan nitelikler arasında en başta sayılması gereken yabancı dil bilmek koşulu bile çıkarılmakta ya da bu koşul, bakanlık içi sınavlar yapılarak sulandırılmaktadır. Böylece, Türkiye, bugün, yurtdışına yolladığı binlerce personele trilyonlarca lira ödeyen ve bunun karşılığını alamayan bir ülke durumundadır. Ayrıca, dışarıda ne yaptığı hatta ne yapabileceği belli olmayan, yabancı dil bilmediği için başkalarıyla iletişim kuramayan yüzlerce kişi, Türkiye'nin ulusal onuru bakımından da sakıncalar yaratmaktadır.

Dışişleri Bakanlığının yanı sıra, yurtdışı teşkilata sahip bulunan bazı bakanlık ve kuruluşlar, yurt dışındaki hizmeti verimli hale getirmek şöyle dursun, bir yandan da israfı artırmaktadırlar. Bu israf, pek çok yerde büyükelçilik veya konsoloslukların dışında, ayrı binalarda çalışan başka bakanlık ya da kuruluş temsilcilerince daha da artırılmaktadır.

Tabiî ki, israfı ve savrukluğu ortaya çıkaran yalnızca bu değildir; başka nedenlerle de sayıca yurt dışındaki görevliler artarken, yurt dışındaki hizmetler bir sorumluluk ve yetki karmaşası içerisine sürüklenmiştir. Bunlardan bir tanesi -tabiî ki, Sayın İnan da değindi- şudur: Aynı işi gören bakanlıklar ve kuruluşlar, geçtiğimiz tarihlerde ikiye bölünmüşlerdir ve böylece, aslında merkezde var olmaya başlayan yetki ve sorumluluk karmaşası yurtdışına da taşınmıştır bunların yurtdışı teşkilatları yoluyla. Örneğin, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak ikiye ayrılmıştır ve ikisi de ayrı ayrı yurtdışı teşkilatlar oluşturmuşlardır. Aslında biz, benim de görevli olduğum bu Meclis Araştırması Komisyonunda, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının temsilcilerini ayrı ayrı dinlediğimiz sırada, kendilerine yurtdışı temsilciliklerinin görevleriyle ilgili yönelttiğimiz sorulara, aşağı yukarı aynı cevabı aldık; yurtdışına, Hazine Müsteşarlığı da, Dış Ticaret Müsteşarlığı da, aynı amaçla uzman yolladıklarını belirttiler. O zaman, iki farklı müsteşarlığın, aynı yerlerde, aynı işi yapmak üzere, niye ayrı ayrı uzman bulundurduklarını anlamak da, tabiî ki, güçleşiyor.

Şunu anlamak da güçtür: Bugün, Dışişleri Bakanlığının bir Ekonomik İşler Genel Müdürlüğü vardır; bu Genel Müdürlüğün yaptığı işlerle, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının yaptıkları işler arasında nasıl bir fark vardır; neden ayrı yurtdışı temsilciliklere ve teşkilata gereksinim vardır? Yine, aynı durum, örneğin, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak bir bakanlık çatısı altında toplanan teşkilatın, Kültür ve Turizm Bakanlıkları olarak ikiye ayrılmasıyla -yurtdışı temsilciliklerin ikiye katlanarak artmasıyla- ortaya çıkmıştır.

Aslında, tabiî ki, bütün bunlar, Türkiye'nin yurt dışında iyi temsil edilmesi, gerektiği gibi temsil edilmesi için değil, çeşitli bakanlık ve kuruluşların, mensuplarına yurt dışında kadro yaratmak için yurtdışı teşkilatları oluşturduğu izlenimini, maalesef, Komisyona vermiştir.

Ayrıca, yine, yurt dışındaki görevliler eliyle ülke kaynaklarının bir savurganlık içerisinde israf edilmesinin bir yönü de eğitim için yurtdışına gönderilen kişilerle oluşmaktadır. Yurdumuzda bazı gelişmemiş ya da gelişmekte olan üniversiteler, yükseköğretim kurumları olduğu gibi, gelişmiş, geleneği olan, kendisini belirli dallarda kanıtlamış, çok yetkin araştırıcı ve eğiticilere sahip olan üniversiteler, yükseköğretim kurumları da vardır. Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) eliyle ya da devlet teşkilatlarının kendi mensuplarını görevlendirmeleri yoluyla yurtdışına eğitim için personel yollanması, aslında, hem bir israfı oluşturmaktadır hem de üniversitelerimize araştırma ve eğitim için ayrılması gereken kaynakların yurt dışında israf edilmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla, devletin, artık, yurtdışına eğitim amaçlı insan göndermek yerine, bu kaynakları, yurt içindeki üniversitelerimizin gelişmesi, araştırma ve eğitim olanaklarının geliştirilmesi için kullandırması gerekir; bu da, bence, çok önemli bir noktadır.

Ayrıca, yine, 1980'lerde yaratılan bir kötü alışkanlık, yurtdışına ziyaretler için giden devlet görevlilerinin, yanlarında büyük heyetlerle ve gösterişli bir biçimde bu ziyaretlerini gerçekleştirmeleri olmuştur. Oysa, artık, uluslararası ilişkilerde böyle gösterişlerle bir sonuç alınamamaktadır. Dolayısıyla, belki bundan da vazgeçmenin artık zamanıdır.

Üstelik, yurtdışına gereksiz gidişler, yalnız bununla da sınırlı kalmamaktadır; yurt dışında sanki belirli devlet teşkilatlarının ya da devletin çeşitli bakanlıklarının temsilcisi, uzmanı yokmuş gibi, çeşitli uzmanların -biraz önce Sayın İnan'ın belirttiği gibi- yurtdışına çok sık seyahatler yaptıkları, dolayısıyla, yine neye yaradığı belli olmayan bir kaynak israfına yol açtıkları da görülmektedir.

Maalesef, yurtdışına, Dışişleri Bakanlığı dışındaki bakanlık ve devlet teşkilatlarının yolladığı personelin büyük bir bölümünün, yapmaları gereken işin gerektirdiği niteliklerle donatılmadıkları da görülmektedir. Örneğin, Komisyonumuza ulaşan kimi belgelerde şunu da gördük: Bakanlıklar ya da müsteşarlıklar, kendi yaptırdıkları yabancı dil sınavlarından bile, 70'in altında alan, 35 alan, 20 alan, hatta -üzülerek söylüyorum- sıfır alan kimseleri yurtdışına uzman olarak, temsilci olarak atayabilmişlerdir; bunun örnekleri de vardır. Hiçbir görev tanımı olmadan, bir görev karmaşası yaratılarak, yetki ve sorumlulukların tanımı yapılmadan, yurt dışında her temsilciliğimizde, uzmanlar kalabalığı, maalesef, oluşturulmuştur ve üstelik, bir de, bu kalabalık, niteliksiz personelden oluşturulmuştur.

Bugün, uluslararası ilişkilerin kazandığı karmaşık nitelikle, karmaşık yapıyla, elbette, birçok temsil hizmetinin uzmanlık gerektirdiğini hiçbirimiz inkâr edemeyiz, bunu kabul etmeliyiz; ancak, dış ilişkilerimiz bir bütündür ve eşgüdümsüz olarak yürütülmesi de çok büyük sakıncalar yaratır. Bunun için, yeni bir yapılanma düşünülmelidir. Türkiye'nin dışarıda temsili işinin, yeniden, asıl olarak Dışişleri Bakanlığına bırakılmasıyla ve bu Bakanlığımızın, uzmanlık gerektiren hizmetleri bazı yeni düzenlemelerle yerine getirebilir hale gelmesiyle, belki yeni bir yapılanmayı, yeni ve dış ilişkilerimizin yürütülmesi için elverişli bir yapıyı sağlayabiliriz. Birçok uzmanlık hizmeti, bugünkü teknolojik olanaklardan yararlanılarak, dışarıdaki Dışişleri Bakanlığı mensuplarının, hızla merkezdeki uzmanlık birimine danışmalarıyla yerine getirilebilir. Bugün, fakslar var, telefonlar var, bilgisayar olanakları var; bunlarla, Dışişleri Bakanlığımızın dış teşkilatındaki herhangi bir meslek memuru, bir düğmeye basarak, merkezdeki uzmanlık birimine ulaşabilir ve ondan gerekli bilgileri alabilir. Ancak, tabiî ki, bazı uzmanlık hizmetleri de vardır ki, bunların, doğrudan doğruya uzman kişilerce yerinde yapılması gereklidir. Örneğin, bazı uluslararası örgütlerde ve özellikle ekonomik alanda uzmanlık gerektiren işlerin, yerinde, uzmanlarca yerine getirilmesi, yapılması gerekir; ama, bunun için de, bugünkü dağınık, savruk yapıyı sürdürmemek ve Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasasında bir değişiklik yapılarak ve bir kariyer tanımlaması yapılarak, devletin ekonomik ve malî temsil işlerinin, daha önce bu nitelikteki belirli hizmetlerde bulunmuş uzmanlardan, yatay geçişle veya geçici görevlendirmeyle Dışişleri Bakanlığının belirli sürelerle yararlanmasını sağlayarak, bu hizmetlerdeki uzmanlık gerekliliği yerine getirilebilir. Böylece, hangi nitelikteki bürokratların, hangi bakanlık kadrolarından, hangi düzeyde hizmet için gerekli olduğunu da saptayabiliriz.

Devletin dış temsil işlevinin içinde bulunduğu savrukluk, yalnızca başka kuruluş ve bakanlıkların dış temsilinin yarattığı bir olgu değildir kuşkusuz. Dışişleri Bakanlığımızın da durumunun yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Bugün, Dışişleri Bakanlığımızda masalar vardır; ama, masa görev tanımı yoktur. Dünyanın bütün ileri ülkeleri, belirli bölge veya ülkelerle ilgili uzmanlığı, dışişleri kadrolarında önkoşul sayarlar; ama, bizim Dışişleri Bakanlığımızda böyle bir uzmanlık aranmaz. Böyle olunca da, Türkiye'nin çok yakınındaki ülkeler ve bölgeler dahil, pek çok yeri ve pek çok insan grubunu, Türkiye yakından tanıyamaz, yakından izleyemez ve böylece de, Türk dışpolitikasında sıklıkla sürprizlerle karşılaşabiliriz ve sıklıkla da bu sürprizlerin perde arkasını başkalarının gözünden değerlendirebiliriz. Devletin dış temsil işlevinin içinde bulunduğu dağınıklık, yalnızca başka kuruluş ve bakanlıkların -biraz önce de belirttiğim gibi- dış teşkilatlarından ötürü değildir; Dışişleri Bakanlığımızın da yapılanması yeniden gözden geçirilmelidir. Hatta, bazı dış temsilciliklerimizin neden var olduğunu da yeniden düşünmeliyiz. Örneğin, Napoli'deki Başkonsolosluğumuza, bugün, yılda 570 bin dolardan daha fazla masraf ediyoruz Türkiye olarak; ama, bir Amerika Birleşik Devletleri, İzmir'deki başkonsolosluğunu kapatalı yıllar oldu. Örneğin, UNESCO'daki temsilciliğimizin yıllık harcaması 2 milyon doların üzerindedir bugün; 30 personel çalışmaktadır, 2 milyon doların üzerinde harcama yapılmaktadır. UNESCO'da, öteki devletler, ancak belirli sürelerle, başkanlık yerine geldikleri zaman büyükelçi düzeyinde temsil edilirler ve personel sayılarını artırırlar, öteki zamanlarda çok daha alt düzeyde ve az personelle temsil edilirler. Bizim, neden böyle bir israf içinde olduğumuzu anlamak mümkün değildir. Örneğin, Roma'da bugün yeni bir temsilcilik açıldı, FAO Örgütünün, yani, Uluslararası Tarım Örgütünün temsilciliği açıldı, bir ek temsilcilik. Bunun neden var olduğu ve bu hizmetin neden düşünüldüğü, böyle bir hizmete neden gerek duyulduğu belli değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gürel, toplayabilecek miyiz...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) – Topluyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen...

Buyurun.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Örneğin, Strasbourg'daki Avrupa Konseyi Daimî Temsilciliğimizin, bugün personel sayısı açısından ve yıllık masrafı açısından, bir UNESCO temsilciliğiyle karşılaştırması da çarpıcıdır: Avrupa Konseyi gibi çok önemli bir yerde temsilimizi sağlayan bu sürekli temsilcilik, UNESCO'daki temsilciliğin neredeyse yarısı kadar bir maliyete sahiptir Türkiye'ye.

Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Kanununda belirtildiği gibi, biraz önce belirtmeye çalıştığım gibi bir değişiklik yapılıncaya kadar, öteki bakanlık ve birimlerin yurtdışı temsilciliklerimizde görevlendireceği danışman personelin seçimi, merkezî ve yetkin bir kurulun eline bırakılmalıdır ve bu kuruluşların kendi sınavlarını yapmaları yerine, böyle bir yetkin kuruluş hem yazılı sınavı hem de sözlü sınavı yapabilir ve adayların dış temsil niteliğiyle donatılıp donatılmadığını denetleyebilir.

Ayrıca, Dışişleri Bakanlığı dışındaki devlet teşkilatımızdan, yurt dışında görevlendirilecek olan personel için, akademik ölçütlere göre belirlenecek yabancı dil bilgisinin yanı sıra, başka nitelik koşulları da aranmalıdır. Bunun için, yurtdışı müşavirlik kadrolarına gönderilmek için belirli hizmet koşulları aramak ve yaş tahdidini de kaldırmak gerekebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, yurtdışı görevlerle ilgili bu Komisyonun çalışmalarını, Demokratik Sol Parti olarak, takdirle karşıladığımızı belirtiyoruz. Yurtdışı görevlendirmeler ve temsilciliklerle ilgili Komisyon raporunun, bundan sonra, bu görevlerle ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) – ...yapılması gereken değişiklik çalışmalarına ışık tutmasını umduğumuzu belirtiyoruz.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gürel, teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın İrfan Demiralp; buyurun. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA İRFAN DEMİRALP (Samsun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bitlis Milletvekili Sayın Kâmran İnan ve 24 arkadaşının, yurt dışındaki temsilciliklerimizle ilgili olarak yapmış oldukları Meclis araştırması raporu üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini açıklayacağım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ancak, sözlerime başlamadan önce, geçtiğimiz günlerde, Hollanda'da ve Almanya'da, insan haklarından habersiz çılgın grupların saldırısına uğrayıp hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, geride bıraktıklarına başsağlığı diliyorum.

Bu rapor, çok özlü ve objektif bir rapordur. Benim, 1992 yılından itibaren yapmış olduğum bazı dış görev gezilerinde tespit ettiğim; ancak, nasıl olur da bu yanlış uygulamalar yeniden düzenlenebilir diye üzerinde düşündüğüm bir konudur. Sayın İnan'a ve bu Komisyonda görev yapan değerli arkadaşlarıma, yapmış oldukları bu çok yararlı çalışma için gerçekten şükranlarımı sunuyorum.

Türkiye, dışarıda en fazla temsilcisi, müşaviri olan ülkedir. Raporda da belirtildiği gibi, herhangi bir nedenle, herhangi bir yurtdışı merkeze giden bir arkadaşımız, burada, derhal, bu yanlışlığı, bu çarpıklığı gözlemekte, yurt dışında Türkiye'yi temsil ettikleri zannedilen bu arkadaşlarımızın ne yaptıklarını merak etmektedir; hatta, bu arkadaşlarımızın, bu değerli arkadaşlarımızın, yurtdışına gönderilip, bu şekilde, hiç fonksiyonel olmayan bir ortamda bulundurulmaları, ülke ekonomisi için de israftır. O arkadaşlarımızın, o değerli uzmanların, Türkiye'de, kendi kurumlarında görev yapmaları, aslında, Türkiye için çok daha yararlı neticeler getirebilecektir.

Bu dış temsilcilikler açılırken ve temsilciler gönderilirken, maalesef, Türkiye'nin yoğun ilişki içinde bulunduğu veya bulunmadığı ülkeler hesabı -yani, maliyet - fayda hesabı- da hiç yapılmamıştır. Size bir örnek vermek istiyorum: 1992 yılında, bir görevle, şu anda aramızda bulunmayan bir milletvekili arkadaşımla Stockholm Büyükelçiliğine gittik. Akşam, büyükelçinin verdiği yemekte, bütün bu temsilcilerle bir araya geldik. Stockholm'de Millî Eğitim Bakanlığının temsilcisi var, Maliye Bakanlığının temsilcisi var, Turizmin temsilcisi var, Kültürün, Hazinenin, Dış Ticaretin temsilcileri var. Bunlara, ne iş yapıyorsunuz diye sordum; içlerinden, şimdi hatırlamadığım, bir tanesi, bana, hiçbir iş yapmıyoruz ve burada usanıyoruz cevabını verdiğinde, gerçekten çok üzüldüm. Çok gerekli olsa dahi, Türkiye'nin çok yoğun ilişkiler içerisinde bulunduğu bir merkez olsa dahi, aynı temsilcilikte hem Maliye hem Hazine hem de Dış Ticaret temsilcisinin bulunmasını anlamak mümkün değildir; hem Kültürün hem Millî Eğitimin temsilcilerinin, müşavirlerinin bulunmasını anlamak mümkün değildir.

Danimarka küçük bir ülke. Türkiye'nin bu ülkeyle ilişkilerinde, geçtiğimiz onyıllara baktığımızda, çok büyük iniş ve çıkışlar yok. Türkiye'nin bu ülkeyle kültür, turizm ve ekonomik ilişkileri de son derece sınırlı; bu, devletin resmî kayıtlarında olan bir şey; ancak, Danimarka Büyükelçiliğinde, Kopenhag'da, Çalışma, Millî Eğitim, Hazine, Dış Ticaret, Maliye, Kültür ve Turizm müşavirliklerinin kurulduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir gün yolunuz düşer de Danimarka'daki, Kopenhag'daki bu temsilcilerin çalışma ortamını görürseniz, gerçekten üzülürsünüz. Küçücük bir mekânda -daha önce, Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığının temsilciliği için, büyükelçilik için hazırlanmış olan bir mekânda- bütün bu temsilcilikler sıkıştırılmış, bir odada iki üç temsilcilik üst üste çalışıyor; fonksiyonel olması mümkün değil. Oraya temsilci olarak gönderilen bir arkadaşımızın, gerçekten, çok iyi lisan bilgisine sahip olsa, gerçekten konusunun uzmanı olsa ve gerçekten de ülke için birşeyler yapma çabası içinde olsa, gerek altyapı yetersizliği gerekse ortam yetersizliği nedeniyle, fonksiyonel bir çalışma yapması, faydalı bir çalışma yapması mümkün değildir. Bunu, her giden arkadaşımız orada üzülerek görmektedir.

Sayın İnan'ın ve Sayın Gürel'in de ifade ettikleri gibi, bugün, dünyanın ulaşmış olduğu bir teknoloji seviyesi var. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen sosyal, ekonomik veya kültürel bir olayı, dünyanın her tarafı aynı anda izliyor.

Bir konuyu merak ettiğim için sordum: Türkiye, yurt dışındaki borsalara sık sık tahvil ihraç ediyor, tahvil satıyor; acaba, Londra, Paris, New York veya Tokyo Borsalarında, Hazinenin ve Dış Ticaretin temsilcilikleri olmasa, bu tahvil ihracında bir aksama meydana gelir mi? "Hayır" dediler. Böyle bir aksamanın meydana gelmesi söz konusu değil; zaten tahvil ihracının, tahvil satışının yapıldığı işlemlerin içinde oradaki temsilcinin hiçbir yeri yok. Bugün, Reuters Ajansını açtığınız zaman, dünyadaki tüm ekonomik aktiviteleri anında görüyorsunuz. Ha bundan otuz sene önce belki gerekliydi; yani, bazı ekonomik, sosyal ve kültürel olayların tespiti, orada bizzat uzmanların bulundurulmasını gerektiriyordu ve o zaman muhtemelen çok iyi görev ifa ediyorlardı; ama, bugün, ülkenin geldiği bu noktada, dünyanın geldiği bu gelişmişlik noktasında bu temsilciliklerin herhangi bir görev ifa ettiklerini söylemek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanlığı, yurt dışında 93 büyükelçilik ve 63 başkonsoloslukla Türkiye Cumhuriyeti Devletini her anlamda temsil etme yetkisine sahiptir ve temsil ediyor. Değerli arkadaşımın benden önce söylediği gibi, lisan bilgisini haiz Dışişleri Bakanlığı personeli, her kademedeki idarî memurları, Türkiye'nin yurt dışındaki herhangi bir ekonomik, sosyal veya kültürel temsilinde, eğer eksiği varsa, anında Türkiye'deki merkeze sormak ve o eksiğini gidermek şartıyla yetkilidir ve yeterlidir.

Ayrıca, şunu da gözlemlerim neticesi olarak ifade etmek istiyorum: Tarım temsilcisi, Millî Eğitim temsilcisi, Maliye temsilcisi, Hazine temsilcisi, Turizm Temsilcisi, Kültür temsilcisi... Bunların hepsi var. Bunlar niye var? Yurt dışında bu konularla ilgili resmî toplantılarda Türkiye Cumhuriyeti Devletini kendi konularında gidip temsil etmeleri gerekir; böyle değil mi; ama, böyle değil. O toplantıların her birine -Sayın İnan'ın ifade ettiği gibi- buradan çok kalabalık heyetler zaten gidiyor ve oradaki müşavir görevindeki arkadaşımız -üzülerek söylüyorum- buradan giden görevlilere mihmandarlık yapıyor. Bu görevi Dışişleri Bakanlığının temsilcilikleri çok daha iyi yapabilir düşüncesindeyim.

Sayın İnan, geçici görevlerle gidenlere, yapılan seyahatlere 9 trilyon liranın harcandığını söylediler; doğru. Ben geçici görevlerle gidilmesine bir an için hiçbir şey demiyorum, eleştiri yöneltmiyorum; ancak, az önce ifade ettiğim temsilciliklerde -tekrar söylüyorum, Maliye, Hazine, Dış Ticaret, Turizm, Kültür, Millî Eğitim- temsilcilik görevleriyle görevli 3 300 personel var yurt dışında ve bunlara yılda 75 milyon dolar ödeniyor. 75 milyon doların kaç para olduğunu hesapladım; 9,5 trilyon lira ediyor. Bugün Millî Eğitim Bakanlığına, siz sekiz yıllık temel eğitim okullarını ortalama kaça mal ediyorsunuz diye sordum. Bana, ortalama olarak, 12 derslikli sekiz yıllık bir temel eğitim okulunun 35 milyar liraya mal olduğunu söylediler. 9,5 trilyonu 35 milyar liraya böldüm, her biri 12 derslikli 272 tane okul çıktı; yani, gerek rapor içinde gerekse arkadaşlarımın da katıldığı görüş doğrultusunda, Türkiye için şu anda hiç fonksiyonel olmayan görevler için yurt dışında bulunan değerli arkadaşlarımıza ödenen yıllık 75 milyon dolarla, her yıl 272 temel eğitim okulu yapılması mümkündür. On yılda 2 720 temel eğitim okulu eder ki, Türkiye, geçmeyi planladığı sekiz yıllık temel eğitim politikasında, on yıllık bir zaman süreci içinde, çok önemli mesafeler kateder.

Şimdi, bunun tedbirini almazsak ne olur? Bu temsilcilikler uzun yıllardır var mı; var. Bu rapor vesilesiyle, şayet bunun tedbiri alınmazsa, bu tasarruf sağlanmazsa, her yıl Türkiye'nin 272 tane 12 derslikli okulu havaya gitmiş olur. Tabiî, bunu, başka örneklerle de çoğaltmak mümkün; ancak ben, bugün, çok anlamlı olduğuna inandığım için ve bu yıllarda Türkiye'nin millî eğitim politikasına ayrılan kaynakların, millî gelirden ayrılan payın giderek azaldığını bildiğim için, bu örneği vermek lüzümunu hissettim.

Dışişleri Bakanlığının yeniden organizasyonu, yeniden yapılandırılması konusunda, benden önce söz alan arkadaşımın görüşlerine katılıyorum. Dışişleri Bakanlığımızın yurt dışındaki 3 500 küsur görevlisini fazla bulmuyorum. Araç yönünden yapılan giderleri, araç israfını kabul ediyorum; bu doğrudur, araç israfı vardır. 500 Mercedeslerle gezen temsilcilerimiz bununla itibar kazanmıyorlar; Sayın İnan, çok doğru ifade etti, onlara müstehzi bir şekilde bakıldığı da oluyor. Ancak, bu temsilciliklerde, her kademede görevli meslek memurlarının, görev anlamında çok iyi organize edilmesi gerekir. Herkes her göreve; benim gözlediğim olay bu. Yurt dışındaki Dışişleri Bakanlığı temsilciliklerinde herkes her göreve; artık, bundan vazgeçilmelidir. Dışişleri Bakanlığı temsilciliklerinde görev bölümleri yapılmalı, merkezde kurulan masalar detaylandırılmalı, masalarda görevlilerin görevlerinin ne olduğu belirtilmeli; bu masa görevlendirme sistemi, en azından büyük merkezlerde, önemli merkezlerde başlamak üzere yurtdışı temsilciliklerde de acilen uygulanmalıdır. Yani, dışarıya görevle giden her Dışişleri Bakanlığı görevlisinin, gittiği andan itibaren, bulunduğu ülkede, hangi görevi yapacağı, hangi konuları takip edeceği önceden bilinmelidir ve hatta, Amerika Birleşik Devletlerinin yıllardır yaptığı gibi, herhangi bir ülkeye atanan bir büyükelçinin veya onun hemen bir iki kademe altındaki personelin, en azından, o ülkeyle ilgili en az 6 aylık bir eğitime tabi tutulması, seminerlere tabi tutulması, o ülkenin öz lisanını da öğrenmesi gerekir. Evet, İngilizce, Almanca, Fransızca her yerde geçerli, ihtiyacı karşılıyor; ama, böyle düşünülmemesi gerekir; gidilen ülkenin lisanı konusunda da asgarî düzeyde bilgi sahibi olması gerekir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, bu vesileyle bir iki hususa daha değinmek istiyorum. Dışişleri Bakanlığının yurt dışındaki temsilcilikleri, sayı itibariyle yeniden gözden geçirilmelidir. Türkiye'nin yıllık ekonomik ilişkisi 5-10 milyon doların üzerinde olmayan, eğitim ve kültürel ilişkisi hiç olmayan ülkeler var ve bu ülkelerde de -bu rapor vesilesiyle bilgilendiğim kadarıyla- 15, 20, 30 temsilci var, görevli var. Bunlar, mutlak surette çok dikkatli bir şekilde ayıklanmalı; raporda da belirtildiği gibi, bu ayıklanma esnasında fayda-maliyet analizi çok iyi yapılmalıdır.

Dışişleri Bakanlığı bürokrasisi, herhangi bir siyasî görüşün lehinde veya aleyhinde politize olmaya hiçbir zaman zorlanmamalıdır. Dışişleri Bakanlığı bürokrasisi, imparatorluk döneminden gelen geleneğiyle, ilkeleriyle, ülke menfaatlarını her şeyin üstünde tutmalıdır.

Bu raporu çok olumlu karşıladığımızı ifade ediyorum. Bu raporun, bundan sonra yapılacak olan düzenlemelere ışık tutmasını temenni ediyoruz.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Demiralp, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, saat 17.25'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.10

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.25

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Ali GÜNAYDIN (Konya), Fatih ATAY (Aydın)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1. – BitlisMilletvekili Kâmran İnan ve 24 arkadaşının, yurt dışında açılan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yüklerinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S.Sayısı : 242) (Devam)

BAŞKAN – Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sayın Komisyon ve Hükümet hazır.

Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Sözcüsü Sayın Birgen Keleş'te. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Keleş.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yurt dışında açılan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurtdışına gönderilen kamu görevlileri hakkındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma komisyonu raporu konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Bugün gündemimizi oluşturan rapor, Türkiye'nin yurt dışında temsiline ilişkindir; konuyu, etkinlik, nitelik, nicelik ve görevin maliyeti açısından ele almaktadır. Kuşkusuz, dış ilişkilerde son yıllarda görülen gelişmeler, küreselleşme, bunun getirdiği bazı gerekler, bütün ülkelerde, bu arada Türkiye'de, daha çok sayıda temsilcilik açılmasına, daha büyük kadrolarla ülkenin temsil edilmesine yol açmıştır; ama, bütün bu gerçeklere rağmen, rapor incelendiğinde görülmektedir ki, Türkiye, yurt dışında temsil konusunu, rasyonelliği giderek azalan, etkinliği tartışılan, devleti küçültme politikasına rağmen giderek büyüyen, pahalı bir yapıyla sürdürmektedir.

Sayın milletvekilleri, devleti küçültme politikası yaygın bir kabul gördüğü halde, Türkiye'de, merkezî teşkilat ve bunun uzantısı olan taşra teşkilatı ve yurtdışı teşkilat giderek büyümektedir. Bu büyüyen kuruluşlara, kabul etmemiz gerekir ki, üyesi olmakla onur duyduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi de dahildir; son yıllarda, görevini yapmasını olumsuz yönde etkileyecek ölçüde büyüme gösteren kurumlar arasındadır.

Peki, devleti küçültme savı sık sık tekrarlandığı halde, bu büyüme nereden kaynaklanmaktadır? Merkezî teşkilat ve taşra teşkilatı büyümektedir; çünkü iktidarlar, devleti küçültme, çağdaş ve etkin bir yapıya kavuşturma hedefine kamu kuruluşlarını özel kesime devrederek üretimi sınırlayıp, yatırımları kısıtlayarak gerçekleştirebileceklerini düşünmüşlerdir. Bu nedenledir ki, 80'den sonraki dönemde, bir yandan yatırımlar sınırlandırılarak kamu kuruluşları üretimlerini ve yatırımlarını gerçekleştiremez hale getirilip, ondan sonra da yok pahasına özel kesime devredilirken, öte yandan da kamu harcamaları hızla artmaya devam etmiştir.

Siyasî partilerin, bu yapı yozlaşmasında ve politikalara rağmen yapıdaki büyümede büyük rolü olduğunu da kabul etmemiz gerekir; çünkü, istisnasız bütün siyasî partiler, bir yandan kendi yandaşlarına kadro bulmak için yarışırken, öte yandan bugün örneklerini de gördüğümüz gibi ve seçimlere doğru daha da sık rastlayacağımız gibi ilçe ve il kurmakta, üniversite oluşturmakta birbirleriyle yarışmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, bu tutumun devam etmesi mümkün değildir ve bence bu Meclisin yapacağı en önemli işlerden bir tanesi, bu konuda ortak bir anlayışa varmak ve bugüne kadar sürdürülmüş politikanın sona erdirilmesi için uzlaşmaktır.

Bizden çok daha zengin olan ve kaynak sorunu bulunmayan ülkeler bile, bir kişinin göreceği işi birkaç kişiye gördürme veya aynı görev için farklı kuruluşlar oluşturma konusunda duyarlı davranmaktadırlar ve sık sık, yurtiçi ve yurtdışı teşkilatlarını gözden geçirmekte ve gerekli önlemleri almaktadırlar. Türkiye'de ise bu yapılmamaktadır; çok değerli çalışmalar olduğu halde, merkezî teşkilatın reorganizasyonunu sağlayacak idarî reforma bir türlü sıra gelmemektedir ve görülmektedir ki, zaman içerisinde, yurt dışında açılan temsilcilikler, bu temsilciliklere eleman gönderen bakanlık ve kuruluşlar ve bunların gönderdikleri personel sayısında büyük artış olmuştur. Bakanlıklar kurulması veya bir bakanlık ve kuruluşun bölünerek iki bakanlık ve kuruluş haline gelmesi, tabiî ki, dış teşkilata da yansımaktadır.

Bakın, Avusturya'da Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlıkları ile Hazine ve Dışticaret Müsteşarlığının yirmi kadar elemanı vardır. Oysa, aynı Avusturya'da, üç büyükelçilikte ve iki konsoloslukta, Dışişleri Bakanlığının 118 elemanı bulunmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı temsilcisinin veyahut da Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinin bu toplumun kültürünü neden temsil etmeyeceği açık değildir.

Yine, bir yandan, kamudaki turizm tesislerini devrederken, öte yandan, oradaki Turizm Bakanlığı temsilcisinin ne yaptığı da belli değildir. Yine, Hazine ve Dışticaret Müsteşarlığı ile diğer bazı temsilciliklerin görevlerinin neden Dışişleri Bakanlığı temsilcileri tarafından yürütülmeyeceği açıklanmaya muhtaçtır. Çeşitli ülkelerde temsilciliklerin sayılarını da birbirleriyle karşılaştırmak ve bunlar için objektif kriter saptamak mümkün değildir. Pekin'de Dışişleri Bakanlığının 22 temsilcisi, diğer bakanlık ve kuruluşların 5 temsilcisi varken, Danimarka'da, Dışişleri Bakanlığının 32 temsilcisi, diğer bakanlık ve kuruluşların da 14 temsilcisi vardır. Pekin gibi politika ve ekonomi açısından fevkalade önemli olan bir merkezde Türkiye neden 27 kişiyle temsil edilirken, Danimarka gibi bir ülkede 46 kişiyle temsil edilmektedir; sanıyorum yanıtsız kalan sorulardan bir tanesidir.

Bu tür karşılaştırmaları ve çok daha çarpıcı olanlarını bulmak mümkündür; çünkü, dışarıdaki yapılanmamız, bu konularda, büyük bir tutarsızlık içermektedir. Ama, baktığımız zaman görülen şudur: Temsilcilik sayısı fazladır; burada çalışanların sayısı fazladır; herhangi bir objektif kriter yoktur; hemen hemen aynı işi gören bakanlıklar ve kuruluşlar, aynı yerde farklı temsilciler bulundurmaktadırlar. Büyük kadrolarla bakanlıkların çalışmaları ve yurtdışı temsilcilikler kurmaları âdeta doğal hale gelmiştir.

Benden önce konuşan arkadaşlarımın açıkladığı gibi, Türkiye'den yurtdışı toplantılara büyük kadrolarla katılınması da giderek yoğunluk kazanan bir gelenek halindedir. Eğer söz konusu toplantılara Türkiye'den büyük kadroların katılması gerekiyorsa, o zaman, yurt dışındaki teşkilata neden ihtiyaç duyulduğu veya ihtiyaç duyuluyorsa da neden çok sayıda elemanın orada devamlı olarak bulundurulduğu da açıklanmaya ve irdelenmeye muhtaç bir konudur.

Bazı uluslararası kuruluşlar nezdinde, özel ihtisas istediği için, ayrı temsilcilikler oluşturulmaktadır; örneğin, Paris'teki UNESCO Büyükelçiliğinde olduğu gibi; burada Dışişleri Bakanlığı mensupları çalışmaktadır. Eğer özel ihtisas isteyen konularda, yetişmiş kişiler çalışmayacaksa, o zaman, bu görevin Dışişleri Bakanlığı temsilcileri tarafından neden büyükelçilik çatısı altında yapılmadığı da ayrıca açıklanması gereken bir konudur.

Rapora muhalefet şerhi yazan arkadaşım bu değerlendirmeyi bir çelişki olarak nitelendirmiş; oysa, çelişki değildir; çünkü, böyle temsilcilikler açılabilir; ama, bunun gereği olarak açıldığı takdirde, orada, ihtisas sahibi kişilerin bulunması gerekir. Eğer, iş, Dışişleri Bakanlığı mensupları tarafından yürütülecekse de, o zaman, neden büyükelçilik çatısı altında olmadığı mutlaka bilinmelidir.

Değerli arkadaşlarım, inanıyorum ki, bu çatı altında olan herkesin ortak görüşü, Türkiye'nin, yurt dışında en iyi şekilde ve en etkin şekilde temsil edilmesidir; ama, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın düzenlediği gezilerde -özel sektörden katılanlar ayrı olarak ele alınmalıdır ve bence mutlaka ele alınmalıdır- kamu kuruluşlarından çok sayıda insan katılıyorsa, bir kuruluşu temsilen birden fazla insan katılıyorsa; bunlar, genelde, sadece akşam yemeklerinde buluşuyorlar ve oralarda çalışma yapmıyorlarsa veya üst düzey bazı kamu görevlileri, zamanlarının çoğunu yurt dışında geçirir hale gelmişlerse veya Türkiye'den çok sayıda kamu görevlisi, bilgi ve görgü artırmak için yurt dışına gidiyor; ama, bunların nerede, hangi çalışmayı yaptıkları ve bu çalışmalar sonunda, aksi halde elde edilemeyecek ne gibi bir yarar sağlandığı belli değilse, o zaman, bu konuların üzerinde de özenle durmamız gerekir diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, küçük bir bütçeyle büyük sorunlarını çözmeye çalışan bir ülkedir ve gerek bu sorunların çözülmesi gerek gelecek kuşakların esenliğini sağlayacak olan yatırımların artan oranda yapılması, bu tür konularda tasarrufa gidilmesi ve rasyonel hareket edilmesiyle mümkündür. Yatırımlarını sürekli olarak azaltan ve yüzde 8'lerin altına indiren bir ülkenin cari harcamalarında ve çok rahatlıkla hiçbir şey kaybetmeden kısabileceği harcamalarda tam ters yönde hareket etmesi, bağışlanabilir bir davranış biçimi değildir.

Sayın milletvekilleri, gelecek kuşaklar söz konusu olduğunda, kuşkusuz, bilim adamlarının niteliğini ve dünya çapında bilim adamı yetiştirme konusunu da dikkate almalıyız. Türkiye, dünya çapında bilim adamı yetiştirmelidir kanısındayım ve bunun için de, hiçbir fedakârlıktan sakınılmamalıdır; ama, değerli arkadaşlarım, bunu yaparken, Türkiye'de rahatlıkla verebileceğiniz eğitim için çok sayıda insanın yurt dışına eğitime gönderilmesi de, üzerinde durulması gereken bir konudur.

Ayrıca, gerek yurt dışına eğitim için gönderilen kişilerin gerek daimî veya geçici olarak yurt dışında görevlendirilenlerin iyi bir şekilde seçilmediği, gerekli niteliklere sahip olmadıkları çok yaygın olarak ileri sürülmektedir; bakanlık ve kuruluşlarla yaptığımız temaslar da, çeşitli bakanlık ve kuruluşlardan insanlar, isim isim, bu konudaki sıkıncalı durumları belirtme imkânını bulmuşlardır.

Yurt dışında temsil konusunda, mutlaka ele alınması gereken bir nokta da, Türkiye'nin neden hak etmediği bir imaja sahip olduğudur. Değerli arkadaşlarım, bu bir gerçektir, Türkiye, yurt dışında hak etmediği bir imaja sahiptir ve bunun mutlaka düzeltilmesi gerekir; ama, Türkiye'nin yurt dışında hak etmediği imaj, sadece, buralarda görevli olan personelden ve dış temsilin yapılanmasından kaynaklanmamaktadır. Türkiye'nin bu imajı, yurt içinde yapılan işlemlerden ve yurt içinde gösterilen performanstan da kaynaklanmaktadır; çünkü, unutmamak gerekir ki, yurt dışındaki imaj, sadece, bizim temsilciliklerimiz kanalıyla değil, burada görev yapan yabancı temsilciler kanalıyla da oluşturulmaktadır ve burada görev yapan temsilciler, Türkiye'deki, ekonomik, sosyal ve politik performanstan büyük ölçüde etkilenmektedirler. Tabiî, Türkiye'nin, hak etmediği imajı değiştirirken, bu imajı oluşturan ve Türkiye aleyhine her vesileyle kullanan kişiler hakkındaki tavrını da belirli bir şekilde düzeltmesi gerekir; çünkü, Türkiye, uğradığı haksızlıklara karşı, önce söylenen, bir miktar itiraz yükselten; ama, ondan sonra da, hiçbir şey olmamışcasına, yoluna devam eden bir ülke konumunu yıllardır sürdürmektedir ve pek çok alanda -bu arada, örneğin Türkiye'nin Avrupa Topluluğu ile olan ilişkilerinde- sürekli olarak hak etmediği muamelelere maruz kalmış; ama, bunu sorun yapmayarak yoluna devam etmeyi, âdeta bir meziyet saymıştır. İmajımızın düzelmesinde, mutlaka bu konudaki tutumumuzun değiştirilmesi katkı yapacaktır.

Türkiye'de, resmî olmayan kuruluşlar, son zamanlarda, büyük etkinlik göstermekte; uluslararası etkinlikleri de giderek artmakta ve hız kazanmaktadır. Türkiye'de yapılması gereken bir iş de, bu kuruluşların, uluslararası faaliyetlere daha sık ve daha etkin bir şekilde nasıl katılabileceğini belirlemek olmalıdır; çünkü, değerli arkadaşlarım, örneğin, Yunanistan, resmî olmayan kuruluşların yurtdışı toplantılarını, dünya kamuoyunu kendi görüşleri doğrultusunda koşullandırmak için çok etkin bir şekilde kullanmaktadır ve bunda büyük başarılar kazanmaktadır.

Komisyon çalışmaları sırasında, çok üst düzeylerde bir kamu görevlisi arkadaşımız, Türkiye'nin aleyhine Almanya'da yayımlanan yazıların yarısının, Yunanistan'da oturan bir gazeteci tarafından yazıldığını söyledi. Bu tür konularda nelere dikkat etmemiz gerektiği hususunda bence uyarıcı bir açıklamaydı ve Türkiye'nin imajı, yurt içinde uygulanan politikalarla yurt dışında izlenen tutumla ve Türkiye'ye karşı haksızlık yapan kişilere olan tavrımızla bir bütün olarak ele alınmalıdır.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, raporda belirtilen değerlendirmeye katılıyoruz ve Türkiye'nin dışpolitikasının bir bütün olarak ele alınmasını ve yeniden yapılandırılmasını gerekli görüyoruz; ancak, bu yapılırken dikkat edilmesi gereken bir nokta, yeniye ve daha iyiye doğru giderken, mevcut güzellikleri de bozmamaktır. Örneğin -daha önceki arkadaşlarımın söylediği gibi- Dışişleri Bakanlığının, ihtisaslaşmaya gerçekten imkân verecek şekilde yapılandırılması çok önemlidir; ama, Dışişleri Bakanlığı, bugüne kadar, diğer kuruluşlardan farklı olarak, geleneklerini korumuş ve personelinin belli nitelikte olmasına özen göstermiş olan bir kuruluşumuzdur; dolayısıyla, yeni bir yapılandırma, bunların niteliklerini, çalışma biçimlerini ve de etkinliklerini azaltıcı yönde olmamalıdır.

Türkiye'nin dış etkinliği ve dışarıdaki başarısı, yurt içindeki performansına da büyük ölçüde bağlı olduğu için, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konuda, yurt içinde de yapılacak çok şeyimiz olduğunu düşünüyoruz. İnsan hakları ve demokratikleşme konusundaki eksikliklerin giderilmesi, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olmanın gereklerinin yerine getirilmesi, gecikmiş reformların yapılması ve harcamalarda daha rasyonel davranılması, böylece, ülkenin, yurt dışına -borçlanarak- muhtaç olma durumundan kurtarılmasına çok önemli katkılarda bulunacaktır.

Türkiye'nin içerisinde bulunduğu koşullarda, yurt dışındaki imajının ve performansının olumlu yönde değişmesi, herşeyden önce, Türkiye'nin dışpolitikasının temel doğrultusunu değiştirme ve ülkeyi çağ dışına çekme girişimlerinin son bulmasına da bağlıdır. Ayrıca, Türkiye'nin uluslararasında hak ettiği yeri alması, cumhuriyetin temel niteliklerinin özenle korunması ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalınmasıyla da ilgilidir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konudaki inancımızı, kararlılığımızı, bu vesileyle yineliyor ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Keleş, teşekkür ediyorum efendim.

Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Abdullah Gencer?.. Yok.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Halil Yıldız; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA HALİL YILDIZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle soğuk savaşın bitmesini müteakiben uluslararası ilişkilerde meydana gelen değişimler ve 1980'den itibaren gerçekleşen hızlı dışa açılma hamleleri, dışpolitikamızı derinden etkileyen sonuçlar doğurmuştur; bu meyanda, dışpolitikamız, geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde çeşitlenmiştir.

Günümüzde, dünya, çift kutuplu bloklaşma yıllarını geride bırakmış, çok kutuplu, çok merkezli bir yapılanmaya doğru hızlı bir değişim süreci içerisine girmiştir. Kitle iletişim ve ulaşım araçlarının, devletler arası sınırları eriten, sosyal, ekonomik, kültürel esaslardaki ilişkileri son derece karmaşıklaştıran bu etkileşme ortamı, günümüzün bir gerçeğidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri gibi "küreselleşme" denilen olgu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda, siyasî, sosyal ve kültürel sonuçlar da doğurmaktadır. Ülkeler, zaman ve mekân dinamiği içerisindeki yerlerini yeniden tanımlamak ve icap ediyorsa, hedef ve stratejilerini gözden geçirerek yeniden tespit etmek durumundadırlar. Ancak bu uyum yeteneğini gösterebilen ülkeler, uluslararası ilişkilerin yeniden şekillenmekte olan yapısını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirebilme imkânına kavuşacaklardır.

Bu bağlamda, Türk Milleti için önemli olan hedef şudur: Değişim rüzgârından gerektiği ölçüde yararlanılabilmesi için, değişimin sebep olduğu veya olacağı güçlükleri, sıkıntıları ve bunalımları değil, değişimin getireceği parlak geleceği önplanda tutan bir perspektife sahip olunmalıdır.

Türk kültürünün ve Türkçe konuşan, tarihî ve kültürel bağlarımızın olduğu insanların ağırlığının her geçen gün arttığı bir dönemde, sosyal ve psikolojik yaklaşımların kullanılabileceği bir yapılanma ile Dışişleri Teşkilatımızın, günün ihtiyaçlarına ve kompleksleşen bu ilişkilere cevap verebilecek tarzda yenilenmesi ihtiyacı açıkça ortaya çıkmıştır.

Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa'da mevcut 3,5 milyon vatandaşının, her türlü menfî değerlendirme ve çalışmaya rağmen, bir nüfus ve nüfus potansiyeli oluşturduğu gerçeğinden hareketle, Avrupa Birliği ile mevcut ilişkilerde belirleyici bir rol oynayacağı ve Avrupa ile ekonomik bütünleşmede köprü görevini yerine getireceği açık bir gerçektir.

Bu açıdan değerlendirildiğinde, Türkiye-Avrupa ilişkileri, NATO'nun kuruluş amacı olan "Kuzey Atlantik" ideali ortadan kalktığı için, daha gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmalı ve Dışişleri Teşkilatımız, bu yönde takviye edilmelidir.

Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliğinin yanı sıra kuşak ülkelerdeki Türk ve Müslüman toplulukların ilgi ve kuvvet merkezi haline gelmesi gerçeğinden hareketle, Balkanlar, Ukrayna ve Kafkasya bölgelerinde mevcut misyonlarını takviye etmesi ve hatta, mütekabiliyet esaslarına uygun olarak yeni temsilcilikler açması, bugün için bir zaruret haline gelmiştir.

Bu çerçevede, Sofya, Üsküp, Saraybosna, Tiran misyonlarının takviye edilmesi, Simferopol, Ufa ve Mohaçkala'da yeni misyonlar açılması gündeme gelmeli ve bu yönde hazırlıkların yapılmasına başlanılmalıdır.

Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki misyonların takviye edilmesi gerçeği de bu esaslarda bir zaruret haline gelmekte ve bölgenin kilit noktalarından birini teşkil eden Afganistan'da da Mezarışerif Başkonsolosluğu da her bakımdan takviye edilmelidir.

Türkiye Cumhuriyetinin bir diğer açılım bölgesi de Güney Asya ve Pasifik sahası olmak zorundadır. Bu bölgede Arap olmayan Müslüman devletler ve topluluklar, Türk kültür çevresinde tabiî müttefikler olarak yer almakta ve ilişkilerin geliştirilmesini arzu etmektedirler.

Bölgede, Çin Halk Cumhuriyeti ve Tayvan, önümüzdeki yıllarda daha çok önem kazanacak ülkeler olarak değerlendirilmelidir. Pekin ve Şanghay'daki misyonlarımıza ilave olarak Urumçi'de bir başkonsolosluk açılabilmesi için temaslara başlanmalı, Tayvan Taype'deki misyon takviye edilerek, gelecekteki, ticarî, ekonomik, sosyal ve kültürel oluşumlara uzak ve yabancı kalmamak için inisiyatif ele alınmalıdır. Ayrıca, Dışişleri teşkilatımızın doğru bilgiyle teçhiz edilebilmesi ve devlet politikalarımızın devamlılığını ve tutarlılığını sağlayabilmek amacıyla, resmî, yarı resmî, hatta, gayri resmî enstitüler, mesela, Balkan araştırmaları enstitüsü, Uzakdoğu araştırmaları enstitüsü, Ortadoğu, Batı ve Kuzey Avrupa, Okyanusya araştırma enstitüleri gibi enstitülerin kurulması; ayrıca, diğer sivil örgütlerle ve üniversitelerin ilgili bölümleriyle ilişkiler kurularak, kullanılmaya hazır doğru politikalar üretilmelidir.

Bu tablo karşısında, yurt dışındaki misyonların, tek mülahazaya dayandırılamayacağı sarihtir. Bu çerçevede, misyonların açılmasında, siyasî, ticarî, ekonomik, kültürel ve sosyal mülahazalar bir bütün olarak rol oynamaktadır. Kaldı ki, bugünün dünyasında diplomatlar, hemen her gün meslektaşlarıyla bir araya gelme ihtiyacını derinden hissetmekte ve günümüz diplomasisinin icaplarını bu şekilde yerine getirmektedir. Dolayısıyla, son teknolojik gelişmelere rağmen, dünyayı oturulan yerden tahlil etmek artık mümkün değildir. Devletimizin dış teşkilatının bu şekilde artan görevleri gerektiği gibi yerine getirip getirmediğini takip etmek, ihtiyaca göre hizmetin mükemmelleştirilmesi için gerekli tedbirleri almak zorunluluk arz etmektedir. Bu konuya Meclisimizin de ilgi duyması gayet tabiîdir. Dış temsilciliklerimizin en etkili şekilde hizmet vermesi amacıyla, gözlem, tespit ve tavsiyelerimizin Hükümete bildirilmesi faydalı olacak bir çalışmadır. Meclis Araştırma Komisyonumuz da bu amaç doğrultusunda kurulmuştur.

Meclis Araştırması Komisyonu, ilgili kuruluşlarımızın sağladığı bilgileri de değerlendirmek suretiyle araştırmasını tamamlamış bulunmaktadır. Ancak, bu çalışma ve sonuçları tatmin edici bulmak, tarafımızdan mümkün görülmemektedir. Komisyonumuzun, gerek oluşturulması ve çalışmaları sırasında kamuoyunda yaratılan hava gerekse sonuçta hazırlanan rapor itibariyle beklentilere uygun bir noktaya gelinebildiğini ileri sürmek güçtür.

Daha Komisyonun oluşturulması aşamasında, medyaya yönelik olarak yapılan açıklamalarla, kamu kurumlarını ve devlet memurlarını töhmet altında bırakacak iddialar yanlı bir şekilde ileri sürülmüş, Komisyonumuzun kuruluş amacını aşan bu tutum, daha baştan çalışmalarımıza gölge düşürmüştür. Bu durum, etkisini, Komisyonun çalışmaları yanında, hazırladığı raporda da göstermiştir.

Hayatı boyunca değişik ortamlarda başarıyla çalışmış Sayın Kâmran İnan'ın girişimiyle kurulan Araştırma Komisyonunun çalışmalarında, önerge kapsamında yer alan hususların, kendi değerleri içerisinde mütalaa olunması gerekirdi; böyle bir yöntem izlenmiş olsaydı, objektif sonuçlara varılır, meseleye, şahsî boyut katmaktan kaçınılmış olunurdu.

Komisyonda ele alınan meselelerin şahsîleştirmesinin en müşahhas tezahürünü, Sayın Komisyon Başkanının verdiği beyanatlarda görmek mümkündür. Sayın Başkan, bir zamanlar mensubu olmaktan iftihar ettiği Dışişleri Bakanlığını "fos Bakanlık", "kokteyl Bakanlığı" olarak nitelendirmektedir.

(10/90) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKAN KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Haşa!.. Katiyen!..

HALİL YILDIZ (Devamla) – Eski mensubu olduğu bir Bakanlığı, sayın milletvekilinin...

(10/90) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Hiçbir zaman... Hiçbir zaman...

HALİL YILDIZ (Devamla) – Müsaade ederseniz ben görüşlerimi ifade edeyim...

(10/90) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Edin;ama, benim ifade etmediklerimi bana mal etmeyin!

HALİL YILDIZ (Devamla) – Sayın İnan, sonra, cevap hakkını kullanırsınız. Müsaade eder misiniz...

(10/90) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Hayır efendim; bu saygısızlığa tahammül edemem.

HALİL YILDIZ (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN – Efendim, siz buyurun lütfen...

Sayın İnan, Komisyon olarak sizin söz hakkınız var efendim.

(10/90) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Kullanacağım efendim.

HALİL YILDIZ (Devamla) – Eski mensubu olduğu bir bakanlığı, sayın milletvekilinin bu kadar şiddetle, sürekli eleştirmesini manidar bulmaktayım.

Tenkitte bulunurken yapıcı olmamız esastır. Engin kültürü, bilgisi ve deneyiminden her zaman yararlandığımız Sayın İnan'ı biraz insaflı olmaya davet ediyorum. Komisyonun, kuruluşunda etken olan önyargıdan kurtarılması, maalesef, mümkün olamamıştır.

Devlet kurumlarının sağladığı ayrıntılı ve somut bilgilere rağmen, basına verilen yanlı demeçlerin "itham", "savurganlık", "büyükelçilere israf sorgulaması" gibi başlıklar altında art niyetli yayınlara konu olması, Komisyon açısından bir talihsizliktir. Bu tutumu, Komisyonumuzun çalışmalarına hâkim olması gereken ilkelerle bağdaştırmak mümkün değildir.

Kurumları töhmet altında bırakan agresif tavır ve üslubun, verimli bir diyalog kurulmasını teşvik etmemesine rağmen, bütün kamu kurumları, ciddî bir çalışmayla Komisyonumuza ayrıntılı bilgiler sunmuşlardır. Özellikle, Dışişleri Bakanlığının Komisyona takdim ettiği şifahî ve yazılı bilgi ve belgelerin layıkı veçhile değerlendirildiğini söylemek güçtür. Kurumlarca sağlanan bilgiler, mesela, temsilcilik kurulması için duyulan ihtiyacı, objektif gerekçelerle ortaya koymasına rağmen, bunlar gözardı edilerek, kişilere yer açmak için temsilcilik kurulduğu iddiasının ileri sürülebilmesini anlamak kolay değildir.

Bu vesileyle, değinmeden geçemeyeceğim bir gözlemimi dile getirmek istiyorum. Sayın İnan'ın, bugün "savurganlık" diye nitelediği bazı hususlar, Dışişleri Bakanlığının üstlenmiş bulunduğu görevlerin doğal bir gereğidir. Nitekim, Sayın Kâmran İnan da, Dışişleri Bakanlığının çeşitli kademelerinde görevliyken, bugün eleştirdiği söz konusu imkânlardan ziyadesiyle yararlanmıştır. Temsilcilik kurulması konusundaki kararların sorumluluğunun birinci derecede, hükümetlere ve siyasî kadrolara ait olduğu unutulmamalıdır. Sorumlu mevkide olduğunuz zaman lüzumlu, olmadığınız zaman lüzumsuz addedeceksiniz; bakan olarak Montreal'deki Sivil Havacılık Daimî Delegeliğin, Viyana'da kurulan daimî delegeliğin açılmasıyla ilgili kararnameleri imzalayacaksınız, sonra da "buralar, gerçek bir ihtiyaçtan kaynaklanmamaktadır ve kapatılmalıdır" diyeceksiniz; bu anlayışı ve bu çifte standardı Yüce Heyetinizin takdirlerine arz ediyorum. Sayın Komisyon Başkanının, geçmişte bakan olarak imzaladığı kararnameyle kurulmasını onayladığı temsilciliğin lüzumsuz olduğunu iddia etmesini, bürokratların hükümeti yanılttığı yolundaki afakî suçlamalarını ortaya atabilmesini anlamak son derece güçtür. Sayın Komisyon Başkanının açıklamaları, yıllarca çeşitli kademelerde hizmet verdiği değerli bir kurumumuzu yıpratma amacı taşıdığı izlenimi vermektedir. Eleştiriler, yıkıcı değil yapıcı olmalıdır. Asılsız iddialarla devlet görevlilerinin şevkini kırma hakkı hiç kimseye verilmemiştir. Komisyon çalışmaları etrafında yaratılan ve devlet kurumları aleyhine güvensizlik görüntüsü yayan tutumun tamir ve telafisinin gerekli olduğunu düşünmekteyim.

Komisyon çalışmaları sırasında, aslında yasal bir zemini de bulunan zırhlı taşıt kullanımı, zaman zaman haksız eleştirilere konu edilmiştir. Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı şartlar, en başta uluslararası terör, zırhlı taşıt alımını mecburî kılmıştır. Uluslararası terörün sonuçları, en başta yurt dışında görevli diplomatlarımızı etkilemiştir. Bütün bunlar birer vakıa iken, yurt dışındaki diplomatlarımızın güvenliğini asgarî düzeyde sağlayan zırhlı taşıtların Sayın İnan tarafından bu ölçülerde eleştiri konusu yapılmasını anlamak ve kamuoyuna izah etmek son derece güçtür. Sayın Kâmran İnan'ın zırhlı taşıt kullanan tek milletvekili olması, eleştirilerindeki önyargılı ve sübjektif tavrının müşahhas bir göstergesidir.

Dışişleri Bakanlığımız, cumhuriyet tarihi boyunca, bu defa olduğu gibi genellemeler yoluyla ağır bir biçimde itham edilmemiştir. İthamlar, önemli ölçüde somut olaylara dayanmamaktadır. Olaylarda, yer, tarih ve kusurlar hususunda açıklık olmaması temel bir eksikliktir. Hal böyle iken, bilgilerine başvurulan bürokratların ifadelerinin savunma güdüsüyle verilmiş olması gibi bir suçlama, son derece büyük bir haksızlıktır. Siyasî güç, savunma hakkının kullanılmasını engellememelidir ve ithamlar, mutlaka, ne pahasına olursa olsun somutlaştırılmak, ispat etmek için baskı aracı olarak kesinlikle kullanılmamalıdır.

Yurt dışında görevlendirilecek personelin seçiminde azamî özenin gösterilmesi ve görevin en iyi şartlarda yerine getirilmesi amacıyla gerekli tedbirlerin alınmasını yürekten destekliyoruz. Bununla beraber, Komisyon çalışmalarını etkisi altına alan önyargılı hava ile yukarıda değindiğimiz sonuçlara katılamadığımızı ifade ediyorum. İfade ettiğim hususlar çerçevesinde, yaşanan gerçeklerle bağdaşmayacak unsurların şekillendirdiği Komisyon raporunun yeniden ele alınmasını ve daha objektif kıstaslar ışığında gözden geçirilmesini öneriyorum.

Bu düşüncelerle, şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, teşekkür ediyorum efendim.

Gruplar adına görüşmeler...

Sayın Gencer, zatı âlinizi aradık bulamadık, şimdi hazır mısınız?

ABDULLAH GENCER (Konya) – Evet efendim.

BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına, Sayın Gencer. (RP sıralarından alkışlar)

Size kıstelyevm uygulayacağım; dolayısıyla 20 dakika sürenizi kullandırmayacağım.

Buyurun.

RP GRUBU ADINA ABDULLAH GENCER (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; Refah Partisi Grubu adına, görüşülmekte olan komisyon raporu hakkındaki görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, görevlerinden birisi olan denetlemeyi bu manada da gerçekleştirmiş ve 8 Ekim 1996 tarihinde almış olduğu bir kararla yurt dışında açılan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yüklerinin bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir komisyon kurulmasına imkân vermiştir.

Bu Komisyon, çalışmalarına, Değerli Komisyon Başkanımız ve değerli üyelerle beraber devam etmiş ve bana göre uyumlu bir çalışma yapmıştır. Bu çalışma sonucunda da sizlere şu anda arz etmekte olduğumuz raporu hazırlamıştır.

Değerli milletvekilleri, bu çalışmalar süresinde komisyonumuz 11 toplantı yapmıştır; bu toplantılarda her bir arkadaşımız, gerçekten, engin görüşlerini orta yere koymuş ve devletimizin, milletimizin yurt dışında daha iyi temsil edilebilmesi hususunda görüşlerini rapora yansıtmıştır.

Bu çalışmalar esnasında Sayıştaydan da iki değerli kardeşimiz, bize, gerçekten, çok büyük katkılarda bulunmuşlardır; huzurlarınızda kendilerine teşekkür ediyorum.

Bu araştırma komisyonumuz, meseleyi, başlıkta da arz edildiği gibi, üç noktadan, hatta, dört noktadan ele almıştır. Birisi, yurt dışında görevlendirilen, daimî ya da geçici olarak görevlendirilen personelin niteliği; ikincisi, niceliği; üçüncüsü ise, malî götürüleri; dördüncü olarak da, bunlar karşısında alınabilecek tedbirler nelerdir -alınması gerekiyorsa- bunların tespitiyle alakalı dört ana başlıkta çalışma yapmıştır. Bu çalışmalar esnasında yurt dışında temsilcilikleri bulunan bakanlıklardan ve kurumlardan bilgiler istenmiş, belgeler istenmiş ve çalışmalar bu bilgilerin ve bu belgelerin ışığında yürütülmüştür. Bu manada yurtdışı temsilciliklerimiz 166 adettir. Bu çerçevede Dışişleri Bakanlığının 3 552, diğer bakanlıklara ve kurumlara bağlı olarak da 3 300 ve toplam olarak da 6 852 personelimiz çalışmaktadır. Geçici personel söz konusudur; değişik vesilelerle yurt dışına gidip gelenler mevcuttur; bunların raporumuzda belirtilen sayısı da 14 899'dur. Bunun dışında, yurt dışında gerek YÖK'ün gönderdiği gerekse Milli Eğitim Bakanlığının gönderdiği öğrencilerimiz mevcuttur. Bu öğrencilerin sayısı da, yaklaşık, 3 bin civarındadır.

Değerli milletvekilleri, bütün bu personel -daimisiyle, geçicisiyle ve öğrencisiyle- acaba ülkemize malî olarak neye mal olmaktadır: Bu manada Dışişleri personeli 150 247 057 dolar, toplam olarak diğer kuruluşlarla beraber, 310 113 957 dolar; öğrencilerle birlikte, genel toplam, 407 256 120 dolara mal olmaktadır. Bu rakamlar içerisinde, heyetlerle beraber yurtdışına giden bazı şahısların masrafları da gösterilmemiştir; ki, onlar da ilave edildiği zaman, yaklaşık, yarım milyar dolar bir malî yük ülkemize gelmektedir ya da yarım milyar dolar bir giderimiz söz konusudur; bu ifade, daha doğru oldu zannediyorum.

Böyle genel bir girişten sonra, acaba, bu personelimizin niteliği nedir; gerçekten yurt dışında 65 milyon insanımızı, aziz milletimizi, yüce devletimizi temsil edebilecek nitelikte ve kabiliyette midirler? Elcevap; elbette büyük çoğunluk, bu aziz milletin evladı, yurt dışında bu aziz milleti temsil edebilecek kabiliyette ve yetenektedir. Ancak, biz, bu araştırma raporunu hazırlarken, çalışmalar yaparken, acaba, daha iyisi nasıl olabilir, daha iyi temsil edilebilir miyiz; elbette bu konular üzerinde de çalışmalar yaptık. Bu manada, birinci planda akla gelen şey, dil meselesi olmaktadır. Benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız da temas ettiler, biz de yurt dışında 7 yıl yaşamış bir kardeşiniz olarak bu meselelere, aynel yakin bizzat görerek şahit olmuşuzdur.

Bir kurumun dil bakımından fevkalade kabiliyetli, yetenekli, başarılı elemanları var; ama, bazı kurumların yurt dışına gönderdiği elemanların gerçek manada yabancı dil konuşabildikleri söylenemez, söylenmesi de mümkün değildir. Ben, örnek veriyorum, kendi mesleğim itibariyle de bu örneği vermek istiyorum; Millî Eğitim camiasından müşavir olarak gönderilmiş arkadaşlarımızın yüzde 80'i, hatta daha fazlası, o ülkenin ilgili eğitim müdürleriyle, okul müdürleriyle, yetkilileriyle oturup, oradaki çocuklarımızın, yavrularımızın problemlerini konuşabilecek yabancı dile sahip değildirler. Bunu, üzülerek söylüyorum dersem, yanlış anlaşılmasın; ama, bu bir gerçektir, bir vakıadır, hepimizin gerçeğidir, hepimizin vakıasıdır. Yani, bugünkü Hükümetin değil, dünkü hükümetin değil, evvelki günkünün değil, hepsi, aşağı yukarı aynı hususlarda, aynı derecede mesuldurlar diye düşünüyorum. Böyle olunca ne oluyor; işte, yurt dışında -geçen gün Dışişleri Komisyonunda "yurt dışındaki insanlarımızın problemleri" diye bir gündemimiz vardı, yurt dışından davet ettiğimiz yetkili arkadaşlarımız da bu hususlarda görüşlerini belirttiler- çocuklarımızın bir kısmı sonderschulelere gönderilmektedirler. Hatta, çok çarpıcı bir örneği var; ben acaba yanılıyor muyum dedim, okuduğum zaman, 45 günde Kur'an-ı Kerimi ezberleyen bir çocuk, Hamburg'da sonderschuleye gönderildi ve biz, olmaz böyle şey dedik. Nitekim araştırdık ki, bu çocuğun dili, yani Almancası, pek güçlü değil, öyle olunca da, Almanların ortaya koymuş olduğu tespit usullerinde çok başarılı olamıyor, o zaman da, sen, sonderschuleye gitmek mecburiyetindesin diye yol gösteriyorlar.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sonderschule ne demek?

ABDULLAH GENCER (Devamla) – İşte, sonderschuleler, değişik özürlül çocukların gönderilmiş olduğu değişik türlerdeki okullardır; yani, tek manada okul değil, değişik kategorilerde, ama, aynı manayı taşıyan okullardır. Dolayısıyla, Millî Eğitim kanalıyla giden ilgili arkadaşlarımızın, bu hususlarda, oranın yetkilileriyle çatır çatır çatır oturup konuşabileceklerini söylemek, elbette mümkün değildir. Yapılan şey nedir -yani, Millî Eğitim camiası bundan alınmasın, bunu genele şamil edebilirsiniz özelikle; onun için, bir örnek olsun diye söylüyorum- ne oluyor: Böyle bir mücadele yapılamadığı için, oradaki çocuklarımız, oradaki insanlarımız sıkıntıya düşüyor. Yaptıkları tek şey, Türkiye'deki bürokratik toplantılar gibi, öğretmenlerle toplantılar yapmak oluyor.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, nitelik sadece dille de yeterli değil. Bu hususta ne yapılabilir, yeri gelmişken onu söylemek istiyorum: Sadece Almanya örneğini vereyim: Şu anda, Almanya'da, aziz milletimizin, 2,5 milyon, resmî rakamlara göre 2,1; ama, bana göre 3 milyon insanı yaşamaktadır. Bu 3 milyon insandan yaklaşık 20 bin küsuru üniversite öğrencisidir, halen, fiilen ve her geçen gün, gymnasium; yani, üniversiteye öğrenci hazırlayan liselerdeki öğrencilerimizin sayısı da artmaktadır. Şu anda, Almanya'da, bol miktarda akademisyen gencimiz vardır; orada doğmuş, orada okumuş, orada büyümüş, orada yetişmiş; oranın örfünü ve âdetini biliyor, mantığını biliyor. Benim burada teklifim şudur; ilgililerin dikkatine arz ediyorum: Biz, yurt dışında değişik kurumlarda eleman görevlendirirken ve bu elemanlar pahalı bir biçimde görevlendirilirken, oradaki, hem anadilini fevkalade güzel bilen, vatanıyla bağlantısını kesmemiş; ama, aynı zamanda, Batı'nın mantığını, mantalitesini kavramış olan gençlerimizi, mutlaka bu kurumlarda değerlendirmeliyiz. İnanın, yaşayarak geldim, 2 524 üniversitelinin de genel başkanlığını yaptım, çok yakinen biliyorum -inşallah, önümüzdeki hafta da davetlileri olarak genel kurullarına katılacağım- bu gençlerimize daha düşük ücretle görev verme ve çok daha verimli sonuçlar alma imkânımız vardır. Nitekim, benden önceki çok değerli konuşmacılar da aynı hususlara temas ettiler ve özet olarak buyurdular ki "işi ehline vermek lazım." Elbette işi ehline vermek lazım; zaten, bizim temel inancımızda; işi ehline vermezseniz, kıyameti bekleyiniz; yani, bozulmayı bekleyiniz; kötü bir sonucu mutlaka bekleyiniz buyurulmaktadır. Bu gençlerimize yurt dışında görev verdiğimiz takdirde, inanıyorum ki, oradaki yerli milletlerle, yetkililerle rahatlıkla konuşmalarını yapacaklar, görüşmelerini yapacaklar ve onları -mantık ve mantalitelerini yakından bildikleri için- ikna edebileceklerdir ve aynı zamanda, oradan görevlendirilmesi daha da ucuza mal olacaktır.

Elbette, şu anda, Dışişleri Bakanlığımızın yurtdışı teşkilatlarına oradan sözleşmeli personel alınmaktadır; böyle çalışmalar var; ama, şu anda yetişen kuşağın, özellikle, hem Türkiyemizi hem Batıyı çok yakından tanımış olması itibarıyle fevkalede verimli olacakları kanaatindeyim.

Nitelik, sadece dil ile, sadece oradaki örfü, âdeti bilmekle de yetmiyor; çünkü, yurtdışına gönderdiğimiz her temsilci, 65 milyonu ayrı ayrı temsil etmektedir. Dolayısıyla, bu aziz milletin örfüne, âdetine, inancına ve dünya menfaatına inanmış olan insanların oralarda görevlendirilmesi, yurt dışında temsil bakımından çok daha başarılı olmamızın en büyük sebeplerinden bir tanesi olacaktır. Yani, nitelikli insan, vasıflı insan sadece dil ile ölçülmez, sadece orada yetişmekle ölçülmez, aynı zamanda vatanına, milletine gerçekten bağlı, gerçek manada, ister konsolos olsun ister kâtip olsun isterse büyükelçi olsun, huzuruna gelen vatandaşa, örfünden, âdetinden, inancından dolayı, şöyle tepeden süzerek bakan değil; onu kucaklayan "hoş geldin kardeşim, bacım; hizmetin nedir, buyur?" diyebilecek vasıflarda, niteliklerde insanlardan olmalıdır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, sayı, nicelik konusuna geldiğimizde; bütün konuşmacıların ifade buyurduğu gibi, raporda da ifade edildiği gibi, sayı neden artmaktadır? Elbette, merkezî şekillenme çerçevesinde, yurtdışındaki temsilciliklerin sayısı da artmaktadır. Sayın konuşmacılar bunları teker teker yansıttılar. İşte, tek müsteşarlıkken 2 müsteşarlık oluyor; Hazine Müsteşarlığı ve Dışticaret Müsteşarlığı. Kültür ve Turizm Bakanlığı bölünüyor, 2 tane bakanlık yapılıyor; bir Kültür Bakanlığı temsilcileri, bir de Turizm Bakanlığı temsilcileri atanıyor. Bu misalleri artırabiliriz, çoğaltabiliriz. Bunun için de, yurt dışında kalabalık sayılarla temsil ediliyoruz. Bu kalabalık sayılar bize ne getiriyor; malî külfet ve malî yük getiriyor.

Biraz önce, Komisyon Başkanımız Sayın Kâmran İnan Beyefendi, kendi ilindeki sıkıntılı çocuklardan, yapılamayan mekteplerden bahsetti, bir diğer arkadaşımız da okul örneğini verdi. Bunu bütün Türkiye'ye şamil kılabiliriz, yansıtabiliriz; ancak, bunu söylerken, dış görevlerde çalışan kardeşlerimizin asla rencide olmasını da istemem. Bu, sadece Dışişlerinde çalışan insanlarımızın problemi ya da israfı değildir. Eğer, israf, gerçekten zararlıysa, dışarıdaki de zararlıdır, içerideki de zararlıdır. İnanıyorum ki, 54 üncü Hükümet, yurt içindeki israflarla alakalı mücadelesini başlatmıştır. Nitekim, Sayın Başbakanımızın bir açıklamasında da bunu net bir şekilde kavramıştık, net bir şekilde ifade buyurmuşlardı. İsraf, her zaman için, her ülkeye, herkese, her şahsa mutlaka zarar getirir. Onun için de, nerede olursak olalım, ister yurtdışı hizmetlerimizde ister yurtiçi hizmetlerimizde, israfı behemehal önlemek zorundayız; çünkü, Anadolumuzda, çitfçimiz, beş dönüm tarlayla, üstelik sulanmayan ve nadasa bırakılan beş dönüm tarlayla, ben çiftçiyim demek zorunda kalıyor, beş tane çocuğu beslemek zorunda kalıyor. O halde, israf, her yerde israftır; nerede görülürse, mutlaka başı ezilmelidir. Onun için, yurt dışındaki israfın da ortadan kaldırılmasında, elbette çok büyük fayda vardır; ama, şu konuda ya da şu konuda ısrarlıyız demenin anlamı yok. Yurt dışında temsilin, gerçekten masraflı bir temsil olduğunu biliyoruz. Bir devleti temsil ediyorsunuz, bir başka devletin temsilcileriyle beraber oluyorsunuz; incili kaftanı, çok iyi kullanmak zorundasınız; ama, herkese de incili kaftan giydirmemek durumundasınız; yani, ölçüyü, mutlaka iyi tutturmak mecburiyetindeyiz.

Değerli milletvekilleri, yurt dışında görev yapan değerli kardeşlerimizin, görevlilerimizin ücretlerinde bir dengesizlik söz konusudur. Neye göre dengesizlik söz konusudur: Batı ülkelerinde görev yapanların almış oldukları maaş ile o ülkenin standartları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda öngörülen şekilde, aşağı yukarı denktir; ancak, özellikle Türk cumhuriyetlerinde, Asya'da görev yapan kardeşlerimizin, görevlilerimizin aldığı maaşların, o ülkenin standartlarına uygun olmadığını, çok fazla olduğunu, şahsen, ben de tespit etmiş durumdayım. Dolayısıyla, 657 sayılı Kanunda öngörülen, görev yapılan ülkedeki standartların, bir kere daha gözden geçirilmesi gerekmektedir. Malumu âliniz, hepiniz biliyorsunuz, Orta Asya'da, Türk cumhuriyetlerinde bir profesörün aldığı maaş bellidir, aşağı yukarı 15 ilâ 25 dolar arasındadır; bakanların ve başbakanın almış olduğu maaş bellidir; ama, bizim vermiş olduğumuz maaş, Batı standartlarında bir maaştır; dolayısıyla, bunun da dengelenmesinde, elbette, büyük fayda vardır. Bence, bu, israfın bir bölümüdür diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, yurt dışında görev yapan kardeşlerimizin, görevlilerimizin, mutlaka ve mutlaka, iyi yetiştirilmesi esastır. Bu hususta, komisyon çalışmalarını yaparken bir teklifte bulunmuştum. Sayın Onur Öymen Beyefendi konuştuktan sonra dedim ki "birçok ülkelerde, diplomat olacak çocuklar, gençler, daha 13-14 yaşlarında o okullara alınıyorlar ve çok özel bir şekilde yetiştiriliyorlar."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet... Sayın Gencer...

ABDULLAH GENCER (Devamla) – Son cümlem efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

ABDULLAH GENCER (Devamla) – Sayın Başkana müsamahasından dolayı çok teşekkür ediyorum; ben de zaten son cümlemi söylüyordum. Hani Nasrettin Hoca düşmüş ya -ben Akşehir'de oturuyorum, Nasrettin Hoca'nın memleketinde- "Hocam geçmiş olsun" demişler, "zaten inecektim" demiş. Sayın Başkan, zaten bitiriyordum; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Yalnız, fıkraya süre vermiyorum.

Buyurun.

ABDULLAH GENCER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, mutlaka, yetiştirirken temelden almamız lazım. Bazı ülkelerin yaptığı gibi, hangi ülkede görev vereceksek, o ülkenin dilini, örfünü, âdetini, hatta dinini, onlara mutlaka öğretmek mecburiyetindeyiz; çünkü, bir ülkeden bir dostumuz bana şunu söylemişti: "Buraya gönderecek başka adam bulamadınız mı? Bu adamların inancıyla alay eden bir yetkili Türkiye'ye faydalı olamaz " diye. Bir vatandaşın söylediğini, ben, buradan söylüyorum; demek ki, gerçek payı var.

Bu çalışmanın, ülkemiz için, dış teşkilatlarımız için hayırlar getirmesini Cenabı Hak'tan niyaz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gencer, teşekkür ediyorum.

Gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır.

Kişisel söz talebi?.. Yok.

Komisyon adına, Sayın İnan; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

(10/90) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Sayın Başkana teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî parti sayın grupları adına konuşan değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; hakikaten, büyük katkıları oldu ve bu raporun hazırlanmasının ne derece bir ihtiyaca cevap teşkil ettiğini de ortaya koydular.

Bu arada, Sayın Yıldız'ın konuşmalarını, çok saygı duyduğum Doğru Yol Partisine mal etmekle haksızlık etmiş olurum. Ayrıca, bu kadar ağır sözler, yani, kendi kilosu kadar ağır sözler söyledikten sonra, insan sahip çıkar, salonu terk etmez... Bunu da doğrusu yakıştıramıyorum asgarîden bir müzakere nezaketine ve sayın arkadaşımız, Sayın Yıldız, aslında komisyon içinde beraber çalışmaktan başka -ki, orada da, devamsızlığını herhalde örtmek için bu kadar hiddeti ortaya koydular- Parlamento içinde on beş aydan beri fazla ilişki kurduğum, dikkatimi de çeken bir arkadaşımız olmamıştır.

Bu mikrofonu yakalamışken, kendilerinin, siyasî ihtiyaç ve biraz da açlığını gidermek için yemek istediği lokmanın boğazına fazla geleceğini de, bu vesileyle buradan hatırlatmak isterim ve bana mal etmeye çalıştığı, kendi lügatından seçtiği küçük kelimelerin de, hiçbir şekilde benim lügatımda yeri bulunmadığını ve binaenaleyh, bunu da kendilerine kemali afiyetle iade ediyorum ve başka vesilelerle -böyle bir yüce çatı altında değil- kendilerinin bulunduğu başka meclislerde kullanmasının kendi lügatlarına ve hedeflerine daha uygun düşeceğini de sanıyorum.

Buna rağmen, bana karşı şahsen güttüğü böyle bir kin ifadesinin de neden kaynaklandığını, bu gocunmanın esaslarını da doğrusu anlamakta sıkıntı çekiyorum; ama, kime avukatlık yaptığı da ortada; yazılarak arkadaşımızın eline verilmiş bir metni, kendi ölçülerine getirmek suretiyle, kendi kilosunun hafifliğiyle, bu kadar ciddî bir müzakere ortamında sergilemesi, bir iktidar ortağı sayın parti ve Dışişleri Bakanlığını elinde tutan bir Bakanlığa da doğrusu yakıştıramıyorum, üzüntümü ifade ediyorum ve Sayın Grubu da bundan tenzih ediyorum tamamıyla.

Değerli milletvekilleri, hakikaten, Sayın Hükümetin, çok titizlikle bu raporu incelemesi ve bu meseleye el koyması lazımdır. Bu bir yaradır, çok yönlü bir yaradır. Sadece malî külfeti itibarıyla değil, devletimizin bugünkü büyüklüğü ve tarihinin şanına yakışır şekilde dışarıda temsili de çok önemlidir. Bakınız, bir tek şahsın dışarıdaki bir hatası bizim tarihimizi rahatsız eder, 65 milyonun vitrini olması itibarıyla bize gölge düşürür. Bunun örneklerini ben çok yaşadım ve bunun örnekleri, maalesef, bugün de bulunmaktadır. Bu kadar büyük maliyet ortada ve dışarıdaki bu kadar sayı da ortada; ama, dışarıda yaşadığımız sıkıntılar da ortadadır.

Dışarıda önemli olan sayı meselesi değil, harcanan para meselesi değil; yani, kalite meselesi, temsil, devletin büyüklüğü ve millî menfaatlarını savunması meselesidir. Bir de, bunu savunmak için, gerekli kaliteyle beraber, heyecanın, mücadeleyi verme arzusunun...

Bizde bugün noksan olan, heyecan, mücadele verme arzusu ve millî tarihimizle barışık olmayışımız hadisesidir. Bizim dış teşkilatımızın en büyük zaafı da buradadır. Bunu sağlamamız lazım. Avrupa'nın bir ucundan bir ucuna, bugün, Türkiye aleyhine çok büyük faaliyetler gösterilmektedir, üzerimize çok gelenler olmaktadır. Buna karşı yeterince kavga verdiğimizi söylemek bana göre yanlış olur.

Şimdi, burada iddia edildi; "dışarıya yayılmak lazım." Bakınız, diplomaside mütekabiliyet şarttır. Bizim dışarıda 93 büyükelçiliğimiz var, Ankara'da 70 tane var. Bazı memleketlerden, İrlanda'dan, Lüksemburg'tan büyüğüz, onların olmasa bizde olur; ama, aradaki bu 23 farkı kapatmamız mümkün değil.

İddia edildi; "efendim, ihtiyaçtan." Hayır efendim, 12 daimi delegeliğin 5'i şahıslar için konulmuştur. Roma'daki FAO daimi delegeliği, Cenevre'de ikinci kurulan daimi delegelik -ki 4 sene orada hizmetim var; 10 bin dolar...- ve Montreal'deki daimi delegelik, Viyana'daki Birleşmiş Milletler ve UNESCO. Bunların yıllık maliyeti 7,5 milyon dolar; yani, 1 trilyon liradır. 1 trilyon lira, 5 şahsa yer bulmak ve onun yanındaki bir avuç personele. Daha konuşmamın başında, önerge sahibi olarak, bu memleketin bazı gerçeklerinin de altını çizdim. 1 trilyon lirayı oraya aktarıyorsunuz, bir de bu realite var karşımızda.

Değerli milletvekilleri, şu dönemde, dünyada, dış politikada çok önemli gelişmeler oluyor ve maalesef, Türkiye, kendi iç kavgaları, siyasî çekişmeleri ve bizim siyaset gündeminden bir türlü eksik olmayan karşılıklı çekişmelerle dünyanın yeni düzeninin oluşumunda devre dışı kalır bir duruma geliyor. Elli yılımızı verdiğimiz Batı kuruluşlarının dışına itilme durumuna geldik.

NATO'nun genişlemesinde güdülen emellerden bir tanesi de, Türkiye'nin periferik bir hale getirilmesi, etkinliğinin azalması ve nihayet 31 Temmuz 1959'da ilk adımını attığımız 12 Eylül 1963 Ankara Antlaşmasıyla, tam otuzdört yıldır bütün enerjimizi sarf ettiğimiz Avrupa Birliği kapılarının da üzerimize nasıl kapanmak istendiği ortada.

Bu vesileyle, izninizle, dış konu olması itibariyle temas etmek isterim; beklerdim ki, Sayın Hükümet, bizzat buraya getirsinler ve Meclisin de duygularının tercüme edilmesine ve duyulmasına vesile olur diye; ama, ortada, büyük iki tane hadise var. Biri, Federal Almanya Başbakanı Sayın Kohl, yüz yıllık bir mazimiz bulunan bir hükümetin Sayın Başbakanı... 4 Martta, Brüksel'deki toplantı. Bu konuda, daha ilave bilgiler aldık. 6 tane Hıristiyan Demokrat Partinin toplantısını tertip eden, daveti yapan Sayın Kohl olmuştur ki, Türkiye'ye karşı yalnız kalmaktan kurtulsun diye. Toplantıda ilk sözü alan kendileri olmuş ve Türkiye'nin dini ve medeniyeti itibariyle, Avrupa Birliğine giremeyeceğini orada kabul ettirip, dışarıya çıktığında Belçika Eski Başbakanı Martens'e bu açıklamayı yaptıran kendileri olmuş ve daha sonra da, Hıristiyan Demokrat Partiler Birliği Başkanı olan Hollandalı Van Welsen'in yaptığı beyanı da kendisi yaptırmıştır.

Bu yara sarılmak ümidiyle Sayın Kinkel Türkiye'ye geliyor ve Türk dostu olarak biliniyor diye ümit ettik. Kendileri geldiler, Sayın Kohl'ün bir balyozla yıktığı ve ne ayakta kalmışsa, onu, burada, Türkiye'de yıktılar. Bu ziyaret, bir skandal oldu, Türk Devletine karşı büyük saygısızlık yaptı. Yukarıdan bakarak, yüksek sesle, âdeta devletimizi ve ziyaret ettiği devlet adamlarımızı azarlar, paylarcasına bir davranış içinde... Buna karşı da ciddî bir ses çıkmadı. Belki çıkmamasının bir sebebi, bizim efendiliğimiz, misafirperverliğimizdir, ki, bunu, kendilerine, Dışişleri Komisyonunda münasip bir şekilde hatırlattık. Ama, sizi temin ederim, bu iki faktörü bir tarafa bırakın, bu muameleyi dışarıda kabul edecek başka hiçbir devlet yoktur. Bizden gittikten sonra, Bulgaristan'da, demiş ki: "Oh rahatladım, orada çektiklerimden sonra."

Burada neler söyledi: Her karşılaştığı devlet adamımıza "başımız diktir..." Nedir; yani, bir kompleksiniz var demektir; dik bir baş, zaten kendiliğinden gözükür. Kendilerinin eski Başbakanı Willy Brand gidip de, Polonya'da, eski Nazilerin katliamı dolayısıyla diz çöküp özür dilemedi mi; burada, küçülmedi de üstelik. Onun dik de, başkasının başı eğik midir yani!..

Başka ne dedi: "Siz Avrupa Birliğine giremezsiniz." Evet?!. "Size özel bir formül..." Hep, bize, on yıldır, böyle, Matutes Planıyla, arada bir akide şekeri uzatırcasına... Bu da saygısızlıktır. Kendilerine "peki, biz tam üyelik şartlarına sahip değiliz de, Bulgaristan, Romanya, Kıbrıs gibi ülkeler sahip mi" diye sorduğumuz zaman, orada sessiz kalıyor. Ayrıca, iki defa tekrarla "Avrupa'yla ilişkilerinizin gelişmesi ve Avrupa Birliğini düşünebilmeniz için, Kıbrıs'ın halli, Yunanistan'la iyi geçinmeniz lazım..." Kendilerine komisyonda dedim ki "Sayın Bakan, bu gibi beyanlardır ki, meseleyi imkânsız hale getiriyor. Siz böyle söyledikçe, Yunanistan'ı tatmin etmek mümkün değildir ve kaldı ki, eğer bu memleketin, bu devletin, Yunanistan'ın bütün istediklerini vermesini bekliyorsanız, bizim demokrasimiz, bunu yapabilecek hiçbir hükümet doğuramaz, mümkün de değildir... Siz kimin avukatlığını yapıyorsunuz?!

Peki, ben de insan hakları... Israrla tekrar etti. Orada 2 milyon 200 bin insanım var, 30'dan fazla öldürüldü, dün akşam da 4 insanımız ırkçılığın kurbanı oldu; insan hakları mı bu?! 16 yaşından aşağı çocuklar için vize istemek ve aileleri bölmek, bu yüzyılın sonunda; insan hakları mıdır bu?! 1930'lara dönmüyorum, sırf, yine, Alman Milletine olan dostluğumuzdan dolayı; ama, oradaki 6 milyon insanın katledilmesi insan hakları mıydı?! Aslında, Sayın Kinkel, kompleksle bize bu şekilde beyanda bulunuyor. Bunu yapan kim, Sayın Dışişleri Bakanı, Başbakan; yüz yıllık bir geçmişimizin bulunduğu, tercihli ilişkiler içinde olduğumuz dünyaca kabul edilen ve hatta bu ilişkilerin bir yönüyle imparatorluğumuzu feda ettiğimiz bir memleket. Her ânında da desteklediğimiz, bölündüğü en zayıf döneminde de, birleşmek üzereyken, bir ortakları Kiev'e gidip birleşmeyi önlemeyi çalışır, diğer bir ortakları Washington'la telefon konuşmaları yaparak bu Almanya'yı nasıl önleyelim birleşmesini derken, biz, birleşmesini kutladık ve hatta, o zaman, Hükümet adına, 3 Ekim 1990'da, Hükümetin memnuniyetini biz ifade ettik. Bunu bize yapıyor.

1960'larda, el emeği yok; bizim insanımız gitti, bunların yeniden inşası, ekonomisinin ayağa kalkması için benim insanım bunu yaptı; bu insanlara da saygıları yok. Bana gelip, insan hakları dersi vermesi... Bunları doğrusu hazmedemedim ve bundan dolayı da, bu kürsüde, eminim, hepinizin duygularına tercüman olarak dile getirmek istedim; yani, Almanya, dostumuz aslında; ayıp etmiştir; ama, buna rağmen, şunu söyleyeyim: Onun burada yaptığı, Alman Milletine yakışmıyor, kendisine yakışıyor; bizim ise yaptığımız efendilik. Bize yakışanı yaptık; bunu da gayet memnuniyetle söyleyeyim; ama, bilsinler ki, böyle muameleleri tekrar edemezler. Eğer, Türkiye'nin kendileri önünde diz çökerek Avrupa Birliği üyeliği ricasında bulunacağını bekliyorlarsa, ömür boyu beklerler; bu mümkün değildir. Devletin onurundan, tarihimizden biz fedakârlıkta bulunamayız; bu da mümkün değildir. (Alkışlar)

Bu bakımdan, ümit ederim -bu mesele hakkında verilmiş bir genel görüşme önergesi var- Sayın Hükümet, meseleyi kabul eder, buralarda bunu enine boyuna görüşmemiz lazımdır. Elli yıl Batı Avrupa'ya verdiğimiz katkılar, fedakârlıklar neticesi bize kapı gösterilmektedir. Bir avuç kalan kapıyı da Sayın Kinkel yüzümüze vurmuştur; ama, biz, maalesef olayları çabuk unuturuz. Daha soğuk savaş biter bitmez Financial Times'a, Edward Mortimer -babası papazdır, halen de yazıyor- bir makale yazdı: "Türkler'in Avrupa'ya gelişi komünizmin bize bir hediyesidir. Tehdidin neticesi komünizm bitti, soğuk savaş bitti, Türkler evlerine" dedi. Bugün, onun yazdıkları çıkıyor. Bunu yazalı sekiz yıl oldu, yazdığının ertesi günü de Londra'da kendisiyle buluşma imkânını buldum. Binaenaleyh, gerçekleri iyi görmemiz lazım; hayal peşinde koşmanın âlemi yok. Türkiye kendi ayakları üzerinde durabilecek büyük bir devlettir ve inanın bunun Ankara'da gereği gibi idrak edilmemesi ve şuurunun bulunmamasından büyük ıstırap duyuyorum. Başkaları bizden korkuyor, biz gölgemizden korkar bir manzara sergiliyoruz ki, ondan dolayı, hep "yes man" olduk; kırk yıl, elli yıl boyu ne dedilerse "evet efendim" önümüze ne koydularsa "tamam, kabulümüz efendim" diye diye kendimizi bu hale getirdik, bundan kurtulmamız lazım.

Ümit ederdim ki, Sayın Arkadaşımız Yıldız, bu meselelere dokunsun, böyle, bana dönerek, mide rahatsızlığıyla, kelimelerini kontrol etmeden kusmak yerine, bu konulara önem versinler. Benim şahsımı... Ben bütün ömrümü, sizin ömrünüzün iki mislini, bu devletin dış kavgasına verdim; o zaman siz ilkokula gidiyordunuz ve biraz benim dış kavgada verdiklerimi okuyup takip ederek, üzülmeniz, sıkılmanız lazımdı. Taş attığınız bu kimsenin bu memlekete bütün ömrünü verdiğini bilmeniz lazımdır. Böyle, bazı insanları okşamak için, küçük argümanlar ve kendinize layık kelimelerle beni yıkabileceğinizi düşünüyorsanız, burada kırk yıllık bir hizmet mazim vardır, onu yıkamazsınız; gücünüz buna yetmez ve benim gibi bir lokma da boğazınıza çok gelir.

Saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İnan, teşekkür ediyorum.

HALİL YILDIZ (Isparta) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HALİL YILDIZ (Isparta) – Cevap vermek istemezdim aslında...

EMİN KUL (İstanbul) – Zaten, ne cevap vereceksin, ne söyleyeceksin?!.

BAŞKAN – Sayın Kul, müsaade buyurun... Sayın üyemiz bir şey söyleyecek...

Buyurun efendim.

HALİL YILDIZ (Isparta) – Doğru Yol Partisi Grubu adına kimin konuşacağının takdir yetkisi Sayın İnan'ın değildir. Sayın İnan'ın değerli bilgisini, değerli tecrübelerini konuşmamda ifade ettim, deneyimini ifade ettim; ancak, araştırma komisyonunda beraber çalıştık. Oradaki tutum ve davranışları dolayısıyla kritik etme hakkını kendimde bulmam en tabiî hakkımdır. Ben de milletvekiliyim ve önseçimle gelen bir milletvekiliyim, feodal bir altyapıdan da gelmiyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

(10/90) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Yine saygısızlığı yaptınız... Feodalizmi de size iade ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan... Efendim, rica ediyorum...

(10/90) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Bu kadar saygısızlık size fazla geliyor.

BAŞKAN – Sayın İnan, rica ediyorum efendim...

Efendim, kişisel söz talebi olmadığına göre, Hükümetin söz talebi olmadığına göre, görüşmeler, anlaşılıyor ki, tamamlandı. Bu suretle, yurt dışında açılan temsilcilikler ve buralarda görevlendirilen personel ile çeşitli nedenlerle yurt dışına gönderilen kamu görevlilerinin nicelik, nitelik ve malî yüklerinin bütün yönleriyle araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Hükümete ve Komisyona teşekkür ediyoruz efendim.

(10/90) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Ben teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Kapatalım Sayın Başkan...

BAŞKAN – Hayır, efendim... Açıncaya kadar hal geldi başımıza, kapatamayız.

Efendim, Başkanlık Divanı büyük bir tehalükle çalışmayı sürdürmek istiyor.

Gruplar ne buyuruyor?..

ÖNDER SAV (Ankara) – Kapatalım...

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Kapatalım Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Uluğbay?..

Efendim, Anavatan Partisi Grubumuzun yöneticilerinden kimse var mı?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, kalktılar zaten...

BAŞKAN – Bir daha oturmazlar mı diyorsunuz?.. Peki.

Çalışma süremiz dolmak üzeredir. Grup başkanvekilleriyle yapılan istişare neticesinde, birleşimin bu noktada kapatılması hususu tebellür etmiştir.

Sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 2 Nisan 1997 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.42

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın,

– SSK Gölcük Dispanserinde bazı kişilerin sınavsız olarak işe başlatıldığı iddialarına,

– SSK Gölcük Dispanserinde işe başlatılan bazı kişilerin akrabası olup olmadığına,

– Gölcük Sosyal Sigortalar Dispanserinde işe başlatılan bir kişiye,

İlişkin soruları ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2102, 2103, 2104)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Ayhan Fırat

Malatya

Gölcük Dispanserliğinde işe başlamış olan;

Baba adı Mehmet, Ana Adı Hamiyet olan 1975 Gölcük doğumlu, Sema Büyükzambak ve Baba Adı Abdullah, Ana Adı Nurhayat olan ve 1974 doğumlu Hicran Güvenç’in imtihanlara girmeden işe başlatıldıkları söylenmektedir.

Eğer imtihanlara girmişlerse yazılı ve sözlü sınavlara hangi tarihlerde girmişler ve hem yazılı, hem de sözlüde kaçar puan almışlardır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Ayhan Fırat

Malatya

Halen Gölcük Dispanserinde göreve başlamış olan;

1. Baba Adı Arif, Ana Adı Emine olan ve 1971 Gölcük doğumlu Semih Bora kayınbiraderiniz değil midir?

2. Baba Adı Remzi, Ana Adı Neriman olan ve 1959 Gölcük doğumlu (memur) Semih Mat özkardeşinizin kayınbiraderi değil midir?

3. Baba Adı Yusuf İzzettin, Ana Adı Seyhan olan, 1975 Gölcük doğumlu Şeniz Denizman yeğeniniz (kızkardeşinizin kızı) değil midir?

4. Yine Gölcük-Hamidiye, 21.10.1971 doğumlu, nüfusun cilt no 008/04, sayfa 47 ve 90 kütük no’da kayıtlı, Zehra oğlu Ahmet Çelik akrabanız değil midir?

5. Eğer bunlar doğru ise, 25.12.1996 günü Yüce Mecliste ve halkın karşısında yapmış olduğunuz konuşmada, “Eğer bir yakınımSSK sınavını kazanmış ve işe girmiş ise istifa ederim.” demiştiniz. Bu durumda ne zaman istifa etmeyi düşünüyor sunuz”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Ayhan Fırat

Malatya

Gölcük Sosyal Sigortalar Dispanserinde işe başlayan;

1. Baba Adı Kamil, Ana Adı Hacer olan, 1964 Gölcük-Hamidiye doğumlu İsmail Ellibeş ve Baba Adı Ahmet, Ana Adı Zehra ve yine 1956 Gölcük-Hamidiye Köyü doğumlu Osman Nuri Gür ile bir akrabalığınız var mıdır?

2. 41 yaşına basan bir elemanı hangi yasaya göre memur olarak işe başlattınız?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü 28.3.1997

Sayı : B.13.0.SGK-0-13-900-01/2338-008632

Konu : Yazılı Soru Önergeleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.5511-15229 sayılı yazınız.

Malatya Milletvekili Ayhan Fırat tarafından hazırlanan “Sosyal Sigortalar Kurumu sınavına katılan bazı kişilere ilişkin” 7/2102, 2103, 2104 Esas No’lu yazılı soru önergeleri Bakanlığımca incelenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumunun Merkez ve Taşra Teşkilatının personel ihtiyacının karşılanmasını teminen açılan sınava kayıt yaptıran Sema Büyüktombak ve diğer adı geçenler ilan edilen tarihlerde yazılı ve sözlü sınavlara katılmışlardır.

Sözkonusu sınav tamamen mevzuata uygun olarak, adil ve eşit şartlarda yapılmıştır. Sınavla ilgili olarak yargıya yapılan yürütmenin durdurulması başvuruları reddedilmiş, ayrıca, konuyla ilgili olarak Gensoru açılması teklifi de Yüce Meclis’ce kabul edilmemiştir. Böylece, sınavla ilgili işlemler yasama ve yargı organlarının denetiminden de geçmiştir.

Kabul edileceği gibi yürürlükteki mevzuatta öngörülen şartları haiz her Türk vatandaşının sınava girme hakkı bulunmaktadır. Ayrıca, Devlet Memurları Kanunu’nda ve Sosyal Sigortalar Kurumu Personel Yönetmeliği’nde memuriyet için üst yaş sınırı öngörülmemiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nun 25 Aralık 1996 tarihli oturumunda gündem dışı yapılan bir konuşmaya verdiğim cevap ise, o günlerde bir gazetede yazılı sınavı kazananlar listesinde 50 “Çelik” soyadlı yakınım bulunduğu şeklinde yer alan haberle ve iddiayla ilgili olarak; “...Şimdi, bu gazete kupürlerinde, Çelik soyadlı 50 adayın imtihanı kazandığı ifade edilmektedir. değerli Arkadaşlarım, gayet açık ifade ediyorum, Çelik soyadlı 50 kişiden 1 tanesinin benimle yakınlığını tespit ederseniz, bu görevi bırakmak dahil her türlü kararı almaya varım.”

şeklinde bir açıklamamın bulunduğu tutanaklar incelendiğinde görülecektir.

Konu, enine boyuna, akla gelebilecek tüm platformlarda tartışılmış ve sınav, Cumhuriyet tarihinin en fazla kamu denetimine açık olarak gerçekleştirilmiştir. Sınav, usule ve mevzuata uygun olarak tamamlanmış, kazananlar işbaşı yaptırılmış ve tüm iddialar cevaplandırılmış olup, konu bizim açımızdan Gensoru oylaması ve yargıya yapılan itirazların reddiyle kapanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

2. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın, Antalya’da sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi sırasında bir vatandaşın polis uygulamaları sonucu öldüğü iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2118)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Celal Topkan

Adıyaman

Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık adı altında ülkenin genelinde yapılmakta olan vatandaş eylemleri sırasında Antalya’da yapılan eylemde Celal Cankoru adlı kişinin polisin uygulamaları sonrasında öldüğü söylenmektedir :

1) Celal Cankoru’ya karşı aslan kesilen, vazife sorumluluğunu ve ülkede can güvenliğini sağlama sorumluluğunu hatırlayan ve yerine getiren güvenlik güçleri; ülkede çeteler kuran, süikastlar düzenleyen, suçlu oldukları tespit edilen tutuklama kararı bulunan insanlarla birlikte olan ve hakkında tutuklama kararı bulunan Özel Güvenlik Dairesi Başkanı İbrahim Şahin’i yakalama konusunda aynı duyarlılığı göstermeyişini doğru buluyor musunuz?

2) Ülkedeki güvenliği sağlamakla görevli olan polis güçlerinin bu tür davranışlarının vatandaşlar arasında devletin güvenlik kurumlarına karşı oluşan güven bunalımını ortadan kaldırmaya yönelik hangi çalışmanın içindesiniz?

3) Polis güçlerinin gerek ülkemizin değişik bölgelerindeki insanlara, gerekse değişik düşüncedeki insanlara karşı farklı hırçın ve keyfi davranışlar içerisine girdiği gözlenmektedir. Polislerin bu davranışlarını önlemeye yönelik önlemler almayı düşünüyor musunuz?

4) Türk ulusunun verdiği vergilerle kurumlaşan Emniyet Teşkilatının ve yine bu vergilerden toplanan gelirle ücret alan emniyet mensuplarının Türk vatandaşlarına eşit davranması konusunda önlem almayı düşünüyor musunuz?

5) Polislerin görev yaparken vatandaşlara keyfi muamele yapma hakkı var mıdır?

Antalay’da masum bir vatandaş olarak, demokratik bir vatandaşlık hakkını kullanırken hiçbir olaya meydan vermediği halde, polislerin keyfi davranışları sonrasında gözetim altına alınması ve ölmesi; bir bakan olarak, bir insan olarak sizi rahatsız etti mi? Ve böyle olayların bir daha olmaması konusunda hangi önlemleri almayı düşünüyorsunuz?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 31.3.1997

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01.071612

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 27.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2118-5450/15345 sayılı yazısı.

Adıyaman Milletvekili Celal Topkan tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

16.2.1997 tarihinde saat 21.15 sıralarında Antalya İlinde yapılan “Sürekli Aydınlık için Bir Dakika Karanlık” eylemi sonrasında slogan atarak halkı kanunsuz gösteri yürüyüşüne kışkırtan ve görevli memurlara mukavemette bulunanlardan 7 kişi yakalanmış, içlerinden Ahmet oğlu 1952 Isparta doğumlu Celal Cankoru isimli vatandaşımız fenalaşması sonucu resmî ekip otosuyla derhal Devlet Hastanesi’ne gönderilmiş ancak hayatını kaybetmiştir. Cumhuriyet Savcılığınca yaptırılan otopsiye göre şahsın Akciğer ödeminden öldüğü, bunun kalp yetmezliği sonucu meydana gelebilir nitelikte bulunduğu, kafasında ve vücudunda herhangi bir darp ve cebir izine rastlanılmadığı ifade edilmiştir.

Önergede adı geçen eski Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin’in yakalanması için tüm illere tarafımdan talimat verilmiş, arama çalışmaları sürdürülürken anılan şahıs 11.3.1997 günü teslim olmuş ve aynı gün İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesince tutuklanarak Metris Cezaevine gönderilmiştir.

Önergede ileri sürüldüğü gibi polisimizin vatandaşlarımızın bölgesel ve düşünsel yapısına göre farklı ve keyfi muamele yapması kesinlikle sözkonusu değildir.

Emniyet Teşkilatı mensupları gerek suçun önlenmesi ve suç işlendikten sonra faillerin yakalanması için gerekse huzur ve güvenin temini için yapmış oldukları diğer görevlerinde tamamen tarafsız bir şekilde ve kanunların kendilerine vermiş olduğu yetkiler çerçevesinde büyük bir özveri ile çalışmalarını sürdürmektedirler.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

3. – Antalya Milletvekili Bekir Kumbul’un, Antalya’da bir vatandaşın ölümüne sebep olduğu iddia edilen polis yetkilileri hakkında yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2122)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Bekir Kumbul

Antalya

Son günlerde giderek artan siyasi kirlilik ve rejim karşıtı reaksiyonlar nedeniyle 1.2.1997 tarihinde başlayan ve giderek artan sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık eylemini destekleme amacıyla, Antalya sakinlerinin Cumhuriyet alanında “mum söndürerek” reaksiyonlarını belirten topluma, emniyet güçlerinin sert tepki gösterdiği ve bir kısım insanları tartaklayıp, gözaltına aldığı ve bu arada gözaltına alınan kişilerden Celal Cankoru’nun kalp krizi geçirerek öldüğü bilinmektedir. Emniyet güçleriyle, sivil toplumuyla huzur ve uyum içinde yaşayan Antalya halkının geçmişteki huzurunu arar duruma gelmemesi için;

1. Emniyet güçlerinin böylesi masum hak arama gösterisinde tutum ve davranışlarının daha olgun olması için Antalya Emniyet Müdürlüğü nezdinde herhangi bir girişiminiz olmuş mudur?

2. Asayiş Şube Müdürü Doğan Özönan’ın görev sınırını aşan tutumu bilindiğine göre Asayiş Şube Müdürü hakkında herhangi bir yasal işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 31.3.1997

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-071611

Konu : Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 27.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2122-5455/15350 sayılı yazısı.

Antalya Milletvekili Bekir Kumbul tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1.2.1997 tarihinde başlayan “Sürekli Aydınlık için Bir Dakika Karanlık Kampanyası” ülke genelinde olduğu gibi Antalya ilimizde yaklaşık 40 gün süreyle devam etmiştir. Bu kampanya çerçevesinde yapılan eylemlerde Antalya Emniyet Teşkilatı ile eyleme katılanlar arasında herhangi bir sürtüşme ve uyumsuzluk meydana gelmemiş, tüm tahriklere karşın Emniyet mensupları görevlerini kanunların kendilerine verdiği yetki çerçevesinde yapmışlardır.

40 güne yakın süren eylemler sırasında polisin eyleme katılanlara karşı şiddet ve baskı uyguladığına dair adlî ve idarî mercilere herhangi bir şikayette bulunulmamıştır. Antalya Emniyet Teşkilatı Antalya halkıyla uyum içerisinde huzurun sağlanması için özverili çalışmalarını sürdürmektedir.

16.2.1997 tarihinde meydana gelen üzücü olayla ilgili olarak Polis Müfettişi görevlendirilmiş olup, halen soruşturma devam etmektedir.

Önergede Asayiş Şube Müdürü olarak zikredilen A. Doğan Özinan, Antalya İl Emniyet Müdürlüğünde üç yıldır Güvenlik Şube Müdürü olarak görev yapmaktadır. Adı geçen şube müdürünün; gerek 40 güne yakın süren sözkonusu eylem süresince gerekse 16.2.1997 günü meydana gelen ve Celal Cankoru isimli vatandaşımızın kalp yetmezliği sonucu meydana gelen Akciğer ödeminden öldüğü üzücü olayda görev sınırını aşan tutum içerisinde olduğuna dair adlî ve idarî mercilere herhangi bir şikayet intikal etmediği gibi kendisinin olumsuz bir tutumunu ortaya koyan bilgi ve belge de mevcut değildir.

Bilgilerinizi arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

4. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep Havaalanını şehir merkezine bağlayan yolun tamamlanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2128)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar

Gaziantep

Soru : Gaziantep Havaalanı’nı, şehir merkezine, Küsget’e ve Kilis’e bağlayan yolun bir an önce tamamlanabilmesi için Hükümetinizce başlatılan herhangi bir çalışmanız var mıdır? Sözkonusu yolun mümkün olabilecek en kısa sürede tamamlanabilmesi hususunda, Hükümetinizce herhangi bir kaynak aktarımı sözkonusu olmuş mudur?

T.C.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 31.3.1997

Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/610

Konu : Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın

Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM’nin 27.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2128-5462/15452 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 5.3.1997 gün ve B.02.0.KKG/106-473-12/929 sayılı yazısı.

c) Devlet Bakanlığının 10.3.1997 gün ve B.02.0.0010/021178 sayılı yazısı.

İlgi (a) ve (b) yazılar gereğince; ilgi (c) yazı ilişiğinde alınan, Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın Başbakan’a yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Soru) Gaziantep Havaalanı’nı şehir merkezine, Küsget’e ve Kilis’e bağlayan yolun bir an önce tamamlanabilmesi için Hükümetinizce başlatılan herhangi bir çalışmanız var mıdır? Söz konusu yolun mümkün olabilecek en kısa sürede tamamlanabilmesi hususunda, Hükümetinizce herhangi bir kaynak aktarımı söz konusu olmuş mudur?

Cevap) Gaziantep-Kilis (Havaalanı Bağlantısı Dahil) Devlet Yolu, 1993 yılı sonunda ihale edilmiştir. Yapım çalışmaları devam etmekte olup, 1997 yılı ödeneği 143 milyon TL. dır.

Gaziantep Havaalanını Şehir Merkezlerine bağlayan yol projenin başlangıç km. sinden itibaren 16 km. lik kesime tekabül etmektedir. Şehir Merkesinin trafik yoğunluğu ve Havaalanına hizmet vereceği için öncelikle bu kesimin bitirilmesine çalışılmaktadır. Bölünmüş yol olarak yapılmakta olan bu bölümün 10 km. si 1996 yılında asfalt sathi kaplamalı olarak bitirilmiş olup, kalan 6 km. sinin de 1997 yılında asfalt sathi kaplamalı olarak bitirilmesi programlanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Cevat Ayhan

Bayındırlık ve İskân Bakanı

5. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, GAP Bölgesindeki ihracat ve üretimin artırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın cevabı (7/2129)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar

Gaziantep

Soru : Öncelikle halı sektörü olmak üzere- GAP menşeli malların ihracatına ek prim imkânı getirilerek, GAP bölgesindeki ihracatın ve üretimin artırılması konusunda Hükümetinizin düşüncesi nedir? Hükümetinizin bu yönde bir girişimi veya projesi sözkonusu mudur?

T.C.

Başbakanlık

Dış Ticaret Müsteşarlığı

İhracat Genel Müdürlüğü 28.3.1997

Sayı : İHR-II.03/300-16031

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’nın Başbakanlık Kan.Kar.Gen.Müd.’ne muhatap 27.2.1977 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.-7/2129-5463/15453 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan.Kar.Gen.Müd’nün Devlet Bakanı Sn. Lütfü Esengün’e muhatap 5.3.1977 tarih ve B.02.0.KKG/106-473-13/928 sayılı yazısı.

c) Devlet Bakanı Sn. Lütfü Esengün’nün Devlet Bakanı Sn. Ayfer Yılmaz’a muhatap 10.3.1997 tarih ve B.02.0.0010/02179 sayılı yazısı.

İlgi (b)’de kayıtlı yazı eki Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın Sn. Başbakan’a tevcih ettiği yazılı soru önergesine verilen cevap ilişikte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz olunur.

Ayfer Yılmaz

Devlet Bakanı

Soru :

– Öncelikle halı sektörü olmak üzere, GAP menşeli malların ihracatına ek prim imkânı getirilerek, GAP bölgesindeki ihracatın ve üretimin arttırılması konusunda Hükümetinizin düşüncesi nedir? Hükümetinizin bu yönde bir girişimi veya projesi sözkonusu mudur?

Cevap :

Malumları olduğu üzere, Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Kuruluş Anlaşması’na taraf olarak, sözkonusu Anlaşmayı 25.2.1995 tarih ve 22213 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 95/4067 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 31.12.1994 tarihinden geçerli olmak üzere onaylanmıştır. Diğer taraftan, 1.1.1996 tarihinde Avrupa Birliği (AB) ile gerçekleştirilen Gümrük Birliği (GB) çerçevesinde yatırım ve ihracat konularında verilecek devlet desteklerine çeşitli sınırlamalar getirilmiştir.

AB ile gerçekleştirilen GB çerçevesinde ihracatı teşvik sistemine getirilen sınırlamalar DTÖ Kuruluş Anlaşmasıyla ortaya konan uluslararası normlarla uyumlu olup, konuya açıklık getirilmesini teminen DTÖ Anlaşmasının sübvansiyonlara ilişkin maddeleri aşağıdaki bilgilerine sunulmaktadır.

DTÖ Kuruluş Anlaşması eki Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması’nın “Bölüm 1 : Genel Hükümler” kısmında sübvansiyon;

“Madde 1

Sübvansiyon Tanımı

1.1 Bu Anlaşma amacıyla aşağıdaki hususların gerçekleşmesi halinde sübvansiyonun mevcut olduğu kabul edilecektir :

(a) (1) herhangi bir Üyenin sınırları içinde (bu Anlaşma’da “hükümet” olarak anılmaktadır) hükümet veya kamu organları tarafından malî katkıda bulunuluyorsa, bir başka deyişle :

(i) herhangi bir hükümet uygulaması fonların doğrudan transferini (örneğin, yardım, kredi ve öz sermaye akıtılması), fon veya borçların olası doğrudan transferini (örneğin, kredi teminatları) kapsıyorsa;

(ii) Aksi takdirde ödenmesi gereken hükümet gelirlerinden vazgeçiliyor veya tahsil edilmiyorsa (örneğin, vergi kredileri gibi malî teşvikler) :

(iii) Herhangi bir hükümet genel altyapı dışında mal ve hizmet temin ediyor veya mal satın alıyorsa;

(iv) Herhangi bir hükümet bir fon mekanizmasına ödeme yapıyorsa veya normal olarak hükümetin yetkisinde olan yukarıda (i)’den (iii)’ye kadar olan maddelerde belirtilen tipte bir veya birden fazla işlevi yürütmek üzere özel bir organı görevlendiriyor veya yürütmesi için talimat veriyorsa ve uygulama normal olarak hükümetlerce izlenen uygulamadan gerçek anlamda farklı değilse;

veya

(a) (2) GATT 1994, Madde XVI hükümlerindeki anlamda herhangi bir şekilde gelir veya fiyat desteklemesi sözkonusu ise;

ve

(b) bu sübvansiyonla bir fayda bağlanıyorsa.

1.2. Paragraf 1’de tanımlanan bir sübvansiyon, yalnızca bu sübvansiyonun Madde 2 hükümlerine göre özgül (spesifik) olması halinde, Bölüm III veya V hükümlerine tabi olacak veya Bölüm II hükümlerine tabi olacaktır.”

şeklinde, özgüllük (spesifiklik) ise Madde 2’de;

“Madde 2

Özgüllük

2.1. Madde 1 paragraf 1’de tanımlanan bir sübvansiyonun, sübvansiyonu veren mercinin yetki alanı içindeki bir işletmeye veya sanayiye veya işletme veya sanayi grubuna (bu Anlaşma’da “belirli işletmeler” olarak anılacaktır) özgü olup olmadığını belirlemek için aşağıdaki ilkeler uygulanacaktır :

(a) Sübvansiyonu veren merci veya sübvansiyonu veren mercinin faaliyetlerinin tabi olduğu mevzuat, sübvansiyona erişim olanağını açıkça belirli işletmelerle sınırladığı takdirde, bu sübvansiyon özgül olacaktır.

(b) Sübvansiyonu veren merci veya sübvansiyonu veren mercinin faaliyetlerinin tabi olduğu mevzuat, sübvansiyon almak için uygunluğu ve sübvansiyon tutarını yöneten nesnel ölçütler veya koşullar tespit ettiği takdirde, uygunluğun otomatik olması ve bu ölçüt ve koşullara kesinlikle uyulması şartıyla özgüllük sözkonusu olmayacaktır. Doğruluğun tespit edilebilmesi için ölçüt veya koşullar yasada, yönetmelikte veya başka resmî belgelerde açıkça belirtilmelidir.

(c) Alt-paragraf (a) ve (b)’de yer alan ilkelerin uygulanması sonucunda herhangi bir sübvansiyonun özgül değilmiş gibi görünmesine rağmen, sübvansiyonun esasen özgül olabileceğine inanmak için geçerli nedenler mevcutsa, başka etkenler dikkate alınabilir. Bu etkenler aşağıda belirtilmiştir : bir sübvansiyon programının sınırlı sayıda belirli işletmeler tarafından kullanılması, sübvansiyonun çoğunlukla belirli işletmeler tarafından kullanılması, nisbetsiz büyük tutarlarda sübvansiyonun belirli işletmelere verilmesi ve sübvansiyonu verme kararını alırken takdir yetkisini nasıl kullandığı. Bu alt-paragraf uygulanırken, sübvansiyonu veren mercinin yetki alanı içindeki ekonomik faaliyetlerin çeşitliliği ve sübvansiyon programının uygulandığı sürenin uzunluğu dikkate alınacaktır.

2.2. Sübvansiyonu veren mercinin yetki alanı içinde belirlenmiş bir coğrafik bölgede bulunan belirli işletmelerle sınırlı olan bir sübvansiyon özgül addedilecektir. Genelde uygulanan vergi oranlarının bu konuda yetkili hükümetin tüm düzeylerinde tespit edilmesi veya değiştirilmesi, bu Anlaşma’da özgül bir sübvansiyon olarak kabul edilmeyecektir.

2.3. Madde 3 hükümleri kapsamına giren her türlü sübvansiyon özgül addedilecektir.

2.4. Bu Madde hükümleri kapsamında yapılan özgüllük tespiti olumlu kanıtlara dayanılarak açıkça doğrulanacaktır.”

şeklinde tanımlanmıştır.

Madde 1’de adı geçen Bölüm II, Madde 3’te Yasaklanmış Sübvansiyonlar;

“Yasaklar

3.1. Tarım Anlaşmasında belirtilen durumlar dışında, Madde 1’deki anlamıyla aşağıdaki sübvansiyonlar yasaklanacaktır :

(a) Hukuken veya gerçekten, Ek I’de belirtilenler de dahil olmak üzere, tek başına veya diğer birkaç koşuldan biri olarak ihracat performansına bağlı olan sübvansiyonlar;

(b) Tek başına veya diğer birkaç koşuldan biri olarak ithal mallar yerine yerli malların kullanımına bağlı olan sübvansiyonlar.

3.2. Üyeler paragraf 1’de belirtilen sübvansiyonları vermeyecek veya idame ettirmeyeceklerdir.”

şeklinde tanımlanmış, gene Madde 1’de anılan Bölüm III’te Dava Edilebilir Sübvansiyonlara ve Bölüm V’te Karşı Önlemlere değinilmiştir.

Bu çerçevede, Gaziantep Milletvekili Sn. Mustafa R. Taşar tarafından tevcih edilen yazılı soru önergesinde belirtildiği şekilde öncelikle halı sektörü olmak üzere GAP menşeli mallara ihracat performansına dayalı ek prim v.b. şeklinde teşvik verilmesi uluslararası yükümlülüklerimize aykırılık teşkil etmektedir.

Diğer taraftan, yukarıda anılan uluslararası yükümlülüklerimize aykırılık teşkil etmeyecek şekilde hazırlanmış, 11.1.1995 tarih ve 22168 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 27.12.1994 tarih ve 94/6401 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na istinaden istihsal edilen 6 adet Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu Kararı ile firmalarımıza bölge ayırımı yapılmaksızın çeşitli destekler sağlanmaktadır. Bununla birlikte, Kobi’lerin bir Dış Ticaret Şirketi şemsiyesi altında toplanarak ihracata yönelmelerini sağlamak amacıyla yürürlüğe giren 96/39 sayılı “Sektörel Dış Ticaret Şirketi (SDŞ) Statüsüne İlişkin Tebliğ” ile -GAP bölgesindeki firmalarıda kapsayan- Kalkınmada Öncelikli Yörelerde yerleşik Kobi’lerin SDŞ kurmalarına bazı kolaylıklar getirilmiştir.

Bu kolaylıklar;

1. Normal yörelerde aynı sektörde faaliyet gösteren Kobi’lerin biraraya gelmesi gerekirken, Kalkınmada Öncelikli Yörelerde aynı veya farklı sektörlerde faaliyette bulunan işletmelerin bir araya gelerek SDŞ kurmasına olanak sağlanması,

2. Normal Yörelerde 10 milyar TL sermaye şartı aranırken, Kalkınmada Öncelikli Yörelerde bu sermaye şartının 5 milyar TL olarak uygulanması,

3. Normal Yörelerde en az 10 firmanın bir araya gelmesi şartı varken, Kalkınmada Öncelikli Yörelerde bu miktarın 5 firmaya düşürülmesi,

olarak özetlenebilir.

SDŞ statüsüne sahip olan şirketler Devlet Yardımlarından öncelikle yararlanmalarının yanı sıra Eximbank’ın kullandırdığı kredilerde ve Dahilde İşleme Belgesi kapsamında birtakım ayrıcalıklardan faydalanmaktadırlar.

Öte yandan, yürürlükteki 6 adet Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu Kararı kapsamında;

- Araştırma-Geliştirme,

- Çevre Maliyetleri,

-Pazar Araştırması,

-Yurtdışı Fuarlara katılım,

- Yurtiçi İhtisas Fuarları Düzenlenmesi,

- Yurtdışında Ofis-Mağaza İşletilmesi,

konularında devlet desteği sağlanmaktadır. Sözkonusu kararların yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yapılan izleme-değerlendirme çalışmaları sonucunda, Çevre Maliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Karar’da kapsam değişikliği, Pazar Araştırması Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Karar ile Yurt Dışı Ofis-Mağaza Desteğine İlişkin Karar’da hem kapsam hem de destek limiti değişikliği yapılmasını teminen Karar Tasarıları hazırlanmış; ilk defa hazırlanan Eğitim Yardımına İlişkin Karar Tasarısı ile İstahdam (Yol Açma) Karar Tasarısı da Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu’na sevk edilmiştir.

Sözkonusu Karar Tasarılarının, Yurt Dışı Ofis Mağaza Karar Tasarısı hariç, hepsi Kobi’lere yönelik hale getirilmiş ve SDŞ’lere çeşitli ayrıcalıklar tanınmıştır.

6.—Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Gaziantep Tarsus Otoyolu Bahçe-Gaziantep bağlantısının ne zaman tamamlanacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2130)

Türkiye Büyük Mellet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa R. Taşar Gaziantep

Soru : GAP Bölgesi ve Gaziantep’te elde edilecek tarım ürünlerinin İskenderun ve Mersin Limanlarına süratle ve daha ucuz olarak ulaştırılmasında büyük katkı sağlayacak, Tarsus-Gaziantep Otoyol inşaatı üzerinde bulunan Bahçe-Gaziantep bağlantısı ne zaman tamamlanacaktır? Hükümetinizce bu konuda başlatılan bir çalışma sözkonusu mudur?

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü 26.3.1997 Sayı : B091TCK01302-710-1351 Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 10.3.1997 tarih ve B02.0.0010/02180 sayılı Devlet Bakanlığı (Sayın Lütfü Esengün) yazısı.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu 7/2130-5464 sayılı yazılı soru önergesi tarafımızdan cevaplandırılmak üzere ilgi yazı ekinde Bakanlığımıza iletilmiştir.

Sözü edilen soru önergesi incelenmiş olup konu ile ilgili cevaplarımız aşağıya çıkarılmıştır.

20.2.1997 tarihinde ihalesi yapılmış olan 258 km uzunluğundaki (Tarsus-Pozantı) Ayr.-Adana-Toprakkale-Gaziantep Otoyolunun 233 km. lik kesimi tamamlanmış olup, son verilen süre uzatımına göre işin bitim tarihi 31.12.1998 olarak belirlenmiştir.

Henüz trafiğe açılmayan 25 km uzunluğundaki Bahçe-Kömürler kesiminde çalışmalar devam etmektedir. Bu işe 1997 yılı için verilen ödenek 64 milyon ABD Dolarıdır.

Bu arada, 1997 yılında 30 milyon ABD Doları ek ödenek verilmesi ve 1998 yılı ödeneğinin de 100 milyon ABD Doları olarak belirlenmesi durumunda (Tarsus-Pozantı) Ayr.-Adana-Toprakkale-Gaziantep Otoyolunun 31.12.1998’de tamamlanabileceğine dair müracaatımız Devlet Planlama Teşkilatına yapılmıştır.

Bilgilerine arz ederim.

Cevat Ayhan Bayındırlık ve İskân Bakanı

T.C. Devlet Bakanlığı 10.3.1997

Sayı : B.02.0.0010/02180

Bayındırlık ve İskân Bakanlığına

İlgi : Başbakanlık Kan.Kar.Gen.Müd.’nün 5.3.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-473-14/927 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği ilgi yazı ve eki, yazılı soru önergesi ekte sunulmuştur.

Sözkonusu yazılı soru önergesinin cevabının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmesini, Başbakanlığa ve Bakanlığıma da bir örneğinin görderilmesini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

T.C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü 5.3.1997 Sayı : B.02.0.KKG/106-473-14/927

Sayın Lütfü Esengün Devlet Bakanı

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 27.2.1997 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2130-5464/15454 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği yazılı soru önergesinin sureti ekli olarak gönderilmiştir.

Sayın Başbakanımız bu önergeye kendileri adına sizin koordinatörlüğünüzde cevap verilmesini tensip etmişlerdir.

Önergenin süresi içinde cevaplandırılarak sonucunun bildirilmesini arz ederim.

Dr. O. Kadri Keskin Müsteşar V.

7.—Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Gebze Cezaevinde tutuklu bulunan bir kişinin ifadesinde yeralan iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2133)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Mahmut Işık Sıvas

18 Şubat 1997 tarihli Demokrasi Gazetesinde, “PKK davasından yargılanan ve halen Gebze Cevaevinde bulunan Tekin Gencer; İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar’ın adamı olan, Kırklareli Siyasi Şubede görevli Başkomiser Fevzi Yeşil’in İstanbul 1 No.lu DGM’ye verdiği yazılı ifadesininin bir bölümünde, Ziya Halis ve İzzettin Doğan’ı öldürerek, PKK’nın üstüne atmayı ve böylece de, alevilerin devlete daha sıkı bağlanmasını planladıklarını, bunun içinde DGM’den kendisine izin vereceklerini, gerekli yardımların yapılacağını, sadece tetiği çekip, tekrar cezaevine döneceğini, ilk mahkemede serbest bırakılacağını, can güvenliğinin sağlanacağını ayrıca da devlet görevlisi olarak çalışacağının söylendiği belirtilerek, devamında da; Sayın Ağar tarafından, Ziya Halis’in korumalarının alındığı” haberi yer almaktadır.

Bu haberle ilgili olarak;

1.Tekin Gencer’in yazılı ifadelerinde yeralan bu olay hakkında herhangi bir adlî ve idari soruşturma açılmış mıdır?

2.Soruşturma açılmamışsa; soruşturma açtırarak, görevini ihmal eden bu yetkililer hakkında siz, gerekli işlemi yapmayı düşünüyor musunuz?

3.Kırklareli’nde görevli olduğu söylenen Başkomiser Fevzi halen görevde midir?

4.Korumaları alınan Ziya Halis’e tekrar koruma vermeyi düşünüyor musunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 31.3.1997 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-071607 Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMMBaşkanlığının 27.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2133-5469/15476 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan.Kar.Gen.Md. 5.3.1997 gün ve B.02.0.KKG/106-173-17/926 sayılı yazısı.

c) Devlet Bakanlığının 10.3.1997 gün ve B.02.0010/02181 sayılı yazısı.

Sıvas Milletvekili Mahmut Işık tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen Sayın Başbakanımızca da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesinde ileri sürülen hususlarla ilgili cevap aşağıya çıkarılmıştır.

Önergede bahsedilen ve 18 Şubat 1997 tarihli Demokrasi Gazetesinde yayınlanan yazıda adı geçen Tekin Gencer’in Elazığ İli, Merkez İlçe, Yıldızbağları nüfusuna kayıtlı, Nehep-Elif oğlu 1971 Elazığ doğumlu olduğu ve yasadışı terör örgütü PKK içerisindeki faaliyetlerinden dolayı yakalanarak çıkarıldığı İstanbul 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince tutuklandığı, itirafçı olma istediğini belirtmesi sonucu 24.5.1995 tarihinde Kırklareli E Tipi Kapalı Cezaevine gönderildiği, Cezaevinde bulunan itirafçılar koğuşunda kaldığı, burada bulunduğu süre içerisinde cezaevi idaresine başvurarak görüşme talebinin olduğunu bildirmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Emniyet Amiri Fevzi Kuru’ya bildirilerek 8.6.1995 ve 19.8.1995 tarihlerinde yapılan iki ayrı görüşmede Tekin Gencer’in bizzat kendi el yazısı ile hazırlayıp imzaladığı ve bu faaliyetleri gösteren şahısları deşifre etmeye yönelik bilgileri verdiği, Emniyet Amiri Fevzi Kuru’nun da aldığı bu bilgi ve belgeleri aynı gün ilgili makamlara gönderdiği yapılan araştırmalar sonucu tespit edilmiştir. Bunun dışında sözkonusu gazetede bahsedildiği gibi herhangi bir görüşme ve konuşmanın yapılmadığı anlaşılmıştır.

Tekin Gencer’in cezaevinde bulunduğu süre içerisinde bilinmeyen sebeplerden dolayı itirafçı olmaktan vazgeçtiğini ve Gebze Cezaevine gitmek için naklini istediği, bu isteği yerine getirilmediği için de 7.11.1995 günü açlık grevine başladığı, bilahare ilgililerce Gebze Cezaevine nakil istediğinin kabul edilmesi üzerine 9.11.1995 günü açlık grevine son verdiği 22.11.1995 günü de Gebze Cezaevine naklinin yapıldığı kayıtların tetkikinden anlaşılmıştır.

Yasadışı terör örgütlerine bağlı militanların kaldığı Gebze Cezaevine itirafçılıktan dönerek gelen Tekin Gencer’in kendisini tekrar PKK örgüt yöneticilerine kabul ettirebilmek için Demokrasi Gazetesinde yayınlanan bir dizi yalan senaryoyu uydurmak zorunda kaldığı değerlendirilmektedir.

Sözkonusu gazetede bahsedilen konuların hiç gündeme gelmediği, Fevzi Kuru’nun bahsekonu haberde adı geçen şahısları tanımadığı, bu görüşmelerin adlî makamların bilgisi dahilinde yapıldığından bu olayla ilgili olarak halen Kırklareli İli Emniyet Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri Fevzi Kuru hakkında herhangi bir adlî ve idarî soruşturma açılmasına gerek görülmemiştir.

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 20 nci maddesi ve buna istinaden 16.9.1995 tarihinde yürürlüğe konulan “Koruma Hizmetleri Yönetmeliği”nin 15 ve 16 ncı maddesi; koruma talep eden kişilerin can güvenliklerinin tehlikede olduğunu kanıtlayacak bilgi ve belgelerle bulundukları yer İl Valiliklerine müracaat edeceklerini ve talebin ilgili komisyonlarca incelendikten sonra uygun olan koruma kararının alınacağına amirdir.

Eski Devlet Bakanlarından Sayın Ziya Halis’in İl Valiliğine verdiği 6.10.1995 tarihli koruma talep eden dilekçesinde, “6.10.1995 tarihinden itibaren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevinden ayrılmış bulunuyorum, yakın korumama araç sağlanmasını arz ve rica ederim” denilmektedir.

Yukarıda belirtildiği üzere Ziya Halis’in koruma talep eden dilekçesinde dahi terör örgütlerince hedef haline geldiği veya getirildiğine dair bir bilgi ve belge bulunmadığından, talebi ilgili komisyonlarca incelenmiş ve korumasının kaldırılmasına karar verilmiştir.

Terör örgütleri tarafından tehdit edildiğine dair bilgi ve belgelerle bulundukları yer Valiliğine müracaatları halinde Koruma Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre durumu tekrar değerlendirilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

8.—Tokat Milletvekili Metin Gürdere’nin, Tokat’a bağlı bazı yerleşim birimlerinin yolları için ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı (7/2153)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanımız tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep ediyorum.

Saygılarımla.

1.1997 yılında Tokat Çevre Yolu inşaatına ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2.1997 yılında Tokat Niksar (Gümenek) yoluna ne kadar ödenek ayrılmıştır?

3.1997 yılında Zile-Alaca yoluna ne kadar ödenek ayrılmıştır?

4.1997 yılında Zile-Turhal yoluna ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Metin Gürdere Tokat

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 28.3.1997 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/586

Konu : Tokat Milletvekili Metin Gürdere’nin

Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM’nin 3 Mart 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2153-5508/15607 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan, Tokat Milletvekili Metin Gürdere’nin Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Soru 1.1997 yılında Tokat Çevre Yolu inşaatına ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Soru 2.1997 yılında Tokat Niksar (Gümenek) yoluna ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Cevap 1, 2.Tokat Çevre Yolu ve Tokat-Niksar (Gümenek) Yolu, 1997 yılı Yatırım Programında “Devlet ve İl Yolları Onarımı” global projesinin detayında (Erbaa-Reşadiye) Ayr.-Tokat (Tokat Çevre Yolu Dahil) proje adı ile yeralmaktadır. 1997 yılı ödeneği 17 milyar TL dir. Ayrıca yıl içinde ek ödenek tahsis edilecektir?

Soru 3.1997 yılında Zile-Alaca yoluna ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Soru 4.1997 yılında Zile-Turhal yoluna ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Cevap 3, 4.Alaca-Zile-Turhal yolu projesi tamamlanmıştır. 1997 yılı ek yatırım programına alınacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Cevat Ayhan Bayındırlık ve İskân Bakanı

9.—Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, Türkiye’ye göçmen olarak gelen Bulgaristan Türklerinin geri gönderilme nedenlerine ve bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2165)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını müsaadelerinize arz ederim. 24.2.1997

Fevzi Aytekin Tekirdağ

1.Bulgaristan’daki iç karışıklıklar nedeni ile hudut kapılarını açtığımız soydaşlarımızın Türkiye’ye gelmelerini zamanı hükümeti sağlamıştı, yıllardır yurdumuzda ikamet eden bu soydaşlarımızın geri gönderilme sebepleri nelerdir?

2.Bu soydaşlarımızın oralardaki düzenleri bozulmuştur, evleri barkları yıkılmıştır. Bunların geri gönderilmesi durumunda barınma koşulları nasıl sağlanacaktır?

3.Gelen soydaşlarımızın Emlak Bankasına yatırılan paralarının akıbeti ne olacaktır?

4.Konut edinmeleri için alınan bu paralar iade edilirken devlet nasıl bir yol izleyecektir?

5.Diplomalı ve dolayısı ile meslek sahibi olan bazı soydaşlarımız halen sözleşmeli olarak bazı kurumlarda çalışmaktadırlar. Bunların sosyal hakları ne olacaktır?

6.Sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti bu çalışan soydaşlarımızın haklarını gasp mı edecektir?

7.Devlet ciddiyeti insan hak ve özgürlüklerinin savunucusu Türk Devleti nasıl oluyor da bu soydaşlarımız geri gönderirken Bulgaristan hükümeti tüm sosyal güvencelerini sağlayacak anlaşma yapmıyor?

8.Bu insanları gönderdiğimizde nelerle karşılaşacakları bilgileri kendilerine verilmiş midir?

T.C. İçişleri Bakanlığı 31.3.1997 Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-071605

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 3.3.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2165-5541/15668 sayılı yazısı.

Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Ülkemizde izinsiz olarak bulanan Bulgar uyruklu soydaşlarımızın ülkelerine gönderilmeleri hususundaki Başbakanlık genelgesinin sadece 31.12.1996 tarihinden sonra gelenlere uygulanması, 31.12.1996 tarihinden önce göçmen vizesi dışındaki vizelerle yurdumuza gelen soydaşlarımıza ise müracaat etmeleri halinde birer yıl süreyle ikametlerine izin verilmesi için 12.3.1997 tarihinde tüm valiliklere talimat verilmiştir.

Konut alımından vazgeçen ve yatırdıkları paraların kendilerine iadesini isteyen soydaşların yaptıkları müracaatlar ilgili Devlet Bakanlığı tarafından incelenmiş ve Emlak Bankasına gönderilen yazılı talimatlar ile kendilerine bu bedeller iade olunmuştur. 1479 kişi paralarını geri almışlardır.

Başbakanlığın 6.9.1996 gün ve B.09.0.DG.12.383.16.329 sayılı Genelgesi gereği “Göçmen Konutları Projesinin her türlü işlemlerini yürütmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü” yetkilendirilmiştir.

Bulgaristan’dan gelenlerin sosyal güvenlik haklarının güvenceye alınabilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi Taslağı 24.4.1992 tarihinde Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile Bulgaristan yetkili makamlarına iletilmiştir.

Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmiş olan soydaşlarımızın geldikleri ülkedeki haklarını alabilmeleri için sosyal güvenlik ve diğer konuları kapsayan bir anlaşma yapılması için Dışişleri Bakanlığının girişimleri üzerine konunun etraflı olarak görüşlmesi hususunda Bulgar tarafı ile mutabık kalınmıştır.

Bu mutabakata dayalı olarak yapılacak Uzmanlar Toplantısının en yakın bir tarihte gerçekleştirilmesi için her türlü gayret gösterilmektedir.

Bulgaristan’da çekilen ekonomik sıkıntıların ciddi boyutlarda olduğu, buna karşılık demokratik müesseselerin işlediği gerek bu ülkedeki temsilciliklerimiz gerek tarafsız gözlemcilerce ifade edilmektedir. Nitekim bu müesseselerin işlemesi sonucu bu ülkedeki bazı kent ve beldelerde belediye yönetimleri soydaşlarımızın eline geçmiştir.

Öte yandan buradaki soydaşlarımızın Bulgaristan’daki durum hakkında oradaki yakınlarından devamlı bilgi aldıkları anlaşılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

10.— İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Türk Telekom’da usulsüzlük yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/2168)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 25.2.1997

Halit Dumankaya İstanbul

31 Ocak 1997 tarihli, yazılı olarak sorduğum iki adet sorumdan birine cevap verilmiş, diğeri sanki hiç görülmemiş gibi geçilmiştir.

Milletvekili olarak içtüzük gereği soru sormak, sır olmayan bilgileri öğrenmek hakkımdır. O nedenle aynı soruyu tekraren soruyorum.

Soru : Telekomda usulsüz işlemler yapıldığı iddia edilmektedir. 1996 yılında alınan tüm Yönetim Kurulu Kararlarının birer suretini tarafıma gönderir misiniz?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 27.3.1997 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21-E/450-6706

Konu : İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın

Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 3 Mart 1997 gün ve A. 01.0.GNS.0.10.00.02-7/2068 ve

b) 21 Mart 1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/2168-5545-15691 sayılı yazılarınız.

İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın Bakanlığıma yönelttiği 7/2168-5545 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Milletvekili olarak TBMM İçtüzüğü gereği soru sormak, sır olmayan bilgileri öğrenmek her milletvekilinin hakkıdır.

Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nın 1996 Yılı Yönetim Kurulu Kararlarından hangi kararın istendiğinin açıkça belirtilmesi ve sır bilgi ihtiva etmemesi halinde bu karar kendilerine gönderilebilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu Ulaştırma Bakanı

11. —İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, bazı kişilere usulsüz yeşil pasaport verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2180)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

25.2.1997

Halit Dumankaya

İstanbul

Soru 1. Isparta DYP Milletvekili Süleyman Oğlu ÖmerBilgin’e Milletvekilliğinden önce görev yaptığı TurbanGenel Müdürü iken yeşil pasaport verilmiş midir? Verilmiş ise hangi tarihte verilmiştir. Bu tür bir pasaport yasalara uygun mu verilmiştir?

Soru 2. Adana doğumlu Haydar Mengi’ye verilen TRA204681 no’lu yeşil pasaport yasalara uygun olarak mı verilmiştir? Yasalara uygun olarak verilmemişse bu pasaportu verenler ve pasaportla ilgili sahte evrak düzenleyenler hakkında herhangi bir soruşturma başlattınız mı?

Soru 3. Tarım ve Köyişleri Bakanlığında çalışırken TRA 094830 no’lu yeşil pasaport alan Ahmet Dündar bilahare bu kurumdan ayrılıp işçi statüsü ile çalışmaya başladığı Turban İşletmelerinde bu çalıştığı süre içinde pasaport süresinin uzatılması yasalara uygun mudur? Sigortalı statüsünde çalışanlara pasaport veren yetkililer hakkında ne gibi işlem başlattınız?

Soru 4. Turban Sait Halim Paşa Yalısı’nda sigortalı olarak çalışan Metin Riyaz Karaaltın’a TRA209975 seri no’lu yeşil pasaport verilmesi yasalara uygun mudur? Uygun değilse Turban’dan evrakları tanzim edenler ve pasaportu verenler hakkında ne gibi bir işlem başlattınız?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 31.3.1997

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-071608

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 6.3.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2180-5544/15690 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

5682 Sayılı Pasaport Kanununun 14 üncü maddesinin (A) ve (C) bentlerine göre, Hususî Damgalı Pasaportların; birinci, ikinci ve üçüncü derece kadrolarda bulunan veya bu kadrolar karşılık gösterilmek veya T. C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilip emekli kesenekleri bu derecelerden kesilmek suretiyle sözleşmeli olarak çalıştırılan Devlet Memurları ve diğer Kamu görevlilerine, mensup bulundukları makamın yetkili amirinin başvurusu üzerine İçişleri Bakanlığınca verileceği, Emeklilik veya çekilme sebepleri ile vazifelerinden ayrılmış olanların ise bu tür pasaportu alabilmeleri için, durumlarını gösteren belgelerle doğrudan İçişleri Bakanlığına müracaat etmeleri gerektiği hükme bağlanmıştır. Bu kanun hükmünden hareketle, halen kurumlarında çalışıyor olanlardan bu pasaportu almaya hak kazananların mensup bulundukları makamın yetkili amirinin yazılı başvuruları pasaport tanzimine esas alınmaktadır.

Anılan kanun hükmü gereğince, Başbakanlık TURBAN Turizm İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğünün Bakanlığımıza muhatap yazılı başvurularıyla; Ömer Bilgin, Ahmet Dündar, Metin Riyaz Karaaltın ve Haydar Mengi’nin 1, 2 veya 3 üncü kadro derecede kamu görevlisi oldukları belirtilerek kendilerine hususî damgalı pasaport verilmesinin talep edilmesi üzerine, Ömer Bilgin’e 24.9.1993 tarih ve TRA 189170 seri numaralı, Metin Riyaz Karaaltın’a 10.11.1993 tarih ve TRA209975 seri numaralı, Haydar Mengi’ye 27.9.1993 tarih ve TRA204681 seri numaralı hususî damgalı pasaportların tanzim edildiği, Ahmet Dündar’ın ise daha önce Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığında müdür olarak görev yapmakta iken almış olduğu 5.2.1990 tarih ve TRA094830 seri numaralı hususî damgalı pasaportunun temdit edildiği anlaşılmıştır.

İlgili kurumun Bakanlığımıza yapmış olduğu yazılı başvuruları üzerine tanzim edilen anılan hususî damgalı pasaportların düzenlenmesinde görev alan personelin kusuru bulunup bulunmadığının müfettiş marifetiyle tetkik edilerek, gerekli görülmesi halinde ilgililer hakkında işlem yapılması için 5.3.1997 tarihinde soruşturma süreci başlatılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

12.—Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, bir Devlet Bakanının özel misafirlerine ait yemek bedellerinin Etibank tarafından karşılandığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri’nin yazılı cevabı (7/2183)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların, Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını İçtüzüğün 99 ve 100 üncü maddeleri gereğince arz ederim.

Saygılarımla.

Ali Rahmi Beyreli

Bursa

Basında yer alan haberlerde; madenlerden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Teoman Rıza Güneri’nin, Konyalı seçmenlerinin Ankara’daki yemek masraflarının Etibank tarafından karşılandığı, iddia edilmektedir. İddiaya göre, bakan olan hemşerilerini tebrik eden RP’li seçmenlere, “Kebap 49” ve “Kent Hotel” gibi yerlerde yemek ısmarlanmış ve yemek faturaları toplamı yaklaşık, 225 milyon TL. için Etibank adına fatura kestirilmiş ve dolayısıyla masraflar Etibank’a yüklenmiştir.

1. Bu iddia doğru mudur?

2. Etibank’ın gayet nitelikli sosyal tesisleri var iken, kebap ziyafeti için bu tesislerin yerine özel bazı lokantaların tercih edilmesinin gerekçesi nedir? Bu lokanta sahipleri ile sizin ya da partilililerinizin bir ilişkisi var mıdır?

3. Benzer bir olay SHP-DYP Hükümetleri zamanında, 1991 yılında meydana geldiğinde o zaman Devlet Bakanı Sayın Güler İleri hakkında, Refah Partisi tarafından usulsüz harcamalar gerekçe gösterilerek gensoru verilmişti. Ve siz o zaman, Refah Partisinin Sayın Genel Başkanı olarak, “Böyle bir kimsenin TCHükümeti içinde bakan olarak görev yapması mümkün değildir” demiştiniz, bugün de bu sözünüzün arkasında duruyor musunuz?Eğer sözünüzün arkasındaysanız, ilgili bakan hakkında ne gibi bir işlem yapacaksınız?

4. Bu olayla ilgili olarak siz ya da Sayın Bakan, halktan özür dilemeyi düşünüyor musunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 27.3.1997

Sayı :B.02.0.016/00790

Konu :Yazılı Soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) T.B.M.M. Başkanlığının 6.3.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2183-5558/15701 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 11.3.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-483-4/988 sayılı yazısı.

c) Devlet Bakanlığı (Sayın Lütfü Esengün)’nın 17.3.1997 tarih ve B.02.0.0010/02254 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ali Rahmi Beyreli’nin Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Devlet Bakanlığı (Sayın Lütfü Esengün)’nın koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b)’de kayıtlı yazı ekindeki, yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

T. Rıza Güneri

Devlet Bakanı

Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/2183-5558)

“Basında yer alan haberlerde :Madenlerden Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Teoman Rıza Güneri’nin, Konyalı seçmenlerinin Ankara’daki yemek masraflarının, Etibank tarafından karşılandığı iddia edilmektedir. İddiaya göre, Bakan olan hemşerilerini tebrik eden RP’li seçmenlere “Kebap-49” ve “Kent Hotel” gibi yerlerde yemek ısmarlanmış ve yemek faturaları toplamı yaklaşık, 225 milyon TL. için Etibank adına fatura kesilmiş ve dolayısıyla masraflar Etibank’a yüklenmiştir” ifadesi yer almaktadır.

—Etibank ve Bakanlığım yetkililerinin, Etibank’la ilgili Bakanlığımda yapılan mesai dışı çalışmalar sırasında çalışanlara Etibank tarafından “Kebap-49”dan yemek getirilmiş, ayrıca, Etibank tarafından hazırlanıp tarafımdan Sayın Başbakanımıza 23.9.1996 tarihinde madencilik konusunda verilen brifing esnasında katılımcılar brifingin yapıldığı DİE toplantı salonunda “Kent Hotel” tarafından yemek hazırlanıp sunulmuş, bedelleri Etibank Genel Müdürlüğü temsil ağırlama giderleri çerçevesinde ve usulüne uygun olarak Etibank tarafından ödenmiştir.

Soru 1 : Bu iddialar doğru mudur?

Cevap :Bakanlığım ziyaretçilerine, misafirlerine ve seçmenlere Etibank tarafından verilen veya Etibank tarafından bedeli ödenen herhangi bir yemek sözkonusu olmadığı gibi, Kebap-49 veya Kent Hotel’e gidilerek yemek yenilmesi de kesin olarak söz konusu değildir.

Basında yer alan ve belirtilen asılsız haber, Bakanlığım ve Etibank Genel Müdürlüğü tarafından tekzip edilmiştir.

Etibank Genel Müdürlüğünün aynı gün Ankara 14. Sulh Ceza Mahkemesi nezdinde yaptığı başvuru üzerine adıgeçen mahkemenin 1997/48 MÜT. Sayılı kararı ile tekzip talebi kabul edilmiş ve tekzip yazısının; haberin yer aldığı gazetenin ilk çıkacak nüshasında ve ilk sayfada aynı sütun ve aynı büyüklükteki puntolarla yayımlanması kararlaştırılmıştır.

Bu konuda gerekli işlemler devam etmektedir.

Soru 2 : Etibank’ın gayet nitelikli sosyal tesisleri var iken, kebap ziyafeti için bu tesislerin yerine özel bazı lokantaların tercih edilmesinin gerekçesi nedir? Bu lokanta sahipleri ile sizin ya da partilililerinizin bir ilişkisi var mıdır?

Cevap : Etibank’ın kendi personeline öğle yemekleri için tabldot usulü hizmet veren yemekhanesinin dışında herhangi bir sosyal tesisi bulunmamaktadır.

Adı geçen lokanta sahiplerinin ne şahsım ne de partimizle herhangi bir ilgisi de bulunmamaktadır.

Soru 3 :Benzer bir olay SHP-DYP Hükümetleri zamanında, 1991 yılında meydana geldiğinde o zaman Devlet Bakanı Sayın Güler İleri hakkında, Refah Partisi tarafından usulsüz harcamalar gerekçe gösterilerek gensoru verilmişti. Ve siz o zaman, Refah Partisinin Sayın Genel Başkanı olarak, “Böyle bir kimsenin TCHükümeti içinde bakan olarak görev yapması mümkün değildir” demiştiniz, bugün de bu sözünüzün arkasında duruyor musunuz?Eğer sözünüzün arkasındaysanız, ilgili bakan hakkında ne gibi bir işlem yapacaksınız?

Cevap :Belirtildiği gibi, Bakanlığım ziyaretçilerine, misafirlerine ve seçmenlere Etibank tarafından herhangi bir yemek verilmemiş ve ödemede de bulunulmamıştır.

Bakanlığımda Etibank’la ilgili, Etibank ve Bakanlığım yetkililerinin arasında yapılan çalışmalar ve DİEtoplantı salonunda Başbakana tarafımdan sunulan brifing sırasında,Etibank’ın bu hizmetleri karşılayamaması nedeniyle çalışmaların yapıldığı yerlerde katılımcılara ikram dışardan yapılmak zorunda kalınmış ve bedelleri Etibank Genel Müdürlüğünün temsil ve ağırlama giderleri çerçevesinde ve usulüne uygun olarak Etibank tarafından karşılanmıştır.

Görüldüğü gibi herhangi bir usulsüz harcama söz konusu değildir.

Soru 4 : Bu olayla ilgili olarak siz ya da Sayın Bakan, halktan özür dilemeyi düşünüyor musunuz?

Cevap :İfade edildiği gibi; mevzuata ve hukuka aykırı bir uygulama sözkonusu değildir. Basında yer alan haberler asılsızdır ve tekzip edilmiştir. Sorumluları hakkında gereken işlemler yapılmaktadır. Bunların dışında yapılacak başka bir işlemde de bulunmamaktadır.

13. —Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay-Yayladağ Müftüsünün yaptığı bir konuşma hakkında soruşturma başlatılıp başlatılmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/2185)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 25.2.1997

Fuat Çay

Hatay

21.2.1997 tarihinde Hatay Yayladağ İlçesi Müftüsü Merkez Camiinde, Cuma hutbesi sırasında siyasî değerlendirmelerde bulunmuştur.Anayasada yer alan devletin laik niletiğini eleştirmiş, laikliği savunanlara ilişkin “Kafir”, “cehennemlik” gibi yargılarda bulunmuştur. Bu konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve bazı yöneticilerin adını anarak, devletin dini esaslara dayandırılmasına dönük eylemlere karşı tutumunu hakaret ve yalana dayalı bir uslüpla çarpıtmıştır.

1. Cuma namazında olan yurttaşlar tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulan bu müftü hakkında soruşturma başlatılmış mıdır?

2. Görevden almayı düşünüyor musunuz?

3. Son günlerde siyasetin camiye sokulması ve vaazlarda laiklik karşıtı konulara yer verilmesi karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığının herhangi bir çalışması var mıdır?

4. Verilen vaaz ve hutbelerin din istismarı içermeyecek, kardeşliği, iç barışı tehlikeye düşürmeyecek, Anayasa, yasalar ve devlete bağlılığı içeren bir şekilde olması yönünde herhangi bir girişimde bulundunuz mu?

T. C.

Başbakanlık

Diyanet İşleri Başkanlığı 31.3.1997

Hukuk Müşavirliği

Sayı :B.02.1.DİB.0.61.012/297

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2185-5565/15731 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Sayın Fuat Çay tarafından verilen ilgi yazı eki yazılı soru önergesine ilişkin cevabımız ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Nevzat Ercan

Devlet Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Fuat Çay’ın 7/2185-5565 Sayılı Yazılı Soru Önergesine Verilen Cevaplar

1. CHP İlçe Başkanı Nevzat Gonca tarafından Kaymakamlığa yapılan 24.2.1997 tarihli şikâyet üzerine, Yayladağ-İlçe Müftüsü Nasuh Yaylagül hakkında, 21.2.1997 tarihinde Cuma vaazında CHP’ye sözlü olarak sataştığı iddiası ile mahallinde valilikçe tahkikat başlatılmıştır.

2. Tahkikat neticelenmediğinden ilgili hakkında henüz bir işlem tesis edilmemiş olup tahkikat sonucuna göre işlem tesisi cihetine gidilecektir.

3. Diyanet İşleri Başkanlığı özel kanunu ile kendisine verilen “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek”’ görevini Anayasanın 136 ncı maddesi uyarınca “laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek” yürütmektedir. Başkanlık görevlileri ile bunların hizmet ve faaliyetleri de düzenli ve sürekli olarak Başkanlık müfettişlerince ve İl Müftülüklerince denetlenmektedir. Bu denetimler sonunda siyasetle ilişkisi tespit edilenlerin 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 25 inci maddesi uyarınca görevle ilişiği kesilmektedir.

4. Din görevlilerinin vaaz ve hutbelerinin kardeşliği, iş barışı, milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi temin edecek şekilde olması yönünde sürekli telkin ve uyarılar yapılmaktadır. Bunu teminen, Başkanlıkça her ay yayınlanan Diyanet Aylık Dergi de bu doğrultuda hazırlanan örnek hutbeler görevlilere ulaştırılmaktadır.

14. —Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Mülkî İdare Amirlerinin maaşlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2188)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mülkî İdare Amirlerinin maaşları ile ilgili aşağıdaki sorularımın, Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 26.2.1997

Akın Gönen

Niğde

1. Mülkî İdare Amirlerinin maaşları konusunda, İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener’e TBMMBaşkanlığı aracılığıyla 29.1.1997 tarihinde yöneltmiş olduğum yazılı soru önergeme (7/2031) verilen cevaptan OHAL Bölgesinde Bölge Valisinin maaşı 164 513 000 TL. İl valilerinin 139 992 000 TL. olduğu halde Jandarma Asayiş Komutanının 196 860 000 TL. İl Jandarma Alay Komutanının 144 210 000 TL.; keza Ankara, İstanbul ve İzmir illerinde de İl Valilerinin maaşları 116 794 000 TL. olduğu halde İl Jandarma Alay Komutanlarının 144 210 000 TL. maaş aldıklarını öğrenmiş bulunuyorum. Buna göre :

a) Sizce bu durum “Devlet Yönetme Anlayışı’nızla bağdaşmakta mıdır?

b) Yürürlükte olan ücret sistemi hiyerarşik düzene ve idare hukuku prensiplerine uygun mudur?

c) Bir yanlışlık olduğu inancında iseniz, yanlışlığın mümkün olan en kısa sürede düzeltilmesi yönünde bir teşebbüsünüz var mıdır ya da olacak mıdır?

T. C.

Maliye Bakanlığı

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü 28.3.1997

Sayı :B.07.0.BMK.0.11.013/600-4839

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 6.3.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2188-5568/15736 sayılı yazıları.

Niğde Milletvekili Sayın Akın Gönen’in 7/2188 esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Mevcut ücret sistemi içerisinde, mülkî idare personeli, hâkim ve savcılar ile askerî personel maaşları belirli bir denge içerisinde tespit edilmektedir.

Hükümetimizce Yüce Meclisten alınan yetki uyarınca tüm kamu personelinin maaşlarında iyileştirmeler yapılmıştır. Bu kapsamda, öncelikle askerî personelin maaş artışları yürürlüğe konulmuştur.

Mülkî idare amirlerinin maaşlarındaki iyileştirme çalışmaları da sonuçlandırılmış olup, yapılan düzenlemeler 1 Ocak 1997 tarihinden geçerli olarak uygulanacağı için sözkonusu personelin de bir kayıpları olmayacaktır.

Bilgilerine arz olunur.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

15.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul-Meryem Ana Ermeni Kilisesine yapılan saldırı ile ilgili bir tahkikat açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2223)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

İstanbul İli Eyüp İlçesi İslambey’de bulunan Meryem Ana Ermeni Kilisesine 13 ve 15 Şubat günleri yapılan saldırı ile ilgili olarak;

1. Bir tahkikat açtırmayı düşünür müsünüz?

2. Kilisenin çevresindeki halk saldırıyı doğrularken, neden Eyüp Merkez Karakolu olayı reddetmektedir?

3. Ermeni asıllı vatandaşlarımızın manevî değerlerine yapılan bu tür saldırıların önlenmesi için tedbir almayı düşünüyor musunuz?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

EmniyetGenel Müdürlüğü 31.3.1997

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-071609

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMMBaşkanlığının 10.3.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2223-5643/15939 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

12.2.1997 günü saat 04.00 sıralarında İstanbul İlinde bulunan Meryem Ana Ermeni kilisesine atılan bomba ile ilgili olarak, vakıf yönetim kurulu başkanı Mardiros Taşçı ve kilise zangocu Aslan Çınar 17.2.1997 günü Eyüp İlçe Emniyet Müdürlüğü Merkez Karakol Amirliğine müracaat etmişlerdir.Karakol görevlilerince olay yerinde görgü tespit tutanağı ve olay yeri inceleme tutanakları tanzim edilmiş, olay yerinde ele geçirilen patlayıcı parçaları ile alakalı olarak Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne bağlı bomba imha uzmanları çağrılarak sözkonusu mahalde gerekli incelemeler yapılmış ve uzman ekip tarafından yapılan ineleme rapor haline getirilmiştir. Ayrıca olay mahallinde bulunan patlacıyı madde parçaları fotoğraflandırılarak Kriminal Polis Labaratuvarları Müdürlüğünce incelenip Ekspertiz raporu düzenlenmiştir.

Olayın failleri hakkında çalışmalar başlatılmış, toplanan deliller çerçevesinde faillerin belirlenmesi ve aranmasına devam edilmektedir.

Sadece Ermeni asıllı değil tüm azınlık vatandaşlarımıza karşı meydana gelebilecek bu tür olayları önlemek açısından gerekli tedbirler aldırılmıştır.Genel emniyet tedbirleri yanında kurulan diyaloglar neticesinde azınlık görevlileri tarafından talep edilmesi halinde veya istihbarat birimlerimizce alınan duyumlar üzerine genel emniyet tedbirleri dışında belli gün ve olayları kapsayan ayrıntılı güvenlik önlemleri aldırılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

16. —Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, din görevlilerinin hizmetiçi eğitimine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/2240)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yazılı soruların Diyanet işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını içtüzüğün 96 ncı maddesi gereğince arz ederim.

Hayati Korkmaz

Bursa

1. Din görevlilerinin hizmet içi eğitimine yönelik ne gibi programlar uygulanmaktadır?

Sözkonusu eğitim programları dinî konular ağırlıklı ise ülkemizi ve halkımızı yakından ilgilendiren önemli diğer konularda eğitim programları uygulamayı planlıyor musunuz?

Bursa’da eğitim programlarının yaygınlaştırılması için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

2. Son zamanlarda kamuoyunun gündeminde yer alan tarikatlar ve tekkeler konusunda Bursa’da da bazı faaliyetler olduğundan söz edilmektedir. Bu faaliyetlerin varlığı araştırıldı mı? Sayıları ne kadardır ve ne gibi önlemler alınmaktadır?

T. C.

Diyanet İşleri Başkanlığı

Hukuk Müşavirliği 31.3.1997

Sayı :B.02.1.DİB.0.61-296

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi :12.3.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2240-5684-16074 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekindeki Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın 6.3.1997 tarih ve 7/2240-5684 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevaplar aşağıya çıkartılmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığının çeşitli hizmet sınıfında çalışan personeli, belli bir program dahilinde ve ödenek durumuna göre hizmetiçi kurs ve seminere tabi tutulmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetiçi eğitim faaliyetleri 657 sayılı Kanunun 214 üncü maddesine dayanılarak çıkarılan Hizmetiçi Eğitim Yönetmeliğine göre yürütülmektedir.

Hizmetiçi eğitim kurslarında, kursa alınan personelin yürüttüğü hizmetin özelliğine uygun programlar uygulanmaktadır.

Bütün kurslarda meslekî bilgilerin yanında, millî birlik ve bütünlüğümüzün korunmasında din görevlilerinin rolü, ülkemizin kalkınmasında tasarrufun önemi, israfın zararları konuları işlenmekte ve konferanslar verilmektedir.

Bursa İlinde hizmetiçi eğitim faaliyetlerinin yürütüleceği Bursa İhsaniye Eğitim Merkezi yatırım programına alınmış ve inşaatı devam etmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Nevzat Ercan

Devlet Bakanı

17. —İstanbul Milletvekili Nami Çağan’ın, Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarına ne zaman zam yapılacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı (7/2249)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasanın 98 inci Millet Meclisi İçtüzüğünün 96 ncı maddeleri uyarınca aşağıdaki soruların Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 7.3.1997

Nami Çağan

İstanbul

1997 yılı başında memur maaşlarına ve emekli maaşlarına %30 zam yapıldığı açıklanmıştır. Bu zam memurlar ile sözleşmeli personele, memur emeklileri ile işçi emeklilerine yansıtıldığı ve ödemeler yapıldığı halde yılın üçüncü ayına girilmesine rağmen henüz Bağ-Kur emeklileri yönünden Bakanlar kurulu Kararnamesi çıkarılmadığından geçerlilik kazanmamış, dolayısıyla da ödemeler yapılmamıştır. Bu durum çerçevesinde;

1. Bağ-Kur emeklileri ile ilgili olarak devlet yaşamında olağan olmayan bu gecikmenin nedeni nedir?

2. Bağ-Kur emeklilerinin ekonomik-malî durumlarının, toplumun diğer kesimlerine göre daha yüksek olduğu düşünüldüğü için mi bu konudaki olağan işlemlerde gecikilmiştir.

3. Bu gecikmeyi devlet ciddiyeti ile bağdaştırıyor musunuz?

4. Mağdur edilen bu kesimin enflasyon dolayısıyla uğradığı zararı % 30’un üstünde zam yaparak telafi etmeyi düşünür müsünüz?

T. C.

Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü 28.3.1997

Sayı :B.13.0.SGK-0-13-00-01/2337-008631

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :12.3.1997 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-5772 sayılı yazınız.

İstanbul Milletvekili Nami Çağan tarafından hazırlanan “Bağ-Kur emeklilerinin aylık farklarının ne zaman ödeneceğine ilişkin” 7/2249 Esas No’lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Bilindiği üzere; Bağ-Kur, 2.9.1971 tarih ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile 17.10.1983 tarih ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunlarını uygulamakla görevlidir.

Devlet memurları aylıklarının hesabında esas alınan katsayının 1.1.1997 tarihinden geçerli olmak üzere, 2550’den 3315’e yükseltilmesi ile, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre aylık alan sigortalı ve haksahiplerinin aylıklarında % 30’luk bir artış sağlanmış ve 2.1.1997 tarihinden itibaren tarım kesiminden aylık alan sigortalı ve haksahiplerine üç aylık maaşları bu artışlarla birlikte ödenmiştir.

Ancak; 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa göre aylık alan sigortalı ve haksahiplerinin aylıklarında katsayı artışıyla %30’luk artış sağlanamadığından, gösterge rakamlarının artırılması ile ilgili kararname tasarısı Bakanlığımca hazırlanarak 25.12.1996 tarih ve 7960-33970 sayılı yazı ile Başbakanlığa sunulmuştur.Ancak Başbakanlıkça sözkonusu Kararname bugüne kadar tekemmül ettirilemediğinden emekli aylıklarındaki artışların ilgililere yansıması gecikmiştir.

Bu gecikme dolayısıyla 10 ve 12 Mart 1997 tarihlerinde emekli aylıklarını ödeyen T. Halk ve T. Vakıflar bankasına gerekli talimat verilerek, aylık alanların aldıkları emekli aylıkları ile birlikte ödenen aylık tutarının % 60’ı oranında avans ödemesi yapılmış, böylece sigortalı ve hak sahiplerinin mağdur olmamaları sağlanmıştır.

Hazırlanan kararname tasarısının Bakanlar Kurulunca kabul edilmesi halinde ödenen avans, ödenmesi gereken aylık farklarından mahsup edilerek kalanı sigortalı ve haksahiplerine ödenecektir.

Diğer taraftan, Bağ-Kur emekli aylıklarında %30 oranındaki artış dışında 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa göre aylık bağlananlara yapılacak artış oranında ilave artış sağlanması hususunda çalışmalara başlanılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

18.—Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Erzincanspor’a bir yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker’in yazılı cevabı (7/2250)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Spordan Sorumlu Devlet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Mustafa Kul

Erzincan

Erzincanspor; Ankara’da yapılacak olan PTT Spor-Erzincanspor liğ maçı için Ankara’ya gelirken 21 Şubat 1997 günü Kırıkkale yakınlarında trafik kazası geçirmiş, bu kaza sonucunda, Erzincansporlu futbolculardan Vedat Çimen ve Cumhur Alan’la kulüp yöneticilerimizden Cengiz Özker hayatını kaybederken, Erzincanspor’lu futbolculardan Necdet Altınbilek,Ernail Akay, Tolga Özpoyraz, Sadri Güler, Murat Arık, Hakan Özdemir ile kulüp yöneticilerimizden Ahmet Ekinci, Necdet Mutlu, Necdet Buyruk ve Sami Çetiner ile Erzincanspor teknik direktörü Müjdat Yalman ağır bir şekilde yaralanmış olup, bu arkadaşlarımız halen Ankara’daki hastanelerde tedavi görmektedirler.

Bütün ulusumuzu büyük bir yasa boğan bu kaza sonrasında Erzincansporun hemen toparlanması, eksikliklerini gidermesi ve tekrar müsabakalara devam etmesi en azından bu sezon için mümkün görünmemektedir.

1. Erzincanspor’un bu sezon için Türkiye 2. Futbol Liği 4. Grubundaki durumu ve statüsü ne olacaktır?

2. Erzincanspor’un acil ihtiyaçlarının karşılanması konusunda herhangi bir maddî katkı yapmak mümkün müdür?

Mümkün ise, böyle bir yardım yapmayı düşünüyor musunuz?

3. Sözkonusu kazada hayatını kaybeden sporcularımızın eş ve çocukları ile ailelerine herhangi bir yardım yapmak mümkün müdür?

4. Sözkonusu kazada yaralanmış olan ve halen tedavisi devam eden sporcularımıza herhangi bir yardım yapmak mümkün olabilir mi?

T. C.

Devlet Bakanlığı 28.3.1997

Sayı :B.02.0.019-0.00.00.00/00708

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :12.3.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2250-5716/16115 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un 7/2250-5716/16115 esas nolu yazılı soru önergesine verilen cevaplar ekte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Bahattin Şeker

Devlet Bakanı

1. Erzincanspor Kulübünün 21.2.1997 tarihinde geçirmiş olduğu elim kaza sebebi ile mevcut profesyonel kadrosunun tamamının sağlık, fizik ve psikolojik vs. yönlerden 1996-1997 futbol sezonu Türkiye profesyonel 2 nci ligi 2 nci devresine devam etmelerindeki fiilî imkânsızlık hali de nazara alınarak, Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulunca alınan karar gereğince Erzincanspor Kulübünün 1996-1997 futbol sezonunun Türkiye profesyonel 2 nci ligine devam edemeyeceğinin kabulü ve tesciline, ligler statüsünün aynen devamına, Erzincanspor Kulübünün 1997-1998 futbol sezonu Türkiye profesyonel 2 nci liginde profesyonel sportif faaliyetinin devamına, 1996-1997 futbol sezonunda Erzincanspor’un ertelenen ve bundan sonra oynanacak maçlarda, müsabaka yapmamış bütün kulüplere üçer puan ve üçer gol verilerek puantajının buna göre düzenlenmesine,

2. Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulunca alınan karar gereğince Erzincanspor yararına kampanya başlatılmasına, Emlak Bankası Levent Şubesi nezdinde bir hesap açtırılmasına, bu kampanyaya Futbol Federasyonunun profesyonel futbol sağlık giderleri faslından karşılanmak üzere 2 000 000 000 TL. ile kampanyaya katılmasına ve kaza gününden beri yaralıların acil ilaç, kan vs. ihtiyaçlarının Federasyonca karşılanmasına karar verilmiş ve uygulamaya geçilmiştir.

3. Erzincanspor Kulübünün maddî ve manevî imkânsızlıklarının giderilmesi amacı ile Türkiye profesyonel ligleri kulüplerine yardım kampanyasına katılmaları istenmiş 11-12 Mart 1997 günleri oynanan Başbakanlık,Cumhurbaşkanlığı maç hasılatının Erzincanspor’a bağışlanma isteği Fenerbahçe, Trabzonspor, Galatasaray ve Beşiktaş kulüplerine bildirilmiştir.

19.—Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, hakkında tutuklama kararı bulunan eski bir emniyet mensubuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yazılı cevabı (7/2253)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 7.3.1997

Tuncay Karaytuğ

Adana

Susurluk kazasından sonra ortaya çıkan çete ilişkilerinde ağır suçlamalara hedef olan ve İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından hakkında gıyabî tutuklama kararı verilen eski Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin’in yakalanıp sorgulanmaması ile ilgili çeşitli iddialar sözkonusudur.

Bu iddialar devam ederken Sayın İçişleri Bakanına atfen bazı gazetelerde “İbrahim Şahin yakalanacak, ancak kaçak polislerin yakalanmaları, herhalde meslekî dayanışma nedeniyle biraz zor oluyor. Boşluklardan yararlanıyorlar. Teşkilatı iyi bildikleri için zorluk çekiyoruz.” şeklinde haberler çıktığı ve bu haberlerin Sayın Bakan tarafından tekzip edilmediği görülmüştür.

Sorular :

1. Kaçak polislerin meslekî dayanışma nedeniyle yakalanamadıkları yolundaki açıklamalarınız suç işleyen emniyet görevlilerinin suç işleme oranlarını artırmayacak mıdır?

2. Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin’in, koruma polisleri eşliğinde dolaştığı ve adresi bilindiği halde meslektaşları tarafından yakalanmak istenmediği doğru mudur?

3. İbrahim Şahin’in 12.2.1997 tarihinde Uğur Mumcu Cad.Kızkulesi Sokaktaki Güneş Apartmanının 3 No’lu dairesinde yaklaşık 6 saat süreyle kaldığı doğru mudur?

4. Bu adreste görüşmeye katılanları sorgulayan polisin görevini gereğince yerine getirmediği yolundaki iddialar doğru mudur?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 31.3.1997

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-071606

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 14.3.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2253-5727/16169 sayılı yazısı.

Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Emniyet teşkilatında suç işleyen Emniyet görevlileri hakkında adlî ve idarî işlemler hemen başlatılmakta ve yapılan soruşturma sonucuna göre gerekli tedbirler alınmaktadır.Geçmiş uygulamalardan da görüldüğü gibi firarda bulunan Polisler yine Emniyetgörevlileri tarafından yakalanmakta ve bu konuda taviz verilmemektedir.

Özel Harekât Eski Daire Başkanvekili İbrahim Şahin’in 12.2.1997 tarihinde Ankara Uğur Mumcu Caddesi Kızkulesi Sokak 32/3 sayılı yerde faaliyet gösteren KOMPASLtd. Şirketine gittiğinin bazı basın ve televizyon yayınlarından öğrenilmesi üzerine bahse konu adres Emniyet görevlilerince kontrol edilmiş, şirket yöneticileri Sinan Yıldırım ve Ali Tekin isimli şahısların ifadelerine başvurulmak üzere Emniyet Müdürlüğüne getirilmişlerdir.Adı geçen şahıslar İbrahim Şahin’i eskiden beri tanıdıklarını ve ziyaret için şirketlerine geldiğini beyan etmişlerdir.

Hakkında gıyabî tevkif müzekkeresi bulunan İbrahim Şahin’in yakalanabilmesi için Sinan Yıldırım ve Ali Tekin’e ait ikamet adresleri tespit edilerek sürekli olarak kontrol altına alınmış,Ankara 7 nci Sulh Ceza Mahkemesinin 1997/41 müt. sayılı kararı ile Sinan Yıldırım’a ait olan Keçiören Çiçekli Mahallesi Birsen Sokak 20/6 sayılı yer ile Ali Tekin’e ait Uğur Mumcu Caddesi Kızkulesi Sokak 34/7 sayılı ikametlerinde usulüne uygun olarak arama yapılmış, her iki adreste de İbrahim Şahin bulunamamıştır.

Önergede belirtilen adresteki şahısları sorgulayan polislerin görevini gereğince yerine getirmediği yolundaki iddialar asılsızdır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

20.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki İl Kütüphanesinin hizmet binası ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2265)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Kültür Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

Ağrı Eleşkirt İlçemizde il kütüphanesi, yatılı ilköğretim bölge okulunun bir dersliğine sıkıştırılmış, uygun olmayan koşullarda hizmet vermektedir.

Kendine ait bir mekânda hizmet verebilmesi için ne gibi programınız vardır? 1996 yılı içinde ne gibi çalışmalar planlıyorsunuz?

T. C.

Kültür Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 31.3.1997

Sayı :B.16.0.APK.0.12.00.01.940-124

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) 18.6.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2347 sayılı yazınız.

b) T.B.M.M. Başkanlığının 18 Mart 1997 gün Kan. Kar. Müd. A.01.0.GNS.0.10.00.02-5834 sayılı yazısı.

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın “Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki İlçe Halk Kütüphanesinin hizmet binası ve Ağrı-Doğubeyazıt İlçesinde yapımı sürdürülen kültür merkezi inşaatına ilişkin” ilgi (a) yazı ve eki sözlü soru önergeleri ilgi (b) yazıyla yazılı soru önergelerine çevrilmiş olup, sözkonusu önergelerin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

İsmail Kahraman

Kültür Bakanı

Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki İlçe Halk Kütüphanesi halen 2 personeli (1 memur, 1 hizmetli) ve 6737 sayılı kitabı bulunan ve Bakanlığımıza tahsisli 106 m2’lik (2 salon, 3 oda) bir binada kütüphane hizmeti vermektedir.

Ancak, kütüphane hizmetlerinin daha iyi bir şekilde verilebilmesi için, arsa sağlanması istenilmiş; fakat bugüne kadar bir arsa sağlanamamıştır. Konunun yeniden değerlendirilebilmesi için, arsa sağlanması konusunda Ağrı Valiliği ile yazışmalar sürdürülmektedir.

Ayrıca, 1997 yılı Yatırım Programına 3 milyar TL. ödenekle Ağrı-Eleşkirt Kültürevi projesi programa alınmıştır.

Ağrı-Doğubeyazıt Kültür Merkezi inşaatı Bakanlığımızın 1997 yılı Yatırım Programında 76H040130 No’lu proje kapsamında yer almaktadır. Kültür Merkezi inşaatı 21.11.1990 tarihinde ihale edilmiş olup, uygulama projeleri hazırlanarak 1991 yılında yapımına başlanılmıştır. Yeterli ödenek ayrılmadığı için bugüne kadar bitirilememiştir.Ocak 1997 itibariyle fizikî gerçekleşmesi %85 seviyesindedir. 1 inci keşfini doldurmuş olduğundan tasviye edilip, ikmal inşaatı yeniden ihale edilerek yapımı tamamlanacaktır. Yapım Kontrollüğü Ağrı Valiliğince (Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü) yürütülmektedir.

1997 yılı ödeneği 15 Milyar TL. iken 5 Milyar TL. aktarmayla 20 Milyar TL.’ye çıkarılmıştır.

21.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı İl sınırları içindeki bazı akarsular üzerinde baraj yapılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan’ın yazılı cevabı (7/2281)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

Ağrı İl sınırları içinde 34 adet akarsu bulunmaktadır. Bu suların bir çoğu üzerinde baraj yapılabilecek kapasitede olmasına rağmen yapılmamıştır. Yıllardan beri boşa akan bu akarsulardan Ağrı topraklarını nasıl yararlandırmayı planlıyorsunuz?Bunun için bir programınız var mı? Varsa nelerdir? Bu sular üzerinde elektrik üretim amaçlı baraj yapma programınız var mı?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 31.3.1997

Sayı :B.15.0.APK.0.23.300-459-4835

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 20 Haziran 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2383 sayılı yazısı.

b) TBMM Başkanlığının 18 Mart 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5832 sayılı yazısı.

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın tarafıma tevcih ettiği ve ilgi a’da kayıtlı yazı ile Bakanlığıma gönderilen 6/257 esas no.lu sözlü soru önergesi; 30 Ekim 1996 tarih ve B.15.0.APK.0.23-300-1492-17170 sayılı yazımız ile Parlamento İle İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanlığına gönderilmiştir.

TBMMBaşkanlığından alınan ilgi b’de kayıtlı yazıda ise, sözkonusu sözlü soru önergesinin TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi gereğince üç birleşim içinde cevaplandırılmadığı gerekçesiyle 7/2281 esas no.lu yazılı soru önergesine çevrildiği Bakanlığımıza bildirilmiştir.

Bahse konu soru önergesi ile ilgili bilgiler ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/2281)

Soru :Ağrı İl sınırları içinde 34 adet akarsu bulunmaktadır. Bu suların bir çoğu üzerinde baraj yapılabilecek kapasitede olmasına rağmen yapılmamıştır. Yıllardan beri boşa akan bu akarsulardan Ağrı topraklarını nasıl yararlandırmayı planlıyorsunuz?Bunun için bir programınız var mı? Varsa nelerdir? Bu sular üzerinde elektrik üretim amaçlı baraj yapma programınız var mı?

Cevap : Baraj projelerinin planlama çalışmaları yapılırken akarsu havzalarındaki ana ve yan kolların su verimi, tesis yerlerinin jeolojik ve topoğrafik şartları incelenmiş, uygun görülen yerlerde yapımı önerilen su yapıları tesisleri teklif edilmiştir.Üzerlerinde tesis yapımı teklif edilen ana akarsular ve bunların beslenimini sağlayan yan kollarla birlikte 34 adet olduğu ifade edilen derecelerden bugünkü şartlarda teknik ve ekonomik yönden proje geliştirilmesine uygun olanlar değerlendirilmiş bulunmaktadır.

Üzerinde baraj yapımı planlananlar şöyledir;

Nadirşeyh Deresi :Ağrı-Tutak Projesi kapsamındaki Nadirşeyh Barajı

Karahalit Deresi :Karahalit Barajı

Güzeldere (Şeryan Çayı) :Ağrı-Eleşkirt Projesi kapsamındaki Aydıntepe Barajı

Murat Nehri :Yukarıda Murat Projesi kapsamındaki Murat Barajı

Altınçayır Deresi :Ağrı-Yazıcı Projesi kapsamındaki Yazıcı Barajı

Gevi Deresi :Ağrı -Patnos Projesi kapsamındaki Patnos Barajı

Badişan Deresi :Şekerova Barajı

Ayrıca, teknik yönden yapılabilir bulunmakla beraber su yetersizliği olan tesis rezervuarlarına Yazıcı Barajına Cuma Çayından, Balık Gölüne, Derecek Deresinden civardaki akarsulardan derivasyon imkânları araştırılarak su kaynaklarının optimum şekilde değerlendirilmesine yönelik çözümler üretilmeye çalışılmıştır.

Ağrı İlinde, Yukarı Murat Projesi kapsamında Sarısuyu besleyen kaynakların su potansiyelinin değerlendirilmesi amacıyla önerilen kanal santral niteliğinde, yılda 30 GWh enerji üretebilecek 3,5 Megawatt kurulu güçteki Doğubeyazıt Hidroelektrik Santralından başka enerji üretimine yönelik teknik ve ekonomik yönden uygun bir proje geliştirilememiştir.

22.—Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, siyanürle altın aramanın yasaklanıp yasaklanmayacağına;

—Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Ulubat Gölündeki kirlenmeye karşı alınacak önlemlere;

İlişkin Soruları ve Çevre Bakanı Ziyattin Tokar’ın yazılı cevabı (7/2283, 2287)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre Bakanı Sayın Ziyaattin Tokar tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını için gereğini arz ederim. 10.3.1997

Yüksel Aksu

Bursa

İzmir ve Artvin illerimizde çok uluslu şirketlerin siyanürle altın arama konusunda faaliyet gösterdiğini ve konuya ilişkin kamuoyunun, çevre kuruluşlarının tepkilerini büyük bir dikkatle izlemekteyiz.

Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in toprak yılı ilan ettiği ve Dünya Ormancılık kongresinin de Türkiye’de düzenleneceği 1997 yılında da topraklarımız ve ormanlarımızın bu olumsuz çevre faktörlerinin tehdidi altında olduğunu görmekteyiz.

Anayasamıza, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, insanlarımızın çevre koruma ve yaşam hakkını güvence altına almıştır.

Avrupa Birliği ülkelerinde siyanürle altın arama yöntemi yasaklanırken, dünyada bu yöntemin yarattığı olumsuzluklar ve çevre kirlenmesinin boyutları ortadayken, ülkemizin siyanürle altın üretimi yapan çok uluslu şirketlere kapılarını açmasını kaygı verici ve büyük bir sorumsuzluk örneği olarak görüyoruz.

Görünen odur ki siyanürle altın üretimi, insan ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkilemekte, çevre ve insan sağlığına, yaşam hakkına ilişkin uluslararası ve anasayal güvenceleri ihlal etmektedir.Kamuoyunun ve ilgili kitle örgütlerinin tepkileri ortadadır.

Bundan dolayı;

1. Çevre Bakanlığı olarak siyanürle altın aranmasına ve çıkarılmasına ne zaman dur diyeceksiniz?

2.Kamuoyunun, yöre halkının ve bilimsel çevrelerin haklı tepki ve eleştirilerini göz önünde bulundurarak, konuya ilişkin herhangi bir düzenleme ve çalışma yaptınız mı? Yapmadıysanız bunun nedeni nedir?

3. Avrupa Birliğine üye ülkelerin pek çoğunda siyanürle altın üretilmesinin yasaklanması sizce ne anlam ifade etmektedir?

4. Siyanürle altın aranması ve çıkarılması çalışmaları sürdürülen bölgelerdeki yöre halkının çevreye olan duyarlılığının bakanlığınızdan daha öne çıkmasını, çevreden sorumlu bir bakanlığın başında bulunan sorumlu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?Bu sizi rahatsız etmiyor mu?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımın Çevre Bakanı tarafından cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 12.3.1997

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Çeşitli partilerden seçilen Bursa Milletvekillerinin Bursa’ya 35 km. uzaklıkta bulunan Uluabat tatlısu gölü ve çevresinde yapmış oldukları incelemelerde gölü besleyen 245 km. uzunluktaki Kocasu Akarsuyuna bırakılan atıklar nedeniyle aşırı kirlenme olduğu tespit edilmiştir.

1. Ulubat gölünün esas kirlenmesine neden olan ve Kocasuyu Akarsuyuna kömür, kömürüstü hafriyat, kül ve bor atıklarını bırakan devlet kuruluşları Tunçbilek kömür yıkama, Keles Kömür İşletmesi ile ilgili olarak almayı düşündüğünüz önlemler nelerdir? Gölü kirleten kamu kurumlarının çevre mevzuatına aykırı eylem ve işlemleri hakkında neler yapılmıştır?

2. Uluabat Gölü’ndeki kirlilik Uluabat Deresi aracılığı ile Marmara Denizine taşınmaktadır. Marmara Denizinde meydana gelmekte olan bu kirlenme ile ilgili olarak hangi tedbirler alınacaktır?

3. Göl çevresindeki yerleşim alanlarının gölü kirletmesini önlemek amacıyla bakanlık olarak kanalizasyon ve arıtma sistemleri kurmayı planlamakta mısınız?

4. Gölün kirlenmesine neden olan 60 civarındaki özel kişi ve kuruluşların isimleri nelerdir? Kirletenler hakkında yapılan işlemlerle ilgili bilgi verir misiniz?

T.C. Çevre Bakanlığı Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol Genel Müdürlüğü 1.4.1997

Sayı : B.19.0.ÇKÖ.0.06.00.02/978

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 18.3.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5844 sayılı yazınız.

İlgi yazınızda Bursa Milletvekili Sn. Ertuğrul Yalçınbayır’ın ve Sayın Yüksel Aksu’nun yazılı soru önergelerinin cevaplandırılması istenmektedir.

Soru önergelerinde yeralan hususlarla ilgili bilgiler ve Bakanlığımızca yapılan çalışmalar aşağıda verilmektedir.

Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın soru önergesine ilişkin bilgiler

1.Uluabat Gölü’nün kirlenmesine neden olan Kocasu’ya atık bırakan Devlet Kuruluşlarına gerekli tedbirlerin alınması için çalışma yapmaları konusunda ikaz yazısı yazılmıştır. Konu üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

2.Marmara Denizi’nin kirlenmesini önlemek amacıyla Karacabey Belediyesi tarafından bir ortak arıtma tesisi yapılmıştır. Tesisin sürekli çalıştırılmasının sağlanması için Bursa Çevre İl Müdürlüğümüzce denetimler sürdürülmektedir.

Sanayi kuruluşlarının denetlenmesi, arıtma tesisi olmayanların tespit edilip, arıtma tesisi yapmalarının sağlanması, arıtma tesisini çalıştırmayanların çalıştırmalarının sağlanması, yanlış tarımsal gübrelendirme ve ilaçlamanın önlenmesi, gölün batısında bulunan DSİ pompalarının Karacabey ve M. Kemalpaşa Ovalarından gelen kirli atıkların göle bırakılmasının engellenmesi hususlarında ilgililere talimat verilmiş olup, konuyla ilgili çalışmalar, Çevre Kanunu ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde devam etmektedir.

3. Göl çevresindeki yerleşim birimlerinin kanalizasyon ve arıtma tesislerinin kurulması görevi bilindiği gibi Belediyelerin ve bunlar adına İller Bankası Genel Müdürlüğünün görev alanına girmektedir. Bu itibarla Bakanlığımız yatırım programlarında yerleşim birimleri konusunda kanalizasyon ve arıtma tesisleri kurmak için ödenek ayrılmamaktadır.

4.Bakanlığımız Genelge ve Talimatları doğrultusunda, göle atıksu deşarj eden sanayi kuruluşları bugüne kadar Bursa İl Müdürlüğümüzce çeşitli defalar denetlenmiştir. Bunlardan bir kısmı arıtma tesislerini kurmuş, bir kısmı arıtma tesisleri inşaatı ile ilgili iş termin planlarını idareye sunmuş, uymayanlar hakkında da cezai işlemler uygulanmıştır. Bununla ilgili bilgiler yazımız ekinde verilmiştir.

Sayın Yüksel Aksu’nun soru önergesine ilişkin bilgiler :

1.İzmir-Bergama Ovacık Madeni ile ilgili olarak 14.1.1992 tarihinde Bakanlığımıza intikal ettirilen ÇED Raporu mer’i mevzuat uyarınca akademik çevreler ve kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri dikkate alınarak incelenmiş ve değerlendirilerek görüş tesis edilmiştir.

Faaliyetin gerçekleştirileceği yörede Bergama Kaymakamının başkanlığında toplantı yapılmış, faaliyet halka anlatılmış ve görüşleri alınmıştır.

Sözkonusu faaliyetle ilgili olarak yapılan işlemler mer’i mevzuat hükümlerine göre icra edilmiştir.

Konu yargıya intikal ettirilmiş, 13.8.1996 tarihinde yerel mahkeme, 21.11.1996 tarihinde de temyiz üzerine Danıştay 6 ncı Dairesi Bakanlığımız lehine karar vermiştir.

2.Artvin Altın Madeni ile ilgili olarak da; ilgili firmaya, Bakanlığımıza yapmış olduğu başvuru sonucu talep ettiği ÇED Raporuna esas teşkil edecek ÇED Formatı verilmiştir. Ancak bugüne kadar Bakanlığımıza sunulmuş bir rapor mevcut değildir. ÇED Raporunun Bakanlığımıza sunulmasını takiben gerekli incelemeler ve değerlendirmeler yapılarak Bakanlığımız görüşü tesis edilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

M.Ziyattin Tokar Çevre Bakanı

EK : ULUABAT GÖLÜNE VE KOCASU’YA ATIKSULARINI DEŞARJ EDEN

İŞLETMELERİN İSİM LİSTELERİ

SKKY’ye göre İş Termin Deşarj izin Arıtma Kesilen Ceza Firmalar Planı Belgesi Tesisi Miktarı (TL)

- Gökkurtlar Koll.Şti. — Var Var —

- Trakya Birlik — — Var —

- Turbel Gıda San. A.Ş. — Var Var —

- Sultanköy Gıda San. A.Ş. Var — — —

- Tat Konserve San. A.Ş. Var — — —

- Konentaş Kons. San. Tic.

A.Ş. Karacabey — — — —

- Atom Kimya — — — 189 000 000

- Taşmer Ltd. Şti. — Var Var —

- Penguen Gıda San. A.Ş. Var — — —

- Konentaş San. Tic. A.Ş. — Var Var —

- Uysal Süt — Var Var —

SKKY’ye göre İş Termin Deşarj izin Arıtma Kesilen Ceza Firmalar Planı Belgesi Tesisi Miktarı (TL)

- Aysüt — Var Var —

- Packard — Var Var —

- Kestaş Gıda San. A.Ş. — Var Var —

- Sütaş — — — —

- Vatan Konserve — — — 189 000 000

- Şahin Süt — — — —

- Emek Salça Kons. San. TAŞ — — — —

- AKFA A.Ş. — — — —

- Kerevitaş A.Ş. — — — 157 000 000

- Ayyıl Yağ San. A.Ş. — İptal edildi — —

- Nestle Türkiye Gıda San. A.Ş. — — — 189 000 000

23.— Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya’nın, bazı taşınmaz malların satışıyla ilgili olarak Yenihisar Malmüdürlüğünce açılan ihaleye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener’in yazılı cevabı (7/2284)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Abdullatif Şener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 11.3.1997

Cengiz Altınkaya Aydın

Satış ihaleleri yapılmak üzere Yenihisar Malmüdürlüğünce ilan edilen ve 6 Şubat 1997 tarih, 22900 sayılı Resmî Gazete (sayfa 83) de yayımlanan ihalelerdeki taşınmaz malların;

1.Bedel tespitleri kimler tarafından yapılmıştır?

2.İhalelere kaç iştirak sağlanmıştır?

3.İlanda “Ham Toprak” ibaresi, tesisleri gizlemek için mi kullanılmıştır?

4.Taşınmaz malların İmar Durumu Belgeleri dosyaya konulmuş mudur?

5.Piyasa rayiçlerinin altında oluşturulan ihale teklifleri tarafınızdan onaylanacak mıdır?

6.Tam ve doğru bilgilerle ihaleleri yenilemeyi düşünür müsünüz?

T.C. Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğü 28.3.1997 Sayı : B.07.0.MEG.0.23/3376-0-12578

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 18.3.1997 gün ve Kan.Kar.Md.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2284-5756/16217 sayılı yazınız.

Aydın Milletvekili Sayın Cengiz Altınkaya tarafından sorulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmak üzere ilgi yazı ekinde gönderilen soru önergesinde belirtilen hususlara ilişkin cevaplar aşağıda sunulmuştur,

1.Hazineye ait taşınmaz mallara 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 13 üncü Maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen komisyon tarafından emsal alım-satım rayiç bedelleri gözönünde bulundurulmak suretiyle bedel takdir ettirilmektedir.

Bu taşınmaz malların üzerindeki sosyal tesislere ise Bayındırlık ve İskan Bakanlığı elemanları ile bilirkişilerce hazırlanan raporlar da dikkate alınmak suretiyle aynı komisyonca bedel takdir ettirilmiştir. Ayrıca taşınmaz mallara takdir edilen bedeller Millî Emlak Kontrolörü tarafından incelenmiş ve kontrolör tarafından düzenlenen 1996/12 sayılı basit raporda; takdir edilen bedeller uygun bulunmuştur.

2.Sözkonusu sosyal tesislerden sadece Aydın İli, Yenihisar İlçesi, Gevrek yöresinde bulunan 945 ada, 1 parsel no. lu ve105731, 65 m2 yüzölçümlü DSİ Genel Müdürlüğüne ait sosyal tesisler ile aynı il ve ilçe Kızılyer yöresinde bulunan 1311 parsel no. lu ve 46900 m2 yüzölçümlü TKİ Genel Müdürlüğüne ait sosyal tesislerin satışları yapılmıştır.

Bu tesislerden 18.2.1997 günü saat 10.00’da yapılan DSİ Genel Müdürlüğüne ait sosyal tesisin ihalesine, Türkiye Enerji Su ve Gaz İşçileri Sendikası (TES-İŞ) adına yetkili Mustafa Kumlu iştirak etmiş, başkaca istekli çıkmamıştır. Taşınmaz mal ve üzerindeki tesisler 1 042 500 000 000 TL bedel üzerinden TES-İŞ Sendikasına ihale edilmiştir.

18.2.1997 günü saat 15.00’de yapılan TKİ GenelMüdürlüğüne ait sosyal tesisin ihalesine Tarhan Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına yetkili Ramazan Niğdelioğlu iştirak etmiş, başkaca istekli çıkmamıştır. Taşınmaz mal ve üzerindeki tesisler 465 500 000 000 TL bedel üzerinden Tarhan Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. ne ihale edilmiştir.

Diğer tesislerin henüz satışları gerçekleşmemiştir.

3.İlanlarda tapu bilgileri belirtildiğinden anılan taşınmaz mallardan 3 adedinin cinsi ham toprak olarak belirtilmiş, ancak ilgili kurumlara ait eğitim ve dinlenme tesisi olduğu da ayrıca belirtilmiştir. Dolayısıyla ihale ilanları 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 17 ve 18 inci maddelerine uygun yapılmıştır.

Ayrıca, zorunlu ilanlara ilave olarak 8.2.1997 ve 13.2.1997 tarihlerinde, Sabah Gazetesinde de özel olarak ilan edilmiştir.

4.Sözkonusu taşınmaz mallardan Aydın İli, Yenihisar İlçesi, Gevrek yöresinde bulunan hazineye ait 945 ada, 1 parsel no.lu taşınmaz malın 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planında, DSİ Eğitim ve Dinlenme Tesisleri alanı olarak ayrıldığı,

—Kızılyer yöresinde bulunan Hazineye ait 1311 parsel no.lu ve 46900 m2 yüzölçümlü taşınmaz malın 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planında, TKİ Eğitim ve Dinlenme Tesisleri alanı olarak ayrıldığı,

—Mercimek yöresinde bulunan 1007 parsel no.lu ve 219200 m2 yüzölçümlü taşınmaz malın imar planında, piknik ve mesire alanı, eğitim ve dinlenme tesisi alanı olarak ayrıldığı,

—Kovela yöresinde bulunan 266 parsel no.lu ve 3640 m2 yüzölçümlü taşınmaz malın imar planında, yeşil alan, yol, otopark ve sahil şeridi olarak gösterildiği,

—Kızılyer yöresinde bulunan 1800 ada, 1 parsel no.lu ve 148090 m2 yüzölçümlü taşınmaz malın imar planında, kentsel yeşil alan, otopark, yol, sosyal tesis alanı, Elektrik İşleri Etüd İdaresi Tesisleri ve günübirlik piknik alanı olarak ayrıldığı,

Dosyalarında belirtilmiştir.

5.Sözkonusu tesislere piyasa rayiçlerinin altında bir bedel takdir edilmemiştir.

6.Bu durumda ihalesi onaylanan iki adet sosyal tesisin ihalesinin iptal edilerek, yeniden ihaleye çıkarılması düşünülmemektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Doç.Dr. Abdullatif Şener Maliye Bakanı

24.—Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa İlinin kültürel ve tarihi zenginliğinin korunmasına ve tanıtılmasına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yazılı cevabı (7/2300)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim. 13.3.1997

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

1.Kültürel ve tarihi mirasına sahip olduğumuz Osmanlı İmparatorluğu’nun 700 üncü kuruluş yılı olan 1999 yılı içinde, İmparatorluğun bize ve insanlığa etkileri ve mirasın tanıtılması hususunda ülkemizde ve tüm dünyada özel çalışmalarınız olacak mıdır? Çalışmalar için özel kanuna, kaynağa ve bütçeye ihtiyacınız var mıdır? Bu hususta çalışmalar yapılmakta mıdır?

2.700 üncü kuruluş yılında Bursa’nın özel bir yeri olduğu şüphesizdir. Bursa’daki kültürel ve tarihi zenginliğin korunması ve tanıtılması için 1998 yılı bütçesi içinde özel çalışmalarınız kapsamında neler düşünülmektedir?

T.C.

Kültür Bakanlığı

Araştıma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 31.3.1997

Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-123

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 20 Mart 1997 gün, Kan.Kar.Müd.7/2300-5800/16314 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın “Bursa İlinin kültürel ve tarihi zenginliğinin korunmasına ve tanıtılmasına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

İsmail Kahraman Kültür Bakanı

Cevap 1.1999’da Osmanlı Devletimizin kuruluşunun 700 üncü yılını idrak edeceğiz. Yüzlü yıllar devletlerin kuruluşlarında bir köşe taşı olarak kabul edilir ve anılır. Çeşitli devletlerin yıldönümleri, o devletin insanlarının kendi devletlerini tanımalarına, tarihiyle barışmalarına, bağdaşmalarına vesile teşkil eder ve millî ruh, atılım ve güç sağlar. Bu açıdan bakıldığında, 700 üncü yılın çok iyi bir şekilde değerlendirilmesi ve anılması bizim görevlerimizden birisidir.

Bu sebeple, Osmanlı Devletimizin kuruluşunun 700 üncü yılı münasebetiyle düzenlenecek çeşitli faaliyetler çerçevesinde ortak yapım şeklinde film projeleri, çok geniş çapta anma faaliyetleri bir yıl boyunca sürdürülecektir.

Bu çalışmalar için özel bir kanun çıkarılması gerektiği görüşündeyiz. Ancak, Bakanlığımız 1997 yılına ödenek ayrıldığı gibi, 1998 yılı bütçesine hazırlık çalışmaları, 1999 yılına da anma çalışmaları için ödenek konulmasına çalışılacaktır.

Cevap 2.Osmanlı kentinin izlerini taşıyan İzmir-Birgi, Ankara-Beypazarı, Gaziantep, Kütahya, Bolu-Mudurnu, İstanbul-Fatih ve Uşak’ta sokak sağlıklaştırma projeleri, İstanbul-Eyüpsultan ve Süleymaniye Çevre Düzenleme Projeleri ile Tokat, Niksar ve Niğde-Bor’da Koruma Amaçlı İmar Planı Yapımı yer almaktadır.

Ayrıca; sözkonusu projelerin uygulanması için de yatırım programında ödenek ayrılmıştır.

Bursa’da ise 1997 yılı için Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu binası olarak kullanılmak üzere 3 adet sivil mimarlık örneğinin Röleve, Restitüsyon, Restorasyon Projesi yapımı ile Cumalıkızık’ta Sokak Sağlıklaştırma Projesi yapımı ve uygulamaları yatırım programına alınmıştır.

Önümüzdeki yıllarda da bütçe imkanları çerçevesinde bu tür projelendirme ve uygulama çalışmalarına yatırım programımızda yer verilecektir.

25.—Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, parlamentonun itibarı konusunda basında yeralan beyanlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/2407)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızın, Any.Md. 94, 98, İçtüzük Md. 100 hükümleri çerçevesinde, aşağıdaki soruları yazılı olarak cevaplandırmalarını talep ederim.

Saygılarımla.

Ahmet İyimaya Amasya

İş dünyamızın gururu İzzet Baysal’ın, değerli yazar Emin Çölaşan’ın köşesinde yayınlanan mektubunda “Demokratik sistemin tek güvencesi olan Büyük Millet Meclisi’ndeki milletvekillerinin çoğunluğu, milletten kopmuş bir acizler topluluğu görünümünde değiller mi? Onlardan ümit bekleyen bir tek gerçek Cumhuriyet evladı kaldı mı ?...” denmektedir.

1.Parlamento çoğunluğunun “milletten kopmuş, ümit ve çözüm merkezi olmaktan çıkmış bir acizler topluluğunu oluşturduğu” yönündeki düşünce ve basın dünyasına yansıyan haklı veya haksız yargıya karşı ivedi bir önlem düşünüyor musunuz? (Aynı sütunda yayınlanacak mektup sahibine gönderilecek bir enformasyon hizmeti vb.)

2.Kurtuluş savaşını zaferle sonuçlandırmış, Cumhuriyeti kurmuş bu Yüce Parlamentonun, siyasal bir oligarşinin ve politik rehavetin etkileyemeyeceği “bir itibar ve çözüm mekanizmasına” kavuşağı büyük reform çalışmasını başlatmayı düşünüyor musunuz? Tekrarcı, çatışmacı siyasetin yol açtığı tıkanmaları ve sistem yozlaşmalarını aşacak üretken siyasete geçişte parlamentonun önemli bir görevi yok mudur? Bu konuda 1-2 günlük sempozyumlar yerine, mukayeseli ve bilimsel araştırma temeline dayalı, kapsamlı ve akademik bir çalışma başkanlık gündemine alınacak mıdır? Böyle bir tasarım veya çalışma var ise, plan, program ve zamanlaması nedir? Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı 31.3.1997

Sayı : KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2407-5838/16441

Sayın Ahmet İyimaya Amasya Milletvekili

İlgi : 18.3.1997 tarihli yazılı soru önergeniz.

Parlamentonun itibarı konusunda basında yeralan beyanlara ilişkin ilgi önergeniz aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Mustafa Kalemli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

İlgi önergenizde değinilen; Türkiye Büyük Millet Meclisi ile üyelerinin itibar ve saygınlığının korunması ve yüceltilmesi, önce Başkanlığımızın olmak üzere, tüm üyelerin ve demokratik kurum ve kuruluşların üzerine düşen bir görevdir.

Başkanlığımızın büyük bir duyarlılık içinde bulunduğu bu konularda gerekli yasal ve idari düzenlemelerin yapılması için, Başkanlık Divanı ve Danışma Kurulu gibi kurullarımızda yapılan görüşmelerin yanısıra Başkanlığımızın girişimleriyle oluşturulan partilerarası özel komisyonlarda da sürekli çalışmalar yapılagelmektedir.

Ayrıca; yazılı veya sözlü basının yayınları Başkanlığımızca dikkatle izlenmekte ve önergenizde önerdiğiniz gibi, gerekli açıklama ve düzeltemeler yapılmak suretiyle kamuoyu bilgilendirilmektedir. Bunlardan bir kısmının örnekleri de sayın milletvekillerimize gönderilmek suretiyle bilgi verilmektedir.

Aynı şekilde, önergenize konu edilen beyanlarıyla ilgili olarak Sayın İzzet Baysal’a Başkanlığımızca gönderilen açıklama mektubunun bir örneği de ilişiktedir.

Sayın İzzet Baysal İşadamı İzzet Baysal Vakfı Başkanı

Hürriyet Gazetesi Yazarı Emin Çölaşan’ın 16 Mart 1997 günlü yazısında yayımlanan mektubunuzu, adınızı taşıyan üniversite ile ilgili bölümündeki durumu ve kaygılarınızı üzüntüyle okudum. Bu konuda, Yüce Atatürk’ün ilke ve inkılaplarına bağlı; cumhuriyet ve demokrasinin sağladığı erdemler ve çağdaş değerlerle yetişmiş her Türk insanının üzüntü duymaması ve tepki göstermemesi mümkün değildir.

Hiçbir karşılık beklemeden, eğitim ve sağlık alanında ülke ve millet yararına yaptığınız değerli hizmetlerinizin, her türlü takdir duygularının üstünde olduğunu bir kere daha özellikle ifade etmek isterim. İnanıyorum ki, sizin ve sizin gibi ülkemizin gelişmesi ve milletimizin çağdaş uygarlık hedefine ulaşması yolundaki çabaları katkı sağlayan, üstün hizmetlerde bulunan tüm hayırsever insanlarımız, kadirbilir Yüce Türk Milletinin kalbinde her zaman takdir ve teşekkür duygularıyla yaşayacaktır.

Bu halisane duygularımı her zeminde ve vesileyle belirtmeyi zevkli bir görev addediyorum.

Sayın Baysal,

Mektubunuzda ifade ettiğiniz gibi, demokratik sistemin tek güvencesi, demokratik rejimin kalbi Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Yüce Meclisimiz, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusudur. Sanıyorum ki, dünyada bunun başka bir örneği de yoktur. Bu temel özelliği nedeniyledir ki Meclisimiz, yüce Türk Milleti için büyük değer ve anlam taşımaktadır. İlk açıldığı günden bu yana, Meclisimiz bu saygın konumunu daima muhafaza etmiş; milletimizin yegâne ümit ve güven kaynağı olmuştur. Halkımızın hür iradesiyle seçilen milletvekillerimizin büyük çoğunluğu görev ve sorumluluklarının bilinci içinde, Cumhuriyetin temel ilkelerine ve demokratik rejimin değerlerine daima sahip çıkmışlardır.

20 nci Dönem Meclis Başkanı olarak, açık ve kesin bir şekilde ifade etmek isterim ki, her dönemde olduğu gibi bugün de milletvekillerimizin büyük çoğunluğu Cumhuriyetimize yönelik tüm tehdit ve tehlikeler karşısında, hiçbir ödün vermeden dimdik ayaktadır. Bu tehdit ve tehlikeleri bertaraf edecek birlik ve ortak kararlılık içindedir.

Kurucusu olduğunuz ve büyük gayret ve özveriyle milletimizin hizmetine armağan ettiğiniz İzzet Baysal Üniversitesinde olduğu gibi zaman zaman hepimizi üzüntüye sevkeden, kaygıyla karşıladığımız bazı münferit olaylar yaşadığımız bir gerçektir. Ancak; bunlar gerek doğrudan gerek basınımızın değerli mensuplarının katkılarıyla ortaya konup, kamuoyuna yansıtıldığında çareleri bulunmakta ve elbirliğiyle çözümüne kavuşturulmaktadır. Doğru ve haklı olanlar daima galip gelmekte; yanlış ve hatalı yolda bulunanlar da doğruları yerine getirmek zorunda kalmaktadırlar. Ancak, sonuçta aklıselim egemen olmaktadır.

Böyle bir işlerlik, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin doğal ve memnuniyet verici bir sonucudur. Bu nedenle, şartlar ve olaylar nasıl gelişirse gelişsin veya nasıl bir görünüm kazanırsa kazansın, hür ve serbest seçimler sonucunda oluşan Yüce Meclis’deki milletvekillerinin, “milletten kopmuş, bir acizler topluluğu görümününde” olması mümkün değildir.

İnanç ve güvenle bağlı olduğumuz, başta Atatürk ilke ve inkılapları olmak üzere, Anayasa ve yasalar karsışında ülkemizi ve milletimizi geriye götürecek hiç bir gücün başarılı olması söz konusu olamaz. Cumhuriyet evlatları dün olduğu gibi bugün de hiçbir karamsarlığa ve çaresizliğe düşmeden, Yüce Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş uygarlık hedefine ulaşma yolundaki gayretlerini azim ve kararlılıkla sürdürecektir.

Size gerçekleştirdiğiniz tüm hizmetler için en içten takdir ve teşekkür duygularımı tekrar ifade ederken, her zaman destek ve yardıma hazır olduğumu belirtir, sağlık ve esenlik dileklerimle saygılar sunarım.

Mustafa Kalemli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

 

 

 

 

 

Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili ve Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu’nun, kamu personel rejiminin daha adil, dengeli ve çağdaş bir yapıya kavuşturulabilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclisaraştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/179)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Devlet yönetiminin iyi ya da kötü işlemesi, doğrudan doğruya etken olan devlet memurlarının, işe alınmalarından emekliliğine kadar ve hatta emekliliğini de kapsayan bir süreç içerisinde uygulanan mali, sosyal ve hukukî statü ve haklarının bütününü düzenleyen rejimin (sistemin) adil ve tutarlı olmasına bağlıdır.

Bugün Türkiye’mizde sağlıklı ve adil bir personel rejiminin varlığından söz etmek mümkün değildir. Bir hukuk sisteminin uygulamaya konulduğu anda tam anlamıyla mükemmel olduğunu söyleyemeyiz. Ancak zaman içerisinde, sistemin aksayan, adaletsizlik ve dengesizliğe yol açan hükümlerinin düzeltilmesi gerekirken aksine son yıllarda alınan palyatif tedbirler ve bilinçsiz yapılan zamlar her defasında bir çok dengesizlikleri de beraberinde getirmiştir. Yapılan her düzenleme adeta, adil ve dengeli olmayan ücret sistemini hedef almış bir görüntü içerisinde devlet memurları arasında gelir uçurumunun giderek büyümesine, hizmet sınıfları arasında yaratılan büyük dengesizlik bir yana, aynı hizmet sınıflarında bulunanlar arasında da adil olmayan ve hiç bir haklı sebebe de dayanmayan ücret ve istihdam şekli farklılaştırılması personel rejimimizi alt üst ettiği gibi memurlarımızı da birbirine hasım getirmiştir. Adeta personel rejimine tutarlı sistem değil sistemsizlik hakim olmuştur.

Adil ve isabetli olmayan bir tazminat sistemi, Anayasa kurallarıyla bağdaşmayan fazla çalışma ücreti, kadro karşılığı sözleşmeli istihdam gibi ücret dengesini bozan uygulamalar, esasen mevcutken, bugün bir de kadro karşılığı sözleşmeli personele ödenen ikramiye, kadrolu memurlara tanınan makam tazminatı ile özel hizmet tazminatının yansıtılması devlet memurları arasındaki huzursuzluğun başlıca kaynağını teşkil ettiği kadar, memurların malî haklarında adil ve dengeli bir düzenleme yapılmasını da imkansızlaştırmıştır. Bugün iktidar devlet memurlarının aslî maaşı durumunda olan gösterge tablosunda, ek gösterge ve maaş katsayısının tespitinde acz içindedir. Konunun bir başka ve asıl tehlikeli olan yönü de Devletin, devlet memurları arasında ayrım yapmasıdır. Bu farklılık, kurumlar arasında olduğu kadar, aynı kurumun merkez teşkilatında çalışan memurla, taşra teşkilatında istihdam edilen memur arasında da yaşanmaktadır. Bu tür uygulamalar memuru iş yapma yerine devamlı iş arama, kurum değiştirme peşine düşürmekte ve istikrarsızlığa yol açmaktadır. Anadolunun en ücra köşelerinde her türlü zorluklara göğüs geren cefakâr memurlarımızın şevkini kırmaktan öteye bir yarar sağlayamamıştır.

Benzer adaletsizliği emekli memurlarımız için de rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira bugün içinde yaşadığımız personel rejimi küçük memuru ezen, emekliye hayat hakkı tanımayan adaletsiz bir sistemsizlik rejimi haline gelmiştir. Bunu da devlet ciddiyetiyle bağdaştırmak mümkün değildir.

Tazminatlar ve yan ödemeler asli maaşı, kat be kat geride bırakmıştır. Oysa bir memur için aslolan asli maaşıdır. Bu çarpık sisteme son verilmeli ve devlet ciddiyeti ve Anayasa kurallarına uygun olarak sosyal ve hukuk devleti anlayışı içinde bir düzenleme yapılmalıdır.

Üst düzey yöneticileri ile bazı meslek gruplarına ödenen özel hizmet tazminatı ile Başbakanlık ve bağlı kuruluşlarında uygulanan fazla çalışma ücretinin, en yüksek devlet memuru aylığına endeksli olması, memurun maaş gösterge tablosunda düzenleme yapılmasının zorluğu yanında, yeni dengesizliğin ve adaletsizliğin kaynağını oluşturduğu kadar, ücretler arasındaki uçurumun daha da büyümesine yol açmaktadır. Nitekim hükümetin memur maaşlarına yaptığı son zamlarda izlediği yol bunun açık bir delilidir.

Adil ve dengeli bir ücret rejimini öngören ve üstlendiği görevin mesuliyetini müdrik, devletin memuru olmaktan gurur duyan bir memur anlayışının yerleştirilmesi amacıyla, gayri adil ve palyatif düzenlemeler yerine, ciddi, haklı, tutarlı, kıdem ve kariyere önem veren ve eşit işe eşit ücret prensibini şart gören bir rejimin en kısa zamanda oluşturulması kaçınılmazdır.

Uygulanmakta olan personel rejiminin aksayan yanlarını düzeltmek ve memur ve diğer kamu görevlileriyle bunların emeklilerinin geçmiş yıllarda maruz kaldıkları kayıpları gidermek ve bunların mali ve sosyal haklarında iyileştirmeler yapmak amacıyla Yüce Meclisten yetki alan hükümet, maalesef bu sözünde de durmamış, son uygulamalarıyla gayri adil bir anlayışlar içinde memurlar arasında esasen mevcut olan uçurumun daha da açılmasına, küçük dereceli memurlarla, emeklilerin yaşanan enflasyon karşısında ezilmelerinin zeminini hazırlamış, memur ve emeklilerimizi 1992 öncesini mumla arar bir ortam ve ücret sistemine mahkum etmiştir.

Bugün basın-yayın organlarında yeralan muhtelif haber ve iddialardan, çeşitli memur teşekküllerinden alınan bilgilerden, hükümetin hızla ilerleyen bir kadrolaşma gayreti içinde olduğu, özellikle üniversitelere ödenek tahsisi hususunda üniversite yönetimleriyle ciddi ciddi kadrolaşma pazarlıkları yapıldığı, kamu kurum ve kuruluşlarının memurları üzerinde baskı oluşturularak bilhassa yönetim kademelerinde bulunanların görevlerinden alınarak yerlerine fikri ve siyasi yandaşların getirildiği anlaşılmaktadır.

Bütün bu hususların incelenerek, sağlam, kalıcı, tutarlı ve adil bir personel ve ücret rejiminin oluşturulmasına yardımcı olmak üzere;

1.Adil ve dengeli, kıdem ve kariyeri ön planda tutan, eşit işe eşit ücret anlayışını hedef alan, devletinin ve milletinin hizmetinde olmanın onurunu taşıyan, üstlendiği görevinden gurur duyan bir memur olgusunun yerleştirilmesi,

2.Palyatif ve mevcut ücret dengesizliğine her gün bir yenisini ekleyen ücret sistemi yerine, ciddi, kalıcı ve tutarlı, çalışanları enflasyona ve siyasi değişimlere karşı koruyucu hukukî, mali ve sosyal hakların tespiti,

3.Türkiye Cumhuriyeti memurlarının tabi olacakları statünün sağlam ve çağa ayak uydurabilecek bir personel rejimine kavuşturulması,

4.Siyasi kadrolaşma hareketleri ile memur kıyımının var olup olmadığının, varsa bunların boyutlarının ve bu alanda alıncak objektif tedbirlerin tespiti,

için Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini arz ederiz.

Anavatan Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili ve Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.