Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 22 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

67 nci Birleşim

12 . 3 . 1997 Çarşamba


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın, İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 76 ncı yıldönümü münasebetiyle açıklaması ve CHP İçel Milletvekili Durmuş Fikri Sağlar, DSP Kütahya Milletvekili Emin Karaa, RPÇorum Milletvekili Zülfikâr Gazi, DYP İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç, ANAP Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün'ün grupları adına ve Ankara Milletvekili Mehmet Ekici'nin şahsı adına konuşmaları

2. -Konya Milletvekili A. Turan Bilge'nin, tarım ve hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin cevabı

3.-Gaziantep Milletvekili Ünal Yaşar'ın, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'in cevabı

4. - Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın, zorunlu eğitime ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.-Aydın Milletvekili İsmet Sezgin ve 21 arkadaşının, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri konusunda genel görüşme açılamasına ilişkin önergesi (8/10)

C)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.-Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/713)

IV.-ÖNERİLER

A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. -247 sıra sayılı, 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhatarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündemin 6 ncı sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. -SEÇİMLER

A)BAŞKANLIK DİVANINDA AÇIK BULUNAN ÜYELİĞE SEÇİM

1.-Başkanlık Divanında açık bulunan kâtip üyeliğe seçim

B)KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.-Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VI.-SORULAR VE CEVAPLAR

A)SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Doğubeyazıt İlçesinde yapımına başlanan sağlık ocağına ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/233)

2.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı ve ilçelerinde yapım devam eden hastane ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/234)

3.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Eleşkirt İlçesindeki Devlet hastane ve sağlık ocaklarındaki sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/235)

4. -Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Eleşkirt İlçesindeki il kütüphanesinin hizmet binası ihtiyacına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/236)

5.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Doğubeyazıt İlçesinde yapımı sürdürülen kültür sitesi inşaatına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/237)

6.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı İlçelerinde öğretmen evi yapılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/238)

7.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı- Eleşkirt İlçesinde yapımı devam eden İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/239)

8.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Doğubeyazıt İlçesinde yapımı devam eden İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/240)

9.-Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun, bazı enerji nakil hatlarının ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/241)

10.-Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, köy korucularına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242)

11. - Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Türkiye'ye çeşitli kaynaklardan yapılacak yardımlardan Doğu ve Güneydoğu bölgelerine bir pay ayrılıp ayrılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/243)

12. -Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ'un, Mersin Gümrüğü ve limanındaki bazı kamu görevlilerinin rüşvet aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/246)

13. -Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, bir gazetede yayımlanan "Patrikhane TC'yi takmıyor" başlıklı haberde yer alan iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/249)

14.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Patnos Barajı ve Patnos Ovası sulama inşaatlarının personel yetersizliğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/250)

15. -Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Türkiye -İsrail Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması ile ilgili basına yansıyan bir beyanına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/252)

16.-Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Hollanda'daki İslam Kolejlerinden mezun olanların bu okullarda geçen öğretim sürelerinin Türkiye'de eksik değerlendirildiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/253)

17.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı İline bağlı köy ve mezralardaki göçleri önlemeye yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/254)

18.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, kalkınmada öncelikli yörelerdeki çiftçilere ek kredi verilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/255)

19.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, 1996 -1997 Hububat Alım Kararnamesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/256)

20.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı il sınırları içindeki bazı akarsular üzerinde baraj yapılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/257)

B)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın;

-DSİ Genel Müdürlüğünün Bursa'daki yatırımlarına

- Bazı projelere,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/2070, 2075)

2.-Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın;

-Hatay'da baraj yapımı nedeniyle boşaltılan köylerdeki ailelerin ve göçebelerin iskânına,

-Hatay'da bazı ailelerin iskân programı hakkında ileri sürülen iddialara,

İlişkin Devlet Bakanı Bekir Aksoy'dan soruları ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın yazılı cevabı (7/2134, 2135)

3.-İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Avrupa seyahatine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un yazılı cevabı (7/2159)

4.-Denizli Milletvekili M. Kemal Aykurt'un, PamukkaleKuzey ve Güney kapılarına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/2166)

5.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı ve ilçelerinin kütüphane ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/2178)

VII.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.-926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

2. -Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı :209)

I.-GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Rize Milletvekili H. Avni Kabaoğlu, Karadeniz'in kirliliği ve ekolojik sistemine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in, TürkiyeBüyük Millet Meclisince kabul edilişinin 73 üncü yıldönümü münasebetiyle Tevhidi Tedrisat Kanununa ilişkin gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam,

Adana Milletvekili İmren Aykut'un, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundaki uygulamalara ilişkin gündemdışı konuşmasına da, Devlet Bakanı Sacit Günbey,

Cevap verdiler.

Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz, Devlet Bakanı Sacit Günbey'in konuşmasında partilerine sataşması,

Devlet Bakanı Sacit Günbey, Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz'ın konuşmasında şahsına sataşması,

Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un yerinden yaptığı konuşmasında şahsına sataşması,

Nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Avusturya, Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H.Ufuk Söylemez'in,

Küba'ya gidecek olan Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna'ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'ın,

Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleriyle,

Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan Meclis Başkanlarının vaki davetlerine icabetle TBMM Başkanının başkanlığında bu ülkelere gidecek olan 6 kişilik parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subaylar Hakkında Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam edilecek Sözleşmeli Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısının yeniden incelenmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; komisyonlarda bulunan (1/396) ve (1/411) esas numaralı kanun tasarılarının geri verildiği bildirildi.

Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in, siyasî parti gruplarının oranlarında meydana gelen değişiklikler nedeniyle, TBMM Başkanlığı Kâtip Üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 21 arkadaşının, erozyonun nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/174) okundu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/2) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesinin, yapılan oylamadan sonra,

Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/12) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildikleri açıklandı.

İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşının, TMOGenel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S.Sayısı :154) ile,

Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18 arkadaşının, hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/7) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S.Sayısı :174)

Üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya,Edirne Milletvekili Evren Bulut'un, (10/6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir konuşma yaptı.

12 Mart 1997 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.55'te son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Mustafa Baş Ünal Yaşar

İstanbul Gaziantep

Kâtip Üye Kâtip Üye

Ahmet Dökülmez

Kahramanmaraş

Kâtip Üye

II. -GELEN KÂĞITLAR

12.3.1997 ÇARŞAMBA

Yazılı Soru Önergeleri

1.-İzmir Milletvekili Birgen Keleş'in, kamu kuruluşlarında görevden alınan kadın yöneticilere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2252) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

2. -Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ'un, hakkında tutuklama kararı bulunan eski bir emniyet mensubuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2253) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

3.-Ankara Milletvekili Mehmet Ekinci'nin, kamu bankalarının basın kuruluşlarına verdikleri kredi ve ilanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2254) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

4.-Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Türkiye Kalkınma Bankası personelinin emekliye ayrılmaya zorlandıkları iddiasına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2255) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

5. -İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, Malatya'da yapılan laiklik karşıtı yürüyüşe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2256) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

6. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, hakkında tutuklama kararı bulunan eski bir emniyet mensubunun yakalanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2257) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

7.-Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in hakkında tutuklama kararı bulunan eski bir emniyet mensubunun yakalanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2258) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

8. -Kars Milletvekili Selahattin Beyribey'in, silah ruhsatı başvurusunda bulunan koruculara ilişkin İçişleri Bakanınadan yazılı soru önergesi (7/2259) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

9. -Rize Milletvekili Avni Kabaoğlu'nun, İsrail'de çalışan işçilerimizin sorunlarına ilişkin Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2260) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

10.-Adana Milletvekili İmren Aykut'un, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2261) (Başkanlığa geliş tarihi :10.3.1997)

Genel Görüşme Önergesi

1.-Aydın Milletvekili İsmet Sezgin ve 21 arkadaşının, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10) (Başkanlığa geliş tarihi :11.3.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

12 Mart 1997 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa BAŞ (İstanbul), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67 nci Birleşimini açıyorum.

Çalışmalara başlamamız için yeterli sayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın, İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 76 ncı yıldönümü münasebetiyle açıklaması ve CHP İçel Milletvekili Durmuş Fikri Sağlar, DSP Kütahya Milletvekili Emin Karaa, RPÇorum Milletvekili Zülfikâr Gazi, DYP İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç, ANAP Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün'ün grupları adına ve Ankara Milletvekili Mehmet Ekici'nin şahsı adına konuşmaları

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kültür Bakanı Sayın İsmail Kahraman, Başkanlığımıza gönderdiği bir tezkereyle, İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün 76 ncı yıldönümü münasebetiyle, bugün, Genel Kurulda, Hükümet adına gündemdışı bir konuşma yapmak istediğini bildirmiştir.

Kendisine gündemdışı söz vermeden önce, 50'nin üzerinde milletvekili arkadaşımızın Başkanlığa vermiş oldukları bir önerge vardır; bu önergede, "Malumları olduğu üzere, 12 Mart, İstiklal Marşımızın Meclisimiz tarafından kabul günüdür. Anadolu ve Trakya Türklüğünün emperyalizme karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinin başarıyla tamamlanmasında İstiklal Marşımızın oynadığı rol çok açıktır. Kuvayi Milliye ruhuyla bu iman mısraları etrafında kenetlenen halkımız, müstevlileri bu topraklardan kovmuş ve Cumhuriyet, bu büyük başarının eseri olarak ortaya çıkmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstiklal Marşımıza ve yazarı Mehmet Akif Ersoy merhuma vefa borcunu ödemelidir. Bu maksatla, 12 Mart günü, Taceddin Dergâhında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak, bir tören düzenlenmesini ve müteakiben, Genel Kurulun mutad oturumunun başında, İstiklal Marşının tamamının, Başkanlıkça tayin edilecek bir üye tarafından kürsüden okunmasını ve bütün üyelerin saygı duruşuyla ayakta dinlemesini arz ve teklif ederiz." demektedirler.

Sayın arkadaşlarımız, bu önerge, Meclis Başkanlığına verilmiştir. Meclis Başkanlığıyla yapılan görüşmede, gruplar, galiba kendi aralarında anlaşmışlar. Her grup, gruplar adına yapılacak konuşmalarda, İstiklal Marşımızın iki kıtasını okuyacaktır.

Saygı duruşuna gelince: Biliyorsunuz, İçtüzüğümüzün 53 üncü maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinde saygı duruşunu gerektirecek konularda Başkanlık Divanının karar alması gerekiyor; bu, İçtüzük hükmüdür. Zaten, İstiklal Marşımız, hepimizin onurudur, gururudur, onun içerisindeki ruh ve mana hepimizin şevkidir. Dolayısıyla, biz, her gün, zaten, İstiklal Marşımız çalındığında, Marşımıza karşı, büyük bir huşu içerisinde saygılı duruyoruz; yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda değil, çalındığı her yerde, Türkiye'nin ve dünyanın her yerinde, Marşımıza karşı saygımızı belirtiyoruz.

Bu durumu açıkladıktan sonra, Sayın Bakana söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

KÜLTÜR BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisimizce kabulünün 76 ncı yıldönümü münasebetiyle huzurlarınızda bulunuyorum. Hükümetimiz ve şahsım adına, böyle bir günde huzurunuzda olmanın bahtiyarlığı içerisinde, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Millî marşlar, bayraklar gibi, devletlerin sembolüdür. İstiklal Marşımız, henüz, daha İstiklal Savaşımız neticelenmeden kabul edilmiş olan bir marştır ve çok sıkıntılı günlerde, milletimize ve ordumuza ruh, iman ve güç veren bir metindir.

İstiklal Marşımızın kabulü, 12 Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleşmiştir. Merhum Akif, ilk müsabakaya katılmamıştır; zira, "ortaya konulan maddî bir menfaat karşılığında millî marş yazılmaz" demiştir.

Millî şairimiz, hepimizin örnek alacağı, örnek ve lider bir şahsiyettir; hayatı, yaşayışı, karakteri, seciyesi, ilmi seviyesiyle örnek teşkil eden bir zattır.

Doktor Rıza Nur Beyin Maarif Vekilliği sırasında başlatılan bu çalışma, bilahara, Hamdullah Suphi Tanrıöver Beyin Millî Eğitim Bakanlığı sırasında neticelendi. Akif, Maliyenin ayırdığı 500 lirayı, Şarkışla'daki yaralı gazilerin masrafları için hibe etti. Kendisinin paltosu olmadığı, arkadaşının yağmurluğuyla Meclise gelebildiği halde, Akifimizin yapmış olduğu bu insanlık örneği jest, hepimize örnek teşkil etmelidir.

Milletimiz, İstiklal Savaşımızı, bütün emperyalist güçlere karşı çok büyük özveriyle gerçekleştirmiştir ve bunu gerçekleştirmede, iman gücünün, inancın çok büyük tesiri olmuştur. Bütün devletlerin yüklendiği Türkiye'nin, bütün dünyaya karşı böyle bir zafere kavuşmasının reçetesi, inancı, imanı, örfü, âdeti, ananesine bağlılığı olmuştur ve öyle neticelenmiştir.

Savaşın ruhunu, gaye ve hedefini dile getiren bir şiirin İstiklal Marşı olarak kabul edilmesi, sadece o gün için değil, bugün de, yarın da bize yol gösterici olacak bir metindir. Zira, Anayasanın başlangıcında da anayasal bir metin olarak kabul edilmiş ve değiştirilemez hükümler arasında İstiklal Marşımız sayılmıştır. Rahmetli Mehmet Akif Ersoy Beyin dediği gibi, inşallah, Türk Milleti ebediyete kadar devletini devam ettirecek ve bir daha İstiklal Marşı yazmak gibi bir durumla karşı karşıya kalmayacaktır.

İstiklal Marşımız, milletimizi millet yapan değerlerin yüksek bir heyecan ve hissiyatla dile getirildiği eşsiz bir metindir ve sadece normal törenlerde okunacak bir marş da değildir -Sayın Başkanımızın dediği gibi, biraz sonra, her grup ikişer kıtasını okuyacağına göre- her kıtasından ders alınacak olan, her mısraı apayrı bir destan olan yol gösterici bir metindir; bir anayasa metni gibidir ve bir destandır.

Büyük bir devletin torunları olarak, ahfadı olarak, bu Mecliste, bizi, yine, bütünleştiren böyle bir marş, böyle bir metin, böyle bir eserle karşı karşıyayız ve bütün gruplarımız, rahmetli Akif'in 27 Aralıktaki anma gününde olduğu gibi, yine aynı fikir etrafında, yine bir bütünlük ve sevgi yumağı halinde kendisini burada temsil ettirecektir.

Toplumumuzun içinde sıkıntılar olsa dahi, milletimizin bütünlüğü, birliği ve geleceği mevzubahis olduğunda, bir bütün halinde hareket ettiğimizi her zaman gösterdik ve göstereceğiz. Zira, kökü çok eskiye dayanan bir devletin devamıyız, kuruluş tarihi 1299'a uzanan bir büyük devletin, bir cihan devletinin devamıyız, Osmanlı'nın torunlarıyız. Düşününüz ki, dünya nüfusunun 548 milyon olduğu dönemde, 20 milyon kilometrekarelik bir sahada, 100 milyon nüfusa hitap eden bir devletin temsilcileriyiz ve o maziden gelen hasletlerimizle, o maziden gelen geleneklerimiz ve göreneklerimizle, geleceğe ümitle yürüyoruz ve yürüyeceğiz.

O noktadan, İstiklal Marşımız, sadece bir anın, bir savaş arasının duygusu değil, topyekûn bir tarihin, geçmişin, bugünün ve geleceğin yol göstericisi olan bir metindir.

Böyle bir metnin kazanılmasında ve kazandırılmasında emeği geçenleri, bu vesileyle, tekrar, hürmetle ve rahmetle yad etmek, hepimizin boyun borcudur.

Kültür Bakanlığımız, millî kültürümüzün yaygınlaştırılması, geliştirilmesi ve ilerletilmesi için gereken çalışmaları yapmakla mükellef kılınmıştır; kuruluş kanunumuzun gereği budur. Bu gereği yerine getirmek için, millî kültürümüzü esas kabul eden, evrensel değerlerle bütünleştiren bir çalışmanın içerisinde, gereken faaliyetleri sürdürüyoruz.

Bu cümleden olmak üzere, Millî Marşımızın kabul yıldönümünde de, bugün, Türkiyemizdeki bütün illerimizde, ilkokullar, ortaokullar ve liseler arasında, Millî Marşımızı güzel ezbere okuma yarışması tertip ettik. Millî Kütüphanemizde, Ankara'daki merasimimizi tamamladık. Büyük bir katılım oluyor ve yurt sathında, gençlerimiz, geleceğimiz demek olan genç talebelerimiz, büyük bir vecd ve aşkla ve şevkle, İstiklal Marşımızın yarışmasına katıldılar. Bu yarışmayı, İstanbul'da, 27 Aralıkta yapmıştık; 3 050 okul katıldı, 11 800 talebe iştirak etti ve bunların 270'i dereceye girdi. Her kazada, her okulun birincisi, ikincisi, üçüncüsü seçildi. Bunlar arasında, mesela, bir Ermeni talebe kızımız Lory, bir Rum kızımız, Rum ilkokulundan Aleksandra, körler okulundan bir ortaokul talebesi, büyük vecd içerisinde ve büyük bir başarıyla Marşımızı okudular. Bütün yurt sathında, benzeri bir tabloyu, bugün, Türkiyemiz yaşadı.

Bize düşen, millî birlik ve bütünlüğümüzü sağlamada en mühim unsur olan manevî değerlerimize sahip çıkmaktır, millî değerlerimize sahip çıkmaktır, millî ve manevî hayatımızı ayakta ve diri tutmaktır. Kültür sahibi olmanın gereği budur ve eğer bu kültüre sahip çıkmazsak, milletimizin değerlerine sahip çıkmazsak, o takdirde, şahsiyet fukaralığıyla karşı karşıya kalırız; hatta, şahsiyet yokluğuna duçar oluruz; o takdirde de, asimile olmak gibi bir durum mevzubahis olur. Onun için, bu ve benzeri vesilelerle, Kültür Bakanlığımız, millî kültür sahasında, gereken faaliyetlerini, icap ettiği ölçüde sürdürecek ve devam ettirecektir. Bu vesileyle, desteğini esirgemeyen bütün kamu görevlilerine ve Millî Eğitim Bakanlığı mensuplarına ayrıca teşekkürlerimizi sunmak istiyorum.

İstiklal ve hürriyet, milletimizin temel değerlerindendir, yapısının icabıdır. Esareti ve köleliği kabul etmeyen bir yapıya ve bir bünyeye sahip bir milletin mensubuyuz. Esasında, hürriyet, doğumla insana verilen tabiî haklardandır. Hür olmak, insanın doğuştan sahip olduğu bir haktır. O hürriyeti engelleyici herhangi bir tedbire tevessül etmek, gerek hukuka gerekse insanlık haysiyetine ve onuruna aykırı bir hadisedir. Fert olarak bunu kabul etmememiz, neticede, millet olarak ve devlet olarak da kabul etmememiz sonucuna bizi götürür. Despot düşüncelerle ve yönlendirici, normatif değerlerle hareket ettirici düşüncelerle toplumu ileriye götürmek mümkün değildir. Toplumun önünün açılması, ancak, ona, hürriyet ve istiklal, istikbal tanıyarak, düşüncesini hür bir şekilde ifade etme hakkını tanıyarak gerçekleşebilir; bu, milletimizin yapısında ve dokusunda vardır, var olmaya devam edecektir ve bu devam ettiği müddetçe de, ülkemiz, ileriye, daha ötelere doğru ulaşacak ve Türkiye, misyonuna kavuşmuş olacaktır.

Rahmetli Mehmet Akif Ersoy'u anarken ve İstiklal Marşımızın kabulü yıldönümünde konuşurken, bunları da ifade etmeyi bir görev olarak telakki ettim ve bu sözlerimle, Yüce Meclimizle aynı fikir ve düşüncede olduğumu da, müsaadenizle, kabul ettiğimi ifade etmek isterim.

Millî günlerimizde nasıl berabersek, her meselemizde yan yana ve beraber olduğumuz inancı içerisindeyiz. Elbette ki, detaylarda, tali meselelerde ve güdülecek olan yollardaki, politikalardaki tespitlerde farklılıklar olabilir; ama, bu, nihayetteki hedefi değiştirmez. Hepimizin hedefi, merhum Akif'in İstiklal Marşımızda söylediği gibi, ilelebet Türkiyemizin yaşaması, bayrağımızın dalgalanması, ezanımızın, minaremizin sessiz kalmaması, arşa doğru şahadet parmağı gibi yükselmesidir. Türkiyemiz, bu şekilde kalkınacak, gelişecek ve çağı aşacaktır.

Bu duygularla hepinizi tekrar hürmetle selamlarken, İstiklal Savaşımızda ve daha önceki muharebelerde şehit olmuş bütün şühedamızı, devletimiz için her sahada hizmet vermiş olan değerli büyüklerimizi tekrar rahmet ve minnetle anıyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor; bütün siyasi partilerimize, Hükümetimiz adına teşekkürlerimizi sunuyorum. (RP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, Hükümet gündemdışı söz isterse, grupların, 10'ar dakikayı geçmemek üzere söz hakkı vardır. Bir de grubu olmayan bir partinin mensubu bir milletvekiline söz verilecektir; İçtüzüğe göre bunun süresi de 5 dakikadır.

CHP Grubu adına Sayın Fikri Sağlar söz istemişlerdir.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın ulusal marş olarak kabulünün yıldönümüyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerimizi dile getirmeden önce, Türk Halkına istiklalini kazandırmak için canları pahasına mücadele edenleri, bu uğurda şehit düşenleri ve elbette bu kutsal mücadelenin öncüsü Büyük Atatürk'ü bir kez daha saygıyla anarak, şükran duygularımızı ifade etmek istiyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

İstiklal Marşı, kuşkusuz her ulus için çok anlamlı ve önemlidir; ancak, bizim İstiklal Marşımız, simgelediği bağımsızlık mücadelesinin büyüklüğüyle, birçok mazlum ulusa örnek olma özelliği nedeniyle daha da değerlidir. Gerçekten de, İstiklal Marşımızın her dizesinde, buram buram inanç, kahramanlık, coşku ve ulusa olan güven kokar. İstiklal Marşımız, aynı zamanda, emperyalizme karşı başkaldırının ve zaferin destanıdır. Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşında, Türk Halkının ortak duygularını ve değerlerini olağanüstü bir duyarlılıkla, ama, bir o kadar da özgüvenle dile getirmiştir. Büyük şairimizi saygıyla anıyorum ve onun önünde şükranla eğiliyorum.

İstiklal Marşımızın kabul edildiği günün zorunlu koşullarını halkımız çok iyi biliyor. Atatürk ve mücadele arkadaşları, cephelerde tüm yokluklara karşı verdikleri savaşımda kazandıkları zaferleri, daha sonra ülkenin yeniden yapılanması konusunda da gerçekleştirmişlerdir. Ancak, çok iyi biliyoruz ki, ulusların tarihlerinde her zafer, bir sonuç değil, yeni bir başlangıçtır. Geçmişteki zaferler ve başarılar, bir sonraki aşama için iyi bir başlangıç oluşturduğu anda değer kazanır. Bu anlamda, İstiklal Savaşımızın ulusal marş olarak kabul edilişinin 76 ncı yıldönümünde, geçmişte kazandığımız zaferler ve başarıları sadece anmakla yetinmemeli, bunları, bu günü, geleceğin temelleri olarak görmeliyiz.

Türkiye Cumhuriyetinin bugün içinde bulunduğu koşullar, Atatürk ve mücadele arkadaşlarının düşledikleri koşullar değildir ne yazık ki. Sağlanan önemli gelişmelere, gerçekleştirilen büyük atılımlara rağmen, Türkiye Cumhuriyeti, kendisini var eden değerlere yönelik saldırılar başta olmak üzere, çok ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Cumhuriyetin temel ilkeleri ve devrimlerini yok etmek isteyen bazı kesimler, bu amaçlarını açıkça gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Çağdaş, demokratik ve laik bir Türkiye Cumhuriyetini dünya uluslar ailesi içerisindeki saygın yerinden uzaklaştırmaya çalışanların gafletini ibretle izliyoruz; ancak, sadece izlemekle yetinmeyeceğimizi ve demokratik hukuk devleti esaslarıyla karşılarına çıkacağımızı, burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Bugün, Mehmet Akif'e ve onun muhteşem eseri İstiklal Marşına övgüler düzenlerin ve şükran duygularını dile getirenlerin bazıları, Mehmet Akif'i ve İstiklal Marşını doğru olarak kavradıklarını sanmadığım hal ve hareket içerisindeler. Ulusal bağımsızlığımızla ilgili ciddî kaygılar yaratan gelişmelere bakışlarından kaygı duyduğum bu insanlarla, Mehmet Akif'i ve İstiklal Marşımızın ruhunu bağdaştırmada hayli güçlük çekmekteyim. Keza, "gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem" dizesinin arkasına sığınarak, Mehmet Akif'i başka unsurlarıyla bağdaştırma çabalarının da gerçeği yansıtmadığını ifade etmek istiyorum; çünkü, aynı Mehmet Akif, dizelerinde, baskı ve zulme karşı özgürlüklerden yana olduğunu en açık biçimde dile getiren bir şairdir.

Tarihi doğru algılamak, kişileri de yerli yerine oturtmak gerekir. Mehmet Akif, İslamî değerlerine bağlıydı; ama, başkaları halka zulmü reva görürken, Mehmet Akif "zulmü alkışlayamam, zalimi asla övmem" diyecek kadar özgürlüklerden ve halktan yanaydı. Evet, İngiliz sığınmacısı Vahdettin de İslamî değerlere bağlıydı; ancak, Vahdettin ve onun şeyhülislamı, Kuvayı Milliye önderleri için idam ferman ve fetvaları verirken, Mehmet Akif, Kuvayı Milliyecilerle birlikte Anadolu'da cami cami dolaşıp emperyalizme karşı ulusal direniş bayrağını dalgalandırıyordu.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın en önemli mesajlarından biri de "ümmet" yerine "millet" kavramı etrafında halkı harekete geçirmek istemesidir. Bu, kimilerince, büyük vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un şahsında savunma gayretinde bulundukları Osmanlı ve Osmanlıcılık kopuşunun net bir ifadesi olarak algılanmalıdır.

Geçmişe sahip çıkmak, geçmişte yaşamak değildir, tarihimizin her dönemi bizimdir. Orta Asya'dan beyliklere, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyetine, tarihimizin her dönemini -doğruları ve yanlışlarıyla- bizim tarihimiz olarak kucaklıyoruz; ama, doğrularına sahip çıkarak, geliştirip dönüştürerek yararlanmaktan yanayız. Yanlışları da, bir özeleştirme mekanizması içerisinde değerlendirmemiz gerekiyor. Bu, tarihin inkârı değil, çağdaş olmanın en doğal gereğidir.

Mehmet Akif Ersoy bugün yaşıyor olsaydı, İstiklal Marşını, aynı ruhla, aynı inançla, bu kez, yeni Ali Kemallere, Damat Feritlere, Abdülhamit özentilerine ve onların uluslararası bağlantılarına karşı yazardı. Bugün, İstiklal Marşımıza, verdiği mesaja, ruha her zamankinden daha fazla sarılmamız ve sahip çıkmamız gerekmektedir.

İstiklal Savaşımızın ve onu izleyen cumhuriyetin tüm kazanımları büyük saldırılarla karşı karşıyadır. Bugün, İstiklal Savaşımızın, onun yarattığı çağdaş, demokratik, laik cumhuriyet temellerine dönüşün gerekli olduğu ve bunun için de devrim yasalarının ödünsüz uygulanması gerektiği, çetelerden arınmış temiz toplum, temiz yönetim özleminin gerçekleştirilmesi için mücadele günüdür; bu mücadelenin ruhu da Kuvayı Milliyedir.

Bu arada, ulusal birliğimizi simgeleyen İstiklal Marşımızın kabulünün 76 ncı yıldönümünü idrak ettiğimiz bugünün, yani 12 Martın, demokrasiye, birlik ve bütünlüğe karşı olaylarla aynı güne rastlamasını talihsizlik olarak değerlendiriyorum. 12 Mart muhtırası ve Gazi olaylarının benzerlerinin tekrar yaşanmaması için, tüm halkımızı ve özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisini, sorumluluğunun gereklerini en iyi biçimde yerine getirmeye davet ediyorum.

İstiklal Marşımızın kabulünün 76 ncı yıldönümünde, Büyük Atatürk ve mücadele arkadaşları başta olmak üzere, istiklalimizin kazanılması ve sürdürülmesi doğrultusunda çaba gösterenleri saygıyla selamlıyorum, önlerinde şükranla eğiliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bugün, alınmış olunan karar doğrultusunda, her arkadaşımız, İstiklal Marşımızın iki dörtlüğünü okuyacak; ben de, ilk ikisini sunmak istiyorum.

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak,

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.

Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal."

Hepinize saygılar sunuyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sağlar.

DSP Grubu adına, Sayın Karaa; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Karaa, süreniz 10 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın kabulünün 76 ncı Yıldönümünde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Millî marşlar, milletlerin birlik ve beraberlik duygularını yansıtırlar. Her millet, kendi marşını, belirli tarihî olaylar sonunda elde etmiştir; ama, hiçbir millet, Türk Milleti gibi, her anını yaşayarak millî marşına sahip olamamıştır. İstiklal Marşımız, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, ülkemizi parçalamak isteyen emperyalistlere karşı Türk Milletinin vermiş olduğu bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı yıllarında, ordudan gelen bu yoldaki talep üzerine, gündeme gelmiştir.

Nasıl bir millî marş olacağı konusunda şu istekler ortaya çıkmıştır: Öyle bir marş olmalı ki, Mehmetçik onda tüm benliğini, bağımsızlık aşkını bulmalı, vatanın bağrına bir hançer gibi saplanmış düşmanla savaşırken, bu marştan güç almalıdır. Yine bu marş, kutsal bir ayet gibi, askerin dudaklarından eksik olmamalıdır. Açıkçası bu Marş, Türkün özgürlük ve vatan tutkusunu dile getirmeliydi.

Böylesine büyük özelliklere sahip bir İstiklal Marşını yazmak, elbette kolay değildi. Ne var ki, o yıllarda, Türk Milletinin yaşamı, İstiklal Marşımıza tıpatıp uyuyordu. İşte, bu gerçeği gören büyük şair Mehmet Akif Ersoy, milletinin savaşını, sevdasını, bağımsızlık özlemini, kendine has ustalığıyla şiir haline getirmeyi başarmıştır. Bir başka ifadeyle, Türk Milletinin İstiklal Savaşı, İstiklal Marşı içinde en güzel ifadesini bulmuştur.

İşte bu nedenle, bizim İstiklal Marşımız ısmarlama değildir; işte bu nedenle, bizim İstiklal Marşımız hiçbir ülkenin millî marşına benzemez. İstiklal Marşımızın şiiri, Türk Ulusunun bağımsızlığının simgesi olan albayrak üzerine yazılmış bir destandır. İstiklal Marşı, Anadolu'nun ortasından, Türk Milletinin bağımsızlığını korumak yolundaki sarsılmaz iradesini bütün dünyaya haykıran en gür sesleniştir. Bu şafaklarda yüzen alsancak, sonsuza dek dalgalanacaktır.

İşte, bu nedenledir ki, İstiklal Marşı, hepimiz için bir onurdur, gururdur, bir namustur. Bizim, böylesine bir hayat felsefemiz olan İstiklal Marşımızın okunması sırasında, geçen yıl ülkemizi ziyaret eden kimi konuklar ayağa kalkmıyorsa veya içimizden birileri bu densizliği yapıyorsa, dahası, bu güzel vatanın kurtarıcısı, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün kabrini ziyaret etmiyorsa, bunlara tepki göstermeyen hükümetleri buradan şiddetle kınıyorum. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Kurtuluş Savaşı, büyük asker, büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal önderliğinde, Türküyle, Kürdüyle, Alevîsi ve Sünnîsiyle bir bütün olarak, Türk Milletinin bütün fertleriyle bağımsızlık ülküsünde birleşilen bu ortak amaçla kazanılmıştır.

Bugün, ülkemizin jeopolitik konumu nedeniyle, ülke bütünlüğü ve millî birliğimiz konusunda her zamankinden daha dikkatli ve uyanık olmak zorundayız. Türkiye, son yıllarda, bazı dış desteklerle, cumhuriyet tarihinin en acımasız ayrılıkçı hareketiyle karşı karşıyadır. Türkiye'de, vatandaşlar arasında huzursuzluk giderek artmaktadır. Bunların en başında, özellikle son zamanlarda, laikliğe yönelik, cumhuriyete yönelik, rejime yönelik tehlikelerin yoğunlaşması gelmektedir. İnanç sömürüsünün dinimize de zarar verecek ölçüye varmasından dolayı kaygı ve huzursuzluk artmaktadır. Bırakın artık dinle uğraşmayı, bırakın insanların Allah'la kul arasındaki münasebetini. Bu İstiklal Marşının yazıldığı tarihten bu yana, 76 yıldır bu cumhuriyette İslamiyetle hiç bu kadar oynanmadı. Bir yanda Başbakan Yardımcısı, daha dün "laik, demokratik cumhuriyetten dönüş yoktur; kimse bunun üzerine hesap yapmasın, hiç kimse din üzerinden siyaset yapmasın; dini, oy toplama aracı olarak kullandırmayız" derken, aynı gün Sayın Başbakanın, toplumun laiklik konusundaki duyarlı kesimleri için "faşist laikler; laik mürteciler; devrim yobazları" gibi yakıştırmalar yapması, fevkalade ibret vericidir.

Kurtuluş Savaşında bu ülkeyi yan yana, omuz omuza birlikte savunmuş insanların çocukları, torunları arasına nifak tohumları ekilmek istenmektedir. Bu ülkede yaşayan tüm insanların mutluluk ve esenliği, aralarında hiçbir etnik köken, din veya mezhep farkı gözetmeksizin hepsini kucaklayan, hepsinin etnik özelliklerine ve inançlarına saygı gösteren bir kardeşlik anlayışındadır.

Mehmet Akif'in İstiklal Marşı bizim hayatımızdır. Allah bize yeni bir İstiklal Marşı yazdırmasın. (DSP sıralarından alkışlar)

İstiklal Marşının, Grubumuzun okuyacağı üçüncü ve dördüncü kıtasını takdim ediyorum:

"Ben, ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim, iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar."

Saygılarımla efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karaa.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Zülfikar Gazi; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Gazi, süreniz 10 dakikadır.

RP GRUBU ADINA ZÜLFİKAR GAZİ (Çorum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın kabulünün 76 ncı yılı münasebetiyle, Refah Partimiz Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tam 76 yıl önce bugün, bu Yüce Meclis, İstiklal Harbinin hazırlıklarını yaparken, Aziz Milletimizin iman, azim, heyecan ve kahramanlığının tercümanı olan İstiklal Marşını müzakere ederek kabul etmiştir.

İstiklal marşı olabilecek şiir yarışması açılmış, yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Yarışmada dereceye giren şiire 500 lira mükâfat konulması sebebiyle, iman şairimiz Mehmet Akif "istiklal marşı parayla yazılmaz" diyerek müsabakaya katılmamıştır. Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, Yüce Milletimizin tarihine, inancına, şan ve şerefine yakışan şiirin, ancak Akif tarafından yazılabileceğini çok iyi bildiği için, büyük şairimizi istiklal marşı için şiir yazmaya ikna etmiştir. Neticede, Büyük Millet Meclisinde, bundan 76 yıl önce, büyük bir heyecanla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk üyeleri tarafından kabul edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türk İstiklal Marşı, dünya milletlerinin millî marşları içerisinde güfte bakımından belki de en güzeli ve en manalısıdır. Bazı marşlar o devletin hükümdarını, başkanını övmekte, bazı marşlar ise mübalağalı şekilde kendi milletlerini göklere çıkarmaktadır. Bizim İstiklal Marşımız ise, tarih boyunca, daima müstakil ve hür yaşamış büyük bir milletin bu hasletini azimle, heyecanla, imanla terennüm eden bir şiir şaheseridir. Bu eserde sevgisiyle, hürriyet ve istiklal kahramanları, müşahhas şekilde bayrak, vatan, tarih ve millet gerçekleri etrafında birleştirilmiş ve mukaddes bir terkip olarak ifade edilmiştir. İstiklal Marşında, milletimizin maddî ve manevî bütün değerleri yer almaktadır.

Akif, Osmanlının dağıldığı, cennet vatanımızın düşmanlar tarafından taksim edildiği, yurdumuzun bazı bölgelerinin işgal edildiği bir dönemde Anadolu'yu adım adım dolaşarak, halkı, hürriyet için, kurtuluş için kıyama davet etmiştir. Heyecanlı nutukları, hararetli vaazlarıyla Anadolu halkını birliğe, dayanışmaya, tek yumruk olmaya davet etmiştir.

Kastamonu Nasrullah Camiinde yaptığı veciz konuşma, bütün Anadolu'yu heyecana getiren, coşturan bir muhteviyat ve manadaydı. Akif, Nasrullah Camiinden, bütün milletimize şöyle sesleniyordu: "Milletler, topla, tüfekle, zırhlıyla, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler, ancak, aralarındaki rabıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatına, kendi menfaatını temin kavgasına düştüğü zaman yıkılır.

Bizim mahv için tertip edilen muahede-i sulhiye paçavrasını, mücahitlerimiz şark tarafından yırtmaya başladılar. Şimdi, beri taraftaki dindaşlarımıza düşen vazife, Anadolumuzun diğer cihetlerindeki düşmanları denize dökerek, o murdar paçavrayı büsbütün parçalamaktır. Zira, o parçalanmadıkça, İslam için bu diyarda beka imkânı yoktur.

Ey cemaat-i Müslimin! Düşmanlarımızın bugün bizden istedikleri ne filan vilayet ne filan sancaktır; doğrudan doğruya başımızdır, boynumuzdur, hayatımızdır, devletimizdir.

Ey cemaat-i Müslimin! Ağyar eline geçen Müslüman yurtlarının hali, bizim için en müessir bir levha-i ibrettir. İslamın son mültecası olan bu güzel toprakları düşman istilası altında bırakmayalım. Ye'si, meskeneti, ihtirası, tefrikayı büsbütün atarak, azme, mücahedeye, vahdete sarılalım. Cenabı Kibriya Hak yolunda mücadele için meydana atılan azim ve iman sahipleriyle beraberdir."

Akif'in vaazları, Sebilürreşad Dergisi vasıtasıyla, Anadolu'ya yayılıyor, herkese aşk ve heyecan dağıtıyordu. Cephelerde askerlere dağıtılıyor, halka duyuruluyordu. Hatta, Elcezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa, Akif'in Kastamonu Nasrullah Camiindeki vaazından o kadar etkilenmiştir ki, vaaz metnini teksir ettirip, orduya ve Diyarbakır, Elazığ, Bitlis, Van İllerine dağıttırmıştır. Aynı zamanda, Akif'e şu telgrafı göndererek tebrik etmiştir:

"Nasrullah Cami-i Şerifinde irad buyurduğunuz mev'izeyi havi mecmuanızın ancak bir nüshası elde edilebilmiştir. Diyarbekir'in Cami-i Kebirinde, Cuma namazından sonra kıraat edilerek mü'minin-i hazıra envar-ı maneviyesinden hisseyab-ı tenevvür ve tefeyyüz olmuşlardır. Fakat, bu istifade pek mahdud kalacağından, cephe mıntıkasını teşkil eden Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van vilayetleriyle civar müstakil mutasarrıflıklar halkı da nasibdar edilmiş ve şeref ile hukuku doğrudan doğruya zatıâlinize ait olmak üzere Diyarbekir Vilayeti matbaasında teksir edilerek bütün cepheye tevzi olunmuştur. Cenabı Hak mesai-i diniyye ve vatanperveranenizi meşkûr eylemesi temennisiyle ihtiramatımı takdim eylerim."

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; vatanımızın işgale uğradığı, bağımsızlığımızın tehlikeye düştüğü bir ortamda millî birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğu hepimizce malumdur. Milletleri her türlü tehlikeden koruyan umde, bütün zorlukları aşıp refaha kavuşturan ortak değerler etrafında bütünleşmektir.

Akif, Anadolu üzerindeki kara bulutların dağıtılıp aydınlığa kavuşmanın tek yolunun birlik olduğunu, tefrikadan uzaklaşmak olduğunu haykırmıştır: "Sen ben desin efrat aradan vahdeti kaldır/Milletler için kıyamet işte o zamandır" mısraları, zorlukları aşmada, her türlü olumsuzluğu hayra çevirmede birliğin, beraberliğin önemini ifade etmektedir.

Bir milleti, ancak kendi içindeki tefrika ve bölünme yıkabilir. Dün, işgalci güçlerin karşısında nasıl tek yumruk olup cennet vatan Anadolu'yu düşmandan temizleyip istiklalimize kavuşmuşsak, bugün de her türlü sıkıntımızı, ekonomik, sosyal ve siyasal güçlüklerimizi aynı ruh ve anlayışla aşacağımıza inanıyorum.

Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından en önemlisi olan siyasî partilerimiz, millî birliğimizi bozacak her türlü davranıştan uzak olmak zorundadır. Şunu, kesin bilmeliyiz: "Tefrika girmeden bir millete düşman giremez./Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez."

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasında en büyük itici güç, iman gücü olmuştur. Ordusu dağıtılmış, vatanı işgal edilmiş, fizikî şartları düşmanla kıyaslanamayacak kadar zayıf olan bir millet, nasıl olmuş da bu savaşta zafere ulaşmıştır. Bunun tek bir izahı vardır: Sarsılmaz iman. Akif, bunu İstiklal Marşımızda: "Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar/Benim, iman dolu göğsüm gibi serhaddim var/Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar/Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" mısralarında ne güzel ifade etmiştir.

Tarih boyunca, Aziz Milletimizi zaferden zafere ulaştıran ruh, kalbinin derinliklerinde muhafaza ettiği sarsılmaz imanı olmuştur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazi, efendim, süreniz bitti; isterseniz İstiklal Marşımızdaki iki kıtayı okuyun, bırakın...

ZÜLFİKAR GAZİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

...İnançlı toplumlar, zorlukları aşmada, her türlü menfilikleri müspete çevirmede başarılı olabilirler.

Sözlerime İstiklal Marşımızın iki dörtlüğüyle son veriyorum:

"Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.

Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakkın

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!

Düşün, altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı;

Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazi.

Söz sırası, DYP Grubu adına, Sayın Tayyar Altıkulaç'ın efendim.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kabulünün 76 ncı yılında İstiklal Marşını değerlendirebilmek için, önce, Mehmet Akif'i ve Marşın yazıldığı günler öncesi dönemin şartlarını gözden geçirmek yararlı olacaktır. Mehmet Akif, Anadolu'nun işgali üzerine, Padişahın, Meclisin ve Hükümetin bir şey yapamaz olduğu İstanbul'dan, Anadolu'ya intikal eden ilk Osmanlı münevveridir. Önce, Balıkesir'e geçmiş, cami kürsülerinden halkı işgale karşı direnişe teşvik ve davet etmiştir.

Hindistanlı Müslüman Hüseyin Kıdvay'ın Anadolu direnişini öven ve İngilizleri yeren eserini -damadı Ömer Rıza Doğrul'a İngilizceden tercüme ettirerek- bastırmış, Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde halka dağıttırmıştır.

Eşref Edip'le müştereken çıkardığı Sebilürreşad Dergisinde seri yazılar yazarak, Anadolu halkının yiğitçe direnişini âdeta destanlaştırmıştır.

Nihayet, bir gün, Sebilürreşad sahibi ve iş arkadaşı Eşref Edip'i yanına çağırarak "artık burada duracak zaman değildir. Anadolu'ya geçip çalışmak lazım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire ihtiyaç varmış; çağırıyorlar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben, yarın, Ankara'ya hareket ediyorum; hiç kimsenin haberi olmasın. Sen de İdarehanenin işlerini derleyip topla, Sebilürreşad klişesini al, arkamdan gel. Meşihattakilerle de temas et, Harekâtı Milliye aleyhinde bir halt etmesinler" demiş ve süratle Ankara'ya intikal etmiştir.

Adı, zaten, Anadoluda bayraklaşmış olan Mehmet Akif'in Ankara'ya intikali, Anadolu şehirlerinde Mustafa Kemal ve Kuvayi Milliyeye bağlılığı güçlendirmiş, olay, mahallî gazetelerde sevinçle ilan edilmiştir. Nitekim, Kastamonu'da münteşir Açıksöz Gazetesi, olayı şu satırlarla duyurmuştur: "Sebilürreşad başmuharriri büyük İslam şairi Mehmet Akif Beyefendinin Ankara'ya vasıl olduğu, Ankara gazetelerinden okunmuştur. Zulme, hakarete tahammül edemeyerek, ailesini, refahını İstanbul'da terk ile Anadolu'ya firar edebilen bu vicdanlı şairin, Anadolumuzun ahvalini şiirleriyle terennüm etmesini temenni ederiz."

Evet, Mehmet Akif, 9 Mayıs 1920'de Ankara'ya ayak basar basmaz, Konya'da çıkan bir isyanı bastırmak üzere oraya gönderildi. Konya, Mehmet Akif'i coşkuyla karşıladı. Şehir ve çevre camilerinde yaptığı keskin vaaz ve nasihatlerle, halkı isyancıların yanından Kuvvacıların yanına çekmiş, isyanın bastırılmasında ilk rolü oynamıştır.

Konya'dan Ankara'ya döner dönmez, Kastamonu'ya intikal etmiş, Nasrullah Camiindeki ünlü ve uzun hitabesini irat etmiştir. Bu uzun ve keskin nutuk şu cümlelerle son buluyordu: "Sakın millî harekât aleyhinde olanların sözlerine kulak asmayınız; çünkü, onlar, halkımızı köle haline getirmek istiyorlar. İçimizde yer yer çıkan isyanlar, hep melun düşmanların parmağıyla olmuştur. Allah rızası için aklımızı başımıza toplayalım; çünkü, böyle düşman hesabına çalışarak, elimizde kalan bir avuç toprağı da verecek olursak, çekilip gitmek için arka tarafta bir karış yerimiz yoktur." Bu tarihî vaazında Mehmet Akif, Sevr paçavrasının ne uğursuz bir ölüm antlaşması olduğunu hatırlattıktan sonra, antlaşmanın vatanımızı parça parça bölen hükümlerini uzun uzun anlatmış ve "yoksa biz, o muazzam ecdadın ahfadı değil miyiz" diye kükremiştir.

Mehmet Akif, hitabenin sonunda ellerini kaldırıp, duaya başladığı zaman, dışarılara kadar taşan cemaatin hüngür hüngür ağladığını, o günün tarihçileri kaydediyorlar.

Bu hitabe, Sebilürreşad'da bastırılarak bütün Anadolu'ya dağıtılmıştır. Nitekim, Elcezire Kumandanı Nihat Paşa, benden önceki konuşmacının da belirttiği gibi, Mehmet Akif'e çektiği telgrafta şunları ifade etmiştir: "Nasrullah Camii Şerifinde irad buyurduğunuz mev'izenin bulunduğu mecmuanın ancak bir nüshası elde edilebilmiştir. Diyarbekir Camii Kebirinde mü'minlere okunmuştur; fakat, bu istifade pek mahdut kalacağından, cephe mıntıkasını teşkil eden Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van Vilayetleriyle civar müstakil mutasarrıflıklar halkı da nasibdar edilmiş ve şerefiyle, hukuku doğrudan doğruya zatıâlinize ait olmak üzere, Diyarbekir Vilayet Matbaasında teksir edilerek, bütün cepheye dağıtılmıştır. Cenabı Hakkın vatanperver ve dinî gayretlerinizi meşkûr eylemesi temennisiyle hürmetlerimi takdim eylerim."

Değerli milletvekilleri, bütün bunları huzurunuzda takdim etmenin sebebi, sözlerimin başında arz ettiğim gibi, İstiklal Marşının yazıldığı günlere takaddüm eden şartları ve o şartlar içerisinde merhum Akif'in üstlendiği rolü izah etmek içindir.

Kurtuluş Savaşımız ve bu savaşı zaferle sonuçlandıran sebeplerin başında gelen ordu-sivil bütünleşmesi, millî felaketlerin üzerimizden defedilebilmesi için neler yapmamız gerektiğinin çok uzaklarda olmayan bir örneğidir, bir modelidir.

Mehmet Akif, Kurtuluş Savaşını böylesine benimsemiş; halkı, Mustafa Kemal'in başlattığı Kuvayi Milliye hareketi ve ordu etrafında toplamış, cepheyi ve devleti idare edenlerin yanıbaşında âdeta manevî bir rehber rolü üstlenmiştir.

Onun yazdığı her mısra, camilerden ve kürsülerden haykırdığı her cümle, Mehmetçiği teşci eden, cephe gerisindekileri cepheye süren, din adına, Sultan-Halife adına çizgi dışına çıkanları, ikna yoluyla çizgi içine çeken, ölü ruhları ve boşvericileri dirilten, ümitsiz kitleleri uyandıran ve ümitlendiren bir alarm olmuştur.

Savaş boyunca, cephe gerisinden lojistik destek sağladığı Mehmetçiğe zafer müyesser olduktan sonra, hamurunda tazarru, niyaz ve isyanları bulunan millî kurtuluşun Marşını yazmak da ona nasip oldu.

Türk İstiklal Marşı -yarışmayla kazanılan- sıradan bir şiir değildir; Kurtuluş Savaşını -cephe gerisinden- adım adım takip eden; Türk askerinin başarılarıyla heyecanlanıp coşan; mevzii gerilemelerinden ezilip üzülen bir büyük ruhun, ulvî müfekkirenin ve şüphesiz -Bedir ashabına benzettiği- Mehmetçiğin destanıdır.

30 Ağustosta İzmir'de dikilen sancak ve 12 Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi salonlarında yankılanan İstiklal Marşı, Kurtuluş Savaşı boyunca satır satır, mısra mısra dokunan bir destanın ilanıdır. Bu destanı, sadece Mehmet Akif de yazmamıştır; yediden yetmişe millet yazmış ve Türk Ordusuna armağan etmiştir. Mehmet Akif'in, 724 şairin katıldığı İstiklal Marşı yarışmasına iştirak etmeyişinin ve konulan ödülü almayışının asıl sebebi işte bu düşüncedir. Mithat Cemal'in "İstiklal Marşını niçin Safahat'a koymadın" sorusuna verdiği "o, benim değil, memleketimindir" cevabının altında yatan sebep de hiç şüphesiz budur.

İstiklal Marşımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün 76 ncı yılının aynı çatı altında üç çeyrek yüzyıl sonra kutlanmasından duyduğumuz memnuniyeti Grubum adına ifade etmekten sonsuz bir gurur duyuyorum. Dileğim; içeriden ve dışarıdan sayısız ihanet ve saldırılara maruz bulunan ülkemizin istiklalinin -düşmanları kahredercesine- dünya durdukça kutlanması ve bu kutlamaların millî bir gurur vesilesi olarak milletçe paylaşılmasıdır.

Mehmet Akif, özellikle yeni yetişenlerimiz tarafından, iyi bilinmeli ve iyi anlaşılmalıdır. O, önce milletine inanan, milletini seven, milletimizin ebediyete kadar hür ve müstakil olarak yaşamasını temenni ve niyaz eden büyük bir idealisttir.

"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda/Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda" derken, ondaki bu sevgi selini görüyoruz.

"Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal" mısraında da bu milletin sonsuza kadar hür ve bağımsız olarak yaşayacağının inanç ve ilanı vardır.

"Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakkın/Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın" vaat ve temennisi, yeni nesillerimizin moral gücü olmalıdır.

"Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı" mesajı, onun, hurafelerden uzak Kur'an Müslümanlığına; bir başka deyişle Kur'an'ın ruhuna uygun Müslümanlığa olan hasretini dile getirir.

"Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun/Onun hesabına birçok hurafe uydurdun/Sonunda bir de tevekkül sokuşturup, araya/Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya." "Bir baksana, gökler uyanık, yer uyanıktır/Dünya uyanıkken, uyumak maskaralıktır" mısraları, tarihî zaaflarımızı gözümüzün önüne sermiyor mu?

Değerli milletvekilleri, bu mısralar, ana teması İstiklal Marşı olan, Akif'in fikirlerinin bize ışık tutan örnekleridir.

Devlet büyüklerinde olduğu gibi, millet büyükleri de yeni nesillerce giderek unutulmaktadır. Bu konulara hassasiyetlerini yakinen bildiğimiz Millî Eğitim ve Kültür Bakanlarımızın, bakanlıkları başta olmak üzere, örgün ve yaygın eğitim sunan tüm kuruluşlarımızın, Mehmet Akif örneğinde, devlet ve millet büyüklerimizi tanıtıcı hizmetlere ağırlık vermeleri temennisiyle, İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u rahmetle anarken, Akif merhumun "bir kubbesine Mevla titrer" dediği mübarek vatanımızın ilelebet payidar olmasını diliyorum.

İstiklal Marşının, benim okumam gereken dörtlüklerini takdim ediyorum:

"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,

Etmesin tek, vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli;

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,

Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli."

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altıkulaç.

Söz sırası, ANAP Grubu adına, Sayın Esat Bütün'ün.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Bütün, süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 76 yıl önce bugün, bu Meclis, ayakta, Türkün gür sesiyle, İstiklal Marşını hep beraber söyledi, hep beraber dinledi.

İstiklal Marşı, sadece, Mehmet Akif'in kaleme aldığı bir şiir değildir. İstiklal Marşı, bir milletin destanıdır, bir milletin kurtuluş destanıdır. Kalelerine girilmiş, tersanelerine girilmiş, orduları dağıtılmış, silahları elinden alınmış bir milletin ayağa kalkışının destanıdır. İstiklal Marşı, sadece Taceddin Dergâhında yazılmamış, İstiklal Marşı'nın önü Çanakkale'de yazılmıştır. "Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor" diye orada yazılmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk'ün ruhunu, Çanakkale'nin ruhunu Çanakkale'de şöyle tespit ediyor: "Mehmetçik, abdestini alıyor, elbisesini yıkıyor. Gördüm, niçin bunu yaptığını sorduğumda 'ölürsem kefenim olacak bu elbise; kefenim, şehitlik kefenim temiz olsun. Milletimin zaferi temiz olsun' diyor ve bir saniye sonra, bir dakika sonra öleceğini bilen Mehmetçik, Kur'an'ı Kerim'i elinden bırakıyor, ön cepheye gidiyor, o şehit düşüyor, arkasından 'Allah, Allah' sesleriyle ikincisi geliyor" diyor. İstiklal Marşı'nın yazılışının başlangıcı Çanakkale destanıdır. Arkasından Kahramanmaraş'ta Sütçü İmam, Gaziantep'te Şahin Bey, Şanlıurfa'da-Erzurum'da Nenehatun'dur.

Bugün, aynı zamanda Erzurum'un da kurtuluş günüdür. Erzurumluların da Kurtuluş Bayramını kutluyorum.

Evet, Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar... İstiklal Marşı, sadece Mehmet Akif'in kaleminde değil, bakınız, o gün, Türk anası Halide Edip'in kaleminde nasıldır: Sultanahmet mitinginde, Halide Edip, Türk anası, Anadolu'ya ad veren Türk anası sesleniyor:

"Kardeşlerim, evlatlarım; ruhu göklerde olan ecdadımız, minarelerimizde, 7 yüzyılın şanlı Osmanlı tarihinin bugünkü faciasını seyrediyor... Dünyanın bir başından bir başına at süren namağlup gaziler karşısında başımı kaldırıyor, diyorum ki: Ben, Türk-Müslüman tarihinin bedbaht bir kızıyım. Eskiler kadar kahraman; fakat, bedbaht bir milletin bedbaht anasıyım. Yemin ediyorum ki, göğsünü adalet ve insaniyetten alan ecdadımın ilahî namusuna ihanet etmeyeceğim. Allahıma ve hakka dayanarak, Türk Milletinin son yolunu, sizlere ve dünyaya ilan ediyorum. Davamız, işte şudur: Türkiye'nin mevcut olan hak ve istiklalinin alınmaması... Yarabbi, hakkın ve milletin bir mahşeri, bir mahkemei kübrası hazırlanıyor. Bu mahkemeye, millet hakkı çiğneyen zalimler gelecektir. Şimdi yemin ediniz ve benimle beraber tekrar ediniz: Milletlerin ilahî hakkı ilan edilinceye kadar, kalbimizde heyecanımız kalacaktır, eksilmeyecektir. 700 senenin asil ve büyük mirası olan vakarımızı, adalet ve terbiyemizi unutmayacağız. Yemin ediniz. Bayrağımıza, ecdadımızın namusuna ihanet etmeyeceğiz" diyor.

İşte, Kurtuluş Savaşı, Sultanahmet'te böyle yazılırken, Falih Rıfkı, o gün Akşam'da, "Sakarya'nın suları neler anlatıyor: Sakarya, 7 asırdan beri ilk defa, kendi kıyılarında, Türk kahramanlarının ulvî gazalarını seyrediyor. Sakarya'nın ismi, yedi günden beri, millî coğrafyada, millî tarihe geçti. Şüphesiz, şimdi, Sakarya, yatağında ve Türk siperlerine doğru bağırmak istiyordu: Benim sularım 7 asırdan beri Türk ülkesinin topraklarını suladığı gibi, sizin kanlarınız da 7 asırdan beri bu ülkenin topraklarını suluyor" diyor.

İşte, Kurtuluş Savaşı, sadece İstiklal Marşında değil, Amasya Tamiminde, Sıvas Kongresinde, Erzurum Kongresinde, yani "ya istiklal ya ölüm" duygusunda yaşanmıştır, böyle yazılmıştır. İnanıyorum ki, bugünün gençleri, bugünün insanları, eğer İstiklal Marşını, eğer Kurtuluş Savaşını iyi öğrensinler, eğer Kurtuluş Savaşının nasıl kazanıldığını bilsinler... İnanıyorum ki, bugün, Türkiye'nin birçok problemlerinin altında yatan gerçek, gençlerimizin ve yeni nesillerimizin bu gerçekleri, Kurtuluş Savaşını, Sakarya'yı, Çanakkale'yi, Dumlupınar'ı, Şahin Beyi, Nene Hatunları bilmemesinden kaynaklanmaktadır; çünkü, Çanakkale'ye gittiğiniz zaman görürsünüz ki, Anadolu'nun her karışından, her bölgesinden, her ilinden insanlar koyun koyuna yatmaktadır. Bugün de, Ankara'nın mezarlığında, yine, Anadolu'nun her ilinden insanlar koyun koyuna yatmaktadır. Millî birlik ve beraberliğe o kadar ihtiyaçımızın olduğu, Kurtuluş Savaşındaki kadar ihtiyaçımızın olduğu bugün de, Kurtuluş Savaşını, Kurtuluş Savaşının kahramanlarını, Kurtuluş savaşının alanlarını, Kurtuluş Savaşını yaşayan kahramanların yerlerini ayırt etmeksizin toplumumuza kazandırmak zorundayız; dünyaya anlatmak zorundayız, çevresini korumak zorundayız; Hacettepe'de olduğu gibi, İstiklal Marşının yazıldığı Taceddin Dergâhının etrafını kapatmak zorunda değiliz. Onları, televizyonlarda, filmler yaparak, belgeseller yaparak milletimize ve dünyaya anlattığımız gün, inanıyorum ki, dün babaları ve dedeleri kol kola Kurtuluş Savaşını kazanan bu milletin evlatları, bugün de kol kola girerler.

Bu duygu ve düşüncelerle İstiklal Marşının yazılış gününün 12 Marta, bir muhtıra gününe rastlamış olmasını talihsizlik sayıyor, hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğunun bir kere daha vurgulanmasını istiyorum.

Eğer Başkanım müsaade ederse, arkadaşlarımız ikişer kıtasını okudular, bir bütünlük olsun diye, ben hepsini okumak istiyorum.

BAŞKAN - Peki. Size iki kıtası kaldı; ama, takdiri size bırakıyorum.

Buyurun.

ESAT BÜTÜN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak,

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!

Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celâl?

Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.

Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal.

Ben, ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim, iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakkın

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!

Düşün, altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı;

Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hûda,

Etmesin tek, vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahî, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,

Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile secde eder, varsa taşım;

Her cerihamdan, ilahî, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruh-i mücerret gibi yerden naaşım;

O zaman yükselerek arşa değer, belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.

Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,

Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklal.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bütün.

Grubu bulunmayan bir milletvekili arkadaşımıza da, İçtüzüğe göre, söz verdik.

Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Ekici, buyurun efendim. (Alkışlar)

Sayın Ekici, süreniz 5 dakika efendim.

MEHMET EKİCİ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gözyaşları ve büyük bir heyecan içerisinde kabul edilişinin yıldönümünü kutlamaktan, bir Türk çocuğu olarak, bahtiyarlık duyduğumu arz ederek konuşmama başlamak istiyorum.

İstiklal Marşının müellifi rahmetli Mehmet Akif Ersoy'u, millî mücadeleye katılan bütün komutanları ve millî mücadelede şehit olanları, saygı ve rahmetle anıyorum.

Mehmet Akif'i tanımadan, Mehmet Akif'i bilmeden, onun kaleme aldığı, bir anlamda Türk Milletinin tamamının kaleme aldığını kabul ettiğimiz İstiklal Marşını tam anlamıyla kavramak mümkün değildir. Mehmet Akif, sanatın sanat için yapıldığı bir dönemde, açlığa, işsizliğe, medeniyetsizliğe karşı, bir toplumcu ruhun ayaklanma noktası olmuştur. Bu anlamda, Mehmek Akif'i toplumcu bir şair olarak görmemiz gerekir. Yine, "Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı" beytinde olduğu gibi, ilmî esasa dayanan çağdaşlığı öngören bir şairimizdir. Garbın ilmini ve fennini almakta son derece dikkatli ve aceleci bir şairimiz olarak tebarüz eder. Siyasî fikirleri bakımından cihanşümul düşünmekle birlikte, hissen ve fiilen milliyetçidir. Türk İstiklal Savaşında ise, tam bir milliyetçi mücahittir. Şair olarak, tam bir uygunlukla, Türk Milletinin ruhunu ve vicdanını temsil eder. Bu anlamda, İstiklal Marşımızın yazarı Türk milletidir dersek, yanlış söylemiş olmayız. Dolayısıyla, Akif'e saygı duymak, millete, tarihine ve bu milletin inançlarına saygı duymakla eşdeğerdir.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı, sıradan bir beste değildir, sıradan bir marş değildir. İstiklal Marşı, günümüz şartları da dahil olmak üzere, bugünümüzü ve geleceğimizi kucaklayan bir uzlaşma metnidir. İstiklal Marşımızın her kelimesi, her beyti ayrı ayrı ele alındığında, bugün, aramıza sokulmaya çalışılan Türk-Kürt gibi, Alevî-Sunnî gibi, laik-antilaik gibi bir sürü ayrımcılığın panzehiri olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. Bu anlamda, İstiklal Marşımız, bir toplumsal uzlaşma metnidir.

Yine, İstiklal Marşımız, antiemperyalist mücadele anlayışının zirvesidir. Milletlerin esir edildiği, sömürgeciliğin had safhaya geldiği bir dönemde, İstiklal Marşımız, mazlum milletlerin kurtuluş türküsü olmuştur. İstiklal Marşımızın en önemli özelliklerinden birisi, milletimizin dinî ve millî bütün değerlerinin temsilcisi olmasıdır. İstiklal Marşımızın dayanağı, ne bir lider ne bir doktrin veya ne bir grup taassubu değil, doğrudan doğruya millet iradesidir.

Bu anlamda, çok geniş hürriyetçiliğiyle İstiklal Marşımızı tekrar tekrar okumalı; okurken, bir marşı okur gibi değil, bir uzlaşma metnini okur gibi okumalıyız. 1921 Meclisinde nasıl şevkle dinlenmiş ve nasıl anlaşılmışsa, İstiklal Marşımızı, bu Meclisimizin ve bundan sonra gelecek Meclislerimizin de aynı anlayış ve şevk içerisinde dinlemesini arzu eden bir kardeşinizim.

Yalnız, gerek millî eğitimde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ekici, lütfen toparlar mısınız efendim.

Buyurun.

MEHMET EKİCİ (Devamla) - Peki efendim.

Bu arada, Sayın Kültür Bakanımızdan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından bir arzımı ifade etmek istiyorum. Etrafı kaçak binalarla donatılmış ve kapatılmış Tacettin Dergâhına el atmak, onu korumaya almak, onu, etrafındaki çirkinliklerden kurtararak bir "Akif bağı" haline getirmek, hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin hem de Hükümetin boynunun borcu olmalıdır diyorum.

Yıldönümünü kutluyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ekici.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin gündemdışı sözünden sonra, bir de milletvekili arkadaşlara gündemdışı söz vereceğim.

2. -Konya Milletvekili A. Turan Bilge'nin, tarım ve hayvancılığın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin cevabı

BAŞKAN - Şimdi, ilk gündemdışı sözü, tarım ve hayvancılığın içinde bulunduğu durumla ilgili olarak, Konya Milletvekili Sayın Turan Bilge'ye veriyorum.

Buyurun efendim. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim. Rica ediyorum, süreye riayet edin.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım, Türkiye'nin, önem verilmesi gereken sektörlerinin başında gelmektedir; karşı karşıya bulunduğu ağır sorunlara rağmen, Türkiye toplumunun sağlıklı geleceği için tek şanstır; gelişmesi, öncelikli olması gereken bir kesimdir. Ülke için böylesine yaşamsal önem taşıyan bir sektörün gelişmesi, kalkınması için gösterilen her çabayı, sevinçle ve mutlulukla karşılarız; DSP olarak, böylesi çabalara destek olmayı da görev sayarız. Ne var ki, 54 üncü Hükümet işbaşına geldiğinden beri, destek olmamız gereken, ciddî ve köklü herhangi bir çalışmaya -üzülerek belirtmek gerekir ki- henüz tanık olamadık.

Tarımın içinden gelen, bu nedenle, sorumluluk duygusuyla davrandığını, konulara vâkıf ve kesinlikle iyi niyetli olduğunu bildiğimiz Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Musta Demirci, kendisinden beklenene de uygun bir ihtiyat içerisinde, bırakın yapılanları, yapılacakları bile kamuoyuna aktarmazken, Sayın Başbakanın, Grup konuşmasında, kesinleşmemiş, henüz planlama aşamasında olan kimi gelişme senaryolarını gerçekleşmiş gibi ortaya koymasını, doğrusu, anlayamıyoruz; devlet adına gerçekdışı beyanda bulunmasını çok yadırgıyoruz.

Ne diyor Sayın Başbakan: "Krediden ayrı olarak, hayvancılığa, 40 trilyon lira hibe edilmiştir." Hangi amaçla, ne zaman, hangi kuruluşlar aracılığıyla, hangi bölgelerde, nasıl bir mekanizmayla, kimlere, kaç çiftçiye verilmiş bu 40 trilyon lira? Aynı konuşmasında, Sayın Hoca, besiciliğe de değinmişler, besiciliğin gelişmesi ile hayvancılığın gelişmesini bir tutmuşlardır. Önce, bir noktanın altını kalınca çizmek gerekir: Hayvancılığı besicilik kurtarmaz. Önemli olan, beslenecek materyal sayısını artırmaktır, hayvancının üretkenliğini geliştirmektir ve bunun da yolu, süt hayvancılığını geliştirmektir.

Sayın Erbakan "beslenmiş hayvan ile beslenmemiş hayvan arasında 7 misli fark var" diyor; aynen böyle diyor. Şimdi, bunu duyan ve bu konuyu az çok bilen kişi, bilir ki, Türkiye'de sığırların besiye alınma ağırlığı, yerli ve melez ırklarına göre 150-250 kilogram arasında değişir; çünkü, bilir ki, bir besi sezonunda, bir hayvan, yaklaşık 100-150 kilogram ağırlık artışı sağlar ve bu artışla 250-300 kilograma ulaşır; ama, Hocamızın hesabıyla, 250 kilogram besi başı ağırlığı olan besinin, sonunda 1,5 ton ağırlığa ulaşması gerekir. Mümkün mü?!. Olur mu?!.

Kapasitenin bu olduğu, popülasyonun tümünün şu veya bu şekilde beslendiği biline biline, sanki bunun dışında 1 milyon hayvan beslenmesi gibi takdim yapılmasını, ancak Hocanın hayalciliği yapabilirdi.

Şekerpancarından fındığa kadar, birçok ürün bedelinin ödenmediği bilindiği halde, Hocamızın "köylümüze yüzde 312 fazla para verdik" beyanını, istesek de ciddiye alamıyoruz.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının genel bütçeden aldığı payın binde 64'ten binde 69'a çıkmasını büyük bir artış gibi göstermektedir Sayın Başbakan.

Konya gibi, özelleşen şeker fabrikaları, aldığı pancarı şeker haline getirdiği halde, bırakın pancar bedelini, avansı dahi ödenmemiştir. Pancar bedellerinin çiftçiye acilen ödenmesi gerekmektedir. Pancar ekicileri yollara dökülme noktasına gelmiştir. Geçen sene bugünlerde, pancar paralarının yüzde 80'i ödenmişti.

Yanlış politikalar yüzünden, 280 bin dekar olan pamuk ekim alanı, yüzde 30 azalmayla, bugün, 200 bin dekara düşmüş bulunmaktadır. Bu düşüş, ülkemizin lokomotiflerinden biri olan tekstil sektörünü zor durumda bırakacaktır.

Pamukta peşin ödeme çiftçimizi memnun etmiştir; ancak, Antbirlik, 70 bin liradan pamuk almıştır, şimdi ise, piyasada 90-95 bin liradır; aradaki fark, 20-25 bin lira gibi bir seviyededir. Çiftçinin mağduriyetini gidermesi için, Hükümetin, en azından kiloda 15 bin lira gibi bir fark ödemesi elzemdir; bu farkı ödediği takdirde, çiftçimiz, pamuk ekicimiz, medyunu şükran içerisinde olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bilge, lütfen son cümlenizi söyler misiniz efendim; zaten fazladan süre verdim.

A. TURAN BİLGE (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bunun geçmişte örnekleri görülmüştür. 1974 senesinde, Sayın Ecevit, Başbakanken, Hükümeti zamanında, buğdaya görülmemiş zam vermiş; ayrıca, iki ay sonra da 80 kuruş civarında prim vermiştir.

Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, finansla ilgili hususların Hükümetimizce verilmesi, yerine getirilmesi problem olmasa gerek; çünkü, kaynak paketlerinden nasıl olsa 10 milyar dolar para birikmiş ve havuzlardan taşma durumuna gelmiştir[!] Bir de, buna, Sayın Erbakan'ın ifadesiyle, bereket faktörünü eklediğimiz zaman sorun kalmasa gerek[!]

Sözlerimi burada bitirirken, bir borcumu yerine getirmek istiyorum, bir Bağ-Kur'luya verdiğim sözün borcunu yerine getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Bağ-Kur'lu, perişan, yüzde 30 farkını henüz alamamış durumda. Derhal bunlara eğilmesini Hükümetten acilen istirham ediyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilge.

Gündemdışı konuşmaya Sayın Tarım Bakanımız cevap vereceklerdir.

Sayın Tarım Bakanı Musa Demirci, buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Ahmet Turan Bilge'nin, Türkiye hayvancılığının ve tarımının içinde bulunduğu meseleler hakkında gündemdışı yapmış olduğu konuşmaya cevap arz etmek istiyorum.

Sayın Turan Bilge'nin, Türkiye'nin hayvancılığının içerisinde bulunduğu problemler nelerse onları söyleyeceğini; gerçekten, hayvancılığımızın dışında, bitkisel üretimimizin hangi noktalarda açmazı vardır, hangi noktalarda problemleri vardır, bunları söyleyeceğini tahmin ediyordum ve dolayısıyla, ben de, onlara ne yapmak istediğimizi, nasıl projelerle bunları çözeceğimizi anlatarak onu cevaplandırmak istemekteydim; ama, maalesef, gördüm ki, Sayın Turan Bilge, Sayın Başbakanımızın beyanatlarıyla alakalı ve bu beyanatları daha çok irdeleyen bir konuşma yaptılar.

Aslında, Sayın Başbakan, belki, uygulayacağımız Türkiye Hayvancılığını Geliştirme Projesini anlatırken... Cüssesi doğrudur; yani, 40 trilyon lira olarak, Türkiye'de, hayvancılığı geliştirme projesi bu sene uygulanacaktır; ancak, bunun 12,5 trilyonu besicilikte, geriye kalanı hem yetiştiricilikte hem sunî tohumlamada hem de Türkiye'de gen kaynağı olan tiftik keçisi ve mandacılıkta kullanılacaktır; ayrıca, yem bitkisi üretiminde kullanılacaktır. Bu, hibe değil; ancak, kur garantili ve beş sene vadeli, ödenirken yüzde 20 fazlasıyla ödenecek bir kredidir. Hesap ederseniz, gerçekten bugüne kadar uygulanmamış; ama, buna rağmen, kur garantisi olduğu için fevkalade kârlı, hatta faizsiz, hatta çok ucuz bir kredidir. Sayın Turan Bilge'yle görüşseydik, kendilerine bu konuda daha çok bilgi arz edebilirdim.

Yine, Sayın Başbakanımız, besicilik yönünden Türkiye'de bir et açığı olduğunu, Türkiye'de besiciliğin şu andaki durumu ve bizim, projelerimizle ne kazanacağımızı gündeme getirmişlerdir. O bakımdan, teknik bir detay olarak, Türkiye'de besi hayvanının karkas ağırlığı şudur, dolayısıyla beslendiği zaman şu kadar karkas ağırlığı olur gibi teknik detayda, Sayın Başbakanımız, belki noksan bilgi verebilir; bu da, tahmin ediyorum ki, bir noksanlık değil.

Pamuk ekim alanlarımız Türkiye'de azalmamıştır. Dolayısıyla, GAP yöresiyle beraber, şu anda, Türkiye'deki pamuk üretimimiz, aşağı yukarı 850 bin tona ulaşmıştır. Bu bakımdan, Türkiye'de bu noktada bir azalma değil, bir yükseliş söz konusudur. Bu konuyu da bilgilerinize takdim ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

3.-Gaziantep Milletvkili Ünal Yaşar'ın, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'in cevabı

BAŞKAN - İkinci gündemdışı konuşma, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin sorunlarıyla ilgili olarak, Gaziantep Milletvekili Sayın Ünal Yaşar'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Yaşar. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve siz değerli arkadaşlarımı saygılarımla selamlıyorum. Bugün, bu kürsüden, Türk ekonomisinin temel taşları olan küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölgelerini, onbinlerce esnaf ve sanatkârımızı, girişimcimizi yakından ilgilendiren ve etkileyen çok önemli bazı problemleri kıymetli bilgilerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, girişimci insan potansiyelinin en yoğun olduğu küçük ve orta ölçekli sanayinin büyük sanayiyle entegresinde küçük sanayicinin desteklenmesi, bu konuda alınacak tedbirlerin ilk basamağı olmalıdır. Buna en güzel örnek olarak Gaziantep'i gösterebilirim. 1983 yılında, Gaziantep'te, bir (KÜSGET) küçük sanayi sitesi ve bir organize sanayi bölgesi var. 1983'ten sonra, Gaziantep'te, ikinci organize sanayi bölgesi, Gaziantep'e 1 250 işyerilik ilave küçük sanayi sitesi; Gaziantep Oto Galericileri Sitesi, Oğuzeli Küçük Sanayi Sitesi, Nizip Organize ve Küçük Sanayi Sitesi, İslâhiye Küçük Sanayi Sitesi, Gaziantep Kunduracılar Küçük Sanayi Sitesi, 25 Aralık Küçük Sanayi Sitesi; Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Gaziantep Bölge Müdürlüğünün kurulması, Kambiyo Müdürlüğünün kurulması, Tekstil İhracatçıları Birliğinin kurulması, sanayi ve ticaret odalarının ayrılması, Canlı Hayvan İhracatçıları Birliğinin kurulması gibi altyapılar... İşte sanayileşmenin, kalkınmanın, istihdam sağlamanın, geri kalmışlıktan kurtulup çağdaş insan gibi yaşamanın altyapısı budur. Gaziantep'in çalışkan, eli nasırlı, kafası çalışan, üretken, atılımcı insanları, sağlanan bu kadarcık imkânla Gaziantep'i Türkiye'nin yıldız şehri yaptılar; bir yandan ürettiler, bir yandan 70 bin kişiye iş imkânı sağladılar.

Gelelim bugüne.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümetin paket politikaları ve kötü icraatlarıyla bugün Türkiye'deki küçük sanayi sitelerinin, organize sanayi bölgelerinin manzarasına bakıldığında, iç açıcı bir tablo görmek mümkün değildir. Gaziantep'teki esnaf ve sanatkârların kuruluşlarından aldığım -sanayi odasından, ticaret odası yetkililerinden aldığım- bilgilere göre, Refahyol Hükümeti sürecinde 30 bine yakın çalışan işten çıkarılmıştır. Üstelik, bir de, gümrük birliğine eğer entegrasyon sağlanmazsa, herhalde hepimizi çok üzen olaylar gerçekleşecek; çünkü, en büyük zararı, işte, bu küçük sanayi sitelerinde yaşayan esnafımız görecektir.

Değerli milletvekilleri, bu sitelere verilen kredilerin kullandırılması sırasında prosedür gereği olarak yüklenilen vergiler, harçlar ve fon payları, kullandırılan kredinin yapılaşmaya aktarılmasını engellemektedir. Bu sıkıntıların ortadan kalkması için, gelişmişlik düzeyi, o şehirdeki gelişmeye zarar vermemelidir; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yapılaşmakta olan tüm küçük sanayi sitelerinin 2982 sayılı Yasa kapsamına alınarak, her türlü vergi, harç ve resimden muaf tutulmalıdır; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 7.12.1993 gün ve 17664, Maliye ve Gümrük Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün 24.11.1993 gün ve 73125 sayılı yazıları mucibi kullandırılan kredilere 31.12.1993 tarihi itibariyle tahakkuk eden faiz tutarları üzerinden alınan yüzde 5 Gider Vergisinden muaf tutulmalıdır; hakediş ödemelerinde alınan ve hakediş tutarını matrah alan yüzde 1 KOSGEB payı ile yüzde 1 bakanlık fonu payı ödemesi uygulamasının kaldırılması gerekir.

Türk ekonomisinin temel taşı olarak tanıtımı yapılan ve övgüler yağdırılan küçük ve orta ölçekli işletmelerin faaliyet alanı olan küçük sanayi sitelerine ve organize sanayi bölgelerine getirilen yeni faiz politikası, birer üretim abidesi olarak yapılaşan bu projelere vurulan büyük bir darbedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 15 Ocak 1997 gün ve 754 sayılı yazılarıyla, küçük sanayi siteleri ve organize sanayi sitelerinin altyapıları için kullandırılan kredilere uygulanan faiz oranları yüzde 100 artırılarak 1 Ocak 1997 tarihinden itibaren iki katına yükseltilmiştir. Eski faiz oranları yüzde 15, yüzde 20 iken, yeni faiz oranları katlanarak yüzde 25, yüzde 40, yüzde 50 rakamlarına ulaştırılmıştır. Her gün, basında, KOBİ'leri düşük faizli kredilerle desteklediğini söyleyen Hükümet, bu uygulamalarla çelişkiye düşmektedir. Küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölgelerindeki girişimciler rant sağlıyor gerekçesi de yanlıştır; yatırım yapıyorsa rant sağlayacaktır. Aksi halde, yatırım yapacağına, git, paranı faize, bonoya, tahvile yatır demektir; rantiyeci ol, saadet zincirine katıl demektir. Bu görüşe katılmak mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölgeleri, gelişme sürecini sürdürmektedir, gelişen dünyanın rekabeti karşısında desteklenmek zorundadır; aksi halde, zararı, girişimcilerimiz değil, bütün ulusumuz görecektir. Acilen çözüm bekleyen bu konularda, Türkiye'deki bütün küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölgesi mensupları, Hükümetin bu faiz yanlışından dönmesini beklemektedir.

Ayrıca, bugün, bölgemizdeki pamuk üreticilerinin bir ricası oldu. Sayın Hükümetten, pamuk üreticileri, pamuk ekim zamanın geldiği şu günlerde, bir sene önceki alınterlerinin bedeli alacaklarının ödenmesini beklemektedir. Çukobirlik Tarım Satış Kooperatifinin üreticilere borcu 270 milyar liradır. Allah rızası ve kul hakkı için, yüksek enflasyonun yaşandığı şu süreçte, alacağı ödenen üretici ile alacağı ödenmeyen üretici arasındaki adil olmayan uygulamaya son verin diyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu hususta siz değerli milletvekillerimin katkılarını beklerken, Yüce Meclisi ve değerli milletvekillerini saygılarımla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yaşar.

Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Yalım Erez gündemdışı konuşmaya cevap vereceklerdir.

Buyurun efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar'ın, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleriyle ilgili gündemdışı konuşmasını cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde sanayinin gelişmesine büyük katkı sağlayan organize sanayi bölgeleri uygulamalarına, planlı kalkınma dönemine girildikten sonra, 1962 yılında başlanmıştır. Organize sanayi bölgelerinden gaye, geri kalmış bölgelerin kalkınmalarını teşvik ederek, sanayi yatırımlarını bu bölgelere çekmektir.

1962 yılından 1996 yılının sonuna kadar, 8 582 hektar büyüklüğünde, 36 adet organize sanayi bölgesi hizmete sunulmuş, bunlardan 5 adedinin atık su arıtma tesisleri de inşa edilmiştir. Bu biten 36 projenin 6 adedi ilk 25 yılda, 30 adedi de son 10 yılda tamamlanmıştır ve bu projeler için, 1996 yılı fiyatlarıyla, 28 trilyon 135 milyar lira kredi kullandırılmıştır.

1997 yılı yatırım programında, 69 adet devam eden, 26 adet kamulaştırma, 61 adet de etüt ve proje safhasında olan, toplam 156 adet organize sanayi bölgesi mevcuttur.

Söz konusu projelerin proje tutarı -1996 yılı fiyatlarıyla- 39,5 trilyon liradır. Devam eden bu projeler için, 1996 yılı sonuna kadar da -1996 yılı fiyatlarıyla- toplam 8 trilyon 407 milyar lira harcama yapılmıştır.

Yine, küçük sanayi sitesi uygulamalarına da, 1965 yılında başlanmış ve 1996 yılı sonuna kadar hizmete sunulan toplam 289 adet küçük sanayi sitesiyle, 69 220 işyerinde 415 bin kişiye, daha sağlıklı şartlarda çalışma imkânı sağlanmıştır. Bu biten 289 küçük sanayi sitesinin 134'ü 22 yılda, 155'i de son 10 yılda tamamlanmıştır ve bu projeler için de -1996 yılı fiyatlarıyla- yaklaşık 80 trilyon 890 milyar lira kredi kullandırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ülke genelinde durum böyleyken, şimdi Gaziantep'e gelelim. Gaziantep'te neler yapılmış:

Gaziantep Birinci Organize Sanayi Bölgesi, altyapı inşaatı tamamlanarak işletmeye açılmıştır. Alanı 260 hektardır; parsel sayısı 198 adettir. 137 parselde üretime geçilmiş olup, diğer parsellerde inşaat bitmek üzeredir.

Gaziantep İkinci Organize Sanayi Bölgesi altyapı inşaatının 1997 yılı içerisinde tamamlanması planlanmış olup, 1996 yılında 56 milyar liralık program ödeneği ve ilaveten 200 milyar liralık eködenekle birlikte toplam revize ödeneği 256 milyar liraya çıkarılmıştır ve bunun tamamı da ödenmiştir. Bölgenin altyapı inşaatı için, bugüne kadar -verildiği yılın fiyatlarıyla- toplam 518 milyar lira kredi kullandırılmıştır. 1996 yılı fiyatlarıyla bu kredinin karşılığı 1,740 trilyon liradır; fizikî gerçekleşme yüzde 98 olup, 1997 yılı yatırım programında 374 milyar lira da ödenek ayrılmıştır.

Yine, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi merkez arıtma tesisleri, 1997 yılı programına alınmıştır.

Gaziantep Üçüncü Organize Sanayi Bölgesinin altyapı inşaatı devam etmekte olup, 1998 yılı içerisinde tamamlanması planlanmıştır. Bölgenin tüm harcamalarının Müteşebbis Teşekkül Başkanlığınca karşılanması öngörülmüştür. Üçüncü Organize Sanayi Bölgesi de 540 hektar olup, 297 parsel mevcuttur.

Bu da yetmemiştir. Gaziantep Dördüncü Organize Sanayi Bölgesi, 1997 yılı yatırım programına etüt karakteristiğiyle alınmış ve yatırım için gerekli harcamalar, Müteşebbis Teşekkül Başkanlığınca karşılanacaktır.

Şimdi -biraz evvel de ifade ettim- 1962 yılında bu işe başlanırken, gaye, geri kalmış bölgelerin kalkınmalarını teşvik ederek, sanayiyi ülke çapında dengeli bir şekilde yaymaktı.

Devlet, gördüğünüz gibi, Gaziantep'e görevini, fazlasıyla yapmıştır. Eğer, biz, bütün ödeneklerimizi Gaziantep'e ayırırsak, Gaziantep'i bir yana bırakırız, Türkiye'yi bir yana bırakırız. Bizim hedefimiz, Türkiyenin her tarafını bir Gaziantep, bir Bursa, bir Denizli, bir Çorum yapmaktır.

Sayın Yaşar "Gaziantep'te 30 bin kişi işten çıkarıldı" dedi. Buna katılmak mümkün değil; yani, söylevle, duyulan şeylerle devlet idare edilmez...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Yaşayan bilir Sayın Bakan, yaşayan!..

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Ben orada da yaşıyorum, merak etme; sen, dinle beni!..

Gaziantep'in bugün en büyük şikâyeti, hızlı sanayileşmeden dolayı fazla göç alan bir il olmasıdır. O nedenle, 30 bin kişinin işten çıkarıldığı söylevine katılmak mümkün değildir. (DSP sıralarından gürültüler)

Şimdi, ben bu kürsüye çıktığım zaman laf atarsanız, ben cevabını veririm. Geçmişte de bu cevabı verdim; bakın, dinleyin... Şimdi vermek istemiyorum, beni verdirtmeye mecbur bırakmayın. Dinleyin!..

Çukobirlik, ilk defa bu yıl, aldığı ürünün hemen hemen yüzde 90'ına yakınının parası ödemiştir.

286 milyar lira borcumuz olduğu doğrudur; pamuğu 60 bin liradan aldığımız da doğrudur; ama, Çukobirlik tarihinde, bu yıl ödeme yapıldığı kadar ödeme yapılmamıştır.

İlaveten, Çukobirlik'e pamuk alımı için verilen 3 trilyon liralık ödeneğin yanı sıra 3,5 trilyonla da, bizden evvelki yanlış siyasî uygulamalarla batırılan Çukobirlik kurtarılmaya çalışılmaktadır.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

4. - Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın, zorunlu eğitime ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı son söz, zorunlu eğitimle ilgili olarak söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Ömer Özyılmaz. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, süreyi biraz fazla verebilir misiniz?

BAŞKAN - Yok, vermiyorum; zaten, fazladan bu gündemdışı sözleri verdim.

Buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ülkemizde en çok konuşulan konulardan biri olan zorunlu eğitim konusuyla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hem Yüce Meclisi hem de eğitim ordusunu ve tüm milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Temel eğitim ya da aynı anlamda kullanılan ilköğretim, 6-14 yaş grubundaki öğrencilere temel becerileri kazandırarak, onları, hayata ve bir sonraki eğitim kurumlarına hazırlayan bir eğitim devresidir. Farzı ayn bilgilerin öğrenildiği döneme verilen ad olarak temel eğitim veya ilköğretim, bizde oldukça uzun geçmişi olan eski kavramlardandır. Bugünkü manada kullanılan ilköğretim, Avrupa'da daha henüz iki asır gibi bir geçmişe sahipken, biz, bunu, ondört asır önceden uygulamaya koymuşuz ve tarihimiz boyuncada en iyi şekilde uygulamışız.

Selçuklu ve Osmanlılar döneminde "taş mektepler" ya da "sübyan mektepleri" olarak adlandırılan ilköğretim kurumları, ülkenin bütün mahalle ve köylerinde vardı ve kız-erkek her çocuğun gitmesi zorunlu olan bu okullar, 6 yıllık bir temel eğitimi esas almışlardı.

Cumhuriyet döneminde 5 yıla indirilen ilköğretim, ilk kez 1973 yılında çıkarılan 1739 sayılı Kanunla 8 yıla çıkarılmış; fakat, bu da henüz tam olarak realize edilememiştir. Halbuki, günümüz şartları, alınacak 5 yıllık eğitimle üstesinde gelinemeyecek kadar zorlaşmıştır; yani, eğitimin zorunlu kısmının sayısal olarak 8 ya da daha çok yıllara çıkarılmasının asıl sebebi, az önce de işaret edildiği üzere, 5 yıl öğretim eğitim görmenin, bundan bir asır önce olduğu gibi, yaşanan problemleri aşmaya yetmeyeceği ve okulda bilgiyle karşı karşıya gelme ve bilgilenme süresinin 8 ya da 10, 12 yıla çıkarılmasının zorunlu olduğu düşüncesidir. Bundan dolayıdır ki, dünyanın pek çok ülkesinde ilköğretim süresi uzatılmıştır.

Nitekim, Avrupa ülkelerinde zorunlu eğitim 8 ülkede 8 yıl, 9 ülkede 9 yıl, 12 ülkede 10 yıl, 2 ülkede 11 yıl ve 3 ülkede de 12 yıl olarak düzenlenmiştir; diğer taraftan, Kanada, Kore, Japonya gibi ülkelerde 9, ABD'de ise 12 yıldır. Bu ülkelerin bir kısmında, zorunlu eğitime, ilkokul ve ortaokul devreleri dahil olurken, bir kısmında ise 5 ve 6 yaş gruplarındaki anaokulları da eklenmiştir; ama, şurası defalarca altı çizilmesi gereken bir husustur ki, zorunlu eğitim süresi 8,9,10 hatta 12 yıl olan bu gelişmiş ülkelerin hiçbirinde, bu süre bir bütün halinde ve dondurulmuş olarak uygulanmaz ya da bu sürede öğrenci tek tip diploma almaz. Örneğin, İngiltere'de, üç basamak olan zorunlu eğitim 5-16 yaşları arasını kapsar; birinci basamak 5-7 yaş, ikinci basamak 7-11 yaş ve üçüncü basamak ise 11-16 yaş eğitimini ihtiva eder.

Değerli milletvekilleri, bu önbilgilerden sonra, ülkemizde bugün en çok tartışılan konulardan biri olan zorunlu eğitim bizde de ne kadar süreli olmalı ve bu nasıl programlanmalıdır sorusuna yönelmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyada, artık, yaklaşık olarak bütün devletlerin, zorunlu eğitim sürelerini 5 yıldan daha ileriye götürmüş olduklarını az önce gördük ve şunu da biliyoruz ki, zorunlu eğitimi 8, 9, 10, 12 yıla çıkaran her devlet, bu hususta, hep kendi iç dinamiklerini, bilimi ve aklı esas almış ve kendisine en yararlı olan programı seçmiştir.

Bizim ülkemizde de, hem şahsım hem de partim Refah Partisi olarak, şu programın yararlı olacağına inanıyoruz ve makul bir sürede gerçekleşmesini bekliyoruz: Evvela, zorunlu eğitim, 8 yıl değil 10 yıl olmalıdır. Bunun ilk basamağı, 5 ve 6 ncı yaşı, yani, anaokulunu kapsamalıdır. 5 ve 6 ncı yaşlardan başlamasını arzu ettiğimiz zorunlu eğitim, tabiî olarak 7-12 yaş arası ilkokul dönemini kapsar ki, dönemin ehemmiyeti, şartları ve alınması gereken tedbirler bilinmektedir; bu çağ nüfusu da eğitimin içindedir. Zorunlu eğitimin son dönemi olan 12-15 yaş, asıl üzerinde durulması gereken bir devredir. Bir kere, gelişim psikolojisi, nasıl 5 ve 6 ncı yaşları 7-12 yaş devresinden ayrı tutmamızı gerektiriyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, lütfen son cümlelerinizi söyler misiniz efendim.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Olur efendim.

Sayın Başkan, kısaca, tekliflerimi arz ediyorum:

Bunlardan birincisi; 8 ya da 10 yıllık zorunlu eğitimden bütün dünyanın anladığı, yetişmekte olan neslin bu sürelerde başka işlerle uğraşmaması ve 8-10 yıl eğitime tabiî tutularak, çağın problemlerini çözmede asgarî bilgileri elde etmesidir.

İkinci olarak; gelişim psikolojisi 5, 6, 7, hatta 8 yaş çocuğuyla 15 yaş delikanlısını bir arada aynı çatı altında tutmanın, her iki tarafta da kişilik rollerinde kayma ve sapmalar meydana getireceğini belirtmektedir.

Üçüncüsü -meslekî eğitimin genel bir kuralıdır- el, kol, gırtlak, kulak ve benzeri bütün beceriler, bu 12-15 yaş döneminde, hatta ondan önce başlamalı ve geliştirilmelidir. Aksi halde, hem bu beceriler arzu edildiği ölçüde kazanılamaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen son cümlenizi söyler misiniz. Rica ediyorum...

Buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Olur Sayın Başkan.

Tabiî, konu çok önemli ve söylenmesi gereken çok şey var; Başkana saygı duyuyorum.

Son cümle olarak şunu söyleyeyim: Zorunlu eğitim 10 yıl olmalı ve 3 basamak şeklinde düzenlenmelidir. Birinci basamak 5-7, ikinci basamak 7-12, üçüncü basamak da 12-15 yaşlarını kapsamalıdır.

Bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bizim ülkemizde de bilim ve akla uyularak ikinci basamaktan, yani 7-12 yaş devresinden bir öğrenim sertifikasıyla öğrenci ayrılabilmeli ve istiyorsa herhangi bir meslek ortaokuluna ya da özel bir ortaokula gidebilmelidir.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyılmaz.

Gündemdışı konuşmayı cevaplandırma konusunda bir istek gelmediğine göre, göndemdışı konuşmalar bitmiştir.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.-Aydın Milletvekili İsmet Sezgin ve 21 arkadaşının, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri konusunda genel görüşme açılamasına ilişkin önergesi (8/10)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkileri konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 101 ve 102 nci maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1. İsmet Sezgin (Aydın)

2. A.Hamdi Üçpınarlar (Çanakkale)

3. Rifat Serdaroğlu (İzmir)

4. Yaşar Topçu (Sinop)

5. Mehmet Korkmaz (Kütahya)

6. Refaiddin Şahin (Ordu)

7. İbrahim Gürdal (Antalya)

8. Cemal Özbilen (Kırklareli)

9. Tevfik Diker (Manisa)

10. Recep Kırış (Kayseri)

11. Erdal Kesebir (Edirne)

12. Rasim Zaimoğlu (Giresun)

13. Ekrem Pakdemirli (Manisa)

14. Kâmran İnan (Bitlis)

15. Mahmut Bozkurt (Adıyaman)

16. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)

17. Şerif Bedirhanoğlu (Van)

18. Nizamettin Sevgili (Siirt)

19. İbrahim Çebi (Trabzon)

20. Safa Giray (Balıkesir)

21. Cemal Alişan (Samsun)

22. Cavit Çağlar (Bursa)

Gerekçe:

Avrupa Birliği, Avrupa birleşik devletleri hedefine doğru adım adım ilerleyen bölgesel bir entegrasyon modelidir. 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşmasıyla, Türkiye, Birliğe "ortak üye" olmuştur; 1987 yılında ise tam üyelik başvurusunda bulunmuştur. Ancak, Birlik, Türkiye ile ilişkileri konusunda baştan beri çekingen davranmakta, ikili anlaşmalar çerçevesinde ortaya çıkan hukukî yükümlülüklerini çeşitli bahanelerle yerine getirmemektedir. Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Türkiye'den mümkün olduğunca daha fazla taviz koparmanın peşindedirler.

Son günlerde, Avrupa Hıristiyan Demokrat Parti liderlerinin toplantısında, Türkiye'nin Avrupa uygarlığına talip olmadığı, bunun için de Avrupa Birliğine tam üye olamayacağı görüşünün ileri sürülmesi çok ciddî bir gelişmedir. Birlik yetkililerinin bu açıklamanın resmî görüşü yansıtmadığı yolundaki değerlendirmeleri inandırıcılıktan uzaktır. Ankara Antlaşmasında ve gümrük birliğini oluşturan Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi kararının dibacesinde, Türkiye'nin tam üyelik perspektifi ortaya konulmaktadır. Türkiye de gümrük birliğini tam üyeliğe götüren bir aşama olarak görmüş ve dışpolika çizgisini bu temel varsayım üzerine bina etmiştir. Anlaşma koşulları tek taraflı olarak değiştirilemez. Hıristiyan Demokrat Parti liderlerinin açıklaması hafife alınmamalıdır. Türkiye, kendi tutum ve politikalarını bu yeni perspektifler çereçevesinde gözden geçirmeli ve gereken tedbirleri almalıdır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve bu konuda yapılacak öngörüşmeler sırasında, gündeme alınıp alınmayacağı hususu karara bağlanacaktır.

Bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

C)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.-Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/713)

12 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 7.3.1997 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

"Ankara Milletvekili Şaban Karataş, hastalığı nedeniyle 31.1.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün"

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Niğde Milletvekili Ergun Özkan, hastalığı nedeniyle 23.1.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 37 gün"

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

IV.-ÖNERİLER

A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. -247 sıra sayılı, 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhatarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündemin 6 ncı sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No : 57 Tarih :12.3.1997

11.3.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan 247 sıra sayılı, 2972 Sayılı Mahallî İdareler İle Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

Salih Kapusuz Murat Başesgioğlu

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Ali Rıza Gönül H.Hüsamettin Özkan

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. -SEÇİMLER

A)BAŞKANLIK DİVANINDA AÇIK BULUNAN ÜYELİĞE SEÇİM

1.-Başkanlık Divanında açık bulunan kâtip üyeliğe seçim

BAŞKAN - Başkanlık Divanında boş bulunan ve Refah Partisi Grubuna düşen bir kâtip üyelik için, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B)KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.-Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen bir üyelik için, Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

VI.-SORULAR VE CEVAPLAR

A)SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Doğubeyazıt İlçesinde yapımına başlanan sağlık ocağına ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/233)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı Doğubeyazıt İlçesinde yapımına başlanan sağlık ocağına ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Efendim, bu soru önergesi, daha önce iki birleşimde de cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğümüzün 98 inci maddesine göre, yazılı soruya çevrilmiştir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bakanlar yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, birkaç tanesine devam edelim de, olmazsa, ondan sonra peki...

2.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı ve ilçelerinde yapımı devam eden hastane ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/234)

BAŞKAN - 2 nci sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı ve ilçelerinde yapımı devam eden hastane ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru da, daha önce iki birleşimde cevaplandırılmadığı ve bu birleşimde de cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğümüzün 98 inci maddesine göre, yazılı soru önergesi haline çevrilmiştir.

3.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Eleşkirt İlçesindeki Devlet hastane ve sağlık ocaklarındaki sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/235)

BAŞKAN - 3 üncü sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı Eleşkirt İlçesindeki devlet hastane ve sağlık ocaklarındaki sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.

Bu soru önergesi de, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, gündemden çıkarılarak, yazılı soru önergesi haline çevrilmiştir.

4. -Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Eleşkirt İlçesindeki il kütüphanesinin hizmet binası ihtiyacına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/236)

BAŞKAN - 4 üncü sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı Eleşkirt İlçesindeki il kütüphanesinin hizmet binası ihtiyacına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de, daha önce iki, bu birleşimle üç birleşim cevaplandırılmadığı için İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, gündemden çıkarılıp, yazılı soru önergesi haline dönüştürülmüştür.

5.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Doğubeyazıt İlçesinde yapımı sürdürülen kültür sitesi inşaatına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/237)

BAŞKAN - 5 inci sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı Doğubayazıt İlçesinde yapımı sürdürülen kültür sitesi inşaatına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.

Bu soru önergesi de, daha önce iki birleşim cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, gündemden çıkarılıp, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

6.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı İlçelerinde öğretmen evi yapılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/238)

BAŞKAN - 6 ncı sırada, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı ilçelerinde öğretmenevi yapılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de, daha önce iki birleşim cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesi uyarınca, gündemden çıkarılarak, yazılı soru önergesi haline dönüştürülmüştür.

7.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Eleşkirt İlçesinde yapımı devam eden İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/239)

BAŞKAN -7 nci sırada, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı Eleşkirt İlçesinde yapımı devam eden İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel Kurul Salonunda yok.

Bu soru önergesi de, daha önce iki birleşim cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

8.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı -Doğubeyazıt İlçesinde yapımı devam eden İmam -Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/240)

BAŞKAN - 8 inci sırada, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı Doğubeyazıt İlçesinde yapımı devam eden İmam-Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.

Bu sözlü soru da, daha önce iki birleşim cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

Sayın milletvekilleri, herhalde, şu anda Genel Kurul salonunda herhangi bir bakan yok; o nedenle, aynı şekilde devam etmenin, bilmiyorum bir faydası...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, yeni İçtüzük gereğince, devam edeceksiniz; çünkü, onlar gündemden çıkacak. Dolayısıyla, devam etmek zorundasınız.

BAŞKAN - Efendim, devam etmek şöyle, bakan yoksa...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Yeni İçtüzük gereğince...

BAŞKAN - Hayır, her halükârda, arkadaşların yine konuşma hakkı var; yani, o, devam edecek gündemde. Yani, şimdi, şöyle olacak Sayın Dumankaya: Eğer, ben devam edersem, bakan olmazsa, sorusuna sıra gelen bir arkadaşımızın çıkıp burada konuşma hakkı var; ama, eğer devam etmezsem, o soru yine gündemde kalacak; bu özelliği var. Belki, bakan cevaplandıracak.

HALİT DUMANKAYA (istanbul) - Ama, hayır, bakan o zaman otursun...

BAŞKAN - Yoksa, niye aynı şekilde...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, yeni İçtüzük gereği 1 saat...

BAŞKAN - Efendim, yeni İçtüzüğü biz yaptık.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Siz yaptınız... Biz de yaptık...

Yeni İçtüzüğe göre, siz, sorulara 1 saat devam etmek zorundasınız.

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, biz, daha evvel bunun uygulamasını yaptık.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Hayır, bırakamazsınız.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum.

Şimdi, bakın, bizim bir aklımız var, mantığımız var, sağduyumuz var, bunu her yerde kullanacağız. Ben bunu daha önce iki defa yaptım. Baktım, Genel Kurul salonunda hiçbir bakan yok; aynı şeyleri söyleyerek "yok, yok" diyerek devam edip, zaman kaybedeceğimize...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Gündemden çıkırıyorsunuz.

BAŞKAN -Efendim, bunun uygulamasını daha önce yaptık.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Gündemden çıkarıyorsunuz; İçtüzüğe göre devam etmeye mecbursunuz.

BAŞKAN - Efendim, ben devam etmek istemiyorum. Bu, arkadaşlarımızın lehine bir davranış. Belki yarın bir sayın bakan gelir, başka bir birleşimde cevaplandırır.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Ne zaman gelmişler? İçtüzüğe göre yanlış yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, ben, milletvekili arkadaşlarımı düşünüyorum.

İki birleşimde cevaplandırılmayan sorular, üçüncü birleşimde yazılı soruya çevriliyor. Biz de, arkadaşlarımızın sorularının üçüncü birleşimde yazılı soruya çevrilerek cevaplandırılması hakkını yok etmemek için, yani, salonda da şu anda hiçbir bakan yoksa, diyorum ki, soruların hepsini böyle "yok, yok" şeklinde düşürmektense, belki başka bir zaman bakan arkadaşlarımız gelir, bu soruları cevaplandırır diye...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - İçtüzüğe göre mecbursunuz.

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğü iyi biliyorum; İçtüzüğe göre öyle de, her yazılı kuralı değerlendirirken, biraz da akla, izana, sağduyuya uygun ve bir hizmet için değerlendirme yapacaksınız. İşte, bir uygulaması; şu anda burada hiçbir bakan yok...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Gelmiyor, ne yapalım...

BAŞKAN - Efendim, ne yapalım...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, bakanların buraya gelmemesinin, burada görevleri başında olmamasının izahını böyle yapmamanız lazım. Yani, bu sonuca Meclis de katlanmalı, bakanlar da katlanmalıdır; öncelikle bunu tespit etmeniz lazım.

BAŞKAN - Tamam efendim, ben de onu söylüyorum.

Şimdi, Hükümet üyelerinden hiç kimse salonda yoksa -daha önce iki defa uygulama yaptım, burada arkadaşlarımız biliyor- bütün soruları böyle düşürmektense ve bu şekilde boşa zaman geçirmektense başka işe geçelim dedik.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkanım, şu anda kapıdan bir bakanın girmeyeceğini bilemezsiniz; belki 10 dakika sonra bir bakan gelecek, belki 15 dakika sonra başka bir bakan gelecek.

BAŞKAN - Efendim, anladım da....

Bakın, şimdi 8 soruyu düşürdük...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Bunların alışkanlık haline gelmemesi bakımından, İçtüzüğe uymanızda fayda var.

BAŞKAN - Efendim, ben İçtüzüğe uyuyorum da, İçtüzüğe uyarken biraz da bir şeylerle uğraşalım; hep "yok, yok" deyip de, böyle, 1 saatimizi boşa geçirmeyelim; yani, bu Meclisin de bir değeri var.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Bakanlar biraz sonra gelirler.

BAŞKAN - Neyse, biraz daha devam edelim, gelmezse...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Devam ederseniz gelecektir.

BAŞKAN - Peki efendim, biraz daha devam edelim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bir şey arz edebilir miyim efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Siz İçtüzüğün gereğini yerine getirdiniz; yani, sözlü sorulara başladınız. Hakikaten, salonda da bakan olmadığı için, siz daha verimli çalışmanın yollarını arıyorsunuz...

BAŞKAN - Tabiî...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğrudur; bu yaklaşım geçmişte de birçok defa, müteaddit defa uygulamaya konulmuştur. Dolayısıyla, biz, diğer çalışmaya; kanun çalışmalarına rahatlıkla geçebiliriz, doğru olan da budur.

BAŞKAN - Neyse, biraz daha devam edelim de; eğer, ilgili bakanlar yoksa, yine aynı şeyi devam ettirmenin bir anlamı yok.

9.-Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun, bazı enerji nakil hatlarının ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/241)

BAŞKAN - 9 uncu sırada, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun, bazı enerji nakil hatlarının ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak bakan var mı?.. Yok.

Soruyu cevaplandıracak bakan Genel Kurul salonunda yok. Bu soru, daha önce iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

10.-Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, köy korucularına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242)

BAŞKAN - 10 uncu sırada, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, köy korucularına ilişkin İçişleri Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.

Bu soru, daha önce iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

11. - Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Türkiye'ye çeşitli kaynaklardan yapılacak yardımlardan Doğu ve Güneydoğu bölgelerine bir pay ayrılıp ayrılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/243)

BAŞKAN - 11 inci sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Türkiye'ye çeşitli kaynaklardan yapılacak yardımlardan Doğu ve Güneydoğu bölgelerine bir pay ayrılıp ayrılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak sayın bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.

Bu soru, daha önce iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

12. -Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ'un, Mersin Gümrüğü ve limanındaki bazı kamu görevlilerinin rüşvet aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/246)

BAŞKAN - 12 nci sırada, Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ'un, Mersin Gümrüğü ve limanındaki bazı kamu görevlilerinin rüşvet aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Başbakan veya yetkili olan bir bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.

Bu soru, daha önce iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

13. -Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, bir gazetede yayımlanan "Patrikhane TC'yi takmıyor" başlıklı haberde yer alan iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/249)

BAŞKAN - 13 üncü sırada, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, bir gazetede yayımlanan "Patrikhane TC'yi takmıyor" başlıklı haberde yer alan iddialara ilişkin Başbakandan sorusu vardır.

Sayın Başbakan veya soruyu cevaplandıracak sayın bakan?..Yok.

Bu soru, daha önce de iki birleşim cevaplandırılmadığı için, gündemden çıkarılarak, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

Efendim, sözlü soruları 20 nci sıraya kadar okuyacağım, eğer ilgili bakanlar yoksa, ara vereceğim.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Hayır, veremezsiniz.

BAŞKAN - Efendim, uygulamamız var...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Hayır, benim sorum var Sayın Başkanım, benim soruma sıra gelecek, ben de çıkıp orada konuşacağım.

Dolayısıyla, benim konuşma hakkımı alamazsınız...

BAŞKAN - Efendim, sizin konuşma hakkınız kaybolmuyor ki...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Hayır...

BAŞKAN - Hayır, bu birleşimde...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Hayır, şimdi siz İçtüzüğe göre hareket etmek zorundasınız; keyfî hareket edemezsiniz.

BAŞKAN - Efendim, keyfî hareket etmiyorum...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Dumankaya konuşacak diye burada saatlerce beklemenin âlemi yok ki!

BAŞKAN - Neyse efendim...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sizin uygulamanız neyse devam edin Sayın Başkan.

14.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Patnos Barajı ve Patnos Ovası sulama inşaatlarının personel yetersizliğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/250)

BAŞKAN - 14 üncü sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Patnos Barajı ve Patnos Ovası sulama inşaatlarının personel yetersizliğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?..Yok.

Bu soru, daha önce de iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, gündemden çıkarılmış, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

15. -Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Türkiye -İsrail Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması ile ilgili basına yansıyan bir beyanına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/252)

BAŞKAN - 15 inci sırada, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Türkiye-İsrail Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması ile ilgili basına yansıyan bir beyanına ilişkin Başbakandan sorusu vardır.

Sayın Başbakan veya soruyu cevaplandıracak sayın bakan?..Yok.

Bu soru, daha önce de iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, gündemden çıkarılmış, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

16.-Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Hollanda'daki İslam Kolejlerinden mezun olanların bu okullarda geçen öğretim sürelerinin Türkiye'de eksik değerlendirildiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/253)

BAŞKAN - 16 ncı sırada, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Hollanda'daki İslam Kolejlerinden mezun olanların bu okullarda geçen öğretim sürelerinin Türkiye'de eksik değerlendirildiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?..Yok.

Bu soru, daha önceki iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, gündemden çıkarılıp, yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

17.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı İline bağlı köy ve mezralardaki göçleri önlemeye yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/254)

BAŞKAN - 17 nci sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı İline bağlı köy ve mezralardaki göçleri önlemeye yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak ilgili Bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.

Soru, daha önce de iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

18.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, kalkınmada öncelikli yörelerdeki çiftçilere ek kredi verilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/255)

BAŞKAN - 18 inci sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, kalkınmada öncelikli yörelerdeki çiftçilere ek kredi verilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.

Soru, daha önce de iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesine göre, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

19.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, 1996 -1997 Hububat Alım Kararnamesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/256)

BAŞKAN - 19 uncu sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, 1996-1997 Hububat Alım Kararnamesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?... Genel Kurul salonunda yok.

Soru, daha önce de iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, İçtüğüzün 98 inci maddesine göre, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

20.-Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı il sınırları içindeki bazı akarsular üzerinde baraj yapılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/257)

BAŞKAN - 20 nci sırada, Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Ağrı İl sınırları içindeki bazı akarsular üzerinde baraj yapılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu vardır.

Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Genel Kurul salonunda yok.

Soru, daha önce de iki birleşimde cevaplandırılmadığı için, gündemden çıkarılarak yazılı soru haline dönüştürülmüştür.

Sayın milletvekilleri, demin söylediğim gibi, salonda hiçbir Hükümet üyesi yok. Devam ettiğimiz zaman, bütün soruları okuyacağız ve gündemden çıkarılacak; ama, o zaman, belki bir iki arkadaşımız buradaysa çıkıp konuşacak. Biz, bu arkadaşlarımızın sorularını gündemden çıkarmamak için, sözlü soruların görüşülmesini burada kesip, gündeme devam edeceğiz...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, uygulamasını yaptık; yani, sizin hakkınızı gasp etmiyoruz ki; bir başka birleşimde, sizin sorunuz cevaplandırılmadığı zaman, siz, yine çıkıp konuşacaksınız...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Yazılı cevap versinler...

BAŞKAN - Efendim, yazılı...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, Danışma Kurulunun bir kararı var; bir saat süreyle görüşülecek...

BAŞKAN - Hayır, İçtüzük hükmü efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - İçtüzük hükmü...

BAŞKAN - Evet, İçtüzük hükmüdür. Sayın Başesgioğlu, bundan önce ben iki defa bu uygulamayı yaptım. Bundan önce de, baktık ki, sorularda hep böyle, "bakan, yok; düşmüştür, düşmüştür, düşmüştür" dedik. Bu, Meclisin zamanını harcamak demektir. O halde ne yapalım dedik: Eğer, bakanlar kurulu üyesi yoksa, o zaman gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçelim dedik.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Bakan olmayınca kanunları nasıl görüşeceksiniz?!.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - İyi de, Sayın Başkanım, eğer, bu bir kural olursa, Hükümet üyeleri bundan istifade her salı denetim günü kaçarlar.

BAŞKAN - İyi ama, yani, bunları hep böyle düşürmenin de bir anlamı var mı?..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sizin, burada, Bakanlar Kurulu üyelerini aramanız lazım, ısrarla, sizin bunu aramanız lazım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim?..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Yani, bu yol olur, yanlış bir yol olur.

BAŞKAN - Ama, biz, bunu iki defa yaptık ve kimse itiraz etmedi...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - İşte, o zaman, demek ki yol olacak bu yani...

BAŞKAN - Yok canım...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Üçüncüsünü yapmayın.

BAŞKAN - Hayır, yani, bu çalışma tarzı sizi tatmin ediyorsa... Yani, rica ediyorum... Bakın, aşağı yukarı 20 tane soru...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Bakan olmayınca kanun da görüşemeyiz.

BAŞKAN - Efendim, yani, olmazsa, o zaman ona da devam edemeyiz.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Bakan yokken kanun görüşebilir miyiz...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Hükümetin özelliği... Organize edilerek, burada, muhalefetin denetim görevine vurulan bir darbe; başka bir şey değil. Şimdi, kanun görüşülmeye başlayacak, Sayın Bakan kapıdan içeriye girecek.

BAŞKAN - Ben ne yapayım canım...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Yani, ben, bunu, bu sözleri, sadece bu suçüstü halini zabıtlara geçirmek, tespit etmek için söylüyorum; olay açık yani.

BAŞKAN - Tamam efendim, zabıtlara geçti.

Ben de, yani, bu zamanı bu şekilde geçirmek... Aşağı yukarı 20 dakikadır...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu tespit doğru değil. Yani, bu doğru değil; şimdiye kadar, bütün denetim konularında Hükümet de bulunmuştur, cevap da verilmiştir. Bugüne kadar, zaman zaman bu tip uygulamalar birkaç sefer tekerrür etmiştir, sadece bunu zabıtlara geçirmek istiyorum, denetimden kaçmak söz konusu değildir.

BAŞKAN - Peki efendim, ben, o zaman, son defa, bugün, bu uygulamayı yapacağım; yani, bundan sonra Bakanlar olmasa da soruları görüşmeye devam etmek koşuluyla... Bakın, bundan sonraki uygulamalara bir emsal teşkil etmemek suretiyle, bugün de, son defa bu uygulamayı yapacağım ve bir daha da, sayın bakanlar Genel Kurulda olmasa da, bir saat bu işe devam edeceğim.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Doğrusu o zaten Sayın Başkanım. Teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN - Tamam efendim... Evet, o itibarla, bu, dediğiniz gibi, bir istismara...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ona göre, Hükümet de tedbir alır yani...

BAŞKAN - Tabiî, istismar edilebilir; ama, bunu şimdi, bugünden söyleyelim de... Yani, hakikaten, böyle "yok, yok" deyip de zamanı boşa geçirmek de istemiyorum.

Bu itibarla, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyondan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, bakan yok...

BAŞKAN - Neyse canım, bir de ona bakarız; eğer gelmezse ne yapalım. O zaman, ona göre değerlendiririz; bir daha şey olursa...

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

VII.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.-926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

BAŞKAN - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine, kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok

Ertelenmiştir.

2. -Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı :209) (1)

BAŞKAN - Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada. (CHP sıralarından "Bakan geldi" sesleri)

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İşte, söylenen çıktı; Bakan geldi.

BAŞKAN - Efendim, ne yapalım! Yani, artık, bizim de yapacağımız bir şey yok; bir daha böyle uygulamalara son vermek koşuluyla...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, sizin uygulamanız için söylemiyorum. Kurulan sistem, bugün mevcut sistem içerisinde Parlamentonun anahtarı Hükümetin cebinde. Bu uygulama onu getiriyor. Hükümet buradan çıktığı zaman Parlamento çalışamıyor, anahtar Hükümetin cebinde.

BAŞKAN - Hayır, hayır; kanun tasarılarında bir defa bulunmazsa, ikinci defa Meclis onu görüşüyor efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Meclis çalışmamış oluyor.

BAŞKAN - Hayır, hayır... Çalışır efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sonra, denetim, muhalefetin görevi, muhalefetin görevini engellemiş oluyor.

BAŞKAN - Efendim, tamam, kabul ediyorum da...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hakkı da aynı zamanda, sadece görevi de değil.

BAŞKAN - Evet, tamam... Peki efendim...

Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Geçen birleşimde tasarının 2 nci maddesi görüşülüp kabul edilmişti. (RP ve ANAP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

Efendim, rica ediyorum... Sayın Topçu, neyse... Tamam efendim... Rica ediyorum...

Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum:

Borçlanma Esasları

MADDE3.-Yurtdışında bulunanlar ile yurtdışında bulunmuş olanlar kendilerinin veya aile bireylerinin yurtdışında ve yurtiçinde geçen veya gelecek günlerini istekleri halinde 15 Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilirler.

Borçlanılarak sosyal güvenlik bakımından değerlendirilecek olan her bir gün için ödenecek prim karşılığı 21/2 dolardır. Zorunluluk halinde bu miktar, Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilebilir.

Borçlanılan günlere ait prim tutarı borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen gün karşılığı doların çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç eşit taksitle ödenir. İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Mayıs 1997 tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar T. C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle ödenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, CHP Grubu adına Sayın Nihat Matkap; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Matkap, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 3 üncü maddesiyle ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, biraz önceki durumun, Türkiye'nin en ciddî kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluna yakışmadığını ifade etmek isterim. Bu uygulama, bir anlamda, milletvekillerinin denetim hakkını da elinden almaktadır.

Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Yalnız, Sayın Matkap, sözünüzü kesmiş olmayayım da, İçtüzüğümüze göre, milletvekili isterse, sorusu Bakan tarafından cevaplandırılmasa bile çıkıp burada konuşabilir; yani, o fiili durum da var.

Buyurun.

NİHAT MATKAP (Devamla) - Sayın Başkanım, yalnız, bu sözlü sorularla ilgili görüşmeler sırasında hiçbir sayın bakanın Genel Kurulda bulunmaması, tam tasarıya geçerken sayın bakanların buraya teşrif etmeleri de çok tuhaf bir durum.

BAŞKAN - Doğru.

NİHAT MATKAP (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının gerek tümü gerekse maddeleri üzerinde yapılan konuşmalarda, tasarının kanunlaşıp uygulamaya geçmesi halinde, üstesinden gelinemez birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalınacağı defalarca açıklandı.

Ayrıca, çalışma yaşamının iki tarafı olan işçi kesiminin ve işveren kesiminin, bu tasarıya olan muhalefleri de burada dile getirildi. Bunların bir kısmını hatırlatayım:

Bir defa, bu tasarıyla yurt dışında bulunanlar ile bulunmayanlar arasında bir ayrımcılık söz konusu; bu da Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırıdır. Bir diğeri sosyal güvenlik kuruluşu için toplanacak primlerden, bir başka yere transfer yapmak, hem sosyal güvenlik mantığına aykırı hem Anayasamıza aykırıdır. Anayasa Mahkememizin de bu konuda geçmişte bir kararı var.

Yine, dile getirilen hususlardan biri, uygulamanın, önümüzdeki yıllarda, bizleri, süper emekliler faciasına benzer bir faciayla karşı karşıya bırakacağıydı.

Bir diğer sakınca olarak, belki uygulamanın ilk iki üç yılında prim geleceği için sıkıntı vermeyeceği; ancak, önümüzdeki yıllarda, gerek emeklilik aşamasında bu primlerin geri ödenmesi gerekse verilecek sağlık hizmetlerinde getirisinin çok ötesinde götürüsünün olacağı çok açık bir dille ifade edildi.

Bu tereddütler konusunda, tüm grupların aydınlanması gerekirken, ne yazık ki, Sayın Bakan, çıkıp, bizleri, bu konuda aydınlatmadı. Tabiî, ister istemez, kişinin aklına, acaba Sayın Bakan da mı bu tereddütlere katılıyor düşüncesi geliyor. Bir anlamda, sükut ikrardan da gelir. Sayın Bakanın, bu konuda da muhakkak, çıkıp yanıt vermesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, 3 üncü maddeye baktığımızda şöyle diyor: "Yurtdışında bulunanlar ile yurtdışında bulunmuş olanlar kendilerinin veya aile bireylerinin yurtdışında ve yurtiçinde geçen veya gelecek günlerini istekleri halinde 15 Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirebilirler."

Şimdi, burada, anlayamadığımız şu: Yurt dışında bulunanlar deyimi neyi ifade ediyor? Yurt dışında bulunanlar derken, Amerikan vatandaşları dahil mi, İsrail vatandaşları dahil mi, Ermenistan vatandaşları dahil mi? Örneğin, bir İsrail vatandaşı bir günlüğüne Ürdün'e gitmişse, bu kanun tasarısından yararlanacak mı? Bir soru daha: Bir Amerikan vatandaşı iki günlüğüne Kanada'ya gitmişse, bu tasarıdan yararlanacak mı; bir Ermenistan vatandaşı iki günlüğüne Gürcistan'a gitmişse, bu tasarıdan yararlanacak mı? Bu konuda muhakkak aydınlanmamız lazım.

Geçmişte, yurt dışında bulunan, özellikle işçilerimizle ilgili olarak, sosyal güvenliklerinin sağlanması açısından birtakım kanunlar çıkarıldı; ama, bu kanun tasarısı kime hitap ediyor? Bu konuda, ben istiyorum ki...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hitap eder. Bu Meclisten başka memleket için kanun çıkar mı?!.

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Rica ederim, müdahale etmeyin...

NİHAT MATKAP (Devamla) - Yalnız, bir şey söyleyeyim. Özellikle Refah Partililer, ekonomik tıkanmanın önünde en büyük engeli Amerika ile ilişkiler, IMF ile ilişkiler üzerine bağlardı. Şimdi, ilk defa, Amerikan Doları, bir yasa tasarısında yer alıyor, Refah Partisi döneminde. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, ben istiyorum ki, Sayın Bakan çıksın, desin ki: "Bu kanun uygulamaya geçerse, bundan, filan vatandaşlar yararlanır."

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Sayın Bakan senin istediğin şeyi niye söylesin?

BAŞKAN - Müdahale etmeyin efendim.

NİHAT MATKAP (Devamla) - Niye bundan rahatsız oluyorsunuz? Aydınlanma ihtiyacı hissediyoruz.

"Yurtdışında bulunanlar" ne demek? Sayın Bakan lütfen çıksın, bizi bu konuda aydınlatsın. Biz kime hizmet edeceğiz?.. Çünkü, İsrailliler geliyor, böbrek değiştiriyor biliyorsunuz Türkiye'de. Bir İsrailli, eğer bir günlüğüne -biraz önce verdiğim örnekte olduğu gibi- Ürdün'e gitmişse, bu da yurt dışında bulunmuş sayılır. Acaba, bu da 12 500 dolar yatırırsa...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, Meclise hakaret ediyor!..

NİHAT MATKAP (Devamla) - ...bu parayı yatırdıktan sonra, emekli maaşı alabilecek mi?

Dolayısıyla bu konuda aydınlanmamız lazım. Sayın Bakan, tereddütlerimizi gidersin, çıkıp desin ki: "Hayır, bunlar yararlanamaz." Ben, tasarıyı didik didik ettim, bunların yararlanmayacağı yönünde bir ifadeye rastlayamadım.

Bakınız, Anayasamızda, yurtdışında bulunan vatandaşlarımızla ilgili olarak devlete yüklenen bir görev var. Eğer bu, yurt dışındaki vatandaşlarımıza hitap etmiyorsa, burada bir yanlışlık vardır; Anayasaya, çok açık bir aykırılık vardır. Anayasanın 62 nci maddesi, yabancı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının sosyal güvenliklerinin sağlanması için gerekli önlemleri almanın devletin görevi olduğunu belirtmektedir. Bu durumda, devlet, ancak yurt dışındaki yurttaşların sosyal güvenliklerini düzenler ve gerekli örgütlenmeyi yapar. Bunun dışında bir amaç ve kapsam, Anayasaya aykırılık oluşturur. Tasarıda "yurtdışında bulunanlar" denilmektedir. Bu niteleme, vatandaş olmayanları veya çalışmayanları da kapsıyor mu, kapsamıyor mu?

Değerli arkadaşlarım, sizler de aydınlanırsınız. Sanıyorum, biraz sonra Sayın Bakanımız bizi kırmayacak. Tasarının tümü üzerinde yapılan görüşmelerde çıkıp bizi aydınlatmadı; ancak, bu konuda, mutlaka aydınlanma ihtiyacı içerisinde olduğumuzu bir kere daha ifade ediyorum.

Amacımız muhalefet yapmak da değildir. Bu aydınlanma isteğimizi de çok görmeyin lütfen.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Matkap.

Efendim, aslında, Sayın Matkap'ın dediği konunun bir yönü doğru; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinden çıkan bazı kişiler var. Yani, belki arkadaşımız onu kastetti. Yoksa, tabiî ki, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ilgilendiren kanunlar çıkar; ama, öyle bir durum var ki, Türk vatandaşlarının bir kısmı, Türk vatandaşlığından çıkarak, Almanya'nın, İsviçre'nin veya İtalya'nın kanunlarına göre, onların vatandaşı oldu. Yani, bence, buraya da bir açıklık getirilirse iyi olur, kanunun uygulanmasında tereddüde düşmemek bakımından...

3 üncü madde üzerinde, DSP Grubu adına, Mehmet Yaşar Ünal; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Ünal, süreniz 10 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti adına söz aldım; sizleri saygıyla selamlarım.

Kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle, borçlanma esasları düzenlenmektedir. "Yurtdışında bulunanlar ile daha önceki tarihlerde yurtdışında bulunmuş olanlar, kendilerinin veya aile bireylerinin yurtiçi ve yurtdışında geçen veya geçecek günlerini istekleri halinde 15 Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle, sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirebilirler" denilmektedir. Burada, kimlerin bundan yararlanacağı çok açık olarak da yazılı değildir. Bunun yanında, bu insanların yurt dışında çalışmış olup olmamaları koşulu yoktur. Böyle olunca, bunun bir sosyal güvenlik yasası olduğunu söyleyebilmek de imkânsız görünmektedir.

Burada, yurt dışında bulunmak birçok anlamlara gelebilir. Turistik olarak başka ülkelere gidip gelmiş olanlar yahut da bir maç izlemek için başka ülkelere gidip gelmiş olanlar, hatta, karapara aklamak için kurye olarak yurt dışına gidip gelmiş olanlar da bu kanunla emekliye sevk edileceklerdir. Bunun da sosyal adalet anlayışına uygun olduğuna inanmıyoruz, böyle olduğunu düşünmüyoruz.

Görüldüğü gibi, Hükümet, ayrıntılarda pek durmuyor; fakat, pek fazla bir acelecilik içerisinde, başvuruların 15 Marta kadar tamamlanmasını istiyor. Daha ileri tarihlerde aynı yasadan yararlanmak isteyenlere yahut üç beş ay sonra, bir yıl sonra bu şekilde emeklilik hakkı kazanmak isteyenlere ise bu yolu kapatıyor; çünkü, Hükümetin buradaki gayesi, kanun tasarısı metninden anladığımıza göre, bir an önce, acil, sıcak para bulmaktır. Başvurular hemen ve peşin parayla olsun isteniyor; bunların, 15 Mart, 15 Mayıs ve 15 Temmuzda olmak üzere üç eşit taksit halinde ve peşin olarak ödenmesi isteniyor. Buradan alınacak paranın da, kanun tasarısının diğer maddelerinde gördüğümüz gibi, beşte biri direkt olarak Hazineye gelir kaydedilecek ve Hükümet, bunu acele kullanabilme şansı bulacaktır; çünkü, bu, prim tahsilatının yüzde 20'si. Yurt dışındaki sorunların çözülmesinden çok, kısa vadedeki, Hükümetin sorunlarını çözmeye yönelik bir girişim olarak görüyoruz bu tasarıyı.

Hükümetin iddia ettiği gibi "yurt dışında çalışanlar bunu çok istiyorlar, öncelikli olarak istiyorlar, bunu hemen çıkararak sosyal güvenlikte bir hizmet yapacağız" anlayışıyla karşımıza gelmelerini inandırıcı bulmuyoruz. Şu anda yurt dışında çalışan işçilerimizin gündemdeki sorunları, Federal Almanya Cumhuriyetinin, 16 yaşından küçük çocuklara vize uygulaması konusudur. 15.1.1997'de, 16 yaşından küçük çocukların Almanya'ya vizesiz girişlerini sağlayan Yabancılar Yasasının 2 nci maddesinin ikinci paragrafının kaldırılması, bu yasa kaldırılıncaya kadar da geçici bir yönetmelikle bu çocuklara vize zorunluluğu getirilmiş olması, oradaki işçilerin bugün için en önemli problemleridir.

Bu karar, uygulanmaya devam edecek olursa, Avrupa'nın diğer ülkeleri de aynı uygulama yolunu seçeceklerdir. Bilindiği gibi, 1970'li yıllarda, Federal Almanya, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına giriş vizesi uygulamaya başladı. Bunun arkasından Benelüks ülkeleri ve Avrupa Ortak Pazarının diğer ülkeleri de Federal Almanya'yı takip ettiler ve Türk vatandaşlarına vize uygulaması getirdiler. Korkarım, yakında, Almanya'nın, 16 yaşından küçük çocuklarımıza uygulamış olduğu vizeyi diğer ülkeler de başlatacaktır. Bu konuda, yurt dışında bulunan vatandaşlarımız kendi başlarına birçok etkinlik düzenlemekte, haklarını arama yoluna gitmekte ve Federal Almanya'nın da bazı parlamenterleri veya parlamento grupları da, işçilerimize destek olduklarını açıklamaktadırlar. Ne yazık ki, işçilerimize birinci derecede sahip çıkması gereken Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bu konuda somut girişimleri yoktur. Oradaki insanlar, en azından, bakan seviyesinde birinin, Almanya'ya gönderilerek işçilerimizin sorunlarını yerinde inceleyip, kendilerine yardımcı olmak, onlara moral vermek, yurt dışında yalnız olmadıklarını göstermek için bir çaba içerisinde olmasını istemektedirler. Bunun yanında, Federal Almanya Cumhuriyeti ile de gerekli irtibat kurularak, bu haksızlığın uygulanmasına engel olmak için ciddî bir hükümet girişimini, hem oradaki işçilerimiz hem de bizler bekliyoruz.

Gelecek günlere yönelik bir borçlanmanın, Hükümetin düşündüğü gibi nasıl olabileceği de meçhul bir konudur. Buradaki anlayış şudur: "Yeter ki siz, primleri dolar olarak peşin ödeyin, ödemenin tamamlanmasından 3 tam yıl geçtikten sonra da SSK'ya emeklilik için başvurun" denilmektedir. 1997 bütçesi gibi denk olacağı vaat edilen bir bütçede dahi, SSK'nın bütçe açığı 350 trilyon liradan fazla görülmektedir. Acaba, SSK, 3 yıl içerisinde nasıl toparlanacak, bugünkü içerisinde bulunduğu güçlüklerden nasıl sıyrılabilecek ve tekrar üzerinde bulunan yükümlülükleri nasıl kaldırabilecek; o belli değildir. Buna rağmen, acaba, yeni borçlanma tasarısıyla SSK'nın üzerine yıkmak istediğimiz bu ikinci kamburun altından SSK nasıl kalkacaktır? Bilindiği gibi, SSK'nın durumunun düzeltilmesi için, Bakanlıkça, yurt dışından bir firmaya bir rapor hazırlatılmıştır; buna paralar da verilmiştir. Onların önerileri doğrultusunda, SSK'nın ve diğer güvenlik kurumlarının temel sorunlarının çözülmesi düşünülmektedir; fakat, bu konuda, Türkiye'nin temel sorunları konusunda, ciddî bir çözüm adımı Hükümetten şu ana kadar görülememiştir. İşçilerimiz de kendi geleceklerinin ve gelecekteki sağlık güvencelerinin, sosyal güvencelerinin SSK tarafından sağlanıp sağlanamayacağının şüphesi içindedirler. Hal böyleyken ve çalışan sayısıyla emekli sayısı arasındaki orantı çok yanlış noktalara kadar gelmişken, Hükümetin, bu konuda da, ciddî bir çalışma hazırlığı içinde Parlamentonun karşısına gelmediğini görüyoruz.

Buradaki anlayış şudur: Bu yükün altından kalkıp kalkamayacağı SSK'ya hiç sorulmadan böyle bir yasa tasarısı hazırlanmıştır. Biz, bugün için ihtiyacımız olan dolarları sağlayalım ve daha sonra, üç yıl sonra da hangi hükümet gelir, bu sorunu nasıl çözerse çözsün anlayışı içine girilmektedir. Bu da yanlış bir düşüncedir ve SSK'ya da yazık etmekte olan bir kanun tasarısıdır.

Bunun yanında, üç yıl sonra, bu yasayla borçlananlar da büyük bir hayal kırıklığı yaşayabilirler. Daha önce de hükümetlerin Parlamentodan geçirip uygulamaya koymuş oldukları -yine yurt dışından gelenler için- bir kıyak sosyal güvenlik emekliliği vardı ve daha sonra, Hükümet verdiği sözlerde durmadı, bu emekliler de perişan duruma düştüler. Eğer, biz, o zamanki, gelecek hükümet bu sorunları düşünsün, işbaşında hangi hükümet olursa o çözsün, bizi ilgilendirmez diyorsak, bu, çok yanlış bir anlayıştır.

Primlerin ödenmesi de üç yıla yayılan eşit taksitler halinde alınamaz mı? Yani, Hükümet, bu prim tahsilini neden çok acele olarak düşünüyor ve üç taksitte tamamlanmasını istiyor? Halbuki, kurulacak olan kasanın sosyal güvenlik ve sağlık yönünden yükümlülükleri, primlerin tamamen ödenmesinden üç yıl sonra başlayacaktır. O halde, bundan yararlanacak olan yurt dışında çalışanlar veya bulunmuş olanların primlerinin ödenmesinde de belli bir kolaylık getirilerek, prim ödeme sırası sizde üç yıla yayılamaz mı?

Para değerinin de dolar üzerinden hesaplanması birçok yönüyle halkımıza tuhaf gelmektedir. Artık, Türk Lirasına bağlı olarak bir yasa çıkarmaktan bu Hükümet uzakta mıdır?! Oysa, hükümetler, önce, herkese ve halkımıza para değerinin korunacağı, enflasyonun önleneceği yönünde belli güvenceler verip, o yönde sağlam adımlar atmalıdır. Oysa, bu tasarı bu şekliyle gelince, Hükümetin de enflasyonu indirmekten artık umudunu kestiği bir şekilde tescil etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yaşar Ünal, süreniz bitti; sözünüzü toparlar mısınız... Rica ediyorum efendim.

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Biz, bu şekilde getirilen bir yasa tasarısının çalışanların yararına olmadığı inancındayız.

Tümünüze saygılar, selamlar sunarım. (DSP, ANAP, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Sayın Emin Kul, hem Grup adına hem kişisel söz talebiniz var; grup adına başka söz talebi olmadığı için, sürenizi birleştirerek kullanabilirsiniz.

Buyurun efendim; size 15 dakika veriyorum.

ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 209 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; şahsım ve Grubumuz adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısı, adındaki "Yurtdışında Bulunanlar" atfıyla, sosyal güvenlik borçlanması getiriyor; fakat, biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili değerli arkadaşımızın da söylediği gibi, yurt dışında bulunanlardan kastın ne olduğu gayet kapalı şekilde kalmış. Yurt dışında bulunmak ya da yurt dışında bulunanın yanında bulunmuş olmak da 3 üncü maddenin hükümleri içerisinde yer almıştır. Dolayısıyla, sadece yurt dışında bulunanlarla ilgili değildir; belli bir süre yurt dışında bulunmuş olmakla da, isterseniz bir gün, isterseniz bir maç seyretmek amacıyla gidin, isterseniz turistik bir amaçla gidin, hangi amaçla gitmiş olursanız olun, bir saat dahi yurt dışında bulunmuş olmakla, daha sonra bütün ömrünüzü yurt içinde geçirmiş olmanız halinde dahi, kanun tasarısı kapsamı içinde bulunuyorsunuz.

Bir soru sordu Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup Başkanvekili. Bu, sadece Türk vatandaşlarını da kapsamamaktadır; çünkü, kanun tasarısında böyle bir açıklık yoktur. Hangi ülkenin yurttaşı, vatandaşı olursanız olunuz, bu kanun tasarısı kapsamında, adı "Yurtdışı Sosyal Güvenlik Kasası" denilen bir kasaya 12 500 dolar ödemek suretiyle Türkiye'den sosyal güvenlik satın alabilirsiniz; alışveriş budur. Yurt dışında hangi sebeple bulunmuş olursanız olun -belli bir süre bulunmuş olmanız kâfi, kısa süre bulunmuş olmanız kâfi veyahut da isterseniz tamamen yurt dışında olun veya isterseniz başka bir ülkenin vatandaşı olun- 12 500 doları bu kasaya yatırdığınız zaman, sosyal güvenlik satın almış olacaksınız. Kanun tasarısının bu anlattığımızın dışında bir sınırlayıcı noktası bulunduğunu söylemek, tasarıyı tümüyle okuyunca, mümkün değildir.

Şimdi, tabiî, bundan kasıt, belki, yurt dışından gelen, göçmen vatandaşlarımızın sosyal güvenliğinin de bu şekilde sağlanmasına yönelik olabilir; ama, bunun açıkça yazılması, açıkça söylenmesi, gizlenmemesi, açık seçik belirtilmesi de kaçınılmaz bir koşuldur. Kaldı ki, göçmen olarak gelen yurttaşlarımızın sosyal güvenliğiyle ilgili bugüne kadar devletin gerçekten düzenleme yapmakta geç kalmış olmasını, böyle bir kanun tasarısı içerisinde eritilerek, 12 500 dolar karşılığı sosyal güvenlik satarak halletmeye çalışmanın da hakkaniyete uygun olduğunu sanmıyorum.

Ayrıca, bu 3 üncü maddenin hükümlerine göre, yurt dışında çalışıp çalışmamış olmak da önemli değil; ister yurt dışında bulunun, çalışın, isterseniz yurt dışında bulunun ve çalışmayın, isterseniz daha evvel yurt içinde herhangi bir sosyal güvenlik kurumunun iştirakçisi olmuşken yurt dışına çıkmış ve dönmüş olun -Bağ-Kur olur, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı olur, Sosyal Sigortalar Kurumu olur- herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna iştirakçiliğiniz de söz konusu değil faydalanmak için; çalışıp çalışmamanız da söz konusu değil 3 üncü madde hükümlerine göre bu kanun tasarısından faylanmanız için.

Yaş da söz konusu değil borçlanma konusunda. Siz, kendiniz adına borçlanabileceğiniz gibi, istediğiniz yaşta, yeni doğmuş bebeğinizin adına da borçlanabilirsiniz. Yeni doğmuş bir bebeğin adına 12 500 dolar yatırıp, 55 yaşında, onun, 32 milyon yahut da o günün şartlarına göre son kademeden maaş almasını da sağlayabilirsiniz; bir yaş da söz konusu değil. Hatta, bir gün yurt dışında bulunup, ömrünün geri kalan zamanını herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna hiç tabi olmaksızın geçirmiş olsanız dahi, yine bu tasarı hükmünden faydalanabiliyorsunuz. Parası olan bu şekilde müracaatçılar, paralarını yatıracaklar ve sosyal güvenlik satın alacaklar.

Bir garip nokta da şu: Bu müracaatçılar yalnız kendileri için değil, aynı zamanda aile bireyleri için de böyle bir para yatırıp sosyal güvenlik satın alabilecekler. Yani, biraz önce söylediğim gibi çocukları, bebekleri, yakınları, babaları, anaları, hanımları için de bu işlemi yapabilecekler; aile bireyleri için de herhangi bir tahdit yok. Bunun dışında, eğer aile bireyleri ölmüşlerse, diğer aile bireyleri, onların adına da borçlanma yapabilecek; yani, yurt dışında herhangi bir sebeple bulundunuz, sonra öldünüz gitti; aile bireylerinden herhangi birisi yahut da mirasçılarınız, gelip, bu borçlanmayı yapıp, bu, sosyal güvenlik satın alınmasından faydalanacaklardır; 3 üncü maddenin hükümleri böyle. Tabiî, bu borçlanmayı mirasçılardan hangisi yapacak; bir kişi yaptığı zaman diğer mirasçılar maaş bağlanmasında veya ödenek bağlanmasında nasıl faydalanacak, oraları meşkûk; hak sahipleri açıkça tarif edilmemiş. Belki "hak sahipleri" deyimi içinde, bir hedefleme varsa dahi, onların arasında bir maraza, bir münazaa yaratmayı amaçlayan bir hal doğmuş.

Şimdi, bu suretle borçlanma yapacak olanlar, sadece yurtdışında bulundukları süreyi de borçlanmayacaklar, ömürlerinin herhangi bir parçasıyla ilgili bir süreyi borçlanabilecekler; hem yaşamlarındaki geçmiş süreyi borçlanabilecekler ve çok daha enteresan bir tarafı -emrihak ne zaman vaki olur bilinmez- hem de yaşamayı düşledikleri süreler için de borçlanabilecekler. Kanun tasarısı, böyle bir garip düzenleme içinde; hem yaşamlarında geçmiş olan herhangi bir süreyi borçlanabilecekler hem de yaşamayı tahayyül ettikleri herhangi bir süre için de borçlanabilecekler.

Bu borçlanma yapılırken de -hem yaşanmış hem yaşanabilecek süre için- yine bir yaş söz konusu değil. Kaldı ki, borçlanma müracaatı yapmış olanlar, aynı zamanda, yine bu şekilde, aile bireylerinin de hem geçmiş hem de geleceğe yönelik yaşam süreleri için de borçlanabilecekler.

Yani, kanun tasarısının müzakeresiyle ilgili diğer maddelerinde de -geneli üzerinde de söyledim- bir anlayış var: İktidar grubunun getirdiği bütün kanun tasarılarında, Allah için kurban, küp için kavurma görüşü hâkim. Yani, size sosyal güvenlik satılıyor gösteriliyor; ama, aslında, 12 500 doların bir küpe -bu kasaya- ondan sonra da, yüzde 20'sinin Hazineye irat kaydıyla küp için kavurma hazırlığı yapılıyor ve kanun tasarısının ismine bakan vatandaş da, bir sosyal güvenlik satın alıyorum zannediyor ve bu denli sosyal güvenlikle ilgili tutarsız şartlar ortaya koyarak_

Görülüyor ki, bu şartların hiçbirisi, sosyal sigorta tekniğine uygun değildir. Özellikle, geleceğe doğru yaşanılabilecek süreleri, yaşlılık aylığı ve sağlık sigortası nedeniyle borçlanmak, dünyada emsali olmayan, literatüre geçebilecek bir borçlanma türüdür.

Borçlanma, şimdilik, her gün karşılığı 2,5 dolardır. Bu miktarın artırılması, hiçbir tavan sınırı gözetilmeksizin, Bakanlar Kurulu yetkisine bırakılmıştır ki, böyle bir tavan sınırının gözetilmemesi de Anayasaya aykırı bir düzenlemedir.

Yurt dışına hiç çıkma olanağı bulunmayan vatandaşlarımız dikkate alındığında -yurt dışına hiç çıkma imkânı olmayan milyonlarca vatandaşımız var- bunların, bütün bu şartların hiçbirisinden faydalanmaları mümkün değildir; bu da, Anayasamızın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik prensibine aykırıdır ve bu prensibin, bu kavramın çiğnenmesi demektir.

Bütün bu şartlar göstermektedir ki, açıklanan ikinci kaynak paketine dolar cinsinden gelir bulmak için sosyal güvenlik kavramı her yönüyle, her türlü anlayışıyla dinamitlenmiştir ve âdeta, bir yem olarak bu yasa tasarısında kullanılmıştır; bu, bugüne kadar emsali görülmemiş bir uygulama ve yaklaşımdır.

Yasa tasarısının sevk edildiği ve komisyondan çıktığı tarihleri de dikkate alarak söylüyorum -şu anda mart ayında olduğumuz halde- günü kurtarmak telaşıyla, müracaatçıların sadece parasını alabilmek bakımından, müracaatın son tarihine, bu, acele yansımış; bu nedenle, müracaat tarihi, 15 Mart 1997 tarihi olarak sınırlandırılmıştır. Yani, bir nevi, Meclisin iradesinin de yerine geçilmiş, son bir kesin tarih konulmuş, kanunun yürürlük tarihinden sonra, iki ay içerisinde filan demeye ihtiyaç da görülmemiş, komisyonlardan nasıl olsa süratle geçirileceği, Genel Kuruldan da nasıl olsa kol çoğunluğu, parmak çoğunluğuyla halledilebileceği düşünülerek, son bir tarih olarak 15 mart tarihi konulmuş; ama, ne yazık ki, bugün ayın 12'si, üç gün sonra kanunun son müracaat tarihi 15 Mart olarak 3 üncü maddede yer almıştır.

Denk bütçe yapıldığı ve Hazineye kaynak paketleriyle oluk oluk para akıtıldığı, aktığı ve ekonomik durumun süratle iyileştiği tam bir illüzyonla ilan edilirken, Hükümet, devletin parasına dahi güvenmediğini, bu borçlanmanın dolar olarak yatırılmasını öngürmüş; fakat, her türlü aylık ve özellikle toptan ödeme ve geri verme bakımından Türk parası olarak tediyesini hedeflemiştir ve hangi tarihte, hangi kur üzerinden toptan geri ödeme yapılabileceği de maddede açıklıkla yer almamıştır.

Bütün bu işlemlerin yapılabilmesi için de, Ziraat Bankası veya Ziraat Bankasının muhabiri bankalar, bu paranın -12 500 doların- alımı için merci olarak gösterilmiştir. Eğer, sadece yurt dışında bulunan veya çalışanlarla ilgili olsaydı -ki böyle olmadığını arz etmeye gayret ettim- hem Ziraat Bankasının yurt dışında her yerde şubesi yoktur hem de her ülkede muhabir bankası yoktur. Dolayısıyla Ziraat Bankasının yurtdışındaki şube sayısı da oldukça sınırlıdır. Bu, 15 Mart tarihiyle bağdaştırıldığı zaman, esasen, kanun -düşünülen tarihte dahi yürürlüğe konulmuş olsaydı, bu hükümleriyle işlemezdi- uygulamada zorluklarla karşılaşılacak hükümleri ihtiva eden bir nitelik arz etmektedir.

Bu başvuruda, banka makbuzundan başka da herhangi bir işlem, herhangi bir koşul aranmamaktadır. Yurt içinde veya yurt dışında Ziraat Bankasının herhangi bir şubesine veya bir muhabir bankasına 12 500 dolar yatırdığınıza dair bir makbuz almanız, herhangi bir işlem için kâfi görülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; parmak çoğunluğu sayısıyla kanun yaptıklarını sananlar, parmak sayısıyla sigortacılık yapmak gibi bir garabete soyundukları için, bu maddenin düzeltilecek hiçbir tarafı yoktur. Bu madde, ne bir önergeyle düzeltilebilir ne yapılacak bir müdahaleyle düzeltilebilir; ancak, tasarı geri çekilir, yeni baştan düşünülür ve düzenlenirse, bir düzeltme olabilir. İnsanlar, sadece -özür dileyerek söylüyorum- aldatılmaktadır. Borçlanmak isteyen müracaatçıların, kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları aile bireylerinin, daha önce herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna ödemiş oldukları prim gün sayısının da hiçbir önemi yoktur. Yani, siz, yurt içinde herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi bir çalışma yaptıysanız -ister Emekli Sandığı, ister Bağ-Kur, ister Sosyal Sigortalar Kurumu- bu çalıştığınız gün sayısı 3 bin gün ise, 2 bin günlük prim ödeyerek borçlanmanız mümkün değildir; mutlaka 5 bin gün; yani, 12 500 dolar ödemeniz şarttır. 3 üncü maddenin lafzî anlatımı buna imkân veriyor gibi gözüküyorsa da, diğer maddelerin engelleyici hükümleri bu imkânı ortadan kaldırmıştır. Yani, emeklilik hakkını veyahut bu kanundan yararlanma hakkını elde edebilmek için, primini ödediğiniz günlerin sayısının üzerine tekrar prim ödemeniz lazımdır.

Diğer maddelere ve bu maddelerin bazı fıkralarına bakarsanız; yani, 3 üncü maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında kısmî olarak görülen bu işlemin doğru olduğu noktasındaki kanaati, 6 ncı maddenin ikinci ve üçüncü fıkrası, maalesef ortadan kaldırmaktadır; çünkü, üçüncü fıkrada "sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olarak geçen hizmet süreleri birleştirilmek suretiyle aylık bağlanamaz" denilmektedir.

Yine, aynı fıkrada, 7 nci madde şartına bağlı olarak borçlanma yapanın; yani, 7 (a) en az 5 bin gün karşılığı borçlanarak prim ödemiş olanların hizmet sürelerinin birleştirilebileceği hükümleri, bu cevaz vermeyle açık bir çelişki olarak ortadadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarının 3 üncü maddesinin hiçbir şekilde düzeltilmesi mümkün değildir; ancak, tasarının geri alınarak yeniden inşaı söz konusu olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN KUL (Devamla) - Böyle bir madde kabul edilirse, hem Anayasaya aykırı olacaktır hem kanun yapma mantığına aykırı olacaktır hem de sosyal güvenlik kavramı ve borçlanma kavramlarına tamamen aykırı olacaktır.

Arz eder, teşekkür ederim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kul.

İkinci kişisel konuşma Sayın Mehmet Aykaç'ın.

Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde kişisel söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; bu yasa tasarısı, bir defaya mahsus bir sosyal güvenlik uygulamasıdır; devamlılık arz etmemektedir. Bu konuda devamlılık arz eden esas yasa, 3201 sayılı Yasadır; bu Yasa da günün şartlarına göre revize edilmiştir. Dolayısıyla, bugün görüşmüş olduğumuz 209 sıra sayılı yasa tasarısı çok iyi bir imkân sağlamaktadır; işçilerimize, yurt dışında bulunan vatandaşlarımıza iyi bir imkân sağlamaktadır.

Hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aykaç.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili önergeler vardır; ancak, çok önerge olduğu için Divan Kâtibi arkadaşımızın oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

209 sıra sayılı Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi, Anayasanın 10, 11, 60, 62 ve 73 üncü maddelerine aykırı bulunduğundan, maddenin reddinin oylanmasını talep ve arz ederiz.

Mahmut Bozkurt Emin Kul

Adıyaman İstanbul

Levent Mıstıkoğlu Hüseyin Yayla

Hatay Hatay

Esat Bütün

Kahramanmaraş

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemalettin Lafçı Murtaza Özkanlı

Amasya Aksaray

Mustafa Köylü Cafer Güneş

Isparta Kırşehir

Abdullah Örnek Memduh Büyükkılıç

Yozgat Kayseri

Değişiklik önerisi:

Yurt dışında bulunanlarla yurt dışında bulunmuş olanlar, kendilerinin, yurt dışında veya yurt içinde geçen veya gelecek günlerini, istekleri halinde, 15 Mart 1997 tarihine kadar bu kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenliklerine bakılmadan değerlendirilebilirler.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Cemalettin Lafçı Murtaza Özkanlı

Amasya Aksaray

Cafer Güneş Mustafa Köylü

Kırşehir Isparta

Abdullah Örnek Memduh Büyükkılıç

Yozgat Kayseri

Değişiklik önerisi:

Yurt dışında bulunanlarla yurt dışında bulunmuş olanlar, kendilerinin veya aile bireylerinin yurt dışında ve yurt içinde geçen veya gelecek günlerini, istekleri halinde, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren onbeş gün içinde bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirebilirler.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz Mehmet Gözlükaya

RP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili

Kayseri Denizli

Alaattin Sever Aydın Abdulkadir Öncel

Batman Şanlıurfa

Ömer Özyılmaz Mustafa Yünlüoğlu

Erzurum Bolu

Önerilen Madde:

Madde 3 birinci fıkra: Yurtdışında bulunanlar ile yurtdışında bulunmuş olanlar, kendilerinin veya aile bireylerinin yurt dışında veya yurt içinde geçen veya gelecek günlerini istekleri halinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca tespit edilecek tarihe kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilirler.

Üçüncü fıkra: Borçlanılan günlere ait prim tutarı borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen gün karşılığı doların çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç eşit taksitle ödenir. Taksit ödeme tarihleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenir. Borçlanma taksitleri T.C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle ödenir.

BAŞKAN - Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Cemallettin Lafçı Murtaza Özkanlı

Amasya Aksaray

Mustafa Köylü Abdullah Örnek

Isparta Yozgat

Cafer Güneş Memduh Büyükkılıç

Kırşehir Kayseri

Değişiklik önergesi:

Borçlanılarak sosyal güvenlik bakımından değerlendirilecek olan her bir gün için ödenecek prim karşılığı 4 dolardır. Zorunluluk halinde bu miktar, Bakanlar Kurulu kararı ile değiştirilebilir.

BAŞKAN - Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Cemallettin Lafçı Murtaza Özkanlı

Amasya Aksaray

Mustafa Köylü Cafer Güneş

Isparta Kırşehir

Abdullah Örnek Memduh Büyükkılıç

Yozgat Kayseri

Değişiklik önerisi:

Borçlanılarak sosyal güvenlik bakımından değerlendirilecek olan her bir gün için ödenecek prim karşılığı 5 dolardır. Zorunluluk halinde bu miktar, Bakanlar Kurulu kararı ile değiştirilebilir.

BAŞKAN - Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Cemallettin Lafçı Murtaza Özkanlı

Amasya Aksaray

Mustafa Köylü Cafer Güneş

Isparta Kırşehir

Abdullah Örnek Memduh Büyükkılıç

Yozgat Kayseri

Değişiklik önergesi:

Borçlanılarak sosyal güvenlik bakımından değerlendirilecek olan her bir gün için ödenecek prim karşılığı 3,5 dolardır. Zorunluluk halinde bu miktar, Bakanlar Kurulu kararı ile değiştirilebilir.

BAŞKAN - Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Cemallettin Lafçı Murtaza Özkanlı

Amasya Aksaray

Mustafa Köylü Cafer Güneş

Isparta Kırşehir

Abdullah Örnek Memduh Büyükkılıç

Yozgat Kayseri

Değişiklik önerisi:

"Borçlanılan günlere ait prim tutarı borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen gün karşılığı doların çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı beş eşit taksitle ödenir. İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Mayıs 1997 tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar, dördüncü taksit 15 Eylül 1997 tarihine kadar, beşinci taksit 15 Kasım 1997 tarihine kadar T.C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle ödenir."

BAŞKAN - Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemallettin Lafçı Murtaza Özkanlı

Amasya Aksaray

Mustafa Köylü Cafer Güneş

Isparta Kırşehir

Abdullah Örnek Memduh Büyükkılıç

Yozgat Kayseri

Değişiklik önerisi:

"Borçlanılan günlere ait prim tutarı borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen gün karşılığı doların çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç eşit taksitle ödenir. İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Mayıs 1997 tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar millî bankalara veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle ödenir."

BAŞKAN - Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemallettin Lafçı Murtaza Özkanlı

Amasya Aksaray

Mustafa Köylü Cafer Güneş

Isparta Kırşehir

Abdullah Örnek Memduh Büyükkılıç

Yozgat Kayseri

Değişiklik önerisi:

"Borçlanılan günlere ait prim tutarı, borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen gün karşılığı doların çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç eşit taksitle ödenir. İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Mayıs 1997 tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar devlet bankalarına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle ödenir."

BAŞKAN - Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Cemallettin Lafçı Murtaza Özkanlı

Amasya Aksaray

Mustafa Köylü Cafer Güneş

Isparta Kırşehir

Abdullah Örnek Memduh Büyükkılıç

Yozgat Kayseri

Değişiklik önerisi:

"Borçlanılan günlere ait prim tutarı, borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen gün karşılığı doların çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı altı eşit taksitle ödenir. İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Mayıs 1997 tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar, dördüncü taksit 15 Eylül 1997 tarihine kadar, beşinci taksit 15 Kasım 1997 tarihine kadar, altıncı taksit 15 Ocak 1998 tarihine kadar T.C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle ödenir."

BAŞKAN - Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Sıra sayısı 209 olan, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin birinci fıkrası Anayasaya aykırı bulunduğundan, aşağıdaki gibi değiştirilmesini öneririz.

Atilâ Sav Bekir Kumbul

Hatay Antalya

Oya Araslı Yahya Şimşek

İçel Bursa

İsmet Atalay Nihat Matkap

Ardahan Hatay

"Yurtdışında bulunan yurttaşlarımız ile daha önce yurtdışında bulunmuş olup da bir sosyal güvenlik kuruluşu ile ilgilendirilmemiş olan yurttaşlarımız, kendilerinin veya aile bireylerinin yurtdışında ve yurtiçinde geçmiş veya gelecek günlerini, istekleri halinde, 15 Mart 1992 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine kadar borçlanarak sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilir."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Sıra sayısı 209 olan, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "dolar" sözcüğünün "dolar karşılığı TL" olarak değiştirilmesini öneririz.

Atilâ Sav Nihat Matkap

Hatay Hatay

Bekir Kumbul İsmet Atalay

Antalya Ardahan

Oya Araslı Şahin Ulusoy

İçel Tokat

BAŞKAN - Şimdi, önergeleri aykırılık derecesine göre işleme koyacağız.

İlk olarak Anayasaya aykırılık önergesini okutup işleme koyuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

209 sıra sayılı, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi, Anayasanın 10, 11, 60, 62 ve 73 üncü maddelerine aykırı bulunduğundan, maddenin reddinin oylanmasını talep ve arz ederiz.

Emin Kul

(İstanbul)

ve arkadaşları.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet ?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli ) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Sayın Kul, konuşacak mısınız?

EMİN KUL (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

Sayın Kul, süreniz 5 dakikadır.

EMİN KUL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 3 üncü maddesi, Anayasamıza aykırıdır. Anayasamızın 10 uncu maddesi, kanun önünde eşitliği belirlemiştir ve birinci fıkrasında "hiçbir ayırım gözetmeksizin herkes kanun önünde eşittir" denilmiştir; ikinci fıkrasında, "Hiçbir kişiye veya zümreye imtiyaz tanınamaz" denilmekte, üçüncü fıkrası ise, "Devlet organları ve idare makamları kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar" hükmünü içermektedir. Bu hükümler çerçevesinde, 3 üncü maddenin, biraz sonra arz edeceğim düzenlemeleri, Anayasanın 10 uncu maddesine aykırı olmaktadır.

Tasarının 3 üncü maddesi, yurtdışında bulunanlar ile yurtdışında bulunmuş olanların kendileri, aile bireyleri ve ölümleri halinde hak sahiplerinin, yurtdışında veya yurtiçinde geçen -çalışılan değil- ve gelecek günlerini dolar karşılığı borçlanarak, yaşlılık, ölüm, maluliyet sigortası, aylık ve ödeneklerinden ve sağlık sigortasından yararlanabileceklerine dair hükümler getirmiştir ve bunlara yönelik hükümler içermektedir.

Burada genel ölçü, yurtdışında bulunmaktır ve bulunmuş olmaktır; ikinci ölçü, çalışma şartı aranmaksızın, hem geçmişe hem de geleceğe doğru borçlanma yapabilmektir; üçüncü ölçü, yurtdışında bulunanların ve bulunmuş olanların sadece kendileri için değil, yurtdışında bulunmamış aile bireyleri için de borçlanabilecekleridir; bütün bu koşullarda, yaş alt ve üst sınırı da aranmayacaktır. Görülüyor ki, yurtdışına herhangi bir nedenle çıkmamış insanlarımız, böylesine bir sosyal güvenlik borçlanması hakkından mahrumdur. Meri mevzuatımıza göre, yurtdışına çıkamamış durumda olan vatandaşlarımız; ayrıca, hiç çalışmaksızın, yaş sınırı aranmaksızın, henüz yaşamadıkları bir süre için ve aile bireyleri için, sosyal güvenliklerini sağlayacak bu türde bir borçlanma yoluna gidemezler; bu yasayla da gidemeyecek ve ayrı tutulacaklardır. Kaldı ki, yurtdışına çıkamamış durumda olanlardan ölmüş bulunanların mirasçıları da, ölenler adına böyle bir borçlanma yapma imkânına kavuşamayacaklar.

Bütün bu unsurlar, kendi düzenleme mantığı içerisinde dahi, bu tasarıda bir ayırımcılığa yer verildiğinin açıkça ortada olduğunu bize göstermektedir. Bu nedenle, tasarının, özellikle 3 üncü maddesi, Anayasanın 10 uncu maddesinde yer alan eşitlik ilkesine, maalesef, aykırı düşmektedir.

Sınırlı bir tarihe kadar müracaatla değil, yaşadığı, yaşayacağı bilinmeyen süreler için toplu bir para ödeyerek sosyal güvenlik sağlanması, sosyal güvenlik kavramı ve sosyal güvenlik borçlanması kavramıyla da uzaktan ve yakından ilişkili olmayan bir uygulamadır.

Anayasamızın 60 ıncı maddesinde "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır" denilmektedir. Herkesten kasıt, tüm ülkemiz vatandaşları olsa gerektir. Tasarıya ülkemiz vatandaşları açısından baktığımız zaman, herkesi kapsayan bir durum görme imkânı yoktur.

Tasarının bir başka yönü, çalışanların sosyal güvenliklerini sağlama bakımından çalıştıkları ve borçlandıkları süreler için ödedikleri primlerin toplam tutarının, hiç çalışmadan, topluca borçlanma yapanların toplam ödemeleri tutarından fazla olduğu da açıkça görülmektedir. Yurtdışında turist olarak bir gün dahi bulundu diye toptan bir ödeme yapma imkânına sahip olanlara, sosyal güvenlik hakkını, yurtdışına çıkma imkânı olmayan vatandaşlarımıza kıyasen daha düşük bir maliyetle elde etmelerine bu tasarıyla yol verilmektedir. Devletin, bu güvenliği sağlayacak tedbirleri alırken, herkese açık olması gereken sosyal güvenlik hakkını, birkısım vatandaşları için pahalı birkısım vatandaşları için ucuz, birkısım vatandaşlarına açık birkısım vatandaşlarına kapalı olarak sağlama gibi bir tutumu öngörülemez.

Gerçi, yurtdışında çalışanlara farklı bir imkân verilebilirdi; ama, çalışma şartına bağlı olarak, yurt dışında çalışma şartını yerine getirme koşuluyla bir imkân verilebilirdi; ama, bu imkânın dışında, çok daha geniş bir yaklaşımla 3 üncü madde düzenlenmiştir. Bu nedenlerle, tasarı, Anayasamızın 62 nci maddesine de aykırıdır. Kaldı ki, yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın sosyal güvenliğiyle ilgili olarak 1991 öncesi dönemde gerçekleştirilen bir yasamız vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kul, lütfen, son cümlenizi söyler misiniz efendim, rica ediyorum.

Buyurun.

EMİN KUL (Devamla) - Bu 3201 sayılı Yasanın üzerinde bir düzenleme yapma imkânı varken, böylesine, Anayasaya aykırı, sosyal güvenlik kavramlarını altüst eden, borçlanma kavramını berheva eden bir düzenleme huzura getirilmiştir.

Anayasaya aykırılık yönünü, bu kısa sürede, ancak, bu kadar izah etme imkânı bulabildim. Biraz sonra, belki, oylarınızla, Anayasaya aykırılık iddiamızı reddedeceksiniz; ama, bütün bu reddedişler, geçmişten beri bize göstermektedir ki, Anayasa Mahkemesi, giderek, bidayet mahkemesine, ön başvurulan mahkeme seviyesine indirgenmektedir. Meclis olarak bizim, bunu tarayarak, Anayasa Mahkemesini bidayet mahkemesinden çıkartıp yüksek bir mahkeme seviyesine getirme, gayretlerimizi ortaya koymamız lazım gelir.

Bu nedenle, arz ettiğim gerçekler ışığından maddeye bakmanızı istirham eder, oylarınızı bu istikamette kullanmanızı rica ederim.

Teşekkürlerimi sunar, arz ederim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kul.

Önergeye Hükümet ve Komisyon katılmamıştır.

Önergenin oylaması sırasında karar yetersayısı aranması bir milletvekili arkadaşımız tarafından istendiği için, oylama sırasında karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Evet, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime ne kadar ara verelim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - 10 dakika, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Birleşime 10 dakika ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 18.12

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.25

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa BAŞ (İstanbul), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı : 209) (Devam)

BAŞKAN - Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili bir önergenin oylanması sırasında karar yetersayısı istenmişti ve yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamadığı için toplantıya ara vermiştik.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldı.

Önerge, maddenin Anayasaya aykırı olduğuna ilişkindi. Bu önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamıştı.

Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı var; önerge reddedilmiştir.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Kaç kişi var?

BAŞKAN - Efendim, söylemiyoruz... Rica ediyorum... Salonda varsa, muhalefetten bir Divan Kâtibi arkadaşımız gelsin de şey olmasın; yani, arkadaşlarımızı şey etmeyelim. Rica ediyorum...

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Divan Kâtiplerini ayrı partilerden alalım.

BAŞKAN - Efendim, karar yetersayısı 139'dur, 139'u aşan bir çoğunluk var. Rica ediyorum...

Diğer önergeyi işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz

(Kayseri)

ve arkadaşları

Önerilen Madde:

"Madde 3. - Birinci Fıkra: Yurtdışında bulunanlar ile yurtdışında bulunmuş olanlar, kendilerinin veya aile bireylerinin yurtdışında ve yurtiçinde geçen veya gelecek günlerini, istekleri halinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca tespit edilecek tarihe kadar, bu kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirebilirler.

Üçüncü Fıkra: Borçlanılan günlere ait prim tutarı, borçlanılan gün sayısının ikinci fıkrada belirtilen gün karşılığı doların çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı 3 eşit taksitle ödenir. Taksit ödeme tarihleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenir. Borçlanma taksitleri T.C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle ödenir."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Biliyorsunuz, İçtüzüğümüze göre, Komisyon katılamaz...

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) - Çoğunluğumuzun olmadığını ifade ediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Başkan, bir hata olmasın diye söylüyorum; Komisyon ya önergeyi reddeder veyahut da önergenin Komisyona verilmesini ister. Onun için, katılamazsınız.

Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyon benimsiyor; ama, çoğunluğu olmadığı için katılmıyor, Hükümet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir efendim.

Diğer önergeyi işleme koyuyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -Sayın Başkan, arkadaşlar geri çekiyorlar.

BAŞKAN - Hangi arkadaşlar çekiyorsa söylesinler.

MUSTAFA KÖYLÜ (Isparta) - Geri çekiyorum.

BAŞKAN - Evet, öteki önergelerdeki imzalarınızı çekiyorsunuz...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN - CHP Grubunun bir önergesi var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Sıra sayısı 209 olan, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin birinci fıkrası Anayasaya aykırı bulunduğundan, aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederiz.

Atilâ Sav

(Hatay)

ve arkadaşları

"Yurtdışında bulunan yurttaşlarımız ile daha önce yurtdışında bulunmuş olup da bir sosyal güvenlik kuruluşuyla ilgilendirilmemiş olan yurttaşlarımız, kendilerinin veya aile bireylerinin yurtdışında ve yurtiçinde geçmiş veya gelecek günlerini, istekleri halinde, 15 Mart 1992 tarihine kadar, bu Kanun hükümlerine kadar borçlanarak sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilir."

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, 1992 rakamını 1997 olarak değiştirir misiniz?

BAŞKAN - 1997 mi?..

NİHAT MAKTAP (Hatay) - Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Siz "15 Mart 1992" demişsiniz; ama, biz, biraz önce, bu birinci fıkrayı değiştirdik, yani 15 Mart tarihini kaldırdık buradan. Çünkü, tasarının ne zaman çıkacağı zaten belli değil.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Tamam da, Anayasaya aykırılığı bakımından...

BAŞKAN - Efendim, Anayasaya aykırılık önergesini de oyladık, reddedildi. İsterseniz...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Hayır, bu başka, bunu da oylatın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim?..

NİHAT MATKAP (Hatay) - Bunu da oylatın...

BAŞKAN - Anayasaya aykırılık önergesini oyladık, reddedildi; "15 Mart" ifadesini de metinden çıkardık. Dolayısıyla...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, burada, dikkat ederseniz "yurtdışında bulunan yurttaşlarımız" deniliyor; o tarafı da değişik.

BAŞKAN - Evet, burada "bulunanlar" ifadesini "yurttaşlarımız" olarak değiştirmişsiniz.

Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.

Efendim, söz istiyor musunuz, yoksa gerekçeyi mi okutalım?

NİHAT MATKAP (Hatay) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum efendim:

Gerekçe:

Anayasanın 62 nci maddesi, yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının sosyal güvenliklerinin sağlanması için gerekli önlemleri almanın, devletin görevi olduğunu belirtmektedir.

Bu durumda, devlet, ancak yurtdışındaki yurttaşların sosyal güvenliklerini düzenler ve gerekli örgütlenmeyi yapar. Bunun dışında bir amaç ve kapsam Anayasaya aykırılık oluşturur.

Tasarıda "yurtdışında bulunanlar" denilmektedir. Bu niteleme, vatandaş olmayanları veya çalışmayanları da kapsamaktadır. Bu durumda, maddenin, açık olarak, borçlanma hakkı tanınan kişileri belirlemesi gerekir. Aksi halde, tasarıyla, sosyal güvenlik örgütü, niteliğini yitirir, bir ticarî sigortaya dönüşür.

Değişiklik önergesi, Anayasaya uygunluğu sağlamak ve kapsamı daha iyi belirlemek amacıyla yapılmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Sıra sayısı 209 olan Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "dolar" sözcüğünün "dolar karşılığı TL" olarak değiştirilmesini öneririz.

Atilâ Sav

(Hatay)

ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.

Gerekçeyi mi okutalım, yoksa önerge sahibi konuşacak mı?

NİHAT MATKAP (Hatay) - Gerekçeyi okuyalım.

BAŞKAN - Peki; gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Her ülkenin kendi millî parası ve para birimi vardır. Devletin oluşturduğu bir kamu kurumunun yabancı para birimi esasına dayandırılması sakıncalıdır ve onur kırıcıdır. Hukukun genel esaslarına göre, konusu para olan borç, memleket parasıyla ödenir. (Borçlar Kanunu 83 üncü madde)

Borçlar Kanununun 83 üncü maddesine, 14 Kasım 1990 günlü 3678 sayılı Yasayla eklenen fıkra uyarınca da, yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde, alacaklı, bu borcun vade veya fiilî ödeme günündeki rayice göre Türk parasıyla ödenmesini isteyebilir.

Borçlar Kanununun hükümleriyle de çelişen bir hükmü bir sigorta kanununa koymak, daha başlagıçta uyuşmazlıklara kapıyı açık bırakmaktır. Bu tür zorlama hükümlerin, yapısallaşmış sürekli enflasyonun Türk parasına olan güveni yok etmesinden doğduğu kuşkusuzdur. Yasama organının, devletin parasına güvenmemesi kabul edilemez. Para değerindeki hızlı değer kaybı için alınan önlemler, burada da uygulanabilir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde, önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Haksahiplerinin Borçlanması

Madde 4. - 3 üncü maddenin birinci fıkrası kapsamında bulunup da ölenlerin bu fıkrada belirtilen günleri, haksahiplerince 15 Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilir.

Borçlanılan günlere ait prim tutarı, borçlanılan gün sayısının 3 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtilen gün karşılığı doların çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı üç eşit taksitle ödenir. İlk taksit 15 Mart 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 mayıs 1997 tarihine kadar, üçüncü taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar T.C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak ödenir.

3 üncü maddenin birinci fıkrası kapsamında bulunup da, bu Kanunun yürürlük tarihi ile 15 Mart 1997 tarihleri arasında ölenlerin bu fıkrada belirtilen günleri, haksahiplerince 15 Mayıs 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilir.

Borçlanılan günlere ait prim tutarı, borçlanılan gün sayısının 3 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtilen gün karşılığı doların çarpımı suretiyle hesaplanır. Hesaplanan prim tutarı iki eşit taksitle ödenir. İlk taksit 15 Mayıs 1997 tarihine kadar, ikinci taksit 15 Temmuz 1997 tarihine kadar, T.C. Ziraat Bankasına veya muhabirlerine dolar olarak yatırılmak suretiyle ödenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, DSP Grubu adına, Sayın Mustafa Karslıoğlu söz istemiştir.

Ayrıca, şahısları adına; Sayın Emin Kul, Sayın Mehmet Aykaç, Sayın Kâzım Arslan, Sayın Sıtkı Cengil, Sayın Hikmet Sami Türk söz istemişlerdir.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, CHP Grubu adına Sayın Bekir Kumbul konuşacak.

EMİN KUL (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de grup adına konuşacağım.

BAŞKAN - Tamam efendim.

DSP Grubu adına, Sayın Mustafa Karslıoğlu; buyurun

Süreniz 10 dakika.

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 209 sıra sayılı Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Benden önce konuşan değerli parti temsilcileri de, uzun uzun, bu yasa tasarısının ne kadar çelişkilerle dolu olduğunu çok güzel izah ettiler; ama, ben, bir kez daha, bu yasa tasarısının çelişkilerle dolu olduğunu, hatta Anayasaya aykırı olduğunu belirtmek istiyorum.

Önce, 4 üncü maddenin neyi içerdiğine bakmak gerekirse, bu, 3 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilmiştir. "Yurt dışında bulunanlar ile yurt dışında bulunmuş olanlar kendilerinin veya aile bireylerinin yurt dışında veya yurt içinde geçen veya geçecek günlerini, istekleri halinde 15 Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilirler."

Ayrıca "... ölenlerin bu fıkrada belirtilen günleri, haksahiplerince 15 Mart 1997 tarihine kadar bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilir" denilmektedir 4 üncü maddede.

Bu kanun tasarısının esası, yurt dışında bulunan kişiler, 5 bin işgücü üzerinden, günlük 2,5 dolardan hesaplanarak 12 500 dolar verdikleri zaman, sosyal güvenlik hakkını kazanmış oluyorlar; yani, emekliliği hak etmiş oluyorlar. Bu, 12 500 dolara bir nevi emeklilik... Yani, sosyal güvence satılmış gibi bir görüntü veriyor; işin özü bu.

Gerçekten, üç aydan beri, bu tasarı gündeme geldiğinden beri, gerek işveren çevreleri gerek işçi temsilcileri gerek objektif ekonomistler, bütün bu kesimler, bu yasa tasarısının, sosyal güvenlik ilkeleriyle ne kadar ters düştüğünü, sağlıksız olduğunu hep belirtiyorlar ve biz, diğer siyasî partiler olarak da, Hükümete dedik ki "Bu tasarıyı çekin. Bu, zaten, sorunları gerçekten ağırlaşan sosyal güvenlik kuruluşlarının sırtına bir kambur daha olacaktır. Yani, kısaca, bu, bir dövizle borçlanmadır, bir sosyal güvenliği satmadır...

Ayrıca, Anayasaya da aykırıdır. Bakın, Anayasaya neden aykırıdır, burada, onu da izah edeceğim: 8.5.1995 tarihinde çıkarılan 3201 sayılı, Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun, bu boşluğu doldurmaktadır. Burada "yurtdışında çalışan" değil "yurtdışında bulunan" denilerek, dövizle borçlanma amaçlanmaktadır.

Ayrıca, Anayasamızın 62 nci maddesinde "Devlet, yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının aile birliğinin, çocuklarının eğitiminin, kültürel ihtiyaçlarının ve sosyal güvenliklerinin sağlanması, anavatanla bağlarının korunması ve yurda dönüşlerinde yardımcı olunması için gereken tedbirleri alır" denilmektedir. Anayasamızın 60 ıncı maddesinde de "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.

Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar"denilmektedir.

Görüldüğü gibi, gerek yurt içinde bulunan gerek yurt dışında bulunan yurttaşların sosyal güvenlikleri, devletin temel görevleri arasında yer almaktadır. Zaten, çağımız devleti, belki, yıllardan beri konuşulduğu gibi, birçok sahalarda küçülmeli; ama, sosyal devlet olmalı, herkesi sosyal güvenceye almalı. Bugünkü çağdaş devletin esas görevi, yurttaşların sosyal güvencesini sağlamaktır; ama, burada görülmektedir ki, devlet, dövizle, vatandaşa sosyal güvenlik satmaktadır.

Anayasamızın 60 ve 62 nci maddelerinde sosyal güvenlik kurumları net ve objektif olarak belirtilmiştir. Ulusumuzun sosyal güvenliği düzenlenirken, "yurt dışında bulunanlar" ve "yurt dışında bulunmayanlar" diye ayırmak, Anayasamızın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bu tasarı, yurt dışında bulunanları sosyal güvenliği kavuşturma tasarısından çok, dövizle borçlanma tasarısı görüntüsü vermektedir; görüntüsü vermekte değil, hatta, o doğrultudadır. Yani, meşhur, kaynak paketlerinden biri karşımıza gelmiştir. Bağ-Kur Yasasında yapılan değişiklikle basamak artırılması gibi, hayal kırıklığı yaratacaktır. Bu yasa tasarısı da bir hayal ürünüdür.

Gelin, hep beraber toplumsal uzlaşmayı baş köşeye koyalım, esas alalım, hayal âleminden ayrılalım, aklın yolunu seçelim; ülkemizin ve ulusumuzun zaman kaybetmeye tahammülü yoktur, uzlaşarak reform niteliğinde yasaları çıkaralım.

Gerçekten, bugün, sosyal güvenlik kuruluşlarının içerisine düştüğü olumsuzluklar, sorunlar, hepimiz tarafından bilinmektedir; ama, burada, uzlaşarak, ilmin, aklın yolunu seçerek, ülkemizin sosyal güvenlik kuruluşlarını tekrar rehabilite edelim diyorum.

Bu yasa tasarısı, Anayasaya aykırı olduğu ve sosyal güvenlik ilkelerine de ters düştüğü, çelişkilerle dolu olduğu için, Demokratik Sol Parti olarak, biz, bu yasa tasarısına "hayır" oyu vereceğiz.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karslıoğlu.

CHP Grubu adına, Sayın Bekir Kumbul; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenliğiyle İlgili Borçlanma Yasa Tasarısının 4 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenliğiyle İlgili Borçlanma Yasa Tasarısının geneli üzerinde konuşurken, gerçekten, bunun bir sosyal güvenlik yasa tasarısı mı olduğu konusundaki düşüncelerimizi sergilemiştik ve bunun, gerçek bir sosyal güvenlik yasa tasarısı olmadığını; çünkü, sosyal güvenlikten anladığımız şeyin, sosyal hukuk devletinin, sosyal güvenliğe yaptığı katkı oranında sosyal güvenlik kapsamına girdiğini baştan söylemiştik. Bu tasarıda da, bırakınız devletin katkısını, devlet, borçlanma yasasından yararlanacak kişilerden katkı almaktadır. Ne kadar katkı almaktadır; yüzde 20 civarında katkı almaktadır.

Artı, Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu vurgulamıştık. Bunu bir tarafa bırakalım; yeni oluşturulacak kasayla ilgili ciddî bir aktuaryel hesap yapılmadığı için, o kasanın bir gün boşalacağını; ama, sonuçta ne olacağı konusunda tereddütler olduğunu, o nedenle, yeni oluşturulacak kasanın, yarar değil zarar getireceğini söylemiş ve tasarının, alelacele hazırlanmış bir tasarı olduğunu da vurgulamıştık. Şu maddede de, bunun pekiştiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 4 üncü madde, aslında, 3 üncü maddenin bir devamıdır. Bu madde, 1997 yılının 15 Martına kadar, ölmüş olan; ama, borçlanmasını yapmış olan vatandaşlarımızın hak sahiplerini kapsayan bir madde; burada, onu görüyoruz. Artı, yine bu maddenin, kanunun yürürlüğe girdiği tarihle 15 Mart arasında ölenlerin durumunu irdeleyen fıkrası var.

Alelacele hazırlanmış bir tasarı dedim; bunu, şunun için söylüyorum: Aslında, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda tasarıyı irdelerken, çok alelacele hazırlandığını, bunun, 15 Marta kadar yasalaşamayacağını söyledik "gelin, bunu daha ciddî düşünelim" dedik. O zaman inandıramadık; ama, bugün geldiğimiz noktada -bugün 12 Mart- 15 Marta kadar yasalaşmayacağı görülüyor.

Bu, daha çok, kaynak yaratmaya yönelik bir tasarıydı; çünkü, buradan, Hazineye, 1 milyar dolar civarında bir katkı bekleniyordu. Buradan 5 milyar dolar bekleniyordu ve bunun 1 milyar doları Hazineye irat kaydedilecek, geri kalan 4 milyarı da üç yıl müddetle kullanılacaktı, temel esprisi buydu. Bunun 15 Marta kadar yetişmeyeceğini söylemiştik o zaman.

Şimdi, yine, bu tasarının 4 üncü maddesinde "yasa yürürlüğe girdiği tarihten 15 Marta kadar ölenlerin hak sahipleri bundan yararlanacak; ancak, 15 Mayısa kadar borçlanırlarsa, iki taksit halinde bu haktan yararlanabilecek" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, 15 Mart geldi. Şimdi, bu uzatılacak; ama, ne zamana kadar uzatılacak, o da belli değil. O zaman, hangi tarihe kadar ölenler bundan yararlanacak, o da belli değil. Artı, mademki bu hakkı verdik ve üç taksit halinde bunu ödeyeceklerdi; ama, yürürlük tarihinden 15 Marta kadar ölenlerin hak sahipleri iki taksit halinde ödeyeceklerdi, mademki ölenlerin hakları burada korunmaya çalışılıyor, 15 Nisanda veya 15 Mayısta vefat etmişse, onları bu haktan yararlandırmayacak mıyız veya birinci taksidini yatırdı, ondan sonra vefat etti, onlara başka bir hak tanımayacak mıyız? Burada da bir kapalılık var, her yeri muğlak, onu görüyorum.

Yine, 3 üncü maddede "zorunluluk durumlarında Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi" söyleniliyor. Değerli arkadaşlar, bunun anlamı şudur: Zaten, 3201 sayılı Yasada bu yapıldı; Bakanlar Kurulu kararıyla, aslında, günde 1 dolarla borçlanılıyordu. Sanırım, bundan birkaç gün önce, yeni bir Bakanlar Kurulu kararıyla, bu, 2,5 dolara çıkarıldı. Bunda da, muhtemelen, ileride kasada para kalmayınca, Bakanlar Kurulu, hak sahiplerine "kasada para kalmamıştır, günlük 2,5 dolar daha borçlanacaksınız" diyecektir; bundan benim anladığım bu. Ne zaman diyecek bunu; 2003 yılında, 2004 yılında bu kasa boşalacaktır; o zaman diyecek ki "kasa boşaldı, sizden, günlük 2,5 dolar daha toplamamız gerekiyor." Bu söylenecek. Yani, şimdi, kişi ölmüş; hak sahipleri yararlanıyor. Bu parayı yatıramazsa, kişiye "sen, artık, sosyal güvenlikten yararlanamazsın" mı denilecek, o, belli değil veya "sağlıktan yararlanamazsın" mı denilecek, o da belli değil.

Diğer şekliyle düşünelim: Mademki Hazineye katkı verildi, beşte biri, yani yüzde 20'si Hazineye irad kaydedildi; o zaman, buradaki değişiklik, bence, bizim görüşümüze göre, eğer, kasada para kalmamışsa, Hazineden, kalmadığı müddet zarfında, şu kadar katkıda bulunulur" gibi bir ibare konulabilirdi; onu da görmüyoruz.

Yine, burada gördüğümüz eksikliklerden birisi şudur: Değerli arkadaşlarım, yasa hazırlama tekniği konusunda da yanlışlar olduğu kanısındayız. Aslında, 3 üncü maddede de yer alıyor; ama, ben, 4 üncü maddedekini okuyayım: 4 üncü maddenin üçüncü fıkrasında "3 üncü maddenin birinci fıkrası kapsamında bulunup da, bu Kanunun yürürlük tarihi ile 15 Mart 1997 tarihleri arasında ölenlerin bu fıkrada belirtilen günleri, haksahiplerince 15 Mayıs 1997 tarihine kadar, bu Kanun hükümlerine göre borçlanmak suretiyle sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilebilir" denilmektedir. Değerli arkadaşlar, yasa hazırlama açısından burada bir muğlaklık vardır. Neden "değerlendirilebilir" deniliyor?.. O zaman "değerlendirilemeyebilir" anlamı da çıkıyor. Oysaki, yasada netlik olması lazım "değerlendirilir" veya "değerlendirilmez" onu dememiz lazım. Oysaki, burada vardır; 3 üncü maddede de aynı ibare vardır.

Değerli arkadaşlar, aslında, genel kapsam anlamında da, yasa tasarısının alelacele hazırlanması bakımından, "15 Mart" ibarelerinin çok geçmesi açısından da eksiklikler vardır, yanlışlıklar vardır. Yanlışlığın temel nedeni de, bir an önce buradan kaynak yaratma düşüncesidir. Biz, onu görmeye çalışıyoruz. O nedenle, bu şekliyle buna "evet" diyebilmek mümkün değil. Zaten, geçmiş deneyimlerde, borçlanma yasasının sosyal güvenlik sistemlerine hangi yükleri getirdiği hepimiz tarafından bilinmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunun o ekonomik darboğaza girmesindeki temel etkenlerden birisinin borçlanma yasası olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. O nedenle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumbul, cümlenizi tamamlayın lütfen.

BEKİR KUMBUL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

... bu borçlanma yasasının da, ne sosyal güvenlik sistemine ne de hak sahiplerine bir yarar getireceğini düşünemiyoruz. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kumbul.

Sayın Kul, buyurun efendim, size de söz verelim.

EMİN KUL (İstanbul) - Sayın Başkan, çalışma süresinin bitmesine 5 dakika var.

BAŞKAN - Süreyi uzatırız efendim 5 dakika daha.

Sayın Kul konuşmasını bitirinceye kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Kul'un ayrıca kişisel konuşması da var; 15 dakika süre veriyorum kendisine.

Buyurun.

ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 209 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde görüşlerimi arz etmeden evvel sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.

3 üncü madde üzerinde, arz ettiğim gibi, bu maddenin de 3 üncü madde gibi, düzeltilecek hiçbir tarafı yoktur. Zira, tasarı, yalnızca "yeşil dolarlar gelsin de nasıl gelirse gelsin, yükümlülük önemli değil, sonradan gelsin" mantığıyla hazırlanmış bir tasarıdır. Borçlanabilecek veya haklarında borçlanılabilecek kimselerin, yani borçlanacak olanın kendisi veya adına borçlanılan aile bireylerinden bahsederek -burada yaş da mevzubahis değil- bu yasa tasarısı ölüler adına dahi para toplamayı hedeflediğinden, 4 üncü madde, yaşayanlar, ölmüş bulunanlar ve yasanın yürürlüğe gireceği tarih ile son müracaat tarihi arasında ölenler gibi bir ayırım getirirken, bunlar arasında, müracaat süresinde dahi bir eşitsizlik yaratmaktan geri kalmamıştır. Zira, tasarının hazırlayıcısı kendi muhayyilesinden bir son müracaat tarihi koymuş 15 Mart olarak ve böylece, eşitsizliğe yönelik bir hatalar zincirini başlatmıştır. Bu hatalar zinciri, Meclisin iradesine de takaddüm ederek, 15 Mart tarihine getirildiği gibi, ölüm tarihleri ve müracaat süreleri arasındaki eşitsizlik bakımından da, yeni eşitsizlikler zincirini doğurmuştur.

Maddeyi okuyup çözmek oldukça zor. Belki, bu tasarının maddelerini okuyup çözebilenlere bir bulmaca armağanı vermek lazım gelecek. Bir örneklemeyle açıklamak gerekirse, tasarı 15 Mart 1997 tarihini, son müracaat tarihi olarak tespit etmiştir. Farz edelim ki, bu kanun, 15 Şubat 1997 tarihinde yürürlüğe girdi -o tarihte girmiş olsaydı- 14 Şubat 1997'de ölmüş iseniz, otuz günlük bir süre içerisinde, varisleriniz, adınıza borçlanabilecektir; fakat, kanunun yürürlüğe girdiği 15 Şubat 1997 tarihinden bir gün sonra, 16 Şubatta ölürseniz, bu başvuru süresi 15 Mayıs 1997'ye -yani doksan gün- uzamış olacaktır. Son başvuru tarihinden bir gün önce, 14 Mart 1997'de öldüyseniz, bu başvuru süresi altmış güne inecektir. Yani, başvuru süresi, erken ölenler için uzun, geç ölenler için kısalan bir başvuru süresi haline dönüştürülmektedir. Oysaki, kanun tasarısı, ölüler adına para toplama amacına ulaşmak için muhayyel bir kesin müracaat tarihi tespit etmeksizin, eşitsizlik yaratmayan bir süreyi şu şekilde halledebilirdi: Bu konuda önerge vererek gündem doldurulduğu için, belki, gündem doldurmak için önerge veren arkadaşlarımdan birisi önergesini çeker, şimdi okuduğum şekilde bir önerge verirse, bir düzeltme olabilir. "Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altmış gün içinde müracaat edenler" diye bir tanımlama yapabilirdi, kesin bir tarih koyacağına. Yürürlük tarihinden sonra ölenler için de "başvurunun son bulduğu süre ile yürürlük tarihi arasında ölenler için başvuru süresi, ölüm tarihinden itibaren altmış gün olarak hesap edilir" diyebilirdi; ama, kanun tasarısı, Meclisin de iradesinin yerine geçmiş, muhayyel kesin bir başvuru tarihi koymuş 15 Mart olarak. O başvuru tarihinin bitimine de iki gün var. İki gün içinde de bu kanunun çıkması mümkün değil.

Şimdi, gündemi -özür dilerim, geçmiş dönemde öyle tanımlamıştık-naylon önergelerle doldurup, muhalefet partilerinin herhangi bir önerge vermesini ve müzakeresini engellemek için önerge vermiş olan arkadaşlarım, eğer, verdiğimiz bu kopyaya dikkat ederlerse, buna göre bir önerge hazırlarlarsa, belki uygulama böylece düzelmiş olabilir; aksi halde, düzelecek bir tarafı da yoktur. Kaldı ki, böyle düzelse de düzelmiş olmuyor 4 üncü madde; ama, sadece amaç bakımından söylüyorum. Bu eksikliği böylece kaldırabilirsiniz.

Diğer yönden, kanun tasarısının 7 nci maddesinde -ki, ikinci fıkrası- borçlananlara ölüm aylığı bağlanmasında, aynı maddenin (b) bendi hükmü; yani, 50-55 yaş şartı aranmaksızın ölüm aylığı bağlanacağı öngörülmüştür. Borçlanma için asgarî bir yaş haddi başlangıcı aranmadığına göre, bir bebek için geleceğe doğru yapılan borçlanmada, bebeğin ölümü halinde ölüm aylığı bağlanması da söz konusu olabilecektir; çünkü, borçlanma için bir yaş tahdidi yoktur. Borçlananın ölüm tarihinden sonra ölüm aylığı bağlanabileceği de söz konusu olduğundan, bir bebek için borçlanmışsanız, bebeğin ölüm tarihinden sonra da ölüm aylığı hemen bağlanabilecektir. Gelecek zamanın borçlanılması, uygulamada sürekli karmaşa ve eşitsizliğe böylece yol vermiş olacaktır. Keza, maluliyet ve ölüm aylığı bağlanma şartlarında, en az beş yıldan beri sigortalı olmak ve/veya 1 800 gün prim ödemiş bulunmak ve her yıl için 180 gün prim ödemiş olmak aranırken; yurt dışında kısa bir süre bulunanın ve böylece, borçlananın kendisine; yurt dışında bulunmadığı halde aile bireylerine en az beş yıldan beri sigortalı olmak ve her yıl için 180 gün prim ödemek şartları, bir avantaj olarak, bu yasa tasarısıyla ortadan kaldırılmıştır. 6 ncı maddenin üçüncü fıkrası ve 7 nci maddenin (a) bendiyle, 1 800 gün yerine 5 bin gün karşılığı prim ödenmesi şartı getirilerek, âdeta cezalandırılmasını ve maluliyet halinde üç yıl sonra ödeme yapılabileceğini anlamak mümkün değildir.

Maluliyet halinde, üç yıl sonra ödeme yapılabileceği acaba kesin olarak belli midir; maalesef, bunu da içermediği görülmektedir.

Maluliyet halinde iş ve işlemlerin ne olacağı, maluliyet aylığını hangi şartlar yerine getirildikten sonra ödeneceği, esasen, 4 üncü madde baştan aşağı incelendiğinde, burada da hiçbir açıklık yoktur. Gerçi, tasarının madde metinlerinde, maluliyetle ilgili bir işaret söz konusu değilse de, tasarı gerekçesinin ikinci sayfasının beşinci paragrafında malullük aylığından, maalesef, bahsedilmektedir; ama, 4 üncü maddenin içinde bu bahsedişi bulmak söz konusu değildir. Cenaze yardımı yapılıp yapılmayacağı da, Sosyal Sigortalar Kanununa atıf yapıldığından 65'in (c) bendine göre, bu tasarıda açıklanmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu tasarının hükümleri, arz ettiğim gibi, bilmece mahiyetini yansıttığından; böyle, üst üste, maddeler üzerinde konuşmak için çıktığımdan, belki sıkılmış olabilirsiniz. Onun için, biraz işin mizahî tarafına geçmek gerekirse, vaktin böyle geciktiği bir saatte, şunları arz etmeme müsaade buyurunuz.

Bakınız, 12.12.1994 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşiminde Muhterem Başbakanımız ne diyor: "Samimî olarak söyleyeyim; bir ekonomi profesörü olan Sayın Çiller'in 1994 yılındaki bu performansı -daha önceki çalışmalarını anlatmış ve performansını ortaya koymuş- yani, işsizlikte şampiyon, enflasyonda şampiyon, borçları artırmakta şampiyon, yatırımları düşürmekte şampiyon; bütün faiz ödemelerinde şampiyon, bütün bütçeyi faize ayırmakta şampiyon; şampiyon... Şampiyon... Ben, Çiller Hanımefendiyi gördüğüm zaman, yakasında pek çok madalya taşıyan Rus mareşallerine benzetiyorum; bir ekonomi mareşali ortalıkta dolaşıyor..."

REFİK ARAS (İstanbul) - Kim söylemiş?..

EMİN KUL (Devamla) - Sayın Başbakanımız, 1994'ün 12 nci ayının 12'sinde böyle söylemiş Genel Kurulun 50 nci Birleşiminde.

Şimdi, bu tasarıyı hazırlayanlar da, tasarı hazırlanmasında bilmece nasıl kurulur şampiyonluğuna soyunmuş durumdalar!.. Ayrıca, biraz önce, oylarınızla, çok açık bir Anayasaya aykırılığı reddettiniz. Şimdi, bu tasarıyı hazırlayan Hükümet, Anayasaya aykırılık şampiyonluğuna da soyunmuş durumda. Ben, onları, Rus mareşaline benzetmeyeceğim; ama, benzeteceğim hususu da kendi içimde saklı tutup, kanun tasarısının en son maddesinin müzakeresinden sonra söz aldığımda arz edeceğim. Biraz da, bu bilmeceyi sizin merakınıza bırakayım!..

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kul.

Sayın milletvekilleri, böylece madde üzerinde grupları adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın Kul, hem Grubu hem de şahsı adına konuştu. Şahısları adına söz isteyen diğer üyeleri hatırlatmak istiyorum: Mehmet Aykaç, Kâzım Arslan, Sıtkı Cengil ve Hikmet Sami Türk.

Şahsı adına Sayın Kul konuştu; tabiî, ondan sonra bir kişi daha konuşacak.

Sayın Komisyon ve Hükümetten özellikle şunu rica ediyorum: Tasarının 3 üncü maddesini çok değiştirdik; yani, bu maddeden 15 Mart tarihini kaldırdık ve bu konuda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yetki verdik. Bence, bu, kanun tekniği açısından da biraz hatalı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı her istediği zaman, bu tarihleri ileriye atabilecek mi; yeni bir tarih getirecek mi? O, ilelebet mi yapacak? Bence, bir daha, kanun tekniğine uygun bir tarih, tekriri müzakere yoluyla gelebilir ve o düzenlenen maddeye paralel olarak, bu maddeyi çok daha iyi düzenlemek lazım; Sayın Komisyon ve Hükümetten, özellikle, rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz bitti; kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek üzere, 13 Mart 1997 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.06

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın;

- DSİ Genel Müdürlüğünün Bursa'daki yatırımlarına,

- Bazı projelere,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/2070, 2075)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle aşağıdaki sorularımı arz ederim.

5.2.1997

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

DSİ Genel Müdürlüğü'nün Bursa İl sınırları içinde yatırımlarının proje numarası, proje adı, proje özellikleri, işin başlama ve bitim tarihi, 96 sonuna kadar harcama tutarı, 97 yatırım tutarı, projenin 1997 seviyesi nedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

DSİ Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına yöneltilmesini arz ve talep ederim.

5.2.1997

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

1. 1984 yılında işe başlanan 84A0I0080 sayılı Aşağı Susurluk Manyas I. Merhale projesinin özellikleri nelerdir, proje hangi seviyededir? Projenin bundan sonraki iş takvimi nedir?

2. 9IA0I0070 sayılı Bursa-Yenişehir I. Merhale projesinin özellikleri ve projenin bugünkü tarih itibarıyla gerçekleşme oranı nedir? Yenişehir havaalanının yöreye getireceği hususlar dikkate alındığında projeye hız verilmesi düşünülmekte midir? Projenin iş takvimi nedir?

3. 93A0I0100 sayılı Bursa İnegöl projesi 1993'de başlamıştır. Projenin özellikleri ve gerçekleşme oranı nedir?

4. 93A010350 sayılı İznik 2. Merhale Projesi işin başlandığı tarih olan 1993'den beri ne kadar ilerleme kaydetmiştir. Projenin özellikleri ve 1997 yılı çalışma takvimi nedir?

5. 95A0I0140 sayılı Emet-Orhaneli I. Merhale Projesinin özellikleri işin gerçekleşme oranı 1997 iş takvimine işin bitimi tarihi nedir?

6. DSİ'nin Bursa İline 1997'de yapacağı diğer yatırım projeleri hangileridir? Bu projelerin başlama ve bitiş tarihleri tutarları ve özellikleri ve projenin seviyesi nedir?

7. DSİ'nin yatırım tutarı ne kadardır?

T.C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.15.0.APK.0.23-300-348-3777 11.3.1997

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı'nın 14 Şubat 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5389 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın şahsıma tevcih ettiği, 7/2070 ve 7/2075 esas no.lu yazılı soru önergeleri ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M.Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın Yazılı Soru Önergeleri Cevabı

(7/2070-5308-7/2075-5313)

Soru 1. (7/2070-5308 Esas No. lu) :

DSİ GenelMüdürlüğü'nün Bursa İl sınırları içinde yatırımlarının proje numarası, proje adı, proje özellikleri, işin başlama ve bitim tarihi, 96 sonuna kadar harcama tutarı, 97 yatırım tutarı, projenin 1997 seviyesi nedir?

Cevap 1 :

DSİ Genel Müdürlüğü'nün Bursa İlinde yer alan büyük ve küçük su işleri 1997 yılı yatırımları ekte tablolar halinde verilmiştir.

Soru 1. (7/2075-5313 Esas No. lu) :

1984 yılında işe başlanan 84A010090 sayılı Aşağı Susurluk Manyas I. Merhale Projesinin özellikleri nelerdir, proje hangi seviyededir? Projenin bundan sonraki iş takvimi nedir?

Cevap 1 :

Aşağı Susurluk Manyas I. Merhale Projesi :

Bursa-Karacabey Ovasında yer alan proje ile 16 683 hektar alanın sulanması ve 7 300 hektar alanın da taşkınlardan korunması programlanmıştır. Karacabey-Sultaniye sulaması ile halen inşaatı devam eden Karacabey-Hamidiye Kepekler sulaması vasıtasıyla bugüne kadar 12 839 hektar saha sulamaya açılmış ve ayrıca 3 800 hektar alanda taşkınlardan korunmuştur.

Projede % 78'lik fiziki gerçekleşme olup, inşaatları devam eden Karacabey-Hamidiye Kepekler sulaması ile Karadere ıslahı işleri için yeterli finansman temin edildiği takdirde 1998 yılında tamamlanması planlanmıştır.

Soru 2 :

9IA0I0070 sayılı Bursa-Yenişehir I. Merhale projesinin özellikleri ve projenin bugünkü tarih itibarıyla gerçekleşme oranı nedir? Yenişehir havaalanının yöreye getireceği hususlar dikkate alındığında projeye hız verilmesi düşünülmekte midir? Projenin iş takvimi nedir?

Cevap 2 :

Bursa-Yenişehir I. Merhale Projesi :

Bursa-Yenişehir İlçesinde Kocasu üzerinde yeralan Boğazköy Barajında depolanacak 65 milyon m3 su ile Yenişehir Ovasında 11 020 hektar, Yenişehir Ovası yeraltısuyu ile de 4 103 hektar olmak üzere toplam 15 123 hektar alan sulanacak ve ilçenin de taşkından korunması sağlanacaktır.

Boğazköy Barajı 23.9.1991 tarihinde 124,32 milyar TL. ye ihale edilmiş ve inşaatına devam edilmektedir. Yenişehir Ovası yeraltısuyu sulaması işine devam edilmekte olup, Yenişehir Ovası cazibe sulaması ise 1997 yılı ihale programındadır.

Projede % 6 fiziki gerçekleşme olup, yeterli finansmanın sağlanması halinde 2001 yılında bitirilmesi planlanmıştır.

Yenişehir havaalanı yörede yetişen tarım ürünlerinin nakliyesini kolaylaştıracağından, projenin planlanan tarihte bitirilmesi önem kazanmaktadır.

Soru 3 :

93A010130 sayılı Bursa İnegöl projesi 1993'de başlamıştır. Projenin özellikleri ve gerçekleşme oranı nedir?

Cevap 3 :

Bursa-İnegöl Projesi:

Bursa İli İnegöl İlçesinde Karasu üzerinde Babasultan Barajında depolanacak 15,76 milyon m3 su ile 7 058 hektar alanın sulanması hedef alınmıştır.

Babasultan Barajı 26.9.1995 tarihinde 301,245 milyar TL. ye ihale edilmiş ve 15.1.1996 tarihinde işe başlanmıştır.

Projenin fiziki gerçekleşme durumu % 1'dir.

Soru 4 :

93A010350 sayılı İznik 2. Merhale Projesi işin başlandığı tarih olan 1993'den beri ne kadar ilerleme kaydetmiştir. Projenin özellikleri ve 1997 yılı çalışma takvimi nedir?

Cevap 4 :

İznik II. Merhale Projesi :

İznik Gölü'nden pompaj ile 7 393 hektar alanın sulanması planlanmış olup, proje kapsamındaki Ömerli, Orhaniye, Elbeyli ve Yeniköy pompaj sulaması (2 242 hektar) 30.6.1993 tarihinde 18 450 milyar TL. ye ihale edilmiş ve 10.11.1993 tarihinde işe başlanmıştır. Gölyaka, Balarım ve Orhangazi II. pompaj sulaması (5 151 hektar) ise 28.12.1995 tarihinde 397,150 milyar TL.ye ihale edilmiş ve 8.5.1996'da işe başlanılmıştır.

Bugüne kadar projede %7 fiziki gerçekleşme sağlanmış olup, yeterli finansmanın sağlanması halinde 2000 yılında tamamlanabilecektir.

Soru 5 :

95A010140 sayılı Emet-Orhaneli I. Merhale Projesinin özellikleri işin gerçekleşme oranı, 1997 iş takvimine işin bitim tarihi nedir?

Cevap 5 :

Emet-Orhaneli I. Merhale Projesi :

Bursa-Orhaneli İlçesinde yeralan Çınarcık Barajında depolanacak 372,9 milyon m3 su ile 120 MW güçteki Ulubat santralı vasıtasıyla 548,2 milyon kilovatsaat enerji üretilmesi ve 5 315 hektar alanın sulanması hedef alınmıştır.

Çınarcık Barajı 5.12.1995 tarihinde 1 255,8 milyar TL. ye ihale edilmiş ve 12.2.1996 tarihinde işe başlanmış olup, mukavelesine göre 13.12.1999 tarihinde ikmal edilmesi programlanmıştır. Bugüne kadar projenin % 1'lik bölümü fiziki olarak gerçekleşmiştir. Projeye ihtiyaç duyulan finansman sağlandığı takdirde 2003 yılında tamamlanabilecektir.

Soru 6 :

DSİ'nin Genel Müdürlüğü'nün Bursa İlinde 1997 yılı içerisinde gerçekleştireceği diğer projeler olarak Küçük Su İşleri projelerine ilişkin bilgiler ekte tablo halinde verilmiştir.

Soru 7 :

DSİ'nin yatırım tutarı ne kadardır?

Cevap 7 :

DSİ Genel Müdürlüğü yatırım faaliyetlerini tarım, enerji, hizmetler ve çevre sektörlerinde yürütmekte olup, 1997 yılı için 129,553 trilyon TL. si genel bütçe, 42,007 trilyon Tl. si de Hazine Müsteşarlığı Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü kaynaklarından karşılanmak üzere, Genel Müdürlüğün toplam yatırım bütçesi 171,560 trilyon TL. dir.

Not : Yazılı Soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.

2. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın;

- Hatay'da baraj yapımı nedeniyle boşaltılan köylerdeki ailelerin ve göçebelerin iskãnına,

- Hatay'da bazı ailelerin iskân programı hakkında ileri sürülen iddialara,

İlişkin Devlet Bakanı Bekir Aksoy'dan soruları ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın yazılı cevabı (7/2134, 2135)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Fuat Çay

Hatay

1. Çeşitli baraj yapımı nedeniyle boşaltılan köyler ve göçebe ailelerin yerleştirilmesi çerçevesinde kaç aile, nerelerde iskân edilecektir?

2. 1980 yılından sonra hangi nedenlerle kaç aile başka yerlerde iskân edilmiştir? Bunların iskân edildikleri yerler nerelerdir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Fuat Çay

Hatay

Kılıçkaya, Çakmak, Kuzgun, Yarseli gibi barajlarının yapımı nedeniyle yapılan kamulaştırmalar ve göçebe ailelerin yerleşimi çerçevesinde, Hatay'ın çeşitli ilçe ve köylerine binlerce ailenin iskânı programa alınmıştır.

1. Farklı kültüre, geleneklere ve inanışa sahip kesimlerin zorla birarada iskân edilmesindeki amaç nedir?

2. Şimdi ve daha önce iskân için Hatay'ın seçilmesi ve buraların önemli bir kesiminin Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı yerler olması tesadüf müdür? Yoksa nüfus dengesi sağlanması yönündeki bir politikanın sonucu mudur?

3. Verimli tarım arazilerine sahip olan bu yerlerde iskân için yapılan kamulaştırmaların yurttaşlarımızı mağdur etmesinin ve yapılacak modern konutların farklı olanaklar yaratarak toplumsal huzursuzluğa yol açacağı düşünülmüş müdür?

4. Neden, bu kişilerin hazine arazilerine yerleştirilmesi planlanmamıştır.

5. Bu uygulama ile demokratik, laik cumhuriyete her zaman sahip çıkan Alevi topluluğu cezalandırılmak mı istenmektedir?

6. İskân konutları ihale edilmiş midir? Geçmiş yıllarda uygulanmayan bu kararın uygulanmasında neden ısrar edilmektedir?

T.C.

Başbakanlık

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 7.3.1997

Sayı : B.021.KHZ.0.11.00.05/0000-0.66.9/8279

Konu : Yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 27.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5582 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ve ekleri incelenmiş olup Hatay Milletvekili Sn. Fuat Çay'ın yazılı soru önergeleri aşağıda cevaplandırılmıştır.

A- Sn. Milletvekilinin 7/2134-5470 numaları yazılı soru önergesinde cevaplandırılmasını istediği iskân projeleri, liste halinde yazımız ekinde sunulmuştur.

B-7/2135-5471 numaralı soru önergesi :

Bilindiği gibi Bakanlığım Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 2510 Sayılı İskân Kanununun verdiği hizmetleri yürütmektedir. Bu kanuna göre Devletçe yapılan baraj, havaalanı, fabrika, ekonomik ve sosyal tesislerin yapımı nedeniyle yapılan kamulaştırmalar sonucu taşınmaz malları ellerinden alınan ve geçim imkanlarını kaybeden aileleri tekrar üretken duruma getirmek, göçü önlemek için toplu olarak arazi ve arsa kaynağının bulunduğu yörelerde iskân etmektedir.

Yine Devletin vatandaşlarına sunduğu eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden yoksun olarak yaylak ve kışlaklarda hayvancılık yaparak çağ dışı yaşamalarını sürdüren göçebe vatandaşlarımız ile çeşitli ülkelerde azınlık olarak zor koşullarda yaşamlarını sürdüren soydaşlarımızın baskılara daha fazla dayanamayıp Türkiye'ye göç etmek zorunda kalanların iskânını sağlamaktadır.

İskân hizmetleri yapılırken, yüksek olan maliyeti düşürmek için Hazineye ait tarım arazilerinin bulunduğu iller tercih edilmektedir. Amik Ovasının kurutulması sonucu kazanılan tarım arazisinden, Maliye Bakanlığınca iskân amacında kullanılmak üzere Bakanlığıma 78263 dönüm tahsis yapıldığından son yıllarda Hatay İlinde iskân biraz yoğunluk kazanmıştır.

1. İskãn Kanununda, farklı kültüre, geleneklere ve inanışa sahip kimselerin ayrı ayrı iskân edileceklerine veya bu tür inanışların yoğun olduğu yörelere iskân yapılamayacağına dair bir hüküm yoktur. Anayasamızın getirmiş olduğu eşitlik ve yerleşme hürriyeti doğrultusunda çalışmalar yürütülmektedir. Farklı kültür, gelenek ve inanışlara sahip vatandaşlarımızın bir arada yaşamaları, Türkiye'nin bütünlüğü açısında da ayrı bir önem taşımaktadır.

2. Hatay'da Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı yörelere yapılan iskânlar tamamen bir tesadüftür. Gerek iskânın yapıldığı Hatay İlinde yaşayanlar ve gerekse buraya iskân edilenler Türk vatandaşı olduğuna göre, nüfus dengesi sağlamanın söz konusu olmadığı aşikardır.

3. Yukarıda da izah edildiği gibi, Hatayİline iskân edilen aileler için kesinlikle tarım arazisi kamulaştırılmamıştır. İskânlı ailelere, Amik Ovasından Bakanlığıma tahsisli Hazine arazisi verilmektedir. Sadece birkaç köyde, konut yaptırmak amacıyla az miktarda ve tarım dışı alanlardan arsa kamulaştırılmış veya satın alınmıştır. İskânlı aileler için yaptırılan konutlar, normal büyüklükte ve sağlıklı yaşanabilecek şartlardadır. Kaldıki iskânlı ailelere verilen taşınmazmallar(arsa, tarım arazisi ve konut) karşılıksız olmayıp borçlanmaya tabidir. İskân edilen aile, borcunu taksitler halindeDevlete ödemektedir.

4. Yukarıda da izah edildiği gibi, iskân çalışmalarında Hazine arazisi tercih edilmektedir. Hatay İlinde tarım arazisi olarak ailelere verilen de Amik Ovasından Bakanlığıma tahsisli hazine arazisidir. İhtiyaç duyulması halinde sadece tarım dışı alandan arsa satınalınmakta veya kamulaştırılmaktadır.

5. İskân hizmetlerinde kimsenin cezalandırılması söz konusu değildir. Devletce yapılan bir hizmet sonucu taşınmaz malları ellerinden giden ve geçim imkânlarını kaybedip iskânını talep eden Alevi yurttaşlarımız da Devletin bu hizmetinden yasalar çerçevesinde yararlanmaktadır. İskan, sosyal bir yardım olup bizzat insana hizmet götürmektedir. Bu hizmetten, yasalara göre haksahibi olan her Türk vatandaşı yararlanmaktadır.

6. Hatay İlindeki iskân projeleri, 1996 yılında Başbakanlık makamının izin vermesiyle ihale edilmiştir. Bu İlimizde iskânın tercih edilmesinin tek nedeni, Amik Ovasından Bakanlığıma tahsisli Hazine malı tarım arazisidir.

Bilgilerinize arz ederim.

Nevzat Ercan

Devlet Bakanı

1. İskânları Devam Eden ve Yeni İhale Edilen İskân Projeleri

a) Yerleri Kamulaştırılanlar

İskân Şekli

İskân Nedeni Tarımsal Şehirsel İskân Edilecekleri Yer

Nergizlik Barajı 135 Adana-Merkez

Çatalan " 57 " "

" " 66 Osmaniye-Merkez

Yahyasaray " 207 Yozgat-Sarıkaya

Tahtalı " 343 İzmir-Torbalı-Ayrancılar

Batman " 66 Diyarbakır-Bismil-T. Konağı

Yarseli " 256 Hatay-Merkez-Avaklı

Atatürk " 375 Hatay-Hassa-Gülpınar

Kuzgun " 18 Hatay-Merkez-Hasanlı

Çakmak " 17 " " "

Periözlüce " 50 Elazığ-Merkez-Gökçeköy

Çat Barajı 162 Hatay-Merkez-Hasanlı

Bakacak Barajı 55 Çanakkale-Gökçeada

Batman " 6 Diyarbakır-Bismil-Çeltikli

Dicle " 29 " " "

Bursa Kömür Rezervi 16 Bursa-Orhangazi-Dündar

Grubun Adı Tarımsal Şehirsel İskân Edilecekleri Yer Düşünceler

Düdiran-Kiçan 344 Şırnak-İdil

Soran 88 Siirt-Eruh

Garisan 99 Siirt-Merkez

Sarıkeçili 88 Karaman-Merkez

A. Kıvrak 47 Hatay-Hassa-Gülpınar

M. Keskin-İ. Koyuncu 56 Hatay-Hassa-Gülpınar

Halil Evliya 16 Hatay-Hassa-Gülpınar

H. Uskar 25 Hatay-Hassa-Gülpınar

Halil Deveci 47 Hatay-Kırıkhan-Karataş

Cemkari 196 Şırnak-Cizre-Dirsekli

Kerim Güzel 152 Hatay-Hassa-Gülpınar

Beritanlı 150 Diyarbakır-Bismil-Alibey

Beritanlı 189 Diyarbakır-Bismil-Çeltikli

Aydınlı 6 Osmaniye-Merkez

c) Göçmenler :

Grubun Adı Tarımsal Şehirsel İskân Edilecekleri Yer Düşünceler

Bulgaristan 150 Çanakkle-Gökçeada-Şirinköy

Ahıska Türkleri 178 Iğdır-Merkez

2. 1980 Yılından Sonra İskânları Sağlanan Aileler :

a) Yerleri Kamulaştırılanlar :

İskân Şekli

İskân Nedeni Tar. (aile) Şeh. (aile) İskân Edildikleri Yer

Hasan-Suat Uğurlu Brj. 39 Samsun-Çarşamba-Demirli

Hasan-Suat Uğurlu Brj. 17 Ordu-Ünye

Hasan-Suat Uğurlu Brj. 234 Samsun-Çarşamba-Kirazlıçay

Tercan Brj. 138 Erzincan-Tercan-Merkez

Tercan Brj. 12 Erzincan-Tercan-Elaldı

Karacaören Brj. 132 Çanakkale-Gökçeada-Bademli-Uğurlu

Karacaören Brj. 82 Burdur-Bucak

Altınkaya Brj. 25 Bursa-Gemlik

Altınkaya Brj. 171 Hatay-Reyhanlı-Horlak

Altınkaya Brj. 92 Sinop-Durağan

Altınkaya Brj. 166 Hatay-Reyhanlı-Vazvana

Derbent Brj. 52 Bursa-Gemlik

Derbent Brj. 49 Hatay-Reyhanlı-Vazvaza

Derbent Brj. 64 Hatay-Merkez-Hasanlı

İskân Şekli

İskân Nedeni Tar. (aile) Şeh. (aile) İskân Edildikleri Yer

Karakaya Brj. 132 Konya-Merkez-Yağlıboyat

Karakaya Brj. 115 Aydın-Söke-Denizköy

Karakaya Brj. 2 Konya-Sarayönü-Kayıören

Karakaya Brj. 1 Aydın-Söke-Yalıköy

Güldürcek Brj. 61 Çankırı-Çerkeş-Akhasan

Güldürcek Brj. 104 Konya-Sarayönü-Kayıören

Arpaçay Brj. 8 Aydın-Söke-Denizköy

Atatürk Brj. 191 Adıyaman-Y. Samsat

Atatürk Brj. 99 Aydın-Söke-Yalıköy

Atatürk Brj. 1 Burdur-Bucak

Atatürk Brj. 1 Ş. Urfa-Ceylanpınar

Atatürk Brj. 3 Gaziantep-Merkez

Atatürk Brj. 1 Diyarbakır-Merkez

Atatürk Brj. 1 Ordu-Ünye

Atatürk Brj. 2 Aydın-Söke-Denizköy

Aslantaş Brj. 35 K. Maraş-Merkez-Ferhuş

Aslantaş Brj. 12 Adana-Düziçi

Çakmak Brj. 5 Çanakkale-Gökçeada

Çakmak Brj. 8 Hatay-Merkez-Hasanlı

Menzelet Brj. 62 K. Maraş-Türkoğlu-Kılılı

Menzelet Brj. 108 K. Maraş-Pazarcık-Narlı

Kralkızı Brj. 1 Hatay-Merkez-Hasanlı

Kralkızı Brj. 2 Eskişehir-Merkez

Kılıçkaya Brj. 64 Giresun-Şebinkarahisar

Kılıçkaya Brj. 217 Hatay-Merkez-Hasanlı

Yapraklı Brj. 7 Burdur-Bucak

Sultansuyu Brj. 5 Hatay-Merkez-Hasanlı

Gelingüllü Brj. 82 Yozgat-Sorgun-Esenli

Batman Brj. 1 Kilis-Merkez

Batman Brj. 6 Tokat-Merkez

Kuzgun Brj. 14 Kayseri-Kocasinan

Dicle Brj. 10 Kayseri-Kocasinan

Dicle Brj. 2 Tokat-Merkez

Sarımehmet 2 Eskişehir-Merkez

Kayraktepe 1 Hatay-Kırıkhan-Karataş

Çanakkale-Kömür Rezervi 37 Çanakkale-Çan-Merkez

Muğla-Kömür Rezervi 58 Çanakkale-Gökçeada

Kütahya-Kömür Rezervi 46 Kütahya-Tavşanlı

Gaziantep-Hudut Kapısı 221 Gaziantep-Kilis

Balıkçı Aileler 25 Çanakkale-Gökçeada-Bademli

b) Göçebeler :

İskân Şekli

Grubun Adı Tar. Şeh. İskân Edildikleri Yer

Baldıran 84 Hatay-Kırıkhan-Karataş

Recepli 65 Antalya-Merkez-Yeniköy

M. Şahin-S. Karabacak 46 Hatay-Kırıkhan-Karataş

Sarıkeçili 2 Hatay-Kırıkhan-Karataş

Düdiran-Kiçan 191 Şırnak-İdil

Keşkoliyan 112 Siirt-Merkez

Karakoyunlu 24 Adana-Karaisalı

Beritanlı 62 Diyarbakır-Bismil-Kastel

Beritanlı 105 Diyarbakır-Çınar-Mollapolat

Beritanlı 61 Diyarbakır-Merkez-Erimli

c) Göçmenler :

İskân Şekli

Grubun Adı Tar. Şeh. İskân Edildikleri Yer

Afgan 113 Tokat-Merkez

Afgan 82 Tokat-Yeşilyurt

Afgan 67 Gaziantep-Merkez

Afgan 210 Şanlıurfa-Ceylanpınar

Afgan 298 Van-Erciş-Ulupamir

Afgan 172 Hatay-Merkez-Serinyol

Afgan 64 Kayseri-Merkez

3. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Avrupa seyahatine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un yazılı cevabı (7/2159)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın A. Cemil Tunç tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Yurtdışındaki Türklerin sorunlarının koordinasyonundan sorumlu Devlet Bakanı olarak, 25 Ocak - 6 Şubat 1997 tarihleri arasında 10 kişilik bir uzman kadrosuyla Avrupa'ya yaptığınız seyahatin yol, konaklama, harcırah dahil olmak üzere, toplam masrafı ne kadardır?

2. Seyahatten elde ettiğiniz sonuçlar nelerdir?

3. Bu sonuçlara göre, ileriye yönelik olarak neler yapmayı planlıyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 12.3.1997

Sayı : B.02.0.012.-04-01/0358

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.3.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2159-5524/15643 sayılı yazınız.

Bakanlığıma, ilgi yazınızla intikal ettirilmiş olan, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı tarafından verilen yazılı soru önergesi cevabı ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Cemil Tunç

Devlet Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'nın 7/2159-5524 Sayılı Yazılı Soru Önergesine

Verilen Cevaptır

Soru 1. Yurtdışındaki Türklerin sorunlarının koordinasyonundan sorumlu Devlet Bakanı olarak, 25 Ocak - 6 Şubat 1997 tarihleri arasında 10 kişilik bir uzman kadrosuyla Avrupa'ya yaptığınız seyahatin yol, konaklama, harcırah dahil olmak üzere, toplam masrafı ne kadardır?

Cevap 1. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunlarının koordinasyonundan sorumlu Devlet Bakanı olarak 25 Ocak -6 Şubat 1997 tarihleri arasında Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa'ya vatandaşlarımızın sorunlarını yerinde tespit etmek ve ilgili makamlar ile resmî temaslarda bulunmak üzere 10 kişilik bir heyet ile birlikte gerçekleştirmiş olduğumuz resmî seyahatin yol, konaklama ve harcırah masrafları, 1 486 609 000 TL. sı harcırah ve konaklama, 1 051 400 000 TL. sı da uçak biletleri olmak üzere toplam 2 538 009 000 TL. dır.

Soru 2. Seyahatten elde ettiğiniz sonuçlar nelerdir?

Cevap 2. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunlarının koordinasyonundan sorumlu Devlet Bakanı olarak beraberimde bir heyet ile birlikte Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa'ya yapmış olduğum resmî ziyaret, hem bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız, hem ziyaret ettiğimiz ülkelerin resmî makamları hem de bizler açısından son derece verimli sonuçlar doğurmuş, vatandaşlarımızın karşılaştıkları sorunlar bir kere de yerinde tespit edilmiş ve bu doğrultuda vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerin resmî makamları ile temaslarda bulunulmuş, bu ziyaretlerimiz esnasında Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransız muhataplarımıza gerekli bilgiler verilerek vatandaşlarımızın başta 16 yaş vizesi olmak üzere, çifte vatandaşlık, entegrasyon, yabancı düşmanlığı, ayırımcılık ve ırkçılık, terörist eylemler, vatandaşlarımıza yönelik saldırılar, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği, uyuşturucu kaçakçılığı, tutuklu ve hükümlü vatandaşlarımızın durumları, işsizlik, eğitim, çalışma ve konut problemleri ile vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde yabancılara sağlanan bütün haklardan yararlanmaları hakkındaki sorunları ve karşılaştıkları zorluklar doğrudan kendilerine iletilmiştir.

Bu meyanda,

Federal Almanya'da Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Beckstein, Hessen Eyaleti İçişleri Bakanı Gerhard Boekel, AFC Federal İçişleri Bakanlığı Devlet Sekreteri Kurt Schelter ve AFC Yabancılar Sorumlusu Cornelia Schmalz-Jacobsen ile,

Hollanda'da İçişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hans Dıjktal ile,

Belçika'da Brüksel Bölgesi Hükümeti Maliye, Bütçe, Ekonomi ve Dışilişkiler Bakanı Jos Chabert ve Schaerbeek Belediye Başkanı Duriau ile,

Fransa'da Kentleşme ve Entegrasyon Bakanı Erıc Raoult ve Lyon Eyalet ve Bölge Valisi Paul Bernard ile, resmî görüşmeler yapılmıştır.

Yapmış olduğumuz bu resmî görüşmelerde Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransız makamlarıyla vatandaşlarımızı ilgilendiren hemen her konu ele alınmış, vatandaşlarımızın mevcut sorunlarının çözümüne yönelik fikir alışverişinde bulunulmuş, fikirlerimiz kendilerine iletilmiş ve bu sorunların çözümü doğrultusunda kapsamlı temas ve işbirliğinin önemi vurgulanmıştır.

Bunun yanı sıra, tarafımızdan, Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa'da vatandaşlarımızın geniş katılımları ile tertiplenen ve vatandaşlarımız tarafından yoğun bir ilgi ile karşılanan vatandaş toplantıları yapılmış, bu toplantılarda vatandaşlarımızın kendilerini ilgilendiren her konudaki görüşleri alınmış, bugüne kadar vatandaşlarımıza yönelik olarak yapılan düzenlemeler hakkında kendilerine bilgi verilmiş, vatandaşlarımızın bizden beklenti ve talepleri tespit edilmiş ve vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü ile ilgili istek ve talepleri doğrultusunda ileriye dönük neler yapılabileceği etraflıca tartışılmıştır.

Soru 3. Bu sonuçlara göre, ileriye yönelik olarak neler yapmayı planlıyorsunuz?

Cevap 3. Federal Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa'ya yapmış olduğumuz resmî ziyaret sonucunda, bir taraftan vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde karşılaştıkları sorunlar, ilgili makamlara bizzat iletilerek, edinmiş olduğumuz sorunların çözümü yönünde çalışmalar başlatılmış, diğer taraftan ziyaretlerimiz sonucunda edindiğimiz vatandaşlarımızı ilgilendiren sorunlar ile vatandaşlarımızın, görüş ve istekleri ülkelere göre tasnif edilerek ilgili bakanlık, müsteşarlık ve genel müdürlüklere gönderilmiştir.

Bu ülkelerde bulunan vatandaşlarımızın, başta kendi kimliklerini ve kültürlerini koruyarak bulundukları topluma uyum sağlamaları ve vatandaşlarımıza karşı iş piyasasına giriş, çalışma, ikamet, serbest dolaşım, aile birleşmeleri ve meslek eğitimi konularında vatandaşlarımıza uygulanan farklı işlemlerin ortadan kaldırılması yönünde çalışmalar olmak üzere, vatandaşlarımızın hukukî statülerinin ve haklarının mevcut farklılıkları ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi, Türkiye'deki genel seçimlere katılmaları, TRT-INT yayınlarının izlenmesi gibi sorunların çözümlerine ilaveten, yukarıda zikredilen konulardaki yapısal çözümlerin bir an önce belirlenmesine ve uygulamaya konulmasına çalışılacaktır.

Halihazırda BATEK Müşavirliğimiz tarafından da takip edilen bu hususlara ilaveten, yurt dışındaki vatandaşlarımızdan BATEK Müşavirliğimiz aracılığı ile hemen hergün bizlere ulaştırılan münferit problemlerin de takip ve çözümleri ivedilikle yerine getirilecektir.

Ayrıca, vatandaşlarımızın yukarıda zikredilen sorunları ile ilgili olarak hazırlanmış bulunan sorun ve teklifler raporu da önümüzdeki günlerde Bakanlar Kurulu gündemine getirilecek, konunun hassasiyetle değerlendirilmesi ve vatandaşlarımızın varolan problemlerinin çözülmesi yönünde gerekli çalışmalar yapılacak ve gerekli uygulamaların yapılıp yapılmadığı takip edilecektir.

4. - Denizli Milletvekili M. Kemal Aykurt'un, Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/2166)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İsmail Kahraman tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletinizi arz ederim.

Saygılarımla.

25.2.1997

Mustafa Kemal Aykurt

Denizli

Sorular :

Kültür Eski Bakanı Sayın Fikri Sağlar döneminde yaptırılan Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ait;

1. Pamukkale'nin özgün mimarisine aykırı olan bu kapı hangi amaçla yapılmıştır?

2. Bu kapıları yapan müteahhit firma kimdir? Ve Sayın Bakanla yakınlık derecesi nedir?

3. Bu kapıların maliyeti nedir?

4. Bu kapıların zeminine döşenen İtalyan granit taşlar hangi ülkeden ne amaçla ithal edilmiş ve kaç para ödenmiştir?

T.C.

Kültür Bakanlığı 12.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı B.16.0.APK.0.12.00.01.940-62

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 3 Mart 1997 gün Kan. Kar. Müd. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2166-5542/15684 sayılı yazısı.

Denizli Milletvekili Sayın M. Kemal Aykurt'un "Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ilişkin" yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

İsmail Kahraman

Kültür Bakanı

Cevap 1. Kültür, Turizm, Çevre bakanlıkları, Denizli Valiliği ve ilgili kuruluşların her aşamasını izlediği ve denetlediği "Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı" doğrultusunda yapımı tamamlanan Kuzey ve Güney kapıları ziyaretçi karşılama merkezlerinin uygulama projeleri yine aynı kurum ve kuruluşların oluşturduğu Danışma ve Yönlendirme Kurulu tarafından her aşamada denetlenmiş ve İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca onaylanmıştır.

Antik Hierapolis Kentinin kuzeyinde ve güneyinde birer ziyaretçi karşılama merkezi oluşturulmasının amacı örenyerinin taşıt trafiğine kapanması ve gelen ziyaretçilere gerekli hizmetlerin bu noktalarda verilmesini sağlamaktır.

Cevap 2. Bu merkezlerin yapımını gerçekleştiren müteahhit firma UNİMAK İnş. Tes. Tic. ve San. A.Ş.'dir.

Cevap 3. Sözkonusu kapıların toplam maliyeti 1993 yılı birim fiyatları ile 67 343 617 000 TL.'dir.

Cevap 4. Bu kapıların zeminine çok sayıda ziyaretçisi olan Pamukkale örenyerinde aşınmaya dayanıklı ve iç piyasada da satılan ithal granit kullanımı proje müellifi tarafından önerilmiş ve yukarıda sözü edilen ilgili kurum ve kuruluşlarca uygun görülmüş olması sebebiyle kullanılmıştır.

Granit plaklarla döşeme kaplamasına ödenen bedel yaklaşık 3 700 m2 alan için 9 000 000 000 TL.'dir.

5. - Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı ve ilçelerinin kütüphane ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/2178)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Kültür Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

Soru : Ağrı ve ilçelerinde öğrencilerin ve vatandaşların yararlanabileceği yeterli kütüphaneler yoktur. Kütüphanesi olmayan ilçelerimizin kütüphaneye kavuşturulması, mevcut olanların da kapasitesini artırmak için programınız var mı? Varsa ne zaman, nasıl yapılacaktır?

T.C.

Kültür Bakanlığı 12.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı B.16.0.APK.0.12.00.01.940-61

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 10.6.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/214-2075/5576 sayılı yazınız.

b) T.BM.M. Başkanlığının 4 Mart 1997 gün Kan. Kar. Müd. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2178-2075 5576 sayılı yazısı.

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay'ın "Ağrı ve ilçelerinin kütüphane ihtiyacına ilişkin" ilgi (a) yazı ve eki sözlü soru önergesi ilgi (b) yazıyla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu önergenin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

İsmail Kahraman

Kültür Bakanı

Ağrı İli ve ilçelerinde toplam 6 kütüphane mevcuttur. Toplam ilçe sayısı 7'dir. Kütüphanesi olan ilçe 5, kütüphanesi olmayan ilçe sayısı 2, gezici kütüphane sayısı ise 1 adettir.

Tutak İlçe Halk Kütüphanesi ve Taşlıçay İlçesine kütüphane yapımı için 1997 yılı yatırım programına alınmadığından Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca uygun görülmemiştir.

Mahallî idarelerle işbirliği sonucu kütüphane açılması teklifi gelen Diyadin İlçesi ile Eleşkirt-Yücekapı beldesine kütüphane açılması çalışmaları sürdürülmektedir.

Ayrıca, 1996 yılında satınalma ve bağış yoluyla sağlanan kitap ve yayınlar adıgeçen kütüphanelere yıl içinde gönderilmiştir.


SIRA SAYISININ SONU
Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.