Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 22 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

66 ncı Birleşim

11 . 3 . 1997 Salı


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Rize Milletvekili H.Avni Kabaoğlu'nun, Karadenizin kirliliği ve ekolojik sistemine ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in, Tevhidi Tedrisat Kanununun kabul edilişinin 73 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî EğitimBakanı Mehmet Sağlam'ın cevabı

3. - Adana Milletvekili İmren Aykut'un, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundaki uygulamalara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Sacit Günbey'in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Avusturya, Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi(3/709)

2. - Küba'ya gidecek olan Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna'ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/710)

3. - TBMM Başkanının başkanlığında, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan Meclis Başkanlarının vaki davetlerine icabet edecek Parlamento heyetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/711)

4. - Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subaylar Hakkında Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Assubaylar Hakkında Kanun Tasarısının (1/396) (1/411) yeniden incelenmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/712)

5. - Burdur Milletvekili Kâzım Üstünel'in, Başkanlık Divanı Üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/145)

6. - Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/12) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin (4/147)

7. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun ile 78 ve 190 Sayılı KanunHükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/2) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/146)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - BartınMilletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 21 arkadaşının, erozyonun nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/174)

IV. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Rize Milletvekili A.Mesut Yılmaz'ın, Devlet Bakanı Sacit Günbey'in partilerine sataşması nedeniyle konuşması

2. - Devlet Bakanı Sacit Günbey'in, Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz'ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3. - Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz'ın, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4. - İstanbul Milletvekili HalitDumankaya'nın, Edirne Milletvekili Evren Bulut'un, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşının, TMO Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S.Sayısı : 154)

2. - Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18 arkadaşının, hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/7) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 174)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un, hayvansal ürünlerin ithalatının durdurulması ile hayvancılık kredisi alan üreticilere ödemenin ne zaman yapılacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1971)

2. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, hayvan sayısına ve illere göre dağılımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1986)

3. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep ile BDT ülkeleri arasında karşılıklı uçak seferleri yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı(7/1996)

4. - İçelMilletvekili D. Fikri Sağlar'ın, Akkuyu Nükleer Santral Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/2005)

5. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, korucularda bulunan ve menşei belli olmayan silahlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2010)

6. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, uyuşturucuyla mücadelede yetkililerin yetersiz kaldığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2021)

7. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep Organize Sanayii Bölgesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/2026)

8. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, özel korumalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2035)

9. - İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, Almanya'nın 16 yaşından küçükler için vize ve oturma izni uygulamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yazılı cevabı (7/2040)

10. - Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'ün, buğdaya zarar veren böcek ile mücadele konusunda alınacak tedbirlere ve

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, personel atamalarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/2042, 2046)

11. - Hatay Milletvekili Atila Sav'ın, emniyet görevlilerince kullanılan bazı taşıtlara sahte plaka takıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2053)

12. - Niğde Milletvekili AkınGönen'in, silah ruhsatı verilmesi konusunda yönetmelikte değişiklik yapılmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı MeralAkşener'in yazılı cevabı (7/2061)

13. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, İzmir-Kemalpaşa Bağyurdu Lisesinde yaşandığı iddia edilen cinsel taciz olayına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/2064)

14. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa'da özelleştirme kapsamına alınan tesislere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez'in yazılı cevabı (7/2071)

15. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, bazı projelerin gerçekleşme oranına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/2076)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Manisa Milletvekili H. Ayseli Göksoy, Ankara'da kadınlarca gerçekleştirilen yürüyüşün nedenlerine ve kadın haklarına ilişkin,

İzmirMilletvekili Zerrin Yeniceli, 8Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle çalışma hayatı, kadınların eğitimi ve kadın hakları ile laik ve demokratik rejimimizde Türk kadınının yeri ve görevine ilişkin,

Devlet Bakanı Işılay Saygın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle,

Erzurum Milletvekili ÖmerÖzyılmaz da, Anayasanın 174 üncü maddesinde devrim kanunu olarak belirlenmiş olan Tevhit-i Tedrisat Kanunuyla ilgili,

Gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Almanya'ya gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Recai Kutan'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak'ın,

İsviçre'ye gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın,

Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile,

(10/160) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 27 arkadaşının, ormanlarımızın korunması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla birMeclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-İtalya Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

5.3.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan :

(10/6) esas numaralı Meclis Araşırması Komisyonunun 154 sıra sayılı Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluklar konusundaki raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında,

(10/7) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 174 sıra sayılı hudutlarımızın güvenliği konusundaki raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci sırasında,

Yer almasına ve görüşmelerinin Genel Kurulun 11.3.1997 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarısı ve Teklifleriyle Komisyonlardan GelenDiğer İşler" kısmının :

1 inci sırasında bulunan 23 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

5 inci sırasında bulunan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına DairKanun Tasarısının (1/543) (S. Sayısı : 175) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

6 ncı sırasında bulunan, Yurtdışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının (1/569) (S. Sayısı : 209) görüşmelerine devam edilerek 3 üncü maddesine kadar kabul edildi.

Alınan karar gereğince, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluklar konusundaki 154 sıra sayılı ve hudutlarımızın güvenliği konusundaki 174 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonlarının raporları ile diğer denetim konularını görüşmek için, 11 Mart 1997 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.46'da son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Ali Günaydın Ünal Yaşar

Konya Gaziantep

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. - GELEN KÂĞITLAR

7 . 3 . 1997 CUMA

Teklifler

1. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/718) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)

2. - İzmir Milletvekili Kaya Erdem ve 65 Arkadaşının; 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bir Ek Madde ve İki Ek Geçici Madde Eklenmesi ve Geçici 2 nci Maddesinin Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/719) (Millî Eğitim,Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)

3. - İzmir Milletvekili Kaya Erdem ve 64 Arkadaşının; 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi, Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi ve Geçici 9 uncu Maddesinin Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/720) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)

Raporlar

1. - Mera Kanunu Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/509) (S. Sayısı : 231) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Beyaz Rusya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/545) (S. Sayısı : 233) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)

3. - Türkiye Cumhuriyeti ve Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/506) (S. Sayısı : 234) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)

4. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/334) (S. Sayısı : 235) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)

5. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/546) (S. Sayısı : 236) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)

6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna DairKanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/354) (S. Sayısı : 237) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)

7. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/557) (S. Sayısı : 239) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)

8. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/563) (S. Sayısı : 240) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)

9. - 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı : 241) (Dağıtma tarihi : 7.3.1997) (GÜNDEME)

10 . 3 . 1997 PAZARTESİ

Raporlar

1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna DairKanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/560) (S. Sayısı : 238) (Dağıtma tarihi : 10.3.1997) (GÜNDEME)

2. - Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 20 Arkadaşının; 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 574 ve 575 inci Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/54) (S. Sayısı : 243) (Dağıtma tarihi : 10.3.1997) (GÜNDEME)

3. - Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/538) (S.Sayısı : 244) (Dağıtma tarihi : 10.3.1997) (GÜNDEME)

11 . 3 . 1997 SALI

Teklifler

1. - Niğde Milletvekili M. Salih Katırcıoğlu ve 12 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne DairKanunun Ek 22 nci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/721) (Millî Eğitim,Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.3.1997)

2. - Kırklareli Milletvekili İrfan Gürpınar'ın; Kırklareli'nde Kırklareli Üniversitesi Adı ile Bir Üniversite Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/722) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)

3. - İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu ve 6 Arkadaşının; Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/723) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

4. - Denizli Milletvekili Halûk Müftüler ile Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin'in; 3143 Sayılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/724) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

5. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin; 8.6.1949 Tarih ve 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun Ek 68 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında KanunTeklifi (2/725) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

6. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin; 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ekli Bir Sayılı Cetvelin " 1 - Genel İdare Hizmetleri Sınıfında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/726) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

7. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin; 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ekli Bir Sayılı Cetvelin "1 - Genel İdare Hizmetleri Sınıfında Değişiklik Yapılması Hakkında KanunTeklifi (2/727) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

Raporlar

1. - Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu ve 9 Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/190) (S. Sayısı : 230) (Dağıtma tarihi : 11.3.1997) (GÜNDEME)

2. - Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/550) (S.Sayısı : 245) (Dağıtma tarihi : 11.3.1997) (GÜNDEME)

3. - Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün ve 11 Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne DairKanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/536) (S. Sayısı : 246) (Dağıtma tarihi 11.3.1997) (GÜNDEME)

4. - Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin, Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 29 Arkadaşının, Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu ve 3 Arkadaşının ve İzmir Milletvekili Metin Öney'in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 Arkadaşının, Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, 2972 Sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve İçişleri ve Anayasa komisyonları raporları (2/612, 2/409, 2/453, 2/522, 2/466, 2/547) (S. Sayısı : 247) (Dağıtma tarihi : 11.3.1997) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Yahya Şimşek'in, Bursa-Orhaneli Kömür İşletmelerinde çalıştırılan işçilere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/458) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

2. - Bursa Milletvekili Yahya Şimşek'in, Bursa İlindeki din görevlisi açığına ve Kur'an Kurslarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/459) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

3. - Bursa Milletvekili Yahya Şimşek'in, çeşitli yollarla Türkiye'ye gelen ve vatandaşlık hakkı elde edemeyen soydaşlarımıza ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/460) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

4. - Bursa Milletvekili Yahya Şimşek'in, hakkında tutuklama kararı bulunan bir Emniyet görevlisinin katıldığı T.V. programının yapımcısına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/461) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

5. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun,Tekel İl dağıtım bayiliklerinin Bakkal ve Bayiler Odalarına öncelikle verilip verilmeyeceğine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/462) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)

6. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun, itfaiye teşkilatlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/463) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)

7. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun, sayısal loto bayilikleri verilmesinde, profesyonel spor klüplerine öncelik tanınıp tanınmayacağına ilişkin DevletBakanından sözlü soru önergesi (6/464) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, THY'nin Erzincan tarifeli uçak seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2236) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)

2. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, Erzincan Üniversitesinin kurulması konusunda bir çalışmanın olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2237) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.3.1997)

3. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa Merinos'un özelleştirme kapsamında olup olmadığına ilişkin DevletBakanından yazılı soru önergesi (7/2238) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

4. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, Bursa Bayındırlık ve İskân İl Müdürlüğüne yapılan atamaya ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2239) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

5. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, din görevlilerinin hizmet içi eğitimine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2240) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

6. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, Bulgaristan'da yaşayan soydaşlarımızın bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2241) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

7. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, Bursa İlinin hastane ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2242) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

8. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelmek için yapılan vize müracaatlarında rüşvet alındığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2243) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

9. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Hatay ve çevresinde meydana gelen depremin neden olduğu zararlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2244) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

10. - TokatMilletvekili ŞahinUlusoy'un, Diyanet İşleri Başkanlığından kurumlararası nakil yoluyla yapılan atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2245) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.3.1997)

11. - Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz'ın, bir toplantıda yaptığı iddia edilen bazı açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2246) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)

12. - Çanakkale Milletvekili A. Hamdi Üçpınarlar'ın, Müslüman Kardeşler Örgütü ile bir toplantı yapıp yapmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2247) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)

13. - Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül'ün, grevde olan Polisan Fabrikasının Karayolları Genel Müdürlüğünün boya ihalesini aldığı iddiasına ilişkin Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2248) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)

14. - İstanbul Milletvekili Nami Çağan'ın, Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarına ne zaman zam yapılacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2249) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)

15. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, Erzincanspor'a bir yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2250) (Başkanlığı geliş tarihi : 7.3.1997)

16. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, Erzincan Şeker Fabrikasının üretim kapasitesinin artırılmasıyla ilgili bir projenin olup olmadığına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2251) (Başkanlığı geliş tarihi : 7.3.1997)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 21 arkadaşının, erozyonun nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/174) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.3.1997)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun, yeni makam arabaları alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1953)

2. - Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül'ün, Konut Edindirme Yardımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1955)

3. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, özelleştirilen kuruluşlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1957)

4. - Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, Sağlık Eğitimi Genel Müdürünün görevden alınmasının nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1965)

5. - Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı'nın ilçelerine vakıf yurtları açılmasının planlanıp planlanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1966)

6. - Van Milletvekili Fethullah Erbaş'ın, Emlakbank hesaplarının yabancı bir şirkete inceletildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1967)

7. - Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'un, Harran Üniversitesinin kadro ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1969)

8. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale Devlet Hastanesince yapılan bazı harcamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1973)

9. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep İlindeki kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1974)

10. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, zorunlu tasarruf hesabında biriken paranın miktarına ve nemalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1975)

11. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep'de DSİ Bölge Müdürlüğü kurulup kurulamayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1977)

12. - Bolu Milletvekili Abbas İnceayan'ın, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi bünyesinde bazı yeni bölümler açılmasını öngören kararnameye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1981)

13. - İzmirMilletvekili Sabri Ergül'ün, Türkiye'de kara, deniz ve hava taşıtlarının sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1983)

14. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı tarafından işletilen kurs ve öğrenci yurtlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1984)

15. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, Başbakanlar tarafından hediye edilen silahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1989)

16. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, ordudan ilişiği kesilen subay ve astsubaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1997)

17. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Datça-İnce Burun Fenerine Yunan bayrağı dikilip dikilmediğine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1999)

18. - İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet Selvi'nin, PETLAS'ın özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Ufuk Söylemez) yazılı soru önergesi (7/2001)

19. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Halk Bankasına devredilen Öğretmenler Bankasının hisse senetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Ufuk Söylemez) yazılı soru önergesi (7/2004)

20. - Sıvas Milletvekili MahmutIşık'ın, SSK'da usulsüz atamalar yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2007)

21. - Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz'ün, Mason derneklerinin faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2008)

22. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, bir beyanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2009)

23. - İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın, İstanbul-Taksim'de yapılması düşünülen cami ile ilgili beyanatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2022)

24. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep Havaalanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2024)

25. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep'e serbest bölge kurulmasıyla ilgili bir çalışma olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2025)

26. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, memurlara ek zam verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2028)

27. - İstanbul Milletvekili BülentAkarcalı'nın, canlı hayvan ihracatına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2037)

28. - Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, Aydın- Dilek Millî Parkının satışa çıkarıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2039)

29. - Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in; Sincan Belediye Başkanı tarafından tertiplenen gecede İran Büyükelçisi tarafından yapılan konuşmaya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2048)

BİRİNCİ OTURUM

11 Mart 1997 Salı

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa BAŞ (İstanbul), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza başlamak için yeterli sayımız vardır. Böylece, gensorusuz ve Meclis soruşturmasız bir haftanın çalışmalarına başlamış bulunuyoruz.

Gündeme geçmeden önce, gündemdışı söz istekleri vardır; üç değerli arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Rize Milletvekili H. Avni Kabaoğlu'nun, Karadeniz'in kirliliği ve ekolojik sistemine ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Birinci gündemdışı söz, Karadeniz'in kirliliği ve ekolojik sistemiyle ilgili olarak, Rize Milletvekili Sayın Avni Kabaoğlu'na verilmiştir.

Buyurun Sayın Kabaoğlu. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır efendim.

H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadenizin kirliliği neticesinde bozulan ekolojik denge hakkında bilgi sunmak için söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Karadeniz, otuz otuzbeş sene öncesine kadar tuzluluk oranı çok az, çok temiz bir denizdi; temizliği ve tuzluluğu tatlı suya yakın bir durumdaydı. Eskiden, Karadenizde, her yerde denize girebilme imkânı vardı; bugün, ancak, belirli yerlerde denize girme imkânı vardır. Bu durum nereden kaynaklanıyor? Karadenizin kirliliği, Avrupa'nın sanayileşme ve gelişme sürecinde çevre korumasına dikkat edilmemesi, kalkınma için çevrenin ihmal edilmesi sonucu, sanayi atıklarının Tuna Nehri ve diğer vasıtalarla Karadenize dökülmesinden ileri gelmektedir. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin tüm kirli sanayi atıklarının Karadenize ulaşması, Karadenizin, bugünkü kötü, bozulmuş durumuna sebep olmuştur.

O, insan haklarından bahseden Avrupa ülkeleri; çevre korumalarından bahseden bu ülkeler, Tuna Nehri yoluyla kendi pislikleriyle Karadenizimizi kirletirken, ne insan haklarındah bahsediyorlar ne de çevre korumasından bahsediyorlar.

Değerli milletvekilleri, otuzbeş sene öncesine kadar Karadenizde, 200 metre derinliğe kadar canlı yaşam bütün özelliklerini taşıyordu, denizde doğal denge bütün özelliğiyle hükmünü sürdürüyordu. Bugün ise, ancak 70 metre derinliğe kadar canlı yaşayabiliyor.

Eskiden Karadeniz, diğer denizlerimize nazaran balığı en fazla, çeşidi en fazla olan denizdi. Son senelerde çevre korumaya dikkat edilmemesi sonucu balık nesli azalmış, yok olma durumuyla karşı karşıya gelinmiştir. Balıkların azalması sonucunda, geçim kaynağını denizden arayan balıkçılarımız, her sene 250 milyon dolara yakın kayıplara uğramakta ve dolayısıyla, bugün, geçim sıkıntısına düşmektedirler. Bu durumla yetinemeyen Karadenizli balıkçılar, başka denizlere açılmak, rızklarını bu denizlerde aramak mecburiyetinde kalmışlardır; Ege Denizine açılıyorlar, Akdenize açılıyorlar. Kaderi göç olan Karadeniz halkının bu ıstıraplı yaşam savaşına çare getirecek ve çevre korumayı esas alabilecek politikaların kısa sürede üretilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Çözüm şekli ne olmalıdır?

Karadeniz çevresinde kıyısı bulunan tüm ülkeler, zaman kaybetmeden, Karadenizin kirliliğinin önlenmesi için, geliştirdikleri organizasyonları, kendi aralarında birtakım anlaşmazlıkları dikkate almadan işletmeleri kaçınılmazdır. Böylece kirliliğin çarelerini arayacaklar ve çözümleri bağlayıcı olarak süratle yerine getireceklerdir.

Ayrıca, Karadenizin ekonomik gelişmesini sağlayacak tedbirler arayarak, gelişmişliği hızlandırarak, çevre korumanın gerçekleşmesini temin edeceklerdir; bunun başka çaresi yoktur.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, bazı bilim adamları, Doğu Karadeniz Bölgesinde petrolün varlığından ve Karadenizin derinliğinde bulunan hidrojen sülfür tabakasının elektrolize edilmesiyle, hem enerji üretilebileceğinden hem de hidrojen sağlanabileceğinden söz etmektedirler. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının resmî bir araştırma yapması, hem Karadenizlilerin ve hem de ülkenin kalkınmışlığına hizmet olacaktır.

Ayrıca, Karadenizde, kültür balıkçılığı yavaş yavaş hızlanmaktadır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın, kültür balıkçılığına daha fazla sahip çıkması dileğimizdir.

Değerli milletvekilleri, kısaca şu hususları arz etmek istiyorum: Sahillere yapılan fabrikaların arıtma tesisleri yoktur, şehir kanalizasyonları denize direkt akmaktadır. Bazı belediyelerimiz, çöplerini denize dökmektedir. Karadeniz Bölgesinde, çöp toplama ve imha merkezleri yoktur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kabaoğlu, size eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı bitirin.

H. AVNİ KABAOĞLU (Devamla) - Sağolun Sayın Başkanım.

Karadenize bağlı tüm ülkelerin sanayi atıkları, bu denize dökülmeye devam edilmektedir. Ayrıca, kum ve çakıl motorları, ruhsatsız bölgelerde kum ve çakıl çıkarmakta, bu durum, sahilin dengesini bozmakta, kıyı balıkçılığını tahrip etmektedir.

Bu vahim durum karşısında, özellikle, Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı gibi kuruluşlarımız ile bölgede devleti temsil eden valilere, kaymakamlara, belediyelere, özel idarelere ve hatta Sahil Güvenlik Komutanlığına önemli görevler düşmektedir.

Çevre sorununun ortadan kaldırılması, doğal dengenin sağlanması ve kalkınmayı engelleyecek unsurların giderilmesi için gerekli tedbirleri alınmasının sağlanmasını Hükümetten talep ediyor, Yüce Heyetinizi saygılarla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kabaoğlu.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Hükümetten bir talep gelmemiştir.

2. - Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin'in, Tevhid-i Tedrisat Kanununun kabul edilişinin 73 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın cevabı

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve 73 üncü yıldönümünü kutladığımız Tevhidi Tedrisat Kanununun kabulü hakkında konuşmak isteyen Kırklareli Milletvekili Prof. Dr. Sayın Necdet Tekin'e verilmiştir.

Buyurun Sayın Tekin. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Tekin, süreniz 5 dakikadır.

NECDET TEKİN (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, en derin saygılarımla selamlarım.

73 yıl önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İkinci Dönem toplantı yılının 3 Mart 1924 gününde, 429, 430 ve 431 sayılı üç devrim yasası çıkarılmıştır. Bu yasaları çıkaran milletvekillerini, rahmet, saygı ve sevgiyle anıyorum. Bu büyük insanlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde, hukukta, eğitimde, siyasal yapıda ve sosyal hayattaki laiklik anlayışının en belirgin sürecini başlattılar. Türk yurdunda laikliğe giriş, bu üç devrim yasasının yarattığı iklimden güç alarak yaşama geçirilmiştir.

Nedense, hepimiz, şapka ve harf devrimlerini ad olarak anımsamamıza karşın, öğrenim birliğini sağlayan Tevhidi Tedrisat Kanununu fazla hatırlamayız. Tevhidi Tedrisat Kanunu, aslında, ülkenin gelişim, değişim ve ulus olma bilincinin baharının müjdecisidir. Tevhidi Tedrisat Kanunu, halifeliğin kaldırılması, Medenî Kanun, harf devrimi, Soyadı Kanunuyla devam eden devrimler zinciri, ümmetten ulusa, kuldan birey yaratma çabasının en önemli ve belirgin evreleridir. Bu yasalarla, Mustafa Kemal Atatürk ve genç Türk Cumhuriyeti, çağdaş bir toplum yapısını oluşturmayı amaçlamıştır. Bu kanunların hiçbiri rasgele yapılmamış, biri diğerini tamamlayarak, ulus bilincini gerçekleştirmeyi esas almıştır. Bunlar, yeni Türk Devletinin bilinçli tercihleridir.

Tevhidi Tedrisat Kanunuyla, ülke bütününe yayılmış olan, Şeriye ve Evkaf Vekâletine bağlı bütün medreseler, mahalle mektepleri, tekke ve şeyhlere bağlı mektepler, yabancıların kiliselerinde ve onlara bağlı yerlerde açılmış olan tüm yabancı okullar -yani, misyoner okulları- Maarif Vekâletine bağlanmış, eğitimde birlik sağlanmıştır.

Saruhan Mebusu Vâsıf Bey ve arkadaşları, bu kanunu Meclise sunarken -bugünkü Türkçeye çevirerek söylüyorum- "Bir devletin irfan ve maarif siyasetinde, ulusun düşünce ve duygusunda birlik sağlamak için, öğretim birliği ilkesi, ilmî ve her yerde yararları görülmüş temel bir ilkedir" şeklinde bu Kanunun gerekçesini açıklamışlardır. Bu Kanunu, 1924 yılında -hiçbir üyenin aleyhte olmadığı bir kanundur- Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin tümü, büyük bir şevkle ve coşkuyla onaylamışlardır. Cumhuriyet rejimi, bu devrim kanunuyla, kendi ideolojisini savunacak yurttaşlar yetiştirmeyi hedeflemiştir.

Sayın milletvekilleri, ne yazık ki, eğitim birliği ilkesi, Atatürk'ün ölümünden sonra, siyasal kudret sahiplerinin iktidar hırsıyla zedelenmiştir. Böylece, günümüzde, medrese zihniyetinin geri gelmesi tehlikesiyle yüzyüze kalınmıştır. Hiçbir ulus, kendi rejimini yıkacak nesiller yetiştiremez. Bunun için, çağdaşlaşma tarihinde, 3 Mart 1924'ün çok özel bir yeri vardır.

Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı, cumhuriyetin bağımsızlık ve laiklik ilkeleri doğrultusunda, ulusun duygu ve düşünce birliğini sağlayacak, bilimsel ve pozitif bir eğitim vermek zorundadır. Bu, adını saydığım devrim yasalarının da temel bir emridir.

Sayın milletvekilleri, yukarıda saydığım üç devrim yasasının kıymetini, bu Meclis bilmek zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tekin, size de eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı toparlayın efendim.

NECDET TEKİN (Devamla) - Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri eğitimin cinsi ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığına, çağdaşlığına, kendi benliğine, ulusal geleneklerine ve Türk devrimlerine yönelecek her tehdide karşı durmayı öğretecek bilimsel ve çağdaş yöntemleri vermek zorundayız.

Sözlerimi, Büyük Atatürk'ün öğretimin birleştirilmesi için, bu Mecliste söyledikleriyle bitirmek istiyorum: "Efendiler, öğretimin birleştirilmesi şarttır. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız. İleri ve uygar bir ulus olarak, çağdaş uygarlık alanının ortasında yaşayacağız. Bu yaşama da bilgi ile teknik ile olur; hurafelerle, çağdışı bilgilerle olmaz. Bilgi ve teknik neredeyse, onu oradan alacağız. Bunu, ulusun her bireyinin ayrı ayrı kafasına koyacağız. Eğitim ve öğretim, behemehal çağdaş olacaktır."

Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tekin.

Millî Eğitim Bakanımız Sayın Mehmet Sağlam gündemdışı konuşmaya cevap verecektir.

Buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; değerli arkadaşımız, bugün Öğrenim Birliği (Tevhidi Tedrisat) Kanununun kabulünün yıldönümünden de yararlanmak suretiyle konuyla ilgili görüşlerini açıkladılar. Görüşlerine tümüyla katılıyorum; yalnız, huzurunuza şunun için geldim: Değerli arkadaşımızın da belirlediği gibi, Büyük Atatürk'ün, daha İzmir Birinci İktisat Kongresinde "Misakı İktisadî" diye yazdırdığı bir metin var; bu metindeki "Türk gençleri dünyanın her yerinde mesleklerini icra edecek şekilde yetiştirilecektir" talimatı doğrultusunda ve cumhuriyetin bütün hükümetlerince daha başından beri Batı uygarlığına dönük bir millî eğitimin, hiç sapmadan bugüne kadar uygulanageldiğini Yüce Meclisin huzurunda ben de belirtmek istiyorum.

Esasen, Öğretim Birliği Yasası, bir taraftan, bütün eğitim kurumlarını Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde toplarken, diğer taraftan, aynı Millî Eğitim Bakanlığına, din adamı yetiştirme konusunda ilahiyat fakültelerinin açılmasını ve bir ölçüde, imam ve hatip yetiştirilmek üzere de okullar açılmasını emrediyor. Bu, cumhuriyetin başından itibaren yapılmış, bir taraftan üniversitelerimizdeki ilahiyat fakülteleri, diğer taraftan da, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından müfredatı belirlenen imam hatip okulları kanalıyla din adamı yetiştirilmesi sürdürülegelmiştir.

Cumhuriyetin millî eğitim konusundaki başarısı, gerçekten, Kurtuluş Savaşı mucizesindekine paraleldir. Paraleldir; çünkü, yeni harflere geçilmesiyle sıfır durumuna düşen okuryazarlık oranı, bugün, en azından, ilkokullarda yüzde 100'e, ortaokullarlarda -son rakam- yüzde 74,3'e, liselerde yüzde 54'lere ve üniversitede, açıköğretim hariç yüzde 16'ya, açıköğretimle beraber yüzde 24'e ulaşan çağ nüfusunu eğitir hale gelmiştir.

Yüce Meclisin huzurunda şunu belirtmek istiyorum ki, Türkiye millî eğitimi, Millî Eğitim Temel Kanununun, Anayasanın, Yüce Atatürk'ün belirlediği prensiplerin doğrultusunda hep millî olarak kalacaktır. Türk çocukları -değerli arkadaşımızın da belirlediği gibi- çağın eğitimini alırken, çağın bilgi ve beceresini bir taraftan alırken, diğer taraftan da, Türk Milletine düşman bütün unsurlar hakkında da, elbette ki, bilgi sahibi kılınacaktır.

Bu anlamda, okulöncesi eğitimden -anaokulundan- başlamak suretiyle, kırsal alanda yatılı ilköğretim bölge okulları, kentsel alanda da ilköğretim okullarıyla ilköğretimi -bugünkü yüzde 98,8 olan oranını muhafaza ederek- daha kaliteli hale getireceğiz.

Özellikle şunu Yüce Meclisin huzurunda tekrarlamak istiyorum: Hedefimiz, önümüzdeki ders yılında, Türkiye'de, öğretmensiz okul bırakmamaktır; aynı şekilde, okul dışı kalmış öğrenci de bırakmamaktır. 54 üncü Hükümet olarak, önümüzdeki ders yılında, Doğu ve Güney Doğu Anadolu için de ayrı bir projemiz var. Buradaki yatılı ilköğretim bölge okullarının tümünü tamamlayacağız -32'ye yakın inşa halindekiler tamamlanacak- ve eksik öğretmenler de tamamlanmak suretiyle, Güney Doğu ve Doğu Anadolu dahil, kapalı okul ya da en azından okulsuz öğrenci bırakmamaya kararlıyız. Bugüne kadar 45 bin öğretmen atadık. 32 500 öğretmen de 1996 yılında emekli oldu. 1997 yılının ilk üç ayında 7 bin öğretmenimiz daha emeklilik istedi.

Şimdi, Maliye Bakanlığından talep ettiğimiz 19 bin kadronun verilmesiyle, daha önce başvurularını alıp kura numaralarını verdiğimiz gençlerimiz, bu kura numarasına göre atanacaklardır. Burada, özellikle, daha önceki atamalarda olduğu gibi, onbeş gün içinde okuluna gidip göreve başlamayanların yerine yenilerini atayacağız. Bu anlamda, öyle zannediyorum ki, önümüzdeki yıl için öğretmen açığı olayını çözmüş olacağız ve ondan sonra, öğretmenlerimiz, artık, eğitim fakültelerinden, öğretmen yetiştiren kurumlardan mezun olan arkadaşlarımızdan oluşacaktır. Şu ana kadar atadıklarımızın yüzde 85'i gidip görevlerine başlamışlardır. Evvelki gün Ardahan'dan geldim. Ardahan'da hiçbir okul öğretmensiz değildir, hiçbir öğrenci de okulsuz değildir. Geçen yıla göre mukayese ettiğiniz zaman, gerçekten, yurdun o köşesinde bile 20 öğrenciye 1 öğretmen düşmektedir; bu vesileyle, bir kere daha, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle, millî eğitim politikası açısından -değerli arkadaşım rahat edebilirler- ne Atatürk'ün çizdiği çizgiden bir sapış vardır ne de -bazı kesimlerin iddia ettiği gibi- Türk millî eğitiminde, Millî Eğitimin Temel Kanunu, Anayasa ve demokratik, laik cumhuriyet ilkelerinden şu veya bu şekilde ayrılacak bir uygulamaya şahit olunmamıştır; olunmayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, RP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

Biz de, yetmişüç yıl önce, Türkiyemiz önüne bu kadar çok önemli ve büyük bir hedef koyan o Yüce Meclisin bütün değerli üyelerine Meclisimizin saygılarını sunuyoruz ve ondan sonra gelen her kitle, her Meclisimiz, Tevhidi Tedrisat Kanununun eksiksiz olarak uygulanması konusunda bu Kanunun uygulayıcılarına çok büyük talimatlar vermiştir ve aynı zamanda takipçisi olacaktır.

3. - Adana Milletvekili İmren Aykut'un, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundaki uygulamalara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Sacit Günbey'in cevabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, üçüncü gündemdışı konuşma Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumundaki uygulamalarla ilgili olarak gündemdışı söz isteyen Adana Milletvekili Sayın İmren Aykut'a verilmiştir.

Buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

İMREN AYKUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin en temel, köklü ve hizmet kapsamı itibariyle en önemli, ulvî kurumlarından birisi olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda, son günlerde inanılmaz boyutlara ulaşan siyasal kadrolaşmayla ilgili düşüncelerimi aktarmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Sıcak bir yuva bekleyen kimsesiz yavrularımıza, şefkat, saygı bekleyen kimsesiz yaşlılarımıza hizmet etmek üzere kurulmuş bulunan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, maalesef, gözü kara bir iktidar ve kadrolaşma hırsıyla, amacından uzaklaştırılmaktadır. Sekiz aylık Refahyol Hükümeti döneminde, bırakın bir yeni gelişmeyi, ilerlemeyi, mevcut, hemen her hizmette ciddî bir gerileme dönemi yaşanmaktadır. Başarılmış olan tek şey, siyasal kadrolaşmadır.

Kurumun, merkezde ve illerde, hemen tüm yönetim kadroları değiştirilmiş, yerlerine, böylesine hassas bir kurumu yönetecek uzmanlıktan, meslekî ve bürokratik yeterliliklerden yoksun, tek özelliği parti referansı ve yandaş olan kişiler getirilmiştir. Oysa, bu kurum, ihtisas hizmetlerini gerektirir bir kurumdur; çocuk gelişiminden psikologlara, sosyal hizmet uzmanlarından eğitimcilere kadar bu alanda yetişmiş insanlara ihtiyaç vardır.

Hayatında bir çocuk yuvasını ya da huzurevini hiç görmemiş, buralarda tek bir gün dahi çalışmamış insanlar, yönetici olarak atanmaktadırlar. Üstelik, görevden alınanların büyük bir çoğunluğu, hemen hemen tamamı, bayan yöneticilerdir ve yerlerine, ne hikmetse, hep, yukarıda belirttiğim niteliklerden tamamen yoksun olan erkekler atanmaktadır. Bir annenin şefkati, sıcaklığı çocuklardan, yaşlılardan ve özürlülerden bilinçli olarak esirgenmektedir.

Bu kuruluşlarda, personelle bu ölçüde oynanmasının bedelini, hiç kuşkusuz, önce, buralarda bakılmakta olan çocuklarımız ödemektedir. Zaten, anne ya da babadan ayrı kalmanın acısını yaşayan, örselenmiş çocuklarımız, bu kez de müdür annelerini, uzman annelerini, bakıcı annelerini kaybetmek zorunda bırakılmaktadır. Bir yetiştirme yurdundaki evlatlar, huzurevinin yaşlıları "bize bakan, şefkat gösteren, anne, baba, evlat olan personelimizi almayınız" diye haykırmakta ve bu haykırışları da, televizyonlarda gösterilmektedir.

Bornova Yetiştirme Yurdu çocuklarının feryadı, Seyranbağları Huzurevi yaşlılarının ağlamaları, doktorlarını istemeleri, daha da ötesi, üzüntüden kalp krizi bile geçirenlerin olması, vicdanlarınızı sızlatmıyor mu?! Bu kadar mı acımasız, bu kadar mı gözükara oldunuz?! Peşlerinize televizyon kameralarını ve gazetecileri alıp, devletin kesesinden iftar yemeği vermeyi nasıl izah edeceksiniz?! Sayın Başbakanın, Seyranbağları Huzurevinde verdiği iftar yemeğinin faturasını, kurumun, 1418 sayılı Kanuna dayalı kaynaklarından mı karşıladınız?! Başbakanın, fitresini zarflara koyup, göstere göstere, insanların onurunu ayaklar altına alıp, çocuklara, yaşlılara dağıtmasını içinize nasıl sindirdiniz?! O yaşlıların içerisinde kimler olduğunu biliyor musunuz; onların onurlarıyla oynayıp hayata küstürdüğünüzün farkında mısınız?!

Sayın Bakanın seçim bölgesinde bile, yardım almak için birbirini çiğneyen kadınlarımızın görüntüsü, tüm Türkiye'yi üzüp şaşkına çevirirken, üç gün sonra, aynı ilde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından yapılan yardımlar, yine, Sayın Bakanın ve basının önünde teşhir edilirken, o yardımı alanların ve kadınlarımızın boyunlarını büküp saklanmaya çalışmasının utancı kimlere aittir?!

Rahmetli Özal, bu son derece önemli yardım kurumunu ve vakıfları, siz, bunların kaynaklarını, ulufe gibi siyasî çıkarlarınız için dağıtasınız diye kurmadı. Sosyal hizmetler de sosyal yardımlar da, en doğal yurttaşlık hakkıdır. Devlet, en başta bu görevi yapmakla görevlidir. Bu amaçla kurulmuş sosyal yardımlaşma, dayanışma vakıflarının kaynaklarını, ihsan eder gibi kullanamazsınız. Çoluğun çocuğun, yaşlının, özürlünün korunduğu bu kurumlardan, lütfen, ellerinizi çekiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aykut, size eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı bitirin efendim; buyurun.

İMREN AYKUT (Devamla) - Bu kurum, Büyük Önder Atatürk'ün kurduğu bir kurumdur; kökleri, yüzlerce yıllık geleneklerimize, millî ve dinî değerlerimize, hasletlerimize dayanır. Daha İstiklal Savaşımız sürerken, Büyük Önder, şehitlerimizin çocukları için, Çocuk Esirgeme Kurumunun temellerini atmıştır. Bu Kurumda yetişecek çocuklar, aydınlık geleceğimizin, cumhuriyetimizin teminatı olarak yetiştirilmelidir. Bu çocukların eğitimini, vakıf üyesi kimliği altındaki partililere emanet edemezsiniz.

Bugün, siz, bu Kurumda kadın yönetici bırakmamaya yemin etmiş gibisiniz; mahkeme kararlarını, Kurumun hassas yapısını hiçe saymaktasınız. Bu yetmiyor, kreşleri kapatıyorsunuz; yetmiyor, çocuklarımızın iş ve meslek öğrendiği atölyeleri, en son olarak da Burdur Ayakkabı Fabrikasını kapatıyorsunuz. Yatırımlar, olduğu yerde duruyor, herşeyiyle hazır kuruluşlar da bekliyor. Kreşleri kapatarak, çalışan anneleri, işlerini bırakmaya ve eve hapsetmeye zorluyorsunuz. Korunmaya muhtaç çocukları siyasî malzeme yapmaya da, çocuklarımızı, yaşlılarımızı sevgisiz bırakmaya da, gücünüzün ve siyasal ömrünüzün yetmeyeceğini bildirmek istiyorum.

Sosyal hizmetler ve sosyal yardımları, çağdaş bir topluma, çağdaş bir sosyal devlete yakışır bir biçimde ele almaya ve yönetmeye, sizleri davet ediyorum.

Saygılarımla. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aykut.

Sayın Aykut'un gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Sacit Günbey; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi Milletvekili Sayın İmren Aykut'un gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Aykut, defalarca bakanlık yapmış bir kişi olarak, bu gazete haberleriyle muhalefet yapmak anlayışı içerisinde, gazetelerden okuduklarını buraya getirmiş ve muhalefet yaptığını düşünmektedir. Ben, sorumlu, bakanlık yapmış bir hanımefendinin, bu haberleri okuduktan sonra beni aramak suretiyle, haberler hakkında bir malumat edinmesini beklerdim; fakat, bunu yapmamışlardır. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bakanlığa başladığımızda önümüzde bulduğumuz ilk evraklardan biri, Sayın İmren Aykut'un, Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü müfettişlerine, Kurumla ilgili başlatmış olduğu teftiş raporlarıdır. Sormak istiyorum: Sayın Aykut, bu geniş teftişi acaba niçin başlattılar? Bizim yaptığımız işlemler de bu teftiş raporlarının gereğinden başka hiçbir şey değildir.

Bu teftiş raporlarına göre, Kurumun içerisinde, maalesef, birtakım gizli örgütlere mensup insanların faaliyetleri var...

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) - Bir başka örgütün de...

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Varsa, onları da araştırırız efendim...

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Muhakemeleri yok mu?!.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Muhakemeleri de var... Onları, isterseniz, size takdim edebilirim.

...ve bu teftiş raporlarına göre 68 insanın suçlu bulunduğu, 11 kişi için de lüzumu muhakeme gerektiği sabittir. Sayın Aykut Hanımefendiye bunları takdim edebilirim. Biz, bunların gereklerini yapmışız.

Size söyleyeyim: Kurumumuzda çalışan personelin yüzde 40'ı bayandır ve bu bayan personele karşı, bir hareket olmamıştır; Teftiş Kurulu raporlarına göre hareket edilmiş, 33 bayan personelin görev yerleri değiştirilmiştir, görevden atılmamışlardır. Bu 33 bayan personelden 6'sı -kendileri dilekçe vermek suretiyle- görevlerinden ayrılmış, 14 bayan personelin de -idarî görevleri devam etmek suretiyle- görev yerleri değiştirilmiştir.

Kadrolaşmadan bahsettiler. Bakan olduğumdan beri, açıktan, dışarıdan bir tek eleman almadım; yani, devletin kadroları içerisinde, daha önce atanmış olan insanların- yaptıysam- birkısmının görev yerlerini değiştirdim. Sayın İmren Aykut, maalesef, üç aylık bakanlığı dönemi içerisinde 252 kadro kullanmış ve biz geldiğimizde, imtihanını yaptığı, sonuçlarını ilan ettiği 200 civarındaki kadroya, devletin bütünlüğü, sürekliliği anlayışı içerisinde, Sayın İmren Aykut'a itimat etmek suretiyle, bunların da atamasını yaptık; Sayın İmren Aykut'un siyasî bir tavrının olacağını düşünmedik. (RP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, Sayın İmren Aykut döneminde 450'den fazla personel, Kuruma alınmış.

Daire başkanı olarak, 3 bayan daire başkanımız halen görevlerini sürdürmektedir, 3 bayan daire başkanı görevden alınmıştır; fakat 1 bayan daire başkanı ve 1 bayan şube müdürü de tarafımızdan göreve atanmıştır. Yani, şunu söylemek istiyorum: Bizim, bayanlara yönelik herhangi bir kastımız olmamıştır. Eğer, bu rakam bayanlara yönelik olarak gösterilmek isteniyorsa, bu, Kurumun özelliğinden dolayı,Kurumda çalışan bayan personel sayısının fazla olmasından kaynaklanmaktadır.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Üç gündür gazeteler yazıyor; niye tekzip etmiyorsunuz?!

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Gazete haberleriyle muhalefet yapıyorsunuz efendim. (RP sıralarından alkışlar) Ben rakam veriyorum; sizlere yazılı olarak da verebilirim.

Daha önceki dönemlerde...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Daha öncekileri bırak...

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Müsaade eder misiniz... Buradan konuşursunuz. Ben sakin bir şekilde sizin konuşmacınızı dinledim, siz de dinlemesini öğrenin...

BAŞKAN - Siz, Genel Kurula hitap edin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Şimdi, efendim, Türkiye'de, 689 sosyal çalışmacı, kurumda çalışıyor. Bunların 210'u Ankara'da görevlendirilmiş; yani, Karadeniz Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin 32 şehrinde sadece 101 sosyal çalışmacı kalmış. Bu sosyal adalet mi?

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sosyal hizmet uzmanıdır onlar.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Sosyal çalışmacı efendim, sosyal çalışmacı...

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - "Sosyal çalışmacı" diye bir şey yok; sosyal hizmet uzmanıdır onlar.

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin. Eğer, tereddütünüz varsa... Sayın Bakanın konuşmasına itimat edeceğiz.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Daha önceki dönemde, Ankara'daki 17 kuruluşta 1 100 civarında bakıma muhtaç çocuk olmasına rağmen, bu 1 100 çocuk için, taşra illerindeki kuruluş müdür yardımcılarından 42'sinin kadrosu Ankara'ya alınmış; yani, taşradaki çocuklara, müdür yardımcısı görevinde çalışacak personel hizmeti layık görülmemiş. Biz, bunların bir kısmını taşraya tekrar iade etmek zorunda kaldık; çünkü, oradaki hizmetler yürümüyordu. Bizim yaptığımız, kanunî ve hizmete yönelik birtakım icraatlardır, siyasî ve maksatlı hiçbir icraatımız olmamıştır.

Kadrolaşma konusuna gelince... Daha önce Kurumda yapılan tahribatı biraz olsun düzeltmek amacıyla, biz, şu anda -biraz önce de ifade ettiğim gibi- hiçbir siyasî görüş ayrılığı gözetmeden, dışarıdan hiçbir eleman almadan, kurum içerisindeki personelle kurumu yürütmekteyiz.

Hizmetin kalitesine gelince... Ben, göreve geldiğim gün, çok sayıda kuruluşun görüntüsünü video kasetine aldım. Sayın Bakan eğer merak ediyorlarsa, bu video kasetlerini kendilerine tarihleriyle birlikte izletebilirim ve şu anda kendilerini davet ediyorum; istediği kuruluşa, basın mensuplarıyla birlikte gidelim ve o günkü hizmetin durumu ile bugünkü hizmetin durumunu lütfen mukayese edelim. (RP sıralarından alkışlar)

Bizim icraatımızdan dolayı kalp krizi geçiren bu kişinin adresini verirlerse, ben, en azından, ona bir başsağlığı telgrafı çeker ve ziyaret edebilirim.

İftar yemeğine gelince... Tabiî, bizim hizmet anlayışımız, tepeden bakan, hor gören, dayatmacı hizmet anlayışı değildir. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Başbakanımız, tabiî ki, devlet-millet kaynaşmasının bir örneği olmak suretiyle, gidip, iftarda yaşlılarla birlikte yemek yemiştir. Bunda gocunacak hiçbir taraf yoktur; bununla iftar ediyoruz efendim. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Bunlar devletin parasıyla mı oluyor?..

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Efendim, devletin parasıyla oluyor; ama, devletin parasını götürüp rantiyecilere vermiyor, oradaki garibanlarla birlikte iftar yemeği yiyor. Başbakanın orada yediği bir kap yemektir, evine götürmemiştir efendim!.. (ANAP sıralarından gürültüler)

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Bu nasıl mantuk?..

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim efendim...

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Allah rahmet eylesin, merhum Turgut Özal, gerçekten, ülkenin, gariban...

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Böyle mantık olur mu?..

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Lütfen dinler misiniz...(ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin... Rica ediyorum...

Sayın Bakan, onların konuşmalarını dinlemeyin; siz devam edin.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Efendim, konsantrasyonumu bozmaya çalışıyorlar. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özsoy, çok müdahale ediyorsunuz; konsantrasyonunu bozmayın efendim. (Gülüşmeler)

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Şimdi, merhum Turgut Özal, gerçekten, bu memlekette, fakirin, fukaranın, garibanın, öksüzün, yetimin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, bizatihi kendi gayretleriyle Sosyal Yardımlaşma Fonunu kurmuştur; fakat, maalesef, ondan sonra, ANAP İktidarı, bu Sosyal Yardımlaşma Fonunun kaynaklarını kendi amacından saptırmış, yine rantiyecilere, yine faize yöneltmiştir. Biz geldik, bu kaynakları, yine garibana, yine kimsesizlere, yine yetimlere yönelttik. Bundan üzülüyorsanız, biz, memnun oluyoruz efendim. (RP sıralarından alkışlar, ANAP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Örnek al, örnek...

BAŞKAN - Arkadaşlar, dinleyelim efendim...

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Siz, Özal'ın hiçbir mirasına sahip çıkmadığınız gibi bu kuruluşa da sahip çıkmadınız... (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, ANAP sıralarından gürültüler)

Burada, Burdur Ayakkabı Fabrikasının kapatılmasından bahsediliyor. Gerçekten, Burdur'da bir ayakkabı imalathanesi vardı; fakat, buradaki imalathane, aletleri bakımından, personeli bakımından işlev görmez durumdaydı. Oradaki personeli başka yerlerde değerlendirmek üzere ayırdık. Burayı, ya yeniden işletmeye açacağız ya da buranın malzemelerini satacağız veya başka bir yerde yenileyeceğiz. Zaten orası işlemiyordu, fonksiyon görmüyordu. Yapılan bundan ibarettir.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

IV. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Rize Milletvekili A. MesutYılmaz'ın, Devlet Bakanı Sacit Günbey'in partilerine sataşması nedeniyle konuşması

A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN - Peki efendim; zatıâliniz bir Genel Başkansınız; yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce bir milletvekili arkadaşımın gündemdışı konuşmasını cevaplandırmak amacıyla söz alan Sayın Devlet Bakanı, aslında, bu konuşmasıyla, sorumlu olduğu alana ne kadar az vukuf sağlayabilmiş olduğunu bir defa daha bu kürsüden ortaya koymuştur.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sen anlamazsın, aklın ermez o işlere!

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum, yeni sataşmalara meydan vermeyelim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Önce kendileri sataştılar.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmaz.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Bakanın burada yapmış olduğu konuşmada verdiği rakamların hepsi gerçeklere aykırıdır.

RIZA ULUCAK (Ankara) - Nereden biliyorsunuz?!.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bu hususları somut olarak Yüce Meclisin huzuruna getirebilmek için, Anavatan Partisi olarak, bu konuda bir Meclis araştırması önergesi vereceğiz. Refah Partisi Grubunu da, eğer gerçeklerin ortaya çıkmasını arzuluyorsa, bu önergemize destek vermeye çağırıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) Burada, öyle, yalan yanlış konuşup da milleti aldatıp ondan sonra yerinizde oturamazsınız.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - O sizin sanatınız.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Eğer, bu gerçeklerin, hakikaten, Bakanın söylediği gibi olduğuna inanıyorsanız, bizim önergemize destek verirsiniz.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Hay hay!

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Dün bu konuda bir basın toplantısı yapan Refah Partisinin Grup Başkanvekili, aslında, o basın toplantısındaki ifadeleriyle, Refah Partili Sayın Bakanın kendisine bağlı kurumlarda nasıl partizanca bir uygulama içerisinde olduğunu ikrar etmiştir; bunun gerekçesini ifade etmiştir.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Anlayışınız öyle mi?

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ama, benim burada söz almamın asıl gerekçesi, Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonunun uygulanmasıyla ilgili olarak -Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonudur o fonun ismi, Sayın Bakan, sekiz aydan beri, daha ismini bile öğrenememiştir- partimin geçmişteki uygulamalarına yönelttiği mesnetsiz ve haksız suçlamalardır.

Değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi olarak, bu fonu biz kurduk. (RP sıralarından "Özal kurdu" sesleri) Anavatan Partisi olarak biz kurduk bu fonu. Bu fonun sekiz yıllık Anavatan İktidarındaki uygulamalarında, bir defa bile...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Fakir fukaraya ne verdiniz?!.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...bugünkü Başbakanın yaptığı gibi, Başbakanın katıldığı toplantıda, masanın üzerine bu fonun paraları getirilip de, sözde, fakirlere, Refah Partisinin üyelerine dağıtılmadı. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, konu ne?!.

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

Sayın Yılmaz, lütfen...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bizim sekiz yıllık iktidarımızda, bir defa bile, ulvî amaçlarla kurulan bu fon, bir partinin partizanca emellerine alet edilmedi. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, siz sataşma konusuna cevap verin... Rica ediyorum...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, aslında, sorumlu olduğu bu Meclise gelip de, bu insanlık dışı uygulamanın hesabını vermek zorunda olan bu Hükümetin bir üyesinin...

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, sataşma nedeniyle söz aldı...

BAŞKAN - Bİr dakika efendim...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ... bu fonu ihdas etmiş olan, bu fonu bütün iktidarı döneminde de amacına uygun olarak kullanmış olan Anavatan İktidarını suçlaması, doğrudan doğruya bu suçunu örtme gayretinden başka bir şey değildir. (ANAP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, sataşma nedeniyle söz aldı, gündemdışı konuşuyor...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Topluma adil düzen vaat ederek işbaşına gelen, yüzde 21 oyla bugün iktidar ortağı olan Refah Partisi, aslında, sadece ve sadece, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun uygulamasındaki adaletsiz icraatıyla, bu sloganına ne kadar ters düştüğünü, milleti nasıl aldattığını bir defa daha ortaya koymuştur. Sayın Bakanın burada söylediklerinin hepsini iade ediyorum.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Millet hepsini görüyor...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bu konuda gerçeklerin ortaya çıkarılması için, Refah Partisi Grubunu, Meclis araştırması önergemize destek vermeye davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

2. - Devlet Bakanı Sacit Günbey'in, Rize Milletvekili A. MesutYılmaz'ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tamam... Bir dakika efendim... Bir dakika...

Efendim, Sayın Yılmaz, tabiî, Anamuhalefet Partisi Genel Başkanıdır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sataşma nedeniyle söz istiyorum...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Dinleyeceğim sizi... Bir dakika Sayın Bakan... Yalnız, üçünüz birden çıkmayın da, biriniz konuşun.

Sayın Genel Başkan söz istediği zaman, ben, Meclis Başkanvekili olarak bir sataşma olduğuna inandığım için söz verdim; ama, burada da, Meclis olarak çalışmak zorundayız. Kürsüye çıkan her arkadaşımızın, kürsüde, yeni sataşmalara meydan vermeden, bu çalışmalarımıza imkân sağlayacak şekilde davranması lazım; ama, şimdi, zatı âliniz geldiniz, yeni sataşmalara meydan verdiniz. Yalnız...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sataşma yok Sayın Başkan...

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, söz istiyorum...

BAŞKAN - Size de söz vereceğim...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika... Birinize söz vereceğim efendim.

Efendim, iki grup başkanvekilinden hanginize söz vereyim?.. Rica ediyorum, yeni sataşmaya meydan vermeyin.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Grup Başkanvekili olarak, ben konuşayım.

BAŞKAN - Sayın Karamollaoğlu, isterseniz, Sayın Bakana söz vereyim.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

Yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere, Sayın Bakan... Rica ediyorum... Eğer, böyle sataşmalarla bu işi götüreceksek, bu Meclis çalışmaz.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Zatıâlinizi ve Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabiî, doğrusu, ben, bir Genel Başkanın, Başbakanlık yapmış bir Genel Başkanın, burada, bu şekilde konuşmasını yadırgadım.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Allah Allah!.. Biz, seni yadırgadık.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Şimdi, ben, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu İdaresinin ismini biliyorum; fakat, Sayın Genel Başkanın ve Başbakanlık yapmış bir zatın, bu yardımların ne şekilde dağıtılması gerektiğini bilmesi gerekir. (RP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Para dağıtmadınız mı?!..

BAŞKAN - Efendim, susar mısınız... Lütfen....

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Çünkü, bunu, siyasî amaçlarla dağıtmak mümkün değildir efendim.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Dağıtmadınız mı?!.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Müsade eder misiniz beyefendi.

BAŞKAN - Sayın Ersümer, lütfen susar mısınız.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Beyefendi, izah ediyorum...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Para dağıttınız...

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Müsaade eder misiniz; izah ediyorum efendim.

BAŞKAN - Efendim, susun!..

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ona cevap verin; para dağıttınız veya dağıtmadınız...

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Ona cevap vereceğim.

BAŞKAN - Sayın Ersümer, lütfen... Rica ediyorum...

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Şimdi, efendim, bu Fonun bir kanunu var. Fon Genel Sekreterliğinin, Başbakan talimat verse dahi, beş kuruş para harcama yetkisi yoktur.

ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) - Biz nasıl verdik o zaman?!.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Bu Fonun Genel Kurulu vardır. Bu Fonun Genel Kurulunda, ilgili Devlet Bakanı, Başbakanlık Müsteşarı, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, Vakıflar Genel Müdürü ve ilgili birkaç müsteşar bulunur. Bu kişiler, vali ve kaymakamlardan gelen istek ve talepleri ve buralara gönderilecek periyodik yardımları değerlendirir. Bu yardımlar, vali ve kaymakamlıkların emrinde olan ve ülkemizde bulunan 925 sosyal yardımlaşma vakfına gönderilir. Bu vakıfların mütevelli heyeti vardır. (ANAP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Para dağıttınız mı dağıtmadınız mı?

BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika...

Sayın Bakan, siz Fonun işleyişine değil de, Sayın Yılmaz'ın size sataşma konusu olan konuya cevap verin efendim.

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Devamla) - Ben, sataşma konusuna cevap veriyorum.

Bu yardımları dağıtanlar, vali ve kaymakamlar ve mütevelli heyetleridir; hiçbir siyasî iradenin müdahalesi yoktur.

Ben bu telaşı anlıyorum. Daha önce faize, rantiyeye verdikleri bu parayı, biz şimdi fakire fukaraya ulaştırıyoruz; bu telaş, onun telaşıdır.

Saygılarımı sunarım efendim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar bitmiştir.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, tamam artık.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, müsaade edin.

BAŞKAN - Hayır efendim.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın sözcünün söylediklerini şöyle bir değerlendirin. Bize "siz, Sayın Turgut Özal'dan sonra keyfî bir uygulama yaptınız" diyor.

BAŞKAN - Öyle bir şey demedi efendim.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN - Hayır, demedi efendim. (ANAP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Şimdiki konuşmasında da "siz bunu kötüye kullandınız; biz aynı kanunu kullandık" diyor. Peki, yeni kanun mu getirildi?

BAŞKAN - Tamam; maksadınızı açıkladınız, teşekkür ederim.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Müsaade edin, kısaca izah edeceğim.

BAŞKAN - Hayır efendim; rica ederim... Böyle, sabaha kadar sataşmadan dolayı söz veremem.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Niye "hayır" Sayın Başkan?!.

BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı tezkereleri...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Benim ismimi zikretmeseydi...

BAŞKAN - Hayır efendim.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Dün basın toplantısını ben yaptım. Benimle ilgili olarak Sayın Genel Başkan bir şey söyledi. Ben bu konuyu kısaca açıklayıp bitireceğim.

BAŞKAN - Hayır, söz vermiyorum.

Efendim, Sayın Bakan, biraz önce sataşmaya cevap verdi.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Bakın, Sayın Karamollaoğlu, eğer, biz burada zamanı hep sataşmalarla geçirirsek, akşama kadar, birisi çıkar ona sataşır, ötekisi ona sataşır, bu Meclisi çalıştıramayız.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Benim üslubum sataşma değildir; ama, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum, orayı geçtim artık.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Efendim, müsaade edin.

BAŞKAN - Oturur musunuz... Rica ediyorum.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır efendim, rica ediyorum. Söz vermiyorum size.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, bütçenin ve fonların kullanılış mekanizmalarını bilmediği...

BAŞKAN - Efendim, lütfen... Söz vermedim size.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - ...faizin, rantın, verginin ne olduğunu bilmediği için Meclisi yanıltmaktadır.

BAŞKAN - Lütfen, oturur musunuz yerinize.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Meclisi aydınlatmak üzere söz istiyorum.

BAŞKAN - Rica ediyorum... Oturur musunuz yerine.

Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır; okutuyorum...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim?

BAŞKAN - Arkadaşlar, o zaman ben burayı terk edeyim, siz karşılıklı konuşun. Olur mu canım!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Arkadaşımızı yerinden dinlediniz mi! Beni de dinleyin.

BAŞKAN - Evet, buyurun, siz de yerinizden bir cümle söyleyin.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Öncelikle zatıâliniz, sataşma konusunu tespit etmediğiniz için gündemdışı konuşma yaptı Sayın Başkan. Ben bir cümle söylemek istiyorum. Şuradaki konuşma, özellikle Refah Partisine sataşan Genel Başkan için sadece şu cümle yakışır: Biten bir Genel Başkanın konuşması olmuştur. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır; okutuyorum. (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Bir dakika efendim... Rica ediyorum...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Hakaret ediliyor.

BAŞKAN - Hayır efendim... Rica ediyorum...

Şimdi, değerli arkadaşlarım, karşılıklı sataşmalarla bir yere varamayız.

Sayın Yılmaz, sizin bitip bitmediğinize halk karar verecek, herhangi bir kimse karar veremez efendim. (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Bu kürsüden hakaret ediliyor.

BAŞKAN - Efendim, lütfen, şimdi, benim yerime kendinizi koyun.

Lütfen oturur musunuz...

Buyurun devam edin.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Hakaret edildi Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Ersümer, oturur musunuz yerinize! (ANAP sıralarından gürültüler) Efendim, oturun yerinize... Rica ediyorum...

Efendim, idare Amirleri yok mu arkadaşlar?

ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) - Söz vereceksiniz.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Bakın, rica ediyorum...

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Müsaade etmeyiz!

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Yalan söylüyor, yalan söylemesine müsaade ediyorsun!

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Nezaket yok, nezaket... Adam yalan söylüyor. Tarafsız davran!

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, eğer, yerinize oturmazsanız ara vereceğim. Rica ediyorum...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Konuşturacaksın!.

BAŞKAN - Efendim, bakın, bir başka zaman tolerans tanıyacağım. Lütfen oturur musunuz...Efendim, bakın, bir başka zaman tolerans tanıyacağım. Lütfen oturur musunuz... Efendim, sizlerden rica ediyorum.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Efendim, yalan söylüyor.

BAŞKAN - Efendim, bakın, sizlere çok müsamaha gösterdim. Lütfen oturur musunuz.

ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) - Söz vereceksiniz!

BAŞKAN - Şimdi, Meclisi, böyle, çalıştırmamak suretiyle kime hizmet ediyorsunuz?!.

BURHAN KARA (Giresun) - Kürsünün adaletine güvenmiyoruz.

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Haydi, çalıştır da görelim.

BAŞKAN - Efendim, İdare Amirleri yok mu? Nöbetçi İdare Amiri kim? (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Efendim, anlamıyorum, ne diyorsunuz.

Arkadaşlar, yerinize bir oturur musunuz. (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) - Söz vereceksiniz, söz!..

BAŞKAN - Efendim, oturun da bir kişi konuşsun.

Şimdi, bu, kürsüye saldırı demektir. (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Lütfen oturur musunuz yerinize... Rica ediyorum oturun yerinize!

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Grubunuzu bir oturtun bakalım.

Arkadaşlar, eğer, oturmazsanız birleşime ara vereceğim. (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) - Söz vereceksiniz!

BAŞKAN - Sayın Taranoğlu, ben, böyle, masalara vurmakla kimseye söz vermem. Ben, İçtüzüğü işletirim.

Lütfen oturur musunuz yerinize... (ANAP sıralarından gürültüler)

Efendim, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.52

4. - Denizli Milletvekili M. Kemal Aykurt'un, Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/2166)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İsmail Kahraman tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletinizi arz ederim.

Saygılarımla.

25.2.1997

Mustafa Kemal Aykurt

Denizli

Sorular :

Kültür Eski Bakanı Sayın Fikri Sağlar döneminde yaptırılan Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ait;

1. Pamukkale'nin özgün mimarisine aykırı olan bu kapı hangi amaçla yapılmıştır?

2. Bu kapıları yapan müteahhit firma kimdir? Ve Sayın Bakanla yakınlık derecesi nedir?

3. Bu kapıların maliyeti nedir?

4. Bu kapıların zeminine döşenen İtalyan granit taşlar hangi ülkeden ne amaçla ithal edilmiş ve kaç para ödenmiştir?

T.C.

Kültür Bakanlığı 12.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı B.16.0.APK.0.12.00.01.940-62

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 3 Mart 1997 gün Kan. Kar. Müd. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2166-5542/15684 sayılı yazısı.

Denizli Milletvekili Sayın M. Kemal Aykurt'un "Pamukkale Kuzey ve Güney kapılarına ilişkin" yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

İsmail Kahraman

Kültür Bakanı

Cevap 1. Kültür, Turizm, Çevre bakanlıkları, Denizli Valiliği ve ilgili kuruluşların her aşamasını izlediği ve denetlediği "Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı" doğrultusunda yapımı tamamlanan Kuzey ve Güney kapıları ziparetçi karşılama merkezlerinin uygulama projeleri yine aynı kurum ve kuruluşların oluşturduğu Danışma ve Yönlendirme Kurulu tarafından her aşamada denetlenmiş ve İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca onaylanmıştır.

Antik Hierapolis Kentinin kuzeyinde ve güneyinde birer ziyaretçi karşılama merkezi oluşturulmasının amacı örenyerinin taşıt trafiğine kapanması ve gelen ziyaretçilere gerekli hizmetlerin bu noktalarda verilmesini sağlamaktır.

Cevap 2. Bu merkezlerin yapımını gerçekleştiren müteahhit firma UNİMAK İnş. Tes. Tic. ve San. A.Ş.'dir.

Cevap 3. Sözkonusu kapıların toplam maliyeti 1993 yılı birim fiyatları ile 67 343 617 000 TL.'dir.

Cevap 4. Bu kapıların zeminine çok sayıda ziyaretçisi olan Pamukkale örenyerinde aşınmaya dayanıklı ve iç piyasada da satılan ithal granit kullanımı proje müelliği tarafından önerilmiş ve yukarıda sözü edilen ilgili kurum ve kuruluşlarca uygun görülmüş olması sebebiyle kullanılmıştır.

Granit plaklarla döşeme kaplamasına ödenen bedel yaklaşık 3 700 m2 alan için 9 000 000 000 TL.'dir.

5. - Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, Ağrı ve ilçelerinin kütüphane ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/2178)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Kültür Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

Soru : Ağrı ve ilçelerinde öğrencilerin ve vatandaşların yararlanabileceği yeterli kütüphaneler yoktur. Kütüphanesi olmayan ilçelerimizin kütüphaneye kavuşturulması, mevcut olanlarında kapasitesini artırmak için programınız var mı? Varsa ne zaman, nasıl yapılacaktır?

T.C.

Kültür Bakanlığı 12.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı B.16.0.APK.0.12.00.01.940-61

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 10.6.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/214-2075/5576 sayılı yazınız.

b) T.BM.M. Başkanlığının 4 Mart 1997 gün Kan. Kar. Müd. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2178-2075 5576 sayılı yazısı.

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay'ın "Ağrı ve ilçelerinin kütüphane ihtiyacına ilişkin" ilgi (a) yazı ve eki sözlü soru önergesi ilgi (b) yazıyla yazılı soru önergesine çevrilmiş olup, sözkonusu önergenin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

İsmail Kahraman

Kültür Bakanı

Ağrı İli ve ilçelerinde toplam 6 kütüphane mevcuttur. Toplam ilçe sayısı 7'dir. Kütüphanesi olan ilçe 5, kütüphanesi lomayan ilçe sayısı 2, gezici kütüphane sayısı ise 1 adettir.

Tutak İlçe Halk Kütüphanesi ve Taşlıçay İlçesine kütüphane yapımı için 1997 yılı yatırım programına alınmadığından Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca uygun görülmemiştir.

Mahallî idarelerle işbirliği sonucu kütüphane açılması teklifi gelen Diyadin İlçesi ile Eleşkirt-Yücekapı beldesine kütüphane açılması çalışmaları sürdürülmektedir.

Ayrıca, 1996 yılında satınalma ve bağış yoluyla sağlanan kitap ve yayınlar adıgeçen kütüphanelere yıl içinde gönderilmiştir.

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.06

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa BAŞ (İstanbul), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Lütfen, oturur musunuz...

Benim ne söyleyeceğimi ne biliyorsunuz?!.. (ANAP sıralarından gürültüler)

A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, sataşmadan dolayı...

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Ben, söyleyeyim de ondan sonra... (ANAP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Ben, Sayın Yılmaz'a söz vereceğim; siz oturur musunuz yerinize...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Ne bağırıyorsun!.. Bağırma!...

NABİ POYRAZ (Ordu) - Saygısız herif!..

BAŞKAN - Lütfen, oturur musunuz yerinize.

IV. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3. - Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz'ın, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, Sayın Salih Kapusuz, bir cümlesinde dedi ki: "Bu konuşma, biten bir genel başkanın yaptığı bir konuşmadır"

Yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere, size söz veriyorum.

Buyurun (ANAP sıralarından alkışlar)

A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, sataşma dolayısıyla bana söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Ancak, yeni bir sataşmaya mahal vermeme ikazınız, bence yersizdir; çünkü, burada olan olay, Grup Başkanvekili... (RP sıralarından gürültüler)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, böyle sürüp gidecek o zaman... (ANAP sıralarından gürültüler)

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Dinle be!..

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum...

Buyurun efendim, devam edin...

ASLAN ALİ HATİBOĞLU (Amasya) - Biraz da oraya baksana... Orayı ikaz et, orayı...

BAŞKAN - Arkadaşlar, rica ediyorum...

MEHMET SAĞDIÇ (Ankara) - Oraya bak, oraya...

BAŞKAN - Efendim, ne yapalım herkes sorumluluğunu bilecek.

Buyurun Sayın Yılmaz...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Genel Başkana saygısızlık ediyor, susuyorsunuz. Genel Başkana saygı göstersinler...

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - İyice bak...

BAŞKAN - Efendim, lütfen, Genel Başkanınız burada konuşuyor, rica ediyorum...

MEHMET SAĞDIÇ (Ankara) - Oraya bak, oraya...

BAŞKAN - Efendim, ben bakıyorum oraya. Sorumluluğu siz de yüklenin canım...

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Yan tarafa bak, bu tarafa niye bakıyorsun?..

BAŞKAN - Ben, yan tarafa da bakıyorum...

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - İyi... Tamam...

BAŞKAN - Saldırganın kim olduğunu da görüyorum.

Buyurun efendim.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Refah Partisinin Sayın Grup Başkanvekili bana bir hakarette bulunmuştur. Aslında, bu hakaret, benim naçiz şahsıma değil, doğrudan doğruya Anavatan camiasına yapılmıştır, Anavatan Partisine yapılmıştır. Böyle bir durumda, benim, Meclisi yöneten, Genel Kurulu yöneten Sayın Meclis Başkanvekilinden beklediğim, gerekli tepkiyi göstermesi; hatta, İçtüzüğün ilgili hükümlerini uygulamasıydı. Bu yapılmadığına göre, şimdi, bana düşen görev, Anavatan Partisi adına, haddini bilmeyen bu Grup Başkanvekiline aynen mukabelede bulunmaktır. (ANAP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Rica ediyorum... Bir dakika...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Grup Başkanvekili, zannediyorum, benim hakkımda kullandığı bu ifadeyi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen efendim... Size 2 dakika süre vermiştim; 1 dakika daha veriyorum. Rica ediyorum...

Buyurun.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - 1 dakika yeter Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet, buyurun.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...Zannediyorum, benimle ilgili kullandığı bu ifade, benim, dün, Hükümetle ilgili olarak yapmış olduğum basın toplantısında kullandığım bir ifadeden mülhemdir. Ben, o basın toplantımda, bugünkü Hükümetin bittiğini söyledim ve şimdi görüyorum ki, bugünkü oturumdan sonra, bu ifademde daha da musirr olmam gerekiyor.

Başbakanı, kuzu kuzu katılıp, paşa paşa imzaladığı Millî Güvenlik Kurulu Kararı aleyhine, kapı kapı dolaşıp kulis yapan bir Hükümet bitmiştir... (ANAP sıralarından alkışlar)

Bakanı, daha, kendi sorumluluğu altında olan kuruluşların ismini dahi bilmeyen -bugünkü Devlet Bakanının bu kürsüde sergilediği gibi- bir Hükümet bitmiştir...

MUHAMMET POLAT (Aydın) - Bakan, onun cevabını verdi.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Kendisine destek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bitti mi 2 dakika?!.

BAŞKAN - Efendim, verdiğim süre bitti; size 1 dakika daha veriyorum. Genel Başkansınız, rica ediyorum... (ANAP sıralarından gürültüler)

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Başkan, konuşmamın başında da söyledim; eğer, siz, bir Meclis Başkanvekili gibi davransaydınız, benim burada bir Genel Başkan gibi davranmama gerek kalmayacaktı.

BAŞKAN - Onun takdirini millet yapar efendim. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

NABİ POYRAZ (Ordu) - Seni çok iyi tanıyoruz!..

BAŞKAN - Buyurun.

A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Refah Partisi Grup Başkanvekilinin bu ifadesini aynen iade ediyorum. Kendisini ayıplıyorum; ama, bu ifadeyi serdetmesindeki asıl amacını, gerçekte bitmiş olan Hükümetini, bu tür polemiklerle biraz daha ayakta tutma gayretine bağlıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, ben burada gerekli tepkiyi gösterdim; ama, neyse...

Benim, burada ne kadar tarafsız davrandığımı herkes görüyor. Ben istiyorum ki, şu Meclisi çalıştıralım; aslında, ben, Meclisi çalıştırmak istemesem çok daha değişik şekilde hareket ederim.

Arkadaşların anlayışlarına teşekkür ediyorum!..

Cumhurbaşkanlığının iki adet tezkeresi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Avusturya, Almanya ve Fransa'ya gidecek olan TurizmBakanı M. Bahattin Yücel'e, dönüşüne kadar, DevletBakanı H. Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/709)

6 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 7 Mart 1997 tarihinden itibaren Avusturya, Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in dönüşüne kadar; Turizm Bakanlığına, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

2. - Küba'ya gidecek olan SağlıkBakanı Yıldırım Aktuna'ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/710)

7 Mart 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 8 Mart 1997 tarihinde Küba'ya gidecek olan Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna'nın dönüşüne kadar; Sağlık Bakanlığına, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

3. - TBMM Başkanının başkanlığında, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan Meclis başkanlarının vaki davetlerine icabet edecek Parlamento heyetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/711)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan Meclis Başkanlarının vaki davetlerine icabetle, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen TBMM Başkanı başkanlığında 6 kişilik bir parlamento heyetinin 11-20 Mart 1997 tarihleri arasında söz konusu ülkelere resmî bir ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun 27.2.1997 tarih ve 62 nci Birleşiminde kabul edilmiştir.

Heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler, adı geçen Kanununun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Cafer Tufan Yazıcıoğlu Ataullah Hamidi

Bartın Batman

Abdülkadir Aksu Abdulkadir Akgöl

Diyarbakır Hatay

Atilâ Sav Cafer Güneş

Hatay Kırşehir

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

BAŞKAN - Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş tezkeresi vardır, okutuyorum :

4. - Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subaylar Hakkında Kanun Tasarısı ile TürkSilahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısının (1/396) (1/411) yeniden incelenmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/712) 7.3.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) 30.11.1992 tarihli ve B.02.0.KKG/101-446/07598 sayılı yazımız.

b) 21.9.1994 tarihli ve B.02.0.KKG/101-765/03935 sayılı yazımız.

c) 3.5.1996 tarihli ve B.02.0.KKG/196-342/1847 sayılı yazımız.

İlgi (a) ve (b) yazılarımızla Başkanlığınıza sunulan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77 nci maddesine göre ilgi (c) yazımızla yenilenen "Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subaylar Hakkında Kanun Tasarısı" ile "Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısının" yeniden incelenmek üzere, İçtüzüğün 75 inci maddesi gereğince geri gönderilmesini arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

BAŞKAN - Komisyonlarda bulunan 1/396 ve 1/411 esas numaralı kanun tasarıları geri verilmiştir.

Başkanlık Divanı kâtip üyeliğinden istifaya ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum:

5. - Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in, Başkanlık Divanı Üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/145) 11.3.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bazı siyasî parti gruplarının oranlarında meydana gelen değişiklikler nedeniyle, Kâtip Üyelik görevimden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Kâzım Üstüner

Burdur

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırma önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 21 arkadaşının, erozyonun nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/174)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Araştırma Önergesi

Erozyon, ulusal değil, evrensel bir felaket. Erozyon nedeniyle bir yılda yok olan toprak miktarımız 1 milyar tonu buldu. Ülkemizde, coğrafyanın görünümü, bilimkurgu filmlerinde karşımıza çıkan esrarengiz ve tekin olmayan bir gezegenin yüzeyini andırıyor. Bırakın ormanı, bitki örtüsü ve toprak diye bir şey kalmadı. Artık, alttaki kayaçlar gün ışığında parlıyor. Ormanlar artık yok. Erozyon nedeniyle ırmaklarımız çamur gibi akıyor. Barajlarımız verimliliğini yitiriyor. Irmaklar, toprağın yanında kum ve çakılları sürüklüyor. Erozyon nedeniyle yok olan toprak, hava ve su ile birlikte yaşamın ana unsurlarından. Toprak olmazsa, yaşam olmaz. Erozyonun yoğun olduğu bölgelerde, yağışlı mevsimlerde oluşan çamur selleri, can ve mal kaybına yol açıyor. İnsan, doğayla yabancılaşıyor. Susuzluk, açlık, tarımsal çöküş, kırdan kente göçü artıracak; bunun sonucu, toplumsal sıkıntılar baş gösterecek. Ottan ağaca kadar, toprağın aşınmasını önleyen tüm bitkileri günlük çıkarı için yok eden insan, erozyonun birinci nedeni mi? Yanlış tarım, yanlış hayvancılık, orman yangınları, bilinçsiz ve kaçak ağaç kesimi, sanayileşme, kentleşme, turizm, çevre kirliliği mi erozyonu hızlandırıyor?

Birkaç santimetre kare toprağın oluşması bile çok uzun zamana bağlı. Türkiye'deki tarım alanlarının yüzde 59'unda, meraların yüzde 64'ünde, orman ve makiliklerin yüzde 54'ünde erozyon görülmekte. Yine, Türkiye'de her yıl 9 milyon ton gübre, erozyon nedeniyle ırmaklara ve denizlere taşınmakta. Böylece ekonomik açıdan büyük bir verimsizlik yaşanırken, çok tehlikeli bir çevre kirliliği oluşmakta. Erozyonu önlemekte çok önemli işlevi olan meralar hızla yok olmakta. Anız yangınları, erozyonu koruyan bitki örtüsünü yok ediyor, toprağın ekolojik dengesini bozuyor. Sanayileşmenin neden olduğu asit yağmurları ağaçları kurutuyor. Sistemli bir hale gelen orman kaçakçılığı, çıkarılan yasalarla orman alanlarının daraltılması, orman yangınları, tarımdan öteye geçmeyen hatıra ormanlarına gösterilen medyatik ilginin, doğal ormanlara ve anıt ağaçlara gösterilmemesi, ormanı yitirmemize ve bunun sonucu biyolojik çölleşmeye neden oluyor.

Toprağı ve yeşil dokuyu yok eden erezyonun nedenleri ve önlenmesi için acilen alınması gereken tedbirlerin tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci maddesi üçüncü fıkrası, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereği bir Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

Saygılarımızla.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu Halil Çalık

Bartın Kocaeli

Bülent Tanla Fevzi Aytekin

İstanbul Tekirdağ

Hayati Korkmaz Fikret Uzunhasan

Bursa Muğla

Mehmet Aydın Ziya Aktaş

İstanbul İstanbul

Emin Karaa Mehmet Yaşar Ünal

Kütahya Uşak

Tahsin Boray Baycık İhsan Çabuk

Zonguldak Ordu

Ali Rahmi Beyreli Hadi Dilekçi

Bursa Kastamonu

Mete Şahin Mustafa İlimen

Antalya Edirne

Necati Albay M. Cevdet Selvi

Eskişehir İstanbul

MehmetTahirKöse Tuncay Karaytuğ

İstanbul Adana

İbrahim Yavuz Bildik Mehmet Büyükyılmaz

Adana Adana

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda yapılacak öngörüşmeler sırasında bu husus karara bağlanacaktır.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup, işleme koyacağım:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

6. - BayburtMilletvekili Ülkü Güney'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin DeğiştirilerekKabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde DeğişiklikYapılmasına ilişkin Kanun Teklifinin (2/12) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/147)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımca hazırlanarak 16.1.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin (2/12) esas numaralı Kanun Teklifim, 3.6.1996 tarihinde sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, doğrudan gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla.

Ülkü Güney

Bayburt

7. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin DeğiştirilerekKabulüne Dair 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/2) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/146)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımca hazırlanarak 9.1.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Burdur İlinde Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Adıyla Bir Üniversite Kurulması Hakkında (2/2) esas numaralı Kanun Teklifim, 3.6.1996 tarihinde sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, doğrudan doğruya gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla.

Yusuf Ekinci

Burdur

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme göre, önce, son okunan önergeyi işleme alıyorum. Biliyorsunuz, bu gibi önergelerde, istemlerde, Komisyona, Hükümete, önerge sahibine ve bir milletvekiline söz veriyoruz.

Komisyon ve Hükümetin bu konuda söz talebi var mı efendim? Yok.

Sayın Ekinci, sizin bir talebiniz var mı?

YUSUF EKİNCİ (Burdur) - Sayın Başkan, konunun önemi ve aciliyeti önergemin gerekçesinde belirtilmiştir; bu bakımından, söz istemiyorum, oylama talep ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Ekinci'nin dışında ayrıca, Sayın Kâzım Üstüner'in söz talebi var.

Sayın Üstüner?..

KÂZIM ÜSTÜNER (Burdur) - Sayın Başkan, ben de gerekçeye aynen katılıyorum ve söz istemiyorum.

BAŞKAN - Peki efendim, siz de aynı gerekçelerle konuşmak istemiyorsunuz.

MUSTAFA ÇİLOĞLU (Burdur) - Sayın Başkan, ben de gerekçeye katılıyorum ve söz istemiyorum.

BAŞKAN - Sayın Çiloğlu da söz istemiyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6. - BayburtMilletvekili Ülkü Güney'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin DeğiştirilerekKabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde DeğişiklikYapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/12) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/147) (Devam)

BAŞKAN - Diğer önergeyi işleme koyuyorum:

Sayın Ülkü Güney'in önergesiyle ilgili olarak Komisyon ve Hükümet söz istiyor mu? İstemiyor.

Sayın Ülkü Güney, söz istiyor musunuz?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) - İstiyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Güney, süreniz 5 dakika.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, muhterem arkadaşlarım; 1995 yılında, Bayburt'ta bir üniversite kurulmasıyla ilgili vermiş olduğum kanun teklifinin o dönem görüşülememesi nedeniyle, yeni dönemde, tekrar bu kanun teklifini verdim; ama, vermiş olduğum bu kanun teklifi, bugüne kadar komisyonlarda yasal süre içerisinde şu veya bu nedenle görüşülemedi; ben de, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince, Bayburt Üniversitesinin Kurulmasıyla İlgili Kanun Teklifimizin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlarım, aslında, ben burada ne ortamı germek ne arkadaşlarımı rencide etmek ne de başka bir maksatla söz aldım. Bazı arkadaşlarım, bana, "olumlu bir hava var, bunlar geçiyor, artık, konuşmayın" dedi; ama, ben buna rağmen konuşma ihtiyacını duydum.

Çok konuşmayı seven ve devamlı olarak, konuşmak için ortaya atılan bir arkadaşınız olmadığımı hepiniz bilirsiniz; ama, bu hayırlı bir iş. Böyle hayırlı, uğurlu, güzel bir işte ben konuşmayacağım, bölgemin diğer milletvekili değerli arkadaşım konuşmayacak da kim konuşacak?.. Tabiî ki, konuşacağız. Gönül isterdi ki, şu konsensüs, bundan evvelki Rize Üniversitesi, Gümüşhane Üniversitesi, Ordu Üniversitesi gibi üniversiteler için de geçerli olsaydı, Genel Kurula inseydi ve Genel Kurul gündeminde sıralarını alıp görüşülseydi; gönül bunu istiyor. İşte, işin esası budur.

Şimdi, burada bakıyorum; Refah Partili arkadaşlarım olsun, Doğru Yol Partili arkadaşlarım olsun, sosyaldemokrat arkadaşlarım olsun, hepsi bu konuda olumlu bakıyorlar; çünkü, olumlu bir şey. Niye olumlu bir şey; düşünebiliyor musunuz, gelişmekte olan bir yöreye, kıt imkânları olan bir yöreye üniversite kurulması için bir kanun teklifi var, Yüce Meclis, bunu gündemine alıyor; bundan daha güzel bir şey olabilir mi?..

Arkadaşlarım, bizim yörelerimiz, göç veren yörelerdir. Bizim yörelerimizde bu şekilde bir ilim yuvasının kurulması demek, o yöreleri, siyasî bakımdan, kültürel bakımdan ve daha sayamayacağım çok önemli bakımlardan ileriye götürecektir, oradaki insanlarımıza lokomotif görevi yapacaktır. Daha başka bir şey söyleyeyim: Bizim yöremiz, okumayı çok seven bir yöredir, insanlarımız okumuş insanlardır. Bugün yüzlerce öğretim üyesi arkadaşımız vardır. Bu arkadaşlarımız, bu üniversitede görev almak için sıra beklemektedirler.

Dahası var: 1989'da il olan, gelişmekte olan Bayburt, bugün, kurmuş olduğu vakıfla, 100 dönüm araziyi üniversite için tahsis etmiştir. Kıt imkânlarına rağmen, vakıflar yoluyla, Bayburt Üniversitesine para ayırmıştır. İşte, devlet-vatandaş işbirliği ortada. Bir üniversite öğretim üyesi olarak ve şu anda, şu Meclisin bir vekili, bir üyesi olarak, böyle hayırlı bir kurumdan dolayı büyük bir mutluluk duyuyorum ve bu kanun teklifi nedeniyle hepinize teşekkür ediyorum; ki, böyle hayırlı, uğurlu bir kanun teklifinde bize yardım edeceksiniz. Umut ediyorum ki, Genel Kurula indiği zaman da, Genel Kurul, üniversiteler konusunda, sadece Bayburt değil, bütün illerimiz için aynı hassasiyeti gösterir ve her ile bir üniversite kurarız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güney.

Burada çıkan kanunlar hep hayırlı ve uğurludur...

Sayın Suat Pamukçu, buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayburt üniversitesinin kurulması amacıyla, değerli milletvekili arkadaşımızın vermiş olduğu kanun teklifinin doğrudan gündeme alınması maksadıyla yapılan bu konuşmalara katkıda bulunmak üzere söz aldım; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Bayburtumuz, Türkiyemizin en küçük ilidir. Ancak, millattan önce 3000 yılına dayanan tarihî bir geçmişi vardır; 4000 yıllık kültür birikimi vardır. Bize göre, bütün illerden daha önce Bayburt'a üniversite kurulması gerekir. Bu bakımdan, değerli hemşehrimin vermiş olduğu önergeyi desteklediğimi ifade ediyorum.

Bu arada, Hükümetimizin, bütün illerde üniversite kurulması yönünde bir çalışması vardır; bunu da, sevinçle öğrenmiş bulunuyoruz. İnşallah, bu çalışmalar neticesinde, öncelik sırasında, Bayburtumuz gibi şirin bir ilimize üniversite kazandırılması hususunda, Hükümetimiz de gereken hassasiyeti gösterecektir; bunu, ümitle bekliyoruz ve Parti Grubumuz olarak da, Bayburt üniversitesinin kurulması yönünde, değerli arkadaşlarımın da destek vereceğine inanıyorum. Yeniden, bu adımın atılması hususunda göstermiş olduğu çalışmalarından dolayı, değerli hemşerime teşekkür ediyorum.

Ayrıca, bizim de, aynı konuda bizzat verdiğimiz bir önergemiz vardır; belki, ileride, inşallah, ikisi birleştirilerek görüşülür ve en kısa sürede, Bayburtumuzda, en iyi hizmetlere layık olan vatandaşlarımız, böyle büyük bir hizmete de kavuşmuş olur. Bu vesileyle, tekrar, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pamukçu.

Sayın milletvekilleri, önerge üzerinde yapılan müzakereler bitmiştir.

Doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, gündemin, "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Genel Kurulun 6.3.1997 tarihli ve 65 inci Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluklar konusunda 154 sıra sayılı ve hudutlarımızın güvenliği konusundaki 174 sıra sayılı Meclis araştırma komisyonları raporlarını görüşeceğiz.

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşının, TMO Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S.Sayısı : 154) (1)

(1) 154 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Şimdi, 1 inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 Arkadaşının, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki Usulsüzlük ve Yolsuzluk İddialarını Araştırarak Alınması Gereken Tedbirleri Belirlemek Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önerge üzerine kurulan (10/6) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonu raporları üzerindeki genel görüşmelerde, ilk söz, önergeyi veren ilk imza sahibi milletvekiline veya onun göstereceği diğer bir imza sahibine aittir; ondan sonraki müzakereler de normal müzakeredir; yani, gruplara, hükümete ve şahsı adına iki milletvekiline söz verilecektir.

Gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmalar 20'şer dakika, şahıslar adına yapılacak konuşmalar da 10'ar dakikadır.

Şimdi, önerge sahibi olarak Sayın Halit Dumankaya; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, demin, bu Mecliste meydana gelen ve hiç hoş olmayan olaylardan dolayı üzüntümü belirtmek istiyorum. İktidar Partisinin Grup Başkanvekilliğine yükselmiş genç bir arkadaşımın, bir genel başkana karşı olan bu tavrı, hoş bir tavır değildir.

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, rica ediyorum... Bu konu bitti efendim. Tekrar başa dönersek, bir yere gidemeyiz.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sataşma devam eder...

BAŞKAN - Bir dakika...

Artık gündeme gelin; rica ediyorum.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Ben, bütün genel başkanlar karşısında ceketimi düğmeler; ister bir milletvekili olsun, ister hiç milletvekili olmasın; ister iktidarda olsun, ister anamuhalefette olsun, onun önünden saygıyla geçerim. Değerli arkadaşımın da aynı hassasiyette olması gerektiğini düşünüyorum. Bundan önceki tutumları da aynı şekildeydi; ama, herhalde, şu son olaylar biraz sinirlerini bozmuştur; o bakımdan, onu, sinirlerinin bozukluğuna veriyorum.

Değerli arkadaşlarım, şunu hemen belirtmek istiyorum ki, bu Mecliste, özellikle iktidar partilerinin daha hoşgörülü olması lazım, tahammül etmesi lazım; çünkü, geneli böyledir.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Saygı karşılıklıdır!

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - O bakımdan, muhalefet partilerinin sözlerine, eleştirilerine tahammül etmek lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, Anavatan Partisi tarafından, bu Meclise SSK'daki yolsuzluklar, Sait Halim Paşa Yalısı yangını, TURBAN'daki yolsuzluklar, Toprak Mahsulleri Ofisindeki yolsuzluklar, Petrol Ofisindeki yolsuzluklarla ilgili önergeler görüşülmüş ve kabul edilmişti.

Bizim verdiğimiz önergeler, hiçbir zaman için, husumet önergeleri değildir. Bizim verdiğimiz önergeler, iktidarı yıpratma önergeleri de değildir. Biz, seçim meydanlarında ne söylersek, muhalefette ne söylersek, iktidarda da aynı şeyi söyleriz; Anavatan Partisi olarak, çifte standart kullanmayız.

Bakınız, bu önerge; yani, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili araştırma önergesi, 6.3.1996 tarihinde bu kürsüde görüşülürken, öngörüşmesi yapılırken, ben, aynen şöyle dedim: "Bu önergeyi, husumet önergesi olarak vermiyoruz. Bu önergede, eğer, ortak olmasak, ben, yine 'yalı çetesi' diyecektim, yine 'yalı çevresi' diyecektim... İşte, şimdi, burada, yine bunu söylüyorum; çifte standart kullanmıyorum. İnşallah, ülkeyi de, partileri de, bu yalı çemberinden kurtarırız." Hatta, bir bakan kürsüde konuştuktan sonra "Sayın Bakan, ortak olacağız; ama, bu konuşmamdan sonra sizinle nasıl ortaklık yapacağız diye endişe duyuyorum." Bu konuşmayı, 6 Mart 1996 tarihinde yapmıştım.

Değerli arkadaşlarım, biz, bu önergeleri, araştırma önergelerini verirken; yani "bunlar araştırılsın" derken, Refah Partili arkadaşlarım da o zaman muhalefetteydiler. Onlar da, soruşturma önergeleri vermeye başladılar. Neydi bu soruşturma önergeleri; örtülü ödenekti, TOFAŞ'tı, TEDAŞ'tı, mal varlığıydı. Bu önergelerin altında, şu anda 8'i bakan olan kişilerin imzası vardı. Bu önergelerin altında, Refah Partisinin -4'ünü de katarsanız- tüm milletvekillerinin imzası vardı; ama, o zaman muhalefetteydi ve o zamanki soruşturma önergelerinin her üçünün de birinci imza sahipleri, şu anda bakan olan kişilerdi.

Bu önergeler çok iddialı olarak buraya gelmişti; ama, gelin görün ki, ortaklık kurulunca, bu önergeler birer birer İktidar Partilerinin oylarıyla reddedildi.

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, bu önergeyle ilgisi yok; gündeme geçseniz de!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Dumankaya, sadede gel, yeter...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu yetmiyormuş gibi, TURBAN önergesini buraya getirdik -bütün parti liderlerine bu önergenin raporunu verdik; hatta, dinamik güçlere de gönderdik- o da, yine, İktidar Partilerinin, Refah Partili arkadaşlarımın oylarıyla reddedildi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunu görüşeceğiz... Sayın Başkan, ikaz ediyor... Değerli arkadaşlarım, bu önergeler bir bütündür. Bunu görüşsek ne olacak, görüşmesek ne olacak; çünkü, 149 dosyayla...Türkiye'nin tümü kabul etti... Dokunulmazlığı olmayan 9 müdür tutuklanmıştır değerli arkadaşlarım. Bu nedir biliyor musunuz; yani, şu işin içerisinden bir kerte çeken tutuklanıyor, işin esas sahipleri, burada, İktidar oylarıyla aklanıyor.

Toplumun dinamik güçleri, Türk-İş Sayın Başkanı, DİSK'in Sayın Başkanı, Hak-İş'in Sayın Başkanı, TİSK'in Sayın Başkanı milletvekillerine mektup yazıyor, uyarıyor. Bende, onlara, o raporları göndermiştim ve "bakın, TURBAN'da bu kadar yolsuzluk var; geliniz, temiz toplum için direnişinizi gösteriniz" demiştim ama, onlardan bir ses çıkmadı. Eğer raporu okumadılarsa... O toplum, dinamik toplum; beni çağırın, size brifing vereyim, üç gün brifing vereyim, oradaki yolsuzlukları anlatayım; 100 bin kişiyi, 500 bin kişiyi meydanlara dökün ki, buraya mesaj verin. Bakın, o zaman, bu oyları kullanma şekli değişir.

Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisindeki yolsuzluklarla ilgili raporda pek bir şey bulamadım. Benim verdiğim belgeleri dikkate alsalardı... Bu raporun hazırlanışı sırasında çok başkan değişti, inceleme yapılmadı. Bir çok şey var; ama, bu raporun yeniden ele alınması lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, bu raporda, benim verdiğim belgeler, bilgiler; Yüksek Denetleme Kurulunun olağanüstü hal stoklarıyla ilgili raporunda yazdığı bilgiler olsaydı, bu rapor çok daha değişik bir şekilde çıkacaktı.

Değerli arkadaşlarım, bakınız -Sayın Bakan da buradadır, onu da ikaz etmek istiyorum- şu anda, Toprak Mahsulleri Ofisinde usulsüz bir yönetim vardır. Sayın Bakan, bilemiyorum beni dinliyor musunuz... Şu anda, Toprak Mahsulleri Ofisinde usulsüz bir yönetim devam ediyor.

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, 1 dakikanız var efendim.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Nedir bu yönetim. Yönetim Kurulu 6 kişidir; bunların 1'i ayrılmış, emekli olmuş; 2'si de görevden alınmıştır. Toplantı yetersayısı 4, karar yetersayısı da 4'tür. Şu anda, fiilî görevde 3 kişi vardır; ama, görevden alınan 1 kişi mahkeme kararıyla geri dönmüştür. Şimdi, Sayın Bakan, bu mahkeme kararını uygulamıyor veya diğer bakan uygulamıyor. Ne yapılıyor biliyor musunuz; icra organı olarak yönetimin alacağı kararlar, bakanlık oluruyla yerine getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin KİT'lerle ilgili bölümüne dikkat ederseniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, 1 dakika eksüre veriyorum. Sürenizi daha fazla uzatmam; çünkü, bugün 14 kişi konuşacak...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Burada, bir usulsüzlük devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, ben bu kürsüden ne anlatsam, yine, hoca bildiğini okuyor; ama, şu yolsuzluklar, bu Mecliste aklanmazsa; bu yolsuzluklar, iktidar - muhalefet meselesi yapılırsa; koltuğu muhafaza etmek için bu yolsuzlukların üzerine gidilmezse, bu Meclisin itibarı kalmaz, ülkenin itibarı kalmaz. İşte o zaman, benim Bağ-Kur emeklim, esnafım, işçim, köylüm, 10 liraya yiyeceği ekmeği -küçültülüp küçültülüp, bir somun haline getirilir- 20 bin liraya yer.

O nedenle, bu rapor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, teşekkür ederim.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Teşekkür edeceğim efendim.

BAŞKAN - Hayır efendim. Başka eksüre vermeyeceğim; çünkü, konuşacak olan çok arkadaşımız var.

Teşekkür ediyorum.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Bu duygularla, Yüce Milletimize ve size teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, önerge sahibi olarak Sayın Dumankaya konuştu.

Gruplar adına yapılacak konuşmalara geçiyoruz.

DSP Grubu adına Sayın Tuncay Karaytuğ, CHP Grubu adına Sayın Nezir Büyükcengiz, RP Grubu adına da Sayın Feti Görür söz istemişlerdir.

İlk söz, DSP Grubu adına Sayın Tuncay Karaytuğ'un.

Buyurun Sayın Karaytuğ. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili olarak açılmış olan Meclis araştırması sonucu hazırlanan rapor üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşının, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü ve bölge müdürlüklerinde meydana gelen yolsuzluk, usulsüzlük ve diğer olayları araştırmak, alınması gerekli tedbirleri incelemek üzere verdiği önerge, 6.3.1996 tarihli 19 uncu Birleşimde oybirliğiyle kabul edilmişti.

Komisyon, yapmış olduğu toplantılarda, iddialarla ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarla görüşmeler yapmış, birebir görüşmelerin yanında, yazışma yoluyla da çeşitli bilgi ve bulgular elde etmiştir.

Toprak Mahsulleri Ofisinde meydana geldiği iddia edilen usulsüzlük ve yolsuzluklar 13 konu başlığı altında ele alınmıştır. Bu konu başlıkları ve iddialar şu şekildedir:

1- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün Beslen Makarnaya şaibeli olarak iştirakiyle ilgili iddialar.

2- 2491 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanununa göre bulundurulması gereken olağanüstü hal stoklarının bulundurulmadığına ilişkin iddialar.

3- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde bulunan 7 518 metrekare arsa ve üzerinde bulunan binalar ile Kemal Sütçü'ye ait apartmanın (A) Bloğundaki daire ve dükkânların trampa edilmesinde meydana gelen usulsüzlüklere ilişkin iddialar.

4- Mersin bakliyat deposu ihalesinde Toprak Mahsulleri Ofisi aleyhine meydana gelen zararlara ilişkin iddialar.

5- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce Avustralya'dan 44 bin ton makarnalık buğday ithali esnasında meydana gelen yolsuzluklara ilişkin iddialar.

6- Trabzon liman silosu inşaatında, elektromekanik ekipman temincisinin taahhütnameye rağmen değiştirilmiş olması hakkındaki iddialar.

7- Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından 1995-1996 döneminde alımı yapılan çeltikle ilgili usulsüzlük iddiaları.

8- Tradigrain Firması ile ilgili yolsuzluk iddiaları.

9- Toprak Mahsulleri Ofisinin menkul kıymet gelirleri ve Kurum tarafından alınan 250 milyon dolarlık krediyle ilgili iddialar.

10- Toprak Mahsulleri Ofisinin, 1995 Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında düşük bedelle buğday sattığına ilişkin iddialar.

11- Derince liman silosunun yapımı sırasında yapımcı, müşavir, mühendis ve Toprak Mahsulleri Ofisi arasında çıkan sorunlar ve süre uzatımıyla ilişkili iddialar.

12- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce, 1992 yılında yapılan 100 bin metrik/tonluk buğday ihracatında meydana gelen usulsüzlüklere ilişkin iddialar.

13- Akel Firması aracılığıyla yapılan pirinç ithalatında meydana gelen yolsuzluklara ilişkin iddialar.

Değerli arkadaşlar, Meclis araştırma komisyonu, bu iddiaları ele alarak, sürenin elverdiği ölçüde incelemelerini gerçekleştirmiş ve bu incelemeler sonucunda, bazı iddiaların gerçeği yansıttığını, bazı iddialarınsa, elde edilen bilgiler ışığında, gerçeği yansıtmadığını saptamıştır. Sizlere dağıtılan rapor, komisyonun oybirliğine yakın çoğunluğuyla oylanmış ve elde edilmiştir.

Şimdi, bu iddiaların araştırılması sonucunda elde edilen bulguları sizlere sunmaya çalışacağım.

Beslen Makarna ile ilgili iddialar:

Toprak Mahsulleri Ofisinin Beslen Makarnaya iştirakinde bazı şaibe ve usulsüz uygulamalar olduğu tespit edilmiştir.

Beslen Makarnanın iş ve güç birliği talebi, özelleştirmenin esas alındığı bir hükümet programında nasıl kabul görmüştür? Toprak Mahsulleri Ofisi, kendi iştirakleri olan Migros ve Gima hisselerini özelleştirirken, yaklaşık 4 trilyon liralık zarara mal olan Beslen Makarna ortaklığına nasıl ve niçin girişmiştir?

233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (9/1) ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (11/a) maddeleriyle kendilerine yüklenen görevleri gereği gibi yerine getirmeyerek, Beslene iştiraki kabul eden ve Bakanlığa öneren Yönetim Kurulu ve bu kararların alınmasına katılan Toprak Mahsulleri Ofisi görevlileri direkt olarak sorumluluk altındadırlar.

Ayrıca, Beslen'e TMO'nun iştirakini düzenleyen protokolde imzası bulunan genel müdürün, protokol hilafına ve Kurum aleyhine olan gelişmelere müdahale etmemesi, protokolü uygulamaya koymaması ve daha sonra da protokolün kaybolması sonucu hukukî bir boşluğun oluşmasına sebebiyet vermesi dolayısıyla, sorumluluk altında olduğu yolundaki görüşümüzün ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır.

Toprak Mahsulleri Ofisinin Beslen'e iştiraki işinde ihtilaflar meydana geldiğinden, mahkemeler nezdinde muhtelif davalar açılmış olup, bu davalardan bir kısmı halen devam etmektedir. Söz konusu davalar, TMO lehine sonuçlanma şansına sahipken, firmayla yapılan protokolün mahkemelere ibraz edilmemesi nedeniyle davalar kaybedilmiştir. Söz konusu belgelerin mesnet gösterilerek iadei muhakeme yoluna gidilmesi yolundaki görüşümüzü Yüce Meclise sunuyoruz.

Gerek TMO aleyhine gerekse TMO tarafından açılan davalar ile soruşturma raporu doğrultusunda, TMO görevlileri hakkında açılmış olan hukuk ve ceza davalarının, hassasiyetle takip edilerek herhangi bir boşluk meydana getirilmemesinin gerektiği düşüncesindeyiz.

Sayın milletvekilleri, Beslen ile TMO arasında devam etmekte olan sorunlar halledilmeden, Beslen'in yapacağı bir sermaye artırımında TMO'nun rüçhan hakkını kullanmaktan vazgeçmesi veya bu haliyle özelleştirilmesinin uygun olmayacağı yolundaki görüşümüzü savunuyoruz.

İkinci iddia; Özbekistan'a yapılan buğday ihracatı: Richco firmasının TMO'dan alarak Özbekistan'a Zlatoust gemisiyle götürdüğü 22 bin 49 metrik/tonluk yemlik buğdayın bir kısmının 5 inci grup ekmeklik buğday olarak yüklendiği; yüklenen buğdayın, ekmeklik de olsa, sözleşme spektlerine uygun olduğu; kalite ve fiyat yönünden önemli bir fark göstermediği ve bu yüklemede, sözleşmede taahhüt edilen spektlerin esas alındığı tespit edilmiştir.

TMO tarafından Richco Rotterdam firmasına FOB şekilde satışı yapılan buğday Türkiye limanında teslim edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, FOB satışta, ihracatı yapan ülke sorumluluğu yükleme limanında biter. Bu aşamadan sonra, TMO'nun herhangi bir sorumluluğu kalmamıştır. Kaldı ki, gözetmen firma raporlarına göre de, yüklenen malda herhangi bir sorun olmadığı tescil edilmiştir. Bütün bunlara rağmen, ithalatçı firmanın "buğdayda hastalık var" gerekçesiyle bir kısmını Özbekistan'da tahliye ettiği buğdayın 13 958 metrik/tonunu, TMO, hiçbir mecburiyeti olmadığı halde, geri almıştır. Yükleme belgelerine göre herhangi bir kusuru olmayan buğdayın, hastalıklı olduğu gerekçesiyle Richco Firması tarafından iadesi esnasında, sürme bulaşığı ve mantar hastalığı tespit edilmiştir. Tespit edilen bu hastalığa rağmen, İskenderun Ziraî Karantina Müdürlüğü "yurda sokulmasında sakınca yoktur" şeklinde rapor düzenlemiş ve alıcısının özürlü olduğu gerekçesiyle kabul etmediği bu buğdayın, yemlik buğday olarak iç piyasaya satıldığı tespit edilmiştir.

Bütün bu işlemlerin yürütülmesinde, TMO Yönetim Kurulu ve ilgili personelin, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 ve 12 nci maddeleri ile 309 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesine göre, kendilerinden beklenen sorumluluk ve görev anlayışını gereğince yerine getirmediği düşüncesi pekişmiş olup, zararın müsebbiplerince tazmini yoluna gidilmesinin gerekli olduğu görüşü bir kez daha tekrarlanmak durumundadır.

Üçüncü iddia; Akel Firması aracılığıyla yapılan pirinç ithalatı: 15.2.1994 tarihinde yapılan pirinç ihalesinde verdiği teklif şartnameye uymadığı ve pirincin spektlerini garanti etmediği için ihaleyi alamayan Akel Firması, ihalenin Romak Firmasına ton başına 287,35 dolardan verilmesi üzerine, TMO'ya bir mektup yazarak, daha düşük bedelle pirinç verebileceğini ve TMO'nun bu işten 600 bin dolar kârlı çıkacağını iddia etmesi üzerine, onaylanmış olan ihale iptal edilmiştir. 14.4.1994 tarihinde yeni bir ihale yapılmış ve iş, ton başına 233,78 dolar üzerinden, Akel Firmasına verilmiştir.

Dosyada mevcut belgelere göre, sonuçlanmış ihalenin hangi saiklerle bozularak, önceden beğenilmeyen pirincin Akel Firmasından alınması yoluna gidildiği tespit edilememiştir; kayıtlara girmiyor böyle bir bilgi.

Akel Firması, Toprak Mahsulleri Ofisine vermeyi taahhüt ettiği 11 ton pirinç yerine 2 069 ton pirinç teslim etmiş, 8 961 ton pirinci teslim etmemiştir. Sanıyoruz, o sırada piyasada pirinç fiyatlarının yükselmesi dolayısıyla, TMO'ya vermek yerine piyasaya satmak, Akel Firmasının işine gelmiş olsa gerek.

Sözleşmeye taraf olmamakla birlikte, Üniyetiş Firmasına bu işle ilgili olarak bazı ödemelerde bulunulduğu da tespit edilmiştir. Sözleşme şartlarında bonifikasyon uygulanacağına dair hüküm olmadığı halde, TMO, firmaya bonifikasyon uygulamıştır.

Bütün bu uygulamalarda Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulu ve Kurum ilgili personelinin, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 ve 12 nci maddeleri ile 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesi gereğince, kendilerine yüklenen görevleri gerektiği gibi yerine getirme hususunda hassasiyet göstermedikleri yolundaki görüşlerimizi yineliyoruz.

Arsa takasına ilişkin iddialar:

Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde bulunan ve daha önce merkez atölyesi, bakım, dağıtım ve depolama tesisi olarak kullanılan 7 518 metre kare arsa ve üzerinde bulunan binaların lojman karşılığı satışının yapılması usule uygun olarak başlamış olsa bile, lojman olarak takası yapılan binaların teknik ekspertiz raporları dikkate alındığında, TMO'nun, 402 840 831 liralık bir zararının olduğu ortaya çıkmıştır. Bu zararın Kemal Sütçü lehine dönüşmüş olması, Kemal Sütçü ile Toprak Mahsulleri Ofisi yöneticileri arasında bir çıkar ilişkisinin var olduğu kuşkusunu ortaya çıkarmıştır.

Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce, 402 840 831 liralık Kurum zararının müsebbipleri olan Kurum görevlilerinden tahsili için, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır; yargılama süreci devam etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu sürecin yakın takipçisi olacağını umuyor; en azından, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bizim, bu süreci yakından takip edeceğimizi bildiriyorum.

Olağanüstü hal stokuyla ilgili iddialar:

Sayın milletvekilleri, hepinizin de bileceği gibi, olağanüstü hal, olağan koşullar dışında seyreden ya da her türlü olağandışılığı içeren durum ve zaman demektir. Savaş, bir olağanüstü haldir, deprem, olağanüstü bir haldir. Siz, eğer, olağanüstü hali, olağan durumla karıştırıp önlemlerinizi almazsanız; Allah korusun; ama, bir savaş halinde neye uğradığınızı şaşırırsınız.

Olağanüstü hal stoku olarak stoklanması gereken toplam 720 645 ton buğdayın stoklarda muhafaza edilmemesi yanında, hububat piyasasında düzenleyici bir görev üstlenen Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün, 1995 yılının ikinci yarısından itibaren, mevcut stoklarıyla bu görevi yerine getirmesinin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Demokratik Sol Parti Grubu olarak bizler, TMO Genel Müdürlüğünün 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanununa göre bulundurması gereken olağanüstü hal stokları hususunda daha duyarlı ve dikkatli olması, bunun bir yurtseverlik görevi olduğunu idrak etmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.

Derince Liman Silosuna ilişkin iddialar:

TMO Genel Müdürlüğü tarafından yapımı Laing-Mapa ortaklığına, müşavirlik işi de Unitek firmasına verilen 95 bin tonluk Derince Liman Silosu inşaatının tamamlanması işinin 28 ayı aşkın bir süre uzamasına ve bu nedenle, müteahhidin, TMO'dan ilave olarak 6 milyon 450 bin ECU talep etmesine, birbiriyle ilişkili birçok olayın sebebiyet verdiği, hangi olaydan dolayı ne kadar gecikme olduğunun tespitinin çok güç olduğu, söz konusu ihtilafın, halen hakem kurulunun incelemesinde bulunduğu;buradan çıkacak karara göre TMO'nun herhangi bir kaybının söz konusu olması durumunda, buna göre işlem yapılması gerektiği yolundaki görüşümüzü yineliyoruz.

Değerli arkadaşlar, Meclis Araştırması Komisyonumuz, İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşının vermiş olduğu araştırma önergesindeki iddialar içerisinde, burada, özetle açıklamaya çalıştığım konuların dışında kalanlar hakkında somut bulgular elde edememiştir.

Sayın milletvekilleri, araştırma komisyonları çok uzun bir süre ile emek harcayarak, iddia edilen yolsuzluk ve usulsüzlükler üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Eğer, elde edilen sonuçlar dikkate alınmaz ve "tamam, istenilen, bu konuların araştırılmasıydı; o da yapıldı" denilip, konu bir kenara bırakılacak olursa, kamu kuruluşlarında üst düzey yöneticilik yapan -ki, burada Toprak Mahsulleri Ofisinin yöneticilerini kastediyorum- çok kısa süre içerisinde Türkiye'nin sayılı zenginleri içerisine girer, sonra da sizlere dışarıdan nanik yapar.

Yapanın yaptığının yanına kâr kalmaması, devletin, milletin hakkının korunabilmesi için ve elde edilen somut bulgularla ilgili olarak araştırma komisyonlarının işlevsel hale gelebilmesi için, siyasal parti gruplarının, komisyon raporlarının takipçisi olacağını diliyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karaytuğ.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Nezir Büyükcengiz; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Toprak Mahsulleri Ofisinde yapıldığı iddia edilen birtakım yolsuzluk, usulsüzlük ve diğer olayları araştırmak ve alınması gereken tedbirleri incelemek amacıyla kurulan (10/6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 6 Mart 1996 tarihli 19 uncu Birleşiminde, Sayın Halit Dumankaya ve bazı arkadaşları tarafından verilen önerge, görüşülerek araştırma komisyonu kurulması kararı alınmıştır; bilahara yapılan seçimler sonucunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına benim de içerisinde bulunduğum, komisyon oluşturulmuştur. Komisyonumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün ilgili hükümleri uyarınca görev bölümü yapmış; komisyonun Başkan ve üyeleri, Meclis İçtüzüğünün verdiği yetkiler çerçevesinde, raporun huzurlarınıza gelme noktasına kadar, sorumluluk bilinci içerisinde görevlerini sürdürmüşlerdir.

Komisyonumuz, kuruluşuna konu olan önergede belirtilen hususların da dışına çıkmak suretiyle, 19 uncu Dönemde kurulup görev yapmış olan (10/4) esas numaralı Araştırma Komisyonunda görüşülen konuları da incelemeyi kararlaştırarak, çalışmalarına başlamıştır. Bu bağlamda, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarından gerekli bilgiler istenerek incelemeler yapılmış, ilgili ve yetkililer davet edilerek bilgilerine başvurulmuştur. Ayrıca, kurumda çalışan müfettiş ve uzmanların da bilgi ve deneyimlerinden yararlanılmıştır. Dolayısıyla, bu rapor, ciddî çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, Toprak Mahsulleri Ofisi, 1938 yılında, çiftçinin ürününü değerlendirmek ve tüketici halkımıza ucuz ekmek yedirmek amacıyla kurulmuş; daha sonra, gerekli düzenlemelerle kamu iktisadî teşekkülü haline dönüştürülerek, günümüze kadar, kuruluş amacına uygun biçimde çalışmalarını sürdüregelmiş, cumhuriyetimizin temel kurumlarından birisidir.

Devletin birçok kurumu var, KİT'leri var; buralarda trilyonlar, hatta, katrilyonlar harcanıyor. Eğer, bunlar üzerinde çok iyi bir denetim yapılmazsa, tabiîdir ki, çıkarların dağıtıldığı yerler olarak, buralarda bazı çürümeler olur; çıkar düşkünü kimseler, buraya gelerek, şu veya bu gruba sızıp, oraları yağma etmeye kalkışabilirler. O nedenle, Meclisin, bu tür iddiaların üzerine ağırlıklı olarak gitme zorunluluğu olmalıdır. Bunların üzerinde, caydırıcı, korkutucu bir denetim mekanizması oluşmalıdır; ama, ne hazindir ki, böyle bir çalışma biçimi bizde yoktur. Ülkemiz üretiminin aşağı yukarı yarısını elinde bulunduran KİT'lerin denetimini, biz, tutmuşuz, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna vermişiz. Bu Denetleme Kurulunun uzmanlarını kim atayacak; Bakanlar Kurulu atayacak.

Bir devlet bakanına bağlı bir kurum. Buna rağmen, o kurumda çalışan dürüst, yetenekli görevliler, her dönemde görevlerini en iyi biçimde yapmaya çalışmışlardır. Ne var ki, Meclise gelen bu raporların, Mecliste değerlendirilmesi pek iç açıcı değildir. Siz, düşünebiliyor musunuz ki, ciddî bir kuruluşta, o kuruluşun patron veya yöneticileri, o kuruluşun, o şirketin veya holdingin gelirini, giderini, kârını, zararını, yatırımını, mal alım-satımını, bırakınız yıllık, her ay kontrol etmesin, geçici bilançoları incelemesin. Yani, Yüce Meclis, KİT'lerin üzerinde denetim yetkisini kullanacaksa, denetimin çok hızlı ve anında yapılması gerekir. Bu Meclisin, denetleme görevini tam anlamıyla yerine getirebilmesi için, çok yetenekli uzmanlarla denetleme kurumunun genişletilmesi gerekir. Ne uzmanlar var ne de bu denetim işliyor. 1997 yılındayız, daha KİT'lerin 1996 yılı denetimleri yapılmamış.

Değerli arkadaşlarım, benden önce konuşan değerli arkadaşım Demokratik Sol Parti Sözcüsü Sayın Tuncay Karaytuğ, Komisyonumuzun çalışmaları hakkında teknik konularda ayrıntılı bilgiler verdi. Ben, bunları yinelemek istemiyorum. Toprak Mahsulleri Ofisinin çalışmaları ve bundan sonra yapması gerekenler hakkında bazı önerilerimi bilgilerinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz güç günler yaşıyor. Yolsuzluk, usulsüzlük söylentileri ayyuka çıkmış. İnsanlarımız, bu söylentilerden rahatsız. Bu konularda önergeler veriliyor, görüşmeler yapıyoruz, komisyonlar kuruyoruz; sonuçta, halkımızı rahatlatacak, tatmin edecek biçimde sorumluları bulup çıkarmıyoruz; ülkenin en büyük sıkıntısı ve sorunu budur. Siyasî değerlendirmelerle hareket ederek, kıytırık oy farklarıyla, 8'e 7 gibi sonuçlarla bu tür iddiaları savuşturuyoruz, günü geçiriyoruz; ama, şunu iyi bilelim ki, bu tutum ve davranışlardan hepimiz yıpranıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisi yara alıyor.

Değerli arkadaşlarım, hırsızın, uğursuzun, devletin malına göz dikenin, ona el uzatanın, hiçbir partiye hayrı olmaz. Bu tür iddialar, önergeler ortaya geldiği zaman, Yüce Meclisin tüm üyeleri, siyasî kimliklerini bir yana bırakıp vicdanlarının sesini dinleyerek, parti çıkarlarını arkalarına atarak, hem Meclisin saygınlığını korumak hem de milletvekili yeminine bağlı kalarak, ülke çıkarlarını korumak için, aynı noktada birleşmeli. Bunun zamanı gelip geçiyor.

Muhalefette yolsuzluklarla uğraşmayı görev sayıp, bunu sık sık yineleyenlerin, iktidar olduklarında, o koltuklarda üç gün daha fazla oturma uğruna, kendi verdikleri önergeleri kendilerinin reddettiklerini, Türk Halkı üzülerek izledi. Bu yanlışlıkları bundan sonra, inşallah yaşamayız.

Son günlerde, Hükümet partilerinin ilke edindikleri "benim sayı üstünlüğüm var. Parmak hesabıyla bunu da savuştururum. Muhalefet ne kadar uğraşırsa uğraşsın sonuçta golü yer, köşesine çekilir" mantığı çıkış yolu değildir, çözüm değildir. Bu hareket biçimi ülkemize zarar veriyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını yok ediyor, onun da ötesinde demokrasimizi örseliyor.

Kuruluşundan bu yana dokuz ay geçen Refahyol Hükümetinin Başbakanı, ne hazindir ki, Mecliste muhalefet partilerinin de bulunduğunu meşhur Millî Güvenlik Kurulu toplantısından sonra yapılan uyarmayla görebilmiş ve muhalefet liderleriyle görüşme gereği duymuştur. Halbuki bu görüşme ve düşünce alışverişlerini daha önceleri sık sık yapsa, onların uyarılarına dikkatli olsaydı, belki de bu Hükümet, Cumhuriyet tarihinde hiç eşi görülmedik bir halde kulağı çekilmiş bir hükümet olmayacaktı. Bir yumuşama ve konsensüse her zaman gereksinim var. İşte bu görüşmeler onu sağlayacaktır.

BAŞKAN - Sayın Büyükcengiz, sürenizi durduruyorum.

Bir teknik konuda, araştırma komisyonu raporu üzerinde müzakere ediyorsunuz...

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım, geçiyorum...

BAŞKAN - Rica ediyorum... Böyle genel konular üzerinde... Yani, bu araştırma çok önemli.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Biraz önce konuşan önerge sahibi arkadaşımız da, önergeyle ilgili bir şey söylemedi ki canım!..

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) - Geliyorum efendim...

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, ne konuşulacağını zatıâliniz mi tayin edecek...

BAŞKAN - Efendim, Meclisi ben yönetiyorum...

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) - İlliyet rabıtası var Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, araştırma komisyonu raporunu görüşüyoruz; yolsuzlukları, usulsüzlükleri tartışıyoruz; mutlaka bir illiyet rabıtası var.

BAŞKAN - Efendim varsa, rakam rakam söyleyin... Bu Meclisin özelliği o... Şurada suiistimal var deyin... Yoksa, genel konuşun.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, (10/6) esas numaralı Araştırma Komisyonunun kurulmasına neden olan önergede, Toprak Mahsulleri Ofisinin gerekli stokları yapmaması nedeniyle ekmek fiyatlarının aşırı yükseldiği belirtilmekte; bu vesileyle, izninizle, Toprak Mahsulleri Ofisinin çalışmaları hakkında da bazı önerilerde bulunmak istiyorum.

Toprak Mahsulleri Ofisi, kuruluş yasasında da belirtildiği gibi, üreticinin ürününü değerlendirmekle görevlidir. Bu görevini, kuruluşundan 1990'lı yıllara kadar başarıyla yürütmüş; ne zaman ki, "devlet kurumları, kamu kurumları, KİT'ler görevlerini yerine getiremiyor, getirmiyor; bunlar memleketin sırtına kambur olur" sözleri yükselmeye başlamış, ondan sonra, büyük bir çekingenlikle, sorumsuzlukla, suçluluk duygusuyla görev yapamaz duruma düşmüşlerdir, düşürülmüşlerdir. İşte, o nedenledir ki, bugün, burada konuşmak, tartışmak zorunda kaldığımız sorunlar gündeme gelmeye başlamış, KİT'lerin çürümesi teşvik edilerek bugünlere gelinmiştir. Gerek biz siyasîlerin yersiz ve lüzumsuz müdahaleleri gerekse mevzuattaki eksiklik ve tıkanıklıklar nedeniyle ve de insanlığın hızlı yükselişinin ihtiyaç duyduğu teknolojik gelişmelere ayak uyduramama, bu kurumları, atıl, iş göremez, ihtiyaçlara cevap veremez hale düşürmüştür.

Globalleşen dünyada ekonominizi kendi iç üretim ve tüketiminize göre düzenleme olanağınız yoktur. İşte, o nedenledir ki, hükümetlerin rutin biçimde kararlaştırıp açıkladıkları hububat taban fiyatları, iç piyasayı düzenlemede tek faktör olarak işlevini yerine getiremiyor. 1995 yılında verilen 7 200 liralık buğday taban fiyatı, dış ülkeler borsalarında buğday fiyatlarının yüksek olması nedeniyle askıda kalmış, hasat döneminde buğday alımları 165 dolara tekabül eden 10 bin Türk Lirasından başlamıştır.

Ülkemizde un sektörü büyük bir güç haline gelmiş, devletle rekabet etme sınırlarını aşmış, kendi gereksinimlerini karşılamak için piyasa oluşturacak ve oluşturduğu piyasayı kontrol altında tutacak duruma ulaşmıştır. Serbest piyasa ekonomisinin kuralları uyarınca, müdahale etme yetkisine sahip olmayan Toprak Mahsulleri Ofisi, bu acımasız rekabete ayak uyduramadığı içindir ki, gerekli alımları yapamayarak, yapılması zorunlu stoklarını gerçekleştirememiştir.

Yine, yaklaşık on yıldır anaç tohum uygulamasının yapılamaması nedeniyle verim düşüklüğü yaşanmış, çiftçi, satacak buğdayı âdeta bulamaz hale gelmiştir.

Geçmişte, Trakya'da ve sekiz on yıldır Orta Anadolu'da, buğday mahsulünün baş belası olan süne ve kımıl haşereleriyle etkin mücadele yapılmaması nedeniyle, yetersiz mücadele nedeniyle, ürün kalitesi büyük ölçüde bozulmuş, un hammaddesi olan buğdayların büyük bir bölümü yem hammaddesine dönüşmüştür. Kaliteli buğdaylar, değirmenci ve stokçular tarafından yüksek fiyatlarla piyasadan toplanmış, Toprak Mahsulleri Ofisine de standart dışı ürünler satışa sunulmuştur. Tüm bu olumsuzluklar, hububat üreticisinin ve Toprak Mahsulleri Ofisinin hanesine yazılacak güçlüklerdir, zorluklardır. Gerek çiftçilerimiz gerekse Toprak Mahsulleri Ofisi çalışanları bu güçlükleri aşmak için mücadele ediyorlar, çıkış yolu arıyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Toprak Mahsulleri Ofisi, üreticinin ürününü değerlendirmek, tüketicinin ise ucuz ekmek yemesini sağlamak, böylece, hem üreticinin hem de tüketicinin mağdur olmayacağı bir hububat piyasasını oluşturmak amacıyla kurulmuştur. Meclis, Ofisin bu işlevini yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyacağı işletme sermayesini de Merkez Bankası Kanununun 51 inci maddesine koyduğu hükümle güvence altına almıştır. Buna göre, Ofis, hububat alımları için ihtiyaç duyduğu kaynakları, Merkez Bankasına verdiği en çok dokuz ay vadeli bonolar karşılığında avans olarak alacaktır. Bu düzenlemenin amacı, Ofise Merkez Bankası tarafından verilen ve doğal olarak kaynağı emisyon olan parasal olanağı, Ofisin satın aldığı ürünleri pazarlayarak elde edeceği gelirle kapatmasıdır. Ofisin, bu alım satımlardan zarar etmesi halinde, ödeyemeyeceği avans bakiyesinin gereksiz para genişlemesine dönüşmesi de, Ofisin alım satımdan doğacak zararlara ait olduğu veya onu izleyen yıl genel bütçesine konulacak ödenekle karşılamak durumundadır. Meclisin iradesi bu yönde olmakla birlikte, çok uzun süreden beri, hükümetler, Toprak Mahsulleri Ofisinin destekleme alımlarından doğan zararlarını karşılamak için genel bütçeye yeterli ödenek koymadıklarından, Merkez Bankasının verdiği avans, her yıl, birbirinin üzerine eklenen borçlar nedeniyle giderek yükselmiştir. 1992 yılında çıkarılan 3836 sayılı Tahkim Yasasıyla, bu şekilde birikmiş 8,4 trilyon liralık Toprak Mahsulleri Ofisi avansı, 31 Aralık 1991 tarihi itibariyle konsolide edilmiştir. Bu tarihten 1995 yılı mayıs ayı sonuna kadar birikmiş olan yaklaşık 33 trilyon liralık avansı da, çeşitli uygulamalarla, 1995 yılında yine konsolide edilmiştir.

Tabiî ki, bu uygulamalardaki amaç, üreticiye ve tüketiciye destek vermektir; ama, Kurum, bu ödemelerden kurtulduğu için, bu amacı unutarak, elinde kalan fonları, çiftçinin ve fakir fukaranın hizmetine kullanmak yerine -son zamanların moda deyimiyle- rantiyecilikte kullanarak, repo ve faize kanalize etmekten çekinmemiştir. Kurum yöneticileri, belki, kendi açılarından haklıdırlar; çünkü, ülke yönetiminde bulunan anlayış "hizmet yap" değil "para kazan" anlayışı olursa, bu kişilerin de bu şekilde hareket etmelerini doğal karşılamak gerekir.

Ofis, repodan, 1995 yılında 6 trilyon liradan fazla kâr etmiştir. Ofis, repodan 6 trilyon lira kazanırken, ülkemizin dörtbir bucağında, çiftçilerimiz, buğdayını satmakta güçlük çekmiş, türlü rezilliklere katlanmak zorunda kalmış; yaygın halk kitleleri de, ucuz ekmek alabilmek için, ömürlerinin büyük bir bölümünü kuyruklarda geçirmek zorunda kalmışlardır.

Tüm bunlardan, yaşanıp, görülerek tecrübe alınması gerekirken, Sayın Başbakan, Hükümeti kurduktan kısa bir süre sonra, ekmeğin 15 bin liradan satılması konusunda genelge yayımlamış, emir vermiştir. Toprak Mahsulleri Ofisi iyi bir biçimde, istenilen bir biçimde çalıştırılamadıkça, yeterli buğday stokları yapılamadıkça, piyasayı kontrol edecek mekanizmalar işletilemedikçe, ekmeğin 15 bin liraya satılması mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisinin çalışmalarında diğer önemli bir eksiklik de, alım yapılan ürün bedellerinin -peşin ödeme yapılacak denilmesine karşın- zamanında ödenmemesidir. Geçtiğimiz alım sezonunda, ürün bedelleri iki üç ay gecikmeli ödenerek üreticilerimiz mağdur edilmiştir; bu, yanlış bir uygulamadır. Önümüzdeki günlerde taban fiyat saptama görüşmeleri yapılacaktır. Sayın Bakanımıza duyurmak istiyorum: Toprak Mahsulleri Ofisinin kademeli fiyat uygulaması vardır. Eğer, Ofisin, o günlerde peşin ödeme gücü yoksa, kararnameye bir madde eklemek suretiyle "ürün fiyatları ödendiği günkü fiyatlar üzerinden hesaplanır" biçiminde bir hükümle, çiftçinin mağduriyeti giderilebilir; yani, her onbeş günde bir yükselen alım fiyatlarından, üretici, az da olsa, yararlanarak teselli bulur.

Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisi ve benzeri KİT'lerdeki olumsuzluk ve verimsizliklerin temelinde, ülkeyi yönetenlerin kafasındaki "kamuya ait her kesimde, her ünitede özelleştirme yapalım" saplantısının yatıyor olması da bir gerçektir. Özelleştirme, belki, kamunun sahip olduğu bazı birimlerde gereklidir veya zorunludur; ama, Türk halkının büyük bir kısmına hitap eden, onları destekleyen, elinden tutan, ayağa kaldıran cumhuriyetin temel kurumları için söz konusu olmamalıdır. Bu kurumları, özelleştirme hobisi uğruna feda etmemeliyiz, kıymamalıyız, sahip çıkmalıyız, rantabl çalışmaları için gerekli destek ve düzenlemeleri, zaman yitirmeksizin, yapmalıyız. Bunlardan biri de, güzel yurdumuzun dört bir köşesine, cumhuriyetle birlikte, silolarını diktiğimiz ve üzerine büyük harflerle "Ofis, çiftçinin kara gün dostudur" diye yazdığımız Toprak Mahsulleri Ofisidir.

Özelleştirmede amaç, verimliliği artırmak olmalıdır, rantabiliteyi yükseltmek olmalıdır, istihdamı, verimliliği istenilen düzeye ulaştırmak olmalıdır; ama, ne yazık ki, bunu göremiyoruz. "Şeffaf yapıyoruz, açık yapıyoruz, herkesin gözü önünde yapıyoruz" diye övünüyorsunuz; ama, pek şık değil özelleştirme uygulamaları.

Değerli arkadaşlarım, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tür uygulamaların sürekli, yapıcı bir biçimde muhalefet etmek suretiyle, karşısında olduğumuzu belirttik, bundan sonra da belirteceğiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerimin başında ifade etmeye çalıştığım gibi, devletin parasına, malına göz dikip, el uzatanların ellerini kırmak üzere birlik olmalıyız. Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin temellerini sarsmaya kalkışanlara karşı birlik olmalıyız. Vurgunculara, soygunculara, çetelere, mafyalara karşı birlik olmalıyız. Güzel ülkemizin huzurunu bozmak isteyenlere, bize rejim ihraç etmek isteyenlere karşı birlik olmalıyız. Türkiye'nin, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olduğunu bütün dünyaya kanıtlamak zorundayız. Bunun yolunun da, dokunulmazlıkları kaldırmaktan, yargıyı bağımsız hale getirmekten geçtiğini bilmeliyiz.

O günlerin umut ve özlemiyle, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Büyükcengiz.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Feti Görür; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Görür, süreniz 20 dakika.

RP GRUBU ADINA FETİ GÖRÜR (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

İstanbul Milletvekili Sayın Halit Dumankaya'nın, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili vermiş olduğu yolsuzluk ve usulsüzlük araştırması önergesi, 6 Mart 1996 günü, Meclisin 19 uncu Birleşiminde kabul edildi ve buna göre, 28 Martta da, komisyon toplanarak seçimini yaptı.

Şunu öncelikle sevinerek söylemek istiyorum ki, Komisyonumuz, hiçbir şekilde, olaylara, şahıslar bazında, partiler bazında veyahut da dönemler bazında bakmadı ve özellikle Komisyonun raporunun içeriğine göre "Toprak Mahsulleri Ofisindeki yolsuzluklar ve usulsüzlüklerin araştırılması" ibaresinden yola çıkarak, zamanaşımı süresinin sonuna kadar olan konuların incelenmesine karar verdi. Tabiî, buna göre, Türk Ticaret Kanununda zaman aşımı süresi beş seneyken, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunda, memurların yapmış oldukları görevlerle ilgili suiistimaller, yolsuzluklarla ilgili zaman aşımı süresi on sene olduğundan dolayı, Toprak Mahsulleri Ofisinin on sene gerisine gidilerek, gerekli konular araştırıldı ve Komisyonumuzda, onüç konu üzerinde araştırma yapılması karara bağlandı.

Buna göre, sırasıyla, Akel Firması aracılığıyla 11 bin ton pirinç ithaline dayalı konunun hikâyesini kısaca anlatmak istiyorum.

1994 yılında, stokların azalması neticesinde, pirinç ithal edilmek üzere ihale yapıldı ve bu ihaleye, yapılan ilk ihaleyi kazanan Romak Firmasıyla beraber, ilk ihalede, spektlerinin, numunelerinin uygun olmadığı gerekçesiyle ihaleyi kazanamayan Akel Firması da katıldı.

Romak Firması, ihaleyi, CIF fiyat üzerinden; yani, limanda teslim fiyatı üzerinden, 287,5 dolar üzerinden kazandı. Bunun arkasından, Akel Firması tarafından Tarım Bakanlığına bir mektup yazılarak, Mersin fiktif depolarında bulunan 11 bin ton pirincin -ki, bu pirinç, daha önce ihaleye kabul edilmeyen pirinçtir- 235 dolardan verilebileceği ve Toprak Mahsulleri Ofisinin, bundan, 600 bin dolar civarında bir kârı olduğu söylendi.

Bunun üzerine, neticede, Toprak Mahsulleri Ofisinin eksperleri gönderilerek numune alındı ve ilk ihalede kabul edilmeyen bu pirincin alımı, daha sonra kabul edildi. Bunun liman teslim fiyatı 225 dolar; depolama ve tahliye masraflarıyla beraber 233,78 dolara mal oldu.

Bunun üzerine, ilk iki partide, 2 069 ton pirinç, yapılan incelemelerde spektlere uygun olmadığı halde ve yapılan anlaşmada da, bonifikasyon; yani, ıskonto uygulaması olmadığı halde, teslim alındı. Bunun dışında, geriye kalan 8 931 ton pirincin mukavele şartlarına uymadığı ve bunun, eğer mukavele şartlarına uygun hale getirilirse alınacağı konusunda, Toprak Mahsulleri Ofisi Hukuk Müşavirliği tarafından görüş bildirildi.

Fakat, iki taraf arasında, firma ve TMO arasında uzun uzadıya süren yazışmalar neticesinde, gözlenen odur ki, Akel Firması, özellikle silolardaki pirinçlerin çok sık şekilde istiflendiğini ve TMO'nun da buradan numune alamadığını bildirmesi halinde, başka imkânının olmadığını belirterek, neticede, bu anlaşma, numunelerin sözleşmeye uymadığı ve geri kalan pirincin de sözleşmeye uygun hale getirilemediğinden dolayı verilen teminat nakte çevrildi ve bu şekilde iptal edildi.

Tabiî, buradan yola çıkarak bazı şeylerin araştırılması gerekiyor. Alınan pirinç, neden 10 bin ton veya 15 bin ton değil de 11 bin ton. Yani, Mersin fiktif deposunda hazır bekletilen pirinç mi vardı ve bunun yanında, daha sonra TMO'ya verilemeyen bu pirinç nereye verildi? Bu anlaşılamamıştır. Yalnız, TMO'dan aldığımız pirinç fiyatlarına göre, ihale, 14 Nisan 1994'te Akel Firmasına verilmiştir. Ocak-haziran aylarında yerli uzun tane pirincin fiyatının 9 500 lira olduğu, ihalenin iptal edildiği ağustos ayındaysa, aynı pirincin fiyatının 20 bin Türk Lirası olduğu görülüyor. Yine, ihalenin yapıldığı tarihte ithal pirincin fiyatının 7 bin, bunun yanında, ihalenin iptal edildiği tarihte 16 bin Türk Lirası olduğu görülmekte ve neticede de, TMO'nun yöneticileri hakkında, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 ve 12 nci, yine, KİT yöneticilerini ilgilendiren 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesiyle yüklenen görevleri yerine getirmedikleri hususiyetinde Komisyonumuz karara varmıştır.

Yine, bir başka husus, 1992 yılında Özbekistan'a 100 bin tonluk ekmeklik buğday ihracıyla ilgili konudur. Burada da, 1992 yılında, TMO'nun stoklarında fazla buğdayın bulunduğu ve bunların nakde çevrilerek satılması gerektiğinden yola çıkılarak ihale yapıldı ve bu ihaleyi Richco Rotterdam BV Şirketi kazandı. Bu ihale de, FOB sistem, yani, gemide, güvertede teslim sistemi olarak ton başına 107,08 dolardan yapıldı. Bunun üzerine, 22 bin tonluk Zlatoust gemisi yüklendi ve Özbekistan'a gitmek üzere Rusya'nın Ukrayna Limanına ulaştı. Bu geminin limana ulaşmasından sonra yaklaşık 8 bin ton buğday boşaltıldı. 8 bin ton buğday boşaltıldıktan sonra, geriye kalan 14 bin ton buğdayın, sürme bulaşığı, mantar hastalığı bulunduğundan dolayı alınmamasına karar verildi ve bunun üzerine, ihaleyi alan Richco Firması, Toprak Mahsulleri Ofisine müracaatta bulunarak, bu buğdayı satamadığını, geriye vermek istediğini belirtti ve İzmir Limanına geminin gelmesini ve geçici bir süre olarak da oradaki silolara boşaltılmasını talep etti; fakat, İzmir Limanındaki silolar müsait olmadığı için İskenderun Limanına gelmesi önerildi. Neticede, gemi, İskenderun Limanına geldi ve bu arada, İskenderun Karantina Müdürlüğü tarafından da bu buğdayın Türkiye'ye sokulmasının bir mahzuru olmadığı raporu verildi. Neticede, 16.5.1993 tarihi ile 22.5.1993 tarihi arasında -6 gün içerisinde- gemi, tahliye edildi, boşaltıldı.

Şimdi, neticede, tabiî, öncelikle, bu buğday, TMO'ya emanet olarak verildi; TMO'ya geri verilmedi; fakat, ilerleyen günler içerisinde, bu buğday, 7 ay 10 gün TMO'nun İskenderun'daki depolarında kaldı ve bunun arkasından, Richco Firmasından, depo kirası ve tahliye ücreti olarak 1 213 747 dolar talep edildi.

Daha sonra, 17.9.1993 tarihli bir müzekkerede -daha önce hiç konuşulmadığı halde- 23.6.1993 tarihinde firmayla varılan mutabakattan bahsedilerek, sadece, bir aylık kira için, 64 906 dolar kira alındı; esasında, alınması gereken kira bedeli 649 069 dolar idi.

Neticede, sözleşme esasında en dikkat çekici olan FOB sözleşmedir; yani, buğday satılıp gemiye teslim edildikten sonra, satıcı firma tarafından hiçbir şekilde sorumluluğu olmayan, geri alınmaması gereken bir sözleşme olduğu halde, bu buğday, maalesef, geri alınmıştır ve gerekçe olarak da, firmayla olan iyi ilişkiler gibi garip bir gerekçe ileri sürülmüştür ve neticede, buğday 107 dolardan satılmışken, daha sonra iç piyasada 134 dolardan satılmıştır. TMO, burada, buğday satışından zarar etmemiştir; 584 bin dolar olan depo kirası TMO'ya yüklenmiştir ve buğday satışından elde edilen 378 bin dolar kârı bundan düştükten sonra, TMO'nun, bilfiil 206 bin dolar zarar ettiğini görmekteyiz.

Yine, burada da, devlet personelinin tabi olduğu 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 ve 12 nci maddelerine ve yine KİT yöneticilerinin tabi oldukları 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesine göre, kendilerinden beklenen görev anlayışını ve sorumluluklarını gereğince yerine getirmedikleri kanaatine varılmıştır.

Bir başka konu, Derince Liman Silosu yapımında yapımcı, müşavir mühendis ve TMO arasında çıkan sorunlar meselesi. 1990 yılında, Derince'de 95 bin tonluk bir liman silosu yapımı ihaleye verilmiş -yapımcı firma Laing-Mapa Firmasıdır; TMO'nun müşavir firması da Unitek Firmasıdır- ve neticede, bu yapım 28 ay uzadığından, 7 milyon ECU'lük ilave hak sağlanmasıyla ilgili TMO'dan talepler yapılmıştır. Bunun yapılan incelemesinde de, liman silosunun yapılacağı yerin Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına ait olduğu, genel yerleşim planı konusunda Devlet Demiryollarının onayının alınmasının gerektiği ve bu onayın üç yıl içerisinde alınamadığı ve yine aynı şekilde, yapımcı firma Laing-Mapa'nın Berga'yı, TMO'nun müşavir firması Unitek'in de Mouchel'i taşeron firma olarak daha sonradan tayin ettikleri ve tabiî, bu arada, bir sürü firmanın ortaya çıkması, aradaki sorumluluk zinciri açısından bir sürü kargaşanın meydana gelmesi, burada problemler meydana getirmiştir.

Yine, burada, işin yapımı sırasında fiilî durumda meydana gelen bazı değişiklikler gecikmeye sebep olmuştur.

Yine, aynı şekilde, TMO'nun malî krizi, maalesef, bunun gecikmesine sebep olan bir başka olaydır.

Olay, Hakem Kurulundadır; çıkacak olan karara göre, yine aynı şekilde, TMO'nun hareket etmesi gerekmektedir.

Üzerinde en fazla durmamız gereken konulardan bir tanesi, 1989 yılında, TMO'nun Beslen Makarnaya iştiraki konusudur. Beslen, 24.6.1989'da TMO'ya yazı yazarak, her boyutta işbirliği önermiştir. Bunun sebebi olarak, yurtiçi ekonomiye katkısı, yurt dışına katkısı ve Gaziantep yöresine de istihdam sağlamasından dolayı durumunun kötü olduğunu ve o yüzden TMO'yu kendisine iştirakçi olarak kabul etmek istediğini bildirmiştir. Bunun üzerine, genel müdürün "konu incelensin" talimatıyla, konu, APK'da incelemeye alınmıştır. Genel Müdür Yardımcısı Nadir Karakaş, iştirak portföylerinin dolduğu, Gima ve Migros'taki iştiraklerinin özelleştirildiği, hükümet politikasının buna uygun olmadığı ve yine aynı şekilde, şirketin durumunun da kendileri tarafından tam olarak (alacak-borç durumlarının, malî durumlarının) bilinmediğinden dolayı, buna karşı çıkmıştır.

Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu ise, Migros, Gima iştirakleri özelleştiği halde, Beslen'in fiyat değerlendirilmesi çok yönlü olarak araştırılmalıdır demiş ve bu, Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulunda kararlaştırılmıştır. Yine, Teknik İşler Daire Başkanlığı da, özellikle ihracata katkısı dolayısıyla, olumlu görüş bildirmiştir; daha sonra, pazarlık komisyonu kurularak, Beslen'in o günkü durumunun, çeşitli rakamlar olmasına rağmen, 40 milyar Türk Lirası olduğunu ve o an için beyan edilen borçlarının ise 22 milyar dolayında olduğunu ve bunun faizleriyle beraber netleştirdikten sonra yüzde 45'ine TMO'nun iştirak etmesinin uygun olacağını, Yüksek Planlama Kuruluna sunulmasını veya bakanın takdirlerine arz olunmasını karara bağlamıştır. Daha sonra, Araştırma Planlama Bilgiişlem Dairesi, bakanın onaylaması halinde, tesis değeri Ağustos 1989'da 40 milyar olan ve daha sonra yüzde 47 enflasyonla 58 milyara ulaştığı; borçların netleşmesi halinde, yüzde 45 iştirakine karşılık eşdeğerde buğday verilmesi önerisini yapmıştır. Neticede, bakan onayıyla Yüksek Planlama Kuruluna intikal ettirilmiş ve Yüksek Planlama Kurulu da 26.10.1990'da iştirak kararı almıştır. Yalnız, burada, o günkü Sayın Bakan, özellikle Beslen'in net değerinin çıkarılması uyarısında bulunmuştur.

Yine, mukavelede olmadığı halde, iştirakten hemen sonra, Araştırma Planlama Bilgiişlem Dairesi şu kararları almıştır:

1 - Şirketin dönen varlıklarının fatura bedeli üzerinden -ki, bu 6,8 milyardır- tesis değerine ilave edilmesi.

2 - Mevcut borçların vade sonu tutarlarının bugünkü değere indirgenmesi.

3 - Şirket borçlarının hesaplanması gecikir de şirketin net değerinin bulunması gecikirse, o günkü tahminî bedel üzerinden iştirakin yüzde 70'ine karşılık buğday verilmesi.

Bunun üzerine, Araştırma Planlama Bilgiişlem Dairesinin bu kararlarına göre, Beslen tesislerinin -Ağustos 1989'da 40 milyar iken, Devlet İstatistik Enstitüsünün toptan eşya fiyat endeksine göre yüzde 58 enflasyon oranıyla çarpılarak 26.10.1990'da, yani iştirak gününde 63,3 milyar olduğu ve yine, ilave edilen dönen varlıklarının 6,8 milyar olduğu- toplam değeri 70,1 milyardır; borçları ise, 31.12.1989'da alınan bilgiye göre, Emlak Bankası ve Ziraat Bankasından alınan borçlar 42,5 milyar tutarındadır ve bunlar, Emlak Bankasından sabit faizle yüzde 45 ile alınmış, Ziraat Bankasından sabit faiz yüzde 50 ile alınmıştır. Fakat, sonradan alınan Araştırma Planlama Bilgiişlem Dairesinin kararına göre, 1994 sonuna kadar ödenmesi planlanan bu borçlar, o günkü fiyata yüzde 74,25 faizle geri döndürülerek 21 milyara düşürülmüştür. Diğer borçların da 9 milyar olduğu beyan edildikten sonra, Beslenin -sermayesi 70 milyar, borcu 30 milyar- net sermayenin 40,1 milyar olduğu kabul edilmiştir.

26.10.1996 tarihinde, yine, Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığının yaptığı bir tespite göre ise, Beslen'in borçlarının sermayesinden 2,4 milyar fazla olduğu ve bu şekilde bu şirkete iştirak olunamayacağına dair görüşü vardır. Daha sonra, bakan, iştirak konusunda 19.12.1990'da bilgi istemiş ve verilen bilgiye göre, hesapların hâlâ netleşmediği, 12 500 ton buğdayın verildiği ve bundan sonra başka buğdayın verilmeyeceği bilgisi bakana verilmiş; fakat, yöneticilerde bundan sonra telaş başlamış, çeşitli kuruluşlara Beslen'in net sermayesinin tespiti için müracaat edilmiş; yalnız bu arada, 6.11.1990-4.11.1991 arasında da 47 bin ton buğday Beslen'e verilmiştir.

Mayıs 1991'de, Doğru Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Hasan Ekinci'nin bir gazete haberini konuya ilişkin alarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur; savcılık ise, .bu konuda takipsizlik kararı almıştır. Neticede, bunun üzerine Beslen de, 6.11.1992 tarihinde Gaziantep 4 üncü Asliye Hukuk Dairesine tespit yaptırmış, mahkemece sadece TMO'nun yüzde 45 hissesinin 78,8 milyar olduğu, verilen buğdayın 30 milyar tuttuğu ve geriye 48,8 milyarlık 81 251 ton daha buğdayın TMO tarafından verileceği tespiti yapılmış. Gaziantep 5 inci Asliye Hukuk Mahkemesine daha sonra Beslen'in açmış olduğu dava 23.5.1996'da bitmiş. Bu davaya göre de, Beslen, 72 bin ton buğday daha alacaklı kaldığı, İstanbul Kadıköy 3 üncü İcra Müdülüğü kanalıyla bunun 40 bin tonunu aldığı ve 30 bin ton daha alacaklı olduğu -en son durum- tespit edilmiştir.

BAŞKAN - 1 dakikanız var efendim.

FETİ GÖRÜR (Devamla)- Şimdi, bu durumda, tabiî ki, birçok karmaşık olay var. Bu karmaşık olayların sebebi, esasında, 2.10.1989'da imzalanan "Protokol ve Özel Şartlar" başlıklı belge, maalesef, ne görüşmeler esnasında ortaya çıkartılmış ne de mahkemeye ibraz edilmiştir.

Yine, bunun yanında, yönetim kurulunun, Yüksek Planlama Kurulunun ve bakanın uyarılarına uymadığı görülmüştür ve bu arada, özel protokolde olmayan uygulamalar yapılmıştır. Beslen'in sermayesi, 5,7 milyarken 40 milyar olarak kabul edilmiştir. Bu duruma göre, Beslen, 1996 fiyatlarıyla, 249 milyarlık buğday ödemesi gerekirken 1,3 trilyonluk ödeme yapmış ve burada 1,087 trilyon zarara uğramıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, süreniz bitti; lütfen toparlar mısınız.

FETİ GÖRÜR (Devamla) - Mahkemeyi kaybettikten sonra vereceği 72 bin ton buğday, mahkeme masrafları ve iştirak zararlarından 2 trilyona yakın -yani, 1996 fiyatlarıyla toplam 3 trilyonluk- bir zarar söz konusudur. Burada yapılacak olan, iadeyi muhakemeye gidilmesi ve bunun yanında, yine, yöneticilerden, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu üyeleri, APK üyeleri, Araştırma Planlama Bilgi İşlem Dairesi üyeleri hakkında ceza ve hukuk davalarının, zaman aşımı olmadan, bir an önce açılmasıdır.

Tabiî ki, bunun dışında birçok konu mevcut; fakat, en fazla göze batan konular bunlardı. Bunun yanında, yine, daha fazla göze batan, Özbekistan'a yapılan 100 tonluk buğday ihracatı meselesi var. Zamanım yetmediği için bu konuları size aktaramadım.

Ne yazık ki, bu tür konuların bir daha yaşanmaması için, memleketteki yetim hakkının kuruşuna kadar korunabilmesi için, insanlara, haram-helal kavramını ve dünyadaki her kuruşun hesabını ahrette vereceğimizi öğretmemizden başka çarenin olmadığını görüyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Görür.

DYP Grubu adına Sayın Evren Bulut; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA EVREN BULUT (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Mahsulleri Ofisinin araştırma raporları üzerinde, değerli grup milletvekilleri gibi, ben de, Komisyon üyesi olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve şahsınızı saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, arkadaşlarımın belirtmediği iki şey var; bunu, hem zabıtlara geçmesi hem de buradaki milletvekillerimizin ve Yüce Meclisin bilgilendirilmesi için önemli görüyorum. Toprak Mahsulleri Ofisi araştırma önergelerinin iki tane olduğunu, bulardan birisinin, 1991 seçimlerinden sonra, Doğru Yol Partisi ve SHP Hükümetleri zamanında, Anavatan Partisi İktidarını kapsayan, o zamanki Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü Ahmet Özgüneş'in dönemini ilgilendiren bir kısmı olduğunu belirtiyorum. Bu komisyon dört sene... Samsun Milletvekili Sayın İrfan Demiralp, o zaman Doğru Yol Partisi milletvekiliydi ve Komisyon Başkanımızdı, şu anda da Anavatan Partisi Samsun Milletvekili. Değerli arkadaşım, o dönemki raporların çok iyi takipçisidir, çok iyi bilgi sahibidir. Geçen dönem -bu raporlar- 6 400 sayfaya varan geniş bir çalışma yapıldı; bir kısmı da adalete intikal ettiği için, 1995 erken genel seçimleri geldiğinden dolayı, o raporlar maalesef neticelenmemişti. Bunu bilhassa vurgulamak istiyorum.

1995 seçimlerinden sonra, 1996 senesinin üçüncü ayında Anavatan Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Dumankaya'nın ikinci bir Toprak Mahsulleri Ofisi araştırması için bir önergesi Meclise geldi ve bu Mecliste de, bu, ağır şekilde konuşuldu. Nihayet ikisi birleştirilerek, bugünkü, sayın DSP milletvekili arkadaşımızın başkanlığında tüm milletvekilleriyle komisyonda karara bağlandı ve burada.

Ben burada, 1995 seçimlerinin bizi ilgilendiren Azınlık Hükümeti zamanında ve bu raporda, Sayın Dumankaya'nın vermiş olduğu çeltik üreticilerini ilgilendiren, beş arkadaşım buna fırsat bulamadı; ama, Türkiye'de sessiz çoğunluğun, çamur insanının bir kaderidir bu. Bana göre -1991 senesine kadar ithal pirinçten- Türkiye'de, çeltik üreticisini, kaderinden, işinden, tarlasından, mesleğinden soğutan o ithal pirinçlerin sahipleri, tahmin ediyorum, yine devreye girdiler.

Burada, 1995 senesinin Azınlık Hükümetinin, Sayın Tansu Çiller Başbakanlığında Nafiz Kurt'un Tarım Bakanı olduğu dönemin soruşturması şudur, iddia şudur: 1) Neden, Ofis, 20 bin tonun üzerinde çeltik aldı? 2) Niye 23 bin lira ile 28 bin lira arasında fiyat verdi? 3) Neden 8 bin liraya çeltik ithal edildi Rusya'dan, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin olduğu ülkelerden -Türkî Cumhuriyetleri dahildir buna- ve Ofise verildi?

Şimdi, Sayın Dumankaya -burada olmasını isterim buraya, haklı haksız -kendisini takdir ediyorum- çok şeyler getirdi; ama, bu verdiği önergeyle, Türkiye'de, aşağı yukarı onbeş ili ilgilendiren, ta Iğdır'dan Edirne'ye kadar onbeş vilayetimizi ilgilendiren bu çeltikçilerin meselesini de gündeme getirdi.

Şimdi, bakın, nasıl olmuş: 1995 senesinde Tarım Bakanlığının... 1994'den beri, Hükümetlerimiz, tarım satış kooperatifleri dahil, kararnameyle fiyatları açıklamıyor. Yani, Bakanlar Kurulu kararı alınmamış diyor çeltik alım fiyatlarında. Bugün, Ticaret Bakanlığında -sayın ortaklarımız da bilir- geçen dönemimizde de, şimdi de devam eden sistemimiz şöyledir: Hükümetin politikaları, bakanın telkini ve yönetim kurullarının onaylarıyla fındık fiyatları, ayçiçek fiyatları, pamuk fiyatları açıklanıyor ve bu şekilde de, Hükümet ve hükümetler, çiftçinin mağdur olmaması için... Dünya piyasalarında bazen fiyatlar düşük oluyor ve bu mücadeleyi bütün milletvekilleri veriyor bölgelerine göre. Ee, işte, Ofis de, Tarım Bakanlığımızın bir KİT kuruluşu olduğu için, Türkiye'de, Türk çiftçisinin, cumhuriyetten bugüne kadar hizmetinde olan bir kuruluşumuzdur. Ne yazık ki, Anavatan Partisi zamanında bütün milletvekilleri görmüştür ki, duvarlarında "Ofis çiftçinin karagün dostu" yazar; ama, 1991 senesine kadar bu karagün dostunun ne olduğunu Türk çiftçisi iyi bilmektedir, hele çeltik üreticisi çok iyi bilmektedir; karagün dostu vicdanlara sığdı, 1991 senesinde de bunun faturasını ödedi.

Şimdi, bizim amacımız politika yapmak değil, bir doğruyu vurgulamak. Çeltik nedir? Tabiî, Sayın Dumankaya, pilav dersen anlar da çeltik dersen anlamaz.

VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) - Öğret kardeşim...

EVREN BULUT (Devamla) - Çünkü, çeltik, kabuğu soyulunca pirinç olur, ondan sonra da pilav olur. Pilav deyince herkes anlıyor, çeltik deyince çok arkadaşımız bunu anlamıyor. (ANAP sıralarından gürültüler)

AHMET ALKAN (Konya) - Herkesi kendin mi sanıyorsun?!.

EVREN BULUT (Devamla) - Evet, aynen söylüyorum, kendine cevap hakkı da doğar.

Bakın, şimdi, iddia ettiği fiyatları söylüyorum: "1995 Kasım ayında, baldo çeltiğin fiyatı 28 bin lira, orta taneli çeltiğin fiyatı 25 bin lira, kısa taneli çeltiğin fiyatı 23 bin lira olarak açıklanmış; o gün çeltik 17 bin liraymış" diyor; bu, bir sene evvelki çeltik fiyatıdır. Yani, 1994 senesinde çeltik fiyatı 17 bin lira, 1995 sensinde çeltik fiyatları 28 bin lira, 25 bin lira, 23 bin lira. Eğer, sayın arkadaşım, 10 senedir devam eden enflasyonu, elektriğe, mazota, gübreye ve hastaneye yapılan zammı düşünmüyorsa, o zaman çeltik fiyatı 17 bin lira olarak açıklanmalıydı.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Bunu seçim bölgende de söylesene!..

EVREN BULUT (Devamla) - 58 bin ton çeltik alınmıştır. Bu çeltiğin alındığı iller aynen şöyledir: Edirne, Samsun, Çorum, Sinop, Çanakkale, Tekirdağ, Bursa, Adana, Balıkesir. Bu çeltik...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Hastalıklı olanlar için söyledim ben.

EVREN BULUT (Devamla) - Ben, çeltikçi adına konuşuyorum. Çeltik alımı, Ofisin en dikkat ettiği alımdır; çünkü, ekimi, çeltik komisyonunun denetimine bağlıdır; o ilçedeki kaymakam başkanıdır, Devlet Su İşlerinin yetkilisi üyesidir, Ziraat Odası Başkanı üyesidir, çeltikçilerden seçilmiş üye vardır, aynı zamanda doktor vardır, ilçe tarım müdürü vardır. Çeltikçi müracaat eder, oraya para yatırarak o vesikayı alır ve ekim müsaadesi verilir. Bu illerimizde, 1995 senesinde verilen rakamlar burada. Sayın Dumankaya diyor ki "Çorum'da 54 bin ton alındı." O sene alınan çeltiğin tamamı 54 bin tondur, Çorum'da da 11 400 ton alınmış. Çeltikçinin hepsi birbirini tanır. Orada, bu malı dökerken, rutubet meselesi vardır. Çeltikçi çuvalla getirir, bunu alan eksper çok inceler, 14 rutubet olmazsa o çeltiği depoya alamaz; çünkü, çiftçi parasını alır ve artık o çeltik, Ofiste imza atan eksperin, müdürün zimmetindedir. Bu alımlar, 14 rutubet ve randımana göre alınır, içindeki pirince göre para verilir; yani, o ölçümlerde 100 kilo çeltikte 60 kilo pirinç tutuyorsa... Sayın Tarım Bakanının dediği gibi, bu sene 48 bin lira olarak açıklanmıştır; yani, geçen sene 28 bin lira, bu sene 48 bin lira; ama, çeltik fiyatlarına ödenen para, global 40-44 bin liradır.

Şurada görülüyor ki, bu talihsiz değerli arkadaşımın, çeltik üreticilerinin, Toprak Mahsullerinin... Önümüzdeki sene de çeltik üreticilerinin mağdur olmaması için söylüyorum. Bugün 400 bin ton pirinç tüketiyoruz, 100 bin ton pirinç üretiyoruz; yani, sadece yağ ve pirince ödediğimiz para 1 milyar dolar. Bunlar hangi çiftçiye gidiyor -işte burada yazılı- Amerika, Mısır, Tayland, Pakistan ve İspanya çiftçisine gidiyor. Bunu 1991 senesine kadar.... Ben siyasî partilerin programlarına riayet ederim; ama, milletvekillerinin sayın genel başkanlarını yanıltmamaları lazımdır. Nasıl, 1991 seçimlerinde, Edirne'de, geldiler, buğdaya 70 lira fiyat verdiler; o 70 lira da bir işe yaramadı ve Sayın Necmettin Cevheri Tarım ve Köyişleri Bakanı olduğu zaman ödendi. O zamanın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Doğan burada olsaydı, kendisine söyleyecektim. Bizim Meriç Nehrinde çeltikler kuruduğu zaman, o Bakanımız geldi -kendisi iyi bir bakandır, sevdiğim bir insandır- bize "İpsala'da çeltik ekmezseniz ne olur, karanfil ekin" dedi; ama, orada çeltikten başka bir şey yetişmiyor; o arazi tuzlu bir arazidir, yüz senedir ancak çeltik ekiliyor. İşte, bu önergeler, bu anlayışlarla verildiği için, otuz senedir benim mesleğim olan bu işi yapan ve burada bizi dinleyen, Boyabat'tan, Tosya'dan, Çarşamba'dan, Balıkesir'in Göneninden, Çanakkale'nin Ezinesinden bütün çeltikçiler, bunun doğru veya yanlış olduğuna karar veriyor.

Ben, şimdi, şunu söylemek istiyorum; bugünkü Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı da burada: Ne yapmış; Hükümet kararnamesinde çeltik fiyatı açıklanmamış; 48 bin lira ve altındaki ufak taneli fiyatları, Bakanlık talimatı ve yönetim kurulu kararıyla açıklanmış. Şimdi, verilen önerge şu: Usulsüzlük, yolsuzluk...

İkincisi: Hiç kimse, 8 bin liraya, 12 bin liraya dünyanın hiçbir yerinden buraya çeltik getirip de bu ofislere veremez. Niye veremez; çünkü, birincisi, bu, çeltik komisyonunun raporuna bağlıdır; ikincisi, gayet basittir, Sayın Dumankaya, Çorum'a gider, Samsun'a gider, Edirne'ye gider, İpsala'ya, Meriç'e, Uzunköprü'ye gider, orada çeltiği kim dökmüşse belgesini alır -çünkü, on tonun üzerinde, yirmi tonun üzerinde mal dökmüşse bu işi yapmıştır- ziraat odasına gider, kaymakama gider, oradaki hayalî çeltik, dökülmüşse, 5 dakikada bulunur. Bunları, gerçek olmadığı için, değerli arkadaşıma yanlış bilgiler verdikleri için söylüyorum.

Şimdi, Sayın Dumankaya, İstanbul Milletvekilidir, İstanbul'da da çeltik ekiliyor; nerede çeltik ekildiğini kendisi bilmez, ben söyleyeyim: Çatalca'nın kuzeyine gideceksin. Tabiî, sen sahile gidersen orada bikinili insanlar görürsün, kuzeye gideceksin, Yeniçiftlik beldesine gideceksin; ama, Kumburgaz'a gidersen, orada çeltikçi yoktur. Şimdi, Sayın Dumankaya'dan, Çatalca'da, yirmi gün sonra, o insanların o çamurun içerisinde ne şekilde mücadele ettiklerini görmesini rica ediyorum.

Tabiî, biz, Anavatan Partisiyle üç aylık iktidar olduk. Gittiniz, çaya yüzde 100 zam verdiniz; ama, pancara...

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Yüzde 157 verdik Evren Bey...

EVREN BULUT (Devamla) - Pancara 4 400 lira verdiniz.

AHMET ALKAN (Konya) - Yüzde 174 verdik.

EVREN BULUT (Devamla) - Ben, çayın köküne kadar alınmasına taraftarım; ama, çay alınıp yakılıyor. Pirincin 400 bin tonunun 300 bin tonu açık.

Şimdi, bu çeltik olayı, Türkiye'nin çok önemli olayıdır. Hasta olduğunuz zaman, eskiden, böyle ilaçlar milaçlar yoktu. Bu çeltik eğer Türkiye'de işlenirse, birinci kırığı çorbalık olur, ikinci kırığı çocuk mamasına gider, ondan sonraki artan sizin işinize yaramaz, ama, bira olur. Bunların her çeşidinden Türk Milleti istifade eder. Hatta, kabuğu da, metal sanayiinde ambalajda kullanılır. Bundan, 500 bin, 700 bin insan istihdam görür; Kamyoncu taşır, vergi verilir, elektrik kullanılır, ilaç satılır... Velhâsıl, ekonomiye bir katkısı vardır.

Çeltik olayının üzerine şunun için duruyorum:

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Seçim çevren olduğu için, değil mi?

EVREN BULUT (Devamla) - Hiç önemli değil.

Türkiye, bugün, mutlaka yağ açığını ve pirinç açığını halletmelidir. Bugün, biz, 2,5 milyon ton ayçiçeği işleyen fabrika kurmuşuz; ama, bu yanlış politikalardan, gele gele, 500 bin ton ayçiçeği işler hale gelmişiz.

Benim burada olmamın sebebi de bu; ben, Meclise bu işler için geldim. Ama, Kars'tan Edirne'ye kadar tarım sigortası yok; tarım sigortası olmayan açık bir toplum... Yağmur yağdı, kar yağdı, görüyorsunuz, her yerde, Türkiye'nin elli yerinde bu oluyor; ama pirinci...

Şimdi, biz, Avrupa ülkesi olalım diyoruz... Pirinç, Çin'de, Japonya'da ve Güney Kore'de millî bir üründür. GATT Anlaşmaları ve dünyadaki tarım ürünlerinin serbest dolaşmasına, Japonya ve Güney Kore yıllarca imza atmadı; çünkü, Çin'de o kadar insanı, Japonya'da o kadar insanı o mahsul beslediği için, o mahsulden o insanlar bugünkü medeniyeti yakaladıkları için. Japonya, dışardan 1000 liraya getireceği pirinçi duvarlarından sokmadı, kendi pirinçini 6 bin liraya, 7 bin liraya yedirdi; yoksa, bir kamyon sanayi ürünü verip, 30 kamyon pirinç alabilirdi. Oysa biz, yüzde 43'ü tarımda yaşayan ve tarım ülkesi olan, sanayi toplumunu daha yakalayamamış bir ülke olarak... Meclisimiz, bunlara mutlaka yardımcı olmalıdır.

Tabiî çeltikçi bu tarafta oluyor, fındıkçı bu tarafta oluyor, buğdaycı bu tarafta...

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Buğdaycıdan bahsetmiyorsunuz.

EVREN BULUT (Devamla) - Buğdaycıdan da bahsedeceğim.

Toprak Mahsulleri Ofisi 20 bin ton mal alır diye sınırlama yapamazsın. Toprak Mahsulleri Ofisi, o ülkedeki çiftçinin zor zamanında devreye girip, o insanları mağdur etmemek için vardır. Bu sene, yine, Hükümetimiz, ekmek fiyatlarından dolayı, buğdayda bir müdahale yaptı. Biz, çiftçi olarak bunu yanlış buluyoruz. Neden yanlış buluyoruz; çünkü, önümüzdeki sene bütün buğday Ofise gelir. Bugün, 18 bin liraya harmanda mal almış, beş ay bekletmiş; haliyle, dolar, ilaç, şu, bu artıyor, buğday da artmış -bizim, onu elinde tutan çiftçiyi cezalandırma hakkımız yoktur- 25 bin liraya tırmandığı zaman, Hükümet, dolaylı yoldan müdahale etti ve düşürdü.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Geç kaldı!..

EVREN BULUT (Devamla) - Şimdi, bunun adı serbest piyasa ekonomisi değil. İlaçlara her gün zam geliyor, şuna zam geliyor da, buğdaya geldiği zaman da, bizim müdahale etmememiz lazım; yani, ben kendi Hükemetimi de tenkit ediyorum.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Zamları kim yapıyor?!.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Ağzına sağlık...

EVREN BULUT (Devamla) - Tabiî, buna "ağzına sağlık", öteki olunca, değil...

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin.

EVREN BULUT (Devamla) - Sayın milletvekilim, sen Manisalısın. Geçen hafta Manisa'daydım.

Türk çiftçisinin genel meseleleri çok az; ama, önemli. Türkiye'nin toprak kadastrosu 2025 yılında bitiyor. Bugün, kadastrosu bitmemiş, orman kadastrosu bitmemiş, devletle sürtüşen, tarım sigortası olmamış, altyapısı tamamlanmamış tarım kesiminin, işte böyle, şehirlere akımını zorluyoruz. Bu insanların hiçbiri kendi isteğiyle gitmedi; kimi anarşi yönünden gitti; ama, çoğu da, miras yoluyla toprağı bölündüğü için, bilhassa Karadeniz Bölgesindeki insanlarımız, miras yoluyla toprakları bölündüğü için terkettiler. Şimdi, şehirliler köylere kaçıyor, esasında temiz hava orada.

Ben, geçen dönem, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili araştırma komisyonunda dört sene bulundum. Burada neler olduğunu hepimiz biliyoruz; ama, bir kısmı adalete intikal etmiştir. Türk çiftçisinin ve Türk Mİlletinin hakkını-hukukunu gasp edenler, haksız kazananlar için iki ceza var; bir adalet yoluyla oluyor, bir Tanrı yoluyla. Mutlaka, bunların ikisinin de gerçekleşmesini istiyoruz. Adalet yolunu biz sağlayacağız, öteki zaten işini yapıyor.

BAŞKAN - 1 dakikanız var Sayın Bulut.

EVREN BULUT (Devamla) - Sayın Dumankaya'nın, eğer benim dostumsa, çeltik üreticilerinden, 58 bin liraya alındığı için, peşin para ödendiği için, af dilemesi lazım; çünkü, bu çeltik üreticisinin, verdiğin hiçbir önergede gühahı yoktu. Bu insanlar, alınterlerini, emeklerini getirdi Ofise, kırk tane eksperden geçerek, bizim yaptığımız iş -o günkü azınlık hükümeti- parasını tık ödedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bulut, 1 dakika veriyorum; lütfen, toparlayın.

EVREN BULUT (Devamla) - Aynı zamanda, o gün, o azınlık hükümetinin yaptığı çok önemli bir şey vardı: Türk çiftçisine yüzde 50 oranında gübre sübvansiyonu yaptı; bugün, 10 ton gübrenin 5 tonunun bedelinin devlet tarafından ödenmesini sağladı.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Evren Bey, tütüne gel, tütüne...

EVREN BULUT (Devamla) - Bu duygularla, çeltik üreticisi ve Türk çiftçisi için, bu Mecliste olan Ziraat Odaları Kanunu Tasarısını, Tarım Satış Kooparatifleri Kanunu Tasarısını, hep beraber, inşallah çıkarırız.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Evren Bey, tütün ne oldu?..

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bulut.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, konuşmacı her sözünde bana sataşmış...

BAŞKAN - Hangi konuda sataştı efendim; konuyu belirtin; yani, sizin isminizi anmak, size sataşmak demek değildir.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Beni bilgisizlikle...

BAŞKAN - Efendim, oturur musunuz... Size hangi konuda sataştığını...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Söylüyorum işte...

BAŞKAN - Bir dakika.... Rica ediyorum.. Oturur musunuz...

Hangi konuda size sataştığını bana bildirin; ben, zaptı getirtip inceleyeceğim ve size söz vereceğim.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Ben, size şimdi söylüyorum zaten... Dinleyin...

BAŞKAN - Hayır efendim; yerinize buyurun.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sözlü olarak bildiriyorum size...

BAŞKAN - Ben, bir sataşma konusu görmedim. Siz bana bildirin, tutanağı getirtip incelerim. Buyurun, oturun.

ANAP Grubu adın,a Sayın Abdullah Akarsu; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; benden önce konuşan Doğru Yol Partisi Grubu sözcüsü Sayın Evren Bulut'a, çiftçinin meselelerine sahip çıktığı için çok teşekkür ediyorum; ancak, bir cümleyle şunu ifade etmek istiyorum: Doğru Yol Partisinin idarecilerinin ve bütün fertlerinin de aynı duygu ve düşünceleri taşıdığına inanmak istiyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

Evren Bey, ağzınıza sağlık, o latif dilinizle bir başladınız, çeltikçiden girdiniz, devamlı çeltikten bahsettiniz; ama, hiç zeytinyağından, zeytinden bahsetmediniz, buğdaydan bahsetmediniz. Ben, aşağıdan konuşunca, buğdaydan biraz bahsettiniz. Pancar üreticisi hâlâ parasını alamıyor.

BAŞKAN - Sayın Akarsu...

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Müsaade eder misiniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Siz, rapor üzerinde konuşun.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Bakın, sürenizi durduruyorum...

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Sayın Başkanım, bakın...

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Sürenizi durduruyorum...

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Efendim, hem yargıç hem savcısınız.

BAŞKAN - Efendim, ben, bu Meclisi yönetiyorum...

RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) - Yanlış yönetiyorsun.

BAŞKAN - Şimdi, kürsüye her gelen arkadaşımız, bir önceki konuşmacı arkadaşa cevap verirse... Bakın, biraz önce gruplar birbirine sataştı ve biz, burada yönetemedik... Sizden rica ediyorum...

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Bakın...

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Rica ediyorum... Meclisi ben yönetiyorum... Yani, niye bu kadar itiraz ediyorsunuz...

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Sayın Başkan...

BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) - Sataşma yok; methediyor arkadaşı.

BAŞKAN - Efendim, beni bir dinler misiniz...

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Ama, benim size de cevap hakkım var Başkan.

BAŞKAN - Siz, benim konuşmamı bir dinleyin de... Sürenizi durdurdum.

Sayın arkadaşım, bakın, kürsüye her gelen arkadaşımız, kendisinden önceki arkadaşa sataşırsa bu Meclis çalışmaz; ama, istemiyorsanız, Meclisi çalıştırmayalım.

Buyurun.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Saygıdeğer Başkan, Meclis, siz, eğer benim konuşmama müdahale etmeseydiniz, bir dakika kazanacaktı. Biz, karşılıklı birbirimizle çok iyi, nezaket kuralları çerçevesinde anlaşıyoruz.

BAŞKAN - Bu kürsüden anlaşamazsınız.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Müsaade eder misiniz... Ben, bu kürsüye, 20 dakika boyunca, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili rapor hakkında konuşmak ve diğer konuşmacıların kendi Grubum hakkında söylediği laflara cevap vermek için çıktım; bu hakkı benim elimden alamazsınız.

BAŞKAN - Efendim, rapor üzerinde konuşun.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Rapor üzerinde konuşuyorum. Bu rapor -Toprak Mahsulleri Ofisi, haşhaşı da alır, buğdayı da alır, çeltiği de alır- her şeyi kapsıyor Sayın Başkanım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) - Öğrenecek! Oniki senedir öğrenemedi daha!

BAŞKAN - Efendim, herhalde raporu okumamışsınız.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Buğday üreticisine yapılan, bana göre, büyük bir zulümdür. Çok açık ve net ifade etmek istiyorum; bu kürsüden, daha evvel de bu noktada bir konuşma yapmıştım. Bakın, Toprak Mahsulleri Ofisi öyle bir zorda ve sıkıntıda kaldı ki, secale cornitum, yani, çavdar mahmuzu yüzdesini yükselterek, limanda bekleyen geminin malını almak zorunda kaldı; yani, bütün bunlar, Türk tarımının hastalığının sonucudur. Esasen, bu sıkıntıyı veren, Türk çiftçisi değildir; bu sıkıntıyı veren, bu işi layıkı veçhile yerine getiremeyen idarecilerdir ve hantal bürokrasidir. Bu noktada anlaşmamız ve bu noktayı acilen tedavi etmemiz gerektiğine inanıyorum.

Bakın, bir zeytinyağı meselesi var. Zeytinyağı 140-150 bin lira oldu, fiyat geri geldi. İlk mal çıktığı zaman, 240 bin liradan serbest piyasada satılıyordu, şimdi 140 - 150 bin lira. Tariş'in stoklarında 35 bin ton mal var; üç ay, dört ay vadeli aldığı için, üretici ürününü oraya satmak istemiyor. Fiyat düştü... İki ay önce 240 bin liraya satılan zeytinyağına, Hükümetimiz, niçin müdahale etmiyor?

Pancar parasını hâlâ ödemediniz; parayı, götürüp, şekerkamışından şeker üreten ülkelere mi vermek istiyorsunuz?!.

Bu insanlar bizim insanlarımız, bu dert bizim derdimiz. Burada, kavga etmeden, bu problemlerin çözümünu bulmak zorundayız. Çeltik üreticisi için aynı şey, buğday üreticisi için aynı şey, pancar üreticisi için aynı şey... Ama, bir şey var sevgili milletvekili arkadaşım, komisyon üyesi dostum, lop eti de biz ithal etmedik. Bunu da, bir soru işareti olarak arz ediyorum size.

Konuşmama başlıyorum... Özür diliyorum...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Daha yeni mi başlıyorsun?!.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Konuya yeni geleceğim efendim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü ve bölge müdürlüklerinde meydana gelen yolsuzluk, usulsüzlük ve başka olayları araştırmak amacıyla kurulmuş 10/6 esas nolu Meclis Araştırması Komisyonunun bir üyesi olarak, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Var olan bilgilerinizi, bir nebze tazelemek istiyorum.

Toprak Mahsulleri Ofisi, 24.6.1938 tarih ve 3491 sayılı Yasayla kurulmuş, tüzelkişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk, sorumluluğu sermayesiyle sınırlı, sermayesinin tümü devlete ait, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı bir iktisadî kamu teşekkülüdür. Görevi, ana statünün 4 üncü maddesinde, çok açık bir şekilde "Yurtta hububat fiyatlarının üreticiler yönünden normalin altına düşmesini ve tüketici aleyhine anormal derecede yükselmesini önlemek; bu ürünlerin piyasasını düzenleyici tedbirler almak ve gerektiğinde Bakanlar Kurulu kararıyla, hububat dışında, bakliyat ve yağlı tohumlarla ilgili verilecek görevleri yürütmek; afyon ve uyuşturucu maddelere konulan devlet tekelini işletmek amacı ile teşkil edilmiştir" diye belirtilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Mahsulleri Ofisine, yasalarımız, düzenleyici görevler de yüklemiştir. Ürünlerin gerçek değerini korumak, piyasaları düzenlemek, olağanüstü durumları düşünerek gerekli stokları hazırlamak, bu kurumun görevleri arasındadır; ama, ne yazıktır ki, son yıllarda, ehliyetsiz ellere teslim edilen bu büyük kurum, artık, görevini, fonksiyonlarını icra edemez hale gelmiştir. Kurumun pasifize edilmesi, hepinizin malumu olan bazı çevrelerin, haksız ve çok yoğun, korkunç paralar kazanmasına sebep olmuştur.

1991 yılında Anavatan Partisinin iktidarı devrettiği dönemde, Ofis stoklarında 5 485 018 ton mal vardı; 1992 yılında 2 milyon 17 bin ton, 1993 yılında 445 bin ton, 1994 yılında 1 milyon 684 bin ton, 1995 yılında da 400 bin ton civarında seyretmiş. Görünen o ki, Toprak Mahsulleri Ofisinin elindeki buğday, savaş stoklarına bile yetmeyecek düzeydedir ve bu oran, bizim İktidarımız döneminde, hiçbir zaman -Körfez Savaşı sırası da dahil olmak üzere- bu rakamlara düşmemiştir.

Bu kuruluş, tecrübesiz yöneticilerin elinde oyuncak olmuş, keyfî uygulamalarla, ülke ve kurum çok büyük zararlara uğratılmıştır, bazı çevreler de çok büyük paralar kazanmışlardır. Ofis, Ali Babanın çiftliği misali, hoyratça kullanılmış, dargelirlinin ihtiyaçlarının karşılanması, korunması gerekirken, para babaları tercih edilmiş, çiftçinin alınteri, emeği, onlara peşkeş çekilmiştir.

Size bir örnek vermek istiyorum: Ofis tarafından bir ihale açılıyor, pirinç alınacak; şartlar belirtiliyor; şartlara uygun, kaliteli pirinç öneren bir firma -ismini vermiyorum- ihaleyi kazanıyor. İhale komisyonu -ihaleyi kazanan firma olmasına rağmen- ihaleyi iptal ediyor; Akel Firmasının vermiş olduğu teklifi, istedikleri şartlara uymadığı ve Mersin Limanında olan pirincin, Ege ve Marmara Bölgesine karayoluyla nakledilmesinin maliyeti artıracağı gerekçesiyle reddediyor; ama, olanlar bir gecede oluyor. Bir gecede, beğenilmeyen Akel Firmasının pirinçlerine nur yağıyor, kalitesiz pirinçler, bulunmaz Hint kumaşı oluyor ve Romak A.Ş.'nin kazandığı ihale iptal edilerek, sayın yetkililerin talimatıyla ihale yenileniyor ve Akel Firmasına veriliyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinde buna benzer o kadar çok usulsüzlük ve yolsuzluk var ki, burada hepsini anlatmaya kalksam, hem ruhen sıkıntıya gireriz hem de buna zaman yetmez ve bu iş, binbir gece masalları gibi sürer gider. Komisyon, 13 ayrı konuyu inceledi. Hatta, o noktada, biz Anavatan Partili üyeler olarak, eskiye dönük de inceleme olmasına muhalefet etmedik; araştıralım, doğrusu eğrisi neyse bulunsun dedik. Çok güzel bir çalışma yapma gayreti içinde olduk; ama, Komisyon Başkanı istifa etti. Her araştırma komisyonu üyesi, her soruşturma komisyonu üyesi, buraya çıktığında aynı şeyleri ifade ediyor "zaman yetersiz, imkânlar sınırlı; olayları ciddî bir şekilde araştırmaya zaman ve imkân yeterli olmuyor" diye şikâyet ediyor. Ben, aynı şeyden yine şikâyet ediyorum. Geçen konuşmada bunu söyledim, yine söylüyorum; çünkü, 13 ayrı konu. Biraz evvel, Doğru Yol Partisinden grup sözcüsü arkadaşımız Sayın Evren Bulut söyledi, (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun dosya sayfası 4 620, öyle mi efendim?

EVREN BULUT (Edirne) - Evet.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Bu komisyon raporu da az değil; yani, zaman olsa, bunu biz, 14 620 sayfaya çıkarabilirdik; o kadar ciddî araştırılması gereken bir konu; ama, zaman yok. Biz, Anavatan Partili TMO Araştırma Komisyonu üyeleri olarak, Sayın Emin Kul ile beraber, komisyon raporuna çekimser rey verdik. Onu da şöyle izah ediyoruz: 13 konudan "Akel Firması Aracılığı İle Yapılan Pirinç İthali İle İlgili Rapor" başlıklı bölüm ile "Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce 1992 Yılında Yapılan 100 000 M/Tonluk (metrelik/ton) İhracatla İlgili Rapor" başlıklı bölümlere iştirak ettiğimizi; keza, nasıl olduysa bu konularda yolsuzluk ve usulsüzlük tespit edildiğini, 19 uncu Dönemde (10/4) esas sayılı Araştırma Komisyonu tarafından ilgili bakanlık kademelerince incelenen Beslen Makarna Gıda Sanayii ve Ticaret A.Ş'ye TMO'nun iştiraki konusunun yeniden incelemeye alınmasına gerek olmadığına iştirak ederek, gerekli düzenlemelerin yapılmasını memnuniyetle karşılamakla beraber, özellikle de diğer konularda hiçbir suç unsurunun Komisyon tarafından bulunamadığı düşüncesine inanmadığımız için, burada çekimser oy kullandık.

Bakın, bunun bir izahı daha var. Konuları incelemekle görevlendirilen ve komisyona raportör olarak gelen insanların genellikle incelemeleriyle ilgili konulardaki raporları, daha önce bu konularda yapılan ve evrak üzerinden derlenerek tespit edilen işlemleri yeniden diledikleri yönleriyle derlemek, kendi yaklaşımlarıyla yorumlamaktan ibaret olmuştur. Yani, onların da zamanı yetmedi; eldeki mevcut bilgi, belgeleri derlediler, bir tasnif ettiler, kendi kafalarına göre yorumlayıp ortaya koydular; bunu arz etmeye çalışıyorum.

Esas üstünde durmamız gereken ve bu ülke için mutlaka çözülmesine inanmamız gereken konu, Toprak Mahsulleri Ofisinin acilen düzenlemeye alınmasıdır, yapılanmasının değiştirilmesidir, siyasetçinin oradaki elinin çekilmesidir. O, aslî görevini icra etmek için gerekli serbestliğe, gerekli güçlere kavuşmak zorundadır. Vermezseniz, buğday stokunu savaş stoku noktasında dahi tutamaz. Vermezseniz, kurumun elindeki arazilerin şahıslara ait mülkiyetlerle kurumun zararına takas edilmesine ses çıkaramazsınız. Vermezseniz, yurt dışından, yetkisiz, ihalesiz, kurumu ve devleti zarara uğratma pahasına buğday ithal edilmesine hoşgörüyle bakmak zorundasınız; usulsüz olarak ihale verilmesine göz yummak zorundasınız; vasıfları iyi olmayan ürünlerin fahiş fiyatla TMO'ya satıldığı, Ofisin yaptığı sözleşmelerle uymadığı, hastalıklı ürünlerin iç piyasaya sürüldüğü, siloların kira bedellerinin alınmadığı, farklı faturalara ödeme yapıldığı gibi haberlere kulak tıkamak zorundasınız. Sonra da, Komisyon olarak bu raporları "imzalayalım" demek durumunda, tamamının altına bizim gibi imza koyamazsınız, eğer bunları düşünüyorsanız. Biz bunu yaptık. Benim devlet anlayışım, siyasî terbiyem, buna çekimser şerhi koymadan imzalamayı düşündürmedi. Bu raporun altına, katılmadığımız yönleri olması bakımından, gönül rahatlığıyla imza koymadık, bir çekimser şerhi koyduk.

Değerli milletvekilleri, Komisyon tarafından incelenen diğer konularda yeterli inceleme yapılamamış, kâğıt üzerindeki mevcut bilgiler, verilen raporlar yeterli addedilerek derpiş edilmiştir. Komisyon raporuna bu noktadan da muhalefet şerhi koyduk.

Saygıdeğer milletvekilleri, Alicengiz oyunlarıyla Türk çiftçisinden esirgenen para, yani, 2-3 milyon ton buğday ithal edilmesine sebep olan olay, maalesef, hepimiz için sıkıntı verici boyuttadır. Biraz evvel konuşan sözcü arkadaşım ifade ettiler; ben yerimden ikaz edince, sağ olsunlar, onu da dile getirdiler, buğday için yüzde 157, buğday çiftçisine verilen zam. Toprak Mahsulleri Ofisi, elinde yeterli kaynak olmadığı gerekçesiyle mal alımını durdurduğu için, Türk çiftçisi, elindeki buğdayı 18-19 bin liraya satamadı; 22 bin lira, 19 bin lira fiyat verilmişti; 22 bin lira en iyi buğdaya, 22 700 lira aylık gecikme farkları da olmak üzere fiyat verilmişti, 14-15 bin liraya gitti. Sonra, Sayın Hükümet bir tedbir almak istedi; Sayın Başbakan bir beyanatta bulundu, ekmek şu fiyat olacak, böyle satacaksınız... Ama, mızrak çuvala sığmadı. Bu arada da, ne gariptir ki, hemen çavdar mahmuzu yüzdesini düşünerek, gemilerin üstündeki malları ithal ettik. Yani ne yaptık biliyor musunuz; buğday çiftçisine, kendi çiftçimize, Türk insanına vermediğimiz parayı, Arjantinliye, Amerikalıya verdik; bunu söylemek istiyorum. Pancar çiftçisine vermediğiniz, Türk pancar çiftçisine vermediğiniz parayı, işte, yabancı ülkelerin çiftçilerine vermek zorunda kalıyoruz; bunu söylemek istiyoruz. Yani, bu Ofisin, bu noktada, düzeltilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisi dev bir kuruluş; ama, gerektiği gibi kullanamıyoruz. Neden mi; öncelikle, ehliyetsiz ve yetkisiz insanlara teslim etmişiz. Piyasayı bilmeyen, tarımdan anlamayan, Türkiye'yi ve çiftçiyi düşünmekten ziyade şahsî menfaatlarını önplana çıkaran insanlarla çalışmak zorunda değiliz. Siyasetçileri tamamıyla Ofisin içine sokmuşuz. Alınan kararların ve uygulanan politikaların siyasetçilerin istek ve önerileri doğrultusunda olması için çaba göstermiş, hizmet vermelerini sağlamışız. Bu yapılanmanın mutlaka düzeltilmesi lazımdır. Sonunda bu gibi kötü tablolarla her zaman karşı karşıya kalabiliriz. Son yıllardaki hükümetler, Toprak Mahsulleri Ofisini devreden çıkardılar, atıl duruma getirdiler.

Yüce Meclis kürsüsünden, şu andaki Hükümete birkaç soru sormak istiyorum. Toprak Mahsulleri Ofisinin sahip olduğu teknik yatırımlar, ekipman ve milyonlarca tonluk silolar şu anda hangi amaçla kullanılmaktadır? Ofis alım yapmamakta; çiftçinin, tüccarın eline terk edilmesine seyirci kalmakta iken, bu teknik araç ve gereçler kimler tarafından kullanılmaktadır? Kimlere, hangi bedellerle kiralanmıştır; yoksa, boş bırakılıp kurum zarar mı ettirilmektedir? Bu açıdan bakıldığında, devletin zararı ne kadardır? Bu zarar kimden sorulacaktır? Devreden çıkarılan, atıl bir KİT haline getirilen Toprak Mahsulleri Ofisinin acizliğinden kimler kazançlı çıkmıştır, esas sorun burası. Çiftçimizin uğradığı zarar nasıl tazmin edilecektir? Malı para etmeyen çiftçinin gönlünü alıp, tekrar o ziraatları yapmaya nasıl teşvik edeceksiniz? Bunları sormak istiyorum Hükümetimizin kıymetli üyelerine.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ülkemizde buğday fiyatlarını dalgalanmalardan korumak için kurulmuş olan, çiftçinin zarar görmesine engel olmakla görevli Toprak Mahsulleri Ofisi, maalesef devredışı bırakılmıştır. Haktan hukuktan bahsederek iktidara gelen bu Sayın Hükümetin uygulamaları hayreti şayandır. Toprak Mahsulleri Ofisinin, sadece, düzenleyici alım ve satımlar yapması, gerektiğinde satış yaparak spekülatif davranışları önlemesi yerine, uyguladığı bak-gör politikası, hakikaten esef vericidir. Sorumluların korunması, kollanması, suçsuz gibi gösterilmesi, hem politikacıları hem seçmenlerimizi, yani, dolayısıyla bütün Türk Milletini üzmektedir.

BAŞKAN - 1 dakikanız var efendim.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'nin, güzel ülkemizin, dünyadaki hızlı ve sistemli değişimi anlayıp ayak uydurabilecek, atıl değerlere ivme kazandıracak, çeşitli pazarlıklar üzerine kurulmamış güçlü bir hükümete ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ve bunu söylerken, bu Meclisin bugün yaptığı ilk toplantıda yaşanan uygunsuz hareketleri teessüfle karşılıyorum; onun için, bir hadisi şerifi hatırlatmak istiyorum: "Sağ elin verdiğini sol elin görmemesi lazım."

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akarsu.

Sayın Hükümet, konuşacak mısınız efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin (10/6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunda, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili, 10 konu ve öneri yer almıştır. Bunlarla alakalı yapılan ve yapılması düşünülen çalışmalar hakkında bilgi arz etmeden önce, bazı milletvekili arkadaşlarımın soruları oldu, onlara cevap arz etmek istiyorum.

Bugün, Toprak Mahsulleri Ofisinin -Sayın Dumankaya'nın buyurdukları gibi- Yönetim Kurulu toplanamamaktadır; Yönetim Kurulunda eksiklik vardır. Ancak, devletin işlerinin yürümesi bakımından, 233 sayılı Kanunun Bakanlığımıza verdiği yetkiler muvacehesinde, bakan onayıyla bu işler devam etmektedir.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Üye, Danıştay kararıyla geri dönmüş, alınmamış.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Geri dönen üye, tahmin ediyorum başladı; buna rağmen eksiklik vardır.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Başlamadı Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Başlamadıysa, mutlak hukukî bir zorunluluk vardır. O bakımdan, Danıştaydan karar almış ve mutlaka başlaması zorunluluğu var olan bir kişi, mutlak suretle başlar; onu söylüyorum işte, diyorum ki, hukuken herhangi bir engel yoksa, mutlak başlar; değilse, onun için başlatmamışızdır. O bakımdan, size ayrıca da bu konuda bilgi arz edebilirim.

Değerli milletvekilleri, şimdi, ANAP Milletvekili Sayın Abdullah Akarsu Bey, burada, yine konuları saptırmak suretiyle, gerçekten, Türkiye'de politikaya alet edilmemesi gereken tarım gibi bir konuda, konuyu kendi çapında, maalesef, yine politikaya alet ettiler.

Bir defa, Türkiye, buğday ithal eden bir ülkedir, uzun yıllardan beri de ithal ediyor; yani, Türkiye'de buğday ithalatı, buğday olmadığından değil. Biliyorsunuz, Türkiye'de, uzun yıllardan beri, bilhassa süne mücadelesi vardır, süneyle mücadele yapılmaktadır. Süneli buğdaylarda, randıman, yani, un randımanı fevkalade düşük olur. O bakımdan, Arjantin'den gelen buğdaylar ikinci kalitede; ama, Amerika'dan gelen buğdaylar birinci kalitededir. Bizim ithalatçılarımız, Amerika'dan ve Arjantin'den, yılda, aşağı yukarı, 1 veya 1,5 milyon ton buğday ithal etmek suretiyle, kendi buğdaylarımızla paçal ederler; ancak, biz, bunları un olarak ihraç ederiz. Türkiye, bugün, hem makarna olarak hem un olarak ihracatçı bir ülkedir; yani, bizim, bugün, 18 milyon ton buğdayımız vardır; Türkiye, buğday noksanlığından, buğdayının olmadığından ithalat yapmıyor. Evet, 1994 yılında, Türkiye'de kurak bir yıl yaşanmıştır. Türkiye'de, kuraklıktan dolayı bir buğday noksanlığı vardır. Ayrıca, o gün, belki, Hükümet buğday taban fiyatını tam açıklayamadığı için yahut da yeteri miktarda açıklayamadığı için, Toprak Mahsulleri Ofisine buğday gelmemiştir. O bakımdan, bunu, bir noksanlık olarak görmemek lazım.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Ben, sadece, bu yılki uygulamadan bahsettim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Ha, bu yılki uygulamayı da ben size söylüyorum.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Böyle bir uygulamanın yanlışlığından bahsettim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Şimdi, bakınız, bazı gazeteler, Amerikan buğdaylarının veya yurtdışından getirilen buğdayların, çavdar mahmuzu oranı tespit edilen orandan fazla olduğu için alınmadığını yazmışlardır; doğru. Gelen buğdaylar, Türkiye'nin kendi speklerine ve yayımlamış olduğu yönetmeliğe göre Avrupa standartlarının altındadır; ama, Türkiye'nin yıllar önce tespit ettiği standartların da üstündedir.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Yükselttiniz mi efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Bakın, ben size söylüyorum; yükselttiğimi de söyleyeceğim. Bakın, ben, bu mesleğin içerisinden geliyorum. Dolayısıyla, yeri geldiği zaman "efendim, Avrupa standartlarına göre meselemizi halletmemiz lazım" diyorsunuz; doğrudur. Avrupa standartlarına göre ve dünya standartlarına göre çavdar mahmuzu... Türkiye'deki araştırma kuruluşlarının tamamı ve bu konuda ihtisas yapmış bütün araştırma kurumlarının elemanları toplanmış ve dolayısıyla, konu tekrar incelenmiş ve spekler dünya standartlarına uygulanmıştır. Bu sebeple, gelen buğdaylar o speklere göre ithal edilmiştir. Yoksa, efendim, durup dururken, filan adamın gemisinin buğdayları içeri girmiyor; öyleyse biz bunu keyfî olarak içeri alalım... Onu, hiç kimse içeri alamaz, alması da mümkün değil.

Ekmek fiyatlarına gelince: Bakınız, Türkiye'de ekmek fiyatları, 1995 yılı kasım ayına kadar, 12 bin lira ve 12 bin liranın altındadır; ama, o arada yapılan bazı spekülatif hareketler, gazete haberleri, birden bire ekmek fiyatlarını yükseltmiştir. O takdirde, hükümetin aldığı bir karar doğrultusunda "ekmek fiyatları Türkiye'de 15 bin liradır" denilmiştir. Buna rağmen, üç veya dört vilayet hariç diğer vilayetlerimizdeki ekmek fiyatları 10 bin liranın altında olmuştur. Şu gün fiyatıyla, 47 vilayetimizdeki ekmek fiyatları 15 bin lira ve 15 bin liranın altındadır. Gidip bakınız, İzmir'de 12 500 liraya, 11 bin liraya ekmek satılıyor. Türkiye'nin 47 vilayetinde böyle, 3 vilayetimizde, farklı... İstanbul'un bazı semtlerinde ekmek fiyatları, yine 10 bin lira, 12 bin lira, buna rağmen, bazı semtlerinde 20 bin liradır; Ankara'da bazı semtlerde 10 bin, bazı semtlerde 18 bin liradır. Yani, derneğin tespit ettiği fiyat da 18 bin liradır; ancak, üzülerek şunu ifade etmek istiyorum. Fakir fukaranın ekmeğiyle uğraşanlar vardır. Fakir fukaranın ekmeğiyle uğraşanlar -üzülürsünüz diye buradan açıklamak istemiyorum- ekmek dağıtıcısı olan; ama, bu konuyu istismar eden gruplar vardır. İşte, o gruplar, ekmek fiyatını devamlı surette kaşımaktalar.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Söyleyin Sayın Bakan, biz hiç üzülmeyiz; bildiğiniz bir şey varsa, ağzınızda ıslanmasın...

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim efendim. Rica ediyorum...

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Çekindiğiniz bir şey mi var?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Ben söylüyorum, siz araştırırsanız, o zaman gerçeği ortaya çıkarırsınız.

Değerli arkadaşlar, bakınız, DYP ve Refah Hükümetinin iktidara geldiği günden bugüne kadar, et ithalatı yapılmamıştır ve hâlâ da yapılmıyor; ama, bizim bilmediğimiz şekilde yapılıyorsa, onu söylerseniz, onun da üzerine gideriz.

Toprak Mahsulleri Ofisi, gerçekten -yetiştirebilirsem biraz sonra maddeler halinde arz edeceğim- Beslen A.Ş.'ye, 1989 yılında bulaştırılmıştır. Bazı arkadaşlarımız açıkladılar, bir dilekçe verdirilmiştir, zor durumda diye. O zaman, bütün zor durumda olan şirketler devlete dilekçe versinler ve devlet o şirketleri kurtarsın. İşte, 1989'da öyle yapılmış ve maalesef -maalesef diyorum- devletin o şirkete ortak olması sağlanmış; sonra, 26.10.1990 tarihinde, TMO Beslen A.Ş'ye Yüksek Planlama Kurulundan karar çıkarılmak suretiyle ortak ettirilmiştir.

47 bin ton buğday verilmiş. Tabiî vermekle doymuyorlar... Mahkemeye gitmişler, zamanın bakanı -şimdi burada yoktur, biraz önce buradaydı- çekingen davranmış, konuyu mahkemeye götürmüştür; ama, mahkemeden -nasıl olmuşsa- karar almışlar ve maalesef, Toprak Mahsulleri Ofisi mahkemeyi kaybetmiş. Toprak Mahsulleri Ofisi, şu gün icradadır. Toprak Mahsulleri Ofisini 72 bin ton buğdaya mahkûm etmişlerdir. Hakikaten fevkalade yanlıştır ve devlet, şu gün itibariyle, 1,8 trilyon para ödeyecektir. Ama, konunun tekrar mahkemede incelenmesi bakımından, komisyon raporunda da ifade edildiği gibi, yeniden iadei mahkeme açılması için çalışmalar devam etmektedir. İnşallah, devlet, bu zarardan kurtulur.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Avukatları değiştirin...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Devamla) - Efendim, avukatları değiştiririz, başkasını değiştiririz; ama, Türkiye'de bir şeylerin değişmesi lazım; ama, maalesef değişmiyor.

Komisyonun incelediği bir başka konu, Toprak Mahsulleri Ofisi 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanununa göre olağan halde bulundurmakla yükümlü oldukları bir stok vardır. Doğrudur, 1994 yılında alınamamıştır ve bu stok da yapılamamıştır. Ancak, dünyada genel bir kıtlık da yoktur. Dolayısıyla bu konu mahkemeye intikal etmiş; ancak, mahkeme beraatla sonuçlanmıştır.

Yine raporda, Toprak Mahsulleri Ofisinin Ankara Akköprü'deki bir taşınmazını Bahçelievler'deki bir lojman binasıyla trampa ettiği ve bu konuda Toprak Mahsulleri Ofisince açılan davanın devam ettiği ifade edilmektedir. Dava, daha sonra sonuçlanmış. Bize gelen raporlarda,Toprak Mahsulleri Ofisinin bu alışverişten dolayı herhangi bir zararının olmadığı tespit edilmiştir. Bunu ayrıca arz ediyorum.

Ancak, yine Antalya, Bandırma ve Mersin bakliyat depolarına ilişkin sözleşmelerin uygulanması sırasında Toprak Mahsulleri Ofisinin zarara uğratıldığı, önceki Meclis araştırması komisyonunca da ileri sürüldüğü, bu konuda Ankara Cumhuriyet Savcılığına yapılan şikâyetler üzerine soruşturmaların devam ettiği raporda ifade edilmekte ise de, soruşturmalar sonuçlanmış ve Toprak Mahsulleri Ofisinin bu konuda herhangi bir zararının bu konuda olmadığı tekrar teyit edilmiştir.

Ayrıca, bu konuda Bakanlıkça yapılan müfettiş incelemesi şu anda elimizde var; orada da Toprak Mahsulleri Ofisinin bir zararının olmadığı ifade edilmiştir. Ancak, ben konuşmamın başında şunu söyledim: Mutlaka tarafımızdan -bu araştırma neticesini zaten bekliyorduk; dolayısıyla, ister müfettiş raporu olsun isterse başka bir konuda inceleme raporu gelsin- bu konularda yapılmış veya yapılacak olan işler incelettirilmek suretiyle arkadaşlarımıza, milletvekillerimize bu konuda bilgi verilecektir.

1995-1996 döneminde, çeltik alımlarına ilişkin kararname olmadığı halde fiyat açıklandığı söylendi. Burada, Sayın Evren Bulut çok geniş olarak bu konuyu açıkladılar. Tabiî, taban fiyatları Bakanlar Kurulu kararıyla açıklanır; ama, buna rağmen, Bakanlar Kurulunun vermiş olduğu bir yetkiye göre, ilgili bakan bir fiyat açıklar, bu taban fiyatı değildir, fiyat açıklamasında bulunmuştur; işte, 1995 yılında bu yapılmıştır. 1996 yılında aynı uygulamayı devam ettirmek suretiyle muhtelif boylardaki çeltik fiyatlarını yine açıkladık. Bunun kanunî yönden herhangi bir engelinin olmadığını bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Derince Liman Silosu yapımına ilişkin olarak sözleşmede yer alan yapım süresinin 28 ay daha uzatılması nedeniyle, Toprak Mahsulleri Ofisinin zarara uğratıldığı iddia edilmiş ise de, bu konuya ilişkin olarak yapımcı LM olarak -girişimci- hakemde açılan davanın sonuçlanmasının beklenmesi ve hakemce verilecek karar sonucunda Toprak Mahsulleri Ofisinin bir zararı ortaya çıkar ise, buna göre, elbette dava açılacağı; ancak, zaten, dava bu konuda dava açılmış ve sonuçlanmamıştır; bunu da arkadaşlarımızın bilgilerine sunmak istiyorum.

Ayrıca, Ricardo firmasından Özbekistan'a gönderilen buğdayla alakalı, burada gruplar adına konuşan bütün arkadaşlarımız, bir sıkıntının olduğunu belirttiler. Aslında, bu incelemeden, bu araştırma raporundan daha önce Tarım ve Köyişleri Bakanlığının müfettişlerince hazırlanmış bir rapor var. Bu raporda, herhangi bir zararın söz konusu olmadığı açıklanmış olmasına rağmen, bu konuyu yeniden inceletip, milletvekillerimize bilgi sunulacaktır.

Raporda, Toprak Mahsulleri Ofisinin 1994 yılında çıktığı prinç ihalesini iptal ettiği ve yeniden çıktığı ihale sonucu Akel firmasından ithal ettiği prinçlerin sözleşmeye aykırı olduğu, bu nedenle, Akel firmasına ait sözleşmenin de feshedildiği belirtilmekte ve Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulu ile ilgili personelin görevlerini yerine getirme konusunda hassasiyet göstermedikleri ifade edilmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi, Akel firmasından 2 069 ton malı bonifikasyon uygulayarak satın aldıktan sonra, sözleşmeyi feshetmiştir ve yaklaşık olarak 155 milyon dolar tutarındaki teminat, irat kaydedilmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisi, satın aldığı malları yurt içerisinde satmış ve yaklaşık olarak 11 milyar lira tutarında kâr sağlamıştır. Firma, nakde çevrilen teminatın iadesi ve sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinden dolayı -yani, öyle mütalaa ettikleri için- Toprak Mahsulleri Ofisinin aleyhinde dava açmış; ancak, dava, Toprak Mahsulleri Ofisinin lehine sonuçlanmıştır ve şu anda, dosya, Yargıtayın incelemesindedir. Ben, bunları özet olarak arz ettim.

Dediğim gibi, araştırma raporu şu anda elimizde; konu, daha detaylı olarak incelettirilecektir.

Tüm arkadaşlara, komisyonda çalışan üye arkadaşlarımıza bu yorucu çalışmalarından dolayı teşekkür ediyor ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun.(RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

IV. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya'nın, Edirne Milletvekili Evren Bulut'un, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, Sayın Evren Bulut'un, çeltik fiyatları ve çeltik alımları hakkında ileri sürmüş olduğu görüşten ayrı bir görüş atfetmesi nedeniyle söz istemişlerdir.

Sayın Dumankaya, size 3 dakika süre veriyorum; buyurun.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - 3 dakika mı?..

BAŞKAN - Tabiî, o kadar.

Aslında, Sayın Evren Bulut, burada, gereksiz yere birtakım isimler zikrettiler -bizim arkadaşlar çıkınca hep böyle yapıyorlar- o zaman da sataşmadan dolayı söz istediler.

Sataşma konusuyla bağlı olarak; buyurun.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; DYP sözcüsü değerli dostum Evren Bulut, burada, benim verdiğim önergenin bir katresini ele alıp, konuşmasını sürdürdü.

Benim verdiğim önergede yolsuzluk vardı, usulsüzlük vardı, ihaleye fesat karıştırma vardı, onları elinin bir kenarıyla itti; çünkü, kendi döneminde yapıldığı için onlara hiçbir şey söylemedi; ama, çeltikçilerle ilgili konuya değindi; benim çeltiği tanımadığımı söyledi.

Sayın Bulut bilir ki, ben, araştırma önergesi verdiğim zaman, arkasına beş altı tane klasör dosya ilave ederim ve iyi araştırma yaparım. Türkiye'yi adım adım gezen bir milletvekiliyim, öyle, sahillerde değil, dağlarda taşlarda gezen bir milletvekiliyim.

Sayın Evren Bulut, eğer, Erzurum'a gitmiş olsaydı, Şenkaya'ya gitmiş olsaydı, o lop et ithali nedeniyle benim oradaki besicimin çektiği sıkıntıyı görürdü, ona yaptığı eziyeti görürdü, hayvanlarının ahırlarında kaldığını görürdü.

Benim arkadaşım, Erzurum'un diğer ilçelerine gitmiş olsaydı -orada, pancar üreticilerine çok düşük fiyat vermeleri nedeniyle yeterli şeker üretilememiş, fabrika yarı kapasiteyle çalışmıştır- benim çiftçime vereceği parayı, elin gâvuruna hem de hastalıklı şekere verdiğini görürdü.

Yine, Sayın Evren Bulut, eğer, buğday üreticilerine öyle düşük fiyat vermeseydi, gübreye zam yapmasaydı üretici bu duruma düşmezdi. Benim çiftçime vereceği parayı elin gâvuruna vermekle, o rantiyeci denilen adamların, hastalıklı buğdayını benim milletime, fakirime fukarama yedirdiğini görürdü. Rica ederim, siz Koalisyon Hükümeti olarak çiftçiyle nasıl konuşursunuz!

Bakınız, biliyorsunuz, ben belgelerle konuşurum. Bakınız, Türkiye'yi ne hale getirdiniz...

Şimdi, Yüksek Denetleme Kurulunun, Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili raporundan okuyorum. İnceleme dönemi: Ekim 1995. Buğday stoku 177 938 ton. Pirinç 54 bin ton, un 2 693 ton, oluk bulgur stoku ise bulunmamaktadır. Bu stoklar, seferberlik ve savaş hali...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dumankaya, süreniz doldu.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) -...stoklarından, sadece Silahlı Kuvvetlerin ihtiyacına dahi yeterli bulunmamaktadır.

BAŞKAN - Cevap verdiniz efendim, teşekkür ederim.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, süreniz bitti efendim, lütfen...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Kardeşim...

BAŞKAN - Efendim, ben kardeşiniz filan değilim, süreniz bitti diyorum, lütfen...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, her zaman böyle yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Hayır efendim, süreniz bitti.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şunu belirtmek istiyorum ki...

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, lütfen iner misiniz...Rica ediyorum... Bakın, söz istediniz, verdim...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Süre verir misiniz.

BAŞKAN - Hayır, vermiyorum, lütfen yerinize oturur musunuz.

Sataşma konunuzu açıkladınız, başka konuya girdiniz. Rica ediyorum, Sayın Dumankaya...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Sayın Başkan, bir izin ver de saygılarını sunsun.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - 5 dakika daha...

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, bakın, rica ediyorum... Bizi zor durumda bırakıyorsunuz.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Lütfen Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır, vermiyorum efendim, rica ediyorum.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - İnmiyorum o zaman.

BAŞKAN - O zaman dikilip durun orada bakalım.

Sayın Dumankaya, rica ediyorum...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kavga edecek değilim.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Bir izin ver de saygılarını sunsun.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum; burayı oyun yerine çevirmeyin.

ALİ COŞKUN (İstanbul) - Ayıp ayıp!

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

EVREN BULUT (Edirne) - Sayın Başkan, bu görüşülen rapor, Ahmet Özgüneş'in dönemine ait yolsuzluklarla ilgili.

BAŞKAN - Anlamadım efendim?

EVREN BULUT (Edirne) - Bu görüştüğümüz rapor, 17 ve 18 inci Dönemin sonlarında Ahmet Özgüneş'in, yolsuzluklarıyla dolu. Ne konuşuyor Sayın Dumankaya?!

BAŞKAN - Bana niye soruyorsunuz, kendisine sorun efendim.

Sayın milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisi...

EVREN BULUT (Edirne) - Bu Meclis, 33 trilyonluk yolsuzluğa hesap çıkarmamışsa kimin günahı?!

BAŞKAN - Efendim, bana ne... Kürsüde...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, ben önergemi verirken, tarih koymadım, müruruzaman koymadım. Bunun için, onları çıkarmadıysa suçlu odur.

BAŞKAN - Efendim, zaten, Sayın Bakan biraz önce açıkladılar; 1989 yılında, Beslen Firması usulsüz olarak buraya kaydı ortak edilmiş ve devlet aleyhine 73 bin ton haksız kazanç var ve 8 trilyon lira para ödenecek, değil mi; Sayın Bakan öyle dedi...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Ben önergeme müruruzaman koymadım, sınır koymadım. Hangi döneme girerse girsin araştırsınlar...

BAŞKAN - Tamam efendim...

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşının, TMO Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 154) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri belirtmek amacıyla kurulan (10/6) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci rapora geçiyoruz.

2. - Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18 arkadaşının, hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/7) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 174) (1)

BAŞKAN - İkinci sırada yer alan, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18 arkadaşının hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine kurulan (10/7) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet?.. Burada.

Daha önce yaptığımız uygulamalara göre, önce önerge sahibine, daha sonra, Komisyona, Hükümete, gruplara ve şahısları adına da 2 milletvekiline söz vereceğim.

Komisyon, Hükümet ve grupların konuşma süreleri 20'şer dakika, milletvekillerinin ve önerge sahibinin konuşma süreleriyse 10'ar dakikadır.

Komisyonun raporu 174 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştı.

Rapor üzerinde söz isteyen milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar adına; CHP Grubu adına Sayın Yılmaz Ateş, Refah Partisi Grubu adına Sayın Cemalettin Lafçı, DSP Grubu adına Sayın Ali Ilıksoy, ANAP Grubu adına Sayın Ahmet Alkan, DYP Grubu adına Sayın Yusuf Bahadır.

Önerge sahibi Sayın Mustafa Ünaldı; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hudutların güvenliğiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesi heyetinizce kabul edilmiş ve bir komisyon kurulmuştu. Komisyona seçilen arkadaşlarımız çalışmalarını bitirdiler ve bir raporla karşımıza geldiler. Bugün, o raporu değerlendirmek ihtiyacıyla, değerlendirmek niyetiyle huzurlarınızda bulunuyorum. Önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu araştırmanın hedefini, verdiğimiz önergenin gerekçesinde açıklamıştık. Ülkemiz, terörle ve uluslararası platformda, karşımıza, sık sık, değişik niyetlerle çıkarılan kaçakçılık olaylarıyla karşı karşıyadır. Her ikisi de, uluslararası platformda ülkemizin itibarını zedeleyici etkiler ortaya koymaktadır.

(1) 174 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tabiî, terörün önemini ayrıca vurgulamaya ihtiyaç olmadığı kanaatindeyim. Özellikle bu önergeyi verdiğimiz günlerde, evlatlarımız bu terör uğruna ölüyor, ülkemizin bir bölgesi bu terör dolayısıyla yaşanılması zor şartlar içerisine girmiş bulunuyordu.

Terörün getirdiği sıkıntıyı ortadan kaldırabilmek için, elbette ki değişik çalışmalara ihtiyaç vardır; ama, bunların en önemlilerinden birisi de, hudutların güvenliğinin sürdürülmesi, dışarıdan, ülke içerisine rahatça giriş çıkışların önlenmesi gereğiydi.

Kaçakçılık konusunda da aynı şeyi söylemek mümkündür. Belki onda en önemli husus, hudutların giriş çıkışının emniyetinin sağlanmasıdır.

Heyetiniz de, bizim bu amaçlarla verdiğimiz önergeyi uygun gördüler ki, bu komisyonun kurulması, araştırmanın gerçekleşmesi kabul edilmiş bulunmaktadır.

Arkadaşlarımızın getirdiği raporu incelediğimiz zaman görüyoruz ki, bizim taleplerimizin haklılığı bir kere değil, belki bin kere ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu raporu hazırlamak için gayret sarf eden, raporun oluşması için çalışmalarını sürdüren komisyon üyesi arkadaşlarıma, özellikle ortaya koydukları bu sonuç dolayısıyla teşekkür etmek istiyorum. İnşallah, bundan sonrasında da, raporun koyduğu gerçekler istikametinde, eksiklerin tamamlanması, yanlışların düzeltilmesi imkânı ortaya çıkar ve böylece asıl hedeflenmiş olan amaçlara doğru varabiliriz.

Raporun detayı üzerine fazla girmeden, önplanda söylenecek bir husus var. Raporla ilgili maddeler tek tek incelendiği zaman, engeller nelerdir ortaya konulduğu zaman görülmektedir ki, birtakım teknik malzemelere ihtiyaç vardır, birtakım yeni yapılanmalara ihtiyaç vardır. Bunların hepsi de pahalı şeylerdir, satın alma gücümüzü zorlamaktadır. Bu vesileyle, bir kere daha ifade etmek istiyorum ki, bu konu, bizim, öteden beri savunageldiğimiz yerli sanayinin geliştirilmesine, özellikle de, yerli savunma sanayiinin geliştirilmesine bir kere daha ihtiyaç olduğunu, büyük bir zaruret olduğunu ortaya koymaktadır.

Bunları ifade ile önergemizin görüşüldüğü günlerde kullandığım bir ifadeyi bir kere daha tekrarlamak istiyorum. Bugün, denetleme fonksiyonu görüyoruz. Bu rapor, denetleme fonksiyonlarından birisidir. Denetlemenin, esas itibariyle iki amacı vardır. Birincisi, yürütmenin hatalarını, kusurlarını araştırıp ortaya koymak, onların düzeltilmesine çalışmak. İkincisi ise, insanımızın mutluluğuna katkıda bulunacak, gelişmeyi, kalkınmayı sağlayacak araştırmaları ortaya koymaktır. O gün -özellikle kendi önergelerimi ifade ederek- verdiğimiz önergelerin ikinci hedefe matuf olduğunu söylemiştim. Bugün, bu amaca yönelik çalışmalardan birisi daha gerçekleşmiş oluyor. İnşallah, bu önergenin hedefinde gösterilen sonuçlara erersek, insanımızın mutluluğuna mutluluk katma imkânını bulmuş olacağız.

Rapordaki şu ifadeye özellikle dikkat çekmek istiyorum: "Komisyonumuz, bu gezi ve incelemelerinde, hudut güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik güçlerimizin, erinden en yüksek rütbelisine kadar, büyük bir vatan sevgisi, görev aşkı ve yüksek moralle, gece gündüz demeden hudut güvenliğini başarılı şekilde sağlamaya çalıştıklarını memnuniyetle görmüş; ancak, bugün, hudut güvenliğinin, genelde, insan gücüyle sağlanmaya çalışıldığını, yalnız, bazı eksiklikler nedeniyle de arzu edilen seviyede sağlanamadığını tespit etmiş, bütün bu verilerin değerlendirilmesi sonucunda, bu konuda aşağıda sıralanan ilave tedbirlerin alınması gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır."

Biraz evvel, bunu, topluca ifade etmeye çalıştım; esas hedefimiz de buydu; eksikleri tespit etmek, tamamlanması için gayretler içerisinde bulunmaktı.

Raporda tespit edilen sorunlar ve tedbirler konusuna gelince: Herkesin bildiği gibi, Kuzey Irak'ta bir otorite boşluğu meydana gelmiştir ve burası, âdeta, terör örgütü için silah deposu ve silah pazarı haline çevrilmiştir. Bu terör örgütü, zaman zaman da sınırımızı geçerek, ülkemizde kanlı eylemler gerçekleştirmekte ve bu bölgede, oldukça olumsuz olaylara sebep olmaktadır. Bunu önlemenin en önemli etkenlerinden birisi, etkin dış politikayı oluşturmaktır; Kuzey Irak'taki otorite boşluğuna da, böylece çare bulunmuş olacaktır.

İkinci husus, fizikî güvenlik sisteminin kurulamamış olması veya daha doğrusu yeterli seviyede kurulamamış olmasıdır. Özellikle İran, Irak ve diğer komşu ülkelerle müşterek sınırımızda, hiçbir fizikî emniyet tedbiri bulunmamaktadır. Bu husus, raporda, güzel bir şekilde tespit edilmiş, ihtiyaçlar ortaya konulmuştur; bunlar giderilmeye çalışılacaktır.

Terörle mücadelenin en önemli unsurlarından birinin hudut güvenliği olduğu, bizim gerekçemize uygun olarak, raporda bir kere daha teyit edilmiştir. Bu manada, arazi yapısı, örgüt kamplarının yakınlığı ve diğer özellikler nedeniyle, öncelikle, Hatay, Şırnak ve Hakkâri il hudutlarında fizik güvenlik sisteminin acilen kurulmasına ihtiyaç olduğu ortaya konulmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Ünaldı, 1 dakikanız var efendim.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Diğer hususları -raporla ortaya konulmuş- arkadaşlarımızın çalışmalarıyla ortaya koydukları sonuçları sıralayacak olursak; karakollar, hem sayı itibariyle hem de yapı itibariyle yeterli değildir, özellikle de yapılış yerleri itibariyle uygunsuzdur; bu, çok önemli bir tespittir. Bölgede, hem meslekî olarak hem de asker olarak bulunmuş bir arkadaşınız olmam dolayısıyla ifade ediyorum ki, karakolların yerleşimi sadece kaçakçılık mücadelesi içindir; halbuki, terörle mücadele, daha başka yerleşim tarzlarını gerektirmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz Sayın Ünaldı.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bütün bunların yanında, ferdî, insanî gücün takviyecisi olarak, gündüz gözetlemeyi, gece de görüş alanlarını artıracak birtakım teknik aletleri satın almayı gerektirmektedir.

Bütün maddeleri, tabiî, bu süre içerisinde sıralamak mümkün değil; özetlemeye çalıştım. Güzel bir rapor tanzim edilmiş ve ülkemize faydalı olacak sonuçlar ortaya konulmuştur. Bu çalışmayı gerçekleştiren arkadaşlara bir kere daha teşekkürle, bu raporun, hem bilgi bakımından hem de uygulama bakımından ülkemize yararlı olmasını, insanımıza mutluluk vesilesi olmasını diliyor; hepinizi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünaldı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Yılmaz Ateş; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ateş, süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı ve 18 arkadaşının, hudutlarımızın güvenliği konusunda vermiş oldukları Meclis araştırması önergelerinden dolayı, bu arkadaşlarımızı bir kez daha kutluyorum. Görev yapan Komisyonun Başkanı ve üyelerini kutluyorum; çok güzel bir çalışma yapıldı. Bu vesileyle, ülkemizin, içinde bulunduğu bu olumsuz koşulların en temel kaynağını oluşturan sınırlarımızın güvenliği konusu üzerinde, Yüce Meclisin ve Türkiye kamuoyunun bir kez daha durmuş olmasını da takdirle karşıladığımızı belirtmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün, ülkemizin içinde bulunduğu en temel sorunların başında, terör ve Türkiye'nin birliğini bütünlüğünü, demokratik, laik düzeni tehdit eden gelişmeler gelmektedir. Bunların da kaynağını, sınırlarımızdaki gelişmeler yakından ilgilendiriyor.

Türkiye'nin gerek kara ve gerekse deniz sınırlarına baktğımız zaman, kara sınırlarımızın bir kısmının güvenliğini Kara Kuvvetleri Komutanlığımız, bir kısmının güvenliğini Jandarma Genel Komutanlığımız, sahil ve karasularımızın güvenliğini de Sahil Güvenlik Komutanlığımız sağlamaktadır.

Komisyon raporunda da çok detaylı bir şekilde dile getirildiği gibi, maalesef, bu kadar çok önemli bir sorunla ilgili olarak bugüne kadar yapılan hazırlık çalışmalarının, alınan önlemlerin pek yeterli olmadığını görmekteyiz.

Bu sınır güvenliğinde, paranın ve teknolojinin çok önemli rolü olduğunu biliyoruz; çok pahalı araç ve gereçlerle bu sınırlarımızın güvenliğinin sağlanabileceğini görüyoruz. Ama, rapor incelendiği zaman, örneğin, Hatay'ın Suriye kısmında kalan bölümlerde 67 karakolun sadece 25'inde telefon olduğu görülecektir.

Yine, teröristleri, silah kaçakçılarını, uyuşturucu kaçakçılarını engellemek amacıyla yıllar öncesi oluşturulan mayınlı sahalar -bırakın teröristleri, kaçakçıları, uyuşturucu kaçakçılarını engeleyeci, önleyeci bir tedbir olarak yer almasını- maalesef öyle bir hale gelmiş ki, buralar, güvenlik güçlerimiz için bir engel teşkil etmiş, ama, yasadışı eylemlere giren kişilere de kolaylık sağlamıştır.

Yine, 34 kilometrelik bir mayın tarlasının anahtarının bulunamaması, teröristlerin, kaçakçıların buraları zamanla, kendileri için açtıkları bir yol, bir güzergåh haline getirmiş olmaları dolayısıyla, bu güzergâhları çok rahat kullanmalarından ötürü, buralara, maalesef güvenlik güçlerimiz girememiş ve buralar, güvenlik güçlerimiz için caydırıcı bir fonksiyon almış; ama, yasadışı eylemlerde bulunanlar için de çok rahat, elini kolunu sallayabilecek konuma girmiştir.

Yine, sadece Urfa bölgesinde 140 dönümlük bir arazinin mayınlanmasının köylülerimizi mağdur ettiğini ve buraların, yasadışı eylemlere katılanlar için özendirici, imrendirici, hatta güvenli bir bölge olduğunu komisyon tespit etmiştir.

Sayın milletvekilleri, her ulus için kendi ülke bütünlüğünü koruyabilmesinin en temel taşlarından biri, elbette ki önce kendi sınırını güvenli hale getirmektir; her ülke, kendi topraklarını koruyabilmek durumundadır; ama, Türkiye'nin içinde bulunduğu uluslararası alan, coğrafik yapısı, maalesef Türkiye'nin diğer uluslara göre, diğer devletlere göre çok daha ciddî önlemler almasını gerektirmektedir. Bildiğiniz gibi, Türkiye, dünya uyuşturucu trafiğinin seyrettiği bu yerleşim alanında, çok kilit bir noktada yer almaktadır. Yine, Türkiye'de, halen de etkinliğini gösteren bu kaçakçılık olayı, bir sanayi dalı haline geldi; Türkiye'deki kayıp ekonominin veya kayıtdışı ekonominin en temel unsurlarından biri haline geldi.

Sevgili arkadaşlar, yine, Türkiye'de bir deney ısrarla tartışılmaktadır. Türkiye özellikle, 1989 yılında meydana gelen gelişmelerden sonra, köktendinci, kökten ırkçı gibi yapılanmaların, yükselen değer olarak kabul edildiği bazı dünya bölgelerinin tam merkezinde yer almaktadır.

Şimdi, komşularımıza baktığımız zaman, özellikle doğu, güneydoğu ve kuzeydoğu ülkelerine baktığımız zaman, burada, demokrasiyle yönetilen tek ülkenin Türkiye olduğunu görüyoruz. Türkiye, demokrasinin en temel kurumu olan laiklikle, Müslümanlığı bir arada yaşatabilmektedir; yine, çeşitli mezheplere ilişkin inanç gruplarını bir arada, barış içerisinde barındırabilmektedir; ama, komşu ülkelerimize baktığımız zaman, bu ülkelerin, maalesef, bunu gerçekleştiremedikleri gibi, totaliter bir yönetim şekliyle yönetildiklerini görüyoruz. Özellikle, dünya teknoloji sanayiindeki gelişmeler, bu ülkelerin bırakın sınırlarını, içeride yaşayan vatandaşlarının bilinçlenmelerini de zorlamaktadır; diktatör yönetimlere karşı, halkın kendi kendini idare etme bilincinin de gelişmesine katkı koyduğunu görmekteyiz.

Bu gelişmelerden rahatsız olan totaliter yönetimlerle yönetilen ülkeler, bırakın demokrasiye kapılarını açmayı, kendi çağdışı yönetim anlayışlarını da, Türkiye'ye ithal etmenin uğraşı içerisine girmişlerdir. Şimdi, bir bakıyoruz, bir komşu ülkemizde, terörist kampları oluşturulmakta; hiçbir uluslararası hukuka sığmayacak, hiçbir anlayışta anlamını bulmayan, yerini bulmayan bir başka ülkenin içişlerine karışmayı kendilerinin birinci görevi saymaktadırlar. Yine, Türkiye'yle olan sorunlarını barışçıl yöntemlerle masa başında oturup konuşmak, çözmek yerine, terörizmi besleyerek, bu ülkelerin, Türkiye'yle var olan veya görmek istedikleri sorunlarını çözmeye kalktıklarını görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi böyle olunca, maalesef, sınırlarımızda yeterli güvenlik önlemlerinin de alınmamış olmasından kaynaklanarak, bu sınırlarımız ve komşularımızın âdeta terörist eğiten, Türkiye'ye terörist ihraç eden, Türkiye'nin de onları ithal eden bir mekanizmaya dönüştüğünü görüyoruz. Burada, komşu ülkelerimiz, maalesef, bu çağdışı yönetimlerini gerçekleştirebilmek için, Türkiye'ye de ihraç edebilmek için, Türkiye'nin içerisinde -bırakın sınırlarımızdan terörist göndermeyi- kendi diplomatları kanalıyla Türkiye'deki terörizmi beslediklerini görüyoruz.

Geçen yıl, 1996 yılı bütçesi görüşülürken, zamanın Dışişleri Bakanına bir soru yöneltmiştim; "gazeteci yazar Sayın Çetin Emeç ile Turan Dursun cinayetlerinde, bir komşu ülkemiz olan İran'ın rolünün olduğu söylenildiği, bu konuda bakanlık olarak ne yaptıklarını" sormuştum. Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan verdiği yanıtta bakın ne diyor: "Bu konuda İranlı yetkililerle görüş alışverişinde bulunmayı öngörmüştük. Bundan amacımız, konuyu, komşuluk ve siyasî nezaket çerçevesinde İran tarafıyla birlikte ele almak ve tatminkâr; ancak, uluslararası hukuka uygun ve ileride benzer iddiaların ortaya atılmasına imkân vermeyecek bir biçimde sonuçlandırmaktı. Gerçekten, Tahran'da yapılan görüşmede Büyükelçi Ali Tuygan, söz konusu dosya hakkındaki ilk bilgileri, İranlı karşıtına iletmiş ve konuya ilişkin olarak adı geçen dört İranlı diplomatın, artık, Türkiye'de daha fazla görev yapmayacaklarını izah ve bunların, İran Hükümetinin kendi kararlarıyla kısa bir süre içerisinde geri alınmasını talep etmiştir. Bizim bu tutumumuza karşılık İran yetkilileri, ön almak maksadıyla, konuyu, kamuoyuna ve basına yansıtmayı ve İran'daki bazı resmî görevlilerimize yönelik asılsız suçlamalarda bulunmayı tercih etmişlerdir; bu iddiaları kesinlikle reddettik.

İran'ın bu tavrı, her türlü diplomasî ve nezaket kurallarını gözardı eden ve aynı zamanda, iyiniyetimizi de karşılıksız bırakan bir gelişme olmuştur. İran makamları tarafından ileri sürülen iddiaların gerçekdışı olduğu bilinmekle birlikte, diplomatlarımızın, güvenlik nedeniyle, bir an önce merkeze alınmaları kararlaştırılmıştır.

Öte yandan, İran'ın Türkiye'deki görevlilerini geri çekmesi amacıyla gerekli tedbirleri alması sağlanmıştır" deniliyor ve daha sonraki günlerde ülkemize gelen İran Dışişleri Bakanı ile de bu konuyu değerlendirdiklerini, görüştüklerini iletmişti.

Şimdi, sayın milletvekilleri, bu konuyu, Türkiye'ye terörist ihraç eden tek ülkenin Suriye olmadığını, İran gibi komşu ülkelerimizden de bu konuda terörizmin destek gördüğünü biz ileri sürdüğümüzde; ama, maalesef, bazı siyasî partilerimiz, "siz, komşularımızla, siz, din kardeşi olan ülkelerle neden komşuluk ilişkilerinin, iyi ilişkilerin gelişmesini istemiyorsunuz" şeklinde iddialar ortaya koymuşlardı.

Ben, Komisyon Başkanımıza ve diğer üye arkadaşlara özellikle teşekkür ediyorum. Bu konuda, maalesef, İran'ın da, Türkiye'ye, yalnız, kendi rejimini ihraç etmek isteyen bir ülke değil, aynı zamanda PKK'ya da destek verdiğine, bakın, komisyon raporunda nasıl yer verilmiş:

"Ülkemiz ile İran'ın müşterek hududunun güvenliğinin sağlanması için 15 Eylül 1992 tarihinde Tahran'da imzalanmış olan mutabakat zaptının 3 üncü maddesi gereğince başta Van ve Ağrı Valileri olmak üzere sınır il valileri ile İran yetkilileri arasında üç ayda bir toplantı yapıldığı, bu toplantılarda üçüncü ülke vatandaşlarının sınırdan kanunsuz geçişlerine mani olunması ve PKK örgüt mensuplarının ülkemize sızmasını önlemek için gerekli tedbirlerin alınması karar altına alındığı halde, her iki geçişin de artarak devam ettiği, İran topraklarında PKK kamplarının bulunduğu (Ağrı ve Van Valilerince verilen ve ekte sunulan raporlarda kamp yerleri belirtilmiştir) ülkemize giriş için sınır bölgesinde bekleyen teröristlerin, yerleri ve sayısı da belirtilerek bildirildiği, bu teröristlerin, İran tarafından güvenlik güçlerimize ateş ettiği, ülkemize sızarak hudut yoluna mayın döşedikleri yazılı ve sözlü olarak bildirildiği halde, buna karşılık verilen cevapta ülkelerinde terörist bulunmadığını, barınmasına müsaade etmeyeceklerini ve bildirilmesi halinde aynı zamanda operasyon yapacaklarını beyan etmişlerse de, gerekli tedbirlerin yeterince alınmadığı, İran sınırından terörist girişlerinin devam ettiği..."

Sayın milletvekilleri, şimdi, bu konu üzerinde niye önemle duruyoruz: Dost ülkelerin, kardeş ülkelerin, rejimi ne olursa olsun, uluslararası ilişkileri belirleyen, o devletlerin karşılıklı çıkarlarıdır. Rejimleri değişik de olsa, kendi rejimini bir terörist grup eliyle oraya ihraç etmeye kalkmanın, ne dostlukla ne de uluslararası hukukla bağdaşır yanı yoktur; bunun bir benzeri, örneği olamaz.

Şimdi, ilk defa bir ülkenin diplomatları suçlanıyor ve Meclis araştırması komisyonları raporlarında bunlar dile getiriliyor.

Sayın milletvekilleri, sınırlarımızın güvenliği ve sınırlarımızın güvensizliğinden yararlanarak ülkemize sızan teröristleri, uyuşturucu kaçakçılarını, sadece fizikî önlemlerle ve teknolojik gelişmelerle önleyemezsiniz, önleyemeyiz. Bu çete gruplarını da, kaçakçı gruplarını da, terörist gruplarını da caydırıcı en temel güç, siyasal iktidarın tavrıdır, siyasal iktidarın kararlılığıdır.

Ülkemizde, demokratik rejimin geleneklerinden, nimetlerinden, faziletlerinden yararlanarak, birtakım makamlara gelen siyasî seçilmişler, bu demokrasinin erdemini gözardı ederek -Meclis araştırması komisyonu raporunda belirtildiği gibi, yine devlet bilgilerine dayanarak- terörizme destek veren bir ülkenin temsilcisini, ülkemizde bilimadamlarının, gazetecilerin katledilmesinin arkasında gölgesi olan bu ülkenin büyükelçisini, eğer, götürür, uluslararası terörist örgütlerin liderlerinin posterleri altında nutuk attırırlarsa, o terörizm konusunda, o ülkeye ihraç edilen çağdışı rejimler konusunda, siyasal iktidarın ciddî bir tavır almadığı ortaya çıkar, caydırıcı bir tavır almadığı ortaya çıkar. Bu, büyük bir talihsizlik olmuştur.

Elbette ki, bunu yapanları çok fazla uzakta aramaya gerek yok; sadece, sınırdan girerek, sınıra yakın yerlerdeki çoluk çocuğumuzu katleden katilleri yakalamakla biz bunu çözemeyiz. Böylesine cüretkâr bir tavrı, Türkiye'nin Başkenti Ankara'nın göbeğinde sergilemenin, hele hele bu tavrı sergileyenlerin, demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan bazı siyasî parti yöneticileri tarafından desteklenmesinin kabul edilir bir tarafı yoktur.

Ayrıca, bir diğer talihsizlik; bu tip kişilere sahip çıkalım derken, yargının infaz edilir konuma düşürülmesinin, etki altına alınmasının da tasvip edilir bir tarafı yoktur.

Bu ülke, hepimizin. Hiçbirimizin, doğrusu, bizim Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup milletvekillerinin iki pasaportu yok. Bu ülkenin birlik ve beraberlik içerisinde, bütünlüğünü koruyarak, demokratik ve laik rejimini koruyarak, barış içerisinde, kardeşlik içerisinde, insanlarımızın kalkınmışlığını sağlamak hepimizin görevidir. Bunu, bu araştırma önergesi görüşülürken, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, o gün de söylemiştik. Sınır güvenliği konusunda, bugüne kadar ihmale varan veya çeşitli nedenlerden dolayı alınamayan önlemlerden ötürü, biz, ne bugünkü siyasal iktidarı ne de bir öncekini suçlayamayız...

BAŞKAN - 1 dakikanız var efendim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Teşekkür ederim.

...ama, ülkenin birliğine, bütünlüğüne, demokratik ve laik rejimine yönelik her türlü tehdit, ister başkentin göbeğinden gelsin, ister sınır bölgelerimizden gelsin, ister bunun kisvesi, kariyeri siyasî bir etiket olsun, isterse dağdaki terörist olsun, bunlara topyekûn karşı çıkmak, bizim bu Meclis kürsüsünde yaptığımız yeminin gereğidir.

Önemli bir tespit yapılmıştır, önemli bir eksiklik giderilmiştir; umuyor ve diliyorum ki, bu konuda, siyasal iktidar da, ilgili kurumlar da, Meclisimiz de, üzerine düşeni yapacaktır. Çok önemli, çok temel bir mesele...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ateş, lütfen, son cümlenizi söyler misiniz...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Peki...

BAŞKAN - Hep konu içerisinde kaldınız; sonuna doğru, biraz konudan uzaklaştınız.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - ...tespit edilmiştir. Bunların giderilmesi konusunda, Yüce Meclisin de, Hükümetin de, üzerine düşen görevleri eksiksiz yerine getirmesi konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yardımcı olacağımızı belirtiyor, Yüce Meclisi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.20












ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 19.27

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

2. - Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18 arkadaşının, hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/7) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 174) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, söz sırası, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Cemalettin Lafçı'da.

Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

RP GRUBU ADINA CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hudut güvenliğinin sağlanması ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerinde, Refah Partisi Grubunun görüşlerini beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına, saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Dönem İkinci Yasama Yılı 26 Birleşiminde hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge okunmuş, önergeyle ilgili görüşmeler yürütülmüş, 401 sayılı Karar ile hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla Meclis araştırması yapılmasına ve bir komisyon kurulmasına karar verilmiştir.

Komisyon, hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmış ve bir rapor hazırlamıştır. Bu raporda, konuyla ilgili bütün mevzuat taranmış, belgeler incelenmiş, bizzat hudutlarımıza gidilerek yerinde incelemeler yapılmış, aksaklıklar ve öneriler somut bir şekilde ortaya konmuştur.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, konumu itibariyle üç tarafı denizlerle çevrili, Asya ile Avrupa arasında jeopolitik önemi haiz bir ülkedir. Böyle olunca da hudut güvenliği de ayrı bir önem kazanmaktadır. Konuşmamın başlangıcında da ifade ettiğim gibi, ülkemizin 8 272 kilometrelik bölümü sahil şerididir.

Sahil sınırlarımızın korunmasıyla ilgili 2692 sayılı Kuruluş Yasası gereğince, Sahil Güvenlik Komutanlığının araç ve gereçlerinin büyük bir bölümü ekonomik ömrünü tamamlamıştır.

Oldukça büyük olan bu sorumluluk sahasında, yüzer ve hava unsurlarındaki bot, keşif, karakol ve gözetleme faaliyetlerini icra etmesi ve buna bağlı olarak her bir botun, ortalama 295 gün gibi çok yoğun bir tempoyla denizde bulunarak görev yapmasına rağmen, denizlerimizde yüzde 5,5 ilâ yüzde 7 gibi oldukça düşük bir oranda etkili olabildiği, kıyı ve karasularımızdan kanunsuz geçişlere ve mal getirilip götürülmesine mani olmak maksadıyla, yürütülen faaliyetlere esas teşkil etmek üzere ihtiyaç duyulan istihbarat bilgilerinin, İçişleri Bakanlığının ilgili birimlerinden, Emniyet Genel Müdürlüğünden, mahallî emniyet makamlarından temin edilebilen muhbirler ve sade vatandaşlardan sağlanmakta olduğu, yeterli istihbarat elde edememenin sıkıntılarının çekildiği görülmektedir.

Bu sınırlarımızda, istihbarat açısından yaşanılan problemler olduğu görülmektedir. Bu problemlerden dolayı, özellikle yaz ayları süresince, yasadışı örgüt elemanlarının ülkemize bu yollardan sızdığı; ayrıca, Suriye'de yuvalanan yasadışı terör örgütlerinin, illegal geçişleri için, kara sınırlarımızı olduğu gibi deniz yolunu da kullandığı görülmektedir.

Kara sınırlarımıza gelince... 3497 sayılı Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği Hakkında Kanun gereğince, Suriye sınırının 795 kilometrelik, İran sınırının 138 kilometrelik bölümünün Kara Kuvvetleri Komutanlığınca, İran sınırının 390 kilometrelik ve Suriye sınırının 83 kilometrelik bölümü ve 378 kilometre olan İran sınırının tamamının -ki, toplam 851 kilometre- sınır güvenliği ve korunmasının, kaçakçılığın hemen takip ve tahkiki görevlerinin, halen, jandarma sınır birliklerince sağlandığı; sınır hattı boyunca, sınır fizikî güvenlik sisteminin bütün unsurlarıyla tesis edilmediği; bölgedeki ulaşım yollarının ihtiyaca cevap verecek şekilde olmadığı; İran ve Irak sınırının tamamında, coğrafî yapının ve iklim şartlarının diğer sınır kesimlerine göre daha fazla güçlükler arz ettiği; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yürütülmekte olan iç güvenlik ve terörle mücadeleye ağırlık verilmesi sonucu, gücün önemli bir bölümünün bu bölgelere ayrılması zorunda kalındığı anlaşılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Kuzey Irak'taki otorite boşluğu ve diğer sınır komşusu ülkelerin sınır güvenliğine gereken önemi vermedikleri ve komşu ülkeler ile ülkemiz arasındaki kaçakçılığa konu ekonomik dengesizlikler sebebiyle, sınır güvenliğinin, arzu edilen düzeyde sağlanamadığı anlaşılmıştır.

2 nci Alay Komutanlığının sorumluluğundaki Hatay-Suriye sınırında 462 adet sınır taşından 251 adedinin kırık veya yerinin belli olmadığı; Suriye köylülerinin, Türk topraklarına doğru, ziraî alanlarını genişlettikleri; teröristlerin, topraklarımıza, Hatay bölgesinde Kürt-Amanos Dağları Lelecik Bölgesinden sızdıkları; bu sızmaların engellenebilmesi için buralarda bulunan mevcut karakollarının kapasitelerinin artırılmasının gerektiği; mevcut termal kamera ve askarad radarlara ilave, hudutta 52 termal kamera, 38 askarad radara ihtiyaç bulunduğu; 25 karakolda telefon olup, diğerlerinde olmadığı; bütün hudut karakollarına telefon tahsisinin zarurî olduğu; hudutta fizikî engel sisteminin, 38 metre genişliğinde tel engeller, aydınlatma direkleri, iz tarlası, irtibat hendekleri ve çelik kuleleri ihtiva edecek şekilde inşa edilmesinin gerektiği; ayrıca, hat yollarının yapılarak, bölgenin, termal kamera, gece görüş cihazları, etkin haber alma cihazlarıyla donatılmasının, kritik geçiş bölgesinde hakiki mayın döşenmesinin gerektiği; terörist ve kaçakçıların, siyasî deniz sınırından da ülkeye giriş yaptıkları; deniz sınırının başladığı iskele bölgesinde bir kıyı jandarma gözetleme karakoluna ihtiyaç duyulduğu; Kaleburnu'na kadar olan kıyı bölgesindeki mevcut gözetleme karakollarına ilave olarak, tüm bölgeyi kapsayacak şekilde, bu karakolların Akdeniz Sahil Güvenlik Bölge Komutanlığının botlarıyla koordineli olarak görev yapmasının uygun olacağı; Hatay sınırında, 5 ilâ 20 kilometrelik derinlikte, Suriye topraklarında, PKK'nın 20 ayrı kampının olduğu; bu kamplarda 1 400-1 600 civarında militanın barındığı ve bu sınırlardan ülkemize sızarak terörist eylemlere katıldığı tespit edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, güney sınırlarımızda, Gaziantep ile Suriye arasındaki -61 kilometresi Gaziantep ile Suriye, 110 kilometresi Kilis ile Suriye arasında olan- toplam 171 kilometre uzunluğunda 5 kilometre derinliğindeki sınır hattında da Hatay sınırı ile benzeri durumların söz konusu olduğu raporda gösterilmektedir.

Doğuda Fırat Nehri dahil, batıda Akbez Höyüğü arasında kalan 171 kilometrelik hudut hattında 53 adet karakol bulunduğu, yeni standart karakol projesiyle bu sayının 37 adede ineceği, sınırın 1 inci Hudut Taburunca korunan Martavan Bölgesinin dağlık ve ormanlık olması, derelerin kuzeyden güneye akması sebebiyle dere yataklarının terörist geçişlerine uygun olduğu, Afşin Çayı ile Fırat Nehri arasında kalan sahanın ise düz olup kaçakçılık hareketlerine müsait olduğu, dolayısıyla kaçakçılığı önleyebilmek için 1 inci Hudut Alayının sorumluluğundaki 171 kilometrelik sınır hattında yeterli olmayan aydınlatma, araç ve gereçlerin alınması, modern karakol binalarının inşaı ve modernize edilmesi ve bu sahadaki hudut taşlarının yeni baştan belirlenmesi, iki ülke arasındaki hududun yeniden belirlenmesinin zarurî olduğu, yeterli miktarda termal kamera, radar, gece görüş cihazları ve projektörlerle donatımının gerektiği; mevcut hudut yollarının ıslahı, kalanlarının yapılması, teröristler tarafından mayınlanmasını önlemek ve olaylarda süratli intikali sağlamak için asfaltlanmasının gerektiği; buralardaki ışıklandırmanın iptidaî olduğu, yeterli olmadığı; ayrıca, hudut taburlarınca istifade edilen elektrik trafolarından yörelerdeki köyler de yararlandığından voltaj düşümünün yanında çeşitli arıza ve aksaklıklar doğduğu, sınırlardaki aydınlatma ve elektronik cihazların olumsuz yönde etkilendiği; hudut birliklerinin geniş bir alana yayılması sebebiyle lojman konut ihtiyacının olduğu yine raporda belirlenmiştir.

Ayrıca, 223 kilometrelik Şanlıurfa-Suriye sınırında sadece Ceylanpınar İlçesindeki 1 inci Taburun sorumluluk sahası olan 72 kilometrede fizikî engel olduğu ve aydınlatma donanımının sağlanması sebebiyle kaçak giriş ve çıkışlara karşı daha güvenli olduğu görülmektedir. Yine bu sınırda 200-400 kilometre genişliğindeki mayınlı alanda, mayınların çok eskiden döşenmiş olması ve bir kısmının da terörist ve kaçakçılarca etkisiz hale getirilerek yollar açılması sebebiyle caydırıcılık etkisini kaybettiği; bu alanda, yeni baştan, güvenliği sağlayıcı tedbirler alınması; ayrıca, Şanlıurfa sınırına, 40 adet daha termal kamera yerleştirilmesinin sağlanması gerektiği, yine, raporumuzda açıklanmaktadır.

Habur'dan Siyahkaya'ya kadar olan Irak sınırında ise, arazinin sarp ve engebeli olması sebebiyle, fizikî güvenlik sisteminin bulunmadığı; bu bölgede bulunan Hezin Çayının, terörist geçişlerine imkân verecek konumda olduğu belirtilmekte ve bu ve benzerî yerlerde barajlar kurularak tabiî engeller oluşturulması suretiyle -yaklaşım yerlerinin sular altında kalmasıyla- terörist geçişlerinin önlenebileceği tahmin edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu bölgede, güvenlik kuvvetlerimizin tavsiyeleri doğrultusunda, gerekli araç - gereç, aydınlatma ve termal kamera gibi unsurlar yerine getirildiğinde, sınır güvenliğimizin büyük ölçüde emniyleti sağlanmış olacaktır.

Ülkemiz ile İran'ın müşterek hududunun güvenliğinin sağlanması için, 15 Eylül 1995 tarihinde Tahran'da imzalanmış olan mutabakat zaptının 3 üncü maddesi gereğince -başta Van ve Ağrı Valisi olmak üzere- İran yetkilileriyle üç ayda bir toplantı yapılmaktadır. Yapılan bu görüşmelerde, çeşitli ülkelerden gelen insanların sınırdan kanunsuz geçişlerine mâni olmak ve PKK teröristlerinin ülkemize sızmasını önlemek için gerekli tedbirlerin alınması kararlaştırıldığı halde, şu ana kadar, istenilen seviyede bir netice alınabildiğini söylemek mümkün değildir. İki devlet yetkilileri de, yapılan bu anlaşmalara gerekli hassasiyeti gösterdikleri takdirde, burada, güvenliğin tam anlamıyla sağlanabileceğine inancımız tamdır.

Diğer taraftan, Gürcistan Cumhuriyetiyle 109 kilometrelik hududa sahip Artvin İli sınırlarında da hiçbir fizikî engelin bulunmadığı, birinci hudut hattı yolunun bile olmadığı, termal kamera ihtiyacının bulunduğu görülmektedir.

Diğer bir hudut sınırımız olan, 80 kilometresi Bulgar, 216 kilometresi Yunan sınırı olmak üzere toplam 296 kilometrelik sınırda fizikî engel bulunmadığı, Yunanistan'la sınırı Meriç Nehrinin çizdiği 12 kilometrelik bir kara sınırının bulunduğu, devriye, pusu ve sabit birliklerle sınırın korunmaya çalışıldığı, aydınlatmanın olmadığı; Karaağaç sınırında ise hudut birliği ve muharip birliklerin bulunduğu ve sınırı koruduğu; birinci ve ikinci askerî bölgede vatandaşların arazisi bulunması nedeniyle yasadışı geçişlere zemin hazırladığı, Türkiye'ye çeşitli yollardan giren değişik ülke vatandaşlarının, Avrupa Topluluğu ülkelerine buradan geçebilmelerinde bu yolun ideal olduğu ve bu konuda yasadışı şirketlerin oluştuğu, PKK teröristlerinin de bu yolu kullandığı bilinmektedir.

Yukarıda da açıkladığım gibi, ülkemizin sınırlarını belirleyen Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Şırnak ve Edirne İlleri ile bu illerin Martavan, Akçakale, Habur, Kapıköy, Kapıkule, Pazarkale ve İpsala kapılarında hudut güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik güçlerimizin, gece gündüz demeden, dikkatle görev yaptıkları hepimizin malumudur; ancak, aşağıda belirteceğim ilave tedbirlerin de alınması gerektiği kanaatini taşımaktayım.

Değerli milletvekilleri, alınması zarurî tedbirler şunlardır: Sınırlarımızı tehdit eden dış destekli terörün çökertilmesi, sınır güvenliği ihlallerinin önlenmesi için, etkili dışpolitika şarttır. Bu nedenle, komşu olduğumuz ülkelerle diplomatik görüşmeler yapılarak, ülkemize yönelik terör örgütlerini barındırmama ve yardım etmeme konusunda ikna edilmeli, bunu yapabilmek için de, söz konusu ülkelere karşı, siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel tedbirler alınmalıdır. İlgili devletlerle görüşerek, Kuzey Irak'taki otorite boşluğuna bir çare aranmalıdır. Türkiye olarak, bizlerin, kesinlikle, komşu ülkelerle insanî ilişkilerimizin kesilmesine izin vermememiz gereklidir.

Üzerinde şu anda görüşmekte olduğumuz, hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonu raporunun titiz bir çalışma neticesinde ortaya çıktığı görülmektedir. Raporda bahse konu olan aksaklık ve alınması gereken önlemler, sınırlarımızın arazi yapısı da göz önünde bulundurularak, somut bir şekilde ortaya konulmuştur. Umut ediyorum ki, 54 üncü Hükümetimiz, her konuda olduğu gibi, raporda ifade edilen hudutlarımızın güvenliği konusunda da alınması gereken tedbirleri alacaktır. Rapor hakkındaki görüşlerimiz olumlu olup, bu vesileyle, bu raporun hazırlanmasına vesile olan önergeyi veren arkadaşlarımıza ve raporun hazırlanmasında emeği geçen arkadaşlarımıza teşekkür ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Lafçı.

Söz sırası, DSP Grubu adına Sayın Ali Ilıksoy'da.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı ve arkadaşları tarafından verilen, hudut güvenliğinin araştırılmasına ilişkin önerge Yüce Meclisçe kabul görmüş ve kurulan komisyon Yüce Meclise raporunu takdim etmiştir. İşbu rapor üzerinde, Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Komisyon, hudut güvenliği konusunda yaptığı çalışmalara, öncelikle, askerî ve sivil kuruluşlardan bilgi istemekle başlamış; bilahara, Kilis, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Şırnak, Van ve Edirne İlleri ile bu illerin Martavan, Akçakale, Habur, Kapıköy, Kapıkule, Pazarkale, İpsala Kapılarında ve sınır bölgelerinde incelemelerde bulunulmuş, yetkililerden gerekli bilgiler alınmıştır. Hudut güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik güçlerimizin erinden en yüksek rütbeli subayına kadar herkesle görüşme imkânı bulunmuştur. Gördüğümüz tablo sevindiricidir; bütün güvenlik mensuplarının yüksek bir moralle görev yaptıklarını mahallinde müşahede ettik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili, Asya ile Avrupa arasındaki konumu nedeniyle, stratejik bir önemi haizdir.

Sınır bölgeleri, devletin egemenlik hakkının devam ettiği bölgelerdir. Sınırların güvenliği, bir, iki komşu ülke arasında düzenlenen anlaşmalarla; iki, iç hukuk mevzuatında yapılan düzenlemelerle; üçüncüsü ve daha da önemlisi fizikî güvenlik önlemleriyle sağlanmaktadır. Bunları şu şekilde sayabiliriz: Hudut taşı, 4x2 dikenli tel, üçlü tel üstüvane, iz tarlası, aydınlatma sistemi, gözetleme kuleleri, hudut hattı yolu, hudut karakolları, nöbetçi mevzileri ve mayın tarlaları. Bu fizikî güvenlik önlemlerinin tamamı bir arada olduğu zaman, tam anlamıyla fizikî güvenlik önleminin alındığı söylenebilir. Bu ise, çok pahalı bir önlem biçimidir.

Komisyonumuz, Hatay İlimizde yaptığı incelemeler sırasında aldığı bilgiler ışığında, bu ilimiz ile Suriye arasındaki sınırın çok girintili çıkıntılı olduğu, sınırın büyük bir bölümünün orman alanıyla kaplı bulunduğu, Hassa bölgesindeki sınırın ise leçelik denilen kayalıklardan oluştuğu ve sınır güvenliğinin sağlanmasında bu durumun olumsuz etkiler yarattığı tespitine varmıştır.

Ormanlık alanda sınırın belirlenmesi için ağaç kesilmek suretiyle yollar açılmış, hudut belirlenmiş ve gözetleme imkânı bulunmuştur. Ayrıca, durumu uygun olan yerlerde, yetersiz de olsa, birtakım fizikî güvenlik önlemleri alınmıştır; tel engeli gibi, aydınlatma gibi önlemler alınmıştır; ancak, bunlar yeterli değildir. Bunların yanı sıra, hâkim yerlere hudut karakolları inşa edilmiştir. Güvenlik, daha ziyade, devriye, termal kamera ve askarad radarlarıyla sağlanmaktadır. Teknik eksiklikten kaynaklanan güvenlik önlemi için, özel yetiştirilmiş güvenlik kuvvetleriyle bölge takviye edilmiştir.

Hatay ile Suriye sınırımızın bir bölümünü de deniz sınırı oluşturmaktadır. Buradaki güvenlik önlemi ise, Mersin Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı hücumbotlarla sağlanmaktadır. Ayrıca, bu bölgede deniz gözetleme radarının bulunduğu, keza, içgüvenlikte kullanılan Meydan, Çevlik, Şahlankaya ve Kale Karakollarının aynı zamanda deniz hudut güvenliği için kullanıldığı, buna rağmen, zaman zaman sızmaların vuku bulduğu; bunun önlenmesi için hücumbot sayısının artırılması gerektiği, mevcutlarının yenilenmesi ve deniz hududunda güvenliği sağlamaya yönelik bir birliğin oluşturulmasına acilen ihtiyaç bulunduğu bildirilmiştir.

Bu bölgemizde kara güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak görülen eksiklikler ise, termal kamera, askarad radarı yetersizliğidir. Saldırılara dayanaklı yeni karakolların inşa edilmesi ve istihbarat faaliyetlerine önem verilmesi, bize, burada özellikle bildirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Suriye ile öteden beri iki sorunumuz vardır; bunlardan biri Hatay İli, diğeri ise su sorunudur. Öyle sanıyorum ki, Suriye, bu iki sorunu ilgi yaparak, kendi toprakları üzerinde veya denetimi altında bulunan topraklarda ülkemize yönelik terör örgütlerine kamp ve diğer olanakları sağlamaktadır. Su sorunu konusunda, daha önce de yapılan görüşmeler sırasında varılan mutabakatın üzerinde su almasına rağmen, Suriye, bunu uluslararası arenada mütemadiyen karşımıza çıkarmakta ve aleyhimize propaganda yaptığı da bilinmektedir; ayrıca, Hatay İlini de haritalarında kendi ülkesinde çizmesi, kendi sınırları içerisinde göstermesi bize karşı olan hasmane tutumunun işaretidir.

Yine, Hatay-Suriye sınırına yakın, 5-20 kilometre derinlikte, 20'ye yakın PKK kampının bulunduğu ve bu kamplarda 1 000-1 500 militanın barındığı ve bunların zaman zaman ülkemize, gerek karadan gerekse denizden sızdıkları ve kanlı eylemler gerçekleştirdikleri hepinizin malumudur.

Kilis ve Gaziantep İlleriyle Suriye sınırında ise güvenlik, 1 inci Hudut Alay Komutanlığınca sağlanmaktadır. Gaziantep'in 61, Kilis'in 110 kilometrelik bir sınırı mevcuttur. Burada güvenlik, tel engeli, tel üstüvane engeli, iz tarlaları, birinci ve ikinci hudut hattı irtibat yolları gözetleme kuleleri, termal kamera, askarad radarı, mevziler, yetersiz de olsa aydınlatma, hudut karakolları gibi fizikî güvenlik önlemleriyle sağlanmaktadır.

Bu bölgede müşahede ettiğimiz diğer bir olay; bölge halkının, o sınır hattındaki yurttaşlarımızın terör örgütlerine lojistik destek sağlamaması nedeniyle, uzun bir süreden bu yana, bu bölgemizde, özellikle PKK'nın herhangi bir geçişine rastlanmadığı yönünde bize verilen bilgiler, doğrusu bizleri, bölge milletvekili olarak beni daha da çok sevindirmiştir.

Bu bölgemizde bulunan karakol sayısı 53'ten 37'ye indirilmekte, bunun çalışmaları devam etmektedir ve yapılan karakolların personel kapasitesi artırılmakta; ayrıca, terör saldırılarına karşı dayanıklı bir şekilde inşa edilmektedir.

Bu bölgemizin diğer bir önemli sorunu, mayın tarlalarıdır. Biraz önce diğer arkadaşlarım da o bölgede bulunan mayınlı sahanın, zaman zaman bizim güvenlik kuvvetlerimizin faaliyetlerine engel olduğunu, diğer terör örgütlerinin veya kaçakçıların belirledikleri izlerin onlara avantaj sağladığını belirttiler; o konular hepimizin malumudur.

Bu bölgemizde asıl önemli olan bir diğer sorun, mayınlı sahanın bir an önce mayınlardan arındırılması ve yöre halkına tarım arazisi olarak sunulması gereğidir. Şanlıurfa-Mardin-Şırnak İlleri ile Suriye sınırındaki güvenlik önlemleri konusunda, özellikle Fırat Nehrinden Habur Sınır Kapısına kadar olan bölgede fizikî güvenlik önleminin varlığından bahsedebiliriz. Öyle ki, sınır taşları, tel engel, iz tarlaları, mayın tarlaları, gözetleme kuleleri, hat yolları gibi engellerin yanı sıra, motorize birliklerin ve karakolların varlığı, ayrıca, bölgenin ovalık olması nedeniyle, teknik cihazlar olan termal kameranın da verimli kullanımıyla bölgede güvenlik önemli ölçüde sağlanmıştır. Ancak, bu bölgemizde de inşa edilen veya edilecek olan karakolların standart bir şekilde yapılması, aydınlatmanın güçlü olması için gerekli enerjinin temin edilmesi ve bu bölgedeki mayınlı sahanın da, keza, mayınlardan bir an önce temizlenmesi gerektiği kanısındayım.

Suriyen'nin kendi sınır bölgesinde güvenliği sağlamaması ve bu yönde önlem almaması bir olumsuzluktur. O nedenle, gerek tedbir alması yönünde gerekse teröre sağladığı olanakların ortadan kaldırılması amacıyla etkin bir dışpolitika ve diplomasi faaliyetinin yürütülmesinde fayda vardır diye düşünüyoruz.

Habur Sınır Kapısından sonra, Irak ile olan sınırımızda, arazinin sarp ve engebeli olması ve bölgenin iklim yapısının da müsait olmaması nedeniyle fizikî güvenlik sisteminin bulunmadığı, esasen bu sistemin kurulmasının da olanaklı olmadığı tespit edilmiştir. Bölgede bulunan Hezil Çayının kışın yükselmesi, yazın ise seviyesinin düşmesi nedeniyle terörist geçişlere olanak sağlamaktadır. Bölgenin bu konumu nedeniyle, güvenlik, daha ziyade, termal kamera, askarad radarı, erken uyarı sistemleri, yoğun devriyeler, pusu kurmak suretiyle alınan önlemler ve hudut karakollarıyla sağlanmaya çalışılmıştır.

Sınırda bulunan hudut yollarının asfaltlanmasının bir an önce yapılması lazımdır; çünkü, asfaltlanmadığı takdirde, teröristler tarafından bu yollara mayın döşeniyor. Eğer, asfaltlanırsa, mayın döşenmesine engel olunacaktır diye düşünüyoruz.

Ayrıca, bölgede bulunan dereler üzerinde kurulacak barajlarla, doğal engellerin oluşturulabileceği ve yaklaşım yerlerinin sular altında kalması sağlanarak, geçişlerin önlenebileceği bildirilmiştir.

Bölgede bulunan teknik cihazların tamiratlarının kısa bir sürede tamamlanması için, ASELSAN'ın Diyarbakır'da bir tamir şubesinin açılmasının yararlı olacağı kanısındayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri, Van İlleri ile İran sınırında çok yetersiz fizikî engel bulunduğu, esasen iklim koşullarının da, bu fizikî engellerin tesisine mâni olduğu görülmüştür.

Bölgedeki hudut karakolları, kaçakçılıkla mücadeleye uygun olarak inşa edilmeleri ve saldırılara dayanıklı olmamaları nedeniyle, sınır güvenliğine fazla yararlı olamamaktadır. Bunun için, bölgede yeni kurulacak karakolların, hâkim tepelere ve standartlara uygun bir biçimde inşa edilmesi gerekir.

Bu bölgede, ayrıca, termal kamera, askarad radarı, gece gözetleme dürbünleri ve gözlükleri, devriye ve pusu atma suretiyle sınır güvenliğinin sağlanmasına çalışıldığı bildirilmiştir.

Özellikle İran sınırımızın iyi bir şekilde korunması gerekir; çünkü, gerek PKK'nın gerekse radikal İslamcıların kampları bu ülkededir. Her ne kadar, İranlı yetkililer bu iddiaları kabul etmiyorlarsa da, bölgede yapılan incelemeler sırasında alınan bilgilerde, yakalanan teröristlerin ifadeleri ve istihbarat birimlerimizin sağladığı bilgiler, bu ülkede, özellikle sınırımıza çok yakın bölgelerde PKK kamplarının bulunduğu ve bu kamplardan İran muhaberatının haberdar olduğu ve İranlı subayların, teröristlerin sınıra yaklaşmalarına olanak sağladıkları; sınırlardan sızan teröristlerin kanlı eylemlere giriştikleri bilinmektedir.

İran İslam Cumhuriyetinin, özellikle Van İlimiz sınırına mücavir topraklarında, geniş kapsamlı ve organize PKK faaliyetlerinin bulunduğu, faaliyetlerin himaye edildiği, böylece, komşu ülke topraklarının, âdeta, örgütün geri üssü durumuna geldiği gözlemlenmiştir. Terörist unsurların, İran topraklarında bulunan kamp, örgüt evi ve köylerde barındıkları, burada askerî ve siyasî eğitim gördükleri, yaralıları İran'da bulunan örgüt evleri ve sağlık kuruluşlarına kadar götürüp tedavi ettirdikleri bilinmektedir.

Sınıra yakın birlik ve karakollara karşı girişilen eylemlerden sonra, teröristlerin tekrar İran topraklarındaki kamp ve örgüt evlerine döndükleri, İran köylülerinden ve İran güvenlik kuvvetlerinden lojistik destek ve yakın ilgi gördükleri, örgüte ait malzemelerin İran askerî araçlarıyla taşındığı, kaçakçılardan vergi adı altında paraların toplanmasına göz yumulduğu, İran'ın teröre destek verdiğinin açık göstergesidir. Son yıllarda, özellikle İran sınırımızda meydana gelen eylemler, bu hususu doğrulayan kanıtlardır. Tüm bunlara karşın, İran İslam Cumhuriyetinin teröre destek vermediği yönündeki iddiası ve örgütün varlığının asılsız olduğu açıklamaları ciddiyetten uzak olsa gerek.

İran'ın Türkiye sınırına yakın olan Kelereş, Rahvan, Kotur, Cehennem Deresi, Hacıbey Yaylası ve Navur birimlerinde bulunan kampların varlığı, yöredeki Kürt köylerinden örgüte takviye yapılması, İran muhaberatı ile pasdarların terör örgütüne her türlü olanağı ve lojistik desteği sağladığı, alınan bilgiler içerisindedir. Bu kamplara karşı, işbirliği çerçevesinde, müştereken ve eşzamanlı operasyonlara gidilme isteğinin İran tarafınca kabul edilmemesi ve sınır bölgemize yönelik saldırılar sonrası teröristlerin sıcak takibine de izin verilmemesi, İran İslam Cumhuriyetinin teröre karşı hassas davranmadığının işareti olsa gerek.

İran Devletinin, PKK örgütü mensuplarına yeşil kart verdiği -bu kart bizim yeşil kart değil- bu kartla, İran'da silahlı olarak serbestçe dolaşılabildiği ve otobüslerden de ücretsiz olarak yararlanlıbildiği; dahası, İran askerlerinin, bu hakkı haiz olup, silahsız gezen teröristlere 5 veya 6 kırbaç cezası verdiği de bilinmektedir. İran askerî araçlarıyla,

İran askerlerine ait kıyafetler içerisinde, teröristlerin sınırımıza kadar taşındıkları, pasdarlıktan geçme bir subayın PKK terör örgütünü yönlendirdiği, bu subayın yardımıyla bazı saldırıların planlandığı, İran askerî araçlarıyla yiyecek taşındığı, Makü ve Urumiye Şehirlerindeki örgüt sorumluları ile İran gizli servisi (İtlahat) yetkililerinin devamlı surette görüş alışverişinde bulundukları, İranlı yetkililerin teröristlere müdahale etmedikleri, yaralıların Urumiye'deki İranlı doktorlar tarafından tedavi edildiği, PKK mensuplarının İtlahat görevlilerince gidecekleri yere kadar götürüldüğü, silah ve mühimmat temini yapıldığına dair istihbaratlar, İran İslam Cumhuriyetinin teröre verdiği desteğin kanıtlarıdır.

Bu bilgiler, Türkiye Cumhuriyetinin değişik istihbarat birimlerinin sağladığı bilgilerdir. Bu bilgilere inanmak hepimizin görevidir. Ancak, Sayın Başbakan Erbakan, İran İslam Cumhuriyetini ziyareti sırasında talihsiz bir beyanda bulundu. Orada, İranlı istihbarat yetkililerinin veya güvenlik kuvvetlerinin verdiği bilgileri ciddiye alır açıklamaları ise, büyük bir talihsizliktir. Bu hususu, sizlerin takdirine sunuyorum.

Yine, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının, İslamî Hareket Örgütüyle ilgili olarak yayımladığı kitapta, İranlı şahıslar tarafından, askerî disiplin içerisinde, radikal İslamcılara eğitim yaptırıldığı, İran'da yaptırıldığı saptanan eğitimin daha ziyade gerilla eğitimini içeren her türlü silahların kullanımı ve bomba imalini gerçekleştirmeye yönelik olduğu, örgüt elemanlarının ifadeleriyle ortaya çıkarılmıştır. Bu konuda, daha önce basınımızda da çeşitli bilgiler yayınlanmıştır.

Diğer taraftan, özellikle İran sınırımızı kullanarak ülkemize illegal geçiş yapan Bangladeş, Pakistan ve Afganistan uyruklu şahıslara, İran hudut birliklerince izin verildiği, hatta bilinçli olarak gönderildikleri, sınırı geçen veya sınırda yakalanan bu şahıslar iade edilmek istenildiğinde teslim almadıkları bildirilmiştir.

Gerek PKK militanlarının gerekse radikal İslamcı militanların sızmalarının önlenmesi veya yasal olmayan diğer geçişler için, özellikle İran sınırının çok iyi bir şekilde korunması ve bunun için acilen önlem alınması gerektiği kanısındayız.

Gürcistan ve Ermenistan sınırımızla ilgili olarak sağlanan bilgilerde fizikî güvenlik engelinin bulunmadığını görüyoruz.

BAŞKAN - Sayın Ilıksoy, 1 dakikanız var. Süreyi fazla uzatmıyorum, biliyorsunuz... Aslında, çok teknik bir konu...

ALİ ILIKSOY (Devamla) - Sayın Başkan, iki dakikalık bir süre tanırsanız bitireceğim.

BAŞKAN - Hayır, iki dakika değil, bir dakika süre veriyorum.

Biraz acele edin, zaten teknik bir rapor...

Buyurun.

ALİ ILIKSOY (Devamla) - Ben, o zaman, arkadaşlarımın müsahamasıyla sonuç bölümünü aktarayım.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, gerek komisyon çalışmaları gerekse çalışmalar sırasında yine Genelkurmay Başkanlığımızca yürütülen sınır güvenliğine ilişkin faaliyetlerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım.

Sınır güvenliğini:

1 - Fizikî güvenlik sistemindeki eksiklikler,

2 - Teknik cihazların yetersizliği,

3 - Sınır karakolları inşaatlarının ivedilikle sürdürülmesi ve bu karakollara telefon tahsisine gidilmesi,

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Size 1 dakika süre veriyorum efendim; buyurun.

ALİ ILIKSOY (Devamla) - 4 - Sınır ihlalleri ve illegal geçişlere kılavuzluk yapanlara verilecek cezaların artırılmasının yanı sıra Pasaport Yasasında ve diğer yasalardaki cezaî müeyyidelerin artırılması, sınır güvenliğiyle ilgili olarak verilen cezalarda caydırıcılık anlamında olmak üzere paraya çevirme ve erteleme yönüne gidilmemesi gerektiği,

5 - Uluslararası düzeyde terörün gerçek yüzünün ortaya konulması suretiyle etkin bir dışpolitika ve diplomasi faaliyetinin hızlandırılması,

6 - Gümrük kapılarındaki personel sayısının artırılması, uyuşturucu arama kiti gibi teknik cihaz eksikliklerinin giderilmesi, sahte pasaport kontrolleri için personelin eğitilmesi,

7 - Çok pahalı olan sınır güvenliği için bütçede önemli ölçüde bir ödeneğin ayrılması,

8 - Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı hücumbot ve hava araçlarının yenilenmesi ve takviye edilmesi,

9 - Zaman zaman, güvenlik kuvvetlerimizin önlem almasını engelleyen mayınlı arazinin mayınlardan temizlenmesi, tarım arazisine dönüştürülmesi ve bu toprakların sınır köylülerine satışı veya dağıtılması,

10 - Afganistan, Pakistan, İran ve Bangladeş gibi ülkelerin vatandaşlarına vize uygulaması getirilmesi gerektiği kanısındayız.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ilıksoy.

Aslında, çok teknik bir rapor. Gerçekten iyi hazırlanmış; ama, sınırlarımızın bir mercek altına alınarak bu kadar çok ayrıntılı incelenmesi faydalı mıdır zararlı mıdır, bence onu da tartışmak gerekir.

Efendim, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Alkan; buyurun.

AHMET ALKAN (Konya) - ANAP Grubu adına Sayın Başkan.

BAŞKAN - Pardon... Özür dilerim.

Refah, ANAP, neyse işte... Eskiden birdi, şimdi ayrıldı.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, eskiden ne birdi?

BAŞKAN - Çok eskiden aynı köken canım...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Nereden biliyorsun aynı olduğunu? Meclis Başkanvekilisiniz, ciddî konuşacaksınız orada.

BAŞKAN - Neyse canım, dil sürçmesi oldu... Olmaz mı yani...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Öyle söyleyin.

BAŞKAN - Tamam canım, neyse, işte... Biraz yumuşatalım dedik işi.

Buyurun Sayın Alkan.

ANAP GRUBU ADINA AHMET ALKAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18 Arkadaşının, Hudutlarımızın Güvenliği Konusunda Alınan ve Alınması Gereken Tedbirleri Araştırmak Amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (10/7) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, aziz milletimizin huzur, saadet ve mutluluğu için gece gündüz, canı ve kanı pahasına görev yapan Silahlı Kuvvetler mensuplarımızın, güvenlik güçlerimizin, özel harekât mensuplarımızın ve korucularımızın her ferdine ayrı ayrı teşekkür ediyor, Yüce Mevla'dan muvaffakıyetlerinin devamını diliyorum; ayrıca, şehit düşen vatan evlatlarımıza rahmet, yakınlarına sabır niyaz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sınır güvenliğimiz ile ilgili Komisyonun, gerek Ankara'da bilgi ve belgeler gerekse mahallinde incelemeler seviyesinde yapılan çalışmalarında tespit edilen ortak hususlar raporumuzda ifade edilmiştir. Mümkün olduğu kadar aynı hususları tekrar etmemeye dikkat ederek, sınır güvenliğimizin tesisini geniş bir zaviyeden değerlendirmeye çalışacağım.

Sınır güvenliği, dışarıdan içeriye sızmalarla, içeriden dışarıya kaçışlara, transit geçişlere mâni olmak üzere tedbir alınmasını gerektirir. Bu geçiş türlerinden, demokratik ülkeler, dışarıdan sızmalara, kollektivist ülkeler, içeriden dışarıya kaçışlara karşı tedbir alırlar. Bizim sosyokültürel yapımız, coğrafî konumumuz ve yaşadığımız geçiş süreci, her iki türe ilave olarak, transit geçişlere karşı da tebdir almamızı gerektirmektedir.

Dışarıdan sızmalar, ülke dışında yaşayan ve komşu ülke vatandaşı olan soydaşlarımızın ülkemize yerleşmek üzere gelmelerinden -en son Bulgaristan'a gönderilmek istenen ve ciddî problem olan soydaşlarımız gibi- özellikle Sovyetler Birliğinin dağılması ve sistem değişikliğiyle, ticarî amaçla, ülkemize geçici süreler için gelen; ama, maksadı aşan tavırlara yönelen kişi ve grupların, hatta organize suç mensuplarının gelmelerinden, ülkemiz sınırlarını terörist ve bölücü maksatlar için ihlal eden terörist örgüt mensuplarının ülkeye giriş ve çıkışlarından kaynaklanmaktadır.

Dışarıya kaçışların önemli bölümünü, ülkemizde suç işledikten sonra yeniden eğitim kamplarına dönen terörist grupların komşu ülkelere kaçışları teşkil etmektedir; bunu, az sayıda suçlunun, iltica talebiyle Batı ülkelerine kaçışı izler.

Transit geçişler ise, yine, terörist gruplarla bağlantılı olarak, maddî kaynak sağlamak amacıyla yürütülen kaçakçılık eylemleri ile bazı Doğu ülkelerinden gelerek Batı'ya gönderilmeye çalışılan insan kaçırma eylemlerinden oluşmaktadır. Şüphesiz, bu faaliyetlerin detaylandırılması mümkündür; ama, amacım bu değil.

Bu olaylar içerisinde de, devletimizi Silahlı Kuvvetlerimizi, diğer güvenlik kuvvetlerimizi en çok meşgul eden, terörist sızmalar ve kaçışlardır. Konuyu bu çerçeve içerisinde değerlendirdiğiniz zaman, tedbirlerin başlıca iki başlıkta toplandığını görürsünüz:

Birincisi, sınırlarımızda hızla alınması gereken, fizikî güvenlik tedbirleri olarak özetlenen, doğrudan ve kısa vadeli tedbirlerdir. Bu konuda, Komisyon raporunda ayrıntılı olarak durulmuş, gerekli tedbirler tespit edilmiştir.

Esasen, bu konu, güvenlik birimlerimiz tarafından yeterince ve gıpta edilecek bir vukufla incelenip, yapılması gereken hususlar da belirlenmiştir. Bu noktada Yüce Meclise ve Hükümete düşen, Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyacı olan maddî imkânları sağlamak, bu maddî imkânların sınır güvenlik tedbirlerine dönüşebilmesini temin edecek bürokratik işlemleri hızlandırmaktır.

İkincisi ve daha önemlisi, sınır güvenliğini kalıcı olarak sağlayacak uzun vadeli tedbirlerin, dolaylı tedbirlerin alınmasıdır. Bu tedbirlerin de, ülke bütünlüğünü ilgilendiren eğitim, genel ekonomik politikalar, dışpolitikamız gibi kapsamlı bölümü, doğrudan ülkeyi idare etme sanatıyla ilgilidir.

Mahallinde yaptığımız görüşmelerde, gerek askerî gerekse sivil yöneticilerimizin şu tespitleri, sınır güvenliğimizin sağlanması ile ülke idaresi arasındaki doğrudan ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadır: "Biz, terörle mücadele etmeyi biliriz ve ederiz, ediyoruz da. Milletimiz rahat olsun; ama, bizim yaptığımız iş, sinekleri öldürmektir. Bataklığın kurutulması sizin işinizdir. Bunun da yolu, bölgenin topyekûn kalkınmasının sağlanmasıdır; işsizliğin, eğitim probleminin çözülmesidir; bölge için hazırlanacak bölgesel kalkınma planının uygulamaya konulmasıdır."

Değerli milletvekilleri, Yüce Heyetiniz ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, bu noktada tarihî bir sorumlulukla karşı karşıyadır; çünkü, yıllar önce başlatılan GAP Projesi -bugün, her kesimin mutabık olduğu, yöredeki yöneticilerimizce de teyit edilen- bu hususların yaklaşık otuz yıl önce tespit edildiğini göstermektedir; ama, bugüne kadar arzu edilen sonuç, ne yazık ki, alınamamıştır.

GAP'a yapılan yatırımların kaynaklarının başka alanlara aktarılmamasının ve yatırımların hızlı bir şekilde bitirilmesinin, ülkemiz açısından, yöre insanı açısından büyük önem taşıdığını her fırsatta ifade ettik. Gelin, görün ki, bu hükümetler döneminde, hem GAP Projesine aktarılan kaynaklar son derece yetersiz kalmış hem de GAP'ın kendisinden beklenen sonuçları vermesini sağlayacak alt projeler ve programlar geliştirilememiştir.

32 milyar dolar tutarındaki yatırımın -yaklaşık, baliğ olacağı rakam bu tahmin ediliyor- bugüne kadar sadece 12,5 milyar dolarlık bölümü gerçekleştirilebilmiştir. Mevcut, bugünkü tempoyla yatırımların bitişi kırkbeş yıla sarkabilecektir. Her hal ve şart altında, bu sürecin kısaltılması lazımdır. Yörede, özel sektörün yatırım yapmasını sağlayacak tedbirlerin mutlaka alınması lazımdır.

GAP'ın tamamlanmasıyla yörede yaşanacak üretim patlamasını, ihracata yönlendirecek altyapı imkânları planlanmış; ancak, uygulama çalışmalarına başlanamamıştır.

Yüzde 96'sı tamamlanan Urfa Tüneline 1 700 metretul iç betonlama yapılamamış; Kralkızı, Batman, Dicle gibi, yüzde 60'ı bitirilen barajlar, altı yıldır yapılamadığı için, Dicle kontrol altına alınamamıştır.

Yine, yöreden elde edilecek tarımsal ürünü, kullanılabilir, ihraç edilebilir mamul madde haline dönüştürebilecek sınaî yapılanma teşvik edilememiş, öncülük de yapılamamıştır. Bu konuda Adıyaman, Şanlıurfa ve Diyarbakır'da 1980'lerde başlayan özel sektör yatırım talepleri de, projeyle beraber, gerileme sürecine girmiştir. Bu noktada önemli bir adıma daha ihtiyaç vardır.

GAP, bir büyük bölgenin nesilleri aşan büyük projesidir. Bütün ülke açısından önemli ve etkileri bilinen ana projeler -Atatürk, Karakaya, Keban barajları gibi- Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri tarafından finanse edilmiştir; ama, bu projelerin, insan ölçeğinde yansımalarını sağlayacak kent, kasaba ve sektör planlarına inilememiş ve insana doğrudan yansıyan yatırımlar geciktirilmiştir. Örneğin, yöreye yaptığımız inceleme gezisinde, pek çok yetkilinin yanı sıra, Özalp Kaymakamı ile de görüştük; pırıl pırıl bir genç. Belli, kalbi millet sevgisiyle dolu. Okulların açılması için gayret sarf ediyordu o zaman; 65 okulundan 34'ünü açık tutabileceğini, diğerlerinde ise, hem can güvenliğini sağlamada hem de öğretmen temininde zorluklar olduğunu beyan ediyordu. Buna karşılık, 600 öğrencilik bir yatılı bölge okulunun bulunduğunu, bu okulun, hem dolu ve açık olduğunu, güvenliğinin kolayca temin edildiğini hem de tatillerde bile, çocukların okulu terk etmek istemediklerini ifade etti. Eğitim ve terör probleminin çözümünün de burada yattığını söyledi.

Şimdi, bu problemin çözümünde, ortaya çıktığı günden bugüne kadar geçen süreyi dikkate alırsanız, sadece eğitim konusunda bile, zamanında başlatılmış olsaydı, küçük meblağlarla çok etkili sonuçların alınması mümkündü. Bu ihmal, belki yüzlerce, belki binlerce gencimizi, terörün, organize suçun kucağına itmiştir. İşte, bugün sınır güvenliğimizi tehdit eden teröristlerin büyük bir bölümü, ne yazık ki, gerektiği gibi sahip çıkamadığımız, eğitemediğimiz, iş, aş, barınak, yuva temin edemediğimiz için, Yüce Türk Milletine mensup olmanın tarihî şuuruna ulaştıramadığımız, onun için de, başkalarının, kin, öfke ve ihtiraslarına terk ettiğimiz bizim çoçuklarımızdır. Son yıllarda sayıları giderek azalsa da -memnuniyetle tespit etmiş bulunuyoruz ki, son yıllarda ele geçen teröristlerin çoğunluğu bizim vatandaşlarımızın dışına taşmaya başlamıştır- bunlar bizim vatandaşlarımızdır.

Yöre insanına sahip çıkmaya, onları, devletle, milletle barıştırmaya, millet şuurunu yörede hâkim kılmaya mecburuz. Bunun için, makro ölçekli planlardan, temeline insanı alan daha küçük planlama ölçeklerine acilen inmeliyiz. Bunun için, hem yöre insanının hem devletin hem de özel sektörün potansiyelini harekete geçirmeye mecbur, hatta mahkûmuz. Kısaca, bataklığı kurutmaya mecburuz. Aksi halde, daha uzun yıllar, enerjimizi ve kaynaklarımızı sinekler için harcamaya devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son derece zor şartlarda sürdürülen sınır güvenliğimizi nihaî şekilde çözebilmemizin önemli bir boyutu da dışpolitikadan geçmektedir. Bölge üzerinde, dünyanın hemen bütün büyük devletlerinin hesabı olduğu hiç kimse için sır değildir. Bu hesaplar, ülkemizin hassas bölgelerinde, özellikle Türkiye Cumhuriyetinin iç kavgalara döndüğü, dışta zayıfladığı dönemlerde sınırlarımızı daha çok zorlamaktadır.

Bugün, komşu ülkelerimizin hemen hepsi, sınırlarımızı zorlayan konumdadırlar; Suriye, Ermenistan ve İran... Şimdi, buna, Yunanistan ve Güney Kıbrıs da eklenmiştir. Faal olan kamplardan, terörist örgüt militanlarının, sık sık, sınırlarımızdan sızma ve taciz teşebbüsleri devam etmektedir.

Kuzey Irak'ta teşekkül eden boşluk ya da oluşturulan yeni denge içerisinde, yine PKK'nın yer almış olması, Irak sınırımızı, sınır güvenliğimizin en zor sağlandığı bölge haline getirmektedir. Bu coğrafyada, fizikî güvenlik tedbirlerini uygulama zorluklarımız da vardır.

Sınır güvenliğimizin sağlanması hususunda, Irak sınırımızla ilgili bir önemli husus da, Kuzey Irak'ta ortaya çıkan bu belirsizlik ortamıdır. Bu noktada, biz, Irak'ın toprak bütünlüğünün sağlanarak, Irak'la olan sınırlarımızın karşılıklı güvenlik altına alınmasını doğru bir tercih olarak ortaya koyduk. Esasen, bu durum, Irak yönetiminin de isteğidir; ancak, yöredeki gruplar arasında mutabakatın sağlanamaması, bölücü eşkıyaya, bu otorite boşluğu bulunan alana yerleşme imkânı vermiştir. Uzun dönemde, Irak'ın bu otorite boşluğunu doldurması lehimize ve doğrudur; ancak, bu birlik tesis edilinceye kadar, özellikle dağlık yörelerimizde alınması gereken ve komisyon raporunda ayrıntılarıyla belirtilen tedbirlerin aciliyeti vardır.

Aynı belirsizlik, Suriye'yle aramızda, deniz yan hudutları konusunda mevcuttur; Meriç'te, Aras'ta farklı biçimde vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; karada Yunanistan'la olan sınırlarımızın önemli bölümünü Meriç Nehri oluşturmaktadır; ancak, Meriç Nehrinin değişkenliği, taşkına açık bir nehir olması, sınır tayinini, sık sık tartışma konusu haline getirmiştir. Bu sebeple de, 3.11.1926'da, Tahdidi Hudut Komisyonu, Lozan Antlaşmasının 5 inci maddesine göre kurulmuştur. 20.6.1934'te Türk-Yunan İtilafnamesi, 5.5.1937 tarihinde de bu itilafnamenin yürütülebilmesi için kurulan Meriç Daimî Komitesince, Yunanistan'la Meriç üzerindeki sınır problemimiz çözülmeye çalışılmıştır. Komitenin en önemli faaliyeti, Meriç Nehri üzerinde, Meriç Nehri ve Tabileri Islahı Projesini hazırlatmak olmuştur; ancak, bu projeyi hayata geçirmek için hazırlanan 1971 protokolü henüz uygulamaya konulamamıştır.

Bugünkü sınırlar, Yunanistan'ın kendine göre yaptığı uygulamalarıyla, 1926'dakinden çok farklı hale gelmiştir; yani, Lozan ve onu takip eden anlaşmalar ihlal edilmiştir. Meriç kenarında mülk sahibi olan çiftçilerimizin düştükleri sıkıntı da bunun somut örneğidir. Ayrıca, Meriç Nehrinden lastik botlarla yapıldığı iddia edilen uyuşturucu ticareti, sınır güvenliği problemimizin bu noktadaki önemli ve zor bir başka boyutudur.

Şimdi, geliştireceğimiz çok yönlü, ekonomik, siyasal, ticarî, kültürel programlarla, sınırlarımıza yönelik bu tehdit odaklarını ortadan kaldırmaya mecburuz, bunun için harekete geçmeye mecburuz. Bu noktada, rahmetli Özal'ın, bölge barışını temine yönelik Barış Suyu Projesini, diğer Türk cumhuriyetleriyle ortak ticarî, kültürel, altyapı, enerji projelerimizi ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Projesini hüzünle anıyorum ve neden gerçekleştiremediğimizin de mantıklı bir açıklamasını bulamıyorum.

Yine, üzülerek ifade edeyim ki, Türkiye, Suriye sınırındaki yüzbinlerce dönüm mayınlı araziyi, arazi sıkıntısı çeken, toprağı işleme azim ve kararları olmasına rağmen, toprakları bulunmayan, ekonomik yönden yetersiz vatandaşlarımızın kullanımına sunamamanın sıkıntısını hissediyorum. Bunun için de, raporda belirtilen etkin fizikî güvenlik tedbirlerinin yanında, sosyal ve ekonomik tedbirlerin alınmasını teminen, sınır boyunca döşenen ve daha sonra yerleri bilinemeyen mayınların sökülerek arazinin temizlenmesi ve tarıma açılmasına büyük önem veriyorum.

Sözlerimin sonunda, güneydoğu ve doğu sınırlarımızı canı ve kanı pahasına koruyan bütün güvenlik mensuplarına bir kere daha şükranlarımı arz ediyorum. Bu zor mücadeleden başarıyla çıktıklarını yerinde müşahede etmekten duyduğum saadeti, hem Yüce Heyetiniz hem de aziz milletimizle paylaşmak istiyorum; ancak, bu fırsatı çok iyi değerlendirmek mecburiyetinde olduğumuzu da unutmamalıyız. Bugün sağlanan ve artarak devam etmesini temenni ettiğim izafî huzur ortamında, bölge, dar bölge, kent, kasaba, sektör ölçüsünde, yatırım, eğitim, iletişim, altyapı, sağlık ve benzeri planlarımızı hazırlayarak, öncelikle, Hakkâri-Şırnak-Başkale üçgeninden başlamak üzere uygulamaya koymak zorundayız.

Hızla, sınır güvenliğimizi temin amacıyla, günün teknolojisine ve yöntemlerine dönmeliyiz. Onüç yıldır, hâlâ, yöredeki yönetim biçimi, mücadele yöntemleri ve amaçları, ANAP tarafından kurulan sistem ve dengeler üzerinde devam etmektedir. Bu, hayatın ve dünyanın dinamik değişken yapısına aykırıdır. Bakınız, onüç yıl içerisinde ülkede her şey değişmiştir; siyasî anlayışlardan, kullandığımız her tür teknolojiye kadar her şey... Ama, güneydoğuda kullanılan sistem ve mücadele araçları, bu dinamizmden ve değişimden payını alamamıştır. Hızla, bu değişim tartışılmalı ve yeni modern teknolojilerle donatılmış yönetim ve savunma anlayışı hayata geçirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunları, ancak, bu ülkenin problemlerini anlamış ve bu problemleri çözmek için kurulmuş güçlü ve samimi hükümetler yapabilir. Ülke ve vatandaşlarımız adına üzülerek ifade edeyim ki, mevcut Koalisyon, bunu yapabilmek iradesinden çok uzaktır. Kurulduğu günden bugüne kadar bütün dikkat ve enerjisini, bir ortağının diğer ortağı hakkında daha önce verdiği önergeleri kapatmaya harcayan ve toplumdaki mevcut huzur ve kardeşlik ortamını da sıkıntıya sokan bu Hükümetin, böylesine önemli problemleri çözemeyeceğini de biliyorum. Dileğim, en kısa zamanda bu problemleri kucaklayabilecek yeni ve etkin bir hükümetin, Yüce Parlamento tarafından kurulmuş olmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, sınır güvenliğine ilişkin hazırlanan bu raporun, mevcut Hükümetçe, yapısal tedbirlerle beraber hayata geçirilmemesinin, ülke açısından önemli bir kayıp olacağını belirtmek istiyorum.

Muhalefette iken ayakları yere basmayan Refah Partisi İktidarının, sınırlarını zorlayan bölücü teröre karşı, kamp açarak, eğitim imkânı hazırlayarak destek veren Yunanistan, Güney Kıbrıs, Suriye, Irak, İran, Ermenistan, Sovyet Rusya ve benzerleri gibi ülkelere karşı etkin bir dışpolitika izlemesi temennimizdir. Ancak, Başbakanı ayrı, Dışişleri Bakanı ayrı, dışişlerinden sorumlu Devlet Bakanı ayrı konuşan bir hükümetin, bu zor işi başarmasının imkânsız olduğunu da, ülkem adına, üzülerek ifade etmek zorundayım. Bu kaos ortamında şaşkına dönen Dışişlerimizin zorluklarını da anlayışla karşılıyorum. Onun için, Komisyonumuz raporunun sonuçlarını hayata geçirebilmemiz, yukarıda ifade ettiğim muktedir bir hükümetin kuruluşuna bağlıdır.

Bu dileğimi tekrarlayarak, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alkan.

DYP Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Yusuf Bahadır; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bahadır, süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BAHADIR (Trabzon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce konuşan milletvekili arkadaşlarım konuya detaylı şekilde değindiler; bana söylecek fazla bir husus da bırakmadılar.

Değerli arkadaşlarım, hudut güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik güçlerimiz, büyük bir vatan sevgisi ve görev aşkıyla, gece gündüz demeden, hudut güvenliğini başarılı bir şekilde sağlamaya çalışmaktadırlar. Kendilerine, bu vesileyle şükranlarımı, saygılarımı sunuyorum. Ancak, bugün, hudut kapılarımızın, sınırlarımızın korunmasının sağlanmaya çalışıldığı; yalnız, bazı eksiklikler nedeniyle arzu edilen seviyede olmadığı görülmektedir. Bu nedenle, aşağıda sıralanan ilave tedbirlerin alınması gerektiği kanaatindeyiz:

1 - Kuzey Irak'taki otorite boşluğu nedeniyle, başta PKK olmak üzere, birçok terör örgütü bu bölgeye yerleşmiş ve eğitim kampları kurmuştur. Bu bölgede yuvalanan teröristler, zaman zaman sınırımızı geçerek, ülkemizde kanlı eylemlerde bulunmaktadırlar. Aynı şekilde, Suriye, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve Ermenistan'da terör kamplarının bulunduğu ve bu ülkelerin, ülkemize yönelik terörist faaliyetlerde bulunduğu bilinmektedir. Dış destekli terörün söndürülmesi ve hudut güvenliği ihlallerinin önlenmesi için, raporda önerilen tedbirler vakit geçirilmeden alınmalıdır.

2 - Hudut güvenliğinin sağlanmasında çok önemli bir tedbir olan fizikî güvenlik tedbirleri alınmalıdır.

3 - Hudut güvenliği için yapılan karakollar, hem sayı itibariyle yetersiz hem de yapım itibariyle personel ihtiyacına cevap verecek durumda değildir. Diğer taraftan, İran sınırındaki karakollar, kaçakçılığı önlemeye yönelik yapıldığı için, terörle ilgili mücadelede olumsuz etki yapmaktadır.

Bütün bu sakıncaları ortadan kaldıracak ve her türlü ihtiyaca cevap verecek şekilde yeni karakol projesi hazırlanmış ve bazı yerlerde inşaatına başlanmıştır. Bunun için yeterli kaynak temin edilmelidir.

Diğer taraftan, bu karakollar, gündüz gözetleme dürbünleri, gece görüş gözlükleri, termal kameralar, radarlar ve sensörlerle donatılmalıdır. Diğer taraftan, ateş destek vasıtaları, zırhlı muharebe araçları, telli telsiz haberleşme cihazları sağlanmalıdır.

Sınır güvenliğinin sağlanmasında çok önemli görev yapan elektronik cihazların tamir edilebilmesi için, Diyarbakır'da bir tamir birimi kurulmalıdır.

4 - Kilis'ten başlayıp Cizre'ye kadar olan Suriye sınırında yer alan 200-400 metre genişliğinde ve 600 kilometre uzunluğunda yüzbinlerce dönüm arazi, mayın döşendiği için, yıllardan beri ekime kapalıdır. Bu arazinin, mayınlardan temizlenerek ekime açılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.

5 - Hudutlarımızda dikenli tel çekilerek alınan tedbirler, genellikle, siyasî sınırın ve mayınlı sahanın daha iç kısımlarındadır. Bu da bazı sakıncalı sonuçlar doğurmaktadır; sınır taşlarının kontrolü ve bakımı yapılamadığı için, sınırlarımız, Suriyeliler tarafından tahrip edilmekte ve oradaki bazı arazileri de kendileri ekip biçmektedir. Bu nedenle, fizikî emniyet tedbirleri, siyasî sınırdan geçirilmelidir.

6 - Bilindiği gibi, Kuzey Irak'taki otorite boşluğu nedeniyle, başta PKK olmak üzere, terör örgütleri bu bölgeye yerleşmiş ve buradan ülkemize sızmaktadır. Bu sızmalarda, sınır arazi yapısı da etkili olmaktadır. Bu nedenle, Irak hududunda güvenlik tedbirleri çok büyük önem arz etmektedir. Bunun için, arazi yapısı incelenerek, müsait olan yerlerde fizikî güvenlik sistemi kurulmalı, olmayan yerlerde ise insan unsuruyla hudut güvenliği sağlanmalı ve mayınlanmalıdır.

7 - Kuzey Irak'ta barınan teröristlerden bir kısmı, buradan İran'a geçerek, İran üzerinden ülkemize sızmaktadır; bu nedenle de, zaman zaman, silahlı çatışmalar olmaktadır.

Hudut güvenliğinin arzu edilen seviyede sağlanması için geçmişte kaçakçılığı önlemek maksadıyla derelere yapılan karakollar, yeni şekliyle, hâkim tepelere yapılmalıdır.

8 - Hudut ihlallerinin ve terör örgütlerinin istismar edeceği ortamı bulmalarının çok önemli nedenlerinden biri de, ekonomik imkânların olmayışıdır; kaçakçılık da bu nedenle yapılmaktadır. Bunun için, bölge halkının geçim seviyesini yükseltecek sınır ticaretinin gelişmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

9 - Trakya hududumuzun Yunanistan sınırında, Meriç Nehri, tabiî sınırı oluşturmaktadır; bunun dışında fizikî güvenlik sistemi kurulmamıştır. Bu nedenle, sınır ihlâlleri çok olmaktadır. Bu durumun önlenmesi için vize sistemi uygulanmalı; Doğu'daki kanunsuz girişlere mâni olunarak, birinci yasak bölgedeki vatandaş arazileri istimlak edilmeli, bu girişlere kılavuzluk edenlere verilecek cezalar da artırılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Araştırma Komisyonunun hazırlamış olduğu rapora tümüyle katılıyoruz ve destekliyoruz. Bu raporda önerilen hususların da bir an önce yerine getirilmesi için gerekenlerin yapılmasını diliyor, bu geç vakitte beni dinlediğiniz için, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, RP, ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bahadır.

Efendim, Komisyon ve Hükümet bir açıklama yapacak mı ?.. Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirleri araştırmak amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeye istinaden kurulmuş olan komisyonun hazırlamış olduğu raporla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çok uzun bir süredir mücadele ettiğimiz terör belasının, uluslararası boyutları ve bağlantıları vardır. Maalesef, bazı komşu ülke topraklarında terör örgütünün kamplarının varlığı bilinmektedir. Bunlar, malum sebep ve art niyetlerle, kanlı örgüt PKK'ya kucak açmakta ve eşkıyanın topraklarımıza sızmasına imkân sağlamaktadırlar.

Öte yandan, son yıllarda teknolojik gelişmelerle sınırların kısa süreler içinde aşılabilir duruma gelmesi, değişik ülkelere mensup kişilerin ortaklaşa işledikleri uyuşturucu ve silah kaçakçılığı suçlarına uluslararası nitelik kazandırmıştır. Bunların yanı sıra, yeni bir hayat kurabilmek, iş bulmak amacıyla da, sınırlarımızdan, yasal olmayan yollardan giriş-çıkış teşebbüsleri olmaktadır.

3152 sayılı İçişleri Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 2 inci maddesine göre, sınır, kıyı ve karasularımızın muhafaza ve emniyetini sağlamak görevi, İçişleri Bakanlığına aittir; ancak, 1988 tarih ve 3497 sayılı Kanunla, kara sınırlarını korumak ve güvenliğini sağlamak görevi, Kara Kuvvetleri Komutanlığına verilmiştir. Bu kanun gereğince, Suriye sınırının 795, İran sınırının 69 kilometrelik bölümü Kara Kuvvetleri Komutanlığına devredilmiştir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yürütülmekte olan terörle mücadele faaliyetleri nedeniyle, henüz, Kara Kuvvetleri Komutanlığına devri mümkün olamayan, İran sınırının 390, Suriye sınırının 83 kilometrelik bölümüyle, 378 kilometrelik Irak sınırının tamamında, toplam 851 kilometrelik kara sınırımızın güvenliği, korunması, kaçakçılığın men, takip ve tahkiki görevleri jandarma sınır birliklerince sağlanmaktadır.

1993 yılında başlatılan, sınır birliklerinin yeniden teşkilatlandırılmasıyla ilgili çalışmalar sonucunda, halihazır sınır koruması, Şırnak ve Van'da konuşlandırılmış 2 jandarma sınır tümeni ve bunlara bağlı 6 taktik jandarma sınır alayı, 13 jandarma sınır taburuyla sürdürülmektedir. Ayrıca, bu birlikler, Kara Kuvvetleri Komutanlığına ait 6 piyade taburu, 5 topçu bataryasıyla takviye edilmiştir. Sınırlarımızın korunması, kaçakçılığın men takip ve tahkikiyle ilgili olarak sürdürülen sınır fizikî güvenlik sistemi faaliyetlerine de ana hatlarıyla değinmek istiyorum.

1984-1985 yıllarında çıkarılan kararnamelerle, Suriye, Irak ve İran sınırında fizikî güvenlik sistemi kurulması kararlaştırılmıştır. Bu sistemin takip ve koordinasyonu görevi, başlangıçta, İçişleri Bakanlığına verilmiş; 1989 yılında ise, Millî Savunma Bakanlığına devredilmiştir.

Fizikî güvenlik sisteminin unsurlarından olan yol bölümüyle, aydınlatma sisteminin, ilgili bakanlıklarınca, tel engelleri, tel üstüvane ve hudut taşları imaliyle, yerlerine konulması; gözetleme kulelerinin yapımı ve inşasının ise Jandarma Genel Komutanlığınca yerine getirilmesi öngörülmüştür.

1992 yılında, Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliğinin 29 uncu maddesi değiştirilerek, sınır fizikî güvenlik sisteminin unsurları sabit olmaktan çıkarılmış, hafif zırhlı devriye araçlarıyla, elektronik ve termal gözetleme ihbar ve ikaz sistemleri ilave edilmiştir. 1997 yılında, sınır fizikî güvenlik sisteminin ihtiyaçları için, yurtiçi tesisat, malzeme, araç ve gereç projelerine 2 trilyon Türk Lirası tahsis edilmiştir. Tahsis edilen 2 trilyon liranın 1 trilyon lirasıyla 10 adet termal kamera, 2 adet zırhlı araç, 25 adet gece görüş gözlüğü, 15 adet sabit projektör, 10 adet jeneratör alınması planlanmış; kalan 1 trilyon lirayla ilgili planlama ise, sınır güvenlik sistemi projesi çalışmalarını müteakip belirlenecektir.

Planlanan hususların tedariği neticesinde kaynak tasarrufu sağlanması halinde, öncelikle, termal kamera ve zırhlı araç alımı planlanmıştır.

Sonuç olarak; Jandarma Genel Komutanlığının sorumluluğundaki 851 kilometrelik sınır kesiminde, 1993 yılından bugüne kadar, sınır fizikî güvenlik sistemi kapsamında 37,3 kilometre yol inşası, 195,7 kilometrelik yol ıslahı olmak üzere toplam 233 kilometre yol inşası ıslahı, 42 kilometre tel engeli, 201 kilometre şerit tel üstüvane engeli, 12 bin metrekare fensteli engeli tesis edilmiş; ayrıca, 10 kara gözetleme radarı, 120 termal kamera, 122 zırhlı araç, 644 gece görüş gözlüğü, 100 pointer, 326 gece görüş dürbünü ve 69 adet sabit tip projektör temin edilerek sınır birliklerine teslim edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna göre, konuşmamın başında da ifade ettiğim üzere; sınır, kıyı ve karasularımızın muhafaza ve emniyetini sağlamak, Bakanlığımızın görevleri arasındadır. Aynı Kanunun 29 uncu maddesinde, Bakanlığımızın bağlı kuruluşlarından biri olarak belirtilen Sahil Güvenlik Komutanlığının kuruluş, görev ve bağlılıkları 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununda düzenlenmiş bulunmaktadır.

Sahil Güvenlik Komutanlığı için sınır güvenliğine yönelik fizikî altyapı, öncelikle, taktik unsurları; yani, gemi, uçak ve helikopterleri ifade etmektedir. Raporun 4 ve 5 inci sayfalarında tespit edilen unsurlara, bugüne kadar, 2 adet sahil güvenlik botu ve 11 adet muhtelif tip bot daha ilave edilmiştir; ayrıca, yaygın, dağınık konuşlandırma uygulaması için gerekli altyapı çalışmalarına başlanmış olup, 1997 yılı içerisinde uygulamaya geçilmesi planlanmıştır.

Sahil Güvenlik Komutanlığımız, oldukça düşük bir müessiriyet oranıyla, faaliyetlerini, deniz sınırlarımız boyunca ve dolayısıyla, Anadolu topraklarının ortalama yarısına eşit olan sorumluluk sahasında sürdürmektedir. Sahil Güvenlik Komutanlığının mevcut durumu, optimum düzeyde görev yapabilmesi için gerekli taktik unsurların asgarî 5 misli artırılmasını gerektirir bir seviyededir. Gerekli bot, uçak ve helikopter temin edilemeyişi, projeleri destekleyecek altyapı, kadro ve teşkilatlanmanın realizesinin asgarî düzeyde oluşu, genel bütçeden yeterli kaynak ayrılamamış olmasındadır. Örneğin; 1997 yılı için Sahil Güvenlik Komutanlığına ait bütçe teklifimiz 9,2 trilyon Türk Lirası iken, Yüce Meclis, ancak 4,9 trilyon olarak yansıtabilmiştir; bundan önceki yıllar için de, durum, benzerlik göstermektedir.

Türkiye, hudut çizgisi bakımından dünyanın en hassas, elverişsiz ve nazik olan memleketlerinden biri durumundadır. Türkiye sınırlarının bir hususiyeti, çok cepheli ve çok komşulu olmasıdır; ayrıca, Anadolu Yarımadası dolayısıyla, Türkiye, büyük ölçüde ve çeşitli istikametlerde denizlerle çevrilidir. Bu denizler ise, birçok devletin etki alanına ve iddialarına açık, kapalı denizlerdir.

Özetle, Türkiye, her noktasının hassasiyeti bakımından, kendi yüzölçümüne göre dünyada sınırları en uzun ülkelerden biridir. Ülkemizin kıtalararası köprü olma gibi daha başka nazik şartlarının da bulunduğu düşünülürse, meselenin hassasiyeti ve sınırlarımızın optimum güvenliğinin önemi daha da artmaktadır.

Sınırlarımızın güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik güçlerimiz, üstün bir fedakârlıkla, gece gündüz görevlerini en iyi şekilde yerine getirmektedirler; ancak, takdir edilir ki, sızmalara, tesirlere elverişli bu şekil ve şartlardaki sınırların müdafaası ve güvenliği oldukça yüksek ekonomik kaynaklara tekabül etmektedir. Sınır bölgelerimizde ilave tedbirlerin alınmasına devam edilmekteyse de, sınırlarımızın güvenliği konusunda da bugüne kadar alınan tedbirlerin yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bütçe imkânları nispetinde tedbirlerin alınmasına gayret edilmekte ve malzeme tedariki işlemleri sürdürülmektedir. Malzeme tedarikinin hızlandırılması ve tedbirlerin iyileştirilmesi için genel bütçeden daha yeterli kaynak ayrılması gereği ortaya çıkmaktadır.

Değerli millevekilleri, Meclis Araştırması Komisyonunu teşkil eden arkadaşlarımız, güzel bir rapor, yapıcı bir rapor meydana getirmişlerdir. Özenle hazırlandığı anlaşılan komisyon raporunda tespit edilen sorunlar ve öneriler dikkat ve hassasiyetle izlenecek; ayrıca, önerilerden azamî düzeyde faydalanılacaktır. Bu hususu özellikle belirtiyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, raporun 4 üncü sayfasının sonunda bir atlama olmuş, "Sahil Güvenlik Komutanlığının hiçbir gelişim sağ..." denilmiş. Oraya, şu satırın ilave edilmesi lazım "...sağlayamadığı gibi gelişen teknoloji karşısında deniz sınırlarımızın güvenliğinin sağlanmasındaki etkilinliğinin..."

Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı Sayın Hanifi Demirkol; buyurun efendim.

(10/7) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HANİFİ DEMİRKOL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Gerek terör yönünden gerek uyuşturucu madde kaçakçılığı yönünden ve gerekse son zamanlarda artan, ekonomik nedenlerle Uzakdoğu ülkelerinden Avrupa'ya gitmek isteyen kişilerin kanunsuz yollarla hududumuzdan girmesi bakımından, hudut güvenliği çok önem arz eden bir tedbirdir; özellikle terörle mücadelede, en önemli ve birinci tedbirdir. Bu bakımdan, bu konuyu gündeme getiren, araştırılmasına vesile olan Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, biz, gerekli incelemeyi yaptıktan sonra, objektif bir rapor düzenlemeye gayret ettik; fakat, bu raporumuz, gerek basında gerekse bazı milletvekili arkadaşlarımız tarafından aynı objektiflikle değerlendirilmedi.

Bu raporun gayesi, hudutların güvenliği konusunda alınan tedbirleri incelemek, bunların yeterli olup olmadığını tespit ederek, ne gibi yeni tedbirler gerekiyorsa onları belirlemektir. Rapor bu yolda düzenlendiği halde, daha çok bir komşu ülkenin terörü desteklemesi yönünde değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Arz ettiğim gibi, raporun maksadı, hudut güvenliği konusunda alınan ve alınacak tedbirleri belirlemektir; bunlar belirlenmiştir. Genelde, konuşmalarda, bu tedbirlerden çok az bahsedilmiş; araştırma önergesi ve rapor başka mecralara çekilmek istenmiştir; daha, önerge verildiği sırada başka mecralara çekilmek istenmiştir, rapor düzenlendikten sonra da başka mecralara çekilmek istenmiştir.

Arz ettiğim gibi, biz, objektif olarak raporu değerlendirdik. Özellikle, bu komşular konusundaki, komşuların terörü desteklemesi konusundaki değerlendirmeyle ilgili açıklama yapmak istiyorum.

Rapor, daha çok, İran'la ilgili, İran'ın PKK'yı desteklediği şeklinde değerlendirildi. Biz, İran'la ilgili incelememizi Van'da yaptık. Van'da, başta Sayın Valimiz olmak üzere, hudut güvenliğinden sorumlu tümen komutanımızın da iştirakiyle, bize, vilayette bir brifing verildi. Bu brifingde, İran'dan, zaman zaman terörist sızmaların olduğu ve sızan teröristlerle silahlı çatışmaya girildiği; özellikle güvenlik güçlerimizin gece nöbette kullandığı yolların mayınlandığı, bu mayınların patlaması suretiyle birtakım şehitler verildiği ve yaralanmalar olduğu ifade edildi.

Bizim raporumuzda, bu konuda, özellikle komşularımızla ilgili şöyle bir hüküm var: Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Suriye, Irak, İran ve Ermenistan'da, PKK kampları bulunduğu, özellikle terörist kamplar bulunduğu ve bu ülkelerden bazılarının terörü destekledikleri ifade edildiği halde "bazıları" kelimesi kaldırılmak suretiyle, belirli ülkelerin terörü desteklediği şeklinde kamuoyuna sunuldu.

Şimdi, bu saydığım altı ülkeden, yalnız İran'la ilgili bazı olumsuz gelişmeler var, olumsuz bilgiler var; olumlu bilgiler var, olumlu davranışlar da vardır. Bu saydığım ülkelerden yalnız İran'la; bizim hudut valilerimiz ile İran'ın hudut valileri, her üç ayda bir güvenlik toplantısı yapmaktadırlar. Bu toplantılarda, terörle mücadele konusunda eşzamanlı operasyon yapma konusunda karar almışlardır. Gerek daha önce arz ettiğim İran'dan terörist sızmalar gerekse zaman zaman İran'ın gösterdiği olumsuz davranışlar nedeniyle brifingde yetkililere, iki defa "bu bilgiler tahtında, bu bilgiler dahilinde İran'ın terörü desteklediğini söyleyebilir misiniz" diye soru yönelttim. İkisinde de olumlu cevap vermedi arkadaşlar. "İran'ın kendi iç sorunları vardır, yeterli kaynak ayıramıyor. İran'ın terörü desteklediğini açıkça söylememiz mümkün değil" diye ifadede bulundular.

Değerli arkadaşlar, komşularımızın, bölücü terör örgütlerini, kanunsuz girişleri desteklediği bir gerçektir; ama, bu konuda, bizim de yeterli tedbir almadığımız bir gerçektir. Yedi sene hudutta görev yapmış bir eski idareci olarak, zaman zaman, Suriye yetkilileriyle bu konularda görüştüğümde, Suriye yetkilileri "kaçakçılar sizden geliyor, teröristler sizden geliyor, sizin vatandaşlarınız. Biz, bunlarla mücadele için yeterli personel ayıramıyoruz, İsrail ile savaş halindeyiz; siz, bu konularda gerekli tedbirleri alın" diye ifadede bulunurlardı. Bu ifadenin doğruluk derecesi, samimiyet derecesi tartışılabilir; ama, bizim de, hudut güvenliği konusunda yeterli tedbir almadığımız bir gerçektir.

Bugün, gittik, inceledik. Erlerimiz gece karakolda yatamıyor, yatmıyor; çünkü, karakollarımız, gerek kapasite itibariyle gerek yapılış yeri, konumu itibariyle gerekse saldırılara karşı güvenliği itibariyle yeterli güvenlikte değil. Bugün, hudut güvenliğini, yalnız, insan gücüyle sağlamaya gayret ediyoruz. Halbuki, bu konuda teknik çok gelişmiş, fizikî güvenlik tedbirleri almak lazım. İşte, geçmişte, çok sızmaların olduğu; gerek kaçakçı gerek terörist sızmalarının olduğu Mardin İl hudutlarında bu fizikî güvenlik tedbirlerini almışız ve bugün, hiçbir sızma olmamaktadır. Bir hudut alayında, bize, termal kamerayla, teröristlerin geçişini tespit ettiler ve gösterdiler. 20 - 25 terörist hududumuzdan girme teşebbüsünde bulunuyor. İki saat uğraşıyorlar... Bunların hepsini teker teker ekranda izliyorsunuz ve ona göre tedbir alıyorsunuz. Bugün bir termal kamera 40 milyar liradır ve Türkiye'de üretilmektedir; ama, bütün birliklerimize, ihtiyaçları olduğu kadar termal kamera verememişizdir. O bakımdan, hudutta büyük bir fedakârlıkla görev yapan güvenlik güçlerimiz, komutanlarımız, askerlerimiz, Meclisimizin bu konuyu araştırmaya karar vermesini ve mahallinde inceleme yapmamızı büyük bir memnuniyetle karşıladılar, memnuniyetlerini ifade ettiler ve Meclisimize bu konuda da güvendiklerini ifade ettiler. Hatta bir alayımız da, bize, günün anısını yansıtmak üzere plaket verdi.

Bizlerden çok şey bekliyorlar. Büyük mahrumiyetler içerisinde görev yaptıklarını biliyorum. İdareci olarak görev yaptığım zaman, huduttan sorumlu komutanımız, hududu aydınlatmak için veya bir yol yaptırmak için Köy Hizmetleri Müdürüyle, TEK Müdürüyle, PTT Müdürüyle iyi ilişkiler kurmak suretiyle birkaç kilometre kablo temin etmeye gayret eder, bununla hududu aydınlatmaya veya dikenli tel çekmeye ya da yolunu yaptırmaya gayret ederdi. O bakımdan, ülkemizin bütünlüğüne yönelik terörü önlemek için hudut güvenliği konusunda gerekli tedbiri almamız lazım. Bunun için de, Hükümetimizin, devletimizin, bütçeden yeterli kaynak ayırmak suretiyle, raporumuzda belirtilen tedbirleri alması gerekir.

Bu duygularla teşekkür ediyorum.

Görev yapan komutanlarımıza, güvenlik güçlerimize, erlerimize de başarılar diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirkol.

Sayın milletvekilleri, Hudutlarımızın Güvenliği Konusunda Alınan ve Alınması Gereken Tedbirleri Araştırmak Amacıyla Kurulan (10/7) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.

Sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 12 Mart 1997 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.55

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. -Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un, hayvansal ürünlerin ithalatının durdurulması ile hayvancılık kredisi alan üreticilere ödemenin ne zaman yapılacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1971)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1. - Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın İsmet Attila tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 21.5.1996

Zülfükar İzol

Şanlıurfa

Sorular :

1. Önceleri bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye'de tarımın yanısıra hayvancılığında ihmal edilmesi ile insanlarımız neden ithal et yemek zorunda bırakılmıştır?

2. Hayvansal ürünlerin ithalatını durdurmayı ve bu amaçla harcanan kaynakları yerli üreticilere tahsis etmeyi düşünüyor musunuz?

3. Hayvancılık kredisi ile üreticiyi desteklemeyi amaçladınız. Fakat krediyi almak isteyen üritcilerimizin bir çoğu halen kredilerini alamamıştır. Bu kredileri ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

T. C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırama Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 6.3.1997

Sayı :KDD,G-4-504-15268

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) 10.6.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/189-1911/5178 sayılı T.B.M.M. yazısı ve eki.

b) 29.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5189-5178 sayılı T.B.M.M. yazısı.

İlgi (a) yazınız ve ekinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükar İzol'a ait sözlü soru önergesi üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, ilgi (b) yazınızla sözlü soru önergesinin yazılı soru önergesine çevrildiği bildirilmektedir. Soru önergesi ile ilgili Bakanlığımız görüşleri aşağıda belirtilmiştir.

Soru 1. Önceleri bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye'de tarımın yanısıra hayvancılığında ihmal edilmesi ile insanlarımız neden ithal et yemek zorunda bırakılmıştır?

Cevap 1. Bilindiği üzere ülkemiz serbest ticaret rejimini benimsemiştir. İthale konu olan mallar her yıl Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığınca diğer bakanlıkların da görüşleri alınarak ithalat rejimi ile belirlenmektedir. Bu çerçeve de 1996 yılında ithalat rejimi kararları ile fon ve vergiler iç piyasada dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu kararlar çerçevesinde fiyat istikrarını sağlamak et sanayinin hammadde ihtiyacını karşılamak üzere 24.5.1996 tarihli Bakanlığımız tebliği çerçevesinde belirli şartlarda et ithalatı yapılmıştır.Ancak, ülkemizde hayvancılığın geliştirilmesi ve karantina amacıyla, Bakanlığımızın 21.8.1996 tarih ve 0337 sayılı yazısı ile canlı kasaplık hayvan ve et ithalatı kontrol belgesi verilme işlemi durdurulmuş bulunmaktadır.

Soru 2. Hayvansal ürünlerin ithalatını durdurmayı ve bu amaçla harcanan kaynakları yerli üreticlere tahsis etmeyi düşünüyor musunuz?

Cevap 2. Yürürlükteki ithalat rejimi kararları çerçevesinde yerli besicileri korumak canlı hayvan ve et ithalatını disipline etmek amacıyla 24.5.1996 tarih ve 22645 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlığımız tebliği ile Et ve Balık Kurumu A.Ş., 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre kurulmuş özel ve resmi kombinalar ve Bakanlığımızdan üretim izin belgesi alınmış et işleme tesisleri olan firmalar tarafından yapılacağı kararlaştırılmış, böylece bu konuda yatırımı olmayan firmaların et ithal etmeleri önlenmiştir. Bakanlığımız, 21.8.1996 tarihinden itibaren de bu konudaki ithalatla ilgili kontrol belgesi verilme işlemini durdurmuştur.

Ayrıca, Bakanlığımızca hayvancılığı geliştirmek amacıyla da bir paket program hazırlanarak Başbakanlığa sunulmuş bulunmaktadır.

Soru 3. Hayvancılık kredisi ile üreticiyi desteklemeyi amaçladınız. Fakat krediyi almak isteyen üreticilerimizin bir çoğu halen kredilerini alamamıştır. Bu kredileri ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

Cevap 3. Diğer taraftan hayvancılığın geliştirilmesine ilişkin 95/7418 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 9 uncu maddesine göre T. C. Ziraat Bankası kaynaklarından sağlanan 9 trilyon TL.'sının "Ortakların Mülkiyetinde Süt ve Besi Sığırcılığı" projesi uygulayan kooperatiflere kullandırılması sözkonusu olup, bu ödenekle 771 kooperatif programa alınmıştır. Bahse konu kararname gereği "Ortakların Mülkiyetinde Süt Sığırcılığı"projesi uygulayan kooperatiflere kullandırılmak üzere T.C. Ziraat Bankasından 2,5 trilyon sağlanmış ve daha evvel programa giren kooperatiflerden 81'inin canlı demirbaş ihaleleri Bakanlığımız ve İl Müdürlüğü temsilcileri gözetimi altında Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğümüzce yapılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Musa Demirci

Tarım ve Köyişleri Bakanı

2.-İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, hayvan sayısına ve illere göre dağılımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1986)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim.

Saygılarımla.

Sabri Ergül

İzmir

Türkiye'de toplam büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı nedir? Cinslerine göre ayrı ayrı sayıları nedir?

Büyükbaş hayvanların (Öküz, Manda, İnek, Boğa, At, Katır ve Eşek vb.) illere göre ayrı ayrı sayıları nedir? Toplam sayısı nedir?

T. C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 6.3.1997

Sayı :AİD/G/4-496-15282

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Devlet Bakanlığının 17.2.1996 tarih ve B.02.0.0010/02017 sayılı yazısı.

Devlet Bakanı Sayın Lütfü Esengün'ün ilgide kayıtlı yazısı ekinde Bakanlığımıza intikal eden İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül'ün 7.1.1986-5090 esas nolu yazılı soru önergesinde talep etmiş olduğu hayvan sayıları ile ilgili bilgiler ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Musa Demirci

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Not :Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.

3. -Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep ile BDT ülkeleri arasında karşılıklı uçak seferleri yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1996)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, delaletlerinizle Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

Mustafa R. Taşar

Gaziantep

Bavul ticareti açısından üretici olarak Gaziantep'in önemi büyüktür. Bu nedenle BDTülkeleriyle karşılıklı olarak uçak seferleri konulması düşünülmekte midir?

T. C.

Ulaştırma Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 6.3.1997

Sayı :B.11.0.APK.0.10.01.21-E/336-5232

Konu :Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 31.1.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1996-5116/14455 sayılı yazısı.

b) Devlet Bakanlığının 17.2.1997 gün ve B.02.0.0010/02015 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Musatafa R. Taşar'ın Sayın Başbakanımıza yönelttiği 7/1996-5116 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın 7/1996-5116 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Soru :

Bavul ticareti açısından üretici olarak Gaziantep'in önemi büyüktür. Bu nedenle BDTülkeleriyle karşılıklı olarak uçak seferleri konulması düşünülmekte midir?

Cevap :

THY halihazırda Türk Cumhuriyetlerinde 5 noktaya, ayrıca hergün Moskova'ya tarifeli seferler icra etmektedir. THY'nin hergün icra ettiği İstanbul/Gaziantep/İstanbul seferleri, sözkonusu uçuşlara bağlantı verecek şekilde planlanmaktadır.Dolayısıyla Gaziantep potansiyeli halihazırda yukarıda belirtilen uçuşlar ile taşınmaktadır.

Özel sektör havacılık işletmelerinin BDT ülkelerine yönelik yapmayı planladığı sefereler ise yolcu kaynağının kendi ülkelerine ait olması nedeniyle karşı ülke sivil havacılıkları tarafından olumsuz olarak değerlendirilmiştir.

Sonuç olarak, Gaziantep ile sözkonusu ülkeler arasındaki pazar şartlarının oluşması ve potansiyelin artması halinde, THY ve Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Gaziantep'den direkt seferler başlatabilecektir.

4.-İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar'ın, Akkuyu Nükleer Santral Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/2005)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından yazılı olarak yanıtlanması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.

D. Fikri Sağlar

İçel

Yıllardır kamuoyu gündeminde yer alan ve gerek çevresinde yaşayan tüm insanların, gerekse çevre duyarlılığı ve bilincine sahip kesimlerin büyük tepkilerine rağmen yapımında ısrar edilen Akkuyu Nükleer Santral projesi, en az yapımı kadar uygulanacak model açısından da büyük tartışmalara neden olmaktadır. Bu anlamda;

1. Parti politikalarınızda da sık sık dile getirdiğiniz üzere "İslam atom bombası" üretimi düşüncesi, proje modeli seçiminizde belirleyici kıstas olarak alınmakta mıdır? Değilse, bu düşünceye uyguna Kanada-CANDUmodelinde ısrar etmenizin nedeni nedir?

2. Akkuyu nükleer santral projesinin yapımında esas amaç ve hedefiniz "Atom Bombası" üretimi mi, yoksa gerçekten enerji üretimi midir? Eğer amacınız sadece enerji üretimi ise, bunun yerine toplam enerji üretimi içerisindeki payı en iyimser rakamlarla % 40'lara varan enerji kaçaklarını kontrol altına almak daha rantabl ve akılcı değil midir?

3. Kanada-CANDU modeline karşı çıkan bürokratlarınızın görev yerlerini değiştirdiğiniz iddiaları doğru mudur?

4. Yarattığı sorunlar nedeniyle bütün dünyada nükleer santral yapımından hızla vazgeçilirken, Hükümetinizin nükleer santrallerle ilgili ısrarı nereden kaynaklanmaktadır? Bu ısrarınızın nedeni yandaşlarınıza birtakım maddî olanaklar sağlamak mıdır?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 11.3.1997

Sayı :B.15.0.APK.0.23.300-345

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M. Başkanlığının 5 Şubat 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2005-5147/14541 sayılı yazısı.

İçel Milletvekili Sayın D. Fikri Sağlar'ın tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/2005 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

İçel Milletvekili Sayın D. Fikri Sağlar'ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/2005-5147)

Yıllardır kamuoyu gündeminde yer alan ve gerek çevresinde yaşayan tüm insanların, gerekse çevre duyarlılığı ve bilincine sahip kesimlerin büyük tepkilerine rağmen yapımında ısrar edilen Akkuyu Nükleer Santral projesi, en az yapımı kadar uygulanacak model açısından da büyük tartışmalara neden olmaktadır. Bu anlamda;

Soru 1, 2 :

1. Parti politikalarınızda da sık sık dile getirdiğiniz üzere "İslam atom bombası" üretimi düşüncesi, proje modeli seçiminizde belirleyici kıstas olarak alınmakta mıdır? Değilse, bu düşünceye uygun Kanada-CANDU modelinde ısrar etmenizin nedeni nedir?

2. Akkuyu nükleer santral projesinin yapımında esas amaç ve hedefiniz "Atom Bombası" üretimi mi, yoksa gerçekten enerji üretimi midir?Eğer amacınız sadece enerji üretimi ise, bunun yerine toplam enerji üretimi içerisindeki payı en iyimser rakamlarla % 40'lara varan enerji kaçaklarını kontrol altına almak daha rantabl ve akılcı değil midir?

Cevap 1, 2 :

Türkiye enerji ihtiyacını karşılamak için mevcut teknolojilerin içinde önemli bir payı olan nükleer enerjiden sadece elektrik üretmeyi amaçlamıştır. Hiçbir şekildeki askerî amaçlarla kullanılan nükleer madde imalatına dönük bir araştırma laboratuvarını ve merkezini bünyesinde bulundurmayı hedeflememiştir. Nükleer bomba imali için U-235 ve Pu-239'un saf haldeki izotopları kullanılmakta, bunlar ise askerî amaçlı reaktörlerde üretilmektedir. Nükleer santrallarda kullanılan U-235'in zenginlik oranı ise binde yedi (0.007) ile yüzde dört (0.04) arasındadır. Böyle bir malzemeden de atom bombası yapılması mümkün bulunmamaktadır.

Ayrıca Nükleer Silahsızlanma Anlaşması'na 1.7.1968 ve Nükleer Malzemenin Denetlenmesi Anlaşması'na 23.8.1983 tarihlerinde taraf olan bir ülke olarak, böyle bir programın içinde olmamız mümkün değildir. Santral ayrıca Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanlığı yanısıra Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nın denetimine açık olacaktır.

Bakanlığımız tarafından yapılan uzun dönemli elektrik enerjisi planlama çalışmalarının sonuçlarına göre elektrik talebimizin, 2000 yılında 134 milyar KWh, 2010 yılında 290 milyar KWh, 2015 yılında 398 milyar KWh, 2020 yılında ise 547 milyar KWh olması beklenmektedir.

Ülkemizin bugün için bilinen elektrik enerjisi üretimine elverişli yerli kaynak rezervlerinin, linyitte 105 milyar KWh, taşkömüründe 16 milyar KWh ve hidrolikte ise 125 milyar KWh civarında olduğu tespit edilmiştir. Görüldüğü üzere tüm yerli kaynak potansiyeli kullanılmış olsa bile, 2010 yılındaki elektrik enerjisi talebinin sadece yerli kaynaklarımızın değerelendirilmesi ile karşılanması mümkün olamayacaktır.

Ülke elektrik enerjisi talebinin güvenilir olarak karşılanmasında ithal kaynağa yönelmenin birinci nedeni bu olmaktadır. Ayrıca, gerek talebin güvenilir olarak karşılanması, gerekse sistem güvenirliliği açısından kaynak çeşitlendirilmesine gidilmesi zorunlu olmaktadır. Bu durumda yerli kaynaklarımıza ilaveten ithal kömür, ithal doğal gaz ve nükleer santral tesislerinin kurulması kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle çeşitlendirmeye gidilerek nükleer santrallar planlamaya alınmıştır.

Diğer taraftan, yerli kaynaklarımız içinde en büyük paya sahip yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan olan hidrolik potansiyelimizin değerlendirilmesine yönelik yatırımlara gereken önem ve öncelik verilerek sürdürülmektedir. Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından olan rüzgar, güneş ve jeotermal enerji kaynaklarının geliştirilmesi için yöresel bazı pilot projelerin de uygulanmasına devam edilmektedir. Fakat ülkemizin binlerce MW tutan elektrik ihtiyacını, henüz gelişme safhasında olan teknik ve ekonomik açıdan sorunları olan hidrolik dışındaki yenilebilir enerji kaynakları ile çözmek mümkün değildir.

Ülkemizde elektrik enerjisi kayıplarında, santralların iç tüketim ihtiyaçlarının payı % 5, iletim sistemi kayıplarının payı %2,5 civarındadır. İletim sistemi kayıpları dünya standartlarında olup, daha da azaltılması için iletim hatlarının kesitinin artırılmasına, özellikle ithal primer kaynaklı üretim tesislerinin mümkün olduğu kadar yük yoğunluğunun yüksek olduğu bölgelerde kurulmasına dikkat edilmektedir.

Ancak, ekonomik ömrünü dolduran kapasite bakımından yetersiz durumda kalan, kayıpları %17'lere ulaşan dağıtım şebekelerinin çok büyük bir kısmının yenilenmesi veya yeniden tesis edilmesi gerekmektedir. Bu yenileme ve yeni şebekeler yapımının önümüzdeki 20 yıl içinde projelenderilmesi amacıyala TEDAŞ Genel Müdürlüğünce çalışmaları tamamlanan İstanbul'un Avrupa yakası ile Ankara'nın yanısıra, Bursa,Eskişehir, Gaziantep illeri master planlamaları 1997 yılı başında bitirilecektir. Bu yöndeki planlamalara ülke çapında önümüzdeki yıllarda da devam edilecektir.

Diğer taraftan, dağıtım faaliyetlerinin etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla dağıtım tesislerinin özelleştirilmesi çalışmalarına başlanmıştır. Bu çerçevede ülke çapında 29 adet görev bölgesi belirlenmiş, mevcut dört bölgenin (Aktaş, Kayseri, ÇEAŞ, Kepez) dışında ilave 25 görev bölgesinin işletme haklarının devri için 24 Kasım 1996 tarihinde ilana çıkılmıştır. Teklifler 2 Ocak 1997 tarihinden itibaren alınmaya başlanmış olup, fizibilitelerinin 3 Mart 1997 tarihine kadar teslimi ile değerlendirme çalışmaları sürdürülecektir.

Soru 3 :

Kanada-CANDU modeline karşı çıkan bürokratlarınızın görev yerlerini değiştirdiğiniz iddiaları doğru mudur?

Cevap 3:

TEAŞ bünyesinde, Nükleer Santrallar Daire Başkanlığı 30 Aralık 1996 tarih ve 22863 sayılı Resmî Gazete'de ihdas edilen kadrosuyla, Nükleer Santral Proje Müdürlüğü yerine kurulmuştur. Başkanlığa büyük proje yönetiminde deneyimli, yetenekli ve donanımlı bir bürokrat atanmıştır.

Akkuyu Nükleer Santral İhalesi; esas olarak ticarî işletmede olan Basınçlı Sulu Reaktör (PWR), Kaynar Sulu Reaktör (BWR) ve Basınçlı Ağır Sulu Reaktör (PHWR) tiplerine açıktır. İhale anahtar teslimi esasına göre, işler halde tam bir nükleer santralın belirtilen sürede teslimini kapsamaktadır. Dolayısıyla, nükleer santral ihalesinde bir model yerine teknolojisi kanıtlanmış ve uygulamasına geçilmiş modeller ihaleye açık tutulmuş, böylece dünyaca tanınmış firmaların katılımının sağlanması esas alınmıştır. 19 Aralık 1996 tarihinde % 100 kredili olarak çıkılan ihale için; AECL (PHWR tipi Canada), Mitsubishi-Westinghouse (PWR tipi, Japonya-Amerika), NPI (PWR tipi, Almanya) ve Ansaldo (BWR tipi, İtalya) firmaları teklif dokümanlarını almışlardır. Bu firmalar saha ziyaretlerini yapmışlar, teklif vermek için gerek finansman gerekse teknik olarak yoğun bir hazırlık içindedirler.

Böyle geniş kapsamlı bir projenin, tecrübeli kadrolar tarafından yönetilmesi ülke menfaatleri açısından son derece önemlidir. Bürokrat atamasında doğrudan proje yönetiminde deneyimli çok iyi derecede lisan bilen, iş programına göre en son tekniğe ve bütün iş safhaları boyunca yüksek seviyede mühendislik, tasarım, imalat ve işçilik kontrolu yapabilecek, toplantıları yönetecek yeterliliğe sahip personele kadro verilmektedir. Bürokrat görevlendirilmelerinde bu faktörler esas alınmakta ve TEAŞ bünyesinde 1987 yılında kaldırılması büyük eleştirilere neden olan bir nükleer birim oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Soru 4 :

Yarattığı sorunlar nedeniyle bütün dünyada nükleer santral yapımından hızla vazgeçilirken, Hükümetinizin nükleer Santrallarla ilgili ısrarı nereden kaynaklanmaktadır? Bu ısrarınızın nedeni yandaşlarınıza birtakım maddî olanaklar sağlamak mıdır?

Cevap 4 :

Bugün Dünyada toplam kurulu gücü 344 000 MW olan 437 adet nükleer santral faaliyet halindedir. Bu santralların 109'u ABD'de olmak üzere 135 adedi Amerika kıtasında, 215'i Avrupa kıtasında, 83'ü Asya kıtasında, 2'si ise Afrika kıtasında bulunmaktadır. Türkiye kurulu gücünün yaklaşık 16 katını oluşturan işletmedeki bu nükleer kurulu güce ilave olarak, 32 600 MW'lık 39 reaktörün yapımı da sürdürülmektedir. Halen toplam elektrik taleplerinin Fransa'da % 78'i, Macaristan'da % 62'si, Belçika'da % 56'sı, İsveç ve Bulgaristan'da % 48'i, İsviçre'de % 40'ı İspanya ve Japonya'da % 34'ü, İngiltere'de % 25'i, Dünyada ise % 17'si nükleer enerjiden karşılanmaktadır.

Özellikle nükleer santrallara sahip olan ülkeler elektrik enerjisi programlarında gelecekte de nükleer santrallara yer vermektedirler (Ek-1)

Nükleer santralların 30-40 yıllık ömürleri vardır. 1960-1970 yıllarında kurulan nükleer santralların 2000-2010 yıllarındasökülmesi ancak yerine yeni nükleer santralların yapılması bugünden programa alınmış durumdadır.

İsveç'de 1980'de yapılan referandum neticesinde ülkedeki tüm nükleer santralların 2010 yılında devreden çıkartılmalarına karar verilmiştir. Ancak bu karar şarta bağlanmıştır. Bu kararın uygulanmasının ülkede işsizliğe ve pahalılığa sebep olmaması gerekmektedir. Nitekim karardan sonra İsveç'de nükleer santral devreden çıkartılmamıştır. İtalya ve Avusturya'da yapılan referandumlarda nükleer santral programları askıya alınmıştır. Ancak İtalya bu durumun ekonomiye verdiği zararı dikkate alarak 2010 yılında 4000 MW'lik nükleer santarlı işletmeye almayı planlamıştır.

Ukrayna'da Çernobil Nükleer Santralı 4 üncü ünitesinde meydana gelen kazadan sonra nükleer santralların kapatılması gündemde kalmış, ancak bundan dolayı hiçbir ülkede nükleer santral kapatılmamıştır. Çernobil'in diğer iki ünitesi dahi halen işlemektedir.

İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Kore, Ukrayna ve ABD gibi ülkeler de nükleer santral adedini artırıcı programlar yapmışlar ve bunları uygulamaya koymuşlardır.

Dünyadaki Nükleer Elektrik Üretimi ve Planlamaları :

2000 2010 2015

(Mevcut) (Tahmin) (Tahmin) (Tahmin)

Alt sınır 344 GW 357 GW 358 GW 333 GW

Referans 344 GW 362 GW 401 GW 411 GW

Üst sınır 344 GW 367 GW 414 GW 473 GW

Yukarıdaki tablodan da görüleceği gibi Dünya, nükleer santrallardan vazgeçmemiştir. Mevcut durum korunmuştur. Üst sınır tahmininde ise 2015 yılında Dünyadaki Nükleer santral gücü 473 000 MW'a kadar yükselmektedir.

Bunun nedeni, nükleer santralların güvenilir ve daha ucuza elektrik enerjisi elde edilir olmasıdır.

                        

Not : Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.

5. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, korucularda bulunan ve menşei belli olmayan silahlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2010)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

28.1.1997

Tevfik Diker Manisa

Sorular :

1. 4 Eylül 1996 tarih ve 22747 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan korucularda bulunan menşei belirsiz silahların, emniyet ve jandarmaya teslimi yönetmeliğine ve bakanlığınız emirlerine dayalı Olağanüstü Hal Bölgesinde kaç silah teslim edilmiştir?

2. Teslim edilen bu silahların balistik incelemesi yapılmış mıdır?

3. Teslim edilen bu silahlardan kaç tanesi kullanılmak üzere yeniden koruculara verilmiştir?

4. Şanlıurfa Siverek İlçe Emniyet Müdürlüğüne 768 adet bu tip silah teslim edilmiş midir?

5. Siverek İlçe Emniyet Müdürlüğüne teslim edilen bu silahlar içinde UZİ marka İsrail yapımı silah var mıdır?

6. Siverek İlçe Emniyet Müdürlüğüne teslim edilen UZİ marka silah varsa, bu silahlar kimlere aittir?

7. Bu silahlar daha önce kamuoyunda tartışılan ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ait İsrail'den alındığı belirtilen silahlar mıdır?

8. Teslim edilen silahlardan menşe itibariyle devlete ait silah var mıdır?

T.C. İçişleri Bakanlığı 10.3.1997 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/057252

Konu : Yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 5.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2010-5170/14584 sayılı yazısı.

Manisa Milletvekili Tevfik Diker tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

6136 sayılı Kanuna 4178 Sayılı Kanunla eklenen 9 uncu madde gereğince, OHAL bölgesindeki illerde görev yapan Geçici Köy Korucuları tarafından (22 779) menşei belirsiz silah teslim edilmiştir. Teslim edilen bu silahlardan (19 664)'ü kullanılmak üzere ruhsat düzenlenerek koruculara iade edilmiştir.

Teslim edilen bütün silahların balistik incelemesi yapılmamakta, valiliklerce şüpheli görülen silahların balistik incelemesi yapılmaktadır.

Şanlıurfa İli Siverek İlçesi Emniyet Müdürlüğüne (1 033) adet silah teslim edilmiş olup, bu silahlar içinde UZİ marka İsrail yapımı silah bulunmamaktadır. Teslim edilen silahlardan menşei itibariyle devlete ait silah yoktur.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

6. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, uyuşturucuyla mücadelede yetkililerin yetersiz kaldığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2021)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına aracılığınızı saygılarımla arz ederim. 28.1.1997

Nezir Büyükcengiz Konya

Almanya-İngiltere ve Fransa'da son günlerde bazı yetkililerce "Türkiye'nin bir süredir uyuşturucu trafiğinin çıkış yolu ve uyuşturucu paralarının kolayca aklandığı bir ülke" olduğu iddia edilerek uyuşturucu işiyle uğraşan kişilerin, Devletin üst yönetimlerinde bulunan kimselerden himaye gördüğü şeklindeki açıklamalarını üzüntüyle öğreniyoruz.

Sorular :

1. Avrupa'nın çeşitli ülkelerine giren uyuşturucunun %70'inin Türkiye'den çıktığı iddiası doğru mudur?

2. Uyuşturucu işi yapanların devlet yönetiminde bulunan bazı kimselerle ilişkileri tespit edilebilmiş midir?

3. Bu hususta gerekli araştırmalar yapılmakta mıdır?

4. Yapılmakta ise ne gibi sonuçlar alınmıştır?

T.C. İçişleri Bakanlığı 10.3.1997 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/057253

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 5.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2021-5183/14612 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

16/25 Nisan 1996 tarihleri arasında Avusturya'nın Viyana kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Maddeler Komisyonu 39 uncu Dönem toplantısında İnterpol Genel Sekreterliği tarafından sunulan raporda; 1995 yılında Avrupa'da ele geçirilen 10 ton eroin maddesinin % 80'inden fazlasının Türkiye üzerinden Balkan Rotası yoluyla nakledildiğini tahmin edildiğinin belirtilmesi üzerine, sözkonusu iddiaya 14.5.1996 tarih ve çok acele ibareli bir faks yazı ile uyuşturucu madde kullanımı ülkemizde büyük bir problem olmamasına rağmen, polisimizin uyuşturucu kaçakçılığını bir insanlık suçu olarak kabul ettiği ve Avrupa genelinde 1995 yılında elegeçirilen toplam 10 ton eroinin 3 ton 456 kg'ı yani % 34,5'i, 1996 yılında ise 11 ton 363 kg eroinin 4 ton 422 kg'ı yani % 38,9'unun ülkemizde ele geçirildiği dolayısıyla Avrupa'da en çok uyuşturucu madde ele geçirilen ülke olduğumuz belirtilerek, aynı raporda başarılarımızdan neden bahsedilmediği de sorularak, bu iddiaya İnterpol Genel Sekreterliği nezdinde itiraz edilmiştir.

Ancak, bilindiği gibi ülkemiz coğrafi konum itibariyle Altın Hilal (İran+Afganistan+Pakistan) ve Altın Üçgen (Burma+Laos+Tayland) olarak adlandırılan uyuşturucu üretim bölgeleri ile genel olarak uyuşturucu tüketim bölgesi olarak kabul edilen ve aynı zamanda uyuşturucu imalatında zaruri olarak ihtiyaç duyulan temel kimyasal maddelerin (Özellikle Asetik Asit Anhidrit) üreticisi olan Avrupa ülkeleri arasında bulunan transit bir ülkedir. Bu itibarla uyuşturucunun, arz ve talep bölgeleri arasında bulunan ülkemiz üzerinden taşınması kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Avrupa'da ele geçirilen uyuşturucunun bir kısmı, güzergâh üzerinde bulunan ülkemiz üzerinden götürülmüş olsa bile, bu ülkemizin sözkonusu uyuşturucu maddeye kaynaklık teşkil ettiği anlamına gelmez. Zira, uyuşturucu maddeler üretim bölgelerinden tüketim bölgelerine ulaşıncaya kadar bir çok ülke üzerinden geçmektedir.

Devlet yönetiminde bulunan bazı kimselerin uyuşturucu işi yapanlarla ilişkileri olduğuna dair Bakanlığımız kayıtlarında bilgi ve belge bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

7. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep Organize Sanayii Bölgesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/2026)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun delaletlerinizle sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

Mustafa Taşar Gaziantep

Soru :

Gaziantep Organize Sanayii Bölgesinin tamamlanması ile bölgede 150 bin dolayında vatandaşımızın istihdamı mümkün olabilecektir. Gaziantep Organize Sanayii Bölgesinin biran önce tamamlanabilmesi ve bölgedeki vatandaşlarımızın iş sahibi olması hususunda, bugüne kadar Hükümetinizin bir çalışması veya bir girişimi sözkonusu olmuş mudur?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 6.3.1997 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.140.BHİ.01-73

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 5.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2026-5198/14667 sayılı yazınız.

Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 12.2.1997 tarih ve 663 sayılı yazısı.

Devlet Bakanlığının 17.2.1997 tarih ve 01985 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Başbakana tevcih ettiği, Başbakanın da kendileri adına Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği (7/2026) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı

Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar'ın yazılı sorularına cevaplarımız :

Gaziantep 1 inci Organize Sanayi Bölgesi

Altyapı inşaatı tamamlanarak işletmeye geçirilmiştir.

(Alanı : 260 Ha., parsel sayısı 198 adettir. 137 parselde üretime geçilmiş olup, diğer parsellerde inşaatlar bitmek üzeredir.)

Gaziantep 2 nci Organize Sanayi Bölgesi

Altyapı inşaatlarının 1997 yılı içerisinde tamamlanması planlanmış olup, 1996 yılında 56 milyar TL. program ödeneği ve 200 milyar TL. ödenekle birlikte toplam revize ödeneği 256 milyar TL.'ye çıkmış ve tamamı ödenmiştir. Bölgenin altyapı inşaatı için bugüne kadar verildiği yılın fiyatlarıyla toplam 518 milyar TL. kredi kullandırılmıştır. Bu kredinin 1996 yılı fiyatlarıyla karşılığı 1 740 Milyar TL. dir.

Fiziki gerçekleşme % 98 olup, 1997 yılı yatırım programında 374 milyar TL. ödenek ayrılmıştır.

(Alanı : 500 Ha., parsel sayısı 290 adettir. 56 parselde üretime geçilmiş olup, diğer parsellerde inşaatlar bitmek üzeredir.)

Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi Merkez Arıtma

1997 yılı yatırım programına alınmış olup, 3 milyar TL. ödenek ayrılmıştır.

Gaziantep 3 üncü Organize Sanayi Bölgesi

Altyapı inşaatı devam etmekte olan Bölgenin 1998 yılı içerisinde tamamlanması planlanmıştır. Bölgenin tüm harcamalarının Müteşebbis Teşekkül Başkanlığınca karşılanması öngörülmüştür.

(Alanı: 540 Ha., parsel sayısı 297 adettir.)

Gaziantep 4 üncü Organize Sanayi Bölgesi

1997 yılı yatırım programında "Etüd" karakteristiği ile yer almaktadır.

Yatırım için gerekli tüm harcamalar Müteşebbis Teşekkülce karşılanacaktır.

8. - Niğde Milletvekili Akın Gören'in, özel korumalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2035)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yeni Asır Gazetesinin 29.1.1997 tarihli baskısının birinci sayfasında "Korumalar Dövüştüler" başlığı ile çıkan ve yazı içerisinde de "polisliği ayağa düşürdünüz" diye bir polis memurunun ifadesi yer alan haberle ilgili, aşağıdaki sorularımın Sayın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla, 30.1.1997

Akın Gönen

Niğde

1. Yazıda bahsi geçen özel korumalar kimlerden teşekkül etmektedir? Bunların silahları var mıdır? Bu görevlilerin resmi görevli polislerin görevine müdahale ettikleri ve sonra da kavga ettikleri gazete haberinden anlaşıldığına göre bunlar hangi mevzuata göre yetki kullanmaktadırlar?

Bu göreve müdahalenin kanunî dayanağı yoksa ve bu müdahale yazıda bahsedildiği gibi kavgaya dönüşmüşse, Türk Ceza Kanunundaki ve Polis Vazife ve Selahiyetleri İle İlgili Mevzuattaki görevli memura mukavemet suçu teşekkül etmekte midir? Bu konuda yetkili birim ve makamlarca, bu yönde kanunî bir işlem yapılmış mıdır?

2. Basında zaman zaman özel giysi ve bereli şahısların da son Kayseri gezisinde olduğu gibi Başbakan Sayın Necmettin Erbakan'ı korudukları yazılmaktadır. Bu özel kıyafetli korumalar silah taşımakta mıdırlar? Belirli bir yere bağlı mıdırlar? Bu görevlerinin ve kıyafetlerinin yasal dayanağı nedir?

3. Bu gazete haberinde olduğu gibi zaman zaman da çatışma ve kavgaya dönüştüğünü basından öğrendiğimiz bu özel koruma konusunda, Bakanlığınızın görüşü ve ilgililere talimatı olmuş mudur ve nedir?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 10.3.1997

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-057255

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 5.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2035-5212/14696 sayılı yazısı.

Niğde Milletvekili Akın Gönen tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Sayın Başbakan ve Bakanlarımız "EYT 2-5 sayılı Başbakan ve Bakanları Koruma Hizmetleri Yönetmeliği" hükümlerine göre Emniyet Genel Müdürlüğü uhdesinde oluşturulan Başbakanlık Koruma Müdürlüğü personelince korunmakta olup, özel koruma görevlisi ile korunması sözkonusu değildir.

Sayın Başbakanımızın gezi ve ziyaretlerinde, partililerin yoğun izdiham yaratması nedeniyle, partililer ile koruma görevlileri arasında bazı sürtüşmeler meydana gelmekte ise de; görevlilerimizin sağduyulu davranışları nedeniyle adliyelik bir durum yaratılmasına meydan verilmemektedir.

Yürürlükteki mevzuatımıza göre özel giysi ve kıyafetle kimsenin devlet büyüklerini koruma görevi ve kanunlarla verilmeyen yetkiyi kullanması sözkonusu olmayacağından, Sayın Başbakanımızın, özel koruma diye tanımlandırılan hiçbir kişi ve gruplarca korunmasının üstlenmesinin mümkün bulunmadığı ve Sayın Başbakanımızın Kayseri gezisi esnasındaki olaya ilişkin soruşturma Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmektedir.

Bazı parti mensuplarının Sayın Başbakanın yanına kadar sokularak maksadı aşan davranışlarda bulunmaları nedeniyle zaman zaman koruma görevini aksatıcı durumlara sebebiyet verildiği gözlenmekte ise de bu hususların önlenmesi için gerekli tedbirler alınmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

9. - İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, Almanya'nın 16 yaşından küçükler için vize ve oturma izni uygulamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yazılı cevabı (7/2040)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yeralan sorularımın Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasına arz ederim.

Ercan Karakaş

İstanbul

Alman hükümeti aldığı bir kararla 16 yaşından küçük çocuklara vize ve oturma izni zorunluluğu getirmiş bulunuyor. Vize uygulaması Türkiye, Fas, Tunus, Bosna-Hersek ve Yugoslavya'yı kapsamaktadır. 15.1.1997 tarihinde yürürlüğe giren bu uygulama Almanya'da yaşayan yurttaşlarımız arasında son derece haklı tepkilere neden olmuştur. Bu karar on yıldır Almanya'da çalışan ve çocukları Almanya'da doğan, büyüyen, işçilerimizi olduğu kadar henüz 16 yaşından küçük çocuklarını yanlarına aldırmamış olan yurttaşlarımızı da mağdur etmektedir. Ayrıca bu uygulama ailenin bir arada yaşama hakkını, aile birliği ilkesini de zedelemektedir.

Sorular :

1. Bakanlığınız 16 yaşından küçük çocuklar için getirilen vize ve oturma izni zorunluluğu konusunda Alman hükümeti nezdinde girişimde bulunmuş mudur?

2. Bulunduysa, nasıl bir yanıt almıştır?

3. Bakanlık olarak konuyu ilgili uluslararası kuruluşların gündemine getirmeyi düşünüyor musunuz?

T.C.

Dışişleri Bakanlığı 7.3.1997

(Konsolosluk, Hukuk ve Emlak

Genel Müdürlüğü)

Sayı : KOGY/IV-375

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine

İlgi : 6 Şubat 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5322-14715 sayılı yazıları.

Almanya Federal Cumhuriyeti'nin 16 yaşından küçük çocuklara vize uygulanması kararı hakkında, İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Karakaş tarafından Bakanlığıma yöneltilen yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Tansu Çiller

Dışişleri Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Soru 1 : Bakanlığınız 16 yaşından küçük çocuklar için getirilen vize ve oturma izni zorunluluğu konusunda Alman hükümeti nezdinde girişimde bulunmuş mudur?

Soru 2 : Bulunduysa, nasıl bir yanıt almıştır?

Cevap 1-2 : Alman Federal Hükümetinin, geçici bir yönetmelik değişikliği ile, Yabancılar Yasasının 16 yaşından küçük çocukların ülkeye vizesiz girişlerine imkân tanıyan maddesi tamamiyle ortadan kaldırılıncaya dek 15.1.1997 tarihinden itibaren bu kapsama giren gençlere vize şartı getirilmesine ilişkin kararı üzerine, Bonn Büyükelçiliğimizce Federal Dışişleri, Bakanlığımızca da Ankara'daki Federal Alman Büyükelçisi nezdinde girişimde bulunularak, Alman Hükümetinin, vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren böyle bir kararı bizimle gerekli istişare yapılmadan ve Türk makamlarına danışılmadan almasından duyduğumuz üzüntü ve rahatsızlık bildirilmiş ve kararın geri alınması talep edilmiştir.

Alman makamları, vize mevzuatının Schengen hukukuna uyumlu hale getirilmesi zorunluluğunu ve son yıllarda ülkeye yasadışı girişlerin giderek arttığını ve bu sorunla başa çıkamayacak duruma geldiklerini bildirerek, karardan vazgeçilmesinin mümkün olmadığını belirtmişlerdir. Bunun üzerine, ilk aşamada karşılaşılabilecek güçlüklerin bir ölçüde çözümlenebilmesini ve yeni duruma uyum sağlanabilmesini teminen kararın 3 ay ertelenmesi istenmiştir.

Alman makamları, Almanya'daki aileleri ve kendileri ile ilgilenecek kişiler bulunmayan ve vize muafiyetinden yararlanmak suretiyle Almanya'ya giren ve burada kalan 16 yaş altındaki çocukların sayısının 1996 yılında 2 068'e ulaştığını, bunların yarıya yakınını Türk çocuklarının oluşturduğunu, bu çocukların bakım ve eğitim masraflarının eyalet makamları için giderek artan büyük bir malî yük oluşturmaya başladığını, verilen rakamın sadece Yabancılar Dairelerine kayıt yaptırmış olan çocukları kapsadığını, gerçek rakamı bilmediklerini ifadeyle, bu yönde alınmış bir kararın ertelenmesinin sözkonusu olmayacağını belirtmişler, ancak, gerek Almanya'da ebeveynleri ile birlikte ikamet eden çocukların oturma izni almalarında, gerek ebeveynleri Almanya'da kendileri Türkiye'de bulunan çocuklara vize verilmesinde kolaylık sağlanması ve vatandaşlarımızın mevcut durumlarının yeni uygulama dolayısıyla zarar görmemesi için her türlü önlemi alacaklarını taahhüt etmişlerdir.

Yeni uygulama esaslarının vatandaşlarımız aleyhine bir durum yaratmaması amacıyla Alman makamları nezdindeki girişimlerimiz sürmektedir.

Soru 3 : Bakanlık olarak konuyu ilgili uluslararası kuruluşların gündemine getirmeyi düşünüyor musunuz?

Cevap 3 : Yukarıda da belirtildiği üzere, Alman makamları nezdindeki girişimler devam etmekte olup, bu aşamada konunun ikili düzeyde incelenmesine devam edilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

Ancak, uygulamanın, gerek Almanya'da ebeveynleri ile birlikte ikamet etmekte olan Türk çocuklarının oturma izni almaları işlemlerini, gerek aile birleşimini engelleyici bir nitelik kazanmaması yolundaki girişimlerimizinden bir sonuç alınamadığı takdirde, konunun uluslararası gündeme getirilmesi mümkündür.

10. - Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'ün, buğdaya zarar veren böcek ile mücadele konusunda alınacak tedbirlere ve

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, personel atamalarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/2042,2046)

Ankara, 29.1.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu tensiplerinize saygılarımla arz ederim.

Enis Sülün

Tekirdağ

Son üç yıldır Trakya'da görülmeye başlayan zabrus (ekin kambur böceği) zararlısı, buğday üreticisinin korkulu rüyası olmaya başlamıştır. Bu yılda Tekirdağ İlimiz ve Çorlu, Çerkezköy, Marmara Ereğlisi İlçemizde buğdaylara zarar vermiştir.

İlimizde 344 bin dekarlık buğday ekili alanın yüzde 7'sini etkisi altına alan, zabruslar mücadele konusunda Bakanlık olarak ne gibi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Son 3 ayda Bakanlığınızın merkez teşkilatında kaç memurun yeri değiştirilmiştir? Yapılan yeni atama sayısı ne kadardır?

2. Bakanlığınızın merkez teşkilatı dışında kaç memurun yeri değiştirilmiştir? Kaç il müdürü, kaç il müdür yardımcısı yeniden atanmıştır?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 6.3.1997

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : KDD.BŞV-2-01-502-15266

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 6.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5324-14721 sayılı yazınız ve ekleri (7/2042 ve 7/2046 esas no.lu yazılı soru önergeleri).

İlgi yazı ekinde esas no.ları belirtilmiş Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Sülün ve İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'ya ait yazılı soru önergeleri incelenmiş ve Bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Musa Demirci

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'e ait 7/2042 esas no.lu soru önergesi :

"Son üç yıldır Trakya'da görülmeye başlayan zabrus (ekin kambur böceği) zararlısı, buğday üreticisinin korkulu rüyası olmaya başlamıştır. Bu yılda Tekirdağ İlimiz ve Çorlu, Çerkezköy, Marmara Ereğlisi İlçemizde buğdaylara zarar vermiştir.

İlimizde 344 bin dekarlık buğday ekili alanının % 7'sini etkisi altına alan, zabrusla mücadele konusunda Bakanlık olarak ne gibi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

Ülkemizde tahıl ekimi yapılan bütün bölgelerde bulunan zabrusa (ekin kambur böceği) karşı en etkili mücadele, tohum ilaçlamasıdır. Bu nedenle zararlının bulaşık olduğu alanlarda tohum, mutlak suretle usulüne uygun ilaçlandıktan sonra ekilmelidir. Ancak zorunlu kalındığı durumlarda zararı kısmen önleyebilmek için yüzey ilaçlaması da önerilmektedir. Bu doğrultuda Bakanlığımızca eğitimler yapılmakta yönetimli çiftçi mücadelesi şeklinde programlar yapılmaktadır.

Tekirdağ İlinde de son üç yılda diğer bölgelerimizde olduğu gibi programlar yapılmış ve uygulama gerçekleştirilmiştir.

1995 yılında 850 ton tohum, 2900 da. alan, 1996 yılında 1 000 ton tohum, 8 000 da. alan da mücadele yapılması programlanmış, 1995 yılında 850 ton tohum, 5 952 da. alanda, 1996 yılında 1 875 ton tohumlukta uygulamalar gerçekleştirilmiştir. 1997 yılında ise 910 ton tohum, 6 300 da. alanda mücadele yapılması programlanmıştır.

Sonuç olarak usulüne uygun tohum ilaçlaması yapan çiftçilerimiz zararı önlemekte ancak tohum ilaçlamasını tavsiyelere uygun, özellikle nemlendirerek yapmayan üreticilerimiz zarar görmektedir.

Tarım İl Müdürlüğü üreticileri bilgilendirmek ve sözkonusu böcekle başarılı mücadele yürütebilmek için eğitim çalışmaları düzenlemeye devam etmekte, hazırlanan çiftçi mektupları eğitim çalışmaları esnasında köy muhtarlıklarına, köy kahvelerine, tohum temizleme merkezlerine dağıtılmakta, ayrıca yerel basın ve yayın araçları vasıtasıyla çiftçiler bilgilendirilmektedir.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'ya ait 7/2046 esas no.lu soru önergesi :

Son 3 ayda Bakanlığınızın merkez teşkilatında kaç memurun yeri değiştirilmiştir? Yapılan yeni atama sayısı ne kadardır?

Bakanlığınızın merkez teşkilatı dışında kaç memurun yeri değiştirilmiştir? Kaç il müdürü, kaç il müdür yardımcısı yeniden atanmıştır?

Son üç ayda merkez teşkilatında Son üç ayda taşra teşkilatında

yapılan değişiklikler yapılan değişiklikler

Daire Başkanı 6 İl Müdürü (Asil Atanan) 5

Şube Müdürü 32 İl Müdürü (Geçici Görevli) 13

Mühendis 7 İl Müdür Yardımcısı 8

Veteriner 11 Şube Müdürü 16

Teknisyen 1 İlçe Müdürü 12

Müessese Müdürü 11

Veteriner 7

Mühendis 59

Teknisyen 27

Vet. Sağ. Tek. 10

11. - Hatay Milletvekili Atila Sav'ın, emniyet görevlilerince kullanılan bazı taşıtlara sahte plaka takıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2053)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlişikteki sorularımın Sayın İçişleri Bakanınca yazılı olarak cevaplandırılmasını rica ile takdirlerinize sunarım.

Saygılarımla.

Atila Sav

Hatay

1. 10 Ocak 1997 Cuma günü saat 09.35'de Kavaklıdere Kavşağında 06 L 6157 plakalı krem rengi Murat marka otomobilin sürücüsü, kavşakta beklerken önünü kapattığımı ve yola devamını engellediğimi varsayarak önce klaksonla uyarmış; sonra da yol açılınca galiz bir küfür savurarak hakarette bulunmuştur.

Hak arama amacıyla Trafik Müdürlüğünden sorduğumda anılan plakanın civar köylerden birinde oturan Muzaffer Cimşit adlı bir kişi adına kayıtlı bir traktöre ait olduğunu öğrendim. Bu durumda anılan otomobilin plakasının gerçek olmadığı anlaşılmaktadır.

Edindiğim bilgilere göre zaman zaman bu tür plakaların Emniyet görevlilerince kullanılan bazı taşıtlara takıldığı anlaşılmaktadır.

Bunlara "dandik plaka", "sahte plaka" gibi adlar verildiği de söylenmiştir.

Yaptığım incelemede bu kullanımın yaygın olduğu, sivil güvenlik güçlerince kullanılan otomobillere siyah resmi plaka takılmasının istenmediği hallerde bu yola başvurulduğunu da öğrendim.

Gerçek dışı, kayıtdışı plakaların genellikle iz bırakmak istemeyen kişilerce illegal eylemler için kullanıldığı düşünülürse güvenlik güçlerinin de bu tür bir uygulamada bulunması sizce sakıncalı değil midir? Bu uygulamadan vazgeçilmesi Bakanlığınızca düşünülmekte midir?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 10.3.1997

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-057254

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 12.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2053-5261/14818 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Atila Sav tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa bağlı olarak çıkarılan Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 57 nci maddesi (b) fıkrası; "Devletin istihbarat ve gizlilik gerektiren hizmetlerini yürüten kuruluşların araçlarına bu yönetmeliğin kamu araçları için öngörmüş olduğu renk ve şekilde plaka tahsis edilmekle beraber, yetkili kuruluşun yazılı talebi üzerine hizmetin özelliği ve gereği icabı bu araçlar için yönetmeliğin 55 inci maddesinin (b) fıkrasında belirtilen plakalar verilir" hükmü amir bulunmaktadır.

Bu plakaların talep üzerine ilgili kuruluşlarca tahsisi, İl Emniyet Müdürünün teklifi, Valinin onayına bağlanmış olup, Emniyet Teşkilatının özellik gösteren ve gizli yapılmasını gerektiren hizmetlerinde çalıştırılacak araçlara tahsis edilecek plakalar ise İl Emniyet Müdürünün onayına bağlanmıştır.

Karayolları Trafik Yönetmeliğinin ilgili maddesi doğrultusunda kamu kuruluşları ve Ankara İl Emniyet Müdürlüğü hizmetlerinde kullanılmak üzere 06 L 6157 seri nolu plakanın verildiğine dair herhangi bir kayda rastlanılmamış olup, önergede sözü edilen plakada kayıtlı aracın 1975 model M. Ferguson marka zirai traktör olduğu ve Yenimahalle Çemşit Köyünde ikamet eden Yusuf Aker adına kayıtlarının devam ettiği tespit edilmiştir.

Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 57 nci maddesi (d) fıkrasına göre tahsis edilen, Kamu Kuruluşları ve Emniyet Teşkilatımızın özellik gösteren ve gizli yapılmasını gerektiren hizmetlerinde kullanılmak üzere tahsis edilen plakalar, Trafik Tescil Şubelerimizce ilişiği kesilen veya başka bir ilin Trafik Tescil Şubelerine kayıt görerek terkin edilmiş plaka gruplarından verilmekte olup kişi ve kuruluşlar adına tescilli araçların plakaları bu hizmetler için tahsis edilmemektedir.

Soru önergesinde yer alan 06 L 6157 harf ve rakam grubunu taşıyan aracın araştırılması ve bulunması için ilgili birimlerimize gerekli talimat verilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

12. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, silah ruhsatı verilmesi konusunda yönetmelikte değişiklik yapılmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/2061)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Niğde ile ilgili aşağıdaki sorularımın Sayın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 4.2.1997

Akın Gönen

Niğde

1. Can güvenliği sebebiyle silah ruhsatı verilmesi konusunda Sayın Bakan tarafından 1996 yılında illere yapılan yetki devrinden sonra Niğde Valiliğine kaç müracaat olmuştur ve bundan kaçına 31.1.1997 tarihine kadar taşıma kayıtlı silah ruhsatı verilmiştir?

2. Can güvenliği sebebiyle silah ruhsatı verilmesi konusunda Bakanlığınızca ve Bakanlar Kurulunca yönetmelikte yapılması gereken yeni düzenlemenin henüz yapılmaması sebebiyle, tüm illerde bu konuda tereddüt olduğu ve yetki devrine rağmen, Valiler tarafından silah ruhsatı verilmediği öğrenilmiştir. Yönetmelik değişikliği konusunda veya konunun işlerliğinin sağlanması yönünde Valiliklere başka bir talimatınız olmuş mudur ya da olacak mıdır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 10.3.1997

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-057256

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 14.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2061-5283/14897 sayılı yazısı.

Niğde Milletvekili Akın Gönen tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

6136 sayılı Kanunun uygulanmasını öngören 91/1779 Karar Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 7 nci maddesinin (a) bendine göre can güvenliği nedeniyle silah taşıma ruhsatı verilmesi konusunda 20.11.1996 tarihinde illere yapılan yetki devrinden sonra Niğde Valiliğine 20 müracaat yapılmış olup, Valilikçe bu şahıslar hakkında yapılan tahkikatlar neticesinde sözkonusu müracaat sahiplerinin hayatlarının haricî ve ciddî tehlikelere maruz kaldığına dair herhangi bir bulguya rastlanılmadığından kendilerine tabanca taşıma ruhsatı verilememiştir.

6136 sayılı Kanunun uygulanmasını gösteren Yönetmelikte yapılması gereken yeni düzenlemeler son aşamaya gelmiş ve hazırlanan taslak 26.2.1997 gün ve 47557 sayı ile Başbakanlık Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğüne gönderilmiş olup, konuyla ilgili olarak valiliklere yeni bir talimat verilmemiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

13. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, İzmir-Kemalpaşa Bağyurdu Lisesinde yaşandığı iddia edilen cinsel taciz olayına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/2064)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanınca yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim.

Saygılarımla.

Sabri Ergül

İzmir

1. İzmir İli Kemalpaşa İlçesi Bağyurdu Lisesi Orta Bölüm 3 üncü sınıfta okuyan bir kız öğrencinin aynı yer lise bölümünde okuyan 7 nci sınıf erkek öğrencisi tarafından okulun beden eğitimi soyunma odasında, okul vakti iğfal edildiği doğru mudur?

Olaya taraf ve görgü tanıklarının ifadesine göre bu cinsel birleşmenin aynı yerde defalarca olduğu doğru mudur?

2. Daha önce benzer karşı cinsten ve aynı cinsten öğrenciler arasında cinsel taciz olaylarının yaşandığı ve buna rağmen okul yönetiminin önlem almadığı ve olayları ört-bas ettiği doğru mudur?

3. Okul yönetiminin beceriksiz, vurdumduymaz ve aymaz kişilerden oluştuğu ve okul müdürünün iğfal olayının tarafları çocukları evlendirerek olayı kapatmaya çalıştığı doğru mudur?

4. Öğrenci velilerinin haklı tedirginliklerine neden olan olayların tekrarlanmaması için ne gibi önlemler alınmıştır ve alınacaktır?

Olayda kusuru, ihmali görülen okul yönetimi hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? Yapılacak mıdır?

Okul yönetimini görevden almayı, değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

T.C.

Millî Eğitim Bakanlığı 10.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.05.0.APK.0.03.01.00-022/628

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 14.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2064-5297/14909 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül'ün "İzmir-Kemalpaşa Bağyurdu Lisesinde yaşandığı iddia edilen cinsel taciz olayına ilişkin yazılı soru önergesi incelenmiştir.

İzmir İli Kemalpaşa İlçesi Bağyurdu Lisesi yöneticileri hakkında açılan soruşturma devam etmektedir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Mehmet Sağlam

Millî Eğitim Bakanı

14. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Bursa'da özelleştirme kapsamına alınan tesislere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez'in yazılı cevabı (7/2071)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Ufuk Söylemez tarafından yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle aşağıda yazılı sorularımı arz ediyorum. 5.2.1997

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular : Bursa İli sınırları içinde özelleştirme kapsamına alınan tesisler hangileridir? Çalışmalar hangi seviyededir, özet bilgi verir misiniz?

T.C.

Başbakanlık 10.3.1997

Özelleştirme Dairesi Başkanlığı

Sayı : B.02.01.ÖİB.065.00.00-1463

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 14.1.1997 gün ve 7/2071-5309/14933 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır tarafından tevcih edilen 7/2071-5309 esas sayılı yazılı soru önergesine verilen cevaplar aşağıdadır.

Sorular : Bursa İli sınırları içinde özelleştirme kapsamına alınan tesisler hangileridir? Çalışmalar hangi seviyededir, özet bilgi verir misiniz?

Cevaplar : Bursa İli sınırları içinde özelleştirme çalışmaları sürdürülen Sümer Holding A.Ş.'ye ait tesisler, ilişikteki tabloda sunulmuştur. Bu tesislerle ilgili özelleştirme çalışmaları devam etmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

H. Ufuk Söylemez

Devlet Bakanı

TABLO : SÜMER HOLDİNG A.Ş.'NE AİT BURSA İLİNDEKİ TESİSLER

Sıra Arsa Alanı Kapalı Alan

No. Gayrimenkulün Adı Yeri (m2) (m2) Açıklama

1 Mağaza ve banka binası Merkez/Osmangazi 434 1 737 5 katlı bina

2 Bursa Bölge Deposu Merkez/Osmangazi 3 746 1 530 3 katlı bina

3 Yapağı Tiftik Bursa Merkez/Nilüfer 10 543 5 485 3 katlı bina

Bölge Müdürlüğü

Sıra Arsa Alanı Kapalı Alan

No. Gayrimenkulün Adı Yeri (m2) (m2) Açıklama

4 Merinos Yünlü Sanayi Merkez/Osmangazi 260 943 124 446 Muhtelif katlı

İşletmesi

5 Merinos Yünlü Sanayi Merkez/Osmangazi 1 663 Holding Hissesi

İşletmesi (Tamamı:1710 m2)

6 Merinos Memur Loj. Merkez/Osmangazi 53 337 12 737 101 lojman daire

7 Bursa Merkezde arsa Merkez/Osmangazi 1 751 Bekar pansiyonu

8 Bursa Merkezde arsa Merkez/Osmangazi 12 863 Spor sahası

9 Gemlik Viskon-Selefon Gemlik/Bursa 284 306 66 548 43 adet tapu

İşletmesi 73 adet lojman

15. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, bazı projelerin gerçekleşme oranına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/2076)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim. 5.2.1997

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

94H0I0540 proje sayılı Bursa Yenişehir Anadolu Lisesi

94H0I0530 proje sayılı Bursa Gemlik Anadolu Lisesi

94H0I0550 proje sayılı Bursa - Karacabey Anadolu Lisesi

95H0I0220 proje sayılı Bursa - İznik Anadolu Lisesi

95H0I0240 proje sayılı Bursa Yıldırım Yeşilyayla Lisesi

96H0I0270 proje sayılı Bursa - Keles Öğrenci Pansiyonu

95H0I1450 proje sayılı Bursa Karacabey Subaşı Köyü İlköğretim Okulu

95H0II460 proje sayılı Bursa Karacabey Dağkadı Köyü İlköğretim Okulu

95H0I2240 proje sayılı Bursa - Kester çok programlı lise

95H0I0250 proje sayılı Bursa - Orhangazi Orhangazi Lisesi

95H0I0280 proje sayılı Bursa - Osmangazi 5 inci Anadolu Lisesi

95H0II040 proje sayılı Bursa - Yıldırım Arabayatağı Lisesi

Bursa - Keles çok programlı lise

Bursa - Osmangazi Fatih Lisesi

96H0I0290 proje sayılı Bursa - Merkez Güzel Sanatlar Lisesi

95H0III0 proje sayılı Altıncı Anadolu Lisesi

95H0I0II0 proje sayılı Bursa - İnegöl Turgut Alp Anadolu Lisesi

97H0I0090 proje sayılı Bursa - Osmangazi Cumhuriyet Lisesi Ek Bina

95H020510 proje sayılı Bursa - Karacabey Endüstri Meslek Lisesi

95H021790 Bursa-Merkez Beden Eğitimi İzcilik Spor Tesisleri

94H020050 proje sayılı Bursa - Osmangazi Endüstri Meslek Lisesi

93H020090 proje sayılı Bursa - Yıldırım Ticaret Lisesi

96H0202I0 proje sayılı Bursa - Yıldırım Çıraklık Eğitim Merkezi

96H020I80 proje sayılı Bursa - Osmangazi Çiftehavuzlar Halk Eğitim Merkezi

97H020I30 proje sayılı Bursa - Nilüfer Endüstri Meslek Lisesi Yeni Okul

97H020520 proje sayılı Bursa - Mustafa Kemalpaşa Anadolu Öğretmen Lisesi

94H02I380 proje sayılı Bursa - Nilüfer Eğitim Merkezi İnşaatı

Yukarıda isimleri yazılı projeler hangi seviyededir, işin gerçekleşme oranı nedir? İşler ne zaman tamamlanacaktır?

2. Millî Eğitim Bakanlığının Bursa İline ilişkin 1997 yatırımlarının toplam tutarı ne kadardır? Devam eden yatırımlar için bugüne kadar toplam ne kadar harcama yapılmıştır?

T.C.

Millî Eğitim Bakanlığı 10.3.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/615

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 14.2.1997 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2076-5314/14938 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın "Bazı projelerin gerçekleşme oranına ilişkin" yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1997 yılı yatırım programında yer alan Bursa İline ait yatırımların listesi Ek'de gönderilmiştir. Bursa İlinde devam eden 34 adet müstakil projeli iş ve il ilköğretim kurumları yatırımları için 1997 yılında toplam 983 000 000 000.- TL. ödenek ayrılmıştır. Bu projeler için bugüne kadar 955 500 000 000.- TL. harcama yapılmış olup, 17 adedinin yıl sonuna kadar kalanının ise 1998 ve daha sonraki yıllarda bitirilmesi planlanmıştır.

Arz ederim.

Prof. Dr. Mehmet Sağlam

Millî Eğitim Bakanı

TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.