Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

__________________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________________ __________________________________________________________________________________ _________ DÖNEM : 20 CİLT : 21 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

60 ıncı Birleşim

25 . 2 . 1997 Salı


İ Ç İ N D E K İ L E R

_  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, Bulgaristan'dan göç eden soydaşlarımızın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in cevabı

2. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, Bulgaristan'dan göç eden soydaşlarımızın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in cevabı

3. - İçişleri Bakanı Meral Akşener'in; Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan ve İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, Bulgaristan'dan göç eden soydaşlarımızın sorunlarına ilişkin gümdemdışı konuşmalarına cevabı

4. - Ankara Milletvekili Ali Dinçer'in, Bulgaristan'daki ekonomik kriz, erken seçim ve soydaşlarımızın sorunlarına ilişkin gümdemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/691)

2. - Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Devlet Bakanı Abdullah Gül'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/692)

3. - Endonezya ve Malezya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Sabri Tekir'e, dönüşüne kadar, Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/693)

4. - Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Slovakya Millî Meclis Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/694)

5. - Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Çin Halk Cumhuriyeti makamlarının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/695)

6. - Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Çek Cumhuriyeti Meclis Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/697)

7. - Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Yunanistan Parlamentosu Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/696)

8. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesinin (B) Bendine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/403) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/141)

9. - Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununa Bir Madde ve Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/354) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/142)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Balıkesir Milletvekili Tamer Kanber ve 20 arkadaşının, Balıkesir İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/165)

IV. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın, Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 19 arkadaşının, cumhuriyetin temel niteliklerini hedef alan ve rejimi tehdit eden faaliyetlere göz yumdukları ve gerekli tedbirleri almadıkları iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/7)

2. - Ankara Milletvekili Eşref Erdem ve 35 arkadaşının, cumhuriyetin temel niteliklerine ve özellikle laikliğe karşı saldırıları önlemekte isteksiz ve yetersiz kaldıkları iddiasıyla Başbakan Necmettin Erbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/8)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya'nın, bazı Turban yöneticilerine usulsüz yeşil pasaport verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1885)

2. - İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli'nin, kamu çalışanlarının ücretlerine ek zam yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1888)

3. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Afyon İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1905)

4. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, sözleşmeli personele yapılacak zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1906)

5. - Samsun Milletvekili Murat Karayalçın'ın, 7 nci Beş Yıllık Kalkınma Planının uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1909)

6. - Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, maden fonundan kullandırılan teşvik kredilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1910)

7. - Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Ergani Bakır İşletmelerinin bir firmaya satılıp satılmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin yazılı cevabı (7/1911)

8. - Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Elazığ-Kovancılar'da bulunan bir fabrikanın Etibank tarafından satın alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin yazılı cevabı (7/1912)

9. - Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, Erzurumspor'a yapılan yardımın ikinci lig play-off'a çıkan diğer takımlara da yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1918)

10. - Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Başbakanlık konutunda verilen bir iftar yemeğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1925)

11. - Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun, Mason Localarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1927)

12. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, ölü olarak ele geçirilen bir militanın üzerinde silah bulunup bulunmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1930)

13. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, Metin Göktepe cinayeti sanığı polislerin görevlerine iade edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1933)

14. - Tokat Milletvekili Hanefi Çelik'in, Rusya'nın Gelibolu'da askerî bir anıt dikmesine izin verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yazılı cevabı (7/1942)

15. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, Anadolu Liseleri ve özel okullar sınavına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1947)

16. - Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun, öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1952)

17. - İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli'nin, Dokuz Eylül Üniversitesine ait bir sosyal tesisin satılıp satılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1956)

18. - Antalya Milletvekili Yusuf Öztop'un, Antalya ve bazı ilçeleri arasındaki karayollarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın yazılı cevabı (7/1964)

19. - Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, çiftçilere tarım girdilerinde uygulanan sübvansiyon nedeniyle yapılması gereken ödemelere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1968)

20. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, öğrenci servis araçlarının yarıyıl tatilinde de ücretlerini almaya devam edip etmeyeceklerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1979)

21. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Afyon Çay Şeker Fabrikasının kamış alım fiyatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1980)

22. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, sanatçılara emeklilik hakkı sağlayacak uygulamaya ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/1994)

23. - Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık'ın, doğal afete maruz kalan yöre belediyelerine ödenen payın Zonguldak-Kozlu Belde Belediyesine de ödenip ödenmeyeceğine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın yazılı cevabı (7/2002)

24. - Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın;

- Ordu-Korulkaya ve Çambaşı barajlarına,

- Ordu-Mesudiye-Topçam Barajına,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/2014, 2015)

25. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, bürokraside partizan atamalar yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2029)

26. - Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, gönüllü korumalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2033)

27. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, otoban gişeleri ücretlerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın yazılı cevabı (7/2036)

28. - Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül'ün, özel korumalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2043)

29. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, ASELSAN'ın üretim kapasitesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/2045)

30. - İzmir Milletvekili Rıza Bodur'un, siyanürle ayrıştırma yöntemiyle altın çıkarılmasına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar'ın yazılı cevabı (7/2049)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Antalya Milletvekili Yusuf Öztop'un, Antalya'da gerçekleştirilen sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi, bu arada gözaltına alınan ve yaşamını yitiren Celal Cankoru'nun durumu ve polislerin tutumuna ilişkin gündem dışı konuşmasına İçişleri Bakanı Meral Akşener;

İstanbul Milletvekili Emin Kul'un, Tuzla Tersanesinde meydana gelen gemi yangınına ilişkin gündem dışı konuşmasına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik ve,

Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ'un, Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın, son günlerdeki demeç ve davranışlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına da, Devlet Bakanı Lütfü Esengün;

Cevap verdiler.

İzmir Milletvekili Metin Öney'in (6/140) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu, sözlü sorunun,

Hatay Milletvekili Ali Uyar, İstanbul Milletvekili Hasan Tekin Enerem, Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz, Iğdır Milletvekili Şamil Ayrım, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül, Kars Milletvekili M. Sabri Güner, Mardin Milletvekili Mahmut Duyan, Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya, Ağrı Milletvekili Cemil Erhan, Afyon Milletvekili Nuri Yabuz, İçel Milletvekili Turhan Güven ve Isparta Milletvekili Halil Yıldız'ın (2/432) esas numaralı kanun teklifini geri aldıklarına ilişkin önergesi okundu, kanun teklifinin,

Geri verildiği,

Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir ve 24 arkadaşının, kamu personelinin ücret rejimi ile yanlış ve adaletsiz politikalar izledikleri iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında verilmiş olan (11/9) esas numaralı gensoru önergesinin geri alınmasına dair önergesi okundu, gensoru önergesinin işlemden kaldırıldığı;

Açıklandı.

Doğal afetlerde meydana gelen can ve mal kaybını en aza indirmek için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/58) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyon başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine,

Yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantıları ile Susurluk'ta meydana gelen kaza olayının ve arkasındaki ilişkilerin aydınlığa kavuşturulması amacıyla kurulan (10/89, 110, 124, 125, 126) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına;

Zorunlu Tasarruf kesintilerinin değerlendirilmesi konusunda kurulan (10/17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına;

İlişkin tezkereleri;

Gürcistan Parlamentosu Türkiye Dostluk Grubu Başkanının vaki davetine icabet edecek bir Parlamento Heyetini oluşturmak üzere siyasî parti gruplarınca bildirilen üyelerin isimleri,

İzmir Milletvekili Metin Öney ve 60 arkadaşının, Anayasal, kanunlar ve Cumhuriyetin temel ilkeleri ve gelenekleriyle bağdaşmayan tutum ve davranışlarıyla görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Şevket Kazan hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11),

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 42 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ile itfaiye teşkilatının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/163);

İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27 arkadşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/164);

Amacıyla, birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Önergelerin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Hebron (El-Halil)'un Filistin Ulusal Yönetimine devrinden sonra uluslararası gözlemcilik görevini üstlenmek üzere Türkiye, Danimarka, İtalya, İsveç ve Norveç tarafından oluşturulacak mevcudiyet hakkında adı geçen ülkeler arasında 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo'da imzalanan ve 4.2.1997 tarihli ve 97/9075 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanan Hebron'da Geçici Uluslararası Mevcudiyet Kurulması Hakkında Anlayış Muhtırasında ve İsrail ile Filistin Ulusal Yönetimine Tevdi Edilecek Mektupta belirtilen kurallar ve amaçlar çerçevesinde görev yapmak üzere Türkiye tarafından Hebron (El-Halil)'a askerî personel gönderilmesine,

Söz konusu Anlayış Muhtırası uyarınca mevcudiyetin görev süresinin üç ay olması, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetiminin farklı bir süre üzerinde mutabık kalmamaları halinde üç aylık sürelerle uzatılması hususunda Hükümetin yetkili kılınmasına;

İlişkin Başbakanlık tezkeresi görüşülerek kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1 inci sırasında bulunan 23,

2 nci sırasında bulunan 132,

3 üncü sırasında bulunan 164,

4 üncü sırasında bulunan 168,

5 inci sırasında bulunan 175,

S. Sayılı kanun tasarısı ve kanun hükmünde kararnamelere ilişkin kanun tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon temsilcileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

Yurt dışında Bulunanların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Borçlanma Kanunu Tasarısının, (1/569), (S. Sayısı : 209) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında (11/7) ve (11/8) esas numaralı gensoru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmek için, 25 Şubat 1997 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.48'de son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Ünal Yaşar Mustafa Baş

Gaziantep İstanbul

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. - GELEN KÂĞITLAR

21 . 2 . 1997 CUMA

Teklifler

1. - Çanakkale Milletvekili M. Cumhur Ersümer ve 11 Arkadaşının; 25.3.1988 Tarih ve 3419 Sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/705) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1997)

2. - Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün; 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı Maddesinin Bir Bendinin Değiştirilmesi ve Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/706) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1997)

3. - Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 17 Arkadaşının; 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/707) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1997)

4. - Konya Milletvekili Necati Çetinkaya'nın; Pasaport Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/708) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1997)

Rapor

1. - 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/552) (S. Sayısı : 229) (Dağıtma tarihi : 21.2.1997 (GÜNDEME)

25 . 2 . 1997 SALI

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in, Burdur TEDAŞ Müdürünün Denizli'ye nakline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/435) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

2. - Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın, Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine yapılan baskı ve şiddete ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/436) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

3. - Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın Hükümette kararname krizi yaşandığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/437) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

4. - Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'nun, Dışkapı SSK Çocuk Hastanesine şoför kadrosuyla alınan bir kişinin ehliyetinin olmadığı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/438) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

5. - Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'nun, Hatay'daki köy koruculuğu uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/439) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

6. - Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'nun, Ankara-Sincan'da belediye zabıta memurlarının halka bazı belgeleri zorla imzalattıkları iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/440) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

7. - Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlu'nun, Hatay İlinde deprem nedeniyle zarar gören vatandaşlara yapılacak yardımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/441) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, İzmir'de don nedeniyle kuruyan narenciye ağaçları için alınacak tedbirlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2116) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1997)

2. - Adana Milletvekili Orhan Kavuncu'nun, İstanbul-İsa Yusuf Alptekin Parkı hakkında “gizli” ibareli gönderilen bir yazıya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2117) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1997)

3. - Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, Antalya'da sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi sırasında bir vatandaşın polis uygulamaları sonucu öldüğü iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2118) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1997)

4. - Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız'ın, SSK Genel Müdürünün bazı yargıçlara verdiği iftar yemeğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2119) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1997)

5. - İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, dövize endeksli konut kredisi alan kişilerin mağduriyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2120) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1997)

6. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, 1987 ve 1996 ÖSYM Sınavı sonuçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2121) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1997)

7. - Antalya Milletvekili Bekir Kumbul'un, Antalya'da bir vatandaşın ölümüne sebep olduğu iddia edilen polis yetkilileri hakkında yapılan işlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2122) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1997)

8. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale Kapalı Spor Salonu ve Yüzme Havuzu İnşaatına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2123) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1997)

9. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale - Delice Devlet Hastanesi İnşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2124) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

10. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Kırıkkale - Sulakyurt Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2125) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

11. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, Genel Af çıkarılıp, çıkarılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2126) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

12. - Gaziantep Milletvikili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep sanayii ve tarım ürünleri fuarlarına destek sağlanıp sağlanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2127) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

13. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep Havaalanını şehir merkezine bağlayan yolun tamamlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2128) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

14. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, GAP Bölgesindeki ihracat ve üretimin artırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2129) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

15. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep - Tarsus Otoyolu Bahçe - Gaziantep bağlantısının ne zaman tamamlanacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2130) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

16. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gaziantep ilindeki öğretmen açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2131) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

17. - Tokat Milletvekili Hanefi Çelik'in, bir dergide Birlik Partisiyle ilgili çıkan habere ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2132) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

18. - Sıvas Milletvekili Mahmut Işık'ın, Gebze Cezaevinde tutuklu bulunan bir kişinin ifadesinde yer alan iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2133) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

19. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Hatay'da baraj yapımı nedeniyle boşaltılan köylerdeki ailelerin ve göçebelerin iskânına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2134) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

20. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Hatay'da bazı ailelerin iskân programı hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2135) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

21. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, İran'ın Ankara Büyükelçisinin verdiği beyana ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2136) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

22. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, Ağrı Et - Balık tesisleri ve KÜMAŞ'ın özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2137) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.1997)

23. - Çanakkale Milletvekili Hikmet Aydın'ın, Manavgat suyu projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2138) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.1997)

24. - Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın, Adalet Bakanının özel arabasının kaçak olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2139) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.1997)

25. - Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz'ın, Cezaevinde bulunan Sincan Belediye Başkanını ziyaretine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2140) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.1997)

26. - Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın, hakkında tutuklama kararı bulunan iki emniyet görevlisinin yakalanamamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2141) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.1997)

27. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, yurt dışından nükleer atık ve kimyasal madde sokulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2142) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.1997)

28. - Konya Milletvekili Mehmet Keçeciler'in, Yurt dışından nükleer veya kimyasal atık sokulduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2143) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.2.1997)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Balıkesir Milletvekili Tamer Kanber ve 20 arkadaşının, Balıkesir İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlemesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/165) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

25 Şubat 1997 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, Bulgaristan'dan göç eden soydaşlarımızın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in cevabı

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmalarda ilk söz sırası, Bursa Milletvekili Sayın Feridun Pehlivan'a ait.

Sayın Pehlivan, Bulgaristan'dan gelen soydaşlarımızla ilgili son gelişmeler hakkında gündemdışı söz isteminde bulunmuşlardır.

Buyurun Sayın Pehlivan. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dadikadır.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Sayın milletvekilleri, Sayın Meral Akşener'in 20 Ocakta yürürlüğe giren genelgesiyle ilgili, soydaşlarımız üzerindeki rahatsızlığı dile getirmek için söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Son günlerde, Hükümetimizin yeni bir tavrı -nedeninin ne olduğunu anlayamadığımız bir tavrı- yoğunluğu Bursa'da olan Türk vatandaşlarını, soydaş vatandaşlarımızı fevkalade rahatsız etmiştir.

Sayın Meral Akşener, 20 Ocakta, 400 bin vatandaşın geri gönderilmesiyle ilgili bir genelge yayımlıyor. Sayın Meral Akşener'den bir müddet önce, Sayın Bakan Turhan Tayan tarafından, Bal-Göç'te, bu insanlarımıza ikamet belgelerinin nasıl verileceğinin ve TC vatandaşı nasıl olacaklarının sözü veriliyor; aynı gece ASTV'de, Bursa'lı hemşerilerimize “İçişleri Bakanıyla, Dışişleri Bakanıyla, Başbakanla görüştüm böyle bir mesele yoktur” deniliyor, insanlarımız umutlandırılıyor; arkasından, 20 Ocakta Meral Akşener'in bu genelgesi patlıyor. Dün de, tekrar, Sayın Bakan Gürcan Dağdaş'ın bir görüşü kamuoyuna yayılıyor; bu da “öyle bir şey yoktur, böyle bir problem yoktur, kimse telaşlanmasın” şeklinde.

Allahaşkına, hangisi doğru?! Bir hükümetin üç bakanının bir ay içerisinde ayrı ayrı üç tane görüşü... Bu kadar ciddiyetsiz olunmaz!.. Fevkalade günahtır!.. O insanlar 1989'dan bugüne bir Türklük kavgasına, bir Türk Bayrağına, bir toprak hasretine, bir ezan sesi hasretine buralara geldiler. Mallarını mülklerini ittiler; burada ev sahibi oldular... Tırnaklarıyla çalışıyorlar. 1993-1995 yılları arasında herkesin kucak açtığı bu insanlara bugün getirilen konum reva mıdır? Gücünüz bu insanlara mı geçiyor? Gücünüz geçiyorsa, Türkiye'nin içişlerine karışan, burnunu sokan İran'ın Büyükelçisini niye göndermiyorsunuz, kendi insanlarınızı kapının önüne koymaya çalışıyorsunuz; Allah'tan korkun!.. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Burada söylüyorum, Bursa'da intiharlar başladı; vicdanınıza sesleniyorum, intiharlar başladı... 80 yaşındaki insanlar hüngür hüngür ağlıyorlar...

YAKUP BUDAK (Adana) - Niye bağırıyorsun!..

FERİDUN PEHLİVAN (Devamla) -Ne demek niye bağırıyorsun; burada, içimdekini söylüyorum, niye rahatsız oluyorsun; senin insanın değil mi?.. Seçimlerden önce, Bursa'ya gelip de, o insanlara ikamet sözü verenler sizler değil misiniz? Hükümet olunca, meseleleriniz bitti mi?

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) - O halloldu Sayın Milletvekilim...

FERİDUN PEHLİVAN (Devamla) - Hayır...

Bir niyetiniz var; gündem değiştirmek, gündem... Buradaki çirkinlikleri, buradaki aklama paklamaları örtbas etmek adına gündem değiştiriyorsunuz, 400 bin Türk'ün onuruyla oynuyorsunuz; yazıklar olsun size!.. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sevgili milletvekilleri, durum fevkalade vahimdir, içler acısıdır. İki gündür, şehrimde, varoşlarında kıyı köşe dolaşıyorum, insanlar büyük bunalım içerisindedir; Hükümetimizi tedbir almaya davet ediyorum, vicdan muhasebesi yapmaya davet ediyorum, Allah korkusunu taşımaya davet ediyorum. Bu kapılara sürmeye çalıştığınız insanlar misafir değillerdir, Türk vatandaşlarıdır, bu duyguya davet ediyorum.

Bu ciddiyet içerisinde, Hükümeti tek ağızlılığa davet ediyorum. Bir bakan ayrı, diğer bakan ayrı konuşursa, insanların umutlarıyla oynanırsa, oradaki sıkıntının daha fazlalaşacağına, daha doruğu yakalayacağına inancım tamdır.

Sizlerden istirhamım, lütfen, bu kürsüde, en yakın zamanda, şu insanlarımızın ikametgâh belgelerinin verileceğini, Türk vatandaşı olarak ülkelerinde yaşayacağını, burada çocuğunu okutacağını, burada evlendireceğini, mezarının burada nasip olduğunu anlatmaya, bu sözü vermeye davet ediyorum. Fazla uzatmadan, bu vesileyle, Hükümetimize bir kez daha söylüyorum, istirham ediyorum, siyasetüstü bakıyorum, hepinizi siyasetüstü bakmaya davet ediyor, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Bursa Milletvekili Sayın Feridun Pehlivan'a teşekkür ediyorum.

2. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, Bulgaristan'dan göç eden soydaşlarımızın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in cevabı

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz İzmir Milletvekili Sayın Hakan Tartan tarafından istenmiştir.

Sayın Tartan da, Bulgaristan'dan gelen soydaşlarımızın sorunlarıyla ilgili konuşacaktır.

Sayın Tartan, konuşma süreniz 5 dakikadır, efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

HAKAN TARTAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bizleri, televizyonları başından izleyen değerli yurttaşlar; hepinizi saygıyla selamlarım.

Öncelikle, bu konudaki duyarlılığı ve çalışmalarımıza katkıları nedeniyle milletvekili arkadaşım Hayati Korkmaz'a teşekkürlerimi belirterek konuşmama başlamak istiyorum.

Maalesef, kurulduğu ilk günden beri toplumda çeşitli gerginliklerin ve sorunların temelini atan Refahyol Hükümeti, son olarak, karşımıza, yepyeni ve beklenmedik bir sorun daha çıkardı: Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelen soydaşlarımızın geri gönderilmeleri. Bizim kanımızdan, canımızdan olan bu insanlar, geçen hafta yayımlanan bir genelge sonrasında, uykusuz geceler, sıkıntılı saatler geçirmeye başladılar.

1989 yılında, o günkü Bulgar Hükümetinin uyguladığı politikalar nedeniyle Türkiye'ye gelen, yerleşen, birçoğu, daha önce gelmiş akrabalarıyla kucaklaşan, Türkiye iwle tam uyum içerisindeki bu insanları huzursuz etmeye, psikolojik dünyalarında çalkantılar yaratmaya hakkımız var mı?

Daha birkaç hafta önce bu Hükümetin bakanları, soydaşlarımızın sorunlarının çözümü konusunda güvence vermedi mi; geri döndürülmelerinin söz konusu olmadığını açıklamadı mı; o zaman, sormak hakkımız değil mi? Bu nasıl çifte standarttır; bu nasıl devlet anlayışıdır? Bu insanları, mutlu oldukları topraklardan, akrabalarından, eşlerinden, dostlarından koparmak, nasıl bir insanlıktır?! Türkiye, bazıları anlamak istemese de, yıllardan beri büyük sıkıntılara katlanan soydaşlarına kucak açacak, onları bir ana şefkatiyle bağrına basacak kadar güçlü ve sevecen bir ülkedir.

Bulgaristan'daki ekonomik sıkıntı ortada; tarihsel bağlarımız olan bu ülkenin insanları, bugüne dek görülmemiş bir açlığın ve sefaletin içerisinde. İnsanlar, bir somun ekmek, bir kap sıcak çorba için saatlerce bekliyor. Türkiye olarak, komşumuz Bulgaristan'a kara gününde yardım elini uzatmalıyız, dostluğumuzu göstermeliyiz. Türk girişimcilerini, Bulgaristan'da yatırıma yönlendirmeliyiz.

Bu gelişmeler çerçevesinde soydaşlarımızı göndermeye yönelik yaklaşım, âdeta onları, açlığın, sefaletin, yoksulluğun kucağına atmak anlamına geliyor. Gönderelim de soydaşlarımız açlıktan ölsün mü?! Orada yaşanan sorunların girdabında çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın, binlerce insan; yokluk, yoksulluk, sefalet, hastalık mı çeksin?!

Birçok yurttaşımız, maalesef, uzun yıllardan beri, korku ve sıkıntı dolu bir yaşam sürmekte, maalesef, verilen sözler tutulmamakta, insanlar seçimden seçime hatırlanmaktadır. İnşallah, bu kötü yazgı, Demokratik Sol Parti iktidarında ortadan kalkacaktır. (DSP sıralarından alkışlar) Soydaşlarımızın kimlikleri yoktur, sosyal güvenceleri yoktur, söz verildiği halde evleri yoktur, hatta düzenli bir işleri yoktur; umutları da giderek zayıflamaktadır.

Hükümetin bu noktada yapması gereken, soydaşlarımızın akıllarına kuşku ve korku salmak değil, sevgi, güven ve ilgi aşılamaktır.

Parçalanmış aile sorunu çözülmeli, bu konuda Bulgaristan ile kapsamlı bir anlaşma yapılmalıdır. 1992'den sonra gelen soydaşlarımıza ikamet tezkereleri verilerek, bu yapay sorun kolaylıkla ortadan kaldırılabilecektir; ancak, 1989-1992 yılları arasında gelen soydaşlarımıza çifte vatandaşlık hakkı da bir an önce tanınmalı; bu arada, göçü önleyici tedbirlere de ağırlık verilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; buradan Hükümete sesleniyorum: Sizlere, Bursa'dan, İzmir-Bornova'dan, Çamdibi'nden, Gümüldür'den, Menderes'ten selam getirdim. Gelin, toplumda yeni bir sosyal sorun yaratmayın. Gelin, kanımız, canımız olan bu insanların yüreklerine korku tohumları serpmeyin. Gelin, devletin büyüklüğünü gösterin, bu insanların sorunlarını çözün. Yarın, bu insanlar zorla gönderildiklerinde, intiharlar, ölümler yaşanırsa, hesabını kim, nasıl verecektir?! Kolay olan, sevgi, ilgi ve güzellik, zor olanı dışlamak ve atmaktır.

Diyarbakır'da, açlıktan ölüm noktasına gelen ailenin dramının yüreğimizi parçaladığı bugünlerde, gelin, siz de kolay olanı seçin. Yüzbinlerce insanı ve onların yakınlarını sevindirin. Şeker bayramını keyifsiz geçiren soydaşlarımıza ve onların yakınlarına, hiç olmazsa kurban bayramını zehir etmeyin.

Sayın Ecevit, 23 Nisanda, Meclisteki konuşmasında, bir soydaşımızın çocuğunun dramını dile getirmişti. Soruna eğilmeleri gerekenler, maalesef, kör, sağır ve dilsiz. Bu dram, artık bitmeli. Evet, bugün ve hemen.

Saygılarımla. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan, İzmir Milletvekili Sayın Hakan Tartan'a teşekkür ediyorum.

3. - İçişleri Bakanı Meral Akşener'in; Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan ve İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, Bulgaristan'dan göç eden soydaşlarımızın sorunlarına ilişkin gümdemdışı konuşmalarına cevabı

BAŞKAN - Sayın İçişleri Bakanı, gündemdışı konuşmaları cevaplamak üzere söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa Milletvekili Sayın Feridun Pehlivan ve İzmir Milletvekili Sayın Hakan Tartan'ın, Bulgaristan'dan gelen soydaşlarımızın sorunları hakkında gündemdışı konuşmalarıyla ilgili söz almış bulunmaktayım; öncelikle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, komşumuz Bulgaristan'ın, gerek Bulgaristan'ı Türklerden arındırma politikası gerekse Bulgaristan'da giderek ağırlaşan ekonomik kriz, bu ülkede yaşayan soydaşlarımızın zaten var olan Türkiye'ye göç eğilimini iyice artırmıştır. Diğer taraftan, kısa süreli vizelerle ülkemize gelip, vize süreleri sonunda ülkelerine dönmeyerek Türkiye'de kalmaya devam etmeleri, Bulgaristan'daki soydaşlarımıza cesaret veren bir başka ve en önemli faktör olmuştur. 1989 yılında yaşanan ülkemize yönelik göç dalgasının bir benzerinin tekrar yaşanmaması, gizli göçe dönük gelişlerin engellenmesi ve bu arzuların törpülenmesi için, en kısa sürede, etkin önlemlerin alınması kaçınılmazdır. Nitekim, Türkiye'ye bu şekilde gelişlerin gizli göç biçiminde gerçekleşmesini önlemek için, kısa süreli vizelerle gelen soydaşlarımızın, vizeleri sonunda ülkelerine dönmelerini sağlamak amacıyla, zaman zaman gereken önlemler alınmıştır.

Bu bağlamda, 1992 yılında, Başbakanlıkça yayımlanan bir genelgeyle, bu konuda sınırlamalar ve tedbirler getirilmiş ve dönemin İçişleri Bakanı tarafından tüm valiliklerden, Başbakanlık genelgesi doğrultusunda hareket edilerek gereğinin yapılması istenmiştir.

Yine, 1994 yılında, Başbakanlıkça yayımlanan bir genelgeyle, Bulgaristan'da bulunan soydaşlarımızın muhtelif yollardan ülkemize göç etmelerini önlemek için, çeşitli tedbirler içeren 1992 yılında yayımlanan genelgenin, 1 Ocak 1993 tarihinden sonra, serbest göçmen vizesi dışındaki vizelerle Türkiye'ye gelen Bulgar uyruklu soydaşlarımıza uygulanması, 1 Ocak 1993 tarihinden önce göçmen vizesi dışındaki vizelerle gelip, dönmeyenlerin, genel güvenlik bakımından bir sakıncaları olmaması ve müracaat etmeleri kaydıyla istisna tutularak bir yıl süreyle ikametlerine izin verilmesi, bu süre içerisinde vatandaşlık için başvuranların vatandaşlık işlemlerinin sonuçlandırılması uygun görülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarafımıza intikal eden bilgi ve değerlendirmelerde, Burgaristan'da yaşanmakta olan ekonomik ve malî krizin giderek şiddetlenmesinin, özellikle kış mevsimiyle de irtibatlı olarak toplumsal çalkantılara sebebiyet vermesi ihtimali vardır. Bu olumsuz gelişmelerden etkilenmeye en açık olan ve zaten büyük ekonomik sıkıntılar içerisinde olan soydaşlarımız arasında Türkiye'ye göç eğilimini tırmandırması ihtimaline dikkat çekilmesi üzerine, 1996 yılı eylül ayı içerisinde, Dışişleri Bakanlığının koordinatörlüğünde, ilgili bakanlık temsilcilerinin de katılımıyla yapılan toplantıda, Bulgaristan'da yaşanmakta olan ekonomik ve malî kriz nedeniyle soydaşlarımız arasında artmakta olan göç eğilimi karşısında alınabilecek önlemler tespit edilerek, 1992 yılında Başbakanlıkça yayımlanan talimatın benzeri bir genelgenin yayımlanmasının uygun olacağı kararlaştırılmıştır. Dışişleri Bakanlığının koordinatörlüğünde yapılan toplantı sonucunda, soydaşlarımızın Türkiye'ye illegal girişlerini ve kaçak olarak barınmalarını önlemeye yönelik tedbirleri içeren metin Sayın Başbakanımız tarafından da uygun görülerek, Başbakanlığın 26.12.1996 tarihli talimatları ilgili bakanlıklara ve kuruluşlara gönderilmiş ve İçişleri Bakanlığına da gönderilen emir, 1997 Ocak ayında, tarafımdan, tüm valiliklere gereği yapılmak üzere duyurulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anılan genelgeyle, turist, akraba ziyareti ve grup vizesiyle gelen soydaşlarımızın vizeleri sonunda ülkelerine dönmeleri istenmiş, vize usul ve esasları yeniden belirlenmiştir. Transit vize taleplerinde, gidilecek üçüncü ülkenin vizesinin olması şartı getirilmiş, grup vizesiyle geliş ve gidişlerde daha dikkatli davranılması ve göç niyetiyle gelecekleri sezilenlere vize verilmemesi esasları getirilmiştir. Sahte vize ve pasaportla girişlerin önlenmesi ve Bulgaristan'daki temsilciliklerimiz tarafından verilen vizelerin günlük olarak Dereköy ve Kapıkule hudut kapılarına bildirilmesi sağlanmış, illegal durumda bulunanların çıkışlarının sağlanması ve çalışmalarına müsaade edilmemesi, 1 Nisan 1997 tarihine kadar Türkiye'den çıkış yapacak soydaşlarımıza Harçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde gerekli kolaylığın gösterilmesi istenmiştir. Halen mevcut verilere göre, 1923-1996 yılları arasında 230 272 iskânlı göçmen, 560 521 serbest göçmen olmak üzere toplam 790 793 Bulgaristan göçmeni ülkemize gelmiştir. Yine, ülkemizde, çalışma, öğrenim ve diğer çeşitli sebeplerle ikamet eden 33 123 Bulgar uyruklu soydaşımız bulunmaktadır. Ayrıca, 1993-1996 yılları arasında kısa süreli vizelerle ülkemize gelerek geri dönmeyen 76 bin civarında soydaşımız bulunmaktadır. Çeşitli yıllarda gelenlerle birlikte bu sayının 100 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, dünyada nüfus artışının en hızlı olduğu ve en çok göç alan ülkelerden biri durumundadır. Ayrıca, dış mihraklarca tahrik edilen terör hareketleri de ülke kaynaklarının büyük kısmının savunma harcamalarına ayrılmasına yol açmaktadır. Bu sıkıntıların, büyük devlet olmanın sorunları olduğunun bilincindeyiz. Zamanla, bu sıkıntıların tamamı aşılacaktır. Soydaşlarımızın problemleri, tarafımdan, yakinen bilinmekte ve takip edilmektedir. Onların meselelerine sahip çıkarken, yalnız bugünü değil yarınları da düşünmek zorunda olduğumuz kanaatindeyim. Dünyadaki bütün Türkler, ay yıldızlı bayrağımız altında, Anadolu'da yaşamak arzusundadırlar. Ne var ki, problemlerin Türkiye'ye taşınarak, burada çözümlenmesinden öte, mahallinde çözümlenmesi gereği vardır. Amacımız, komşularımızla aramızda dostluk ilişkilerinin hâkim olmasıdır. Komşularımızla ilişkilerimizin iyileştirilmesi, burada bulunan soydaşlarımızın biraz daha rahat yaşamalarını sağlayacaktır.

Özbeöz kardeşlerimiz, soydaşlarımız bizim bir parçamızdır; onların sıkıntıları bizim de sıkıntılarımızdır. Arz ettiğim hususlar çerçevesinde onlara sahip çıkmak, bizim, ulvi vazifemiz ve tarihin bize yüklediği mukaddes bir görevdir.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde, hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Sayın Başkanım, konuşmaya cevap verilmedi ki!..

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmayı cevaplayan İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener'e teşekkür ediyorum.

SUHA TANIK (İzmir) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, zabıtlara geçmesi açısından bir konunun altını çizerek belirtmek istiyorum.

BAŞKAN - Böyle bir usulümüz yok ama Sayın Tanık.

SUHA TANIK (İzmir) - Haklısınız efendim; ama, ileride zabıtlardan faydalanırken, bu konunun gündeme alınması için söylüyorum.

BAŞKAN - Nedir isteğiniz efendim?

SUHA TANIK (İzmir) - 100 bin civarında, geçici vizeyle gelen soydaşımız var; bunların bir kısmı on onbeş sene önce gelmiş. Bugün, bunların Türkiye'de olan çocuklarına, vilayet tarafından yahut valilikler tarafından nüfus cüzdanı verilmemektedir ve 13-15 yaşları arasında, nüfus cüzdanı olmadığı için okula gidemeyen çocuklar vardır; aileler bundan şikâyetçidir ve kendi yaşıtları okula gidip eğitim görürken, bu çocuklar, sokaklarda, başıboş gezmektedirler. Bu konunun da, ileride, Bakanlık tarafından dikkate alınması için, zabıtlara geçmesi açısından beyanda bulundum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Tayan, bir isteminiz mi var efendim?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Müsaade ederseniz efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tayan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, Sayın Pehlivan, konuşmasında, konuyla ilgili söz verdiğimden ve sonra ilgilenmediğimden bahisle beyanda bulundu. Konuya açıklık getirmek için söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Tayan, gündemdışı konuşma yapmak üzere, üçüncü sırada bir arkadaşımız bekliyor. O konuşma tamamlandıktan sonra sizin isteminizi değerlendireceğim.

4. - Ankara Milletvekili Ali Dinçer'in, Bulgaristan'daki ekonomik kriz, erken seçim ve soydaşlarımızın sorunlarına ilişkin gümdemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın cevabı

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer'in.

Sayın Dinçer de, Bulgaristan'daki ekonomik kriz, nisanda yapılacak erken seçim ve soydaşlarımızın sorunlarıyla ilgili olarak gündemdışı söz talebinde bulunmuşlardır.

Buyurun Sayın Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, 5 yaşında, Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelip, Kırşehir'de ve Ankara'da yetişmiş bir göçmen çocuğu olarak, konuyu, mümkün olduğu kadar objektif ve yapıcı bir anlayışla ele almak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 93 Harbi dediğimiz 1878'den bu yana, Türkiye'ye, Balkanlardaki en büyük göçmen kaynağı olan Bulgaristan'dan, üç milyonu aşkın soydaşımız gelmiştir. En son, 1989'da gelen soydaşlarımızdan -ki yüzbinlerce geldi- 312 bini Türkiye vatandaşı olarak Türkiye'de kalmıştır. Bunların, aslında, Bulgar vatandaşlığını muhafaza etme hakları da var; bir kısmı da ediyor. Aslında, keşke, hepsi, Bulgar vatandaşlığını muhafaza edebilse; yalnız, bunun için, kendilerine güvence vermemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, daha sonra, Bulgaristan'daki ekonomik zorluklardan dolayı, yüzbin civarında soydaşımız da değişik vizelerle Türkiye'ye gelmiştir; bunların çoğunun aileleri Bulgaristan'da kalmıştır. Basında sık sık rastladık; mafya yardımıyla, ölümcül koşullarda, çocuklarını Türkiye'ye getirmeye çalıştılar, ama getiremediler; kimisi getirdi; göstermelik olarak üç beş tanesinin gelmesine, o zamanın Başbakanı Sayın Çiller müsaade etti; ama, o, sorunun çözümü demek değildi.

Değerli arkadaşlarım, komşumuz Bulgaristan bizim için çok önemli bir ülke. Bulgaristan, 1989'dan sonra Türkiye'ye olan yoğun göçün dışında başka ülkelere de göç vermiştir. Türkiye'ye gelenlerle birlikte, Batı ülkelerine giden nitelikli, eğitimli 500 bin Bulgar vatandaşını da sayarsak, 8-8,5 milyon nüfuslu Bulgaristan bir milyona yakın nitelikli işgücünü kaybetmiştir. Böyle olunca, Bulgaristan, ekonomik transformasyonla ilgili önlemleri de alamadığı için, çok ciddî bir ekonomik krizle karşı karşıya gelmiştir. Şimdi, insanlar, ekmek bulmakta zorluk çekiyorlar; hastanelerde ilaç yok, ısınma yok.

Biz, bu durumda, komşumuza yardım edecekken, kanımız, canımız olan yüzbinlerce soydaşımızı, önce Başbakanlığın, sonra İçişleri Bakanlığının emriyle zorla Bulgaristan'a gitmelerini, yani, açlığa, sefalete gitmelerini öngörüyoruz. Soydaşlarımız, Bulgaristan'a gidip, açlıkla, sefaletle, ölümle karşılaşmaktansa, Türkiye'de ölmeyi tercih ederler.

Değerli arkadaşlarım, kendi soydaşına değil, herhangi bir insana bile böylesine zulmetmek, onları açlığa, ölüme göndermek, Türkiye Cumhuriyetine ve Yüce Türk Milletine yakışmaz. Bizim milletimiz, yardımseverdir, komşusu açken kendisi tok yatmaz, ekmeğini, aşını paylaşır. Böylesi zalim bir davranış milletimize yakışmaz. Olsa olsa -eğer ısrar ederse- bu, Refahyol İktidarının yüzkarası olur.

Milletimiz, soydaşlarını bağrına basmıştır. Soydaşlarımız da, meslek sahibi, çalışkan, nitelikli işgüçleri olarak, gece gündüz demeden, genç ihtiyar, kadın erkek demeden Türk ekonomisine değerli katkılar yapıyor; yıllık izin bile kullanmadan çalışıyorlar. Kendi işlerini kendileri buluyor, hatta turist olarak gelenler, buradaki akrabalarının adına kendi atölyelerini kendileri kuruyor ve üretime katkıda bulunuyorlar. Kimseye yük olmadan, hiçbir kredi almadan, kendi aldıkları imarlı arsalar üzerinde beyaz badanalı evlerini yapıyorlar, çiçeği ve yeşili bol çok güzel semtleri kentlerimize, kasabalarımıza kazandırıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu soydaşlarımız, sanatçılarıyla, akademisyenleriyle, sporcularıyla, bizim kültür hayatımıza güç katıyorlar. Bize, uluslararası alanda büyük başarıların zevkini tatma hakkını tanıyorlar. En son Olimpiyat Şampiyonu, Dünya Şampiyonu, Avrupa Şampiyonu Ahmet kardeşimiz geldi; boksta dünya devleri arasında bir soydaşımız; şimdi, o da turist vizesiyle geldi. Bu genelgeye göre, ona ne muamele uygulayacağız; onun da çocukları şu anda eşiyle birlikte Bulgaristan'da, o da parçalanmış bir ailenin reisi. Sadece onun ve ailesinin sorununu çözmekle işi bitirebilir miyiz?!. Sırf onun bize madalya getirmesi için, ona ayrıcalık tanıyarak, diğer soydaşlarımıza çifte standartlı davranırsak haksızlık etmez miyiz?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dinçer, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ALİ DİNÇER (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, bu genelgenin uygulanmayacağını, uygulanma şansı olmadığını söylüyorum. Bu vatandaşlarımıza Türk Milleti sahip çıkmıştır, gönderemeyiz. Onlara, Amerika'da olduğu gibi yeşil kartla Türkiye'de oturma müsaadesi verelim, Türkiye'de rahatlıkla otursunlar, çalışmalarına devam etsinler, aileler birleşsin, Bulgaristan'a rahatça gidip gelebilsinler ve ileride Bulgaristan'da açacakları işyerleriyle, Bulgar ekonomisine de katkıda bulunsunlar. Ayrıca, biz, Türkiye olarak, Bulgaristan'a kara gün dostu olarak yardım etmek durumundayız.

Bakın, komşumuz Yunanistan'ın Bulgaristan ile ilişkisi bizim kadar değildir; ama, şu anda, en az 4 Yunan bankası Bulgaristan'da aktif; bizim gönderdiğimiz sermayenin 10 misli sermayeyi Yunanlılar Bulgaristan'a göndermiş. Bizim en eski bankamız Ziraat Bankası, Mithat Paşa tarafından, Bulgaristan'da Tuna Vilayetinin başkenti Rusçuk'ta kurulmuş; ama, biz, daha Ziraat Bankasının bir şubesini bile Bulgaristan'da açamamışız. Biz, özel sektörümüzle, kamu sektörümüzle, her şeyimizle Bulgaristan'a girebilmeliyiz.

Bu arada, Sayın Başkanın da müsaadesiyle, çok önemli olan bir konuyu burada vurgulamak istiyorum: 20 Nisanda erken genel seçim yapılacak Bulgaristan'da; komşumuzun demokrasisinin gelişmesini, ekonomisinin düzlüğe çıkmasını istiyoruz.

Ülkemizde, Bulgaristan seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip 300 bini aşkın Bulgar vatandaşı soydaşımız var; bunlar oy kullanmada mütereddidler. Türk vatandaşlığını alan akrabalarım bile, geçen sene “oy kullanmaları gerektiğini” söylediğimde “Bulgaristan ile ilgili oy kullandık; ya bizim vatandaşlığımızı elimizden alırlarsa” diye endişe ettiler “amca, dayı, sen bize yardımcı olur musun” dediler; ben kefil oldum, ondan sonra gittiler, oy kulandılar.

Şimdi, biz, Bulgaristan yurttaşı olan bu 100 bini aşkın, hepsi de seçme hakkına sahip soydaşımızı Bulgaristan'a göndermeye çalışacağımıza, zorla sınırdışı edeceğimize, açlığa göndereceğimize, onların Bulgar demokrasisinin gelişmesi için Türkiye'de oy kullanmasını sağlamalıyız. Bulgaristan demokrasisine, buradaki Bulgar yurttaşları da ne kadar çok katılırsa, Bulgaristan o kadar etkin, halk desteği olan demokratik bir yapıya kavuşur ve sorunlarını aşmada, Türkiye, ona bu şekilde yardımcı olmuş olur. Herkese, bütün dernekler eliyle, devlet eliyle, valilikler, kaymakamlıklar eliyle her türlü olanak sağlanmalı, güvence verilmeli, bu seçimlerde, Türkiye'deki Bulgar yurttaşlarının oy kullanması sağlanmalıdır.

Özel sektörümüzle, kamu sektörümüzle, biz, Bulgaristan'a ciddî yatırımlar yapmak durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, en büyük projelerimizden birisi, Avrupa kapımız Bulgaristan'dan geçecek olan Tiran-Üsküp-Sofya-İstanbul-Tekirdağ-Çanakkale yoludur. Böylelikle, tüm Balkanlar, Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye akacak. Nereye gelecek; İstanbul'a gelecek, Tekirdağ Limanına gelecek, Tekirdağ Limanı Bulgaristanın da kullandığı uluslararası bir liman olacak; Çanakkale'ye gelecek, orada kuracağımız köprüden Ege Bölgesine ve tüm Anadolu'ya akacak...

Aynı şekilde, yine, Bulgaristan, Romanya-Giurgiu'dan Rusçuk'a geçen, Rusçuk'tan Türkiye'ye gelen yolun da geçiş yeridir; bizim için bu kadar önemli bir ülkedir.

BAŞKAN - Sayın Dinçer, ben, otomatik cihazı devredışı bıraktım; ama, süreniz tamamlandı. Son cümlenizi, lütfen ifade buyurun.

ALİ DİNÇER (Devamla) - Tekrar söylüyorum, biz, buradaki soydaşlarımızı, Bulgaristan'ı ve Türkiye'yi düşünmeliyiz. Belki, Bulgaristan bizden önce Avrupa Birliği üyesi olacak ve buradaki soydaşlarımız, Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan vatandaşı olarak, Türkiye ile Bulgaristan arasında ciddî köprü oluşturacaklar.

Bu Yeşil Kart uygulamasına benzer uygulamaları geliştirmeliyiz. Böyle kolaycı çözümlerle, zaptiye önlemleriyle bu iş bitmez; zaten, bu genelge de uygulanmaz daha önce söylediğim gibi. Soydaşlarımız hiç endişe duymasınlar; böyle genelgenin on tanesi çıksa bile, kimse onları sınırdışı edemez, Türk Milleti onlara sahip çıkar. (CHP, DSP, ANAP sıralarından alkışlar) Önemli olan, hem Türk soydaşlarımızın hem Bulgaristan'ın hem de Türkiye'nin yararına modeller, projeler geliştirmemizdir. Böylesine kolaycı, parçacı çözüm yollarıyla, koskoca Türkiye Cumhuriyetine yakışır idare ortaya koymak, faaliyet ortaya koymak mümkün değildir.

Bu düşüncelerle, hem soydaşlarımıza buradan hiç endişe etmemelerini söylüyorum hem de sizlere en derin sevgilerimi, saygılarımı Cumhuriyet Halk Partisi adına sunuyorum.

Atatürkümüzün bir sözünü hatırlatıyorum: “Soydaşlarımız, Türkiye'nin dışındaki soydaşlarımız, bizim şanlı tarihimizin en zengin mirasıdır; biz, onları, gözümüzün nuru gibi sakınmalıyız, gözbebeğimiz gibi sakınmalıyız.” Hepinize, tekrar tekrar saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer'e teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmayı cevaplamak üzere, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan söz istemişlerdir; buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; gündemdışı konuşmalarla, göçmen ve özellikle, Bulgaristan göçmenlerinin meselelerini dile getiren değerli milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ederim.

Muhterem üyeler, Türkiye Cumhuriyeti, bir imparatorluğun küçülen toprakları üzerine kurulmuş bir devlet olduğu için, dün de, bugün de, yarın da, göçmen meseleleri her vakit olacaktır. O geçmişteki vatan parçalarında kalan kardeşlerimiz, elbette, sıkıldıkları anda Türkiye'ye bakacaklar, bunaldıkları anda Türkiye'ye göçmek isteyeceklerdir; nitekim, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, devamlı olarak, Türkiye, hudutları dışından göçmen almaya devam etmiştir. Ancak, cumhuriyet hükümetlerinin temel politikası da, dışarıda kalan kardeşlerimizi, oldukları yerde refah ve saadet içerisinde yaşatacak, hak ve hürriyetlerini kullanabilecekleri şartları orada geliştirecek bir politika olmuştur. Onların varlığının dışarıda devam etmesi önemlidir; çünkü, onlar, bizim medeniyetimizin ve kültürümüzün dışarıdaki bekçileridir, temsilcileridir, tanıtıcılarıdır ve koruyucularıdır. Bu bakımdan, dışarıdaki kardeşlerimizin Türkiye'ye göçünü teşvik eden bir anlayış yerine, göçe mecbur kalanlara, burada ihtimamla muamele edilmesi ve onların normal hayata uyum sağlayabilmesi için gerekli desteklerin verilmesi gerekir.

Tabiî, Türkiye, zaman zaman büyük göç dalgalarına maruz kalmıştır: 1930'lu yılların sonunda, 1950'li yılların başında ve en son da, büyük göç dalgası olarak, 1980'li yılların sonunda. Hatırlanacağı üzere, 1989'da Bulgaristan'daki Todor Jivkov rejimi, oradaki kardeşlerimiz üzerinde büyük baskı yapınca, yüzbinlerce insan Türkiye'ye göç ihtiyacını hissetmiş ve o zamanki Cumhuriyet Hükümeti de kapılarını açarak, bu kardeşlerimizi Türkiye'ye almıştır. Hatırlanırsa, 1989'un ağustos ayı itibariyle gelenler, 112 954 aileden 369 608 kişidir. Geri dönenler, 37 991 aileden 125 248 kişidir; kalanlar da, 74 963 aileden 244 360 kişidir.

Göç dalgası, 1989'da bu şekilde Türkiye'nin üzerine gelince, Türkiye'de, 2510 sayılı İskân Kanununda gerekli tadilatlar yapılarak, büyük kitle halinde göç eden bu kardeşlerimizin, burada iskânı ve normal hayata adaptasyonu için gerekli çalışmalar süratle başlatılmıştır. Hatırlanacağı üzere, 1990'dan başlamak üzere, bunlar için derhal ev inşaatına geçilmiş ve 21 556 ev inşa edilerek göçmen kardeşlerimize teslim edilmiştir. Adana'da 50, Ankara'da 1 544, Balıkesir'de 500, Bursa'da 7 218, Edirne'de 220, Erzurum'da 40, Eskişehir'de 1 200, İstanbul'da 4 550, İzmir'de 2 040, Kocaeli'de 1 000, Kütahya'da 44, Manisa'da 240, Sakarya'da 1 000, Tekirdağ'da 1 410 ve Yalova'da 500 olmak üzere toplam 21 556 ev inşa edilerek sahiplerine teslim edilmiştir.

Bu evler için harcama yılları itibariyle 938 milyar lira, 1996 değerleriyle, fiyatlarıyla 5 trilyon 300 milyar lira -ki, 1997 değerlerine bunu irca ederseniz, takriben 9 trilyon lira mertebesinde- para harcanmıştır. Cumhuriyet hükümetleri, gelenlerin iskânı ve imkânların sağlanması için, görülüyor ki, her türlü desteği ve gayreti göstermiştir.

Bugün de, 54 üncü Hükümet olarak bize intikal eden, göçmenlerin yerleştirildikleri yerlerde diğer ihtiyaçlarıyla ilgili sosyal hizmet binaları, okulları, camileri, sağlık evleri, sağlık ocaklarıyla ilgili altyapı ve inşaat faaliyetleri devam etmektedir. 1997 yılında da, bu yatırımlar için 1 trilyon 708 milyar lira harcanacaktır.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Gündemle ne alakası var Sayın Bakan... Gidiyorlar mı, kalıyorlar mı?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Devamla) - Muhterem arkadaşlarım, demek ki, göçmenlerle ilgili her türlü hizmet yapılmaktadır; yani, konuyu buraya getirip de, göçmen vatandaşlara selam meyanında konuşurken, yapılan hizmetleri de ifade etmek ve cumhuriyet hükümetlerinin bu hizmetleri karşısında kadirşinas ifadeler kullanmak, hizmet eden insanları, şevkle, daha güzel hizmetlere sevk eder.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Ne alakası var... Gidiyorlar mı, kalıyorlar mı?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, bu projelerin finansmanı için de, Avrupa Konseyinden, İskân Fonundan ve İslam Kalkınma Bankasından da külliyetli miktarda yardım ve destek temin edilmiştir. Göçmenlerle ilgili her türlü meseleler, Hükümetimiz tarafından yakından takip edilmekte, onların Türkiye'de de refah ve saadet içerisinde yaşamaları için her türlü tedbir alınmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim. (RP sıralarından alkışlar)

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Bakan, bu 100 bin soydaşımızı geri gönderecek misiniz, göndermeyecek misiniz? Onlar sizden ev istemiyorlar; şimdi, burada kalmak istiyorlar. Bulgaristan'daki durum düzelince giderler; ama, şimdi burada kalmak istiyorlar.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmayı cevaplayan Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan'a teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan bu cevaplama görevini kendi takdirleri içerisinde değerlendirecektir ve öyle konuşacaktır. Konunun bir yönü de, yapılan hizmetlerle ilgili olduğu için Sayın Bakan bu yönü üzerinde durmuştur.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan, 100 bin soydaşımız burada kalacaklar mı kalmayacaklar mı? Onlar ev istemiyorlar. Onlar en azından...

BAŞKAN - O konuda Sayın İçişleri Bakanı zannediyorum yeterli açıklamayı yaptı ve bugünkü gündemdışı konuşmalarla Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen gruplarımızın da ortak temayülü ortaya çıktı.

Meclis Başkanlığı olarak, biz de, üç arkadaşımıza aynı konuda gündemdışı söz vermek suretiyle, toplumumuzun bu konudaki duyarlılığına katılmış olduk.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan, 100 bini aşkın soydaşımız söz konusu. Onlar buradan net bir cevap istiyorlar. Bu Hükümet buradan net bir cevap vermeyecek de nereden net cevap verecek?

Uygulayamayacağı bir genelgeyi kaldırıp kaldırmayacağını niye söylemiyor?

BAŞKAN - Sayın Bakanların konuşmaları içerisinde bu netliği aramaya çalışacağız.

IV. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın, Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Turhan Tayan'ın bir istemi vardı, onu tespit edeceğim.

Sayın Tayan, hangi konuda söz istediniz? (Gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, Sayın Tayan'ın istemini tespit edebilmek için biraz sükûnet rica ediyorum .

MİLLİ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Pehlivan, konuşmasının bir yerinde, Bulgaristan göçmenlerinin sorunlarıyla ilgili, benim, söz vermeme rağmen, ilgilenmediğim şeklinde beyanlarda bulunmuştur. Bu konuyla ilgili ismim geçmiştir, sataşma söz konusudur. Kürsüde bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Tayan, aslında, sizin vermiş olduğunuz söz, bugün, gündemdışı konuşmalarda dile getirilen isteklerle örtüşmektedir; yani, sizin bu beyanınız vaki olduysa “vaktiyle, Sayın Bakanın böyle bir beyanı vaki olmuştu” şeklinde buraya aktarıldı. Sizin söylemediğiniz bir husus var da, onun aksine bir beyan olduysa, düzeltme hakkınız var; ama, bu konuda sizinle ilgili -benim takip ettiğim kadarıyla- Bursa'da yaptığınız bir konuşmadan bahsedildi.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Evet Sayın Başkan. O konuşmada söyledikleriyle benim yaptıklarım farklı şeyler. Yani, yapmadı, etmedi dediler. Ben, bunun aksini iddia ediyorum. Onun için, söz istirham ediyorum.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Pehlivan, müsaade buyurun.

Konuya açıklık getirmek bakımından ve yeni bir sataşmaya mahal vermeyecek kısalıkta...

SUHA TANIK (İzmir) - Bakan olarak mı, milletvekili olarak mı?..

BAŞKAN - Hayır... Sayın Bakan, sadece Bursa Milletvekili Turhan Tayan olarak, kendisine atfedilen bir beyana açıklık getirmek için söz istedi.

Buyurun Sayın Tayan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; asırlar boyu, evladı fatihan olarak Balkanlarda, Tuna boylarında Türklük için mücadele vermiş, kaderin cilvesiyle suyun ötesinde kalmış soydaşlarımızın içerisinde bulundukları şartlarda çektikleri ıstırabın giderilmesi babında, gelmiş geçmiş hükümetler konuyla yakından ilgilenmişlerdir. 1950'de Demokrat Partiyle, rahmetli Menderes'le başlayan, Sayın Demirel'le devam eden bu sahiplenme çaba ve gayretleri, yine, 8 Mart 1994 günü, zamanın Başbakanı Sayın Tansu Çiller'in imzasıyla, turist vizesiyle Türkiye'ye gelmiş olup da, Türkiye'de yaşamakta olan 30 binin üzerindeki soydaşımıza, 8.3.1994 tarihli genelgeyle, bir yıl süreyle ikamet tezkeresi verilmesine ve bu ikamet tezkeresini alanların başvurmaları halinde, vatandaşlık haklarının verileceğine dair karar çıkmış ve yürürlüğe konulmuştur.

Bu defa, 1.1.1993'ten sonra gelmiş olup da, aynı arzu içerisinde bulunan Bulgaristan menşeli soydaşlarımızın ve fiilen göç etmiş olanların ikamet tezkerelerinin verilmesi ve bağlı olarak vatandaşlık haklarının verilmesi konusunda, Bursa'da mevcut Balkan Türkleri Dayanışma Derneği ve diğer derneklerin arzusu istikametinde, konu, tarafımızdan, Sayın Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcımıza ve İçişleri Bakanımıza intikal ettirilmiş; Sayın Çiller'in ve Sayın Akşener'in uygun mütalaaları sonucunda, Bursa'da, Balkan göçmenleri derneklerine bizzat giderek, bu kararın çıkarılacağı ve uygulanacağı tarafımdan duyurulmuştur.

Yurtdışında bulunduğum sırada ortaya çıkan bu genelgenin yanlışlığını ve haksızlığını, bulunduğum ülkeden, telefonla, yerel televizyonlarda açıkladım.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) - Sayın Bakan, Aralık 1996'da...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Şimdi, buradan açıklıyorum.

Hükümetimiz, 1.1.1993'ten itibaren turist vizesiyle gelmiş bulunan tüm Bulgaristan menşeli soydaşlarımıza ikamet tezkeresi vermek konusunda kararlıdır; bu karar, perşembe günü ilan edilecektir.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Tamam işte, biz de onu söylüyoruz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Bu konuda, şu ana kadar tartışma konusu olan genelgeye dayanarak, bir tek soydaşımız sınır kapısından dışarı çıkarılmamıştır. Böyle bir haksızlığa hiç kimsenin gönlü razı olmaz; hele hele, bugüne kadar soydaşların tüm sorunlarına sahip çıkan Hükümetimizin, böyle bir uygulamaya başvurması mümkün değildir.

Buradan sesleniyorum ki, durum budur; gerçekler bunlardır; Hükümetimiz, bu konuda kararlıdır; kesinlikle kimse yurtdışına gönderilmeyecek ve vatandaşlık hakları verilecektir.

Saygıyla arz ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) - Sayın Bakan, genelge Aralık 1996'da çıkmış...

BAŞKAN - Bursa milletvekili Sayın Turhan Tayan'a, açıklamalarından dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın Tayan, Hükümet üyesi olarak da, gündemdışı konuşmalar tamamlandıktan sonra, konuşma yapan arkadaşlarımızın açıklık getirilmesi ihtiyacıyla ifade ettikleri görüşlere de açıklık getirmiş oldu; ayrıca teşekkür ediyorum.

Bu konuyla ilgili...

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Pehlivan.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Sayın Başkan, Sayın Tayan'la ayrı şeyleri söylemedik. Ben, bu kürsüden, üç bakanı göstererek “konuyu üç ayrı şekilde ele alıyorlar, hangisinin söylediği doğrudur” dedim. Sayın Tayan'a teşekkür ederim. O zaman, Akşener'in söylediği yanlış mıydı; Sayın Akşener, hata mı yaptı, yalan mı söyledi?..

Benim söylediğimi Sayın Tayan da söyledi; kendisine teşekkür ediyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, en son konuşmayı yapan Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan, Hükümet adına, perşembe günü bu genelgenin yürürlükten kaldırılacağını ifade etti; mesele çözümlenmiş oldu.

Teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Teşekkür ederiz.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Değerli milletvekili arkadaşlarım, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının 3 adet tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/691)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12 Şubat 1997

Türk - Amerikan İş Konseyi toplantısına katılmak üzere, 19 Şubat 1997 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın dönüşüne kadar; Millî Savunma Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. - Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Devlet Bakanı Abdullah Gül'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/692)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17 Şubat 1997

Türk - Amerikan Konseyi (ATC)'nin yıllık toplantısına katılmak üzere, 18 Şubat 1997 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Devlet Bakanı Doç. Dr. Abdullah Gül'ün dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

3. - Endonezya ve Malezya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Sabri Tekir'e, dönüşüne kadar, Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/693)

17 Şubat 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 18 Şubat 1997 tarihinden itibaren Endonezya ve Malezya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Prof. Dr. Sabri Tekir'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; tümü 500 kelimeden fazla olduğu için, özetini okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Balıkesir Milletvekili Tamer Kanber ve 20 arkadaşının, Balıkesir İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/165) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Merkez dahil 19 ilçesi, 50 beldesi ve 90 köyü olan, nüfus olarak Türkiye genelinde 15 inci sırada yer alan, görülmeye, sevilmeye, övülmeye değer Balıkesir İlimiz, hızlı bir gelişme sürecini tamamen kendi gayret ve imkânlarıyla aşmaya çalışmaktadır. Bu gayret ve imkânlar altyapı zorluklarını gidermeye yeterli olamamaktadır.

Bölgemizin ekonomik ve sosyal yaşamını değiştirecek havaalanlarının ulaşıma açılmaması, Organize Sanayi Bölgesine 20 yıldır bir taş bile konulmaması, yoğun turizm ve ticaret trafiği yaşamasına rağmen karayolları ulaşımının sağlıksız ve yetersiz oluşu, hava kirliliğinde önde gelen illerden biri olmasına rağmen hâlâ doğalgazın kullanılır hale getirilememesi tamamen bir altyapı eksikliğidir.

(1) (10/165) esas numaralı Meclis araştırması önergesi tutanağa eklidir

Balıkesir, Türkiye'nin en büyük ve en yoğun ulaşım güzergâhı İstanbul-Bursa-İzmir karayolu üzerinde yer almaktadır. İlin ekonomisi genelde tarıma dayalıdır. Tarım ve hayvancılık bilinçli yaklaşımlarla yapılmaktadır. Tarımın geniş bir alana yayılmasından ve çeşitli olmasından, tarıma dayalı sanayi son derece gelişmiştir. 10 milyon zeytin ağacıyla zeytin üretiminin il tarımında ve ekonomisinde önemli bir yeri vardır. Bor, kömür, demir başta olmak üzere yeraltı zenginlikleri bakımından çok önemli bir yerde bulunmaktadır. Son yıllarda bütün dünyada büyük gelişmeler gösteren kimya sanayii, ilimizde de dev tesislerle yerleşmiş bulunmaktadır. Bölgenin İstanbul'dan sonra yeraltı ve yerüstü tesisleri ile en büyük ve en modern tesislerine sahip olan Bandırma Limanından her türlü maddenin ihracat ve ithalatı yapılmaktadır.

Edremit Körfezi, Ege kıyısında olup, pek çok değişik kumsal ve berrak denize bakan birçok tatil yeri arasından seçim yapma olanağı sağlar. Oksijen yoğunluğu bakımından dünyada ikinci sırada gelen Altınoluk (oksijen cenneti) güzel yöremizdedir.

Balıkesir İlinin konumu ve bu özellikleriyle entegre edilerek gümrük birliği için lokomotif il olması sağlanmalıdır.

Balıkesirli girişimciler, bugüne kadar, devlet desteği olmadan, politik oyunlara girmeden, inançla çalışarak, ili, bugünkü konumuna getirmişlerdir. Bu denli gelişme, büyüme atağının çoğu zaman devlet desteğine gereksinim duyması çok doğaldır.

Gereksinim duyduğu konularda devletten göreceği destekle, Türkiye'de, Balıkesirliler artacaktır.

Havaalanlarının uluslararası niteliğe kavuşması, İstanbul-Bursa-İzmir karayolunun, bırakın otoban olmasını, sağlıklı çalışır bir duruma getirilmesi, organize sanayi bölgesinin bitirilmesi, tren yolunun elektrifikasyon projesiyle taşımanın bu yöne aktarılması, doğalgaz boru hattının bir an önce ile getirilmesi, isimleri ve özellikleri sayılan ilçelerin öncelikli olarak desteklenmesi, gümrük birliği çerçevesinde, Balıkesir, pilot il seçilerek alt yapı eksikliklerinin hızla giderilmesi, kalkınma ve gelişmenin dengeli bir biçimde olması gibi konuların Yüce Mecliste görüşülmesi, gerek Balıkesirimiz gerekse ülkemiz açısından yararlı olacaktır. Bu nedenle, konu ile ilgili olarak bir Meclis araştırmasını gerekli görmekteyiz.

1. Tamer Kanber Balıkesir

2. Fikret Uzunhasan Muğla

3. Ziya Aktaş İstanbul

4. Arif Sezer Adana

5. Emin Karaa Kütahya

6. Mahmut Erdir Eskişehir

7. Erol Karan Karabük

8. Mustafa Karslıoğlu Bolu

9. Cafer Tufan Yazıcıoğlu Bartın

10. Erdoğan Toprak İstanbul

11. İhsan Çabuk Ordu

12. Necdet Tekin Kırklareli

13. Fevzi Aytekin Tekirdağ

14. Hayati Korkmaz Bursa

15. Ayhan Gürel Samsun

16. Mehmet Büyükyılmaz Adana

17. Müjdat Koç Ordu

18. Çetin Bilgir Kars

19. Hilmi Develi Denizli

20. Cihan Yazar Manisa

21. Hasan Gülay Manisa

BAŞKAN - Meclis araştırması önergesi bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 4 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

4. - Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Slovakya Millî Meclis Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/694)

20 Şubat 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Slovakya Millî Meclis Başkanından alınan resmî bir davette, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyeti Slovakya'ya davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

5. - Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Çin Halk Cumhuriyeti makamlarının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/695)

21 Şubat 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Çin Halk Cumhuriyeti makamlarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyeti Çin'e devet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

6. - Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Çek Cumhuriyeti Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/697)

25 Şubat 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dışişleri Bakanlığının 17 Şubat 1997 tarih ve AVGY -97-820-220-368 sayılı yazısında, Çek Cumhuriyeti Meclis Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetini Çek Cumhuriyetine davet ettiği bildirilmektedir.

Söz kosunu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Son tezkereyi okutuyorum:

7. - Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Yunanistan Parlamentosu Başkanının davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/696)

21 Şubat 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Yunanistan Parlamentosu Başkanından alınan resmî bir yazıda, Yunanistan Parlamentosu ile Uluslararası Demokrasi Enstitüsü tarafından düzenlenen “Doğu Akdeniz Bölgesi Genç Parlamenterleri Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bir heyetle katılması istenmektedir.

Söz konusu toplantıya icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca, Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup işleme koyacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

8. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesinin (B) Bendine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/403) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/141)

14 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/403) esas numaralı, 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesinin (b) Bendine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkındaki Kanun Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca, doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Mustafa Kul

Erzincan

BAŞKAN - Önerge üzerinde, komisyona, hükümete, teklif sahibine ve bir milletvekiline söz verme imkânımız var.

Önerge sahibi söz istiyor mu efendim?

MUSTAFA KUL (Erzincan) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Mustafa Kul. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kul, konuşma süreniz 5 dakikadır.

MUSTAFA KUL (Erzincan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesinin (b) Bendine bir fıkra eklenmesine dair Kanun Teklifimin, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesi gereğince, doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konuyla ilgili kanun teklifimi 30 Temmuz 1996 tarihinde vermiştim. O tarihten beri, bu teklifin komisyonda görüşülmesini bekledik; ama, ne yazık ki, bugüne kadar, bu teklifimizin komisyonlarda görüşülmesi mümkün olamamıştır. Bu nedenle, onbinlerce belediye zabıtasının sabırsızlıkla beklediği bu yasanın ivedilikle çıkarılması için teklifimin doğrudan gündeme alınması konusunda verdiğim önerge üzerinde, bugün, burada bir karar vermek durumundayız. Umuyorum ve diliyorum ki, biraz sonra kullanacağınız oylarla Türkiye'de onbinlerce zabıta memurunu sevince boğacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, vermiş olduğum kanun teklifiyle, Emekli Sandığı Yasasına yapılacak bir fıkra ilavesiyle , bugüne kadar polisler, gemi mühendisleri, ormancılar ve tüm askerî personelin yararlandığı haklardan belediye zabıtalarının da yararlanması hakkı öngörülmüştür. Mevcut yasada, biraz önce saydığım meslek gruplarının hepsine, çalışmış olduğu her yıla üç ay hizmet süresi eklenerek emeklilik süresi hesaplanmaktadır. Getirilen bu yasa teklifiyle, aynı haklardan belediye zabıtalarının da yararlanması amaçlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, belediye zabıtaları, yerel yönetimin resmî üniformalı sokaktaki temsilcisi olarak, yaz kış, gece gündüz, yağmur çamur demeden, her türlü yoğun sosyal sorunların karmaşası içerisinde, çok yorucu ve stresli bir ortamda görev yapmaktadırlar. Kentlerde göç ve benzeri nedenlerle yoğunlaşan nüfus ve çarpık kentleşmenin getirdiği problemlerle her an haşır neşir olan zabıta mensuplarının birçoğu, emekli olmadan veya emekli olduktan kısa bir süre sonra yaşamını yitirmektedir. Görev esnasında yaralanan, sakat kalan veya görev başında genellikle kalp krizi veya başka nedenlerle hayatını kaybeden belediye zabıtalarıyla ilgili haberlere basında sık sık rastlamaktayız.

Zabıta mensupları hiçbir hukuksal güvenceye veya desteğe sahip değillerdir. Belediye adına mühürleme, denetleme, yıkım çalışmaları gibi birçok konuda vatandaşla doğrudan yüz yüze ve her türlü riske muhatap olan belediye zabıtalarıdır. Köyden kente göçün taşıdığı her kültürden insanın beraberinde getirdiği farklı sorunlar karşısında yeterli eğitime ve donanıma sahip olmayan belediye zabıtaları, muhatap olduğu insan kesimleri karşısında, insan olarak, kişilik olarak yıprandığı gibi, aynı zamanda, bu görevlerini yerine getirirken yaşadıkları yoğun stres nedeniyle, fizikî olarak da yıpranmaktadırlar.

Belediye zabıtaları, kendi, aslî görevlerinin yanı sıra, belediyenin imar, itfaiye, sağlık, temizlik ve trafik gibi her türlü birimine destek vermekte ve günün yirmidört saati görev yapmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, ülke çapındaki yaklaşık 50 bin zabıta personelini ilgilendiren -5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 32 nci maddesine bir fıkra eklemek suretiyle, her yıla üç ay olmak üzere, erken emekliliğe olanak sağlayacak olan- bu yasa teklifi kanunlaşırsa, 50 bin belediye zabıtası ve bunların eş ve çocuklarıyla birlikte yaklaşık 250 bin kişiye çok önemli bir katkı yapmış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, karşılaştığımız vatandaşlarımızın hemen hemen hepsinin ortak bir yakınması var; bizlere diyorlar ki: Milletvekilleriyle ilgili bir konu Meclise geldiği zaman, parti farkı gözetmeksizin bütün milletvekilleri bir araya geliyorlar, kendileriyle ilgili yasaları çıkarıyorlar. Başka konular gündeme geldiği zaman, milletvekilleri neden bir araya gelmez, diğer konularda neden bir birliktelik sağlanmaz gibi sorular, hemen hemen bütün milletvekili arkadaşlarımın sık sık karşılaştığı veya muhatap olduğu soruların başında gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kul, konuşmanızı tamamlayın efendim.

MUSTAFA KUL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Meclisin, bu konudaki iddialara, bize karşı olan yakınmalara, eleştirilere karşı en güzel cevabını, biraz sonra oylamada vereceğiz; çünkü, 250 bin insanımızı ilgilendiren bir konudaki bu oylamada, bu konunun ivedilikle gündeme alınması ve çıkarılması konusunu oylayacağız. Bu, pek fazla büyük bir maddî külfet getirmemektedir. Sadece, diğer gemi mühendisleri, orman mensupları veya askerî personelin bugüne kadar yararlanmış olduğu haklardan, gerçekten zor koşullarda görev yapan belediye zabıtalarının da yararlanmasından başka bir şey değildir. Bu konudaki yasa teklifime...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kul, teşekkürlerinizi ifade buyurun...

MUSTAFA KUL (Devamla) - Tüm arkadaşlarımızın, bu konudaki teklifimize kabul oyu kullanacağını umuyor; şimdiden, kullanacağız oylardan dolayı teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak konuşan Sayın Mustafa Kul'a teşekkür ediyorum.

Önerge üzerinde, Bartın Milletvekili Sayın Zeki Çakan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Çakan. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Çakan, konuşma süreniz 5 dakikadır.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesinin (B) Bendine Bir Fıkra Eklenmesine Dair kanun Teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, burada uzun uzun belediyeciliği anlatacak değilim; ancak, belediye denildiğinde -resmî kıyafetiyle- ilk akla gelen ve riyaseti o belde sınırları, o belediye sınırları içerisinde temsil eden zabıtadır. Zabıtanın, gerçekten, gecesi gündüzü yoktur. Zabıta, gece gündüz, karda, yağışta, çamurda o belde insanına hizmet edebilme mücadelesi vermektedir. Belediye zabıtaları kendi aslî görevlerinin yanı sıra, belediyenin imar, itfaiye, sağlık, temizlik ve trafik gibi her türlü birimine destek vermekte ve gerçekten, yirmidört saat hizmet etmektedirler.

Ülke çapındaki 50 bin dolayında zabıta personelini ilgilendiren, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 32 nci maddesine bir fıkra eklenmek suretiyle her yıla üç ay olmak üzere erken emekliliği içeren yasa teklifinin kanunlaşmasıyla, bu Genel Kurul, gerçekten belediye zabıtasının hakkını teslim etmiş olacaktır. Bu nedenle, zabıtayla onbeş onaltı yıl içiçe çalışan, müdür, mühendis ve belediye başkanı olarak görev yapmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum; şayet, bu kanun teklifini desteklediğimizde -zabıtanın emekli olabilme konusunda- aşırı derecede yorgunluktan emekli yaşına gelmeden vefat eden bu kesime hizmet etmiş olacağız.

Ben Genel Kurulumuzun, oybirliğiyle, belediyeyi dışarıda temsil eden ve özellikle, karda, yağmurda hizmet eden bu kesimin, (zabıtanın) hakkını vereceğine inanıyor; Yüce Heyetinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önerge üzerinde konuşan Bartın Milletvekili Sayın Zeki Çakan'a teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

9. - Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununa Bir Madde ve Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/354) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/142)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan (2/354) esas No'lu, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununa Bir Madde ve Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında vermiş olduğum kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, 45 günlük sürede Meclis gündemine sevk edilmediği için Meclis gündemine alınması gereğini saygılarımla arz ederim.

Zeki Çakıroğlu

Muğla

BAŞKAN - Önerge üzerinde, kanun teklifi sahibi Muğla Milletvekili Sayın Zeki Çakıroğlu'nun söz talebi vardır; buyurun Sayın Çakıroğlu.

Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Çakıroğlu.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasasına Bir Madde ve Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin, on ayı geçkin süre önce Büyük Millet Meclisi Başkanlığımıza sunduğum yasa teklifim, süresi içinde komisyonlardan Meclis Genel Kuruluna aktarılmadığı için, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması önergem üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasamızın 35 inci maddesine göre, mülkiyet hakkı korunmuş ve bunun ancak kamulaştırmayla, yani, kamu yararı kararıyla kısıtlanabileceği, sınırlanabileceği belirtilmiş ve bu konuyla ilgili de 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunun espirisinde, takdir edilen kamulaştırma bedelinin peşin ödenmesi, muteber bir bankada bloke edilmesi kamulaştırmanın sıhhat şartı kabul edilmiştir.

Uygulamada, genelde, kamulaştırma komisyonları gerçek bedellerin daha altında bir bedel tespit ettiği için, malı kamulaştırılan yurttaşlarımız, genelde, yargıya gitmekte ve sonuçta da bir karar almaktadırlar. İşte, sorun burada başlamakta; kararı eline alan yurttaş idareye başvurmakta, beklediği iki aylık süre sonunda ödemesi gerçekleşmezse icra yoluna başvurmaktadır. Yatırımcı bakanlıklar ya da kuruluşlar gerekli ödeneği Maliye Bakanlığından sağlayamadığı için de, yurttaşlarımız, bu haklı taleplerini, mahkemelerden aldıkları kararları ne yazık ki uygulatır duruma ulaşamamaktadırlar.

Bu yasal boşluk, yatırımı yapan, kamulaştırmayı yapan bakanlıklarımızla, kurumlarımızla yurttaşlarımız arasında büyük sorunlar yaratmaktadır. Yasa teklifim, bu sorunu ortadan kaldırmaya yöneliktir.

Bugün, takdirlerinizde ve bilgilerinizdedir ki, kanun teklifi kabul edilmemektedir. Bu kanun teklifinin öncelikli olarak Meclis gündemine alınması ve bir an önce görüşülüp, yasalaştırılarak -ki, ona gruplarımız sanırım katılacaklardır; çünkü, bu konuda mağdur olan yurttaşlarımızın mağduriyetleri gerçekten çok büyüktür, bunun mutlaka giderilmesi gerekmektedir- Anayasamızın hukuk sistemimize getirdiği yurttaşlar ile yurttaşlar arasındaki ve yurttaşlar ile devlet arasındaki ilişkilerin mutlaka kanunla düzenlenmesi ilkesi de gerçekleşmiş olacaktır.

Belki, komisyonlarda bekleyen çok iş var; bu nedenle de, incelenme sırası gecikecektir. Biz, bunun önüne geçilmesini istiyoruz ve komisyonlarımız da, komisyon üyelerimiz de, teklif gündeme alındıktan sonra, bu yasa teklifini inceler ve ümit ediyorum ki, kısa bir sürede -ki, 1998 bütçesi hazırlanmadan önce- yasalaştırılırsa, böylece, Plan ve Bütçe Komisyonunda ülkemizin bütçesi hazırlanırken, getirilmek istenen yasa teklifiyle, ödenekler yeterli miktarda ayrılacak, böylece yapılan kamulaştırmalara ve artırımlarına karşı yatırımcı bakanlıklarımız, kuruluşlarımız ve bunun muhatabı olan yurttaşlarımız mağdur edilmeden, bir yasal düzenlemeyle, devletin işleyişi bir kurallar manzumesine bağlanmış olacaktır.

Teknik olarak önerimiz şudur: Kamulaştırma, artırım bedelleri mahkeme kararınca kesinleştikten sonra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakıroğlu, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) - ...bütçe hazırlıkları başlamadan önce, ilgili kurumlara başvurmaları halinde, ilgili bakanlığın giderler o senekihanesine yazılacak şeklinde bir yasa teklifidir. Görüşülmesi Yüce Meclisimiz tarafından oylanıp kabul edildiği takdirde, teknik detaylarına, bilhassa, hukukçu milletvekillerimiz de katkı koyarak, bu sorunun çözüleceğine inanıyorum. Şimdiden destek göreceği ümidiyle, hepinizi içten duygularla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teklif sahibi Muğla Milletvekili Sayın Zeki Çakıroğlu'na teşekkür ediyorum.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Gündemin “Özel Gümdemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 19 arkadaşının, cumhuriyetin temel niteliklerini hedef alan ve rejimi tehdit eden faaliyetlere göz yumdukları ve gerekli tedbirleri almadıkları iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme (11/7)

2. - Ankara Milletvekili Eşref Erdem ve 35 arkadaşının, cumhuriyetin temel niteliklerine ve özellikle laikliğe karşı saldırıları önlemekte isteksiz ve yetersiz kaldıkları iddiasıyla Başbakan Necmettin Erbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme (11/8)

BAŞKAN - Genel Kurulun, 18 Şubat 1997 tarihli 57 nci Birleşiminde alınan karar uyarınca, 1inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 19 arkadaşının, cumhuriyetin temel niteliklerini hedef alan ve rejimi tehdit eden faaliyetlere göz yumdukları ve gerekli tedbirleri almadıkları iddiasıyla, Bakanlar Kurulu hakkındaki (11/7) ve 2 nci sırada yer alan, Ankara Milletvekili Eşref Erdem ve 35 arkadaşının, cumhuriyetin temel niteliklerine ve özellikle laikliğe karşı saldırıları önlemekte isteksiz ve yetersiz kaldıkları iddiasıyla, Başbakan Necmettin Erbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkındaki (11/8) esas numaralı gensoru önergelerinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunda birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.

Hükümet?.. Hazır.

Önergeler, daha önce okunduğu ve bastırılıp dağıtıldığı için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden birer üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri; önerge sahipleri için 10'ar dakika, gruplar ve Hükümet için 20'şer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Önerge sahipleri olarak (11/8) sayılı gensoruyla ilgili, Ankara Milletvekili Sayın Eşref Erdem, (11/7) sayılı önergeyle ilgili, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit söz istemişlerdir.

Gruplar adına şu ana kadar Başkanlığa ulaşan söz istemleri: Demokratik Sol Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Önder Sav, Doğru Yol Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Rıza Akçalı söz istemiş bulunmaktadırlar.

Şimdi, önerge sahiplerinden ilk sırada söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Eşref Erdem'e söz veriyorum.

Buyurun Sayın Erdem. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

EŞREF ERDEM (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Bakanlar Kurulu hakkında vermiş olduğu gensoru üzerinde, imza sahipleri adına, görüşümü ifade etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, yetmiş yıldır, çağdaşlaşmaya, gelişmeye, sanayileşmeye ve Batılılaşmaya çalışmaktadır. Yetmişbeş yıl önce, emperyalizme karşı bir ulusal kurtuluş savaşı verdik ve onu zaferle sonuçlandırdık. Bu onurlu, bağımsızlıkçı mücadelemiz, birçok geri kalmış mazlum ulusa da örnek olmuştur. Bu zaferden sonra, altıyüz yıllık Osmanlı İmparatorluğunun arta kalan toprakları üzerinde çağdaş bir devletin temellerini attık. Kurtuluş Savaşımızın Ulu Önderi Mustafa Kemal'in önümüze koyduğu hedef, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmaktır. İnsanlık tarihi, sürekli, daha iyiyi yakalama, daha aydınlık bir toplum, daha çağdaş bir ulus, daha özgür bir birey yaratma mücadeleleriyle doludur. Yüzyıllardır, toplumlar, böyle bir hedefe ulaşma savaşı vermektedirler. Bu “Batılılaşma” diye tanımlanmaktadır.

Batılılaşma, bazılarının ifade ettiği gibi, coğrafî konum olarak, batıda yer alan ulusları kastetmek veya onları taklit etmek değildir. Batılılaşma, gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan ve bütün dünyaca benimsenen kazanımların, ortak değerlerin adıdır. Türkiye Cumhuriyeti, işte, böyle bir temel anlayış üzerine inşa edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Anayasamızın 2 nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetini, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamaktadır. 24 üncü maddesinin son fıkrasında “kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” denilmektir.

Yine, Anayasamızın 4 üncü maddesi ise, 2 nci maddede tanımlanan cumhuriyetin değiştirilemeyeceğini ve hatta, değiştirilmesinin bile teklif edilemeyeceğini ifade etmektedir. Bu temel kabul, sadece bugünkü Anayasamızda değil, cumhuriyetin ilanından sonraki bütün anayasa metinlerimizde yer alan anlayıştır.

Şimdiye kadar 53 hükümet gelmiş ve gitmiştir. Bunlardan hiçbiri, bu temel kabulü ortadan kaldırmaya veya onu, kıyısından kenarından budamaya yeltenmemiştir.

Anayasamızın 6 ncı maddesi, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ve bu egemenliğin, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanılacağını hükme bağlamıştır; 8 inci madde ise, yürütme yetkisinin Anayasaya ve yasalara uygun kullanılması gerektiğini düzenlemiştir. Anayasanın 109 uncu maddesi ise, bakanların, görevlerini, Anayasa ve yasalara uygun olarak yerine getirmelerini gözetmekle ve düzeltici önlemleri almakla Başbakanı yükümlü kılmaktadır. Bütün bunlar yapılırken de, elbette, 2 nci madde hükmünü anımsamak ve hiç unutmamak üzere, iyice bellemek durumundayız.

Ulusal Kurtuluş Savaşı öncesinde ülkemiz işgal altındadır. Mustafa Kemal, ülkemizi işgalden kurtarma arayışı içerisindedir; Anadolu'ya geçmiştir. Dönemin Şeyhülislâmı Dürrîzade Abdullah Efendi, Mustafa Kemal ile ilgili olarak, katledilmesinin vacip olduğu yolunda bir fetva yayımlamıştır; açıkça işgalcilerle işbirliği içindedir. Aynı tarihlerde, Ankara'da, Müftü Börekçi Rifat Efendi ise, bağımsızlıkçıların yanında yer almıştır. Bunların her ikisi de din adamıdır. Ne var ki, birisinin yüzü geriye dönük, diğeri ise yüzünü geleceğe çevirmiş bir aydındır. Her ikisi de tarihte yerini almıştır; birisi tarihin karanlık, diğeri ise, beyaz sayfalarında yer almıştır.

Sayın milletvekilleri, bir televizyon programında Refah Partili bir sayın milletvekili, Birinci Mecliste yer alan sakallı, başlarında sarık olan milletvekillerinin toplu bir fotoğrafını göstererek “bakın, bunlar da sakallı, bunlar da sarıklıdır” diyerek, güya, bugün savunduklarıyla bir paralellik kurmaya çalışmıştır. Biz, kimsenin sakalı veya sarığıyla meşgul değiliz; önemli olan, kafaların içerisinde taşıdıkları zihniyettir. O fotoğrafta görülen milletvekilleridir ki, Ulusal Kurtuluş Savaşını zaferle sonuçlandıran; onlardır, saltanata son veren; onlardır, hilafeti kaldıran, onlardır, yasalarını yürürlüğe sokanlar; onlardır, Tevhidi Tedrisat Yasasını çıkaranlar; onlardır, cumhuriyeti ilan edenler. Onları şükran ve hürmetle anıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, yetmiş küsur yıldır, çağdaş ve gelişmiş ülkeler arasında daha saygın, daha etkin bir konuma gelme mücadelemiz sürüyor. Kuşkusuz önemli mesafeler de aldık. Elbette, henüz katetmemiz gereken önemli bir yolumuz var, sıkıntılarımız, güçlüklerimiz var. Çokpartili rejimimiz daha yarım yüzyıllık. Bu yarım yüzyıl içinde birçok badireden geçtik. Önümüze çıkabilecek bunalımları da aşacağımızdan hiç kuşkum yok. Elbette, siyasî partiler, demokratik siyasî hayatımızın vazgeçilmez temel unsurlarıdır. Çokpartili parlamenter rejimi benimsediğimize göre, birden çok parti var olacak demektir. Bu doğaldır. Elbette, bu partiler, farklı görüşleri benimseyecek ve bu görüşlerini demokratik yollarla topluma benimsetmeye çalışacaklardır. Ne var ki, bütün bunları yaparken özenle korumamız gereken rejimdir. Anayasamızın 2 nci maddesinde ifadesini bulan, cumhuriyetimize yönelen veya yönelebilecek saldırılar karşısında suskun kalmamalıyız, en azından biz suskun kalmayacağız.

Sayın milletvekilleri, bugün yaşadıklarımız, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinde yer alan gaflet ve dalalet içinde olabileceklerin var olduğunun işaretlerini vermektedir. Ne yazık ki, 1950'li yıllardan başlayarak sağ politikacılar dini siyaset sahnesine çekmişler ve toplumun inançlarını istismar ederek güç elde etmeye çalışmışlardır. 1980 sonrasında imam hatip okullarının sayısında bir patlama olmuştur; Kur'an kursları ise denetlenemez boyutlara ulaşmıştır.

İşinize geldiği zaman, bu ülkenin yüzde 99'u Müslümandır diyeceksiniz, işinize geldiği zaman da, toplumu, inananlar-inanmayanlar biçiminde kamplara böleceksiniz... Bir temel atma sırasında, Sayın Cumhurbaşkanının huzurunda bir din adamı açıkça şerî düzeni talep edebilmekte, birkaç gün önce Almanya'da yapılan bir yürüyüş sırasında, kalabalık, cumhuriyet rejiminden yana kesimler için “ya tevbe ya kılıç” tehditleri savurabilmektedir. Tarikat mensupları, televizyonlardan açıkça “demokrasi mi; Allah rahmet eylesin” diyebilmektedirler.

Elbette, imam “tatlı mı tatsız mı olacak, kanlı mı kansız mı olacak” derse, müritlerinin ne yapacağını varın siz düşünün!..

Sayın milletvekilleri, din istismarı, dinin siyasete alet edilmesi, Türkiye'yi çok büyük sıkıntıların içerisine sokar; bundan, özenle kaçınmamız gerekir. Böyle bir tutumun hiç kimseye, hiçbir partiye yararı yoktur.

Refahyol Koalisyonu işbaşına geldiğinden bu yana laik demokratik cumhuriyete yönelik saldırılar yoğunluk kazanmaya başlamıştır; adeta, cumhuriyetin rövanşı alınmaya çalışılmaktadır; karşıdevrim girişimlerine, neredeyse, alkış tutulmaktadır.

Daha İktidarının ilk günlerinde, İran'a ve Afrika'ya yapılan geziler, Kaddafi karşısındaki suskunluk ibret vericidir. Türkiye Cumhuriyetinin onuru zedelenmiştir.

Ceza İnfazı Kanununda değişiklik isteyenlerin günlük yaşamda şeriat kurallarının uygulanmasına dönük değerlendirme ve öneriler, Başbakanlık Konutunda verilen iftar yemeği, sözde tarikat şeyhleriyle görüntülenen birliktelikler, bunları olağan karşılayan aymazlıklar, başını örtmeyen her kadınımıza “fahişe” diyebilmek cüretinde bulunan akıl fukaralarının, televizyonlardan, 60 milyonun gözünün içine bakarak şeriat özlemlerini dile getirenlerin çoğaldığı günümüzde, adeta, sistemden, her gün yeni bir tuğla sökülmektedir; buna seyirci kalamayız, kalmamalıyız.

Bir belediye başkanı, 10 Kasım günü “Tek başıma kalsam da bu zulüm düzeni değişmelidir. Ey Müslümanlar, sakın ha, içinizdeki bu kini, nefreti, bu inancı eksik etmeyin” demek cesaretini kimden almaktadır?!..

Bir başka belediye başkanı, düzenlediği Kudüs gecesinde, Humeyni'nin İran'a gelişinin yıldönümünü kutlamakta, şeriat düzeni istediğini açıkça ifade edebilmektedir. Bu toplantıda, Hizbullah ve Hamas'ın liderlerinin posterlerini asıyor; ama, ne Türk Bayrağı ne de Atatürk posteri var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdem, konuşmanızı tamamlayın efendim.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Aynı toplantıda, İran Büyükelçisi “Gençler ayakta, Amerika ve İsrail'le her gün anlaşma imzalayanlara Allah'ın cezası verilecektir” diyor ve cihat çağrıları yapacak kadar çizmeyi aşıyor. Öyle anlaşılıyor ki, sizin iç dünyanızda, Atatürk'ten çok Humeyni yatıyor.

Sayın milletvekilleri, ulusumuzun din duyguları istismar edilerek, ülke, bir karanlığın içerisine çekilmek isteniyor. En yüce değer din adı kullanılarak, demokratik ve laik cumhuriyet yerine İran, Cezayir, Afganistan örneği, çağdışı bir şeriat düzeni getirilmeye çalışılıyor. İyi biliniz ki, buna izin vermeyeceğiz.

Toplumumuz bir kavram kargaşasının içerisine sürükleniyor. Cumhuriyetimizin önemli bir ilkesi olan laiklik, din karşıtıymış gibi takdim ediliyor. Oysa, laiklik, dine karşı olmadığı gibi, din ve vicdan özgürlüğünün de güvencesidir.

Bir başka yanlış, şeriatın İslamiyetle eşanlamlı olarak kullanılmasıdır. Şeriat, devlet yönetiminin dinî esaslara dayandırılmasıdır. Bu çerçevede, İslamiyetle şeriatı karıştırmak bir bilgisizliğin sonucu değilse, bu kavram kargaşasını yaratanlar büyük bir gaflet ve dalalet içerisindedirler.

CHP olarak, rejimimize, cumhuriyete, onun temel niteliklerine yönelen saldırıların karşısında suskun kalamayız. Böyle bir tutuma girenleri bu kürsüden uyarıyorum. Din işleri ile devlet işlerini karıştırmayın; sade İslamla, dinin siyasallaştırılmasını birbirine karıştırmayın. Bugün, Türkiye, dünyadaki bütün ülkeler içerisinde, İslamiyetin saygınlığı açısından da, İslamî vecibelerin yerine getirilmesi açısından da en ileri ülkedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu olaylar, görev başındaki Hükümetin, cumhuriyetin Anayasada gösterilen temel niteliklerine, özellikle, laikliğe karşı girişimleri önlemekte ve cumhuriyet yasalarını uygulamakta yetersiz, hatta, isteksiz olduğunu ortaya koymaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EŞREF ERDEM (Devamla) - Sayın Başkan, iki cümlem var...

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın efendim.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Bu durum, demokratik, laik hukuk devleti ilkesine yürekten bağlı tüm kişi ve kuruluşlara tarifsiz bir üzüntü vermektedir. Bir an önce bu Hükümet gitmelidir.

Bu gerekçelerle, gensoru önergemize destek vermenizi diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gensoru önergesi sahipleri adına konuşan Sayın Eşref Erdem'e teşekkür ediyorum.

Şimdi, önerge sahipleri adına, ikinci konuşmayı, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit yapacaklar.

Buyurun Sayın Ecevit. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Ecevit, grup adına da söz talebiniz var, konuşmaları birleştiriyor musunuz efendim?

BÜLENT ECEVİT (İstanbul) - İzin verirseniz birleştirmek istiyorum efendim.

BAŞKAN - O zaman, kişisel olarak 10 dakika, grup adına da 20 dakika söz hakkınız var; konuşma süreniz 30 dakika.

DSP GRUBU ADINA BÜLENT ECEVİT (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, televizyondan bizleri izleyen sayın yurttaşlarım; sözlerime başlarken, Demokratik Sol Parti Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, milletin büyük çoğunluğu, Refahyol Hükümetinden, Refah Partisinin başında bulunduğu Hükümetten derin kaygı ve huzursuzluk duyuyor. Bu Hükümeti, laik demokrasi ve toplumsal huzur için, milletimizin büyük çoğunluğu, ciddî bir tehlike olarak görüyor.

Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en can alıcı niteliğidir. Bu devlet, ancak laiklikten vurulursa çöker. Milletin büyük çoğunluğu, özellikle bunun bilincinde olduğu için huzursuzdur. O büyük çoğunluk, her sabah, acaba, bugün Hükümetten, özellikle de Hükümetin Refah Partisi kanadından, laikliği ve demokrasiyi tahribe yönelik veya sosyal ve ekonomik sorunları büsbütün ağırlaştıracak ne mazarrat, ne densizlik gelecek kaygısıyla uyanmaktadır.

Bu Hükümetten bir an önce kurtulmak, milletin büyük çoğunluğunun ortak isteğidir. Millet iradesinin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu isteği yerine getirmekle yükümlüdür, başka kurtarıcı beklemeye gerek yoktur. Demokratik Sol Parti, o nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisine, şimdi görüşmekte olduğumuz gensoru önergesini sunmuştur.

Sekiz ay önce, Refah Partisi, demokratik hukuk devletinin meşru zemininde hükümet kurmuştu; fakat, sekiz aylık deneme artık yetti. Şimdi, Refah Partisi, yine o meşru zeminde iktidardan indirilmelidir. (DSP sıralarından alkışlar) Böylelikle, ülkemizde demokrasinin gerçekliği ve işlerliği kanıtlanmış olacaktır. Bu konuda geç kalınmamalıdır. Çünkü, çağımızda demokratik hukuk devleti kuralları içinde iktidara gelmiş, fakat, aynı kurallarla iktidardan indirilememiş hükümet veya parti örnekleri vardır; Türkiye de böyle bir tuzağa düşürülebilir. Nitekim, Refah Partisi, demokrasiyi, başka bir rejime geçiş için araç olarak kullanma eğilimindedir. (DSP sıralarından alkışlar) İstanbul Büyükkent Belediye Başkanı da “Bizim için, Refah Partisi için, demokrasi, sadece bir araçtır” demekle, bu niyeti doğrulamıştır.

Değerli milletvekilleri, Refah Partisinin amacı demokrasi değil, cihattır; cihat yoluyla dine dayalı bir baskı rejimi kurmaktır. Cihadın anlamı da, din uğruna düşmana karşı savaştır. Refah Partisine göre cihadın hedefiyse -belli ki- nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. (DSP sıralarından alkışlar) Çünkü, Refah Partisi, bu devleti, din düşmanı gibi görmektedir; İslamın laiklikle bağdaşamayacağını öne sürmektedir. Oysa, İslamın laiklikle, demokrasiyle ve çağdaşlıkla bağdaşabileceği, Türkiye'de, cumhuriyet Türkiyesi döneminde açıkça kanıtlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, laikliğin üç unsuru vardır: Birinci unsur, inanç ve ibadet özgürlüğüdür. İkinci unsur, dinle devlet işlevlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Üçüncü unsur da, Allah'la insan arasına aracı girmemesidir. Bu üç unsur açısından bakıldığında, laikliğe en yatkın dinin Müslümanlık olduğu görülür. (DSP sıralarından alkışlar) Çünkü, İslam, Müslüman olmayanların da inançlarına en ileri saygıyı gösteren, özgürlük tanıyan bir dindir...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Biz de aynısını söylüyoruz.

BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Yine, İslama göre, dinle devletin işlevlerinin birbirinden ayrılması doğaldır; çünkü, Kur'an-ı Kerim, bazı sosyal ilişkilerle ilgili kurallar getirmekle birlikte, bütün insanlığın paylaşması gereken bazı manevî değerleri getirmekle birlikte, bir devlet düzeni getirmiş, dayatmış değildir. Allah ile insanın arasına aracı girmemesi ise, yine İslamın temel kurallarından biridir; nitekim, Müslümanlıkta ruhban sınıfının yeri yoktur. Bunlar gözönünde tutulduğu takdirde, dediğim gibi, laikliğe en yatkın dinin İslam dini olduğu görülür. (DSP sıralarından alkışlar)

Laikliğin, Türkiye'de dine bağlılığı zayıflattığı, inanç özgürlüğünü kıstığı iddiası da gerçekdışıdır, gerçek bunun tam tersidir.

Sayın milletvekilleri, din temeline dayalı bir devlet olma iddiasında bulunmasına karşın, yüzlerce yıllık Osmanlı İmparatorluğu döneminde, kutsal kitabımız olan Kur'an-ı Kerim'in basılarak çoğaltılması yasaktı, ancak el yazması Kur'anlar vardı; o el yazması Kur'an-ı Kerimler de, ancak medreselerde veya zenginlerin, varlıklıların evlerinde bulunurdu. Oysa, laik cumhuriyetle birlikte, Kur'an-ı Kerim'in basılması, basılarak dağıtılması yalnız izne bağlanmış değil, izne kavuşturulmuş değil, aynı zamanda desteklenmiştir. Yine, Osmanlı Devletinde, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe mealinin, çevirisinin yayınlanması yasaktı. Tevrat'ın Türkçesi yasak değildi, İncil'in Türkçesi ve basılarak çoğaltılması yasak değildi; ama, Kur'an-ı Kerim'in hem basılarak çoğaltılması hem de Türkçeye çevrilmesi yasaktı. Bu yasak da, cumhuriyetle birlikte, laik cumhuriyetle birlikte kaldırılmıştır. (DSP sıralarından alkışlar)

Daha cumhuriyet kurulmadan önce, Büyük Millet Meclisi açıldığında, ilk verdiği kararlardan biri, Kur'an-ı Kerim'in Türkçeye çevrilmesi olmuştur. Yani, laik demokratik cumhuriyetle birlikte, milletimiz dinden, İslamdan uzaklaştırılmak şöyle dursun, kendi kutsal kitabına ve kendi kutsal kitabını kendi anadilinde anlayarak okuyabilme özgürlüğüne ve olanağına, laik demokratik cumhuriyetle kavuşmuştur. (DSP sıralarından alkışlar)

Osmanlı döneminde bazı iyi yetişmiş, bilgili ulema bulunmakla birlikte, iyi yetişmiş, hatta Kur'an-ı gereği gibi öğrenmiş imamlar ve hatipler son derece de azdı, özellikle imamlardan birçoğu medrese bile bitirmemişlerdi; hatta, cumaları, hatipler, kürsüden, yüzlerce yıl önce Arapça yazılmış bazı hutbeleri okurlardı ve cemaat de bu hutbeleri, Arapça olduğu için, anlamadan dinlemek zorunda kalırdı. Oysa, Allah, kutsal kitabımızı anlaşılmak üzere indirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, laik demokratik Türkiye'de, kimsenin inancına, ibadetine, namazına, orucuna, zekâtına karışılmıyor. Halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler arasında en geniş inanç özgürlüğüne sahip olan, en bol, en çok cami bulunan ülke, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetidir. Ülkemizde, özel yaşamında herkes dilediği gibi giyinebilmekte, isterse başını örtebilmektedir. Öyleyse, Refah Partisi daha ne istiyor?! Eğer, Refah Partisi, hanımların, kızların başörtüsünü siyasal amaçlarla sömürmeseydi, bugün başörtüsü de Türkiye'de bir sorun olmayacaktı. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Laik, demokratik Türkiye'de, devlet, kimsenin zekâtına karışmıyor; ama, Refah Partisi karışıyor, hem de tam bir sömürü zihniyetiyle karışıyor. Oysa, İslam, sömürüye karşı olan, sosyal adaletçi bir dindir.

1990'da, Sıvas'ta, Sayın Erbakan bakın ne diyordu: “Kişinin Müslümanlığı, cihata verdiği parayla ölçülür. Bir Müslüman, zekâtını fakirlere veremez, zekâtını İslam devletinin maliyesine, cihat ordusunun karargâhına, yani, Refah Partisi teşkilatına verir.” Yani, Refah Partisi için, imandan çok paranın önemli olduğunu gösteriyordu. Almanya'da da, Millî Görüş Teşkilatı yoluyla, dinine bağlı yurttaşlarımızın, Refah Partisi tarafından nasıl âdeta haraca bağlandığını, nasıl sömürüldüğünü biliyoruz.

Refah Partisi, imanı paraya dönüştürüyor. Yurtdışındaki yurttaşlarımızın alınterini, laik cumhuriyet karşıtı etkinliklere veya yasa kaçağı Mercedeslere dönüştürüyor. (DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Refah Partisinin sömürüsü,özellikle hanımlara yöneliktir. Refah Partisi, kadınları, kızları gecenin geç saatlerine kadar ev ev dolaştırıp, onlar vasıtasıyla oy toplamaya uğraşıyor; ama, aynı hanımlara, Refah Partisi, milletvekilliğine aday olma hakkını bile tanımıyor.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Olacak... Olacak...

BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Aynı Refah Partisi, hanımlara, hanım üyelerine, Partinin yönetim kurullarında görev alma yetkisini, hakkını bile tanımıyor.

Refah Partisinin, hanımları nasıl aşağıladığını, nasıl ikinci sınıf insan gibi gördüğünü gösteren bir yazı, Refah Partisinin sözcüsü durumundaki Millî Gazetede, son seçimlerden kısa bir süre önce, 9 Kasım tarihinde uzun bir yazıyla açıklanmıştır. Bu yazının başlığı şudur: “Devlet İdaresi Kadına Verilmez” yani, Sayın Çiller boşuna beklemesin!.. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Yazıda şöyle deniliyordu: “Erkekler, akıl yönünden daha üstündür; horoz, tavuktan; koç, koyundan; aslan, dişisinden daha güzel ve güçlüdür” devam ediyor yazı “kadınlarda azim ve irade zayıftır” ve yine devam ediyor Refah Partisi sözcüsü gazetedeki yazısına “devlet başkanlığı işlerini bir kadının eline veren millet felah bulmaz; işleriniz kadınların elindeyse, ölmek, yaşamaktan hayırlıdır” Oysa, Pakistan gibi, din kurallarına göre yönetilen, Bangladeş gibi, din kurallarına göre yönetilen ülkelerde bile, hanımların, devlet yönetiminde en üst mevkilere erişebildiği görülmüştür. Kur'an-ı Kerim'de, bir hanım devlet başkanı olan Sabâ Melikesine geniş övgüler yer almaktadır. Yani, kadınları dışlarken, aşağılarken, aslında, İslama da ihanet etmektedir Refah Partisi. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Sayın Erbakan da, kadınların, evlerinde oturup, çocuk bakmakla yetinmelerini istemektedir.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet Türkiyesi, kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği bakımından dünyanın en önde gelen ülkeleri arasındadır. Refah Partisi ise, kadınların hakları, statüsü bakımından, Türkiye'yi, bugünkü İran'ın bile gerisine çekme kararındadır. Nitekim, İran'da, kadınlar milletvekili olabilmekte; ama, Refah Partisi listelerinde milletvekili adayı olamamaktadır.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Olacak inşallah...

BÜLENT ECEVİT (Devamla) - İnşallah... Bunun için, bu iktidar döneminden uzaklaşıp, biraz daha gerçekçi değerlendirmeler yapma fırsatını bulmanız gerekir. (DSP sıralarından alkışlar)

Yine, Refah Partisinde, kadınların parti yönetiminde görev almaları yasaktır; ama, İran'da öyle bir yasak yoktur. Fakat, başka konularda, Refah Partisi, İran'a gıpta ile baktığını açıkça söylemektedir. Oysa, İran'da, tesettür bakımından küçük bir eksikliği olan kadınlar kırbaçlanmaktadır, hapislere atılmaktadır. Bu durumda, Türkiye'de, kadınlar, elbette kaygı ve tepki içinde sokaklara dökülürler. Yalnız, laik cumhuriyeti değil, kadınların insanlık onurunu da korumak için kadınlar sokaklara dökülüyor, seslerini yükseltiyorlar.

Sayın Erbakan, geçenlerde televizyonda izledik “Türkiye'nin içini bazı dış çevreler karıştırıyor” demiştir. Doğrudur; ama, Türkiye'nin içini karıştıran dış çevrelerin başında da bugünkü İran yönetimi gelmektedir ve Refah Partisi, ona rağmen, İran rejimine, Türkiye'nin kapılarını alabildiğine açmıştır.

Değerli milletvekilleri, İslam, barış dinidir. Bildiğiniz gibi, Arapça “selam” kökeninden gelir; “selam” da barış ve huzur demektir; ama, Refah Partisi, şiddeti körüklüyor. Refah Partisinin, demokrasiye de, özgürlüğe de tahammülü yok. Sayın Erbakan, bu Hükümeti, bugünkü Hükümeti kurma çalışmaları içindeyken, basını açıkça tehdit etmişti “sizi ezeceğiz, yok edeceğiz” demişti ve Sayın Erbakan'ın bu sözlerinden cüret alan bazı silahlı militanlar da, bazı gazete ve televizyon binalarına silahlı saldırılarda bulunmuşlardı.

Avukatlar biraz seslerini yükseltecek olsalar rejim konusunda, hemen, Refah Partili Adalet Bakanından, baroların özgürlüklerini, haklarını kısma tehditleri gelir.

Üniversite hocaları biraz seslerini yükseltecek olsa, hemen, Refah Partisi, YÖK'ü hükümet kontrolüne alacak bir yasa hazırlığı girişimine başlar.

Barışçı ve yasal toplantıların konuları Refah Partisinin işine gelmediği vakit, sanki bir suç işlemişler gibi, bu barışçı ve yasal toplantıları düzenleyenleri suçlamaya kalkışırlar.

Refah Partisinde nasıl bir şiddet kültürünün geliştirilmekte olduğu, yıllardan beri geliştirildiği, Sincan olaylarıyla ortaya çıkmıştır. Sincan'daki toplantıda, iki İslamî terör örgütünün, İran kökenli iki terör örgütünün liderlerinin resimleri duvarlara asılmıştır; Hizbullah'ın, Hamas'ın liderlerinin resimleri asılmıştır ve barış için, Filistin Halkının özlemlerini gerçekleştirmek için uğraş vermekten başka bir günahı olmayan Yaser Arafat, yine Sincan'daki o Refah Partisi gölgeli toplantıda açıkça hakarete uğramıştır.

Bu arada, bildiğiniz gibi, Sayın Erbakan, Refah Partisindeki alttan alta kaynatılan şiddet kültürünü nasıl desteklediğini, bildiğiniz şu sözleriyle açıklamıştır: “Refah Partisi iktidara gelecektir; bütün sorun, kanlı mı, kansız mı geleceğidir” demiştir. (RP sıralarından “Yalan... Yalan...” sesleri)

Efendim, şimdi “yalan” diyor sayın milletvekilleri; insaf edin, hepimiz kulaklarımızla dinledik, Refah Partisi Sayın Genel Başkanının ağzından dinledik; ama, eğer, o sözleri şimdi hoş karşılamıyor ve inkâr etme gereğini duyuyorsanız, bundan da mutluluk duyarım. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu gibi şiddet eylemleri karşısında, bazı Refah Partililerin girişimiyle yapılan şiddet eylemleri karşısında, Refah Partili yöneticiler, zaman zaman “Bunlar, bizim bilgimiz ve onayımız dışında yapılmış eylemlerdir” diyorlar. Oysa, o şiddet eylemlerine girişenler, Refah Partisinin ektiği tohumların verdiği sürgünlerdir.

Dün, Sayın Şevket Kazan'ın, haklı olarak, Adalet Partisi makamından kovduğu Refah Partili dernek başkanları da, Refah Partisinden aldıkları eğitimle o bildiriyi hazırlamışlardır. Bunu, Refah Partisinin ektiği tohumların nasıl sürgün verdiğini, Sayın Şevket Kazan, geçen gün yayımlanan bir şiirinde şu mısralarla açıklamıştır:

“Ekilen tohumların sürecek sürgünleri

Açacak tohumlar yakacak gönülleri

Gam yeme ey Müslüman, sabırla gözleyedur

Yakın fethi ilahî, yakın zafer günleri” (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, buna “Bravo” diyen sayın Refah Partili milletvekillerine soruyorum: Nereyi fethedeceksiniz; Taksim alanını mı fethedeceksiniz? (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Kime karşı zafer kazanacaksınız; dünyanın yedi düveline karşı verilen, kazanılan zaferin ürünü olan laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı mı zafer kazanacaksınız? (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

YAKUP HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Zaferi bizim ecdatlarımız kazandı.

BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Refah Partili İktidar, başka bazı İslam ülkeleri için de tehlikeler taşımaktadır. Nitekim, bize dost olan, bizimle yakından işbirliği yapmak isteyen bazı İslam ülkelerindeki meşru yönetimlere karşı terör yoluyla muhalefet eden bazı grupların önderleriyle, Refah Partisinin Sayın Genel Başkanı içlidışlıdır. Devlet adına yaptığı gezilerde bile, o ülkelerde, bu terör gruplarının liderleriyle sarmaş dolaş olmaktadır, gizli toplantılar yapmaktadır. Bu yüzden Mısır tedirgindir, Pakistan tedirgindir, Cezayir tedirgindir, Tunus tedirgindir.

Değerli arkadaşlarım, sahte tarikatların, sahte ve cahil şeyhlerin, tarikatçılığı, Allaha giden yol yerine, servete giden, hatta cinsel ihtirasları tatmine giden yollara dönüştürdükleri ortaya çıkmıştır. Temiz kalmış, ciddî tarikatları, elbette, bunların dışında tutuyorum, tenzih ediyorum. Bütün Türkiye'de, o olaylara karşı tepkiler gelmiştir; ciddî tarikatlardan da tepkiler gelmiştir. O durumda, Hükümetten beklenen neydi? Hükümete, bazı sahte tarikatların neden olduğu sorunları araştırmak, bazı okumuş yazmış gençlerin bile, neden o sahte şeyhlerin tuzaklarına düştüklerini araştırmak ve o araştırmaların sonucunda da tedbirler oluşturmak düşerdi ; fakat, Hükümet, bu görevi yerine getirmedi, Refah Partisi yerine getirmedi. Biz, Demokratik Sol Parti adına, Diyanet İşleri Başkanlığımızı ziyaret ederek, bu konudaki somut önerilerimizi kendilerine sunduk. Sayın Erbakan ise, o çirkin olaylara tepki gösterenlere meydan okurcasına, birçoğununun kerameti kendilerinden menkul şeyhlere, Başbakanlık konutunda ziyafet çekti. Buna da en çok tepki saygın din çevrelerinden geldi.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanı da, Türkiye'de bir rejim sorunu haline gelmiştir. Sayın Şevket Kazan'ın Adalet Bakanlığı, hem Türkiye için hem de üyesi bulunduğu Hükümet için bir talihsizliktir. Sayın Kazan'ın yakın geçmişinde çok düşündürücü olaylar vardır. Örneğin Madımak olayı... Sıvas'taki Madımak olayında, devletin gözleri önünde yapılan kundakçılık ve ölen canlar... Bu, dünya tarihinde, insanlık tarihinde eşi az görülmüş bir soykırım olayıdır ve Sayın Şevket Kazan, o eyleme kalkışanların gönüllü avukatlığını üstlenmişti. Daha sonra, son günlerde, bildiğiniz gibi, mumlu eylemler yapan vatandaşlarımıza hakaret ederken, Alevî yurttaşlarımızın da gönlünü kırmıştır. Bunlar, Sayın Kazan'ın bilinçaltında bir Alevî düşmanlığının yattığını gösteren kanıtlardan bazılarıdır.

Değerli arkadaşlarım, Sincan olayından sonra da, Adalet Bakanı olduğunu unutarak; ama, Adalet Bakanına ait olan imtiyazları kullanarak ve bütün cezaevi kurallarını çiğneyerek, tutuklanan Sincan Belediye Başkanını ziyaret etmiş, onunla baş başa bir görüşme yapmış, böylelikle yargıyı baskı altına almaya kalkışmıştır. Zaten, yargıçlara, savcılara karşı ne kadar baskı eğilimi içinde olduğu da bellidir.

Değerli arkadaşlarım, bir atasözü vardır “Adalet mülkün temelidir” diye. Yani, adalet, devletin temelidir; ülkenin, vatanın temelidir. Eğer, bir ülkede, Adalet Bakanına güven duyulmazsa, adalete olan güven de sarsılır; adalete güven sarsılırsa, devlete de güven sarsılır.

Değerli arkadaşlarım, onun için, bu gensoruyla Hükümet düşürülemezse bile, Sayın Şevket Kazan, mutlaka Adalet Bakanlığı görevinden ayrılmalıdır. (DSP sıralarından alkışlar)

Eğer, Türkiye'de, İskandinav ülkelerindeki gibi bir demokrasi bulunsaydı, yasa kaçağı Mercedes olayı bile, Sayın Kazan'ın Bakanlıktan ayrılması için yeterli bir neden oluştururdu.

Sayın milletvekilleri, Refah Partisinin başında bulunduğu Hükümet, ekonomik ve sosyal konular açısından da milletimizi derin hayal kırıklığına uğratmıştır. Adil düzenin, Sayın Erbakan'ın bir tabiriyle, fasa - fiso olduğu, sekiz ayda apaçık görülmüştür.

Refah Partisinin başında bulunduğu Hükümet, Refahyol Hükümeti, kaynak yaratıyoruz derken, kaynak kurutmaktadırlar; geleceğin gelirlerinin kaynaklarını kurutmaktadırlar. Devletin varı yoğu, yok pahasına elden çıkarılmaktadır. İlk aşamada, 42 sosyal tesis, 400 bin metrekareyi aşkın kamu toprağı dağıtılmak üzeredir. Sayın Erbakan, ikide bir, rantiyeciliğe karşı ağır iddialarda bulunurdu haklı olarak; fakat, şimdi, Erbakan Hükümeti sayesinde, kamu malları üzerinden rantiyelik desteklenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, öte yandan, bazı stratejik yatırımlarda, devletin, özelleştirme konusunda dikkatli davranmasını, muhalefetteyken, Refah Partisi sık sık vurgulardı. Stratejik tesislerin başta gelenleri arasında da, enerji santralları gelmektedir. Oysa, şimdi, inşaatı tamamlanmak üzere olan bazı enerji santralları bile yok pahasına elden çıkarılmaktadır; bunlar tamamlansaydı -eğer gerekliyse- çok daha yüksek fiyatlarla da özelleştirilebilirdi.

Peki, bu telaş ne?!. Bu telaşla elde edilen, bu satıp savmayla elde edilen gelirler, acaba yatırıma mı yönelecek; ayrıca, sanayileşmeye mi hız katacak veya işsizliğin azalması için mi kullanılacak; hayır, bunlar, sadece, bütçe açığına bir yıllık yama için kullanılmaktadır. Uluslararası Para Fonu bile bunu yadırgamakta “peki, bütün bunları, bu yıl satıp savdınız; gelecek yıl neyi satacaksınız” diye sormaktadır. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Erbakan, yalnız muhalefetteyken değil, Hükümeti kurduktan sonra da, aylarca “bu Hükümet zamanında, hiçbir mala, hizmete zam gelmeyecek” demiştir; ama, o sözleri söylediği günlerde bile zam üstüne zam gelmiştir; köylüyü, çiftçiyi en çok zarara uğratan mazot zammı, ayda bir gerçekleştirilir hale gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Erbakan'ın, hükümet kurmadan önce “adil düzen” safsatasına dayanarak verdiği sözler vardı. Örneğin, Türk Lirası kaldırılacak, yerine İslam dinarı gelecekti. Bu söz unutuldu, İslam dinarının yerine dolar geldi. Artık, Sayın Erbakan, Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin rakamlarını bile, Meclis kürsüsünden, Türk Lirası olarak değil, dolar olarak dile getirmektedir!.. (DSP sıralarından alkışlar )

İşsizlik çok ileri boyutlara varmıştır. Güneydoğu Anadolu'da, terörden ve teröre karşı alınan önlemlerden zarara uğrayan, köylerinden ayrılmak zorunda kalan, işsiz ve geçim olanaklarından yoksun kalan milyonlarca yurttaşımızın ekonomik ve sosyal dertlerine çare bulunacaktı. Hükümet, sekiz aydır işbaşında; ama, bu konuda verilen sözler de unutuldu.

Bugün gazetelerde okuyoruz; Türk Silahlı Kuvvetleri “ben, bana düşen görevi yaptım; ama, artık, Hükümet de devreye girsin, Güneydoğu Anadolu halkının ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılasın.” diyor; fakat, Hükümet, yine, tam bir aymazlık içerisinde kalmaya devam ediyor.

Adil düzen güya adalet getirecekti; oysa, gelir dağılımı adaletsizliği, şimdiye kadar görülmemiş ölçüde, kamu görevlileri arasında bile gerçekleştirilmiştir.

Bankazedelerin dertleri çözülecekti, hiçbir dertleri çözülmemiştir. Bu örneklere bakarak, izin verirse sayın Refah Partili arkadaşlarımız, kendilerine bundan birkaç yıl önceki bir banka ilanının esiniyle seslenmek istiyorum: Sayın Refah Partililer, meğer, sizin, ekonomik ve sosyal konularda yokmuş başka partilerden farkınız; ama, siz, Osmanlı fırkasısınız!.. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bu Hükümetin işbaşında kalması rejimimiz için ciddî bir tehlikedir, ulusal birlik açısından tehlikedir; çünkü, bu Hükümet, özellikle Refah Partisinin katkıları nedeniyle, yüzde 99'u Müslüman olan ve çok büyük çoğunluğu dinine bağlı olan ülkemizde bir Müslüman-laik karşıtlığı, uydurma bir karşıtlık yaratmaya çalışmaktadır; Sünnîler ile Alevîler arasında bir karşıtlığı körüklemektedir, kadınlar ile erkekler arasında ayrılık gözetmektedir.

Bu Hükümetin iş başında kalması dış ilişkilerimiz bakımından da sakıncalıdır. Sayın Erbakan dış ilişkileri yürütürken, Dışişleri Bakanlığını ve devleti tamamen devre dışında bırakmaktadır, devletten gizli birtakım görüşmeler yapmaktadır; bu, şimdiye kadar cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir aksaklıktır.

Yine, bu Hükümet döneminde, Türkiye, dozu, ölçüsü giderek artan bir sürekli gerilim sürecine girmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Refah Partisi dışında bir hükümet için gereken çoğunluk Mecliste fazlasıyla vardır. Allah bir an önce şifa versin, acı kaderin şu sırada kendisini bağladığı sandalyeden, millete, Millet Meclisine ve kendi partisine bir bilge gibi seslenen Sayın Aydın Menderes de bunu doğruluyor ve “Hükümet gerilimi düşürecek adım atmakta gecikirse, Parlamento çözüm üretecek zenginliğe sahiptir” diyor. Sayın Aydın Menderes'in bu sözlerine yürekten katılıyorum. Ben, bu konuda, Demokratik Sol Parti adına, daha bundan birkaç hafta önce, somut çözümler, gerçekçi çözümler önerdim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ecevit, konuşmanızı tamamlayın efendim.

BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Kısa ömürlü ANAP-Doğru Yol Partisi Hükümeti denemesinde yaşanmış olan olumsuzlukların yeniden yaşanmaması için çareler gösterdim; sağ-sol ayırımı gözetmeksizin, kapsamlı bir güç birliğini gündeme getirmeye çalıştım; ancak, bazı çevreler, bizim bu girişimimizi, dar çerçeveli bir işbirliği veya birleşme dayatmasına dönüştürerek yozlaştırmaya kalkıştılar. O yüzden, Refahyol Hükümetinin düşürülmesi de güçleştirilmiş oldu ve o yüzden, gözler, kulaklar, bugüne, 25 Şubata değil, 28 Şubata çevrildi; Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine Millî Güvenlik Kuruluna çevrildi. Oysa, gün, bugün olmalıydı; gün, gensorunun açılıp açılmamasının görüşüldüğü 25 Şubat günü olmalıydı. Rejim sorununun çözüm yeri de Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Millî Güvenlik Kurulu, iç ve dış güvenliğimiz açısından çok önemli ve değerli bir kuruluştur; ama, siyasal sorunlara çözümü Büyük Millet Meclisinde aramak gerekirken, Millî Güvenlik Kurulundan bekler duruma gelinmiş olması, demokrasimiz açısından bir talihsizliktir ve bunda askerlerin kusuru yoktur. Türkiye'yi, bu duruma, sekiz ayda, Refahyol Hükümeti getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, elbette, gerekirse erken seçime de gidilir; ama, bize göre, şu aşamada, Türkiye'nin gereksinmesi erken seçim değil, sağ ile solun, Hükümet ile toplumsal örgütlerin ve millet ile Millet Meclisinin el ele verecekleri bir çözüm hükümetidir. (DSP sıralarından alkışlar)

Refahyol Hükümetinden kurtuluş önündeki başlıca engel, Sayın Çiller'in Refah Partisine kişisel borcudur. Peki, Doğru Yol Partisinin millete borcu yok mu?! Doğru Yol Partisinin laik, demokratik cumhuriyete borcu yok mu?! Doğru Yol Partisinin Atatürk'e borcu yok mu?! (DSP sıralarından alkışlar)

Hükümetten düşürülmek, eğer, gerçekçi bir durum değerlendirmesi yapabilirse, Refah Partisinin de yararına olacaktır. Refah Partililer, şimdiye kadar izledikleri politikaların, stratejilerin, kullandıkları üslubun iktidar olmaya elvermediğini gördüler; başvurdukları takıyyelerin kimseyi kandırmadığını gördüler; adil düzen projesinin sekiz aylık iktidar sıcağında kardan adam gibi eridiğini gördüler. Bunları gören Refah Partililer, belki muhalefette yeni bir durum değerlendirmesi yapabilirler; Türkiye'nin, dünyanın ve çağın gerçekleri karşısında belki kendilerini yenileyebilme yeteneğini gösterirler.

İslam, en akılcı dindir; Refah Partisi ise, en akıldışı partidir. (DSP sıralarından alkışlar) Yeni bir muhalefet döneminde, Refah Partisi, belki daha akılcı bir tutuma yönelebilir. Bu da, hem kendisi için hem Türkiye için hayırlı olur.

Sekiz ayda, milletin büyük çoğunluğunun Refah Partisinden ve adil düzenden ne denli hayal kırıklığına uğradığını, emekli bir imam-hatibin dizeleri çok güzel bir dille anlatıyor; imam-hatipli şöyle diyor:

“Suçluları sakladılar,

Yolsuzluğu akladılar,

Yoksulları hakladılar,

Gördük adil düzeni.”(DSP sıralarından alkışlar)

Evet, millet, sekiz ayda ne olduğunu gördü adil düzenin ve “artık yeter” diyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin bu Hükümete bağımlı ve mahkûm olmadığını göstermek zorundadır. En zor koşullarda devlet kurmuş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, şimdi, Refah Partisiz bir hükümet mi kuramayacaktır... Bunu düşünmek bile istemiyorum.

Saygılar sunarım. (DSP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Gensoru önergesi sahipleri adına ve Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit'e teşekkür ediyorum.

Gruplar adına konuşmalara geçiyoruz.

Gruplar adına ikinci konuşmayı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Önder Sav yapacaktır.

Buyurun Sayın Sav. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Sav, konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; siyasal iktidarın cumhuriyetin niteliklerine karşı yapılan saldırıları önlemekte yetersiz kalması nedeniyle verilmiş bulunan gensoru önergelerini konuşuyoruz.

Görüşmekte olduğumuz gensoru, sıradan, Bakanlar Kurulunun bir eylemiyle ilgili değildir. Bugün, Anayasanın, değiştirilemeyeceğini vurguladığı Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerinin örselenip örselenmediğini ve demokratik, laik hukuk devletinin içine itilmekte olduğu tehlikeyi konuşacağız; basit siyasî çıkarları için, devletin hukukî temel düzenini din kurallarına dayandırmaya çalışan, dinî yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar ederek rejimi ateşe atmak isteyenleri konuşacağız. Biz, bu Hükümetin, ateşi söndüremeyeceğini, ateşe benzinle yaklaştığını görüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bir an önce, bu Hükümeti uzaklaştırarak ülkemizi bir kâbustan kurtarması kaçınılmaz bir ödev haline gelmiştir.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez, bir hükümet, ülkenin anayasalarına yerleşmiş temel nitelikleri zedelemesi nedeniyle suçlanıyor. Ekonomik ve toplumsal sorunlardaki beceriksizlik ve başarısızlıktan çok, demokratik, laik cumhuriyet rejimini tehlikeye sokması nedeniyle bir hükümet hesap vermeye çağrılıyor. Anayasanın 2 nci ve 24 üncü maddelerini çiğnemekten dolayı bir hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde konuşuluyor. Artık, sokakta tartışılan, evlerde konuşulan, medyada açık açık söylenen ve yazılan şeyleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde de konuşmaktan kaçınmamalıyız. Balık baştan kokar misali, Başbakanlıktan başlayarak derece derece bakanların söz ve uygulamalarından kaynaklanan tutarsızlıkları, çirkinlikleri, Hükümet ortağı bir partinin il, ilçe örgütleri ve yerel yönetimlerindeki çarpıklıkları, rejim aleyhtarı söz ve girişimleri kimse görmezlikten gelemez. Kimileri, aydınlanma devrimiyle ve onun ürünü demokratik, laik hukuk devletiyle hesaplaşmanın, teokratik devlete dönüşüm zamanının geldiğini sanıyorlar; ama, yanılıyorlar, aldanıyorlar.

Hükümetin dışpolitikadaki ilk işinin İran'a ziyaret oluşunun nedensiz olmadığı, artık daha iyi anlaşılıyor. Kaddafi'nin çadırındaki “Türkiye hâlâ esaretten kurtulamamıştır, insanları özgür değildir” türünden hakaretlere katlanmanın, diplomatik nezaketten değil, belli bir dünya görüşünden kaynaklandığı, artık iyice görülüp anlaşılıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir bakan, Irak'taki uygulamalardan esinlenerek, Kur'an'ı ezberleyen mahkûmların kesinleşmiş cezalarından indirim yapmaya özenmiş; demokratik, laik hukuk devletinin bakanı olduğunu unutmuş, bir bedevi aşireti yöneticisi gibi düşünüp, davranmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir diğer bakan “yaşasın Hizbullah; laiklik gidecek şeriat gelecek; cumhuriyet Sıvas'ta kuruldu, Sıvas'ta yıkılacak” diye bağırarak, 35 kişiyi bir otelde kıstırıp, yakan tutuklu sanıkları ziyaret edip, onları ve onlar gibi düşünenleri yüreklendirmekte sakınca görmemiştir.

Bir bakan da, Millî Eğitim Şûrasının kararlarını, plan hedeflerini yok sayıp, Mısır El Ezher Üniversitesinin mezunlarına ülkemizde sınıf öğretmenliği yapma hak ve olanağını tanımakta sakınca görmemiştir.

Bir diğer bakan, askerlerin bir ilçede yaptırdıkları Atatürk anıtını çok görmüş, bunu zorbalıkla eşdeğer bulduğunu söylemekte sakınca görmemiştir.

Laikliğin güvencesi olduğunu söyleyen Başbakan Yardımcısı da, bir elinde tespih, bir elinde Kur'an, kulağında da ezan sesi edebiyatıyla göstermelik teravi namazları kılarak, bu yarışa katılmıştır.

Başbakan da, kurban derisi toplama yetkisinin Türk Hava Kurumundan alınmak istenmesine karşı çıkanlara “çarpık kafalılar” Taksim'e cami yapılmasının mahzurlarını gösterenlere “yapılmasın” diyenlere “yapılmasın diye kuduruyorlar” diyor; Taksim'e cami istemeyenleri “fosil” ilan ediyor; sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık eylemine katılanlara da “fesatçı” diyor; laik bir devletin Başbakanı olduğunu unutup, tarikat şeyhleriyle, Başbakanlık konutunda iftar sofrasında buluşmakta da sakınca görmüyor...

CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) - Bütün millet bunları dinliyor, merak etme!..

ÖNDER SAV (Devamla) - Bütün millet bunları dinlesin diye söylüyoruz; şimdi, neyi dinlemeniz gerektiğini de size söyleyeceğim.

CEMALETTİN LAFÇI (Amasya) - Söyle!

ÖNDER SAV (Devamla) - Diyanet İşleri Başkanının, tarikat adı altında insanların din duygularının istismar edilmesini günah sayan, bunun tevhidi bozan şeyler olduğu uyarısına da kulak asmıyor.

Siyaset adamları, devletin sosyal, siyasî ve hukukî temel düzenini din kurallarına dayandırmaya, dinî yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar etmeye yönelince, onlardan yüz bulan teokratik devlet yandaşları da, hareketlenmeye, eylemlerini bir bir döktürmeye başladılar.

Anayasanın 174 üncü maddesiyle korunan inkılap kanunları çiğnenmekte, yasaklanmış bulunan tarikatlar, şeyhlik, müritlik, dedelik, seyitlik, babalık, emirlik, büyücülük, üfürükçülük ve gaipten haber vermekle ilgili fiiller, her gün, ülkemizde, gözle görülür biçimde işlenir olmaktadır. Anılan yasak unvanları kullanıp Kur'an'da yeri olmayan tarikatlar kuranlar, devletin yasalarına göre değil, kendi kural ve çıkarlarına göre -çoğu kez İslam dinini de istismar ederek- kendilerine bendeler, kullar yaratmaya, çağdışı emellerini gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

“Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” denilerek insanlar avlanmakta; Türkiye'nin İslama göre yönetilmediği iddia edilip, şer'î esaslara dayalı devlet düzeni kurulmak istenmektedir. Laik, demokratik rejimin dinsizlik olduğu eklenerek de, bir başka boyuta taşınmak istenmektedir. İktidarın ortağı bir partinin düşünüp yapamadığını, yerel yönetimler ve örgütler gerçekleştirmekte; konular ortaya çıkıp, sorunlar başlayınca, toplumdan direnç görülünce, bunların, Partiyi, Hükümeti bağlamayacağı savunmasına geçilmektedir.

10 Kasım törenine içi kan ağlayarak gittiğini söyleyen bir belediye başkanı, demokratik laik rejime karşı olduğunu da açık açık vurgulayabilmektedir. Aynı ilde, il başkanı şeriat övücülüğü yapmakta; Başbakanı, Hizbullah örgütü militanlarının kılık kıyafetine bürünmüş, özel giysili, üniformalı korumaları karşılayıp korumaktadırlar.

En son, Sincan'da meydana gelen olay ise her şeyi ortaya sermektedir. “Laiklik virüsü bu vücuda girdi bir kere, bir iğne yapılsa ateş düşecek; yere yüzüstü yatırıp, o enjekteyi zorla yapacağız” diyen Belediye Başkanının bu sözlerini, cehaletten kaynaklanmıyorsa, masum, çocukça söylenmiş sözler olarak görme olanağı yoktur.

Sincan'daki Kudüs gecesinde İran Büyükelçisinin konuk olarak karşılanması ve “bize fundamentalist demelerinden korkmayın. Fundamentalist, Hizbullahî, şeriatçı insanlar, en akil en çağdaş ve en mümin insanlardır; Allah onlara müjde vermiş, zafere ulaşacaklar. Gençlerimiz her yerde ayakta ve inşallah, Allah, cezasını, er geç, Amerika'yla, İsrail'le her gün anlaşma imzalayanlara verecektir” şeklinde konuşma yapmasına olanak tanınması, tek başına Sincan Belediye Başkanının düşüncesi, işi ve hele hele haddi hiç değildir.

Hükümet ortağı bir partinin, burnunun dibindeki bu münasebetsizlikten haberi olmaması düşünülemez. Sincan'daki toplantıda olanlar ve Sincan'daki toplantıda seslenen yabancı Büyükelçi, 16 Ocak 1997 tarihli yasa tasarısını, bu Yüce Meclise verilmiş olan bir tasarıyı, yani, Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Antlaşması ve İlgili Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısını bilselerdi, herhalde, başta Başbakan olmak üzere bütün bakanları ve bu Hükümeti, o uyduruk sirk çadırında doyasıya yuhalarlardı.

Toplantının yapıldığı ve tiyatronun oynandığı çadırdaki dekor, ülkemiz için iç karartıcı, üzüntü ve utanç vericidir. Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerince terör örgütü olarak ilan edilen Hamas ve Hizbullah örgütü liderlerinin fotoğraflarını, posterlerini çadırın en göze batan yerine yerleştirmekte, üzerine Arapça harfler yazılı şeriatın simgesi yeşil bayrak dalgalandırmakta sakınca görülmemiştir; ama, ne yazık ki, Kudüs gecesini kutlayanlara özgür, demokrat bir vatan yaratan, ülkeyi ve Sincan'ı bugünlere getiren Yüce Atatürk'ün portresi ile Türk Bayrağı unutulmuştur. Kudüs gecesi ve Sincan kepazeliğine sahip çıkanlar, bu densizliğin hesabını vermelidirler.

Düzenlenen toplantı “Kudüs gecesi” adı altında Humeyni'nin Paris'ten Tahran'a gelişinin yıldönümüne rastlatılmıştır.

Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın evinde Cemalettin Kaplan'ın kasetinin bulunması da bir rastlantı değildir. Cemalettin Kaplan'ın, demokrasiyi bir put, Atatürk'ü bir put şeklinde simgelemesi, ifade etmesi, ayrıca “23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim, bunlar neyin bayramı; kara günlerin bayramı” diye niteleyen bir uyduruk din adamının kasetinin Belediye Başkanının evinde bulunması bir rastlantı değildir.

Sincan'da diplomatik nezaket kurallarını aşarak, ülkemizin iç ve dış işlerine karışan İran Büyükelçisi, kimden cesaret almaktadır? Selefi Muttaki'nin, yine Refah Partisinin 1988'de Konya'daki mitingine katılması ve ondan sonra gelişen olaylar üzerine istenmeyen adam ilan edilmesi örneğindeki gibi, Türkiye “efendi, kendine gel; burası, Humeyni'nin İran'ı değil; laik, demokrat, bağımsız, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti; haydi bakalım, tasını tarağını topla, ülkene dön” diyememiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Kendisine Başbakanın kalmasını rica etmiş olması, verdiği iftar yemeğinde Refah Partili yetkililerin arzı endam etmesi hiçbir şeyi değiştirmez. Erbakan'ın ve Refah Partililerin itibarı Türkiye'nin üzerinde değildir. İç ve dış işlerimize karışan, onurumuzla oynayanları kimse himaye edemez.

Sincan Belediye Başkanının tutuklanıp cezaevine girmesinden sonra, bir cumartesi günü, Sayın Adalet Bakanının kendisini ziyaret etmesini, doğrusu, bir hukukçu olarak hayret ve üzüntüyle izledim. Ziyaretin bakan sıfatıyla değil de, vatandaş sıfatıyla yapılmış olmasının söylenmesi; işi, özrü kabahatinden büyük bir boyuta getirmiştir. Görüşme günü olmayan bir günde, akrabası olmayan bir kişinin, canı istediği saatte vatandaş sıfatıyla cezaevine girebilmesi, bir tutukluyla görüşebilmesi, bizim mevzuatımıza göre olanaksızdır. Bunun insanî görev olduğunu söylemek kusuru, gafı örtmez, kapatamaz. İnsanî görevler, Sayın Adalet Bakanın aklına, Sıvas sanıkları, gemiyi kaçırma sanıkları ya da Kudüs gecesi zıpırlığı sanıkları için geliyor da; Metin Göktepe'nin duruşmaları, Manisa'daki lise öğrencileri, Ankara'daki, İstanbul'daki harç gösterisinin genç sanıkları için neden gelmiyor?!. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan artık kendisini aklayamaz; bu ziyaretiyle, Kudüs gecesi kepazeliklerine ortak olmuştur. Refah Partisinin hakkında alelusul inceleme yapıp kusursuz bulduğu Bekir Yıldız'a, herhalde, kusursuzluğunu tebliğ etmek için cezaevine gitmiştir!.. Kim bilir, belki, yargıçlar bu ziyareti önemsemezler, cumhuriyetin ilkelerine sahip çıkarlar da hüküm verirlerse, Bekir Yıldız'a cezasından indirim yapılabilmesi için -tıpkı Irak'ta ettiği tavsiye gibi- Kur'an'ın Tövbe Suresini iyice ezberlemesini tavsiye için gitmiştir!... Belki de aydınlık isteyen insanların ışıklarından, mumlarından kaçıp, karanlık yerleri tercih edip huzur bulabilmek için gitmiştir!..

“Mumsöndü oynuyorlar” diye aşağılamak, horlamak istediği; telafi edeyim derken gaf üstüne gaf yaptığı “ben Alevîlerin ananesinden bahsetmedim” dediği Alevî inançlı insanlarımızın bütün kini, nefreti hâlâ Sayın Kazan'ın üzerindedir. Yakışıksız, densiz yakıştırmalar, sözler, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili tarafından yalanlanması, özür dilenmesi istendiği halde, hâlâ özür dilenmemiş olması, Şevket Kazan'ın da, Hükümetin de yakında mumunu söndürecektir.

Hükümetin, rejimi sürüklemekte olduğu, insanlarımızı kamplaştırdığı, söz ve davranışlarının ancak birkaçına değinme olanağını bulduk. Bu söz ve davranışlara İktidar Partilerinden ne tepkiler geldi bir de ona bakalım: “Yamyam dansının, glu glu dansının kimseye faydası olmaz; mesele laiklik değil, laikliği din düşmanlığı olarak kullanmak isteyenlerin rahatsızlığıdır; bir avuç insandır, fosil olmuşlardır.” (RP sıralarından “Doğru” sesleri)

Doğru mu diyorsunuz, o zaman bu söyleyeceğime de “doğru” deyin bakalım!..

Bakanlar Kurulu üyelerinden birkaç tanesi tepkilerini seslendirmişlerdir; kendilerini kutluyorum.

Bir bakan, Sincan olayı için “rezalet, küstahlık, densizlik” diyor; türban ve Taksime cami yapılmasına karşı çıktığı için eleştirilince “Hükümette kalmak adına, üç gün fazla bakanlık yapmam; ülkeye zarar vermeyiz” diyebiliyor. Herhalde, Erbakan'a göre, ortak olduğu Hükümetteki bu bakan fosil oluyor!..

Diğer bir bakan, cumhuriyetin temel ilkelerini anlamazlıktan gelen Refah Partisine güvensizliğini ifade ediyor ve “ben, cumhuriyetin temel nitelikleri anlamında, Refah Partisine güvensizim” diyor. Herhalde, Erbakan'a göre, bu da fesatçı oluyor!..

Bir bakan da “başörtüsü ve cami meselesini siyasî bayrak yapmalarına izin vermeyeceğiz. Türkiye, Atatürk'ün çizdiği akıl ve bilgi yolunda gitmeye devam edecek” diyor. O da, herhalde, Sayın Erbakan'a göre, glu glu dansı yapıyor!..

Bir milletvekili “Koalisyon Hocaya yarıyor; Refah Partisinin dümen suyunda daha fazla gidemeyiz” diyor.

Doğru Yol Partili bir başka milletvekili ise “tankların Sincan'dan geçmesini siz tesadüf mü sanıyorsunuz; tankların geçişi, askerin rahatsızlığını gidermek için supap görevi gördü; ancak, onların sabrını zorlamamak lazım. Kimse iki adım ileri, bir adım geri atarak yol almaya çalışmasın; ona karşılık üç adım atılır” diyor; ama, ortaya, tertemiz, aklanmış bir Başbakan Yardımcısı çıkıyor “durun, çıldırdınız mı, Hükümette sorun yok; hatta, bu Hükümetin 2000 yılından sonra da devam edeceğine inanıyoruz. Refah Partisiyle seçim ittifakı bile yapabiliriz, tek parti gibiyiz” diyor; mübarek olsun!.. Koskoca Doğru Yol Partisinin tarihî misyonu, ancak böyle ufalanıp örselenebilirdi. Anlaşılan, Doğru Yol Partisinin, bundan böyle Refah Partisinin himayesine girmekten, kanatları altına saklanmaktan başka hiçbir kurtuluş yolu kalmamıştır. Neyse ki, bu Parlamento, bu Hükümeti 2000 yılına taşımayacak kadar akıllı, basiretli, demokratik, laik hukuk devletinden, hukukun üstünlüğünden yana...

Sayın Başkan, süremin dolmasına 10 saniye var; 1 dakikada tamamlayacağım.

MURTAZA ÖZKANLI (Aksaray) - Bırak biraz dedikodu yapsın.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Dedikoduyu siz yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Sav, konuşmanızı tamamlayın.

ÖNDER SAV (Devamla) -...ettikleri yemine sadık kalacak milletvekillerinin çoğunlukta olduğu bir Parlamentodur. Bu Meclis, Anayasanın, değiştirilemeyeceğini emrettiği cumhuriyetin temel niteliklerinin, laiklik ilkesinin zedelenmesine, irtica ve yobazlığın körüklenip büyütülmesine, Atatürk ilke ve devrimlerine, demokratik, laik hukuk devletine hakaret edilip saldırılmasına göz yummayacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, teokratik devletten demokratik hukuk devletine geçişin, uygarlığın, özgürlüğün, çağdaşlığın, egemenliğin ilkesi olan laiklikten asla ödün vermeyeceğiz.

Dini, toplum yaşamını düzenleyen, yönlendiren bir güç mihrakı olmaktan çıkarıp, din sömürüsüne son veren; dini, kişi vicdanını korumasına alan laiklikten, hiçbir cumhuriyetçi, demokrat, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kürsüsünde laiklik üzerine içtenlikle yemin etmiş hiçbir milletvekili vazgeçemez.

Aklın, bilimin öncülüğünü ilke edinenler, devlet işlerinde dinin üstünlüğünü bir kenara itip, devlet işlerinde hukukun üstünlüğünü gözetenler, aydınlanma devrimini yaşatacak olanlar, Cumhurbaşkanının sözleriyle “varlığını cumhuriyete borçlu olanlar” Türkiye Cumhuriyetine, Türk demokrasisine sahip çıkacaklardır.

Bu inançla, gensoru önergelerinin gündeme alınması doğrultusunda oy kullanacağımızı belirtiyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan, Ankara Milletvekili Sayın Önder Sav'a teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Rıza Akçalı'nın.

Buyurun Sayın Akçalı. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Akçalı, konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA RIZA AKÇALI (Manisa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğru Yol Partisi ile Refah Partisi arasında kurulmuş olan Hükümetle ilgili bir gensoru var. Bu gensorudaki iddia, bu Hükümetin rejimi tehlikeye attığı ve rejim için bir tehdit haline geldiği iddiası. Bu iki temel iddia üzerinde birtakım gerekçeler sıralanıyor. Bu gerekçelere baktığımız zaman, cami meselesini, başörtüsü meselesini, hac meselesini, kurban derisi meselesini, Sincan ve Kayseri söylemlerini, bu iddianın gerekçeleri olarak görüyoruz.

Şimdi, buradan bir analiz yapalım. Bu saydığımız gerekçeler Hükümetin icraatları içerisinde ne kadar var; Hükümet, bunlardan, Bakanlar Kurulu kararı olarak, kararname olarak veya bir başka şekilde, Bakanlar Kurulu iradesini yansıtacak tarzda bir icraatta bulunmuş mu?.. Sekiz aylık icraatı tarıyorsunuz, Hükümetin bu tasarrufları içerisinde, sayılan bu konularla ilgili, ülkenin rejimine yönelik, cumhuriyetin temel niteliklerine yönelik, onu, bırakın tehdit etmeyi, bırakın ortadan kaldırmayı, ona en ufak bir gölge, bir leke düşürecek bir icraatı göstermeniz mümkün değildir.

Peki, Hükümette bunlar yok; ama, koalisyon ortaklarının üyelerinin birtakım fiilleri var mı; evet, Hükümet ortaklarının bazı üyelerinin fiilleri var. Peki, Bu fiillere karşı ne yapılmış; hukuk devleti işletilmiş mi; işletilmiş. Suç unsuru tespit edilen kişiler adalete sevk edilmiş mi; sevk edilmiş. Sevk edildikten sonra, Türkiye'nin meri hukuk düzeni içerisinde işlemler devam ediyor mu; ediyor. Hatta, Dışişleri, bu konuyla ilgili görevini de yerine getirmiş mi; böylesine bir toplantıda, orada görev alan bir yabancı ülkenin dışişleri yetkililerinin Türkiye'yle ilişkisini kesecek şekilde bir işlemi gerçekleştirmiş mi; gerçekleştirmiş. Yani, başka ne isteniyor; oraya birkaç poster asıldı diye, birkaç adam asılması mı isteniyor, gerçekten böyle bir şey mi isteniyor, hukuk devletinde böyle bir yol mu isteniyor?!. Bunu anlamak mümkün değil.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ayıp, ayıp!.. Yakışıyor mu size!..Ayıp!..

RIZA AKÇALI (Devamla) - Peki, bunun dışında ne var; bunun dışında, siyasî parti mensuplarının söyledikleri var. Peki, siyasî parti mensupları her zaman konuşmazlar mı; muhalefette de konuşurlar, iktidarda da konuşurlar. Siyasî partiler konuşmak için var, ülkenin meseleleriyle ilgili düşüncelerini aktarmak için var. Eğer, siyasî partilerin konuşmalarından rahatsızlık duyuyorsak, o zaman, demokrasiden rahatsızlık duyuyoruz anlamına gelmez mi?. Demokrasi olan yerde, demokratik sistemin vazgeçilmez unsurları olan siyasî partilerin konuşmaları kadar tabiî bir şey olmaz. Bir siyasî parti, iki siyasî parti, üç siyasî parti bir araya gelip koalisyon kursalar, sınırları belli olan, çerçevesi belli olan, protokolü belli olan, programı belli olan bu koalisyonun icraatlarının dışında, bu siyasî partiler, hiçbir şey söylemeyecekler mi?.. Söyledikleri zaman, her söyledikleri, bu Hükümetin icraatıyla eşdeğer tutulup Hükümetin sorumluluğu altına mı konulacak?. Böylesine bir yol, böylesine bir yöntem mümkün değil. O zaman, siyasî partilerin söyledikleri olabilir. Bir siyasî partinin söylediğine, diğer siyasî parti cevabını verir; ona, diğeri cevabını verir; bu, demokrasidir; bu, demokrasinin rengidir. Bunu, bir rejim bunalımı gibi algılamak, bir sistem bunalımı gibi algılamak son derece yanlıştır.

O zaman, bu analizi yaptığımızda, bu gensoruların hukukî dayanaktan yoksun olduğunu; yani, hukukî anlamda muallel olduğunu görüyoruz. O zaman, üzerinde fazla durmaya lüzum yok; ama, bunu, Hükümetin, hukukî anlamda bir muahezesi yerine, biz, bundan siyasî amaç bekliyoruz diyorsanız -tabiî, ona da bir başka analizle, bir başka yaklaşımla cevap vermek lazım- o zaman şikâyetçi olduğunuz, din, laiklik gibi meseleleri siyasal platforma çekme gayretini siz gösteriyorsunuz demektir; bu önergede bunu gündeme getirmekle, laikliği ve inancı siyasetin malzemesi haline getiriyorsunuz demektir.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Ne olduğunuz belli değil zaten...

RIZA AKÇALI (Devamla) - Şimdi, Doğru Yol Partisi olarak, biz, bu kavgada taraf değiliz, Türk Milleti de taraf değil, Türk Milletinin böyle bir kavgası, böyle bir derdi de yok; ama, ülkede meydana getirilmeye çalışılan gerilimi düşürmek için, milletimizin arasına sokulmaya çalışılan nifak tohumlarını söndürmek için, barışı, huzuru, hoşgörüyü, kardeşliği tekrar ülkede egemen kılmak için, milletimiz için, ülkemizin geleceği, sağlığı için böyle bir kavgaya müdahale etmek gereğini duyuyoruz, Doğru Yol Partisi olarak ve toplumsal mutabakat adına, böyle bir olayın içerisinde biraz daha sağduyuyla meseleye yaklaşmanın gereğini ifade ederek birkaç cümle söylemek istiyoruz.

Evet, bir gerginlik var mıdır; bir gerginlik vardır. Peki bu gerginlik sunî midir; evet, bu gerginlik sunîdir. Peki, bu gerginliğin meydana getirilmesinde Hükümetin suitaksiri var mıdır? Vardır veya yoktur tartışılabilir...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayır, o yanlış...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Bir tane olur, bir tane...

RIZA AKÇALI (Devamla) - Sebep olan o kadar önemli midir?

ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) - Sütten çıkmış ak kaşıksınız siz!..

RIZA AKÇALI (Devamla) - Gerginliği sürdürmek, tırmandırmak, Türkiye'ye, Türk insanına ne yarar sağlar? İşte, buradan meseleye yaklaşmakta, sağduyuya meseleyi indirgemekte fayda var. Bu gerilimin kimseye faydası yoktur. O zaman, gerilimi düşürecek, tansiyonu azaltacak bir konsensüse, bir uzlaşmaya, bir ortak zeminde buluşmaya ihtiyaç var. Nedir ortak zemin; bu ortak zemin, Anayasada da tarifini bulan, demokrat, laik, sosyal hukuk devleti... Bu kavramda, bu tabanda, bu bazda, hepimiz buluşmalıyız.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Oraya bakarak söyle Sayın Akçalı!..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bunu, ortağınıza söyleyin!..

RIZA AKÇALI (Devamla) - Ancak, bunu yaparken kavramları karıştırmadan, kavramları birbirinin içine sokmadan yapmalıyız ve demokratik, sosyal, laik hukuk düzenini, devletin bu ana tarifini, hürriyetlerin, özgürlüklerin, Türkiye'nin daha ileriye yükselmesinin bir başlangıcı, bir eşiği olarak mı kabul edeceğiz; yoksa, yasaklamaların, baskıların bir kapısı, onun bir tarifi olarak mı kabul edeceğiz? İşte, en önemli meselemiz, üzerinde tartışarak çözüm bulmaya çalışacağımız ana mesele budur. Bu kavramlar, hiçbir zaman yasaklamaların kaynağı olmamalı; hiçbir zaman, insanların rahatça, özgürce hürriyetlerini yaşayabilecekleri, inançlarını, ibadetlerini yapabilecekleri bir ortamın yasaklanmasına, onların üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasına zemin teşkil etmemeli; tam tersine, bu ülkede yaşayan herkesin, bu ortak bazda beraberce yaşayabileceği, huzur içerisinde yaşayabileceği, birbirini anlayabileceği, birbirini sevebileceği, birbirine saygı gösterebileceği, birbirine tahammül edebileceği bir ortamın tarifi olmalı -işte, bu noktada birleşmeyi teklif ediyorum- ki, bunlardan bir tanesi demokratik tarifidir.

Demokrasiyi biraz açalım, tarif edelim; ne anlıyoruz, ne anlamamız gerekir demokrasiden... Demokrasi isterken, farklı seslere tahammülsüzlüğü anlarsak, bunun adı totaliter rejimdir, demokrasi olmaz. Bizim söylemediğimiz, başkasının söylediği sözlere tahammül etmeden “bunları söyleyemezsiniz, bunları söylerseniz, işte, şöyle olur, böyle olur” yaklaşımını, demokrasiyle bağdaştırmamız mümkün değil.

Az demokrasi çok demokrasi de olmaz; yani, az hamile çok hamile olmayacağı gibi, demokrasi ya vardır ya yoktur. Demokrasinin azı çoğu olmaz. Dolayısıyla, demokrasi varsa, demokrasinin çerçevesinde, demokrasinin en ileri mertebesinde hepimizin ittifak etmesi lazım.

Bir de Türkiye'de, farklı zamanlarda, farklı demokrasi anlayışları var. İşler yolundayken, her şey sütlimanken, herkes, çok daha ileri demokrasi konusunda büyük bir gayret içerisinde, büyük bir hamle içerisinde; ama, bir de birinci zaman demokrasisi var; bir şeyler harekete geçtiği zaman, yasaklamalar, kısıtlamalar, baskılar, hepimizin kafasında bir anda yer etmeye başlıyor; acaba, demokrasiyi bu kadar vermekte fazla hata mı yaptık gibi yaklaşımlar içerisine giriyoruz. Bir kere, bu çifte standarttan, Türk demokrasisinin, Türk aydınının, Türk siyasetçisinin çıkması lazım.

Demokrasi olsun; ama, benim istediğim, benim söylediğim varsa demokrasi olsun; yoksa, demokrasi bizim için fazladır... Bu çifte standardın da sona ermesi lazım.

Biri konuşunca “rejim tehlikeye giriyor” diyorsanız, birileri konuştuğu zaman “rejim elden gidiyor” diyorsanız, o rejim demokrasi falan değildir; bu konuda kendi kendimizi aldatmayalım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Demokrasi, insanların konuşmasından gocunmaz; insanların konuşması için demokrasi vardır. Demokrasi, kendisinin eleştirilmesinden de komplekse kapılmaz; çünkü, demokrasi, çok evrensel, çok güçlü, çok kuvvetli bir sistemdir, rejimdir. Demokrasi, insanlar konuşabilsin diye vardır; yoksa, insanlar konuşamasın diye demokrasi olmaz. Demokrasi, halka inmektir; demokrasi, halka güvenmektir; demokrasi, halkla bütünleşmektir. Dolayısıyla, halkına güvenen, halkına inanan, halkıyla bütünleşebilen siyasîlerin, partilerin demokrasiden korkuları olmaz, demokratik rejimden korkuları olmaz; çünkü, insanından korkusu yoktur. Ama, tabanınızı kaybederseniz, dinamiklerinizi kaybederseniz, o zaman, irreel, irrasyonel dinamiklerden medet ummaya başlarsınız, o zaman evhamlara kapılırsınız, o zaman korkulara kapılırsınız. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bu ülkede, kavram kargaşasının bizi getirdiği noktada, 1980 olaylarını anımsamadan geçmek mümkün mü?.. Bir sağ-sol lafından, Türkiye'de,10 binin üzerinde insan kayboldu, genç nesil kayboldu; bir çatışma ortamında, bir kavram kargaşasında, insanlar birbirine düşürüldü. Şimdi, bu 10 binden fazla gencimizin kaybolmasından, kim, ne kazanmıştır? Ülke ne kazanmıştır? Bu soruların cevabını derin bir şekilde düşünerek kafamızda, zihinlerimizde, vicdanlarımızda vermemiz lazım.

Şimdi ise, Avrupa Birliğine girmek üzere olan bir Türkiye, bunun mücadelesini yapan bir Türkiye, daha ileri ülkeler seviyesinde yer alma iddiasında olan bir Türkiye, Orta Asya ülkeleriyle daha sıkı bağlar içerisinde, oralarda nüfuz sahibi olmaya çalışan bir Türkiye, genişleyen NATO'nun içerisinde yer almaya çalışan bir Türkiye, bunun hamlelerini yapan bir Türkiye, bunun paralelinde gerici, laik, darbe söylemlerine sıkışan bir Türkiye... Böyle bir talihsizliği, böyle bir yanlışlığı ülkenin tekrar yaşaması reva mıdır?.. Bunu, vicdan sahibi bütün arkadaşlarımıza soruyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Bu, siyaset midir, bunun adına siyaset denir mi?!

ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) - Bizim size sormamız lazım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sizin eseriniz.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Biz size soruyoruz.

RIZA AKÇALI (Devamla) - Demokratik, laik cumhuriyette bir diğer kavram, laiklik... Laiklik nedir; laiklik, bir kere, devletin yapısına ilişkin bir husustur, devletin yapısal düzenlemesinin bir unsurudur; bu bir. İkincisi, insanların, din ve vicdan hürriyetlerini, dinî ibadetlerini istedikleri gibi yapabilmelerini, istedikleri gibi inanabilmelerini teminat altına alan, devlet teminatı altına alan yasal bir düzenlemedir, devletin düzenlemesidir.

Laik devlet, ne kendisi inançlara müdahale eder ne de başkasının inançlara müdahale etmesine meydan verir. Laiklik, kimsenin kimseyi korkutacağı bir araç da değildir. Laikliği, Demokles'in kılıcı gibi, insanların tepesinde bir korku unsuru olarak kullanamazsınız. Zaman zaman ülkede bu yanlışlıklar yapılmıştır; ama, artık, böyle yanlışlıkların sona ermesi lazım.

Laiklik din de değildir, laiklik dinsizlik de değildir; laiklik bir kalkandır, laiklik bir şemsiyedir. Laiklik, bütün inançlara, bütün inanç sistemlerine, hatta inançsızlık sistemlerine bir şemsiyedir. Yeter ki, o ülkede yaşayan insanlar inançlarını rahatlıkla yaşayabilsinler, kimse kimseye karışmasın, kimse diğerini herhangi bir şekilde hor ve hakir görmesin ve bir diğerinden rahatsız olmasın. Eğer, inançlara siyasî baskı uygularsanız -ki, dünyanın pek çok yerinde benzer uygulamalar olmuştur, zaman zaman Türkiye'de de olmuştur- inançlara siyasî baskı kurarsanız, o zaman, dini siyasallaştırma anlamında bir hamleyi, bir hareketi başlatmış olursunuz. Bu, yanlıştır, bunun yapılması doğru değildir.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Oraya dön, bir daha tekrar et!..

RIZA AKÇALI (Devamla) - Bunun öbür tarafında, din adına siyaset yapmaya kalkarsanız, herkesin mukaddes malı olan dini kendi inisiyatifiniz altına almaya, onu kendinize mal etmeye kalkarsanız; o zaman, insanların dine düşmanlığını artırırsınız, onları husumete sevk edersiniz, hem dine hem ülkeye zarar verirsiniz. Bu da yanlıştır, bu da doğru değildir.

Beri yandan, laiklik adına dinin mukaddeslerine karşı çıkarsanız, teokratik devlet düzenine karşıyım anlayışı içerisinde “kahrolsun şeriat” diye bağırırsanız, o zaman, dindarları, inananları rencide edersiniz. Bu, yanlıştır, bunda vebal vardır, suç işlersiniz. (RP sıralarından alkışlar)

Peki, din ve vicdan hürriyetine müdahale olursa, birileri din ve vicdan hürriyetine müdahale ederse, devlet açısından, hukuk açısından bu ne demektir; bunun manası, mülkiyet hakkına tecavüzde ne oluyorsa, bunun karşılığında da o olur; yani, hukuk karşınıza çıkar, hukuk devleti karşınıza çıkar, kanunlarda yazılı suçlar karşınıza çıkar, onlarla ilgili müeyyideler karşınıza çıkar. İnananlar, inanmayanları, efendim, bunların da sayısı çoğalıyor; ben, bunları tehlike olarak görüyorum diyemez; derse, onun kendi sorunudur.

İnanmayanlar da, efendim, bu ülkede inananların sayısı artıyor; ben, bunları tehlike olarak görüyorum diyemez; bunu derse, onun kendi sorunudur.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Bakanlık yapmışsın... Ayıp, ayıp!.. Nereden çıkarıyorsun!.. Böyle bir şey mi var Türkiye'de!..

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Aydan mı geldin Rıza!..

RIZA AKÇALI (Devamla) - Bu, rejimin problemi değildir; bu, olsa olsa, o kişilerin kendilerinin problemidir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Bu tarifleri hepimizin ortaya koyması, bunun etrafında, çifte standartta değil...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akçalı, konuşmanızı tamamlayın efendim.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Aydan geldi herhalde?!

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Var mı Türkiye'de inanlar -inanmayanlar diye!.. Bakanlık yapmış bir insan bunu söyler mi!..

RIZA AKÇALI (Devamla) - Olabilir... Bu ülkenin yüzde 99'u Müslümandır; Hıristiyan olan, Musevî olanlar da vardır; olabilir ki, herhangi bir inanç sistemine mensup olmayanlar da vardır; bunların da laik sistem içerisinde korunması söz konusudur, İslamiyetin de ifade ettiği anlam budur; ben, bunu söylemeye çalışıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Siyaset, inançların hizmetinde olmalıdır diyoruz; çünkü, Anayasanın emridir, din ve vicdan hürriyeti anayasanın teminatı altındadır; anayasal teminat içerisinde ülkeyi yönetenlerin görevi, insanların inançlarını rahatlıkla yerine getirebilecekleri vasatın temin edilmesidir. Bu da, hiçbir zaman, dinin siyasete alet edilmesi değildir, kimse bundan evhama, kuşkuya kapılmasın.

Yanlışlar olmuştur, yanlışlar olabilir, bundan sonra da yanlışlar olacaktır. Peki, çare, demokrasiden, laik düzenden vazgeçmek mi; yoksa, hukuk kuralları içerisinde kalarak, hukuk devletinin icaplarını yerine getirerek, suçun şahsiliği prensibi içerisinde, kim suçluysa ona ceza vermek mi?..

İşte, bu gensoru oylaması bir güvenoylaması değil, burada oylanacak bu gensoru oylaması, halktan kopuk, tekparti özlemli, marjinal bir siyaset anlayışıdır. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Hükümetimiz ve Meclisimiz, burada, ciddî bir sınav verecek; siyasî evham ile siyasî akıl oylanacak ve ben inanıyorum ki, bu Meclisten siyasî akıl galip gelecektir ve ülkenin önünü açacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan, Manisa Milletvekili Sayın Rıza Akçalı'ya teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Akçalı'nın konuşmasında, 1980 öncesi meydana gelen anarşik olaylarda, 10 binden fazla gencimizin hayatını kaybettiği ifade edildi. Meclis tutanaklarının, o dönemle ilgili araştırma yapanlara yanlış bir kaynak teşkil etmemesi için, doğru rakamı ifade etmeye çalışacağım. 1980 öncesi anarşik olaylarda hayatını kaybeden vatandaşlarımız sayısı 5 binden çok; ama, 6 binden azdır.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Az mı yani!..

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, gruplar adına şu ana kadar herhangi bir söz istemi gelmemiştir.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, ANAP Grubu adına, Sayın Güner konuşacak.

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Güner, konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına, Muhterem Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yüce Mecliste temsil edilen Cumhuriyet Halk Partili ve Sosyal Demokrat Partili arkadaşlarımız tarafından verilen bu gensoru görüşmesinin ortaya çıkardığı birkaç acı gerçeği, öncelikle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, iktidar olmak, çok ciddî bir olaydır. İktidar olmanın birinci şartı, memleket meselelerine ciddî bir biçimde hazırlanmak ve hazırlıklarınızı iktidar olduğunuz zaman uygulayacak kararlılığı ve iradeyi göstermektir...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, çok gürültü var; niye ikaz etmiyorsunuz...

BAŞKAN - Sayın Güner, bir saniye efendim...

Sayın Bakanlar Kurulu üyeleri, şu anda, Hükümetle ilgili bir gensoru önergesi üzerinde müzakere yapıyoruz; herhalde, Genel Kurulda hazır bulunan sayın bakanlarımızın öncelikli işi, bu görüşmeleri takip etmektir.

Buyurun Sayın Güner...

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, hatibin konuşmasıyla ilgili bazı belgeler, konuşmamızın konusudur; arz ederim! (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bunu dışarıda yapabilirsiniz; Genel Kurul salonunda sükûneti muhafaza etmemiz lazım.

EROL ÇEVİKÇE (Adana) - Bu konuda bile, sıkılmadan, Sayın Başkana cevap veriyorsun!..

AYHAN FIRAT (Malatya) - Mercedesten bahset, Mercedesten!..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güner.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, açıkça görünen şudur: Refah Partili arkadaşlarımız aşırı derecede hassasiyet gösteriyorlar. Demokrasinin birinci şartı, özellikle sayın bakanların çok soğukkanlı, serinkanlı olmasıdır.

Türkiye'nin gerçeklerine çarpan Refah yönetimi, ekonominin problemleri, kültür problemleri, dışpolitika problemleri karşısında çaresiz kalınca, ne yazık ki, özellikle belediye yönetimleri eliyle, birtakım yanlış işlere girmiş ve Türkiye'nin gündemi, huzurunuza gelen laiklik tartışmasıyla yepyeni bir biçim almıştır.

Değerli arkadaşlarım, hazırlıksız olma hali öylesine kesin ve ortadadır ki, muhalefet yıllarında ne vaat ettilerse aksini yapmakta; iktidar olduklarının ertesi günü Çekiç Güç'ü kaldıracağını vaat eden sayın Refah Partililer, Çekiç Güç'ün adını Çevik Güç yapmakla meseleyi çözdüklerini zannetmektedirler.

Döviz fiyatları yükselmektedir. Faizin adı nemaya çevrilmiştir; ama, faiz, yine de büyümeye devam etmektedir.

Dışpolitika bir seri çıkmaz labirentle iç içedir ve ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugün, dışpolitikada, sadece, dünya siyasetinin terörist ilan ettiği devletlerle ilişki kuran, irtibat kuran bir devlet haline gelmiştir.

Şimdi, çok acıdır, Refah Partisinin bazı sözcüleri, bazı milletvekilleri, sorumsuz bir biçimde hareket etmektedirler. Bu arkadaşlarımızın bir kısmı Atatürk inkılaplarını, Atatürk'ün kimliğini, Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini yerden yere vurmayı bir başarı zannetmektedirler.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyeti kuran kadrolar, Trablusgarp Harbinde, Balkan Harbinde, Cihan Harbinde, Kurtuluş Savaşında toplam onbeş yıl kan ve barut kokusu içerisinde, insanımızı, mukaddeslerimizi, coğrafyalarımızı tanıdılar ve cumhuriyeti kurarken, milletin temel değerlerine büyük saygı gösterdiler. Ne yazık ki, onları layık olmadıkları şekilde kötülemeyi üslup haline getirenlere karşı, Refah Partisi yönetimi ciddî tedbirler almamaktadır ve siyasî oy endişesiyle, bu şuursuz konuşmalar, her gün memlekette yeni bir yaranın açılmasına sebep olmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanları içerisinde ilk teravi namazı kılan Sayın Erbakan değildir; ama, Süleymaniye Camii dururken, Taksim'e çadır kurarak çadırda teravi kılmak, herhalde Kaddafi'den ders alındığı çadır kültürünün bir devamı olsa gerektir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Bakan, çadır, Türk geleneğinde vardır.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bugün, Hükümet tam bir çıkmazdadır; açık, kesin, inkâr götürmez başarısızlıkları ortadadır. Refah yönetimi, kültür hayatımızda milleti millet yapan hangi değer varsa, onu çok rahat çatışma konusu yapabilmektedir.

Ekonomide iflasla karşı karşıyayız. Türkiye'de sanki -Allah korusun- bir Marksist rejim varmış, Türkiye Türkistan olmuş, Türkiye'de hiç cami yapılmıyormuş gibi, cami yapmayı bir numaralı iş halinde takdim edebilmektedirler.

Arkadaşlarım, samimî olalım, dürüst olalım ve Müslüman olmanın birinci şartının, Yüce Peygambere verilen ahlâkı zirvede anlamak olduğu gerçeğini bilelim.

Şimdi, ben, burada, bu gerçekleri söylerken, sizin oturduğunuz yerde, bana ulaşacak kadar yüksek sesle konuşmanız hakikati örtmeye yetmiyor. Hakikat vicdanınızı rahatsız ettiği için konuşmayı tercih ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, İslam Yüce Allah'ın dinidir. Bu Yüce İslam dininin sahibi, muhafızı Allah'tır. Hem “yüzde 99'u Müslüman millet “ diyeceksiniz hem Sayın Erbakan, her vesileyle 65 milyon Müslüman kardeşinden bahsedecek, sonra da İslamın muhafızlığını sadece kendinize tahsis edeceksiniz. İşte, sizinle anlaşamadığımız temel çizgi budur.

Ne yazık ki, bu ülkede Anavatan Partisinin iktidar olduğu yıllardaki kültür hayatımızla, ekonomi hayatımızla ilgili huzur şartlarını bizden sonra gelenler altüst ettiler. Çok acıdır. Biraz önce, burada, bir eski bakan arkadaşım konuştu ve gözümün önüne 1994 Taksim Mitingi geldi. Taksim Mitinginde, DYP, o günkü SHP ve MHP birleşmiş, yine “kahrolsun şeriat” sesleri yükselmişti. Bu bölücü hareketlerin Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmadığına inanıyoruz ve Türkiye'yi boğan cehaletten, kavram kargaşasından, gelin, hep beraber çıkalım diyoruz.

Aziz arkadaşlarım, Türk Ceza Kanununun 141, 142 ve 163 üncü maddeleri, bizim düşünce hayatımızı dondurmuştur. Ne yazık ki, 141 ve 142 nci maddeler sebebiyle, Türk düşünce hayatı, dünya sosyalist kültürüne hiçbir orijinal eser verememiştir. Türk Ceza Kanununun 163 üncü maddesi de, aynı şekilde, dinî düşünce hayatımızı öldürmüştür ve büyük bir kültür birikimine sahip olmamıza rağmen, dünya düşünce âlemine İslamî konularda tek bir tefekkür eseri verememişizdir.

Düşünce dünyamızı katleden, Türk Ceza Kanununun 141,142 ve 163 üncü maddelerini kaldıran ANAP İktidarıdır. Anavatan Partisinden sonra gelen iktidarlar, meseleyi bu ciddiyette ele alabilselerdi, ANAP'ın dışpolitikadaki dengeli tutumunu devam ettirselerdi ve Anavatan Partisinin -bütün tahribata rağmen- temellerini çok ciddî bir biçimde koyduğu ekonomi stratejilerini devam ettirebilselerdi, Sayın Erbakan'ın vaat ettiği yüzde 14 kalkınma hızına ulaşmamız mümkün olabilirdi. Şimdi, biz, dikkatli bir biçimde, Sayın Erbakan'ın vaat ettiği bu yüzde 14 kalkınma hızının takipçisiyiz.

Aziz arkadaşlarım, Türkiye'deki, bugün, bu gensoru vesilesiyle ifade edilen görüşlere, ilmin ve hakikatin sesini sunmayı, ilmin ve hakikatin ışığını tutmayı bir görev biliyoruz; çünkü, ilim olmadan, ilmin sözü dinlenilmeden doğruya ulaşmak, huzuru sağlamak mümkün değildir.

Din lisanında şeriat, Allah'ın kulları için vazettiği dinî, dünyevî ahkâmın heyeti umumiyesidir. Bu itibarla, şeriat, din ile müteradif olup, hem “ahkâmı asliye” denilen itikadiyyatı hem de “ahkâmı feriyyei ameliye” denilen ibadet, ahlak ve muamelatı ihtiva eder. Bununla beraber, tabirin, yalnız ahkâmı feriyyeye (İbadet, ahlak ve muamelat) söylenilmesi dahi mümkündür. “Ahkâmı şeriye” denilince, kanunu ilâhî hükümleri manasını anlamak lazımdır.

Ansiklopedilerde ise, şeriatı, akla dayandıranlar vardır, imana dayandıranlar vardır. Neticede, Kur'an-ı Kerim ve hadisi şeriflerin dışında, şeriatı dayandıracağınız kaynak yoktur. Buna, zaman içerisinde icmai ümmet ve kıyâsı fukahâ eklenmiştir.

Demek oluyor ki, şeriat denilince, metafizik kabullerle günlük hayatı düzenleyen hukuk anlaşılmaktadır.

Gelelim laikliğe. Avrupa'da Ortaçağ ve Yeniçağın başlangıcında, ruhban sınıfının devleti idare etmeye kadar varan arzusuna karşı, dinin amme hayatının düzenlenmesindeki yetkisini sınırlama gayretlerinin başarıya ulaşması sonunda, ulaşılan netice laikliktir. Rönesans düşünürleri ve Luther, Calvin, Zwingli gibi reformistler, kilisenin devlet üzerindeki kudretini asgarîye indirerek, devleti laik hale getirmişlerdir. Böylece siyasî iktidar, dinî iktidardan ayrılmıştır. Laik devlet, kilise hâkimiyetini siyaset sahnesinden çekince, din hürriyeti, inanç hürriyeti daha geniş bir biçimde yaşanır olmuştur.

Laik devlet, inanç hürriyetini, insan hakları arasında kabul edip, hürmet etmeyi kabul eden devlettir. İman ve ibadet, mutlak serbestliğe sahiptir. Bu sebeple, birkısım yanlış anlaşılmaları, bu kürsüden düzeltmeyi elzem görüyoruz.

Biz, Anavatan Partisi olarak şuna inanıyoruz: Kişiler laik veya antilaik olamaz; ancak, devlet laik veya antilaik olur. Laik misin, Müslüman mısın suali, saçma, akıldışı bir sualdir. Laik devlette vatandaş, kendi özel dünyasında istediği imanı ve itikadı yaşar.

“Kahrolsun şeriat” denilemez; çünkü, ekseriyeti Müslüman olan milletin, İslam imanına, bu söz, bir tecavüz teşkil eder; laik devlet böyle bir tecavüzün yapılmasına müsaade edemez.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinde düşünce, inanç ve ibadet hürdür. Çok şükür, 65 bin camimizde ezan okunmakta, beş vakit namaz kılınmakta, Kur'an-ı Kerim tilâvet edilmektedir; çünkü, devlet, laiktir.

Mecelle-î Ahkâm-ı Adliyede yer alan akitlerden, Medenî Kanunda ve özel hukuk mevzuatında mevcut ve amme intizamı hükümleri dışında düzenlenmiş Medenî Kanun hükümleri, kişiler arasında akit serbestliğine mevzu olabilir; bu değişikliğin şeriat ile alakası yoktur.

Laik devlet, dine, esaslarına, ibadet şekillerine müdahale edemeyeceği gibi, “şeriat devleti isteriz” sözü de kesinlikle laikliğe aykırıdır.

Osmanlı Devleti teokratik bir şeriat devleti değildi; cihangir bir devletti, kanunnamelerle idare ediliyordu; askerî nizamı, ihtiyaçtan doğmuştu; arazi hukuku, zaman zaman değişen amme mülkiyeti esasına dayanıyordu. İran'da, şimdi olduğu gibi, gaip bir imamın zuhuruna kadar, Ayetullahûl Uzma'nın taklit makamı olması inancı gibi, nevi şahsına münhasır bir şeri devlet değildi veya Suudî Arabistan gibi Vehhabî inancına bağlı bir devlet de değildi.

Biz, Anavatan olarak, diyoruz ki, Anayasada yer alan laiklik çerçevesinde, vatandaşın din ve vicdan hürriyetine kesin saygı ile mukaddesata asla sövülmeden, mukaddesat asla horlanmadan ve mukaddesat asla İran'a veya Suudî Arabistan'a çekilmeden, kendi güzel Müslümanlığımızı yaşayalım; istediğimiz bu. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, laik devlette meri mevzuatın fıkıh ahkâmına göre yeniden düzenlenmesini istemek, şeriatçılıktır. Osmanlı Devletinde kanunlar, devletin ve halkın ihtiyacına göre tanzim edilirdi. Fatih'in Veraset Kanunu gibi, bunun pek çok örneğini vermemiz mümkündür. Nitekim, Bursa Kanunnamesinde -dikkat buyurunuz- aynen şöyle deniyor: “Suçlu ve sanıkların suçları vilayet kadısı katında sabit olmadan, cezalarını infaz eylemeye kalkışmak, şeri şerife ve devlet örfümüze aykırıdır.” Yani, Osmanlı düzeninde şeri şerifle beraber, devlet örfü vardır. Sadece, suçlu veya sanıkları -temerrüt göstererek yapılan davete rağmen mahkemeye gelmemekte ısrar ederse- cebr ile, ancak işkence yapılmadan, mahkemeye getirmek yasak değildir.

Osmanlı Devletinde, dünyanın ilk esnaf kanunu, belediye kanunu, standartlar kanunu gibi, -Peygamberin gününde, asrı saadette mevcut olmayan- kanunlar kabul edilmiştir. Mesela, devletin vahdet ve kudretine karşı olduğu kabul edilen kardeş ve oğulların katli yolundaki kanun da çıkarılmıştır; aynı ailenin uzun saltanatının sebebi de budur. Devşirme Kanunu da, Osmanlı Devletine has bir tatbikattır.

Sayın milletvekilleri, tarihî gerçekleri bilmeden, tarihî gerçekleri ilmin ışığında anlamadan, tarihle ilgili yorumlar yapmak ve günümüzle ilgili sağlam hükümler ifade etmek mümkün değildir. İnanan insanlar, inançlarını, hayatın her noktasında tatmin edebilirler. Kur'an-ı Kerim, anayasa değildir, devletin kuruluş ve teşkilatını da düzenlememiştir. Hilafet mevzuu bunlardan birisidir. Arazi rejimi Hazreti Ömer'in içtihadıyla teessüs etmiştir. Osmanlı arazi rejiminin teferruatlı esası da, büyük hukukçu Ebussuud Efendinin Hazreti Ömer fetvasına benzer fetvalarıyla belli edilmiştir.

Devletin gücü azaldıkça, kapitülasyonlar hukuk sahasına girmiş ve bir devre, kaza sistemi ikiye bölünmüştür. Bugün, Türkiye'de birden fazla hukuk sistemi olmasını savunanlar, yaşamış olduğumuz tarihî tecrübeleri yeterince incelememiş ve tarihten gerekli dersi almamış olan, ideoloji körlüğüne saplanmış olan zihinlerdir. Türkiye, tek hukuk sistemine, büyük acılar, büyük çilelerle ulaşmış ve bütünlüğünü ancak böylece sağlayabilmiştir. Peşin ve parçalayıcı hükümlerle millet huzurunda münakaşaya girmek, hataların en büyüğüdür.

Bize göre, Türkiye'yi mezhep ihtilafıyla, laik olan-laik olmayan kavgasıyla, “kahrolsun şeriat” diyebilen cahillerin yarattığı ayrılıklarla veya devletin temin ettiği dinî serbestiyi yetmez bulup, şerî esasları vicdanında ve kendi dünyasında yaşamak yerine, devleti İranlaştırma gayretine girerek milleti bölmek isteyenler, bunlara karşı kesinlikle mücadele vermemiz gereken, milletimize karşı en büyük kötülüğü yapmak isteyenlerdir; bu kötülüğe fırsat verilmemelidir. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, işte, biz, Anavatan Partisi olarak, vatandaşımızın din ve vicdan hürriyetine mutlak saygı duyuyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Anayasada yer alan demokrat, laik, sosyal hukuk devleti olduğu ilkelerini sonuna kadar savunacağımızı beyan ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, laiklik, Amerika ve Fransa tecrübelerinden farklı birtakım şartlarda gelişmiştir; daha çok Fransız modeline yakındır; ancak, laiklik gelişirken, Avrupa'da olduğu gibi, karşısında çok ciddî, teşkilatlanmış bir kilise yoktur ve Selçuklu-Osmanlı tatbikatında başka dinleri ezen bir hegemonya anlayışı da yoktur. Bu sebeple, devletin açık bir din tercihi her zaman var olmakla birlikte, farklı dinler ve farklı mezhepler karşısındaki serbestlik ve hoşgörü geleneği sebebiyle, laiklik, rahatça teessüs edebilmiştir. Böylece, Osmanlı Devletinde bir nevi fiilen yaşanan laiklik, cumhuriyet devrinde müesseseleşmiştir.

Bugünün sıkıntısı nedir? Bugünün sıkıntısı tek taraflı değildir. Bir yanda, Kur'an, hadis kitapları ve diğer dinî eserlerde yer alan her bilginin değişmezliği esasına inanan insanlarımız ve bunu destekleyen akademi üyelerimiz var; bir yanda da, dini tamamen yok farz edip, herşeyi insan aklı ve tecrübesiyle yeniden kurma iddiasını sürdüren insanlar ve bunların akademisyenleri var. Bunun orta yolunu bir türlü bulamıyoruz ve bu yolu bulma gayretlerinin önüne çıkıyoruz. Arkadaşlarım, bizi kurtaracak olan, bu yolu bulmaktır. Bu, büyük bir telifçiliktir; tarihî tecrübelerin ışığında, modern hukukun insanlara tanımış olduğu inanç ve ibadet hürriyetine saygıdır.

Biz, tarihte bu dengeyi sağlamış ve bunun tecrübesini göstermiş bir milletiz. Eğitim sistemimiz, tarihimizle irtibatını kesme yoluna gittiği için, önceki değerlerimize ulaşma ve onları bugüne adapte etme sıkıntısı doğmuştur. Bu engel aşılamadığı müddetçe, sıkıntı, her zaman, periyodik bir biçimde önümüze gelecektir. Kalıcı ve kesin çözümler; ancak, maarif hayatımızın bu gerçeklerle yeniden ele alınması ve düzenlenmesiyle mümkündür.

Türkiye, son yarım asırdır, kendi tarihî, dinî değerlerine gereği kadar ilgi göstermediği için, yakın ve uzak çevresindeki dinî akımların etki alanına girmiştir ve işte felaket burada başlamaktadır. Türkiye, kendi dinî geleneğini, kendi otoritelerini tanımak ve onu, çağın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yorumlamak yerine, birer resmî devlet mezhebi, ideolojisi olan Şiilik ve Vehhabîliğin etki alanına girmiştir. İkinci derecede de kendi devletleri için problem olan ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayın efendim.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...İhvan'ül-Müslimin, Hizb'üt-Tahrir, Rabıtat'ül-Alem'il-İslamî, Aramko, Pakistan'daki Da'vet-i İslamî Hareketi gibi kuruluşların kesif neşriyatı ve propagandaları, Sünnî-Hanefî çizgisindeki tarihî İslam anlayışımızı, ne yazık ki çok darbelemiş durumdadır.

Aziz arkadaşlarım, milletimizin dinî hayatını ilimle ele almak zorundayız. Çok ciddî araştırma enstitüleriyle, insanlarımızın mukaddeslerini tanımak zorundayız. Bu ülkede yaşayan bütün insanların, mukaddes bildikleri değerlere, sağlam bir biçimde; ancak, sosyolojik araştırmalarla ulaşabiliriz. Ülkemizde, bu problemleri çözebilecek fikrî ve amelî ortam çok ağır seyretse de, gittikçe güçlenmektedir. Ne yazık ki, bu konuda, ilim ve tefekkür sahasında sebep olduğumuz boşlukların sıkıntısını çekiyoruz.

Sayın üyeler, önümüzde soğukkanlı, akılcı, ciddî bir üslupla ele alınması gereken çok önemli problemler demeti vardır. Sayın Hükümet, inanan insanın hikmetli üslubuyla, öncelikle kendi kendisini yargılamalıdır. Belediye reislerinin, ne Kayseri'deki ne Erzurum'daki ne Sincan'daki üslubunu tasvip etmek mümkün değildir. Bu tip sorumsuz sözler, Türkiye'nin ufkunu karartmaktan başka hiçbir netice vermez. Geliniz, öncelikle, hakikatle mağlup olmayı zevk biliniz. Unutmayınız ki, hakikatle mağlup olmayı bilmeyenler hakikatle mahkûm olacaklardır!..

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor; teşekkürlerimi arz ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner'e teşekkür ediyorum.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir talebiniz mi var Sayın Uluğbay?

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Güner... (Gürültüler)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, Sayın Uluğbay'ın bir istemi var; onu tespit etmem için sükûnet rica ediyorum.

Buyurun efendim.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Güner, sözlerine başlarken, verilen gensoru önergeleri için “Cumhuriyet Halk Partisi” ve “Sosyal Demokrat Parti” sözcüklerini kullandı. Zabıtların düzeltilebilmesi için, verilen önergenin Demokratik Sol Parti tarafından verildiğini ifade ediyorum.

BAŞKAN - Zannediyorum, dil sürçmesidir. Tutanağa geçti efendim.

Gruplar adına son konuşma, Refah Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç'ın.

Buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Arınç, konuşma süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Refah Partisi Grubu adına hepinizi hürmetle selamlıyorum. Demokratik Sol Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında verilen gensoru üzerinde Refah Partimizin görüşlerini arz etmeye çalışacağım.

Bugün önemli bir konuyu görüşüyoruz. Meclisimizin denetim yollarından biri çalışıyor. İki sayın parti tarafından verilen gensoru üzerinde değerli arkadaşlarımızın görüşlerini dinledik. Özellikle, görüşlerini ifade eden arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Gerçekten, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerinden birisi olan “laiklik” kavramı üzerinde durmak; laiklik nedir, ne değildir, Batı'daki ve Doğu'daki uygulamalarını, Türkiyemiz'de geçirdiği kronolojik sırayı tespitler halinde sunmak fevkalade önemlidir. Bizim Refah Partisi olarak, bu konuda, gerçekten, polemiklerden de uzak, sataşan bir dille değil, ancak, gerçekleri tespit etme noktasında görüşlerimizi ifade etmek istiyorum.

Elbette, laiklik, cumhuriyetin niteliklerinden olan, sosyal hukuk devleti, sosyal devlet, hukuk devleti olma, laik devlet olma nitelikleri, Anayasının 2 nci maddesinde belirlenen ve 4 üncü maddesinde de değiştirilemez oldukları vurgulanan bu temel düşüncelerin, milletimiz açısından, cumhuriyetimiz açısından ne kadar önemli olduğunu arkadaşlarımız ifade ettiler.

Laiklik konusunu bir defa daha Meclisimizde tartışma imkânı bulduğumuz için, gerçekten seviniyorum. Ancak, ne var ki, özellikle Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, yıllardan beri laiklik konusundaki düşüncelerini her fırsatta fikir olarak ve uygulama olarak ortaya koymuşlardı; bugün de aynı düşüncelerini, yine kendi üsluplarıyla ortaya koydular. Şunu gördüm ve inandım ki, CHP hiç değişmemiş, ne bu konudaki fikirleri ne de üslupları, halkımızın, düşüncelerimizin, fikirlerimizin çok önemli değişiklikler, müspet gelişmeler göstermesine rağmen, CHP'de aynı düşünce devam ediyor. Yani, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, burada laikliği konuşurlarken, yıllar öncesinin dine ve dindarlara baskı şeklinde uygulanan laikliğini müdafaa ediyorlar ve maalesef, birkısım sözcülerinin ağzında ifadesini bulan “Humeyni'nin uşağı, Kaddafi'nin kulu, yeşil tespihli şeytan” sözü gibi, maalesef, herkesi rencide eden, inanan milletimizin dinî mukaddeslerini hafife alan konuşmalar sergiliyorlar. Fırsat bulursak onlara da cevap vereceğiz. Ancak, bakınız, halkımız değişiyor, düşüncelerimiz tekâmül ediyor; ama CHP hiç değişmiyor dedim. Buna çok yakın bir örnek göstermek istiyorum. Çok yakın bir geçmişte, birkaç hafta önce, Ankara'da birkısım kadın derneklerinin başını çektiği bir toplantı yapıldı. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa uygun olarak yapıldığını düşündüğüm... Başörtülü bir kadın resmi, üzerinde bir çarpı işareti ve oradaki kadının boynundan sallanan haça benzer bir işaret... “Şeriata Hayır” mitingi olarak tertip edildi. Bu mitingle ilgili olarak ortaya koyacağım gerçek şudur: Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi bu mitinge katılmadı. Anavatan Partisi de belki zaman zaman bocalama geçirdi; ama, Sayın Genel Başkanının, özellikle grupta yaptığı konuşmasında ifade ettiği gibi “şeriata ancak saygı duyulabilir; şeriata karşı yürünmez; yani, şeriat içerisinde olan ve zaman içerisinde bildiğimiz gibi devamlı tekâmüle bağlı olarak laiklik ilkesi devlet için geçerlidir. Devlet laiktir; devletin laik niteliği, devletin dine karşı olmasını, dinsiz olmasını gerektirmez; önemli olan vatandaşların din ve vicdan hürriyetlerinin korunmasıdır” ve buna benzer sözlerle, gerçekten takdirle karşıladığımız bir şeriat tarifine uygun hareket etti ve bu mitinge belki bazı üyelerinin iştirak etmek istemesine rağmen, halkın mukaddes duygu ve düşüncelerine sahip çıktı ve mitinge katılmadı. Kendilerini buradan kutluyorum.

Demokratik Sol Partiyse “biz, dine karşı saygılı bir laiklikten yanayız; eğer bu konuda bir yürüyüş yapılacaksa, Türk Bayrağı ve kendi bayrağımız altında ve Demokratik Sol Parti adına yaparız” dedi, onlar da bu mitinge katılmadılar. Büyük Birlik Partisi de katılmadı. Bu mitinge katılan ve mitingin en önünde yürüyerek bu bayanları teşvik eden sadece Cumhuriyet Halk Partisi ve Perinçek'in İşçi Partisi oldu.

Buradan, benim ortaya koymak istediğim gerçek şudur: Bakınız, halkımızın yüzde 95'i -bu Parlamentoda da temsil edildiği gibi- halkımızın inandığı şeriata sahip çıkmak, onu gerçek anlamıyla kucaklamak istemiş ve bunu haliyle göstermiştir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar)

EROL ÇEVİKÇE (Adana) - Hadi oradan, demagog!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ne var ki, sadece yüzde 5'lik CHP ile binde 5'lik İşçi Partisinin katıldığı bir miting “şeriata hayır” sloganları adı altında insanımızın duygu ve düşünceleri, din ve vicdan hürriyeti ayaklar altına alınmıştır.

Hepimiz biliyoruz ki, şeriat ne balıkçılıkla ilgili bir tabir ne de denizcilikle, arıcılıkla ilgili bir tabirdir; şeriat, dinî bir kavramdır. Biraz evvel Sayın Güner'in de ifade etmeye çalıştığı gibi, dince kutsal sayılan kavramlardan birisi olan şeriat, Allah'ın yeryüzünde ilk peygamberden itibaren esaslarını tebliğ ettiği temel hukuk ilkeleridir; şeriat, ilahi hukuk sistemidir.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Hadi oradan!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Şeriat, Kur'an'ın emir, yasak, öğüt ve prensiplerinin bütünüdür. Şeriat dindir; İslam şeriatı da İslam dinidir. Bunlar için “kahrolsun” demek “kahrolsun adalet” demekten farksızdır.

EROL ÇEVİKÇE (Adana) - Bu tartışmayı, Sayın Yılmaz buraya getirdi. (ANAP sıralarından gürültüler)

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Ne alakası var!

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Halkımızın büyük bir kısmının canıyla başıyla kabul ettiği ve İslamla eşdeğer olarak kullandığı şeriata karşı mitingler yapmak, sadece Cumhuriyet Halk Partisine kalmıştır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Kahrolsun şeriat düzeni!

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bunlardan hepimizin alacağı dersler bulunmaktadır. Yanlış bir laiklik uygulamasının, yanlış bir laiklik düşüncesinin karşımıza getirdiği tablo, fevkalade esef verici bir tablodur.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - İç dünyandan bahset biraz!

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu gensorularda, her zaman alıştığımız suçlamalar var; yani, özellikle Refah Partililerin sahip oldukları düşünce, onların meydana getirdiği davranışlar, belediye başkanlarının konuşmaları, belediyenin öncülüğünde yapılan bir gecede olup bitenler, tarikatların siyasallaştırılması, iftarlarda birlikte olmak, Taksim'e cami istemek, hacca karayoluyla gidilsin demek, kurban derilerini istedikleri şekilde tasarruf etsinler demek, laikliğe aykırı davranışlar olarak gösterilmektedir. Mücerret suçlamaların içerisinde ele alınan bu müşahhas olayların ne kadar mevziî hadiseler olduğunu ve devletin temel nizamlarıyla uzaktan yakından hiçbir ilgisinin bulunmadığını göstermek istiyorum.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Nasıl yalan söylüyor!..

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Mayalarında var!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu olaylara geçmeden önce, 20 dakika içerisinde, çok süratli bir şekilde, laiklik konusu üzerinde durmak istiyorum. Evet, Anayasamızın 2 nci maddesinde” Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir” denilmektedir. Demek ki, 2 nci maddede, Cumhuriyetin temel niteliği olarak, sadece laiklik gösterilmemiştir; sosyal devlet, hukuk devleti olmak ve gerçek demokrasiyi Türkiye'de yaşatmak da boynumuzun borçlarındandır. Diğerlerini bir kenara atarak, sadece laiklik üzerinde durmak ve bunu, bir lastik gibi bazen genişletip uzatarak, bazen kısaltarak, herkesin kendi istediği manada kullanması, geçmişte çok acı tecrübeleri önümüze getirmiştir. Bu bakımdan, bu laikliğin, hem Batı'da hem de Türkiye'deki geliş şeklini bir kronoloji içerisinde tespit etmeye mecburuz.

Değerli arkadaşlarım, bu laikliğin sınırları ve tarifi pek çok insan tarafından anlaşılamamaktadır, bilinmemektedir. Halkın anladığı manada, acaba, laiklik, bir din düşmanlığı mıdır; yarı aydının anladığı manada, devletin, din ile alaka ve irtibatını tamamıyla kesmesi midir; yoksa, gerçek aydının anladığı manada ve orijini itibariyle, başlangıcı ve nihayeti Batı'da olan bu kurumun ortaya koyduğu örneklerle, gerçek ve en geniş din ve vicdan hürriyeti midir? Bu noktada, Anayasada ve diğer kanunlarda Türkçe karşılığının yazılmadığı ve maalesef, biraz evvel ifade ettiğim şekilde, herkesin kendi anladığı manada ortaya koyduğu bir prensiple karşı karşıyayız. Siyaset adamları laikliği başka türlü tarif etmekte, din adamları başka türlü anlamakta; hâkimlerimiz ve savcılarımız, 1991 yılına kadar, laikliğin ne olduğunu yorumlarıyla ortaya koymaktaydılar.

Biraz evvel de ifade edildi. Bunun menşei Batı'dır; özellikle ortaçağda, kilisenin tahakkümü karşısında devletin kendisini koruma arzusuyla gelişmiştir. Bakınız, Batı'da, ruhban sınıfı, yani, kilise mensupları, yersiz ve haksız tahakkümlerde bulundular; kafalara ve vicdanlara hükmettiler; vicdanları, akılları ve bilginleri mahkûm ettiler, hatta, bu mahkûmiyetten kendi mukaddes kitapları İncil bile kurtulamadı; Allah ile kul arasında vasıta oldular, günahları affettiler, endüljans çıkardılar; ilme karşı durdular, papa hata etmez dediler. Nihayet, Endülüs ve Sicilya yoluyla, İslamlardan din ve vicdan hürriyetini öğrenen Avrupalılar, din adamlarına karşı ayaklandılar; uzun mücadeleler sonunda, devletler, nihayet, din adamlarından hürriyetlerini alabildiler. Bu, Batı'da takip edilen bir yoldu. Laiklik de, zaten, kavram itibariyle, dindar, ruhanî olmayan anlamına gelmektedir; fakat, Doğu'da, İslam alimleri, Batı'daki bu örneklerinden çok farklıydı. Doğu'daki bu din alimleri, halka “vicdanların hakiki murakıbı Allah'tır, vicdanı murakabeye peygamberlerin dahi hakkı yoktur” dediler; ne halka zulmettiler ne devletlere tahakküm ettiler; devletin şan ve şerefi, halkın refahı, ahlak ve ilimde yükselmesi için çalıştılar; devlet adamlarının zulümlerine karşı durdular, ordunun zorbalarına karşı durdular, metanet gösterdiler; padişahları, sultanları ikaz ettiler, irşat ettiler, yeri geldi destek oldular. Avrupa'da, papazlar, din adamları “papa hata etmez” derken, şarkta, din alimleri “hata etmeyen yalnız Allah'tır; peygamberler dahi, içtihatlarıyla hükmettikleri zaman, hata edebilir” dediler.

Siz, İslam dünyasında, din alimlerinin, Hıristiyanlıktaki gibi, sömürü yaptığını, insanlara para karşılığında cennette köşkler sattığını, günah affettirdiğini, engizisyon mahkemelerinde kelleler uçurduğunu; Saint Bartholomaeus yortusunda mezhep kavgaları sebebiyle yüzbinlerce insanın canının verildiğini, ilim adamlarının zindana atıldığını söyleyebilir misiniz? İslamın, Batı anlamında bir kilisesi var mıydı? Camiler faiz alıp veriyor muydu? Din adına hangi cinayetler işleniyor?

Değerli arkadaşlarım, işte, bu konuda, hepimizin bildiği gibi, Batı'daki kilisenin tahakkümüne karşı devletin korunması, Hazreti İsa'nın dünya meseleleri hakkında prensipler ortaya koymayarak insanları “Sezarın hakkı Sezara, Allah'ın hakkı Allah'a” şeklinde bir tercihle karşı karşıya bırakması, bu kilise tahakkümünün laiklikle bitimini hepimize gösterdi.

Şüphesiz, bu laikliğin, uygulamaları itibariyle, şu özelliklere sahip olması gerekiyordu. 1789 Fransız İhtilaliyle, bir kavram olarak, bir yönetim biçimi olarak, bir tercih olarak, laiklik kabul edildi ve Türkiye de, laiklik ideolojisini Fransa'dan aldı.

Laikliğin, medenî ülkelerde, başlıca iki unsuru var: Herkes inancında hür olacak; kimse inancını başkasına kabul ettirmek için zor ve şiddet kullanmayacak.

Yine, gelişim, tekâmül içerisinde, laikliğin 5 ana maddesi olduğu kabul edildi: Ferdin, dilediği dinin akidelerine serbestçe inanabilmesi; ibadetini, o dinde yerleşmiş usul, adap ve erkânla ve o lisan üzere yapabilmesi -1948'deki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin maddelerinden de bunlar görülebiliyor- inandığı din üzerindeki düşüncelerini sözle ve yazıyla serbestçe yayması; dinini serbestçe öğrenmesi ve öğretebilmes; ferdî ve içtimaî hayat sahalarında dinin emirlerini serbestçe yerine getirebilmesi.

Değerli arkadaşlarım, bu kısa süre içerisinde çok fazla teferruata girmem mümkün değil. Batı'da, laiklik, en geniş vicdan hürriyeti olarak anlaşılmıştır; ama, bununla birlikte, devlet, dine karşı hasım duruma gelmemiştir. İngiltere'de kral veya kraliçe, Anglikan klisesinin de başkanı olduğundan, kiliseyle doğrudan münasebet içindedir. İngiltere tahtına çıkabilmek için, Protestan olmak ve Anglikan kilisesinin dinî eğitimini kabul etmek gerekmektedir.

Dinî bir vecibe olarak başlarına sarık saran Hintli motosiklet sürücülerine, İngiliz polisi, miğfer giyme mecburiyetini getirememiştir. Laik Amerika'da ise, Anayasa, din hakkında hiçbir hüküm koyamamakta ve kanun çıkaramamaktadır. Clintonların yemin merasimini izleyenler, kilisede nikâhları görenler, üniversitelerdeki mezuniyet törenlerinde âdeta bir dinî ayin motifi içerisinde bulunanlar, Batı'da her otel odasında bir İncil'in, her havaalanında ve kilisede de ibadet yerlerinin tahsis edildiğini çok iyi bileceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiyemizde ise, laikliğin gelişini şöylece özetlemek mümkün: 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. İlk Teşkilâtı Esasiye Kanunumuz 1921'de kabul edildi. Bu, 23 maddelik bir anayasa idi. Bu Anayasada laiklik yoktur. Bu Anayasanın 7 nci maddesine göre, ahkâmı şeriyyenin tenfizi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.

Cumhuriyetin ilanından sonra, 20 Nisan 1924'te, bu Anayasa, değişikliğe uğradı. Din ve devlet ilişkilerini düzenleyen 2 nci maddesi şöyle oldu: “Türkiye Devletinin dini İslamdır.” 1924 Anayasası da, dinî esaslara istinat ediyordu; yani, devlet, İslamiyeti resmî din olarak tanımıştı ve yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin vazifesi, ahkâmı şeriyyenin tenfiziydi.

1928 yılında, merhum İsmet İnönü Malatya Mebusu olarak, 120 arkadaşıyla birlikte, Anayasanın Maddelerinin Tadiline Dair Teklif verdi. Bu teklif, 10 Nisan 1928'de kanunlaştı; “Devletin resmî dini, dini İslamdır” ve 26 ncı maddedeki Meclis vazifeleri arasında sayılan “ahkâmı şeriyyenin tenfizi” ibareleri kaldırıldı.

Daha sonra, 1937'de, Anayasada yapılan başka bir tadilat sonucunda, Cumhuriyet Halk Partisinin altı oku içerisinde olan cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi ve inkılâpçılığa, laiklik de eklenmek suretiyle, ilk defa, laiklik, 1937'de Anayasaya girdi. 1937'den bu yana ise, Anayasada da var. Daha sonra, Türk Ceza Kanunu, bu düzenlemeye uygun olarak, 163 üncü maddesiyle değiştirildi; devletin temel nizamlarının dinî esaslara uydurulamayacağı, bu konuda cemiyet kurulamayacağı, propaganda yapılamayacağı hususları Türk Ceza Kanununa girmiş oldu.

1949'daki 163 üncü madde tadilatlarına dair zabıtlar, burada, elimde bulunuyor. O zamanın Başbakanı merhum Şemsettin Günaltay ve o zamanın Adalet Bakanı Fuat Sirmen, komisyon üyeleri ve başkanlarının görüşlerinde, -yani, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir Türkiye'de- 163 üncü maddenin ve laiklik kavramının nasıl uygulanacağı endişelere yol açınca, onları teselli etme ihtiyacını duymuş “İnançlara müdahale edilmeyecek; biz, sadece, aşırı sağ ve aşırı sol arasında bir denge kurmak istiyoruz; skolastik zihniyete karşı 163 üncü maddeyi tadil ediyoruz” demişti.

1949'da, 163 üncü madde, laikliğe aykırı fiil ve eylemleri cezalandırmak için geçerken, ta 1991'e kadar, kırk sene, bu madde uygulamada kaldı ve bu uygulamalar içerisinde yürekleri titreten, insanları, gerçekten, derin derin zulme uğratan uygulamaları hep beraber gördük.

Evet, laiklik, 1937'den beri Anayasada, Türk Ceza Kanununda kırk yıldan fazla, yürürlükte kaldı; ama, bir tek şeyi bu millet öğrenemedi: Nedir bu laiklik, ne değildir bu laiklik...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın)- Kim öğrenemedi?..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Siz de öğrenemediniz...

Biraz evvel bu tarifler çok değişik oldu. Herkes kendi kafasına göre hareket etti ve uygulamada -biraz sonra söyleyeceğim; belki de güleceksiniz, “bunlar olmamıştır” diyeceksiniz; ama- kırk sene bu zulüm yaşandı, laiklik adına, laikliğin yanlış ulgulanması ve anlatılması adına. Önce Risalei Nurlar... Bediüzzaman Hazretlerinin yazdığı ve insanlara iman ve Kur'an hakikatlerini gösteren bu kitapları okuyan ve evlerinde bulunduranlar, kırk sene takibata maruz kaldılar. Yüzlerce mahkeme beraat kararı vermesine rağmen, her defasında evler arandı, takkeler, tespihler, rahleler suç aleti kabul edildi. Hatta, merhum Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay, cumhurbaşkanı olduğu zaman besmele çekerek makamına oturduğunda, Türkiye'de laikler feryat etmişlerdi, “laiklik elden gidiyor” diye bas bas bağırmışlardı. Bir cumhurbaşkanının besmele çekerek makamına oturmasını bile laik rejim için tehlike görenler, şimdi... Halk değişiyor dedim, cumhurbaşkanları da değişiyor. Daha bir ay evvel, Sayın Cumhurbaşkanımızın iftar davetinde Kur'an dinleyip iftar duası yaparken, bundan otuz sene evvelini acıyla hatırlıyoruz ve maalesef, laikliği müdafaa edeceğim derken din düşmanlığı yapanlar adına utanıyoruz. (RP sıralarından alkışlar)

Evet,1989'da, Konya Büyükşehir Belediye Başkanımız Halil Ürün, kız öğrencilere üç tane ayrı otobüs tahsis ettiği için, federal İslam cumhuriyeti kurmakla suçlanmıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arınç, konuşmanızı tamamlayın efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yine aynı Halil Ürün, hanımlar için özel hastane kurması sebebiyle, DGM'de yargılanmıştı 163 üncü maddeden.

Şimdi milletvekili olan arkadaşımız Sayın İbrahim Halil Çelik, yine 1989'da, “ben laik değilim” dediği için, hem de bir ramazan ayında, günlerce nezarette kalmıştı. “Okulda mescit açılsın” diyen öğrenciler 163'ten yargılanıyordu. “Namaz kıldıracak imamın cübbesi biraz uzun olmalı, sakalı da olmalı” diyen adam, maalesef, 163'ten yargılanıyordu. Devletin temel nizamlarıyla imamın sakalı arasında nasıl bir irtibat var, hâlâ anlayabilmiş değilim. Bir partinin gecesinde kadın ve erkekler ayrı oturtulduğu için, laikliğe aykırılıktan yargılanmıştı. Bir piyeste kadın rolünü bir erkek çocuğun oynaması sebebiyle, “zenne Osmanlı'da vardır, bunlar Osmanlı özlemi içindeler” diyerek, maalesef, yine 163'üncü maddeden insanlar yargılanmıştı. İmam hatiplerin çoğalması, cami sayısının artması, başörtünün -maalesef, bugünkü sıkıntılarına rağmen- âdeta irticaın bir simgesi olarak görülmesi, o tarihlerden gelmektedir. Hatta, Profesör Fehmi Yavuz bile, bir okuma yazma seferberliği için hazırlanan afişlerde “Allah'ın emriyle “oku”, “bana bir harf öğretenin kölesi olurum” sözlerini 163 üncü maddeye aykırı bulduğu için şikâyet etmişti.

Değerli arkadaşlarım -sürem doldu- bakınız, gerek belediye başkanlarının gerekse Sincan'da meydana gelen olayların, hukuk sistemi içerisinde bir yeri olması gerekir. Bu yer şudur: Türkiye, bir hukuk devletidir. Savcısıyla, hâkimiyle, bağımsız yargısıyla, suç işleyenlere mukabelesini gösterecek makamlar vardır; kimse kendini bu makamların yerine koymasın. Suç ve cezada şahsîlik vardır. 4 milyona yakın kayıtlı üyesi, 500 belediye başkanı, 1000'e yakın ilçesindeki teşkilatlarıyla bir koca partinin -ki hepinizin bu kadar teşkilatı var- her mensubunun başına bir polis koymamızı mı istiyorsunu?! Bütün bunlar, bağımsız yargılarda elbette karşılığını bulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arınç, son cümlenizi ifade buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) -Son cümlemi söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, laiklik konusunda büyük bir tekâmül göstermiştir. Laiklik ve demokrasi, insanların kendi yönetimlerini kurması, insanların din ve vicdan hürriyetlerine sahip olup, onları en geniş biçimde uygulamasıyla mümkündür. Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi Hükümeti, laiklik konusunda aynı düşünceleri paylaşan, milletimizin değerlerine sahip bir koalisyon hükümetidir. (DSP ve CHP sıralarından “Hayırlı olsun” sesleri) Bu bakımdan, gensoru önergelerinin gündeme alınmaması gerektiği görüşündeyim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına konuşan Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç'a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, çalışma süremizin sonuna yaklaşıyoruz.

Sırada, Hükümet adına yapılacak konuşma var; daha sonra da, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunda açık oylama yapacağız. Onun için, çalışma süremizde bu işlemlerin tamamlanması mümkün değil.

Bu nedenle, işlemlerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, gensoruda, Hükümet adına konuşmak üzere, Devlet Bakanı Lütfü Esengün söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, konuşma süreniz 20 dakikadır.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; CHP Milletvekili Sayın Eşref Erdem ve arkadaşları ile DSP Genel Başkanı Sayın Ecevit ve arkadaşlarının, Hükümetimiz hakkında verdiği gensoru konusunda, Hükümetimiz adına, yapılan eleştirileri cevaplamak ve gensoru konusundaki düşüncelerimizi dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Hükümetimiz adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, bildiğiniz gibi, 24 Aralık seçimlerinden sonra, altı aylık bir zaman kaybından sonra, bugünkü, Refahyol adı verilen, 24 Aralık seçimlerinde en fazla oyu almış, en fazla milletvekili çıkarmış iki siyasî partinin bir araya gelerek kurduğu bu Hükümet, Temmuz 1996 tarihinde işbaşına geldi ve o günden bugüne çok büyük işler başardı. Bunları, biraz sonra, şu kısa zaman dilimi içerisinde, dilimin döndüğü kadarıyla saymaya gayret edeceğim.

Gerçekten, bugün, Anadolu'nun herhangi bir köşesine gidin, Edirne'ye, Erzurum'a, Adana'ya gidin, hangi bölgeye giderseniz gidin, Hükümetimizin milletimize verdiği sevinç, milletimize verdiği heyecan, alabildiğine ve artarak devam ediyor; herkes umut içerisinde, herkes heyecan içerisinde, herkes hükümetin devamına ve başarısına dua etmekle meşgul. Bunu görmek isteyenler, gitsin, Anadolu'da, kahvelerde, halkın arasında otursunlar.

Muhterem kardeşlerim, muhterem milletvekilleri; Hükümetimiz, memleketi, 1996'nın ortasındaki temmuz ayındaki, içinde bulunduğu durumdan kurtarıp bir an evvel düzlüğe çıkarmak için gece gündüz demeden çalışmaya gayret ederken, bugün iki tane gensoruyla karşı karşıyayız. Gensorunun birisini CHP milletvekilleri, diğerini de DSP'nin Sayın Genel Başkanı ve mensup milletvekilleri vermiş. Hükümetimiz, sürekli hizmet ederken ve Hükümete mensup...

MUSTAFA TAŞAR (Gaziantep) - Oradan öyle mi gözüküyor?!

BAŞKAN - Sayın Esengün, bir saniye efendim.

Değerli arkadaşlarım, Bakanlar Kurulu sıralarında müzakereleri engelleyecek yığılmalar oluyor; arkadaşlarımı sükûnete davet ediyorum. Gensoru üzerinde Hükümet adına konuşma yapılıyor.

Devam buyurun Sayın Esengün.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Biz hizmete devam ederken iki gensoruyla karşı karşıyayız. Gensoruyu veren partilerden birisi yüzde 5'lerde çırpınıyor, bir diğeri de kendi derdine düşmüş, kendi kendini yemekle meşgul. Tabiî ki, kendi partilerini, kendi teşkilatlarını bu dertlerden kurtarmak için de sunî gündemleri Meclise kadar taşıyacaklardır.

Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; bizden önce durum neydi, kısaca arz edeyim. İç ve dışborçlar alabildiğine yükselmişti, faizler artmıştı, yatırımlar, üretim durmuştu ve ekonomi iflas noktasına gelmişti. Biz Hükümeti devraldıktan sonra, altı yedi ay içerisinde neler yaptık, kısaca arz edeyim.

Bakınız muhterem milletvekilleri, biz işbaşına geldiğimizde, faizler yüzde 146'da idi; biz geldik, bugün faizler yüzde 83'e düştü.

AHMET ALKAN (Konya) - Yüzde 95.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Hâlâ faiz diyorsun.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Hazine, ancak 4 aylık vadeyle borçlanabiliyordu, bugün vade 391 güne çıktı ve bütün dünya, faizlerin altı ayda bu şekilde düşmesini rekor olarak kabul ediyor.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Dolar ne oldu?!

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Faizler düştükçe reel ekonomiye geçilmekte, yatırımlar yapılmakta, yatırımlar artmakta, beraberinde de istihdam imkânı gelmektedir.

İçborç, 1 Temmuz 1996'da 35 milyar dolar civarındaydı ve yine arz ediyorum, dört aylık vade, yüzde 200 faizle borçlanılabiliyor idi. Böyle devam etseydi, 31 Aralık 1996'da, içborcumuz 45 milyar dolar olacaktı. Yine devam etseydi, Refahyol Hükümeti kavuşmasaydı, 1997'nin sonunda, içborcumuz 58 milyar dolar olacaktı.

Bakınız, her zaman söylüyoruz, bu Hükümet, yangına yetişen bir itfaiye gibi gelmiştir; hastaya yetişen doktor gibi, cankurtaran gibi gelmiş, ülkeyi, uçurumun, felaketin eşiğinden döndürmüştür.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Neden can çekişiyor o zaman?

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - 31 Aralık 1996'da, içborç, 22 milyar dolara indirilmiştir. 31 Aralık 1997'de -inşallah, hep beraber göreceğiz- içborç, 15 milyar dolara inecektir.

Yıllarca gayret edip de bir türlü yükseltemediğiniz İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının bileşik endeksi, biz işbaşına geldiğimizde, 46 bin idi; şimdi, Şubat 1997'de, 172 bine kadar çıktı; dolara endekslenmek isteniyordu, doları da geçti. Bugün, 170 binlerde seyreden bir borsa endeksimiz var.

Borsanın artması ne demektir; borsanın artması, tasarrufun, paranın, yatırıma, üretime dönüşmesi demektir; sanayicinin faizsiz para bulması demektir; ekonominin rahat nefes alması demektir.

Muhterem arkadaşlar, 1996 yılının kalkınma hızı yüzde 7,5'e ulaştı. 1997'de çok iddialıyız; yüzde 10'un üzerinde kalkınma hızıyla dünyada rekor kıracağız inşallah. (RP sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Yüzde 14 olacak... Yüzde 14...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Bütün bu engellemelere rağmen, bütün bu feryatlara, bütün bu cızırtılara rağmen, Hükümetimiz, hak bildiği yolda yürümeye devam edecektir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ERCAN KARAKAŞ (İstanbul) - Atma... Atma...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Bakınız, yıllarca özelleştirme deyip durdunuz. Biz, o zaman, peşkeş çekme şeklinde yapılan özelleştirmeye karşı çıktık; işbaşına geldik ve şeffaf özelleştirmeyi biz başarıyoruz. Yıllarca, yılda 500 milyon doları geçmeyen özelleştirmeye karşılık, biz, sadece iki ayda -şu geçtiğimiz ocak ve şubat aylarında- 890 milyon dolarlık özelleştirmeyi başardık. Hem de nasıl başardık; televizyonlardan naklen yayın yapmak suretiyle, şeffaf şekilde... Ergani Çimento Fabrikası, daha önce 16 milyon dolara satılmıştı; biz geldik, aynı fabrikayı 40 milyon dolar civarında bir fiyata sattık.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Kim satmıştı onu?!

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkanım, saat çalışmıyor, ben süremi bilemiyorum. Mümkünse...

BAŞKAN - Konuşmanız 19.08'de bitecektir; 13 dakikanız var. Müsaade edin, saati devreye sokayım.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bakınız, altı ayda, yedi ayda yaptığımız bütün bu çalışmaları, size on dakika içerisinde özetlemek dahi mümkün değil. Yakın bir tarihte, Sayın Başbakanımız tarafından, devlet televizyonlarında ve diğer televizyonlarda, geçmişte adına “İcraatın İçinden” denilen türde, bir program yapılacak. Hepinizden rica ediyorum; özellikle gensoru önergesini veren partiler, milletvekilleri başta olmak üzere, muhalefet partili milletvekillerimizi ve bütün milletimizi, o programı cankulağıyla dinlemeye davet ediyorum. Gerçekten, orada, Hükümetimizin çalışmalarını gayet yakinen göreceksiniz, takdir edeceksiniz.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Ekmek kaç paraymış; bakacağız...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Aziz arkadaşlar, bakınız, önümüzdeki yıl, tam 107 milyar dolarlık yeni yatırımı başlatacağız. Burada uzun uzadıya anlatma imkânım yok. Bunun içerisinde enerji sektörü var, doğalgaz boru hatları var, LNG terminalleri var, hidrolik santrallar var, termik santrallar var ve atom santralları var. İnşallah, ilk defa biz gerçekleştireceğiz, Türkiye'de nükleer santralın temelini biz atıp, hizmete sokacağız. Bunlara ilaveten, ulaşım sektöründe -bakınız, buna, birçoğunun hayali bile erişemiyor- otoyollar, bölünmüş yollar, boğaz geçişleri, hızlı trenler, 25 tane yeni havalimanı -80 ilimizin hepsinde havaalanı olacak inşallah- ve bunun yanında, serbest bölgeler, büyük kompleksler, kentsel kompleksler...107 milyar dolarlık yatırımı, bizim Hükümetimiz, bu sene inşallah başlatacak, bir kısmını da bitirecek.

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Hepsi inşallah sektörü mü?!..

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iktidara, işbaşına geldiğimiz günden beri yürürlüğe koyduğumuz kaynak paketleri var; defalarca anlatıldı, kürsülerden izah edildi. Birinci kaynak paketinden, bugüne kadar, 11 milyar 783 milyon dolar civarında kaynak ve gelir elde edilmiştir; 1997 yılı içerisinde 28 milyar dolar gelir ve imkân elde edilecektir. Kaynak paketlerinden 40 milyar dolar civarında imkân ve geliri milletimizin hizmetine bu sene sokacağız. 1997 yılının ilk üç ayında, şu içerisinde bulunduğumuz, idrak ettiğimiz günler içerisinde, mart ayının sonuna kadar, kaynak paketlerinden 9 milyar dolarlık gelir temin edeceğiz. Bunlar nereye gidecek; bunların hepsi, devletin hazinesine, halkımızın hizmetine, fakirin, işsizin, memurun, emeklinin kesesine gidecek. Bizde rantiyeye tek kuruş gitmeyecek. Bakın, bunu, bir defa daha, yeri gelmişken söyleyeyim.

Bakınız “Refah Partisi iktidarda olursa yabancı sermaye gelmez; aksine kaçar” deniyordu; ne oldu; 1996'nın ilk altı ayında 750 milyon dolar yabancı sermaye gelmiş olmasına rağmen, 1996'nın ikinci altı ayında 3 milyar dolar yabancı sermaye Türkiye'ye geldi. Dış sermaye, dış ekonomik çevreler, Türkiye'deki Hükümete güven duyuyorlar. Siz, içeride olmanıza rağmen göremiyorsunuz; ama, dışarıdakiler, bizim başarımızı görüyor ve takdir ediyorlar. Yıllardan beri ismini dahi ağıza alamadığınız, hayal dahi edemediğiniz denk bütçeyi, 1997 yılında, inşallah, bizim Hükümetimiz başacaracaktır, başarıyor.

Bakınız, geçen sene, 1996'nın ocak ayında, devlet gelirleri 157 trilyon lira; devletin masrafları, harcamaları 225 trilyon lira. Ne olmuş; 68 trilyon lira, daha birinci ayda açık vermiş. Sonra ne oldu; Refahyol Hükümeti işbaşına geldi; 1997'nin ocak ayında, bu sene, 423 trilyon lira gidere, harcamaya karşılık, 432 trilyon lira gelir elde edildi; daha birinci ayda, bütçemiz, 9 trilyon lira fazla verdi.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - İşletiyorlar sizi.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bütün bunların yanında, doğu ve güneydoğuda ne yapıyoruz; kısaca, başlıklar halinde arz edeyim.

Hepinizin bildiği gibi, terör olaylarında büyük bir azalma sağlanmıştır. Köye Dönüş Projesi uygulanmaya başlamıştır, başarıyla devam etmektedir.

Doğu ve güneydoğuda 1 240 proje için 103 trilyon lira ayrılmıştır, bu sene tamamı harcanacak, yatırımlar gerçekleştirilecektir.

Irak-Türkiye petrol boru hattı açılmıştır; kamyon ve TIR'larla mazot ithalatı imkânı sağlanmış, oradaki esnafımızın yüzü gülmüştür.

1997 yılında 423 proje bitirilecektir. Acil destek programı çerçevesinde 134 tesise finansman sağlanacaktır. Yeni yatırımlar için muhtasar, vergi, arazi ve enerji teşvikleri sağlanacaktır. Bölgede yapılacak yatırımlarda, dövize eşdeğer ve mevduat yükümlülüklerinden kurtarılmış krediler kullandırılacaktır.

Sınır ticareti geliştirilecektir. Hayvancılığın bölgede yeniden ihyası için her türlü tedbir alınmıştır ve tarım üretiminin artırılması için de sulama projelerine önem verilecektir.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Vatandaşa borçlar ödendi mi?

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Netice olarak, gece gündüz demeden, Hükümetimiz, elinden geldiği bütün gayretiyle yeniden büyük Türkiye'yi inşaya devam ediyor. Altı ayda 137 bin kişiye yeni istihdam imkânı sağlandı.

Muhterem arkadaşlar, memura ne verdik, işçiye ne verdik, emekliye ne verdik; dul ve yetime, fakir fukaraya neler yaptık, hangi desteği tanıdık; şimdi size, onları, maalesef, vakit imkân vermediği için tek tek aktaramayacağım. Ancak, bizim bütün bu gayretlerimizin karşısında, gensoru önergesinde söylenilenler, biraz evvel burada dile getirilenler; Sayın Eşref Erdem ve arkadaşlarının verdiği önergede hemen satırbaşında ne deniliyor “Anayasamızın 24 üncü maddesinin son fıkrasında şu şu hükümler yer almaktadır.” Ancak, o Anayasanın 24'üncü maddesinin bir de birinci fıkrası var; önce onu okumak lazım, önce gensoru önergesinin başına onu yazmak lazım. Bakınız, 24 üncü maddenin birinci fıkrası ne diyor: “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.” Üçüncü fıkrada ne diyo: “Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.”

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Doğru; itiraz eden mi var!

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Oku, oku... Devamını oku...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Bu fıkralar, bu hükümler Anayasada mevcut iken ve aslolan bunlar iken, siz, istisna ile ilgili hükmü getirip gensoru önergesinin başına yazıyorsunuz...

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Devamını oku...

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Türkiye'de din hürriyeti vardır, sonuna kadar da tatbik edilecektir; kimse de bunun önüne geçemeyecektir. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün halk memnun; işçi, köylü, esnaf, Hükümetten beklenti içerisinde, ümit ve heyecan içerisinde. Siyasî istikrar, toplumun her kesimine rahat ve huzur vermiş durumda. Yeniden büyük Türkiye kuruluyor, temel meseleler çözülüyor, atılımlar yapılıyor, hızla kalkınan Türkiye, herkesi memnun ediyor; gerçek olay budur. Bu hamleler ve atılımlar karşısında acze düşen bazı çevreler ise parazit yapmakla meşguller. Her gün, rejim bunalımından, laikliğin elden gittiğinden, daha bir sürü felaketten bahsedip, felaket tellallığı yapılıyor.

Önce, şu noktaları tespit etmek mecburiyetindeyiz: Demokrasi nedir; halkın, kendi kendini idare etmesidir; bunu bize ta ilkokullarda öğrettiler. Bir insan demokrat ise, üç şeye inanmak zorundadır: Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir prensibine riayet etmek, milletin iradesine saygı duymak. Demokraside aslolan millettir. Devlet, millete hizmet için vardır, bu prensibe de herkes inanmak mecburiyetindedir. Çoğunluk yanlışta birleşmez, dalâlette toplanmaz; bir de, buna inanmak mecburiyetindeyiz. Yetmiş milyonun verdiği kararda bir hayır vardır muhterem arkadaşlar. 24 Aralık seçimleriyle halkımızın büyük çoğunluğu kararını vermiş, bu Hükümet kurulmuş, 3 Kasım seçimlerinde de iktidar partilerinin desteği yüzde 60'lara ulaşmıştır. Millet, dalâlette toplanmıyor; bugünkü başarı, demokrasinin zaferidir.

Laiklik ne dinsizliktir ne de din düşmanlığıdır; bütün inanç sahiplerine saygı göstermektir, eşit muamele etmektir. Bakınız, şu elimde gördüğünüz zabıtlar, 8 Haziran 1949 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde 163 üncü maddenin müzakeresi sırasında yapılan konuşmaların zabıtlarıdır; tavsiye ederim, Meclis Kütüphanesinden alın, okuyun, gözden geçirin. Bakınız, o günkü Başbakan Şemsettin Günaltay ne diyor: “Bizim anlayışımızda laisizm, bizim hayata ait bütün kanunlarımızı ancak Büyük Millet Meclisi yapar demektir, başka hiçbir membaa istinat etmeyiz demektir.” Yine, o günkü Adalet Komisyonu Sözcüsü Abdurrahman Konuk ne diyor -rahmetle anıyoruz- “Dünyanın iki hastalığı var; birisi eski hastalık, diğeri yeni hastalık; eski hastalık skolastik zihniyet, yenisi ise komünistliktir. Skolastik zihniyet, hocam böyle söyledi, binaenaleyh böyledir der; muhakemesi, münakaşası yoktur, onun aksini düşünenin katli caizdir; buna, skolastik zihniyet derler.” Şu gördüğünüz belgeler, laiklik hakkında, Türkiye'de, zabıtlara geçmiş, resmîleşmiş, belge hüviyetini almış tek metindir; bunun dışında bir belge, bir metin bulmak maalesef mümkün değil, ne Mecliste ne başka bir yerde.

Sayın milletvekilleri, laiklik, sıfattır, din değildir; davranış biçimidir; dini kaldırıp, yerine laikliği koyamazsınız, herkes, birbirinin inancına saygı göstermek zorundadır. Bütün bu gerçeklere rağmen, bir mefhum kargaşası meydana getirmek suretiyle...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Kim yapıyor?..

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - ...toplumun huzuru kaçırılmak istenmektedir. Bu çevrelerin istediği laiklik değil, din düşmanlığıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlayın efendim.

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Avrupa'da, Amerika'da, Fransa'da, İsviçre'de uygulanan laiklik neyse, Türkiye'de de aynısı olmalıdır. Kimse dış güçlere yem olmasın, kimse, halka, halkın inancıyla, tarihiyle mücadeleye kalkışmasın.

Taksim'e cami yapılır mı yapılmaz mı; millet isterse yapılır tabiatıyla. Anayasada 24 üncü madde var, din ve vicdan hürriyeti var, din ve vicdan hürriyetinin gereklerini yerine getirme mükellefiyeti var.

Kurban derisi istenilen yere verilir mi; tabiî ki verilir; çünkü, anayasal teminat altındadır; Anayasada mülkiyet hakkı teminat altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının tabiî sonucu da, kurban derisininin istenilen yere verilebilmesidir.

Karayoluyla hacca gidilebilir mi; tabiî ki gidilir; çünkü, seyahat hürriyeti, Anayasanın teminatı altındadır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ne önemli şeyler söylüyorsun Sayın Bakan!..

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, bu tür şeylerle kamuoyunu meşgul etmeyelim.

Kimse, halkla, halkın inancıyla, tarihiyle mücadeleye heveslenmesin. Son zamanlarda ülkede yaşanan olaylar, bir tarafta din düşmanlığıyla demokrasi düşmanlığının, diğer tarafta laiklik ve demokrasi taraftarlarının yer aldığını gösteriyor. Bu düşmanlıklardan, ne ülkemize ne de bunu yapanlara hiçbir fayda gelmez. El ele verip, 65 milyon, bütün millet olarak, ülkemizin kalkınması, ileriye gitmesi, büyük Türkiye'nin yeniden kurulması için gayret göstermek varken, nedir bu yaptığınız?!. Gelin, el ele verelim, ülkemizi çağdaş uygarlığın da daha ilerisine götürelim, 65 milyon insanımızı elbirliğiyle mutlu edelim.

Gensorunun, Yüce Heyetiniz tarafından reddedileceği inancındayım; hayırlı olsun diyorum; hepinize saygılarımı ve teşekkürlerimi arz ediyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümet adına konuşan Devlet Bakanı Sayın Lütfü Esengün'e teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Esengün'ün konuşması Hükümet adına yapıldığı için ve bir Anayasa hükmü söz konusu olduğu için, bir hususta açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum: Anayasanın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24 üncü maddesinin birinci cümlesi ile son fıkrası, birbirini tamamlayan hükümlerdir. (CHP sıralarından alkışlar)

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Bravo Başkan...

BAŞKAN - 24 üncü maddenin son fıkrası, bu hükmün istisnası anlamında yorumlanamaz. Din ve vicdan özgürlüğünün, ancak, maddenin bütünlüğü içerisinde anlaşılması zorunluluğu vardır.

Değerli arkadaşlarım, gensoru önergelerinin gündeme alınıp alınmaması hususundaki oylamaya geçeceğiz.

Oylamalarla ilgili olarak, açık oylama yapılmasını öngören üç adet önerge Başkanlığımıza gelmiştir; şimdi, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan maddenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 139 ve 143 üncü maddeleri uyarınca, açık olarak oylanmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Hasan Hüsamettin Özkan Hikmet Uluğbay Nami Çağan

İstanbul Ankara İstanbul

Ahmet Tan Metin Şahin İsmail Cem

İstanbul Antalya Kayseri

Mustafa Yılmaz Zekeriya Temizel Şükrü Sina Gürel

Gaziantep İstanbul İzmir

Fevzi Aytekin Hasan Gülay Ayhan Gürel

Tekirdağ Manisa Samsun

Mahmut Erdir Emir Karaa Necati Albay

Eskişehir Kütahya Eskişehir

Necdet Tekin Hikmet Sami Türk

Kırklareli Trabzon

BAŞKAN - İkinci açık oy talebini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan gensoruyla ilgili oylamanın, açık oylama usulüyle yapılmasını arz ve talep ederiz.

Muhammet Polat Hasan Hüseyin Ceylan Cafer Güneş

Aydın Ankara Kırşehir

Kemal Albayrak Abdulkadir Öncel Abdullah Örnek

Kırıkkale Şanlıurfa Yozgat

Mehmet Aykaç Cemalettin Lafçı Şaban Şevli

Çorum Amasya Van

Murtaza Özkanlı Mikail Korkmaz Avni Doğan

Aksaray Kırıkkale Kahramanmaraş

Memduh Büyükkılıç M.Salih Katırcıoğlu Mustafa Köylü

Kayseri Niğde Isparta

Tevhit Karakaya Ömer Vehbi Hatipoğlu Hasan Belhan

Erzincan Diyarbakır Elazığ

Mustafa Kamalak Ömer Özyılmaz İsmail İlhan Sungur

Kahramanmaraş Erzurum Trabzon

Ali Oğuz Ekrem Erdem

İstanbul İstanbul

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gensorunun gündeme alınıp alınmamasıyla ilgili oylamanın, açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nihat Matkap Oya Araslı Birgen Keleş

Hatay İçel İzmir

Altan Öymen Ali Topuz İrfan Gürpınar

İstanbul İstanbul Kırklareli

Ali Haydar Şahin Algan Hacaloğlu İsmet Atalay

Çorum İstanbul Ardahan

Mustafa Kul Metin Arifağaoğlu Ayhan Fırat

Erzincan Artvin Malatya

Mustafa Yıldız Ercan Karakaş Atilâ Sav

Erzincan İstanbul Hatay

Yılmaz Ateş Önder Sav

Ankara Ankara

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, üç önergeyi birleştirerek işleme alıyorum.

Önce, önerge sahiplerinden 15 sayın milletvekilinin Genel Kurul salonunda bulunup bulunmadığını tespit edeceğim ve elimizde üç önerge olduğuna göre, her önergenin ilk 5 ismini tespit etmek suretiyle, bu 15 kişiyi tamamlamaya çalışacağım.

Sayın Hüsamettin Özkan?.. Burada.

Sayın Hikmet Uluğbay?.. Burada.

Sayın Nami Çağan?.. Burada.

Sayın Ahmet Tan?.. Burada.

Sayın Metin Şahin?.. Burada.

Sayın Avni Doğan?.. Burada.

Sayın Salih Katırcıoğlu?.. Burada.

Sayın Mustafa Köylü?.. Burada.

Sayın Tevhit Karakaya?.. Burada.

Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu?.. Burada.

Sayın Nihat Matkap?.. Burada.

Sayın Oya Araslı?.. Burada.

Sayın Birgen Keleş?.. Burada.

Sayın Altan Öymen?.. Burada.

Sayın Ali Topuz?.. Burada.

Önerge sahiplerinden, İçtüzüğümüzün aradığı sayıda sayın milletvekili Genel Kurulda hazır bulunmaktadır. Böylece, açık oylama yapılması hususu kesinlik kazanmıştır.

Şimdi, açık oylamanın şekli konusunda oylama yapmak suretiyle Genel Kurulun tasvibini alacağım.

Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin, kürsüye konulacak oy kutusuna oy pusulasını atması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Sayın Başkan, bakanlar ellerini çift kaldırmasınlar.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanlar Kurulu üyelerinin, karışıklığa mahal vermemek için, oy kullanmamalarını rica ediyorum; Bakanlar Kurulu üyelerinin, zannediyorum ki tamamı, vekaleten veya asaleten burada; tamamını hesaba katacağız.

Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin, kürsüye konulacak oy kutusuna oy pusulasını atması suretiyle yapılması kabul edilmemiştir.

Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin, ayağa kalkarak “kabul”, “ret” veya “çekimser” şeklinde oyunu belirtmesi suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Bu usul de kabul edilmemiştir.

Açık oylama, oy kupası sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır.

Kupalar dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN - Genel Kurul salonunda bulunup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında verilen (11/7) ve (11/8) esas numaralı gensoru önergelerinin gündeme alınıp alınmaması hususundaki açık oylamanın sonuçlarını açıklıyorum:

“Oy sayısı : 529

Kabul : 246

Ret : 282

Çekimser : 1

Kâtip Üye Kâtip Üye

Ahmet Dökülmez Fatih Atay”

Bu duruma göre, önergelerin gündeme alınması kabul edilmemiştir.

Değerli arkadaşlarım, sözlü sorular ile kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan genel diğer işleri görüşmek için, 26 Şubat 1997 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.36

VI. -SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. -İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya'nın, bazı Turban yöneticilerine usulsüz yeşil pasaport verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1885)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 8.1.1997

Halit Dumankaya

İstanbul

Çetelerin ortaya çıkmasıyla bir çok kişiye usulsüz olarak yeşil pasaport verildiği basında yer almıştır.

Bu konuda bize de usulsüz yeşil pasaport alanlarla ilgili ihbarlar gelmektedir.

Soru 1. Turban yöneticilerinden Ömer Bilgin (Turban Genel Müdürlüğü döneminde), Erol Uğurlu, Ahmet Dündar, Metin Riyaz Karaaltın, Haydar Mengi, Ali Özcan Gür'ün yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak yeşil pasaport aldığı söylenmektedir. Yeşil pasaport almışlar mıdır? Almışlarsa bu pasaportlarla hangi ülkelere gitmişlerdir?

Soru 2. Yeşil pasaport verilmiş ise hangi tarihte verilmiştir? Bu konuda pasaport alanlar ve verenler hakkında ne gibi işlemler yapmaktasınız?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 25.2.1997

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-046362

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 20.1.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1885-4897/13836 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Önergede sözü edilen ve açık kimlikleri belirtilmeyerek yalnızca ad ve soyadları belirtilen 6 şahıs hakkında yapılan incelemede; Başbakanlık Turban Turizm Genel Müdürlüğü Personel ve Eğitim Daire Başkanlığının Bakanlığımıza muhatap yazılı müracaatları ile birinci kadro derecede Genel Müdür olarak görev yaptığından bahisle Hususî Damgalı Pasaport verilmesinin talep edilmesi üzerine, Süleyman ve Fatma oğlu 2.1.1950 Isparta doğumlu Ömer Bilgin'e TR-A-189170 seri numaralı Hususi Damgalı Pasaport tanzim edilmiştir.

Başbakanlık Turban Turizm İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Personel ve Eğitim Daire Başkanlığının 13.12.1993 tarihli Bakanlığımıza muhatap yazılı müracaatları ile ikinci kadro derecede Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığından bahisle Hususî Damgalı Pasaport verilmesinin talep edilmesi üzerine Mehmet ve Nazmiye oğlu 10.4.1968 Arana doğum Erol Oğurlu'ya TR-A-218851 seri numaralı Hususî Damgalı Pasaport tanzim edilmiştir.

Başbakanlık Turban TurizmGenel Müdürlüğünün Personel ve Eğitim Daire Başkanlığının 13.12.1993 tarihli Bakanlığımıza muhatap yazılı müracaatları ile ikinci kadro derecede müdür yardımcısı olarak görev yaptığından bahisle Hususî Damgalı Pasaport verilmesinin talep edilmesi üzerine Naci ve Şenel oğlu 10.10.1965 Adana doğumlu Özcan Ali Gür'e TR.A.218826 seri numaralı Hususî Damgalı Pasaport tanzim edilmiştir.

Yukarıda adı geçen şahısların 1.8.1994 tarihinden itibaren ülkemize giriş çıkışlarına raslanılmamıştır.

Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 12.10.1990 tarihli Bakanlğımıza muhatap yazılı müracaatları ile Personel Genel Müdürlüğünde birinci kadro dereceli müdür olarak görev yaptığından bahisle Hususî Damgalı Pasaport verilmesinin talep edilmesi üzerine Mehmet ve Emine oğlu 27.6.1953 Ulukışla doğumlu Ahmet Dündar'a TR.A.094830 seri numaralı Hususî Damgalı Pasaport tanzim edilmiştir. Daha sonra TurbanTurizm Genel Müdürlüğünde Personel ve Eğitim Daire Başkanı olarak görev yaptığından bahisle tekrar pasaport talebinde bulunması üzerine, daha önce almış olduğu yukarıda belirtilen pasaportu temdit edilmiştir. (Süresi uzatılmıştır.)

Başbakanlık Turban Turizm Genel Müdürlüğü Personel ve Eğitim Daire Başkanlığının 10.11.1993 tarihli Bakanlığımıza muhatap yazılı müracaatları ile Sait Halim Paşa Yalısı Müdürlüğünde birinci kadro derecede Müdür olarak görev yaptığından bahisle Hususî Damgalı Pasaport verilmesinin talep edilmesi üzerine Bahattin ve Şükriye oğlu 1.12.1946 Kerkük doğumlu Metin Riyaz Karaaltın'a TR.A.209975 seri numaralı Hususî damgalı Pasaport tanzim edilmiştir.

Başbakanlık Turban Turizm Genel Müdürlüğünün 23.9.1993 tarihli Bakanlığımıza muhatap yazılı müracaatları ile İstanbul Reklam ve Organizasyon Müdürlüğünde birinci kadro derecede müdür olarak görev yaptığından bahisle Hususî Damgalı Pasaport verilmesinin talep edilmesi üzerine Abdullah ve Mahide oğlu 6.7.1956 Adana doğumlu Haydar Mengi'ye TR.A.204681 seri numaralı Hususî Damgalı Pasaport tanzim edilmiştir.

Ahmet Dündar, Metin Riyaz Karaaltın ve Haydar Mengi'nin adlarına tanzim edilen Hususî Damgalı Pasaportlarla yurtdışına giriş-çıkış kayıtlarına raslanılmamıştır.

5682 sayılı Pasaport Kanununun 14 üncü maddesinin değişik (A) ve (C) bentlerine göre pasaport müracaatına esas teşkil eden evraklar üzerinde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığından işlem yapılmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

2.-İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli'nin, kamu çalışanlarının ücretlerine ek zam yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1888)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 8.1.1997

Zerrin Yeniceli

İzmir

Kamu çalışanlarının ücretlerine, yılın ilk yarısı için verilecek zam miktarı konusunda, çelişkili açıklamalar ortada dolaşmaktadır. Bazı kamu çalışanlarına ek zam verilip, diğerlerine verilmemesi haklı olarak ek zam sözü verilmeyen diğer kamu çalışanlarımızı rahatsız etmiştir. Bu durumla ilgili olarak;

1. Zam konusunda, kamu çalışanları arasında bazı kesimlere ayrıcalık yapılacak mı?

2. Bütün kamu çalışanlarının kendi alanlarında ülkeye önemli hizmetler verdiği düşünülürse, böylesi bir ayrıcalık ek zam sözü verilmeyen diğer kamu çalışanlarına haksızlık sayılmayacak mı?

3. Ek zam konusunda diğer kamu çalışanlarının durumu hakkında ne düşünülüyor?

T.C.

Maliye Bakanlığı

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü 21.2.1997

Sayı :B.07.0.BMK.0.11.013/600-2334

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 20.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5048-13843 sayılı yazıları.

İzmir Milletvekili Sayın Zerrin Yeniceli'nin 7/1888 esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Bilindiği üzere Hükümetimizin göreve başlamasından sonraki ilk önemli icraatı, kamu görevlilerinin maaşlarında yüzde 50 oranında artış yapmış olmasıdır. 1997 yılının Ocak ayında çalışanlarımızın maaşlarında tekrar yüzde 30 oranında bir artış yapılmış olup, bugüne kadar çalışanlarımızın maaşlarında ek iyileştirmeler hariç kümülatif olarak yüzde 95 oranında bir artış sağlanmıştır.

Ancak hükümetimiz, memurlarımıza ödenen maaşları yeterli görmemekte ve ilave iyileştirmeler yapılması için çalışılmaktadır. Nitetim askerî personel ile emniyet mensuplarımıza ek iyileştirmeler yapılmıştır. Bütçe imkânlarındaki genişlemelere paralel olarak özellik arzeden diğer kamu personeli maaşlarında da ek iyileştirmeler yapılacaktır. Kamu personeline yapılacak ek zamların oranı ise, her bir kesimdeki personelin geçmiş yıllarda uğradığı kayıplar, personel temininde ve görevde tutulmasında karşılaşılan güçlükler gibi çeşitli kriterlere göre tespit edilmektedir. Bu itibarla, ek zam oranlarının farklı düzeylerde belirlenmesi bir ayrıcalık teşkil etmemektedir.

Bilgilerine arz olunur.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

3.-Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Afyon İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1905)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Dr. H.İbrahim Özsoy

Afyon

Maliye Bakanlığı fonlarından belediyelere yapılan yardımlar malumunuzdur ve sizin zamanınızda da kesif bir şekilde devam etmektedir.

1. Bakanlığa başladığınızdan günden bugüne kadar Afyon'daki hangi belediyelere ne kadar yardım gönderilmiştir?

2. Bu yardımların pasta dağılımı nasıldır?

3. Bugüne kadar fonlardan tek lira göndermediğiniz ANAP'lı belediyelere ne zaman ve ne kadar yardım göndereceksiniz?

T.C.

Maliye Bakanlığı

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü 21.2.1997

Sayı :B.07.0.BMK.0.11.013/600-2335

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1905-4948/13911 sayılı yazıları.

Afyon Milletvekili Sayın H. İbrahim Özsoy'un 7/1905 esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Bakanlığımız bütçesinden mahallî idarelere yapılan yardımlardan en fazla yararlanan illerimizden biri de Afyon ili olmuştur.

1995 yılında Bakanlığımız bütçesinden il özel idarelerine toplam 1 trilyon 467 milyar liralık yardım yapılırken, bu yardımların Sayıştayın Genel Uygunluk Bildiriminde tespit edildiği üzere 471 milyar lirası Afyon iline yapılmıştır. Oransal olarak da yardımların yüzde 32'si Afyon iline, yüzde 68'i ise diğer tüm illerimize verilmiştir. 1996 yılında da Afyon ilindeki belediyelerimize önemli miktarda yardım yapılmıştır.

Öte yandan 53 üncü Hükümet dönemine ilişkin 1996 yılının Mart-Haziran aylarını kapsayan dört aylık dönemde Bakanlık makamından alınan onaylarla belediyelere 5 trilyon 927 milyar liralık yardım yapılması uygun bulunmuş olup, bu miktarın 4 trilyon 973 milyar lirası Anavatan Partisine mensup belediyelere ait bulunmaktadır.

Diğer bir ifadeyle, Anavatan Partisine ait belediyelere yüzde 84 oranında yardım yapılması uygun bulunurken, diğer tüm partilere mensup belediyelere sadece yüzde 16 oranında pay ayrılmıştır.

Bilgilerinize arz olunur.

Doç.Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

4. -Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, sözleşmeli personele yapılacak zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1906)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Dr. H. İbrahim Özsoy

Afyon

1997 Malî Yılı Bütçesi memur ve emekliye %30 gibi çok cüzi bir zam verildiği malumunuzdur.Memur tarif ve işlemi ile bir bütündür. Bu kapsama sözleşmeli memur kesiminin alınmaması hem Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır, hem de memurlar arasında ikilik yaratmakta ve sözleşmeli memur kesimi mağdur olmaktadır.

1. Sözleşmeli memurlar diğer memurlar gibi %30 zam kapsamına ne zaman alınacaktır?

2. Çalışma ve sosyal hayatımızdaki barışın bozulması için bu gibi ayrıcalıklar hükümete ne kazandıracaktır?

T. C.

Devlet Bakanlığı 20.2.1997

Sayı :B.02.0.0010/01996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7-1906-4949/13912 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 29.1.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-452-5/502 sayılı yazısı.

Afyon Milletvekili Sayın H. İbrahim Özsoy'un; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Afyon Milletvekili H.İbrahim Özsoy'un Yazılı Soru Önergesine Verilen Cevaplar;

1. a) Bilindiği üzere, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi sözleşmeli personelin ücretlerinin tespitine ilişkin düzenlemeler Devlet Personel Başkanlığının teklifi ve Yüksek Planlama Kurulunun onayı ile yürürlüğe girmektedir.

Bu itibarla, devlet memurlarına 1997 yılının ilk yarısında yapılmış olan %30 oranındaki ücret artışına paralel olarak Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarında çalışan sözlşmeli personele de 1.1.1997 tarihinden geçerli olmak üzere, aynı oranda ücret artışı yapılması hususundaki Karar Tasarısı Yüksek Planlama Kurulunun onayına sunulmuş bulunmaktadır.

b) Bazı kamu kurum ve kuruluşlarında kadro karşılık gösterilmek suretiyle sözleşmeli çalıştırılan personel ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun değişik 4/B maddesine göre sözleşmeli istihdam edilen personelin sözleşme tavan ve taban ücretlerinin %30 oranında artırılmasına ilişkin çalışma Devlet Personel Başkanlığınca tamamlanmış ve buna ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı Tasarısı Başbakanlığa sunulmuştur.

2. Hükümetimizce her statüde yer alan personele ücret artışının yapılması hususunda çalışmalara devam edilmekte olup, kamu personeli arasında herhangi bir ayrıcalık yapılması düşünülmektedir.

5. -Samsun Milletvekili Murat Karayalçın'ın, 7 nci Beş Yıllık Kalkınma Planının uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1909)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Murat Karayalçın

Samsun

1963 yılından bu yana beşer yıllık altı kalkınma planı uygulayan Türkiye, bugün 1996-2000 yıllarını kapsayan 7 nci Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemi içindedir. Bu plan mantığı ve öngörüleri ile önemli yenilikler getirmiştir.

1. 7 nci Beş Yıllık Kalkınma Planının en önemli düzenlemeleri olan

a) Türkiye'de bölge ya da havza ölçeğinde fizikî ve iktisadî planlama çalışmalarının yapılması,

b) Merkezi yönetimin yalnızca çok temel işlevleri üstlenmesi ve yerel ortak ihtiyaçların büyük ölçüde il özel idarelerine bırakılması,

ne zaman başlatılacaktır?

2. 7 nci Planın birinci uygulama yılı olan 1996 geride kalmıştır. bu iki çalışmanın 1997'de başlatılabilmesi için DPT ve ilgili öteki kuruluşlar hazırlanmakta mıdırlar? Eğer öyleyse yapılan hazırlıklar hangi aşamadadır?

3. Bölge planlaması çalışmaları 1997'de başlatılabilecekse öncelik, GAP'tan ayrı olarak, Karadeniz ve Trakya-Marmara Bölgelerine verilebilecek midir?

T. C.

Devlet Bakanlığı 20.2.1997

Sayı :B.02.0.0010/02006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7-1909-4954/13937 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 29.1.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-452-8/500 sayılı yazısı.

Samsun Milletvekili Sayın Murat Karayalçın'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Samsun Milletvekili Sayın Murat Karayalçın'ın 7/1909-4954 Esas Nolu Yazılı Soru Önergesi İle İlgili Not

VII. Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan “Temel Yapısal Değişim Projeleri”nden “IV. Bölgesen Dengelerin Sağlanması” Projesinin “18 inci Bölgesel Gelişme ve Fizikî Planlama” bölümünde “ülkenin göreli olarak geri kalmış yöreleri için, kaynakları ve gelişme potansiyelleri gözönüne alınarak bölgesel gelişme projeleri hazırlanacağı” belirtilmiştir.

Planın “19 uncu Metropollerle İlgili Düzenlemeler” bölümünde ise “sanayileşme ve göç nedeniyle hızlı bir büyüme sürecine girmiş olan metropoller ve çevre illerin sorunlarını çözmek ve sosyo-ekonomik orta vadeli gelişme desenini belirlemek için gerektiğinde bölgesel gelişme planları yapılacağı” hususuna yer verilmiştir.

Marmara Bölgesi Bölgesel Gelişme çalışmaları ile ilgili olarak, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliğinin yapacağı çalışmaların desteklenmesi ilke olarak benimsenmiştir. Diğer taraftan Doğu Anadolu ile ilgili olarak da Bölgesel Gelişme Projesi için hazırlık çalışmalarına başlanmıştır.

Ayrıca Zonguldak, Bartın ve Karabük illerinden oluşan bölgede kömür ve demir-çelik sektöründe ortaya çıkan olumsuz ekonomik ve sosyal sonuçları telafi edebilecek, ekonomik yönden uygun alternatif politikaların belirlenmesi, bölge için orta ve uzun vadeli bir kalkınma planının hazırlanması, yatırım projelerinin tamamlanması ve önyapılabilirlik etüdlerinin hazırlanması amacıyla, 1995 yılında, dünya Bankasının finansmanı ile başlatılan Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesel Gelişme Projesi etüd çalışmalarında son aşamaya gelinmiştir.

İl Özel İdarelerinin faaliyet alanlarını yeniden düzenlemek, idarî ve malî yönden güçlenmelerini sağlamak üzere hazırlanan, 3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanununda değişiklik yapılması ile ilgili tasarı ise bakanlıkların görüşlerine sunulmuş olup, Tasarı üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

6.-Denizli Millevtekili Adnan Keskin'in, maden fonundan kullandırılan teşvik kredilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1910)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gerekli işlemin yapılmasını dilerim.

Adnan Keskin

Denizli

1. 1993 yılından buyana maden fonundan kullandırılan toplam teşvik tutarı kaç paradır?

2. Hangi firmalar teşvik almıştır? Aldıkları teşvik miktarları ne kadardır?

3. Akbaş ve Birlik madencilik şirketlerinin aldığı teşvik tutarları nedir?

4. Hayyam Graipoğlu isimli bir kişi ile Etibank, Hidrojen peroksit fabrikası kurmak için bir ortaklık kurmuş mudur?

5. Ortaklık oluşturulmuş ise, ortaklığın kurulmasına ilişkin Yüksek Planlama Kurulu kararı var mıdır? Varsa tarih ve sayısı nedir?

T. C.

Devlet Bakanlığı 20.2.1997

Sayı :B.02.0.016/00304

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) T.B.M.M. Başkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1910-4955/13938 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 29.1.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-452-9/499 sayılı yazısı.

c) Devlet Bakanlığı (Sayın Lütfün Esengün)'nın 3.2.1997 tarih ve B.02.0.0010/01852 sayılı yazısı.

Denizli Milletvekili Sayın Adnan Keskin'in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Devlet Bakanlığı (Sayın Lütfü Esengün) koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

T. Rıza Güneri

Devlet Bakanı

Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1910-4955)

Soru 4: Hayyam Graipoğlu isimli bir kişi ile Etibank, Hidrojen peroksit fabrikası kurmak için bir ortaklık kurmuş mudur?

Cevap :Etibank Genel Müdürlüğünün, Hayyam Garipoğlu'nun da ortakları arasında bulunduğu Hidrojen Peroksit Sanayi ve Ticaret A. Ş.'ne, Yüksek Planlama Kurulu Kararının alınmasını takiben iştiraki, 29.2.1996 tarih ve 4530/33 sayııl Yönetim Kurulu Kararı ile kabul edilmiştir.

Soru 5 : Ortaklık oluşturulmuş ise, ortaklığın kurulmasına ilişkin Yüksek Planlama Kurulu kararı var mıdır? Varsa tarih ve sayısı nedir?

Cevap : Sözkonusu ortaklık, Yüksek Planlama Kurulunun 25.11.1996 tarih ve 96/T-52 sayılı kararı ile onaylanmıştır.

YPK Kararının alınmasını takiben 3.1.1997 tarihinde yapılan şirket genel kurulunda Etibank'ın ortaklığı karar altına alınmış ve Ticaret Siciline tescil edilmiştir.

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 21.2.1997

Sayı :B.12.0.APK.0.23.300.269-2696

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/1910-4955/13938 sayılı yazısı.

b) Devlet Bakanlığının 3.2.1997 tarih ve B.02.0.0010/01852 sayılı yazısı.

Devlet Bakanlığının ilgi (b)'de kayıtlı yazısı gereğince; Denizli Milletvekili Sayın Adnan keskin'in Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Devlet Bakanı Sayın Lütfü Esengün koordinatörlüğünde cevaplandırılması tensip edilen, 7/1910 esas no.lu yazılı soru önergesi içeriğinde Bakanlığımı ilgilendiren hususlara ait bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Denizli Milletvekili Sayın Adnan Keskin'in Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1910-4955)

Soru 1. 1993 yılından buyana maden fonundan kullandırılan toplam teşvik tutarı kaç paradır?

Cevap 1. 1993 yılından 1996 yılı sonuna kadar Madencilik Fonundan tahsis edilen kredi toplamı 1 750 005 milyon TL.'dir.

1996 yılı sonu itibariyle kullandırılan kredi miktarı ise 1 262 227 milyon TL.'dir.

Soru 2. Hangi firmalar teşvik almıştır? Aldıkları teşvik miktarları ne kadardır?

Cevap 2. 1993 yılından 1996 yılı sonuna kadar Madencilik Fonundan kredi tahsis edilen firmalar ve 1996 yılı sonu itibariyle kullandırılan kredi miktarlarını gösteren (Ek-1, Ek-1-A, Ek-2, Ek-3, Ek-4) tablolar ilişiktedir.

Soru 3. Akbaş ve Birlik madencilik şirketlerinin aldığı teşvik tutarları nedir?

Cevpa 3. Akpaş ve Birlik madencilik firmalarına 1993 yılında 93/4466 (Krom) Kararnamesine istinaden tahsis edilen ve kullandırılan kredi miktarları aşağıdadır :

Tahsis Edilen Kredi Kullandırılan Kredi

Firma İsmi Miktarı Miktarı

Akpak Mad. Paz. Tic. A. Ş. 32 400 Milyon TL. 26 100 Milyon TL.

Birlik İnş. Mad. San. Tic. A. Ş. 65 000 Milyon TL. 65 000 Milyon TL.

Ayrıca ilişikte sunulan Ek-1-A tabloda detay bilgi yeralmaktadır.

Not :Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.

7. -Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Ergani Bakır İşletmelerinin bir firmaya satılıp satılmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin yazılı cevabı (7/1911)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gerekli işlemin yapılmasını dilerim.

Adnan Keskin

Denizli

1. Etibank tarafından işletilen Ergani Bakır İşletmeleri Beröner Firmasına satılmış mıdır? Satılmış ise satış bedeli nedir?

2. Satış maden sahasını, fabrikayı, hizmet binalarını ve lojmanları da kapsamakta mıdır?

3. Satış işleminden önce maden alanında Etibank tarafından dekopaj yapılmış mıdır? Yapılmış ise maliyeti nedir?

T. C.

Devlet Bakanlığı 20.2.1997

Sayı :B.02.0.016/00313

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) T.B.M.M. Başkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1911-4956/13939 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 29.1.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-452-10/498 sayılı yazısı.

c) Devlet Bakanlığı (Sayın Lütfü Esengün)'nın 3.2.1997 tarih ve B.02.0.0010/01851 sayılı yazısı.

Denizli Millevtekili Sayın Adnan Keskin'in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın başbakanımızın da kendileri adına Devlet Bakanlığı (Sayın Lütfü Esengün)'nın koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b)'de kayıtlı yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

T. Rıza Güneri

Devlet Bakanı

Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1911-4956)

Soru 1. Etibank tarafından işletilen Ergani Bakır İşletmeleri Beröner Firmasına satılmış mıdır? Satılmış ise satış bedeli nedir?

Cevap 1. Ergani Bakır Tesislerinin satışı söz konusu değildir. Ancak; uzun yıllar sürekli ve artan ölçülerde zarar ederek Ülkemiz kaynaklarının gereksiz tüketimine engel olmak amacıyla Ergani İşletmemizde küçülmenin gerekli olduğu ortaya çıkmış ve dünya ölçeğinde çok düşük bir miktar olan 4 milyon tonluk kalan rezervin de, hangi iyileştirme çalışması yapılırsa yapılsın yatırımları geri döndürüp fizibil olmayı sağlayamayacağı anlaşıldığından işletme faaliyetleri kademeli olarak durdurulmuş fakat İşletmenin Maden İlçesi ve çevresine hizmet ve istihdam olanağı sağlamaya devam etmesi ve kalan yaklaşık % 1, 21 Cu tenörlü 4 milyon ton civarındaki rezervin ekonomiye kazandırılması amacıyla yerli ve yabancı firmalar ile ortaklık kurma, tesislerin kiralanması ve buna benzer yöntemler kullanılması hususlarında çalışmalar yapılarak yurt çapında söz sahibi 10 firmaya yazılı olarak durum bildirilmiş ve kendilerinden saha ile ilgilendikleri takdirde bir niyet mektubu göndermeleri istenmiş, niyet mektubu veren tek firma BER-ONERA. Ş. olmuş ve “BER-ONER Madencilik San. ve Tic. A. Ş.” ile anlaşma sağlanarak 10 yıl süreli rodövans ve kira karşılığı işletme anlaşması 22.5.1995 tarihinde imzalanmıştır.

Soru 2. Satış maden sahasını, fabrikayı, hizmet binalarını ve lojmanları da kapsamakta mıdır?

Cevap 2. Sözleşme maden sahası, flatasyon tesisi, tersip havuzları, yerüstü ve yeraltı yapıları, enerji hatları ve diğer kurulu tesisatın kiralanmasını içermektedir. Sosyal içerikli tesisler sözleşme kapsamına dahil değildir.

Soru 3. Satış işleminden önce maden alanında Etibank tarafından dekopaj yapılmış mıdır?Yapılmış ise maliyeti nedir?

Cevap 3. Müessesenin faaliyeti belirtilen nedenlerle durdurulmuştur. Önceki yıllarda Etibank olarak faaliyetlerimiz içinde dekopaj çalışmaları üretim çalışmalarına paralel olarak sürdürülmüştür.

8.-Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Elazığ-Kovancılar'da bulunan bir fabrikanın Etibank tarafından satın alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin yazılı cevabı (7/1912)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gerekli işlemin yapılmasını dilerim.

Adnan Keskin

Denizli

1. Etibank, Keban Plastik Holding'den alacağını tahsil edebilmek için adı geçen firma aleyhine icra takibine başvurmuş mudur? İcra takibi söz konusu ise, satış aşamasında satıştan niçin vazgeçilmiştir?

2. Satış aşamasına gelen icra takibinden vazgeçilerek Keban Plastik Holding”in Elazığ kovancılar mevkiindeki sodyum bikromat fabrikası Etibank tarafından pazarlık yöntemi ile satın alınmış mıdır? Satış bedeli kaç paradır?

3. Fabrikada çalışanlar özlük hakları ile birlikte Etibank'a devredilmiş midir? Devredilen personel sayısı nedir?

4. Fabrikada satın alındığı 1992'den bu yana hiç üretim yapılmış mıdır? Fabrika çalışmakta mıdır? Çalıştırılmıyorsa niçin satın alınmıştır?

T. C.

Devlet Bakanlığı 20.2.1997

Sayı :B.02.0.016/00367

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 24.1.1997 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1912-4957/13940 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 29.1.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-452-11/497 sayılı yazısı.

c) Devlet Bakanlığı (Sayın Lütfü Esengün)'nın 3.2.1997 tarih ve B.02.0.0010/01851 sayılı yazısı.

Denizli Milletvekili Sayın Adnan Keskin'in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Devlet Bakanlığı (Sayın Lütfü Esengün)'nın koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b)'de kayıtlı yazı ekindeki, yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

T. Rıza Güneri

Devlet Bakanı

Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1912-4157)

Soru 1. Etibank, Keban Plastik Holding'“den alacağını tahsil edebilmek için adı geçen firma aleyhine icra takibine başvurmuş mudur? İcra takibi söz konusu ise, satış aşamasında satıştan niçin vazgeçilmiştir?

Cevap 1. Soru önergesinde “Keban Plastik Holding” olarak adı geçen kuruluş Elazığ Sodyum Bikromat Tesislerinin kurulduğu ve satışının yapıldığı dönemde “Keban Holding ve Ortakları Demir Çelik A. Ş.” unvanını taşımaktadır.

Etibank, 1989 Cari Fiyatları ile 1.5 milyar TL. alacağını Keban Holding ve Ortakları Demir Çelik A. Ş.'den tahsil etmek üzere şirketi icraya vermiştir.Tesisler II. İcra satışı ile 29.12.1989 tarihinde muhammen bedelin % 40'ı üzerinden 9 620 811 000 TL. (Cari fiyat) Etibank'a satılmıştır.

Soru 2. Satış aşamasına gelen icra takibinden vazgeçilerek Keban Plastik Holding'in Elazığ kovancılar mevkiindeki sodyum bikromat fabrikası Etibank tarafından pazarlık yöntemi ile satın alınmış mıdır? Satış bedeli kaç paradır?

Cevap 2. Yukarıda izah edildiği gibi pazarlık usulü satış söz konusu olmamıştır. Tesisler icranın II. satışında satılmıştır.

Soru 3. Fabrikada çalışanlar özlük hakları ile birlikte Etibank'a devredilmiş midir? Devredilen personel sayısı nedir?

Cevap 3. Etibank'a herhangi bir personel devredilmemiştir.

Soru 4. Fabrikada satın alındığı 1992'den bu yana hiç üretim yapılmış mıdır? Fabrika çalışmakta mıdır?

Cevap 4. Fabrikada bugüne kadar hiç üretim yapılmamıştır. Halihazırda fabrika; üretim maliyetlerinin yüksekliği, dolayısı ile faaliyet zararı doğuracağı, teknolojik iyileştirmenin yapılamayışı nedenleri ile çalıştırılmamaktadır.

Tesislerin Etibank Bankacılık Bölümünün kredi alacağını tahsil edememesi üzerine icra ile satışı yapılmış I. İcra satışında muhammen bedelin %70'i üzerinden alıcı çıkmamış, II. İcra satışında da muhammen bedelin % 40'ı üzerinde Etibank'tan başka alıcı çıkmaması üzerine mecburen Etibank Tesisleri almıştır.

9.-Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, Erzurumspor'a yapılan yardımın ikinci lig play-off'a çıkan diğer takımlara da yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1918)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Fatih Atay

Aydın

1. Sayın Başbakan; bir televizyon kanalında Erzurumspor'a, ikinci liğ play-off'a çıktığı için 10 milyar lira verdiğini beyan etmiştir.

Bu hibenin diğer play-off ekiplerine de yapılması, şahsının tarafsızlığı gereği değil midir?

2. Diğer takımlara da bu yardımın bir an evvel yapılması ve transfer dönemi ile gecikmenin önlenmesi gerekmez mi?

T. C.

Devlet Bakanlığı 24.2.1997

Sayı :B.02.0.0010/01845

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1918-4908/13861 sayııl yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 29.1.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-452-17/492 sayılı yazısı.

Aydın Milletvekili Sayın Fatih Atay'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendieri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Aydın Milletvekili Sayın Fatih Atay'ın; 7/1918-4908 Sayılı Yazılı Soru Önergesi Cevabıdır.

Erzurumspor'a yapılan yardım bu kulubün yükselme grubunda bulunan kalkınmada birinci derecede öncelikli il oluşundan kaynaklanmıştır.

Tüm spor kulüplerimize imkân nisbetinde kaynak temini Hükümetimizin amacıdır.

Bilgilerinize rica ederim.

10. -Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Başbakanlık konutunda verilen bir iftar yemeğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1925)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gerekli işlemin yapılmasını dilerim.

Adnan Keskin

Denizli

1. Yazılı ve görsel basında, Cumhuriyetin felsefi değerlerine, temel ilkelerine karşı çıkan, demokratik laik hukuk devletinin yerine teokratik bir devlet kurmayı hedefleyenlere Başbakanlık konutunda ziyafetler verdiğinize ilişkin haberler yayınlanmaktadır. Bu haberler doğru mudur? Doğruysa sorularıma yanıt verildiği güne kadar kaç kişi bu ziyafetlere katılmıştır?

2. Başbakanlık konutunda verdiğiniz ziyafetlere çağrılan kişilerin 65 milyon insanımız içinden seçilişinde hangi ölçüler etken olmuştur?

3. Verilen ziyafetlerin masraflarını;

a) Kişisel hesabınızdan mı karşıladınız?

b) Özel bir kişi ya da bir kurumun hesabından mı karşıladınız?

c) Devlet Hazinesinden mi karşıladınız?

e) Mutfak ve masa hizmetlerini kamuda çalışan personel mi yürütmüştür?

f) Bu ziyaretlerin masrafları devlet hazinesinden karşılandı ise tüm ziyafetler için harcanan paranın toplam tutarı ne kadardır?

4. Laik demokratik Cumhuriyeti yıkmaya çalışanlara verilen ziyafetlerin devlet hazinesinden karşılanmasına olur veren yasa var mıdır? Varsa bu yasanın ismi nedir?

5. 65 milyon insanın hakkının bulunduğu kamu hazinesinden böylesi ziyafet vermenin ahlakî ve dinî temelleri var mıdır?

6. Laik demokratik Cumhuriyete sözlü ve yazılı saldırıyı kendilerine ilke edinen bu kişilere, laik demokratik Cumhuriyetin Başbakanlık konutunda ziyafet vermeyi, laik ve demokratik Cumhuriyeti koruyacağınıza dair ettiğiniz milletvekili yemini ile bağdaştırıyor musunuz?

7. Giysileri ile kıyafet yasasını ihlal eden bu kişilerin, Başbakanlık konutunda suç işlemelerine Başbakanın göz yummasına izin veren bir yasa var mıdır?

8. Laik ve demokratik Cumhuriyeti yıkmayı kendilerine hedef seçmiş olan bu kişilerden hangi anlayışı yaşama aktarmak izin destek ve gayret talep ediyorsunuz?

T. C.

Devlet Bakanlığı 20.2.1997

Sayı :B.02.0.0010/01841

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1925-4978/14001 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 29.1.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-452-24/488 sayılı yazısı.

Denizli Milletvekili Sayın Adnan Keskin'in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Denizli Milletvekili Sayın Adnan Keskin'in; 7/1925-4978 Sayılı Yazılı Soru Önergesi Cevabıdır

Soru önergesinde iftar yemeğine davet edilen kişilerin Cumhuriyet düşmanı olarak nitelendirilmesi fevkalade yanlış, peşin hükümlü bir davranıştır. Sayın soru sahibinin, bu güzel, örnek hareketin önem ve değerini kavrayabilmesi için peşin hükümlerden arınması, objektif olması ve milletimizin manevî değerlerini kavramak için çaba göstermesi gerekmektedir.

Konu ile ilgili olarak yaptığımız basın açıklamasının bir bölümünü cevap olarak tekrarlamakta yarar görülmüştür.

“70 milyona yaklaşan nüfusumuz ile ülkemizin bütün evlatları bir bütündür, tek bir millettir. Bunun büyük çoğunluğunu karşısına almakla kimse ülkemize ve milletimize yararlı bir iş yapmış olamaz. Bu olay münasebetiyle bir kere daha milletimizin ayrılmaz bir bütün olduğunu ve devlet millet kaynaşmasının büyük önemini ve ülkemizin manevî değerlerinin kıymetini vurgular, buna tevessül eden birkaç kişiye Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışına ait fotoğraflarındaki manzaradan ders almalarını tavsiye ederiz.

Hiç şüphesiz, milletin bütün kesimlerini kucaklama mahiyetindeki bu güzel çalışmalar, toplumun her kesimi ile kaynaşılmak suretiyle her geçen gün artan bir hızla devam edecektir.”

Bilgilerinizi rica ederim.

11.-Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun, Mason Localarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1927)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Sayın Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. 14.1.1997

Suat Pamukçu

Bayburt

Sorular :

1. Mason Locaları yasal kuruluşlar mıdır?

2. Son günlerde Ulusal Televizyonlarımızın birinde (Kanal 7) yayınlanan görüntüler güvenlik birimlerimizce izlenmekte midir?

3. Bu yayınlar ihbar kabul edilerek herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 25.2.1997

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-046363

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMMBaşkanlığının 24.1.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1927-4990/14045 sayılı yazısı.

Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Mason Dernekleri, 2908 Sayılı Dernekler Kanununa göre faaliyet gösteren yasal kuruluşlardır.

Önergede bahsedilen yayın kuruluşu (Kanal 7) ulusal bir kanal olduğundan izlenmesi ve denetlenmesi Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından yürütülmekte olup, yayın ilkelerini ihlal etmesi durumunda gerekli işlemler bu kurum tarafından yapılmaktadır.

Sözkonusu kanalda yayınlanan görüntüler ve ilgili dernek hakkında gerekli tetkik ve tahkikatın yapılarak, yasal işleme gerek görülmesi halinde gereğinin yapılması için İstanbul Valiliğine talimat verilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

12.-Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, ölü olarak ele geçirilen bir militanın üzerinde silah bulunup bulunmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1930)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından, TBMMİçtüzüğünün 96 ncı maddesine göre yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 14.1.1997

Tevfik Diker

Manisa

Sorular :

1. PKK içinde “Ferhat” kod adı ile tanınan 1965 Ağrı doğumlu Mustafa Deniz 15.11.1993 günü Polatlı'da yerde eli arkasına bağlı ensesinden tek kurşun sıkılarak öldürülmüş vaziyette bulunduğunda üzerinden L-27507 seri no'lu Browning marka 9 mm çaplı tabanca çıkmış mıdır?

2. Tabanca çıkmadıysa şu anda nerededir? Kimdedir?

3. Bu tabanca herhangi başka bir olayda kullanılmış mıdır?

4. Tabancanın balistik muayenesi yapılmış mıdır?

5. Devlete ait demirbaş kayıtlı silahlarda Emniyet ve Jandarmada böyle bir silah var mıdır?

6. Öldürülen kumarhaneler kralı diye anılan Ömer Lütfü Topal cinayetinde yukarıda belirtilen seri nolu silah kullanılmış mıdır?

7. Bu seri no'lu silah bugüne kadar PKK itirafçısı Mustafa Deniz dahil herhangi bir kimseye verilmiş midir?

8. Verildiyse Devletin emniyet yetkili makamlarınca kullanıcının eline kullanma yetki ve belgesi verilmiş midir?

9. Verildiyse bu belge yasalara uygun mudur?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 25.2.1997

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-046361

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMMBaşkanlığının 24.1.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1930-4995/14054 sayılı yazısı.

Manisa Milletvekili Tevfik Diker tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

PKK içinde “Ferhat” kod adı ile tanınan 1965 Ağrı doğumlu Mustafa Deniz 1.11.1993 günü Ankara İli Polatlı İlçesi yakınlarında elleri önden bağlı, yüzükoyun sağ omuz üzerine yatar vaziyette tek kurşun sıkılarak öldürülmüş halde bulunmuştur. Maktulün üzerinden önergede sözü edilen L-27507 seri nolu Browning marka 9 mm çaplı tabanca çıkmamıştır.

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı envanterinde sözkonusu tabancanın kaydına rastlanılmamıştır. Dolayısı ile bahse konu silahın Mustafa Deniz dahil herhangi bir kimseye verilmesi de sözkonusu değildir.

Belirtilen silahın önergede adı geçen Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesi olayında da kullanılmadığı yapılan olay yeri incelemesinden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

13. -İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, Metin Göktepe cinayeti sanığı polislerin görevlerine iade edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1933)

15.1.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Mehmet Sevigen

İstanbul

1. İçişleri Bakanlığınca Metin Göktepe cinayetinin sanıkları olan polislerin “Mahkemenin uzun süreceği gerekçesiyle” görevlerine geri döndürüldüğünü üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Sizce bu yapılanlar doğru mudur?

2. Sanık polisleri görevlerine geri döndürme yerine yargılamanın hızlandırılması yoluna gidilemez miydi?

3. Her ne kadar cezaları sabit görülene kadar suçlu sayılmasalar da görev yapmakta olan bir gazeteciyi döverek öldürdükleri iddia edilen, hatta tespit edilen polislerin haklarındaki bu iddialar ve tespitler sürerken göreve geri dönmeleri kamu vicdanını rahatsız etmeyecek mi?

4. Sanık polislerin, göreve dönme tarihleri Metin Göktepe'nin ölüm yıldönümüne rastlaması, kasıtlı olarak mı yapılmıştır? Yoksa topluma meydan okuma mıdır?

5. Yargılanan polisler cinayetten yargılanmaktadırlar. Sanıkları bağımsız yargıdan ve kamu vicdanından aklanmadan halkın arasına sürerek, tekrar aynı cinayetleri işlemeyeceklerinden nasıl emin olabilirsiniz?

6. Bu sapık polislere halkın güvenmesini nasıl beklersiniz?

7. İstanbul Emniyet Müdürünün göreve başlar başlamaz İstanbul Valisinin de yardımı ile yaptığı ilk icraat cinayet zanlısı polisleri göreve başlatmak olmuştur. Sizce bu doğru mudur?

8. Bu davranış vatandaşına Emniyete olan güvenini kökden sarsacağından, halkla devletin arasındaki uçurumu daha da büyüteceğinden hatta koparacağından haberiniz var mı?

9. Metin Göktepe davasının şehirden şehire dolaşması, Metin Göktepe ailesine ve kamuoyuna ikinci bir ölüm cezası değil mi?

10. Davanın bu şekilde akışından dolayı,

a) Vicdanınız rahat mı?

b) Eve gittiğiniz zaman çocuklarınızın yüzüne rahat bakabiliyor musunuz?

T. C.

Devlet Bakanlığı 20.2.1997

Sayı :B.02.0.0010/02034

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMMBaşkanlığının 24.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1933-5003/14072 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 29.1.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-451-3/504 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen'in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 17.2.1997

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-041277

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Devlet Bakanlığına

(Sayın Lütfü Esengün)

İlgi :3.2.1997 gün ve B.02.0.0010/018557 sayılı yazınız.

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen Başbakanımızca da kendileri adına Bakanlığınız koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesinde ileri sürülen hususlarla ilgili cevap aşağıya çıkarılmıştır.

Gazeteci Metin Göktepe'nin öldürülmesi olayına adı karışan İstanbul Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görevli iken Balıkesir Emniyet Müdürlüğüne naklen atanan Emniyet Amiri S. Battal Köse ile İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görev yapan Polis memurları, Şuayip Mutluer, Burhan Koç, Saffet Hızarcı, Fedai Korkmaz, İlhan Sarıoğlu, Murat Polat, Selçuk Bayraktaroğlu, Fikret Kayacan, Metin Kuşat ve Tuncay Uzun 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 137, 138/b ve 140 ıncı maddeleri gereğince görevden 14.1.1997 tarihinde uzaklaştırılmış olup, adı geçenler halen açıkta bulunmaktadırlar.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener.

İçişleri Bakanı

14.-Tokat Milletvekili Hanefi Çelik'in, Rusya'nın Gelibolu'da askeri bir anıt dikmesine izin verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yazılı cevabı (7/1942)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Rusların Gelibolu'da bir anıt dikmeleri konusunda Dışişleri Bakanı Sayın Tansu Çiller'in yazılı olarak cevaplandırmasını istediğim sorularımı saygılarımla arzediyorum.

Hanefi Çelik

Tokat

1. Ruslar 16 Temmuz 1921 yılında Gelibolu'yu terkederlerken o tarihte burada ölüleri adına bir anıt dikmişler midir?

2. Şimdilerde Rusların Gelibolu'da bu konu ile ilgili çalışmalar yaptıklarından haberiniz var mı?

3. Kasım 1996 tarihinde Rusya'nın İstanbul Kültür Ateşesi Oleg Krinko ve beraberinde Rusya'dan gelen resmi kameramanlarla Gelibolu'nun yasak bölgesinde (askerî alanda) keşifler ve çekimler yaptıkları doğru mu?

4. Bir yasak bölgede Rusların çekimler yapmasına hangi gerekçe ile müsaade edilmiştir?

5. Eğer konuya kültürel bir mesele olarak bakıldı ise bundan Kültür Bakanlığı haberdar edildi mi?

6. 1921 yılında yapıldığı varsayılan Rus anıtının 1947'de Gelibolu'da meydana gelen şiddetli bir deprem sonucunda yıkıldığı iddia edilmektedir. Gerçekten bu tarihte Gelibolu'da anıtları bile yıkan bir deprem olmuş mudur?

7. Şayet böyle bir deprem sonunda yıkılmış bir anıt varsa kalıntıları nerededir?

8. Rusya'nın anıt dikme bahanesiyle yasak bir bölgede ellerini kollarını sallayarak istedikleri gibi hareket etmelerinin doğuracağı sonuçları düşündünüz mü?

9. Son olarak sormak istiyorum. Ölen Rus askerleri için Gelibolu'da bir anıtın dikilmesine müsaade edecek misiniz?

T. C.

Dışişleri Bakanlığı 12.2.1997

Sayı :KOGY-III-84-147

Konu :Soru Önergesi Hakkında.

T.B.M.M. Başkanlığı Genel Sekreterliği

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi :28.1.1997 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-5168-14156 sayılı yazıları (7/1942 Esas No. 5031/14156 Evrak kayıt numaralı soru önergesine ilişkin)

Tokat Milletvekili Sayın Hanefi Çelik'in, Gelibolu'da bir Rus askerî anıtı dikilip dikilmeyeceği konusu ile ilgili soru önergesine Bakanlığımızca verilen cevaba ilişkin bilgiler aşağıdaki maddelerde kayıtlıdır.

Saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Tansu Çiller

Dışişleri Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Soru 1. Ruslar 16 Temmuz 1921 yılında Gelibolu'yu terkederlerken o tarihte burada ölüleri adına bir anıt dikmişler midir?

Cevap 1. İlgili makamlarımızdan (Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı, Çanakkale Valiliği) alınan bilgilere göre, Gelibolu ilçesine ait tapu kütüklerinin incelenmesinden, bu ilçemizde Ruslara ait herhangi bir mezarlık veya anıtın bulunduğuna ilişkin resmî bir kayıt mevcut olmadığı, Çanakkale İlinde de Ruslara ait koruma altına alınmış hiçbir anıt veya tarihi, kültürel esere ilişkin resmî kayıta rastlanmadığı, ancak, Gelibolu İlçesi Alaaddin Kalfa Mezarlığına bitişik 316, 313 ve 130 numaralı yapı adalarında, Rus anıtına ait olması muhtemel ve etrafa dağılmış yapı blokları bulunduğu, bunların da 1949 yılında meydana gelen depremde tamamen yıkılan bir yapının kalıntıları olarak belirlendiği ve anıta ait temel kalıntıların toprak altında kalmış olabileceği kaydidelerek, ortaya çıkarılmasını teminen arkeolojik kazı yapılması gerektiği, daha sonra yapılan tapulama ve kadastro çalışmalarında bu parsellerin özel şahısların mülkiyetine geçitiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan Genelkurmay Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı uzmanlarınca yapılan incelemede de, Gelibolu'da bir Rus anıtı dikildiğine dair bilgilerin yer almadığı tespit edilmekle beraber, arşivlerde yeralan ve Vrangel Ordusunu konu alan belgelerde “Küçükçekmece istasyonu yakınındaki eski Rus anıtı civarına kurulan çadırlara 3 000 kadar Rus mülteci askerinin yerleştirildiği, Vrangel Ordusunun silah ve mühimmatının 27.11.1336 (1920) tarihinden itibaren Ayastefanos'a (Yeşilköy) nakledilmeğe başlandığı, bu silahların Cevad Bey Köşküne depo edildiği ve mültecilerin yerleştirilme işlemlerinin sürdüğü” belirtilmiştir. Diğer bir belgede “Gelibolu'da bulunan Vrangel Ordusu birliklerinin birbirleriyle çatıştığı ve büyük ölçüde General Vrangel'e sadık birliklerde yaralananların olduğu, Rus prensinin isyan halinde bulunan birlikleri teskin amacıyla Gelibolu'ya hareket ettiği” şeklinde bilgiler yeraldığı görülmüş, Gelibolu'da dikildiği belirtilen anıtın bu çatışma sırasında yaşamlarını yitiren askerler anısına dikilmiş olabileceği askerî makamlarımızca değerlendirilmiştir.

Soru 2. Şimdilerde Rusların Gelibolu'da bu konu ile ilgili çalışmalar yaptıklarından haberiniz var mı?

Cevap 2. Rusya Federasyonu Bilimsel Akademisi Kültürel ve Doğal Değerleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1995 yılı sonlarında Moskova Büyükelçiliğimize ve Kültür Bakanlığımıza başvurarak, 1920 yılında Kırım'dan Gelibolu'ya geçen General Vrangel ordusunun savaşta yaşamını yitiren Rus askerleri anısına dikmiş oldukları ancak 1949 depremi ile yıkılmış bulunan anıtın yeniden inşası konusunda yardımımızı talep etmiştir. Aynı yönde bir girişim Ankara'daki Rusya Federasyonu Büyükelçiliği tarafından Bakanlığımız nezdinde de yapılmıştır.

Bunun üzerine konu ilgili kuruluşlarımızca yapılan 1 inci maddede kayıtlı inceleme çerçevesinde değerlendirilmiş ve Gelibolu ilçesinde zamanında Rus mezarlığı veya anıtının bulunduğu ancak bunun 1949'da vuku bulan bir depremde tamamen tahrip olduğu ve mülkiyeti özel şahıslara ait olan taşınmaz mallar üzerinde herhangi bir anıt inşa edilebilmesi için anılan özel mülkün kamulaştırılması gerektiği, yasalarımıza göre de yabancı bir devlet adına kamulaştırma yapılamayacağı, bu itibarla da sözkonusu anıtın yeniden inşası talebinin yerine getirilmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Bu görüşümüz Kültür Bakanlığına ve Moskova Büyükelçiliğimize bildirilmiştir.

Halen Rusların Gelibolu'da bu konu ile ilgili çalışmalar yaptıklarına dair Bakanlığımıza intikal etmiş bir bilgi bulunmamaktadır.

Soru 3. Kasım 1996 tarihinde Rusya'nın İstanbul kültür Ataşesi Oleg Krinko ve beraberinde Rusya'dan gelen resmî kameramanlarla Gelibolu'nun yasak bölgesinde (askerî alanda) keşifler ve çekimler yaptıkları doğru mu?

Cevap 3. Gelibolu'da bir Rus grubunun yasak bölgelerde keşifler ve çekimler yaptığına dair Bakanlığımızda bilgi mevcut değildir.

Soru 4. Bir yasak bölgede Rusların çekimler yapmasına hangi gerekçe ile müsaade edilmiştir?

Cevap 4. Böyle bir izin verildiğine dair Bakanlığımızda bilgi mevcut değildir.

Soru 5. Eğer konuya kültürel bir mesele olarak bakıldı ise bundan Kültür Bakanlığı haberdar edildi mi?

Cevap 5. 1 inci ve 2 nci maddelerde belirtildiği gibi Kültür Bakanlığı bu konuda bilgi sahibidir.

Soru 6. 1921 yılında yapıldığı varsayılan Rus anıtının 1947'de Gelibolu'da meydana gelen şiddetli bir deprem sonucunda yıkıldığı iddia edilmektedir. Gerçekten bu tarihte Gelibolu'da anıtları bile yıkan bir deprem olmuş mudur?

Cevap 6. 1 inci sorunun cevabında beliretildiği gibi, bu konuda ilgili makamlarımızdan alınan bilgilerden, 1949 yılında Gelibolu'da bir deprem olduğu anlaşılmaktadır.

Soru 7. Şayet böyle bir deprem sonunda yıkılmış bir anıt varsa kalıntıları nerededir?

Cevap 7. Bu konuda ilgili makamlarımızın saptadığı bilgiler 1 inci maddede yeralmaktadır.

Soru 8. Rusya'nın anıt dikme bahanesiyle yasak bir bölgede ellerini kollarını sallayarak istedikleri gibi hareket etmelerinin doğuracağı sonuçları düşündünüz mü?

Cevap 8. Rusya'ya böyle bir izin verildiğine dair Bakanlığımızda bir bilgi bulunmamaktadır. Yasak bir bölgede keşif veya çekim yapılmasının ilgili makamlarımızın iznine tabi olması doğaldır.

Soru 9. Son olarak sormak istiyorum. Ölen Rus askerleri için Gelibolu'da bir anıtın dikilmesine müsaade edecek misiniz?

Cevap 9. Yukarıda 2 nci maddede belirtildiği gibi Bakanlığımızca Gelibolu'da Rus askerleri için bir anıt dikilmesine izin verilmesi düşünülmemektedir.

15. -Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, Anadolu Liseleri ve özel okullar sınavına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1947)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yazılı soruların Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, içtüzüğün 94 üncü maddesi gereğince arz ederim.

Hayati Korkmaz

Bursa

İlkokulu bitiren çocuklarımız daha iyi eğitim olanaklarından yararlanabilmek için “Anadolu Liseleri ve Özel Okullar Sınavına” girmektedirler. Birçok nedenden dolayı eğitim kaletisini belli standart seviyeye getiremediğimiz hepimizin kabul ettiği bir gerçektir. Bu gerçeğe rağmen yapılmakta olan sınavlarda öğrencilerin okul tercihlerini yaparken bazı kısıtlamalar getirilmektedir.

1. Anadolu Liseleri sınavlarında öğrencilerin sadece üç büyük şehirden birindeki Anadolu Liselerinin beş tanesini, bu şehirler dışındaki öğrencilerin ise ya bu üç şehrimizden birisindeki veya sadece kendi şehrindeki Anadolu Liselerinden beşini tercih etmek zorunda bırakılmalarının doğru olduğuna inanıyor musunuz?

2. “Özel Türk ve Yabancı Okullar Sınavında” sadece iki ilden yedi okul tercih edebilme kuralını doğru buluyor musunuz?

3. Anadolu İmam Hatip Liselerine başvuracak öğrenciler, her ilde Anadolu İmam Hatip Lisesi bulunmadığından, beş tercihini ülke genelindeki okullardan kullanma hakkına sahip olmaktadırlar.Esasen doğrusunun da bu uygulama olduğuna inanmaktayım.Ancak her ilde de Özel Okul yoktur ve Özel Okullar Sınavında öğrencilerimize sadece iki ildeki Özel Okulları tercih edebilme kısıtlaması getirilmektedir. Bu farklı uygulamanın gerekçesi nedir?

4. Anadolu Liselerine ve yabancı dil eğitimi veren okullara olan aşırı talebi ve küçük çocuklara yaşatılan sınav stresini azaltmak için Süper Liselerin sayısını artırmayı düşünüyor musunuz?

T. C.

Millî Eğitim Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 24.2.1997

Sayı :B.08.0.APK.0.03.01.00-022/494

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M. Başkanlığının 28.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1947-5040/14178 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Hayati Kormaz'ın “Anadolu Liseleri ve Özel Okullar Sınavına İlişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. 1990 yılından itibaren Anadolu liselerinin il ve ilçelerde yaygınlaştırılmış olması ve öğrencilerin gördükleri öğrenim şartları da göz önünde bulundurularak, öğrencilerin kendi çevresindeki emsalleriyle değerlendirilmesi, eğitimde fırsat ve imkân eşitliğinden aynı seviyede yararlandırılmalarını temin etmek amacıyla tercihlerde il ve ilçe sınırlaması getirilmiştir. Böylece, yurt genelinde bu okullara dengeli bir şekilde öğrenci yerleştirilmiştir.

Anadolu liseleri tercihlerinde, il merkezleri ile Anadolu lisesi bulunan ilçeler ayrı ayrı mütalaa edilerek, büyükşehir belediye hudutları dahilinde bulunan ilçelerin büyükşehir il merkezi içerisinde, köy ve kasabaların bağlı bulundukları il merkezi veya ilçe merkezine göre değerlendirilmesi prensibi benimsenmiştir.

Bu nedenle öğrencinin öğrenim gördüğü ilkokulun bulunduğu yerleşim birimi esas alınmıştır.

Ankara, İstanbul ve İzmir illerinin sosyo-ekonomik ve kültürel imkânları göz önünde bulundurularak bu il merkezlerinde bulunan Anadolu Liseleri yurt genelindeki öğrencilerin tercihlerine diğer yerleşim birimindeki okullar ise sadece kendi yerleşim birimindeki öğrencilerin tercihlerine açık bulunmaktadır.

Büyük yerleşim birimlerinde öğrenim gören öğrenciler, küçük yerleşim birimlerindeki Anadolu liselerini de tercih ettikleri takdirde; o bölgelerdeki öğrencilerin Anadolu liselerine girme imkânlarını kısıtlayarak fırsat ve imkân eşitliğinden yararlanmalarını engelleyeceklerdir. Bu öğrenciler, bir süre sonra da velilerinin ikametlerinin bulunduğu büyük yerleşim birimlerindeki Anadolu liselerine nakil talebinde bulunacaklardır. Bu uygulama sonucunda büyük illerdeki okullarda öğrenci yığılmaları olurken, küçük il ve ilçelerdeki okullarda büyük ölçüde kontenjan açıkları meydana gelecek, ayrıca öğrenci puanları düşeceğinden eğitim kalitesi olumsuz yönde etkilenecektir.

2. Sınavla öğrenci alacak özel okullar kendi aralarında Özel Okullar Sınavı Yürütme Kurulu seçmekte olup, bu Kurul kendilerince belirlenen kurallar çerçevesinde sınavlarını kendileri yapmaktadırlar. Bu yıl tercih sayısı 20'ye çıkarılmıştır.Ayrıca, bütün özel okullar bu sınava katılmamaktadır.İsteyen öğrenci, istediği ildeki sınava dahil olmayan özel okula kayıt yaptırabilir.

3. Anadolu imam hatip liseleri, imam-hatip liselerinin bünyesinde olup, bu okullarda yatılı olarak okuma imkânı bulunduğundan, öğrenciler tercihlerini ülke genelindeki okullardan yapabilmektedirler.

Özel okullar sınavının birden fazla yapılma imkânı vardır.Öğrencilerin her sınava müracaat hakkı da vardır.

4. Yabancı dil ağırlıklı program uygulaması 1996-1997 öğretim yılında açılan 153 okulla 522'ye ulaşmıştır.

Arz ederim.

Prof. Dr. Mehmet Sağlam

Millî Eğitim Bakanı

16.-Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun, öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1952)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Yüksel Aksu

Bursa

1. Bakanlığınız ihtiyacı için açmış olduğunuz öğretmen kadrolarının atama ve tayininde bakanlık personel yönetmeliğine uyulmuş mudur?

2. Öğretmen adaylarının atanmasında branş mezuniyeti ve pedagojik formasyona sahip olunmasına ilişkin gerekli özen ve dikkat gösterilmiş midir?

3. Atama ve tayini yapılan öğretmenlerin branş mezuniyeti ve pedagojik formasyonla ilgili durumları nedir? Atama ve tayini yapılan bu öğretmenler hangi fakültelerden mezun olmuşlardır?

4. Atama istemiyle bakanlığınıza başvuran öğretmen adaylarından branş mezuniyeti veya pedagojik formasyonu bulunup da, ataması yapılmayan öğretmen adayları bulunmakta mıdır?

T. C.

Millî Eğitim Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 24.2.1997

Sayı :B.08.0.APK.0.03.01.00-022/495

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M. Başkanlığının 29.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1952-5049/14185 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu'nun “Öğretmen atamalarına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. 12.12.1991 tarih ve 91/2484 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “İlk Defa Kamu Hizmeti ve Görevlerine Devlet Memuru Olarak Atanacaklar İçin Mecburî Yeterlik ve Yarışma Sınavları Genel Yönetmeliği”nin 5 inci maddesine eklenen (c) fıkrası ile aynı Kanunun 36 ncı maddesinde yer alan Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfına dahil görevlere atanacakların yeterlik sınavına tabi tutulmadan memurluğa atanmalarına imkân tanınmıştır.Anılan hüküm gereğince, 1992 yılından itibaren öğretmen alımları sınavsız olarak gerçekleştirilmiştir.

2. Bakanlığımıza bağlı okul ve kurumlara atanacak öğretmenlerin mezun oldukları yükseköğretim kurumları ve branşlarına göre atanabilecekleri okullar ile atamalarına esas teşkil eden branş veya bölümlere öncelikle öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarından, ihtiyacın karşılanamadığı branşlarda ise diğer yükseköğretim kurumlarından pedagojik formasyona sahip lisans mezunu olanların öğretmen olarak atamaları yapılmaktadır.

Ancak, 1996 yılı ikinci atama döneminde yoğun ihtiyaç duyulan sınıf öğretmenliği için ÖSS puanı ile öğrenci kayıt eden fakülte ve yüksekokullar dışındaki örgün yükseköğretim kurumlarından lisans düzeyinde öğretim görmüş olanların müracaatları kabul edilmiştir.

3. 1996 yılı ikinci atama döneminde atamaları yapılan öğretmen adaylarının 3 056'sı eğitim fakültesi, 13 647'si diğer yükseköğretim kurumu mezunudur. Ayrıca, emekli dönüşü, kurumlarası nakil ve açıktan olmak üzere 3 665 öğretmen ataması yapılmıştır.

4. 1996 yılı ikinci atama döneminde öğretmen olarak atanabilmek için Bakanlığımıza başvuran öğretmen adaylarından sınıf öğretmenliği branşı dışındaki diğer 8 branş için başvuran öğretmen adaylarının atamaları gerçekleştirilmiştir. Kalan 25160 öğretmen adayının atamaları ise kadro kullanma izni alındıktan sonra bilgisayar kurasıyla peyderpey yapılacaktır.

Arz ederim.

Prof. Dr. Mehmet Sağlam

Millî Eğitim Bakanı

17.-İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli'nin, Dokuz Eylül Üniversitesine ait bir sosyal tesisin satılıp satılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1956)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 16.1.1996

Zerrin Yeniceli

İzmir

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğünden alınan bilgilere göre, Maliye Bakanlığının, “Ekonomik Kaynak Paketi” çerçevesinde, kuruma ait İzmir İli Seferihisar İlçesinde bulunan Sosyal Tesisleriyle ilgili satış kararı aldığı öğrenilmiştir. Edinilen bilgilere göre tesislerin finansmanı “Öğrenci Harçlar Fonu” ödeneğinden sağlanmıştır. Tesisler yıl boyunca öğrencilere yönelik olarak hizmet vermektedir. Tesislerde eğitim ve sosyal içerikli çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca yaz ve kış aylarında çeşitli Fakülte ve Yüksekokul öğrencileri burada staj yapmaktadır. Rektör söz konusu tesislerle ilgili olarak “Tıpkı Derslik ve Laboratuvar gibi üniversitemizin ayrılmaz bir ünitesidir” ifadesini kullanmaktadır. Görüldüğü gibi tesisler üniversitenin lüksü değil zorunlu ihtiyacıdır. Bu durumla ilgili olarak:

1. Sözkonusu tesislerle ilgili olarak satış kararı alınmış mıdır veya bu karar hangi aşamadadır?

2. Eğer böyle bir satış kararı varsa, sosyal maliyeti maddî getirisinden çok daha büyük olan bu karar hangi amaçla alınmıştır?

3. Eğitim hakkının en temel yurttaşlık hakkı olduğunu belirtmek istiyorum. Bu anlamda, böylesi vahim bir karardan en kısa zamanda geri dönülmesi düşünülüyor mu?

T. C.

Maliye Bakanlığı

Millî Emlak Genel Müdürlüğü 14.2.1997

Sayı :B.07.0.MEG.0.23/3376-0/96/35-6205

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi :29.1.1997 gün ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-5186/14230 sayılı yazınız.

İzmir Milletvekili Sayın Zerrin Yeniceli tarafından sorulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmak üzere ilgi yazı ekinde gönderilen soru önergesinde belirtilen hususlara ilişkin cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Kamu Kurum ve Kuruluşlarına ait sosyal tesislerin ilgili idareler adına olan tahsislerinin kaldırılarak satılması Ekonomik Kaynak Paketleri çerçevesinde kararlaştırılmıştır.

Bu nedenle; İzmir İli, Seferihisar İlçesi, Payamlı Köyü, Garinos yöresinde bulunan Hazineye ait ve İzmir Dokuz Eylül Üniversitesine eğitim ve dinlenme tesisleri yapılmak üzere tahsis edilmiş olan 1 pafta, 1342 parsel no'lu ve 31 538 m2 yüzölçümlü taşınmaz malın, Başbakanlığın 6.1.1997 tarih ve 1997/1 sayılı Genelgesi uyarınca tahsisinin kaldırılarak satılmasına karar verildiğinden, adı geçen idareye olan tahsisin kaldırılarak satışa çıkarılması 7.1.1997 gün ve 598 sayılı yazımızla uygun görülmüştür.

Ancak Dokuz Eylül Üniversitesinden alınan 6.2.1997 gün ve 146 sayılı yazı eki İzmir 3 üncü İdare Mahkemesinin 1997/69 esas no'lu kararı ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi üzerine; 13.2.1997 tarihinde yapılacak ihalenin iptali için İzmir Valiliğine talimat verilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

18.-Antalya Milletvekili Yusuf Öztop'un, Antalya ve bazı ilçeleri arasındaki karayollarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskâen Bakanı Cevat Ayhan'ın yazılı cevabı (7/1964)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımızın sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için,

Gerekli işlemin yapılmasını dilerim.

Saygılarımla. 17.1.1997

Yusuf Öztop

Antalya

Bilindiği gibi sayın Cumhurbaşkanımız Türk Turizmi açısından büyük önemi bulunan ve her yıl meydana gelen trafik kazaları sonucu yüzlerce kişinin yaşamını kaybettiği Antalya-Alanya karayolu projesini “En Öncelikli Proje” olarak değerlendirmiştir. 1996 yılı ödeneği ile kıyaslandığında bu proje için 3,15 trilyon ödeneği ihtiyaç bulunmasına rağmen, 1997 yılı bütçesinde bu rakamın çok altında bir ödenek ayrılmıştır.

1. Antalya-Alanya karayolu yapımına “En Öncelikli Proje” olarak başka kaynaklardan, kaynak aktarma yapmayı düşünüyor musunuz?

2. Antalya-Korkuteli arasındaki 10 Km'lik bölüm 1997 yılı içinde tamamlanabilecek mi?

3. Antalya-Elmalı İlçesini Fetiye karayoluna bağlayan Seki (Gögöbeli yolunu) asfaltlamayı düşünüyor musunuz?

4. Antalya-Kemer; Finike-Kale İlçemizi bağlayan karayolunda genişletme çalışması yapmayı düşünüyor musunuz?

T. C.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 25.2.1997

Sayı :B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/350

Konu :Antalya Milletvekili Yusuf Öztop'un Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M.'nin 29.1.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1964-5065/14234 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan, Antalya Milletvekili Yusuf Öztop'un Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Soru 1. Bilindiği gibi Sayın Cumhurbaşkanımız, Türk Turizmi açısından büyük önemi bulunan ve her yıl meydana gelen trafik kazaları sonucu yüzlerce kişinin yaşamını kaybettiği Antalya-Alanya karayolu projesini “En Öncelikli Proje” olarak değerlendirmiştir. 1996 yılı ödeneği ile kıyaslandığında bu proje için 3,15 trilyon ödeneğe ihtiyaç bulunmasına rağmen, 1997 yılı bütçesinde bu rakamın çok altında bir ödenek ayrılmıştır.

Antalya-Alanya karayolu yapımına “En Öncelikli Proje” olarak başka kaynaklardan, kaynak aktarma yapmayı düşünüyor musunuz?

Cevap 1. Antalya-Alanya yolu 1997 yılı Çalışma Programında 670 Milyar TL. ödenekle yer almaktadır.Adı geçen yolda, şu ana kadar üç kısım ihale edilmiş olup, müteahhitlerin iş programına uygun çalışma yapabilmeleri için, 1997 yılında 2 200 Milyar TL. ek ödeneğe ihtiyaç bulunmaktadır.

Soru 2. Antalya-Korkuteli arasındaki 10 Km.'lik bölüm 1997 yılı içinde tamamlanabilecek mi?

Cevap 2. 1997 yılı Çalışma Programında Devlet Yolları Yapım ve Onarım Çalışmaları Devam Eden İşler Yol Yapımı ve Onarımı Bölümünde 84 E04 0240 D.P.T. No. ile yer alan (Antalya-Burdur) Ayr. - Korkuteli yolunun 1997 yılı ödeneği 219 Milyar TL. olarak tespit edilmiştir.

Söz konusu yolda, tamamlanamayan 10 Km.'lik bölümün 1997 yılı içinde bitirilebilmesi için 570 Milyar TL. ödeneğe ihtiyaç bulunmakta olup; bu ödeneğin temini halinde 10 Km.'lik kesim tamamlanabilecektir.

Soru 3. Antalya-Elmalı İlçesini Fetiye karayoluna bağlayan Seki (Gögöbeli) yolunu asfaltlamayı düşünüyor musunuz?

Cevap 3. Antalya-Elmalı İlçesini Fetiye karayoluna bağlayan 14 Km. uzunluğundaki Seki (Gögöbeli) yolu, 1997 Asfalt Çalışma Programına alınmış olup; bu yıl asfalt sathi kaplamalı olarak trafiğe açılacaktır.

Soru 4. Antalya-Kemer; Finike-Kale ilçemizi bağlayan karayolunda genişletme çalışması yapmayı düşünüyor musunuz?

Cevap 4. Antalya-Kemer yolu Km. 11+000-24+000 arasının tırmanma şeritlerinin 1996 yılı sonunda ihalesi yapılmış ve 1997 yılında tamamlanması planlanmıştır.

Ayrıca, Finike-Kale yolunun projesi hazırlanmakta olup, 1997 yılı içinde projenin tamamlanarak ihalesinin yapımı planlanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Cevat Ayhan

Bayındırlık ve İskân Bakanı

19. - Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, çiftçilere tarım girdilerinde uygulanan sübvansiyon nedeniyle yapılması gereken ödemelere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1968) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlığınız delaleti ile İçtüzüğün 94 üncü maddesi gereği sözlü soru önergemi Tarım ve Köyişleri Bakanının cevaplandırmasını rica ederim. 15.5.1996

Saygılarımla,

Zeki Çakıroğlu

Muğla

Soru : Çiftçiye ödenmesi gereken sübvansiyonların ödenmediği, bu nedenle çiftçilerimizin mağdur durumda olduğu, yurttaşlarımızdan aldığımız sayısız dilek ve şikâyetten anlaşılmaktadır.

Uygulamada; çiftçimiz aldığı tarım girdisinin bedelinin tamamını ödemekte, aldığı fatura ve ilgili belgeleri Ziraat Bankası şubelerine teslim etmekte;

Sübvansiyon nedeni ile geri alması gereken para için ise aylarca beklemektedir.

Enflasyon oranının resmen % 65 ilan edildiği, fiilen daha yüksek olduğu bir ortamda yurttaşlarımızın daha fazla ezilmemesi, mağduriyetlerinin önlenmesi, hükümet olmanın temel gereğidir.

a) Bu haksızlığın, mağduriyetin giderilmesi için ne gibi önlem ve uygulamalar düşünüyorsunuz?

b) Çiftçi yurttaşlarımızın tarım girdilerine uygulanan sübvansiyondan alacaklarını ne zaman ödeyeceksiniz?

c) Çiftçi yurttaşlarımızın, aldığı gübre vs. girdilerin sübvansiyon payları düşülerek yarı parasını ödeyerek gereksinimini karşılaması uygulamasına geçilmesini düşünüyor musunuz?

Böyle bir uygulama çiftçimiz için daha uygun olmaz mı?

Bu uygulamaya ne zaman başlayacaksınız?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 18.2.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : AİD/G/4-322-10272

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine

İlgi : 29.01.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5189-5178 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekiyle Bakanlığımıza intikal eden Muğla Milletvekili Sayın Zeki Çakıroğlu'nun 6/184-1859 esas no.lu soru önergesine verilen cevabî yazımız aşağıda özetlenmiştir.

Bilindiği gibi tarım sektörüne çeşitli şekillerde teşvik ve destek verilmektedir. Bu teşvik ve destekler hazine ve bütçe imkânları dikkate alınarak yapılmaktadır. Bazı yıllar bu imkânlar üretici lehine oldukça fazla zorlandığı için üreticilere ödenmekte olan teşvik ve desteklemelerde bir miktar aksamalar olmaktadır. 1995 yılında da böyle durum söz konusu olmasına rağmen T.C. Ziraat Bankası tarafından üreticiye yaklaşık 15 trilyon TL. destek ve teşvik verilmiştir. 1996 yılında da bütçe imkânları çerçevesinde ödenmesi gereken teşvik ve desteklemeler üreticilere ödenmiş olup toplam ödenen miktar 52.3 trilyon TL.'dir.

Bakanlığımız, özellikle girdilere yapılan destekleme şekillerini üreticiden gelen talepler doğrultusunda belirlemektedir. Değişik taleplerin olmaması durumunda Bakanlık olarak her türlü talebi dikkate almaya ve üretici lehinde olan kararları yürürlüğe koymaya hazırdır.

Bilgilerinize.

Musa Demirci

Tarım ve Köyişleri Bakanı

20. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, öğrenci servis araçlarının yarıyıl tatilinde de ücretlerini almaya devam edip etmeyeceklerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1979)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. 24 Ocak - 18 Şubat 1997 tarihleri arasındaki orta öğrenim yarıyıl tatili süresince, öğrenci taşıyan servis araçları normal ücretlerini almaya devam edecekler mi?

2. Tatile rağmen servis ücretini alması söz konusu olan servis araçları sahipleriyle öğrenci velileri arasında çıkması muhtemel sürtüşmeleri önlemeye ve bu haksızlığı gidermeye yönelik tedbir almayı düşünür müsünüz?

T.C.

Millî Eğitim Bakanlığı 24.2.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/493

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 29.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1979-5076/14307 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'nın “Öğrenci servis araçlarının yarıyıl tatilinde de ücretlerini almaya devam edip etmeyeceklerine ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Okul Servis Araçları Hizmet Yönetmeliğinin 5 inci maddesi (e) bendine göre, okul servis araçları fiyat tarifeleri ile ilgili iş ve işlemler il veya ilçe trafik komisyonlarınca tespit edilmekte olup, yönetmelik hükümleri İçişleri Bakanlığınca yürütülmektedir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Mehmet Sağlam

Millî Eğitim Bakanı

21. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Afyon Çay Şeker Fabrikasının kamış alım fiyatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1980)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Dr. H. İbrahim Özsoy

Afyon

Afyon Çay Seka Fabrikasına selüloz imalatı için Eber Gölünden kesilip getirilen ve teslim edilen kamış, adı geçen müessese tarafından alınmakta olduğu halde hâlâ alım fiyatı bugüne kadar açıklanmamıştır. Ton başına verilen bir milyon liralık avans ise bu işle uğraşan kesimi tatmin etmemektedir.

Seka tarafından alımı yapılan kamış alım fiyatı ne kadar olacak ve ne zaman açıklanacaktır?

T.C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 19.2.1997

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B 140 BHİ 01-57

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 31.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1980-5077/14308 sayılı yazınız.

Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Afyon Çay Seka Fabrikasının kamış alım fiyatına ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/1980) esas no.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez

Sanayi ve Ticaret Bakanı

Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un yazılı sorularına cevaplarımız.

Afyon-Çay'da kurulu Selüloz Fabrikamızın hammaddesi olan göl kamışı, Eber ve Karamık göllerindeki meteorolojik ve hidrolojik şartlar ile kamış biyolojisi dikkate alınarak 1 Kasım - 31 Mart tarihleri arasındaki 5 aylık süre içerisinde hasat edilmektedir.

SEKA Genel Müdürlüğümüz, Yönetim Kurulunun 17.1.1997 tarih ve 2/95 sayılı kararı ile kamış alım fiyatını; Eber ve Karamık göllerinden, hasat edilen kamışlara 4 700 TL./Kg. daha uzak göllerden hasat edilen kamışlara ise 4 950 TL./Kg. olarak açıklamıştır.

Bu tarihten önceki dönemde ise (1996 Kasım ayından itibaren) Yönetim Kurulu henüz oluşmadığından dolayı, gerek fabrikamızın hammaddesinin zamanında temin edilmesi, gerekse kamış hasadı ile geçimini temin eden köylülerimizin mağduriyetine meydan verilmemesi için göl kamışı alımlarına başlanmış, ancak fiyat tespiti Yönetim Kurulunun oluşmasından sonra yapılmıştır.

22. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, sanatçılara emeklilik hakkı sağlayacak uygulamaya ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/1994)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sn. Necati Çelik tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını, İçtüzüğün 99 ve 100 üncü maddeleri gereğince arz ederim.

Ali Rahmi Beyreli

Bursa

Bir yandan işverenlerin ve belediyelerin SSKprim borçlarının affına yönelik girişimler sürerken ve yurt dışında çalışan vatandaşlar için döviz olarak yapılacak 12 400 Dolar karşılığı ödeme sonucu, tanınacak emeklilik hakkı ile SSKKurumuna daha büyük yük getirecek bir uygulama kararı çıkarılmış iken, sanatçılarımızın emeklilik için borçlanma hakkının reddedilmekte olduğunu öğrenmekteyiz.

1. 4056 sayılı Yasayla 506 sayılı Yasaya eklenen geçici 80 inci maddeyle sanatçılar için borçlanma hakkı getirilmiştir. Ancak başvuru sayısının fazla olduğu (14 247 kişi) ve kuruma yük getireceği gerekçesiyle, başvuruların SSKtarafından reddedilmekte olduğu söylenmektedir. Eğer, sanatçılara kanunla tanınan bu hak, SSK'ya yük getirecek ise, bu yük prim borçlarının affı ve yurt dışındaki vatandaşlarımıza tanınan yeni emeklilik hakkının getireceğinden daha fazla mı olacaktır?

2. Bu uygulama çerçevesinde, borçlanarak emekli olmak için, Kuruma prim yatırmaya başlamış kişilere paraları 1-2 yıl önce ödedikleri nominal değerleri üzerinden iade edilirken, bu arada emekli olmuş kişilere ödenen aylıkların gecikme cezası ve faiz tahakkuk ettirilerek, icra işlemleri ile, geri alınmaya çalışılması sizce adil bir uygulama mıdır?

3. Sanatçılara tanınan bu hak, yasal çerçeveye de oturtulmuş olmasına rağmen, SSK kurumunca bu hakkın sahiplerine verilmemesi bir hukuk ihlali değil midir?

4. SSKKurumunun bu yaklaşımı, mensubu bulunduğumuz siyasî partinin sanat ve sanatçılara ilişkin görüşlerinin uygulamaya yansıması mıdır?

T.C.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 21.2.1997

Sosyal Güvenlik Kuruluşları

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01.004382

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 31.1.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-5233-14415 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli tarafından hazırlanan “Sanatçılara emeklilik hakkı sağlayacak uygulamaya ilişkin” 7/1994 Esas No.'lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Bilindiği üzere; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa 8.12.1994 tarih ve 4056 sayılı Kanunla eklenen Geçici 80 inci madde ile; 506 sayılı Kanunun Ek 10 uncu maddesi ile sigorta kapsamına alınan sanatçılara, örneği Kurumca hazırlanan ve ilgili işveren, birlik, sendika, dernek, sanatsal vakıf kuruluşları veya ilgili kamu kuruluşları tarafından usulüne uygun olarak düzenlenmiş ve Kültür Bakanlığınca onaylanmış borçlanma belgeleri ile Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl içinde Kuruma başvurmaları ve borç ödeme tarihindeki 78 inci maddeye göre belirlenen asgarî günlük kazanç üzerinden hesaplanacak sigorta primlerini bir defada Kuruma ödemeleri şartı ile, borçlanma belgelerinde kayıtlı meslekleri ile ilgili çalışma sürelerinin tamamını veya bir bölümünü borçlanma imkânı sağlanmıştır.

Sözkonusu Kanunla tanınan haktan yararlanmak üzere 14.004 sigortalı sanatçı müracaatta bulunmuştur. Bu başvurulardan, sanatçı olduklarının veya çalışma sürelerinin araştırılmasına gerek duyulmayanların borçlanma talepleri kabul edilerek işlemleri tamamlanmış, borçlanma belgelerinde kayıtlı beyanlarından şüphe edilenlerin belgeleri ise sigorta müfettişleri eliyle incelemeye alınmıştır. Yapılan inceleme sonucunda beyanlarının doğru olduğu tespit edilenlerin işlemleri de tamamlanmıştır.

Ancak, sigorta müfettişlerince yapılan incelemede 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Ek 10 uncu maddesine istinaden Bakanlığımız ve Kültür Bakanlığınca müştereken belirlenen sanat dallarına ilişkin unvanları taşımadıkları veya bu kapsamda tanımlanan sanatçı olmalarına rağmen hizmet borçlanma belgesinde çalıştıklarını beyan ettikleri sürelerde çalışmadıkları ya da 11.7.1978 tarihinden sonra kendi nam ve hesaplarına bağımsız çalıştıklarından Bağ-Kur'a tabi oldukları tespit edilenlerin borçlanma talepleri reddedilmiştir.

31.12.1996 tarihine kadar sigorta müfettişlerince yapılan araştırma sonucu yukarıda belirtildiği şekilde usulsüz olarak müracaat ettiği tespit edilen 4 570 kişinin borçlanma talebi reddedilmiştir. Halen sigorta müfettişlerince tahkikatları sürdürülenlerin ise rapor sonuçlarına göre işlemleri tamamlanacaktır.

4056 sayılı Kanun, gerçeğe aykırı belge düzenleyenler ile ilgili sigortalıların, Kurumun bu yüzden uğrayacağı zararları müştereken ve müteselsilen % 50 fazlası ve kanunî faizi ile birlikte ödemelerini öngörmüştür. Bu nedenle, borçlanma işlemleri kabul edilip kendilerine aylık bağlananların ihbar veya başka nedenlerle borçlanma belgelerindeki beyanlarından şüphe edilmesi durumunda borçlanmaya esas beyanları sigorta müfettişlerine incelettirilmektedir. Yapılan incelemede hizmet borçlanma belgesindeki beyanlarının doğru olmadığı tespit edilenlerin borçlanmaları iptal edilmektedir. İptal edilen bu hizmetler üzerinden yaşlılık aylığı bağlananlardan aylık hakkı düşenlerin bağlananların aylıkları kesilerek Kanunda öngörüldüğü şekliyle geri istenmekte ve tahsil edilmektedir.

Ancak, hizmet borçlanması uygulamaları, sosyal güvenlik kuruluşlarının aktuaryal dengelerini olumsuz yönde etkileyen unsurların başında gelmektedir. Zira sigortasız geçen çalışma sürelerini borçlanan sigortalıların büyük çoğunluğu aylık bağlanabilmesi için aranılan sigortalılık veya prim ödeme sürelerini bu şekilde tamamlayarak emekli olmakta, böylece sigortalılardan alınan borçlanma primleri kurumlarca nemalandırılmadan kısa süre içerisinde kendilerine aylık olarak ödenmektedir.

Sosyal Sigortalar Kurumunun bozulan, aktuaryal dengesinin sağlanması amacıyla kanunî düzenlemeler yapılırken Kuruma yeni yükler getirecek şekilde sanatçılara yeni bir borçlanma hakkı tanınması hedeflenen amaca aykırı düşeceğinden olumlu görülmemektedir.

Ayrıca, diğer işkollarında olduğu gibi sanat ve işkollarında da sürekli çalışma olmadığı bilinmektedir. Sigortalıların işten ayrıldıkları ya da çalışmadıkları sürelerde sosyal güvenlik haklarından mahrum kalmamaları için 506 sayılı Kanunun 85 inci maddesi uyarınca isteğe bağlı, 86 ncı maddesi uyarınca da topluluk sigortası yoluyla sosyal güvenlik haklarını devam ettirmeleri imkânı bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

23. - Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık'ın, doğal afete maruz kalan yöre belediyelerine ödenen payın Zonguldak-Kozlu Belde Belediyesine de ödenip ödenmeyeceğine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın yazılı cevabı (7/2002)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 23.1.1997

T. Boray Baycık

Zonguldak

Soru : Doğal afete maruz kalan yöre belediyelerine İller Bankasından ödenen aylık payların belli bir katsayı ile çarpılarak verilmesine ilişkin 18.12.1995 tarih ve 22497 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararının 1997 yılı için tasman bölgesi olan Zonguldak İli Kozlu Belde Belediyesine de uygulanacak mıdır?

T.C.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 24.2.1997

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/342

Konu : Zonguldak Milletvekili

Tahsin Boray Baycık'ın

Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM'nin 5.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2002-5162/14581 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan, Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık'ın Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Soru : Doğal afete maruz kalan yöre belediyelerine İller Bankasından ödenen aylık payların belli bir katsayı ile çarpılarak verilmesine ilişkin 18.12.1995 tarih ve 22497 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararının 1997 yılı için tasman bölgesi olan Zonguldak İli Kozlu Belde Belediyesine de uygulanacak mıdır?

Cevap : 4123 sayılı “Tabiî Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanunun 6 ncı maddesi gereğince; 1996 yılı içerisinde tabiî afet nedeniyle gelir kaybı ve altyapı hasarına uğrayan belediyelere yapılacak yardımlar hakkında hazırlanan karar taslağı, Bakanlar Kurulu Kararı haline getirilmesi için Başbakanlığa sunulmuş olup; sözkonusu taslakta Zonguldak İli Kozlu Belediyesi de yer almaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Cevat Ayhan

Bayındırlık ve İskân Bakanı

24. - Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın;

- Ordu - Korulkaya ve Çambaşı barajlarına,

- Ordu - Mesudiye - Topçam Barajına,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/2014, 2015)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ordu-Kurulkaya ve Çambaşı barajları hakkındaki aşağıda belirtilen soruların Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.

21.5.1996

Hüseyin Olgun Akın

Ordu

1. Uzun zamandır düşünülmekte olan Ordu-Kurulkaya ve Çambaşı Barajları hakkında ne düşünülmektedir?

2. 1996 senesinde söz konusu barajların etüdleri yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ordu-Topçam Barajı hakkındaki aşağıda belirtilen soruların Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim. 21.5.1996

Hüseyin Olgun Akın

Ordu

1. 1995 yılında programa alınan Ordu-Mesudiye Topçam Barajının son durumu nedir?

2. Ne kadar tahsilat ayrılmıştır?

3. İhalesi ne zaman yapılacak ve ne zaman başlanacaktır?

T.C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 25.2.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.15.0.APK.0.23.300-280-2838

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMMBaşkanlığının 10 Haziran 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2014-2209 sayılı yazınız.

b) TBMMBaşkanlığının 3 Şubat 1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2015-5249-5216 sayılı yazısı.

Ordu Milletvekili Sayın Hüseyin Olgun Akın'ın tarafıma tevcih ettiği ilgi a)'da kayıtlı yazı ile de Bakanlığıma gönderilen 6/192-1927 ve 6/193-1928 esas no.lu sözlü soru önergesi; 19 Haziran 1996 tarih ve B.15.0.APK.0.23.300-767-10237 sayılı yazımız ile Parlamento ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanlığına gönderilmiştir.

TBMMBaşkanlığından alınan ilgi b)'de kayıtlı yazıda ise, sözkonusu sözlü soru önergesinin TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi gereğince üç birleşim içinde cevaplandırılmadığı gerekçesiyle 7/2014 ve 7/2015 esas no.lu yazılı soru önergesine çevrildiği Bakanlığımıza bildirilmiştir.

Bahse konu soru önergesi ile ilgili bilgiler güncelleştirilerek ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Ordu Milletvekili Sayın Hüseyin Olgun Akın'ın yazılı soru önergeleri cevapları (7/2014-7/2015 esas no.lu)

Sorular 1, 2 : (7/2014 esas no.lu)

1. Uzun zamandır düşünülmekte olan Ordu-Kurulkaya ve Çambaşı barajları hakkında ne düşünülmektedir?

2. 1996 senesinde söz konusu barajların etüdleri yapılacak mıdır?

Cevaplar 1, 2 :

Çambaşı Barajının master plan (ön inceleme) seviyesinde bir çalışması mevcut olup, araştırma ve planlama çalışmaları önümüzdeki yıllarda sonuçlandırılacaktır.

DSİ kayıtlarında Kurulkaya Barajı adı ile bir projemiz bulunmamaktadır.

Sorular 1, 2, 3 : (7/2015 esas no.lu)

1. 1995 yılında programa alınan Ordu-Mesudiye Topçam Barajının son durumu nedir?

2. Ne kadar tahsisat ayrılmıştır?

3. İhalesi ne zaman yapılacak ve ne zaman başlanacaktır?

Cevaplar 1, 2, 3 :

1995 yılında TBMM - Bütçe Komisyonunda verilen önerge ile DSİ Genel Müdürlüğünün enerji sektörü yatırımları arasında alınan Ordu (Topçam Barajı ve HES, Darıca I. HES) projesi kapsamında; Melet Irmağı üzerinde yapılacak olan Topçam Barajında depolanacak 133 milyon m3 su ile 60 MW kurulu gücündeki Topçam HES ile 79 MW kurulu gücündeki Darıca I HES'den yılda ortalama 491 milyon kilovat/saat enerji üretilmesi hedef alınmış olup, Topçam Barajı ve HES inşaatı 23.10.1996 tarihinde % 45,11 indirim oranı ile Garanti KOZA İnş. San. ve Tic. A.Ş.'ne ihale edilmiş olup, 6.1.1997 tarihinde işe başlama tebligatı yapılmıştır. Söz konusu projeye 1997 yılı için DSİ Yatırım Programında 350 milyar TL. ödenek talep edilmiş ve 200 milyar TL. ödenek ayrılmıştır.

Diğer taraftan, Ordu-Topçam Barajı ve Hidroelektrik Santralı, inşa halindeki 19 baraj ile birlikte 14 Kasım 1996 tarih ve 22817 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ilan ile, Yap-İşlet-Devret modeli ile tamamlattırılarak işletmeye aldırılacak santrallar listesinde yer almaktadır. Projeler ile ilgili teklifler 31 Ocak 1997 tarihinde Bakanlığımıza teslim edilmiştir. Ancak Ordu-Topçam Barajı ile ilgili bir teklif verilmemiştir. İnşaat DSİ eli ile devam etmektedir.

25. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, bürokraside partizan atamalar yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2029)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletlerinizle Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

Mustafa Taşar

Anavatan Partisi

Gaziantep

1. Hükümetiniz tarafından bürokraside estirilen tayin ve sürgün politikalarının gerekçeleri nelerdir?

2. Bürokraside kadrolaşmanın, Refah Partisi Genel Merkezinde oluşturulan bir komisyon aracılığıyla yürütüldüğüne dair haberler, daha önce bazı medya organlarında yeralmıştı. Bu haberler doğru mudur? Eğer doğru ise, bürokrasideki atamalarınızda kamu yararı ve hizmet gereklerini mi; yoksa, parti tabanınızın emir ve taleplerini mi gözönünde bulunduruyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.2.1997

Sayı : B.02.0.0010/01982

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMMBaşkanlığının 5.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2029-5201/14670 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 12.2.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-462-8/660 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa Taşar'ın; 7/2029-5201 sayılı yazılı soru önergesi cevabıdır.

Hükümetimiz tarafından bürokraside tayin ve sürgün politikası estirildiğine dair iddialar gerçek dışıdır.

Keza kadrolaşmanın Refah Partisi Genel Merkezinde oluşturulan bir komisyon aracılığı ile yürütüldüğüne dair haber ve iddialar da asılsızdır.

Yapılan tayin ve nakillerde kamu yararı ve hizmetin en iyi şekilde yerine getirilmesi gözetilmektedir.

Bilgilerinizi rica ederim.

26. - Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu'nun, gönüllü korumalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2033)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Süleyman Hatinoğlu

Artvin

27-28 Ocak 1997 tarihlerinde birçok TV kanallarında ve yazılı basınımızda Refah Partisi, Kayseri İlinde gönüllü korumalar adı altında, resmi kıyafeti andırır üniformalı RP'li gençlerden, tekvando ve bazı yakın savunma taktikleri göstererek Sayın Başbakan Erbakan'a yakın gönüllü koruma adı altında, yeni bir güç oluşturulduğu görülmektedir.

Bu nedenle sorularım :

1. Resmi kıyafete benzer, üniforma armalı kıyafetlerle eğitilerek bir siyasî koruma sınıfı oluşturulmasını ve eğitimini doğru buluyor musunuz?

2. Daha önceleri Sakarya Gönüllüler Koruma Grubu ve şimdi de bu şekilde Kayseri'de başlatılan bu hareketi doğru, yasal ve mevzuatlara uygun buluyor musunuz?

3. Resmi koruma olarak görevli; askerlerimize, polislerimize, MİT ve güvenlik mensuplarımıza güvenmediğiniz için mi, sivil gönüllüler grubu oluşturuyorsunuz?

4. Bu gönüllüler grubu;

a) Herhangi bir yerden maaş alacaklar mı? Ve halen görevli olanlar maaş alıyor mu?

b) Resmi araçları kullanamayacaklarına göre, hangi araçları kullanacaklar veya kullanmaktadırlar?

c) Görevleri esnasındaki (yiyecek-içeçek-yatacak ve giyecek) masraflarını nereden karşılayacaksınız?

d) Bu görevliler kimlerden emir alıyorlar ve kimlere emir veriyorlar?

5. Bu örgütlenme 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 94 ve 117 nci maddelerine uygun mudur? Bunu nasıl izah edersiniz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 20.2.1997

Sayı : B.02.0.0010/01981

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMMBaşkanlığının 5.2.1997 tarih A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2033-5204/14676 sayılı yazınız.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 12.2.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-462-11/659 sayılı yazısı.

Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu'nun; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu'nun 7/2033-5204 sayılı yazılı soru önergesi cevabıdır.

Refah Partisi Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu ve diğer yasalara uygun şekilde faaliyet gösteren Türkiye'nin en büyük ve en güçlü siyasî kuruluşudur.

Refah Partisi Genel Merkez veya taşra teşkilatında özel güvenlik güçleri şeklinde herhangi bir oluşum mevcut değildir.

Bilgilerinizi rica ederim.

27. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, otoban gişeleri ücretlerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın yazılı cevabı (7/2036)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

Otoban gişelerinde ücretlerin küsuratlı olması nedeniyle, bozuk para olmadığı gerekçesiyle fazla para alınmakta ve sürücüler ile gişe görevlileri arasında sorunlar yaşanmaktadır.

1. Otoban ücretlerinin küsuratsız, kolay ödenebilir şekilde belirlenmesi için bir çalışma yapmayı düşünür müsünüz?

2. Otoban gişe görevlilerince alıkonulan para üstleriyle ilgili olarak soruşturma açmayı düşünür müsünüz?

T.C.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 21.2.1997

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/338

Konu : İstanbul Milletvekili

Bülent Akarcalı'nın

Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM'nin 5.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2036-5213/14697 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın “Otoban Gişeleri Ücretleri”ne dair Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Soru 1 : Otoban gişelerinde ücretleri küsuratlı olması nedeniyle, bozuk para olmadığı gerekçesiyle fazla para alınmakta ve sürücüler ile gişe görevlileri arasında sorunlar yaşanmaktadır.

Otoban ücretlerinin küsuratsız, kolay ödenebilir şekilde belirlenmesi için bir çalışma yapmayı düşünür müsünüz?

Cevap 1 : Yeniden düzenlenerek, Yüksek Planlama Kuruluna sunulan zamlı Otoyol ve Köprü geçiş ücretleri 50 000.- TL. ve katları olarak, kolay ödenebilir şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca alın istasyonları adı verilen ve trafiği yoğun olan Çamlıca (İstanbul), Mahmutbey (İstanbul) ve Kaynaşlı (Bolu) gişelerinde ücretlendirme 100 000.- TL. ve katları olarak belirlenmiştir.

Soru 2 : Otoban gişe görevlilerince alıkonulan para üstleriyle ilgili olarak soruşturma açmayı düşünür müsünüz?

Cevap 2 : Otoyol gişe görevlilerince alıkonulan para üstleri ile ilgili olarak herhangi bir olay tespit edilmemiş ve şikâyet dilekçesi ulaşmamıştır. Böyle bir olayın belirlenmesi durumunda gerekli disiplin soruşturması yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Cevat Ayhan

Bayındırlık ve İskân Bakanı

28. - Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül'ün, özel korumalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/2043)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 30 Ocak 1997

Saygılarımla.

Bekir Yurdagül

Kocaeli

Başbakanlık görevine başladığınız tarihten itibaren Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi koruma görevlileri olduğu halde, adlarına “sakarya gurubu” denilen bir koruma gurubu ile son Kayseri geziniz dolayısı ile de “üniformalı koruma gurubu” görüntüleri gazete ve televizyon ekranlarından tüm kamuoyunun gözleri önünde dikkatle ve büyük bir tedirginlikle izlenmektedir.

Bundan dolayı;

1. Türkiye Cumhuriyeti'miz Başbakanlığının resmi korumaları olduğu halde, koruma görevlerini yapamadıkları için mi kendilerine “sakarya gurubu” veya “üniformalı koruma grubu” da denilen, böyle bir koruma gurupları ile koruma gereksinimi duydunuz? Bu grupların görev yapmalarına kimler ne adına karar vermiş ve göz yummuşlardır?

2. Kendilerine “sakarya gurubu” veya başka guruplar adını veren kimlikleri de meçhul bu kişilerin masraflarını (Başbakanın yurtdışı gezileri dahil) kimler ne adına karşılamaktadır? Yoksa bu masraflar Türkiye Cumhuriyetimizin Başbakanlığına ayrılan örtülü ödenekten mi karşılanmaktadır?

3. Başlangıçta “sakarya gurubu”, şimdi de Kayseri'de ortaya çıkan “üniformalı koruma gurubu” görüntüleri, iddia edildiği gibi Refah Partisinin Milis Ordusunu oluşturmak için bir başlangıç ve kamuoyunu alıştırma provası mıdır?

4. Koruma ordusu adı altında gerçekleştirilen örgütlenmenin finansmanı kimler tarafından, ne şekilde karşılanmaktadır? Bunların eğitimleri kimler tarafından nerede ve ne şekilde gerçekleştirilmektedir?

5. Bütün bu koruma guruplarına dahil kaç kişi vardır. Bunların ne kadarı size hizmet etmektedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı 20.2.1997

Sayı : B.02.0.0010/01979

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMMBaşkanlığının 6.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2043-5228/14734 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 12.2.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-463-4/657 sayılı yazısı.

Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül'ün; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül'ün; 7/2043-5228 sayılı yazılı soru önergesi cevabıdır.

Sayın Başbakanımızı koruma görevi resmi görevliler tarafında ifa edilmektedir.

“Sakarya Grubu” veya Kayseri'de ortaya çıktığı iddia edilen “Üniformalı Koruma Grubu” şeklinde herhangi bir ekip Sayın Başbakanın korumasında görevli veya yetkili değildir.

Soru önergesindeki Refah Partisinin Milis Ordusu oluşturduğu yolundaki iddialar bu konudaki bilgisizliğin veya art niyetin ürünüdür.

Refah Partisinin Milis Ordusu oluşturduğu veya silahlandığı yolundaki iddialar baştan sona yalandır. Bu tür yalanlar ne iddia sahiplerine ne de ülkemize bir şey kazandırmamaktadır.

Barış ve kardeşliği egemen kılma çabamız karşısında bazı çevreler sürekli çatışma ve gerginlik istemektedirler, ancak sonuçta aklıselim galip gelecek ve toplumda barış ve kardeşlik hâkim olacaktır.

Bilgilerinizi rica ederim.

29. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, ASİLSAN'ın üretim kapasitesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/2045)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

Ahmet Kabil

Rize

Rize Ardeşen Silah Sanayi (ASİLSAN) namlu haricinde Atmaca adı altında ayda 250, yılda 3 000 silah üretim kapasitesi ile çalışmaktadır.

Mevcut makine parkı geliştirilerek halen çalışan 85 işçi yerine 2 000 işçiye istihdam sağlayacak bir kapasiteye getirilirse yılda ilk aşamada 12 bin daha sonra 30 bin tabancaya kadar üretim yapabilecektir.

Bugünkü maliyet fiyatları namlu hariç 27 milyondan MKE'ye verilmektedir. Namlunun maliyetini 3 000 milyon kabul edersek bugün 30 milyona mal olan silah, 70 milyona piyasaya satılmaktadır.

İmalat artırılırsa yurtdışından milyonlarca döviz ödenerek ithal edilen silah girişi azalacak, Hazineye döviz temini sağlanacaktır.

Bugüne kadar üretilen parçalar teknik özellikleri ve kalite denemelerinde dünya standartlarının gerisinde kalmamıştır.

Bu özellikleri itibarıyla ve geri kalmış bu bölgeye gelir ve istihdam sağlayacak bu fabrikanın geliştirilmesi hususunda öğrenmek istediğim;

Soru 1 : Denetimi MKE tarafından yapılması kaydıyla bu fabrikaya namlu dahil üretim ve satış bağımsızlığı verilmesini düşünmüyor musunuz?

Soru 2 : Halen piyasada Atmaca 53 silah sırası bekleyen 2 000'den fazla talep varken ve 8 ay gibi bir zaman beklemeyi göze alan müşteriler için aylık üretimin en az 1 000 kapasiteye çıkarılmasının herhangi bir sakıncası var mıdır?

T.C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 19.2.1997

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B 140 BHİ 01-59

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 6.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2045-5240/14758 sayılı yazınız.

Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, ASİLSAN'ın üretim kapasitesine ilişkin olarak tarafından cevaplandırılmasını istediği (7/2045) esas no.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez

Sanayi ve Ticaret Bakanı

Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in yazılı sorularına cevaplarımız

Cevap 1 : Doğu Karadeniz Silah Projesinin amacı, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının vereceği danışmanlık ve sağlayacağı destek hizmetleri ile MKEK'nun teknik ve ticarî sorumluluğu altında, bölgede gelişmiş üretim teknolojisi kullanabilen, uluslararası kalite normlarına uygun ve düşük maliyetli üretim yapabilen Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi İşletmeleri yaratabilmektedir. Bu işletmeler tabanca parçalarına ilaveten ileride diğer sanayi mamüllerinin parçalarını da üretmek üzere yönlendirilecektir. Planlanan tabancı üretimi ile Doğu Karadeniz Bölgesindeki gayrikanuni tabanca üretimine engel olmak, endüstriyel gelişmeyi hızlandırmak ve istihdam olanaklarını artırmak yanında, ithal tabancaya olan talebi yerli üretilen tabancalara kaydırmak da mümkün olacaktır.

Bu proje kapsamında; Rize-Ardeşen-Trabzon-Gümüşhane-Kürtün-Giresun ve Ordu'daki firmalar, KOSGEB'in vereceği danışmanlık ve sağlayacağı destek hizmetleri ile MKEK'nun teknik ve ticarî sorumluluğu altında ilk aşamada yılda 30 000 adet altı değişik tipte tabancanın namlu hariç tüm parçalarını üretecektir.

MKEK, Doğu Karadeniz Silah Projesi kapsamındaki şirketlere, yapılan sözleşmelerle belirli bir avans vermektedir. Ayrıca üretilen tabanca parçalarının bedelleri de, atış testleri ve satış işlemlerinin bitmesi beklenmeksizin bu şirketlere ödenmektedir. Bu şekilde MKEK, bu proje kapsamındaki şirketlere sadece teknik açıdan değil, finansal açıdan da önemli katkılarda bulunmaktadır.

1996 yılında,

- 25 823 adet ithal silahın yanısıra

- 10 359 adet MKEK yapımı yerli

- 1 393 adet Trabzon'da mukim TİSAŞ-MKEK yapımı yerli FATİH 13

- 1 950 adet Rize-Ardeşen'de mukim ASİLSAN- MKEK yapımı yerli ATMACA 53 olmak üzere toplam 39 525 adet tabanca satılmıştır. Önümüzdeki yıllarda tüm ithal tabancaların yerli üretilen tabancalarla ikame edilebileceği varsayılsa bile; MKEK'nun bizzat ürettiği 2 model ve Doğu Karadeniz Silah Projesi kapsamındaki şirketlerle birlikte ürettiği 6 model tabancadan herbir modele ortalama olarak yılda 5 000 adetlik bir talep oluşması beklenmektedir.

Tabanca üretimi ve satışının MKE'ndan bağımsız bir şekilde yapılmasına müsaade edildiği takdirde bu müsaade sadece Rize-Ardeşen'de mukim ASİLSAN veya Doğu Karadeniz Silah Projesi kapsamındaki diğer dört şirket için değil, bu konuya girmeyi arzu eden Türkiye'deki birçok şirket için de geçerli olacaktır.

Bu durumda da herbir şirketin üretip satabileceği tabanca miktarı, ekonomik üretim miktarının çok altında olacaktır. Ayrıca ülkemizin içinde bulunduğu koşullardan dolayı, tabanca üretiminin güvenlik açısından tamamen MKEK'nun kontrolu altında gerçekleştirilmesinde de zaruret vardır. Bu nedenlerden ötürü tabanca üretim ve satışının MKEK'nun kontrolu altında devam ettirilmesi uygun mütalaa edilmektedir.

Cevap 2 : Doğu Karadeniz Silah Projesi kapsamındaki tüm şirketlerin üreteceği farklı modellerdeki tabancalara dengeli bir şekilde dağılması gereken talep, ASİLSAN A.Ş. haricindeki şirketlerin henüz seri üretime geçememiş olmaları nedeniyle sadece ASİLSAN A.Ş.'nin ürettiği MODEL 6 tabanca üzerinde yoğunlaşmıştır. Bunun üzerine, bir taraftan MODEL 6 tabancanın üretimini artırmak için hem ASİLSAN A.Ş. hem de MKEK'nda ilave önlemlerin alınması planlanmış (boya ve montaj işlemlerinin MKEK yerine ASİLSAN A.Ş.'de yapılması dahil) diğer taraftan da diğer şirketlerin en kısa sürede seri üretime başlayabilmeleri için, yürütülmekte olan faaliyetler hızlandırılmıştır.

Doğu Karadeniz Silah Projesi kapsamındaki diğer şirketler de tam kapasite ile seri üretim yapmaya başlayınca, Rize-Ardeşen'de mukim ASİLSAN şirketinin MKEK ile birlikte ürettiği ATMACA 53 tabancaya yılda 5-6 bin adetlik bir talep oluşması beklenmektedir. Halen ASİLSAN'ın üretim kapasitesi yıllık 3 000 adet ve aylık 250 adet tabancadır. Bu kapasitenin yıllık 6 000 adet ve yıllık 500 adet tabancaya çıkarılması için, MKEK'nun da teşviği ile, ASİLSAN A.Ş. ilave yatırımları yapmaya başlamıştır.

İleride, ATMACA 53'e olan yıllık talep, şu anda öngörülen 5-6 binden daha yüksek bir seviyede teşekkül ederse, ASİLSAN'ın üretim kapasitesinin bu talebe cevap verecek şekilde, ilave yatırımlarla artırılması mümkündür.

30. - İzmir Milletvekili Rıza Bodur'un, siyanürle ayrıştırma yöntemiyle altın çıkarılmasına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı M. Ziyattin Tokar'ın yazılı cevabı (7/2049)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Çevre Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Ali Rıza Bodur

İzmir

1. Kıbrıs Türk Federe Cumhuriyetinin Lefke Kasabasında 1916 yılından 1974 yılına kadar bakır ve altın madenleri işletilmiştir. Bu madenleri ABD firması olan CMC (Cyprus mining Coperation) işletmiştir. 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle CMC ülkeyi terkederek fişletme faaliyetlerine son vermiştir.

23 yıldan bu yana faal olmayan bu işletmenin kapladığı 3,5 km2'lik alanı uzmanlarımızca bugüne dek incelettiniz mi? İnceleme yapılmadı ise inceletmeyi düşünüyor musunuz?

2. Lefke Belediye Başkanı Sayın Mehmet Zafer'den bu konuya ilişkin bilgi alma gereğini duyar mısınız?

3. Siyanürlü yöntemle elde edilen altın madeni işletmesinin çevreye verdiği zararın araştırılması için ABD'de yaşayan Lefkeli Türkler'in çevrede yaptırdıkları araştırmada korkunç sonuçlar çıktı. 3 ayrı noktadan alınan örnekler ABD'de Oklohama Devlet Üniversitesinde incelendi. Suni göl suları içinde normalden 3 kat fazla Arsenik, 40 kat fazla Selanyum'a rastlandı. Ayrıca demir, mangaz, manganez gibi ağır metaller yoğun yağmur sularının taşıması ile birlikte nehir barajından çevrede YSE tarafından yapılan bir gölete aktı.

Bu yörede tüm hayvansal ve bitkisel yaşam yok oldu.

Bu durum sizce siyanür sabıkası değil midir?

4. Aynı olayların Bergama'da göz göre göre yaşanmasına kayıtsız mı kalacaksınız?

T.C.

Çevre Bakanlığı 18.2.1997

Çevre Kirliliğini Önleme ve

Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : B.19.0.ÇKO.0.06.00.03/355

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 6.2.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2049-5220/14714 sayılı yazınız.

Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Lefke Kasabasında 1916 yılından 1974 yılına kadar bakır ve altın madenlerinin işletilmesi ve Bergama Altın Madeni hakkında ilgi yazınız ekinde gönderilen Sn. İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur'a ait yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Bakanlığımız ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sağlık ve Çevre Bakanlığı arasında 1977 yılı Ortak Çalışma Programı imzalanmıştır. Bu program çerçevesinde ilgi yazı ekinde belirtilen ve diğer hususlar da elemanlarımızca 1997 yılında yerinde yapılacak teknik bir geziyle incelenecektir.

Lefke'de yaşandığı belirtilen olayların Bergama'da yaşanmaması için 1992 yılından bugüne kadar dünyadaki altın madenlerdeki teknolojik gelişmeler ve alınan önlemler kapsamlı bir şekilde takip edilmiş ve bu teknolojik önlemlerin ilgili firma tarafından da alınması için gerekli her türlü taahhütler alınmış olup, bu taahhütlerin yerine getirilmesi amacıyla Valilik koordinatörlüğündeki İzleme-Denetleme Komisyon çalışmaları Bakanlığımızca da büyük bir hassasiyetle izlenmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

M.ZiyaettinTokar

Çevre Bakanı

Cumhuriyetin Temel Niteliklerine Karşı Saldırıları Önlemekte İsteksiz ve Yetersiz Kaldıkları, Bu Faaliyetlere Göz Yumdukları İddiasıyla Başbakan Necmettin Erbakan ve Bakanlar

Kurulu Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin Önergelere Verilen Oyların Sonucu (11/7-8)

Kabul edilmemiştir.

Üye Sayısı : 549

Kullanılan Oy : 529

Kabul Edenler : 246

Reddedenler : 282

Çekimser : 1

Mükerrer : 0

Geçersiz Oy : 0

Oya Katılmayanlar : 20

Açık Üyelik : 1

(Kabul Edenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Celal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Ali Dinçer

Eşref Erdem

Agâh Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kamran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Adnan Keskin

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Fuat Çay

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atilla Sav

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Halil Cin

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Algan Hacaloğlu

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İsmail Cem

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Onur Kumbaracıbaşı

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lütfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Soysal

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

(Reddedenler)

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

ARDAHAN

Saffet Kaya

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Abdülkadir Cenkçiler

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdülilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Kahraman Emmioğl

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

Ali Uyar

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Afyer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Ali Oğuz

Mehmet Ali Şahin

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Hasan Denizkurdu

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

Osman Pepe

KONYA

Hüseyin Arı

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet derin

İsmail Karakuyu

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Fikret Karabekmez

M. Racai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Yahya Uslu

MARDİN

Fehim Adak

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SİVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfikar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu




AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

ANKARA

Cemil Çiçek

BARTIN

Köksal Toptan

BİLECİK

Şerif Çim

BURSA

Cavit Çağlar

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

DENİZLİ

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

(Çekimserler)

UŞAK

Yıldırım Aktürk

(Oya Katılmayanlar)AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

ANKARA

Cemil Çiçek

BARTIN

Köksal Toptan

BİLECİK

Şerif Çim

BURSA

Cavit Çağlar

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

DENİZLİ

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

(Çekimserler)

UŞAK

Yıldırım Aktürk

(Oya Katılmayanlar)

İÇEL

Ali Er

İSTANBUL

Ali Coşkun

Aydın Menderes

Korkut Özal

İZMİR

Turhan Arınç

KAHRAMANMARAŞ

Ali Doğan

KOCAELİ

Hayrettin Uzun




KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Bşk.)

Mehmet Korkmaz

MANİSA

Ayseli Göksoy

SAMSUN

Adem Yıldız

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

YOZGAT

İsmail Durak Ünlü

(Açık Üyelik)

KIRŞEHİR : 1

Ek : 2

Balıkesir Milletvekili Tamer Kanber ve 20 Arkadaşının Balıkesir İlinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması

Açılmasına İlişkin Önergesi 10/165


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Merkez dahil 19 ilçesi, 50 beldesi ve 909 köyü olan, nüfus olarak Türkiye genelinde 15 inci sırada yer alan, görülmeye, sevilmeye, övülmeye değer Balıkesir İlimiz hızlı bir gelişme sürecini tamamen kendi gayret ve imkânlarıyla aşmaya çalışmaktadır. Bu gayret ve imkânlar altyapı zorluklarını gidermeye yeterli olmamaktadır.

Bölgemizin ekonomik ve sosyal yaşamını değiştirecek havaalanlarının ulaşıma açılmaması, Organize Sanayi Bölgesine 20 yıldır bir taş bile konmaması, yoğun turizm ve ticaret trafiği yaşamasına rağmen karayolları ulaşımının sağlıksız ve yetersiz oluşu, hava kirliliğinde önde gelen illerden biri olmasına rağmen hâlâ doğalgazın kullanılır hale getirilememesi tamamen bir altyapı eksikliğidir.

Balıkesir'imizin bugün içinde bulunduğu durumu araştırmak, altyapı eksikliklerini giderebilmek ve bununla ilgili alınabilecek önlemleri ortaya koymak için Anayasanın 98 inci TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

Balıkesir'imiz görülmeye de, sevilmeye de, övülmeye de değer bir beldemizdir. Hızlı bir gelişme sürecini tamamen kendi çaba ve imkânları ile geçmeye çalışmaktadır.

Balıkesir'de bugüne kadar ekonomik yaşam tek boyutuyla sınırlanmamış; tarım, sanayi, teknoloji, turizm, ticaret, eğitim ve diğer sektörlerde de devletten ihtiyacı olan desteği alamamış, özel sektör eliyle kollektif gelişimini sürdürmüştür.

Balıkesir Türkiye'nin en büyük ve en yoğun ulaşım güzergâhı İstanbul-Bursa-İzmir karayolu üzerinde yer almaktadır. İlin ekonomisi genelde tarıma dayalıdır. Tarım ve hayvancılık bilinçli yaklaşımlarla yapılmaktadır. Tarımın geniş bir alana yayılmasından ve çeşitli olmasından, tarıma dayalı sanayi son derece gelişmiştir. 10 milyon zeytin ağacı ile zeytin üretiminin il tarımında ve ekonomisinde önemli bir yeri vardır. Bor, kömür, demir başta olmak üzere yeraltı zenginlikleri bakımından çok önemli bir yerde bulunmaktadır. Son yıllarda bütün dünyada büyük gelişmeler gösteren kimya sanayi ilimizde de dev tesislerle yerleşmiş bulunmaktadır.

Bölgenin İstanbul'dan sonra yeraltı ve yerüstü tesisleri ile en büyük ve en modern tesislerine sahip olan Bandırma Limanından her türlü maddenin ihracat ve ithalatı yapılmaktadır.

Balıkesir iklim şartları bakımından bütün yıl boyunca her türlü sanayi çalışmalarına uygundur.

Edremit Körfezi, Ege kıyısında olup, pek çok değişik kumsal ve berrak denize bakan birçok tatil yeri arasından seçim yapma olanağı sağlar. Oksijen yoğunluğu bakımından dünyada ikinci sırada gelen altınoluk(oksijen cenneti) güzel yöremizdedir.

Balıkesir İlinin konumu ve bu özellikleri ile entegre edilerek gümrük birliği için lokomotif il olması sağlanmalıdır.

Böylesine yoğun ticaret ve turizm trafiği yaşayan ve ihracatı ile ülkenin sayılı illeri arasında olan bir ilin hâlâ karayolu ulaşımının sağlıksız ve yetersiz oluşu, havayolu ulaşımının çalışır hale getirilememesi, Türkiye'nin en büyük altıncı Organize Sanayii Bölgesi olması planlanan bölgeye hiçbir desteğin gelmemesi, hava kirliliğinde önde gelen illerden birisi olup çok yakınına kadar getirilen doğalgaz boru hattının ani bir kararla Çan'a gitmesi, bütünüyle bir altyapı politikasının olmayışındandır.

Yöremizde sağlık ve tedavi tesisleri en eski çağlardan beri çeşitli hastalıklara şifa bulmak için buraya gelen hastaların hizmetindedir. Pamukçu, Şamlı-Ilıca, Bataklar, Kepekler termal suları da rahatsızlıkları gidermede kullanılmaktadır.

İlin Marmara Denizi sahili açıklarında Marmara Adası ile Avşa Adası bulunur. Şarabı ve balığıyla ünlü bu adaların benzersiz kıyıları vardır.

Sındırgı ilçemizde Yağcıbedir Yörüklerinin dokuduğu, konar-göçer kültürüne uygun olarak küçük boyutlardaki halılar da bundan sonra dokunamayacaktır. Devlet burada da Balıkesir'i unutmuştur.

Balıkesirli girişimciler bugüne kadar devlet desteği olmadan, politik oyunlara girmeden, inançla çalışarak ili bugünkü konumuna getirmişlerdir. Bu denli gelişme, büyüme atağının çoğu zaman devlet desteğine gereksinim duyması çok doğaldır.

Gereksinim duyduğu konularda devletten göreceği destek ile Türkiye'de Balıkesirli'ler artacaktır.

Havaalanlarının uluslararası niteliğe kavuşması, İstanbul-Bursa-İzmir karayolunun bırakın otoban olmasını sağlıklı çalışır bir duruma getirilmesi, organize sanayii bölgesinin bitirilmesi, tren yolunun elektrifikasyon projesiyle taşımanın bu yöne aktarılması, doğalgaz boru hattının biran önce İl'e getirilmesi, isimleri ve özellikleri sayılan ilçelerin öncelikli olarak desteklenmesi, gümrük birliği çerçevesinde Balıkesir pilot il seçilerek altyapı eksikliklerinin hızla giderilmesi, kalkınma ve gelişmenin dengeli bir biçimde olması gibi konuların Yüce Mecliste görüşülmesi, gerek Balıkesir'imiz, gerekse ülkemiz açısından yararlı olacaktır. Bu nedenle konu ile ilgili olarak bir Meclis araştırmasını gerekli görmekteyiz.

Balıkesir Milletvekili

Tamer Kanber ve

20 arkadaşı

Tamer Kanber Fikret Uzunhasan Ziya Aktaş

Balıkesir Muğla İstanbul

Arif Sezer Emin Karaa Mahmut Erdir

Adana Kütahya Eskişehir

Erol Karan Mustafa Karslıoğlu Cafer Tufan Yazıcıoğlu

Karabük Bolu Bartın

Erdoğan Toprak İhsan Çabuk Necdet Tekin

İstanbul Ordu Kırklareli

Fevzi Aytekin Hayati Korkmaz Ayhan Gürel

Tekirdağ Bursa Samsun

Mehmet Büyükyılmaz Müjdat Koç Çetin Bilgir

Adana Ordu Kars

Hilmi Develi Cihan Yazar Hasan Gülay

Denizli Manisa Manisa

TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.