Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 20

53 üncü Birleşim

30 . 1 . 1997 Perşembe


İÇİNDEKİLER

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergenin açık oylaması sonucuna yapılan itirazların Başkanlık Divanında görüşülmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/663)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 23 arkadaşının, EGO Genel Müdürlüğünce yapılan doğalgaz sayacı ihalesinde usulsüzlük yapıldığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152)

2. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 24 arkadaşının, Burdur İç Batı Anadolu'da hayvancılığın sorunlarının araştırılarak alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/153)

3. - Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 24 arkadaşının, Devletin uyuşturucuyla mücadele konusunda yetersiz kaldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/154)

V. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - Açık oylama sonucunda oluşan ihtilaf ve yanlışlığın o birleşim içerisinde anlaşıldığı takdirde yapılacak uygulamaya ilişkin usul tartışması

VI. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - (10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 153 sıra sayılı ve (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 167 sıra sayılı raporlarının gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına; Genel Kurulun 30.1.1997 Perşembe, 4.2.1997 Salı, 5.2.1997 Çarşamba, 6.2.1997 Perşembe günkü birleşimlerin çalışma saatleri ile 4.2.1997 Salı, 5.2.1997 Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesi ve 4.2.1997 Salı günkü Birleşimde 153 ve 167 sıra sayılı Meclis araştırması komisyonları raporlarından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin RP ve DYPGruplarının müşterek önerisi

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı : 175)

3. - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

4. - Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164)

5. - 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168)

6. - 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonları raporları (1/528) (S. Sayısı : 163)

VIII. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. - İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in, konuşmasında grubuna sataşması nedeniyle konuşması

IX. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, Afyon'daki adli personel açığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1787)

2. - Afyon Milletvekili Yüksel Yalova'nın;

- Aydın İli, Karpuzlu İlçesinde adliye teşkilatı kurulup kurulmayacağına,

- Görev yeri değiştirilen hâkim ve savcılara,

İlişkin soruları ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1830, 1837)

3. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın, Aydın-Kuşadası Asliye Hukuk Hâkiminin Edirne'ye tayin edilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1844)

4. - Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık'ın, Engin Civan'ın mahkûmiyet cezasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1848)

5. - Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın;

- Ağrı'da bir kayak tesisinin yapılıp yapılmayacağına,

- Ağrı İlinin bazı ilçelerine kapalı spor salonu yapılıp yapılmayacağına,

- Ağrı İline bir stadyum yapılıp yapılmayacağına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in yazılı cevabı (7/1849, 1850, 1851)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.30'da açılarak üç oturum yaptı.

TBMMGenel Kurulunun 29.1.1997 Çarşamba günü yapılan 52 nci Birleşiminde, saat 13.30'da yapılan yoklamada salonda toplantı yetersayısının bulunmadığının tespit edildiğine; bu durumda İçtüzüğün 57 nci maddesine göre, oturumun bir saatten fazla ertelenemeyeceğine; saat 14.05'te kapatılan oturumun, yeniden toplanmak üzere 18.30'a ertelenmesinin Anayasaya, hukuka, İçtüzüğe ve yerleşmiş uygulamalara aykırı bulunduğuna; bu nedenle, yapılacak işlemin, birleşimin kapatılması olduğuna ilişkin, CHP Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Önder Sav ile İçel Milletvekili Oya Araslı'nın vermiş oldukları tezkere okundu; Başkanlıkça, iki bölüm halinde yapılan çalışmalarda uygulamanın aynı şekilde yapıldığı örnekler verilerek belirtildi; Başkanlığın tutumunun İçtüzüğe ve teamüllere uygun olduğu açıklandı.

İtalya'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e, dönüşüne kadar; Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İzmir Milletvekili Veli Aksoy ve 21 arkadaşının, İzmir Körfezinde yaşanan kirliliğin önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/147),

İçel Milletvekili M. İstemihan Talay ve 21 arkadaşının, yeni kurulan il ve ilçelerin sorunlarının araştırılarak il ve ilçe kurulmasıyla ilgili daha objektif kriterlerin belirlenmesi (10/148),

Samsun Milletvekili Biltekin Özdemir ve 41 arkadaşının, kamu personel rejiminin bütün boyutlarıyla incelenerek alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/149),

Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık ve 22 arkadaşının, demir çelik üretimiyle ilgili sorunların ve ERDEMİR'deki kamu hisselerinin blok satışı konusundaki iddiaların araştırılması (10/150),

İstanbul Milletvekili Nami Çağan ve 20 arkadaşının, üniversitelerin sorunlarının araştırılarak yeni üniversite açılmasıyla ilgili daha objektif kriterlerin tespit edilmesi (10/151),

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişikin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerlerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmelerin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Hindistan Meclis Başkanından alınan davete icabet edilmesine,

Türk Cumhuriyetleri arasında bir parlamentolararası birlik kurulması ve bu konuda resmî girişimlere başlanmasına; ayrıca, TBMM'nin, Latin Amerika Parlamentosu ile gözlemci statüsü çerçevesinde ilişki tesis etmesine ve bu kuruluş nezdinde akredite edilmek üzere, tüm siyasî parti gruplarının temsil edileceği 6 milletvekilinden oluşan bir Latin Amerika Parlamentosu Türk Grubunun kurulmasına,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

(10/90) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan ve Refah Partisine düşen üyeliğe, Grubunca aday gösterilen Tokat Milletvekili Bekir Sobacı seçildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçilerek;

1 inci sırada bulunan, Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in (6/190),

5 inci sırada bulunan, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın (6/199),

Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın;

2 nci sırada bulunan (6/192),

3 üncü sırada bulunan (6/193),

4 üncü sırada bulunan (6/195),

Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın;

6 ncı sırada bulunan (6/203),

7 nci sırada bulunan (6/203),

Esas numaralı sözlü sorularının, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları bildirildi.

Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın;

8 inci sırada bulunan (6/205),

9 uncu sırada bulunan (6/206),

10 uncu sırada bulunan (6/207),

11 inci sırada bulunan (6/208),

12 nci sırada bulunan (6/209),

13 üncü sırada bulunan (6/210),

14 üncü sırada bulunan (6/211),

15 inci sırada bulunan (6/212),

16 ncı sırada bulunan (6/214),

Esas numaralı sözlü soruları, bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın;

17 nci sırada bulunan, Doğu Anadolu Bölgesinde turizmi geliştirmeye yönelik program ve projelere ilişkin sözlü sorusuna (6/215) Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel,

18 inci sırada bulunan, Ağrı Yatılı Bölge Kur'an Kursunun müdür ve öğretmen ihtiyacına ilişkin sözlü sorusuna da (6/216) Devlet Bakanı Nevzat Ercan,

Cevap verdiler.

30 Ocak 1997 Perşembe günü saat 13.30'da toplanmak üzere, birleşime 21.03'te son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Kâzım Üstüner Ali Günaydın

Burdur Konya

Kâtip Üye Kâtip Üye


II. - GELEN KÂĞITLAR

30 . 1 . 1997 PERŞEMBE

Raporlar

1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonları raporları (1/473) (S. Sayısı : 186) (Dağıtma tarihi : 30.1.1997) (GÜNDEME)

2. - Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 18 Arkadaşı, KahramanmaraşMilletvekili Hasan Dikici ve 9 Arkadaşı ile İstanbulMilletvekili Algan Hacaloğlu ve 10 Arkadaşının, Yükseköğretimin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit Edilmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/8, 16, 20) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 153) (Dağıtma tarihi : 30.1.1997) (GÜNDEME)

3. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 16 Arkadaşının, Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde Meydana Gelen Yolsuzluk ve Usulsüzlük İddialarını Araştırmak ve Alınması Gereken Tedbirleri Belirlemek Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (10/5) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 167) (Dağıtma tarihi : 30.1.1997) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, parti il başkanlarının hastane denetimlerine katıldığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/419) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.1.1997)

2. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, hastane denetimlerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/420) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.1.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık'ın, doğal afete maruz kalan yöre belediyelerine ödenen payın Zonguldak-Kozlu Belde Belediyesine de ödenip ödenmeyeceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2002) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.1.1997)

2. - Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık'ın, Anadolu Liseleri giriş sınavındaki şehir tercihi uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2003) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.1.1997)

3. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Halk Bankasına devredilen Öğretmenler Bankasının hisse senetlerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2004) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.1.1997)

4. - İçel Milletvekili Dr. Fikri Sağlar'ın, Akkuyu Nükleer Santral Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2005) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.1.1997)

5. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci'nin, Susurluk Soruşturmasıyla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği iddia edilen bir talimata ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2006) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.1.1997)

6. - Sıvas Milletvekili Mahmut Işık'ın, SSK'da usulsüz atamalar yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2007) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.1.1997)

7. - Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz'ün, Mason derneklerinin faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2008) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.1997)

8. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, bir beyanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2009) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.1997)

9. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, korucularda bulunan ve menşei belli olmayan silahlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2010) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.1997)

10. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, öğretmen atamalarında usulsüzlük yapıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2011) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.1997)

11. - Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, Türk Telekom Başmüdürlüğünce usulsüz personel alımı yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2012) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.1997)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 23 arkadaşının, EGO Genel müdürlüğünce yapılan doğalgaz sayacı ihalesinde usulsüzlük yapıldığı iddialarını araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.1997)

2. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 24 arkadaşının, Burdur İç Batı Anadolu'da hayvancılığın sorunlarının araştırılarak alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/153) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.1997)

3. - Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 24 arkadaşının, Devletin uyuşturucuyla mücadele konusunda yetersiz kaldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırılması açılmasına ilişkin önergesi (10/154) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.1.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.30

30 Ocak 1997 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır. (RP sıralarından “çoğunluk var” sesleri)

(Aksaray Milletvekili Mehmet Altınsoy'a kadar yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, yine, gündemimizin yoğun olması nedeniyle, gündemdışı söz talebinde bulunan çok değerli arkadaşlarıma söz verme imkânım olmadı.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” bölümüne geçiyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergenin açık oylaması sonucuna yapılan itirazların Başkanlık Divanında görüşülmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/663)

30 Ocak 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Genel Kurulun 28.1.1997 Salı günkü birleşiminde, (9/10) esas numaralı Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergenin açık oylaması sonuçlarına yapılan itirazlar Başkanlık Divanında görüşülmüş, öncelikle, bir inceleme yapılması için bir heyet oluşturulmuş ve bu incelemelerin 4.2.1997 gününe kadar tamamlanması kararlaştırılmıştır.

Başkanlık Divanımız, inceleme sonucuna göre kararlaştıracağı önerisini Genel Kurulun onayına sunacaktır.

Yüce Heyetin bilgilerine sunulur.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

V. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - Açık oylama sonucunda oluşan ihtilaf ve yanlışlığın o birleşim içerisinde anlaşıldığı takdirde yapılacak uygulamaya ilişkin usul tartışması

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkanım, Başkanlığın sunuşu olarak ifade edilen bu karara katılamadığımızı ifade etmek istiyorum.

Belirtilen oylamada ihtilaf ve yanlışlık, birleşim içerisinde meydana gelmiştir ve bir yanlışlığın olduğu, o günkü birleşimde, grup başkanvekilleri tarafından Başkanlığınıza arz edilmiştir. Eğer, birleşimden sonra yanlışlığın yapıldığı anlaşılsaydı, bu konuda karar vermeye ve konuyu irdelemeye Başkanlık Divanı yetkiliydi.

İçtüzüğün 13 üncü maddesi gereğince, bu konuyu incelemek ve karar altına almak, bir usul görüşmesi açmak suretiyle, sizin yetkinizdeydi.

Yapılmış olan işlemde bir yanlışlığın olduğunu kabul ediyoruz. Birleşim içerisinde, yanlışlığın Başkanlığınıza iletildiği de bir gerçektir. O nedenle, bu konuda bir usul tartışması açılması talebinde bulunuyoruz.

BAŞKAN - Sayın Gönül, bu itirazların içerisinde -birleşimi yöneten Başkan olarak ifade ediyorum- birleşim esnasında yapılan itirazlar olduğu gibi, birleşimden sonra tespit edilip, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yapılan itirazlar da var; yani, birleşimden sonra yapılmış itirazlar da var.

Bundan dolayı, birleşimi yöneten Başkan olarak, kanaatimce, Başkanlık Divanının meseleyi tezekküründe ve inceleme istikametinde bir karar almasında Tüzük engeli yoktur; ama, 63 üncü maddeye göre usul tartışması açılmasında ısrarlı iseniz, ben, usul tartışması açacağım; ancak, Başkanlığın kanaati ve tutumu şudur: Başkanlık Divanının toplanması, usullere ve Tüzüğe uygundur; Başkanlık Divanının, şikâyetleri, itirazları inceleme yolundaki karar alışı Tüzüğe ve usullere uygundur; Başkanlığın görüşü budur; ama, ille usul tartışması açalım diyorsanız, ben, usul tartışması...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, buna benzer itirazı, biz, oylamanın hemen akabinde, birleşim devam ederken, Yüksek Başkanlığa arz ettik, Sayın Ahmet Neidim arkadaşımız da, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu yöneticileri de... Bu yapılan başvuruyla ilgili olarak, o anda, Yüksek Başkanlık herhangi bir usul tartışması açılmasına gerek duymadı. Bunu saygıyla karşılıyoruz. Artı, bugün toplanan Meclis Başkanlık Divanı bu konuda bir karar almıştır. Burada açılacak olan ikinci bir usul tartışması ve bunun oylanması, Başkanlık Divanının yetkilerini, bir nevi, burada tartışmaya açmak olacaktır. Oradaki usulün tamamlanmasına kadar, artık, Başkanlık Divanına tevcih edilmiş bu hadisenin sonucunu beklemekte yarar görüyoruz; bunu arz etmek istiyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Ben, Başkanlık olarak kanaatimi ifade ettim. Ben de diyorum ki, Başkanlık Divanı meseleyi tezekküre yetkilidir; o yetkisi içerisinde toplanmış, tezekkür etmiştir; ancak, bu konunun usule aykırı olduğu yolunda iddiası var bir arkadaşımızın...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, Sayın Başesgioğlu'nun söylediği de, bizim, zaten, iddiamızı ve talebimizi teyit eder mahiyettedir. Usul tartışması açılmasında fayda gördüğümüzü arz ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Gönül, bu usul tartışmasında ısrar ediyor musunuz?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Ediyorum efendim.

BAŞKAN - Peki, bu konuda usul tartışması açıyorum.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Hangi usulsüzlük var burada?!

RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) - Usul tartışmasıyla neyi değiştireceksiniz?!

BAŞKAN - iki lehte iki aleyhte söz vereceğim.

Söz isteyenler?..

Sayın Kamer Genç, Sayın Başesgioğlu, Sayın Uluğbay, Sayın Öymen, Sayın Dumankaya.

Sayın Genç, buyurun efendim.

Başkanlığın tutumunun...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Aleyhinde.

BAŞKAN - Başkanlığın tutumunun aleyhinde...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri; daha önce yapılan, Meclis soruşturması açılıp açılmamasına ilişkin bir oylamada, oylamada birtakım usulsüzlükler yapıldığı konusunda, oylamanın yapıldığı birleşimde, gruplardan itirazlar geldi. O zaman, Yüce Genel Kurulumuzu yöneten Sayın Başkanvekilimiz dedi ki: “Bu konuda, Meclis Başkanlığına da itirazlar var; biz, bu itirazları Başkanlık Divanında inceleyeceğiz ve ona göre bir karar vereceğiz.” Bu, zabıtlara geçen sözler.

Şimdi, ben, konuyla ilgili İçtüzük hükümlerini size okumak istiyorum. İçtüzüğümüzün 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasında “Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan, usul görüşmesi açabilir ve gerekirse oya başvurarak düzeltme yapar” deniliyor. Gerekirse_ Çok açık seçik.

AHMET NEİDİM (Sakarya) - İyi ki kürsüde yoktun o gün... Anasını ağlatırdın...

KAMER GENÇ (Devamla) - Bir dakika_

Bakın arkadaşlar, hukukçu arkadaşlarımızın iyi dinlemesini istiyorum; fıkranın devamında, “yanlışlık birleşimden sonra anlaşılırsa, Meclis Başkanı, Divanı toplayarak takip edilecek yolu kararlaştırır” deniliyor. Şimdi, burada, Meclis Başkanının, bu oylamayla ilgili Başkanlık Divanını toplama yetkisi yok. İçtüzüğümüz açık; diyor ki, eğer, yanlışlık, birleşim devam ettiği zaman anlaşılırsa, Meclis Başkanı bir usul tartışmasını açar, gerekirse oylamaya başvurur ve bu konuyu düzeltir. Zaten, işin mantığı da bu.

Yüce Genel Kurulda yapılan bir oylamanın sonucunu başka bir kurumun değiştirmesi mümkün değil; yani, Başkanlık Divanı kalkıp da, Genel Kurulda alınan sonucu değiştiremez. (ANAP ve CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, bakın, dinleyin de bir şeyler öğrenin... Rica ediyorum_

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dinleyelim efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Burada, açıkça, çok önemli bir şeyi vurguluyorum.

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Sahte oylar varsa?..

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Neidim, zatıâlinizden rica ediyorum, bir dinleyin... Bir dinleyin de ondan sonra_

Şimdi, İçtüzük hükümleri, uymamız gereken hükümlerdir. Oylamadaki yanlışlıklar, birleşim devam ederken anlaşılmıştır. O halde, o sırada yapılan bir yanlışlık, yeni bir oylama yapılmak suretiyle düzeltilir.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - O birleşim içerisinde...

KAMER GENÇ (Devamla) - Ancak, o yapılmadığına göre; şimdi, burada ortaya bir İçtüzük eksikliği çıkıyor.

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Sen yoktun...

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, vardım ben; oylamaya da katıldım. Biraz dinlerseniz, olup olmadığımı söylerim size.

Bence -ben, bunu Başkanlık Divanında da söyledim- Başkanın, bu konuda Başkanlık Divanını toplama yetkisi yoktur.

Arkadaşlar, İçtüzük hükümleri açık; Anayasada da bağlayıcı bir hüküm var. Yani, Meclisimizin, Meclisin kurumlarının kendisine göre bağlı olduğu kurallar, bu kurallarda açık seçik hükümler varsa, bu kuralları bir tarafa iterek, biz, keyfî birtakım yetkiler kullanamayız. Anayasamızda diyor ki, hiçbir kurum ve kuruluş, kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz. O halde, Meclis Başkanlık Divanının bugün toplanması yanlıştır.

O zaman, yapılması gereken şudur: O gün Meclisimizi yöneten Sayın Başkanımız da, bu konuda Başkanlığa da itirazlar var dedi. Bana göre, Başkanlığa yapılan o itirazların bir önemi yok; çünkü, daha Meclis çalışıyor, birleşim devam ediyor. İçtüzük bunu kurala bağlamış; burada, bir usul tartışması açılarak, bu işin düzeltmesi gerekirdi.

Şimdi, Başkanlık Divanı toplandı; bunu tahkik etmek üzere beş kişilik bir komisyon kurdu.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bazı arkadaşlarımız diyor ki, bazı arkadaşlarımızın adına oy kullanılmış. Şimdi, kendi adına oy kullanılan bir milletvekilinin bunda bir günahı var mı; yok. O halde, olmadığına göre, kullanan insanların hatası var.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sahtekârlar var, sahtekârlar!..

KAMER GENÇ (Devamla) - Bir dakika efendim; anlatacağım işte. (ANAP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri... (ANAP sıralarından gürültüler)

Sayın ANAP'lılar, size dinlemesini öğretemedim. Bakın, kaç senedir şu Meclisteyim, vallahi, ben size bir türlü dinlemeyi öğretemedim.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Doğru konuş, doğru!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rica ediyorum...

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, olay hukukî bir meseledir...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, ANAP'lılar kürsüde konuşan her hatibi dinler; lütfen ikaz edin!

BAŞKAN - Sayın Ersümer...

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, bu Mecliste, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri hakkında hiçbir kimsenin muhakkiklik görevi yapmaya hakkı yoktur. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı da olsa, bir milletvekilinin... (Gürültüler)

Arkadaşlar, dinleyin; fikirlerimizi söylüyoruz, niye dinlemesini bilmiyorsunuz... Dinleyin... Eğer, benim fikirlerime itimat etmezseniz, kürsü hepinize açık, kürsüye çıkar, fikirlerinizi söylersiniz.

AHMET KABİL (Rize) - Niye sahtekârlık yapıyorsunuz?!.

KAMER GENÇ (Devamla) - Başkanlık Divanı şöyle bir karar aldı: Efendim, 5 kişilik bir komisyon kuralım -hem de yetkisiz bir toplantı ve yetkisiz bir komisyon- milletvekillerinin kullandığı oyları tahkik edelim.

Sayın milletvekilleri, bir milletvekilinin kullandığı oy tahkik edilemez. Bu yol açıldığı zaman, bundan sonra yapılacak olan kritik oylamalarda, her milletvekili “efendim, biz bu oylamada yoktuk. Bu oylama hatalı yapıldı” diyecek; dolayısıyla hem Yüce Meclisimizin değeri, itibarı zedelenecek ve hem de bu yol, Türkiye Büyük Millet Meclisinde şimdiye kadar seçilmemiş bir yoldur.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Bunlar ne, bunlar?!

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Çakan, bakın...

AHMET KABİL (Rize) - Sahtekârlık yapılmış, sahtekârlık!..

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, kimin ne yaptığını bilemiyorum... Ben şimdi sizlerden rica ediyorum... Ben fikirlerimi söyleyeyim arkadaşlar...

Önemli olan, bir yanlışlık, yeni bir düzeltmeyle düzeltilebilir. Yoksa, bir yanlışlığın üzerine, yeni yeni araştırmalar yapılarak, o araştırmaları derinleştirmek bu Meclisin çalışma sistemine aykırı. Şimdi, farzedelim ki, Başkanlık Divanı inceleme yaptı. Neyi inceleyecek; milletvekillerinin imzalarını mı istiktaba sürükleyecek, istiktab mı edilecek?! Böyle bir sistem yok. Milletvekilinin beyanı esastır; kullandıysa kullandım, kullanmadıysa kullanmadım diyecek; ama, burada bir yanlışlık varsa, bu yanlışlık yine Genel Kurulun kararıyla giderilebilir.

O zamanki Sayın Başkanımız, o birleşimde bu düzeltmeyi yapmadı, Meclis Başkanlık Divanının da bir yetkisi yok; ortada bir İçtüzük boşluğu doğuyor. O halde, bu İçtüzük boşluğunu, biz burada doldurmak zorundayız; yani, bir karar alarak, teamülle bu yanlışlığı düzeltmek zorundayız; ya o gün yapılan oylamayı muteber addederiz “yanlışlık yok” deriz, Genel Kurul buna karar verir veyahut da -bana göre, tabiî, İçtüzükte ne aleyhinde ne de lehinde bir hüküm var- yeni bir oylama yapmak suretiyle yapılan oylamanın meşruluğunu sağlarız; başka çaresi yok; çünkü, Başkanlık Divanının yetkisi yok. Başkanlık Divanının yetkisi, yanlışlık birleşimden sonra anlaşılırsa; bunu özellikle vurgulamak istiyorum ki, arkadaşlarımız bu inceliği anlasınlar. Yani, bir insanın bir konuda karar verebilmesi için, ya Anayasada ya İçtüzükte ya da kanunda bir yetkisi olması lazım. İçtüzükte deniyor ki, eğer hata birleşimde anlaşılmışsa, birleşimde halledilecek, Genel Kurul halledecek; birleşimden sonra anlaşılırsa, Meclis Başkanlık Divanı toplanacak. Olay birleşimde anlaşıldı. Nitekim, birleşimde anlaşıldığı, burada verilen dilekçelerden anlaşılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, onun için, Sayın Başkanın, şurada, bu konuyu, şu şekilde Yüce Kurulun takdirine sunması lazım: Birincisi, o birleşimde yapılan oylamada hatanın var olduğu öne sürülüyor veyahut da tutanaklara intikal eden şeylerde karar yetersayısı teşekkül etmemiştir. Anayasanın 96 ncı maddesine göre toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verilmesi lazım; bu teşekkül etmemiştir. Ortada bir soruşturma önergesi de var. Dolayısıyla, bugün Başkan, Başkanlık Divanını yetkisiz toplamıştır. O halde ne yapmak lazımdır; Başkanlık Divanının bu konuda toplanıp karar verme yetkisi yoktur konusunun karara bağlanması lazım.

İkincisi, orada yapılan bir eksikliği, İçtüzükteki bu eksikliği burada yeni bir oylama yapmak suretiyle -lehte, aleyhte- gidermek lazımdır. Ben bu konuyu belirtmek için huzurlarınıza geldim.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ediyorum.

Sayın Başesgioğlu, lehinde, aleyhinde?..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Lehinde.

BAŞKAN - Yani, Başkandan yanasınız.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, çok muhterem milletvekilleri; sözlerimin başında Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, bu Parlamentonun bir üyesi olarak, böyle üzücü bir konunun tartışılması münasebetiyle kürsüye çıkmış olmaktan dolayı da son derece üzüntü duyduğumu sözlerimin başında ifade etmeliyim.

Değerli üyeler, bir konuyu hemen açıklığa kavuşturmak istiyorum. Doğru Yol Partili Meclis Başkanvekili Sayın Kamer Genç, çıktı, buradan, oylamalarla ilgili görüşünü ifade etti. Sayın Genç, Meclis Başkanlık Divanı üyesidir; demin buradan yaptığı konuşmalarıyla ihsası reyde bulunmuştur. Şimdi, Sayın Kamer Genç'ten ricamız, bu konudaki teamüller gereği, bundan sonraki Başkanlık Divanı toplantılarına katılmamasıdır. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Ayrıca, bir teşekkürümü de ifade etmek istiyorum. Dün, çeşitli kanallarda, oylamaya katılmadıkları halde adlarına oy çıkan değerli milletvekili arkadaşlarımız, Genel Kurulda bulunmadıklarını ve kimseye vekâlet vermediklerini çok açık bir şekilde ifade etmişlerdir. Bu arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, biz, 65 milyon insanımızın, bu Parlamentodan çok şey beklediğini bilen insanlarız. Özellikle, Türkiye'nin yaşamış olduğu konjonktür içerisinde, bütün çözümlerin Parlamentodan geçeceğini bekleyen çok büyük bir kesim var. Böyle bir konjonktür içerisinde, Parlamentonun kendi içerisinde şaibeli oylarla halkımızın güvenini sarsmaya hakkı yoktur. Biz, 20 nci Dönem milletvekilleri olarak, bu konuyu aydınlığa çıkarmak zorundayız. Bu işin partisi, grubu olmaz. Sahtekârlığın, samimiyetsizliğin savunabileceği, sığınabileceği hiçbir yer yoktur. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Ve şunu kabul etmemiz lazım: Eski Başbakan Sayın Çiller hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergenin oylanmasında, maalesef, birtakım gerçekdışı oylar kullanılmıştır. (ANAP sıralarından “şaibeli” sesleri) İmzalar taklit edilmek suretiyle, isimler taklit edilmek suretiyle sahte oylar kullanılmıştır.

NABİ POYRAZ (Ordu) - Sahte imza... Sahte imza...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Şimdi, çeşitli tevil yollarına giderek bunun aksini savunmak mümkün değildir. Hele, DYP Grubuna mensup arkadaşlarımızın icat ettiği yeni bir husus var, diyorlar ki: “Bunu muhalefet yapmıştır.”

Değerli milletvekilleri, muhalefet, ret oyunu kullanmak suretiyle size niye katkı sağlasın; Sayın Tansu Çiller'in soruşturma komisyonuna gidip gitmemesi konusunda, niye Sayın Çiller'in de işine yarayacak oy kullansın; bunun bir mantığı var mı?!

Yine, bu, Almanya'da Sayın Çiller hakkında uyuşturucu ticaretiyle ilgili konuda çeşitli beyanlarda bulunan Alman hâkime “ANAP'lı” diye ad taktınız. Yani, Alman hâkime ANAP'lı demek ne kadar gülünçse, bu işi muhalefetin üzerine fatura etmek de o kadar gülünçtür. Lütfen... Bu konuda biraz daha ciddî olmamız gerekiyor; çünkü, karşı karşıya bulunduğumuz durum bundan ibarettir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Başkanın tutumuyla ilgili konudaki düşüncelerimi arz etmek istiyorum. Buradan açıklanan oylama neticelerine göre, oylama neticesi 244 ret, 242 kabuldür. Burada bulunmadığını bütün Türk kamuoyuna ilan eden 3 sayın milletvekilinin oyu düşüldükten sonra, önergenin kabulü yönündeki oylar reddi yönündeki oylardan fazladır. Dolayısıyla, burada konuşan Sayın Genç'in iddiasının kabulü gerekirse, Sayın Çiller hakkında Meclis soruşturması açılması kabul edilmiş demektir. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar )

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Doğrudur... Doğrudur...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Ama...

DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Oylayalım... Bir daha oylayalım...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Tabiî, siz, bugün bu hadisenin oylanmasına çoktan taraftarsınız; yani, bunu kabullendiniz; ama, Sayın Bakan, siz, Cumhuriyet Hükümetinin bir bakanısınız, hem de önemli mevkilerde görev yapan bir bakansınız; attığınız imzalarla trilyonlar yer değiştiriyor; sizin bu konuda daha samimî, daha ciddî, daha duyarlı olmanız lazım.

DEVLET BAKANI H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) - Samimîyim.

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Ne samimîsi?! Ne samimîsi?!

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Peki, oylama yapılsın, oylama yapılsın da, bu 3 sahte oyun hesabını kim verecek bu Mecliste?! (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bu Meclis, kanarya sevenler derneği değil, kuş sevenler derneği değil; o dernekte yapılan hatalar bile insanı mahkemelere götürür. Dolayısıyla, bu Mecliste, hem de önemli bir soruşturma önergesinde yapılan sahtekârlığın hesabını, neticesini Başkanlık Divanı sonuna kadar götürmek zorundadır; Anavatan Partisi olarak bunun sonuna kadar takipçisiyiz. Öyle, hemen, bugün oylama yaptırıp, oldubittiyle bu işi kurtarmanız mümkün değil. (DYP sıralarından “biraz sakin ol” sesleri)

Sayın Bakan laf attığı için, o konuda, özür dilerim, sesimi yükseltmek zorunda kaldım; ama, konunun ciddiyetini ve vahametini bütün parlamenterler olarak paylaşmak zorundayız.

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Oy çalmak, bir mabetten sakalı şerifi çalmak gibidir!

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Netice olarak, Meclis Başkanlık Divanı, İçtüzüğümüzün 13 üncü maddesine göre, duruma el koymuştur ve bugün yapmış olduğu toplantıda, 5 kişilik bir komisyon kurulmasına karar vermiştir; artık, bu noktadan itibaren, hadise, Meclis Başkanlık Divanının yetkisi içerisindedir.

Sayın Kamer Genç'in iddia ettiği gibi...

KAMER GENÇ (Tunceli) - İyi oku...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Ama, 13 üncü maddenin başlığı “Başkanlık Divanının Görevleri” dir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Orayı oku...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Ben çok okudum Sayın Genç, size tekrar okumanızı tavsiye ederim.

BAŞKAN - Sayın Başesgioğlu, siz, kendi sürenizi kendiniz kullanın lütfen.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Peki Sayın Başkan, toparlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konunun soruşturulması lazım. Bu konunun araştırılması lazım. Hemen oylama yapıp -oylama neticesi ne olursa olsun, hiç önemli değil- bu hadiseyi geçiştirmemiz mümkün değil; ama, bu Parlamentoda bir daha bu tür üzücü olayların tekerrür etmemesi için, Başkanlık Divanının bu hadiseyi sonuna kadar araştırmasında ve açığa çıkarmasında sonsuz fayda vardır. Türk toplumu, Parlamentodan, birtakım yolsuzlukların, usulsüzlüklerin ortaya çıkarılmasını beklerken, Parlamento, kendi içinde kendi güvenini yitirecek bir tutum ve davranış içerisine giremez.

Evet, Anavatan Partisi Grubu olarak görüşlerimizi bu şekilde ifade ediyor, Başkanlık Divanının da bu yolda bir karar alacağını umutla bekliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başesgioğlu, teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, kişisel konuştu, grup adına konuşmadı.

BAŞKAN - Sayın Genç, usul tartışmaları grup adına olmaz, kişisel... Ben öyle mi söyledim efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, kendisine hatırlatın.

BAŞKAN - Sayın Başesgioğlu, grup adına mı konuştunuz?

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Şahsım adına konuştum efendim.

BAŞKAN - Efendim, grup adına olmaz zaten.

Usul tartışmasında dört sayın üyeye söz verilir; iki lehte, iki aleyhte...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Şahsım adına konuştum efendim; ama, grubumuzun genel temayülünün de öyle olduğunu söyledim.

BAŞKAN - Tamam efendim, kişisel görüşmedir.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gönül.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kürsüden konuşmak istiyorum efendim.

BAŞKAN - Hayır efendim, yerinizden konuşun.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, söz istemiştim.

BAŞKAN - Efendim, siz konuştunuz...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Konuşmadım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Affedersiniz efendim.

Efendim, talep olarak biz, Sayın Genç'i, Sayın Uluğbay'ı, Sayın Öymen'i ve Sayın Başesgioğlu'nu tespit etmiştik; zaten dört üye var.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Uluğbay'ı tespit ettiniz; o, söz hakkını Sayın Gürkan'a verdi.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - İki aleyhte, iki lehte olduğuna göre, arkadaşlarımız da zaten Başkanlığınızın tutumunun lehinde konuşacaktır...

BAŞKAN - Efendim, siz buyurun...

Konuşma sırası Sayın Gürkan'da.

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Gürkan, Başkanlığın tutumunun lehinde mi aleyhinde mi efendim?

ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Lehinde efendim.

BAŞKAN - Başkanlığın tutumunun lehinde konuşacaksınız.

Buyurun.

ULUÇ GÜRKAN (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önümüzde, önemli ve mutlaka çözüme kavuşturmamız gereken yalnızca bir sorun yok, iki sorun var. Bu sorunlardan bir tanesi, hiç kuşkusuz, önceki gün yaptığımız oylamanın sonucunu, Meclis kararı olarak bir biçimde şekillendirmek, bir biçimde ilan edebilmek; ama, yaşadığımız olaylar -birleşimden başlayarak, oylamanın bitiminden, birleşim sonrasında gelişen olaylar- bizi, aynı zamanda, bu oylamayla ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığı, demokrasiye olan inanç ve güven bakımından da son derece önemli, son derece ciddî olarak düşünüp karar vermemiz gereken bir noktaya itmiştir.

Bu olayı tartışırken, bugünkü Başkanlık Divanı toplantısında bütün Divan üyeleriyle hemfikir olduğumuz bir konuyu Genel Kurulun huzurunda sizinle paylaşmak istiyorum. Bu olaya, başımızda siyasî şapkalarımızla bakamayız. Eğer, bu olaya başımızda siyasî şapkalarımızla bakarsak, Türkiye'de demokrasiye, Parlamentonun saygınlığına, itibarına, peşinen, bireysel çıkarlarımız için, siyasî anlayışlarımız için, gölge düşürmüş oluruz; ister iktidar mensubu olalım ister muhalefet, bundan mutlaka sıyrılmamız gerekir ve Başkanlık Divanı da -çok büyük bir mutlulukla, güvenle, inançla burada ifade etmek istiyorum ki- kararını bu anlayışla oluşturmuştur.

Şimdi, bu kararla başlayan sürecin, burada tartışılması dahi -benim anlayışıma göre- Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını ve demokrasimizin işleyişinde çok önemli bir yeri olan Türkiye Büyük Millet Meclisindeki oylamalara güven konusunda yeniden başlayan olumlu bir süreci, âdeta, kamuoyu önünde tartışmaya itmiştir, kamuoyu önünde yeniden sorunlu hale getirebilme istikametine yöneltmiştir.

İçtüzüğümüzün 13 üncü maddesi gerçekten çok açık; diyor ki: “Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan usul görüşmesi açabilir ve gerekirse oya başvurarak düzeltme yapar.” Birleşim içerisinde, böylesi bir yanlışlık, Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Sayın Hikmet Uluğbay tarafından ifade edilmiştir burada. Sayın Bülent Ecevit'in, oy kullandığı halde, oyunun sayımda çıkmadığı, gereği Başkanlığa sorulmuştur ve Başkanlık, o birleşimde, o oturumda, o birleşimin içerisindeki oturumlarda gereğini yerine getirmiştir; Başkanlık doğru işi yapmıştır. Bunun dışında, diğer iddialar, bir kısmı, bütün Başkanlık Divanı üyeleri tanıktır, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri tanık olacaktır...

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Ben de tanığım, ben de...

ULUÇ GÜRKAN (Devamla) - Hayır, o anlamda söylemiyorum.

...Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri tanık olacaktır, Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri tanık olacaktır; ama, en önemlisi burada, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilinin tanıklığıdır; çünkü, iki Grup Başkanvekili ortak imzalarıyla, bugün, biz, daha Başkanlık Divanı toplantımıza başlarken, oylamayla ilgili itirazlarını iletmişlerdir. Şimdi, kalkıp burada, 13 üncü madde gereğince “bu itirazların gereği birleşimi içerisinde yapılmalıdır” demek, hangi mantığa, hangi hukuk anlayışına, hangi düşünce anlayışına sığar; olur mu böyle şey?!. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar) Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekillerinin imzasıyla bugün Başkanlık Divanımıza itiraz gelmiştir. Bizden, Doğru Yol Partisi Grubu, bir itirazı incelememizi talep etmiştir; bunun gereğini yaptığımız için kınanmamalıyız; yani, böyle bir şey olmamalıdır.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sizi kınamıyoruz biz Sayın Başkan.

ULUÇ GÜRKAN (Devamla) - Bir şey anlatmak istiyorum. İçtüzüğün 13 üncü maddesine sığınma, bir zorlama mantıktır, bu Parlamento hukukuna uygun bir mantık değildir. Başkanlık, bu bakımdan -Sayın Başkana teşekkür ediyorum- çok doğru bir iş yapmıştır. Ben, kendi kendime düşündüm; sizinle paylaşmak istiyorum; hepiniz bir gün aynı durumda kalabilirsiniz. Bu kürsüde ben olsaydım, her oylamada olduğu gibi, başkası yerine oy kullanıldı vesaire denilseydi -yoklamada dahi biz aşağıdan bu tür tepkileri alıyoruz- şimdi, orada, Sayın Başkan, kalkıp bunu ciddîye alıp -daha doğrusu, elbette ciddîye alması lazım, ama- “bunun gereğini yapacağım; oylama sonuçlarını bu incelemenin sonuna kadar ilan etmiyorum” diyebilir miydi; böyle bir hakkı olabilir miydi?! Böyle bir şey yapsaydı Sayın Hatiboğlu kürsüde, acaba bu Meclisin saygınlığı ne olurdu?! Ama, şimdi, ortada, birleşimden sonra televizyonlarda tartışmalara çıkmış bazı arkadaşlarımızın -üç arkadaşımızın- televizyonlarda açık beyanları var; bunu görmezlikten gelemeyiz.

Bize ulaşmış 8 oyla ilgili, grup başkanvekilleri imzalı, Demokratik Sol Parti, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi grupları adına itiraz var.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Refah Partisi yok mu Refah!..

ULUÇ GÜRKAN (Devamla) - Bir oylamanın sonucunun şöyle ya da böyle ilan edilmesi konusunda siyasî kaygılarımız nedeniyle, bunu, şimdi, görmezlikten gelebilir mi bu Türkiye Büyük Millet Meclisi. Şuna emin olun, beni, hiçbir şekilde, Başkanlık Divanında o oyun sonucuyla ilgili araştırmamda bir siyasî kaygı veya siyasî anlayış etki altına alamaz; almamalıdır; ama, genel olarak, şu an Türkiye Büyük Millet Meclisini de böyle bir kaygı almamalıdır.

Sayın milletvekilleri, Başkanlık Divanı, tarihî bir sorumlulukla bu kararı almıştır ve sizin de bunu paylaşmanız gerekmektedir. Eğer, biz, şimdi... 8 itiraz var; 3 arkadaşımız, 8 itirazda çıkmışlar “ben oy kullanmadım” demişler. Bunu görmezlikten gelirsek, bunu gözardı edersek, bu konudaki iddialardan kaytarırsak, yalnızca TURBAN olayıyla ilgili oylamayı değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kupaların sıraların arasında dolaştırılarak yaptığı geçmişteki her oylamayı ve bundan sonra, gelecekteki her oylamayı gölge altına atmış oluruz, şaibeli kılmış oluruz. Eğer, Türkiye'de demokrasiye inancımız varsa, böyle bir talebi hiçbirimizin hiçbirimizden istemeye hakkı yoktur diyorum.

Hepinizi, beni sabırla dinlediğiniz için saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gürkan, teşekkür ediyorum.

MEHMET BATALLI (Gaziantep) - Kamer Genç cevap versin Başkan!

BAŞKAN - Efendim, sırada Sayın Öymen var; ancak, Sayın Öymen...

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Zatıâlinizin tutumu aleyhinde...

BAŞKAN - Tutumumun aleyhinde... Göreceğiz. (Gülüşmeler)

Buyurun.

Sayın Öymen, görüyorsunuz, aleyhimde konuşmaya, büyük bir tehalükle davette bulunuyorum.

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; Sayın Başkanın tutumunun aleyhinde söylenebilecek söz, tabiî, hayli fazladır. Bugün yaptığı uygulamayla, dünkü uygulamayı karşılaştırırsak, bu, bunlardan biridir.

Biz, dün gene burada -başka bir konuydu ama- 63 üncü maddeye dayanarak bir usul tartışması için aynı şekilde söz istedik; 63 üncü maddenin amir hükmü olmasına rağmen ona söz vermedi; çünkü, 63 üncü madde “söz verir” diyor. Burada ise başka bir mütalaa üzerine söz verdi. Bu, bir kere aleyhteki bir durum.

BAŞKAN - Evet, bundan sonra da aleyhte devam etmeli Sayın Öymen; çünkü, konu o.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Eğer dinlemek lütfunda bulunursanız devam edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tabiî, tabiî... Konu o.

Buyurun.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, sayın hatibe sataşmayın.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Önümüzdeki konu, 13 üncü madde burada uygulanmalı mıydı, uygulanmamalı mıydı. Arkadaşlarım izah ettiler. Burada, gerçekten, o birleşim içinde bir usulsüzlük, bir yanlışlık olduğu öne sürülürse, o birleşim içinde bunun halledilmesi mümkündür. Biz de, zaten böyle bir talepte bulunmuştuk; ama, şöyle bir durum ortaya çıktı, hadiseler şöyle gelişti: Sayın Çiller hakkındaki soruşturma önergesinin yapılan oylamasının sonucuyla ilgili, burada, kürsüden yapılan ilk açıklama şöyle idi: 242'ye karşı 247'yle önerge reddedilmişti; birleşim bir yandan devam ediyordu; fakat, o sırada birkaç şey birden arka arkaya çıkmaya başladı: Sayın Ecevit, oylamada bulunduğu ve kabul oyu kullandığı halde, onun, tutanaklara geçmediği tespit edildi. O tutanaklar incelenirken, yine başka bir şey tespit edildi: 3 arkadaşımız tarafından mükerrer oy kullanılmıştı; ilk açıklama sırasında bu mükerrer oyları da dahil etmişlerdi. Yani, 247'ye 242 açıklaması sırasında mükerrer oylar da sayılmıştı; mükerrer oyların tabiî sayılmaması lazım; dnun için, tutanaklardan ikinci bir şey daha çıktı.

Özetle, Sayın Başkan burada bir açıklama yaptı, 247'ye 242. Sonra, tutanaklarda bir şey oldu -bu tutanaklar burada- ondan iki saat sonra bu sonuç tutanaklarda değişti, 242 kabul, 244 ret oldu. Bir süre sonra, Ecevit hakkındaki müdahale yapılınca, birleşim devam ederken, tutanaklar yine değişti, 243'e 244 oldu; yani, böyle borsa endeksleri vardır ya, onun gibi mütemadiyen inip çıkan bir vaziyet karşısında kaldık. O arada da, 3 arkadaşımızın burada bulunmadıkları halde oy kullandıkları tespit edildi ve bunun üzerine, Başkanlık Divanına bir müracaatta bulunuldu. Yani, bu durumda, 13 üncü maddenin o fıkrasının uygulanmasına da fiilen imkân kalmadı ve Başkanlık Divanına mesele havale edildi.

Şimdi, burada yapılması gereken ne? Ben, Meclis Başkanvekili Sayın Kamer Genç'in buradaki mütalaalarını hayretle izledim. Özetle, diyor ki: “Başkanlık Divanının bu konuda yetkisi yoktur.” Halbuki, burada, şöyle deniliyor: “Meclis Başkanı, Divanı toplayarak takip edilecek yolu kararlaştırır.”

KAMER GENÇ (Tunceli) - Başını oku.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Müsaade buyurun.

“Meclis Başkanının bu yetkisi olmadığına göre, ya daha önce yapılan oylama sonucunu, burada ilan edilen oylama sonucunu yahut tutanaklardaki oylama sonucunu muteber sayacağız ya da yeniden oylayacağız” diyor.

Şimdi, bir kere, burada muteber sayacaksanız, hangisini muteber sayacaksınız; 247'ye karşı 242'yi mi, 242'ye karşı 244'ü mü, 242'ye karşı 243'ü mü; yoksa, son yapılan müracaatta açıkça ortaya çıktığı ve televizyonlara da yansıdığı üzere, o arkadaşların oy kullanmadığını tespit edecek şekilde, 244'e karşı 241'i mi?.. Hangisini yapacaksınız, belli değil.

İçtüzüğün 13 üncü maddesinde belirtildiği halde, bu işi Başkanlık Divanı yapmayacak da, kim yapacak? “Kimse yapmayacak” diyor, “öyleyse, bir daha oylama yaparız.”

Şimdi, arkadaşlar, burada yapılan şey bir usul hatası falan değil; bu, bir irade ifsadıdır. Başkasının adına oy kullanılmıştır ve bir kere bunların tespit edilmesi lazımdır. Yani -televizyonlardaki bu kadar yayına rağmen- bu böyle gitsin, bunu ortadan kaldıralım, hiçbir şey olmamış gibi yeniden başlayalım... Buna imkân var mıdır?! Meclis Başkanının da, Başkanlık Divanının da yetkisi 13 üncü maddede açıkça tasrih edildiği halde... Bu, burada her şey yapılabilir, bu mubahtır, bu meşrudur demek anlamına gelir. Yarın bir daha açık oylama yapılıp kupalar dolaştırılınca, aramızda, aynı şey yeniden yapılabilir; buna kimsenin bir itirazı olmaz; zaten, bunu tetkik edecek merci yok demek olur. Böyle bir şeyi diyebilir miyiz?! Bu, açıkça, oylarda sahtekârlık yapmayı teşvik etmek olur. Meclisimiz, böyle bir şeyi kabul edebilir mi?!

Şimdi, arkadaşlar, Meclis Başkanlık Divanı bugün toplandı. Bu toplantının sonucu da buradan açıklanmadı; sadece Sayın Kamer Genç, Meclis Başkanvekili sıfatıyla -grup başkanvekili gibi konuşmasına rağmen- burada açıkladı. Bunun dışında, kararı da resmen bilmiyoruz. Bildiğimiz şudur: Başkanlık Divanı, arasından bir grubu görevlendirmiştir. Bu arkadaşlarımıza, oylamada bulunmadıkları halde bulunmuş gibi gösterilen arkadaşlarımıza “bulundun mu, bulunmadın mı” diye sorulacaktır. Herhalde, o arkadaşlar da doğrusunu söyleyecektir. Nitekim, bir kısmı, bunun doğrusunu, televizyonlarda zaten söylemişlerdir; öteki arkadaşlara da sorulacaktır. Bu tespit edildikten sonra da, elbette, o gün ortaya çıkan irade neyse, Başkanlık Divanı, onun üzerine bir karar verecektir. Bu karar daha oluşmadan bu karar oluşmasın demek, ya ilan edilen sonuçları muteber saymak yoluna gidilmesini tavsiye etmek ya da yeni bir oylamayı istemek demek, kaç tarafından mahzurludur... Başkanlık Divanı başlamış, bu hadiseyi götürüyor; tam o sırada siz araya giriyorsunuz “bunu yapamaz” diyorsunuz. Yani, burada “çoğunluk kimdeyse, o birdenbire vaziyete hâkim olur” diyerek, çoğunluğa güvenerek Meclisinin iradesinin ifsat edilmesi, hadisenin üzerine sünger çekmek olur; bunun hesabını kimse veremez.

Burada bir başka tehlike daha var: 63 üncü maddede -şimdi, Başkanın tutumundan asıl aleyhte olunup olunmaması, tutumunun neresinin aleyhinde olunup olunmayacağı burada belli olacak- “bu müzakere sonunda başkan oylamayla durumu halleder” deniliyor. Yani, Kamer Beyin teklifi oylanırsa burada, şimdiye kadar ilan edilen netice muteber olsun -hangisiyse o netice, bu üç neticeden dört neticeden hangisiyse- o ilan edilsin yahut da Meclis Başkanlık Divanının yetkisi yok denilsin, oylama tekrarlansın. Bu, burada oylamayla tespit edilirse, o da bu Meclisin esasına, hukukun genel ilkelerine, hepsinin esasına aykırı olur. Sayın Başkana saygıyla öneriyorum; sakın böyle bir oylamaya gitmesin.

Ayrıca, Mecliste yapılan oylamaların da ne kadar tartışmalı olduğu meydanda. Nasıl yapılacak bu oylama? El kaldırma usulüyle olduğu zaman, her zaman burada yanlışlık olabilir tabiî; bir kişi görülmeyebilir, el görülmeyebilir falan... Böyle başabaş durumlarda çok tehlikeli bir durum ortaya çıkar, yanlışlık yapma tehlikesi ortaya çıkar. Kupaları yeniden dolaştıralım. O da, oylamayla, elle kararlaştırılacak .O yapılırsa, Sayın Kamer Genç'in mantığına göre “ne olacak; atılırsa atılır, yapanın yanına kâr kalır” diyerek ya yeniden böyle şeyler yapılırsa ne olacak? Böyle bir oylamaya, sakın ola ki Sayın Başkan gitmesin.

Bu şekilde, Sayın Başkana da uyarma görevini yerine getirerek şunu rica ediyorum: Bırakınız, Başkanlık Divanı, bu araştırmasını tamamlasın; araştırmasını tamamladıktan sonra, karar buraya gelsin. Karar, nasıl olsa Meclisin oyuna sunulacak; o zaman oylayalım ve bu tartışmayı o zaman yapalım.

Teşekkür ederim sayın arkadaşlar. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür ediyorum efendim.

Müçtehitler diyorlar ki: “Vuku bulmamış olaylar için fetva verilmez.”

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Hayır, ben, baştan itibaren yol göstermek için...

BAŞKAN - Hayır, bu bir yol göstermeyse, Başkanlığın buna ihtiyacı yok, takdirini kullanır; bir. İki..

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Benim burada her şeyi söylemeye hakkım var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır efendim... Ama, şöyle yapın demeye hakkınız yok; siz görüşünüzü ifade edersiniz. (CHP ve DSP sıralarından gürültüler)

Buyurun efendim.

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Başkanlığın tutumuna teşekkür ediyorum. Burası kutsal bir mabettir. Burada, sakalı şerif çalınmak üzeredir. Sakalı şerif bir camiden nasıl çalınırsa, buradaki oy çalma da aynı mahiyettedir. Ben, bu konuda... (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Neidim, anladım efendim.

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Ben, bu Yüce Meclisin bir milletvekili olarak, bu konuda, yazanı gördüm, tanıklık yapmaya da hazırım.

BAŞKAN - Sayın Neidim, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri...

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Öymen benim sözlerimi çarpıttı; dedi ki, “Sayın Kamer Genç'in yönetiminde, her kötülük, yapanın yanına kâr kalır mantığıyla...” Müsaade ederseniz, bir iki kelime, sataşmadan dolayı...

BAŞKAN - Efendim, bu, usul tartışmasıdır. Rica ediyorum... Şöyle buyurun, zabıtlara geçsin efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Müsaade ederseniz kürsüye geleyim.

BAŞKAN - Efendim, kürsüye müsaade edemem.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Sayın Başkan, zaten anlaşılmıyor lisanından; çıksın, kürsüden konuşsun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Hem Sayın Başesgioğlu da bana sataştı. Müsaade ederseniz kürsüye geleyim. İki dakika... Rica ediyorum...

BAŞKAN - Hayır efendim, oradan buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - İnsanların okuduğunu anlamaları... (CHP sıralarından gürültüler) Efendim, gürültü ediyorlar.

BAŞKAN - Efendim, izin verin... İzin verin lütfen...

KAMER GENÇ (Tunceli) - İnsanların okuduğunu anlamaları büyük bir fazilettir. O fazilete sahip olabilmek için, insanlar, cümleleri yarı yarıya okumamalı. İçtüzüğün 13 üncü maddesinde deniliyor ki “eğer, birleşimden sonra hata anlaşılırsa Başkanlık Divanı toplanır... (Gürültüler)

Arkadaşlar, siz benim fikirlerimden korkuyorsunuz; açıklıyorum fikirlerimi... (Gürültüler)

FATİH ATAY (Aydın) - Fazileti senden mi öğreneceğiz!..

BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ediyorum efendim. Zaten... (Gürültüler)

KAMER GENÇ (Tunceli) - Eğer bir suiistimal yapılıyorsa, sonuna kadar üzerine gidilsin.

Ayrıca, gayet tabiî, hukuku tartışıyoruz. Yani, bir Meclis Başkanvekili olarak İçtüzüğe sahip çıkıyorum. (Gürültüler)

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Allah, akıl fikir ihsan etsin...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, efendim, lütfen sakin olalım; telaşa hacet yoktur. Başkanlık... (Gürültüler)

Sayın Genç, buyurun efendim.

Sayın milletvekilleri, birleşimi yöneten Başkanınız, görüşünü, müzakerelerden önce Yüce Kurula arz etti .

Salı günkü soruşturma önergesinin oylamasıyla ilgili, o gün, hemen her gruptan -Refah Partisi Grubu hariç, onun dışında kalan her gruptan- şöyle veya böyle itirazlar geldi; daha sonra da, Başkanlık Divanına itirazlar gelmeye devam etti; bugün bile, Divan toplantısından önce yeni itirazlar geldi. Öyle iddialar var ki, bunları, hemen, şuracıkta, bir usul müzakeresiyle hal-ü-fasl etmemiz mümkün olmazdı.

Sayın Öymen, onun için, ben bir işlem yapmadım, yapamadım ve zaten, Başkanımız, Divanı bugün için toplantıya çağırdığını da bildirmişti ve bugün de Divan toplandı.

Sayın milletvekilleri, bugün, usul tartışmasına vesile sayılan belge, sadece, bilgiye sunuş belgesidir, bir işlem değildir; Başkanlık Divanı, aldığı kararla, bu iddiaları kısa bir süre içerisinde inceleyecek. Muhtemeldir ki, yeni bir oylama yapılacak -muhtemeldir ki- bilmiyorum. Muhtemeldir ki, bu iddiaların bir kısmı varit veya vaki görülecek, dolayısıyla, yeniden sıhhatli katılım tespit edilecek; buna göre karar yetersayısı yeniden oluşacak ve belki de reddedilmiş olacak ya da kabul edilmiş olacak; bilemiyoruz. Yani, Genel Kurulun bir karara bağlaması gereken, Divanın, bir kararı yok, yaptığı işleri Yüce Kurula bilgi olarak sunma tavrı vardır; bu, bilgiye sunuştur. Bütün bu usul tartışmalarından sonra -ki, Başkanınız görüşünü ta başında açıkladı, Divanda da açıkladı- benim görüşümde herhangi bir değişiklik olmamıştır.

Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” bölümüne devam ediyoruz

Meclis araştırması önergeleri vardır; değerli arkadaşım bu önergeleri zatıâlilerinize takdim edeceklerdir.

Buyurun efendim:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 23 arkadaşının, EGO Genel Müdürlüğünce yapılan doğalgaz sayacı ihalesinde usulsüzlük yapıldığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152)

27.1.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ankara Anakent Belediye Başkanlığına bağlı EGO Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olmadığı halde, 210 bin adet ön ödemeli doğalgaz elektronik sayaç alımı için açtığı ihaleye fesat karıştırarak belediyeyi ve dolayısıyla Ankara halkını 7 trilyon lira zarara uğrattığı son günlerde yoğun bir şekilde tartışılmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu olaya derhal el koymalı ve bütün boyutlarıyla görüşmelidir.

1. Doğalgaz tüketim uygulamasına Ankara'da 1989 yılında geçilmiş, 27 Mart 1994 yerel seçimlerine kadar, yaklaşık 159 bin abone yapılırken, 27 Mart 1994'ten bu yana geçen yaklaşık üç yıllık sürede de 70 bin yeni abone eklenerek, sekiz yıllık uygulamada toplam 229 bine ulaşmıştır.

2. Buna karşın EGO İdare Encümeni, 17.4.1996 tarihinde 167 bin mekanik saatin, ön ödemeli elektronik kartlı sayaca dönüştürülmesi için 25 885 000 USA Dolarlık muhammen bedelli ihale açılması kararı almış, şu ana kadar hayata geçirmemiştir.

3. EGO Genel Müdürlüğü 26.11.1996 tarihinde Alfagas şirketine 8 311 adet sanayi tipi sayacı, ön ödemeli elektronik kartlı sayaca dönüştürmüştür.

4. EGO Genel Müdürlüğü, 1997 yılı için 88 361 adet yeni abone, 17 bin adet de eski sayaçları kullanmak koşuluyla toplam 105 361 abone hedeflemiştir. Hedefini yüzde 100 gerçekleştirmesi halinde dahi beklediği gelir 4 trilyon 615 milyar lira iken, 7 trilyonu sadece sayaca yatırmasını işletmecilik kuralları ile de açıklamak olanağı yoktur.

5. EGO Genel Müdürlüğü 95-96 yıllarında Alfagas adlı şirketten iki ayrı ihale ile 50 bin adet yeni sayaç almıştır.

6. Görüldüğü gibi, sekiz yılda 229 bin adet doğalgaz abonesi sağlanırken, iki yıllık hizmet süresi kalan bir belediye başkanının 167 bin adet sayacı dönüştürme, 17 bin adetten de bu yıl için gelir beklerken, 210 bin yeni sayaç almak ve Ankaralıları yaklaşık 7 trilyon liralık bir ekyük altına sokmasını anlamak mümkün değildir.

7. Kaldı ki, bu ihale de şikelidir.

a) Bu ihalenin Alfagas adlı şirkete verileceği, ihale tarihinden günler öncesinden noter kanalıyla tespit edilmiştir.

b) Bu ihale şartnamesine konan bir madde ile (2/15- İhaleye giren firmalar teklif ettikleri sayacın en az 10 000 adet üretmiş olduklarını belgelemeleri gereklidir. Belgelenmemiş sayaç teklifleri dikkate alınmayacaktır) bir başka firmanın teklif vermesi engellenmiştir.

c) EGO Genel Müdürlüğü tarafından daha önce açılan her iki ihalede de böyle bir maddeye yer verilmemiştir.

d) İstanbul Belediyesi, sağlıklı bir rekabet ortamında vatandaşların daha ucuza sayaç edinmelerini sağlamak amacıyla, vatandaşların, sayaçları kendilerinin edinme sistemini benimserken, Ankara Belediyesinin tekel oluşturma zihniyetini, yerel yönetimlerin hizmet anlayışıyla bağdaştırma olanağı yoktur.

İhtiyaç olmadığı halde şaibeli bir şekilde, 210 bini yeni olmak üzere 260 bin adet sayaca karşılık rekabeti ortadan kaldırarak 10 trilyon gibi büyük bir parayı Alfagas adlı, üç yıllık geçmişi olan, 250 milyon sermaye ile kurulan bir şirkete aktarması, kamu vicdanını yaralamıştır.

Kaldı ki, bu şirketin, kapasite raporu, garanti belgesi, test istasyon uygunluk belgesi, test istasyon ayar masası yeterlilik belgesi, marka kaydı, marka tescil belgesi ve TSEK belgesini, EGO Genel Müdürlüğünden iki ihale aldıktan sonra edindiği belirtilmektedir.

Söz konusu şirketin, demokratik ve laik cumhuriyet aleyhtarı vakıflarla iç içe olduğu, öteden beri Refah Partili anakent belediyelerinin şirket-takirat-vakıf yoluyla partilerinin kasalarına önemli miktarda para transfer ettikleri kamuoyunda tartışılmaktadır.

Bu tartışmalara rağmen, şaibeli bir şekilde bu şirketlere çok büyük miktarda ihaleler verilmesi, iddiaları da aşan bir sonucu ortaya koymaktadır.

Yukarıda bir kısmını sıraladığımız nedenler göz önünde bulundurularak, Anayasanın 98 inci maddesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü maddesi uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1. Yılmaz Ateş (Ankara)

2. Mahmut Işık (Sıvas)

3. Ali Rıza Bodur (İzmir)

4. Metin Arifağaoğlu (Artvin)

5. Celal Topkan (Adıyaman)

6. Mustafa Yıldız (Erzincan)

7. Zeki Çakıroğlu (Muğla)

8. Bekir Kumbul (Antalya)

9. Ahmet Küçük (Çanakkale)

10. Nezir Büyükcengiz (Konya)

11. Ayhan Fırat (Malatya)

12. Ali Şahin (Kahramanmaraş)

13. Şahin Ulusoy (Tokat)

14. Aydın Güven Gürkan (İzmir)

15. Mehmet Sevigen (İstanbul)

16. Birgen Keleş (İzmir)

17. Atilâ Sav (Hatay)

18. Algan Hacaloğlu (İstanbul)

19. İrfan Gürpınar (Kırklareli)

20. Erol Çevikçe (Adana)

21. Mehmet Moğultay (İstanbul)

22. Yahya Şimşek (Bursa)

23. Hikmet Çetin (Gaziantep)

24. Murat Karayalçın (Samsun)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, sükûnet avdet etmezse -tabiî, evvelce vardıysa- sayın arkadaşım önergeyi okumayacak. Efendim, ne bendeniz takip edebiliyorum ne sizler takip edebiliyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve 24 arkadaşının, Burdur İç Batı Anadolu'da hayvancılığın sorunlarının araştırılarak alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/153)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Burdur İli başta olmak üzere, İç Batı Anadolu'da hayvancılığın durumunun araştırılması, geçimini bu sektörden temin eden vatandaşlarımızın sorunlarının tespiti ve bu bölgede hayvancılığın özel projelerle desteklenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1. Yusuf Ekinci (Burdur)

2. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

3. H. İbrahim Özsoy (Afyon)

4. Ali Doğan (Kahramanmaraş)

5. Ersin Taranoğlu (Sakarya)

6. Eyyüp Cenap Gülpınar (Şanlıurfa)

7. Eyüp Aşık (Trabzon)

8. Şükrü Yürür (Ordu)

9. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

10. Cemal Özbilen (Kırklareli)

11. Y. Selahattin Beyribey (Kars)

12. Yusuf Pamuk (İstanbul)

13. Cemil Çiçek (Ankara)

14. Refik Aras (İstanbul)

15. Biltekin Özdemir (Samsun)

16. Ali Coşkun (İstanbul)

17. Mahmut Oltan Sungurlu (Gümüşhane)

18. Mehmet Sağdıç (Ankara)

19. Mehmet Ali Bilici (Adana)

20. Mustafa Küpeli (Adana)

21. Halit Dumankaya (İstanbul)

22. Abbas İnceayan (Bolu)

23. Işın Çelebi (İzmir)

24. İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)

25. Recep Mızrak (Kırıkkale)

Gerekçe:

Burdur İli başta olmak üzere, Batı Akdeniz Bölgesinde hayvancılık önemli bir geçim kaynağıdır. Bu bölgede hayvancılığın, özellikle süt inekçiliğinin merkezi Burdur İlidir.

Burdur'un merkezle beraber 11 ilçesi ve 208 köyü vardır. Bu yerleşim birimlerinin tamamında hayvancılık yapılmakta ve halkın büyük çoğunluğu geçimini bu sektörden sağlamaktadır. Merkez İlçe ve Çavdır İlçesinde bölgeye hitap eden büyük hayvan pazarları kurulmaktadır. Bu iki merkezde, bir örnek teşkil etmesi bakımından, Tarım Bakanlığınca modern bir hayvan pazarı yapılıp, belediyelere devredilmelidir.

Vergi indirimi, düşük faizli kredi temini, pazarlama, yeni pazarlar araştırma, mevcut mamullerin geliştirilmesi, kaliteli ürün elde edilmesi, ihracat imkânlarının araştırılması gibi konularda üreticiye gereken teşvik ve destek sağlanmalıdır. Ayrıca, yeni tür yem bitkilerinin ekimini özendirici tedbirler alınmalıdır.

Burdur İli, kalkınmada birinci derecede öncelikli iller kapsamına alınmalıdır. Tarım ve hayvancılık alanında bir master plan hazırlanmalı, Burdur İli, ileri düzeydeki hayvancılığı ile İç Batı Akdenizin Hollandası haline getirilebilir. Bu, bölgesel bazda istihdamn sorununun çözümüne de büyük ölçüde katkıda bulunacaktır. Bu sebeple, konuyu araştırmak üzere bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasında büyük yararlar bulunmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması önergesi gündemde yerini alacak, araştırma açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Bu önergeyle ilgili olarak bir önerge vardır; okuyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa

Burdur Milletvekili Sayın Yusuf Ekinci ve arkadaşlarınca hazırlanan Meclis araştırması önergesine ben de destek veriyorum.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Kâzım Üstünel

Burdur”

Yani, arkakadaşımız, “bu önergeye katılıyorum” demek istiyorlar.

Bir başka önerge var; okutuyorum:

3. - Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan ve 24 arkadaşının, Devletin uyuşturucuyla mücadele konusunda yetersiz kaldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırılması açılmasına ilişkin önergesi (10/154)

28.1.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda Türkiye üzerinden artan uyuşturucu trafiğinin boyutları kamuoyunca malumdur. Sadece, Emniyet Genel Müdürlüğünün, 1996 yılı içerisinde 4 422 kilogram eroin, 12 294 kilogram esrar, 233 kilogram afyon, 13 kilogram kokain ve 1 157 kilogram baz morfinin ele geçirilmiş olduğunu ve 2 binden fazla olayda 6 bin kişiye yakın şahsın yakalandığını açıklaması, olayın boyutlarını göstermesi bakımından ilginçtir. Yine, Emniyet Genel Müdürlüğünün açıklamasına göre, 1996 yılı içerisinde Türkiye'de ele geçirilen eroinin, bütün dünyada ele geçirilen toplam eroinin yüzde 40'ını, Avrupa'da ele geçirilen eroin miktarının yüzde 64'ünü oluşturduğu ifade edilmiştir. Yine aynı açıklamada, 1996 yılında 1995 yılına göre tüm Avrupa'da yüzde 10'luk bir azalma olduğu halde, bizde yüzde 28'lik ek bir artış görülmüştür. Bu resmî rakamlar, ele geçmeyen uyuşturucu miktarının bu rakamların belki de sekiz on katı olduğu ihtimalini de beraberinde getirmektedir. Almanya'da, bir yıl içerisinde 3 ayrı mahkemede, Türkiye'nin adının uyuşturucu kaçakçılığıyla birlikte geçmesi, İngiltere İçişleri Bakan Yardımcısının “Türk polisinden bazı kişilerin ve hatta Türk Hükümetindeki bazı yetkililerin uyuşturucu işine karıştığı yolunda kaygı verici iddia ve bulgular var” diye açıklama yapması, Fransa'daki Uyuşturucu Jeopolitiği Gözlemevinin raporlarında, uyuşturucu kaçakçılığının üst düzeyde himaye edildiğinin öne sürülmesi, ABD Dışişleri Bakanlığınca yayınlanan “Uyuşturucunun Uluslararası Denetimi Stratejisi 1996” raporunda ciddî biçimde Türkiye'ye yer verilmesi, Hollanda Parlamentosunun raporunda yine Türkiye'nin suçlanması, Kanada'da buna benzer Türkiye ile ilgili iddiaların gündeme getirilmesi, Türkiyemiz açısından ciddîye alınacak kaygı verici ithamlardır.

Özellikle, birçok Batılı ülkenin Türk Devletini suçlayıcı ve âdeta ülkemizi Kolombiya imajına sürükleyecek iddiaları, hem içte kamu düzeni açısından ve hem de dışta Türkiye'nin güvenirliği ve millî onuru açısından çok önemli olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Özellikle, 1993-1996 yılları arasında büyük artış gözlenen uyuşturucu olayının incelenmesi, eğer varit ise konuyla ilgili ihmali veya işbirliği görülen kimselerin hangi yasal boşluklardan faydalanarak bu işe bulaştıklarının tespiti, uyuşturucuyla mücadelede eleman ve teknik donanım bakımından mevcut olan eksikliklerin tespiti ve Türkiye'nin saygınlığının dış platformda yeniden sağlanması açısından alınması lazım gelen tedbirleri tespit için, Anayasamızın 98 inci ve Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, bir araştırma yapılmasında zaruret vardır.

Gereğini arz ederiz.

1. Yaşar Okuyan (Yalova)

2. Uğur Aksöz (Adana)

3. Yusuf Sehalattin Beyribey (Kars)

4. İsmail Durak Ünlü (Yozgat)

5. Nejat Arseven (Ankara)

6. Halit Dumankaya (istanbul)

7. Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)

8. Ahmet Alkan (Konya)

9. Nabi Poyraz (Ordu)

10. M. Cavit Kavak (İstanbul)

11. Ahmet Kabil (Rize)

12. Zeki Çakan (Bartın)

13. Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

14. Enis Sülün (Tekirdağ)

15. Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)

16. Ataullah Hamidi (Batman)

17. Recep Mızrak (Kırıkkale)

18. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

19. Metin Emiroğlu (Malatya)

20. Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

21. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

22. Ömer Ertaş (Mardin)

23. Yusuf Pamuk (İstanbul)

24. İbrahim Yılmaz (Kayseri)

25. Adil Aşırım (Iğdır)

BAŞKAN - Araştırma önergesi bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerileri vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

VI. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - (10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 153 sıra sayılı ve (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 167 sıra sayılı raporlarının gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:50 Tarih: 30.1.1997

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Salih Kapusuz Zeki Çakan

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya Hikmet Uluğbay

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Oya Araslı

CHP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1. 30.1.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan (10/8,16,20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 153 sıra sayılı yükseköğretimin sorunları konusundaki raporunun, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması ve görüşmelerinin, Genel Kurulun 4.2.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

2. 30.1.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 167 sıra sayılı Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde meydana gelen yolsuzluk ve usulsüzlükler konusundaki raporunun, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 2 nci sırasında yer alması ve görüşmelerinin, Genel Kurulun 4.2.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun önerilerini dinlediniz. Önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Bu konuda söz talebi?.. Yok.

1 inci öneriyi okutuyorum:

1. 30.1.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan (10/8,16,20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 153 sıra sayılı yükseköğretimin sorunları konusundaki raporunun, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması ve görüşmelerinin, Genel Kurulun 4.2.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci öneriyi okutuyorum:

2.- 30.1.1997 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 167 sıra sayılı Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde meydana gelen yolsuzluklar ve usulsüzlükler konusundaki raporunun gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 2 nci sırasında yer alması ve görüşmelerinin Genel Kurulun 4.2.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Bu öneri de kabul edilmiştir.

Şimdi, grup önerileri vardır; okutacağım, söz talebi olursa müzakere açacağım ve oylayacağım:

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına; Genel Kurulun 30.1.1997 Perşembe, 4.2.1997 Salı, 5.2.1997 Çarşamba, 6.2.1997 Perşembe günkü birleşimlerin çalışma saatleri ile 4.2.1997 Salı, 5.2.1997 Çarşamba günleri sözlü soruların görüşülmemesi ve 4.2.1997 Salı günkü Birleşimde 153 ve 167 sıra sayılı Meclis araştırması komisyonları raporlarından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin RP ve DYPGruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30.1.1997 Perşembe günü yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın aşağıdaki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımızla arz ederiz.

Salih Kapusuz Saffet Arıkan Bedük

RP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili

Öneriler:

1. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 67 nci sırasında yer alan 183 sıra sayılı kanun teklifinin, bu kısmın 7 nci sırasına; 76 ncı sırasında yer alan 209 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına; 65 inci sırasında yer alan 181 sıra sayılı kanun teklifinin, 9 uncu sırasına; 11 inci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına alınması önerilmiştir.

2. Genel Kurulun, 30 Ocak 1997 Perşembe, 4 Şubat 1997 Salı, 5 Şubat 1997 Çarşamba, 6 Şubat 1997 Perşembe günleri çalışmalarını 13.30-16.00 ve 19.00-24.00 saatleri arasında sürdürmesi; 4 Şubat 1997 Salı, 5 Şubat 1997 Çarşamba günlerinde sözlü soruların görüşülmemesi; Genel Kurulun 4 Şubat 1997 Salı günkü birleşiminde 153 sıra sayılı Yükseköğretimin Sorunları Konusundaki Meclis Araştırması Komisyonu Raporu ile 167 sıra sayılı Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde Meydana Gelen Yolsuzluk ve Usulsüzlükler Konusundaki Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Grup önerilerini Yüce Heyete arz ve takdim ettik.

Bu konuda söz talebi?.. Yok.

Önerileri teker teker okutup, ayrı ayrı oylayacağım.

Birinci öneriyi okutuyorum:

1. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 67 nci sırasında yer alan 183 sıra sayılı kanun teklifinin, bu kısmın 7 nci sırasına; 76 ncı sırasında yer alan 209 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına; 65 inci sırasında yer alan 181 sıra sayılı kanun teklifinin, 9 uncu sırasına; 11 inci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Sayın Başkan, boşlukları doldursunlar... Arkada yığılıyorlar. Yine bir sahtekârlık olabilir...

BAŞKAN - Efendim, lütfen, sayabileceğimiz biçimde oturun.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Sayın Başkan, bakanlar sıralarına inmediler, yukarıdalar...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Bakanlar yukarı çıkmış...

BAŞKAN - Sayın bakanları 37 kişi olarak sayabiliriz.

Sayın bakanlar, oturabilir misiniz...

Parlamento size koltuk verdi Sayın Ercan, buyurun oturun.

EYÜP AŞIK (Trabzon) - Sayın Başkan, Yalım Erez Bey yukarıdan el kaldırıyor. Bu kadar da olmaz ki!..

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Yalım Erez yukarıda... İnsaf artık!..

BAŞKAN - Efendim, oylamaya geçtim. Rica ediyorum... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, Sayın Erez yukarıda...

BAŞKAN - Kim efendim?..

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Yalım Erez...

BAŞKAN - Kim?..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Yalım Erez yukarıda...

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkan, yukarıdan el kaldırıyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylamaya geçtim efendim... Oylamaya geçtim... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, itiraz edersiniz...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, 30 kişi sayıyorsunuz...

BAŞKAN - Neyi 30 kişi sayıyorum efendim?

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Bakanları toplam olarak...

BAŞKAN - Efendim, 37 kişi...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Oradaki bakanları toplam olarak sayıyorsunuz, yukarıdan bir bakan el kaldırıyor; burada iki kez oy kullanıyor.

BAŞKAN - Efendim, saymıyoruz... Bakanları saymıyoruz efendim...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Diğerlerinin yanına geçsin efendim.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Yukarıdan el kaldırıyor.

BAŞKAN - Sayın Akarcalı, bakanları saymıyoruz; 37 sayıyoruz... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, sayın bakanlar el kaldırarak oylamaya iştirak etmesinler lütfen... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Milletvekillerinin arasında sayın bakanlar da var efendim.

BAŞKAN - Sayın bakanlar, şöyle Bakanlar Kurulu sırasına gelin lütfen...

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tamam efendim...

Kabul edenleri tekrar sayıyoruz... Kabul etmeyenler...

Efendim, Divan Üyeleri arasında ihtilaf var; bir daha sayacağız.

Kabul etmeyenler...

Efendim, sonradan gelenler bir kenara otursunlar lütfen...

NECDET MENZİR (İstanbul) - Zaman kazanmaya çalışıyorsun; ama, bulamayacaksın. Bir daha say...

BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir. (ANAP, DSP, CHP, BBP ve DTP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Hayret!.. Efendim, çalışmaya alkışı anladık da, çalışmamaya alkışı anlamak mümkün değil.

İkinci öneriyi okutup, oylayacağım:

2- Genel Kurulun, 30 Ocak 1997 Perşembe, 4 Şubat 1997 Salı, 5 Şubat 1997 Çarşamba, 6 Şubat 1997 Perşembe günleri çalışmalarını 13.30-16.00 ve 19.00-24.00 saatleri arasında sürdürmesi; 4 Şubat 1997 Salı, 5 Şubat 1997 Çarşamba günlerinde sözlü soruların görüşülmemesi; Genel Kurulun 4 Şubat 1997 Salı günkü birleşiminde, 153 sıra sayılı Yüksek Öğretimin Sorunları konusundaki Meclis Araştırması Komisyonu Raporu ile 167 sıra sayılı Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde Meydana Gelen Yolsuzluk ve Usulsüzlükler konusundaki Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, sayın milletvekilleri lütfen yerlerine otursunlar, hareket halinde olmasınlar.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, kimse Genel Kurula girmedi de çıkmadı da...

BAŞKAN - Öneriyi okuttum efendim...

Sayın bakanlar işaret buyurmasınlar; milletvekili sayısına 37 ilave edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, imkânı olanlar otursunlar lütfen; sayamıyoruz efendim.

Sayın milletvekilleri, ne olursunuz, 2 dakikalık sürede sabır buyurun.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, yeni katılan yok salona.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Divana yardımcı olun lütfen.

Bakın, o sıraları, arka sıralar diye sevmiyorsanız, o arka sıralara can atan o kadar çok insan var ki_

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) - Oylamaya başlayın_

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Oylamaya geçin artık.

BAŞKAN - Müsaade buyurun_ Meclisi ben yönetiyorum_ Müsaade buyurun_

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_

Efendim, Sayın Divan Üyeleri arasında ihtilaf var; yeniden sayacağız.

Öneriyi tekrar oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_

Efendim, iki Sayın Divan Üyemizin tereddütü var. Başkan ve bir Divan Üyesi 1 farkla sayım yaptık; ama, diğer Sayın Üyeninki farklı; yeniden sayacağız. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Yeniden sayacağız efendim, müsaade buyurun...

Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. (RP sıralarından alkışlar, ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

FATİH ATAY (Aydın) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden...

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, 5 kişi ayağa kalkarak, oylamanın sonucuna itiraz ediyoruz.

BAŞKAN - Efendim, 5 kişi ayağa kalkarak itiraz mı ediyorsunuz?

OYA ARASLI (İçel) - Evet.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Araslı, siz hukukçu bir arkadaşımızsınız, lütfen, İçtüzüğün o hükmünü okuyunuz -bilmediğiniz anlamında söylemiyorum- o safhaya gelmedik; yani...

FATİH ATAY (Aydın) - Geldik; niye gelmedik?!

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun...

Tereddüt zail olmasa, Genel Kurulu ayağa kaldırmak suretiyle ikiye ayırmış olsaydık, o ikiye ayırma suretiyle yapılacak oylamada bir tereddütünüz olsa ve 5 kişi ayağa kalksa, itiraz etseydi, dikkate alırdım; usul o safhaya gelmedi efendim. (Gürültüler)

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan... (ANAP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Efendim, buyurun... (ANAP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına sürekli vurmalar)

Efendim, müsaade buyurun ki dinleyeyim... (ANAP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına sürekli vurmalar)

OYA ARASLI (İçel) - Zatıâliniz de bu konuda Divan içinde tereddüte düştünüz. Eğer, ikinci sayımı ayağa kaldırarak yapsaydınız... (ANAP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına sürekli vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın İdare Amirleri... Sayın İdare Amirleri, gününüzü görelim efendim... Sayın İdare Amirleri, gününüzü görelim, buyurun. (Gürültüler)

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, aslında, usulü bilmeyen sizsiniz. Tereddüt olduğu zaman ayağa kalkarak oylama yapılır, bunu siz yerine getirmediniz. Biz, İçtüzüğün bize verdiği oylamanın tekrarlanması talebimizi yerine getiriyoruz.

BAŞKAN - Efendim, ona ihtiyaç duymadım. Sayın Genel Kurulda reddedilen... (ANAP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına sürekli vurmalar)

OYA ARASLI (İçel) - Biz itiraz ediyoruz...

BAŞKAN - Sayın Araslı, reddedilen öneri oldu, kabul edilen öneri oldu. Önceki reddedilmişti, bu kabul edildi. Yapacak bir şey yok.

OYA ARASLI (İçel) - Efendim, biz itiraz ediyoruz ve buna karşı İçtüzüğe göre neyin yapılması gerekiyorsa onun yapılmasını talep ediyoruz. (ANAP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına sürekli vurmalar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlıyoruz. (ANAP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına sürekli vurmalar)

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

BAŞKAN - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon hazır mı? Yok.

Müzakere ertelenmiştir. (ANAP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına sürekli vurmalar)

(Genel Kurul salonunda elektriklerin büyük bir kısmı kesildi)

BAŞKAN - Galiba karartma uygulanıyor. (ANAP ve CHP sıralarından “Oo!..” sesleri, gürültüler, sıra kapaklarına sürekli vurmalar)

2. - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/543) (S. Sayısı : 175)

BAŞKAN - Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. (ANAP ve CHP sıralarından gürültüler; RP ve DYP sıralarından “Yuh” sesleri)

Sayın milletvekilleri, sükûnet avdet etmezse ara vereceğim. (ANAP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına sürekli vurmalar, gürültüler)

Sayın milletvekilleri, sükûnete davet ediyorum; yoksa ara vereceğim. (ANAP ve CHP sıralarından “Yuh” sesleri, gürültüler)

Bu ifade tarzlarını, sahiplerinin ölçüsü olarak alıyorum.

Saat 15.45'te toplanmak üzere, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.28



İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.45

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Müzakerelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OYA ARASLI (İçel) - İçtüzüğün 63 üncü maddesi uyarınca, usul hakkında konuşma yapmak için söz istiyorum.

BAŞKAN - Niçin efendim?

OYA ARASLI (İçel) - Bundan önce size arz etmiştim; oylama sonuçlarına dayalı olarak tekraren bir sayım yapılması konusunu söylemiştik, dikkate almadınız. Bu konuda göstermiş olduğunuz tavrınızdan dolayı, tutumunuz hakkında usul tartışması açılmasını istiyoruz.

Bundan önce söz verdiniz efendim.

BAŞKAN - Sayın Araslı, o söz verdiğim konuyla talebiniz arasında usule uyup uymama açısından fark var; zatı âliniz, beş kişi ayağa kalktı “itiraz ediyoruz” buyurdunuz. Ben de, o safhaya gelmeden ayağa kalkarak itirazda bulunma imkânı yoktur; dolayısıyla, oylamalar geçerlidir, yapacağımız başka bir işlem de yoktur dedim, mesele orada tamamlandı. (CHP sıralarından gürültüler)

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Tamamlanamaz!.. Oylamayı tekrar edeceksin!

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, nasıl tamamlandı?.. Doğru Yol Partisine olduğu zaman söz veriyorsunuz, muhalefete olduğu zaman söz vermiyorsunuz; bu nasıl tamamlanma?..

BAŞKAN - Komisyon hazır mı?.. (CHP sıralarından gürültüler)

Beşinci sıradaki tasarıyla ilgili komisyon hazır değil.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, grup başkanvekili bir hanımefendi size hitap ediyor, siz, arkanızı dönüyorsunuz, dinlemek istemiyorsunuz.

BAŞKAN - Ben kendilerini dinledim. (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Dinlemiyorsunuz...

BAŞKAN - Efendim, nasıl dinlemedim; siz yoktunuz, dinledim. (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Şimdi konuşuyor, dinlemiyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, beyanını aldım, onunla vakit geçiremeyiz. (CHP sıralarından gürültüler)

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, eşit davranmıyorsunuz; buradaki partilerin ve bütün arkadaşlarımızın gözleri önünde Doğru Yol Partisinin 63 üncü maddeyle ilgili söz talebini kabul ettiniz, söz verdiniz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, cevap vermeyin; değmez; bu konu kapandı.

BAŞKAN - Benim, sayın üyelerin hepsine sonsuz saygım var, herkesin beyanını alıp, kısa cevapla kendilerini tatmin etmek isterim; ama, yapacak başka bir şey yok.

Sayın Araslı, talebinizi aldım, kanaatimi ve kararımı ifade ettim efendim.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Usul tartışması açmak mecburiyetindesiniz.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, bu konuda bir içtihat birliği olmalı...

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

BAŞKAN - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Komisyon hazır mı efendim?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sırayı bozdunuz Sayın Başkan; 6'ya geldik.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - 6 ncı sıradayız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, onlar yarım işlerdir... Rica ediyorum...

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Kapusuz sizinle yer değiştirsin, oraya gelsin efendim (!)..

BAŞKAN - Efendim, Salih Kapusuz arkadaşımız haddini bilir. (CHP sıralarından gürültüler)

ADNAN KESKİN (Denizli) - Nasıl bilir... Amma biliyor...

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Kim haddini bilmez ki... Ne demek bu Sayın Başkan?..

4. - Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164)

BAŞKAN - Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon hazır mı efendim? Komisyon hazır değil.

Müzakere ertelenmiştir.

5. - 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168)

BAŞKAN - 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon hazır mı? Hazır değil.

Müzakare ertelenmiştir.

5 inci sıradaki 175 sıra sayılı tasarıyla ilgili komisyonu biraz önce aradık.

6. - 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonları raporları (1/528) (S. Sayısı : 163) (1)

BAŞKAN - 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

Sayın Hükümet?.. Hazır.

Sayın Komisyon?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, Komisyon raporu sayın üyelere dağıtılmıştır.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Efendim, tereddüt var; müsaade buyurun tekrar sayacağım. (CHP sıralarından gürültüler)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Hayır, hayır!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, 168'e 162; biz de sayıyoruz.

H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) - Sayın Başkan, çok tarafsızsınız(!) (Bağımsızlar sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı.)

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Oylamaya itiraz edeceğiz 5 kişi ayağa kalkıyoruz.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Sayın Başkan!.. Sayın Başkan!..

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Sayın Başkan, oylamaya itiraz edeceğiz; başınızı önünüze eğmeyin!

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Sayın Başkan!

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, usul hakkında itirazım var.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Sayın Başkan!.. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Raporun okunması kabul edilmemiştir. (RP ve DYP sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 141 inci maddesine göre, Divanda, işaretle oylamada, sayılar hakkında bir tereddüt hâsıl olduğu zaman, ayağa kaldırarak, ayağa kalkmaya davet ederek ikinci bir sayım yapmanız lazım. Bunu yapmıyorsunuz, sonra, itirazımız olduğu zaman da, hakkımız kalmadığını söylüyorsunuz. Bu, aynı birleşim içerisinde ikinci kez oldu. Sizi, usullere uymaya davet etmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Araslı, bu çabanızı, biraz da engelleme olarak görüyorum. Rica ediyorum... (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

(1) 163 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, bunun engellemeyle alakası yok. Ben, sizi, usule uymaya davet ediyorum.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Arkadaşlar beş dakikadır orada, ayakta.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, raporun okunması kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

OYA ARASLI (İçel) - Bu, sizin, hukuk kurallarına ne kadar saygı gösterdiğinizi gösteriyor.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkan, çok ayıp!.. Yakışmıyor size!..

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde müzakere açacağım; ancak, zaman dolduğu için, çalışma süremiz dolduğu için, bugün alınan karar gereğince, saat 19.00'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum

Kapanma Saati: 16.00




ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.00

BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonları raporları (1/528) (S. Sayısı : 163) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerlerini aldılar.

Müzakereye konu tasarıyla ilgili komisyon raporunun okunmaması kararlaştırılmıştı.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde müzakere açacağız; yalnız, Sayın Pakdemirli'nin dün, benden, daha doğrusu, Başkanlıktan bir talebi olmuştu; bir milletvekilimizin, kendilerinden önce bir yazıyla müracaat ederek, Sayın Pakdemirli'nin, burada bulunmadığı halde yerine oy kullanıldığı iddiası, Başkanlığa gelmişti. Ben, mecburen o tezkereyi okudum; ancak, Sayın Pakdemirli “ben, geldim, oyumu kullandım; bu şekilde deşifre edilmem de doğru değildir, bunun tashihi gerekir”dedi.

Ben, daha önce, nasıl o gelen yazıyı okudumsa, sadece o yazıda öyle ifade edildiği için, şimdi de, Sayın Pakdemirli öyle ifade ettiği için tekrar ediyorum: Sayın Pakdemirli, kendi beyanına göre Genel Kurulda imişler.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Biz de gördük Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, şahit ihzarına başlarsak, iş uzar.

Efendim tasarının tümü üzerinde; Cumhuriyet Halk Partisi Gurubu adına Sayın Kumbul, Demokratik Sol Partisi Grubu adına Sayın Uluğbay, Refah Partisi Grubu adına Sayın Katırcıoğlu, Doğru Yol partisi Grubu adına Sayın Baran, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Balcılar söz istemişlerdir.

CHP Grubu adına, Sayın Kumbul; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kumbul, süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sosyal Sigortalar Kurumunun mal varlığının satışına olanak sağlayacak yasal düzenleme hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri ve bizleri televizyonları başında izleyen, özellikle, bu yasal düzenlemeden etkilenecek olan işçi ve işçi emeklisi vatandaşlarımıza da, buradan saygılar sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumu, başta da belirttiğim gibi, bundan elli ellibir yıl önce, idarî ve malî yönden özerk, özel hukuk statüsüyle kurulmuş, bugün, 4 milyon 370 bin aktif sigortalısı, 2,5 milyona varan pasif sigortalısı, ülkenin dört bir yanına dağılmış sağlık hizmetiyle, sigorta kuruluşlarıyla, yine, ülkemizin 25 milyondan fazla insanına hizmet veren devasa bir kuruluş. Şimdi, bu kuruluşun mal varlığının satışıyla ilgili yasal düzenlemeyi tartışacağız, konuşacağız.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Sosyal Sigortalar Kurumunun mal varlığı satılmalı mı; satılacaksa, kim satmalı; niçin satılmalı ve bundan neler elde edeceğiz, sonucu ne olacak; önce, bunların cevaplarını aramak zorundayız; ondan sonra satışına karar verelim isterseniz arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumu, gerçekten, bugün, 1997 bütçesinde öngörüldüğü gibi, hakikaten 350 trilyon lira açık verir duruma gelmiş ve mal varlığının satışıyla da 50 trilyon lira elde edilebilecek.

Önce, Sosyal Sigortalar Kurumu bu noktaya nasıl gelmiş, neden gelmiş, kimler getirmiş; onu bilmekte yarar var. Eğer, biz, doğru tanı koyamazsak, doğru reçete yazamayız, o hastalığı yine tedavi edemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, her ne kadar, bu yasa tasarısında -her seferinde, kamuoyu önünde Sayın Bakanın milat gibi hep belirtip durduğu- 1992 yılı bir başlangıç kabul ediliyorsa da, aslında, Sosyal Sigortalar Kurumunun sıkıntıları 1992'de falan başlamadı, Sosyal Sigortalar Kurumunun sıkıntıları, 1969'da başladı. Kurum, 1945'te özel hukuk statüsüyle kuruluyor, 1969'da yavaş yavaş sıkıntılar başlıyor. Neler oluyor; değerli arkadaşlarım -adı üstünde, Sosyal Sigortalar Kurumu- sosyal hukuk devleti, Sosyal Sigortalar Kurumuna, sosyal güvenlik kuruluşlarına yardım etmek durumundadır. Günümüze kadar bu tür bir yardım, ne yazıktır ki hiç yapılmamıştır; ancak, 1994'ten bu yana bu Kuruma, borcunu ödeme anlamında, herhangi bir yasal dayanağı olmayan yardımlar yapılmıştır. Oysaki, Batılı ülkelere baktığımız zaman, sosyal güvenlik kuruluşlarına yüzde 15'ten, yüzde 85'e varan yardımlar yapılmaktadır; ortalama, yüzde 30, yüzde 40'larda yardımlar yapılmaktadır. Oysaki, bizim ülkemizde, yardım yapılmadığı gibi, Sosyal Sigortalar Kurumunun mal varlığı yahut da birikimleri, ucuz devlet tahvili olarak kullanılmıştır; o da yetmiyormuş gibi, yine, 1969'dan bu yana başlayan ve devam edip gelen borçlanma yasaları çıkarılmıştır. Bugüne kadar da, 11 kez borçlanma yasası çıkarılmıştır. O yetmiyormuş gibi, belki, yine birkaç gün sonra, önümüze, Genel Kurula gelecek yeni bir borçlanma yasasıyla karşı karşıyayız; ama, hiçbir zaman, o borçlanma yasalarının Sosyal Sigortalar Kurumuna faydası olmamış, zararı olmuştur. Her seferinde, geriye dönük küçük ödemeler yaparak o borçlanma yasalarından yararlanan kişiler, Sosyal Sigortalar Kurumunun üzerine bir kambur olmuştur; onu bir tarafa bırakalım...

Yine, geçmiş dönemde, kuruluş yasasında var olan emeklilik yaşı sınırı, 1969'dan itibaren kaldırılmış, yerine çalışma süresi getirilmiş; kadında 20 sene, erkekte 25 sene çalışma şartı getirilerek, sonuçta, kadın 38 yaşında, erkek 43 yaşında emekli olur duruma gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir uygulama yok. Üçüncü dünya ülkelerinde bile 50 yaşın altında emeklilik yaşı yoktur. Geçmiş dönemlerde, bunu, sıklıkla gündeme getirdik ve o zamanlar dedik ki, emeklilik yaşını belirli bir seviyeye çekmek zorundayız; ama, bununla beraber, işsizlik sigortası ve İş-Kur Yasası birlikte ele alınmalıdır; ama, ona bir türlü yanaşılmıyor, borçlanma yasaları -sanki, o bir hata değilmiş gibi- tekrar çıkarılmaya devam ediliyor.

Bu da yetmiyormuş gibi, yine, 1977'lerde başlayan ve adı, yakacak zammı olan; ama, bugün, adı üstünde sosyal yardım zammı, bugün geldiği noktada, kişi başına 4 milyon 690 bin Türk Liradan, Sosyal Sigortalar Kurumunun üzerine yıllık 110 trilyon lira yük getirmektedir; oysa ki, bu yük, prim karşılığı olmayan bir yüktür; bunu, devletin üstlenmesi gerekirdi, o da yapılmadı. Onunla ilgili olarak da, Anayasa Mahkemesine daha önce başvurmuştuk; ama, o zaman, her nedense yardımcı olunmadı. Haa, yapılması gereken şeyler varsa, gelin, bunları düzeltelim değerli arkadaşlarım; bunu da geçiyorum.

Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumunun, kamu kurum ve kuruluşlarından ve özel sektörden, gecikme zammıyla birlikte 130 trilyon liraya varan alacakları var. Buyurun, bunu bir an önce sigortaya mal etmeyle ilgili çalışmalar yapalım, o konuda sizlere yardımcı olalım. O yetmiyormuş gibi, o gecikme zammı da, Hükümet tarafından, mevcut Hükümet tarafından ertelenmeye çalışılıyor; o da sigortalıların sırtından gidiyor arkadaşlar; bunu da bir tarafa geçiyorum.

Bugün, hepinizin bildiği, kayıtaltı çalışan işçiler kadar kaçak işçi vardır. Bugün, ülkemizde, 4,5-5 milyona yakın kaçak işçi vardır; bunları kayıt altına alalım, bu tür düzenlemeler yapalım; onunla ilgili düzenlemeler de yapılmıyor. Yani, baktığımız zaman, Sosyal Sigortalar Kurumunun, gerçekten ciddî sorunları var, köklü değişim gerektiriyor; onları yapalım; ama, onlara dokunmuyoruz, her nedense, o işçilerin, dişinden tırnağından artırdığı üç kuruşluk mallarını satmaya yöneliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, onu da bir tarafa bırakıyorum. Bugün Sosyal Sigortalar Kurumu, kuruluş yasasında bahsettiğimiz gibi, idarî ve malî yönden özerk diyoruz. O zaman, yönetimi de, oraya prim yatıran kurumların ağırlığında olması gerekir. Yani, kimdir oraya prim yatıranlar: İşçilerdir, işçiler için prim yatıran işverendir; devletin bir katkısı olmamıştır; ama, yönetimine baktığımız zaman, 7 kişilik Yönetim Kurulunda; 1 üye işçi temsilcisi, 1 üye işçi emeklisi temsilcisi, 1 üye de işverenden temsilcisidir, geri kalan 4 üye devlet ağırlıklıdır, hükümet ağırlıklıdır.

Değerli arkadaşlarım, bunları şunun için anlatıyorum; Sosyal Sigortalar Kurumu, bugüne kadar, gerçekten, birikimleri çarçur edilmiş, yani, batırılmak için, kötüye gitmesi için birçok şeyler yapılmış; ama, 50-51 yıldır her nedense iyileştirmeye yönelik girişim yapılmamış, yapılamamış. Yani, yapılacaksa, ciddî, köklü reform niteliğinde bir şeyler yapalım. O zaman biz, sizlerle birlikteyiz; ama, onları yapmıyoruz, ne yapıyoruz; Sosyal Sigortalar Kurumunun gayrimenkullerini satalım diyoruz.

Değerli arkadaşlar, sorunlar var, bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Bu sorunları da burada çözelim; evet, çözelim; ama, hemen mal varlığını satarak bu işe başlamayalım. Yani, kaynak arayışı içerisinde, her nedense hep dargelirlilerin üzerine gidiyoruz, onların mal varlığını satmaya çalışıyoruz. Kaldı ki, onlar devlet malı da değil; işçilerin dişinden tırnağından artırdıklarıyla edindikleri mallardır. Eğer, bunların satılması gerekiyorsa, onlar satsın; onların adına burada biz ahkâm kesmeyelim. Onların ağırlıkta olduğu bir yönetimi oluşturalım, ondan sonra, satacaksa onlar satsınlar, onlar o kararı versinler; biz onların adına ahkâm kesmeyelim, mal onların malıdır.

Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısında dikkatimi çeken bazı hususlar var, onu burada aynen okuyacağım. Gerekçenin en alt paragrafında şöyle deniliyor: “Son beş yıllık yönetim sonucu, 1992 yılından başlayarak ve giderek büyüyen bir malî krize sürüklenmiştir.”

Değerli arkadaşlar, son beş yıldır, kötü yönetimler sonucu krize sürüklendiği söyleniyor. Şimdi yönetimi değiştirdi Sayın Bakan, ipin ucu da kendisinde; o zaman, bir de yasal değişiklik yapmaya gerek var mı? Mademki, kötü yönetimler sonucu bu duruma geldi, düzeltsin o zaman; yasal değişikliğe gerek yok.

Bir şeyi daha belirtmek istiyorum; bu, kendi içerisinde çelişkilerle dolu bir tasarı. “1992'den sonra, beş yıl içerisinde, giderek artan kötü yönetimler sonucu...” deniliyor. Son iki yılı, Sayın Bakanın Bakanlığı dönemindedir, 1996'da kendisi vardır; açık 163 trilyon liradır. 1997'de öngörülen açık 350 trilyon lira; 1992, 1993, 1994 ve 1995'in toplamından daha da fazla. O zaman, son yönetimler, daha da kötü yapıyor; yani, bu mantıkla yaklaşırsak oraya geliyoruz.

Ben şunu vurgulamak istiyorum arkadaşlar: Sosyal Sigortalar Kurumunun, elbette sıkıntısı vardır; yapılması gereken ciddî değişimler vardır; ama, siz, 1992'yi milat gibi kabul eder ve ondan önce gelenler iyidir, ondan sonra gelenler kötüdür diye, illâ birine bir çamur atmak ister ve çamur at izi kalsın mantığıyla yaklaşırsanız, sonuçta, doğru yere varamayız, doğru tanı koyamayız, reçeteyi doğru yazamayız. Sorunları vardır; o nedenle, zaten, daha önce, sosyal güvenlik sistemlerinin ve özellikle, Sosyal Sigortalar Kurumunun son dönemlerde içerisinde bulunduğu sıkıntı nasıl aşılabilir diye, benim de içinde bulunduğum bir araştırma komisyonu kurmuştuk; orada, o sıkıntıların nasıl aşılacağı konusunda ciddî bir rapor hazırlamıştık; ama, her nedense, o rapor gözardı ediliyor ve Sosyal Sigortalar Kurumunun mal varlığı satışa çıkarılıyor.

Değerli arkadaşlarım, yine, burada, 1.12.1993 tarihli ve 3917 sayılı Kanunla eklenen geçici 7 nci maddeyle, Kurumun mülkiyetinde bulunan gayrimenkullerden nitelikleri itibariyle satışa elverişli olanların bir kamu bankasına devri yapılmıştır; ancak, bundan, gerekli sonuç alınamamıştır.

Arkadaşlar, evet, o zaman, bir kamu bankasına devredilmiştir ve bugüne kadar, oradan sağlanan gelir de 12,5 trilyon liradır. O zaman, şunu sormak istiyorum: Şimdi, 60 trilyon liralık malını satmaya kalkıyorsunuz; ne yapacağınız da belli değil. Eğer, borcunu ödemek istiyorsanız, bu 50-60 trilyon lira, işçi emeklilerinin iki aylık maaşıdır. Yani, bununla bir yere gidemeyiz; sadece, elden çıkarıldığı kalır. O nedenle, eğer, bu iş yapılacaksa, satılması da gerekiyorsa, onu, sahibi satmalı değerli arkadaşlar; biz burada, onlar adına ahkâm kesmeyelim. Geçmiş dönemlerde birçok yanlışlıklar yapılmış, aynı yanlışlıklara devam edilmesin; yani, kaygımız odur.

Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumunun sıkıntılarını hepimiz biliyoruz, geçmişten bu yana tartışıp geliyoruz; ama, biz, o işçiler adına, onların malını satmaya kalkmayalım. Eğer, böylesi bir şey düşünülüyorsa bile, gelin, hep birlikte onun yönetimini değiştirelim. Sayın Bakan da, Parlamentoya gelmeden önce işçi liderliğinde zaman zaman vurguladığı, yönetiminin özerk olmadığını söyleyip geldiği o Yönetim Kurulunu değiştirelim, işçi ve işveren ağırlıklı bir duruma getirelim; ondan sonra, satılması gerekiyorsa da, onlar karar versinler.

Bu nedenle, Yüce Meclisin bu konuyu tekrar değerlendirmesini istiyorum. Bu şekliyle, yasa tasarısına menfi oy vereceğimizi belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kumbul, teşekkür ediyorum efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Uluğbay; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Sosyal Sigortalar Kurumunun taşınmazlarının satışını amaçlayan bu kanun tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, sizleri ve bizleri televizyonlarının başında izleyen tüm vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz üzere, sosyal güvenlik sistemleri, dünyanın her tarafında, genelde iki modelden biri üzerine kurulurlar. Bunlar da sırasıyla, fon değerlendirme veya kuşaklararası dayanışma modelleridir.

Fon değerlendirme sistemi, bildiğiniz üzere, her çalışanın ve işverenin ödediği primlerin, sosyal sigortalar kurumlarınca, ekonomide mevcut fon değerlendirme olanakları çerçevesinde işletilerek; yani, sermaye piyasası, gayrimenkuller ve diğer alanlarda işletilerek değerlendirilmesi suretiyle, bugün primini ödeyen işçiler ile bugün çalışanlar adına çalıştıranların ödedikleri primlerle, yarın bu kişilerin emekli olduğu tarihte emekli maaşlarını finanse edecek fonların oluşmasını hedefler.

Kuşaklararası dayanışma modelinde ise, bugün çalışan işçiden kesilen prim ile çalıştırandan kesilen primler, şu anda emekli olanların maaşlarını ve diğer haklarını ödemekte kullanılır.

Ülkemize dönüp baktığımızda, Türkiye, Sosyal Sigortalar Kurumunu kurduğunda, fon değerlendirme modelini seçmiştir, bu şekilde uygulamıştır. Buna karşılık, kuşaklararası dayanışma modelini tercih eden ülkelerde, sosyal sigortalar primleri âdeta bir vergi gibi kesilir -gerek çalışandan gerekse işverenden- bütçelere gelir yazılır, emekli aidatları ve diğer yardımlar da, bütçelerden maaşlar şeklinde ödenir.

Dünyanın her tarafında, ülkeler bu iki modelden birini seçmiştir. Avrupa ülkelerinin bir kısmıyla Amerika, kuşaklararası dayanışma modeli çerçevesinde, bütçe kanalıyla yürütürler. Onların vergi istatistiklerine baktığınızda da, sosyal sigorta primlerini, bütçenin bir vergi geliri olarak görmeniz mümkündür.

Biraz evvel de ifade ettiğim gibi, Türkiye'nin bu konudaki tercihi fon değerlendirme mekanizması olarak kurulmuştur ve biz, halen dahi, uyguladığımız modelin fon değerlendirme esasına dayandığını zannediyoruz. Aslında, SSK'nın bütçeden aldığı kaynaklara baktığımız takdirde, SSK'nın yapısı, 1992 yılından itibaren fon değerlendirme sisteminden çıkıp, kuşaklararası dayanışmaya dönmüştür.

Birkaç ay önce, burada, 1997 bütçesini onayladık. Onayladığımız zaman -gördüğünüz ve hatırlayacağınız üzere- SSK'ya 1997 bütçesinden aktarılacak miktar birkaç yüz trilyon liralık bir boyuttaydı. Dolayısıyla, halktan, hem vergiler hem de primler olarak kestiğimiz şeyler, şu anda, mevcut emeklilerin özlük haklarını ödemekte kullanılıyor.

Peki, biz, buraya nasıl geldik? Biz, buraya, sosyal güvenlik sistemi içerisinde, kuruluş safhasında topladığımız fonları, fon değerlendirme sisteminde değerlendirirken yaptığımız fahiş hatalarla geldik.

Bunlardan birincisi olarak ifade etmek istediğim husus şudur: Yıllarca önce, SSK'nın elindeki fon fazlaları -aynı şey Emekli Sandığı için de yapılmıştır- Devlet Yatırım Bankasının tahvillerine yatırılmıştır. Biraz evvel ifade ettiğim gibi, diğer uygar ülkelerde, nasıl sermaye piyasasında değerlendiriliyorduysa bunlar, o tarihlerde, Türkiye'de sermaye piyasasının olmaması nedeniyle, iktisadi devlet teşekküllerinin yatırımlarının finansmanı için sağlıklı bir yöntem olarak düşünülmüş, yaklaşık yüzde 9 faizle -o dönem için enflasyon karşısında erimeyen faizlerdi bunlar- toplanılmış, yatırılmış; yalnız, vade olarak, minimum yirmi yıl, otuz yıl seçilmiş. Aradan geçen zaman zarfında, enflasyonun iki hanelere çıkması paralelinde, geçmişte hükümet eden arkadaşlarımız, bu yüzde 9 faizlere dokunmamışlar; yani, Devlet Yatırım Bankasının, iktisadi devlet teşekküllerine ucuz kredi vermesini sineye çekmişler ve bunun karşılığında, işçiden kesilen primlerin enflasyon karşısında erozyona uğramasına göz yummuşlar; bu süreç devam etmiş; bunun sonucunda, siyasî iktidarlar, işçi ve işverenin geleceği olan emekli maaşlarını ve sistemin temeli olan şeyleri; yani, işçinin alınterini, siyasî yatırımlarda, KİT'lerde kullanmışlar. Siyasî tercih doğru olabilir, KİT'lerde kullanılabilir; ancak, onun kullanılacağı, fonlandırılacağı bölüm işçinin primi değil, bütçeden ayrılacak fonlardır. Burada, kaynak kullanımında Türkiye çok fahiş bir hata yapmış durumda. Bütçeden bir siyasî tercih olarak kullanılabilecek şey, bu konuda söz sahibi olmayan işçilerin alınterinin tasarrufu şeklinde olmuş. Yaptığımız birinci hata bu.

Diğer bir boyut, yine bu primler kesilirken SSK'ya birtakım yatırım hedefleri vermiş siyasî iktidarlar; şuraya hastane yap, fizibilitesi yok; şuraya bilmem ne tesisi yap, fizibilitesi yok; kadrona şu kadar eleman al, sosyal ve ekonomik fizibilitesi yok ve toplanan primler, yine, fon değerlendirme yönteminde, emekli olacakların özlük haklarını biriktirmek yerine, siyasî tercihler -ki, burada sosyal ve ekonomik tercihler dahi gözardı edilmiş- kaynakların heder edilmesine yol açmış.

Tabiatıyla, bunu başka gaflar da izlemiş. Nedir o? Türkiye'de yaygın bir şekilde vergi ödememek, Sosyal Sigortalar Kurumuna prim ödememek bir işveren için en ucuz finansman yoludur ve bu finansman yoluna siyasî iktidarlarımız, yine, zaman zaman, bu Meclislerimiz de -maalesef, bu sözcüğü kullanmaktan biraz üzülüyorum; ama, kullanmak zorundayım- göz yumduğu için, zaman zaman çıkardığı vergi aflarına paralel olarak prim afları çıkarmıştır. Yani, orada yapılan tercih şu: Diyoruz ki işverene -bunlara KİT'ler de dahildir, belediyeler de dahildir, sadece özel kesim değil- beyler, priminizi ödemediğiniz takdirde, biz dört senede bir, beş senede bir af çıkarırız ve prim cezalarınız affolunur; enflasyonla erozyona uğramış ve yıllarca sıfır faizle kullandığınız paraları da gerçek değerinin yüzde 10'una, 5'ine inmiş değerlerle SSK'ya ödersiniz; siz mutlu, biz siyaseten mutlu, işçinin durumu da Allah kerim...

Bu yaklaşımlar, aslında, bir gasptır. Niye gasptır; eğer o işçi, primini kendi özgür iradesiyle, işverenle birlikte özel bir sigorta kurumuna vermiş olsaydı ve değerlendirseydi bu sorunlarla karşılaşmayacaktı. Oysa, bir vergi kanunu dahi çıkarmaksızın, bir vergi kanunu etkisi yaratacak şekilde, bu primlerin, enflasyona karşı erozyona uğratılmış değerlerinin, beş yılda bir çıkarılan aflarla erozyona uğraması sağlanmıştır.

Burada, üzülerek, bir şeyin daha altını çiziyorum: Bu tür gasp en son olarak 1992 yılında çıkarılan prim affıyla yapılmıştır; aynı tarihte vergi affı da yapılmıştır ve bu, maalesef, o kararı alan siyasî iktidarların, sosyal sigortalar politikaları bakımından, tarihe, bir ibret vesikası olarak da geçmiştir.

Diyeceksiniz ki, bütün bunları niye anlatıyorsunuz; bu sorunla ilgisi ne? Bu sorunun bugüne gelmesi, işte bunların ürünü ve Refahyol İktidarının şu anda vergi affı gibi, sosyal sigortalar primlerinin cezalarını affeden bir hazırlık içinde olduğu basına yansımış durumda. Doğru mudur değil midir bilmiyorum; fakat, basını izledim, yalanlanmadı. Dolayısıyla, siyasî iktidar bir yandan da SSK'nın mallarını satmak için bize bu tasarıyı getirdiği vakit, aynı zamanda, SSK'ya prim borcu olan şirketlerin -buna belediyeler dahil, KİT'ler dahil ve özel kuruluşlar dahildir- cezalarını affetmek veya cezalarının yarısını almak suretiyle affetmek -o da geldiğinde bu kürsüden, onun da nasıl sakıncalar getirdiğini sizlere açıklayacağız- düşüncesini üretiyor.

Şimdi, bu, bağışlanacak bir tavır değildir. Neden? Niçin ben biraz evvel bir gasp tabiri kullandım; işçinin alınteri, göznuru... Bunların değerlendirilip, emekliliğinde kullanılması gerekirken, biz, ekonomide haksız rekabete de yol açacak şekilde; çünkü, işverenlerimizin arasında namusuyla, her ay sonunda götürüp primini, vergisini ödeyenler olduğu gibi, ödemeyenler de var. Namuslu işveren, kendi primini, işçisinden kestiği primi 45 gün sonra götürüyor, ödüyor ve o koşullar altında piyasada rekabet ediyor, ayakta kalma mücadelesi veriyor; bir taraftan da, SSK ve vergi yüzsüzleri olarak artık literatüre geçmiş birkısım insanlar da, kendi primini vermiyor birbuçuk ay sonra, artı işçinin maaşından öderken kestiği primi de götürüp vermiyor; onu da sıfır faizli bir kaynak olarak kullanıyor; aradan iki yıl geçiyor, üç yıl geçiyor, beş yıl geçiyor, SSK yüzsüzleri olarak gazetelerde çarşaf çarşaf bunlar çıkıyor; idare, hiçbir takibatta bulunmuyor veya göstermelik bazı takibatlar yapıyor; arkasından beşinci sene -ki, Borçlar Kanununa göre beş senede bir zamanaşımı da söz konusu- Kurumu da zamanaşımına uğratmış durumuna sokmamak için, siyasî iktidarlar, Meclisin önüne af kanunlarıyla geliyor. Bu, siyaseten savunulacak bir yaklaşım değildir ve bir gasptır. Yani, şu boyutuyla gasp: Her ay işçinin maaşından kesilen paranın gasp edilmesi bu; işverenin kendi ödemesinden kesilen. Bu da tahribat yapmıştır sisteme.

Bunun ötesinde, SSK'nın bugünkü boyuta gelmesinde kanunlara aykırı bir uygulamanın da çok büyük bir etkisi var ve bu uygulama halen devam ediyor. Nedir o uygulama? Duyduğunuz vakit şaşıracaksınız; belediyeler prim borçlarını ödeyemedikleri için -hiçbir yazılı kuralımızın içinde mevcut olmamasına rağmen; yani, kanunlarda yazılı olmamasına rağmen, birkaç yıl önce alınan bir kararla- belediyelerin prim borcuna karşılık olarak, SSK'ya gayrimenkul devretmeleri uygulamasına geçilmiş. Yani, parasal ekonomiye geçmişiz diyoruz, pazar ekonomisi diyoruz; belediyelere de diyoruz ki, prim borcunu sen arsanla ödeyebilirsin.

Şimdi, belediye prim borcunu ödeyemiyorsa ve bunun ödenmesi için de bunların satılması gerekiyorsa, belediye bunu satar, nakdini alır, götürür SSK'ya yatırır. Şimdi, yapılan gaddarlığın boyutunu düşünün; arsanın satım yükümlülüğünü de SSK'nın sırtına veriyorsunuz. SSK mevzuatına göre bunları satmanız mümkün değil. SSK'ya ödeme yapılmış görünüyor; SSK, birtakım işe yaramaz gayrimenkullerin üzerine oturtuluyor; ondan sonra, efendim, bütçe açıklarımız büyümüş, bütçeden yeteri kadar kaynak ayıramıyoruz; SSK emeklisine dönüyoruz, diyoruz ki, kusura bakmayın, devletin imkânları bu kadar, sizin emekli maaşlarınızda insancıl bir düzenleme yapamayacağız... Bunları yapmaya hakkımız var mı, beyler, hanımefendiler?!. Yıllardır, bunlar yapılıyor.

Şimdi, sosyoekonomik zorlamalarla işçinin bütün alınterine, göznuruna el konulmuş; bütün bu uygulamalar çerçevesinde SSK'nın kurtarabildiği bazı kaynaklar, fon değerlendirmek için -sermaye piyasası olmadığı için- gayrimenkullere yatırılmış. Kurtarabildiği bir para var; müdebbir bir yönetici olarak, değerlendirip işçi maaşlarını ödemek için, götürmüş gayrimenkule yatırmış. Yıllardır iktidarların savurganlığı nedeniyle deniz bitti noktasına gelindiği için, son olarak, işçinin kurtarabildiği alınterini satacağız diyoruz... Bu, çok büyük bir aymazlık ve çok büyük bir haksızlık. Yıllardır gadr etmişiz, en son, ellerinde bir parça kalmış; ona da, Refahyol İktidarı diyor ki, ben, bu yılki, gelecek yılki bütçe yükünü ortadan kaldıracağım ve denk bütçe hayalimi bir boyutuyla gerçekleştireceğim; ama, bunun bedelini, yıllardır olduğu gibi, yine işçinin sırtına yükleyeceğim... Bütün bunlar, toplumda, toplumsal barışı olumsuz etkileyen davranışlardır. Eğer, 20 nci Dönem Meclisi olarak, biz, geçmişte yapılan hataları tekrarlamak istemiyorsak, işçinin sırtından, diğer emeklilerin sırtından, onların alınteri, göznuruyla birikmiş varlıkları haraç mezat satamayız, satmamamız gerekir.

Şimdi, diyelim ki, bu İktidarın arzusuna, parmaklarınızı kaldırdınız, onayladınız ve izin verdiniz; Sosyal Sigortalar Kurumunun elindeki, bu sistemi yürütecek son varlıkları da yok ettik. Peki, iki sene sonra ne yapacaksınız? İşte, bugün aldığınız kararla, geçmişteki, kademe kademe bugüne getirilmiş olan fon değerlendirme sisteminden, kuşaklararası dayanışma modeline geçiyorsunuz; fakat, bu yönde köklü hiçbir önlem üretmeden ve ciddî bir bunalıma neden olarak, benden sonra tufan anlayışıyla, iki sene sonra kim iktidardaysa onun önüne patlasın bu sorun diyorsunuz. Arkadaşlar, patlasın dediğimiz şey, Türkiye'nin sosyoekonomik sorunu... Bu sorunu bizler çözeceğiz; iki sene sonra da bizler çözeceğiz bugün de bizler çözeceğiz. Onun için, bugünden sorumlu olmak durumundayız. Sorumsuzluk örneklerini sergilemeye hakkımız olmadığı gibi, böyle bir lükse de sahip değiliz. (DSP sıralarından alkışlar)

Bir süre önce, Meclis, büyük şair Mehmet Akif'i andı; İstiklal Marşımızın yazarı; diğer şiirleriyle, Çanakkale Şehitleri şiiriyle ünlü şairimiz. Doğrudur; Mehmet Akif, İstiklal Marşımızı ve Çanakkale Şehitleri gibi ulvî değerleri son derece yüksek şiirleri yazmıştır bizim için; fakat, en az onlar kadar değerli bir sözün de sahibidir: “Tarihi tekerrür ediyor diyorlar; eğer ibret alınsaydı tekürrür mü eder” diyor. Yıllardır yapılan hatalardan ibret almadığımız için, bugün, iktidarlar, yine aynı kısır döngünün ürünlerini getiriyorlar önümüze. Artık, bu söyleyişi kendi kendimize tekrarlamaktan kurtulmamız lazım, çözüm üretmemiz lazım.

Şimdi, alınan bu önlemlerle de SSK'nın kurtulamayacağının farkında olunduğu için, bir şey daha yapılıyor: Bir süre sonra -İktidarın grup başkanvekilleri devamlı önümüze getiriyor- 12 500 dolar karşılığında yurtdışındaki işçilere emeklilik... Bu sistemin matematik olarak hesabı, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılmıştır arkadaşlarımız tarafından. Sizin getirdiğiniz öneriye göre, o para, yedi yıl içinde kendini itfa ediyor, sekizinci yıldan itibaren bütçeye yük olmaya başlıyor ve o tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden önümüze getirilmeye çalışılıyor. Yani, bir de, yurt dışındaki işçilerin alınterini, göznurunu heder etmek için bir oyun daha sergileniyor.

Arkadaşlar, bizler, sağlıklı, ekonomik ve sosyal politikaları üretmediğimiz takdirde, Türkiye'nin sosyal ve ekonomik sorunlarını büyütmeye katkıda bulunuyoruz Meclis olarak... Bunu yapmamamız lazım. Diyeceksiniz ki, çözüm önerin; hay hay, derhal çözüm önerelim:

1- SSK'nın prim borçlarını affetmeyin; hazırlığınız var, affetmeyin. Haksız rekabet yapmayın; bu primler ödensin.

2- Yatırımları hızlandırmak suretiyle Türkiye'de yeniden iş alanları yaratın. Her çalışan işçi, Türk ekonomisine katkı yaptığı kadar SSK'ya katkı yapacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uluğbay, 2 dakika yeter mi zatıâlinize?..

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) - Lütfedersiniz efendim...

BAŞKAN - Peki, buyurun efendim.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) - 3- SSK'nın istatistiklerine bakarsanız, prim ödeyen işçi sayısındaki artış ihmal edilecek boyuttadır. Türk ekonomisinin büyüyen boyutu kayıtdışı alandadır. Kayıtdışı, vergiyi nasıl etkiliyorsa, SSK primlerini de etkiliyor. Dolayısıyla kayıtdışı çalışmaları kayıtiçine alacak düzenlemeleri getiriniz.

Artı, SSK'nın mal varlıklarında, her biriniz, kiracı olmak istersiniz. Niye?.. Bedavaya kiralanıyor. Bunları güncel değerine getiriniz. Ama, benim önerdiğim bütün bu önlemler, sabır, dirayet isteyen önlemlerdir. Maalesef, İktidarımızın, bu kararlılığı gösterme gibi bir anlayışı yoktur; satıp savalım, bugünü kurtaralım... (DSP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, Türkiye'de, her bugün kurtarışımız, yarına büyük bir miras bırakışıdır. Bu gibi tasarılarda parmaklarımızı kaldırırken, bizden sonraki kuşağı demiyorum, Meclislere ne miras bıraktığımızı düşünelim. Benim, bizden önceki Meclisler için bu kürsüde yaptığım eleştirilerin, bizim dönem için yapılmasını istiyorsanız, parmaklarınızı bu tasarı için özgürce kaldırabilirsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Uluğbay, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, sırada Refah Partisi Grubu adına, Sayın Katırcıoğlu var; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Yüce Meclisin gündemine, Hükümetimizin görev almasını takiben yürürlüğe koyduğu kaynak paketleri çerçevesinde hazırlanan bir yasa tasarısı gelmiştir. Bugüne kadar, Refah Partisi olarak hep söyledik, ülkemizin büyük kaynakları vardır, kaynaklar tam anlamıyla kullanılmalıdır. Halkımızın lehine kaynakların değerlendirilmesi, bugünkü ekonomik sıkıntıların aşılması demektir.

Refahyol Hükümetinin ciddî siyaset anlayışıyla, devleti bilen kadrolarıyla yaptığı altı aylık icraatının sonunda ekonomik göstergeleri şöyle sıralayabiliriz: Geçen yıl devlet, yüzde 136 faizle borçlanmıştı; reel faiz yüzde 31,7 ile dünya rekoru kırmıştı. Bugün, bonoların ortalama yıllık faizi yüzde 95; reel faiz yüzde 8,4'e kadar geriledi. Borsada endeks, dolar bazında son onyedi ayın rekor seviyesinde. Şimdi yürürlüğe konulmaya başlanılan yasalar, kararnameler ve projelerle ülkemizin ekonomisi hızla düzelecektir. Amacımız faizleri aşağıya çekmek ve sıfırlamaktır. Bu düşünceyle, Refah Partisi Grubu olarak, olumlu gelen, Hükümetin yaptığı her türlü yasal düzenlemeye destek vereceğimizi belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu görüş çerçevesinde, Hükümetçe hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile ilgili tasarı dolayısıyla, ülkemizdeki sosyal güvenlik konusuna değinmek istiyorum. Sosyal güvenlik, evrensel bir kavram olan sosyal devlet anlayışının bir ürünüdür. Sosyal güvenlik, toplumun vazgeçilmez haklarından biridir. Sosyal hukuk devleti tanımını şöyle yapabiliriz: Güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak, gerçek eşitliği; yani, sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. Anayasanın 60 ıncı maddesinde herkes için hak olarak belirlenen sosyal güvenliği, hukuk devletinin amaç edindiği kişinin korunması, sosyal güvenlik ve adaletin sağlanması ortaya koymaktadır. Bu anlayış içinde, sosyal güvenliği herhangi bir meslek veya sosyal risk yüzünden, geliri, kazancı azalmış kişilerin, başkalarının yardımına gerek kalmaksızın, yaşama ve geçinme ihtiyaçlarını karşılayan bir sistemler bütünü olarak tanımlayabiliriz.

Sosyal güvenlik, kişi için vazgeçilmez bir haktır. Devlet de sosyal güvenliği sağlamak zorundadır. Anayasamızın 60 ıncı maddesi, devlete, sosyal güvenliği sağlayacak tedbirleri alma ve teşkilatlarını kurma görevini vermiştir Ülkemizin en büyük sosyal güvenlik kuruluşu Sosyal Sigortalar Kurumudur. Sosyal Sigortalar Kurumu, anayasal görevini yerine getirmede çok önemli görevler üstlenmiştir. Bu görevler, çalışanlara, eşi, çocukları, ana ve babalarıyla, emeklilerine, bunların eşi, çocukları, ana ve babalarıyla, dul ve yetimlerine, kısa vadeli sigorta kolu içinde sağlık ve analık haklarını sağlamak, uzun vadeli sigorta kolları içinde malullük, yaşlılık ve ölüm aylıklarını sağlamaktır. Bu görevin ana hedefi insanlarımızı mutlu etmek, sağlıklı yaşamlarını sağlamaktır.

Sosyal Sigortalar Kurumunun geçmiş yıllardaki yanlış uygulamaları, idarî hataları, malî sıkıntıya sebep olmuştur. Özellikle, son beş yılda, 1992 yılından başlayarak gittikçe büyüyen malî sıkıntı, Sosyal Sigortalar Kurumunu krize sürüklemiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumunun ekonomik sıkıntıya düşmesinin sebeplerini şöyle sıralayabiliriz: Prim tahsilatının tam yapılamaması. Kurumun yaklaşık 27 trilyon lirası kamu kesiminden, 51 trilyon lirası da özel sektörden olmak üzere, 78 trilyon liralık alacağı vardır.

Denetimsizlik.

Önceki yönetimlerce yapılan prim affı ve erken emeklilik.

Aktif ve pasif sigortalı dengesinin bozulması.

Sigortalının bakmakla yükümlü sayısının artması. Dünya ortalamasına göre bu katsayı 2'dir; ülkemizde 5'tir.

Bu malî krizin sonucu olarak, 1992 yılında Sosyal Sigortalar Kurumunun, gelir-gider dengesi 2 trilyon 500 milyar lira nakit açığı vermiştir. İlk ekonomik sıkıntı 1992 yılında başlamasına rağmen, o zamanki siyasî sorumluların ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının ciddî tedbirleri ortaya koyamaması, nakit açığını, 1993 yılında 8 trilyona, 1994 yılında 19 trilyona, 1995 yılında 81 trilyona ulaştırmıştır. 1996 yılındaki açık, resmî ağızlarca, 201 trilyon lira olarak açıklanmıştır. Hükümetimizin göreve gelmesiyle, kısa sürede, öncelikle sosyal güvenlik sorununa el atılmıştır; ciddî, düzenleyici, kamu desteğini alan çalışmalara başlanmıştır.

Çeşitli vesilelerle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın Yüce Meclisimize arz ettiği gibi, Hükümet, Sosyal Sigortalar Kurumuna malî destek sağlamak amacıyla, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda değişiklik öngören kanun tasarısını hazırlamaktadır. Bu tasarının kısa sürede Yüce Meclise sunulacağını umuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorunu, yalnız sosyal sigorta hakları içinde düşünmek ve yasal tedbirlerin uygulamaya konulması yeterli değildir; yeni kaynaklar bulunmalı, atıl kaynaklar harekete geçirilmelidir. Bu görüşten hareketle, atıl vaziyette bulunan Sosyal Sigortalar Kurumunun kaynaklarının harekete geçirilmesi ve değerlendirilmesi zorunludur. Hükümetçe hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan tasarı önemli bir kaynak tespitinin göstergesidir.

Kurumun gayrimenkullerini, alımına göre iki grup altında toplayabiliriz:

1- 4792 sayılı Kanunun 20 nci maddesi gereği olarak alınan gayrimenkuller.

2- Belediyeler ve resmî kurumların borçlarına karşılık alınan gayrimenkuller.

Şu anda Kurumun elinde bulunan gayrimenkullerin büyük bir kısmı, alacaklarına karşılık edindiği gayrimenkullerdir. Elbette bunların satışı, kaynak olarak Kuruma aktarılması mantıklıdır. Yönetim Kurulu, bu tasarıyla serbestlik kazanmaktadır. Kurumun menfaatına olan satış ve alımları serbest iradesiyle yapacaktır.

Atıl durumda olan gayrimenkullerin rayiç bedellerinin üstünde değerlendirilmesi, nakit varlığa dönüştürülmesini düzenleyen yasayla, gayrimenkuller ekonomiye kazandırılacaktır. Yıllardan beri değerinin çok altında kiraya verilen ve kullanılmayan gayrimenkuller değerlendirilecektir. Hükümetimiz, Türkiye'nin diğer kurumlarında olduğu gibi, Sosyal Sigortalar Kurumunun atıl olan ve gelir getirmeyen, verimliliği olmayan gayrimenkullerini satarak kaynak sağlayacaktır. Yönetim kurulu, daha önce yetkisinde bulunan satın almanın yanı sıra, direkt satma yetkisiyle kurumun menfaatını koruyacaktır.

Şimdi, çalışanına, emeklisine, hak sahibi eş, çocuk, ana, baba, dul ve yetimine daha iyi hizmet vermek amacıyla, bu kaynağın harekete geçirilmesine karşı çıkmanın anlaşılır tarafı yoktur. Başka bir ifadeyle, bu davranış, statükocu bir yaklaşımdır. Bugün bu çalışmayı eleştirenler, Sosyal Sigortalar Kurumunun gayrimenkullerinin kaynak olarak değerlendirilmesini 1.12.1993 tarih ve 3917 sayılı Kanunla düzenlemiştir; ancak, söz konusu kanunda yer alan gayrimenkullerin bir kamu bankasına devir suretiyle satışı karşılığında Hazine tahvili alınması şeklindeki yasal düzenlemede arzulanan sonuç elde edilememiştir. 1993 yılında yapılan bu düzenleme başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Şimdi, bu tecrübeler ışığında yasa tasarısını değerlendirirsek, getirilmek istenen sistem daha açık anlaşılacaktır.

Yasa tasarısında Sosyal Sigortalar Kurumunun gayrimenkullerinden, nitelik itibariyle hizmet alanı dışında bulunanların satılarak kuruma kaynak bulunması amaçlanmıştır. Yasa tasarısında, bu yöndeki idarî işlemlerin Sosyal Sigortalar Kurumunun en yetkili karar organı olan yönetim kurulunda değerlendirilerek karara bağlanması öngörülmüştür. İşçi, işveren, emekli ve devlet temsilcilerinden oluşan yönetim kurulunda alınacak sosyal kararlarla, Sosyal Sigortalar Kurumu bünyesinde, gerçek, katılımcı karar oluşumu meydana gelecektir.

Muhalefet, yönetim kurulunun bu yetkisine şüpheci, önyargıyla yaklaşıyor. Yönetim kurulu, 4792 sayılı Yasanın 20 nci maddesi gereği gayrimenkul alıyor; yasa tasarısıyla, gayrimenkul satıyor. Yolsuzluk, yalnız satışta mı olur? Gayrimenkul alırken yolsuzluk olmaz mı? Değerinin üstünde alınmaz mı? Yönetim kuruluna güvenmeyeceksiniz, yöneticilere şüpheyle bakacaksınız; peki, bu sosyal güvenlik kurumunu kiminle idare edeceksiniz? Sizin iktidarınızdaki doğrular, muhalefetinizde yanlış mı olacak? Şimdi, yasal bir eksikliğin giderilmesiyle, kurum, kendi karar merciilerinde değerlendirerek gayrimenkullerini satabilecek, malî kaynağa kavuşacaktır.

Refah Partisi Grubu olarak, yasa tasarısını destekleyeceğimizi Yüce Meclise bildirir, saygılar sunarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Katırcıoğlu, çok teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Baran; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 9.7.1945 tarih ve 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Geçici Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere bulunduğum huzurunuzda, Grubum adına Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Bilindiği gibi, sosyal güvenlik, sosyal sigorta, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin birbirlerini optimal düzeyde tamamladığı bir sistemdir; sosyal devletin, demokratik devletin ve toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir unsurudur; bir ülkede yaşayan insanların bugünlerinin ve yarınlarının, sosyal ve ekonomik gereksinimlerini karşılayacak şekilde güvence altına alınmasıdır.

Son yıllarda, pek çok gelişmiş ülkede ekonomik hayattaki ciddî durgunluk ve hatta gerileme, işsizlik oranının giderek yükselmesine, üretimin azalmasına ve parasal politikalarda belirsizliklere sebep olurken, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik faaliyetlerdeki bu ciddî gerileme daha da tehlikeli boyutlara varmıştır. Durum böyle olunca, gündeme iki alternatif gelmiştir; bunlardan birincisi, sosyal güvenlik hizmetlerini özel sigorta şirketlerine devretmek; yani, doğrudan doğruya satmak, özelleştirmek. İkinci alternatif ise, sosyal güvenlik kuruluşlarının, asgarî düzeyde sosyal güvence hizmeti sunması, daha fazla güvence almak isteyenlerin ise, özel sigorta şirketlerinden yararlanmasıdır.

Bize gelince; bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir. Herkes, doğuştan sosyal güvenlik hakkına sahiptir ve sosyal güvenlik, kişi için bir hak, devlet için aslî bir görevdir; ancak, ne var ki, değerli arkadaşlarım, son yıllarda, bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de, sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirleri, giderlerini karşılayamaz hale gelmiştir. Özellikle, ülkemizde, 1991 yılından sonra, sosyal güvenlik kuruluşları ödemeler dengesi açık vermeye başlamıştır.

Bu bağlamda, elliiki yıldan beri, aşağı yukarı 57 000 kadrosuyla, 25 milyon insanımıza, yedi ayrı dalda sigorta hizmeti veren sosyal güvenlik kurumu da emekli maaşını ödeyemez hale gelmiş ve bunun neticesi olarak, Hazineden, 1992 yılında 2,5 trilyon, 1993 yılında 8 trilyon, 1994 yılında 14,4 trilyon, 1995 yılında 59,2 trilyon, 1996 yılında da 144,3 trilyon lira yardım almıştır. 1997 yılına baktığımızda, Sosyal Sigortalar Kurumunun, aşağı yukarı 350 trilyon liralık bir açık vereceği ve genel bütçeden de 280 trilyon liralık bir aktarma yapılacağı öngörülmüştür. 1997 bütçesinde, yatırımların 525 trilyon lira olduğunu düşünecek olursak, sadece Sosyal Sigortalar Kurumu için, bunun 280 trilyon lirasını aktarmak icap etmektedir ki, yatırımların yarısından daha fazladır.

Değerli arkadaşlarım, bu da gösteriyor ki, Sosyal Sigortalar Kurumu işçi-işveren sorunu olmaktan çıkmış, Türkiye'nin, ülkemizin sorunu haline gelmiştir.

Yapılacak olan şey nedir? Yani, Sosyal Sigortalar Kurumunu satalım, kurtulalım mı? Sosyal güvenlik hizmetlerini özel sektöre mi aktaralım; bunu mu yapalım? Bunu yapmamız mümkün değildir. O zaman, ne yapacağız; yani, ilânihaye, namütenahi, belki günün birinde, yatırımlara ayırdığımız kaynak kadar, belki de ondan daha fazla bir pay ayırma durumuyla karşı karşıya gelecektir; böyle bir durum zaten mümkün değildir. İşçinin malı olan, işverenin malı olan bir kurumun özelleştirilmesi mümkün olmayacağı gibi, Anayasamız da zaten buna müsait değildir; böyle bir şeyi Hükümet olarak düşünmemiz, zaten mümkün değildir. Yapılacak şey nedir; yapılacak şey, doğruları, yanlışları bir araya koymak suretiyle, kurumun karşı karşıya bulunduğu finansman darboğazına sağlıklı bir çözüm getirmektir.

Değerli arkadaşlarım, burada, diğer siyasî partilerin grup sözcüleri çok güzel konuşmalar yaptılar; sistemi bu hale getiren nedenleri bütün teferruatıyla izah ettiler. Bunlar üzerinde tekrar konuşmak istemiyorum; ama, şurası bir gerçek ki, geçmiş yönetim zamanlarında uygulanan erken emeklilik, süper emeklilik ve geriye dönük borçlanmalar, kurumun aktuaryel dengesini bozmuştur. Prim karşılığı olmadan ödenen sosyal yardım zammı -ki, bunun yıllık faturası 110 trilyon liradır- kurum tarafından karşılanmıştır. Prime esas olan ücretin tavanı çok düşüktür. Prim oranlarının yüksek olmasına rağmen, prime esas olan ücret tavanının düşük olması, prim gelirlerinin de düşük olmasına sebep olmuştur.

Kaçak işçi çalıştırılmasını önleyecek etkin tedbirlerin alınmamış olması ve 1991 yılına kadar devletin sosyal güvenlik kurumlarına doğrudan bir katkıda bulunmamış olması, kurumu bu hale getirmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bu hızlı çöküşe, kalıcı ve kapsamlı bir çözüm bulmak, aktuaryel dengeyi yeniden kurmak, işçi, işveren, emekli temsilcileri ile kamu kurum ve kuruluşlarının da desteğini almak suretiyle, 506 sayılı Yasa ile 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası üzerinde değişiklik yapan yasa tasarısı taslakları hazırlamak suretiyle bakanlıkların görüşüne sunmuştur.

Bu yasa tasarısı taslaklarının Bakanlar Kurulundan Genel Kurula gelmesi halinde, burada öngörülen, alınması icap eden köklü tedbirler şunlardır: Emeklilik yaş sınırı getirilmektedir; yani, kadınlarda 20, erkeklerde 25 hizmet yılını dolduran çalışanların emekli olması yerine, emeklilik yaş sınırı getirilmekte ve bu yaş sınırı kademeli olarak artırılmaktadır. Ayrıca, aktif sigortalılarda staj süresi getirilmektedir; çünkü, kaçak olarak çalışan bir işçi, hastalandığı zaman, hastaneye gidip tedavi olduğu zaman, milyonları bulan tedavi ücretlerini ödemesi mümkün olmadığı için, o anda SSK'ya kaydını yaptırması halinde, bir gün önce kaydını yaptırması halinde bile, hastanenin milyonları bulan tedavi ücretleri, kurum tarafından karşılanmaktadır.

Avrupa ülkelerinde 120, hatta 180 gün olan sağlık primi ödemesiyle ilgili staj süresi, gelecek olan bu yasa tasarısında dikkate alınmış ve kaçak işçilerin istihdamını önleyici etkin bir tedbir olarak, inşallah o zaman huzurumuza gelecektir.

Bu düzenlemede, prime esas olan ücretin üst sınırı, Bakanlar Kurulunun kararıyla üç katına, hatta dört katına çıkabilecektir.

Kaçak işçi çalıştırılmasını önlemek amacıyla, sigorta müdürlerine de denetleme yetkisi verilecek ve işe giren bir işçinin, 30 gün içerisinde işe girmiş olduğunu kuruma bildirme mecburiyeti getirilecektir.

Kurum tarafından karşılanan sosyal yardım zammı Hazineye aktarılacak ve zaman içerisinde tedricen kaldırılacaktır. İdarî ve malî açıdan gerçek özerklik getirilecektir ve devletin, sosyal güvenlik sistemindeki görevi, doğrudan doğruya denetleyen, kontrol eden bir fonksiyon haline dönüşecektir.

Değerli arkadaşlarım, bilhassa, bu yasa tasarısındaki en mühim değişikliklerden birisi de şudur: Hastaneler, sağlık işletmelerine dönüştürülecek, yani, özerk hale getirilecektir. Böylece, kaçak istihdamın önlenmesi, primin tamamının tahsil edilmesi ve sosyal yardım zammının Hazinece karşılanması halinde bile, Kurumun aktuaryel dengesinde fevkalade olumlu neticeler alınması mümkün olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; finansman darboğazının aşılması için, sadece, izah ettiğim 506 ve 4792 sayılı Yasalardaki değişikliklerin yeterli olmayacağı aşikârdır. Bu nedenle, Sosyal Sigortalar Kurumunun kaynaklarının harekete geçirilmesi gerekmektedir. Bu kaynaklardan bir tanesi de, hizmet dışı kalmış olan gayrimenkullerdir. Kurumun, Aralık 1996 tarihinde 7 sigorta dalındaki hizmete karşılık ödediği maaş 37 trilyondur; kurumun bir ayda -Aralık 1996'da- ödemiş olduğu emekli maaşı 37 trilyondur. Biliyorsunuz, ocak ayında yüzde 30 zam yapılmıştır, bu, 48 trilyona çıkmıştır; ancak, kurumun, gayrimenkullerinin bir yılda getirmiş olduğu kira, 952 milyardır; yani, 1 trilyon bile değildir. Düşünün ki, bir ayda -1996 Aralık ayında- 37 trilyon lira emekli maaşı ödüyor ve aralık ayında gayrimenkullerden sağlamış olduğu gelir 80 milyar lirada kalıyor.

Müzakere ettiğimiz yasa tasarısıyla, mülk alımlarında yetkili olan yönetim kuruluna, Sosyal Sigortalar Kurumunun gayrimenkullerinden, nitelikleri itibariyle hizmet alanı dışında kalanların satılarak değerlendirilmesi için, satış yetkisi verilmesi öngörülmektedir. Bu tasarı, 1993 yılında çıkarılan 3917 sayılı Yasada olduğu gibi, Sosyal Sigortalar Kurumunun gayrimenkullerinin satışını dolaylı yollardan yapmamaktadır; doğrudan doğruya yönetim kuruluna satış yetkisi vermektedir ve yasa tasarısının en önemli, en olumlu olan tarafı da budur.

Söz konusu gayrimenkullerin rayiç bedelden aşağı olmamak kaydıyla açık artırma usulüyle satılmasını düzenleyen yasa tasarısının kanunlaşması halinde, kuruma, 50-60 trilyonluk bir kaynak sağlanmış olacaktır.

Biraz evvel burada ifade edildi, “eğer, bu gayrimenkullerin satılması icap ediyorsa, bu gayrimenkuller, işçilerin ağırlıklı olduğu bir yönetim kurulunun oluşması halinde satılmalıdır” denildi. Düşünün ki, bu yönetim kurulu, yönetim kurulu başkanı hariç, 6 kişiden oluşmaktadır; işçi temsilcisi, işveren temsilcisi ve emeklilerin temsilcisi olan 3 üye seçimle gelmektedir. Öbür 3 kişiden 1'i Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından, diğer 2'si de, 1'i genel müdür olmak kayıt ve şartıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından gösterilen ve müşterek kararnameyle oraya getirilen kişilerdir.

Bugün Sosyal Sigortalar Kurumunun 1997 yılı bütçesi 982 trilyondur. Böyle bir yönetim kuruluna, 1 katrilyonu, onun yönetimini emanet ediyoruz. Bu gayrimenkullerin satışıyla elde edilecek olan 55-60 trilyon için şüpheye düşmemiz hiç de mümkün değildir.

Ben, bu yaklaşım içinde, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, tasarıya olumlu baktığımızı ve kabul oyu vereceğimizi ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Baran, teşekkür ediyorum efendim.

Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Balcılar.

Buyurun Sayın Balcılar. (ANAP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun bir maddesinin değiştirilmesiyle ilgili, SSK Yönetim Kuruluna, SSK'nın mülklerinin satılması yetkisi değil, satma emri vermek isteyen kanun tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygılarla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, sosyal sigortalar veya sosyal güvenlik için değişik tarifler yapmak mümkündür. Bu tariflerden bir tanesi de, bir kazana, insanın aktif hayatında çalışırken kesilen primlerin kaşık kaşık dolması ve kazanda aşağıdan kaynatılması, pilavın nemalanması dediğimiz olay ve daha sonra da kaşık kaşık, emekli olan kişilere verilmesidir. Modern sigortacılıkta, aktuarya hesapları dediğimiz hesaplarla bu fonlar yönlendiriliyor. Yani, ilgili Sosyal Sigortalar kanunlarında ve sosyal güvenlik kuruluşlarının kanunlarında ihtiyat akçesi denilen bir düzenleme vardır; o yılki sosyal güvenlik kuruluşunun gelirlerinin bir kısmı, ihtiyat akçesi olarak ayrılmak zorundadır ve bu ihtiyat akçesi olarak ayrılan para, ileriye dönük, yirmi sene sonra, yirmibeş sene sonra emekli olacak kişilerin emekliliklerini takviye etmek amacıyla kullanılır. Bu, kâğıt alınarak kullanılır, devlet tahvili alınır, mülk alınır vesaire alınır.

Sosyal Sigortaların mülklerinin büyük bir kısmı, 1992'ye kadar olan mülklerinin tamamı veya tamamına yakını, işte bu ihtiyat akçesi olarak ayrılan, yirmi sene, otuz sene sonra emekli olacak kişilerin emekliliklerini desteklemek gayesiyle ayrılan, matematik karşılıklarla oluşturulan mülklerdir.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumu 1945 yılında kurulduğunda, tabiî, yeni kurulmuş bir sosyal güvenlik kuruluşu, emekli olan yok; aktif pasif oranı 25'e, 30'a 1; bugünkü gibi 1,8'e 1 veya 2'ye 1, 1,5'e 1 şeklinde değil. Dolayısıyla, gider az, gelir çok. Bu gelirlerin büyük bir kısmıyla hastane alınmış, yeni mülkler alınmış, hizmet binaları alınmış, rant tesisleri alınmış. Niye alınmış; ileriye dönük, yirmi sene, otuz sene sonrası düşünülerek alınmış; kanun yapıcının, matematik karşılık olarak koyduğu karşılıklar buralara harcanmış.

Bugün ne yapıyoruz; bu emeklilerimizin, ileride daha iyi imkâna kavuşmasını; yani, kazandan daha büyük kaşıkla aş alabilmesini sağlayacak imkân ortadan kaldırılmak isteniyor, Sosyal Sigortalar Kurumunun mülkleri satılmak isteniyor.

Prensip olarak, Sosyal Sigortalar Kurumunun mülk almaya, mal almaya yetkili olan Yönetim Kurulunun, mülk satma yetkisi de olması gerekir gibi, çok tabiî, halisane bir düşünce içerisinde olabiliriz; ama, burada, Hükümet, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kuruluna yetki verme olayı değil, aynı, Ağrı Üniversitesinin açılışında olduğu gibi -davetiyeler basılıyor, hazırlıklar yapılıyor- kanun arkadan gelsin düşüncesinde.

Sayın Başbakan Erbakan Hocamız, birinci kaynak paketinde “işte, şuradan bu kadar, buradan bu kadar, Sosyal Sigortalar Kurumunun mülklerini de satacağız; oradan da 60 trilyon elde edeceğiz” diyor; bir ay sonra da kanun tasarısı getiriliyor. Yani, halisane, Sosyal Sigorta Kurumunun daha randımanlı, daha rantabl, daha özerk çalışabilmesi için, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kuruluna yetki verme olayı değildir; olay, tamamen, bütçe açıklarını kapatabilmek gayesiyle, Sosyal Sigortalar Kurumunun mallarını satma konusunda yönetim kuruluna emir vermek gayesiyle oluşturulmuş bir yasa tasarısı olarak önümüze gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda devlet ağırlıklı bir yönetim söz konusudur. Gönül isterdi ki, eğer Hükümet, halisane olarak, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulunun daha yetkili ve özerk hale getirilmesini arzu ediyor ise, 4792 sayılı Kanunda değiştirilmesi gereken sadece bir madde bu değildir, onlarca değiştirilmesi gereken -Hükümetin de muhalefetteyken telaffuz ettiği- maddeler vardır. Eğer, Hükümet samimî ise, 4792 sayılı Kanundaki tüm değişikliklerle birlikte bunu getirmesi ve yönetim kurulunu özerk hale getirdikten sonra bu satış yetkisinin verilmesi tabiî ve doğru olurdu.

Kaldı ki, Sosyal Sigortalar Kurumunun en büyük hak sahiplerinden olan işçi temsilcisi Türk-İş, yasa tasarısına karşıdır. Karşı olmasının sebebi de, bu yönetim kurulunun tam olarak özerk hale getirildikten sonra yetkinin verilmeyişi, Hükümetin bu konudaki inisiyatifi elinde tutarak, istediği şekilde istediği malları satma arzusudur.

Olayın bir başka boyutu daha var.1993 yılında, o tarihteki Koalisyon Hükümeti, bir satış kanunu getirdi; birinci seferde, Anayasa Mahkemesinde bozuldu, sonra tekrar getirildi ve Emlâk Bankası aracılığıyla, Sosyal Sigortalar Kurumunun o gün için, yine bugüne benzer “aman, ben günü kurtarayım” düşüncesi içerisinde “ne kadar fazla gelir temin edebilirsem, ne varsa satayım” müflis tüccar düşüncesiyle satma arzusu içerisinde olan o günkü Hükümet, Sigortanın satılabilecek bütün emtialarının listesini çıkardı ve sattı.

Şimdi, düşünüyorum; 1992'den bu yana Sosyal Sigortalar Kurumu bir kuruşluk ihtiyat akçesi ayırmamış; yani, 1992'den itibaren, ilave bir tek mal edinmemiş ve 1993 yılında da, satılabilecek ne varsa satılmış. Bugün neyi satacaksınız; Sosyal Sigortalar Kurumunun genel müdürlük binasını mı satacaksınız? Bu sorunun cevabını almak isteriz.

Yine, 1993 yılında bu satışlarda fevkalade şaibeli konular, soru işareti olarak hafızalarımızda kalmıştır. Bundan bir süre önce, sosyal güvenlik kuruluşlarının sorunlarını incelemeyle ilgili bir Komisyon kuruldu. Hükümetin temsilcilerinden, Sayın Refah Partisi temsilcisi Ahmet Feyzi İnceöz'ün de, orada, en fazla üzerinde durduğu nokta, 1993'teki mülk satışları olmuştur, mülk satışlarındaki gereksizlik olmuştur; SSK'nın mülklerinin satışlarındaki şaibeli olayları, konuları, komisyon raporuna geçirme konusunda ciddî talepleri olmuştur ve komisyon raporuna da bunlar geçmiştir...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Muhalefet şerhi de koymuştu...

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - Muhalefet şerhi de koymuştur...

Tabiî, bugün, yine, Partisi, oradaki mülk satışlarında, muhammen bedellerin tespitinde, ihale sisteminde aynı şeyleri yapma girişiminde bulunuyor. Çok enteresandır, çok büyük değerli mülkler, onlarca mülk, muhammen bedelden, bir tek kişinin ihaleye girmesi suretiyle satılmıştır; bir ikinci kişi yok!.. SSK'nın mülklerine -en kötü mülküne dahi- hiç değilse iki tane alıcının çıkması gerekmez mi?!. Dolayısıyla, o tarihteki yönetim kurulu -kimseyi suçlamıyorum, tenzih ederim- kafalarda soru işareti kalacak şekilde... Şaibeli satışlar olduğu endişelerini şu andaki İktidar temsilcileri tarafından da ifade edilmiştir. Dolayısıyla, bu satışların, hiç kimsenin kafasında soru işareti kalmayacak şekilde olması da arzumuzdur.

Değerli milletvekilleri, Hükümet tasarısının ilgili raporunda, defaatle, değişik yerlerde “1992 yılından başlayarak, giderek büyüyen malî bir krize sürüklenen SSK” ifadeleri kullanılmıştır. 1991'in sonunda; yani, Anavatan Partisi İktidarlarının devrettiği dönemde, Sosyal Sigortalar Kurumunun o günkü TL bazında aktuaryası, 118 milyar lira fazlalık veriyordu. 118 milyar lirayı dolara vurduğunuz zaman da -zannediyorum, o günkü dolar kuru 9 bin lira filandı- oldukça yüksek bir rakam çıkar.

1991'den itibaren, Sosyal Sigortalar Kurumu, TL bazında da, dolar bazında da -hangisine göre hesaplarsanız- her yıl katlanarak, büyük bütçe açıkları sebebiyle kaynak arama ihtiyacı durumuna gelmiştir. Tabiî, burada ne yapılmıştır da, nasıl bir icraat yapılmıştır, nasıl bir uygulama yapılmıştır da 1991'e kadar hiçbir açık vermeyen, hatta aktuaryaları artı veren Sosyal Sigortalar Kurumu muanata muhtaç duruma düşmüştür?.. Az önce konuşan Doğru Yol Partisi sözcüsü Sayın Doğan Baran arkadaşımız “Türkiye'nin yatırım bütçesine denk sosyal güvenlik açıkları söz konusu olmuştur” dediler. Peki 1991'den itibaren ne yapılmıştır da, bu açıklar, bu seviyeye gelmiştir? Konuşmacılar ifade ettiler; ama, ben bazı kısımlarını açarak... Çünkü, aynı hatalar yine bu Refah-Doğru Yol Hükümeti tarafından tekrarlanma aşamasındadır. Bu hatalarla ilgili tenkitlerimizi, tasarılar geldikçe yapacağız; ama, bugün yapılan hataları kısa olarak izah edersek; yaş sınırına bakılmaksızın erken emeklilik olayı, maalesef, getirilmiştir. Siyasî iktidar olarak, doğabilecek her türlü oy kayıplarını da göze alarak, 1986 yılında Anavatan İktidarı tarafından getirilen yaş kıstası, 1991'den itibaren yumuşak geçişle uygulamaya geçecekti. 1992'de ilk uygulamalara başlayacakken, o günkü hükümetin getirmiş olduğu bizim “yapmayın, yanlış yapıyorsunuz, sosyal güvenlik kuruluşlarını iflas ettirirsiniz, ileride devletin gücü bile yetmez, ikinci KİT açıkları haline getirirsiniz” ifadelerimizi, Meclis zabıtlarına baktığınız zaman, o günkü Anavatan sözcülerinin ifade ettiğini, 1992'deki yaş sınırına bakılmaksızın erken emeklilik kanunu müzakerelerinde göreceksiniz. Bütün çırpınışlarımıza rağmen, bütün tenkitlerimize rağmen, işte, bu getirilmiştir ve yaş sınırına bakılmaksızın getirilen erken emeklilik kanunu, bugün, sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarını artıran -biraz ağır olacak diye düşünebirsiniz- ama, sosyal güvenlik kuruluşlarını batıran uygulamanın başlangıcı olmuştur.

Bir başka nokta, prim affı olayı; yine, Anavatan İktidarları döneminde iki veya üç sefer getirilmiştir. Buradaki espri şudur: Prim affı değil; primin aslının, anasının ödenmesi halinde, faizlerinin ertelenmesiyle ilgili kanun tasarıları üç sefer getirilmiştir. Bu tasarılar getirilirken, biz aptal mıydık; seçmene selam olsun diye sizin getirdiğiniz bu afları getiremez miydik?! Komisyonda ve Genel Kuruldaki müzakerelerde, af getirilmesi halinde, vatandaş, ileriye dönük olarak, Sosyal Sigortalar Kurumunun kaynaklarını, borçlarını banka kredisi gibi düşünür ve ben bunları ödemeyeyim, nasıl olsa, ileride, seçmene selam edecek bir iktidar gelir, bunların affını sağlar; dolayısıyla, ben, sıfır faizli banka kredisi gibi bu primleri kullanmış olurum zehabına kapılır; dolayısıyla, Sosyal Sigortaların prim tahsilat oranları düşer, batış, çöküş başlar ve ileride de işte bugünkü duruma gelinir ifadelerini kullanmışız ve af olayını reddetmişiz. 1992'de ve 1993'te, maalesef, yine, bütün tenkitlerimize rağmen, bu af olayı getirilmiştir.

Bugün, niye bunları söylüyorum; Sayın Hükümetimiz, RP-DYP Hükümeti, tarih tekerrürden ibarettir gibi, o tarihte, Sosyal Sigortalar Kurumunun çöküşüne vesile olan, sebep olan ana etkenlerden, prim affıyla ilgili kanun tasarısını bugün tekrar getiriyor. Burada, tekrar ikaz ediyoruz; günü kurtarmak amacıyla, bir yıl, altı ay, bilemiyorum... Başbakanlık süresi ne zaman bitecek, devir teslimden evvel o sırayı mı hedefliyorsunuz limit olarak, gününüzü kurtarmaya çalışıp, Sosyal Sigortalar Kurumunu bir miktar rahatlatmayı hedefliyorsanız; bu, Sosyal Sigortalar Kurumuna yapılan en büyük hatadır, en büyük kazıktır ve ileriye dönük de bunun vebalini hep beraber çekeriz, en fazla da siz ıstırap çekersiniz. Burada, yine, borçlanmaların -her türlü borçlanmaların- Sosyal Sigortalar Kurumunda, sosyal güvenlik sisteminde, Kuruma yük getireceği ana prensibi vardır.

Yine, Hükümetimiz, geçmiş dönemlerde yapılan hataların bir tekrarı olarak “yurtdışındaki vatandaşlarımıza” diye bir ibareyle bir kanun tasarısı getirdi; Sağlık, Sosyal İşler Komisyonunda görüşüldü, hatta, bugün de, öncelik ve ivedilikle görüşmeyle ilgili bir önerge verildi ve reddedildi. Tabiî, gaye zannediyorum, bayramdan evvel böyle bir kanunu çıkararak, başta Almanya'daki millî görüş teşkilatları olarak seçmene selam etme gayesidir diye, endişelerimizi burada dile getirmeyi bir görev addediyorum.

Burada, kanun tasarısı geldiği zaman tenkitlerimizi yapacağız. Sadece ve sadece, salt bütçe açıklarını kapatmak gayesiyle getirilen bir kanun tasarısı olduğu, zaten, Sayın Başbakanın basın toplantısında da net bir şekilde ifade ediliyor ve Sayın Başbakan yaptığı basın toplantısında diyor ki “buradan biz yüzde 20 katkı payı alacağız ve 5 milyar dolar para toplanacak; bunun 1 milyar dolarını Hazineye gelir irat edeceğiz, 4 milyar dolarını da devlet olarak, Hükümet olarak kullanacağız” yani, gaye, Anayasanın ilgili 62 nci maddesine göre, sosyal güvenlik kuruluşlarını güçlendirmek değil; yine, Anayasanın 62 nci maddesine göre, Türkiye'de, daha hâlâ yüzde 100'e ulaşmamış olan sosyal güvenlik hakkını tüm vatandaşa yaymak değil; gaye “sosyal güvenlik hakkı” adı altında Hazineye para toplamak “sosyal güvenlik hakkı” adı altında bütçe açıklarını azaltacak bir gayedir. Dolayısıyla, bu uygulamalar da sosyal güvenlik kuruluşlarının aleyhine olacaktır ve geçmişte yapılan hatalardan dolayı batırılan sosyal güvenlik kuruluşları, bundan sonra, tekrar, bu, ileriye dönük yanlış düşüncelerinizle belini doğrultamaz bir hale getirilecektir endişelerimizi burada tekrar dile getirmek istiyorum.

Burada bekledikleri rakam -Sayın Bakan da komisyonda ifade ettiler- 50-60 trilyon; Sosyal Sigortalar Kurumunun sadece ve sadece bu yıl bütçe açığı 350 trilyon ve satılacak mülk yok; 1993'te hepsini satmışsınız. Satılabilecek arsaların, sosyal tesislerin vesairelerin satılması halinde, maksimum temin edilebilecek para 20 trilyon; hadi 50 trilyon olsun!.. Bu sene günü kurtardınız, açığın yedide birini kapattınız; peki, önümüzdeki sene ne olacak? Önemli olan, böyle müflis tüccar gibi mal satarak borç kapatma değil; önemli olan, kalıcı, ileriye dönük, Sosyal Sigortalar Kurumunun problemlerini halledebilecek düzenlemeler getirmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - Sayın Başkanım, son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Balcılar, 2 dakika yeter mi efendim?

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kuruluna yetki verilmesine, prensipte halisane olarak katılmakla birlikte; Hükümetin, Sosyal Sigortalar Kurumunun daha özerk bir şekilde yönetilmesinden ziyade, kendilerine çok büyük yük teşkil eden bütçe açıklarını kapatmak için -damlaya damlaya göl olur misali- devletin satılabilecek her şeyini satmaya çalışırken; Sosyal Sigortalar Kurumunun da mülklerini satarak, bütçe açıklarını bir miktar kapatma gayesiyle bu kanun tasarısını getirmesinden dolayı, bu tasarıya Anavatan Partisi Grubu olarak karşı çıktığımızı ifade eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Balcılar, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın Hikmet Sami Türk'ün kişisel söz talebi var, şu ana kadar başka kişisel söz talebi yok.

Kişisel konuşmalardan sonra oylama yapacağım.

Sayın Türk'e söz veriyorum; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bugün, toplumumuzun çok büyük bir kesimini, en az 25 milyon insanımızı ilgilendiren bir kanun tasarısını görüşüyoruz.

Anayasamızın 60 ncı maddesi, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu ve devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağını ve teşkilatı kuracağını öngörmektedir.

Sosyal Sigortalar Kurumu, Anayasanın 60 ıncı maddesinde öngörülen kurumların başında gelmektedir. En az 25 milyon insanımız, bu Kurum sayesinde geleceğe güvenle bakmak durumundadır. Ne yazık ki, bu Kurum, son beş yıl içerisinde, çeşitli yanlış uygulamalar nedeniyle ağır bir malî krize sürüklenmiş bulunmaktadır. Öyle ki, Kurumun 1996 yılındaki açıklarının 163 trilyon liraya varacağı tahmin edilmekteydi. Bu durumun nedenleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurduğu bir araştırma komisyonunun raporunda ayrıntılarıyla belirtilmiştir. Bunlardan sadece bazılarını hatırlamak için kısaca değinmek istiyorum: Özellikle erken emeklilik uygulamaları, aktif-pasif sigortalı dengesini bozmuştur. Aktif-pasif sigortalı oranı, 1980 yılından bu yana, dünya standartlarına uygun asgarî düzeyin altına düşmüştür. Böylelikle, Sosyal Sigortalar Kurumunun aktuarye dengesi altüst olmuştur. Prim karşılığı olmayan sosyal yardım zamları, Kurum alacaklarının tahsil edilememesi, Sosyal Sigortalar Kurumunun içerisine düştüğü malî krizi daha da derinleştirmiştir.

Araştırma komisyonumuzun raporunda, bu çıkmazdan kurtulmak için alınması gereken önlemler gösterilmiştir. Hükümetimiz, bu önlemleri uygulamak yerine, kolay yolu seçmiştir; Hükümetimiz, getirdiği tasarıyla, Sosyal Sigortalar Kurumunun taşınmazlarını satışa çıkarmak istemektedir. Oysa, yapılması gereken bu değildir. Nelerin yapılması gerektiği, araştırma komisyonunun raporunda çok ayrıntılı bir biçimde açıklandığı için, onlar üzerinde durmaya gerek görmüyorum; ancak, satılmak istenen bu taşınmazlar, önemli ölçüde, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 20 nci maddesinde, Kurumun yedek akçelerinin yatırılması öngörülen değerler arasında yer almaktadır. Bildiğiniz gibi, bu madde, Kurumun, her sigorta kolu için ayıracağı yedek akçeleri hangi alanlara yatıracağını tek tek göstermiştir. Genel olarak şunu söyleyebiliriz: Bu değerler, Sosyal Sigortalar Kurumunun sigortalılara karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmesinin güvencesidir. İşte, şimdi, satışa çıkarılmak istenen, bu güvencelerin bir bölümüdür. Aslında, bu yol ilk kez denenmiyor. Daha önce de, 1993 yılında, 3917 sayılı Kanunla, yine, Sosyal Sigortalar Kurumunun taşınmazlarının satışına olanak tanınmıştı; ancak, orada karmaşık bir mekanizma öngörülmüştü ve bu mekanizmanın bekleneni sağlamadığı, kanun tasarısının gerekçesinde ifade edilmektedir. Gerçekten, 3917 sayılı Kanunda, Kurum taşınmazlarının Emlak Bankasına devredilmesi ve bu Bankanın da hazine tahvilleri karşılığında bu taşınmazları satması öngörülmüştü. Öyle anlaşılıyor ki, bundan beklenen yarar sağlanamamıştır. Şimdi, yeni bir yöntem denenmektedir; ancak, bu konuda, şimdiki kanun tasarısıyla yeni bir yanlışlığa düşülmemesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonunun raporundaki konuyla ilgili bölümü izninizle okumak istiyorum. Komisyon raporunda şu satırlar dikkati çekmektedir: “Komisyonumuzun doğrudan görev alanına girmemekle birlikte, satışı yapılmak üzere Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından Emlak Bankası Anonim Şirketi Genel Müdürlüğüne devredilen taşınmazlar konusu incelenerek, özellikle taşınmazların değerlendirilmesi aşamasıyla ilgili endişe taşımaktayız. Bu endişemizi Genel Kurulun bilgisine arz ederiz.”

Acaba, getirilen kanun tasarısı bu endişeleri gidermekte midir? Bizim görüşümüze göre, kanun tasarısında bu satışlar için öngörülen yöntem, bundan bir süre önce Emekli Sandığı bakımından kabul edilen kanuna göre biraz daha ayrıntılı olmakla birlikte, yetersizdir.

Bu hükümler, Sosyal Sigortalar Kurumu taşınmazlarının keyfî bir biçimde satılmasını tam olarak engelleyebilecek nitelikte değildir. Bu hükümlerde, Meclis, konunun ayrıntılarının düzenlenmesini bir yönetmeliğe bırakmaktadır. Bunun, Meclis tarafından yapılması gereken bir düzenlemenin, hangi bakanlık veya hangi kurum tarafından düzenleneceği dahi belli olmayan bir yönetmeliğe bırakılması yanlıştır.

Bildiğiniz gibi, bir süre önce Meclisimizin kabul ettiği Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Taşınmaz Mallarının Satışı Hakkında Kanun Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve Anayasa Mahkemesi, bu kanun hakkında yürürlüğü durdurma kararı vermiştir. Şimdi, yeniden aynı durumla karşılaşmamak gerekir. Meclisimiz, sürekli olarak, burada, sonuç alınmayan yasalar yapmak durumunda kalmamalıdır.

Biz, Sosyal Sigortalar Kurumunun taşınmaz mallarının, Sosyal Sigortalar Kurumunun, sigortalılara karşı olan yükümlülüklerinin yerine getirilmesi bakımından, en önemli güvence niteliğindeki taşınmazların, gelişigüzel, haraç mezat satılmaması için uyarı görevimizi yapıyoruz.

Burada, muhalefet -zaman zaman- aslında istemeden, bazı engellemeler de yapmaktadır; ama, vatandaşlarımızın şunu bilmesinde yarar var. Bu engellemeler, Meclisin çalıştırılmaması için değil, Meclisin daha verimli bir biçimde çalışması bakımından, iktidar partilerini, Hükümeti bir diyaloğa çekmek içindir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türk, 2 dakika yeter mi efendim?..

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Evet, Sayın Başkan.

Bu engellemelerin, örneğin toplantıya katılmama ya da yoklama istemenin amacı, kanunların daha iyi bir biçimde çıkmasını sağlamaktır.

Burada konuşuyoruz, görüşlerimizi savunuyoruz; ama, etkili olamıyoruz. İşte Hükümeti, bir diyalog ortamına çekebilmek için, iktidar partileriyle bir diyaloğu sağlayabilmek için bu yola gidilmektedir. Eğer Hükümet, bu diyalog anlayışını gösterirse, zaten bunlara gerek kalmaz.

Burada, hepimizin görevi, kanunların en iyi biçimde yapılmasını sağlamaktır. Bizim söylediklerimiz ve muhalefet olarak yaptıklarımız, bu amaca dönüktür.

Bu anlayışla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Türk, teşekkür ediyorum.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, şahsım adına söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Oya Araslı, kişisel görüşlerini ifade etmek üzere söz talebinde bulundular.

Sayın Araslı, buyurun.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9.7.1945 tarih ve 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısıyla ilgili olarak kişisel görüşlerimi dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Çok değerli milletvekilleri, elimizdeki bu kanun tasarısına baktığımız zaman, Hükümetin, burada, tek bir amaç doğrultusunda düzenlemeler yaptığını görüyoruz. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Araslı, sürenizi durduruyorum; bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, bir sayın milletvekili görüş ifade ediyor, biraz sonra oylamaya geçeceğiz; fikirlerin tebellürü için dinlememizde fayda var diye düşünüyorum.

Buyurun efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu kanun tasarısına baktığımız zaman, buradaki düzenlemenin tek bir amaca yönelmiş bulunduğunu görüyoruz. Nedir bu amaç; Sosyal Sigortalar Kurumunun elinde bulunan malların satışına ilişkin esasları ortaya koymak.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısını elime aldığım zaman, ister istemez yedi aydan beri, şu çatının altında yapmış olduğumuz çalışmaları ve çıkarmış olduğumuz yasaları şöyle bir zihnimden geçirdim; ne yapıyoruz biz burada; aylardan beri, biz burada, devletin elinde, kamu kurumlarının elinde ne var ne yoksa onların satışı için birtakım imkânlar hazırlıyoruz; birtakım arayışlar içerisindeyiz. Acaba, başka gelir elde etme yolumuz yok mu değerli arkadaşlarım? Zaman zaman, bu arayışı ben neye benzetiyorum biliyor musunuz; iflas etmiş tüccarlar vardır; değerli eşyaları olan; fakat, fakir düşmüş aileler vardır; manava borcunu ödeyebilmek için evin koltuğunu satar, kasaba borcunu ödeyebilmek için değerli bir aynayı satar, elektriğin borcunu ödeyebilmek için antika bir koltuğu satar; tıpkı o gündeyiz. Acaba bugünü Türkiye'ye yaşatmaya kimin hakkı var?! (RP sıralarından gülüşmeler)

Değerli arkadaşlar, gülüyorsunuz; ama, ben, hiç gülünecek bir durum içerisinde olduğumuzu düşünmüyorum. Acınacak ve hatta ağlayacak bir durum içerisindeyiz halimize. (RP sıralarından gürültüler, alkışlar [!]) Yapacak hiçbirşeyimiz yok, toplumun elindeki, kamunun elindeki, şu cumhuriyet tarihinde yetmişdört yılda biriktirdiklerimizi satarak, günümüzü geçirmeye çalışıyoruz. Gülünecek ne var bunda?! (RP sıralarından gürültüler, alkışlar [!]) Ben bunun hiçbir tarafında gülünecek hiçbir şey görmüyorum ve buna gülen; buna, şu tavrı sergileyen arkadaşları şu çatının altında görmekten çok derin bir üzüntü duyuyorum. Bu millet bu hale düşmemeliydi; bu millet bu hale düşürülmemeliydi! (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın İncetahtacı... Sayın milletvekilleri... Rica ediyorum efendim... (RP sıralarından gürültüler) Efendim, rica ediyorum... Görüşünüzü ifade edersiniz... (RP sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Devamla) - Arkadaşlarımız, dinleyiniz ve bir parça yüreğiniz titresin. Şu tasarıya baktığınız zaman, Sosyal Sigortalar Kurumu diye bir kurum var Türkiye'de. Bu Kurumun tek derdi, satmayı arzu ettiğiniz malları mıdır?! Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgili olarak, şu Hükümetin, karşımıza “çıkarın” diye getireceği tek düzenleme bu mu olmalıdır?! Sosyal Sigortalar Kurumunun çok derdi var.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) - Sayenizde...

OYA ARASLI (Devamla) - Toplayamadığı prim dertleri var.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) - Sayenizde...

OYA ARASLI (Devamla) - Emeklilerin yaşlarıyla ilgili sorunları var.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) - Sayenizde...

OYA ARASLI (Devamla) - Hiçbir zaman emeklilere yetmeyen Sosyal Sigortalar Kurumu emekliliği sorunu var. Bunlara çözüm getireceğimize, biz, insanlarımızın alınteriyle birikmiş olan, yetmişdört yılda cumhuriyetin biriktirmiş olduğu malları satmakla meşgulüz.

Bu tasarı bir reform mu?.. Bunu öncelikle indirdiniz Genel Kurula; ama, aceleniz vard... Anlıyorum; aceleniz, yıllardır kanayan bir soruna çözüm getirmek değil, içinden çıkılmaz hale gelen birtakım sorunları çözmek değil, sadece satmak, sadece satmak... Elde ettiğiniz gelirle, günü gün etmek; bizden sonra da ne olursa olsun, bizden sonra tufan zihniyetiyle, buna hiç aldırış etmemek. Bu sorumsuzluğa, ne Türkiye'nin tahammülü var, ne de böyle bir sorumsuzluğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ve Bakanlar Kurulu bazında kimsenin göstermeye hakkı ve yetkisi var. Bir parça özenli olalım; bir parça, taşıdığımız sıfata saygılı olalım; bir parça, şu fakir milletin çektiklerine duyarlı olalım; bir parça, sorunlara çözüm getirmek sorumluluğuyla hareket edelim. (RP ve DYP sıralarından gürültüler) Böyle yasa tasarıları getirmeyiniz.

Değerli milletvekilleri, ben, burada edebiyat yapmıyorum; ben, burada, aldığım oyun sırtıma yüklediği sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar, DSP sıralarından alkışlar) Ben, buraya, bu kürsüye, fakir insanlarımın, aldığı aylıkla ayın sonunu nasıl getireceğini bilemeyen, bu sıkıntıyı çeken insanların sıkıntısına çare bulmak, onların haklarını kimseye yedirtmemek için geldim. Satıp savacaksınız, satıp savacaksınız... Mütemadiyen bunun peşindesiniz. Buraya, öncelikli diye indirdiğiniz bütün yasalar, bu amaca yönelik. Peki, ben size soruyorum; satacaksınız, satacaksınız, satacaksınız; satacak bir şey kalmadığı zaman ne yapacaksınız?.. Size, bu kürsüden bunu defeatle sordum. Ben, sormaktan yoruldum; ama, sizler, aynı felsefede ısrar etmekte yorulmadınız; aksine, kararlılık kazandınız; ama, siz bunu getireceksiniz, biz de Yüce Meclisin huzurunda, bize oy vermiş olan, ezilen kesimlerin, ayın sonunu nasıl getireceğim endişesiyle kıvranan kesimlerin haklarını, burada, size karşı savunacağız. Bu lokmaları boğazınızdan geçirtmeyeceğiz ve biliyoruz, bu lokmalar boğazınızda kalacak. Buna hakkınız yok. (CHP sıralarından alkışlar) Bu paraların içerisinde yetimin hakkı var, bu paraların içerisinde dulun hakkı var, bu paraların içerisinde ayın sonunu nasıl getireceği endişesi içerisinde kıvranan insanların hakkı var. Onları düşünmeye mecbursunuz. Onların hakkını size yedirtmeyeceğiz.

Yazın bir yasa tasarısı getirdiniz, kamu mallarının satışı diye. Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasaya aykırıdır diye, burada, herkesi ikaz etmeye çalıştık, uyarmaya çalıştık; dinlemediniz. Ne oldu bu yasa; Anayasa Mahkemesinin önüne gitti ve çevrildi.

Şimdi, Emekli Sandığının mallarının satışıyla ilgili bir yasa çıkardınız. O, yasanın, parçalanmış, yalnız Emekli Sandığını kapsamına alan bir türüydü; şimdi, SSK ile ilgilisini getiriyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin “bu, Anayasaya aykırıdır” dediği bir düzenlemeyi, bölerek karşımıza getirip, bizi aldatıp, bunu çıkarabileceğinizi zannediyorsunuz.

Şunu biliniz, bunları yapmanıza müsaade etmeyeceğiz. Şuradaki parmak çoğunluğunuza güvenerek bunu yapsanız bile, Anayasa Mahkemesinin kapılarına kadar, yetimin, dulun, emeklinin hakkını savunmak için bunu götüreceğiz, sonuna kadar mücaadele edeceğiz ve bunları sizin boğazınızda bırakacağız. Bunu biliniz, buna göre adım atınız.

Saygılar sunarım. (CHP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar [!])

BAŞKAN - Sayın Araslı, teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan_

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, konuşmacı, konuşmasının içinde “bu malları sattırıp, sizin boğazınızdan geçirtmeyeceğiz” dedi.

BAŞKAN - Efendim, ben takip ettim onu.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Parlamentonun değerli üyelerini hedef alan bu sözlerinin tavzihini_

BAŞKAN - Evet, ben, kendisinden tavzihini rica edeceğim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Evet, tavzihi gerekir efendim.

BAŞKAN - Efendim, ben takip ettim. Kendisinden_

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Doğru söyledi, biz de söylüyoruz, boğazınızdan geçirtmeyeceğiz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Geçirtmeyeceğiz_

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Doğru söyledi.

BAŞKAN - Sayın Araslı_

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Yetimin, dulun hakkını boğazınızdan geçirtmeyeceğiz.

BAŞKAN - Sayın Araslı, konuşmanızda_

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Zaten boğazlarından geçemeyecek.

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun_

Sayın Araslı, konuşmanızın bir yerinde “bu malları sattırmayacağız” buyurdunuz. Bu, tabiî hakkınızdır; yani, böyle bir savunma tabiî hakkınızdır.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Burası ilk mektep mi! Yani, ne söyleyeceğimizi bilmiyor muyuz!

BAŞKAN - Sayın Ergül, müsaade buyurun_ Ne diyeceğimi bilmiyorsunuz ki...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Ne diyeceğiniz belli; açıkladınız görüşünüzü! Kürsüde bu kadar şeyi söyleyemeyecek mi?!

BAŞKAN - O talep yahut öyle bir savunma, tabiî hakkınızdır, her milletvekilinin hakkıdır...

OYA ARASLI (İçel) - Tabiî efendim, söyleyeceğim.

BAŞKAN - ...ama “sizin boğazınızdan bu malları geçirtmeyeceğiz” sözü, şu anlama gelir: Sanki, bu mallar satılıp, işte, buradaki milletvekillerine...

OYA ARASLI (İçel) - Hayır efendim...

BAŞKAN - Efendim, boğaz...

OYA ARASLI (İçel) - O zaman, tavzih edeyim; müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Onu bir düzeltirseniz; rica edeyim efendim.

OYA ARASLI (İçel) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Efendim, hemen, kısaca... (RP sıralarından gürültüler)

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin neden yanlış anlaşıldığını anlayamadım (RP sıralarından gürültüler) ama, yanlış anlaşılmışsa, bu yanlışı, buradan, bir açıklamayla düzeltmekte yarar var. Eğer, sözlerimin gelişi göz önünde tutulursa, ben, burada, milletvekilleri bu parayı alacak da kendi kişisel ihtiyaçları için harcayacak, biz de buna müsaade etmeyeceğiz gibi bir şey söylemedim; ama, ben, bunu, Hükümetin birtakım ihtiyaçlarını karşılamak için, gelir elde etmek için bu parayı harcamasına müsaade etmeyeceğiz anlamında söyledim.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Kendi boğazınızdan geçmedi...

OYA ARASLI (Devamla) - Eğer, zabıtları incelerseniz, bunun bu şekilde söylendiğini bütün milletvekilleri de anlayacaktır, görecektir.

Teşekkür ederim; saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Hükümetin söz talebi var; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, sizi yakından tanıyoruz; alkışlardan çok, gerçekleri dikkate alırsınız...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Yediklerini kustur Sayın Bakan.

AYHAN FIRAT (Malatya) - SSK'ya aldığınız 2 500 kişinin hesabını verin.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Hükümet adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütün konuşmacıları büyük bir dikkatle dinledim ve huzurlarınızda, bütün parti grup sözcülerine, yaptıkları katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Sayın Hikmet Sami Türk ve Sayın Oya Araslı Hanımefendi de kişisel söz haklarını kullandılar, kendilerine de teşekkür ediyorum.

Ne var ki, Sayın Oya Araslı, bildiğim kadarıyla, hem hukukçudur hem de bir bilim kadınıdır; doğrusu, konuşmalarını bir bilim adamına, bir bilim adamının seviyesine yakıştıramadığımı, talihsiz bir konuşma yaptıklarını ifade etmek istiyorum. (RP sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sen kimsin ki yakıştıramayacaksın!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Konuşma, ne yazık ki, baştan sona polemiklerle dolu olmuştur ve...

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sahte imtihandan bahset!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - ... Sayın Oya Araslı, Yüce Meclisi, bir köy kahvesi konuşmasına, ne yazık ki, dönüştürmüştür; üzüntülerimi ifade etmek istiyorum. (RP sıralarından alkışlar)

Buna karşılık...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Senin üslubun köy kahvesi üslubu...

FATİH ATAY (Aydın) - Bir bakana yakışmıyor bu konuşmalar.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Buna karşılık, Sayın Hikmet Sami Türk, gerçekten, çok faydalı, yol gösterici bir konuşma yapmışlardır.

FATİH ATAY (Aydın) - Ayıp!.. Ayıp!.. Burada yaptığın ayıp!

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, bir bakana yakışıyor mu böyle konuşmak; ama, kendisi yakıştırıyorsa, tamam, mesele yok.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Sen kimsin ki onları eleştiriyorsun!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Ne var ki, Sayın Hikmet Sami Türk de, getirdiğimiz tasarıyla, daha önce gerçekleştirilen bir işlemi bir miktar birbirine karıştırmışlardır.

Değerli arkadaşlarım, daha önce, Sosyal Sigortalar Kurumunun birkısım taşınmazları, yönetime sorulmadan, SSK yok farz edilerek, Emlak Bankasına devredilmiştir. Bu işlemle, bizim getirdiğimiz tasarının içeriğini bağdaştırmak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, biz, SSK'nın taşınmazlarını satmıyoruz. Ya ne yapıyoruz?.. SSK Yönetim Kurulunun gayrimenkul almaya yetkisi var, ne var ki, satmaya yetkisi yok. Bakınız, bunu, hiçbir işletme mantığıyla, kamu yönetimi mantığıyla izah edemezsiniz. Almaya yetkili olan kurum, esasen satmaya da yetkilidir. Ne var ki, 4792 sayılı Kanun bunu tadat etmemiştir. Dolayısıyla, biz, bir hukukî tartışmayı ortadan kaldırmak için bu tasarıyı getirmiş bulunuyoruz.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Satmayacak mısınız?!.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Yoksa, kanunda “Yönetim Kurulu satamaz” diye bir hüküm de yoktur. Almaya yetkilidir, bu, tadat edilmiş, ne var ki, kanunda, satması hususunda bir açıklık öngörülmemiştir. Dolayısıyla, bir hukukî tartışmayı ortadan kaldırmak için bu tasarı getirilmiştir ve bu tasarıyla, SSK'nın gayrimenkulleri mutlaka satılacak gibi bir hükme varmak da mümkün değildir.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Satmayacak mısınız?.. Satmayacağız de...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul)- Milleti kandırmayın... Mertçe söyle...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şunu gayet açıklıkla ifade ediyorum: İşletmenin, kurumun gereği olarak, Yönetim Kurulu, taşınmazlarını satmaya ihtiyaç hissederse, satabilecektir. Bu da, işletmeciliğin gereğidir. Kurumu, bir işletme olarak, bir özel sektör işletmesi olarak düşünürseniz, yaptığımız çok doğrudur; tenkit edilmesi gereken bir işlem değil, aksine alkışlanması gereken bir işlemdir. (CHP sıralarından alkışlar [!])

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Bakan, 64 trilyon geliri bunun için mi koydunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, muhalefet sözcülerinin beyanlarını ben yıllarca yaptım ve SSK'ya dönük eleştirilerini de paylaşıyorum; SSK çökertilmiştir, bunu kabul ediyorum; ama, bu Hükümetin, SSK'nın çökertilmesinde hiç payı yoktur ve özellikle de Sayın Araslı'nın partisinin dört yıllık yönetimi döneminde SSK ve kurum batmıştır, batırılmıştır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Yalan!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 54 üncü Cumhuriyet Hükümeti...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) - Eleştirdiğin dönemin Başbakanı şimdi senin ortağın!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Bakınız, ne yaptıklarımızı vicdanınıza danışarak dinlerseniz, bize de hak vereceğinizi umuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu çökertilen kurumu yeniden ayağa kaldırmaya çalışıyoruz. Burada birkaç kere ifade ettim; bu kurum 26 milyon insana hizmet vermektedir ve sağlık hizmeti vermektedir. Bugün, bu insanlar hastane kapılarında çile çekmektedir. Bütün bu olumsuz şartları ortadan kaldırmak için, sadece, sizin huzurunuza, SSK'nın taşınmazlarının satılmasına dönük, Yönetim Kuruluna yetki veren bir tasarıyla gelmedik. Bakınız, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda reform niteliğinde bir değişiklik tasarısı Yüce Meclise sunulmuştur.

Yine, bakınız, SKK'nın, kamudan ve özel sektörden 270 trilyon Türk Lirası alacağı bulunmaktadır. Dolayısıyla, prim tahsilatının hızlandırılması için bir başka tasarı, dün, Yüce Meclise sunulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, yine, hepinizin burada çok haklı olarak işaret ettikleri gibi, kurumun tam özerkliği yönüyle, 4792 sayılı Yasa üzerindeki çalışmalarımız devam etmektedir. Dolayısıyla, kurum, hangi açılardan batırılmış, çökertilmişse, o aksaklıkları ortadan kaldırarak, kurumu, yeniden, sigortalılara, eş ve çocuklarına, insan onuruna yaraşır bir hizmet veren kurum haline dönüştürmeye çalışıyoruz; yaptığımız budur. Bunun neresine itiraz ediliyor, anlamam mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, aramızda bir fark var, ne yazık ki, -üzülüyorum- siz laf üretiyorsunuz, biz hizmet üretiyoruz, aramızdaki fark budur, sizi çileden çıkaran da budur. (RP sıralarından alkışlar)

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Ne hizmet, ne hizmet!..

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Türkiye'yi dümdüz ettiniz Allah'a şükür.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) -Değerli arkadaşlarım, 1997 yılında kurumun malî durumunun şu şekilde olacağı tahmin edilmektedir: Emekli ödemeleri ile diğer giderler toplamı 882.2 trilyon Türk Lirasına ulaşacaktır. Buna karşılık, prim ve diğer gelirler toplamı 566.9 trilyon Türk Lirası olarak gerçekleşecektir. Bu durumda, kurumun 1997 yılı nakit açığının 321.3 trilyon Türk Lirası olacağı hesaplanmaktadır. Sosyal Sigortalar Kurumunun, yılların birikimi olarak gelen ve geometrik bir şekilde gelişen açıklarına karşı ciddî tedbirlerin alınması gerektiği inancı içindeyiz. Şu anda görüşülmekte olan 4792 sayılı Kanunla ilgili tasarı, bu genel anlayış çerçevesinde sürdürülen çalışmalardan sadece bir tanesidir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, kurum, prim kaynaklarından oluşan fonların birkısmını 4792 sayılı Kuruluş Kanununun 20 nci maddesi gereği gayrimenkullere yatırmak suretiyle değerlendirmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumunun, halen 79 hizmet, 116 hastane, 67 dispanser, 6 sağlık istasyonu, 31 işhanı, 1 huzurevi, 6 arşiv, 3 kreş, 2 sağlık lisesi, 5 sosyal tesis binası ile konut olarak kullanılan 1 406 dairenin yer aldığı 53 binası bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, kurumun, ayrıca, üzerinde devam eden inşaatların yer aldığı 700 bin metrekare arsası ile 1 873 973 metrekare boş arsası bulunmaktadır.

Görüldüğü üzere, Sosyal Sigortalar Kurumunun gayrimenkullerinin birkısmı sigorta, birkısmı sağlık hizmetleri için kullanılırken, diğer birkısmı rant tesisi olarak değerlendirilmekte, arsalarından büyük bir bölümü ise boş bulunmaktadır.

Genel Kurula bilgi olarak sunmak istediğim diğer bir husus da, son altı yılda, belediyelerden, prim borcu karşılığı olarak 299 603 metrekare arsa, 352 adet işyeri, lojman ve diğer çeşitli amaçlı bina alınmış olduğudur.

Sayın Uluğbay'ın haklı olduğu yön vardır, ben de kendisinin fikirlerini kısmen paylaşıyorum; ama, ne var ki, bunlar geçmişin getirileridir. Bütün bu olup bitenlerden beni ve 54 üncü Cumhuriyet Hükümetini sorumlu tutmak mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bütün bu mal varlığına karşılık, Sosyal Sigortalar Kurumu, bugün, hepinizin bildiği gibi, büyük bir malî sıkıntı içindedir. Kurumun elde ettiği kira geliri miktarı 1995 yılı için sadece 406 milyar Türk Lirasıdır. 321,3 trilyon Türk Lirası açığı olan bir kuruma bu düzeydeki bir gelir kaynağının hiçbir malî katkısının olmadığı ortadadır.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Peki, kiraları niçin yükseltmiyorsunuz?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Sayın Balcılar, zannediyorum, burada, “bütün bu satışları, bütçe açıklarını kapatmak için öngörüyorsunuz” dediniz.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey doğru değildir, böyle bir iddia doğru değildir. SSK'nın, genel bütçe açıklarını kapatma gibi bir sorumluluğu yoktur; ama, ne var ki, kendi bütçe açıklarını kapatma gibi bir sorumluluğu olmamalı mıdır Sayın Balcılar?! Onu yapıyoruz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hak-İş Başkanıyken de mi böyle düşünüyordunuz?!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Aynen böyle düşünüyordum... Aynen böyle düşünüyordum... Takipte zorlanmışsınız...

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, 4792 sayılı Kuruluş Kanununa göre en üst karar organı olan Kurum Yönetim Kurulunun, bu gayrimenkullerin satışı hususunda yetkisinin bulunmaması da ayrı bir idarî eksiklik olarak görülmektedir; kanun tasarısında bu kanunî eksikliğin giderilmesi amaçlanmıştır.

Ayrıca, kanun tasarısında yer alan bir geçici maddeyle, mevcut gayrimenkullerden nitelik itibariyle satışa uygun olduğuna karar verilenlerin satışına ait usul ve esaslar düzenlenmiştir. Bu gayrimenkullerin satın alınmasındaki amaç, şüphesiz, sigorta primlerinin değerlendirilmesidir. Bu nedenle, satılacak gayrimenkullerin belirlenmesi, satışına ait usul ve esasların tespiti, rayiç bedellerinin bulunmasına ait işlemler ve nihayet, satışına ait kararların, işçi, işveren ve emekli kesimlerinin temsil edildiği Yönetim Kurulunca alınması, kurumun aslî sahiplerinin bu konuda sorumluluk almaları anlamını taşıyacaktır.

Şimdi, burada, yine, SHP sözcüsü arkadaşlarım... (CHP sıralarından “SHP değil, CHP” sesleri) Neyse, eskiden SHP idiniz; çok önemli değil. CHP sözcüsü arkadaşlarım, kurumun, -paylaştığım- özerkliğini haklı olarak vurguladılar. Sayın Araslı da, bu konuda, belki amacı aşan beyanlarda bulundular.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, birkaç kez sizleri buradan ikaz ettim; siz, haksız saldırılarınıza devam ederseniz, mahcup olursunuz. Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi, geçmişte, SSK Yönetim Kuruluna işçi temsilcisi olarak seçimle gelen arkadaşınızı, yargı kararı olmaksızın görevden uzaklaştırdı.

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - İyi yapmış!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - İyi mi yaptı?..

AYHAN FIRAT (Malatya) - Yalandır!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Yalan mı?..

AYHAN FIRAT (Malatya) - Yalandır.

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Kim o, söyler misin!..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Bakınız, burada sendikacı arkadaşlarım var; yalan mıdır, doğru mudur; onlar biliyor.

BAŞKAN - Sayın Bakan, diyaloğu bırakın efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Yine, bakınız, biz, bu taşınmazların satılmasına ilişkin, değerlendirilmesine ilişkin bir yetkiyi siyasî iradeye değil, kurumu yöneten Yönetim Kuruluna veriyoruz. Halbuki, siz, daha önce, Emlak Bankasına siyasî irade olarak, hem de çok ucuza kapattınız bu kurumun taşınmazlarını; dolayısıyla, Sayın Oya Araslı'nın kulakları çınlasın...

AYHAN FIRAT (Malatya) - Devlet o, devlet...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Yetimin, sabinin, fakirin, fukarının bu mallarını bizim Hükümetimiz değil, sizin ortaklığınızda ve sizin bakanınız, ne yazık ki, bir kısım bankalara peşkeş çekmiştir. (RP sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Devlet o, devlet...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; değerli katkılarınızla kabul edileceğine inandığım bu kanun tasarısıyla, Sosyal Sigortalar Kurumunun atıl vaziyette duran bir kaynağının değerlendirilmesi ve sosyal sigorta haklarının iyileştirilmesi bakımından önemli bir imkân sağlanmış olacaktır. Bu çerçevede, 1997 yılında, Sosyal Sigortalar Kurumunun 50 trilyon Türk Lirası ekgelir elde etmesi beklenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şimdiden, Muhterem Heyetinizin, bu tasarının müspet desteklerinizle yasalaşmasını sağlayacağına inanıyor; bu inanç ve duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

VIII. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OYA ARASLI (İçel) - Sataşma olması nedeniyle söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, hangi sözlerle sataşma?..

OYA ARASLI (İçel) - Efendim, burayı köy kahvesine benzettiğimi, burayı köy kahvesine benzeten bir üslupla konuştuğumu, yaptığım konuşmanın bilim adamlığına yaraşmadığını söylediler; ben, bir bilim adamı değilim, bir bilim kadınıyım.

BAŞKAN - Sayın Araslı, yalnız, yeni bir sataşmaya fırsat vermemenizi rica ederek, size 2 dakika süreyle söz veriyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (İçel) - Gayet tabiî efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok üzüntüyle dinlediğim konuşmasında, Sayın Bakan, yaptığım konuşmada, burayı bir köy kahvesine benzettiğimi, köy kahvesi üslubuyla konuştuğumu söyledi. (RP sıralarından “Doğru” sesleri)

Değerli arkadaşlar, ben, köy kahvelerini hiçbir zaman küçümsemedim ve size şunu belirteyim ki, köy kahvelerinde, Sayın Bakanın hiç değinmediği konulara çok ciddiyetle değinilir. Köy kahvelerinde, Sayın Bakanın, daha önce -benim terbiyem devamını söylemeye müsait değil; ama- ipin ucu şunların elinde dediği sözlere benzer sözler sarf edilmez.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Polemik yapıyorsunuz.

OYA ARASLI (Devamla) - Onun için, köy kahvelerini küçümsemesinler. Köy kahvelerinde, şu anda, insanlarımız, televizyon ve radyo başında, haklarımız, yakınlarımızın, çocuklarımızın hakları ne oluyor diye, kendisinin, şu tasarıda göstermediği büyük bir endişe içerisinde, buradan ne sonuç çıkacağını bekliyorlar. Lütfen, bir daha, bir konuşmacıyı ve bir konuşmayı küçümserken, köy kahvesine benzetme gibi bir gaflet içerisine düşmesinler.

Yaptığım konuşmanın, bilim adamlığına yaraşmadığını söylediler. Kendisine tekrar hatırlatayım, ben bir bilim kadınıyım. (CHP sıralarından alkışlar) Kadınların da bilimde bir yerlere gelebileceği fikrini, kafalarının arkalarına bir yere yerleştirsinler. Bir daha, insanları nitelerken, bu tür karıştırmalar yapmasınlar. Ben, burada, hem bir bilim adamı mesuliyetiyle hem de bir milletvekili mesuliyetiyle konuştuğumun bilinci içerisindeyim. Bilim adamı olmam, birtakım hatalara dikkati çekmeme engel değil, toplumun birtakım kesimlerinin ıstıraplarını burada dile getirmeme engel değil.

Sayın Bakan, SHP ile CHP'yi ısrarla birbirine karıştırdılar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, toparlar mısınız efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - Hiç değilse, Yüce Meclisin çatısı altında, hangi siyasî parti gruplarının yer aldığını ifade konusunda biraz özen göstersinler.

Cumhuriyet Halk Partisini, Sosyal Sigortalar Kurumunu çökertmekle suçladılar. (RP sıralarından “Doğru, doğru” sesleri) Ben, hemen kendisine şunu ifade edeyim; bu memlekette sosyal güvenlik sistemini güçlendiren parti, Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar) Bir parça hafızalarını tazelesinler, bir parça tarih bilgisi edinsinler.

Saygılar sunarım efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Araslı, teşekkür ediyorum.

ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan, o kürsüden, Cumhuriyet Halk Partili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanları için “bana sataşmasınlar, aksi takdirde pişman ederim” dedi. Kendisi yetkili koltukta, eğer bir şey biliyor da söylemiyorsa, görevini kötüye kullanıyor demektir; bu da bir suçtur.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) - Yetkilidir; bir Cumhuriyet Halk Partilinin herhangi bir şeyi varsa, çıksın, burada söylesin.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri...

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Sayın Bakan, o dönemki CHP'li bakanlarla ilgili dosya bekliyoruz; yani, soruşturma önergesi bekliyoruz. CHP'li bakanlara yönelik dosya varsa, getirin, getirmezseniz sizi müfteri ilan edeceğiz!

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Getirin, anında araştıralım.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Türk, buyurun efendim, talebinizi alayım.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Bakan cevap verirken, bundan önceki kanunla şimdiki tasarıyı birbirine karıştırdığımı ifade ettiler. Oysaki, ben, konuşmamda, 3917 sayılı Kanunda öngörülen satış yöntemini açıklamış ve o yöntemden beklenen sonucun alınmaması nedeniyle şimdiki kanun tasarısının getirildiğini ifade etmiştim. Şimdiki kanun tasarısında yeni bir satış yöntemi öngörülmektedir; tutanaklara geçmesi bakımından arz ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Türk, teşekkür ediyorum efendim; beyanınız zabıtlara geçti, maksat hasıl oldu. Zaten, zatı âlinizden sitayişle söz ettiler, istifade ettiklerini ifade buyurdular Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarı üzerindeki gruplar ve şahıslar adına yapılan görüşmeler tamamlanmıştır; ancak “son söz milletvekilinindir” kuralına göre, söz talepleri vardır.

Sayın Araslı'nın söz talebi vardır; ancak, Sayın Araslı, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, bir milletvekili bir defa konuşma imkânına sahiptir; bu sebeple, zatıâlinize söz verme imkânım yoktur.

İkinci sırada Sayın Sıtkı Cengil (RP sıralarından “Vazgeçti” sesleri) üçüncü sırada Sayın Ayhan Fırat var. Eğer Sayın Cengil konuşmaz ise, Sayın Fırat'a söz vereceğim.

Sayın Cengil, konuşacak mısınız efendim?

SITKI CENGİL (Adana) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Cengil, size söz vereceğim; ama, size söz vermeden önce, birleşime 15 dakika ara vereceğim efendim; kusura bakmayın.

Saat 21.45'te yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.30




DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.45

BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonları raporları (1/528) (S. Sayısı : 163) (Devam)

BAŞKAN - Müzakereye konu tasarıyla ilgili Sayın Hükümet ve Sayın Komisyon temsilcisini arıyorum.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Son söz milletvekilinindir kuralına göre, Sayın Cengil'in söz talebi var.

Sayın Cengil, buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

SITKI CENGİL (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan çok değerli arkadaşlarımız, konu hakkındaki düşüncelerini, görüşlerini ortaya koydular. Özellikle, muhalefet partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımız “daha köklü tedbirler alınamaz mı; niye böyle bir tedbire başvuruldu” ve ikinci husus olarak da “satış yetkisi verilirse, kurumun malları peşkeş çekilecek” şeklinde birtakım izahat ve açıklamalarda bulundular.

Değerli arkadaşlarım, ben, birkaç defa yine bu kürsüden ifade ettim. Muhalefete mensup arkadaşlarımızın konuşurken her zaman söyledikleri şey “acelesi neydi; daha köklü tedbir yok muydu” şeklindedir. Elbette ki, daha köklü tedbirler de alınacak; ama, bugün bu tedbirlerin alınması da mutlak şart haline gelmiştir. Sayın Bakan da ifade ettiler; Sayın Bakanlık da bu konuda köklü tedbirler hazırlıyor. İnşallah, o köklü tedbirler geldiği zaman da, değerli arkadaşlarımızın katkılarını bekliyoruz.

Ben burada şöyle düşünüyorum: Sigorta hastaneleri köşelerinde doktor bekleyen, ilaç bekleyen o biçarelere, halk adına “siz, SSK'nın bu malları böyle dursun, böyle atıl vaziyette beklesin mi istiyorsunuz; yoksa, bir an önce bunları değerlendirelim, sizlerin bu yaralarınıza, sizlerin bu dertlerinize derman mı edelim” diye bir soru sorsanız, acaba size hangi cevabı verirler? O sigorta hastanelerinin köşelerinde bekleyen, o kuyruklarda bekleyen vatandaşlarımız... Bu soruyu kendimize sormamız lazım.

Başka bir husus: Değerli arkadaşlarımız şunu söylediler: “Peşkeş çekilecek.” Ben şurada şunu ifade etmek istiyorum: Bu Hükümet için, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti için, zannediyorum hiç kimsenin bu sözü söyleme hakkı yoktur. Neden yoktur; son zamanlarda yapılan özelleştirme uygulamalarını hep beraber görüyoruz; naklen yayınla yapılıyor, herkese açık şekilde yapılıyor. Durum bu olunca, bu konuda hiç kimsenin endişesinin olmaması gerekir.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Kapalı yapılanlar ne olacak peki?

SITKI CENGİL (Devamla) - Diğer bir husus şu: Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan çok değerli arkadaşımız, müteaddit defa, buraya çıktığında, Sayın Bakanın “ipin ucu bilmem kimin elinde” dediğini söyledi; defaatle bunu ifade ettiler.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan bu sözü eminim ki şunun için söyledi: Sistemin içerisinde bulunmuş olduğu kopukluk, çürümüşlük, Sayın Bakanı da çileden çıkarmıştır. O insanlarımızın hastane köşelerinde çekmiş olduğu ıstırapların, çekmiş olduğu çilelerin bir neticesidir bu ifade. Bu, hiç kimseye yönelik bir ifade değildir; hiçbir kuruma, hiçbir şahsa yönelik bir ifade değildir.

Yine, başka bir ifade: CHP adına konuşan arkadaşımız, Sayın Bakanın “köy kahvesi...” ifadesini kullandığını söyledi. Sayın Bakan, köy kahvesini küçümser mahiyette söylemedi; ama, sizler de bilirsiniz ki, bu kış mevsiminde, köy kahvelerinde, özellikle zaman geçirmek için belli herhangi bir konu olmaz; zaman geçirmek için, zaman geçirmeye matuf sohbetler yapılır, konuşmalar yapılır. Zannediyorum, arkadaşımızın yapmış olduğu konuşmalarla illiyet bağından dolayı, Sayın Bakan böyle bir şey söyledi; yoksa, ne köy kahvesini ne köylüyü ne de orada oturan değerli vatandaşlarımızı küçümser mahiyette kullanmamıştır bu ifadeyi. (RP sıralarından alkışlar)

Bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Cengil, size sadece teşekkür değil, çok teşekkür ediyorum.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan... (RP sıralarından gürültüler)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sabırlı olun!.. Ramazan günü biraz sabırlı olun... Sabretmeyi öğrenin bir kere!

BAŞKAN - Buyurun.

OYA ARASLI (İçel) - Söylediklerim yanlış bir bağlam içerisinde burada yansıtıldığı için ve ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına değil, şahsım adına konuşma yaptığım için birtakım hususları açıklamak üzere söz almak istiyorum; sözlerim yanlış yansıtılmıştır.

BAŞKAN - Hangi hususta efendim?

OYA ARASLI (İçel) - Efendim, ben bu kürsüde, CHP Grubu adına değil, şahsım adına söz aldım. Arkadaşımız, burada “CHP Grubu adına konuşan arkadaşımız” dedi ve benim söylemiş olduğum sözlerden bahsetti. İpin ucuyla ilgili burada ben konuştum “CHP Grubu adına söz alan” diye, burada bir başka şekilde yansıtıldı. Durumu tavzih etmek üzere, bana, İçtüzüğe göre söz vermenizi istiyorum; önemlidir efendim.

BAŞKAN - Aman Sayın Araslı, ifade buyurdunuz, zabıtlara geçti efendim. Rica ediyorum...

OYA ARASLI (İçel) - Önemlidir efendim. Lütfen, İçtüzüğün bana sağlamış olduğu imkânı kullanın.

BAŞKAN - Sayın Araslı, rica ediyorum efendim.

OYA ARASLI (İçel) - O zaman, oylama rica ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, sizinle ilgili değil.

OYA ARASLI (İçel) - Talebimde ısrarlıyım.

BAŞKAN - Efendim, hiç gerek olmadığı halde Sayın Bakanın ne maksatla söylediğini ifade etti.

OYA ARASLI (İçel) - Talebimde ısrarlıyım efendim; sözlerim çarpıtılarak verilmiştir. Eğer bana söz vermiyorsanız, oya sunmanızı istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Araslı, size bu noktada...

OYA ARASLI (İçel) - İçtüzük, ısrar ettiğim takdirde oya sunmanızı emreder. Oya sunmanızı istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, şimdiye kadar böyle bir şeyi kullanmadım, kullanmak da istemiyorum.

OYA ARASLI (İçel) - Efendim, ben talep ediyorum; o, sizin takdirinize bağlı bir şey değildir.

BAŞKAN - Direniyor musunuz efendim?

OYA ARASLI (İçel) - Evet, oylayın.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Araslı söz istemekte direniyor. Başkanlık, söz verme kanaatinde değildir.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Hangi konuda söz istediğini de açıklayın.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, hangi konuda söz istediğimi de söyleyin.

BAŞKAN - Efendim, bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Nedenini açıklar mısınız...

OYA ARASLI (İçel) - Nedenini açıklayınız efendim.

BAŞKAN - Açıkladım efendim.

Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Araslı.

Efendim, bunu ilk defa kullanıyorum ve üzülerek ifade ediyorum, hiç kullanmadım.

OYA ARASLI (İçel) - İlk defa kullanmadınız efendim.

BAŞKAN - Keşke de, bu yöntemi kullanmasaydım.

OYA ARASLI (İçel) - İlk defa kullanmadınız, Sayın Genel Başkanımız için de kullandınız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunacağım; ancak, bir yoklama talebi vardır; okutuyorum. (RP sıralarından “Kaçmayın, kaçmayın” sesleri)

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, burada çoğunluk var.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 163 sıra sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler sırasında Genel Kurul Salonunda yeterli çoğunluk bulunmamaktadır.

Bu nedenle, tasarının maddelerine geçilmesiyle ilgili oylamadan önce yoklama yapılmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 57 nci maddesi uyarınca arz ve talep ederiz.

BAŞKAN - Şimdi, önergede imzası bulunanların burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım.

Zekeriya Temizel?.. Burada.

Metin Bostancıoğlu?.. Burada.

Hikmet Uluğbay?.. Burada.

Emin Karaa?.. Burada.

Hasan Gemici?.. Burada.

Çetin Bilgir?.. Burada.

Mehmet Büyükyılmaz?.. Burada.

Abdulbaki Gökçel?.. Burada.

Fevzi Aytekin?.. Burada.

Ziya Aktaş?.. Burada.

Hasan Gülay?.. Burada.

Mahmut Erdir?.. Burada.

Turan Bilge?.. Burada.

Ali Günay?.. Burada.

Mustafa Güven Karahan?.. Burada.

Hilmi Develi?.. Burada.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu?.. Burada.

Mustafa Karslıoğlu?.. Burada.

Müjdat Koç?.. Burada.

Ahmet Tan?.. Burada.

Bekir Yurdagül?.. Burada.

Yeterli sayıda milletvekili vardır ve salondadır.

Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; salonda hazır bulunan sayın milletvekillerinin yüksek sesle işaret buyurmalarını rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rakam açıklama usulden olmadığı için açıklamıyorum; toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonları raporları (1/528) (S. Sayısı : 163) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı

MADDE 1. - 9.7.1945 tarih ve 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 11 inci maddesinin (F) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“F) Kurum adına gayrimenkul alınması, satılması ve idare edilmesi hakkında kararlar vermek,”

BAŞKAN - Madde üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Mustafa Güven Karahan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ayhan Fırat, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Balcılar söz istemişlerdir.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Karahan; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birey açısından bir hak olan sosyal güvenlik, devlet yönünden bir kamu görevidir.

Sosyal güvenlik, çalışan ile birlikte, devlet veya işverenlerin katkılarıyla oluşan bir hizmetler bütünüdür. Ülkemizdeki en büyük sosyal güvenlik kuruluşu olan SSK, 1990'lı yıllardan sonra malî çöküntü içerisine sokulmuştur. Bunun nedeni, siyasî otoriteyi eline geçiren siyasî partilerdir.

BAŞKAN - Sayın Karahan, size yardımcı olmak açısından sürenizi durdurdum; bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, bir grup sözcümüz, kürsüde, görüşlerini ifade ediyor. Sayın Bakanın bunu dikkatle takip edebilmesi için, sükûnetin sağlanmış olması lazım. Arkasından da oylama yapılacaktır. Lütfen sükûnetle dinleyelim...

Buyurun efendim.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Devamla) - Bu malî çöküntü yıllar geçtikçe daha da artmaktadır. SSK'nın sorunları ve çözüm yolları hepimizce bilinmektedir. Senaryosu liberal ekonomiye geçiş döneminde hazırlanmış olan SSK'nın malî kriz içine girmesi ve sokulması son beş yıldır gittikçe büyük boyutlara doğru son sürat yol almaktadır. Özerk bir sosyal güvenlik kurumu olduğu yasalarla belirlenmiş olan SSK, siyasîlerin elinde bugünlere getirilmiştir.

SSK'nın sorunlarını kısaca özetlersek: Emeklilik yaşıyla sürekli oynanması; kayıtdışı ekonominin kayıt içine alınamaması; primlerin zamanında toplanamaması; sık sık yapılan prim cezası afları; kurum gelirlerinin düşük faizli ve uzun vadeli menkul devlet değerlerine yatırılması; sürekli borçlanma kanunları çıkarılması; SSK sistemine dahil edilmeyen kaçak istihdam; SSK bünyesindeki yönetim ve organizasyon bozuklukları; 1977 yılından beri sosyal yardım zamlarının prim karşılığı olmaksızın devlet yerine SSK'ya ödettirilmesi; iflas eden bankaların yardım sandıkları yükümlülüklerinin SSK'nın üzerine yıkılması; SSK'nın kadro şişkinliği; süper emeklilik; sosyal güvenlik kurumlarına devlet yardımının yapılmaması gibi nedenlerle karşı karşıya olduğumuzu görürüz.

Refahyol Koalisyon Hükümeti, biraz önce saydığımız nedenleri ortadan kaldıracak uygulamalarla karşımıza gelmesi gerekirken, SSK çalışanlarının ve bir yerde işverenlerin olan SSK gayrimenkullerini satmak gibi kolaycı bir yola başvurmaktadır. Özerk olduğu yasalarla belirlenmiş olan SSK'nın mallarını haraç mezat satma hakkını Sayın Çalışma Bakanına ve Hükümete, işçi ve işverenler mi vermiştir? Acaba, Sayın Bakan, SSK'nın gerçek sahiplerinden bu konuda izin almışlar mıdır; bu konuda işçi ve işveren temsilcileriyle görüşme ve mutabakat sağlanmış mıdır?

Değerli arkadaşlarım, “iyi evlat katar yer, kötü evlat satar yer” atasözümüzde olduğu gibi mal mülk satarak sorunlar çözümlenemez. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) SSK'nın Koalisyon Hükümetince satılması düşünülen gayrimenkullerinin değeri, yaklaşık olarak 60 trilyondur. Şu anda SSK'nın aylık ödemesi gereken emekli maaşları, 48 trilyon Türk Lirası tutmaktadır. Bu malların tamamını satsanız -satamazsınız ya- elde edeceğiniz para, Kurumun ancak bir aylık gereksinmesini karşılar; sonra ne yapacaksınız; 300 trilyonluk geride kalan yıllık açığı nasıl kapatacaksınız?.. Siz, bu parayla SSK'nın acaba hangi sorununu çözeceksiniz?.. Bunu açıklarsanız, memnun oluruz.

Sendikacı Sayın Bakan lütfen hayal âleminden çıksın da, gerçekleri görüversin artık. Sayın Bakan gerçek çözüm önerileriyle gelsin. Elbirliğiyle, ülkemizin bu önemli sorununu birlikte çözelim; başarı yine onlara ait olsun.

Değerli arkadaşlarım, siyasî otorite, atıl durduğunu ileri sürdüğü SSK kaynaklarından gayrimenkullerin satışını öne alarak karşımızdadır. Özelleştirme türküsünü ağızlarında sakız edenler, önce, SSK'nın gerçekten özerkleştirilmesini sağlayacak düzenlemelerle karşımıza gelsinler. SSK özerkleştirildikten sonra, Kurum isterse bu gayrimenkullerin satışına karar verebilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Refahyol Hükümeti, teşhisi konmuş bir hastalığı olan SSK'nın hastalığını tedavi edecek ilaçlarla karşımıza geleceğine, semptomların tedavisiyle uğraşmayı yeğlemektedir. Bu, SSK'nın iflasına yardım etmekten başka bir sonuç getirmez. Siz Hükümet olarak, önce, SSK'nın üzerindeki en büyük yük olan sosyal yardımları kaldıracak düzenlemeleri lütfen getirin. Günü kurtarmaktan vazgeçin; bu yanlıştır; rejimimizin sistemlerinden birinin yok edilmesine Hükümet olarak yardım etmektir; ancak, devlet güvencesi altında kalan bu kurumumuzu sonunda yine kurtaracak olan devlet olacaktır. Kısır döngü içinde, SSK'nın gayrimenkullerini satarak çözüm bulacağınız düşüncesinden vazgeçin. Tekrar istirham ediyoruz, SSK'nın sorunlarını tamamen çözecek, SSK'nın hastalıklarını tedavi edecek önerilerle gelin. Demokratik Sol Parti olarak bu konuda çözüm önerilerimizle birlikte, SSK'yı gelecekte hepimize örnek alınacak bir kurum haline getirelim. Gelin, uzlaşmacı demokrasi örneği vererek, bu önemli yurt sorununu elbirliğiyle çözüme kavuşturalım.

Değerli arkadaşlarım, SSK'nın içine düşürüldüğü durum, toplumun tüm kesimlerinde gelecek kaygıları uyandırmaktadır. Demokratik Sol Parti, sosyal güvenlik kurumlarının içine düşürüldüğü bu durumdan kurtarılması için öngördüğü önlemleri seçim bildirgesinde açıklamıştır. Demokratik Sol Parti, sosyal güvenlik kurumlarının idarî ve malî özerkliklerinin sağlanarak, birikecek fonlarını, endekslenmiş emekliliğe dönüştürmeye olanak sağlayacak düzenlemeler yapılmasını savunmaktadır. Demokratik Sol Parti, sosyal güvenlik sistemini sosyal ve malî açıdan sağlamlaştıracak malî ve yapısal reformların gerekliliğine inanmaktadır. Ulusal sosyal korunma sisteminin başlıca harcamalarını gerçekleştiren üç emeklilik sisteminin malî tutarsızlıklarından kurtarılarak norm ve standart birliğine kavuşturulmasını, kurumlar tarafından sunulacak hizmetlerde farklılık ve adaletsizliklerin giderilmesini amaçlamaktadır.

Demokratik Sol Parti, seçim bildirgesinde, ekonomik ve sosyal sorunların çözümlenmesinde toplumsal uzlaşmayı gerekli gördüğünü her zaman belirtmiştir.

Sosyal güvenlik kurumlarının sorunlarının çözümü için getirilecek öneriler, ilk planda çalışanları, yani, bu kurumların gerçek sahiplerini, daha sonra da, devlet ile işverenler gibi, sorumluluk paylaşımında yer alanları ilgilendirmektedir. Bu nedenle, Sosyal Sigortalar Kurumunun sorunlarının çözümü için, tam bir toplumsal uzlaşma gerekmektedir.

Bizler, bu çerçevede bir düzenleme beklerken, önümüze, hem de ivedi olarak görüşülmek üzere, bu tasarı getirilmiştir. SSK'nın malları daha önce satılamıyor muydu; elbette satılabiliyordu; getirilen tasarıyla, bu usul kolaylaştırılıyor; yani, davul, Yönetim Kurulunun boynuna asılıyor.

Yapılan nedir; Yönetim Kuruluna, daha önce yaratılan fonları değerlendirme yetkisi verilmiştir. Şimdi, bu tasarıyla yapılan şudur: Fon değerlendirmek için alınan gayrimenkulleri satma yetkisi de, bu tasarıyla, Yönetim Kuruluna veriliyor. İşte “reform_ reform_” diye satmak istedikleri tasarı bu. (DSP sıralarından alkışlar)

Tasarı, sosyal güvenlik sisteminde hiçbir değişiklik içermemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karahan, 1 dakika veriyorum efendim; lütfen, son cümlenizi ifade buyurun.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bu tasarının Genel Kurulda kabul edilmemesi gerektiğini belirtir, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Karahan, teşekkür ediyorum efendim.

Konuşma sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ayhan Fırat'ta.

Sayın Fırat, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, söz almayacaktım; ancak, Sayın Bakanın, bu kürsüye çıkıp, tahrik edici mahiyette konuşması üzerine, söz alma mecburiyetinde kaldım.

Sayın Bakan, bir ay önce bu Meclisten nasıl zorlukla kurtulduğunu unutmuşa benziyor.(CHP sıralarından alkışlar) Halen, Sayın Bakan hakkında, bir hukuk kurumunun resmî evrakını tahrip etmesinden dolayı suç duyurusu vardır. Hangi bakan hakkında böyle bir suç duyurusu var?! (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan “kahve ağzıyla konuşuluyor” diyor. Kahvelerde öyle güzel şeyler konuşuluyor ki bazen... Bakın, bugün, Anadolu'yu gezin; kahvelerde SSK imtihanı konuşuluyor; SSK imtihanı nasıl yapıldı, onu konuşuyorlar; kaç tane Refah Partili ilçe başkanı işe girdi, onu konuşuyorlar.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) - Biz hiç duymadık...

AYHAN FIRAT (Devamla) - Elazığ'da, eski bir hükümlünün, nasıl, on gün önce müracaat ettirilip, İş ve İşçi Bulma Kurumuna Refah Partisinden adamların alındığı konuşuluyor. Bunları dinleyin de, kendinize bir pay çıkarın; tarafsız olmayı öğrenin. (RP sıralarından gürültüler)

Sayın Bakan “biz bu kararı alıyoruz; bu Kanunun bir maddesini değiştireceğiz; ancak, bu, SSK'nın mallarını satıyoruz anlamına gelmez” diyor. Sayın Bakan, galiba, kendi Genel Başkanını burada kulağı kapalı dinlemiş; Sayın Genel Başkanları, birbuçuk ay önce, bu kürsüden, SSK'nın mallarını satacaklarını söylediler .

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kendisi de söyledi canım...

AYHAN FIRAT (Devamla) - Sayın Bakanın bundan haberi yok mu?!.

Şimdi, Sayın Bakan, SSK'nın mallarının satışı için, Yönetim Kurulunu ayarlamaya çalışıyor. Yönetim Kurulu içerisinde diken gibi olacaklar varsa... Üç defadır, eski bir sendikacının kararnamesini köşke gönderiyor; değiştirip, orayı dikensiz bir gül bahçesine çevirmeye çalışıyor.

OSMAN HAZER (Afyon) - Orası çiftlik değil...

AYHAN FIRAT (Devamla) - Neden bu yasayla hazırlıyor; yarın, oradaki malları, buraya atadıkları Yönetim Kurulu üyelerine rahatça, diledikleri gibi sattırabilmek için. İşte, CHP olarak, sosyal demokratlar olarak, bunun için karşıyız. (CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Dedikodu yapma!

AYHAN FIRAT (Devamla) - Şimdi, bir de, PTT'nin satışı var. İşte, satışlar meydanda; size misal verdim. Burada bütçe kanunu konuşulurken söyledim; PTT'nin, bugün 15 milyon telefonu var. Her posta, 3 milyon dolardır, 45 milyar eder; 5 milyar da mal varlığını koyun, 50 milyar. Siz, PTT'yi 15 milyar dolar karşılığında satmaya kalkıyorsunuz ve 4 milyar doları ilk gelir olarak düşünüyorsunuz. PTT, yılda 4,5 milyar dolarlık girdi yapıyor, para kazanıyor; bunun 2,5 milyar doları kârdır. Siz kime anlatmak istiyorsunuz; 50 milyarlık bir müesseseyi 15 milyar dolara satmaya kalkıyorsunuz. Burada, SSK'nın mallarını da aynı şekilde peşkeş çekeceksiniz dememizin nedeni odur; çünkü, 2 nci maddede diyorsunuz ki: “Satışların peşin veya taksitle yapılması hususu Yönetim Kurulunca karara bağlanır.” Böyle şey olur mu?!

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Televizyonlarda 65 milyonun huzurunda satılışı mı?!. Bu nasıl peşkeş?!.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Sayın Bakan diyor ki: “Siz konuşuyorsunuz; biz iş yapıyoruz.”

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Bakan “at binenin, kılıç kuşananın” diyor.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Ben, bu Meclise geldiğimde, 1475 sayılı Kanunla ilgili bir teklif verdim; eski hükümlü ve sakatlarla ilgili, onların iş imkânlarını artırıcı bir teklif; daha bekliyor, tozlanıyor raflarda. Sayın Bakan iş yapacaksa, Türkiye'de eski hükümlü ve sakatların iş bulmasını kolaylaştıran, verdiğim o teklifi getirsin de, bu Mecliste bir an önce görüşelim.

OSMAN HAZER (Afyon) - Senin aklına ihtiyacımız yok.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Bakın -bir ay önce, ben aynı şeyi bu kürsüden söyledim- Sayın Bakan “şeffaf imtihan yapacağız” dedi, yapmadı; yani, itimadımız kalmadı. Neden; çünkü, Müsteşarı bile “imtihanın şeffaf olduğunu söyleyemem” dedi.

İkincisi, Sayın Bakan dedi ki: “Benden önceki hükümet nasıl yaptıysa imtihanı, ben de öyle yaptım.” 1993 yılında yapılan imtihanı illerde yaptılar, kâğıtlar kapalı olarak Ankara'ya geldi, bilgisayar okudu. Üniversitelerden birer eleman çağırdılar, Ankara 20 nci Noterinin huzurunda kâğıtlar açıldı, kimin ne not aldığı belirlendi. Sizin yaptığınız imtihan böyle mi yapıldı?.. İkinci yalan budur.

Üçüncüsü, ANAP'lı bir arkadaşım, fındık paralarının ödenmemesinden dolayı burada bir konuşma yaptı. Sayın Sanayi Bakanımız yoktu. Sayın Bakan kürsüye fırladı “biz, aldığımız fındığın parasını on gün, azamî onbeş gün içinde ödedik” dedi.

ALİ KEMAL BAŞARAN (Trabzon) - Yalan!..

AYHAN FIRAT (Devamla) - Şimdi, iddia ediyorum, daha 6 trilyon borcunuz var, daha eylül sonunu bile kapatamadınız. Sayın Sanayi Bakanı şimdi kürsüye çıksın, Ayhan Fırat'ın söyledikleri yalandır desin, özür dileyeceğim, bir daha da karşınıza çıkmayacağım. Aksi halde, Sayın Bakan, o koltuğu boşaltsın, bu kürsüde yalan söylemesin. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, Sayın Bakan itham ettiği zaman, bizim eski bakan arkadaşlarımızdan biri bu kürsüden “eğer, bizim hakkımızda ne varsa bu kürsüye getirmezseniz, namertsiniz” dedi. Niye bugüne kadar getirmediler?.. Yedi ay geçti, bekliyoruz, getirsinler.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, kanun tasarısıyla ilgili konuşmuyor.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Kanun, bu da kanun!..

BAŞKAN - Sayın Fırat, lütfen konuya gelir misiniz... İçtüzük gayet açık... Rica ediyorum... Gecenin bu saatinde...

AYHAN FIRAT (Devamla) - Efendim...

BAŞKAN - Sayın Fırat, buyurun efendim.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Kanun tasarısıyla ilgili konuşacak birikiminiz yok mu?

AYHAN FIRAT (Devamla) - Sayın Başkan, burada, İçtüzükte “madde hakkında konuşulur” der; ama, benim nasıl konuşacağımı da tayin etmeye hiç kimsenin yetkisi yoktur; kendi konuşmamı kendim tayin ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Fırat, maddeyle ilgili konuşursunuz efendim.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Sonra, burada “bir eski Yönetim Kurulu üyesini görevden aldınız” dedi. İsim istedik, söylemedi, veremedi. Neticesiyle birlikte o ismi vermeli; ne oldu onun neticesi?..

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) - Ne olur verirse?!.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Böyle ucuz kahramanlıklarla bir yere gitmek mümkün değil.

Sayın Bakan bunu âdet edindi; bir demeç veriyor, Türkiye'nin medarı iftiharı bir kuruma sataşıyor “bunu buraya diktirenler” diyor -Atatürk heykelinden bahsediyor- üç gün sonra medyayı topluyor “ben böyle demedim” diye özür diliyor. (RP sıralarından gürültüler)

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Ne alakası var?!.

BAŞKAN - Sayın Fırat, bunun, konuyla ne alakası var? Rica ediyorum...

AYHAN FIRAT (Devamla) - Var efendim, var...

Ve yine diyor ki “burada, benden önceki hükümetin bir bakanı, Emlak Bankasına SSK'nın bir mülkünü verdi, malını verdi.” Vermiş olabilir, o da hatadır; ama, bu verdiği kuruluş Emlak Bankası, devletin bankası, dikkat edin, Muradiye Vakfı değil.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Yüzde 9'a indiniz, barajı aşamıyorsunuz, mahvoldunuz, perişan oldunuz; halinize acıyoruz.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Bizim öyle bir kuşkumuz yok; cesaretiniz varsa, gidin de Anadolu'da sizin hakkınızda söylenenleri dinleyin. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rica ediyorum...

Sayın Fırat, lütfen, siz konunuzu toparlayın. 1 dakikanız kaldı efendim, lütfen...

AYHAN FIRAT (Devamla) - Yine, Sayın Bakanın bir sözüyle bitirmek istiyorum. Sizin Partiniz ve siz “yılbaşı haramdır” dersiniz, gider Kartalkaya'da yılbaşı geçirirsiniz, bunları yaparsınız. Onun için, size itimadımız yok, bu Bakana itimadımız yok. Bu Bakan, devamlı, bu kürsüden, millet huzurunda yanlış beyanatlarda bulunuyor. Onun için, size itimat etmiyoruz; bu hakkı da kötü kullanacağınız besbelli. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sosyal demokratlar olarak, milletin malına en küçük halel gelmesini istemediğimiz için bu tasarıya karşıyız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Fırat, teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Balcılar.

Buyurun Sayın Balcılar. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun bir maddesinde değişiklik yapılarak, SSK Yönetim Kuruluna, SSK çalışanlarının, başta işçiler olmak üzere, mülkiyetinde olan ve hakları olan mülkler için satış yetkisi verilmek isteniyor.

Tasarının getiriliş gerekçesi okunduğunda, çok halisane, makul, almaya yetkisi olan bir kurula satma yetkisi de verilmek istenir gibi gözükmesine rağmen, tasarının getiriliş şekli ve tümü üzerinde yaptığım konuşmada da ifade ettiğim gibi, Hükümetin başı Başbakan Sayın Erbakan Hocanın “kaynak paketleri” adı altında, değişik tarihlerde basın toplantılarıyla kamuoyuna ifade ettiği, birinci kaynak paketinde, daha ortada fol yok, yumurta yok, kanun yokken, Sayın Hocamız Başbakanımız “SSK'dan da elli altmış tirilyon lira civarında bir gelir temin etmeye çalışacağız, edeceğiz...” dediler.

Ben ilgili arkadaşlara soruyorum; ne komisyonlara ne Meclise ne de Genel Kurul gündemine böyle bir tasarı gelmemiş; aradan zaman geçiyor, Hocanın emirleri doğrultusunda, yani bütçe açıklarını kapatmak gayesiyle, SSK'nın açıklarını hafifletmek gayesiyle, Hazineden SSK'ya verilecek parayı azaltmak gayesiyle bir tasarı getiriliyor.

Bence, sosyal güvenlikle ilgili olarak cumhuriyet hükümetlerinin getirecekleri tasarılarda birinci hedefin, sosyal güvenliğin yaygınlaştırılması olması gerekir. Anayasamızın 62 nci maddesi, bu yükümlülüğü, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerine anayasal görev olarak vermektedir. Ülkemizde, şu anda, sosyal güvenlik açısından, tüm vatandaşların, sosyal güvenlik şemsiyesi altına, kapsam içine alınması gerekmesine rağmen, maalesef, bu, yüzde 70'lerde kalmıştır ve sosyal güvenlik kuruluşları arasında da, ILO'nun, ilgili yedi sigorta kolunun tamamı maalesef uygulanamamaktadır. Bazılarında sağlık sigortası vardır, bazılarında yoktur; uzun vadeli sigorta kollarında yoktur. Yine, ILO'nun, işsizlikle aile yardımı adı altındaki diğer dokuz sigorta kolundan ikisi, hiçbir sosyal güvenlik kuruluşumuzda uygulanamamıştır.

Durum böyle iken; Hükümet, sosyal güvenliği yalgınlaştırma görevini yerine getiremezken, sosyal güvenliğin ana kıstasları sosyal güvenlik kuruluşları arasında farklılık arz ederken; bunları yapacağına; sosyal güvenlik konusunda vatandaşıma yardımcı oluyorum, olacağım imajını vererek; ama, esas gaye olarak da Hazine açıklarını hafifletmek gayesiyle para toplamanın arzusundadır. Sayın Başbakanımızın bu kanun tasarısı gelmeden evvel yapmış olduğu basın toplantısında bunu ifade etmesi, niyetinin göstergesidir.

Bir başka nokta, SSK Yönetim Kurulu şu anda devlet ağırlıklıdır. Tabiî ki almaya yetkili olan kuruluşun satmaya da yetkisi olabilir; ama, özerk bir şekilde, kimsenin kendisine müdahale etme imkânı olmayacak ve objektif düşünebilecek bir yönetim kurulu olursa bu düşünülebilir. Şu andaki Sosyal Sigortalar Kurumunda, maalesef, geçmiş dönemlerden itibaren yapılagelen hatalardan bir tanesi -değişik tarihler için bunu söyleyebilmek mümkündür- (x) kişi bakan oluyor, bürokratlar geliyorlar diyorlar ki “sayın bakanım, seçmene selam edelim, programa, sizin seçim bölgenize bir hastane koyalım.” Devlet Planlamanın kıstasları vardır, 10 bin kişiye 26 yatak kıstası; o vilayette de kamunun diğer hastaneleri var, 10 bin kişiye 26 yatak kıstası doldurulmuş, SSK'nın hastanesiyle bu oran Türkiye ortalamasının üzerine çıkacak, gereksiz yatırım olacak; Devlet Planlama Teşkilatı diyor ki “hayır, buraya yatırım yapamazsın!” Niye? Lâyüsel bir şekilde, yönetim kurulunun devlet ağırlıklı olması dolayısıyla, yönetim kuruluna hükümetin ilgili bakanının emredici tavırlarıyla kaynak israfını önlemek amacıyla. İşte, mal satılmasıyla ilgili yetkide de bu eksiklik giderilmediği takdirde, yani yönetim kurulu tam özerk, objektif hareket edebilecek hale getirilmeden ve devlet ağırlıklı halden kurtarılmadan böyle bir yetki verilmesi halinde -ben, şu andaki mevcut Bakanı tenzih ederim- bir (x) bakan gelir bu tür lâyüsel hareketler içerisinde bulunabilir.

Bundan evvelki, 1993 yılında çıkarılan Sosyal Sigortalar Kurumunun mülklerinin satışıyla ilgili kanunda, hâlâ, şaibeli durumlar kafalarımızda soru işareti olarak bulunmaktadır.

Yine, tasarının tümü üzerinde yaptığım konuşmada ifade ettiğim gibi, bu konuyla ilgili, sosyal güvenlikle ilgili konular görüşülürken, bu konuda en fazla rahatsız olduklarını ifade edenler, Refah Partisinin temsilcileriydi. Durum böyle ortadayken, yani, devlet ağırlıklı yönetim varken, Bakanın emrederek istediği şekilde karar aldırabileceği bir merci yönetimdeyken, böyle bir satış yetkisinin verilmesi, daha evvelden tenkit ettikleri 1993 yılı içerisinde yapılmış olan satışlardaki şaibeli duruma kendilerini getirebilir düşüncesi içerisinde olmaları gerekir.

Yine, 1993 yılı içerisinde yapılmış olan, Emlak Bankası aracılığıyla yapılmış olan satışlarda muhammen bedel tespit ediliyor, ihaleye çıkılıyor, onlarca mülkün ihalesine tek kişi giriyor ve muhammen bedel üzerinden alıyor. Bu tür endişelerin tekrar yaşanmaması için, SSK Yönetim Kurulunda Kurumun gerçek sahipleri olan işçilerin ve işverenlerin ağırlıklı olduğu ve onların görüşleri doğrultusunda satışların yapılabileceği bir kanun tasarısına, biz, prensipte karşı çıkmayız; ama, ilgili kanun tasarısı komisyonda görüşülürken, ben, Anavatan Partisi Grubu adına söz almadan evvel, ilgili kesimlerin görüşlerini dinlemek istediğimi ifade ettim; şu anda Sosyal Sigortalar Kurumu açısından en fazla hak sahibi olan Türk-İş yetkilisi, buna kesinlikle karşı olduklarını ve karşı oluş gerekçeleri olarak da, SSK Yönetim Kurulunun devlet ağırlıklı olduğunu, bunun tamamen özerk hale getirildikten sonra bu satış yetkisinin verilmesinin uygun olacağı görüşünü ifade ettiler.

Değerli milletvekilleri, burada endişemiz odur ki, sosyal güvenliği yaygınlaştırmak aslî gayesi ve görevi olması gereken Hükümet, bu tasarıda da, bu tasarıya paralel getirecekleri ve getirdikleri ve kamuoyuna deklare ettikleri, hem de, basın toplantısıyla, aynı, bu tasarıda olduğu gibi, Ağrı Üniversitesi misali, daha evvelden deklare edilip, ondan sonra bürokratlara talimat verilerek yeniden hazırlatılan, bir başka sosyal güvenliği tehdit edici tasarıda bunun örneğini görüyoruz; yurtdışındaki işçilerimizin sosyal güvenliği adı altında getirilen kanun tasarısıyla ilgili, Başbakan Sayın Erbakan'ın yapmış olduğu basın toplantısında, esas gayenin ne olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Sayın Hocamız diyor ki: “Bu borçlanmanın yapılması halinde, Hazineye, ortalama 1 milyar dolarlık ek bir kaynağın gireceğini tahmin etmekteyiz. Ayrıca, bu kasadan yararlanma, üç yıl sonra başlayacağından...” Yani, şu andaki Hükümet, o tarihe kadar gününü kurtaracak, gidecek, ondan sonra gelen ne yaparsa yapacak düşüncesini de burada tespit ediyoruz.

Yine, sadece, salt para için, Hazinenin açıklarını hafifletmek gayesiyle bu tasarıların getirildiğinin bir örneği de, cümle olarak “ayrıca, 5 milyar dolar daha, biz, Hükümet olarak kullanma imkânı elde edeceğiz” gibi ifadelerdir. Hükümetin, bu tür, sosyal güvenlikle ilgili kanun tasarılarını getirişindeki aslî kanaatlerinin, düşüncelerinin, arzularının sadece kaynak yaratmak, kaynak paketlerine fon sağlamak olmasıdır. Vatandaşımızın sosyal güvenliğini genişletme, şemsiyeyi genişletme ve sosyal güvenlikle ilgili problemleri hafifletme gayesi, maalesef yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika yeter mi Sayın Balcılar?

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - Evet efendim.

Değerli milletvekilleri, dolayısıyla, bu kanun tasarısının sosyal güvenliğe katkısı bulunmak gayesinden ziyade, Hükümetin, Hazinenin bütçe açıklarını kapatmaya katkıda bulunmak gayesiyle getirmesinden dolayı, bu kanun tasarısına, Anavatan Grubu olarak -ilgili madde de dahil olmak üzere- karşı çıktığımızı ifade eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Balcılar, teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Kişisel söz talebinde bulunan arkadaşların isimlerini okuyorum: Sayın Muhammet Polat, Sayın...

Efendim, pusulayla tekrar yoklama talebinde bulunuluyor; insaf ediniz! Rica ediyorum efendim...

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Ne demek efendim?!

BAŞKAN - Efendim, biraz önce yoklama yaptım.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Ama salon boşaldı.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, siz doğru bildiğinizi yapıyorsunuz, biz doğru bildiğimizi yapıyoruz.

BAŞKAN - Yapmayın efendim, çalışacağız burada... Rica ediyorum... Şimdi yoklama yaptık.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Boş sıralarla çalışma mı olur; burası sanki medrese!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Muhammet Polat, Sayın Suat Pamukçu, Sayın Mehmet Aykaç, Sayın Cemalettin Lafçı, Sayın Yılmaz Ateş ve Sayın Mahmut Işık söz talebinde bulunmuşlardır; sırasıyla kendilerine söz vereceğim.

Sayın Muhammet Polat'ı kürsüye davet ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

Sayın Polat, süreniz 5 dakikadır.

MUHAMMET POLAT (Aydın) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Sosyal devlet anlayışının gereği, sosyal güvenlik müessesesiyle toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması gerçekleştirilmektedir. Ülkemizin en büyük sosyal güvenlik kuruluşu olan Sosyal Sigortalar Kurumu bu görevi üstlenmiştir. Bu kurum, 25 milyon insanımıza hizmet vermektedir. Ne yazık ki, SSK, bugüne kadar yapılan hatalar yüzünden, 1992 yılından bu yana, giderek büyüyen bir malî kriz içerisine düşmüştür.

1992 yılı itibariyle 2 trilyon 556 milyar lira açık veren bu müessese, 1993 yılında 8 trilyon 85 milyar, 1994 yılında 19 trilyon 339 milyar, 1995 yılında 81 trilyon 835 milyar, 1996 yılında 163 trilyon lira açık vermiştir; 1997 yılında ise, 350 trilyon liraya varan bir açık öngörülmektedir.

Bunun önüne geçmek ve bu çıkmazdan kurtarmak için, 506 sayılı SSK Kanununda değişiklik tasarısı hazırlanmıştır. Bu da yeterli görülmeyerek, buna ek olarak, atıl vaziyette bulunan Sosyal Sigortalar Kurumunun kaynaklarının harekete geçirilmesi ve değerlendirilmesi zarureti hasıl olmuştur. Dolayısıyla, SSK'ya ait gayrimenkullerin hizmet alanı dışındakilerinin satılarak, kurumun, hizmet ve yükümlülüklerini yerine getirmesinde sağlam bir malî kaynağa kavuşturulması amacı taşınmıştır. Bu satış, ne haraç mezat bir satıştır ne de değerinin altında keyfî bir satış olacaktır. Bunun örneklerini geçtiğimiz günlerde Hükümetimiz kamuoyuna göstermiştir; üç bankanın satışında televizyonlar huzurunda, noterler huzurunda satışlar yapılmıştır. Ben, muhalefetteki arkadaşlarımızın bu konudaki endişelerinin yanlış olduğunu, bu konuda endişeye kapılmamalarını belirtmek istiyorum. Kamuoyu, bu Hükümetin satışları nasıl yaptığını çok iyi bilmektedir.

İnşallah, çıkacak bu kanunun, sosyal hizmet konusunda, kurumumuza ve ülkemize hayırlar getirmesini niyaz ediyor, saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Polat, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, söz talebiniz olacak mı efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasen, söz almak niyetinde değildim; ne var ki, Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat'ın, yine, ipe sapa gelmez konuşmasını dinleyince, kendimi söz almak mecburiyetinde hissettim... (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler; RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Yani, Sayın Bakan...

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Başkan...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Neyi alkışlıyorsunuz?!

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Başkan, bu ağzı bıraksın...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Sayın Fırat'ın yaptığı konuşmayı... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Müsaade buyurun; konuşuyor efendim...

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, böyle konuşma olmaz...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edeyim; sürenizi durdurdum.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Yakışmıyor bu Meclise!..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bakanı niye uyarmıyorsunuz; edep dahilinde konuşsun...

OYA ARASLI (İçel) - Böyle yapılmaz Sayın Başkan...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan “ipe sapa gelmez” ne demek?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir sayın üyenin, bir sayın bakanın ne konuşacağını sizin önceden keşfetme kabiliyetiniz var mı?

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Özür dilemesi lazım...

BAŞKAN - Sayın Bakan, sözünüzü düzeltir misiniz.

Sürenizi başlattım.

OYA ARASLI (İçel) - Ne demek “ipe sapa gelmez...”

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun... Sayın Bakanı uyarıyorum...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, Sayın Ayhan Fırat, Yüce Meclisi yanıltan yalan beyanlarda bulunmuştur...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Hah, aferin, böyle söyle; böyle terbiyeli konuş, insan gibi konuş...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi, bu kürsüye her çıkışta perişan olmaktadır ve grup başkanvekillerinden rica ediyorum; her çıkışta bozguna uğruyorsunuz; şimdi söyleyeceklerimle yine bozguna uğrayacaksınız...

FATİH ATAY (Aydın) - Sen bizim için üzülme, kendine bak.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakınız, SSK sınavlarını burada tekrar gündeme getirdiniz, Yüce Meclisten bir tokat yediniz; ikinci tokatı da, Ankara mahkemelerinden yediniz.

OYA ARASLI (İçel) - Öyle mi!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Uyduruk insanları kurarak açtığınız yürütmeyi durdurma davaları, Ankara idare mahkemelerince reddedilmiştir; ikinci tokatı da, yargıdan yediniz. (RP sıralarından alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Acele etme, daha devam ediyor.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - İşçiyi temsilen SSK Yönetim Kuruluna seçimle gelen arkadaşı görevden aldınız dedim, burada şahsîleşmemek için isim vermedim. Ne var ki, bu arkadaş, Türk-İş'in şu anki malî sekreteri Enver Toçoğlu'dur ve sizin hukuk anlayışınız budur. İşçi temsilcisi olarak işçilerin seçtiği arkadaşı yargı kararı olmaksızın görevden aldınız ve bu arkadaşı suçladınız. Bu arkadaş, Danıştay tarafından da aklanmıştır. Suçlamalarınızı Danıştay kabul etmemiştir. Aldın mı cevabını Sayın Fırat! (RP sıralarından alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Mahkemeyi söyle.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Ceza aldı mı almadı mı; onu söyle.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Ceza aldı mı almadı mı; söylesene.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Ceza almadı ve Danıştayca aklandı.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Yalan söylüyorsun.

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz konuyla ilgili görüşün lütfen.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Laf atmasınlar. Siz onları susturacaksınız Sayın Başkan, beni değil. Ben hatibim, laf atanları susturacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, geçen de söyledim; Cumhuriyet Halk Partisi suçluluk telaşı içerisindedir, intikam duygusuyla hareket etmektedir. Ne var ki, beni sindiremeyeceksiniz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bir dosya bulup da getirmeyen namerttir.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Bakınız, Yüce Millete, Yüce Meclise sesleniyorum: PKK'yla açık irtibatı olan insanları baştabip tayin ettiniz.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Getirmezsen namertsin...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Bakınız, sizlere hitap ediyorum, kamu vicdanına hitap ediyorum: Dev-Yol üyesi, Dev-Sol üyesi, ömür boyu kamu hizmetlerinden mahkeme kararıyla mahkûm edilmiş insanları, mahrum edilmiş insanları siz göreve tayin ettiniz.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Getirmezsen namertsin...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Ben bunlar hakkında soruşturma açtım; kuyruk acınız buradandır.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Yalan!.. Yalan!..

ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) - Sen Bakanlığa layık değilsin!

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Dosya getir, dosya!.. Aksi takdirde, müfterisin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Resmî evrakları, devletin evraklarını burada okudum.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Sürekli konuşuyorsunuz; boş konuşuyorsunuz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Belge getir, belge!...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, Yüce Meclise bir taahhütte bulunuyorum. Bakınız, Sayın Fırat, geldi, burada bir iddiada bulundu. Eski hükümlü, gayet tabiî, tayin edilir; ama, eski hükümlü, Dev-Yol üyesi, Dev-Sol üyesi, PKK irtibatlı bir adam, benim dönemimde hiçbir zaman tayin edilmez, edilmeyecektir; bir taahhüt olarak ifade ediyorum.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Şeriatçı İslamî örgüt üyesi mi olacak?!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Dahasını söyleyeyim o zaman, Cumhuriyetin temel niteliklerine hakaretten dava görmüş bir kişiyi -sonunda beraat da etse- tayin etmeyeceğimi, yine, huzurlarınızda ifade ediyorum. Ben, bu kadar net ve açık bir bakanım.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Meclis doktorundan da bahset!

AYHAN FIRAT (Malatya) - Senin orada oturmaman lazım!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, müsaade ederseniz, Sayın Balcılar'ın işaret ettikleri hususlara açıklık getirmek istiyorum; daha öncede burada ifade edildi.

Değerli milletvekilleri, SSK prim affı diye bir şey söz konusu değildir; bir. Yeni bir borçlanma söz konusu değildir; iki. Konumuz olmadığı için bunlara ilk konuşmamda girmedim; ama, böyle bir şey yok. Siz, kendiniz bir senaryo yazıyorsunuz, bunu kabul edip, gelip burada konuşuyorsunuz; ne af var ne borçlanma var ve bakınız, bu tasarı, işçi, işveren, emekli kuruluşlarıyla birlikte, onların onayı alınarak hazırlanmıştır, onların onayları vardır. Hatta, dahasını söyleyeyim, Sayın Halil Tunç -Sayın Genel Müdür ve diğer arkadaşlarım şahittir- yüzüme “yapmak istediğiniz buysa, bu, ancak alkışlanır” demiştir. Dolayısıyla, nedir sizin bu telaşınız; anlamak mümkün değil. Nedir bu hırçınlığınız?!.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Vatandaş adına telaşlanıyoruz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Bakınız, ben, millet adına, Yüce Meclis adına üzülüyorum; ama, sizin düştüğünüz perişanlığa daha fazla üzülüyorum.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sen kendi adına üzül.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz üzülmüyorsunuz, milleti üzüyorsunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, son olarak şunu söylüyorum: Sayın Ayhan Fırat'ın bütün konuşmalarını, yaşlılığına veriyorum. (CHP sıralarından, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, hoş bir şey değil; yaşlılığa vermek ne demek!

VIII. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

2. - İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in, konuşmasında grubuna sataşması nedeniyle konuşması

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yapılan sataşma nedeniyle, Grup Başkanvekili sıfatıyla söz talep ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sen, Başbakana hakaret mi ediyorsun?! Başbakana yaşlı diye hakaret mi ediyorsun?! Başbakanınız daha yaşlı değil mi?!.

BAŞKAN - Sayın Araslı, buyurun, nedir talebiniz?

OYA ARASLI (İçel) - Yapılan konuşmada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, partimizin hükmî şahsiyetine sataşma yapılmıştır. İçtüzük gereğince söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, buyurun.

Rica ediyorum, bir sataşmaya fırsat vermeyelim.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, siz de önleyebilirdiniz bunların olmasını.

BAŞKAN - Efendim, ne buyurdunuz, anlamadım.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, burada konuşulunca, cevap verme hakkımız doğuyor gayet tabiî; ama, dikkat edeceğim efendim.

BAŞKAN - Efendim, yeni bir sataşmaya fırsat vermeyelim.

OYA ARASLI (İçel) - Dikkat edeceğim efendim.

BAŞKAN - Ben, bu ikazı yapmaya mecburum.

OYA ARASLI (İçel) - Sağ olunuz; dikkat edeceğim efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce kürsüye çıkan Sayın Bakan, benim burada kullandığım sözlerin nezaket çerçevesine sığmadığından söz etmişlerdi. (RP sıralarından “Doğru” sesleri) Ama, Sayın Bakanın bu konuşmasını dinleyince, doğrusu, ikaz eden insan ile kürsüde konuşan insanın aynı kimseler olup olmadığı konusunda tereddüte düştüm. Sayın Bakan, önümüzdeki bir yasa tasarısının geneli hakkında, bir bakan sıfatıyla görüşlerini dile getirecekken, tamamen, Cumhuriyet Halk Partisiyle kavgasını, burada sahneledi. Doğrusu, bunu da şu Yüce Mecliste çok özenle kullanmamız gereken vakte saygı anlayışına sığdıramadım.

Sayın Bakan “Cumhuriyet Halk Partisi Grubu gensoru önergesi verdi, perişan oldu” dedi. Ne demek Sayın Bakan, perişan olmak?!.. Elbette ki, bu çatı altında, her siyasî parti grubu ve her milletvekili, Anayasanın kendisine vermiş olduğu denetim imkânlarını kullanacak; bu önerileri kabul görecek veya görmeyecek. Bu, ne demektir?.. Yani, kıl payıyla kurtarılan bir oylama sırasında ve Meclis soruşturması önergesinin oylanmasında yaşadığımız olaylardan sonra, her soruşturma için içimizde birtakım kuşkular doğan bir oylamada, çok az bir farkla, gensoru önergesini Meclisin önüne gelmesinden kurtardınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Çok az mı görüyorsunuz?.. Çok mu az?..

OYA ARASLI (Devamla) - Bu perişan olmak demek mi?!.. Bu perişan olmak demek mi?!.. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Araslı...

OYA ARASLI (Devamla) - Bunu, bu şekilde tavsif etmenizi anlayamıyorum.

BAŞKAN - Sayın Araslı...

OYA ARASLI (Devamla) - Grubumuzu, hükümetlerimizi, bakanlarımızı, PKK'yla işbirliği yapan kimseleri birtakım görevlere getirmekle itham ettiniz. Doğrusu, elinizde bir delil olmadan, bunu, burada, dile getirmenizi yakıştıramadım.

SSK sınavları nedeniyle... (RP sıralarından gürültüler)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Resmî evraktır o hanımefendi, resmî evrak!..

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Terbiyeni takın!..

AYHAN FIRAT (Malatya) - Önüne dön!..

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Sendika ağası!.. Sendika genel kurulu değil burası!..

OYA ARASLI (Devamla) - Gerekeni yapınız efendim... Gerekeni yapınız efendim...

BAŞKAN - Sayın Araslı... Sayın Araslı, lütfen efendim...

Ben, sizi açıklama yapın diye çağırdım.

OYA ARASLI (Devamla) - Burada “Mahkeme kapılarından döndünüz; birtakım insanları doldurarak mahkemeye başvurmalarını sağladınız” dediniz. Elinizde, böyle bir şey için delil yok. Hakkını arayan insanları da doldurulmuş kimseler olarak tavsif etmenizi hiçbir şekilde size yakıştıramıyorum. Bizleri nezakete davet eden bir bakanın kullandığı üslubu fevkalade uygunsuz bulduğumu da söylemeliyim. Kendisi, bir kere daha, bu kürsülere yakışmayan bir üslup kullanma merakı olduğunu göstermiştir. Geçen defa “ipin ucu... -benim burada tekrarlamaya nezaketim yetişmeyen sıfatı taşıyan kimselerin- elindedir demişti; o zaman da, bu tür bir üslup kullanmamasını dile getirdik; şimdi de aynı üslupta devam ediyor. Şiddetle kınıyoruz kendisini.

Vaktimiz yetmediği için daha fazla devam edemiyorum. Zaten, konuşmaları takip edenler değerlendirmeyi yaptılar.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Araslı, teşekkür ediyorum.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Başkan sataşma var, Sayın Bakanın konuşmalarında şahsıma sataşma var.

BAŞKAN - Efendim, zatıâlinizin konuşmalarına karşı beyanda bulundu. (CHP sıralarından gürültüler)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Hayır... Hayır...

Sayın Başkan “saçma sapan” dedi; bir. İkincisi “yaşlılığına veriyorum” dedi. Söz talep ediyorum; vermeye mecbursunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, zatıâlinizin konuşmalarına karşı beyanda bulundu, açıklama yaptı. Ben takip ettim efendim.

Sayın Suat Pamukçu, buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Başkan, taraflı davranmayın. Ayıp size, ayıp!..

SABRİ ERGÜL (İzmir) - “Yaşlılığına veriyorum” ne demek?..

BAŞKAN - Efendim, taraflı davranmıyorum. (CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Yaptığınız ayıp!.. Ayıp!.. Taraflı davranıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Fırat, aşağı iner misiniz... Sayın Fırat, aşağı iner misiniz efendim...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - “Yaşlılığına veriyorum” demek, ne demek?..

AYHAN FIRAT (Malatya) - O kürsüyü terk et!.. Ayıptır!..

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonları raporları (1/528) (S. Sayısı : 163) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Pamukçu, buyurun efendim.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun bir maddesinde değişiklik yapan kanun tasarısı üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınıza geldim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, biraz önce, görüşlerini beyan eden Demokratik Sol Parti sayın sözcüsüne teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Gerçekten de, kendileri son derece makul ve herkesin dikkatle takip ettikleri bir noktaya parmak basmışlardır. Bizzat, kendileri “son beş yılda kurum kötü yönetilmiştir, çıkmaza sokulmuştur” şeklinde beyanda bulunmuşlardır; bu görüşlerine bizler de katılıyoruz ve bu kanun tasarısını Yüce Meclisin huzuruna getiren Hükümeti de tebrik ediyoruz. Çünkü, bu kanun tasarısıyla, çıkmaza sokulan Sosyal Sigortalar Kurumunun, bu düştüğü durumdan çıkması için çok önemli bir adım atılmaktadır. Bu vesileyle, Hükümeti tebrik ediyoruz. Bu kanunun yüce milletimize hayırlı olmasını diliyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Pamukçu, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır; ancak, önergeler vardır, geliş sırasına göre okutacağım, sonra da aykırılıklarına göre işleme koyacağım.

Efendim, müzakereye konu madde bir fıkradan ibarettir; ancak, beş önerge gelmiştir; geliş sırasına göre beşini de okutacağım, ancak dördünü işleme koyacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 9.7.1945 tarih ve 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının birinci maddesiyle değiştirilen (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Sılay Mustafa Köylü Süleyman Metin Kalkan

Hatay Isparta Hatay

Fethi Acar Mehmet Emin Aydınbaş

Kastamonu İçel

“f) Kurumca gayrimenkul satılması hakkında kararlar vermek,”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Sılay Mustafa Köylü Süleyman Metin Kalkan

Hatay Isparta Hatay

Fethi Acar Mehmet Emin Aydınbaş

Kastamonu İçel

“f) Kurumca gayri menkul alınması hakkında kararlar vermek,”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Sılay Mustafa Köylü Süleyman Metin Kalkan

Hatay Isparta Hatay

Fethi Acar Mehmet Emin Aydınbaş

Kastamonu İçel

“f) Kurumca gayri menkul alınması ve işletilmesi hakkında kararlar vermek,”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Sılay Süleyman Metin Kalkan Mehmet Emin Aydınbaş

Hatay Hatay İçel

Fethi Acar Mustafa Köylü

Kastamonu Isparta

“f) Kurumca gayri menkul işletilmesi hakkında kararlar vermek,”

BAŞKAN - Efendim şimdi aykırılıklarına göre işleme koyacağım.

MUSTAFA KÖYLÜ (Isparta) - Sayın Başkan, önergelerdeki imzamı geri çekiyorum.

BAŞKAN - Geri çekiyorsunuz...

Hepsinde var mı efendim?..

MUSTAFA KÖYLÜ (Isparta) - Var efendim.

BAŞKAN - Önergelerde imzalar çekilip yeterli sayıda imza kalmadığından önergeler işlemden kaldırılmıştır.

Efendim maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler....

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasına dair önergemiz var.

BAŞKAN - Müsaade buyurun!.. Müsaade buyurun efendim. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, Sayın Araslı ve arkadaşlarının bir yoklama talebi var. Şimdi, şu Genel Kurula bakıyorum...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!..

BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim, müsaade buyurun!.. (CHP sıralarından gürültüler)

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!..

BAŞKAN - Hakkın suiistimaline izin vermem. (CHP sıralarından gürültüler) Müsaade buyurun!..

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!..

BAŞKAN - Müsaade buyurun!..

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!.. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Ergül....

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!..

BAŞKAN - Sayın Ergül, 290 sayın üye var şimdi burada.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!..

BAŞKAN - Bir hakkın suiistimaline izin vermem. Kameralar, rica ediyorum...

OYA ARASLI (İçel) - Takdir hakkınız yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Meclis Televizyonuna rica ediyorum, kameraları Genel Kurulun üzerinde gezdirin.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!..

BAŞKAN - Bu Meclisi çalıştırmaya mecburuz.

Evet, işleme koymuyorum bunu. (CHP sıralarından gürültüler)

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!..

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (Gürültüler)

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, oylamaya geçtim, alacağım talebinizi. (CHP sıralarından, sıra kapaklarına vurmalar)

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Takdir hakkınız yok!..

BAŞKAN - Efendim, ben, talebinizi alacağım; oylamaya geçtim. (CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, lütfen, herkes yerine otursun. Rica ediyorum...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Mazbataları iptal ediyorsunuz Sayın Başkan!.. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, ya bu milletvekilliğini yapın ya da bırakın gidin lütfen. Rica ediyorum, oturun yerinize!..(Gürültüler)

Efendim, ben oylamaya geçtim. (CHP sıralarından “oylamaya geçemezsiniz” sesleri, gürültüler) Efendim, oylamaya geçtim ben...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Satamazsınız bu milletin malını!.. Yetimin hakkı da var onda!.. Usulsüzlük yapıyorsunuz Sayın Başkan; Anayasayı çiğniyorsunuz, İçtüzüğü çiğniyorsunuz!..

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Doğru say!..

OYA ARASLI (İçel) - Bu oylamayı yapamazsınız.

BAŞKAN - Efendim oylamayı bitireceğim.

Kabul etmeyenler... Efendim madde kabul edilmiştir; buyurun... (CHP sıralarından, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, bir hususu arz edeceğim.

BAŞKAN - Buyurun efendim, şimdi alacağım efendim. Buyurun... Buyurun, şimdi alacağım buyurun. (CHP sıralarından, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Buyurun efendim...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, bu oylama, maalesef, usulsüz bir oylama.

BAŞKAN - Neden?..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - 57 nci madde çok açık Sayın Başkan. 57 nci madde, 20 milletvekilinin yoklama talebi halinde, Başkanlığın, bu yoklamayı yapmak zaruretini işaret etmektedir.

BAŞKAN - Tabiî, doğru efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Hakkın suiistimali olup olmadığı noktasında sizin takdir hakkınız, yetkiniz yok!

BAŞKAN - Var efendim.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Yapamazsınız, hakkınız yok buna!.. Bu takdir hakkınızı kullanamazsınız, yok öyle bir hakkınız; sayım yapmadan böyle bir takdir hakkınız yok!

AYHAN FIRAT (Malatya) - Siz yönlendiremezsiniz!

OYA ARASLI (İçel) - Yok efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Eğer böyle bir yorum...

OYA ARASLI (İçel) - Öyle bir hak...

BAŞKAN - Şu anda, gerek olmadığı halde ifade ediyorum, 190 burada saydık.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sizin bunu yorumlamaya hakkınız yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN - 150 de bu tarafta var, 350 civarında sayın üye Genel Kurul salonunda var. Ben yoklamayı yapmadım; hakkın suiistimali telakki ettim; oylamayı yaptım, maddeyi oyladım. (RP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

2 nci maddeyi okutuyorum, buyurun.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz bitmedi talebim.

BAŞKAN - Efendim aldım talebinizi!

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Başka bir talep var efendim, oylamayla ilgili.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Şimdi Sayın Başkan, oylamalarda sayın bakanların oylarının sayılması her zaman bu Genel Kurulda ihtilaflara neden oluyor. (RP sıralarından “Olmaz” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Efendim müsaade buyurun, bir dinleyelim...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Anayasanın 113 üncü maddesine göre, ancak, bir bakana diğer bir bakan vekalet verebilir; yani, vekalet müessesesi bir kişi içindir.

BAŞKAN - Tabiî...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Şimdi, burada, Genel Kurulda Sayın Başbakan yok, Sayın Başbakanın vekili kim, artı, bir bakan bir bakana vekillik ettiğine göre, ancak mevcut bulunan bakan sayısı kadar oy kabul etmeniz gerekir.

BAŞKAN - Tabiî...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Ama, siz uygulamalarınızda toplam 37 oy kabul ediyorsunuz.

BAŞKAN - Gayet tabiî, yani...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Yapamazsınız Sayın Başkanım. (CHP sıralarından, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Yaparız efendim. Efendim, sayın bakanları saymıyoruz, 37 ilave ediyoruz.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Yapamazsınız... Hakkınız yok...

BAŞKAN - Kaldı ki, bu oylamada o yöntemi kullanmadım, ayrı ayrı saydım; bu oylamada ayrı ayrı saydım.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Bir bakanı, bir bakan, ancak vekâletle temsil etmiş olur...

BAŞKAN - Tabiî efendim... Tabiî efendim...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) -...ama, toplam 37 kişi olarak kabul ediyorsunuz; yanlış bir uygulama.

BAŞKAN - Efendim, bu oylamada o yöntemi kullanmadık, geçen oylamalarda kullandık ve bakanları saymadık.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Yöntemleri tayin edemezsiniz!..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, tekrar ediyorum, 57 nci maddeye göre takdir hakkınız yok; emsal olmaması için tutanaklara geçirilmesini istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başesgioğlu.

Maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 4792 sayılı Kanuna 1.12.1993 tarih ve 3918 sayılı Kanunla eklenen “Geçici Madde 7” numarası “Geçici Madde 8” olarak değiştirilmiş ve aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 9. - Kurumun mülkiyetinde bulunan gayrimenkuller “sosyal tesisler ve konutlar dahil” aşağıdaki usul ve esaslara göre satılarak değerlendirilir.

a)Yukarıda belirtilen kapsam dahilinde, nitelikleri itibariyle satışa uygun olan gayrimenkuller Yönetim Kurulunca tespit edilir.

b)Nitelikleri itibariyle satışına karar verilen gayrimenkuller rayiç bedelden daha düşük fiyatla satılamaz. Yönetim Kurulu bu gayrimenkullere ait rayiç değer tespitini kamu bankalarına veya bu bankaların iştiraki olan uzman kuruluşlara yaptırabilir.

c)Gayrimenkullerin satışı açık artırma usulüyle yapılır. Gayrimenkullerin satışına ait usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

d)Satışların peşin veya taksitle yapılması hususu Yönetim Kurulunca ihaleden önce karara bağlanır.

e)Satışı yapılacak gayrimenkulle ilgili olarak bağımsız bölümlerin ve kat mülkiyetinin tesisi konusunda, Kurumun talebi üzerine ilgili tapu daireleri gerekli işlemleri yapar ve tapu kayıtları düzeltir.

f)Satış yapılan gayrimenkullerle ilgili olarak ferağ, devir, alım-satım vesair tüm işlemler bakımından Kurum her türlü vergi, resim ve harç ile belediyelerde yürütülecek her türlü hizmet karşılığı alınan ücretlerden muaftır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gruplar adına söz talebi var mı?

OYA ARASLI (İçel) - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Kumbul konuşacaklar.

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti adına var mı efendim?

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Demokratik Sol Parti adına, Bekir Yurdagül, efendim.

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına var mı?

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu)- Anavatan Partisi Grubu adına, Mustafa Balcılar.

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi adına var mı efendim?.. Yok.

Refah Partisi adına?.. Yok.

Kişisel söz taleplerini okuyacağım birazdan.

Cumhuriyet Halk Partisi adına, Sayın Kumbul; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kumbul, süreniz 10 dakikadır efendim.

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9.7.1945 Tarih ve 4792 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun bir maddesinin değiştirilmesi ve yerine ek geçici madde eklenerek Sosyal Sigortalar Kurumunun mal varlığının satışıyla ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşünü sunmak üzere, kürsüye çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce, aslında ben, bu kürsüden, hiç kimseye sataşmayı sevmiyorum; şimdiye kadarki konuşmalarımın hiçbirisinde bunu yapmadım; işin özü, tüm arkadaşlarımın da buna dikkat etmesini isterim. Sayın Bakan hakkında da her zaman saygıyla bahsederim; ancak, kendisinin burada partimize sataşmış olması, bir iki şeyi söylemimi gerektirdi, onu da söylemeden edemeyeceğim; kusura bakmayın.

Değerli arkadaşlarım, bakın, SSK'ya alınan personelle ilgili olarak -evet, burada aklandınız, ama- Genel Müdürlükte görevli bazı kişilerin baldızlarının veya çocuklarının alındığını biliyoruz; bunlar hakkıyla girmiş olabilirler; ama, bunda şaibeler vardır; yani, diğer insanlar nasıl kazanamadı da onlar kazandı? Buna da bir şey demiyorum; ama, keşke, açıkça söyleseniz de, herkes rahatlasa. Burada aklandınız; ama, sanırım, kamu vicdanında o konuda aklanamadığınız kanısındayım; bunu da söylemeden edemeyeceğim.

Değerli arkadaşlarım, bunu belirttikten sonra, Sosyal Sigortalar Kurumunda yıllarca çalışan bir arkadaşınız olarak, Sosyal Sigortalar Kurumunun mal varlığının satışıyla ilgili olarak yasal düzenleme yapılırken, bu konudaki düşüncelerimi belirtmeyi kendime bir görev sayıyorum. Çünkü, geçmiş dönemde Sosyal Sigortalar Kurumunda çalışırken, bunun sıkıntılarını -Sosyal Sigortalar Kurumundaki hizmeti verenlerin de, hizmeti satın alanların da ciddî şekilde sıkıntı çektiğini- yaşayarak gördüm. Zaman oldu, idarecilik yaptım, zaman oldu uzman olarak çalıştım. Özellikle, idarecilik dönemimde, yazdığım resmî yazılarda, bir poliklinik açılması için bina kiralanması gerektiğini bildirdiğim zaman, bana, Başbakanlık tasarruf tedbirleri nedeniyle, bir kiralama işlemini dahi yapamayacağım belirtildi. Bunun sıkıntılarını çektim, kendime göre çözümler aramaya çalıştım.

Arkadaşlar, bunu, şunun için söylüyorum; Sosyal Sigortalar Kurumu özerk değil. Sadece bir poliklinik binasını kiralamak için bile -Başbakanlığa kadar uzanan- izinler alınması gerekiyor. Deminden beri -geneli üzerinde konuşurken de- söyleyegeldiğim şey; önce, Kurumu gerçekten özerk duruma getirelim, Yönetim Kurulunu meselenin sahibi haline getirelim. Eğer, finansmanını sağlamada devlet de üçüncü ayağı oluşturuyorsa, Yönetim Kurulunda devlet de bulunsun. O zaman, Yönetim Kurulu kendisi karar versin; ama, şimdi öyle değil; tek işçi temsilcisi var.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna geldiği zaman, Yönetim Kurulunun tek işçi temsilcisini davet etmiş ve düşüncesini almıştık. Yönetim Kurulundaki o tek işçi temsilcisi, bize, satılmaması gerektiği yönünde bilgi sunmuştu; ama, ona rağmen, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda satılması yönünde karar aldık. Gerçi, biz, aksi yönde oy kullandık; ama, o yönde karar alındı ve Genel Kurula indi.

Değerli arkadaşlar, nereleri satacağız: Sosyal tesisleri satacağız, konutları satacağız.

Değerli arkadaşlarım, 1997 bütçesinde, kamuda çalışanlara verdiğimiz ek zam belli; enflasyon yüzde 85'lerdeyken, yüzde 30 zam vererek, o memuru, zaten enflasyon altında ezdirdik...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Efendim, yüzde 50 de var, yüzde 85 de...

BEKİR KUMBUL (Devamla) - Neyse, siz öyle kabul ediyorsunuz. Bunu dinleyen kamu personeli, sizin dediğinizi doğru alıyorsa da alıyor, benim dediğimi doğru alıyorsa da alıyor; onlara bırakalım isterseniz.

Hiç olmazsa, konutlarda kalabiliyorlardı, o yönden biraz rahatlayabiliyorlardı; ama, şimdi, konutları da satıyoruz...

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) - Konut kirası normalden daha fazla Sayın Kumbul.

BEKİR KUMBUL (Devamla) - İnşallah öyledir; onu da göreceğiz. Bırakalım onu...

Sosyal tesis... Hemen Kavaklıdere'de bir sosyal tesisiniz var. Orada kim kalıyor; Sosyal Sigortalar Kurumunda çalışan personeliniz, Ankara'da bir işi varsa, orada kalabiliyor. Şimdi, onu sattığınız zaman, Türkiye'nin değişik yerlerinden gelen personelinizin cebinde otel parası olmayacaktır. Zaten, enflasyonun altında ezdirmişsiniz; şimdi, bunları da satarak, onları tamamen sıkıntıya sokmanın anlamı var mı değerli arkadaşlar?! Gelin, bunları tekrar değerlendirelim, hep birlikte değerlendirelim; hemen acele etmeyin. Kaldı ki, deminden beri söyleyip geliyoruz, hepsini hemen satıverseniz -ki, hemen satıvermeniz mümkün değil- 50 trilyon lira kadar bir gelir sağlayacaksınız; oysa ki, o, bize yetmiyor zaten. 1997 yılındaki açığı 350 trilyon, 1998'de, eğer, köklü tedbirler almazsak, bu katlanacaktır, 700 trilyonu bulacaktır. Peki, o zaman neyi satacağız? Satmakla bir şey elde edemeyiz, yeter ki, köklü çözümler alalım, o şekilde belki çözüm bulabiliriz.

Değerli arkadaşlarım, ben, burada, tekrar Yüce Meclisin bunu değerlendirmesini istiyorum, satarak hiçbir yere varamayız; ama, köklü değişimlerini, bu masaya getirin, her zaman size destek olacağız. Bunu, buradan ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisin tekrar bu konuyu değerlendirmesini bekliyor, sizlere saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Kumbul, çok teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Yurdagül; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9.7.1945 tarih ve 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce, işçi arkadaşlarımın benden Sayın Bakana iletmemi istedikleri bir ricaları var, onu söylemek istiyorum: Bilindiği gibi, 6772 sayılı Yasaya göre kamuda çalışan işçiler iki ikramiye alırlar. Bugüne kadar gelenekselleşen uygulamaya göre, ilk ikramiyenin yarısı ramazan bayramı arifesinde, diğer yarısı ise kurban bayramı arifesinde alınıyordu. Bu konuda, şu ana kadar bir çalışma olmadığını öğrenmiş bulunuyorum. Bilindiği gibi, bu yıl kamuda çalışan 700 bin işçinin toplusözleşme yılı; bazıları başladı, bazıları yeni başlayacak. Bu anlamda da, kamu işçilerinin satın alma güçlerinin minimum seviyede olduğu bir dönemi geçiriyoruz. Özellikle, bayram öncesi, 6772 sayılı Yasaya göre, ikramiyenin ilk diliminin ödenmesi için, Sayın Bakanın, bu konuda girişimde bulunmasını ve bayram arifesinde bu ikramiyenin ödenmesini istiyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; söz konusu Sosyal Sigortalar Kurumunun ilgili maddesinde yapılması öngörülen değişikliğe safiyane duygularla yaklaştığımızda, tasarıyla bir eksiklik gideriliyor; gayrimenkul alma yetkisi olan SSK Yönetim Kuruluna, bunları satabilme yetkisi de veriliyor. Bu yasa tasarısıyla bu amaçlanıyor olsa, söylenecek hiçbir şey yok. Gerektiğinde, Yönetim Kurulu, yetkisini kullanarak, bazı gayrimenkulleri satarak değerlendirebilir.

Tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, gerçek amaç, SSK gayrimenkullerini en kısa zamanda haraç mezat satarak elden çıkarmaktır. Aynen gerekçeden de okuduğumuzda, bu görüşten hareketle, atıl vaziyette bulunan Sosyal Sigortalar Kurumunun kaynaklarının harekete geçirilmesi ve değerlendirilmesinde zorunluluk vardır deniliyor gerekçede.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Nereye gidiyorsunuz?!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gidenleri uyarın Sayın Başkan, bu da sizin göreviniz. Demin “190 kişi” diyordunuz...

BAŞKAN - Haklısınız... Haklısınız... Çevirme yetkim var mı...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) - Bu konuda, 14 Ocak 1997 tarihinde, Sayın Çiller'e, SSK ilgilileri tarafından verilen brifingte de, bu yasa değişikliğiyle beraber SSK gayrimenkullerinin en kısa zamanda elden çıkarılmasının amaçlandığını öğreniyoruz.

Yine, gerekçeye baktığımızda, bu şekilde, Kurum, sağlam bir malî kaynağa kavuşturulmuş olacaktır deniliyor. Sosyal Sigortalar Kurumu bünyesinde işletilmek üzere, önemli ölçüde nakit fonu oluşturacak olan kanun tasarısıyla, Kurumun hizmet ve yükümlülüklerini yerine getirmesinde sağlam bir malî kaynağa kavuşturulması amaçlanmaktadır. Nedir bu kaynağın miktarı; açıklandığına göre 50-60 trilyon lira. Son zamlardan sonra, SSK'nın bir aylık emekli maaşı ödemesinin 48 trilyon lira olduğunu az önce öğrendik. Demek ki, bu, gerçekten sağlam bir malî kaynak değil. Bu konuda, bu gerekçeniz inandırıcı değil; bu işin bir yönü.

Bir de diğer yönü var; nedir o; gerekçeden okuyorum; “işçi, işveren, emekli ve devlet temsilcilerinden oluşan Yönetim Kurulunda alınacak kararlarla, Sosyal Sigortalar Kurumu bünyesinde gerçek bir bir katılımcı karar oluşumunun meydana geleceği şüphesizdir” deniliyor. Gerçekten, bu böyle mi? SSK'nın 7 kişilik Yönetim Kurulunun 4'ünü siyasî iktidar atıyor ve böyle bir oluşumun, katılımcı bir anlayışla karar alabileceği söyleniliyor; bu, inandırıcılıktan uzaktır.

Bilindiği gibi, SSK Yönetim Kurulu üyelerinden 3'ü, işçi, işveren temsilcisi ve emekli işçi temsilcisinden oluşuyor, 4'ünü hükümet atıyor; sadece 1 kişi, Hazineyi temsilen SSK Yönetim Kurulunda bulunuyor. Sayın Bakanın da şu anda değiştiremediği, bir tek Hazineyi temsilen SSK Yönetim Kurulunda bulunan eski sendikacı ağabeyimiz, büyüğümüz Halil Tunç.

Bununla ilgili kararname, iki kez Sayın Cumhurbaşkanından döndü, üçüncü kez hazırlanıp gönderildiğini duyuyoruz. Gerçekten, bir kinin, bir hırsın sonucu olduğunu, Sayın Bakanın çeşitli söylemlerinden de öğreniyoruz.

Halil Tunç, Türk sendikal hareketinin simge isimlerinden, önderlerinden biri ve yaşamının kırk yılını işçiye hizmetle geçirmiş bir büyüğümüz. Herkesten önce Sayın Bakanın sahip çıkması gereken bir sendika lideri; ama, ne yazık ki, onun, kamuoyu önünde küçük düşürüldüğünü duymak bizi üzüyor. Tahsilinin öne çıkarılması da ayrı bir üzüntü kaynağı. Bir işçi önderinin kontenjan senatörü olması, milletvekili, bakan olması işçileri nasıl memnun ediyor, onunla gurur duyulmasını beraberinde getiriyorsa, bu davranış da, o kadar üzüntüyle karşılanıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarın dümen suyunda, onunla beraber gideceği bizzat Sayın Bakan tarafından ifade edilen üyelerin çoğunlukta olduğu SSK Yönetim Kuruluna, gayrimenkul satış yetkisinin verilmesine, işçiler ve onların örgütlü sendikaları karşı çıkıyorlar; bu düşüncelerini, komisyonda ve çeşitli platformlarda sürekli dile getiriyorlar. İktidarların, SSK'ya müdahil olmasını istemiyorlar. Esasında, Sayın Bakan da, bırakın Hak-İş Genel Başkanı olduğu dönemi, milletvekili olduğu, Grup Başkanvekili olduğu dönemde de, siyasî iktidarların SSK'ya müdahil olmasına karşı çıkıyordu. Bu konuda, basında ve bu Meclis kürsüsünde birçok açıklamaları olmuştu.

Değerli milletvekilleri, bir diyaliz cihazı, bir röntgen cihazı, ambulans, müfettişleri taşıyacak, denetlemelerde kullanılacak minibüs almaya tek başına karar verme yetkisi olmayan Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kuruluna, gayrimenkul satış yetkisi vererek, onları da zan altında bırakmayalım. Buradan sesleniyorum, SSK malları üzerinde siyasî iktidarların tasarruf yetkisi yoktur; çünkü, Sosyal Sigortalar Kurumunun bu oluşumunda, bugüne kadar, devletin bir katkısı yoktur. Sadece, son yıllarda, SSK açığını karşılayabilmek amacıyla Hazineden bir yardım alınmaktadır. Bu anlamda, siyasî iktidarların SSK üzerinde bir tasarruf yetkisi yoktur. Gelin, 4792 sayılı Yasada yapacağımız değişiklikle, Kurumu, gerçek sahiplerinin yönetmesine olanak sağlayalım. Kurumu, gerçekten özerk bir yapıya kavuşturalım; satacaklarına, alacaklarına kendileri karar versinler.

Değerli milletvekilleri, 506 sayılı Yasada değişiklik öngören bir yasa tasarısı, Hükümet tarafından, zannediyorum dün veya bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi; ama, ne yazık ki, SSK'nın acil gereksinimi olan, SSK'nın özerk bir yapıya kavuşturulmasıyla ilgili düzenleme, bu yasa teklifinde yer almıyor. Sayın Bakan, bunu da kamuoyuna, iki işçi konfederasyonu arasındaki uzlaşmayı öne sürerek, bir başka bahara bıraktığını açıklıyor.

Gerçekten, SSK, bugün, Türkiye nüfusunun yüzde 35'ine sağlık hizmeti götüren dev bir kurum; 25 milyon kişiye sağlık hizmeti veriyor. Bırakın, onu gerçek sahipleri yönetsinler. Elbette ki, devlet o kurumda temsil edilsin; ama, çoğunluk işçiler ve işçiler adına prim ödeyen işverenler ve emeklilerin temsilcilerinden oluşan bir kurul haline getirelim SSK Yönetim Kurulunu. Yine, SSK'nın Genel Kurulunu, her yıl toplanan ve gerçekten ibra yetkisi olan bir organ haline getirelim ve ondan sonra, alım yetkisi olan SSK Yönetim Kuruluna gayrimenkul satış yetkisini de verelim.

Burada söylenildi, gerçekten, 1993'te bu konuda çok kötü bir tecrübe edindik. SSK gayrimenkullerinin Emlak Bankası aracılığıyla satılması gerçekten, kötü bir deneyim oldu; ama, bunu, bu kötü deneyimi göre göre aynısını sürdürmek, gerçekten, yanlışta ısrar etmek anlamına gelir. Gelin, bundan vazgeçelim. Az önce de söyledim; 48 trilyon aylık emekli maaşı ödemesi olan bir Kurumun, 50-60 trilyonluk gayrimenkul satışında elde edeceği bir gelire ihtiyacı yoktur. Bu, zaman içerisinde olabilir; ama, siz, bu gayrimenkulleri bugünden yarına elden çıkarmaya çalıştığınızda, bunlar, geçmişte olduğu gibi gerçek değerlerinin çok altında satılır ve gerçekten, bugüne kadar Kuruma prim ödeyen işçilerin, bu birikimlerini heba etmiş olursunuz.

O nedenle, ben, buradan, Sayın Bakana yeniden sesleniyorum; geçmişte bu konudaki söylemlerinize sahip çıkınız ve özellikle, yeniden belirtiyorum; siz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yurdagül, efendim size 2 dakika yeter mi?

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) - Artar efendim...

BAŞKAN - Peki, artanı biz geri alırız.

Buyurun.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) - Tekrarlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ısrardan vazgeçilmeli. Yarın, bu, başta Sayın Bakan olmak üzere, SSK Genel Müdürünü ve SSK Yönetim Kurulu üyelerini zan altında bırakacak, zorda bırakacak ve hesap vermekte zorlanacakları bir tasarının Meclisten geçmesini engelleyelim. Çok acelesi yok; iki ay sonra olur, üç ay sonra, altı ay sonra olur. SSK'yı özerk bir yapıya kavuşturduktan sonra, SSK'nın gerçek sahipleri, ne satacaklar ne alacaklar kendileri karar versinler. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, bu tasarıya esastan karşıyız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yurdagül, teşekkür ediyorum.

Sayın Balcılar, bir 3 dakikamız var. Eğer Genel Kurul süre verirse, ben, tabiî, dinlemek isterim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, konuşmasında bütünlük kalmaz efendim.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, talimat verin de, kameralar dolaşsın...

BAŞKAN - Sayın Balcılar, anlaşılıyor ki, tereddütlü olacak efendim.

Çalışma süremiz tamamlanmıştır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kameralar bir dolaşsın, millet görsün!..

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri ve tabiî, bizi izleyen milletimize, önümüzdeki ramazan bayramının hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, talimat verin de kameralar dolaşsın efendim.

BAŞKAN - Yükseköğretimin sorunları konusundaki 153 sıra sayılı ve Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünde meydana gelen yolsuzluklar ve usulsüzlükler konusundaki 167 sıra sayılı Meclis araştırması komisyonları raporlarını ve kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 4 Şubat 1997 Salı günü saat 13.30'da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 23.59


IX. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Afyon Milletvekili Osman Hazer'in, Afyon'daki adlî personel açığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1787)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygı ile arz ederim. 12.12.1996

Osman Hazer

Afyon

1. Afyon İlinin icra, ceza ve tetkik hâkimine, Sincanlı, İhsaniye, İscehisar, Şuhut ilçelerin icra müdürüne ihtiyaç olduğu görülmektedir. 1997 yılında bu kadrolara atama yapılacak mı?

2. İscehisar adliyesinde derdest, dosya sayısı Çobanlar, İhsaniye, Sincanlı Adliyelerindeki derdest dosya sayısından fazla olduğu görülmektedir. Bu sebeple İscehisar Adliyesine ilave kâtip kadrosu ve kâtip ataması yapılacak mı?

3. Afyon Karayolu kavşağında olduğu için sık sık trafik kazaları meydana gelmektedir. Adlî Tıp Kurumu tek olduğu için kazalara müdahalede yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple Afyon'a Adlî Tıp Kurumu Şubesi açılması düşünülüyor mu?

4. Afyon Adliye Sarayı yetersiz olduğu yeni Adliye binası için arsa tahsisi yapıldığı ve projesinin hazır olduğu bilinmektedir. 1997 yılı için yeni Adliye binası inşaatına başlanması düşünülüyor mu?

T.C.

Adalet Bakanlığı 29.1.1997

Bakan : 830

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 26.12.1996 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1787-4691/12991 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan ve Afyon Milletvekili Osman Hazer tarafından verilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenen 7/1787 Esas No'lu soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

Sayın Osman Hazer

Afyon Milletvekili

TBMM

Bakanlığıma yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/1787 esas no'lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesine konu olan Afyon'da müstakil icra tetkik merciinin kurulması ve 1997 yılı içinde hâkim ataması yapılması hususları, 1996 yılı iş cetvellerinin Bakanlığıma intikal etmesini müteakip hâkim kadroları da gözönünde bulundurularak değerlendirmeye alınacaktır.

Bakanlığımda münhal bulunan İcra Müdürlüğü ve İcra Müdür Yardımcılığı kadroları için, yapılan sınavda başarılı olan adaylar arasından Afyon İli Sincanlı, İhsaniye, İsçehisar, Şuhut, Çobanlar, Başmakçı, Hocalar, Dazkırı ve Bayat ilçeleri İcra Müdürlüklerine 25.12.1996 tarihinde ad çekme suretiyle atanacaklar tespit edilmiş olup, işlemler devam etmektedir.

İsçehisar İlçesinde Adlî Teşkilatın kuruluşunda 1 Yazı İşleri Müdürü, 2 Zabıt Kâtibi, 1 Mübaşir, 1 Hizmetli kadrosu verilmiştir. 1996 yılı iş cetvellerinin Bakanlığıma intikal etmesinden sonra, toplam iş ve mevcut kadro durumu gözönüne alınarak ilave Zabıt Kâtibi kadrosunun verilmesi hususu değerlendirmeye alınacaktır.

2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanununun 1, 10 ve 26 ncı maddeleri ile Adlî Tıp Kurumu Kanununun Uygulama Yönetmeliğinin 16 ncı maddesinde adlî tıp şube müdürlüklerinin kuruluş usul ve esasları düzenlenmiştir. Bu hükümler çerçevesinde Adlî Tıp Kurumu Başkanlığının teklif ve görüşü ile mevcut yer ve kadro durumu nazara alınarak Afyon'da adlî tıp şube müdürlüğü kurulması hususu değerlendirmeye alınacaktır.

Bilindiği üzere mevcut arsa üzerinde bina yapımı, il merkezlerinde ve ağır ceza teşkilatı bulunan ilçelerde, Bakanlığımın teklifi ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının onaylaması ile bir sonraki yılın yatırım programına alınabilmektedir. Yatırım programına alınması teklif edilecek adliye binalarının seçiminde, Devlet bütçesinden bu iş için ayrılan ödenek durumu, bina yapımının zorunluluğu, aciliyeti ve Başbakanlık tarafından çıkarılan Tasarruf Genelgeleri gözönünde tutulmaktadır. Afyon adliye sarayı için Maliye Bakanlığınca arsa tahsisi yapılmışsa da, bu arsa ile ilgili olarak sürdürülen kamulaştırma işlemleri tamamlanarak arsanın müstakil tapu senedi, 1/1000 ölçekli imar durumu ve plankotesinin sağlanması halinde mevcut arsa üzerine bina yapılabilmesi hususu 1998 Yılı Yatırım Programı teklifi olarak Devlet Planlama Teşkilatına sunulacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

2. - Afyon Milletvekili Yüksel Yalova'nın;

- Aydın İli Karpuzlu İlçesinde adliye teşkilatı kurulup kurulmayacağına,

- Görev yeri değiştirilen hâkim ve savcılara,

İlişkin soruları ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1830, 1837)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.

Saygılarımla, 25.12.1996 Dr. Yüksel Yalova

Aydın

1990 yılında İlçe statüsüne kavuşturulan Aydın İlimiz Karpuzlu İlçesi, sahip bulunduğu tarımsal ve küçük sanayi işletmeleri potansiyeline ve yoğun taleplere rağmen hakettiği Adliye Teşkilatından mahrum bırakılmıştır.

1. En yakın ilçe konumundaki ÇİNE ile arasında 35 km. mesafe bulunan Karpuzlu'ya, nüfusunu da gözönünde bulundurarak Teşkilat kurmayı düşünür müsünüz?

2. Konuya ilişkin sunabileceğimiz Belediye imkânlarımızı değerlendirmeyi uygun görür müsünüz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim. 27.12.1996

Saygılarımla, Dr. Yüksel Yalova

Aydın

1. Adalet Bakanlığı görevini üstlendiğiniz tarihten bugüne kadar görev yeri değiştirilen hâkim ve savcı sayısı nedir?

2. Yine, görev sürenizde değiştirilen İl Adalet Komisyonu Başkanı sayısı nedir?

T.C.

Adalet Bakanlığı 29.1.1997

Bakan : 827

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 10.1.1997 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4938-13323 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan ve Aydın Milletvekili Yüksel Yalova tarafından verilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenen 7/1830 ve 7/1837 Esas No'lu soru önergesine verilen cevaplar ikişer nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

Sayın Yüksel Yalova

Aydın Milletvekili

TBMM

Bakanlığıma yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz. 7/1830 Esas No'lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesine konu olan Aydın İli Karpuzlu İlçesinde tek hâkimli asliye mahkemesi 15.10.1996 tarihi itibariyle kurulmuş olup adlî teşkilat ise, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 23.12.1996 gün ve 48 sayılı Kararıyla hâkim ve Cumhuriyet savcısının atamalarının yapılması suretiyle faaliyete geçmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

Sayın Yüksel Yalova

Aydın Milletvekili

TBMM

Bakanlığıma yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/1837 Esas No'lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

1.7.1996 - 31.12.1996 tarihleri arasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca çıkartılan kararnamelerle adlî yargıda görev yapan 1699, idarî yargıda görev yapan 87 hâkim ve savcının naklen atamaları yapılmış, 4 ilin adalet komisyonu başkanları değiştirilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

3. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın, Aydın-Kuşadası Asliye Hukuk Hâkiminin Edirne'ye tayin edilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1844)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim. 2.1.1996

Saygılarımla,

Dr. Yüksel Yalova

Aydın

Aydın-Kuşadası Asliye Hukuk Hâkimliği görevini yürüten Sayın Gülay Berkay'ın, asılsız iddialarla hazırlanan düzmece bir raporla, Edirne'ye sürüldüğü ve böylelikle “menfaatleri haleldar” olan bazı çevrelerin siyasî baskılarına boyun eğildiği şeklinde mahallî ve bölgesel basın ve televizyonlarda yer alan haberler, İlçede ve bölgede büyük infial ve tepkiye sebebiyet vermiş, gönüllü kuruluşlar ve halk imza kampanyası düzenlemiş, binlerce vatandaşımız hâkime sahip çıkmıştır.

1. Sayın Hâkimin, henüz görev süresi belli iken ve hakkında menfi müfettiş raporu tanzim edilmemiş olduğu halde, başarılı siciline rağmen, teamül ve uygulama dışı bir yaklaşımla Edirne'ye tayin edilmesinin hukukî sebepleri nelerdir?

2. Çağdaş, Atatürk Türkiyesinin simgesi bir hukuk insanı olması hangi çevreleri, neden rahatsız etmiştir ve kararınızı hangi bakımdan etkileyebilmiştir?

3. Türbanlı hukukçular için gösterdiğiniz özel çaba ve hassasiyetlerin böylesi bir yaşam biçimini tercih etmeyen hâkim-savcı ve avukatlar hakkında cezalandırılma tehdidi olarak değerlendirilmesi, Bakanlık Teşkilat Kanununa ve Anayasaya aykırılık değil midir?

T.C.

Adalet Bakanlığı

Bakan : 824 29.1.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 10.1.1997 tarihli ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02-7/1844-4847/13698 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan ve Aydın Milletvekili Yüksel Yalova tarafından verilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenen 7/1844 esas no.'lu soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

Sayın Yüksel Yalova

Aydın Milletvekili

Bakanlığıma yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/1844 esas no.'lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Bilindiği gibi, hâkim ve savcıları atama ve nakletme görevi 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 4 üncü maddesinin (3) numaralı bendinin (b) alt bendine göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ait olup, hâkim ve savcıların tayinleri anılan Kanunun 19 uncu maddesine göre, ilgililerin tayin talepleri, adalet müfettişlerince düzenlenen hal kağıtları, inceleme ve soruşturma raporlarında belirtilen zaruretler ile hizmetin gerekleri göz önünde tutularak yapılmaktadır.

Soru önergesine konu olan Kuşadası Asliye Hukuk hâkiminin ataması Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca müfettiş hal kağıtları, meslek kıdemi ve birinci bölge hizmet yerlerindeki hâkim ihtiyacı dikkate alınarak mevcut sistemde ikinci bölge olarak hizmet veren Kuşadasından, birinci bölge statüsündeki Edirne hâkimliğine yapılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

4. - Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık'ın, Engin Civan'ın mahkûmiyet cezasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1848)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ağar tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına yardımlarınızı saygılarımla arz ederim.

Ahmet Uyanık

Çankırı

1. Bir kamu bankasının Genel Müdürü iken devletin milyarlarını gasbeden ve şahsî çıkarı için görevini kötüye kullandığı bütün kamuoyunca bilinen; bu konuda medyada yoğun ve sürekli şekilde yayınlara hedef olan ve gayrimeşru yoldan trilyonluk servetler edindiği yaygın söylentisi bulunan Engin Civan'ın yargılanması sonucunda mahkum edilmiş olmakla birlikte, cezasının 1/2 sini bile tamamlamadan şartla tahliye edilmesinde infaz hukukunun takdir hakkı doğru kullanılmış mıdır?

2. Suistimalin yoğunluğu karşısında, verilen cezanın azlığı kamuoyunun adalet hislerini rencide etmektedir. Engin Civan'ın yargılanması sırasında adı geçenin himaye gördüğü yolunda ciddî söylentiler mevcuttur. Yargılanması objektif şekilde yapılmış mıdır? Hükmolunan ceza hangi kıstaslara göre takdir ve tayin edilmiştir?

T.C.

Adalet Bakanlığı

Bakan : 821 29.1.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 15.5.1996 tarihli A.01.0.GNS. 0.10.00.02-6/120-1595/4287 sayılı yazınız.

b) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 10.1.1997 tarihli ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02-7/1848-1595/4287 sayılı yazınız.

İlgi (a) yazınız ekinde alınan ve sözlü olarak cevaplandırılması istenilen, ancak üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca yazılı soruya çevrildiği ilgi (b) yazınız ile bildirilen Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık'ın 7/1848 Esas no.'lu soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

Sayın Ahmet Uyanık

Çankırı Milletvekili

Bakanlığıma yöneltilen ve sözlü olarak cevaplandırılması istenilen ancak, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca yazılıya çevrilen 7/1848 esas no.'lu soru önergesine verilen cevap aşağıda belirtilmiştir.

Bakanlığımda mevcut bilgilerden;

- Emlâk Bankası eski Genel Müdürü olan İbrahim Engin Civan'ın rüşvet aldığı iddiasıyla, 3.10.1994 tarihinde gözaltına alındığı, 4.10.1994 tarihinde Şişli 3 üncü Sulh Ceza Mahkemesince tutuklandığı ve hakkında İstanbul 2 nci Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı,

- İstanbul 2 nci Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda; Türk Ceza Kanununun 212/1, 212/4, 219/1 ve 59 uncu maddeleri gereğince 7 yıl 6 ay ağır hapis, 62 500 000 000 TL. ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kararın Yargıtay 1 inci Ceza Dairesinin 20.9.1995 gün ve 1995/2389-2481 sayılı ilamıyla onanarak kesinleştiği,

- İbrahim Engin Civan'ın işlediği suçun tarihinin, 8.4.1991 tarihinden öncesine rastlamış olması nedeniyle, şartla tahliyesinin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun geçici 1 inci maddesi hükümlerine tabi bulunduğu, sözü edilen yasanın geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde ise, ölüm ve müebbet ağır hapis cezaları dışında kalan diğer şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm olanların hükümlülük süresinin beşte birini çektikleri takdirde iyi halli olup olmadıklarına bakılmaksızın ve talepleri olmaksızın şartla salıverilmeleri öngörüldüğünden, Bakırköy 3 üncü Ağır Ceza Mahkemesince 2.4.1996 tarih ve 1996/15-11 sayı ile bu hükme göre şartla tahliyesine karar verilerek salıverildiği,

- Adı geçen hakkında hükmolunan ve 20 eşit taksitte ödenmesi istenilen 62 500 000 000 liralık ağır para cezasının ilk iki takdisinin 5.2.1996 ve 4.3.1996 tarihlerinde 3 125 000 000 TL. olarak ayrı ayrı Bakırköy Mal Müdürlüğüne yatırıldığı,

anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

5. - Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın;

- Ağrı'da bir kayak tesisinin yapılıp yapılmayacağına,

- Ağrı İlinin bazı ilçelerine kapalı spor salonu yapılıp yapılmayacağına,

- Ağrı İline bir stadyum yapılıp yapılmayacağına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in yazılı cevabı (7/1849, 1850, 1851)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Spordan Sorumlu Devlet Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

Soru :

1. 12 kişilik Kayak Milli Takımında 9 Ağrı'lı kayakçı yer almaktadır. Buna rağmen Ağrı'da kayak tesisleri bulunmamaktadır. 1996 programında Ağrı'ya kayak tesisleri yapılacak mıdır? Yoksa Ağrı'lı kayakçılar kaderleriyle başbaşamı bırakılacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Spordan Sorumlu Devlet Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. M. Sıddık Altay

Ağrı

Soru :

1. Ağrı'nın Hamur, Tutak, Taşlıçay, Diyadin ve Eleşkirt kazalarında kapalı spor salonu yoktur. Bu kazalara kapalı spor salonu yapmak için programınız var mıdır? Bu kazalara ne zaman kapalı spor salonu yapmayı planlıyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Spordan Sorumlu Devlet Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

M. Sıddık Altay

Ağrı

Soru :

1. Ağrı stadyumunun kapasitesi 750 kişiliktir. Ağrı'nın merkezinin nüfusu 80 000 dir. Bu nüfusa bu stadyum kafi gelmemektedir.

Yeni stadyum yapımı için bir planınız ve programınız var mıdır? Varsa ne zaman yapılacak?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.019-0.00.00.00-00227 29.1.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 10.1.1997 tarih, A.01.0.GNS.0.10.00.02-4930-1608 sayılı yazınız.

İlgi yazı ile tarafından cevaplandırılması istenilen 7/1849, 7/1850, 7/1851 esas sayılı yazılı soru önergelerine verilen cevaplar ekte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Bahattin Şeker

Devlet Bakanı

7/1849 Esas No.'lu Yazılı Soru Önergesi Cevabı :

Soru : 12 kişilik Kayak Milli Takımında 9 Ağrı'lı kayakçı yer almaktadır. Buna rağmen Ağrı'da kayak tesisleri bulunmamaktadır. 1996 programında Ağrı'ya kayak tesisleri yapılacak mıdır? Yoksa Ağrı'lı kayakçılar kaderleriyle başbaşa mı bırakılacaktır.

Cevap : Ağrı ilimize kayak tesisleri yapımı 1996 yılı yatırım programında yer almadığından dolayı gerçekleştirilmesi mümkün görülmemektedir.

7/1850 Esas No.'lu Yazılı Soru Önergesi Cevabı :

Soru : Ağrı'nın Hamur, Tutak, Taşlıçay, Diyadin ve Eleşkirt kazalarında kapalı spor salonu yoktur. Bu kazalara kapalı spor salonu yapmak için programınız var mıdır? Bu kazalara ne zaman kapalı spor salonu yapmayı planlıyorsunuz?

Cevap : Ağrı'nın Hamur, Tutak, Taşlıcay, Diyadin ve Eleşkirt ilçelerine spor salonu yapımı 1996 yılı yatırım programında yer almamaktadır. 1996 yılı Malî Yılı bütçesinde Genel Müdürlüğümüze ayrılan ödeneğin yetersiz oluşu ve bu ödeneğinde önceki yıllar programa alınan ve devam eden yatırımların bitirilebilmesi esasına göre düzenlemesi yapıldığından, bu gibi yeni taleplere bu şartlarda ödenek tahsisi mümkün bulunmamaktadır. Ancak yıl içinde alınabilecek yeni ve iç bünyede yapılacak ödenek dengelemeleri sonrası taleplerin yeniden değerlendirilmesi yoluna gidilecektir.

7/1851 Esas No.'lu Yazılı Soru Önergesi Cevabı :

Soru : Ağrı stadyumunun kapasitesi 750 kişiliktir. Ağrı'nın merkezinin nüfusu 80 000 dir. Bu nüfusa bu stadyum kafi gelmemektedir.

Yeni stadyum yapımı için bir planınız ve programınız var mıdır? Varsa ne zaman yapılacak?

Cevap : Ağrı ilimize yeni bir stadyum yapımı 1996 yılı yatırım programında yer almamaktadır. Ancak konu ileriki yıllar yatırım programlarında dikkate alınacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.