Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 19 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

48 inci Birleşim

21 . 1 . 1997 Salı


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın, Genel Kurula hitaben konuşması

2. - Devlet Bakanı Abdullah Gül'ün, Kıbrıs'taki son gelişmelerle ilgili gündemdışı açıklaması ve RP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, ANAP Bitlis Milletvekili Kâmran İnan, DSP İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, DYP İstanbul Milletvekili M. Sedat Aloğlu, CHPİstanbul Milletvekili Altan Öymen grupları adına ve grubu bulunmayan milletvekilleri adına Aydın Milletvekili İsmet Sezgin'in konuşmaları

3. - Ordu Milletvekili İhsan Çabuk'un, Karadeniz Bölgesi fındık üreticisinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'in cevabı

4. - Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, Diyarbakır'da bir işadamının yaptığı yardımlar sırasında yaşanan olaylara ve yerel yönetimlerle ilgili olarak alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

5. - Amasya Milletvekili Haydar Oymak'ın, Amasya İline bağlı Yassıçal Belediye Başkanının görevden alınmasına ilişkin gündemdışı konuşması

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan siyasî parti temsilcilerinin, Kıbrıs Rum tarafınca sürdürülen ağır silahlanmanın ulaştığı vahim boyutlara ve Rum-Yunan tarafının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ve Türkiye'yi tehdide yönelik tutum ve davranışlarının müsamaha ile karşılanmayacağına ve sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için alınması gereken önlemlere ilişkin müşterek önergeleri (4/128)

2. - Niğde Milletvekili Ergun Özkan'ın, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/131)

3. - SıvasMilletvekili Mahmut Işık'ın, iki ilçe ve Divriği İlinin Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/414) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/129)

4. - Hatay Milletvekili Nihat Matkap'ın, 8.6.1949 Tarih ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında kanun Teklifinin (2/71) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/130)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu ve 23 arkadaşının, Diyarbakır İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

2. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 58 arkadaşının, TURBAN imkânlarını kişisel ve siyasî menfaatlarına alet ettiği ve yolsuzlukların üzerine gitmeyerek görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla, eski Başbakan Tansu Çiller hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/10)

V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 9 arkadaşının, doğal afetlerde meydana gelen can ve mal kaybını en aza indirmek için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/58)

2. - İstanbul Milletvekili Zekeriya Temizel ve 21 arkadaşının, izlemeye alınan ve faaliyetine son verilen bankaların kanuna aykırı işlemlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, Devlet İstatistik Enstitüsünün Gelir Dağılım Anketine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Sabri Tekir'in yazılı cevabı (7/1635)

2. - Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, kamu kurum ve kuruluşlarının müteahhit firmalara olan borçlarına ve hükümetin faizler ve diğer ekonomik kararlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın yazılı cevabı (7/1640)

3. - İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, İstanbul Güngören İlçesinin bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1718)

4. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur'un, İzmir-Menemen İlçe Belediye Başkanına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1769)

5. - Afyon Milletvekili OsmanHazer'in, hac kotası uygulamasına ve din görevlilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nevzat Ercan'in yazılı cevabı (7/1791)

6. - Edirne Milletvekili Mustafa İlimen'in, Trakya Bölgesinde öğretmenlerin ek ders ücretlerinin ödenmediği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1832)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.30'da açılarak üç oturum yaptı.

Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık, Erdemir'deki kamu hisselerinin satılmamasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

İçel Milletvekili Halil Cin'in, zirai öğretimin 151 inci yıldönümü münasebetiyle, Türkiye'de zirai eğitim ve öğretim veren kuruluşların ve Türk tarımının genel sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci;

Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, Adıyaman'da son zamanlarda yaşanmakta olan sağlık sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına da, Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna,

Cevap verdi.

Portekiz'e gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in vekillik etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Hindistan Parlamentolararası Dostluk Grubu Kurulmasına,

Japonya Meclis Başkanının resmî davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin icabetine,

Kuzey Kıbrıs TürkCumhuriyeti Başbakanı Sayın Derviş Eroğlu'nun davetine, Türkiye Büyük MilletMeclisi Dışişleri Komisyonundan 12 kişilik bir heyetin icabetine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan 23 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.

5 inci sırasında bulunan, 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 20 inci Maddesinin 2 nci Fıkrasının Değiştirilmesine ve Bu Maddeye 2 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının (1/527) (S.Sayısı : 129) 2 nci maddesinin oylanması sırasında, istem üzerine yapılan yoklama devam ederken çalışma süresi dolduğundan;

Alınan karar gereğince, doğal afetlerde meydana gelen can ve mal kaybını en aza indirmek için alınması gereken tedbirler konusundaki (10/58) ve izlemeye alınan ve faaliyetlerine son verilen bankaların kanuna aykırı işlemlerinin araştırılması konusundaki (10/135) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerini yapmak için, 21 Ocak 1997 Salı günü saat 13.30'da toplanmak üzere, birleşime 21.05'te son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Ünal Yaşar Mustafa Baş

Gaziantep İstanbul

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. - GELEN KÂĞITLAR

17 . 1 . 1997 CUMA

Tasarı

1. - Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Anlaşması ve İlgili Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna DairKanun Tasarısı (1/570) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.1.1997)

Teklifler

1. - Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu'nun; 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisinin 170 inci Maddesinin Değiştirilmesine DairKanun Teklifi (2/652) (Adalet Komisyonuna) (Başkanığa geliş tarihi : 10.1.1997)

2. - Kars Milletvekili Selahattin Beyribey'in; 6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna 29.8.1996 Gün ve 4178 Sayılı Kanunla Eklenen Geçici Madde 9'da Yer Alan Sürenin Uzatılmasına Dair Kanun Teklifi (2/653) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

3. - İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun; İstanbul İl Sınırları İçinde Sarıgazi Adı ile Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/654) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

4. - Çankırı Milletvekili Mete Bülgün'ün; Türk Kanunu Medenisinin Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/655) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

Rapor

1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim, Bilim, Kültür ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının, Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonları raporları (1/341) (S.Sayısı : 188) (Dağıtma tarihi : 17.1.1997) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in, Tekirdağ Belediye Meclisinin kanalizasyon ücret tarifesi kararına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1901) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.1.1997)

2. - Konya Milletvekili Necati Çetinkaya'nın, Susurluk Olaylarıyla ilgili raporda ismi bulunduğu iddia edilen bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1902) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

3. - Adana Milletvekili Orhan Kavuncu'nun, Millî Savuma Bakanlığı ve T.S.K.'de çalışan sivil memurlara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1903) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

4. - Denizli Milletvekili Hilmi Develi'nin, Denizli-Kale-Kayabaşı Köyü İlköğretim Okulu Müdürünün başka bir yere tayin edildiğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1904) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

5. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Afyon İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1905) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

6. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, sözleşmeli personele yapılacak zamma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1906) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

7. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Afyon-Bolvadin-Özburundaki sigortalıların sağlık ocağından yararlanıp yararlanamayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1907) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

8. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Konya'nın bazı ilçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1908) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

9. - SamsunMilletvekili Murat Karayalçın'ın, 7. Beş Yıllık Kalkınma Planının uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1909) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

10. - Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, maden fonundan kullandırılan teşvik kredilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1910) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

11. - Denizli Milletvekili AdnanKeskin'in, Ergani Bakır İşletmelerinin bir firmaya satılıp satılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1911) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

12. - Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Elazığ-Kovancılar'da bulunan bir fabrikanın Etibank tarafından satın alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi ( 7/1912) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

13. - İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, Metin Göktepe davasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1913) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

14. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, liman işletmelerinin satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1914) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.1.1997)

15. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Başbakanlık konutunda verilen iftar yemeğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1915) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.1.1997)

16. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, Orman Bakanının kardeşinin orman suçundan yargılandığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1916) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.1.1997)

17. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, kapatılan İstanbul Bankasıyla ilgili olarak hazırlanan raporda adı geçen bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1917) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.1.1997)

18. - Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, Erzurumspora yapılan yardımın ikinci lig play-off'a çıkan diğer takımlara da yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1918) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.1.1997)

19. - Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, güvenlik personeline verilen ek zamma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1919) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.1.1997)

20. - İzmirMilletvekili Sabri Ergül'ün, Manisa Emniyet Müdürlüğünce orta dereceli okul öğrencilerinin fişlendiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1920) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.1.1997)

21. - İzmir Milletvekili Birgen Keleş'in, Yunanistan'ın Ege Denizindeki kayalık ve adacıkları iskâna açtığı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1921) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

22. - Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, TEDAŞ'ta çalışan bazı personelin geçici görevle değişik illere atanacağı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1922) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

23. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Şanlıurfa DevletHastanesinde bazı hükümlü ve tutuklu hastaların ölüme terk edildiği iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1923) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

24. - İstanbul Milletvekili BülentAkarcalı'nın, TRT Genel Müdürünün ne zaman atanacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1924) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

25. - Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in, Başbakanlık konutunda verilen bir iftar yemeğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1925) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

26. - Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya'nın, Erzincan depreminde zarar gören vatandaşlara yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1926) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

27. - Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun, Mason Localarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1927) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

28. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, kamu çalışanlarına yapılan zammın yetersizliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1928) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

29. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Kütahya'da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/1929) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

21 . 1. 1997 SALI

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, ölü olarak ele geçirilen bir militanın üzerinde silah bulunup bulunmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1930) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.1.1997)

2. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, TEDAŞ'a bağlı dağıtım müesseselerinin işletme hakkının devrine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1931) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.1997)

3. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, kooperatiflere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1932) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.1997)

4. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, Metin Göktepe cinayeti sanığı polislerin görevlerine iade edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1933) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.1997)

5. - Hatay Milletvekili Atila Sav'ın, Kayseri'de SİT alanı ilan edilen bir bölgede yıkım yapıldığı iddiasına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/1934) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.1.1997)

6. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Çay Kurumunun borcuna ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1935) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.1.1997)

7. - Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, memur maaşlarını ödeyebilmek için döviz bozdurduğu iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1936) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.1.1997)

Meclis Soruşturması Önergesi

1. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 58 arkadaşının, TURBAN İmkânlarını Kişisel ve Siyasî Menfaatlerine Alet Ettiği ve Yolsuzlukların Üzerine Gitmeyerek Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin TCK'nun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi (9/10)(Başkanlığa geliş tarihi : 16.1.1997) (Dağıtma tarihi : 21.1.1997)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu ve 23 arkadaşının, Diyarbakır İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.1.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.30

21 Ocak 1997 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Değerli milletvekili arkadaşlarım, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerimizin, salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Eskişehir Milletvekili Necati Albay'a kadar yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Sayın Demirel'in resmî davetlisi olarak ülkemizde bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş, şu anda, Meclisimizi onurlandırmışlardır; kendilerine, Yüce Heyetiniz adına hoşgeldiniz diyorum. (Ayakta alkışlar)

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın, Genel Kurula hitaben konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çağımızın büyük devlet adamlarından, büyük Gazi Sayın Rauf Denktaş, Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ı, konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum. (“Bravo” sesleri, ayakta alkışlar)

Buyurun Sayın Cumhurbaşkanı.

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI RAUF DENKTAŞ - Çok sağolun efendim. Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anadolu'nun, Yüce Türk Ulusunun iradesine tercüman olan bu kutsal yerde, müşterek millî davamız hakkında konuşma fırsatı verdiğiniz için sizlere en içten duygularla teşekkür ediyorum. Size, 400 yıldır Kıbrıs'ta her şart altında bayrağı yere düşürmemiş, Türklüğe leke sürmemiş, ezan seslerini susturmamış, mukavemetçi, mücahit halkım adına şükran duygularımı duyurmaya ve son gelişmeler hakkında bilgi vermeye geldim. Sizi heyecanlandırmaya gelmedim; çünkü, heyecanınız, bizi, bunca yıldır en korkunç, en kara günlerde selamete taşımış, vasıta olmuştur.

Size olan, Anavatana olan inancımız ve güvenimiz Toroslardan devamlı surette bekleyip de duyduğumuz sizin sesiniz bizi büyük felaketlerden kurtarmış, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine getirmiştir. Gün geldi, sizde yoktu; ama, yine arayıp buldunuz, bize verdiniz -etinizden, dişinizden kestiniz- mücadeleyi yürüten, davaya baş koymuş insanlar ekonomik darbelerle çökertilmesin, bayrak yere düşmesin, Anadolu'nun 40 mil ötesinde bir Türk Adası düşman eline geçip güney sahillerinizi kapatan bir tehlike adası haline gelmesin diye. Gün geldi, bütün dünyayı karşınıza aldınız ve Kıbrıs'tan vazgeçmeyeceğinizi, Kıbrıs'ı Yunan'a, Rum'a bırakmayacağınızı; ama Kıbrıs'ta kalıcı bir barış olması için her fedakârlığı yapmaya hazır olduğunuzu açıkladınız. Bu direnişiniz, bu mukavemetiniz, bu inancınızdır ki, bizi dengeli bir anlaşmaya, 1960 anlaşmalarına getirmişti.

Bu anlaşmaların oluşturduğu esaslar arasında, elden bırakamayacağımız, bırakamayacağınız ilkeler vardır. Bunlardan en önemlisi, Kıbrıs dahilindeki iki halk arasında siyasî eşitliğe denk olarak, Türkiye ile Yunanistan arasında, Kıbrıs'a dönük eşitliktir, dengedir; Lozan'da kurulmuş olan dengenin, Kıbrıs'ta, rahmetle andığımız, o zamanın liderleri tarafından korunarak bir anlaşma yapılmış olmasıdır. Bu dengeye göre, Kıbrıs üzerinde, Yunanistan'ın Türkiye'den daha fazla söz hakkı yoktur. Bu dengeye göre, Kıbrıs, Enosis'e gidemez, taksim edilemez, içte iki eşit halk Kıbrıs'ı idare eder, biri diğerine tahakküm edemez ve dolaylı Enosis olmaması için de, Türkiye ve Yunanistan'ın üye olmadığı herhangi bir birliğe üye olamaz. Bu kadar ince, bu kadar hassas, ama bu kadar sağlam bir dengeyi kurmak suretiyle Kıbrıs'ı bağımsızlığa kavuşturmuş olanları yine rahmetle anıyorum.

İşte, General Karayannisleri var bunların. O, hatıratında der ki: -bizim bildiğimizi doğrular- “1960 Ağustos ayında, cumhuriyetin ilanını imzaladığımız günde, Makarios, bu cumhuriyeti nasıl bozacağını planlamış, Akridas Planını imzalamış ve İçişleri Bakanına gizli ordular kurma yetkisi vermiş, Klerides ve Papadopulos da bunun yardımcıları olmuştur.”

Dolayısıyla, 1963 yılındaki olaylar planlıdır ve planın öngördüğü hedef, garanti sistemidir; biraz evvel izah etmeye çalıştığım dengeyi kurmuş olan sistemin ortadan kaldırılmasıdır. Bu başarıldığı takdirde, Kıbrıs, artık, hedefe varmış olur diyorlardı ve 24 saatte bizi yıkıp, Türkiye müdahale edemez bir haldeyken, meseleyi bitireceklerine inanıyorlardı; 24 yıl geçti, şimdi 33 üncü yıla geldik ve meseleyi halledemediler; çünkü, Anadolu'yu, Türkiye'yi, sizi hesaba katmamışlardı; en büyük hataları bu olmuştur. Klerides, bunu, kitabında açıkça Makarios'u suçlamak için yazdığı halde, aynı Klerides, şimdi, Yunanistan'ın doğrultusunda aynı hatayı yapmakta, Türkiye'yi kale almaksızın, Avrupa Birliğini arkasına alarak, Rusya'yı arkasına alarak hedefe, varacağını değil, varmış olduğunu hesaplamaktadır. O kadar varmış olduğunu hesaplamaktadır ki, Avrupa Birliği bunlara yeşil ışık yaktıktan sonra, garanti sisteminin değiştirilmesi için Amerikalıları, İngilizleri arkalarına almışlardır, Genel Sekreteri arkalarına almışlardır; çokuluslu kuvvet formülü ile garanti sistemini sulandırmak ve ortadan kaldırmak planını uygulamaya başlamak istiyorlar.

Avrupa Birliğini arkalarına aldıktan sonra -Klerides'in deyimiyle- garanti anlaşması artık geçerliliğini kaybeder. Dolayısıyla iki kesimli federasyon uygulanması mümkün olmaz; çünkü, özgürlükleri kısıtladığı için, Rumlara yerlerine geri dönüş imkânını bütünüyle vermediği için, Avrupa yasalarına aykırıdır ve böylelikle herkes yerine gider, Yunanlılık zafere ulaşır. Avrupa Birliğine müracaatlarının esas sebebi budur, bu inançtır ve dediğim gibi, artık hedefe varmış olduklarını, işte accetion görüşmeleri gibi formalitelerin yapılması gerektiğini “Türkler gelmiyorlarsa, desteklemiyorlarsa, o zaman Türklere lütfen söyleyiniz, onlar bu işe gönül vermemişlerse -kendileri Kıbrıs'ı temsil ediyor çünkü- Kıbrıs'ın suçu nedir?! Biz girelim, arkadan isterlerse onlar da gelir, istemezlerse gelmezler...” gibi yaklaşımlarla, 1960 anlaşmalarıyla kurulmuş olan Türk-Yunan dengesini Avrupa Birliği vücudunda ortadan kaldırmak istiyorlar; çünkü, Avrupa Birliğine Yunanistan üyedir, Türkiye üye değildir. Acele girmek istiyorlar; çünkü, iyi niyetten yoksundurlar.

Biz, kaç yıldır, bunlara karşı direnmekteyiz, kaç yıllık müdafaamız; “her şeye razı oluruz barış için; biz barış istiyoruz; ama, birkaç noktada, 1960 anlaşmalarıyla, bizim ve Türkiye'nin temin etmiş olduğu hak ve yetkilere dokunmayınız” diyoruz. Nedir bunlar; içteki eşitliktir, içteki iki halkın egemenliğidir, egemenlikteki haklarıdır ve Türk-Yunan eşitliğidir. Bu eşitliğin gereği olarak -tekrar ediyorum- Kıbrıs'ın, Avrupa Birliğine giremeyeceği prensibinin 1960 anlaşmalarında kabul edilmiş olmasıdır. Averof, o zamanın Yunan Dışişleri Bakanı; müzakereler esnasında, kendisine “bu nedir” diye sorulduğunda “tabiatıyla böyle olması gerekir; çünkü, Enosis'i yasakladık, taksimi yasakladık” der. O halde, dolaylı Enosis'i ve taksimi de yasaklamak mecburiyeti vardır; çünkü, bir anavatanın üye olduğu bir yere Kıbrıs'ın girmesi demek, o anavatanla o birliğin esasları dahilinde Enosis yapması demektir.

Muhterem milletvekilleri, bunları anlatıyoruz, diplomatların önüne anlaşmaları koyuyoruz, hak diyoruz, hukuk diyoruz, dünyanın en ünlü uluslararası hukuk uzmanlarından görüşler alıyoruz, bunları, önlerine koyuyoruz. Bize söyledikleri şudur: “Paranızı, bu hukuk danışmanlarına harcayıp sokağa atmayınız. Hukuk meselesi değildir Kıbrıs meselesi, siyasî bir meseledir. Dolayısıyla, bu siyasî olgu ortadadır. Yani, haksızlıkla, biz, Rumları, otuzüç yıldır meşru hükümet addettik. Bu olgu ortadadır. Bununla yaşamak mecburiyetindesiniz. Hak ve hukuku bir tarafa bırakınız.” Biz de kendilerine cevap veriyoruz, diyoruz ki: Biz, inanıyorduk ki, dünyayı, siz büyük liderler, siz büyük güçler, hak ve hukuk esası üzerinde, demokrasiye dayanan, hukukun üstünlüğüne önem veren, insan haklarını koruyan bir dünya yapmak için uğraşıyorsunuz; bizi, buna inandırmışlardı. Biz, size, Avrupa'ya böyle bakıyorduk.

O halde, eğer, hak, hukuk, hukukun üstünlüğü, uluslararası anlaşmaların kutsallığı geçersiz ise ve olguları biz kabul etmek mecburiyetindeysek, siz de bir başka olguyu kabul etmek mecburiyetindesiniz; bu olgu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olgusudur; Türkiye'nin tanıdığı olgudur; Türkiye'nin 1960 antlaşmalarına dayalı olarak korumayı ahdettiği olgudur; siz de bunu kabul edeceksiniz. (Alkışlar)

Bu görüşmeler ve müzakereler devam ederken, Rum tarafı, devamlı surette silahlanmıştır; bütün ikazlara kulak verilmemiştir; Güvenlik Konseyinin “yapmayın” kararlarına hiç kulak asmamışlardır ve büyük bir rahatlık içerisinde, Türkiye'nin kendinden emin tavrından, soğukkanlılığından, görüşme masasında samimiyetle durmamızı istemesinden kaynaklanan yanlış bir değerlendirmeyle, demek ki “yolumuz açıktır” düşüncesiyle, füzelere kadar iş dayanmıştır.

Füzeler meselesi, tabiatıyla, sadece Kıbrıs meselesi değildir, sadece Türkiye'yi etkileyen bir mesele değildir; bütün çevreyi etkileyen bir olaydır ve buna, başta, Amerikalıların, İngilizlerin karşı gelmeleri lazımdır; ancak, bize “biz, kendilerine gereken ihtarı yaptık” denmenin ötesinde bir şey söylenmemiştir. Sayın Cavanaugh'ın son söylediğine bakılırsa “biz, bunu, hiçbir zaman tasvip etmeyeceğiz” diyorlar. Tasvip etmeyeceksiniz de ne yapacaksınız; çünkü, tasvip edilmeyen birçok hususta, Rum, istediği yöne doğru gitmiştir ve gitmektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti unvanı, kendilerini her yere götürecek yelkendir ve rüzgârdır zannediyorlar.

İşte, bu kez, resmî ziyaretimde, Ankara'da, bu yelkenin sahte bir yelken olduğunu ve bu rüzgârın, istedikleri istikamete esmediğini ve esmeyeceğini gösterecek bir deklarasyonla karşılarına çıkıyoruz. Bu deklarasyonda, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı olarak barıştan yana olduğumuzu, barışı bozan tarafın biz olmadığımızı ve barış isteyenlerin, Rumların yaptığını yapmaması gerektiğini, kendilerine bu fırsatın verilmemesi gerektiğini açıklıkla vurgulamaktayız ve üzerinde durulacak esasları ortaya koymaktayız.

Bunlar arasında -tekrar etmekte yarar vardır- Kıbrıs Türklerinin egemenliği vardır. Bu egemenlik kabul edilmedikçe yapılacak herhangi bir anlaşma, buz üzerine yazılan bir yazı kadar geçerli olur. Atatürk'ün sözü vardır: “Egemenliğe dayanmayan adalet, adalet değildir; tabiatıyla, egemenliğe dayanmayan hak, hak değildir.” Dolayısıyla, bunca yıldır, 1960'taki egemenlik hakkından yoksun bırakılmak istenilen Kıbrıs Türkünün canı ve kanı pahasına koruduğu neydi; egemenliğiydi, egemenliğe dayanan haklarıydı. Sizin kendinizden keserek, etinizden, dişinizden keserek bize verdiğinizin manası neydi; “mücadelede haklısınız, devam ediniz” anlamına gelen bir şeydi. Gün geldi, dünyayı niçin karşınıza aldınız; Kıbrıs'ta hak ve hukuk tecelli etsin, haksız saldırılar dursun; Kıbrıs, Rum olmasın, Yunan olmasın diye. Gün geldi, evlatlarınızı, kefensiz, bizim şehitlerimizin yanına yatırdınız. Niçin; Türkiye'nin Kıbrıs'a verdiği önem, Türkiye'nin Kıbrıs için, Kıbrıs'ın Türkiye için hayatî önemi haiz bir Ada olduğu, hiçbir şekilde düşmana bırakılmayacağı ve kan kardeşiniz Kıbrıs Türklerinin, asla bu Ada'da yok edilmeyeceğini, ezilmeyeceğini, sömürüye terk edilmeyeceğini göstermek için.

Bugün, anma günlerinde, kurtuluş günlerinde, şehitlerimizi birlikte anıyoruz, acılarını birlikte çekiyoruz, onlarla, birlikte gururlanıyoruz ve o günlerde, hep bir ağızdan, size, Anadolu'ya sesleniyor ve diyoruz ki: “Siz olmasaydınız; siz, devamlı surette yanımızda bulunmasaydınız; siz, kendinizden kesip bize vermeseydiniz; siz, günü geldiğinde evlatlarınızı Kıbrıs'a gönderip şehit olmalarına kadar fedakârlık yapmasaydınız, bugün Kıbrıs'ta tek bir Türk kalmaz, bugün, Kıbrıs, bir Girit olurdu.”

Acaba, bugün füzeleri yığanlar, bugün Avrupa'ya dayananlar, bugün Rusya'yla askerî anlaşma yapanlar, bugün bütün Yunanistan'nın hile ve hud'asıyla, Avrupa'nın içerisinde at oynatanlar, Kıbrıs'ın Türkiye için ne mana ifade ettiğini düşünüyorlar mı?

Biz, düşünmelerini istiyoruz. Deklarasyon, ümit ederiz ki, kendilerini düşünceye sevk edecektir. Ümit ederiz ki, durup, şu soruyu soracaklardır: “Acaba, şu Kıbrıs Türklerinin suçu nedir ki, 33 yıldır ambargo altında yaşıyorlar; bu ambargoyu empoze eden Rum tarafının her dediğini biz de kabul ediyoruz ve ambargolara iltihak ediyoruz, onlara yardımcı oluyoruz. Bu Kıbrıs Türklerinin suçu nedir ki, iki taraflı Kıbrıs meselesi vardır denildiği halde, Güvenlik Konseyi bunu kabul ettiği halde, bu insanları dinlemeden, aleyhlerine kararlar çıkarıyoruz ve Türkiye'nin bunları kurtarmasını suç addediyoruz; Türkiye Ada'yı işgal etti diye, Türkiye'nin üzerine üzerine giderek askerlerini çek, mesele halledilsin gibi, yapay bir şekilde bu meseleyi halletmeye; yani, Ada'yı, sanki, Girit gibi Osmanlı idaresinin çöküntü devresindeymişiz gibi, Türkiye'ye rağmen, Rum'a, Yunan'a bağışlamak istiyoruz; nedir bu insanların suçu?” Sormadıkları için, kendilerine, Klerides'in hatıratında yazdıklarını bir sayfa halinde veriyorum; okuyunuz ve cevabını veriniz diyorum.

Klerides'in, hatıratı 1993'te yayınlanmıştır, eski bir şey değildir. Klerides der ki: “Bizim uğraşımız, ortaklık cumhuriyetini, Rum cumhuriyetine dönüştürmek; Kıbrıs Türk ortağını, korunmaya alınmış bir azınlık durumuna indirgemekti -açık- Kıbrıs Türkleri ise, bunu önlemek için uğraşıyorlar; 1960 antlaşmalarında kendilerine verilmiş olan hakları savunuyorlar, bunları, korumak istiyorlardı. Dolayısıyla, iki taraf arasındaki mücadele, bir ilke mücadelesidir ve her ne kadar federasyona razı olmuşsak da, bu ilke mücadelesi devam etmektedir. Bu ilke için, görüşürüz, görüşürüz, taviz vermeyiz. Gerekirse, her iki taraf da, koruduğu ilke için savaşır.”

Bu, bugünkü durumu, en açık bir şekilde ortaya koyan bir açıklamadır. Yıllardır, konuştuk, konuştuk, konuşuyoruz; ama, anlaşma noktasına geldiğimiz her an, bir kriz çıkararak veyahut da masayı terk ederek imzalamaktan kaçıyorlar. Niye; çünkü, Makarios'un, kendilerine “sakın ha, benim, Kıbrıs'ı getirmiş olduğum bu noktadan -yani, Kıbrıs Rum idaresinin, meşru hükümet olarak kabul edilmiş olduğu noktadan- geriye dönüş olamaz; geriye dönecekseniz, sadece Enosis için dönersiniz, önemli olan meşru hükümet unvanını devam ettirmektir” diye vasiyeti var. İşte, bunu uygulamaktadırlar.

Silahlanmalar, efendim, masaya ağırlık koymak içinmiş, şu içinmiş, bu içinmiş... Ben derim ki, bütün bu silahlanma, gün gele, Türkiye'nin zayıf bir anında -dua ediyorlar zayıf düşesiniz, dua ediyorlar parçalanasınız, dua ediyorlar birbirinize düşesiniz diye- konjonktürü de hazırlamışlarsa, kullanacaklardır, taviz vermedikleri bu ilkeyi zafere ulaştırmak için. Onun için, önemli bir safhadayız, önemli bir değerlendirme yapılmıştır; Türkiye, bu değerlendirmeleri yapmıştır ve gereğini söylemiştir.

Benim sizlerden bir ricam var, bir istirhamım var; o da şudur: Parlamentodan parlamentoya seslerin önemi büyüktür. Dünya parlamentoları “insan hakları” diyerek Türkiye'nin üzerine geliyor. Bunu söyleyenlerin kendi insan hakları nedir, ben buna dokunmam; ama “Kıbrıs'ta, 33 yıldır, Kıbrıs Türklerinin insan hakları ne oldu?” diye, kendilerine, devamlı surette sormanızı rica ederim.

Uluslararası anlaşmalarla ortaklık statüsüne kavuşmuş olan bir halk, bu statü elinden silah zoruyla alındığında ve bunu alanlar “senin hükümetin benim” diye başına geçmeye çalıştığında, hakkını kullanıp “sen, benim hükümetim değilsin ve olamazsın; işte hak, hukuk, işte anlaşmalar” dedi diye, bu insanlara, dünyanın, bunca yıl, bu zulmü yapması ve yaptırması, insanlığa hizmet mi, insan haklarına hizmet mi?.. Bu insan hakları konusunu, geliniz, birlikte temas ettiğiniz bütün parlamenterlere anlatalım. Davet ediniz “geliniz, gerçekleri görünüz” deyiniz, o koyu aleyhimizde olanlara... Gerçekleri görsünler; 16 günlük bebeklerin, 1 yaşında, 2 yaşında, 3 yaşında çocukların, genç anaların, 90'lık ihtiyarların, köylerin topyekûn katledildiği toplu mezarlarını gelsinler görsünler. İlkokul öğrencilerinin sıralanıp kurşuna dizildiği, ilkokulların kapandığı, müze haline getirdiğimiz okulları gelsinler görsünler. Bu insanlar, niçin, her haktan mahrum bir şekilde yaşatılmaktadır?!

Türkiye olmasaydı, bu insanlar, Akdeniz'in ortasında, Avrupa'nın ortasında yok edilecekti. Türkiye'ye, insanlık suçunu önlediği için, katliamları önlediği için ve Kıbrıs'ı kurtardığı için plaket vermek lazım, Türkiye'ye “Bravo... Aferin” demeleri lazım. Anlatırsak, anlatabilirsek, inanıyorum ki, çok parlamenter bunu diyecek durumdadır. Çünkü, bizi, gelip ziyaret edenler, gerçekleri gördükten sonra özür dileyerek ayrılmaktadır; ama, bizim olanağımız, çok azıyla teması temin etmektedir.

Sevgili kardeşlerim, sayın milletvekilleri; fazla zamanınızı almak istemiyorum. Mesajım, size teşekkür ve şükran mesajıdır. Tekrar etmek gerekirse, bu kutsal Meclisten çıkan heyecan, çıkan kararlar Kıbrıs'ı kurtarmıştır, Kıbrıs Türkünü kurtarmıştır, hükümetlerinizi desteklemiştir ve partilerüstü bir mesele olarak bu konuyu devam ettirmenizden duyduğumuz huzuru size nakletmek istiyorum; çünkü, bu, milletin işidir; bu, namus işidir, vatan işidir. Biz, bu namus işi, bu vatan meselesi için 33 yıldır ateşten gömlek giydik. Bizi yanmaktan koruyan sizin şefkatli elleriniz, sizin yardımlarınız, sizin desteğiniz olmuştur. Aynı kanız, aynı canız; Anavatan için can feda ederiz ve Anavatan için Kıbrıs'ta müdafaaya devam ediyoruz. Yardımlarınıza, desteğinize devamlı surette muhtacız. Lütfen ilginizi bizden esirgemeyiniz. Geliniz, devamlı surette bir irtibat halinde olalım, devamlı surette bütün dünyaya gösterelim ki, can, candan; et, kemikten; et, tırnaktan ayrılmaz, beraberiz, biriz ve bir olacağız.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (“Bravo” sesleri, ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'a teşekkür ediyorum.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan siyasî parti temsilcilerinin, Kıbrıs Rum tarafınca sürdürülen ağır silahlanmanın ulaştığı vahim boyutlara ve Rum-Yunan tarafının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ve Türkiye'yi tehdide yönelik tutum ve davranışlarının müsamaha ile karşılanmayacağına ve sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için alınması gereken önlemlere ilişkin müşterek önergeleri (4/128)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen tüm siyasî partilerin, Başkanlığımıza verdikleri ortak imzalı bir önerge vardır; okuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen tüm siyasî partiler olarak, müştereken hazırlayıp ekte sunulan önerilerimizin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun kararı olarak, Yüce Milletimize ve dünya kamuoyuna duyurulması için gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili

Oğuzhan Asiltürk Mustafa Cumhur Ersümer Saffet Arıkan Bedük

DSP Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili BBP Temsilcisi

Hasan Hüsamettin Özkan Önder Sav Nevzat Yanmaz

İsmet Sezgin

DTP Temsilcisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş tarafından 20 Ocak 1997 tarihinde Ankara'da imzalanan ortak deklarasyonu tümüyle benimsediğini ve desteklediğini beyan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna yapmış olduğu hitabı takdir ve saygıyla karşılayarak aşağıdaki hususları Türk ve dünya kamuoyuna duyurmayı kararlaştırmıştır:

1. Kıbrıs Rum tarafınca, Yunanistan'ın teşvik ve desteğiyle son üç yıldır sürdürülen ağır silahlanma, Rus füzelerinin adaya getirilmesine ilişkin anlaşma ile yeni ve vahim bir boyuta ulaşmıştır. Rum-Yunan tarafının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine ve Türkiye'yi tehdide yönelik tutum ve davranışları müsamaha ile karşılanamaz.

2. 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmalarıyla oluşturulan garanti sistemi, şimdiye kadar olduğu gibi bundan böyle de geçerli olmaya devam edecek, söz konusu andlaşmaların doğrudan veya dolaylı şekilde değiştirilmesine ve Kıbrıs'ta ve bölgede Türkiye ve Yunanistan arasında mevcut dengenin bozulmasına müsaade edilmeyecektir.

3. Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs'ta etkin ve fiilî garantisini eksiksiz sürdürecek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine vaki olacak saldırıyı aynen Türkiye Cumhuriyetine yapılmış bir saldırı olarak telâkki edecektir.

4. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliğine tam üyelik için yapmış olduğu tek yanlı müracaat 1960 Antlaşmalarına aykırıdır. Bunun gerçekleşmesi, Kıbrıs'ın bölünmesine yol açacak ve sorumluluğu Avrupa Birliğine ait olacaktır.

5. Kıbrıs Türk Cumhuriyetine karşı uygulanan ambargo ve çifte standart hiçbir şekilde kabul edilemez.

6. Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisi sorunlarının aşılması ve güçlü bir yapıya kavuşturulması için gerekli desteği sağlamaya devam edecektir.

7. Türkiye Büyük Millet Meclisi, meselenin, silahlanma ve kuvvet kullanma yoluyla değil, Ada'da yaşayan her iki halkın, kendi iradeleriyle, kendi yönetimlerini kurma haklarına saygı gösterilerek sonuçlanabileceği inancındadır.

Dışarıdan müdahalelerin, çözümü daha da zorlaştırdığı tecrübeyle bilinmektedir. Bu millî davada, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk Milletinin tam birlik içinde bulunduğu gerçeği, bütün dünyaca bilinmelidir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasî partilerimizin, ortak önergelerini bilgilerinize sunmuş bulunuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisince ittifakla benimsenen bu önergenin gereği, Başkanlığımızca yerine getirilecektir. (Alkışlar)

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

2. - Devlet Bakanı Abdullah Gül'ün, Kıbrıs'taki son gelişmelerle ilgili gündemdışı açıklaması ve RP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, ANAP Bitlis Milletvekili Kâmran İnan, DSP İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, DYP İstanbul Milletvekili M. Sedat Aloğlu, CHPİstanbul Milletvekili Altan Öymen grupları adına ve grubu bulunmayan milletvekilleri adına Aydın Milletvekili İsmet Sezgin'in konuşmaları

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın Meclisimizi onurlandırmaları münasebetiyle, Hükümet söz talebinde bulunmaktadır.

Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Abdullah Gül konuşacaktır. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Buyurun Sayın Gül. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bugün Meclisimiz, tarihî oturumlarından birisini daha yaşadı. Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'in resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Sayın Cumhurbaşkanı, bugün Mecliste, tarihî konuşmalarını yaptılar ve yayımlanan deklarasyonla da, hep beraber, bütün Meclis olarak bir kez daha Kıbrıs davasının arkasında olduğumuzu gösterdik.

Kıbrıs, Türkiye'nin millî meselesidir, partilerüstü bir meseledir, kim iktidarda olursa olsun, 30 senedir, Kıbrıs'a karşı yapması gerekeni yapmıştır ve bundan sonra da yapacaktır. Kıbrıs'ta bugünkü problemin sorumlusu kesinlikle Türkiye değildir, Barış Gücü, Kıbrıs'a, 1974'ten önce gitmiştir. Birleşmiş Milletler'in resmî gözlemcilerinin fotoğrafladığı toplu mezarlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindedir, güney kesiminde Rumlara ait bu tip mezarlar yoktur, bütün dünya bu gerçekleri bilmektedir; fakat, bütün bunlara rağmen, çeşitli oyunlarla, Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kazanımlarını geri almak için yapılan bütün çalışmalar boşa gidecektir. Bunu derken şunu söylemek istiyoruz; 1960 Antlaşmalarından doğan bütün garantörlük haklarımız aynen devam etmektedir, bunların sulandırılmasına dönük herhangi bir şeye kesinlikle müsaade edilmeyecektir, Türkiye, bu konuda çok kesin kararlıdır. Kıbrıs'ın güvenliği Türkiye için vazgeçilmez bir koşuldur, Mersin'in, Sinop'un, Edirne'nin, Kars'ın güvenliği neyse, Kıbrıs'ın güvenliği de Türkiye için aynı şekildedir. (RP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) Türkiye bunu, gerektiğinde, fiilen de göstermekten hiçbir zaman geri kalmamıştır, bunu, bütün dünya da bilmektedir.

Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ekonomik durumunun sağlamlaştırılması, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin sağlam bir ekonomi üzerinde yükselmesi için de, Hükümetimiz elinden gelen bütün gayreti göstermektedir. 3 Ocak tarihinde, Sayın Başbakanımız ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı arasında, Ankara'da imzalanan ekonomik protokolle açılması taahhüt edilen 250 milyon dolarlık kredi anlaşması, en kısa süre içerisinde gerçekleşecektir ve bütün dünya görecektir ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir ekonomik cazibe merkezi haline gelecektir.

Kışkırtmalara bütün dünya şahittir, kesinlikle bunların karşısında geri adım atılmayacaktır. Son gelişmeler karşısında söylenen her şey bilinçli olarak söylenmiştir, kararlı olarak söylenmiştir ve gerektiğinde, gerekenler muhakkak yapılacaktır; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bunun farkındadır, dünya farkındadır, Rum kesimi de farkındadır.

Hükümetimiz, bütün hükümetlerde olduğu gibi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine karşı sorumluluğunu, gerek güvenlik açısından gerekse ekonomi açısından bütün gerekenleri yapacaktır. Bunu, bir kez daha, burada teyit ediyoruz. Ayrıca, Yüce Meclisimiz, bunu, oybirliğiyle, sadece gruplar değil, bütün milletvekilleri, bütün Parlamento olarak, 1992'de olduğu gibi, 1994'te olduğu gibi, bugün de bir kez daha teyit etmiştir.

Hükümetimiz, bu konuda kararlıdır ve üstüne düşeni gerektiğinde yapacaktır. Bunu, bir kez daha, saygıyla, bütün halkımıza ve bütün dünyaya duyuruyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Hükümet adına konuşan Devlet Bakanı Sayın Abdullah Gül'e teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükümetin yaptığı bu açıklamadan sonra, gruplarımıza ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen partilerimizden birine söz hakkı doğmaktadır. Bu sebeple, grup temsilcilerine, sırasıyla söz vereceğim.

Refah Partisi Grubu adına, Bülent Arınç; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Refah Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Parlamentomuz, bugün, değerli bir misafiri konuk ediyor; bundan, hepimiz sevinç ve gurur duyuyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş'ın Meclisimizi teşriflerinden dolayı, kendilerine hoş geldiniz diyor, yaptıkları değerli konuşmadan dolayı da teşekkür ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanının şahsında, yavru vatan Kıbrıs'ta, yüzyıllar öncesinden bugüne, halen Ada'nın manevî sahipleri olarak bulunan şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize ve şu anda Kıbrıs toprakları üzerinde yaşayan değerli kardeşlerimize Cenabı Hak'tan sağlıklı günler diliyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında şunu ifade etmek isterim: Kıbrıs, Türkiyemizin millî meselesidir, onurudur ve hepimizin haysiyetidir. Türkiye'nin, Kıbrıs'ta, hem tarihî hem millî hem dinî hem ahlakî hem coğrafî ilgisi vardır. Bu ilgimiz sebebiyle, bu ahlakî bağlarımız sebebiyle Kıbrıs davası, bizim için, vazgeçilmez ve üzerinde tartışılmaz bir konudur. Sayın arkadaşlarımın da, hepsinin ifade edeceği gibi, bu millî konuda Parlamentomuz, bugüne kadar yekvücut hareket etmiştir. Gelmiş geçmiş bütün hükümetler, iktidar ve muhalefetiyle, bütün milletvekilleriyle Kıbrıs davasında aynı görüşü paylaşmışlardır. Bu, bizim için en büyük güç ve en büyük iftihar meselesidir. İnanıyorum ki, bugün de, Kıbrıs konusunda hepimiz aynı düşüncelere sahibiz; yapılması gereken, alınması gereken bütün kararlara, aynı yüreklilikle, aynı samimiyetle hep beraber sahip çıkacağız.

Değerli milletvekilleri, yüzyıllar boyunca Osmanlı hâkimiyetinde kalan Kıbrıs'ın daha sonra elimizden nasıl alınmak istendiğini ve Kıbrıs'ta yaşayan ırkdaşlarımıza, dindaşlarımıza karşı nasıl bir soykırım uygulandığını hepimiz biliyoruz. Mehmet Akif Ersoy merhumun çok güzel de ifade ettiği gibi “zebunküş Avrupa bir hak tanır ki, o da kuvvettir.” Kuvvetle, baskıyla kendi çıkarları için Ada'daki kardeşlerimize çok büyük zulüm yapılmıştır. Bunlar, tarihte, halen hepimizin hatırladığı, çok yakın geçmişimizdeki hadiselerle görülmektedir.

1974 Kıbrıs çıkarmasına gelinceye kadar Adada köyler yakılmıştır, insanlar tuzağa düşürülüp öldürülmüştür ve banyo küvetinde küçücük yavrularımızın -halen, belki, bir kartpostalda dahi yaşıyor- kanlı manzaraları hepimizin hafızalarında, belleklerinde durmaktadır.

Bu acı manzaralar karşısında, Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı veya Enosis suretiyle elimizden alınması, Türkiye'nin bu haklı davasında başarısız kılınması için ne gerekiyorsa yapmışlardır.

20 Temmuz 1974 yılında yapılan bu çıkarma sebebiyle, Türkiye, hem anlaşmalardan doğan garantörlük haklarını kullanmış hem de bütün dünyaya karşı bir oldubittiye izin vermeyeceğini çok güzel bir biçimde ortaya koymuştur.

Gerek 1974 Kıbrıs çıkarması gerekse daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurulmuş olması sebebiyle, 20 yıldan bu yana Ada'da huzur ve sükûn hâkimdir. Bu huzur ve sükûn son aylarda bozulmak istenmektedir. Gerek Türklere karşı gerekse Türk bölgesine karşı yapılan tecavüzler, kendi sebebiyet verdikleri olaylar dünya gündemine taşınmak istenmektedir ve özellikle son günlerde, füze krizi olarak ortaya çıkan olaylar da, yine, Kıbrıs'ın ateşlenmek istendiğini, Türkiye'ye karşı bir husumet cephesi oluşturulmak istendiğini ortaya koymaktadır. Hükümetimizin ve bütün partilerimizin, bütün siyasî parti liderlerinin üzerinde ittifakla durduğu konu, Kıbrıs'ın bu tecavüzlerden korunması ve Kıbrıs'ın bağımsızlığının devam ettirilmesidir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin, anlaşmalardan doğan haklarıyla birlikte, bugün uluslararası camia içerisinde kendi yerini bulmuş olması sebebiyle de, Türkiye ile olan bağlarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple, 1974 çıkarmasından, harekâtından sonra, çok önemli bir olay olması sebebiyle, her iki Cumhurbaşkanı arasında imzalanmış olan Kıbrıs protokolünün veya anlaşmasının tarihimizde yeni bir dönüm noktası olduğuna inanıyorum. Bu protokolle ve bugün bu Mecliste ilan edilen -biraz evvel bütün siyasî parti gruplarının imzaladığı- bildiriyle görülüyor ki, Türkiye, her zamanki kararlılığını çok daha üst noktalara çıkarmaktadır, Kıbrıs davasındaki ısrarlı ve kararlı tutumunu bir kez daha bütün dünyaya ilan etmektedir. Bu kararlılık, artık, Türkiye'nin pasif durumda kalmayacağını, ne yapılırsa yapılsın, önceden planlanan bütün tedbirlerle bunların boşa çıkarılacağını da göstermektedir. Dolayısıyla, bütün bu hareketlerin, bütün bu çalışmaların; Hükümetimizin de gayretleriyle, Parlamentomuzun da desteğiyle; Kıbrıs halkının, Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan bütün Türk kardeşlerimizin geleceklerinin çok daha güzel olması ve her zaman huzur ve sükûn içerisinde bulunmalarına yol açacağı kanaatindeyim.

Bütün siyasî parti gruplarımız da konuşacakları için, aynı düşünceleri paylaşacağımız ümidi içerisinde, bugün, Parlamentomuzu teşrifleriyle hepimizi memnun eden Sayın Cumhurbaşkanına bir kez daha hürmetlerimi, selamlarımı takdim ediyor; kendilerini ayakta alkışlamak suretiyle, bütün düşüncelerine ortak olduklarını ifade eden Sayın Başkanımızı ve değerli milletvekillerimizi, tekrar, hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Bülent Arınç'a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gruplar adına konuşmalar devam edecektir.

Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Kâmran İnan, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Bülent Ecevit, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Sedat Aloğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Altan Öymen, bağımsız milletvekilleri adına da Sayın İsmet Sezgin konuşacaklardır.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Kâmran İnan'da.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA KÂMRAN İNAN (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara, dün ve bugün, tarihî bir gün ve dönem yaşamaktadır. Çankaya'da, dün, iki kardeş devlet Sayın Cumhurbaşkanları arasında yapılan müzakerelerden sonra kabul edilen deklarasyon; bugün, bu Yüce Meclisi şereflendiren ve gerçekten 20 nci Dönem Meclisin hayatında bir tarihî gün çizgisini atan Sayın Denktaş'ın beyanları; Yüce Meclisin ittifakla kabul ettiği ve bütün dünyaya hitap eden metin, aslında, son zamanlarda Kıbrıs'ta oynanmak istenen oyuna verilecek en açık ve en kesin bir cevaptır. (Alkışlar) Bunu, yirmiüç yıl önce denediler; 15 Temmuz 1974'te, bir başka Kıbrıslı Rum, Sampson, bir darbe, bir Enosis'i direkt yapmak istedi; Türkiye'nin duvarına çarptı ve o zamanki Sayın Hükümet'in değerli Başbakanı -ki, benden sonra Meclise hitap edeceklerdir; bu vesileyle, kendilerini saygıyla selamlıyorum- hukukî durumu kullanarak ve antlaşmalardan doğan hakkımızı yerine getirerek, bugünkü durum meydana gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, ancak, bir başka yönü vardır olayın: 15 Kasım 1983'te doğan, kardeş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, aslında, Türk dünyası bağımsızlığının ilk müjdecisi olmuştur. Ondan sonra, Orta Asya, Kafkasya bağımsızlığına kavuşmuş, Balkanlar değişmiş ve yeni bir Türk dünyası ve kardeş devletler topluluğu meydana gelmiştir. Bu, büyük bir hadisedir ve bundan dolayıdır ki, biz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine, Türk dünyasının, bir bakıma bayrağı gözüyle bakarız ve bu bayrağın indirilmesi düşünülemez.

Değerli milletvekilleri, şayet, bugünkü Kıbrıs Rum Kesimi lideri Klerides, yirmiüç sene önce Sampson'un yaptığını başka şekilde denemeyi düşünüyorsa, bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin bütün gücüyle, başka türlü bir cevabı karşısında bulur ve belki de, 1974'te tamamıyla radikal bir çözüme bağlanmamış bulunan olay, daha radikal bir çerçeveye ve kökünden çözüm noktasına götürülmüş olur. (Alkışlar)

Şu kürsüden ifade etmek lazım; gizli bütünleşme yolları, Enosis yolları, Avrupa Birliğine tam üyelik yolu veya füzeler getirmek suretiyle bir pazarlık marjı yaratmak oyunları Türkiye bakımından geçerli değildir; hiçbir şekilde kabul edilemez ve şunu bütün dünyanın bilmesi lazımdır: Kıbrıs millî davası etrafında Türk siyasî partileri ve Türk Milleti bir bütündür. Bu konudaki bütün kararlarında ve adımlarında gerekli danışmayı yapmak ve en isabetli kararları almak kaydıyla, Sayın Hükümetin daima yanındayız. Bu alanlarda, millî davalarda ve bilhassa Kıbrıs meselesinde bir muhalefet ayrılığı hiçbir şekilde düşünülemez. Biz, hiçbir şekilde bunu düşünmeyiz ve buradan şunun bilinmesi gerekir ki; Türk millî menfaatları bahis konusu olduğunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi partileri ve milleti yekvücut olarak ortaya çıkar. Buna güvenerek adım atmak ve yanlış hesap yapmak yolunda olanlar varsa -ki, bu, yirmiüç yıl önce yapılmıştır- bugün, o hatanın tekrarı kendilerine çok fazla pahalıya mal olur, bunun bilinmesi lazım ve yine, Avrupa Birliğinin bilmesi lazım ki, gizli Enosis yolunu açmak suretiyle, Kıbrıs'ın tam üyeliği gündeme gelecekse, bu, Kıbrıs'ın taksimi, bölünmesi olur ve sorumluluğun tümü kendilerine ait olur.

Değerli milletvekilleri, bizim Batılı dostlarımız “müttefiklerimiz” son senelerde, Bosna-Hersek'te bir başka oyun oynadılar. Bu oyunun, bugün Kıbrıs'a sıçratılması bahis konusu ve aslında, Rus füzelerinin alınması, sadece Rusya ile Güney Kıbrıs idaresi arasında cereyan eden bir olaydan ibaret değildir, bu, çok yönlü bir hadisedir. Yalnız, bu yeni hesabın arkasındakiler şunu akıllarında tutmalıdırlar ki; Kıbrıs, Türkiye'den 60 kilometre mesafededir. Bosna-Hersek bizden uzakta; ama, burada, dünyanın on büyük ordusu arasında bulunan büyük Türk ordusu, 800 bin kişi mevcudu ve en ileri teknolojisiyle bulunmaktadır. Bu hesabın arkasında kim olursa olsun, sahibi kim olursa olsun, hesabın yüzlerine çarptığını çok acı şekilde göreceklerdir. Bundan kimsenin şüphesi olmaması lazımdır. (Alkışlar)

Yalnız, ümit ve temenni ederim ki, bu gibi hassas ve millî meselelerde, Sayın Hükümet, tek başına hareket yerine, icra döneminde de muhalefetle ve Türk kamuoyuyla elbirliği ve işbirliği halinde hareket etsin. Gönül isterdi ki, dün yapılan görüşmelerde, bütün siyasî partilerin temsilcileri bulunsunlar; Türkiye'nin birlik ve bütünlüğü daha Çankaya'dan dünyaya teşhir edilsin ve bilhassa, Kıbrıs Harekâtının ilk başlangıcını yürüten Sayın Başbakanın orada bulunması lazımdı. Bu konulara dikkat etmek lazımdır; çünkü, bu konularda sergilediğimiz ve maalesef, içpolitika kavgalarının fazla yükseltildiği dönemler, dışarıda, Türkiye'nin bir nevi zaafı olarak hesaplanmakta, anlaşılmakta ve bu zaaf, başkalarının yanlış ve kötü hesaplar yapmalarına yol açmaktadır. Buna meydan vermemek lazımdır.

Millî meselelerde bizim hassasiyetimiz Sayın Hükümetçe bilinmektedir. Bu hassasiyeti de eğer yeterince değerlendiremiyorsa, kusur bizde değildir; bizzat, Sayın Hükümetin, kusuru kendisinde araması lazım. Size şunu memnuniyetle arz edeyim; dünyanın hiçbir iktidarı, millî meselelerde, Türkiye'de gördüğü dayanışmayı bulamaz. Bunun nimetini, iktidarların bilmesi lazımdır, kıymetini bilmesi lazımdır ve muhalefete, bu konularda, muhalefet gözüyle değil, Parlamentonun, Türk Devletinin vazgeçilmez bir parçası gözüyle bakmasında, onun ve Türk Milletinin ve millî menfaatlarının faydası vardır.

Bu vesileyle, şunu da arz etmek istiyorum: Üzülerek söyleyeyim, dünyada çok önemli gelişmeler olmaktadır ve bu gelişmeler karşısında... Bunların içerisinde, mesela Kıbrıs meselesini de bugün açmayı pek gönlüm almıyor; ama, bu füze ihtilafı, önleyici diplomasiyle çok önceden ele alınabilirdi. Bu, dün ortaya çıkmış bir hadise değildir. Sayın Hükümetin, bir Orta Asya vakıasını ihmal etmemesi lazım; Sayın Hükümetin, Gürcistan'a yerleştirilen üç Rus tümenini ihmal etmemesi lazım, 58 inci Orduyu ihmal etmemesi lazım (ANAP sıralarından alkışlar) Ermenistan'a yerleştirilen bir tümen ve uçakları ihmal etmemesi lazım; Balkanlarda, Yunanistan'ın geliştirdiği Ortodoks kiliseler çemberini ve Müslümanlara karşı yürütülen politika, Kosova'da tertipleri ihmal etmemesi lazım; komşumuz Bulgaristan'da olanları ihmal etmemesi lazım; Belgrad'ta olanları ihmal etmemesi lazım.

Bakınız, bu yüzyılın ikinci yarısının en büyük soykırımını işleyen insanlar eli kolu serbest dolaşıyor; Miladiç, Karadziç, Miloseviç ortada dolaşıyor; ama, bunu dolaştıran insanlar gelip Kıbrıs'ta, bize baskı yaparak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine ve Türk Devletine baskı yapmak suretiyle, tavizler koparmak rüyasına kapılıyorlar; bu, mümkün değildir.

Bu vesileyle, bugün ant içerek yeniden dört yıllık başkanlık dönemine başlayan Sayın Clınton'ın, geçen yaz Klerides'i Beyaz Sarayda Kıbrıs devleti temsilcisi olarak kabul etmesini kınadığımızı ifade etmek isterim.

Bu konularda, biz, Hükümetten, daha dinamik ve aktif olmasını bekliyoruz. İçe kapalı ve yeniden oluşmakta bulunan yeni dünya düzeninde, Türkiye, düzeni kurucular arasında olması gerekirken, kendi içine kapanık ve kendisine rağmen bir düzenin gelişmesine göz yuman bir devlet durumuna sokulmamalıdır ve eğer Sayın Hükümet bu yollarda cesur adımlar atmaya kararlıysa, bizi tümüyle yanında ve arkasında bulur. Hatta bu alanlarda, hata ettiğiniz hallerde bile yanınızda oluruz, hatanızı bile paylaşırız; bundan hiçbir endişeniz olmasın. Yeter ki, siz, ortaya güç sergileyin ve Türkiye'nin dünyadan kopmuş, içine kapalı ve üzerinde hesapların yapılabileceği bir devlet manzarasını; lütfen, ortadan kaldırın ve lütfen, bu Kıbrıs füze olayı geliştiği sırada, dört ayrı sesten beyanda bulunmak yerine, Hükümet adına bir beyan ve bu beyanı yapmadan önce, bu Yüce Meclise bilgi vermek ve bu Meclisin liderlerini davet ederek, görüşlerini almak, kendilerine devlet arşivlerinden gelişmeler hakkında bilgi vermek ve dolayısıyla, sistemin sağlıklı işlemesini sağlamak gerekir. Bu, zor bir iş değildir ve eğer, bunda, bir muhalefet kıskançlığını beslerseniz, o zaman nankörlük yapılmış olur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnan, konuşmanızı tamamlayın efendim.

KÂMRAN İNAN (Devamla) - Evet efendim.

Size gayet açık söyleyeyim, bu nankörlüğü de, bu memlekette, hiçbir iktidarın işlemeye ve göstermeye de hakkı olmamak gerekir.

Değerli milletvekilleri, inanıyor ve umuyorum ki, dünkü Cumhurbaşkanları deklarasyonu, bugün, Sayın Denktaş'ın buradaki tarihî beyanları, Yüce Meclisin ittifakla kabul ettiği metin bütün dünyaya bir cevap olur ve bu cevabı doğru anlamaları beklenir, temenni edilir. Bu cevabı yanlış anlarlar ve bugünkü gizli Enosis ve yan kapılardan Kıbrıs'ı koparıp da Yunanistan'a bağlamak oyunlarına devam edilirse, neticelerine katlanmak gerektiği hususunu kendilerine bir kere daha bu kürsüden hatırlatmak vazifemizdir.

Bizim istediğimiz, Sayın Hükümetin çok kararlı hareket etmesidir, ahenk içerisinde hareket etmesidir ve arkasında bulacağı muhalefeti, muhalefet gözüyle görmeden, millî meselelerde elele hareket etme lüzumunu takdir etmesidir. Zannediyorum, çok şey istemiyoruz. İstediğimiz, bu millî meselelerde Hükümetin başarısı, Türk Devleti ve Milletinin başarısı ve kardeş Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilelebet yaşayacağının bütün dünyaya ilan edilmesidir.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Kâmran İnan'a teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, söz sırası, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Bülent Ecevit'in.

Buyurun Sayın Ecevit. (DSP sıralarından ayakta alkışlar)

DSP GRUBU ADINA BÜLENT ECEVİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, bizi televizyonlarından izleyen sayın yurttaşlarım ve aziz Kıbrıslı kardeşlerim; Demokratik Sol Parti adına sözlerime başlarken hepinize saygılar sunarım.

Değerli milletvekilleri, dün, Sayın Cumhurbaşkanımızla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın yayımladıkları ortak deklarasyon ve o deklarasyona dayanarak, o deklarasyonun aynen benimsendiğini ifade ederek, Büyük Millet Meclisinden biraz önce oybirliğiyle çıkan karar, bizim isteklerimizi tam olarak karşılamasa bile, o doğrultuda ve kanımızca doğru bir yol doğrultusunda atılan önemli adımlar içerdiği için, bu gelişmeyi sevinçle karşılıyoruz ve bu nedenle, biz de Büyük Millet Meclisinin kararına katkıda bulunmuş oluyoruz. Bunu belirttikten sonra, Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'a, yaptığı aydınlatıcı konuşma için, yalnız Kıbrıs Türklerinin kararlığını değil, bütün Türk Ulusunun da kararlılığını yansıtan konuşması için şükranlarımı sunmak isterim.

Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, Kıbrıs'la ilgili olarak çok önemli bazı değişiklikler oldu. O arada, Kıbrıs Rum yönetimiyle Yunanistan arasında bir askerî ittifak resmen oluşturuldu ve fiilen, Yunanistan, kendi askerî gücüyle Güney Kıbrıs'a yerleşme olanağını buldu.

İkinci önemli gelişme, Avrupa Birliğinde tam üyelik kapısının, tek yanlı olarak, Kıbrıs Rum yönetimine açılması yolunda atılan adımlardır.

Üçüncü önemli gelişme de, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, din ve ırk temeline dayalı, Ortodoksluk ve Slavlık temeline dayalı bir Rus emperyalizminin yeniden ortaya çıkmasının bir sonucu olarak, Türkiye, bir Ortodoks çemberi içine alınmaya başladı. Bu konudaki uyarılarımızı yıllardan beri yapıyorduk. Sırbistan'dan başlayıp Yunanistan'dan geçerek, Kuzey Karadeniz'den, Rusya'dan, Kafkasya'dan geçerek, Güney Kıbrıs'a kadar inen bir Rus kuşatması süreciyle karşı karşıyayız.

Bütün bu değişikliklerden cüret alan, cesaret alan Rum yönetimi, gerçek niyetini artık kesinlikle açığa vurmaya başlamıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle bütün diyaloğu kesmiştir Rum yönetimi; Sayın Denktaş'ın tüm iyiniyetli çağrılarına rağmen diyaloğu kesmiştir. Daha önceleri, inanmayarak da olsa, iki toplumlu, iki kesimli bir federal çözümü kabul edebilirmiş gibi görünen Rum yönetimi, artık, böyle bir çözümü kesinlikle reddettiğini açıklamaktadır ve Türk Barış Harekâtından sonra, yirmiiki yıl, Kıbrıs, kesintisiz bir barış yaşadıktan sonra, geride bıraktığımız yıl, Rum yönetimi, bu belirttiğim gelişmelerden aldığı cüretkârlıkla, Kıbrıs'ta sınırı delme girişimlerini uygulamaya başlamıştır. Bardağı taşıran en son damla da, Türkiye'yi tehdit edebilecek kadar uzun menzilli füzeleri, Rusya'dan almak için bir anlaşma imzalamış olmasıdır.

Bu durumda, Türkiye'nin de, artık, Kıbrıs politikasını yeniden gözden geçirmek, hatta yeni bir Kıbrıs politikası saptamak zamanı, kanımızca, çoktan gelmiştir. Bu yolda atılması gereken adım da, kanımıza göre ve öteden beri belirttiğimiz gibi, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında bir özerklik anlaşması imzalanmasıdır; yani, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, yine, bağımsız bir devlet olarak kalmalıdır; ama, onun dış güvenliğinden ve dış ilişkilerinden sorumluluğu Türkiye üstlenmelidir. Fiilî durum zaten budur; bu durum resmîleştirilmelidir.

Sayın Cumhurbaşkanlarının dünkü deklarasyonunda, bu bakımdan -beklentilerimizi tam karşılamasa da- umut verici bir ifade yer alıyor; deniyor ki “Güney Kıbrıs Rum yönetiminin tek başına Avrupa Birliği yolunda atacağı her adım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Türkiye'yle bütünleşme sürecini hızlandıracaktır.” Yani, resmen, bir bütünleşme sürecinin söz konusu olabileceği, bu deklarasyonda kabul ediliyor. Bu, olumlu bir gelişme; ancak “Rum yönetiminin, tek başına -yani, Türkiye de üye olmaksızın- Avrupa Birliği üyeliği yolunda atacağı her adım” deniliyor; ama, ya atılmış adımlar ne olacak ya Avrupa Birliğinin, bu konuda, Rumlara tam üyelik kapısını açma kararı ne olacak?..

Bu kararlar, resmen ve kesin biçimde geri alınmadıkça, bugün kriz biraz ertelenir; ama, yarın, bu bütünleşmeyi gerçekleştirmek, Türkiye için ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için büsbütün güçleşebilir. Onun için, var olan belirtiler karşısında, Rum yönetiminin ve Yunanistan'ın bütün niyetleri, artık, kesinlikle açığa çıktığına göre ve Avrupa Birliği de Rum yönetimine, üyelik kapısını şu ana kadar resmen ve kesin bir dille kapatmadığına göre, Türkiye, artık, bu bütünleşme sürecini, yalnız böyle perakende adımlarla değil, toptan ve kararlılık içinde yerine getirmelidir, bunun gereğini yapmalıdır. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, demin, Ortodoks kuşatmasından söz ettim. Bu konuda, Batılı müttefiklerimizi de uyarma gereğini duyuyorum. Sovyetler Birliği varken dünya iki kampa bölünmüştü -Doğu ve Batı diye- ve Sovyetler Birliği, geniş bir arazi üzerinde egemenliğe ve etkinliğe sahip olmakla birlikte, Doğu Akdeniz'de ciddî bir Sovyet varlığı ve nüfuzu yoktu. Oysa, şimdi, Batılı müttefiklerimizin aymazlığından yararlanarak, Rusya, Kıbrıs'a yerleşmektedir, silahlarıyla yerleşmektedir. Yarın, o silahlar bahane edilerek gönderilecek olan uzmanları, teknisyenleri vasıtasıyla yerleşecektir. Şimdiden, off shore bankacılık sistemiyle yerleşmektedir. Her konuda uzmanlarını Güney Kıbrıs'a göndermektedir, yerleştirmektedir ve ilk defa, Sovyetler Birliği döneminde başarılamayan bir şeyi başarma yoluna girmiştir yeni Rusya Federasyonu; Doğu Akdeniz'de, Amerikasıyla, Fransasıyla, Almanyasıyla, İngilteresiyle, bütün başlıca Batı devletlerine âdeta meydan okuyarak, kendisini bir Doğu Akdeniz devleti haline getirme yolunda çok ileri adımlar atmıştır.

Değerli arkadaşlarım, biz, son zamanlarda, dış ilişkilerimizde inisiyatifi büyük ölçüde kaybettik; ama, inisiyatifi yeniden ele almalıyız ve müttefiklerimizi de uyarmalıyız. Batılı devletler kendilerini çok akıllı sanırlar; ama, Birinci Dünya Savaşına onlar neden olmuştur, İkinci Dünya Savaşına onlar neden olmuştur; İkinci Dünya Savaşından sonra dünyanın ikiye bölünmesine, dünyanın büyük bir bölümünün Rus egemenliği altına sokulmasına yine Batılı devletler neden olmuştur. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra da, Kafkasya'nın, Orta Asya'nın ve şimdi de Güney Kıbrıs'ın, Rusya'nın arka bahçesi haline getirilmesine, yine, Batılı devletler neden olmuşlardır. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Onları da bu konuda iyi niyetle uyarmamız gerektiği kanısındayım; yani, sadece Kıbrıs Türkleri değil, sadece Türkiye Cumhuriyeti değil, aynı zamanda, Doğu Akdeniz'de çıkarı bulunan Batı devletleri de ciddî bir Rus emperyalizmi tehdidi altındadırlar.

Değerli arkadaşlarım, herşeyden önce, eğer bu özerklik anlaşması yolunda hemen bir somut adım atılmayacaksa -ki, bizce atılması gerekir- en azından, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gerçeğini müttefiklerimize kabul ettirmek zorundayız. Bazı devletler, bir devleti tanımayabilirler, onunla diplomatik ilişki kurmak istemeyebilirler; ama, ortada bağımsız bir devlet varsa o gerçeği kabul etmeleri gerekir; evvela, Türkiye, müttefiklerinden bunu istemelidir. Geçen gün, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığının Kıbrıs ile ilgili temsilcisi Sayın Cavanaugh Lefkoşe'ye gitti; Rum kesimiyle, Türk kesimiyle görüştü; Atina'ya gitti, Ankara'ya geldi. Bütün demeçlerini okudum; hep şu ifadeler “Başkan Klerides, Mister Denktaş...”, “Başkan Klerides, Mister Denktaş...” Bu, bir kere, diplomatik nezaket kurallarına aykırıdır. Kendileri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımaları gerektiği halde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ecevit, konuşmanızı tamamlayın efendim; buyurun.

BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Resmen tanımasalar bile, onun varlığını ve onun hukukî açıdan Rum yönetimiyle eşitlik içinde olduğunu kabul etmeleri gerekir. Gerçekler görülmeden, gözardı edilerek hiçbir soruna çözüm bulunamaz. Onun için, Türkiye, bir kere, herkese, kullanılan bu ifadeler konusunda haddini bildirmelidir. Sayın Klerides'ten “Başkan” diye söz edilen her metinde, her açıklamada Sayın Denktaş'tan da “Başkan” diye söz edilmesinin, en azından bir diplomatik nezaket kuralı olduğu bütün dünyaya hatırlatılmalıdır. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş'ın biraz önce konuşurken belirttiği gibi; Türkiye, Kıbrıs davasını, gerçek yönüyle dünya kamuoyuna bir an önce anlatmak zorundadır. Bundan önceki bir konuşmamda da belirttiğim gibi, dünyada yeni bir politikacılar kuşağı var; yeni bir siyaset uzmanları, gazeteci, yazar kuşağı var; bunlar, 1963'te Kıbrıs'ta Türklerin başına neler geldiğini, 1967'de neler geldiğini; eğer, Türk Barış Harekâtı olmasaydı neler gelirdi Türklerin başına, bunları bilmeyebilirler; ama, burada onları suçlamadan önce kendimizi eleştirmemiz gerekir. Biz, bu konularda gerçekleri dünyaya anlatma bakımından üstümüze düşeni yapmıyoruz. Geçen gün bir genç gazeteci, bana, interneti gösterdi. internette, Rumlar, nasıl propaganda yapıyorlar gerçekleri tahrif ederek; Türkiye'nin yaptığı aydınlatma, bilgilendirme gayretleri ise ne kadar yetersiz kalıyor, bunu üzülerek gördüm. Onun için, Hükümetin, bir an önce, böyle bir kampanya da açmasını tekrar diliyorum.

Sözlerimi bitirirken şunu hatırlatmak isterim: Sayın Denktaş, Türkiye'ye Kıbrıs Türklerinin şükran duygularını her zaman cömertçe ifade eder; fakat, aslında, sadece Türkiye Kıbrıs Türkleri için bir güvence değildir; aynı zamanda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de Türkiye için büyük bir güvencedir. (DSP sıralarından alkışlar) Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye için ne kadar büyük bir güvence olduğunu algılayabilmek, idrak edebilmek için strateji uzmanı olmaya gerek yoktur. Bir ortaokul haritasını açıp bakan herkes Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik açıdan ne kadar önemli bir yer tuttuğunu gözleriyle görebilir. Güney kıyılarımızın güvenliği; İskenderun, Mersin Limanlarının güvenliği; petrol boru hatlarının ve ileride yapılacak petrol ve doğalgaz boru hatlarının güvenliği bakımından, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Türk askerî varlığının sürmesi, evvela o cumhuriyetin sürmesi ve -o cumhuriyet ebediyen yaşayacaktır inşallah- o cumhuriyette de Türk askerî varlığının ebediyen kalması -her şeyden önce Türkiye'nin kendi güvenliği için- koşuldur.

Hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Bülent Ecevit'e teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Sedat Aloğlu'nda.

Buyurun Sayın Aloğlu. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA M. SEDAT ALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; Doğru Yol Partisi adına, hepinizi saygı ve sevgilerle selamlıyorum.

Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'a, Grubumuz adına, “hoş geldin” diyoruz. Sayın Denktaş ile Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'in yapmış oldukları ortak deklarasyonu büyük bir kıvançla, büyük bir memnuniyetle karşıladık. Bugün, bu Yüce Meclis altında grubu bulunan bütün partilerin ortak bildirisi de, bu mutluluğumuzu, bu gururumuzu bir kat daha artırmış oldu.

Sayın milletvekilleri, Kıbrıs konusunun, 1997 yılında, Türkiye'nin dış gündemine büyük bir ağırlıkla geleceği belliydi. Yunanistan'ın ve Kıbrıs'taki Rumların bunu bir füze kriziyle hızlandırmış olmaları, durumu da pek değiştirmiyor. Bu konu, esas olarak, Türkiye'nin ciddî bir gündem maddesi olmaya bütün ağırlığıyla aday durumundaydı. Bu konuda, muhakkak ki, Hükümetimiz, gerekli tedbirleri almakta ve gerekli icraatları yapmaktadır. Ancak, şunu söylemem lazım ki, biraz evvel Sayın Bülent Ecevit'in de söylediği gibi, biz, bu konuları dış platformlara taşımakta, Meclis olarak, belki de yeterli olamadık. Dolayısıyla, Büyük Millet Meclisinin 550 üyesine de aynı ölçüde görev düştüğü inancındayım.

Dışişleri Komisyonu olarak, Bayramın hemen ertesinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sayın Başbakanının davetlisi olarak bir ziyarette bulunacağız. Bu ziyaretimizin hemen ertesinde, dış ilişkilerle ilgili tüm komisyonları, Kıbrıs konusunda Meclisimizin dış platformlarda daha fazla çaba gösterebilmesi, daha verimli çalışabilmesi için, bir araya gelmek üzere, davet etmeyi düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, unutmamamız gereken bir şey var; Kıbrıs konusu -bu sorun- Yunanistan'ın devamlı körüklemiş olduğu bir konudur. Hepinizin bildiği gibi, Yunanistan, 1981 yılından itibaren Avrupa Birliğinin tam üyesi ve bloklaşmaların çok önem kazandığı günümüzde ise, Avrupa Birliği, dünyanın en önde gelen bloğu sayılabilir. Bu blokta tam üye olan Yunanistan karşısında Türkiye'nin eşitliğini sağlaması, ancak, zaten yüzyıllardır devam etmekte olan rotasına doğru hareketini hızlandırmasıyla; yani, Avrupa Birliğine tam üyelik çabalarını hızlandırmasıyla gerçekleşecektir. Türkiye, Avrupa Birliğine tam üye olduğu zaman, zaten Yunanistan'la eşit koşullara sahip olacak ve Yunanistan'ın çok uzun yıllardır devam eden bu Türkiye fobisine yerinde mukabele etme imkânını bulacaktır. Dolayısıyla, Kıbrıs sorununun çözümünün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin sorunlarını halletmenin bir yolu da, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliğinden geçmektedir. Dolayısıyla, tüm Meclisimizin, bu konuda da üzerine düşen gayreti göstereceğine emin olduğumu söylemek istiyorum.

Bu düşüncelerle, Doğru Yol Partisi Grubu adına, saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Sedat Aloğlu'na teşekkür ediyorum.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Altan Öymen.

Buyurun Sayın Öymen. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın bu kürsüden yaptığı açıklamalar üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini kısaca açıklayacağım.

Önce, Sayın Denktaş'a, yaptığı değerli açıklamalar dolayısıyla Grubumuzun teşekkürlerini sunarım. Bu açıklamaları, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun dikkatle izlediğini ve destekle izlediğini belirtirim.

Bugün Mecliste yaşadığımız tablo, Sayın Denktaş'ın buraya geldiği sırada yaşadığımız tablo, arkasından da tüm partilerin ittifakıyla yayımlanan bildiri, Türkiye'nin, Kıbrıs konusundaki Yunan tahriklerine ve tehditlerine karşı kararlılığının yeni bir göstergesi olmuştur. Kıbrıs'ta, son silahlanma girişimlerinden ve S-300 füzelerinin Ada'ya yerleştirilmesi anlaşmasından sonra vaki tırmanma karşısında, zaten, baştan beri, gerek Türk Hükümeti gerek Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti gereken kararlılığı göstermişti. Bu kararlılık, dün, Türkiye Cumhurbaşkanı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının ortaklaşa yayımladıkları deklarasyonla bir kere daha pekiştirilmiş ve bugün de, Meclisimizde teyit edilmiştir. Dileriz, bu tablo, komşumuz Yunanistan'ın politikacıları ile Güney Kıbrıs Rum kesimi politikacıları tarafından da dikkatle izlenmiş olsun; çünkü, belki, Kıbrıs konusunda, şimdiye kadar yaptıkları birçok hataya ek olarak, yeni bir hata yaptıklarını görme fırsatını bulabilirler, bu kararlılığı izleyerek, burada yapılan bildiriyi okuyarak.

Türkiye, siyasal hayatında, elbette büyük sorunlar içerisinde; bunlar, partiler arasında tartışılıyor; ama -geçmişte de bunun örnekleri görülmüştür- Kıbrıs gibi bir millî mesele karşısında ve diğer millî meseleler karşısında olduğu gibi, siyaset hayatında da bir millî birliğe ulaşmayı her zaman başarmıştır, her zaman başarır. Zaten, yayımlanan bu ortak deklarasyon da, Kıbrıs konusunda, muhalefet partilerinin de iktidar partilerinin de aynı görüş doğrultusunda olduklarını göstermektedir.

Elbette, bir dışpolitikada, atılan adımların o şekilde ya da bu şekilde olması ve yapılan beyanların dozu üzerinde ve politikanın yan çizgileri üzerinde partiler arasında, milletvekilleri arasında, uzmanlar arasında görüş ayrılığı olur. Bunların giderilmesi de diyalog yoluyla olur. O sebepten, son sıralarda önem kazanan ve bazı teşebbüslerin konusu olan diyalog unsurunun, dışpolitika konusunda daha fazla işletilmesi gereğini belirtmek isterim. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Muhalefetin buna hazır olduğu -burada daha önce yapılan görüşmeler sırasında da- bellidir; İktidarın da hazır olmasında sayılamayacak kadar fayda vardır.

Bunu hatırlatırken, şunu da belirtmek zorunluluğundan kurtulamıyorum: Aslında, bugünkü müzakereler çerçevesinde herhangi bir polemiğe girmek niyetinde hiç değilim; ama, burada dışpolitika konuşuluyor; Sayın Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı burada bir konuşma yapıyor, Türkiye Cumhuriyetinin Sayın Dışişleri Bakanı, neden sonra -çok şükür- burayı, çok uzun zamandan beri ilk defa teşrif etmiş bulunuyor; fakat, o konuşmanın arkasından kalkıp, hemen gidiyor.

Burada, Sayın Denktaş'tan sonra konuşan, Hükümetin, dışişlerinden ne ölçüde sorumlu olduğunu bilmediğim Devlet Bakanı yahut kısmen sorumlu Devlet Bakanı yahut da aslî olarak sorumlu Devlet Bakanı -çünkü, Dışişleri Bakanı her zaman burada bulunmuyor- Sayın Denktaş'ın konuşmasından sonra kendi konuşmasını yaptıktan sonra, o da gidiyor.

Şimdi, diyalog diyoruz, muhalefet partileri ile iktidar partileri arasında diyalog_ Diyalog için muhatap lazım; diyalog için, karşı taraf ne diyor, biraz dinlemek lazım. Burada, bu hadiseyi baştan beri izleyen, Kıbrıs hadisesi sırasındaki devletin Başbakanı konuştu, onun söyledikleri var; her partiden arkadaşlarımız konuştu, Dışişleri Komisyonunun Doğru Yol Partili Başkanı konuştu; onu dinlemedikten sonra bu diyalog nasıl olur?! (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Tabiî, burada değiller; ama, dilerim, inşallah, yukarıda televizyondan falan izlemiş, Hükümetin dışişleriyle ilgili bakanları bazı notlar almışlardır. (CHP sıralarından alkışlar) Daha doğrusu, daha fazla ilgili olması gereken bakanları.

Bunu parantez içinde belirtmiş olmak istiyorum sayın arkadaşlarım; çünkü, burada asıl belirtmek istediğimiş şey, bizim, millî politikalar üzerindeki kararlılığımızdır.

Kıbrıs, şu sırada, Türkiye'nin en güncel millî davasıdır ve Kıbrıs, sadece oradaki soydaşlarımızın haklarının korunması davası değil, aynı zamanda, bir insan hakları davasıdır.

Sayın Denktaş, burada, genel hatlarıyla belirtti; 1960 anlaşmalarıyla, o Ada'da, İngilizlerin Ada'yı terk etmesinden sonra kurulmak istenen düzen, iki ayrı toplumun, o zamana kadar birbiriyle iç içe yaşayan iki ayrı toplumun, eşit şartlar altında, birlikte bir devleti idare etmesiydi. 1963'ten itibaren, Kıbrıs Rum kesiminden gelen tecavüzlerle, bu fırsat ortadan kalktı ve Ada, hep bildiğimiz gibi -burada da hatırlatıldığı gibi, Sayın Denktaş'ın da hatırlattığı gibi- önce, yer yer, 1990'larda Bosna-Hersek'te Sırplar tarafından ne yapıldıysa onlar yapılarak, katliam yapılarak, insanlar bulundukları yerden sürülerek, bir Rum adası haline getirilmek istenildi. Bir etnik temizlik hareketinin ilk örneği -geçen defaki konuşmamda da belirttim; Sayın Denktaş da işaret ettiler- Akdeniz'deki ilk örneği Kıbrıs'ta olmuştur. O zamandan 1974'de kadar, Kıbrıs'taki insanların, Türklerin, soydaşlarımızın, aslında insan hakları ortadan kaldırılmıştır. Bugün, insan haklarından bahseden birçok ülke ve devlet yöneticileri, sözcüleri, hükümet dışı kuruluşların sözcüleri, Kıbrıs meselesi anıldığı zaman, o zamanki durumu da hatırlamak durumundadır. Biz de -her zaman onu da belirtiyorum- o zamanki durumu, 1960'lardaki durumu, Kıbrıs'ın 1974'e kadar gelen tarihî çizgisini mütemadiyen hatırlatmak durumundayız. Sayın Ecevit'in dediği gibi, bu konuda kampanyalar açmak durumundayız; çünkü -televizyonlarda da görülüyor- geçen hafta içerisinde, Yunanlılarla diyaloglar, açıkoturumlar yapıldı; hepsi, Kıbrıs tarihini 1974'ten başlatırlar. Kıbrıs tarihi, 1974'ten değil -tabiî, çok eskiden başlar; ama- Kıbrıs'ın bu hale gelmesinin tarihi 1960'lardan başlar. O zamanki katliamları, o zamanki öldürülen çoluk çocuğu, o zaman evlerinden sürülen, kamplarda, çadırlarda yaşamak zorunda kalan insanları, yıllar boyu kamplarda, çadırlarda yaşayan insanları, filmlerle, makalelerle, resimlerle hatırlatmak lazım; bunu da hiçbir zaman ihmal etmemeliyiz.

Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; bugün yayımlanan deklarasyonda da belirtildiği gibi, eğer, Güney Kıbrıs'taki silahlanma ve oraya füzelerin getirilmesi teşebbüsü bir pazarlık içinse; yani, önce füzeleri getirip, sonra “ben bunu çekerim, ama sen de şunu yap” demek üzere bir pazarlık unsuru olarak düşünülmüşse, bu hesap yanlış hesaptır; çünkü, dün, iki cumhurbaşkanının ortaklaşa yayımladıkları deklarasyonda da ifadesini bulduğu gibi, o zamana kadar, o pazarlığa kadar Türkiye'nin de yapacağı şeyler artık bellidir. Maraş ile Magosa'nın birleştirilmesinden, orada yeni üsler kurulmasından, oradaki askerimizin artırılmasına kadar, eğer bir pazarlık aşamasına gelinirse, o zamana kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - ... o pazarlıkta, Rum tarafının, Yunan tarafının alacağı bir şey kalmayacaktır. Eğer, bu, bir savaşı göze alma hareketiyse -bunun tarihte çok misali yaşandı- burada da Yunanistan'ın kârlı çıkmayacağı açıktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugün gösterdiği kararlılığın -İktidarın, demin bahsettiğim diyalog konusuna katkıda bulunması suretiyle- daha da geliştirilmesini istiyoruz. Kıbrıs meselesinin, genel hatlarıyla çok doğru bir doğrultuda olan durumunun daha da sağlıklı hale getirilmesinin bu şekilde sağlanabileceğini belirtirim.

Bu konudaki dileklerimi tüm Meclise iletirken, Grubum adına hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP, DSP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partis Grubu adına konuşan Sayın Altan Öymen'e teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, grubu bulunmayan milletvekilleri adına, Demokrat Türkiye Partisi Aydın Milletvekili Sayın İsmet Sezgin konuşacaklar.

Buyurun Sayın Sezgin. (DTP, BBP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

İSMET SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri aziz arkadaşlarım; Demokrat Türkiye Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi yüce kürsüsündeki ilk sözcülüğünün, ulusal davamız olan, ulusal onurumuzu teşkil eden Kıbrıs üzerinde yapılmış olmasından, ayrıca büyük bir memnuniyet ve bahtiyarlık duyduğumuzu ifade ediyor ve bu vesileyle, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri aziz arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Güney Kıbrıs Rum yönetiminin her türlü makul ölçüyü aşan silahlanma politikası ve son olarak, kendi bölgesine, Rus yapısı S-300 füzeleri yerleştirmesi girişimleriyle ortaya çıkan gerginliğin, hem bölgesel hem uluslararası düzeyde güvenlik ve istikrara tehdit oluşturduğu açık ve seçik olarak ortadadır. Esasen, uluslararası toplumun da, bu değerlendirmeyi paylaşan birtakım tespit ve uyarıları mevcuttur. Nitekim, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 23 Aralık 1996 tarihli kararında, bu gelişmeden duyulan kaygı ifade edilmektedir. Ayrıca, bazı ülkeler de, Rum silahlanmasına ilişkin endişelerini açıkça beyan etmişler; Güney Kıbrıs Rum yönetimini ve Rusya'yı kınamışlar ve uyarmışlardır.

Rusya'nın, daimî üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin iki hafta önce aldığı kararı hiçe sayması, uluslararası hukukun açık ve seçik bir ihlalidir ve nedeni ne olursa olsun, Güvenlik Konseyi daimî üyeliğinin yüklediği sorumlulukla bağdaştırılması mümkün olmayan bir tutum ve davranıştır.

Yunanistan'ın da, ortak savunma doktrini çerçevesinde, Ada'da gerginliği tahrik eden davranışlarla, bu silahlanma kampanyasında aktif bir rol oynadığı açıktır.

Türkiye'nin, Kıbrıs sorununa barışçı çözüm bulunması doğrultusundaki bugüne kadar sergilediği tutum ve samimî niyeti, hiçbir şekil ve surette tartışma götürmez.

Demokrat Türkiye Partisi de, sorunun, adil, gerçekçi ve yaşanabilir bir çözüme kavuşturulmasını istemektedir. Bunun, Kıbrısta'ki iki toplumun serbest iradesiyle ve müzakereler yoluyla mümkün olacağı görüşündedir. Çözümün vazgeçilmez unsurları ise, iki toplum arasındaki siyasî eşitlik, Türkiye'nin etkin ve fiilî garantisidir. Türkiye'nin, her türlü tahrike rağmen, Kıbrıs Türk toplumuna sağladığı desteği kararlılıkla sürdüreceğinden hiç kimsenin kuşku duymaması gerekir. Bugün, büyük devlet adamı Sayın Rauf Denktaş'ın Yüce Meclisimizi ziyareti münasebetiyle Yüce Meclisimizin sergilediği bu olumlu, onurlu, anlamlı ve önemli davranış, bu görüşümüzü bir defa daha doğrulamış bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sezgin, konuşmanızı tamamlayın efendim.

İSMET SEZGİN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Bugün, burada, bu Yüce Mecliste, Kıbrısımızın millî bir davamız ve onurumuz olduğu bir defa daha ortaya çıkmış ve kanıtlanmış bulunmaktadır. Bütün dünya, bunu, böylece bilmelidir. Güney Kıbrıs Rum kesimine, Türkiye'nin güvenlik çıkarlarını ve Ada'nın istikrarını doğrudan tehdit edecek S-300 füzelerinin yerleştirilmesi, hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu denli sorumsuz bir kararın uygulamaya konulmasına karşı, Türkiye, kendisine yakışır bir sorumluluk bilinci içerisinde, Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla oluşturulan garantörlüğünün gereği olarak, 1964'te, 1967'de ve 1974'te olduğu gibi, günlük politika kaygılarını aşarak, gereken tüm çabaları gösterecektir. Uluslararası ilişkilerde zora başvurma ve savaşın dışpolitikanın araçları arasında yer aldığı şüphesizdir. Ancak, büyük devlet sorumluluğu, bu nihaî araçlara ne zaman ve hangi koşullarda atıf yapılacağının ve bunların kullanılacağı aşamanın bilincini de gerektirir. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş tarafından imzalanan ortak deklarasyonu, Demokrat Türkiye Partisi adına, bütünüyle desteklediğimizi, benimsediğimizi ifade ediyoruz.

Nitekim, Demokrat Türkiye Partisi, bu anlayış içerisinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkilileriyle görüş ve bilgi alışverişinde bulunmak üzere, 13 Ocak 1997 tarihinde, Başkanlığımda bir heyet tarafından ziyaret edilmiş ve bu görüş ve kararlılığımız kendilerine bir defa daha iletilmiştir.

Sayın Başkanım, bu vesileyle, Yüce Meclisimize en derin saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Grubu bulunmayan milletvekilleri adına konuşan Demokrat Türkiye Partisi Aydın Milletvekili Sayın Sezgin'e teşekkür ediyorum.

Böylece, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın Meclisimizi ziyaretleri vesilesiyle açılan görüşmeler tamamlanmış bulunuyor.

Gündeme geçmeden önce, üç milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim., daha önceden kararlaştırılmış program dolayısıyla. Zannediyorum, saat 16.00'ya kadarki çalışma süremiz içerisinde bugünkü gündemdışı konuşmalar tamamlanabilecektir.

3. - Ordu Milletvekili İhsan Çabuk'un, Karadeniz Bölgesi fındık üreticisinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'in cevabı

BAŞKAN - İlk söz, Demokratik Sol Parti Ordu Milletvekili Sayın İhsan Çabuk'un.

Sayın Çabuk, Karadeniz fındık üreticisinin sorunlarıyla ilgili gündemdışı konuşma yapacaklardır.

Buyurun.

Sayın Çabuk, konuşma süreniz 5 dakikadır.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarım ürünleri içerisinde ülkemize en çok döviz girdisi sağlayan, iki bakanlığı içine alan, bir bakanlığı da ilgilendiren, Karadeniz halkının canı, kanı olan fındıktan ve çiftçisinin sorunlarından bahsetmek için gündemdışı söz almış bulunuyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Refahyol Hükümetinin Başbakanı Sayın Erbakan ve Yardımcısı Sayın Tansu Çiller, fındık tabanfiyatını, 20 Ağustos 1996 günü, Trabzon İlinde, 2 doların karşılığı olan 166 bin lira olarak, televizyon ve basından kamuoyuna ilan etti. Böylece, fındık kampanyasına, bölge halkı sevinç ve umutla girmiş oldu, Karadeniz'de âdeta bayram havası yaşandı. 8 Eylül 1996 tarihine kadar alımlar normal seyretti; ne yazık ki, Refahyol Hükümeti sözünde 17 gün durabildi.

Sayın milletvekilleri, son on yıl iktidarda bulunan hükümetlerin, fındık üreticisine peşin ödeme sözü verip, sözünde durmayıp, vatandaşı oyalaması, çiftçiyi faizcinin ve tefecinin eline düşürmüştür. Çiftçi, ürününü, hükümetin açıklamış olduğu tabanfiyatın altında tüccara satmak zorunda kalmıştır. Fındık alım tarihinden itibaren malını pazara indirmek zorunda kalan fakir ve borçlu insanlarımız, fındık bedellerini Fiskobirlikten zamanında alamadıklarından, mağdur edilmişlerdir. Fındıktan başka ürünü olmayan Ordu'nun ne fabrikası ne tütünü ne ayçiçeği ne üniversitesi ne limanı ne havaalanı ne de doğru dürüst karayolu vardır. Seçim arifesinde baş tacı edilen Karadeniz halkı, her nedense seçimden sonra unutuluyor. Değerli arkadaşlar, insanlar için en büyük ıstırap, yaşarken unutulmaktır.

Sayın milletvekilleri, çalmak çırpmak kadar halkı kandırmak da bir soygundur. (DSP sıralarından alkışlar) Önemli olan, fındığa fiyat vermek değil, verilen sözün yerine getirilmesidir.

Başbakan Sayın Erbakan, 5 Ocak 1997 pazar gecesi, özel bir televizyon kanalında Sayın Güneri Civaoğlu'yla yapmış olduğu söyleşide, fındık üreticilerinin paralarının ödendiğinden söz ettiler. Bu para kimlere ödendi Sayın Erbakan?

Yine, 9 Ocak 1997 Perşembe günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik, ürün bedellerinin ödendiğini bu kürsüden Sayın Taranoğlu'na cevaben açıkladı. Sayın Çelik hangi ürünün bedelini ödedi? Fiskobirlik'in, fındık üreticisine 7 trilyon liraya yakın borcu var. Fındık üreticisinin perişanlığından haberleri yok galiba!..

Yine, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Yalım Erez, 17 Ocak 1997 Cuma günü Giresun'da yapmış olduğu basın toplantısında, fındık paralarının Ramazan Bayramına kadar ödeneceğini vaat etti; dilerim, sözlerinde dururlar.

Yaptığınız bu açıklamalar gerçeği yansıtmıyor. Gerçek olan, üreticinin üç aydır parasını almamış olmasıdır.

Yine, bir başka gerçek: Yüzde 90 enflasyonun 3 ilâ 4 aylık geç ödemeye etkisi de yüzde 20-25 dolayındadır. Üreticiye 2 dolar fiyat verdim deseniz de, üreticinin kaybı, kiloda 50 senttir; esas olan budur. Esas olan, üreticinin eline geçen paradır. Bu da gösteriyor ki, üretici mağdur edilmiştir. Biz kararlıyız; fındık bedeli ödeninceye kadar, bu kürsüden Hükümeti zorlayacağız.

Şimdi, Sayın Bakan bu kürsüden cevap verecek; fındığa en yüksek fiyatı biz verdik, biz sözümüzde durduk diyecek. Bakan daha önce de sözünde durmuştu, fındık paraları ödenmişti. İşte, basına yansımış olan Giresun'daki toplantının kupürleri... Yine diliyorum, Ramazan Bayramına kadar inşallah üreticinin parası ödenmiş olur.

Sayın Bakan, fındık paraları üç ay geç ödeniyor. Ben, o bölgenin milletvekiliyim, üreticiyle her gün görüşüyorum. Üreticiyi tefecinin eline düşürdünüz, üreticiyi perişan ettiniz. 220 bin ortağı olan Fiskobirlik, üreticiyi ayakta tutan tek kuruluş olmalıdır.

En önemli konu ise, fındık borsasının mutlaka Karadeniz illerinden birinde oluşturulmasıdır. Dünya fındığının yüzde 75'ini Türkiye sağlıyor; fiyatı, ne yazık ki, başka ülkeler belirliyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama yoktur. Fındık borsası Hamburg'da değil, Karadenizde bir ilde olmalıdır; bu ilin de Ordu olması lazımdır. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Refahyol Hükümeti altı ayda akaryakıta altı kez zam yaparak rekor kırmıştır. Bu zamlar halkı perişan etmiştir. Sıkıntı, her geçen gün biraz daha artıyor, enflasyon ve yapılan zamlar vatandaşın belini büktü; bakkalın, kasabın, manavın yanına yaklaşılmıyor, fileler eskisi gibi dolmuyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çabuk, konuşmanızı tamamlayın efendim.

İHSAN ÇABUK (Devamla) - Sayın milletvekilleri, 6 Ekim 1996'dan bugüne kadar 105 gün geçtiği halde, fındık paraları ödenmemiştir. Fiskobirlik yöneticileri, her gün gidip gelen üretici karşısında ezilmekten, yalan söylemekten bıkmışlar, makamlarında oturamıyorlar. Bu yalanı kim söyletiyor?! Seçim öncesindeki o güzel sözler, o güzel vaatler nerede kaldı?!

Değerli arkadaşlar, siyasetçinin, söylediğiyle yaptığı birbirini tutmalıdır. Yalan sözlerle bu Meclisin itibarını zedelemeye -Başbakan dahi olsa- kimsenin hakkı yoktur. Vatandaş, ürün bedellerinin tümünün bir an önce ödenmesini bekliyor. Döviz kaynağımız olan fındığı siyasete alet etmeyin. 7 milyon insanın geçim kaynağıyla oynamayın. Şu mübarek ramazan gününde çiftçiyi tefecinin eline düşürmeyin.

Ramazan ayının, milletimize ve İslam âlemine hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın İhsan Çabuk'a teşekkür ediyorum.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Erez, sataşmadan mı söz istiyorsunuz, Hükümet adına mı efendim?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Hükümet adına efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Erez.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, fındık, Türkiye'nin çok önemli bir ihraç ürünü; çok önemli bir ürün olmakla beraber, üzerinde en çok konuşulan ve en çok spekülasyon yapılan bir ürün; âdeta spekülatif bir ürün.

1994 yılına gelinceye kadar destekleme kapsamında olan fındık, 1994 yılında destekleme kapsamından çıkarılmış.

Fındıkta bugüne kadar ne yapılmış; Fiskobirlik her yıl bir fiyat ilan etmiş, o fiyatla piyasaya girmiş, parasını zamanında ödeyememiş, yeteri kadar fındık alamamış, daha sonra tüccar devreye girmiş ve Fiskobirlik'in ilan ettiği fiyatın altında fındık alarak Avrupalıya ucuz fındık yedirmişiz.

53 üncü Koalisyon Hükümetinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığının, Doğru Yol Partisine bırakılmasıyla beraber, ben, Sanayi ve Ticaret Bakanı oldum. Yani, mart ayında, Sanayi ve Ticaret Bakanı olduğumda, fındığın kentali 210 dolardı ve Fiskobirlik, eylül ayında aldığı fındığın parasını ödememişti. Aslında, bu, yalnız 1994 yılında, 1995 yılında olan bir olay değil. Fiskobirlik, yıllardır böyle yapmış, ürünü almış, parasını on ayda, oniki ayda ancak ödemiş.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sabit fiyatla.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - 210 dolara aldığımız fındık bugün ne olmuş; başta onu söyleyeyim. Kentalini 210 dolara aldığımız fındık, Hükümetimizin uyguladığı politika sonucunda, bugün, 510 dolar olmuş. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Basit bir hesap yaparsak, Türkiye, her yıl 200 bin ton iç fındık ihraç eder. 210 dolar yerine 510 dolara fındık ihraç ederse, demek ki, Türkiye'ye, yılda 600 milyon dolar daha fazla döviz girer.

Bu sene, Hükümetimiz, fındığa 2 dolar fiyat açıklamıştır ve fındığın arkasında durmuştur ve öyle bir durmuştur ki, geçmiş yıllara nazaran farklı bir uygulama daha yapmıştır: Açıkladığı fiyatla aldığı fındığın parasını, ödediği günkü dolar üzerinden hesaplayarak vermiştir; yani, 166 bin lirayla başladık, her ay fındığın dolar karşısındaki değerini göz önüne alarak, ilk önce 172 bin liraya, daha sonra 185 bin liraya, daha sonra 205 bin liraya, ocak ayında da 225 bin liraya çıkardık; yani, bize, fındığını 166 bin liraya satıp da parasını almayan kalmadı, 172 bin liraya satıp almayan da kalmadı; çünkü, Fiskobirlik 105 bin ton fındık aldı ki, Fiskobirlik'in bu yıl aldığı fındık, geçmiş üç yılda aldığı fındıktan daha fazladır. Bu yıl aldığı fındığın bedeli 20 trilyon 200 milyar liradır. Fiskobirlik'in bugüne kadar ödediği para 15 trilyon 200 milyar liradır. DFİF'ten, Fiskobirlik'e 13 trilyon lira kaynak aktarılmıştır. Geçen yıl aktarılan kaynak 1,2 trilyon liradır. Yani, 185 bin liraya aldığımız fındığın parasını eğer bugün ödersek, 270 bin liradan ödüyoruz.

Fiskobirlik'in 5 trilyon lira borcu kalmıştır ve gecikme süresi maksimum birbuçuk iki aydır. Geçmiş hükümetler dönemiyle; yani, on onbeş yıllık hükümetler dönemiyle mukayese edersek, oniki ayda ödenen parada şu an gecikme maksimum iki ikibuçuk aydır ki, bu da bayrama kadar ödenecektir.

Hükümetimiz, fındık üreticisini sahipsiz bırakmamıştır. Bakın, cumhuriyet tarihinde, fındık, zaman zaman 400, 450, 480 dolara gelmiştir; hangi aylarda gelmiştir; ağustos ayında gelmiştir. Cumhuriyet tarihinde, ilk defa, ocak ayında fındık 510 dolar olmuştur. Bugün, serbest piyasada fındık -buraya gelmeden evvel aldığım bilgi- 260 bin liradır. Bundan herkesin memnuniyet duyması lazım.

Karadenizlinin alınteri olan fındığın değerini verdik; parasını ödedik. Bundan sonra da fındığın değerini vereceğiz; parasını ödeyeceğiz. Karadenizli bizden de memnundur, sizden de memnundur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez'e teşekkür ediyorum.

4. - Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım'ın, Diyarbakır'da bir işadamının yaptığı yardımlar sırasında yaşanan olaylara ve yerel yönetimlerle ilgili olarak alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci konuşmayı, Şırnak Milletvekili Sayın Mehmet Salih Yıldırım yapacak.

Sayın Yıldırım, Şırnak'ta bir kamu kuruluşuna alınan personel ve Diyarbakır'da bir işadamının yaptığı yardımlar sırasında yaşananlarla ilgili olarak, gündemdışı söz talebinde bulunmuşlardır.

Sayın Yıldırım, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konunun önemine binaen, evvela, Diyarbakır'daki olayları huzurunuza taşımak istiyorum.

Hepinizin bildiği gibi, 13 Ocak 1997 tarihinde, Diyarbakırlı bir işadamının dağıtmak durumunda kaldığı gıda maddelerinin dağıtımı sırasında çıkan düzensizliğin oluşturduğu insanlık dramı ve bunun görüntüleri, bunun uzantıları, herkesin gündemini işgal etti.

Başlangıçta, sadece Diyarbakır'la ilgili olacağı zannedilen bu tür sorunların, idareciler tarafından çok güzel örtbas edildiği bilinen bu hususta, yine, işgüzarlığı medya yaptı. Medya, sorunu, sadece Diyarbakır'la inhisarlı olmaktan çıkardı, tüm ülkenin gündemine soktu. Medya bununla da yetinmedi, sorunu, dünyanın gündemine soktu. “Bir musibet, bin nasihattan yeğdir” olgusunun bir örneğini de burada yaşadık.

Çok büyük uğraşlar ve harcanımlara karşın, güneydoğuda, Doğu Anadolu'da, Diyarbakır'da yaşanan yoksulluğu, açlığı, insanlık dramını bu denli çarpıcı şekilde gündeme taşımak mümkün değildi. Bunun becerisini, Diyarbakır'ın Bağlar semtinde, çamur deryası içerisindeki yollarda lastiği patlayan kamyona borçluyuz. Ne yazıktır ki, Türkiye'de bazı şeylerin olabilmesi için kamyonların devreye girmesi gerekiyor. İşte, ikinci kamyon olayı da, maalesef budur.

Değerli milletvekilleri, bundan bir yıl kadar önce yine ramazan ayında, Hakkâri'de buna benzer olaylar olmuştu. Hakkâri'deki olaylardan sonra da ilgililer beyanatlar vermişler, üzüntülerini dile getirmişler, en kısa süre içerisinde radikal çözüm arayacaklarını, insanlık onuruna yakışır tedbirleri yaşama geçireceklerini söylemişlerdi. Aradan geçen süre içerisinde yapılan hiçbir şey olmadığı yine hepimizin bilgisi dahilinde oldu.

Yöneticilerin konuya gösterdikleri duyarlılık, açlık, sefalet, Diyarbakırlının ve insanlarımızın kırılan onuru değildi; yöneticilerin hassasiyetine neden olan temel hadise, ayıbımızın yabancılar tarafından görülmesi ve bilinmesiydi.

Değerli milletvekilleri, Diyarbakır'da sorunlar, tahmin edilenden çok ama çok büyük boyutlardadır. Diyarbakır İlinin nüfusu, başlangıçta, 1990 yıllarında 380 bin iken, bugün, birdenbire 1 milyonu aşmış durumdadır. Yörede göç olgusunu bütün boyutlarıyla ortaya koymadıktan, sağlıklı tedbirler almadıktan sonra, orası için alacağım hiçbir tedbirin sağlıklı çözüm olmayacağını bilmemiz gerekmektedir.

Diyarbakır İlinin yerel yönetiminin olanakları, bu denli büyük bir kitleye hizmet vermekten çok uzaktır; altyapı yetersizdir, olanak yetersizdir, kadro yetersizdir. Bu duruma, bütün bu olanaksızlıklara karşın -çok sayıda- başlangıçta kendi konumlarında üretken olan ve göçe maruz kalan takriben 600 bin insan, tüketici olmak konumunda, yük olmak konumunda Diyarbakır'da yaşamaktadır.

Diyarbakır'da göçmen olarak kalan bu insanların yüzde 90'ının yaşamı, bir önceki gününden, çok, ama çok kötüdür; bunların yüzde 81'i işsizdir; bunların yüzde 50'si ciddî hastalıklıdır; bunların yüzde 41'i çocuklarını okula gönderememektedir; bunların yüzde 40'ı çocuklarını gelişme geriliği konumuyla karşı karşıya görmektedir ve Diyarbakır'da göçmen konumunda olan, göç eden bu insanların takriben 400 bini yoksulluk sınırındadır, bunların 250-300 bini ise, açlık sınırındadır. Göç etme durumunda kalıp, bu olumsuzluklara maruz kalan insanların sadece yüzde 4'ü bir önceki gününü aramamaktadır; durumu nispî olarak iyidir.

İnsanlık dramının sonucu belki hayırlı olacak diye düşünüyoruz ve şunu özellikle vurgulamak istiyoruz: Sadece Diyarbakır'da değil, tüm güneydoğuda, hatta tüm ülkede çok sıkıntılı sonuçlarla karşılaşmak istemiyorsanız, çok büyük sosyal çöküntülerle karşılaşmak istemiyorsanız, sosyal anarşi ile karşılaşmak istemiyorsanız, aklın gereği, vicdanın gereği, sorunun gereği olan radikal tedbirleri, öncelikle birlikte alalım.

Yaşanan ekonomik, eğitsel, sosyal, kültürel ve sağlık çöküntülerinin gerçek anatomisini görme zamanı artık gelmiştir.

Terör bitmeli, mutlaka bitirilmelidir; ancak, aklın gereği olarak bu yapılmalıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) - Tamamlamaya çalışayım efendim.

Yeniden iskâna açılması beklenen alanlarla ilgili, ciddî, somut tedbirler alınmalıdır.

Kırsal alanlardan şehirlere göç eden kişilerle alakalı, mutlaka, yaşamlarına pratik çözümler getirecek tedbirler alınmalıdır.

İstihdam alanları yaratılmalıdır.

Eğitim, yöre gerçeklerine uygun olarak, yeniden gözden geçirilmelidir.

Yörenin sosyal, ekonomik yaşantısına katkı sağlayacak yarım kalmış işletmelerin yaşama geçirilmesi mutlak sağlanmalıdır. Geçen yönetimin taahhüt ettiği 17 trilyonlardan, 4,5 trilyonlardan arta kalan, sadece ve sadece, oradaki bir sanayi sitesindeki vatandaşın müracaatının karşılığı olan 1,5 milyar liralık bir teşvik kredisinin tasdiki olmuştur. Maalesef, 631 milyar lira gerektiren 8 tesisin yaşama geçmesiyle alakalı hiçbir işlem yapılmamıştır.

Sınır ticareti mutlaka rasyonel hale getirilmelidir. Uzun vadede GAP ilgi görmelidir. Hayvancılık ciddî olarak ele alınmalıdır. Sulu tarıma geçiş programı mutlaka sağlanmalıdır. Gübre sübvanse edilmeli, yerel Kalkınma Bankası ve Teşvik Fonuna işlerlik kazandırılmalıdır. Yörenin çok kolay çözümlenebilecek enerji sorunu mutlaka halledilmelidir.

Sayın Başkan, yerel yönetimle ilgili bir iki kelime söyleyip sözlerimi tamamlamak istiyorum. Yerel yönetimlerin yetki, olanak ve sorumlulukları yeniden belirlenmeli, hizmet, mutlaka, merkeziyetçilikten kurtarılmalıdır. Nüfus hareketlerine yoğun olarak maruz kalmış yörelerde pratik yöntemlerle nüfus tahmini yapılmalı, Hazineden belediyelere verilecek olan katkı mutlaka artırılmalıdır. Belediyelerin borçları bir defaya mahsus olarak affedilmeli veya koşulları ödenir hale getirilmeye çalışılmalıdır. Belediyelerin şahsında, halk, Hükümet tarafından cezalandırılmamalıdır.

Aklın gereği olan bu tedbirlerin ivedi olarak alınacağını tahmin ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Şırnak Milletvekili Sayın Salih Yıldırım'a teşekkür ediyorum.

5. - Amasya Milletvekili Haydar Oymak'ın, Amasya İline bağlı Yassıçal Belediye Başkanının görevden alınmasına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı son konuşmayı Amasya Milletvekili Sayın Haydar Oymak yapacaklar.

Sayın Oymak, Amasya İline bağlı Yassıçal Belediye Başkanının görevden alınmasıyla ilgili söz talebinde bulunmuştur.

Buyurun Sayın Oymak. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

HAYDAR OYMAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının keyfî uygulamalarından birisi olan, Amasya Yassıçal Belediye Başkanı Sayın Mehti Kanar'ın görevden alınmasıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, bu olanağı verdiği için, Sayın Başkana yürekten teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Belediye Başkanımız, İçişleri Bakanının 29.11.1996 tarihli oluruyla görevden uzaklaştırılmıştır. Görevden uzaklaştırma gerekçesi olarak, 12 madde halinde sıralanan suçlamalar yer almıştır. Bu suçlamalara baktığımızda, hemen hepsi, bazı bürokratik eksikliklerden ibarettir. Zaman darlığı nedeniyle, bunları tek tek sıralamak ve tartışmak istemiyorum.

Örnek vermek gerekirse, 1991 yılında, Çevre Müsteşarlığından alınan traktör, encümen kararıyla, kepçe ve sıyırgı takılarak iş görebilecek konuma gelmiş; suçlamalardan birisi bu.

Yassıçal Belediyesi “Yaylagöl Tesisleri” adı altında bir sosyal tesis yaptırdı. Bu sosyal tesisin yapımında, 2886 sayılı Yasanın hükümleri uygulanmamış, yani, ihaleye çıkarılmamış, emanet usulüyle, belediye, belediye çalışanlarını ve iş makinelerini kullanarak, çok daha ucuza ve çok daha güzel, kaliteli bir tesis yapmış; suçlardan birisi de bu. Yani, ihaleye çıkıp, bazılarına haksız yere menfaat sağlama olanağı yaratmamış; kendi iş makinelerini ve kendi gücünü kullanarak, kendisi fiilen çalışarak yapmış ve şu anda, bu tesis, Amasya İlinin en güzel sosyal tesislerinden birisidir; hem sulama amaçlı kullanılmaktadır hem yemek ve mesire yeri amaçlı olarak kullanılmaktadır; suçlardan bir diğeri de bu.

Akıl, mantık ve sağduyu, bunları yapan bir belediye başkanının cezalandırılmasını değil, takdir ve ödüllendirilmesini gerektirir.

Bu suçlamalarda önemli bir nokta da, suçlamaların tamamı, 27 Mart 1994 Belediye Seçimlerinden önceki döneme aittir. Belediye Başkanı Sayın Mehti Kanar, 1994 yılında ikinci kez seçimi kazanmış ve tekrar belediye başkanı seçilmiştir; yani, o beldede yaşayan sağduyulu insanlar, bu ödüllendirmeyi çoktan, resmî görevlilerin dışında, halk olarak yapmışlardır. Ancak, seçimi kaybeden adaylar, özellikle, Doğru Yol Partisinden aday olan ve şu anda, maalesef, bir kamu kurumunda memur olarak çalışan kişi ve onun dar çevresi, Doğru Yol Partisi parti örgütünü de ve yine, maalesef, sayın milletvekilini de, hatta, Sayın İçişleri Bakanını ve Bakanlığı, siyasî amaçlarına ulaşmak için -tabirimi lütfen mazur görün- maşa olarak kullanmışlardır.

Eğer, bugüne kadar, Amasya'da ya da Yassıçal Beldesinde nahoş bir olay olmadıysa, bunu, biliniz ki, başta, emekli bir öğretmen olan Belediye Başkanımızın olgun ve sağduyulu davranışına borçluyuz; ondan sonra da, kasabanın ileri gelen, yine sağduyulu ve aklı başında insanlarına borçluyuz. Yoksa, bugüne kadar, hem Yassıçal'da hem Amasya'da büyük olaylar olabilirdi.

Diğer taraftan, İktidarın uygulamasına bakıyoruz: Bir Menemen Belediye Başkanı var; Doğru Yol Partisine bağlı bir belediye başkanı olan Sayın İlhami Gürsoy, zimmet ve rüşvet suçlarından, Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesince, 18.10.1996 tarihinde, 3 yıl 6 ay ağır hapsi cezasıyla, 1 milyar 48 milyonun üzerinde ağır para cezasıyla ve sürekli olarak kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezasıyla cezalandırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oymak, konuşmanızı tamamlayın efendim.

HAYDAR OYMAK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Ancak, buna rağmen, Bakanlık, bu Belediye Başkanı hakkında, bu ana kadar kılını bile kıpırdatmamıştır. Türkiye'de, iktidar partisinden olmak veya Doğru Yol Partili olmak, her türlü kanunsuzluğu yapma hakkını kimseye vermez. Bu, çifte standarttır ve bu çifte standardın kimse tarafından yapılması ne doğrudur ne de mümkündür.

Bütün ısrarlı takibimize rağmen, Sayın Bakanla, ancak bugün, saat 13.00'te görüşme olanağı bulduk; bu görüşmemizde İzmir Milletvekilimiz Sayın Ali Rıza Bodur da vardı. Sayın Bakana, Yassıçal'ın durumunu aktardık. Menemen Halkınca imzalanan dilekçeyle -ki, bu halkın sayısı 11 625 kişiyi buluyor- Menemen Belediye Başkanının görevden alınmasını talep ediyorlar. Menemen'i ziyareti sırasında Genel Başkanımıza verilen bu dilekçeyi Sayın Bakana sunduk. Sayın Bakan, hem Yassıçal'ın durumunu düzelteceğine; yani, görevden uzaklaştırmayı ortadan kaldıracağına ilişkin söz verdiler hem de Menemen'deki olayı en kısa sürede takip edip, sonuçlandıracağı yolunda söz verdiler.

Sayın Akşener'in, bu sözlerini en kısa zamanda yerine getirileceğine inanıyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Haydar Oymak'a teşekkür ediyorum.

Böylece, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Meclis araştırması önergesi vardır, okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu ve 23 arkadaşının, Diyarbakır İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son günlerde görüntülü ve yazılı medya vasıtasıyla Diyarbakır İlimizdeki açlık, göç ve sefalet sorununun ciddî boyutlara ulaştığı gözler önüne serilmiştir.

Diyarbakır İlimizin bugün içinde bulunduğu durumu tespit etmek, araştırmak ve alınacak çok yönlü tedbirleri ortaya koymak için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırmasını arz ve teklif ederiz.

Sebgetullah Seydaoğlu (Diyarbakır)

Muzaffer Arslan (Diyarbakır)

Akın Gönen (Niğde)

Zeki Çakan (Bartın)

Ali Er (İçel)

Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

Miraç Akdoğan (Malatya)

Tevfik Diker (Manisa)

Avni Kabaoğlu (Rize)

Ersin Taranoğlu (Sakarya)

Yaşar Eryılmaz (Ağrı)

Adem Yıldız (Samsun)

Abbas İnceayan (Bolu)

Mahmut Oltan Sungurlu (Gümüşhane)

Sümer Oral (Manisa)

Bülent Atasayan (Kocaeli)

Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

Süleyman Çelebi (Mardin)

Metin Gürdere (Tokat)

Yücel Seçkiner (Ankara)

Cemil Çiçek (Ankara)

Recep Mızrak (Kırıkkale)

Gerekçe:

Diyarbakır tarihinin millattan önce 5000 yılllarına kadar uzandığı yapılan kazılardan anlaşılmıştır. Mezopotamya uygarlığının yüzyıllardan beri merkezi konumunda olan ve günümüz söylemlerinde Doğu ve Güneydoğu'nun Paris'i olarak bilinmektedir.

Yüzyıllar boyunca 26 medeniyete beşiklik etmiş olan Diyarbakır'da her devrin ayrı bir izini görmek mümkündür. Osmanlı döneminde merkezî durumda olan Diyarbakır, rekor uzunluğuyla dünyada Çin Seddinden sonra ikinci gelen surlarıyla şehri çevrelemiştir. Eski şehir bu surlardan dört kapıyla ulaşıma açıktır.

Anadolu'nun ilk üniversitesi olan Mesudiye Medresesi bir kültür merkezidir. Yüzölçümü 15 354 kilometrekaredir. Şehrin merkezinde Dicle Nehri bulunmakta olup, toprakları Fırat'a kadar uzanmaktadır.

Diyarbakır, tarih boyunca, Güneydoğu ve Ortadoğu'nun ilim, kültür, sanat ve ticaret merkezi olmuştur. Kuzeyden Erzurum ve serhat bölgesine, güneyden Suriye ve Irak'a bir vadi gibi açılır.

Diyarbakır, onbeş yıldır bölgede devam eden terör ve etkinliklerinden dolayı gerek bölgede gerekse Türkiye'de rekor seviyede göç alan ilimizdir. Kentin nüfusu 1990 sayımında 380 bin iken, bugün 2 milyonu aşmış bulunmaktadır. 380 binlik kapasite ve altyapıya sahip olan Diyarbakır, sosyal, ekonomik ve yerel yönden birden 2 milyon insanı barındırma ve günümüz koşullarında patlak veren krize mahkûm bırakıldı.

Diyarbakır İlinde KİT kuruluşu olan üç dört tesis dışında istihdam ve üretim amaçlı hiçbir tesis ve fabrika bulunmamaktadır.

Et ve Balık, Süt Endüstrisi, yem fabrikası, iplik fabrikası gibi üç dört müessese de özelleştirme kapsamında özelleştirilip, çalışan ve istihdam edilen personel sayısı yüzde 50 azalmıştır.

Diyarbakır'da 1985-1990 yılları arasında devlet teşvikli atıl durumda 100-150 tesis yarım kalmış ve çürümeye terk edilmiştir.

Diyarbakır İlimizin GAP kapsamında Dicle üzerinde Dicle ve Kralkızı Barajlarının bitişiyle, ekonomik alanda refah seviyesine ulaşacağı bir gerçektir.

Son günlerde medya ve basına yansıdığı gibi, yılların birikimi ve ihmaliyle göç ve göçün getirdiği potansiyel sebeplerden kent patlama sınırına dayanmıştır. Açlık, işsizlik, sefalet, sorunlar yumağı şekline dönüşmüş olup, bütün bu gerçeklere karşı duyarsız kalınmıştır. Belli miktarlarda maddî kaynak göndermek sunî ve kısa vadeli ucuz bir yaklaşımdır ve var olan sorunlara çözüm getirmez.

Diyarbakır İli bu gerçeğiyle, tam bir terörzede ve hükümet mağdurudur. İnsan hakları önplana alınmadıkça göç eden insanlar eski yerleşik düzenine geçmesi ve ekonomiye eskiden olduğu gibi değer yaratması kaçınılmazdır. Var olan sosyal, ekonomik ve insan hakları ihlaliyle ilgili sorunları objektif tespit ve araştırmak için Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını acil ve ivedilikli görmekteyiz.

Ülke için hayırlı olur düşüncesiyle saygılarımızla.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin bitimine çok az bir zaman kalmıştır; yeni bir işe başlasak onu tamamlama imkânımız bu süre içinde yok. O sebeple, birleşime, saat 18.30'da toplanmak ve gündemimizde sırada bulunan konuları görüşmek üzere, ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.58



Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.