Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 17 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

37 nci Birleşim

18 . 12 . 1996 Çarşamba


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - (10/2) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S. Sayısı : 134)

2. - 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414) (S. Sayısı : 103)

3. - 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/492, 3/516) (S. Sayısı : 151)

4. - Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/519) (S. Sayısı : 135)

5. - 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S. Sayısı : 102)

6. - 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S. Sayısı : 150)

V. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Ağâh Oktay Güner'in, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, çalışanların millî gelirden aldıkları payı artırmak için alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1593)

2. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, din alanındaki sömürüyü önlemek için alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1594)

3. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, insan hakları ihlalleri konusunda alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1595)

4. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gümrük Birliği konusunda imzalanan andlaşmanın iptal edilip edilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1596)

5. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Çekiç-Güç'ün görev süresinin uzatılması nedenlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1598)

6. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, karaparanın aklanmasının önlenmesi hususunda alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1622)

7. - İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet Selvi'nin, örtülü ödeneğe ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1653)

8. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, yurt dışında bulunan bir şahsın İNTERPOL tarafından aranıp aranmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1661)

9. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın, Salihlispor-Karşıyaka maçı sonrası meydana gelen olaylara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1663)

10. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, doğalgazın Kütahya'ya getirilmesi için bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recaî Kutan'ın yazılı cevabı (7/1668)

11. - Adana Milletvekili Sıtkı Cengil'in, “Dört Mevsim Kadın” isimli program çekiminde başörtülü öğrencilerin dışarı çıkarıldıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'in yazılı cevabı (7/1694)

12. - Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü'nün, bazı basın organlarında çıkan rüşvet teklifiyle ilgili beyanına ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in yazılı cevabı (7/1753)

13. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, görevi sırasında rüşvet teklif edilip edilmediğine ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in yazılı cevabı (7/1754)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.00'da açılarak üç oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturum

1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) görüşmelerine devam olunarak;

Maliye Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi ile 1994 ve 1995 Malî yılları kesinhesapları kabul edildi.

Gelir bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlandı ve 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 45 inci maddesine kadar kabul edildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Zeki Ergezen Kâzım Üstüner

Bitlis Burdur

Kâtip Üye Kâtip Üye

Üçüncü Oturum

1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) görüşmelerine devam olunarak;

1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının kalan maddeleri ile Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının maddelerinin kabul edildiği ve açık oylamalarının, 18.12.1997 Çarşamba günkü birleşiminde, son konuşmalardan sonra yapılacağı açıklandı.

Bütçenin tümü üzerindeki son konuşmaları ve 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının açık oylamalarını yapmak için, 18 Aralık 1996 Çarşamba günü saat 10.00'da toplanmak üzere, 21.25'te birleşime son verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Ahmet Dökülmez Kadir Bozkurt

Kahramanmaraş Sinop

Kâtip Üye Kâtip Üye


II.- GELEN KAĞITLAR

18 . 12 . 1996 ÇARŞAMBA

Rapor

1.- İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 15 arkadaşının, Sait Halim Paşa Yalısında Meydana Gelen Yangının Nedenlerini ve Turban Genel Müdürlüğüyle İlgili Yolsuzluk İddialarını Araştırmak Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/2) (S. Sayısı : 115) (Dağıtma tarihi : 18.12.1996) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergesi

1.- Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan'ın, Yozgat eski Kapalı Cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1770) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.12.1996)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı ve 20 arkadaşının, Trakya bölgesinde özellikle Çorlu ve Çerkezköy'deki çarpık sanayileşmenin önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/138) (Başkanlığa geliş tarihi : 14.12.1996)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 10.00

18 Aralık 1996 Çarşamba

BAŞKAN : Mustafa KALEMLİ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

III. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - (10/2) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

No: 42 Tarihi: 18.12.1996

18.12.1996 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan Sait Halim Paşa Yalısında Meydana Gelen Yangın ve Turban Genel Müdürlüğüyle ilgili yolsuzluk iddiaları konusundaki (10/2) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 115 sıra sayılı raporunun, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasının ve rapor üzerindeki görüşmelerin Genel Kurulun 24.12.1996 Salı günkü birleşimde yapılmasının ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Temel Karamollaoğlu Murat Başesgioğlu

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya Hikmet Uluğbay

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Şimdi, bütçe görüşmelerine geçiyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S. Sayısı : 134)

2. - 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414) (S. Sayısı : 103)

3. - 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/492, 3/516) (S. Sayısı : 151)

4. - Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/519) (S. Sayısı : 135)

5. - 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S. Sayısı : 102)

6. - 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S. Sayısı : 150)

BAŞKAN - Programa göre, 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki son görüşmelere başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Bu görüşmelerde, gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmalar 1'er saat; bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir.

Kişisel konuşmalar ise, 10'ar dakikadır.

Şimdi, grupları ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okutuyorum:

Bütçenin tümü üzerinde söz alanlar:

Refah Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu, Kayseri Milletvekili Nurettin Kaldırımcı; CHP Grubu adına Antalya Milletvekili Deniz Baykal; ANAP Grubu adına Rize Milletvekili Mesut Yılmaz; DYP Grubu adına Isparta Milletvekili Aykon Doğan; DSP Grubu adına Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay ve İzmir Milletvekili Veli Aksoy.

Şahısları adına söz alanlar: Lehinde, Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç;.aleyhinde, Kars Milletvekili Selahattin Beyribey ve Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu.

İlk konuşmacılar Refah Partisi Grubuna mensup; Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu ile Sayın Nurettin Kaldırımcı.

Sayın Hatipoğlu, Grubunuz adına ilk konuşmacı siz misiniz?

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Süreyi yarı yarıya mı kullanacaksınız efendim?

(1) 134, 135, 103, 102, 151, 150 Sıra Sayılı Basmayazılar 9.12.1996 tarihli 28 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Hatipoğlu, süreniz 30 dakikadır.

RP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken, Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 1997 yılı konsolide bütçesi üzerindeki son görüşmeleri yapıyoruz. Bu bütçenin, yaklaşık bir ay süreyle Plan ve Bütçe Komisyonunda ve 10 gündür de Genel Kurulda yapılan görüşmelerinde değerli görüşlerini takdim eden tüm arkadaşlarıma, katkılarından dolayı, Refah Partisi Grubu adına teşekkürlerimizi arz etmek istiyoruz.

Gerçekten de bütçe müzakereleri, ülkenin önemli sorunlarının görüşüldüğü güzel bir tartışma platformu olarak gerçekleşmektedir. 1997 yılı bütçesi üzerindeki görüşmelerde, son derece seviyeli ve yararlı müzakereler yapılmıştır. Siyasî partilerimizin değerli temsilcileri ülke sorunları konusunda kıymetli görüşlerini ortaya koymuş, hükümet politikalarını kendi görüş zaviyelerinden eleştirmişlerdir. Kuşkusuz, bu eleştiriler içerisinde haklı olanlar bulunmaktadır. Zaten, bu müzakerelerin bir nedeni de budur; ancak, siyasal mülahazalarla, hiç de hak edilemeyen eleştirilere ve zorlama yorumlara da girildiği bir gerçektir.

Sayın milletvekilleri, bütçeler, hükümetlerin icra politikalarını yansıtır. Bütçe, devletin imkânlarının vatandaşın hizmetine nasıl tahsis edildiğinin bir özetidir. Bütçeler, aynı zamanda, hükümetlerin tercihlerini ve önceliklerini saptarken, bir yanıyla da, sosyal politikaları etkilemekte ve yönlendirmektedirler. Bu nedenle de, öncelikle, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin deklare edilmiş öncelikleri ve hedefleri konusuna değinmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bu Hükümet, bir değişim hükümetidir. Bu değişimin izleri ve vurguları, görüşmekte olduğumuz bütçe üzerinde de görülmektedir. Bu Hükümet, bir hizmet hükümetidir. En üstün değer olarak insanı gören ve insana hizmeti ibadet telakki eden bir yaklaşımla ancak hizmet hükümeti olunur. Devleti, eli sopalı, kaşları çatık, evlatlarını tehditle ve baskıyla yola getirmeye kalkışan bir baba olarak görme anlayışından kurtulmadıkça, gardiyan devlet anlayışından da kurtulamayız. Devlet, müşfik bir anne gibi olmalıdır; evlatları arasında ayırım yapmadan, onları, korkutarak değil, onlara sevgi ve güven aşılayarak bir arada tutmayı becermelidir. İşte, o zaman hizmet hükümeti olunur. Kısacası, bu Hükümetin, vatandaşlarına farklı muamele yapmayan, eşitlikçi ve adaletçi bir çizgide icraat yapacağına inanıyoruz.

Bu Hükümet, toplumsal barışa uzlaşmayla varılabileceğine inanan ve herkese, diyalog, hoşgörü, uzlaşma ve barış çağrıları yapan bir hükümettir. Birbirimize dertlerimizi, sıkıntılarımızı, sorunlarımızı ve beklentilerimizi ifade etmenin, kavgadan ve kırıcı tartışmadan başkaca da yollarının bulunduğunu hep birlikte kabul ettiğimiz gün, zaten bu sonuca varmış oluruz. Unutulmamalıdır ki, toplumsal uzlaşma ve barış, ancak devleti ve devletin kurumlarını bu milletin bizzat kendisiyle, bu milletin tarihiyle, bu milletin manevî değerleriyle, etnik yapısıyla ve coğrafyasıyla barıştırmakla sağlanır. Milleti adam etmek, terbiye etmek ve ideolojik tercihleri dayatma anlayışı, devlet millet kaynaşmasını engelleyen en önemli etkenlerdir.

Görevdeki Hükümet, İslamın birleştirici özelliğinden de istifade ederek, doğu ve güneydoğudaki yangını çok boyutlu çözüm önerileriyle söndürmeyi amaçlamalı, bütün memleket sathında barış, kardeşlik, sevgi ve hoşgörü ortamının gerçekleşmesi için, millî bir heyecan hamlesini başlatmalıdır. Bu Hükümet, aynı zamanda bir icra hükümetidir. Enflasyon, bölgelerarası kalkınmışlık farkları, gelir dağılımındaki bozukluk ve işsizlik gibi temel sorunlarını çözümlemeyi amaçlayan ve bütçeyi de bu doğrultuda hazırlayan bir hükümet görevdedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1996 konsolide bütçe gelir ve giderlerindeki gelişmeler sonucunda, ekim ayı itibariyle 870 trilyon lira açık vermiştir. Bu açığın nedenlerinden en önemli olanı, faiz giderlerindeki önemli paydır. Geçmiş yıllardaki bütçelerde faiz giderleri, bütçenin yüzde 41'lik kısmını teşkil etmekteydi. Faiz ödemelerinin bu kadar yüksek değerlere ulaşması, belki de geçmiş yıllardaki bütçelerin en önemli açık verme sebebini teşkil ediyordu.

Bütçedeki bu dengesizlikler, ekonomimizi olumsuz yönde etkileyip devletin mücadele gücünü düşürmekte ve iç piyasada yüksek faize esir yapmaktadır. Faizlerin artması ise, hem borçlanma imkânını zorlamakta hem de faizlerin aşağıya çekilmesi çabalarını engellemektedir. İç piyasada oluşan yüksek likidite, Türk ve yabancı yatırımları için faiz-döviz terazisini oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle, dövizdeki artış oranları ve iç piyasa faiz hadleri, karşılıklı terazi kolları gibi, birisi artarken birisi azalır, birisi azalırken öteki artar hale gelmiştir. Görüleceği üzere, son beş yıldır oluşan gelişmeler, Türkiye iç piyasasını zora sokmuş ve neticede, faizin aşağıya çekilmesi çabalarını engellemiştir. Mamafih, piyasalar buna çok kısa bir süre içerisinde uyum sağlamak zorunda kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, faiz hadlerindeki yükselme ve spekülatif eğilimler, iç piyasayı, özellikle 1990 sonrasında yatırımların yerini mevduatların aldığı istikrarsız bir yapıya sokmuştur. Üretimden çekilen birikimler, döviz bazında korunmuş, özellikle de küçük birikimler, iç piyasa dalgalanmalarını takip eder hale gelmiştir. Oysa, ana gaye, bu dönemde yatırımların Avrupa Topluluğu standartlarında rekabet edebilir ve güçlü üretim birimleri için kullanılması olmalıydı.

Yurtdışından gelen sıcak paranın iç piyasaları etkilemesi ve canlandırması düşünülürken, İngiltere'nin 1940'lı yıllarda yaşadığı sıcak paranın, kısa dönemde iç piyasalardan kaçması, Türkiye'de de gündeme gelmiştir. İşte, bütçenin önem taşıdığı ikinci nokta da budur; devletin piyasalardaki gücünün, müdahalelerden öte, sağlanması içindir. Devlet piyasalara ne kadar müdahale etmiyorsa da, müdahale gücünün olduğu bilinmelidir. Yani, burada bütçenin denkliğinin sağlanması halinde, devletin elinde ne gibi büyük bir gücün oluştuğu görülür. Başka bir ifadeyle, kuvvetli bir bütçeye sahip olan devlet, vatandaşlarının çıkarlarını daha kolay koruyabilir.

Devletin elindeki imkânların kısıtlı olması spekülatif çevreleri harekete geçirir; bu da, devletin, spekülatif ekonomik çevrelerin karşısında duramaması anlamına gelir, bütün bunlar o çevrelerin işine yarar. Yani, bankalar ve piyasalar, her zaman, yüksek faizli ortamları sever ve yüksek faizle daha kârlı olur.

Bu bütçeler incelendiğinde, önümüze gelen bütçe incelendiğinde, bu bütçenin en vurgulayıcı yönünün, rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçişi sağlayacak araçlarla dolu olmasıdır.

Enflasyonla mücadelede, faizlerin düşürülmesinin çok büyük bir rolü vardır; kamu açıklarının büyük rolü vardır; ödemeler dengesinin de rolü vardır; artı, ihracatın artırılmasının da çok önemli bir rolü vardır ve en önemlisi, repoda, faizde, dolarda, markta bekleyen paranın, servet olmaktan çıkıp, sermaye olmaya dönüşmesinin de çok büyük rolü vardır. İşte, bu nedenle, bu bütçe, rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçişi sağlamayı hedeflemektedir.

Malî dengeleri bozuk olan bütçeler, denk olmayan bütçelerdir. Aslında, şunu da söylemekte fayda vardır: Denk olmayan bütçeler, spekülatörlerin yararınadır.

Sayın milletvekilleri, bu bütçe, vatandaşın bütçesidir; bu bütçe, sağlık, eğitim, işsizlik, üretim, gelir dağılımı sorunlarının çözümü konusunda, ileri adımlar atmaya imkân tanımaktadır; bütçe, kamu personeli maaşlarında reel artışları hedefleyen bir bütçedir; yatırımlarda, otuzaltı yılın en büyük artışın yapıldığı bütçedir; yatırımlara ayrılan payın artış oranı yüzde 40'tır. Bu bütçe, borç faiz sarmalını kırmayı hedefleyen bir bütçedir.

1997 bütçesinde, 1996 yılı bütçesine göre, eğitim hizmetlerine yüzde 104 artış verilmiştir; bu, enflasyonun üstünde bir artıştır. Sağlık hizmetlerinde 1997 yılı bütçesiyle yüzde 111'lik bir artış öngörülmüştür. Adalet hizmetlerinde bu bütçeyle yüzde 106 artış gerçekleşmiştir. Savunma giderlerinde, yine 1997 yılı bütçesinde yapılan çalışmalarla yüzde 108'lik bir artış gerçekleştirilmiştir ve yükseköğretime ayrılan pay da, yüzde 118 artırılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin en önemli ve öncelikli sorunu olan doğu ve güneydoğu meselesine de kısaca değinmek istiyorum; çünkü, bu sorun, ekonomimizi ciddî şekilde etkilemektedir. Terörle mücadeleye aktardığımız kaynaklar, ekonomimiz açısından çok ciddî bir kayıptır. Yılda 7-8 milyar dolar kaynak ayırmak zorunda kalınıyor. Son on yılda, terörle mücadele için harcanan paranın 80 milyar dolar civarında olduğu belirtilmektedir. Peki, harcadık da ne oldu; geldiğimiz nokta ortada. 1980 öncesi, bu paranın yüzde 20'si; yani, 16 milyon doları bölgede yatırımlara ayrılsaydı, inanıyorum ki, bu ülke, böyle bir belaya muhatap olmayacaktı. (RP sıralarından alkışlar)

Bölge, bugün, ekonomik açıdan çökmüştür. Bu sözlerim, bir enkaz edebiyatı değildir. Sizlere bir tablodan bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, elimde, doğu ve güneydoğu illerinin gelişmişlik düzeylerini gösteren ve Devlet İstatistik Enstitüsünün yayımladığı bir çizelge var. Bu çizelgeye göre, Elazığ İlimiz, 1973 yılında, gelişmişlik düzeyi itibariyle Türkiye illeri sıralamasında 8 inci sırada yer alırken, 1985 yılında 37 nci sırada yer alıyor; yani, eksi 29'luk bir azalma söz konusu.

Yine, Diyarbakır İlimiz, Türkiye sıralamasında, 1973 yılında 26 ncı sıradayken, 1985'te 49 uncu sıraya düşmüştür; bu ilimizdeki azalma oranı da eksi 23. Kars İli 29'dan 62'ye, Siirt 30'dan 58'e, Bingöl 51'den 65'e, Adıyaman 52'den 56'ya düşmüş... Bu tablo bile, bu bölgede yaşanan dramı gözler önüne sermeye yeter.

Bütün sektörlerde geriye gidiş yaşanmıştır; hayvancılık ölmüştür, yatırımlar durmuştur, tarımsal faaliyet büyük darbeler yemiştir, işsizlik had safhaya varmıştır; kısacası, bölge bir afet bölgesinden farksız hale gelmiştir. Bölgenin ekonomik durumuyla ilgili bütün veriler elimdedir; dileyen her arkadaşıma takdim etmeye hazırım.

Bakın sayın milletvekilleri, bu gidişe “dur” demenin zamanı gelmiş ve hatta geçmiştir. Peki, ne yapılmalıdır: Bölge ekonomimiz canlandırılmalı, yatırımlar teşvik edilmeli, istihdam politikaları geliştirilmeli, başta hayvancılık olmak üzere, bütün sektörler desteklenmelidir. Bu bölgede yaşayan insanlarımızın, iş, aş, meslek, mesken ve mülk sahibi kılınması, Hükümetimizin temel hedefi olmalıdır. İşte, bu, ancak, 54 üncü Hükümetin başlattığı şefkat projesini gerçekleştirmekle mümkündür ve bu nedenle de Hükümeti, bu projeden dolayı candan kutluyorum. Özellikle, vergi muafiyeti, yeni teşvik sistemi, yarım kalan yatırımların bitirilmesi, yeni yatırımlara başlanılması, sınır kapılarının açılması ve sınır ticaretinin başlatılması, serbest bölgelere ilişkin çalışmalar, petrol boru hattının açılmış olması, yoksul ailelere yapılan yiyecek ve giyecek yardımları, hayvancılık kredisi, göçün önlenmesi ve köye dönüşün sağlanması konularında atılan adımların sonuca ulaşmasını diliyor ve bunu, gönülden destekliyoruz.

Unutulmamalıdır ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine verilecek destek, Türkiyemizin tamamına verilen destek anlamına gelir. Zira, terör, her gün, Edirne'deki kardeşimizin alınterinden de bir şeyler alıp götürmektedir.

Sayın Başkan sayın milletvekilleri; bir süredir, devlet mefhumu çerçevesinde, yoğun tartışmalar yaşanmaktadır. Biz, bu mefhumun yara almasından, ciddî üzüntü duymaktayız. Zira, çirkin olan, kirli olan, devlet mefhumu değil, devlet adına eylem yaptığını iddia ederek, hukuku hiçe sayma teşebbüsleridir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Türkiye bir hukuk devletidir. Bir hukuk devletinde çete olmaz; çetelerle de devlet olunmaz ve kimse de, kendisini, devletin yerine koyamaz.

Bir de, temiz toplum istemlerine değinmek istiyorum. Sayın milletvekilleri, temiz toplum; Türk toplumu, bizatihi temizdir. Biz, Refah Partisi Grubu olarak, bu ifadeleri, yanlış görüyoruz. Temiz olması gereken, toplum değil yönetimlerdir. Bu milletin yakasına yapışan kirli elleri ve kirli elleri ve kirli emelleri saf dışı edebildiğimiz gün, bu sorunu da kökten çözmüş olacağız. (RP sıralarından alkışlar)

REFİK ARAS (İstanbul) - Onun için komisyonlarda aklama yönünde oy kullanıyorsunuz...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu Hükümet, icraatıyla ve huzurunuza getirdiği bütçeyle, bugüne devredilmiş bulunan problemleri çözme gayreti içerisinde bulunmaktadır.

Muhalefet partilerinin temsilcilerini dinledik; Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu ciddî sorunları, darboğazları bir bir anlattılar, çok vahim bir tablo çizdiler. Eğer, tablo bu kadar vahimse, bunun sorumluları kimlerdir?.. Herhalde, Türkiye, bu duruma, bu vahim duruma, beş aylık Refahyol Hükümeti ile gelmedi. Demek ki, sayın muhalefet hatipleri, bu kürsüden, saatlerce, kendi kendilerini, isim vermeden eleştirmişlerdir. (RP sıralarından alkışlar)

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Bir tanesi hariç...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Bu bütçe görüşmelerinde yaptıkları konuşmalar, onların, iktidarları döneminde, ülke kaynaklarını yok eden verimsiz icraatlarıyla ilgili somut belge ve delil niteliğindedir; çünkü, hatipler, kendi ağızlarından, kendi iktidarları döneminde izledikleri politikaların özeleştirilerini, Meclis kürsüsünden çok güzel yaptılar.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Ne dediler?

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Geliyorum, ne dediklerine geliyorum.

REFİK ARAS (İstanbul) - Ortağına söylüyorsun!..

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Onu ortağınıza söyleyin.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Sayın Güneş Taner de şu kürsüden belirtti “1996 yılının bütçesini Deniz Bey eleştiriyor; ama, o bütçenin yarısı da kendisine aittir; hesaplar kurcalanırsa daha neler neler çıkar” dedi. Gerçekten de, hesaplar kurcalanırsa, 1980 sonrası hükümetlerde yer alan partilerin geçmişlerinin ne tür icraatlarla dolu olduğu da açıkça görülür; ancak, burada, koalisyonun yapmak istediği, geçmişin eleştirisi değildir. Biz, geçmişin eleştirisini yaptık, neler yapacağımızın garantisini verdik ve bundan dolayı da, vatandaş, Refah Partisini, muhalefetten hükümete taşıdı. Bunu, sizi, geçmişe yönelik eleştirelim diye de yapmadı. Bunu, kangrenleşen sorunlara çözüm bulalım, sizin yaptıklarınızı düzeltelim diye yaptı.

Sayın Güneş Taner, kendi ağzıyla söylüyor: “Dışborç, ANAP bıraktığında 51 milyar dolar; CHP-SHP'nin de içinde bulunduğu Hükümet bıraktığında 75 milyar dolar.”

Şimdi sormak gerekiyor: Bu dışborçları bu seviyeye getirenler, devamlı borçlanıp, devleti, ekonomik krize sokanlar, acaba, bunun düzelmesini bu bütçeden mi bekliyor?! Yani, 25 yılın acısını, sıkıntısını 1 yıllık bir bütçe mi gerçekleştirecek, ortadan kaldıracak?!

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Erbakan olunca öyle olur.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, söylemek istediğim, eleştirilerin de tartışmanın da bir dozu vardır; yani, tenkitlerin doğruluğu yanlışlığı bir yana, tenkit yapılırken, yapıcı önerilerin de getirilmesi gerekir.

Bakınız, çok değer verdiğim, saygı duyduğum Sayın Agâh Oktay Güner'in konuşmalarını burada izledim, tutanaklardan da okudum; ciddî söylüyorum, gerçekten büyük bir üzüntü duydum. İtiraf edeyim ki, hayret içerisinde de kaldım; şimdi hayrını anlatacağım. Saygı duyduğumu ifade ettiğim için, ne üslubu ne de muhtevasıyla, ben, bunu, Sayın Agâh Oktay Güner'den dinlemek istemediğimi de huzurunuzda arz etmek istiyorum.

Sayın Güner -zabıtlardan okuyorum- bakın ne diyor: “Şahsiyetli dışpolitika” diye başlıyor ve ardından da ilave ediyor: “Değerli arkadaşlarım, NATO'nun sadık üyesi olmak, Avrupa Birliğine müracaat etmek, Türkiye'nin, Batı karşısında teslimiyetçi bir politika takip ettiği manasına gelmez.”

Bazen bir tek kelime bile, insanın, düşüncelerinin derinliklerinde taşıdığı fikirlerini ele verir Sayın Güner.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Niyete bağlı o.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Niçin “NATO'nun sadık üyesi olmak” tabirini kullanıyorsunuz? Niçin, NATO'nun, onurlu değil de sadık üyesi oluyormuşuz?! Bu mu şahsiyetli dışpolitika?! (RP sıralarından alkışlar)

NATO'nun sadık üyesi olmakla, siz, teslimiyetçi dışpolitikayı; NATO'nun onurlu bir üyesi olmayı istemekle de, biz, şahsiyetli dışpolitikayı temsil ediyoruz. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Güner, konuşmasının, dışpolitikaya ayırdığı bölümünde, sürekli, yanlış üstüne yanlış yapıyor ve doğrusu, Erbakan'ı eleştireceğim derken, kendisini, mensup olduğu partiyi farkında olmadan eleştiriyor.

Kuzey Irak'la ilgili değerlendirmesine bakın, buyuruyorlar ki, Sayın Güner: “Kuzey Irak, ne yazık ki, bugün, Türkiye Cumhuriyeti aleyhindeki güçlerin kontrolüne terk edilmiştir.” Şimdi, Sayın Güner'e sormak istiyorum: Acaba, Kuzey Irak, bugün mü Türkiye'nin aleyhindeki güçlerin kontrolüne girmiştir? Son on yıldan bu yana, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hangi dönemde bugünkü kadar Kuzey Irak'ta inisiyatif sahibi olabilmiştir?!. Tarih de, Allah da şahittir ki, Kuzey Irak, en çok sizin devri iktidarınızda, Türkiye aleyhtarı güçlerin cirit attığı bir eğitim alanı haline dönüşmüştür. (RP sıralarından alkışlar) Ya Kuzey Irak'taki yapıyı bilmiyoruz, gelişmeleri takip etmiyoruz ya da bile bile gerçekleri gözardı ediyoruz.

Yine aynı konuşmacı, dünya üzerinde 52 İslam ülkesinin, sanayileşmiş ülkelerin menfaatı uğruna kendi halklarını ezdiğinden, İslam ülkelerinin kendi aralarında ittifak kuramadıklarından bahisle, şu soruyu soruyor...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Tutanaklardan mı okuyorsun?

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Tutanaklardan tabiî; burada tutanak...

“Neden bir tek Müslüman memleket, Kuzey Kıbrıs Türk Devletini tanımamıştır?” Pes doğrusu!.. Benim anlamadığım şudur: Sayın Güner, bu soruyu Sayın Erbakan'a mı soruyor, yoksa kendisine mi, kendi partisine mi? Evet, Sayın Erbakan, bunun hesabını da kendisi verecek anlaşılan; yirmi yıldır gelip geçmiş hükümetlerin yapması gerekip de yapmadığı ne kadar iş varsa, onların hepsini Sayın Erbakan'dan soracağız, bütün bu hesapları Sayın Erbakan'dan soracağız. Demek ki, Sayın Erbakan, yirmi yıldır başbakanmış da bizim haberimiz yokmuş!.. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tenkitler, çelişkilerle doludur; Sayın Baykal'ın konuşmasında da buna rastlanıyor. Bakınız, Sayın Baykal -aynen kendi ifadesini okuyorum- şöyle diyor...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Oraya bak... Oraya...

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Bize bakma, yanlış yere bakıyorsun; şu tarafa bak...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Orası görünmüyor da onun için... Özür dilerim.

Sayın Baykal “enflasyon, ekonomik değil, siyasal bir hastalıktır; bu siyasal kadroların beceriksizliğidir” diyor ve yine konuşmalarının bir başka yerinde buyuruyorlar ki: “Yirmi yıldan beri, yüzde 60'ın üzerinde bir enflasyon ile yaşanıyor. Yeryüzünde hiçbir ülkede böyle bir enflasyon gerçeği yoktur”diyor; doğru söylüyor.

BEKİR KUMBUL (Antalya) - Doğru söylüyor .

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Doğru söylüyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Baykal'ın tenkit ettiği ve siyasal kadroların beceriksizliği olarak değerlendirdiği yirmi yılın en az beşte birinde CHP veya SHP Hükümet ortağı idi. (RP sıralarında alkışlar)

Ben, beceriksiz lafını Sayın Baykal'a yakıştırmıyorum; kendi ifadesini söylüyorum.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Hiçbirinizin birbirinizden farkı yok.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Evet, Sayın Baykal; siz, kendi geçmişinizi eleştiriyorsunuz.

Sayın Baykal “vergi reformu yapılmalıdır”diyor. SHP, daha sonrada... CHP, uzun süre hükümet ortaklığı yaptı, bu arada bir vergi reformunun gerekli olduğunu anlamadılar mı; şimdi, beş aylık Hükümetten istiyorlar?!.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Geçen dönemi inceleyin.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla)- Türkiye, bugünlere, yıllardır hükümette olan ancak şimdi muhalefet yapmaya halkın zorladığı partiler sayesinde geldi. Balonlar patlatan değil, çamlar deviren partiler sayesinde bu noktaya geldik biz. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Baykal, 41 tane balondan bahsetti; bende, devrilen 42 tane çam var; bunları tek tek okuyacak değilim, sadece bir iki hatırlatmada bulunacağım.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Ormanları satacaksınız, ağaçları keseceksiniz...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Siz, ağaçları hiç sevmiyorsunuz, onun için onları deviriyorsunuz...

Sizin unuttuğunuz, bizim unutmadığımız vaatlerinizden bahsedeceğim, hafızalarınızı canlandıracağım.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sen kesiyorsun ağaçları...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Bakın, hemen seçim bildirgelerinize geçiyorum. 10.10.1991 tarihinde yayımladığınız bildirge var; SHP'liler, seçim bildirgesini seçmene senet olarak verdiklerini söylemektedir.

Geçmişleri, kişilerin aynasıdır beyler. Bakınız, alıntı yapıyorum, aynen sizin seçim bildirgenizden okuyorum: “İnsanların hastane kapılarında sürünemeyeceği bir düzen vaat ediyoruz.” Bu düzen kuruldu mu; ne diyorsunuz?..

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Kendi bildirgeni oku...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - 10 Ekim 1991, SHP'nin seçim bildirgesinde de “herkesi konut sahibi yapacağız” buyuruyorsunuz...

H.AVNİ KABAOĞLU (Rize) - Çifte anahtarın adı...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Yine, bu seçim bildirgesinde “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde doğrudan doğruya devlet eliyle sanayi kurmaktan çekinmeyeceğiz” deniliyor.

Beyler, bu dönemde, bölgede, değil sanayi kurulması, bir tek çivi çakılmamış; üstelik, Doğu ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki var olan KİT'ler de, sizin iktidarınız döneminde tek tek satışa çıkarılmış.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sen de devam ediyorsun...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - “Enflasyonu, yüzde 20'lere indireceğiz” demişsiniz. Herhalde, burada, bir rakam hatası var; yüzde 120 demek istemişsiniz, öyle zannediyorum.

“Fonlar kaldırılacak” demişsiniz... “Gül bahçesi olacak bir Türkiye için bize oy verin” demişsiniz; ateş tarlasına döndü Türkiye; ne gül bahçesi!..

Ha, bir şey daha “işkenceyi kaldıracağız” demişsiniz, şimdi, işkenceden en çok siz şikâyet ediyorsunuz; beş yılda, niye işkenceyi kaldırmadınız, niye gerekli önlemleri almadınız?!.

Değerli arkadaşlarım, görüldüğü gibi, eğer bunları eleştirecek olursak, eğer seçim vaatlerinizi ortaya koyacak olursak, 40 değil, 42 değil, 142 tane de bulmak mümkündür. Benim amacım, geçmişi eleştirmek değildir; çözüm üretmektir.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Sayın Hatipoğlu, siz, kendi çözüm önerilerinizi ortaya koyun biraz da...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Sayın Ecevit de, burada konuştular; tabiî, çok rahat konuştular; çünkü, 1980 sonrası dönemde iktidar olmamanın rahatlığıyla konuştular; ancak, benim, Sayın Ecevit'e, burada, yine yakıştırmadığım bir üslup kullanıldı; Değerli Başbakanı, Sayın Başbakanı, usta bir tellal ağzıyla, kamu borçlarını kapatmakla suçladılar. Bunu, Sayın Ecevit'e yakıştırmak mümkün değildir; çünkü... (DSP sıralarından gürültüler)

MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) - Sen de aynısını yapıyorsun...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Peki, o zaman, size sorarlar, madem istiyorsunuz, ben de sorayım: Peki, size sormazlar mı siz ne yaptınız diye?!. Siz, hangi çözüm önerisini getirdiniz?!. Hangi statüye koyarsanız koyun, bu Bakanlar Kurulu, bu Hükümet, çözüm için geceli gündüzlü çalışmaktadır, laf üretmemektedir. (DSP sıralarından gürültüler)

Şimdi, bakın arkadaşlar, karşısına Hükümet önerileri geldiği zaman kaçan bir DSP, bugün, bütçeyi de, Hükümeti de eleştirme rolünü üstlenecek kadar çekimserdir. Sizler “çekinser mi, çekimser mi” tartışması yaparken, biz, büyük Türkiye için projeler hazırlıyorduk. Biz, parti programlarımızdan fedakârlık yapıp, çözümler üretmenin yollarını ararken, sizler, bu Meclisten, Refah Partili bir hükümet çıkmamalıdır diye tutturmuştunuz. (DSP sıralarından “doğru söylüyorduk” sesleri)

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Doğru söylüyorduk...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Şimdi, sormak gerekiyor: Dürüst ve seviyeli siyaseti, vatandaşın sorununa çözüm üretmek için çalışan, sorumluluktan kaçmayan, gerekirse, milletin çıkarları doğrultusunda kendi programından ödün veren ve çözüm üreten Refah Partisi mi yapıyor, yoksa...

METİN ŞAHİN (Antalya) - Örtülü ödeneği örten...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - ... sorumluluktan kaçan, Meclisin, halkın iradesi olan kimliğini aritmetiğe döken...

METİN ŞAHİN (Antalya) - Soruşturmaları örten... Zamları yapan...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - ... bazen çekimser, bazen atılgan, çıkarlarına eleştiri geldiğinde de, şimdi olduğu gibi, yüksek tonda konuşan partiler mi halkın çıkarları ve menfaatları için çalışıyor?!. (RP sıralarından alkışlar)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Haksızlığa tahammülü yoktur, haksızlığa...

BAŞKAN - Son 1 dakika Sayın Hatipoğlu.

HASAN GÜLAY (Manisa) - TEDAŞ'ı kapattınız...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu denk bütçeyle, bir taraftan ülkemizin kaynakları harekete geçirilmekte, bir taraftan da, ekkaynaklarla, çalışan ve üreten kesimlere daha iyi imkânlar sağlanmaktadır. Hükümetin hedefi, devlet bütçesini halka daha fazla hizmet yapabilecek bir yapıya kavuşturmaktır. Bu bütçe, ekonomik potansiyeli harekete geçiren, dengeleri kuran, borç kıskacını kıran, enflasyonu önleyen, dargelirlileri gözeten, daha çok hizmet ve yatırım öngören, ülkemiz insanının refah düzeyini artırmayı hedefleyen değişim ve istikrar bütçesidir.

Bu bütçenin hazırlanmasında, değişimin ve kalkınmanın planlanmasında, halka hizmet için ekonominin yönlendirilmesinde çalışan tüm bürokrat ve teknisyenleri, Sayın Başbakanın, Sayın Başbakan Yardımcısının ve Sayın Maliye Bakanının şahsında, Refah Partisi Grubu adına kutluyorum ve tüm milletvekillerimizi ve Sayın Başkanı, televizyonları başında bizleri seyreden aziz vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

1997 yılı bütçesinin, büyüyen ve gelişen Türkiye'ye hayırlı ve uğurlu olmasını Cenabı Allah'tan temenni ediyor, Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hatipoğlu.

Sayın Güner, tezkerenizi aldım; Refah Partisi Grubunun sözcüleri tamamlansın, size söz vereceğim efendim.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan, CHP programını okuduğu ve öğrenmeye çalıştığı için arkadaşa teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN - Efendim, böyle uzun menzilli konuşmalar zabıtlara geçmekten başka bir işe yaramaz. Sözünüz varsa, burada, arkadaşlarınız çıkar, konuşur.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Duyan duyar; zamanında söylemek lazım efendim.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sayın Başkan, bir cümle bir şey eklemek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sayın sözcü Anavatan Partisinin 51 milyar dolar dışborç devrettiğini ifade etti; ama, ne kadar devraldığını ve bu dönemde ne kadar altyapı yapıldığını gözden ırak tuttu. Anavatan Partisi, 51 milyar dolar değil 46 milyar dolar dışborç devretmiş, 22 milyar dolar devralmıştır.

BAŞKAN - Sayın Altınkaya, sayın sözcü, zabıtlardan sadece o bölümleri okumayı uygun gördüğü için, o bölümleri okudu. Sizin söylediğiniz hususları, zaten, Sayın Güneş Taner zabıtlara geçirecek şekliyle, bütçenin başındaki ilk konuşmasında ifade etmişti.

Sayın Nurettin Kaldırımcı; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 30 dakikadır.

RP GRUBU ADINA NURETTİN KALDIRIMCI (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri ve bizleri televizyonları başında seyreden bütün vatandaşlarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (RP sıralarından “ses, ses” sesleri)

ALİ DİNÇER (Ankara) - Refahyolun sesi kesilmiş...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Bu kürsüde siyasetçilerimizin çeşitli konularla ilgili yaptıkları tartışmalar, müzakereler dünden bugüne izlendiğinde, takip edildiğinde, aynı zamanda, bu toplumda neler olup bittiğinin de bir bilançosu ortaya çıkacaktır.

İktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekilleri, memleketin en önemli meseleleriyle ilgili olarak birbirinden çok farklı düşünürlerse, aynı meseleye bakarken çok değişik yorumlar, değerlendirmeler yaparlarsa, zannederim, bu, aynı zamanda, içtimaî bir kargaşanın, kaosun da sebebi olabilir.

Nitekim, Türkiye'de, bu toplumda, uzun bir gelenekten geldiğimizi hepimiz biliyoruz ve yine, siyasî tartışmaların keskinliğinin, ölçüsüz, dengesiz, insafsız sataşmaların ve suçlamaların bu topluma neye mal olduğu hakkında hepimiz bilgi sahibiyiz; çünkü, bu millet, gözünü Türkiye Büyük Millet Meclisine dikmiştir. Bu millet, kendisini yöneten insanların düşüncelerine, sözlerine değer vermektedir; onlardan olumlu işaretler beklemektedir, onların ölçülerini, onların kriterlerini kendisi için, bir bakıma, referans kabul etmektedir. Öyle olunca, önce siyasette dengenin, önce siyasette kalitenin, önce siyasette uzlaşmanın temin edilmesi, herhalde, hepimiz için ve toplumumuz için en önemli kazanç olacaktır.

Geleneksel konuşma tarzlarına nispeten aykırı olduğunu bile bile, yüksek müsamahanıza sığınarak, ben, hepimizi ilgilendirdiğini düşündüğüm, bütün milletimizin anlamlı bulacağına inandığım birtakım görüşlerimi ıttılanıza arz etmek istiyorum.

Efendim, 1996 yılında, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar, karşımızda bulunan tablo, eğer işin malî yönüyle ifade edersek, bir kriz tablosudur. Bu malî krizin önlenmesi, umulur ki, siyasî krizin, sosyal krizin, kültür krizinin önlenmesi için de bir başlangıç teşkil eder. Bunları söylemekle çok kötümser olduğumu düşünmüyorum. Siyasette de birtakım tıkanıklıklar var, kültür hayatımızda da tıkanıklıklar var, içpolitika ve dışpolitikamızda da birtakım tıkanıklıklar var ve de fırsat bilen, kafası çalışan bir yönetim için, iddia ediyorum ki, her kriz bir ikazdır, bir ihtardır ve de değerlendirilebilirse bir fırsattır. Biz, buraya nereden geldik? 1996 yılına nasıl geldik? Eğer nasıl geldiğimizi bilebilirsek, nerede, hangi hataları yaptığımızı bilebilirsek, zannederim, bundan sonraki yıllarımız, 2000'li yıllarımız şimdikinden çok daha iyi olacaktır ve de ümidim odur ki, 1996 yılı içinde kurulan bugünkü Hükümet yeni bir iradedir, bir millî iradedir, yeni bir heyecandır ve de ülkenin geleceğinin temelleri bugünden itibaren atılmaya başlanmıştır, olumlu manada.

Efendim, mevcut tabloyu hiçbirimizin içimize sindiremediğimizi hep söylüyoruz, tekrar ediyoruz. Bunun arka planında şu var: Biz, çok daha iyi şartlarda, çok daha yüksek bir hayat standardında yaşamak istiyoruz; çok daha güçlü bir ülkeye, çok daha güçlü bir devlete sahip olmak istiyoruz. Bütün dünya ile yarışan, bu ülkede yaşamaktan onur duyan, huzur duyan, sevinç duyan vatandaşlara sahip olmak istiyoruz. Bu Hükümet, bu temennileri ve içinde bulunduğumuz şartları göz önüne alarak, iddia ediyorum ki, zorun altına girmiştir, riske girmiştir; çünkü sorumluluğunu, vebalini biliyordur.

Şimdiye kadar işbaşına gelen hükümetler, maalesef, kelimenin tam manasıyla popülizm içinde olmuşlardır; hiçbir zaman, ciddî manada, radikal tedbir almamışlardır; çünkü, oy kaybedeceklerinden korkmuşlardır ve maalesef, işlerini iyi yapamamışlardır.(ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ortağınıza söyleyin onu...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Sadece iktidarlar için de söylemiyorum, zaman zaman muhalefet partileri de, maalesef, hizmet edebilecekleri halde bu hizmeti milletten, siyasetten ve Meclisten esirgemişlerdir.(RP sıralarından alkışlar, ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Refah Partisinin eski hali; değil mi?

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Efendim, bu Hükümet; yeni bir Hükümet, yeni bir anlayışı temsil ediyor. Bu Hükümet, tekrar ediyorum, yeni bir heyecanı, yeni bir millî iradeyi temsil ediyor. Muhalefet hep tenkit etti. Mesela, bir aydır, birbuçuk aydır hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem Meclis Genel Kurulunda gözlüyorum, izliyorum, bir parti grup sözcünün, bir diğer parti grubuna, grup sözcüsüne bir kere olsun teşekkür ettiğine şahit olmadım. (RP sıralarından “doğru, doğru” sesleri, ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler) Bu Hükümet hiçbir şey yapmadı mı? Mesela “Meclis ilk defa bu kadar verimli çalışıyor” deselerdi. Maalesef, bizleri bundan bile mahrum ettiler.(RP sıralarından alkışlar)

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Kimin sayesinde?.. Kendi sayenizde.

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Söyleyenler için sözümü geri alıyorum.

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) - 8-7, 5-4 sonuçlandı...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Efendim, bu Hükümet hiçbir şey yapmadı mı? (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “yaptı, yaptı(!)” sesleri)

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) - Mercümek...

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - TOFAŞ, TEDAŞ...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - 200 bin üniversite öğrencisine, yüzbinlerce fakir fukaraya gidin sorun bu Hükümetin ne yaptığını.(Gürültüler)

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Hepsi boş...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Muhalefet partilerine mensup arkadaşlarım için konuşuyorum, millet adına siyaset yapıyor iseniz...

BAŞKAN - Sayın Kaldırımcı, bir dakika...

Değerli milletvekilleri, biraz sonra sizin gruplarınızın sözcüleri de çıkacak; eğer, bunları ağır bir tenkit olarak vasıflandırıyorsanız, cevabını verme imkânınız zaten var.

Efendim, siz de biraz tahammül gösterin, lütfen.(RP sıralarından gürültüler)

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Tabiî, efendim.

BAŞKAN - Kendi sözcünüze avukatlık yapmaktan vazgeçin.

Buyurun.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Boş konuşuyor, boş...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Muhalefet, siyasî partilerimizin temsilcileri, sözcüleri, herhalde, millet adına konuşuyorlardır; dolayısıyla...

BAŞKAN - Hepsi millet adına konuşuyor... Hepsi millet adına konuşuyor efendim.

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Gayet tabiî.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Kendisinden şüphesi var!..

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Sayın Başkan, yanlış bir şey söylediğimi zannetmiyorum.

Milletvekillerimiz eğer milleti dinlerlerse, milletin duygu ve düşüncelerine tercüman olurlarsa; zannederim, bu Hükümetin bugünkü icraatı hakkında, bu kadar kötümser, bu kadar insafsız olmayacaklardır.

İşini yapanlar ve yapamayanlar vardır. Bir siyasî parti muhalefette de başarılı olabilir, iktidarda da başarılı olabilir ve millet, günü geldiğinde, zamanı geldiğinde, herkesin ağırlığına göre puanını vermektedir, herkesin layık olduğunu kendisine vermektedir. Ortada, adalet vardır; ortada, inanıyorsak, demokrasi vardır ve bu manada, yıllardır müzmin muhalefet görevlerini yapamayanlar kendilerine baksınlar; işlerini iyi yapamadıklarının farkında değillerse, Refah Partisinden örnek alsınlar. (RP sıralarından alkışlar)

Efendim, bugünkü Hükümetin karşısındaki Meclis gücünün dışında, belki Meclisin dışında pek çok çevrenin de bu Hükümetin başarısından rahatsız olduğunu söylemek herhalde yanlış olmayacaktır. Hepimiz biliyoruz; sağımızla biliyoruz, solumuzla biliyoruz, ortada bir rant ekonomisi var; uzun yıllardır ortaya çıkan ihmalin sonucunda, alınmayan tedbirlerin sonucunda, şu idareimaslahatçılığın ve popülizmin sonucunda ortaya çıkan bir rant ekonomisi vardır, bir işsizlik vardır, bir yüksek enflasyon vardır ve böyle bir ortamda, kurt dumanlı havayı sevar misali, bu dumanlı havanın devam etmesini isteyen -tabiî, bütün modern demokrasilerde de vardır; Türkiye demokrasisi bunun dışında değildir- bazı çıkar çevreleri vardır beyefendiler. Bütün modern demokrasilerde çıkar çevreleri vardır, lobiler vardır; bu lobiler ve çıkar çevreleri, yeri geldiğinde bazı araçları hiç çekinmeden kullanırlar menfaatları için. İnsaf edin, Türkiye'de nüfusumuzun ilk yüzde 20'si, bakınız, millî gelirden ne kadar pay alıyor: Millî gelirin yüzde 54'ünü ilk birinci dilim yüzde 20 nüfus alıyor. Ortada bir adaletsizlik var, ortada bir insafsızlık var; ama, bu denge bozulmasın isteyen, bu denge hep böyle devam etsin diyen, daha doğrusu dengesizlik devam etsin diyen rantiyeci çevreler var.

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) - Yüzde 30 maaş artışı, yüzde 80 faizle mi düzelteceksiniz?!

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Dünyanın neresinde görülmüş, dolar üzerinden yüzde 30-35 faizle devlete borç vermek; bedavadan kazanmak, ahlaksızlık yapmak nerede görülmüş?! (RP sıralarından alkışlar; ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

İnsaf edin, insaf edin sayın muhalefet milletvekilleri, sevgili arkadaşlar; bu düzenin böyle gitmesini eğer birileri istemiyorsa, lütfen, millet adına, vicdanınız adına ona destek olun. Bugünkü Hükümet, bu düzeni, bu manada bozmak istiyor; müteşekkir olmak lazım, minnettar olmak lazım. (RP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ankara Belediyesine gel o zaman.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Ne zaman, nerede, nasıl?!

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Bu ahlaksızlık lafı nereden çıktı; bu lafı bir açıklar mısın?

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Yanlış anlamayın efendim...

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Mercümek'ten mi bahsediyorsun?!

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Size yakışmadı bu laf...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Efendim, kamunun finansman açığı nasıl kapatılacak?!. Buyurun, ben, öteden beri, hasbî bir düşünceyle, bu ülke yararına olduğuna inandığım bir reçeteyi, bir çözümü, Allah rızası için bir muhalefet grubumuzun resmî sözcüsünden duymak istedim, görmek istedim. Kamu finansman açığı nasıl kapatılacak?!. Buyurun!.. Ve bu Hükümet, bunun için, elinden geleni yapıyor. Yani, kamu finansman açığının ne olduğunu hepimiz biliyoruz; ortada, altından kalkılamaz bir enflasyon var, geçim darlığı var; milletimiz, bu konuda çok rahatsız; yatırımlar yapılamıyor, işsizlik diz boyu ve ortada, ciddî bir kamu finansman açığı var. Kamunun finansman açığı nasıl giderilecek, nasıl azaltılacak; devlet, tefeciye nasıl muhtaç olmayacak?! Muhalefet partilerimizden birinin, bu konuda, eğer, derli toplu bir reçete ortaya koyan bir görüşü var idiyse, ben, belki, burada tam dinleyememişimdir; ama, ortada, derli toplu -insafla yaklaşıyorum- bir reçete yok.

Bu Hükümet, zora talip oldu ve “denk bütçe yapacağım” dedi. Bizim gibi ülkelerin denk bütçeye hasreti vardır. Bunu, romantik bir açıklama olarak kabul etmeyin, yani, bu kadar sıkıntının olduğu bir ülkede, kesinlikle radikal denebilecek birtakım tedbirler alınmak zorundadır ve bu Hükümet riske girdi diyorum, zora talip oldu diyorum ve “denk bütçe yapacağım; kaynaklarım şunlardır, harcamalarım bunlardır ve kaynaklarımı şu şekilde temin edeceğim” dedi. Ortada demokratik bir atmosfer var. Her şey herkesin gözü önünde olup, cereyan ediyor, bitiyor ve muhalefet, bu arada, beş altı aylık Hükümete bence insafsız suçlamalar yapıyor.

Tekrar ediyorum, geriye dönüp bakalım. On yıllardır, ortadaki ihmalin, acaba müsebbebi bugünkü Hükümet mi? Yani, bugünkü tablonun arka planında, zannederim, üç beş yıl değil, çok daha uzun bir süredir ortadaki ihmaller söz konusu; alınması gereken tedbirlerin alınmaması gibi bir gerçek vardır ve bu Hükümet, bir an önce bu yoldan dönülmesini istemektedir.

Efendim, demokrasi, çağdaş dünyanın paradigması, tabiri caizse. Şunu demek istiyorum: Küreselleşmeden bahsediyoruz, uluslararası entegrasyonlardan bahsediyoruz, bloklaşmalardan bahsediyoruz ve 20 nci Yüzyılda insan onuruna yakışan bir hayat tarzının demokratik rejimlerle gerçekleşebileceği düşüncesine, hepimiz, üç aşağı beş yukarı, zannederim saygı duyuyoruz ve tabiî, böyle bir ortamda, bütün ülkelerde, kamuoyu, vatandaş, siyasete karşı duyarlıdır. Siyasetçilerin ne söylediği çok önemlidir, siyasetçilerin aldıkları kararlar çok önemlidir, ister muhalefette olsun ister iktidarda olsun; çünkü, siyaset kurumu, belirleyicidir; üst bir konumdadır. Ülkenin, önümüzdeki dönemlerde, mesela kamu eliyle, ne tür bir icraata konulacağını, bu konularla ilgili politikaları tabiî ki siyaset belirliyor. Ülkenin yapısı nasıl olacaktır, kamu yönetiminin yapısı nasıl olacaktır, işleyiş nasıl sağlanacaktır; bu konularla ilgili siyasal güç, zannederim, herkesi ilgilendirmektedir ve siyaset, çözüm bulma sanatıdır, siyaset, çözüm üretme sanatıdır ve böyle olunca, siyasetçinin kalitesi de, tabiî ki, kaçınılmaz olmaktadır. Siyasetçi geniş ufuklu olmak durumunda, olaylara çok yönlü bakmak durumundadır ve de entelektüel bir yeteneğe de sahip olmak durumundadır. Ben, bu konuşmayı, böyle bir ortamda bulunduğum için yapıyorum ve bu yüzden sevinçliyim; ama müsaade ederseniz şunu söyleyeyim: Bakınız, 1997 konsolide bütçesiyle ilgili olarak, eğer, Meclisin bu tarafında oturursanız bütünüyle kötümser oluyorsunuz; “bu bütçe hayaldir” diyorsunuz, “bu rüyadır” diyorsunuz; ama bu tarafta oturursanız “bu bir hakikattir” diyorsunuz... Olamaz böyle bir şey... Eğer, gerçek tek ise, hadi biraz farklı yorumlar olabilir; ama bu kadar keskin hüküm vermek, zannederim bu Meclisin seviyesine, kalitesine pek uygun düşmüyor. O zaman, bütüncü düşünmek, bütünü görmek gibi bir mesuliyetimiz de vardır.

Bütünü düşünmek şudur: Bu ülkenin gerçekleri nedir? Bu ülkenin dünü nedir? Bu ülkenin bugünkü şartları nedir? Bu ülkenin kültürü nedir? Eğitimimiz nedir? Sağlığımız nedir? Hukuk sistemimiz nasıldır? Coğrafyamız dünyanın neresindedir? Dünyanın bugünkü şartları nedir? Eğer, böyle bir bakış açısıyla meseleye bakarsak, zannederim, 1997 bütçesiyle ilgili olarak görüşlerimiz arasında bu kadar fark olmayacaktır.

1997 konsolide bütçesi olabilir ya da başka bir konu olabilir; mesela, bir laiklik konusu olur, bir demokrasi konusu olur, bir Atatürk'çülük konusu olabilir, ülke nasıl kalkınacak konusu olabilir, bu ülke niçin geri kaldı, bu olabilir; ama gelin görün ki -iddia ediyorum, belki yanlış düşünüyorum- siz sokaklardan bakarak şehri göremezsiniz. Bir sokak aralığından bakarak şehirde ne var ne yok, bu şehrin çapı nedir, ne kadar bina vardır, nerelerinde hangi unsurlar vardır bilemezsiniz. Şehri görmek için zannederim biraz yükseklere çıkmak gerekiyor. Yükseklere çıkabilirsek, siyasetçi olarak yükseklere çıkabilirsek, siyasî partiler olarak yükseklere çıkabilirsek, zannederim benzer şeyleri göreceğiz; ağaca takılıp ormanı görmezlik etmeyeceğiz. Aynı yerden baktığımızda, meseleye aynı bakış açısından baktığımızda, zannederim birbirine yakın reçeteler, birbirine yakın tahlil ve değerlendirmeler söz konusu olacaktır.

Efendim, eğer çok kötümser demezseniz -sözüm bu Meclisten de dışarıdır- bu ülkede enflasyon kadar, bağışlayın beni, cehalet de vardır; bu ülkede enflasyon kadar ihmaller de vardır; bu ülkede enflasyon kadar başka olumsuz şartlar da vardır; ama, bizim gözümüz sadece enflasyonu görüyor.

Enflasyonun arka planında duygular yok mu, düşünceler yok mu, inançlar yok mu?!. Halbuki, 20 nci Yüzyıl çağdaşlık, bilim yüzyılı; bilim toplumu, bilgi toplumu... Meselelerimizi objektif şekilde, derli toplu ortaya koymak, tahlil etmek, değerlendirmek durumundayız ve inanıyoruz ki, eğer sağlıklı tespitler yapabilirsek, sağlıklı çözümler de üretebiliriz; ama, gelin görün ki, yüzyıllık tartışma bence hâlâ devam ediyor, hem de eskimiş, demode konular üzerinde 2000 yılının Türkiyesi -inşallah gençler bu tartışmayı yapmayacaklar- hâlâ tartışıyor. Neyi tartışıyor? Uyduruk konuları tartışan bir ülkede enflasyon düşmez, işsizlik yükselir, yatırımlar artmaz; çünkü, ölçüsüzlük var; çünkü, dengesizlik var.

Onun için, diyorum ki, biraz yükseklere çıkalım, kesinlikle inanıyorum ki, yükseklerde buluşacağız. Bu ülkenin tarihini bilenler, bu ülkenin sosyolojik gerçeklerini bilenler, bu ülkenin tabiî, coğrafî, siyasî gerçeklerini bilenler yükseklere çıkarlarsa, yükseklerde buluşacaklar ve birbirleriyle aralarındaki ihtilafı azaltacaklardır, kaos ve kargaşa ortadan kaybolacaktır, hiç olmazsa azalacaktır.

Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki uzlaşmanın, mutabakatın, eski deyimle rızaî muvafakatin, mutabakatın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, mesela -çok basit bir örnek vereyim- Trafik Kanununda olduğu gibi, Karaparanın Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunda olduğu gibi, başka birtakım genel kabul gören konularda olduğu gibi, temel meselelerimizde, millî meselelerimizde, bir an önce çözüm gerektiren konularda bir uzlaşma, bir mutabakat sağlanırsa, inanın, bu ülkenin tansiyonu -olumsuz tansiyonunu kastediyorum- düşecektir. Burada sağlanan barış, burada sağlanan ahenk bütün millete sirayet edecektir ve iddia ediyorum ki, bu milletin gizli potansiyeli harekete geçecektir.

Siyasî istikrar dediğimiz, ülke açısından, ülkenin ekonomisi açısından, ülkenin geleceği açısından çok önemli olan nokta, zannederim, her şeyden önce siyasetçilerimizin kendi aralarındaki diyaloğun sağlıklı olmasıyla sağlanabilecektir. Kalıcı devlet politikalarının teşkili, ancak, bu yolla mümkündür. Yoksa, bir hükümet gelir millî eğitim politikasını değiştirir, diğer hükümet gelir aynı politikayı bir başka yönde belirlerse, zannederim, birikim olmayacaktır; ortaya koyduklarımızı yeniden sıfırlama durumunda kalmış olacağız ve bu ülkenin kalkınması, gelişmesi için böyle bir durum ayak bağı olacaktır.

Her şeyden önce, duralım ve düşünelim; biz nerede duruyoruz? Tekrar, sözlerimin başını hatırlatıyorum. Türkiye'de, acaba, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına kaç kişi patent için müracaat etmiştir? Türkiye'de 10 bin kişiye düşen kaç bilim adamı, araştırmacı vardır? Türkiye'de ar-ge harcamaları millî gelir itibariyle binde kaçtır; yüzde 1 bile değildir. Bunlar konuşulmaz, bunlar mesele değildir... Ya, ne meseledir; enflasyonu düşürelim, işsizliği azaltalım, yatırımları artıralım. Hayır... Bunlar, tabiî ki önemli; ama, aynı zamanda sözünü ettiğim bu meseleler de zannederim, asıl temeli teşkil ediyor.

Şimdi, siz, kamuoyunu, anlamsız, olumsuz, netice itibariyle çok da fayda hâsıl etmeyecek birtakım gündemlerle meşgul ederseniz -hayat akıp devam ediyor ve hayat affetmiyor, hakikat affetmiyor, gerçekler affetmiyor- biz, bu manada, zannederim, epey daha uğraşmak durumundayız.

REFİK ARAS (İstanbul) - Siz affediyorsunuz.

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Ne yapalım, nasıl yapalım?.. Şunu tekrar ifade edeyim -hep hoşgörünüze sığınarak konuşuyorum- ne yapılacağı konusunda, üç aşağı beş yukarı bir mutabakat var gibi.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Hani yoktu?!.

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Tam değil; ama, var gibi. Ancak, nasıl yapılacağı konusunda rivayet muhtelif. Halbuki, ne yapılacağı kadar, bir işin nasıl yapılacağı da aynı ölçüde önemlidir.

Yatırımları nasıl artıracağız? Herkes, her hükümet, her siyasî parti, görüş bu ülkede yatırımların artırılmasını istiyor. Pekala, nasıl yapalım sorusunu sorunca da, ortaya çok çeşitli, çok çelişkili, birbiriyle çelişen görüşler çıkıyor.

Mesela, kamunun gittikçe azalan gücünün niçin farkında değiliz? Niye milleti şartlandırıyoruz; 1960'ların, 1970'lerin, 1980'lerin imkânları varmış gibi, millete niçin umut pompalıyoruz? Yani, devlet her şeyi yapsın diye millette bir beklenti oluşturursak, milletin, bu ülkenin kalkınmasına olan katkısını engellemiş, önlemiş oluruz.

Bu manada, ne yapalım sorusunu cevaplandırırken, zannederim nasıl yapalım sorusunun da çok iyi düşünülmesi, ayrıntılarının ortaya konulması gerekiyor. Sonuçta, bu kaostan, bu kargaşadan, yönetemeyen bir demokrasi çıktı. İtiraf edelim, demokrasimizle övünüyoruz; ama, bu demokrasi, yönetemeyen bir demokrasi olarak karşımıza çıktı; 1960'ları, 1970'leri, 1980'leri ve içerisinde bulunduğumuz 1990'lı yılları hatırlatmakla yetiniyorum.

Tabiî, yönetemeyen demokrasinin arka planında, yönetemeyen siyaset de vardır, siyasetin kalitesi de vardır, siyasete egemen olan değerler, siyasetin nasıl işlemesi gerektiğine ilişkin kurallar da vardır.

Farklılığın, zaafiyete yol açmayacağını ifade etmek istiyorum. Demokratik bir ortamda, farklı görüşlerin bulunmasının, farklı çözüm tarzlarının bulunmasının bir zaafiyet olmadığını ifade etmek istiyorum. Yeter ki, bu farklılıklar birbirlerini inkâr etmesin; yeter ki, bu farklılıklar birbirlerinin varlığına saygı duysun. Yani, bu ülkede, herkes, standart bir tuğla olacak gibi, herkes aynı şekilde düşünecek gibi bir anlayış, zannederim, hiçbirimiz tarafından benimsenmez. Vuralım, fakat dinleyelim; insanlar, niçin, şöyle ya da böyle düşünüyor; Refah Partisi, niçin böyle bir politika takip ediyor; Refah Partisine, bu ülkenin insanı niçin oy veriyor? Muhalefet, bunu anlamaya çalışsın ve tabiî ki, Refah Partisi de muhalefeti anlamaya çalışsın.

Şunu iddia ediyorum: Birbirimizi anladığımız ölçüde, ülkemizi de tanıma imkânına kavuşacağız. Ülkemizi tanıdığımız ölçüde de, yükseklerde buluşacağız ve ortak değerlerde, ortak paydalarda buluşacağız, ortak aklımızın seviyesi yükselecek. Bunu düşünüyorum.

Efendim, bir açıklama yapmak istiyorum; şöyle düşünüyorum: Bu ülkede, olumlu bulduğumuz, itiraz etmediğimiz, saygınlığı yüksek ne varsa, bunlarla, olumsuz bulduğumuz, beğenmediğimiz başka hususlar arasında bir ilişki vardır. Bununla şunu demek istiyorum: Bu ülkede, toz kondurmadığımız birtakım müesseseler var, toz kondurmadığımız kavramlar var; ama, şüphe ediyorum ki, bu kavramları, bu müesseseleri, herhalde biraz yanlış algılıyoruz ya da eğer, bu müesseseler, bu konular, bu kavramlar, bu kadar üstün olsaydı, bu kadar yüksek bir kalitede bulunsaydı, bu ülkede istemediğimiz sonuçlar ortaya çıkmayacaktı; enflasyon böyle olmayacaktı, uyuşturucu -son yıllarda olduğu gibi- bu ölçüde yaygınlaşmayacaktı; arkadaşının kafasını kesip karakola götüren insanlar çıkmayacaktı; terör, bela haline, afet haline gelmeyecekti. O zaman, duralım, düşünelim...

Efendim, 1900'lü yılların, 1930'lu, 1940'lı, 1950'li, 1960'lı yılların -tabiri caizse- teknolojisiyle çalışmamak durumundayız, düşünmemek durumundayız, tartışmamak durumundayız. 1900'lü yıllarda kalmış, hatta, 1960'lı yıllarda, 1970'li yıllarda kalmış tartışmaları yeniden gündeme getirirseniz, boşa kürek çekmiş oluruz diye korkarım.

Bu ülkede, sağcılık solculuk demode oldu, 1970'li yıllarda kaldı ve faturasını ağır ödedik; ama, bu ülkede çok anlamlı bir ayırım yap derseniz, insanları, çok kabaca, sosyolojik bir kategoriye ayır derseniz, statükocular vardır, değişimciler vardır derim. İster kabul edin ister etmeyin, bugün, değişimi Refah Partisi temsil etmektedir. (RP sıralarından alkışlar) Evet... Öyle...

REFİK ARAS (İstanbul) - Hangi tarafa değişme?!.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Tersine; ama, tersine!.. Geriye doğru değişme!..

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Sağcılık solculuk demode oldu efendim; yetmiyor, anlamsız kalıyor. Bu ülkede belki en anlamlı kategorileştirme, statükocular (değişmeyi istemeyenler) ve de değişimciler (değişmeyi isteyenler) olarak yapılmalıdır diye düşünüyorum. Çünkü, statükoyu temsil etmek, statükoyu korumak, mevcudu muhafaza etmek biraz rahatlıktır, böyle gelmiş böyle gider demektir. Fazla, ekstra bir gayrete gerek yok, bir fedakârlığa gerek yok, yeni bir bedel ödemeye gerek yok, gelecek belirsiz... Öyleyse, statüko devam etsin, bu düzen böyle devam etsin; Anayasamızda hiç değişiklik yapmayalım, kanunlarımızda hiç değişiklik yapmayalım... Ama, bu milletin beklentileri artıyor.

Sayın milletvekilleri, 20 nci Yüzyılın son çeyreği değil, artık, 21 inci Yüzyıla yaklaştığımız bu dönemde, vatandaşın beklentisi artmıştır. Vatandaş, artık, kalite istiyor; vatandaş, artık, performans istiyor; vatandaş, başarı istiyor; vatandaş, bu ülkede, bugünkü şartların değişmesini istiyor; tabiî, olumlu yönde değişmesini istiyor.

Siyasetçilere nasihat etmiyorum, haddim değil; ama, bir arkadaş olarak düşüncemi arz etmek istiyorum: Bu ülkenin insanından, gerçekleri, lütfen, hiç kimse esirgemesin. Devletin imkânlarıyla elde edilen gerçekler, bilgiler, bir an önce bu ülkenin insanına ulaştırılsın.

BAŞKAN - Son 1 dakika Sayın Kaldırımcı...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Ülkemizin insanı dürüstlüğü istiyor, ülkemizin insanı adaleti istiyor. Dürüstlük ve adalet olunca da, zannederim, istenen bedeli ödeyecektir, istenen fedakârlığa katlanacaktır; çünkü, bu ülkenin insanı, bu ülkeyi çok sevmektedir ve bu ülkeyi yönetenler, çok önemli bir iş yaptıklarını iddia ederek, bu gerekçeyle, yaptıkları görevi ve bulundukları konumu istismar etmemelidirler. Herkes, işini en iyi şekilde yapmak durumundadır. İşini yapmayanları tasfiye etmek de bizim boynumuzun borcu olmalı. Bu ülkenin, günde, binlerce insanının Meclise gelmesini ben yadırgıyorum. İnsanımız, fakir fukara, işini halletmek için Meclise geliyor. Buyurun; buyurun düşünelim, buyurun tartışalım...

1997 konsolide bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Bütün parti gruplarımıza tekrar saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. Bizi dinleyen bütün vatandaşlarımıza, hangi partiden olursa olsun, tekrar, sağlık, selamet diliyorum.

Saygılar. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaldırımcı.

V. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili Ağâh Oktay Güner'in, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Sayın Güner, Başkanlığa bir yazınız ulaştı. Bu yazınızda “söylediğim sözler çarpıtılarak ve maksadını aşarak, Partim ve şahsım, tamamen hilafı hakikat ithamlara maruz kalmıştır; açıklama ve tavzih sadedinde söz vermenizi istiyorum” diyorsunuz; İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorsunuz.

Sayın milletvekilim, Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu, konuşmasında, sizin bütçe açış konuşmanızdaki sözlerinizin bir kısmını zabıtlardan okuyarak kendisine göre yorumlar yaptı. Bu konuda fazla bir fikir yürütmek istemiyorum; ama, parti sözcüleri, genelde, birbirlerinin sözlerini, kendilerine göre, bu kürsüde yorumlama durumunda yıllardan beri aynı usulü takip ediyorlar; ancak, bir konu var ki, yazınızda zaten onu kastediyorsunuz, ülkemizin üyesi olduğu bir uluslararası kuruluşla ilgili konuşmanızda sarf ettiğiniz cümle içinde geçen “sadık” kelimesini, ki, sanıyorum, siz, onu “teahhütlerine sadık” manasında kullanmıştınız -ben takip ettim konuşmanızı; çünkü, o zaman da kürsüde ben vardım- ama, Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu, ona başka bir manada yorum getirdiler. Bu, hepimizi ilgilendiren bir konudur. Sizin sözlerinizin çarpıtılması manasında değil, ülkemizin genel politikasının bir başka izah tarzıdır. Belki, bu konuda söyleyecekleriniz var. Sadece, bununla ilgili olarak size söz veriyorum.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, Refah Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız, benim konuşmamdan bahsederken, şahsımla ilgili saygı ifade eden beyanlarda bulundular. Ben de kendileri hakkında, aynı saygı ve sevgi dolu duygulara sahibim; ancak, hakikate olan sevgim, kendilerine olan sevgim ve saygımdan daha büyük olduğu için huzurunuzda söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Refah Partisi kurulmadan, Refah Partisinin Sayın Genel Başkanı, başka isimlerde bu partiyi kurmadan önce de vardı; çok onurlu bir devletti; Refah Partisi iktidar olsa da olmasa da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin onurundan hiç kimsenin şüphe etmeye hakkı yoktur. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bizim, buradaki sözlerimizin, arkadaşlarımızı fazlasıyla rahatsız ettiği anlaşılıyor; ancak “gerçeği görmek zorundasınız” dedim ve tekrar ediyorum. Türkiye, NATO'nun, taahhütlerine sadık bir üyesidir ve öyle olmuştur. NATO ile Sovyetler Birliği İmparatorluğu -o günkü imparatorluğu- arasındaki kara sınırlarının, deniz sınırlarının yüzde 37'sini koruyan, Amerika Birleşik Devletlerinden sonra en büyük askerî gücü, silahlı kuvvetler halinde ayakta tutan devlet Türkiye'dir. Türkiye, NATO'nun ekonomik ifadesi olan Avrupa Birliğine tam üye olarak alınmamış, aday ülke olarak alınmamıştır. Türkiye'nin, taahhütlerine sadık bir üye olarak NATO'yla münasebetlerini devam ettirirken, bağımsız, kendi menfaatlarını daha çok koruyan bir dışpolitika takip etmesine engel hiçbir şeyin olmadığını söyledim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güner.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bir dakika Sayın Başkan_ Lütfen efendim_

BAŞKAN - Sadece bu konuyla ilgili söz verdim.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Hayır efendim, çok önemli bir konu var.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Alakası ne?!.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bir dakika beyefendi neden korkuyorsunuz?!

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Korkumuz yok.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Bakın, onurlu dışpolitikadan bahsedenlerin, altı aydır, bağımsızlığını kazanmış Türk devletlerinin büyükelçilerinin görüşme talebine “hayır” demesini, onurlu bir dışpolitikayla izah etmek mümkün değildir.

BAŞKAN - Sayın Güner_

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Azerbaycan'a karşı, Ermenistan ile işbirliği yapan İran'a kapıları açacaksınız, Azerbaycan'a kapıyı kapatacaksınız!.. Buna, biz, onurlu politika demiyoruz efendim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, lütfen, Başkanlığı zor durumda bırakmayın. İstirham ediyorum_ Ben, size ne konuda söz verdiğimi arz ettim.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Aziz Başkanım, Kuzey Irak'la ilgili sözlerimizi de çarpıttılar.

BAŞKAN - Efendim, onlarla ilgili söz vermedim. Lütfen_

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Ama, efendim, 69 uncu madde var.

BAŞKAN - İstirham ediyorum efendim, lütfen_

Bakınız, Sayın sözcü, ben, çok geniş yüreklilikle davrandım ve her grubun sözcüsünün, bir diğer grubun sözcüsünü, kendi görüşlerine göre burada tenkit ettiğini veya methettiğini söyledim; ama, şimdi, sizin burada açıklama imkânına kavuştuğunuz husus, devletimizi ilgilendiren bir husustu ve siz de, benim düşündüğüm istikamette ona cevabını verdiniz.

Çok teşekkür ederim; buyurun efendim. İstirham ediyorum_ Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan_

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, bir husus mu var efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet, yerimden bir şey arz edebilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Söz vermedim; siz, niçin söz istediğinizi anlatıyorsunuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Onu arz edeceğim efendim.

Şimdi, biraz önce sizin de düzelttiğiniz ifadeyi, zabıtlara geçmesi açısından, zabıtlardan okuyorum: “Değerli arkadaşlarım -sayın sözcüye ait- NATO'nun sadık üyesi olmak, Avrupa Birliğine müracaat etmek, Türkiye'nin, Batı karşısında teslimiyetçi bir politika takip ettiği manasına gelmez.” Zabıtlarda, sadece_

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, onu okudu zaten arkadaşımız.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Onu arz ediyorum.

Yani, bu manada, sizin söz verdiğiniz ve sayın sözcünün açıkladığı gibi bir atıf yoktur; aynen böyle geçmiştir.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, arkadaşınız, zabıtlardan o cümleyi aynen okudu; okuduktan sonra da “niye 'sadık' kelimesi yerine, 'onurlu' demedi” diye bir tenkitte bulundu. Ben de, arkadaşımıza, bütün devletimizi ilgilendiren bir husus olduğu için, bunu açıklama imkânı verdim; hepsi bu efendim. Yani, sizin, tekrar, onu zabıtlardan okumanıza gerek yok; zaten, Hatipoğlu onu yaptı.

Merak etmeyin, buradaki adalet şaşmaz Sayın Kapusuz; hiç merak buyurmayın...

Teşekkür ederim efendim.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S. Sayısı : 134) (Devam)

2. - 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414) (S. Sayısı : 103) (Devam)

3. - 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/492, 3/516) (S. Sayısı : 151) (Devam)

4. - Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/519) (S. Sayısı : 135) (Devam)

5. - 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S. Sayısı : 102) (Devam)

6. - 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S. Sayısı : 150) (Devam)

BAŞKAN - Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Genel Başkan Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal'ın.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 60 dakika Sayın Baykal.

CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarının görüşmelerinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Yeni görüşme düzeni içinde, Genel Kurulumuz, Plan ve Bütçe Komisyonunda hazırlanan, oluşturulan bütçe kanunu tasarılarını bir haftadan beri görüşmektedir. Bugün de, tümü hakkındaki görüşmelerle, bütçe konusundaki son kararımızı alacağız.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe üzerindeki görüşmeleri, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sorunların doğru değerlendirilmesine, umarım, katkı yapmıştır; çünkü, ülkemiz, gerçekten, yaşamımızın en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. Güç bir dönemi geçirmeye gayret ediyoruz. Büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Hatta “sorun” kelimesi, içinde bulunduğumuz durumu nitelemeye yeterli gözükmüyor; “sorun” yerine “bunalımı”, “krizi” tercih etmek durumundayız. Bir ülke, siyasal yaşamında, zaman zaman, böyle bunalım günlerinin içinden geçer; Türkiye de böyle bir karanlık dönemi yaşıyor. Bu dönemi değerlendirirken, ekonomik sorunlarımızın taşıdığı büyük önemi hepimiz fark ediyoruz, seziyoruz. Sorunlarımızın doğru tarif edilmesine, bu sorunların sorumluluklarının ona buna dağıtılmasından çok önem verebilirsek, sorunların özünü ve kaynağını kavramaya, bu sorunların siyasî tartışmasını yapmaktan çok ona değer verebilirsek, öyle zannediyorum ki, görevimizi daha iyi yapmış oluruz. Bu duygular içerisinde, bu düşünceler içerisinde, bu müzakereleri yapmak ve değerlendirmek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bütçe görüşmeleri yapıldı, muhalefet partileri olarak bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bazı temel iddialar ortaya koyduk. Dedik ki: Bu bütçe, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu durumu doğru değerlendiren bir ekonomik anlayışı yansıtmıyor. Bu bütçe, iddiaların aksine, koyduğu hedeflere hizmet etme şansına sahip bir bütçe olarak gözükmüyor. Türkiye'de hızlı bir enflasyon var; 1996 yılında, bu enflasyon daha da hızlanmıştır. Enflasyon, 1996 yılında, yüzde 85'in üzerine çıkmıştır. Bu enflasyonu indirmeye yönelik bir ciddî kararlılığı, bu kararlılığın uygun yöntemlerini, aletlerini, bu bütçenin içerisinde görmek imkânımız yok. Enflasyon sorununu gereken önemiyle kavramış bir bütçe önümüzde durmuyor. Enflasyon sorunu, bu bütçeyle de, önümüzdeki yıl artacak gibi gözüküyor; bu, bizim teşhisimizdir. Bunun dayanakları, bütçenin malî yapısında saklıdır.

Biz inanıyoruz ki “bu bütçe, açık bütçe değildir” iddiasının tam aksine; önemli ölçüde açık öngören bir bütçedir. Bütçenin denkliğiyle ilgili iddia, bir temenni ifadesi olmanın ötesinde anlam taşımıyor. Bütçe denk değildir. Bütçe, sağlam kaynaklardan finanse edilmiş değildir; umutlara, hayallere bel bağlamıştır; harcamalarda gerçekçi değildir, gelir kaynaklarını tahmin ederken gerçekçi değildir. Bu yönüyle de, bu bütçenin, enflasyona yol açacağına inanıyoruz. Enflasyona yol açan bir bütçe olması demek, bu bütçenin, bir yatırım bütçesi olmaktan uzak olması demek; bu bütçenin, gelir dağılımını daha da çarpık hale dönüştürmesi demek; enflasyonist bir bütçe olması demek, işsizliğe katkı yapacak yatırımların artışını gerçekleştiremeyecek bir bütçe olması demek... Bunlar, bu bütçeden beklenilenlerin tam karşıtıdır, tam tersidir.

Ben öyle zannediyorum ki, bu bütçe, ne olması gerektiğine kendisi daha tam karar verememiş bir bütçedir. Bir ikilik yapısını yansıtan, kişilik çatışmasını bünyesinde barındıran bir bütçeyle karşı karşıyayız. Ne bütçesi olduğuna karar vermemiştir. Bu bütçeyi hazırlarken, ne bütçesi yapacağınıza dönük çok fazla seçeneğiniz de yoktur. Bu bütçe, ya enflasyonla mücadele bütçesi olacaktır ya da olmayacaktır...

Bu bütçe, bir yandan enflasyonla mücadele bütçesiymiş gibi yapılanmaya çalışılmış, bir yandan da siyasetin bütün özlemlerine cevap vermeye, sanki müsaitmiş gibi, bir yapılanmanın içine girmiş ve bu, bütçeye bir kişilik çatallaşması, bir şizofrenik yapı kazandırmıştır.

Bu bütçe, enflasyonla mücadele bütçesi değildir; ama, bunu inkâr edebilecek bir bütçe de değildir; bu sorunun önemini kabul etmek zorunda kalmış bir bütçedir. O nedenle, bu bütçe, bir yandan enflasyon, bir yandan da ekonominin doğal bekleyişleri arasında tereddüt içinde kalmış bir bütçe niteliğindedir.

Bu bütçe, bir yandan IMF'ye mesaj vermeye çalışan, IMF'nin gönlünü hoş tutmaya çalışan, bir süre sonra IMF ile kurulabilecek olan bir işbirliğinin altyapısını korumaya çalışan, öte yandan da IMF'ye karşı çıkma eğiliminin tezahürlerini barındıran bir bütçe niteliğindedir; tereddüt içinde, a'rafta bir bütçedir, boşlukta bütçedir, kendi kişiliğini kendisi tarif edememiş bir bütçedir.

Bakınız, bu nereden çıkıyor: Sayın Erbakan, bundan önceki bütçe görüşmelerinde, Türkiye'de bütçelerin küçük olduğundan şikâyet ederdi ve son bütçeyi de 46 milyar dolar diye küçük bulurdu ve anlatırdı : İtalya'nın bütçesi nasıl 500 milyar doların üzerinde; İspanya'nın bütçesi, nasıl 100 milyar doların üzerinde ve Türkiye 46 milyar dolarlık bir bütçeye nasıl sığar; bunun şikâyetini yapardı “kaynak da var” derdi, kaynağın rantiyelere transfer edildiğini söylerdi, o kaynağı bu tarafa aktararak, Türkiye'nin, bir büyük bütçe hamlesi yapabileceğini ifade ederdi.

Şimdi bütçeyi yapıyor, getirdiği bütçe küçük bir bütçedir. Neye göre küçük; Erbakan'ın ölçülerine göre demiyorum, fantazi ölçülerine göre demiyorum, Türkiye'nin 1996 gerçekleşmiş bütçe rakamlarına göre küçük bir bütçedir. Bu, 41 milyar dolarlık bir bütçedir; Türkiye 46 milyardan 41 milyara sıkışmak zorunda kalmıştır. Bu, IMF'ye verilmiş bir mesajdır, bu “Merak etmeyin, büzüşüyoruz; kalkınma iddiasından vaz geçiyoruz, ufalıyoruz, küçülüyoruz; merak etmeyin, denge ve istikrar arayışının öneminin farkındayız, öyle açılmayacağız, fazla yatırım yapmayacağız” demektir; bunu demişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu bütçe, bu mesajı, yapısıyla ortaya koymuştur, o nedenle küçüktür. Bir raslantı değildir. Erbakan'ın kendisine kalsa küçük bütçe mi yapar?!.

Peki, o zaman bu, bir, enflasyonla mücadele bütçesi midir; hayır, kesinlikle. Bu, IMF'yi aldatacağını zannettiği için rakamlarını öyle dengelemiş bir bütçedir; ama, bütçenin içinde enflasyonu körükleyecek bütün mekanizmalar açık durmaktadır.

Bakınız bu bütçe, denk bütçe olarak çıkmış, bu bütçenin kabul edilen maddelerinden birisi, bütçe harcama rakamının, yani, bütçe miktarının üçte biri kadar borçlanma yetkisini tanıyor Hükümete, bu bütçenin üçte biri kadar borçlanma yetkisi elin altında tutuluyor. Ne oldu o zaman denk bütçe? Bu bütçe denkse, üçte bir borçlanma yetkisini Hükümet niye alıyor; ihtiyaç çıkarsa, gelirsiniz burada bakarız, gerekirse ek bütçeyi değerlendiririz. O ne öyle; “şu IMF işini bir rayına oturtalım da, biz o maddeyi işleterek kendi anlayışımıza göre yürürüz” yaklaşımı...

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, bu bütçe açığı kadar bir borçlanma yetkisi, hükümetlere tanınırdı eskiden, gerçekleşen bütçe açığı kadar borçlanma yetkisi hükümette olurdu. Şimdi, Refahyol Hükümetinin getirdiği bu bütçe, bütçenin toplam rakamının üçte biri kadar borçlanmayı öngörüyor; yani, zımnen demek istiyor ki, “ben, bu bütçenin üçte biri kadar boçlanmaya niyetliyim; bu bütçenin üçte biri kadar borçlanmayı öngörüyorum, onun hukukî aletini elimin altında tutuyorum. Bakmayın benim denk bütçe edebiyatıma, denk bütçe diyorum; ama, olur mu öyle şey, yarın ihtiyaç çıkar, üçte birine kadar borçlanmanın tedbirini de alırım” diye oraya yerleştiriyor. Nedir bu; kendisini tarif edememişliktir, ne istediğini bilemezliktir, ne yapacağını bilemezliktir, kafası karışık bir bütçedir, Türkiye'yi doğru değerlendirememiş bir bütçedir ve bu, bütçe kanununa doğrudan yansımıştır.

Değerli arkadaşlarım, burada, bugün konuşan Refah Partili değerli sözcü arkadaşım, işte “eğitim bütçesini yüzde şu kadar artırdık”, efendim “sağlığı bu kadar artırdık”, “yatırımı hızlandırıyoruz, yüzde 100'ün üzerinde, enflasyonun üzerinde artış” diyor. Kardeşim, o rakamları, sen, bu inisial bütçeye bakarak söylüyorsun; yani, denk olduğu iddia edilen ve sizin tahmininize göre, en azından üçte birlik bir artışı kaçınılmaz gördüğünüz rakamlarla baktığınız zaman, ne sağlığa, bundan önceki düzeyde yatırım yaptığınızı iddia etmek hakkınız olur ne eğitime, bundan önceki düzeyde yatırım yaptığınızı iddia etmek hakkınız olur ne de yatırımları reel olarak artırdığınızı söylemek imkânı olur; çünkü, o üçte birin çoğu, transfer harcamalarına ve cari harcamalara gidecektir. Şu andaki rakamlarla, iddia ettiğiniz “eğitimde, sağlıkta, yatırımları da rakamları artırıyoruz” düşünceleriniz, bir süre sonra boşlukta kalacaktır; çünkü, bu bütçe samimi değildir. Samimi olmayan bir bütçeyi ölçebilir misiniz, değerlendirebilir misiniz, bilimsel hükmünü verebilir misiniz, neye hizmet edeceğini bilebilir misiniz? Kimbilir, hangi oyunlar var, neler saklanmış!.. Ben, şöyle bir bakınca gördüğüm bir oyunu dikkatinize sunuyorum. Bu bütçenin oranlarının hiçbir anlamı yoktur; çünkü, başlangıcıyla bitişi arasında, sizin kabulünüze göre, üçte birlik bir bastırma gerçekleştirildiği itiraf edilmiştir. Yaşandığı zaman da göreceğiz, ne olduğuna bakacağız.

Bakınız, IMF, çıkıyor diyor ki “Bu bütçenin açığı 3 katrilyondur” bu konuda değerlendirme yapanlar, 2 katrilyonla 3 katrilyon arasında bir çerçevede tahmin geliştiriyorlar; IMF'nin tahmini 3 katrilyonluk bir açık olduğudur. Bu 3 katrilyonluk açığı bu bütçe rakamına koyun da, sağlığa ayırdığınız kaynağı öyle bir ölçüverin, eğitime ayırdığınız kaynağı öyle bir ölçüverin, yatırama ayırdığınız kaynağı öyle bir ölçüverin bakalım ne gösterecek; enflasyonun bile altında olduğunuz görülecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu, açık bir gerçektir. Bunu, böyle, hoş sözlerle, gözbağlayıcı tertiplerle, buralardaki, gösterişli, saydam bu oyunlarla saptırmak mümkün değildir; gerçek budur. Maalesef, bu Hükümet, 1997 yılına, olması gerektiği gibi yaklaşmıyor; maalesef, sorunun önemini hâlâ kavramış değildir; maalesef, onun gerektirdiği ciddî önlemleri alma iradesini, kararını ortaya koyabilmiş değildir; günü geçirmekle, durumu, sıkıntıyı günlük olarak atlatma gayretiyle meşguldür.

Bakınız, bu bütçe getirildi, ortaya konuldu; Türkiye ekonomisiyle ilgili önemli bir olay. Bütçe müzakereleri cereyan ederken, çok şaşırtıcı bir biçimde, uluslararası, önemli malî bir kuruluş, Türkiye'nin kredi notunu birdenbire indiriverdi. Bu kredi notunun indirilmesinin, IMF'nin bilgisi dışında olduğunu zannediyorum, hiç kimse düşünmüyor. Demek oluyor ki, Türkiye'de bu bütçe hazırlanıp ortaya konulduktan sonra, Meclis komisyonunda müzakeresi bittikten sonra, Genel Kurulda müzakeresi yapılırken ve Sayın Başbakan, burada, o gösterişli sunuşunu gerçekleştirdikten sonra, IMF, böyle maskaralıklarla uğraşacak halimiz yok dercesine, Türkiye'nin kredi notunu B+'dan B'ye indiriyor. Demek oluyor ki, Sayın Başbakanın o sunuşu, uluslararası malî çevreleri ikna etmeye yetmemiştir. Refah Grubunu ikna etmiş olabilir; vatandaşlarımızı ikna etmediğini biliyoruz, görüyoruz; uluslararası kuruluşları da ikna etmeye yetmediği görülmüştür; çünkü, dünya, laf cambazlığıyla değil, rakamla bakar, ciddî rakamla bakar olaya. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu bütçenin içyüzü ortada. Bu, yanlış bir bütçe, doğru değil; Türkiye'nin sorunlarını doğru değerlendiren bir bütçe değil; Türkiye'ye ferahlık getirecek bir bütçe değil. Türkiye'nin sorunları artmaya devam edecek, işsizlik artmaya devam edecek, gelir dağılımı daha da çarpık olmaya devam edecek, yatırımsızlık her alanda çok açık biçimde kendisini göstermeye devam edecek...

Her alanı bırakınız...”Eğitim” diyorsunuz, ilkokullar konusuna şöyle bir göz attığımız zaman, ortaya çıkan manzara gerçekten hüzün vericidir. Türkiye'de, artık, Güneydoğu Anadolu'da değil, Doğu Anadolu'da değil; İstanbul'da, çocukları ilkokula sokma imkânını bile bulamaz hale geldik. Türkiye'deki okul ihtiyacını, ancak, hayırsever zenginlerin dershane açılışlarıyla karşılamaya mecbur bir noktaya düştük. Türkiye, ilkokul yapamıyor. Bu yıl, sadece, İstanbul'da 20 trilyon liralık acele bir yatırıma ihtiyaç var; arkasından, her yıl, 10 trilyon liralık Millî Eğitim yatırımları gerekiyor; ama, Türkiye, İstanbul'da, sadece ilkokulların bakımını, onarımını bile gerçekleştiremiyor. Bugün, İstanbul'da, ilköğretimin yüzde 80'i çift eğitim olarak götürülüyor, ilköğretimin yüzde 80'i çift eğitimdir ve sınıflar, 70, 80, 90 kişiden oluşuyor; sınıfa girememiş onbinlerce gencimiz var. 3 bin gencimiz, ilkokul çağındaki 3 bin çocuğumuz, şu anda, mahkemelerde, suçlu olarak yargılanıyor; 3 bin çocuk sokaklarda... Tiner kokluyor gençlerimiz, çocuklarımız, İstanbul'da, sokaklarda, varoşlarda, köprü altlarında ve biz, bir bütçe yapıyoruz. Bütçede, eğitim harcamalarını, işte, üçte birlik borçlanmayı hariç tutarsanız, enflasyonun üzerinde artırdık diye kendimizi avutmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçe, sorunları daha da ağırlaştıracak ve enflasyon çukuruna daha hızla sürükleneceğiz; işaretlerin tümü bunu gösteriyor. Adaletsizlik daha da artacaktır, sıkıntılar daha da artacaktır.

Bakınız, değerli arkadaşımız Sayın Bekir Yurdagül -kutluyorum kendisini de- bir çalışma yapmış; memurlardan ve işçilerden kesilen zorunlu tasarruflara, yasa gereği işletilmesi gereken nemanın en son durumunu saptamış. Bu araştırma ortaya koyuyor ki, 20 milyon liralık bir alacak, geçen sene, 1996 Şubatında 333 dolar olarak bir anlam taşırken, 1997 Şubatında bu 180 dolara düşecektir; yani, bırakınız nemayı değerlendirmeyi, tasarrufunu eritiyoruz insanların. Milyonlarca insanın; memurun, işçinin maaşından “sana tasarruf yaptıracağım” diye zorla kestiğimiz birikimini, 333 dolarlık tasarrufunu -dolar bazında- bir yılda yarıya yakın düşürüyoruz Niye; nemalandırılırken faiz veriliyor; faiz yüzde 1; yani, haksızlık yaptık...

Geçen defa, ben, Erbakan için, Refah İktidarı için “faizi indireceğiz dedi, indirmedi” diyordum, elhak; bunu indirdiniz; ama, işçinin ve memurun tasarrufuna verdiğiniz faizi indirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Rantiyeye verdiğiniz faiz yüzde 130 olmaya devam ediyor, yüzde 130 faizi almaya devam ediyor. Üç kuruş, beş kuruş döviz toplayıp bankaya yatırmış olana yüzde 3, yüzde 3,5 döviz faizi veriyorsunuz; ama, 50 bin markı toplayıp yatıran ve “bedelsiz ithalat yapacağım” diye ortaya çıkan kişiye de yüzde 10 faiz veriyorsunuz. Bu mu adil düzen, bu mu adalet?! (CHP sıralarından alkışlar) Elbette bunu yapamazsınız; çünkü, enflasyonu besliyorsunuz. Enflasyonu besleyerek, enflasyonu azdırarak, hakkı, adaleti, eşitliği, dengeyi korumak kesinlikle mümkün değildir ve şimdi, sizin içine girdiğiniz yol da, bu adaletsizlik yoludur, haksızlık yoludur, çarpıklık yoludur, verimsizlik yoludur, işsizlik yoludur, zulüm yoludur, baskı yoludur. Geçmişte şikâyet ettiğiniz o yolun içinde, Doğru Yol Partisiyle birlikte dörtnala koşuyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - O sizin eski yolunuz.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım “tasarruf bütçesi” diyorsunuz; bu bütçenin tasarrufla falan hiçbir ilgisi yok. Herhalde bu bütçede tasarruf anlayışını yansıtan tek olay, bu yıl Atatürk takvimini bastırmaktan vazgeçmiş olmanızdır!.. (CHP sıralarından alkışlar) Atatürk takvimini bastırmaktan vazgeçerek tasarruf yapmaya çalışıyorsunuz; ama, gösterişler, israf, harcama, aynen devam ediyor. Vatandaşlara, Hükümetin propagandasını yapacağız diye, basın ve televizyon aracılığıyla harcayacağınız miktarları artırmakta hiçbir tereddüt görmüyorsunuz, o zaman akla tasarruf gelmiyor; ama, Atatürk'ün, o cumhuriyeti, Türkiye'nin bağımsızlığını gerçekleştirme mücadelesinin simgesi haline gelmiş kişiyi genç kuşaklara tanıtacak, gösterecek bir Kültür Bakanlığı hizmetinden tasarruf etmeyi marifet biliyorsunuz; ama, besleme basını desteklemek için, besleme televizyonları desteklemek için trilyonlarca lirayı harcamakta hiçbir beis görmüyorsunuz. (CHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Hiçbir şey ifade etmeyen temel atma törenlerine milyarlarca lirayı harcıyorsunuz; altı yok, üstü yok, sadece reklam, gösteriş; ama, arkasından böyle bir hizmetten uzak durmayı marifet olarak kabul ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki ekonomik sıkıntılar gerçekten olağanüstü düzeydedir. Geçen defa da söyledim, dünyanın hiçbir ülkesinde, yirmi yıla yakın bir süreden beri, yüzde 60'ın üzerinde bir enflasyonu, Türk toplumu gibi sabırla, vakarla yaşayan bir ülke yoktur; bugün, taşıyan bir ülke yoktur.

Bu uygulamanın sonucunda Türkiye'de ne oldu; tarım perişan oldu, hayvancılık perişan oldu. Tarımı ve hayvancılığı “falan iktidar, filan hükümet...” diye konuşmak elbette siyasetin gereğidir, bunu yapınız, yapmanıza bir itirazım yok; ama, biliniz ki, bu perişanlığın temel nedeni enflasyondur, enflasyonist politikadır; değiştirilmesi gereken budur. Onu ortadan kaldırmadan, o da gelse değiştiremez, bu da gelse değiştiremez. Türk ekonomisinin temelini, altyapısını sağlam kurmak lazım. Ekonominin kerrat cetvelini doğru oturtmak lazım, ölçümünü doğru gerçekleştirmek lazım, enflasyonu yenmek lazım. Dünyada, enflasyonu, Türkiye gibi yaşayan bir ülke daha kalmadı. Bunu önemsiz saydık ya da mucizevi bazı ekonomik politikalarımızla buna fırsat vermeyeceğimizi zannettik.

İktidarlar için, borçlanmanın vergi almaktan daha kolay olduğu dönemler vardır; başlangıç dönemleri. Borç alırsınız, vergi almaktan daha kolay gibi gözükür; ama, bir süre sonra, kendinizi bir bataklığın içerisinde bulursunuz; oraya geldik. Şimdi, buradan çıkmak lazım. Çıkmak için ne gerekiyorsa derhal yapmak lazım, elbirliğiyle yapmak lazım.

Bu Parlamentonun birinci yılını tamamladık, bitiyor. Bir parlamento, birinci yılında en güçlü dönemini yaşıyor demektir. Biz, bu dönemi israf ettik. Üzüntüyle görüyorum, bir yıl geçti; hükümetler kuruldu, çözüldü, anlayışlar şekillenemedi ve bir yıl gitti. Bir yıl daha enflasyonla mücadele konusunda gerekeni yapamazsak, korkarım, bu Parlamentonun da, enflasyonu yenme konusunda bir iddiası kalmayacaktır. Bu kıymetli zamanı israf ediyoruz. Her şeyin kazası vardır; ama, zamanın kazası yoktur; zaman da geçiyor, bitiriliyor, tüketiliyor.

Türkiye'de enflasyon bütün dengeleri allak bullak etti; Türkiye'nin sesi çıkmıyor; yani, arada sırada çeşitli toplumsal kesimler rahatsızlıklarını ifade ediyorlar; ama, ondan ibaret. Şu Yunanistan'a bakınız. Yunanistan, onbeş günden beri çalkalanıyor; köylüler sokaklara döküldü, traktörlerini çıkardılar, bütün ana ulaşım yollarını engellediler; nedir halimiz diye, ülkenin ve hükümetin dikkatini tarımın sorunlarına çekmeye çalışıyorlar. Türkiye'nin sorunlarını, eğer, Yunanistan çiftçisi yaşamış olsaydı, kim bilir Yunanistan ne hale gelmiş olurdu. Yunanistan'da tarımda destekleme, Türkiye'dekinden çok daha fazla. Avrupa Birliğinden kaynaklanan ek destekleme orada var; bizde yok; onların millî gelir seviyesi bizimkinden çok daha yüksek ve Yunanistan çiftçisi, gördüğü ilk sıkıntı karşısında, olağanüstü tepkilerle yollara dökülüyor. Türkiye'de çiftçimizin ağzını bıçak açmıyor; ağzını bıçak açmayışı zannetmeyin ki hayatından memnuniyetin bir göstergesidir... Ağzını bıçak açmıyor; çünkü, sizden umudu yok, neredeyse yavaş yavaş İktidardan ve devletten umudunu kaybedecek. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu konuları, Türkiye'nin önüne, büyük gösterilerle hepimizi sarsan olaylar haline gelmedi diye görmezlikten gelme hakkımız var mı? Bir ülkede, bir sektör, dört yılın içinde nasıl çöker; orada yaşayan insanlar ne hale düşer? Türkiye'de hayvancılık bu halde; çöktü, bitti. Tarım aynı şekilde; çöktü, bitti...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Kim yaptı?!.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Niğde'deki patates üreticisi, patatesini 6 bin liraya satamıyor; geçen sene sattığı fiyatın altında satıyor. Pamuğa verdiğiniz fiyat 70 bin lira; pamuğunu 58 bin liraya satıyor; üstelik o pamuğun karşılığını da sizden alamıyor. Siz “paralar ellerimizden taşıyor, koyacak yer bulamıyoruz” diyorsunuz; çiftçi perişan, hayvancı perişan, esnaf perişan, memur perişan!.. Bir de bunun şikâyetini söylüyorsunuz; ne hakla?!. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Hayır...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Elbette bunları söyleyeceğiz; bu kürsü bunları söylemek için; yani, burada iyi yapıyorsunuz, hoş yapıyorsunuz diye birbirimizin sırtını mı sıvazlayacağız?Özü olmayan, içeriği olmayan, tutarlı olmayan politikalarınıza bizde mi alkış tutacağız? (CHP sıralarından alkışlar) Bizim görevimiz bunları söylemektir. Türkiye yanıyor... Türkiye yanıyor... Ekonomi yanıyor, tarım yanıyor, hayvancılık yanıyor...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Kim yaktı Sayın Baykal?!

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Türkiye'de memura, bu sene, yüzde 50 zam verdiniz. 1996 yılında yüzde 50 zam; enflasyon, yüzde 85. Yüzde 50 zam, yüzde 85 enflasyon!.. Memuru ezdirmeyecektiniz; ezilmedi mi memur?! Şimdi, aynı memura, geleceğe dönük olarak, bu bütçeyle, diyorsunuz ki “ilk altı ayda yüzde 30... “Nasıl olacakmış?.. “Efendim, yüzde 26 enflasyon olacak, 4 puan da size refah payı vereceğiz; hadi iyisiniz!..” Çocuk mu aldatıyorsunuz siz!..

1995 yılında, bu Meclis, memurlara, sendikalaşma hakkını sağlayan düzenlemeyi getirdi; hâlâ o düzenlemenin gereğini yerine getiremedik, hâlâ yasayı çıkaramadık. Ortada sendikalar var. İnsaf yok mu sizde; şu sendikaları niye muhatap olarak karşınıza almazsınız, niye onlarla bu konuları konuşmazsınız?

Meydanlara döküldüler, dökülüyorlar. Göz göre göre bu sıkıntılara ittiğiniz insanlar, hak da verilmişken, o hakkı da kullanamaz duruma sokulursa, Türkiye'de huzur olur mu, barış olur mu, kardeşlik olur mu?!. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Siz yapsaydınız...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Biz yapacağız inşallah.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bunu burada sık sık söylüyorsunuz. Geçmiş dönemin eleştirisini yaparken sık sık, CHP de, işte şu kadar iktidar oldu, bu kadar iktidar oldu diyorsunuz. Şunu bilmenizi istiyorum: Biz iktidar olmadık, biz iktidar ortağı olduk. İnsan haklarından sorumlu Devlet Bakanı, kadın haklarından sorumlu Devlet Bakanı, Turizm Bakanı, Kültür Bakanı bizden; ama, Başbakan, Doğru Yol'dan; Maliye Bakanı, Doğru Yol'dan; Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Doğru Yol'dan... Siz biz meselesinin dışında, bir de asıl önemli olanı şu: İzlenen politika, bizim politikamız olmadı. Biz, Türkiye sorunlarına, sosyal demokrat bir bakış açısıyla katkı verme şansını elde etmedik. Bugüne kadar elde etmedik. (RP sıralarından “50 yıldır siz iktidardaydınız” sesleri)

Evet, nasıl değerlendirirseniz...

Sosyal demokrasi iktidara gelmedi. Belki, Ahmet, geldi, Mehmet geldi, Hasan geldi, Hüseyin geldi; ama, sosyal demokrasi gelmedi ve Türkiye'yi kurtaracak olan da sosyal demokrasinin iktidara gelmesidir. (CHP sıralarından alkışlar; RP sıralarından “çok zor” sesleri)

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - 50 yıldır iktidardaydınız, o zaman niye yapmadınız!

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Göreceğiz, yaşayacağız!.. (RP sıralarından “barajı aşmanız lazım” sesleri)

Değerli arkadaşlarım, siz yüzde 3'le geldiniz de gördük ne hale geldiğinizi...

MUHAMMET POLAT (Aydın) - 33'e geldik 33'e...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Aslan gibi ayaktayız.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Göreceğiz önümüzdeki seçimlerde...

Değerli arkadaşlarım, bakın, geçen defa 41 tane balondan bahsetmiştim.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Bu hafta 50'yi buldu.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Şimdi, balonun modası geçti; o hükmü verdik. Artık, anlaşıldı... Refah Partisinin ve adil düzenin nasıl bir balon olduğunu milletimiz gördü; bizim söylememize gerek yok; yaşayarak da görüyor.

Şimdi, sorun şudur: Türkiye'nin, artık, balona değil, cankurtaran simidine ihtiyacı var. Türkiye'ye dört tane cankurtaran simidi lazım, dört tane cankurtaran simidini öneriyorum...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Yazın!.. Yazın!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bir; Türkiye'de, önce, siyasette dürüstlüğü, ahlakı, onuru yeniden kazanmak lazım; birinci iş budur. (RP sıralarından “Doğru” sesleri alkışlar [!]) Türkiye'nin, içinde bulunduğu bocalamadan kurtarılabilmesi için, ona yardımcı olmak isteyenlerin cankurtaran simidi atması lazım. Bu cankurtaran simitlerinden birincisi, dürüstlük, erdem, onur cankurtaran simididir. Türkiye'nin buna ihtiyacı vardır, bunu öneriyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar; RP sıralarından [!] alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu, nasıl olacak? Birincisi; bakınız, Türkiye'de 12 Eylül sonrası genel siyasetimizdeki, felsefemizdeki, kültürümüzdeki yozlaşmalar siyasete de yansıdı, siyaseti de etkisi altına aldı. Bu olaya son verecek önlemleri birlikte konuşmamız lazım.

Türkiye'de bir siyasal arınma nasıl sağlanır? Bu çerçevede, hemen şunu söyleyeyim: Temiz toplum kampanyaları açılıyor. Bu, yanlış bir nitelemedir. Toplum temizdir; temizlenmesi gereken toplum değil, siyasettir; siyasetin temizlenmesi lazımdır. (CHP sıralarından alkışlar; RP sıralarından alkışlar [!])

Siyaset kirlenmeye başlamıştır ve şimdi, siyaseti temizleyecek önlemlere gerek var. Şimdi, bakınız, birinci önlemi söylüyorum: Anayasamızdaki dokunulmazlığın, yolsuzluğu himaye eden bir kalkan olmaktan çıkarılması mutlak zorunluluktur; birinci işimiz budur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; RP sıralarından alkışlar [!])

Refah Partisi destekliyor mu bunu?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Hayır. (RP sıralarından “Evet” sesleri)

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Öyle mi?!

Şu manzaraya bakın, ibretle görülmeye değer! Grup Başkanvekili “hayır” diyor, milletvekili arkadaşlarım “evet” diyor. İşte bu ikileşmenin, Refah Partisini de etkisi altına aldığının bir örneği!.. (CHP sıralarından alkışlar)

Önce, kendi aranızda karar alın... Bakın, bu önemli bir soru; önce, kendi aranızda karar alın, Anayasada dokunulmazlığın daraltılmasını kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz; onu bir söyleyin de, bir görelim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İlan ettik biz onu.

MUHAMMET POLAT (Aydın) - Aramızı açma Sayın Baykal, aramızı açma..

ERCAN KARAKAŞ (İstanbul) - Söyleyin, söyleyin...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Ama, bu konuyu, diğer dört partinin kabul ettiğini biliyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hep beraber söyleyelim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İlan ettik biz onu.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Evet, bunu, dört partinin kabul ettiğini biliyorum; bu, çok önemlidir değerli arkadaşlarım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Demek ki, siz de biliyorsunuz bizim neye karar aldığımızı...

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) - Başkanın da arkasındayız; aramızı açma...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bakın, niçin önemlidir: Siyaset kirlenmeye başlayınca, adaletin siyasal kirlenmeye el atması siyasetin kararına bağlı olursa, siyaset, o kararı alırken, adaletin gerektirdiği dikkat içinde davranmayabilir. Bunun çok örneği vardır. Siyaseti ve adaleti birbirine karıştırmamak lazımdır. Birbirine karıştırılmaması gereken şeylerin, belki, başında, işte, bu gelir; adalet ve siyaset, birbirinden ayrı tutulmalıdır. Dokunulmazlık maddesi, bu ayrışmayı engelleyen, onu köprüleyen, adaletle siyaseti birbirine bağlayan bir yanlışlık olarak gözüküyor.

Değerli arkadaşlarım, İtalya'da üç eski başbakan yargılandı ve mahkûm oldu... Mahkûm oldu... İtalya'da... Mussolini İtalyasında değil, son dönem İtalyasında; ama, Türkiye'de, bir tanesinin ifadesi bile alınamadı daha...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Doğru, alamadılar daha.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Dokunulmazlıkla bu olmaz. Gelin, bu dokunulmazlığı kaldıralım. Dokunulmazlık, siyasetçiye, siyasetçi üzerinde tasarruf yetkisini tanımasın; bunu, sağlamak zorundayız. Bu, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, en çok önem verdiğimiz konuların başındadır. Türkiye'de, dört siyasî partinin de buna sahip çıktığını görmekten mutluluk duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bu konu, daha 1992 yılında, Türkiye'de, kimse bunu telaffuz etmezken, kimse, bu konunun farkında bile değilken, Türkiye'deki siyasal kirlenmeyi nasıl kaldırırız diye düşünen Cumhuriyet Halk Partisinin bir önerisi olarak ortaya atılmıştır. Bu önerinin ilk sahibi olduğumuzu düşünüyoruz; Türkiye'de, ilk telaffuz eden parti olduğumuzu dikkatinize sunmak istiyoruz.

Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının elinde, Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa değişikliği önerisi de hazır bulunuyor. Sayın Başkandan da istirham ediyorum; en kısa zamanda, bu konuyu destekleyen gruplar arasında bir işbirliğiyle, bir ortak metne dönüştürelim ve bir an önce, bu konuyu, Türkiye'de gerçekleştirmeye çalışalım. Bunalan, bocalayan Türkiye'ye atılabilecek birinci can simidi budur. Tabiî, bundan ibaret değildir; bu en önemli maddesidir. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu da bu çerçeve içerisinde yeniden ele alınmalıdır; onun da yeniden düzenlenmesi gerekiyor. (CHP ve RP sıralarından alkışlar) Bu çerçeve içerisinde, yargıyı bağımsız hale getirecek bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu siyasetin etkisinden arındıracak bir düzenlemeyi mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Hepsi, bir demettir; dokunulmazlık maddesinin etrafında bütünleşiyor. Birinci cankurtaran simidi budur.

İkinci cankurtaran simidi; enflasyona karşı mücadele programıdır. Bir yıllık değil, bir yılı aşkın süreyi; en azından, üç yıllık bir dönemi öngören, orta vadeli bir istikrar politikasını, programını malî tedbirleriyle, parasal tedbirleriyle, yasa önerileriyle bir bütünlük içerisinde oluşturup, ortaya koymaktır.

Türkiye, enflasyondan kurtarılmalıdır. Türkiye'nin yükünü, artık, sadece, memur, işçi, esnaf, köylü taşımamalıdır; yükü onlar taşıyor, Türkiye'nin bütün ağırlığı onların sırtında. “Vergiyi çıkarmayacağım” diyerek bunu yapamazsınız. Bunu, bir an önce değiştirmek lazım.

Türkiye'nin adaletli bir vergi reformuna ihtiyacı var; ilk yapılması gereken iş budur. Artık, Türkiye'de, Gelir Vergisi, bir adaletsizlik vergisi haline geldi; Gelir Vergisi, aşağı yukarı kademelendirilme şansını kaybetti, iki dilime geldi, oturdu; yüzde 30, yüzde 50... Böyle bir şey olabilir mi?!. Türkiye'de, asgarî ücret alan insan yüzde 25'le vergiye başlıyor. Bunun kadar haksız, bunun kadar adaletsiz bir şey olabilir mi?!. Vergiden muaf kimse yok, yüzde 5 vergi veren yok, yüzde 10 vergi veren yok, yüzde 15 vergi veren yok!.. Yüzde 30 alıyorsun; trilyon kazanan da yüzde 50 vergi veriyor, öbürü de yüzde 30 vergi veriyor, öyle şey olabilir mi?!.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Olmaz...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bunların bir an önce değiştirilmesi lazım. Türkiye'nin, sağlam enflasyonla mücadele programına -böyle bütçeyle değil- derli toplu, ciddî, cesaretli, tutarlı bir mücadele programına ihtiyacı var. İkinci cankurtaran simidi budur.

Üçüncü can simidi; Türkiye'de, aşırı merkeziyetçi yönetim demokratik bir yapıya oturtulmalıdır. Her şey Ankara'dan beklenmemelidir; para ve yetki Ankara'da temerküz etmemelidir. Daha ademi merkeziyetçi, daha desantralize, insanımıza güvenen, insanımıza yetki veren, malî olanak veren bir düzenlemeyi, Türkiye, bir an önce yönetim sisteminde gerçekleştirmelidir. Türkiye'nin üçüncü cankurtaran simidi budur; bunu, bir an önce yapmak lazımdır.

Dördüncü cankurtan simidi de bir dizi reformdur. Eğitimde reform, sağlıkta reform, adalette reform; hepsini bir arada götürmek lazımdır. Türkiye, bu konuları önemsemelidir; gerisi fasa fisodur; işte, fasa fiso olan onlardır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bunları, bir an önce sonuçlandırmak zorundayız; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye'ye bunu öneriyoruz; zaman kaybetmeye artık imkânımız olmadığını bir kez daha dikkatinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda, kaygı verici birkaç eğilim ortaya çıktı. Bunlara da, bütçe görüşmeleri vesilesiyle Meclisimizin ve Türkiyemizin dikkatini çekmek istiyorum. Bunlardan birincisi şudur: Son zamanlarda, Türkiye'de, -belki, maruz kaldığı terör tehdidinin bir sonucu olarak- izlenen politikaların, bizi getirdiği üzüntü verici bir noktayla karşı karşıyayız. Bu noktada gördüğüm şudur:

Maalesef, Türkiye'de, son zamanlarda -özellikle bu Hükümetin kuruluşundan sonra- güvenlik güçlerinde politizasyon başlamıştır. Emniyet ve güvenlik güçleri, Türkiye'de, kaygı verici bir biçimde politize olmaya başlamıştır. Bunun çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Buna bir tedbir bulmamız lazım.

Bu, burada kalmamıştır; ikinci olumsuz gelişme, adaletin de, yavaş yavaş politize olmaya başlaması şeklinde ortaya çıkmıştır.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yavaş yavaş değil, çoktan başladı.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Evet; haklısınız... Ben, umut kırıcı olmayayım diye, olaya dikkati çekmek için yumuşak isim koymaya çalışıyorum; ama, gerçekten, yavaş yavaş değildir; çok kaygı verici bir tempoyla, adalet, politize olmaya başlamıştır. Bunlara bir an önce el koymak lazımdır.

Güvenlik güçleri politize oluyor. Tabiî, bu politizasyon, sadece, bugünün işi değil; bu, bir birikim. Koruculuğun tesis edilmiş olması, öyle anlaşılıyor ki, güvenliğin politize edilmesi sonucunu da beraberinde getirmiştir.

Eğer, Türkiye'nin, devletin, en temel işlevini; güvenliği sağlama işlevini, devletin kurumlarının dışında, devlet ötesinde birtakım sosyolojik güç merkezlerine havale etmeye yönelirseniz, bunun politize edilmesinin önüne geçemezsiniz. Bir yandan çokpartili demokratik sistem işleyecek, bir yandan teröre karşı mücadele diye devletin güvenlik güçlerinin dışında yardımcı arayacaksınız; o yardımcıyı aşiretlerde, feodal güçlerde bulacaksınız; o hizmetin karşılığını ödeceyeceksiniz, parayla ödeyeceksiniz, silahla ödeyeceksiniz ve Türkiye'de güvenlik politize olmayacak!.. Koruculuk, bunun ilk aşamasıdır.

Özel tim, maalesef, Türkiye'de güvenlik sorunu karşısında, belki, bir ihtiyaç olarak, bir arayış olarak ortaya atılmıştır; ama, bugün geldiği noktada, çok ciddî, kaygı verici bir politizasyon merkezi olarak ortaya çıkmıştır. Bunu da görmezlikten gelmek, önemsemezlik yapmak büyük bir hatadır, bunlar da görülmeye başlanmıştır.

Bakın, geldiğimiz noktada, korucular, devlete meydan okuyorlar. Bir iktidar partisine mensup bir belediye başkanı diyor ki “silahı kim verirse, biz, onun emrinde oluruz...”

AHMET ÇELİK (Adıyaman) - Doğru söylemiş.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dikkatinizi şu noktaya çekmek istiyorum: “Parayı kim verirse onun yanında olurum” demiyor; “silahı kim verirse, onun yanında olurum” diyor; çünkü biliyor ki, silahı aldığı zaman, parayı almasını o bilir. “Silahı kim verirse, ben onun yanında yer alırım” diyor ve devletten silahı alıyor, devletten parayı alıyor ve sonra, bu sorun tartışılmaya başlayınca “dikkat” diyor Ankara'ya “dikkat!.. Beyler, hata yapmayın; yanınızdaysak, biliniz, bu nedenle yanındayız.”

Değerli arkadaşlarım, güvenlik güçlerinin politize edilmesi, gerçekten çok kaygı verici bir olaydır. Özel tim politize olmuştur...

ABDULİLAH FIRAT (Erzurum) - Kim yaptı?..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - ...politize olmanın da ötesinde, kendisi, önlemesi gereken suçların bir anlamda sorumlusu olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Oradaki herkesi suçlamak yanlıştır, kurumu suçlamak belki yanlıştır; ama, böyle bir sorunun ortaya çıkmaya başladığını da görmezlikten gelemeyiz. Çare; bir an önce, devleti, olması gereken noktaya getirmektir, devleti devlet yapmaktır. Devlet düşmanlığının, devlete karşı hücumu siyaset malzemesi olarak kullanma anlayışının bizi getirdiği nokta bu olmuştur. Onu özelleştireceğim, bunu özelleştireceğim, güvenliği özelleştireceğim... İşte, sonuç budur. Şimdi, devleti, devletleştirmek lazım; yapılması gereken ilk iş budur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, emniyet güçleri politize olmaktan çıkmalıdır. Bakınız, bir süre önce, bir başsavcı, daha dün, bir açıklama yapıyor ve diyor ki: “Türkiye, bir polis devleti olma durumuna sürüklenmemelidir, bir hukuk devleti olmalıdır.” Karşı karşıya bulunduğumuz uygulamalar, ne yazık ki, adaletin, adaletin bir kolu olarak savcılıkların, Türkiye'de suçu inceleme, değerlendirme, dosya hazırlama noktasında giderek işlevsiz kaldığı bir durumu ortaya koymaktadır. Bunun feryadını kim yapıyor; başsavcı yapıyor. Peki, Adalet Bakanı ne güne duruyor? Adalet Bakanının işi ne? Adalet Bakanı, kendi savcısıyla kavga etmekten, onun hukuka uygun çalışmalarını engellemekten, adalet müessesesinin emniyet karşısında içine sürüklendiği olumsuzluklardan şikâyet etmeye fırsat bulamıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu, Adalet Bakanının görevi değil mi? Adalet Bakanı, o savcının feryadına konu olan noktaları ele alıp çözmek durumunda değil mi? Onun için bir politikacı değil mi? Onun için aynı Hükümette değil mi? İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanı bunu birlikte konuşmak durumunda değiller mi ? Türkiye'de, emniyet, tehlikeli biçimde politize olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bir uygulama ; bir emniyet müdürü tayin ediliyor, emniyet müdürü diyor ki, ben takımımla giderim. Yani, görevler, artık, gayri şahsî, makama bağlı görevler olmaktan çıkmış, kişisel, feodal egemenlik alanları haline gelmiş; devletin emniyet güçleri, makamları, ancak, yanında kadrosuyla, kendi adamlarıyla gider hizmet yapar halde. Bir emniyet müdürünün tayini, beraberinde, 8-10 emniyetçinin tayini anlamına geliyor. Feodalleşme, aşiretleşme, devletin ve emniyetin içine resmen sokuluyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, özel tim, Türkiye'de, bir an önce Silahlı Kuvvetler disiplini altına alınmalıdır, Jandarmaya bağlanmalıdır. Eğitimi, hazırlığı, hiyerarşisi, disiplini resmî ve ciddî bir çerçevenin içine oturtulmalıdır.

Emniyetimizin de, bir ciddî reforma ihtiyacı olduğu anlaşılıyor. Emniyeti, siyasallaşmadan çıkaracak, görevine döndürecek, profesyonelleştirecek, etkinleştirecek, bütün vatandaşları -hangi siyaset anlayışında olursa olsun- eşit görecek, kendisi bir siyasî mücadelenin tarafı gibi kendini hissetmeden görev yapacak bir anlayışa mutlaka oturtulmalıdır. Eğer, oturtamazsak, Türkiye'nin başı daha çok ağrır; bundan kaygı duyuyorum; bu alarmı da bu vesileyle çekmek istiyorum. Güvenlik güçlerimizi siyasetin dışına çekin, Emniyeti siyasetin dışına çekin, özel timi siyasetin dışına çekin, korucuyu da bir ciddî devlete yakışan bir düzenin içine bir an önce oturtun. Ya kaldırın, sosyal ve ekonomik alanlarda kullanın ya da bu konuyu, devleti kokuşturacak, bozacak bir virüs olmaktan, bir an önce çıkarın. Son zamanlarda ortaya çıkan, birinci kaygı verici nokta olarak bunu görüyorum.

İkincisi, adalette de siyasallaşma eğiliminin üzüntü verici bir noktaya geldiğini görüyorum. Bunu, sadece, Meclisteki komisyon kararlarında, siyaset etkisiyle karar alınıyor anlamında söylemiyorum; maalesef, o da oluyor. Yani, sadece, son aşamada karar alınırken değil, belki, daha ilk aşamada, Meclis soruşturması noktasına basarken, siyaset, adaletin önüne geçiyor, siyasî kaygılarla suçlama yapılıyor ve daha sonra da, yapılan aklamaların siyasal olmadığına kimseyi inandırmak mümkün olmuyor ve adaletin siyasallaşması, Meclisten başlıyor, Ankara'dan başlıyor, balık baştan kokmaya başlıyor. Daha sonra da, bunun, savcılıklara kadar uzandığına tanık oluyoruz.

Bu son zamanlardaki tartışma ne kadar üzüntü verici, ne kadar kaygı verici. Bir savcı, bu, Susurluk'la başlayan, Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesiyle de ilişkilendirilen konular üzerinde çalışıyor ve bir fezleke tanzim ediyor; bu fezleke, cumhuriyet başsavcısının imzasıyla Adalet Bakanlığına gönderiliyor, Adalet Bakanlığı, konuyu bir süre inceledikten sonra, bir mukabil yazıyla savcılığa konuyu iade ediyor. Çeşitli talepleri var; taleplerinden birisi de, fezlekeyi başsavcının hazırlaması gerektiği noktasında ortaya çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, başsavcılık bir müessesedir, bir kurumdur ve bütündür; başsavcısıyla, savcısıyla hepsi bir aradadır. Eğer başsavcı, bir yazışma protokolünün gereği olarak, başsavcılığın yaptığı bir çalışmanın sonucu olan fezlekeyi, Adalet Bakanlığına, başsavcı olarak imzalayıp gönderiyorsa, daha ne istiyorsun? Hayır, onu savcılar inceleyemeyecek, başsavcının yanında çalışan savcılar fezleke tanzim edemez noktasına mı geliyoruz?.. Bunu anlatmak mümkün mü, bunu, siyasetin dışında, siyasî kaygıların, siyasî motiflerin, siyasî hesapların adaletin çalışmasına müdahalesi dışında değerlendirmek, anlamak mümkün mü?.. Bu kadar vahim bir olayı sükûnetle karşılamak mümkün mü?.. Ne yazık ki, böyle bir noktadayız. Türkiye'de, başsavcılığın, artık, doğrudan, işi gücü bırakıp, fezleke tanzim etmesi zorunlu noktaya getiriliyor. Eksik, noksan varsa, o eksik, noksanı anlatmak için, pinpon topu gibi, dosyanın, bir oraya bir oraya gitmesini mi sağlamak lazım. Maksat, sonuç almak; iyi niyetle. Telefon çağında yaşıyoruz; eksik, noksan varsa, birisi bildirir; eksik, noksan tanzim edilir, dosya tekemmül ettirilir ve hızla intikal ettirilir. Bütün Türkiye bu konuyu bekliyor, bu konunun aydınlanmasını bekliyor, Adalet Bakanı ile savcısı arasındaki kavganın sonucunu mu bekleyeceğiz! (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Adalet, çok tehlikeli biçimde siyasal etkilerin altına giriyor ve başsavcı, emniyet uygulamalarından şikâyeti kendisi söylüyor, bunlar yaşanırken; Adalet Bakanı bu işle meşgul değil, kendi savcısıyla kavga etmenin peşinde. Değerli arkadaşlarım, ikinci kaygı verici olay budur; adalet, siyasetin etkisi altına girmeye başlamıştır.

Dikkatinizi çekmek istediğim üçüncü nokta, Silahlı Kuvvetlerle ilgilidir. Silahlı Kuvvetlerimizin de siyasal tartışmaların içerisine çekilmek istendiğine üzüntüyle tanık oluyorum; bu eylemi de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerlendirmesini istiyorum.

Durduk yerde, kendi kendimize sorun çıkarma arayışının hiçbir anlamı yoktur; Türkiye, huzur arıyor, barış arıyor, güven arıyor. Biz, altıyüz yıllık geleneği olan bir imparatorluğun üzerine cumhuriyeti kurmuşuz. Cumhuriyetin temel kurumlarından birisi Silahlı Kuvvetlerdir.

Bir özel sıkıntı konusu yok. Durduk yerde, üç kişinin siyasî hevesini, hesabını takip edeceğine fırsat vereceğiz diye, Silahlı Kuvvetlerle kimse uğraşmaya kalkmasın! (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Silahlı Kuvvetleri, tartışmanın, siyasetin göbeğine çekmekte kimsenin yarar sağlaması mümkün değildir. Bunu üzüntüyle görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçede, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Millî Savunma Bakanlığı emrine verilen 50 trilyon liralık araç-gereç, malzeme alımıyla ilgili fonun Başbakanlığın emrine aktarılmasını, Yüksek Askerî Şûrada alınması kaçınılmaz hale gelen kararın tepkisi olduğunu mu düşüneceğiz?.. Yani, böyle bir düzenleme ihtiyacı, bütçeyi hazırlarken yoktu, Komisyonda konuşulurken yoktu, Genel Kurula geldiğinde yoktu; buradan geçerken, bir duygusal tepkiyle, Millî Savunma Bakanlığına dönük böyle bir müdahale yapacağız... Yakışmıyor, devlet geleneğimize uygun değildir! Türkiye'de, kurumlar, birbiriyle mi çatışacak, birbirimizle mi tartışacağız! (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Sizin duygularınızı tatmin edecek diye, bu tip yanlış uygulamalara Türkiye Büyük Millet Meclisini alet etmenize, biz, sessiz kalamayız; bu konuda da dikkatinizi çekmek istiyorum. Türkiye'de...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Tahrik ediyorsun.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Tahriki, bunu yapanlar yapıyor; bunu gerçekleştirenler yapıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bir sürü hassas konumuz var; bunları, özenle, dikkatle götürmemiz gerekiyor. Kendimize olağanüstü saygı göstermek, Meclisimize, Anayasamıza, hukuka saygı göstermek zorunda olduğumuz bir dönemin içinden geçiyoruz. Bu konuda dikkatsizliği, kimsenin göstermeye hakkı yoktur; ortaya çıkan yanlışları da derhal tespit etmek, üzerine yürümek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu çerçevede yapılmış, bence en önemli olay, bir süre önce “devlet için silah sıkan da kurşun yiyen de bizim için aynı derecede şereflidir” sözü olmuştur. Bunu, bir türlü hazmedemiyorum. Bunu, içinde bulunduğumuz dönemi karakterize eden siyasî zafiyetin, çok, elle tutulur, somut bir örneği olarak görüyorum. (CHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bu anlayıştır, bu zihniyettir, bu dikkatsizliktir, bu sorumsuzluktur ki, Türkiye'yi buraya getirmiştir. Böyle bir sözün söylenebilmesini, bir sorumlu ağızdan çıkabilmesini tasavvur etmek mümkün değildir. Keşke, bu, Sayın Başbakan Yardımcısının, artık alıştığımız, doğal karşıladığımız, bir miktar da sempatiyle izlediğimiz dil sürçmelerinden, gramer yanlışlarından biri olsaydı; keşke öyle olsaydı...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) - Gaf...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Ama, hepimiz biliyoruz ki, buradaki yanlış, bir gramer yanlışı, bir sentaks yanlışı değildir; bir anlam yanlışıdır, vahim bir anlam yanlışıdır (CHP sıralarından alkışlar) ve bu yanlış, Türkiye için büyük bir devlet yanlışının, siyaset yanlışının da itirafı olmaktadır, ifadesi olmaktadır, yansıması olmaktadır; bundan büyük üzüntü duyuyorum. Nasıl olur da, devlet için kurşun sıkıyorum diyen bir insan, bir hükümet yetkilisi tarafından şerefli sayılabilir? Kimdir devlet için kurşun sıkıldığının kararını alacak olan? Kim alacak onu?.. Kim?.. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, devlet için kurşun sıkma yetkisini bahşetmeye kudret taşıyan kim var? Kim kararlaştıracak bunu? Oyla mı kararlaştıracağız? Siyasetle mi kararlaştıracağız? Yani, toplumsal dayanışmayla mı bunu ortaya çıkaracağız? Çoğunluğun söylediği, azınlığı vurur mu diyeceğiz? Ne diyeceğiz, ne demek isteniyor?

Devlet için kurşun sıkan şerefli... Peki, o şerefli de, Abdi İpekçi ne, Uğur Mumcu ne?! (CHP, DSP ve ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bu memlekette 30 milyon lira aylıkla aç kalıp, açıkta kalıp, namusuyla, şerefiyle çoluğunu çocuğunu geçindirmek için, hiçbir harama, yanlışa, olumsuzluğa bulaşmayan, namusuyla yaşayan, şerefiyle ölen o insanlar ne, milyonlarca vatandaşımız ne o zaman?

Türkiye'de, kaçakçılık çetelerinin içinde, eli binbir türlü silahta, bir eli uyuşturucuda, bir eli kaçakçılıkta, bir eli cinayette olanları Başbakan Yardımcılarının şerefli saydığı bir ülkede, huzur sağlanabilir mi, barış sağlanabilir mi?! (CHP, DSP ve ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Son 2 dakika Sayın Baykal.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Başbakan Yardımcısı nerede?..

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Başbakan Yardımcısı, Meclise gelsin, cevaplandırsın.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, önem taşıyan bir noktaya da dikkatinizi çekmek istiyorum; bu, Çekiç Güç konusu.

Değerli arkadaşlarım, Ortadoğu'daki gelişmelerin, Kuzey Irak'ta yeni bir düzenleme ihtiyacını ortaya çıkardığını yaşayarak görüyoruz. Bu ihtiyaç doğrultusunda, önümüzdeki dönemde, yeni düzenlemeler yapılacaktır; bunun çalışmaları, hazırlıkları yürüyor. Bunun altında nelerin yattığını hepimiz biliyoruz. Amerika Birleşik Devletlerinin Kuzey Irak'ı, zihnindeki şablon doğrultusunda yönlendirme şansına sahip olmadığı, 1991'den bu yana geçen dönem içinde yaşanarak görülmüştür. Amerika Birleşik Devletlerinin Kuzey Irak'a vermek istediği statünün, orada yaşayan güçler tarafından uygun görülmediği, oradan yaşayan güçlerin kendi anlayışları doğrultusunda davranma kararında oldukları ortaya çıkmıştır ve bu, Amerika'nın bu konuya dönük bakış açısını değiştirmiştir.

Şimdi, bunun sonucu olarak, Kuzey Irak'ta, yeni bir durum ortaya çıkmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, 31 Aralık 1996'ya kadar uzatılmış olan Çekiç Güç'ün süresi, 31 Aralıkta sona erecektir. Ondan sonra ne olacaktır; Sayın Başbakanın beyanlarına bakılırsa, Çekiç Güç kalkacaktır. Çekiç Güç'ün kalkacak olması; eğer, gerçekleşirse, hiç kuşku yok, çok sevindiricidir. Yalnız, burada, bazı ince noktalara, özellikle, Refah Partisi Grubunun dikkatini çekmek istiyorum.

“Çekiç Güç kalkacak” ifadesinin kullanılması, siyasal anlayışlarla da ifade edilebilir; bunu da doğal karşılamak lazımdır. Bizi ilgilendiren, iktidar partilerinin, Çekiç Güç konusunda ortaya çıkacak yeni durumu kendi siyasî amaçları açısından değerlendirmekten kaçınmaları değildir; haklarıdır, değerlendireceklerdir; ama, bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çekiç Güç kalkmayacaksa, Çekiç Güç devam edecekse, fakat, Çekiç Güç'ün adı değişecekse, işlevi devam edecekse ve bu değişiklik arasında da, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Çekiç Güç konusunda karar alma durumundan çıkarılacak ise; işte, asıl o zaman, konuyu yeniden değerlendirme ihtiyacı vardır.

Bakınız, işaretler öyle gösteriyor ki, Çekiç Güç'ü oluşturan hava kuvvetlerinin, hava birliklerinin, uçakların, helikopterlerin, önümüzdeki yıl içerisinde de göreve devam etmesi söz konusudur. Çekiç Güç'ün kalkması, 36 ncı paralelin kuzeyindeki Irak statüsünün değişmesi demektir. Eğer, o değişecekse; evet, Çekiç Güç kalkar. 36 ncı paralelin kuzeyine Bağdat'ın, Saddam'ın, askerleriyle uzanma imkânını tanıma noktasına, eğer, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler geldiyse, mesele yoktur; ama, 36 ncı paralelin kuzeyine Irak çıkamayacak ise, bu durumu da, bugün, Çekiç Güç diye bildiğimiz gücün altındaki hava gücü, uçaklar ve helikopterler sürekli olarak denetleyecekler ise; işte, o, Çekiç Güç demektir. Eğer, 36 ncı paralelin kuzeyine Irak otoritesi teşmil edilmeyecekse ve bunun yaptırımı olarak da, bir uluslararası güç devrede olacaksa, adına Çekiç Güç de deseniz, hava kontrol alanı da deseniz, kontrol gücü de deseniz, değişen hiçbir şey yoktur; o, Çekiç Güç'tür.

Şimdi, Çekiç Güç kalkacak derken, korkuyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisi kaldırılmak isteniyor. Çekiç Güç, işlevini aynen devam ettirecek; ama “yeni bir durum var; merak etmeyin, artık Çekiç Güç dağıldı. Şimdi, mütevazı bir hava denetimi yapılacak; onun için de ayrı bir Çekiç Güç'e gerek yok, Meclisin yetkisine gerek yok. Onu da, İncirlik'ten yapacaklar; onu da, Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması çerçevesi içerisinde, Amerika ile biz anlaşarak yapacağız. Meclisi meşgul etmeyelim; biz, Hükümet olarak, onun gereğini yaparız” diyecekler; dikkatli olun Refah Partililer!.. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, adı değiştirilmiş Çekiç Güç'ün, Çekiç Güç olarak kaçırılması demektir. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer, böyle bir girişim ortaya çıkarsa, buna karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tepki göstereceğimizi, burada ifade etmek istiyorum. Kimse kimseyi aldatmasın; 36 ncı paraleli, Amerika denetlemeye devam edecek, uçaklarıyla denetlemeye devam edecek, o uçaklar Türkiye'de bulunmaya devam edecek; ama, adı, Çekiç Güç değil diye, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisi dışına çekilerek bu işlem sürdürülecek... Bu, uygun değildir, doğru değildir. Meclisimizin yetkilerine sahip çıkmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çekiç Güç, önümüzdeki günlerde gelince, içyüzünün bu olup olmadığını görürüz. Bu çerçevede, şunu da söyleyeyim: Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması, böyle bir uygulamaya da elverişli değildir; çünkü, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında yapılmış bir anlaşmadır; bir üçüncü ülkenin topraklarının, egemenlik alanının kontrolüne dönük, Türkiye'nin işbirliği yetkisi, angajmanı, taahhüdü, Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasında yoktur. O nedenle, SEİA'dan yola çıkarak “biz, bu işi hallederiz” demek mümkün değildir. Yine, bundan önce olduğu gibi, -eğer, devam edecekse- Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelmek, periyodik yetki uzanımlarını almak lazımdır. Eğer, o olmayacak ise, o zaman, mesele yoktur; demek ki, 36 ncı paralelin kuzeyi de, bugünkü statüsünden çıkarılmış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçeyle ilgili düşüncelerimizi, bütün ayrıntılarıyla, sanıyorum, ifade ettik, kaygılarımızı ortaya koyduk. Tabiî, yaşamın temel ölçüsü gerçekleşecektir, yaşam kendi hükmünü verecektir; hep beraber bunu göreceğiz. Bütün o görüşmelerde iddialar söylenir, sonra ne olduğu, yaşanır, görülür. 1997 yılının, bu açıdan, israf edilmeye dönük bir noktada durduğundan kaygı duyuyorum. Bu konudaki kaygılarımı ifade ettim.

Umut ederim, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu sorunları ele alacak yeni bir anlayışın içine girmeyi başarır. Türkiye'nin, bir ciddî başlangıca, taze bir başlangıca ihtiyacı var. Türkiye'de sadece ekonomi değil -ekonomi şimdi devlete vurmaya başladı- devlet de tahrip olmaya başlamıştır. “Önce ekonomi tahrip oldu, önce ekmekler bozuldu” diyordu bir değerli yazarımız, şimdi, enflasyon bozuldu, ekonomi bozuldu, devlet de bozulmaya başlıyor. Toplum hâlâ sağlıklı; umudumuz da toplumda. Türkiye, müthiş bir dinamizmi yansıtıyor. Ülkemizin ekonomisinde, kültüründe, sanatında, sporunda, biliminde, her alanında yüzümüzü ağartan büyük başarılara tanık oluyoruz. Türkiye, gerçekten, her alanda toplumsal dinamizmi ile toplumsal birikimiyle, fevkalade güzel bir geleceğin habercisi olarak duruyor. Girişimcilerimiz başarılı, işçilerimiz başarılı, mühendislerimiz, doktorlarımız başarılı, işadamlarımız başarılı, bilim adamlarımız, sanatçılarımız, kültür adamlarımız başarılı; ama, Türkiye, olması gereken yerde değil, bir türlü olamıyor. Niçin?..

Değerli arkadaşlarım, eskiden siyaset toplumu sürüklerdi, siyaset toplumun öncüsüydü, Türkiye'yi ileriye götüren siyasetti; ama, bir süreden beri siyaset toplumun gerisine düşmeye başladı. Şimdi, Türkiye'yi toplum götürüyor, ekonominin dinamizmi götürüyor, toplumsal yaşamın, kültür yaşamımızın, sanat yaşamımızın dinamizmi Türkiye'yi götürüyor ve siyaset arkadan sürükleniyor, bir pranga gibi, ayakta bir gülle gibi ülkenin dinamizmini, gelişmesini engelliyor. Bu, bize yakışmıyor. Bunun sorumlusu biziz; Türkiye Büyük Millet Meclisi, siyasî partilerimiz, siyasî kadrolarımız, hep birlikte bu olayın ortak sorumluluğunu üstlenmek durumundayız.

Türkiye'de kurtarılması gereken, sadece, şu hükümet, bu bakanlık değil, Türkiye'de siyaseti kurtarmak lazım. Bir büyük başlangıca, bir Türk rönesansına, bir Türk atılımına ihtiyaç var. Bunu yapmanın bütün altyapısı da var, bütün birikimi de var. Ne mutlu ki, yetmiş yıllık cumhuriyet, o beğenmediğiniz cumhuriyet, Türkiye'nin, bugün, bu toplumsal atılımı yapmasının altyapısını hazırlamış, birikimini hazırlamış, kadrolarını hazırlamış. Şimdi o çiçek açıyor, Türkiye'nin o büyük toplumsal zenginliği her alanda çiçeğini açıyor; ama devlet, ama siyaset, ama resmiyet, ne yazık ki, o güzellikleri engelliyor, karartıyor. Türk sineması kurtuldu, Türk siyaseti kurtulamadı.

Geliniz, elbirliğiyle, bir yeni başlangıçla, ülkemiz siyasetini de, devletini de, ülkemizinin toplumsal yaşamının hak ettiği bir düzeye bir an önce getirelim. Bu doğrultudaki uğraşlarında Türkiye Büyük Millet Meclisine başarılar diliyorum.

Bu vesileyle, sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. (CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baykal.

Sayın milletvekilleri, Sayın Deniz Baykal, konuşmasında, Başkanlıktan bir ricada bulundular, bir görev tevdi ettiler. Gerçi, bu konuda bir açıklama yapmak, bu şekliyle usulden değil; ama, bir Grup Başkanvekilimiz, Sayın Gözlükaya tezkereyle müracaatta bulundu, açıklama yapmam için; o nedenle bir açıklama yapma ihtiyacını duydum.

Anayasanın 83 üncü maddesiyle ilgili yapılacak değişiklikler konusunda, Başkanlığın inisiyatifiyle başlatılan, bu konudaki siyasî partilerin görüşlerini havi bütün bilgiler, yine Anayasaya uyum kanunlarını görüşmekte olan ve Başkanlığın teşebbüsüyle kurulan Partilerarası Komisyonda görüşülmeye başlanmıştır.

Değerli Komisyon üyeleri, iki haftadır, Anayasanın 83 üncü maddesindeki değişiklikle ilgili çalışmalarını hızlandırdılar, bir metin yazma aşamasına geldiler; bir alt komisyon, bu metin yazma aşamasını da süratlendiriyor. Bunu, Yüce Meclisin bilgilerine sunmak istedim.

İkinci olarak, Sayın Baykal, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın değişmesiyle ilgili de bir görev rica ettiler. Bu konuda da, yine, tarafımdan hazırlanan bir teklif taslağı, bütün siyasî parti gruplarının görüşlerine sunuldu. Ayrıca, Adalet Bakanlığına gönderildi; ayrıca, Dışişleri Bakanlığına gönderildi. Şimdi, siyasî parti gruplarının, hazırlattığım bu teklif taslağıyla ilgili görüşlerini bekliyorum. Bu görüşler, bir teklif olarak veyahut da Hükümetten bir tasarı olarak bize ulaştığında, ilgili komisyona derhal havale edeceğim. Yüce Meclisin, Yüce Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, şimdi, konuşma sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili, Genel Başkan Sayın Mesut Yılmaz'da.

Kendisini kürsüye davet etmeden önce, çalışma saatimizi göz önünde tutarak, Sayın Yılmaz'ın konuşmasının bitimine kadar süre uzatılmasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar)

Süreniz 1 saat efendim.

ANAP GRUBU ADINA A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının bu son görüşmeleri dolayısıyla, Yüce Heyetinizi ve bizleri televizyonları başında izleyen bütün vatandaşlarımızı, Anavatan Partisi adına saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Kendi bütçesinin görüşmelerine katılmadığı için, Sayın Başbakanı selamlayamamaktan dolayı da üzüntü duyuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyon Hükümeti tarafından hazırlanan 1997 bütçesi, Meclisin ilgili komisyonunda ve burada, Genel Kurulda, oldukça uzun bir süreden beri, enine boyuna tartışılmıştır. Bu bütçe üzerinde, birbirinden çok farklı görüşler ileri sürülmüştür.

Sayın Başbakana göre, bu bütçe, elli yıldan beri yapılan ilk denk bütçedir; yani, bu bütçenin açığı olmayacaktır. Dahası, bu bütçe, bir değişim ve onarım bütçesidir. Bu bütçeyle, hem borç-faiz sarmalı kırılacak ve içborç stoku azalacak hem de kamuda çalışanların maaşları reel olarak artacak ve kamu yatırımlarında, dolar bazında, yüzde 40 artış sağlanacaktır. Yani, istikrarı ve büyümeyi birlikte gerçekleştiren mucizevî bir bütçe getirmiştir bu Hükümet.

Öte yandan, bize göre ise, bu bütçe, tıpkı bu Hükümetin hayalî kaynak paketleri gibi hayalî bir bütçedir, ciddiye alınacak yanı yoktur. Ülkenin sorunlarını çözmek bir yana, bu sorunların daha da ağırlaşmasına neden olacaktır. Bütçe tekniğinin en temel kurallarına dahi uymamaktadır. Sayın Erbakan, hayalî temellerden, hayalî paketlerden sonra, şimdi de siyasî literatürümüze hayalî bütçe kavramını kazandırmıştır. Velhasıl, Hükümete göre mucizevî, bize göre mizahî bir bütçe vardır önümüzde.

Bütçe, aslında, geleceğe ait bir doküman olduğu için, bu farklı, hatta birbirine zıt görüşleri de doğal karşılamak gerekir.

Netice itibariyle, en geç bir yıl içerisinde, kimin haklı olduğu, kimin yanıldığı belli olacaktır; ama, bir noktada hepimizin anlaşması gerekir ki, o da, bütçe hazırlamanın ve bütçe uygulamanın ciddî bir iş olduğudur. Denilebilir ki, bütçe, bir hükümetin en önemli icraatıdır. Bütçenin en başta samimî olması beklenir; yani, bütçeye esas olan tahminler, bu tahminleri yansıtan rakamlar gerçekçi olmalıdır, afakî olmamalıdır; temennilere değil, gerçeklere dayanmalıdır. Bunun kadar önem taşıyan bir başka husus da, uygulama disiplinidir.

Özetle, bir bütçeyi güvenilir yapan, inandırıcı yapan en önemli unsur, o bütçeyi hazırlayan hükümetin güvenilirliğidir, inandırıcılığıdır. Bu açıdan, bu Hükümete ne kadar güvenebileceğimizi ölçmek için elimizde sayısız fırsat vardır; ama, ben, burada, eski defterleri karıştırmak niyetinde değilim; yani, bu Koalisyonun büyük ortağı olan Refah Partisinin, seçim öncesi vaatlerinin, niçin bu bütçede yerine getirilmediğini sormayacağım. Örneğin, asgarî ücretten vergi alınmaması, peşin verginin, hayat standardının kaldırılması vaatlerinin neden tutulmadığını sormuyorum. Sayın Erbakan'dan, muhalefetteyken en büyük düşman ilan ettiği İsrail'le, Başbakan olduktan sonra, niçin iki anlaşma yaptığını ve bunları neden milletten gizlediğini de sormuyorum. Adil düzende faiz yokken, kendi iktidarlarında nasıl olup da, rantiye sınıfına en yüksek faiz geliri ödendiğini de sormuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) Sormuyorum; çünkü, Sayın Erbakan'ın, bütün bu hususlarda, çok pişkin bir açıklaması vardır: “Bu Hükümet, bir koalisyon hükümetidir.” Yani, kendi programlarını uygulama imkânı yoktur; onun için, hükümet olmadan önce söyledikleri sözlerin hiçbiri kendileri için bağlayıcı değildir; hele hele, seçim zamanı verilen sözler, siyaset icabı söylenmiş boş sözlerdir. Sayın Erbakan'a göre, sorumluluk ve bağlayıcılık, hükümet olmakla başlar, hükümet olduğu tarihten itibaren başlar.

Şimdi, ben de, bu mantıktan hareket ediyorum. Onun için, benim bu Hükümete sorularım, sadece hükümet oldukları döneme ilişkin olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu Koalisyon, birkaç gün sonra altı ayını dolduracaktır. Sayın Erbakan'ın, hükümete geldikten sonra millete verdiği ilk sözlerden birisi, kamunun ürettiği mal ve hizmetlere zam yapmamaktır. Şimdi soruyorum; bu söz tutulmuş mudur? (ANAP sıralarından “hayır, hayır” sesleri) Hayır, sayın milletvekilleri; tam tersine, bu Hükümet, ilk altı ayında, 1983 yılından sonra gelmiş geçmiş hükümetler içerisinde, en çok sayıda ve en insafsız oranda zam yapan hükümet olmuştur. Akaryakıta her ay zam yapılmıştır. Altı ay önce, 30 bin liraya bıraktığımız 1 litre mazota, çiftçimiz, bugün 55 bin lira ödemektedir. Altı ay önce kilosu 200 bin lira olan beyaz peynir, bugün, 450 bin liradır. Daha dün, posta ücretlerine yüzde 100 zam yapılmıştır. Son altı ayda, temel gıda maddelerine yapılan zamlar, memura verilen aylık maaş artışının çok üstündedir; yani, hem zam yapmama vaadi çiğnenmiştir hem de memuru, emekliyi enflasyona ezdirmeme vaadi unutulmuştur. Memura kaşıkla verilen, bu zam şampiyonu Hükümet tarafından, kepçeyle geri alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, yine, Sayın Başbakanın, hükümete geldikten sonra yaptığı bir başka taahhüt de, çiftçilerin, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının faizlerini affetmektir. Başbakanın sözüne güvenen çiftçilerin akıbeti de, katmerli gecikme faizi ödemek veya icra takibine uğramak olmuştur. Bırakınız faiz affını bir yana, bu Hükümet zamanında çiftçi, ürününü ekemez, ektiğini satamaz, sattığının parasını aylarca alamaz hale düşürülmüştür; Sayın Erbakan'ın bu vaadi de yerine gelmemiştir.

Sayın Erbakan'ın görevi üstlendikten sonra verdiği sözler, sanki yerine getirilmek için değil, inanılmazlığını kanıtlamak için söylenmiş sözlerdir. Bu sözlerden birisi de, iktidar-muhalefet diyaloğuyla ilgilidir. Herhalde hatırlayacaksınız, Sayın Erbakan, Hükümetleri döneminde muhalefetle çok yakın bir diyalog kuracaklarını, tüm önemli konularda bizim görüşümüzü alacaklarını ifade etmiştir.

Değerli milletvekilleri, geçen altı ay süresince, Sayın Başbakanla bir tek görüşmemiz dahi olmamıştır.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Genel görüşme yapıldı.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bir hükümet geleneği olarak, bundan önceki bütün hükümetler zamanında uygulanan, dışpolitika konularında anamuhalefet partisi başkanına bilgi verme usulü dahi, bu Hükümet döneminde terk edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu Hükümete ve onun başına niçin inanılamayacağını gösteren daha pek çok örnek sıralayabilirim; ama, ben, son olarak, herhalde hepinizin çok iyi hatırlayacağı, çok taze bir örnek vermek istiyorum; zaten, bu örnek Meclisin tutanaklarında da mevcuttur.

Sayın Erbakan, bundan dokuz gün önce, sadece dokuz gün önce, 9 Aralık 1996 günü bu kürsüden yaptığı konuşmada, Sayın Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanının bütçe görüşmelerine katılmamasına ilişkin eleştirileri cevaplandırırken, kendisinin çok önemli bir toplantı için yurtdışına gittiğini, son görüşmelerde, yani, bugün, Hükümet adına konuşacağını ilan etmiştir.

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - Moskova'da!..

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Oysa, bugün, Sayın Bakan yine Mecliste yoktur; Sayın Başbakanı yine mahcup etmiştir. Zaten, kendi Bakanlık bütçesinin görüşmesine de gelmemiştir. Dışpolitikayla ilgili gensoru ve araştırma önergelerinin görüşülmesine de gelmemiştir.

Değerli milletvekilleri, eğer, Dışişleri Bakanı Meclise gelemiyorsa, dışpolitikamızın emin ellerde olduğuna inanabilir misiniz?! Başbakanın her söylediğinin tersi çıkmışsa, o Hükümetin bütçesinin denkliğine inanabilir misiniz?!

Değerli milletvekilleri, denk bütçe konusunda bugüne kadar yapılan bütün tartışmalar, aslında anlamsızdır. Bu Hükümet, bilmelidir ki, önemli olan, kâğıt üzerinde gelir ve giderleri denkleştirilmiş bir bütçe yapmak değildir; önemli olan, ekonominin gereklerine ve halkın taleplerine denk bir bütçe yapmaktır. 1997 bütçesi denk bütçe filan değildir; aslında, 1997 bütçesi densiz bir bütçedir. Bu bütçe, gider hanesi felaket, gelir hanesi de hayal kalemiyle doldurulmuş bir hastalık tablosudur. Şimdi, diğer kalemlere hiç bakmadan, sadece faiz ödemeleri 1 katrilyon, sosyal güvenlik kuruluşları ve KİT açıkları 250 trilyon eksik; vergidışı gelirler, yani, en başta, özelleştirme gelirleri ise 1 katrilyon fazla hesap edilmiştir. Yani, sadece bu üç kalemden 2 katrilyon 250 trilyonluk bir açık söz konusudur; bu da, yaklaşık 22 milyar dolar demektir. Hükümet, bir yandan, harcamaları, olduğundan az gösterip, diğer yandan da, hayalî kaynak paketlerindeki hayalî gelirleri bütçenin gelir hanesine ekleyip, denk bütçe yapmıştır; daha doğrusu, denk bütçe yaptığını sanmıştır.

1997 yılı bütçesi, ekonomide verimliliği artırmaya, maliyet yapısını rekabet edebilir bir düzeye indirmeye, serbest piyasa koşullarını sağlamaya ve devletin, ekonomide ticarî ve üretici durumunu azaltmaya, altyapı yatırımlarına kaynak tahsis etmeye imkân verecek esasları içeren bir bütçe değildir. Yine, 1997 yılı bütçesinin, Türk ekonomisinin, uluslararası rekabet gücünü artırarak, küreselleşme ve bölgesel bütünleşme sürecine etkin bir biçimde katılmasına yönelik yapısal reformları da kapsamadığı anlaşılmaktadır ve yine, bu bütçe, ödemeler dengesinin sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasına ve sermaye hareketlerinin, Türkiye'nin üretim kapasitesinin güçlendirilmesine katkıda bulunabilecek bir yapı içinde geliştirilmesine yönelik tedbirlere imkân verecek hususları da öngörmemektedir. Bütçede, makroekonomik istikrarı sağlamaya ve dolayısıyla, sürdürülebilir bir büyümeyi temin etmeye, toplumun refah düzeyini yükseltmeye ve gelir dağılımındaki dengesizliği düzeltmeye, üretken istihdamın artırılmasına, sanayileşme ve teknolojik gelişmeye ivme kazandırılmasına dair hiçbir düzenleme hiçbir önlem getirilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan, bütçenin tümü üzerindeki açılış görüşmelerinde, buradan, Meclise bazı grafikler göstermiştir. Geçmişteki ekonomik gelişmelere ilişkin bazı örnekler vermiştir. Hemen ifade edeyim ki, geçmişin ekonomik tartışmaya açılmasından en fazla memnunluk duyacak olan parti, Anavatan Partisidir. (ANAP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakınız, bir ulusun refah düzeyinin en açık göstergesi, fert başına gayri safî millî hâsıla miktarıdır. Dolar bazında hesaplanan fert başına gayri safî millî hâsıla, Anavatan Partisi iktidarı bıraktığında, 1991 sonunda 2 655 dolardır; 1993 sonunda bu rakam 3 056 dolara yükselmiştir. Bu sene sonunda fert başına gayri safî millî hâsılanın ulaşacağı rakam 2 901 dolardır. Eylül ayı sonunda yapılan tahminlere göre, bu sene sonundaki fert başına gayri safî millî hâsıla rakamı, yaklaşık 2 900 dolardır. 1997 bütçesi uygulandığı takdirde, bu bütçenin hedeflediği fert başına millî gelir, 1997 yılı sonunda 2 947 dolar olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bunun anlamı şudur: Türkiye, 1993 sonundan itibaren, üç seneden beri boşa çabalamaktadır. 1993-1996 arasında iç ve dışborç stokundaki toplam artış, 50 milyar dolardır. Devlet içeriden ve dışarıdan 50 milyar dolar borçlanmıştır; ilave borçlanmıştır. Buna karşılık, bu sene sonundaki fert başına millî gelir, 1993 sonundakinden düşüktür. Bu bütçe uygulandığı takdirde, önümüzdeki sene bu bütçe hedefine ulaşsa dahi, ulaşılacak olan fert başına gelir düzeyi, hâlâ 1993 yılı sonunun altında olacaktır.

İstikrar açısından baktığımız zaman, durum farklı değildir. 1991 sonunda, Anavatan Partisi iktidardan ayrıldığında, 12 aylık ortalama enflasyon oranı yüzde 59'dur. 1996 sonunda -bu sene sonunda- beklenen enflasyon, yüzde 90'dır. Kasım sonu resmen ilan edilen yıllık enflasyon oranı yüzde 86'dır. Anavatan Partisinin sekiz yıllık iktidar döneminde; sekiz yılın ortalama enflasyon oranı yüzde 49,6'dır; beş yıllık koalisyon döneminin ortalama enflasyon oranı yüzde 84'tür.

1991 yılında 4 182 lira olan ortalama dolar kuru, bugün 105 bin liradır ve dolar kuru, Sayın Başbakanın inandırıcılığını ölçmek için bir başka kriterdir. Sayın Başbakan, bundan haftalar önce, hiç üstüne vazife olmadığı halde, bir borsa bankeri gibi, çıkmış, sene sonundaki dolar kurunu ilan etmiştir; sene sonunda doların 104 bin lira olacağını ifade etmiştir.

Değerli milletvekilleri, dolar kurunu tahmin etmek, başbakanların işi değildir. Ama, eğer, bir başbakan, üstüne vazife olmadığı halde, sene sonundaki dolar kurunu ilan ediyorsa, o tahminin mutlaka doğru çıkması zarureti vardır. Daha bugün, dolar 105 bin liranın üzerindedir; sene sonunda, muhtemelen, 110 bin lira olacaktır. Sayın Başbakana güvenen, Sayın Başbakanın sözüne güvenen bütün yatırımcılar yanlış yönlendirilmiştir.

Anavatan Partisinin sekiz yıllık iktidar döneminde memura ödenen ortalama maaş -dolar bazında- 858 dolardır. Bu sene, 1996 yılında memurun ortalama maaşı 521 dolara inmiştir. 1997 bütçesi hedefine ulaşırsa, 1997 yılındaki ortalama memur maaşı 490 dolar olacaktır. Yani, aşağı yukarı, bizim bıraktığımız 1991 yılına göre, memurların reel olarak maaşları yarıya inmiştir.

İşsizlik oranı 1991 yılında yüzde 7,4 iken, bugün, açık işsizlik yüzde 8,8'dir; ama, eksik istihdamla, gizli işsizlikle birlikte işsizlik oranı yüzde 20'lerdedir.

Anavatan Partisi, 1991 sonunda iktidarı bıraktığında, Türkiye'nin toplam içborç stoku 97 trilyon liradır. Bu sene sonundaki içborç stokumuz, asgarî, 3 katrilyondur. 50 milyar dolar olarak, 1991 sonunda belirlenen dışborç stoku, bu sene sonunda 76 milyar dolar olacaktır.

Nihayet, 1991 ile bugünü karşılaştıran bir başka örnek. Sayın Başbakan, burada, nüfusa dayalı, yüzölçümüne dayalı bazı sıralamalar verdi. Ben, coğrafya bilgisinin sınırları dışına çıkıp, ekonomik bir sıralamayı dikkatinize getirmek istiyorum.

Dünyanın en itibarlı ekonomik yayın organlarından biri olan Euromoney'in, ülkelere ilişkin, yatırımcılar için düzenlediği risk sıralamasında, Türkiye, 1991 yılı sonunda 40 ıncı sıradadır; maalesef, 1996 Eylülünde 53 üncü sıraya düşmüştür ve buna paralel olarak, tabiî ki, uluslararası rating kuruluşlarının Türkiye'ye ilişkin değerlendirmeleri de, devamlı olumsuz bir seyir takip etmiştir. İşte, daha bundan bir hafta önce, Türkiye'nin kredi notu yeniden düşürülmüştür.

Değerli milletvekilleri, tamamlamakta olduğumuz 1996 yılının Türk ekonomisi açısından önem taşıyan bir başka yanı, Türkiye'nin Avrupa Gümrük Birliğine girişinin ilk yılı olmasıdır. Aslında, bu bütçe görüşmelerinde, Türkiye'nin Avrupa Gümrük Birliği içerisinde idrak ettiği bu ilk yılın da bir değerlendirmesinin yapılması gerekirdi. Maalesef, Hükümet, Meclisin huzuruna böyle bir değerlendirmeyle gelmemiştir; çünkü, böyle bir değerlendirmenin ortaya koyduğu sonuçlar, maalesef parlak sonuçlar olmaktan çok uzaktır.

Bakınız, Türkiye'nin, Avrupa'yla gümrük birliğine girmesinin, aslında, yeterli hazırlık yapılmadan, yeterli pazarlık yapılmadan, Türkiye'nin çıkarları yeterince dikkate alınmadan atılmış bir adım olduğunu, biz, geçtiğimiz sene boyunca kamuoyunda çok sık dile getirdik.

Aslında, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle olan ilişkisi, yani, otuz küsur yıla dayanan ilişkisi, Türkiye ile Avrupa Birliğinin çıkarları arasında belli bir dengeyi öngörmekteydi. Avrupa Birliğinin, Türkiye'ye karşı sağladığı birtakım kolaylıklar vardı; Türkiye'nin, Avrupa Birliğine sağladığı kolaylıklar vardı. Avrupa Birliğinin, Türkiye'ye sağladığı kolaylıklardan işgücünün serbest dolaşımı gerçekleşmemiştir; şu anda askıya alınmıştır, ne zaman gerçekleşeceği de belli değildir.

Yine, Avrupa Birliğinin, Türkiye'nin kalkınması için sağladığı bir diğer unsur olan, malî protokole bağlanmış, yardımlar, 1981 yılından beri işlememiştir; malî protokoller işlememektedir. Şimdi, böyle bir denge içerisinde, aslında gümrük birliği, Türkiye'nin, Avrupa Birliğine sağladığı bir kolaylıktır, Türkiye'nin verdiği bir tavizdir. Düşününüz ki, Türkiye'nin -biraz önce söyledim- fert başına ortalama millî geliri 3 bin doların altındadır. Bu rakam, Avrupa Birliğinde 30 bin dolardır; yani, Türkiye, kendisinden 10 misli zengin bir pazarla bütünleşmeye doğru adım atmıştır.

Türkiye'de enflasyon oranı, bu sene, yüzde 90'dır, Avrupa Birliğindeki ortalama enflasyon yüzde 3'tür; yani, Türkiye, ekonomik istikrar bakımından 30 defa daha olumsuzluk taşıdığı bir pazarla bütünleşme adımı atmıştır.

Şimdi, bu olumsuzlukları dengelemek için, aslında, gümrük birliği mutabakatında, Türkiye'nin lehine çok ciddî tedbirlerin alınması lazımdı; maalesef, bunlar alınmamıştır.

Geçen sene, gümrük birliğiyle ilgili müzakerelerde, Avrupa Birliğinin, gümrük birliği karşılığında,Türkiye'ye, beş yıl için sadece, 3,5 milyar ECU'lük bir malî yardım sağlamasını yetersiz bulduğumuzu ifade ettik; bunu eleştirdik; ama, şimdi görüyoruz ki, bu mütevazı yardım dahi gerçekleşmemiştir. Avrupa Parlamentosunun kararıyla, Türkiye'nin kullanabileceği fonlar askıya alınmıştır; dolayısıyla, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki gümrük birliği ilişkisi, sadece Avrupa Birliğine yarar sağlayan, Türkiye'nin ekonomik istikrarsızlığını artıran bir rol oynamıştır. Esasen rakamlar da bunu ortaya koymaktadır. Gümrük birliğinin, seçim öncesi, kamuoyuna takdiminde en önemli unsur olarak vurgulanan, gümrük birliği ile birlikte, Türkiye'deki tüketim mallarının ucuzlayacağı iddiası, gerçekleşmemiştir; tam tersine enflasyon, gümrük birliği ile birlikte yaklaşık 20 puan artış kaydetmiştir. Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan dışticareti, gümrük birliği öncesine göre, yaklaşık 2 katı daha fazla açık verecektir. Gümrük birliğinin ilk yılının sonunda Türkiye'nin dışticaret açığı 20-22 milyar dolar arasında gerçekleşecektir, cari işlem açığımız da 7 milyar dolar olacaktır. Yani Refahyol Hükümeti, ilk uygulama yılında, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin cari işlem rekorunu kırmış olacaktır; bu, 1993 yılındaki cari işlem açığından daha büyük bir rakamdır; hem dışticaret açığı olarak hem cari işlem açığı olarak, 1993 yılından daha kötü bir rakamdır. Halbuki, 1993'te yaşanan o ekonomik istikrarsızlıktan sonra, 5 Nisan 1994 kararlarıyla vatandaşımızdan, bir defaya mahsus, olağanüstü ekonomik fedakârlıklar istenirken, 1994'ün 1993'ten, 1995'in 1994'ten, 1996'nın da 1995'ten daha iyi bir yıl olacağı söylenmişti; geldiğimiz noktada, maalesef, bu iddiaların hiçbirisi gerçekleşmemiştir.

Gümrük birliğinden beklenen bir diğer fayda da gerçekleşmemiştir: Türkiye'ye 1996 yılında, geçen yıla göre daha az yabancı sermaye girişi olmuştur; yabancı sermaye girişi için verilen izinlerin sayısında da yarıya yakın, hatta yarıdan fazla azalma söz konusudur. İşte, bu nedenlerle, gümrük birliği, artık, bugün Hükümetin gündeminden çıkmıştır. Hükümet, bugün seçim öncesinde bir seçim malzemesi olarak kullanılan gümrük birliğini ağzına dahi almamaktadır; tersine, Avrupa Birliğine tam üyelik masalı yeniden gündeme getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine tam üyelik için müracaat eden parti, Anavatan Partisidir. Anavatan Partisinin hedefi, Türkiye'yi Avrupa Birliğine tam üye yapmaktır; ama, bu konuyu değerlendirirken gerçekçi olmaya mecburuz. Avrupa Birliği, 1990'ların başında, Maastricht'te Avrupa Birliği için ortak kriterlerini belirlemiştir; yani, yıllık enflasyon oranının ne olması gerektiğini belirlemiştir; yani, kamu borçlarının millî gelire oranının ne olması gerektiğini belirlemiştir, içborca tavan koymuştur. Türkiye, bu kriterlerin uzağında bile değildir. Türkiye'nin şu anki ekonomik performansıyla, Avrupa Birliğinin Maastricht'te koyduğu bu kriterler arasında uçurumlar söz konusudur. En düşük enflasyon oranına sahip üç ülkenin enflasyon oranı, ölçü olarak kabul edilmiştir; bu oran, şu anda yüzde 3'ün altındadır, Türkiye'de enflasyon yüzde 90'dır.

Türkiye'nin bu ekonomik tabloyla, Avrupa Birliğine tam üye olması mümkün değildir. Esasen, bu ekonomik tabloyla Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye olması, Türkiye'nin yararına da değildir. Türkiye, 1996 yılında Avrupa Birliği ile gümrük birliğine giderken, gümrük birliğinden beklediği faydaların hiçbirini sağlayamamıştır. Burada, Avrupa Birliğini suçlamakta yarar yoktur; ucuz kahramanlık yapmakta fayda yoktur “bizi almazsanız, siz pişman olursunuz” demenin hiçbir tehdit gücü yoktur. Türkiye'nin dışarıdaki gücü, içerideki gücüne eşittir. Türkiye kendi ekonomisine çekidüzen vermeden, kendi ekonomik istikrarını sağlamadan, kendi ekonomisini sağlıklı bir yapıya kavuşturmadan, Avrupa Birliğine tam üyelik hedefine ulaşamaz.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) -Nihayet doğru yola gelmişsiniz.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Biz, bunu, geçen sene söylediğimiz zaman, siz de, bizimle, aynı şeyi söylüyordunuz; ama, bugün, sıranız değişince, sözünüz değişti. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bu Hükümetin ekonomi alanında milletimize göstereceği hiçbir başarısı söz konusu değildir. Hiçbir olumlu icraatı söz konusu değildir. Onun için, bu Hükümet, bir süreden beri, daha doğrusu, Susurluk kazasından önce, Türkiye'nin gündemini değiştirmeyi amaçlamıştır. Ekonomideki başarısızlıklarını ölçmek için dışpolitikada birtakım yeni yönelişlere, birtakım yeni eğilimlere girmiştir.

Değerli milletvekilleri, dışpolitikada, Refahyol Hükümetinin, şu altı ay içerisinde sergilediği tablo, tam bir perişanlık tablosudur.

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) - Şahane bir tablo.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Tam bir perişanlık tablosudur.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, bu Hükümet işbaşına gelinceye kadar, her zaman geleneksel bir dışpolitika çizgisi olmuştur. Bu geleneksel dışpolitikanın dayandığı esaslar, zaman içerisinde dünyadaki gelişmelerle doğrulanmış olan esaslardır. Türkiye, İkinci Dünya Savaşından itibaren demokratik Batılı ülkelerin yanında yer almıştır; Batı ittifakının içinde yer almıştır. 1990'ların başına kadar dünyada yaşanan ideolojik mücadelede Türkiye, yerini doğru belirlemiştir. En son, 1983 yılında Anavatan Partisinin işbaşına gelmesiyle Türkiye, ekonomik tercihlerindeki bazı belirsizlikleri de ortadan kaldırmış ve hürriyetçi demokrasiye, serbest piyasa ekonomisine dayalı Batı sisteminin tam bir üyesi haline gelmiştir.

Türkiye, bu tercihini yaptıktan kısa bir süre sonra, 1990'lı yılların başında, dünyada ideolojik mücadele sona ermiştir. 1990'lı yılların başından itibaren, artık, ekonomik sistem açısından, siyasî sistem açısından, dünyada bir kavga, bir mücadele söz konusu değildir, bir yarışma söz konusudur. Aynı ekonomik sistemle yönetilen ülkelerin, aynı siyasî sistemi benimsemiş ülkelerin, birbiriyle rekabetine dayalı bir dünya düzenini yaşıyoruz.

Şimdi, böyle bir düzende, Türkiye'nin, elli yıllık siyasî birikimini inkâr ederek, dışpolitikada rotasını değiştirmesi kadar büyük hata düşünülemez. Türkiye, dünyadaki gelişmelerle doğrulanmış olan, dünyada ona itibar kazandırmış olan, dünyadaki konumunu güçlendirmiş olan birikimini terk etmekte ve ne idüğü belirsiz bir maceraya doğru süreklenmek istenmektedir.

AHMET DERİN (Kütahya) - 1 400 yıla dönüyoruz, 50 yıla değil...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Sayın Erbakan'ın dışpolitikadaki beyanlarının, dışpolitikadaki çeşitli açıklamalarının ne kadar güvenilirlikten uzak olduğu, ne kadar Türk dışpolitikasına zarar verdiği, çeşitli örneklerle gösterilebilir. Sayın Erbakan, Kuzey Irak'ta bir güvenlik şeridi oluşturulmasından söz etmiştir. Şimdi, bugün, Sayın Erbakan Başbakandır ve Kuzey Irak, maalesef, Türkiye Cumhuriyetinin düşmanlarına tümüyle terk edilmiş durumdadır.

Sayın Başbakanın gündeminde Türk cumhuriyetleri yoktur, Sayın Başbakanın gündeminde Türk dünyası yoktur.(ANAP sıralarından alkışlar)

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Müslüman Türk cumhuriyetleri yok!..

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Var, var...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Başbakan, bütün Müslüman ülkeleri teker teker ziyaret ederken, bugüne kadar, bir tek Türk cumhuriyetini bile ziyaret etmemiştir, bir tek Türk Cumhuriyetinin elçisini dahi kabul etmemiştir.

ABDULLAH ARSLAN (Tokat) - Onlar da Müslüman...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - İşte, onlar da Müslüman, ben de onu söylüyorum zaten.

Bakın, Sayın milletvekilleri, Sayın Erbakan, bütçenin açış konuşmasında, burada, D-8'den bahsetti. İslam Birliğini kuracaksınız, Türkiye'yi de İslam Birliğinin içine koyacaksınız. (RP sıralarından “İnşallah... İnşallah...” sesleri) Kaç tane ülke olacak bu birlikte? Başbakana göre 8 tane değil mi? (RP sıralarından “Hayır... Hayır” sesleri, gürültüler)

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı dün Kazakistan'daydı. Kazakistan Devlet Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Erbakan'dan sitemde bulundu; “Biz, Müslüman ülke değil miyiz; bizi niye almıyorsunuz” diye sordu. (RP sıralarından gürültüler)

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Telafi ederiz.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, bakın, Müslüman ülkelerle iyi ilişkilerin geliştirilmesi, Türk dışpolitikasının başlangıçtan beri gözettiği bir hedef olmuştur. Anavatan Partisi İktidarında, bu hedef, daha önceki döneme göre çok daha ileri bir boyuta getirilmiştir.

ABDULLAH ARSLAN (Tokat) - O zaman, niye gocunuyorsunuz?

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi anlatacağım. (ANAP sıralarından “dinle, dinle” sesleri)

Bizim karşı olduğumuz husus, bizim karşı çıktığımız husus, Türkiye'nin, İslam ülkeleriyle işbirliğini geliştirmesi değildir; bizim karşı olduğumuz husus, Türk dışpolitikasının rota değiştirmesidir, Türk dışpolitikasının önceliğinin İslam ülkelerine verilmesidir, Türkiye'nin dünyadaki konumunun İslam ülkelerine endekslenmesidir. (RP sıralarından “doğru” sesleri, alkışlar)

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - Suudî Arabistan yanında mı senin?

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, alkışlıyorsunuz değil mi sayın milletvekilleri? (RP sıralarından “evet” sesleri)

Peki, soruyorum şimdi size: O Müslüman ülkelerin, Türkiye'nin Batı'ya arkasını dönerek birlik oluşturmasını istediğiniz o Müslüman ülkelerin Bosna'daki zulüm karşısındaki tutumunu da alkışlayabilir misiniz? (ANAP sıralarından alkışlar; RP sıralarından “Hayır... Hayır...” sesleri, gürültüler) O Müslüman ülkelerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımamış olmasını alkışlayabilir misiniz?! (ANAP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Batı'nın Bosna'da yaptığı zulüm değil mi?!.

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Genel Başkan...

Sayın milletvekilleri, biraz sonra, sizin grubun sözcüsü değil; ama, Hükümetin sözcüsü çıkacak ve bu iddialara cevap verecek. Şimdi, iktidar olmanın vecibelerinden bir tanesi, engin bir hoşgörü ve tahammüldür.

Lütfen, istihram ediyorum.

Devam edin efendim.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - O Müslüman ülkelerin Yunanistan'la ve Güney Kıbrıs'la bizimle yaptıklarından 10 misli daha dışticaret hacmi yapmalarını alkışlayabilir misiniz? (ANAP sıralarından alkışlar)

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - Ticaret!.. Ticaret!..

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Sayın Erbakan, Türkiye'nin İran'la daha ileri ilişkiler kurmasından yana olduğunu her vesileyle dile getirmiştir. Biz, İran'la ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine karşı değiliz; ama, Sayın Erbakan'ın İran'la ilişkileri düzenlerken mutlaka göz önünde tutması gereken, hiçbir şekilde gözardı edemeyeceği birtakım gerçekler var. İran, kardeş Azerbaycan'ın toprağını işgal eden, Azerî soydaşlarımızı katleden Ermenistan'la derin dostluk ilişkileri içinde olan bir ülkedir. İran, Türkiye'ye yönelik PKK terörüne fiilen destek veren bir ülkedir. (ANAP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Biraz da Med TV'den bahsedin... Biraz da Belçika'dan bahsedin...

ALİ OĞUZ (istanbul) - Biz de buğday verdik, elektrik verdik; o da sizin politikanızdı.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bu Hükümetin Türk dışpolitikasını getirdiği nokta, maalesef, tam bir belirsizlik noktasıdır. Türkiye, bu Hükümetin elinde, dışpolitikada bir maceraya doğru sürüklenmektedir. Türkiye'nin bugüne kadar yapmış olduğu dışpolitika tercihleri, izlediği doğru dışpolitika çizgisi, Sayın Erbakan'ın, eskiden beri, devamlı dile getirdiği birtakım ham hayaller doğrultusunda israf edilmektedir; ama, herhalde, bu Meclisin buna müsaade etmeye hakkı yoktur.

Sayın Erbakan'ın her yurtdışı gezisi, Türkiye'nin itibarından bir şeyler götüren bir skandal olmuştur. Sayın Erbakan'ın yurtdışına yaptığı hiçbir gezide, bugüne kadar, Türkiye'nin lehine fiilen sağlanmış bir ilerleme, bir gelişme söz konusu değildir. (ANAP sıralarından “Nijerya var ya, Nijerya'yla maç yaptık” sesleri[!])

Değerli milletvekilleri, Susurluk'ta meydana gelen kazanın ardından ortaya çıkan gerçekler, Türkiye'de, maalesef, şimdiye kadar saydıklarımdan daha büyük bir tehlikenin varlığını işaret etmektedir. Bu da, hukuk devleti ilkesinin zedelenmesidir. Devlet yönetiminde yer alan bazı kişiler, devlet gücünü kullanarak “ben devletim” anlayışı içerisinde, kanunları açıkça çiğneyerek, çete faaliyetlerine girişmişler, yasadışı işler yapmışlardır. Elde ettikleri güç ve imkânlar bu çeteleri azdırmış ve maalesef, bu çeteler, bugün, devlet yönetimine göz dikmişlerdir. Bugün geldiğimiz noktada, bu çetelerin faaliyetleri, artık üstü örtülemeyecek ölçüde belgelenmiştir.

Bazı güç odakları, Susurluk olayının daha fazla araştırılmasının devlete ve ona duyulan güvene zarar verebileceğini, bu nedenle olayın fazla kurcalanmaması gerektiğini ileri sürmektedirler.

Değerli milletvekilleri, şurası bilinmelidir ki, devlet, gerçeklerin üzeri örtülerek güçlendirilemez. Devlet gücünü kullanarak suç işleyenlerin varlığı, devlete duyulan güveni sarsmaz. Bazı yöneticilerin ve memurların, vazifelerini suiistimal ederek suç işlemeleri, çok vahim bir olaydır. Bundan daha vahim olarak, devlete duyulan güven, böyle bir olay ortaya çıkınca, devletin olayın üzerine kararlılıkla gitmemesi ve sorumluları cezalandırmamasıyla sarsılır. Bugün, demokrasimize düşen, bu olayın üzerine kararlılıkla gitmesi; devlet zırhına bürünerek devletin yüksek menfaatları perdesi altında suç işleyenleri, işledikleri suçlarla birlikte ortaya çıkarıp cezalandırmasıdır.

Değerli milletvekilleri, millet bugün ayaktadır ve bizden bir şeyler beklemektedir. Olayların çok yönlü olup, sonunda sorumlular tarafından açıklamasız bırakıldığı garip bir ortamda yaşıyoruz. Halkımız, belirsizlikten çok, bir şey yapamama duygusu içerisindedir. Ülkemizde gittikçe artan sayıda insan, umudunu yitirmekte, şüpheli ve yarını olmayan bir ülkede yaşadığını düşünmektedir. Hükümet, insanımızın zihnindeki kuşkulara doyurucu cevaplar vermek zorundadır. Sususluk'taki kazanın üzerinden birbuçuk ay geçmiş olmasına ve bu arada, bazı korkunç gelişmelerin yaşanmasına rağmen, hâlâ, Hükümetten konuya ilişkin doyurucu bir açıklamanın gelmemiş olması, son derece düşündürücüdür.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin en önemli meseleleri ile devleti teslim almaya çalışan çetelerin faaliyetleri arasında doğrudan bir bağ vardır. Devleti teslim almaya çalışan çeteler, ülkemizin büyük problemlerini ağırlaştıran, azdıran bir rol oynamaktadır. Ülkemizde kötü yönetimin ardında yatan en büyük neden, yönetimin başındakilerin, devlet yönetimindeki bilgisizlik ve ehliyetsizlikleriyle birlikte, yaptıkları işlerde meşruluk sınırlarını aşmış olmalarıdır. Devleti teslim almaya çalışan çeteler, kötü yönetimin bir ürünü olmalarının yanı sıra, kötü yönetimin daha da kötüleşerek sürmesine neden olmaktadırlar. Devleti teslim almaya çalışan çeteler, yalnızca ahlakî değerleri değil, insanlarımızı bir arada ve huzur içinde yaşatan tüm değerleri de aşındırmaktadırlar. Bu durum, kendisini, en fazla, devlete duyulan saygı ve güvenin yitirilmesinde göstermektedir. Ülkemizin en önemli meselelerinin çözümünde ilk adım, cüretlerini, devleti teslim almaya kadar vardıran bu çetelerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu çetelerin devletteki ve siyasetteki uzantılarını ortaya çıkarmadan ve bu çeteleri uzantılarıyla birlikte ortadan kaldırmadan, ülkemizin hiçbir önemli sorununu çözebilmek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 2 nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğunu hükme bağlamıştır. Bu kavram, en kısa tanımıyla, vatandaşların hukukî güvenlik içinde bulundukları, idarenin bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu sistemi anlatır. Hukuk devletini polis devletinden ayıran başlıca özellik, devlet faaliyetlerinin, takdirî birtakım kaidelere göre değil, hukuk kaidelerine göre yürütülmesidir. Sırtını devlete ve devlet otoritesini kullananlara yaslayanların işledikleri suçlar, sadece bizim ülkemizde değil, tarih boyunca bütün ülkelerde çetin bir problem teşkil etmiştir; çünkü, bu suçları ortaya çıkarmak ve onları işleyenleri yakalayıp cezalandırmak çok zordur. Zorluk, suçluların devlet zırhının arkasına sığınmalarından kaynaklanmaktadır. Bizim geleneğimizde de, bu konuyu işleyen çok menkıbeler, çok anekdotlar vardır. Bunlardan bir tanesini, tahmin ediyorum, bilirsiniz; “Ali Baba ve Kırk Haramiler” hikâyesi. Kırk Haramiler çetesi, pervasızca suçlar işleyen; herkesin, şerrinden korktuğu bir çetedir; fakat, bu çete bir türlü yakalanamaz. Yakalanamaz; çünkü, çetenin başı, bizzat o ülkenin veziridir. (ANAP ve CHP sıralarından alkışlar) Ama, Kırk Haramiler çetesinin başı olan bu veziri, çalıp çırparak elde ettiği muhteşem hazine de tatmin etmez. Onun gözünü başka bir hırs bürümüştür; devleti ele geçirmektir. Nitekim, buna kalkışır. Bunu başarmasına ramak kalmışken, tesadüfler onun kimliğini ortaya çıkarır ve karanlık emelleri suya düşer. Herhalde, bu hikâye size biraz tanıdık geliyor; o tesadüfler, işte, Susurluk kazasıdır. (ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bu tip suçların ortaya çıkışı ve suçluların cezalandırılması için, tesadüflerin ortaya koyduğu imkânlar hiçbir zaman yeterli olamaz. Bu suçların ortaya çıkarılabilmesi ve bu kişilerin cezalandırılabilmesi için...

(DYP ve ANAP milletvekillerinin, ayakta, karşılıklı konuşmaları)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturun efendim... Sayın milletvekilleri, eğer, birbirinize tahammül edemiyorsanız, kulisler sizi bekliyor. Lütfen efendim... İstirham ediyorum... Burada, bir Sayın Genel Başkan konuşuyor, bir parti sözcüsü konuşuyor, kendi partiniz adına konuşuyor. Lütfen, sabırlı olmasını öğrenin!...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) - Terbiyesizlik ediyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen efendim... İstirham ediyorum... Oturun efendim... Oturun... Ben ikaz ederim; o görev benim.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bu suçların ortaya çıkarılabilmesi ve bu kişilerin cezalandırılabilmesi için ilk şart, bu işlerin üstünün örtülmemesidir. Hür basının olduğu yerde, bu tip olayların üzerinin örtülmesi mümkün değildir. Nitekim, Susurluk sonrasındaki gelişmelerde, medyamız, kendisine düşen görevi layıkıyla yerine getirmiş, Hükümet ve devletteki birileri tarafından kazanın üzerinin büsbütün örtülmesini önlemiştir. Bu gelişmeler de göstermiştir ki, sağlıklı bir demokrasi için, özgür bir basın hayatî derecede önem taşımaktadır.

Devlette yuvalanmış ve devleti teslim almaya çalışan çetelerin ortaya çıkarılabilmesi için ikinci şart, olayların, devletin başındakiler tarafından korkusuzca soruşturulabilmesidir. Bunun için de, adil ve korkusuz devlet adamlarına ihtiyaç vardır. Tarihimiz, böyle adil, korkusuz, büyük devlet adamlarına çok tanık olmuştur. Böyle yöneticiler, isimlerini, tarihimize altın harflerle yazdırmışlardır.

Herhalde, yine bilirsiniz, ünlü bir hikâyedir. Kimsesiz bir kadın, Gazneli Mahmut'a şikâyette bulunuyor; kadın taciz edilmektedir. Suçlunun pervasızlığından ve tarif üzerine ortaya çıkan eşkâlden, Gazneli Mahmut, olayı aydınlatmak ve suçluyu yakalamak için hiç kimseye güvenemez, bizzat kendisi kadının evine gider. Gazneli Mahmut, karanlıkta bekler ve suçlu pencereden girmeye kalkınca da, cezasını oracıkta verir. Kadın, Gazneli Mahmut'a “neden bizzat kendin geldin, suçluya karanlıkta ceza verdin” diye sorar. Gazneli Mahmut der ki: “Böyle pervasızca bir suçu, ancak, devlet katından birisi işleyebilir ve tarif ettiğiniz eşkâl de, benim kendi oğluma benzemektedir. Böyle bir suçluyu, sıradan görevlilerin yakalaması ve cezasını vermesi mümkün değildir. Bu nedenle, kendim geldim ve yüzünü görüp merhamet duymayayım diye, cezasını karanlıkta verdim.” (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; DSP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, işte, bugün, Gazneli Mahmut'un cesaretini ve adaletini gösterecek yöneticilere ihtiyacımız var.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Var, var...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bu işlere “fasa fiso” diyenlerin, bu konuları çözmeleri mümkün değil. (ANAP sıralarından alkışlar) Arkadan birilerinin itelemesiyle de, bu konuların çözülmesi mümkün değil. Devletini ve milletini sevenlerin ve onların bekasını isteyenlerin, bu tip olayların üzerine kararlılıkla gitmesi ve hiç kimseyi, ama, hiç kimseyi korumamaları gerekir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kimse korumuyor.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bunun için, köşesine çekilmeyecek, kafasını kuma gömmeyecek, iktidarı elinden kaçırma korkusuna kapılmadan olayların üzerine gidecek, cesur ve kararlı devlet adamlarına ihtiyaç vardır.

Bu tip suç işleyenlerin ortaya çıkarılabilmesi ve cezalandırılabilmesi için üçüncü şart, bu kişilerin, devlet üst yönetimince himaye edilmemeleridir.

Bakın, bu duruma da ilk işaret edenlerden birisi, Tunuslu Hayrettin Paşadır. Tunuslu Hayrettin Paşa, Sultan Abdülhamit tarafından İstanbul'a çağrılıp sadrazamlık makamına getirildiğinde, bakar ki, bugün yaşadığımıza benzer olaylar, her tarafı sarmıştır; devlet işleri yürümemektedir.

ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Biraz da Avrupa'dan örnek verin...

BAŞKAN - Sayın milletvekili, lütfen, müdahale etmeyin efendim.

A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Canım, ben, sizin genel başkanınız değilim ki, Romalı komutan gibi Avrupa'dan örnek vereyim; ben, Türk tarihinden örnek veriyorum. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bakın, Tunuslu Hayrettin Paşa oturur, padişaha bir ıslahat raporu sunar. Tarih 21 Temmuz 1880. O raporda denilen şudur: “Devlet memurları arasında kendi kanaati icabı olarak fesat yapanlar azledilmelidir. Bu azledilenleri, daha yüksek makamlar korumamalıdır.”

Değerli milletvekilleri, devletin içerisindeki çetelerin işledikleri bu suçlar, hele devletin menfaatı gerekçe gösterilerek işleniyorsa, onları ortaya çıkarmak büsbütün zorlaşır; çünkü, burada, devlet gücünü elinde bulunduranlardan kimilerinin, ya doğrudan suç işlemeleri ya da birilerine suç işletmeleri söz konusudur. Üstelik, bu ortaklardan çetenin elebaşısı olan bazılarının devlet yapısının çok üstlerinde bulunması durumunda, suçluları ortaya çıkarmak daha da zorlaşacaktır. Hele devlette yer alan bu kişiler, suçun işlenmesini önlemek ve suçluları yakalamakla görevli mevkilerde ise, işler büsbütün çıkmaza girer. Bu konuda atalarımız ne güzel söylemiştir: “Çoban, kurdu koyundan savmak için durur; ya başlarına kurdu diker isen sürüyü kim korur?” (ANAP sıralarından alkışlar) Böyle bir durumda, normal denetim yollarıyla olayları aydınlatıp, suçluları cezalandırabilmek mümkün değildir; çünkü, bu kişiler, devletin üst noktalarında bulunmaktadırlar ve suçu örtbas etmek için de devletin güç ve imkânlarını kullanmaktadırlar. Bu kişileri yakalayıp cezalandırabilmenin bir başka şartı da, olayın, tam yetkili özel bir kurul tarafından soruşturulmasıdır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ülkemizde, bu tür olaylarda, idarenin denetimi belli yollarla yapılabilmektedir. Bunlardan bir tanesi idarî denetimdir. Bu denetimin birinci yönü, faal idare yapısı içerisinde denetimdir ve hiyerarşik denetim şeklinde kendini gösterir. İkinci yönü ise, faal idare yapısı dışındaki denetimdir ki, bu da, Devlet Denetleme Kurulunun denetim faaliyetini içerir. Normal idarî denetim yoluyla, normal rutin idarî denetim yoluyla bu olayın açığa çıkmasını bekleyenler abesle iştigal etmektedir. Müfettişlerin, bakanları hakkında, başbakan yardımcıları hakkında, başbakanları hakkında gerçeği ortaya çıkarabileceklerini beklemek abesle iştigalden ibarettir. Ben, bunu, iki defa başbakanlık yapmış kişi olarak, huzurunuzda itiraf ediyorum. (RP sıralarından “üçer aylık” sesleri)

Bu olayın ortaya çıkarılması için bir tek yol vardır; aslında iki yol vardır, idarî olarak iki yol vardır. Maalesef, Sayın Cumhurbaşkanı, hiyerarşik denetimin dışında kalan Devlet Denetleme Kurulunun denetim yolunu çalıştırmamıştır; bunu uygun görmemiştir.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Çalıştırsın...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bu kendisinin takdiridir, buna bir şey demiyorum; ama, eğer, normal idarî denetim yoluyla bu gerçeklerin açıklığa kavuşmasını istiyorsanız, yapılacak şey, şu anda gidilen yol değildir. Yani, emniyet müfettişleriyle, İçişleri Bakanlığının mülkiye müfettişleriyle, Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişleriyle bu olayların ortaya çıkmasını bekleyemezsiniz.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Meclise güvenin.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Meclise de geleceğim.

Olayların bir kısmı ortaya çıkabilir, bazı alt düzey kişiler cezalandırılabilir; ama, bu, devletin temizlenmesi anlamına gelmez; asıl bizim aradığımız, devletteki sorumluların ortaya çıkarılmasına yetmez; çünkü, bu idarî soruşturmalar, mutlaka bir yerde bloke edilir, bir yerde tıkanır. Nereden mi biliyorum; işte örneklerinden biliyorum.

Bana soruyorlar şimdi: “Bu ülkenin savcısına güvenmiyor musun?”

Sayın milletvekilleri, savcıya güvenmeyen ben değilim; ben, savcıya güveniyorum; ama, bakın, savcı kendisi diyor; Ankara Cumhuriyet Savcısı Nihat Artıran, dün yaptığı açıklamada diyor ki: “22 Temmuz 1996 tarihli genelgede Adalet Bakanı, soruşturmayı yürüten savcının fezlekeyi hazırlayacağını belirtmiştir.” Bu sene, temmuz ayında, bu Bakanın çıkardığı bir genelge. Bakan “soruşturmayı hangi savcı yürütürse fezlekeyi o düzenler” demiş. Şimdi, diyor ki: “Benim, fezlekeyi, Sayın İçişleri eski Bakanıyla ilgili fezlekeyi düzenlememden 1 gün önce, 10 Aralık tarihinde, Adalet Bakanı, yeni bir genelge hazırladı. Bu yeni genelgede de, soruşturmayı hangi savcı yürütürse yürütsün, fezlekeyi, cumhuriyet başsavcısının hazırlaması gerektiğini düzenledi.” (ANAP sıralarından “Allah, Allah” sesleri)

Sayın milletvekilleri, ben söylemiyorum, devletin savcısı söylüyor; diyor ki: “Bu genelge, sırf bu fezleke için çıkarılmış özel bir genelgedir.” (ANAP sıralarından “Allah, Allah” sesleri)

Yine aynı savcı “Bu durum, benim fezlekemdeki ifadeler, birilerinin hoşuna gitmemiş olduğu için ortaya çıkmıştır ve bu durum, yargının bağımsızlığına aykırıdır” diyor. Bunu, Ankara Cumhuriyet Savcısı söylüyor, bu soruşturmayı yürüten savcı söylüyor.

Savcı “Bana güvenmeyin; bu Adalet Bakanı oldukça, bu Hükümet oldukça, ben, bağımsız savcı görevi yapamam” diyor. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, sürenizi uzattım efendim; sizin de sürenizi, sizden önceki konuşmacıya tanıdığım süre kadar uzattım.

Buyurun.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şimdi, yargı denetimindeki durum, maalesef, bu...

ADNAN KESKİN - (Denizli) - Nasıl bir adil düzen bu!..

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - İdarî denetimle netice almak istiyorsak, özel yetkilerle donatılmış üst düzey bir kurul oluşturulması lazım; bunun için, gerekiyorsa, bir yasa çıkarmamız lazım. Ha, bu Meclis eğer bu yasayı çıkarmıyorsa, o zaman, görev Başbakandadır.

Başbakanın ne yapması gerektiğini... Ben, eğer Sayın Başbakanın yerinde olsaydım... Bu meselede nasıl davranacağıma ilişkin önerimi Sayın Başbakana yazılı olarak gönderdim; dedim ki: Bu olaya, yetkileri itibariyle, statüsü itibariyle, şu anki mevcut mevzuata göre, bu olaya müdahil olabilecek tek organ Başbakanlık Teftiş Kuruludur; çünkü, Başbakanlık Teftiş Kurulunun, bütün devlet kurumlarından uzman muhakkik çalıştırma imkânı vardır. Sayın Başbakanın açacağı soruşturmada Başbakanlık Teftiş Kuruluna yardımcı olarak görev yapmak üzere, ilgili kuruluşlardan (MİT'ten, İçişleri Bakanlığından, Emniyet Genel Müdürlüğünden, Adalet Bakanlığından) elemanları muhakkik olarak görevlendirme yetkisi vardır. Bu yetkinizi kullanın, Başbakanlık Teftiş Kuruluna soruşturma açtırın. Eğer, bu teşkil edilecek kurula, bütün Meclisin güvenmesini istiyorsanız, bizim de tam olarak güven duymamızı istiyorsanız, aslında, gizli yürütülmesi gereken bu soruşturmanın pehlivan tefrikaları gibi her gün basına yansımasından rahatsız oluyorsanız, bu işin devlet ciddiyeti içinde götürülmesini istiyorsanız, bize de güven vermeniz lazım. Bu kurulun, bağımsız, tarafsız, siyasî etkiden uzak görev yapacağı konusunda, bize de güven vermeniz lazım; muhalefete de güven vermeniz lazım. Bu güveni vermenin yolu, bu yetkinizi kullanırken bize de danışıp, bizim de güveneceğimiz kişilerin, muhakkik sıfatıyla bu kurulda yer almasına imkân sağlamaktır. Sayın Başbakan bana cevap yazdı; dedi ki: “Yasalara , teamüllere göre, bu mümkün değil.” Yasalara göre mümkün; yasalara göre mümkün. Yasalara göre mümkün olduğunu Sayın Cumhurbaşkanına izah ettim; herhalde görüşme imkânımız olursa Sayın Başbakana da izah edeceğim; yasa metinlerini kendisine ibraz ederek ifade edeceğim.

Ha, teamüllere uygun değil; doğru. Ama, Türkiye'de, devletin içinde bu kadar geniş boyutlu çetelerin teamülü var mı?!. (ANAP sıralarından “Bravo”sesleri, alkışlar) Yani, eğer, olağandışı bir olay yaşıyorsak, tabiî ki, yasal çerçeve içinde, ama, olağan sınırları aşan şekilde olayın üstüne gitmek zorundayız.

Olayı bu şekilde, bize güven verecek, kamuoyuna güven verecek, bütün muhalefet partilerine güven verecek, sivil toplum örgütlerine güven verecek bir hukukî çerçeveye oturtmadığınız takdirde, bu soruşturmanın, sağlıklı yürütülmesi mümkün değildir. O zaman da, bu meselenin, kamuoyunun gündeminden düşmesi mümkün değildir. Ben, bu meselenin, kamuoyunun gündeminde bu şekilde kalmasından memnun değilim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Belgeleri veremedin zamanında.

A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Ona da geleceğim, ona da geleceğim...

Değerli milletvekilleri, Meclisin bu konuda denetim imkânı var. Anavatan Partisi olarak önerge verdik, Meclis araştırma komisyonu -sağ olun, destek verdiniz- kuruldu. Araştırma komisyonunun sorgulama yetkisi yok, araştırma komisyonu sorgulama yapamaz; isteyen kişi, araştırma komisyonunun davetine icabet etmeyebilir. Kaldı ki, İçtüzüğe göre, araştırma komisyonunun, devlet sırlarıyla ilgili, ticarî sırlarla ilgili konuda inceleme yapma yetkisi bile yok.

SITKI CENGİL (Adana) - Niye teklif ettiniz peki?..

A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Efendim, bir organın olmasının yararsız olduğunu söylemiyorum; bu meselenin, Meclisin kaydına, Meclisin zaptına geçmesinin gereksiz olduğunu söylemiyorum; ama, sadece Meclis araştırması komisyonuyla gerçeğe ulaşamayacağımızı söylüyorum, netice alamayacağımızı söylüyorum; mevcut idarî soruşturmayla da, mevcut adlî soruşturmayla da netice alamayacağımızı söylüyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) - O, anlamıyor...

A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, devleti sevmek ile devleti bilmek, birbirinden ayrı şeylerdir. Bu ikisinin arasındaki farkı öğrenmek isteyenler, ittihatçıların sonuna baksınlar. Tarih, ittihatçıların devlet sevgisini bahane ederek işledikleri cinayetlerle doludur. İttihatçılar, devlet yönetimindeyken dahi, maalesef, çete usulünü bırakmamışlardır; hatta, bu usulü kurumsallaştırmışlardır. Bütün bunların sonunda, bir cihan imparatorluğu batmıştır. (RP sıralarından “Doğru” sesleri) Canım, tarihten bahsedince “doğru” diyorsunuz da, bugünkü gerçeği niye göremiyorsunuz!.. Cumhuriyeti batıracaksınız... Onu söylüyorum; cumhuriyeti batıracaksınız!.. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

İradesini çetelere teslim eden devletlerin akıbeti, batmaktır.

AHMET DERİN (Kütahya) - Bu çeteler sizin zamanınızda başladı.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Biz, bu devleti sokakta bulmadık ve tekrar ediyorum, bu devleti çetelere filan bırakmayız. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, devlet, eşkıyayla mücadelesinde dahi, eşkıya gibi davranamaz; çünkü, o, devlettir; onu ayakta tutan hukuk kurallarına uymak zorundadır. Devletin hukuk kurallarına uyması, onun memurlarının ve yöneticilerinin hukuk kurallarına uymasıyla sağlanır. Günlük çıkarlar ve sathi yaklaşımlarla, devlet, kendi koyduğu kurallara uymazsa, o devleti felaket bekliyor demektir.

Bakın, rahmetli Hocam Nurettin Topçu ne diyor: “Memleket içinde fertlerin emniyet ve hürriyetlerinin bekçiliğini tam manasıyla yapan devlet olmadıktan sonra, bir milletin memleket dışına karşı istiklale sahip oluşunun kıymeti yoktur...”

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - 10 dakika oldu...

A. MESUT YILMAZ (Devamla) -”...O millet, dıştan esir olmasa bile, içten esir demektir. Devletin iktidarsızlığı da, zorbalığı kadar tehlikelidir ve iktidarsızlığının artarak, bütün millet vücudunu sarmasından, sonunda zorbalık doğar; çünkü, devlet iktidarından sıyrılan kuvvetler, onu zayıf bulunca, himayesiz bir cemiyete çullanarak, onu heveslerine esir etmekten çekinmezler.”

BAŞKAN - Toparlayabilir misiniz Sayın Yılmaz.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Toparlayacağım...

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) - Şimdiki hoca ne diyor; biraz da ondan oku!.. (RP sıralarından gülüşmeler)

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, burada, süratle yapmamız gereken, süratle almamız gereken bazı tedbirler var:

Bunlardan bir tanesi, devlet hayatında yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin artmasına neden olan milletvekilliği dokunulmazlığının yeni baştan düzenlenmesidir, bakanların işledikleri suçlarda zamanaşımının daha uzun bir süreye çekilmesidir.

Bugün yaşadığımız olumsuz olayların temelinde yatan nedenlerden bir tanesi de, idaredeki bazı yöneticilerin keyfî tasarrufları sonucu devlet işlerinin sorumsuz kişilere gördürülmesidir. Eğer, bu şekilde davranılmazsa, hiç kimse, kalkıp “devlet benim” diyerek, her istediğini yapmaya kalkışamaz. Anayasamızın 6 ncı maddesi “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” demektedir.

İdarî yapıdaki bu değişikliklere paralel olarak, organize suçlara karşı mücadele için, polis teşkilatımızı yeniden yapılandırmak zorundayız. Devletin güvenlik ve istihbarat teşkilatları arasındaki yetki karmaşasını önleyecek bir düzenleme yapmalıyız. Güvenlik güçlerinin denetimi için yeni bir sistem kurmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Son bir 2 dakika tekrar veriyorum.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

Ne kadar veriyorsunuz?..

BAŞKAN - Son bir 2 dakika veriyorum efendim.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Bir önceki hatibin süresi kadar süre tanımıştım; 8 dakikayı kullandınız, bir 2 dakika daha veriyorum.

Buyurun efendim.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, Sayın Erbakan'ın koalisyon hükümetlerinde yer alması yeni bir olgu değildir, daha önce de çeşitli koalisyonlarda yer almıştır. Başbakanın önceki koalisyonlardaki icraatlarının özetini, merhum bir düşünürümüz şu şekilde özetlemişti: “Bütün müspetlere ihanet ve bütün menfilere iltifat.” Korkarım ki, Sayın Erbakan, bugün de aynı konuma düşmek üzeredir. Yine, ölçüsüz vaatler ve vaatlerle taban tabana zıt icraat söz konusudur; yine hayal, yine boş kuruntular söz konusudur; yine iktidara ortak olabilmek ve iktidara bir süre daha ortak kalabilmek için, içine girilen kombinezonlar söz konusudur.

Geçmişte, Sayın Erbakan'ı değerlendiren merhum Kısakürek “onca, ister batıl ister hak ezilsin, müsavidir; tek kendisi ezilmesin” hükmünü vermiştir. Biz, bu hükmü vermek için Sayın Erbakan'ın bundan sonraki davranışlarına bakacağız. Eğer, Sayın Erbakan, Haktan ve halktan yana tavır almazsa, sonunda, bütün gücümüzle haykıracağız; küfre rıza, nasıl küfürse, hırsızlığa rıza da hırsızlıktır. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Açıkça belirtmek gerekir ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tabiî efendim, tabiî... Bir dakikanızı rica ediyorum...

Buyurun.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bizim inancımıza göre, adalet, üzerine titrenmesi gereken yüce bir değerdir.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın Başkan, bu dakikalar dolmadı mı?! (ANAP sıralarından gürültüler)

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Adalet kavramı, slogan işportasında tezgâha sürülerek, üç günlük iktidar döneminde sahteliği açığa çıkacak adil düzen safsatası içerisinde ele alınamayacak kadar yücedir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ne safsatası ?!.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Adaleti ortaya koyacak olan, laf değil, icraattır. Bize göre, adalet, zengin fakir, güçlü güçsüz, başbakan veya çoban ayırt etmeden, herkes için yerine getirilmelidir. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu konuda, eğer, rehber arıyorsanız “suçlu olan kızım Fatima dahi olsa, cezasını veririm; sizden öncekiler, cezaları güçsüzlere uygulayıp, güçlülere uygulamadıkları için helak oldular” diyen Hazreti Muhammed'in anlayışını kendinize rehber edinin. (ANAP, RP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Adil düzen kandırmacasıyla uğraşanların adalet anlayışı, üç günlük iktidarın sınırında bitmiştir. Adil düzenin adalet anlayışı, Meclis komisyonlarının kirli çamaşır yıkama tezgâhlarında kaybolup gitmiştir. Biz, Sayın Erbakan'a, adaleti hâkim kılmak için çalışmasını, sözde değil özde adil olmasını tavsiye ediyoruz.

MUHAMMET POLAT (Aydın) - Söylediklerine kendin inanıyor musun?!

BAŞKAN - Lütfen bitirir misiniz efendim.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Ne yapıyorsunuz Sayın Başkan!..

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Susurluk'taki kazadan sonra, ülkemiz bir yol ayırımındadır. Yollardan biri, Türkiye'yi gerçek manada çağdaş bir hukuk devleti yapacak olan yoldur. Diğer yol ise, ülkemizi birtakım çetelere teslim edecek, karanlık ve kirli bir devlet olmaya götürecektir.

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) - Budapeşte'ye gel!..

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ülkemiz, şimdi, bunun imtihanını vermektedir; aslında, hep birlikte bunun sınavını veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, uzatma imkânım olmadı. Lütfen... Lütfen efendim... Lütfen... (RP sıralarından “ver, ver” sesleri)

Son cümlenizi söyleyiniz efendim; buyurun.

A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Demokrasimiz ya bu sınavı kaybedecek ve karanlığa gömülecek ya da bu sınavı kazanacak ve ülkemizde idareye bir çekidüzen verilecektir. Birileri, istedikleri kadar engel olmaya çalışsalar da, biz, milletimizin bu demokrasi ve hukuk devleti sınavını kazanacağına yürekten inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, hepinizi, bu çerçevede, demokrasiye ve hukuk devleti ilkesine hep birlikte sahip çıkmaya davet ediyorum. Bu davete küçük siyasî çıkarları için iştirak etmeyenleri tarih bir gün mutlaka yargılayacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müzakerelere kaldığımız yerden devam etmek üzere, saat 14.30'da toplanacağız; birleşime ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 13.43

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.30

BAŞKAN : Mustafa KALEMLİ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Fatih ATAY (Aydın)


BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S. Sayısı : 134) (Devam)

2. - 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414) (S. Sayısı : 103) (Devam)

3. - 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/492, 3/516) (S. Sayısı : 151) (Devam)

4. - Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/519) (S. Sayısı : 135) (Devam)

5. - 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S. Sayısı : 102) (Devam)

6. - 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S. Sayısı : 150) (Devam)

BAŞKAN - Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Aykon Doğan'ın. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Doğan.

Sayın Doğan, süreniz 1 saat. Ayrıca -sizden önceki konuşmacıya tanıdığım süre kadar ilave süre isterseniz tanıyacağım- 13 dakika ilave süreniz var.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisinin Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, huzurlarınızdayım. Şahsım ve Doğru Yol Partisi adına hepinizi, televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı, saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 9 Aralık 1996 gününden bu yana 1997 malî yılı bütçesini görüşmektedir. Bugün, son görüşmeleri yapıyoruz; bu görüşmelerle birlikte, akşama doğru, 1997 bütçesi oylanacak ve takip eden işlemler yapıldıktan sonra da, yılbaşından itibaren uygulamaya konulacaktır. Sözlerimin başında, bütçenin, ister denk, ister açık olsun, milletimize ve memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, bütçe kanunu tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir görüşülme geleneği vardır. Bu görüşmelerde, Türkiye'nin dışpolitikası, Türkiye'nin güvenlik meseleleri, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal sorunları ciddî bir biçimde, geniş bir tarzda ele alınır. Doğru Yol Partisi Grubu adına yaptığım bu görüşmede, ben de, aynı geleneğe uyarak, 1996'da yaşadığımız içpolitika, dışpolitika olaylarını, ekonomik ve malî sorunları etraflıca açıkladıktan sonra, 1997 yılındaki gelişmeleri, kısaca, sizlere arz etmek istiyorum.

Hepinizin bildiği üzere, Türkiye, küremizin çok hareketli bir bölgesinde bulunmaktadır -tarih boyunca da böyle olmuştur bu bölgede- büyük dinler bu bölgede doğmuş, büyük savaşlar bu bölgede yaşanmış, büyük menfaatlar bu bölgede paylaşılmıştır; Türkiye, dünyanın çok hareketli bir kavşağındadır. Bu bölgeden Çin Seddine uzanabilirsiniz, Afrika'nın içlerine uzanabilirsiniz, bu bölgeden Avrupa'ya ve Akdeniz'in her köşesine kadar gidebilirsiniz. Türkiye'nin içerisinde bulunduğu bu jeopolitik durum, Türkiye'ye birtakım imkânlar vaat ederken, aynı zamanda, Türkiye'de birtakım siyasî riskleri beraberinde getirmektedir; bu itibarla, dışpolitikamız belirlenirken, dışpolitikamızı belirleyen, öncelikle, Hükümetin ve Parlamentomuzun, devlet birimlerinin, Türkiye'nin bu jeopolitik durumuna dikkat etmeleri ve içerisinde bulunduğumuz riskleri asgarîye indirmeleri hususunu dikkatlerine sunmak istiyorum.

Türkiye -bu sabah dile getirildi- dışpolitikasında Batı'dan kopuyor mu; Türkiye'nin dışpolitikasında bir stratejik değişiklik var mı? Değerli arkadaşlarım, Türkiye, 200 yıldır Batı'yla beraber; ama, bütün dünya ülkeleriyle de ilişkilerini kesmiş değil. Türkiye, Birleşmiş Milletler Teşkilatının üyesi, NATO'nun üyesi, AKKA Anlaşmasının tarafı; Dünya Bankası, IMF, OECD, FAO gibi kuruluşların kurucu üyesi. Tabiî, bu meyanda, aynı zamanda, İSEDAK gibi, İslam Konferansı gibi, İslam Kalkınma Bankası gibi, Akdeniz ve Avrupa Birliği gibi birtakım ekonomik kuruluşların da hem kurucusu hem üyesi. Bu, Türkiye'nin konumundan gelen bir husus. Etrafınıza bakınız, Türkiye, 12 komşusu olan bir ülke ve kendi komşularıyla, işin tabiatından gelen sorunları da olan bir ülke. Şimdi, burada, Türkiye'nin, uluslararası kuruluşlarla olan ilişkisini ve 200 yıllık dışpolitika stratejisini bir tarafa bırakıp “aman, Türkiye'nin dışpolitika stratejisi değişiyor mu” endişelerine kapılmamak lazımdır.

Uluslararası ilişkilerde, dostluklar vardır, düşmanlıklar vardır, ihtilaflar vardır; bütün bu olaylar, menfaatlara göre şekillenir. Bu itibarla, Türkiye'nin dışpolitikası belirlenirken, hepimizin, devletin menfaalarına halel gelecek hususlarda dikkatli olmamız gerekir; herkesin, üniversitelerin, sendikaların, toplumun, bağımsız kuruluşların ve basının, dışpolitikada hassas olması gerekir. Türkiye'nin dostları kadar düşmanları olduğunu ifade ettim. Dışpolitikamızda, düşmanların kullanabileceği mataryelin kendimiz tarafından verilmesi, istismar edilebilecek birtakım bilgilerin kendimiz tarafından verilmesi, devletimiz için en büyük zafiyet olur. Bu konuda hassasiyet hepimizin görevidir; özellikle, Türk basınının görevidir.

Doğru Yol Partisi olarak, hür basını savunuyoruz. Parti misyonumuzda yasaklar, parti misyonumuzda ıstıraplar vardır. Doğru Yol Partisi, 1946'lara dayanan geçmişiyle, hürriyet mücadelesini her alanda yapmış bir partidir. Bu itibarla, basının hür olması, onun, en büyük ve vazgeçemeyeceği bir ilkesi ve umdesidir. Bakınız, 1946'lara gidiniz, demokrasinin durakladığı günleri görürsünüz, acıyı ve ıstırabı görürsünüz, fevkalade mahkemeleri görürsünüz. 1980'lerde cumhuriyet meydanlarının partimize yasaklandığını, odun pazarlarında demokrasi ve hürriyet mücadelesi yaptığımızı görürsünüz. Bu itibarla, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, hür basının meseleleri olsa bile, bu meselelerin, mutlaka hürriyet ortamı içerisinde düzeltilebileceği hususunda inancımız tamdır. Savunduğumuz, özgür ve doğru haber alma hürriyetidir; ne sansürdür ne de yasaktır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye 1.1.1996 tarihinden itibaren gümrük birliğine girmiştir. Gümrük birliği konusu, bütçe görüşmelerinde, bütün siyasî partilerin dikkatle ele aldıkları bir konudur. Meseleyi, sadece bir açıdan değerlendirmenin hiçbir faydası yoktur. Gümrük birliği, 1963 yılında Türkiye'nin uluslararası bir anlaşmaya koyduğu imzanın neticesidir. Bunu getirip 1995 Hükümetine, 1996 yılındaki uygulama sonuçlarıyla fatura etmenin anlamı yoktur. Ne yapacaktınız yani Gümrük Birliği Anlaşmasını 1.1.1996'da uygulamaya koymayıp da?.. Biz, ahde vefa ilkesini unutmuş bir devletiz deyip gümrük birliğini bir tarafa bırakacak mıydınız? O vakit şu denecekti bu Mecliste : “Gümrük birliği konusundaki hakkınızı 1.1.1996 yılında niye kullanmadınız?”

Değerli arkadaşlarım, doğru olanı yapılmıştır. Türkiye, otuzüç yıl önce koyduğu imzanın gereğini 1.1.1996 yılında yapma cesaretini ve gücünü göstermiş bir devlet olarak gereğini yapmıştır. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sonuç?...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Bu anlaşmanın sonuçlarını da değerlendirmek bu Parlamentonun görevidir. Bunun içi boş olabilir.

Burada, “efendim, malî protokol niye uygulanmadı” denildi. Bunu özellikle dile getiren liderlere, bu kürsüden bir şey hatırlatmak istiyorum. Birinci Malî Protokolün askıya alınması 1980'dir; 1980'den bugüne kadar hükümet edenler, özellikle 1 milyar dolarlık Birinci Malî Protokolün askıya alınmasını 1980 yılından bugüne kadar seyredenler, önce burada bunun cevabını vermelidirler. Biz, şu suali sorabiliriz. O tarihte, Birinci Malî Protokol askıya alınmışken, siz, niye 1980 yılında tam üyelik müracaatında bulundunuz?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) - Bravo.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şunu hatırlatabiliriz. Rahmetli Turgut Özal'ın, Avrupa Birliği ülkelerine “biz sizden yardım değil, sizinle ticaret yapmak istiyoruz” sözlerini hatırlatabiliriz, doğru olan da budur değerli arkadaşlarım. Türkiye, yardımlarla yaşayacak bir ülke değildir. Bugün 25 milyar dolar Avrupa Birliğinden yardım almış olan Yunanistan ekonomisi ortadadır, Türkiye ekonomisi ortadadır, Türkiye'nin performansı da ortadadır. (DYP sıralarından alkışlar)

Bütün bunları bir tarafa bırakarak kendi kurucunuzun, kendi liderinizin geçmişteki stratejilerini, Avrupa Birliğine yaklaşımlarını bir tarafa bırakarak burada siyaset yapmaya Türk toplumu müsaade etmeyecektir, biz de müsaade etmiyoruz. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Halep oradaysa, arşın da buradadır değerli arkadaşlarım.

HASAN KORKMAZCAN (Denizli) - Aynen öyle.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Evet, Avrupa Parlamentosu 2,5 milyar dolarlık malî protokolü askıya almıştır. Bundan kısa bir süre önce, bu konuları, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gerçekleştirilen Karma Parlamento Komisyonunda bütün siyasî partiler dile getirdiler. Doğru Yol Partisi adına, aynı mealdeki konuşma da tarafımdan yapılmıştır. Hiçbir parti, benim konuşmalarıma itiraz etmemiştir; konuşmalarım hepsinden de tasvip görmüştür. Bu nasıl iştir? Biz, bunları, bu tezlerimizi, gidiyoruz, Avrupa Birliğinin parlamenterleri karşısında savunuyoruz, orada, bütün siyasî partiler tasvip ediyorlar bu konuşmaları, burada da, maalesef, Yüce Parlamento ve Türk Milleti bunun aksine konuşmalara şahit oluyor.

Değerli arkadaşlarım, dışpolitikada esas olan, standartların, ölçülerin bir olmasıdır.

Şimdi “tam üyelik, Maastricht standartlarına bağlıdır” diyor bir partimizin sözcüsü, bir partimizin sayın genel başkanı.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Değil midir?

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şimdi açıklayacağım...

KADİR BOZKURT (Sinop) - İsmi nedir?...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şimdi açıklayacağım.

Bakın, Yunanistan'ın Avrupa Birliğine girişinde “aynı standartlara Yunan ekonomisinin performansı sahip değil” denildiği zaman, o zamanın Fransa Başbakanı şöyle cevap vermiştir: “Olmayabilir; ama, biz, Yunanistan'a kefalet ediyoruz, kefil oluyoruz.” Bunu söylememiş midir? Bu gerçek ortadayken, Avrupa Birliğine üye olma konusunda, İspanya'nın ve Portekiz'in ve özellikle Yunanistan'ın Maastrıcht ölçülerine uygun performansı olmamışken, bu konuda, bunu, kendi aleyhimize siyaset malzemesi yapmanın anlamı nedir?

Bizim savunacağımız “siz nasıl falan ülke için Maastrich ölçülerini bir kenara koyuyorsanız, Türkiye için de bunu uygulamak mecburiyetindesiniz.” Başkasının aldığını, bu Parlamentonun da istemesi görevidir Değerli arkadaşlarım; Türkiye'nin menfaatları da bunu gerektirir. (DYP sıralarından alkışlar) Bakınız, bu bilgileri kim vermiştir Sayın Genel Başkana?!. Avrupa Birliğiyle gümrük birliği yürürlüğe girdiği için, Türkiye'de enflasyon artmış. Türkiye'de cari işlemler açığı artmış. Türkiye'de yatırımlar azalmış, yabancı sermaye gelmiş. Türkiye'nin ithalatı artmış.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin ithalatı neden artmış; Türkiye, 1996 yılında -şimdi geleceğim- yatırım yapan, üreten bir ülke. 1983 yılında 7 milyar dolar olan ihracatı -sınır ve valiz ticaretini bir tarafa bıraktığımız zaman- 25 milyar dolara gidiyor; bu ihracatı üretmek için ithalat yapmış. Türkiye, gayri safi millî hâsılanın yüzde 24-25'i kadar yatırım yapıyor. Bu, 1991 yılında yüzde 23,5'tir. İşte, 1996 yılında, özel sektör, devlet yatırımlarını finanse etmek için ithalat yapmış. Türkiye'nin toplam ithalatında tüketimin payı yüzde 10'dur. Türkiye, ithalatının yüzde 90'ını yatırıma, üretime tahsis etmiş; bununla Laleli ayakta durmuş, bununla sınır ticareti yürümüş, 1996 yılında 45 milyar dolarlık ithalatı bununla gerçekleştirmişsiniz. Değerli arkadaşlarım, ticaret yapmadan kazanç elde etmek mümkün değildir. Evet, rızkın onda dokuzu, fertler için nasıl ticaretteyse, devletler için de yine aynı kurallar geçerlidir. Bunu, bu şekilde bilmemizde yarar vardır.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Üretene bir şey bırakmadınız ama...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şimdi o konuya da geleceğim. Üretene ne bıraktığımız konusunu da biraz sonra cevaplandıracağım.

Değerli arkadaşlarım, Irak'la olan ilişkilerimizde bizim, Hükümetimizin ve Doğru Yol Partisinin, özellikle Körfez krizinden bu yana olan ilişkileri bellidir. Biz, Irak'ın toprak bütünlüğünü savunuyoruz. Irak'ta huzuru, birlik ve beraberliği, bir Müslüman ülke olarak, o memleketteki Müslüman kardeşlerimizin de sağlıklı ve refah içerisinde olmasını savunuyoruz. Şimdi, bu politikayı savunurken, burada, siz, Hükümet olarak, altı ay önce, sınırötesinde bir güvenlik kuşağı oluşturacaktınız, bunu yapamadınız gibi bir argümanla çıktığınız zaman, bizim de bu kürsüden -istemesek de- siz de bir koyup üç alıyordunuz, politikanızın ilkesi buydu deme hakkımız doğar.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Siz, hâlâ oradasınız.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Bunların ikisi de yanlıştır ve bugün paylaşacağımız bir gerçek vardır, o da şudur: Boru hattının açılmasından, Türkiye'nin ve Müslüman bir ülkenin büyük menfaatı vardır. Kuzey Irak'ta ve Güney Irak'ta yaşayanlar kim olursa olsun, insan olarak orada yaşayanların menfaatı vardır. Bu mutlu olayı ve Körfez krizinde tarihî bir gelişimi simgeleyen bu olayı, burada, hepimiz memnuniyetle paylaşmalıyız, dış politikamızın ilkesi de bu olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Bosna-Hersek davasında Türkiye'nin politikası şudur: Biz, Bosna-Hersek'in hürriyetini, toprak bütünlüğünü, devlet olarak doğuşunu, gücümüzle, bütün imkânlarımızla, toplum olarak, devlet olarak destekledik ve destekliyoruz.

Bu konuda, birtakım ülkelerin -bu ülkeler, Müslüman ülkeler olsa dahi- tasvip etmediğimiz tutumları olabilir. Bunları söylerken, Batı'nın bu konudaki davranışlarını, orada 300 bin Müslümanın katledilişi karşısındaki tutumunu, 1 milyondan fazla Müslümanın ülkesini, yurdunu, yuvasını terk etmek zorunda kalışını, genositleri ve Batının çifte standart tutumunu, burada zikretmeden geçmemek, bizim de tarihî görevimiz olur. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Türkiye, dışpolitikasında doğruları savunmak durumundadır. Kıbrıs politikasında da, birtakım ülkeler, Müslüman olsa dahi, bizimle aynı politikayı paylaşmayabilirler; ama, biz, dışpolitikamızda da hakkı ve hukuku kendi gücümüz kadar, kendi gücümüzle, ta bin yıllık tarihimizde savunduk geliyoruz ve yine, bu kürsüden ifade ediyorum ki, Türkiye, dışpolitikasındaki konularını, kendi menfaatlarını, kimseden bir yardım beklemeden, kendi gücüyle savunacak ve kendi gücüyle alıp götürecektir. Bundan da, kimsenin şüphesi olmamalıdır değerli arkadaşlarım.

Komşular arasındaki ikili temaslar konusunda, deniyor ki “İranla ilişkiler...” Değerli arkadaşlarım, sözlerimin başında şunu söyledim: Uluslararası ilişkilerde sevgi, birbirinin hoşuna gitmek gibi ilkeler yoktur; orada, menfaatlar konuşur. İranla ilişkilerimizin, ticarî ilişkilerimizin geliştirilmesinde büyük yarar vardır; bütün komşularımızla bu ilişkilerimizin geliştirilmesinde yarar vardır. Almanya, milyarlarca dolar tutarında İran'a mal satarken, Türkiye'nin bu ilişkilerini geliştirmemesi, hangi gerekçeyle olursa olsun, savunulamaz.

Değerli arkadaşlarım, Asya cumhuriyetleri, bizim, doğdukları saat ve dakikada tanıdığımız cumhuriyetlerdir. Bu cumhuriyetlerle, tarihî bağlarımız, ticarî bağlarımız vardır. Bu ülkelere gittiğiniz zaman, orada inşa edilen pek çok devlet binasının, pek çok kamu yatırımının, Türk işadamı, Türk işçisi tarafından inşa edildiğini görürsünüz; ticaretin, bu ülkelere, Türkler tarafından öğretildiğini görürsünüz, bizim insanlarımız tarafından öğretildiğini görürsünüz. Bu kadar geniş ilişkileri, bütün bu cumhuriyetlerle olan ilişkileri bir tarafa bırakıp “Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı bu ülkelere ziyarette gecikti” gibi bir argümana sarılmanın da anlamı olmadığını burada vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dünyada, 52 İslam ülkesi vardır. 52 İslam ülkesi, İslam Konferansını kurmuşlardır -ki, bu, rahmetli Sayın Özal'ın girişimiyle kurulmuştur- bu, hem ekonomik hem de kültürel bir örgüttür. Bunun ekonomik konseyinin lideri -13 yıldır lideri- Türkiye'dir. İslam ülkeleriyle ilişkilerimizin geliştirilmesi bizim için tarihî bir vebaldir; bunu geliştirmek durumundayız.

Efendim “bugün, İslam ülkeleri fakirdir...” Evet, fakirdir. Bugün, hastane olmayan bir İslam ülkesine ilk hastaneyi Türkiye yapıyor; demiri eritmesini bilmeyen, çeliği yapmasını bilmeyen bir İslam ülkesinde ilk demir çelik tesisini de Türkiye kuruyor, hem ne kadar zorluklarla kuruyor; taşıma zorlukları var, ulaşım zorlukları var.

Bunları, İslam Birliği Teşkilatı çerçevesinde, İSEDAK çerçevesinde yapıyor. 52 İslam ülkesinin iş adamları, 1995 yılında geldiler, İstanbul'da toplantı yaptılar. Orada, bu ülkelerin Türkiye'ye bakış açısını, aralarında yaşayarak görebilirsiniz veyahut bu ülkeleri ziyaret ettiğiniz zaman görebilirsiniz. Pakistan'da size olan sevgiyi ve pek çok arkadaşımızla beraber ziyaret ettiğimiz İslam ülkelerinde size bakış açısını, ancak onlarla birlikte yaşayarak görebilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, dışpolitika konusundaki görüşlerimizi böyle tamamladıktan sonra, bir nebze de iç politikaya değinmek istiyorum. Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuk devletimizin temeli kuvvetler ayrımına dayanır. Hükümet, Parlamento ve yargı; Anayasamız, bu kuvvetler ayrımına göre kurulmuştur. Bu kuvvetler ayrımında yargının bağımsızlığı, Parlamentonun yüceliği esastır. Hükümetin, Anayasamızın belirlediği bu ilkeyi etkilemesi söz konusu değildir.

Burada, on yıldır bir terör mücadelesi yaşadığımızı, yaptığımızı belirtmek istiyorum. Terör, bütün ülkeleri tehdit eden bir felaket. Bütün ülkelerde olduğu gibi, Türkiye de terörle mücadelesini hukuk devleti içerisinde yapıyor, demokrasisini işleterek yapıyor, insan haklarına saygı duyarak yapıyor. Bundan sonra da, Türkiye, bu politikasını aynen sürdürecektir.

On yılı aşkın bir süredir yoğun bir şekilde devam eden terörle mücadelenin siyasî, idarî ve ekonomik tortular bırakmaması düşünülemez. Ordu birlikleri, emniyet güçleri ve koruculuk sistemi çerçevesinde yürütülen bu mücadelede karşılaşılan aksaklıkları, tortuları devlete bulaştırmak, topluma bulaştırmak yanlıştır değerli arkadaşlar; bu konudaki gayretler de boşunadır. Türkiye, bir hukuk devletidir ve hukuk devleti olarak kalacaktır. Hiç kimsenin, kendi arzusuna göre bir yargıyı, kendi arzusuna göre bir parlamentoyu, kendi arzusuna göre bir parlamento soruşturma komisyonunu istemeye ve tesis etmeye hakkı yoktur değerli arkadaşlar. (DYP sıralarından alkışlar)

Türkiye'de hür hâkimler vardır, hür savcılar vardır, hür Parlamento, hür basın vardır; kim ne derse desin, cesur, vatanını seven devlet memurları vardır; herşeyden önce bunlara güvenmek gerekir. Eğer, hukuk devletine inanıyorsanız, hadise ne mahiyette olursa olsun, cerayan şekli ne şekilde olursa olsun, içerisinde ister siyasetçi ister bürokrat ister işadamı veyahut herhangi bir vatandaş olsun, gerçeklerin ortaya çıkarılması, olay nereye gidecekse oraya kadar gidilmesi, Doğru Yol Partisi olarak bizim savunduğumuz en önemli husustur.

Elbette, adaletin doğru ve süratli bir şekilde tecelli etmesini istiyoruz; ancak, kim olursa olsun, elinde belge ve bilgi bulunanlar, bunu, öncelikle hür mahkemelere, savcılara tevdi etmelidirler; Adalete yardım etmelidirler; Adalet, hadisesine göre özel soruşturma organları kurarak, tarihî anekdotlar anlatarak tecelli ettirilemez. Adalet, hür mahkemelerde, sağlıklı delillerin korkusuzca ortaya konulmasıyla gerçekleşecektir. Adaletin tecellisi için kimsenin köşesine çekilmesini elbette doğru bulmayız. Öncelikle, elinde bilgi ve belge olanların, bunları ortaya koymaları zamanı gelip geçmektedir.

Sayın milletvekilleri, devletimiz, tarih boyunca hiçbir zaman çeteden, eşkıyadan medet ummamıştır. Devlet, böyle bir yola tevessül etmemiştir. Devletin yüceliği ve onun bölünmezliği ve tartışılmazlığı, onun gücü ve kudreti böyle düşüncelerle bağdaşmaz. Devletin dışında, çetelerden, eşkıyalardan medet umanlar olabilir; medet umanların hiçbiri de gizli kalmamıştır hiçbiri de toplumun gözünden kaçmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, devlet, yüce bir kuruluştur. Devletimizin görevleri ve ilkeleri Anayasamızda bellidir. Devletin unsurları; toplumdur, vatandır ve iktidardır, hükümettir. Devlet bizatihi temizdir, toplum bizatihi temizdir. Temiz toplum kavramları, aksi çağrışımlarla, toplumumuzu rencide edecek bir sonucu da ortaya koymaktadır. Kendi amaçları doğrultusunda, devlet varlığına ve kavramına, toplum varlık ve kavramına bir takım lekeleri sıçratmak, bulaştırmak isteyenler olabilir. Devlet ve toplum, bunları önler. Türk Devleti, Türk toplumu, bugüne kadar, bunları önleyerek gelmiştir. Kendilerine siyaset malzemesi arayanlar, milletimizi rencide edecek kavramlar dışında siyaset malzemesi bulmak durumundadırlar.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'ye, insan hakları konusunda birtakım heyetler gelir. İnsan haklarına saygılı, hürriyete saygılı, demokrat bir Türkiye'nin bu heyetlerden çekinecek hiçbir şeyi yoktur. Ancak, bu Parlamentodan, buraya gelen bu heyetlere de vereceğimiz bir mesaj vardır. Bugün, dünyada, 800 milyon insan açlıkla karşı karşıyadır. Dünyadaki gelir dağılımı, pek çok insanı zar zor karnını doyurma noktasında bırakmaktadır.

Avrupa Birliğini teşkil eden 15 ülke, dünya gelirinin yüzde 31'ni kullanıyor; NAFTA'yı teşkil eden 37 ülke dünya gelirinin yüzde 30,7'sini kullanıyor; APEC ülkeleri yüzde 26'sını kullanıyor.

REFİK ARAS (İstanbul) - İslam ülkeleri?..

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - İslam ülkelerini de ifade edeceğim. 52 İslam ülkesinin de içinde bulunduğu, aşağı yukarı 100'ü aşkın ülke de; yani, 5,5 milyar civarında olan dünya nüfusun 3 milyarını teşkil eden kitle de, dünya gelirinin ancak yüzde 11'ini kullanıyor; işte, olay buradadır.

Bu kürsüden, insan haklarını savunanlara önce bunu hatırlatmak benim görevimdir ve demek lazımdır ki “siz -rakam veriyorum- 430 milyonluk Avrupa ülkeleri, dünya gelirinin yüzde 31'ini kullanıyorsunuz; 307 milyonluk NAFTA ülkeleri dünya gelirinin yüzde 31'ni kullanıyorsunuz; 1,7 milyarlık APEC ülkeleri yüzde 26'sını kullanıyorsunuz; 3 milyarlık ülkelere de yüzde 11 payını bırakıyorsunuz ve bu insanlara, yaşayın diyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, insanlık, önce yaşam hakkıdır; yaşam hakkı, giyinmeyi, kuşanmayı, karnını doyurmayı gerektirir. İnsan hakları savunucularının, aç insanlara, öncelikle bunun cevabını vermeleri gerekir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, istikbali olan bir ülkedir. Üzülerek ifade ediyorum ki, sabahleyin -ve bütçe konuşmalarında- genellikle, çok karanlık tablolar çizildi. Bu bilgileri, Türk basınından veya Türkiye'de yayımlanan eserlerden değil, uluslararası kuruluşların Türkiye hakındaki araştırmalarından kaynak alarak size aktarıyorum. Türkiye, önümüzdeki on yılda gelişecek, dünya ticaretinden daha yüksek pay alacak on ülkeden biridir. (DYP sıralarından alkışlar)

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Siz o rakamları nereden aldınız?

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, dünya millî geliri büyüyecek, dünya ticareti büyüyecek; büyüyen dünya ticaretinden, büyüyen dünya millî gelirinden, on yıl içerisinde, Türkiye daha yüksek pay alacaktır. Bunu, başkaları böyle derken, bizim bu gerçeği görmememiz, burada suskunlukla karşılayabileceğimiz bir görev değildir. Türkiye'nin, 1992 yılında binde 64 olan gayri safî millî hâsıla içerisindeki payının, 2000 yılında binde 79'a; aynı tarihler itibariyle, binde 51 olan dünya ticaretindeki payının da binde 80'e çıkacağını, uluslararası ekonomik kuruluşların raporları ifade ediyor.

Değerli arkadaşlarım, burada, bütçeyi tenkit ederken, bütçenin doğrularını, yanlışlarını eleştirirken, bir şey gözden kaçtı; 1996 yılı, beş yıllık kalkınma planının uygulandığı ilk yıldır. Geçen sene, yani 1995 yılında, kalkınma planının tartışmalarını burada yaptık. Şunu memnuniyetle ifade edeyim ki, bütün siyasî partilerce bir iki konu dışında -o zamanki Refah Partili arkadaşlarım da bu plan yanında oldular- bu plan, bu Parlamentonun tasvibine mazhar oldu. Planı, 5 bini aşkın bir uzmanlar grubu, değişik bir anlayışla hazırlamıştı. Bu planın farklılığı şudur: Beş yılda, her yıl ne yapılacaksa, Türkiye'de, hangi mevzuatta değişiklik yapılacaksa, bunda yazılıdır. 1996 yılı programına da bakınız -1996 bütçesi bu- 1996 programında da, fizikî olarak yapılacak devlet yatırımları, özel sektör yatırımları ve hedefleri şu, mevzuat değişiklikleri de bu; bunlar yazılı. 1997 programı da bu şekilde hazırlanmış; ama, üzülerek ifade ediyorum ki, burada, ne 1996 yılındaki programda yazılı fizikî hedefler ne de 1996 yılında hükümetlere tevdi edilmiş mevzuat hedefleri dile getirilmedi. Ben, bunların birkaç tanesini, burada -müspet- eksik ve fazlarını da belirterek size sunmak istiyorum.

1995 yılı sonunda, Türkiye 86 milyar kilovat elektrik enerjisi üretiyor; plan bunu 122 milyar kilovat olarak öngörüyor. Bugün geldiğimiz noktada, yine, sizin önünüze getirilen 1997 programı diyor ki: “Türkiye bu büyüklüklere sığmıyor. Daha çok elektrik enerjisi üretmek durumundadır ve Türkiye, önümüzdeki onbeş yıl içinde elektrik üretimine 90 milyar dolarlık bir yatırım yapmak durumundadır ve Türkiye, bugünkü teknoloji içinde -bunu, yine program söylüyor- bugünkü tüketim artışında ve bugünkü teknolojik gelişme çerçevesinde elektrik ihtiyacına cevap veremez; onun için, nükleer santralları da bir an önce kurmalısınız.”

Değerli arkadaşlarım, bunu, şunun için söylüyorum: Bugün, 91 milyar kilovat elektrik tüketen Türkiye, 15 yıl sonra, 260 milyar kilovat elektrik tüketecek; Türkiye, 15 yıl içerisinde 3 misline katlanacaktır. Bu gerçekler, programda yazılı. Peki bunları nasıl yapacaksınız; şimdi buna geliyorum: Devlet, bunları, bütçesiyle yapmak istiyor; ama, devlet, ilke olarak görmüştür ki, bunların da bütçe kaynaklarıyla yapılması mümkün değildir. Onun için, bu Hükümet ve geçmiş hükümetler, yap-işlet-devret modelini en intansiv bir şekilde bu sektörde uyguluyorlar. Geçen yıllarda, 1994 ve 1995 yıllarında, krize rağmen, pek çok ülkeye yaptığımız ziyaretlerde -1994 yılından bahsediyorum- bu sektör için, yap-işlet-devret modeli için de, 1,4 milyar dolarlık bir finansmanı bulabilmiş ve buna, 1995 yılında 1,1 milyar dolarlık bir finansmanı da ekleyerek ve bu finansmanı Birecik Hidroelektrik Santralı, Marmara 1, Marmara 2 Çevrim Santralı ve Esenyurt Doğalgaz Çevrim Santrallarına tahsis ederek ve bunların ihalesini de gerçekleştirerek, inşaatına başlama başarısını da gösterebilmiştir.

Türkiye, enerji konusundaki hassasiyeti görmüş ve bu alana, yabancı sermayeyi ve millî sermayeyi -yine, yap-işlet-devret modelini de burada saymayacağım, küçük santrallar da var- sokabilmiştir. Programda, 1997 yılında, bu konuda çok cüretkâr adımlar vardır. Bunlara da karşı olmak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu fizikî hedefeleri örnek olarak ifade ettim.

Türkiye, 1996 yılı karayolu inşaatında program hedeflerini aşmış... Geri kaldığı alanlar da var; eğitim yatırımlarında da geri kalmışız. İstanbul'da yılda 3 500, Ankara'da 2 500, İzmir'de 2 000 derslik yapmak durumundayız. Bunu, bugünkü performansımızla gerçekleştirmek mümkün değil. Program, bunu da görmüş ve “eğitim alanında özel sektörün eğitim yatırımlarına sokulması da lazımdır” demiş.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin yatırımlarını, böyle, özel sektör veya bütçede 585 trilyonluk yatırım ödeneği var bakışıyla izah edemezsiniz; Türkiye'de, ekonomi, ne kadar yatırım yapıyor, ona bakmamız lazım; yani, tüm yatırımlara bakmak lazım, toplam sabit sermaye yatırımlarına bakmak lazım ve bunu, bir mukayese yapabilmek için de, sabit sermaye yatırımlarının gayri safî millî hâsılaya oranına bakmak lazım. Şunu ifade edeyim ki, Türkiye, yüzde 24-26 oranında -gayri safî millî hâsılanın- yatırım yapagelmiştir. Bu oran, 1991 yılında yüzde 23,5; 1992'de yüzde 22,8; 1993'te yüzde 25,3; 1994'te yüzde 24,3; 1995'te yüzde 23,5; 1996'da yüzde 24; 1997'deki hedef de yüzde 24,8'dir. Şimdi, burada, bu tabloyu, bu şekilde sunduktan sonra, efendim, bu yatırımlar az... Türk ekonomisinin yaptığı yatırım bu, performansı bu. Peki, bunu nasıl yükseltebilirsiniz; millî geliri büyüterek yükseltebilirsiniz, yabancı sermayeyi çekerek yükseltebilirsiniz, “yap-işlet-devret” modelini daha aktif bir şekilde ortaya koyarak yükseltebilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin özel sektör yatırımları ne durumdadır: Yıllar itibariyle, özellikle 1980'lerden sonra, Türkiye'deki yatırımların yüzde 80'i özel sektör, yüzde 20'si de devletindir, kamu yapmaktadır, 1997 yılında durum da budur.

Burada bir hususu belirtmek istiyorum: Geçmiş yıllarda sanayi, altı ile yığılmıştı, çünkü teşvik rejimi bunu gerektiriyordu: İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Adana ve İzmit'te yoğunlaşmıştı. 1995 yılının başında yeni bir teşvik kararnamesi çıktı, bu kararnamede yatırım indirimi yüzde 25 oranından, genel bir tarzda yüzde 100'e çekildi.

İki: Yatırım yapmak isteyenlerin, öncelikle organize sanayi bölgelerine, ama Türkiye'nin her köşesine yönelecekleri açıklaması ile karar alındı. 1995 yılında getirilen bu uygulamayla, memnuniyetle ifade edeyim ki değerli arkadaşlarım - ki biz bunu, sanayi kuşağı ve sanayi odağı fikri çerçevesinde oluşturduk- bugün Anadolunun pek çok kesimine, sanayileşme hareketi süratle yayılmış bulunuyor. Muhalefetten ve iktidardan pek çok milletvekili arkadaşım bana sanayiin önü açıldı, diyor; bugün Konya'da da sanayileşme var, Van'da da var, bugün Ağrı'da da var, bugün Trabzon'da da var...

Değerli arkadaşlarım, burada devletin görevi, sanayileşmenin altyapısını yapmak, ama şunu da itiraf edeyim ki, özel sektörün bu yatırım yapma hızına devletimizin yetişemediği de bir gerçek. Pek çok organize sanayi bölgesinin elektriği, suyu, altyapısı tamamlanmadan, özel sektör burayı dolduruyor; bu da Türk ekonomisi bakımından, Türk özel sektörü bakımından övünülecek bir husustur. Ben huzurlarınızda, 1994 yılındaki büyük fedakârlığı, yatırım yapma konusundaki kararlılığı, cesareti, inancı, her türlü zorluklara göğüs gerişi ve kararlılığı dolayısıyla Türk müteşebbisine, Türk çiftçisine, sanayicisine, ihracatçısına, tüccarına, esnaf ve sanatkârına, Doğru Yol Partisi Grubu ve kendim adına şükranlarımı sunmak istiyorum.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Sayın Bakan, çiftçi öldü...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Ona da geleceğiz...

Değerli arkadaşlarım...

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Gelmiyorsunuz...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Biraz da memurlardan, zorunlu tasarruftan bahsedin.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Onlara da geleceğiz...

Değerli arkadaşlarım, mademki öyle, o konuya geçelim.

Bu bütçede, 1,7 katrilyon liralık personel harcaması öngörülmüş, parti liderleri dahil -muhalefeti kastediyorum- bütün sözcüler geldiler, dediler ki, yıllar itibariyle memur maaşları azaldı, memur mağdur, memur eziliyor... Bir ateşten gömlek biçtiler ve bunu giydirecek bir kişi arıyorlar, herkes bunu arıyor.

METİN ŞAHİN (Antalya) - Memur da sizi dinliyor!

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunları dinledikten sonra devletin arşivine başvurarak, memurların 1976'daki durumları neydi, aradaki 20 yıl geçtikten sonra, bugünkü durumları nedir; gelin, bunu devletin arşivine dayanarak bir ortaya koyalım, kim sorumluysa ortaya çıksın.

1976 yılında 962 500 memuru var devletin, 1978'e geldiğimiz zaman 1 milyon olmuş, yaklaşık 140 bin ilave edilmiş, 1980'de 1 milyon 170 bin...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Yani, İkinci MC almış onları...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - 1980'de 131 bin artıyor, 1981 ve 1982'de artış hemen hemen yok gibi, 1983 yılına geliyoruz, 1983'ten 1984 yılına kadar 90 bin memur kadrosu ihdas ediliyor ve büyüyor bürokrasi. 1987 yılına geliyoruz, -araları atlıyorum- 135 188 memur kadrosu ihdas ediliyor...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - ANAP döneminde...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Kimin dönemi olduğunu zikretmiyorum...

1991 yılına geliyoruz 58 268 kadro ihdas ediliyor.

Müsaade ederseniz, 1978'i de ilave edeyim: 1978'de de 76 240 kadro ihdas ediliyor. Kendi dönemimize gelelim, 1992 yılında da 49 000 memur kadrosu ihdas ediliyor, geliniyor 1996 yılına 1 milyon 810 bin memur... Peki, aynı pastayı, bu kadar artan insana dağıtırsanız, fertlere düşen pay azalmaz mı?..

H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) - O zaman pastayı çoğaltacaksınız Sayın Bakan.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Bir dakika efendim, şimdi, oraya da geliyorum; pasta ne olmuş ona da bakacağız.

Değerli arkadaşlarım, azalır öyle mi? Peki, şimdi, bu kadar, kadro ihdasında, kimin, kime söylecek bir sözü var?

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Hani devleti küçültüyordunuz?

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Bir dakika efendim. Canım, siz niye küçültmediniz; yani, siz de büyütmüşsünüz işte, buyurun...

Değerli arkadaşlarım, şimdi pastaya geleceğim, pasta da var burada, pastayı nasıl dağıtmışız onu gösterelim.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Sen buraya bakma, sen, altı seneni anlat, bize ne bakıyorsun?

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şimdi, devletin 1 milyon 800 bin memuruna gayri safî millî hâsıladan ne vermişiz; işte, olay budur.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Zorunlu tasarrufa ne zaman geleceksin?

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Ona da geleceğim.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Bir gelsek diyorum.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şimdi, geriye doğru gitmeden gayri safî millî hâsıladan devlet memurlarının en düşük payı aldığı yıl 1985 ve 1986'dır; yüzde 3,6 buyurun...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - ANAP döneminde mi?

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Evet...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Allah... Allah...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şimdi, 1978 yılı da...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Her söylediğin doğru, her söylediğin doğru!

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Ben geçmişi anlatıyorum; ben, bir kehaneti anlatmıyorum.

1978 yılındaki bu oran 7,2'dir.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - İstatistikler yalan söyler...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şimdi, bunları da zikretmek lazım, 1990 yılında bu oran yüzde 6,7; 1991 yılında 7,8'dir. Yani, 1991 yılında o zamanın hükümeti 1978 yılından daha yüksek bir payı ayırabilmiş.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Ecevit de dahil mi?..

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Bütçe büyüklüğü ne oldu?

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Daha çok, memura...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Evet, daha çok memura tabiî; ama, payda da bir artış var.

1992 yılına geldiğimiz zaman, bu oran yüzde 8,5; 1996 yılında yüzde 10,6; 1997 yılında yüzde 10,7.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Aktürk “kadro şişkinliği var” diyor. Doğru; işte o kadro şişkinliğini hepimiz yaşıyoruz. Bundaki sorumluluk da, aşağı yukarı, bütün siyasî partilerin paylaşacağı bir sorumluluk.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Bir de, işçi sayısına baksanız...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, işçi sayısına da baktığınız zaman, devlette 550 bin işçi var.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Zorunlu tasarrufa gel...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şimdi, oraya geliyorum...

BAŞKAN - Bir dakika sayın konuşmacı...

Efendim, lütfen, müdahil olmayın... Bakın, sordunuz, söylüyor...

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Sorduğumuzu söylemiyor...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Sayın Aktürk diyor ki “gerek KİT'lerde gerekse merkezî idarede -bunu ben söylemiyorum, bunu muhalefet söylüyor- üretmeyen bir istihdam vardır.” Bunu “işçilere gelin” diyen arkadaşlarıma cevap olarak söylüyorum; üretmeyen bir istihdam vardır; bu, doğru mudur; muhalefet bunu söylüyor...

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, işsizlik, en büyük adaletsizlik; ama, üretmeyen bir insana da, devletin imkânlarını tahsis etmek, ondan daha büyük bir adaletsizliktir. (DYP sıralarından alkışlar) Biz, bunu söyledik; geliyoruz...

Burada, muhalefet partilerinden bir arkadaşımız, bakanlık yapmış bir arkadaşımız dedi ki “eğer, devlette bu kadar kadro şişkinliği olmasaydı; mesela, devlet, 600 bin daha az bir memur ve işçi kullanabilseydi; geçtiğimiz onbeş sene içerisinde ne yapılabilirdi” ve ilave etti “1 milyon insanı istihdam edecek bir kaynak yaratılabilirdi.” Değerli arkadaşlarım, bunu araştırdık. Gerçekten, bu kadar, 600 bin istihdam tasarrufu; yani, üretmeyeni kabul edin, gizlisini kabul edin, fazlasını kabul edin, yapabilseydi, devlet, hesaplara göre 41,5 milyar dolarlık bir kaynak yaratabiliyordu. Bunu, ister özel sektör ister başkası kullansın, yaratılacak istihdam 1 milyonun üzerinde çıkıyor. Evet, değerli arkadaşlarım, tabiî, bunun yan etkileri de...

Buradan şuna geliyorum; burada boş ve rakamlarla, memura, işçiye selamlarla, Türkiye, bugüne kadar bir yere varmamıştır. Yapılacak iş, merkezî yönetim -ki, bugün sabahleyin muhalefet partisi liderlerinden Sayın Baykal ifade etti- merkezî idarede rasyonalizasyon, ademî merkeziyet ve rasyonel personel kullanımı ve -mesela, birtakım nakit havuzu yapıldığı gibi- memurların, işçilerin verimli bir şekilde istihdamı için bir tasarrufa gidilmesidir; başka bir yolu yoktur; bunu da bu şekilde ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, programdan bahsederken dedim ki, 1996 yılında ne yapılması gerekiyorsa, yasal ne gibi değişiklikler yapılması gerekiyorsa, 1996 yılında bunlar var; arkadaşlarım bunlara değinmedi. Bakın, programda, bu Parlamentoya ve Hükümete düşen, 1996 yılında -aşağı yukarı bu Parlamentoda olan bütün siyasî partilerin, 1996 yılında kurulmuş hükümetlerde bir ortak payı var- neler yapılması lazım, ne gibi yasal düzenlemeler yapılması lazım, onlar da aynı şekilde burada, programda yazılmış.

Bir Özelleştirme Yasasının ve anayasal değişmelerin yapılması öngörülmüş; bu konuda bir çalışma yapamadık. Personel Yasasında bir değişme öngörülmüş. Yap-işlet-devret modelinin geliştirilmesi öngörülmüş; bunlar konusunda, bugüne kadar fazla bir şey yapılamamış.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Daha 25 dakikan var...

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, ben söylerim, siz merak buyurmayın; ben, kürsüye çıkarken söyledim kendilerine ne kadar fazla süreleri olduğunu.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu Parlamentoya 1997 yılında önemli görevler düşüyor. Bu Parlamento, Türkiye'de siyasî ve ekomomik istikrar arıyorsa, bu yıl içerisinde Trafik Kanunda yaptığımız uzlaşıyı, karaparanın aklanmasında yaptığımız uzlaşıyı Seçim Kanununda da gösterebilmelidir 1997 yılı için. 1997 yılı içerisinde, Türkiye, devletin tasarruf etmesi konusunda, devletin sağlıklı kaynaklara kavuşması konusunda, sosyal güvenlik reformu konusunda, eğer siyasî bir istikrar, ekonomik bir istikrar arıyorsa, bu konularda Hükümetin getireceği tasarıların üzerinde aynı özveriyi ve uzlaşıyı gösterebilmelidir; bunlar olmadığı zaman bir noktaya varmak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, fakirlik edebiyatıyla bir yere varmak mümkün değildir. Türkiye'nin potansiyeli, Türkiye'nin imkânları vardır; Türkiye'nin bu potansiyelini, imkânlarını ortaya koyan en güzel örnek, Güneydoğu Anadolu Projesidir. Memnuniyetle ifade ediyorum ki, geçen 150 bin ton olan pamuk üretimi, bugün, o bölgede 250 bin tona çıkmıştır. O bölgede yaşayan insanlar, sadece pamuk toplamadan 3 trilyon liranın üzerinde gelir elde etmişlerdir. (DYP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Pamuk üreticisi perişan.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Elbette, pamuk üreticisinin sorunları vardır, onlara da geleceğiz.

Şimdi, burada ortaya koyacağımız gerçek, Türkiye'nin potansiyelini nasıl kullanabiliriz. Bir Orta Anadolu Projesi, bir Doğu Karadeniz Projesi bir GAP Projesi gibi büyük projeleri, bu Parlamento, faaliyete sokmalıdır, realize etmelidir, ortaya koymalıdır; biz bunu söylüyoruz. Yani “Büyük Türkiye” diyeceksiniz, bu Parlamentoda ufak işlerle uğraşacaksınız; bir noktaya varmak mümkün değildir değerli arkadaşlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, burada, yine “çiftçimizin hali perişandır” diye konuşuldu...

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Yalan mı; bitirdiniz...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Tabiî, bu konuşmalara, Tarım Bakanlığı bütçesi görüşülürken arkadaşlarım cevap verdi.

A. TURAN BİLGE (Konya ) - Ne cevap verdi; cevap filan vermedi.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Evet, cevap verdi.

Şunu açıkça söylüyoruz ki, 1992, 1993, 1994, 1995 ve 1996 yıllarında, Türk çiftçisinin mahsulüne enflasyonun üzerinde para ödenmiştir. (DYP sıralarından alkışlar)

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Gübre kaç liraya çıktı?

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Bir dakika...

Siz gübreye hiçbir indirim tanımazken, bu hükümetler yüzde 50'lik bir sübvansiyonu 1995 yılında yürürlüğe koymuştur.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Çiftçi almadı, aracı aldı, aracı... Haberiniz yok... Hâlâ bilmiyorsunuz...

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Doğan.

Bakın sayın milletvekili, böyle bir usulümüz yok... Biraz sonra sizin grup sözcünüz çıkacak, sizin söylemek istediklerinizi de ona not ettirirsiniz, kendileri cevap verirler. Lütfen efendim... İstirham ediyorum...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, devletin arşivi elimizde. 1996 yılında...

BAŞKAN - Sayın Doğan, size yardım ediyorum; ama, siz, beni hiç dinlemiyorsunuz. Efendim lütfen...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Dinliyorum Sayın Başkanım; teşekkür ederim.

1996 yılında, yüzde 50'lik gübre sübvansiyonu ekim ayı sonu itibariyle -kasım, aralık yok- 31 trilyon lirayı aşmıştır. Peki, bu 31 trilyon lira nereye gidiyor?!.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sekiz aydır niye vermiyorsun?..

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 1997 bütçesinde destekleme için ayrılan rakam 100 trilyon liradır. Evet, 1997 bütçesinde destekleme programı için ayrılan para 100 trilyon liradır.

Şimdi, burada, şuna da hak veriyoruz, bir eleştiriye de hak vermemek mümkün değil; tarım satış ve kredi kooperatifleri birliklerinin yeniden organize edilmesi, önümüzde, bu Parlamentoyu, bu Hükümeti bekleyen en önemli görevdir. Daha bağımsız, daha sağlıklı birlikler ve kooperatiflerle Türk tarımına hizmet edebilirsizin; entegrasyonla hizmet edebilirsiniz, ucuz krediyle hizmet edebilirsiniz, desteklemeyle de hizmet edebilirsiniz. Doğru Yol Partisi olarak bizim, tarım konusuna yaklaşımımız, tarım alanında kendi kendine yeten bir Türkiye'dir. Biz, Türkiye'nin, Türk tarımıyla kendi kendine yeterliliğini, Türkiye'nin bağımsızlığı, Türkiye'nin geleceği bakımından önemli bir olgu olarak görüyoruz. Dünyada tarımı desteklemeyen hiçbir ülke yoktur. Bu itibarla, hangi hükümet gelirse gelsin, burada, tarımı desteklemekten geri kalamaz. 1992'de bu yapıldı, 1993'de bu yapıldı, 1994'de, 1995'de, 1996'da bu yapıldı, 1997'de de bu yapılacaktır değerli arkadaşlarım.

Bu açıklamalarımdan sonra, 1996 yılına geliyorum. Değerli arkadaşlarım, bütçeler konusunda, hükümetin inisiyatifi, parlamentoların inisiyatifi konusunda pek çok araştırma vardır. Bu konudaki araştırmalara şöyle bir göz attığımız zaman, parlamenter rejimlerle idare edilen ülkelerde, hükümetlerin ve parlamentoların bütçe konusuna yaklaşımlarının ne olduğunu kısaca sizlere sunmak istiyorum: Parlamenter rejimlerle idare edilen bütün ülkelerde, hükümetler, daima büyük bütçe yapma eğilimindedirler; hep böyle olmuş. Parlamento buna karşı tavır aldığı zaman hükümetlerin tavrı; ekonomiyi ayakta tutamayız, kamu yatırımları gecikir, işsizlik artar, ekonomik sıkıntılar büyür, savunma ve güvenlik için ihtiyaçları karşılayamayız; personel ödemelerinde, borç faizlerinde kısıntı yapılamaz gibi gerekçelerle, istedikleri bütçeleri parlamentolarından daima kolayca geçirmektedirler. Parlamenter rejimle idare edilen ülkelerin bütçe konusundaki genel görünümü budur.

Şimdi, yirmi yıldır yaşadığımız bütçe görüşmelerinde Türkiye'de de farklı bir durum olmadığını burada belirtmek istiyorum. Bunu, ister parlamenter sistemin bir fazileti, ister bir zafiyeti veya eksikliği sayınız, gerçek budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Doğan; size 13 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; 1996 yılı bütçesine baktığımız zaman, çok enteresan bir durum görüyoruz. Parlamentoya bütçeyi 15 Ekim 1995 tarihinde Doğru Yol Partisi ve CHP Koalisyon Hükümeti sevk etmiş; 410 trilyonluk bir açık görmüş. 410 trilyonluk açıklı, 2,8 katrilyon harcama, 2,4 katrilyon geliri öngören bu bütçe uygulansaydı, bu bütçeye göre belirlenen hedeflerde yüzde 40 enflasyon, yüzde 5 büyüme, 25 milyar dolar ihracat, 40 milyar dolar da ithalat olacaktı.

Şimdi, 1996 yılı için, 1995 yılında sevk edilen 410 trilyon açıklı bu bütçe, ne oldu da, 1996 yılı sonunda 1,4 katrilyonluk açığa gitti; burada bunun muhasebesini, bunun hesabını hep birlikte yapmak durumundayız.

Türkiye, 1995 yılı sonunda 24 Aralık seçimlerini geçirdi. Bu 24 Aralık seçimlerine gitmeseydik, bu Parlamentoda kabul edilen ve 1996 yılında uygulanacak bütçe, 410 trilyon açıklı bütçe olmayacak mıydı; olacaktı; ama, böyle olmadı. Türkiye bir seçime gitti.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Seçimle ne alakası var?!.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Arz edeceğim efendim.

Seçimlerden sonra meydana gelen siyasî yelpaze ve 1996 yılının başında üç ay süren turlar, beklentiler ve ekonomik gelişmeler, 1996 Nisanının sonunda bu Parlamentoda görüştüğümüz bütçeyi 861 trilyonluk bir açığa çekti.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Siz kendi Grubunuza öyle izah edersiniz.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Biz değil; işte bu, sizin yaptığınız turların millete olan faturasıdır değerli arkadaşlarım.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Böyle tek cümleyle geçiştiremezsiniz.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Tek cümleyle geçiştirdiğimiz yok.

Bitmedi, devam ediyorum; 1996 yılında, bir tek bütçe uygulaması değil; bir ile dahi -burada zikretmiyorum, devletin arşivi vardır- ödenek tahsisi yapma imkânı olmamasına rağmen, haziran ayı sonuna doğru, giderayak, birtakım illere, ödenek tertipleri dikkate alınmadan nakit gönderilmiştir.

Evet, 1996 yılında birtakım turların, hükümet kurma suretiyle geçen zamanın faturası 410 trilyon, bir taraftan da, temmuz ayına doğru, biz gidiyoruz artık, biraz şuraya şunu verelim, biraz da buraya verelim görüşünün de faturası, 1,4 katrilyona varan bir bütçe açığıdır.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Sayın konuşmacı, açık konuşsana, belediyelere yapılan ne?!. Açık konuşmuyorsun.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Şimdi, bırakın, belediyelere yapılan yardımlardan bahsetmiyorum; onlar yapılmıştır, harcanmıştır; ama, şundan bahsediyorum: Hâlâ gönderilip de harcama imkânı olmayan, hazinesinde, Ziraat Bankasının kasasında nakit olarak bekleyen paralar vardır değerli arkadaşlarım. Siz, bu şekilde, 1996 yılının haziran ayında, giderayak “şu da şuraya gitsin; nasıl giderse gitsin, bütçeye uygun olsun gitsin, uygun olmasın gitsin” yaklaşımıyla bu bütçeye yaklaşırsanız, elbette, bu bütçe de 1,4 katrilyon açık verir. Siz, bunun faturasını da, bu milletin huzurunda, hiç kimseye çıkaramazsınız değerli arkadaşlarım.

METİN ŞAHİN (Antalya) - 400 küsur milyar Afyon'a verin...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - DSP'liler, siz aramıza girmeyin; biz, kendi meselelerimizi hallederiz.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Biraz zor halledersiniz...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Evet, bugünkü 1996 bütçesinin, gerek uygulamasına bakın, gerek 1996 bütçesinin yıllık bütçesine bakın, ekbütçesine bakın, bütün yaşananlara bakın, aşağı yukarı bütün partilerin bu bütçelerle ilişkileri var; yazar aynı, rolleri oynayanlar aynı; ama, oyundan da şikâyetçi olanlar, yine aynı... Böyle bir tiyatro eseri yok ortada!.. Hem senaryo yazacaksınız hem oynayacaksınız hem de milletin karşısına çıkıp sizi alkışlamayan millete diyeceksiniz ki “bu oyunu beğenmedik...”

METİN ŞAHİN (Antalya) - Aynı sizin gibi...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - DYP'ye bakın Sayın Bakan.

HAKAN TARTAN (İzmir) - İktidar nerede onu gördü...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 1997 bütçesini beğenmeyebilirsiniz; ama, 1997 bütçesi için, yarın, doğrudan doğruya, burada, muhasebesini yapabileceğiniz bir sahip vardır; evet... Bakıyorum, ben, 1996 bütçesinde birtakım gerçekleri ortaya koyduğum zaman buna sahip çıkan yok. “Evet, biz, giderayak, şu belediyeye, şuraya, şu bakanlığa şu kadar para gönderdik; evet, bu paralar, bugün harcanmamış; bunlar yanlış oldu” diyen yok.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Dört sene hiç gönderilmeyen paraları söylemiyorsunuz ama Sayın Bakan.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Onların da, muhasebesi ve tartışması, genel görüşmelerinde -siz, herhalde, geçen yıllarda yoktunuz- bu Parlamentoda ve Yüce Meclisin huzurunda yapıldı.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Burada tek tarafını söylemeyelim; neyse gerçekler, iki tarafını da gösterelim.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Onlara da geliyoruz.

Bakın değerli arkadaşlarım, 1996 yılındaki yatırımlara bakın; 1996 yılında, Bütçe Kanunu çıktıktan sonra, yıllık bütçe çıktıktan sonra, yatırım hızlarına bakın, üç aylık yatırım hızlarına bakın... Sanki, yatırımların da sahibi yok...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Biz yaptık Elektrik İdaresini.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Evet, şimdi, burada, 1997 yılı bütçesi görüşülüyor. 1996 yılında, yıllık bütçede, memur maaşları konusunda ikinci dönemde, verilen yüzde 35 veya yüzde 40 oranındaki zamdan daha fazla, yüzde 50 bir zam verilmiş; buna da değinen yok..

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Memur dört dörtlük (!) sayenizde.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Onun için, değerli arkadaşlarım, ne olursa olsun, 1997 bütçesi açık olsun, şu olsun, bu olsun, önümüzdeki yıl, burada, bunun hesabını sorabileceğimiz ve bunu yapan bir hükümet var, bir mimar var; bir sahibi var. 1997 bütçesinin bütün bütçelerden, özellikle 1996 yılı bütçesinden tek bir farkı var, o da, onun sahibinin, sorumlusunun, hesabını verecek kişisinin belli olmasıdır. Bunu gözardı edemezsiniz.

REFİK ARAS (İstanbul) - Başka farkı yok mu?!..

AVNİ AKYOL (Bolu) - Niye denk diyorsunuz?!..

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Bütçelerde denklik, bütçelerde açıklık konusu, bu Parlamentoda, hep tartışılmıştır. Bu Parlamentonun bütçe zabıtlarına bakınız; otuz yıldır “açık-denk, açık-denk” konusu hep tartışılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bütçe ne olmalıdır; ne kadar büyük olmalıdır? Önce, bu konuyu, huzurlarınızda değerlendirmek istiyorum. Herkes diyor ki “efendim, geçen yıllarda, o zamanın muhalefeti, daha büyük bütçe isterken daha küçük bir bütçe getirdi.”

HALİL ÇALIK (Kocaeli)- Siz söyletiyorsunuz...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Bana göre, daha küçük bir bütçe getirdiyse, bu, ekonomik bakımdan doğru bir bütçedir.

Değerli arkadaşlarım, 1983 yılından 1996 yılına kadar kamu harcamaları artıp gelmiştir. Kamu harcamalarının, gayri safî millî hâsıladaki oranı yüzde 23'lerden yüzde 30'a çıkmıştır. Peki, bu yüzde 7'lik artışı kim ödüyor; bu yüzde 7'lik artışı millet ödüyor, bu yüzde 7'lik artışı özel sektör ödüyor. Kamu bütçelerinin artışını savunmak, Türk özel sektörüne daha az bir payı kabullenmekle eşdeğerlidir. Bu itibarla, elbette ki, devlet, eğitimde, sağlıkta, altyapıda, enerjide, yolda, içmesuyunda, telekomünikasyonda, mutlaka yatırımlar yapacaktır; ama, devlet, tasarruf ederek, milletin kıt imkânlarını en iyi şekilde kullanarak, çok rasyonel, girişimciye mümkün olduğu kadar daha çok imkân bırakan bir bütçe de yapmak zorundadır.

Bu itibarla, 1997 yılı bütçesinin 1996 yılına göre, gayri safî millî hâsılaya oranlandığı zaman yüzde 2 oranında küçülmesini, doğru bir yaklaşım olarak değerlendirmek lazım. Keşke, devlet, daha çok tasarruf yapabilse, daha rasyonel bir kullanıma gidebilse, daha çok imkânı, 1997 yılında, özel sektörüne bırakabilse.

Değerli arkadaşlarım, şurada üzerinde durmak istediğim bir husus vardır; devletin bütçesinde en önemli yük, sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarıdır.

REFİK ARAS (İstanbul) - Onun mucidi kim?.. Kim yaptı onu?.. Hangi iktidar zamanında yapıldı?..

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarına uzun vadeli bir yaklaşımla bir çare bulmadan, devlette tasarrufa gitmeden, devletin bir kuruşunu çok dikkatli harcayarak, rasyonel bir devlet yönetimine gitmeden ve devleti, uzun vadeli, devamlı, sürdürülebilir bir gelir kaynağına kavuşturmadan; Türk ekonomisindeki istikrarı, kamu bütçelerindeki denkliği savunmak da mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu hususu da, burada, huzurlarınızda, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yüce Meclise ve vatandaşlarımıza özetle böyle belirttikten sonra... Türkiye'nin sorunları olabilir, vardır; ancak, Türkiye'nin, bu sorunları aşacak moral gücü de vardır. Türk toplumunun üstün değerleri vardır; Türk toplumunun kendine güveni yüksektir. Türk toplumu, Türk Milleti çalışkandır; Türk Milleti vatanperverdir. (DSP sıralarından alkışlar) Bunlar, Türkiye'nin, bizim toplumumuzun moral değerleridir. Bunun dışında, Türkiye'nin, genç nüfusu, vatanını, milletini seven, kendine güvenen yetişmiş insanı, zorlukları aşabilen, yeni şartlara uyum gösteren, cesur, kararlı, yatırım ve üretim yapan bir müteşebbisi vardır; esnafı vardır, sanayicisi vardır, tüccarı vardır, sanatkârı vardır, ihracatçısı vardır.

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Sömürülen köylüsü vardır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ezilen emekçisi, sömürülen köylüsü vardır!..

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Memleketini seven, özverili memuru ve işçisi vardır, toprağını işleyen cefakâr çiftçisi vardır. Bunlar da Türkiye'nin çok istisnaî güçleridir.

Henüz kullanamadığımız doğal kaynaklarımız vardır, imkânlarımız vardır; inşa edilecek barajlarımız, santrallarımız, yollarımız, havaalanlarımız, limanlarımız, sanayi tesislerimiz, sulanacak ovalarımız vardır. Devletin arşivinde, yapılacak, inşaata konulacak, realize edilecek binlerce projesi vardır. Tabiatın bahşettiği bu doğal imkânları kullanarak...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Hem bütçe olmasın hem de politika yapılsın!..

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - ...jeopolitik durumumuz ve tarihin bize bahşettiği fırsatları değerlendirerek, azimle, inançla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Hem projeden bahsediyorsunuz hem bütçe ufalsın diyorsunuz!..

BAŞKAN - Size eksüre veriyorum Sayın Doğan; buyurun.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) -...karşılıklı güven, hoşgörü ve gayretle, ülkemizin, özlenen refah düzeyine ulaşacağına hep birlikte inanıyoruz. Türkiye'nin, bundan başka çıkar yolu yoktur.

Bu duygularla, 1997 bütçesinin, milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.

Yüce Meclisin, bütün partilerin, hoşgörüyle, küçük işleri bir tarafa bırakıp, memleketin büyük meselelerini kucaklamasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, konuşma sırası Demokratik Sol Partinin. (DSP sıralarından alkışlar)

Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşma 2 kişi tarafından yapılacak; birinci konuşmacı Sayın Hikmet Uluğbay, ikinci konuşmacı Sayın Veli Aksoy.

Süreyi eşit mi paylaşacaksınız efendim?

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Evet efendim.

BAŞKAN - Grubunuzun süresi 1 saat, 14 dakika da eksüreniz var; isterseniz kullanabilirsiniz.

Buyurun Sayın Uluğbay. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli üyeler ve ekranlarının başında bizleri izleyen saygıdeğer yurttaşlarımız; sözlerime başlarken, hepinize, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime Sayın Başbakanın 9 Aralık 1996 günü bu kürsüde yapmış olduğu çok vahim bir hatanın altını çizerek başlamak istiyorum. Sayın Başbakan, o gün Hükümet adına bütçenin tümü üzerinde yapılan eleştirileri yanıtlamıştır; o çerçevede, aynen tutanaklardan okuyorum: “Bugün, Butros Gali, petrol boru hattının akıtılması için son imzasını atmıştır; biraz önce, kriptoyla haber verildi.” Sayın Başbakan, bir kriptonun içeriğini, kripto olduğunu belirterek açıklayarak, kripto güvenlik ihlali suçunu işlemiştir. (RP sıralarından “Oo” sesleri, gülüşmeler) Bunun, yasalarımızda yaptırımı vardır. Eğer, Dışişleri Bakanlığı, aynı gün şifre anahtarlarını değiştirmediyse, o, çok daha vahim bir hata işlemiştir; devletin haberleşmesinde gizlilik kalmamıştır...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Şeffaf Hükümet.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) - Hükümet adına bugün kim konuşacaksa, bu konuya açıklık getirmesinde sayısız faydalar vardır...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Borunun açılması sır değil.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Şeffaflık...

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hükümetler niçin bütçe yaparlar, neden ekonomik politikalar açıklarlar; yurttaşlarının ekonomik ve sosyal gelişmelerine zemin hazırlayarak, onları daha müreffeh yaşatmak için tabiatıyla. O nedenle, bütçelerin ve ekonomik politikaların içeriğini değerlendirirken, bu amaca ne kadar hizmet ettiğine bakmak gerekir. Ayrıca, bu amaca yönelik çalışmaların ne kadar ciddiyetle hazırlandığı da bu konuda fikir verir. Şimdi, denk olduğu iddia edilen 1997 bütçesinde denkliğe nasıl ulaşıldığını, Sayın Başbakanın kendi sözlerinden öğerenelim; -aynen zabıttan okuyorum- “Şimdi, bakınız, 1997 yılının ilk bütçe teklifi, bürokrasinin kıymetli arkadaşları tarafından böyle getirilmişti : -Şema da gösteriyorlardı- Ne diyor; 22,5 milyar dolar 1997'de faiz ödenmesi lazım. Bütçe açığının 18 milyar 382 milyon dolar olması lazım ve yatırımların da bütçede 3,3 milyar dolar olması lazım. Bakınız, düşük bir yatırıma mukabil, büyük faiz. 22,5 milyar dolar 1997 yılı için ve bütçe dengesi olarak da 18,3 milyar dolarlık açık.

Biz ne yaptık; faiz, 22,5 milyar dolardan 13,8 milyar dolara indirilmiştir. Yatırımlar, 3,3 milyar dolardan 3,8 milyara çıkarılmıştır. Bütçenin açığı, 18 milyar dolardan sıfıra indirilmiştir ve işte, 50 yıldan beri ilk defa denk bütçe kurulmuştur.”

Ben, bu açıklamaları dinlerken, kendime zaman zaman, yanlış bir salonda mıyım diye sordum; zira, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye'nin bütçesi, ulusal parası olan Türk Lirası yerine, dolarla anlatılıyordu. Yoksa, Sayın Erbakan Amerika'nın bütçesini mi açıklıyordu?!.

Bütçedeki reel değişikliği anlatmak için dolara gereksinim yok, sadece sabit fiyatlarla, 1990 fiyatlarıyla açıklayabilirdiniz.

Kendi ülkesinin bütçesini kendi parasıyla anlatmayan bir başbakandan, ülkesinin parasını ve ekonomisini istikrara kavuşturacak ekonomi politikaları oluşturmasını nasıl beklersiniz? (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Başbakan, anlattığına göre, kıymetli bürokratların yaptığı teknik hazırlıkları önüne çekmiş, beğenmediği rakamların üzerini çizip kendi görmek istediği rakamları yazmış ve bütçeyi denk bağlamış. Sayın Başbakanın bu yaptığı, bir gözbağcılığı mıdır yoksa Kristof Kolomb'u taklit etmek midir; onu, sizin takdirlerinize bırakıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Biz, takdir ederiz, merak etme.

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) - Sayın Erbakan, Kristof Kolomb yumurtayı kırarak dik durdurmuştur; ama, ekonomi, kırılarak, dökülerek ayakta duramaz; duramayacağını da, bizzat, ortağınızın başında bulunduğu Hükümetler, 1991 yılından beri kanıtlayagelmektedirler. Sizin de, rakamların üzerine çizik atarak veya yerlerine beğendiğiniz rakamı yazarak bütçeyi denk yapmanız olası değildir. Yurttaşlara ve ekonomiye hayırlı olmayacağı belli olan bu bütçe denkliği, Sayın Başbakana hayırlı olsun.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Millete hayırlı olsun...

HİKMET ULUĞBAY (Devamla) - Millete de elbet hayırlı olacak; ancak, tabiî, millete hayırlı oluşunda biraz da sıkıntılar olacak.

Şimdi de, Sayın Başbakanın diğer bir müjdesini; yani, 1996 yılı bütçe açığını nasıl indirdiğini; yine, kendi sözleriyle hatırlayalım; aynen, tutanaktan okuyorum: “54 üncü Hükümet geldiği zaman, faiz ödemeleri 20 milyar dolardan 18,5 milyar dolara inmiştir. Bütçenin açığı 19,6 milyar dolardan 16 milyar dolara inmiştir; çünkü, devletin gelirleri, 31 milyar dolardan 32,5 milyar dolara çıkmıştır.” Sayın Başbakan bu dolarları nereden bulmuştur bilemiyorum. Ancak, Refahyol Hükümeti kurulduğunda; yani, haziran sonunda bütçeden ödenen faizlerin toplamı 699,7 trilyon lira idi; ekim sonunda bu ödemeler 1 katrilyon 53 trilyon liraya çıkmıştır, yıl sonunda ise 1,5 katrilyon liraya yükselecektir; yani, Refahyol altı ayını tamamladığında, faiz ödemelerinde yüzde 114 artış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, ortada, azalan bir faiz ödemesi filan yok. Yalnız, bir iki aydır, borçlanma hızında bir miktar azalma var. Bu azalmanın nasıl bir Ali Cengiz oyunuyla sağlandığını da, dün, bu kürsüden, 27 nci madde üzerinde görüşlerimi açıklarken anlatmıştım; tekrar, bulunmayan arkadaşlar için yineleyeyim. Hazinenin Türk Telekom'a devrettiği ve geri ödemesi 2002 yılına kadar sürecek 600 milyon dolarlık bir borcu, bu kuruma erken ödettirilmiştir. Hazine, bu 600 milyon dolara 1996 yılı için elkoymuştur; ancak, 2002 yılına kadar da, bir dışborç yükünü sırtına almıştır. Yani, gelecek yılların geliri harcanmış, borcun ödenmesi için de, benden sonra tufan denilmiştir.

Gelelim bütçe açıklarındaki azalmaya. Refahyol Hükümeti kurulduğunda, 1996 bütçe açığının yıl sonunda 1,3 katrilyon lira olacağını hem kamuoyuna hem de IMF'ye açıklamıştır. Şimdi, Başbakan “ben göreve geldiğimde, zaten açığın 1,3 katrilyon lira olduğunu söylemiştim; benim zamanımda açık artmadı” demek istiyor söyledikleriyle. Şöyle de diyebilirdi : “Göreve geldiğimizde açık 15,7 milyar dolardır. -Bunu nasıl hesaplayacak; 1,3 katrilyon bölü temmuz ayındaki dolar kuru 82 500 lira; 15,7 milyar dolar rakamı çıkar karşımıza- Yıl sonunda 12,5 milyara düşürdüm” diyebilir, zira, aynı 1,3 katrilyon lira bu sefer, 104 bin lira dolar kuruna bölündüğü takdirde, varılan sonuç 12,5 milyar dolardır ve böylece başarılı bir şekilde 1996 açığını, dolar cinsinden, sevdiği para cinsinden ifade edebilirdi.

Hazır, aralık ayı dolar kuruna değinmişken, bir hususun daha altını çizmekte fayda vardır. Sayın Başbakan, bir süre önce, yıl sonu dolar değerini 104 bin lira olarak açıklamıştı; ancak, dolar bu değeri aralık ayı başında buldu. Şimdi, Başbakanın sözü tuttu denilebilmek için, Merkez Bankası piyasaya müdahaleye başlamıştır... Bu yanlıştır. Yıl sonu döviz kurlarının ne olacağını açıklamak başbakanların görevi değildir ve olmamalıdır da. (DSP sıralarından alkışlar) Merkez bankalarının görevi de, başbakanların hatalarını örtbas etmek için, rezerv eritmek değildir. Zaten, döviz konusunda, vaktiyle, bir başbakan inatlaştığı için, Merkez Bankası, 1994 yılında, 4 milyar dolardan fazla rezerv eritmek zorunda kalmıştır. O rezervlerin eritilmesinde, bazı ayrıcalıklı bankalar nimetlendirildikten sonra da, yüzde 160 oranında devalüasyon yapılmıştır.

Sayın Başbakan, konuşmasının bir yerinde, aynen tutanaklardan okuyorum: “Bu bütçe, bir değişim bütçesidir, denk bir bütçedir, kamu personeli maaşlarında reel artış hedefleyen bir bütçedir; yatırımlarda 36 yılın en büyük reel artışı verilmiştir. Bütçedeki dolar olarak yatırımlara ayrılan paranın artışı yüzde 40'tır” demiştir.

Aynı konuşmanın bir başka yerinde de, aynen tutanaklardan okuyorum: “ Yatırımlar, gördüğünüz gibi, 3,3 milyardan 3,9 milyara çıkarılmıştır” müjdesini vermiştir. Dört işlemi bilmek için, mühendis olmak gerekmez; ama, yine de, iddialı olmayayım; 3,9 milyarı, 3,3 milyara böldüğümüzde, bulunan artış, sadece yüzde 17,6'dır. Ya benim ya da Sayın Başbakanın hesap makinesinin onarım zamanı gelmiş galiba!.. O zaman, dolar bazında ifade edilen yüzde 40 artış nerede?!. (RP sıralarından “Senin aklın ermez” sesleri)

Sizinkinin erdiği belli!..

Sayın Başbakanın burada yaptığı tespit doğrudur, ona gönülden katılıyoruz; Türkiye'nin yeniden yatırım yapılan; dolayısıyla, iş yaratan bir ülke olması lazım. Zira, kendi istatistiklerimize göre, iktisaden faal nüfusun yüzde 16'sı işsiz tanımındadır. Bunun gerçeği yansıtmadığından, hükümetler hep emindi; ancak, gerçeği de öğrenmek istemezlerdi. Nihayet, bu gerçek yüzümüze ILO'nun çalışmasıyla vuruldu: Ülkemizde, işsizlik yüzde 26,6. Ayrıca, yine, kendi verilerimize göre, kentsel işsizlerin içinde lise ve üzeri öğrenimlilerin payı da yüzde 35 dolayında. Değerli üyeler, bu, üzerinde titizlikle durmamız gereken bir durumdur.

Düşünün; anneler, babalar, çocuklarını lise ve üniversite düzeyine kadar okutuyorlar ve çocuklar iş bulamıyor... Okur yazar olmayan veya sadece ilkokulu bitirmiş gençler, işsiz kaldıklarında, çoğu kez, anne ve babalarına bühtan ederler, “okutsalardı, ben de iş güç sahibi olabilirdim” derlerdi. Şimdi, anne baba görevini yerine getirmiş, çocuklarını okutmuş; genç, işsiz... Diyor ki, “anam babam görevini yerine getirmiş, beni işsiz bırakan sistemdir” Topluma küsüyor, zaman zaman da yanlış yollara düşebiliyor.

İşte, o nedenle, Türkiye'nin, yeniden yatırım yapılan ve iş alanı açılan bir ülke olması lazım; ancak, bu, bütçedeki yatırım ödeneklerinin payını yüzde 5,7'den yüzde 8,14'e çıkararak olmaz. Türkiye, bir zamanlar bütçesinin yüzde 22'sini yatırımlara harcardı; o günlere geri dönmek gerekir. Bütçedeki yatırım ödenekleri düşerken “özel sektör yatırım yapar ve bu açığı kapatır” yanılgısına düşmeyelim. Zira, izlenen rant ekonomisi, girişimcileri de yatırım yapmaktan uzak tutmaktadır. Son yıllarda, girişimcilerin yıllık kazançlarının yarıdan fazlası sanayi faaliyetlerinden değil, faiz gelirlerinden oluşmaktadır.

Bu durumu siz de değiştiremediniz. Dün yaptığınız 13 aylık ihaleyle 180 trilyona yakın bir kaynağı, yüzde 120'lik bir faizle alarak, sırtüstü 13 ay yatacaklara, yüzde 120 kâr sağladınız; bundan sonra da aynı yolda yürümeye devam edeceksiniz.

Ayrıca, 1988'den bu yana izlenen kur politakaları, özel sektör imalat sanayii yatırımcılarını, sermaye yoğun yatırımlara zorlamıştır. Yani, daha az işgücü çalıştıran yatırımlar yapmak zorunda kalmışlardır. Hükümetin, bu gerçeği görmesi için, Devlet Planlama Teşkilatının her ay yayınladığı Temel Ekonomik Göstergeler belgesinin son sayfasında yer alan, özel imalat sanayiinde birim ücret endekslerine bakması yeterlidir.

Hükümetin, yurda kesin dönüş şartı aramadan, yurtdışında çalışanlara tanıdığı bedelsiz ithalat hakkı, belki Avrupa otomotiv sanayiinde çalışan işçilerin işlerini güvence altına almıştır; ama, ülkemizde bazı yurttaşlarımızı da işsiz bırakmaya başlamıştır.

Sayın Hükümet üyeleri, ailenizden hiçbiri, sizin evinize gelip, “bugün iş aktime son verildi” dedi mi? İşten çıkarılanın halini, hükümetler düşünmeyecek de kim düşünecek? Başta söyledik, bütçelerin ve ekonomik politikaların temelinde insan unsuru yatar, o insanlara iş yaratmak yatar; yoksa, işini kaybettirmek yatmaz ve yatmamalıdır da.

İşsizlik konusu, ülkede izlenen eğitim politikasıyla da yakından ilgilidir. Ülkemiz, ortaöğrenimdeki gençlerimize, 18 yaşına geldiğinde, bileklerine -güzel Anadolu deyişiyle- altın bilezik takamamaktadır. Lise ve dengi okullara gidenlerden sadece yüzde 34'ü meslekî teknik beceri öğrenimi görmekte ve öğrenim görenlerin de, o yaş grubunun içinde aldığı pay sadece yüzde 18'i oluşturmaktadır. Bu oran, çağı yakalamış ülkelerde yüzde 60'lar düzeyindedir.

Şimdi, beni, kahvede veya evindeki televizyondan izleyen bir meslek lisesi mezununun “ben, teknik liseye gittim de ne oldu; ben de işsizim” dediğini duyar gibiyim. Doğru kardeşim, sen de işsizsin, çünkü, Demokratik Sol Parti iktidarı dışındaki tüm partiler, senin diplomanı, senin iş makineni güvence kabul edip, sana, esnaf ve sanatkâr kredisi açtırmazlar, seni, kaderinle baş başa bırakırlar. (DSP sıralarından alkışlar) Demokratik Sol Partinin bu amaçla verdiği kanun teklifini, komisyonda aylardır bekletiyorlar. “Halk Bankası kredilerini şu kadar trilyon lira artırdık” demelerine sen de aldanmıyorsun; zira, bu artışlar, enflasyon artışlarıdır. Esnaf ve sanatkârlara açılan kredilerin, toplam kredi hacmi içerisindeki payı, yıllardır yüzde 3,5 ile yüzde 4 aralığında sıkışmış kalmıştır. Bu, akılcı ve toplumca kabul edilebilir bir politika değildir. Hükümetin, meslekî beceri veren teknik liseler açma yanında, çırak eğitim projelerinin kapsamını da süratle genişletmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Başbakan, 9 Aralık tarihli konuşmasında “biz, işbaşına geldiğimiz zaman, bu pompanın şeklini değiştireceğiz. Ülkenin imkânlarından ve nimetlerinden alacağız; bütün halkımıza, işçiye, köylüye, memura basacağız; aramızdaki fark bu olacaktır” demiştir.

Köylüye, imkân ve nimetlerden nasıl bastığınızı, köylü, bizzat yaşayarak görmüştür. Ürün bedelleri, aylarca gecikmeyle ödenmekte, çiftçi, piyasa fiyatıyla aldığı gübrenin sübvansiyonunu da aylarca gecikmeyle almaktadır. Bu gecikmeler sonucunda vade farkı verilmediğinden, çiftçinin alınteri de enflasyona ezdirilmiş olmaktadır.

9 Aralık 1996 tarihî itibariyle, birikmiş çiftçi alacakları şöyledir: Gübre sübvansiyonundan 14,5 trilyon, fındıktan 8,5 trilyon, pamuktan 10 trilyon, ayçiçeğinden 2 trilyon ve diğer ürünlerden 5 trilyon olmak üzere, Türk çiftçisinin, yaklaşık 77 trilyon lira Türk çiftçisinin Hükümetten alacağı vardır.

Hububat üreticilerinin durumu, yürekleri bir başka türlü yakıyor. Arpasını 10 bin liradan satan üretici, hayvanını besleyebilmek için, samanı, 10 bin liradan aldı; buğdayını 15 bin liradan satan köylü, kepeği, en az 15 bin liradan aldı.

Refahyol Hükümeti, iktidara geldiğinden bu yana, akaryakıta -bu arada mazota- beş kez zam yaptı. Toplam zam oranı yüzde 35'i aşıyor. Mazota zam, köylünün traktörünü, tarlaya götürememesi, götürse de tarlasını sürememesi demektir. Mazota zam, ayrıca, diğer ürünlere de zam demektir.

Ekranları başındaki çiftçiler, Sayın Başbakanı da, bizi de dinlediler; hakkımızda kararlarını da verdiler. Bütün bu uygulamalar, Sayın Başbakanın pompasının çiftçiye nasıl bastığını göstermektedir; Sayın Başbakanın pompası, çiftçinin nasırına basmaktadır. Köylü, özlediği ak günlere, DSP iktidarında kavuşacaktır. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Başbakanın, işçiye ve memura nasıl pompa bastığını, bütçe müzakerelerinde yapılan maaş düzenlemelerinde gördük. Bunun yanında, ücretlerinin yetersizliğini dile getirmek için toplantı yapan çalışanlara, meydanlarda sopa basıldığını da gördük. Bu arada, üniversitelerde okuyan öğrencilere sopa atılmasına ve satırla saldırılmasına da seyirci kalındı. Sayın Başbakan, sizin o pompanız, böyle adaletsizce basıyor!..

Sayın Başkan, değerli üyeler; ülkemizin dış ekonomik dengelerinde de endişe veren ve 1994 bunalımını çağrıştıran gelişmeler vardır. 1990-1993 arasında, toplam dışborç içerisinde kısa vadeli borcun oranı, yüzde 19'dan yüzde 27'ye çıkmıştı. 1994 bunalımından sonra, 1996'ya kadar, yeniden, yüzde 17'den yüzde 24,5'e tırmanmıştır; gidişat aynı gidişat... Yine, 1991-1993 arasında, dışticaret açığı, 7,3 milyar dolardan 14,1 milyar dolara çıkmıştır. 1994-1996 arasında, aynı açık, 4,2 milyar dolardan 20 milyar dolara çıkmıştır; buradaki gidişat çok daha kötüdür.

1991 yılında 258 milyon dolar olan cari işlemler açığı, 1993'te 6,3 milyara tırmanmıştı. 1994'teki gecikmiş pansuman önlemleri sonucunda, o yıl elde edilen 2,6 milyar dolarlık cari işlemler fazlası, bu yıl, 7 milyar dolarlık açığa dönüşmektedir.

1993'te ortaya çıkan manzara, dışborçlanma kredi notumuzun düşmesine neden olmuştu. O tarihte Başbakan olan ortağınız, bu gelişmelere duyarsız kalmıştı. Bu duyarsızlığın bedeli, çok ağır bir biçimde yurttaşlarımıza, maaş ve ücretlerinin dondurulması ve enflasyonun yüzde 149'a tırmandırılması şeklinde ödettirilmişti. Şimdi de, iki ortak birlikte, tehlikeli gelişmelere seyirci kalıyorsunuz. Ümit ederim ki, önümüzdeki aylarda, büyük şair Mehmet Akif'i şu sözlerini hatırlayarak rahmetle anmak zorunda kalmayız. “Tarihi, tekerrür diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Başbakan, 9 Aralık günkü konuşmasında İtalya ve diğer bazı ülkelerle Türkiye'deki son yirmi yıl veya kırk yıldaki gelişmeleri karşılaştırdı; güzel bir karşılaştırma. Benzeri karşılaştırmayı, ben de, bir boyut daha ekleyerek yapmak istiyorum. 1970-1994 döneminde Avrupa Topluluğu ülkelerinde kişi başına düşen gelir 7 ilâ 13 kat artarken, ülkemizde 5 kat artmıştır. Diğer bir deyişle, ortak olmayı düşündüğümüz ülkelerle aramızdaki fark yirmibeş yılda azalmamış artmıştır.

Burada, Sayın Başbakanın karşılaştırmasına dahil etmediği bir boyut vardır. 1970 - 1994 arasında Avrupa Topluluğuna dahil birçok ülkede nüfus yüzde 4 ilâ yüzde 15 arasında artarken, ülkemizde yüzde 80'den fazla artmıştır. Tamam, artsın; bizim ülkemiz çok büyük, kaynakları da fazla; ancak, burada önemli olan, artan nüfusu eğitip, üretken hale getirmektir. Bu yapılmamıştır. İşte, artan bu nüfusu eğitip, üretken kılamamak da, yanlış ekonomik politikalar kadar, ekonomik ve sosyal kalkınmamızı frenlemektedir. Eğer, artan nüfusumuzu eğitip, üretken kılamazsanız, özel bir çaba sarf etmenize gerek yok, zaten otomatikman D-8'in üyesi olacağız.

Konuşmamın bu noktasında ülkemizdeki vergi yükü üzerinde de kısaca durmak istiyorum. ülkemizde vergi gelirlerinin yüzde 60'ı dolaylı vergilerdir. Bu arada, toplam vergi gelirlerinin yüzde 20'si de dar ve orta gelirliler tarafından Gelir Vergisi olarak ödenmektedir. Bunları bir araya getirdiğimizde, yine vergi gelirlerinin yükünün yüzde 60'ının dar ve orta gelirliler üzerinde olduğunun altını çizebiliriz. Bu, son derece gayri adil bir durumdur.

Vergi politikaları, bozulmuş gelir dağılımlarının düzeltilmesindeki en etkin araçtır. Ancak, bu araç, yıllardır, Türkiyemizde doğru kullanılmamaktadır. Sizlere, bu yanlış politikaları ben eleştirmeyeceğim, tarihin derinliklerinden, Defterdar Sarı Mehmet Paşa eleştirecek; Defterdar Sarı Mehmet Paşa şöyle der: “Akıllı yöneticiler, fakir halktan, tahammüllerinin üstünde vergi almayı, bir evin temelinden toprak alıp, duvarını sıvatmaya benzetirler” İşte, yapılan budur. Halkın büyük çoğunluğu, toplumun temelini oluştururken, onların rızıklarından kesilip, rantiye sınıflarına aktarılmaktadır. (DSP sıralarından alkışlar)

Sözlerimi tamamlamadan önce, Refah Partisinin sayın temsilcilerinin, Demokratik Sol Partiye yönelik olarak yaptıkları bazı açıklamalara kısaca değinmek istiyorum.

Sayın Vehbi Hatipoğlu “Sayın Bülent Ecevit, 1980 sonrasında iktidar olmamanın rahatlığı içerisinde konuştu” dediler. Doğrudur; Sayın Bülent Ecevit, burada çok rahat konuştu; çünkü, Sayın Bülent Ecevit'in kimseye ödün borcu yoktur ve vicdan rahatlığı içerisinde konuşmuştur. (DSP sıralarından alkışlar)

Aynı şekilde “Sayın Bülent Ecevit, hangi çözüm önerilerini getirdi” diye sordular. Bölgesel Güvenlik Planı diye bir plandan bahsedildiğini hatırlıyor musunuz ve bu kaç kez gündeme geldi... Hâlâ daha, o güvenlik programının sizler tarafından ihata edilmemesinin sorununu Türkiye yaşıyor.

Köy-Kent... Kalkınmanın köyden başlatılmasının gerektiğini 1970'li yıllardan beri kim söylüyor?...

Toplumun içerisine düşürüldüğü yolsuzluklardan, soysuzluklardan kurtulabilmesi için Devlet Denetlemenin devreye girmesini, Yüksek Denetleme Kurulunun tarafsız bir organ haline getirilmesini sizler mi söylediniz? (DSP sıralarından alkışlar)

Yine, Refah Partili sözcüler “DSP, Refah Partisinin iktidar olmasına karşı çıktı” dediler. Doğru, karşı çıktık. İyi yaptığımızı da, sizin uygulamalarınızla toplum anlamış durumda. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli üyeler; 1997 bütçesinin sıkıntılarıyla, doğrularıyla, yanlışlarıyla, ülkemize iyilikler getirmesini temenni ediyor, bizleri ekranlarının başında izleyen halkımıza ve tüm Meclis üyelerine saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uluğbay.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, kalan süreyi kullanmak üzere İzmir Milletvekili Sayın Veli Aksoy; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA VELİ AKSOY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizi izleyen değerli yurttaşlarım; sözlerime başlarken, sizleri şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

Tekrardan kaçınmaya, polemik yapmamaya özen göstererek, 1997 yılı bütçesi hakkında, Demokratik Sol Parti Grubunun görüş ve önerilerini sunmaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, 1980 öncesi girdiği ekonomik, siyasal ve toplumsal bunalımdan çıkamamıştır. Bırakınız çıkmayı, bunalım derinleşerek sürmektedir. Son onaltı yıldır, ülkemizde acımasız bir soygun; akıl almaz bir yağma; olağanüstü bir talan; giderek artan ahlakî bir çöküntü; ardında binlerce ölü, onbinlerce yaralı ve özürlü bırakan kanlı bir terör hüküm sürmektedir. Yolsuzluk, savurganlık, yağma ve rüşvet, köşe dönme ideolojisinin temel dayanakları olarak, yüzlerce yıllık toplumsal değerlerimizi altüst etmektedir. Bütün bu süreç içerisinde, yönetime gelenler, bu sorunları doğru tahlil etmek, çözüm üretmek ve hafifletmek yerine, akıl almaz bir ilkesizlik ve tutarsızlık içerisinde daha da ağırlaştırmakta, giderek daha da kronikleştirmektedirler.

Nitekim, 1995 bütçe görüşmelerinde, o günkü Başbakan Sayın Çiller'i, işsizlikte, enflasyonda, dış ve içborçlanmada, yatırımları düşürmekte, faizcilikte şampiyon ilan edip, bol madalyalı Rus mareşallerine benzeterek eleştiren bugünkü Başbakan, uyguladığı politikalarla enflasyonu yüzde 90'lara, dışborçları 76 milyar dolara, içborçları 3 katrilyon liranın üzerine çıkararak, emeğiyle geçinen kitleleri daha da yoksullaştırmıştır. (DSP sıralarından alkışlar)

Bu nedenle, ülkemiz, dünyada gelir dağılımı en bozuk olan ilk on ülke içerisinde yer almakta, giderek ağırlaşan ekonomik ve toplumsal sorunları yaşamaktadır. Bu adaletsiz tablo, son yıllarda daha da bozularak, insanlarımızı psikolojik, sosyal ve ahlakî sıkıntılarla karşı karşıya bırakmıştır.

Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemizde, çalışma yaşındaki nüfusun yaklaşık 10 milyonluk kesimi, işsizlik yahut gizli işsizlik çemberi içerisindedir. Geçinmek, yaşamını sürdürmek, onurlu bir yurttaş olarak ayakta durabilmek, yuva kurabilmek, yuvasının mutluluğunu ve onurunu devam ettirebilmek sorunlarıyla yüz yüze olan genç nüfuslu bir toplum, huzur içerisinde yaşayabilir mi? Yozlaşma, her alanda artan kirlilik ve terör, doğrudan doğruya bu adaletsiz gelir dağılımının, bu bozuk ekonomik yapının, bu, artan işsizlik olgusunun doğal sonucu değil midir?

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın, otuz yıldan beri kıyasıya eleştirdiği, iktidara ortak olunca teslim olduğu ranta dayalı ekonomi, sanayileşmeyi ve ulusal kalkınmayı gündemden çıkararak, bir avuç rantiyeye, devlet eliyle, sadece bu yıl katrilyonun üzerinde kaynak aktarmıştır. (DSP sıralarından alkışlar)

İktidarın, özellikle Refah Partisi kanadının, ekonomik hayatın gerçekleri karşısında takındığı ikircikli tutum, ibret vericidir. Maliye Bakanının bütçe açış konuşmasında sunduğu rakamlar karşısında, insanın, dönüp, Sayın Başbakana, yine onun esprili üslubuyla “sizi gidi rantiyeciler sizi!.. Sizi gidi faizciler sizi!..” diyesi geliyor. (DSP sıralarından alkışlar)

Yine, bundan önceki dönemlerde “bunlar, devletin masa ve sandalyelerini dahi satıp peşkeş çekecekler” diyen Sayın Erbakan'ın, Başbakan olduğu dönemde, kamu sektörü dağıtılmakta, mal varlıkları, yerli ve yabancı tekellere yok pahasına satılmaktadır; Sümerbank, Paşabahçe tesisleri, bunun, en çarpıcı örneğidir.

Sayın Başbakan, bu ne pehriz, bu ne lahana turşusu?!. Sayın Erbakan, sizin, Çiller'le, aranızda hiçbir fark yok. (DSP sıralarından alkışlar) Dün, yap - işlet - devret projesi için “ülkenin geleceğinin satılmasıdır” diyordunuz; bugün, aynı modeli heyecanla savunuyorsunuz. Bu nasıl iş?!.

İktidar partilerinin bu ilkesiz tutumları, dün söylediklerinin, bugün tam tersini yapmaları, halka verdikleri sözleri unutup, iktidar olmanın, imkân kullanmanın büyüsüne ve kolaycılığına kapılıp yıpranıp gitmeleri, muhalefet olarak, bizim, doğrudan sorunumuz olmayabilir; hatta, kolaycı yolları seçen muhalefet partileri, bundan medet ummak, yıpranmayı hızlandırmak yollarına sapabilirler; fakat, bizim üzüntümüz ve kaygımız demokrasi açısındandır; ülkemizde, halkımızın, demokratik rejim içerisinde çözüm üretilebileceğine olan inancının ve güvenin sarsılması, umutsuzluğunun yayılması açısındandır.

Bir siyasî parti yıllarca savunduğu doğrultuyu bir yana bırakıp, altı ay içerisinde, tüm söylediklerinden vazgeçer, bütün iddialarını unutur, adaleti, kardeşliği, hakkı ve hukuku, şaibeli bir iktidar ortaklığının konforuna terk ederse, bir çeyrek yüzyıldır sürdürdüğü emeğine, ona inanan insanlara, demokrasi içerisinde yol bulmaya çalışan Türkiye'ye yazık etmiş olmaz mı? (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bir an için, üzerinizde taşıdığınız parti kimliğinizi unutarak, size yüklenen görevin sorumluluğu ve bu sorumluluğun vebalini düşünerek vicdanınızda değerlendirmenizi rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bütün bu tutum ve davranışları nedeniyle, siyaset-aşiret-mafya ilişkileri sonucu, ülkede can ve mal güvenliği tartışılır hale gelmiştir. Ülkemizde sevgi, saygı, huzur, barış, birlik ve dayanışma kalmamıştır. Adaletsizliğin ve gelir dengesizliğinin doğal sonucu olarak, toplum ve kurumlar yeni arayışlara itilip hızla bir kaosun içerisine çekilmek istenilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de yasama organı sıkıntıdadır, yürütme organı sıkıntıdadır, yargı erki sıkıntıdadır, üniversiteler sıkıntıdadır, medya sıkıntıdadır, tarafsız basın ise susturulmak istenilmektedir. Bütün bunlardan daha elim ve vahim olmak üzere, devlet sıkıntıdadır. Suç örgütlerinin, kamu gücünü kullananlarla ve hatta iktidar erki kullananlarla ilişkilerine yönelik iddialar nedeniyle, devlet, tartışma konusudur; halkımızın gözünde, tarafsızlığını ve güvenilirliğini yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadır; çünkü, Başbakan inandırıcı değildir; bakanlar, inandırıcı değildir. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Erbakan'ın deyimiyle, Başbakan Yardımcısı ise başbakan yardımcısı değildir.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ayıp!.. Ayıp!..

VELİ AKSOY (Devamla) - Dinlerseniz, ayıp mı değil mi, kim söylemiş öğreneceksiniz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Hadi söyle bakalım...

VELİ AKSOY (Devamla) - Çünkü, bu hanımefendi, CIA'e rapor veriyormuş. Sayın Çiller, 23 Nisan 1973'te ABD vatandaşı olmak için başvurmuş. Bunu nereden öğreniyoruz; işte, son günlerde gazetelerde yapılan açıklamalarda görüyorsunuz. Ne çıktı orta yere; bir iddia çıktı: Türkiye'nin Amerikalı Dostları Derneği, Türk-Amerikan İşadamları Derneği, IMF Finansal Stratejileri Programlama Dairesi, ABD Dışpolitika Prensipleri Uluslararası Araştırma Dairesi, FBI bilgi işlem kayıtları, ABD millî savunma bilgi verileri ve CIA Yabancılar İstihbarat Birimi, Bayan Çiller'e referans vererek, 1 Temmuz 1979 tarihinde ABD vatandaşlığına kabul edildiği iddiaları vardır; ancak, ABD vatandaşı olmak için, ABD'ye bağlılık yemini etmek şart koşulmuştur. ABD'ye bağlılık üzerine yemin eden bir insan, nasıl, Türkiye'nin Başbakanı olabilir, Başbakan Yardımcısı olabilir?! (DSP sıralarından alkışlar) Bu sözleri, 3 Temmuz 1993 tarihinde, yine, bu kürsüde, bugünkü Başbakan Sayın Erbakan söylemişti. Şimdi, soruyorum; Sayın Erbakan bu ülkenin nasıl Başbakanı olabilir?! (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Millet karar verdi ona, siz değil. Millet kararını verdi.

VELİ AKSOY (Devamla) - Siz söylediniz bunları Sayın Erbakan; bunları siz söylediniz. Sizin söylediğiniz şeyleri tekrarlıyorum... Evet.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Baştan sona polemik yapıyorsunuz; polemiğe girmeyeceğiz.

VELİ AKSOY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada, herkes milletin oyuyla geliyor. Dün eleştirdiğiniz de milletin oyuyla gelmişti buraya. Değerli arkadaşlarım, böyle bir anlayışla, böyle bir yapıyla...

LÜTFÜ YALMAN (Konya) - Millet kararını verdi...

MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) - Silkele.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Terbiyeli ol!

VELİ AKSOY (Devamla) - ... bu Hükümet de inandırıcı değildir. (RP sıralarından “çekimser kim kaldı” sesleri)

Değerli milletvekilleri, biz, çekimser kaldık; biz çekimser kaldık; çünkü, bu ülkeyi sizlere vermemek için çekimser kaldık. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Sayın Çiller'in Başbakanlığından bu yana, siz, yüzde 20'yle iktidar oldunuz, yüzde 50'yle değil. .. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Aksoy, bir dakika efendim...

Karşılıklı konuşma şeklinde değil de, Genel Kurula hitap şeklinde konuşmanıza devam ederseniz, daha verimli olacak.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Laf atıyorlar Sayın Başkan.

VELİ AKSOY (Devamla) - Çok teşekkür ederim efendim.

Sayın Çiller'in Başbakanlığından bu yana, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetleme yetkisine de el atılmıştır. Milletvekilleri, denetleme yetkilerini özgür iradeleriyle kullanamamaktadırlar. Medyanın ve namuslu bürokratların büyük emek ve özverileriyle ortaya çıkardıkları hayalî ihracat dosyaları, Mercümek dosyası, örtülü ödenek dosyası, TOFAŞ dosyası, TEDAŞ dosyası, Turban dosyası, faili meçhul cinayetler dosyası, bizlerin tüm çabalarına rağmen hasıraltı edilmeye çalışılmaktadır; Refah Partisinin oylarıyla hasıraltı edilmeye çalışılmaktadır. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bunun nedeni kuvvetler ayrılığı prensibinin; yani, yürütme, yasama ve yargı erklerinin kullanımının eşit olmamasından kaynaklanmaktadır.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sayın Başkan, Başbakan dinlemiyor.

VELİ AKSOY (Devamla) - Her ne kadar hukuk sistemimiz, ilke olarak, kuvvetler ayrılığı prensibini benimsemişse de, uygulamada, Parlamentoda temsil edilen en büyük siyasî parti grubunun lideri, hem Başbakan sıfatıyla yürütme organına hem genel başkanlık sıfatıyla partisine ve parti grubuna egemen olduğu için bunun doğal sonucu olarak da Yüce Parlamentoya egemen olmaktadır.

Bunun ikinci nedeni ise, hukuk sisteminde düzenlenen yüksek denetleme kurullarının işlevsiz hale getirilmesidir. Bu olguyu saptayan Demokratik Sol Parti Grubu, Meclis Başkanlığına 19 uncu Dönemde başvurmuş ve 19 uncu Dönemdeki başvurusunu 20 nci Dönemde de tekrarlayarak -bu olaylar hiç ortada yokken- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına biçimsel olarak bağlı, tüzelkişiliğe sahip, özerk bir kurul haline getirilmesi için yasa teklifi vermiştir. Bu yasa teklifimiz, hâlâ, komisyonlarda bekletilmektedir. Bu Yüce Parlamento, sorunların kökten çözümünü arzu ediyorsa, bu teklifimizi hızla yasallaştırmak zorundadır. (DSP sıralarından alkışlar)

Aynı durum, insan hakları ihlallerinde de söz konusudur. Türkiye, yeniden, dünya kamuoyunda tartışılır hale gelmiştir. Nasıl gelmesin ki, değerli arkadaşlarım; 1996 yılı itibariyle faili meçhul cinayet, yargısız infaz; işkencede, cezaevinde ve gözaltında ölüm; gözaltında kayıp, işkence gören insan binlerle ifade edilmektedir. Ayrıca, çok sayıda gazeteci için istenen hapis cezası ise akıllara durgunluk verecek boyuttadır. İşte, Türkiye'nin insan hakları konusunda dışarıdan görünen tablosu budur.

Üstüne üstlük, Türkiye, aylardan beri, rüşvet ve yolsuzluk skandallarıyla, Yüksekova, Söylemez ve Hadi Özcan çeteleriyle, Ağansoy ve Susurluk olaylarıyla çalkalanmaktadır. 1996 yılında, gazetecilere yıllarca hapis cezası verilirken, bu İktidar döneminde -sayısı bir ikiyi geçmeyen bürokratın dışında- isimleri sekiz sütuna manşet olan hangi zanlıyı yargı önüne çıkarabildiniz.

EMİN KARAA (Kütahya) - Veli Bey, bir dakika durun da Başbakan sözünü bitirsin!..

A. TURAN BİLGE (Konya) - Başbakan meşgul Veli Bey!..

VELİ AKSOY (Devamla) - Kamuya karşı işlenmiş en ağır akçalı sorunların, en akçalı suçların, yolsuzlukların failleri, Edesler, Bezmenler, Civanlar, bugün, ellerini kollarını sallayarak, Türk Halkıyla alay edercesine, yurtdışında gezmektedirler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kırkaltı günden beri kamuoyunu meşgul eden, hatta dünya kamuoyunun da...

BAŞKAN - Sayın Aksoy, bir dakika...

Sayın Başbakanım, sayın milletvekilleri, arkadaşlarımızın orada toplanmasından biraz rahatsız oldular. Lütfeder misiniz efendim, arkadaşlar sonra size arzda bulunsunlar. (DSP sıralarından “Bravo Başkan” sesleri, alkışlar)

Devam edin efendim.

VELİ AKSOY (Devamla) - Teşekkür ederiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kırkaltı günden beri kamuoyunu meşgul eden, hatta dünya kamuoyunun da gündemine giren Susurluk olayına da değinmek istiyorum. Bu konu, medyada, Parlamentoda ve toplumda her gün tartışılıyor. Bu olaya bir başka açıdan yaklaşmak istiyorum.

Susurluk olayının incelenmesi, soruşturulması, yargılanması doğal süreçleri içinde kuşkusuz devam edecektir; ancak, olayın en vahim yönü, toplumumuzu ve devletimizi en çok yıpratan yönü, 1920'den bu yana var olan hukuk devleti, hukuk devleti kurumları, hukuk devleti kurumlarının yetkileri, yetkili kamu görevlilerinin bu yetkileri kullanırken uyması gereken kuralların altüst edilmesidir; olayın en vahim yönü budur.

Bu tür uygulamaların yapıldığı bir devlete hiç kimse güven duymaz. Böyle bir devlette hiçbir kişi ve kurumun can ve mal güvenliğinden bahsedilemez. Bugün, ülkemizde, herkes korkmaktadır. Korku ülkeye egemen olmuştur. Nasıl korkmasınlar ki değerli arkadaşlarım, çetenin emriyle, Anamuhalefet Partisi Lideri ve eski Başbakan Budapeşte'de saldırıya uğrayabilmektedir. Bu olay karşısında, Başbakan Yardımcısı olayı hafife almış; Hükümet ise, önemine uygun kararlılık ve duyarlılık gösterememiştir. Olaylar bununla da kalmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, 7 gencin katil zanlısı olarak aranan Çatlı'ya, devlet tarafından 5 adet pasaport, Mehmet Özbay adına düzenlenmiş kimlik, dönemin emniyet genel müdürü imzasıyla düzenlenmiş, silah taşıma uzmanlık belgesi verildiği iddia ediliyor. Yine, Ömer Lütfü Topal cinayetine karıştığı iddia edilen 3 kişilik özel tim görevlisinin, Urfa Milletvekili Sayın Bucak'ın korumasına verildiği saptanıyor. Yine, Yüksekova İlçesinde ortaya çıkarılan çetede görevli PKK itirafçısına, assubay kimliği tanzim edildiği saptanıyor.

Bu konuya girmişken, yıllardan beri tartışılan, geçici köy koruculuğu olgusuna da kısaca değinmek istiyorum. Demokratik Sol Partinin bu konudaki görüşlerinin doğruluğu, yaşadığımız olaylarla, her gün birer birer saptanmaktadır. Güneydoğudaki feodal yapı, bu yapıya dayalı üretim ilişkileri değişmediği; kalıcı, yapıcı, hukuka uygun çözümler üretilmediği sürece, sorunun, köy koruculuğu sistemiyle çözümü mümkün değildir. Bırakınız çözümünü, sistem kendi tutarsızlığı nedeniyle daha büyük sorunları ülkenin ve bölgenin gündemine taşımaktadır. Nitekim aldığım bilgiler ve bölgede yaygın söylentilere göre, yatırımcı bakanlıkların güneydoğu illerinde açmış bulunduğu devlet ihalelerinin büyük bir bölümünün korucu başlarına verildiği bilinmektedir; müfettiş raporlarıyla bilinmektedir. İhaleleri alan korucu başları, sistemin kapalılığı, denetimsizliği, bölgedeki ve üst düzeydeki yetkililerle olan ilişkileri nedeniyle, ihalelerden hak ettiklerinden çok çok fazla pay aldıkları ve aldıkları paydan önemli bir kısmının terör örgütlerine aktarıldığı da bilinmektedir. Bölgedeki küçük bir ilimizde, bu tür müteahhitlere, idare tarafından 400 milyar liranın üzerinde fazla ödeme yapıldığı da saptanmıştır. Bundan da anlaşılacağı üzere, işkoluna dönüşen geçici köy koruculuğu sistemi, çözüm üretme yerine, yer yer terörü de beslemektedir.

Bütün bu olaylar, devletin içine sızan ve onu kemiren çete oluşumları ve bu oluşumlar karşısında güvenlik güçlerinin, siyaset ve adalet çevrelerinin, seyirci ve aczi konumu çürümenin en temel göstergeleridir. Bu olgu karşısında, Sayın Cumhurbaşkanının devleti koruma ve tartışma dışı tutma gayretleri anlamsız ve sonuçsuz kalmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iddialar bu kadarla da kalmıyor; Sayın Çiller'in Başbakanlığı döneminde, komşu ve kardeş ülke Azerbaycan yönetimini devirmek için ilişkiler kurulduğu, darbe planlandığı ve birtakım kişilerin, Hükümetin bilgisi dahilinde darbeye katıldığı, MİT'in uyarısı sonucu, Sayın Demirel'in devreye girerek, Azerbaycan Devlet Başkanı Sayın Aliyev'i durumdan haberdar ettiği, medyanın ve Sayın Aliyev'in açıklamalarından da anlaşılmaktadır. Bu ne cüret?!. Hukukun üstünlüğüne, Parlamentoya, yasalara, geleneklere, bir başka ülkenin içişlerine karışmama ilkesine en çok bağlı olması gereken eski Başbakan, şimdiki Dışişleri Bakanı, tüm bu ilkeleri fütursuzca nasıl çiğnetebiliyor? Bütün bu olayların kaynağında, örtülü ödeneğin amacı dışında kullanıldığı iddiaları da yer almaktadır.

KADİR BOZKURT (Sinop) - Bayatladı onlar !.. Var mı elinde belgen?!

VELİ AKSOY (Devamla) - Bu konu, Parlamentonun gündemine getirilmiş, ortaklık hesaplarıyla ve “bayatladı” dediğiniz bu konu sizlerin oylarıyla, Refah Partisinin oylarıyla burada örtbas edilmiştir.

KADİR BOZKURT (Sinop) - Ayıp, ayıp!..

VELİ AKSOY (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşadığımız, skandal boyutlarına varan suç örgütlenmeleri karşısında, siyasetin, daha duyarlı olmasını beklemek hakkımızdır. Güvenlik güçlerinin, kendi içlerine kadar girdiği kanıtlarıyla belli olan bu çeteler karşısında, daha duyarlı ve etkili olmalarını beklemek hakkımızdır. Hukuk ve devlet kurumlarının daha duyarlı, daha hızlı ve daha kararlı olmasını beklemek hakkımızdır; çünkü, önceki yıllarda çok daha az önemli olaylar karşısında süratle hareket eden devlet güvenlik mahkemesi savcılarının, bu olayda, alışılmış hız ve kararlılıkla davranıp davranmayacağını Türkiye kamuoyu dikkatle izlemektedir.

Geçen dönem, bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının, toptancı bir tavır içinde, hızla kaldırılmasına yol açan fezlekeleri hazırlayan bu hukuk anlayışının; bir çete örgütlenmesinin içinde olduğu açıkça gözüken, suç ortağı kişilerle ve kanıtlarla birlikte suçüstü olan, televizyon kanallarında topluma yalan beyanda bulunduğu sabit olan bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması talebi bu Parlamentoya ne zaman gelecektir? (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, hepiniz biliyorsunuz ki, bazı üyelerin, Anayasanın 83 üncü maddesinde tarifi yapılan dokunulmazlık zırhına sarılarak, uygunsuz durum ve davranışlar içinde bulunduğu -antrparantez ben buradaki değerli arkadaşlarımı ayrı ayrı tenzih ediyorum; ancak, tüm dünya parlamentolarında yasaları çiğneyen kişiler vardır, olmuştur, yine de olacaktır- ancak, bu tür kişiler nedeniyle, önce şahsımın, sonra Yüce Parlamentonun onurunun çiğnenmesine, kirletilmesine izin veremeyiz, vermemeliyiz.

Bu olguyu yaratan yasal boşlukları zaman geçirmeden kapatmalıyız. İşte, bu nedenle, Demokratik Sol Parti Grubunun, bu olaylar daha ortada yokken verdiği, Anayasanın 83 üncü maddesinin değiştirilmesine dair Anayasa değişikliği önerisinin, vakit geçirmeden gündeme alınıp dokunulmazlık zırhının yeniden düzenlenmesinde sonsuz yararlar olacağı kanaatindeyiz.

Şu anda, diyelim ki, bahsi geçen sayın milletvekilini, dokunulmazlık zırhı korumaktadır. Peki, bütün vasıfları, hasbelkader, kamu erkini elinde tutan ve tutmak için her yola başvuran kişilerin yakını; eşi olmanın ötesinde, başka hiçbir niteliği olmayan kişiyle ilgili, ağır, önemli, tehlikeli iddiaları, hukuk ne zaman değerlendirmeye başlayacaktır? (DSP sıralarından alkışlar) Bu kişiyle ilgili soruşturmaya ne zaman başlanacak; bu kişi, ne zaman yargı önüne çıkarılacaktır?

Devletin, hukuku, güvenliği, adaleti sağlamak ve denetlemekle görevli kurumları, bir soruşturmanın kapsamını genişletmek için, hep, bir skandalın ortaya çıkmasını, bir tetikçinin tetiğe basmasını veya yeni bir trafik kazasının olmasını mı bekleyecektir?! Devletin denetim organları, bu tip bir skandal olmaksızın, doğrudan, görevleri gereği yaptıkları denetimlerle, toplumu kemiren bu asalakları ne zaman ortaya çıkaracaktır? 1982'den beri, Anayasada da önemli bir kurum olarak yer alan Devlet Denetleme Kurulu, bu tip olaylar karşısında, devletin, doğrudan doğruya töhmet altında kaldığı bu tür çete olayları karşısında, denetim fonksiyonunu yerine getirmeyecek de, ne zaman getirecektir?! Şimdiye kadar getirmemişlerse, Anayasal bir kurum olarak bulunmasının esbabı mucibesi nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR BOZKURT (Sinop) - Biraz da çile çiçeklerinden bahsedin!..

BAŞKAN - Sayın Aksoy, 14 dakika eksüreniz var; buyurun.

VELİ AKSOY (Devamla) - Teşekkürler efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İktidarı kemiren çıkar çatışmalarının, yıllardır önü alınamamaktadır. Nüfuz kullanımı, karaparaya tapınma, köşe dönmecilik bir salgın hastalık gibi yöneticilerimizi kırıp geçirmektedir. Bu tip hastalıklar, İtalya, ABD, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde de mevcuttur; ancak, bu ülkelerdeki sistem, parlamento ve komisyonları aracılığıyla sorunları saptayıp, yargı önüne çıkarıp hesap sorabilmektedir. Ülkemizde ise, her şey, yapanın yanına kâr kalmaktadır; çetelerin üzerine gidilememektedir. Yarım yamalak yargılamalar, yolsuzluk dosyalarını kapatmak üzere kurulan komisyonlar marifetiyle, insan, toplum ve kurumlar kirletilmektedir. Bunun temel nedeni, içinde yaşadığımız hukuk sisteminden kaynaklanmaktadır. Yargı erkini, malî, yönetsel ve diğer açılardan tam bağımsız kılamadığımız sürece, icra organının emrinde bir organmış gibi gördüğümüz sürece bu sorunları çözmemiz mümkün değildir.

Daha dün, bir eski İçişleri Bakanı hakkında soruşturma yapan, fezlekesini Adalet Bakanlığına gönderen, daha sonra, soruşturmadan çekilmek durumunda bırakılan otuz yıllık Cumhuriyet Savcısı Nihat Artıran, hangi görünmez güçlerin baskısı altındadır? Bunu bilmek, bu Yüce Parlamentonun hakkıdır. Bilmek de yetmez; Yüce Parlamento, basın ve halk, sonuna kadar savcıları desteklemek zorundadır. İstanbul Başsavcısının bugün yapmış olduğu açıklamalar, Türkiye'nin, giderek hukuk devletinden çıktığının göstergesidir. Devleti devlet yapan; kurumların, özgür, tarafsız ve bağımsız işlevlerini sürdürebilmeleridir. Bu olgu da, kişilerin inisiyatifine bırakılamaz.

Bu nedenlerden ötürü, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, Sayın Genel Başkanımızın imzasıyla, yargı bağımsızlığını kısıtlayan Anayasanın 144 üncü ve 159 uncu maddelerinin değişmesi için, Anayasa değişikliği teklifini Meclis Başkanlığına sunmuş bulunuyoruz. Zaman geçirmeden, bu Anayasa değişikliği teklifimizin Parlamentodan geçmesini, Türkiye Halkına, Türk Halkına yakışır, demokratik, bağımsız bir yargı erkinin oluşmasını sağlamak zorundayız. Biz, siyaset adamları, artık, bu çürümeye, bu gidişe dur demek zorundayız.

Ülkemiz insanı, temiz bir hükümet, temiz bir yasama, temiz bir yargı; kısaca, açık, net ve dürüst bir devlet istiyor. Bizim halkımız, temizdir, dürüsttür, sabırlıdır, özverilidir, hoşgörülüdür. (DSP sıralarından alkışlar) Bu halk, en az, gelişmiş ülkelerin insanları kadar, temiz bir hükümete, temiz bir yasama organına, temiz bir yargı erkine; kısaca, dürüst bir devlete öncelikle layıktır. Bu Parlamentonun en acil, en geciktirilemez ve en temel görevi de budur. Yüce Türk Halkı, bizden bunu beklemektedir. Bütün bu talepler, temiz bir kadroyla, temiz bir partiyle, dürüst bir liderle gerçekleşebilir; bu parti de, Sayın Bülent Ecevit'in önderliğindeki Demokratik Sol Partidir. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Yüce Meclisin, bu sorunları en kısa zamanda aşacağı inancıyla hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum, teşekkür ediyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.

Değerli milletvekilleri, bu konuşmalarla, bütçenin tümü üzerinde, gruplar adına yapılan son konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, bu aşamada, Hükümete söz vereceğim.

Hükümete söz vermeden önce, Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan'ın bir yazısı Başkanlığa ulaştı.

Sayın Kazan, yazınızda, bir önceki oturumda konuşan Anamuhalefet Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'ın, sizin bir genelgenizden bahisle, yanlış beyanda bulunduğunu ifade ediyorsunuz ve bunu tavzih için İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorsunuz.

Sayın Kazan, hadise bir önceki oturumda olduğu için hadise, İçtüzük gereği, size bu konuda söz veremiyorum...(DSP ve ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bir dakika efendim... Müsaade buyurun... Müsaade buyurun...

Ama, Sayın Bakan bir yanlışlığı düzeltmek istiyorsa, İçtüzüğün 60 ncı maddesi gereğince, iki üç cümleyi geçmemek üzere, yerinizden ifade buyurun efendim, zabıtlara geçsin.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Malum olduğu üzere, bütün bakanlıklar, uygulamalardaki birtakım aksaklıklardan dolayı zaman zaman genelgeler çıkarırlar. Tabiî, Adalet Bakanlığı da zaman zaman genelge çıkarır. Adalet Bakanlığının son çıkan genelgeleri, Sayın ANAP Genel Başkanının kürsüde temas ettiği bir konuya mütealliktir. O konuda, birkaç cümleyle açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Lütfen... Çok uzun olmasın efendim...

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Hayır, bir iki dakikada hemen bitireceğim.

Cumhuriyet başsavcıları veya savcıları, dokunulmazlıkla, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili dosyaları gönderirken; bazen, bakanlığı atlayarak gönderiyorlar Meclise, bazen başsavcılığı atlayarak gönderiyorlar Bakanlığa, Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne, bazen de dosyaları eksik gönderiyorlar. Bu konuda zaman zaman genelgeler çıkarılmış; Sayın Adalet Bakanı Sungurlu da çıkarmış, bendeniz de çıkardım.

Son genelgenin tarihi 30.12.1996'dır; yani, Başsavcılığı atlayarak gönderilmiş bir dosyanın iade edileceği konusundadır. (CHP ve DSP sıralarından “Tarih yanlış” sesleri)

BAŞKAN - Efendim “9” dedi, 30 değil.

9 değil mi efendim?

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Bir dakika efendim.

Başsavcılığı atlayarak gönderilen bu genelgeden, bu fezlekeden bir gün önce, 10 Aralık 1996 tarihinde, yani Bakanlığa gelen yazının tarihi 11.12.1996'dır, bendenizin genelgeyi çıkardığı tarih 10.12.1996'dır...

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Dolayısıyla, bu dosya ile bu genelgenin herhangi bir alakası yoktur, tamamen, genel anlamdadır.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Anlaşıldı efendim, çok teşekkür ederim.

Sayın Kazan, ifade ettiğiniz rakam 30 değil 9, değil mi?

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - 9 değil efendim.

BAŞKAN - “30.12.1996” dediniz de?..

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Efendim, sehven öyle ifade etmiş olabilirim.

BAŞKAN - Arkadaşlar ona itiraz ettiler.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Genelge 10 Aralık 1996 tarihlidir.

BAŞKAN - Anlaşıldı, teşekkür ederim; zabıtlara öyle geçti efendim.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) -...tarihi...

BAŞKAN - Tamam Sayın Bakan... Tamam efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Grup Başkanvekili?..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, öncelikle, burada tutanağa geçen konu, Cumhuriyet Savcısı sayın Nihat Artıran'a ait.

İkincisi; Bir çelişki gibi, Sayın Adalet Bakanımız izah etmeye çalıştılar; Sayın Genel Başkan da aynı şeyi, yani 10 Aralık tarihini ifade ettiler.

BAŞKAN - O da aynı şeyi söyledi efendim.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Evet, aynı şey söylendi.

BAŞKAN - Evet efendim, bir çelişki yok, aynı şey söylendi, ama Sayın Adalet Bakanı tarafından bir kere daha zabıtlara geçirilmiş oldu.

Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, görüşmelerimizin bu safhasında söz sırası Hükümetin; Hükümet adına, Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Şener, süreniz 1 saat, eksüreye ihtiyaç duyarsanız 14 dakikalık eksüreniz var.

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 konsolide bütçesi üzerinde sürdürdüğümüz bu son görüşmeler münasebetiyle, Hükümetim adına, hepinize saygılar sunuyorum.

Bugün sürdürülen görüşmelerde ileri sürülen tenkitlere, eleştirilere cevap vermek üzere, Başbakan Yardımcımız Sayın Tansu Çiller Hanımefendi kürsüye geleceklerdi; ancak, önceden programlanmış bir gezi münasebetiyle -bugün Moskova'da bulunması gerektiği için- bugün aramızda bulunamamışlardır. Programın kaydırılacağı hesaplanmıştı; ancak, özellikle Yeltsin'in sağlık durumu sebebiyle, önemli görüşmelere konu olacak bu programın kaydırılmasının da uygun olmayacağı sonucu ortaya çıktığı için bendeniz huzurlarınızdayım, tekrar, hepinize saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

1997 konsolide bütçesi, Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi tarafından oluşturulan 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Meclisimize sunmuş olduğu ilk bütçedir; bu bakımdan önemlidir.

1997 konsolide bütçesine ilişkin çalışmalar, Hükümetimizin ilk kurulduğu günlere kadar uzanmaktadır. Yapılan bütçe hazırlık çağrısı ile bakanlıklar ve ilgili kamu kuruluşları kendi gider bütçelerini hazırlamışlardır, Maliye Bakanlığımızla, yatırım bütçeleri açısından Devlet Planlama Teşkilatıyla belli bir noktaya gelmişlerdir ve bürokrasinin hazırlamış olduğu, ön çalışmaları sürdürmüş olduğu 1997 konsolide bütçesi, Ekonomik Kurulda defalarca müzakere edilmiştir, ele alınmıştır, veriler, dengeler değerlendirilmiştir ve test edilmiştir. Daha sonra, Bakanlar Kurulunda, Hükümetimizce, bütçeye son şekli verilmiştir. Anayasa gereği, 17 Ekim 1996 günü, Bakanlar Kurulumuz, 1997 konsolide bütçesini Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştur. 4 kasım 1996 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda müzakereler başlamış ve 30 Kasım 1996 günü tamamlanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda 9 Aralık günü başlayan müzakereler, nihayet, son gününe gelmiştir ve bugün, 62 nci gündür, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş olan 1997 konsolide bütçesi üzerinde görüşmelerimizi devam ettirmekteyiz.

Bu münasebetle, iki aya yakın bir süre içerisinde, gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda bütçe üzerinde görüşlerini ve düşüncelerini ifade eden, katkılarda bulunan, eleştirilerde bulunan, farklı yaklaşımlar getiren, bütün partilere mensup sözcülere, görüş beyan eden arkadaşlarımıza, buradan teşekkür etmeyi bir görev biliyorum.

Bütçeler münasebetiyle, Hükümetin bütün icraatları, Mecliste dile getirilmiştir; Türkiye gündeminde bulunan bütün konular, malî boyutu bulunsun bulunmasın, söz alan, görüşlerini ifade eden arkadaşlarımız tarafından dile getirilmiştir. Bu bakımdan, bütçenin ne anlama geldiğini bir daha tekrar etmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, bütçeler, devletin belli bir dönemde yapacağı masrafları ve toplayacağı gelirleri birlikte gösteren ve yasama organından çıkan belgelerdir.

Bütçeler vasıtasıyla -ülkeden ülkeye, zamandan zamana farklı oranlar söz konusu olmakla birlikte- millî hâsılanın yüzde 25'i ilâ 40'ı arasındaki bir miktar, gelirler vasıtasıyla devlet hazinesine intikal etmekte ve yine aynı tutarda bir değer, harcamalar vasıtasıyla, devlet hazinesinden tekrar ekonomiye kazandırılırmaktadır. Böylece, devlet, bütçeler vasıtasıyla, ekonominin çok önemli bir bölümünü kontrolü altında tutar. Hiçbir firmanın gayri safî millî hâsıla içerisindeki payının tek başına yüzde 1 olmadığını düşünecek olursanız, devletin elinde önemli bir güç, önemli bir araç var demektir. Bu bakımdan, bütçeler, maliye politikası araçları içerisinde, devletin elindeki ekonomik araçları arasında önemli bir yere sahiptirler.

Hükümetler, bütçeyi denk olarak hazırlamak suretiyle, fazla veya açık veren bütçeler hazırlamak suretiyle, kamu gelirlerinin bileşimlerini ve miktarlarını ayarlamak suretiyle ve yine, kamu giderlerinin miktarlarını ve bileşimlerini ayarlamak suretiyle, ekonomik göstergeler üzerinde etkide bulunurlar. Bu bakımdan, kamu kesiminde ulaşılmak istenen amaçlar, iktidarların elindeki, bütçe başta olmak üzere, değişik araçlarla gerçekleştirilmeye çalışılır.

Kamu kesiminin elinde, bütçeler dışında da araçlar vardır; kamu iktisadî kuruluşları veya devletin vazetme, yasa koyma gücü, bunun ötesinde, para politikası araçları zikredilebilir; ama, bütçe başta olmak üzere, maliye politikası araçları, ekonomide birtakım selektif tedbirlerin uygulanması açısından, uygulanabilirliği açısından, daha etkin ve daha önemlidir.

Dolayısıyla, bir iktidarın, yapacaklarını ve yapmak istediklerini bütçeleri vasıtasıyla görebilirsiniz. Ekonomiden sosyal politikalara, siyasî hadiselere kadar uzanan bütün boyutları, bütçe üzerinde değerlendirmek mümkündür. Bu sebepten dolayıdır ki, iktidara mensup, muhalefete mensup söz alan bütün değerli arkadaşlarımız da, bütçe münasebetiyle, malî konular dışındaki konulara da değinmişlerdir.

1997 yılı konsolide bütçesinin, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin ilk bütçesi olduğunu ifade ettim. O halde, böylesine önemli bir araç olan ve Hükümetimizin ilk bütçesi olan bu bütçenin hazırlanması sırasında ortaya konulan teşhisler ve neleri çözme niyetinde olduğumuz, son derecede önemlidir.

54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak -28 Temmuz 1996 günü- kurulduktan sonra, önümüzde bulunan ekonomik göstergeleri değerlendirme zaruretini hissettik ve ekonomin genel gidişatını tespit ettikten sonra, teşhisi koyduktan sonra, buna bir çözüm bulunması gereğini ve lüzumunu, zaten, siyasî partiler olarak, baştan beri hissediyorduk, Hükümet olarak da, kararlılığımızı ortaya koyduk. İşte, 1997 bütçesi, bu kararlılığın ifadesidir ve devraldığımız ekonomik göstergeleri iyileştirme, ülkede mevcut sorunları çözme niyetinin ve düşüncesinin bir ürünüdür.

Gerçekten, özellikle, 1980 sonrasından bugüne kadar uzanan süre içerisinde, Türkiye'deki ekonomik büyüklüklerde önemli bozulmalar ve dalgalanmalar yaşandığı görülmektedir. Büyüme oranının zaman zaman yükseldiği, ani inişler gösterdiği bir ortamda, 1991 yılında yüzde 0,3 olan büyüme oranının, 1993 yılında yüzde 8,1 gibi bir noktaya; ama, 1994 yılında da eksi 6 gibi bir düzeye indiğini görmekteyiz ve böyle bir ortamda, makul, kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir büyüme oranına ihtiyaç olduğu açıktır.

Yine, aynı şekilde, hayat pahalılığı ve enflasyonun 1980'li yıllardan beri sürekli bir artma eğilimi içerisinde bulunduğunu hep birlikte gözlemliyoruz. Anavatan Partisi, 1983 yılında iktidara gelirken, yüzde 37 olarak devraldığı enflasyonu iktidardan gittiği yıl olan 1991 yılında iki katına çıkarmış olarak devretmiş ve yüzde 71 düzeyine getirmiştir. Daha sonraki yıllarda da enflasyon o düzeylerde kalmamış ve artma trendi, eğilimi sürmüş, devam etmiştir; bugün ise yüzde 70'li, 80'li rakamlar etrafında devam etmektedir ve kronik hale gelmiştir. Gelir dağılımını bozan ve ekonominin önemli sorunlarından biri olan enflasyonun, elbette çözülmesi, aşağılara çekilmesi zarureti vardır.

Bütçe açığının gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı, 1983 yılında yüzde 2 iken, 1991 yılında yüzde 5,3'e çıkmış, bu artma eğilimi devam etmiş, 1996 yılında yüzde 8,8'e ulaşmıştır. Aynı şekilde, dışticaret açıklarında, cari işlemler açıklarında süren artışlar, yükselişler de günümüze kadar devam etmiştir. Diğer taraftan, içborç stokları, dışborç stokları, ekonominin önemli bir yükü haline gelmiş ve kamu malî dengelerini bozmuştur.

Burada görüşlerini ifade eden değerli parti sözcülerinin, konuşmalarında, genellikle devralmış olduğumuz bu tablonun olumsuzluklarıyla ilgili veriler tekrar edildi, ifade edildi; ama, bazı arkadaşlarımız, ekonomideki bu olumsuzluklar, 5,5 aylık Hükümetin ortaya çıkardığı bir eğilimmiş gibi takdim etme üslubunu tercih ettiler; ancak, hemen belirtmek istiyorum, bu ekonomik olumsuzluklar, parti sözcülerinin yapmış olduğu eleştiriler, aslında, vaktiyle iktidar olmuş bu partilerin kendi dönemlerine yönelik eleştiriler anlamı taşımaktadır.

İşte, böylesine bir ekonomik tabloyu devralan Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi, bu Hükümeti kurarken bazı önceliklerini belirlemiştir. Bu önceliklerin başında siyasî istikrar gelmektedir. “Türkiye'nin içinde bulunduğu durum ortadadır” demiştir Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi. “Bu şartlar altında, ekonomik göstergelerin olumsuzluğunun artma eğilimi ve trendi içerisinde bulunduğu bu ortamda, siyasî istikrarın sağlanması gerekir” demişlerdir ve bunu birinci öncelik olarak tespit etmiş, vurgulamış ve belirlemişlerdir.

Özellikle, 1995 yılının son aylarından 1996 yılının ortalarına kadar süren siyasal belirsizlik döneminde, ekonomik göstergelerde, daha büyük bozulmaların ve dalgalanmaların olduğunu hep birlikte müşahede ettik. İşte, böylesine bir ortamda hükümete talip olmak, iktidar olma niyetini ve arzusunu ortaya koymak, sorunları üstlenme, Türkiye'yi daha iyiye, daha güzele taşıma ve götürme iradesi ve kararlılığı, son derecede önemlidir. “Hükümet olacağım, sorunları omuzlayacağım ve Türkiye'yi iyiye götüreceğim” düşüncesi, anlayışı ve kararlılığı içerisinde, Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi bir araya gelmişlerdir. Ama, her partinin farklı düşüncesi, farklı görüşü, farklı eğilimi bulunabilir. Bazı siyasî partiler, iktidar ateşten gömlektir, o halde, iktidara yaklaşmayayım, muhalefette kalayım, sürekli eleştirilerde bulunayım düşüncesinde olabilir, bu düşüncesini de sürdürebilir. Bazı siyasî partiler ise, iktidar dönemimi kısa tutayım, iktidarda bulunmuş olayım; ama, bu süre üç ayı geçmesin gibi bir siyasî tercih belirleyebilirler. (RP sıralarından alkışlar)

Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi olarak, biz, tercihimizi belirledik, önceliklerimizi önümüze koyduk ve birinci öncelik olarak “Türkiye'nin siyasî istikrara ihtiyacı vardır, bu siyasî istikrarı biz sağlayacağız; uyum içerisinde, anlayış içerisinde, omuz omuza, güç birliği halinde, kararlılıkla bu iktidarı uzun süre devam ettireceğiz” dedik ve bu niyetimizi izhar ederek 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini kurduk.

Aslında, bu niyet ve düşünce, sadece bu İktidarı oluşturan siyasî partilerin düşüncesi ve iradesi değildir; aynı zamanda, halkın iradesidir, halkın düşüncesidir ve halkın arzularıdır; çünkü, siyasî kavgalardan, dövüşmelerden, çekişmelerden en fazla zararı görenin siyasîler olmadığını halkın bizzat kendisi görmüş ve yaşamıştır. Bu kavgalardan, çekişmelerden zararı ben görüyorum, ben mağdur oluyorum, artık siyasî kavga, çekişme, dövüş istemiyorum; uzlaşma istiyorum, işbirliği istiyorum ve siyasî istikrar istiyorum demiştir, demektedir.

Bu bakımdan, bazı arkadaşlarımız görüşlerini ve düşüncelerini ifade ederken, burada, siz vaktiyle şu sözleri söylemiştiniz, diğer parti vaktiyle size şu sözleri söylemişti gibi yaklaşımlar serdetmeleri, görüşler beyan etmeleri, Türkiye'nin geleceği açısından, siyasî istikrarın temini zarureti karşısında fazla bir anlam ifade etmemektedir.

Bu iki parti, bir Koalisyon Protokolü ve Hükümet Programıyla iktidar olmuştur. Bu bakımdan, tek tek Koalisyonu oluşturan her iki partinin programıyla eleştirilerde bulunmayı da sağlıklı bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Halk, seçmen, uzlaşın, bir araya gelin; bir program, bir protokol oluşturun; bu program ve protokol dahilinde iktidar olun demiştir. 24 Aralık 1995 seçimlerinin ortaya çıkardığı sonucun tercümesi budur; dolayısıyla, Hükümeti oluşturan Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi de halkın bu iradesine uygun olarak bir Koalisyon Protokolü ve Hükümet Programı etrafında hükümeti teşkil etmişlerdir ve bu program dahilinde icraat yapmaktadırlar. Bu bakımdan, eleştirilerin doğrudan doğruya Hükümet Programı çerçevesinde sürdürülmesi gerekir; başka boyutlara ulaştırılması, uzatılması, yine sağlıklı bir değerlendirme biçimi değildir.

Evet, bu iki parti, ülke sorunlarını aşma, Türkiye'yi daha iyi günlere götürme iradesini ortaya koymuştur; Türkiye Büyük Millet Meclisinde çoğunluğa sahiptir, halk desteğine sahiptir; daha sonraki seçimler bunu kanıtlamıştır ve Hükümet, gece gündüz çalışmaktadır, Kabine üyeleri çalışmaktadır, Meclis çalışmaktadır ve bu yoğun çalışma temposu içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine, Hükümetimiz 61 kanun tasarısı sevk etmiştir ve bu kısa süre içerisinde, 62 tasarı ve teklif yasalaşmıştır. Bu, Hükümetin, Türkiye'deki sorunları çözme iradesi ve kararlılığını gösteren, çalışma temposunu gösteren açık bir kanıttır, belgedir, ifadedir.

Evet, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi, birinci önceliği olarak siyasî istikrarı koymuştur, belirlemiştir ve bunu sürdürmektedir, sürdürme niyeti devam etmektedir; ama, ikinci bir kararlılık, ikinci bir öncelik daha bu Hükümet tarafından ortaya konulmuştur. Bu ikinci öncelik de, ülkemizin sorunlarını, acı reçete sunmadan, hizmetleri artırarak, yatırımları çözerek halletme, sorunların üstesinden gelme önceliğidir. Çünkü, Türkiye'deki ekonomik olumsuzlukların faturasını taşıyan halkın, yeni faturalar taşıyacak gücü ve tahammülü kalmamıştır. Biz de, kurulurken, bir hizmet hükümeti olarak, bu anlayış doğrultusunda, acı reçete sunmadan, hizmetleri artırarak, yatırımları artırarak Türkiye'nin sorunlarını çözmeyi ikinci öncelik olarak belirledik ve önümüzdeki tablolar, diğer ülkelerle Türkiye'nin kıyaslanması da, bunun bir öncelik olarak belirlenmesini gerekli kıldı.

Türkiye, yüzölçümü itibariyle dünyada 36 ncı sırada, nüfusuna göre 16 ncı sırada, gayri safî millî hâsılasına göre 23 üncü sırada, kişi başına gayri safî millî hâsılaya göre 57 nci sırada bulunan bir ülke olmasına rağmen, Türkiye'den daha az yüzölçümü bulunan, daha az nüfusu bulunan ve vaktiyle Türkiye ile aynı düzeyde bulunan ülkeler büyük gelişmeler kaydetmişlerdir. Kişi başına millî gelir, Almanya'da 11 katımız, İtalya'da 7 katımız, İspanya'da 6 katımız, Singapur'da 12 katımız ve Güney Kore'de de 4 katımızdır. Bu tablo, diğer ekonomik göstergeler tarafından da desteklenmektedir. Böylesine bir gelir düzeyinde, beklenen gelişmeleri geçmiş dönemlerde yaşayamayan Türkiye'de, mevcut ülke içi gelir dağılımının da son derece bozuk olduğu açıktır.

İller arasında gelir dağılımında bozukluklar vardır. İzmit'te kişi başına gelir 6 000 bin dolarken, Ağrı, Muş gibi doğu illerinde 500 dolardır.

Bölgeler arasında gelir dağılımında bozukluk var. Marmara Bölgesi, millî gelirin yüzde 37'sini alırken, Doğu Anadolu Bölgesi sadece yüzde 4'ünü almaktadır.

Nüfus grupları itibariyle millî gelirde bozulmalar vardır. Nüfusun yüzde 20'lik dilimler halinde millî gelirden aldıkları paylar, en düşük gelir grubu aleyhine, yıllardır, sürekli bozulmaktadır.

İşte, halkın ekonomik durumunun, yeni faturaları, yeni reçeteleri taşıyamayacağını bilen, idrak eden Hükümetimiz, hizmetleri artırmayı, yatırımları artırmayı, ikinci bir öncelik olarak belirlemiştir, önüne koymuştur ve bu iradesini, 1997 konsolide bütçesiyle de takdim etmiştir.

Ama, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak bir başka öncelik daha belirledik. Bu üçüncü öncelik de, malî, ekonomik, sosyal dengeleri yeniden kurma önceliğidir.

Devraldığımız ekonomik tablolar hakkında bilgiler verdim. Mal piyasalarında dengeler bozulmuş, enflasyon sürekli artıyor, dar ve sabit gelirliler sürekli mağdur ediliyor, işsizlik sürekli artıyor, ülkenin kaynakları iyi değerlendirilemiyor, gelir dağılımı bozuluyor, bütçe açıkları her geçen yıl artıyor, gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 2 gibi -1980'li yıllarda- bir düzeyden, yüzde 8,8 gibi bir düzeye ulaşıyor, faiz ödemelerinin bütçe içerisinde yükü sürekli olarak artıyor ve borç stoku da sürekli olarak artıyor.

Böylesine bir ortamda, malî dengelerin sağlanması ve kurulması, Hükümetimizin üçüncü bir önceliği olarak ele alınmıştır ve belirlenmiştir. Aslında, malî dengelerin kurulması zarureti, sadece bizim dile getirdiğimiz, ifade ettiğimiz bir gerçek değildir; Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen, hatta, edilmeyen bütün siyasî partiler ve bu siyasî partilerin sözcüleri, Türkiye'de malî dengelerin kurulması zaruretini, her defasında ifade etmişlerdir.

1992-1996 yılları konsolide bütçe görüşmelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçe müzakerelerini, bu Mecliste bulunan bir arkadaşınız olarak, sürekli olarak izledim ve takip ettim. Söz alan bütün değerli arkadaşlarımız, bu beş yıllık bütçelerde, devamlı olarak, bütçe açıklarından şikâyetçi olmuşlardır; bütçelerde yer alan faiz ödemelerinin yüksekliğinden şikâyetçi olmuşlardır; faiz ödemelerinin azaltılması gereğini ifade etmişlerdir; bütçe açıklarının azaltılması, mümkünse, yok edilmesi gerektiğinden bahsetmişlerdir ve bütçeler üzerinde, köşe yazıları, televizyon yorumları, paneller, oturumlar; her zeminde, Türkiye'nin önemli sorunu olarak, bunu, ifade etmişlerdir.

Şimdi muhalefette bulunan arkadaşlarımıza “malî dengeleri kurmak gerekir mi” diye sorduğumuz takdirde, istisnasız bütün arkadaşlarımız “evet, malî dengeleri kurmak gerekir” diyeceklerdir. “Bütçe, açıklardan arındırılmalı mıdır” diye sorduğumuz takdirde, yine aynı şekilde “evet, bütçe açıkları yok edilmelidir, ortadan kaldırılmalıdır” diyeceklerdir. “Borç-faiz sarmalından kurtulmak gerekmez mi” denildiği zaman, ona da müspet cevap vereceklerdir ve maalesef, her yıl bütçe açıklarını eleştiren sayın milletvekillerimizin, şu anda muhalefette bulunan milletvekillerimizin, bu yıl, 1997 konsolide bütçesi vesilesiyle denk bütçeyi eleştirmeleri bir tenakuzdur, bir çelişkidir.

Görüşlerini ifade eden arkadaşlarımızın “niçin bütçeyi denk getirdiniz; niçin 2-3 katrilyon açıkla getirmiyorsunuz, bizim yaptıklarımızı niçin yapmıyorsunuz” şeklindeki yaklaşımlarını, “biz, bu bütçeyi, böyle denk getirmezdik, 2-3 katrilyon açıkla getirirdik” anlamında yorumladığımı da buradan, hemen ifade etmek istiyorum; ama, bir başka muhalefet üslubu daha olabilirdi. Ben, şahsen, bu ikinci muhalefet üslubunu tavsiye ederdim; müzakereler sonuçlandı. “Evet, niyetiniz iyidir, kararlılığınız iyidir; 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, malî dengeleri kurma niyetinizi izhar ettiniz, ortaya koydunuz, denk bütçe getirdiniz; sizi tebrik ediyoruz, destekliyoruz; ama, bu bütçenin denkliğini takip edeceğiz” diyebilirdiniz. Bu, daha makul, daha uyumlu, daha anlayışlı bir tablo olurdu. (RP sıralarından alkışlar)

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Onu, zaten takip edeceğiz.

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Evet, bu bütçe, bir hizmet ve yatırım bütçesidir, malî dengeleri yeniden kurma bütçesidir.

Sayın Baykal'ın “1997 yılı bütçesi, küçük bütçedir; 1996 yılı bütçesi, daha büyük bir bütçeydi” şeklindeki yaklaşımına katılamadığımı, burada, ifade etmek istiyorum. Evet, 1996 yılı bütçesi 46 milyar dolardı; ama, bu bütçe incelendiği takdirde görülecektir ki, bütçenin büyük bir kesimi, yatırımlara gitmiyordu, hizmetlere gitmiyordu, rantiyeye giden faiz harcamalarıyla ilgili bölümdü. Dolayısıyla, 1996 yılı bütçesinden faiz harcamalarına giden bölümü çıkarırsanız, 1996 yılı bütçesi 27 milyar dolar yapar. 1997 yılı bütçesi olarak Meclise takdim ettiğimiz bu bütçeyi incelediğimizde, faiz harcamaları dışındaki bütçenin 32,5 milyar dolar olduğunu görürsünüz; dolayısıyla, 1997 yılı bütçemizde, 1996 yılı bütçesine göre 5,2 milyar dolarlık bir fazla yatırım ve hizmet kısmı vardır; bu bakımdan, 1996 yılı bütçesinden daha büyük bir bütçedir, daha fazla hizmet yapmaya elverişli bir bütçedir.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ortalama, doları kaç lira alıyorsunuz?

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Evet, ortalama dolar kuruyla... Her iki yılın bütçesini de ortalama dolar kuruyla aldık.

1997 yılı konsolide bütçesi, 6 katrilyon 255 trilyon gider ve aynı miktar gelirle denk bütçe olarak huzurlarınıza getirilmiştir; ama, aslında, biz, denk bütçeyi 1997 konsolide bütçesiyle takdim etmedik, 1996 yılı bütçesi de, devraldığımız günden bugüne kadarki bütçe yönetimi itibariyle, denktir. Çünkü, temmuzda devraldığımızda, 1,3 katrilyon açığı olan bütçe, yıl sonuna, aynı açık düzeyiyle ulaştırılmıştır; dolayısıyla, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti döneminde, bütçe yönetimi, 1996 yılı için denk olarak devam etmektedir. (RP sıralarından alkışlar)

Bütçe, 1997 konsolide bütçesi, üretenlere, çalışanlara, daha fazla pay ayırma düşüncesi ve niyeti içerisinde hazırlanmıştır. Bunun açık göstergesi, personel giderlerinde kendisini göstermektedir. 1997 konsolide bütçesinde, 1 katrilyon 730 trilyon liralık, personel giderleri için, ödenek ayrılmıştır. Bu ödenek miktarı, 1996 yılı başlangıç ödeneğine göre yüzde 90'lık, yıl sonu 1996 ödeneğine göre de yüzde 77,4'lük bir artışı ifade etmektedir. Bütçe giderlerinin yüzde 27,6'sı personel giderlerine ayrılmıştır. Bu miktar, 1996 bütçesinde sadece yüzde 24,4'tü. Dolayısıyla, personel giderlerinde, bütçe içerisindeki payı itibariyle, yüzde 3,2'lik bir artış getirilmiştir.

Personel giderlerinin gayri safî millî hâsılaya oranı 1996 yılında yüzde 6,6 iken, 1997 konsolide bütçemizde yüzde 6,8'e çıkarılmıştır. Dolayısıyla, 1997 yılı için, kamu personeline, enflasyonun üzerinde ücret artışı vereceğimizi, sağlayacağımızı taahhüt ettik, ifade ettik. Memurlarımıza, emeklilerimize, hatta Bağ-Kur emeklilerimize, işçi ve memur emeklilerimize enflasyonun üzerinde ücret artışı taahhüdümüzü koyduk; ama, bu yeterli değildir dedik; çünkü, ülkede millî gelir artmaktadır, ülkedeki refah düzeyi artmaktadır; o halde, ülkede meydana gelen refah düzeyindeki artış oranı kadar da memurumuza ve emeklimize daha fazla maaş, ücret verelim dedik ve enflasyon artı büyüme oranı kadar ücret artışı sağlayacağımızı, asgarî olarak, taahhüt ettik. Kaynaklarda iyileşmeler meydana geldikçe, devletin gelir imkânları artmaya başladıkça, bu artış sağlandıkça da, bunun üzerinde ilave ücret artışları vereceğimizi belirledik. Bu, Hükümetin taahhüdüdür. Dolayısıyla, bu tahahüdümüzü gerçekleştirecek düzeyde ödenek, 1997 konsolide bütçesine yerleştirilmiştir ve aslında, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, memurlarımıza ve emeklilerimize, enflasyonun üzerinde maaş artışıyla işe başladık. Hükümeti devraldığımızda, Temmuz 1996'da, bütün memurlarımıza ve emeklilerimize yüzde 50'lik bir ücret artışı sağladık. Hatta, Bağ-Kur emeklileri için yüzde 65 ila yüzde 136'lık bir ücret artışı sağlanmıştır. Bu yüzde 50'lik ücret zammı, Temmuz 1996-Aralık 1996 dönemi için verilmiştir. Temmuz ayından Aralık 1996'ya kadar devam eden altı aylık periyot içerisinde, tüketici endekslerine göre, enflasyonun yüzde 33-34 civarında neticeleneceği tahmin edilmektedir. Dolayısıyla, bizim, temmuz ayında vermiş olduğumuz yüzde 50'lik zam, enflasyonun üzerinde bir ücret artışını ifade etmektedir.

Şimdi, ocak ayında yüzde 30'luk bir ücret artışı sağlıyoruz; kümülatif olarak, temmuzda ve Ocak 1997'de verdiğimiz ücret artışları, yüzde 95'lik bir ücret artışı anlamına gelmektedir ve 1996 Temmuzundan 1997 Temmuzuna kadar sürecek altı aylık dönemdeki enflasyon beklentisi ise bunun çok altındadır. Dolayısıyla, Hükümet, fiilen, şu ana kadar, yaptıklarıyla, verdiği ücret zamlarıyla, enflasyonun üzerindeki refah payını da ekleyerek yaptığı ücret artışı uygulamasına devam etmektedir. (RP sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - İlk altı ay yok...

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Dolayısıyla, bu konudaki eleştirilerin muhatabının yanlış seçildiği kanaatinde olduğumu buradan ifade ediyorum ve biz, bu taahhüdümüzü, fiilî olarak, her zamanda ve zeminde gerçekleştireceğiz.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Bakan, devlet, devamlılık arz etmez mi?!

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bu Hükümet, üretenlere, çalışanlara, emeklilere, kamu personeline daha fazla pay ayırmakla birlikte, aynı zamanda, devletin temel hizmetlerine de en büyük ödeneği ayırmıştır; çünkü, bu Hükümet, bir hizmet hükümetidir, bir iş görme hükümetidir, bir yatırımları artırma hükümetidir. Bakın, konsolide bütçe giderlerinde yüzde 78'lik bir artış vardır; ancak, devletin temel hizmetlerine ayrılan ödenekteki artış bu oranın çok üzerindedir. Adalet hizmetlerinde yüzde 103'lük bir artış sağlanmıştır, eğitim hizmetlerine ayrılan ödenek yüzde 101,7 artırılmıştır, en yüksek artışlardan biri de üniversite ödeneklerimizde yapılmıştır, yüzde 113'lük bir ödenek artışı gerçekleştirilmiştir. Sağlık hizmetlerinde yüzde 108'lik bir ödenek artışı olmuştur. Savunma ve güvenlik hizmetlerinde de yüzde 102'lik bir artış gerçekleştirilmiştir.

Dolayısıyla, hemen şunu belirtmek istiyorum: Temel hizmetlere daha fazla ödenek ayıran Hükümetimiz, aynı zamanda, yatırım harcamalarının bütçe içindeki payını artırmıştır, gayri safî millî hâsıla içerisindeki payını artırmıştır. Dolayısıyla, bu bütçenin, yatırımları azaltan bir bütçe olduğu iddiasının gerçekle hiçbir bağlantısı yoktur. İşsizliği ve enflasyonu azaltma özelliği denklik ve yatırımların artışıyla birlikte kendisini göstermektedir. 1997 bütçesinde yatırımlar için 495 trilyon lira ödenek ayrılmıştır; 1996 yılındaki 226 trilyon liralık harcamaya göre artış oranı yüzde 118,7'dir. Dolayısıyla, bütçedeki en yüksek artışlardan biri yatırımlara verilmiştir ve enflasyon oranı dikkate alındığında, 1997 bütçesinde yatırımlardaki reel artış miktarı yüzde 32,5'tir. Dolayısıyla, bu bütçe yatırımları artırmıştır; yatırımları artıran bir bütçedir; halbuki, daha önceki yıllarda bütçelerdeki yatırımların payı sürekli azalmıştır. 1989 yılında, bütçedeki pay yüzde 15'ti; halbuki, bu pay yüzde 15 idi. Halbuki, bu pay, 1977'de yüzde 22; 1980'li yıllarda, başlangıçta yüzde 17 civarındaydı, sürekli azalmış, yüzde 15'14'e düşmüş, 11'e düşmüş ve en son 1996 yılında da yatırımların bütçedeki payı yüzde 5,7'ye inmiştir; ama, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak bu payı artırdık, yüzde 7,9'luk bir düzeye çıkardık, bir önceki yıl yüzde 1,5 olan yatırımların gayri safî millî hâsıla içerisindeki payını da yüzde 2'ye çıkardık. Dolayısıyla, bu bütçe, bir yatırım bütçesidir ve yatırımları artıran bütçedir. Nitekim, Karayolları, Devlet Su İşleri, Köy Hizmetleri ve diğer yatırımcı kuruluşların bütçelerine baktığımızda, yüzde 107,5'lik bir yatırım artışı olduğunu görmekteyiz.

Eğitim sektörüne önemli kaynaklar aktarılmıştır. Eğitim sektörüne 130 trilyon liralık yatırım ödeneği verilmiştir. İlk ve genel ortaöğretimde 485 okul bitirilerek, mevcut 9,4 milyon öğrenci kapasitesine, 289 120 öğrencilik kapasite ilave artışı sağlanmıştır. Meslekî teknik eğitimde, yine aynı şekilde, mevcut 830 bin öğrenci kapasitesine 126 500'lük öğrenci kapasitesi ilave edilecektir. Yükseköğretimde mevcut 690 bin öğrencilik örgün öğretim kapasitesine 60 bin öğrencilik kapasite ilave artışı gerçekleştirilecektir. Yurtkur'a ait 16 450 öğrenciye daha barınma imkânı sağlanacaktır. Kültür merkezleri, kütüphaneler, yurt inşaatlarıyla da 1 800 ortaöğrenim öğrencisi barınma imkânına bu bütçeyle birlikte kavuşacaktır.

Aynı şekilde, sağlık sektörüne 56 trilyon liralık yatırım ödeneği ayrılmıştır ve bu ödenekle, sağlık hizmetlerinin daha yaygın, daha kaliteli bir şekilde yapılması gerçekleştirilecektir.

Tarımsal altyapı yatırımlarının gerçekleşebilmesi için, sulama sektörüne 1997 yılında tahsis edilen toplam 89,8 trilyon liralık ödenek ile 70 bin hektarı büyük su işlerinden, 34 800 hektarı küçük su işlerinden olmak üzere, toplam 104 800 hektar alan sulanacaktır. 35 bin hektar alanda, arazi toplulaştırma ve tarla için geliştirme, 18 bin hektar alanda da taşkın koruma yatırımı gerçekleştirilecektir. Bu kapsamda, 1997 yılında, GAP sulamalarında, 20 bin hektarlık alanda sulama yatırımı gerçekleştirilmiş olacaktır.

Aynı şekilde, 1997 konsolide bütçesinde, organize sanayi bölgelerine ait projelerde yüzde 230'luk artış sağlanmıştır; küçük sanayi sitelerinin ödeneklerinde de yüzde 171'lik artış sağlanmıştır. Enerji sektöründe, havaalanlarında, köy içmesularında ve diğer genel içmesuyu yatırımlarında, büyük ölçüde, yüzde 100'ün üzerinde artışlar sağlanmak suretiyle, bu bütçe, bir yatırım, bir hizmet bütçesi olarak hazırlanmıştır ve takdim edilmiştir.

Bu bütçenin, bir diğer özelliği de, borç-faiz sarmalını kıran bir bütçe oluşudur. 1996 yılında, bütçe giderlerine faizlerin oranı yüzde 38 iken, 1997 bütçesinde yüzde 29'a düşürülmüştür. Faizin, gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı yüzde 10,2 iken, yüzde 7,4'e düşürülmüştür. Dolayısıyla, 1997 bütçesi, sürekli artma eğiliminde, trendinde olan faiz giderlerini azaltan bir bütçe olmuştur. Bu konuyla ilgili her türlü tedbir alınmıştır, çalışmalar yapılmıştır ve Hükümet, denk bütçeyi sağlamak suretiyle, faizlerin bütçe içerisindeki yükünü azaltma kararlılığını ortaya koymuştur ve 1997 konsolide bütçesinde, faiz için, 1 katrilyon 864 trilyon liralık ödenek ayrılmıştır; bu ödeneğin büyük bir kısmı 1996 yılından devreden faizlerdir, yıl içinde de 400 küsur trilyon liralık faiz yükünün olacağı hesaplanmıştır ve bu haliyle, faiz ödemeleri ve borçlanmayla ilgili takvim belirlenmiş ve oluşturulmuştur. Ancak, öğleden önceki oturumda, bütçe kanunu tasarısında yer alan borçlanma yetkisiyle ilgili maddenin, bütçenin açığı anlamına geleceği şeklindeki yorumun sağlıklı olmadığını, doğru olmadığını belirtmek istiyorum; çünkü, borçlanmayla, bütçe açıkları arasında, her zaman, doğrudan orantı kurulamaz. Özellikle, geçmiş yılların borçlarını ödeyebilme amacıyla, yani, anapara geri ödemeleri amacıyla alınacak borçlar, bütçe açıkları olarak yansımaz. Bunun dışında, Hazinenin fonksiyonları olarak, kısa vadeli -zaman itibariyle nakit akışını denkleştirme düşünceleriyle- borçlanmalar söz konusu olabilir; bu da, bir bütçe yılı içerisinde bütçe denkliğini bozan bir hadise değildir ve biz, 1996 yılından kaynaklanan faiz artışlarının da, bu bütçe içerisinde bulunduğunu ifade ediyoruz, telaffuz ediyoruz. Dolayısıyla, bütçe kanunu tasarısında yer alan ilgili maddenin, bütçenin, açık bir bütçe olduğu anlamında yorumlanması mümkün değildir.

Faiz giderlerini aşağılara doğru çekme niyeti, düşüncesi, kararlılığı ve gerçekleşeceği, dünkü ihalede de açıkça görülmüştür. Karşılanacak itfa miktarı 76 trilyon lira iken, 477 trilyon liralık teklif gelmiştir ve vade de, bir yılı aşmıştır; 13 ay vadeli olarak borçlanılmıştır ve faiz oranları da 13 puan düşmüştür; dolayısıyla, dünkü ihale, 1997 bütçesinin umut verici olduğunu göstermektedir; bu, İktidarın malî dengeleri kurma niyetinin gerçekleşeceğinin açık göstergesidir; hem faizler düşmüş hem vadeler uzamıştır; piyasada Hükümete karşı güven olduğu teyit olmuştur ve 1997 bütçesindeki faiz miktarının, reel, gerçekçi bir tahmin olduğunu da açıkça göstermektedir.

1997 konsolide bütçesi, bir hizmet, bir yatırım bütçesi olarak hazırlanmıştır; devletin, yerine getirme niyetinde, düşüncesinde olduğu hizmetleri önplana almış ve buna göre oluşturulmuştur. 6,255 katrilyon liralık bütçe giderlerine karşılık, aynı miktar gelir tahminiyle de denk bütçe oluşturulmuştur.

1997 bütçe gelirlerinin en önemli kısmı vergi gelirleridir. 4 katrilyon 368 trilyon lira ile bütçe gelirlerinin, aşağı yukarı, yüzde 70'i vergi gelirlerinden oluşmaktadır. Bir önceki yıla göre, vergi gelirlerimizde yüzde 98,5'lik artış hedeflenmiştir ve bu artış, uzun süren teknik çalışmaların sonucu olarak belirlenmiştir; 1996 ve 1997 yılı için öngörülen ve bilinen ekonomik büyüklükler dikkate alınmıştır; geçmiş yıllarda gösterilen performanslar dikkate alınmıştır; mevzuattan kaynaklanan hususlar incelenmiştir; kaynak paketleriyle ortaya çıkacak gelir artışları incelenmiştir ve yüzde 98'lik bir vergi artışıyla, 4 katrilyon 368 trilyon liralık vergi geliri 1997 konsolide bütçesine yerleştirilmiştir. Bu gerçekçi bir artıştır. Nitekim, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin kurulduğu günden bugüne kadar, aylık periyotlar itibariyle izlediğimiz takdirde, bir önceki yılın aynı aylarına göre vergi gelirlerindeki artış oranının sürekli daha fazla artma eğiliminde olduğunu görmekteyiz.

BAŞKAN - Sayın Şener, bir dakika efendim.

Arkadaşımız, telefonuyla rahatça konuşsun; kitabı falan yüzüne germek zorunda kalıyor!..

Buyurun efendim, konuşmanızı rahatça bitirin!..

Devam edin efendim.

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Haziran 1997 sonu itibariyle, bir önceki yıla göre vergi gelirlerindeki artış yüzde 93 idi. Hükümetimizin kurulduğu, işbaşına geldiği aylardan itibaren bu oranda artışlar başlamıştır. Temmuz 1996 ayında, bir önceki yıla göre vergi gelirlerindeki artış yüzde 103 olmuştur, ekim ayında, bir önceki yıla göre artış yüzde 103 olmuştur ve -en son ortaya çıkan- Kasım 1996'da ise bir önceki yıla göre vergi gelirlerimizdeki artış yüzde 105,9 olmuştur. Yani, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin kurulduğu günden bugüne kadar, alınan tedbirlerle, vergi idaresinin etkinliğinin sağlanması suretiyle, her ay vergi gelirlerimizdeki artış oranı sürekli yükselmektedir. Dolayısıyla, en son, yüzde 105,9'luk bir artış, bir önceki yıla göre gerçekleştiğine göre, 1997 konsolide bütçesinde öngörülen yüzde 98'lik artış realize edilecek, gerçekleştirilecek bir artıştır.

Bütçe gelirleri içerisinde diğer önemli bir kalem, vergidışı normal gelirlerdir; bir önceki yıla göre, bütçe ödeneğine göre artış yüzde 416'dır. Bazı arkadaşlarımız, bir önceki yıla göre ortaya çıkan artış oranından hareketle “bunu nasıl sağlayacaksınız” şeklinde yorumlar yapmışlardır. Ancak, vergidışı normal gelirlerin ayrıntıları incelendiği takdirde, görülecektir ki, bu grupta yer alan gelirler, bir önceki yıl trendlerine göre değerlendirilecek gelirler değildir. Bu grupta yer alan gelirler, başta özelleştirme gelirleri olmak üzere, kamu gayrimenkullerinin satışıyla ilgili gelirler olmak üzere, doğrudan doğruya işbaşında bulunan İktidarın, siyasî kararlılığının ve iradesinin ürünü olarak gerçekleştirilebilecek gelirlerdir.

Dolayısıyla, özelleştirme konusunda atılım yapma niyetinde ve düşüncesinde olan ve devleti borç faiz kıskacından kurtarma niyetinde olan, sürekli rantiyeye gelir aktarma çarkını değiştirme niyetinde olan İktidarın, vergidışı normal gelirlerde atılım yapmak suretiyle, kararlılığını ortaya koymak suretiyle, iradesini göstermek suretiyle bu gelirleri tahsil edeceğini belirtmek istiyorum.

Bunun dışında, bütçede yer alan özel gelirler ve fonlar, bir önceki yıla göre yüzde 57'lik artışı ifade etmektedir; katma bütçe gelirleri ise, küçük bir miktardadır ve yüzde 70'lik artışı ifade etmektedir. Bu gelirler de realize edilecek; gerçekçilik anlayışı içerisinde, samimiyet içerisinde bütçenin samimiyet ve gerçekçilik prensiperine bağlı olarak hazırlanılmıştır.

Dolayısıyla, bu yapı içerisinde 1997 konsolide bütçesi, denk bir bütçe olarak hazırlanmıştır ve 1997 yıl sonuna da denk bir bütçe olarak çıkarılması hedeflenmektedir, amaçlanmaktadır ve bu, realize edilecektir.

Bu yapı içerisinde, 1997 bütçesi, bir değişim bütçesidir; denk bir bütçedir; kamu personelinin maaşlarında reel artışlar sağlayan bir bütçedir; yatırımlarda büyük artışlar sağlayan bir bütçedir; yatırımlarda verimliliğin sağlanmasını öncelikli olarak belirleyen bir bütçedir; borç faiz sarmalının kırılmasını hedefleyen bir bütçedir; devletin temel hizmetleri olan, eğitim, sağlık, adalet, savunma ve güvenlik hizmetlerine ayrılan kaynakları artıran bir bütçedir; ülkemiz insanının refah seviyesini yükselten bir bütçedir; ar-ge faaliyetlerini destekleyen bir bütçedir; yerli savunma sanayiini teşvik eden bir bütçedir; yükseköğretime özel destek veren bir bütçedir; hizmetleri özellik arz eden kamu personelini destekleyen bir bütçedir. Bu bütçe, bir enflasyonla mücadele bütçesidir, bir istikrar bütçesidir, bir değişim bütçesidir ve bir onarım bütçesidir. Dolayısıyla, bu bütçeye yönelik olarak yapılan bütün eleştirilerin, bu temel özelllikler çerçevesinde değerlendirilmesi zarureti vardır. Bütçe, yapısı itibariyle, enflasyonu aşağılara çeken bir bütçedir; denk bütçe olma özelliği bunun sebebidir; ama, yıllardan beri, bir sonraki yıla devreden enflasyonlar vardır; şu an, sadece, geçmiş yıllar birikimiyle 1997'ye devreden enflasyon, yüzde 30 civarındadır. Dolayısıyla, bu bütçe, dengeleri kurma niyetiyle, enflasyonu aşağıya çeken bir bütçedir; gelir dağılımını düzelten bir bütçedir ve ilk defa, kamu kâğıtlarından elde edilen faiz gelirlerine yüzde 10'luk stopajın getirilmiş olması, kaynakları, rant gelirlerinden, üretime doğru kaydırma niyeti ve düşüncesinde bulunan bir İktidarın bütçesiyle karşı karşıya kaldığımızı, bulunduğumuzu göstermektedir.

Tarımsal üretim, bu bütçeyle desteklenmektedir; tarıma büyük destekler verilmiştir ve bu destekler sayesinde... Bazı arkadaşlarım, tarım ürünlerinin bedellerinin, bazı ürün bedellerinin ödenmediğiyle ilgili ifadelerde bulunmuşlardır; ama, bütün tarım ürünlerinin bedelleri ödenmiştir, ödenmeyen çok küçük bölümler varsa, ödenekleri ayrılmıştır ve bunların tamamı ödenmektedir.

Bu bütçeyle ve Hükümetin almış olduğu tedbirlerle, esnaf ve sanatkârlar desteklenmektedir, KOBİ'ler desteklenmektedir. Küçük ve orta boy işletmeler, ilk defa, bu Hükümet döneminde teşvik kapsamına alınmıştır; ekim ayında yürürlüğe giren KOBİ Yatırımlarında Devlet Yardımları Hakkında Kararname çerçevesinde, KOBİ'ler, düşük faizli kredilerle desteklenmektedir. Bu teşvik belgesi kapsamındaki yatırımlarda kullandırılacak kredilere, damga vergisi, harç istisnası uygulanması, yerli makine ve teçhizattan alınan Katma Değer Vergisinin, KDV desteği olarak, iadesi kararlaştırılmış ve desteklenmiştir. Dolayısıyla, bu Hükümetin temel programlarından, hedeflerinden biri, KOBİ'lerin desteklenmesidir. Bu destek, 1997 yılında da sürdürülecektir; gerekli kredi kaynakları ayrılmıştır ve 1997 yılı içerisinde, bu kredi kaynaklarıyla, KOBİ'ler, desteklenmeye devam edilecektir.

Bütçe münasebetiyle, bazı değerli sözcü arkadaşlarımız, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisinden oluşan Koalisyon Hükümetinin dışpolitika görüşlerine ve uygulamalarına yönelik eleştirilerde bulundular; ancak, hemen belirtmek isterim, bizim dışpolitikamız açık ve nettir. Şahsiyetli dışpolitika, bu İktidarın temel bir prensibidir. Türkiye'nin çıkarlarının gözetilmesi, dışpolitikadaki temel hedefimiz ve temel prensibimizdir. Bunu gerçekleştirmek için, Türkiye'nin menfaatlarını uluslararası alanda korumak için, şahsiyetli dışpolitika ve Türkiye'nin çıkarları önceliğimizdir. Her ülke arasında bazen sorunlar ortaya çıkabilir; komşularımızla da, zaman zaman, geçmişte ortaya çıkmış sorunlar, problemler bulunabilir; ama, önemli olan, bu sorunları artırmak ve sorunlar yumağını sürekli büyütmek değildir. Buradan, bazı ülkelerle olan sorunlar dile getirilmek suretiyle, âdeta, bu sorunların artırılması özendirilmeye çalışıldı; ancak, bu, bizim Hükümetimizin bu konudaki programı ve politikası değildir. Bizim temel hedefimiz ve politikamız, ülkeler arasındaki problemlerin ve sorunların çözülmesidir; görüşmeler yoluyla, diyalog yoluyla, uzlaşmalar yoluyla. Başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere, biz, İslam ülkeleriyle de ilişkilerimizi geliştirmeyi temel bir ilke ve prensip olarak kabul ettik ve benimsedik. Bu doğrultuda çalışmalarımız devam etmektedir; ama, bu, hiçbir zaman Batı ülkeleriyle olan ilişkilerimizin tasfiye edilmesi anlamına gelmez; Batı ülkeleriyle olan ilişkilerimizin geliştirilmesinin önlenmesi anlamına da gelmez; biz, hem Batı ülkeleriyle ilişkilerimizi geliştirmeyi hem de İslam ülkeleriyle -başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere- ilişkilerimizi geliştirmeyi bir temel hedef ve prensip olarak belirledik. Önemli olan, şahsiyetli dışpolitika ilkesinden vazgeçmemektir ve önemli olan, her zeminde Türkiye'nin çıkarlarını ve menfaatlarını korumaktır.

Bu bağlamda, hemen şunu belirtmek isterim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, bütçenin geneli üzerinde yapılan ilk görüşmelerde, D-8'ler hakkında eleştiride bulunanların, bu gelişmeyi küçümseyerek ifadelerde bulunanların, şimdi, bu son görüşmelerde, diğer bazı ülkelerin de niye D-8'ler kapsamına alınmadığından söz etmeleri olumlu bir gelişmedir. (RP sıralarından alkışlar) Bu olumlu gelişmeyi tebrik ediyorum, kutluyorum. Her zaman, bizim söylediklerimize gecikmeyle intibak edildiğini görmekteyiz; ama, aklın yolu birdir, insanlar, doğruda, hakta uzlaşırlar, buluşurlar; sonunda doğrularda bulaşacağımızı görmekten dolayı memnuniyetimizi ifade etmek istiyorum. Bu D-8'ler hareketi de gelişecektir ve daha sağlıklı diyaloglar kurulması için uygun zeminlere taşınacaktır.

Özellikle, İslam ülkelerinin, Bosna-Hersek'te vahşet yaşanırken nerede olduğu soruldu. Hemen belirtmek isterim, bu konuda İslam ülkelerine haksızlık edilmesin; haksızlık edilir tarzda üsluplar ve ifadelerde bulunulması sağlıklı değildir. Eğer, bugün, Bosna - Hersek'te barış varsa, huzur varsa ve bugün Bosna - Hersek bu noktaya gelmişse, bunda İslam ülkelerinin gayretleri, çabaları, yıllardır sürdürdükleri destekler vardır. (RP sıralarından alkışlar)

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini, İslam ülkelerinin niye tanımadığını bir eleştiri konusu olarak takdim edenler, yıllarca iktidarda oldukları yıllarda bu konuda niye samimî davranmadıklarının hesabını vermelidirler. (RP sıralarından alkışlar) Eğer, iktidarda oldukları yıllarda bu konuda samimî davranılmış olsa idi, iş, bu noktaya kadar uzanmazdı. Bu bakımdan, bu eleştiriyi, aslında, ilgili sözcü arkadaşlarımızın kendi özeleştirileri olarak değerlendirdiğimi belirtmek istiyorum.

Bizim politikamız, şahsiyetli dışpolitikadır, Türkiye'nin çıkarlarıdır dedim ve işte 8 Ağustos 1990 tarihinden beri Kerkük - Yumurtalık boru hattı kapanmış idi ve günde 600 kamyonun giriş çıkış yaptığı Habur Kapısındaki sınır ticareti de durmuştu. O günden bugüne kadar altı yıldan fazla bir zaman geçmiştir, bu süre içerisinde Türkiye'nin ekonomisi olumsuz olarak etkilenmiştir, Türkiye'nin asgarî 30 milyar dolarlık kaybı olmuştur; ama, nihayet, Türkiye'nin bu konuda çıkarlarını koruma niyetini izhar eden, kararlılığını gösteren 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin girişimleri sonucunda, Kerkük - Yumurtalık petrol boru hattı açılmıştır. (RP sıralarından alkışlar) Altı ay içerisinde 2 milyar dolarlık petrol satışı yapılacaktır; bunun 1 milyar doları gıda ve ilaç karşılığı olacağı için, Türkiye'nin önüne yeni bir pazar çıkmıştır, bu, son derecede önemli bir gelişmedir.

Aynı şekilde, Türkiye'nin, her zeminde ve her ortamda çıkarlarını savunan, şahsiyetli dışpolitikayı önplana getiren bir çizgiyi takip edeceğimizi, ettireceğimizi belirtmek istiyorum.

Bütçe münasebetiyle, Susurluk hadiseleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan...

Size 14 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim.

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - 1997 yılı bütçesi münasebetiyle, bugünkü görüşmeler sırasında, Susurluk olayları üzerinde çok söz edildi. Aslında, altmış günü aşkın bir süredir, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonunda ve Genel Kurulunda sürdürülen görüşmelerde de, sürekli olarak, konular Susurluk olayı etrafında dolaştı durdu.

3 Kasım 1996 günü meydana gelen Susurluk kazası, birbuçuk aydır basında ve siyasî çevrelerde, Mecliste olduğu gibi, yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Siyaset-polis-mafya ilişkilerinden, devlet içerisinde çeteler savaşından söz edilir oldu; bugün de bu ifadelere yer verildi. Olay, hukuk devleti kavramı etrafında değişik yorumlara konu olmaktadır.

Bu olay üzerinde, Sayın Başbakanımız, hukuk devletinde yapılması gereken neyse, hepsinin yapılması için, sorumluluk anlayışı içerisinde, ilgili yerlere gereken talimatları vermiştir, tüm mekanizmaları da harekete geçirmiştir; Başbakanlık Teftiş Kurulu harekete geçirilmiştir, Emniyet Genel Müdürlüğüne araştırma yapılması için emir verilmiştir, adlî mercilerde hazırlık tahkikatı son aşamasındadır, istihbarat birimlerine araştırma için gerekli talimatlar verilmiştir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulmuştur, bu komisyon da çalışmalarını sürdürmektedir. Dolayısıyla, Sayın Başbakanımız, sorumluluk anlayışı içerisinde, gerekenlerin yapılması talimatını eksiksiz olarak vermiştir. Ancak, burada, Anavatan Partisi Sayın Genel Başkanının teklifini, kabul edilebilir bir teklif olarak değerlendirmek mümkün değildir.

Partilerin teklif ettiği yahut seçtikleri bürokratlardan oluşacak bir heyetle araştırma ve soruşturma yapılması gibi bir usul, teamül ve yasal imkânlar içerisinde gerçekleştirilecek bir olay, bir hadise değildir. Bu, hukukun siyasete alet edilmesi gibi bir sonuç da ortaya çıkaracaktır. Mevcut hukuk düzeni içerisinde yapılması gereken ne varsa, hepsi yapılmaktadır ve olay takip edilmektedir. Eğer, iddia edildiği gibi, bu olay bir sorunun varlığını gösteriyorsa, araştırmalar, gerçeği ortaya çıkaracaktır, sorumluları da ortaya çıkaracaktır; ama, hemen belirteyim, bazı iddialar doğruysa, bu olay, önceki iktidarların ekonomiden siyasete kadar sorunlar yumağı haline gelmiş politikalarının sonuçlarından sadece bir tanesidir. (RP sıralarından alkışlar) Bu konudaki soruları da, iktidar olmuş diğer muhalef partilerinin, kendilerine sorması gerektiğini belirtmek istiyorum.

Kimi mulafet liderlerinin zaman zaman kamuoyuna yaptıkları açıklamalar hafızalarımızdadır. Kontrgerilla kavramı, bizim telaffuzumuzla kamoyuna mal olmadı. Gladio kavramını kullanarak açıklamalar yapanlar, kendi iktidar dönemlerinde ortaya ne koydular? (RP sıralarından alkışlar) “On gün daha iktidarda kalsaydık bu olaylar çözülürdü” sözleri “biz içinden çıkamadık, siz çıkın” anlamından başka hiçbir mana taşımaz. (RP sıralarından alkışlar) Dün, niçin bu olayların gizli düğümlerini çözmediler de, bugün “çözün” diye feryat ediyorlar? Bugün gelinen noktadan rahatsız olanlar, dün bazı gerçekleri biliyor idiyseler, neden üzerine gitmediler? Bunu sormak istiyorum; ama, bu olay karşısında bizim tavrımız açıktır ve şudur: Biz, arkası doldurulmamış iddiaların sahibi değiliz; yaptığının bilincinde ve sorumluluğunda olan bir iktidarız. Bu konuda, sorumluluğumuzun gereğini yerine getiriyoruz ve bir hukuk devletinde yapılması gereken ne ise, onu yapıyoruz. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Önce atıyorsunuz, ondan sonra nişan alıyorsunuz.

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Kamuoyundan saklanan hiçbir gerçeğin kalmaması için, ortaya atılan her türlü iddiayı araştırıyor ve üzerine gidiyoruz. Bu aşamada yapılması gereken budur. Hiç kimse ve hiçbir güç, hukuktan ve yasalardan bağımsız ve güçlü değildir. Temel prensibimiz, temel ilkemiz de budur. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - O dediklerin yanlıştır, vallahi yanlıştır; keşke o dediğin gibi olabilseydi.

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) - Sayın Bakan da biliyor.

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Değerli Meclisin sayın üyeleri, 1997 bütçesi, belirttiğim gibi, denk bir bütçedir, enflasyonu aşağı çeken bir bütçedir, bir hizmet bütçesidir, bir yatırım bütçesidir, gelir dağılımını iyileştiren bir bütçedir. 1997 konsolide bütçesi, yıllardır Türkiye'nin özlemi olan bir bütçedir, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, Refah Partisiyle Doğru Yol Partisinden oluşan bu Hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu ilk bütçedir. Bu bütçenin, Türkiye'de istikrarı sağlayacağına inanıyoruz, hem siyasî istikrarı hem de ekonomik istikrarı sağlayacağına inanıyoruz, dengeleri yeniden kuracağına inanıyoruz, hizmetleri artıracağına inanıyoruz.

Bu bütçenin, ülkemize hayırlı olmasını diliyor ve görüşlerini beyan eden bütün sözcülere, bütün arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, İçtüzüğümüzün 86 ncı maddesine göre, şahıslar adına son konuşmalar yapılacaktır. Yine, İçtüzük madde 86'ya göre, önce lehte, bir arkadaşımıza; sonra aleyhte, bir arkadaşımıza söz vereceğim. (DYP sıralarından “aleyhinde, Dumankaya” sesleri)

Değil efendim, bilemediniz.

Lehinde, Sayın Şeref Malkoç; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Malkoç, süreniz 10 dakika efendim.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz inanıyoruz ki, bu Hükümet, sıradan bir hükümet değildir; bu Hükümet, Türkiye'nin ağır sorunlarına isabetli teşhisler koyan ve sağlıklı çözüm yolları üreten bir hükümettir; bu yönüyle, isabetli icraatlarıyla iz bırakacak ve tarihe geçecek olan bir hükümettir. İşte, böyle bir hükümetin bütçesi de, sıradan bir bütçe olmayacaktı; elbette farklı bir bütçe, elbette denk bir bütçe olacaktı.

Bu bütçe, 65 milyon insanımıza, umut, sevinç ve heyecan veren bir bütçedir. Bu bütçe, her şeyden önce, yıllarca, birbiri üstüne dağlar gibi yığılan ülke ve memleket meselelerinin çözümünde, cesaretle, yüreklilikle atılan önemli ve ciddî bir adımdır. Bu bütçe, Türkiye'nin sorunlarını başarıyla çözecek azim, heyecan, irade ve kararlılığa sahip bir hükümetin bütçesidir. Bu bütçe, merhum Adnan Menderes'le başlayan, değişik zamanlarda değişik renklerle varlığını sürdüren ve Başbakan Erbakan'la asıl rengine kavuşan, geleceğe damgasını vuracak olan millî bir siyasî çizginin bütçesidir. Bu bütçe, milletin inancından, kültüründen, azminden, heyecanından yola çıkan bir hükümet bütçesidir. Bu bütçeyle Türkiye'nin ekonomik potansiyeli yeniden harekete geçecektir; Türkiye'nin bozulmuş olan dengeleri yeniden kurulacaktır; borç ve faiz sarmalı kırılacaktır; kara delikler kapatılacaktır; Türk lirası sağlam bir para haline getirilecektir; enflasyonla mücadele edilecek ve israf önlenecektir. Kısaca, bu bütçe, bir değişim ve istikrar bütçesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on günden beri devam eden bütçe müzakereleri esnasında, muhalefet sözcüleri, Hükümete ve özellikle Refah Partisine çok haksız ve zaman zaman ağır sataşmalarda bulundular. Tabiî, bunların hepsinin ayrı ayrı cevapları var, bu cevapları da vermek mümkün; ancak, zamanımız çok sınırlı olduğu için, sadece iki hususa değinmek istiyorum.

Sayın Baykal'ın kendisi burada yok; fakat, ilk konuşmasında, bir benzetme yaparak, sahte peygamber hikâyesi anlattılar. Biz kendilerine şunu söylemek istiyoruz: Biz Refah Partililer, sahte peygamber hikâyeleri bilmeyiz, sahte peygamberleri hiç tanımayız; ama, samimiyetsiz halkçıları ve solcuları çok iyi tanır ve biliriz. (RP sıralarından alkışlar)

ALİ DİNÇER (Ankara) - Anlamadığın işler hakkında konuşma!.. Sayın Başkan, hakaret etmeye hakkı yok!..

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Bildiğin kadar konuş!.. Haddini bil!..

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Sayın Mesut Yılmaz, öğleden önceki konuşmasında...

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sen kim oluyorsun da Cumhuriyet Halk Partisine laf söylüyorsun!

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - ... Nurettin Topçu'dan, Necip Fazıl'dan, Gazneli Mahmut'tan bahsettiler, hadisi şerifler okudular...

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Bir de Romalıdan bahset, Romalıdan...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Sen ne kadar tanırsın solcuları!..

ŞEREF MALKOÇ (Antalya) - Çok memnun olduk, kendisine teşekkür ediyoruz. Çünkü, dün Yaşar Kemal'den başlayıp, bugün rahmetli Nurettin Topçu'ya ve üstat Necip Fazıl'ın çizgisine gelmek önemli bir olaydır. İnşallah, bu çizgi devam etsin, Refaha gelsin. (RP sıralarından alkışlar)

ANAP'ın diğer sözcüleri, yine, çok haksız eleştirilerde bulundular. Biz onlara ayrıca cevap vermeyeceğiz, Sayın Bakanlar gerekli cevapları verdiler. Fakat, bir hususa değinmek istiyorum. Bizim, ANAP ile ilgili bir duamız var. Öyle zannediyorum ki, Anavatan Partili arkadaşların hepsi olmasa bile önemli bir kısmı bu duaya amin diyecektir. Duamız şudur: Cenabı Hak, Sayın Mesut Yılmaz'ı ANAP'ın başından eksik etmesin. (RP sıralarından alkışlar) Etmesin ki, bizim kum saatimiz çalışmaya devam etsin, ANAP'ın tabanından Refah Partisine iltihaklar artarak devam etsin.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - İltihak değil, transfer!

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Paralı transfer!..

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, muhalefet sözcüleri, bu kürsüden, 54 üncü Hükümetin kurulmasından sonraki ekonomik tabloyu kötülediler, başarısız olduğunu insafsızca söylediler; kredi notumuzun düştüğünü, yabancıların bize para vermediğini, IMF'nin bize yeşil ışık yakmadığını söylediler. Bu arkadaşlar, Türkiye'nin sorunlarına yabancıların gözlüğüyle bakmaya alışmışlar, onun için böyle söylüyorlar. Oysa, bizim kanaatimize göre, yabancıların bize vereceği kredi notundan çok daha önemlidir şerefli milletimizin vereceği kredi notu. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Varsın IMF bize yeşil ışık yakmasın, bu Yüce Millet bize yeşil ışık yaksın yeter.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Onu da göreceğiz.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Zaten, 3 Kasım seçimlerinde gördünüz; siz de gördünüz, ANAP da gördü, biz de gördük.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - Son araştırmada Refah yüzde 17...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Ekonomiye ilişkin haksız eleştiriler yaptılar; ancak, bakın, şimdi, borsa rekora gidiyor, Merkez Bankasının döviz rezervleri 12 milyar dolardan 18 milyar dolarlara çıktı.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Ne kadar kazandın borsadan?!

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Bankalardaki dövizler 10 milyar dolara doğru çıkıyor...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Memura neden vermediniz o zaman?

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Memura niye vermediniz?..

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Yani, Türkiye'nin döviz rezervleri rekor seviyede. Siz ne söylerseniz söyleyin, millet gerçeği biliyor. (RP sıralarından alkışlar)

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Sen de inanmıyorsun söylediklerine.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - İşte, bu, 54 üncü Hükümetin farkıdır; işte, bu, kaynak paketlerinin bereketidir; işte, bu, Başbakan Erbakan farkıdır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, muhalefetin bunu anlamaması normaldir; ama, zamanla, inşallah, onlar da anlayacaktır.

EMİN KARAA (Kütahya) - Doğru Yoldan, ortağından bahset biraz.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu Hükümet döneminde Meclisimizin çalışma temposu artmıştır, Bakanlar Kurulunun çalışma temposu artmıştır. Bu dönemde, Meclisimiz, yıllarca bekleyen, Trafik Yasası, Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Yasa, özürlülerle ilgili yasaları başarıyla çıkarmıştır. Sadece, 27 Ağustosta yapılan dört günlük olağanüstü toplantıda, 9 kanun, 13 uluslararası antlaşmayı çıkarmıştır bu Meclis. Bu çalışmalardan dolayı Meclisi tebrik etmek gerekir. (RP sırlarından alkışlar)

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - 15 de zam kararı çıkmış.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Bakanlar Kurulunun çalışma temposu da aynı şekilde artmıştır. Geçmiş dönemlerde, öyle zamanları hatırlıyoruz ki, Bakanlar Kurulu aylarca toplanmamıştır; ama, bu Hükümetin beş aylık döneminde Bakanlar Kurulu 20 defa toplanmıştır.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Zam kararı aldı.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Muhalefet bunu bilmese bile, milletimiz, aradaki farkı çok iyi görmektedir.

Bakınız, birinci ve ikinci kaynak paketlerinden 20 milyar dolar gelmesi için, dört ayda 9 kanun, 6 Bakanlar Kurulu kararı, 5 tebliğ ve 5 genelge çıkarılmıştır; yani, 25 düzenleme yapılmıştır.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Fasa fiso...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Muhalefetin bunu anlamaması normaldir; ama, zamanla onlar da öğrenecek ve anlayacaktır.

ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) - Akaryakıt fiyatları ne oldu?

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Gerek bakanlarımız gerekse Sayın Başbakanımız, ekonominin nasıl düzeleceğini, köylüye, esnafa nasıl sahip çıkılacağını anlattılar. Özellikle, köylünün ve üreticinin durumlarının nasıl düzeleceğini anlattılar ve icraatlarıyla gösterdiler. Ben, bunun en güzel örneğini kendi bölgemdem, Karadeniz'den, Trabzon'dan biliyorum. Geçen sene bu zamanlarda, fındık 45 bin-50 bin liraya satılamazken, bu sene fındık 200 bin-205 bin liraya satılmaktadır.

H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) - Yalan söylüyorsun, yalan.

MUSTAFA BAHRİ KİBAR (Ordu) - Yazıklar olsun!.. Doğru konuşsana...

BAŞKAN - Efendim, biraz sonra cevap verirler; sakin olun.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Geçen sene fındık Avrupa'ya 210 dolardan satılıyordu; bu sene 420 dolardan satılmaktadır. İnşallah, bu, 450-500 dolarlara çıkacaktır. (RP sıralarından alkışlar) Bu para, Türkiye'ye gelecek olan paradır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Malkoç, bir dakika...

Size 2 dakika daha eksüre veriyorum. Toparlayın efendim.

Buyurun.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

(ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Bir dakika... Biraz sonra cevap verirsiniz.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - İnşallah, sadece fındıktan dolayı, Türkiye, 1 milyar dolar kazanacaktır. İşte bu, 54 üncü Hükümetin farkıdır; işte bu, Başbakan Erbakan'ın farkıdır. (DSP ve CHP sıralarından “Ooo” sesleri, gürültüler) 6 milyon fındık üreticisi, Başbakanımıza, bakan aradaşlarımıza minnettardır “Allah razı olsun, fındığımız para etti” demektedirler.

EMİN KARAA (Kütahya) - Fındıkçı Erbakan.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Söz fındık yöresinden açılmışken bölgenin birkaç talebini de aktarmak istiyorum.

Sayın Başbakanım, Samsun-Sarp karayolunun ve tanjant yolunun bitmesi, inşallah, sizin Başbakanlığınız döneminde, bize nasip olacaktır. (ANAP sıralarından “İnşallah [!] sesleri) Trabzon'un serbest bölge olması ve Karadeniz'in finans merkezi olması, inşallah, sizin Başbakanlığınız döneminde olacaktır. Trabzon'un büyük şehir olması ve kalkınmada öncelikli yöre olması, inşallah, bu dönemde nasip olacaktır. (ANAP sıralarından “Amin[!]” sesleri)

Değerli arkadaşlarım, siyasî istikrarı sağlayan 54 üncü Hükümet, 1997 yılı denk bütçesiyle ekonomik istikrarı da temin edecektir. Bizim, buna güvenimiz tamdır. Bu bütçeyle, ekonominin dengeleri, inşallah, yeniden kurulacak, alınteri ve emeğe önem verilecek, istihdam, üretim ve ihracat artırılarak adil bir bölüşüm sağlanacaktır.

1997 yılı bütçesi, yeniden büyük Türkiye'nin kurulması yönünde atılan önemli bir adımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, 1997 yılı bütçesinin, Türkiyemize, Türkiyemizden umut bekleyen insanlarımıza ve bütün insanlığa hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar; ANAP ve DSP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Malkoç.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan, sayın konuşmacının hiç kimseye hakaret etmeye hakkı yoktur. Sahte peygamber lafından niye alınıyor?!.. Ona sahte peygamber diyen mi var?!..

BAŞKAN - Efendim, Sayın Baykal'a hitaben söylediler. Sayın Baykal burada olsalardı, sataşmadan dolayı söz verecektim.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Anladım; ama...

BAŞKAN - Efendim, bakınız...

ALİ DİNÇER (Ankara) - Kendisi sahte peygamber olabilir...

BAŞKAN - Sayın Dinçer, bir dakikanızı rica edeceğim. Müsaade eder misiniz efendim, izahta bulunacağım.

Sayın Baykal'ın bir cümlesine atfen, ona katılmadıklarını ifade edip, kendi görüşlerini söylediler. Sayın Baykal burada olsalardı, söz verecektim; ama, bunun dışında bir genel tabir kullandılar “bütün solcular” ifadesiyle. Solculuk da kimsenin tekelinde değil. Kime söz vereceğim?.. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Böyle bir usulümüz yok...

ALİ DİNÇER (Ankara) - Ben solcuyum....

BAŞKAN - Lütfen, istirahat buyurun efendim.

ALİ DİNÇER (Ankara) - O, Müslümanlığından kuşku duyabilir, sahte peygamberlikten alınabilir. Ben solcuyum; solculuğumdan alınmıyorum.

BAŞKAN - Zabıtlara geçti efendim...

Buyurun.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Böylesine sahibinin sesi gramofon...

BAŞKAN - İftihar ettiğinizi söylediniz; inançlarınız da gayet tabiîdir, haklısınız.

Buyurun yerinize efendim.

ZEKİ ÇAKAN ( Bartın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Çakan, bir şey mi var efendim?..

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Duyamıyorum, şöyle öne gelin...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Refah Partisi konuşmacısı, Genel Başkanımız için “Yaşar Kemal'den Necip Fazıl'a geldiler; yakında Refah Partisine gelecekler” dediler; dolayısıyla, sataştılar. Müsaadenizle, ben, buradan, Necip Fazıl'ın, Sayın Erbakan'la ilgili bir tek cümlesini okumak istiyorum. (RP sıralarından “ne alakası var” sesleri)

BAŞKAN - Bir dakika...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Efendim, müsaade etmiyorum. Niye etmiyorum; şimdi, sizin sözcünüz çıkacak; verin okusun efendim. Böyle bir usulümüz yok...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Bir dakika...

BAŞKAN - Ama, Sayın Yılmaz söz isterse...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Grubumuza yapılan...

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Çakan... Müsaade buyurun efendim...

Sayın Yılmaz söz isterse, söz veririm.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Efendim, Grubumuza yapılan sataşmadan dolayı...

BAŞKAN - Grubunuza bir şey söylemediler efendim...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Hayır...

BAŞKAN - Evet... Sayın Çakan...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Müsaade eder misiniz...

“Erbakan o günden beri gözüne... (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Çakan, size söz vermedim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Niye patırtı yapıyorsunuz?!. (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Siz gürültü yapmayın; ben sustururum efendim.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Siz söylüyorsunuz, o devam ediyor. Ama, olmaz ki...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çakan.

Efendim, bakın, sizin sıra kapaklarına vurmanıza gerek yok. Ben gerekli müdahaleyi yapıyorum. Müsaade edin, görevimi yapayım; ama, siz, sıra kapaklarına vurduğunuz zaman ben görevimi yapamıyorum.

AHMET DOĞAN (Adıyaman) - Ama, sizi dinlemiyor ki...

BAŞKAN - Lütfen efendim... İstirham ediyorum...

Bir dakika sayın milletvekilleri...

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Sayın Başkan, arkadaşlarımızı protesto ediyorlar; niye tamtamlara izin veriyorsunuz.

BAŞKAN - Aleyhinde, Sayın Selahattin Beyribey; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Alınmaya gerek yok; altı ay sonra başka türlü konuşurlar...

BAŞKAN - Efendim, lütfen, dinleyelim sayın hatibi.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 1997 yılı bütçesi hakkında şahsî görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzda bulunurken, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum, televizyon ekranı başında bizi izleyen milletimize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, demokratik geleneğimizde bütçe görüşmelerinin kendisine özgü bir yapısı vardır. İktidar-muhalefet ilişkileri bakımından, bütçe görüşmeleri, hep ilgiyle izlenirdi. Bu yılki görüşmeler ise, sessiz bir şekilde yapılmış, yeterli ilgiyi görmemiştir. Hükümet “biz denk bütçe yaptık” diye dursun; 65 milyon vatandaşın bu Hükümete güveni kalmadığı için, denk bütçe söylemlerini de fazla inandırıcı bulmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu kürsüden dosyalar gösterildi. Bu dosyalarda, Çiller'i, Yüce Divana gönderecek belgeler var. İçinde TEDAŞ ve TOFAŞ var; biri çarpacak, diğeri ezecek” deniliyordu. Ne var ki, dosyaları burada gösterenler ve dosya muhatapları, iktidar ortaklığını devam ettirmek uğruna, kamu vicdanına çarpıldı ve ezildiler. Hani, daha bütçenin başında, Sayın Erbakan “bizim hükümete gelmemiz, cankurtaran arabasının hastaya yetişmesidir” diyordu. Aynen doğru. Refahyol Hükümeti, Sayın Çiller'i Yüce Divandan kurtaran cankurtaran olmuştur. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Doğrudur.

Bütçe görüşmelerinde, ülkede bir yıl boyunca yapılacak hizmet ve yatırımların nasıl ve ne şekilde olacağı ve ülke sorunları ele alınırdı. Bunları, kürsüden, en güzel, rahmetli Özal yapardı; rakamlarla bahsederdi, teknik olarak değerlendirme yapardı. Ancak, ülkemizde son günlerde yaşanan olayların vahameti, bizi, başka noktalara çekmiştir. Belki de, cumhuriyet tarihinde, bütçe, ilk kez, bütçe görüşmeleri sırasında gümdemdışı kalmıştır. Yine, aynı şekilde, cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, bugün olduğu kadar, vatandaşın ve ülkesinin gerçekleri, ülkeyi yönetenlerin kendilerini kurtarma harekâtlarının arkasında kalmamıştır.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) - Muhalefette iş yok demek ki!

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Biz, ülkenin gerçeklerini, halkın gündemini, bu kürsüye taşımak ve bunları konuşmak zorundayız. Aksi takdirde, ülke gerçeklerini görmemezlikten gelip, halkın gündemine “fasa fiso” demek...

BAŞKAN - Sayın hatip, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, sükûneti sağlamakta bana yardımcı olur musunuz lütfen. Hatibi duyamıyorum efendim.

Buyurun.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - ... sizin inandırıcılığınızı ve saygınlığınızı, vatandaşın nezdinde fasa fiso yapar.

Ülkemizde nüfus hızla artmaktadır ve beraberinde de sorunlar getirmektedir. Eğitim sistemimiz tıkanmıştır, bilgi çağında okulu olmayan yerleşim yerlerimiz, eğitim öğretime kapalı okullarımız, öğretmensiz okullarımız mevcuttur. İnsangücü planlaması yapılmamış, yükseköğretimde meslekler itibariyle ülke gereğine uygun gelişme sağlanamamış; bunun sonucu olarak da, işsizler ordusu meydana gelmiştir.

Son yıllara kadar, temel gıda üretiminde kendine yeter ülkeler arasında olan ülkemiz, günümüzdeyse, başta kutsal nimetimiz ekmek olmak üzere, temel gıda ürünleri, ithalatçı vurguncuların inisiyatifine terk edilmiştir. Ülke genelinde fiyat ayarlaması yapacağız diye, 6 ilde fiyat indirirken, 70 ilde 10-12 bin lira olan ekmeği 15 bin liraya çıkararak, fakir ve fukaranın, stokçu, rantiyeci eline düşmesine sebebiyet vermiştir bu Hükümet. Kars'ta ekmek 11 bin liraydı; Sayın Başbakanın emriyle valilik 15 bin liraya çıkarmıştır.

Ziraat Bankası kredileri, çevirme kredileri geri verilmediği için, çevirme kredilerinden dolayı çiftçiler, tefecinin, vurguncunun, çetenin kucağına itilmiştir. Çiftçiler, ürettiğini satamadığı için, maalesef, tarlasını, toprağını terk etmiştir.

Hayvansal protein tüketiminde geri kalmış ülkeler düzeyindeyiz. Özellikle, son yıllarda hayvancılığı geliştirmek için, dışarıdan damızlık düve getirilmiş ve ne yazık ki, bu damızlık düveler kasaplık hayvan olarak kullanılmış ve bir garipler ülkesi olmuşuz.

Başta SSK olmak üzere, sosyal güvenlik kuruluşlarımız iflas etmiş; vatandaşların ihtiyacına cevap vermenin uzağında kalmıştır. Bununla birlikte, sosyal güvenceden mahrum insan sayımız oldukça fazladır. Devletin sağlık hizmeti sunumu bakımından bölgeler arasında dengesizlik oluşmuş, hekimler daha çok büyük şehirlere yığılmıştır. Hastane kapılarında, hastalar, aç ve acı içerisindedir. Hastanelerde basit bir fıtık ameliyatı için, bir yıl sonraya gün verilmektedir.

KİT'lerin açıkları her geçen gün artmakta; özelleştirmede, beklenen hedeflere ulaşılamamakta; yeni teknolojiye geçilememektedir. Ekonomi dengeleri, fakir fukaranın dengelerini ücretlinin aleyhine değiştirmiştir.

Sayın Erbakan, Başbakan olduğu gün “müjdeler olsun, müjdeler olsun” dedi. Rantiyecilerin ve faizcilerin düzenini bozup adil düzeni hâkim kılacaktı. Sayın Erbakan'ın geçmiş altı aylık icraat döneminde, görüyoruz ki, faizler yükselmiş, rantiyeci, haksız kazancına kazanç katmıştır. Buna karşılık, maaş ve ücretli -akaryakıta, KİT mamullerine yapılan zamlarla- verilen zamların altında ezilmiştir.

Zaman zaman, Hocamız, faizin adını değiştirmiş, bazen “nema” demiş, bazen ise “getiri” adını takmıştır. Hatırlarsınız, ANAP İktidarı zamanında kazı-kazan talih oyunu başlatıldığında, merhum Özal'ı, devletin gelirini kumar oyununa bağlamış diye itham edenler, cumhuriyet tarihinin en büyük kumar oyunu olan sayısal lotoyu getirmiştir; Erbakan Hükümeti getirmiştir. (ANAP sıralarından alkışlar) Yani “adil düzen, kumar oynatmak demektir” demektedir. (RP sıralarından “olur mu öyle şey” sesleri, gürültüler)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Doğru konuş!..

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Evet, sayısal lotoyu siz getirdiniz...

FERİT BORA (Diyarbakır) - Biz, kumarı yasaklıyoruz; kumarı siz getirdiniz, Genel Başkanınız getirdi.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Haklısınız!.. Haklısınız!..

Denk bütçe, Hükümetin asıl tarafının bütçesidir. Refah Partisinin fikri olsa gerek. Hoca “benim hayallerim denk bütçe yapmamızı istiyor” demiş; Sayın Çiller de “ya yapalım ya da yapalım” demiş.

Görüyorsunuz, Sayın Çiller, ortağıyla o kadar iyi uyum içerisinde ki, Hocanın hayalî kaynak paketlerini anlattığı toplantılarda yaptığı gibi, geçen gün, Adana-Yumurtalık boru hattı açılırken de, Refah Partisinin kadın kolları başkanı gibi, Hocanın söylediklerini aynen tekrar ediyordu. (DYP ve RP sıralarından gürültüler) Tabiî... Tabiî... Aynen tekrar ediyordu.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Çiller korkusu, Anavatan Partisini mahvedecek...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bundan ikibuçuk ay evvel, Sayın Çiller, burada -dışarıda- Doğu Kapısının açılacağını söylerken “ya açılacak ya açılacak; gidin bacılarıma söyleyin” dedi. On gün evvel Kars'taydım; bacıları ona şöyle bir haber gönderdiler: “Bacının söylediklerine artık inanmıyoruz; çünkü, bize hep yalan söyledi” dediler. (ANAP sıralarından alkışlar; DYP sıralarından gürültüler)

KADİR BOZKURT (Sinop) - 3 Kasımda o belli oldu...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Doğrudur... (DYP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Sayın milletvekilleri, bakınız, kızmanıza gerek yok.

Bakınız şimdi, 1993 yılında Sayın Çiller iktidara geldiği zaman beyaz sayfa açtı. Görüyor musunuz beyaz sayfayı... 1993 ve Sayın Çiller... Daha sonra ne oldu? Çiller'in beyaz sayfasının altından kara lekeler ortaya çıktı. Nedir bu kara lekeler: Örtülü ödenek çıktı, TOFAŞ çıktı, TEDAŞ çıktı. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; DYP sıralarından “Yuh” sesleri)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Hadi canım sen de!.. Bırak şimdi...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Niye sinirleniyorsunuz?.. Bunlar çıkmadı mı? (DYP sıralarından “Yuh” sesleri) Niye sinirleniyorsunuz?.. Kızmayın!.. Kızmayın!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bunun hesabını göreceğiz!...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Sizi bu kara lekelerden Erbakan Hoca geldi kurtardı ve pembe pembe hayalleriyle bir hükümet kurdu. (ANAP sıralarından alkışlar) Bu da, Erbakan Hocanın ve Çiller'in pembe hayalli bütçesi.

Dönüyoruz bütçeye... Nedir bu bütçe?.. Dönüyoruz, dönüyoruz... (RP sıralarından gürültüler) Bakın... Bakın... Kızmayın!.. Nedir bu bütçe?

1996 yılı...

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Beyribey... Devam edecek misiniz?

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Evet.

BAŞKAN - 2 dakika içinde toparlayın lütfen.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - “1996 yılında 27 milyar olan vergi gelirleri 30 milyar dolara ve diğer gelirler, 5 milyar dolardan 18 milyar dolara çıkarılacak” denilmiş. Buradaki en önemli konu ne; 8 milyar dolar nereden gelecek. Ha, o da belli!.. Önümüzdeki yıl, özelleştirmeyle 8 milyar dolar alacaklar ya!.. Yine, 2 milyar dolara da kamu mallarını satacaklar ya!...

BEKİR SOBACI (Tokat) - Senin aklın ermez bu işlere!

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Yine, 2 milyar dolara da kamu mallarını kiralayıp 8 milyar doları tamamlayacaklar; yani “...caklar!” Hayal!.. O hayallerini çıkarınca meydana ne çıktı? (ANAP sıralarından alkışlar) Bunun adı, bizde, şedre, diğer adı şadara, diğer adı gözer, diğer adı enili delikli kalbur demektir bu; enili delikli kalbur... (RP sıralarından gürültüler) Niye kızıyorsunuz arkadaşlar; bütçeniz bu... İşte, hayalleri çıkardık... (RP sıralarından gürültüler) Netice olarak, bütçeniz, işte delik deşik... (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Toplayın Sayın Beyribey. Lütfen...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, kızmanıza gerek yoktur. Siz, bunun üzerinde, rantiyecileri tutacaksınız; işçi, memur, köylü, esnaf, buradan aşağıya dökülüp ezilecektir; ancak, bunun üzerinde, rantiyeciler kalacaktır, nemacılar kalacaktır veya getiriciler kalacaktır; bunu bilin. (RP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi alıyorum. Kapatırım...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum. 1997 yılında, kadayıfın altı kızarmayacak, Hükümetin rengi kızaracaktır ve benim oyum da, böyle, kırmızı olacaktır. (RP sıralarından gürültüler)

Bütçenin memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum; saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının, 1994 Malî Yılı Genel Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarısının, 1995 Malî Yılı Genel Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarısının,Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının, 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının ve 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açık oylamalarını yapacağız. (Gürültüler)

Sayın grup başkanvekilleri beni dinlerler mi efendim, lütfen...

Bu 6 kanun tasarısının açık oylamasının bir arada ve adı okunan sayın milletvekilinin, kürsü önüne konulacak 6 ayrı oy kutusuna oylarını atması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (Gürültüler) Oylamanın başka şekli yok zaten, oylamayı, hep öyle yaparız.

Kabul edenler...(Gürültüler)

Sayın milletvekilleri, bir kere daha dikkatle dinleyin beni efendim. Bütün bütçe oylamaları, açık oylamaya tabidir. Bu açık oylama, üç şekilde yapılır; ya tek tek isimlerinizi okuyacağım “kabul” veya “ret” diyeceksiniz veyahut da kupalar sıralar arasında dolaştırılacak -ki, 6 kupanın dolaştırılmasına imkân yok- veyahut da kupaları kürsü önüne koyacağız, oylarınızı kupalara atacaksınız; her sene de böyle yapılır. Onun için sayın grup başkanvekilleri beni iyi takip etsinler dedim. (Gürültüler)

Bir daha tekrar ediyorum efendim, lütfen takip buyurunuz. Bu 6 kanun tasarısının açık oylamasının bir arada ve adı okunan sayın milletvekilinin, kürsü önüne konulacak 6 ayrı oy kupasına oylarını atması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Oybirliğiyle kabul edilmiştir. Teşekkür ederim. (CHP,DSP ve ANAP sıralarından “nihayet anladılar” sesleri, alkışlar)

Oy kupaları, kürsü önüne konulsun. (Gürültüler)

Lütfen, sayın milletvekilleri, yerlerinizden kalkmayın, isim okumadan da oyunuzu kullanmaya gelmeyin efendim. Aksi halde, oylamayı durdurur, baştan başlarım. Lütfen herkes yerinde otursun!.. İstirham ediyorum... Rica ediyorum...

Bakınız, bir kere daha tekrar ediyorum: Eğer, kürsü önünde yığılmalar olursa, oylamayı durdururum efendim. Açık söylüyorum...

Sayın genel başkanlar, hasta olan sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan, gayet tabiî oylarını önceden kullanabilirler.

Sayın Ali Osman Sönmez ve Sayın Özal, rahatsız olduklarını beyan ettiler, önceden oylarını kullanacaklar.

Sayın milletvekilleri, isminiz okunduğunda geleceksiniz...Rica ediyorum.

Sayın milletvekili arkadaşlarım, her kupanın üzerinde, ait olduğu bütçe yazılıdır, yanlışlık olmasın diye oraya ayrı ayrı yazdık.

Sayın Sönmez ve Sayın Özal, oylarınızı kullanın efendim:

Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz; buyurun.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?

Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?

Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarıların açık oylama sonuçlarını açıklıyorum:

1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının açık oylamasına iştirak eden sayın milletvekili sayısı 525; kabul 278, ret 245, mükerrer 2. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açık oylamasına iştirak eden üye sayısı 523; kabul 319, ret 203, mükerrer 1.

1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının yapılan açık oylamasına iştirak eden üye sayısı 525; kabul 316, ret 206, mükerrer 3.

Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının açık oylamasına iştirak eden üye sayısı 528; kabul 285, ret 241, mükerrer 2.

1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açık oylamasına iştirak eden üye sayısı 525; kabul 320, ret 204, mükerrer 1.

1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi İle 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açık oylamasına iştirak eden üye sayısı 526; kabul 317, ret 209.

Sayın milletvekilleri, böylece, biraz önce isimlerini saydığım bu 6 kanun tasarısının açık oylamaları sonucu, bu tasarılar kabul edilerek kanunlaşmıştır; milletimize ve memleketimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Yüce Heyetinizce kabul edilerek kanunlaşmış bulunan bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarının kabulünden sonra, Sayın Başbakan, teşekkür konuşması yapmak istemişlerdir; kendilerini kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Başbakan. (RP ve DYP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞBAKAN NECMETTİN ERBAKAN (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin muhterem üyeleri, televizyonları başında bizleri izleyen aziz milletimizin kıymetli evlatları; hepinizi, saygıyla selamlıyorum. Şu anda, 1997 yılı bütçesinin Yüce Meclis tarafından karara bağlanması dolayısıyla, Hükümetimiz ve onun bütün muhterem üyeleri adına, Yüce Meclise teşekkürlerimi arz etmek için huzurlarınızdayım.

Bu bütçe, elli yıldan beri, ilk defa denk bir bütçedir. Böyle denk bir bütçeyi yürürlüğe koyma şerefi, bu Meclisindir, 20 nci Dönem Meclisinindir; bu, büyük bir şereftir. Bu bütçe, aynı zamanda, bir değişim, onarım ve atılım bütçesidir. Türkiye, bu bütçeyle dengelerini kurmaktadır. Denk bütçe, bundan sonra gelecek olan yeni ekonomik hedeflerimizin bir temel taşıdır. Yeniden büyük Türkiye'nin önemli bir adımıdır; ekonomisi güçlü, öncü bir Türkiye'nin, mühim bir adımıdır. Bu adım atıldığı için, Meclisimizi ve bütün milletimizi tebrik ediyorum.

Bu oylama, Meclisimizin, Hükümetimize, Refah Partisi ile Doğru Yol Partisinin bir araya gelerek kurdukları 54 üncü Cumhuriyet Hükümetine güvenini tazelemesi ve güvenini teyididir. Hükümetimiz, Yüce Meclisin teveccühünden aldığı güç ve inançla, Türkiye'nin meselelerini çözmeye; köylümüze, işçimize, memurumuza, esnafımıza ve emeklilerimize, saadet ve refah getirmek için, ibadet aşkıyla yapmakta oldukları çalışmalarına ve hizmetlerine, bundan sonra daha büyük bir şevkle, aşkla ve inançla devam edecektir.

Bu bütçe, Yüce Meclisin komisyonlarında 4 Kasım-1 Aralık tarihleri arasında -takriben 26 gün süreyle- geceli gündüzlü incelenmiş, üzerinde fikirler serdedilmiş bir bütçedir. Bu bütçe, Yüce Meclisin Genel Kurulunda da 9-18 Aralık tarihleri arasında, 10 gün süreyle, aynı şekilde gece gündüz incelenmiş, üzerinde fikirler yürütülmüş bir bütçedir. Her şeyden evvel, bu müzakereler esnasında fikirlerini serdeden Yüce Meclisin bütün üyelerine, Hükümetimiz adına, kalpten teşekkürlerimi sunuyorum ve kendilerine ifade ediyorum ki, bu yapılmış olan tenkitleri, Hükümetimiz, dikkatli bir şekilde, her zaman göz önünde bulunduracaktır. Bu kıymetli tenkitlerden bütün gücümüzle yararlanmayı bir vazife sayacağız; bize ışık tuttunuz, teşekkürlerimizi arz ederiz. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Bu bütçenin tatbikatında, Hükümetiniz olarak, sizlere, açık bir şekilde ifade ediyoruz ki, aziz milletimizin saçı bitmedik yetimlerinin hakkının her kuruşunu, en büyük bir dikkatle harcayacağız. Bu hususta, israfları önlemek, ülkemize, bu imkânları en faydalı sahalarda kullanmak için elimizden gelen bütün gayreti göstereceğiz ve inşallah, böylece, halkımızın beklediği hizmetleri başaracağız ve Türkiyemizi, milletlerarası yarışta en ön safta yer alması için, elimizden gelen gayretle ileriye götürmeye çalışacağız.

1997 yılının, Türkiyemizin bir altın yılı olmasını diliyoruz. Bu bütçe denkliğin üstünde, aynı zamanda ilave gelirleriyle daha büyük hamlelerin tatbik edileceği bir bütçe olacaktır, inancımız budur. İnşallah, 1997 yılı sonunda Türkiyemizin bütçesinin denk değil, denkliğin üzerinde, yeni gelirlerle büyük atılımları yürüten bir bütçe olduğunu hep birlikte göreceğiz.

Bu inançla, 54 üncü Cumhuriyet Hükümeti adına Yüce Meclise bir kere daha teşekkürlerimi arz ediyorum, 1997 yılı bütçemizin ülkemizin bütün evlatlarına saadet getirmesini diliyorum, hepinizi ve aziz milletimizi Allah'a emanet ediyorum.(RP ve DYP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başbakan.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 19 Aralık 1996 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.34

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, çalışanların millî gelirden aldıkları payı artırmak için alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1593)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla...

Mustafa R. Taşar Gaziantep

Çalışanların milli gelirden aldıkları payı arttırmak için hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından kaleme alınan “Tedavi-Adil Ekonomik Düzen” isimli kitapçıkta”... netice itibariyle çalışan bir insanın hakkı 100 iken bu kimseye hakkının ancak 8' ini vermekte, 92' sini elinden alıp götürmektedir.” denilmektedir...

Çalışanlara ait 100 haktan kaybolan 92' sini onlara geri iade etmek için neler yapmayı planlıyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010./01175 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1593-4051/11221 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 21.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-398-2/4582 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekinde yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği 7/1593-4051 Esas No.lu Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.

Çalışanların milli gelirden aldıkları payı arttırmak için ekonominin sağlığa kavuşması, faiz ve rant ekonomisinden reel ekonomiye geçişin sağlanması gerekmektedir. Hükümetimizin tüm gayreti bu yoldadır ve başarılı ve olumlu sonuçları alınmaya başlanmıştır.

Yatırımların artması, kaynakların üretime yönlendirilmesi sonucu meydana gelen iyileşmeden en büyük payı çalışanlar alacaktır.

Bilgilerinize rica ederim.

2. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, din alanındaki sömürüyü önlemek için alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1594)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa R. Taşar Gaziantep

Ülkemizde inanç alanındaki sömürü konusunda sık sık basında şikayetler yer almaktadır. Şikayet konusu olan din alanındaki sömürüyü önlemek için hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010/01176 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1594-4052/11222 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 21.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-398-3/4581 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği 7/1594-4052 Esas No. lu Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.

Soru önergesinde yer alan “inanç alanındaki sömürü”, “din alanındaki sömürü” iddialarından neyin kasdedildiğini anlamak mümkün olmamaktadır.

Soyut “sömürü” iddialarının ne olduğu açıklandığında tedbirlerden de bahsetmek imkânı hasıl olabilecektir.

Bilgilerinizi rica ederim.

3. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, insan hakları ihlâlleri konusunda alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1595)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa R. Taşar Gaziantep

Ülkemizdeki insan hakları ihlalleri konusunda yoğun şikayetler bulunmaktadır. İnsan haklarının hepsini, bütün unsurlarıyla beraber tam ve kamil manada teminat altına almak için bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz? Bilhassa herkesin inancını yaşamakta özgür olması için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010/01178 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1595-4053/11223 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 21.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/401-398-4/4579 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği

7/1595-4053 Esas No. Lu Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.

İnsan hakları ihlallerini en aza indirmek için hükümet Programında yazılı olduğu üzere, her türlü kanuni ve fiili tedbir alınmaktadır.

Herkesin Anayasada teminat altına alınmış bulunan inancına göre yaşama hakkı temin edilecek, bu konudaki engeller kaldırılacaktır.

Bilgilerinizi rica ederim.

4. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Gümrük Birliği konusunda imzalanan andlaşmanın iptal edilip edilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1596)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Mustafa R. Taşar Gaziantep

Gümrük Birliği konusunda imzalanmış olan 6 Mart Andlaşması hükümetinizce iptal edilecek midir? Bu andlaşma iptal edilecekse, iptal gerekçeleri nelerdir? İptal edilmeyecekse hangi nedenlerle iptal edilmeyecektir?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010/01386 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve A.01.0. GNS.0.10.00.02-7/1596-4054/11224 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 21.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-398-5/4580 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın; Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın Sayın Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmak üzere tevcih ettiği soru :

“Gümrük Birliği konusunda imzalanmış olan 6 Mart Andlaşması hükümetinizce iptal edilecek midir? Bu anlaşma iptal edilecekse, iptal gerekçeleri nelerdir? İptal edilmeyecekse hangi nedenlerle iptal edilmeyecektir?”

Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın yukarıda kayıtlı sorusuna yanıt :

Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi'nin kurmuş oldukları Koalisyon Hükümetinin ne Koalisyon Protokolünde, ne de Hükümet Programında, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir Gümrük Birliği ihdasına müteallik 1/95 sayılı Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyi Kararının iptali hususunda bir hüküm bulunmamaktadır.

5. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Çekiç-Güçün görev süresinin uzatılması nedenlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1598)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletleriniz arz ederim.

Mustafa R. Taşar Gaziantep

Çok çeşitli şikâyetlere neden olmasına rağmen Çekiç Güçün görev süresi 54 üncü Hükümet döneminde de uzatılmıştır. Çekiç Güçün kaldırılmamasının ve görev süresinin tekrar uzatılmasının sebepleri nelerdir?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010/01180 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1598-4058/11228 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 21.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-398-7/4577 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R. Taşar'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

Gaziantep Milletvekili Sayın Mustafa R.Taşar'ın Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği

7/1598-4058 Esas No. Lu Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.

Çekiç gücün süresi yakında sona ereceğinden bu konudaki tartışmaların da gereği kalmayacaktır.

54 üncü Hükümet zamanında görev süresinin bir kez uzatılmasının gerekçesi Hükümet tezkeresinde ifade edilmiştir.

Bilgilerinizi rica ederim.

6. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, kara paranın aklanmasının önlenmesi hususunda alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1622)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

Türkiye, uyuşturucu ticareti ve bununla bağlantılı olarak kara para aklama konusunda ciddi uyarılara muhatap olmaktadır.

1. Kara para aklanmasının önlenmesi hususunda ne gibi tedbirler düşünmekte siniz?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010/01189 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1622-4130/11368 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 21.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/401-9/4568 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'nın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı sonu önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'nın Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği

7/1622-4130 Esas No. Lu Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.

Kara para aklanmasının önlenmesi ile ilgil yasa yürürlüğe girmiştir. Gerek bu yasa hükümleri, gerekse diğer mevzuat çerçevesinde, gerektiğinde yeni düzenlemeler yaparak, kara para temini, tedariki ve aklanması ile mücadele kararlılıkla sürdürülecektir.

Bilgilerinizi rica ederim.

7. - İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet Selvi'nin, örtülü ödeneğe ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1653)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim. 18.11.1996

Saygılarımla

M. Cevdet Selvi İstanbul

Eski Başbakan Sayın Çiller'in örtülü ödenekten Selçuk Parsadan'a hangi amaç ve yöntemlerle para verdiği mahkeme kararlarıyla da anlaşılmıştır.

Sayın Çiller'in Başbakanlığının son günlerinde inkar etmesine rağmen örtülü ödenekten yaklaşık 500 milyar liralık devlet parasını çektiği belgelerle saptanmıştır. Hangi amaçlarla harcadığı merak konusudur. Bu nedenlerle de örtülü ödenek harcamaları kamuoyunda tartışılır olmuş, kuşkular yaratmıştır.

1. Sayın Erbakan tarafından, devlet işlerindeki devamlılık ve sorumluluk bağlantısı dikkate alınmış mıdır?

2. Sayın Erbakan, Başbakanlık görevini teslim alırken örtülü ödenek konusunda bilgi almış mıdır? Alabilmiş midir? En azından kendisi tatmin olmuş mudur?

3. Sayın Başbakan Erbakan, örtülü ödenek harcamalarını aynı yönde ve yöntemlerle mi yapacaktır?

4. Sayın Erbakan başta olmak üzere RP'li Bakanlar ve Meclis Grubu diğer konularda olduğu gibi örtülü ödenek konusunda da muhalefette iken gösterdiği ilgiyi, duyarlılığı neden göstermemektedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010/01290 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 25.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1653-4264/11800 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen.Müd.'nün 27.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-410-3/4656 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Cevdet Selvi'nin; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Cevdet Selvi'nin Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği

7/1653-4264 Esas No. Lu Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.

Örtülü ödenekle ilgili işlemler yasa gereği gizli olarak yürütülmektedir. Bu konuda gereken hassasiyetin gösterilmesi tabiidir, aksine düşüncelerin gerçekle alakası yoktur.

Bilgilerinizi rica ederim.

8. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, yurtdışında bulunan bir şahsın İnterpol tarafından aranıp aranmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1661)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına aracılığınızı saygılarımla arz ederim. 21.11.1996

Nezir Büyükcengiz Konya

İlgi : İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 24.10.1996 gün ve B.05.1.EGM.0.12.01.01/234010 sayılı cevabınıza istinaden,

Konya İli Çumra İlçesi'nde Hüseyin Özer'i öldürmeye tam teşebbüs ederek yaralayan ve sakat bırakan Çumra İlçesi kapatılan Ülkü Ocakları Başkanı Nurettin Çalı'yı Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 3.9.1984 tarihli yakalama istemi üzerine bilinen tüm adreslerde arandığını fakat bulunamadığını ve halen Türkiye genelinde aranmaya devam edildiğini, hudut kapılarına da gerekli talimatın verildiğini; ayrıca Nurettin Çalı'nın İzmir İlinde ikâmet eden kardeşinin 10.8.1996 tarihli ifadesinde adı geçenin yurtdışında olduğunu ve Türkiye'ye gelip gitmediğini beyan ettiğini ilgi yazınızdan öğrendim.

Olayın maduru Hüseyin Özer fiziken sakat kalmış ve 12 yıldır adı geçen kişinin yakalanmaması nedeniyle psikolojik rahatsızlık içine girmiş ve tedavi görmektedir.

Sorular :

- Bakanlığınızca tarafıma verilen cevapta yurtdışında olduğu belirtilen Nurettin Çalı'nın İnterpol tarafından aranıp yakalanması hususunda bir girişiminiz olmuş mudur?

- Susurluk kazasında ortaya çıkan Abdullah Çatlı olayında olduğu gibi bu kişinin yakalanması için de bir trafik kazasının olması mı beklenmektedir?

- Bu tür kişilerin yakalanmasına yardımcı olacak şekilde kaza yapan sürücülere cezai müeyyide uygulanmayacağı biçiminde bir yaptırım düşünüyor musunuz?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/281393

Konu : Yazılı soru önergesi 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 2.12.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4427/11901-7/1661-4295/11879 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Önergede sözü edilen ve Konya 2 nci Ağır Ceza Mahkemesince hakkında 16 yıl ağır hapis, 1 yıl hapis cezası verilen Dedeoğlu 1950 Konya doğumlu Nurettin Çalı; Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 3.9.1984 tarihli yakalama istemi üzerine bilinen tüm adreslerinde aranmış fakat bulunamamıştır.

Adı geçen Türkiye genelinde anılan suçtan ilgili birimlerimizce, A-84/2-1995 Kontrol Nolu Kırmızı bültenle ülkemize iadesi amacıyla uluslararası seviyede aranmaktadır.

Bilgilerinizi arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

9. - Aydın Milletvekilleri Yüksel Yalova'nın, Salihlispor-Karşıyaka maçı sonrası meydana gelen olaylara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1663)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim. 19.11.1996

Saygılarımla

Dr. Yüksel Yalova Aydın

17 Kasım 1996 tarihinde Manisa-Salihli'de oynanan Salihlispor-Karşıyaka maçı sonrasında meydana gelen olaylar, gazete ve televizyonlarımızda yayınlanmış bulunmaktadır.

Sporun felsefesine ve ahlâkına aykırı görüntülere sebep olan, münferit kamu görevlilerinin tavrı, sporcu ve yöneticilerin can güvenliğini korumak yerine, hukuka aykırı davranmak şeklinde olmuş, bu arada Karşıyaka başkanı ve yöneticileri ile futbolcuları sahada görevli birkaç polis tarafından dövülmüş; fena muameleye maruz bırakılmıştır. Buna göre ;

1. Egespor kamuoyunu üzen ve bundan sonrası için kuşkulandıran çirkin hadiselere tevessül edenler hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Değilse, bakanlık makamına hukuki işlem yapmayı düşünür müsünüz?

2. Emniyet camiasının tasvip etmediği ve töhmet altında kalmaktan ötürü üzüntü duyduğu olayları tahrik eden birkaç memur hakkında gerekli işlemlerle birlikte, spor karşılaşmalarının güvenlikli bir ortamda gerçekleşmesine yönelik yeni düzenlemeler yapılmasını uygun görür müsünüz?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/281394

Konu : Yazılı soru önergesi 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 2.12.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4427/11901-7/1663-4298/11901sayılı yazısı.

Aydın Milletvekili Yüksel Yalova tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

17.11.1996 tarihinde Manisa İli Salihli İlçesinde oynanan Yeni Salihlispor-Karşıyaka 2 nci lig futbol müsabakasının sonunda meydana gelen olaylarla ilgili olarak 19.11.1996 tarihli valilik onayı ile muhakkik tayin edilerek başlatılan tahkikat halen devam etmektedir.

Spor müsabakalarının güvenlikli bir ortamda gerçekleşmesi için müsabakanın yapılacağı il genelinde ve spor sahası çerçevesinde müsabaka öncesi ve sonrası çıkabilecek olaylar ile alınacak tedbirleri içeren genelge tüm illere gönderilmiştir.

Bilgilerinizi arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

10. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, doğalgazın Kütahya'ya getirilmesi için bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recaî Kutan'ın yazılı cevabı (7/1668)

19.11.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recaî Kutan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Emin Karaa Kütahya

Kütahya İlindeki hava kirliliği ölçümlerinde ortaya çıkan tablo çok korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bu kirlilik insan sağlığını ciddi anlamda tehdit etmektedir.

DİE'nün 4.5.1996 tarihli 59 sayılı bültende, 1995 yılı kükürtdioksit ve partiküler madde yoğunluklarının en yüksek olduğu il ve ilçeler sıralamasında Kütahya 143 mikrogram/metreküp SO2 ile Türkiye'de ikinci sırada yer almaktadır. Yine aynı tarihli 52 sayılı bültende 1996 Yılı Ocak ayında 301 mikrogram/metreküp SO2 ile Türkiye genelinde 3 üncü sırada yer almaktadır.

Kütahya İlinde ısınma enerjisi temini için, kirletici etkenleri çok olan katı yakıtların kullanımı hava kirliliğini artırmaktadır. Sadece merkez İlçede 6 milyon/ton linyit kullanılmaktadır. (Sanayi kesimi ile birlikte)

Diğer yandan sanayiden kaynaklanan hava kirliliğide mevcuttur. Bu cümleden olmak üzere Türkiye'nin çevre kirliliği açısından her zaman ilk üç sırasında bulunan Kütahya için;

Soru 1. Doğalgazın Kütahya İline getirilmesi için bir çalışmanız var mı?

Soru 2. Bu yönde bir çalışmanız varsa, hangi aşamadadır?

Soru 3. Kütahya İlinde doğalgaz kullanımına ne zaman geçilecektir?

T.C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.15.0.APK.0.23-300-1757-20037

Konu : Yazılı soru önergesi 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 2.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4426/11922 sayılı yazısı.

Kütahya Milletvekili Sayın Emin Karaa'nın tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/1668 esas no. lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recaî Kutan Enerjive Tabiî Kaynaklar Bakanı

Kütahya Milletvekili Sayın Emin Karaa'nın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/1668-4324)

Kütahya İlindeki hava kirliliği ölçümlerinde ortaya çıkan tablo çok korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bu kirlilik insan sağlığını ciddi anlamda tehdit etmektedir.

DİE'nün 4.5.1996 tarihli 59 sayılı bültende, 1995 yılı kükürtdioksit ve partiküler madde yoğunluklarının en yüksek olduğu il ve ilçeler sıralamasında Kütahya 143 mikrogram/metreküp SO2 ile Türkiye'de ikinci sırada yer almaktadır. Yine aynı tarihli 52 sayılı bültende 1996 Yılı Ocak ayında 301 mikrogram/metreküp SO2 ile Türkiye genelinde 3 üncü sırada yer almaktadır.

Kütahya İlinde ısınma enerji temini için, kirletici etkenleri çok olan katı yakıtların kullanımı hava kirliliği arttırmaktadır. Sadece merkez ilçede 6 milyon/ton linyit kullanılmaktadır. (Sanayi kesimi ile birlikte)

Diğer yandan sanayiden kaynaklanan hava kirliliği de mevcuttur. Bu cümleden olmak üzere Türkiye'nin çevre kirliliği açısından her zaman ilk üç sırasında bulunan Kütahya için;

Soru 1. Doğalgazın Kütahya İline getirilmesi için bir çalışmanız var mı?

Cevap 1. Kütahya İlinde doğalgaz kullanımına yönelik olarak, BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından 1994 yılında pazar araştırması yapılmış ve İlin doğalgaz kullanım potansiyeli belirlenmiştir.

Soru 2. Bu yönde bir çalışmanız varsa, hangi aşamadadır?

Cevap 2. 1995 yılında Kütahya İli Doğalgaz Dağıtım Fizibilitesi gerçekleştirilmiştir. Ancak dağıtım sistemi, ekonomik açıdan yapılabilir bulunmamıştır.

Soru 3. Kütahya İlinde doğalgaz kullanımına ne zaman geçilecektir?

Cevap 3. BOTAŞ Genel Müdürlüğü ithalat potansiyeli, mevcut iletim hatları üzerindeki sözleşmeleri yapılmış bulunan kullanıcıların taleplerini karşılayabilecek düzeydedir. Mevcut hatların sürekli artan talebini karşılayabilmek için doğalgaz arz miktarının arttırılması ve kaynakların çeşitlendirilmesi yönündeki faaliyetler sürdürülmektedir.

Mevcut doğalgaz alım anlaşmalarına göre Rusya Federasyonunundan 6 milyar m3 ve Cezayir'den 2 milyar m3 doğalgaz eşdeğeri sıvılaştırılmış doğalgaz (SDG) olmak üzere, toplam 8 milyar m3 lük bir arz imkânı bulunmaktadır. Ayrıca, Cezayir ile 1997 yılından itibaren ilave 1 milyar m3 ve Nijerya ile de sevkiyatın en erken başlangıç tarihi 1999 yılı olmak üzere 1,2 milyar m3 doğalgaz eşdeğeri SDG ithali için anlaşmalar imzalanmıştır.

İran'dan doğalgaz alım-satımına ilişkin anlaşma ise, 12 Ağustos 1996 tarihinde, Tahran'da imzalanmış olup, alım 1998'de 3 milyar m3/yıl ile başlayıp, 2005 yılından itibaren 10 milyar m3/yıla ulaşacaktır. Ayrıca Mısır'dan 2000 yılından başlamak üzere yıllık 4 milyar m3 SDG ithal edilmesi konusunda, Kasım ayında bir çerçeve anlaşması imzalanmıştır.

Anlaşmaların yanısıra, doğalgaz arzını artırmak için, Rusya Federasyonundan batıdan ilave 8 milyar m3 ile doğudan da 16 milyar m3 doğalgaz ithalatı için görüşmeler sürdürülmekte, Cezayir'den 1999 yılından başlamak üzere ilave 1 milyar m3 doğalgaz eşdeğeri SDG alımı için cevap beklenmektedir. Katar'dan SDG ithalatı için de hükümetlerarası imzalanan Mutabakat Zaptı kapsamında şirketlerarası alım-satım görüşmelerine devam edilmektedir.

Diğer taraftan artan talebe güvenli ve sürekli gaz arzı sağlamak amacıyla gerek mevcut gaz sisteminde ilave yatırımlara, gerekse yaygınlaştırma projeleri kapsamında yeni yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Kütahya İli halihazırdaki planlanan iletim hatları dışında kalmakla beraber, yukarıda belirtilen projelerin uygulanması ve yeterli arzın temini ve doğalgaz kullanımı yaygınlaştırma projelerine, ilin dahil edilmesi ve bu projelerin gerçekleştirilmesi ve dağıtım sistemini ekonomik kılacak gelişmelerin sağlanması hallerinde, Kütahya İlinin doğalgaz kullanımına geçişi, ileriki yıllarda mümkün olabilecektir.

11. - Adana Milletvekili Sıtkı Cengil'in, “Dört Mevsim Kadın” isimli program çekiminde başörtülü öğrencilerin dışarı çıkarıldıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'in yazılı cevabı (7/1694)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletinizle Devlet Bakanı Sayın Ali Talip Özdemir tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Sıtkı Cengil Adana

Soru 1. TRT GAP'ta yayınlacak olan “Dört Mevsim Kadın” isimli program çekimi için Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesine gelen yönetmen Zeynep Atakan ve program sorumlusu Ayşe Gültekin'in çekim yaparlarken atölyedeki başörtülü öğrencileri dışarı çıkardıkları doğru mudur?

Soru 2. Doğru ise bunu hangi yetki ile yapmışlardır?

Soru 3. Sorumlular hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.09/2.00-1260 13.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 2 Aralık 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1694-1594-1519/4039 sayılı yazınız.

İlgi yazınızda belirtilen Adana Milletvekili Sıtkı Cengil'e ait soru önergesi Bakanlığım çalışma alanına girmediğinden cevaplandırılamamıştır.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Namık Kemal Zeybek Devlet Bakanı

12. - Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü'nün, bazı basın organlarında çıkan rüşvet teklifiyle ilgili beyanına ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in yazılı cevabı (7/1753)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Turizm Bakanı Sayın Bahattin Yücel tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.

Saygılarımla.

İsmail Durak Ünlü Yozgat

10 Aralık 1996 tarihli bazı basın organlarında “bana da rüşvet teklif edildi” ifadeniz yer almaktadır.

Soru 1. Bazı çevrelerce kumarhaneler konusundaki tavrınızı değiştirmeniz konusunda tarafınıza rüşvet teklif edildiği doğru mudur?

Soru 2. Doğru ise, teklifi yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundunuz mu? Bulunmayı düşünüyor musunuz?

Soru 3. Size rüşvet teklif ettikleri ileri sürülen kişi veya kişilerin isimlerini ve bu kişilerin hangi istek karşılığında rüşvet teklif ettiklerini kamuoyuna açıklayacak mısınız?




T.C.

Turizm Bakanlığı

Hukuk Müşavirliği

Sayı : B.17.HKM.0.00.00.00/1547-38727-7/1753-4583 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı

İlgi : 13.12.1996 tarih ve 12678 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde Bakanlığıma gönderilen Yozgat Milletvekili Sayın İsmail Durak Ünlü tarafından verilen yazılı soru önergesinde,

“Basın organlarında tarafıma rüşvet teklif edildiğine dair ifadelerin yer aldığı; belirtilerek, rüşvet teklif edenler hakkında suç duyurusunda bulunup bulunmayacağım” sorulmuştur.

Zaman zaman bu tür imalı sözlerle karşı karşıya kaldığım doğru olmakla beraber isim tespiti yapılamadığından suç duyurusunda bulunulamamıştır.

Talih oyunları salonlarını en sağlıklı hukukî yapıya kavuşturmak amaç ve hedefinde olduğumuzu bütün kamuoyu bildiğinden, sarahaten rüşvet teklif edenlerin tespiti halinde gereğinin yapılacağını,

Bilgilerinize arz ederim.

Bahattin Yücel Turizm Bakanı

13. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in, görevi sırasında rüşvet teklif edilip edilmediğine ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in yazılı cevabı (7/1754)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

T.B.M.M. İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereği aşağıdaki sorularımın Turizm Bakanı Sayın Bahattin Yücel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 10.12.1996

Saygılarımla.

Tevfik Diker Manisa

Sorular :

1. Rüşvet almanın ve vermenin yasalarımıza göre suç olduğunu biliyor musunuz?

2. Yürütmekte olduğunuz bakanlık göreviniz sırasında herhangi bir iş için size rüşvet vermeyi teklif eden oldu mu?

3. Rüşvet vermeyi teklif eden oldu ise bunu adalete ya da başka bir merciye bildirdiniz mi?

4. Size rüşvet vermeyi teklif edenleri adalete intikal ettirmedinizse bu kişilerle nasıl hesaplaşmayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Turizm Bakanlığı

Hukuk Müşavirliği

Sayı : B.17.HKM.0.00.00.00/1546-38725-7/1754-4585 18.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü

İlgi : 13 Aralık 1996 tarih ve 12678 sayılı yazınız.

İlgili yazınız ekinde Bakanlığıma gönderilen Manisa Milletvekili Sayın Tevfik Diker'in yazılı soru önergesinde;

Rüşvet almanın ve vermenin suç olduğu hatırlatılmak gereği duyularak rüşvet teklif edenleri adları ve bu kişilerin adalete intikal ettirmeyi düşünüp düşünmediğim sorulmuştur.

Bilindiği üzere 765 sayılı T.C.K.'nun Devlet İdaresi aleyhine işlenen cürümler bap'ının 3 üncü fasılının (211......227 nci maddelerinde) rüşvet ile ilgili hükümler düzenlenmiştir. Maddelerin içeriği tarafımdan gayet iyi bilindiği gibi rüşvet teklif edenlerin ismen veya sarahaten bilinmesi halinde her türlü tahkikatın yapılması yolunda gereğini yapacağım Kanunun koyduğu kurallar dışında başka türlü bir hesaplaşma bilmediğimi;

Bilgilerinize arz ederim.

Bahattin Yücel Turizm Bakanı

1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Üye Sayısı : 550 Kanunlaşmıştır.

Kullanılan Oy : 525

Kabul Edenler : 278

Reddedenler : 245

Çekinser : -

Mükerrer Oylar : 2

Geçersiz Oylar : -

Oya Katılmayanlar : 26

Açık Üyelik : 1

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

ARDAHAN

Saffet Kaya

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Abdülkadir Cenkçiler

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

Ali Uyar

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Ali Oğuz

Mehmet Ali Şahin

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Hasan Denizkurdu

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

Osman Pepe

KONYA

Hüseyin Arı

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Yahya Uslu

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Reddedenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atilla Sav

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Ali Coşkun

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Algan Hacaloğlu

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükerrer Oylar)

AĞRI

Cemil Erhan (Kabul)

İZMİR

Birgen Keleş (Red)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Tuncay Karaytuğ

ADIYAMAN

Celal Topkan

ANKARA

Eşref Erdem

BARTIN

Köksal Toptan

BURSA

Cavit Çağlar

ÇANAKKALE

A. Hamdi Üçpınarlar

HATAY

Fuat Çay

İÇEL

Halil Cin

İSTANBUL

Sedat Aloğlu

Aydın Menderes

İZMİR

Mehmet Köstepen

Rıfat Serdaroğlu

KAHRAMANMARAŞ

Ali Şahin

KASTAMONU

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

İsmail Cem

KOCAELİ

Onur Kumbaracıbaşı

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

(Açık Üyelik)

KIRŞEHİR 1

Metin Perli

MANİSA

Ayseli Göksoy

MARDİN

Fehim Adak (B.)

ORDU

Nabi Poyraz

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

VAN

Maliki Ejder Arvas

YOZGAT

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Osman Mümtaz Soysal

1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesap Kanunu Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 523

Kabul Edenler : 319

Reddedenler : 203

Çekinser : -

Mükerrer Oy : 1

Geçersiz Oylar : -

Oya Katılmayanlar : 27

Açık Üyelik : 1

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

M. Seyfi Oktay

Önder Sav

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

Bekir Kumbul

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

AYDIN

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Abdülkadir Cenkçiler

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Adnan Keskin

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Mustafa Kul

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Atilla Sav

Mehmet Sılay

Ali Uyar

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

D. Fikri Sağlar

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Ercan Karakaş

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Mehmet Moğultay

Ali Oğuz

Altan Öymen

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Ali Topuz

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Hasan Denizkurdu

Sabri Ergül

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

KONYA

Hüseyin Arı

Nezir Büyükcengiz

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Murat Karayalçın

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Yusuf Bahadır

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Reddedenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

Mehmet Sağdıç

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

İbrahim Gürdal

Sami Küçükbaşkan

Metin Şahin

ARTVİN

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

Mete Bülgün

DENİZLİ

Hilmi Develi

Hasan Korkmazcan

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZİNCAN

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Ali Günay

Levent Mıstıkoğlu

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

Erkan Mumcu

İÇEL

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücel

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Ali Coşkun

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Necdet Menzir

Yusuf Namoğlu

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Şükrü Sina Gürel

Birgen Keleş

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

MARDİN

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Fethullah Erbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükerrer Oy)

TOKAT

Metin Gürdere (Red)

ADANA

Tuncay Karaytuğ

ANKARA

Eşref Erdem

BARTIN

Köksal Toptan

BURSA

Cavit Çağlar

ÇANAKKALE

A. Hamdi Üçpınarlar

HATAY

Fuat Çay

İÇEL

Halil Cin

İSTANBUL

Sedat Aloğlu

Yılmaz Karakoyunlu

(Oya Katılmayanlar)

Aydın Menderes

İZMİR

Mehmet Köstepen

Rıfat Serdaroğlu

KAHRAMANMARAŞ

Ali Şahin

KASTAMONU

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

İsmail Cem

KOCAELİ

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

MANİSA

Ayseli Göksoy

(Açık Üyelik)

KIRŞEHİR 1

MARDİN

Fehim Adak (B.)

ORDU

Nabi Poyraz

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

TRABZON

Kemalettin Göktaş

VAN

Maliki Ejder Arvas

YOZGAT

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Osman Mümtaz Soysal

1995 Malî Yılı Genel Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 525

Kabul Edenler : 316

Reddedenler : 206

Çekimser : -

Mükerrer Oylar : 3

Geçersiz Oylar : -

Oya Katılmayanlar : 27

Açık Üyelik : 1

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

M. Seyfi Oktay

Önder Sav

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Bekir Kumbul

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

AYDIN

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Abdülkadir Cenkçiler

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Adnan Keskin

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Mustafa Kul

Naci Terzi

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Atilla Sav

Mehmet Sılay

Ali Uyar

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

D. Fikri Sağlar

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Mehmet Moğultay

Ali Oğuz

Altan Öymen

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Ali Topuz

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Hasan Denizkurdu

Sabri Ergül

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

KONYA

Hüseyin Arı

Nezir Büyükcengiz

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Murat Karayalçın

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Yusuf Bahadır

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Reddedenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

Mehmet Sağdıç

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Sami Küçükbaşkan

Metin Şahin

ARTVİN

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

Mete Bülgün

DENİZLİ

Hilmi Develi

Hasan Korkmazcan

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Ali Günay

Levent Mıstıkoğlu

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

Erkan Mumcu

İÇEL

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücel

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Ali Coşkun

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Necdet Menzir

Yusuf Namoğlu

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Şükrü Sina Gürel

Birgen Keleş

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

MARDİN

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Fethullah Erbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükerrer Oylar)

İSTANBUL KAHRAMANMARAŞ

Tansu Çiller (Kabul) Mehmet Sağlam (Kabul)

Bülent Tanla (Red)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Tuncay Karaytuğ

ADIYAMAN

Celal Topkan

ANKARA

Eşref Erdem

BARTIN

Köksal Toptan

BURSA

Cavit Çağlar

ÇANAKKALE

A. Hamdi Üçpınarlar

HATAY

Fuat Çay

İÇEL

Halil Cin

İSTANBUL

Sedat Aloğlu

Aydın Menderes

İZMİR

Mehmet Köstepen

Rıfat Serdaroğlu

KAHRAMANMARAŞ

Ali Şahin

KASTAMONU

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

İsmail Cem

KOCAELİ

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

MANİSA

Ayseli Göksoy

(Açık Üyelik)

KIRŞEHİR 1

MARDİN

Fehim Adak (B.)

ORDU

Nabi Poyraz

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

TRABZON

Kemalettin Göktaş

VAN

Maliki Ejder Arvas

YOZGAT

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Osman Mümtaz Soysal

Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısına Verilen Oyların Sonucu:

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 528

Kabul Edenler : 285

Reddedenler : 241

Çekinser : -

Mükerrer Oylar : 2

Geçersiz Oylar : -

Oya Katılmayanlar : 23

Açık Üyelik : 1

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

ARDAHAN

Saffet Kaya

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Abdülkadir Cenkçiler

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

Ali Uyar

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Ercan Karakaş

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Ali Oğuz

Mehmet Ali Şahin

Ali Topuz

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Hasan Denizkurdu

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

Osman Pepe

KONYA

Hüseyin Arı

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Yahya Uslu

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZİNCAN

Mustafa Kul

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atilla Sav

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Ali Coşkun

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Algan Hacaloğlu

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükerrer Oylar)

İSTANBUL

Yılmaz Karakoyunlu (Red)

KÜTAHYA

Metin Perli (Kabul)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Tuncay Karaytuğ

ANKARA

Eşref Erdem

BARTIN

Köksal Toptan

BURSA

Cavit Çağlar

ÇANAKKALE

A. Hamdi Üçpınarlar

HATAY

Fuat Çay

İÇEL

Halil Cin

İSTANBUL

Sedat Aloğlu

Aydın Menderes

İZMİR

Mehmet Köstepen

Rıfat Serdaroğlu

KAHRAMANMARAŞ

Ali Şahin

KASTAMONU

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

İsmail Cem

KOCAELİ

Onur Kumbaracıbaşı

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

(Açık Üyelik)

KIRŞEHİR 1

MANİSA

Ayseli Göksoy

MARDİN

Fehim Adak (B.)

ORDU

Nabi Poyraz

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

YOZGAT

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Osman Mümtaz Soysal

1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesap Kanunu Tasarısına

Verilen Oyların Sonucu:

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 525

Kabul Edenler : 320

Reddedenler : 204

Çekinser : -

Mükerrer Oylar : 1

Geçersiz Oylar : -

Oya Katılmayanlar : 25

Açık Üyelik : 1

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

M. Seyfi Oktay

Önder Sav

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

Bekir Kumbul

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

AYDIN

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdulbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Abdülkadir Cenkçiler

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Adnan Keskin

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Mustafa Kul

Naci Terzi

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Atilla Sav

Mehmet Sılay

Ali Uyar

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

D. Fikri Sağlar

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Ercan Karakaş

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Mehmet Moğultay

Ali Oğuz

Altan Öymen

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Ali Topuz

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Hasan Denizkurdu

Sabri Ergül

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

Osman Pepe

KONYA

Hüseyin Arı

Nezir Büyükcengiz

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Murat Karayalçın

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Temel Karamollaoğlu

Abdullatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfikar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Yusuf Bahadır

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Reddedenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

Mehmet Sağdıç

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

İbrahim Gürdal

Sami Küçükbaşkan

Metin Şahin

ARTVİN

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

Mete Bülgün

DENİZLİ

Hilmi Develi

Hasan Korkmazcan

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Ali Günay

Levent Mıstıkoğlu

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

Erkan Mumcu

İÇEL

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Mustafa İsmetihan Talay

Rüştü Kâzım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Ali Coşkun

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Necdet Menzir

Yusuf Namoğlu

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Şükrü Sina Gürel

Birgen Keleş

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

MARDİN

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Şeref Malkoç

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Fethullah Erbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici



(Mükerrer Oy)

ORDU

Şükrü Yürür (Red)

(Oya Katılmayanlar)



ADANA

Tuncay Karaytuğ

ANKARA

Eşref Erdem

BARTIN

Köksal Toptan

BURSA

Cavit Çağlar

ÇANAKKALE

A. Hamdi Üçpınarlar

HATAY

Fuat Çay

İÇEL

Halil Cin

İSTANBUL

Sedat Aloğlu

Aydın Menderes

İZMİR

Mehmet Köstepen

Rıfat Serdaroğlu

KAHRAMANMARAŞ

Ali Şahin

KASTAMONU

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

İsmail Can

KOCAELİ

Onur Kumbaracıbaşı

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

MANİSA

Ayseli Göksoy

(Açık Üyelik)

KIRŞEHİR 1

MARDİN

Fehim Adak (B.)

ORDU

Nabi Poyraz

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

TRABZON

Kemalettin Göktaş

VAN

Maliki Ejder Arvas

YOZGAT

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Osman Mümtaz Soysal

1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanun Tasarısına

Verilen Oyların Sonucu:

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 526

Kabul Edenler : 317

Reddedenler : 209

Çekinser : -

Mükerrer Oylar : -

Geçersiz Oylar : -

Oya Katılmayanlar : 23

Açık Üyelik : 1

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

M. Seyfi Oktay

Önder Sav

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

Bekir Kumbul

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

AYDIN

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdulbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhalik Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Abdülkadir Cenkçiler

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Adnan Keskin

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Mustafa Kul

Naci Terzi

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Atilla Sav

Mehmet Sılay

Ali Uyar

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

D. Fikri Sağlar

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Mehmet Moğultay

Ali Oğuz

Altan Öymen

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Ali Topuz

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Hasan Denizkurdu

Sabri Ergül

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekçan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

Osman Pepe

KONYA

Hüseyin Arı

Nezir Büyükcengiz

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

C evat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Murat Karayalçın

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Temel Karamollaoğlu

Abdullatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfikar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Reddedenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Cemal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

Mehmet Sağdıç

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

İbrahim Gürdal

Sami Küçükbaşkan

Metin Şahin

ARTVİN

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kâmran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

Mete Bülgün

DENİZLİ

Hilmi Develi

Hasan Korkmazcan

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Ali Günay

Levent Mıstıkoğlu

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

Erkan Mumcu

İÇEL

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Mustafa İsmetihan Talay

Rüştü Kâzım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Ali Coşkun

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Necdet Menzir

Yusuf Namoğlu

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Şükrü Sina Gürel

Birgen Keleş

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

MARDİN

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Şeref Malkoç

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Fethullah Erbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Oya Katılmayanlar)

ANKARA

Eşref Erdem

BARTIN

Köksal Toptan

BURSA

Cavit Çağlar

ÇANAKKALE

A. Hamdi Üçpınarlar

HATAY

Fuat Çay

İSTANBUL

Sedat Aloğlu

Aydın Menderes

İZMİR

Mehmet Köstepen

Rıfat Serdaroğlu

KAHRAMANMARAŞ

Ali Şahin

KASTAMONU

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

İsmail Cem

KOCAELİ

Onur Kumbaracıbaşı

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

MALATYA

M. Recai Kutan (B.)

MANİSA

Ayseli Göksoy

(Açık Üyelik)

KIRŞEHİR 1

MARDİN

Fehim Adak (B.)

ORDU

Nabi Poyraz

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

VAN

Maliki Ejder Arvas

YOZGAT

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Osman Mümtaz Soysal







Türkiye Büyük Millet Meclisi

GÜNDEMİ

37 NCİ Bİ18 . 12 . 1996 ÇARŞAMBA

Saat : 10.00

1

BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

2

ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER

x 1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S. Sayısı : 134) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

x 2. - 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414) (S. Sayısı : 103) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

x 3. - 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/492, 3/516) (S. Sayısı : 151) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

x 4. - Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/519) (S. Sayısı : 135) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

x 5. - 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S. Sayısı : 102) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

x 6. - 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S. Sayısı : 150) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

3

SEÇİM

4

OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

5

MECLİS SORUŞTURMASI RAPORLARI

6

GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI

YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER

7

TUTANAĞIN SONU
Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.