Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM: 20 YASAMA YILI : 2

T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 17

34 üncü Birleşim

15 . 12 . 1996 Pazar


İÇİNDEKİLER

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 24 arkadaşının, bazı termik santrallerin işletme hakkının devredilmesinin millî çıkarlara ters düştüğü iddiasını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137)

V.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.-1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları :134, 135, 103, 102, 151, 150)

A) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. -Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. -Ulaştırma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3.-Ulaştırma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Telsiz Genel Müdürlüğü

1. -Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. -Telsiz Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. -Telsiz Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1. -Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. -Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. -Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ORMAN BAKANLIĞI

1.-Orman Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2.-Orman Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3.-Orman Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Orman Genel Müdürlüğü

1.-Orman Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2.-Orman Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3.-Orman Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.-Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2.-Sağlık Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3.-Sağlık Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü

1.-Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2.-Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3.-Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

VI. -SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, eski Başbakanların korumalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1315)

2. -Aydın Milletvekili İsmet Sezgin'in, Kuşadasında meydana gelen sel felaketinden zarar görenlere yapılacak yardımlara ve hasara uğrayan altyapı yatırımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1346)

3. -Muğla Milletvekili Lale Aytaman'ın, Muğla'da Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun ihdasına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/1568)

4. -Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun, Almanca ve Fransızca öğretmenlerinin Türkçe dersi vermelerinin mümkün olup olmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1615)

5.-Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, ayçiçeği üreticilerinin ürün bedeli alacaklarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1639)

6.-Hatay Milletvekili Atila Sav'ın, bir tiyatro oyunu hakkında Kahramanmaraş Valiliğince verilen yasaklama kararına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1641)

7.-Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Kültür Bakanlığı Güzel SanatlarGenel Müdürlüğü demirbaşına kayıtlı tabloların bir kısmının çalındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/1650)

8.-Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, şeker fabrikalarında özel koruma ve güvenlik görevlerinde çalıştırılan personele ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1658)

9.-Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü'nün,

- Bir Devlet Bakanının dövizli askerlikten yararlanmak için bakanlığı yanılttığı iddialarına,

- Bir Devlet Bakanının askerliğiyle ilgili olarak basında yer alan iddialara dair açıklama yapmayı düşünüp düşünmediğine,

İlişkin soruları ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın yazılı cevabı (7/1671, 1672)

10. -Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin faaliyetlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1688)

I. -GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.05'te açılarak dört oturum yaptı.

Birinci, İkinci ve Üçüncü Oturumlar

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in davetlisi olarak Kazakistan'a gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli'nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi;

Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun (6/358),

Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan'ın (6/366),

Esas nuramalı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri;

Bitlis Milletvekili Kâmran İnan ve 21 arkadaşının, yasama dokunulmazlığı konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/9);

Genel Kurulun bilgisine sunuldu; genel görüşme önergesinin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu tasarılarının (1/518; 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları :134, 135, 103, 102, 151, 150) görüşmelerine devam olunarak;

İçişleri Bakanlığı,

Emniyet Genel Müdürlüğü,

Jandarma Genel Komutanlığı,

Sahil Güvenlik Komutanlığı,

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,

1997 Malî Yılı Bütçeleri ile 1994 ve 1995 Malî yılları kesinhesapları kabul edildi.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,

1997 Malî Yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 Malî yılları kesinhesapları bir süre görüşüldü.

Saat 19.20'de toplanmak üzere, birleşime 19.11'de ara verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Kâzım Üstüner Ünal Yaşar

Burdur Gaziantep

Kâtip Üye Kâtip Üye

Dördüncü Oturum

1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu tasarılarının (1/518; 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları :134, 135, 103, 102, 151, 150) görüşmelerine devam olunarak;

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,

1997 Malî Yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 Malî yılları kesinhesapları kabul edildi.

Cenevre'de yapılan 83 üncü Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen Evde Çalışmaya İlişkin 177 sayılı Sözleşme ve 184 sayılı Tavsiye Kararıyla ilgili olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından, bütçe müzakereleri sırasında, TBMM'ye bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasası gereğince, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik, tezkere eki üzerinde, Genel Kurula bilgi verdi.

Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül, Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu'nun konuşması sırasında partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

Programda yer alan kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını görüşmek için, 15 Aralık 1996 Pazartesi günü saat 10.00'da toplanmak üzere, birleşime 00.16'da son verildi.

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Mustafa Baş Ali Günaydın

İstanbul Konya

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. -GELEN KÂĞITLAR

15.12.1996 PAZAR

Sözlü Soru Önergeleri

1.-Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, SSK sınavının yapıldığı okula ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/390) (Başkanlığı geliş tarihi :12.12.1996)

2.-Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, İstanbul Üniversitesinde meydana gelen olaylara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/391) (Başkanlığı geliş tarihi :12.12.1996)

3.-Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın, Zonguldak İl Sağlık Müdürlüğünün açtığı sınavda usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/392) (Başkanlığı geliş tarihi :12.12.1996)

Yazılı Soru Önergeleri

1. -Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, Gümrük Birliği kurallarını ihlal eden bazı uygulamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1763) (Başkanlığı geliş tarihi :12.12.1996)

2. -Karaman Milletvekili Fikret Ünlü'nün, Ankara Büyükşehir Belediyespor -Karamanspor karşılaşmasında meydana gelen olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1764) (Başkanlığı geliş tarihi :12.12.1996)

Meclis Araştırma Önergesi

1. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 24 arkadaşının, bazı termik santrallerin işletme hakkının devredilmesinin millî çıkarlara ters düştüğü iddiasını araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137) (Başkanlığı geliş tarihi :13.12.1996)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 10.00

15 Aralık 1996 Pazar

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Kadir BOZKURT (Sinop)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere başlayacağız; ancak, bütçe görüşmelerine geçmeden önce “sunuşlar” bölümünde bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 24 arkadaşının, bazı termik santrallerin işletme hakkının devredilmesinin millî çıkarlara ters düştüğü iddiasını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

16 Kasım 1996 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 12 termik santralın maden sahalarıyla birlikte, kömürle çalışanlar için, 20 yıllığına işletme haklarının devredilmesi hakkında, Enerji Bakanlığınca ihale açılacağı ilan edilmiştir.

Millî çıkarlarımıza ters düşen bu uygulamaları gerçekleştirmek isteyenler hakkında, Anayasanın 98 inci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü maddesi gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

Emin Karaa (Kütahya)

Cihan Yazar (Manisa)

Şerif Çim (Bilecik)

Hakan Tartan (İzmir)

Hikmet Aydın (Çanakkale)

Ali Günay (Hatay)

Hasan Gülay (Manisa)

Mehmet Yaşar Ünal (Uşak)

Hadi Dilekçi (Kastamonu)

Hilmi Develi (Denizli)

Fikret Ünlü (Karaman)

Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

Abdulbaki Gökçel (İçel)

Metin Şahin (Antalya)

Bayram Fırat Danayıklı (Tekirdağ)

Mehmet Büyükyılmaz (Adana)

Mustafa İlimen (Edirne)

Mahmut Erdir (Eskişehir)

Ziya Aktaş (İstanbul)

Hikmet Sami Türk (Trabzon)

Metin Bostancıoğlu (Sinop)

Fikret Uzunhasan (Muğla)

Yalçın Gürtan (Samsun)

Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın)

Halil Çalık (Kocaeli)

Gerekçe:

Hükümetin açıkladığı kaynak paketinde yer alan ve 6,8 milyar dolar beklenen, 12 termik santralın maden sahalarıyla birlikte, (kömürle çalışanlar için) işletme hakkının 20 yıllık bir dönem için devredileceği 16 Kasım 1996 tarihli Resmî Gazete yayımlanmıştır.

Hükümet tarafından termik santralları ve bunları besleyen linyit işletmelerinin “işletme hakkının devri” yöntemiyle, mevcut yasal mevzuata aykırı bir biçimde ve değerinin çok altında satışa çıkarılması sonucu, ülke menfaatlarımız ihlal edilmektedir.

Devredilmek istenen 12 termik santralın zarar eden kuruluşlar olarak gösterilmek istendiği, esasında, bu kuruluşların kâr ettiği gerçeğinin saklandığı görülmektedir; çünkü, işletme hakkının devri için konan bedeller, bu santralların bir ya da iki yıllık kârlarına denk düşmektedir. Devletin tüm bu santralların devrinden elde edeceği miktar, bu işletmelerin birkaç yıllık kârının karşılığı bile değildir.

Hükümetin, termik santralları ve bunları besleyen linyit işletmelerinin hakkını devretmek için temel aldığı 3096 sayılı Kanun gereğince, işletme hakkının devri için, Bakanlar Kurulu kararı alınmış olmalıdır. Halbuki, Enerji Bakanlığı, Bakanlar Kurulu kararı olmadan ihale açmıştır. Bu durumda, açılacak olan ihale hukukî olarak geçerli değildir.

Aynı şekilde, 3096 sayılı Yasa, işletme hakkının devri için tesis yapımını şart koşmuştur. Halbuki, Enerji Bakanlığının konuyla ilgili Resmî Gazete yayımlanan ilanında, yeni tesis yapımı da öngörülmemiştir.

Söz konusu 3096 sayılı Yasa gereğince; bir görev bölgesinde işletme hakkının verilmesi öngörülmüştür. Açılan ihale ise, bir tesisin işletme hakkını devretmektedir. Burada da yasaya aykırılık vardır.

Enerji Bakanlığının konuyla ilgili tebliğinde, termik santralların maden sahalarıyla birlikte (Kömürle çalışanlar için) devredileceği belirtilmiştir. 3096 sayılı Yasayla, linyit işletmelerinin devri mümkün olmadığı gibi, devredilmek istenen linyit işletmelerinin hemen hepsi piyasaya kömür satmaktadır (Soma, Tunçbilek, Yatağan vesaire) ve esas kârlarını bu satışlar oluşturmaktadır.

Bu santralların, baştan savarcasına üçüncü şahıslara, değerinin çok altında devredilmesi, millî çıkarlarımıza ters düşmektedir.

Termik santrallarımızın ve maden sahalarının, sadece kâr mantığıyla çalışan özel sektöre devredilmesi, ülkenin enerji sektörüne yapılacak en büyük kötülük olacaktır ve ülkenin enerji üretiminin geleceğini şimdiden tüketmektir.

20 yılın sonunda işletilebilir termik santrallar ve işletilebilir bir maden sahası kalacağı hayalden öte değildir.

Termik santrallarıyla birlikte, linyit sahalarının da devri halinde, işletmeyi devralan özel sektör, taşeron uygulamasına gidecektir. Bu da, işçi haklarını ve sendikal hakları yok edecektir. Büyük ölçüde işçi kıyımı yaşanacağı, işçilerimizin emeklerinin ellerinden alınacağı hususunda da ciddî kaygılarımız vardır.

Bu konunun, Yüce Meclisimizce kapsamlı bir araştırmaya tabi tutulmasında millî menfaatlar açısından büyük faydalar görmekteyiz.

BAŞKAN - Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Sayın Milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

V.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.-1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları :134, 135, 103, 102, 151, 150) (1)

A) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. -Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. -Ulaştırma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3.-Ulaştırma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Telsiz Genel Müdürlüğü

1. -Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. -Telsiz Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. -Telsiz Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1. -Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. -Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. -Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Onbirinci tur görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Onbirinci turda, Ulaştırma Bakanlığı ve Ticaret ve Sanayi Bakanlığı bütçeleri görüşülecektir.

Sayın milletvekilleri, bugün, onbirinci turda 17 arkadaşımız konuşacaktır. Ondan sonraki turda da aşağı yukarı 17 arkadaşımız konuşacak. Böylece, toplam olarak 34 arkadaşımız konuşmuş olacak. Her konuşan arkadaşa 1 dakika eksüre verirsem 34 dakika, 2 dakika eksüre verirsem 68 dakika eder.

Ben, değerli arkadaşlarımdan şunu rica ediyorum: Bugün, eğer uygun görürseniz, hiç eksüre vermeyeyim ve herkes, anafikirlerini, konuşmalarının başında; ayrıntılarını, sonra söylesin. Ayrıntının tamamının söylenmesine gerek yoktur. Onun için, bu hususu kesin olarak uygulayacağım. Arkadaşlarımın, bu davranışlara kızmamalarını ve beni bağışlamalarını rica ediyorum.

Şimdi, onbirinci turda söz alan sayın milletvekili arkadaşlarımın isimlerini okuyorum:

ANAP Grubu adına; Kocaeli Milletvekili Sayın Hayrettin Uzun, Çankırı Milletvekili Sayın Mete Bülgün.

DYP Grubu adına; Iğdır Milletvekili Sayın Şamil Ayrım, Uşak Milletvekili Sayın Hasan Karayaka.

DSP Grubu adına; İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Piriştina, Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi, Edirne Milletvekili Sayın Mustafa İlimen.

Refah Partisi Grubu adına; Trabzon Milletvekili Sayın İlhan Sungur, Gaziantep Milletvekili Sayın Kahraman Emmioğlu, Afyon Milletvekili Sayın Osman Hazer, Kırıkkale Milletvekili Sayın Mikail Korkmaz.

CHP Grubu adına; Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat, Erzincan Milletvekili Sayın Mustafa Kul.

Şahıslar adına; lehinde, Kırşehir Milletvekili Sayın Cafer Güneş; aleyhinde, İstanbul Milletvekili Sayın Refik Aras ve Ordu Milletvekili Sayın Nabi Poyraz.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, bir hususu arz edebilir miyim...

BAŞKAN - Bir dakika efendim.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, daha önce aldığımız karar uyarınca, bu turda soru soracak sayın milletvekili arkadaşlarımız, gruplar adına yapılan konuşmalar bitinceye kadar, sorularını yazılı olarak Divana gönderebilirler. Arkadaşlarımızın soruları, kısa, öz, gerekçe ve mütalaa ihtiva etmeyecek şekilde olursa, daha fazla arkadaşımızın sorusunu cevaplandırma imkânımız olur.

Buyurun Sayın Çakan.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, özellikle Danışma Kurulunun almış olduğu karar gereğince -biraz önce ifade ettiğiniz gibi- gruplar konuşmalarını bitirinceye kadar, soru soracak arkadaşlar Divana müracaatta bulunuyorlar; ancak, oturum açılır açılmaz, burada bekleyen arkadaşlarımız öncelikle sorularını sizlere sundukları halde, sıralamada maalesef, onlara zaman zaman söz verilmediği gerçeği ortaya çıkıyor. Bu konuda hassas davranılmasını istirham ediyoruz.

BAŞKAN - Ben, zaten, uygulamamda her gruba, aşağı yukarı, eşit soru sordurmaya çalışacağım.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, ama...

BAŞKAN - Efendim, ne yapalım, biliyorsunuz zaten sorulara ayrılan zaman 20 dakika.

Müsaade ederseniz, bu konuyu tartışmaya açmayalım. Soruları geliş sırasına göre kaydediyoruz ama, yine de eğer bir gruptan hiç soru sormayan milletvekili varsa, onlara da hak tanıyoruz.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) -Sayın Başkan...

BAŞKAN-Buyurun Sayın Hatipoğlu.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkan, ben buraya saat 10.00'da gelip sorumu veriyorum; ama, diğer arkadaşlarımız saat 12.00'de gelir de benden önce soru sırası alırsa, bu adaletli olur mu?

BAŞKAN - Efendim, Sayın Divan üyesi arkadaşlarımızın ve ilgili bürokrat arkadaşımızın, adalet duygularıyla hareket edeceklerine inanıyorum.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Onların adalet duygusundan şüphemiz yok.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Sayın Başkan, ben her gün saat 10.00'da geliyorum soru sormak için.

BAŞKAN - Efendim, zaten çalışmalarımız da her gün saat 10.00'da başlıyor.

ANAP Grubu adına Sayın Hayrettin Uzun; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Uzun, biraz önce arzımı duydunuz; buna uymanızı rica ediyorum.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA HAYRETTİN UZUN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; konuşmama başlamadan önce, Partim ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. Bu vesileyle, Türk vatandaşlarından, bu güzel pazar sabahı uyumak veya başka güzel bir şey yapmak yerine, ısrarla Meclis çalışmalarını izlemek lütfunda bulunanlar varsa, bu görüşmeleri takip ediyorlarsa, onlara da saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Ulaştırma dediğimiz zaman, Anayasanın 22 ve 23 üncü maddelerinde belirtilen haberleşme hürriyeti ve seyahat hürriyetini görüyoruz. Ulaştırma Bakanlığının önemini vurgulamak açısından diyorum ki, Anayasada bu kadar kesin bir hükme bağlanmış hizmetin gereği oluyor Ulaştırma Bakanlığı.

Anayasamız “herkes, haberleşme özgürlüğüne sahiptir” diyor. Onun yanında da “herkes, yerleşme ve seyahat özgürlüğüne sahiptir” diyor. 20 ve 21 inci maddeleri de buna katarsak; özel hayatın gizliliğini ve konut dokunulmazlığını da bu çerçevede düşündüğümüz zaman, Ulaştırma Bakanlığının önemi buradan ortaya çıkıyor.

Anayasada, açıkça, zorunlu hale getirilmiş iki önemli hizmeti yürütmekte olan Ulaştırma Bakanlığına baktığımız zaman, geçmişteki şaşaalı durumunu kaybettiğini; ulaştırma kısmının büyük oranda başka bakanlıklara kaydığını, haberleşme kısmının özelleşmeye gitmiş olduğunu, inşaatla uğraşıyor gibi olduğunu görüyoruz. Ayrıca, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının uğraşması gereken sahalarla da uğraşan bir bakanlık haline gelmiş.

Ulaştırma Bakanlığının, bana göre, en önemli görevi, hizmet sektörü olmasıdır, hizmetin yapılmasıdır ve bu hizmet, karşılığında, bu hizmetten yararlananların, parasını ödemesi şeklinde olur.

Ben, şimdi, Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin üzerinde araştırmalar yaparken, en önemli belge olarak, Sayın Bakanımızın Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasını aldım. Aslında, kendisi, yapılabilecek en önemli tenkitleri yapmış. Bir bakan olmasaydı, muhalefet milletvekili olsaydı kim bilir neler söylerdi?! Bakan olarak söylediği sözleri tekrarlamak istiyorum. Şöyle diyor Sayın Bakanımız: “Bilindiği gibi, yakın mesafelerde karayolu, orta mesafelerde demiryolu ve uzun mesafelerde ise denizyolu en ekonomik taşıma şeklidir. Burada, taşımanın en ucuz ve güvenilir olması yanında, ulaşım sistemleri arasındaki entegrasyonun da dikkate alınması önem arz etmektedir. Ülkemizin coğrafî özellikleri dikkate alındığında, kara, demiryolu, deniz ve hava taşımacılığının etkin şekilde uyumlaştırılmasına ve kombine taşımacılığa uygun hale getirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.”

Aslında, bu tespiti son derece doğrudur; bu çerçevede bakıldığı zaman, Türkiye'nin durumu ortaya çıkmaktadır. Türkiye, coğrafî alan ve bulunduğu bölge olarak, her türlü ulaşıma ve haberleşmeye en müsait ülkelerden biridir. Üç tarafı denizlerle çevrilmiş bir ülkede ve Avrupa'yı Asya'ya bağlayan bir bölgede ulaşımın ve haberleşmenin en üst seviyede olması gerekmektedir. Türkiye, bu köprü konumundan, her bakımdan köprü konumundan ve ulaşımın en uygun konumundan, maalesef, yararlanamamaktadır; çevre ülkeler bu imkânlardan her yönüyle daha fazla yararlanmaktadır.

Sayın Bakanım yine devam ediyor ve diyor ki: “Özellikle, süratli, konforlu ve güvenli yolculuk yapılmasına imkân vermesi nedeniyle, havayolu ulaşımı, son yıllarda, dünyada ve ülkemizde ayrı bir önem kazanmıştır. Bakanlığımızda, standartlara ve uluslararası kurallara uygun olarak faaliyet göstermek amacıyla, bir yandan Sivil Havacılık Kanununun tadiline, bir yandan da Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılmasına ve mevzuat sisteminin geliştirilmesine çalışılmaktadır.” Hâlâ çalışılmaktadır!.. Aslında, gelinen bu noktada, bu kabil mevzuat çalışmalarının, bu tür yapılandırma işlemlerinin bütünüyle tamamlanmış olması gerekiyordu.

Konuşmasının diğer bir bölümünde “diğer taraftan, İstanbul, hemen yanımızdaki Yunanistan kadar aşağı yukarı nüfusu olan bir yerdir. Atatürk Havalimanının İstanbul'a yeterince hizmet verdiğini düşünmek mümkün değildir” diyor. Maalesef, İstanbul Havalimanının genişletilmesiyle ilgili çalışmalar on yıldır devam ediyor ve bu konuda yapılan ihaleler dört kere iptal edilmiştir. Aslında, Yüce Meclisin, bu konuyu başlı başına bir araştırma konusu yapıp sonuçlandırması ve niçin ihalenin yapılmadığını iyice araştırması gerekir. Çünkü, bu ülkede bir şey yaptığınız zaman, bunun müeyyidesi var da, bir şey yapmadığınız zaman hiçbir müeyyidesi, yapmamanın, hiçbir sorumluluğu yok. Oysa, Yüce Meclisin bence en önemli görevlerinden biri, kural koymak; ama, ikinci en önemli görevi, bu kurallar uygulanıyor mu, bu kurallar, bütünüyle yerine getiriliyor mu, bunu takip etmektir; denetim görevidir. Maalesef, Meclisin denetim görevini yaptığını söylemek, asla mümkün değildir.

Yüce mahkemeler, yasalara aykırı hareketleri takiple yükümlüdürler; ama, yasalara uygun hareketleri kim takip edecek, yasaların zorunlu kıldığı işleri kim yapacak? Yapılmamışsa -önemli olan nokta o- maalesef, Yüce Meclis denetim görevini yerine getiremiyor, getirmesi de mümkün gözükmüyor.

Benim, bu Yüce Mecliste kısa sürede öğrendiğim en önemli şey, burada, bir müspet ilmin; ekonomi ilminin, siyaset ilminin, diğer ilimlerin değil, Matematik ilminin hâkim olduğunu gördüm. Matematik, her şeye hâkim gözüküyor ve matematik kurallara göre çalışıyor; yani, güç esası var; güçlü olan haklı oluyor, haklı olan netice alıyor. O çerçevede, bence, haklı olanın netice alması lazım, sorumlu olanın netice alması lazım. Bu Meclisi bu şekle getirmemiz lazım.

Diğer önemli noktalardan biri de, dediğimiz gibi, Ulaştırma Bakanlığının, kara taşımacılığı üzerinde etkinliği yok, Karayolları bu işi üstlenmiş durumda.

Diğer yandan, haberleşme konusu... Özelleştirme... O ayrı bir araştırma konusu, ayrı bir soruşturma konusu. Özelleştireceğiz dedik; ama, özelleştirme!.. Biz, bazı kelimeleri, mesela, “ulaştırma” kelimesini , “ulaştırmama” anlamına alıyoruz, “özelleştirme” kelimesini, “özelleştirmeme” anlamında alıyoruz; “haberleşme” yine aynı şekilde... Bunlara bir çözüm bulmamızda büyük fayda var. Bir şeye karar verilmişse, mutlaka yapılmalıdır.

Şimdi, ben kendime vatandaş olarak bakıyorum. Ne istiyorum ben; 21 inci Yüzyıla girerken şartlar değişti. Artık, kamu hizmeti, diğer şeyler değildir; hizmette, insan öne çıkmış durumdadır. İnsan ne istiyor; ben cep telefonumu almışsam, parasını vermişsem, istediğim yerden, istediğim yere ulaşmalıyım. Ulaşamadığım zaman mutsuz oluyorum. Hiç kimsenin beni mutsuz etmeye hakkı yok; parasını verdiğim şey karşılığı mutsuz etmeye hakkı yok. Bir yerden bir yere seyahat etmek istiyorsam, bunu, en iyi şekilde yapmak durumundayım ve bunun karşılığını, bir vatandaş olarak ödüyorum; ödüyorsam, bunun karşılığını almak zorundayım.

Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin miktarına baktığınız zaman, toplam bütçesi 26 trilyon civarındadır. Bundan yatırıma ayrılan miktar ise, 16-17 trilyon civarındadır. Toplayıp dolara vurduğunuz zaman 160 milyon dolar eder. 160 milyon dolar, artık, küçük bir projenin karşılığıdır. Yani, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin bu bütçeyle yapılması mümkün değil; ama, bütçeyle de yapılmasına gerek yok. Artık, globalleşen dünyada, müthiş bir finans artığı var. Bu finans artığını getirip koyacaksınız, bırakacaksınız. Yani “devletin bütçe imkânları budur” diyemezsiniz.

O bakımdan, devletin görevi sadeleşmelidir. Devlet, belli konulardan çıkmalıdır. Kutsal devlet anlayışından, kutsal insan anlayışına hızla yönelmeliyiz. Bu çerçevede, insan neyi istiyorsa, onun doğrusunu yapmak gerekir.

Diğer önemli noktalardan biri, entegrasyon sağlanmış mı? Limanların, karayollarıyla ve demiryollarıyla bağlantısı sağlanmış mı? Bunun yanında, randıman ciddiye alınmış mı ve burada, istenen verimlilik sağlanmış mı? Bütün bunlara iyi bakmak lazım.

Diğer önemli noktalardan biri, Türkiye'de ulaşım, taşıma... Bence, ekonominin hemen hemen üçtü birini ulaştırma sektörü teşkil ediyor. Yani, ekonomiyi en çok etkileyen noktalardan biri, ulaştırmadır. Bu, insanların buluşmasını, malların bir yerden bir yere taşınmasını, nakledilmesini ve malların bir yerde buluşmasını sağlayan bir sistemdir. Bunun en verimli şekilde yapılması zorunluluğu vardır. Maalesef, bu zorunluluk yerine getirilebilmiş değil.

Türkiye'de, taşımacılık, büyük oranda, karayollarından ve kamyonlarla yapılıyor. Son zamanlarda, bir olaydan dolayı, kamyonları sevimli göstermeye başladılar; ama, bana, hiç kimse, kamyonları sevdiremez; çünkü, otobanda, yolumun üzerinde ilerleyen -son bir ay içinde iki defa oldu- bir kamyondan taşlar düşmüş, üstüne çıktım; neyse ki, arabada kimse yoktu, yalnızdım. Diğerinde, önümde giden kamyonun şaftı düşüyor, düşünebiliyor musunuz!.. Şaftın üstüne çıkıyorum ve yine, ucuz kurtarıyoruz... Bu çerçevede düşünüldüğü zaman, kamyon meselesine, tanker meselesine dikkatle bakmak lazım.

Ben, tabiî, eski BOTAŞ Genel Müdürü olarak, boru hatları konusunda uzmanım. Dünyayı dolaştım, baktım, ürün boru hatları var. Türkiye'de hemen hemen hiç yok; sadece, askeriyede var, askeriye kullanıyor, ürünlerini boru hatları yoluyla taşıyor. Avrupa'ya baktığınız zaman, petrol taşımacılığı yeraltından yapılıyor; sadece hampetrol değil, petrol ürünleri de, tamamen yeraltından taşınıyor. Bizim bunu sağlamamız mümkün değil. Bir dönemde, bu işi yapmak üzere, İzmit'ten İstanbul'a, bir boru hattı döşenmiş ve bir tek Boğaz geçişi kalmış; ama, onbeş yirmi yıldır, mevcut boru hattı da çürümüş; İstanbul tarafında ise, üzerinde gecekondular inşa edilmiş ve boru hattı tamamen ölmüş. Buna, kimler müsaade etmiyor; tankerciler, kamyoncular buna müsaade etmiyor. Bunu da, önemle dikkate almak lazım; bu taşımacılığı, Türkiye'de yaygınlaştırmak lazım.

Ben, bir dönemde, Kırıkkale'den Ankara'ya bir ürün boru hattı yapmaya çalıştım; fakat, muvaffak olamadım; çünkü, dediğim gibi, çeşitli engellerle karşılaşılıyor.

Hizmetlerin en iyi şekilde yapılması lazım. Geçen gün -ilginç bir şekilde- bir televizyon konuşmasında, Sayın Reisicumhurumuzu dinledim; diyor ki: “Sistem çalışıyor, devlet çalışıyor; gidin, hastaneler açıktır, karakollar açıktır, okullar açıktır.” Sayın Reisicumhurum, saat 03.00'te, bir acil servise gitsin, sistem nasıl çalışıyor, bir baksın... Karakollar nasıl çalışıyor, devletin aradığı insanlara ikametgâh senedi veriyor veya başka bir şey veriyor; bütün bunlara, nasıl çalıştığına iyi bakmak lazım. Öğretmen, sabah saat 09.00'da okula gidiyor; nasıl gidiyor, hangi imkânlarla gidiyor?.. 30 yıldır devam eden enflasyonun içerisinde nasıl ayakta kalabiliyor?!..

Bir diğer nokta: Telekom meselesinde büyük gerileme olmuştur. Özelleştirmeye devredildikten sonra, hizmette gerileme olmuştur. 1983, 1984, 1985 yıllarında, bence, haberleşme sektöründe, Partimiz Anavatan tarafından getirilen yeniliklerle haberleşmede büyük bir devrim yapılmıştır. Bu devrim, uzun süre de devam etmiştir. Ancak, özelleştirmeye devredildikten sonra, özelleştirme yapılamadığından dolayı, gerekli yatırımlar yapılamıyor Telekom kısmında. Yatırımlar yapılamadığı gibi, hizmetler de yürümüyor. Bilhassa, Telsim ve Türkcell'in, bu iki şirketin, faaliyetlerini bir türlü bir çerçeveye oturtamadık. Sayın Bakan, yine, burada “bu hizmeti düzgün yürütemedik, geliştiremedik, şimdi, yeni uluslararası ihale açacağız” diyor; yani, burada, geçmişte yürütülen sistemi uygun bulmadığını ve Türk insanının layık olduğu haberleşme imkânına kavuşması için, tekrar, yeniden ihale açacağını söylüyor; ama, dediğimiz gibi, bu özelleştirme işini ne yapacağız, ona karar vermemiz gerekir.

Bir diğer nokta, limanlar meselesidir. Gerçekten, yine, Sayın Bakan konuşmasında “bugünkü limanlar, tüm kapasitelerini doldurmuşlardır” diyor. Demek ki, geçmişten beri yapılması gereken yapılmamış; Türkiye'nin geleceğe dönük ihtiyaçları dikkate alınarak, bir yatırım programı uygulanamamıştır.

Bu çerçevede, şu anda, limanlarla ilgili iki faaliyet var. Devlet, limanlarını genişletmeye çalışıyor; ama, onun yanında da, özel teşebbüsün, çok sayıda liman, iskele müracaatı var. Bunların, bir planlama içerisinde yürütülmesi gerekir. Bugün, Marmara Denizi, yoğun miktarda kirlenmeye müsait, kirlenen ve temizlenmesi için büyük yatırımların yapıldığı bir bölge; ama, onun yanında, çok sayıda da liman ve iskele için müracaatlar yapılmış durumda, büyük şirketlerin talepleri var. Oysa, Türkiye'nin diğer yerlerinde atıl vaziyette bulunan, liman yapılmaya, iskele yapılmaya son derece müsait yerler var. Yatırımın bu yerlere kaydırılmasında, özel teşebbüsün bu tarafa yönlendirilmesinde büyük ihtiyaç var diye düşünüyorum.

Diğer yandan, baktığınız zaman, balıkçı barınaklarıyla, yine Ulaştırma Bakanlığı ilgileniyor. Niye ilgileniyor; onu da anlamıyorum. Tarım konusuyla ilgili meselelerdir bunlar. Zaten, bir sürü yerde balıkçı barınakları yapılmıştır, daha doğrusu projeye alınmıştır; fakat, para verilmediği için barınak mıdır, yoksa barınak olmak için başka bir şey midir; ben tam anlayamadım. Mesela, Kandıra Kasabasında denizin bir kıyısına koca koca taşlar atılmış; daha önce orada barınak halindeyken, daha doğrusu doğal barınak halindeyken, şimdi o taşlar nedeniyle, doğal barınak vasfı da ortadan kaldırılmış durumdadır. Buna da bir daha bakmak lazım.

Ulaştırma Bakanlığının, hizmet sektörü olması nedeniyle, hizmeti, tamamen özel sektöre, bu işi yapacak insanlara devretmesi; Ulaştırma Bakanlığının, masterplanları yaparak, geleceğe dönük kontrolörlük ve hizmetin daha kaliteli yapılması şeklindeki, hem ulusal hem de uluslararası standartları yakalamaya yönelik çalışmalar içerisinde olması gerekir. Bir anlamda, bir müşavirlik hizmeti görmelidir, o şekilde örgütlenmelidir. Yoksa, hizmetin, bu bütçe imkânlarıyla yürütülmesi mümkün değildir. Sayın Bakanıma çeşitli talepler geliyordur; herkesten, bölgesiyle, Türkiye'nin belirli yerleriyle ilgili talepler gelmektedir. O taleplere vereceği cevap “bütçe imkânları içerisinde yapılacaktır” şeklindedir. Hayır; bütçe imkânları içerisinde yapılması mümkün değildir. Artık, gelinen noktada, 21 inci Yüzyılda bu meseleyi kavramak lazım. Devlet, öyle bir organizasyon ki, artık, topladığı parayı kendi masraflarına yetiremiyor, kendi gelirleriyle geçinemiyor.

BAŞKAN - Sayın Uzun, 2 dakikanız var.

HAYRETTİN UZUN (Devamla) - Peki efendim.

Bu sistemi yeniden işletelim, yeniden çalıştıralım; bu açıdan yürümüyor, yapılması mümkün değil; sistemi bütünüyle çalıştıralım.

Bugün, vatandaşlar tarafından, Parlamentoya müthiş bir tepki var. Anayasamıza göre, Parlamentonun belirli yetkileri var; ama, Parlamentonun bir yetkisi yok. Aslında, Anayasamız, Parlamentonun, milletvekillerinin görev ve yetkileri bölümünü düzenlememiş. Oysa, her kanunda usuldür “bakanın yetki ve görevleri, genel müdürün yetki ve görevleri” diye düzenlenir; ama, milletvekillerinin yetki ve görevleri düzenlenmemiştir. Demek ki, milletvekilinin hiçbir yetkisi yok, dolayısıyla, sorumluluğu da yok. Yani, parlamenter, bir kamu hizmeti görevini görmüyor -Türk Ceza Kanununda, suç işlendiğinde, kamu hizmeti görenlerle ilgili ceza maddeleri var- parlamenterin, kamu hizmeti görevi nedeniyle bir suç işlemesi mümkün değil.

Parlamenterin dokunulmazlığıyla ilgili bir konuyu da söylemek istiyorum. Parlamenterlerin, işlediği suçlar bakımından, zaten, vatandaştan bir farkı yoktur. Takip bakımından, sistem çalışmadığı için belki bir farklılığa getirilmiş; aslında, sistem çalışsa, parlamenterin, herhangi bir şekilde bir ayrıcalığı gözükmüyor. İşini yapmakla ilgili güvenceleri var; ama, kamuoyunda öyle bir hava var ki; parlamenter, rüşvet suçu işler; parlamenter, irtikap suçu işler... Hayır; parlamenter, bu suçları işleyemez; bu suçları, ancak, kamu hizmetinde olanlar; bakanlar, memurlar, -odacılar dahi- işleyebilir; ama, parlamenter, kamu hizmetiyle ilgili bu suçu işleyemez. Bu çerçevede, kamuoyuna bunun duyurulup, anlatılması gerekir.

Ayrıca, benim kanaatim, parlamenterler, aslında, Türkiye'yi yönetmiyor; biz kendimiz öyle zannediyoruz, toplum da öyle zannediyor. Türkiye'yi birileri yönetiyor; ama, Türkiye yönetiminde, parlamenterler, en az paya sahip olan kimselerdir; öyleyse, en az eleştiriye muhatap olması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)ssss

BAŞKAN - Sayın Uzun, süreniz bitti efendim.

Rica ediyorum... Son cümlenizi söyleyin.

HAYRETTİN UZUN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.

Bakanlık bütçelerinin görüşülmesinin sonunda, âdet olduğu üzere, bütçenin hayırlı uğurlu olması söyleniyor, ben de onu söylüyorum; ama, dediğimiz gibi, bu sistem içerisinde kaldığımız sürece, bütçelerin, duayla bir yere varamayacağını açıklıkla da ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzun.

Sayın Uzun son anda çok derin konulara daldı; aslında, bazılarına cevap vermek gerekiyor; ama, ben vermek istemiyorum.

ANAP Grubu adına, ikinci konuşmayı yapmak üzere, Çankırı Milletvekili Sayın Mete Bülgün; buyurun. (ANAPsıralarından alkışlar)

Sayın Bülgün, sizin de süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA METE BÜLGÜN (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları başında bizleri seyreden değerli vatandaşlarım; Anavatan Partisi Meclis Grubu adına Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kuruluş kanununun bu bakanlığa verdiği onsekiz görev arasından birinci ve ikinci görevi sizlere okumak istiyorum:

Birinci görev; günün şartlarına ve teknolojinin gereklerine göre ülkenin sanayi politikasının belirlenmesine, sanayinin geliştirilmesine ve yönlendirilmesine ait tedbirlerin hazırlanmasına yardımcı olmak, kalkınma plan ve programlarında yer alan ilke ve hedeflere uygun şekilde tespit, tanzim ve idare etmek; bu konularda, ilgili kuruluşlar arasında gereken işbirliğini sağlayıcı tedbirler almak.

İkinci görev; ülke şartlarına uygun teknolojinin sağlanması, geliştirilmesi ve dağılımı için yurtiçi ve yurtdışı kurum ve kuruluşlarla temas kurmak ve gereği halinde işbirliği yapmak; sanayi işletmeleri arasında teknolojik entegrasyonu temin etmek için gereken tedbirleri tespit etmek ve uygulanmasını sağlamak.

Değerli arkadaşlarım, buradan çok kolay anlaşıldığı gibi, ülkemizde, Sanayi Bakanlığı, maalesef, görevini yapmamaktadır. Bu bakanlığın varlığı ile yokluğu arasında hiçbir fark yoktur. Son yıllarda, fonksiyonunu ifa edemeyen, oldukça küçülmüş, sanayie birçok kuruluştan daha uzak kalmış bir bakanlık konumundadır. Gerek Maliye Bakanlığı gerekse Hazine Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, sanayi konusunda, Sanayi Bakanlığından daha müessirdir.

Sanayi Bakanlığının, mutlaka fonksiyonel bir hale getirilmesinde zaruret görüyoruz. Sanayileşme, memleketimizin en mühim meselesidir. Kalkınmanın temeli ve motoru sanayileşme olacaktır. Hem işsizliğin önlenmesi ve hem de ülkenin dışa bağımlılıktan kurtulmasının mihveri sanayileşmedir.

Son yıllarda, bu Bakanlık, görevlerini unutmuş, ülke sanayiini geliştirmesi ve koruması gerekirken, tam tersi bir tutumla, âdeta ülke sanayiini batırmayı hedef almıştır.

Son günlerde, hayalî bütçeye kaynak bulmak amacıyla ortaya atılan bedelsiz oto ithalatı, tamamen, yerli otomotiv sanayiini hedef almış çok hatalı bir uygulamadır. Bu uygulamayla, bu sanayide çalışan yüzbinlerce işçi ve yan sanayiinde çalışan onbinlerce işçi işsiz kalacaktır. Dünyanın hiçbir ülkesinde, kendi sanayiini korumayan hükümet yoktur; ama, ülkemizde durum tersinedir. 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşmasına uygun altyapı çalışmaları yapılmadığından, artan ithalat karşısında, zaten yerli sanayimiz büyük ölçüde yara almaktadır.

Özel tüketim vergisi yasa tasarısının da, halen komisyonlara dahi sevk edilmemiş olması, Sanayi Bakanlığının görevini yapmadığının açık bir delilidir. Burada, Sanayi Bakanlığımız, hiçbir zaman “özel tüketim vergisi yasasını çıkarmak, Maliye Bakanlığının görevidir” diyemez; derse, daha büyük hata yapmış olur. Maliye Bakanlığını bu konuda yönlendirmek, Sanayi Bakanlığının görevidir.

Araştırma ve geliştirme projeleri için, Sanayi Bakanlığı bütçesinde konulmuş olan rakam 188 milyar 909 milyon liradır. Bu meblağ, ciddiyettten uzak bir rakamdır. Bu meblağ ile Bakanlığın herhangi bir araştırma projesini yürütmesi imkânsızdır; çünkü, bu meblağın, 68 milyar 595 milyon lirası personel gideridir.

Son yıllarda, küçülerek, âdeta aksesuar haline gelmiş bulunan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, esnaf ve sanatkârı unutmuştur. Oysa, esnaf ve sanatkârlar, toplam işletmelerin yüzde 98'ini, toplam istihdamın yüzde 45'ini, üretimin yüzde 37'sini, yatırımın yüzde 26'sını, yaratılan katma değerin yüzde 30'unu sağlamaktadır.

Bu kesimin yüzlerce problemi varken, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bu kesime, âdeta sırtını dönmüştür. Şu anda, bu kesimle ilgili en büyük problem hayat standardı uygulamasıdır. Çok cüzi imkânlarla bir bakkal, bir eczane açılıyor, herhangi bir işyeri açılıyor, vatandaş çırpınıyor, devlete yük olmadan geçimini sağlamak istiyor; ama, bir de bakıyorsunuz, bir yıl sonra kapanıyor. 1999 yılında 2,5 milyarlık bir rakama ulaşacak olan hayat standardı uygulaması, mutlaka, yeniden gözden geçirilmelidir.

Altyapı konusunda, organize sanayi bölgeleri ödemeleri yetersizdir. Ülkemizin organize olarak sanayileşmesini temin edecek organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri, mutlaka teşvik edilmeli; organize sanayi bölgeleri yapımına hız verilmeli ve organize sanayi bölgeleri kanunu bir an evvel çıkarılmalıdır. Bu kanunla, özel organize sanayi bölgeleri kurulmasına imkân verilmelidir.

Gümrük Birliğine girmiş olmamızın birtakım zorlukları, özellikle ülkemiz küçük esnaf ve sanatkârına yüklenmiştir. Bu konuda en büyük görev Sanayi Bakanlığına düşmektedir. Küçük esnaf ve sanatkârımızın desteklenmesi hangi istikamette olacaktır, hangi şartlarda olacaktır?

1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması nedeniyle Türkiye'ye verilecek olan 307 milyon ECU hibe yardımdan, bugüne kadar, maalesef, Hükümetin başarısızlığı nedeniyle hiç para alınamamıştır. Ayrıca, alınacak bu hibe yardımdan, ne kadarının ve hangi esaslarda KOBİ'lere kullandırılacağı tespit edilmemiştir.

54 üncü Hükümet “1996 yılı KOBİ'lerin yılı olacaktır” diye ortalığı ayağa kaldırdı. “KOBİ'lere teşvik belgesine dayalı ucuz kredi vereceğiz” diyerek, küçük işletmelere umut dağıttılar; Halk Bankasının duvarlarına ışıklı reklamlar astılar; TÜSİAD'ı “bu memleketin kanını emiyor” diyerek düşman ilan ettiler; ülkeye büyük ölçekli yatırım yapmış insanları cezalandırmak istediler; 1996 yılında, 5 trilyon, teşvik belgeli KOBİ'lere kaynak ayırdıklarını söyleyerek kendilerini küçük esnaf ve sanatkârın koruyucusu ilan ettiler.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, buradan sizlere ve bütün vatandaşlarımıza açıklıyorum: Bugüne kadar, Hükümet, teşvik belgesi kapsamında, küçük esnafa 5 kuruş kredi vermemiştir; 5 trilyon vereceğini ilan eden Hükümet, 5 kuruş vermemiştir. Daha dün, Hazine Müsteşarlığı bütçesi görüşülürken, Hazineden sorumlu Sayın Bakan Ufuk Söylemez, teşvikli kredi olarak KOBİ'lere önümüzdeki hafta ilk ödemeyi yapacaklarını huzurlarınızda beyan etmiştir. Eğer ki, bu uygulamada, özde kalkınmayı hedef alan ciddî bir icraat olsaydı, son derece klasik bir siyasî entrika senaryosu gereği senenin son gününe bırakılmış küçük bir ödeme vaat edilmezdi.

Anavatan Partisi zamanında kurulan KOSGEB'e daha düne kadar yüzünü dönüp bakmamış olan Hükümet, Hükümetin icraatını eleştirdikleri için TÜSİAD'la arası açılınca, bir anda KOSGEB'e sahip çıktı; ama, KOSGEB'e sahip çıkmak için, bütçede, KOSGEB'e yeterli ödeneği ayırmak zorundasınız. Bütçede ayrılan kaynaklarla KOSGEB'in görevini yerine getirmesi imkânsızdır arkadaşlarım. Küçük sanayiciye bilgi, teknolojik gelişme ve finans desteği sağlamak amacıyla kurulmuş olan KOSGEB'e Anavatan Partisi döneminde çok sağlıklı bir kaynak temin edilmişken, DYP-CHP Koalisyon İktidarında fon gelirleri bütçeye aktarıldığından, bu kuruluş, görev ve işlevlerini yerine getiremeyecek duruma düşürülmüştür. Sınaî kalkınma açısından son derece önemli bir görev üstlenmiş olan bu kuruluşa imkân verilmesi ve faaliyetlerinin desteklenmesi zarurîdir.

Küçük ve orta boy işletmelerin desteklenmesi, yalnız, Türkiye'nin ekonomik potansiyelini artırmakla kalmayıp, sermayenin tabana yayılmasını sağlayacak ve Anadolu'da bölgelerarasındaki kalkınma farklılığını azaltacaktır.

Organize sanayi bölgelerinin diğer önemli bir problemi, yetkileri konusudur. Yetkilerin, merkezden taşraya taşınması hedef alınmışken, organize sanayi bölgelerinde bir işçi almak için Bakanlıktan müsaade almak lazım; yine, bir memuru Çankırı'dan Ankara'ya göndermek için Bakanlıktan müsaade almak lazım. Bu şekilde, organize sanayi bölgelerinin yürümesi mümkün değildir.

Bir hususu önemle belirtmek istiyorum: Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, sanayide yüzde 5-6, hatta yüzde 7 kalkınma hızı öngörmüştür. Eğer, Türkiye'de sanayi yüzde 5-6 kalkınırsa, bu, genel kalkınmamızın yüzde 2-3 oranında gerçekleşeceği demektir; çünkü, kalkınmada motor, sanayi olacaktır. Sanayideki kalkınmanın yüzde 10-12'nin altına düşmemesi gerekir. Oysa, 1997 bütçesinde, sanayi sektöründe yüzde 4,5 oranında kalkınma öngörülmüştür.

Sayın milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının çok önemli bir ihmalini huzurlarınızda açıklamak istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 167 nci maddesinde, devlete, piyasaların sağlıklı işleyişini gerçekleştirmek üzere düzenlemeler yapmak ve piyasada fiilî veya anlaşma sonucu tekelleşme ve kartelleşmeleri önlemek görevini yüklemiştir. Bu görevin yerine getirilmesi için Rekabetin Korunması Hakkında Kanun çıkarılmış ve bu kanun 13 Aralık 1994 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Aynı zamanda, gümrük birliğine uyum çalışmalarının da bir gereği olarak çıkarılan bu kanunun başlıca organı olan Rekabet Kurulu, aradan iki yıl geçmesine rağmen oluşturulmamıştır.

Bu durum, bizi, Türkiye-Avrupa Birliği Ortaklık Konseyinin 6 Mart 1995 günü kabul ettiği 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararı karşısında da güç durumda bırakacaktır; çünkü, bu kararın 37 nci maddesine göre, Gümrük Birliğinin yürürlüğe girmesinden önce; yani, 31 Aralık 1995 tarihinden önce, bu yasanın yürürlüğe girmiş ve Rekabet Kurulunun oluşturulmuş olması gerekirdi. Rekabet Kurulunun bir an önce oluşturulmasını ve kanunun işlerliği için gerekli olan yönetmeliklerin çıkarılmasının zorunluluğunu, burada hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, birlik ve KİT'lere siyaset sokulmuş ve had safhada partizanlık yapılmış; birlik ve KİT'ler verimli çalıştırılmamıştır. KİT'ler, kaynak yaratan, yarattığı kaynağı yatırıma dönüştüren verimli kuruluşlar olarak çalıştırılması gerekirken, hurdalık haline dönüştürülmüştür.

Tarım ve satış kooperatifleri, iktidara, istihdam ve ekonomik kaynak sağlayan kuruluşlar olarak görülmüştür; Anavatan Partisi, iktidarı devrederken, 23 bin olan personel sayısı 27 bine çıkarılmıştır.

Bakın, birliklerin müstahsile yaptıkları ödemelerin durumunu burada sizlere açıklamak istiyorum: Elimdeki belge 4 Aralık 1996 tarihini taşıyor -ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığının resmî belgesidir; bakan beyin önüne her gün sunulan bir belgedir- bu belgede, açıkça görülüyor ki, pamuk müstahsiline 9 trilyon 628 milyar lira ödenmemiş borç mevcuttur. Oysa, Sayın Başbakanımız, bütçenin takdim konuşmasını yaparken, pamuk müstahsiline Hükümetin borcu olmadığını ifade etmişti. Pamuk müstahsiline bugüne kadar ödenen para 2 trilyon 298 milyar lira olup, bu paranın tamamı DFİF Fonundan (Destekleme Fiyat İstikrar Fonu) karşılanmıştır; yani, birliklerin kendi kaynağından sağlanmamıştır bu para. Bugün itibariyle -bugün derken, 4 Aralık tarihini kastediyorum- birliklerin müstahsillere olan toplam borcu 32 trilyon 796 milyar 763 milyon 755 bin liradır. Birlik müstahsillerine ödenmiş olan para ise 26,5 trilyon liradır. Bu 26,5 trilyon lira ödemenin 16,5 trilyonu DFİF ödemesidir; yani, fon kaynaklı bir ödemedir, birliklerin kendi imkânlarından yaptığı bir ödeme değildir. Bu da, birliklerin şu anda hangi duruma getirildiğinin çok açık bir delilidir.

Tüketiciyi koruma konusunda yasal düzenlemeler yapılmıştır; ama, bu konuda, Bakanlık, uygulamada son derece başarısızdır.

Sanayi Bakanlığının şeker sanayiiyle ilgisi âdeta kalmamıştır. Ülkenin şeker ihtiyacını kendi pancar üretimimizle karşılamamız gerekirken, şeker açığı, en kolay yol olan ithalatla karşılanmaktadır. Eğer, şeker açığı varsa, şeker sanayiindeki atıl kapasite, ham şeker ithaliyle kapatılarak karşılanmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, coğrafyası icabı, şeker ihtiyacını şeker pancarından karşılamak zorundadır. Şekerkamışı, Türkiye'de, sadece 32 nci enlemde yetişebilir. Bu da, Adana ve alt kısmındaki dar bir şeridi kapsamaktadır. Burada da, şekerkamışı üretimine arazi ayrılması mümkün değildir. Fert başına şeker tüketimi 35 kilogram olup, bu rakamı nüfusumuzla çarptığımızda 2 milyon tonluk bir üretime ihtiyaç duyduğumuz ortaya çıkmaktadır. Esasen, Şeker Kanununun önünün açılarak, şeker inhisarının kaldırılması ve şeker sanayiinin özelleştirilmesi, şeker açığı için yegâne çözümdür.

Bu arada, yarım kalmış yatırımlar kapsamında olan Yozgat, Kırşehir, Sıvas, Aksaray şeker fabrikalarının bir an önce tamamlanması zorunludur. Maalesef, bütçede, bu fabrikaların tamamlanması için ayrılan rakamlar ise çok komiktir. Aksaray Şeker Fabrikası için 1 milyar, Sıvas Şeker Fabrikası için 1 milyar, Kırşehir Şeker Fabrikası için 5 milyar, Yozgat Şeker Fabrikası için ise 100 milyar lira ödenek konulmuştur. Yatırımlara kıymet verdiğini ifade eden Hükümetin bu tutumu ciddiyetten uzak bir davranıştır.

Bununla birlikte, pancar üreticisine alacaklarının vaktinde ödenmemesi, pancar üreticilerini perişan etmiştir. Pancar üreticisinden alınacak devlet borçları faizleriyle tekâmül ederken, üreticinin alacağı vaktinde ödenmeyerek, enflasyonla yok edilme durumuna getirilmiştir.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) - Daha vakti gelmedi... Pancar parası ne zaman ödenir; onu öğren...

METE BÜLGÜN (Devamla) - Sayın milletvekilim, henüz pancar avanslarını dahi ödemediniz. Pancar borcunun ne zaman ödenmesi gerektiğini ben çok iyi biliyorum.

Anavatan Partisi zamanında, 18 ayda bir şeker fabrikası yapıyorduk. İşte, Van-Erciş ve Çorum şeker fabrikaları...Çankırı Kızılırmak Havzasında planlanan şeker fabrikasını neden durdurdunuz?..Kırşehir'deki şeker fabrikasının temelini biz attık, siz geldiniz, durdurdunuz...

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) -Şubatta temelini attınız.

METE BÜLGÜN (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, Türk tarımına büyük hizmet veren, eski Tarım Bakanı Bahri Dağdaş'tır. Biz, Anavatan Partisi İktidarı olarak bir kadirşinaslık örneği, Konya Ereğli Şeker Fabrikasına Bahri Dağdaş'ın ismini verdik. Geçenlerde fabrikanın önünden geçiyordum, tabelası yerlerde sürünüyordu; bu, bir kadirşinaslık örneği değildir. Sayın Bakanımın bu konuda hassas davranmasını istirham ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bülgün, 2 dakikanız var efendim.

METE BÜLGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, birlikler kanunu henüz çıkarılmamıştır. Bakanlık, bu konuda, maalesef büyük bir atalet içerisindedir. Birlikler yasası bir an evvel çıkarılarak, birlikler, kendi kendini yönetir hale gelmeli, ellerindeki yüksek maliyetle çalışan sanayi tesislerini satmalıdır. Bu sanayi tesisleri, birlikleri zarar ettirmektedir.

Sözlerime, diğer önemli bir konuyu dile getirerek son vermek istiyorum. Türkiye'de, future emtia borsalarının kurulmasına mutlaka ihtiyaç vardır. Bugünün değil, üç dört ay sonrasının hatta altı ay sonrasının fiyatlarını alabileceğimiz pamuk borsasının, buğday borsasının, fındık borsasının kurulması lazımdır.

İkinci olarak, KOBİ'ler için menkul kıymetler borsalarının mutlaka kurulması gerektiğine işaret etmek istiyorum.

Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Bülgün.

Şimdi, DYP Grubu adına ilk konuşmacı, Iğdır Milletvekili Sayın Şamil Ayrım; buyurun efendim.(DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Ayrım, süreniz 20 dakika; süreyi herhalde eşit paylaştınız değil mi?

ŞAMİL AYRIM (Iğdır) - Evet, sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki efendim, buyurun.

DYP GRUBU ADINA ŞAMİL AYRIM (Iğdır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, televizyonları başında bizi izlemekte olan çok değerli vatandaşlarım; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sözlerime başlarken, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, malumlarınız olduğu üzere, çağımızda, tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve turistik faaliyetler süratli, güvenli ve yeterli ulaştırma ve haberleşme sektörüyle mümkün olabilmektedir. Ulaştırma sektörünü bir bütün olarak ele alan ve diğer sektör yatırımlarıyla uyumlu, dinamik bir ulaştırma ana planının bulunmamasının ortaya çıkardığı sorunlar, sektördeki gelişmeleri olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir.

Sektörde hedef ve politikaların tek elden tespiti mümkün olmamakta, ülkemizi uzun süre etkileyecek kararlar, ilgili kuruluşlar arasında gerekli koordinasyon sağlanmadan alınmaktadır.

Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecinde, ulaştırma politikalarında uyum sağlanması, bağımsız Türk devletleriyle gelişen ekonomik ve uluslararası ilişkilerin gerektirdiği ulaştırma altyapısı, ülke yararları doğrultusunda ve ülke olanakları ölçüsünde vakit kaybettirilmeden gerçekleştirilmelidir. Bu cümleden olarak, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında öngörülen ulaştırma master planının uygulamaya konulmasını teminen, başarılı çalışmalarını gözlemlediğimiz Sayın Bakanımız tarafından talimatlandırılması, en büyük arzumuzdur.

Günümüz dünyasında teknolojik gelişmeler, çevreye duyarlı bilinçlenmeler, ekonomik ve güvenlik ölçüleri, bu sektör politikalarının tespitinde önemli bir rol oynamaktadır.

Ekonomik ve sosyal hayatı canlı ve dinamik tutmak, yeterli ve çağdaş bir ulaştırma ve haberleşme hizmetleriyle mümkün olabilmektedir.

Ulaştırma Bakanlığı, çok geniş bir alana ve kitlelere hizmet veren, şu anda 12 genel müdürlüğü ve 170 binden fazla çalışanı bulunan çok büyük bir teşkilatımızdır. 3348 sayılı Kanunla kurulmuş bulunan Ulaştırma Bakanlığı, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin, teknik, ekonomik, sosyal ihtiyaçlara ve kamu yararına ve millî güvenlik amaçlarına uygun olarak kurulması ve geliştirilmesi için görevlendirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafî konumu ve özelliği itibariyle Avrupa, Asya, Ortadoğu, Uzakdoğu ulaşım yollarının kesiştiği bir bölgede bulunan ülkemizde, taşıma türlerinin hemen hemen hepsi önem arz etmektedir. Bu nedenle, demiryollarımızın modernizasyonu ve yeterli duruma getirilmesi başta olmak üzere, tüm havayolu, karayolu, denizyolu ve boru hattı taşıma sistemlerimizin geliştirilmesine ihtiyaç vardır.

Bakanlık, işletmecilik standartları bakımından yeterli düzeyde olmayan demiryollarımızın fizikî ve geometrik standartlarının yükseltilmesine, mevcut hatlara yeni hatlar ilave edilmesine, elektrifikasyon ve sinyalizasyonun yaygınlaştırılmasına büyük önem vermektedir. Bu gayretlerinden dolayı, Sayın Bakan ve değerli mesai arkadaşlarına teşekkür ediyoruz.

Türkiye'de demiryolunun ulaştırma sektörü içindeki payı son yıllarda giderek azalmaktadır. Yurtiçi yük taşımasındaki payı yüzde 61'lerden yüzde 7'ye, yolcu taşımalarında ise yüzde 23'ten yüzde 4'e düşmüştür. Buna karşı, karayoluyla yük taşıma payı yüzde 38'den yüzde 92'ye, yolcu taşıma payı ise yüzde 71'den yüzde 95'e çıkmıştır. Buna paralel olarak, demiryolunun, yatırımlar içindeki payı da karayolu yatırımlarına göre her zaman düşük olmuştur. Bu faktörlerin etkisiyle, Devlet Demiryollarının 1994 yılı zararı, toplam gelirlerinin 2 katından fazla olarak gerçekleşmiş ve 1995 yılı zararı ise 38 trilyon civarında olmuştur. Sürekli zarar eden ve yükümlülüklerini karşılayamayan, gelir yaratamayan, faiz ve kur farkları altında ezilen, faaliyet dışı giderlerindeki artışı önlenemeyen, özetle, büyük işletmecilik sıkıntıları olan Devlet Demiryollarının rehabilite edilmesi önem arz etmektedir. Bu çerçevede, Hükümetin aldığı karar gereğince, Devlet Demiryollarının malî yapısını düzeltmek, etkin ve ticarî bir hizmet verilmesini sağlamak amacıyla, Devlet Demiryollarının yeniden yapılanması projesinin sonucunda, etüt çalışmalarının tamamlandığını memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu etüt çalışmaları ile ilk aşamada, Devlet Demiryolları topyekûn incelenerek, hastalıkları teşhis edilmiş; ikinci aşamada ise, hastalıkları iyileştirecek, Devlet Demiryollarına uygun uzun ve kısa vadeli tedavi yöntemlerini içeren yıllık programlar yapılmıştır.

Özet olarak, yeniden yapılanma çalışmalarının amacı; özerk bir yapı içinde hizmet vererek, ülkemiz insanına layık olduğu hizmeti sunabilme koşullarını hazırlamak ve buna paralelel olarak Devlet Demiryollarının malî durumunu düzeltmektir.

Diğer taraftan, mevcut demiryolu ağının geliştirilmesi ve fizikî standartlarının yükseltilmesi amacıyla 1997 yılında 300 kilometre yol bakımının, 31 kilometre mevcut yolun takviyesinin, 20 bin adet ray kaynağının, 200 adet makas yenilenmesinin, 189 kilometrelik Çerkezköy - Kapıkule elektrifikasyon projesinin tamamlanması ve 33 kilometrelik Eskişehir - İnönü hattının sinyalizasyonuna başlanması; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmeleri Bağlı Ortaklıklarında 8 adet manevra lokomotifinin, 150 adet yük vagonunun imal edilmesinin planlanmasını da memnuniyetle karşılıyoruz.

Bu arada, Sayın Bakanımızdan arzumuz, Aralık - Benliahmet demiryolu bağlantısının önümüzdeki yıllarda gerçekleştirilmesi için gerekli ilgiyi -her zaman olduğu gibi- göstermesini rica ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Yüce Atatürk'ün “istikbal göklerdedir” veciz hedefine uygun olarak hava sektörü, ulaştırma sektörü içerisinde ayrı bir önem arz etmektedir.

1996 yılında, alt ve üstyapı çalışmaları devam eden projelerin, 1997 yılında tamamlanması en büyük arzumuzdur. Bunların arasında Isparta Havaalanının inşaatı, Sinop Havaalanı pist uzatımı, Trabzon Havalimanı yeni terminal binası apron tevsii ve otopark yapımı, Van Havaalanı yeni terminal binası yapımı, Çorlu Havaalanı gibi yatırımlar bulunmaktadır.

5 milyon yolcuya hizmet verecek olan Antalya Havalimanı yeni dış hatlar terminal binasının, yap-işlet-devret modeliyle 1996 Ocak ayında temelinin atılması ve ülkemizin en önemli kapısını oluşturan Atatürk Havalimanı yeni dış hatlar terminal binasının, önümüzdeki günlerde, yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirileceğiyle ilgili hazırlıklarının tamamlanmış olduğunu öğrenmemiz de gerçekten son derece önemli gelişmelerdir.

Dalaman ve Adnan Menderes Havalimanlarının yükünü azaltacak Bodrum-Milas Havaalanının kısmen 1997 yılı turizm sezonunda faaliyete geçecek olması, tüm bölgedeki turizm faaliyetlerinin artırılmasına önemli bir katkıda bulunacaktır.

Ayrıca, Ulaştırma Bakanlığının her ilde, bir STOL havaalanı yapımıyla, askerî havaalanlarının sivil havacılık maksadıyla kullanılmasıyla ilgili çalışmalarını da destekliyoruz.

Bu arada, Sayın Bakanımdan, Iğdır Havaalanının da bir an önce tamamlanması için desteklerini önemle istirham ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç tarafı denizlerle çevrili ve 8 300 kilometre kıyı şeridine sahip bulunan ülkemizde denizin sunduğu avantajlardan en iyi şekilde faydalanmamız gerekmektedir. Bu amaçla, Ulaştırma Bakanlığı, Karadeniz Bölgesinde Filyos Limanı, Marmara Bölgesinde Tekirdağ Limanı, Ege Bölgesinde Kuzey Ege Limanı, Akdeniz Bölgesinde Mersin Konteyner Limanı ile İskenderun Limanı tevsi projelerini başlatmış bulunmaktadır. Bu projelerin gerçekleşmesiyle, ülkemizin jeopolitik konumu nedeniyle hizmet vermekte olduğu uluslararası ticaret ve iç ticarette en ucuz taşımacılık olan deniz ulaştırması sektörünün gelişmesine imkân sağlanmış olacaktır.

Ayrıca, halen en önemli limanlarımızı işletmekte olan ve Ulaştırma Bakanlığına bağlı Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünce Samsun, Haydarpaşa, Derince, İzmir, Mersin, İskenderun Limanlarının mevcut kapasitesini artırıcı ve iyileştirici yatırımlara devam edilmesi gerekir. Bu limanlarımızın, özellikle, İstanbul yöresinde hizmet veren Haydarpaşa ve Derince Limanlarının her türlü ekipman ve teçhizat yönünden takviye edilmesi gerekmektedir.

Denizciliğimizin gelişmesi ve uluslararası alanda rekabet edebilir bir düzeye gelebilmesi için, Hükümetin her türlü tedbiri alması ve gerekli desteği sağlaması gerekir.

Diğer taraftan, turizm altyapısını oluşturan yat limanlarının gelişimi de ayrı bir önem arz etmektedir. Ulaştırma Bakanlığınca başlatılan ve genel bütçe imkânlarıyla gerçekleştirilmesi uzun yıllar alacak olan yat limanlarının bir an önce hizmete verilmesi amacıyla, yap-işlet-devret modeli, bu sektörde hızla uygulamaya konulmalıdır. Yat turizminin, ülkemizde, gerek istihdam gerek döviz girdisi sağladığı göz önünde bulundurularak, bu sektördeki projeler hızlandırılmalıdır.

Ayrıca, uygun durumda bulunan balıkçı barınaklarının yat limanı ve yat yanaşma yerlerine dönüştürülmesine yönelik projeler tespit edilerek, bu yöndeki çalışmalar hızlandırılmalıdır.

Tarım sektöründe yer alan balıkçı barınaklarıyla ilgili projelerin, ülkemiz balıkçılığı açısından ve kıyı kesiminde yaşayan halkımıza hizmet vermesi bakımından, bir an önce tamamalanarak ekonomimize kazandırılması önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş toplumun kullandığı haberleşme araçları teknolojideki gelişmelere paralel olarak hızla mükemmelleşmekte ve yaygınlaşmaktadır.

Ayrıca, telekomünikasyon hizmetlerinin karmaşıklığı ve yüksek teknoloji gerektirmesi, bu sistemlerin verimli planlamasını da zorunlu kılmaktadır.

Bu nedenle, Bakanlığın, mevcut telekomünikasyon şebekelerindeki gelişmelere uygun olarak, teknolojik yapı ve sistem değişikliklerinin tamamlanmasına ve özel telekomünikasyon hizmetlerinin de yaygınlaştırılmasına yönelik planlamalara önem vermesi gerekir.

Telekomünikasyon hizmetlerinde, haberleşme teknolojisinin hızla değişim gösterdiği dünyamızda, gerek sayısal gerekse hizmet itibariyle ileri ülkeler arasında yer almamızın bilinci içerisinde, Ulaştırma Bakanlığının çalışmalarını memnuniyetle müşahede ediyoruz.

Telekomünikasyon sektöründe tekelci yapının kaldırılıp serbestleştirme ve özelleştirmenin gerçekleştirilmesi, gerçek rekabet ortamının sağlanması ve tüketici haklarının korunması için, bağımsız bir düzenleyici kurum oluşturulmalıdır.

Ülkemizde otomatik telefon hizmeti 1926 yılında başlamış olup, 1996 yılı sonu itibariyle, yüzde 78'i dijital olmak üzere, santrallarımızın ülke genelindeki kapasitesi 16 milyon hatta ulaşmıştır.

10 Ekim 1994 tarihinde teslim alınarak servise sunulan TÜRKSAT-1B ve 9 Temmuz 1996 tarihinde fırlatılan TÜRKSAT-1C uydularımız, ülkemizi, dünyada uydusu olan ülkeler arasına sokmuştur.

Elektronik medya konusunda devlet tekeli kaldırılmış olup, özel kanalların serbest rekabet ortamında gelişimini sürdürmesi sevindiricidir; ancak, bu konuda, devlet kanallarının yanında, özel kanalların da bir frekans karmaşası yaratmaksızın yaşamını sağlamak, ana ilke olmalıdır.

Çağımızın en önemli ve en etkin iletişim aracı olan uydu projelerinin aksatılmadan sürdürülmesi, bu sektörümüzün geleceği açısından önem arz etmektedir.

Bugün için, ülkemizin, milletlerarası telekomünikasyon irtibatlarında ve teknolojik uygulamalarda herhangi bir sorunu kalmamıştır.

Bilgi toplumunu yetiştirmek amacıyla, haberleşmede yurtiçi ve yurtdışı imkânlarımızı geliştirecek olan paket anahtarlamalı data (turpak) sisteminin ülke sathında yaygınlaştırılması ve ülkemizin uluslararası bilgi yollarına bağlantısı sağlanmıştır. Her alanda yaşamı olumlu etkileyecek olan internet servisi, Türk Telekom'un turnet şebekesiyle, abonelere daha ekonomik ve daha hızlı olarak ulaşmak üzere kurulmuştur.

Haberleşme imkânlarımızın geliştirilmesi ve ülkemizin coğrafî konumundan gelen avantajlarını en iyi şekilde kullanarak üçüncü ülkelere transitlik imkânı sağlanması amacıyla, İtalya - Türkiye - Ukrayna ve Rusya Federasyonu arasında, mevcut ve gelecekteki telekomünikasyon ihtiyacı dikkate alınarak, fiber optik kablo sisteminin kurulmasını da olumlu bir gelişme olarak görüyoruz.

Türk Telekom'un, Orta Asya Türk cumhuriyetlerindeki çalışmalarını başarıyla izliyoruz. Ayrıca, yine çağımızın en etkili kitle iletişim aracı olan radyo ve televizyonun, çok kanallı olarak ve yurdumuzun her yerinden net ve kaliteli bir şekilde izlenmesiyle ilgili çalışmaları da takdirle karşılıyoruz. Bunun yanında, turistik tesislerimizde FM yayınlarının genişletilmesi çalışmaları da olumlu gelişmelerdendir.

Teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak, serbest rekabet ortamında, ucuz, verimli, süratli, kaliteli ve güvenli hizmetler sunan bir haberleşme ortamını ülkemize yerleştirme kararlılığında olan Ulaştırma Bakanlığından, telekomünikasyon alanındaki katma değerli hizmetlere lisans verilmesini, Türk Telekom Anonim Şirketinin özelleştirilmesinin bir an önce gerçekleştirilmesini, posta hizmetlerinin, halkımızın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, ileri ülkelerde olduğu gibi, otomasyon teknolojisinin bir an önce ülkemize getirilmesini istemekteyiz.

BAŞKAN - Sayın Ayrım, 2 dakikanız var efendim.

ŞAMİL AYRIM (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan, enformasyon teknolojilerinin geliştirilmesi ve bilgi toplumuna geçişin sağlanması amacıyla, enformasyon alanında, kamu güvenliği ve menfaatları, sosyoekonomik, yasal, kurumsal ve diğer hususları da kapsayan bir politikanın geliştirilmesine ihtiyaç vardır.

Bilgi toplumunu oluşturabilmek amacıyla, üretilen bilginin yaygın kullanımına olanak veren bir enformasyon altyapısının kurulabilmesi için, bilgi ağının planlanmasına bir an önce başlanılmalıdır. Bu ağın küresel bilgi ağlarıyla bütünleşmesi için, gerekli kriterlere uyum sağlanmalı ve yasal altyapı ivedilikle hazırlanmalıdır.

Globalleşen dünyamızda yeni teknolojiler hızla yayılmakta ve ülkemiz insanına da bu hizmetler gecikmeden sunulmaktadır. Bu amaçla, Ulaştırma Bakanlığımızın bünyesinde hizmet veren Haberleşme Genel Müdürlüğünün yatırım programında bulunan ulusal enformasyon altyapısı ana planı ayrı bir önem arz etmektedir. Bu planın kısa sürede gerçekleştirilmesi, ülkemizde enformasyon hizmetlerinin gelişmesine ve bilgi toplumuna geçilmesine katkıda bulunacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayrım, süreniz bitti; son cümlenizi söyleyin. Bakın, hiç uzatmayacağım. Son cümlenizi söyleyin, rica ediyorum.

HASAN KARAKAYA (Uşak) - Sayın Başkan, benim süremden 1-2 dakika kullanabilir.

BAŞKAN - Öyle mi efendim... O zaman, sizin hakkınızdan 2 dakikayı Sayın Ayrım'a veriyorum.

Buyurun Sayın Ayrım.

ŞAMİL AYRIM (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, insan hakları, liberalizm gibi kavramların ortak değer olarak önem kazandığı, bilgi ve teknolojinin ülke sınırlarını aştığı bu kültürel ve siyasal küreselleşme döneminde, yeni teknolojiler, özellikle enformasyon ve haberleşme teknolojisindeki hızlı gelişmeler, ekonomik ve sosyal hayattaki gelişmelerin nesnel tabanını oluşturmaktadır.

Yeni dönemin belirleyicisi olan bilim ve teknolojiden tam olarak yararlanabilmek ümit ve temennisiyle, birinci derecede öncelikli olan, gerçekten kalkınmaya ihtiyacı olan yeni ilimiz yeşil Iğdırımıza, Ulaştırma Bakanlığı yatırımlarında özel önem verilmesini Sayın Bakanımdan ve değerli mesai arkadaşlarımdan istirham ediyor, uzun yıllar deniz sektöründe hizmet verdiğim Ulaştırma camiasının, başta Sayın Bakanı olmak üzere, değerli çalışanlarına başarılar diliyorum.

Sözlerime son verirken, Ulaştırma Bakanlığının 1997 bütçesinin başta Bakanlığa ve ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayrım.

Doğru Yol Partisi adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Uşak Milletvekili Sayın Hasan Karakaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Karakaya, 2 dakikanızı arkadaşınıza verdiğiniz için size 18 dakika veriyorum. Aslında, İktidar Grubunun daha kısa konuşması lazım; ama, neyse...

DYP GRUBU ADINA HASAN KARAKAYA (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 yılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmeden önce, bizleri televizyonları başında izleyen Türk Halkına ve Yüce Heyetinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Avrupa Birliğine hazırlandığımız şu günlerde, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından Brüksel'de satın alınan hizmet binasının 12 Aralık 1996 tarihinde açılışı için oraya teşrif eden parlamenterlerimize ve bu hizmet binasını Türk iş alemine ve Türk toplumuna kazandıran Odalar ve Borsalar Birliği yöneticilerine şükranlarımı sunuyorum.

Sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, toplumun ve fertlerin gelirlerinin artması, refah seviyelerinin yükselmesi, toplumun eğitim, sağlık ve kültür seviyelerinin yükselmesi, devletin ekonomik yönden güçlenmesi ve bunların tabiî sonucu olarak da askerî ve siyasî platformlarda güçlü olunması, “kalkınma” kelimesiyle ifade edilmektedir. Bütün plan ve programlarımızla, hedef olarak seçtiğimiz “kalkınma” kelimesi “sanayileşme” kelimesiyle eşanlamlı olarak kullanılmaktadır.

Sanayileşme, hiç kuşku yok ki, bir ülkenin kalkınmışlığının en önemli göstergesidir. Ülkemizin sanayileşmesi ve sanayileşme faaliyetini ticarî faaliyetlerle tamamlaması ve bunun sonucu itibarlı, istikrarlı ve kalkınmış bir ülke olması, hepimizin ortak hedefidir. Bunu sağlayacak bakanlığımız, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıdır.

Yukarıda arz ettiğim hedef olarak seçilen değerler dikkate alındığında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının temel iki fonksiyonunun varlığı görülmektedir. İlgili genel müdürlükleri vasıtasıyla gerçekleştirilmeye çalışılan bu işlevler düzenleyici ve yönlendirici fonksiyonlarıdır.

Dünyada, sanayi olmadan, sanayie dayanmadan kalkınmış hiçbir ülke gösterilemez. Örnek olarak gösterilebilecek birkaç ülke ise, bana göre kalkınmış ülke değil, zengin ülkedir. Zengin ülkeler, belki köyleriyle, kasabalarıyla, şehirleriyle belirli bir süre üst düzeyde yaşam şartlarını haiz olabilirler; ama, sanayie adım atmadıkları sürece, bu kaynakları ellerinden gittiği zaman, bu ülkeler, yokluk ülkesi anlamına gelen, açlık ve sefilliğin en güzel örneğini teşkil ederler.

Sayın milletvekilleri, gün geçtikçe hızlanan teknolojik ilerlemeler nedeniyle, hızla değişen bir dünyada yaşamaktayız. Bu gelişmeleri yeterince takip edememek, Türk Milleti için sayısız mahzurlar yaratır. Bu mahzurları ortadan kaldırmak için, ülkemiz, dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeli, sanayileşmesini hızlı değişimlere ayak uyuduracak şekilde düzenlemelidir.

Diğer yandan, Avrupa Topluluğuyla yaptığımız Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde, ticarete konu olan mallarımızın, fizikî ve teknik engellerle karşılaşmadan Topluluk pazarında pazarlanabilmesi ve dünyada ve Avrupa'da serbest pazar kuralları çerçevesinde, sanayicimizin rekabet ortamının sağlanabilmesi için, Sanayi Bakanlığı olarak gerekli teknik düzenlemelerin bir an önce bitirilmesinde, tamamlanmasında yarar görmekteyim.

Sayın milletvekilleri, bugün, ülkemizin temel sorunu üretimin azlığıdır. Bunun da başlıca nedenleri; üretime yeterli kaynağın ayrılmaması, ayrılan kaynakların bir kısmının verimli kullanılmaması, emek ve sermayenin faize mahkûm edilmesidir. Türkiye, bir an önce bu çemberi kırmak zorundadır. Bunun çözüm yolu da önümüzde durmaktadır. Anadolu'yu gezen herkes görüyor, Anadolu yeni bir sanayi devrimi yaşamaktadır. Buradaki sanayicilere, küçük ve orta boy işletmelere verilecek destekler ve önlerindeki bürokratik engelleri azaltmak bile bu sanayi hamlesini hızlandırmaya yetecektir.

Bugün, Japonya, Kore ve hatta İtalya gibi ülkelere baktığımızda, bunların, küçük ve orta boy işletmelere verdikleri destekle şimdiki gelişmişlik seviyelerine gelmiş olduklarını görüyoruz. Aynı politikaları uygulamak ve bunlara gerekli desteği vermek zorundayız.

Bugüne kadar yapılan yasal düzenlemelerin yanı sıra, KOBİ'lere tahsisi öngörülen kaynaklarla ve oluşturulacak risk sermaye şirketleri kanalıyla, yatırıma dönük, kârlı ve verimli projeleri hayata geçirecek, kolay kredi teminine imkân veren kredi garanti fonu uygulamasıyla ve bu işletmelerin çok ortaklı şirketler halinde örgütlenmesi gerektiğine inanmaktayım. Bu konuya ilişkin yasal düzenlemelerin bir an önce çıkarılacağına inanmaktayım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; inanıyorum ki, küçük ve orta boy işletmeler konusunda başlatılan destek ve teşviklerin zaman içinde artırılmasıyla, başta “Anadolu Aslanları” dediğimiz, Denizli, Çorum, Uşak, Kahramanmaraş gibi illerde olmak üzere, ülkemizin her tarafında esnaf, küçük sanatkâr ve sanayiciler çok daha başarılı olacak ve ülkemiz çekirdekten yetişme çok Vehbi Koç'lar, çok Sabancı'lar yetiştirecektir.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, ticareti kendilerine meslek edinenler, ülkemizde iki temel yasa çerçevesinde teşkilatlanmışlardır. Bu çerçeve içerisinde yer alanlar, esnaf ve tacirlerimizdir. Esnaflarımız, 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu; tacirlerimiz de, 5590 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kanununa göre teşkilatlanmışlardır.

Tacir ve sanayicilerimiz, toplumun girişimci ve dinamik gücünü oluşturmaktadır. Bu kesimin sivil mesleki toplum kuruluşları olan odalar, demokrasinin yerleşmesinde, serbest pazarın oluşmasında, mülkiyetin tabana yayılmasında, istihdam yaratılmasında, ülkemize katmadeğer sağlayarak gayri safî millî hâsılanın yükseltilmesinde, demokratik yapılarıyla önemli işlevler yüklenmişlerdir. Bugün 700 bini aşan üye sayılarıyla toplam 167 ticaret ve sanayi odası, 64 ticaret odası, 11 sanayi odası, 94 ticaret borsası, 2 deniz ticaret odası ve bir üst kuruluş olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden oluşan bu kuruluşlar, aynı zamanda, ticaret, sanayi ve hizmetler kesiminde, ülkemiz açısından önemli ve büyük bir misyonu temsil etmektedirler. Bölgesel entegrasyonların kurulduğu, korumacı önlemlerin giderek kaldırıldığı, kalite ve verimlilik kavramlarının önplana çıktığı, nihaî mal ve hizmetlerin dünya ölçeğinde kabul edilen norm ve standartlara göre üretildiği ve satışa sunulduğu, küreselleşmenin ülke sınırlarını kaldırdığı bir dönemde, bu kuruluşların da, kendilerini, yeni gelişme ve değişmelere uydurmaları ve mevzuatlarını bu ilkeler çerçevesinde yeniden belirlemeleri zorunlu bulunmaktadır.

Bu amaçlarla yeniden hazırlanan 5590 sayılı Kanunla ilgili değişiklik tasarısı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca Başbakanlığa sunulmuştur. Tasarı, bir yandan, mevcut kanunun yetersiz kaldığı konularda çözümler getirirken, bu kuruluşların oda olarak da büyüyebilmeleri, gelişebilmeleri ve kalkınmada rol üstlenmeleri için işlem ehliyetlerini genişletmekte; diğer yandan, bu görevleri başarabilmeleri bakımından parasal olanaklarını artırmaktadır. Ayrıca, tarım ürünleri sözleşmelerinin vadeli işlemlere konu edilebilmesi, kamunun borçlanma gereğinin azaltılabilmesi, ürün borsalarının kurularak, devletin piyasalara ve fiyatlara müdahalesinin en aza indirilmesi için de, 5590 sayılı Kanunla ilgili değişiklik tasarısının süratle kanunlaştırılmasında büyük yarar bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, organize sanayi bölgelerinin ülkemiz kalkınmasındaki önemi ve işlevi, bugün, herkes tarafından kabul edilen bir olgudur. Sanayileşmenin altyapısının oluşturulmasında, organize sanayi bölgelerinin en ivedi ve vazgeçilmez bir aşama olduğu konusunda, toplumun bütün kesimleri, fikir ve görüş birliği içerisindedir. Ülkemiz sanayiinin gelişmesine ve güçlenmesine etkinlik kazandıran ve katkı sağlayan organize sanayi bölgeleri uygulamalarına, planlı kalkınma dönemine girildikten hemen sonra, 1962 yılında başlanmıştır.

Bu bölgelerin kuruluş amacı; ekonomik açıdan geri kalmış yöre ve bölgelerin kalkınma ve gelişmelerini teşvik ederek, grişimcileri ve onların sanayi yatırımlarını bu bölgelere yönlendirmek ve çekmektir.

Organize sanayi bölgelerinin ilk başladığı 1962 yılından bu yana, 1995 yılı sonuna kadar, otuzüç yıllık süre içerisinde, 8 582 hektar büyüklüğünde 36 organize sanayi bölgesi tümüyle bitirilerek hizmete alınmıştır. Bu projenin 6'sı, 1962-1985 döneminde, yani yirmidört yılda, kalan 30'u da son on yılda tamamlanmıştır.

1996 yılı programında; devam eden 55, kamulaştırma aşamasında 30, etüt-proje aşamasında 33 olmak üzere, toplam 118 organize sanayi bölgesi projesi bulunmaktadır.

Bütçe ödeneklerinin ve nakit imkânlarının yetersiz olması yüzünden, 1996 yılında tamamlanabilen organize sanayi bölgesi bulunmamakla birlikte, 1997 yılında, 10 organize sanayi bölgesi altyapısının bitirilmesi planlanmıştır.

Söz konusu projelerin, belirlenen hedefler doğrultusunda hizmete sunulabilmesi için, eldeki kısıtlı kaynaklar, öncelikle bitecek durumda olan projelere kanalize edilecektir.

Ödenek ve nakit ihtiyaçlarının karşılanmasında bir gecikme ve aksaklık olmadığı takdirde, 1997 yılı sonunda biten organize sanayi bölgesi sayısı 46'ya çıkacak, alan büyüklüğü ise 11 197 hektara ulaşacaktır.

Biten ve devam eden organize sanayi bölgelerinde, 2 552 fabrika faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Bu bölgelerde, 1 348 fabrikanın da inşaatı sürmektedir.

Faaliyete geçirilmiş bulunan fabrika ve işletmelerde sağlanan istihdam da önemli rakamlara ulaşmaktadır. Bu işyerlerinde çalışanların sayısı 255 bin kişi civarındadır. Devam eden 55 organize sanayi bölgesi tamamlandığında, buralarda açılan işyerleri ve fabrikalardaki toplam istihdamın 1 milyon kişiye ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Ülkemizin çok önemli bir ihtiyacı da, üretimin ve istihdamın artırılmasıdır. Organize sanayi bölgelerine daha fazla kaynak ayrılması halinde, bu bölgelerde daha çok üretim yapılabileceği ve istihdam yaratılacağı; sonuç olarak da, refahın yükseleceği şüphesizdir.

Günümüzde “Anadolu Aslanları” olarak isimlendirilen illerimizde elde edilen sanayileşme başarısının altında, organize sanayi bölgelerinin katkısı çok fazladır. Kabuğunu kırmış ve hızlı adımlarla ilerliyen, Uşak, Gaziantep, Eskişehir, Denizli, Kayseri, Manisa, İzmir, Konya, Kocaeli, Çorum gibi illerimizde, kendi imkânlarıyla ikinci, üçüncü, hatta dördüncü organize sanayi bölgelerinin kurulması çalışmaları devam etmektedir.

Ancak, kalkınma ve gelişme süreci içinde bulunan pek çok yöremizde, özellikle geri kalmış bölgelerimizde, devlet desteğine büyük ihtiyaç bulunmaktadır. Bu yörelerde yapılmak üzere programa alınan projelerin bir an önce hizmete alınabilmesi durumunda, hem bu yörenin ekonomik kalkınması hareket kazanacak hem de ülkemiz için önemli bir sorun olarak mevcudiyetini sürdüren işsizliğe bir ölçüde çözüm getirilebilecektir.

Sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, ülkemizde, uzun yıllardır tüketicinin korunmasına yönelik yeterli bir düzenlemenin olmayışından kaynaklanan boşluk, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 8 Eylül 1995 tarihinde yürürlüğe girmesiyle giderilmiş ve bu kanuna bağlı olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanan 5 yönetmelik ve 14 tebliğ, geçtiğimiz bir yıl içinde yürürlüğe konularak, ülkemiz tüketicilerine sağlanan haklar genişletilmiştir. Bütün bunlar, memnuniyet verici gelişmelerdir.

Sayın milletvekilleri, Bakanlığımız Teşkilatlanma Genel Müdürlüğüne bağlı,Türkiye çapında 4 milyonun üzerinde ortağı olan 61 kooperatif vardır. Bu kooperatiflerden 13'ü genel müdürlük konumundaki birliktir; 3'ü de tarım satış kooperatifleri genel müdürlüklerine bağlıdır.Bunların bir kısmı bizzat üretim yapmakta, bir kısmı da düzenleyici ve yönlendirici görev yapmaktadır.

Bu birliklerimizin çatısı altında yürütülen faaliyetlere paralel olarak, üreticimizin alınterinin karşılığı olan taban fiyatlarının, bütçe imkânları çerçevesinde en iyi şekilde verilmiş olması, memnuniyet vericidir.

BAŞKAN - Sayın Karakaya, 2 dakikanız var...

HASAN KARAKAYA (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla ilgili konularda, 21 inci Yüzyıla girerken, ülkemizin sanayileşmesini tamamlamasında ve bilgi toplumlarıyla arasındaki farkın kapatılmasında, Sayın Bakanımızın bugüne kadarki tecrübe ve birikimini tarihî bir şans olarak görüyoruz.

Önümüzdeki dönemde, Bakanlığımızdan istediğimiz sanayiyle ilgili temel stratejilerin belirlenmesiyle, bu kesime sürekli temel stratejik hammadde sağlayacak uzun süreli anlaşmaların yapılması; özelleştirme çalışmalarında gereken önem ve dikkatin gösterilmesi, özellikle millî savunmamızı ilgilendiren kritik madde üretimi yapan kuruluşlarımızın özelleştirilmesinde ülke menfaatının mutlaka gözetilmesi gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi bir kez daha selamlıyor; saygılarımı sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Karakaya.

Şimdi, söz sırası, DSP Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Piriştina'da.

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Piriştina, süreyi eşit mi taksim ettiniz efendim?

AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) - Benim sürem 20 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki.

Biliyorsunuz, hiç süre uzatmıyorum; süreye dikkat etmenizi rica ediyorum.

Süreniz 20 dakika.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesine ilişkin, Demokratik Sol Partinin görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Türkiye'nin ulaşım politikası üzerine genel bir değerlendirme yaparak, sektörde planlamanın önemini vurgulamak istiyorum.

1997 yılı programında “yeni bir yaklaşımla, ulaştırma ana planının hazırlanması, alt sektörler arası gerekli koordinasyonun sağlanması ve yapısal düzenlemelerin gerçekleşmesi konularındaki gereksinimler, 1996 yılında da önemini korumuştur” denilmektedir. Doğrudur; yıllardır söylenmektedir, yıllardır da önemini korumaktadır.

1983-1993 ulaştırma ana planında, on yıllık dönemde, toplam yatırımlardan, karayolu taşımacılığının yüzde 46, denizyolu taşımacılığının yüzde 15, demiryolu taşımacılığının yüzde 28,3, havayolu taşımacılığının da yüzde 9,2 pay alması öngörülmüştür; ancak, uygulama sonuçları hiç de planlandığı gibi olmamış; bu dönemde yapılan harcamaların yüzde 65'i karayollarında kullanılırken, demiryollarında yüzde 12 dolayında harcama yapılmıştır.

Bir ülkenin ulaştırma politikasının bir bütünlüğe sahip olması gerekir; bunu, bütünleştirilmiş ulaşım politikalarının oluşturulmasıyla sağlayabiliriz. Karayolları demiryollarına, demiryolları limanlara bağlanmalıdır. Bugün, denizyolu ve demiryoluyla konteyner taşımacılığı, çağdaş dünyanın benimsediği ve bütünleştirilmiş olarak gerçekleştirdiği bir ulaşım politikasıdır. Bu ülkelerde demiryolları, üretim bölgelerine, hatta, fabrikaların içlerine kadar uzanmaktadır. Özellikle yük taşımacılığında böyle bir ulaşım politikasının, maliyet enflasyonu üzerinde de olumlu etkileri olacaktır. Ayrıca, Türkiye, bütünleştirilmiş ulaşım politikasını gerçekleştirmemekle, üreticisinin ürününün değerini bulmasını sağlayacak önemli bir araçtan yoksun kalmaktadır.

Demokratik Sol Partinin 1995 seçim bildirgesinde belirtildiği gibi, Türkiye, GAP Projesiyle dünyanın en büyük açık hava serasına kavuşmak üzeredir. Bu sera sayesinde, Türkiye tarımsal üretimine bir Türkiye daha eklenecektir; ancak, bu ürünün taşınmasıyla ilgili altyapı yatırımları yapılmamaktadır. Eğer, GAP ürünü, 5-10 tonluk kamyonlarla binlerce kilometre taşınırsa, taşıma maliyeti, çiftçinin cebine girenden kat kat fazla olacaktır.

Türkiye, coğrafî yapısıyla, bütünleştirilmiş ulaşım politikalarının uygulanması için en uygun ülkedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet ekonomik ve sosyal gerekçelerle katlanılabilir bir maliyetle ve en uygun sürede ülkeyi ulaşılabilir kılmalıdır. Acaba, ulusal gelirin yaklaşık yüzde 12'sini oluşturan ulaştırma sektörüne ilişkin devlet politikasının bütününü, Ulaştırma Bakanlığı örgütlenmesinde görmemiz mümkün mü? Ulaştırma Bakanlığının, ulaştırma politikasının tamamını belirleme olanağı yoktur. Alt sektörler, başka bakanlıklara ya da Özelleştirme İdaresine bağlanmıştır. Karayolları, Bayındırlık; denizyolları ve limanlar, Başbakanlık; boru hatları Enerji Bakanlığına bağlanmış. Bu da yetmiyormuş gibi, köy yolları Köyişleri; orman yolları Orman Bakanlığında. Bu kadar dağınık birimler doğru bir ulaşım politikası ortaya koyabilir mi? Eğer, bu konuda, doğru kararlar istiyorsanız, önce doğru örgütlenme yapmak gerekir. Aksi halde ne olur; demiryollarına da gereken önemin verilmemesiyle, Devlet Demiryolları dışında, diğer ulaşım sektörlerinin de Özelleştirme İdaresine devredilmesi durumunda, ilgili Bakanlık, işlevleri itibariyle, haberleşme bakanlığına dönüşür. Bu çelişkili yapının çarpıklığı, özellikle de bu sektörde planlamanın önemini açıkça göstermektedir; ancak, Bakanlığın haberleşme işlevine geçmeden, elindeki son işlev olan demiryolu taşımacılığıyla, henüz özelleşmeyen diğer ulaşım alt sektörlerine de kısaca değinmek istiyorum.

Gerçekte, geçmiş hükümetler, yapım maliyeti otoyoldan pahalı olmayan demiryollarını, çağdaş bir yapıya kavuşturmak konusunda gerekli gayret göstermeyerek, kendi kaderine terk edip, yok olmasına zemin hazırladılar. Ülke genelinde özendirici bir örnek olabilecek İstanbul-Ankara çift hatlı hızlı treni 1980'lerden beri engellenmeseydi, Türkiye'nin ulaşım politikasında köklü değişiklikler olurdu. Asıl engellenmek istenen, bu köklü değişikliklerdir; çağdaş, ülke çıkarları doğrultusundaki ulaşım politikalarıdır. Büyük yatırım isteyen, kısa vadede kârlı görünmeyen; ama, ülkenin kaderini değiştirebilecek güçteki böyle önemli projenin hayata geçmesini önlemenin bir yolu da, bunları yap-işlet-devret modeli kapsamına alma anlayışıdır. Böylece “bakın, kârlı olsa, özel sektör talip olurdu; demek ki kârlı değil” savının arkasına saklanılacaktır. İstanbul-Ankara çift hatlı hızlı tren projesine bu anlayışla yaklaşılmamasını, devlette düşünsel değişim yaratabilecek güçteki bu projenin hayata geçirilebilmesini diliyoruz.

Demiryollarının özelleştirilmeyeceği konusunda hepimiz uzlaştığımıza ve demiryollarını yok edemeyeceğimize göre, verimli hale getirmekten başka şansımız yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmeleri Genel Müdürlüğünün yeniden yapılanması etüdünün tamamlanmış olmasını sevinçle karşılıyor, başarılı olmasını diliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Hava Yollarının blok satış yoluyla özelleştirilmesine gerek yoktur. Özel sektör ve yabancı havayolları, Türk Hava Yollarının hizmet kalitesini yükseltebileceği rekabet ortamını yeterli derecede oluşturmaktadır. Eğer kuruluşun gelişmek için yeni kaynaklara gereksinimi olursa, kâr eden şirketimiz, bunu, küçük tasarrufları özendirerek halka açılma biçiminde sağlayabilir.

Türk Hava Yolları, yolcu taşımacılığında bizleri sevindiren gelişmeler göstermektedir; ama, bunun yanında, yaş meyve-sebze, sera ürünleri gibi zamanla yarışan ürünlerimiz için kargo taşımacılığı da çok önemlidir. Türk Hava Yollarının, kargo taşımacılığını geliştirme yönünde gayret sarf etmesini bekliyoruz.

İstanbulAtatürk Havalimanındaki yoğun trafiğe geçici çözüm olarak, Çorlu Askerî Havalimanının gelecek turizm sezonunda sivil uçuş trafiğine açılmasının sağlandığı belirtilmektedir. Aynı geçici çözüm İzmir için de geçerlidir. Çiğli Askerî Havalimanı, en az, yılın altı ayı sivil uçuşlara açılmalıdır; Charter seferleri bu Havalimanımızdan yapılmalıdır. Geçmişte de Çiğli'de sivil ve askerî alanlar yan yana faaliyet göstermiştir.

Sivil havacılık hizmetlerinin geliştirilmesi konusunda çok önemli bir işlev gören Türk Hava Kurumu, 1997 yılı Dünya Hava Oyunları, yani hava olimpiyatlarının Türkiye'de yapılmasını sağlamış ve bu konuyla ilgili tüm kesimlerde sevinç yaratmıştır; ancak, böyle bir organizasyonun, Hükümet tarafından, hem maddî olarak hem de organizasyon olarak desteklenme zorunluğu vardır; bu, ülkemizin tanıtımı açısından bulunmaz bir fırsattır. Bize ulaşan bilgiler, yurdumuzun sekiz ayrı yerinde onbinlerce yabancı yarışmacının katılımıyla, onyedi dalda yapılacak bu yarışmaların tüm yükünün, Türk Hava Kurumuna bırakıldığını göstermektedir. Dönemin Başbakanı Sayın Çiller tarafından verilen sözler tutulmamıştır. Ulaştırma Bakanlığı, Başbakanlık bütçe olanaklarından ve tanıtma fonu olanaklarından, gereken malî desteği vakit geçirmeden sağlamalıdır.

Değerli milletvekilleri, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, denizyolları ihmal ettiğimiz bir başka alt sektörümüzdür; Denizcilik İşletmelerinin özelleştirme kapsamında olması, Kurumun gelişmesinin önünde engel oluşturmaktadır. Özelleştirme İdaresinin müdahalesiyle, Kurum, gelişmesi yönünde sağladığı cazip finans tekliflerinden dahi yararlanamamaktadır. Gemi satarak özelleştirme yapma anlayışıyla düzenleme yapılacağını düşünmek, verimliliğin sağlanacağına inanmak, hayalciliktir. Derin limanlar, büyük limanlar oluşturup, Denizcilik İşletmelerinin ve özel sektörün düzenli sefer yapması sağlanmalıdır. Devletin ilkelerini belirlediği, denetimini yaptığı, ilgili tarafların temsil edildiği otonom liman idareleri kurulmalıdır.

Bu arada devlet limanlarının sıkıştığı dönemlerde, keyfî uygulamalarla özel iskelelere gönderilen yükler, bazı şaibeli durumları çağrıştırmaktadır; bu konuda gerekli hassasiyet gösterilmelidir.

Ege Bölgesinin açık deniz limanına ihtiyacı vardır; şimdiki uygulamalarda Mısır, Güney Kıbrıs, Girit limanları bu işlevi görmekte ve ülkemiz açısından döviz kaybına neden olmaktadır. Ege'nin yeni liman yeri olarak yapılan seçim yanlıştır. İzmir'in yeni liman yeri, otoyol bağlantılarının İzmir aksı şimdiden gerçekleşmiş Seferihisar olmalıdır. Seferihisar, ayrıca bölge illerinin ulaşımı açısından da doğru bir seçimdir. Mevcut İzmir Limanı, yükünün kaldırılmasıyla alışveriş, eğlence ve kültür merkezleri ile turizm limanına dönüştürülmelidir.

Sayın Demirel, 1987 yılında yeniden milletvekili seçilince, ilk konuşmalarında İzmir Limanının önemini vurgulamıştı; daha sonra Başbakanlığı döneminde de konunun önemini hep dile getiren Sayın Cumhurbaşkanımızın ilgisine rağmen, sorun on yıldır çözülememiştir. Su yolu derinleştirme projesi ikibuçuk yıldır ihale edilemiyor. Son genel seçimlerden önce de, Sayın Çiller bu ihale konusunda söz vermiş; ancak, proje bugüne kadar gerçekleşmemiştir.

Türkiye'nin turizm potansiyeli açısından karayolları, demiryolları, havayolları ve denizyolları giriş limanları, gümrük kapıları bıraktıkları ilk izlenim nedeniyle çok önemlidir.

İstanbul Atatürk Havalimanı, yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilecektir. Elimizde kabul görmüş bir projenin olacağı anlaşılmaktadır. Umuyoruz ki, böylesine büyük bir projenin ihalesinde gerekli rekabet ortamı sağlanacaktır. Aksi takdirde, yap-işlet-devret sisteminde, işletme için işleticiye devretmeyi öngördüğümüz gelirler ile maliyet bedelinin çok üstünde bir bedel ödeme durumunda kalabilir ve ülkemizin aleyhine yıllarca sürebilecek gelir kaybına yol açan bir sonuçla karşılaşabiliriz. Özet olarak, amaç, ihaleyi kazanacak firmanın kabul edilebilir bir gelir düzeyi ile bunu yapmasını sağlamaktır.

Eldeki verilere göre, Akdeniz'de 800 bin yatın dolaştığını; fakat, ülkemizin bu yatların yanaşacağı yat limanı kapasitesinin 7 bin olduğunu biliyoruz. Bunun yanı sıra, yat limanı olmaya müsait koylarımızda, hiçbir düzenlemeye bağlı kalmaksızın balık üretim çiftlikleri kurulmaktadır. Oysa, gerek çevre gerekse yörenin menfaatları açısından, Ulaştırma ve Turizm Bakanlıkları eşgüdüm içinde yer seçimi ve diğer konularda yol gösterici olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının, sonunda yeniden açılması, Türkiye-Irak ve bölge ilişkileri açısından olumlu bir gelişmedir; ancak, Türkiye, bir başka önemli petrol ulaştırma yolunda, Hazar Havzası petrollerinin ülkemiz üzerinden batıya ulaştırılması işinde, henüz bir başarı kazanamamıştır. Daha önceki hükümetlerin yanlış tutumunun, Bakü-Ceyhan boru hattı projesinin ikinci plana itilmesine yol açtığı bilinmektedir. Şimdiki Hükümet döneminde de, artık, Bakü-Ceyhan boru hattı tam bir hayale dönüşmüştür. Geçici bir süre için, erken üretim petrolünün Bakü-Supsa hattından taşınmasına âdeta önayak olunmuştur; ancak, şimdi, bu sözde geçici hattan ve Bakü-Novorossisk hattından, Hazar Havzası petrol üretiminin neredeyse tümünün taşınması için yararlanılmaya başlanıyor. Bunun bir sakıncası da, öteden beri çevreye ilişkin endişelerle engellemeye çalıştığımız bir olumsuzluğun ortaya çıkması ve bütün Hazar Havzası petrolünün Karadeniz ve boğazlardan geçirilerek, taşınmaya başlanmasıdır. Türkiye, bir yandan, Bakü-Ceyhan boru hattının yeniden canlı bir proje haline gelmesini sağlarken, öte yandan da, Karadeniz ve boğazlardan petrol taşınmasını caydıracak önlemleri almalıdır; Boğazlar Tüzüğü tam anlamıyla uygulanmalıdır.

Ekonomik nedenlerle ve çevreye duyarlılığımızın gereği, doğalgaz kullanımının ülkemizde yaygınlaştırılmasını istiyoruz. Bursa'ya ve Çanakkale'ye kadar gelen doğalgaz boru hattının en kısa zamanda İzmir'e ulaştırılması, hemşerilerimizin çok haklı bir beklentisidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce, işleri itibariyle haberleşme bakanlığına dönüştürüldüğünü söylediğimiz Bakanlığımızın, Telekom'un özelleştirilmesi de gerçekleştirilirse, elinde sadece Posta İdaresi kalacaktır. Bu idare şu anda yok olmak üzeredir. Kaynak yokluğu gerekçesiyle Posta İdaresi bu kadar ihmal edilemez.

Haberleşmeyi sağlama, devletin aslî görevidir, vatandaşın bundan yararlanması da Anayasal hakkıdır. Posta İdaresi, mevcut posta çeki uygulamaları ile havale hizmeti görmektedir. Bu yapının geliştirilmesi ve çağdaşlaştırılmasıyla, hizmet kapsamının ve kalitesinin artırılacağı, sınırlı bir bankacılık hizmetinin sunulacağı inancındayız. Postacıların tüm özverili çalışmalarına karşın, mektup zamanında ulaştırılamıyor. Posta İdaresi, çağın tüm araç gereçlerine ve bütün olumsuzluklara rağmen, halen görev yapmakta olan postacılarımız da, uygun bir ücret rejimine kavuşturulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti, bugüne kadar, bütün ülke sorunlarında, sadece, eleştirmekle yetinmemiş, aynı zamanda, somut sorunlara, somut çözüm önerileri üretmiştir. Demokratik Sol Partinin bu temel anlayışı doğrultusunda, şimdi de, Hükümetimize, ekonomik ve sosyal yaşamımızın vazgeçilmez unsurlarından Telekom AŞ'ye ilişkin tespit ve çözüm önerilerimizi aktarmak istiyorum.

Bilindiği gibi, 1982 yılında 1,7 milyon olan telefon abonesi, bugün, 16 milyona ulaştı; servis kalitesi arttı, hizmet türü çoğaldı, haberleşme olanağı en uzak köşelere bile ulaştı. Ülkemizin kaynaklarının bu yönde seferber edilmesi, teknolojinin doğru anda yakalanması ve yeterli yatırımın zamanında yapılmasıyla gerçekleşti. Eğer, Türkiye, telekomünikasyondaki atılımını 1980'lerde değil de, daha önce yapmış olsaydı, o yıllarda kullanılmakta olan hantal teknolojiyi daha ileri yıllarda değiştirmek zorunda kalacaktı.

Telekom AŞ'nin özelleştirilmesinin bütçe açıklarını kapamanın kaynağı olarak görüldüğü bu bütçe döneminde, dünya örneklerini kısaca irdelemenin bizlere yol gösterici olacağı inancındayız.

Almanya ve Fransa'nın telekomünikasyon şirketlerini satma telaşı hiçbir zaman olmamıştır. Diğer ileri ülkelerde, herhangi bir bütçe açığı, yatırım darboğazını aşabilme endişesi ve kötü şebeke altyapısı gibi sorunlar olmadığından, özelleştirme, genellikle, telekom idarelerinin önünü açmak için gündeme gelmiştir. Bu ülkelerde, özelleştirme, blok satışı yerine, hisselerin borsada küçük paylara bölünmesi biçiminde gerçekleşti ve genelde halka açılma biçiminde gerçekleşti. Hiçbir zaman, hisselerin, yönetimi zorlayacak şekilde tek elde birikmesine izin verilmedi.

Oysa, Güney Amerika ve Doğu Avrupa ülkelerinde, asıl sorun finanstır. Şebeke gelişmemiş, yoğunluk az ve en önemlisi, darboğazı aşabilmek için eldeki gelirler yeterli değildir. Bu gibi ülkelerde klasik olarak izlenen yöntem, gelişmiş ülkeler işletmecileriyle ortaklık kurulmasıdır.

BAŞKAN - Sayın Piriştina, 2 dakikanız var efendim.

AHMET PİRİŞTİNA (Devamla) - Burada amaç, bu işleticilerin yatırım gücü ve deneyiminden yararlanmaktır.

Bizim durumumuz, ekonomimizin karamsar tablosundan esinlenmekten olsa gerek, Güney Amerika ve Doğu Avrupa ülkelerine benzetilmektedir. Ülkemiz, yatırım darboğazını atlatmış, teknolojisi yeni olan bir şebekeye sahiptir. Şebeke gelirleri, bundan sonraki tüm yatırımları finanse edecek güçtedir. Türk Telekom AŞ, Avrupa'da kendi uydusuna sahip 5 ülkeden birisidir.

Yapılan yapıcı eleştirilere gerekli özen gösterilmediği için, 406 sayılı Kanun yerine çıkarılan ve Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanunlarda, Türk Telekomun blok satışında ve lisans satışında ısrar edileceği anlaşılmaktadır. Geçmişte Telekom AŞ'nin, belirli hisselerinin satılamamış olmasından, Türkiye'nin kayba uğradığını ileri sürmek doğru değildir. Tam tersine, yabancı şirketlerin başka ülkelerin hisselerini satın almış olması, bundan sonra alacağı hisseler açısından özendirici bir unsurdur.

Satışa ait değer tespitinin yabancılara bırakılması bir yana, eğer blok satış yöntemi benimsenirse, bu satış sonundaki en önemli sakınca, artık Türk Telekomun yönetiminde yabancıların söz sahibi olmasıdır. Türk Telekomu satın almaya talip bütün işleticilerin kendi ulusal üreticileriyle dolaylı ilişkileri vardır. Yönetimde söz sahibi olduklarında, gelecek yatırımlarda sistemlerin ve cihazların bu üreticilerden sağlanmasını isteyeceklerdir. Dolayısıyla, Telekom satışı, sadece mevcut bir kurumun satışı değil, onun tüm teknolojik geleceğinin ve pazar denetim olanağının satılması anlamına gelecektir.

Anlaşıldığı kadarıyla, blok satıştaki amaç, bütçe açıklarını kapatmaktır. Üzerinde ısrarla durulan iki temel unsur vardır: Birincisi, blok satış olması; ikincisi ise, yurtdışı şirketlere satılması. Oysa, bu yöntemlere hiç gerek yoktur; çünkü, şebekenin modernliği ve işletmenin kârlılığı nedeniyle Türk Telekomun belirli bir oranı yerli ve yabancı borsalarda küçük hisseler halinde çok kolaylıkla satılabilir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Piriştina, süreniz bitti, lütfen son cümlenizi söyler misiniz efendim.

AHMET PİRİŞTİNA (Devamla) - Bu satışın yanı sıra, tüm hizmet alanlarında lisans satış yoluyla yeni gelir kaynaklarına kavuşulacağı gibi, Türk Telekomun rekabet yoluyla hizmet kalitesinin yükselmesine katkı sağlanmış olacağını da vurgulayarak, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Piriştina.

DSP Grubu adına, ikinci konuşmayı yapmak üzere, Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Develi, sizin de süreniz 10 dakika; lüften, süreye riayet edin efendim.

DSP GRUBU ADINA HİLMİ DEVELİ (Denizli) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve bizleri izleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile yaptığı Gümrük Birliği Sözleşmesi, 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girdi. Artık, ülkemizdeki esnaflar, KOBİ'ler ve sanayi kuruluşları, Avrupa Birliği ülkelerinin esnaf ve KOBİ'leriyle rekabet etmek zorunda. Gümrük Birliği öncesi yeterli hazırlık yapmayan Hükümet, bir çırpıda, siyasî yönü ağır basan kararla Gümrük Birliği Sözleşmesini imzalayıverdi. Oysa, özellikle, gümrük birliğinden olumsuz olarak en çok etkilenecek esnaflarımıza, küçük ve orta ölçekli işletmelere, makine, techizat, yenileme, bilgi, yeni teknoloji, nitelikli eleman yetiştirilmesi, standart üretim, finansman ve pazarlama, Avrupa Birliği Mevzuatı gibi konularda olması gereken desteği verememiştir.

Avrupa Birliği malî yardımı olarak öngörülen beş yıl için 3,5 milyar dolar KOBİ'ler için çok yetersizdir. Bilindiği gibi, bunun sadece 450 milyon doları hibe olup geri kalan proje karşılığıdır; bugüne kadar da tek kuruş dahi alınamamıştır.

KOBİ'lerle, esnaf ve sanatkârlarla ilgili, sadece söylemde kalan parlak sözleri Dışişleri Bakanı Sayın Çiller söylüyor, Devlet Bakanları Sayın Ufuk Söylemez ile Sayın Ayfer Yılmaz konuşuyor. KOBİ'ler “yedi kocalı Hürmüz” durumunda. Sayın Erez, bu konuda sessiz kalıyor. Sayın Bakan, daha çok siyasî içerikli konularda konuşuyor; bir de promosyon konusunda.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı öyle işlevsiz hale getirildi ki, âdeta su kabağı gibi içi oyuldu. Bünyesindeki birimler Hazine Müsteşarlığına, Dış Ticaret Müsteşarlığına, Devlet Planlama Teşkilatına ve TSE'ye aktarıldı. Bakanlıkta, birkaç KİT genel müdürlüğü, merkez birimleri ve birlikler kaldı. Böylesine işlevsiz hale gelen Bakanlığa Sanayi Bakanlığı demenin bir anlamı var mı?!

Bakınız, Bakanlık, gümrük birliği konusunda, ülkemizdeki esnafı, sanatkârları, KOBİ'leri, sanayi kuruluşlarını her anlamda destekleyecek, bunları gümrük birliğine hazırlayacak. Ayrıca, organize sanayi bölgelerinin kamulaştırma ve altyapı hizmetlerine, küçük sanayi sitelerinin yüzde 70'e ulaşan yapılarına kredi verecek, destekleyecek. Bütün bu hizmetler için Bakanlığın bütçesi 9 trilyon 598 milyar liradır. Bakanlığın toplam bütçesi ise 14 trilyon 387 milyar liradır; yani, bütçeden koruculara ayrılan parayla aynı. Böyle bir Sanayi Bakanlığı düşünebilir misiniz?!

Sayın milletvekilleri, bu Hükümetin ciddî sayılabilecek bir sanayi politikası yoktur. Türkiye için, özellikle gümrük birliği ve Dünya Ticaret Örgütü bağlamında, artık, ciddî bir sanayi politikasının gündeme gelmesi zorunluluktur.

Bütün olumsuzluklara karşın, ülkemizde mucize yaratan ve yaratmaya devam eden girişimcilerimiz bulunmaktadır. Örneğin, Denizli, karayollarının yetersizliği, uluslararası nitelikte havaalanının olmayışı gibi devletin zorunlu olarak yapması gereken altyapı eksikliklerine rağmen, girişimcilerin fidanlığı olan noktaya erişebilmiştir; elde ettiği ürünleri dünyanın pek çok ülkesine ihraç edebilir noktadadır. Herald Tribune'in bu konudaki tespiti ilginçtir: “Denizli, sanayi başkentidir”

Sayın Çiller, 1996 yılını KOBİ yılı ilan etti. Gazetelere, bilbordlara, medya kuruluşlarına milyarlarca liralık ilan verildi. Son günlerde, KOBİ teşvik tebliği hariç, hiçbir şey yapılmadı; yazık değil mi?!.

KOBİ'ler yıllarca bu söylemlerle avutuldu. İşte, örnekleri: 1996 yılında KOBİ'ler için ayrılan teşvik miktarı 5 trilyon liradır; Türkiye'de 250 bine yakın KOBİ var. Bu para neye yetecek?! Deniliyor ki, bu bir başlangıç. Oysa, bunlar, bir yıl önce olması gereken konular. Bugüne kadar 6 bin başvuruda bulunulmuş; bir tek kişiye dahi KOBİ teşvik kredisi verilemedi. Demokratik Sol Parti milletvekillerinin KOBİ kredilerinin 100 trilyon lira daha artırılması konusundaki bütçe önerisine, İktidar, maalesef olumsuz cevap verdi.

Sayın Söylemez'in Halk Bankası yönetimine yeni temsilcileri getirme çabasını kutluyorum; ancak, neden Halk Bankası Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine ve esnaflara devredilmiyor; çünkü, eğer, bu bankayı gerçek sahiplerine verirlerse, iktidar milletvekillerine, iktidara yakın bazı holdinglere Halk Bankasının kredi vermesi kesinlikle söz konusu olamayacak.

Bütün bu şovlara rağmen bugün KOBİ'lere verilen kredi, hâlâ yüzde 4. Oysa, Türkiye'deki enflasyonu düşünün; dolar, bugün 105 bin liraya erişmiş. Yeniden değerlendirme oranı 72,8. Yani, verilen krediler, gerçekten, giderek erimekte.

Hükümet, kaynak yaratma uğruna, bedelsiz ithalat uygulamasıyla, otomotiv sanayiine, özellikle, yan sanayiine, KOBİ'lere büyük ölçekte zarar vermiştir. Hükümetin her iki kanadı bugün sanayiciyle kavgalıdır. Ne yerli sermaye ne de yabancı sermaye, Türkiye'de yeni yatırımlar yapmak istemiyor; çünkü, bu Hükümete güvenemiyorlar.

Bakınız, bugün esnaf perişan halde. Kazanamadığı kazancın vergisini ödüyor; yani, peşin vergi. Hayat standardı uygulaması da halen devam ediyor.

Esnaf ile Bağ-Kur ilişkileri bir rezalet. Esnaf, prim borcunu, kazancı olmadığı için ödeyemiyor. Binlerce esnaf mahkemelik. Neden hâlâ esnaf genel müdürlüğünün yasası gerçekleşmedi. Tüketiciyi Koruma Kanunu yürürlüğe gireli onbeş ay oldu; tüketici mahkemeleri ise henüz kurulamadı.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti olarak, biz, ülkemizin sanayisinin, KOBİ'lerin, Avrupa Birliğiyle gerçek anlamda rekabet edebilmesi için önerilerimizi sunuyoruz:

Sanayi Bakanlığı yeniden yapılanmalıdır. Rekabet Kurulu, bir an önce atanmalıdır. Bugüne kadar kurulamadığı için, Sayın Bakanın, Sayın Başbakan Yardımcısının, Sayın Başbakanın bu konudaki tutumlarını yanlış buluyorum. Keza, damping konusundaki en büyük haksızlık, Rekabet Kurulunun bir an önce hayata girememesidir.

Gümrük birliği uyum yasaları bir an önce çıkarılmalıdır. Demokratik Sol Partili milletvekillerimiz tarafından verilen akreditasyon yasası mutlaka çıkarılmalıdır.

Teknoloji bölgeleri yasası, organize sanayi bölgeleri yasası mutlaka çıkarılmalıdır.

5590 sayılı Odalar ve Borsalar Birliği Yasası güncelleştirilmelidir.

KOSGEB'i, gerçekten, KİT olmaktan çıkaracak, KOBİ'lerin kuruluşu yapacak 3624 sayılı Yasa mutlaka güncelleştirilmelidir. Bir yıl oldu, KOSGEB'e hâlâ başkan atanamadı. Sayın Bakan, galiba, atamakta da zorlanıyor.

507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Yasası bir an önce güncelleştirilmeli ve yeni düzenlemelere gidilmelidir.

Bağ-Kur Yasası güncelleştirilerek, esnaflarımıza daha çağdaş hizmet yapacak bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Peşin vergi ve hayat standardı kaldırılarak, üniter vergi sistemine geçilmelidir.

Hayal ve umut tacirliği yapmayan ve bütçede karşılığı olan KOBİ teşvik kredileri, bürokrasi işlemleri en aza indirilmiş gerçekçi ölçütler saptanarak verilmeli, siyasî iktidarın, KOBİ dağıtımında müdahalesi olmamalıdır. KOBİ dağıtımında, KOSGEB ile Sanayi ve Ticaret Odalarına, kredi onay aşamasında da görev verilmelidir.

Üniversite-sanayi işbirliği mutlaka geliştirilmelidir.

Ar-Ge çalışmalarına önem verilmeli, bu konuda TÜBİTAK'la işbirliği yapılmalıdır.

Avrupa Birliğinden alınması gereken bütün malî yardımlar için, KOBİ'lere yönelik ciddî projeler izlenmeli, bunlar sonuçlandırılmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Develi, 2 dakikanız var efendim.

HİLMİ DEVELİ (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Patent yasası, sınaî mülkiyetin korunması gibi yasalar, ülkemiz lehine güncelleştirilmelidir.

Sayın Bakan, Danıştay ve idare mahkemeleri kararlarını uygulamalıdır; çünkü, Sayın Bakanın partizanlık yapmayacağına inanıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz Demokratik Sol Parti olarak, ülkemiz esnaf ve sanatkârlarının, KOBİ'lerin, sanayi kuruluşlarının lehine olan her doğru kararı destekleyeceğimizi bildirirken, doğu ve güneydoğuda, doğurgan ve öncül yatırımlara, yöre kalkınmasına çözümler getirileceğine inanıyoruz.

Bütçenin, Bakanlığa ve ülkemize yararlı olmasını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP, CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Develi.

1 dakika 15 saniye erken bitirdiniz. Bu süreyi arkadaşınıza vereceğim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, son konuşmayı yapmak üzere, Edirne Milletvekili Sayın Mustafa İlimen. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz, arkadaşınızdan artan 1 dakikayla beraber 11 dakika. Süreye riayet etmenizi rica ediyorum.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve bizleri izleyen değerli yurttaşlarımızı, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Ben, daha çok, Bakanlığımızın üreticiyi ilgilendiren birim ve uygulamaları üzerinde durmak istiyorum.

Konuyu, önce, genel boyutuyla ele almakta fayda var. Ülkemiz tarımı üzerinde, o kadar çok konuşan, sorunları dile getiren ve çözümler üreten olmasına rağmen, en sorunlu sektörün tarım sektörü ve tarımla uğraşan insanlar olduğunu kimse yadsıyamaz; ekiminden bakımına, üretiminden mamul hale getirilmesine kadar tüm sorunlar sahipsizdir. Örneğin, ayçiçeği, pancar, pamuk, üzüm, incir, zeytin, fındık gibi sanayi ürünü olarak adlandırılabilecek ürünlerin değerlendirilmesi, büyük ölçüde, Sanayi Bakanlığının iştigal konusudur. Bakanlığın ilkeli bir politikası ve uygulaması, maalesef, yoktur. Örneğin, fiyatların açıklanmasında, bu çelişkili durumu rahatlıkla görmekteyiz. İşlerine geldiğinde, ürün fiyatlarını, Sayın Başbakan, Başbakan Yardımcısı, sayın bakanlar açıklamakta, işlerine gelmediğinde ise, fiyatları, birlik yönetim kurullarına açıklattırmaktadırlar. Bazılarına yeterli kredi açılır, bazılarına da kendi başlarının çaresine bakmaları söylenir. Hükümetler ve Sanayi Bakanlığı, tarım satış kooperatiflerinin, personel, ürün alım satımı, fiyat belirleme gibi her türlü icraatlarına karışırlar; ama, kredi ve destekleme istenildiği zaman, üretici temsilcilerinin, Bakanlık koridorlarında göbeği çatlar.

Birlikler, 1994 yılına kadar, uzun bir süre, destekleme kapsamında faaliyet gösterdi. Bu zaman zarfında, hükümetlerin birlikler üzerinde büyük bir etkinliği söz konusuydu. Bu, her ne kadar, kooperatifçiliğin özüne aykırı da olsa, maddî imkân sağlandığı için, bu müdahaleler, bazı çevrelerce hoş karşılandı. Böyle olunca da, hükümetler, birlikleri, çiftlik gibi kullandılar. Bakanlık, teamüllere aykırı olarak, bu dönemde, seçilmiş yönetim kurullarının inisiyatifini ikinci plana itmiştir. Birlikler, sanki, Bakanlığın ilgili kuruluşu olarak görülmüş, kurulların görevi birliği yönetmek değilmiş gibi, bu kurullar, üreticinin tepkisini kırmak, onları yatıştırmak için kullanılmak istenilmiştir.

Hükümet temsilcileri, kampanya öncesi, gelip, fiyat açıklıyorlar, “ürün bedellerini peşin ödeyeceğiz” diyerek, çekip gidiyorlar. Sonra ne oluyor? Geçen yıl olduğu gibi, bu yıl olduğu gibi, ürün bedelleri, aylar geçmesine rağmen ödenemiyor. Üretici isyan noktasında. Bu aşamada, seçilmiş yönetim kurulları, üreticiyle karşı karşıya bırakılıyorlar ve sanki üreticilerin haklı serzenişlerini kırmakla görevli oluyorlar. Birlikler, son yıllarda, ortağına, gübre, tohum, ilaç, nakit kredi gibi imkânları sağlamaktan çok uzak kalmıştır.

Bu yıl, ayçiçeğinde, taban fiyat açıklanmadan önce veya açıklanırken, Sayın Bakan “ayçiçeğine ve ham yağa fon koyacağız; ayçiçeğine konan fonu, ocak ayında kaldıracağız” demiştir. Bu söz en yetkili ağızdan çıkarsa, bunun anlamı nedir? Ben söyleyeyim. Bunun anlamı: Ey üretici! Ben, senin ürününün, gerçek değerini vermeyeceğim. Açıkladığım taban fiyattan tüccar ve sanayici de mal almayacak; çünkü, benim alacağım tedbirler geçicidir. Ben, seni, tüccar ve sanayicinin kucağına iteceğim... Gerçi, daha sonra, Sayın Bakan, fon konulamayacağını anlamış ki, Gümrük Vergisi artırıldı; ama, bunun kısa dönem olduğunu bilen sanayici ve tüccar, maalesef, piyasaya nazlı girdi. Sonuç: Geliri düşen ayçiçeği çiftçisinin ekimden vazgeçmesi ve tabiî ki, bitkisel yağ açığı... Bunun anlamı nedir; Türk çiftçisinden esirgenen paranın, Ukrayna ve Arjantin çiftçisine verilmesidir. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Ayçiçeğindeki durum, diğer ürünlerde de farklı değildir. Başta pamuk olmak üzere, fındık, üzüm, zeytin ve zeytinyağı ve diğer ürünlerde üreticiyi desteklemek için birliklere açılan krediler, hem yetersiz hem de geç kalmıştır. Borç içerisinde kıvranan ve icra kapılarında sürünen üreticiler, pamuğu, eylül ve ekim aylarında, ilan edilen fiyattan 20-25 bin lira aşağı satmıştır.

Sayın Başbakanımız, açıkladığı kaynak paketiyle, pek çok kaynak yarattığını, parayı koyacak yer bulamadığını söylemiştir. Susurluk olayıyla çok ilgilendiğinden olacak, Türkiye gerçeklerini unutmuşlardır. (DSP sıralarından alkışlar) Bugün, pamuk üreticisinin 10 trilyon, fındık üreticisinin 8,5 trilyon, zeytin üreticisinin 4 trilyon, ayçiçeği üreticisinin 1 trilyon, üzüm üreticisinin 1,5 trilyon olmak üzere, toplam 29 trilyon üretici alacağı vardır. İşte, size, fazla paranızı koyacağınız yer.

Çok övündüğümüz fındık ihracaatı, 1995 yılına göre geriledi; Ocak-Kasım 1995 döneminde 701 milyon dolar iken, 1996 yılının aynı döneminde 541,5 milyon dolar olarak gerçekleşti. Gerileme yüzde 26'dır.

Şimdi, Sayın Bakan diyebilir: “Geçen yıl ürün ödemeleri 6 ay sürdü, bu yılki kadar da kredi açılmadı.” Çünkü, geçen yıl başka partideydi bakanlık, onun için böyle diyebilir. Peki, ben sorarım:Siz, seçim meydanlarında, geçen yılki bu durumu düzelteceğinizi söyleyerek üreticiden oy istemediniz mi? (DSP sıralarından alkışlar) O zaman, siz, üreticiye yalan söylediniz, samimi değildiniz.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Doğru.

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) - Sayın Bakan, 1996 yılı bütçe görüşmelerinde ve Sayın Başbakan, 54 üncü Hükümet Programının 29 uncu sayfasında, birliklerin demokratikleşmesiyle ilgili yasayı bu yıl içerisinde çıkaracaklarını, birliklerde siyasî atama yapılmayacağını bu kürsüden söylediler. Uygulama ne oldu; bırakın Bakanlıkça atanan genel müdürlerle ilgili yapılan uygulamayı, Trakyabirlik ve Fiskobirlik'in seçilmiş yönetim kurulu üyeleri sudan bahanelerle görevden alındı. Sizin, demokratik kooperatifçilik anlayışınız bu mudur? (DSP sıralarından alkışlar)

En büyük beş birliğin genel müdürlerini geçiçi olarak Bakanlıkta görevlendirdiniz ve yerlerine vekâleten görevlendirme yaptınız. Bu işlemlerin üzerinden sekiz ay geçmesine rağmen, yapılan işlem Danıştayca onaylanmadığı halde neden bugüne kadar bir düzenleme yapmadınız? Siyasî atama yapmayacağınızı söylemenize rağmen, Güneydoğubirlik ve Tariş'e, neden Doğru Yol Partisinden milletvekili adayı olan kişileri genel müdür olarak atadınız?

Birliklerde, Bakanlığınızın da onayıyla, sizinle aynı görüşü paylaşmayan personeli, gerek görev yerlerini değiştirerek gerekse alt görevlere atayarak partizanlığı hortlattınız, birliklerdeki çalışma barışını bozdunuz. Kısacası, birlikler düzeyinde, Bakanlığın icraatları zayıf not almıştır; üretici mağdur olmuş, personel perişan edilmiştir. (DSP sıralarından alkışlar)

Peki ne yapmalıdır; birliklerin demokratikleşmesiyle ilgili yasa derhal çıkarılmalı ve birlikler, gerçekten, demokratik kooperatifçilik anlayışına göre özerk yönetimlerce yönetilmelidir. Bu konuda, Demokratik Sol Partinin yasa teklifi sekiz ay önce Meclis Başkanlığına verilmiştir. Ortaklarına en iyi hizmeti verecek ucuz kredi imkânı sağlanmalıdır. Ürün fiyatlarında kayıtdışı işlemleri önleyecek prim sistemi uygulamasına mutlaka geçilmelidir.

Ayrıca, 25 Ocak 1995 tarihinde Kuşadası'nda yapılan Üretici Kurultayında, zamanın Başbakanı, şimdiki Başbakan Yardımcısının verdiği “tarihî, kültürel ve prestij ürünü olan koza ve tiftik, her koşulda desteklenmelidir” sözü her zaman tutulmalıdır. Kozabirlik'in rahat bir nefes alması için, 1996 yılında sağlanan 80 milyar liralık Destekleme Fiyat İstikrar Fonu kredisinin yüzde 50'si Birliğe hibe edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, pancar konusuna değinmeden geçemeyeceğim. Trakya, Marmara ve Sakarya bölgelerinde pancar üretimi düşük olduğu halde, Orta ve Doğu Anadolu'da, rekolte, üreticiyi memnun etti. Pancar üreticileri, son iki yılda çok zarar gördü ve yoksullaştı; pancar ekiyor, kazanamıyor.

BAŞKAN - Sayın İlimen, 2 dakika süreniz var efendim.

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) - Önümüzdeki yıl da kazanamazsa, üretici perişan olur. Açıklanan 4 400 lira fiyata ek olarak verileceği söylenen 600 lira fark unutulmuştur. Yapılması gereken, 4 400 lira fiyat avans olarak kabul edilmeli ve kilo başına 3 bin lira fark verilmelidir.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Hep unutulur!..

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) - Neden mi?.. Zira, 4 400 liralık fiyat açıklandığı zaman 1 dolar 70 bin liraydı, şu anda 105 bin lira; ödemenin yapılacağı açıklanan mart ayına kadar, belki de 115 - 120 bin lira olacak. Eğer, bunlar da yapılmazsa, üreticiye mutlaka faiz ödenmelidir; aksi halde, üretici, yeni ürünü ekecek para bulamaz. Mazot 30 bin liraydı 54 bin lira oldu.

Çiftçi, şubat ve mart aylarında ekim yapmasına rağmen, ürün parasını, ekimden 12-13 ay sonra, pancar fabrikalarına teslimden 5-6 ay sonra alabilmektedir. Ülkenin içinde bulunduğu yüksek enflasyon karşısında böyle alışveriş olur mu?! Adil düzen bu mudur?! (DSP sıralarından alkışlar)

Demokratik Sol Parti her zaman söylüyor; kalkınma köylüden başlayacaktır. Üreticiyi, Demokratik Sol Parti iktidarı düzlüğe çıkaracaktır. Köylümüz, Genel Başkanımız Sayın Bülent Ecevit'e güvenmektedir. İktidar olduğumuzda da bu güveni boşa çıkarmayacağız.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Gördük.

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) - Üretici gördü. (DSP sıralarından “yine göreceğiz”sesleri)

Yine tekrarlıyorum; üreticinin sesine kulak veriniz; eğer, sokağa dökülmüyorsa, ülkesini düşündüğü içindir.

BAŞKAN - Sayın İlimen, lütfen son cümlenizi söyler misiniz.

MUSTAFA İLİMEN (Devamla) - Ama, onlara kulak vermezseniz, bedelini çok ağır ödersiniz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın İlimen.

Söz sırası şimdi Refah Partisinde; ilk söz, Trabzon Milletvekili Sayın İlhan Sungur'un.

Buyurun Sayın Sungur. (RP sıralarından alkışlar)

Efendim süreleri eşit mi paylaştınız?

Şimdiye kadar bütün sözcüler süreye riayet ettiler; size hiç süre uzatmayacağım.

Buyurun, süreniz 10 dakika.

RP GRUBU ADINA İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 1997 yılı bütçesi üzerinde konuşmak üzere Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Grubum ve şahsım adına sizleri ve bu görüşmeleri televizyonları başında izleyen bütün vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Hızla artmakta olan nüfusumuz, sosyal ve ekonomik kalkınmamız, günden güne artmakta olan iç ve dış turizm hareketleri, Türkiye'deki ulaştırma sektörünü önemli ölçüde etkilemiş bulunmaktadır. Ulaştırma sektörünün, deniz, hava ve kara ulaştırması ile haberleşme hizmetlerini kapsadığı bilinmektedir. Sanayileşmiş ülkelerde yolcu ve yük taşımacılığı büyük oranda deniz, hava ve demiryollarıyla yapılmaktadır. Karayolu ağırlıklı taşımacılık gelişmiş ülkelerde bulunmamasına rağmen, ülkemizde karayoluyla yolcu ve yük taşımacılıkları, sırasıyla, yüzde 95 ve yüzde 80 oranlarındadır. Bilhassa yük taşımacılığı için fevkalade uygun ve ucuz olan denizyoluyla taşımanın, üç yanı denizlerle çevrili olan ülkemizde yeterli ölçüde gelişmemiş olması üzücüdür.

Bilindiği gibi, denizyoluyla taşıma maliyeti, yaklaşık olarak, demiryoluyla taşımaya oranla 4 kat, karayoluyla taşımaya oranla 8 kat daha ucuzdur; ancak, karayolu yapımında ilk yatırımın, denizyolu ve demiryoluna göre daha düşük olması, ülkemizde yatırımların büyük ölçüde karayollarına yönelmesine yol açmıştır.

Ayrıca, millî potansiyelimiz olan hidroelektrik enerji tüketimine bağlı demiryolu ulaştırması geliştirildiğinde, petrol ithalatımızın düşmesi sonucu, ülkemizin dışa bağımlılığı da azalacaktır.

Bütün bu nedenlerle, Refah Partisi Grubu olarak, ulaşım sistemleri arasındaki entegrasyonun da göz önüne alınması suretiyle, denizyolu ve demiryoluyla taşımacılığa daha çok ağırlık verilmesini talep ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımızın 1997 yılı bütçesinin yüzde 77'sinin yatırım giderlerine ayrılmış olduğu görülmektedir; ancak, 16 trilyon 355 milyar 300 milyon Türk Liralık yatırım ödeneğinden, demiryolları ve liman altyapı yatırımlarına, yaklaşık 3'er trilyonluk ödenek ayrılmasının yeterli olmayacağı kanısındayım.

Son üç yılda, demiryoluyla iç hatlardaki yolcu taşımalarının 119 binden 102 bine düşmesi düşündürücüdür. Ayrıca, demiryollarının 1995 yılındaki 38 trilyonluk zararının 1996 yılında 60 trilyona çıkması, bir an önce gerekli önlemlerin alınması gerektiğini göstermektedir. Refah Partisi Grubu olarak, Hükümetimiz tarafından, demiryollarında verimli ve yeterli yatırımların yapılmasını ve en son teknolojik gelişmelerin sağlanmasını, kısaca, demiryollarında, en kısa zamanda yeniden yapılanmanın gerçekleştirilmesini bekliyoruz.

Bu çerçevede, etüt çalışmaları güncelleştirilen 312 kilometrelik Trabzon-Erzincan demiryolu hattının programa alınarak, ihalesinin yapılmasını talep ediyoruz. Böylelikle, Trabzon Limanının GAP yöresine bağlanması sağlanarak, hem Güneydoğu Anadolu'da üretilecek ürünlerin yeni uluslararası piyasalara ulaşması sağlanacak hem de Ortadoğu ile Bağımsız Devletler Topluluğu arasında yeni bir geçiş yolu oluşturulacaktır.

Ayrıca, fizibilite etüdü olumlu bir şekilde bu yıl biten Trabzon-Sarp demiryolu etüt işlerinin 1997 yılında ihale edilmesi için gerekli çalışmaları hızlandırmasını Sayın Bakanımızdan bekliyoruz. Zira, Gürcistan, Bağımsız Devletler Topluluğu ve Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle bağlantıyı sağlayacak bu demiryolunun bitirilmesi fevkalade önemlidir. Bu demiryolu tamamlandığında stratejik bir yol olacak ve İpek Yolunun tarihsel işlevi yeniden canlanacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hava ulaştırması konusunda ayrılan ödeneklerin ve yapılan yatırımların, mevcut bütçe imkânları çerçevesinde yeterli olduğu kanısındayım. Mevcut havaalanlarının iyileştirme ve modernizasyon çalışmalarının 1997 yılında da devam edeceğine Bakanlığın bütçede yer vermesi, memnuniyet vericidir. Bu çerçevede, ülkemizin her yanındaki STOL havaalanı inşaatlarının ve Trabzon Havaalanında eksik olan inşaatların 1997 yılında ihalelerinin yapılarak, bitirilmesini talep ediyorum.

Ülkemizin birçok kentinde, artık, en kısa zamanda, metro veya raylı taşımacılığa geçmemiz gerekiyor. Bu çerçevede, 1993 yılında yapılan kent içi ulaşım etüdü sonucunda, Trabzon raylı sistemi fizibl bulunmuş; ancak, bugüne kadar uygulama projeleri hazırlanmamıştır. Trabzon raylı sisteminin etüt proje işleri ihalesinin 1997 yılı içinde yaptırılmasını Ulaştırma Bakanlığımızdan bekliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; balıkçı barınaklarımızın yer aldığı tarım sektöründe, 1997 yılında, 102 proje üzerinde çalışmalara devam edilmesi ve bu barınaklardan 13 tanesinin de 1997 yılında bitirilmesinin planlanması, memnuniyet vericidir.

Yapımı devam etmekte olan balıkçı barınakları ve Trabzon Yat Limanı ile Trabzon-Yomra ve Of-Eskipazar sahil tahkimatlarına daha fazla ödenek sağlanarak bu inşaatların bitirilmesini Sayın Bakanımdan rica ediyorum.

Haberleşme sektöründe, cep telefonları lisans konusunun 1997 yılı başında çözüme kavuşturulmasını ve böylelikle, daha geniş alanda cep telefonu kullanma imkânı sağlanmasını bekliyoruz.

Ayrıca, ülkemizin birçok bölgesindeki fiberoptik kablo ihtiyacının 1997 yılında karşılanması için gerekli çalışmaların yapılacağına da inanıyoruz.

Gerek yeni telefon santrallarının kurulması ve gerekse mevcut santralların kapasitelerinin artırılması çalışmaları memnuniyet vericidir. Bu konularda, her zaman yakın ilgi ve desteklerini gördüğümüz Sayın Ulaştırma Bakanına ve değerli mesai arkadaşlarına teşekkür ediyorum.

Ulaştırma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin memleketimize, milletimize ve Bakanlık çalışanlarına hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sungur.

Refah Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Gaziantep Milletvekili Sayın Kahraman Emmioğlu. (RP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Emmioğlu.

Sizin de süreniz 10 dakika; süreye riayetinizi diliyorum.

REFAH PARTİSİ GRUBU ADINA KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 malî yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerini ve televizyonlarında bizi izleyen vatandaşlarımızı, Refah Partisi ve şahsım adına, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Ulaştırma Bakanlığımız, bünyesinde, taşıma ve muhaberat (iletişim) gibi iki ana konunun genel düzenlemesini, yani, koordinatörlüğünü ve bazı yatırımlarını yapmakta, bu yolda hizmet vermekte; her iki hizmet grubu da sosyal ve özellikle ekonomik gelişmenin esasını teşkil etmektedir.

Şunu belirtmek istiyorum ki, özelleştirmenin yaygınlaştırılması sayesinde bu Bakanlığın bir koordinatör bakanlık haline dönüştürülmesi gerekmektedir ve ümit ediyorum, yakın zamanda bu olacaktır.

Ulaştırmanın bu ana sektörlerine geçmeden önce şu hususları belirtmek istiyorum: Bugün, artık, Türkiyemiz, meselelerini ve çözümlerinin ne olduğunu bilen çok değerli kadrolara sahiptir; yeter ki, bu kadrolara baskı yapmayı bırakıp rasyonel çalışmalarında yüreklendirelim; her projenin fizibilitesini, yani, sosyal ve ekonomik maliyet ve fayda analizlerini yaptıktan sonra kararımızı verelim ve siyasî irademizi gösterelim.

İkinci husus, yurtiçi ve yurtdışı kara, deniz, hava ulaşımının artan nüfus ve gelişen ekonomiye paralel olarak genel bir ana planının hazırlanmasıdır. Biliyorum, 1983 yılında, DPT tarafından, 10 yıllık perspektifle, her üç yılda bir revize edilmek üzere bir ulaşım ana planı hazırlanmıştı; ancak, bu plan artık -hatta, ta 1985 senesinde revize edilmesine rağmen- ölmüştür. Bu plan, bana göre, Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanmalı, yeniden gündeme getirilmeli, DPT'ye havale edilmemeli.

Plan ve programlar dinamiktir. Bu dinamikliği devamlı şekilde takip için, Bakanlık bünyesinde bir takip grubunun oluşturulması lazım geldiği inancındayım.

Bu plan, ciddî, samimî, rasyonel, uygulanabilir bir plan olmalı.

Bu genel mülahazatımızı arz ettikten sonra, Ulaştırma Bakanlığımıza tevdi edilen vazifelerden her birine kısaca temas etmek istiyorum.

Demiryolları. Hepimizin bildiği gibi, bu sektörde özellikle 1950'den sonra yanlış bir politika takip edilerek, hep üvey evlat muamelesi görmüştür; kemiyet ve keyfiyet olarak gelişmiş ülkelere nazaran çok geri kalınmıştır, zarar kronikleşmiştir. Bu sektörde yıllık zarar, 1996'da 60 trilyon Türk Lirasını aşmış, gelirin gideri karşılama oranı yüzde 38'e kadar gerilemiştir. Bu, bana, İstanbul'da idareye geldiğimizde, İETT'nin aynı oranla gelirin gideri karşımasını hatırlattı; fakat, çok başarılı çalışmalar neticesinde, şu anda, İETT'de gelirin gideri karşılama oranı yüzde 90'ları bulmaktadır. İnşallah, Demiryollarımız da aynı çalışmayı gösterir ve bunu, yüzde 38'den yüzde 90'lara çıkarır. Tabiî, bunun elbette çok çeşitli sebepleri vardır.

Sosyal yönden bazı kesimlerin sübvanse edilmesi. Buna, biz, milletvekilleri de dahiliz; biz de sübvanse ediliyor ve yarıya gidiyoruz. İrrasyonel bir işletmecilik gerekir.

Çok eleman var; fakat, kaliteli eleman az.

Bazı hatlar cidden verimsiz; onarımın, bakımın zamanında yapılamaması, yedek parça ve eleman azlığı sebebiyle kronik bir durum almış gözüküyor. Bazı hatları ciddî şekilde süratlendirmek,müşterinin celbini sağlamak gerekiyor.

Finansman sıkıntısı da mevcuttur.

Bunlar üzerinde çok ciddî çalışmalar yapıldığını biliyorum ve inşallah muvaffak olunur ve bu kronik halden demiryollarımız kurtulur diyorum ve şunu da ifade etmek istiyorum: Demiryolları, inşa maliyeti yönünden, oto karayollarının takriben 1 bölü 5'i mesabesindedir ve özellikle, yük taşımada buraya ağırlık verilmesi gerektiği inancındayım. Bunun için de, kömür, maden cevheri, inşaat malzemesi ve benzeri gibi kitle malzemenin demiryoluyla taşınmasını sağlayacak mevzuat düzenlemesini de mutlaka yapmalıyız.

Bu konuda ahir kelam:Demiryolculuğumuzu tekrar sağlığına kavuşturmamız ve yeni çalışmalara hız vermemiz şart gözüküyor. Bu arada, GAP'ı (Güneydoğu Anadolu Projesi) İskenderun Limanına bağlayacak Gaziantep'ten geçen demiryolunun istikbale cevap verecek duruma getirilmesi çalışmalarına da hız verilmesi gerekiyor.

Havalimanları konusunda da, ülkemizin yapısına uygun fiderline hava taşımacılığının geliştirilmesi; dolayısıyla STOL tipi, küçük gövdeli uçakların inip kalkacağı kısa pistli ve basit terminale sahip havameydanları yapılmalıdır. Her geçen gün, yurdumuzda, bu sistemin daha rantabl olduğu müşahede ediliyor. Bazı illerimize, müşterek alanlar da, mutlaka yapılmalıdır.

Askerî havalimanlarının sivil hizmetlere açılması, gerçekten çok yerinde bir karar olmuştur ve buna hız verilmelidir.

Hava ulaşımının yurdumuz için candamarı olan İstanbul Yeşilköy Havaalanının, bir an önce ihtiyaca cevap verecek hale getirilmesi şart; çalışmalara hız verilmeli. Anadolu yakasında, Kurtköy'de yapılması planlanan havameydanına bir an önce başlanılması gerektiği kanaatindeyim. Biliyorum ki, bunun için ödenek hemen hemen yok gibi. Peki, niçin, Yeşilköy Havalimanında yaptığımız yap-işlet-devret veya yap- işlet ile bu havaalanını da yapmayalım? Mutlaka, sürat kazandırılması için, yap-işlet veya yap-işlet-devret esası üzerine, derhal bu alanın ihale edilmesi gerektiği inancındayım. Bu, bir hesap meselesidir.

Mevcut ve yapılacak havaalanları, kullanım oranlarını ve iniş emniyetini artırmak için gereken her türlü cihazlarla techiz edilmelidir. Bu cümleden olarak, Anadolu arslanlarımızın başını çeken Gaziantep Havaalanında, bir an önce, özellikle kışın inişlerde devamlılığın sağlanması için, gerekli techizat ve donanımın ikmali şarttır.

Limanlarımızın yüzde 90'a varan, yaklaşık 200 milyon ton/yıllık kısmı halen kamunun elinde bulunmaktadır. Bunların, eğer mümkünse hepsi, değilse yapılabilenleri özelleştirilmeli; buradan elde edilecek kaynaklar, 2000 yılına kadar gereken ek 100 milyon ton/yıl kapasitenin yapılmasında, özel sektöre -icabı halinde- teşvik olarak verilmelidir. Özellikle, büyük ticarî merkezlerimizde ve yakınlarında, İstanbul'a yakın Karasu'da Tekirdağ'da, GAP'a yakın İskenderun gibi yerlerde, müstakbel ihtiyacı karşılayacak yeni limanların -yine özel sektör eliyle- yaptırılmasına çalışılmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Emmioğlu, 2 dakikanız var efendim.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) - Tamam Sayın Başkan.

Mevcut limanların tevsii çalışmalarını da -mümkün olanları- hızlı bir şekilde sürdürmeliyiz.

Maalesef, denizlerimizde, kirlilik sebebiyle balık azalmakta; ancak, balıkçı barınakları inşaatında artış olmaktadır. Bu, sevindiricidir; ancak, fizibiliteleri inşallah vardır.

Mevcut yat limanlarımıza süratle yenilerinin eklenmesi için, özel sektörün önündeki mevzuat engelleri de kaldırılmalıdır.

Yine, Bakanlığımızın dolaylı olarak ilgi alanı içerisinde bulunan bazı üretici kuruluşlar vardır; TÜLOMSAŞ (Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii Anonim Şirketi) Eskişehir'de, TUVASAŞ (Türkiye Vagon Sanayii Anonim Şirketi) Adapazarı'nda, TÜDEMSAŞ (Türkiye Demiryolu Makineleri Sanayii Anonim Şirketi) Sıvas'ta faaliyet gösteren kıymetli imalatçı kuruluşlardır ve Demiryollarının ihtiyacının mühim bir kısmını karşılamaktadırlar. Bu kuruluşlarımızın daha verimli çalışmasını sağlamak ve dışa daha sağlıklı açılımlarını temin için, özel sektörün, tercihan da yabancı sermayenin, büyük ortak olarak alınmasına çalışılmalıdır.

Burada, büyük şehirlerimizin, ulaşımda raylı sisteme giderek ağırlık verdiklerini zikretmek istiyorum. Ancak, ne yazık ki, birçok alanlarda olduğu gibi bu sahada da, un var, şeker var, yağ var; fakat, helva yok. Yani, gerekli imalatın büyük bir kısmı var; fakat, bir onganizasyonla komple demiryolu, metro ve hafif metro sistemlerinin dizaynlarının yurt içinde yapılması gerçekleştirilmiyor. Bunun biran önce yapılması, bu kuruluşlarımızın bir tanesinde sinyalizasyon -ki, bu konuda da hayli elemanlarımız var- ve komple raylı sistem dizayn edilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın Emmioğlu, süreniz bitti; Sayın Sungur'dan artan 2 dakikanın 1 dakikasını size veriyorum. Konuşmanızı, bu 1 dakika içinde bitirin.

Buyurun efendim.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bir de, Türk Hava Kurumunun, son sırada, bana gönderdiği bir not var; çok sevindim. 13-21 Eylül 1997 tarihinde yapılacak olan Birinci Dünya Hava Oyunlarının Türkiye'de yapılması çok sevindirici bir haberdir; bunu da duyurmak istiyorum.

Ulaştırma Bakanlığımızın bütçesi, geçen yıla göre yüzde 97 artış gösteriyor. Bu, ortalamının biraz üzerinde; ama, kâfi değil. Ancak, kaynakları geliştirmedikçe, yeni kaynaklar meydana getirmedikçe, bunun artırılması da mümkün değil.

Ulaştırma Bakanlığımızın 1997 yılı bütçesinin, Bakanlığımıza ve milletimize hayırlı olmasını Cenabı Hak'tan diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.(RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emmioğlu.

Refah Partisi Grubu adına üçüncü konuşmayı yapmak üzere, Afyon Milletvekili Sayın Osman Hazer; buyurun efendim.

Sayın Hazer, sizin de süreniz 10 dakika; süreye riayet edin efendim.

RP GRUBU ADINA OSMAN HAZER (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesini görüşmek üzere, Grubum adına, huzurlarınızdayım. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görüşülmekte olan 1997 malî yılı bütçesinin hayırlı, güzel ve kalıcı hizmetlere vesile olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. Yüce Meclisimize, bizleri televizyonları başında dinleyen vatandaşlarımıza saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Bakanlığın bütçesine bir göz attığımız zaman, geçen dönemlere göre, reel olarak, bir hayli artışını görürüz. 1996 yılında, yaklaşık 6 trilyon olan bir bütçe, şu anda 14.4 trilyona çıkmıştır. Enflasyonu hesaba katsak bile, reel bir artışın olduğunu görürüz. Bunu, son derece olumlu bir gelişme olarak kaydetmek istiyorum. Hükümetimizin de, bu konuda çok duyarlı olduğunun altını çizerek belirtmek istiyorum.

Bilindiği gibi, Bakanlığımız, 1957 yılında kurulmuştur ve bugüne gelinceye kadar 12 kez ismi değiştirilmiştir. Tabiî, birçok siyasal iktidarlar, kendilerine göre tanzim etmişlerdir; ancak, daha evvel daha dinamik bir yapıya sahip olan Bakanlığımızın, bünyesindeki bazı önemli birimlerini, zamanla, başka kurumlara -Devlet Planlama Teşkilatı olsun, Hazine olsun, Dış Ticaret olsun- ihraç ettiğimizi görürüz.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın ana görevi, elbette, ülkemizin sanayileşme politikalarını belirlemek ve bunları, yapılmış olan kalkınma planlarının hedefleri ve ilkeleri doğrultusunda hayata geçirmektir. 1963 yılından itibaren, 7 adet 5'er yıllık kalkınma planı yapılmıştır ve bu planlı dönemlerde, sanayileşme stratejileri üzerinde yer yer durulmuş olmakla beraber, belki, istenilen netice de, maalesef, elde edilememiştir. Şu anda, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planının birinci plan yılı olan 1996 yılında bulunuyoruz. 2000 yılında bitecek olan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hedeflerinde, ülkemizin sanayileşmiş ülkeler arasına gireceği şeklinde, tabiî bir umudumuz vardır.

Değerli arkadaşlar, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, önemli bir bakanlıktır. 428 adet küçük sanayi sitesi, 150 adet organize sanayi bölgesi, 60 bini aşan kooperatifler, 48 bini aşan şirketler, Sanayi Bakanlığının ne kadar etkin ve büyük olduğunu göstermektedir. Bir kuruluş büyüdükçe, o kuruluşta, denetim ve hizmetlerin etkinlikle yürütülmesi gerekmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinde, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerine önemli miktarda krediler aktarılmaktadır. Bunların denetimi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığında denetim hizmetlerinin önemini gözler önüne sermektedir.

Değerli milletvekilleri, İstanbul Ticaret Odamız, 500 büyük sanayi kuruluşu üzerinde bir araştırma yapıyor. Bu araştırmayı incelediğimiz zaman, ülkemizde büyük kalkınma hamlesine neden girilmediği açık bir şekilde ortaya çıkar. 1982 yılında, faaliyet dışı gelirlerin net bilanço kârı içerisindeki payı yüzde 15 iken, bu rakam 1994 yılında yüzde 55'e çıkmıştır. Dolayısıyla, sermaye sahipleri, paralarını, tabiî riskli olan bir yatırıma yönelmekten ziyade, repoya, faize yatırmak suretiyle değerlendiriyor -bu şekilde para kazanmak belki daha rahat oluyor- işçiyle, teşvik belgesini alacağı dairelerle uğraşmak istemiyor. Bunların da çok çok ötesinde, yüksek enflasyon içerisinde yatırım yapmaktan kaçıyor. Böylece, sermayesini, kendine göre kısa yoldan gelir getirecek bir yola sevk ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversite ile sanayi işbirliği konusunda TÜBİTAK, çok önemli çalışmalar yapıyor; umarım, Sanayi Bakanlığı da üniversitelerle benzer bir ilişki içerisine girer. Özellikle, Türkiye'nin yüksek teknoloji alanlarına yönelmesi ve Sanayi Bakanlığının da, bu konuda öncü kuruluş haline gelmesi gerekiyor.

Diğer bir konu da Ar-Ge yasasıdır. Ar-Ge yasasının, özellikle firmalara teşvik verilmesi açısından, bir an önce çıkarılması gerekiyor. Bu konu, Türkiye'nin çok ihmal ettiği bir konudur. Firmalarımızda ciddî manada Ar-Ge çalışmaları yapılmaktadır. Firmalarımız bu Ar-Ge çalışmalarını, bazen bilinçsizce, bir sınıflamaya tabi tutmadan yapıyor. Bu konuda firmalarımıza teşvik verilirse, zannediyorum ki, önemli bir atılım yapmış olacağız; çünkü, Türkiye'de yetişmiş işgücü, özellikle, bizim değerlendiremediğimiz yetenekli işgücü oldukça fazladır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümet programımızda, KOBİ'lerin destekleneceği belirtilmiş, bunlar için usul ve esaslar da belli olmuştur. Bu uygulamanın özellikle devam etmesini beklemekteyiz. “Anadolu Kaplanları” olarak adlandırılan yeni girişimcilerin çoğalmasına vesile olacak olan bu KOBİ'lerin desteklenmesiyle, bunların iş istihdamları çoğalacak ve bununla da işsizliğin azalmasında ülke ekonomisinin düzlüğe çıkmasında büyük katkılar sağlanacağı inancındayız. Bu bütçe döneminde, sanayinin, özellikle şu girişimcilerin korunması ve desteklenmesini de memnuniyetle karşılamaktayız.

KOSGEB'in çalışmaları, kâğıt üzerinde, düşünce olarak hakikaten saygıdeğer çalışmalardır; ama, yeterince etkili olduğu pek kabul edilemez. Benim şahsî kanaatim, KOSGEB'in yapması gereken faaliyetler konusunda, KOBİ'lerin talebi olması lazımdır. Yine, KOBİ'lerin de, KOSGEB'le diyaloglarını ve ilişkilerini sürekli canlı tutmaları gerekmektedir. Gelin görün ki, nereden kaynaklandığını bilmiyorum, KOSGEB'in pek çok yerde teşkilatı bulunduğu halde, çevresiyle çok yakın ve makul düzeyde ilişkilerinin olmadığını hepimiz biliyoruz.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ve gümrük birliği yıllardan beri konuşuluyor. Şunu biliyoruz ki, tam üye olmadan gümrük birliğine giren tek ülke Türkiye'dir. Türkiye'de bunu herkes biliyor. Şu anda karar organlarında söz sahibi olmadığımızdan dolayı büyük bir sıkıntı içinde olduğumuzu da kabul ediyorum. Tabiî, gümrük birliğine büyük ümitlerle ve hayallerle girildi; 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren bu uygulanmaya başlandı. Ancak, gerekli tedbirler alınmadığından ve tabiî ki, Türkiye'de, gerek kalite olarak gerek teknoloji olarak gerekse finansman desteği itibariyle olsun rekabet şartları ortamı olmadığından dolayı, maalesef, bu geçen zaman hep Türkiye'nin aleyhine işlemiştir.

İzafî olarak gayri safî millî hasılamız büyümüştür; ancak, bu büyüme ithalattan ve talepten kaynaklanan bir büyüme olduğundan, bu aldatıcı olabilir. Bu rekabet ortamını mutlaka yakalamamız ve bunu oluşturmamız lazım. Aksi halde, ithalat patlaması olur, nitekim, geçen dönemle mukayese ettiğimiz zaman, maalesef, ihracatımız yüzde 13 artarken, ithalatımız yüzde 26 artmıştır.

Avrupa Topluluğu, Türkiye'yi kendi bünyesine kabul etmek istemiyor. Eğer kabul etselerdi, gerek 1994 yılında yapılan Essen Zirvesine ve gerekse 1995 yılında Torino'da yapılan zirveye Türkiye'yi çağırırlardı. Bu zirvelerde Malta, Kıbrıs, Slovakya, Macaristan, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkeler bulunduğu halde, Türkiye'nin esamesi bile okunmamıştır.

Dışticaret açığımız da giderek büyümektedir. Hükümetimizin buna mutlaka bir çare bulması lazımdır. Kaldı ki, 6 Mart 1995 tarihinde yapılan anlaşmaya göre, Avrupa Topluluğu, bize 3,2 milyar dolarlık bir yardım yapmayı öngörmüştü; maalesef, 1996 yılında bu yardım gelmemiştir.

BAŞKAN - Sayın Hazer, 2 dakikanız var.

OSMAN HAZER (Devamla) - Halbuki Yunanistan'a bugüne kadar 35 milyar dolar, İspanya'ya 51 milyar dolar, Portekiz'e 17 milyar dolar yardım yapılması çok ilginçtir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ülkemizin sulanabilir alanlarında pancar ekimi münavebeli yapılmaktadır. Özellikle, Orta Anadolu ve İç Anadoluda çiftçimizin en önemli gelir kaynağı pancar üretimidir. Çiftçimiz pancara canı gibi bakmakta, çoğu zaman sekiz on defa su vermektedir. Meşakkatli ve emek isteyen bir iş olmasına karşılık, çiftçimiz, bu işi seve seve yapmaktadır. Haklı olarak ürününe de iyi bir taban fiyatı biçmektedir.

Bu yıl, artan akaryakıt ve diğer girdi fiyatları nedeniyle, taban fiyatı düşük kalmıştır. Bu nedenle, taban fiyatı yeniden değerlendirilmeli veya üreticimize ilave prim verilmelidir. Çiftçimiz, Sayın Bakanımızdan bunu özellikle istemektedir. Sayın Bakanımızın 400 bin civarında pancar üreticimize sahip çıkacağına da inancımız tamdır.

Pancar rekoltesinin daha da artması için tohum ekiminde hassas davranılmalıdır. Genel olarak, çiftçimiz, tohumdan şikâyet etmekte, pancar seyrek çıkmakta, bu da üretim azlığına sebep olmaktadır. Çapa ve söküm avanslarının verilmesine artarak devam edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Devlet İstatik Enstitüsünün verilerine göre, 1980-1993 yılları arasında millî gelirden aldığı payı gittikçe azalan ilk on il arasında Afyon ili de vardır.

Kalkınmada öncelikle yöreler, her yıl, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenmekte, yıl içerisindeki gelişmeler Yüksek Planlama Kurulu Kararıyla mümkün olmaktadır. 7 Ekim 1996 tarih ve 22791 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan kalkınmada öncelikli yöreler listesinden birkaç örnek vereceğim: Kalkınmada birinci derecede öncelikli illerde fert başına düşen gayri safî millî hâsıla bakımından, Çorum İlinde fert başına düşen millî gelir 2 201 dolar, Diyarbakır ilinde fert başına düşen millî gelir 1 696 dolar, Elazığ İlinde fert başına düşen millî gelir 2 092 dolar, Malatya İlinde fert başına düşen millî gelir 1 879 dolardır. Yukarıda saydığım 4 il, kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasındadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hazer, konuşma süreniz bitti. 1 dakika daha veriyorum son cümlenizi söyleyin.

OSMAN HAZER (Devamla) - Afyon'da fert başına düşen millî gelir 1 453 dolar olmasına karşılık kalkınmada öncelikli iller arasında değildir. Bu sebeple, Afyon'un da ilk fırsatta kalkınmada öncelikli iller arasına girmesini talep ediyorum; olayı takip edeceğim.

Afyon İli ikinci küçük sanayi sitesi kurma çalışmaları sekiz senedir devam ediyor; altyapısı için 130 milyara ihtiyaç olduğu Şuhut İlçesi küçük sanayi sitesi yol kaplaması için 60 milyara ihtiyaç olduğu Afyon İli ikinci organize sanayii ile Dinar İlçesi ve Sandıklı İlçesi organize sanayilerinin kurulmasının Sanayi Bakanı tarafından teklif edilmiş olduğu İşçehisar İlçemizde ise yer seçiminin 30 Ekimde kesinleştiği bilinmektedir.

Bu tesislerin bir an önce bitirilip sanayicimize hizmet etmesi dileğiyle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 1997 bütçesinin memleketimize, milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hazer; mesajınız Afyon İline de gitti!..

Şimdi, Refah Partisi Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere Sayın Mikail Korkmaz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Korkmaz, sizin de süreniz 10 dakikadır; rica ediyorum, süreye riayet edin.

RP GRUBU ADINA MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Önce, DSP sözcüsü bir arkadaşımız “Başbakan Türkiye gerçeklerini bilmiyor” dedi. Başbakan Türkiye gerçeklerini biliyor, başındaki her saç, Anadolu sevdasıyla ağarmıştır; bu gerçeği teslim edelim. (RP sıralarından alkışlar)

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin memleketimize hayırlı olmasını dileyerek, konuşmama başlıyorum.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi, 1996 yılına oranla, bu yıl, atılımlar yaparak 14 trilyonla gereken seviyeye ulaşmış, milletimize hizmet verecek sektörlerin oluşmasında gereken yerini almıştır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesi içerisinde bulunan çeşitli kurumlar vardır, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı çeşitli sektörler vardır. Bu sektörlerden bir tanesi de KOSGEB'tir. KOSGEB, 1996 yılına oranla, büyük bir bütçeye sahiptir ve 980 milyardan 2,5 trilyonun üzerine çıkan bir kaynak aktarılarak, küçük esnafımıza büyük bir imkân verilmiştir.

Sermayenin tabana yayılmasında büyük bir etken olan KOBİ'ler hususunda da, Sayın Hükümetimiz tarafından, Bakanlar Kurulundan bir kararın çıkarılması da, yine, milletimiz adına sevindirici ve alkışlanması gereken bir karardır. Bakanlar Kurulunu tebrik ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, top sesleriyle doğdum; doğduğum il, Kırıkkale'dir. Kırıkkale, cumhuriyetle birlikte bugüne kadar gelmiştir. Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte, Sanayi Bakanlığına bağlı Makine Kimya Endüstrisi Kurumu da kurulmuştur.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Benim bildiğim top sesleri serhatta olur.

MİKAİL KORKMAZ (Devamla) - Sayın doktorum, siz de Delice'de doktorluk yaptınız, Kırıkkale'nin ne olduğunu biliyorsunuz; Anavatan Partisi olarak, sizin de Kırıkkale'yi desteklemeniz gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bugünlere gelmesi için, sanayi sektöründe büyük atılımlar yapmış Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, Kırıkkale gibi nüfusu 300 bini aşan bir şehrin doğmasına sebep olmuştur; fakat, bugün, bu kurum can çekişmektedir. 1980'li yıllardan sonra başlayan özelleştirme çalışmalarından bu kurum da nasibini almış, fiilen özelleştirme kapsamına alınmamasına rağmen, yapılan uygulamalarla atıl hale getirilmiştir. Savunma sanayiinin önemli bir kuruluşu olan bu kurum, bu hale getirilmemeliydi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı yerleşim merkezleri, cumhuriyetle birlikte, devlete endeksli yatırımlar ve fabrikalarla bugünlere gelmiştir. Bunlardan birisi de, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu İmparatorluğunun bulunduğu Kırıkkale merkezidir. Zamanla, devletin büyük yatırımlar yaptığı merkezlere, sanayi bölgelerine özel sektörü sokmamışsanız, devlet yatırımlarını da birdenbire kesmişseniz; bu merkezler, halkça bir ifadeyle suyu kesilmiş değirmene döner; orada panik başlar, göç hareketi hızlanır.

Peki, çare nedir? Devletin zamanında büyük yatırımlar yaptığı; dolayısıyla, her şeyi devlete göre endekslemiş bu merkezlere ayrıcalık tanınarak, buralardaki yatırımların cazip hale getirilmesi şarttır. Teşvikler süratlendirilmeli, organize sanayi bölgesinin daha çabuk faaliyete geçmesi için ayrıcalık tanınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kurumu geniş bir incelemeye tabi tutacak olursak, Makine Kimya Endüstrisi Kurumunun, geçmişi, 15 inci Yüzyıla, Osmanlı İmparatorluğuna, Fatih Sultan Mehmet'e kadar uzanır. Kurum, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında, askerî imalathane ve fabrikaların kendi içinde entegre bir sanayi kompleksine dönüşütürülmesiyle Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşu haline gelmiş ve 15 Mart 1950 tarihinde, 5591 sayılı özel bir Kanunla, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu adını almıştır. 5591 sayılı Kanunla, Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, silah, mühimmat, araç gereç ihtiyaçlarını karşılamak ve bu amaçla tesis, personel ve malzemeyi hazır bulundurmak görevi verilmiştir. Kurum, halen 1984 yılında çıkarılan 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname esaslarına göre bir kamu iktisadî teşekkülü görevini yapmaktadır.

Beşyüz yıldır, ülkemiz savunma sanayii alanında, ordumuzun, silah, mühimmat, araç ve gereçlerini karşılamış bu kurumu yeniden canlandırmak gerekmektedir. Yıllardır, merkezî sistemle yönetilen bu kuruma ait fabrika ve tesisler, son yıllarda, dünyada ve ülkemizde yaşanan değişiklikler paralelinde -kurumun, daha esnek, verimli ve rekabet gücüne sahip bir yapıya kavuşturulması amacıyla- çeşitli şirketlere bölünmüştür. Bu bölünme, elbette ki güzel olmuştur; ama, bu şirketlerin yönetimi, son yıllarda, maalesef ehil ellere bırakılmamıştır.

Sayın Bakanım, özellikle sizlerden bir istirhamım vardır: Kırıkkale, Makine Kimya Endüstrisi Kurumuna endekslidir. Son beş yılda, maalesef -halkça bir tabirle- okuma yazma bilmeyen kadrolar, buralara getirilmiştir ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, bugün, bataklık haline çevrilmiştir. O kadrolar, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisine de fayda getirmemiştir; Kırıkkale'de, yüzde 8'i aşamamışlardır. Sayın Bakanım, aynı akıbete bizlerin de uğramaması için, Kırıkkale'yi yeniden harekete geçirecek bir devrimi -Makine Kimya Endüstrisi Kurumuyla, organize sanayi bölgesiyle, KOBİ'leriyle- yapmak ve cumhuriyete büyük emek vermiş, büyük hizmetler vermiş bu kurumu ve bu kuruma bağlı özel sektörü, bu şehrin bacalarına paralel bacalarla yeniden canlandırmak durumundayız.

Makine Kimya Endüstrisi Kurumunun mevcut durumunu izah etmek istiyorum:

Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu, eski teknolojiye dayalı tezgâh ve tesislerle üretim yapan bir kuruluştur. 1961 yılında yapılan tevsi çalışmalarından sonra, değişen ve gelişen teknolojiye ayak uyduracak ciddî manada idame ve yenileme çalışmalarına kaynak ayrılmadan, mevcut tesislerle üretime devam edilmiştir. Bu nedenle, istenilen seviyede verim alınamamakta, kaliteli mal üretilememektedir.

1985 yılından sonra işçi alımı durdurulmuş, özellikle 1991 yılından sonra, her yılbaşı, 25 yılını dolduran işçi personel çıkarılmış, nitelikli elemanlar, maalesef, zorla, Makine Kimya Endüstrisi Kurumundan uzaklaştırılmıştır.

Bu politika, teknik eleman açısından da aynı şekilde devam etmiş, mühendisler, teknik elemanlar bu kurumdan uzaklaştırılarak Makine Kimya Endüstrisi Kurumu atıl bir hale getirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Korkmaz, 2 dakikanız var efendim.

MİKAİL KORKMAZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kurumun yeniden ayağa kalkması için ne yapılması lazım:

Millî Savunma Bakanlığı envanterindeki üretim kalemlerimizle ilgili yeteneklerimiz korunmalıdır. Gelişen teknolojiye ayak uydurabilmek için, derhal, hat modernizasyon projeleri devreye alınmalı ve gerekli kaynak, Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından karşılanmalıdır. Yeni geliştirilecek üretim yatırımlarının sipariş garantisi sağlanmalıdır. Savunma sanayiine yönelik projeler tamamem kurumun koordinatörlüğünde yürütülmelidir.

Mevcut siparişlerin yürütülebilmesi ve üretim kapasitelerinin artırılması için, acilen teknik personel açığının kapanması, işçi personel alımına gidilmesi lazımdır. Halen, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, Sanayi Bakanlığından, bu işçi alımını istemektedir.

Millî Savunma Bakanlığına bağlı siparişlerin asgarî beş yıllık planlarının çıkarılarak protokole bağlanması sağlanmalıdır.

Halen mevcut atıl kapasite, acilen üretim yapar duruma getirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; son günlerde buralara atama yapılacaktır. Sayın Bakanım, milletvekili olarak size bir teklifimiz var, size şu teklifi veriyoruz: Biz, size karışmıyoruz; siz, Makine Kimya Endüstrisi Kurumunun başındaki müdürler, oradaki elemanlar ne diyorsa, en iyi kim yapar diyorsa Kırıkkale'de bu insanları işbaşına getiriniz; sizi alnınızdan öpeceğiz, hürmetle selamlayacağız.

Hürmetlerimle efendim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Refah Partisi Grubu adına yapılan konuşmalar bitti.

Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk Partisinde.

İlk konuşmayı yapmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Fırat, süreleri eşit mi paylaştınız?

AYHAN FIRAT (Malatya) - Evet.

BAŞKAN - Süreniz 20 dakika.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığı ve Bakanlığın bağlı ve ilgili kuruluşları mensupları; hepinizi, Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce bir üzüntümü belirtmek istiyorum. Evvelki gün, gece, CHP Malatya il binasına giren bazı kişiler, duvarlarda asılı Atatürk posterleri ile İnönü'nün büstünü ve birçok evrakı tahrip etmişlerdir; bu tip hareketler, Atatürkçüler'i, laik düzenin savunucularını sindiremez. Ben, İçişleri Bakanlığımızdan, hadiseyi en kısa sürede aydınlatmasını bekliyor, bunu yapanları Yüce Türk Milleti önünde nefretle kınıyorum. (Alkışlar)

Sayın Başkan, biraz önce, Refah Partili bir milletvekili arkadaşım, “Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Kırıkkale'deki kuruluşlara atamaları yapılanların bazılarının okuryazar olduğu dahi şüpheli” gibi bir laf ettiler ve “oradan bekledikleri oyu alamadılar” dediler. Şimdi, devlet adamlığı vasfı budur. Bakın, kafayı değiştirmeniz lazım. Bir kere, 657 sayılı Yasa vardır. Bunlar, devletin KİT kuruluşlarıdır; buraya, 657 sayılı Yasanın amir hükümleri dışında atama yapamazsınız, bu bir; ikincisi, Cumhuriyet Halk Partililer buralara atama yaptıkları zaman karşılığında oy veya menfaat beklemezler, devlete yararlı olmasını düşünürler. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu burada söylemek istiyorum.

Şimdi, sayın arkadaşlarım, ekonominin, toplumsal gelişmenin, sosyal bütünleşme ve ülke kalkınmasının itici gücü olan ulaştırma sektörü, deniz, hava ve kara ulaştırmasıyla haberleşme sektörlerini içine alır. Ulaştırmayı da kara ulaştırması ve demiryolları ulaştırması diye ikiye ayırabiliriz.

Ülkemizde, hepinizin de bildiği gibi, beş yıllık planlar gereği yatırımlar yapılır; ancak, bazen sektörlerde on yıllık planlar da yapılır. İşte, bunun bir tanesi ulaştırma sektöründe yapılmıştır. 1983, 1993 yılları için on yıllık ulaştırma sektörü planı yapılmıştır. Burada, bu planda, karayollarının yatırım payı yüzde 46, demiryollarının yatırım payı da yüzde 28 olarak belirtilmiştir; ancak, ne hikmetse tatbikata gelindiğinde, zannediyorum otomotiv sanayiinin de baskısıyla, karayollarının payı yüzde 46'dan 65'lere, çıkarılmış, demiryolunun payı da yüzde 28'lerden yüzde 12'lere düşürülmüştür. Denizyolları da bu dönem içinde ihmal edilmiştir.

Bugün, Türkiye'de, halen 1,5 milyar dolar dış bayraklı gemilere navlun ücreti ödenmektedir. Demiryollarında 1965'te yüzde 53'lere varan yük taşımacılığı ve yüzde 25'lere varan yolcu taşımacılığı, 1994 yılında yolcu taşımacığında yüzde 4'e, yük taşımacığında da yüzde 7'ler nispetine inmiştir. Karayolunda yük taşımacığı yüzde 85'e, yolcu taşımacılığı da yüzde 95'lere ulaşmıştır.

Yukarıda arz ettiğim gibi, son yıllarda giderek artan karayollarına verilen önem veya bir başka deyişle, demiryolları veya denizyollarının ihmal edilmesi, yurdumuzda trafik kazalarını son derece artırmıştır. Yılda 6-7 bin kişi ölmektedir; 100 binin üzerinde insanımız yaralanmaktadır, trilyonları aşan maddî zararlar meydana gelmektedir. Bu durumun önlenebilmesi için, trafik canavarını yok etmek için, hepimizin de bildiği gibi, bir müddet önce, burada Trafik Yasasını yeni baştan ele aldık ve son derece yüksek trafik cezaları getirdik. Arkadaşlar, palyatif tedbirlerle trafik kazalarını önlemeniz mümkün değildir. Türkiye'de 550 bin kamyon, gece gündüz, şehirlerarası yollarda yük taşıyor. Türkiye'de onbinlerce otobüs şehirlerarası yollarda yolcu taşıyor. Onbinlerce insanımız, Adana'dan, Muğla'dan, Kayseri'den, Van'dan, Kars'tan, Erzurum'dan arabasına atlayıp İstanbul'a gidiyor veya tersi oluyor. Halbuki, Avrupa'nın 12 ülkesinde toplam 180 bin civarında kamyon var. Siz, yolcu ve yük taşımasını büyük oranda karayolunun üstüne çeviriyorsunuz; ondan sonra palyatif tedbirlerle “kazaları önleyeceğim” diyorsunuz; buna imkân yok. Bu, yıllardan beri -bunu açıklıkla söylüyorum- sağ partilerin demiryollarına, denizyollarına üvey evlat gözüyle bakmasının neticesinde bugünkü duruma gelinmiş bir vakıadır. Bunu nasıl çözeriz; onu da şimdi arz edeceğim.

Siz, karayolundan beş saatte, altı saatte gidilen yere, trenle hâlâ -2000 bin yılına geliyoruz- onbeş saatte, yirmi saatte giderseniz, kimse treni tercih etmez; doğrudur. Ne yapmak lazım? Bakın, Türkiye'deki trenin özelliği de şu: 1856'da ilk tren hattı yapılmış; İzmir-Aydın hattı; hâlâ çalışıyor. Demek ki, 140 sene. İstanbul hattı 1890'da yapılmış, Fransızlar yapmış. Nasıl yapmış; dolaştırarak yapmış; çünkü, kilometre üzerine para almışlar. Bütün Anadolu'daki tren yolları, dikkat edin, hep dolaşarak gider. Bunun karşılığında, bugün, otoyollar yapılıyor, halen otoyolllarda kapasite kullanımı yüzde 5'i geçmiyor ve otoyollarda seyreden vasıtaların yüzde 60'ı, 65'i kamyon ve otobüs. Şimdi, insanın aklına geliyor, Ankara'dan İstanbul'a 7-8 milyon lira benzin parası verip, gidip geleceksiniz. Bunu herkes verebilir mi; zenginler verir, fakir veremez. Fakir neyle gidecek; trenle. O halde, siz, toplutaşımacılığa özen göstereceksiniz. Bu kadar kamyonu... 20 milyon nüfuslu İstanbul ve civarıyla Anadolu'yu bir karayoluyla bağlarsanız, otoyol da olsa, trafik kazalarını önlemeniz mümkün değil.

İşte, bunun için, bakın, dünyada 1933 yılı ile 1973 yılı arası karayolu yılıdır; büyük oranda karayoluna rağbet edilmiştir; fakat, 1973'te ülkeler bunun yanlış olduğunu anlamıştır ve demiryoluna doğru bir kayış başlamıştır. Türkiye'de de aynı şey olmuştur. Türkiye'de ilk olarak, herkesin gözü önünde, demin söylediğim gibi, 20 milyonluk İstanbul ve etrafını -Marmara'yı- Türkiye'nin göbeğine bağlayan bu hattı, demiryolunu -ta 1890'larda yapılan demiryolunu- 2-2,5 saate indirecek hızlı tren projesi yapılmış. Ne zaman; 1973'te; proje halinde ve fizibl olduğu belli, Japonlar da yapmış, Fransızlar da yapmış -Devlet Demir Yollarının kayıtlarında vardır- bu, fizibldir; 1976'da başlamış, 1978'de temeli atılmış, 1980'e kadar gidilmiş, 300-400 milyon dolar sarf edilmiş, 1980'den sonra, 1983'ten sonra gelen hükümetler el frenini çekmişler “buraya yatırım yok” demişler ve ondan sonra yatırım yapılmamış.

Şimdi, bakın, bu, altı yedi kısım; Sincan'a kadar olan kısmı bitmiş, 32 kilometrelik ondan sonraki kısmı yok, Ayaş tüneli yarım, 1 892 metrelik diğer bir tünel tamam; bu şekilde devam ediyor; ondan sonra, Arifiye'ye kadar 175 kilometrelik kısım -Köroğlu tüneli de- içerisinde yok. Nedir malî portesi? Hayret ettim, bazı arkadaşlar Plan ve Bütçe Komisyonunda “10 milyar dolar” dedi. Arkadaşlar, bilmeden bir şeyi söylemeyin. Bunun malî portesi yapılmıştır -projesi Ulaştırmada vardır, Devlet Demir Yollarında vardır- 4 milyar dolardır; 500 milyon doları sarf etmişsiniz, geriye kalmış 3,5 milyar dolar.

BAŞKAN - Sayın Fırat, bir dakikanızı rica edeceğim.

Sayın milletvekilleri, öğleden önceki çalışma süremizin, Sayın Fırat'ın konuşmasını tamamlayıncaya kadar, uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun efendim.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Şimdi, bu proje yapılırsa ne getirecek; 168 çift tren geçebilecek. Bırakın 168'i, 100 çift tren geçsin -yani, 100 tren bir tarafa geçiyor, 100 tren öbür tarafa- 100 treni 10'ar vagondan kabul edin, 80 kişiden, 800 kişi eder; demek ki, 80 bin kişiyi Ankara-İstanbul arasında taşıyorsunuz. Bir de öbür taraftan gelen var, eder 160 bin kişi... İşte ekonomi bu, modern devlet bu, modern ülke bu... (CHP, RP ve DSP sıralarından alkışlar) Toplutaşımacılığa yürümedikçe bu işler olmaz.

Mecliste, ben, bu konuda gündemdışı bir konuşma yaptım ve bu konuşmanın sonunda Gebze-Halkalı arasındaki boğaz tüp geçidiyle, yeni bir demiryolu sistemiyle İstanbul'un iki yakasının birleştirilmesini de birlikte getirdim; çünkü, köprüyle halletmek mümkün değil. Bu, bir müddet sonra, gazetelerde yer aldı. Bunu, İstanbul Belediyesi uygun bulmuş ve yapacağız diye gündeme almış; memnun oldum. Bir müddet önce de Sayın Başbakan, burada, “bunu yapacağız” dedi. Bunun malî portesi -650 milyon dolar tüp geçittir, 700 milyon dolar da yeni üç hatlı tren ve sinyalizasyondur- 1,4 milyar dolardır.

Bakın, arkadaşlar, Avrupa'ya hepiniz gidiyorsunuz, görüyorsunuz. Avrupa'da insanlar 200, 300 kilometrelik mesafelere trenle kısa zamanda gidiyorlar. Bugün Paris'ten Londra'ya tren üç saatte gidiyor, hem de Manş'ın altından... Bugün Avrupa'da 300 kilometrenin üzerinde hız yapan trenler servise konuluyor. Japonya'da 400-500 kilometre sürat yapan trenler mevzubahisken; Türkiye'de, 40 kilometre süratle, Fransızların yaptığı ve kurvları dar, hızlı trene müsaade etmeyen sistemlerle gitmek mümkün değil. Sonra, mevcut tren hattı ne olacak? Devlet Demir Yollarında, Bakanlıkta projesi vardır; İstanbul hattını, 350 milyon dolarla 4,5 saate indirebilirsiniz. Bunları yapmak lazım; ama, bakıyoruz, Türkiye'de 8 bin kilometre tren hattı varken; Türkiye'nin üçte biri kadar -yarısından küçük- Almanya'da 40 bin kilometre tren hattı var.

Arkadaşlar, bunları, ihmal edemezsiniz, koordineli bir şekilde yürütmeye mecbursunuz. Türkiye'de hâlâ karayollarında cevher taşınıyor, böyle şey olur mu; kamyonla cevher taşınır mı? Eskiden pancar trenle taşınırdı; şimdi, o da kamyonla taşınıyor. Böyle şey olmaz arkadaşlar; bu yolları yıpratıyorsunuz. Bakın, 100 kilometrelik, üç hatlı bir karayolu yapımı karşılığı verdiğiniz parayla, 250 kilometrelik modern hızlı tren yolu yapabilirsiniz. Karayolunun ömrü otuz sene, tren yolunun ömrü yüz senedir. Ekonomi budur, bunları dengeli götürmek lazım. Ben karayolunun karşısında değilim; ama, bu derece demiryolunu ihmal edemezsiniz.

Bir arkadaşım dedi ki “Ulaştırmanın bütçesi arttı.” Nerede arttı; Ulaştırmanın bütçesi 21 trilyon, eski bütçe 14 trilyon lira. 14 trilyon lirayı yüzde 70 enflasyonla çarpın 24 trilyon eder. Demek ki, reel olarak siz, Ulaştırmanın bütçesini yüzde 15 düşürmüşsünüz.

Sonra, Devlet Demir Yolları bütçesi de öyle; ama, Devlet Demir Yolları bütçesinde 16 trilyonluk yatırım harcaması var. Ne eder bu; 160 milyon dolar eder. 30 milyon dolar demiryoluna, 30 milyon dolar limanlara, 40 milyon dolar hava meydanına, 30 milyon dolar balıkçı barınaklarına. Arkadaşlar, bu şekilde bir şeye varmanız mümkün değil; yani, hadiseyi kökünden tutup, meseleyi halletmiyorsunuz, palyatif tedbirlerle, sağa sola kaynak dağıtıyorsunuz; bu yararlı değildir.

Yap-işlet-devretle bu iş olur mu; olmaz arkadaş, olmaz. Büyük işler, devletin, elini taşın altına sokmasıyla olur; bu, bütün her tarafta böyledir. Bakın, yap-işlet-devret, 1985'te Özal Hükümeti zamanında çıktı; siz, bana, yap-işlet-devretle yapılmış bir tane büyük tesis gösterebilir misiniz; gösteremezsiniz. Şimdi, 100 megavatlık santral yapacaklar diye seviniyoruz. Seviniriz; ama, yap-işlet-devretle, ülkenin sorunlarını halledemezsiniz. Ümit ederim ki, Konya, Ankara'ya hızlı trenle bağlansın, Sıvas hızlı trenle bağlansın, Samsun hızlı trenle bağlansın; modern devletin görünüşü böyle olmalı.

Ben, biraz da PTT'den bahsetmek istiyorum. PTT, demokrasinin hızla yaygınlaşmasına ve bireylerin özgürlüklerini kazanmasına büyük oranda yardımcı olan; tüketiciyi, üreticiyi, pazarlamacıyı yakından ilgilendiren; savunmasıyla, sanayisiyle, tarımıyla tüm ülkenin hızla çağı yakalamasına etken olan ve haklı takdir kazanan, en başta gelen kuruluşlarımızdan biridir.

Kısa bir süre önce bu kuruluşumuz da ikiye ayrıldı ve bu kuruluşta da bir özelleştirme furyası başlatıldı; tabiî, bu bidayette düşünülmüştü. Şimdi, bakın, bu özelleştirme kapsamına, kurulan yeni genel müdürlük alındı. Nedir bu: Türk Telefon Genel Müdürlüğü. PTT'nin Teletaş diye bir fabrikası vardı; bu fabrika, 1958'de -benim de emeğimi vererek- yaptığımız bir nüvenin, bilahara, İstanbul'a gidip, oradaki, PTT'li, hakikaten bilgisiyle, değeriyle takdir edilecek insanların gayretiyle, Türkiye'ye kazandırıldı; Teletaş diye bir elektronik fabrika_

Şimdi, ne yaptılar; bunu sattılar. Dış memleketlerden birisi geldi, bunu aldı, kapattı; bütün bilgiyi, know-how'ı, elemanları aldı memleketine götürdü; yazık, günah değil mi?! Biz de, bir Teletaş, bir Netaş, Türkiye'nin gururuydu. Siz, bunun birini, yok pahasına verdiniz gitti; işte, ülkenin kaybı bu.

Şimdi, ne yapıyorsunuz; PTT'yi özelleştireceksiniz. Yalnız, bu özelleştirmeye gelmeden önce bir şey söyleyeyim. Yine, bütçe konuşmalarında görüyorum; arkadaşlar söz alıyorlar, diyorlar ki “ANAP döneminde PTT çağı yakaladı” Arkadaşlar, yanlış söylemeyin; ANAP döneminde PTT çağı yakalamadı; PTT, ta NATO'ya girdikten sonra, 1955'te, NATO katkısıyla...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Lütfen, yani...

AYHAN FIRAT (Devamla) - Dinleyin beyefendi; öğrenmenin faydası vardır.

...Türkiye'de, havaî hatlara başladı, kramportörleri yaptı, radyolinkleri yaptı, grid sistemine İstanbul'u, Edirne üzerinden Almanya'ya 1 800 kanalla bağladı; Ankara'yı, İzmir-Atina üzerinden Roma'ya 1 800 kanalla bağladı; Karaçi'ye, Tahran üzerinden bağladı ve Antalya-Katanya kablosunu 1973'te servise verdi; Antalya'yı, Katanya, İngiltere, tüm dünyaya bağladı; yer istasyonlarını yaptı. 1980'e gelindiği zaman, bütün altyapısını bitirdi. Ondan sonra, ne kaldı; köylere telefon... Şehre suyu getirirsiniz, evlere bağlarsınız, her ev suyunu alır; ama, şehre su getirmezseniz, evlerde su akar mı? Arkadaşlar, bakın, şimdi, durum bu.

BAŞKAN - Sayın Fırat, 2 dakikanız var efendim.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Sayın arkadaşlarım, şimdi, bakın, bir de bunu özelleştiriyorlar. Ne yapacaklar; satacaklar. Şimdi, 16,5 milyon telefon var Türkiye'de, 30 milyondan hesap edin, 480 trilyon geliri var; bu, 5 milyar dolara yakın bir para eder; bunun 1,5 milyar dolarını tekrar yatırıma harcamak lazım; 1,5 milyar doları da cari masraflar deyin; işte size 2 milyar dolar elinizde; daha niye satıyorsunuz; yazık, günah değil mi? Bu milletin malı, bu fakir milletin kuruş be kuruş vergileriyle ödenmiş bir şey, altın yumurtlayan tavuk. Şimdi, bakın, Sayın Cevat Ayhan o zaman diyor ki “Türkiye'nin bir KİT'i ki, bu KİT... Bir aile düşünün ki, sağılı ineğini satıyor kısır ineği evde bırakıyor.” Sayın Ali Oğuz da diyor ki: “Ülkenin içerisinde bulunduğu hal, PTT'yi satmak, hesabını bilmeyen tüccarın, satacak bir şeyi kalmayınca, ecdat yadigârı hatıralarını satması gibi abes bir durumdur.” Şimdi, aradan iki sene geçti; niye satıyorsunuz diye ben soruyorum.

Bakın, bunun kıymeti, PTT'de bir posta hat 2 bin dolara çıkar, tamamı 30 küsur milyar dolar eder, 10 milyar da varlıklarını koyun, 45... Kaça satacaksınız arkadaşım? Merak ediyorum; bunu kaça satacaksınız, kime peşkeş çekeceksiniz? Yazık, günahtır!..

Bu, bize, eski hükümetlerden kalma bir şey değil...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fırat, süreniz bitti; son cümlenizi söyler misiniz efendim.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Ama, arada kestiniz efendim...

BAŞKAN - Peki; durdurdum zamanınızı(!)

AYHAN FIRAT (Devamla) - Bunlar, bizim torunlarımızın, torunlarımızın torununun, bugün, bizde emaneten bulunan varlıkları, bunları satamazsınız; satarsanız, bunun hesabını, ileride, torunlarınız, torunlarınızın torunu sorar.

Şimdi, arkadaşlar, ben, birkaç şey daha ilave etmek istiyorum.

Havayolları başarılıdır; teşekkür ediyorum.

PTT çok başarılıdır; ondan sonra da devam etmiştir; ama, bakın, yatırımları kısıldığı için, bugün, 1 milyon insan telefon beklemeye başlamıştır. Niye; özelleştirdik yatırımlarını; bu yanlıştır.

Şimdi, bir de, hava meydanlarımız var. Türkiye'de 20'ye yakın NATO hava meydanı vardır, bunları kullanmak lazım; bütün NATO ülkeleri bunlardan istifade eder, biz de edeceğiz.

Bir de, Türkiye'de, boru hatları vardır, tank çiftlikleri vardır; bunlar, tek taraflı, hava meydanları için benzin basar, mazot basar; bunları çift taraflı işletip, hiç değilse, o tankerlerin bir kısmını şehirlerarası yollardan kaldırmamız lazım; bunları, millî ihtiyaç içerisinde kullanmamız lazım diyorum ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fırat, süreniz bitti; yalnız, son cümlenizi söyleyin, rica ediyorum efendim.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Bu bütçeyle, Ulaştırmanın hizmetlerini halletmek mümkün değil; ama, ben diyorum ki, bu bütçe Ulaştırma camiasına hayırlı olsun. Hepinizi, beni dinleyenleri, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, öğleden evvelki çalışmamız bitmiştir; saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.13

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati :14.00

BAŞKAN :Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER:Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Kadir BOZKURT (Sinop)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/414, 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları: 134, 135, 103, 102, 151, 150) (Devam)

A) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)

1. - Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Ulaştırma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Ulaştırma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Telsiz Genel Müdürlüğü (Devam)

1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)

1. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bütçe üzerindeki 11 inci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükümet yerindeler.

Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Erzincan Milletvekili Sayın Mustafa Kul'da.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

Şimdiye kadar hiç süre uzatmadık; rica ediyorum...

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA KUL (Erzincan) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, ülkemizde hemen hemen toplumun bütün kesimlerine hizmet sunmakla görevli, köklü bir geçmişi ve bütün kurumlarıyla yerleşmiş olan önemli bir bakanlığımızdır. Esnaf, sanatkâr, tücccar sanayici, çiftçi ve tüketicilerimizle doğrudan ilgili olan bir bakanlığımızdır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bu toplumsal kesimlerin yanında, aynı zamanda kooperatifler, şirketler, esnaf dernekleri, odalar ve borsalar gibi birçok kurum ve kuruluşlarla da çok yakından ilgili bulunmaktadır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bütün bu toplum kesimlerini ilgilendiren sorunların çözümünü 3143 sayılı Kuruluş Yasasıyla yerine getirmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda, 4077 sayılı Yasayla tüketicinin korunması, 4054 sayılı Yasayla da rekabetin korunması ve tekelleşmenin önlenmesi gibi görevler de yine bu bakanlığımız tarafından yürütülmektedir.

Kalkınmışlığın ve gelişmişliğin önemli bir göstergesi olan sanayiin gelişmesinden, yatırımların artırılmasına ve bu yatırımların dengeli bir şekilde dağılımına, temel altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesine kadar birçok önemli görev ve sorumluluğu bulunmaktadır bu bakanlığımızın.

Türkiye'nin ekonomik potansiyelini artırmak, bölgelerarası kalkınma farklılığını gidermek, işsizlik sorununa çözüm bulmak, içgöçleri durdurmak gibi doğrudan olmasa dahi, dolaylı olarak da yapması gereken bir dizi işlevi vardır, görevi vardır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'yi Avrupa'nın bir parçası olarak kabul etmekteyiz; Gümrük Birliğinin arkasından Avrupa Birliğine girme hazırlığı içersindeyiz. Gerçi bugünkü Hükümeti oluşturan partiler arasında, Avrupa Birliği konusunda çelişkili değerlendirmeler olmasına karşın, bu konuda belli bir aşama kaydedilmiş durumdadır; bu aşamadan sonra Hükümeti oluşturan partilerden birisinin, Avrupa Birliği konusundaki niyetinin ne olması, hiç de önemli değil, artık bu yola, bu aşamaya girdikten sonra Türkiye'nin geriye dönüşünün olmadığını zannediyoruz. Bu varsayımla Türkiye'yi Avrupa Birliği ülkeleri arasında bir kıyaslamaya tâbi tutacak olursak, Türkiye, Avrupa'da, Avrupa Brliğine üye ülkeler arasında, kişi başına düşen millî gelir açısından en fakir, en geri kalmış ülkedir. İşsizlik oranı açısından Avrupa'nın en ileri ülkesiyiz; enflasyon bakımından son 15 yıllık süreçte, yüzde 80'lerle en yüksek düzeyde olan bir noktadayız; gelir dağılımı açısından en bozuk ve en dengesiz ülkeyiz; kayıtdışı ekonomisi en geniş olan ülkeyiz. Vergi yükü en düşük olan, faiz yükü en yüksek olan, teknolojik yapılanma düzeyi en geri olan, sanayi payının genel katma değer içindeki payı en düşük olan, sabit sermaye yatırımlarının birikimi açısından en düşük olan ve bütün bunlara bağlı olarak, emek verimliliği, bu ülkeler arasında en düşük olan ülke Türkiye'dir değerli arkadaşlarım... Türkiye bu noktada olmamalıydı.

İkinci Dünya Savaşından sonra, bütün bu göstergelerde bizimle aynı durumda olan, hatta, bizden çok daha kötü durumda olan birçok ülke, bizleri kat kat aşmışken, biz, Avrupa Birliği ülkeleri arasında, Avrupa'nın en geri kalmış ülkesi noktasındayız. Son onbeş yılın ortalama büyüme hızı 4,2'dir. Bu büyüme ise, dengesiz ve istikrarsız, tüketimden kaynaklanan, bir inen bir çıkan, tüketim payı yoğun olan ve ağırlıkla ticaretten kaynaklanan bir büyümedir ki, 4,2 olan bu büyümenin sağlıklı olmadığı da, yine bütün partiler tarafından, bütün siyasîler tarafından kabul edilen bir gerçektir.

1980'li yıllarda emeği, üretimi, sanayii ve reel sektörleri dışlayan, rantiye kesimlerini yücelten bu anlayış, Türkiye'yi bu noktaya getirmiştir; bu anlayış sanayimizi çökertmiştir, teknolojik gelişmelere ayak uyduramamışız, hantal bir teknolojiyle bir şeyler üretmeye ve dünya pazarlarında dünya devleriyle yarışmaya kalkışmışız. Tabiî ki, bu durumda, diğer ülkelerle rekabet edebilme şansına sahip olamayacaktık.

Sayın milletvekilleri, rant ekonomisinden şikâyet etmeyen hemen hemen yok gibi, hele ki, bugünkü Hükümetin ortaklarından Refah Partisi, özellikle rant ekonomisini ortadan kaldıracağım diye işbaşına geldi; ama, işbaşına geldiğinden bu yana yaklaşık altı ay geçmiş olmasına rağmen, rant ekonomisini körükleyen, faizci bir anlayıştan başka hiçbir çözümlerinin olmadığı da, bu vesileyle ortaya çıkmıştır. Yüksek faizin olduğu bir ortamda, kim, neden, niçin yatırım yapsın, kim kendini riske atsın, vergisiz, risksiz, zahmetsiz faiz geliri varken, devleti geriye çekerek, hür müteşebbiscilik anlayışıyla hangi müteşebbisi yatırıma yönlendirebiliriz. Türkiye'nin durumu bu iken, yeni yatırım yapılamazken, taş taş üzerine koyulamazken, Türkiye'de, bu ekonomi politikalarıyla birlikte, bir de, özelleştirme diye bir moda ortaya çıkarılıyor. Bilen de bilmeyen de, aklı eren de ermeyen de, ilgili ilgisiz herkes bu modanın peşine takılıyor. Devlet öcü gibi gösterilerek, ne var ne yok her şeyi satıp savalım, devleti KİT denilen bu kamburlardan kurtaralım anlayışı, vatanseverlik anlayışı olarak gösterilirken, özelleştirmeye karşı çıkmak, neredeyse, vatan hainliğiyle özdeş kabul edilmeye ve böyle gösterilmeye çalışılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirmenin esprisi şuydu: Devlet, bu KİT'leri verimli çalıştıramıyor, KİT'ler her yıl zarar ediyor, devlet bu zararları karşılamak zorunda kalıyor; o zaman, satalım bu KİT'leri ve bu beladan kurtulalım anlayışıydı. Ama, KİT'ler ne zaman zarar etmeye başlıyor; ne zaman ki, Türkiye'de “özelleştirme” kelimesi telaffuz edilmeye başlıyor, o tarihten itibaren, kamu iktisadî teşebbüsleri zarar etmeye başlıyor.

Eğer, biz, şeker fabrikalarının şeker torbası ihtiyacını yıllarca karşılayan Sümerbank'ı dışlayıp, şeker torbasını Pilsa'dan satın almamış olsaydık, belki Sümerbank zarar etmeyecekti. Eğer, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına ait motorlu taşıt araçlarının lastik ihtiyacını yıllarca karşılayan Petlas'ı dışlayıp da, kamunun ihtiyacı olan lastiği Lassa'dan satın almamış olsaydık, belki Petlas iflas etmeyecekti, batmayacaktı.

Bu KİT'lere siyasî baskı sonucu, ihtiyaçtan fazla onbinlerce siyasî kadroları yerleştirip, çalışmayan insanlara para ödememiş olsaydık, belki birçok KİT zarar etme noktasına gelmeyecekti.

Yine, bu KİT'lere ait yüzlerce otomobili bakanlıklarda kullandırıp, yakıt masraflarını dahi bağlı bulunduğu KİT'lerden karşılatmamış olsaydık, tabiî ki, bu KİT'ler zarar etmeyecekti.

Özelleştirmenin moda olduğu dönemlerde -KİT'leri özelleştirmek için bilinçli bir şekilde KİT'lerin zarar ettirildiği dönemlerde- bile kamu kesimi borçlanma gereği içindeki KİT'lerin payı yüzde 54'tü. 1992 yılından sonra, KİT'lerin rantabl bir şekilde çalıştırılmaya başlanmasıyla birlikte, kâr edilebilir anlayışıyla işletilmeye başlatılmasıyla birlikte, 1992 yılında bu oran yüzde 30,4'e, 1995 yılında 12,3'e ve 1996 yılında ise 3,1'e düşüyor.

Artık, KİT'lerin, devletin sırtında kambur olmadığı açıkça ortaya çıkmıştır. KİT'ler zarar etmemekte, devlet, bu zararları karşılamak durumunda kalmamaktadır. Buna rağmen, özelleştirme konusu, yine, ısrarla gündemde tutulmaktadır; ama, bizim asıl şaşırdığımız konu, yıllarca özelleştirmeye karşı olan Refah Partisinin, bugün, ortağından daha fazla özelleştirmeci kesilmiş olmasıdır.

Sayın milletvekilleri, demek ki, KİT'lerin yönetimi siyasî baskılardan arındırılırsa, KİT'lerin başına, ciddî, dürüst, tutarlı ve deneyimli bürokratlar getirilirse, KİT'ler de kârlı bir şekilde çalıştırılabilir. Demek ki, özelleştirme yöntemiyle yüzbinlerce işçi işten çıkarılmadan, milyonlarca insan işsizliğe, açlığa, yoksulluğa mahkûm edilmeden, insanlarımıza acı çektirmeden, bu KİT'leri yürütmek mümkün olabiliyormuş.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin sanayi ve ticaretinin geliştirilmesi ve yapılanmasından sorumlu, aynı zamanda, yatırımların bölgelerarası dengeli dağılımından sorumlu; yani, sanayi kuruluşlarının kurulmasına öncülük edecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, yeni atılımlar, yeni yatırımlar yapamaz ve yaptıramazken, kendisine bağlı KİT'leri de özelleştirme çabası içerisindedir. Bakanlığa bağlı Makine Kimya Endüstrisi ve Makine Kimyaya bağlı, özellikle, harp sanayii ağırlıklı 19 fabrika, yine, TÜGSAŞ, SEKA, İGSAŞ gibi daha önceki yıllarda zarar eden; ancak, dürüst ve becerikli yöneticilerin işbaşına gelmesiyle birlikte kâr eder duruma gelen bu işletmelerin büyük bir bölümünün genel müdürleri, partizanca bir tutum sonucunda görevlerinden alınmıştır.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Ziraat mühendisini pirinç fabrikasına genel müdür yapıyorsunuz...

MUSTAFA KUL (Devamla) - Anlatacağız, anlatacağız...

BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahele etmeyin, rica ediyorum...

MUSTAFA KUL (Devamla) - Sayın Bakandan soruyorum: Genel müdürlerini görevden aldığınız bu işletmelerin 1992 öncesindeki durumları neydi, siz göreve geldikten sonra bu işletmelerin durumu hangi noktadaydı?

Sayın Bakan, geçen yıl bütçe konuşmasında şunları ifade etmiştiniz...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Tarlada yetişen pirinçle karıştırmışlar, ziraat mühendisini pirinç fabrikasına genel müdür yapmışlar.

MUSTAFA KUL (Devamla) - Sayın Bakan ifadesiyle “KİT'lere, bana bağlı birliklere, siyasetin girmeyeceğinden emin olmanızı istiyorum. Bunlar en verimli bir şekilde çalıştırılacaktır”

Yine Sayın Bakan “biz, bütün bu kesimlerin gerçek Bakanlığı olmak istiyoruz. Üretken, yepyeni, geçmiş yıllardaki gibi güçlü bir Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olmayı hedefliyoruz, partizanlığa son vermeyi istiyoruz. Verimlilik, dengeli kalkınma, dürüstlük ana hedefimiz olacaktır.

Bakanlığım ve bağlı kuruluşlarımızda çalışanların siyasî görüşleri değil, bilgi, deneyim ve başarıları esas alınacaktır. Bunlar, sadece benim kişisel düşüncelerim değil, çağdaş uygarlığın da ilkeleridir” diyor...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Siz öyle anlıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Filiz, lütfen...

MUSTAFA KUL (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakanın bütün bunları söylemesinden sonra, gerçekten bütün Türkiye, çağdaş bir kafa yapısına sahip, gerçekten demokratik bir kafa yapısına sahip bir Bakanın işbaşına geldiğini düşünerek, bu konuda Bakanlıkta çalışan, sizin söylediğiniz o KİT'leri de verimli duruma getiren, kârlı duruma getiren başarılı, becerikli genel müdürlere dokunulmayacağını zannediyordu; ama, ne yazık ki -biz Sayın Bakanı, sözünü tutan, söylediğini yerine getiren bir siyaset adamı olarak tanımamıza rağmen- aradan geçen bir yıllık bir süre, Sayın Bakandan birçok şey götürdüğü gibi, bizim de kendisi hakkındaki iyi niyetlerimizi tamamen ortadan sildi ve götürdü.

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu Genel Müdürü görevden alındı; bunun üzerine, kendisi, yürütmeyi durdurma kararı aldırttı; umuyorum ve diliyorum ki, zamanı geldiğinde tekrar görevine başlatılacaktır. SEKA Genel Müdürü görevden alındı; o da, yürütmeyi durdurma kararı aldırttı. TÜGSAŞ Genel Müdürü görevden alındı; o da, yürütmeyi durdurma kararı aldırttı. Sanayi Araştırma Genel Müdürü görevden alındı; kendisi yürütmeyi durdurma kararı aldırtmış olmasına karşın ve hemen hemen bu kararı aldırttığından bugüne kadar bir aylık süre geçmiş olmasına rağmen, nedense, Sayın Bakan, o arkadaşımızı göreve başlatmıyor, bu bir aylık süreyi doldurmaya, tamamlamaya çalışıyor. Eğer Sayın Bakan da -dün, bir bakanın burada yaptığı konuşmada- “mahkemeden karar da getirmiş olsalar, bugün başlatırım ertesi gün görevden alırım” anlayışıyla devam edecekse, hareket edecekse...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Çalışma Bakanının söylediği doğru; o doğru...

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin.

MUSTAFA KUL (Devamla) - ... o zaman, bu davranışı şiddetle kınadığımızı, o zaman, yargının vermiş olduğu kararları uygulamamakla, yargıya karşı koymakla, bu görevlere atayacak olan makamdaki sayın bakanların da aynı suçu işlediği kanaatine varacağımızı ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Yine, Çukobirlik, Tariş, Trakya Birlik, Karadeniz Birlik, Güneydoğu Birlik, Marmara Birlik, Koza Birlik gibi birçok birliklerin genel müdürleri de, öncelikle Ankara'ya alınıyor, geçici görevle Ankara'da görevlendiriliyorlar; ama, daha sonra bir bakıyoruz ki, görevden alınıyorlar.

Sayın Bakanınım, hani, daha önceki konuşmalarınızda, mensubu bulunduğunuz Partinin Genel Başkanının konuşmalarında, bu birliklerin, üreticilerin malı olduğu, birliklere siyasî baskı yapılamayacağı, kendi kendilerini idare edecek özerkliğe kavuşturulacağı, bu birliklerin demokratik bir işleyişle yeniden yapılandırılacağı konusundaki sözleriniz nerede kaldı?

EVREN BULUT (Edirne) - Neden daha evvel çıkarmadınız bu kanunu Mustafa?

MUSTAFA KUL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, onaltı yıldır, bu birliklerin seçilmiş hiçbir yönetim kurulu üyesi görevden alınmamıştı; ama, Sayın Bakan döneminde, Fiskobirlik ve Trakya Birlikte, seçilmiş yönetim kurulu üyeleri, bakan talimatıyla görevlerinden alınmışlardır. Görevden alınan KİT'lerin genel müdürleri, sadece görevden alınmakla kalmamış, sicilleriyle de oynanmıştır; olumsuz sicil verilmiştir.

Sayın Bakanım, bu mevkilerin, makamların, koltukların, plakaların hepsi gelip geçicidir. Türkiye'de yetişmiş insan kolay bulunmuyor, bu insanlar kolay yetişmiyor. Birtakım baskılarla görevden almanın dışında, bu kişilerin sicilleriyle oynamak sizleri rahatsız etmiyor mu? Bütün bunları yaparken, acaba vicdanen huzurlu olabiliyor musunuz? Genel müdürleri görevden alınan KİT'lerin tamamı, işletme faaliyetlerinden dolayı kârlı durumdadırlar. Bunlardan bir teki için dahi beceriksiz, yeteneksiz veya sorumlu olduğu kuruma zarar vermiştir demek mümkün değildir; tam tersine, bunlar, zararla almış oldukları işletmeleri kısa zamanda kâra geçirmiş, o işletmeleri en rantabl, en rasyonel şekilde yürütme ve yönetme yeteneğine sahip kişilerdi. Ne yazık ki, bu başarılarının karşılığında bu şekilde cezalandırılarak mükâfatlandırılmışlardır. Umuyor ve diliyorum ki, mahkeme kararlarıyla bu yanlış kararlar düzeltilecektir.

Değerli arkadaşlarım, iletişim araçlarının gelişmesi, reklamların toplumu etkilemesi, Türkiye'de tüketimin süratle artmasına neden olmuştur. En gelişmiş ülkeler gibi tüketen, ancak, en geri kalmış ülkeler düzeyinde üreten bir ülke konumundayız. Ülkemizin en önemli sorunu üretimin azlığıdır; bunun nedeni ise üretime yeterli kaynağın ayrılmamasıdır; aynı zamanda ayrılan kaynakların verimli kullanılmamasıdır.

BAŞKAN - Sayın Kul, 2 dakikanız var efendim.

MUSTAFA KUL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uzun yıllardan beri uygulanan teşvik tedbirleriyle Anadolu'da beklenen sanayi atılımını gerçekleştiremedik. Kayseri, Gaziantep, Denizli, Çorum, Eskişehir gibi birkaç ilde önemli gelişme sağlandıysa da, bu gelişme, devletin yönlendirici politikaları veya verdiği desteklerle değil, o illerimizdeki müteşebbislik ruhunun gelişmesiyle sağlanmıştır.

Devletin, kendisini hepten iktisadî faaliyetlerden geriye çekerek, tüm sanayi yatırımlarını özel sektöre terk ederek, Türkiye'yi kalkındırması, güçlendirmesi, geliştirmesi pek olanaklı görülmemektedir; çünkü, özel sektör, bir yere yatırım yapacağı zaman kârlılık aramaktadır. İşsizlikmiş, içgöçmüş, bölgelerarası kalkınma farklılığıymış, bunlar özel sektörü pek ilgilendirmeyen konulardır. Bu konularla özel sektör ilgilenmiyorsa, devlet ilgilenmek zorundadır. Devlet, doğuda, güneydoğuda, özel sektörün gitmediği, yatırım yapmadığı yörelere, bölgelere gitmek zorundadır, yatırım yapmak zorundadır. O bölgelerdeki madenlerin işletilmesinden köylülerimizin ürettiği ürünlerin değerlendirilmesine kadar, birçok konuda, devlet, öncülük görevini yerine getirmek zorundadır.

Üretim için, devlet, küçük ve orta boy işletmelere, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerini kurmak suretiyle yön verebilir. Yatırım indirimi, gümrük muafiyeti, krediler, teşvikler, ne yapıldıysa, beklenen sonuca ulaşılamamıştır. Acaba, özel sektörün bunların yapacak birikimden yoksun oluşundan mı... Hayır; bu birikimi vardır; ama, bu birikimi, faizde, dövizde yatmaktadır.

Geçen yıl, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı bu Mecliste görüşüldü ve kabul edildi. Türkiye, bundan önce, altı adet planlı dönemi geride bırakmıştı. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, daha önceki planlardan farklılık arz etmekteydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kul, süreniz bitti. Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz; rica ediyorum.

MUSTAFA KUL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Daha önceki planlarda, ulusal ve parasal planlar yapılırken, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, fiziksel ve bölgesel planlar yapılmıştır. Bu Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde, sanayinin tüm Anadolu'ya yayılması konusunda ve özellikle, fizibilite raporlarının hazırlanması ve yatırımcılara sunulması konusunda KOSGEB'in görevlendirilmesi; KOSGEB'in, organize sanayi bölgeleri, yapılmış, bitmiş olan bu bölgelerde, illerde şube açması konusunda yararlı olacağını düşünüyorum.

Bu vesileyle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin, ülkemize, ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kul.

Sayın milletvekilleri, böylece, 11 inci turdaki bütçeler üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar sona erdiği gibi, soru sorma süresi de bitmiştir.

Şahısları adına, bütçenin lehinde, Kırşehir Milletvekili Sayın Cafer Güneş; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Güneş, süreniz 10 dakikadır.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Bütçesi lehinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerimin hemen başında, geçen hafta vefat eden, ANAP Kırşehir Milletvekili, kıymetli insan, Profesör Doktor Mehmet Ali Altın'a Allah'tan rahmet, yakınlarına, Kırşehir halkına, Anavatan Partisi Grubuna ve Meclisimize başsağlığı diliyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, 54 üncü Hükümet kurulmuş, üzerinden de yaklaşık 6 ay geçmiştir. Böylece, 6-7 ay süren istikrarsızlık giderilmiş, bu Hükümet, karşımıza denk bir bütçe ile gelmiştir. Kendilerini, huzurlarınızda tebrik ediyorum, başarılar diliyorum. Böylece, kavga bitmiş, uzlaşma sağlanmıştır. Türkiye'nin iç ve dış meseleleri, çok daha dikkatli bir şekilde ele alınmıştır. Örnek olarak, Çekiç Güç, bu dönemde gidecek, boru hattı bu dönemde açılacak, olağanüstü hal, kısmen de olsa kaldırılmaya bu dönemde başlanmış ve kaldırılması yine bu döneme nasip olacak inşallah, enflasyonun en büyük sebebi olan yüksek faizli borçlanma yerine, kaynaklar harekete geçirilerek enflasyonun düşmesi planlanmış, yatırımcıların korkulu rüyası olan yüksek faiz, inşallah, kaldırılıp, rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmesi, yatırımın teşviki, istihdamın artırılması planlanmıştır.

AHMET KABİL (Rize) - İnşallah...

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Eğitim, sağlık, savunma ve adalet gibi devletin aslî hizmetlerinin payı artmış, yatırım ödenekleri yüzde 119 gibi bir oranda artırılmış; Devlet Su İşleri, Karayolları, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüklerinin bütçeleri artırılmış, üniversitelere ayrılan pay artırılmış, tarımsal desteklemeye daha çok pay ayrılmış, en büyük derdimiz olan israfın yok edilmesi planlanmıştır. Bu bütçe için daha çok şeyler söyleyebiliriz.

Şüphesiz, bu bütçenin eksikleri de yok değil, vardır. Burada, ben, muhalefet partilerinin, bu eksiklerin neler olduğunu, çözüm yollarının neler olduğunu anlatmasını beklerdim. İstisnalar kaideyi bozmak, bu şekilde hareket eden arkadaşlarımız da olmuştur, onlara da ayrıca teşekkür ediyorum. Oysa, muhalefet, hâlâ, niçin, Refah Partisi ile Doğru Yol Partisinin koalisyon kurmasını sorgulamakta... Sayın sözcüler ve Işın Çelebi, buraya gelip, ekonomik görüşlerini hem sert ve hem de çok sinirli bir şekilde Genel Kurula takdim etmektedir. Biz, kendilerine diyoruz ki, o şekilde sinirlenmenize gerek yok; burada, bize, bu konuları anlattığınız gibi, gidin, seçmenlerinize anlatın, seçmenleriniz sizi dinlesin, size oy versin, iktidar olun, uygulayın. Eğer, seçmenler, size, hem muhalefette hem de iktidarda oy vermiyorsa, bunun kabahatini biz de değil, kendinizde aramanızı tavsiye ederiz. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Güneş, bütçe hakkında konuşun, başkasına akıl vermeyin; sonra aklınızdan yararlanırlar. (ANAP, CHP, DSP sıralarından alkışlar, “Bravo Başkan” sesleri)

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Efendim, sataşmalar vardı, sataşmalara cevap. Bunun, akılla bir alakası yok ki...

BAŞKAN - Peki...

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Üstelik “alın, siz bu işi yapın” denildi; ne zaman denildiyse, her zaman bırakıp bırakıp gittiniz. (ANAP sıralarından gürültüler)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Bırak bunları, çözüm getir, çözüm...

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - CHP'ye gelince, sanki hiç iktidar olmamışlar gibi, hâlâ, dört yıl kendi ellerinde bulundurdukları bakanlıkları, insafsızca eleştiriyorlar; ama, halk, bunu gayet güzel biliyor ve bildiği için de, gerekli dersi sandıkta veriyor.

Demokratik Sol Parti ise, hâlâ, kendisini, umutmuş gibi, millete göstermeye devam ediyor.

HİKMET AYDIN (Çanakkale) - Bütçeye gel, bütçeye...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Bütçe üzerinde konuş.

BAŞKAN - Sayın Güneş, siz, Hükümet yerine kendinizi koymayın, rica ediyorum...

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Son sözümü söyleyip, bütçeye geçiyorum efendim.

HİKMET AYDIN (Çanakkale) - Kendi birikiminiz kadar konuşun.

HİLMİ DEVELİ (Denizli) - Sizin gibi yanıltıcı değil.

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika...

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Halbuki, Demokratik Sol Parti, bazen çekimser kalarak, bazen kararsız tutumlarıyla, bir kararsızlık içerisinde olduğu mesajını, halka, net bir şekilde vermiş, araseçimlere de girmeyerek, kaçtığını bir kere daha göstermiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz Sanayi Bakanlığının bütçesine gelince; bir ülkede sanayiin kurulması demek, dışa bağımlılıktan kurtulunacak, işsizlik önlenecek, kalkınma sağlanacak demektir.

ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) - Mercümek'ten bahset biraz.

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - 1996 senesi bütçesinin toplam olarak, cari, transfer ve yatırım ödenekleri artırılmıştır. 1997 bütçesinde, yatırım ödeneklerinin yüzde 119 oranında, toplam bütçe rakamının ise, geçen seneye göre, yüzde 139 oranında artırılmış olduğunu görmekteyiz. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 1997 senesi bütçe tasarısında ise, 1990 yılında genel bütçenin binde 41'i ayrılmışken, 1996'ya geldiğimizde, bu eğilimin binde 16'ya kadar düştüğünü görüyoruz; ama, 1997 bütçesinde genel bütçeye oranı tekrar binde 23'e çıkarak, Sanayi Bakanlığının bütçesindeki iyi gelişmelerin işaretlerini almış bulunuyoruz. Yetkilileri, huzurlarınızda tebrik ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar [!])

1996 senesinde organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri için tahsis edilen ödenek, 1997 senesinde yüzde 139 oranında artırılmış; ayrıca, el sanatlarının geliştirilmesine ve yaygınlaştırılmasına dair sanat modelleri satın alınması ve dağıtılmasına ait ödenek, 1997 senesinde, yüzde 235 oranında artırılmıştır. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme Fonuna konulan ödenek, 1997 senesinde, yüzde 129 oranında artırılmıştır.

MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) - Bütçeden Kırşehir'e ne var?

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Artırımlar yetersizdir; ancak, zaman içerisinde düzeleceği kanaatindeyiz.

Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi, seçim bölgem olan Kırşehir'in de birçok problemleri vardır. Müsaadenizle, bunlardan da kısaca bahsetmek istiyorum.

MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) - Mercümek sanayii kurun...

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, Kırşehirimiz, Ankara'ya 180 kilometre uzaklıktadır. Kayseri ve Ankara gibi gelişmiş iki vilâyetin arasında yer almaktadır.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Petlas'a gel, Petlas'a...

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Burada, 24 Ocak 1990 yılında temeli atılan bir şeker fabrikamız vardır. Şeker fabrikası faaliyete geçtiğinde -günlük 3 600 ton pancar işleme kapasitesine sahip- 450 bin ton şeker üretilecek; ama, 6 yıldır yüzde 50'si yapılmış olarak duruyor.

MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) - Ağır Mercümek sanayii kurun...

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Yol kenarında olması, her gün sözünün edilmesine sebep oluyor. Bizden önceki siyasîler rencide olduğu gibi, biz de, bu konudan dolayı, rencide oluyoruz; çünkü, bölge olarak 171 köyü, 9 038 sözleşmeli çiftçiyi ilgilendirmektedir. Sayın Bakanımızdan ve Hükümetimizden, bu konunun, mutlaka neticeye erdirilmesini, Kırşehir adına talep ediyoruz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Petlas'ı kurtar, Petlas'ı...

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Yeri gelmişken, ANAP Sözcüsü Sayın Mete Bülgün Beyin, Kırşehir Şeker Fabrikasıyla ilgili sözlerine değinmeden geçemiyorum. Kırşehir, o günkü belediye başkanı Mehmet Ali Bey de -tıpkı vefat eden belediye başkanımız gibi, o günkü belediye başkanımızın ismi de Mehmet Ali idi; bir kere daha onu rahmetle anıyorum- 1989 seçiminden sonra bir trafik kazasında maalesef vefat etmiş -Allah rahmet eylesin- 18 Şubatta seçim kararı alınmış; ANAP iktidarı, 24 Ocakta temelini atmış ve 18 ayda bitireceğini söylemiş olmasına rağmen, temeli atıldıktan 22 ay sonra iktidardan giden ANAP, fabrikanın, ancak, yüzde 30-35'lerini yapabilmiştir. O yetmiyormuş gibi, son olarak, 3 ay daha iktidarda kalan ANAP iktidarı, son günlerinde, sanki, âdeta, bütçeyi boşaltırcasına, bir sonraki iktidara boş bütçe teslim etmek için, her tarafa ödenek gönderdiği halde, Kırşehir'e, maalesef, bir tek kuruş ödenek de göndermemiştir.

YUSUF EKİNCİ (Burdur) - Siz neredeydiniz o zaman?!..

BAŞKAN - Sayın Güneş, 2 dakikanız var efendim.

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - Bu konu, o günün Başbakanına, Anavatan Partisi örgütü ve milletvekili tarafından da götürülmüştür.

Organize sanayi bölgesine gelince, Kırşehir Organize Sanayi Bölgesi 212 parsel yapılmış, parselin yüzde 50'si tahsis edilmiştir; işletmeye başlandığında, Kırşehir ekonomisine 4-5 trilyon lira sermaye artışı sağlayacak, 10 bin kişiye iş imkânı sağlayacaktır. Organize Sanayi Bölgesi için, Kırşehir'in kaderini ilgilendirecek bu hayatî yatırım için, Bakanımızdan, zamanında ve artırılmış bir şekilde ödenek bekliyoruz. Organize sanayi bölgelerinin dertlerinin, merkezden değil, yerel yönetimler eliyle çözülmesi hususunda da Bakanlığımızdan talepte bulunuyoruz.

PETLAS konusu... Maalesef, temeli atıldıktan 15 yıl sonra faaliyete geçen, faaliyete geçtikten sonra kendi ürettiği mamulâtı, gerek ANAP döneminde gerek ondan sonraki iktidarlar döneminde, Devlet Malzeme Ofisine sattırılmayarak bilinçli bir şekilde iflas ettirilen PETLAS'a, 54'üncü Hükümet, gelir gelmez, Devlet Malzeme Ofisinin oranın üretimini mecburen alacak şekle getirilmesi için bir belge vermiş; bu da Kırşehirlilerin gurur kaynağı olmuştur. Buradan da Hükümetimize teşekkür ediyoruz.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Belgeyi getirir misin, belgeyi?!

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) - Hani özelleştiriyordunuz PETLAS'ı?!

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - İnşallah, PETLAS, bu sefer özelleşecektir. Sayın Bakanımız Ufuk Beyle de görüştüm; kendileri “özelleştikten sonra, orada 250-300 tane işçinin işten çıkarılması, Kırşehir halkı üzerinde olumsuz bir etki yapacaktır; diğer devlet kuruluşlarına bu işçilerimizi aktararak, onların mağduriyetini gidereceğiz” diye söz vermiştir.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Yazılı belge al, yazılı.

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - PETLAS bahane edilerek, Kırşehir, 12 Eylülden sonra, kalkınmada öncelikli iller arasından çıkarılmıştır. PETLAS tam çalışmadığı için de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güneş, süreniz bitti; son cümlenizi söyleyin, rica ediyorum.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Başkan, devam etsin, çok güzel konuşuyor!..

CAFER GÜNEŞ (Devamla) - İnşallah, Kırşehir'in, kalkınmada öncelikli iller arasına alınarak desteklenmesini Sayın Bakanımızdan umuyoruz.

1997 bütçesinin ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin, vatanımıza, milletimize hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güneş.

Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu; buyurun efendim.

Sayın Bakan, süreniz 20 dakikadır; söz süresini artırmıyorum.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Ulaştırma Bakanlığının 1997 malî yılı bütçesi üzerindeki görüşlerini ifade eden değerli grup sözcülerine ve değerli konuşmacılara teşekkür ederek sözlerime başlıyor, bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplum hayatının vazgeçilmez bir parçası olan ulaştırma ve haberleşme faaliyetleri, hızla küreselleşen dünyamızda ve özellikle son yıllarda ayrı bir önem kazanmış bulunmaktadır. Ülkemizin coğrafik özelliklerini dikkate alarak, karayolu, demiryolu, deniz ve hava taşımacılığının etkin şekilde uyumlaştırılmasına ve özellikle kombine taşımacılığına uygun hale getirilmesine büyük ihtiyaç vardır.

Hükümetimiz, demiryolu ulaşım sisteminin diğer ulaşım sistemleriyle uyumlu hale getirilmesi ve bugünkü problemlerine köklü çözüm getirmek için, gerçekçi, akılcı tüm önlemleri almak ve kuruluşu yeniden yapılandırmak üzere kararlar almış bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının yeniden yapılanma projesi etüdü tamamlanmıştır. Geçen yıl 38 trilyon, bu yıl da 60 trilyon Türk Lirası civarında bu işletmemizde zarar vardır. Bu projenin öngördüğü tedbirleri özet olarak arz etmek istiyorum:

Kuruluşun zarar etmesine yol açan birikmiş borçlar konsolide edilecektir. Yük, yolcu, altyapı fonksiyonları ayrılacaktır. Limanların işletme hakkı özelleştirilecektir. Verimsiz hatlar yeniden değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Yük taşımacılığının geliştirilmesi için özel sektöre, blok tren işletme olanağı sağlanacaktır.

Özellikle, Orta Asya Türk cumhuriyetlerine, demiryolu ulaşımının en kısa zamanda bağlanabilmesini teminen, 1997 yılı içerisinde Kars-Tiflis demiryolu ihale edilecektir. Böylece, Türkiye'nin batısında ve doğusunda, kuzey, güney açısından çekilmek istenen trafiğin Türkiye üzerinden ve Türk limanlarından geçmesi sağlanmış olacaktır. Boğaz'dan transit denizyolu geçişini sağlayacak, İstanbul kentiçi ulaşımına önemli ölçüde katkıda bulunacak İstanbul Boğaz Tüp Geçişiyle, Gebze-Halkalı Banliyö Hattı İyileştirme Projesinin, yap-işlet-devret modeliyle ihalesi, yine önümüzdeki yıl içerisinde gerçekleştirilecektir.

Ankara-İstanbul Sürat Demiryolu Projesinin, halen bütçe imkânlarıyla devam edilen 85 kilometrelik Sincan-Çayırhan inşaatı tamamlandıktan sonra yap-işlet-devret modeliyle ihale edilmesi Devlet Planlama Teşkilatımız tarafından planlanmıştır.

Değerli konuşmacılar üzerinde çok durdukları için ifade ediyorum; ancak, buraya yap-işlet-devret modeliyle bir müşteri bulunmadığı takdirde, daha önce programlarda vardı, krediyle ihaleye çıkarılması konusu da gündeme gelebilecektir.

İzmit ile Köseköy arasındaki 10 kilometrelik tek hatlı kesimi çift hatta çıkaracak olan İzmit kentiçi demiryolunun altyapı inşaatı, önümüzdeki yıl tamamlanacaktır.

Ayrıca, GAP Bölgesinin taşımacılık taleplerinin karşılanması için planlanan 137 kilometrelik Nizip-Birecik-Şanlıurfa demiryolu inşaatının 1997 yılında dış krediyle ihalesi planlanmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakanlığımız, uluslararası kurallara uygun olarak faaliyet göstermek amacıyla, bir yandan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılmasını sürdürmekte diğer taraftan sivil havacılık mevzuat sisteminin geliştirilmesine çalışmaktadır. Bütçeden sonra, inşallah, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü konusunda bu çalışmalarımızı Yüce Meclisin huzuruna getireceğiz.

Bu arada, Yüce Meclise ve milletimize bir müjdeyi vermek istiyorum: Amerikan Sivil Havacılık Teşkilatı, ülkemizde yapmış olduğu incelemeler sonucunda, ülkemiz Sivil Havacılık İdaresini, kategoru 2'den, kategori 1'e yükseltmiştir. Bu, ülkemiz için fevkalade sevindirici bir olaydır.

1996, 1997 ve 1998 yıllarında, 25 yeni havaalanının hizmete sunulmasını planlamaktayız. Bu amaçla, Bodrum Milas, Isparta Göller Yöresi ve Samsun Çarşamba Havaalanında çalışmaların hızla devam ettiğini, Yüce Meclisin bilgilerine arz etmek istiyorum.

Bodrum Milas Havaalanının işletmeye açılışı iki yıl öne çekilmek suretiyle, önümüzdeki yıl servise verilebilecektir. Yine, önümüzdeki yılın ilk aylarında, Isparta Göller Yöresi Havaalanımızın da hizmete verileceğini arz etmek istiyorum.

Samsun Çarşamba Havaalanımızın dış krediyle ihalesi yapılmıştır. Önümüzdeki yıl çalışmalara sürat kazandıracağız ve böylece, Samsun Çarşamba Havaalanının da, en yakın zamanda hizmete sokulmasına gayret sarf edeceğiz.

Diğer taraftan, mevcut askerî havaalanlarına sivil tesisler ilave ederek, askerî havaalanlarını sivil ulaşıma açmak amacındayız. Bu vesileyle, özellikle, askerî havaalanlarının aynı zamanda sivil havaalanı olarak çalışmasında bize katkıda bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerine, şahsım, Bakanlığım ve millet adına şükranlarımızı arz ediyorum.

Bu arada, askerî havaalanlarının sivil havaalanlarına dönüştürülmesi konusuna çok özet olarak girmek istiyorum; ancak, Sayın Başkan, burada 110 dakika konuşuldu; biz, bunlara, 20 dakika içerisinde nasıl cevap vereceğiz bilemiyorum.

Tekirdağ Çorlu Askerî Havaalanı sivil amaçla da kullanılacaktır. Tekirdağ Çorlu Havaalanını, birbuçuk sene öne çekmek suretiyle, önümüzdeki yıl sivil trafiğe açacağız.

Hakeza, Bursa Yenişehir Havaalanını yine sivil trafiğe açmak için, evvelki hafta terminal binası ihalesini yaptık. Ayrıca, bu havaalanında kargo hizmeti de görülecektir; burada, kargo için de tesisler yapılacaktır. Bursa Yenişehir Havaalanımız da, inşallah, iki sene içerisinde trafiğe açılacaktır.

Bunun yanında, Kayseri Erkilet, Konya, Kocaeli Cengiz Topel Havaalanları inşaatları devam etmektedir. Bunlar da, en geç 1997 yılı sonuna kadar sivil amaçla kullanılacaktır.

Ayrıca, Çanakkale Gökçeada Havaalanı inşaatı ihalesi geçen ay yapılmış bulunmaktadır.

Bir diğer askerî havaalanına, Amasya Merzifon Askerî Havaalanına da sivil tesisler ilavesi gerekmektedir. 1999 yılına kadar inşatı devam edecek olan Samsun Çarşamba Havaalanı inşaatı tamamlanıncaya kadar, yörenin ihtiyacını bu havaalanından gidermek durumundayız. O bakımdan, buradaki çalışmalara hız verilecektir.

Ayrıca, Kurtköy Havaalanı -değerli sözcüler ifade ettiler- 1997 yılı başlarında ihale edilecektir. Kurtköy Havaalanının harcamaları Savunma Sanayi Müsteşarlığımızca karşılanacaktır; yalnız, inşaatı ve kontrolü DLH Genel Müdürlüğü tarafından yapılacaktır; iki yıl içerisinde biteceğini ümit ediyorum.

Bu vesileyle, Yüce Meclise arz etmek istediğim bir konu var: Evet... Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim, burada bir sözcü arkadaşımız da ifade ettiler, İstanbul'a bir tek havaalanının yetmesi mümkün değildir. Kaldı ki, Atatürk Havaalanına indiğiniz takdirde, günün bazı saatlerinde, 1,5 saatte karşıya geçme imkânı bulabiliyorsunuz ancak. O bakımdan, hem diğer yakanın ihtiyaçlarını karşılamak hem de ona yakın olan Gebze'deki -ki, büyük bir sanayi merkezi haline gelmiştir- trafiği de buraya almak bakımından fevkalade önemli bir havaalanıdır Kurtköy Havaalanı; en kısa zamanda bitirilmesi lazım geldiğini ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, 1997 yılı içerisinde Muş Havaalanı terminal binası ve müteferrik işler inşaatı, Hakkâri Yüksekova Havaalanı, Batman Askerî Havaalanına tesisler ilavesi, Erzurum Havaalanı terminal binası inşaatları ihale edilecektir.

Bir başka önemli projemiz, GAP yöresine hizmet verecek olan, konvansiyonel esaslarda, GAP uluslararası havaalanı, 1997 yılında Bakanlığım tarafından ihale edilecektir.

Nevşehir Kapadokya Havaalanı ve Adana Havaalanı terminal binaları 1997 yılında hizmete verilebilecektir.

Diğer taraftan, hava ulaşım ağını ülkenin her yöresine yaygınlaştırmak amacıyla, büyük havaalanlarının yanı sıra, işletmesi kolay olan, muhtelif boyutlarda 13 adet stol havaalanı hizmete hazır hale getirilmiş bulunmaktadır.

Ayrıca, Ağrı havaalanını bu ay içerisinde açacağız; Sinop'a seferleri başlattık. Bir müddet evvel açılışını yaptığımız Kahramanmaraş Havaalanına, artık, bu ay içerisinde uçaklar sefer yapar hale geleceklerdir.

Ayrıca, ihalesi mahallî idarelerce yapılan ve Bakanlığımızın maddî katkılarıyla 15 adet stol tipi havaalanının yapımı sürdürülmektedir. Bunun yanı sıra 17 adet stol tipi havaalanının ön etüd, topografik etüd, meteorolojik etüd, jeolojik, jeofizik ve proje deneme çalışmaları sürdürülmektedir.

Bu bahsettiğim havaalanlarının tamamlanıp hizmete girmesiyle, mevcut 40 milyon yolcu/yıl kapasite, 65 milyon yolcu/yıl kapasiteye ulaşacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizcilik sektörüne hizmet veren liman, iskele, yat limanı ve balıkçı barınaklarının yapımı kanun gereği Bakanlığımızca gerçekleştirilmekte olup, bu sektörde, 1997 yılında toplam 185 proje üzerinde, Bakanlığım, çalışmalarını sürdürecektir.

Kamu limanlarımızın işletmecilik koşullarının iyileştirilmesi ve mevcut altyapıdan en yüksek randıman sağlanmasıyla, toplam 50 milyon ton/yıl olan kapasitemiz 70 milyon ton/yıla çıkarılacaktır.

Bilindiği gibi, İstanbul yöresindeki mevcut limanlar maksimum kapasiteye ulaşmış bulunmaktadır. Bu limanlardaki sıkışıklığı bir ölçüde rahatlatabilmek ve Ankara havalisine, Orta Anadolu havalisine hizmet verecek olan yeni bir liman ihtiyacını gidermek amacıyla, Bakanlığımca 1991 yılında, Zonguldak yöresinde yeni bir liman yapımı etüdü gerçekleştirilmiştir.

Doğu Avrupa ve Asya ülkeleriyle yapılacak ticaretin Karadeniz'de yoğunlaşması, Tuna ve Ren Nehirlerinin birbirine bağlanarak Baltık Denizi'nin Karadeniz'e bağlanması ile bu yörede yeni bir termik santral yapımının gündeme gelmesi ve Filyos'ta serbest bölge kurulması gibi iç ve dış gelişmeler dikkate alındığında, Karadeniz'de yapılması gereken limanın Zonguldak Filyos'ta yapılmasına karar verilmiştir. 25 milyon ton/yıl kapasiteli bu projenin yap-işlet-devret modeliyle yaptırılması konusu Yüksek Planlama Kurulundan geçmiş ve ilanı gazetelerde yapılmış, önümüzdeki günlerde inşallah müşteri bulacağız ve Nisan 1997'de ihalesini yapacağız.

Ayrıca, biraz evvel arz ettiğim gibi, limanlarımızın maksimum kapasiteye geldiği hepimizce bilinmektedir. Trakya bölgesine yönelik yükler için ise, 20 milyon ton/yıl kapasiteli Tekirdağ Limanı, İzmir Limanına alternatif olarak 20 milyon ton/yıl kapasiteli Kuzey Ege Limanı, Mersin Limanına analiman özelliği kazandırılmasını teminen 10 milyon ton/yıl kapasiteli Mersin Konteyner Limanı porjesinin çalışmalarına devam olunmaktadır. Filyos Limanı ile Derince ve İskenderun Konteyner terminallerinin yap-işlet-devret Modeliyle ihalesine müşteri çıkmadığı takdirde, fizibl olan bu üç limanın ihalesi dış krediyle geçekleştirilecektir.

Bu limanların bitirilmesiyle, 70 milyon ton/yıl olan liman kapasitemiz 2 mislinden fazlaya, 150 milyon ton/yıla çıkacaktır değerli milletvekileri,

Yat turizminin ülke ekonomisine getireceği önemli faydalar nedeniye, bu sektörün gelişmesi hususunda önemli adımlar atılmış ve gelecek için de büyük atılım içerisine girilmiş bulunmaktadır. Bugün özel sektör ve devletin yat bağlama kapasitesi 10 500'dür ve bu, çevremizdeki ülkelere baktığımız zaman, onların sahip olduğu kapasitenin çok çok altında bir kapasitedir. Bu kapasitenin 25 bine çıkarılması ve bunun dört beş yıl içerisinde gerçekleştirilmesi hedefimiz olacaktır; böylece, yat turizminden elde edilen gelirimiz -bugün 2 milyar dolardır- inşallah, 8 milyar dolara yükseltilebilecektir.

Balıkçı barınaklarımızın yer aldığı tarım sektöründe ise, 1996 yılında 100 proje üzerindeki çalışmalar sürdürülmüş olup, 1997 yılında, 102 proje üzerinde çalışmalar devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanın darlığı sebebiyle, Telekom'un hizmetlerini tam anlamıyla anlatma şansına sahip değilim; ancak, burada, değerli konuşmacıların yaptığı katkılar dolayısıyla, o konuya da biraz değinmek istiyorum:

Günümüzde teknoloji çok hızlı bir şekilde değişmekte olup, her alanda olduğu gibi, özellikle elektronik sanayiinde meydana gelen gelişmeler, haberleşmeye ayrı bir boyut kazandırmış ve bu sektörde bilgi çağını başlatmıştır. Bu amaçla, 1996 yılı içerisinde telekomünikasyon hizmetlerinin yaygınlaştırılması için 41 trilyon liralık yatırım yapılmıştır. 1996 yılında 1,5 milyon hatlık otomatik santral hizmete verilerek, otomatik santral kapasitemiz 16 milyon hatta, telefon yoğunluğumuz da yüzde 24'e ulaşmıştır. Kırsal alanda, evlere kadar otomatik telefon hizmeti götürülen yer sayısı ise, 28 bine ulaşmıştır.

Ayrıca, büyük şehirlerimizde, Kasım 1996 sonuna kadar oluşmuş bulunan telefon talepleri, 1997'nin ocak ayı içerisinde karşılanacaktır. Türk Telekom'un, bu yatırımlarına ilaveten, 1996 yılı içerisinde 550 milyon dolar dış-borç ödemiş olmasını memnuniyetle karşıladığımı ifade ediyor; Türk Telekom'un yöneticilerini kutluyorum.

1997 yılında 1 milyon hatlık otomatik santral kurulması planlanmıştır; ancak, yıl içerisinde yapılacak ilavelerle bunun 1,5 milyona ulaştırılması imkânının doğacağını zannediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, çok önemli bir konuya değinmek istiyorum: 1996 yılında uygulaması başlatılan kablosuz telefon hizmetleri, öncelikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde olmak üzere, ülke genelinde yaygınlaştırılacaktır. Arazi yapısı itibariyle, kablolu şebekenin yapılması çok zaman aldığından, bu şekilde bir sisteme geçilmesi, özellikle kırsal alanlarda çok büyük bir rahatlık yaratacaktır. Bu arz ettiğim proje, bir telsiz telefon projesidir. Bu projede kablo yoktur, sadece santral vardır. Biliyorsunuz, özellikle anarşinin yoğun olduğu bölgelerde, coğrafî şartların müsait olmadığı bölgelerde, bazen kablolar tahrip edilmekte ve direkler yıkılmaktadır. Bu gibi noksanlık ve eksiklikler giderilecek, Türkiye, Avrupa'da olduğu gibi, önümüzdeki yıldan itibaren, özellikle kırsal alanlardaki telefon ihtiyacının yüzde 80'ini bu şekilde karşılayacaktır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, 2 dakikanız var efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Devamla) - 2 dakikayı ne yapacağım şimdi?!.

BAŞKAN - Efendim, bir kısmını da, yazılı sorulara cevap verirken söylersiniz.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Devamla) - Peki.

Sayın Başkan, Atatürk Havalimanı terminal binası konusuna değinildi, bir Meclis araştırması yapılması istenildi. Gerçekten, Atatürk Havalimanı dışhatlar terminal binası konusunda Yüce Meclisin bir araştırma yapmasını ben de istiyorum. Devlet soyulmak istenmiştir. Eğer, devletin soyulmasına mâni olan bir bakan, burada herhangi bir şekilde tenkide maruz kalırsa, o bakanın bunu kabul etmesi mümkün değildir. (DYP sıralarından alkışlar) Bu konunun Yüce Meclis tarafından araştırılmasını arz ediyorum. Atatürk Havalimanı dışhatlar terminalinin bugünkü geliri -bu yıl itibariyle söylersem- 70 milyon dolardan az değildir. Atatürk Havalimanı dışhatlar terminal binası ihale edildiği anda, 70 milyon dolarlık bu gelir ihale edilen firmaya kalacaktır. Ayrıca, Atatürk Havalimanı dışhatlar terminalindeki çeşitli işletmeler, bizim tarafımızdan, bizim işletmemiz tarafından çalıştırılmamaktadır; bunu da o devrettiğimiz firma çalıştıracaktır. O halde ne olacaktır; yılda en az 100 milyon doların üzerinde bir gelir temin edilecektir. Bu 100 milyon doların yüzde 20'sini masrafa kaydırırsanız, burada, yüzde 80 oranında bir gelir elde edilecektir; 80 milyon dolar gelir. İlgili kuruluş olduğu için, benim, gözetim ve denetim görevim var, onu çok iyi kullandım. Yalnız, bu son ihalenin iptalini ben yapmadım. Getirilen projelerin hepsi uymadı, taşkınlıklar falan görüldü; o bakımdan bu ihale yapılmadı; ama, iyi ki yapılmamış; ihalede keyfîlik vardı. Nasıl keyfîlik vardı; teknik değerlendirme 60 puan, süre 40 puan. Teknik değerlendirmede 100 puan üzerinden 98 puan birinci firma, 14 puan aşağıda 84 puan ikinci firma alsa ve bu 98 puan alan; yani 14 puan fark veren firma “ben, bu tesesi yapacağım; ama, size 49 sene sonra teslim edeceğim” dese, ona vermek durumunda kalacaksınız. Orada, kriterler belli değil, büyük keyfîlik var. Zaten yapılmasına, o keyfîlik bakımından gönlüm hiç razı olmadı. İyi ki projeler düzgün verilmemiş; ülkenin bunda, her yıl için 80 milyon dolar gibi büyük bir menfaatı oldu.

Sayın Başkan, bir konuyu arz edip, huzurunuzdan ayrılacağım. Burada, grup sözcüleri, 1991'den sonra özellikle telekomünikasyon hizmetlerinin neredeyse durduğunu, geri tarihlerde çok daha büyük ölçüde yapıldığını ifade ettiler. Ben, konunun detayına girmeden, kimseyi üzmeden, kimseyi kırmadan rakamları veriyorum: Türkiye'de, 1991'de hat sayısı 8 669 481 iken bu rakam 1996'da 15 644 000 olmuş; yüzde 100 artmış. Telefon abone sayısı 1991'de 7 969 253 iken bu rakam 1996'da 14 milyonu geçmiş; burada da yüzde 100 artmış. Bekleyen abone sayısı 1991'de 1 357 141 iken 1996'nın iki üç ay evveline kadar 799 olmuş; 1997'nin ilk ayında, yani ocak ayı sonunda bekleyen kalmayacak; ama, tabiî, yine talepler olacak; o talepleri de, karşılayacağız. Araç telefonu; 1991'de 54 bin, 1996'da 131 200. (Türpak) Data haberleşme hizmetleri; 1991'de 1 728 kapasite, 1996'da 17 944 kapasite. Kablolu TV; 1991'de 19 883 kapasite, 1996'da 478 193 kapasite.

Sayın Başkan, tabiî, vaktim yok; öyle söylüyorsunuz, tamam; ama, öyle şeyler söylendi ki, özellikle Telekom'un özelleştirilmesi konusunda... Bana, bir iki dakika eksüre vermeniz lazım.

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Bakanım, size süre verdiğim zaman, öğleden sonra arkadaşlarımız “Bakana verdin, bize de ver” derler.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Devamla) - Peki efendim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İkinci konuşmayı yapmak üzere, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, süreniz 20 dakika.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın bütçesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığımın bütçesi dolayısıyla, görüş ve eleştirilerini belirten arkadaşlarıma, huzurlarınızda, içten teşekkürlerimi sunuyorum. Gerek Genel Kurulumuzda gerekse Plan ve Bütçe Komisyonunda açıklanan düşüncelerden, bundan sonraki faaliyetlerimizde yararlanacak, eksikliklerimizi gidermeye, önerilerinizi gerçekleştirmeye çalışacağız.

Bilindiği gibi, Bakanlığım, ülkemizin tüm kesimlerine hizmet sunmaktadır; bu konularda yurtdışıyla da yakından ilgili ve ilişkilidir. Buna karşın, az ödenek, az personelle görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır.

Bilindiği üzere, bu yılbaşında gümrük birliğine katıldık. Yakın ilişkilerde bulunduğumuz Avrupa Birliği, bizi çetin bir rekabete zorlamaktadır. Dünya Ticaret Örgütü Sözleşmesi, bilgi çağı, üretim teknolojisindeki atılımlar, ekonomik ve toplumsal hedeflerimiz de dünya çapında başarılı olmamızı gerektirmektedir.

Değerli milletvekilleri, yurdumuzda, serbest piyasa ekonomisi kuralları, etkin biçimde kendini göstermeye başlamıştır. Ekonomik girişim özgürlüğü, yurdumuzda çoşkuyla yayılıyor, tüketim hızla çoğalıyor. Özel televizyon ve radyolar, haberleşme araçları, yol ağları ülkemizi dört bir yandan kucakladı. Avrupa Birliğine tam üye olmamız gerekiyor. Komşularımızla, dünyayla, Avrupa'yla, haklarımızdan ödün vermeden bütünleşmemiz gerekiyor. Bütün bu zor ve yaratıcı ortamda, sanayici, çiftçi, tacir, tüketici, esnaf ve sanatkârlarımıza çok önemli roller düşüyor; bilinçli, verimli, başarılı adımlar atmaları gerekiyor. İşte, biz de, onların gerçek ve dinamik bakanlığı olarak yanlarında yer almaya çaba gösteriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 54 üncü Hükümetimizin ekonomik programının özü, serbest piyasa ekonomisini tüm kurum ve kurallarıyla uygulamaktır. Bu öz içinde de, rant ekonomisinden üretim ekonomisine bir an önce geçmek temel hedefimizdir. Bunların kolay olmadığını biliyoruz; ancak, Türkiye'nin, sanayileşmekten başka çaresi yoktur. Türkiye'nin ekonomik kaynakları, insan potansiyeli, coğrafî konumu buna yeterlidir. Bakanlık olarak biz, bu gücün bir an önce harekete geçmesini istiyor ve bunun için çalışıyoruz. Verimlilik sorunu ve yönetim sorununa, bu nedenle çok önem veriyoruz.

Bakanlığımız ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında, Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinde, sorunları bu mantıkla çözmeye çalışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin bir an önce sanayileşmesi Anadolu'da gerçekleşecektir. Bölgelerarası dengesizliği gideren, gelir dağılımını düzelten, Anadolu'nun her yerinde bacalarını tüttüren, ihracata yönelik bir Anadolu sanayii ile ekonomimizi geliştireceğiz. Anadolu'nun geri kalmış yörelerinin gelişmesi, ancak yerel sermayenin desteklenmesiyle mümkündür. Bu yönden de, Hükümetimiz, Anadolu sermayesine ve küçük ve orta boy işletmelere hak ettiği desteği vermeye başlamıştır, bundan böyle de devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gelişmesi ve bozulan gelir dağılımının düzelmesi için, temel hedeflerimizin biri de, ülkemizi, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçirmektir. Dünyanın hiçbir ülkesinde, nüfusunun yüzde 40'ı tarımda çalışarak kalkınan, gelişen bir ülke yoktur. Türkiye, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçerken, elbette ki, tarımını ihmal etmeyecektir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, bu yıl, tarım kesimine yaptığımız katkılardan dolayı, Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak gerçekten gururluyum, mutluyum. Bakanlığım ve Hükümetim, bu yıl üreticiyi sahipsiz bırakmamıştır; fındıktan ayçiçeğine, incirden üzüme, kurukayısıya, pamuğa, yaş koza ve tiftiğe, antepfıstığından kırmızıbibere kadar her konuda üreticinin yanında olmuştur. Bu birliklere kredi yardımında bulunduk. Eğer, bu yardımı yapmamış olsa idik, bu birliklerin bazıları alım bile yapamayacaktı. Pancar üreticilerini koruyarak pancar ekim alanlarının yüzde 35 artımını sağladık. Bu şekilde, 1997 yılında, şeker ithal eden ülke olmaktan çıkıp, şeker ihraç eden ülke olacağımızı burada müjdelemek istiyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Geçen yıl, Hazineye bağlı Destekleme Fiyat ve İstikrar Fonundan, Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerine toplam 4,5 trilyon kredi dağıtılmışken, bu yıl, bugüne kadar, 25 trilyon 250 milyar lira kredi dağıtılmıştır ve ikinci dilim olarak çıkan 13 trilyon liralık kredinin dağıtılmasına devam edilmektedir. Toplam olarak, eylül ayından bugüne kadar, Tarım Satış Birlikleri, üreticilere 35 trilyon 394 milyar lira ürün bedeli dağıtmıştır ki, bu, cumhuriyet tarihinde dağıtılan en büyük miktardır.

A.TURAN BİLGE (Konya) - Borçlar ne kadar, borçlar?!.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E.YALIM EREZ (Devamla) - Söyleyeceğim borçları da, hepsini anlatacağım. Dinlemesini bilirseniz hepsini anlatacağım.

Bütün birliklerden bugüne kadar 60 trilyonluk mal alınmıştır, 35 trilyonu ödenmiştir. Şimdi hepsini rakam rakam vereceğim.

Fındık politikamız doğru bir politikadır. Devlet, ilk defa, Türk fındığına sahip çıkmıştır ve bu politika sonucu, göreve geldiğimiz gün 210 dolar olan fındık, bugün, 400 dolardan işlem görmektedir. Önümüzdeki aylarda 450-500 dolara çıkacaktır. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Fındık üreticisine 2 dolar karşılığı, ürününün bedeli verilmiştir, verilmeye devam edilmektedir.

Fiskobirlik, tarihinde ilk defa bu dönem 105 bin ton ürün almıştır ve bugüne kadar DFİF kredisinden 900 trilyon lira para ödenmiştir ki, bazılarının hayali dahi bu paraya yetişmez. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Ayçiçeği üreticisine 35 bin lira fiyat verilerek, ayçiçeği üreticisi çiftçimize sahip çıkılmış, 5,5 trilyon lira DFİF kredisi kullandırılmış, Trakya Birlik, bu yıl, son iki yılda aldığı ayçiçeğinden daha fazla, -230 bin ton- ayçiçeği almıştır. Üreticiden 8 trilyonluk ürün alınmış, ürün bedelinin yüzde 92'si ödenmiş, Trakya Birlik'in, üreticiye 700 milyar lira borcu kalmıştır.

Pamuk çiftçisine bugüne kadar verilen kredi tutarı 6 trilyon lirayı aşmıştır.

Tüm alımlarının kaynağını devletten beklemek gibi eski yanlışlarına, artık, birlikler düşmemelidir. Birlikler, kendileri de kooparatifçilik gücüyle kaynak yaratmalıdır. Artık, birliklerin özkaynakları oluşturulmalı, böylece, gerçek özerkliklerini, kimseye muhtaç olmadan, kendileri hazırlamalı ve yaratmalıdır. Birliklerin özerk yapıya kavuşmaları konusundaki yasa taslağımız hazırdır, önümüzdeki günlerde Yüce Meclise sunulacaktır.

Bir başka yasa tasarımız da, birliklerin ürün alım-satım hizmetleriyle, sanayi hizmetlerini birbirinden ayırmalarıyla ilgilidir. Tasarı yasalaştığında, sanayi işletmelerini şirketlere dönüştüren bu birlikler, bu dönüşüm ve ortaklık işlemleriyle ilgili vergi bağışıklıklarından 2000 yılına kadar yararlanacaklardır. Böylece, birliklerin, sanayi işletmelerinin verimli ve ayrı çalışmaları sağlanacak, kâr ve zararları ayrı ayrı izlenip, ortaklarınca kontrol edilecektir. Çİftçinin desteklenmesi için devletçe yapılan yardımlar ise, işletmelere değil, doğrudan çiftçiye gidecektir.

Burada, bir şeyi daha ifade etmek istiyorum. Göreve geldiğim 7.3.1996 tarihinden beri, birliklere ve Bakanlığıma bağlı KİT'lere yeni personel alınmamış, siyasîlerin buralarla bağlantısı kesilmiştir. Birliklerde, 1996 Martı başında, kadrolu personel sayısı 15 597 iken, bugün bu sayı 14 085'e düşmüştür.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tüketiciyi ve rekabeti korumak Bakanlığımın temel işlevidir. Tüketiciyi korumak, aslında dürüst tüccarı, dürüst sanayiciyi korumak, Türkiye'nin rekabet gücünü artırmak demektir. Bugüne kadar geldiğimiz çizgi önemlidir; ama, yeterli değildir. Önümüzdeki dönemde, bu konuda, daha fazla çalışmamız gerektiğinin bilinci içerisindeyiz.

Rekabet kurulunun oluşturulamamış olması, gerçekten, burada tenkit edilecek bir husustur; ancak, Bakanlığımla ilgili adaylar, sizlerin de bildiği gibi, belirlenmiş ve Başbakanlığa yollanmıştır. Üyeler, Bakanlar Kurulunca en kısa zamanda belirlenecek, böylece Türkiye'de, gerçek rekabetin sağlanması yolunda önemli bir eksiklik de giderilmiş olacaktır.

Ayrıca, burada konuşan arkadaşlarımın dile getirdiği, odalar ve borsalarla ilgili 5590 sayılı Yasa, Bakanlığımızca yeniden düzenlenerek, Başbakanlığa sunulmuştur.

İlk planda, pamuk ürününe dayalı sözleşmelerin işlem göreceği vadeli işlem piyasası, İzmir Ticaret Borsası bünyesinde yakında faaliyete geçirilecektir.

Esnaf ve küçük sanatkârlarımızla ilgili 507 sayılı Yasadaki değişiklik çalışmaları da devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bize verilen 20 dakikalık süre içerisinde her şeyi cevaplandırma imkânı bulamıyoruz; ancak, burada, söylenen bazı sözlerin cevapsız kalmasını da istemiyorum; çünkü, bizi, burada, yalnız değerli milletvekili arkadaşlarımız değil, Türk halkı da izliyor. O nedenle, müsaade ederseniz, buraya, çıkıp, seçmene selam babında yapılan bazı konuşmaları da cevaplandırmak istiyorum.

Anavatan Partisi milletvekili Sayın Mete Bülgün “Sanayi Bakanlığı görevini yapmamaktadır; Sanayi Bakanlığı, daha doğrusu Sanayi Bakanı, ülke sanayiini batırmayı hedef almıştır” dediler.

Sayın Mete Bülgün, ben, özel sektörden gelen bir sanayiciyim. Bakan olana kadar hiçbir tesisimi, fabrikamı batırmadım; bakan olarak da, ne devletin bir fabrikasını batırırım... (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) - Sayın Bakan, Çukobirlik ne oldu, niye kapandı?!.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum, müdahale etmeyin.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Müsaade edin, müsaade edin... Dinlemesini öğrenin; ben cevabını veririm.

Siz, beni başkalarıyla karıştırıyorsunuz, Çukobirlik'i batırmıyoruz; birileri tarafından batırılmış Çukobirlik'i kurtarmaya çalışıyoruz ve Çukobirlik işçisiyle, Çukobirlik ortağıyla önümüzdeki günlerde kurtaracağız. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Yine, Sayın Mete Bülgün “Bu Hükümet, TÜSİAD ve büyük sermayeyi düşman ilan etti” dedi. Biz, Türkiye Cumhuriyetinin Hükümetiyiz, kimseyi düşman etmeyiz; ama, kimsenin hakkının, başkası tarafından yenilmesine de müsaade etmeyiz. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Bizim yaptığımız, bugüne kadar istismar edilen Anadolu sermayesine, küçük ve orta boy işletmelere sahip çıkmak; bunların hakkının, bir avuç büyük sermaye tarafından yenilmesinin önüne geçmektir. Bu politikamız doğrudur ve buna devam edeceğiz. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Yine, Sayın Mete Bülgün “pancar üreticisi perişan edilmiştir” dedi. Sayın Bülgün, eğer pancar üreticisi perişan edilmişse, perişan eden Sayın Genel Başkanınızdır; çünkü, pancar fiyatları, Sayın Genel Başkanınızın Başbakan olduğu dönemde belirlenmiş ve ilan edilmiştir; bu Hükümetin bir ilgisi yoktur.

AHMET KABİL (Rize) - Siz necisiniz orada?..

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Siz, Sanayi ve Ticaret Bakanısınız...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Müsaade buyurun...

Pancar üreticisi perişan falan da edilmemiştir; edilmediği şuradan bellidir: Pancar ekim alanları yüzde 35 oranında artmıştır ve bütün pancar avansları ödenmiştir.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Sayın Bakan, doğru söylemiyorsunuz; yüzde 35 artmamıştır pancar ekim alanları.

BAŞKAN - Rica ediyorum, müdahale etmeyin.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - DSP milletvekili Sayın Hilmi Develi “KOBİ'ler konusunda Sanayi ve Ticaret Bakanı konuşmuyor; Sanayi ve Ticaret Bakanı, yalnız promosyonu konuşuyor” dedi. Sayın Develi de gayet iyi bilir ki, Türkiye'de kimse KOBİ'leri konuşmadan ben konuşmaya başladım. Bugün, birileri, KOBİ'leri konuşuyorsa, benim, o gün açtığım çığır nedeniyledir. Ben, tabiî promosyonu konuşacağım; ben, Türk halkının Bakanıyım, iki gazete patronunun bakanı değilim. O nedenle, promosyonu konuşmaya devam edeceğim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) - Siz olmasaydınız ne olacaktı Türkiye'nin hali?!.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Yine “Danıştay ve idarî mahkeme kararlarına mutlaka uyulmalıdır” dedi. Bakanlığımda, Danıştay kararlarına uyulmamış hiçbir örnek yoktur.

DSP Milletvekili Sayın Mustafa İlimen'i dinleyince hakikaten üzüldüm ve Ttarım Satış Kooperatiflerinin niye bu hale geldiğini bir kere daha anladım. Sayın İlimen “tarım kesiminin tüm sorunları sahipsizdir” dedi. Sayın İlimen, o, benim Bakan olduğum dönemde değil, geçen dönemde, sizin, Trakya Birlik'te çalıştığınız dönemde herhalde böyleydi; dönemleri lütfen birbirine karıştırmayın.

METİN ŞAHİN (Antalya) - Demagoji yapma!..

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Sayın İlimen “fındık ihracatı geriledi” dedi. Fındık ihracatı gerilememiştir. Fındığı ucuza yedirmiyoruz Avrupalıya. Fındık istismar edilen bir üründü, fındığı istismar ettirmiyoruz. Hükümetimizin fındıkta uyguladığı politikayla, geçmiş yıllarda aynı miktarda satılan fındığa göre, bu yıl, Türkiye, 300 milyon dolar daha fazla döviz kazanacaktır; bu da, Türkiye'nin ve Türk üreticisinin lehine bir durumdur. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Fındık borsası da Almanya'da; Türkiye'de değil en büyük üretici olmasına rağmen.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Sizin zamanınızda, fındık borsası, Almanya Hamburg'taydı; bizim zamanımızda, fındık borsası, fındık fiyatını Türk Hükümeti belirlemektedir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Sayın İlimen “pancara verilen 4 400 liralık fiyat farkı yanında, 3 bin lira daha fark verilmelidir” dedi. Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, bu ülkeyi...

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Sayın Bakan...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Müsaade edin... Müsaade edin... Bak, ben sizi dinledim; siz de beni dinleyeceksiniz.

Burada her şeyi konuşma hakkına sahibiz özgürce; yalnız, konuştuğumuz şeyler bir gerçeği yansıtmalı. Türkçede bir laf vardır “ya hesap yapmasını bilmiyor, ya dayak yemesini bilmiyor” derler...

BAŞKAN - Sayın Bakan, 2 dakikanız var efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Tamam efendim, bitiriyorum...

4 400 liralık fiyata 3 bin lira daha fiyat farkı verirseniz, bu, 33 trilyon lira eder; çünkü, şeker şirketi bu yıl 11 milyon ton pancar almıştır. Türk Halkına şekeri kaç paradan yedireceğinizin hiç hesabını yaptınız mı 3 bin lira daha verirseniz?

Sayın Kul, Bakanlıkta partizanlık yaptığımı ifade etti. Sayın Kul, partizanlık konusunda sizin partinize yetişmem mümkün değildir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Yani, belli bir miktarda yaptığınızı kabul ediyorsunuz bu ifadenizle.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Bakın, müsaade edin... Rakam vereceğim... Müsaade edin... İktidarda olduğunuz dönem, benim Bakanlığımda yaptığınız toplam atama ve görevden alma 412'dir. Benim, Bakanlığım süresince dokuz ayda yaptığım -üst teşekkülde yaptığım- toplam atama 11'dir. Bakanlıkta kimin partizanlık yaptığı bu bilgilerdedir.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Şef düzeyine kadar indiniz Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - Bakanlıkta, göreve geldiğim günden beri, hiçbir milletvekilinin hanımı olan dikiş nakış öğretmenini Bakanlık müşaviri yapmadım. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Müşteşar yaptınız...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) - O nedenle, burada, partizanlık ithamında bulunurken, geçmişte yaptıklarınızın da hesabını vermeniz lazım.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erez.

Bütçenin aleyhinde konuşmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Refik Aras, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Aras, süreniz 10 dakikadır.

Birleşimin başından beri hep dikkatle dinliyorsunuz, süre konusu zaten malumunuz...

REFİK ARAS (İstanbul) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek için huzurunuza çıkmış bulunuyorum; hepinizi sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

1957 yılında kurulmuş bulunan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türk ekonomisini sadece tarıma bağlı olmaktan kurtarıp, sanayi ekonomisine geçmesini sağlamalıdır.

1957 yılında kurulmuş bulunan Sanayi Bakanlığına şimdiye kadar hizmet vermiş olan gelmiş geçmiş tüm bakanları, çalışanları ve hükümetleri kutluyorum.

İşsizliğin ve fukaralığın önlenmesi, zengin milletin, zengin devletin oluşturulması, ancak sanayileşmeyle mümkün olacaktır. Bakanlık, Türkiye'de sanayi politikasını geliştirmekle yükümlüdür. Sabah konuşan arkadaşlarımız bu konuda çeşitli detaylar verdiler.

Değerli milletvekilleri, Bakanlık, bu ana görevlerini yerine getirirken, evvela çevreyi korumakla yükümlüdür; sonra 4054 sayılı Yasanın gereği olarak rekabet şartlarını koruyacaktır ve 4077 sayılı Yasanın gereği olarak da tüketiciyi koruyacaktır. 21 inci Yüzyıla girerken, gümrük duvarları ortadan kalkarken, dünya ülkeleriyle ticaretimizi artırabilmemiz için, rekabet edebilir kaliteye ve fiyata sahip olmamız gerekmektedir. Türkiye olarak biz, her türlü üretimimizi katlayarak büyütmek zorundayız. Türkiyemizin müteşebbis ve yaratıcı insangücü ve potansiyeli, devletin, önünü açması halinde, bu meseleleri çözebilecek güçtedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizdeki işletmelerin yüzde 98'ini, toplam istihdamın yüzde 45'ini, üretimin yüzde 37'sini, yaratılan katma değerin yüzde 30'unu oluşturan, kısaca KOBİ dediğimiz küçük ve orta boy işletmelere, Hükümetimiz, mutlaka sahip çıkmalıdır.

Hükümet, 1996 yılını KOBİ yılı ilan etmesine rağmen, özellikle Sayın Başbakan Yardımcısı, hemen her konuşmasında KOBİ'lere büyük krediler verileceğini, büyük destekler verileceğini beyan etmesine rağmen, fiiliyatta, 1996 yılında KOBİ'lere ciddî bir destek sağlanmamıştır. 1996 yılında öngörülen 5 trilyonluk bir kaynak dahi kullandırılmamıştır; oysaki yıl sonuna doğru, KOBİ'ler için, Sayın Başbakan Yardımcısının dilinden düşürmediği rakam 100 trilyonlar civarındadır.

Sayın milletvekilleri, bu yıl içerisinde, yaklaşık 5 900 küçük ve orta ölçekli işletme, kredi için başvurmuş, buna mukabil ancak 100 civarındaki dosya tekemmül etmiş; fakat, bugüne kadar hiçbir firmaya bir tek kuruş kredi verilmemiştir. Ayrıca, Avrupa Birliğinden sağlanması düşünülen 2,7 milyar dolarlık proje paketinden de hiçbir fiili uygulama, maalesef, yapılamamıştır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesindeki KOSGEB, KOBİ'leri desteklemek için, ödenek yönünden daha da güçlendirilmek durumundadır.

Rekabet Kurulunun hâlâ kurulamamış olması -biraz evvel Sayın Bakanımız da belirtti- önemli bir eksikliktir; kısa zamanda giderileceğini umut ediyoruz.

Kanaatimce, Bakanlığın yapacağı en hayırlı işlerin başında, yaklaşık 250 bin olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin, teknolojik ve malî yönden desteklenmesi gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, geçen temmuz ayında, basına yönelik bir Promosyon Tebliği çıkardı ve bu konu, ülkemizde, uzun süre tartışıldı. Ben de, şahsen, artık, kültür ve tanıtım amaçlarını taşan, olur olmaz her malı, ticarete konu malları, gazetelerin, promosyon diye dağıtmaya kalkmasının doğru olmadığını düşünüyorum; ancak, serbest rekabet düzeninde promosyonu, sadece gazeteler değil, ev eşyası satan, araba satan, meşrubat satan, velhasıl akla gelebilecek her malı satan pek çok ticarî kuruluş uygulamaktadır. O halde, çıkarılacak promosyon yasası, tüm ticarî kuruluşları içerisine alan ve genel olarak tüketiciyi aldatmaya mani olacak tedbirleri içeren bir yasa olmalıdır.

Bilindiği üzere, temmuz ayında çıkarılan Yasa, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, bir daha görüşülmesi arzusuyla, Meclise iade edilmiş bulunmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız, Yasayı, gönderdiği yazıda belirttiği, Anayasanın 9 uncu maddesine, ayrıca kanunların genellik prensibini içeren Anayasanın 10 uncu maddesine ve nihayet, basını ekonomik baskı altına alabileceği gerçeğinden hareketle basın özgürlüğünü düzenleyen Anayasanın 28 inci maddesine aykırılığı nedeniyle, Mecliste yeniden müzakeresi için göndermiştir. Sayın Sanayi Bakanımız, bir konuşmasında, bir beyanatında, Yasanın, bundan evvel olduğu gibi aynen çıkarılacağını, bir tek virgülüne bile dokundurulmayacağını söylemiştir. Bununla beraber, geçen zaman içerisinde, gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı uyarılar gerekse meselelere daha olumlu bakma açısından, Meclisimizce konunun yeniden dikkatle gözden geçirileceğini umuyorum.

Sayın milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının, kanunun kendisine yüklediği görevleri yürütebilmesi, tabiî ki, Bakanlığa vereceğimiz bütçe imkânlarıyla mümkündür. Bakanlığın 1994 bütçesi 1,946 trilyon, 1995 bütçesi 2,588 trilyon, 1996 bütçesi 6,025 trilyon ve 1997 bütçesi de 14,387 trilyondur. Bu bütçe, geçen seneki rakama göre yüzde 149'luk bir artışı içermektedir. Bütçenin 3,763 trilyonu transfer harcamalarına, 2,153 trilyonu cari harcamalara, 8,4 trilyonu da yatırım harcamalarına tahsis edilmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanlığın, 1997 yılı programına yeni yatırımlar koymak yerine, yarım kalan 23 küçük sanayi sitesi ve 10 adet sanayi bölgesini tamamlaması anafikrini doğru buluyorum. Bu cümleden olarak, Sayın Bakanımızın da her safhasını yakından takip ettiği, Türkiye'nin, gerçekten, GAP'tan sonraki ikinci büyük projesi olan İstanbul İkitelli Projesine değinmek istiyorum. 1986 yılında kurulan 33 kooperatife ait 30 bin işyerini bünyesinde bulunduran, bugünkü değeriyle 100 trilyonları ifade eden bu büyük site, küçük birtakım rakamlar için faaliyete geçirilememiştir. Sayın Bakanımız bu konuyu detayıyla bilmektedir.

BAŞKAN - Sayın Aras, 2 dakikanız var efendim.

REFİK ARAS (Devamla) - Bu siteye, Sayın Cumhurbaşkanımız gitmiş, söz vermiştir; Sayın Başbakan Yardımcımız gitmiş, söz vermiştir; fakat, küçük birtakım rakamlar oluşamadığı için henüz tamamlanmamıştır. 1997 yılında, Sayın Bakanımız, kendi bütçe konuşmasında, bitmek üzere olan bu kuruluşların tamamlanacağını vaat etmiştir.

Değerli milletvekilleri, iki üç konuya değinerek sözümü bitireceğim. Birincisi, biliyorsunuz, bir stok affı meselesi çıkarılmıştır. Bunu şunun için söylüyorum; Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız, Odalar Birliğinden gelmektedir. Sadece bir mesleğe yönelik stok affının çıkarılması fevkalade yanlış ve hatalı olmuştur. Aslında af doğru değil; ama, mümkün ise, bu stok affının bütün işletmelere ilgilindirilmesi daha doğru olurdu diye düşünüyorum.

İkinci bir konu ise -bugün gazetelerde var, dün de vardı- bizim kredi notumuz B+'dan B'ye düşürülmüştür. Şimdi, birkısım arkadaşlar diyebilirler ki, bunun önemi var mı; evet, çok önemi var. 1994 yılında bunun önemsiz olduğunu iddia eden o zamanın Başbakanının, daha sonra 5 Nisan tedbirlerini almak zorunda kalmasının sebebi işte bu kredi notlarıdır.

İSMET ATTİLA (Afyon) - Sebebi başka...

REFİK ARAS (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, son bir cümleyle sözümü bitiriyorum.

Biraz evvel, Sayın Ulaştırma Bakanımız “ANAP göreve geldiğinde telefon abone sayısı 1 milyon idi, bıraktığı zaman da 8 milyondu; Doğru Yol Partisinin göreve geldiği 1991 yılında 8 milyon iken, şimdi 16 milyon...” dedi. Ee, güzel söyledi. Yani, ANAP göreve geldiği zaman 1 milyonu 8 milyona çıkarmış; yani, sekiz misli büyütmüş. Oysa ki, Sayın Doğru Yol Partisi -övünerek söylediği rakam- 8 milyonu 16 milyona çıkarmış; yani, bir misli büyütmüş. 1 ile 8 mukayese ettiğimizde, başarı anlaşılmış olmaktadır.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aras.

Süresinde bitirdiniz; sağ olun.

Sayın milletvekilleri, onbirinci turdaki bütçeler üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru sorma işlemine geçiyoruz.

Bununla ilgili süreyi de başlatıyorum; 20 dakikadır biliyorsunuz.

Soru sahiplerini okuyorum:

Kayseri Milletvekili Sayın İbrahim Yılmaz, Amasya Milletvekili Sayın Aslan Ali Hatipoğlu, Burdur Milletvekili Sayın Yusuf Ekinci, Balıkesir Milletvekili Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu, Trabzon Milletvekili Sayın İbrahim Çebi, Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan, Gaziantep Milletvekili Sayın Ali llıksoy, Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Gülay, Ordu Milletvekili Sayın Müjdat Koç, Zonguldak Milletvekili Sayın Tahsin Boray Baycık, Samsun Milletvekili Sayın Ayhan Gürel, Samsun Milletvekili Sayın Ayhan Gürel, Eskişehir Milletvekili Sayın Necati Albay, Zonguldak Milletvekili Sayın Hasan Gemici, Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi, Antalya Milletvekili Sayın Metin Şahin, Kars Milletvekili Sayın Çetin Bilgir, Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop, Zonguldak Milletvekili Sayın Hasan Gemici, Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil, Ordu Milletvekili Sayın İhsan Çabuk, Kırşehir Milletvekili Sayın Cafer Güneş, Samsun Milletvekili Sayın Yalçın Gürtan, Trabzon Milletvekili Sayın Hikmet Sami Türk, Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu, Konya Milletvekili Sayın Mehmet Keçeciler, Konya Milletvekili Sayın A.Turan Bilge, Erzincan Milletvekili Sayın Mustafa Kul, Mardin Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız, Ordu Milletvekili Sayın Hüseyin Olgun Akın, Rize Milletvekili Sayın Avni Kabaoğlu, Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik.

Sayın İbrahim Yılmaz?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle Ulaştırma Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

İbrahim Yılmaz

Kayseri

Sorular:

1- Yoğun bir yolcu talebi olmasına rağmen, daha önce günde iki sefer yapan Türk Havayolları Kayseri-istanbul uçak seferleri, neden günde bir sefere indirilmiştir?

2- Her seferi dolu gidip gelen uçak seferi, yeniden, önceki gibi günde iki sefere ne zaman çıkarılacaktır?

BAŞKAN - Sayın Bakan, yazılı da cevap verebilirsiniz, sözlü de.

Buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Ömer Barutçu) - Sayın Başkan, Türk Hava Yolları, Bakanlığıma bağlı bulunmamakla birlikte, kendilerine yazılı cevap arz edeceğimi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Peki efendim. Soru, yazılı cevaplandırılacaktır. Ayrıca, Bakanlık yanlış seçilmiştir.

Sayın Aslan Ali Hatipoğlu?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkanım, aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından cevaplandırmasını arz ederim.

1. Amasya İli merkezinde ve Merzifon İlçemizde ihalesi yapılıp inşaatları devan eden, organize sanayi bölgelerinin tamamlanabilmesi için, gerekli ödenek ayrıldı mı?

2. İl merkezi ve Gümüşhacı Köyde yapımı sürdürülen, küçük sanayi sitesi ve Göynücek İlçemizde 30 işyerli ve Hamamözü İlçemizde yine 30 işyerli küçük sanayi siteleri 1997 programına alındı mı?

3. Yöremizde, ayçiçek üreticileri, teslim ettikleri ürün bedellerini hâlâ alamamışlar. Karadenizbirlikten 550 milyar lira alacağın 130 milyarı Merzifon ve çevresine aittir. Bu bölgenin deprem bölgesi olmasını da dikkate alırsak, 130 milyar lira ödenmesi için emir verebilir misiniz?

4. Pancar üreticileri, artan enflasyon dolayısıyla, pancarın kilosuna 200 lira, artışlardan fark ediyor; bu farkı, verecek misiniz?

5. Suluova İlçesindeki besi işletmelerini de içine alacak şekilde planlanan organize besi bölgesine, 1997 yılı içinde yeterli ödenek verilebilecek mi?

Aslan Ali Hatipoğlu

    Amasya

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Yazılı olarak cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bu arada, bizim Tunceli organize sanayi bölgesinin de temelini atacak mısınız efendim?

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sizin, Tunceli organize sanayi bölgesini öncelikle ele alacağız Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Sayın Yusuf Ekinci?.. Burada.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkan, benim bir sorum daha vardı.

BAŞKAN - Efendim, herkesin bir sorusunu okutuyoruz.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Ama, benim sorum, öteki Sayın Bakan içindi; Ulaştırma Bakanı içindi.

BAŞKAN - Sayın Hatipoğlu, burada, aşağı yukarı 44 arkadaşımızın sorusu var.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Olur mu efendim...

BAŞKAN - Efendim uygulamamız öyle.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - İçtüzüğümüzde öyle bir uygulama yok ki Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, sorunuzu, oraya yazılı intikal ettiririz...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkan, ben, sabah saat 10.00'da geldim; sorularımı verdim.

BAŞKAN - Ama, sizin gibi, herkes geldi...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Lütfen_ İstirham ediyorum Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Lütfen_ Rica ediyorum... Oturur musunuz_Uygulamamız böyle efendim.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Ulaştırma Bakanı tarafında cevaplandırılması için delaletinizi arz ederim.

Yusuf Ekinci

Burdur

1. Burdur İlimizde telefon konuşmalarının sağlıklı yapılabilmesi için ihtiyaç duyulan fiberoptik kablo miktarı ne kadardır? Ne zaman karşılanacaktır?

2. Burdur İlimizin, ilçe, belde ve köylerinde, cep telefonu ne zamandan itibaren kullanılabilir hale gelecektir?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Yazılı olarak cevaplandıracağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yazılı olarak cevap vereceksiniz.

Sayın Sıvalıoğlu?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanınca, aracılığınızla cevaplandırılmasını arz ederim; saygılarımla.

Hüsnü Sıvalıoğlu

   Balıkesir

1. Bandırma Askerî Havaalanının, sivil havacılığa açılması çok önemli görülmektedir. Turizm ve sanayi açısından önemi açık olan bu havaalanı için ne düşünüyorsunuz?

2. Balıkesir'in tek limanı olan Bandırma Limanı, önemli bir ithalat ve ihracat limanıdır. Özellikle Etibank, tüm ihracatını bu limandan yapmaktadır. Yükleme ve boşaltma bu limandan çok ilkel yapılmaktadır. Bu limanın verimli çalışabilmesi için ne düşünüyorsunuz?

3. Marmara Adası liman tevsii inşaatı ve yat limanı, bugüne kadar ihale edilmemiştir. Turizm için elzem olan bu limanın ihalesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

4. Bölgenin, Balıkesir telekomünikasyonu da çok ilkel kalmıştır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Yazılı cevap arz edeceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Yazılı cevap vereceksiniz.

Sayın İbrahim Çebi?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, aracılığınızla, Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

İbrahim Çebi

Trabzon

Soru: Trabzon İli Şalpazarı İlçesinde, Fiskobirlik'e, ortakları, 1995 yılında 600 ton fındık teslim etmiştir. Yurdumuzun bazı yörelerinde, Fiskobirlik'e 70-90 ton fındık veren yerlere Fiskobirlik açıldığı halde, her türlü yazışması ve incelemesi yapılmış olan bu ilçeye Fiskobirlik açacak mısınız?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Sayın Başkanım, geçmişte, bu tarım satış kooperetiflerine, hiçbir ekonomik veri hesabı yapılmadan, siyasî düşüncelerle kooperatifler açılmıştır. Benim dönemimde, ilave kooperatif açmayı bir yana bırakın, ekonomik verimliliği yoksa, kapatacağım efendim.

BAŞKAN - Soru, cevaplandırılmıştır efendim.

Sayın Fikret Uzunhasan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Bakanlık bütçesinin görüşülmesi sırasında, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Fikret Uzunhasan

Muğla

İlimiz Muğla Merkez ve Yatağan, Milas, Fethiye İlçelerinde, organize sanayi bölgelerinin kurulmasının kaçınılmaz olduğu malumlarınızdır. Bakanlığınız, bu meyanda, ne gibi çalışmalar yapmaktadır?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Efendim, göreve geldiğim gün de baktık; Muğla'da, turizme yönelik sanayileşmeyi teşvik etmek için, Muğla Merkez, Milas ve Fethiye'ye birer tane organize sanayi bölgesi, Yatağan'da mermer sanayii hızla geliştiği için de, Yatağan'a bir mermer organize sanayi bölgesi programa alınmıştır ve Fethiye hariç hepsinin yer tespiti yapılmıştır.

BAŞKAN - Soru, cevaplandırılmıştır; teşekkür ederim.

Sayın Ali Ilıksoy?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından yanıtlanabilmesi için gereğini saygılarımla arz ederim.

Ali Ilıksoy

Gaziantep

1. Merkezi Gaziantep'te bulunan Güneydoğubirlik'in üreticiden satın aldığı antepfıstığı, kırmızıbiber ve kurufasulye bedellerinin, halen, 742 milyar lirasının ödenmediğini biliyoruz. Oysa, Sayın Bakan, her fırsatta, üreticiye borcunun olmadığını söylemektedir. Yukarıda meblağı belirtilen üretici borçlarının tamamı ne zaman ödenecektir?

2. Güneydoğubirlik'te çalışan işçilerin büyük bir bölümünün iş akitleri sebepsiz olarak feshedilmek suretiyle, çalışmaları sona erdirilmiştir. Oysa, son günlerde çıkarılan işçilerin yerine yeni işçi alındığı ve bunların da, Sayın Bakanın anlayışına uygun kişilerden olduğunu duyuyoruz. Bu durumu nasıl izah edecektir?

3. Çukobirlik Genel Müdürlüğünce, pamuk üreticisine halen ödenmeyen 1 trilyon 406 milyar 407 milyon lira pamuk alım bedelini ne zaman ödeyeceksiniz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Birliklere -biraz evvel konuşmamda da ifade ettiğim gibi- 30 trilyon liralık kaynak paketinin 25 trilyon lirası ödenmektedir; diğerleri de peyderpey ödenmektedir.

Birliklerin işçi alımı yahut işçi çıkarmaları şahsım tarafından değil, birlik yönetim kurulları tarafından yapılmaktadır. Ben, ancak, siyasî mülahazayla, partizanca işe adam alıyorlarsa orada müdahale ederim. Benim dönemimde birliklere siyaset bulaşmayacaktır; bu sözü verdik, bugüne kadar bulaştırmadık, bundan sonra da bulaştırmayacağım; ancak, geçmiş dönemde -yine ifade ediyorum- ekonomik verimliliğine bakmadan, sırf partizanca düşüncelerle alınan, hiçbir işe yaramayan, birliklere emek ve alınterini akıtmadan maaş alan bir tek adamı, görev sürem zarfında birliklerde bırakmayacağım; hepsinin işine son vereceğim.

BAŞKAN - Soru, cevaplandırılmıştır efendim.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesiyle ilgili sorularım, gereği için bilgilerinize arz olunur.

Saygılarımla.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

      Bartın

Soru 1. Bartın İlindeki küçük sanayi siteleri desteklenecek midir?

Soru 2. Bartın İline ikinci organize sanayi veya imalat sanayii sitesi yapılması düşünülüyor mu?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Efendim, Bakanlığımın genel politikası, sanayii her yerde dengeli bir şekilde geliştirmektir. Gerek organize sanayi bölgelerinde gerek küçük sanayi sitelerinde -deminki konuşmalarımda da ifade ettiğim gibi- politik amaçlar değil ekonomik amaçlar göz önüne alınarak ve öncelikler göz önüne alınarak, her türlü işlem hızla yapılmaktadır. Bartın İli de, bizim programımızda önceliği olan bir ildir.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır efendim.

Sayın Hasan Gülay?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Hasan Gülay

  Manisa

Soru: Seçim bölgem Manisa'nın üçüncü organize sanayi bölgesinin kuruluş çalışmaları devam ediyor. Manisa sanayicilerinin bütün kuruluş ve altyapı yatırımları için Bakanlığınızdan maddî hiçbir talepleri bulunmamaktadır. Yalnız, kurulacak üçüncü organize sanayi bölgesinin yeri konusunda; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle olan bürokratik konularla ilgili, Bakanlık olarak yardımcı olmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Kendi kaynaklarıyla, devletten hiçbir kuruş beklemeden, bölgesine, vilayetine organize sanayi bölgesi kurmak isteyenlere hizmet, bizim görev anlayışımızın temelidir. Onlara teşekkür ederek, yardımlarımızı sürdürüyoruz. Yalnız bizim Bakanlığımızla değil, diğer bakanlıklarla da alakalı sorunlarını, onların adına takip ediyoruz.

Burada şunu da söyleyeyim: Devlet, hiç organize sanayi bölgesi olmayan vilayette birinciyi yapacaktır; ama, birinci organize sanayi bölgesi devlet tarafından yapıldıktan sonra, ikinciyi, üçüncüyü devlet kaynaklarıyla yapmamız mümkün değildir. Onu, özel sektör kendisi yapacaktır; çünkü, Türkiye'de, genel sanayileşme politikamız ve sanayileşmenin Türkiye'ye dengeli yayılması, ancak bu şekilde mümkün olacaktır.

Manisa'daki sanayileşmeye katkılarından dolayı, bütün Manisalı sanayicilere, burada bir kere daha teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Soru, cevaplandırılmıştır.

Sayın Müjdat Koç?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yanıtlanması için, gereğini saygılarımla arz ederim.

Müjdat Koç

Ordu

Soru 1. Fındık üreticilerimiz, 20 Eylül 1996 tarihinden beri, yatırdıkları fındıklarının bedellerini almamışlardır. Verilen sözlere rağmen, yerine getirilmeyen bu ödemeler, kesin olarak ne zaman yapılacaktır?

Soru 2. Ordu organize sanayi bölgesinde, hak sahiplerinin alacağı olan istimlak bedelleri şu ana kadar ödenmemiştir. 1997 yılında, hak sahiplerini ve yatırımcıları mağdur eden bu ödemeleri yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Sayın milletvekilinin de gayet iyi bildiği gibi -kendi partilerinin iktidar dönemi de dahil olmak üzere- fındık üreticisi, parasını altı yedi aydan evvel almamıştır.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Biz iktidar olmadık daha!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Müsaade edin efendim.

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Fiskobirlik, bu yıl, ilk defa, 105 bin ton fındık almış olmasına rağmen, fındık üreticisine borcu, birbuçuk ayı geçmemiştir ve peyderpey ödenmektedir.

Ordu organize sanayi bölgesinin kamulaştırmadaki tezyidi bedel davasından dolayı çıkan farklar, Bakanlığıma verilen bütçe imkânları nispetinde ödenmeye çalışılmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Soru, cevaplandırılmıştır.

Sayın Boray Baycık?.. Burada.

Soruları okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesiyle ilgili sorularımın Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ediyorum.

Tahsin Boray Baycık

Zonguldak

1. Karadeniz Ereğli Organize Sanayi Bölgesinin kamulaştırmada kullanacağı 1996 yılı için gerekli olan 25 milyar Türk Lirası verilecek midir?

2. 1997 yılında proje çalışmaları tamamlanacak mıdır?

3. 1997 yılı için Karadeniz Ereğli Belen Köyü Küçük Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifine kredi verilecek midir?

4. Zonguldak İli Devrek İlçesinde organize sanayi bölgesi kurmayı planlıyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN - Sayın Ayhan Gürel?.. Buradalar.

Soruları okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, sorularımın, aracılığınızla, Sayın Ulaştırma Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Ayhan Gürel

Samsun

1. Ulaştırma sektöründe akaryakıt enerjisinin pahalı olması nedeniyle toplutaşımacılık olan kitle taşımacılığına dönmeyi planlıyor musunuz?

2. Seçim bölgem Samsun İli ile Sıvas ili arasında çalıştırmış olduğunuz posta treninin gerekli hizmeti vermediği açıktır. Demiryolu hattının değiştirilmesini, posta trenini daha süratli, daha konforlu hale getirmeyi planlamayı düşünüyor musunuz?

3. Seçim bölgem Samsun İli ile Amasya ve Sinop illeri arasında banliyö treni çalıştırmak için gerekli planlamayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan...

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Yazılı olarak arz edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, konuşmamın başında da, partiler arasında bir denge tesis edeyim dedim. Şimdi, 5 dakikamız var; Cumhuriyet Halk Partisi ile Refah Partisi milletvekillerinin de soruları var, onlara sıra gelmedi. (ANAP sıralarından gürültüler)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim bir denge kuralım; bakalım, tekrar devam edeceğiz.

Cumhuriyet Halk Partisinden, Antalya Milletvekili Sayın Yusuf...(ANAP sıralarından gürültüler)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Öyle bir keyfiyet yok...

BAŞKAN - Arkadaşlar, rica ediyorum...

AHMET KABİL (Rize) - Sabahtan beri burada bekliyoruz.

BAŞKAN - O zaman, sıradan soralım; biz, onu baştan söyledik, itiraz etmediniz. (ANAP sıralarından gürültüler)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Ettik Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim?..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) -Talep sırasına göre kayıt yapılmıyor mu Sayın Başkan; öyle bir uygulama var mı?..

BAŞKAN - Öyle; ama, aynı anda gelen sorular da var; yani, partiler arasında denge kurmak, sizi niye o kadar rahatsız ediyor?..(ANAP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)

O zaman, sıradan gidiyoruz, tamam efendim...

Buyurun oturun yerinize.

Necati Albay?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Ulaştırma Bakanımız tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

Necati Albay

Eskişehir

Eskişehir İli içinde halen 44 köyde otomatik telefon santralı yoktur; bu köylerin otomatik telefon santralları ne zaman bitirilecektir?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) -Yazılı olarak kendilerine cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yazılı vereceksiniz.

Sayın Hasan Gemici?..Burada.

Sorusunu soruyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

SEKA Genel Müdürlüğüne bağlı Çaycuma ve Aksu Kâğıt Fabrikaları, ürettikleri kâğıdı satamadıkları için üretimlerini durdurmuşlardır; diğer fabrikalar da düşük kapasite ile çalışmaktadırlar. Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi Hükümeti kurulduktan sonra, SEKA Genel Müdürü ve iki genel müdür yardımcısı görevden alınmıştır; SEKA, dört aydır, vekâleten yönetilmekte ve Yönetim Kurulu yeterli sayısı olmadığı için toplanamamaktadır.

Şu anda, SEKA'nın ürettiği kâğıdı satamamasının sebebi, gerekli fiyat değişikliklerini yapamamasındandır. SEKA'nın teknolojisini yenileyememe ve personel eksikliği gibi var olan sorunlarının üzerine yönetim boşluğu eklenmiştir. Kurum, giderek tükenmektedir.

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından cevaplandırılmasını aracılığınızla, saygılarımla arz ederim.

Hasan Gemici

Zonguldak

1. SEKA'nın böyle bir yönetim boşluğuna terk edilmesindeki amaç, bu kurumu iflasa mahkûm etmek midir?

2.  Doğru Yol Partisi Kocaeli İl Başkanının SEKA Yönetim Kuruluna atanmasındaki ölçüleriniz nelerdir? Siyasî partilerde görevli insanların KİT yönetim kurullarında görevlendirilmesi uygulaması devam edecek midir; bunu doğru buluyor musunuz?

BAŞKAN - Evet Sayın Bakan?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Kendilerine yazılı olarak cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN - Yazılı olarak cevap verilecektir.

Sayın Hilmi Develi?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Hilmi Develi

Denizli

Konu: Çardak Havaalanı.

Soru 1. Karayolu ulaşımında Türkiye'de yaşanan zorluklar ve Denizli'nin yoğun sanayi, ticaret ve turizm trafiği göz önüne alındığında, elzem olduğu yadsınmaz havaalanının iyileştirilmesi konusunda Bakanlığınız çalışmaları var mıdır?

Soru 2. Türk Hava Yolları uçuş planı içinde yoğun bir yolcu trafiği mevcuduyla, zar zor kaldırmaya gayret eden Çardak Havaalanına yeni bir terminal binası yapmayı düşünüyor musunuz; bu konuda herhangi bir proje çalışmanız var mıdır?

Soru 3. Havaalanında tüm yolcuların bagaj işlemlerinin, her türlü hava koşullarında, açık alanda yapıldığı; bu işlem için tahsis edilebilecek herhangi bir binanın bulunmadığı Bakanlığınız bilgisi dahilinde midir?

Soru 4. Sağlıklı ulaşımın sağlanabilmesi için, terminal-apron arasındaki yolun düzeltilmesi, pist temizliği ve buzlanmayı önlemede kullanılan araçların sağlanabilmesi için Bakanlıkça girişimleriniz olacak mıdır?

BAŞKAN - Evet Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) - Sayın milletvekilimizin, sadece Çardak Havaalanıyla ilgili sorusunu cevaplandırıyorum: Çardak Havaalanı, biliyorsunuz, askerî bir havaalanıdır; sivil amaçla kullanılacaktır. Çardak Askerî Havaalanı terminal binası, 1997 yılı içerisinde ihale edilecektir.

Diğer sorulara yazılı olarak cevap arz edeceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, soruların bu kısmını cevaplandırmış, diğerlerini de yazılı olarak cevaplayacaklardır.

Sayın Metin Şahin?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından cevaplandırılmasını, aracılığınızla, diliyorum.

1. Başbakan Yardımcısı Sayın Tansu Çiller tarafından her fırsatta üreticilere müjde olarak sunulan; ancak, birbuçuk yıldır Parlamentoya, Hükümete sunulmayan Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin özerkleştirilmesi ne zaman gerçekleşecektir.

2. TÜGSAŞ ve SEKA Genel Müdürlükleri haksız bir şekilde boşaltıldıktan sonra, Yönetim Kurulundaki boşlukların doldurulması sonucu, bu iki kuruluşumuzun uğradığı yüzlerce milyar lira zararın sorumlusu kim olacaktır?

Bu zararların oluşmasında, Sayın Bakanın, özelleştirmeye gerekçe olması için özel bir kasıt mı vardır; hesap kimden sorulacaktır?

Metin Şahin

Antalya

BAŞKAN - Evet Sayın Bakan...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) - Sayın milletvekilinin TÜGSAŞ ve SEKA Genel Müdürleriyle alakalı sorusuna cevap vereyim. Bu kişiler, müfettiş raporlarıyla görevlerinden alınmışlardır. Bunlar yokken de bu fabrikalar kurulmuştu ve çok başarılı genel müdürler görev yapmışlardı. Bu fabrikalar, müfettiş raporuyla görevden alınan genel müdürler göreve başladığı zaman kurulmuş fabrikalar değildir. Bu fabrikaların genel müdürlerini, benden evvelki siyasî irade hangi gerekçeyle almışsa, ben, o gerekçeyle değil, müfettiş raporuyla alıyorum; yerine de, kurum içerisinden bu işi en iyi yapacak kişileri atıyorum.

Diğer sorusuna da yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Soru, cevaplandırılmıştır.

METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, verilen cevap, benim sorduğum sualin karşılığı değildir.

BAŞKAN - Sayın Bakan “bir kısmını yazılı cevaplayacağım” dedi

Efendim, 20 dakikamız dolmuştur ve soru sorma işlemi bitmiştir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, bir dakika... Benim uygulamam bu değil ki... Bundan sonraki soruları, biz Başkanlık olarak, ilgili bakanlıklara intikal ettireceğiz, onlar da size cevap verecekler.

METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, benim sorum başka, ben bunu sormadım ki!..

BAŞKAN - Efendim, Bakan kendi takdiri içinde öyle cevap veriyor. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Öyle şey olur mu” sesleri, gürültüler)

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Rica ediyorum efendim...

A. TURAN BİLGE (Konya) - Ama olur mu efendim; niye cevap vermiyor?..

BAŞKAN - Ben, Bakan yerine geçip size cevap mı vereceğim yani!..

A. TURAN BİLGE (Konya) - Bilmiyorsa, cevaplandırmasın.

BAŞKAN - Soru sorma işlemi bitmiştir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclis, zatı âlinize, sorular sorulduğu zaman aracı olma görevini vermiştir.

BAŞKAN - Tabiî.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Ama, siz, bu aracılığı yapmıyorsunuz... Soru başka oluyor, cevap başka oluyor...

BAŞKAN - Efendim, bakın, biz aracı olacağız; ama, soruları da biz cevaplandırmayacağız herhalde!.. (Gürültüler)

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkan, başta söylemiş olduğunuz, hakkınız olmadan aldığınız karardan, sonradan vazgeçtiniz ve dolayısıyla, İçtüzükte böyle bir hüküm yok.

BAŞKAN - Hayır, o ilkeyi bozmadım, her milletvekiline bir soru sordurdum. Oturur musunuz... Rica ediyorum...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Ben, zabıtlara geçmesi için söylüyorum...

BAŞKAN - Tamam efendim... Bakın, sabahtan şimdiye kadar çok istikrar içinde giden bir çalışmamız var... Rica ediyorum...

METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkanım, bir kez daha okutur musunuz...

BAŞKAN - Sayın Metin Şahin... Lütfen... Oturur musunuz yerinize...

METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, oturur musunuz... Sayın Bakana soru sordunuz...

METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, benim sorumu bir daha okutur musunuz...

BAŞKAN - Rica ediyorum... Oturur musunuz... Artık, bitti bu iş... Siz müracaat edersiniz, ben açıklarım...

METİN ŞAHİN (Antalya) - Kâtip üye yanlış okudu.

BAŞKAN - Hayır efendim, sorunuzun hepsi doğru okundu.

Şimdi, sırasıyla, onbirinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesini ve bölümleri oylarınıza sunacağım.

Ulaştırma Bakanlığının 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Ne oluyor!.. Yeniden sayın...” sesleri, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Peki efendim... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar )

İtiraz ediyorsanız... Peki, sayalım... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Hay hay, sayalım... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar )

Peki arkadaşlar, sayalım... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Arkadaşlar rica ediyorum... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar )

Efendim, sayalım... Tamam, saymadık... Bir daha oylayacağım tamam...

Kabul edenler... Sayalım arkadaşlar. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, olabilir... Hata yapabilirim... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler) Hata ettim canım, tamam, saymadım...

MUSTAFA KUL (Erzincan) - Hata olur mu!.. Bu tarafa bakmadan “kabul edildi” diyorsunuz...

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Yeniden say... Yeniden say...” sesleri)

Efendim, arkadaşlar sayıyorlar. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “hop, hop” sesleri, gürültüler)

Arkadaşlar, bir dakika... Neye itiraz ediyorsunuz anlamıyorum ki!.. Arkadaşlara sayıyı soruyorum...

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Sayın Başkan, Divandaki üyelerin hepsi İktidar Partisinden, bu yüzden, objektif sayılmayabilir.

BAŞKAN - Kabul etmeyenleri bir daha sayıyoruz... (CHP, DSP ve ANAP sıralarından gürültüler) Arkadaşların sayıları arasında fark var efendim...

Arkadaşlar, şimdi arkadaşlarımız kabul edenleri... (DSP sıralarından “Bakanlar geldi” sesleri)

Şimdi, arkadaşımız kabul edenleri 116 olarak saydı, kabul etmeyenleri 115 olarak saydı... (CHP, DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim... Rica ediyorum... (CHP, DSP VE ANAP sıralarından gürültüler) Efendim, ihtilaf var, yeniden sayacağız, Allah Allah... Rakamlar birbirine çok yakın... Rica ediyorum... (Gürültüler)

Efendim, arkadaşlarımız arasında bir ihtilaf var, yeniden oylayacağım: Kabul edenler... (CHP, DSP ve ANAP sıralarından gürültüler) Rica ediyorum efendim... (CHP, DSP ve ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Ne demek efendim...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Çok ayıp.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Bu yaptığınız ayıp Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arkadaşlarım sayıyor, benim bir şeyim yok ki arkadaşlar... (CHP, DSP ve ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler; RP sıralarından “Devam... Devam...” sesleri)

Kabul etmeyenler...

HİKMET AYDIN (Çanakkale) - Sen ne sahtekâr adamsın... (CHP, DSP ve ANAP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler) Ne sahtekâr adamsın sen; utanmaz adam...

BAŞKAN - Arkadaşlar, niye bağırıyorsunuz ben anlamıyorum.

Kabul etmeyenleri oylarınıza sunuyorum... Bölümlerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum: (ANAP, DSP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, RP sıralarından alkışlar)

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri... (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, burada ciddî bir oylama yapıyoruz, bir bütçe oylaması yapıyoruz. Elbette ki, aramızda ihtilaf olmasın... Neyin tartışmasını yapıyoruz; saydık... Arkadaşlar arasında sayı farkı vardı ve ben yeniden saydım.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkan, bu hareketiniz Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmıyor. Meclisin saygınlığına gölge düşürüyorsunuz... (ANAP, DSP, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Rica ediyorum... Sayın arkadaşlar... Bakın; buradaki sayıları sayalım... İhtilaf olunca saymıyor muyuz yeniden?

Program Kodu 101'i okutuyorum:

A) Ulaştırma Bakanlığı

1. - Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 2 415 800 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) - Yazıklar olsun sana, sen Tunceli'nin yüzkarasısın... Yazıklar olsun sana...

BAŞKAN - Sayın Veli Yıldırım, ben, senden ders alacak değilim... Evvela...

ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) - Yazıklar olsun sana...

BAŞKAN - Sen bana müdahale edemezsin... Oturur musun yerine... Oturur musun yerine... (Gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çok ayıp... Parlamenter saygınlığınızı yok ettiniz... (ANAP, DSP, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Yahu ne saygısızlık var; şuradaki sayıları mı inkâr edeyim?

ADNAN KESKİN (Denizli) - Ayıp... Ayıp...

BAŞKAN - Yani, sizin isteğiniz doğrultusunda hareket edip de, kabul edilen bütçeye “reddedilmiştir” mi diyeyim? Allah Allah... (RP sıralarından alkışlar)

Program 101'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Program Kodu 111'i okutuyorum:

Program

Kodu Açıklama Lira

111 Ulaştırma Politikasının Düzenlenmesi 723 900 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul

edilmiştir.

112 Ulaştırma İnşaatı İşleri 16 505 100 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul

edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 1 462 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul

edilmiştir.

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim?

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Karar yetersayısı yoktur...

BAŞKAN - Efendim, yeni istiyorsunuz..

ADNAN KESKİN (Denizli) - Karar yetersayısını arayın.

BAŞKAN - Efendim, şimdi isteyin...

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Karar yetersayısı yok...

OYA ARASLI (İçel) - 116 var...

BAŞKAN - Hayır, sonradan 139'u geçti efendim...

ADNAN KESKİN (Denizli) - Olur mu Sayın Başkan; siz söylediniz...

BAŞKAN - Şimdi karar yetersayısının aranılmasını istiyor musunuz?

ADNAN KESKİN (Denizli) - Elbette... Elbette...

BAŞKAN - Toplamı okutup oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım:

Toplamı okutuyorum :

Program

Kodu Açıklama Lira

TOPLAM 21 106 800 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler...

ADNAN KESKİN (Denizli) - 113 kişi var...

BAŞKAN - Arkadaşlar sayıyor efendim...

Şimdi, bir arkadaşımız “139” öbür arkadaşımız “140” diyor; itirazınız varsa, bir daha sayayım efendim. (CHP ve DSP sıralarından gürültüler, RP ve DYP sıralarından alkışlar) Arkadaşımız buradakileri saymamış. Biliyorsunuz karar yetersayısı 139'dur... Arkadaşımız 139 saydı; ama, arkadaşlarımızı saymadığını söylüyor.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Başkan, bir daha sayın...

HASAN DENİZKURDU (İzmir) - 134...134...

BAŞKAN - 134 olur mu efendim; 139...

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Böylece, Ulaştırma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Ulaştırma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Ulaştırma Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Ulaştırma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

1050 S.K. 83. madde gereğince Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla saklı tutulan Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek ödenek

                                                                                    

TOPLAM 2 549 710 838 000 2 188 474 618 000 358 548 705 000 2 514 390 000 5 201 905 000 1 502 039 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Ulaştırma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Ulaştırma Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum:

Ulaştırma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Akredetif taahhüt art ve dış proje Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla kred. saklı tutulan Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek ödenek

                                                                                      

TOPLAM 5 805 980 644 000 4 751 873 922 000 1 015 492 599 000 996 473 000 39 610 596 000 1 502 039 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesiyle, 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesaplarının bölümleri kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu A ç ı k l a m a                                                  Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 156 121 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Telsiz ve Monitör Hizmetleri 295 879 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 17 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 10 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                  

         TOPLAM 479 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B - CETVELİ

Gelir

Türü A ç ı k l a m a                                         Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 479 470 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 30 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 479 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Telsiz Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Telsiz Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel ödenek Toplam İptal Edilen Ertesi Yıla Toplamı Harcama Ödenek Devreden Ödenek

                                                       

TOPLAM 105 387 266 000 62 611 597 000 30 748 742 000 12 026 927 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum.

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat Lira Lira

                         

TOPLAM 82 860 000 000 105 397 023 000

BAŞKAN - Kabuledenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

3. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Telsiz Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Telsiz Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ertesi Yıla Toplamı Harcama Ödenek Devreden Ödenek

                                                     

TOPLAM 169 196 927 000 115 053 867 000 52 702 022 000 1 441 038 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat Lira Lira

                            

TOPLAM 134 670 000 000 177 951 357 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Böylece, Ulaştırma Bakanlığı ve Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

(RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum...

(DSP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Efendim, bölümlerine geçilmesi kabul edilmiştir... (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim... Karışmayın!

METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, bakmıyorsunuz ki...

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Rica ediyorum...

Bölümleri okutuyorum:

B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program Kodu A ç ı k l a m a                                     Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 517 272 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Sanayi Hizmetleri 9 588 057 000 000

OYA ARASLI (İçel) - Yoklama istiyoruz!

BAŞKAN - Efendim, 3 kişiyle yoklama istenilmez ki!.. (DSP ve CHP sıralarından “hepimiz istiyoruz” sesleri)

OYA ARASLI (İçel) - Hepimiz istiyoruz.

BAŞKAN - Demin 3 kişi istediniz!.. Şimdi kalktı arkadaşlarımız.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Say!

METİN ŞAHİN (Antalya) - Bizim tarafa hiç bakmıyorsunuz.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - 20 kişi ne zaman 3'e düştü...

OYA ARASLI (İçel) - Buraya niye bakmıyorsunuz!..

BAŞKAN - Efendim, program kodu 111'i oylayalım da, ondan sonra...

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (DSP ve CHP sıralarından “Sayın Başkan, ayaktayız ve yoklama yapılmasını istiyoruz” sesleri)

Bir dakika efendim; bu bölümü oylarken yoklama isteğinizi nazara alacağım.

Program Kodu A ç ı k l a m a                                                       Lira

112 İç Ticaret-Teşkilatlandırma-Tüketicinin ve Rekabetin

Korunması Hizmetleri 190 389 000 000

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Efendim, arkadaşlarımız ayağa kalkıp yoklama isteğinde bulunmuşlardır; 20 kişi olduğunu tespit edelim.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Tespit edin Sayın Başkan.

BAŞKAN- Efendim, rica ediyorum... Bir dakika...

Efendim, yoklama isteyen arkadaşlar sırayla isimlerini yazdırsınlar lütfen...

Ayaktaki arkadaşlar, lütfen, Sayın Türk'ten itibaren sırayla isimlerinizi söyler misiniz...

Siz tespit eder misiniz Akif Bey.

Efendim, şu anda 17 kişi var; yoklamayı kabul etmiyorum; devam ediyorum... (CHP ve DSP sıralarından gürültüler, RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Efendim, 17 kişi var! (CHP ve DSP sıralarından gürültüler)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Ne 17'si! Ne 17'si!..

ATİLÂ SAV (Hatay) - Ayıp, ayıp!...

BAŞKAN - Esas ayıp yapan sizsiniz; 17 kişiyle yoklama istenir mi?!

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Ayıp, ayıp!..

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayamıyor musunuz Sayın Başkan?!.

BAŞKAN - Sayın Fırat, siz, deneyimli bir arkadaşımızsınız... 17 kişi ayağa kalkıyor, yoklama istiyorsunuz...

ATİLÂ SAV (Hatay) - 27 kişi var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Bakın, sizler yeni geldiniz...

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Sayın Başkan, sayın!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ben, 17 kişi ayaktayken nasıl yoklama yapayım?...

ATİLÂ SAV (Hatay) - 17 değil, 27...

BAŞKAN - Efendim, onlar dışarı çıkmışlardı...(RP ve DYP sıralarından alkışlar)

ATİLÂ SAV (Hatay) - Sayın Başkan, 27 kişi var; yalan söylüyorsunuz!

BAŞKAN - Canım, şimdi geldiler; Allah Allah... Ne yapalım... (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

ATİLÂ SAV (Hatay) - Ayıp size, ayıp!..

MUSTAFA YILDIZ (Erzincan ) - Ayıp, ayıp!

BAŞKAN - Arkadaşlar, Başkanlığı zor duruma sokuyorsunuz; rica ediyorum...

Efendim, yoklama isteyen arkadaşları okuyorum:

Sayın Sav?.. Burada.

Sayın Fırat?..Burada.

Sayın Araslı?..Burada.

Sayın Keleş?.. Burada.

Sayın Cengiz?..Burada.

Sayın Atilâ Sav?..Burada.

Sayın Işık?.. Burada.

Sayın Metin Şahin?..Burada.

Sayın Türk?.. Burada.

Sayın Gürel?.. Yok. (RP sıralarından “Yok, yok” sesleri)

Bir dakika efendim...

Şimdi, buyurun bakalım, hem yoklama isteyeceksiniz...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Gürel değil Sayın Başkan, yanlış okuyorsunuz, Gürtan olacak.

BAŞKAN - Neyse, fazlası çıkarsa, sorun yok.

Sayın Gürel?.. Bu, yok.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Gürel değil Sayın Başkan, Gürtan olacak.

BAŞKAN - Sayın Koç?.. Burada.

Sayın Develi?.. Burada

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Gürel, Gürtan olacak Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Karahan?.. Burada.

Sayın Yazar?.. Burada.

Sayın Gökçel?.. Burada.

Sayın Yazıcıoğlu?.. Burada.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Başkan, benim ismimi niye okumadınız?!.

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

MUSTAFA YILDIZ ( Samsun) - Benim ismimi de okumadınız...

BAŞKAN - Bir dakika efendim; burada olan arkadaşların kaç kişi olduğunu bir sayayım...

A. TURAN BİLGE (Konya) - Yarım saatten beridir buradayım.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... Tespit edeceğiz şimdi... Ben gözümle 20 kişiyi tespit etmeden, ayakta 20 arkadaş olmadıktan sonra yoklamayı yapmam.. Bir defa, herkes ayakta duracak... Tespit edeyim, ondan sonra... (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, bizi zor duruma sokmayın, rica ediyorum... Ne oluyor yani!..

ATİLÂ SAV (Hatay) - 117'i 139'a çıkarırken nasıl sayıyordunuz?! 24 kişi ayaktayız, 17 kişi sayıyorsunuz!

BAŞKAN - Efendim, Sayın Gürel gelmedi, değil mi?

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Gürel değil, Gürtan; yanlış okudunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki; tamam, burada.

Efendim, 16 kişi oldu... (DSP ve CHP sıralarından “Sayın Başkan, 27 kişi ayaktayız” sesleri, gürültüler)

Efendim, bir dakika; arkadaşlar öyle yazmışlar. Bana verdikleri liste bu.

Evet, ayaktaki arkadaşları tespit ediyorum.

Sayın Topuz, Sayın Yıldız... (RP ve DYP sıralarından “Sayın Topuz yeni geldi” sesleri)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yarım saattir ben buradayım; ayıp, ayıp!

AYHAN FIRAT (Malatya) - En büyük saygısızlığı yapıyorsunuz.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - En büyük terbiyesizliği yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Şahin, Sayın Toprak, Sayın Bodur, Sayın Topkan...

Sayın arkadaşlar, yoklama isteyen arkadaşları bir daha okuyorum: Sayın Sav, Sayın Fırat, Sayın Araslı, Sayın Keleş, Sayın Cengiz, Sayın Atilâ Sav, Sayın Işık, Sayın Metin Şahin, Sayın Türk, Sayın Gürel, Sayın Koç, Sayın Develi, Sayın Karahan, Sayın Yazar, Sayın Gökçel, Sayın Yazıcıoğlu, Sayın Topuz, Sayın Yıldız, Sayın Şahin, Sayın Toprak, Sayın Bodur, Sayın Topkan.

22 kişi oldu, evet...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ayakta olan herkesi yazın Sayın Başkan.

HASAN DENİZKURDU (İzmir) - Oylama istemi sırasında olmayan arkadaş var Sayın Başkan.

ATİLÂ SAV (Hatay) - Ayıp... Ayıp...

HASAN DENİZKURDU (İzmir) - Oylama istemi sırasında olmayan arkadaşlar şimdi ayağa kalkıyor.

BAŞKAN - Tamam efendim, şimdi 20 kişi oldu.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bölümleri seri olarak oylamaya devam ediyoruz. Birinci oylamada, arkadaşlar, hakikaten, 20 kişiyi bulmamışlardı; ben, oylamaya devam ettim; ondan sonra geldiler, 20'yi tamamladılar. Yani, benden ne istiyorsunuz?!

Tamam efendim, şimdi, yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Sayın Başkan, sonradan gelenlerin isimlerini okuyalım.

BAŞKAN - Aslında bütçelerde yoklama istemek şimdiye kadar vaki olan bir olay değildir. Bu bütçeyi çıkarmak zorunda değil miyiz? Karar almışız, çıkaracağız. Çıkarmadığımız zaman, memur maaş almayacak, yatırım yapılmayacak, devlet faaliyeti işlemeyecek. Bunu engellemenin bir anlamı var mı?..

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayenizde oldu Sayın Başkan, sayenizde!..

ATİLÂ SAV (Hatay) - Başkan her zaman tarafsız ve dürüst olmak zorundadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/414, 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları: 134, 135, 103, 102, 151, 150) (Devam)

A) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)

1. - Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Ulaştırma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Ulaştırma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Telsiz Genel Müdürlüğü (Devam)

1. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Telsiz Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)

1. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - 112'yi tekrar okutuyorum :

Program

Kodu Açıklama Lira

112 İç Ticaret -Teşkilatlandırma- Tüketicinin ve Rekabetin

Korunması Hizmetleri 190 389 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul

edilmiştir.

113 Merkez Dışı Hizmetleri 1 092 913 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul

edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 2 363 205 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul

edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 635 819 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul

edilmiştir.

TOPLAM 14 387 655 000 000

BAŞKAN - Kabul Edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Toplamı Harcama Ödenek Harcama

TOPLAM 1 607 802 243 000 1 510 928 489 000 97 631 422 000 757 668 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Akreditif, taahhut art. ve dış proje Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla kred. saklı. tut. Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek ödenek

                                                                                      

TOPLAM 3 611 743 577 000 3 159 544 567 000 444 205 916 000 1 043 034 000 9 036 128 000 5 983 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesaplarının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, onbirinci turdaki bütçe görüşmeleri bitmiştir.

C) ORMAN BAKANLIĞI

1. - Orman Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Orman Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Orman Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Orman Genel Müdürlüğü

1. - Orman Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Orman Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. - Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Sağlık Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Sağlık Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü

1. - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Şimdi, onikinci tur bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Onikinci turda söz isteyen sayın üyelerin adlarını okuyorum: DYP Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Haluk Yıldız, Mardin Milletvekili Sayın Mahmut Duyan; DSP Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan, Kastamonu Milletvekili Sayın Hadi Dilekçi, Uşak Milletvekili Sayın Yaşar Ünal; Refah Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın Feti Görür, Kütahya Milletvekili Sayın Metin Perli, Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik, Kayseri Milletvekili Sayın Memduh Büyükkılıç; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Zeki Çakıroğlu, Antalya Milletvekili Sayın Bekir Kumbul; ANAP Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın Abbas İnceayan, Afyon Milletvekili Sayın Halil İbrahim Özsoy.

Şahısları adına söz alan milletvekillerini okuyorum: Lehte, Karabük Milletvekili Erol Karan, Gaziantep Milletvekili M. Bedri İncetahtacı, Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz; aleyhte, Şırnak Milletvekili Salih Yıldırım, Sakarya Milletvekili Ahmet Neidim.

Programımız gereğince, bu turda, Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün katma bütçeleri görüşülecektir.

Sayın milletvekilleri, bakın, şu anda, Başkanlığımıza şu kadar soru birden geldi. Şimdi, bunları nasıl sıraya koyalım? Hadi, bizim yerimize siz olun bakalım...

SABRİ ERGÜL (izmir) - Geldiği gibi koyun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Geldiği gibi; ama, hangisini sona, hangisini başa koyalım?

CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Takdir sizin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Başkanlık olarak, biz de zor durumda kalıyoruz. Yine en iyisi, gruplar arasında bir denge sağlamak.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Denge, denge!.. Denge doğru.

BAŞKAN - Denge; ama, dengeye de itiraz ediyorlar. Dengeyi sevmeyen ve tasvip etmeyen arkadaşlar var.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Adaletinle çok yaşa!..

BAŞKAN - Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, ilk söz Sayın Haluk Yıldız'da; buyurun efendim.

Sayın Yıldız, süreyi, arkadaşınızla eşit böldünüz değil mi efendim?

HALUK YILDIZ (Kastamonu) - Evet, efendim.

BAŞKAN - Peki.

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA HALUK YILDIZ (Kastamonu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 yılı Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Sizleri, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığı bütçesi, 6,5 trilyon liradan, 1997 yılı için 11 trilyon 991 milyar 450 milyon liraya çıkarılmıştır. Görülüyor ki, Orman Bakanlığı 1997 yılı bütçesi yüzde 50 oranında artırılmıştır. Bu bütçeyle ormanlarımızın korunması ve geliştirilmesi için gerekli olan, ormanların bakımı, gençleştirilmesi, orman yolları, kadastro, erozyon kontrolü, mera ıslahı, fidan ve tohum üretimi gibi faaliyetler yapılacaktır. Bu bütçenin, bu kadar geniş hizmet için yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz; ancak, ekonomimiz göz önüne alındığında, Orman Bakanlığı için uygun bir bütçenin hazırlandığı inancındayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ormanların önemi hepimizce malumdur. Ormanlar, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun, soframızdaki gıdanın; kısaca, çevrenin ve tarımın sigortasıdır. Ormanlar, insanları günün stresinden uzaklaştıran barınaklardır. Ormanları, sadece bir odun hammadde fabrikası gibi görmek, yanılgıya düşmektir; çünkü, şimdi burada sayamayacağım pek çok ekonomik, ekolojik ve sosyal zenginliğin kaynağıdır ormanlar. Ormanlar, aynı zamanda, turizmin de sermayesidir.

Sayın milletvekilleri, dünyada, yaklaşık 3,6 milyar hektar iyi durumda orman mevcuttur; yıllık orman kaybı ise, 24 milyon hektarı bulmaktadır. Bu çok vahim bir tablodur. Ormansızlaşma, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, gıda güvenliğini tehdit etmektedir, doğal yaşamı yok etmektedir, ekonomik çöküntüyle birlikte büyük göçlere ve sefalete neden olmaktadır. Ormansızlaşma, sadece vuku bulduğu ülkeleri değil, aynı zamanda dünyamızı da çok olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Bu menfi etkilerin en önemlisi, atmosferdeki karbondioksit dengesinin bozulmakta olduğudur. Bilindiği gibi, ormanlar, en büyük karbon rezervleridir. Ormanların yok olması, atmosferdeki karbondioksit oranının artmasına neden olmaktadır; bu da, sera etkisi, küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi önemli sonuçları doğurmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu konu, dünyanın en önemli gündem maddesini teşkil etmektedir. İşte Rio zirvesi: Hepimizin bildiği gibi, 1992 yılında Rio'da yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı, bu endişelerin sonucu gerçekleşmiştir. Ormancılığın, çevre ve toplum kalkınması için ne kadar önemli olduğu, bu konferansta, bir daha gözler önüne serilmiştir. Bu konferans çıktılarından, 21 inci Yüzyılın bir nevi aksiyon programı olan Gündem 21, ormancılığa çok geniş bir yer ayırmıştır. Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi ile Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzalanmış ve ormancılık prensipleri yayımlanmıştır. Aynı zirvede, bütün dünya için geçerli olacak ve bağlayıcı nitelikte bir ormancılık konvansiyonunun hazırlanması konusunda çalışmaların başlatılmasına da karar verilmiştir.

Rio, önemli bir süreç başlatmıştır. Bu süreci takiben, 1993 yılında Helsinki'de yapılan Avrupa Orman Bakanları İkinci Konferansında alınan dört karara Orman Bakanlığımızın da imza atmasını memnuniyetle karşıladık. Bu kararlardan en önemlileri, ormanların sürdürülebilir bir şekilde idaresini öngören karar ile biyolojik çeşitliliğin muhafaza edilmesiyle ilgili karardır.

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Bu kararlara imza atmış ve gerekli yükümlülükleri kabul etmiş olmakla, Orman Bakanlığı, çevre ve kalkınma konularında ne derece hassas olduğunu göstermiştir; burada, huzurlarınızda, kendilerine teşekkür ediyorum. Bu kararların, ülkemiz ormancılık sektörüne önemli bir sorumluluk verdiği ortadadır.

Dünyayı Rio Zirvesinde birleştiren çevre ve özellikle orman konusundaki endişelerin sebepleri ülkemizde de mevcuttur. Üstelik, bütün Avrupa'nın yıllar önce kaybettiği doğal ormanlar, ülkemizde henüz kaybolmamıştır. Doğal ormanlar, dünyanın üzerine titrediği en önemli kaynaklardır. Şu anda, uluslararası platformda, doğal ormanların sürdürülebilir bir şekilde idaresini garanti altına almak için müeyyide mekanizmaları oluşturulmaktadır. Belki de, kısa bir süre sonra, ormanlarını sürdürülebilir bir şekilde işletemeyen ülkelerin orman ürünleri, uluslararası ticarete konu olamayacaktır. Orman Bakanlığının bütün bu gelişmeleri dikkatle takip ettiğini memnuniyetle görmekteyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kısaca, Orman Bakanlığı, ülkemizin genel durumundan kaynaklanan ağır şartlara rağmen, bir millî savaş vermektedir. Biz, bu durumun bilincindeyiz ve bu çabanın fasıla vermeden devam ettirilmesi için elimizden geleni yapmalıyız. Hedef, ormanların korunması ve sürdürülebilir şekilde geliştirilmesidir.

Bugün, ülkemiz ormanları içerisinde yaşayan 10 milyon orman köylüsü vardır. Bu köylülerin ortalama yıllık geliri, kişi başına 200-300 dolar civarındadır. Bu nüfus, çok ağır şartlarda yaşamaya çalışmaktadır. Bu yörelerimiz, diğer yörelerimizdeki hayat standartlarına ulaştırılamamış, hayvancılık, arıcılık, balıkçılık gibi tarımsal alternatif kaynaklarından mahrum olmuştur. Bu durum, ormanlar üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştur. Zamanla tükenen ormanlar ve devam eden yokluk, nihayet, göçlere yol açmıştır. Bugün, ülkemizde, şehirleşme oranı yüzde 5, İstanbul gibi büyük kentlerimizde ise bu oran yüzde 7 ise, bunun sebebi, biraz evvel izah ettiğim çarpık tablodur.

Bu göçün en tipik örneğini kendi yöremden verebilirim: Bildiğiniz gibi, Kastamonu, hem orman alanı yönünden hem de burada yaşayan orman köylüsü nüfusu yönünden yoğun olan bir yöremizdir. Sadece ormancılıkla iştigal eden ve geçimini buradan sağlayan köylerimizde, alternatif üretim kaynaklarının yokluğu sonucunda, ormanlar yeterince korunamadığı gibi, köylerden kentlere doğru büyük bir göç yaşanmaktadır. Ancak, burada çok zor şartlarda hayatlarını idame ettirme mücadelesi vermelerine rağmen, ormanları evladı gibi bakıp koruyan değerli hemşerilerimize huzurlarınızda teşekkür eder, bunun, diğer orman bölgelerindeki değerli vatandaşlarımıza örnek olmasını dilerim.

Türk Milleti, kültürü ve inancı gereği, ormanları korumayı bir ibadet olarak kabul etmektedir; ancak, bazen, cahil bir insanın ihmali veya hain bir zavallının kasıtlı davranışı sonucunda ormanlarımızın zarar gördüğünü biliyoruz. Cehaletle mücadele ederek, insan olana insanlığını hatırlatarak, ormanlarımızın korunmasını temin edecek çalışmalar yapmamız lazımdır.

Bu genel göç, bildiğimiz gibi, büyük kentlerde, çözülmesi zor problemler doğurmaktadır; oralarda, başta ormanlar olmak üzere, çevre de büyük bir iskân baskısı altındadır. İşte, bu göç olgusunu durdurmak ve aynı zamanda, ormanları baskıdan kurtarmak için, orman köylülerimizin sorunlarına büyük önem vermek durumundayız. Bilindiği gibi, gelir seviyesinin düşük, işsizliğin yüksek olduğu bizim gibi ülkelerde, ormancılığın yerel ekonomiler üzerindeki etkisi büyüktür, özellikle istihdam konusunda önemli rol oynarlar; ancak, bu nüfusun sadece ormanlara dayalı istihdamı söz konusu olmayıp, bunların yanında, sosyal ve ekonomik amaçlı arıcılık, hayvancılık, el sanatları, meyvecilik gibi alternatif üretim alanları yaratmak zorundayız; bu konuda, Hükümetimizin önemli gayretler gösterdiğine inanıyoruz. Orman Bakanlığımız, Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu oluşturarak gayretler içerisine de girmiştir; bunu memnuniyetle takip ediyoruz; ancak, bu gayretlerin yanında, bizler de, bu sorunlara eğilerek, değişik üretim kaynakları yaratma çabasında olmalıyız. Bu nedenle, orman köylülerimizin kalkındırılmasına yönelik kaynak bulma gayretlerimizi değişik yönlerde aramamız gerektiğine inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, ormana ve köylümüze bakış açımızı genişletmeli, ormanları, sadece odun hammaddesi üreten varlık olarak değil, barındırdığı nüfusu da sosyal ve ekonomik çerçevede ele almalıyız; yani, orman ve onun çevresini bir bütün olarak düşünmek zorundayız; bu, köylüler için ne yapılabileceği, nasıl kaynak yaratılacağı temel stratejimizin önemli noktasıdır. Bildiğiniz gibi, 6831 sayılı Orman Kanununun 2/b maddesi uyarınca uygulamalar yapılmış, 400 bin hektar alan ormandan çıkarılmıştır. Grubum adına hemen belirtmek isterim ki, bu uygulamaya taraf değiliz; ancak, kanun gereği yapılan bu uygulamanın asgarî düzeyde tutulduğunu da memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Ne var ki, şu ana kadar orman rejimi dışına çıkarılmış olan bu arazilerin, hiç değilse, orman köylülerine yönelik bir şekilde tasarruf edilmesi gerekmektedir. Bu arazilerin büyük bir bölümü, büyük kentler civarında bulunmakta ve büyük bir rant taşımaktadır. Mesela, İstanbul Bölge Müdürlüğü buna tipik bir örnek teşkil etmektedir. Burada, Hazineye devredilen arazilerin değeri yaklaşık 250 trilyon lira etmektedir. Şu anda, bu arazilerde, kaçak yollarla hızlı bir yapılaşma devam etmektedir. Kanunî yollarla vatandaşın ihtiyacına açılırsa, buralardan elde edilecek gelir orman köylerimizin kalkınmalarına kanalize edilebilir.

Diğer taraftan, ülkemizdeki ormanlar içerisinde yaylacılık faaliyetleri de halkımızın gelenekleri gereği eskiden beri devam edip gelmektedir. Özellikle, ülkemizin güney kesimlerinde yayla olarak kullanılan yörelerimizde, yine, orman içinde her türlü tedbire rağmen kontrolsüz bir yapılaşma sürmektedir. İşte, Adana Tekir Yaylasında oluşan tablo da buna örnektir.

Bu yörelerimizi turizm amaçlı kanunî düzenlemelerle ele alarak, buralardan elde edilecek gelirleri orman köylerimizin kalkındırılması için kullanmalıyız.

Yine, orman köylerimizin civarında bulunan ormanlardaki av potansiyeli de planlanıp, özel avlaklar şeklinde düzenlenmeli ve köylerimize ek gelir temin edilmesi sağlanmalıdır.

İşte, yukarıda belirttiğim stratejik adımların bazıları bunlardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ormanlarımızın korunmasında en önemli faktör, bildiğiniz gibi, orman köylülerinin kalkındırılmasıdır. Buna ilişkin Hükümet uygulamalarını desteklemekteyiz; ancak, daha gayretli olabilmemiz için, 1996 yılına göre, yüzde 12 gibi düşük bir artışla 800 milyardan 900 milyara çıkarılan Or-Köy bütçesinin de artırılması gerektiğine inanıyoruz.

Diğer yandan, ülke ormanlarının genişletilmesi de önemli hedeflerimiz arasındadır. Bu amaçla, ağaçlandırma, tohum ve fidan üretim çalışmaları, önemle üzerinde durduğumuz ormancılık faaliyetleridir. Bu faaliyetlerin daha da artırılması gerektiğine inanıyoruz. 300 bin hektar olarak hedeflenmiş olan ağaçlandırma miktarının, hiç değilse, 100 bin hektarın altına düşmemesi gerekmektedir.

Özel ağaçlandırma çalışmaları teşvik edilerek, tüzel ve özel şahısların bu alanlara yönelmesi için gerekli kanunî kolaylıkları sağlamalıyız. Bu kabil örnekler, birçok ülkede olumlu neticeler vermiştir. İşte, Şili ve Güney Kore örnekleri karşımızda durmaktadır. Mesela, Güney Kore'de, 17 bin köy kooperatifi aracılığıyla, 10 yılda planlanan 1 milyon hektar ağaçlandırma hedefine 5 yılda ulaşılmıştır.

Ayrıca, tarımın sigortası olan erozyonu önleme çalışmalarına da mutlaka hız kazandırılması gerektiğini vurgulayarak belirtmek isterim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığının dış ilişkileri çerçevesinde, ormancılık alanında dünyanın en büyük organizasyonu olan ve 1997 yılında ülkemizde yapılması kabul edilen 11 inci Dünya Ormancılık Kongresi, ekim ayı ortasında, Antalya'da yapılacaktır. 6 yılda bir yapılan ve 1997 yılında ülkemizde yapılması kabul edilen, 11 inci Dünya Ormancılık Kongresi, dünyada, ormancılık zirvesi olarak kabul edilmektedir.

Yine, dış ülkelerle yürütülen iyi ilişkiler neticesinde, Genetik Çeşitliliğin Yerinde Korunması Projesi, Muş-Bingöl Kalkınma Projesi, Yozgat Kırsal Kalkınma Projesi, Doğu Anadolu Havza Geliştirme Projesi, Türkiye Tarımsal Araştırma Projesi, Türkiye Kavakçılığını Geliştirme Projesi gibi projelere dışkaynak sağlanmıştır.

Ormanlarımızın korunması ve geliştirilmesi çalışmalarına, bugüne kadar olduğu gibi, büyük bir etkinlikle devam edildiği görülmektedir. Yapılan yasal düzenlemeler ve devlet-vatandaş işbirliğiyle -bugüne kadar olduğu gibi- orman suçlarına ilişkin davalar 360 binlerden 120 bin civarına düşürülmüş olup, orman-halk münasebetlerinin daha da iyi seviyeye getirilmesi çalışmalarının sürdürüldüğü bilinmektedir.

Orman yangınlarına karşı, çağın teknolojik bütün imkânları sağlanıp kullanılmak suretiyle, mücadeleye devam edilmektedir. Son yıllarda en aza düşürülmüş olan yıllık yanan orman alanlarının daha da aşağı miktarlara indirilmesi için yeni teknolojilerin kullanılmasına devam edilmesi en büyük temennimizdir. Yanan orman alanlarının yılı içinde ve derhal ağaçlandırılması da sevindirici bir husustur.

Bu arada, orman yangınlarıyla mücadele uğrunda şehit olanların hepsine Allah'tan rahmet dilerim. Ayrıca, fedakârca çalışan, başta Orman Bakanımız olmak üzere, Orman Bakanlığı personelini de kutlar, çalışmalarının, başarılarının devamını dilerim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ormanlarımızın ekonomik ve ekolojik fonksiyonlarının yanı sıra, sosyal ve kültürel fonksiyonlarını da geliştirmeliyiz. Bu meyanda, moral ve estetik konulu faydaları halkımızın ihtiyaçlarına sunmalıyız. Bu yöndeki faaliyetlerin orman-halk ilişkilerini iyileştirecek en önemli çalışmalar olduğu gözardı edilmemelidir.

Bu bahsettiğimiz faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için, Orman Bakanlığımızın her yönden güçlendirilmesi gereklidir. Tespitlerimiz odur ki, Orman Bakanlığında büyük bir eleman açığı bulunmaktadır. Mesela, Orman Genel Müdürlüğünü ele alacak olursak, Kastamonu Orman Bölge Müdürlüğündeki 16 müdür yardımcısı kadrosunun 11 adedi boştur, 87 bölge şefi kadrosunun 37 adedi boştur, 579 orman muhafaza memuru kadrosunun 238 adedi boştur. Genel olarak, Orman Genel Müdürlüğümüzdeki 470 civarında teknik eleman, 4 bin civarında orman muhafaza memuru ile diğer personel açığı, üretim, gençleştirme, bakım ve orman yangınlarıyla mücadele çalışmalarını sekteye uğratmakta ve büyük oranlarda parasal kayıplara sebep olmaktadır. Buna örnek verecek olursak, Orman Genel Müdürlüğünce planlanmakta olan yeni yaklaşım modelleriyle ülkemizin orman ürünleri açığı kapatılmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla çeşitli projeler gündeme getirilmiştir; ancak, eleman yetersizliği, bu denli entansif çalışmaya imkân vermemektedir. Halbuki, uygun bakım metotları uygulanacak olursa, şu anda, bakım çalışmalarından 2,8 milyon metreküplük üretimin 6 milyon metreküpe çıkarılması mümkün olacaktır. Ormanlarımızın sürdürülebilir bir şekilde işletilmesi için uygulanacak olan yeni idarî planları için de, yetişmiş ve kalifiye elemana ihtiyaç vardır.

Uzun yıllardan beri yürütülen kadastro çalışmaları, maalesef, hedefine ulaşmamıştır. Ormancılık alanının ancak yüzde 66'sında kadastro çalışması yapılmıştır. Bu da, orman alanlarının sağlıklı bir şekilde korunmasını engellemektedir.

BAŞKAN - Sayın Yıldız, iki dakikanız var; bugün hiç kimseye süre uzatmayacağım.

HALUK YILDIZ (Devamla) - Tamam Sayın Başkan, bitiriyorum.

Eleman açığının mümkün olan seviyelerde kapatılması, ülke ormancılığının yararına olacaktır.

Diğer yandan, orman işçisinin de birçok sorununun olduğunu biliyoruz. Devamlı ve geçici işçilerin sorunlarını da Hükümet olarak çözme gayreti içerisindeyiz. İşçilerimizin ücretlerinin günümüz koşullarına göre tespit edilmesi de, Hükümetimizin hedefleri arasındadır.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; orman ve ormancılık, ülkemizin vazgeçilmez ve hayatî önemi haiz bir sektörüdür. ülke ormancılığının geliştirilmesi yönünde atılacak her adımı desteklediğimizi belirtirken, orman ve çevresindeki toplumu da birlekte ele alan politika ve yeni yaklaşımların takipçisi olduğumuzu ifade ederim.

Bu duygularla, Orman Bakanlığı bütçesinin Bakanlığımız çalışanlarına, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

DYP Grubu adına, ikinci konuşmayı yapmak üzere, Mardin Milletvekili Sayın Mahmut Duyan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Duyan, sizin de konuşma süreniz 20 dakika; süreyi uzatmıyorum,

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - 1 dakika alacağımız var Sayın Başkan.

DYP GRUBU ADINA MAHMUT DUYAN (Mardin) - Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 1997 malî yılı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, sizleri, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Çağdaş demokrasilerde, devletin yurttaşlarına verebileceği en büyük ve en anlamlı hizmet, toplum ve birey sağlığını yaygın ve ciddî bir koruma altına alan doğru ve dinamik bir sağlık politikası oluşturup hayata geçirmesidir; çünkü, sosyal ve hukuk devleti anlamının temel niteliklerinden biri ve en önemlisi, kişinin beden ve ruh sağlığı içinde yaşama hakkının devletin güvencesi ve sorumluluğu altında bulunmasıdır.

İnsan Hakları Bildirgesinde ve Dünya Sağlık Örgütü Anayasasında sağlık, bir insan hakkı olarak tanımlanmıştır. Irk, din, politik inanç, ekonomik ve sosyal durum farkı gözetmeksizin herkesin ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyine kavuşması, temel haklardan biridir. Bu hakların gerçekleşmesi için sağlığa yapılan yatırım, insana yapılan yatırımdır. Bu tanım, sağlıktaki eşitsizliklerin kabul edilmeyeceği gerçeğini içermektedir. Bu yüzden, sağlığı yalnız piyasa ekonomisine bırakmak, doğru ve insanî değildir. Sağlıkta acımasız rekabet, adaletsizliğe, güvensizliğe ve insanî değerlerin zedelenmesine yol açacaktır. Sağlık, yalnızca hekimlerin ve politikacıların sorunu değildir. Bu sorunu, tüm toplumun ortak sorunu olarak irdelemek gerekir. Bu yüzden, toplumun tüm kesimleri, bu sorunla ilgili görüş belirtmeli ve tavır almalıdır.

Ülkemizde, sağlık hizmetlerine yönelik olarak olumlu birtakım çalışmalar yapılmakla beraber, yüzeysel çalışmalar tercih edilmiştir. Uzun vadeli, sorunlara köklü çözümler getiren çalışmalar, şu veya bu nedenlerle uygulamaya konulmamıştır. Konu, beş yıllık kalkınma planları ile hükümet programlarına sıkıştırılmış ve günün şartlarına göre hazırlanmıştır.

Sorunlara, politik tedbirlerle değil, daha geniş kapsamlı olan, kalıcı devlet polikası haline getirilmiş uzun vadeli programlarla yaklaşmakta yarar görmekteyiz. Bir bakıma, bir sorumluya veya bir döneme bırakmak yerine, sağlık konusunu ulusal sağlık politikasına dönüştürmenin sağlık konusunda yapılmış en büyük hizmet olacağı inancındayız. Kalıcı, hedefleri belli, çağdaş ve sosyal bir hukuk devleti olan ülkemizin ulusal sağlık politikası, Dünya Sağlık Teşkilatı ve Türk Tabipler Birliğinden alınan görüşler doğrultusunda oluşturulmalıdır. Hükümetler değişse bile, bu politikaların devam etmesi gerekir.

Sağlık Bakanlığı içinde, tedavi edici hizmetler, koruyucu sağlık hizmetlerine göre daha öncelikli olarak ele alınmakta, Bakanlık bütçesinin üçte ikisi tedavi kurumlarına ayrılmaktadır. Bu durum, tüm koruyucu sağlık hizmetleriyle beraber, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması hizmetlerini de olumsuz etkilemektedir.

Aile planlamasına gerekli önem verilmeli; herkes, istediği kadar değil, bakabileceği kadar çocuk yapmalıdır. Türkiye nüfusunun yüzde 60'ı doğurganlık çağındaki kadın ve çocuklardır. Nüfusun üçte birini 15 yaşın altında ve yüzde 9,4'ünü de 5 yaşından küçük çocuklar oluşturmaktadır. 15-49 yaşları arasındaki kadınlar, toplam nüfusun içerisinde yüzde 25'lik bir nüfus grubunu oluşturmaktadır.

Ana ve bebek ölüm hızı yüksektir; doğuda binde 60, Türkiye genelinde binde 52,6'dır. Tüm gebeler, doğum öncesi bakım hizmetlerinden yararlanamamaktadır. Beslenme yetersizliği önemli bir problemdir. 5 yaş altı çocuklarda ishalli hastalıklar ve akciğer hastalıkları sık görülmekte ve ölüm nedenleri arasında, ön sıralarda yer almaktadır.

Bölgelerarası dengesizlik, en çok, sağlık konusunda kendisini gösterir. Özellikle, Güneydoğu, Doğu ve İç Anadolu Bölgesi, diğer bölgelere göre çok daha kötü durumdadır. Özellikle, aile planlaması pek işlenememektedir.

Bu bölgelerdeki hastanelerin tümüne, özellikle, kadın doğum ve çocuk hastalıkları uzmanları atanmalıdır. Hekim, uzman hekim ve sağlık personeli boşluğu doldurulmalıdır. Hastanelerin altyapıları eksiktir. Türkiye'de, hekim dağılımı dengesi sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgelerde, eğitim hastanelerine ve branş hastanelerine önem verilmelidir; bu kurumlar çoğaltılmalıdır.

1989 yılına kadar, Bakanlık bünyesinde bulunan sağlık meslek liselerinin 99 adedi, sağlık altyapısı, fiziksel, mekânsal ve eğitsel imkânlara sahip bir şekilde, il merkezlerinde açılmıştır. 1989 yılından sonra, sadece politik nedenlerle, plansız, amaçsız bir şekilde, yüzde 339'luk bir artışla, 182 adet yeni sağlık meslek lisesi açılmıştır. Böylece, 1991 yılına kadar olan üç yıllık sürede, yüksek sayıda, fakat, düşük nitelikte, eğitim ve öğretim yönünden yetersiz, büyük bir kitlenin oluşmasına sebebiyet verilmiştir. Bu tür hatalara bir daha düşülmemesi, en büyük beklentimizdir.

1950'li yıllarda, Türkiye Ulusal Verem Savaş Dernekleri Federasyonunun bilimsel ve yönetsel öncülüğünde başlatılan ve 1970'li yıllarda “Türk mucizesi” olarak nitelendirilen verem savaş hizmetleri, neredeyse durma noktasına gelmiştir. 1970'li yıllarda aktif veremli sayısı binde 1 iken, bugün binde 4'e kadar yükselmiştir. Bu oran, gelişmiş ülkelerde, hemen hemen, sıfır noktasına inmiştir.

Bu nedenle, tüberküloz tedavisi, koruyucu hizmetler, eğitim, laboratuvar tanı metotları ve ulusal tüberküloz kontrol programının değerlendirilmesi konusunda gerekli olan ön ödenek, araç ve gereçler, acilen karşılanmalıdır.

Genç bir nüfusa sahip olan ülkemizde, yarınlarımızın güvencesi olan gençlerimize sahip çıkmak zorundayız. Onları, alkol, uyuşturucu ve tütün alışkanlıklarına karşı devamlı uyarmalı ve korumalıyız. Basın, televizyon ve eğitim yoluyla, gençlerimizin bu tür alışkanlıkların tutsağı olmamaları için gerekli önlemleri almalıyız.

Toplumumuzu, çağımızın vebası olan AIDS konusunda bilinçlendirmeli ve bu hastalığa karşı korunma yöntemlerini anlatmaya devam etmeliyiz.

Bu hastalıklar ve sebeplerinin araştırılması ve bunlara karşı savaşım, uluslararası işbirliğiyle gerçekleştirilmelidir.

Bugün, dünyada, insan sağlığını tehdit eden “bağışıklık yetersizliği hastalığı” olan AIDS'e karşı savaşım, büyük çaba istemektedir. Hastalığın aşısı ve etkili tedavi yöntemleri olmadığı sürece, aydınlatma ve danışma, AIDS'in daha fazla yayılmasını önlemeye yardımcı olacak en önemli araçtır. Bu suretle, insanlar, hem kendilerini hem başkalarını koruyacak şekilde sorumlu davranmayı öğrenecektir.

Eskiden beri söylenen bir sözü sizlere hatırlatmak istiyorum: “Önlemek, tedaviden daha iyidir.” Bu, günümüzde, sağlık politikasını belirleyen temel ilke olmalıdır.

Günümüzde, ısrarla üzerinde durulması gereken bazı konuları şöyle sıralamak istiyorum:

Alkol ve nikotin bağımlılığı, ilaç ve uyuşturucu kullanımı, kalp ve dolaşım hastalıklarının baş sebebi olan ve kısmen kanser ve daha başka hastalıklara yol açan yanlış ve dengesiz beslenme, hareketsizlik gibi sağlığı tehlikeye sokan davranışlar ortadan kaldırılmalıdır.

Kronik hastaların, sakatların ve bunların ailelerinin, bu çaresiz duruma alışmalarına yardımcı olacak şekilde bazı çalışmalar yapılmalıdır.

Bütün vatandaşların, ekonomik ve sosyal durumları ne olursa olsun, sağlıklarının korunması ve düzeltilmesi bakımından eşit olanaklara sahip olmaları gerekir.

Sağlık hizmetleri dengeli bir şekilde yaygınlaştırılmalıdır. Özellikle, temel sağlık hizmetleri ve koruyucu sağlık hizmetleri, tüm yurt sathında, yeterli ve etkili şekilde yaygınlaştırılmalıdır.

Hasta sevk zincirine riayet edilmeli, büyük kentlerdeki hastanelerde hastaların birikimi önlenmelidir. Büyük kentlerdeki hasta birikimlerinin sebebi, taşradaki hastanelerde hekim açığı olmasından, yardımcı hizmetliler ve araç gereç olmayışından, bölge ve branş hastanelerinin olmayışından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, bölgede, branş ve ihtisas hastaneleri süratle hayata geçirilmelidir.

Sağlık kesiminde, insangücünün dağılımı açısından, hem iller arasında hem de kırsal, kentsel alanlar arasında dengesizlik görülmektedir. Hekimlerin, yüzde 50,9'u, uzman hekimlerin yüzde 54,6'sı, İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere, ülkenin yedi büyük kentinde toplanlandığından, sağlık hizmetlerine en çok ihtiyacı olanlar, bu hizmetlerden daha az yararlanmak durumunda kalmaktadır. Hükümetimiz tarafından çıkarılacak olan hekim dağılım kanunu, birinci, ikinci ve üçüncü bölge ve standart kadro istemi, umarız ki, hekim dağılımına büyük rahatlık getirecektir.

Ülkemizdeki sağlık birimlerinin taşıt eksikliği süratle giderilerek, gezici saha hizmetleri yanında, çocuk, kadın doğum, dahiliye, diş hekimi gibi temel branşlarda oluşturulacak ekiplerle, bunların yanında, röntgen, laboratuvar araç gereçleriyle donatılmış mobil dispanserler oluşturarak, sağlık hizmetlerine ihtiyacı olan yörelerde hizmet sunumunda bulunulmalıdır.

Sağlık personelinin istihdam ve özlük haklarına ilişkin iyileştirmeler yapılmalı; hemşireler, mezuniyet sonrası seçecekleri branşlarda ihtisas yapmalıdır.

Genel sağlık sigortası ve özel sağlık sigortası yaygınlaştırılmalıdır.

Sağlık kurumlarındaki çok başlılık, insan sağlığını yakından ilgilendiren gıdada da söz konusudur. Halbuki, hijyenik koşullarda üretilmiş bir gıdanın uygun şartlarda tüketiciye ulaşması koruyucu sağlık hizmetlerinin ilk halkasını oluşturmakta ve bu hususun temini, tüm dünya ülkelerinde, tıp bilgisine sahip uzman kişiler tarafından sağlanmaktadır. Bu konuda aslî görevi olup koordinasyonu sağlayabilecek tek kurum, Sağlık Bakanlığıdır.

Sağlık hizmetleri ve millî eğitim, hükümet politikası değil partilerüstü politika olmalı, Türkiye Cumhuriyet Devletinin çağdaş ve yerleşik ulusal politikası olmalı ve her tür politik kavganın dışında tutulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 bütçesi, 1997 bütçesi gibi kıt bir bütçeydi. Buna rağmen, Sağlık Bakanlığımızın çalışmalarını inkâr etmeyi doğru görmüyorum. Yıl içerisinde ödenek kullanımının yakından izlenmesi sonucunda, 2 450 yatak kapasiteli 35 hastane, 1 265 yatak kapasiteli 31 hastane ek binası, 228 sağlık ocağı, 337 sağlık evi, 1 il sağlık müdürlüğü hizmet binası, 3 halk sağlığı laboratuvarı ve 4 ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezinin yıl sonuna kadar tamamlanarak hizmete açılması sağlanmış olacaktır. Tamamlanan bu yatırımlar için, bugüne kadar, 2 trilyon 341 milyar 260 milyon Türk Lirası genel bütçeden, 3418 sayılı Kanunun gelirlerinden 596 milyar 940 milyon Türk Lirası olmak üzere, toplam 2 trilyon 938 milyar 200 milyon Türk Lirası ödenek gönderilmiştir.

Sağlık Bakanlığı, bir taraftan yatırımları takip ederken, diğer taraftan da tamamlanan yatırımların hizmete açılabilmesi için tıbbî donanımın sağlanmasına yönelik çalışmaları sürdürmektedir.

Bu çerçevede, yeni açılacak sağlık ocağı ve sağlıkevlerinin donanımı amacıyla, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, il valilikleri emrine bugüne kadar genel bütçeden 232 milyar 312 milyon Türk Lirası, 3418 sayılı Kanun gelirlerinden de 15 milyar olmak üzere, toplam 247 milyar 312 milyon Türk Lirası ödenek gönderilmiştir.

Yeni açılan hastaneler ve ek binaları için, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından, genel bütçeden, bugüne kadar 130 milyar Türk Lirası, 3418 sayılı Kanun gelirlerinden de 190 milyar Türk Lirası olmak üzere, toplam 320 milyar Türk Lirası ödenek gönderilmiştir. Böylece, yeni açılacak sağlık kuruluşlarımızın donanımı için Bakanlığımız, toplam 567 milyar 312 milyon Türk Lirası ödeneği illere göndermiştir.

Türkiye genelinde, halen 679 devlet hastanesinde 77 884 hasta yatağıyla, günün 24 saatinde hizmet verilmektedir. Bu yıl sonunda, 714 devlet hastanesi ve 80 504 yatak kapasitesi hedeflenmiştir.

Bakanlığımızın 1997 yılı bütçesi, 320 trilyon 448 milyar 280 milyon Türk lirası olarak teklif edilmişti; ancak, Bakanlar kurulu toplantısından sonra, Sağlık Bakanlığı bütçesi, 204 trilyon 499 milyar 276 milyon Türk lirası olarak tasarlanmıştır.

Sağlık Bakanlığının 1997 yılındaki önemli projeleri arasında yer alması gerekenleri şöyle sıralamamız mümkündür:

1- Bölge hastanelerinin kurulması,

2- Hemodiyaliz merkezlerinin yaygınlaştırılması,

3- AMATEM'lerin, yani alkol ve madde bağımlılığı ünitelerinin kurulması,

4- Acil koroner ve yoğun bakım ünitelerinin yaygınlaştırılması,

5- Organ naklinde yeniden yapılanma,

6- Ağız ve diş sağlığı merkezlerinin yaygınlaştırılması.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığımız, sağlık sorunlarının çözüme ulaşması yönünden büyük bir özveriyle çalışmaktadır. Bu nedenle, huzurunuzda, Sayın Bakanıma ve Sağlık Bakanlığında çalışan tüm değerli bürokratlara, bu çalışmalarında başarılar diliyorum.

Doğru Yol Partisi Meclis Grubu olarak, 1997 Sağlık Bakanlığı bütçesine olumlu oy vereceğiz.

Sözlerime burada son verirken, mensubu olmaktan gurur duyduğum hekimlerimize, hemşirelerimize, ebelerimize, sağlık memurlarımıza ve tüm sağlık ordusuna, görevlerinde başarılar ve Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan tüm insanlarımıza sağlıklı bir yaşam diler; Yüce Meclise, Doğru Yol Partisi Gurubu ve şahsım adına saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Duyan.

DSP Grubu adına, Muğla milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan; buyurun efendim.

Sayın Uzunhasan, süreyi nasıl paylaştınız efendim?

DSP GRUBU ADINA FİKRET UZUNHASAN (Muğla) - Sürem 10 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki efendim.

Süreyi aşmayın; çünkü, yoklamada epey zaman kaybı oldu.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA FİKRET UZUNHASAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 yılı Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinize ve bizleri televizyonlarından izleyen sevgili vatandaşlarımıza, kendim ve Parti Grubum adına saygılar sunuyorum.

Doğal ve ulusal kaynaklarımızdan olan ve ülkemiz kaynakları arasında çok önemli bir yeri bulunan ormanlarımız, doğanın tabiî denge ortamı ve orman köylümüzün de yegâne geçim kaynağıdır. Yaklaşık 17-18 bin köyümüz ve 10-12 milyon nüfusumuz, orman içinde barınmaktadır. Düzenli tarım ve sanayi alanına henüz girilmediği dönemde -yani, insanların henüz ormanla ilişkilerinin az olduğu günlerde- yurdumuz yüzölçümünün yarısından fazlasının ormanlarla kaplı olduğunun belirtilmesine rağmen, bugün, sadece ülkemiz topraklarının yüzde 11,44'ü -yani, 8,9 milyon hektarı- verimli ve bakımlı orman alanını oluşturmaktadır. Oysa, arazi envanterimize göre, Türkiye'de orman alanının 25,4 milyon hektara ulaştırılması mümkündür. Bu sebeple de, yılda, en az 300 bin hektar ağaçlandırma yapmalıyız; ancak, bu hayalî bütçeyle bunu beklemek hayal dışıdır. Yıllar yılı ihmalimiz, ülkemizin çölleşmesine ve orman içi köylülerimizin işsiz kalmasıyla birlikte büyük şehirlere göçün hızla artmasına neden olmuştur. Son verilere göre, nüfusumuzun yılda yaklaşık yüzde 2 veya 3'ü, kırsal alanlardan kentlere göç etmektedir.

Orman alanlarımızın tahribiyle meydana gelen erozyon ve verimsiz tarım alanlarıyla daralan imkânlar nedeniyledir ki, kırsal alanlarda yaşayan halkımızın sosyoekonomik yapısı gittikçe bozulmakta ve yaşam düzeyleri fakirlik seviyesinin de altına düşmektedir. Geçmişte olduğu gibi, bugün, hâlâ bu hata yapılmaktadır. Örneğin; Zonguldak İlimizin Saka Köyünde bir firmaya kuvars kumu işletme ruhsatı verilmiştir. Şimdi, bu firma, Saka Köyünün ormanlarını keserek, altından kum çıkarmaktadır. Tüm köy halkının karşı koymaları sonuçsuz kalmıştır. Şimdi, Saka Köyü, erozyon ve sel baskını tehlikesiyle karşı karşıyadır. Oysa, Anayasamızın 169 uncu maddesi ormanlarımızı, 170 inci maddesi de orman köylümüzü koruma altına almıştır. O zaman, burada bir terslik söz konusudur. Ya Anayasamıza rağmen verilen ruhsat yanlıştır ya da ruhsatı veren Maden Yasasında bir yanlışlık vardır; çünkü, Anayasamızın bütün yasaların üstünde olduğu bilinen bir gerçektir. O halde, bu çelişkili durum yeniden gözden geçirilmelidir diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, bir ağacın fonksiyonel değeri, odun değerinin tam 2 000 katıdır.

Dünya nüfusunun hızla artışı ile sanayileşme ve bunun neticesinde çevreye karşı artan tehditler, tüm insanlığın dayanışmasıyla önlenebilir. Bütün toplumlar gelişmenin sonucundan pay alırken, sağlıklı yaşamın önkoşulu olan hava, su ve toprağı -kısaca, tabiatı- korumayı ve temiz tutmayı başarmalıdırlar.

Gelişmiş ülkelerde, ormanların fonksiyonel değeri çok iyi bilindiğinden, diğer sektörlerin kaynaklarından ormancılık sektörüne kaynak aktarılmaktadır. Oysa, bizde tam tersi... Geçmiş iktidarlar döneminde olduğu gibi, korkarım ki, Refahyol İktidarında da ormanlarımıza kaynak gözüyle bakılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Ulu Önderimiz Atatürk'ün, 1937 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasında, ormanlarımız hakkında söylediği şu sözleri sizlere aktarmak istiyorum: “Orman servetimizin korunması gereğine ayrıca işaret etmek isterim; ancak, bunda önemli olan, korunma esaslarını, ülkemizin türlü ağaç ihtiyacını devamlı olarak karşılaması gereken ormanlarımızı, dengeli ve teknik bir biçimde işleterek yararlanmak esasıyla akılcı bir biçimde uzlaştırmak mecburiyeti vardır” demiştir. Kalkınmada süreklilik mevzuatını, ormancılığa dayalı ekonomi politikamızla birlikte çevre politikamızı da, Ulu Önderimiz, bu konuşmasında vurgulamıştır. Bu da, ormanlarımızın varlığıyla mümkündür.

Biraz da orman yangınlarına değinmek istiyorum. FAO'nun verdiği rakamlar kıyaslandığında, Türkiye'de, yılda yangın başına yanan saha, diğer Akdeniz yangın kuşağında bulunan gelişmiş ülkelerle hemen hemen aynıdır. O halde, teknolojinin, orman yangınlarında tek ve çok önemli bir faktör olmadığını söyleyebiliriz. Eğer, uçaklar, helikopterler, arazözler tek başına yangın söndürmeye yetseydi, Amerika ve Kanada'da yılda ortalama 200 hektar orman yanmazdı.

Yangının çıkmasında da, önlenmesinde de ana faktör, insandır. Başta orman bölge müdürlüklerimize bağlı elemanlarımız olmak üzere, orman köylülerimiz, sivil toplum örgütlerimiz, askerlerimiz, orman yangınlarını söndürme uğruna canlarını ortaya koyarak mücadale vermektedirler. Bizim, yangınlarla mücadelede başarılı olmamızın ana sebebi, insanlarımızın orman sevgisinden kaynaklanan cesaretidir. Bu uğurda hayatlarını kaybedenleri, buradan, rahmetle anıyorum.

Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti olarak, ormancılık konusunda, mevcut Hükümete, bizzat içinde bulunduğumuz bilgi ve tecrübeler doğrultusunda çok gerçekçi bazı öneriler sunmak istiyoruz:

1- Denk bütçe hayalinize kaynak oluşturmak için ormanlarımızı kesmeyiniz; istihsal yapmayınız. Dengeli ve teknik bir biçimde uzlaştırmak mecburiyeti vardır düşüncesiyle, kesilenden daha çok fidan dikilmesini temin ediniz.

2- Politik kadrolaşma uğruna, yangın kuşağında bulunan işletmelerdeki tecrübeli elemanların görev yerlerini değiştirmeyiniz.

3- Yangınlara süratle ulaşım bakımından orman yollarının tamamlanması gerekmektedir. Tecrübeler göstermiştir ki, yangınlara ilk yarım saat içerisinde ulaşıldığı takdirde, başarı oranı yüzde 100'dür.

4- Özellikle turizmin yoğun olduğu anayol kenarlarının mutlaka temiz tutulması gerekmektedir. Zira, bu yörelerde, ortalama her üç yangından biri yol kenarlarından başlamıştır.

5- Ormanların korunması için, daha çok orman alanlarımızın millî park ilan edilip, master planlarının bir an önce yapılması gerekmektedir.

6- Çalıştırılan mevsimlik işçilerin, daimî işçi statüsüne alınıp, sosyal güvenliklerinin de temin edilmesi gerekmektedir.

7- Ormaniçi köylülerimize iş istihdamı oluşturmak için 1970'li yıllarda Genel Başkanımız Sayın Bülent Ecevit tarafından başlatılan orman entegre tesislerine önem verilmeli ve bu tesisler çoğaltılmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Uzunhasan, 2 dakikanız var efendim.

FİKRET UZUNHASAN (Devamla) - 8- Ormaniçi köyleri, Or-Köy kredilerinden daha fazla faydalandırılmalıdır. Bugünkü şekliyle krediler çok düşüktür; Or-Köy kredileri artırılmalıdır.

9- Orman ve arazi kadastrosunu birlikte ele alıp, orman niteliğini kaybetmiş tarım arazilerinin, gerçek sahibi olan orman köylülerine verilmesi ve böylece orman olabilecek arazilerimizi de ormanlarımıza kazandırmamız gerekmektedir.

10- Eğer samimî isek, eğer ülkemizi ve halkımızı gerçekten seviyorsak, geliniz, ormanları, hızlı bir şekilde yok olmaya başlayan güzel Anadolumuzu yeniden yeşile kavuşturalım.

Ne mi yapmalıyız; çok kolay: Sayın Hükümet, senede bir günü, ağaç dikme günü ilan edecek, yurttaşları teşvik edecek; yürüyebilen, eli fidan tutabilen herkes, o gün dikebildiği kadar fidan dikecek. İşte yeşile kavuşmanın, işte millî değer üretmenin yolu... Sonuçta, ülke ve geleceğimizi kazanmış olacağız.

Bu duygu ve düşünceler ışığında, 1997 yılı Orman Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, Demokratik Sol Parti ve şahsım adına, Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunhasan.

DSP Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Kastamonu Milletvekili Sayın Hadi Dilekçi; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Dilekçi, siz kaç dakika konuşacaksınız?

M.HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - 10 dakika efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim; süreye riayetinizi rica ediyorum.

DSP GRUBU ADINA M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 malî yılı Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına görüş ve düşüncelerimizi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini ve televizyonları başında bizleri izleyen sevgili yurttaşlarımızı, Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlarımız, Orman Genel Müdürlüğüne bağlı olarak kurulmuş 27 orman bölge müdürlüğü, 244 orman işletme müdürlüğü, 1 300 orman işletme şefliği tarafından, kâğıt üzerinde korunmakta ve işletilmektedir.

Ormanların korunması, devamlılığının sağlanması, geliştirilmesi ve genişletilmesi Orman Genel Müdürlüğünün asıl görevleri olduğu halde, bu Bakanlığın, ele alınması gereken pek çok sorunları mevcuttur. Ülkemizde, 18 bine yakın orman köyümüz vardır. İstatistiklere göre, 12 milyon insanımız da, ormaniçi köylerimizde sefalet içerisinde yaşamını sürdürmektedirler; hatta, bu sefalet, onları göçe zorlamıştır. 1997 malî yılı Orman Bakanlığı bütçesi incelendiğinde de, orman köylüsünün kalkınmasıyla ilgili hiçbir tedbir alınmadığı görülecektir.

Sayın Orman Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bütçeyle ilgili sunuş konuşmalarında güzel ifadeler kullanmışlar; ama, orman köylüsünün kalkınması konusunda somut sonuçlar belirtilmemiştir. Bu bakımdan, 1997 malî yılı bütçesinde olduğu gibi, Orman Bakanlığı bütçesi de hayaller üzerine hazırlanmış bütçe olarak görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Demokratik Sol Parti Kastamonu milletvekiliyim; yani, orman sorunlarının yoğun olduğu bir bölgeden geliyorum. Orman içerisinde yaşayan, sefalete terk edilmiş insanlarımızın sorunlarını iyi bilen bir kişi olarak, 10 dakikalık süre içerisinde, mağdur köylümüzün sıkıntılarını dile getirmeye çalışacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman köylüsü, ekmeğini orman içerisinden elde eder. Bunların, kesim, sürütme ve taşıma ücretleri, son yıllarda enflasyonun çok altında kalmıştır. İşçi başına ortalama 50 metreküp malın hazırlanışı, nakliyesi, yüklenişi, istifini toplam olarak kaleme vurduğunuzda, o zahmetli ve tehlikeli iş karşısında, hiçbir sosyal hakka da sahip kılmadığınız orman köylümüzün ortalama aylık gelirinin 3 milyon lira gibi komik bir rakam olduğunu düşündünüz mü? (DSP sıralarından alkışlar) Bu insanların nasıl geçindiklerinin hesabını hiç yapabildiniz mi? Sayın Bakana soruyorum: Siz, Hükümet olarak, orman köylüsünü bu şartlarda nasıl kalkındıracaksınız? Eğer, böyle bir iddianız varsa, lütfen açıklayın ki, ben de, ekranı başında bizi izleyen orman köylülerimiz de ikna olalım, inanalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanın kısıtlı oluşundan, konuşmamı özet olarak sunuyorum. 4127 sayılı Kanunun orman köylüleri için uygulanmasında hiçbir mâni durum yoktur. Orman vasfını kaybetmiş yerlerin orman köylülerine verilmesi konusunda, Hükümetten, gerekli girişimlerin hızlandırılmasını bekliyoruz.

Orman deyince, aklımıza orman köylüsü gelmelidir. Ben, her hafta sonu, seçim bölgem olan Kastamonu'da köyleri ziyaret ediyorum. Doğu ve güneydoğudaki insanlarımız PKK korkusuyla köylerini terk ederken, bölgemdeki insanlar açlıktan dolayı köylerini terk eder olmuşlar. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yörede yaşayan insanlar geçimlerini sağlamak için büyük şehirlere göçmüşler; çocuksuz, gençleri olmayan, sessiz köylerle karşı karşıya kaldım; okullar kapatılmış, sağlık ocakları kapatılmış, yarım dilim ekmeğe muhtaç insanlarımla karşılaştım. (DSP sıralarından alkışlar)

Orman köylüsünün kanunlarla belirtilen hakları vardır. Bu hakların başında, yapacak ve yakacak odun ihtiyaçları gelmektedir. Bu yapacak ve yakacak ihtiyaçlarını zamanında vermediğiniz için, yılın son günlerinde çoluk çocuklarıyla birlikte perişan olmaktalar. İhtiyaçlarını istedikleri yerden vermediğiniz gibi, iki üç gün gibi kısa bir sürede odununuzu, yapacağınızı kaldırın diyorsunuz. Hükümete soruyorum: Nakliyenin verildiği 12 nci ayın sonlarında köy yollarının ne kadarının açık, ne kadarının kapalı olduğunu hiç düşündünüz mü? Ülkemin köy yollarının çoğu, 12 nci ayın sonlarında karla kaplıdır; yaz aylarının suyu mu çıktı da orman köylüsüne bu eziyeti yapıyorsunuz?!.

Hükümetin, derhal, orman köylüsünün ihtiyacı olan nakliye zamanını yaz aylarına ve süreyi de üç günle sınırlı tutmayıp, geniş bir zamana yayması gerekmektedir. Bu istek, benim değil, orman içinde yaşayan köylü vatandaşlarımın isteğidir.

Sayın Başkan değerli milletvekilleri; orman köylüsünün kanunlardan doğan hakları vardır derken, 1774 sayılı Kanunla kurulan Orman Köylülerini Kalkındırma Fonuna, genel bütçenin binde 1'i oranında bir payın ayrılarak aktarılması gerekirken, söz konusu fona, 1974 yılından bu tarafa hiç para aktarılmamıştır. Ülke genelinde, orman köylüleri yıldan yıla fakirleşmekte, yokluğa itilmektedir. Bu bakımdan, yıllardır, sağ hükümetler dönemlerinde seçim meydanlarında verilen sözlerin yerine getirilmesi gerekmektedir. 1774 sayılı Yasa gereği, binde 1'lik yasal paylarının verilmesi istenmektedir. Yine, halkın istifadesi açısından, özel idare paylarının da ayrılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman köylüsünün sıkıntıları karşısında, orman işçilerimizin de sıkıntıları büyüktür. Emeğinin karşılığını alamayan, her türlü zorluklara katlanan orman işçilerinin alacakları derhal ödenmeli; çalışma koşulları ise derhal ele alınmalı, vahidî yöntemiyle çalıştırmaya derhal son verilmeli. Bu vahidî yöntem, çok tehlikeli bir yöntemdir; işveren için de, işçi için de tehlikelidir. İşvereni mesuliyetten, işçiyi de mağduriyetten kurtaramazsınız. Onun için, gelin, bu çalışan işçilerimizi, tam yıl ve sigortalı çalıştıralım. Bir yıl içinde 90 ilâ 120 gün çalışan bir işçinin emekliliğinden, işçi sağlığından, iş güvenliğinden söz etmek mümkün değildir. Bu konuyla ilgili olarak, Sayın Bakana sunulmak üzere bir dosya hazırladım, kendilerine takdim edeceğim.

BAŞKAN - Sayın Dilekçi, 2 dakikanız var efendim.

M. HADİ DİLEKÇİ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde büyük şaibelere neden olan orman kaçakçılığı konusuna da değinmek istiyorum. “Ülkemiz, orman alanı bakımından fakir” derken, son yıllarda, siyasî partilerin yandaşlarına peşkeş çekilmesi neticesi, ormanlarımız, yok olacak bir noktaya gelmiştir. Örnekleme yapacak olursak, İnebolu Kastamonu'nun İlçesidir; İnebolu ormanları, belediye seçimlerinde, zamanın Orman Bakanı Sayın Hasan Ekinci'nin de bilgileri doğrultusunda katledildi. Elimde belge ve mahkeme kararları var. Mahkeme kararlarını incelediğinizde, ormanı katledenlerin, Doğru Yol Partisi yöneticileriyle işbirliği halinde olduğunu ve bunun yapıldığını görmek mümkündür.

Değerli milletvekilleri, yine, elimde, Sayın Orman Bakanıma da yazılmış bir mektup var. Zamanım olsa da bu mektubu sizlere okuyabilsem. Sayın Bakana soruyorum, mektubu da kendilerine vereceğim... Orman kaçakçılığı ile ilgili, kaçakçılığı yapan insanlarla ilgili, yani, Susurluk olayında olduğu gibi, tıpkı Susurluk'ta yaşadığımız olay gibi, devlet, kaçakçı ve mafyanın birlikte oluşturduğu olayla ilgili bir mektup elimde... (DSP sıralarından alkışlar) Zamanım olsa da bu mektubu...

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Bana verin.

M. HADİ DİLEKÇİ (Devamla) - Efendim, bu size verilmiş, gönderilmiş; Başbakana gönderilmiş, Cumhurbaşkanımıza gönderilmiş, ilgili bakanlara gönderilmiş ve tüm partilere de bu mektuptan gönderilmiş; şu anda elinizde var Sayın Bakanım. Bu mektupla ilgili ne işlem yaptığınızı da öğrenmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dilekçi, süreniz bitti; isterseniz arkadaşınızın süresinden 1 dakika verebilirim; yoksa, vermeyeceğim. (DSP sıralarından “Verin” sesleri)

M. HADİ DİLEKÇİ (Devamla) - Peki efendim.

BAŞKAN - Arkadaşınızın süresinden 1 dakika veriyorum; buyurun.

M. HADİ DİLEKÇİ (Devamla) - Efendim, ben, hemen sözlerimi bağlıyorum.

Türkiye'nin konsolide bütçesine olduğu gibi, Orman Bakanlığı bütçesine de itimat etmiyor, hayalî bir bütçe olduğuna inanıyor ve güven duymuyoruz. Öyle olmasına rağmen, yine de Orman Bakanlığı bütçesinin, Türkiyemize, milletimize, memleketimize, orman çalışanlarına, orman işçilerine ve orman köylülerimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dilekçi.

DSP Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, Mehmet Yaşar Ünal; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sizin süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı ile Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 1997 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Sizleri ve Meclis bütçe görüşmelerini izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlarım.

Mecliste, bütçe görüşmeleri, her zaman, çok önemli kabul edilmiştir ve bu görüşmeler de, rakamları tartışmanın ötesinde, Türkiye'deki sağlık sorunlarının tartışıldığı bir ortam yaratılması nedeniyle çok yararlı olmaktadır.

Anayasamızın 56 ncı maddesi, devlete, halkın sağlık hizmetleriyle ilgili açık görevler vermiştir. Oysa, ülkemizde, hâlâ, genel sağlık sigortası uygulaması yoktur. Maalesef, sağlık sigortası güvencesinden yoksun olan nüfusumuzun oranı yüzde 40 dolaylarındadır. Bu acı tablo, 21 inci Yüzyıla girmeye hazırlanırken, bizim için, büyük bir ayıptır. Özellikle tarım kesiminde üretici olan köylü yurttaşlarımızın, Bağ-Kur kapsamında olmalarına ve prim ödemelerine karşın sağlık güvencesinden yoksun olmaları, daha çok üzüntü vericidir. Kırsal kesimde yaşayan bu vatandaşlarımız, gerekli düzenlemenin yapılmasını, tıpkı diğer Bağ-Kurlular gibi hastane, tedavi hizmetleri ve ilaç giderlerinden kurtulmayı, diğer sektörlerde çalışan Bağ-Kurluların yararlandığı şeylerden aynen yararlanmayı ve bu konuda anayasal eşitliğin sağlanmasını, haklı olarak istiyorlar.

Sağlık Bakanımız Sayın Yıldırım Aktuna, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığının 1997 yılı bütçe tasarısını sunarken yaptığı konuşmasında, son beş yıldan bu yana sözü edilen temel sağlık kanunlarının -yani, aynen, beş yıl öncesindeki gibi- hazırlanmakta olduğunu ve Bakanlar Kurulu tarafından kurulmuş olan bir komisyona sunulduğunu söylemiştir; yani, Meclisin komisyonlarına değil. Buradan anladığımıza göre, beş yıldır süren çalışmalar, ancak, bir arpa boyu yol alabilmiştir. Bakanlığın vaat ettiği reformlar, gittikçe inandırıcı olmaktan uzaklaşmıştır; eğer, bu hızla gidecek olursa, çok beş altı yıllar daha bekleyebiliriz.

Gelelim bu 6 tasarının neler olduğuna; birincisi, sağlık finansman kurumu kuruluşuyla ilgili kanun tasarısı; ikincisi, hastane ve sağlık işletmeleri temel kanun tasarısı; üçüncüsü, birinci basamak sağlık hizmetleri ve aile hekimliği kanun tasarısı; dördüncüsü, kamu sağlığı kanun tasarısı; beşinci olarak, Refik Saydam ulusal sağlık araştırma kurumu kurulması kanunu tasarısı; altıncısı ise, ulusal sağlık akademi kanun tasarısı.

Değerli milletvekilleri, eğer bu tasarılar Meclise gelirse, biz Demokratik Sol Parti olarak, halkımızın yararına olacak ve onların sağlık sorunlarını sosyal devlet olma ilkesinden ayrılmadan çözecek her yasanın çıkmasına destek oluruz. Bizim öteden beri savunduğumuz esas, her yurttaşımızın, sağlık güvencesi kapsamında olması ve bunun, temel bir insanlık hakkı olduğunun kabul edilmesidir. Hükümetimizin, halkımızın sağlık sorunlarını daha ciddiye alıp, ilgili tasarıları bir an önce Meclis Genel Kuruluna getirmesini bekliyoruz.

Sağlık kurumlarındaki masrafları ödeyemeyecek durumda olan yurttaşlarımız için de, şu anda yeşil kart uygulanmaktadır. Bu da, şu anda fonksiyonlarını tam olarak yapamamaktadır; çünkü, temel sağlık yasasının çıkarılması beş yıl önce gündemdeydi ve bu çıkıncaya kadar, dokuz aylık bir geçici süre için bu yeşil kart uygulamasına başlanmıştı -başlangıç tarihi 5.8.1992- fakat, aradan çok dokuz aylar geçtiği halde, bu yeşil kart uygulaması sürüp gitmektedir.

Bir de, Sağlık Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı sunuş konuşmasında, bu yeşil kartla ilgili bir yasa hazırlandığını ve aksaklıkların giderileceğini söylemişti. Bu demek oluyor ki, temel sağlık yasalarının çıkacağından Sağlık Bakanımız da umudunu kesmiş ve onun yerine geçici bir yöntem olarak kullanılan yeşil kart uygulaması bundan sonra esas uygulama haline gelecekmiş gibi bir kuşkumuz var. Eğer böyleyse, yanlış düşünüyorlar; çünkü, buna ayrılacak süreyi temel sağlık kanunlarının çıkarılması için harcarsak, çok daha isabetli bir iş yapmış oluruz.

Değerli milletvekilleri, halkımız, sağlıkla ilgili kurumlara, hastanelere işi düştüğünde ne yapıyor; bunu, halkı temsil eden insanlar olarak hepiniz biliyorsunuz. Önce, acaba kaç param gider, cebimdeki para yeter mi yetmez mi korkusu içine düşmektedir. Yasal düzenlemelerle, halkımızın bu korkusunu yok edecek hizmet düzeni kurulmalıdır. Biz, bunu, ancak, hasta ile hekim, hasta ile hastane ve hasta ile eczane arasındaki para alışverişinin kaldırılmasıyla sağlayabileceğimizi düşünüyoruz. Devletin, sağlık harcamaları için daha fazla kaynak ayırması gereklidir. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, sağlık ve eğitime ayrılan kaynakların, insana yapılan yatırımlar olduğu bilinci içerisinde, daha fazla artırılmasını istiyoruz.

Sağlıktaki uygulama hedeflerimiz arasında şunlar da olmalıdır: Hastaların bugün de hekim ve hastane seçebilme haklarının verilmesi; kurumundan hekime sevk yazısı alan insanların, istedikleri devlet hastanesi, SSK hastanelerine veya üniversite hastanelerine gidebilmeleri sağlanmalıdır. Hastalar, sadece acil durumlarda gidebildikleri özel sağlık kurumlarına da, isteğe bağlı olarak ve devletin belirlediği fiyat üzerinden ödeme yapmak kaydıyla başvurabilmeli, ameliyat olabilmeli, tedavi olabilmelidirler. Halkımız, verilen sağlık hizmetinin kalitesinin yükseltilmesini ve hastanelerde verilen hizmetin hızlandırılmasını talep etmektedir.

Değerli arkadaşlar, peki, bugünkü haliyle ne oluyor; hastanelere işi düşen bir vatandaşımız, oradaki çeşitli zorluk ve formalitelerle karşılaşarak, o sırada rahatsız olmanın da verdiği sıkıntıyla, gereksiz beklemelerden bunalmakta, bu sıkıntıların sebebinin, uygulanmakta olan sağlık sistemi olduğunu fark edememekte, hükümetlerin sağlık sorunlarına gereğince eğilmeyip bu konuya ilgi ve katkıyı esirgediğini unutmakta, buna karşın, suçlu olarak, karşısında, beyaz gömleğini giyerek hizmet vermeye çalışan hekim, hemşire ve diğer sağlık personelini görmektedir. Böylece, vatandaş ile sağlık personeli arasında var olması gereken karşılıklı güven zedelenmekte, çeşitli tartışmalarla hem çalışanların morali bozulmakta hem de hastanelerimize az hasta olarak giden vatandaşlarımız daha ağır hasta olarak çıkmaktadır.

Bu gerçekleri de görerek, personelimizin daha iyi koşullarda çalışmasının sağlanması, ücretlerinin hak ettikleri düzeye getirilmesini bekliyoruz. Bunun yanında, hak ettikleri saygınlığın sağlanması da bizim birinci görevimiz olmalıdır; oysa, biz, bunun tersini yapıyoruz.

Örneğin, İzmir'de, Sayın Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yaptığı gibi, aklınca, bir hastaneye baskın yapıp, yanlış da olsa bir nöbet listesi bularak yoklama yapmaya kalkmasıyla Türkiye'nin sağlık sorunlarını çözdüğünü zannetmesi yanlıştır. Burada çalışanları kul gözüyle gören bir padişah edasıyla emirler yağdırmak yerine, son beş yılda, içinde ve başında bulunduğu hükümetler döneminde, halkın sağlık sorunlarına ve hastanelere ne verdiği konusunda önce kendini sorgulamalıdır. (DSP sıralarından alkışlar)

“Bu doktor ya gidecek ya gidecek” diyen tavrını, hekimlere yönelik bir saygısızlık olarak kabul ediyor ve bu davranışı, bir hekim olarak kınıyorum.

Eğer bir yoklamada “hekim yok, buradan gidecek” deniyorsa; Meclis çalışmalarında da, ben, Sayın Çiller'in bulunduğunu hiç görmedim; onun da, on defa buradan gitmesi gerekirdi. (DSP sıralarından alkışlar)

Koruyucu sağlık hizmetlerinde, özellikle çocukların aşılanma programları titizlikle ve zamanında uygulanmalıdır. Bundan önce olduğu gibi, aksaklıklarla birikmelere neden olup, daha sonra da bunu gidermek için ulusal aşı günleri, kampanyaları düzenlemek yanlıştır. Burada esas olan, zamanında aşı takvimine bağlı olarak çocuklarımızın aşılanmasıdır.

Bu bütçede, ilk defa, sağlık hizmetlerinin tanıtımı, basın ve yayın organlarında halkı bilgilendirme amacıyla ilan, afiş ve TV programlarını kullanmak amacıyla 1 trilyon 100 milyar ödenek ayrılmıştır. Ülkemizin kıt kaynakları göz önüne alındığında, bu miktar bir tanıtım ödeneğinin harcanması, bizce, pek lüks bir davranış ve gereksiz israf olacaktır. Bu konulara, İktidar Partilerimizin sayın milletvekillerinin de dikkatini çekmek istiyorum. Trafik Kanununda olduğu gibi, biz, belli yükümlülükler getirerek, sağlıkla ilgili tanıtımları parasız da halledebiliriz diye düşünüyorum.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Sakın, bir daha bunu söyleme. Dünyanın her tarafında olan bir şeydir bu.

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Devamla) - Sayın Bakan, biz, dünyanın öteki ülkeleri kadar zengin değiliz. O paraları daha yararlı yerlerde de kullanabiliriz.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda tüberküloz, yani verem hastalığının tekrar artmaya başladığı bir gerçektir. Her ne kadar, geçen dönemde, Sağlık Bakanımız bunu kabul etmese de, bu böyledir.

Bu tablo, ekonomik bakımdan, halkın, yoksulluğa ve sefalete yakın bir ortamda yaşadığını, dengesiz ve yetersiz beslenme ile sağlıksız çevre koşulları altında bulunduğunu göstermektedir.

Ulusal Verem Savaş Programının üzerinde daha fazla durulmalı. Sıtma savaş ve trahom konularına önem verilirken, koruyucu ve tedavi edici hizmetlerin de artırılmasında sayısız yararlar vardır. Ayrıca, kanser tedavisinin de ücretsiz olması ya da belli bir katılımın sağlanması, bu ilaçların da ucuzlatılması için gerekli işlemlerin yapılmasını bekliyoruz.

Hastanelerimizde en büyük şikâyet konusu, polikliniklerde uzun kuyruklar ve muayene sırası bekleyen kalabalıkların oluşudur. 14 Mart Tıp Bayramında gündemdışı söz aldığım bir konuşmada, bu konuda şu öneride bulunmuştum:

Devlet ve SSK hastanelerinde sağlık kurulu, yani heyet raporları uygulaması tamamen kaldırılsın, raporu, tek başına, ilgili uzman hekim versin ve iş bitsin. Örneğin; göz doktorunun vereceği bir rapor için, niçin, hasta en az 5 poliklinikte ayrı ayrı kayıt kuyruklarında ve muayene kuyruklarında eziyet görsün, kalabalık ederek diğer hastaların ve hekimlerin zamanını alsın?

Şöyle bir hesap yapalım; orta büyüklükteki bir hastaneye, haftada, heyet raporu için 250 kişi başvursa, bunlar, ortalama 6 polikliniğe birden kayıt ve muayene için girseler, toplam 3 bin kişilik kuyruğa girmeleri gerekiyor. Daha sonra, makbuz kestirme ve rapor tasdik kuyruklarını da unutmayalım. Ayrıca, haftada iki gün “heyet toplanacak” diye bazı poliklinik hizmetlerinin de durduğunu hepimiz biliyoruz. Bu gereksiz işlemlerle, hastanelerimiz yüzde 30 oranında fuzulî olarak işgal edilmektedir.

Sağlık raporu kurullarını kaldırmak en isabetli bir iştir ve Avrupa ülkelerinin hiçbirinde, bizdeki gibi, hekime ve hastalara güven duymayan bir sistem artık kalmamıştır. Fakat, bunu kaldırmaya bir türlü kafamız yatmıyor, akılcı uygulamalara inatla gözümüzü kapatıyoruz. .

Bizim bu ve benzeri önerilerimiz için Sayın Sağlık Bakanı cevap vermek için Komisyonda söz aldığında, genel olarak bunu benimsediğini, bunun kaldırılabileceğini belirtmişler, hatta “bu konuda reformdan önce bir değişiklik ve yeni bir uygulama getirilebilmesi de mümkün olacaktır” şeklinde bir ifadede bulunmuşlardır.

Sayın Bakan, konuya olumlu baktığınıza göre, bu sağlık kurulu uygulamasını tek cümleyle kaldırın, olsun bitsin; hastaneler rahat bir nefes alsın, aynı şekilde, hastalar ve hekimler de rahat nefes alsın.

Uzman hekimlerin vermiş olduğu raporların başhekimlikçe tasdik edilmesi de mantıklı bir uygulama değildir.

Temel sağlık yasalarının çıkmasını beklerken, tedavi kurumlarıyla ilgili hemen yapılabilecek gerçekçi ve yararlı çözümler olarak şunları da öneriyoruz; bu önerilerimiz, hekimlerin de istediği ve bizlerden bekledikleri çözümlerdir:

Sağlık üniteleri tek elde toplanmalıdır. Bunun ciddî getirileri olacaktır; şöyle ki: Birçok ünitede, rantabl kullanılmayan, atıl durumdaki laboratuvar aletleri olduğu gibi, maalesef, bazı ünitelerde de bunu kullanacak kalifiye eleman yoktur. Üzülerek söylemek gerekirse, bu, Sağlık Bakanlığının kendi üniteleri içinde bile vardır; dolayısıyla, öbür kurumları beklemeden, Sağlık Bakanlığı bu işleri düzenleyebilir.

İkinci konu: Büyük kentlerimizde, metropollerde hasta yoğunluğunun giderilmesi ve hem de özel dallarda uzmanların yetiştirilmesi, ihtisas hastaneleri sayısının artırılması gerekiyor; fakat, biliyoruz ki, bütçede bunun için, hastane yapımı için ödenekler yok. Böyle olunca, hiç olmazsa, buralardaki kamuya ait büyük hastanelerimizin, ihtisas hastanesi ve eğitim hastanesi haline getirilmesi gerekiyor. Örnek vermek istersek; Ankara Devlet Demiryolları Hastanesini gösterebiliriz. Bu hastanemiz, konum olarak, yerleşim alanı olarak bir eğitim hastanesi için çok uygun olup, ekip, alet, malzeme ve temizlik olarak üniversite hastanelerinden hiç de geri değildir; fakat, eğitim hastanesi olmak için yazdıkları yazılara, yirmi aydır cevap beklediklerini üzülerek öğrendim; oysa, Sağlık Bakanlığına, herhalde, en fazla 3 kilometre uzaklıktadır.

Spesiyalize, ihtisas hastaneleri kurulur ise, bunlar, hem tedavi süresinin kısalmasında, hem de masrafların azalmasında etkili olacaklardır. Örneğin: ABD'de, atroskopilerin yoğun yapıldığı bu tür bir hastanede, diğer hastanelere göre, bir atroskopi maliyetinin yedide bir oranına düşürüldüğünü görüyoruz.

İhtisas yapılan hastanelerimiz arasında korelasyon sağlanmalı ve uzmanlar, sadece süre doldurmayla ilgili değil, muayene, tedavi ve bilimsel çalışmaları ve bilgi birikimlerine göre uzmanlıklarını kazanmalıdırlar.

Ayrıca, ülkemizde, hekim sayısına yakın hemşire sayısı vardır; oysa, onların bu sayısının yükseltilmesi gerekiyor. Memnuniyetle belirtiyoruz ki, artık, hemşire okulları yüksekokula çevrilecektir; bu da güzel bir şey. Ama, burada, ben, ufak bir şeyi hatırlatmak istiyorum: 2 yıllık yüksek hemşire okullarını bitirenlere, daha önce verilen ekgöstergenin, daha sonra kaldırılmış olduğunu ve hatta, önceden ödenenlerin geri istendiğini biliyoruz; bunun da düzeltilmesinin ve hemşirelerin hak ettikleri göstergenin verilmesinin isabetli olacağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, sağlık problemini çözebilmek için, önce, bu hizmeti veren hekimlerin ve sağlık personelinin sorunlarının çözülmesi mantıklıdır.

Hekimlerimizin bazı sıkıntılarını tekrar dile getirmek istiyorum. Bu hekimlerimizin bizden istedikleri çözümlerin başında:

YÖK Yasası, tıp fakültelerinde planlanan akademik çalışmaları başaramamış, bilimsel çalışma yerine, idarî ve bürokratik çalışmalar öne geçmiştir. Hesapsız ve altyapısız açılan tıp fakültelerinde eğitim kalitesi düşmüştür. Bilim adamları zor koşullar altında ve çağdaş bilimle yarışabilme uğraşı içerisindeyken, buralara yönetici olarak atanan ve siyasî yanı ağır basan ehliyetsiz kişiler akademik çalışmaları zora sokmaktadır. Birçok değerli bilim adamımız üniversiteyi terk etmek durumunda kalmıştır; çünkü, bazı yöneticilerdeki anlayış, modern tıp yerine üfürükçülüğü tercih etmektir.

Yardımcı doçentlik ve profesörlük gibi akademik unvanların kazanılması, üniversite dışından da mümkün olabilmelidir. Bunu hak edenler, gerekli koşulları yerine getirdiklerinde, jürideki birkaç kişinin keyfine ya da kaprisine kurban gitmeden, hak ettikleri akademik unvanı alabilmelidirler. Yardımcı doçentlik sınavı da merkezî bir sistemle yapılabilir ve kayırmaları bu şekilde önleyebiliriz.

Ayrıca, hekimlerimizin özlük haklarıyla ilgili diğer işlerine de, bir an önce, el atılmasında büyük yarar vardır. Biz, hekimlerimizi, artık, Osmanlıdan bize miras olarak kalan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre değil, maaş ve özlük haklarını başka usullere göre değerlendirmeliyiz. Örneğin, bir pratisyen hekim şube müdürüne denk, uzman hekim de bir daire başkanına denk olarak ücret alabilmelidir. Böyle bir ücret sistemine gidilmesi daha gerçekçi olacaktır.

Ayrıca, dönersermaye sistemi mutlaka korunmalı; az çalışan ile çok çalışanın maaşları da fark etmelidir. Ayda yedi sekiz nöbet tutanla hiç tutmayanın aynı maaşı alması kabul edilemez bir haksızlıktır.

Ayrıca, Sağlık Bakanımıza önemli bir önerim daha var: Tıp fakültelerini bitiren değerli genç doktor kardeşlerimiz, tıpta uzmanlık sınavına girebilmek, önlerinin açılması ve uzmanlığı kazanabilmek için büyük sıkıntı içerisindedirler. Bizce, tıpta uzmanlık sınavı tamamen kaldırılmalıdır. Tüm hastanelerin, hangi dalda bir iki veya dört yıllık ihtisas verebileceği kademelendirilerek, herkesin çalışacağı süreler uzmanlığa sayılmalıdır. Örnek olarak, ilçe devlet hastanelerinde, bir uzmanın yanında, cerrahî branşında bir yıllık çalışmanın ihtisas olarak kabul edilmesi, iki yıl da, daha büyük, orta büyüklükteki devlet hastanelerinde -buna örnek olarak Uşak Devlet Hastanesini verebilirim, doğuda da Van olabilir, diğer il hastanelerimiz olabilir- iki yıllık ihtisasın yapılmasının kabul edilmesi, ihtisasta, son iki yılın da SSK ve Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim hastanelerinde ve üniversite hastanelerinde tamamlanmak suretiyle, genç hekim arkadaşlarımızın önünün açılması sağlanmalıdır. Bu, hem birikimleri engelleyecektir hem de doğu ve güneydoğuda eksik olan hekimlerin oraya gönderilmesini sağlayacak ve bu bir gönüllülük esasına göre hekimlerimizin oraya koşarak gitmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum.

BAŞKAN - Sayın Ünal, 2 dakikanız var.

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Devamla) - Teşekkürler...

Çünkü, şimdiye kadarki uygulamalarda, ne sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesiyle ne de 12 Eylülden sonra doktorlara getirilen mecburî hizmet yasasıyla, bu bölgemizin hekim ihtiyacı giderilmiştir. Demek ki, zorlayıcı tedbirlerle bu olmuyor; artık, özendirici ve orada, hekimlerimizin iyi hizmet vermesini sağlayacak iyi bir ortamın sağlanması gerekmektedir. Eğer, biz, hem hekimlerimizin yığılmasını engelleyip ihtisas yapmalarını sağlamak hem de oradaki halkımıza iyi hizmet vermek istiyorsak, Türkiye genelinde, tıpta uzmanlık sınavının kaldırılarak, kademeli olarak, uzmanlığın Türkiye sathına yayılmasını istiyoruz. Bu, bizden gelen bir düşünce olmakla birlikte, Avrupa'da uygulanan bir sistemdir; yani, bu, uygulanamaz hayalî bir tasarı değildir, bunu belirtmek isterim.

Ayrıca, çıkacak olan temel sağlık yasalarından Refik Saydam ulusal sağlık araştırma kurumu kurulması kanunu; bu, gerçekten isabetli olacaktır; bunun, uluslararası düzeyde, Fransızların Pasteur Enstitüsü gibi önde gelen bir kurum haline getirilmesini sağlamalıyız; yurdumuzda yeterli tıbbî birikim, altyapı ve bunu başaracak beyinler fazlasıyla vardır.

Ülkemizin sorunları çözülürken, katılımcı demokrasinin gereği olarak, ilgili kuruluş ve meslek odalarının da görüşleri alınmalıdır; başta, Türk Tabibler Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği ve Türk Eczacılar Birliğinin de görüşleri alınmalıdır, üniversitelerin katkılarından yararlanılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, sizleri ve ülkemizin sorunlarına ilgi duyarak bizleri ekranları başında izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyor, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Refah Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın Feti Görür.(RP sıralarından alkışlar)

Sayın Görür, süreyi siz de eşit mi paylaştınız efendim?

FETİ GÖRÜR (Bolu) - Evet efendim.

BAŞKAN - Süreniz 10 dakika, sürenizi uzatmayacağım, rica ediyorum süreye riayet edin.

Buyurun efendim.

RP GRUBU ADINA FETİ GÖRÜR (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Orman Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesi, yurdumuzun ormanlarla kaplı olan yüzde 26'sını, köylerimizin yaklaşık yüzde 60'ını, nüfusumuzun yüzde 13'ünü teşkil eden 8,5 milyon orman köylümüzü yakından ilgilendirmesinin yanında, millî gelirimizi, teneffüs ettiğimiz havamızı, sıhhatimizi, iklimimizi, açıklığın sebeplerinden kuraklığı, doğa güzelliğimizi, yaban av hayatımızı, kısaca, dünyamızın tabiî dengesinin muhafazasını çok yakından ilgilendirmektedir.

Günümüz ve gelecek yüzyılın en önemli sorunu ne sanayileşme ne tarımsal üretimi artırma ne de yüksek teknolojiyi daha da ileriye götürme değil, öyle zannediyorum ki, tabiî dengeyi koruma ve bozulan dengeyi düzeltme, yani, kısacası, çevre sorunu olacak ve 21 inci Yüzyıl da çevre çağı olacaktır. Çünkü, çok kazanma hırsıyla bozduğumuz çevre ve tabiî denge, insanlığın sadece sıhhatini değil, aynı zamanda canlarını tehdit eder duruma gelmiştir.

Bugün, Afrika'daki kuraklık, açlık, salgın hastalıklar, sefalet, toplu ölümler tüm dünyayı etkilerken, bu felaketlerin en büyük sebebi Afrika'daki orman tahribatıdır.

Ozon tabakasının erimesi, insanoğlunun geleceğini tahrip etmektedir. Tropikal bölgedeki orman tahribatları, Avrupa'daki asit yağmurları sadece oluştuğu bölgeleri etkilememekte, komşu kıtalaradaki insan, hayvan ve bitki örtüsünü de tahrip etmektedir. Ormancılığın uluslararası etkilerinden dolayı, bugün, hiçbir ülke “benim, ormancılık konusunda sorunum yok” diyemez.

Bu genel değerlendirmeden sonra, Orman Bakanlığının sorunlarını şu alt başlıklar halinde incelemek mümkündür:

1. - Odun hammaddesi envanterinin korunması ve geliştirilmesi,

2. - Orman köylüsünün durumunun iyileştirilmesi,

3. - Orman muhafaza memurlarının durumlarıyla, muhafaza için gerekli araç-gereç ve teçhizatın iyileştirilmesi,

4. - Erozyonun önlenmesi ve ağaçlandırma faaliyetleri,

5. - Orman kadastrosunun tamamlanması,

6. - Millî parklar, av ve yaban hayatının geliştirilmesidir.

Yüzölçümünün sadece yüzde 26'sı orman olan yurdumuz, orman bakımından fakir bir ülkedir. Orman alanımızın tamamı 20,2 milyon hektardır; bunun, 11,3 milyon hektarı verimsizdir, hele 3 milyon hektarı tamamen çıplaklaşmış ve erozyona açık hale gelmiştir. Tabiî dengenin yeniden tesisi için, orman alanlarımızın oranı, bir an önce, yüzde 26'dan, yüzde 30'ların üzerine ulaştırılmalıdır.

Türkiye'nin odun hammaddesi envanteri 1,1 milyar metreküp, Türkiye'nin yıllık odun hammaddesi tüketimi ise, 35 milyon metreküptür. Ormanlarımızdan, yılda 15 milyon metreküp odun hammaddesi üretilerek, resmî yolla pazara inmektedir. Yıllık ihtiyacımızın 4 milyon metrekübü kavakçılıktan, 3 milyon metrekübü ithal yoluyla karşılanırken, resmî yoldan pazara inen odun hammaddesi toplamı 22 milyon metreküptür. Yıllık toplam tüketimimiz 35 milyon metreküp olduğuna göre, açık kalan 13 milyon metreküp odun hammaddesi, büyük ölçüde kaçakçılık yoluyla pazara sevk edilmektedir.

Kaçakçılık oranının yüksek olması, ağaçlandırma çalışmalarının öneminden daha fazla, mevcut ormanların korunmasının önemini önplana çıkarmaktadır.

Ormanlarımızın korunması için ise:

1. - Orman suçlarının cezaları artırılmalı ve davaları, uzatılmadan sonuçlandırılmalı,

2. - Toplu koruma yerine, bölgesel koruma sistemine geçilmeli,

3. - Orman muhafaza memurlarının sosyoekonomik durumları iyileştirilmeli,

4. - Orman teşkilatı, alet, edevat, araç ve silah yönünden güçlendirilmeli,

5. - Odun yerine, yakacak olarak ikame maddesi kullanımı teşvik edilmeli ve desteklenmeli,

6. - Orman köylüsünün durumlarının sosyoekonomik olarak iyileştirilmesi için, Or-Köy aracılığıyla Orman Köylerini Kalkındırma Fonundan yeterli teşvik ve destek sağlanmalı,

7. - Özel sektör ormancılığı yüzde 1'den yüzde 10'lara süratle çıkarılmalı ve mevcut ormanların, mülkiyeti devletin, geliri ise orman köylüsünün olmak kaydıyla özelleştirilmesi bir an evvel gerçekleştirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaygın olan orman kaçakçılığı, orman tahribatının en başta gelen sebeplerindendir. Orman suçlarına verilecek cezaların ölçüsünü, Fatih Sultan Mehmet gayet güzel ortaya koymuş, ağaç ile insan hayatını eşdeğerde tutmuştur. Ormanı tahrip etmenin ve kaçakçılığının cezasını, insan hayatına son verene verilecek cezayla aynı görerek, ölçüyü ortaya koymuştur. Millî servetimizi yok eden, orman varlığımızı tahrip eden ve ahşap sanayiinde haksız rekabete sebep olan orman kaçakçılığıyla ve orman tahribatı yapanlarla gerekli mücadele mutlaka yapılmalıdır.

Orman kaçakçılarının kestikleri bir tek dalda, şu an hayatta bulunan 65 milyonun hakkı olduğu gibi, gelecek nesillerin de hakkının olduğu ve hakkına tecavüz ettiği tüm insanlarla helalleşmedikçe kazançlarının helal olmayacağı şuurunu beyinlere ve gönüllere mutlaka nakşetmeliyiz.

Orman muhafızları tarafından fiilen koruma imkânı olmayan 3 bin ve 10 bin hektarlık toplu koruma alanları yerine, koruması makul ölçülerde olan, bölgesel koruma sistemine geçmek ve bu sahaları orman muhafaza memurlarının zimmetine geçirmek daha verimli sonuç verecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yakacak yerine kömür ve doğalgaz kullanımı teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Ancak, unutmamamız gereken bir husus var ki, o da ahşap sanayiinde odun yerine çelik ve alüminyumun ikamesi faydadan çok zarar getirmekte ve ekonomik olmamaktadır. Zira, madenlerin rezervleri sınırlıdır ve tükenmek zorundadır; odunu ise topraktan sonsuza dek üretmek mümkündür.

Yine, madenlerin çıkarılmasında ve işlenmesinde enerjiye ihtiyaç vardır ve üretim esnasında açığa çıkan emisyon havayı kirletmektedir. Ağaç, fotosentez yoluyla Cenabı Hak tarafından yetiştirilmektedir ve kaynağının tükenmesi mümkün değildir. Aynı zamanda, kirli havamızı temizleyen, dünyamızın akciğerleridir. Bu vasıflarıyla ağaç alternatifsiz bir maddedir.

Orman köylüsüne gelince; elinde yeterli arazisi olmayan, millî gelirden en az payı alan, orman davalarından dolayı mahkemelerde 300 bin dosyası bulunan orman köylülerinin durumlarının düzeltilmesi ve orman köylüsüyle devleti ve Orman Teşkilatını hasım değil, hısım yapan politikalar üretmek ve orman politikamızı yeniden gözden geçirmek zorundayız. Orman köylüsüne “bu orman senindir” mantığını benimseterek, ormanlarımızı hep beraber korumanın yollarını açmalıyız. Bu politikaları uygulamanın en güzel aracı, özel sektör ormancılığının teşvik edilmesi, gerekirse, bunun için orman vasfını kaybetmiş orman arazilerinin, hızlı yetişen ağaç türleri yetiştirilmek üzere, sembolik fiyatlarla, özel sektöre kiralanmasıdır.

Yine, mevcut ormanlar, orman köyleri tarafından korunmalı ve gelirleriyle, orman köylülerinin kalkındırılması için mutlaka özelleştirilmelidir. Prensip olarak, mülkiyeti ve kontrolü devlette olmak üzere, geliri, üretimi ve işletilmesi orman köylülerine devir edilmek suretiyle, 8,5 milyon insanın ve 18 034 köyümüzün ekonomik sorunları büyük ölçüde halledilmiş olacaktır. Ayrıca, askerlerimizin, üniversitelerimizin, sivil toplum örgütlerimizin, hatta evlenen her çiftin nikâhtan önce 2 fidan dikmeleri mecburiyeti getirilerek, millî ağaçlandırma faaliyetlerine hız kazandırılmalıdır. (RP sıralarından alkışlar)

Mevcut ormanlarımızdan hiç kesim yapmadan yıllık tüketimimizi karşılayacak imkânlarımız mevcuttur.

BAŞKAN - Sayın Görür, 1 dikaka süreniz var.

FETİ GÖRÜR (Devamla) - Dünyanın, kestiğiyle değil, koruduğuyla övündüğü şu çağda, kavakçılığın geliştirilmesiyle yılda 12,5 milyon metreküp, hızlı yetişen ağaç türlerinin üretimi sayesinde de 22,5 milyon metreküp odun hammaddesi üretme imkânımız var ki, bu iki kalemin toplamı, 35 milyon metreküptür; yani, Türkiye'nin, yaklaşık yıllık tüketim ihtiyacına eşittir.

Bu konuda gerekli gayretlerin gösterilmesi ve yeterli kaynakların tahsis edilmesi isabetli olacaktır.

Meraların, köylümüzün ekonomisine katkıları çok büyüktür. Güneş ve topraktan başka sermayesi olmayan meralarımız, aynı zamanda, hayvancılığa katkısıyla en geniş istihdam sahası ve millî gelir kaynağımızdır. Bunun için mera kanununun bir an önce çıkartılması zaruridir.

Erozyonla çölleşmenin getirdiği canlı toprak kaybı, can kaybı gibi yerine konulamayacak bir kayıptır.

Bir başka sorun ise, yüzde 70'i tamamlanabilen orman kadastrosu meselesinin bir an önce halledilmesi lazımdır. Ormanın olan arazi ormanın, köylünün olan arazi köylünün...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Görür, bitti efendim...

FETİ GÖRÜR (Devamla) - ...Hazinenin olan arazi de Hazinenin...

BAŞKAN - Efendim, süreniz bitti artık, devam etmeyin.

FETİ GÖRÜR (Devamla) - Hepinizi, bu duygularla saygı ve hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Görür.

Refah Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Kütahya Milletvekili Sayın Metin Perli; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Perli, konuşma süreniz 10 dakika; lütfen süreye riayet edin efendim.

RP GRUBU ADINA METİN PERLİ (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, hepinizi, şahsım ve Refah Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Burada, bir haftadır, bütçe görüşmelerini yapıyoruz; çok değerli milletvekili arkadaşlarımız, bugüne kadar, kıymetli fikirlerini ifade ettiler. Elbette ki, 54 üncü Hükümet, muhalefet partilerinden, muhalefet sözcülerinden “denk bir bütçe getirdiniz; ülkenin ekonomik istikrara kavuşması için, bu denk bütçe fevkalade faydalıdır, yararlıdır” ifadelerini beklemiyor. Elbette ki, biz, muhalefetin tenkitlerini, muhalefetin söylemlerini saygıyla, takdirle karşılıyoruz; ancak, bir gerçeği ifade etmekte zaruret hissediyorum: Muhalefetteki değerli hatip arkadaşlarımız, bu kürsüde, çok kıymetli fikirler ifade ettiler ve “gelin, bu memlekette un var, şeker var, yağ var; helva yapalım” dediler. Elbette ki, kovanları sönenlerin, arılarının bal yapmadığını bilenlerin, peteklerinde bal kalmayınca, 54 üncü Hükümetten helva istemeleri, gayet doğal. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, inşallah, 54 üncü Hükümet, helvayı yapacak ve aziz milletimiz, 65 milyon insan, adil bir şekilde bu helvadan faydalanacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu muhalefet partileri, yıllarca iktidar oldular; elbette ki, iktidardayken de, memleketteki unun, yağın, şekerin farkındaydılar ve helva yapmak için, uzun müddet çalıştılar; ancak, helva yapacakları kaplarda sirke olduğu için, bugüne kadar, bu helvayı yapamadılar. İnşallah, bu Hükümetimiz bu helvayı yapacak ve muhalefetteki milletvekili arkadaşlarımız da adil bir şekilde bu helvadan faydalanacaklar ve yiyecekler.

REFİK ARAS (İstanbul) - Bunlar yakışıksız laflar.

BAŞKAN - Şimdi, helva yapmaktan ağaç dikmeye gelin; daha iyi olur.

METİN PERLİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sanayileşmenin ve teknolojinin süratle yaygınlaştığı dünyamızda, ormanların ve yeşilliklerin ne kadar önem arz ettiği aşikârdır. Yenilenebilir kaynaklarımızdan olan ormanlarımızın -canlı varlıklar olarak- her geçen gün iyileştirilmesi, geliştirilmesi ve genişletilmesi gerekirken, gerek miktar olarak gerekse kalite olarak olumsuz değerlere doğru gittiği aşikârdır. Geçen yıl ülkemizde yüzde 75 erozyon olduğu halde, bu yıl verilen bilgilere göre de yüzde 86'ya varan erozyon ifade edildiğine göre, yıllardır, ülkemize, erozyonun fevkalade büyük tahribat yaptığı gerçeğini kabul etmek mecburiyetindeyiz. Sadece toprak erozyonu mu? Bu ülkede fikirler, kültürler, ahlak ve manevî değerler nasıl erozyona uğramışsa, ormanlarımız da erozyondan kurtulamamıştır; ama, biz inanıyoruz ki, bu ülkenin topyekûn kurtuluşu için, bu İktidar, bu kurtuluşun ilk işaretlerini vermiştir ve inşallah, ülkenin kurtuluşu bu İktidara nasip olacaktır.

Değerli milletvekilleri, insanımıza, beşikten mezara kadar her yerde gerekli olan orman ve ağacın faydalarını saymakla bitiremeyiz. Buna göre, bu düşüncelerle, Orman Bakanlığı bütçesine baktığımızda, Bakanlık ve Genel Müdürlük bütçesi 98 trilyondur; yani, geçen yıl 59 trilyon lira olan bütçenin bu yıl 98 trilyona çıkması bizleri fevkalade sevindirmiştir. Ağaçlandırma, erozyon kontrolü, enerji ormanı ve yeşil kuşak ağaçlandırmalarına baktığımızda, önemli artışlar olmamakla birlikte, 1995 yılına göre fevkalade gelişmeler gözlemekteyiz. 1996 yılında 29 632 hektar ağaçlandırma, 23 602 hektar erozyon kontrolü, 34 289 hektar yeşil kuşak ağaçlandırması olduğu görülmektedir. Türkiye'de 18 milyon hektar ağaçlandırılacak alanın olduğu düşünüldüğünde, öyle görülüyor ki, bu mesele fevkalade önemlidir. Bu tempoyla gittiğimizde, bu işin, torunlarımızın torunlarına kalacağı aşikârdır. Ancak, Sayın Bakanımızın, Orman Bakanlığımızın bu konuları yakınen takip ettiğini ve bu işleri hızlandırmanın gerektiğine inandığını biliyoruz.

Sayın milletvekilleri, gelecek nesillere çölleşmiş bir ülke bırakmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Çok söz edilen, ancak hiç ilerleme kaydedilmeyen özel ağaçlandırma çalışmalarından da bahsetmek istiyorum. Özel ağaçlandırma miktarının yüzde 1'lerden, yüzde 10'lara çıkarılacağı belirtilmektedir. 1995 yılı ağaçlandırma seferberlik yılı ilan edildi; Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu çıkarıldı. Hukuken çok şey yapılmasına rağmen, fiiliyatta yeterli ağaçlandırmayı başaramadığımız kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bugüne kadar, her defasında orman köylüsüyle hısım olmayı beyan eden Orman Bakanlığı yetkilileri, orman köylüsüyle hasım olmaktan hâlâ kurtulamamıştır. Çünkü, en önemli mesele olan orman arazisi ile tarım arazisinin sınırları; yani toprağın sahipleri tam manasıyla hâlâ belirlenememiştir. Orman köylüsü ile orman idaresi arasında devam eden yüzbinlerce dava bitirilememiştir. Çünkü, kırsal alanda, en zor geçim şartları içerisinde yaşayan onlardır, millî gelirden en düşük payı alanlar onlardır. Ormanların gerçek sahipleri de onlardır. Orman köylüsüne ne kadar destek versek azdır. Zira onlara yapılacak her türlü katkı, ormanların korunmasına ve ormanlarımızın gelişmesine yapılmaktadır.

2000'lere yaklaştığımız günümüzde, orman köylüsü, hâlâ sosyal haklardan yoksundur, ormanda vahidî ücretle yılda yaklaşık 4,5-5 milyon insan çalışmaktadır. Bunların durumu süratle iyileştirilmeli ve sosyal hakları sağlanmalıdır.

Ayrıca, bugüne kadar orman köylüsüne dağıtılan Or-Köy kredileri adil, adaletli ve yeterli bir şekilde dağıtılamamıştır; bunun dağıtılması gerekmektedir.

Kendi bölgem olan Kütahya İlinde, 619 köyümüzden 514'ü orman köyü olmasına, yüzölçümünün de yüzde 55'i ormanla kaplı olmasına rağmen, benim köylüm, Or-Köy kredilerinden hiçbir zaman yeterince faydalanamamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ormanların yönetiminde de yanlışlıklar yapılmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Perli 1,5 dakikanız var; rica ediyorum...

METİN PERLİ (Devamla) - Ormanlarımızın verimliliğinde iklim, toprak ve tabiat şartlarının etkisi olduğu kadar, yönetimin de büyük payı vardır.

Orman Genel Müdürlüğünün taşrada 28 adet bölge müdürlüğü var. Bu yetmiyormuş gibi, 9 adet bakanlık bölge müdürlüğü kurulmuş. Hatta, 8 ilde, aynı yerde, aynı bakanlığa ait 2 adet bölge müdürlüğü bulunmaktadır. Bu, yönetim bilimine de, ülke gerçeklerine de uymamaktadır. Bakanımızın bunu en kısa sürede düzelteceğine inanıyoruz.

Konuşmamın bu bölümünde, Bakanlığımızın ülkemize daha iyi hizmet edebilmesi için birtakım tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Ormancılık politikaları, değişen dünya ve ülke gerçekleri doğrultusunda yeniden belirlenmelidir. Taşradaki ikili bölge müdürlükleri 1'e indirilmelidir. Ormanlardan çok amaçlı faydalanma esas olmalıdır. Ormanların yönetiminde de önce insan unsuru göz önüne alınmalıdır. Ormanların gerçek sahipleri, orman köylüsüdür. Ormanların korunmasında ve işletilmesinde orman köylüsünün katkısı sağlanmalıdır. Ormancılık hizmetlerinde, özel sektör, ağırlıklı olarak devreye sokulmalıdır. Orman köylüsü, ormanların korunmasında mutlaka, devreye sokulmalı, göstermelik kredilerle avutulmamalı, kalkınmaları gerçek anlamda sağlanmalıdır. Orman köylerinde aydınlatma ve ısıtmada, su rüzgâr ve güneş enerjisinden faydalanacak projeler üretilmeli ve desteklenmelidir..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Perli, süreniz bitti efendim.

METİN PERLİ (Devamla) - 1 dakika verin efendim.

BAŞKAN - Hayır efendim... Eksüre vermiyoruz artık.

METİN PERLİ (Devamla) - Grubumun süresinden verin.

BAŞKAN - Öteki arkadaşınız verecek mi 1 dakika?.. Sayın Çelik, 1 dakika verecek misiniz?..

AHMET ÇELİK (Adıyaman) -Evet efendim.

BAŞKAN - Arkadaşınızın süresinden 1 dakika veriyorum.

Buyurun .

METİN PERLİ (Devamla) - Şehirlere yakın yerlerdeki ormanlar, halkın rekreasyon isteklerini karşılayacak şekilde değerlendirilmelidir. Farklı iklim bölgelerinde biogenetik rezerv alanları belirlenmeli ve korunmalıdır. Ağaçlandırmada, reklam ve laf üretme devri bitmeli, fiilî ağaçlandırma miktarı artırılmalıdır.

Refah Partisi Grubunun sözcüsü olarak ifade etmek istiyorum ki, bu ülke ve ormanlar hepimizin ve herkes bilmelidir ki, Türkiye'den başka Türkiye yoktur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Perli.

Sayın Perli, muhalefete helva yapmayı öğreteceğine kendi konuşmasını yapsaydı daha iyi olurdu.

RP Grubu adına üçüncü konuşmayı yapmak üzere Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

RP GRUBU ADINA AHMET ÇELİK (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 1997 yılı bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Anayasamızın 56 ncı maddesinde “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla, sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. ...genel sağlık sigortası kurulabilir” denilmektedir.

Anayasamız, sağlık hizmetlerinin en iyi ve etkin bir şekilde geniş halk kitlelerine sunulması için, âdeta devleti ve buna bağlı olarak Sağlık Bakanlığını görevlendirmiştir.

Anayasamızın bu amir hükmüne rağmen, sağlık yönünde, halkımızı mutlu ettiğimizi söylemek mümkün değildir. Tüm çalışmalara rağmen, halen yürürlükte olan sağlık sistemi, geniş halk kitlelerini, işçiyi, memuru ve emekliyi memnun etmemiştir. Türkiye'de, kişi başına sağlık harcamaları ortalama 200 dolar iken, Avrupa ülkelerinde 1 200-1 800 dolar arasındadır. Amerika Birleşik Devletlerinde ise 2 500 dolardır.

Hükümetimiz, 1997 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesini, 1996 yılına oranla yüzde 108,3 oranında artırmıştır. Bu, övünç verici bir orandır. Bunun için, Refah Partisi Grubu adına, 54 üncü Hükümeti kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, bazı istatistikler vermek istiyorum. Çeşitli ülkelerde toplam sağlık harcamalarının, gayri safî millî hâsılaya oranı Avusturya'da yüzde 9,2; Almanya'da yüzde 8,6; İtalya'da yüzde 8,5; Hollanda'da yüzde 8,7; İsviçre'de yüzde 9,9; Türkiye'de, maalesef yüzde 0,81'dir.

Bin kişiye düşen hasta yatağı sayısı Amerika Birleşik Devletlerinde 5,7; Japonya'da 11,6; Batı Almanya'da 11,5; Fransa'da 11; İtalya'da 6,6; Türkiye'de 2,4'tür.

1991 yılı verilerine göre, toplam bütçeden sağlığa ayrılan pay İrlanda'da yüzde 13; İspanya'da yüzde 13,7; İngiltere'de yüzde 13,3; Hollanda'da yüzde 12,4; Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 13,8; Almanya'da yüzde 18,1; Bolivya'da yüzde 3,3; Bulgaristan'da yüzde 4,8; Türkiye'de, maalesef yüzde 3'tür; bu sene, yüzde 3,37'ye çıkarılmıştır.

Sağlık Bakanlığının, 677 hastanesi, 257 dispanseri, 4 400 sağlık ocağı vardır; Türkiye'de, toplam 151 972 hasta yatağı vardır; Sağlık Bakanlığının hasta yatağı adedi ise 76 991'dir; yakında açılacak yeni sağlık tesisleriyle, hasta yatağı sayısı 80 504'e yükselecektir. Bu konuda, Sayın Bakanımı kutluyorum.

Türkiye'de bebek ölüm oranı binde 53'tür; gelişmiş ülkelerde bebek ölüm oranı, binde 6'nın altındadır. Türkiye'de anne ölüm oranı yüzbinde 150'dir -bu oran biraz düşmüştür, bunu kabul ediyoruz- gelişmiş ülkelerde anne ölüm oranı yüzbinde 10'dur. Türkiye'de hekim başına düşen nüfus ortalama 1 000 kişidir, Avrupa'da hekim başına düşen nüfus 250 - 300 kişidir. Türkiye'de yatak başına düşen hemşire, 3 yatağa 1 hemşiredir; Avrupa'da yatak başına düşen hemşire, 1 yatağa 1 hemşiredir.

Yukarıda izah edilen menfî durumu, müspet yolda, iyiye doğru götürmek için, Hükümetimiz ve Sağlık Bakanlığı, büyük çalışmalar içerisindedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sağlık Bakanlığınca, sağlık sisteminin içerisinde bulunduğu sorunları çözmek için, 6 ayrı kanun tasarısı -Türkiye Büyük Millet Meclisinde öncelikli olarak görüşülmek üzere- Bakanlar Kurulu tarafından kurulan bir komisyona sunulmuştur. Ayrıca, sağlık finansman kurumunun kuruluş ve işleyişine ilişkin kanun çıkarıldığında, 22 milyona yakın insanımız, sosyal sağlık sigortası kapsamına alınacaktır. Bu durum da, genel sağlık sigortasına geçişte basamak olacaktır.

Sağlık hizmetlerini sunan ile finansmanını sağlayan birbirinden ayrılacak; böylece, maliyetin kontrolü sağlanacaktır. Gelir durumları yeterli olmayanların sağlık primlerini devlet karşılayacaktır.

Ulusal sağlık akademisi kanunuyla, Türkiye'de sağlık hizmeti sunan tüm kurum ve kuruluşların hizmetlerini değerlendirmek ve bu hizmetleri geliştirmek ve iyileştirmek için gereken önerilerde bulunulacaktır.

Anne ve çocuk sağlığı için 2000 yılına kadar önemli hedefleri, Hükümetimiz tespit etmiştir. Bebek ölüm oranının üçte bir oranında azaltılması, 5 yaş altı çocuk ölüm hızının yüzde 50 azaltılması, 5 yaş altı çocuklarda ishale bağlı ölümlerin yüzde 50 azaltılması gibi, hayatî önemi haiz, çok önemli hedefler öngörülmüştür. Refah Partisi Grubu olarak, 54 üncü Hükümetimizin bu hedeflere ulaşacağına inanıyoruz.

Sağlık Bakanlığının, genel sağlık sigortasına geçildiğinde ve sağlık finansman kurumu kuruluşu esnasında aşağıdaki önerilerimizi de hesaba katmaları halisane temennimizdir.

Sağlık hizmetlerinin etkin bir şekilde verilmesi, giderlerin düşürülmesi, personelin eşit ve sağlıklı bir şekilde dağılımının sağlanması, teşhis ve tedaviye yardımcı tıbbî cihaz ve aletlerin randımanlı ve akılcı kullanılması için Devlet, SSK ve diğer hastaneler tek elde planlanıp kontrol edilmelidir. Bu, Anayasanın hükmüdür.

Hastaneler mütevelli heyetler tarafından yönetilmelidir. Mahallî idareler mütevelli heyetlere üye vermelidir. Mütevelli heyet teşkili ve kimlerin bu heyette bulunacağı, hastane baştabiplerinin mütevelli heyet tarafından nasıl seçileceği ve nasıl görevden alınacağı kanun ve yönetmelikte belirtilmelidir. Yani, hastaneler özerkleştirilmelidir. Mütevelli heyetin, sağlık ve yardımcı sağlık personelini sözleşmeli alma yetkisi olmalıdır.

Hastane baştabibi, tıbbî konsey başkanı olup, hastanenin tıbbî yöndeki çalışma ve modernizasyonundan sorumlu olmalıdır. Baştabip, hastanenin otelcilik hizmetiyle uğraşmayıp, bu görev, hastane işletme müdürlüğü bünyesinde kurulacak ünitelerce yürütülmelidir. Bu üniteler de, baştabibin kontrolü altında olmalıdır.

Hastanelerdeki hasta kuyruklarının azalması ve sağlıklı bir şekilde hizmet verilebilmesi için aile hekimliği geliştirilmelidir -Sayın Bakanım da bu çalışmalar içerisindedir, kendilerine teşekkür ediyorum- 2 000-3 000 nüfusa 1 aile hekimi düşecek şekilde organize edilmelidir. 224 sayılı Yasa gereği, halen mevcut 4 400 sağlık ocağı, 1 100 sağlıkevi ve SSK'nın 229 sağlık istasyonu aile hekimliği için kullanılmalıdır.

Hasta sevk zinciri kurulmalıdır. Acil vaka dışında, aile hekimliğinde muayene olup sevk almadan bir üst kademe hastanelerine müracaat edilmemelidir. Aile hekimi seviyesinde müracaat eden hastaların yüzde 80'inin tedavi göreceği tahmin edilmektedir. Aile hekiminden sevk alan hasta, devlet hastanesine, gerekiyorsa, bölge hastanesine ve oradan da eğitim hastanelerine sevk edilmelidir. Hasta sevk zincirine, acil vaka dışında, tüm halk, memur, işçi, Bağ-Kur'lu ve emekli uymalıdır. Aksi takdirde, hastanedeki hastaların kuyruklardan kurtulmaları mümkün değildir.

Hasta, hekimi seçmede hür olmalıdır. Halen 40 binden fazla pratisyen tabibimiz vardır; bu hekimler, kısa süreli kurslarla aile hekimliği konusunda eğitilmelidir; kendilerine, pratisyen tabip, aile hekimliği uzmanı unvanı verilmelidir. Yeni mezun olan tabipler de, eğitim hastanelerinde iki yıl süreyle aile hekimliği eğitimi görmeli ve yukarıdaki unvanı almalıdır.

BAŞKAN - Sayın Çelik, 2 dakikanız var efendim.

AHMET ÇELİK (Devamla) - Bu süre içinde, kendilerine, ihtisas yapan hekimlerin maaşı kadar maaş ödenmelidir.

Değerli arkadaşlar, sağlık finansman kurulu kurulmalıdır. Genel sağlık sigortası geliştirilmelidir. Öyle tahmin ediyorum ki, 10-12 milyon insan fakirdir; bunların sağlık primleri devlet tarafından ödenmelidir. Duvar dibinde, sokakta hiçbir hasta kalmamalı, herkes sağlık yönünden sosyal güvenliğe kavuşturulmalıdır. Genel sağlık sigortası çıkıncaya kadar Yeşil Kart uygulamasına devam edilmeli, Yeşil Kart alan kişi, her seviyedeki sağlık hizmetlerinden yararlanmalı, Yeşil Kartın kapsamı genişletilmelidir.

Sağlık hizmetleri veren kuruluşlar bilgisayar ağına kavuşturulmalı, tek tip sağlık sicil kaydı tutulmalıdır.

Sağlık insangücü dağılımı dengeli hale getirilmeli, hekim ve yardımcı sağlık personelinin parasal durumu en iyi şekilde düzeltilmeli, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, hekimler için parasal yönden cazip hale getirilmelidir.

Sağlık eğitimi, tüm topluma, yaygın ve örgün eğitimle verilmelidir. Mezuniyet sonrası ve hizmet içi eğitim kurumsallaştırılmalıdır. Bölge hastaneleri kurulmalı ve hastaneler, her türlü tıbbî cihaz ve aletle donatılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Refah Partisi Grubu olarak, 54 üncü Hükümetin, sağlık sorununu, akılcı yollarla ve Türkiye'nin gerçeklerine en uygun şekilde çözeceğine inanıyoruz ve bu işin destekleyicisi olacağız.

Bu vesileyle, Sağlık Bakanlığı bütçesinin, tüm hekimlere ve yardımcı sağlık personeline, Sağlık Bakanlığı mensuplarına ve camiasına ve tüm milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Refah Partisi adına son konuşmayı yapmak üzere, Kayseri Milletvekili Sayın Memduh Büyükkılıç; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

RP GRUBU ADINA MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde, Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 550 milletvekilimizden bir meslektaşımızın, özellikle Kayseri Erciyes Üniversitemizde emeği geçmiş, öğretim üyeliği yapmış, başhekimlik yapmış kardeşimizin aramızdan ayrılması nedeniyle, kendisine Allah'tan rahmet, gerek partisine gerek ailesine başsağlığı diliyorum. Tabiî ki, bu acı haberin ya da üzüntümün yanında bir başka üzüntümü de belirtmeden geçemeyeceğim.

Maalesef, geçen haftalarda televizyonlarda, Dr. Şükran Erdem ismini Türkiye tanıdı, maalesef diyorum, Türkiye bu ismi konuştu. Bu isim, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde genel cerrahi ihtisası yapmakta olan ve inancının gereği başını örttüğünü söyleyen bir doktor hanımın, âdeta bir müzeye kapatılması olayıydı. Bu, demokrasi dışı, bu insanlık dışı, bu çağın ayıbı olan çağdışı davranışı nefretle kınıyorum; (RP sıralarından alkışlar) çünkü, bu ülkeye doktor öyle kolay kolay yetişmiyor. Doktorluk, -tabiî, her meslek önemlidir; ama- Türkiye'nin en gözde mesleğidir; doktorlar da, en yüksek puanları alarak bu ortamlara gelmiş insanlardır. Bunları horlamak, bunları dışlamak ya da bunların kıyafetine, yaşantısına hükmetmeye çalışmak, kanaatimce insanlık dışı bir davranıştır. (RP sıralarından alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Kurallara uysaydı.

ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) - Toplum için evvela.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) - Bu kuralları insanların mutluluğu için koymak gerekir diye düşünüyorum. Bunu, eğer siz destekliyorsanız, bu ayıbın da, bilmiyorum, hepimize yeteceği kanaatindeyim. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İşimize geldiği zaman demokrasi, işimize geldiği zaman insan hakları; şimdi, bunu, burada tartışmanın da bir anlamı yok; buna taraf bile olmak yakışmıyor.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Karşıyaka'dan bahset.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) - Hepsinden bahsedeceğiz.

Bu konuyu geçiyorum, herkes nasibine düşeni alır.

BAŞKAN - Sayın Büyükkılıç, sürenizi uzatmayacağım, konuşmanızı yapın.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) - Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Gerek bu Meclisimizin yaklaşık yüzde 10'unu -doktoru, eczacısı, diş hekimiyle- sağlık mensubu milletvekillerimizin oluşturması, gerekse şu andaki Meclis Başkanımızın sağlıkla ilgili bir öğretim üyesi olması, bizim için, bu dönem açısından, bence, bir şanstır. Bu şansı, inşallah -meşrep taassubuyla söylemiyorum, memleketimiz açısından söylüyorum- çok iyi kullanmamız gerektiği kanaatindeyim.

Ayrıca, bir başka şansımız -değerli Bakanımıza iltifat değil, hakikat olduğu için söyleyeceğim- geçmişteki deneyimli idarecilik çalışmalarıyla, geçmişteki bakanlık çalışmalarıyla, tecrübesiyle böyle bir bakanımızın bizim başımızda bulunması, Sağlık Bakanlığı açısından bir başka şanstır.(CHP sıralarından alkışlar[!]) Öyleyse, bu şansları değerlendirmek suretiyle, tecrübeli personeliyle, tecrübeli bürokratlarıyla önümüze sunmuş oldukları yasalara, inanıyorum ki, bu dönem milletvekilleri, gerekli desteği verecek ve şimdiye kadar lafının yapıldığı konuların artık hayata geçirileceğini de hep beraber göreceğiz. Bunun, hem 20 nci Döneme nasip olacağına hem de 54 üncü Hükümete nasip olacağına inanıyorum; çünkü, çalışmalar, değerli arkadaşlarımın da belirttikleri gibi, son aşamasına gelmiştir, elbette, Bakanlar Kurulundaki bir komitededir. Bu yasa tasarıları, çalışmaları tamamlanınca, komisyonumuza gelecek, daha sonra da Meclis Genel Kuruluna inecek, hep beraber iyi yönlerini tartışacağız, kötü yönlerini tartışacağız; ama, inanıyorum ki, şimdiye kadar da gördüğüm kadarıyla, sağlık konusunda, hep bir konsensüsle yasalar çıkarılmıştır. Bunun en son örneğini sigarayla ilgili yasa çıkarılırken hep beraber yaşadık. Benzeri bir yasayı, inşallah, bu Meclisten çıkaracağız. Çünkü, sağlık politikası ulusal bir politikadır. Sağlık politikası partilerüstü olmalıdır. Sağlık politikası en çok istismar edilen bir sahadır. O açıdan insanlarla muhatap oluyoruz, insanlarla elbette ki çalışmalarımızı yapıyoruz; insan unsurunun bu kadar önemli olduğu bir ortamda inanıyorum ki, herkesi ilgilendiren bu konuda gerekli desteği tüm siyasî partiler fazlasıyla verecektir. Elbette ki, iyi yönleri sayılacağı gibi, kötü yönleri de sağlık sahasında sayılabilir; ama, bir hekim olarak şunu da samimiyetle söylüyorum, sağlık mensubu gerek doktor gerek hemşire gerek diş hekimi gerek eczacı hiçbir arkadaşımızın bir art niyetinin olmadığı kanaatindeyim. Bu kanaatimi de muhafaza etmek istiyorum; ancak, elbette ki, her meslekte aykırı davranışlarda bulunan insanlar karşımıza çıkabilir. O insanların aykırı davranışlarını gün yüzüne çıkarmak hepimizin boynunun borcudur; ancak, onları istismar etmek suretiyle, değişik televizyon programları, değişik basın vasıtalarıyla, âdeta, tüm sağlık kesimi böyle davranıyor şeklinde takdim etmek, herhalde biraz vicdansızlık olur, insafsızlık olur diye düşünüyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın sağlıkla ilgili amir hükümlerini arkadaşlarımız söylediler. Ben, Anayasamızın bir başka amir hükmüne dikkatlerinizi çekmek istiyorum: “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” diyor. Gerçekten, hepimiz için hayatî önemi olan bu konular, maalesef, âdeta sivrisinek öldürmekle meşgul olduğumuz bir ortamı gündeme getirmiştir.

Sağlık açısından alkolün nörotoksik bir madde olduğunu, başta çok değerli Bakanım psikiyatrist ya da hem nörolog hem psikiyatrist olarak -eskinin deyimiyle- iki sahayı da içine alan bir branşın uzmanı olarak, sağlığın en büyük düşmanının alkol olduğunu herhalde biliriz. Öyleyse, bununla ilgili tedbirleri almamız gerekir. Elbette, sarhoş olanlara, istemeyerek de olsa bu yollara, bu hallere düşenlere ellerimizi uzatmak güzeldir; ama, bence, asıl önemli olan bu insanların alkolik olmadan, bu insanların uyuşturucu müptelası olmadan, onlar bu bataklıklara düşmeden ellerinden tutmak gerekir diye düşünüyorum.

Bu cümleden olarak, bu milletin, elbette ki, geçmişindeki, tarihindeki, kültüründeki, inanç sistemindeki değerlere sahip çıkmalıyız, bunları güncelleştirmeliyiz, bunu gençlerimize çok iyi anlatmalıyız; çünkü, hastalığı tedavi etmek pahalıdır; ama, insanların bu yönüyle eğitilmesi, yavrularımızın bu yönüyle bilinçlendirilmesi herhalde daha kolay olanıdır. Bu anlamda, 1 trilyon lira civarında bir tanıtma fonu da, gençlerimizin bilinçlendirilmesi açısından, ülkemiz insanlarının bilinçlendirilmesi açısından bütçeye konulmuştur. Bence, bunun, daha çok Anadolu basınına ya da yerel televizyonlara, radyolara aktarılmasının daha uygun olacağı kanaatindeyim.

BAŞKAN - Sayın Büyükkılıç, 2 dakikanız var efendim.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Tabiî ki, bu konuyla ilgili olarak gerekirse yasal bir çalışma yapmak suretiyle basınımıza yardımcı olacaklarına zaten inanıyoruz; bu yönde bir yaptırım da uygulanabilir.

Değerli milletvekilleri, bunu da vurguladıktan sonra, elbette ki, 54 üncü Hükümetimizin iyi niyetinden kimsenin şüphesi yoktur; çünkü, adalete, eğitime, sağlığa, savunmaya, güvenliğe ayırmış olduğu payın, gerçekten, geçen yıla oranla bütçenin ortalama artış oranından oldukça fazla olduğunu söyleyebilirim. Örneğin, sağlığa ayrılan artış oranının yüzde 110'lara ulaştığını söylersek, bu, herhalde iyi niyetin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir; ancak, Sağlık Bakanlığına ayrılan bu payın en büyük kesimini de, maalesef, personel giderleri oluşturmaktadır. Neredeyse üçte ikisinden fazlasını personele harcayan Sağlık Bakanlığımız, elbette ki, yatırımlarda zorlanmaktadır.

Personel deyince, hemen bu cümleden olarak, Değerli Meclisimizin daha önce çıkarmış olduğu yetki kanunuyla -Meclisimizde kabul edilmişti- sağlık kesiminin de mağduriyetinin giderileceğini Değerli Başbakanımız açıklamışlardır. Sağlık kesiminden bir insan olarak, Başbakanımıza ve Hükümetimize bu yönüyle de teşekkür ediyorum.

Yine, bu cümleden olarak, geçen sene yüzde 2,86 olan genel bütçe içerisindeki payın, bu sene yüzde 3,27'ye çıkarılması veya daha sonra eklenen fonla birlikte 3,37 olması suretiyle de iyi niyetini göstermiştir.

Konuşulacak çok konu var; ancak, süre -Başkanımızın uyarısıyla- bitmek üzere.

İlaçlarla ilgili daha önce bir araştırma önergesi vermiştik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Büyükkılıç, süre bitti efendim; teşekkür ederim.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Zeki Çakıroğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Çakıraoğlu, süreyi eşit mi kullanacaksınız efendim?

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) - Evet, 20 dakika kullanacağım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Konuşma süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 yılı Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bu vesileyle, kendi geleceklerini, ülkemizin geleceğini, ilgi ve kaygıyla izleyen, yirmi seneye yakın bir süredir yüzde 80 enflasyon baskısı altında yaşamak zorunda bırakılan yurttaşlarımıza; kayıtdışı ve rant ekonomisi sonucu faize ezdirilen, işsiz bırakılan, emek ağırlıklı toplum kesitimize; hükümet programında taahhüt edilmesine karşın, asgarî ücretle çalıştırılıp ve vergi ödemek zorunda bırakılan emekçilerimize; demokratik ortamda hak arayışlarında şiddetle karşılaşan, coplanan, sorunlarla boğuşturulan üniversiteli gençlerimize; çağdaş, objektif bilime dayalı, lâik ve demokratik anlayışta, özgür ve özgün gençler yetiştirmek amacıyla, özverili çalışmalar sürdüren öğretim üyeleri, eğitimcilerimize; özgür, özgün ve insanca yaşama amacı güden, sendikal hakları için kararlı tutumlarını sürdüren ve bu uğurda partizan baskılarla sürülen KESK üyeleri, siyasî düşüncelerle görevlerinden alınan, kamu çalışanları, değerli bürokratlar; yerel araseçimlerde, belediye seçimerini kazanmak uğruna, siyasî çıkarları için 100 trilyona yakın parayı, kamunun parasını rahatlıkla harcayabilen, buna karşın, Tariş'e 10 trilyon lira kaynak aktarmayan Hükümetin, bu duyarsız uygulaması sonucu, pamuğunun çoğunu kilogramı 50 bin Türk Lirasından satmak zorunda kalan, borçlanan, borçları için tarlasını, traktörünü satmak zorunda kalan pamuk üreticileri; Sayın Erbakan'ın Libya gezisinde saldırılan ulusal onurumuz; Susurluk'ta ortaya çıkan, mafya-aşiret-siyaset-kuşatılmış devlet kirli ilişkilerinden, çürümüş, kokuşmuş düzenden endişe ve üzüntü duyan yurttaşlarımız; erdemli, çağdaş ve Kemalist insanlar; ülkemizin kirlenmesini önlemede kararlı uğraş veren, çölleşmenin önüne geçmeyi hedefliyen çalışmaları yürüten, katılan, omuz veren tüm kişi ve kuruluşlara saygılar sunuyorum, saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Çakıroğlu, İçtüzüğe göre, Genel Kurulda, Başkana ve Genel Kurula hitap edilir; böyle, vatandaşlara selam göndermek için buraya gelinmez; buranın âdetini öğrenin.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümet, program ve bütçesi bir bütündür. O nedenle, bütçe geneline kısaca değinmek zorundayım.

Bütçe sunuşunda, denklik iddiasıyla karşılaştık; oysaki, bilimsel veriler, ekonomik veriler, bütçenin 2,5 katrilyon açık vereceği noktasındaydı. Nitekim, kaynak olarak kabul edilen, kamu çalışanlarının konut gereksinimini karşılayan lojmanların satışı, bu süreçte Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ve böylece, bütçe açığı daha da büyümüştür.

Ancak, her olayın insanlar üzerinde değişik izleri, anıları, çağrışımları vardır. Bende de, şöyle bir çağrışım yaptı: Küçüklük yıllarımdaydı, Mısırlı bir spiker, Türkiye'nin 5-0 kazandığı bir maçı anlatıyordu, heyecanla bağırıyordu: “Şutlar şahane, Turgay tayyare, maç 5-0, yek yeke. Dakika 60, otuz dakika var; ama, ümit de var; dakika 80, on dakika var, ümit de var; dakika 90, ümit el mafiş, maç bitti” der. İşte, bazen, böyle, maç 5-0 yek yeke olabiliyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlü ya da yazılı soru önergelerime, sayın bakanlar tarafından, yanıtlar almış bulunuyorum ve bu, yanıt veren tüm bakanlarımıza, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Refahyol Koalisyon Hükümeti Başbakanı Sayın Erbakan, Hükümet Programında, asgarî ücretten vergi alınmayacağını taahhüt etmişti.

BAŞKAN - Sayın Çakıroğlu, siz, hangi bütçe üzerinde konuşuyorsunuz?

HİKMET AYDIN (Çanakkale) - Genel... Genel...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) - Bir bütündür efendim.

BAŞKAN - Efendim, bütçe bütün değil; burada, Sağlık Bakanlığı ile Orman Bakanlığı bütçesini görüşeceksiniz; bütçenin tümü üzerinde görüşemezsiniz. Rica ediyorum...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, asgarî ücretle çalışan orman köylüsü yok mudur?!.

İSMET ATALAY (Ardahan) - Orman işçisi yok mudur?!.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) - Bağlantı getireceğim...

BAŞKAN - E, getir canım; bekliyoruz biz de.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) - Evet... Onu getirmeye çalışıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Aldığımız yanıtta, asgarî ücretlinin ekonomik koşulları gelişmeden, düzelmeden, bu, vergi alınmama uygulamasının yapılmayacağı söylenildi. Bu koşullarda, ekonominin böylesine yönlendirildiği bir ortamda, Orman Bakanı, bu işin muhatabı olabilir mi; onu anlatmaya çalışıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığı, işlevlerine göre, önemli bakanlıklardan, ön sıralarda yer tutması gereken bir bakanlıktır. Ne var ki, 54 üncü Cumhuriyet Hükümeti, bu önemi kavrayamamış, bütçesini küçük tutmuştur. Genel bütçenin, Maliye yardımı dahil, 6 katrilyon 344 trilyon 685 milyar 500 milyon TL olduğu, sunuştan anlaşılmıştır; Orman Bakanlığı bütçesi ise, 11 trilyon 991 milyar 450 milyon genel bütçe, 11 trilyon 228 milyar 300 milyon TL de katma bütçe (Orman Genel Müdürlüğü [OGM] bütçesi) olarak öngörülmüştür. Bu bütçeyle, ülkemizin orman sorunu çözülemez, çölleşmesinin önü alınamaz.

Değerli arkadaşlarım, dünyamızı tüm canlılar için yaşanabilir kılan üç önemli öğe vardır; bunlar, toprak, hava ve sudur. Orman, bu üç unsuru koruyan, dengeleyen en önemli kaynağı teşkil etmektedir. Ne var ki, seçim vaatleri, uygulanan yanlış politikalar ile yetersiz ödenek ve yürütmeler sonunda ormanlarımız her geçen gün daraltılmış, yağmalatılmış ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yurdumuzun yüzde 25,9'unu teşkil eden 20,2 milyon hektarlık arazi, orman alanıdır; bunun, yüzde 30'lara çıkarılması mutlaka gerekmektedir ve Orman Bakanlığı da bunu söylemektedir.

Orman varlığımızın yüzde 44'ünü teşkil eden 8,9 milyon hektarı verimli, diğer bölümü verimsizdir; verimli alanda da verim gücü, diğer ülkelerden çok düşüktür; verim gücü, hektarda 0,888 metreküp olup, bu, Yunanistan'da 2,6 metreküptür ve Yunanistan'ın dahi üçte biri oranındadır. Verim gücünün düşük olmasında, elbette, ekolojik dengenin, coğrafî yapının etkisi vardır; ama, ormana bakış açısının, yöntem ve yaklaşımların, çözüm üretmedeki yetersizliklerin etkisini bir tarafa bırakabilir miyiz.

Ülkemizin en önemli sorunlarından biri erozyondur ve mutlaka çözümlenmelidir.

Ülkemiz topraklarının yüzde 86'sında çeşitli derecede ve bunun yüzde 56'sında da, şiddetli ve çok şiddetli derecede erozyon tehlikesi vardır. Yılda, Kıbrıs Adası kadar toprak büyüklüğümüz, denizlere, barajlara, göletlere akmaktadır. Bu toprak geri gelmediği gibi, barajlarımız ve göletlerimiz dolmakta ve verimsizliğe doğru gitmektedir.

NASA raporları, 1992 Rio Dünya Çevre Zirvesinde açıklanan veriler ve kabul edilen sözleşmelerle, erozyon hızı bu şekilde devam ettiğinde, önlem alınmazsa, ülkemizin yüzde 85'i, 2010 yılına kadar çöl olacaktır. Durum, bu kadar tehlikelidir, bu kadar ötelenemez; ciddiyet, sorumluluk, akılcılık ve bilimsel yöntemlerle çözülmek zorundadır, çözülebilir.

Sorunun, açık ve tek cevabı vardır: Her sene, 300 bin hektar ağaçlandırma yapma mecburiyetimiz var, bunu, bir tarafa koyamayız; bilimsel veriler, bu noktada aynen kabul görüyor. Bakanlık yetkilileri, herkes, bu gerçeği kabul etmiş; ne var ki, sorun, çözüm üretmede çıkıyor. 1997 bütçesine bakıldığında, Bakanlık bünyesinde genel bütçeden ve OGM'den, 89 bin hektarlık bir ağaçlandırma hedefi belirlenmiştir. Bunun da gerekçesi olarak “bu ödeneklerle, bu bütçeyle, bu yapılabilir” denilmektedir. Bunun mazereti ileri sürülebilir mi? Çölleşme, senin ödeneğinin azlığını bekler mi? Bu ülkeyi ya çölleşmeden kurtaracağız ya da mazeretlerle çöl olmaya terk edeceğiz; tercih sizlerindir. Bunun için, 1997'de -Anayasamızın hükmü gereği- ödenek artırılması mümkün değil; ama, bundan sonraki yıllarda, bu konuda, genel bütçemize, mutlaka daha fazla ödenek ayrılmasını öneriyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 17 500 köyümüzde 10 milyon orman köylüsü yaşamaktadır. Orman köylülerimize, Or-Köy Genel Müdürlüğümüz tarafından kredi verilmekte, köylerimizin sosyoekonomik yapılarının geliştirilmesine katkı sağlanmaktadır ve yine, 10 milyonluk bu nüfusa, Sayın Bakanın yazılı sunuş metninden edindiğimiz bilgiye göre, kesim işi dahil 33 trilyon para aktarılmaktadır. Bu rakamı 10 milyona böldüğünüzde, kişi başına 3,3 milyon düşüyor; güne böldüğünüzde 10 bin liranın daha altında bir gelir... Bu insanları, bu gelirle ayakta tutmak, insanca yaşama koşullarında korumak mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, bu konuda da çok ciddî master planların hazırlanması, olaya duyarlı yaklaşılması gerektiğine inanıyoruz.

Orman köylüsü kesim işçilerinin bir büyük sorunu da “vaidî fiyat sistemi” değiğimiz kesimle yürütülmesidir. Bu iş riski oldukça yüksek olan orman kesim işlerinde kaza geçiren, vefat eden, yaralanan insanlar ve yakınları ömürboyu büyük zorluklar yaşamaktadır. Bu nedenle de, orman kesim işkolunun, mutlak surette senenin tamamına yaygın olmak üzere, sigorta kapsamına alınmasını öneriyoruz.

Orman kesim kooperatiflerimiz vardır. Bunlara, kesim karşılığı yüzde 25 emval verilmesi yasa gereğidir; ama, yine bir düzenleme var, kesim tesisi, işleme tesisi olmayan kooperatiflerimize bu emval verilmemektedir. Oysa, ekonomik gücü az olan bazı kooperatiflerimizin, bu kural dışına çıkarılıp ya da bu kuralın uygulamadan kaldırılarak, kesim işinde çalışan tüm kooperatiflerimizin bu yüzde 25 paydan eşit olarak yararlandırılmasını öneriyoruz. Orman-insan ilişkisinin iyi geliştirilmesi ve orman sevgisinin tüm topluma yayılmasıyla, orman, tehlikelerden korunur, yangınlardan korunur. verimli ve gelecek kuşaklara yeşil bir Türkiye bırakmak için bu ilkeden hareket etmek gerekir.

Eğitim çalışmaları konusunda belirli gelişmeler sağlanmıştır, bunu mennuniyetle görüyoruz; ancak, bunun kararlılıkla ve artan bir oranda sürdürülmesini bekliyoruz.

Ormanı korumanın, sevdirmenin en önde gelen koşulu, Orman Bakanlığında siyasî çıkarların, yapılanmanın, kollamaların önlenmesindir. Uygulamaya bakıldığında, bunu pek söylemek mümkün gözükmemektedir. Siyasî çıkarlar, adam kayırmacılık, orman kaynaklarının siyasî yandaşlara peşkeş çekilmesi, siyasî baskıların orman personeline yönelmesi, verimi, sevgiyi, güveni ne yazık ki zedelemektedir. Bu anlayışı terk etmek gerekmektedir; çünkü, orman ulusal değerimizdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; orman yangınları ulusal felakettir. Yeterli ve teknolojik donanımlı araç, ekipman alma yerine, lüks tesislere ödenek ayırmayı bırakmak zorundayız; çünkü, yangın söz dinlememektedir. Yangın söndürme araçlarının, öncelikli olarak yangına hassas bölgelerde konuşlandırılması gerekmektedir. Siyasî düşüncelerle, yangın tehlikesi az olan bölgelerde söndürme arozözleri bulunmaktadır. Bunların en kısa sürede -Sayın Bakanımdan istirham ediyorum- Muğla, Antalya, İzmir, Çanakkale gibi yangına hassas bölgelere aktarılmasını ve buralarda konuşlandırılmasını beklediğimi belirtmek istiyorum.

Bu süreçte, Sayın Bakanımız göreve geldikten sonra, Marmaris ve Dilek Yarımadası yangınları yaşandı. Kendileri de orada gördüler, 60 yaşında orman yangın işçileri var. Açıkça söylüyorum, hiçbir siyasî istismar konusu yapmadan söylemek istiyorum; bugün orman teşkilatına yangın işçisi ya da bir başka işçi alınması konusunda, Doğru Yol ilçe teşkilatları başkanlarından olur almadan işe girmek mümkün olmamaktadır, hataen girenler varsa, derhal uzaklaştırılmaktadır. Zatı âlinize bunun bilgisini aktaracağım, ayrıca.

BAŞKAN - Sayın Çakıroğlu, 2 dakikanız var efendim.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Arkadaşımızın bu söylediklerine ben de katılıyorum Sayın Bakanım.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yasal konularda birçok değişimler yaşanmaktadır. Bu konudaki av hayatı ve yaban hayatını koruma yasası ile mera yasasının bir an önce Meclise getirilmesi; ormanın sürekli daraltılmasına fırsat sağlayan yasaların yeni baştan ele alınması; orman personelinin, mutlaka, yangın tazminatı dahil, diğer sosyal hakları verilerek, ekonomik durumlarının düzeltilmesi ve orman teknikerlerinin mesleği yürütürken, ağaçlandırma projelerini hazırlayıp ve uygularken, emekli olduktan sonra bunları uygulayamama gibi bir durumları söz konusu, bu hakların, emekli olduktan sonra da mutlaka teknikerlere sağlanması gerekmektedir.

1997 bütçesini, biz, genel bütçedeki payı itibariyle yetersiz bulmaktayız; ancak, bu koşullar altında görev yapacak orman teşkilatımızın tamamına başarılar diliyorum.

Diliyoruz ki, ülkemiz çöl olmasın; gelecek nesillere yaşanabilir bir Türkiye, yaşanabilir bir dünya sunalım.

Hepinize en içten duygularımla saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakıroğlu.

CHP Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Antalya Milletvekili Sayın Bekir Kumbul; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kumbul, süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 1997 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, sizlere ve televizyonları başında bizleri izleyen tüm insanlarımıza sağlıklar ve saygılar sunuyorum. Ayrıca, bir müddet önce kaybettiğimiz, meslektaşım, Kırşehir Milletvekili Mehmet Ali Altın'a Allah'tan rahmet, tüm yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, sağlık, hepimizin sorunu. İnsana yapılan yatırım en büyük yatırımsa, elbette, sağlık da en büyük yatırım olmalı. Bu bağlamda, sağlığı -sağcısıyla solcusuyla, sağlık hepimize gerekliyse- politikalarüstü düşünmek durumundayız. O çerçevede bir plan çizmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, çağdaş anlamda sağlık nedir; devletin buradaki görevi nedir; geçmiş tarihte neleri yaptık, nereye geldik, bugün hangi konumdayız ve bundan sonra neleri yapmalıyız; bu çerçevede, sağlık konusunu size yansıtmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, sağlık, elbette, sadece hastalık ve sakatlık hali değil; bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali. Demek ki, sağlıktan algılamamız gereken şey bu.

Altını çizmek istediğim diğer bir şey; sağlık hizmetlerinin sunulmasını, koruyucu sağlık hizmetleri, tedavi edici sağlık hizmetleri ve rehabilite edici sağlık hizmetleri olmak üzere, üç ana başlık altında toplamak mümkün.

Elbette her safha önemli; ancak, en önemlisi, koruyucu sağlık hizmetleri. Neden önemli; önce, kişiyi hastalandırmamak gerekir; önce, onu korumak gerekir; artı, bunu yaptığımız zaman, sağlık hizmetini daha ucuza elde edebiliriz. Ülkemizin koşulları buysa, koruyucu sağlık hizmetine daha çok önem vermek zorundayız.

Bu koruyucu sağlık hizmetlerini de, çevreye yönelik sağlık hizmetleri ve kişiye yönelik sağlık hizmetleri olarak iki anabaşlık altında toplamak mümkün. Tabiî, çevreye yönelik sağlık hizmetleri, havasından suyuna bütün çevreyi kapsıyor; yani, yatırımlarımızı bu bağlamda geliştirmek zorundayız. Kişiye yönelik sağlık hizmetleri de, bağışıklamaktan tutun, ilaçla tedaviye kadar, hijyen koşullarına kadar, beslenmesine kadar tüm bu koşulları kapsamaktadır.

Tabiî, kişi hasta olacak mı; olacaktır elbette. Buna rağmen hasta olacaksa, o zaman, tedavi edici sağlık hizmeti önplana çıkıyor. Son zamanlarda, sanki, tedavi edici sağlık hizmetlerine daha çok önem veriliyor görünümü önplana çıkıyor; o nedenle bunu özellikle söylemek istiyorum. Elbette, kişi hastalandığı zaman, onu, evinden başlayarak, sağlık ocaklarında, hastanelerde tedavi etmek zorundayız. Peki sonra?.. Kişinin tekrar topluma kazandırılması için, rehabilite edici hekimlik hizmetlerine de önem vermek zorundayız. Öyleyse, bizim, sağlıktan algıladığımız, tüm bu saydıklarımızın hepsini kapsayacak bir durum olmalıdır.

Durum bu olduğuna göre, geçmişten günümüze, ülkemizde nasıl bir sağlık gelişmesi oldu, neler yapıldı? Değerli arkadaşlarım, Anadolu'ya baktığımız zaman, sağlık hizmetlerinin 1206'lara kadar uzandığını görüyoruz. Kayseri'de Gevher Nesibe Sultan Hastanesi ve Tıp Merkezi, 1206'da, Anadolu'da, Selçuklular döneminde kuruluyor. Ülkenin değişik yerlerinde hastaneler yapılıyor, Sıvasından Divriğisine, Erzurumundan Erzincanına, Konya, Aksaray, Kırşehir, vesaire.

O dönemde altı çizilecek bir olay daha; o günün koşullarında -bir anlamda- bir cüzam belası... Diğer ülkelerde cüzamlılara insanlık dışı muamele yapılırken, bizim ülkemizde onlar için yurtlar açılıyor; yani, o dönemlerde sağlığa daha çok önem verir durumdayız.

Daha sonra Osmanlı dönemine geçiyoruz; 380 yıl hekimbaşılarla idare ediliyor. Onlar da kendilerine göre kurallar koyuyorlar, işletiyorlar. Bu durum 1826'lara kadar devam ediyor; 26'lar sanki bir tarih, bir nirengi noktası.

Daha sonra, sağlığın devlet eliyle yönetilmesi gündeme geliyor. O dönemde, altını çizeceğim temel noktalardan biri, zorunlu hizmet getiriliyor. İnsanlar, fakir zengin demeden, ücretsiz tedavi edilebiliyor; aksini yapanlar görevden alınıyor. Bulaşıcı hastalıklara önem veriliyor. Sağlık, devletin, o günkü kurumun, önemli görevlerinden biri olarak ortaya konuluyor.

1920'ler, gerçekten yine bir nirengi noktası. Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de kuruluyor; 10 gün sonra, 4 Mayıs 1920'de, Sağlık Bakanlığı kuruluyor; bu derece önem veriliyor. Önem verilen diğer bir konu, millî eğitim.

İlk Sağlık Bakanı Doktor Adnan Adıvar. Cumhuriyet dönemine imzasını atan, ismini, bizim sağlık kesiminde altın harflerle yazdıran Doktor Refik Saydam. Aradan 65-70 yıl geçmesine rağmen, hâlâ onun yasaları geçerli. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının mevzuatı o gün konuluyor. Yine, Hıfzıssıhha onun döneminde kuruluyor. Tababetin İcrasına Dair Kanun onun döneminde gerçekleşiyor. Başka neler yapıyor; modern toplum sağlığının ilk adımları onun döneminde atılıyor ve devletin aslî görevi olduğunu ortaya koyuyor; tedavi edici hekimliği de yerel yönetimlere kaydırıyor, onların görevi olduğunu söylüyor.

Daha sonra göreve gelen Doktor Us, toplum sağlığıyla tedavi edici hekimliği entegre ediyor ve nüfus sayımına göre hastaneler, yataklar yapılması gerektiğini ortaya koyuyor; bir anlamda, temel sağlık hizmetleriyle tedavi edici hekimliği entegre ediyor.

1960'lara geliyoruz; orası yine bir nirengi noktasıdır. 1960'ta iki önemli yasa çıkarılıyor arkadaşlar. 224 sayılı Sosyalizasyon Yasası, 554 sayılı Nüfus Planlaması Yasası; ülke için önemli olan iki yasa çıkarılıyor. Sağlık evleri, sağlık ocakları, tedavi edici hizmetler ve sevk zinciri o dönemde konuluyor; ama, o günden bugüne, maalesef, biz, ona, yeterince sahip çıkamıyoruz, yeterince işletemiyoruz. Elbette, onlar yeterince işletilemezse, bugün geldiğimiz noktada mutlaka eksiklerimiz olacaktır, vardır da.

Değerli arkadaşlar, günümüzde durum nedir? 2000'e 4 kala, biz, sağlığı nereye getirdik; ülke koşullarında sağlık sorunları nelerdir; dünyadaki yerimiz neresidir; dünyaya tam entegre olabildik mi; sorunlarımız nelerdir?.. Geçmişi kısaca özetledikten sonra, bunları irdelemekte yarar var.

Değerli arkadaşlar, elbette, bir Amerika'nın yaptığı sağlık yatırımını yapamayız; çünkü, ülkemizde kişi başına düşen millî hâsıla 2 700 dolardır; Amerika'da, neredeyse sağlığa bu kadar yatırım yapılıyor; ama, durumumuzu bilerek, neyi yapacağımızı iyi irdelememiz gerekiyor.

Yine, ülke nüfusunu yüzde 20'lik kesimlere ayırdığımız zaman, üst yüzde 20 dilim, ülke gelirinin yüzde 55'ini alırken, alt yüzde 20 dilim, yüzde 5'ini alıyor.

Ücret ile sermaye arasındaki değişime baktığımız zaman, yirmi sene önce ücret yüzde 33,3 iken, bugün, yüzde 20,7'dir; sermaye ise, yüzde 66,6'dan, yüzde 80'lere çıkmıştır.

Nüfus hareketliliğine bakıyoruz; 1960'ta kent nüfusu yüzde 30 iken, bugün, yüzde 60'ların üzerine çıkıyor. Öyleyse, yatırımımızı, yapılanmamızı buna göre yapmak zorundayız. İşte, bu hızlı kentleşmenin, gecekondulaşmanın artması, çevre sağlığı ve altyapı sorunlarını getirmektedir. Kanalizasyon ve içmesuyunun olmayışı, toplumu bulaşıcı hastalıklar yönünden risk altına almaktadır.

Doğurganlığın yüksekliği, hızlı nüfus artışının ve koruyucu sağlık hizmetlerinden yoksunluğun somut göstergesi olarak görülüyor. Sağlığın temel parametrelerinden olan bebek ölümleri, ülkemizde binde 45'lerdedir. Batı ülkelerine baktığımız zaman, bu oran, binde 5, binde 6, binde 7'dir; yine, aynı şekilde, anne ölümleri, bizde yüzbinde 100 iken, Batı ülkelerinde yüzbinde 5'lere düşmüş.

Ölümlere baktığımız zaman değerli arkadaşlarım, 0-1 yaş grubu arasında daha çok enfeksiyonları görüyoruz; 1-4 yaş arasında, enfeksiyonlara beslenme bozuklukları ekleniyor; 4-14 yaş arasında, enfeksiyonlar, beslenme bozukluğu; ama, kazalar ön plana çıkıyor; 14-25 yaş grubu arası, kazalar ön plana çıkıyor; 25-45 yaş arası kanserler; 45-60 yaş arası kalp hastalıkları; 60 yaşından sonra akciğer hastalıkları. Bunu şunun için söylüyorum: Biz, hangi yaşta nelere dikkat etmeliyiz, koruyucu sağlık hizmetleri derken, ne yapmalıyız, nereden başlamalıyız; o nedenle, bunları vermeye çalışıyorum.

Bulaşıcı hastalıklar ve bunlara bağlı ölümler ciddî boyutlarda. Güneydoğu Anadolu'daki sağlık sorunu, ayrı bir sorun olarak devam etmekte; yaşam güvencesi ortadan kalkmış, istikrarsızlık, baskı, terör, büyük göçler ve ölümler, yaşamı tüm yönleriyle sağlıksız bir duruma sokmuştur. Yetersiz olan sağlık ocaklarının birkısmı kapalı, birkısmında da hekim yok. En temel sağlık sorunu da, işsizlik. Sadece kendisini de etkilemiyor, etrafıyla etkiliyor.

Göstergeler, özellikle, koruyucu ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin de yeterince yerine getirilmediğini gösteriyor. Aşılama, doğum öncesi bakım ve doğum hizmetleri ayrı bir sorun olarak görülüyor. Kırsal bölgelerde yaşayan gebelerde, doğum öncesi hiç bakımı olmayan kadınların oranı yüzde 52'lerde; bu, doğu bölgelerinde yüzde 66'lara kadar çıkıyor.

Sağlık kuruluşlarında doğum yapanların oranı kentlerde yüzde 72, kırsal bölgelerde yüzde 40'lara kadar düşüyor.

Sağlık hizmet sunumu, örgütlenmesi ve finansman sorunu ayrı bir sorun olarak görülüyor.

Buraya kadar belirtilen kısımda, geçmiş dönemde temel sağlık hizmetlerine, birinci basamak sağlık hizmetlerine gerekli önemin verilemeyişi, bu bölümde, istihdam edilmesi gereken pratisyen hekimlerden yeterince yararlanılamayışı, sevk zincirinin işletilememesi karmaşayı daha da artırıyor. Hastalar, kendilerine en yakın yerlerde, işyerlerinde, mahallelerinde, evlerinde, sağlık ocaklarında verilecek nitelikli sağlık hizmetlerini bulamayınca, hastanelere yığılma oluyor. Bu durum, hem hastaların hem de sağlık personelinin bunalımına yol açmaktadır.

Basamaklararası düzenli bir iletişimin, hizmetiçi eğitimin ve koordinasyonun olmaması, toplumun sağlık düzeyinin bozulmasında önemli etkenlerden biri olarak görülmektedir. Bu durum, aynı zamanda, birbirinden habersiz çalışan yapılar oluşmasına yol açmaktadır. Öte yandan, sağlık yöneticisi olan kişilerin konuyla ilgili yeterli eğitimi almamış olması, sadece politik tutumlarla ve personel atamalarıyla ilgilenmeleri de hizmeti olumsuz yönde etkilemektedir.

Örgütlenmede yapılan ciddî yanlışlardan biri de, önceleri önemli sorunlarla mücadele etmek üzere kurulmuş tek amaçlı hizmetler veren dikey örgütlerin, yeterli işbirliği yapamayan yapılarının korunması olmuştur; verem savaş dispanseri, sıtma savaş dispanseri, ana-çocuk sağlığı dispanseri... Bunlar, sağlık ocaklarıyla birbirine entegre edilememiş, bütünleştirilememiş, ekip hizmetlerine dayalı olma özelliği önemsenmemiştir.

Tüm bu sorunlar, hizmet sunumunda gereksiz tekrarlara ya da hizmetin verilmemesine yol açmıştır. Dolayısıyla, Türkiye, aşılama, aile planlaması, sağlık eğitimi, bulaşıcı hastalıklarla savaş konusunda, ulaşması gereken hedeflerin gerisinde kalmıştır.

Sağlık insangücü dağılımında, bölgelerarası büyük çarpıklıklar vardır. Ayrıca, bugün, ülkemizde, gerekenden fazla hekim olmasına karşın -bu tartışılabilir, ki, bugün ülkemizde bir hekime 1 850 hasta düşerken, Avrupa'da bile 2 450 hasta düşmektedir. Ona rağmen, her nedense, neredeyse her ilde bir tıp fakültesi açma yoluna gidiyoruz- onun yanında, yardımcı sağlık personelinde aynı oranda artışı sağlamıyoruz. Bugün, ülkemizde 67 bin civarında hekim var, ancak bir o kadar da hemşire var. Bunu çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, sağlık harcamalarına baktığımız zaman, yıllardır, bütçeden sağlığa ayrılan pay yüzde 3,5'lerde; bunu, hepiniz biliyorsunuz. Yine, bu yıl da bütçeden sağlığa ayrılan pay yüzde 3,25 ve bunun da yüzde 70'i sağlık personeline gidiyor. Bu payla hangi altyapıları yapabiliriz; tartışılması gereken konu belki de bu.

Ülkede sağlığa ayrılan harcamanın dağılımına baktığımız zaman, yüzde 40'ı Sağlık Bakanlığınca, yüzde 15'i SSK'ca, yüzde 45'i de kişilerin cebinden çıkarak harcanıyor.

Yine, Türkiye'de, bilinçsiz ilaç tüketimi de, ayrı bir sorun olarak devam ediyor.

BAŞKAN - Sayın Kumbul, 2 dakikanız var efendim.

BEKİR KUMBUL (Devamla) - Biraz uzatmak mümkün mü?

BAŞKAN - Yok, hayır.

BEKİR KUMBUL (Devamla) - Peki.

Değerli arkadaşlar, görüyoruz, ülkede, hastanelerde kuyruklar, hastalar mutsuz, hekimler umutsuz, idareciler ayrı sıkıntıda... Bunları, hep, görüp geliyoruz.

Burada, biraz hızlı geçmem gerekecek herhalde; zamanım kısaldı.

Özellikle birinci basamakta hizmet verecek olan 38 binin üzerinde pratisyen, maalesef, yeterince kullanılamamakta. Onlar da, ne yazık ki, kendilerini, özendirilen uzmanlık sınavları çalışmalarına ve ekstrem bilgilere yoğunlaştırırken, ülke gerçeklerine uygun sağlık hizmetini de tam verememekteler ve orada yeterince değerlendirilememekteler.

Yukarıda sıraladığımız nedenler doğrultusunda, 800 yıllık geçmişi olan sağlık birikimimizle, hâlâ, ülkemizde, 21 milyonun üzerinde insanın sosyal güvenceden yoksun olduğunu görüyoruz.

Bebek ölümleri binde 45'lerde ve son beş yılda, dünya sıralamasında 12 basamak geriye gidiyoruz. Yine, ülkemizde, tedavi edilebilir hastalıklardan, hâlâ, insanlar ölebiliyor. Devletin bütçeden ayırdığı payı biraz önce sizlere sundum. Koruyucu ve temel sağlık hizmetlerine gerekli önem verilmiyor; buna bağlı olarak, tedavi edici hekimliğin yükü artıyor ve de özendiriliyor ve ülke için asıl gerekli olan bu temel sağlık hizmetleri, sanki, biraz geride kalıyor.

Peki, neler yapılmalı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumbul, süreniz bitti efendim. Buyurun, son cümlenizi söyleyin.

BEKİR KUMBUL (Devamla) - Peki Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, modern çağın gereği olarak, tüm insanlarımızın sosyal güvenliğe kavuşturulması şart; devletin bütçeden ayırdığı payın artırılması şart; koruyucu ve temel sağlık hizmetlerini ve birinci basamak tedavi hizmetlerini entegre ederek, önplana çıkarmamız şart. Sağlık Bakanlığını, ülke genelinde, sağlık politikası belirleyen, hizmete yönelik standartlar koyup, izleyen, tedavi hizmetlerini değil koruyucu sağlık hizmetlerini sunan bir yapıya kavuşturmak zorundayız. Bakanlığın asıl görevi de bu olmalıdır. Değerli arkadaşlarım, bu bütçede onu çokça göremiyorum, bu perspektifte bakışı göremiyorum; ama, inşallah, bundan sonraki dönemlerde yaparız.

Bu vesileyle, sizlere ve televizyonları başında bizleri izleyen tüm insanlarımıza sağlıklar diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kumbul.

Sayın milletvekilleri, aslında, ben, çalışmaya devam etmek istiyordum; ama, televizyon kanalı, TRT'ye 15 dakikalığına lazım olduğu için, herhangi bir arkadaşın da konuşmasını vermemek olmaz. Bu itibarla, birleşime saat 19.50'ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.30 ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.50

BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Zeki ERGEZEN (Bitlis), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) (Devam)

C) ORMAN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Orman Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Orman Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Orman Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Orman Genel Müdürlüğü (Devam)

1. - Orman Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Orman Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

D) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1. - Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Sağlık Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Sağlık Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü (Devam)

1. - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Söz sırası, ANAP Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın Abbas İnceayan'da.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın İnceayan, süreniz 20 dakika; biliyorsunuz, süreyi uzatmıyoruz.

ANAP GRUBU ADINA ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığımızın 1997 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Bu görüşmelerin, orman köylümüze, muhafaza memurundan en üst yöneticisine, bütün ormancılık camiasına, milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyamızın akciğeri olan ormanlar, bitki-toprak-su kaynakları arasındaki doğal dengenin sağlanması, muhafazası, su akışının düzenlenmesi, erozyonun önlenmesi, barajların ekonomik ömrünün uzatılması, halkın dinlenme ihtiyaçlarının karşılanması, ülke turizmine katkısı, hava ve çevre kirliliğinin önlenmesi, ekonomik değerlerinin ve içerisinde barındırdığı tüm canlılarla beraber, Allah'ın, insanlara bahşettiği en büyük hazinedir.

Yurdumuzun yaklaşık dörtte biri orman statüsündedir. 20,2 milyon hektarlık bir alanı kaplayan ormanlarımızın ancak 8,9 milyon hektarı verimli orman statüsündedir; 11,3 milyon hektarı ise bozuk, baltalık, verimli olmayan orman alanıdır.

Anayasanın 169 uncu maddesinde “Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir” denilmektedir.

İşte, bu anlayışla, bu devletçi anlayışla, yıllardır ormanlarımızı işletiyor, koruyor ve geliştirmeye çalışıyoruz.

Mevcut olan 20,2 milyon hektar ormandan, yılda, yaklaşık 15 milyon metreküp üretim yapıyoruz, bu miktara yakacak odun da dahildir. Hektardaki üretim 0,7 metreküptür. Halbuki, ormancılığın ileri olduğu ülkelerde, bu verim, bizdekinin altı yedi katı fazladır.

Ormancılık sektörü, ürettiği odun kökenli orman ürünleriyle birçok sanayi koluna hammadde sağlamaktadır. Ahşaptan mobilyaya, kâğıttan ilaç hammaddesine kadar, ormanlarımız, büyük bir kaynaktır.

Ormanlarımızın, görünmeyen ekonomiye katkılarına gelince: İklim- toprak-su doğal dengesinin korunması; rüzgâr ve kum hareketleriyle çoraklaşma ve çölleşmenin önlenmesi, yeraltı ve yerüstü kaynaklarında sürekliliğin sağlanması; tarım alanlarının su ihtiyacının karşılanması; sel, heyelan ve çığ gibi tabiî afetlere mani olması; barajların ekonomik ömrünün uzatılması; halkın dinlenme ihtiyacının karşılanması; insan sağlığında hava ve ses kirliliğinin önlenmesi; atmosferde oksijen-karbondioksit dengesinin korunması; doğal güzellikleriyle ormanların turizme katkısı; av ve yaban hayatını teşkil eden varlıkları bünyesinde barındırdığı birçok canlı ile ormanların, görünmeyen ekonomiye katkıları önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülke topraklarının yüzde 88'i erozyonla karşı karşıyadır. Erozyona maruz topraklarımızın yüzde 68'i de şiddetli ve çok şiddetli erozyon tehdidindedir. Erozyonla mücadelede halkın bilinçlendirilmesinde büyük mücadele veren TEMA Vakfı Başkanı Sayın Hayrettin Karaca'ya ve vakıf üyelerine buradan teşekkür ediyorum.

Türkiye, çöl olmasın diyoruz. Her yıl 500 milyon ton toprağımızı kaybediyoruz; toprağımız giderek verimsizleşiyor. Yeşil örtü ve toprağın elden gitmesiyle, jeolojik dengeler ve iklim bozulması, doğal varlıkların kaybolması, verimsizleşen topraklar, insanları, köyden kente göçe zorlamaktadır.

178 ülkenin devlet ve hükümet başkanları Brezilya'da Rio'da bir araya gelerek, ormansızlaşma sonucu oluşan erozyon-bitki-toprak-su kaynakları dengesinin bozulması, çevre kirliliği, biyolojik çeşitliğin azalması, çölleşme gibi konuları tartışmış, dünyayı tehdit eden bu sorunların çözümü için, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabilmenin çarelerini araştırmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1995 yılında Millî Ağaçlandırma Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçti. 1996 yılında erozyon kontrolü çalışmalarına, ağaçlandırma çalışmalarına hız verileceğini bekliyorduk; ama, görülen o ki, bu yıl ağaçlandırma miktarının, 35-40 bin hektarda kalacağı tahmin edilmektedir.

1937 yılından bugüne kadar 2 milyon hektar ağaçlandırma yapabilmişiz. Aynı süre içinde, yani, altmış yılda, orman yangınlarıyla 1,5 milyon hektar ormanımız kül olmuş. Türkiye'nin en hızlı ağaçlandırma yapıldığı dönem, Anavatan Partisi İktidarı yıllarını göstermektedir. Bu yıllarda ağaçlandırma, 150 bin hektara kadar ulaşmış olmasına rağmen, son beş yılın ortalaması, maalesef, yılda 40-50 bin hektar civarındadır. Türkiye'nin hedefi, yılda, en az 300 bin hektar ağaçlandırmaya ulaşmak olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de 11 milyon hektarı orman rejimi, 7 milyon hektarı ise ormandışı alanlardan olmak üzere, toplam, 18 milyon hektar ağaçlandırılacak sahamız mevcuttur. Son beş yıldaki ağaçlandırma hızıyla, mevcut ağaçlandırma sahalarını, ancak, üçyüz sene gibi bir zamanda yapabileceğimiz, ne yazık ki, bir gerçektir.

Orman yangınlarıyla mücadelede, her türlü gelişmiş teknolojinin kullanılması, yangınla mücadeleyi, zaman bakımından kısaltacak, çıkan yangının kısa zamanda söndürülmesini sağlayacaktır. İlk defa, Anavatan Partisi iktidarı zamanında başlayan havadan yangın söndürme mücadelesinin, son yıllarda, Bakanlıkça, daha sık kullanılan bir yöntem olarak benimsenmesini takdirle ve memnuniyet verici olarak karşılıyoruz.

Bu arada, orman yangınlarında hayatını kaybeden orman teşkilatımızın mensuplarına da Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekillleri, orman kaçakçılığı, son yıllarda, organizeli, mafyalaşmış bir şebeke halinde artarak devam etmektedir. Orman kaçakçıları, ellerinde telefonlarla, telsizlerle çalışmakta; ormanlarımızı bilinçsizce tahrip etmektedirler.

Yenice'den, Mengen'den, Bolu ormanlarından kesilen o güzelim ağaçların E-5 Karayoluyla nakledilmesi düşündürücüdür. Tabiî ki, Türkiye'nin birçok ilinde de aynı sorun yaşanmaktadır.

Ormaniçi veya orman kenarında yaşayan, geçimini, direkt veya dolaylı yollarla ormandan veya ormancılıktan sağlayan 9-10 milyon orman köylüsü insanımız var. Yani, ülkemizde yaşayan her 7 kişiden 1'i orman köylüsüdür. Millî gelirden en az payı alan, en fakir, en mağdur orman köylüsüdür. Küçülen ve gittikçe verimsizleşen orman varlığımız, bu insanları göçe zorlamaktadır. Her ne kadar, orman köylümüz, Or-Köy kredileri, Bakanlık fonlarıyla desteklense de, verilen krediler çok az ve yetersizdir.

İleri ülkelerde olduğu gibi, orman köylümüz, yakacakta, odundan kömüre, likitgaz tüketimine yönlendirilmeli, odun yerine, kömür ve likitgaz kullanılması teşvik edilmelidir. Köylüye, kömür ve likitgaz çok ucuza verilmelidir; gerekirse sübvanse edilmelidir. Bu şekilde, yakacak olarak kullanılan odunsa, sanayimizde hammadde olarak kullanılacaktır.

Değerli milletvekilleri, gelin, orman köylümüze sahip çıkalım. Aldığımız her yedi oydan bir tanesi orman köylümüzün oyudur. Bizlere verdikleri vekâlet için de, onların seslerine kulak verelim.

Orman köylümüze güvenelim; orman köylümüzü, ormanla, devletle barışık hale getirelim. Bugün, en az 300 bin orman köylümüz devletle mahkemeliktir. Orman köylülerimizin sorunları üzerine hep beraber gidelim.

Ormanlarımızı, 70 yıldır devletçe koruyoruz, işletiyoruz, geliştirmeye çalışıyoruz; geldiğimiz nokta belli.

Anayasa ve Orman Kanununda yapılacak değişikliklerle -mülkiyeti ve kontrolü devlette kalmak kaydıyla- ormanlarımızın işletilmesini, bakımını ve geliştirilmesini orman köylümüze verelim; yani, devletin malını milletin malı yapalım; devlet ormancılığından millet ormancılığına geçelim diyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) Anavatan Partisi olarak inanıyoruz ki, ormancılıkta reform o zaman başlar; orman köylümüz, o zaman, ormanla küs değil, barışık olur.

Sayın milletvekilleri, nasıl, yıllardır zarar eden Karabük Demir-Çelik Fabrikalarının işletilmesini işçilerimize verdiysek, neticedeki başarıyı bugün görüyorsak, inanıyorum ki, ormanlarımızın işletilmesini, bakımını, geliştirilmesini; yani, bir anlamda özelleştirilmesini yaparak orman köylümüze verdiğimizde, ormancılık sektörümüzün ve ormancılığımızın çok kısa zamanda ilerlediğini görürüz.

İşte o zaman kaçakçılık önlenir, yangınlarda büyük azalma olur; ormanda böceklenme olsa çaresine bakılır, ormandaki bir dal parçasının bile değerlendirilmesinin imkânı aranır.

Dünyanın, ormancılıkta gelişmiş ülkelerinde, zaten, ormanlar büyük ölçüde özelleştirilmiştir. Rusya'da bile, büyük ölçüde özelleştirmeye gidilmektedir. Orman köylümüze bu imkân sağlandığında, ormanla köylümüz hasım değil, hısım olur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin birçok yerinde orman içi veya orman kenarı açıklıklarda, köylülerimizin, yaylaları ve meraları vardır. Köylümüz, yaz başından kış başına kadar hayvanlarını buralarda otlatır, yaylatır. Yaz aylarında ovadaki araziler ekilidir. İnsanlar, eskiden, yaylalara, evler ahırlar yapmışlar; bunları da ağaçtan yapmışlar.

Son yıllarda, yayla evleri, günün şartları içinde yenilenmiş, briketten, tuğladan yapılmış, biraz modern bir şekil verilmiştir; ormana hiç zarar verilmeden yapılmış. Artan nüfusla beraber yeni yayla evleri yapılmış, ormandan bir dal kesilmeden yapılmış, hatta, buralara elektrik ve telefon getirilmiş.

Asırlardır, ata yadigârı yaylalar, Orman Genel Müdürlüğünün 2-B uygulamasıyla orman dışına çıkarılmış. Orman dışına çıkarılan yayla ve meralar, hazineye intikal ettirilmiştir. Hazineye intikal eden yayla ve meralardan, 1991'den bu tarafa, Bolu'da, köylümüze ecri misil uygulamasına geçilmiş ve vatandaşa beş yıllık Ecri Misil Vergisi Maliye Bakanlığınca tahakkuk ettirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, köylümüz, asırlardır, kadim haklarıyla iç içe yaşadığı yayla ve merasında, bu uygulamadan mustariptir; vergiden değil, uygulamadan şikâyetçidir.

Yarın, hazineye geçen bu alanlar -54 üncü Hükümetin kaynak paketleri içinde yer aldığından- köylünün alım gücü üstünde satışa çıkarıldığında ne olacaktır? Parayı veren kişi veya kuruluşlar, ata yadigârı yaylalara sahip olurlarsa ne olacaktır?

Orman Genel Müdürlüğünün, 2-B uygulamasıyla orman dışına çıkardığı bu yaylaları köy tüzelkişiliklerine verdiğimizde sorunun çözüleceğini tahmin ediyorum. Şartlı olarak verebiliriz; orman köylüsüne kadim hakkı olan araziyi kiralayabiliriz.

54 üncü Hükümet “kaynak paketi” adı altında, altın kaçakçılarını, vergi kaçakçılarını affediyor; dokuz 9-10 insanımız da, orman köylümüz de Hükümetten şefkat bekliyor, sorunlarına çare bekliyor; sadece bu uygulamayla, Bolu'da, 85 köyümüz Millî Emlakla, vergi dairesiyle mahkemeliktir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, yüksek enflasyon, ormanda çalışan, ormanda istihsal yapan, kesim, çekim yapan insanlarımızın, bugün verilen ücretlerle, ezilmesine sebep olmaktadır.

1 metreküp kereste için, ortalama 450 bin Türk Lirası kesim ücreti veriyoruz. 1 metreküp kerestenin ormandan kesilmesi, soyulması, sürütülmesi, istifi, depo tesliminde köylümüzün eline geçen para ortalama 2,5 milyon Türk Lirası civarındadır. Halbuki, Orman İdaresi, 1 metreküp üçüncü sınıf tomruğu 10 milyon, ikinci sınıf tomruğu da 15 milyon Türk Lirasına pazarlamaktadır.

1996 başında 14 milyon Türk Lirası olan traktör lastiği, bugün, 23 milyon Türk Lirasıdır; 23 bin lira olan mazot, 54 bin liraya çıkmış; 350 bin lira olan bir çuval yem ise 1 milyon 100 bin liranın üzerine çıkmıştır; yine, 6 bin lira olan ekmek 15 bin lira olmuştur.

10 milyon orman köylüsü, yokluk içinde yaşamını sürdürme gayreti içindedir, köylümüz, hızla göç vermektedir.

Vakit darlığı nedeniyle, Sınırlı Sorumlu Bolu Orman Köylüleri Kalkındırma Kooperatiflerimizin isteklerini, Orman Bakanımıza, burada, dosya halide takdim edeceğim. Bu raporun, Sayın Bakanımız tarafından incelenip, bir çözüme kavuşturulmasını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, ormanların korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesi amacıyla, orman içi ve bitişiğindeki köylerde yaşayan vatandaşlarımızın sosyal ve ekonomik gelişmelerini destekleyerek, yerinde kalkınmalarını sağlamak suretiyle, ormanlar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve göçü önlemek için Bakanlıkça yapılan çalışmaları takdirle karşılarken, bu çalışmaların kâfi olmadığını görüyoruz.

Bu çerçevede, ormancılık çalışmalarıyla iş ve istihdam sağlanması yanında, Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu kaynaklarından orman köylülerimizin, sosyal ve ekonomik amaçlı ferdî kredilerle ve kooperatif kredileriyle daha fazla desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.

Orman köylülerine sosyal ve ekonomik amaçlı, arıcılık, hayvancılık, el sanatları, meyvecilik, seracılık, kültür balıkçılığı ve mantarcılığı, kürk hayvancılığı gibi yatırım faaliyetlerinde çeşitli konularda ferdî kredi, soğuk hava deposu, mandıra, kereste fabrikası, halıcılık, zeytin salamura, yaş üzüm depolama, zıraî alet ekipmanı, ambalajlama ve pazarlama, yem ve alabalık üretimi için projeye dayalı kooperatif tesislerine kooperatif kredisi verilmektedir; verilen krediler artırılmalıdır.

Genel bütçeden 1997 yılında Or-Köy Fonu için ayrılan ödeneğin, sadece, 900 milyar Türk Lirası olduğu görülmektedir; oysa, kanunda öngörüldüğü şekilde binde 1 oranında ödenek ayrılması durumunda, 6 katrilyonluk bütçeden 6 trilyon Türk Lirası verilmesi gerekirdi; bu kaynak da, orman köylülerimiz için daha büyük imkân demektir.

Orman Bakanlığınca, orman ürünleri üretim işçiliği karşılığında orman köylüsüne verilen paranın yıldan yıla artırılması ve satış gelirleri içindeki işçilik ücreti payının yükseltilmesi ve önemli ölçüde istihdam yaratılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Bakanlıkça, yurdumuzdaki millî ve milletlerarası seviyede tarihî, kültürel ve tabiî özelliklere sahip, tarihe iz bırakmış savaş alanları, anıtlar, doğal güzellikler, sulak sahalar, yaban hayatı ve rekreasyonel açıdan önem arz eden yerler, koruma, kullanma dengesi içerisinde gelecek nesillere aktarılması maksadıyla, millî park, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı, yaban hayatı koruma sahası ve orman içi dinlenme yeri olarak tefrik ve tesis edilmektedir.

Bugüne kadar, ülkemizde, 32 millî park, 11 tabiat parkı, 32 tabiatı koruma alanı, 54 tabiat anıtı tefrik edilerek ilan edilmiştir. Bugün, bu sahaların alan toplamının 754 bin hektar düzeyinde olduğu görülmektedir.

Bakanlıkça, son yıllarda, millî park, tabiatı koruma alanları gibi korunan alanların artırılmasına önem verildiği görülmektedir; ancak, gelişmiş ülkelerde korunan orman alanlarının oranı yüzde 40-50 düzeyindeyken, ülkemizde bu oran, maalesef, yüzde 4'ler, yüzde 5'ler düzeyinde bulunmaktadır.

Bolu'da, Aladağ Ormanları, tabiat ormanı haline getirilmelidir. Anavatan Partisinin otoyol projeleriyle, Ankara-Bolu 1,5 saate, İstanbul- Bolu 2,5 saate inmiş, Bolu'nun orman turizmindeki önemi artmıştır.

BAŞKAN - Sayın İnceayan 2 dakikanız var efendim...

ABBAS İNCEAYAN (Devamla) - Bolu, Ankara ve İstanbul arasında olup, iki büyük şehrin akciğeri durumuna gelmiştir; onun için, Bolu ormanlarının daha çok önem kazandığını görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, geçmiş yıllarda, Orman Bakanlığımıza bağlı olan ORÜS (Orman Ürünleri Sanayii) Özelleştirme İdaresine bağlandıktan sonra -1991 tarihinden sonra- süratle çökmüş, içi boşaltılmış bir kurum haline gelmiştir. Şu anda Bakanlığımızla ilişkisi olmayan ORÜS Kurumunun, günde milyarlarca lira zarar eder bir durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Özelleştirilmesi yapılacak olan bu kuruluş, haraç mezat satılma noktasındadır. Bu kurumun en kısa zamanda verimli hale getirilmesi, orada çalışan memur ve işçilerimizi tedirginlikten kurtaracaktır.

Süremin bitmiş olması nedeniyle sözlerimi tamamlıyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, Orman Bakanlığı bütçemizin orman köylümüze, Orman Bakanlığı camiamıza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnceayan.

ANAP Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Afyon Milletvekili Sayın Halil İbrahim Özsoy. (ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sağlık Bakanı yok.

BAŞKAN - Efendim, bakan var; Hükümet orada oturuyor. Hükümet bir küldür, illâ her kuruluşun bakanını mı getirip oraya oturtacağız? Rica ederim...

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) - Muhatap, Sağlık Bakanı...

BAŞKAN - Sayın Özsoy, süreniz 20 dakikadır; buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı 1997 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi sahsım ve Partim adına saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, geçen hafta aramızdan genç yaşta ayrılan meslektaşım, Kırşehir Milletvekili Profesör Doktor Mehmet Ali Altın'a rahmet dileyerek başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Bakanlık bütçesi üzerindeki görüşlerimi açıklamadan evvel, size, bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Bu konu, Anayasanın 56 ncı maddesidir. Bakınız, Anayasamızın 56 ncı maddesi ne diyor: “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler”

Bu madde başka ne diyor: “Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir” diyor.

1982'de kabul edilen bu Anayasanın bu maddesi, maalesef, 14 senedir uygulanmaya konulamamıştır.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı Bütçesine genel olarak bakarsak, bütçeye 499 milyar 276 milyon tutarında ödenek ayrılmıştır. Bunun yüzde 71'i personel giderlerine ayrılırken, ancak ve ancak yüzde 11,6'sı yatırıma ayrılabilmiştir.

Buna göre, Bakanlığın genel bütçedeki payı -fon gelirleri de katılırsa- yüzde 3,37'dir. Halbuki, 1996 bütçesindeki bu pay, yüzde 3,49'dur. Yüksek enflasyon da göz önüne alınırsa, bu bütçeye “yeterlidir” diyebilmemiz mümkün değildir.

1997 bütçesi rakamları iyi incelendiğinde görülür ki, sadece ve sadece yatırımlara ayrılan payda yüzde 1 oranında bir artış vardır. Bütçelerde, ekseriyetle gayri safi millî hâsılanın bütçeye göre oranı da tartışılır. Bu oran, Türkiye standartlarına göre yüzde 2,5 ilâ 5 arasında olması gerekirken, bunların çok çok altındadır. Gelişmiş ülkelerde ise, bu oran, yüzde 8 ilâ 13 arasında değişmektedir.

Diğer bir gariplik de şudur: Türkiye'de, tüm sağlık harcamalarından kişi başına düşen miktar, 40 ilâ 70 dolar arasında olmasına rağmen, Amerika Birleşik Devletlerinde 2 050 dolar; diğer Batı ülkelerinde ise, 1 000 ilâ 1 200 dolar arasında değişmektedir. Bir ülkenin gelişmişliği tartışılırken, alınan ekonomik kriterler arasına kişi başına düşen sağlık harcamaları da eklenirse, ne kadar kalkınmış olduğumuz gayet güzel ortaya çıkar.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin pek çok sorunu vardır; ekonomik, sosyal, eğitim vesaire gibi konularda, herkes ve her kesim, pek çok mesai sarf etmekte, pek çok proje üretmektedir. Sağlıktaki problemlerimiz için sarf edilen mesai, ekseriyetle, Sağlık Bakanlığıyla sınırlı kalmaktadır. 2000'li yıllara üç kala, ülkemizin en başta gelen sağlık problemlerini ve sağlık hizmetlerinin etkinliği konusunda elde edilen kriterleri; bebek ölüm hızı, anne ölümleri, ortalama yaş gibi rakamları incelersek, bu konuda da ne kadar yaya kaldığımız ortaya çıkar. Bebek ölüm hızı, OECD raporlarına göre binde 65 iken, bizdeki rakamlar binde 52-53 olarak gösterilmiş olsa dahi, Avrupa ülkelerinde bu rakamın binde 10 olduğu düşünülürse, sağlık hizmetlerinde ne kadar başarılı olduğumuzu göstermeye yeter kanısındayım. Bu karşılaştırmaları, anne ölüm oranı, ortalama yaş, hekim başına düşen nüfus, yatak başına düşen hemşire sayısı gibi rakamlarla çoğaltabilirsiniz; ama, varacağınız netice hep aynıdır. Peki “niye böyledir” sorusunu sormak gerekmez mi? Cevaba geçmeden evvel, Bakanlığı, genel anlamda görevleriyle gözden geçirmek lazım.

Sağlık Bakanlığının -kabataslak ve makro olarak bakıldığında- üç önemli görevi vardır. Birincisi, koruyucu sağlık hizmetleri; ikincisi, tedavi hizmetleri ve üçüncüsü de sağlık eğitimi hizmetleridir. Bunlara, tali olarak, ilaç ve çevre sağlığı gibi pek çok şeyi entegre edebilirsiniz.

Peki, Bakanlık, bu görevlerini nasıl yürütüyor; bunu açıkladığım zaman, hepinizin kara kara düşünmesi gerekir.

Sayın milletvekilleri, maalesef, Bakanlık, burayı, bu görevlerini, 1928 yılında çıkarılan 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, 1930'da çıkarılan 1593 sayılı Umumî Hıfzıssıhha Kanunu, 1933'de çıkarılan Hususi Hastaneler Kanunu ve 1960'da çıkarılan 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Yasa ve bunlara ilaveten çıkmış iki Tam Gün Yasası, 1987'de çıkarılan 3359 sayılı Yasa ve bunlara ilaveten de Sayın Bakanın ilk Bakanlığı sırasında çıkarılan -fakat, tatbikatında pek çok engellerle karşılaştığımız- Yeşil Kart Kanunuyla yürütmektedir. Şimdi, en yenisi 35-40 senelik olan meriyetteki bu kanunlarla, bu sağlık idaresini, bu Sağlık Bakanlığını idare etmeye kalkarsanız, neticenin bu olacağını görmek için müneccim olmaya gerek yoktur.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Türkiye genelinde temel sağlık hizmetlerine, özellikle koruyucu hekimliğe bir göz atmak istiyorum. Koruyucu sağlık hizmetleri, yani, birinci basamağa dahil olan sağlık hizmeti veren birimler; sağlık evleri ve sağlık ocaklarıdır. Bunlara, son zamanlarda gelişme gösteren ve 1985'lerde ortaya atılan semt poliklinikleri ile sağlık merkezlerini ve dispanserleri ilave edebilirsiniz. Ülkemizde temel sağlık hizmetlerinin altyapısı maalesef tamamlanmamıştır. Tamam olan yerler ise içler acısıdır. Ben, bunu, sadece Güneydoğu illerimizdeki sağlık ocağı veya temel sağlık hizmeti veren müesseseler için değil, tüm Türkiye için kullanıyorum.

Ülkemizde 5 131 sağlık ocağı, 11 884 sağlık evi, 50 semt polikliniği, 270 ana çocuk sağlığı merkezi, 256 verem savaş dispanseri vardır.

Özellikle, kırsal kesimdeki sağlık ocakları, hekim ve personel bakımından yarı yarıya boştur. Bir sağlık ocağının hizmetleri, 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunla belirtilmiştir; bu görevler yapılmamaktadır, yapılamamaktadır. Bu görevlerden, yalnız poliklinik hizmetleri ve aşı hizmetleri ağır aksak yürümektedir. Poliklinik hizmetleri verilirken de 019'lara rağbet edilmemekte ve sevk zincirinin ilk halkası, daha sağlık ocağında tatbik edilmemektedir. Aslında, bu kanun yeteri kadar ve titizlikle tatbik edilse idi, o büyük şehirlerdeki yığılmalar önlenecek, o hastane kapılarındaki yığılma senaryoları da yazılıp çizilmeyecekti.

1985 yılında başlatılan aşı kampanyasıyla pek çok bulaşıcı hastalık eradike edilmek istenmiştir. Son tatbik edilen aşı günleri de bunun bir devamıdır. Polionun, veremin, sıtmanın ve diğer üst teneffüs yolu hastalıklarının, artık, Türkiye'de eredike edilme zamanı gelmiş, geçmektedir.

Hekim ve personel eksikliği had safhada olan sağlık ocaklarında bu hizmetler görülmemektedir, dolu olan yerlerde tam randıman alınamamaktadır. Ocakta çalışan hekim, her şeyden önce TUS'a hazırlanmak için görevini tam olarak yerine getirememektedir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlık bütçesi takdim edilirken, geliştirilmiş sağlık ocağı uygulamasına başlanacağını ifade eden Sayın Sağlık Bakanına, buradan, şu cevabı vermek istiyorum : Bu konu, Türkiye'de 1989'da ortaya atılmış, bazı illerimizde tatbik edilmişse de başarı sağlanamamıştır.

Değerli milletvekilleri, temel sağlık hizmetlerindeki sağlık ocağı ve sağlık evi planları ve tatbikî 224 sayılı Kanunun gerektirdiği şartları haiz olmayanlar sırf siyasî baskılar neticesi planlanmakta ve iş çığırından çıkmaktadır. Nüfus sayısı, belediyelik olması, şehre uzaklığı ve diğer koşullar göz önüne alınmamaktadır. Sağlık evleri ve ocakları, tamamen siyasîlerin baskısıyla, faydasız, lüzumsuz, gereksiz ve yersiz yerlere açılmaktadır. İşte, bütün bunların muvacehesinde, cumhuriyetin 73 üncü senesinde dahi bağışıklıklamayı, gebe takibini, diş ve ağız hijyenini, çocuk beslenmesini rutin oturtamamışızdır. Bu işler, bireysel çalışma, kampanyalar veya aşı günleri gibi programlarla yürütülmeye çalışılmaktadır.

Ana çocuk sağlığı merkezleri, sağlık hizmetlerinin halk sağlığı laboratuvarları gibi en atıl kesimleridir. Anne ve çocuk sağlığı en önemli meselemiz olmakla beraber, çocuk ve anne ölümlerinin hâlâ yüksek oranlarda devam ettiği de bir gerçektir. Ana çocuk sağlığı merkezlerinin motivasyonunu artırmak, gönüllü kuruluş ve vakıflarla işbirliği gerçekleştirmek, münferit ve bireysel başarılardan ziyade, genel bir başarıya yönelmek şarttır.

Ayrıca, gebeliği önleyici metodların halka anlatımındaki zorluklar aşılmalıdır. Halkımızın yeteri kadar ve sağlıklı çocuk yapmasını sağlamak ulusal hedef olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, diğer konulara geçmeden evvel, ülkemizde, ekonomik şartlarımızın neticesi kötü beslenme ve barınma sorunlarında artış olmasının sonucu tüberküloz vakalarının son yıllarda tırmandığı bir gerçektir. Birçok ilimizdeki göğüs hastalıkları hastanelerinin başka maksatlarla kullanılır hale gelmesi, verem dispanserlerinin klasik çalışma anlayışındaki ısrarı ve gönüllü kuruluşlardaki bıkkınlıkla ekonomik zorluklar ve diğer faktörleri de sayarsanız, meselenin daha fazla artmadığına da şükredersiniz. Bu konunun, artık, ülkede bir sorun olmaktan çıkarılması gereği en halisane dileğimizdir. Kanser, hepatit, AIDS gibi hastalıklarla, son yıllarda, kamuoyundaki ilgi, medyadaki programlar bunların güncelliğine büyük katkı sağlamıştır. Bu üç konuda eğitim ve bilinçli hareket etmenin ve özellikle, erken teşhisin önemi, artık, tüm vatandaşlarımızca yeterince algılanmıştır.

Hepatit-B'nin de en az AIDS kadar tehlikeli olduğu anlaşılmış, bu konu da medya tarafından fevkalade iyi bir şekilde işlenmiştir. Ülkemizde, hâlâ, kan transfüzyonlarındaki laubalilik, AIDS hastalığının artmasına neden olan en önemli faktör olmaya devam etmektedir. Bunun en çarpıcı örneği, Şanlıurfa-Siverek'te yaşanmıştır. Böyle faciaların bir daha yaşanmaması için, konunun disiplinize edilmesi şarttır.

Değerli milletvekilleri, şimdi de, sağlık sistemimizin en çok şikâyet edilen, en çok hantallaşan, ne hizmet verenin ne de hizmet alanın memnun olduğu ve idarecilerin başını ağrıtan, Sağlık Bakanlığının kamburu diyebileceğimiz tedavi hizmeti veren kurum ve kuruşlardan da birkaç cümleyle bahsetmek istiyorum.

Ülkemizde, halen -yapımı tamamlanacak olanlar dahil- 712 hastane, 80 bin kadar yatak vardır. Bu hastanelerde, genel anlamda yatak işgal oranı yüzde 50'nin altındadır. Hastanelerimizdeki düzensizlik, yetersizlik ve başıboşluk sağlık idaresindeki otorite boşluğundan meydana gelmektedir.

Halkımız, artık, hastalıklar, teşhis ve tedavi konularında bilinçlenmiştir, halkın, hastanelerarası kıyaslama konusundaki titizliği artmıştır. Halkın, hastanelerden talep ettiği hizmet yeteri kadar verilmemektedir ve halkımız hastanelerden tatmin olmamaktadır.

Bugün, devlet hastanelerindeki fiyatlar, diğer özel ve üniversite hastanelerinden pek farklı değildir. Hastalar, aynı fiyatla, diğer hastanelerden aldığı hizmeti devlet hastanelerinden alamamaktadır. Devlet hastanelerine müracaat eden hastaların yüzde 60'ından fazlası resmî kurum ve kuruluşlarda çalışanlar, Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve yeşil kart mensubudur; şikâyetler de en çok bu kesimden gelmektedir; çünkü, hastanelerin tahsilatındaki gecikmeler yeşil kartlılar için Bakanlıkça gönderilen paralar, hastane idarelerini tatmin etmemektedir; o yüzden de, özellikle yeşil kartlılar, hastanelerde fazla itibar görmemektedirler.

Gerçi, hizmet alanların bu şikayetleri yanında, hizmet verenlerin; yani, hekimlerin durumları da pek iç açıcı değildir. Şunu kabul etmek gerekir ki, sağlık hizmetleri bakansız olur; ama, hekimsiz olmaz.

Hekimlerin ve yardımcı sağlık personelinin özlük hakları ve maddî sorunları çözüm beklemektedir. Çalışmalarda rehber olarak kullanılan Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliği, artık cevap veremez hale gelmiştir.

İnsan sağlığıyla uğraşan, gece ve gündüz büyük bir özveri ve fedakarlıkla çalışan hastane hekimleri ve idarecileri siyasî baskılardan bunalmıştır. Gelecek korkusu, geçim sıkıntısı, siyasî baskı hekimlerin verimini düşürmektedir. Hastanelerdeki bakımsızlık ve pislikleri, hasta-hekim arasında cereyan eden rezaletlerin medya programlarında teşhir edilmesini, hastane başhekimlerini görevden alarak neticeye varacağınızı sanıyorsanız, aldanıyorsunuz. Hele hele, kendi otoritesini hissettirmekten umudunu kesmiş bir bakan olarak, sayın genel başkanının arkasına düşerek hastane teftiş ettirmek ve “doktorların başına balyoz gibi ineceğiz” demekle hiçbir yere varamazsınız. Üstelik, böyle davranışlar doktorlar için onur kırıcı olmaktadır. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Hastanelerdeki hizmetlerin tıkanması, tüm sağlık sistemine yansıyarak yaygın bir görüntü vermektedir.

Bir genelleme yaparsak, sağlık hizmetlerindeki tıkanıklığa yol açan en önemli faktörler şöyle sıralanabilir:

1. Yönetim yetersizliği,

2. Görev ihmalleri,

3. İnsangücü ve kaynakların yeterince kullanılmaması.

Amaca uygun, etkili, kalıcı, akılcı; ülke ihtiyacı, altyapı ve imkân gerçekleri bakımından uygulanabilir çözümler getirmek, sağlıkta ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinde yapılabilecek en ideal programdır. Bunları gerçekleştirmek için, önce, idarî yapı reformuna ihtiyaç vardır. Getirilmek istenen reform tasarılarında, öncelikle, idarî yapı reformu yoksa, sağlık hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi yoksa, ucuz ve erişilebilir değilse, bu reformlar, neticede, bir bakıma, Bakanlığı, görev ve sorumluluk alanı dışına çıkarıp, sadece denetleyen bir kurum haline getirmekten ve insanımızı da sağlık sorunları ve özel sektörle baş başa bırakmaktan başka hiçbir işe yaramaz.

Sağlık reformları, 1989'dan beri, çeşitli hükümetler ve bakanlar tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. Adına, ister sağ-kur deyin, ister genel sağlık sigortası deyin, ister sağlık finans kuruluşu deyin, hastaneler ve sosyal güvencesi olmayan vatandaşları, bir an evvel, bu durumdan kurtaralım.

BAŞKAN - Sayın Özsoy, 2 dakikanız var efendim.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - Efendim, daha çok.... Daha sağlık eğitimi var...

BAŞKAN - Efendim, saat ilerliyor; benim elimde değil.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - Daha ilaç sanayii var Sayın Başkan, lütfedin...

BAŞKAN - Efendim, sabahtan beri oturuyorsunuz orada, kimseye...

Konuşmanızın sonuna doğru gelebilirsiniz.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - Neyse...

Değerli milletvekilleri, sağlık eğitimi hakkında, sağlık eğitiminden mezun olanlar hakkında, YÖK'e teslim edilen yüksek sağlık mezunları hakında birçok problemleri ortaya getirecektim; ayrıca, ilaç sanayiinde Türkiye'de oynanan oyunları ortaya getirecektim; Tüketiciyi Koruma Kanunu ışığı altında, hastalara ucuz ve kaliteli ilaç nasıl sağlanır onu önerecektim; ama, şimdi, topluyorum.

Değerli milletvekilleri, neresinden bakarsanız bakın, artık, sağlık, ameliyat masasına bir an önce yatırılmalıdır, geciktirilmemelidir. İddia ve dedikodular, ancak ve ancak şeffaf ve açık sistemlerde yoktur. Bugün, Bakanlığa bağlı kuruluşlarda yapılan ihalelerdeki yolsuzluk iddiaları; Bakanlıkta, silah zoruyla bürokrat atamaları; kadro alma bahanesiyle tokatlanan, hırpalanan bürokratlar ve bu iddialara bigâne kalan Bakanlık... İşte, Sağlık Bakanlığının dışarıdan çekilmiş fotoğrafı budur. Köhnemiş, hantallaşmış kurumlarıyla günlük işleri dahi yürütemeyen bir Bakanlık ve aksayan sağlık hizmetleri yüzünden pek çok şikâyet, basına ve medyaya intikal etmeyle devam edecektir. Bu iddialar, konuşulanların yanında devede kulaktır.

İşte, bu görüntülerin bir an önce değişmesi ve halkımıza, layık olduğu sağlık hizmetlerinin verilebilmesi için, sistemin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özsoy, süreniz bitti; yalnız son cümlenizi söyleyin.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) - Tüm olumsuzluklara rağmen, büyük bir fedakârlıkla çalışan hekim ve sağlık personeline buradan takdirlerimizi sunuyoruz.

Sağlık Bakanlığının bütçesinin, ülkemize ve halkımıza hayırlı olmasını diliyor, şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özsoy.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Bir sayfa kalmıştı...

BAŞKAN - Efendim, siz onu ayarlasaydınız... Vallahi, benim elimde olsa, sizi saatlerce konuştururum; ama, maalesef, sizin Grubunuzun da imzasının bulunduğu Danışma Kurulunda böyle karar alınmış. Biz, Genel Kurulun aldığı kararı uyguluyoruz; biz, Başkan olarak, Genel Kurulun kararının üzerine çıkamayız.

Şahısları adına, Karabük Milletvekili Sayın Erol Karan; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Karan, süreniz 10 dakika. Biliyorsunuz, süre uzatmıyoruz.

Buyurun efendim.

EROL KARAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dünyamızı bütün canlılar için yaşanabilir kılan üç önemli öğe vardır; bunlar, toprak, su ve havadır. En değerli varlıklarımızın başında gelen ormanlarımız, insanlığın bağımlı olduğu bu üç öğeyle doğrudan ilişkilidir. Bir başka deyişle ormanlar, hava, toprak ve suyun hem kaynağı hem koruyucusu hem de aralarındaki denge unsurudur.

Ülkemizin en önemli doğal varlığı, tüm ortak geleceği ormanlarımız hızla tüketiliyor. Her yıl, yangın, tarla açma, kaçak kesim, böcek tahribatı ve bunun gibi nedenlerin yanı sıra, özellikle yasal düzenlemelerle yok edilen ormanlarımız, bugünlerde, her türlü yatırımcının gözünü diktiği çekim merkezine dönüşmüştür.

Bilindiği gibi, 12 Eylül 1980 sonrası, “turizmi teşvik” adı altında yerli ve yabancı sermayeye yok pahasına peşkeş çekilen ormanlarımız, son yıllarda ticarî amaçla kurulan vakıf üniversiteleri tarafından yağmalanmaktadır. Örneğin, 16 adet üniversiteye, 23 ayrı yerde, som ormanla kaplı toplam 30 milyon metrekare alanındaki devlet ormanın 49 yıllığına tahsis edilmesi söz konusudur. Bu yağma, özellikle, nüfusun patlama gösterdiği, insanların yeşil alana en fazla gereksinim duyduğu, çarpık kentleşmenin canlı bir örneği haline gelen İstanbul'da trajikomik boyutlara ulaşmıştır.

İstanbul'un akciğerleri sayılan Rumeli Fenerinde, Beykoz Riva'da, Tuzla İlçesinde, Çatalca'da ve Şile'de, devlet ormanları, bazı vakıf üniversitelerine bedelsiz olarak verilmiştir. Bizler, ülkemizde eğitim tesislerinin kurulmasına kesinlikle karşı değiliz; aksine, bu olguyu tüm gücümüzle destekleriz; ancak, gerek devlete gerekse özel girişimciye ait olsun, ormansızlaşmanın yoğun olduğu ülkemizde, ormanlara tesis kurulmasına ve ormanlarımızın yağmalanmasına karşıyız. Kaldı ki, üniversite kurulması için, ülkemizde yüzbinlerce dönüm boş alan dururken, ormana, üstelik, hiç para ödemeden sahip olma isteği, kelimenin tam anlamıyla talancılıktır. Bu arada, vakıf üniversitesi kurmak isteyenlere bir önerim var. Orta Doğu Teknik Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, ormansız, erozyona açık bir alanda üniversite kurun ki, ormanları tahrip etmek yerine, ağaçsız alanları ağaçlandırın.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul'da ve sahillerimizde ormanlarımız yağmalanırken, orman kadastrosu çalışmaları sırasında, orman sınırlarının belirlenmesinde başarılı olunamamıştır. Ormanların civarında, ormanların içinde veya kenarında bulunan orman köyleri ve bu köylerde yaşayan insanlar, atalarından kalan toprakları tarım arazisi olarak kullanmaktadırlar; üstelik tapuları da vardır; özellikle Karadeniz Bölgesinde, Trabzon'un çeşitli yörelerinde, kadastro işlemleri sonucunda, arazileri özel mülkiyet olarak tespit edilmiştir; ancak, orman işletmesi, bu insanları dava ederek kadastro komisyonunca yapılan tespitlerin iptalini istemiştir. Mahkemeler, yerel bilirkişilerin beyanlarına itibar etmeyip, diğer bilirkişilerin ters yöndeki beyanlarını esas almış; sonuçta, bu insanlarımızın mülkiyetlerinin iptaline karar vermiştir. Davalar iyi takip edilmediği veya temyiz edilmediği için, mahkeme kararları kesinleşmiştir. Üstelik, mahkeme masrafları da icra yoluyla alınmakta olup, bu olay, insanlarımızı çok güç duruma düşürmüştür.

Kaldı ki, Anayasamızın 170 inci maddesi, devletin, ormanların gözetiminde ve işletilmesinde orman köylüleriyle işbirliği yapacağını, bu yolda tedbirler alacağını öngörmektedir. Orman köylülerimizin mağdur edilmemesi için, gereken yasal, hatta anayasal düzenlemelerin Meclise sunulması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şüphesiz, ormanlarımızla ilgili sorunlar ülkemizin her yöresinde vardır. Ben, kendi yöremden birkaç örnek vermek istiyorum. Örneğin, Karabük-Ovacık İlçemizde 2 işletme şefliği vardır. Merkezî İşletme Şefliği, Karabük Yenice Müdürlüğüne; Çatak İşletme Şefliği ise, Çerkeş İşletme Müdürlüğüne bağlıdır. Ovacık'ın 20 kadar köyü, Çatak İşletme Şefliğine bağlanması sonucunda mağdur olmuştur. Ovacıklıların, Çatak İşletme Şefliğinin Karabük Orman İşletme Müdürlüğüne bağlanması taleplerinin yerine getirileceğine inanıyoruz.

Yine, Karabük-Yenice İlçemiz, ülkemizin, hatta dünyamızın en güzel, en zengin ormanlarına sahiptir. Bu güzel ilçemizde, uzun süredir, ormanlarımızla ilgili her gün artan söylentiler, Yenice'nin sürekli gündemindedir. Ben de uzun yıllar görev yaptığım, insanlarını yakından tanıdığım bu ilçemizdeki söylentilerin büyük bir bölümünün doğru olduğuna inanıyorum. Yenice'de bazı orman işletmesi yöneticileri, depo memurları, kooperatif yöneticileri, siyasî kimlik taşıyan bazı insanlar ve orman işletmesiyle iş yapan birkaç esnaf şaibe altındadır ve Yenice'de orman mafyasından bahsedilmektedir. Bunlar hakkındaki söylentiler, Orman İşletme Müdürlüğünde görev yapan görevlilerin maaşları ile mal varlıkları kıyaslandığında açıkça görülecektir.

Bu yöremizdeki söylentiler şöyledir :

İlçede son zamanlarda hızla artan son model pahalı otomobiller.

Normal bir kazançla yapılması mümkün olmayan apartmanlar.

Orman kaçakçılığının çok yoğun olduğu, daha çok Mengen yolundan yapıldığı; ki, daha önce birçok kaçak kamyon yakalanmıştı.

İhalelerde alınan üçüncü sınıf tomrukların nakliye sırasında birinci sınıf tomrukla değiştirildiği.

Orman köylüsünün binbir güçlükle ürettiği odun ve tomrukların, depo memurları tarafından teslim alınması sırasında çap ve ster olarak noksan teslim alındığı, daha sonra bu fazlalıkların başkalarına satıldığı.

Orman İşletme Müdürlüğünün, malzeme alımında, malzemenin kalite ve ucuzluğuna bakmadan hep aynı kişilerden karşılıklı menfaat sağlamak amacıyla alışveriş yaptığı.

6831 sayılı Orman Kanununun 40 ıncı maddesine aykırı olarak, tamamen orman köyü kooperatiflerinin hakkı olan orman işinin, ilçe merkezinde kurulan, ormanla hiçbir ilişkisi olmayan tarımsal kalkınma kooperatiflerine daha çok verildiği; orman köyü kooperatiflerinin, dolayısıyla başka geçim kaynağı olmayan orman köylülerinin mağdur edildiği ve karşılıklı menfaat sağlandığı.

Peki, Yenice'de bütün bunlar olup biterken devlet nerede diye sormak gerekiyor; ancak, benim gördüğüm kadarıyla, Yenice'de, maalesef devlet yok.

Ben, şuna inanıyorum ki, şayet istenirse, bütün bu iddialar, dürüst bir müfettiş tarafından kısa zamanda araştırılıp sonuçlandırılabilir.

Yine yöremizde faaliyet gösteren ve özelleştirme kapsamında bulunan Yenice, Eskipazar ve Bartın ORÜS Kereste Fabrikalarının, Devrek ve Ulupınar örneğindeki gibi yok edilmesi yerine, ya tekrar Orman Bakanlığıyla entegre hale getirilmesi ya da Karaelmas Üniversitesine bağlı, yöreye özgü meslek dallarında eğitim verecek meslek yüksekokullarına dönüştürülmesi ve en yakın fakültelerle entegrasyonunun, yöre halkının geleceği açısından daha akılcı olacağını düşünüyorum.

Ülkemizin geleceğini tehdit eden bu orman yıkım ve yağmasının özellikle durdurulması için, ormanla ilgili bazı yasaların, ormanların lehine ve genişlemesini sağlayacak şekilde değiştirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde yılda 150 bin civarında orman suçu işlenmektedir.

BAŞKAN - Sayın Karan, 1,5 dakikanız var efendim.

EROL KARAN (Devamla) - Maalesef, bu orman suçları, politik belirsizliğin en yoğun olduğu seçim dönemlerinde katlanarak artmaktadır. Bu da siyaset ile ormancılığın ne denli iç içe olduğunun somut bir göstergesidir. Artık, oksijen, toprak ve su üreterek yaşamımızı sağlayan ormanlarımızın alanlarını daraltan politika ve uygulamalardan vazgeçilerek, ormancılığımız etkin, dinamik ve özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük umutlarla girdiğimiz 1996 yılı, maalesef, mafyaların ve çetelerin en çok konuşulduğu bir yıl olmuştur. 1997 yılının, halkımızın özlemi olan temiz toplum, temiz siyaset yılı olmasını ümit eder; Orman Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karan.

Sayın milletvekilleri, grupların konuşma süreleriyle beraber soru sorma işleminin bittiğini ilan etmeyi unutmuştum; şimdi hatırlatayım.

Şimdi, söz sırası, Sayın Orman Bakanında.

Buyurun efendim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 20 dakika; biliyorsunuz, sabahtan beri kararımız kesin, süreyi uzatmıyoruz.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarım; hepinizi, 71 bin Orman Bakanlığı çalışanı adına ve şahsım adına, en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerini ifade eden; sırasıyla, Doğru Yol Partisinin görüşlerini ifade eden Kastamonu Milletvekili Sayın Haluk Yıldız'a, Demokratik Sol Parti adına görüşlerini ifade eden Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan'a ve Kastamonu Milletvekili Sayın Hadi Dilekçi'ye, Refah Partisi adına konuşan Bolu Milletvekili Sayın Feti Görür'e ve Kütahya Milletvekili Sayın Metin Perli'ye, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Muğla Milletvekili Sayın Zeki Çakıroğlu'na, Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Abbas İnceayan'a ve şahsı adına konuşan Karabük Milletvekili Sayın Erol Karan'a, Orman Bakanlığının sorunlarını, orman köylüsünün problemlerini dile getirdikleri için, ayrıca, eleştirileriyle, önerileriyle bize yol gösterdiklerinden dolayı, teşekkürlerimi, şükranlarımı ifade ediyorum.

Sırasıyla eleştirilere, önerilere cevap vermeye gayret edeceğim. Zamanınızı teknik bilgilerle almayacağım; kitapçık olarak sizlere onu dağıttık. Arkadaşlarımızın ifade ettiği hususlara, Sayın Başkanımızın da müsamahasına sığınarak, zamanın elverdiği ölçüde cevap vermeye gayret edeceğim. Şayet, cevap veremezsem, ihmal ettiğimden değil, zamanın kifayetsizliğindendir. Ama, şu peşinen bilinsin ki, arkadaşlarımızın dile getirdiği hususların tamamı tarafımızdan takip edilecektir; gerekli çalışmalar yapılacak ve kendilerine de zaman içerisinde mutlaka, ama mutlaka bilgi verilecektir.

Sayın milletvekilleri, yurdumuzun yüzölçümünün dörtte biri orman; yani, 20,2 milyon hektar orman alanımız var; bunun yüzde 44'ü verimli orman, yüzde 56'sı bozuk orman. Verimli orman alanı olarak değerlendirdiğimiz vakit, bu oran, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 65, Avrupa Topluluğu ülkelerinde yüzde 77, Akdeniz ülkelerinde ise ortalama yüzde 75 düzeyindedir; ülkemizin verimli orman oranı -yukarıda da belirttiğimiz gibi- düşüktür.

Dünyada, yılda 24 milyon hektar orman alanı yok oluyor. Bunun neticesi, gelişmekte olan ülkelerde çevre problemleri artmakta, gıda güvenlikleri tehlikeye girmektedir; ayrıca, iklim değişiklikleri de dünyayı tehdit etmektedir. Bunun neticesinde, ülkeler, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, 1992 yılında, Rio'da toplandılar ve önemli kararlar aldılar. Bu kararlardan, Biyolojik Çeşitlilik ve Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesini ülkemiz de imzaladı. Ayrıca, 1993 yılında, Helsinki'de, Avrupa ülkeleri orman bakanları toplanarak Rio kararlarının uygulanmasını takvime bağladılar. Gelecek nesillerin ihtiyaçlarını öngörmeyen orman işletmeciliği dünya gündeminden çıkarıldı.

Bizim, Türkiye'de, millî ormancılık politikamızın üç ana ilkesi var. Bunlardan birincisi, ormanlarımızın korunması; ikincisi, geliştirilmesi; ücüncüsü ise, ormanlardan faydalanmadır.

Ormanlarımızda, yaklaşık 9 milyon vatandaşımız orman köylüsü olarak yaşamaktadır. Bu 9 milyon insanın orman köyünde yaşaması, korumada ciddî problemleri orta yere getirmektedir.

Koruma deyince; yangına karşı koruma, kaçakçılığa karşı koruma, usulsüz faydalanmalara karşı koruma diye anlamak lazım. Biz, Orman Bakanlığı olarak, koruma konusunda yeni yaklaşımlar ve politikalar yürütmek istiyoruz. Şimdiye kadar, yangınla mücadelede, sadece söndürmeye yönelik tedbirler öngürülüyordu. Yangınlarımızın çıkış sebebinin yüzde 99'u insan ihmalinden kaynaklanmaktadır, İnsan unsurundan kaynaklanmaktadır. O halde, bundan sonra korumada yapacağımız öncelik, yangın öncesi halkımızı bilinçlendirmek, eğitmektir. Bununla ilgili, 1997 yılı içerisinde, yangın sezonu başlamadan önce, her türlü tedbiri alıp, büyük kampanyalarla halkımızı yangın noktasında bilinçlendirme yoluna gideceğiz.

Kaçakçılıkla mücadelede ise, sadece polisiye tedbirlere değil, orman köylümüzün kalkınmasına ve bilinçlenmesine yönelik proje ve tedbirlere öncelik vereceğiz.

Millî ormancılık politikamızın ikinci ilkesi olan ormanlarımızın genişletilmesi ve ihyası için de, yeni uygulamalar içinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Erozyon ve ağaçlandırma, ülkemizin en önemli problemidir. Bu nedenle, erozyon ve ağaçlandırma konusunda, gönüllü kuruluşlarımızla, hepsinden önemlisi, orman köylümüzle müşterek bir çalışma içerisine gireceğiz ve böylece, erozyon belasından ülkemizi kurtarmak için elimizden gelen her türlü gayreti göstereceğiz.

Değerli milletvekilleri, erozyon deyince, çok değişik tanımlaması var. Erozyon, gerçekten, bir insanlık düşmanıdır; çünkü -arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi- her yıl, 500 milyon ton toprağımız, denizlere ve göllere gitmektedir ve bu giden topraklar, ülkemizin geleceğidir, çocuklarımızın geleceğidir, servetimizdir, doğal zenginliklerimizdir. Kaynaklarımız gitmektedir. O halde, erozyon, bir insanlık düşmanıdır; bu insanlık düşmanına karşı, millî mücadele ruhu içerisinde, topyekûn bir mücadele şarttır.

Ayrıca, burada bir değerlendirme yapmak istiyorum. Erozyon deyince akla gelen, Orman Bakanlığıdır. Oysa, ülkemiz alanının 78 milyon hektar olduğunu düşünürsek, bunun 20,2 milyon hektarı ormandır ve biraz önce de ifade ettiğim gibi, ortalama 9 milyon hektar verimli ormanımız vardır. Bu 9 milyon hektar alanda erozyon yoktur; 11 milyon hektar bozuk ormanımızda erozyon vardır.

Oysa, Türkiye topraklarının yüzde 86,5'inde erozyon vardır; birkısmında hafif, birkısmında şiddetlidir. Topraklarımızın yüzde 56'sında da orta ve çok şiddetli erozyon vardır. O halde, erozyonla mücadele, mutlaka, millî mutabakat içerisinde bir ruh geliştirerek yapılmalıdır. Bu, sadece Orman Bakanlığının işi değildir, hepimizin işidir, tüm devletimizin işidir, 65 milyon insanımızın işidir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, size bir misal vermek istiyorum: Atatürk Barajının ömrü elli yıl olarak değerlendirilmektedir. Şimdi, Atatürk Barajına harcadığımız para, 3 milyar dolar civarındadır. Atatürk ve Karasu Barajlarının bir yıllık geliri 7 milyar dolardır. İstanbul'da, Belgrad Ormanlarında, birincisi 1620 yılında, sonuncusu da 1839 yılında yapılan 7 tane, küçük bent, küçük baraj diye ifade edebileceğimiz baraj vardır. Bu barajlar, İstanbul'un suyunu sağlamaktadır. 1620 yılından bu yana, hiç dolmadan, erozyona tabi olmadan, bu barajlar görev görebilmektedir; ama, Atatürk Barajının ömrü elli yıl olarak hesaplanmaktadır. Bu da, erozyonla mücadelenin ne denli önemli olduğunun en açık göstergelerinden bir tanesidir.

Millî ormancılık politikamızın üçüncü ilkesi, ormanlarımızdan faydalanmadır. Bu konuda da, artık, dünyada anlayış değişikliği meydana gelmiştir. Eskiden, faydalanmayı odun hammaddesi olarak gören anlayış, artık tarihe karışmıştır. Faydalanma denildiği vakit, ormanlardan çok yönlü faydalanma mantığı orta yere çıkmıştır. Bir ağacın fonksiyonel değerlerinin, odun değerinin iki bin katı olduğunu söylersek, konuyu daha iyi anlatmış oluruz.

Doğal güzelliğinin yanı sıra, ağaçların oksijen üretmesi, karbondioksit tüketmesi, erozyonu önlemesi, havadaki tozu süzmesi, gürültüyü azaltması, yazın serinlik vermesi, stresi alması, dünyada önem kazanan ve yükselen unsurlardır. Kısaca, ormanlardan faydalanmada yeni anlayış, sürdürülebilir ormancılık anlayışıdır; yani, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını önplana alan bir faydalanma anlayışıdır. Orman Bakanlığı olarak, şimdiden, silvikültür ve planlama anlayışımıza, dünyada yükselen kavramları monte etmiş bulunmaktayız.

Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri özetledikten sonra, bazı ormancılık konularını ve Bakanlığımızın bu konulara yaklaşımını ortaya koymak istiyorum. Bakanlık olarak, az bütçe, eksik eleman ve yetersiz araç gereçle, kanunlarla verilen görevleri tam olarak yapmanın gayreti içerisindeyiz. Şimdiye kadar, el atılamayan birçok konunun üzerine gidilmiş, ülke yararına uygulamalar yapılmıştır.

Bunlardan, orman tamirhanelerinin kapatılması: 1997 yılının başından itibaren 17 adet tamirhanemizi kapatıyoruz; çünkü, 1996 yılı içerisinde orman tamirhanelerine yaptığımız masrafla, bu yıl yapılan yoldan 6 bin kilometre daha fazla yol yapabilme imkânımız vardı. Onun için, bununla ilgili kararı cesaretle aldık, meseleyi Bakanlar Kuruluna getirdik; inşallah, Bakanlar Kurulumuzdan bu karar çıkacak ve tamirhaneleri kapatacağız. Burada hiç kimsenin, hiçbir işçimizin, çalışanımızın mağduriyeti de söz konusu değildir.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, biz, Orman Genel Müdürlüğü olarak, Orman Bakanlığı olarak, sadece Marmaris ve İncekum kamplarımıza senede 100 milyarın üzerinde bir harcama yapıyoruz; bu harcamayı yaptığımıza göre, keşke, bu tesisler amacına uygun kullanılabilse. Maalesef, bizim Orman teşkilatından, Orman çalışanlarından kimse oralara gitmiyor ve 100 milyar gibi bir parayı da, Orman Bakanlığı olarak her sene sübvanse ediyoruz. Bu kampları da satışa çıkardık; inşallah, en kısa zamanda bunları satacağız. (RP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakınız, ayrıca, yurdumuzun Karadeniz ve Güney Anadolu Bölgelerinde yaylalarımız var. Siz ne söylerseniz söyleyin, şöyle deyin, böyle deyin; ahali sıcaktan bunalınca yaylaya gidecek ve ormanın içerisinde kendisine bir ev yapacak. Nitekim de böyle olmuştur ve Orman İdaresiyle halkımız arasında ihtilaflar vardır. Biz, bu ihtilafları çözmek istiyoruz.

Şimdi, sadece Adana'nın Bürücek Yaylasından, buraya yasal bir statü kazandırdığımız takdirde sağlanacak gelir, 90 trilyon liradır, bir tek yayladan ve işte, biz, bu gelirleri orman köylüsünün -biraz sonra oraya geleceğim, arkadaşlarımızın tamamı buna değindiler- durumunu iyileştirmek için kullanacağız.

Yine, 2/B uygulamasıyla, bilim ve fen bakımından orman vasfını kaybetmiş, orman dışına çıkarılmış 400 bin hektar arazi var. Bunların içerisinde, İstanbul, çok önemli rant getiren merkezlerden bir tanesi, Antalya, İzmir keza öyle. İstanbul'un birçok yerinde işgaller var; üç katlı, beş katlı villalar dikilmiş.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Yağma var.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Devri iktidarınızda oldu.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Sultanbeyli, tamamen 2/B; sekiz katlı apartmanlar var. Hadi bakalım, gidin çıkarın onları! Çıkarmanız mümkün değil. O halde, yapılacak şey, o insanlara -bugünkü yasalar buna el vermiyor- buraları, rayiç bedelle satmaktır ve oradan alınacak kaynakları da, orman köylüsüne vermektir.

Değerli milletvekilleri, Orman Bakanlığının gelirlerinin tamamını, bir kör kuruşu bir yere harcamadan orman köylüsüne, yani 9 milyon köylüye dağıtsak, yılda 5 milyon lira -doları 100 bin lira olarak kabul edersek- yani, 50 dolardır. Şimdi, düşünün bakalım orman köylüsünü; ne yapacak 50 dolarla? Kastamonu, Bolu, Karadeniz yöresi, orman bakımından gerçekten zengin yörelerimizdir. Buradaki orman köylülerimizin durumu, diğer bölgelere nazaran daha iyidir. Ben, kendi seçim bölgemden misal vereyim: Bir yıllık geliri 25 dolar olan orman köylüsü vardır; üzülerek, buradan itiraf ediyorum. Kastamonu ve saydığımız o yöreler, 300 dolar, hatta 300 doların üzerindedir. Onun için, orman köylüsünün durumunu iyileştirmek, bu Yüce Meclisin işidir.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Bolu ormanları da bitiyor!

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - 2/B uygulamasıyla ve bunların satışlarıyla ilgili gelecek kaynak 1 katrilyon liradır. İşte, bu 1 katrilyon lirayı, orman köylüsünün durumunu iyileştirmek için kullanırsak, o zaman, orman köylüsüne -sadece konuşmak değil, onların problemlerini burada dile getirmek değil- sahip çıkmış oluruz. İnşallah, önümüzdeki günlerde, Yüce Parlamentonun huzuruna, bu konuyla ilgili yasa değişikliğini getireceğiz; sayın milletvekillerimizin, bu noktada, iktidarıyla muhalefetiyle, hep beraber desteklerini isteyeceğiz; hem orman köylüsünün durumunu iyileştireceğiz hem de birtakım fiilî durumlara, böylece son vermiş olacağız.

Değerli milletvekilleri, yine sayın milletvekillerimizin dile getirdiği gibi, mülkiyet meselesi, Orman Bakanlığımızın en önemli sorunlarından biridir. Gerçekten, birçok yörede, halkımızla orman idaresi arasında büyük problemler vardır. Orman teşkilatıyla, halkımız arasında sayıları on binleri aşan, elli binin üzerinde dava mevcuttur. Aşağı yukarı 20 milyon hektar orman alanımızın 15 milyonunda kadastro çalışmalarını tamamladık. Halkımız, orman köylümüz bilinçli değildir, bu kadastrosu tamamlanan yerlerde itiraz süresini geçiriyor ve arkadaşlarımızın biraz önce burada dile getirdikleri gibi, atasından dedesinden kalan tarlalar, orman arazisi yazılarak ellerinden alınıyor, sonra mahkemeye git; birtakım problemler...

Her gelen söylüyor... Bizim anlayışımız, Orman Bakanı olduğum sürece, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin görevi devam ettiği sürece, çok samimiyetle ve açıklıkla söylüyorum, Orman Bakanlığıyla, orman köylüsü mutlaka; hısım olacaktır, mutlaka; bunun hiç başka şekli yoktur. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, 2 dakikanız var efendim; süreyi uzatmayacağım.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Başkanım, dur, daha yeni başladım, 7 arkadaşımız konuştu.

BAŞKAN - Olsun efendim; bir kısmını da sorulara cevap verirken ifade edersiniz.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Orman köylümüz, gerçekten, millî gelirden en az pay alan kesimdir. Orman köylüsüne hep beraber sıcak olacağız, hep beraber onların durumunu iyileştireceğiz. Aksi halde, değerli milletvekilleri, ormanları korumakta sıkıntılarımız olur.

Dağın arasında, ormandan başka bir geliri yok, iş yok, aş yok... Ne yapacak bu köylü; sonunda, mutlaka, aç kalmayacak, yiyecek. Nereden yiyecek; ormandan yiyecek. O halde yapacağımız şey, onun durumunu Or-Köy kanalıyla iyileştirmektir. Üzülerek ifade ediyorum ki, bu sene Or-Köy'e ayrılan para 1 trilyon bile değildir, 900 milyardır.

Arkadaşlarımız gerek ferdî kredilerden gerekse kooperatif kredilerinden şikâyet ettiler...Yok... İşte, imkân bu kadar; devletimizin durumu da belli.

Biz Hükümetiz, çare müessesesiyiz, çare bulacağız. Hükümet olmak ağlama yeri değil; ağlamıyorum ama, tespit yapıyorum, gerçekleri önünüze getiriyorum; biraz önce de söylediğim gibi, sonra, çarelerini hep beraber Yüce Parlamentonun önüne getireceğiz. Orman köylüsüne sahip çıkacağız, orman köylüsünün durumunu iyileştireceğiz ve orman köylüsünü, ormanın nemalarından daha çok istifade ettireceğiz.

Ağaçlandırma konusunda çok güzel şeyler söylendi.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Saat çalışmıyor.

BAŞKAN - Siz buyurun devam edin Sayın Bakan.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Ağaçlandırma konusunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi söylemek üzere, buyurun.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Sayın Başkanım, müsamahanıza sığınıyorum, 5 dakika rica ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, kimseye müsamaha göstermedik; soruları cevaplandırırken de bir kısmını söyleyebilirsiniz Sayın Bakanım.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Efendim, arkadaşlarımızın burada ifade ettiği konular vardı, ben onlara bir iki dakikada cevap verip bitiriyorum.

BAŞKAN - Peki, olur.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Seferberlik Kanunu çıktı; maalesef üzülerek ifade ediyorum ki, bu kanunla ortaya getirilen, yükümlülükleri olan devlet kuruluşları, bu yükümlülüklerini yerine getirmediler ve bu kanunla istediğimiz finans imkânlarına kavuşamadık.

Yine arkadaşlarımız, millî parklarla ilgili çok güzel şeyler söylediler. Kara avcılığı kanunu şu anda komisyonlarda görüşülüyor, yakında Parlamentonun huzuruna gelecek.

Yine, arkadaşlarımız, orman yangınlarıyla ilgili çok güzel şeyler söylediler; ama, şunu açıkyüreklilikle söylüyorum: Ben Orman Bakanı olduktan sonra, Orman Bakanlığına bir tek geçici işçi, kadrolu işçi alınmadı. Yani, “siyasî hüviyetine göre değerlendiriliyor, şuradan gelirse alınıyor” gibi sözler, herhalde bir yanlış algılamadır; ama, iddia ediyorum ki, bir tek kişi...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) - Şahsınızla ilgili değil Sayın Bakan.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın Zeki Çakıroğlu arkadaşımızın sözlerine katılıyorum; eğitim konusunda eksikliklerimiz var. İnşallah, 1997 yılında, yangına birinci derecede hassas yörelerde yangın söndürme timleri kuracağız. Askerliğini komando olarak yapmış ve 30 yaşını geçmemiş genç insanları alacağız; bunlara her gün asker gibi eğitim yaptıracağız. Allah yangın vermesin; ama, yangın olduğu anda da, o yangının tepesine inip, hem havadan hem karadan her türlü mücadeleyi yapacağız.

Değerli milletvekilleri, arkadaşlarımız, ormanların yağmalandığını ifade ettiler; zaman zaman oluyor... Biz, kaçakçılıkla mücadele edeceğiz -Adapazarı'nı kaçakçılıkta pilot bölge olarak ilan ettik- her türlü gayreti göstereceğiz; ama, imkânlarımız bellidir. Bu imkânlarla, arkadaşlarımız, canları pahasına, gerek yangınlarla gerekse kaçakçılıkla mücadelede gayret ediyorlar, şehit oluyorlar. Buradan, Orman teşkilatının şehitlerine, Cenabı Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Sayın Dilekçi'nin söylediği konular var. Bilgiler burada, elimde. Kimseyi koruma altında falan değiliz. Bırakınız şunu bunu, bana isimsiz gelen mektupları dahi teftişe gönderiyor, araştırtıyorum. Nerede bir kaçakçılık varsa, onun peşine gideriz. Yüce Meclisin değerli üyelerinin -iktidar muhalefet gözetmeksizin- bu konuda herhangi bir duyumları olursa, anında beni bilgilendirmelerini istirham ediyorum. Bakanlığımız...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Sayın Bakanım, Sadece Mudurnu'da 3 işletme müdürünü bir yıl içerisinde değiştirdiniz; gerekçesi nedir?

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir kısmını da sorulara cevap verirken cevaplandırırsınız; süreniz bitti efendim. Arkadaşlar işaret ediyorlar... Ben, size 2 dakika eksüre verdim... Kusura bakmayın...

Teşekkür edebilirsiniz.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 1997 Orman Bakanlığı bütçesinin, Orman Bakanlığına, orman köylüsüne, yüce milletimize hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyor; bu duygularla, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Söz sırası, Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna'da; buyurun efendim. (Alkışlar)

Sayın Bakanım, sizin de süreniz 20 dakikadır; biliyorsunuz, süreyi uzatmıyorum.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Ben, eksüre istemem sizden; bana verdiğiniz süre yeter.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 1997 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi dolayısıyla burada saat 17.00'den bu yana devam eden toplantıda gruplarımız adına konuşma yapan değerli milletvekili arkadaşlarımızın hepsine ayrı ayrı, sakin konuşanına da hırslı konuşanına da, konuşmasının içeriğini daha etkin hale getirmek için vurgulama yaparak, yüksek tonla onları belirgin hale getirmeye çalışanına da teşekkür ediyorum. Hepsinden ayrı ayrı yararlandığımı da ifade etmek istiyorum.

Ama, ortaya şu sonuç çıkıyor: Demek ki, sağlık hizmetleri zor ve paraya ihtiyaç var.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Parayı koyacak yer yok! Para var...

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Benim zamanımı yeme Hatinoğlu!

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - İlave ederiz Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - 1983 yılından 1991 yılına kadar uzun yıllar, tek parti olarak iktidarda kalan, tek TRT'yle iktidarda kalan, tek TRT'yle yapılan eleştirilerden başka eleştiri alamayan, almayan Anavatan Partisi bile...

H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) - Siyah beyaz televizyonu renkli yaptık.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Bakın, nasıl konuşuyorsunuz... Biz, sizi sükûnetle dinledik, siz, hep konuşmaya başladınız; ANAP'ın zaten üslubu budur, hep sataşır; Meclise, sataşmayı hep siz getirdiniz.

Arkadaşlarım, dinlerseniz, yararlanacaksınız; sizlere faydalı olmak için, konuşmama biraz daha o yönde ağırlık vermek istiyorum.

Bakıyoruz, bütçe eleştirildi; gayri safî millî hâsılaya oranı itibariyle eleştirildi -özellikle, Anavatan Partisi milletvekili arkadaşım tarafından- ve genel bütçe içerisindeki payı itibariyle eleştirildi; ama, 1983, 1985 ve 1986 yıllarına baktığınız zaman, hakikaten, insanın üzülmemesi elde değil. Mesela, 1983 yılına bakıyorum, Sağlık Bakanlığı bütçesinin gayri safî millî hâsılaya oranı 0,54; 1984 yılına bakıyorum 0,45; 1985 yılına bakıyorum 0,39 -gittikçe düşüyor- 1986 yılına bakıyorum 0,38; 1987 yılında 0,41, böyle gidiyor... Bizim ki ne; 0,83. Neredeyse iki misli, hatta, daha bile fazla. Şimdi, biz, 0,83 yeterli demiyoruz, bununla her şeyi çözeriz de demiyoruz; ama, bizi, bu bütçeyle eleştiren arkadaşlarımızın, insaf ölçüsü içerisinde hareket ederek, kendi zamanlarındaki bütçeleri bir nebze olsun, bir an olsun hatırlamalarını ve dolayısıyla, o yüzden konuşmalarında biraz daha insaflı olmalarını beklerdim; onu ifade etmek istiyorum.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Ama, siz, fonları ilave ettiniz Sayın Bakan; bizim dönemimizde fonlar ayrıydı.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Sayın Bakanı dinleyin efendim.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Rakamlarda bir karışıklık var; fonla beraber...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Artvin'den en çok ne çıkar? (DYP sıralarından gülüşmeler)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Ormancı Hasan...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Ne çıkar en çok Artvin'den değerli arkadaşlarım?

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen sataşma yapmayın.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Süleyman Hatinoğlu, bak, seni çok severim; ama, bu sataşma huyundan vazgeç. Yalnız olduğumuz zaman, bana sevgini söylüyorsun; ama, grup haline gelince aslan kesiliyorsun!.. (Gülüşmeler, alkışlar)

Sözümün bu noktasında, söz Anavatan Grubundan açılmışken...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Devam et Sayın Bakan, cevap vereceğim.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - ...Kırşehir Milletvekili çok değerli Mehmet Ali Altın arkadaşımızı çok yakın bir tarihte, çok erken yaşında kaybetmenin acısını hâlâ yaşıyoruz. Kendisine, Allah'tan rahmet, tüm ailesine, yakınlarına, Grup arkadaşlarına ve tüm arkadaşlarımıza tekrar başsağlığı dileklerimi ifade ediyorum.

Şimdi, 20 dakika içerisinde sınırlı kalmak amacıyla, konuşmama, tespit ettiğim soruların bir kısmına hemen cevap vererek devam etmek istiyorum.

Bazı konulara, değerli arkadaşımız, DSP Milletvekili Yaşar Ünal'dan başlayarak cevap vermek istiyorum. Ben, söyledikleri en ilginç noktaları çekerek cevaplandırmak istiyorum; daha doğrusu bana göre ilginç olan noktaları ifade etmek istiyorum. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu yılki bütçeye konulmuş olan 1 trilyon 100 milyar liralık tanıtım ödeneğinin, Türkiye için lüks olduğunu söyledi. Hemen aklım gerilere gitti ve “acaba bu arkadaşım eskiden CHP'li miydi... “ falan diye düşündüm; çünkü, Boğaz Köprüsü için de hep “lüks” diyorlardı ve karşı çıkıyorlardı. Ondan sonra ikincisi yapıldı, yetmiyor... (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim...

Şimdi, 1 trilyon 100 milyarlık bütçe ödeneği, Türk Halkına sağlık konusunda, ihtiyacı olduğu bilgileri vermek ve onların kendi sağlıklarını koruma bilinçlerinin gelişmesini sağlamak için azdır bile; bu rakam, iki misline, üç misline çıkarılmalıdır. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) İnsanlara, topluma, halka verilecek en önemli değer ölçülerinden bir tanesi, kendisinin, kendi sağlığını koruma hakkına sahip olduğunu idrak ederek, görerek, onun, gerekli bilgiyle devlet tarafından donatılmasıdır; yani, eğitilmesidir, kendi hakkını korumasının bilincine vardırılmasıdır. Demokrasinin gereği de bu değil midir? Demokrasinin gereği de, halkın, yönetime, herşeye katılmasının sağlanması değil midir? Halk, eğer bilgisi yoksa, benden, sağlık konusunda bir talepte bulunabilir mi? Bulunamaz. Demokrasinin işlerliği sadece Parlamentoda değildir ki. Parlamentonun dışında, demokratik kitle örgütleri vardır ve her alanda dernekler vardır, vakıflar vardır, kuruluşlar vardır, insanlar vardır ve insanlar konuşurlar; ama, insanların, konuşması için, bilgiye ihtiyaçları vardır. İnsanlar, bilmeden konuşamazlar, bilmezlerse haklarını talep edemezler. Onun için, bu tanıtım ödeneğinin, sadece sağlığın korunması bilincinin gelişmesi açısından değil, demokrasi açısından, halkın yönetime katılımı ve taleplerin ortaya konulması açısından da fevkalade değeri olduğunu ifade etmek istiyorum. Arkadaşımın da, bunu, benim gözümle, benim gözlüğümle görebilmesini diliyorum.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sen hangi partidensin?!

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Parasız da halledilebilir...

BAŞKAN - Müsaade edin efendim.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Bakın, güzel kardeşim, biz, sizi, sessiz sedasız dinledik. Siz de, lütfen, bizi dinleme sükûnetini gösterirseniz, ne ölçüde bunu başarabilirseniz, o ölçüde demokratik bir kişiliğe sahip olduğunuza inancım artacaktır.

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Hayır... Hayır... Ben konuşurken, siz dinlemediniz Sayın Bakan...

BAŞKAN - Efendim, siz bir dakika oturur musunuz... Hiç heyecanlanmayın... Yerinizde oturun...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Devam ediyorum.

Şimdi, değerli arkadaşım, değerli meslektaşım Halil İbrahim Özsoy “Bakanlık, görevlerini, yetmiş küsur yıllık yasalarla yapmaya çalışıyor” dedi; çok doğru. İşte, onun için değiştirmeye çalışıyoruz, onun için değiştirdik. 1992-1993 yıllarında, iki yıl içerisinde, Umumî Hıfzıssıhha Kanunu güncelleştirildi, bugünün Türkçesine getirildi ve bugünün ihtiyaçlarına uygun hale getirildi ve “kamu sağlığı yasa tasarısı” adı altında da şu anda, Bakanlar Kurulu Komisyonunda, hazır olarak, beklemekte. Bir diğeri de, Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun; bu da Türkçeleştirildi; bugünkü Türkçeye ve ihtiyaçlara uygun hale getirildi; bu da, sağlık personeli görev, yetki ve sorumlulukları yasa tasarısı olarak hazırlanmış durumdadır.

O kadar çok eksik vardı ki sayın milletvekili arkadaşım, sayın meslektaşım, siz hekim olarak biliyorsunuz; yıllarca başhekimlik yaptınız. Bu eksikleri gidermeye çalışmak için, ne kadar zaman, ne kadar icraat, ne kadar hizmet ayırsanız, verseniz bile, ihtiyaç o kadar fazla ki, verdiğinizi sünger gibi emiyor ve sanki, hiçbir şey almamış gibi, yine kuru gözüküyor; yıllardan beri o kadar kurumuş ve kurak kalmış.

Şimdi, burada, sayın milletvekili arkadaşım, sağlık ocaklarının yeteri kadar hizmet edemediğini söyledi; doğrudur, katılıyorum. Ancak, yanlış anlamadıysam, orada bir nokta geçti; o noktada da “sağlık ocaklarının güçlendirilmesi bir ara denendi; başarılı olmadı” dedi. Şimdi, sağlık ocağı iyi hizmet veremiyor diyorsak, bunu güçlendirmekle de başarılı olamıyorsak, o zaman ne yapmamız gerektiğini görebilmemiz lazım.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Reform... Reform...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - İşte, reformda, yasada, sağlık ocağı yerini şöyle bulmakta: Bir kere, kırsal bölgede çalışacak olan aile hekimi, sağlık ocağında çalışacak. Sağlık ocakları, aynı zamanda, toplumsal koruyucu sağlık hizmeti yapacak; devletin, yani, bakanlığın elemanlarıyla, yöresel olarak. Burada yerini bulmuş olacak; ama, bu arada, biz, bir pilot çalışmaya girmek üzereyiz; o da, sağlık ocaklarının güçlendirilmesi pilot çalışması; bunu, kısmen İstanbul'da, kısmen de Bilecik'te yapacağız.

Sağlık ocaklarında ne var bugün; enjektör var, stetoskop var, tansiyon aleti var; başka bir şey yok. Oraya gelen vatandaşımız, hastalığını teşhis ettirici bir imkân bulamıyor. Onun için, dedik ki : “Bir elektrokardiyografi cihazı olsun” Yani, orada, kalp tetkiki yapabilsin; bir kalp problemi olanı, bir enfarktüs geçirmekte olanı ya da koroner yetmezliği olup olmadığını tespit etsin; gerekiyorsa hastaneye göndersin. Küçük çapta bir laboratuvar olsun; hiç olmazsa, kitlerle, şekerdi, üreydi, kolesterindi gibi önemli kan tetkiklerini o yörede yapabilsin. Ne olsun başka; 60 miliamperlik bir röntgen cihazı olsun, akciğer filmi çeksin, kemik filmi çeksin. Belki, bir ileus ihtimalinde batın filmi çeksin, seviye göstersin, acil hastayı hastaneye göndersinler. Kuru öksürüğü bir süredir devam eden insanın akciğerinde bir tümör varsa röntgenle tespit edilsin, hastaneye gönderilip, tedavisinde zaman kazanılabilsin. Dolayısıyla, bu imkânları ocaklara getirdiğimiz takdirde, halkın önemli ihtiyacı, belli aşamada buralarda çözülebilir ve sağlık ocakları üzerlerine düşen görevleri biraz daha olsun yapmış olabilirler; ama, reformdan sonra, zaten, sağlık ocaklarında aile hekimleri çalışmaya başlayacak ve sigorta sistemi, ocaklardan itibaren işlemekte olacaktır.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Ne zaman?!. Ne zaman?!. Beş senedir Bakansın, yapsaydın bunları!..

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Ne güzel; beş senedir bakan olsaydım keşke. Tarihleri iyi hesap edemediniz herhalde. 1992-1993'te yirmi ay, şimdi, daha bir sene olmadı. O zaman ne oluyor; beş sene olmuyor hesap ederseniz.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Üç ayını çıkar...

BAŞKAN - Efendim, arkadaşlar, sizin beş sene bakanlık yapmanızı istiyorlar da, onun için öyle diyorlar.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Fark ediyorum zaten. Ne de olsa eski arkadaşlarımız. Severler beni, desteklerler; ona inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sağlık reformu, her yönüyle hazır olarak beklemekte Bakanlar Kurulu Komisyonunda. Yani, şu an benim ilave edeceğim bir şeyim yok artık. Ben, sadece, takdir edilen sırası içerisinde Yüce Meclise, Parlamentoya sevk edilmesini bekliyorum. Geldikten sonra zaten ne olacaktır; geldikten sonra, sizlerin de desteğiyle -şimdi, bir an evvel Meclise gelsin, bir an evvel çıkaralım şeklindeki istekler de Parlamentoya geldikten sonra- sizlerin gene değerli katkılarıyla, eksiği varsa eksiği tamamlanarak, yanlışı varsa yanlışı düzeltilerek Parlamentodan geçmesi, kanunlaşması, ümit ediyorum sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkanım, kaç dakikam var?

BAŞKAN - Efendim, 7 dakikanız var.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - 7 dakikayı doldurmanız şart değil canım! (Gülüşmeler)

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Sayın Başkan, bir işin varsa, bu feragatı yapabilirim. (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Ben, sabaha kadar çalışmaya amadeyim Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Biz de öyle.

Şimdi, tüberküloz hakkında, Sayın Halil İbrahim Bey ve diğer arkadaşım konuştular. Tüberkülozda, nedense “son yıllarda arttı, arttı, arttı” sözü çok kullanılıyor. Niye öyle kullanılıyor; bence, biraz olsun siyasete alet etmek için; yani, enflasyon yüksek, işsizlik var -belli bir oranda- halk da geçim sıkıntısı çekiyor, karnını doyuramıyor, o yüzden tüberküloz oluyora getirilmek isteniyor. Ama, gerçek durum böyle değil; yani, elimdeki bilgileri size veriyorum : 1965 yılında binde 1,8 olan yeni veremli oranı -yani verem insidansı- 1985'te binde 0,6'ya, 1990 yılında binde 0,5'e, 1995 yılında binde 0,3'e inmiştir. Şimdi, burada “arttı” nasıl dersiniz?! Bu elimizdekiler, resmî bilgilerdir. Demek ki, bir artış yok.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Dirençli vakalar arttı...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Veremle savaş hizmetleri, 1952'den itibaren kesintisiz devam etmiştir. Bu amaçla, 257 verem savaş dispanseri, 22 göğüs hastalıkları hastanesi, 11 verem savaş pavyonu ve 11 gezici grup hizmet vermeye devam etmektedir. Bu ünitelerde, her yıl 3 milyon kişinin muayenesi yapılarak akciğer filmi çekilmekte, 30 bin kişinin tedavisi ücretsiz yapılmakta, yılda 2,5-3 milyon çocuk verem aşısıyla aşılanmaktadır.

Yine, mevcut ünitelerin araç gereç yönünden yenileme çalışmaları devam etmektedir. Biliyorsunuz, gelişmiş röntgen cihazları -80 adet röntgen cihazı- verem savaş dispanserlerine dağıtılmıştır. Bu çalışma, yani, bu gelişmiş teknolojiyi verem savaş dispanserlerine getirme çalışması devam edecektir.

Aşılanmalara değinmek istiyorum; o da önemli bir eleştiriydi benim için. Yani, ulusal aşı günlerinin gereksiz olduğu ifade edildi. Normal aşılar, 0-11 ay yaş grubu için yapılır. 1996 yılının ilk on ayında hedef, 0-11 ay yaş grubunda 1 milyon 137 bin 758 bebeği aşılamaktı. Poliyomiyelitte yüzde 82'ye; difteri, boğmaca tetanosda yüzde 81'e, kızamıkta yüzde 82'ye, BCG'de de yüzde 70'e çıkarılmıştır. Ulusal Aşı Günleri, Dünya Sağlık Teşkilatı ile mutabakat halinde, yalnız Türkiye'de değil, birçok ülkede, Asya ve Afrika ülkelerinde, polio aşısını, polio hastalığını eradike etmek için 0-5 yaş grubu arasında uygulanan bir aşıdır; dolayısıyla, eradike etmek hedeflendiği zaman, bu, zaten, Dünya Sağlık Teşkilatı ile mutabakat halinde uygulanan bir projedir; Türkiye'nin kendi kendisine yarattığı ve kendisinin ortaya koyduğu bir uygulama değildir.

Değerli arkadaşlarım, sağlık ocakları ve sağlık evlerinin kapalı olmasıyla ilgili olarak ortaya konulan iddialar konusunda da şunu söylemek istiyorum: Ülkemizde mevcut 5 131 sağlık ocağından, sadece 18 tanesi, personel yokluğu nedeniyle, şu anda hizmet vermiyor; altını çiziyorum, personel yokluğu nedeniyle, 18 tanesi... Ama, doğuda güvenlik nedeniyle kapatılanları bunun dışında tutuyorum; onlar, bizim elimizde olan sebepler değildir.

Bir diğer nokta; bu sağlık reform yasalarının çıkartılıp uygulamaya geçene kadarki süre içerisinde sağlık hizmetlerinin daha etkin bir hale gelmesi amacıyla, aşağı yukarı son altı aydan beri, hastanelerin modernizasyonu çalışmaları başlatılmıştır. Bu modernizasyon için de ifademiz şudur: Ameliyatlarda, laboratuvar tetkiklerinde bir problemin yaşanmaması için, jeneratörü olmayan hiçbir hastane kalmayacaktır; en küçük hastanede bile jeneratör olacaktır. 1996 yılında birçok hastanenin, ilçe devlet hastanelerinin dahi jeneratör eksikleri tamamlanmıştır; 1997 yılında, diğer hastanelerin de jeneratör eksikleri tamamlanmış olacaktır.

Asansörü işlemeyen hiçbir hastane kalmayacaktır. Mutfağı ilkel olan, çamaşırhanesi ilkel olan hiçbir hastane kalmayacaktır. Her hastanede, hasta yatak sayısına göre, bir yoğun bakım ünitesi, her hastanede bir koroner bakım ünitesi mutlaka olacaktır; ama iki tane, ama dört tane, altı tane, ama sekiz tane, ama on tane... Hastanenin yatak sayısının fazlalığına göre, her hastanede yoğun bakım ünitesi, monitörlü, respiratörlü ve defibrilatörlü ve koroner bakım ünitesi...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, 1 dakikanız kaldı.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Her hastanede hemodiyaliz ünitesi olacaktır; çünkü, böbrek yetmezliği olan herkes, kendi bölgesinde, kendi yöresinde, kendi yöresinin hastanesine giderek diyalizini yaptıracaktır. Kimse, batıya, başka yörelere, illere gitmek zorunda bırakılmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bunlar önemli adımlar. Tabiî, muhalefetin amacı, eleştirmek ve iktidarı başarısız göstermek olduğu için, gayet tabiî, ağzınızla kuş tutsanız, sizin ağzınızla kuş tuttuğunuz, gösterilmeyecektir; ama, artık 1990'lı yıllarda, 2000 yılına yaklaştığımız bu yıllarda, muhalefetten beklediğimiz -ben, yarın muhalefette milletvekili olsam onu yapmaya çalışırım- iktidarın yaptıklarını görmezlikten gelerek, onu zedelemeye çalışmak yerine, onun yaptıklarına teşekkür ederek, eksiğini tamamlamaya çalışmak, yanlışını düzeltmeye çalışmak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz bitti; son cümlelerinizi söyler misiniz efendim.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Söylüyorum efendim. Orman Bakanı gibi 2-3 dakika daha istemeyeceğim sizden efendim.

BAŞKAN - Peki, 2 dakika da size vereyim efendim.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Teşekkür ediyorum efendim. Görüyorsunuz, ruh doktoru olmanın faydasını sağlıyoruz, dolaylı olarak, talep etmeden. (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Ne dediniz, anlamadım ya, neyse, buyurun.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Sayın Başkan, anlamanıza gerek, yok, size saygımı ifade ettim; yani, benim isteğimi sizin ne kadar kolaylıkla anlamış olduğunuzu ifade etmeye çalıştım. (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Peki.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Şimdi, bölge hastaneleri ne yapacak; doktor olan arkadaşlarım çok iyi bilirler, bölge hastanesinde gelişmiş kardiyoloji olacak, bölge hastanesinde kalp-damar cerrahisi olacak, bölge hastanesinde beyin cerrahisi olacak, bölge hastanesinde onkoloji olacak -kanserin tetkiki, teşhisi, tıbbî tedavisi ve radyoterapisi ve cerrahi tedavisi- bölge hastanesinde organ nakli olacak. Hayaldir diye düşünmeyin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Peki efendim, devam edin buyurun.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Sayın Başkan, sizinle şakalaşıyorum sadece. Şakalaşmaya mikrofonu sokarsanız, sonra...

BAŞKAN - Yok, hayır, hayır. Ben, şakayla mikrofonu birbirine karıştırmıyorum.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Bence de karıştırmamanız iyi olur. O zaman, sesimi kısmış olursunuz benim.

Van'da ilk bölge hastanesi açılacak; inşaatı, yılbaşına yetiştirilemedi. Van milletvekillerimiz buradaysa bilirler. İstanbul ve Ankara'daki en modern hastaneler gibi bir hastane yapıldı orada; sanırım, bahara kadar kesinkes bitmiş olacaktır. İşte, bu, ilk bölge hastanesi, Van'da hizmete girecek. Artık, doğu bölgesinde, güneydoğuda yaşayan insanlarımız -havaalanı da olduğu için- Van'a gidecekler, tersine, İstanbul'a gelmeyecekler, Ankara'ya gelmeyecekler; kendi bölgelerinde kalp ameliyatlarını yaptıracaklar, beyin ameliyatlarını yaptıracaklar, kanserin tedavisini yaptıracaklar -cerrahî, tıbbî veya radyoterapi- organ naklini yaptıracaklar. Bu hastaneler, İstanbul, Ankara ve İzmir'deki aynı dalda çalışan hastanelerle kardeş hastane olacak ve ekipler halinde her hafta gidip gelecekler, orada staf bir kadro oluşana kadar; oluştuktan sonra, kendi bağımsız kadrosuyla, hastane, kendi çalışmasını sürdürecektir. Bu bölge hastaneleri, 9 tane yapılacaktır Türkiye'de ve sanıyorum ki, bölge hastaneleriyle de, özellikle, önemli ve her yerde tedavisi yapılamayan hastalıklar konusunda, bölge insanına...

H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) - Rize'de var mı Sayın Bakanım?

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Rize'de ne yok ki, o olmasın. Her şey Rize'ye akmış zaten yıllardan beri. Rize'ye getiremezsek bile, Rize'nin yakınına, Karadeniz Bölgesine mutlaka bir tane getireceğiz.

H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) - Sağ ol.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Kamer Genç sesimi kısmadan, ben, sözlerimi sonlandırmak, bitirmek istiyorum.

Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde zaman ayırarak, çalışarak, emek sarf ederek buraya çıkıp konuşan değerli arkadaşlarıma, diğer parti gruplarındaki arkadaşlarıma tekrar teşekkürlerimi sunmak istiyorum; katkılarından -şakalar bir tarafa- çok yararlandığımızı ifade etmek istiyorum. Amaç, Türk Halkına en güzel sağlık hizmetini sunabilmektir.

Tek başımıza her şeyin doğrusunu yapacağımız gibi bir iddiamız asla olamaz, hiç kimsenin olamayacağı gibi. Dolayısıyla, herkesten destek, herkesten yardım, herkesten akıl, herkesten bilgi aktarımı bekliyorum, istiyorum ve şimdiden de hepinize teşekkür ediyorum.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum; saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Son söz Şırnak Milletvekili...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim?

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, Sayın Bakan...

BAŞKAN - Efendim, yerinize oturur musunuz. Masanıza gidin. Bakın, o çiçekleri çok tahrip ediyorsunuz ve yazık oluyor o çiçeklere. (Gülüşmeler)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır, masanıza gidin, masada kalkın ayağa efendim. O çiçeklere yaklaşmayın. Bakın, samimi söylüyorum. Efendim, sıranıza gidin... (Gülüşmeler)

Sayın Hatinoğlu, sıranıza gidin, efendim; oraya gelmeye gerek yok, yerinizde ayağa kalkın.

Buyurun.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Çiçeklere bir şey olmaz.

BAŞKAN - Olur, olur... Sinirlenince o çiçekler bozuluyor; onlar da canlı.

Buyurun.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, konuşmasının bir yerinde, geçmiş yılların bütçe oranlarıyla ilgili bir rakamına müdahale ederken, maksadını aşan bir cümle kullanmıştır.

BAŞKAN - Nasıl?

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - “Artvin'den ne çıkar” demiştir. Efendim, burada, Artvin halkına bir hakaret vardır.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Artvin'den akıllı insan çıkar, senin gibi.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Artvin'den, şahsiyetli, kişilikli, dürüst, benim gibi mert adam çıkar. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Bakanın, bu sözünü geri almasını rica ediyorum; şayet almıyorsa, aynı sözü kendilerine iade ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, bu konuda bir açıklama yapmak isterseniz söz vereceğim; çünkü, önemli bir konu; bir halkı kastederek, herhalde, kötü bir şey söylenmez.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Sayın milletvekili, Genel Kurula girmeden önce, Artvin ile ilgili benimle bir şaka yaptı.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Ama dışarıda...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Müsaade eder misiniz.

O şakanızın içeriğini ve anlamını burada ifade etmeyeceğim, burada söylemeyeceğim. Ben de size, anlarsınız düşüncesiyle o şakanıza, mukabele ettim; ama, ben de bir şey söylemedim.

Benim bildiğim bir şey var. Ben Artvin'e 1992 yılında gittim, Artvin yöresini çok iyi tanıdım; o güzel kenti, çam ağaçları arasındaki o muhteşem yeri çok iyi tanıdım, insanlarını da çok iyi tanıdım. Orada kaldığım birkaç saat süre içerisinde insanlarıyla süratle dost olduk, ahbap olduk; onlar beni sevdi, ben de onları sevdim. Ben, Artvinlileri seviyorum, seni de seviyorum Süleyman Hatinoğlu. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, müsaade edin, bitirelim.

Bütçenin aleyhinde, Sayın Salih Yıldırım, buyurun efendim.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, niye söz vermiyorsunuz ki?..

BAŞKAN - Efendim, yeter artık... Ne için söz vereceğiz ki!..

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, nazik davranmamızın bedeli mi bu?

BAŞKAN - Arkadaşımızı, konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ettim; konuşmasını bitirsin, sonra ne diyecekseniz deyin.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Bir daha söz istemeyeceğim; sizden, söz vermenizi bekliyorum.

BAŞKAN - Bu ne tehditler böyle canım... Biz, böyle tehditlere maruz kalmayız herhalde...

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Bakan bu deyiminde haklıymış...

BAŞKAN - Süreniz 10 dakika.

Buyurun efendim.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi sunmak üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, tüm yaşamını insanlığa vakfetmiş, insan yaşamını bir saat uzatmak için çırpınmış olan değerli meslektaşımız, değerli parlamenter, Prof. Dr. Mehmet Ali Altın'a rahmetler dileyerek ve manevî huzurunda saygıyla eğilerek sözlerime başlamak istiyorum.

Sağlığın, bireyin bedensel, ruhsal ve sosyal bakımdan bir bütün olarak iyi olma hali olduğunu, artık, hepimiz biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56 ncı maddesi, bunun sağlanması için devlete ve bireye görev vermiştir. Ancak, bu sorumluluk, bugüne kadar ne devlet ne de birey tarafından layıkıyla yerine getirilmemiştir. Bu yüzden de insanlarımız, sağlıklı toplum görüntüsünü verememektedir.

Sağlık sektöründeki tüm kesimlerin memnuniyetsizliği söz konusudur. Bu memnuniyetsizlik, insangücündedir, finansmandadır, örgütlenme modelindedir. Bugünkü sağlık politikasına, toplumun istek ve acılarını hissetmeyen bir bakış hâkimdir. Bunun sonucu olarak da, Sağlık Bakanlığı, ülke sorunlarını çözecek performansı gösterememektedir.

Bugünkü tıp eğitimi, ülke gerçeklerine ve sağlık gereksinimlerine cevap verecek düzeyde değildir. Bugün, sağlığın temel unsuru olan, objesi olan hekimler, maalesef, farklı koşullarda, eşit olmayan koşullarda yetişmektedirler.

1992 yılında, bir gecede ülkedeki 29 üniversiteye 21 üniversite ilave ederek bunu 50'ye çıkaran mantık, maalesef, tıp fakültelerinin oluşmasında da geçerli olmuştur, ağırlıklı olmuştur. Bugün periferdeki üniversitelerden yetişen hekimlerin, ülke gerçeklerini ve ülke sorunlarını bilerek yetiştiğini söylemek mümkün değildir.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Hayatta bir yapıcı tarafınız olmayacak mı yahu?!.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) - Dinleyin Değerli Milletvekili, öğreneceksiniz.

Hekimler, bu işin objesidir. Başka mesleklerde, başka branşlarda olduğu gibi “Türk Ordusu yolda düzelir” deyip, bunu zamana yayamazsınız. Hekimin hatasının, insan hayatı olduğunu bilmeniz gerekir. İnsan öldürmek için, mutlaka birilerinin alnına tabanca veya karnına bıçak dayamak zorunda değilsiniz. Hekim, görevini eksiksiz, usulüne uygun yapmak zorundadır. Siz veya ben, çocuklarımızı, annelerimizi, bacılarımızı periferden mezun olan, tıp fakültelerinden mezun olan hekimlere emanet eder miyiz?!

Değerli milletvekilleri, hekimlerin birinci basamak sağlık hizmetlerinde, gönüllü istihdamını sağlayacak ortamı oluşturmak hayatî önem taşımaktadır. Aile hekimliği, mutlaka özendirilmelidir. Bugüne kadar yapılan çalışmalar, maalesef yaşama geçirilmemiştir. Yapılmış tabiî ki güzel işler vardır; bundan ötürü, bu konuda görev almış herkesi kutluyorum. Zekâsını, beceresini bildiğimiz Sağlık Bakanının, bugüne kadar yaptıklarından ötürü, kendisine, tabiî ki teşekkür borçluyuz; ancak, bugün söylediklerinin büyük bir kısmının, gelecek zaman kipiyle ilgili olduğunu siz de müşahede etmişsinizdir.

Değerli milletvekilleri “tüberküloz azaldı” deniliyor, tüberküloz azalmadı; ancak, tüberkülozla ilgili verileri örnekleme usulüyle belirli bir alanda yapar, bunu, Türkiye genelinin rakamları diye lanse ederseniz, tüberkülozu azalmış gösterebilirsiniz. 0 ilâ 5 yaş grubu çocuklarda, tüberkülin yapılan vaka sayısı yüzde 50'dir. Bu ne anlama geliyor, biliyor musunuz? Bu, ortalıkta dolaşan basil müspet insanların sayısının fazlalığını gösteriyor.

Sorunlarımızı göremezsek, sorunlara çare bulma şansını da bulamayız. Biz, bu konuda, herkesten çok olumluyuz, herkesten de çok katkılıyız.

Aynı şey, sıtma için geçerlidir, aynı şey AIDS için geçerlidir, aynı şey kolera için geçerlidir. Bugün, 1996 yılında, saptanmış, 500 kolera vakası vardır, 300 de taşıyıcısı vardır. Bunu söylemek hata mıdır?

Değerli milletvekilleri, pratisyen hekim-uzman hekim oranı, insidansı, maalesef, Avrupa standartlarına göre farklılık sergilemektedir. Bugün, 70 bin hekimin takriben yüzde 55'i pratisyen hekim, yüzde 45'i ise uzman hekimdir. Olması gerekli olan düzey ise, 2 pratisyen hekime 1 hekimdir. Uzman hekimlik, maalesef, bugün, hekimlerin yönelimini belirleyen temel faktör olmuştur. Hekimlerimiz mutsuzdur, hekimlerimizin çok yönlü sorunları vardır; bu bakımdan, pratisyen hekimliğin ve aile hekimliğinin, mutlaka özendirilmesi gerekmektedir.

Ülkemizde hekim adaletsizliğiyle alakalı sorunu hepiniz biliyorsunuz. Bugün, mevcut olan hekimlerimizin yüzde 45'inin uzman hekim olduğunu söyledim; bunun yüzde 48,5'i, toplam nüfusun yüzde 24,5'ini barındıran üç büyük ildedir. Geri kalan yerlerdeki hekim dağılımıyla alakalı rakamları verirsem, bu işten, herkesten çok siz üzüleceksiniz. Şırnak'ta üç devlet hastanesi var; 47 uzman hekim kadrosuna karşın, 3 hekim var. Tunceli'de 200 yataklı bir devlet hastanesi var, 21 standart kadroya karşın 1 uzman hekim var. Devlet, bunun gereğini yapmak zorundadır.

1995 yılının mart ayında bu siyasî irade ne yaptı; mecburî hizmeti kaldırdı. Siz, bugünkü koşullarda, Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu ile Akdeniz Bölgelerine hekim göndermekte zorlandığınız bir ortamda, neye dayanarak mecburî hizmeti kaldırıyorsunuz?! Tabiî ki, mecburî koşullarda, zorunlu koşullarda hizmet etmek kimsenin istemi olmayabilir; ancak, bunlar için uyum yasaları oluşturulmadan, bu koşullar oluşturulmadan mecburî hizmeti kaldırmak, tabiî ki, sıkıntıyı kat be kat artıracaktır. Bunu, biz yaşıyoruz; biz, bunun içerisindeyiz. Burada, maroken koltuklarda oturup, politika üretmenin hiç kimseye bir yararı yok.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerine gönderilen hekimlerin, yardımcı sağlık personelinin bu karara icabet oranları nedir, biliyor musunuz; yüzde 15, yüzde 30... Bunu, bütün iyi niyetinize rağmen yüzde 40'lara çıkaramazsınız. Bu bakımdan, Güneydoğu ve Doğu Anadolu insanı gibi, İç Anadolu ve diğer bölgelerdeki insanların yaşamının da, en az sizinki kadar, bizimki kadar kıymetli olduğunu bilmeniz gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, yardımcı sağlık personeli yetersiz, dağılımı dengesizdir. Bunun düzeltilmesine yönelik tedbirlerin ivedi olarak alınacağını ümit etmek istiyorum.

Hekimlerin ve diğer sağlık personelinin ciddî özlük hakları sorunları vardır. Halen, terörist faaliyetlerin yoğun olduğu ülkemizde, hekimler, mesleklerini yaptıkları gerekçesiyle baskıya uğramakta, yargılanmakta, hatta, cezalandırılmaktadır. Son beş yılda boyutu gittikçe artan insan hakları ihlallerini tespit, onları boy hedefi haline getirmektedir. Özellikle, adlî rapor süreci, hekimlerin en önemli sıkıntısıdır.

Sayın milletvekilleri, son beş yıldan beri, kamu sağlık hizmetinde bilinçli bir çökertilme gözlenmektedir. Bu olumsuzluğun temel bileşeni, kamu sağlık yatırımlarının yetersizliğidir. Yatırımlar yüzde 90'lardan yüzde 60'lara gerilemiş, 1996 yılında yüzde 25'lerde kalmıştır.

1996 yılında, yatırım için ayrılan 8,3 trilyondan Ekim 1996 tarihine kadar harcanan miktar 2,1 trilyondur. Geri kalan 6,2 trilyon yatırımın iki aya sığdırılması mümkün müdür? Para bulunsa, belki, bir şeyler yapmak mümkün olabilir diyeceksiniz; ne yazık ki, ne bunu yapabilecek kadroyu ne de buna yardım edecek olan parayı bütçede bulmanız mümkündür.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, 2 dakikanız var.

SALİH YILDIRIM (Devamla) - 1997 yılı Sağlık Bakanlığı için ayrılan para, 3418 sayılı Yasanın katkısıyla birlikte, 210 trilyondur. Arkadaşlarımız, göğüslerini gererek, bunun, geçen yılki bütçeye nazaran 2 kat olduğunu söylediler. Ben size söyleyeyim bu rakamların ne olduğunu. 1995 yılında ayrılan para 50 trilyondur. Bunun konsolide bütçe içerisindeki payı ne kadar, biliyor musunuz; 3,79'dur. Bunun gayri safî millî hâsılaya oranı ne kadar, biliyor musunuz; yüzde 1,5'tur. 1996 yılı bütçesindeki payı ne kadardır; 98 trilyondur. Bunun konsolide bütçedeki oranı ne kadardır, biliyor musunuz; yüzde 2,86'dır. Bunun gayri safî millî hâsılaya oranı ne kadardır; 0,7'dir. 1997 yılı için ayrılan para ne kadardır; 210 trilyondur. 210 trilyonun konsolide bütçe içerisindeki payı ne kadardır; 3,27'dir. Ve de, gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı ne kadardır; 0,8'dir.

Bir şey daha söyleyeyim. Bugün Amerika Birleşik Devletlerinin, bireyleri için, hastalık için, sağlık için ayırdığı para 2 051 dolardır. Bizim ayırdığımız para ne kadardır, biliyor musunuz; 1995 yılında 45 dolar, 1996 yılında 38 dolar ve bu yıl 30 dolar 96 senttir. İşte “ikiye katladık” dediğiniz bütçe!..

Yatırımların dağılımı ve projelendirilmesi rosyonel değildir. Kaynak tüketen yataklı kurumlar, yine bütçeden aslan payını almıştır. Öyle görülüyor ki, diğerlerinden farksız bir sıkıntılı yıl daha yaşayacağız.

Hani, ulusal sağlık programında, 1998 yılında tüm vatandaşları kapsayacak bir genel sağlık sigortası kurulacaktı?!. Bugüne kadar yapılan çalışmaları göz önünde tutarsak, bunun yapılabileceği olası gibi görünmüyor. 5,4 milyon kişiyi kapsayan, kamu sağlık kurumlarını batırma noktasına getiren yeşil kart bu denli sorunlu iken, 65 milyon insanın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, Bakanlara 2 dakika eksüre verdim, size de 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

MEHMET SALİH YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanın sergilediği pembe tablonun gerçekleşmesi hepimizin dileğidir, bundan kimsenin şüphesi olmasın; ancak, birkaç örnek vermek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bakın, Şırnak'tan bir görüntü sunmak istiyorum. Bu, Habur Gümrük Kapısıdır ve Habur Gümrük Kapısındaki köprünün üzerinde kuyruğa girmiş insanları gösteriyor. Bu, Kuzey Irak'a tedavi olmak için giden insan kuyruğudur. Bu, ne ülkemiz için, ne de 20 nci asırdaki toplum için yüz akı olacak manzaralar değildir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, çok yerde birçok tesis açtığını söylüyor, birçok yeri cihazlarla teçhiz ettiğini söylüyor. Diyarbakır'da bir koroner yoğun bakım ünitesi var, 8 yatağı var. Tabiî ki, kapasite açısından iyidir; ancak, koroner yoğun bakım üniteleri, acil olgularda kalbe destek sağlamak için kurulmuş olan merkezlerdir. Siz, orayı hemşire ile yönetirseniz, oraya imkân vermezseniz, oraya soktuğunuz hastanın hayatını riske edersiniz. Bugün koroner yoğun bakım ünitesinin durumu budur.

Sayın Bakan, diyaliz ünitelerini artırdığını, sayılarını 42'den 86'ya yükselttiğini söylüyor; doğrudur. Bunlardan bir tanesi de Siirt'tedir. 3 tane diyaliz makinesi var; bugüne kadar kaç hasta diyalize girdi, biliyor musunuz; tek bir vaka bile girmedi.

Bu ülke bizim, bu insanlar bizim. Bu değerleri heder etme hakkını hiç kimse kendinde görmemelidir; ne insanların sağlığını ne de insanları hafife alma hakkını kimse kendinde görmemelidir. Bu konularla alakalı örnekleri çoğaltmak mümkün.

Ben, sözlerimi bitirmeden önce, ilaçla alakalı bir konuya değinmek istiyorum. Sağlık için yapılan yatırımların yüzde 34'ü ilaca gidiyor. 1984 yılında çıkarılan Fiyat Kararnamesi, ilaçları kontrol edilir olmaktan, maalesef, çıkardı. Son 9 yılda, ilaç fiyatları 97 misli arttı. Bu insanların bu yükü kaldırması mümkün değil. Bu bakımdan, icranın, bir an önce bu konuda somut bir şeyler yapmasını bekliyoruz.

Değerli milletvekileri, ben, bu duygularla, bu olanaklarla Sağlık Bakanlığının ülke için yapabileceği çok şeyler olacağına inanıyorum. Amacımız, hataları görmek, hataları işaret etmek ve bunlarla birlikte üzerimize düşen sorumluluğun gereğini yapmak.

Bu duygularla, Sağlık Bakanlığı bütçesinin, Sağlık Bakanlığına ve tüm ulusa hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sonuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, 12 nci turdaki bütçeler üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Sayın Matkap, buyurun efendim; çok heyecanlandınız... (Gülüşmeler)

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, yerimden bir söz istedim; siz söz vermeyince, ben o sözleri söyledim.

BAŞKAN - Yerinden söz olmaz ki. Neyse... Peki, ne diyorsanız, söyleyin.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Yalnız, bir...

BAŞKAN - Buyurun... Buyurun efendim Zaman kaybetmeye gerek yok.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Nezaketini, zerafetini her zaman takdir ettiğimiz Sayın Sağlık Bakanımız, biraz önce kürsüde konuşurken, Boğaz Köprüsüne karşı çıkmayı CHP'lilikle bağdaştırmaya çalıştı.

Şimdi, o tarihlerde, anımsarsanız, köprünün projesiyle ilgili, yapımıyla ilgili birtakım tartışmalar çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi, o tarihlerde, köprünün gereksizliği anlayışıyla değil, bu yapının önceliği anlayışıyla karşı çıktı; çünkü, Anadoluda binlerce köyümüz sudan yoksunken, yoldan yoksunken, bu yatırıma öncelik verilmesine karşı çıktı. Kaldı ki, o tarihlerde, Sayın Bakan da karşı çıktı.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Öyle bir şey yok...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Eğer, karşı çıkmasaydı, 1989 yılında Bakırköy Belediye Başkanlığına Cumhuriyet Halk Partisinden aday olmazdı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Matkap; mesele anlaşılmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sorular bölümüne geldik.

Biliyorsunuz, daha önce alınan karar gereğince, soru sorma işlemi 20 dakikayla sınırlı.

Şimdi, soru soran sayın milletvekillerini isimlerini okuyorum:

Ahmet Kabil (Rize), Yusuf Selahattin Beyribey (Kars), Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya), Hüseyin Yıldız (Mardin), Azmi Ateş (İstanbul), Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa), Mustafa Güven Karahan (Balıkesir), Yalçın Gürtan (Samsun), Müjdat Koç (Ordu), Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın), Mustafa Karslıoğlu (Bolu), Tahsin Boray Baycık (Zonguldak), H. Avni Kabaoğlu (Rize), Hasan Gemici (Zonguldak), Nezir Büyükcengiz (Konya), İhsan Çabuk (Ordu). A. Turan Bilge (Konya), Necati Albay (Eskişehir), Yüksel Aksu (Bursa), Şerif Bedirhanoğlu (Van), Yusuf Ekinci (Burdur), Hasan Gülay (Manisa), Yüksel Aksu (Bursa), Şeref Malkoç (Trabzon), Abdulkadir Öncel (Şanlıurfa), Hüseyin Yıldız (Mardin), Yusuf Öztop (Antalya), Remzi Çetin (Konya), Yüksel Aksu (Bursa), Mehmet Yaşar Ünal (Uşak) olmak üzere 36 arkadaşımız soru sormuştur.

Sabahleyin aldığımız karar gereğince, Divan Üyesi arkadaşımız soruları oturarak okuyordu, aynı karar devam ediyor; arkadaşımız soruları oturarak okuyacak.

Sayın Ahmet Kabil'in sorusunu okutacağım.

Sayın Kabil?.. Burada.

Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Sayın Sağlık Bakanı tarafından cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Ahmet Kabil

Rize

Soru 1. Rize Devlet Hastanesinde her branşta doktor olmadığı için, hastalarımız Trabzon Üniversite Hastanesine götürülürken yolda ölmektedir. Eksik olan branşlara ne zaman doktor atayacaksınız?

Soru 2. Rize Devlet Hastanesine zaman zaman yapılan uydurma ilavelerle kullanım hayli zorlanmıştır. Artan ihtiyacı da karşılayacak, yeni, modern bir hastane yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan, sorulara sözlü veya yazılı cevap verebilirsiniz.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Yazılı cevap vereceğim; ama, bir iki noktayı ifade edeyim. Rize Devlet Hastanesine 1983-1991 yıllarında yapılmış bütün uydurma ilaveleri düzeltmek niyetindeyim; bu birincisi.

AHMET KABİL (Rize) - Yeni hastane yapacak mısınız?

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - İkincisi; Rize'de yeteri kadar uzman doktorumuz var. Belki o sırada doktorun bulunmaması nedeniyle Trabzon'a gitme gereği duyulmuş olabilir. Yeni çıkardığımız nakil ve tayin yönetmeliğiyle, bundan sonra, büyük şehirlerde olan yığılma ve odaklaşma, Anadolu'ya ve doğuya doğru kayacaktır; tayinler başlamıştır, devam etmektedir. Zannederim, birkaç ay içerisinde, il ve ilçe hastanelerindeki doktor boşlukları önemli ölçüde giderilmiş olacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sorunun bir kısmı cevaplandırılmıştır, bir kısmı da yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Yusuf Selahattin Beyribey'in sorularını okutacağım.

Sayın Beyribey?.. Burada.

Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aracılığınızla Sağlık Bakanınca aşağıda sorularımın cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

Yusuf Selahattin Beyribey

Kars

1. Kars Devlet Hastanesi inşaatı ne zaman bitirilecektir?

2. Kars'ta halen 14 adet uzman hekim bulunmakta olup, bunun 4 katı uzman hekime ihtiyaç vardır. Bu kadroları dolduracak mısınız?

3. Sağlık evleri, halen kapalı olup, maalesef, devlet milyarlık yatırımları atıl ve çürümeye terk etmiştir. Sağlık evlerine, ebe tayini yapacak mısınız?

4. Üçbuçuk yıldan beridir, Eğitim Hastanesinde şef ve şef muavini sınavı yapılmamakta olup, iş, ehline teslim edilmemiştir? Yine, meslek gereği her yıl yapılması gereken sınav, üçbuçuk yıldır neden yapılmadı?

5- Sağlık personeli ekonomik yönden destelenecek mi; desteklenecekse, nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Evet Sayın Bakan...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Soruların cevapları uzun, onun için yazılı vereceğim; ama, bir tanesinin cevabı hem net hem kısa; onun için, hemen veriyorum: Kars Devlet Hastanesi inşaatı, 1997 yılı sonunda bitecektir.

BAŞKAN - Peki, efendim; o kısım cevaplanmıştır.

Sayın Aslan Ali Hatipoğlu?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkanım, delaletinizle, aşağıdaki soruların Sayın Sağlık Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Aslan Ali Hatipoğlu

Amasya

1. Amasya İl merkezimizde 300 yataklı, Gümüşhacıköy'de 50 yataklı, Taşova'da 50 yataklı devlet hastanelerimizin inşaatları sürdürülmektedir. Söz konusu hastanelerimize, 1997 yılında bitirilecek kadar ödenek ayrılmış mıdır?

2. Sağlık hizmetlerinde önemli bir yeri olan ve halen programda olan sağlık ocaklarının tamamlanması için gerekli ödenek verilecek mi?

3. 50 yataklı Suluova Devlet Hastanemizin ve Amasya Devlet Hastanesinin doktor ve yardımcı teknik personel ihtiyacı, 1997 yılı başında sağlanacak mıdır?

4. Amasya Ruhi Tingiz Devlet Hastanesi, Merzifon Devlet Hastanesi, Suluova Devlet Hastanelerinin ihtiyaçları olan birer adet ambulansı, 1997 yılı başında karşılayabilecek misiniz?

5. Merzifon Devlet Hastanesinin tomografi cihaz ihtiyacı, ne zaman karşılanacaktır?

BAŞKAN - Evet Sayın Bakan...

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Amasya ile ilgili bütün sorular yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

BAŞKAN - Peki efendim.

Beşinci sırada, Mardin Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız'ın sorusu var.

Sayın Hüseyin Yıldız?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkan, bir sorum...

BAŞKAN - Efendim, sabahtan beri onu tartışıyoruz...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - İstirham ediyorum Sayın Başkanım... Lütfen... Benim bir sorum vardı...

BAŞKAN - Efendim, herkesin bir sorusunu soruyoruz...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Hayır Sayın Başkanım!..

BAŞKAN - Sormuyorum efendim. Oturur musunuz yerinize.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Oturur musunuz yerinize.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ne bağırıyorsun?!

BAŞKAN - Efendim, otursun.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Niye azarlayarak konuşuyorsun?!

BAŞKAN - Sabahtan beri ikaz ediyoruz, hâlâ aynı şeyi söylüyor.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Doğru dürüst konuş, azarlayarak konuşuyorsun.

BAŞKAN - Niye azarlıyorum, otur yerine diyorum.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Nasıl konuşuyorsun?! Azarlayarak konuşamazsın!

BAŞKAN - Sen niye müdahale ediyorsun, onun avukatı mısın?

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Boş mu zannediyorsun burayı?!.

BAŞKAN - Allah, Allah...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Tabiî müdahale edeceğim!

BAŞKAN - Devam ediyoruz.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Bu Meclise hitap etmeyi öğreneceksin!

BAŞKAN - Sayın Hüseyin Yıldız?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını delalet etmenizi arz ederim.

Hüseyin Yıldız

Mardin

1. Mardin, Ömerli, Savur, Dargeçit Devlet Hastanelerine 1997 yılında ne kadar ödenek tahsis edilmiş; bu hastenelerimiz ne zaman bitirilecektir?

2. Nusaybin, Midyat ve Kızıltepe'nin uzman doktor ihtiyaçlarıyla, Mardin ve ilçelerinin genel ve zarurî ihtiyacı olan pratisyen doktor, personel ve 250 hemşire, ebe ihtiyacı ne zaman karşılanabilecektir?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN - Peki efendim.

Altıncı sırada, Sayın Azmi Ateşin sorusu var.

Sayın Ateş burada mı efendim? Burada. (Gürültüler)

Gürültü etmeyelim arkadaşlar... Rica ediyorum... Sayın Bakan anlamıyor efendim.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, delaletinizle, aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

Dr. Azmi Ateş

İstanbul

1. a) 15 Aralık 1996 tarihi itibariyle ülkemizdeki AİDS'li insan sayısı kaçtır?

b) Bu sayının kaçı kadın, kaçı erkektir?

c) AİDS hastalığına yakalanan kadın ve erkeklerin ayrı ayrı bu hastalığa yakalanış sebepleri, yüzde nevinden nasıl tasnif edilmektedir?

d) Son on yıldır, yıllara göre bu sayı nasıl değişmektedir?

2. Ülkemizde, bugün itibariyle, kadın, erkek ve yaş gruplarına göre tedavi gören,

a) Uyuşturucu müptelası,

b) Alkol müptelası kişilerin sayısı ne kadardır?

c) Son on yıldır, yıllara göre bu sayı nasıl değişmektedir?

3. Bugün, hastanelerimizdeki hastaların, moral ve manevî değerlerini artıran -Batı ülkelerinin birçoğunda olduğu gibi- gönüllü hemşirelik müessesesini ihdas etmeyi düşünüyor musunuz, ya da hastaların moral ve psikolojik gücünü nasıl artırmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Evet, buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN - Yazılı cevap verecekler.

Arkadaşlar, rica ediyorum gürültü etmeyelim, Sayın Bakanlar soruları duyamıyorlar efendim.

Yedinci sırada, Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu burada mı?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Sayın Orman Bakanımız tarafından cevaplandırılmasına tavassutlarınızı saygılarımla arz ederim.

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Bursa

Özellikle orman köylerinde, orman sınırındaki bağ, bahçe ve zeytinlikler, büyük ölçüde orman idaresi tarafından, orman arazisi gerekçesiyle istimlak edilmektedir. Bu arazilerin tapuları da bulunmaktadır. Ayrıca, 1938 yılında yayımlanmış bir kanunla, makilik ormandan arazi kazanarak zeytinlik yapanlar teşvik edilmiş olmalarına rağmen, bugünkü uygulamaların tekrar gözden geçirilerek, verimli hale getirilmiş olan bu arazileri sahiplerine iade etme konusunda bir çalışmanız var mı?

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Sayın Başkan, yazılı olarak cevaplandıracağım.

BAŞKAN - Peki efendim.

Sekizinci sırada, Sayın Güven Karahan burada mı? Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanlığıyla ilgili sorularımın aracılığınızla Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

Dr.Mustafa Güven Karahan

Balıkesir

1. Çığ gibi büyüyen sağlık sorunlarının altyapı yatırımları tamamlanmadan çözümlenemeyeceği hepimizce bilinen gerçeklerdendir. Altyapısız sağlık reformlarının başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz? Sağlık altyapı yatırımlarının bakanlık bütçesi içerisindeki yüzdesi nedir?

2. Tam Gün Çalışma Yasasıyla 1978 yılında iyileştirilen sağlık çalışanları, 1980'li yıllardan sonraki siyasî otoriteler tarafından ihmal edilmişlerdir, bugün, özlük hakları açısından içler acısı durumda olan sağlık çalışanları için bir hekim Sağlık Bakanı olarak ne düşünüyorsunuz ve bu konuda bugüne kadar ne yaptınız?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Tümüyle yazılı cevap vereceğim.

Yalnız, sorunun ilk cümlesinde olan bir şeyi düzeltmek istiyorum. “Çığ gibi büyüyen sağlık sorunları” ifadesi doğru değildir. Sağlık sorunları çığ gibi büyümüyor, sağlık sorunları azaltılıyor, gideriliyor.

BAŞKAN - Peki efendim, teşekkür ederim.

Yazılı cevap verilecektir.

9 uncu sırada Sayın Yalçın Gürtan'ın sorusu var.

Sayın Gürtan?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Yalçın Gürtan

Samsun

1. Ülkemizdeki sağlık hizmetleri, henüz, yurttaşlarımızın layık olduğu çağdaş düzeyin çok gerisindedir. Hastaneler, yeterli ödenek sağlanmadığı için teçhizat bakımından geri kalmıştır. Hastaneleri halkımızın tüm ihtiyaçlarını giderecek kapasiteye kaç yılda getirmeyi düşünüyorsunuz?

2. Avrupa'da uygulanan aile hekimliği müessesesi gibi bir müesseseye yönelik planlarınız nelerdir?

3. Seçim bölgem olan Samsun'da, birçok sağlık ocağı hekimsiz ve personelsizdir. Sağlık ocaklarına atanan personelin bir kısmı görev yerine gitmemekte ve ilçe merkezlerinde oturmaktadır. Halkımızın katkılarıyla yapılmış olan sağlık ocaklarının personel ihtiyaçlarını ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Şimdi, kısmen sözlü cevap vermek istiyorum. Samsun'un sorunlarını iyi bildiğim için, bilgiler çok taze olduğu için cevap vereceğim bu soruya.

İllerde, maalesef, biz, nokta tayini yapmadığımız için; yani, sağlık ocakları ve sağlık evlerine, pratisyen doktor, ebe ve hemşirelerin nokta tayinlerini yapmadığımız, il emrine, vali emrine verdiğimiz için, illerde de, valilere şu veya bu şekilde etki yaparak, birtakım insanları kayırtarak -belki bunların büyük bir kısmı da siyasetçiler tarafından yapılıyor- o ilin kırsal bölgesindeki ocaklara ve sağlık evlerine personelin gitmesi engelleniyor. Dikkat ettik, gördük, illerde, hep merkezdeki, il merkezindeki sağlık ocaklarında ve hastanelerinde odaklaşmış, toplanmıştır pratisyen doktorlar, ebeler ve hemşireler.

Ben valilere arka arkaya üç tane genelge gönderdim. Bu genelgelerin arkasından dördüncüyü göndereğim; ama, ondan sonra da kendim gideceğim. Hangi ilde, valiler, yöneticiler, doktorları, ebeleri, hemşireleri eşit şekilde dağıtmamışlarsa, o illerde yasal işlem yapacağım. (RP sıralarından alkışlar)

Samsun'da, Samsun Valisiyle Samsun'daki Sağlık Müdürü işbirliği yaparak, bütün merkezde toplanmış olanları, kurayla ocaklara ve sağlık evlerine dağıttılar, adil bir dağıtım yaptılar, bir örnek dağıtım yaptılar; ama, arkasından, aynı ilin hastaneleri, oraya giden ebeye, hemşireye, doktora, oraya gitmelerini engellemek için istirahat raporu vermeye başladı. Bunun şu anlama geldiğini söylemek istiyorum: İnsanlar, artık Türkiye'de kolaycı oldu. İnsanlar rahatına düşkün oldu. İnsanlar, Türkiye'de vatanına, milletine, halkına hizmet etme heyecanını yitirdi. Bunu açık seçik söylüyorum. İnsanlar, büyük şehirlerde yaşamak istiyor, keyifle yaşamak istiyor, rahatına düşkün yaşamak istiyor. İnsanlar, gidip Anadolunun bağrında, o güç koşullarda insanlara hizmet etme heyecanını taşımıyor. Her şey, sadece parayla olmaz. Yıllar önce biz de hekimlik yaptık. Ben, 1954 yılında hekim çıktım, çok düşük bir maaşla, Türkiye'nin her tarafında hekimlik yaptım, parasızlıktan dolayı, gecekonduda kaldığım zamanlar da olmuştur. Hiç utanmadım, rahatsızlık duymadım, tedavi ettiğim insanlardan da onur duydum. (DYP, RP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bunun zevkini ve keyfini yaşadım. Onun için, Türkiye genelinde yitirdiğimiz bu değerleri yeniden kazanmaya çalışalım. Bu değerler, 1980'li yıllar süresince kaybedilmeye başlandı, sevgiler yok oldu, dostluk ilişkileri yok oldu, bu heyecanlar yok oldu. Bu değerleri yeniden kazanma çabası içerisinde olmalıyız. Burada da Meclisimize önemli görev düştüğüne inanıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sorunun bir kısmı cevaplandırılmıştır.

Sayın Müjdat Koç?.. Burada.

Sayın Koç'un sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Halit Dağlı tarafından yanıtlanması için gereğini saygılarımla arz ederim.

Müjdat Koç

Ordu

Soru 1. Orman köylümüz derin ekonomik sıkıntılar yaşamaktadır. Bu zorlukların, sözü edilen vatandaşlarımızın orman köylerini terk etmeksizin başlatılmış olan süt koyunculuğu gibi projelerin yürütülerek aşılabilmesine yönelik aynî ve nakdî kredi veya karşılıksız yardımları içeren bir çalışmanız var mıdır?

Soru 2. Bu alanda yatırım yapacak olan sanayicimizin de üretken, istihdamı artırıcı ve orman ürünleri ihracatına yönelik projeleri için bir destekleme programı hazırlanmış mıdır?

Soru 3. Ordu Orman İşletmesinin çalışmalarında kullanılan dozer, damperli kamyon ve operatörlerin, geçici olarak başka bir ilde görevlendirilmesi, bölgede mağduriyete yol açmıştır. Bu araç ve personellerinin ne zaman geri dönmesi sağlanacaktır?

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun efendim.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Sayın Başkanım, soruların bir kısmına yazılı olarak cevap vereceğim. Orman köylümüzün durumunun iyileştirilmesiyle ilgili düşüncelerimi, konuşmamda arz etmeye gayret ettim. Yalnız, eksik kalan bazı hususlar var; kısaca, onlara da değinmek istiyorum.

Şimdi, hem orman köylüsünün durumunu iyileştirmek hem de erozyonu önlemek için, ekonomik değeri olan ağaç türlerini kullanmak istiyoruz. Bununla ilgili, halk arasında “gebere” veya -afedersiniz- “kedi tırnağı” diye nitelendirilen bu bitkiyi yaygın hale getireceğiz; özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin ağaçlandırılması, erozyonla mücadele için, hem de halkımıza bir gelir kaynağı bakımından. Bu bitki su istemiyor, bir yıl içerisinde meyve veriyor, aşağı yukarı 40 metre kök salabiliyor, dekar başına 30 ilâ 40 milyon lira gelir sağlıyor. Çok enteresan bir olay; pazar da her zaman hazırdır, ihracat imkânı vardır, ilaç sanayiinde kullanılıyor. Onun için, bu bitkiyi yaygın hale getireceğiz. 1997 yılı içerisinde, 1 milyon gebere fidanı üretme projemiz vardır, inşallah bunu gerçekleştireceğiz.

Sayın Koç'un diğer sorularına yazılı olarak cevap vereceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Orman Bakanlığı bütçesiyle ilgili sorularımın, gereği için bilgilerinize arz olunur.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

Bartın

Soru 1. Bartın İli, Ulus İlçesi, Elmacık Köyü ormanlarının, idarî sınır itibariyle, Ulus İlçesi içerisinde kaldığı göz önüne alınarak, orman sınırının da Ulus Orman İşletmesi sınırlarına alınması planlanıyor mu?

Soru 2. Bartın İli Mekeçler Köyünün orman köyü olma talebi için bir karar alınmış mıdır.

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Yazılı olarak cevaplandıracağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - 13 üncü sırada Sayın Mustafa Karslıoğlu'nun sorusu var.

Sayın Karslıoğlu?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgili sorularım, gereği için bilgilerinize arz olunur.

Saygılarımla.

Mustafa Karslıoğlu

Bolu

Soru : 2 yıllık yüksek hemşirelik okulu mezunlarının ekgöstergeden yararlanma hakkı önce verilmiş, sonradan “kanunda yeri yok” diye bu hak ellerinden alınmıştır.

557 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesindeki ... sayılı ekgösterge cetveli sağlık hizmetlerini üç sınıfa ayırmış, 2 yıllık yüksek hemşirelik okulunu bitiren hemşireleri de (c) sınıfına dahil ederek, lise ve ortaokul mezunlarıyla eş tutmuştur. Bu durum da, hemşirelerimizde haklı tepkilere yol açmıştır. En kısa zamanda, bu durumun düzeltilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Sayın Sağlık Bakanımızın bu yöndeki düşünceleri nelerdir?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Yazılı cevap vereceğiz efendim.

BAŞKAN - Sorulara ayrılan süre de bitti efendim; öteki soruları, ilgili bakanlara...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, ne yapalım; daha önce Danışma Kurulunun getirdiği ve Genel Kurulumuzun kabul ettiği sisteme göre, soru ve cevaplar için 20 dakika ayrılıyor.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - İçtüzükte yazan haddinizi aştığınızı üzülerek ifade ediyorum. İçtüzükte, maalesef, sizin soru seçme hakkınız yok.

BAŞKAN - Ben, sırayla okutuyorum. Aynı milletvekilinin, 1 tane...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Hayır...

BAŞKAN - Sayın Hatiboğlu, bakın, baştan beri beni meşgul ediyorsunuz. Ben size diyorum ki, her milletvekilinin bir sorusunu okutuyorum.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Hayır; bu hak sizin değil efendim; size bu hak verilmemiş; sizin öyle bir hakkınız yok.

BAŞKAN - Nasıl yok efendim?.. Aslında, İçtüzüğe bakarsanız, her birleşimde bir milletvekilinin bir sorusu cevaplandırılır; sizin, öğleden evvel de sorularınız cevaplandırıldı.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Hayır; öyle bir şey yok.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Sayın Başkan, bir hususu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Sayın Başkanım, işleme konulmayan soru önergeleri var; bunlar bize intikal etmiş durumda, hepsine yazılı cevap vereceğiz burada işleme konulmasa da, merak etmeyiniz.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Sizin sorulara cevap vereceğinize inanıyoruz Sayın Bakan; yalnız, Başkanlığın tutumundan şikâyetçiyiz.

BAŞKAN - Efendim, benim tutumum olsa... Bakın, ben, her zaman sizin sorularınızı baştan sorduruyorum; o zaman, getirip sona koyarım... Olur mu canım!..

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Ben saat 10.00'da geldim buraya...

BAŞKAN - Biraz hakkınıza razı olun. Bakın, arkadaşlar soru veriyorlar...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Ben şimdiye kadar kimseye hakkımı yedirtmedim, size de yedirtmeyeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, böylece, onikinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, onikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Orman Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

C) ORMAN BAKANLIĞI

1. - Orman Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 5 328 270 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Ormancılık Hizmetleri 4 224 880 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 1 155 300 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 1 283 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 11 991 450 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Orman Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Orman Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Orman Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

1050 S.K. 83. Madde

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yılı Gereğince Saklı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek Tutulan Ödenek

TOPLAM 2 143 537 504 000 1 772 572 021 000 347 372 887 000 13 084 887 000 36 677 483 000 3 843 385

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Orman Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Orman Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Orman Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Akreditif, taahhüt

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yılı art. ve dış proje

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek kred. saklı tut. öd.

TOPLAM 4 373 702 178 000 3 683 905 383 000 684 673 224 000 1 633 583 000 6 757 154 000 37 852 877

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesaplarının bölümleri kabul edilmiştir. Hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Orman Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

1. - Orman Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 379 300 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Ormancılık Hizmetleri 9 532 700 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 316 300 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 11 228 300 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B - CETVELİ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 2 568 136 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 8 660 164 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 11 228 300 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Orman Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Orman Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Orman Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama

TOPLAM 2 381 827 169 000 2 031 204 535 000 350 636 650 000 14 016 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat

Lira Lira

TOPLAM 2 318 670 000 000 1 985 406 881 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğünün 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Orman Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Orman Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Orman Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama

TOPLAM 3 631 681 750 000 3 528 322 434 000 103 446 763 000 87 447 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat

Lira Lira

TOPLAM 2 858 050 000 000 3 732 665 748 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğünün 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Sağlık Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

D) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. - Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 34 957 516 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Temel Sağlık Hizmetleri ve Sosyalleştirme 63 291 506 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 Tedavi Hizmetleri 80 157 353 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 22 884 401 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 3 208 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 204 499 276 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Sağlık Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sağlık Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Sağlık Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

1050 S.K. 83. Madde

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla Gereğince Saklı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek Tutulan Ödenek

TOPLAM 33 281 441 816 000 31 428 376 967 000 2 557 857 842 000 926 042 921 000 221 249 928 000 82 686 915 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Sağlık Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sağlık Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Sağlık Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Akreditif, taahhüt

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla art. ve dış proje

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek kred. saklı tut. öd.

TOPLAM 58 415 203 444 000 57 073 998 762 000 2 356 383 082 000 1 301 204 729 000 286 026 329 000 124 998 053 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesiyle 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

1. - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 85 675 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Uluslararası İlişkilerden Doğan Bulaşıcı Hastalıklardan

Korunma 338 575 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 15 225 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 439 475 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B - CETVELİ

Gelir

Türü Açıklama Lira

1 Vergi Gelirleri 310 475 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 34 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 95 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 439 475 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ertesi Yıla

Toplamı Harcama Ödenek Devreden Öd.

TOPLAM 213 900 822 000 109 133 760 000 46 726 621 000 58 040 441 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat

Lira Lira

TOPLAM 114 180 000 000 415 221 453 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ertesi Yıla

Toplamı Harcama Ödenek Devreden Öd.

TOPLAM 300 702 950 000 200 592 025 000 36 787 938 000 63 322 987 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat

Lira Lira

TOPLAM 150 910 000 000 902 477 447 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Sağlık Bakanlığı ve Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Böylece, Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Bakanlık mensuplarına, ülkemize, milletimize hayırlı ve uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri; programda yer alan kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını görüşmek için, 16 Aralık 1996 Pazartesi günü saat 10.00'da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.27

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, eski Başbakanların korumalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1315) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı soruların, Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, İçtüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.

Hakan Tartan

İzmir

1. Şu anda hayatta bulunan eski Başbakanlara devlet tarafından kaç koruma verilmektedir?

2. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e eski Başbakan sıfatı ile kaç koruma verilmiştir?

3. Sayın Tansu Çiller'in Kuşadası'ndaki çiftliğinde kaç, İstanbul Yeniköy'deki yalısında kaç, Antalya'daki yazlık evinde kaç ve Ankara Bilkent'teki villasında kaç koruma görev yapmaktadır?

4. 1991-1995 yılları arasında Başbakan Yardımcılığı görevlerinde bulunan Sn. Erdal İnönü, Sn. Murat Karayalçın, Sn. Hikmet Çetin ve Sn. Deniz Baykal'a yurtdışı ziyaretlerinde kaç koruma görevlisi tahsis edilmiştir? Bunların gezi-gezi dökümü nedir?

5. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e RP-DYP Koalisyon hükümeti döneminde dış gezilerinde kaç koruma görevlisi verilmiştir? Bunlara yapılan ödemeler ne kadardır?

6. Tansu Çiller'e ABD gezisi öncesinde 30 kişilik bir koruma ordusunun eşlik edeceği ifade edilmektedir? Büyükelçiliklerimizde yeterli koruma kadrosu yok mudur? Diğer Başbakanlara gösterilmeyen bu koruma yoğunluğunun gerekçesi nedir?

(1) 13.11.1996 tarihli 17 nci Bir. tutanak dergisinde yayımlanana ek cevap.

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010/01212 28.11.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 7.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1315-3422/9479 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 11.10.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-377-33/4114 sayılı yazısı.

c) 11.11.1996 tarih ve B.02.0.0010/00959 sayılı yazımız.

İzmir Milletvekili Sayın Hakan Tartan'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen 7/1315 Esas No. lu yazılı soru önergesi ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığından alınan cevabi yazı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı


T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/255464 21.11.1996

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Sayın Lütfü Esengün

(Devlet Bakanı)

İlgi : 21.10.1996 gün ve B.02.0.0010/00745 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde gönderilen İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın Sayın Başbakanımıza yönelttiği soru önergesi incelenmiştir.

Şu anda hayatta bulunan eski Başbakanlarımızdan Bülent Ulusu'ya 3, Bülent Ecevit'e 5, Yıldırım Akbulut'a 12 ve A. Mesut Yılmaz'a 29 koruma görevlisi verilmiştir.

DYP Genel Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Tansu Çiller'in kendi yakın koruma hizmetleri ile aile fertleri ve Ankara Bilkent'teki ikametlerini korumak üzere (4) Başkomiser, (1) Komiser ve (52) Polis Memuru görev yapmaktadır.

Sayın Tansu Çiller'in Aydın-Kuşadası'ndaki çiftliğinde ve Antalya'daki yazlık evinde Devlet tarafından tahsis edilmiş koruma görevlisi bulunmamaktadır. İstanbul-Yeniköy'de bulunan ikametinde ise 12/24 esasına göre çalışan toplam 21 personel görev yapmaktadır.

RP-DYP Koalisyon hükümeti döneminde Sayın Tansu Çiller'in gerçekleştirdiği iki dış temastan;

17-18 Temmuz 1996 tarihlerindeki İrlanda ziyaretinde; toplam (8) koruma görevlisi verilmiş olup, görevlilere 133 792 000 TL ödeme yapılmıştır.

22-30 Eylül 1996 tarihlerindeki A. B. D. ziyaretinde ise toplam (4) koruma görevlisi verilmiş, bu görevlilere de toplam 441 217 000 TL ödeme yapılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

2. - Aydın Milletvekili İsmet Sezgin'in, Kuşadası'nda meydana gelen sel felaketinden zarar görenlere yapılacak yardımlara ve hasara uğrayan altyapı yatırımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1346) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arzederim.

İsmet Sezgin Aydın

Soru 1. 6-7-8 Eylül 1996 günlerinde Kuşadası'nda meydana gelen sel felaketi nedeniyle zarar gören vatandaşlarımıza ne gibi yardımlar yapılacaktır?

Soru 2. Bu beldemizin turizm sekörüne olan katkısı ve 6-10 Ekim tarihleri arasında 103 ülkeden en az bin konuğun katılımı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın huzuruyla bu Beldemizde yapılacak olan Dünya Enerji Konferansı Toplantısı dikkate alınarak, Kuşadası'nda sel felaketi nedeniyle kullanılamaz hale gelen yollar, kanalizasyon ve elektrik şebekelerinin bir an önce faal hale getirilmesi için ne gibi tedbirler alınacaktır? Ayrıca, bu konuda yapılacak çalışma ve yardımlar nelerdir?

Soru 3. Kuşadası'nda meydana gelen sel felaketi nedeniyle esnafımız büyük maddi kayıplara uğramıştır. Esnafımızın bu maddi kayıplarını önlemek ve ticaretin yeniden canlanmasını sağlamak için neler yapılacaktır?

Soru 4. Bu beldemizin afet bölgesi kapsamına alınması için çeşitli kanunlarda değişiklik yapmayı ve Kuşadası'nı da afet bölgesi olarak ilan etmeyi düşünüyor musunuz?

Soru 5. Çevre yollarının refüjlerinin tamamlanarak ışıklandırılması çalışmalarına hız verilecek midir? Kuşadası Belediyesine, faaliyetlerini sürdürebilmesi için ek yardımlar yapılacak mıdır?

(1) 13.11.1996 tarihli 17 nci Bir. tutanak dergisinde yayımlanana ek cevap.

T.C.

Devlet Bakanlığı 28.11.1996

Sayı : B.02.0.0010/01163

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 7.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1346-3448/9563 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 11.10.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-376-21/4093 sayılı yazısı.

c) 11.11.1996 tarih ve B.02.0.0010/00962 sayılı yazımız.

Aydın Milletvekili Sayın İsmet Sezgin'in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen 7/1346 Esas No. lu yazılı soru önergesi ile ilgili olarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığından alınan cevabi yazılar ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

T.C.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 20.11.1996

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/7794

Konu : Aydın Milletvekili İsmet Sezgin'in yazılı soru önergesi

Sayın Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

İlgi : a) TBMM'nin 7.10.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1346-3448/9563 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 11.10.1996 gün ve B.02.0.KKG/106-376-21/4093 sayılı yazısı.

c) 18.10.1996 gün ve B.02.0.0010/00724 sayılı yazınız.

İlgi (a) ve (b) yazılar gereğince; ilgi (c) yazınız ekinde alınan, Aydın Milletvekili İsmet Sezgin'in Başbakan'a yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiş ve Bakanlığımızla ilgili hususlar aşağıda belirtilmiştir.

Aydın İli ve çevresinde meydana gelen, ancak Kuşadası İlçesinde daha hissedilir şekilde yaşanan su baskını olayı konut ve iş yerlerinde herhangi bir hasara neden olmamıştır.

Söz konusu olay genel hayata da etkili olmadığından, 7269 Sayılı Yasa kapsamına girmemektedir.

Konunun 4123-4133 Sayılı Kanunlar gereği incelenmesi için İller Bankası Genel Müdürlüğümüze talimat verilmiş ve bankadan gelen cevaba göre;

6-7-8 Eylül 1996 tarihlerinde meydana gelen rüzgar ve yağıştan sonra, İller Bankası 3 üncü Bölge (İzmir) Müdürlüğü ile Kuşadası Belediyesi temsilcilerinin iştirakiyle 9 Eylül 1996 tarihinde yapılan hasar tespit tutanağında kanalizasyon ve diğer alt yapıların hasar görmediği belirtilmiş olup, Belediyesinin 1996 yılı gelir payı 74 800 000 000 TL dir.

Ayrıca; Kuşadasında 6-10 Ekim 1996 tarihleri arasında düzenlenen Dünya Enerji Konferasından önce Kuşadası bağlantılı, karayolları ağımızdaki tüm yolların bakım ve onarımı tamamlanmıştır. Yol ağımız dışındaki yolların bakım ve onarımı ise Belediyesi ile yapılan protokol gereği tamamlanmıştır. Trafiği engelleyici bir durum mevcut olmayıp, bakım çalışmalarımız rutin olarak devam etmektedir.

Orta refüj çalışmalarının tamamlanmasıyla duble hale getirilen Kuşadası geçişinin aydınlatma çalışmaları ise TEDAŞ'ı ilgilendirmektedir.

Bilginize arz eder, saygılar sunarım.

Cevat Ayhan Bayındırlık ve İskan Bakanı

Aydın Milletvekili Sayın İsmet Sezgin'in Soru Önergesi ve Cevabı

(7/1346-3448)

Soru 2 : Bu beldemizin (Kuşadası) Turizm Sektörüne olan katkısı ve 6-10 Ekim tarihleri arasında 103 ülkeden en az bin konuğun katılımı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın huzuruyla bu Beldemizde yapılacak olan Dünya Enerji Konferansı Toplantısı dikkate alınarak Kuşadasında sel felaketi nedeniyle kullanılamaz hale gelen yollar kanalizasyon ve elektrik şebekelerinin bir an önce faal hale getirilmesi için ne gibi tedbirler alınacaktır? Ayrıca bu konuda yapılacak çalışma ve yardımlar nelerdir?

Cevap : Kuşadası'nda meydana gelen sel felaketi selin etkilediği bölgelerdeki elektrik şebekesinde kayda değer bir tahribata yol açmamıştır.

“Dünya Enerji Konseyi” ve “Karadeniz Bölgesi ve Orta Asya Ülkeleri Arasında Bölgesel Enerji İşbirliği Çalışma Grubu (REWG)” nun Program Komitesi ve Yürütme Kurulu Toplantıları ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı'nın desteği ve Sn. Cumhurbaşkanımızın himayelerinde Karadeniz Bölgesi ve Orta Asya Ülkeleri Arasında Bölgesel Enerji Formu”, 6-10 Ekim 1996 tarihleri arasında Kuşadası'nda yapılmış olup, toplantı esnasında alınan tedbirler sonucu, ilçede herhangi bir enerji kesintisi meydana gelmemiştir.

Soru 5 : Çevre yollarının refüjlerinin tamamlanarak ışıklandırılması çalışmalarına hız verilecek midir? Kuşadası Belediyesine faaliyetlerini sürdürebilmesi için ek yardımlar yapılacak mıdır?

Cevap : Kuşadası İlçe merkezi ile Davutlar yol ayırımı arasında (çevre yolunda) açılan yaklaşık 6 km'lik yolun orta refuj aydınlatması işi ihale edilmiştir.

Yüklenici ile TEDAŞ Aydın Elektrik Dağıtım Müessesesi arasında imzalanan ihale sözleşmesi gereğince, söz konusu orta refuj aydınlatma tesisleri 1996 yılı sonu kadar tamamlanarak hizmete açılacaktır.

3. - Muğla Milletvekili Lâle Aytaman'ın, Muğla'da Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun ihdasına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/1568)

24.10.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazıl sorularımın Kültür Bakanı tarafından İçtüzüğün 97 nci maddesi uyarınca yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Dr. Lâle Aytaman Muğla

Ülkemizin kültür ve tabiat varlıkları bakımından en zengin illerinden biri olan Muğla İlinde yüzlerce koruma altında olan eski eser mevcuttur.

Hal böyle iken, Muğla'lı koruma altında olan veya SİT kapsamına giren tüm gayrimenkulleri ile ilgili işlemler için İzmir II no'lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kuruluna başvurmak zorunda kalmaktadır.

İzmir'dek kurul ise çok yoğun teleplerle karşılaştığından, mevcut müracaatlara bazen yıllarca cevap verememe durumundadır. Vatandaş çaresizlik içinde tüm iyi niyetlerine rağmen kaçak yapılaşmaya gitmektedir. Bu darboğazı aşmak, kültür varlıklarımızı daha iyi koruyabilmek ve vatandaşı rahatlatmak için Muğla'da bir Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kurulması teklif edilmiş ve geçen hükümet döneminde Bakanlar Kurulu imzası aşamasına gelmiş idi. Ancak öğrendiğimize göre Muğla Sit Kurulu teklifi Başbakanlık tasarruf tedbirleri prensipleri dahilinde tekrar geri çekilmiştir.

Bu durumda :

1. Tasarruf tedbirleri kapsamından çıkartılarak yöre halkına büyük bir hizmet getirecek olan Muğla Sit Kurulunun acilen kurulması için Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

2. Muğla Sit Kurulunun ihdası için Bakanlığınız 1997 bütçesinde gerekli yatırımı öngörmüş müdür?

T.C.

Kültür Bakanlığı 13.12.1996

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01/940-526

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) T. B. M. M. Başkanlığı'nın 8 Kasım 1996 tarih ve KAN. KAR. MÜD. 7/1568-3955/10898 sayılı yazısı.

b) T. B. M. M. Başkanlığı'nın 4 Aralık 1996 tarih ve KAN. KAR. MÜD. 7/1568-3955/10898 sayılı yazısı.

Muğla Milletvekili Sayın Lâle Aytaman'nın “Muğla'da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun İhdasına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi arz ederim.

İsmail Kahraman Kültür Bakanı

Cevap 1. Muğla İlinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile sit alanlarının yoğun olması ve İzmir II numaralı Koruma Kurulunun görev alanının geniş olması sebebiyle, Muğla, Aydın ve Denizli ile ilgili konuların yürütülmesinde gecikmeler olmaktadır.

Muğla'daki sit alanları ile ilgili çalışmaların daha sağlıklı ve zamanında yürütülebilmesi amacıyla Muğla'da Koruma Kurulu kurulması ve bu konuda gerekli teşkilatlanmanın yapılması talebimiz Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 7.8.1996 gün ve 3120 sayılı yazılarıyla 95/7376 sayılı Program Kararnamesinin 12 nci maddesi gereğince uygun görülmüştür.

Bakanlığımıza doğrudan merkeze bağlı Taşra Teşkilatı olarak Muğla İlinde “Koruma Kurulu Büro Müdürlüğü” kurulması, 3046 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin (d) fıkrası gereğince Bakanlar Kurulu kararı alınmak üzere 3.9.1996 gün ve 4055 sayılı yazımızla Başbakanlığa bildirilmiştir.

Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü,Muğla İlinde Koruma Kurulu Büro Müdürlüğünün kurulması için hazırlanan Kararname Projesini Bakanlar Kurulunun imzasına sunmuş ancak hükümet programında yer alan tasarruf tedbirlerine uymadığı gerekçesiyle imzalanmayarak iade edilmiştir.

Cevap 2. Muğla Koruma Kurulunun ihdası için Bakanlığımız 1997 yılı bütçesinde herhangi bir yatırım öngörülmemiştir.

4. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun, Almanca ve Fransızca öğretmenlerinin Türkçe dersi vermelerinin mümkün olup olmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın yazılı cevabı (7/1615)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Millî Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması saygılarımızla arz ve talep ederim. 6.11.1996

Cafer Tufan Yazıcıoğlu Bartın

Soru Türkçe Öğretmenlerinin bulunmadığı yerlerde Almanca ve Fransızca Öğretmenlerinin Türkçe dersine girmelerine Bakanlığınızca izin veriliyor mu?

T.C.

Millî Eğitim Bakanlığı 12.12.1996

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.0.8.APK.0.03.01.00-022/3408

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T. B. M. M. Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4218/11369-7/1615-4116 sayılı yazısı.

Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun “Türkçe öğretmelerinin bulunmadığı yerlerde Almanca ve Fransızca öğretmenlerinin Türkçe dersi vermelerinin mümkün olup olmadığına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Fransızca ve Almanca öğretmeni olup, kendi branşında dersi bulunmayan öğretmenlerin “Türkçe” dersini okutmak üzere atamaları yapılabilmektedir.

Arz ederim.

Prof. Dr. Mehmet Sağlam Millî Eğitim Bakanı

5. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, ayçiçeği üreticilerinin ürün bedeli alacaklarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1639)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 14.11.1996

Ahmet Küçük Çanakkale

Ülkemizde; Türk tarımı ve üreticisi, yıllardır izlenen tarım politikası ile çaresizlik noktasına getirilmiştir. Son günlerde Trakya bölgesinde ayçiçeği üreticileri yaklaşık 40 bin liraya mal ettikleri ayçiçeğini Trakyabirlik'in izlediği hatalı politikalar nedeniyle tüccar ve sanayiciye 23 ile 28 bin lira arasında satmak zorunda kalmıştır. Ayrıca birliğe ayçiçeğini 35 bin lira taban fiyatla satabilen üreticilerde paraları peşin alamadıkları için, borçlarını zamanında kapatamadılar ve faiz ödemek durumunda kaldılar.

1. Trakyabirlik'e ürünlerini 1 Ekim 1996 tarihinden sonra teslim edenlerin ürün bedellerini ne zaman ödemeyi düşünüyor sunuz?

2. Trakya'da ayçiçeği üretimi başlamadan önce üreticiye ürün bedellerinin peşin olarak ödeneceğini Trakya çiftçisine açıkladınız mı? Açıkladıysanız, üreticiye verdiğiniz sözü neden tutmuyor sunuz?

3. Trakya halkına dürüst, sözünün sahibi bir politikacı olarak verdiğiniz sözleri yerine getiremediğiniz için T.C. Hükümetinin bir bakanı olarak üreticinin mağduriyeti karşısında siyasi sorumluğunuz gereği ne yapmayı düşünüyor sunuz?

T.C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 9.12.1996

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.140.BHİ.01-345

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 22.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1639-4220/11633 sayılı yazınız.

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, ayçiçeği üreticilerinin ürün bedeli alacaklarına ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/1639) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün

Yazılı Sorularına Cevaplarımız

Bilindiği gibi bu yıl ayçiçeğinin iç ve dış piyasa fiyatı 26 000 TL civarında olduğu halde üreticinin desteklenmesi için birlikler 35 000 liradan alım yapmıştır. Geçen yılın 18 000 TL olan alım fiyatına göre % 94 oranında bir artış yapılmıştır. Geçen yıl piyasada oluşan 13 000 TL fiyata göre artış oranı ise % 170 olmaktadır.

Ayrıca dış piyasada çok düşük olan ayçiçeği tohumu ve ham ayçiçek yağı fiyatları nedeniyle gerçekleşecek ucuz ithalattan üreticinin korunması amacıyla, ayçiçeği tohum ithalatında % 3 olan gümrük vergisi % 29'a, ham ayçiçek yağı ithalatında % 12 olan gümrük vergisi % 39'a çıkarılmıştır. Bu uygulamada halen sürmektedir.

Birlikler; bu yıl ayçiçeğine, piyasa fiyatı üzerinde fiyat verilmesi nedeniyle, önemli miktarda alım yapmıştır. Geçen yıl birliklerin kampanya dönemi sonu itibariyle aldıkları ürün miktarı 239 482 ton iken, bu yıl 26.11.1996 tarihi itibariyle 267 511 tondur.

Bu yıl iki birliğin aldığı ayçiçeğinin değeri de 9, 4 trilyon TL olup, bunun 6, 2 trilyon TL'sı ödenmiş durumdadır. Geçen yıl tüm iş yılı boyunca ayçiçeğine verilen DFİF kredisi tutarı sadece 450 milyar TL iken, bu yıl şimdiden verilen DFİF kredisi toplamı 3 trilyon 350 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Geri kalan ödemeler de,yeni kredi imkânları ve birlik kaynakları ile yapılmaya devam edecektir. İkinci dilim DFİF kredisine ilişkin kararname de,ayrıca yayımlanmak üzeredir.

Görüleceği üzere, bu yıl üreticiyi memnun edecek fiyattan alım yapılmış ve ürün bedelleri büyük oranda ödenmiştir. Geri kalan ödemeler de en kısa zamanda yapılacaktır.

6. - Hatay Milletvekili Atillâ Sav'ın, bir tiyatro oyunu hakkında Kahramanmaraş Valiliğince verilen yasaklama kararına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1641)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

İstanbul Birlik Sahnesi Tiyatro Topluluğu'nun 5 Kasım 1996 günü Kahramanmaraş'ta Sabancı Kültür Merkesinde sahneleyeceği Nazım Hikmet'in “İnek” adlı oyunu hakkında Kahramanmaraş Valiliğince verilen yasaklama kararını kapsayan aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanınca yazılı olarak yanıtlanması isteğimi bilgi ve taktirlerinize sunarım.

Saygılarımla

Atilâ Sav Hatay

Sorular

Her türlü sanat etkinlikleri Anayasamızda yer alan bilim ve sanat özgürlüğünün güvencesi altındadır. Bu temel hakkın doğal sonucu olarak İçişleri Bakanlığı'nın 29.9.1995 günlü 1200/001.25 sayılı yazısı ile “tetkik için önceden oyun metinleri ve senaryo kontrolü men edilmiş” bulunmaktadır. Bunun dışında, mülki ve idari amirliklerin ve güvenlik güçlerinin bir sanat etkinliğini yasaklamak, durdurmak ve engellemek gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Yukarıda belirtilen yazı uyarınca, “toplulukların izin almak için değil icra edecekleri oyun, temsil ve gösteriyi sadece mülkî ve idarî amirliklere bildirme” yükümlülükleri vardır.

İstanbul Birlik Sahnesi Topluluğu, 5 Kasım 1996 günü Kahramanmaraş'ta Sabancı Kültür Merkezi'nde Nazım Hikmet'in “İnek” adlı oyununu sahnelemek üzere gerekli anlaşmaları ve her türlü hazırlıkları yapmış iken Kahramanmaraş Valiliği'nin 1 Kasım 1996 günlü B.05.1.EGM.4.46.00.12-1996/673 sayılı yazısı ile oyunun il çevresinde sahnelenmesine izin verilmediği bildirilmiştir. Bu yazının tiyatro sorumlusuna gösteri günü tebliğ edilmesi nedeniyle de satılan biletlerin bedelleri ödenmiş ve gösteri iptal edilmiştir.

Bu durumda;

1. Bakanlığınızca, Kahramanmaraş Valiliği'nin Anayasaya aykırı olan yasal bir dayanağı bulunmayan bu işlemi nedeniyle ilgililer hakkında bir değerlendirme ve soruşturma yapılmış mıdır? Yapılmışsa hangi aşamadadır?

2. Anayasal bir hakkı kullanarak ekonomik bir işletme halinde çalışan İstanbul Birlik Sahnesinin bu haksız yasaklama nedeniyle uğradığı zararların karşılanması düşünülmekte midir?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 13.12.1996

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/276580

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 22.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1641-4237/11707 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Atilâ Sav tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

5.11.1996 günü saat 20.00'de Kahramanmaraş İli Kültür Merkezi Tiyatro Salonunda, İstanbul Birlik Sahnesi Tiyatro grubu tarafından Nazım Hikmet'in “İnek” isimli oyununun sahnelenmesine; 5442 Sayılı İller İdaresi Kanununun 11 inci maddesinin (c) fıkrasında; “İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir.” hükmüne istinaden valilikçe izin verilmemiştir.

Sözkonusu Valiliğin uygulamasında İstanbul Birlik Sahnesi Tiyatro Topluluğunu zarara uğratmak kastı olmayıp, Topluluk Temsilcisinin Valilik onayını takip etmemesinden dolayı maddi zararının kendi ihmalinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

7. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü demirbaşına kayıtlı tabloların bir kısmının çalındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/1650)

Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Kültür Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. 18.11.1996

Ahmet Kabil Rize

Son yıllarda devlet malı deniz zihniyeti ile devletin en üst kademelerindeki bazı kişilerin devlete ait arazileri yok pahasına kapattığını, kaynağı belil olmayan vergisini vermeden dolarları yurtdışına kaçırdığını devletin sosyal tesislerini çiftlik gibi kullandığını, yatlarını, villalarını devlet kurumlarına bedelsiz tamir ettirdiğini görmüştük. En son 17.11.1996 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan bir yazıda bunlara ilaveten;

Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü demirbaşına kayıtlı ünlü Türk ressamları imzasını taşıyan 414 tablonun çalındığını, 1995 yılında Sayıştay devreye girmek suretiyle bir araştırma yaptırıp Savcılığa bildirilmek üzere bir soruşturma raporu hazırlandığı ancak bu raporunda Savcılığa intikalini bazı makamların engellediği iddiaları yer almaktadır.

Artık bütün kamuoyunda devlet yağma ediliyor, kapanın elinde kalıyor kanaatını hızla yayılıyor. Bu nedenle öğrenmek istediğim;

Soru 1. Kayıp tablo sayısı ne kadardır?

Soru 2. Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün zimmetindeki tablolarla ilgili yeni bir sayım yapmayı düşünüyor musunuz?

Soru 3. Müzelerde devlet dairelerinde ve diplomatik binalarda saklanan resimlerden kaç tanesi sahteleri ile değiştirilmiştir?

Soru 4. Sayıştay soruşturma raporunun bir yılı aşkın süredir hazırlanmamasının sebebi nedir? Ve kim engel olmaktadır?

Soru 5. Kültür Bakanlığı tablolarından kaç tanesi hangi devlet yöneticilerinin özel konutlarındadır?

Soru 6. Sayıştay soruşturma raporu ne zaman savcılığa intikal ettirilecektir?

Soru 7. Soruşturma sonrası sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

Soru 8. Kayıp olan tablolar hangi ressamlarımıza aittir ve kaç tanesi hangi kurumlardan kaybolmuştur?

Soru 9. Bu tablolar hakkında herhangi bir sebeple imha raporu varsa, imha sebebi nedir ve bu raporun tarihi ve raporda bulunan imzalar kimlere aittir?

T.C.

Kültür Bakanlığı 13.12.1996

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-528

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T. B. M. M. Başkanlığı'nın 25 Kasım 1996 tarih ve KAN. KAR. MÜD. 7/1650-4256/11785 sayılı yazısı.

Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'in Bakanlığımız “Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü demirbaşına kayıtlı tabloların bir kısmının çalındığı iddiasına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Bakanlığımız Teftiş Kurulu Başkanlığı ile Sayıştay Başkanlığının inceleme ve soruşturmaları devam etmekte olup, sonucu hakkında ayrıca bilgi verilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

İsmail Kahraman Bakan

8.- Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, şeker fabrikalarında özel koruma ve güvenlik görevlerinde çalıştırılan personele ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1658)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla

Dr. H. İbrahim Özsoy Afyon

Bakanlığınıza bağlı Şeker Fabrikalarında sözleşmeli ve 657'ye tabi olarak görev yapan Özel Koruma ve Güvenlik Memurları 2495 sayılı Kanun gereği kamu kurum ve kuruluşlarının güvenliğinin sağlanması için görev yerinde silah taşımakta vardiyalı olarak 24 saat nöbet tutmakta, ruhen ve bedenen aşırı yıpranmakta, hiçbir ek ödenek verilmediğinden dolayı da mağdur edilmektedirler.

1. Silah taşıma ruhsatlarının sürekli taşıma ruhsatı haline dönüştürümeyi düşünüyor musunuz?

2. Bu kadroda çalışanlara, yıpranma zammı, işgüçlüğü zammı vermeyi düşünüyor musunuz?

3. Yıpranmaları gözönüne alınarak emeklilik konusunda iyileştirme ve aynı görevi yapanlara verilen hakları vermeyi düşünüyor musunuz?


T.C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 9.12.1996

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.140.BHİ.01-349

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1658-4283/11860 sayılı yazınız.

Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Şeker Fabrikalarında özel koruma ve güvenlik görevlerinde çalıştırılan personele ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/1658) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı

Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un Yazılı Sorularına Cevaplarımız

Cevap 1. Koruma ve Güvenlik Teşkilatı Personelinin silah taşımaları; Koruma ve Güvenlik Personelinin çalışma ve görev ifa şekillerini belirleyen 2495 sayılı Kanun ve bu Kanunun bazı maddelerini değiştiren 2.7.1992 tarihli 3832 sayılı Kanun ile yürürlüğe konulan Yönetmeliğin 7 nci maddesi 4 üncü paragrafında yer alan “Özel Güvenlik Teşkilatı Personeli, bu Yönetmelikte tespit edilen özel kıyafetlerini ve teçhizatını görev alanları içinde giyebilir, taşıyabilir.” 

Ancak;

a) Grup nakillerinde, nakil görevinin bitimine kadar,

b) Kuruluşların toplu nakit para nakil zorunluluğu hallerinde, bu iş bitinceye kadar,

c) 22.7.1981 tarih ve 2495 sayılı Kanunun 27 nci maddesine göre Genel Zabıtanın emrine verilmesi veya aynı Kanunun 30 uncu maddesine göre “Sıkıyönetim Komutanının emrine girmesi halinde görev yaptığı sırada, resmî kıyafet ve teçhizatı görev alanları dışında giyebilir ve taşıyabilir.” Hükümlerine göre belirlendiğinden bu personel kendilerine verilen kıyafet ve teçhizatı ancak görev ifa ettiği sürece ve sadece görev alanı içinde taşıyabilmektedir.

Cevap 2. a) Kimlere ve hangi kadroda çalışanlara yıpranma zammı verileceği 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunun 32 nci maddesinde belirlenmiş olup Koruma ve Güvenlik kadrosunda çalışan personelin unvanı yukarıda bahsedilen Kanunun 32 nci maddesinde yer almadığından yıpranma zammı verilmesi, Kanunda değişiklik yapılmadığı sürece mümkün değildir.

b) Koruma ve Güvenlik Teşkilatı Personeli 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Hükümlerine tabi ve 11 sayılı Cetvelde Sözleşmeli Statüde çalıştıklarından Kararname ile belirlenen temel, kıdem ve başarı ücreti dışında kalan işgüçlüğü zammı verilmesi mümkün değildir.

Cevap 3. Bu konuda 2 nci sorunun (a) bendinde gerekli açıklama yapılmış olup, Koruma ve Güvenlik Personeli 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 32 nci maddesi kapsamına alınmadan herhangi bir işlem yapılamaz.

9. - Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü'nün,

- Bir Devlet Bakanının dövizli askerlikten yararlanmak için bakanlığı yanılttığı iddialarına,

- Bir Devlet Bakanının askerliğiyle ilgili olarak basında yer alan iddialara dair açıklama yapmayı düşünüp düşünmediğine

İlişkin soruları ve Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın yazılı cevabı (7/1671, 1672)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

İsmail Durak Ünlü Yozgat

Refahyol Hükümetinin DYP Kanadının Spor'dan Sorumlu Devlet Bakanı ve Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker'le ilgili olarak bir TV kanalında belgeleriyle kamuoyunun bilgisine sunulan iddialar malumunuzdur.

Programda; Devlet Bakanı, Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker'in “Dövizli Askerlikten” faydalanmak için Millî Savunma Bakanlığına sunduğu belgelerle devleti nasıl yanılttığı çeşitli görüntü ve belgelerle iddia edilmiştir.

Sorular

1. Bu konuda, Bakanlığınızca herhangi bir inceleme yapılmış mıdır? Yapılmışsa, ortaya çıkan gerçek nedir?

2. Şayet incelemeden ortaya çıkan sonuç, programda iddia edilenleri teyit ediyorsa, bunun Bakan ve Milletvekili Bahattin Şeker'e getireceği müeyyide nedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Tansu Çiller tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

İsmail Durak Ünlü Yozgat

Bir TV kanalında dövizle askerlikten faydalanmak için çeşitli usullerle devleti yanılttığı iddia edilen ve halihazırda 54 üncü Hükümetin Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker ile ilgili olarak:

Sorular

1. Belgeleriyle iddia edilen hususlarda DYP Genel Başkanı, Hükümetin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak, konu hakkında tarafınızca herhangi bir inceleme yapılmış mıdır?

2. Konu hakkında bugüne kadar niçin herhangi bir açıklama yapılmamıştır? DYP Genel Başkanı ve de Başbakan Yardımcısı olarak, bu hususta kamuoyuna açıklama yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

Millî Savunma Bakanlığı 12.12.1996

Kanun : 1996/1045-TÖ.

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : (a) TBMM Bşk. lığının 2 Aralık 1996 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.02-7/1671-4327/11925 sayılı yazısı.

(b) TBMM Bşk. lığının 2 Aralık 1996 tarihli ve KAR.KAN.MD.A.01.0.GNS.0.10.02-7/1672-4328/11926 sayılı yazısı.

Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü tarafından verilen ve İlgi (a) ve (b) Ek'inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen 7/1671 ve 7/1672 sayılı Yazılı Soru Önergelerinin cevabı Ek'tedir.

Arz ederim.

Turhan Tayan Millî Savunma Bakanı

Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü Tarafından Verilen

7/1671 ve 7/1672 Sayılı Soru Önergelerinin Cevabı

1. Devlet Bakanı Sayın Bahattin Şeker'in askerlik hizmeti hakkında, 7 Kasım 1996 tarihinde bir özel televizyon kanalında yapılan yayında yer alan iddialara ilişkin olarak gerekli araştırmalara derhal başlanılmıştır.

2. Sayın Bahattin Şeker'in kayıtlı bulunduğu Bozüyük Askerlik Şubesindeki dosyasının incelenmesinde, 1975 yılında Samsun Kolejinden mezun olduğu, bilahare sırasıyla; Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, Eskişehir Yabancı Diller Yüksek Okulu, Ankara Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde belirli sürelerle okuduğu, bu durumu itibariyle de askerlik hizmetinin 1111 Sayılı Akserlik Kanununun 35/C maddesi çerçevesinde, 29 yaş sonuna kadar ertelendiği ve 15 Kasım 1985 tarihinde askerliğine karar alındığı anlaşılmıştır.

3. Alınan askerlik kararı doğrultusunda, Mayıs 1986 celbinde askere sevki planlanan Bahattin Şeker hakkında, Amman Büyükelçiliğinin 25 Mart 1986 tarihli yurtdışı işçi erteleme belgesinin gönderilmesi üzerine, Askerlik Kanununun 35/G maddesi uyarınca askere sevki Aralık 1988 tarihine kadar ertelenmiştir.

4. Erteli bulunduğu süre içerisinde, Kanunda öngörüldüğü şekilde yurtdışında işçi olarak bir yıllık süreyi tamamladığını belirterek Amman Büyükelçiliğine başvuruda bulunan ve Büyükelçilikçe de gerekli kontrolleri yapılarak, başvuru belgesi 7 Şubat 1988 tarihinde Bozüyük askerlik şubesine gönderilen Bahattin Şeker, 14 Eylül 1988'de temel askerlik eğitimini yapmak üzere Burdur 58 nci Topçu Er Eğitim Tugay Komutanlığı emrine sevk edilmiş ve tabi olduğu statüde iki aylık temel eğitimini 14 Kasım 1988 tarihinde tamamlamasını müteakip terhis edilmiştir.

5. Yükümlüler hakkında askerlik şubelerince yürütülen işlemlerin tamamı, ilgili kurum ve kuruluşlarca tanzim edilen belgeler üzerinden yapılmaktadır. Öğrencilik nedeniyle askerlik hizmetinin ertelenmesi; okullardan gelen öğrenci durum belgelerine, yurtdışında çalışma durumu nedeniyle erteleme veya dövizle askerlik hizmetine başvurunun kabulü, konsolosluklarımızın gönderdikleri belgelere göre yapılmaktadır.

6. Sayın Bahattin Şeker'in 1111 Sayılı Askerlik Kanunun 35/G Maddesi uyarınca askerliğinin ertelenmesi ve yine aynı Kanunun EK-1 nci Maddesi gereğince dövizle askerlik hizmetinden yararlandırılması ilgili konsolosluğun göndermiş olduğu belgelere dayandığından, söz konusu belgelerin gerçeği yansıtmadığı iddiasının ortaya atılmasından sonra gerekli araştırmanın yapılması Dışişleri Bakanlığından 20 Kasım 1996 tarihinde bir yazı ile istenilmiş olup, elde edilecek bilgilere göre işlem yapılacaktır.

Arz ederim.

Turhan Tayan Millî Savunma Bakanı

10. - Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin faaliyetlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1688)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

Mustafa Kul Erzincan

1. 27 Mart 1994 seçimlerinde göreve gelen İstanbul ve Ankara Büyüşehir belediyelerinden göreve başladıklarından bugüne kadar kaç kişi işten çıkartılmıştır?

2. İşten çıkartılanların kaçı memur statüsünde, kaçı işçi statüsünde, kaçı geçici işçi statüsündedir?

3. Belediyeden, Belediye şirketlerinden ve bağlı kuruluşlardan; işten çıkartılan çalışanların yerine yeni eleman alınmış mıdır? Alınan bu yeni elemanlarla ilgili sınav yapılmış mıdır?

4. 27 Mart 1994 tarihinden önce sınav yapılarak ve sınavda başarılı olarak 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına göre göreve başlayan memurlar hangi yasal dayanakla işten çıkartılmışlardır?

5. Ankara ve İstanbul belediyeleri hakkında 27 Mart 1994 tarihinden bugüne kadar kaç adli ve idari dava açılmıştır?

6. Sözkonusu bu belediyelerde idari yargı kararları uygulanabiliyor mu?

7. İdari yargı kararları uygulanmıyor ise, bu konuda Bakanlığınızın herhangi bir yaptırımı sözkonusu olmuş mudur?

8. Sözkonusu bu belediyelerde ve bağlı kuruluşlarda 27 Mart 1994 tarihinden bugüne kadar kaç iş ihale edilmiştir?

9. İhale edilen bu işler hangi kişiler ve firmalar tarafından alınmıştır?

10. Bu işleri alan kişi ve firmaların yeterlilikleri var mıdır?

11. Bu firmalardan tüzelkişiliğe sahip olanlar hangi tarihte kurulmuşlardır? Bu belediyelerden hangi tarihte iş almışlardır?

12. Bu kişiler veya şirketler; almış oldukları işe benzer işleri daha önce yapmışlar mıdır, yapmışlar ise bu işleri bitirmişler midir?

13. Muradiye ve Reşadiye Vakıfları aracılığı ile hangi işler yaptırılmıştır? Bu vakıfların kurucuları kimlerdir?

14. Sözkonusu belediyelerin 27 Mart 1994 tarihinden önce başlattığı yatırımlar devam ediyor mu?

15. Ankara Metro inşaatında 27 Mart 1994 tarihinden bugüne kadar hangi çalışmalar yapılmıştır?

16. Ankara Metro inşaatı ne zaman tamamlanacaktır?

17. Ankara ve İstanbul Büyükşehir belediyeleri 27 Mart 1994 tarihinden bugüne kadar dış kredi kullanmışlar mıdır? Kullanılmış ise ne kadar kredi kullanılmıştır?

18 . Kullanılan bu krediler için Hazine garantisi verilmiş midir?

19. Ankara ve İstanbul Büyükşehir belediyelerinde 27 Mart 1994 tarihinden sonra ne kadar yeşil alan açılmıştır?

20. Sözkonusu belediyelerde aynı tarihler arasında ne kadar arsa üretilmiştir? Konut sorununun çözümü konusunda herhangi bir proje geliştirilmiş midir?

21. Ankara ve İstanbul belediyelerinde 27 Mart 1994 tarihinden günümüze kadar, otobüs taşıma ücretlerine ve içme suyuna kaç kez zam yapılmış, hangi oranda artırılmıştır?

22. Sözkonusu belediyelerde aynı tarihler arasında ne kadar yol asfaltlanmıştır? Ne kadar yeni tesviye yol açılmıştır, ne kadar kanalizasyon ve içme suyu şebekesi yapılmıştır, kaç üniteye doğalgaz verilmiştir?

23. Metropol sınırlar dışında kalan ve belediyelerin sorumluluk sahası dışındaki ilçe ve belde belediyelerine asfalt verilmiş midir?

24. Sözkonusu belediyeler 27 Mart 1994 tarihinden günümüze kadar 3030 sayılı yasaya göre ne kadar hazine yardımı almışlardır?

25. Ankara ve İstanbul Büyükşehir belediyelerinin 3030 sayılı yasaya göre almış oldukları hazine yardımlarının ne kadarını ilçe belediyelerine vermişlerdir?

26. Aynı tarihler arasında hangi ilçe belediyesine ne kadar yardım verilmiştir?

27. 1994-1996 yılları arasında ne kadar kaçak kömür yakalanmıştır? Bu kömürler nerededir? Satılmış mıdır? Satılmışsa bu satışlar belgelenmiş midir?

28. Mithatpaşa üst geçidinin ihalesinin keşif bedeli ne kadardır? Bu keşif artırılmış mıdır? Artırılmışsa ne kadar artırılmıştır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü

Sayı : B050MAH0650002/(80-84)96-80939

Konu : Erzincan Milletvekili

Sayın Mustafa Kul'un

Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 16.4.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/48-1216/3203 sayılı yazısı.

b) TBMM Başkanlığının 2.12.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1688-1216/3203 sayılı yazısı.

İlgi (a) sayılı yazı ekinde tarafımdan sözlü olarak cevaplandırılması istenilen, ilgi (b) sayılı yazı ile de yazılı soruya çevrildiği bildirilen Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un “İstanbul ve Ankara Büyüşehir Belediyelerinin faaliyetine ilişkin” soru önergesine cevap teşkil edecek bilgiler adı geçen belediyelerden temin edilerek ayrıntılı olarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakan

Not : Yazılı soruyla ilgili bilgiler hacimli olduğundan dosyasındadır.

















Türkiye Büyük Millet Meclisi

GÜNDEMİ

34 ÜNCÜ BİRLEŞİM

15 . 12 . 1996 PAZAR

Saat : 10.00

1

BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

2

ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER

X 1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S.Sayısı : 134) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 2. - 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414) (S.Sayısı : 103) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 3. - 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan Bütçe Komisyonu Raporu (1/492, 3/516) (S.Sayısı :151) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 4. - Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/519) (S.Sayısı : 135) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 5. - 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S.Sayısı : 102) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 6. - 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S.Sayısı : 150) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

3

SEÇİM

4

OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

5

MECLİS SORUŞTURMASI RAPORLARI

6

GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI

YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER

7

SÖZLÜ SORULAR

8

KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE

KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER


TUTANAĞIN SONU
Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.