Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 16 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

32 nci Birleşim

13 . 12 . 1996 Cuma


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519, 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Millî Savunma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TURİZM BAKANLIĞI

1. - Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Turizm Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Turizm Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

C) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1. - Dışişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Dışişleri Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Dışişleri Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

D)BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığ 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Karayolları GenelMüdürlüğü

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Karayolları GenelMüdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

III. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı'nın Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2. - Kayseri Milletvekili SalihKapusuz'un, İçel Milletvekili Oya Araslı'nın Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3. - Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya'nın, Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM GenelKurulu saat 10.00'da açılarak üç oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturum

Belçika'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e, dönüşüne kadar, Millî EğitimBakanı Mehmet Sağlam'ın vekillik etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi GenelKurulun bilgisine sunuldu.

1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) görüşmelerine devam olunarak;

Vakıflar GenelMüdürlüğü,

Diyanet İşleri Başkanlığı,

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,

1997 Malî Yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 Malî yılları kesinhesapları kabul edildi.

AdaletBakanlığı,

Yargıtay Başkanlığı,

Çevre Bakanlığı,

1997 Malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 Malî yılları kesinhesapları bir süre görüşüldü.

Saat 19.15'te toplanmak üzere, birleşime 19.00'da ara verildi.

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Ali Günaydın Mustafa Baş

Konya İstanbul

Kâtip Üye Kâtip Üye

Üçüncü Oturum

1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) görüşmelerine devam olunarak;

Adalet Bakanlığı,

Yargıtay Başkanlığı,

Çevre Bakanlığı,

1997 Malî Yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 yılları kesinhesapları kabul edildi.

Programda yer alan kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını görüşmek için, 13 Aralık 1996 Cuma günü saat 10.00'da toplanmak üzere, birleşime 22.13'te son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Fatih Atay Ünal Yaşar

Aydın Gaziantep

Kâtip Üye Kâtip Üye

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 10.00

Tarih : 13 Aralık 1996 Cuma

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Kâzım ÜSTÜNER (Burdur)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşimini açıyorum.

II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519, 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Millî Savunma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TURİZM BAKANLIĞI

1. - Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Turizm Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Turizm Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı (1)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Bugün, program uyarınca 7 ve 8 inci tur görüşmelere başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

7 nci turda, Millî Savunma Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı bütçeleri görüşülecektir.

Sayın milletvekilleri, bu turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

ANAP Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Safa Giray, Muğla Milletvekili Sayın Lale Aytaman; DYP Grubu adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Ömer Demir, Muğla Milletvekili Sayın İrfettin Akar; DSP Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Hayati Korkmaz, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla; RP Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı, Ağrı Milletvekili Sayın Sıddık Altay, Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış, Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Denizolgun; CHP Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Önder Kırlı, Kırklareli Milletvekili Sayın İrfan Gürpınar.

Şahısları adına; bütçenin lehinde, Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı, Karabük Milletvekili Sayın Erol Karan; bütçenin aleyhinde, Ankara Milletvekili Sayın Ahmet Bilge.

Şimdi, ANAP Grubu adına konuşma yapmak üzere, Sayın Safa Giray'ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun. (Alkışlar)

Sayın Giray, konuşma sürenizi arkadaşınızla eşit mi bölüşeceksiniz?

İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) - Eşit bölüşeceğiz efendim.

BAŞKAN - O zaman, konuşma süreniz 20 dakika; buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Grubumuzun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Türkiye, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de, üzerinde ve çevresinde çok yönlü çıkar çatışmalarına sahne olan, hassas bir coğrafî konuma sahip bulunmaktadır. Türkiye'ye komşu olan veya bölgede emelleri olan diğer ülkelerin açık veya gizli menfaat ve hedefleri, bölgede, her bakımdan güçlü bir Türkiye'nin varlığına karşı, her türlü olumsuz tedbir ve tertipleri almak yönündedir.

Uluslararası ilişkilerde meydana gelen gelişmeler, özellikle Varşova Paktı ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasıyla ortaya çıkan uluslararası yumuşama ortamı, birtakım belirsizlikleri ve istikrarsızlıkları da beraberinde getirmiştir. Bu belirsizlik ve istikrarsızlıklar, bölgesel krizler, bizatihi bir tehdit olarak ortaya çıkmaktadır.

Bloklar arası çatışma olasılığının büyük ölçüde ortadan kalkması sonucu, 1990'lı yıllarda, NATO ve Türkiye için asıl riski, bölgesel ihtilaflar, krizler ve çatışmalar oluşturmaktadır. Halen, terörizmden kitle tahrip silahlarının kullanımına kadar, yapısı itibariyle önceden tahmini güç, çok yönlü ve çok farklı tehdit ve risklerle yüz yüze bulunulmaktadır. Merkezî Avrupa'da bir tampon bölge oluşmuş, buna karşılık kanatlar, özellikle güney kanatta Türkiye, cephe haline gelmiştir. Türkiye, dünya ve Avrupa barış güvenliği için en büyük riski oluşturan Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeninin merkezinde yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, Balkanlarda yeni cumhuriyetler arasında devam eden sorunlar, Bosna-Hersek sorununun henüz tam anlamıyla halledilememiş olması, azınlık sorunları, ekonomik kriz, milliyetçilik akımları ve içpolitik gelişmeler, istikrarsızlık kaynağı olmaya devam edecektir. Bu sorunlar, Balkan ülkelerini de içine alacak bir Balkan savaşına dönüşme istidadı da taşımaktadır.

Ortadoğu'da yaşanan istikrarsızlık, Körfez Savaşından sonra yeni boyutlar kazanmıştır.

Kuzey Irak'ta oluşan sözde Kürt devleti kurma girişimlerinin Irak'ın üniter yapısını tehdit eden boyuta ulaşması, Suriye ve İran'da gözlenen silahlanma faaliyetleri, istikrarsızlığı artıran başlıca gelişmeleri oluşturmaktadır.

Suriye'nin Türkiye'ye yönelik malum toprak talepleri ve sınır aşan sular üzerindeki hak iddiaları devam etmektedir.

İran ise, dinî ideolojisini bölgede yayma ve hâkim kılma gayreti içindedir.

Ortadoğu'da kitle tahrip silahları yaygınlaşmaktadır. Suriye, Irak ve İran'ın balistik füze, kimyasal ve biyolojik silahlara sahip olduğu, nükleer silah üretme gayretlerine devam ettiği ve bu üç ülkenin terörizmi desteklediği ve dış politika unsuru olarak kullandığı bilinmektedir.

Sayın milletvekilleri, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Türkiye'ye karşı dostça olmayan, radikal milliyetçi ve militarist bir siyaset izlemekte; bölgesel ihtiraslarını ve karasuyu, hava sahası, kıta sahanlığı anlaşmazlıklarını sürdürmekte, Ege adalarını uluslararası antlaşmalara aykırı olarak silahlandırmakta, Batı Trakya Türk azınlığının ikili ve uluslararası antlaşmalarla tanınmış haklarını ihlal etmekte, terörizme destek vermektedir.

Günümüzde, Yunanistan'ın, megali idea kapsamında Türkiye'ye yönelik er ya da geç eşzamanlı ulaşmak istediği iki millî hedefi bulunmaktadır. Birincisi, Ege Denizine tam egemen olmak; diğeri ise, Kıbrıs'ta 1974 öncesi statüsüne ulaşmaktır. Yunanistan, askerî stratejisini, her iki millî hedefine de eşzamanlı ve koordineli olarak ulaşacak şekilde düzenlemeye çalışmaktadır. Bu yaklaşımına, Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştırma politikalarını eklemiştir.

Egede karasularını 6 deniz milinin üzerine çıkarma gayreti ve Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle bir ortak savunma doktrini geliştirmesi, bu kapsamda yürütülen faaliyetleridir.

Bilindiği üzere, Yunanistan, Ege'de, aidiyeti uluslararası antlaşmalarla belirlenmemiş ada, adacık ve kayalıkları bir oldubittiyle ele geçirebilmek ve böylece kendisine avantaj sağlamak maksadıyla Kardak (İkizce) kayalıklarına yönelik başlattığı şekilde hareketlere tevessül edebilmektedir. Bu durum karşısında, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi, özellikle, bir taraftan silahlanma ve modernizasyon projelerini hızlandırırken, diğer taraftan, yurtdışında da, Türkiye aleyhine saldırgan ve tahrikkâr bir politika izleyerek kamuoyu oluşturma gayretlerini artırmıştır.

Yunanistan'ın izlediği bu dostça olmayan faaliyetler şöyle özetlenebilir: Silahlanma ve modernizasyon projelerine hız vermesi; Türkiye'nin Avrupa'dan dışlanmasına yönelik faaliyetlerin yanı sıra, Avrupa Birliği sınırlarının Yunanistan'da bittiği vurgulanarak, Yunanistan savunmasının Avrupa Birliğiyle bütünleştirilmesi çalışmalarının yoğunlaştırılması; aktif propaganda faaliyetleriyle, Türkiye'nin uluslararası kamuoyunda yalnızlığa itilme çabası; Türkiye, Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle, ortak savunma doktrini kapsamında, savunma amacı dışında, aşırı bir silahlanmaya gidilmesi; Güney Kıbrıs'ta hava ve denis üsleri inşa edilmesi; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yönelik sınır ihlallerine kadar uzanan tahrikkâr ve saldırgan davranışlar ve bu suretle, dikkatlerin Ege'den Kıbrıs'a çekilme gayretleri; Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle, 1993 yılında imzalanan ortak savunma doktrinine ilave olarak, Mart 1996'da ortak ekonomi, Ağustos 1996'da ortak kültür doktrinleri gibi müstakbel bir entegrasyona yönelik bağların tesisi yönündeki çabaların artırılması.

Güney Kıbrıs'ta, bu ortak savunma, ekonomi ve kültür doktrinleri kapsamında ve özellikle, Rum Millî Muhafız Ordusunun kendi kendine yeterli bir savunma gücüne kavuşturulması ve Güney Kıbrıs halkının moral gücünün yükseltilmesi maksadıyla, 1993 yılından itibaren, ortak olarak icra edilen tatbikatların çapı da genişletilmektedir.

Bütün bunların yanı sıra, Yunanistan, 1997-2007 yılları arasında 17,5 milyar dolar tutarında yeni bir silahlanma programını da öngörmektedir.

Yunanistan, bir taraftan, silahlanma ve modernizasyon faaliyetlerini artırırken, diğer taraftan, silahlı kuvvetler mensuplarının maaşlarında yaptığı önemli artışlarla, silahlı kuvvetler personelinin moralini yükseltmeyi de amaçlamaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tüm bu dış tehditlere ilave olarak, Türkiye'yi bölmeyi ve parçalamayı hedef almış PKK terör örgütüyle mücadelemiz devam etmektedir. Konu, esas itibariyle, bir içgüvenlik sorunu olup, İçişleri Bakanlığının sorumluluğundadır. Ancak, Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke bütünlüğüne yönelik bu tehdide karşı, bütün gücüyle, etkin bir biçimde mücadele etmektedir. Bu mücadele, Türk Silahlı Kuvvetlerine önemli ölçüde malî külfet de getirmektedir.

Siyasî, ekonomik ve psikolojik etkenler ile çevre ülkelerden kaynaklanan riskler, terörü, kısa sürede gündemden ve birinci öncelikli tehdit konumundan düşürmeyi, bu mücadeleye tahsis edilen kaynak ve gücün bir kısmını diğer dış tehditlerin bertaraf edilmesinde kullanılmaya hazır hale getirmeyi gerekli kılmaktadır.

İçerisinde bulunduğumuz aşamada, olayın iç ve dış diğer boyutları, askerî boyutundan daha önemli hale gelmiştir. Bu nedenle, bu boyutlardaki mücadele, askerî mücadelenin önüne geçmek durumundadır.

Ayrıca, demokratikleşme, çağdaşlaşma ve insan hakları gibi çağdaş kavramları istismar edenlere devletin üniter yapısına gölge düşürücü tavizler verilmesinin sonuçları vahim olabilecektir. Bu yolda verilecek her taviz, devletin iyi niyeti olarak değil, devletin güçsüzlüğü karşısında, kendi güçlerinin bir zaferi olarak lanse edilecek ve bu yönden, başka iştah ve eğilimleri körükleyebilecektir. Bu nedenle, aşağıdaki ana prensiplerde bir ulusal anlayış birliğinin sağlanmasının, terörle mücadelede hayatî bir öneme sahip olduğunu düşünmeliyiz, kabul etmeliyiz.

Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir; ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Bu bölünmez bütünlük tartışılamaz.

Devletin resmî dili, bayrağı, simgeleri, sınırları ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hükümranlık hakları, her türlü tartışmanın üzerinde ve dışındadır.

Türkiye'nin üniter niteliğinin muhafazası, birlik ve beraberliğinin taviz verilmeden korunması esastır. Üniter devletimizin esası, tek millet, tek vatan, tek devlet, tek dil ve tek bayraktır.

Terörle mücadele de, devlet varlığı ve otoritesinin her yerde geçerli ve etkili kılınması için, azim ve kararlılıkla topyekûn sürdürülmesi gereken, devletin en önemli ve öncelikli bir faaliyeti olarak değerlendirilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin içinde bulunduğu jeopolitik ortam ve bu ortamda karşı karşıya bulunduğu risk ve tehditler, Türkiye'nin asgarî düzeyde, caydırıcı bir silahlı kuvvetleri idame ettirme mecburiyetinde olduğunu dikte ettirmektedir. Silah sistemleri oldukça pahalı olup, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyona ayrılan kaynak ihtiyacının boyutunu büyük ölçüde etkilemektedir. Örneğin, 1996 fiyatlarıyla, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden modernizasyona ayrılan kaynakla, sadece 3 firkateyn alınabilmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerine tahsisli kaynaklar içerisinde en önemli yeri olan Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin -ki, 1997 bütçesi 671 trilyon 19 milyar Türk Lirasından ibarettir- son oniki yılda, gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 3,9'dan yüzde 2'ye, genel bütçe içindeki payı yüzde 18'lerden yüzde 10'lara düşmüş bulunmaktadır; hatta, 1996 yılı bütçesi yüzde 8,5 mertebelerindedir.

Dış askerî yardımlardan Federal Alman yardımı tamamen kesilmiş, Amerika Birleşik Devletleri kredi yardımında, son yıllarda büyük ölçüde azalmalar olmuş ve gelecek yıllarda tamamen kesilmesi ihtimalleri doğmuştur. Dış askerî yardımların kesilmesi sonucu, yılda, yaklaşık 300 - 400 milyon dolarlık modernizasyon kaynağından mahrum kalınacaktır.

Bir yandan, Türk Silahlı Kuvvetlerine tahsis edilen kaynaklarda düşüşler olurken, diğer yandan, Türk Silahlı Kuvvetlerine verilen uluslararası görevler, OHAL bölgesi ihtiyaçları, Türk cumhuriyetleri ve dost ülkelere yapılan yardımlar için, plan dışı harcamalar da artış göstermektedir. Bu durum da, modernizasyon ihtiyaçlarını büyük ölçüde zorlaştırmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisine tahsis edilen kaynaklarla, ihtiyacının ancak üçte birini gerçekleştirebilmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah sistemlerinin büyük bölümü, fizikî, teknolojik ve ekonomik ömürlerini doldurma aşamasındadır. Bu da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon kaynak ihtiyaçlarının, önümüzdeki yirmibeş otuz yılda çok daha fazla artacağını göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, modern savunma sanayiinin kurulması ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonunun sağlanması maksadıyla 1986 yılında kurulmuş bulunan Savunma Sanayii Müsteşarlığı, kurulduğu yıldan bu yana, 170 trilyon Türk Liralık kaynağı, Türk Silahlı Kuvvetleri modernizasyon projelerinde harcamıştır. Uygulamaya giren projeler, savunma sanayii alanında, ülkemize yeni sınaî imkân ve kabiliyetler ile bazı kritik teknolojilerin kazandırılması imkânını vermiştir.

Savunma Sanayii Müsteşarlığı, halen, toplam bedeli 5,5 milyar dolar civarında olacağı tahmin edilen yeni bir proje paketini yürürlüğe koymuştur. Bu proje paketiyle, savunma sanayiinin hemen her sahasında, ülkemize yeni imkân ve kabiliyetler ile en son teknoloji ürünü savunma teçhizatını kazandırmak mümkün olacaktır.

Bu arada, hatırlatmakta fayda var: Savunma Sanayii Destekleme Fonu gelirlerinin yüzde 50'si, aşağı yukarı sekiz on yıl boyunca, Hazine tarafından bütçeye alınmıştır. Bu suretle, savunma sanayiinde yapılabilen 170 trilyonluk işler, aslında iki katı olabilecekken, bu seviyede kalmıştır. 1997 yılında, Savunma Sanayii Fonunun yüzde 100'ü, yeniden maksadına uygun şekilde kullanılabilecektir; bundan dolayı Hükümeti tebrik ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Giray, 2 dakikanız var.

İSMAİL SAFA GİRAY (Devamla) - Savunma Sanayii Müsteşarlığı, son yıllarda, sözleşmesi yapılmış birkısım projenin ödemelerini, kaynak yetersizliği nedeniyle ödeyememe durumuna düşmüştür. Fon gelirlerini artırıcı düzenlemeler sonucu, 1997 yılından itibaren, yeni projeler realize edilmeye başlanacaktır; bu da yeterli değildir.

Türkiye, NATO içinde, yıllık 5,4 milyar dolarlık savunma harcamasıyla 9 uncu sırada, fert başına savunma harcamasıyla sonuncu sıradadır. Komşu ve çevre ülkelerle mukayese yapıldığında, fert başına savunma harcaması bakımından Bulgaristan ve Romanya'dan ileri, diğerlerinden geridedir. Mesela, Yunanistan'ın fert başına yıllık savunma harcaması 414 dolar, Türkiye'nin fert başına yıllık savunma harcaması sadece 91 dolardır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcılığının muhafazası ile modernizasyon faaliyetinin yürütülebilmesi için, Türkiye'nin millî stratejisindeki hedeflere ulaşabilmesi için, plan dışı harcamalar da dikkate alınarak, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin genel bütçe içindeki payının yükseltilmesine, Savunma Sanayii Destekleme Fonunun gelirlerinin artırılmasına, bütçe içi kaynaklarla gerçekleştirilemeyen bazı önemli projelerin devlet, firma kredileri realizesiyle yılda en az 450-500 milyon dolarlık kaynak sağlanmasına, ülkenin bekasıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Giray, süreniz bitti efendim.

Yalnız, her gruba 1 dakika ek süre vereceğim. Takdir edersiniz ki -bu turda 16 arkadaşımız konuşacak- her arkadaşa 1'er dakika ek süre versem, Meclis 16 dakika fazla çalışır. Onun için, sözlerinizi toparlamak üzere, öteki arkadaşınızın da hakkından size 1 dakika ek süre veriyorum. Rica ediyorum...

İSMAİL SAFA GİRAY (Devamla) - Peki Sayın Başkan; teşekkür ederim.

Bu arada şunu özetlemekte fayda var: Modern silahlar temin edildiği takdirde, modern silahları kullanabilecek eğitim ve beceriye sahip personelin de varlığı gayet önemlidir, takdir edeceğiniz gibi; bu konunun iyi incelenmesi ve özellikle, kaybına imkân bırakılmaması; yani, iyi yetişmiş elemanlar özel sektör tarafından gayet rahatlıkla alınabilmektedir Silahlı Kuvvetlerden, bunun önüne geçilecek tedbirlerin alınması.

Lojman konusunun askerler için çok daha farklı olduğunun takdir edilmesi; bu bakımdan, lojmanlarının, ordu evlerinin ve gazinolarının üzerine özelleştirme diye gidilmemesi gerekmektedir. Mukayeseleri yaptığımızda, mesela, Yunanistan'a nazaran Türkiye'de eşdeğer bir subayın aylık gelirinin aşağı yukarı üçte bir mesabede olduğunu görebiliriz. Buna itina edilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim; süreniz bitti.

İSMAİL SAFA GİRAY (Devamla) - Sözlerimi bitirirken, 1997 yılı Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin Silahlı Kuvvetlerimize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını diler; vatan için şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmetler diler; bütün Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza sevgi ve saygılarımı sunarım.

Saygılarımla. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sağ olun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Giray.

Sayın milletvekilleri, daha önce aldığımız karar gereğince, soruların, gruplar adına yapılan konuşmalar sona erinceye kadar sorulması lazım. Bu itibarla, gerek Millî Savunma Bakanlığından gerek Turizm Bakanlığından soru sormak isteyen sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar bitinceye kadar soru sorabilirler. Gruplar adına konuşmalar yapılıp bitirildikten sonra soru sorma işlemi tamamlanacaktır.

ANAP Grubu adına ikinci konuşmacı, Muğla Milletvekili Sayın Lale Aytaman; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA LALE AYTAMAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz, değerli arkadaşımız, Kırşehir Milletvekili Mehmet Ali Altın'a Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine ve Kırşehir halkına başsağlığı dilerim.

Bugün, dünyada, gelişen ulaşım vasıtaları sayesinde, insanları diyardan diyara sevk eden; yeni yerler, yeni kültürler, değişik insanlar tanıma arzusuyla “turizm” denilen yeni bir sektör oluşmuştur ve bu sektör, bilinçli bir şekilde planlanıp, gerekli yasal düzenlemeler ve gerekli yatırımlar yapıldığı takdirde, ülke ekonomilerine önemli katkılarda bulunmaktadır. Öyle ki, son yıllarda 550 milyona yakın insan, turist olarak dolaşmış; bazı ülkeler, bu pastadan büyük pay almışlardır. 1994 yılında, turizmden, Fransa 25 milyar dolar, İspanya 22 milyar dolar, İtalya 21,5 milyar dolar gelir temin etmiştir. Ülkemiz, bu yıl, ilk on ayda, bu 550 milyon turistten sadece 7,7 milyonunu misafir etmiştir. Döviz gelirimiz ise 5 ilâ 6 milyar dolar arasında bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin eşsiz doğal, kültürel ve tarihî zenginliklerini ve onunla bağdaşan, Türk Milletinin misafirperver yapısını göz önününde bulundurursak, bu rakam elbette ki çok düşüktür. Bu durumu meydana getiren pek çok etken vardır. Turizm gibi son derece hassas bir sektöre, Türkiye, gereken planlama ve altyapıyı oluşturamadan girmiştir.

Turizmin önemi: Anavatan Partisi iktidarları zamanında turizm büyük bir önemle ele alınmış ve o dönemde hiç kimsenin inkâr edemeyeceği büyük yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Özellikle havaalanları, yat limanları, çekek yerleri ve yol, su, elektrik gibi turizmin vazgeçilmez unsurları olan yatırımlar gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Ancak, üzülerek ifade etmek istiyorum ki, son yıllarda uygulanan tasarruf tedbirleri nedeniyle, turistik yollar büyük ölçüde bakımsız kalmış, yeni yollar için yatırım yapılamamış, mevcut havaalanları artan turist sayısı karşısında yetersiz kalmış, yeni havalimanları da mevcutlara ilave edilememiştir.

Yat turizmine olan talep günden güne artmaktadır. Komşumuz Yunanistan bu bakımdan yatırımlarını zamanında yapmış olduğu için, yatları, hemen hemen kendi bünyesinde toplamaktadır. Özel girişimcilerimiz sayesinde ülkemizde bu konuda da yol katedilmiştir; ancak, bu yatları kendi kıyılarımıza çekebilmek için, yatırımlara daha büyük önem vermemiz gerekmektedir.

Bodrum, Marmaris, Kuşadası gibi Ege'deki turistik yörelerimizde enerji yatırımları yapılamadığından sık sık elektrik kesintileri meydana gelmekte, bu, hem turistleri hem de tesis sahiplerini güç durumda bırakmaktadır. Turist, tanımadığı bir ülkeye ayak bastığı andan itibaren her şeyi dikkatle izlemeye başlar. İlk intibalar ise, genelde, ülkemize -Balkanlardaki karışıklıklar nedeniyle- havayoluyla gelen turistlerde, havalimanlarımızda meydana gelmektedir. Havalimanlarımızda ise, yine, maalesef, ifade etmek gerekir, yetersiz personel, donanım ve bina eksikliğinden dolayı olumsuzluk ilk anda başlamaktadır. Özellikle sıcak bölgelerimize inen turistler -ve burada, Antalya havaalanını özellikle vurgulamak istiyorum- uzun zaman sıcakta beklemekte, halsiz ve baygın düşmektedirler. Dalaman havaalanında... Ki, ülkenin turizm gelirlerinden dörtte birini Muğla İlinin sağladığını ve şu anda yapılmakta olan Bodrum havaalanının dışında, sadece geçici çözüm getiren Bodrum-Imsık havaalanından başka, bir tek Dalaman havaalanının mevcut olduğunu biliyoruz. Bu havaalanında dahi - en önemli bir faktör, çok ufacık bir tadilat- inen valizlerin daha geniş beltlerden geçmesi için gereken teknik donanım, yıllarca süren çabalara rağmen henüz yapılamamıştır. Havaalanından bu sıkıntılarla otobüslere binen turistler, bu defa yetersiz, hiç de uluslararası standart beklentilerine uymayan bir şekilde ve saatlerce süren maceralı yolculuklar neticesi otellerine ulaşabilmektedirler; tabiî, eğer yolda bir kazayla karşılaşmazlarsa.

Değerli milletvekilleri, trafiğimizdeki başıbozukluk ve yollarımızın yetersizliği nedeniyle meydana gelen ve pek çok yurttaşımız gibi, pek çok turistin de canına mal olan trafik kazaları nedeniyle, Türkiye, bazı Batılı ülkeler tarafından, trafik kazaları nedeniyle gidilmesi tehlikeli ülkeler listesine alınmakla karşı karşıyadır. Bu, aynen, terörün yoğun olduğu ülkelerin terör bakımından tehlikeli ülke ilan edilerek ülkelerin vatandaşlarını uyardıkları raporlarla eşdeğerdedir. Yani, trafik kazaları terörden meydana gelen zararlar kadar ciddî boyutlarda turizmimize zarar vermektedir. Bu bakımdan, yeni Trafik Yasasının getireceği iyileştirmeyi umuyorum; ama, bu iyileştirmenin yanı sıra, turistik yol güzergâhlarının genişletilmesi, uluslararası standartlara getirilmesini temenni ediyorum. Bu arada, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Maliye Bakanlığı bütçesine 55 trilyon lira ek ödenek konulduğunu öğrenmiş bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, artık, turizmin ülkemiz için, vazgeçilmez bir gelir kaynağı olduğu hepimizce malumdur; bu nedenle, başta Sayın Maliye Bakanımız olmak üzere, tüm Hükümet üyelerimizden, bu 55 trilyon liralık ek ödeneğin, turizm bakımından yetersizliklerle boğuşan; ama, ülke gelirine büyük katkıda bulunan illerimize -öncelikle bu altyapı yatırımları için- tahsis edilmesini; ama, hemen arkasından, turizme kollarını açmayı bekleyen diğer illerimize gereken şekilde yatırılmasına burada, huzurlarınızda dikkatinizi çekmek istiyorum.

Amacımız, sadece, eleştirmek değildir; ama, gerçekleri kabul etmediğimiz takdirde ve gereken önlemleri almadığımız takdirde, biz, bütün bu rekabet ortamı içerisinde geri kalmak zorunda kalabiliriz.

Şunu da burada belirtmekte yarar var: Havaalanı, yol dedik; ama, bir de gelişmekte olan sınır ticaretimiz var; yat turizmimiz var; ama, bakıyorsunuz, yatıyla bütün denizleri dolaşarak Türkiye karasularına gelip, resmî muamelesini yaptırmak isteyen bir yatçı, gümrük veya emniyet görevlilerinin eksikliği nedeniyle saatlerce yorulmakta. Öyle zamanlar oluyor ki, valiler ve kaymakamlar, bir tek gümrük memurunun temini için yalvarıyorlar. Sayın İrfettin Akar arkadaşım başını sallıyor. Biz, bu konuyu, bu yörelerde yaşayan insanlar olarak, çok iyi ve yakinen yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri; koskoca Türkiye Cumhuriyeti, bütün altyapısıyla bütün bakanlıklarıyla buralara kadar turizmi getirmişken, böylesine sayıları yoğun olan turist talebini, bu fırsatı, sadece, bir gümrük memuru veya pasaport muamelesi yapacak olan polisini oraya tedarik edemediği için, neden kaçırsın; doğrusu, bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Farz edin, yatınızla Türkiye'ye geldiniz, nefis Göcek Koylarında dolaştınız ve Türkiye'ye doyamadan -ayrılmak istemiyorsunuz belki de; ama- ayrılmak durumundasınız. Bir kere, Göcek'ten çıkış yapamazsınız; ta Fethiye'ye gideceksiniz ve eğer, bir tatil günündeyseniz, mesai saati bitimine denk gelmişseniz, muamelenizi yaptıramayacaksınız. Ne yapacaksınız; oradan bir turizm şirketi bulacaksınız, onlar, kaymakamı arayacaklar, kaymakam yoksa, valiyi arayacaklar_ Ama, biz, acaba çağdaş uygarlık seviyesine henüz daha gelemedik mi?! Artık gönlümüz, Türkiyemizde böyle aksaklıkların yaşanmasını istemiyor.

Değerli milletvekilleri, eğer, şu eşsiz güzelliklere sahip olan ülkemizde, bütün tarihî, doğal ve kültürel değerlerimizi bir arada değerlendirerek, altyapı yatırımlarına ağırlık vererek turizmimizi geliştirmeye çalışsaydık, bugün, kişi başına gelir 684 dolar değil, 800, 900, 1 000 dolarların üzerine çıkmış olabilecekti.

Bakanlığımızın ana hedefleri arasında, turizmde kaliteyi artırmak olduğunu biliyoruz. Turizm Bakanlığımız, bu hedefi, ancak, diğer bakanlıklarla gereken koordinasyon sağlandığı takdirde temin edebilir. Turizm Bakanlığımız, kaliteyi artırmak istiyor; yani, kaliteli turisti ülkemize getirmek istiyor. Peki, bu kaliteli turistin kendi ülkesinde... Artık, Avrupa'nın hemen hemen hiçbir yerinde kullanılmayan, şu bizim ta ilk başlarda kullandığımız mıcır dokülerek yol yapma sistemi, turiste kaliteli yolu vermiyor. Sıcak asfalt, bizde hâlâ lüks bir mefhum halinde. Yine, maalesef, Muğla'dan örnek vermek istiyorum -ve yine tekrarlıyorum- ülke turizm gelirlerinin dörtte birini sağlayan bölgemizde, 1 kilometre dahi sıcak asfalt henüz yoktur. Eski sistem, mıcırlı yollardan turist geçmektedir ve maalesef, bu yollar da, yine, çok yağış alan bölgelerde derhal yıpranmakta, delikler oluşmakta ve bu nedenle de kazalar yaşanmaktadır.

Şu anda, Türkiye'ye gelen turist, Türkiye'yi, en ucuz ülkelerden biri olduğu için ve son dakikada karar vererek seçmektedir. Oysa, dünyada, tarihle ilgilenen, kültürel değerleri tanımak isteyen, inanç turizmi dediğimiz, dinî amaçla -ibadet veya görgü ve bilgisini artırmak üzere- seyahat etmek isteyen ve çok da kaliteli insan grupları vardır; amacımız, bunları Türkiye'ye çekmek olmalıdır. Eğer, bu tür turistleri ülkemize cezbedecek hale gelebilirsek, sadece deniz, kum, güneş ve iyi tesisler için kıyı kesimlerimize toplanan turistler, iç kesimlerimize de yönelmiş olacaklar. Dolayısıyla, dağlarımızda, yaylalarımızda, orman bölgelerimizde, ovalarımızda, tarihî kalıntıların yoğun olduğu pek çok iç kesimimizde, sayısız, eşsiz mağaraların bulunduğu, termal turizmin gelişmesine müsait olan iç kesimlerimizdeki turizm de canlanmış olacaktır. Bu, Turizm Bakanlığımızın hedefleri arasında görülmektedir; ancak, yine söylüyorum, eğer, diğer bakanlıklar Turizm Bakanlığının bu hedeflerini desteklemezlerse, yine, bizim, dağda, tepede yaşayan köylümüz, turistik yörelere ancak oranın pazarlarında inecek, 5-10 kiloluk sebzesini satıp köyüne dönerken “ah, keşke, ben de biraz bu pastadan yiyebilseydim” diyecektir.

Nice muhtarımızın, nice belediye başkanımızın bu turizm olgusunu fevkalade güzel hissettiklerini ve kendi yörelerindeki değerleri tek tek ortaya çıkarmak için yoğun gayretler içerisinde olduklarını biliyoruz. Bu muhtarlarımıza, bu belediye başkanlarımıza, altyapılarının temini için mutlaka yardımcı olmamız gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, Turizm Bakanlığı, bütün bu gereksinimleri tek başına karşılayabilecek bir bakanlık değildir; turizm hedeflerini belirleyen ve ama, asıl bu hedeflere ulaşabilmek için tüm diğer yatırımcı bakanlıklarla koordinasyonu sağlayan bir bakanlıktır; ancak, bugüne kadar, bu koordinasyonun yeterince sağlanmadığını görmekteyiz. Bu, sadece Turizm Bakanlığımız için geçerli değildir. Zaten, bizdeki en büyük eksiklik, birimler arasında gereken koordinasyonun, zamanında ve yerinde sağlanamamasından gelmektedir. Ama, madem ki, turizmden büyük beklentiler içerisine girmişiz, artık, turizmi bir millî politika haline getirmemiz gerekiyor.

Memnuniyetle şunu ifade etmek istiyorum: Turizme çok kuşkuyla bakan, turizmi, ülkemizi sadece çıplaklar cennetine çevireceği nedeniyle eleştiren pek çok milletvekilimiz, turizmin çok yönlü olduğunu görüp, bugün, artık, ittifakla turizmin desteklenmesi gerektiği hususunda anlaşmışlardır. İşte, bu nedenle, artık, turizmi bir millî politika haline getirmek şarttır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizmde, bir ülkenin önemli cazibe merkezi olabilmesi için, yurt dışında belli bir imajın oluşması gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın Aytaman, 2 dakikanız var efendim.

LALE AYTAMAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu imaj, iki şekilde gerçekleşebilir. Birisi, Turizm ve Dışişleri Bakanlıklarının yurtdışında oluşturdukları Türkiye imajıdır. İkinci imaj ise -ki, bu birincisinden çok daha önemlidir- bizim, ülkemizde, siyasî ve sosyal yapıdan kendi oluşturduğumuz imaj ve takdim tarzımızdır.

Maalesef, yine, şunu ifade etmem gerekiyor: Şu sıralarda, en çok turistin geldiği -yüzde 60'ını oluşturduğu- OECD ülkelerinde ve Avrupa'da imajımız hiç de iyi değildir. Geçtiğimiz hafta içerisinde, Almanya'da, yaklaşık 9-10 milyon kişiye ulaşan bir yayınla ilgili, orada yaşayan yurttaşlarımızın duydukları rahatsızlığı dile getiren telefonlar aldım. Burada, söylenen şuydu: Türkiye, Avrupa'nın parçasıdır, Türkiye, Avrupa'nın bir parçası olmalıdır; ama, Türkiye, kendi memleketinde, önce, kendi ev ödevini düzgün yapmalıdır derken, 15-16 yaşındaki gençlerimizin coplandığı, işkenceye maruz kaldığı gösterilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, siz, istediğiniz kadar, deniz, kum ve güneşinizi gösteren güzel pankartlarla ve reklam aracılığıyla imaj yaratmaya çalışınız; eğer, Türkiye'de, biz, siyasî ve sosyal açıdan -kendi kendimize- kendimize düşen görevleri yerine getiremezsek, turizmde de, dış ilişkilerde de, bütün diğer konularda da sınıfta kalırız . (ANAP, DSP, CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aytaman, süreniz bitti efendim. 1 dakika vereceğim, ondan sonra uzatmayacağım. Rica ediyorum...

LALE AYTAMAN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, Turizm Bakanlığımızın gayretlerini hepimiz görüyoruz; şeffaf bir yönetim, şeffaf uygulama. Bu, son, talih oyunlarıyla ilgili uygulamayı takdir ediyoruz; ancak, diliyoruz ki, çok daha şeffaf ve kamuoyunda, önce tartışılarak, soru işaretlerine meydan verilmeden bu uygulama yapılsaydı.

Ben, bütün çalışmalarında, Turizm Bakanlığı mensuplarımıza, Sayın Bakanımıza başarılar dilerken, Turizm Bakanlığı bütçemizin, ülkemize, vatandaşlarımıza hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DYP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aytaman.

DYP Grubu adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Ömer Demir; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Demir, siz de, süreyi, Sayın İrfettin Akar'la eşit olarak mı paylaşacaksınız efendim?

ÖMER DEMİR (Kırşehir) - Evet efendim...

BAŞKAN - Süreniz 20 dakika, buyurun.

DYP GRUBU ADINA ÖMER DEMİR (Kırşehir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, bir hafta önce aramızdan ayrılan Kırşehir Milletvekili Dr. Mehmet Ali Altın'a Tanrıdan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığı 1997 yılı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, televizyonları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı, Millî Savunma Bakanlığının değerli temsilcilerini ve değerli komutanlarımızı saygılarımla selamlarken; vatan savunmasında şehit düşmüş olan güvenlik kuvvetleri mensuplarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, coğrafî konumu gereği, batı ile doğu arasında bir köprü vazifesi görmektedir. Bu nedenle, bizlere çok yakın olmayan ülkelerle komşuluk ilişkilerimiz sürmektedir. Kuzeyde Rusya, güneyde Suriye ve Irak, doğuda İran, batıda Yunanistan ile sınır komşusuyuz. Bu ülkelerle iyi ilişkilerimizin olduğu söylenemez. Aksine, bunların birçoğunun, ülkemize terör ihraç ettiğini görmekteyiz. Halbuki tüm dünya ülkeleri dostluk ve kardeşlik içerisinde olsa, savunma ve silahlı kuvvetler ihtiyaçlarına harcanan milyarlarca dolar sanayide ve diğer yatırımlarda kullanılsa, insanların ve ülkemizin gelir seviyesi artacak, tüm vatandaşlarımız mutlu olacaklardır; ama ne yazık ki, ülkemizin kalkınmasını istemeyen düşmanlarımızın olduğu ortadadır.

Varşova Paktı ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasıyla, tüm dünyada ve çevremizde kalıcı barış ve güvenliğin sağlanmasıyla ilgili beklentiler kısa sürmüş, bu nedenle, yeni küresel güvenlik sorunları önem kazanmıştır. Bunları, bölgesel ve etnik çatışmalar, uluslararası terörizm sorunları, nükleer silahların yayılmasının önlenememesi ve uluslararası uyuşturucu ticareti sorunları olarak sıralayabiliriz. Bu sorunlar, Türkiye'yi yakından ilgilendirmekte ve dünya güvenliğini tehdit eden bu sorunlara karşı uluslararası toplumun müşterek hareket etme ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; isterseniz, uluslararası kuruluşlara şöyle bir göz atalım.

Birleşmiş Milletler : Dünya barışı için verdiği hizmetleri inkâr edemeyiz; ancak, artan etnik ve bölgesel çatışmalarda, bu teşkilat, son zamanlarda kendisinden bekleneni verememektedir.

NATO : Üye ülkelerin ekonomik ve sanayilerinin gelişmesine yardımcı olmuştur ve 1990 yılında Varşova Paktının dağılmasıyla görevini tüm üye ülkelere karşı yerine getirmiştir.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı : Henüz bölgesel sorunların çözümünde etkisi olamamıştır; bu, 53 ülkenin oybirliğine dayalı karar mekanizması olduğu için, aktif bir güce sahip olamayışından kaynaklanmaktadır.

Batı Avrupa Birliği : Güvenlik sisteminde önemli bir yeri bulunmaktadır. BAB, NATO'nun Avrupa bölümünün güçlendirilmesi ile Avrupa Birliğinin savunma yapısını teşkil etme görevlerini üstlenmiştir. Bu görevlerden birincisi Türkiye için öncelik arz etmektedir. Şimdilik ortak üye statüsünde bulunan ülkemizin, tam üyeliğe kavuşması nihaî hedef olarak belirlenmiştir.

Sayın milletvekilleri, mevcut gelişmeler ışığında, Bulgaristan ile dostluk ilişkilerinin daha da gelişeceğini ummaktayız.

Rusya Federasyonu, Kafkaslarda istediği kuvvet yapısına ulaşmıştır. Türkiye'nin doğusunda Rus askerî tehdidini tekrar oluşturmaya çalıştığını görmekteyiz.

İran, büyük bir silahlanma çabası içinde, kendi ideolojisini ihraç etme gayretleriyle, Balkanlar ve Kuzey Afrika'dan Orta Asya'ya kadar uzanan bölgede kendi etkinliğini artırmaya çalışmaktadır.

Irak, politik ve ekonomik baskılar altındadır. Kuzey Irak ve terör meselesi, Amerika Birleşik Devletleri ve Batı'nın elinde önemli bir araçtır. Kuzey Irak'taki 3-4 milyonluk Peşmerge potansiyeli, Türkiye'yi yakından ilgilendirmektedir.

Türkiye ile sınır aşan sular ve Hatay sorunları olan Suriye'nin, PKK terör örgütüne desteğinin ve hasmane tutumlarının devam edeceğini değerlendirmekteyiz.

Hızlı bir silahlanma süreci içerisinde olan Güney Kıbrıs Rum yönetimi tek başına Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tehdit etmeyecektir ve Balkanlar, Ege ve Kıbrıs'ta hak ve menfaatlarımızın en çok çatıştığı ülke olan Yunanistan, siyasî, ekonomik, kültürel ve askerî alanda ülkemize karşı hasmane davranışlarını planlı bir şekilde sürdürmektedir.

Tüm bu değerlendirmeler çerçevesinde, dünyanın en istikrarsız üçgeni olan Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'nun merkezinde yer alan Türkiye'nin, halen, karmaşık ve değişken güvenlik sorunları ve belirsizlik ortamıyla karşı karşıya bulunduğu ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gururla bahsedelim ki, denizaltısından F-16'sına kadar, ihtiyaçlarımızı kendimiz üretebilecek duruma gelmiş bulunuyoruz. Yalnız, yaşlanmış tanklarımız ve uçaklarımızın da olduğu bir gerçektir. Bunların dışarıdan temini yerine, ülkemizde üretilmesi konusundaki girişimleri desteklememiz gerekmektedir.

Bunun üzerine, PKK terörüyle mücadelede üstün başarılar elde eden güvenlik personelimizin verdiği mücadeleyi gururla alkışlamaktayız. Bunun neticesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerine, dolayısıyla 1997 Millî Savunma bütçesine ciddî olarak ek kaynak aktarılmalıdır.

Savunmamızla ilgili yeni politikalar ve yeni kaynaklar üretmemiz gerekmektedir; çünkü, gelişen dünya ve gelişen teknoloji, insangücü yerine yüksek teknoloji gerektiren projeler üretmeyi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modern silah sistemleri ve iyi eğitilmiş personele sahip olmasını kaçınılmaz kılmaktadır; bu da, yüksek maliyet gerektirmektedir.

Daima güçlü bir Silahlı Kuvvetlere sahip olmamız, caydırıcı gücümüzü artıracaktır. Bu sebeple, Türk Silahlı Kuvvetlerinin daha modern ve daha kuvvetli bir hale getirilebilmesi, doğaldır ki, yüksek bir maliyet gerektirmektedir.

Buna rağmen, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin, konsolide bütçe içerisindeki payı, Savunma Sanayi Destekleme Fonuna hayatiyet kazandırılmasının da etkisiyle, yüzde 18'lerden yüzde 11'lere düşmüştür.

Türk Silahlı Kuvvetlerine tahsis edilen Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, Savunma Sanayii Destekleme Fonu, Amerika Birleşik Devletleri Güvenlik Yardımı, Alman Dilim Yardımı, NATO Altyapı Fonu ve Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kaynakları ve devlet firma kredileri toplamının, 1983 yılında gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 4,8 iken, 1996 yılına kadar sürekli reel olarak azalmış ve yüzde 3'e düşmüştür. Bunun sebebi, Alman Dilim Yardımı, Amerika Birleşik Devletleri Güvenlik Yardımları ve NATO Altyapı Fonundan yapılan yardımların azalmasıdır.

Diğer taraftan, 1996 verilerine göre, Türkiye'nin savunma harcaması 5 milyar dolardır; İran'ın 6,4 milyar dolar, Yunanistan'ın 4,3 milyar dolar, İtalya'nın 21,2 milyar dolar, Fransa'nın ise 44,4 milyar dolardır.

Yine, savunmaya verilen önemi gösteren en belirgin kriter olarak, kişi başına savunma harcaması bakımından Türkiye 105 dolarla komşu ülkelerin ve diğer NATO ülkelerinin gerisinde kalmaktadır. Diğer komşu ülkelerden ve NATO ülkelerinden bir örnek vermemiz gerekirse, Amerika Birleşik Devletleri 968 dolar, Norveç 813 dolar, Fransa 713 dolar, Yunanistan 373 dolar, Suriye 160 dolar, İran 105 dolar.

Tüm bunları göz önüne alarak, Millî Savunma Bakanlığının son on yıl içerisindeki bütçelerini incelediğimizde, Bakanlık bütçesinin oransal olarak arttığının görülmesine rağmen, maalesef, ekonomik dalgalanmalar nedeniyle reel olarak eski düzeylerde kalmıştır.

Her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış güzel ülkemizin korunmasında ve savunmasında üstün gayret sarf eden Silahlı Kuvvetlerimize her türlü imkânın sağlanmasını boynumuzun borcu olarak kabul ederken -bu nedenle- bütçe gelirlerimizi artıracak tedbirlerle, 1997 yılı Savunma Bakanlığı bütçemizin daha tatmin edici bir düzeye getirilmesini Hükümetimizden bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu aşamada ise, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon çalışmalarının malî kaynaklarla ilişkisine değinmek istiyorum.

1997-2006 döneminde gerçekleştirilmesi, tehdit değerlendirilmesi bakımından zorunlu olan modernizasyon projeleri, sefer stokları ve işletme, bakım, idame giderleri için, 1994 yılı fiyatlarıyla, ihtiyaç duyulan malî kaynak 3 katrilyon Türk Lirasıdır.

Geçmiş yıllarda Türk Silahlı Kuvvetlerine tahsis edilen malî kaynak düzeyinin, gelecek on yılda da aynı düzeyde devam etmesi halinde, ihtiyacın ancak yüzde 30'u karşılanabilecektir. Bu sonuç, on yılda karşılanması gereken ihtiyacın, yirmi yıl gecikmeyle, otuz yılda karşılanabileceği anlamına gelmektedir. Bu ise, modernize edilmeye başlanan silah sistemlerinin, modernize edilemeden demode duruma düşmesi demektir.

Çok sık gelişen savunma teknolojisine ayak uydurmak, tabiîdir ki, yüksek malî kaynağı gerektirmektedir. Modernizasyon planına alınan bir silah sistemi tedarikinin, yeterli bütçe kaynağı sağlanamaması nedeniyle, planlanan süre içerisinde gerçekleştirilememesi halinde, modernize ve tedarik edilmeye başlanan silah sistemleri, modernize ve tedarik edilemeden demode duruma düşecektir.

Kısıtlı ödenek tahsisleri nedeniyle, mevcut silah sistemlerini modernize etmeden idame ettirmek, işletme ve bakım giderlerini de artıracaktır. Ayrıca, iç güvenlik operasyonlarında kullanılan silah ve malzemenin büyük bir bölümünün sefer stoklarından karşılanmakta olması nedeniyle, sefer stoklarında ihmal edilemeyecek miktarda azalma görülmektedir.

Önemli diğer bir husus da, son yıllarda uluslararası askerî ve politik gelişmelere bağlı olarak, Türkiye'nin askerî açıdan yardım alan bir ülke konumundan çıkıp, yardım yapan ülke statüsüne girmeye başlamasıdır. Bu durum, uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi bakımından olumlu bir adımdır; ancak, bugüne kadar dost ve müttefik ülkelerin askerî malzeme ve eğitim yardım talepleri, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden ve stoklardaki kısıtlı imkânlarla karşılanmaya çalışılmaktadır.

Ayrıca, Bosna-Hersek'te barışı tesis etmek üzere oluşturulan güce Türkiye de katkıda bulunmaktadır. Bu çerçevede, 1995 yılı sonuna kadar, Birleşmiş Milletler komutasında bulunan ve masrafları Birleşmiş Milletler Teşkilatınca karşılanan Türk taburu, tugay seviyesine yükseltilmiştir.

Konuşmamın bu aşamasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 25 yıllık ihtiyacı ile bu ihtiyacın karşılanmasının ülke ekonomisine yansımasını değerlendirmek istiyorum.

Politik askerî durum değerlendirmesinde ülkemize yönelik tehdit dikkate alınarak, Türk Silahlı Kuvvetlerini çağdaş bir yapıya kavuşturmak amacıyla, 1990 yılında, kapsamlı bir reorganizasyon projesi başlatılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeni kuvvet yapısına ana mülahaza, ulusal çıkar ve güvenliğimizi riske sokmadan savunma ihtiyaçlarımızın en ekonomik yollarla karşılanması, karargâh ve birlik bazında küçülürken dinamik bir yapı kazandırılması olmuştur.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılanması için önümüzdeki 25 yıllık dönemde kullanılacak toplam kaynak miktarı, yaklaşık 150 milyar dolardır. Bu kaynağın önemli bir bölümü yurtiçi alımlarında kullanılabildiği takdirde, Türkiye'nin, uluslararası savunma sanayiinin önemli bir pazarı olma durumundan kurtulacağı düşünülmektedir. Bu anlayışla, devlet -sanayi- üniversite arasında yakın işbirliği tesis edilerek kamu ve özel sektörde ilgili kurum ve kuruluşların potansiyellerinin koordineli bir şekilde harekete geçirilmesi, yurtiçi üretim çabalarının desteklenmesi ve dışsatım kabiliyetinin geliştirilmesi önem arz etmektedir. Diğer kamu kurumları ile ticaret ve sanayi kuruluşlarının ve savunma sanayii alanına yatırım yapmak isteyen özel ve tüzel kişilerin bir bütün olarak bu yönde gayret göstermeleri, bu çalışmaları olumlu yönde etkileyecek ve amacın kısa sürede gerçekleşmesini mümkün kılacaktır. Hükümetimiz, bu amacın sağlanmasında, gerekli altyapı çalışmalarına başlamış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerine tahsis edilen malî kaynakların artırılması çabalarının bir uzantısı olarak, Türk ekonomisinin makro dengelerini zorlamadan yapılan çalışmalar sonucunda, Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarının karşılanması, birinci öncelik olarak ele alınmıştır.

Plan ve Bütçe Komisyonunda 671 trilyon olarak kabul edilen, ancak, personel giderleri hariç, yapılan yüzde 5 oranındaki ödenek iptaliyle 647 trilyon Türk Lirasına indirilen bütçenin yetersiz olduğunun bilincindeyiz. Gelecek yıllarda, gerek bütçe gelirlerini artıracak önlemlerle Millî Savunma Bakanlığı bütçe imkânlarının geliştirilmesi, gerekse Türk Silahlı Kuvvetleri için yeni gelir kaynakları oluşturulması ve millî harp sanayiinin teşviki suretiyle modernizasyon için, daha fazla kaynak ve imkân sağlanacağını ümit etmekteyiz.

Bu duygularla, halkımızın Türk Silahlı Kuvvetleri için gösterdiği fedakârlığın, her türlü takdirin üzerinde olduğunu belirtiyorum.

Konuşmamı bağlarken... Binlerce öğretmenimiz ve polisimiz askere alınmaktadır. Sayın Bakanım, ekonomik durumları da göz önünde bulundurularak, bu arkadaşlarımıza, er öğretmenlik gibi bir hakkın verilmesini arzu etmekteyiz.

Ayrıca, birçok subay ve assubayımızın, ekonomik şartlardan dolayı, erken emekliye ayrıldıklarını, hatta, istifa ettiklerini gözlemlemekteyiz. Hükümetimizin, Bakanlık içerisindeki çalışmalarını takdirle karşılarken, sayın değerli komutanlarımızın da pratik bazı çözümler üretmelerini ve gayret sarf etmelerini bekliyoruz.

Yüce vatanımız için şehit düşmüş evlatlarımızın aile ve yakınlarına sahip çıkılmasını, gazilerimize istihdam konusunda öncelik verilmesini, Sayın Bakanlığımız mensuplarından ve Hükümetimizden beklediğimizi ifade eder, Yüce Meclisinizi saygılarımla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demir.

DYP Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Muğla Milletvekili Sayın İrfettin Akar; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Akar, arkadaşınızın 4 dakika süresi arttı, 24 dakika konuşabilirsiniz.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA İRFETTİN AKAR (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Turizm, bir ülkenin, tabiî ve tarihî güzelliklerini görmek üzere yapılan bir gezidir. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizde, doğa ile güneşi, hava ile denizi, yeşil ile maviyi, tarihî medeniyetleri ve çeşitli kültürleri bir arada görmek mümkündür. Var olan bu doğal ve tarihî güzellikleri hızla globalleşen dünyaya anlatmak ve güzellikleri geliştirici politikalar üretmek gerektiğine inanıyoruz.

Turizm, ekonomik, sosyal, kültürel ve doğal çevreyle sürekli etkileşim içerisinde faaliyet alanı olan, ulaşım, konaklama, yeme içme, eğlence, alışveriş ve seyahat organizasyonu özellikleri bulunan bir sektördür. Dünyanın turizm cenneti olan Türkiye, turizm faaliyetlerinde çok yeni olmasına rağmen, sahip olduğu doğal ve kültürel kaynaklar nedeniyle gelişmeye çok müsait bir ülkedir; bunun kullanılması gerekmektedir; bu da, ancak yatırım ve tanıtım ile mümkündür.

Sayın milletvekilleri, turizm yatırımları, geri dönüşü uzun bir süreçte sağlanan, sermaye ve hâsıla oranı yüksek ve riskli yatırımlardır. Ayrıca, turizm yatırımları, siyasal, sosyal, ekonomik ve doğal olaylarla yakından ilişkili bir yatırımdır; bu olaylara karşı son derece duyarlıdır. Yukarıda açıklanan duyarlılığın farkında, ülkenin istihdam sorununun olduğunu anlayan bir Hükümet mevcuttur. Ülkemizi siyasî kaosa sürüklememeye ve turizmin geliştirilmesi için terörün bitirilmesi gerektiğine inanan Hükümetimiz, turizm yatırımlarının bir sigortası hükmündedir.

Turizmin gelişmesi için yatırımların yapılması gerekliliği hepimizce malumdur. Genel bütçede, 1994 yılında, turizm yatırımları için 565 milyar 402 milyon Türk Lirası harcanmıştır.Bu rakam, gerçekleşen rakamdır. 1997 yılı yatırım hedefi ise -genel bütçede- 3 trilyon 71 milyar 200 milyon Türk Lirasıdır; yani, son üç yılda genel bütçeden turizme ayrılan rakamın 6 katıdır. Ayrıca, Ulaştırma Bakanlığının altyapıyla ilgili bazı yatırımlarının yapılması bu rakamlara dahil değildir.

İstihdamın artırılması, Türkiye'nin öncelikli sorunlarından birisidir. Turizm sektörüne yabancı sermayenin yatırım yapması, istihdamı artırıcı bir özellik kazandırmaktadır. 1982 yılında turizm yatırımlarında yabancı sermaye yatırım payı yüzde 6 iken, 1991 yılında bu oran yüzde 12,7'ye yükselmiş, 1996 yılının ilk beş ayında ise yüzde 8,5 olarak gerçekleşmiştir. Hızla küreselleşen dünyada, yabancı sermaye hareketleri dikkatle takip edilerek, yabancı sermayeyi ülkemize çekecek politikalar izlenmeye devam edilecektir.

Turizm için ne kadar harcama yapılsa, o kadar gelirin elde edileceği açıktır. Dünyada, turizme en çok para harcayan ülkelerin başında Amerika, Almanya, Japonya, İngiltere ve italya gelmektedir. Dolayısıyla, en çok turizm gelirini de bu ülkeler almaktadır. Örneğin, 1995 yılında, Amerika 58,3 milyar dolar, Fransa 27,3 milyar dolar, İtalya 27 milyar dolar, İspanya 25 milyar dolar, İngiltere 17,4 milyar dolar gelir elde etmişlerdir.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz turizmine bakacak olursak, yeni olmasına rağmen, dinamik, gelecek vaat eden bir konumdadır. 1980'lerde 1,3 milyon olan turist sayısı, 1995 yılına gelindiğinde 8 milyona yaklaşmıştır. 1980 yılında elde edilen turizm geliri 326,7 milyon dolar iken, 1995 yılında 5 milyar dolara yükselmiştir. Ayrıca, 1980'lerde 50 bin olan yatak kapasitesi, bugün, yatırım belgeli yatakta 201 005, işletme belgeli yatakta 331 978 ve diğerlerinde 318 687'dir. Ayrıca, kış turizmi yatak sayısı 7 500, termal turizm yatak sayısı da 10 000'dir. 15 milyon turist ve 10 milyar dolar turizm geliri hedef olarak alınmalıdır. Ümit ediyorum ki, 2000'li yıllarda bu hedefe ulaşılacaktır.

Hükümet olarak amacımız, geçmişte yapılan hatalardan ders alarak, yapılan başarılı işleri muhafaza etmek, turizmin gelişimini artırıcı çalışmalar yapmaktır. Bu amaçla, Akdeniz-Ege Turizm Altyapı Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesine devam edilecek, özellikle altyapı tesislerinin gerçekleştirilmesine hız verilecektir.

Dünya turizm gelirlerinden Türkiye'nin aldığı pay, 1990 yılında yüzde 1 iken, 1995 yılında yüzde 1,3 civarında olmuştur. Bu oranın yüzde 90 artırılması durumunda, turizmden gelir elde eden ülkeler arasında ilk 10'a girmek mümkün olacaktır. Ülkemize giren dövizlerin yüzde 22,9'u turizm gelirlerinden elde edilmektedir. Döviz gelirlerinin artışı, sanayi sektöründe yüzde 12,6 iken, turizmde yüzde 38,9'dur. Bu da gösteriyor ki, ülke olarak, turizme, çok ama çok önem vermek durumundayız.

Aşağıda değineceğim konular, bizim, Doğru Yol Partisi olarak, turizm konusundaki ana politika hedeflerimizdir. Rekabet gücü yüksek ve verimli bir turizm politikasının geliştirilmesi için, özellikle bu ülkede turizmin gelişmesi için otuz yıllık bir süreç kullanılmış olup başarı sağlanmıştır. Yerel halkın ve turistlerin beklentilerinin karşılanması, bu sorunların çözümü için yerel yönetimlerin ve yerel halkın turizmle ilgili kararlara katılımlarının sağlanması gereklidir. Turistlerin, tabiî ve tarihî yerlerdeki güzelliklere, doğaya ve çevreye duyarlı -orijinal özellikleri bozulmadan-beklentilerine cevap verilmelidir. Doğal ve kültürel değerler zenginleştirilerek sürekliliğinin sağlanması ve kültürel yapının bozulmasını engelleyici politikalar üretilecektir.

Değerli milletvekilleri, turizmde pazarlamanın, yani, tanıtımın önemi fazladır. Bu alanda ne kadar başarılı olursak, o kadar turist çekebileceğimize inanıyoruz. 2000'li yılların başında ülkemizin 15 milyon turist hedefi alması açıktır. Bugünkü gelirleri de ikiye katlamamız gerekecektir. Bu nedenle, pazarlama ve tanıtım faaliyetlerinin özel olarak ele alınması gereklidir. Diğer taraftan, genel olarak uygulanan ülkemiz tanıtım programlarına ek olarak, sektörün temsilcilerinin de katılımlarıyla hazırlanacak bölgesel tanıtımlara da büyük önem verilmektedir.

Ayrıca, turizmde eğitimin önemi, gittikçe, belirginleşmeye başlamıştır. Turizmde, eğitim konusunda sektörle ortak çalışmanın yapılmasına, turizm eğitiminde, sektörün ihtiyaçları doğrultusunda yeniliğe açık, lisan bilen elemanlarla uluslararası iletişim ağının genişletilmesine, turiste hizmet verecek büroların kalifiye elemanlarla donatılmasına ve tur operatörlerinin yetiştirilmesine devam edilmelidir. Tur operatörleri, ülkenin tarihî geçmişi hakkında çok iyi bilgilendirilmelidirler.

Var olan turizm etkinliklerini artırmaya yönelik politikaların üretilmesi için, yörelerin özelliklerine göre, kongre, fuar, dağ, kış turizmini, termal turizmini, doğa ve yayla turizmini geliştirmeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır; bu konuda biraz sonra değineceğim, termal sağlık projesi, yat turizmi projesi, Karadenizin turizm etkinliklerini geliştirme projesi, kış sporları ve kayak merkezleri projesi, yayla turizm projesi, mavi bayrak projesi gibi.

Ülkemizde turizme açılması düşünülen ve kısa vadede ülkemize döviz kazandırıcı etki yapacak olan turizm bölgelerindeki atıl durumda bulunan ikinci konutların derhal devreye sokulmasını sağlayacak tedbirlerin alınması kaçınılmazdır. Turizm sorununun, sadece yatak kapasitesi sorununun çözülmesiyle aşılacağını düşünmek yanlıştır; taşımacılık ile ilgili sorunların da süratle çözüme kavuşturulması gereklidir. Özellikle, sahillerden geçen karayolu ağının yeniden gözden geçirilerek yorucu ve bıkkınlık veren seyahat yapısının düzeltilmesi, turizm potansiyeli olan yörelerde başlamış olan havaalanlarının hızla bitirilmesi hedeflenmelidir. Gerçi, bu konuda, hükümetlerimiz gerekli hassasiyleti göstermişlerdir. Bodrum - Milas Havaalanı bunun somut delilidir. Bodrum-Milas Havaalanı, inşallah, 1997 yılının nisan ayında, turizmcilerin hizmetine girmiş olacaktır. Bu havaalanı, turizmciler için fevkalade önemlidir; çünkü, Türk turizminin yüzde 98'i hava taşımacılığı ile gerçekleşmektedir. Türk Hava Yollarına ait 65 uçak 10 372 koltukla, özel sektöre ait 72 uçak 14 096 koltukla turizm sektörüne hizmet vermektedir.

Ayrıca, Antalya, Dalaman ve İstanbul Atatürk Havalimanlarının kapasite artırım çalışmalarına hız verilmelidir; çünkü, bunun, turizm için çok önemli olduğunu görüyoruz. Diğer taraftan, Hükümetimizin her ile bir havaalanı projesine de önem verilmektedir.

Pazarlık gücünün artırılması, aracılık hizmetlerinin faydalı bir şekilde gelişmesi için, turizme hizmet eden seyahat acentelerinin önemi de büyüktür. Bugün, ülkemizde faaliyet gösteren (A) grubu geçici seyahat acentesi sayısı 844, (A) grubu seyahat acentesi sayısı 1 359, (B) grubu seyahat acentesi sayısı 207, (C) grubu acente sayısı da 214'tür.

Son yıllarda, Avrupa Topluluğu ülkelerinde yatlar için yürürlüğe konan vergiler, Türkiye'de yat turizminin önemini ortaya çıkarmıştır. Ülkemizde, yatırım belgeli yat sayısı 72, yatak sayısı 3 600, işletme belgeli yat sayısı 107, yatak sayısı 8 404'tür; yatırım belgeli yat limanı sayısı 8, kapasitesi 1 592 yattır, işletme belgeli yat limanı sayısı 13, kapasitesi de 3 711'dir. Dünyada turizm faaliyeti gören yatlar üzerinden Türkiye'nin en az payı aldığını burada vurgulamak istiyorum. Bu nedenle, Türkiye'nin, yat turizmine son derece önem vermesi gerektiğine inanıyoruz.

Günümüzde, Akdeniz'de yat sayısı, 700 bin civarındadır. Akdeniz çanağında 700 bin civarındaki yat için yıllık bağlama kapasitesi, yat limanlarında 183 bin, diğer limanlarda da 200 bindir. Görülüyor ki, Türkiyemizde yat limanlarına acil ihtiyaç duyulmaktadır.

Batı ve Orta Akdenizdeki marinalarda yatların barınacağı yer kalmamıştır; yatçılar da, Doğu Akdeniz'e doğru kayma eğilimindedirler. Hükümetimiz, yat turizminin önemini kavramıştır. Bunun için, Bodrum-Kaş arası, birinci öncelikli bölge olarak ortaya çıkmakta; bunu, Çeşme-Bodrum ve Kaş-Gazipaşa bölgeleri izlemektedir. Yat turizminin öncelikli bölgesi olarak Bodrum-Kaş arasındaki bölgede, Kaş-Bucak denizinde, Fethiye- Çavuşburnu'nda, Fethiye-Göcek'te, Dalaman'da, Bozburun'da, Datça'da, Karacasöğüt'te, Milas-Ören'de, Bodrum'da, Bodrum-Karatoprak'ta yat limanlarının programları Hükümetimizce yapılmaktadır. Ayrıca, Köyceğiz-Ekincik, Marmaris-Kumlubük, Marmaris-Orhaniye, Datça-Knidos, Sedir Adası, Marmaris-Çamlıköy ve Milas-Çökertme'de yat yanaşma yerleri düşünülmektedir.

Ayrıca, Bodrum ve Marmaris gibi turizimde öncelik yapan yörelere gemi yanaşma iskelelerinin yapılması, Hükümetimizin programındadır.

Bu arada, yukarıda belirtilen yat limanlarından Milas-Ören, Didim, Dalaman, Antalya Büyük Yat Limanı, Fethiye-Çavuşburnu ve Göcek Yat Limanları, Marmaris Yalancıboğaz Yat Limanı, Bozburun Yat Limanı, Ekincik Yat İskelesi, Silivri Yat Limanı, Kaş-Bucak Yat Limanı, Bodrum Yeni Yat Limanı, Karacasöğüt Yat Limanı, Milas-Güllük gemi yanaşma yerinin yap-işlet- devret modeli ile yapılması için, ihale görevi, Yüksek Planlama Kurulunca Ulaştırma Bakanlığına verilmiştir. İlgili bakanlık bu konular üzerinde çalışma yürütmektedir.

Ülkemiz turizm yatak kapasitesinin yüzde 80'i Ege ve Akdeniz kıyılarında yer almaktadır. Bu yerleşim birimlerinin içme suyu, kanalizasyon, atıksu arıtma ve katı atık imha tesisleri gibi altyapı sistemlerinin gerçekleştirilmesi ve devamlılığının sağlanması için, ATAK Projesi çalışmalarına hızla devam edilmektedir. Bu proje kapsamında, Marmaris ve Çeşme yörelerinde yer alan belediyelerin, içmesuyu, kanalizasyon, atıksu arıtma ve katı atık gibi çevre koruma amaçlı altyapı tesislerine ilişkin, teknik, idarî, malî, sosyal ve çevresel fizibilite çalışmaları, Bakanlığımız tarafından başlatılmıştır. Yapılan çalışmalar, eylül ayında, Dünya Bankası yetkilileriyle değerlendirilmiş, bu projelerin bazılarının çalışması daha önceden başlamıştır.

Bodrum, İçmeler ve Türkbükü atıksu tesisleriyle, Marmaris Turunç atıksu arıtma tesisi hizmete girmiştir. Bodrum Bitez atıksu tesisi, yıl sonunda hizmete girecektir.

Aydın-Kuşadası, Muğla-Marmaris düzenli katı atık depolama tesis projeleriyle, Marmaris düzensiz depolama tesisi rehabilitasyon projesi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, turizmin gelişmesini, sadece yatırımların yapılmasına, tanıtımın yeterli olmasına bağlayamayız; olaya, meslek temsilcilerinin tam sahiplenmesini de sağlamalıyız. Meslek açısından teşkilatlanma ve sivil toplum örgütlerinin turizm sektöründe dünya ile tam anlamıyla rekabet edebilmeleri için, birtakım yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Konaklama sektörümüzün, 1996 yılı rakamlarıyla, toplam yatırımlarının 25 milyar Amerikan Dolarını bulduğu varsayıldığında, otelciler birliği yasasına ne kadar ihtiyaç olduğu ortadadır.

1972 yılında şartlara göre düzenlenmiş Seyahat Acenteleri Birliği Yasası yeniden ele alınmalı ve deniz turizmi ile pansiyon işletmelerinin de bu türden bir sivil toplum örgütlenmesi modeline gitmelerini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Turizm Bakanlığı teşkilat kanunu, gelişen turizmle aynı paralelliği göstermektedir. Söz konusu teşkilat kanunu, komisyondan geçerek, yakında Yüce Heyetinize sunulacaktır.

Herkesin ortak olarak birleştiği, ülkemiz açısından gerekli olduğuna inandığımız turizm konusunda, Hükümetimizin politikaları doğrultusunda yapacağımız çalışmaları Yüce Heyetinize anlatma imkânı bulduğum için memnuniyetimi belirtmek istiyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli Turizm Bakanına ve teşkilatına, sektörümüzün bütün çalışmalarını büyük bir başarıyla gerçekleştirirken, kendilerine tam destek olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Turizm Bakanlığı bütçesinin memleketimize ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İrfettin Akar.

Şimdi, söz sırası, DSP Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Hayati Korkmaz'da.

Buyurun Sayın Korkmaz. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA HAYATİ KORKMAZ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 1997 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Partim adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Türkiye, jeopolitik konumuyla bölge açısından stratejik bir coğrafyada yer almaktadır. İki kıtayı birbirine bağlayan ülke konumunda olmanın yanında, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin büyük bir bölümünün yakınımızdaki Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya cumhuriyetlerinde bulunması, karmaşık güvenlik sorunlarını birlikte getirmektedir.

Diğer taraftan, komşu ülkelerimizin, çokluğunun yanı sıra çoğunun, topraklarımız üzerinde açıkladıkları veya gizli tuttukları amaçları vardır.

Ayrıca, önümüzdeki yıllarda, Ortadoğu için en az petrol kadar önem kazanacak su sorunu konusu, bizi çok yakından ilgilendirmektedir.

Bütün bu etkenler, dışpolitikamızı etkilediği gibi, yaşamakta olduğumuz içgüvenlik sorunlarına bazı komşu ülkelerin doğrudan destek vermesine de yol açmaktadır. Bu nedenlerden dolayı, çok hassas ve yetkin bir politika izlemek zorunluluğu vardır.

Türkiye'nin, güvenliğini sağlarken, dünya barışına yönelen tehlikeleri artırmayan ve ulusal güvenliğimizden ödün vermeyen geleneksel “yurtta barış, dünyada barış” ilkesine bağlı olarak izlenecek komşularımızla karşılıklı güvene dayalı bölge merkezli bir dışpolitikayla, bölge ve dünya barışına katkıda bulunmasını diliyorum.

Dışpolitikanın, kullandığı birçok araç vardır; en son başvurulacak, ancak, caydırıcılık bakımından en önemli araçlarından biri de, silahlı kuvvetlerdir. Güçlü bir silahlı kuvvetle etkin siyaset izlenebilmekte ve ikili gürüşmelerde sonuca daha kolay ulaşılabilmektedir. Türkiye, toprak bütünlüğünün korunması ve halkının esenlik ve güvenliğinin sürdürülmesi için, geleneksel olarak, güçlü silahlı kuvvetlere sahiptir. Bu amacın dışında, caydırıcılık ve gerektiğinde yurt savunması için harekete geçmenin ötesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, çevremizde tedirginlik yaratacak herhangi bir amacı ve işlevi olamaz.

Değerli milletvekilleri, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktının dağılmasıyla birlikte yeni strateji ve güvenlik kavramları gündeme gelmiş olup, Rusya Federasyonu dışında kalan birçok ülke NATO şemsiyesi altına girmek için başvurmuştur; üstelik, Rusya Federasyonu bile NATO ile yakın ilişkiler oluşturmak eğilimindedir. Önümüzdeki yıllarda NATO'nun genişlemesi kesinlik kazanmış durumdadır. Türkiye'nin, diğer önemli dışpolitika konularıyla yakından bağlantılı olan bu konuda düşünce ve kaygılarını, zaman yitirmeden kesinleştirmesi gerekmektedir. Bu durum, Rusya'nın tedirginliğine yol açmıştır ve daha önce imzalanan Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşmasının -kısa adıyla AKKA'nın- yeniden değerlendirilerek, ek bir anlaşma yapılması zorunluluğunu doğurmuştur. Portekiz'in başkenti Lizbon'da, bu ay başında gerçekleşen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı zirvesinde, konu, yoğun bir şekilde tartışılmış ve ek anlaşmanın imzacı ülkeler tarafından onaylanması, 15 Mayıs 1997 tarihine kadar uzatılmıştır.

Dileğimiz, 1997 Ocak ayından itibaren NATO'nun genişlemisiyle ortaya çıkacak değişikliklere AKKA'nın uyarlanması yolunda görüşmelerin esaslarını belirlemek amacıyla hazırlanan ve Lizbon'da kabul edilen Görev Yönergesine uyulmasıdır. Bu yönerge, bizi yakından ilgilendiren Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Kafkaslar konularında yürürlükteki anlaşmayı aynen sürdürmektedir.

Türkiye'nin sınırlarını çevreleyen dış ülkelerden gelebilecek ve de gücünü dışarıdan alan, ülke içerisinde iç huzursuzluk yaratan tehlikelere karşı güçlü, modern teknolojiyle donatılmış, eğitimli, nitelikli ve kendini yenileyebilen bir silahlı kuvvetlere ihtiyaç vardır. Silahlı kuvvetlerimizin caydırıcılık etkisini korumak ve güçlendirmek için, küçük, ancak, vurucu gücü ve manevra yeteneği yüksek birlikler oluşturmalıyız. Bu olgu, birliklerimizi modernize etmeyi, eğitimli ve nitelikli personel kullanmamızı zorunlu kılmaktadır.

Diğer önemli bir konu da, savunma sanayimizi geliştirmektir. Ulusal bir savunma sanayiinin önemi, geçmişte, başta Kıbrıs Harekâtında olmak üzere, birçok kez görülmüştür. Hedefimiz, ulusal savunma sanayiinin, ulusal ihtiyaca cevap vermenin ötesinde geliştirilerek, sanayinin üretim kapasitelerinin ekonomik ölçeklerde gerçekleştirilmesi, başka ülkelerde de pazar sahibi olmasıdır. Böylece, birim maliyetlerin düşürülmesi yanında, kalitemizde de doğal bir iyileşme sağlanacaktır. Bunun için, Türk ulusal savunma sanayii, kısa dönemde dünya pazarlarına girecek şekilde lisans anlaşmaları yapmalı ve bunun sonucunda elde edeceği kaynak ve bilgi birikimiyle, uzun dönemde kendi teknolojisini oluşturma noktasına gelebilmelidir. Bunları başardığımızda, Türkiye'nin caydırıcılığı ve güvenirliği artacağı gibi, ihracat yaptığımız ülkelerle ortak dışpolitika yürütme olanaklarımız da artmış olacaktır.

Bu genel politikaların dışında, değinmemiz gereken diğer bir konu da, savunma sanayiinde yapılacak bazı işlerin özel sektöre verilmesinde veya özelleştirme çalışmalarında özen gösterilmesi gereken önemli noktanın, kıt ülke kaynaklarıyla yaratılan kapasitelerden sonuna dek yararlanılması olduğudur.

Değerli milletvekilleri, silahlı kuvvetlerimizin gücünün artırılmasında, personelin eğitimi, teknik kapasitesi ve ihtiyaçlarının giderilmiş olmasının, en az araç ve teçhizat kadar önemi vardır. Askerî personelin karşılaştığı sorunların içinde önemli bulduğumuz birkaç konuya değinmek istiyorum.

Ülke genelinde, tüm ücretlilerin olduğu gibi, zor koşullarda görev yapan subay ve assubaylarımızın gelir düzeyleri de 5 Nisan kararlarıyla büyük oranda azalmıştır. Yaşam standartlarındaki düşüşler, personelin maddî sıkıntılar çekmesine yol açmakta ve motivasyonlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum, askerlik mesleğinin cazibesini giderek azaltmakta ve personelin gelecek kaygısına kapılmasına yol açmaktadır. Nitelik ve özellik gerektiren görevler başta olmak üzere, Türk Silah Kuvvetlerinden ayrılanların sayısı ciddî boyutlara ulaşmıştır.

Özellikle, silahlı kuvvetler çatısı altında görev yapan eğitilmiş teknik personelin, zorunlu hizmetini tamamladıktan sonra, maddî nedenlerden dolayı özel sektöre geçme eğilimi hız kazanmıştır. Şubat ayında 1 300'e yakın subay-assubayın ayrıldığı Hava Kuvvetlerinden aralarında 50'den fazla pilotun bulunduğu kalabalık bir personel grubunun da istifa hazırlığında olduğu söylenmektedir. Hava Kuvvetleri Komutanlığının yanı sıra, diğer kuvvet komutanlıkları için de sorun haline gelen ayrılmaların ardında, özel sektörün sağladığı gelirin, devlete oranla daha iyi olması gerçeği yatmaktadır. Gelir düzeyinin iyileştirilmesinin, ayrılmaları engellemede önemli bir etken olması yanı sıra, personelin motivasyonu, assubayların sosyal haklarının iyileştirilmesi, atamalarda ödenecek yollukların artırılması ve personele lojman tahsisi de önemli etkenlerden sayılabilir. Çok yüksek maliyetlerle yetiştirilen personelin ayrılması, hem personel yetiştirme planlarını etkilemekte hem de tecrübeye dayalı görevlerin yapılmasını aksatmakta ve yetişmiş personel konusunda kan kaybedilmektedir. Bu nedenle, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi için, gerekli kaynak aktarımının ve düzenlemelerin bir an önce yapılmasında yarar vardır.

Ayrıca, millî savunma işkolunda çalışan 30 bin kadar işçinin, 20 bine yakın sivil memurun da, çalışma yaşamından kaynaklanan sorunları vardır. Bunların başında, ücretlerin yetersizliği, sivil personele çifte standart uygulanması, çalışanlar arasında büyük gelir farklılıkları, toplusözleşmelerden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ve işten çıkarmalarda sözleşme kurallarının gözardı edilmesi gibi bazı sorunlar gelmektedir. Bu sorunların giderilmesi için, Bakanlığın yapacağı çalışmalar, işyerlerindeki verimliliği artıracaktır.

Askerî personeli ilgilendiren ve çözüm bekleyen bir konu da, 31.12.1984 ile 3.7.1992 tarihleri arasında emekli olan assubaylarla ilgili sorunlardır. Bu sorunun ortadan kaldırılması için, gerekli çalışmaların, Hükümet tarafından ele alınmasını bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, bazı kamu kurumları, işlevleri için yeterince örgütlenememiş olduğundan, Türk Silahlı Kuvvetleri, zaman zaman, ister istemez, kendi temel işlevinin ve görevinin dışında, örneğin depremlerde, orman yangınlarında ve sel felaketleri gibi ani çıkan olaylarda hemen görev üstlenmek zorunda kalmaktadır.

Ulusal sınırlar içinde sürdürülen terörle mücadele, esas olarak bir içgüvenlik sorunu olmakla birlikte, silahlı kuvvetlerimiz, yıllardır sürdürülen mücadelenin içinde aktif olarak yer almaktadır. Zaman zaman terörle mücadelede önemli başarılar elde edilmiş olmakla birlikte, sorunu kaynağında çözmeye yönelik önlemlerin yeterince alınamaması nedeniyle terör olayları zaman içinde yeniden tırmanmıştır.

Demokratik Sol Parti olarak, bu sorunun üzerinde koyduğumuz teşhisleri, kamuoyunun bazı etkili kesimlerine anlatabilmekte yıllarca büyük güçlük çektik. Özellikle, Körfez Savaşının ardından Kuzey Irak'ta ortaya çıkan otorite boşluğunun terörü tırmandıracağı konusunda yapmış olduğumuz uyarılar yeterince değerlendirilememiştir. Diğer taraftan, sorunun, yalnız bir güvenlik sorunu olmadığını, hele hele bir etnik sorun olmadığını ve de temelinde, o bölgenin sanayileşmesini, ekonomik ve kültürel anlamda başka bölgelerle bütünleşmesini önleyen güçlü feodal yapıdan, işsizlikten, yoksulluktan kaynaklandığını savunmuştuk. Bu sorunlar giderilmedikçe ve yapıcı önlemler alınmadıkça, güvenlik önlemlerinde ne kadar başarılı sonuçlar elde edilse de, bölücü akımların kaynağının kurutulamayacağının, bugün, anlaşıldığını sanıyoruz. Dileğimiz, terörle mücadele yanında, bölgede eğitim ve iş olanaklarını geliştirecek öncül ve doğurgan yatırımların, devlet eliyle, hızlı bir şekilde başlatılmasıdır. Bu yaranın tedavisiyle, devletimiz büyük bir can ve malî kaynak kaybından kurtulacak ve silahlı kuvvetlerimizin aslî işlevlerine dönmesi sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bir diğer önemli konu da, güneydoğuda görev yapan askerlerimizin görev süreleri boyunca veya tamamladıktan sonra dönüşte yaşadıkları sorunlardır. Bu yaşanan sorunlar, özellikle topluma uyum sağlamada ortaya çıkmaktadır. Bölgede girdikleri sıcak çatışmalar ve yaşadıkları şiddet karşısında yıpranan ve moral olarak çöküntüye giren bazı askerlerimiz yakından izlenmeli ve sorunları olanlar için ruhsal tedavi yapılacak ortam yaratılmalıdır. Bu amaçla moral ve tedavi merkezleri kurulmalıdır. Bu konuda mevcut faaliyetler olduğunu biliyoruz. Önerimiz, bu faaliyetlerin daha da geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin etkinliğinin ve caydırıcılığının korunabilmesi için bütçeden yeterli kaynak ayrılması önem taşımaktadır. Son on yılda konsolide bütçenin gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 16'lardan yüzde 26'lara yükselirken, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin konsolide bütçe içerisindeki payı da yüzde 18'lerden yüzde 9'lara düşmüştür.

Görüşmekte olduğumuz 671 trilyon Türk Liralık Millî Savunma Bakanlığı bütçesine, geçtiğimiz yıl konsolide bütçeden kısıtlı imkânlarla ayrılan pay yüzde 9,1 iken, 1997 bütçesinde bu oran yüzde 10,7'ye çıkarılabilmiştir. Ancak, bu paylar başlangıç ödeneklerinde yüksek gösterilse bile, yıl sonu gerçekleşmelerinde daima düşük oranlara inmektedir. Bunun yerine, gerçek artış oranlarını önümüzdeki yıllarda aynı artış trendi içerisinde sağlamak hükümetlerin ana hedeflerinden biri olmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin ülkemize yararlı olmasını diler, Partim ve şahsım adına sevgi ve saygılarımı sunarım. (DSP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

DSP Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Tanla, arkadaşınız 15 dakika konuştu, siz 25 dakika konuşabilirsiniz efendim.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA BÜLENT H.TANLA (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığının 1997 yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi ve sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmamın başında, özellikle dikkatimizi çeken ve memnuniyetlerimize neden olan Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili birkaç açıklamada bulunmak istiyorum.

Bu yılki Turizm Bakanlığı bütçesi, incelediğimiz zaman, geçmiş yıllardan farklı olarak, klasik bir bütçeden öte, orijinal bir biçimde hazırlanmış bir bütçe niteliğindedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda farklı bir şekilde sunulmuştur ve Bakanlık yapısında ve faaliyetlerinde yapısal değişimi kapsayan bazı özellikler de taşımaktadır. Sayın Turizm Bakanını, Bakanlığın değerli bürokratlarını ve bu konudaki çalışma arkadaşlarını bu çalışmalarından dolayı kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığının bütçesi, diğer bakanlıkların bütçelerinden farklı bir yapıda ve farklı bir biçimde değerlendirilmesi gereken bir bütçedir. Bakanlığın bu sektöre dönük olarak uygulayacağı etkinlik ve faaliyetler sonucunda, Türkiye, önemli bir gelir kaynağı sağlamaktadır.

Turizm Bakanlığı bütçesi, millî geliri artıran, döviz gelirlerinin, ihracatımızın yaklaşık yüzde 24'ünü karşılayan, istihdam olanağı yaratan, sermaye yatırımlarına ufuk açan ve ülkeye döviz girdisi sağlayan bir bütçedir.

Ayrıca, Turizm Bakanlığının etkinlik alanı, aynı zamanda, uluslararası platformlarda, Türkiye'nin imajını ve Türkiye'ye karşı oluşan kanaati yabancı bireyler bazında gerçekleştirmeye yönelik bir faaliyet alanıdır. Bu alanda, Turizm Bakanlığı, ülkemizin imajını ve ülkemize yabancıların bakış açısını belirleyen ciddî bir görevi de üstlenmektedir. Konuya bu yönüyle de baktığımız zaman, Bakanlığın görevinin ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz.

Turizm Bakanlığının 1997 yılı bütçe hedefleri, 2000 yılında turizmden yüksek gelir sağlayan ilk 10 ülke arasına girebilmek olarak belirlenmiştir. Bu amaca varabilmek için kalitenin önplana alınması; dinamik, stratejik planlar aracılığıyla, bu politikaların izlenmesi biçimindeki hedeflere katıldığımızı ifade etmek isterim.

Demokratik Sol Parti olarak, konulara yaklaşımımız, yapıcı, eleştirel ve uzlaşmacı bir şekilde olması nedeniyle, Bakanlık bütçesinde ve etkinliklerinde gördüğümüz eksiklikleri, eleştirileri, öneri ve çözümleriyle birlikte takdim etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de siyaset yapma, daima, bir işi daha iyi yapmak biçiminde uygulanmaktadır. Az önce belirttiğim yapıcı, eleştirel ve uzlaşmacı önerilerlerle “bir iş daha iyi nasıl yapılabilir” mantığından, “daha iyi iş nasıl yapılır” mantığına doğru, çabalarımızı yönlendirmemiz gerekir kanaatindeyim. Ayrıca, bu yöndeki önerilerimizi, Sayın Bakanın da bu şekilde değerlendirmesini rica ediyorum.

İç ve özellikle dış turizmin gelişmesi, ülkemizin rekreatif dokusunun gelişmesine bağlıdır. Bence, bu nokta, insanı da ilgilendirdiği için çok çok önemlidir. Bilindiği gibi, rekreasyon kavramı, insanı dinlendiren, yenileyen, daha verimli hale getiren faaliyet ve ortamları ifade eder. Bir ülkenin rekreatif dokusunun gelişmesi, havalimanından oteline, caddesinden yol tabelasına, yemeğinden dansına, içgüvenliğinden sosyal güvenliğe, siyasetten ekonomiye kadar her şeyin iyileşmesi gerektiği anlamına gelir.

Bu yüzden, galiba biz de, ülkemizin rekreatif dokusunun iyileşmesine, bizi yakından ilgilendiren bir konudan, siyasetten başlamak zorundayız. Siyasî sistemi özellikle iyileştirmek ve doğru işletmekle ancak diğer sistemlerin iyileştirilebileceğini tahmin etmekteyim. Her şeyi etkileyen ve her şeyden etkilenen turizm, bugün, en çok, ülkemizdeki siyasî ortamdan birinci derecede olumsuz etkilenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de, hemen hemen bütün alanlarda eksikliği duyulan temel konu, turizm sektöründe de aynen kendisini göstermektedir. Bu eksiklik, temel verilerin, sektördeki envanter bilgilerinin olmayışıdır. Verisiz veya eksik verilerle alınan kararların sonuçları da yetersiz ve verimsiz olmaktadır.

Turizm sektöründe az sonra açıklamaya çalışacağım temel eksik, doğru bilginin toplanamaması, gerçek bilgilere dayalı olarak alınan kararlarla pazarlama etkinliklerimizin geliştirilememesidir. Bir orkestra şefi, orkestra üyelerinin, yeteneklerini, enstrümanların kapasitelerini ne kadar iyi bilirse ve tanırsa, orkestrayı o kadar iyi yönetir ve parçasını o kadar iyi icra eder.

Turizm sektöründe de, Sayın Bakanlık, sektörün kurumlarını, niteliklerini, niceliklerini ve kapasitelerini ne kadar iyi bilirse, tanırsa, çalışmalarında o derece başarılı olur. Sayın Bakanın sektörü daha iyi tanıması için, bazı temel kriterlerin ayrıntılı bir biçimde bilinmesi gerekmektedir.

Turizm sektöründeki temel eksikliklerin başında, bu sektöre ait bir arz envanterinin bulunmaması gelmektedir. Envanteri, turizm sektörümüzde yurt içinde ve dışında pazarlanacak turistik değer, varlık, tesis, kültür sanat, yaşam biçimi ve tüm olanakları kapsayan bir bütün olarak ele almak gerekmektedir.

Sektörün mevcut arz yapısının türleri, nitelikleri, kısaca arz envanteri, bir anlamda, turizm sektör ana planı, yani TUSAP'ın devreye sokulmasıyla mümkün olabilir. Bu planla, Türk turizmi, yörelere, türlere, zamanlara ve farklılaştırma imkânlarına, yani segmantasyon imkânlarına kavuşacaktır. Bu yolla sektörün doluluk oranı artabilir ve sektörde verimlilik yükselebilir. Sektörün mevcut arz yapısının türleri, nitelikleri, özellikleri ve kapasitelerinin mutlaka bilinmesi gerekir. Envanterden elde edilecek gerçek ve doğru veriler ve doğru bilgilerle alınan kararlar sonucunda, sektörde çalışmaların daha da başarılı olacağını düşünmekteyim.

Turizm sektöründeki diğer çok temel bir belirsizlik de, Bakanlığın, mevcut arz yapısına uygun bir biçimde, ülke gerçekleri ve verileri çerçevesinde izleyecekleri...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - (Komisyon ve Hükümet sırası önüne gelerek, Komisyon ve Hükümet temsilcilerine hitaben) Biz namaza gidiyoruz; biz gelene kadar, siz idare edersiniz.

BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Sayın Başkan, sayın arkadaşım namaz için izin istedi; onun için biraz durdum.

BAŞKAN - Efendim, siz görevinize devam edin; sizden istemedi.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Refahlılar buharlaştı mı, ne oldu?! (RP sıralarından “bir acayiplik mi var” sesleri)

BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Bir acayiplik yok; fakat...

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) - Sen devam edersin...

BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Ben sizinle konuşmuyorum ki beyefendi.

BAŞKAN - Sayın Tanla, buyurun efendim, buyurun...

Herhalde kürsüde namaz kılınmaz; sizin konuşmanıza ara vermenize gerek yok; onun için, siz devam edin.

BÜLENT H. TANLA (Devamla) - İnşallah o tür taleplerle de karşılaşmayız. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Turizm sektöründeki temel bir belirsizlik de, Bakanlığın, mevcut arz yapısına uygun bir biçimde, ülke gerçekleri ve verileri çerçevesinde izleyeceği turizm pazarlama politikalarının mevcut olmayışıdır. Türk turizminin pazarlama politikalarının eksikliği, pazardaki segmantasyon ve buna bağlı entegre bir tanıtım ve reklam eksikliğidir. Farklılığın, bölgeler, ülkeler ve ülkelerdeki hedef kitlelere göre oluşturulması gerekir.

Turizm altyapısının çok iyi bilinmesi, izlenecek pazarlama politikalarının etkinliği ve doğruluğunu oluşturan en temel veridir. Bu konuda, Bakanlığın, turizm sektörünün tüm kesimlerini de kapsar bir biçimde belirleyeceği özellikteki dış pazara yönelik tanıtım ve reklam uygulamalarına ağırlık vermesi, yoğun ve etkin bir biçimde, yurt içinde ve dışında, bu uygulamaları gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Ülkemize gelen yabancılar üzerinde yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre, yabancılar, ülkemizde geçirdikleri tatil süreleri sonunda, ülkemize gelmeden önce Türkiye hakkında sahip oldukları kanaat ve beklentilerinin üzerinde, çok üzerinde olumlu bir kanaat ve tatminle ülkemizden ayrılmaktadırlar. Yabancı turistler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye hakkında, gezi öncesi olumlu düşünenlerin oranı yüzde 76 iken, aynı kitlenin, Türkiye'de tatil geçirdikten sonra, Türkiye hakkında olumlu düşünce ve kanaatleri yüzde 96 seviyesine yükselmektedir.

Bu sonuçlar da gösteriyor ki, Türkiye'ye gelen yabancıların tamamı, yüksek bir tatmin ve memnuniyetle ülkemizden ayrılmaktadırlar. Tahmin ve beklentilerinin çok üstünde bir mutluluk ve tatminle ülkemizden ayrılan yabancıların yine yüzde 96'sı, ülkemize tekrar geleceklerini belirtmektedirler. Bu sonuçlar, Turizm Bakanlığının belirleyeceği ve izleyeceği politikalarla saptanacak nitelik ve profildeki yabancıları ülkemize yoğun biçimde getirmeyi amaçlayan pazarlama, tanıtım ve fiyat politikalarının geliştirilmesine neden olmaktadır. Bu konuda, ayrıca, ikinci, üçüncü defa ülkemize gelmek isteyen yabancılara, temalı, konulu turizm projeleriyle, farklı bir pazarlama mantığıyla yaklaşılabilir. Turizmde en önemli faktör tanıtım olduğuna göre, en iyi tanıtımın da Türkiye'den memnun ayrılan turistler aracılığıyla gerçekleşmesi sağlanabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iç turizmde, mevcut yapının yanı sıra, düşük gelirli yurttaşlarımızı kapsayan sosyal turizm mantığının geliştirilmesi de yararlı olacaktır. Ekonomik açıdan güçsüz kesimlerin, aynı zamanda tesislerin boş zamanları da göz önüne alınarak, kredi desteği yoluyla, dinlence olanaklarına kavuşturulması sağlanabilir. İç turizmi hızlandırmak için, yerel, mahallî mekânlar, alanlar hazırlanması yoluyla, kısa süreli, günlük boş zamanları değerlendirecek biçimde, halkın dinlencelerinin yönlendirilmesi için çalışmalar hızlandırılmalıdır. İç turizm olanaklarından yararlanılarak, halkın yaşam biçimi daha çağdaş bir düzeye çekilebilir.

Kitle hareketlerine yönelik iç turizmin özendirilmesi ve yaygınlaştırılması için, özel dönemleri de kapsayan pazarlama, ulaşım ve fiyat politikalarıyla, sektörün daha verimli çalışması sağlanabilir. Her iki konu için de, Turizm Bakanlığının, sistemli bir biçimde, yurt içinde turizm sektörünü ve turizm alışkanlıklarını özendirecek kampanyalara girişmesinde yarar vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk ekonomisini değerlendiren malî rating kuruluşlarının raporlarında yer alan Türkiye ile ilgili ekonomik ve siyasî risk, ülkemizin kredi kullanımında, dünya piyasalarındaki oranlardan dört beş puan daha yüksek faizle kredi kullanmasına ve Türkiye aleyhine sonuçlar doğurmasına neden olmaktadır; bu durum, Türkiye'ye yılda birkaç milyar dolara mal olmaktadır.

Bu başlık altında değerlendirilecek bir diğer konu da, Türkiye'nin turizm gelirleridir.

Değerli arkadaşlar, turizm gelirlerimizin tam, doğru, güvenilir bir biçimde hesaplandığını söylemek mümkün değildir. Ödemeler dengesinde önemli bir yere sahip olan turizm gelirlerimizin, daha iyi, daha doğru, daha çağdaş tekniklerle daha kapsayıcı bir biçimde hesaplanması gerekir. Bu sektördeki birçok gelirin, örneğin Laleli piyasası gibi “olsa olsa” yöntemlerle hesaplanması, hatta tahmin edilmesi, hem sektörde gerçek verilere dayanılarak karar alınmamasına hem de genel ekonomik konularda yanlış, yanılgılı, kısır ve gereksiz çatışmalara, tartışmalara neden olmaktadır.

Turizm gelirlerimizin artırılması için, yurdumuza gelen yabancılara ek harcama yaptıracak sektörleri de geliştirmemiz gerekir. Bu konuda, Kültür Bakanlığıyla işbirliği yapılarak el sanatları, hediyelik eşya, resim, heykel galerilerinin artırılması, müzikal, sinema gibi seyirlik kültür tüketiminin de özendirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, çok önemli gördüğüm, sektörün ulusal örgütlenmesi henüz tamamlanamamıştır. Bir sektörde ulusal örgütlenmenin tamamlanamamış olması, o sektörün tam anlamıyla demokratik, çağdaş ve verimli bir biçimde çalışmadığı anlamına gelir. Sektörde sadece Seyahat Acenteleri Birliği mevcuttur, otelciler birliği yasası ile turist rehberleri yasası henüz mevcut değildir. Tüm bu kesimleri kapsayan Türkiye turizm örgütünün kurulması gerekmektedir. Özel sektörün ağırlıklı olarak yer alacağı bu örgütlenme modeli vasıtasıyla, Turizm Bakanlığının, bütün stratejik karar ve uygulamalarda koordinasyonu sağlayan bir bakanlık olarak görev yapması ve bu kuruluşlarla işbirliği içinde olması gerekmektedir.

Ayrıca, Turizm Bakanlığına ait yurtdışı temsilcilikleri ve personelinin Bakanlığa ait yeni bir yapılanma biçiminde örgütlenmesi gerekmektedir. Turizm Bakanlığına ait yurtdışı personelinin görevleri yerine getirilmektedir; fakat, Türkiye'ye ve turizm sektörüne etkin ve katkı sağlar bir biçimde yerine getirilememektedir. Bu nedenle “Türk evi” veya “Türkiye merkezleri” isimleri altında, turizm sektörü yabancı personel politikasının ve TURSAP ile veya diğer turizm örgütleriyle birlikte oluşturulacak yeni örgütlerin”Türk evleri veya Türkiye merkezleri amaçlarıyla kurulacak yeni birimleri” başlığı altında toplanmasında ve özel sektörle işbirliği yapılarak etkinliklerin gerçekleştirilmesinde yarar görmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sektördeki yetişmiş eleman yetersizliği de her geçen gün kendisini biraz daha hissettirmektedir. Bu açığı gidermek için birçok olumlu girişim olmasına rağmen, bu çabalar da yeterli olamamaktadır. Sektöre eleman yetiştirmenin Avrupa Birliği ölçülerine uygun bir biçimde yapılmasında sektörün geleceği açısından gereklilik vardır. Bakın, artık bütün Avrupa ülkelerinde, turizm sektörü personel politikaları, standardizasyon ve sertifikasyon esaslarına göre düzenlenmektedir. Nedir bunlar; yani, Avrupa ülkelerinde, turizm sektöründe “garson” denildiği zaman, artık, bildiğimiz anlamda garson anlaşılmamaktadır. Garsonlar beş ayrı kodda, G1, G2, G3, G4, G5 kodlarında tasnif edilmektedir; yani, G2 kodundaki garsonun nitelikeri, özellikleri ve bütün performansı bütün Avrupa ülkelerinde aynı tarife girmektedir. Dolayısıyla, Turizm Bakanlığının Avrupa Birliği standartlarına uygun eğitim politikalarının uygulanması için, ilgili kuruluşlarla yoğun işbirliği içinde olması ve bu evrensel kuralların ülkemizde de gerçekleştirilmesi için yoğun çaba sarf edilmesi gerekmektedir.

Türkiye'de, sayıları 76'yı bulan ve çeşitli bölgelere yayılmış olan oyun salonlarının; yani, casinoların, kısa sürede belli bölgelere toplanması gerekmektedir. Oyun salonlarının, Avrupa Birliği ve dünya standartlarında, toplum yararımıza uygun bir biçimde süratle düzenlenmesi ve kararlılıkla bu düzenlemelerin uygulamaya geçirilmesinde yarar vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı tamamlamadan önce, devletin turizm yatırımlarının desteklenmesi konusundaki politikalarına ek olarak bazı öncü yatırımları desteklemesi gerektiğini de belirtmek istiyorum. Bu noktada, sektördeki farklılaşmanın en önemli bölümünü oluşturan temalı, yani konulu turizm yatırımlarının, termal turizminin ve bu konudaki öncü yatırımların, butik turizm anlayışı örnekleri olarak küçük ölçekli, aile tipi pansiyon anlamındaki, KOBİ ismiyle tanımlanabilecek yatırımların da desteklenmesine ağırlık vermek gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı burada tamamlarken 1997 yılı Turizm Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olması ve 1997 yılında iyi, bol bereketli ve herkesin yüzünü güldüren bir turizm mevsimi dileğiyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanla.

DSP Grubu adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

Sayın milletvekilleri, bazı arkadaşlardan bize yoğun talep geliyor “ille saat 12.00'de ara ver” diyorlar. Biz, Meclis Başkanlığı olarak, Yüce Genel Kurulun aldığı karara uymak zorundayız. Genel Kurulun, bütçe programının müzakeresine ilişkin olarak aldığı karar da her gün saat 10.00 ilâ 13.00, 14.00 ilâ programın bitimine kadar, şeklindedir. Eğer, sayın grup başkanvekilleri cuma günü için özel bir çalışma sistemini öngörüyor olsalardı, o zaman, Danışma Kurulu olarak öyle bir öneride bulunurlardı ve Genel Kurul da o yolda karar verirdi. Zaten, bizim, Başkanlık olarak, Genel Kurulun çalışmasını saatinden önce tatil etme yetkimiz yok. İçtüzüğün 55 inci maddesini incelerseniz “Başkan oturumu açar ve kapatır” denilmektedir; ancak, bitimine çok az bir zaman kalan işlerin bitimine kadar süreyi yine Genel Kurul uzatabilir. Başkanlık makamındaki Başkanlık Divanının Genel Kurulu tatil etmesinin de iki sebebinden biri, yoklama yapar, çoğunluk yoksa o zaman birleşimi kapatır. Bunun dışında, bizim, Genel Kurulu, keyfî bir saatte, böyle istediğimiz zaman tatil edelim, istediğimiz zaman çalışmalara başlayalım şeklinde bir yetkimiz yoktur. Olmaması da doğaldır; çünkü, bu müessese, çok ciddî bir müessesedir, konulan bu kurallara göre işletilir.

CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) - Sayın Başkan, şu anda Divan eksik.

BAŞKAN - İnsanların inançlarına saygılıyız. Ama, burada, gelip de konuşma zorunluluğu da yok; bazı arkadaşlarımız isterse gider namazını kılar, burada konuşmayabilir. Ama, bana göre, buradaki görev her şeyin başında gelir; çünkü, burası, bu kürsü, millete hizmet etme kürsüsüdür ve en büyük ibadettir. Onun için, bu açıklamayı yapmak zorunda kaldım.

Şimdi, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Hüseyin Arı; buyurun efendim.

BAŞKAN - Sayın Arı, siz dört arkadaşsınız; 10'ar dakika mı paylaştınız?

HÜSEYİN ARI (Konya) - Evet.

BAŞKAN - Peki, efendim; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

RP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Millî Savunma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesi üzerinde Grubumuzun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Aziz milletimize de buradan şükranlarımı arz ederim.

Sayın milletvekilleri, ülkelerin jeopolitik konumları, onların millî hedeflerini tayin ve belirlemede önemli bir faktördür. Ülkemiz, coğrafyası itibariyle, âdeta dünyanın merkezinde yer alan, üç tarafı denizlerle çevrili kilit bir arazi üzerinde bulunmaktadır. Bu konumuyla, Asya, Avrupa, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Uzakdoğu ulaşım ve ticaret yolları üzerindedir. Aynı zamanda, 20 nci Asrın başından itibaren dünya stratejik hammadelerinin en önemlilerinden olan Ortadoğu petrolleri, başta ABD ve Avrupa olmak üzere, ülkemizin arka bahçesinde yer alan Ortadoğu ve Kafkas petrolleri, petrole bağımlı bu ülkelerin menfaat alanları olmuştur.

Bugün, 70 milyon varil/gün civarında olan petrol ihtiyacı, yirmi yirmibeş yıl sonra 2 misline katlanacağı yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır. Yine, başta Avrupa'nın ihtiyacı olan Kafkas petrolleri ile İran ve İran-Türkmenistan doğalgazının da sıcak denizlere boru hatlarıyla nakledilerek, ihtiyaç bölgelerine sevklerinin, en ekonomik ve kısa yol olarak, ülkemiz üzerinden yapılması en uygun hal tarzı olarak değerlendirilmektedir.

Bütün bu değerler bize gösteriyor ki, ülkemiz, bu jeopolitik konumuyla birçok ekonomik avantajları bahşettiği gibi, beraberinde riskler de getirmektedir. Sonuç olarak, diyebiliriz ki, ülkemizin coğrafyası, ülkeyi idare eden başta Sayın Devlet Başkanlarına, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerine, Yüce Meclisimize, millî hedeflerimizin neler olması gerektiğini, bu yönde dış siyasetimizin hangi dengelerle sağlanacağını, aynı zamanda, böyle önemli, kilit bir arazi üzerinde kurulmuş olan Yüce Devletimizi, gelebilecek her türlü muhtemel tehditlere karşı koruyarak onun bekasını sağlayabilecek Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünün ve büyüklüğünün ne olması gerektiğini apaçık ortaya koymaktadır. Ülkemiz bu stratejik konumuyla, her an, birden fazla cephede harp etmek durumunda kalabilir. O halde, ordumuz en kötü ihtimalleri karşılayabilecek güçte ve büyüklükte olmalıdır. Yani, çağın teknolojisine uygun silah ve tesisatla donatılmış ve eğitilmiş bir süper gücün bölgede var olması, öncelikle devletimizin bekası için şarttır; böyle bir güç, bölgede, aynı zamanda, caydırıcı niteliği olacağından, barışın da teminatıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet hükümetleri de bütün bu gerçekleri bilerek, Silahlı Kuvvetlerimize bütçeden yeterli payın azamisini tahsis etmek için gayret sarf etmelidirler. Hükümetimiz de, bu gerçeklerin bilincinden hareketle, Millî Savunma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesini geçen yıla göre yüzde 106 olarak artırmıştır.

Ordumuz tarih boyunca gücünü hep milletinden almıştır. Bunun içindir ki, tarihimizi zaferlerle süslemiştir. Bu başarının altında yatan gerçek ise, Türk Milletinin asker millet olmasının yanında, örf, âdet ve geleneklerine bağlılığı ile inanç birliğinin mevcudiyetidir. İşte, ordu-millet kaynaşması tarih boyunca bu tarzda gelişerek tüm dünyanın gıpta ettiği Kahraman Türk Ordusu vücut bulmuştur.

Sayın milletvekilleri, son yıllarda ve bilhassa son günlerde, milletimiz ve ülkemiz üzerinde oynanan senaryoların bir uzantısı da, maalesef, âdeta üzerinde titrediğimiz kahraman ordumuz üzerinde sergilenmek istenmektedir. Birtakım kendini bilmez kimseler ve malum basın, menfi tutum ve davranışlarıyla, yüz yıllardır devam eden ordu-millet kaynaşmasını zedeleyerek bu yüce milleti rencide etmekte; aynı zamanda, gücünü milletten alan kahraman ordumuzunun mensuplarını da üzmektedir. O halde, Sayın milletvekilleri, bu oynanan oyunlara, başta, biz siyasiler olmak üzere, kahraman ordumuzun en üst seviyedeki komut heyeti ve tüm komutanlarıyla, Yüce Milletimiz asla müsaade etmemeliyiz. Ordu-millet geleneğinin güçlendirilerek, devletimizin bekası olan ordumuzu menfi etkilere karşı hassasiyetle korumalayız.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepimizin malumları olduğu gibi, Silahlı Kuvvetlerimizin temel unsuru olan Mehmetçikler de, bu milletin bağrından çıkardığı öz evlatlarımızdır. Her ne kadar bir ordunun gücü, günün teknolojik silah sistemlerine sahip olmak ise de, esas olan insan faktörüdür; çünkü, o silahı en iyi ve en etkili biçimde kullanacak olan insandır.

Dünya askerî literatürüne geçmiş olan şu veciz söz, orduda eğitimin önemini en iyi biçimde izah etmektedir: “Savaşta en tehlikeli silah, eğitilmiş, inançlı askerdir.” Bu nitelikteki Mehmetçiğin neler yaptığını yakın tarihimizde; Çanakkale'de, İstiklal Harbinde, Kıbrıs'ta gördük; ayrıca, aynı inançtaki insanların Bosna ve Çeçenistan'da neler yapablileceğini bütün dünya görmüştür. Yaşadıklarımızdan ve gördüklerimizden anladık ki, ölüm karşısında tavrını tespit edemeyen bir orduyu, hangi üstün silahla teçhiz ederseniz ediniz gerçek zafere ulaştırmanız mümkün değildir. İşte, Afganistan'daki mücahitlere yenilen Sovyet Ordusu ve işte Çeçenistan'da perişan olan Rus silahları ve Rus Ordusu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Silahlı Kuvvetlerdeki insan faktörünün önemini belirttikten sonra, ordumuzun komuta kademelerinde görev yapan komutanların ne güç şartlarda yetiştiklerini ve bunun da ötesinde tecrübe kazanmış bir savaş pilotunun, bir helikopter pilotunun, zırhlı birlik komutanının ne kadar önemli birer kritik personel olduğunu yakinen bilen birisiyim. Bu maksatla, öncelikle, Sayın Bakanımızdan, Hükümetimizden ve Yüce Heyetinizden isteğimiz; orduya zor şartlarda kazandırılan bu personelin, özellik arz eden mesleklerinden dolayı, onları orduda tutmak ve tecrübelerinden yararlanmak için, özlük haklarını düzelterek onları onore etmeliyiz.

Sayın milletvekilleri, silahlı kuvvetlerde temel esas, disiplindir. Disiplin, kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak itaat, astın ve üstün hukukuna riayet demektir. Çok tabiîdir ki, ölüme sevk edeceğimiz bir insan kitlesini eğiterek, komutanına mutlak bir itaat duygu ve inancını tesis ederek, ancak, disiplinli askerler yetiştirilir.

Bu nedenledir ki, Silahlı Kuvvetlerimizin kendine mahsus, 211 sayılı İç Hizmet Kanunu ve yönetmeliği, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Subay, Assubay Sicil Yönetmeliğiyle, askerî mahkemeleri, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi gibi kanun, yönetmelik ve yargı kurumları mevcuttur.

Ordumuzda disiplinin tesisi için, askerî personel -yukarıda belirttiğim- kanun ve yönetmelikleri, amirleri ile askerî mahkemeler uygulamaktadır. Anayasamızın “Temel Hak ve Özgürlükler” bölümünde, yargı yolunun da insanların en temel haklarından olduğu belirtilmektedir. 211 sayılı İç Hizmet Kanununun 13 üncü maddesinde, disiplinin tanımında, astın ve üstün hukukuna riayet esas alınmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları şunun için sergiliyorum, son yıllarda bir uygulama yapılmaktadır, hatta, iki gün önce, Yüksek Askerî Şûra toplantısı ve bunun sonucunda alınan bir kararla, subay ve assubayların orduyla ilişkisi kesilmiştir. Subay ve assubayların, orduyla ilişkilerinin ne şekilde ve hangi maksatla kesileceği, 926 sayılı Askerî Personel Yasasının 50 nci maddesi ile Subay Sicil Yönetmeliğinin 99 uncu maddesinde belirtilmiştir. Disiplinsizlik ve ahlakî durum nedeniyle bir personele yapılacak işlem sırası belirtilerek, son kararın Yüksek Askerî Şûraya bırakılması öngörülmektedir.

Yalnız, burada önemli olan, söz konusu kanun ve yönetmeliğin ilgili maddeleri, 1983 ve 1984 yıllarında değişikliğe uğrayarak, askerî mahkemeler devreden çıkarılmış, âdeta by-pass yapılarak, Yüksek Askerî Şûra devreye sokulmuştur; yani, Anavatan iktidarı döneminde.

BAŞKAN - Sayın Arı, 1 dakikanız var efendim.

HÜSEYİN ARI (Devamla) - Kanun ve yönetmelikler, Anayasanın temel hükümlerine aykırı olmazlar, olamazlar. Maalesef, ararejimde bir olup bittiye getirilerek, hukukun üstünlüğü ilkesi ile astın ve üstün hukukuna riayet çiğnenerek, demokrasiye ve kanunlara aykırı yeni bir yöntem yaratılmıştır.

Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; bu durum, şu anda gösteriyor ki, hukukun üstünlüğünü esas alan demokrasimize aykırı bu uygulama, öncelikle, yargı yolu kapanan bu vatandaşlarımızı ve onların ailelerini üzmekte; daha sonra da, Silahlı Kuvvetlerimizin değerli komutanlarını üzmektedir. Bu sancılı durum, bir an evvel çözüme kavuşturulmalıdır. Şeffaf olmayan bu uygulama, başta, Sayın Cumhurbaşkanımızın, her zaman ve zeminde söyledikleri gibi “demokrasi bütün kurum ve kurallarıyla işlemektedir” sözünün takipçisi olarak, zatı âlilerince ve Yüce Meclisimizce ele alınmalıdır.

Anayasa Mahkemesi Başkanı, her konuda, ileri geri, her toplantıyı fırsat bilerek beyanat verirken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arı, süreniz bitti efendim; yalnız 1 dakika vereceğim; ondan sonra, sürenizi uzatmayacağım; buyurun.

HÜSEYİN ARI (Devamla) - ...aslî görevi olan Anayasaya sahip çıkma ve hukukun üstünlüğü konularında zaman ayırarak, Anayasaya aykırı bu uygulama hakkında, aziz milletimize açıklamalarda bulunmalıdır; bu da, en başta gelen görevlerindendir. Bu nedenledir ki, askerî mahkemelerin kuruluş gayeleri yeniden gözden geçirilmelidir.

Ayrıca, Yüce Meclisimizin çok değerli Anayasa profesörlerini göreve davet ediyorum ve Anayasanın 125 inci maddesinin yeniden, Meclisimizce ele alınarak, demokrasiye aykırılığın düzeltilmesi ile Yüksek Askerî Şûranın aldığı kararlar hakkında Yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi aydınlatıcı bilgi vermelerini kendilerinden hassaten istirham ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arı.

Sayın Arı, Anayasayı değiştirme yetkisi, Büyük Millet Meclisine aittir; ne profesörlerden yardım isteyin ne Anayasa Mahkemesi Başkanından... (Alkışlar)

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Bravo Başkan!..

BAŞKAN - Şimdi, Anayasamızın 125 inci maddesinin ikinci fıkrasında “Yüksek Askerî Şûra kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır” deniliyor. Yüce Meclis bunu değiştirmedikten sonra, ne Anayasa Mahkemesi Başkanı bir şey yapar...

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Yüksek Hâkimler Kurulunu da değiştirmek lazım.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - O da dahil...

BAŞKAN - Efendim...

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Bin tane hâkimi gönderdiniz; hiç sesiniz çıkmadı o zaman...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - O da dahil...

HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tamam efendim; siz buyurun.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Hiç sesiniz çıkmadı o zaman...

METİN ŞAHİN (Antalya) - Teklif verelim; imza koyun...

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Neyse...

Refah Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Ağrı Milletvekili Sayın Sıddık Altay.

Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Altay; rica ediyorum, süreye riayet edin.

RP GRUBU ADINA MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimizi belirtmek üzere, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan haklarının kutlandığı bir haftada, 69 subay ve assubayın Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilmeleri, beni ve benim gibi milyonlarca vatandaşımızı üzmüştür; çünkü, bu insanlarımızın, savunmaları alınmadan, hâkim huzuruna çıkarılmadan, anayasal hakları kullandırılmadan görevlerine son verilmiştir.

Kararın rahatsız edici bir yönü, ihraç edilen subay ve assubayların, disiplinsizlik, ahlak dışı tutum ve davranışlar suçuyla ilişkilerinin kesilmesidir. Ortada böyle bir suç varsa, buna, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bulunan disiplin mahkemeleri, askerî mahkemeler, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ya da Askerî Yargıtay tarafından karar verilmesi gerekirdi. Keyfî ve şahsî kararların kabul edilmesi bu mahkemelerin ciddiyetini ve güvenirliliğini ortadan kaldırır.

Silahlı Kuvvetlere mensup subay, assubay, firar, rüşvet, hırsızlık ve öldürme suçlarını işlediğinde, önce askerî mahkemelerde yargılanıyor, suçlu ise cezalandırılıyor, gerekiyorsa ihraç ediliyor. Disiplinsizlik ve ahlak dışı tutum ve davranışlar gibi daha alt seviyede suçları işleyenlerin yargısız ihraç edilmeleri, biz milletvekillerini ve hukukun üstünlüğüne inanan vatandaşlarımızı, hatta, Silahlı Kuvvetlerimize mensup subay ve assubayların yüzde 95'ni rahatsız etmiştir. (RP sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Nereden çıkarıyorsun?..

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Onu Erbakan'a söyle...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Niye orduyu alet ediyorsun?..

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim... Müdahaleye etmeyelim arkadaşlar.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Siz anlamazsınız bunları...(DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Arkadaşlar müdahele etmeyin...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Lütfen anlayın...

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Erbakan'a sor niye imzaladı...

BAŞKAN - Siz devam eder misiniz...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Ülkemizde, cumhurbaşkanının, başbakanın...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Hem Hükümetsiniz, imzalıyorsunuz hem de takıyye yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum Sayın Hacaloğlu; biraz sakin olun. Bir dakika efendim... Bir dakika...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Başbakanına sor...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - ...bakanların, üst düzey bürokratların icraatları tartışılmakta...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Takıyye yapma!..

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Dinle!... Esas takıyye yapan sizsiniz; ona da söylüyoruz.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - ... yasalara aykırı olduğu iddia edilen kararlar yargıya intikal ettirilmekte; Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı kanunlar...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Hep kıvırıyorsunuz...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Siz kıvıyorsunuz...

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum..

Sayın Çelik, zatı âliniz idare amirisiniz, disiplin sağlamakla yükümlüsünüz.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Efendim, idare amiri sükûneti sağlayacağı yerde...

BAŞKAN - Efendim, bırakın herkes fikrini söylesin burada... Rica ediyorum... Düşünceleri size uymayabilir...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Herkes söylüyor, biz de söyleyelim.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - ...Anayasa Mahkemesince iptal edilebilmektedir; fakat, sıra Yüksek Askerî Şûra kararlarına gelince, kararların yargı denetimi dışında tutulması nedeniyle, bu Kurulun icraatları, kamuoyu vicdanında rahatsızlık doğurmaktadır.

Anayasanın 125 inci maddesinin ikinci bendinde, hazırlanış amacına aykırı bir şekilde yorumlanıp uygulanmasıyla oluşturulan Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla mağdur edilen birçok Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, bugün, hak ve adaleti, Avrupa İnsan Hakları Komisyonunda aramak zorunda bırakılmaktadır.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Bravo, gerekli olanı söyledi...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Bu da, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi devlet olarak tanımlanan hukuk devleti kavramıyla çelişmektedir. Hukuk devleti anlayışı, bir ülkede yerleşmiş hukuk düzeninde, yalnız bireylerin değil, yönetimin de uyması gereken bir ilkedir. Hukuk devletinin gerekleri arasında, yönetimin hukuka bağlılığı da vardır; acaba, Silahlı Kuvvetlerimiz, hukuk devletinin bir parçası değil midir?

MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) - Genel müdürleri niye durmadan görevden alıyorsunuz.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Sayın milletvekillerim, Askerî Şûra bir mahkeme değildir; insanların hak ve özgürlüklerine getirilecek sınırlamalar ve müdahaleler, hukuk tasarruflarıdır. Hukuk devletinin bu yetkiye sahip tek kurumu yargıdır.

Anayasanın 66 ncı maddesinin son bendindeki “Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz” hükmü, temelde, terfi beklerken, emekli edilen Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını da korumaktadır; aksi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Paris Şartıyla çağdaş boyutlara ulaşan evrensel hukuk kavramıyla bağdaştırılmayacak uygulamalar olarak görülmektedir. Yüksek Askerî Şûra kararları oluşturulurken, evrensel insan hak ve özgürlüklerinin çiğnenmemesi için gerekli hassasiyetin gösterilmesi, ulusumuzca beklenmektedir. Bunu sağlamanın yollarından biri, Anayasa değişikliği olmakla birlikte, makul olan asıl davranış, Yüksek Askerî Şûranın hukuka aykırılığı şüphe götürmez şekilde açık olan bu kabil kararları almaktan vazgeçmesidir. (CHP ve DSP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Başbakan tarafından imzalanmasıdır...

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Diğer yargı kararlarını niye uygulamıyorsunuz?

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Dinle!.. Dinle!..

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Kendi Başbakanınız imzaladı.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim!... Müdahale etmeyelim arkadaşlar... Bir dakika efendim...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Bugün Türk Silahlı Kuvvetlerinde kırka yakın askerî hastane bulunmaktadır. Askerî hastanelerden sadece Gülhane Askerî Tıp Akademesinden yüzde 5 oranında sivil halk yararlanmaktadır. Sivil halkın, bu askerî hastanelerden en az yüzde 40 oranında yararlanması gerekmektedir. Diğer bir deyişle, silah altında bulunan er ve erbaşların askerlik süreleri boyunca anne, baba, eş ve çocuklarının, bu hastanelerden ücretsiz bir şekilde yararlanmaları için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Tamam, ona varız...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Diğer bir konu, bugün, Silahlı Kuvvetler bünyesinde, ileri düzeyde bakım, onarım, üretim ihtiyaçlarını karşılayan çok sayıda fabrika ve tesis mevcuttur. Zamanında sivil piyasa yetersiz kaldığı için, teşkilat bünyesinde oluşturulan bu askerî sanayi kuruluşları, Silahlı Kuvvetlerin idamesi için değerli hizmetler ifa ederken, aynı zamanda bulundukları bölgenin sanayi altyapısı ve insangücünün gelişmesine de önemli ölçüde katkıda bulunmuşlardır. Ne var ki “askerî KİT” diyebileceğimiz bu kuruluşlarla, savunma sanayiinin bugünkünden daha iyi yere gidebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, yönetim ve bağlantı şekliyle ömrünü doldurmuş olan bu kuruluşların bir an önce özelleştirme kapsamına alınması uygun olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir konu da savunma sanayiidir. Uzun yıllar kullanılagelen silah ve araçların tedarikinde, idamesinde, yurtiçi payının yükseltilmesinde arzu edilen başarı sağlanamamıştır.

Bilindiği gibi, savunma sanayiinde serbest rekabet ortamı çok geçerli değildir; savunma sanayiine mal ve hizmet üretimi, en azından yüksek maliyetli eğitim ve donanım yatırımı ile, kendine özgü teknolojilere sahip olmayı gerektirir. Savunma sanayiinin geliştirilmesinde esas, yurtdışından mal ve hizmet tedarikinden, ihtiyaç duyulan sahalarda -yabancı ortaklık da dahil- gerekli teknolojilerin transferlerini garanti ederken, yurtiçinde belirli düzeye erişmiş firma ve kuruluşlar arasında kontrollu rekabet ortamı oluşturulmasıdır. İhtisaslaşmayı mümkün kılacak bir savunma sanayii politikası izlenmesi şarttır. Bu kapsamda, silahlı kuvvetlerin bünyesindeki, potansiyel olarak çok yetenekli savunma sanayii kuruluşlarının reorganizasyonu, rasyonelleştirilmesi ve bir plan dahilinde özelleştirilmesi, gelişmeyi hızlandırıcı bir faktör olarak dikkate alınmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Altay, 1 dakikanız var efendim.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Günümüzde, başta millî savunma olmak üzere, birçok yerde ve kuruluşta, silahlı kuvvetler için mal ve hizmet tedariki yapılmaktadır. Tedarik, çoğu zaman algılandığı gibi, basit bir satınalma değildir; ihtiyacı tanımlayan şartname hazırlığından, alınan mal ve hizmetin kullanıma verilmesi ve kullanım boyunca yeterlilik ve uygunluğun izlenmesine kadar, birçok faaliyeti içerisine alır. Tedarik işlemlerinin gereği gibi yerine getirilmesi, yeterli bilgi, donanım, malî kaynak, yeterli ve yetenekli personel, prensipler, usuller, laboratuvar ve diğer ar-ge kolaylıkları, yetki ve nihayet adlî birimler gibi, birçok unsuru ve imkânı bünyesinde bulunduran bir teşkilatın mevcudiyetiyle mümkündür. Belirtilen ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay, size de 1 dakika süre veriyorum, lütfen 1 dakikada bitirin efendim.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Olur Sayın Başkan.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, Grubun süresinden kullanabilir.

BAŞKAN - Tabi, kullanabilir.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) - Belirtilen kolaylıkları, yeterli olmayan makamlarla, uygun tedarik faaliyetleri yerine getirilemez. Örneğin; bugün Millî Savunma Bakanlığındaki İç ve Dış Tedarik Daire Başkanlıklarında yaklaşık 500 trilyonluk bir tedarik birikimi vardır. Anılan dairelerin, mevcut imkân ve kabiliyetiyle, bu boyuttaki tedarik faaliyetini gereği gibi yerine getirmesi mümkün görülmemektedir.

Konuyu yeniden değerlendirerek, Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde, tüm Silahlı Kuvvetlere hizmet verecek, müsteşarlık düzeyinde oluşturulacak ve sözü edilen tüm kolaylıkları bünyesinde birleştirecek bir teşkilat kurulmalıdır. Bu kuruluş, Silahlı Kuvvetler adına ve onlar için ihtiyacın tanımlanmasından, hizmetiçi izleme ve değerlendirmeye kadar tüm tedarik faaliyetlerini prensiplere uygun yapmasıyla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda, Silahlı Kuvvetleri, doğrudan görevleri olmayan satınalma faaliyetlerinden arındıracak ve tüm imkânların değerlendirilmesine imkân tanıdığından, yurtiçi savunma sanayiinin gelişmesine de olumlu katkıda bulunacaktır.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Altay, Yüksek Askerî Şûranın kuruluşuna ilişkin 1612 sayılı Yasanın 2 nci maddesine göre, Yüksek Askerî Şûranın Başkanı Başbakandır. Tabiî, Başbakan da, zatı âlinizin Genel Başkanıdır. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Bunu hatırlatayım da, arkadaşımız...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, biz demokratız.

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Evet.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, yani Sayın Bakan burada diye, Sayın Bakanı eleştirmeyecek miyiz?!

BAŞKAN - Efendim, eleştirirsiniz de; yani, Yüksek Askerî Şûranın Başkanı Başbakandır. Başbakan, zatı âlinizin Genel Başkanı; yani, onu da hatırlatayım dedim.

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Üçümüz de asker kökenliyiz, otuz sene Silahlı Kuvvetlerde hizmet yaptık, hiçbir gün ne bana “oruç tutuyorsun, namaz kılıyorsun” diye kimse sordu, ne de ben kimseye sordum. Kamuoyuna açıklamak istiyorum; Silahlı Kuvvetler hürdür. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Efendim, herkes inançları doğrultusunda Türkiye'de özgürce hareket ediyor zaten.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Başörtüsünden dolayı sizler sıkıntı çekmiyorsunuz!..

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum...

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Sayın Seçkiner, böyle bir usul yok efendim.

Sayın Çelik, zatı âliniz idare amirisiniz; lütfen, sizi, konuşmaktan men ediyorum.

Refah Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Sayın Mehmet Elkatmış; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

RP GRUBU ADINA MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde Refah Partimizin görüşlerini açıklamak üzere, huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; bu vesileyle, gerek Grubum adına ve gerekse şahsım adına hepinizi saygıyla selamlarım.

Türkiye'nin 1980'li yılların başında benimsediği dışa açık büyüme stratejisinde ve ihracat hamlesinde, turizm sektörüne büyük önem verilmiştir. Sektörle ilgili hukukî altyapıda, turizm eğitiminde, turistik altyapıda ve turistik üstyapıda gözle görülür ilerlemelerin olduğu şüphesizdir.

1995 yılı verilerine göre, 7 milyon 726 bin yabancı turist ülkemize gelmiş ve takriben 5 milyar dolar civarında da döviz bırakmıştır.

1995 yılı turizm gelirlerinin ihracattaki payı yüzde 22,3'tür. Gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı yüzde 3, Türkiye'deki çalışanlar içerisindeki turizm sektörünün payı ise yüzde 2,2'ye tekabül etmektedir ki, bu, şunu gösteriyor; turizm sektörü, büyük bir istihdam imkânı doğurmaktadır.

Yatak sayısı itibariyle, 1994 yılı verilerine göre, 1 728 adet konaklama işletmesinde 265 136 turizm işletme belgeli yatağa ilaveten, 240 932 adet turizm yatırım belgeli yatak kapasiteli işletme de yatırım aşamasında bulunmaktadır. Bu olumlu gelişmelerin yanı sıra, kısmen, sektörün hızlı gelişiminden kaynaklanan birçok problemlerin olduğu da ortadadır.

Beş yıllık kalkınma planlarında, turizm faaliyetlerinin zaman açısından bütün yıla yayılacağı, mekânsal açıdan bütün yurda yayılacağı ve turizm ürününün de çeşitlendirileceği esas alınmıştır; yani, bu politika benimsenmiştir. Ancak, bu politikalarda da pek başarılı olunamamıştır; çünkü, turist, ülkemize, genellikle nisan-ekim döneminde gelmektedir ve mekânsal açıdan da turizm belirli bölgelerde yoğunlaşmaktadır. Örnek olarak, turizm işletmeleri, genellikle, Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgelerinde, yani, deniz kenarlarında yoğunlaşmıştır. Yıllık toplam turist gecelemelerinin yüzde 87'si, yine, bu üç bölgede gerçekleşmiştir. Yani, demek oluyor ki, deniz turizmine dayanmaktadır bizim turizm politikamız. Deniz turizmine dayanmayan turizm türlerinin geliştirilmesinde, maalesef, pek başarılı olunamamıştır; turizm, âdeta, deniz turizmi şeklini almıştır. Bakanlığın, bu konudaki çabalarını, harcamalarını ve mevzuatını yeniden gözden geçirmesi gerektiğine inanıyorum.

Turizmin gelişmesinde kaynak teşkil eden ve uluslararası piyasalarda ülkelerin turizm endüstrisinde rekabet gücünü belirleyen unsurlardan biri olan çevre kalitesi konusunda bazı eksikliklerimiz vardır. Çevreyi koruma mevzuatı birçok kanunda yer almıştır; mesela, Kültür ve Tabiat Varlıklarını koruma Kanunu, Kıyı Kanunu gibi. Birçok bakanlık ve kamu kuruluşu da bu konularda görevli ve sorumlu bulunmaktadır; mesela, Turizm Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve belediyeler. Dolayısıyla, yetkiler, sorumluluklar ve kararlar böyle dağıtıldığı zaman, birtakım kaos ortaya çıkmakta, bir işin sorumlusunun da kim olduğu böylelikle belirlenememektedir ve hizmetler de eksik yürütülmektedir.

Özellikle, çevreyi korumayla ilgili kanun ve yönetmeliklerin uygulanmasında ciddî problemler yaşanmaktadır. Konu bu açıdan değerlendirildiğinde, turizm işletmelerinin, yatırım aşamasında çevresel etki değerlendirilmesi, izlenmesi ve tek bir yerel örgüt tarafından, fakat, yerel katılımın da gerçekleştirilemesi suretiyle daha faydalı olur kanaatindeyiz.

Turizmle ilgili kamu yatırımları açısından, çevre kalitesini artırıcı altyapı yatırımlarına öncelik ve ağırlık verilmesi gerekir; su, enerji, sağlık, haberleşme, havaalanları, yollar ve yol işaretleri, özellikle kanalizasyon ve arıtma tesisleri, terminaller gibi...

Yine, Türkiye genelinde işletmelerin yıllık doluluk oranı, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, düşüktür. 1992 yılında yüzde 49,1 iken, 1994 yılında yüzde 39,1 olmuştur. Bu düşük doluluk oranı, konaklama işletmecileri arasında fiyat savaşına sebep olmaktadır. Kendi açılarından durumu iyi değerlendiren yerli ve yabancı seyahat acenteleri ve tur operatörleri, fiyatları daha da aşağı çekmeye zorlamakta ve rekabete sebep olmaktadır. Netice itibariyle, hem ülkenin turizm gelirleri azalmakta hem de gelen turistler “daha az harcayan turist tipi” olmaktadır ki, bundan dolayı da büyük bir döviz kaybının olduğu şüphesizdir. Bu itibarla, konunun, bir arz-talep analizinden sonra ele alınması ve tanıtıma ağırlık verilmesi düşünülmelidir.

Yükseköğrenim düzeyinde de turizm eğitimiyle ilgili problemlerimiz çoktur. Öğrenciler, tesadüfen bu yüksekokullara girmektedir. O nedenle, özellikle turizm yüksekokullarına girişte, ön kayıt esası ele alınmalıdır. Yine, 1995 yılı itibariyle, Türkiye'de 58 tane 2 yıllık turizm meslek yüksekokulu, 15 adet de turizm işletmeciliği ve otelcilik yüksekokulu bulunmaktadır; bu sayılar devamlı artmaktadır.

Bu okullarımızda fiziksel mekân ve öğretim elemanı sıkıntısı vardır; bu konuda da tedbir alınması gerekir.

Bazı yörelerde turistik tesis olmamasına rağmen -misallerini vermeyeceğim- buralara turizm meslek yüksekokulları yapılmıştır. Bu da, uygulama ve uygulamacı sorunlarını ortaya çıkarmakta ve kaynak israfına yol açmaktadır; buna da engel olmak gerekir diye düşünüyorum.

Turizm yüksekokullarından mezun olanların önemli bir bölümü, turizm sektöründe çalışmamaktadır. Bunun anlamı, kamunun, turizm eğitimi için yaptığı harcamaların boşa gitmesi demektir. Bir an önce hazırlanması gereken Turizm İşletmeleri Personel Nitelikleri Yönetmeliğinde her turizm işletme belgeli konaklama tesisinde belirli oranda turizm yüksekokulu mezunu çalıştırma şartı getirilmesi yerinde olacaktır.

Turizm ürününün çeşitlendirilmesinde önemli potansiyele sahip olduğumuz termal sular yeterince değerlendirilip iç ve dış pazarlarda tanıtılamamaktadır. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, termal turizm işletmelerinin nitelikleri ve hizmet standartlarıyla ilgili bir yönetmeliğin olmayışıdır. Mevcut, Turizm Yatırım ve İşletmeler Nitelikleri Yönetmeliği de, bu konuda yetersiz kalmaktadır. Tanıtıma yapılan harcamaların turizm endüstrisini teşvik kapsamında değerlendirilmesi ve rakip ülkelerin tanıtma bütçeleri seviyesine getirilmesi gerekir.

Yine, bir türlü çıkarılamayan otelciler birliği kanunu da mutlaka çıkarılmalıdır.

Turistik ürünün doğrudan dağıtımında giderek önemi artan elektronik rezervasyon sistemleri hakkında, konaklama ve ulaştırma işletmeleri bilgilendirilmelidir. Ayrıca, Turizm Bakanlığınca, ulusal düzeyde, elektronik olarak turizm veri bankası oluşturulmalı, gerektiğinde, bu bilgiler araştırmacılara ve üniversitelere bilgisayar ağıyla sunulabilmelidir.

BAŞKAN - Sayın Elkatmış, 1 dakikanız var efendim.

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Evet.

Uluslararası Turizm Endüstrisinde, sürdürülebilir ve alternatif turizmin geliştirilmesi, turizmin gelişiminde yerel halk katılımının sağlanması ve turizmin ekonomik getirilerinden yerel halkın yararlandırılması önemli eğilimlerdir. Bu kapsamda, sürdürülebilir turizmin oluşma koşullarını iyi hesap edip, kamu politikalarının, planlarının ve uygulamalarının gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununa, yerel girişimcilerin yerel turizm yatırımlarını ayrıcalıklı olarak destekleyici ve teşvik edici hükümler eklenmelidir.

Yine, son zamanlarda kumar meselesi öne çıkmıştır ve Turizm Bakanlığınca, kumar makinelerinin belli bölgelerde -ki, üç bölge içerisinde- toplanmasının planlandığını duyuyoruz. Benim yörem olan Kapadokya Bölgesinde de bir kumar merkezinin kurulması düşünülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika...

BAŞKAN - Sayın Elkatmış, lütfen son cümlenizi söyler misiniz. Bakın, sizin Grup hep süreyi uzattı. Rica ediyorum... Buyurun.

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Nevşehir, Türkiye'nin, en sakin, en huzurlu ve mutaassıp bir İlidir. Nevşehirliler olarak biz, burada bir kumar merkezinin, kumar makinelerinin olmasını tasvip etmiyoruz. Sayın Turizm Bakanımızdan da, Nevşehir'in bu kapsamdan çıkarılmasını ve hatta, ülkemizde bunun yapılmamasını diliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, Antalya Milletvekili Sayın Arif Ahmet Denizolgun, buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Denizolgun, süreniz 10 dakikadır; rica ediyorum süreye riayet edin.

RP GRUBU ADINA ARİF AHMET DENİZOLGUN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 yılı Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım ve Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri ve vatandaşlarımızı saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Turizm sektörü, dünyanın en hızlı gelişen sektörüdür; dünyanın en geniş iş sahasını teşkil etmektedir ve hızla gelişen bu sektör, ülkemizde de, doğru orantılı olarak büyümektedir.

Turizm, ihracat ağırlıklı büyüme modelimiz içerisinde -arkadaşımında belirttiği gibi- yüzde 23.19'luk bir paya sahiptir.

Turizm, istihdam sağlayıcı ve döviz getirici özellikleri sebebiyle, bölgesel ve millî ekonomimize çok önemli katkılar sağlamaktadır. Doğrudan veya dolaylı olarak, millî gelir, istihdam, vergi gelirleri ve sermaye yatırımını oluşturmaktadır.

Turizm Bakanlığının görevi, milletlerarası rekabet şartlarını sürekli gözlemlemek ve gözlemler çerçevesinde, turizm sektörünü geliştirecek, hedeflerimize ulaştıracak çalışmalarda bulunmaktır.

Ülkemiz, tarihî ve kültürel özellikleriyle olduğu kadar, gölleri, yeraltı ve yerüstü kaynakları, özellikle, jeotermal kaynaklarıyla dünyanın en zengin 7 ülkesinden biri olmasına rağmen, turizm sektörüne çok geç el atılmıştır. Oysa, turizm sektörü, meydana getirdiği dolaylı ve dolaysız istihdam kapasitesiyle, gelirleri itibariyle ve özellikle genç kuşaklara iş imkânları sağlamak açısından çok önemli bir sektördür.

1950'lerde dünyadaki milletlerarası turist sayısı sadece 25 milyon iken, bu rakam, 1995 yılında 534 milyona ulaşmıştır. Ülkemize gelince; 1980'lerde ülkemizi ziyaret eden turist sayısı 1,3 milyon iken, bu rakam, 1995 yılı itibariyle 7,3 milyona ve 1996 yılının ilk on ayında ise 7,7 milyona ulaşmıştır. Tabiî ki, bu sayı yeterli değildir, olması gerekenin altındadır.

Dünya turizm gelirleri hızla artarken, Türkiye'nin bu gelirden aldığı payın hızla yükselmesi gerekmektedir. Bugüne kadar, kaliteye bakılmaksızın, turist ve yatak sayısının artırılması hedeflenmiştir; oysa, ana hedef, turist ve yatak sayısını artırmanın yanında, turizm gelirlerini artırmak olmalıdır; yani, turizmdeki kaliteyi artırmak zorunda olduğumuzu hesaplamak durumundayız.

Bu nedenle, 54 üncü Hükümet döneminde, ülkemiz turizm sektörünün dünya turizm sektörüyle rekabetine güç kazandırmak ve tanıtımından pazarlamaya kadar pek çok konuda etkili olmasını sağlamak amacıyla, sektöre ilişkin kanun tasarıları hazırlanmıştır. Bu tasarılar, sırasıyla, Türkiye otelciler birliği yasa tasarısı, seyahat acenteleri birliği yasa tasarısı, deniz turizm işletmeciliği birliği yasa tasarısı, Türkiye pansiyoncular, işletmeler birliği yasa tasarısı, rehberler birliği yasa tasarısıdır. Bu tasarıların bir kısmı, Başbakanlığa sevk edilmiştir. Bu tasarıların kanunlaşmasıyla, sektörün gelişmesini engelleyen yasal düzenlemeler ortadan kalkacaktır.

Yine, Hükümetimiz, açıkladığı ikinci kaynak paketinde turizme yer ayırmış, özel turistik sahalar çalışmalarıyla ülke ekonomisine 8 trilyonluk bir gelir getirmeyi hedeflemiştir. Bütçe yükünü azaltıcı ve kaynak artırıcı çalışmalar olarak tahsis edilen arazilerin satışı ve elde edilecek gelirle ilgili düzenlemeler de devam etmektedir.

Turistik tesislerimizde, talih oyunları, her sınıftan insanımızın maddî ve manevî yıkımına sebep olmaktaydı. Bu konuda gerekli önlemlerin alınması, Hükümetimize nasip olmuştur. Özellikle, İşletmeler Yönetmeliği çıkarılarak, vatandaşlarımızın gündüzleri gazinolara girişleri saat sınırlamasıyla engellenmiş, ikramiye çekilişi, açık büfe ve ücretsiz araç servisi gibi uygulamalarla her türlü reklam tanıtımına son verilmiş, ikramiye ödemelerindeki banka çeki düzenlemesiyle, para hareketleri kontrol altına alınmış; böylelikle, kamu otoritesinin etkinliği sağlanarak, insanlarımızın zarar görmesi engellenmiş ve yasal boşluktan yararlanılarak yapılan izinsiz yerler kapatılmış ve denetimler etkin bir hale getirilmiştir.

Turizm sektöründe önemli bir yer tutabilecek ve bütçeye gelir getirecek bir uygulama olarak, kamu kamplarının turizm amaçlı değerlendirilmesi ve satılması çalışmaları başlatılmıştır. Ülke ekonomisi açısından atıl durumda kalan yazlık ikinci konutlardan, turizm amaçlı, gerek iç pazar gerekse dış pazar açısından faydalanılması için çalışmalar başlatılmıştır.

Turizmi çeşitlendirmek ve dört mevsime yaymak mecburiyetindeyiz. Bugüne kadar bizdeki turizm anlayışı, maalesef, genellikle tatil turizmi olarak, güneş, deniz ve kumsal arasında sıkışıp kalmıştır. Hükümetimizce, turizm sezonunun uzatılması ve turizm faaliyetlerinin dengeli bir biçimde tüm bölgelerimize yaygınlaştırılarak ülkemize yönelik talebin artırılması ve mevcut ilginin canlı tutulması amacıyla, projeler geliştirilmelidir. Turizmdeki çeşitliliği sağlayabilmek, alternatif turizm faaliyetlerini Türkiye geneline yaymak ve Türkiyemizin ekolojik dengelerini koruyarak, taşlaşmayı, yanlış yapılanmayı önlemek 54 üncü Hükümetimizin görevleri arasındadır. Turizmi çeşitlendirme ve geliştirme politikası kapsamında, inanç turizmi ilk sırayı almaktadır. Bu yıl ikincisi yapılan tura dahil olan İstanbul, Bursa, Balıkesir, İzmir, Manisa, Denizli ve Aydın İllerimizin yanı sıra Konya, Urfa, Adıyaman, Antalya, Trabzon ve Edirne illeri de dahil edilmelidir.

Alternatif turizm için gerçekten en ideal bölge olan Karadeniz yayla turizmi, teşvik edilmeye devam edilecektir.

İki kıtayı birleştiren dünyanın incisi İstanbulumuzu, kültür başkentimiz ilan ederek tanıtımına ayrı bir önem vermeliyiz.

Tarihî değerlerimizi, tarihe mal olmuş şahsiyetlerimizi, güzel örf ve âdetlerimizi tanıtmak amacıyla, özellikle basın yayın araçlarını, en etkili biçimde kullanmak mecburiyetindeyiz.

Vatandaşlarımızın, şimdiye kadar havayoluyla yapmakta oldukları hac seferlerini, bundan böyle karayoluyla da yapabilmeleri için, gerekli çalışmalar başlatılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığıyla ortaklaşa toplantılar yapılarak, daha önceki dönemlerde görülen aksaklıkların giderilmesi amacıyla yapılan ve yapılması gereken çalışmalar başlatılmıştır.

Ülkemizin turizm bölgeleri içinde Akdeniz Bölgesi birinci sırayı almaktadır; Akdeniz Bölgesi içinde ise Antalya, Türkiye'nin ve dünyanın en önemli turizm bölgesi olma özelliğini taşımaktadır. Ülkemize gelen 7,7 milyon turistin yaklaşık 3 milyonu bu ilimizde tatilini geçirmekte ve 120 577 yatak kapasitesiyle, ülkemizin mevcut turistik yatak kapasitesi oranının 1/3'ü gibi çok büyük bir orana sahiptir.

Beşinci ayını dolduran Hükümetimiz, Antalya'ya özel bir önem vermiş; yıllardır kanayan yara olan Antalya-Alanya D-400 Karayolunun duble olarak -iki gidiş iki geliş- yapımına hız verilmiş, ilk 30 kilometresi bitmiş olup, kalan kısımlarının ihalesi yapılarak, çalışmalar hızla devam etmektedir.

Yine bu bölümde yer alan ve yapımının bir an önce bitirilerek, Manavgat şehir merkezi içinden geçen trafiğin rahatlatılmasını sağlayacak olan Manavgat çevre yolu köprüsünün ihalesi yapılmıştır.

Isparta, Burdur, Antalya yolundaki çalışmalar devam etmektedir ve 1997 yılı içinde bitirilmesi hedeflenmiştir. Antalya'yı Korkuteli-Denizli üzerinden İzmir'e, Korkuteli üzerinden Fethiye İlçesi ve Muğla İline bağlayan yolun 22 kilometrelik kısmı bitirilmiştir, 26 ncı kilometresinde ise çalışmalar devam etmektedir.

Akseki-Konya devlet yolunun Manavgat-Alanya yolu ile kesişme noktasında oluşacak yoğun trafik akışını daha iyi kanalize etmek için köprülü kavşak yapılacaktır. Sondaj çalışması yapılan köprülü kavşağın projeleri de hazırlanmıştır.

Antalyamızın gözbebeği olan Alanya İlçemiz, yıllardır susuzluk içinde kıvranmakta, kışın yerleşik nüfusu yaklaşık 100 bin olan bu ilçemiz, yaz aylarında 1,5 milyona ulaşan nüfusa sahiptir. Bu artan nüfus karşısında, su problemi her geçen gün büyümekteydi. Alanyalıların büyük özlemi olan Dim Çayı ve hidroelektrik santralı projesinin ihale müjdesini vermek, yine Hükümetimize nasip olmuştur.

Antalya İli, Türkiye'nin en büyük deniz limanlarından birine ve hava trafiği bakımından ikinci büyük havalimanına sahiptir. Özellikle yaz aylarında çok yoğun bir trafiğe ulaşan Antalya Havalimanı da ivedilikle büyütülmek zorundadır. Havalimanına optik okuyucular takılarak, şu anda bir yolcunun, 3 dakikada yaptığı geçişi, 12 saniyede yapacak duruma getirilmelidir.

BAŞKAN - Sayın Denizolgun, bir dakikanız var efendim.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Finike İlçemizde yapılmakta olan 600 yat kapasiteli ve fizikî olarak yüzde 75'i bitirilmiş olan yat limanı, 1997 yılı içerisinde bitirilmesi planlanmaktadır. İnşaatları devam eden Kaş Yat Limanı, Alanya Yat Limanı ve Balıkçı Barınağı, Gazipaşa Yat Limanı, Beymelek Balıkçı Marinası, Manavgat Irmağı ağzı düzenleme çalışmaları; Çayağzı, Kekeba, Avlankaya, Tekirova ve Adrasan yat limanları işlerinin bitirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmaktadır.

Turizm ve tanıtım konusu, sadece Turizm Bakanlığının ve Hükümetimizin değil, tüm vatandaşlarımızın ve tüm partilerimizin görevi olmalıdır. Çok hassas dengeler üzerine oturan turizmi, maalesef, çeşitli olumsuzluklar etkilemektedir. Bu konuda, henüz, sağlam bir altyapı oluşturamadığımız için, en ufak olumsuz bir reklam sebebiyle sektör etkilenmekte ve rezervasyonlar iptal edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Denizolgun, lütfen son cümlenizi söyler misiniz.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, 1997 yılı bütçemizin hayırlı ve uğurlu olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Denizolgun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, birinci konuşmayı yapmak üzere, Sayın Önder Kırlı; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kırlı, süreyi eşit mi paylacaksınız?

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Evet.

BAŞKAN - Süreniz 20 dakika efendim; buyurun.

CHP GRUBU ADINA İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili vatandaşlarımız; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına en derin saygılarımı sunuyorum.

Millî Savunma Bakanlığı bütçesi vesilesiyle, ulusumuzun özgürlük ve bağımsızlığı, ülkemizin bütünlüğü uğrunda yitirdiğimiz aziz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi şükranla anıyorum; yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, millî savunma, ülkemizde, başta dışpolitika olmak üzere, hemen her konu ve kurumla ilgili bir kavramdır; âdeta, Türkiye ile ilgili politikaların odak noktasıdır.

Ordumuz, tarih boyunca ulusumuzla bir anlamda özdeşleşmiş, değişimin, yeniliğin ve çağdaş atılımların kaynağı olmuştur.

Birinci Dünya Savaşında, Galiçya'dan Yemen çöllerine, kanaldan Kafkaslara, Çanakkale'ye kadar 3 kıtada destanlar yaratan bu orduyu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'le beraber, Ulusal Kurtuluş Savaşını ve Anadolu ihtilalini yaratırken görüyoruz ve bu ordunun katkısıyla sağlanan iç istikrar, çağdaş, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetini yaratmıştır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Burada yalın bir gerçeğin altını çizmek istiyorum: Türk Silahlı Kuvvetleri, adına Atatürkçülük dediğimiz laik cumhuriyetimizle taçlanmış, Türk inkılabını kurumsal olarak en iyi özümleyen ve bu yolda en kararlı davranan, en ödünsüz kuruluşlarından başında gelmektedir. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, dünyadaki büyük değişim, bu değişimle artan milliyetçilik akımları, yeni uluslaşma süreçleri, yerel çatışmalar, etnik çatışmalar ve bu bağlamda, ulusal bütünlüğümüze yönelik teröre karşı mücadelede kazanılan birikimler ve deneyimler, millî savunma politikamızın dikkatle gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Türkiye, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktının dağılmasıyla, NATO'nun güneydoğu kanat ülkesi olmaktan çıkmış, Balkanlar, Karadeniz Bölgesi, Kafkasya, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz gibi dünyanın en sorunlu yörelerinden birinde, bölge gücü konumu kazanmıştır. Bunun sonucu, Türkiye, bir yandan kendi güvenliğini sağlarken, öte yandan, bölgesinde önderlik eden, dünya barışına katkıda bulunan bir güç olmak durumundadır.

Bilmeliyiz ki, İran, Irak, Suriye gibi komşularımızdaki çağdışı dikta rejimlerinin temel korkusu, Türkiye'deki çağdaş, demokratik, laik sistemin gelişmesidir. Hiçbir komşumuzun içişlerine karışmama yolundaki temel ilkemize rağmen, demokratikleşmemiz onları etkileyecek, dikta rejimlerinden kurtulup çağdaş, laik, demokratik sisteme geçmeleri yolunda örnek teşkil edecektir. Türkiye'ye terör ihraç edilmesinin nedenlerinden biri bu korkudur. Bu nedenle, iki temel görevimiz var; hem terörü yenecek hem de demokratikleşmemizi geliştirerek sürdüreceğiz. Bunun için, bir yandan hızla demokratikleşme önündeki engelleri kaldıracağız, öte yandan, ordumuzu ve savunmamızı güçlendireceğiz.

Sayın milletvekilleri, soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte, bugün, NATO'nun genişlemesi gündeme geldi. Bu genişlemeyle birlikte, yeni süreçte NATO'nun işlevinin belirlenmesi de gerekiyor. NATO, bir savunma örgütü, genişleme gündeme gelirken işlevinin ne olacağı, kime karşı bir savunma örgütü olacağı da belirlenmeli ve bu belirleniş, dünya politikalarında etkili olmalıdır. Bu genişleme ve belirlenme, Avrupa'da ve dünyada yeni bölünmelere ve bloklaşmalara neden olmamalıdır.

Bilindiği gibi, Orta Avrupa ve Doğu Avrupa ülkelerinin NATO üyeliğine katılmak istemesine Rusya Federasyonu, kendi güvenliği ve yeni bloklaşmaya yol açacağı endişesiyle karşı çıkmaktadır. Türkiye olarak, genişlemeye, genelde ilke olarak karşı olmadığımızı; ama, endişeleri giderecek tedbirleri de düşünmek zorunda olduğumuzu vurgulamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, dışpolitika güce dayanır; bu gücün omurgasını da ordu oluşturur. Ordumuzu güçlendirebilmeniz için yüksek teknoloji kullanan, giderek teknoloji üreten, ihracat yapabilen güçlü bir savunma sanayi kurabilmeliyiz. Bu yönde atılan adımları takdirle karşılıyoruz. Böylelikle, hem Türkiye'nin sanayileşmesine hem de dost ve kardeş ülkelerin savunmalarının güçlenmesine katkımız olacaktır ve Türkiye, bölge gücü, dünyanın sayılı etkin devletlerinden biri olmanın gereklerini de yerine getirmiş olacaktır.

Silah alımlarında dış baskılara boyun eğmemek ve bağımsız davranmak, savunma politikamızın üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Batı ile olan ittifak ilişkilerimizle Türkiye'nin silah satın alma girişimleri ve bu konudaki pazarlıklarını ayrı tutmak zorundayız. Amerika Birleşik Devletlerinin, ikili savunma anlaşmasına göre bize silah yardımı ve satma yükümlülükleri gereği, Kobra helikopterleri, firkateynleri vermemesini sadece protesto etmek yetmez; ihtiyaçlarımızı önce kendi savunma sanayimizle sonra da, gerekiyorsa, sadece ABD'ye bağlı olarak değil, kaliteli üretim yapan diğer ülkelerin ürünlerine de talip olarak sağlayabilmeliyiz.

Bu arada TUSAŞ (Havacılık ve Uzay Sanayii) Türk savunma sanayiinin gözbebeğidir. Havacılık ve Uzay Sanayii, en kritik sektörlerden birini oluşturuyor ve buna devlet desteği şarttır. Mahallî üretim kabiliyetinin kazandırılması ve geliştirilmesi yolunda çalışma yapılmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Silahlı Kuvvetlerimiz, bugün teröre karşı mücadelede de aktif görev üstlenmiştir. Ordumuzun aslî fonksiyonu olan sınır güvenliğini daha etkin yapabilmesi için, içgüvenliği sağlayacak, teröre karşı etkin mücadele verecek güvenlik güçlerini bir an önce oluşturmalı, ordumuzu, içgüvenliği de sağlama yükünden kurtarmalıyız.

Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, ordumuza, konsolide bütçeden yapılan kaynak tahsislerinin toplamıdır. Bu yılki bütçe, geçen yıla oranla yüzde 106,23 artmıştır. Gayri safî millî hâsıla deflatörü yüzde 65 olduğuna göre, 1997 yılında artış yüzde 58,5'tur.

Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, 1996 yılında bütçenin yüzde 8,25 iken, bu yıl, yüzde 10,73'ü olmuştur. Bunun ana nedeni, Doğu ve Güneydoğu Anadoluda teröre karşı verilen, düşük yoğunluklu, sürekli hale gelmiş çarpışmalardır. Aslında, bu uğraşın, nitelikli, ehil, yeterli içgüvenlik güçlerince verilmesi gerekir. Böyle olursa, çağdaş, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyetine yakışmayacak şekilde, ağalara, beylere, feodal güçlere bel bağlayan, silah verip, güvenlik görevi taşeronluğunu dağıtan ilkel anlayış ortadan kalkabilir. (CHP sıralarından alkışlar)

Çağdaş, demokratik, laik cumhuriyetimizin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisinin bir üyesi olarak, polisimizin, jandarmamızın, ordumuzun yapması gereken görevleri, çağdışı, feodal yapılara ihale eden devlet anlayışını içimize sindirmemiz mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle, ilkel bir yaklaşımın neler doğurduğunu, Susurluk kazası ortaya koydu.

Bugün, kara sınırlarının çoğunluğu, halen jandarma güçlerimizce korunuyor. İçgüvenliğimiz ise, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadoluda, korucu ve özel tim gibi, sakıncaları her gün ortaya çıkan güçlere ihale edilmiştir. Oysa, kırsal kesimde içgüvenliğimizin sorumluluğunun jandarma kuvvetlerine bırakılması ana politikamızdı. Bu politikanın, bugün, büyük ölçüde terk edilmesi, yeni sakıncalar yaratmıştır. “Özel tim” adı altında -üzülerek görüyoruz- devletin resmî elbiseli görevlileri, siyasal düşüncelerini alenen açıklamaktan çekinmemekte, bir siyasal partinin işaretini yapabilmektedir. Bu oluşum, yapılan görevin tarafsızlığına gölge düşürmektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar gözönüne alınarak, içgüvenliğimiz için emir-komuta, hareket, kontrol ve disiplin içinde, Jandarma Genel Komutanlığına bağlı iyi yetiştirilmiş, yansız görev yapan, gerektiği ölçüde profesyonel içgüvenlik gücü oluşturmanın olumlu sonuçlar vereceğine inanıyoruz. Jandarma personelinin, bir yandan sayısı artırılmakla birlikte, eğitim, lojistik bağlılık yönleriyle İtalyan ve Fransız jandarmasına benzer biçimde konuşlandırılması uygun olacaktır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, en güzel, en canlı çağlarında ulusumuz ve ülkemiz için sakat kalan, bunalıma düşen askerlerimiz için yapılmaya başlanan Türk Silahlı Kuvvetler Rehabilitasyon Merkezi için, içten tebriklerimizi, teşekkürlerimizi sunuyor, tesislerin, bir an önce, modern araç ve gereçlerle tamamlanarak, hizmete açılmasını diliyoruz.

Bir diğer dileğimiz, 21.3.91 gün 91 779 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, ateşli silahlar hakkındaki yönetmeliğin 7 nci maddesinin birinci fıkra (a) bendindeki değişikliğin, Silahlı Kuvvetler ve MİT hizmetlerine de teşmilidir. Çünkü, anılan yönetmeliği göre, şehit olan emniyet hizmetleri personelinin eş ve çocuklarıyla, ana ve babalarına müracaatları halinde silah taşıma ruhsatı verilirken, şehit Türk Silahlı Kuvvetleri personeli -jandarma dahil- ve MİT mensuplarının eş, çocuk, ana ve babaları bu haktan yararlanamamaktadır. Bu eşitsizliğin giderilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Bir diğer eleştirimiz, Silahlı Kuvvetlerimize ait 37 adet eğitim ve dinlenme tesisinin, 1995 yılı bütçe raporuna göre 1 037 938 897 882 lira olan gider açığıyla ilgilidir. Bu tesisler kapatılsın veya satılsın diye söylemiyoruz; aksine, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, moral açısından, böylesi tesislere gereksinimi vardır; ancak, kaynakların kıt olduğu bir ortamda, her alandaki harcamalarımızda özenli olmak zorundayız. Bu nedenle askerî gazino, misafirhane ve konutlarda gelir fazlası veren uygulamanın, eğitim ve dinlenme tesislerine, bütçeden yeni yük getirmeden karşılanması yolunda gerekli tedbirlerin alınması gerektiğine inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, toplamsal yaşamda her kurum ve kuruluşun ayrı bir yeri vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri, kuşkusuz hepimizin gözbebeğidir. Geliştirmemiz, sakınmamız gereken, geleceğimizle doğrudan ilintili bir kuruluştur, ulusal güvenliğimizle doğrudan ilişkilidir. Eksiklerini tamamlayacağız, eleştirilerimizi yapacağız; ama, eleştiriyle, karalama ve yıpratmayı birbirinden ayırma erdemini göstermek zorundayız. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ordu bizimdir ve tam anlamıyla ulusal bir ordudur. Bu orduda görev yapan subayı, assubayı ve eriyle gerektiğinde canını veren insanlar, bizim çocuklarımızdır, kardeşlerimizdir ve bu ordu, Türkiye'ye yönelen tehlikelere karşı vardır ve görev başındadır. Öyleyse, anlaşamadığımız ne?.. Sorunu açıklıkla ortaya koymak gerek; Türkiye'de, kışlaya, okula ve camiye sokulmaması gereken siyaset, ne yazık ki, okula ve camiye sokulduktan sonra kışlaya sokulmak isteniliyor; gizli açık, örtülü örtüsüz, çoğu kez, masumane taleplerin arkasına gizlenen gerçek budur. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Televizyon kanallarında yayınlanan video kasetler, bu örtülü amacı ortaya koymuyor mu? O kasetlerde boy gösteren hayalî binbaşılar, geçmiş iktidar ortaklıklarında bu amaçlarına varabilmek için, ortaklarını aldatma çabalarını itiraf etmiyorlar mı?.. Bu, tam bir suçüstüdür.

Nedir asıl amaç; İslam cumhuriyetini gerçekleştirebilmek için laik cumhuriyeti yıkmak, bu konuda en büyük engel olarak gördükleri Türk Silahlı Kuvvetlerini kendi siyasetlerinin bir parçası haline getirmek istiyorlar; bunun için, her fırsatta silahlı kuvvetlere saldırılıyor.

BAŞKAN - Sayın Kırlı, bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, öğleden önceki çalışma süresinin Sayın Kırlı'nın konuşmasını bitirinceye kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sürenizi durdurmuştum, devam edin.

Buyurun.

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Bunun için, her fırsatta Silahlı Kuvvetlere dolaylı saldırılar yapılıyor. Bakınız, Hükümetin bir bakanı, partisinin hemen her toplantısında, Sultanbeyli'ye Atatürk anıtı dikilmesini Susurluk skandalından daha vahim olduğunu belirterek, topu, tüfeği, tankı elinde bulunduranlardan şikâyet edebiliyor; kendi kışkırtıcılığını, seçilmiş, atanmış tartışmasıyla örtbas etme yolunu tutuyor. Şikâyet eden kim; ülkenin bir bakanı. Şikâyet ettiği kim; bu ülkenin Silahlı Kuvvetleri. Yavaş ol da molla desinler sayın bakan?! (CHP sıralarından alkışlar)

Sultanbeyli, hızla büyüyen yeni bir yerleşim yeri; ulusal günler kutlanıyor, törenler yapılıyor; ancak, bir Atatürk anıtı yok. “Atatürk anıtı yapalım” diyenlere, Refah Partili Belediye Başkanı “param yok” diyor. Silahlı Kuvvetlerimiz mensupları, “anıtı belediyeye yük olmadan biz yaparız, biz yaptırırız” deyince de, Allah razı olsun, Kurtuluş Savaşını yaparak, ülkeyi esaretten kurtaran, ezan seslerinin göklerimizden eksik olmamasını sağlayan, devletimizin kurucusu için, kentin içinde, en güzel, en uygun yeri gösterelim diyeceklerine, beldenin kuş uçmaz, kervan geçmez, yerleşimden uzak bir yerini gösteriyorlar.

Şimdi, burada açık bir kışkırtıcılık yok mu? Küçük gördüğünüz, alaya almak istediğiniz, önemsemediğiniz kimdir? Buradaki kışkırtıcılığı niye gözardı ediyoruz?

NURETTİN KALDIRIMCI (Kayseri) - Siz yapıyorsunuz!..

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Dikilen anıt neyi simgeliyor, o dikilen anıt?

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) - Şu anda sen yapıyorsun kışkırtıcılığı.

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Hiç kuşkusuz, Mustafa Kemal'in kişiliğinde bağımsızlık ve özgürlüğümüzü, kayıtsız şartsız halk egemenliğini, ulusal bütünlük, kardeşlik ve yurttaşlık bilincini ve bütün bunların güvencisi olan laik cumhuriyete olan bağlılığımızı simgeliyor. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İşte sorun buradan kaynaklanıyor; çünkü, karşı çıkılan, hazmedilemeyen, din kurallarına dayalı bir devlet yapısından laik cumhuriyete geçilmiş olmasıdır ve Kemal Atatürk laik sistemin simgesidir. Anayasamız, “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik laik bir hukuk devletidir” diyor ve bu kürsüden laik cumhuriyeti koruyacağınıza yemin ediyorsunuz, sonra da laikliğe karşı çıkıyorsunuz... Nerede kaldı hukuka saygı, Anayasaya saygı, insana saygı?!.

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) - Size mi kaldı?..

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Elbet bana kaldı.

BAŞKAN - Efendim müdahale etmeyelim.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Otur... Otur... Dinle!..

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Siz de oturun beyler...

BAŞKAN - Oturur musunuz... Oturur musunuz...

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Bu kürsüden düşüncelerimizi söyleyemeyeceksek nerede söyleyeceğiz?

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) - Kışkırtmadan söyle!..

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Şov yapmayın!..

NİHAT MATKAP (Hatay) - Rahatsız olmayın... Dinleyin... Öğrenmeye ihtiyacınız var!..

BAŞKAN - Müdahale etmeyin... Rica ederim...

Sükunetle dinleyin... Rica ederim.

Buyurun siz devam edin efendim.

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Dinlemeyi öğrenin, sonra gelin konuşun.

Milletvekili olabilmek için laikliği kabul eder görüneceksin, sonra bu konuda topluma kin kusacaksın; sonra da hukuktan, haktan, adaletten dem vuracaksın. (RP sıralarından gürültüler) Yağma yok... Ben varlığımı, okumamı, yazmamı, bu kürsüye gelmemi Atatürk ve laik cumhuriyete borçluyum. Onun yok edilmek istenmesine sessiz duramam, göz yumamam, hiçbir yurtsever sessiz duramaz. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, milletin duyarlılığına saygı gösteriniz ve hiç unutmayın, silahlı kuvvetlerin bu konudaki duyarlılığı ulusal duyarlılığın bir parçasıdır.

Değerli arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugün en üst düzeydeki bir yetkilisi, laiklik, demokrasi, ülke ve devletin bütünlüğü konusundaki düşüncelerini “önce laiklik... Bunda taviz olmaz. Atatürk'ü ve O'nun ilkelerini kaybederseniz, bu ülkeyi, rejimi, demokrasiyi, kısaca her şeyi kaybedersiniz. Onun için, bu ilkelere çok daha sıkı sıkıya sarılmak lazım” diyerek duyarlılıklarını ortaya koymuşlarsa bunda gocunacak ne var?

Çevremizde, İran'da, Irak'ta, Pakistan'da, Afganistan'da İslam adına yapılanların tanıklığı yetmiyor mu?

Kemal Atatürk, bir askerî deha, bir düşünce ve eylem adamı, bir cumhuriyetçi lider ve bu devletin kurucusudur; Türk Silahlı Kuvvetlerinin de başkomutanıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri, ordularımızı zaferlere taşımış başkomutanlarına saygıda, onun ilkelerine bağlılıkta ödünsüz ve fevkalade duyarlıdır. Bu duyarlılığı hepimizin anlaması gerekir.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Orduyu istismar ediyorsunuz. (CHP sıralarından “sen ediyorsun” sesleri, gürültüler)

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Bu konudaki bir diğer sorun da Askerî Şûranın verdiği ihraç kararlarıyla yaratılmak istenen fırtınadır. Askerî Şûra, bir kısım subay ve assubay hakkında Anayasa ve yasalara aykırı olarak irticaî faliyetleri ve disiplinsizlikleri nedeniyle çıkarma kararı almıştır.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Nereden biliyorsun?

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Refah Partili arkadaşlarımızın beyanlarında ve benzer görüşleri benimseyen basın organlarında da şimdi adını verme cesaretini gösteremeyen bir emekli subayın mektubuna dayanılarak, Türk Silahlı Kuvvetleri üst düzey komutanlarının isimleri sayılıyor, onlar hedef gösteriliyor ve çıkarma gerekçeleri sıralanıyor. Bunlara göre, eşi başörtülü olmak ihraç nedenidir, namaz kılmış olmak ihraç nedenidir, ordu, inançlı subayını, assubayını ihraç etmektedir, orduda yargısız infaz yapılmaktadır. El insaf. Bu orduda onbinlerce, namazını kılan, eşi, anası ve bacısı başörtüsü takan insan var; kışlalarında namaz kılınması için yer ayrılan, cami kuran bir kurumda, namazını kılıyor diye ya da karısının başı örtülü diye bir insanın atılması mümkün mü? Yalanın endazesi kaçmış. Bu yalan ve kışkırtıcı beyanlar, laik cumhuriyetin en büyük teminatı olarak görülen ordumuzu tartışma konusu yapmak suretiyle, laiklik ve Atatürkçülüğün sağlam mevzilerini düşürme oyununun reklam filmidir.

Dikkat edilecek diğer bir husus, beyanların ordudan çıkarılan kişilere dayanılarak değil, isimsiz bir emekli subaya dayandırılmasıdır. Şimdi, insafla düşünelim, böyle bir emekli subay varsa, neden her şerefli insan gibi adını sanını açıklamıyor? Yoksa, böyle bir subay yok da “Hizbulşeytan (!)” örgütüne dahil olanlar mı böyle yalanları yayıyor? (CHP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu tür uydurma mektupların toplumu ve Silahlı Kuvvetlerimizi rahatsız ettiği, diyalog ortamını yok ettiği, toplumsal huzuru bozduğu niçin düşünülmüyor? Eğer, böyle bir emekli varsa, bu şahıs orduda olup bitenleri nereden biliyor? Yoksa, devletin her kesimine sızan malum çeteler burada da mı var? Bizim emekli de çeteden biri mi? Türk Ordusunda Anayasanın öngördüğü laik ilkeler yerine şeriat düzenini getirme ve tarikat ilişkileriyle yönetme yolunda faaliyet gösterenler, elbette dışlanacaktır; çünkü, dinimiz, bizim için kutsaldır, vicdanımız, yüreğimizdir. Devletimiz, ayakta tutmamız gereken bir örgüt yapısıdır. Devleti, ancak, akıl, bilim, teknik ve teknolojiyle yüceltebiliriz. Onun için, devletimizi din kurallarına oturtma iddiasının karşısında olacağız; çünkü, biliyoruz ki, şeriata dayalı devlet olabilir; ama, demokrasi olmaz. Çünkü, demokrasi, tartışma rejimidir; dinsel kurallar ise tartışılmaz, onlarla devlet yönetmeye kalkarsak, o zaman devlet demokratik olmaz; onun için, laiklikten vazgeçilmesi, Türkiye için söz konusu olamaz.

Değerli milletvekilleri, yargısız infaz suçlamasıyla yargı denetimini de birbirine karıştırmamak gerekir.

BAŞKAN - Sayın Kırlı, 1 dakikanız var efendim.

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Elbette, yargı denetimi; ama, inançla ve dürüstlükle. Anayasa Mahkemesi kararları, Refah Partisi muhalefetinde baştacıydı; şimdi, Refah Partisi Hükümet oldu, Anayasa Mahkemesine ve Başkanına saldırılıyor. Adalet Bakanlığı, Refahın elinde ya, hayali binbaşı, bu defa da Kayseri de yine kükremiş. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin!...

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - “Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısının gücü bize yetmez” ve ekliyor “it ürür, kervan yürür arkadaşlar...” Şimdi, işine geldiğinde Anayasa Mahkemesini, yargı denetimini savunacaksan, işine gelmediğinde, Yüksek Mahkemeye saldıracaksın, devletin savcılarını ürüyen ite benzeteceksin; sonra, yargı diye bağıracaksın... Önce, ciddî ve samimî olmak gerekir.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Sayın Özden, buradaki milletvekilini benzetmiştir.

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim...

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Askeri Şûra Kararları da yargı denetimine tabi olmalıdır; tamam. Sağda solda yaygara koparacağınıza, Anayasa değişikliğini Türkiye Büyük Millet Meclisine getirirsiniz.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Getireceğiz zaten...

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Siz, Hükümetsiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı bitirmeniz için size 1 dakika eksüre veriyorum.

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Kaldı ki, bu ihraçlarda, Refah Partililerin söylediği anlamda bir yargısız infazın ve bir kıyımın söz konusu olduğuna inanmıyorum. Bakınız, ihraç edilecek kişiler için gerekli soruşturmalar yapılmış, ifadeler alınmış, ayrı dosyalar hazırlanmış ve Askerî Şûranın önüne çıkarılmış. Şûranın Başkanı, Sayın Erbakan. Ben, kendilerinin çok titiz bir inceleme yaptığına inanıyorum. Bakmışlar, mevcut yasal düzenlemelere uyulmuş mu; uyulmuş; dosyalar tek tek incelenmiş, suçlamalar görüşülmüş mü; kuşkusuz evet; Sayın Başbakan da dosyaları incelemiş mi; incelemiş; uygun görmüş mü; uygun görmüş ki, imzalamış. (CHP, DSP sıralarından alkışlar) Demek ki, şimdi o kararlara karşı ileri sürülen iddialar yalan. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer, doğru olsaydı, bunu Sayın Erbakan imzalamazdı. O halde, neden yargısız infaz, neden kıyım çığlıkları?!. Yargısız infaz olsaydı, Sayın Başbakan; yani, Refah Partisi Genel Başkanı buna imza atar mıydı? Sayın Erbakan yargısız infazın başyargıcı mı? Yoksa, Refah Partililerin kendi Genel Başkanlarına itimatları mı yok? Yok, hâlâ burada yargısız infaz var deniyorsa, ortalığı telaşa vermeye gerek yok; sorununuzu önce Sayın Erbakan'la çözün. Kendi Genel Başkanınıza olan güvensizliğinizi ülkeye yaymaya hakkınız yoktur.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Saat çalışmıyor.

BAŞKAN - Efendim, sizin Grubunuza da 4 dakika verdim, rica ediyorum...

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kırlı, 1 dakika daha eksüre veriyorum.

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Tamamlıyorum. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, Grubun daha 20 dakikası var, rica ediyorum...

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Kasaba politikası yapıyorsun.

İSMET ÖNDER KIRLI (Devamla) - ...sözlerimi, Anıtkabrin girişinde yer alan, Kemal Atatürk'ün şu sözleriyle bağlıyorum: “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurlarını taşıyan Kahraman Türk Ordusu! Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmışsan, cumhuriyetin bugünkü feyizli devrinde de, askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtalarıyla mücehhez olduğun halde, vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur.”

Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin güzel yurdumuza ve Millî Savunma camiasına hayırlı ve uğurlu olmasını yürekten diliyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kırlı.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, konuşmacının baştan sona, konuşmaları indî, itham edici, yakışmayan bir üslup arz etmektedir. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, bu sizi ilgilendirmez ki.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Böyle bir değerlendirme yapmaya hakkı var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Rica ediyorum... (CHP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, müsaade edin...

Biz, bir kurumun başında bulunan bir şahsın, Meclis kürsüsünden yapılmış olan konuşmaya istinaden sergilemiş olduğu tavrı kınamışızdır. Biz, kati surette, hukukun üstünlüğünü kabul eden, yargı denetimini kabul eden bir anlayışa sahibiz.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Bakan cevap verecektir.

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Hayır efendim, benim Grubumu ilgilendirmektedir. Hükümet, kendi cevabını kendisi verir.

Bir başka hususu daha arz etmek istiyorum... (CHP sıralarından “Süre doldu” sesleri)

Biz, Refah Partisi olarak ve mevcut Hükümet olarak, bütün görüşlerimizi kamuoyu nezdinde ilan etmiş bir siyasî partiyiz. Kati surette başka alanlara çekmeye, başka çağrışımlar yapmaya, antidemokratik tavırlar içerisinde bulunan arkadaşlarımıza ithaf ediyorum.

Arz ediyorum.(RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Sayın milletvekilleri, milletvekili seçilip de bu salona gelen her arkadaşımız, her türlü aykırı fikri dinleme, ona tahammül etme olgunluğuna erişmiş kişidir. Onun için, rica ediyorum; herkes, bu olgunluğu göstersin ve Yüce Kuruldaki çalışmalar bu seviyede devam etsin.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Orduyu istismar ediyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, öğleden önceki çalışmamız sona ermiştir.

Birleşime saat 14.00'e kadar ara veriyorum.

Kapanna Saati 13.12


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) (Devam)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1. - Millî Savunma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Millî Savunma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1. - Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Turizm Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Turizm Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerlerini aldı.

Bilindiği üzere, daha önceki oturumda, yedinci tur bütçe görüşmelerine başlamıştık.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Önder Kırlı konuşmasını yapmıştı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacıya sıra gelmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın İrfan Gürpınar; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bugün bütçeleri görüşülen Millî Savunma Bakanlığının ve Turizm Bakanlığının değerli Bakan ve bürokratları; Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce Meclisi ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Genelde bütçe konuşmaları, teknik rakamlar üzerinde veya genel politikalar üzerinde yapılır. Ben bu konuşmamda, turizm politikamızın geçmişi, bugünü ve geleceğiyle ilgili görüşlerimi, tespitlerimi, önerilerimi sunacağım. Bu önerilerimi, bazı kıyaslamalarla ortaya koyarken, bir başarı veya başarısızlık tablosunu anlatmaya çalışmayacağım. Bu konunun da, böyle anlaşılmamasını rica ediyorum.

Genelde bütçenin teknik tarafı görüşülürken rakamlardan bahsedilir; ben, rakamlara pek fazla girmemeye çalışacağım. Zira, Turizm Bakanlığı bütçesi, geçmişte olduğu gibi, yine, şanssız bir bütçe; yine, Maliyeden hak ettiği payı alamamış bir bütçe. Maliye Bakanlığı ve yetkililer, ne yazık ki, bu konuda hep nekes davranıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu seneki bütçe 8 trilyon 623 milyar lira. Bir önceki seneye göre artış oranı, yüzde 79,1; halbuki, genel olarak bütçenin artış oranı, yüzde 81,5'dir. Yani, Turizm Bakanlığı bütçesi, bu sene, yine, genel artış oranının altında pay almış. Halbuki, Türkiye'de, bütçeye doğrudan doğruya katkıda bulunan, doğrudan doğruya para getiren tek sektördür turizm. Özellikle, Turizm Bakanlığının başarısında da yüksek payı olan Tanıtma Genel Müdürlüğü bütçesini de değerlendirdiğimizde, bu ufaklık, bu küçüklük çok daha fazla ortaya çıkıyor.

Bir gelenek vardır turizmle uğraşan ülkelerde, Avrupa ülkelerinde, bu geleneğe göre, turizm sektörünün getirdiği payın yüzde 2'si tanıtma birimlerine bütçesine aktarılır. Bizim, bu sene, Bakanlığımızın tanıtma bütçesi 33 milyon dolar tutuyor. Bütçeye katkısının yüzde 2'si hesap edildiğinde, 100 milyon dolar para konması gerekirken, tanıtma bütçemize 33 milyon dolar para konmuş.

Değerli arkadaşlarım, bir basit kıyaslama yapacağım: Bu sektörde yakaladığımız, hatta geçtiğimiz komşu ülkemiz Yunanistan, bu konuya, tanıtmaya 130 milyon dolar para ayırmaktadır. Türkiye'nin, 33 milyon dolar gibi, Yunanistan'ın dörtte biri kadar bir parayı tanıtmaya ayırması, bana göre, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bu konuda geçmişte de böyle uygulamalar vardı. Bakanlığın, bu konudaki isteklerini, taleplerini biliyorum; ama, Maliye Bakanlığının bu konuda yaptığı tutucu davranışı da bir kere daha vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, turizm sektörünün Türkiye'de geldiği bugünkü güzel nokta otuz yıllık bir süreçten geçmiştir. Otuz yıl önce turizmin acayip bir şey kabul edildiği Türkiye'de, otuz yıl sonra turizm, cazibeli bir sektör haline gelmiştir. Özellikle, son on yıllık dönem de, Türkiye'nin bir turizm ülkesi, aranır bir turizm cenneti haline gelmesinin süresidir. Bunun böyle oluşunun sonucunda, uluslararası pazarda kabul edilen ve pazar payının da günden güne artan bir süreci vardır.

Başarının doruğa çıktığı geçmiş on yılın son beş yılı da, turizm açısından sıkıntılı geçen bir dönemdir. Bu dönemde, Körfez krizi olmuştur, PKK terörü olmuştur. Terör, özellikle Türkiye'yi, turizmini baltalamak açısından hedef seçmiştir, Irak operasyonu olmuştur, Gazi olayları olmuştur; Kardak krizi gibi, turistin, ülkeye gelmesini engelleyen, vazgeçmesini sağlayan önemli sosyal olaylar olmuştur. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Türk turizmi, 1991-1995 yılları arası, Türkiye'ye gelen turist sayısı açısından yüzde 65 bir büyüklüğe ve Türkiye'ye gelen turistin bıraktığı turizm geliri açısından da yüzde 100 bir büyüklüğe ulaşmıştır. Sektörün dünya pazarındaki payı artmış; 1991'de yüzde 1 olan pay, 1995 sonunda yüzde 1,4'e yükselmiştir. Bugün, tahminen, sektörün, 38 milyar dolarlık bir sermaye stoku mevcuttur.

Yine, 1995 yılında, Türkiye'de rekorlar kırılmıştır. Turist girişinde, aylık, 1 milyon rakamları aşılmış; 1995 Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında, Türkiye'ye 1 milyonun üzerinde turist girmiş ve aylık, ortalama 850 milyon dolarlık gelir sağlanmıştır.

1995 yılı sonu itibariyle, konulan, 5 milyar dolar turizm geliri ve 7,5 milyon turist hedefi aşılmıştır.

1995 yılı itibariyle, yine, turizm geliri ve turist sayısı yüzde 17 ve18'lik bir artışla seneyi kapatmıştır. Bu artışlar sebebiyle, 1995 yılında, dünyada turizm gelirini artıran 24 ülke arasında, Türkiye altıncı olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bu güzel trend 1996'da da devam etmiştir. 1996 yılında -tam rakamları alamadım- sene başında, Sayın Bakan Işılay Saygın tarafından konulan bir hedef vardı; 6 milyar dolar turizm geliri ve 9 milyon turist. Devlet İstatistik Enstitüsünden, Merkez Bankasından aldığımız rakamlar -Haziran ayı itibariyle- bu hedefin yakalanamayacağını göstermektedir ve 1996 sene sonu itibariyle -Sayın Bakanın ifadelerinden çıkarıyorum- artış yüzde 10,5 civarında olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, burada, bu rakamlar üzerinde biraz durmamız gerekir. Bir önceki sene yüzde 17-18'lik bir artış ve bir sene sonra yüzde 10,5'lik bir artış... Bir de rakamları incelediğimizde, aylık bazda olayı vurguladığımızda; 1985 yılı mart ayından itibaren turizm gelişme eğrisi yükseliyor, 1996 Martının sonlarına doğru, nisan ayında turizm gelişme eğrisinin yükselişi devam ediyor, 1996'da, nisan ayından sonra turizm gelişme eğrisi düze geliyor ve 1996'nın sonlarına doğru aşağıya iniş tespit ediliyor. Bu konu, bana göre, Türk turizmi açısından değerlendirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, özellikle son aylarda, bir önceki seneye göre turizm gelişme eğrisi yüzde 5'lere kadar düşmüştür. Bu, zahirî sebeplerden, geçici durumlardan ortaya çıkıyorsa kabul edilebilir; ama, ciddî sebepleri varsa, bir yapısal sorun varsa, bunun üzerinde çok ciddî düşünmek gerekir.

Değerli arkadaşlarım, elimizde çok güzel rakamlar var; Türk turizminin geleceğiyle ilgili güzel rakamlar var. Dünya Turizm Örgütünün yaptığı bir araştırmada, önümüzdeki on sene içinde, Avrupa'nın 20 ülkesi arasında, Türk turizminin, yüzde 230 büyüyeceği söylenmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu, çok enteresan ve çok güzel bir rakamdır, umut verici bir rakamdır. Bakın, buna göre, önümüzdeki on yılda, Almanya turizmi yüzde 80, Fransa turizmi yüzde 79, İspanya turizmi yüzde 93'lük büyüme trendi gösterecekken, Türk turizmi, yüzde 230'luk bir büyüme gösterecektir. Tabiî, bu büyüme, yan sektörlere de etki edecektir.

Yine, size, istatistikî bir bilgi vereyim. Önümüzdeki on yıl içinde, Türk Havayollarıyla ilgili büyüme yüzde 8,9 olacaktır. Bu büyüme oranı, Avrupa'nın 20 ülkesi arasındaki en büyük büyüme oranıdır. Önümüzdeki yıllarda, Türk turizmi büyüyecek ve dolayısıyla turizmin yanındaki sektörler de büyüyecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu sebeple, turizmimiz, kendini, 2000'li, 2005'li yıllara hazırlamak durumundadır. O bakımdan, turizmin sorunlarını tespit etmeliyiz, sorunlarının ortadan kaldırılmasıyla ilgili çözümler önermeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türk turizminin sorunlarını tespit ederken, en önemli sorununun, mevcut kapasiteyi kullanma sorunu olduğunu belirtmek isterim. Türk turizmi, sene itibariyle -oniki aylık- mevcut kapasitesini, yüzde 60 civarında kullanmaktadır; bunu, yüzde 80'lere, yüzde 90'lara çıkarmak durumundayız. Bunun için, turizm alanında alınması gereken tedbirler vardır.

Değerli arkadaşlarım, alınması gereken en önemli tedbirlerden biri de Bakanlığın son beş yıldan beri başarıyla uyguladığı turizmi çeşitlendirme politikalarıdır. Turizmimiz, gerçekten, bugün, yirmibeşin üzerinde turizm çeşidiyle dünya pazarına girmiş durumdadır. Özellikle, son zamanlarda, bana göre çok önem verilmesi gereken kış turizmiyle ilgili yapılan yatırımların yoğunlaştırılması ve Türkiye'de turizm sektörünün oniki aya yayılması düşünülmelidir.

Daha önce konuştuğumuz -diğer arkadaşların konuştuğu- konulara pek fazla değinmek istemiyorum.

Türk turizminin bir başka önemli konusu, kongre turizmiyle ilgilidir. Kongre turizmi, Türkiye'nin geleceğinde önemli rol oynayacak bir turizm hareketidir. Lütfi Kırdar Spor Salonunun kongre merkezi haline dönüştürülmesi ve Habitat Kongresinin burada başarıyla yapılmasının dünyaya verdiği mesaj, önümüzdeki yıllarda, Türkiye kongre turizmi açısından büyük önem arz edecektir.

Bu konuda, Sayın Bakana bir burukluğumu söylemek isterim, kendisinin kusurlu olduğunu düşünmüyorum: Lütfi Kırdar Spor Salonunu Turizm Bakanlığı yaptı; ihalesini biz yaptık, bitimini biz yaptık. Sekizbuçuk ay gibi bir zaman içerisinde, Birleşmiş Milletlerin 15 Martta teslim etme mecburiyeti koyduğu bir zamanda, Lütfi Kırdar Spor Salonunu, 1,8 milyon dolar harcamak suretiyle Turizm Bakanlığı yaptı ve süresinde teslim etti, Habitat Kongresi de başarıyla yapıldı.

1996'nın 5 Eylülünde, o salonun bir açılış töreni vardı. O açılış törenine, o salonu yapan Bakan olarak bir davet bekledim ve aradan geçen bir müddet sonra, Sayın Bakanın benim için hazırladığı plaketi odamda gördüm. Bakanlığı aradım “efendim, sizi bulamadık; polislere sorduk, yoktunuz” dediler. Halbuki, o tarihte hem Ankara'daydım hem de sekreterim odasındaydı, bana ulaşılabilirdi. Bu konuda Sayın Bakanın kusuru olmadığını biliyorum; kendisi benim kardeşimdir ve bu konudaki nezaketini de biliyorum. Onun gönderdiği plaketi evimin en güzel köşesinde saklıyorum. Bu konuyu Sayın Bakanın bilgisine sunuyorum.

Sayın Bakana, turizmin çeşitlendirilmesi açısındanda teşekkürlerimi sunuyorum. Gerçekten, 1995 yılında başlattığımız ve Türk turizminin geleceği açısından, bana göre çok önemli olan inanç turizmi ve Karadeniz yaylalarının turizme açılmasıyla ilgili hareketimize sahip çıktığı için onu kutluyorum. Gelecekte Türkiye'nin önünü açacak projelerdir; ama, bir konuda, özellikle inanç turizmiyle ilgili bir konudaki bir söyleyişin, bilemiyorum, pek fazla söylenmediğini tespit etmiş durumdayım.

Değerli arkadaşlarım, inanç turizmimiz beş senelik bir projedir. Bu proje, bu beş sene içinde, Türkiye'de, İslamın, Museviliğin ve Hıristiyanlığın bütün mukaddes topraklarının, mukaddes eserlerinin turizm amacıyla gezilmesi projesidir ve başarılı bir projedir. 1995 yılında Avrupa'dan getirttiğimiz yüze yakın televizyoncu, köşe yazarı ve turizm yazarını gezdirmiştik. O projenin, bana göre çok önemli bir boyutu şudur: 2000 yılında, dünya Hıristiyan âlemi için çok önemli olan İsa'nın doğum yıldönümünün, Türkiye'de de Efes'te, Meryem Ana'da, İznik'te kutlanması törenlerinin Türk turizm potansiyeline büyük katkıda bulunacağıdır. Ama, bu projenin takdiminde, olayın bu boyutu, bilemiyorum hangi sebeple, pek söylenmiyor; bu projenin en önemli kısmı odur ve bu projenin hazırlanmasında Türk Diyanet İşleri Başkanlığının, Vatikan'ın ve diğer dinî kuruluşların da büyük katkısı vardır.

BAŞKAN - Sayın Gürpınar, 2,5 dakikanız var.

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - O zaman, bitirmeye çalışayım.

Değerli arkadaşlarım, asıl bir başka konu; bizim 1995'te başlattığımız “Dört Mevsim Oniki Ay Bütün Türkiye” sloganı, son zamanlarda pek fazla söylenmez oldu. Bana göre Türk turizminin içinde bulunduğu konjonktürü en iyi tarif eden bir slogandır “Dört Mevsim Oniki Ay Bütün Türkiye” sloganı. Bu sebeple, biz, turizmimizi dört mevsim oniki aya yayarken, özellikle, Akdeniz sahillerinin kış turizmi açısından kullanılması projemizin gündeme getirilmesini diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Akdenizdeki oteller kışın açılmaya hazır durumdadır. Bakın, Bodrum'da Sea Garden, geçenlerde uluslararası bir caz festivali yaptı, dünyadan ve Türkiye'den birçok insan geldi. Önümüzde, 20 Aralık-5 Ocakta Avrupa'nın christmas tatili var. Önümüzdeki Kurban ve Ramazan Bayramları kış mevsimine gelmektedir. İç turizm açısından çok önemlidir. Biz, bu bakımdan, Akdeniz sahillerinin oniki ay çalışabilir hale gelmesiyle ilgili çalışmaların devam etmesini diliyoruz.

Turizm açısından ikinci önemli konu, turizmimizin toplam kaliteye kavuşturulmasıdır. Bu nedenle, az önce konuşmacıların bahsettiği havaalanlarının, karayollarının önemli şekilde düzeltilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, karayolları ile ilgili konuda bir tehlikeyi Yüce Meclisin bilgisine sunmak isterim. Geçen yıl, Türkiye'de, trafik kazalarında turistlerden 34 kişi vefat etmişti. Uluslararası Tur Operatörleri Federasyonu (IFTO) bu konuda Türkiye'ye ikaz göndermeye başlamıştı. Bu sene rakamları tam tespit edemedim; ama, karayollarındaki kazalar sebebiyle ölen turist sayısının 50'nin üzerinde olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde IFTO'nun bu konuyu değerlendireceğini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN - Sayın Gürpınar, süreniz bitti; son 1 dakika eksüre veriyorum ve uzatımayacağım.

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Niye öyle?

BAŞKAN - Herkese öyle yaptık. Arkadaşınıza demin 2 dakika eksüre verdim, efendim rica ediyorum.

Buyurun.

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Çok sorun var. Yasal düzenlemelerle ilgili konuda bir şey söylemek istiyorum: Turizmde yasal düzenlemeler yapılması gerekir. Özellikle Otelciler Birliği yasasının çıkması lazımdır. Bu konuda, geçen dönem, bu yasayı, biz, kanun hükmünde kararname şeklinde hazırladık; 11 tane kararnamenin -Avrupa Birliğine uyum yasaları- içine soktuk. Bu kararnamelerden 10 tanesi yayımlandı; bir tek Otelciler Birliğiyle ilgili kararname yayımlanmadı. Niye yayımlanmadı; Yalım Erez, o zamanlar Türkiye Odalar Birliği Başkanıydı, kararnameyi engelledi. Bu kanunun bir an önce çıkması gerekir Sayın Bakan. Bu konuda, Meclis engeli önemli değil, ama, Yalım Erez engelini nasıl aşacağınızı bilemiyorum.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Yalım Erez, bizim sanayi projelerimizi de engelledi.

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Evet.

Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gürpınar. Tamam.

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Selamlayayım efendim...

BAŞKAN - Hayır efendim...

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Müsaade edin selamlayayım efendim.

BAŞKAN - Gerek yok.

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Olur mu efendim.

BAŞKAN - Efendim süre vermiyorum.

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Efendim saygı sunayım... Olur mu?..

BAŞKAN - Hayır efendim, süre vermiyorum. Buyurun... Rica ediyorum...

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Saygılarını sunsun efendim.

BAŞKAN -Efendim, ben, 2 dakika fazla süre verdim. (CHP sıralarından alkışlar [!])

Arkadaşlar, bakın, burada her gün 30 arkadaşımız konuşuyor; herkese 2-3 dakika eksüre verirsek nasıl olur... Rica ediyorum...

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Saygı sunalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, saygınızı sundunuz. Rica ediyorum...

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Sayın Başkan, az önceki konuşmacıya, Refah Partililere verdiniz, Doğru Yolculara verdiniz...

BAŞKAN - Size de 3 dakika verdim efendim.

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Vermediniz efendim; 1 dakika uzattınız.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Kırlı'ya ikibuçuk dakika verdim. Buyurun... Rica ediyorum, buyurun oturun.

İRFAN GÜRPINAR (Devamla) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim. Sağ olun.

Sayın milletvekilleri, yedinci turda, bütçe üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar da bitmiştir, soru sorma işlemi de bitmiştir.

Şimdi, şahsı adına, bütçenin lehinde, Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı'ya söz veriyorum; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika. Rica ediyorum, süreye riayet edin efendim.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Üzerinde konuştuğumuz Millî Savunma Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı bütçeleri nedeniyle, lehte, söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle, bir evvelki oturumda Refah Partisi Grubu ve parti milletvekilleri hakkında bazı hususları dile getiren, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın İsmet Önder Kırlı'nın sözlerine değinmeyi bir vazife addediyorum...

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Turizm Bakanlığı bütçesiyle ne ilgisi var?

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum, sataşmaya yer vermemek üzere...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Rica ediyorum...

Buyurun.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Tutanaklardan, Sayın Kırlı'nın ifade ettiklerini okudum. Ben, bir üzüntümü ifade etmek istiyorum: Ülkemizdeki insanların inançları bellidir. Bu inanaçlar, sizin hakaret ettiğiniz yüce prensiplerden kaynaklanmaktadır. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) - Neye hakaret ediyoruz?..

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Elinize geçen her fırsatta “şeriat” kelimesine hücum ediyorsunuz. Bu, çok üzülerek söylüyorum ki, bilgisizlikten kaynaklanmaktadır.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Genel Kurula dönsün Sayın Başkan.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Ben nereye döneceğimi biliyorum. Lütfen, dinleyiniz.

İslam Dini ve şeriat birbirinden ayrılmaz iki kavramdır.

BAŞKAN - Sayın İncetahtacı, İktidar Partisi milletvekilisiniz. Sataşmaya meydan verecek şekilde...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Ben bilgi veriyorum.

BAŞKAN - Efendim, şimdi “hakaret ettiğiniz yüce prensiplerdir” dediniz. Olur mu yani?!. Dine, kim hakaret ediyor... Rica ediyorum....

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Hayır, ben bilgi veriyorum.

BAŞKAN - Bakın, siz İktidar mensubu olarak eğer bu bütçenin çıkmasını istiyorsanız...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - İstiyoruz tabiî...

BAŞKAN - ...sabır göstermek suretiyle, bunun çıkmasına gayret edeceksiniz. Yoksa, siz çıkıp da millete sataşırsanız, biz bu büçeyi nasıl çıkarırız.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Ben sataşmıyorum... (CHP sıralarından gürültüler)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Yani, siz istiyorsunuz diye şeriat mı gelecek?..

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Bir dakika... Bir dakika... Ben cevap verdim Başkan olarak.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Bu millet neyi istiyorsa, o gelecek.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Getir bakalım da görelim...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Bu millet neyi istiyorsa o gelecek...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sen millet misin?!.

NİHAT MATKAP (Hatay) - O zaman dağa çıksana...

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Arkadaşlar, rica ediyorum...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Bu millet, Türkiye'deki millet neyi istiyorsa o olacak.

BAŞKAN - Sayın İncetahtacı, rica ediyorum, bütçeyle ilgili konuşun...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Millet adına nasıl böyle konuşuyorsun? Milletvekili olarak yemin etmedin mi?!.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Hani Anayasaya sadık kalacaktın...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Ben, milleti kastediyorum.

BAŞKAN - Efendim, bütçenin üzerinde konuşun. Rica ediyorum...

Arkadaşlar, rica ediyorum... Rica ediyorum...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1996 senesinin...

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Hakaret etmekle meşhur olunmuyor...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Ben kimseye hakaret etmiyorum efendim.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Niye öyle söylüyorsun o zaman?..

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Parlamentoda konuşuyorum. Oy aldığım milletimin duygularını ve mensubu olduğum partinin düşüncelerini dile getiriyorum. Herkesten, bizim yaptığımız gibi saygı bekliyorum.

Bu milletin...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sizden başka Müslüman yok mu?

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Bu milletin... (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, lütfen, konuşamıyorum.

BAŞKAN - Rica ediyorum... Sayın Hacaloğlu, çok müdahale ediyorsunuz. Rica ediyorum efendim.

Sayın hatip, siz devam edin.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Bu milletin bağrından çıkan Türk Ordusunun, milletin bütün fertlerinin gönlünde, kalbinde çok değerli yeri vardır. Birtakım istismarcıların sözleriyle, milletin inancıyla Ordunun yapısı arasında bir farklılık meydana getirmeye veya böyle bir düşünce içerisinde olmaya kimsenin hakkı yoktur. Türkiye'nin her şeyden evvel barışa ve istikrara ihtiyacı vardır. (RP sıralarından alkışlar) Ama, birtakım realiteler vardır; buna da hepimizin dikkat etmesi lazım. Bu realiteler, Türkiye'nin içinde bulunduğu tarihî ve siyasî konjonktürün getirdiği noktadır ve milletin asıl inancıdır; buna, lütfen, hepimiz dikkat edelim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Turizm Bakanlığı üzerinde de birkaç kelime söylemek istiyorum. Öncelikle, şu prensibi hepimizin hedef alması lazım: Herhangi bir insan veya grup kendi hedefini kendisi belirlemezse; birileri, kendi adına hedefleri belirlerse, o belirlenen hedef, o insanın değil, hedefi belirleyenin olur. Üzülerek görüyoruz ki, Türkiye'deki turizm anlayışı, çok uzun yıllardan beri, Türkiye'ye özgü nitelikleri dışlayan ve âdeta onu, diğer başka ülkelerin turizm anlayışını kopye etmeye mecbur bırakan bir anlayış içerisindeydi; ama, geçen 53 üncü Hükümet döneminde Sayın Işılay Saygın Hanımefendinin başlatmış olduğu değerli turizm çalışmalarından sonra ve bugün, 54 üncü Hükümetin Değerli Bakanının da, çalışmaları belli bir ölçü içerisinde devam ettirme gayretlerinden sonra, Türkiye'nin kendine özgü bir turizm anlayışına sahip olma noktasında ilerleme gösterdiğini sevinerek görüyoruz.

Anavatan Partisi-Doğru Yol Partisinin kurduğu 53 üncü Hükümetin yaptığı çok hayırlı bir hizmet vardır. O da, Konut Fonunun kaldırılmasıdır. Gerçekten, turizmin önünde, milletin seyahat özgürlüğünün önünde çok büyük bir engel teşkil eden Konut Fonunun kaldırılmasından dolayı, burada, 53 üncü Hükümetin o dönemki bakanlarına teşekkürlerimi arz ediyorum. Bu, çok önemli bir meseledir. Uzun bir dönemden beri milletimizin seyahat özgürlüğünün önünde ciddî bir engel teşkil eden 100 dolarlık Konut Fonunun kaldırılması, hayırlı bir çalışma olmuştur; ancak, bizim, bu çalışmanın devamında görmek istediğimiz bazı özellikler daha vardır; bunlardan birincisi şudur: Bizler, esas itibariyle, özgürlüğümüze çok fazla düşkün bir milletiz. Özgürlüğümüzün, herhangi bir taraftan gelen herhangi bir baskıyla sınırlandırılmasını kabul etmeyiz. Bu sınırlandırmaların birisi de seyahat özgürlüğüdür. Turizm Bakanlığımızın bu şekilde, hayırlı çalışmalarla bu özgürlüğün önünü açmasını sevinerek görüyoruz; ancak, temennimiz, ülkemizdeki insanların inanç olarak yaptıkları umre ve hac seyahatlerinde de, Turizm Bakanlığımızın, var olduğuna inandığım iyi niyetini bundan sonra da göstermeye devam etmesidir.

Türkiye'nin kendine has bir turizm anlayışı olmalıdır dedim; bunun üzerinde de birkaç kelimeyle durmak istiyorum. Turizmdeki asıl gaye, hem maddî kazançtır hem de ülkemizi yeryüzüne tanıtmaktır; ama, dışarıdan gelen herhangi bir turist, Türkiye'ye geldiği zaman, Türkiye'nin yerinde kendi ülkesinin bir kopyasını, kendi ülkesinde bulunan özelliklerin bir benzerini görürse, o benzerden haz almaz; o benzeri de, gidip, kendi ülkesinde tanıtıcı olarak, diğer insanları teşvik edici olarak anlatmaz. Dolayısıyla, Türkiye, kendine özgü şartları, kendine özgü özellikleri ihtiva etmeli ve bunu bütün dünyaya arz etmelidir. Bundan dolayı, ülkemizde ne varsa, bütün çeşitlilikleriyle, mozaiğin bütün ayrıntısına kadar muhafaza edilmeli ve bunlar, turizmimizin, Türkiye'yi tanıtıcı önemli birer vasfı olarak yeryüzüne tanıtılmalıdır.

Bakınız, geçen dönemde başlayan bir çalışma da kumarla ilgili bir çalışmaydı. Türkiye'yi bir kumar cenneti haline getirerek turizmimizi destekleyemeyiz. Kumar oynamak isteyenlerin gidecekleri yer yüzünde bazı adresler vardır. Mesela; Los Angeles önemli bir kumar merkezidir. Dünyanın herhangi bir yerinde, kumar oynamak isteyen bir insan, o merkezlere gitmeyi aklına getirebilmelidir; ama, Türkiye'yi aklına getirmemelidir. Türkiye, çok daha başka özellikleriyle insanların aklında kendini hatırlatabilme imkânını elde etmelidir. Bu bakımdan çok zengin bir tarihe, çok zengin nitelikleri olan bir coğrafyaya sahibiz. Ben, temenni ediyorum ki -biraz evvel konuşan Cumhuriyet Halk Partili hatibin de ifade ettikler gibi- birçok medeniyetin içerisinde barındığı bu Anadolu topraklarında, bütün medeniyetlerin özelliklerini, bozmadan dünyaya arz etmeliyiz.

Elbette, burada egemen olan, hâkim olan, en fazla halkımızın ve milletimizin takip ettiği inancımızın özellikleri insanlara anlatılmalı ve yine tarihe karışmış; fakat, hâlâ uygarlıklarının izlerini taşıdığımız bu topraklarda bulunan medeniyetler de insanlara tanıtılmalıdır.

Elbette, önemli kentlerimizde; turizmin çok canlı olduğu İstanbul, İzmir, Antalya gibi merkezlerimizde, yabancı turistlerin aradıkları özellikleri, aradıkları vasıfları onlara vermeliyiz.

BAŞKAN - Sayın İncetahtacı 1 dakikanız var.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) - Peki efendim.

Ancak, bu vasıflar, hiçbir zaman onların kafasında uyanan, kendi medeniyetlerinin vasıfları olmamalı, dünyanın üzerinde ittifak ettiği vasıflarla beraber, Türkiye'nin kendine has vasıfları olarak takdim edilmelidir.

Ben, bu çalışmalarla -milletimizin gayretleriyle- turizmimizin, biraz evvel hedeflenen 9 milyon turistin gelişine imkân tanıyacağına inanıyorum ve bu bütçenin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İncetahtacı.

III. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı'nın Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Sayın Başkan, izin verirseniz bir beyanda bulunacağım.

BAŞKAN - Efendim, Grup Başkanvekiliniz bir kâğıt göndermiş_

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Sayın Başkan, izin verir misiniz...

BAŞKAN - Bir dakika...

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekili Sayın Oya Araslı, gönderdiği bir pusulada “Refah Partisi adına sözcülük yapan sayın milletvekilinin, CHP Grubuna sataşma niteliği taşıyan sözleri üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü gereğince söz hakkı talebimiz vardır” diyor.

Hangi konuda; yerinizden bir açıklama yapar mısınız Sayın Araslı.

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Hakaret etti_

OYA ARASLI (İçel) - Efendim, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sözcülük yapan arkadaşımızın, sözlerinde ifade ettiği konular hakkında_

BAŞKAN - Konular da_ Nedir onu söyleyin.

OYA ARASLI (İçel) - Tamamen çarpıtıcı nitelikte_

BAŞKAN - Hangi cümleyi çarpıttı, onu söyler misiniz.

OYA ARASLI (İçel) - Dine düşmanlık yapıldığını söyledi.

BAŞKAN - Sayın Araslı, 2 dakika açıklama yapacaksınız; fazla süre vermiyorum.

Yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere; buyurun efendim.(CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - CHP dindar parti; onu mu anlatacak?!.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, burada, Refah Partisi adına, Refah Partisinin... (RP sıralarından “şahsı adına” sesleri)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Grup adına değil, şahsı adına...

BAŞKAN - Efendim, şahsı adına konuşuyordu, Refah Partisi adına değil.

OYA ARASLI (Devamla) - Şahsı adına konuşma yapan değerli milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisinin, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinde sözcülüğünü yapan ve Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini anlatan Sayın Önder Kırlı'nın, din düşmanlığı yaptığı mealinde birtakım sözler sarf etmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, din düşmanı bir parti değildir.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Allah Allah!..

OYA ARASLI (Devamla) - Burada sarf edilen sözler de, din düşmanlığını ifade eden sözler değildir. (RP sıralarından alkışlar [!])

Biz, kimsenin diniyle meşgul değiliz. Bizim asıl karşı olduğumuz, şu kürsüde, dinin siyasete alet edilmesidir. Bunu, fevkalade çirkin bir girişim olarak görüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şu Yüce Meclisin çatısı altında, hepimiz, laik, demokratik Cumhuriyet ilkelerine, Atatürk ilkelerine bağlı kalmak üzere yemin ettik; bu arkadaşınıza, bu yeminini hatırlatırım.

Bu arkadaşımız, burada dile getirdiği birtakım sözleri, millet adına dile getirdiğini söylemiş ve millet böyle istiyor diye, bir dinî düzen taraftarlığını yapmıştır. Millet adına bu tür sözler söyleme hakkı yoktur.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Niye yok?!.

OYA ARASLI (Devamla) - Milletin kendi oylarıyla kabul etmiş olduğu Anayasa, yüzde 99 oranında kabul görerek yürürlüğe girmiş olan Anayasa, halen yürürlüktedir. Ona uymak borcu, hepimizindir. Arkadaşlarımıza bu görevi hatırlatıyorum ve sormak istiyorum; eğer bu arkadaşımızın bu sözlerini bağrına basanlar varsa bu çatının altında, dinî devlet düzeni mi gelsin istiyorlar; bunu açıkça ortaya koysunlar ve kimin bu çatı altında ve bu Türkiye'de, neyi savunduğunu hepimiz bilelim. Kimin, hakkı olan neyi savunduğunu; kimin, hakkı olmayan neyi savunduğunu bilelim. Arkadaşlar, laikliğin anlamını hepimizin bilmesi lazım.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Dinsizlik olarak tarif ediyorsunuz?!.

OYA ARASLI (Devamla) - Laiklik, dinsizlik olarak tarif edilmemiştir; dinsizlik değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Araslı, tamam efendim... Açıklama yaptınız...

OYA ARASLI (Devamla) - Laiklik, herkese din özgürlüğü vermek demektir; çarpıtmayın.

BAŞKAN - Açıklama yaptınız efendim...

OYA ARASLI (Devamla) - Laikliğin ilanının üzerinden...

BAŞKAN - Açıklama yaptınız Sayın Araslı. (RP sıralarından gürültüler)

OYA ARASLI (Devamla) - ...bu kadar yıl geçmişken...

BAŞKAN - Sayın Araslı, açıklama yaptınız efendim..

OYA ARASLI (Devamla) - ...bunu bilmemek...

BAŞKAN - Sayın Araslı, efendim, zamanınız bitti. (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Sayın Araslı buyurun... (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

OYA ARASLI (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Araslı... Lütfen... Süreniz bitti... Buyurun inin... Böyle herkes kürsüye gelip de, burada...

OYA ARASLI (Devamla) - İniyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ama, inin... Rica ediyorum canım...

OYA ARASLI (İçel) - Sataşmayı o yaptı.

2. - Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz'un, İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN - Hangi konuda sataştı efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Efendim, Refah Partisi Grubuyla ilgili...

BAŞKAN - Ne dedi?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Görüşleriyle ilgili... (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Ne dedi?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın konuşmacı, hiç alakası olmayan...

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, şimdi...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Arz edeceğim efendim...

Hiç alakası olmayan, itham edici sözlerde bulundular. Laiklik anlayışımız konusundan tutun da bizim millete din konusundaki yaklaşımımızı istismar meselesi gibi birtakım ithamlara varıncaya kadar çeşitli ithamlarda bulundular.

BAŞKAN - Efendim, şimdi... Bakın, Sayın Kapusuz...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - İtham ettiler...

BAŞKAN - Hayır... Bir dakika efendim... Bir dakika... Rica ediyorum...

Şimdi, burada, eğer, biriniz çıkar ötekine sataşırsa...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bizi alakadar etmez.

BAŞKAN - Öteki çıkıp size sataşırsa burada... Bakın...

Şimdi, efendim, Refah Partisinin...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep - Söz verdin Sayın Başkan; niye söz verdin ona?..

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Oraya söz verdiniz, buraya da söz veri...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Buraya da söz verin...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Kendileri sataştı.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, ben söz istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... Tutanağı getireyim, size söz vereceğim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

AHMET DOĞAN (Adıyaman) - Hayır... Hayır...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Niye söz verdiniz ona?.

BAŞKAN - Ben öyle bir algılamada bulunmadım...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Oturur musunuz...

Şimdi, Sayın Kapusuz, bakın, sizin milletvekili arkadaşınız dedi ki “sizin hakaret ettiğiniz yüce prensipler...” Yani...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Dinî prensipler...

BAŞKAN - ... “dinî prensipler” dedi; bu sataşma değil midir?

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Evet “dinî prensipler” denildi...

BAŞKAN - Efendim, ama, arkadaş da dedi ki; biz dine hakaret etmiyoruz.

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Bütçenin geçmesini istiyorlar mı istemiyorlar mı?..

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Ne alakası var...

MEHMET BEDRİ İNCE TAHTACI (Gaziantep) - Dediler...

BAŞKAN - Ee, tamam... Yani, bakın... Bir dakika...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Efendim... Efendim...

BAŞKAN - Peki, Sayın Kapusuz; size de 2 dakika süre veriyorum. Ama bakın, 2 dakika.. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Tamam... Tamam... Bak, oldu şimdi.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, 2 dakikadan fazla süre vermiyorum ve yalnızca sataşma konusunda...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz, bütçe görüşmeleri sırasında, arkadaşlarımızın, elbette, bu kürsüden görüşlerini ifade etmelerinden kati surette -ister bu oturumda olsun ister başka çalışma süresi içerisinde olsun- rahatsızlık duymuyoruz. Bizim rahatsızlık duyduğumuz bir husus var: Hiç kimsenin görüşünden rahatsızlık duymadığımız için, hakaret etme hakkını da görmüyoruz kimsede. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sizin, bugüne kadar, uygulamalarınız, iktidarlarınız dönemindeki bütün yaptıklarınız milletimiz nezdinde bilinmektedir. Biz de, bugün Hükümetteyiz, ne yaptığımız orta yerdedir; ancak, bakınız, sayın sözcünün burada konuştuğu bütün ifadeler, açık ve net olarak zabıtlara geçmiştir. Ben, bunu uzun uzun da konuşmak istemiyorum, Sayın Kırlı'yı da burada rencide etmek istemiyorum; ancak, bir başka husus daha var ki, onlar da bizi rencide etme konusunda azamî dikkat göstermemeliler.

Arkadaşımız, şahsı adına konuşmuştur. Bu kürsü, hür kürsüdür; kabul edersiniz veyahut da etmezsiniz; ama, siz, bu arkadaşımın görüşüne istinaden söz alıp da, bir grubu itham edemezsiniz. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Nereden çıkarıyorsun bunları...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ben, havayı daha fazla gerginleştirmek istemiyorum; ancak, unutulmasın ki, elbette, laiklik dinsizlik değildir; ama, siz, laikliğin arkasına sığınarak, bu milletin inancına hakaret edemezsiniz. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Laikliği sizden mi öğreneceğiz...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, açık ve net söylüyorum...(CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Değerli arkadaşlar, benim arz etmek istediğim husus şudur... Bizim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, size 2 dakika süre verdim ve süreniz bitti. Lütfen... İner misiniz...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Saygılar sunuyorum Sayın Başkan.(RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın arkadaşlar, kimse, kimsenin inancına... Bu işi, burada kesiyorum.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, bir dakika... Lütfen... Söz istiyorum.

BAŞKAN - Hayır vermiyorum... (CHP sıralarından gürültüler)

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Hakarette bulunuyor Sayın Başkan; söz verin...

OYA ARASLI (İçel) - O zaman tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Yerinizden bir cümle söylebilirsiniz.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, ben, sözlerimi, Refah Partisine yönelterek söylemedim. Benden önce söz almış olan sözcüye yönelttim. (RP sıralarından gürültüler)

Eğer, onun laik düzeni anlamayışı hakkındaki sözlerini, Refah Partisi Grubu kabul ediyorsa ve bizim sözlerimizi kullanarak konuşuyorlarsa, o zaman Refah Partisinin tutumu hakkında da konuşalım. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ederim, açıklamanızı yaptınız; mesele kapanmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)

OYA ARASLI (İçel) - Mesele nasıl kapanıyor efendim?! Refah Partisine yönelttiğimiz bir şey yokken, onlara nasıl söz veriyorsunuz!

BAŞKAN - Tamam efendim... (CHP sıralarından gürültüler) Bir dakikanızı rica ediyorum....

Sayın arkadaşlarımız, burada, bir konuyu müzakere ediyoruz. Bu müzakerede, çok olgun, birbirimize karşı saygılı ve düşünceli hareket etmek zorundayız. Eğer, böyle, karşılıklı olarak birbirimize söz atarsak, bu iş bitmez; ama, isterseniz, bir gün, özel olarak, Hükümet, sayın Refah Partili bakan arkadaşlarımız, laiklik konusunda gündemdışı bir konuşma yaparlar, bütün partiler de, laiklik konusundaki düşüncelerini söylerler; ama, bu, bütçe meselesidir. Rica ediyorum!...(RP sıralarından alkışlar)

II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) (Devam)

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1. - Millî Savunma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Millî Savunma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1. - Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Turizm Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Turizm Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Söz sırası, Sayın Hükümette; buyurun efendim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, süreniz 20 dakika, Hükümet için de süreyi uzatmayacağım.

MİLLİ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesi üzerinde, benden evvel konuşan değerli arkadaşlarımın beyanlarına, eleştirilerine ve yol göskterici konuşmalarına açıklık getirmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Başkanlık Divanını, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum; yine bu vesileyle, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası için canını veren tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine, 671 trilyon lira olarak önerilmiş -Plan ve Bütçe Komisyonunda- Komisyonun değerli Başkanı ve üyelerinin önemli katkı ve gayretleriyle 647 trilyon lira olarak bağlanmış ve huzurunuza gelmiştir.

Öncelikle şunu ifade edeyim ki; Yüce Meclisin tasvibine, onayına sunulan bu bütçenin, onayınızdan sonra sarfı hususunda, Hükümet olarak, Bakanlık olarak, ben ve mesai arkadaşlarım, her kuruşunun, en büyük itinayı göstererek ve en büyük titizlikle harcanacağından kimsenin şüphesi olmasın. Bu konuda, Bakanlığımız, milletin ordusu için, Türk Silahlı Kuvvetleri için yaptığı fedakârlığın önemini ve anlamını idrak eden bir gayret içerisinde olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bütçemiz geçen yıla oranla yüzde 1,7'lik bir artışla, genel bütçe içerisindeki oranını yüzde 10,8'e çıkarmıştır. Bu, büyük bir artıştır. Yüce Milletimize, Yüce Parlamentomuza gerçekten şükran borçluyuz.

Öncelikle, bütçemizin genelindeki yüzde 106'lık artış ve enflasyon çıkarıldıktan sonra yüzde 40'lara varan reel artış, bizim tekrar şükran ifadelerimize vesile olmaktadır.

Mevcut ekonomik ve sosyal konjonktür çerçevesinde takip edilen politikalar, kalkınma planları, silahlı kuvvetlerin ihtiyaçları, uluslararası politik durum ve tehditler dikkate alınarak bütçe hazırlanmış ve huzura gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu kısa zaman içerisinde, son tehdit durumunu ve Türkiye'nin içinde bulunduğu stratejik durumu uzun uzadıya anlatacak değilim; ancak, şunu ifade edeyim ki, soğuk savaş sonrasında ortaya çıkan iyimser tablo, gerçekten önemli birtakım değişikliklere, ümit var birtakım gelişmelere sahne olmuş; fakat, kısa zamanda tüm ümitlerimizi, maalesef, kursağımızda bırakmış; bizi, gerçekten üzücü, karamsar birtakım yeni tablolarla başbaşa bırakmıştır.

Kafkaslarda gelişen üzücü olaylar, Ermenistan'ın Azerbaycan'ı işgali, Bosna-Hersek'te Müslüman Boşnak kişilerin büyük bir katliama maruz kalması, Ortadoğu'da yeni bir ateşin yakılması ve bütün bu şartlar içerisinde, Türkiye'yi, tehdit planlamasını ve değerlendirmesini yeniden yapmak gibi bir durumla başbaşa bırakmıştır.

Türkiye, eskiden de, soğuk savaş öncesinde de stratejik bir konuma sahipti. Diyebilirim ki, soğuk savaş sonrasında da, bu stratejik konumunu, artan bir değerde korumaya devam etti. Bu şartlar altında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu yeni dünya düzeni içerisinde güçlü ve kuvvetli olmaya mecburdur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devlet olarak, millet olarak birlik ve beraberlik içerisinde güçlü olmaya mecburdur, buna ihtiyacı vardır.

Yine, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Türk Silahlı Kuvvetlerinin, modern araç ve gereçlere ihtiyacı, güçlü olmaya olan ihtiyacı, moral gücüne olan ihtiyacı inkâr götürmez bir gerçektir. Türkiye'nin, Silahlı Kuvvetler ile bölgede önemli bir caydırıcı güce ihtiyacı vardır, güçlü olmaya ihtiyacı vardır, buna mecburiyetimiz vardır. Bu, sadece Türkiye için değil, bölge için; bölgenin huzur, istikrar ve barışı için; dünya huzuru, istikrarı ve barışı için; bölgede güçlü, hür, demokrat, laik Türkiye Cumhuriyeti Devletine ihtiyaç vardır. İşte böyle bir devletin ordusunun da güçlü ve kuvvetli olmaya mecburiyeti vardır, ihtiyacı vardır. Büyük milletimiz, gerçekten, bu anlayış içerisinde, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin güçlü olabilmesi için, her türlü fedakârlığa, her devirde katlanmış ve katlanmaya da devam edecektir. Yüce milletimize şükran borçluyuz.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin başında ifade etmeye çalıştığım gibi, bu konuları; yani, askerî politik durumu tehdit değerlendirmesini bir yana bırakıyorum; esasen, konuşan arkadaşlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilerimizin sözcüleri, kişisel söz alan değerli arkadaşlarım, hepsi, aşağı yukarı tehdit değerlendirmesi konusunda görüş birliği içerisinde oldular, hepsine müteşekkiriz.

Yine, tüm konuşan arkadaşlarımızın, Türkiye Cumhuriyeti ordusunun, milletimizin Ordusunun, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modern araç ve gereçlere sahip olması gereğinde görüş birliği içerisinde oldular, bize yürek verdiler, cesaret verdiler; bundan dolayı da teşekkür ediyorum.

Yine, değerli arkadaşlarımıza, Türkiye'nin, milleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğüne olan sevgileri, saygıları, sempatileri ve bu konuya olan inançları dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerimizin içgüvenlik konusunda verdiği büyük hizmeti, büyük gayreti, çabayı ve hizmeti öven, değerlendiren konuşmalarından dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Burada, bütün grup sözcüleri, bu konuda Türk Silahlı Kuvvetlerinin güzel, şerefli hizmetlerini minnetle ve şükranla ifade ettiler; bundan dolayı da arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Yine, değerli arkadaşlarım konuşmaları sırasında, özellikle, savunma sanayii konusunda görüş birliği içerisinde oldular. Bütün partiler, Türk Silahlı Kuvvetlerinin güçlenebilmesi, kuvvetlenebilmesi -özellikle son yıllarda azalan, hatta tamamen biten dış yardımlar karşısında- Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kendi kaynaklarıyla, kendi gücüyle ayakta kalabilmesi ve dışa bağımlı olmadan, tedarikini -mümkün mertebe- dahilden, içeriden yapabilmesi için; özellikle savunma sanayii alanında, devletin, hükümetlerin teşvikçi olması, destekçi olması konusunda görüşlerini ifade ettiler. Gerçekten, Hükümetimiz, bu konuda önemli bir gayretin ve hizmetin içerisindedir.

Göreve geldiğimiz günden bu yana, Başbakan seviyesinde, savunma sanayii alanında dört toplantı yaptık. Evet arkadaşlar, aşağı yukarı her ay, savunma sanayii alanında, Hükümetimiz -Sayın Başbakanın, Sayın Başbakan Yardımcısının bulundukları toplantılarda- çok geniş, çok kapsamlı, önemli toplantılar yapmakta, bu konuda alınmış ve alınması gereken kararlar ve çalışmalar konusunda gayretlerini sürdürmektedir. Savunma sanayii strateji planını yakında Bakanlar Kuruluna getireceğiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisine de bu konuda bilgi sunulacaktır. Bu konuda tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Gerçekten, Hükümetimiz, savunma sanayiinin teşvikçisidir. Özellikle yerli sanayi, savunma sanayii alanında yatırım yapmak için idarî ve yasal tedbirlere başvurmaktadır. Bu konuda, dışa dönük olacak, ihraç kabiliyetini taşıyacak, rekabet gücü olacak alanlarda teşvikimizi sürdürmeye kararlıyız.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; arkadaşlarımız, özellikle gazilerimizin, sosyal ve ekonomik yönden desteklenmesi konusuna temas ettiler. Şu ana kadar 1 000'e yakın gazimize iş bulmuş durumdayız. Bu, hem yasal bir gerekliliktir, bir mecburiyettir hem de bizim vicdanî bir sorumluluğumuzdur, borcumuzdur. Bu konuda kararlıyız ve çok güzel bir çalışma yapmaktayız. Bakanlıkta kurduğumuz bilgi bankasıyla, bu konuda güzel bir çalışmayı sürdürmekteyiz.

Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın hafta içinde temelini attığı Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon Merkezi, bugünkü değerlerle, 2,8 trilyon liraya; ama, içinin tefrişiyle, modern alet ve edevatıyla da 5 trilyon liraya mal olacak modern, büyük, çok kombine bir rehabilitasyon merkezi olacaktır. İlk bölümleri 1998 yılı sonunda hizmete girecek, tümüyle, 1999 yılı sonunda devreye girmiş olacaktır.

Burada, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları -erinden orgeneraline kadar, hepsi- hizmet gereği muhtaç oldukları rehabilitasyon hizmetlerini alacaklar ve rehabilite edileceklerdir. Bu, gerçekten, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, modern akımları, modern araç ve teknolojiyi takipteki esnekliği ve intibak kabiliyetinin ve gazilerimize gösterdiği yakın ilginin bir ifadesidir. Bu konuyu hatırlattıkları için arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum; gayretlerimiz devam etmektedir.

Yine, arkadaşlarımızın ortak temas ettikleri bir nokta; Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının özlük haklarıdır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hizmetinde olan her memur bizim için muteberdir, muhteremdir; hepsinin, sosyal ve ekonomik haklarını, onların şartlarını iyileştirmek, devletimizin, Hükümetimizin ve Yüce Meclisimizin görevleri arasındadır.

Hükümetimiz, bildiğiniz gibi, yakın bir zamanda, Yüce Meclisin desteğiyle bir yetki yasası çıkarmıştır. Bu yetki yasası gereğince, gerek 657 sayılı gerekse 926 sayılı kanuna göre çalışan tüm memurların özlük haklarında bir iyileştirme yapmak üzere çalışmalarını had safhaya getirmiştir. Önümüzdeki üç dört gün içerisinde -sanıyorum ayın 20'sine doğru- özellikle Bakanlığımız personelinin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin personelinin özlük haklarında, devletimizin, milletimizin imkânları, bütçe imkânları çerçevesinde önemli bir artış, önemli bir iyileştirme yapılacaktır. Bunun prensip kararı alınmıştır; şu anda kararname hazırlanmak üzeredir, yakında Hükümetimize imzaya açılacaktır. Gerçekten -arkadaşların da ifade ettiği gibi- bugün, fevkalade güzel yetişen; -yabancı diliyle, idarecilik bilgisiyle çok nitelikli bir şekilde yetişen- kurmay subaylarımız, pilotlarımız, dalgıçlarımız, kaptanlarımız, özel sektör tarafından kapışılmaktadır. Üzülerek ifade edeyim ki, devlet olarak, özel sektörün personel politikasına yetişmek, onlarla rekabet etmek gücüne sahip değiliz. Üzgünüz; ama, imkânlarımız budur.

Şunu da ifade edeyim ki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli subay ve assubayları, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da; para için değil, maaş için değil; ama, sevda haline gelen Türk Silahlı Kuvvetlerinde o şerefli üniformayı taşımak ve devletine hizmet etmek arzu ve heyecanıyla hizmetlerine devam edeceklerdir. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yine konuşan arkadaşlarımızın temas ettiği ortak noktalardan bir tanesi, özellikle son günlerde tartışma konusu olan Yüksek Askerî Şûra kararlarıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin birlik ve beraberliğe ihtiyacı vardır. Demokrasi gereği, birtakım konularda görüş ayrılıklarımız, yaklaşım farklılıklarımız, birtakım frekans farklılıklarımız olabilir; ama, demokratik hoşgörü içerisinde, özgürlükçü demokrasi içerisinde, birbirimize inanarak, birbirimizi severek, birbirimize tahammül etme mecburiyetimiz vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin birlik ve beraberliği her şeyin üzerindedir. İçerisinde bulunduğumuz bölgede, stratejik konumumuz gereği, devletimizi rahatsız etmek, birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenler, bizi birbirimize düşürmek isteyenler, iç ve dış birtakım mihraklar vardır. Bunlara karşı, her zaman olduğu gibi, Yüce Parlamentonun, birlik ve beraberlik sergilemesi, bu birlik ve beraberliği, kamuoyumuza, milletimize göstermesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Yüksek Askerî Şûra, 1972 yılında çıkarılan 1612 sayılı Yasayla kurulmuş yasal bir kurumdur. Bu kurumun bir de anayasal tarafı vardır; yani, Yüksek Askerî Şûra kararları, Anayasanın 125 inci maddesi gereği, yargı denetiminin dışında tutulmaktadır. Bu, bir hukuk anlayışı olabilir, bu konuda görüş ayrılığı olabilir, bazı arkadaşlarımız, 125 inci maddenin kaldırılmasını; yani, tüm yargı kararlarının yargı denetimi altında tutulmasını isteyebilir; bunu, demokratik hoşgörüyle karşılarız, karşılamamız da gerekir; ancak, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, yargı denetimi dışında tutulan kararlar sadece Yüksek Askerî Şûra kararları değildir; Cumhurbaşkanının şahsen aldığı; yani, tek başına aldığı kararlar ve yaptığı işlemler de yargı denetimi dışındadır, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun aldığı kararlar da yargı denetiminin dışındadır.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Onları da düzeltelim...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Şimdi, Osmanlı dönemi zamanında Şûrayıdevlet kararları da ayrıca bir yargı denetimine tabi değildi.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Türkiye Cumhuriyeti Devleti var, Osmanlı yok... Osmanlı'ya sığınma...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Tabiî, doğru. Şu anda, Osmanlı Devleti yok; şu anda, Büyük Önder Atatürk'ün kurduğu bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti söz konusudur. (DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin en nadide ve en nazik kurumudur. Şu anda, karda kışta, gece gündüz, gerek iç ve gerek dış tehdit için büyük fedakârlıklar içerisindedir. Bunda hiç görüş ayrılığımız yok.

Şimdi, bu şerefli Türk Ordusu... İnanınız ki -ben altı aydır bakanım- şu anda, Millî Savunma Bakanlığının zemin katında, Fevzi Çakmak Mescidi vardır, Harp Okulunda mescidimiz vardır, bütün birliklerimizde, kıtalarımızda camilerimiz...

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Her yerde var...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Her yerde var.

Türk Silahlı Kuvvetlerinden, namaz kıldığı için, bugüne kadar, inanınız bir tek kişi atılmamıştır, ihraç edilmemiştir; bunun böyle bilinmesinde kesinlikle yarar vardır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ordusu, bu milletin ordusudur; bu milletten farklı düşünen bir ordu değildir; yani, alınan kararlar... Bakınız, ağustos ayında Sayın Başbakanımızın başkanlığında toplandık, karar aldık. Bu kararlar ittifakla alındı. Aralık ayında toplandık, bu kararları, yine Sayın Başbakanımızın başkanlığında, ittifakla aldık. Oysa, salt çoğunlukla da karar alınabiliyor; ama, bu kararları ittifakla aldık.

Şunu ifade etmek istiyorum: Pek tabiî, vicdanımız, bir haksızlığa kesinlikle elvermez; kimsenin, dini duygularından, inançlarından, ibadetinden dolayı Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilmesi söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlarım, örgütsel faaliyetler ile dini inanç ve ibadet çok farklı bir olaydır; bunun böyle bilinmesinde, özellikle yarar görüyorum.

Arkadaşlar, ayrı düşmek için, ayrışmak için sebep aramaya gerek yok...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz bitti; 1 dakika eksüre veriyorum; kalanları da sonra, cevaplarda tamamlarsınız.

MİLLî SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Eğer, ayrı düşmek istiyorsak, her zaman sebep bulabiliriz; ama, geliniz, bugün, gerçekten büyük bir hizmet yapan, birlik ve beraberliğimizin simgesi olan Türk Silahlı Kuvvetlerini, her türlü tartışmanın üzerinde tutalım. (Alkışlar) Kimse, Türk Silahlı Kuvvetlerini, o yana bu yana çekmesin...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Yok öyle bir şey...

MİLLî SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Devamla) - Türk Silahlı Kuvvetleri, cumhuriyetin, cumhuriyet devletinin, devletimizin, milletimizin emrinde bir silahlı kuvvettir; bunun böyle bilinmesinde yarar görüyorum.

Yüce Meslise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Turizm Bakanı Sayın Bahattin Yücel; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

TURİZM BAKANI M. BAHATTİN YÜCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığının 1997 yılı bütçesine ilişkin görüşmeler sırasında, siyasal partilerimizin grupları adına, Turizm Bakanlığının dünü, bugünü ve yarını konusunda çok yararlandığımız görüşlerini ve eleştirilerini dile getiren bütün konuşmacılara teşekkür ederek ve Yüce Meclise saygılar sunarak konuşmama başlamak istiyorum.

Geçmişi günümüzden yaklaşık yüzelli yıl öncesine giden bir sektörün, içinde bulunduğumuz son onbeş yıllık zaman dilimi içerisinde, çok çarpıcı ve ülkemizin hem ekonomisini hem de sosyal yapısını oldukça önemle etkileyen bu sektörün gelişmesine katkıda bulunan herkesi, huzurunuzda, izninizle, bir kez daha saygıyla anmak istiyorum.

Sektörün ülke ekonomisinde ve toplumsal yaşamındaki etkinliğini söylemek için, sanıyorum, sadece, ülkemizin ihracat giderlerinin yaklaşık yüzde 25'ine, yani dörtte birine yakın bir bölümünü oluşturması ve bu anlamda, ülkemizi dışarıya taşıyan, dünyayla bütünleştiren diğer sektörlerden çok daha önemli bir konumda olduğunu da, herhalde, burada aynı çatı altında herkes bizlerle paylaşacaktır.

Turizm sektörünün, genç, dinamik ve sürekli gelişen bu yanıyla, sanıyorum, burada görüşlerini dile getiren değerli arkadaşlarımızın ortaya koydukları görüşler doğrultusunda, kısaca, bazı başlıkların altını, bazı hatırlatmalar yaparak çizmekte yarar bulunmaktadır.

Konuşmacıların, özellikle, turizm sektörünün, hem etkilediği hem de etkilendiği; fakat, ülkemizin yapılanması sırasında başka bakanlıkların ve birtakım kamu kurum ve kuruluşlarının yetki alanı içerisine giren bu konularda, birtakım eksikliklerin, en azından, bizlerin arzu ettiği düzeye gelmemiş, henüz tamamlanamamış birtakım gelişmelerin eleştirisini yapmalarını da son derece saygıyla karşılıyor ve bunlardan da ders aldığımızı ifade etmek istiyoruz.

Bu eleştirilerden, ülkemize gelen turistlerin yüzde 70'ten fazlasının havayoluyla gelmesinden kaynaklanan havaalanlarındaki sıkışıklık, başta gelmektedir. Bu sıkışıklığın çözülmesi -diğer benzeri altyapı eksikliklerinin de giderilmesi adına- sadece, ülkemize gelen ve ülkemizden giden turistlere hizmet vermek ve onların rahatlığını sağlamaktan çok, bu ülkede birlikte yaşadığımız Türk Halkının da yararlanması gereken etkinliklerin başında geldiğinden kaynaklanmaktadır.

Yine, turistik merkezlerimizin yakınlarında bulunan ve yakınlarındaki yerleşim merkezleri ile karayolu ulaşımının sağlandığı belli bölgelerde, -özellikle Antalya ve Muğla İli başta olmak üzere- bu bölgelerin turistik yöreleri ile havaalanları ve limanlar arasındaki karayollarının da ulaşım açısından, henüz, bizlerin arzu ettiği düzeyde bulunmamasından kaynaklanan bir eksikliğimizin olduğu da ortadadır. Ancak, bütün bunların geliştirilmesi ve iyiye doğru götürülmesi, sanıyoruz, sadece turizm sektörünün değil, biraz evvel değindiğimiz gibi, o bölgede yaşayan insanlarımızın da yararlanmaları gereken hakların başında gelmektedir.

Eğer, Turizm Bakanlığının bu geçtiğimiz dönem içerisinde sürdürmekte olduğu çalışmalara da kısa başlıklar altında göz atacak olursak, bunların, özellikle son yıllarda turizm sektörüne aktarılan kaynakların, daha çok, güneş, deniz veya kısaca bilinen adıyla, tatil turizmli tesislere ağırlık verilmesinden kaynaklandığı ortaya çıkmaktadır. Böylesine bir yatırım modeli, bu yatırım modelinin etrafında gelişen turizm hareketini, şüphe yok ki, oniki ay içerisinde, yılın yaklaşık yarısı kadar bir döneme sıkıştırmakta ve bunun doğal sonucu olarak da, arzu ettiğimiz gelir ve verimlilik çizgisinden uzaklaşılmaktadır.

Şimdi, burada “oniki ay”, “dört mevsim” ya da “bütün yıl turizm” adıyla açıklanmaya çalışılan ve ifade edilmek istenilen yaklaşımın, şu anda mevcut tesislerimizin yapısı ve yapılanmamızla elde edilebilecek azamî verimliliği sağladığının altını çizmekte de yarar görüyorum; fakat, turizmin ülkemizdeki gelişmesi açısından baktığımızda -belki, Turizm Bakanlığından daha çok- turizmi en fazla taşıyan turizm sektörünün, aslında kamudaki örgütlenmeden daha etkin ve daha dinamik bir biçimde, bu konudaki çalışmalarını hızlandırdığını ve dünyayla rekabet eder hale getirdiğini sevinçle gördüğümüzü de ifade etmek istiyorum.

Bu çeşitlendirme ve türlerin artırılmasıyla ilgili çalışmaların başında, geçtiğimiz yıl bir uygulaması yapılan ve etkileri açısından da oldukça beğeni kazanan inanç turizmi, yatçılık, kongre turizmi için belli birtakım altyapı çalışmalarından sonra kongre merkezlerinin kurulmasıyla ilgili destekler, kış turizmine imkân verecek merkezlerdeki yatırımlarla ilgili planlama çalışmaları ve tahsislerle, nihayet, sonunda, üstyapı yatırımlarının ortaya çıkması ve ülkemizin, özellikle, hemen hemen her köşesinde, kıyı bandının üzerinde; fakat, özellikle Karadeniz Bölgesinde yer alan yaylalardaki turizm hareketleri ve termal turizmle ilgili yapmış olduğumuz çalışmalar, zannediyorum, sadece turizm sektörünün önündeki engelin kaldırılmasından sonra, mevzuat açısından bağlayıcı birtakım engellerin ortadan kaldırılmasından sonra, ülkemizin en dinamik sektörü olan turizm sektörü tarafından rahatlıkla çözümlenecek ve turizmin, bütün bir yıla yayılmasıyla ilgili ortaya konan bütün dilekler, kendiliğinden yerine gelecektir.

Turizm Bakanlığı, turizm sektörünün de görüşleri doğrultusunda, kamu kamplarının, mutlaka ve mutlaka, profesyonel bir anlayışla ve özel sektörün yönettiği biçimde yürütülmesini ve kamu kamplarıyla ilgili bu ayrıcalıklı uygulamanın -artık çağdışı kaldığı herkes tarafından kabul edilmiş komuta ekonomilerinin egemen olduğu birtakım totaliter ülkelerdeki benzerlerinin dışında, dünyanın her tarafında rastladığımız, serbest rekabet ilkeleri doğrultusundaki bir uygulamayla ortadan kaldırılmasını savunmaktadır. Kamu kampları, ülkemizdeki iç turizm hareketinin gelişmesinin önündeki en büyük engeli, himayeci ve korumacı yaklaşımların da günümüzdeki son örneğini oluşturmaktadır.

Yine, aynı şekilde, turizm sektörünün ülkemizdeki gelişmesinin ardından, özellikle kıyı bandında, turizmle hiç ilgisi olmayan, daha çok spekülatif amaçla ortaya konan ikinci konutların da, yeni bir anlayışla ele alınarak, içlerinden kazandırılabilir olanlarının nitelikleri açısından incelenerek turizm ekonomisine kazandırılması; ama, turizmi engelleyen ve altyapı açısından yük getiren örneklerinin ise, mutlaka, yeni bir vergilendirme ve özendirme anlayışıyla yeniden ele alınması gereği, Turizm Bakanlığının, önümüzdeki yıla ilişkin, önümüzdeki döneme ilişkin, altını çizme gereği gördüğü en önemli konuların başında gelmektedir.

Turizm Bakanlığı, önümüzdeki 21 inci Yüzyılın, bilgiişlem ağırlıklı ve bilgiişlem teknolojisinin turizm amaçlı kullanılması açısından, son derece çarpıcı değişikliklere tanık olunacak bir zaman dilimi olduğu görüşünü taşımaktadır. Gerçekten, bilgiişlem ve bilgiişlem aracığılıyla, ülkenin turistik değerlerinin hem düzenlenmesi hem de pazarlanmasına çalışılması, belki, Türkiye'yi, bu konuda daha farklı davranan ülkelerden önce harekete geçirip, daha başarılı sonuçlar alacak bir ortama doğru da itmektedir. Bu amaçla, Turizm Bakanlığı, bilgiişlem konusundaki yatırımlarını ve planlamasını yeniden gözden geçirmekte ve 1997 yılının başlarında, hızla, başta internet olmak üzere, bilgiişlem teknolojisinin bütün kolaylıklarını ve teknolojideki yeni gelişmeleri kullanma hazırlığını yapmaktadır.

Turizmin, belki de, vazgeçilmez, olmazsa olmaz koşullarından bir tanesi de, çevrenin, geçmiş kuşaklardan devraldığımız biçimde, bizden sonra geleceklere devredilmesiyle ilgili korunma çalışmalarıdır. Ancak, çevrenin korunmasının sağlanması, ne kullanmayı engelleyici birtakım yasaklarla ne de sadece iyi bir çevre dileğiyle olmaktadır. Bu amaçla, Turizm Bakanlığı, özellikle kıyılardan başlayarak, deniz kıyılarının ve sularımızın kirlenmesinin engellenmesi açısından, yeni birtakım yönetmelik ve teknik düzenlemelerle, başta yatçılık ve katı atıklar olmak üzere, çevre etkisi fazla olan, kullanım dışı kalan birtakım atıkların, altyapı yatırımlarıyla değerlendirilmesi konusunda bir çalışma yapmaktadır.

Yine, burada, özellikle ülkemizin dış tanıtımı açısından, Turizm Bakanlığına ayrılan bütçenin yetersiz ve eksik olduğu dile getirildi. Turizm Bakanlığı da bu konudaki eleştirilere katılmaktadır. Gerçekten, geçmişle kıyasladığımızda, 1995 yılında Turizm Bakanlığına ayrılan kaynaklarla -yine aynı parametreleri kullanarak- 1996 yılı içerisinde Turizm Bakanlığı bütçesine ayrılan kaynaklarda, reel açıdan -Amerikan Doları cinsinden ifade etmeye çalışıyorum- bir gerileme söz konusudur. Ama, önümüzdeki 1997 yılı içerisinde, daha tutumlu ve denk bütçeyi hedefleyen bir anlayış doğrultusunda, Turizm Bakanlığı, bu mütevazı bütçeyle de kaynakları etkin ve verimli kullanarak, daha farklı, daha dinamik ve daha etkili bir tanıtım yapmayı planlamaktadır.

Tanıtım açısından, geçmişte, 1960'lı yıllardan günümüze kadar sürdürülegelen anlayışın yeniden incelenerek ele alınmasını ve tanıtımın, yeni bir disiplin ve yeni bir anlayışla, bilgiişlem teknolojisinin de desteğiyle, aşağı yukarı, bütünüyle yeni baştan ele alınacağını ve buna bağlı bir örgütlenme yapılacağını da ifade etmek istiyorum.

Turizmin gelişmiş olduğu bölgelerde, belki hepimizin övüncü olacak ölçüde, yeni teknoloji taşıyan, yeni kuşak teknolojisi taşıyan konaklama tesislerinin hemen yanı başında, bu konaklama tesislerinin kullanımından sonra hem bakımlarını hem de çevre etkilerini en aza indirecek ölçüde altyapı çalışmalarında bir yetersizlik söz konusudur. Bu yetersizliğin, belki, bir dengeli planlama anlayışından uzaklaşarak, belki de eksik kaynakları yeterince kullanamayarak ortaya çıktığı bir gerçektir. Ancak, ne var ki, ülkede, kalitenin toptan artması, fiyatların daha da yükselmesi ve daha çok harcayan turist amaçlanması gibi öne sürülen tezlerin gerçekleşme şansı ise, öncelikle altyapı yatırımlarına ayrılan kaynakların hem zamanında hem de yeterli ölçülerde kullanılmasından geçmektedir.

Bu anlamda, Turizm Bakanlığı, özellikle, çöp ve çevre kirliliğini etkileyen kullanım atıklarının iyi değerlendirilmesi açısından altyapı yatırımlarına önem vermektedir.

1996 yılı, aslında, Akdeniz çanağı içerisinde bize rakip konumda olan ülkelerin, başta Yunanistan olmak üzere, bir önceki yıla oranla kayıpla geçirdikleri bir sezonu içermektedir. Bu bölgedeki en önemli alıcı ve pazarı belirleyici ülke konumundaki Federal Almanya'nın ekonomik durgunluk yaşaması nedeniyle, biraz evvel söylediğim gibi, Yunanistan başta olmak üzere, Akdeniz bölgesindeki bazı ülkelerin turizmden elde etmiş oldukları gelir ve ülkelere gelen turist sayısında ciddî bir azalma yaşanmış iken, Türkiye, 1996 yılında eğer, aralık ayı içerisinde, günümüze kadar yaşamış olduğumuz gelişmelerde -ki, çok az bir süre kaldı yılın bitimine- önemli bir değişiklik olmazsa, bu yılı, bir önceki yıla oranla yüzde 11 civarında bir artışla tamamlayacaktır. Bu artış sonucu, temmuz ayının başlarında öngörülen, ülkemize gelen turist sayısının 8,6 milyon kişi ve döviz geliri açısından ise 5,6 milyar dolarlık rakamları, aşağı yukarı, birebir ölçüsünde tutturduğunu da bir gerçek olarak ifade etmek istiyorum.

Ancak, bütün bunlar, bu tahminlerdeki isabet dahil, Türkiye'nin hem yatak potansiyelinin hem de turizmle ilgili kaynaklarının verimli ve akılcı kullanıldığına kanıt sayılmamalıdır. Türkiye, önümüzdeki 1997 yılını, yine, bu çizgiyi sürdürerek, en az 10 milyon turist ve 7 milyar doları aşkın döviz geliriyle kapatabilecek nitelikte bir ülkedir. Sanıyorum, 1997 yılında programımızı başarıya ulaştırır ve hedeflerimize ulaşma açısından ciddî bir engelle karşılaşmadan bu bütçeyi zamanında kullanmamıza izin verilirse, bir dahaki bütçe görüşülürken, buraya, Turizm Bakanlığı bütçesini savunmaya gelenler, 10 milyon turist ve 7 milyar dolarlık bir döviz girdisinden söz edeceklerdir. Türkiye, aslında, 2000 yılında gelirini 10 milyar Amerikan Dolarına çıkaracak, güçlü ve turizm açısından son derece önemli bir ülkedir...

BAŞKAN - Sayın Bakan, 2 dakikanız var efendim.

TURİZM BAKANI M. BAHATTİN YÜCEL (Devamla) - Buradan takip ediyorum Sayın Başkan.

Ancak, bütün bunların olabilmesi ve bunun belli bir disiplin içerisinde yürütülebilmesi, Türkiye'de, turizm alanında kararları, davranışları ve iradeleriyle çok fazla etkileyen, ama, farklı bakanlıklar ve kamu kuruluşlarına dağıtılmış yetkilerin, tek bir merkezde, turizm anlayışı doğrultusunda, planlama ve yönetim anlayışı açısından koordine edilmesinden geçmektedir.

Turizm Bakanlığı, bu amaçla, Hükümette tartışmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sağduyusuna ve güvenine inanarak bir kanun gücündeki kararnameyle sürdürdüğü çalışmalarını, teşkilat yasasına dönüştürme açısından çaba harcamış ve bu yasa taslağı Bayındırlık, Ulaştırma ve Turizm Komisyonundan geçmiş bulunmaktadır. Bu hedefleri tutturabilmemiz, daha da büyütebilmemiz açısından, Yüce Meclisin, önümüzdeki yıl, yani 1997 yılı çalışmaları içerisinde, Turizm Bakanlığının teşkilat yasa taslağıyla birlikte sektör yasa taslaklarını da yasalaştıracağına ve bu konudaki çalışmalarımıza katkıda bulunacağına inandığımı ifade etmek istiyorum.

Bu yasaları, sadece, belli bir sektörü, önümüzdeki yirmi yıllık planlama açısından verimli kullanmak amacıyla istemiyoruz; kendisini bütün dünyada kanıtlamış ve serbest rekabet açısından başarısını ispat etmiş bu turizm sektörünü, kendi sivil örgütleme modelini de oluşturarak, siyasal ve idarî anlamda verilecek kararlara, kendi bilgi birikimini aktarması ve katkıda bulunması açısından da istiyoruz.

Yüce Meclisin, bu konudaki engelleri aşmakta en büyük gücümüz olacağına inanıyor; 1997 yılı bütçesinin ülkemize ve Turizm Bakanlığına hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Efendim, son kişisel söz talebini, bütçenin aleyhinde Ankara Milletvekili Sayın Ahmet Bilge istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bilge. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Bilge aleyhte söz istediğine göre, herhalde, bütçeye ret oyu verecek...

Sayın Bilge, süreniz 10 dakikadır.

AHMET BİLGE (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesi hakkında, şahsım adına yapacağım konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milletimizin birlik ve bütünlüğü için, aziz vatanımızın savunması esnasında şehit olan tüm Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza Cenabı Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Kıymetli milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde saat 10.00'dan beri yapılan konuşmalara dikkat ettim. Hemen hemen hepsinde, güncel siyasî olayların ağırlıklı olarak yer aldığını müşahede ettim. Bu heyecanlı konuşmaların yanında, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin esas meselelerine de çok az temas edildiği bir gerçektir. Benim temas edeceğim hususlar, burada, bir geçici heyecan yaratmak olmayıp, kalıcı fikirlerin beyanı şeklinde olacaktır.

Bununla beraber, bir hususu da belirtmeden geçmek istemiyorum. Ben ve mensubu olduğum bütün Refah Partisi camiası, buradaki diğer bütün parti mensupları kadar, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ayrılmaz bir parçası olduğunu beyan etmek isterim; çünkü, bizim inancımıza göre asker ocağı, peygamber ocağıdır. (RP sıralarından alkışlar)

Kıymetli milletvekilleri, günümüzde, uluslararası ilişkilerde, gerek gelecek için ümit verici değişim ve gelişmeler yaşanmakla birlikte, dünyanın hemen hemen her yerinde bölgesel çatışmalar ve bunalımlar artarak devam etmektedir.

Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu gibi hassas bölgelerin merkezinde yer alan ülkemiz, fevkalade önemli bir konumdadır.

Etrafımıza baktığımızda, Rusya Federasyonu kendisini süper bir güç olarak kabul ettirme gayretini sürdürmekte olup, Bağımsız Devletler Topluluğunun dış sınırlarını, kendi sınırları gibi kabul etmektedir.

Doğumuzda bulunan Ermenistan, halihazırda Azerbaycan topraklarının önemli bir bölümünü işgal altında tutmaktadır.

Sınır komşumuz İran'ın nükleer ve kimyasal silahlanma faaliyetlerine yöneldiğini biliyoruz.

Suriye de, benzer şekilde, kitle imha silahlarına sahip olmaya çalışmaktadır.

Kuzey Irak'taki otorite boşluğu ve Irak'ın geleceği konusundaki belirsizlik, Türkiye'nin güvenliğini doğrudan etkileyen unsurların başlıcalarıdır.

Batı komşumuza baktığımızda, NATO teşkilatı içinde sözde müttefikimiz olan Yunanistan'ın, Türkiye üzerindeki planlarını hepimiz biliyoruz. İçgüvenlik politikasını bile Türk düşmanlığı temeline oturtan Yunanistan, sürekli tahrikler peşinde koşmakta, netice alamamasına rağmen, bu düşmanca politikalarına devam etmektedir.

Bulgaristan ile şu anda ciddî bir meselemiz yoktur; ancak, topraklarında yaşayan soydaşlarımıza karşı geçmişte yaptıklarını, gelecekte yapmayacağını kimse garanti edemez.

Bizim için, manevî olduğu kadar, stratejik bir öneme de sahip olan Bosna-Hersek'te yaşanan vahşetin, yıllardır, milletimize, insan hakları, demokrasi, çağdaşlık öğretme ukalalığı içinde olan Batı devletlerinin gözleri önünde, hatta gizli destekleriyle gerçekleştirilmiş olması, son derece dikkat çekicidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemize yönelik tehditler, sadece komşularımızla sınırlı değildir. Bu tehditlere ilave olarak, Balkanlardaki Ortodoks-Slav ittifakı, İsrail'in topraklarımız üzerindeki gizli emelleri, Kıbrıs Rum kesiminin akıl almaz silahlanma faaliyetleri, bu hassas coğrafyada bulunan ülkemizin son derece güçlü bir orduya sahip olması gerektiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Kıymetli milletvekilleri, gerekli önlemleri almadan düşmana düşmanlık yapıyor diye kızmak, en hafifinden saflıktır, vakti boşa geçirmektir, ülkeyi ve milleti, bu tehlikeler karşısında riske sokmaktır. Bizler, ülkemizin maruz kalacağı tehlikeler karşısında gerekli tedbirleri üretmek için bu çatı altında bulunuyoruz.

Dışpolitika ile paralel yürütmemiz gereken savunma politikamızı, her türlü önyargı ve ideolojik yaklaşımlardan arınmış, gerçekçi yaklaşımlarla biçimlendirmek mecburiyetindeyiz.

Kıymetli milletvekilleri; dışpolitikadaki gelişmeleri değerlendirdiğimiz zaman, ordumuzun, bu hassas coğrafyada, aynı anda birden fazla cephede harp etmek zorunda kalabileceğini görüyoruz. Bu nedenle, askerî güç hesaplamaları yapılırken, istenmese de, en kötü ihtimallerin dahi göz önünde bulundurulması gerekir. Tüm bu jeopolitik ve jeostratejik gerçekler, Silahlı Kuvvetlerimizin, muhtemel risk ve tehditler karşısında, silah, teçhizat, moral, eğitim bakımından yeterli seviyede, her an hazır bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır.

Netice itibariyle, ordumuzun gücü, devletimizin bekası, milletimizin şeref ve haysiyetinin teminatı olduğu kadar, bölgede istikrarın devamı ve barışın sağlanması için de temel unsurdur. Bölgemizde gelişen olaylar karşısında, millî menfaatlarımızın korunması, ordumuzun gücü ve başarılarıyla doğrudan alakalıdır.

Sayın milletvekilleri, Millî Savunma Bakanlığının bütçesini değerlendirirken, NATO'nun belirsiz olan geleceğini, kriz dönemlerinde ve iç güvenlik meselemizde Batı'nın takındığı tavırları hatırlatmakta fayda görüyorum. Tüm bu değerlendirmelerin neticesinde, mevcut savunma sanayimizi süratle geliştirmek mecburiyetinde olduğumuzu bir kere daha belirtmek isterim.

Uzun bir durgunluk dönemini geçiren savunma sanayimizde, son yıllarda, Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından uygulanmakta olan projelerle önemli mesafeler alınmıştır.

Sayın milletvekilleri, yerli teknolojileri geliştirmek, araştırma-geliştirme faaliyetlerine yeterli hız kazandırabilmek ve yeni projelere başlayabilmek için, devlet desteğinin yanı sıra özel teşebbüsün dinamizminin de devreye sokulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Sanayileşmiş ülkelere bakıldığında, özel teşebbüsün, bizzat savunma sanayiinde görev aldığını görüyoruz. Benzer şekilde, ülkemizde, özel sektörün eşzamanlı olarak, daha açık bir ifadeyle, ihtiyaç duyulduğunda, aynı üretim hattında silahlı kuvvetlerimizin ihtiyaçlarını da karşılayacak nitelikte üretim yapabilecek fabrikalar kurmasını, bu amaca yönelik yeni teknolojiler geliştirmesini teşvik etmemiz gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, 671 trilyon Türk Liralık Millî Savunma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin gayri safî millî hâsıla içindeki payının yüzde 2,4'ten yüzde 2,6'ya yükseltilmesini memnuniyet verici buluyorum; ancak, Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaçları göz önüne alındığında, bunun yeterli olmadığını da altını çizerek belirtmek isterim.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ve yeniden yapılanma gereği olarak, en son teknolojiye sahip silah, araç ve gereçle donatılmasını Türk Silahlı Kuvvetlerinin küçük; fakat, vurucu gücü ve hareket kabiliyeti yüksek birlikler halinde organize edilmesini sağlamak amacıyla, Millî Savunma Bakanlığı bütçelerine yeterli kaynak ayrılmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Bilge 1 dakikanız var efendim.

AHMET BİLGE (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Bu meyanda, Savunma Sanayii Destekleme Fonunun gelirlerini artıracak yeni kaynaklar bulunması yönünde, 54 üncü Hükümetimizin aldığı tedbirleri takdirle karşılıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerine ilave malî kaynak sağlama yollarından birisi de Millî Savunma Bakanlığının kullanımına tahsis edilmiş gayrimenkullerden hizmet için lüzumu kalmayanların satışından elde edilecek gelirlerin Millî Savunma Bakanlığına verilmesidir. Bu yolla elde edilecek gelirler, modernizasyon programının gerçekleştirilmesinde olumlu katkıda bulunacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerini sadece modern silah sistemleriyle donatmak yeterli olmayıp, silahlı kuvvetler personelinin özlük haklarında da acil yeni düzenlemeler yapılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bilge, süreniz bitti, 1 dakika eksüre veriyorum, bitirin lütfen.

AHMET BİLGE (Devamla) - Askerî personelin aylıkları, 1993 Temmuzuna göre, dolar bazında yüzde 55 oranında azalmıştır.

Diğer taraftan, 2155 sayılı Bazı Kamu Personeline Tayın Bedeli Verilmesi Hakkında Kanuna göre, ödenecek tayın bedeli tutarına gösterge rakamıyla getirilen sınırlama nedeniyle, Türk Silahlı Kuvvetleri personeline gerçek tayın bedeli tutarı ödenememektedir.

Büyük şehirlerde lojman yetersizliği, personelin ilave malî kayıplara uğramasına neden olmakta, personelin çalışma şevkini ve motivasyonunu azaltan bir etki yapmaktadır. Tüm bu konularda Hükümetimizden iyileştirici yeni düzenlemeler bekliyorum.

Sayın milletvekilleri, 1997 malî yılı bütçesinde tahsis edilen 671 trilyonluk ödeneğin modernizasyon programlarının uygulanmasında ve yukarıda belirttiğim diğer sıkıntıların çözümünde yetersiz kalacağını bir kere daha dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Hemen ilave etmek istiyorum ki, tahsis edilen kaynağın miktarı ne olursa olsun, bu kaynağın, rasyonel ve verimli bir şekilde kullanılması da bir o kadar önemlidir.

Türk Milleti, şimdiye kadar, ordusu için her türlü fedakârlığı yapmıştır ve yapmaya da devam edecektir. Türkiye, kıt ekonomik kaynaklarını her alanda olduğu gibi, millî savunmasında da verimli şekilde kullanmak zorundadır. Ayrılan her liranın Silahlı Kuvvetlerimizin gerçek ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla harcanacağına olan inancımı huzurunuzda ifade etmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bilge, süreniz bitti efendim, teşekkür ederim.

AHMET BİLGE (Devamla) - Millî Savunma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin, ülkemize, milletimize ve kahraman ordumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilge.

Sayın milletvekilleri, yedinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi sorular vardır.

Soru soran milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın) , Abdullah Örnek (Yozgat) , Müjdat Koç (Ordu), Necati Albay (Eskişehir) , Mustafa Yünlüoğlu (Bolu), Fikret Uzunhasan (Muğla), Mustafa Güven Karahan (Balıkesir), Mustafa Yünlüoğlu (Bolu), Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya), Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa), Tahsin Boray Baycık (Zonguldak), Yusuf Selahattin Beyribey (Kars), Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir), Lale Aytaman (Muğla), Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya), Hilmi Develi (Denizli), Cafer Güneş (Kırşehir), Mustafa Yünlüoğlu (Bolu), Çetin Bilgir (Kars), Yusuf Öztop (Antalya), Çetin Bilgir (Kars), Celal Topkan (Adıyaman), Hüseyin Arı (Konya), Mustafa Karslıoğlu (Bolu), Tahsin Boray Baycık (Zonguldak)

Daha önce alınan karar gereğince soru sorma ve cevap verme işlemleri 20 dakikayla sınırlıdır.

Şimdi, soru sorma işlemine, sırasıyla başlıyacağım.

Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili sorularım, gereği için bilginize arz olunur.

Saygılarımla.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

Bartın

1. Bartın-Ulus Uluyayla ile Arıt Yaylasının ve Bartın-Amasra Kurucaşile ile Güzelcehisar, Mogada sahilinin turizm alanı ilan edilmesi planlanıyor mu?

2. Bartın İl Müdürlüğünce teklif edilen 8 adet proje, programa alınacak mı?

BAŞKAN - Sayın Bakan, yazılı da cevap verebilirsiniz, sözlü de...

TURİZM BAKANI M. BAHATTİN YÜCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, teknik bir konu, izninizle, yazılı cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Abdullah Örnek'in sorusunu okutacağım.

CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Sayın Başkan, bir sorum daha vardı.

BAŞKAN - Efendim, herkesin bir sorusunu okutuyorum.

Sayın Abdullah Örnek burada mı?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Millî Savunma Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını delaletinizle arz ederim.

Abdullah Örnek

Yozgat

“Askerliğini yapmayan polislerimizin, yaptıkları hizmetin özelliğinden dolayı askere alınmamaları için herhangi bir çalışmanız var mı?”

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Şu anda böyle bir çalışmamız yoktur; kimse de böyle bir beklenti içerisinde olmasın, sırası gelen vatan hizmetine koşa koşa gitsin.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Sayın Müjdat Koç'un sorusunu okutacağım.

Sayın Müjdat Koç?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Turizm Bakanı Sayın Bahattin Yücel tarafından yanıtlanması için gereğini arz ederim.

Müjdat Koç

Ordu

“Yaylalarımızla ilgili imar planı çalışmalarını yapmakla yükümlü olan Bakanlığınızın, bu konuyla ilgili çalışmaları ne durumdadır?”

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI M. BAHATTİN YÜCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, yaylalarla ilgili planlama çalışmaları Bakanlığımız tarafından yapılmakta; ancak, Bayındırlık Bakanlığınca onanmaktadır. Bu konuda, 1992 yılından bu yana Bayındırlık Bakanlığının plan onayları beklenmektedir. Sanıyorum, Ordu İli de bunun içerisinde; inceleyip sayın milletvekiline cevap vereceğiz.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır. Ayrıca, yazılı cevap da verilecektir.

Sayın Necati Albay'ın sorusunu okutacağım.

Sayın Albay?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Turizm Bakanı Sayın Bahattin Yücel tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

Necati Albay

Eskişehir

“Bölgem Eskişehir'de bulunan Frigya Vadisinden turizm yönünden faydalanmayı düşünüyor musunuz?”

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI M. BAHATTİN YÜCEL (İstanbul) - Sayın Albay'a cevabımız şudur: Önümüzdeki pazartesi günü, 16.12.1996 tarihinde, Bakanlığımızdan bir teknik heyet Eskişehir'e giderek, Frigya uygarlığıyla ilgili incelemelerde bulunacaktır.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Sayın Mustafa Yünlüoğlu'nun sorusunu okutacağım.

Sayın Yünlüoğlu?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletinizle Millî Savunma Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Mustafa Yünlüoğlu

Bolu

1. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararlarına dahi yargı yolu açıkken, Yüksek Askerî Şûra kararlarına yargı yolunun kapatılmasını hukuk devletiyle bağdaşıp, demokratik buluyor musunuz?

2. Yüksek Askerî Şûra tarafından, irticaî faaliyetlerde bulunduğu için ordudan ilişiği kesilen 69 subay ve assubayın suçları vatan hainliği mi, rüşvet mi, hırsızlık mı, yoksa dindar oluşları mı?

3. “Söyletmen vurun” yöntemi mi, yoksa “vur; fakat dinle” yöntemi mi daha demokratik?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Değerli arkadaşımızın sualine, geneliyle ilgili az önceki konuşmamda cevap vermiştim. Ancak, şunu söyleyeyim: Anayasanın 125 inci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şartları gereği Anayasaya derç edilmiş bir maddedir; Türkiye'nin şartları bunu gerektirir. Yüksek Askerî Şura, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuksal ve anayasal bir kurumudur.

Ayrıca, 69 subay ve assubayın, Yüksek Askerî Şura kararlarıyla Ordudan ayrılmalarının nedenleri, disiplinsizlik ve ahlâk dışı birtakım tutum ve davranışlardır; ittifakla alınmış kararlardır. Bu kararlarla ilgili olarak, ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun vermiş olduğu bir karar da vardır; bunu da arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim, soru cevaplandırılmıştır.

Sayın Fikret Uzunhasan?..Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Sayın Turizm Bakanı Bahattin Yücel tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Fikret Uzunhasan

Muğla

Bilindiği gibi Muğla İlimiz tek başına Türkiye toplam turizm girdilerinin yaklaşık 1/4'ünü temin etmektedir.

1. Turizm yatırımcıları genelde il dışından olduğu için, malî mükellefiyetleri diğer illerdedir. Dolayısıyla, ilimize katkı payları az olmaktadır. Bu durumu izale için bir çalışma yapılmakta mıdır?

2. Yoğun turizm yatırımları, beraberinde altyapı hizmetlerini de yoğunlaştırmaktadır. Yerel yönetimlere bu hususta daha çok destek olunabilecek midir?

3. Datça yolu ve Datça kanalizasyon işlerinin bir an önce bitirilmesi için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

4. Mevcut yat limanlarına veya yapımı tasarlanan yat limanlarına mega yatların yanaşabilmesi ve kış bakım hizmeti verilebilmesi için tasarım yapılmakta mıdır?

5. Bodrum Havaalanı kısa zamanda yapılacaktır; ancak, havaalanına ulaşım yolları, Bodrum Havaalanı ve Yatağan Havaalanı genişletme çalışmaları henüz başlamamıştır. Bakanlığınız bu hususta ne gibi önlemler almaktadır?

BAŞKAN - Sayın Bakan, soruların bir kısmı Bayındırlık Bakanlığını ilgilendiriyor; buyurun efendim.

TURİZM BAKANI M.BAHATTİN YÜCEL (İstanbul) - Efendim, evet; özellikle Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığını ilgilendiren bölümleri var; ama, izin verirseniz, Turizm Bakanlığının bu konudaki görüşünü aktarayım .

Vergi konusunda arkadaşımızın eleştirileri son derece haklıdır. Çünkü, yatırımcı şirketlerin merkezlerinin Muğla dışında olması -her yer için aynı şey söz konusu- Katma Değer Vergisi başta olmak üzere, Kurumlar Vergisinin de bu bölgelerde ödenmemesi gibi bir uygulamaya yol açmaktadır. Bizim önerimiz, Katma Değer Vergisinin önemli bir bölümünün de yerel yönetimlere aktarılması ve o bölgede tahsil edilen Katma Değer Vergisinin, o bölgede ödenmesidir. Bakanlığımızın bu görüşü, Maliye Bakanlığına bildirilmiştir; kendilerine katılıyoruz.

Altyapı konusunda, Muğla İline, 1996 yılı içerisinde, bugüne kadar, aktardığımız kaynak 215 milyar liradır. Datça karayolunun yapımına ise, turistik bölge yolu olduğu için, konu, Bayındırlık Bakanlığının konusu olmasına rağmen, 90 milyar liralık bir kaynak aktarılmıştır.

Diğer konular teknik; izin verirseniz, diğer bölümlerine yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN - Peki, sorunun Bakanlığınızla ilgili bölümü cevaplandırılmıştır; bir kısmına da yazılı cevap vereceksiniz.

Sayın Mustafa Güven Karahan?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm Bakanlığı ile ilgili sorumun, aracılığınızla Sayın Turizm Bakanı tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

Mustafa Güven Karahan

Balıkesir

“Balıkesir İli Erdek İlçesinde bulunan eski Spor-Toto tesislerinin bulunduğu Zeytinliada'da, bir turizm eğitim merkezi açmayı düşünür müsünüz?”

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

TURİZM BAKANI M. BAHATTİN YÜCEL (İstanbul) - Efendim, biz, sadece orada değil, hiçbir yerde turizm eğitim merkezi kurmayı düşünmüyoruz. Mevcutları, özel sektörle paylaşarak -eleştiriler sırasında da dile getirildi- burada yetişen insanlarımızın, çocuklarımızın sektöre tekrar kazanılmalarını sağlamak amacıyla Dünya Bankasıyla birlikte bir proje hazırlığı içerisindeyiz; bu nedenle düşünmüyoruz efendim.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Sayın Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada.

Yalnız, biraz önce, bir sorunuzu okuttuk; herkesin bir sorusunu okuttuğumuz için; bu sorunuzu okutmuyoruz.

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) - Efendim, o ayrı bir sualdir.

BAŞKAN - Ayrı; ama... Neyse, okutuyorum...

CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Benim ikinci sorum okunmadı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki suallerimin aracılığınızla Millî Savunma Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Mustafa Yünlüoğlu

Bolu

1. Savunma Sanayimizin yüzde kaçı dışa bağımlıdır?

2. İbadet ve inançlarından dolayı 12 Eylül 1980'den beri ordudan atılan subay ve assubayların adedi ne kadardır?

3. Assubay ve subay eşleri, lojman, gazino ve garnizonlarda, inançlarının gereği başörtüsü takabiliyorlar mı?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkanım, Yüksek Askerî Şûra, Başbakanın başkanlığında, 15 orgeneralin ve Millî Savunma Bakanının iştirakiyle toplanan bir hukuksal kurumdur. Şimdi, Yüksek Askeri Şûra kararıyla ordudan ayrılan bir subayın veya bir assubayın hakkındaki işlem, sonuçlanıncaya kadar 37 merci ve mevkiden geçmektedir; bölük komutanından başlar, Genelkurmay Başkanına kadar muhtelif kademelerden, incelenerek, irdelenerek geçer. Şimdi, Yüksek Askerî Şura kararının yargı denetimine açık tutulması halinde, diyelim, üç kişilik bir mahkeme heyetinin denetiminden geçecektir. 15 orgeneralimizin -bu saydığım kademelerden geçtikten sonra sonuçlanan Yüksek Askerî Şûra kararı- artı Millî Savunma Bakanı, artı Sayın Başbakanın katılımıyla alınan bu kararlar üzerinde bir şüphe duymak, bence, fazla hassasiyettir.

Tekrar ifade ediyorum: Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ordusundan, ibadetinden dolayı, bugüne kadar, bir tek kişi ihraç edilmemiştir. Millî Savunma Bakanı olarak söylüyorum, İbadet ettiğinden dolayı bir tek subay veya assubayımız tart edilmemiştir; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ordusu, bu milletin ordusudur. Ordumuz, İslamiyete karşı bir ordu değildir, ibadete karşı bir ordu değildir. Ordumuzun hassas olduğu konu, laiklik konusudur, cumhuriyet konusudur, demokrasi konusudur. (DYP, ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Bunlar farklı olaylardır.

1980'den bugüne kadar, kaç subay veya assubay ihraç edilmiştir; şu anda rakam verecek durumda değilim; ama, şunu söyleyeyim ki, bölük komutanından Genelkurmay Başkanına kadar, Millî Savunma Bakanı olarak ben de dahil, namusunu, şerefini, emeğini, ömrünü Türk Silahlı Kuvvetlerine vermiş olan bir subay veya assubayın ordudan ihraç edilmesine, hiçbir komutanın, hiçbir başbakanın, hiçbir bakanın gönlü razı olmaz. Onlar, bizim evladımızdır. Bir evladın eğer o camiadan, o ocaktan, o peygamber ocağından koparılmasını gerektiren bir sebep varsa, bu ciddî bir sebeptir, yoktan bir sebep değildir, bunun böyle değerlendirilmesini istirham ediyorum. 130 bin assubay ve subayımız vardır. Böyle bir ocakta 60 - 70 kişinin tart edilmesini, bir kişi dahi olsa kabul etmek mümkün değildir; ama, bunu, lütfen başka türlü değerlendirmeyin.

Tekrar ifade ediyorum: İbadetinden dolayı, başörtüsünden dolayı kimse Türk Silahlı Kuvvetlerinden tart edilmemiştir, bizim orduevlerimiz başörtülü analarımızın, bacılarımızın hepsine açıktır. (RP sıralarından alkışlar) Olay, siyasî veçhe kazanmadığı müddetçe her yer, her taraf açıktır.

Arz ediyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Sayın Başkan, benim ikinci sualimi okutmadınız; Sayın Yünlüoğlu'nun iki sualini de okuttunuz.

BAŞKAN - Efendim, zaman artarsa tekrar döneceğim.

CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) - Bakın, benim de iki ayrı bakanlık hakkında sorum vardı; tek sorum okundu, diğeri okunmadı.

BAŞKAN - Efendim, doğru. Tamam, okuyacağım. Bir dakika efendim. Bir defa müsaade ettim de... Tamam.

Aslan Ali Hatipoğlu?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın ) - Sizi tarafsız davranmaya davet ediyorum.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Sayın Başkan, ayrıcalık yapıyorsunuz o zaman.

BAŞKAN - Kime yaptım efendim?

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Bize yaptınız. İkinci sorusunu okutmadınız. Başkasınınkini okutuyorsunuz, bunu okutmuyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, tamam... Bir dakika efendim... Bir dakika...

Buyurun, devam eder misiniz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkanım delaletinizle aşağıdaki sorularımın Sayın Turizm Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Aslan Ali Hatipoğlu

Amasya

1. Amasya İlimiz doğal güzellikleri ve zenginlikler yönünden şanlı olmasına rağmen, yatırım olarak çok şanssızdır. 1997 yılında ilimizde ne gibi yatırımlar düşünüyorsunuz? Mesela, Borabay Gölü ve çevresiyle ilgili bir çalışmanız mevcut mudur?

2. İlimiz sınırları içerisinde mevcut olan ve kayak yapmaya uygun olacağını düşündüğüm Akdağ Bölgesini kayak merkezi olarak değerlendirme çalışması yapılması 1997 yılında mümkün olur mu?

3. Hükümet ortağınız Antalya ve çevresindeki otelleri bir fuhuş yuvası olarak değerlendirmişti. Sizin de değerlendirmeleriniz aynı yönde midir? Öyle ise, iyileştirme çalışmalarınız var mıdır? Yoksa ülke gelişmişliğine katkı sağlayan üniteler olarak mı değerlendiriyorsunuz?

4. Amasya Turizm İl Müdürünün görevden alınacağı yönündeki duyumlarımızın doğruluk derecesi nedir?

BAŞKAN - Evet, Sayın Bakan.

TURİZM BAKANI M.BAHATTİN YÜCEL (istanbul) - Efendim, özellikle, Borabay Gölü ve Akdağ konusuyla ilgili, içerisinde bulunduğumuz hafta bir inceleme yaptık; 1997 yılı programına alıyoruz.

Ben, turistik otellerimizin, Türkiye'nin neresinde olurlarsa olsunlar, ülkemizin turizm değerlerini artırdıklarına ve ülke ekonomisine döviz getirmek yolunda katkıda bulunduklarına inananlardanım. Bu konuda da çok ciddî ve gelişmiş yatırımlarımız var. O yüzden, onlar, özellikle kullandıkları teknoloji ve konumları açısından da bizim için övünç kaynağıdırlar. Ben, onların, birer fuhuş yuvası haline geldiklerini düşünmüyorum; ama, bu tür belge almış; fakat, kendi gerçek amacı dışında, söylediğiniz amaçlar doğrultusunda çalışanlar da varsa, yasadışı işlem yapanlar, biz de onlarla ilgili gereğini yapmaktan kaçınmayız.

Turizm sektörü bu tür tartışmaları aşmış, düzeyi son derece gelişkin bir sektördür; onu da arz etmek istiyorum.

Amasya İl Turizm Müdürünü de bir tasarruf olarak aldık efendim görevden.

Arz ederim.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili sorum, gereği için, bilgilerinize arz olunur.

Saygılarımla

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

Bartın

“Demir çelik ve kömürün birlikte olduğu Bartın, Karabük, Zonguldak bölgesinde, savunma sanayiile ilgili bir fabrika kurulması düşünülüyor mu?”

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Şu anda, böylesine bir somut projemiz yok. Arkadaşımızın bu beyanı üzerine, konuyu özel olarak tetkike alacağım, değerlendireceğim.

Arz ederim.

BAŞKAN - Peki, soru cevaplandırılmıştır.

Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun sorusunu okutacağım.

Sayın Karapaşaoğlu?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Millî Savunma Bakanımız tarafından cevaplandırılmasının teminini saygıyla arz ederim.

1. Ülkemizin bilhassa batısında bulunan Ege Denizindeki yüzlerce Yunan adasından kıyılarımıza hâkim konumda olanların silahlandırıldığı, artık, kamuoyumuz tarafından da bilinmektedir.

a) Yunanistan'ın bu tehdidini bertaraf etmek için Akdeniz'de bulundurulacak bir açık deniz filosu düşünülüyor mu?

b) Bu filoda bir uçak gemisi de bulundurabilmek gücüne imkânlarımız ne zaman elverecek?

2. Akdeniz'i çevreleyen ülkelerden hangileriyle askerî alanlarda işbirliği veya savunma anlaşmalarımız vardır?

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Bursa

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Karapaşaoğlu'na şunu ifade etmek istiyorum: Ege adaları, Lozan Antlaşmasıyla, siyasî ve askerî statüleri tayin edilmiş, tespit edilmiş adalardır. Bu adalarda ve Kıbrıs'ta, komşumuz Yunanistan'ın, bu antlaşmalara aykırı olarak, silahlandığı, maalesef, doğrudur. Bu konuda, Dışişlerimiz, hükümetlerimiz, devletimiz, her kademede, her zaman, her devirde, uluslararası platformlarda gerekli demarşları, itirazları yapmaktadır. Maalesef, bütün bu ikazlara rağmen, Yunanistan'ın, antlaşmalara aykırı olarak, birtakım uygulamaları varittir; en sonunda, Kıbrıs'ta olağanüstü bir silahlanmaya başvurduğunu biliyoruz. Bu konuda, gerek Birleşmiş Milletlerde gerekse Avrupa'daki uluslararası kurum ve kuruluşlarda, konuyla ilgili olarak, itirazlarımızı yapmaktayız; bunları kabul etmiyoruz ve bununla ilgili tüm askerî, politik değerlendirmelerimizi ve organizasyonlarımızı yapıyoruz.

Sayın Karapaşaoğlu'nun, ikinci olarak, Ege'de bir üsle ilgili suali var. Biliyorsunuz, Muğla-Aksaz'da Deniz Kuvvetlerimiz çok modern bir askeri tesis inşa etmektedir; Gölcük'e paralel olarak böyle bir çalışma yapmaktadır.

Uçak gemisi konusuna gelince, şu andaki ekonomik şartlarımız bir uçak gemisini almaya uygun değil; ancak, Türk Hava Kuvvetlerimizin modernizasyonu, bu konudaki açığımızı, eksiğimizi kapatacak güç ve kapasitededir.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Soru cevaplandırılmıştır.

Sayın Yusuf Öztop?.. Burada.

Sayın Yusuf Öztop'un sorusunu okutuyorum...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkan, benim de sorum vardı...

BAŞKAN - Bakın, buradaki uygulamalarımızda, bütçelerde, hep aynı partinin milletvekillerine değil, bütün partilerin milletvekillerine, hiç olmazsa birer veya ikişer soru sorduralım istiyoruz; bütün partilerden sordurduk; yalnız Cumhuriyet Halk Partisinden sordurmadık; onun için bir tane de onlara sorduralım.

Ötekileri, zaten, Bakana intikal ettireceğiz.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sabahleyin erkenden geldik, müracaat ettik...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Müracaat sırasına göre okutun.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sorumun okunmasını istiyorum.

BAŞKAN - Rica ediyorum...

Sayın Öztop'un sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Sayın Turizm Bakanı tarafından yanıtlanmasını dilerim.

Yusuf Öztop

Antalya

1. Türk turizmi için büyük öneme sahip Manavgat Side'de yapılmakta olan TUREM Eğitim Merkezi için bütçede yeterli ödenek ayrılmış mıdır?

2. Bu eğitim merkezi hangi tarihte faaliyete geçecektir?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) - Bu TUREM Eğitim Merkezi, bizim kendi planlama çalışmalarımız içerisinde inşaat faaliyeti durdurulmuş bir tesistir. O bölge, turizm tesisleri açısından son derece önemli bir bölgedir. O nedenle, bir eğitim tesisi yapmaktansa konaklama tesisi yapılması düşünülmektedir.

BAŞKAN - Soru cevaplandırılmıştır.

Son olarak, Sayın Selahattin Beyribey'in sorusunu okutuyorum:

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Efendim, benim de bir sorum olacak?

BAŞKAN - Efendim, daha çok soru var, 30 tane soru var; ama, süre 20 dakika...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Ama, efendim, ben sabahtan sıra aldım.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Bakın, ben size izah ediyorum... Sonra, soru benim takdirim dahilindedir; istediğim soruyu sordurur, istediğimi sordurmam. Rica ederim, ben takdirimi böyle kullandım.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Olur mu efendim?!

BAŞKAN - Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkanım, delaletinizle aşağıdaki sorularımın Turizm Bakanınca cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Selahattin Beyribey

Kars

1. Şu anda, Türkiye'nin en modern kayak pistlerinden biri olan Sarıkamış Kayak Tesislerinde, halen yataklı kuruluş yok denecek kadar azdır. Oysa ki, Turizm Bakanlığının elinde bulunan otel alanları ihaleye çıkarılmamaktadır. Bu alanlar ne zaman ihaleye çıkarılacaktır?

2. Turizm beldelerimizden biri olan Kars - Ani örenleri yolu kullanılamaz durumdadır. Bu yol yapılacak mıdır; yoksa, halen, köy yolundan daha kötü olan durumda mı kalacaktır?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

TURİZM BAKANI M. BAHATTİN YÜCEL (İstanbul) - Efendim, Sarıkamış yöresindeki konaklama tesisi yapımına elverişli alanlar, 2634 sayılı Yasa uyarınca, önümüzdeki yılbaşında tahsise çıkacaktır.

Kars - Ani yolu için de, gereken kaynak, 1996 yılında aktarılmıştır; 1997 yılı içerisinde tamamlanacaktır.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Soru cevaplandırılmıştır.

Sayın milletvekilleri...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, sorunun devamı var.

BAŞKAN - Efendim, sorular için ayrılan 20 dakikalık süre içerisinde sorduğumuz soruları sorduk. Kalan soruları da, Başkanlık, ilgili bakanlığa intikal ettirecektir; ilgili bakan kanalıyla cevabınızı alacaksınız.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Efendim, sorumu yarım okudu, devamı var.

BAŞKAN - Bunu hep böyle uyguladık; rica ediyorum...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Yarım okundu Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bakan o kadar cevap verdi.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sorumu yarım okudu efendim; bir de Millî Savunma Bakanından sorum vardı.

BAŞKAN - Efendim, ayrı ayrı iki soru sormuşsunuz; bir tanesini okuttuk.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Bakanlıklar ayrı Sayın Başkan.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Senin adaletine hayranım ben!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yedinci turdaki bütçeler üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 1997 Malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

A) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 64 835 208 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

102 Millî Savunma Hizmetleri 606 184 742 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 671 019 950 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Millî Savunma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Millî Savunma Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Millî Savunma Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

1050 S. K. 83.madde

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla gereğince saklı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden öde. tutulan ödenek

                                                                                                                  

TOPLAM 104 671 117 944 000 85 377 323 215 000 19 029 363 414 00 72 510 774 000 336 942 089 000 17 485 966 437 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilimiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Millî Savunma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Millî Savunma Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Millî Savunma Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Ertesi Akreditif, taahhüt art.

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Yıla Devreden ve dış proje kred.

Toplamı Harcama Ödenek Harcana Ödenek saklı tut. ödenek

                                                                                                                   

TOPLAM 195 511 875 689 000 167 798 176 079 000 27 628 141 330 000 151 479 527 000 237 037 807 000 24 093 896 010 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilimiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesaplarının bölümleri kabul edilmiştir; ordumuza, ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Turizm Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum.

B) TURİZM BAKANLIĞI

1. - Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 373 740 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilimiştir.

111 Ülke Turizminin Geliştirilmesi ve Tanıtılması

Hizmetleri 7 146 860 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan

Transferler 102 400 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 8 623 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Turizm Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Turizm Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Turizm Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama

TOPLAM : 1 735 339 447 000 1 597 028 330 000 138 808 643 000 497 526 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Turizm Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Turizm Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Turizm Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama

TOPLAM : 2 342 811 250 000 2 004 838 679 000 338 490 414 000 517 843 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Turizm Bakanlığının 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile 1994 ve 1995 yılları kesinhesaplarının bölümleri kabul edilmiştir. Turizm Bakanlığına ve camiasına, ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)

C) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1. - Dışişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Dışişleri Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Dışişleri Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

D) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sekizinci tur bütçe görüşmelerine geçiyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Efendim, sekizinci turda biliyorsunuz, Dışişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğü bütçelerini görüşeceğiz.

Sayın milletvekilleri, bu turda gruplar ve şahıslar adına söz isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okutuyorum:

DYP Grubu adına, Hasan Tekin Enerem (İstanbul), Yusuf Bahadır (Trabzon); DSP Grubu adına, Şükrü Sina Gürel (İzmir), Ali Rahmi Beyreli (Bursa), Fevzi Aytekin (Tekirdağ); RP Grubu adına, Osman Yumakoğulları (İstanbul), Cevdet Akçalı (Adana), Mehmet Emin Aydınbaş (İçel), Sabahattin Yıldız (Muş); CHP Grubu adına, Murat Karayalçın (Samsun), Eşref Erdem (Ankara); ANAP Grubu adına, İrfan Demiralp (Samsun), Cengiz Altınkaya (Aydın), Ahmet Alkan (Konya). Şahısları adına; lehinde, Siirt Milletvekili Ahmet Aydın, İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu; aleyhinde, Sıvas Milletvekili Nevzat Yanmaz, Ankara Milletvekili Gökhap Çapoğlu.

Şimdi, bu bütçeler üzerindeki çalışmalarımıza başlıyoruz.

İlk söz, DYP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Tekin Enerem'in; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

MEHMET CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, Sayın Bakanımızın salonda bulunmama sebebini acaba bize açıklayabilir misiniz?

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Hangi bakanlığın bütçesini görüşüyoruz?

BAŞKAN - Dışişleri Bakanlığı bütçesi ile... (ANAP sıralarından “Nerededir kendisi” sesleri, gürültüler)

Bir dakika efendim... Bir dakika... Hepiniz bir ağızdan konuşmayın efendim...

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Nerededir kendisi? Bütçe Komisyonuna da gelmedi.

BAŞKAN - Bir dakikanızı rica ediyorum...

Bir dakika Sayın Enerem.

Arkadaşlarım... (ANAP sıralarından gürültüler)

ERCAN KARAKAŞ (İstanbul) - Açıklama yapın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika... Susun da size cevap vereyim canım! Allah, Allah! (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanımız, Brüksel'dedir, görevli olarak yurtdışındadır. Dışişleri Bakanımız görevli olarak yurtdışındadır; bu bir. İkincisi, Hükümet bir bütündür...

MEHMET CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ne zaman Mecliste olacak?

BAŞKAN - Kendisine vekâlet eden bir bakanın burada olması, bugünkü mesele değildir.

MEHMET CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Bakanın bu tavrını kınıyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda da aynı tavrı sergiledi.

BAŞKAN - Sayın Ersümer, ben, size söz vermedim; oturur musunuz yerinize...Lütfen oturur musunuz yerinize... Oturur musunuz...

MEHMET CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Aynı tavrı Plan ve Bütçe Komisyonunda da sergiledi.

BAŞKAN - Lütfen... Rica ediyorum... Oturur musunuz yerinize...

MEHMET CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Bu, Meclise büyük bir saygısızlıktır.

BAŞKAN - Rica ediyorum... Oturur musunuz... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Yahu, niye vuruyorsunuz, ben anlamıyorum.

Sayın Enerem, buyurun.

Süreniz 20 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA HASAN TEKİN ENEREM (İstanbul) - Sayın Başkan...

(ANAP, DSP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler; RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hayır anlamadım arkadaşlar, neyi siz protesto ediyorsunuz?!. Arkadaşlar, ben anlamadım; neyi protesto ediyorsunuz?..

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, anlaşılmayacak bir şey yok. Sayın Dışişleri Bakanı, Meclise karşı, devamlı, görevini yerine getirmemektedir.

BAŞKAN - Efendim, lütfen oturur musunuz... Ben, size söz vermedim efendim.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Dışişleri Komisyonunun hiçbir toplantısına katılmamıştır; Plan ve Bütçe Komisyonundaki toplantıya katılmamıştır.

BAŞKAN - Bakın, Sayın Ersümer, oturur musunuz yerinize...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Dışişleri Bakanının tavrını kınıyoruz.

BAŞKAN - Efendim, oturur musunuz yerinize... Bakın, Meclisin çalışmalarını engelliyorsunuz; size ceza vereceğim... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Bakan saygısızlık yapmaktadır.

BAŞKAN - Canım oturur musunuz yerinize!.. Otur yerine!..

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Bağırmayın!..

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Niye bağırıyorsunuz!..

BAŞKAN - Efendim, oturması lazım. Allah, Allah... (ANAP sıralarından gürültüler)

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Bağırmadan konuşun.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, buraya her gelen kürsüye hücum mu edecek yani?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa ne komisyona ne Meclise...

BAŞKAN - Burası kürsüdür, buranın masuniyeti var.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Bağırmadan konuş!..

BAŞKAN - Arkadaşlar, bu Genel Kurul salonunda konuşmak için... (ANAP sıralarından gürültüler)

Efendim, İdare Amiri kim bugün?..

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Kimseyi azarlayamazsın...

BAŞKAN - Sayın Önder Kırlı'yı görev yapmaya davet ediyorum... Yok mu efendim?..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli)  - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Böyle İdare Amirliği... Nöbetçi arkadaşımız yok mu?.. Lütfen, burada düzeni sağlasın...

Lütfen oturur musunuz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, İdare Amiri arkadaşlara gerek yok; başlasın...

BAŞKAN - Sayın Enerem, buyurun efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, siz Hükümetin avukatlığını yapamazsınız.

BAŞKAN - Sayın Ersümer, bakın, devamlı, burada, çıkıp, Meclisin çalışmalarını aksatıyorsunuz.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, siz Dışişleri Bakanının avukatı değilsiniz.

BAŞKAN - Oturur musunuz yerinize diyorum...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Kimseyi azarlayamazsınız...

BAŞKAN - Efendim, oturur musunuz yerinize...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sizin burada kimseyi azarlamaya hakkınız yok.

BAŞKAN - Oturur musunuz...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Orman Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının yeri değişti. Aynı şekilde, Parlamentoya saygısızlık yapan Dışişleri Bakanlığı bütçesi de bir başka bütçeyle yer değiştirsin.

BAŞKAN - Efendim, Parlamentoya saygısızlık söz konusu değildir.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Yer değiştirsin...

BAŞKAN - Evet, buyurun efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Orman Bakanlığı, Turizm Bakanlığıyla yer değiştirdi...

BAŞKAN - Evet, buyurun efendim, buyurun.

DYP GRUBU ADINA HASAN TEKİN ENEREM (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı...

AHMET ALKAN (Konya) - Bakanı olmayan Bakanlık yani...

BAŞKAN - Siz devam eder misiniz...

HASAN TEKİN ENEREM (Devamla) - ...1997 malî yılı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına (DYP sıralarından alkışlar) söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir İstiklal Savaşının eseri olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Atatürk'ün “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi doğrultusunda, kuruluşundan bu yana, barışçı bir dışpolitika izlemiştir. Dışpolitikamızın bu değişmez ilkesi, Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi Koalisyon Hükümetinin Yüce Meclisin güvenine mazhar olan programında da ifadesini bulmuştur. Nitekim, 54 üncü Hükümetin Programı, Türkiye'nin dışpolitikada hedef ve amacının, ülkede, bölgede ve dünyada barış ve istikrarın korunması olduğunu vurgulamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; soğuk savaşın sona ermesinden bu yana, dünya, daha iyi, daha güvenli, daha huzurlu yeni bir uluslararası düzenin arayışı içindedir. Bu arayış, hem olumlu hem olumsuz dinamikleri harekete geçirmiştir. Komünist sistemin çökmesi, küresel bir nükleer savaş riskinin azalması, demokrasinin dünya çapında yaygınlaşması, serbest piyasa ekonomisinin giderek artan sayıda ülkede güçlenmesi, ekonomik ve ticarî entegrasyon hareketlerinin gelişmesi olumlu dinamiklerdendir. Bölgesel çatışmalar, yayılmacılık eğilimleri, saldırgan milliyetçilik, ırkçılık ve terörizm ise, olumsuz dinamikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bu olumlu ve olumsuz dinamikler, ülkemizin yer aldığı coğrafyaya yansımaktadır. Coğrafyamız özel bir hassasiyet arz etmeye başlarken ülkemizin bu yeni dönemdeki konumu, daha büyük önem kazanmıştır. Türkiye'nin böyle bir coğrafyanın merkezinde, doğu ile batı, kuzey ile güney arasındaki köprü rolü, demokratik, laik bir hukuk devleti olarak çevresi ve çevresinin ötesi için bir model oluşturması keyfiyeti önplana çıkmıştır.

Türkiye, bugün izlediği dinamik, çok yönlü, çok boyutlu dışpolitika ve geliştirdiği bölgesel, ekonomik ve ticarî işbirliği modelleri, bölgesel ve uluslararası kuruluşların çalışmalarına ve gündemlerindeki sorunların çözümüne katkılarıyla bölgesinde nazım rol oynayan, bölgesel güç olarak algılanan, dostluğu ve işbirliği aranan, saygın ve güvenilir bir ülkedir.

Hükümetimiz...

İRFETTİN AKAR (Muğla) - Sayın Başkan, ya otursunlar ya dışarı çıksınlar.

BAŞKAN - Sayın Enerem, bir dakika...

Ayakta sohbet eden milletvekillerinden rica ediyorum. Lütfen... Ya otursunlar... (DYP sıralarından gürültüler)

AHMET SEZAL ÖZBEK (Kırklareli) - Sayın Başkan, hatibe saygısızlık oluyor.

BAŞKAN - Efendim, bir dakika...

Sayın arkadaşlar, sizden rica ediyorum...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Dışarı çıksınlar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Temizel... Arkadaşlar, lütfen...

Sayın Sav, sizden de rica ediyorum, dışarıda sohbet edin efendim. Bakın, burada müzakere yapıyoruz. Kusura bakmayın...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Konuşan arkadaşa saygı göstersinler.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

HASAN TEKİN ENEREM (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükümetimiz ve Dışişleri Bakanlığımızın bu konumu daha da güçlendirmek, ulusal çıkarlarımızı en etkili şekilde korumak ve ilerletmek, dış tehdit ve riskleri azaltmak ve bertaraf etmek, mevcut bütün imkânlardan azamî şekilde yararlanmak için yoğun bir mesai içinde olmasını takdirle karşılıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, başta komşuları olmak üzere, bütün ülkelerle dostluğa, güvene ve karşılıklı çıkarlara dayalı yararlı ilişkiler kurmaya ve bunları daha da geliştirmeye, mevcut sorunları barışçı yollarla, diyalog ve müzakerlerle çözmeye çalışmaktadır. Tabiatıyla, bu tür ilişkilerin tesisi ve sorunların bu yollarla çözümü, sadece Türkiye'nin elinde değildir; ilgili ülkelerin de, Türkiye'nin sergilediği dostane, barışçı, yapıcı ve iyi niyetli yaklaşımlara aynı şekilde karşılık vermeleri esastır. Böyle bir karşılığı gösteren ülkelerle ilişkilerimizin ve işbirliğimizin çok daha ileri düzeylere yükseltilmesinin önünde herhangi bir engel olmayacaktır. Aksini yapanlar ise, Türkiye'nin dostluğundan, güveninden ve olanaklarından yararlanamayacaklardır; bu, daha çok, onların sorunu olacaktır. Her halükârda, Türkiye, kendi ulusal çıkarlarının zarara uğratılmasına izin vermeyecektir.

Dışpolitikamızın geleneksel çizgilerinden biri de, özellikle millî dava olarak addedilen konularda, geniş bir millî mutabakata dayalı olarak yürütülmesi olgunluğunun muhafazasıdır. Hükümetimizin, bu hususa büyük bir özen göstermek ve millî davalarda muhalefetin destek ve yardımının teminine önem vermek gerekliliğinin bilincinde gayretler sarf ettiğine inanıyoruz.

Türk dışpolitikasının temel öncelikleri doğrultusunda gerek Batılı ülkelerle gerek tarihî ve manevî bağlarımız bulunan İslam ülkeleri, Orta Asya cumhuriyetleri ve Balkan ülkeleriyle işbirliğimizin daha da geliştirilmesi amacıyla gerekli adımların hızla atılması, önemli ve olumlu gelişmelerdir. Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizin, günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde geliştirilmiş ortaklık düzeyine ulaşmasından memnuniyet duyuyoruz. Bu ilişkilerin aleyhimizdeki lobilerin zararlı etkilerinden korunmasını teminen, Amerikan yönetiminin gerekli adımları kararlılıkla atmasını bekliyoruz.

Avrupa'yla, Avrupa'nın bütün kurumlarıyla bütünleşmek de, temel önceliklerimizdendir. Coğrafî, siyasî ve tarihî açılardan Avrupa'nın ayrılmaz parçası olan Türkiye'nin, Avrupa'nın gelecek mimarisinde söz hakkına sahip olması şarttır. Türkiye'ye bu hakkın tanınması da bir lütuf değildir, bir zorunluluktur. Zira, gerçek bir Avrupa entegrasyonu, ancak, Türkiye'yle mümkündür. Türkiyesiz bir Avrupa, her bakımdan eksik bir Avrupa olacaktır. Bu bağlamda, Avrupa Birliğine ve Batı Avrupa Birliğine tam üyelik süreçlerimizin önüne yapay ve sübjektif engeller çıkarılmamalıdır.

Soğuk savaş döneminin en karanlık yıllarında Avrupa'nın ve Batının savunması uğruna büyük fedakârlıklar yapan, hür dünyanın Sovyet tehlikesinden korunmasında belirleyici bir rol oynayan Türkiye'nin, bugün ulaştığı noktada, Avrupa Birliğine ve Batı Avrupa Birliğine aday diğer ülkelerin hiçbirinden eksiği yoktur, fazlaları, üstünlükleri vardır. Türkiye, Avrupa'nın entegrasyon sürecinde hiç kimseden geri kalmaya razı olamaz ve olmamalıdır.

Hükümetimizin, gerek gümrük birliğinin, Avrupa Birliğinin -malî işbirliği dahil- bütün yükümlülüklerini yerine getirmesi suretiyle arzulandığı şekilde işletilmesinin teminine gerekse Avrupa Birliğine tam üyeliğimizin önündeki engellerin aşılmasına yönelik girişimlerini destekliyoruz, bu girişimlerin daha da yoğunlaştırılmasını diliyoruz.

Burada, Yunanistan'ı da uyarmayı bir görev addediyorum. Yunanistan, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkilerini engellemekten vazgeçmeli, Avrupa Birliğini Türk-Yunan sorunlarına alet etmemelidir. Bu sorunların çözüm yeri, Türk-Yunan diyaloğu ve müzakereleridir.

Yunanistan, Türkiye'nin diyalog ve müzakere çağrılarını kabul etmelidir. Yunanistan'ın, düşmanlık üzerine inşa edilen politikaların başarı şansı olmayacağını, Türkiye'nin uzattığı dostluk elinin de ilelebet havada kalmayacağını artık anlamasını temenni ediyoruz. Avrupa Birliğini de, Türk-Yunan sorunlarının, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini engellemeyeceği yolunda vermiş olduğu yazılı güvencelerin gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz.

Yunanistan, Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının, uluslararası anlaşmaların güvencesi altında olan haklarını ihlal etmeye de son vermelidir. Bu azınlığımızın hak ve hukukunun korunmaya devam edileceğinden, en ufak şüphemiz yoktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bağımsızlıklarına yeniden kavuşan Azerbaycan ve Orta Asya cumhuriyetleriyle ilişkilerimiz, kardeş ülkeler arasında olması gereken düzeye ulaşmıştır. Hükümetimizden beklentimiz, bu düzeyin, her alanda, daha da yükseltilmesidir. Ortak tarih ve ortak kök bilincinin giderek somutlaşmasından ve bu bilinç ve dayanışmanın, Türkçe konuşan ülkeler devlet başkanları zirveleriyle kurumsallaşmasından büyük mutluluk duyuyoruz.

Azerbaycan'ın ayrılmaz parçası olan Yukarı Karabağ'a ilişkin Azeri-Ermeni sorununun, Ermenilerin uzlaşmaz tutumu nedeniyle sürmesi, Azeri topraklarındaki Ermeni işgalinin ve Azeri mültecilerin yürek parçalayan durumlarının devam etmesi, bütün milletimizi derinden üzmektedir. Hükümetimizin, bu sorunun, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü içerisinde çözümüne yönelik gayretlerini destekliyoruz.

Yukarı Karabağ sorununun ve Kafkasya'da mevcut diğer uyuşmazlıkların hızla çözüme kavuşturulmasının bölgede arzulanan barış, istikrar ve işbirliği ortamının yaratılmasına yardımcı olacağını; bölgenin doğal zenginliklerinin, özellikle Hazar petrollerinin gereğince değerlendirilmesini de sağlayacağını biliyoruz. Bu bağlamda, Hükümetimiz, Bakü-Ceyhan petrol boru hattının gerçekleştirilmesine çalışmaktadır. Bunun başarılması, Türkiye için, son derece önemli bir kazanım olacak, Türkiye'yi bir enerji köprüsüne, bir enerji terminaline dönüştürecektir. Hükümetimizi, bu yoldaki gayretlerinde teşvik ediyoruz.

Rusya ile ilişkilerimizin de karşılıklı yararlara ve güvene dayalı olarak giderek gelişmesini memnuniyetle karşılıyoruz. Türkiye ve Rusya, birbirlerinin, önemli ticarî ve ekonomik ortakları haline gelmektedirler. Sayın Genel Başkanımız, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Profesör Doktor Tansu Çiller'in önümüzdeki günlerde Rusya'ya yapacağı ziyaretin başarılı sonuçlar vereceğine inanıyoruz.

Çeçenistan'da varılan anlaşmalarla durumun giderek normalleşmesini ve istikrarın tesisi yolunda mesafe alınmasını memnuniyetle kaydediyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; milletimizin çok yakından izlediği bir diğer konu, Bosna-Hersek'te kalıcı barışın bir an önce tesisidir. Kardeş Boşnak halkının acıları ve gelecek endişesi artık sona ermelidir. Bosna-Hersek üzerindeki emellerden vazgeçilmelidir. Bütün taraflar, Dayton Barış Antlaşmasına saygı göstermeli, antlaşmanın uygulanmasına yardımcı olmalıdırlar.

Hükümetimizin, Bosna-Hersek'te kalıcı bir barışın tesisine, Bosna-Hersek Federasyonu Ordusunun eğitimine, Bosna-Hersek'in yeniden imarına ve kalkınmasına sağladığı desteği ve Bosna-Hersek'teki barışı uygulama gücünün yerini alacak yeni güce de katılma kararını takdirle karşılıyoruz.

Hükümetimizin, azınlıklarımızın ve soydaşlarımızın yaşadığı Balkan ülkeleriyle ilişkilerimizi de geliştirmek, Balkanlarda çok taraflı işbirliği girişimlerinin somut sonuçlar vermesini sağlamak için ciddî bir gayret sarf ettiğini memnuniyetle izlemekteyiz.

Dışpolitika gündemimizin önemli bir alanı da Ortadoğu'dur. Bu bölgeyle tarihî ve kültürel bağlarımız mevcuttur. En büyük arzumuz, 1991 Madrid Konferansıyla başlayan Ortadoğu barış sürecinin bir an önce başarıyla sonuçlanması ve bölgede herkesin yararına olacak bir barış, huzur ve işbirliği ortamının tesis edilmesidir. Hükümetimiz, bu sonuca ulaşılmasına yardımcı olmaya çalışmakta, Filistinli kardeşlerimize de gerekli desteği sağlamaktadır. Yine, bundan da büyük bir memnuniyet duyduğumuzu belirtmek istiyorum.

Suriye ile ilişkilerimiz ise, bu ülkenin bölücü teröre verdiği destek nedeniyle, arzulanan düzeyde seyredememektedir. Suriye'nin bu yanlıştan geri dönmesi, öncelikle, kendi çıkarına olacaktır. Suriye'nin, Türkiye'nin dostluğunun önemini kavrayacağını ümit ediyoruz.

Körfez Savaşından sonra Kuzey Irak'ta meydana gelen otorite boşluğu, bölücü terör örgütünün bu boşluktan yararlanarak bölgeye yerleşmesi ve oradan topraklarımıza karşı giriştiği saldırılar, bizi meşgul etmeye devam etmektedir.

Irak'ın toprak bütünlüğünün ve birliğinin korunması, temel politikamız olmuştur. Bu politika çerçevesinde, Hükümetimiz, bir yandan, Kuzey Irak'tan kaynaklanan güvenlik endişelerimizin giderilmesine, diğer yandan, Irak'ta durumun normalleşmesine gayret etmektedir. Bu meyanda, alınan inisiyatiflerle, Kuzey Irak'ta çatışan gruplar arasında ateşkes temin edilmiştir. Ateşkesin izlenmesi ve denetlenmesinde, Türkmenlerin de görev almaları sağlanmıştır.

Altı yılı aşkın bir süredir kapalı olan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 986 sayılı Kararının uygulanmaya başlanmasıyla yeniden açılmıştır. Böylece, Irak'a uygulanan Birleşmiş Milletler yaptırımlarından gördüğümüz zararlar, kısmen de olsa giderilecektir. Hükümetimizi ve Dışişleri Bakanlığımızı, bu sonucun alınmasına yönelik gayretleri dolayısıyla kutluyorum. Bu sayede, satacağı petrole karşılık, Irak'a ihracatımızın artırılması imkânı da doğmuş olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; millî davamız olan Kıbrıs davası, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin güvenliğini sağlayacak, Ada'daki iki yönetimin varlığını, tarafların siyasî eşitliğini ve egemenliğini tescil edecek, garanti ve ittifak antlaşmalarının Türkiye'nin hukukî ve fiilî garantisinin devamlılığını temin edecek bir çözüme kavuşturulmalıdır. Hükümetimizin, böyle bir sonucun alınmasına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisinin güçlendirilmesine yönelik çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz. Rum tarafını, uzlaşmaz tutumunu ve gerginlik politikasını terk ederek, Türk tarafıyla, bir an önce doğrudan müzakerelere başlamaya çağırıyoruz.

Kıbrıs'a ilişkin uluslararası anlaşmaların, Kıbrıs'ın, Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadıkları kuruluşlara katılmasını da yasakladığını vurgulamak isterim. Bu durumda, Rum tarafının, Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine üyeliği yolundaki faaliyetleri de geçersizdir. Bu nedenle Hükümetimizin, Kıbrıs'ın, Avrupa Birliğine üyeliğinin, ancak Kıbrıs sorununa siyasî bir çözüm bulunduktan sonra ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliğiyle eşzamanlı olarak gündeme gelebileceği yolundaki tutumu son derece isabetlidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümetimiz, Türkiye'nin öncülük ettiği Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi bölgesel ekonomik ve ticarî işbirliği kuruluşlarının daha etkili, daha yararlı bir şekilde çalışmalarını sağlamaya gayret ederken, yeni işbirliği girişimlerinde de bulunmaktadır. Kalkınmada İşbirliği veya kısaca “D-8” olarak tanımlanan yeni bir girişim; İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya'nın katılımıyla başlatılmış bulunmaktadır. Batı Afrıka'dan Uzakdoğu'ya uzanan ekonomik kıstaslara dayalı bu küresel işbirliği platformunun, önümüzdeki yıl fiiliyata intikali önemli bir başarıyı teşkil edecektir. Hükümetimizin, Asya ve Uzakdoğu ile Afrıka'daki çoğu Müslüman olan ülkelerle ilişkilerimizin ve işbirliğimizin gerçek potansiyellerini yansıtacak boyutlara ulaştırılmasına yönelik çabalarını da, memnuniyetle karşılıyoruz; bu çabaların sonuçlarının hızla alınacağına inanıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yurt dışında, aleyhimizde faaliyet gösteren önyargılı ve hasım çeşitli çevreler mevcuttur. Bu çevreler, özellikle insan hakları konusunu Türkiye'ye karşı bir silah olarak kullanmaya ve Türkiye'nin imajını zedelemeye çalışmaktadırlar. Dışişleri Bakanlığımızın bu çevrelere karşı verdiği mücadeleyi ve gerçekleri ortaya koymaya yönelik faaliyetlerini takdirle karşılıyoruz. İnsan hakları alanı sürekli bir evrim alanıdır. Bu alandaki standartlar giderek yükselmektedir.

BAŞKAN - Sayın Enerem, 2 dakikanız var, süreyi uzatmayacağım efendim.

HASAN TEKİN ENEREM (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükümetimizin, Türkiye'nin bu standartların gerisinde kalmamasını, insan hakları alanında yeni atılımlar yapılmasını, vatandaşlarımızın en gelişmiş bireysel haklardan yararlanmalarını öngören Dışişleri Bakanlığımızın koordinatörlüğündeki çalışmalarını destekliyoruz.

Hükümetimiz, içeride, terörle mücadeleyi, demokratik hukuk devleti ve insan haklarına saygı ilkeleri çerçevesinde yürütürken, terörün dış boyutlarının üzerine de gitmektedir. Nitekim Türkiye bugün, hem bölgesinde hem dünyada, terörle mücadele için, uluslararası işbirliğinin öncülüğünü yapmaktadır; Türkiye'nin girişimleriyle, uluslararası mücadeleye ilişkin yükümlülükler güçlendirilmektedir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının 2-3 Aralık 1996 tarihlerinde Lizbon'da yapılan zirvesi sonunda kabul edilen belgelerde de, Türkiye'nin girişimiyle, bu konuda kuvvetli ifadelerin yer alması sağlanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımız, yurt dışında yaşayan 3 milyon vatandaşımıza da hizmet götürmekte, vatandaşlarımızın hak ve hukukunu korumaya çalışmaktadır. Mevcut sınırlı kadrolarla, mevcut yetersiz altyapıyla, bunun gereğince yerine getirilmesinin güçlüklerinin bilincindeyiz; Dışişleri Bakanlığımızın bu alandaki faaliyetlerini güçlendirerek sürdürmesini teşvik ediyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığından hepimiz çok şey bekliyoruz; Dışişleri Bakanlığı da bu beklentilere cevap verebilmek, Türkiye'nin ulusal çıkarlarının korunup ilerletilmesini sağlamak, aleyhimizdeki tertipleri boşa çıkarmak, mevcut dostluklarımızı güçlendirmek, yeni dostluklar kurmak, dostlarımızın davalarına yardımcı olmak, bölgesel ve uluslararası gelişmeleri lehimize yönlendirebilmek, karşılaştığımız sorunları çözebilmek, Türkiye'nin dünyayla her alanda daha çok bütünleşmesini temin etmek için, son derece yoğun bir faaliyet göstermektedir; bunun yakın tanıklarıyız. Dolayısıyla, Dışişleri Bakanlığımızın malî imkanlarının daha da genişletilmesi gereğinin, izahtan vareste olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Enerem, son cümlenizi söyler misiniz efendim.

Buyurun.

HASAN TEKİN ENEREM (Devamla) - Söyleyeceğim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 malî yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesinin, ülkemiz, milletimiz ve Dışişleri Bakanlığımız için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi en içten saygılarımla selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Enerem.

Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Trabzon Milletvekili Sayın Yusuf Bahadır; buyurun efendim.

Sayın Bahadır, sizin de süreniz 20 dakika efendim, süreye riayet ederseniz memnun olurum.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BAHADIR (Trabzon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 1997 yılı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen bütün vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, kamu binalarının inşa ve esaslı onarımlarını gerçekleştirmek, doğal afetler nedeniyle ortaya çıkan acil yardım faaliyetlerini yürütmek, imar planları ve şehir altyapı tesislerinin standartlarını hazırlamak; gerektiğinde imar planlarının hazırlanması, değiştirilmesi ve onaylanmasını sağlamak, bütün bu işlerle ilgili tüzük, yönetmelik, tip sözleşme, şartname, rayiç, fiyat analizi ve birim fiyatları hazırlayıp yayımlamak, müteahhitlerin sicillerini tutmak, belge vermek; karayolları ağındaki yolların yapım, bakım ve onarımını yapmak; belediye, il özel idaresi ve köylerle bu idarelerin kuracakları birliklerin imar ve altyapı işleriyle uğraşmak ve onları malî ve teknik yönden desteklemekle görevli olan bir bakanlıktır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bünyesinde oluşturulan genel müdürlükler, kuruldukları günden bugüne kadar üzerlerine düşen görevleri ve sorumlulukları, günün şartlarına göre, en üst düzeyde yerine getirmişlerdir. Bu nedenle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında çalışmış olan bütün arkadaşlarımı kutluyor, kendilerine saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 1997 yılı bütçesi 279 trilyon 555 milyar 780 milyon Türk Lirasıdır. Hazırlanan bu bütçenin ülkemiz kalkınmasında hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Hepinizin bildiği gibi, Türkiye, 21 inci Yüzyılın süper güçlerinden biri olmaya adaydır. Bu konuda ne kadar uzun ve zahmetli bir yol katetmemiz gerektiği de ortadadır. Türkiye'nin bu yolda atacağı en önemli adım, birlik ve beraberlik içinde, ülkenin altyapısını teknik imkânların yardımıyla sistemli bir şekilde geliştirip, eksikliklerin giderilmesiyle olacaktır. Bu konuda görüş, düşünce ve önerilerimi, Grubum adına, genel müdürlükler itibariyle sunmak istiyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, devlet binalarının etüt, proje, keşif, insaat, onarım ve bakım çalışmalarını yürüten ve ülkemizin bina yapımıyla ilgili faaliyetlerinden sorumlu olan bir genel müdürlüktür. 1997 yılı ödenek miktarı 31 trilyon 719 milyar 545 milyon Türk Lirasıdır. Bu ödenekle, 2 003 adet devam eden iş üzerinde çalışılacak olup, bunlardan 1 440 adedinin 1997 yılında bitirilmesi planlanmıştır. Bitirilmesi planlanan bu işler arasında, 32 tarım binası, 1 403 daireyi ihtiva eden 57 konut, 84 eğitim binası, 484 sağlıkevi, 291 sağlık ocağı, 166 hastane, 44 sağlık tesisi, 166 güvenlik hizmet binasıyla diğer sektörlere ait 116 hizmet binası bulunmaktadır.

Bakanlık, esas olarak bu işlerin altyatırımlarını planlayıp programlamakta, daha sonra bunları ihaleye çıkararak yapımını gerçekleştirmektedir. Devlet İhale Kanunu, Dünya Bankası kriterlerine, gümrük birliği mevzuatına uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Böylelikle konuyla ilgili işlerin planlanan zamanda, sağlıklı ve mümkün olan en düşük maliyetle yapılması sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet İşleri Genel Müdürlüğünün görevleri ise; afete uğramış bölgelere acil yardım uygulamak, geçici yerleşme ve barınmayı sağlayıcı kısa ve uzun vadeli tedbirleri almak, her türlü plan ve projelerini yapmak, afete uğrayabilecek bölgeleri tespit etmek ve afetlerden en az can ve mal kaybıyla kurtulmayı sağlayacak tedbir ve önlemleri bakanlıklar, kamu kuruluşlarıyla işbirliği içerisinde belirleyerek, uygulanmasında koordinasyonu sağlamaktır.

Afet İşleri Genel Müdürlüğünün 1997 malî yılı ödeneği 3 trilyon 841 milyar 990 milyon Türk Lirasıdır. Bu ödenekle, 1996 yılı etüt proje programında bulunan 32 bin konuttan durumları acil olanlar ile 1997 programında yeni iş olarak alınması düşünülen eski deprem projeleri için 1 873, yangın afetleri projesi için 387, çığ afetleri projesi için 281, Van Gölü su yükselmesi projesi için 700 ve diğer afetler projesinde de 4 180 konut yapımı hedeflenmektedir.

Bunlara ilaveten, Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşanan sel felaketine uğrayanlara gerekli yardımların yapılmasını ve bölgeye ait afet önleyici tedbir projesine daha çok ödenek ayrılmasını Sayın Bakanımızdan bekliyoruz.

Ayrıca, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün önemli projeleri olan, afet önleyici tedbirler projesi, çığ zararlarının azaltılması çalışmaları, deprem araştırma faaliyetleri, telemetrik deprem kayıt şebekesi kurulması projesi, Doğu Akdeniz kabuk hareketleri ölçülmesi projesi, kuvvetli yer hareketleri deprem kayıt şebekesinin geliştirilmesi projesi ile deprem bölgelerinin haritasının basımı üzerindeki çalışmaların en kısa zamanda bitirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ülkemiz topraklarının yüzde 92'si deprem tehlikesine sahiptir, nüfusumuzun yüzde 95'i bu bölgelerde yaşamaktadır ve sanayimizin yüzde 96'sı da deprem bölgelerinde kurulmuştur.

Ülkemizde, son yetmiş yıl içerisinde çok sayıda deprem olmuş ve bu depremler nedeniyle 70 bin kişi hayatını kaybetmiş, 122 bin kişi yaralanmış ve 600 bin bina yıkılmış veya kullanılamayacak ölçüde hasar görmüştür.

Bu süre içerisinde, depremler, heyelan, su baskını, kaya düşmeleri, çığ ve diğer meteorolojik afetler nedeniyle uğranılan ekonomik kayıplar, her yıl, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'i mertebesine ulaşmıştır. Bu kayıplara, stok kaybı, üretim kaybı, işsizlik, pazar kaybı, fiyat artışları ve bunlara benzer dolaylı ekonomik kayıplar da eklendiğinde, toplam ekonomik kayıplar, gayri safî millî hâsılanın yüzde 3,5-4'üne ulaşmaktadır.

Bu değerler, sürdürülebilir bir kalkınma için, başta depremler olmak üzere, doğal afetlerin zararlarının mutlaka azaltılması çalışmalarına hız verilmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır.

Türkiye, bu konudaki çalışmalara 1940'lı yıllarda başlamış olmasına rağmen, doğal afetlerin zararlarını beklenen düzeyde azaltamamıştır; bu durumun temel nedenleri şöyle özetlenebilir:

1- Afetlerin zararlarının önceden yapılacak çalışmalarla düşük tutulması yerine, sonradan yara sarma faaliyetlerine ağırlık veren politikalara öncelik verilmiştir.

2. Halkın bu konudaki eğitim düzeyi yetersizdir.

3. Yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere uymamak, yerel yönetimler başta olmak üzere, alışkanlık haline getirilmiştir.

4. Yerleşme ve yapılaşmaların etkin denetimi sağlanamamıştır.

5. Üniversitelerde temel bilgiler eğitimi verilememektedir.

6. Merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör ve halkın görev, yetki ve sorumlulukları arasında rasyonel dengeler kurulamamıştır.

7. Her olayın ekonomik maliyeti merkezin üzerine yıkılmaya çalışılmıştır.

Doğal afetlerin ekonomimize getirdiği bu büyük yükün ekonomik boyutu kadar, moral ve çevresel önemi de vardır; bu, üzerinde durulmaya değecek kadar önemlidir. Bu problemleri çözmek için, halkın eğitimi sürdürülmeli, üniversitelerde konuyla ilgili ana bilim dalı başkanlıkları oluşturulmalı ve deprem mühendisliği eğitimine ağırlık verilmelidir.

Yerel yönetimlerin yeniden inşa faaliyetlerine aktif katılımı sağlanmalı, yapıda denetim, sigorta ve sorumluluklar yasal olarak belirlenmeli, İmar Yasası yeniden düzenlenerek afet bölgelerindeki yapılaşmalara standart getirilmeli, aykırı yapılaşmalara caydırıcı ve ağır müeyyideler konulmalıdır. Aynı zamanda, araştırma geliştirme faaliyetlerine gereken önem verilmeli, özel sektörün de bu konuya katılımı sağlanmalıdır.

Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, merkezî yönetim içinde kentleşme ve yerel yönetim konularında görevler üstlenen fiziksel planlama, belediyelere yardım, dargelirliler için kiralık ve mülk konut yapımı, meslekî eğitim, imar mevzuatı, müteahhitlere belge verilmesi ve gizli sicillerinin tutulması, uluslararası seviyede yapılacak toplantıların organizasyonu konularıyla ilgili görevleri yürütmektedir.

Bu Genel Müdürlüğün 1997 yılı bütçesi de 1 trilyon 646 milyar 330 milyon Türk Lirasıdır.

Bilgisayar işlemlerine aktarılmış olan yurtiçi ve yurtdışı müteahhitlik karnelerinin -İhale Yasası göz önüne alınarak- iyileştirme çalışmaları, en kısa zamanda bitirilmelidir.

Habitat II Konferansına ev sahipliği yapmış olan ülkemizin, gerek küresel eylem planı gerekse ulusal eylem planının uygulanması ve izlenmesinde, diğer ülkeler arasında önder bir konuma gelmesi için, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatınca uygun görülen çalışmalara hız verilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının en etkin kuruluşu olan Karayolları Genel Müdürlüğü ise, otoyollar ve devletçe il yolları ağına giren güzergâhları tayin ve tespit etmek, plan ve program gereğince, bu ağlar üzerindeki yol, köprü ve sanat yapılarını inşa etmek ve onarmak, bu hususlarda teknik esasları saptamak, yolların sürekli açık tutulmasıyla ilgili bakım ve onarım ile kar mücadelesini ve diğer tamamlayıcı işleri yapmakla görevlendirilmiştir.

1997 yılında, Karayolları Genel Müdürlüğüne, genel bütçeden 124 trilyon 556 milyar 874 milyon lira ödenek ayrılmıştır.

Karayolları Genel Müdürlüğünün, ulaştırma, turizm, enerji, tarım ve konut sektörlerinde yer alan projelerine daha fazla pay ayrılmalıdır.

Özellikle bir doğa cenneti olan Doğu Karadeniz Bölgesinin gelişmekte ve artmakta olan turizm potansiyelini dikkate alarak, Samsun-Sarp arasındaki 555 kilometrelik karayolunun önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bu bölgede hiç yapılmayan demiryolu ve yeterli olmayan denizyolu taşımacılığı da göz önüne alınırsa, bu karayolunun önemi bir defa daha artmaktadır.

Karadenize kıyısı olan devletler ve Türk cumhuriyetleriyle yapılan ticarî anlaşmaları da ihmal etmemek gerekir. Bu nedenle, taşımacılık yükünü çekmekte zorlanan Samsun-Sarp karayolunun mümkün olan en kısa zamanda bitirilebilmesi için çalışmalara hız verilmelidir.

Bir yandan bu çalışmalara hız verilirken, bir yandan da, eldeki mevcut yolların fiziksel standartlarını yükseltmek, yolların genişliklerini artırmak suretiyle trafiğin rahatlatılması gerekmektedir.

1996 yılında bitirilebilen otoyol uzunluğu 152 kilometredir. Gümrük birliğine girmemiz münasebetiyle, Avrupa standartlarına uyum sağlayacak şekilde, daha fazla otoyol yapımına ağırlık verilmelidir.

Karadeniz gibi turizm potansiyeli gelişmekte olan yörelerimizin ülke ekonomisine daha fazla katkıda bulunabilmesi için, uluslararası taşımacılıkta yeni bir master plan hazırlanmalıdır.

Ağır yük taşımacılığını, geçici olarak demir ve denizyoluna kaydırmak veya karayollarında belirli güzergâhlarda yapılmasını sağlamak gerekmektedir.

Fizibilite, etüt, proje ve mühendislik hizmetleri işi, 1993 yılında ihale edilmiştir. Bu kapsamdaki -çelik asma köprü de dahil olmak üzere- toplam 14 kilometrelik otoyol projeleri tamamlanmış olan Çanakkale Boğazı Köprüsünün ihale kapsamındaki rüzgâr tünel testlerinin ve mühendislik hizmetleri çalışmalarının hızla sonuçlandırılarak Yap-İşlet-Devret Kanunu çerçevesinde yapımı en kısa zamanda gerçekleştirilmelidir.

Karayolları trafik yükünün azaltılması için, devlet yollarında Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarıyla, Ulaştırma Bakanlığına bağlı il yollarında ise Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle koordinasyonlu bir şekilde çalışılması ve ekonomik olan yolların hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Yarım kalmış projelerin kısa zamanda tamamlanması ve hizmete sokulması birinci derecede önemlidir. Örnek vermek gerekirse, Sıvas-Zara-Suşehri-Geminbeli yolu on yıldan beri bitirilememiş; yine aynı şekilde, Yozgat-Sıvas arası yol çalışması çok gecikmeli gitmektedir. Kırıkkale-Kayseri arasındaki yolun acilen duble yol haline getirilmesi önemlidir.

Bütün yurtta eksik ve yetersiz olan karayolları yatay ve düşey işaretleme çalışmaları kısa zamanda tamamlanarak, trafik kazalarının artması engellenmeli, bu konudaki eğitim faaliyetlerine hız verilmelidir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı genel müdürlüklerin hepsinde olduğu gibi, Karayolları Genel Müdürlüğünde de yetişmiş teknik eleman sıkıntısı mevcuttur. Teknik elemanların ücretleri iyileştirilerek, yeni elemanların alınması, yeni teknolojiye uygun yetiştirilmesi ve teknik eleman açığının doğu-batı arasında dengeli bir şekilde dağılımının yapılması gereği vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının diğer ilgili bir kuruluşu olan İller Bankası Genel Müdürlüğü ise, şehirlerde altyapı ihtiyaçlarını karşılamak ve belediyelere finansman sağlamak amacıyla 1933 yılında Belediyeler Bankası olarak kurulmuş, daha sonra 1945 yılında İller Bankası olarak teşkilatlandırılmıştır.

BAŞKAN - Sayın Bahadır, 2 dakikanız var efendim.

YUSUF BAHADIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, İller Bankası, kalkınma ve yatırım bankası statüsünde olup, yerel yönetimlerin istemleri halinde, alt ve üst yapı tesislerini bu yönetimler adına yapmakta ve yaptırmaktadır.

İller Bankası Genel Müdürlüğüne 1997 yılında ayrılan ödenek ise, Belediyeler Fonundan 15 trilyon 500 milyar, kendi öz kaynaklarından da 18 trilyon olmak üzere toplam 33 trilyon 500 milyar Türk Lirası olup, toplam yatırım ödeneği 38 trilyon 800 milyar Türk Lirasına ulaşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tüm kentsel altyapı yatırımlarını, yerleşim yerlerinin ve belediyelerin imar ve altyapı ihtiyaçlarını daha sağlıklı ve bilinçli olarak karşılayabilmek için haritaların yapılması gerekmektedir. Yeni belediye olan bir beldenin, öncelikle harita ihtiyacının karşılanması zorunludur. Nüfusun artması, gelişen şehirlerde sağlık ve kültüre ilişkin sorunları artırmakta ve bunların çözümüne yönelik planlamayı zorunlu hale getirmektedir.

Önceleri, içme ve kullanma suyu ihtiyaçları kaynak ve yeraltı suyundan karşılanan, evsel atıkları fosseptiklerle uzaklaştırılan ülkemizde, artan nüfus ve sanayileşme sonucu, özellikle büyük yerleşim yerlerinde kaynak ve yeraltı sularının yetersizliği gündeme gelmiş ve yüzeysel suların arıtılarak kullanılması çalışmalarına hız vermek gerekmiştir.

BAŞKAN - Sayın Bahadır, son cümlenizi söyler misiniz lütfen efendim.

YUSUF BAHADIR (Devamla) - Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 1997 bütçesinin memleketimize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bahadır.

Sayın milletvekilleri, Doğru Yol Partisinin sekizinci turdaki konuşma sırası bitmiştir.

Sayın milletvekilleri, daha önce aldığımız karar gereği, biliyorsunuz, soru soracak sayın milletvekillerinin, gruplar adına yapılan konuşmaların sonuna kadar sorularını yazılı olarak Divana göndermeleri gerekiyor. Yine, sorunun, İçtüzükte belirtilen niteliklere uygun, kısa, öz, mütalaa içermeyen bir şekilde yazılması hususunu da arkadaşlarımızın titizliğine arz ediyorum.

DSP Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Şükrü Sina Gürel, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Gürel, grup adına üç kişi konuşacaksınız. Siz, kaç dakika konuşacaksınız? 40 dakikayı 3'e bölmek zor da...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - 20 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki, siz 20 dakika, arkadaşlarınız da 10'ar dakika konuşacak.

Süreniz 20 dakika.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak, Demokratik Sol Partinin görüşünü açıklamak üzere huzurunuzdayım; Grubum adına hepinize saygılar sunarım.

Demokratik Sol Parti, bugüne kadar, Grubu adına yapılan, Genel Başkanı tarafından yapılan pek çok konuşma ve uyarıyla, bu Hükümete, dışpolitika konusunda köklü eleştiriler yöneltmiştir; ancak, bu eleştirilerimize, ne yazık ki, esaslı yanıtları şimdiye kadar alamadık. Ne yazık ki, bu Hükümet, kendi sorumluluk alanına giren konularda, Meclise sorumluluk yüklemek için türlü yöntemler kullanıyor ve görünürde Meclise önem verirmiş gibi yapıyor; ama, aslında, Meclise hesap vermek, Meclis önünde sorumluluk yüklenmek ve eleştirilere cevaplar vermek, benimsedikleri bir tarz olmuyor. Bu yüzden, ister istemez, eleştirilerimizi -hem de daha açık olmasını istediğimiz bir biçimde- yinelemek gereksinimini duyuyoruz. Önce, Sayın Başbakandan ve bu Hükümetinin aslî unsurundan başlamak istiyorum.

Sayın Başbakanın dışpolitika anlayışı, esastan ve biçim bakımından doğru bir anlayış olarak görülmüyor. Bu Hükümetin Refah Partisi kanadı, şöyle bir dışpolitika anlayışını benimsiyor: Dış ilişkilerimizi, dışpolitikamızı din esasına dayandırmak istiyorlar. Ben, bunu nereden çıkarıyorum; bunu, Refah Partisinin Programından, Programında, söylemlerinde, sorumluları tarafından verilen demeçlerinde yer alan unsurlardan; yani, bir İslam Birleşmiş Milletleri yaratmak; yani, bir İslam NATO'su, bir İslam Ortak Pazarı yaratmak söylemlerinden ve şimdiye kadar dış temaslarında kullandıkları yöntemlerden ve dış temaslarında verdikleri ağırlıklardan çıkarıyorum. Refah Partisi, gerçekten, Programıyla, söylemiyle, uygulamaya çalıştığı dışpolitikasıyla, dışpolitikamızı din esasına dayandırmak istediğini, açıkça göstermektedir ve böyle bir hedefi, daha doğrusu -bir hedef demek de belki doğru değil- böyle bir hayali benimsemiş görünmektedir.

Bu sakıncalı anlayışın yanı sıra, Sayın Başbakan, ayrıca, dışpolitikayı yürütme biçimiyle de ulusal çıkarlarımız açısından derin sakıncalar yaratmayı sürdürmektedir. Devletin temel kurumlarını tamamen dışlayarak, onlara danışmak şöyle dursun, bazı girişimlerini onlardan saklayarak, kişisel bağlantılarla bir dışpolitika yürütmek eğilimindedir ve bu, gerçekten, hiçbir sorumlu devlet adamının yapmaması gereken bir iştir.

Hükümetin öteki ortağı Doğru Yol Partisi ise, her konuda olduğu gibi, dışpolitika konusunda da Refah Partisinin ardından sürüklenip gitmektedir; ancak, Sayın Dışişleri Bakanının özel durumu, konumu, bu sürüklenişi de aşan, bu sürüklenişin de ötesine geçen bir biçimde, ulusumuzun dışarıda temsili açısından derin sakıncalar yaratmaktadır.

Sayın Dışişleri Bakanı, Bakanlığının bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüldüğü bugün, Meclis önünde yok. Zaten, Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda da yoktu; hatta, daha önce, dışpolitikayla ilgili bir gensoru önergesi bu Mecliste ele alınırken de Meclisin önüne gelmemişti. Zaten, Sayın Bakanın bazı demeçleri, zaman zaman, Dışişleri Bakanı olduğunu unuttuğunu da gösteriyor. Sayın Çiller, Dışişleri Bakanı olduğunu hatırladığı zaman da yurtdışına gidiyor. O zaman, demek ki, Sayın Çiller, Dışişleri Bakanı olduğunu hatırladığında da unuttuğunda da Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelmiyor. (DSP sıralarından alkışlar) O zaman, insanın aklına şu geliyor: Sayın Çiller, herhalde, yürütme yetkisini yanlış anlıyor. (DSP sıralarından alkışlar) Yürütme yetkisini yanlış anladığını, Sayın Bakanın uygulamalarından anlıyoruz. Oysa bu Meclis, köklerini ulusal kurtuluş mücaadelesinde bulan, bir yandan ulusal egemenliği sağlamak için dış güçlere bağımlı hale gelmiş bir halife padişaha karşı, öte yandan da yurdu işgal eden dış güçlere karşı mücaadele veren kadroların yarattığı bir geleneğin meclisi olmalıdır... (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) ...ve o ilk Büyük Millet Meclisinde, başta Mustafa Kemal olmak üzere, bütün sorumlular, en çetin savaş koşullarında bile, ulusun temsilcisi milletvekillerinin önüne gelip, hesap vermekten, hiçbir zaman geri durmamışlardır. Ama, belki de, Sayın Dışişleri Bakanının, Bakanlığının sorumluluk alanına giren konularda, Meclise söyleyecek hiçbir şeyi yoktur. Ama, bundan da önemlisi var; Sayın Çiller, şimdi, bir arkadan bıçaklanma söylemi tutturmaya çalışıyor. Acaba, bizi, sırtımızdan bıçaklayanlar, olmadık rezaletleri, skandalları yaratanlar, cinayet şebekeleri kuran ve bu çete üyelerini kahraman olarak savunanlar değildir de, bu rezaletleri savunanları ve bu rezaletlerin sorumlularını ortaya çıkarmak için çırpınanlar mıdır?!..

Yurtdışında görevli olarak bulunduğumuzda, öteki devletlerin milletvekilleriyle ve diplomatlarıyla konuşurken, dış basında yer alan kimi yazıları, yorumları, haberleri okurken, bu ulusun temsilcileri olarak, büyük bir azap çekiyoruz. Acaba, Sayın Çiller, burada olup bitenleri, basında çıkan haberleri yurtdışında duyan bilen yok mu zannediyor?!

Önce, buraya, huzurunuza gelirken, Sayın Çiller'le ilgili, bazı yabancı gazete haber ve yorumlarını getirip, sizlere okumayı düşünmüştüm; ama, bundan vazgeçtim.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Oku, isabet olur.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Çünkü, bunları, bu değerlendirmeleri okurken duyduğum utancı, bir de Meclis tutanaklarına geçirerek, artırmak istemedim. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Türk Halkı, böyle hayalci ve Türk dışpolitikasını yönlendirme niyeti bakımından güven vermeyen bir Başbakanla ve dışarıda itibarı ve inandırıcılığı kalmamış bir Dışişleri Bakanıyla temsil edilmeye müstahak değildir. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Türkiye, bu Hükümetin yürüttüğü dışpolitikayla, Ortadoğu'da, Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Asya'da ve Avrupa'da hızla etkinliğini yitirmektedir.

İzin verirseniz, en yakınımızdan, Ortadoğu'dan başlamak istiyorum. Eylül başında Kuzey Irak'ta öyle gelişmeler oldu ki, Amerika Birleşik Devletlerinin Kuzey Irak politikası iflas etti ve Türkiye'nin burada girişimi için, bir kalıcı düzenleme için, önderliği ele alabilmesi için yepyeni koşullar ortaya çıktı, yepyeni fırsatlar ortaya çıktı. Ne yazık ki, bu Hükümet, bu önemli dönemeçte, Türkiye'nin çok önemli bir sorununa da çözüm oluşturabilecek adımları atmaktan aciz kaldı.

Kuzey Irak'ın, Irak Devletinin egemenlik alanı içerisinde sözde kabul edilen bir alan olmasına rağmen, birtakım silahlı grupların denetimine fiilen bırakılıyor olması, doğrudan doğruya Türkiye'yi etkileyen, Türkiye'ye büyük zarar veren bir yanlış olmuştur ve bu zararı vermeye de devam etmektedir.

Şimdi, Kuzey Irak'ta, Amerika Birleşik Devletleri, doğrusu ne yapacağını bilemez görünmektedir. Hatta, buraya daha önce yerleştirdiği kendi ajanlarını, kendi amaçları için kullanmak istediği grupları bile koruyamaz duruma düşmüştür.

Türk Hükümeti, Kuzey Irak'ta, buna rağmen girişimi ele alamamaktadır ve işin en kötüsü, Türkiye'yi etkileyen, Türkiye'nin, siyasal, ekonomik yapısını, geleceğini etkileyen, en önemli sorununu oluşturan PKK terör örgütü de, Kuzey Irak'ta yeniden konumunu sağlamlaştırmaya, yerleştirmeye, etkin, hatta hâkim olmaya başlamıştır. Bunun göstergeleri de vardır.

Batı'da kimi ülkelerde, sözde sürgünde parlamento olarak şimdiye kadar temsil edilen PKK örgütü, şimdi, bu sözde parlamentosunu Kuzey Irak'a taşıma hazırlığı içerisindedir ve bu arada, Refah Partili bir milletvekili, PKK ile pazarlığa oturup belgeler imzalayarak “tutsak” diye nitelendirdiği rehin alınmış askerlerimizi Kuzey Irak'tan buraya getirebilmiştir.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Hata işlemiş yani!..

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Bu olayın insancıl yönüne; yani, bizim birkaç kahraman askerimizin alıkonuldukları, zorla götürülüp alıkonuldukları bir PKK kampından buraya, evlerine getirilmesine diyecek bir şey yoktur; ama, biçim bakımından öylesine yanlışlıklar yapılmıştır ki, burada bir kalıcı ödün verilmediğinden ve PKK'nın, bunu kullanamayacağından da söz etmek imkânı yoktur.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Teslim tesellüm zaptı imzalanmış.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Bu işi yapanın amacı ne olursa olsun, insancıl bir amaçla da olsa, bu işi yapan kişi, yani o askerleri buraya getiren kişi, sıradan bir kişi değil, bugün iktidarda olan siyasal partinin üyesi bir milletvekilidir. Bu iş, biçim açısından öylesine sakıncalı olmuştur ki, bunu PKK kullanmıştır ve bundan sonra da kullanmaya devam edecektir.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Bunu kimse kullanamaz.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Bir düşünün, öyle ya, şimdiye kadar, bebeklerimizi, çocuklarımızı, kadınlarımızı, yaşlılarımızı katletmekten çekinmeyen bir terör örgütü, bu askerlerimizi hayır olsun diye mi, bu Refah Partili milletvekiline teslim etmiştir; yoksa, bu belgeleri imzalatarak...

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) - Ne var belgede!.. Belgede ne var!..

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Belgede şu var: Bir Refah Partili milletvekili gidiyor, İktidardaki partinin bir milletvekili...

FERİT BORA (Diyarbakır) - Yani, kurtarmayacak mıydı onları!..

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - ... orada PKK'yla bir pazarlığa oturup bir belge imzalıyor...

AHMET ÇELİK (Adıyaman) - Pazarlık falan yok.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Düğününüze bile bir çiçek gönderilse, bir belge imzalıyorsunuz.

BAŞKAN - Müdahale etmeyin... Rica ediyorum canım... Şimdi, çıkıp konuşacaksınız...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Zaten, bu Hükümetin Kuzey Irak'a ve Çekiç Güç'e ilişkin politikası, başkalarının hazırladığı koşulları olduğu gibi kabullenmekten ibaret olmuştur.

Şimdi, faydası olur mu bilmem; ama, yine de, Demokratik Sol Partinin 15 Nisan 1996 tarihli bölgesel güvenlik planını hatırlatmanın ve belki de hatırlamanın tam zamanıdır. Bu planda, biz, Kuzey Irak'taki Kürt, Türkmen ve öteki grupların demokratik bir yapı içerisinde haklarının korunmasının sağlanması koşuluyla, bu bölgede yeniden Irak egemenliğinin kurulmasını ve Huzur Operasyonunun da, bölgenin güvenlik ve insan hakları açısından, denetiminin Türkiye'den sağlanmasını öngörmekteydik ve şimdi, bu Hükümet, hem de net bir biçimde, böyle bir politikayı, eğer, benimsemeyecek olursa, Kuzey Irak'ta PKK tarafından kullanılan üsler artacaktır; PKK, Kuzey Irak bölgesinin en etkin silahlı gruplarından biri haline gelecektir ve bunun, bizim için yaratacağı sakıncalar ortadadır.

Onun için, belki sizlere faydası olur, belki Hükümete faydası olur, bir kere daha hatırlatalım: Bu konuda, yani, Çekiç Güç konusunda Kuzey Irak konusunda, Demokratik Sol Parti olarak biz, boş söylemlerle ortaya çıkmadık.(DSP sıralarından alkışlar) Demokratik Sol Parti olarak biz, bu soruna somut çözümler üreten bir parti olduk ve belki size faydası olur...

A. TURAN BİLGE (Konya) - Her konuda... Her konuda...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - ...o planımızı bir kez daha okursanız, herhalde yararlanırsınız. Zaten, yapmazsanız ülkemiz açısından daha büyük sakıncalar yaratan yeni durumlara izin vermiş olursunuz.

Avrupa ile ilişkilerimize gelince; Gümrük Birliği konusunda Avrupa bugün yükümlülüklerini yerine getirmiyor; üstelik, artık, Yunanistan'ın arkasına sığınmak gereğini duymadan bunu yapmaya başladı. Gümrük Birliği, aslında,1995 Mart düzenlemesi, daha işin başında Demokratik Sol Partinin bütün uyarılarına rağmen pazarlık gücümüz yeteri kadar kullanılmadan, konuyla ilgisi olmayan bambaşka siyasal konular işini içerisine, pazarlık masasına getirilerek yapılmış bir düzenlemeydi. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, bu düzenlemenin ülke yararlarına yeniden gözden geçirilmesini ve değiştirilmesini savunduk, bugün de savunuyoruz. Acaba, Refah Partisi, bu konuda görüşünü değiştirdi mi? Acaba, Refah Partisi, gümrük birliği ile ilgili sakıncaları seçimden önce ve İktidar olmadan önce söylerken, şimdi neden bunları unutmuş görünüyor? (DSP sıralarından alkışlar)

Avrupa ile ilişkilerimizde bir başka önemli konu daha var. Avrupa Birliğinin genişleme süreci içerisinde Malta'nın, bütün Doğu Avrupa ülkelerinin ve Kıbrıs'ın adı anılıyor; ama, Türkiye'nin bugün adı anılmıyor. Ben burada, Türkiye'nin adının bu süreç içerisinde neden yer almadığını, neden Türkiye'nin Başbakanının ve Dışişleri Bakanının böyle bir önemli toplantıya değil de, onun dışında, yan salonda verilen bir yemeğe davet edilmekle yetinildiğini tartışacak değilim; ancak, şunu söyleyeyim: Avrupa Birliğinin genişlemesi süreci içerisinde, özellikle, Kıbrıs konusunda çok duyarlı olmamız gerekiyor ve maalesef, Demokratik Sol Parti Grubu olarak biz, bu duyarlılığı bu Hükümette göremiyoruz.

Neden duyarlı olmamız gerekiyor; çünkü, eğer, “Kıbrıs cumhuriyeti” adı altında Kıbrıs Rum Devleti, Avrupa Birliğine üyelik süreci içerisine girerse; yani, Avrupa Birliğine üyelik görüşmeleri başlatılırsa, o zaman, Türkiye'nin, Kıbrıs'ın bütünüyle ilgili söz söyleme yetkisi, hakkı, yavaş yavaş erozyona uğrayacak ve günün birinde ortadan kalkacaktır; bu bir.

İkincisi: Kıbrıs Türk Halkı bir azınlık konumuna düşürülecektir ve Kıbrıs Adası, Türkiye'den yavaş yavaş uzaklaştırılmış olacaktır. Eğer, bu Hükümet, şimdiye kadar bunun sakıncalarını görseydi, Demokratik Sol Partinin ve Sayın Genel Başkanım Bülent Ecevit'in, bu konuda şimdiye kadar yaptığı uyarıları da dikkate alır ve böyle bir sakıncanın önüne geçilmesinin tek yolunu; yani, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıbrıs Türk H alkının da rızasını alarak, pek çok bakımdan entegrasyona gitme yolunu şimdiden tutardı ve bunun adımlarını atardı. (DSP sıralarından alkışlar)

Çünkü, Kıbrıs'ın Avrupa Birliğiyle bütünleşmesi, 1959-1960 anlaşmalarına aykırı olduğu kadar, uluslararası hukukun temel ilkelerine de aykırı olacaktır ve Kıbrıs Türk Halkını, biz, yalnız bırakmakla, tarih önünde hem o halk için -Kıbrıs Türk Halkı için- hem de Türk Halkının bütünü için çok kötü bir seçim yapmış oluruz.

BAŞKAN - Sayın Gürel, 2 dakikanız var efendim.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sözlerimin sonunda, tekrar, şunu söylemek istiyorum: Demokratik Sol Parti Grubu olarak, Sayın Dışişleri Bakanının buraya gelmemesini büyük bir üzüntüyle, esefle karşılıyoruz ve...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Protesto ediyoruz...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - Sayın Dışişleri Bakanı, Dışişleri Bakanlığının sorumluluklarını bir gün hatırlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip, kendi Bakanlığının icraatıyla ilgili hesap verir diye umuyoruz.

Dışişleri Bakanlığımızın mensuplarını da, en içten duygularla kutlamayı istiyorum huzurunuzda; çünkü, Dışişleri Bakanlığının mensupları, bu hayalci ve sorumsuz dışpolitika anlayışına rağmen, bütün olumsuz siyasal koşullara rağmen, Türk dışpolitikasını, yine de olumlu, doğru bir rayda yürütebilmek için üstün çabalar göstermektedir. (DSP sıralarından alkışlar)

Aslında, Türkiye'nin, bugün, dünya içerisinde, şimdiye kadarki kazanımlarla elde ettiği yeri, kuşkuya düşürecek, başkalarının bu konuda kuşkuya düşmesine yol açacak bir şekilde, iktidarın bir kanadının, sanki Türkiye dünyada kendisine başka bir yer arıyormuş izlenimi vermesi...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Doğrudur... Doğru; arıyor.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) - ... öteki kanadının ise, böyle bir anlayışın peşinden sürüklenip gitmesi, Türk dışpolitikasının geleceği açısından derin sakıncalar yaratmaktadır.

Saygılar sunarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gürel.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Bursa Milletvekili Sayın Ali Rahmi Beyreli; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Beyreli, süreniz 10 dakika.

ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) - Sayın Başkan, benden sonraki arkadaşımın 3 dakikasını da kullanacağım; öyle anlaştık.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi ve şu anda bizi izlemekte olan vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamda ağırlıklı olarak Karayolları bütçesi üzerinde duracağım. Türkiye, 1950'li yıllardan itibaren, ulaşım politikasında köklü bir değişiklik yapmış ve sadece karayolu ulaşımına ağırlık vermiştir. Bugün gelinen noktada ülkemizdeki yolcu taşımacılığının yüzde 95'i, yük taşımacılığının ise yüzde 84,5'i karayollarıyla yapılmaktadır. İzlenen yanlış ulaşım politikaları sonucu, bugün, karayolu taşımacılığını alternatifsiz bırakanları kınıyorum; mevcut sistemin yanlışlığı hakkındaki görüşlerimi muhafaza ediyorum ve buradaki görüşlerimi, bu vesileyle belirttiğimi, özellikle vurgulamak istiyorum.

Karayolu taşımacılığı, ülkemizde alternatifsizdir, alternatifsiz bırakılmıştır. O zaman, gelin, oyunu kurallarına göre oynayalım, mevcut sistemin gereklerini yerine getirelim.

Ülkemizde, yüzde 84 oranındaki asfaltlanmış yolun, sadece yüzde 9,5'i batı standartlarında ve yük taşıma özelliğine sahiptir; geriye kalan yüzde 90,5'i, sadece tozu önleyen, hafif taşıtlar için kulanılabilen satıh kaplamadan oluşmaktadır.

Bugün verilen ödeneklerle, yılda, ancak, ortalama 250 kilometre civarında asfalt betonu yapılabilmektedir. 1996 yılında 4 835 kilometre olan asfalt betonu yol uzunluğunun, 2000 yılında 8 500 kilometreye çıkarılması için, her yıl, ortalama 800 kilometre yeni beton satıh kaplama yol yapılması gereklidir. Bu da, yılda yapılan 250 kilometrelik yolun 550 kilometre daha artırılmasını ve bütçeye, bugünkü fiyatlarla, her yıl için 16,5 trilyon Türk Lirası ilave ödenek konulmasını gerektirir.

Yapılan etütler sonucunda, mevcut asfalt betonu yolunun üçte birinin takviye edilmesi gereği ortaya çıkmıştır. Bu onarımın zamanında yapılması durumunda, ihtiyaç duyulan kaynak yaklaşık 12 trilyon Türk Lirasıdır. Bu onarımın zamanında yapılmaması durumunda, ileride, daha büyük onarım maliyetleri ortaya çıkacak, hatta, yolun yeniden yapılması söz konusu olabilecektir. 1997 yılında, bu iş için ayrılan ödenek, 12 trilyonluk gereksinime karşın sadece 170 milyar Türk Lirasıdır.

2000 yılına kadar, Türkiye'nin 500 kilometre daha bölünmüş yola gereksinimi vardır. Bu gereksinimi karşılamak için, yılda 125 kilometre bölünmüş yol yapılması düşünülürse, 1997 yılı için 10 trilyon Türk Lirası ilave ödenek gerekmektedir; ancak, bütçede bu da yoktur.

Karayolları Genel Müdürlüğü ağında bulunan yolların yaklaşık yüzde 20'si projeli yoldur; geri kalan yolların da süratle geometrik standartlarının yükseltilmesi gerekmektedir; bu, trafik güvenliği için şarttır. 2000 yılına kadar 5 bin kilometre yolun daha geometrik standardının iyileştirilmesi öngörüsüyle, yılda 1 250 kilometre yolun iyileştirilmesi gerekir. Dolayısıyla, bu iş için, bu yıl 50 trilyon Türk Lirası ilave ödenek gereklidir; maalesef, bütçede bu para da yoktur.

Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, karayolunu alternatifsiz bırakan yanlış bir ulaşım politikası seçmiş olmamıza rağmen, seçmiş olduğumuz sistemin gereklerini dahi yerine getirmemişiz ve getirmiyoruz; oyunu kurallarına göre oynamıyoruz.

1950'li, 60'lı yıllarda genel bütçenin ortalama yüzde 10'unu, 70'li yıllarda yüzde 6'sını alan Karayolları Genel Müdürlüğü, 1980'li yıllardan itibaren her geçen yıl payı azaltılarak, 1997 yılı için de nihayet yüzde 2'ye kadar düşürülmüştür. Öngörülen bu ödeneklerle Türkiye'nin gereksinimlerini karşılamak olanak dışıdır; karayolu ağının iyileştirilmesi bir yana, mevcutların korunması bile mümkün değildir.

Bugün, karayollarımızda konfor azalmış, trafik kazaları giderek artmaya başlamıştır. Ayrıca, bir türlü kontrol altına alınamayan aşırı yük taşımaları, 20 yıllık ömürle inşa edilen yolların ömrünü 3 yıla indirmekte, yollara verdiği hasar yanında büyük trafik kazalarına da neden olmaktadır.

Avrupa'da 8 ton olan tek dingile müsaade edilebilir yüklü ağırlığın, 1980 yılında, önce 10 tona, daha sonra da 13 tona çıkarılması Türkiye karayolu ulaşım politikası açısından en talihsiz kararlar olarak tarihe geçmiştir. Avrupa'da bu sınırın, daha birkaç yıl önce, 10 tona çıkarılmış olması, Türkiye'de yapılan hatanın büyüklüğünü daha net olarak ortaya koymaktadır. Yük taşıma sınırlarında bu artışlara izin verilirken, izin verilen sınırlara uyulmasının dahi sağlanamaması ve daha önceden projelendirilen yollarda gerekli takviyeler yapılmaması yüzünden yol yıpranmaları artmış, normal bakım hizmetleri, altından kalkılamayacak hale gelmiştir. Bunun sonucunda, Türkiye'de her yıl bütçeden ayrılan ödeneklerle ve yapılan ilavelerle, yılda ortalama 50 milyon Amerikan Doları, bakım ve tamir masrafı yapılmaktadır. Göz göre göre tamamen ihmalkârlık nedeniyle harcanan bu para resmen israftır, savurganlıktır. Türkiye, kısıtlı olanaklarıyla yol yapacak; ancak, aynı zamanda yaptığını koruyamayacak kadar acz içerisinde olacak, bunu kabullenmek mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de otoyol proje ve uygulamalarına baktığımızda burada da büyük yanlışlar karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'de otoyollar planlanırken, otoyol yapımı, kendi iç ve dışticaretimizin, turizmimizin gereksinimine göre değil, Avrupa'ya, otoyol sisteminin Ortadoğu'ya bağlanmasına yönelik olmuştur. Dolayısıyla, öncelik, Kapukule-İstanbul, Ankara-Adana ve Gaziantep güzergahından geçen TEM yoluna verilmiştir; ancak, büyük kısmı trafiğe açılan bu yolun yük taşımacılığı yapanlar tarafından tercih edilmemesi nedeniyle efektif kullanımı sağlanamamış, bu yollara yatırılan milyarlarca dolar toprağa gömülü kalmıştır. Bunun sonucunda, Türkiye bugün yeni otoyol yapamaz duruma düşürülmüştür.

Batı'daki uygulamaları göstermiştir ki, otoyollar kaynak tüketen değil kaynak üreten yatırımlardır. Otoyol, konfordur, rahatlıktır, güvenliktir. Bu yolu kullanan bunun bedelini ödemek zorundadır. Batı'da sürücüler 3 birim benzin öderken, 2 birim de otoyola öderler; bizde ise, benzine 3 ödenirken, otoyola 0,5 dahi ödenmemektedir. Bugün, Türkiye'de, otoyollardan elde edilen yıllık gelir 150 milyon dolar civarındadır; oysa, Batı standartlarında gelir temin edilseydi, bu rakam, yılda 1 milyar dolara yakın olacaktı; bu da, devletimiz için önemli bir kaynak teşkil edecekti. Bu uygulamanın, yıllardır aynı yanlışlıkla sürdürüldüğünü gözönüne alırsak, kaybımızın ne kadar büyük olduğu ortaya çıkar.

Türkiye'de, otoyollardan alınan göstermelik bedellerin en önemli nedeni, otoyollara olan talep yetersizliği gibi görünmektedir; ancak, bu durumda, talebi olan bazı yollardan dahi normal ücretin alınmaması nasıl açıklanacaktır; burada, bir ihmalkârlık söz konusudur.

Sayın Başkan, değerli miletvekilleri; Türkiye, otoyollarını planlarken, stratejik bir hata yapmış ve yüzde 96'sı otomobil sahibi dahi olmayan Türk insanının milyarlarca dolarını, gelir getiren yatırıma dönüştürememiştir. Yapılan hatanın bedelini, tüm Türk Halkı, bugün, enflasyon ve bütçe açıkları olarak ödemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, arkadaşınızın süresinden kaç dakika aldınız?

ALİ RAHMİ BEYRELİ (Devamla) - 3 dakika efendim.

BAŞKAN - Peki; 3 dakika süre veriyorum; buyurun.

ALİ RAHMİ BEYRELİ (Devamla) - Türkiye'nin sanayi ve turizm ulaşımı açısından en kalabalık güzergâhı olan İstanbul-Bursa-İzmir-Aydın hattı otoyol konusunda ihmal edilmiştir. Bu güzergâhta, daha çok binek otolar ve turizm amaçlı seyahatlar vardır. Bu kişiler, yük taşımacılığı yapan kişiler gibi, otoyola verilmesi gereken parayı esirgemezler; dolayısıyla, Türkiye, bu güzergâha öncelik vermiş olsaydı, doğru otoyol ücretleri alabilseydi; tıkanan otoyol politikası yerine bugün, yeni otoyollar, bütçeye yük getirmeden, kendi geliriyle yapılıyor olurdu.

Türkiye, otoyol konusunda yapılan bu stratejik hatanın bir diğer bedelini de, İstanbul-Bursa-İzmir-Aydın güzergâhında gerçekleşen, yüzlerce ölüm ve binlerce yaralıyla neticelenen onbinlerce trafik kazasıyla ödemektedir. Ayrıca, bu bedeli, bu güzergâhın tam ortasında bulunan Bursa şehri de, arapsaçına dönmüş şehiriçi trafiğiyle ödemektedir.

Türkiye'nin, bir diğer hatası, mevcut otoyollarını dahi koruma aczi içerisinde olmasıdır. Otoyollarımız hızla bozulmakta, Karayolları Genel Müdürlüğü gerekli bakım ve tamiri yapamamaktadır. Çünkü, kanun gereği, otoyol gelirlerinden Karayollarına ayrılması gereken pay bu kuruluşa verilmemektedir.

Hakkını alamayan, hakkı verilmeyen bir diğer kesim de, yol yapımları nedeniyle arazileri istimlak edilen; ancak, bedelleri ödenmeyen vatandaşlarımızdır. Bu konu, Türkiye'nin hemen her yöresindeki insanımızı mağdur etmektedir. Hükümetin, bu mağduriyeti, bu sene tamamen ortadan kaldırmasını ümit ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda bütçeden finanse edilen devlet ve il yollarının toplam maliyeti 981 trilyon Türk Lirası olup, bugüne kadarki harcamalar dışında, halen, yaklaşık 781 trilyon Türk Liralık bir proje yükü mevcuttur. Hiç yeni proje gündeme getirilmese bile, bu yılki 70 trilyon Türk Lirası yatırım ödeneğiyle bu yükün altından en az 11 yılda kalkılabileceği ortaya çıkmaktadır. Bu süre, yatırımlar için ekonomik değildir; israftır, savurganlıktır. Birbiri ardına hayalî kaynak paketleri açacağınıza, gelin önce bu savurganlıktan vazgeçin.

Sözlerime son verirken, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Beyreli.

Arkadaşınızın 2 dakikalık süresini kullandınız.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Bundan önceki konuşmacı arkadaşımız, Refah Partisiyle ilgili olarak, Refah Partisinin politikalarını tam ters olarak ifade eden, yanlış ifade eden cümleler kullandılar. Müsaade ederseniz, onları iki dakika içerisinde cevaplandırayım.

BAŞKAN - Efendim, biraz sonra sizin sözcüler çıkacak, onlar cevap versin.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Elbette, biliyorum Sayın Başkan. Sizi hiç güç durumda bırakmayacağım.

BAŞKAN - Peki, yerinizden iki cümleyle ifade edin. (DSP sıralarından gürültüler)

Bir dakika arkadaşlar... Rica ediyorum...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Muhterem arkadaşlar, sayın DSP sözcüsü “Refah Partisi din esaslarına dayalı bir dış politika yürütmektedir” gibi bir ifade kullandı.

Refah Partisi, din esasına dayalı bir dış politika yürütmemektedir. Refah Partisi, Müslüman ülkelerle olan münasebetlerini iyi bir noktaya getirmek istemektedir. Türkiye Cumhuriyetinin bütün Müslüman ülkelerle alakası vardır ve Türkiye Cumhuriyeti, İslam Ülkeleri Konferansının üyesidir, İslam Bankasının üyesidir. Bizim, bunu, yanlış bir tarzda ortaya koymamız elbette isabetli olmaz.

İkinci husus: Refah Partisinin PKK ile...(DSP sıralarından gürültüler)

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar, rica ediyorum.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Ne gerekçeyle konuşuyor Sayın Başkan?

BAŞKAN - Efendim, Partisine sataşma var...(DSP sıralarından “Ne sataşması?” sesleri, gürültüler)

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) -Kim sataşmış Sayın Başkan?

BAŞKAN - Bir dakika... Rica ediyorum arkadaşlar...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - “Refah Partisi PKK ile masaya oturup, belgeler imzalamıştır” gibi bir ifade kullanıldı. Refah Partisi PKK ile masaya oturmamıştır...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Ne alakası var Sayın Başkan, kim söylemiş onu?

BAŞKAN - Efendim, arkadaşımız öyle demedi Sayın Karamollaoğlu...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Refah Partisi PKK ile masaya oturmamıştır. İktidarın bir milletvekilinin tek başına bir icraatta bulunması Refah Partisini bağlamaz.

Bunları, Genel Kurulun bilgilerine sunmak isterim.

BAŞKAN - Evet “İktidarın bir milletvekili” tamam efendim.

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Kendileri, konuşmalar sırasında salonda değillerdi, rivayete göre konuşuyorlar.

Refah Partisinin PKK ile masaya oturduğunu söylemedim; Refah Partisine mensup bir milletvekiliyle PKK'nın masaya oturduğunu söyledim.

BAŞKAN - Evet “bir milletvekili” dediniz...

ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) - Refah Partisini değil, bir milletvekilini kastettim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet, öyle dedi efendim “milletvekili” dedi.

FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, Meclisi niye meşgul ettiriyorsunuz efendim!

BAŞKAN - DSP Grubu adına Fevzi Aytekin, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Aytekin, size de 10 dakikalık konuşma süresi veriyorum; buyurun.

DSP GRUBU ADINA FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Devletimizin en önemli kurumu olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin, gayri safi millî hâsıla içinde payının, bugünkü altyapı ihtiyacına cevap veremeyecek düzeyde olduğunu görmekteyiz. 1991 ve daha önceki yıllarda, gayri safî millî hâsılada yüzde 6-7 dolaylarındaki payının, daha sonra, yüzde 11'lere çıktığını görmekteyiz.

Yurdumuzun hemen hemen tümünün, deprem kuşağı içerisinde kaldığını hepimiz biliyoruz. Nüfusumuzun önemli bir bölümü, bu yörelerde yaşamaktadır. İnsanlarımızın, buralarda güvenli koşullarda yaşayabilmeleri için, doğal afetlerlerin hasarlarının en aza indirilmesi koşullarının, mutlaka sağlanması gerektiğine inanıyoruz.

Türkiye'de, yetmiş yıl içerisinde, 65 yıkıcı deprem olmuş ve yaklaşık 600 binin üzerinde bina yıkılmıştır veya kullanılmayacak duruma gelmiştir. Bunlar, deprem, heyelan, su baskınları ve kayaların düşmesiyle meydana gelmiştir. Tabiî ki, bunların yurdumuza verdiği ekonomik kayıplar, diğer faktörleri de göz önünde bulundurursak, yüzde 3,5-4'e kadar gayri safî millî gelirimizi götürdüğü ortaya çıkmaktadır. Bu durum, tabiî ki, sürdürülebilir kalkınma hızımızı da azaltmaktadır. Afetler olduktan sonra yara sarma politikaları yerine, önceden bilgilendirme ve eğitim programları verilmelidir .

Türkiye'de, inşaat mühendisi, mimar, şehir plancısı, yerbilimci yetiştiren üniversitelerde, ülkemizdeki doğal afet tehlikesi ve riski, afet zararlarını azaltıcı konularda etkin bir eğitim vermelidir. Ayrıca, yeni ve çağdaş bir afet yasasına ivedilikle ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, yürürlükteki 7269 sayılı Yasa, 4122 ve 4133 sayılı Yasalar yeniden düzenlenmelidir diyoruz.

Sayın Bakanımızın Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiği bilgiler içerisinde, yurdumuzda, 1966 yılından bugüne kadar, afetlerden dolayı karşılanmamış; yani, yapılamamış 32 bin mesken ihtiyacı olduğu belirtilmiştir. Her nedense, bugüne kadar, bu afet konutları çeşitli sebeplerle yapılamamıştır. Bu da, devletin vatandaşa karşı olan sorumluluğunun, gerekli ciddî devlet anlayışının olmamasından kaynaklanmıştır. Bunun içindir ki, bu bütçeden, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına gerekli kaynağın aktarılması bir zarurettir. Aksi takdirde, vatandaşın devlete olan güveni sarsılmaktadır. Bunun için, Sayın Bakandan, bu afet konutlarının bir an önce bitirilmesini talep etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, 3194 sayılı İmar Yasası, afet bölgelerinde çağdaş olan kullanımı planlaması esasları, planları yapan yaptıran, plana aykırı hareket edenlerin sorumlulukları hakkında gereken yasal işlemleri savsaklanmadan uygulanmalıdır diyoruz. 1580 sayılı Belediye ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeler Kanunları, doğal afet tehlikesi ve riskini azaltacak şekilde yeniden düzenlenmelidir diyoruz. 5442 sayılı İl İdaresi ve 3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu da, afet yönetimi ve yeniden inşa faaliyetlerine yerel idarelerin aktif biçimde katılımını sağlayarak yeni kaynaklar oluşturmak koşullarını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. Meslek odaları, mühendislerin görev ve sorumluluklarıyla ilgili mevzuat, denetim esaslarını, sertifikal mühendislik kavramını yerleştirecek şekilde yeniden gözden geçirilmeli, bu çalışmalar sırasında, özel sektörün de görüşleri alınmalıdır diyoruz.

Değerli milletvekilleri, Devlet İhale Kanununun değişmesi gerektiğini hemen hemen herkes söylemektedir. Bu yasanın değiştirilmesi yanında, ihalelere katılacakların belirlenmesindeki şartlar objektif kriterlerle değerlendirilmelidir. Türkiye'deki inşaatların sağlıklı bir şekilde bitirilmeleri için, İhale Yasasının ve müteahhitlik karnesi alacak kişiler hakkındaki ilgili mevzuatlar yeniden ele alınmalıdır diyoruz. Bu da, Batı standartlarına uygun olmalı, tabiki yurdumuzun coğrafî yapısı da gözönünde tutularak yeniden düzenlenmelidir.

İhalesi yapılan inşaatların kesin maliyetleri mutlaka bitecek şekilde hesaplanmalı, sonradan birtakım farklılıklar çıkarılmamalı ve hatta ihalede belirtilen oranın altında kalıp, ihale almak isteyenlere inşaatlar bir daha kesinlikle verilmemelidir.

Değerli arkadaşlarım, istimlak bedellerinin yıllarca ödenmemesi bir problem olduğu gibi, devletin ciddiyetiyle de bağdaşmadığı bir gerçektir. Bu alandaki diğer önemli bir sorun da, istimlak bedellerinin sağlıksız belirlenmesi nedeniyle açılan davalarda meblağların yükselmesidir. İnsanlarımız, böylece devlete olan güvenini de kaybetmiş olmaktadırlar. Görülüyor ki, devlet, istimlak bedellerinin belirlenmesinde de sağlıklı çalışmalar yapamamaktadır ve hatta daha sonra mahkeme kararlarıyla bu bedeller arttığından dolayı, kesinleşen hükümlerle belirlenen meblağların ödenmesinde, gerekli seri çalışmalar da maalesef yapılamamaktadır.

Diğer taraftan İller Bankası ortağı olan belediyeler, il özel idareleri, köy idareleri ve bu idarelerin kurdukları birimler teknik ve malî yönden fazla desteklenmelidir diyoruz.

İller Bankası fon gelirleri, Bankaya aktarılmamaktadır. Bitirilmesi yakın projeler bitirilmeli, eğer, kaynaklar artıyorsa, yeni projelere verilmelidir diyoruz. Yerel ihtiyaçların bir bölümü İller Bankasına gelmemeli, il özel idarelerince sonuçlandırılmalıdır diyoruz.

BAŞKAN - Sayın Aytekin, 2 dakikanız var efendim.

FEVZİ AYTEKİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Zaman zaman altyapı konusunda, karayollarıyla belediyeler birbirlerine ters düşmekte, bu vesileyle, ilgili yol ve altyapı birimlerinin onarım, bakım ve yapılaşmaları gecikmektedir. Bununla ilgili de kolaylaştırıcı bir çözüm mutlaka sağlanmalıdır.

Ayrıca, iller Bankası kaynakları kullandırılırken kesinlikle partizanlık yapılmamalı ve İktidar partisine ait belediyelere kaynak ayrımı öncelikli olmamalıdır. Belediyelerimiz gecekondu istilasına uğradıklarından, bunların ıslahı için her türlü teknik ve malî yardım bu bankayla sağlanmalıdır diyoruz; çünkü, hepimiz, çarpık kentleşmeden şikâyetçiyiz, bu da, şehirlerimizin olumsuz yapılaşmasına vesile olmaktadır.

Yine, çok iyi biliyoruz ki, doğu ve güneydoğu yörelerimizde boşalan köylerimizin insanları, şehirlerde çok büyük nüfus patlamalarına sebebiyet vermektedirler. Oradaki kentlerimizin altyapıları pek iyi olmadığından, bu yörelerimizin belediyeleri çok zor durumda ve göç eden insanlarımız perişan vaziyettedirler. İşte, bu sağlıksız koşullar göz önünde tutularak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı öncelikli ve ivedilikle bu şehirlerimize teknik ve malî yönden yardım etmek ve desteklemek mecburiyetindedir diyoruz. Bu insanlarımızın göçünü afet ilan ederek, gerekli sosyal konutları ve iş imkânlarını yaratarak vatandaşlarımıza yardım etmek zorundadır diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bundan yıllar önce, Sayın Genel Başkanım Bülent Ecevit Köy-Kent Projesini söylemişti. Eğer, bu yörelerimizde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aytekin son cümlenizi söyleyin.

FEVZİ AYTEKİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkan.

Eğer, bu yörelerimizde, bu Köy-Kent Projesi uygulanmış olsaydı, bugün, insanlarımız, çoluk çocuklarıyla huzur içerisinde evlerinde oturacaklardı; bu göçe sebebiyet verilmeyecekti.

Konut, yol, altyapı yurdumuz insanının doğasıyla bütünleşerek yaşaması, uygarlık ve çağdaş yaşam koşulları bu Bakanlığımızın planlı yatırımlarıyla gerçekleşmektedir. En iyi yatırım insanımıza olmalıdır diyoruz.

Önerilerimizi göz önünde bulunduracağınız umuduyla, bütçenin yurdumuza ve Bakanlığa hayırlı olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Aytekin.

DSP Grubunun, bu turda, grup adına yaptığı konuşmalar bitmiştir.

Şimdi, Refah Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Yumakoğulları. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Yumakoğulları, süreyi eşit mi böldünüz?..

OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) - Evet efendim.

BAŞKAN -Rica ediyorum, 10 dakikayı geçmeyin efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

Buyurun.

RP GRUBU ADINA OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, Refah Partisi Grubumuzun görüşlerini anlatmak üzere huzurlanızdayım, bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, büyük bir ülkedir. Türkiye'nin büyüklüğü, tarihinden ve coğrafyasından gelmektedir. Türkiye, geçmişinde olduğu gibi, günümüzde de büyüklüğüne yakışır bir şekilde, her alanda olduğu gibi, dışpolitika alanında da örnek olmalıdır.

Türkiye'nin önemi nereden geliyor; Türkiye, birçok bakımdan, dünyada başka hiçbir ülkenin sahip olamadığı önemli özelliklere sahiptir. Ülkemizin ufku geniş, imkânları çok çeşitlidir. Türkiye, Doğu ile Batı arasında bir köprüdür. Türkiye, coğrafî ve siyasî olarak, hem batı'da hem doğu'dadır; hem Avrupa hem Asya ülkesidir; ayrıca, Türkiye, bir İslam ülkesidir. Balkanlarda, Akdeniz ve Karadeniz Havzalarında, Kafkasya'da ve Ortadoğu'da yer alan Türkiye, bütün bu özellikleriyle, bölgenin ve kurulacak olan yeni dünyanın merkezindedir. Son yıllarda, dünyanın gündeminin en ön sıralarında yer alan sorunlar, uluslararası toplumu en çok meşgul eden olaylar, Türkiye'nin merkezinde bulunduğu bu bölgede cereyan etmektedir.

Türkiye, güçlü bir ülkedir. Türkiye'nin dış dünyada da güçlü olabilmesi, yürüteceği, ayağı yere basan, aktif bir dışpolitika uygulamasıyla mümkün olacaktır. Türkiyemizin, geçtiğimiz yıllarda, birtakım istisnaları çıkarırsanız, dışpolitikalarında aktif ve tutarlı olduğunu söylememiz mümkün değildir.

Önemli bir dışpolitika uzmanı, bir siyasetçimizin de ifade ettiği gibi, devletin dış ilişkilerinde Türk diplomasi lügatından, maalesef, hayır kelimesi silinmiştir. Karşı taraftan gelen talep, ne derece acı, pahalı; hatta, onuru rahatsız edici olursa olsun, cevap değişmez şekilde evettir.

Şüphesiz, bu durum hep böyle olmamıştır. İmparatorluğun güçlü dönemlerinde dış talep ve baskılara hayır denilmiş; hatta, karşı tarafa evet dedirtilmiştir.

Batı dünyası diye bilinen topluluk, zayıf olana karşı daima insafsız davranmış ve davranmaya devam etmektedir. Bizim yakın tarihimiz, bunun yaralı şahidi olmuştur. Hep vermişiz, evet demişiz. 1878 yılında Kıbrıs'ın İngiltere'ye devri böyle olmuştur. Balkanlarda Müslüman varlığının asimile edilmesi karşısında sessiz kalınmıştır. Ege adalarının Yunanistan'ın eline geçmesi böyle olmuştur.

1995 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri, Batı'nın isteklerine cevap vermek üzere yapılmıştır. Bütün bunlar, Türkiye'nin hayır diyemediği dönemlerde neler kaybettiğinin örneklerinden birkaçıdır.

Artık, Türkiye'de yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemde, herkesin hissettiği ve gördüğü gibi, Türkiye, artık gerektiğinde hayır diyebilen bir ülke konumuna hızla gelmektedir.

Türkiye'nin dışpolitika öncelikleri nasıl olmalıdır? Türkiye, Avrupa'yla ilişkilerini koparmamalıdır, geliştirmelidir; çünkü, Türkiye'nin, Avrupa'da tarihî kökleri vardır, soydaşları vardır ve ayrıca 3 milyona yakın insanı yaşamaktadır. Bu 3 milyon insan, Avrupa'daki Türkiye'dir.

Bosna - Hersek'te yaşanan olaylar, bizim, Balkanlar'la ilgili politikalarımızı yeniden gözden geçirmemizi gerekli kılmıştır. Türkiye'nin güvenliğini de yakından ilgilendiren Balkanlar, duyarsız kalacağımız bir alan değildir. Bulgaristan'daki soydaşlarımız ve Yunanistan'daki Müslüman - Türk azınlığın durumu, bu dönemde, önemle üzerinde durmamız gereken hususlardır. Batı Trakya meselesi, köklü bir biçimde çözüme kavuşturulmalıdır. Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan Balkanlar, dışpolitikamızın en öncelikli konularından birisi olmalıdır. Tarihsel ve kültürel bağımız bulunan Müslüman azınlıkların ve soydaşlarımızın yaşadığı bu bölge ülkeleriyle ilişkilerimizi acilen geliştirmeliyiz. Balkan ülkeleriyle mevcut ekonomik işbirliği potansiyeli harekete geçirilmelidir. Balkan ülkelerindeki azınlık ve soydaşlarımızla birlikte, dostluk ve kültürel köprünün tescili yanında, bu gruplarla ekonomik işbirliğinin geliştirilmesine önem verilmelidir. Balkanlardaki, çok taraflı işbirliği çabalarına, Türkiye olarak öncü olmalıyız. Türkiye, dost ve kardeş Bosna - Hersek'in haklı davasına, her zamankinden daha fazla destek olmalıdır. Türkiye, Bosna - Hersek Federasyonu ordusunun, eğitimi ve donanımı konusunda, bu konuyla ilgilenen taraflardan daha aktif hareket etmelidir.

Türkiye, Balkanlar'ın dışında, Avrupa Birliği ülkeleriyle ve bunların dışında kalan bütün ülkelerle -bağımsız bir devlet olduğunu unutmadan- eşit şartlarda, ilişkilerini sürdürmeye, geliştirmeye çaba sarf etmelidir.

Türkiye, Ortadoğu'da ağırlığını, her zamankinden daha fazla hissettirmelidir. Biz, Refah Partisi Grubu olarak, bölgede mevcut sorunları, bölge ülkelerinin bir araya gelerek kendilerinin çözmesinden yanayız. Bölgenin en önemli konusu, Filistin konusudur. Bin yıllık tarihimize baktığımızda, Mescidi Aksa'yı koruyan biz olmuşuzdur. İsrail'in Mescidi Aksa'ya yönelik tavırlarını yanlış buluyoruz; İsrail, bu tavırlarından vazgeçmelidir. Mescidi Aksa'nın, bir emin belde olan Kudüs'ün bizdeki yeri çok önemlidir; yalnız bizim için değil, bütün inançlara sahip insanlar için de önemlidir. Şimdi, İsrail, Filistinlileri yok ediyor. İsrail'in bölgedeki davranışlarını tehlikeli buluyoruz. Türkiye olarak biz, bu bölgede daha aktif olmalıyız; bu konuda, Dışişlerimize ağır sorumluluklar düşüyor.

Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması gerekmektedir. 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin Çekiç Güç'le ilgili yürüttüğü çalışmaları takdirle karşılıyoruz. Türkiye, ambargodan en fazla zarar gören ülkedir. Bu zararlarını azaltabilmesi için gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Şimdi, Irak'a, sınırlı miktarda petrol ihraç izni çıkmıştır; boru hattı açılacaktır; inşallah, pazartesi günü, bu petrol Yumurtalık'a gelmiş olacaktır. (RP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleriyle dost ve müttefiktir. Amerika Birleşik Devletlerinde Müslüman nüfus on milyonun üzerindedir. Müslümanlar, Amerika'da önemli bir güç haline gelmiştir. Türkiye, lobicilik faaliyetlerinde, Amerika Birleşik Devletlerindeki Türklerden ve Türkiye dostlarından yararlanma yoluna gitmelidir.

Türkiye, kardeş Orta Asya Cumhuriyetleriyle ilişkilerini de daha köklü hale getirmelidir. Türkiye, diğer çalışmalarına ilaveten, bu Cumhuriyetlerde görülen manevî çöküntünün ortadan kaldırılması için öncü olmalıdır. Nahcivan'dan, Dağlık Karabağ'dan açılan kapıyı, bugüne gelinceye kadar gereği gibi kullanamadık; bundan sonra kullanabilmek için, azamî surette dikkatli olmamız gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın Yumakoğulları, 1 dakikanız var.

OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa ile ilişki içerisindedir. Avrupa'da üç milyon vatandaşımız yaşamaktadır. Avrupa'da yaşayan bu üç milyon insanımız, Türkiye için her bakımdan önemlidir. Durum değişmiştir; dün işçi olarak gidenler, bugün Avrupa'da işveren olmuşlardır. Herşeyden önce, Avrupa ülkelerinin bütçelerine 60 milyar dolarlık katkıda bulunmaktadırlar. O insanlar, gereği gibi ele alınıp değerlendirildikleri takdirde Türkiye için de çare olacaklardır.

Herşeyden önce, Dışişleri yetkililerimizden bir ricam olacak; Finlandiya'dan, Norveç'ten, İsveç'ten, Danimarka'dan, Hollanda'dan, Belçika'dan, Almanya'dan Türkiye'ye gelinceye kadar, bilhassa karayoluyla gelen vatandaşlarımız vize hususunda çok ciddî güçlüklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu güçlüklerin aşılması hususunda Dışişlerimizin daha duyarlı davranmasında yarar vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yumakoğulları, süreniz bitti; son cümlenizi söyleyin. Siz, dört kişisiniz; her biriniz bir dakika alırsa dört dakika oluyor.

OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

BAŞKAN - Efendim, süre vermedim size.

OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - ... biz, Refah Partisi grubu olarak, şahsiyetli bir dışpolitikadan yanayız.

BAŞKAN - Sayın Yumakoğulları, son cümlenizi söyleyin.

OSMAN YUMAKOĞULLARI (Devamla) - Refahyol işbaşına geldiği günden beri dışpolitikayı ciddî bir şekilde ele almıştır. Türkiye, dünyada ve bölgesinde etkili bir devlet haline gelmeye başlamıştır. Türkiye, bir değişim yaşıyor. Biz, yeryüzünde savaş değil, barış; gerginlik değil, diyalog; sömürü değil, işbirliği; çifte standart değil, adalet; kibir, tekebbür değil, eşitlik ve bir arada, hakka riayet ederek yaşamak istiyoruz; Türk insanı da bunu istiyor.

Bu vesileyle, bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yumakoğulları.

Refah Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Adana Milletvekili Sayın Cevdet Akçalı; buyurun efendim.

Sayın Akçalı, sizin de süreniz 10 dakikadır.

RP GRUBU ADINA CEVDET AKÇALI (Adana) - Sayın Başkan, 10 dakika içerisinde söylenmesi ne mümkünse onu söylemeye gayret edeceğim ve sizi müşkül vaziyette bırakmamaya çalışacağım.

Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Refahyol İktidarının kurulması, Türkiye'nin dışpolitikasında yeni istikamet arayışlarının hız kazandığı bir döneme rastlamıştır. Esasen, Sovyetler Birliğinin dağılması, Batı dünyasının; yani, Avrupa ve Amerika'nın Türkiye'ye bakış açısını ve menfaat ilişkilerinin yapısını değiştirmiştir. Bu ilişkiler, âdeta, Amerika'nın ve Avrupa'nın Sovyet Blokuna olan tutumuna endekslenmiştir.

Amerika'nın 1947 yılından beri, Türkiye ile münasebetlerinin temelinde askerî güvenlik unsuru yatmaktadır.

Sovyetler Birliği ile Amerika arasında detente anlaşmaları, Türk-Amerikan ilişkilerinde, Ermeni ve Rum lobilerinin de tesirleriyle zayıflamaya ve iniş çıkaşa neden olmuştur. Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye'ye askerî yardımı da bu değişen temayüllere uygun olarak azalmış veya artmıştır; fakat, genel olarak bir azalma temayülüne girmiştir. Bununla beraber, Amerika Birleşik Devletleri, son zamanlarda, Türkiye'yi Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya'daki çıkarları bakımından işbirliği yapabileceği bir ortak olarak görmeye başlamıştır.

İki ülkenin menfaat ve politikalarının uyuştuğu Bosna gibi bölgelerde işbirliği müspet sonuçlar vermiştir; ancak, Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede birçok konuda menfaatlarımız Amerika'nın menfaatlarıyla uyuşmamaktadır. Bu durumlarda, gerek Amerika Birleşik Devletleri ve gerekse Türkiye, imkân buldukları ölçüde birbirlerini tatmine çalışmakta ve hiç değilse ihtilaflarının büyük boyutlara ulaşmamasına özen göstermektedir.

Sayın Başkan, Batı Avrupa ile ilişkilerimize gelince, başlangıçtan beri bu ilişkiler üçlü temele oturtulmuştur. Askerî güvenlik, iktisadi menfaatlar ve Avrupa Birliği. Sovyet tehdidinin müştereken algılandığı dönemlerde, Avrupa, Türkiye ile bütünleşmeye önem vermiş ve Türkiye'yi Avrupa kuruluşlarına dahil etmeyi kabullenmiştir. Amerika ile olduğu gibi detente sürecinde ise, Avrupa ile ilişkiler de zayıflamıştır. Türkiye'yi siyaset, güvenlik ve sosyal açıdan Avrupa'dan dışlama sürecine, maalesef girilmiştir.

Güvenlik bakımından Avrupa'nın Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgelerde bir sorumluluk alma arzusu olmadığı gibi, birçok bakımdan Türkiye'nin izlediği politikalar Avrupa'ya ters gelmektedir; ancak, Avrupa'nın, Türkiye'nin büyüyen pazarlarında ve hinterlandını oluşturan bölgelerde mevcut olan iktisadî menfaatları, ekonomik bakımdan Türkiye ile işbirliği yapılmasını yararlı kılmaktadır.

Türkiye'nin, İkinci Dünya Savaşından beri tamamen Batı'ya dönük dışpolitikasında, değişen dünya konjonktürü karşısında, yeniden, ülkenin kendi çıkarlarını koruyan ve jeopolitiğinin verdiği imkânları en iyi bir şekilde kullanmak amacıyla bir revizyon yapması gerekmektedir. Bu revizyon, Avrupa'nın ve Batı'nın dışlanması anlamına gelmeden, ilişkilerdeki menfaat dengelerini daha iyi değerlendiren bir politikaya yol açmalıdır.

Zira, Türkiye, ileride Batı Avrupa Birliğine katılması öngörülen Balkanlar bölgesinde siyasî, iktisadî ve sosyokültürel bakımdan ciddî menfaatlara sahiptir. Özellikle Türk azınlığının güçlü bir unsur teşkil ettiği Balkanlar'ın yanında, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan yurttaşlarımız, ister istemez, içinde yaşadıkları ülkeler ile Türkiye arasında bir bağ kurmaktadırlar. Bu bağ, dönüşü olmayan bir bütünleşmenin temel unsurudur.

Başta ekonomik ilişkilerin önemi olmak üzere, bütün bu nedenler, Türkiye'nin Avrupa'ya müstağni kalmamasını gerektirir. Bu ilişkilerden azamî menfaat sağlayabilmemiz, meselelere, Avrupa'nın kendi yöntemi olan pazarlıkçı bir zihniyetle yaklaşmamızı gerektirmektedir. Mesela, Avrupa Birliği, bir yandan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini Türkiye'den çok önce tam üyeliğe alma hazırlıklarını sürdürürken, bu ülkelerin NATO'ya katılmaları da gündeme gelmiştir. Bu ülkeler, hem Avrupa hem de Atlantik İttifakının koruyucu ve işbirliğini teşvik edici yapılarından yararlanacaktır. Buna mukabil, NATO'nun 1952'den beri üyesi olan Türkiye, yeni genişleme olur ve kendisi Avrupa güvenlik yapısı içerisinde yer almazsa, Kuzey Atlantik İttifakı içinde dahi kenarda kalmış bir ülke durumuna düşecektir. Bu yüzden, Türkiye'nin, NATO'nun gelişmesine “evet” derken çok düşünmesi ve kozlarını iyi oynaması gerekir. Avrupa'nın, Kıbrıs meselesinde, Kıbrıs'ı üyeliğe alırken, Türkiye'nin üyeliğini bir takvime bağlamasını da fazla samimî kabul etmemek gerekir. Zira, Türkiye-Avrupa ilişkilerinde, Avrupa, birçok defalar, verdiği sözleri tutmamıştır. 1979 ve 1980 yıllarında, Yunanistan'ın Topluluğa katılmasının Türkiye'yle ilişkilerinin gelişmesini engellemeyeceği konusunda yapılan resmî beyanlar, Yunanistan tam üye olduktan sonra unutulmuş ve Yunan vetosu Türkiye aleyhine işler hale gelmiştir. 1973 yılında imzalanan Katma Protokol, 1985 yılını Türk işgücünün Topluluk ülkelerinde serbest dolaşımının gerçekleşmesi için son tarih olarak tespit etmişti; bu da uygulanmamış ve müzakere dahi edilmemiştir. Bu yüzden, Avrupa Birliği, Kıbrıs ile ilgili olarak, Türkiye'ye, tam üyelik takvimi yapması da sağlam teminata bağlanmazsa veya eşzamanlı olmazsa, yarın, Avrupa, Kıbrıs'ı tam üye aldıktan sonra bunu unutabilir ve başımıza bir sürü problemler çıkabilir.

Sayın Başkan, Avrupa ile pazarlıkta en fazla ağırlık taşıyacak unsur, Türkiye'nin içinde yaşadığı bölgedeki ülkelerle ilişkileri, kendi iktisadî gücü ve çevresindeki nüfuzudur. Bugün, Türkiye, tesis etmiş olduğu ve yeni başlattığı siyasî girişimlerle, dünyanın çeşitli bölgelerine açılan çemberlerin kesiştiği bir merkez konumundadır. Bu konumda olan ülkelerin dışpolitikalarının çok yönlü olması tabiîdir. Balkanları ve Kafkasları da kapsayan Karadeniz Ekonomik İşbirliği, yeni dünya üzerinde önemli bir yer işgal edecektir. Bu işbirliği platformunda, Türkiye'nin en büyük ortağı Rusya Federasyonudur. İki ülke arasındaki münasabetlerin karşılıklı şüphe ortamından çıkarılarak, Avrasya alanında stratejik bir işbirliğine dönüştürülmesi, iktisadî münasebetlerdeki gelişmeyi her iki ülkenin de menfaatına olarak tarsin edecektir.

Sayın Başkan, İktisadî İşbirliği Teşkilatı, Türkiye'den Orta Asya'ya uzanan bölgedeki kardeş ülkelerle işbirliğini geliştirilmesi ve tarihî İpekyolunun yeniden canlandırılması için fevkalade bir çerçeve oluşturmaktadır. Şimdiye kadar bütün üyeler tarafından yeteri kadar önem verilerek geliştirilmemiş bulanan bu çerçevenin içinin doldurulması için de, Türkiye'nin teşebbüsü ele alması gerekmektedir. Zira, Türkiye gibi büyük anakara devletlerinin, etraflarında bir güvenlik alanına ihtiyaçları vardır. Şayet Türkiye'nin yakın komşuları, Türkiye'ye bu güvenlik duygusunu vermiyorlarsa ya da güvenliğini tehdit ediyorlarsa, bu takdirde Türkiye, kendi koruma tedbirlerini almakla birlikte, bu çerçeveyi aşarak güvenlik çemberini bu ülkelerin ötesine kurmak ve tehdit kaynaklarını izole etmek durumundadır.

Müstakar, demokratik bir siyasî rejime sahip olan Türkiye'nin, ekonomik alanlarda Ortadoğu ülkelerinin hemen hemen tamamıyla iktisadî ve sosyokültürel ilişkilerin geliştirilmesi için çabalarını artırması, gerek kendi gerekse bölgenin çıkarına olacaktır.

BAŞKAN - Sayın Akçalı, 1 dakikanız var efendim.

CEVDET AKÇALI (Devamla) - Sayın Başkan, bütün bu saydığımız imkânların geliştirilmesi, ülkemizde dışpolitikayı geliştirmeleri gereken siyasî partilerimiz ve araştırma kuruluşlarımız ile politika uygulayan bürokrasimizin görevidir. Bu kuruluşların, bugün, son derece dar imkânlar içinde çalıştıkları bir gerçektir.

Soğuk savaş döneminde tek yönlü politika uygularken dahi yeterli olmayan araştırma ve uygulama kuruluşlarımızın, bugün, Afrika'dan Asya'ya, Avrupa'dan Amerika'ya uzanan geniş bir alanda aktif bir politika uygulaması gereken Türkiye için, en azından yetersiz olduğunu ifade etmemiz gerekir. Bölge ülkelerinde etkin bir politika izleyebilmek için -Dışişleri Bakanlığı dışında- uzman kadrolarımız, maalesef, eksiktir. Bu kadroların yetiştirilmesi için gerekli tedbirlerin acilen alınması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sözlerimi bitirirken, yeni bütçemizin memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını diler; saygılarımı sunarım. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçalı.

Refah Partisi Grubu adına, üçüncü konuşmayı yapmak üzere, İçel Milletvekili Sayın Mehmet Emin Aydınbaş; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

RP GRUBU ADINA MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığı bütçesi hakkında konuşmak üzere, Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi 1997 yılı bütçesi, 54 üncü Hükümetimizin kendi ekonomik politikaları doğrultusunda hazırladığı ilk bütçedir ve iddialı bir bütçedir; çünkü, bugüne kadar hiçbir hükümetin bir araya getirmeye muvaffak olamadığı hedefleri bu bütçeyle gerçekleştirmektedir. İlk hedef, denk bütçedir. Çalışan kesimi enflasyona ezdirmeyecek bütçedir. İç borçlanmayı ve dolayısıyla faiz oranlarını düşürmeyi amaçlayan bir bütçedir. Buna rağmen, ülkemizin üretim gücünü ve kaynaklarını seferber ederek, üretim, ihracat ve yatırım hamlesi başlatan bir bütçedir.

Son yıllarda kamu yatırımlarının gayri safî millî hâsıla içindeki payı giderek gerilemiş ve sonuçta 1996 yılında bu oran yüzde 4,6'ya düşmüştür. Bu düşüş trendi ilk defa olarak, 1997'de denk bütçe disiplini ve kaynakların verimli kullanılması sayesinde yükselişe geçmiş ve kamu yatırımları payı yüzde 6 olarak hedeflenmiştir.

Kamu yatırımları denilince, tabiî ilk akla gelen Bayındırlık Bakanlığıdır. Bakanlık bütçesi toplam 228 trilyon liradır. Bayındırlık Bakanlığı genel harcamaları 1997'de, 1996'ya göre yüzde 78,2 oranında artmıştır. Özellikle, Karayolları Genel Müdürlüğüne tahsis edilen bütçe, yüzde 122 oranında artmıştır; reel artış yüzde 40'tır. Süregelen düşüş trendi karşısında bu artış çok anlamlıdır. Karayolları Genel Müdürlüğü, bu yıllara kadar, maalesef, rutin bakım hizmetlerini yerine getiremez, yol çizgi ve işaretlerini yenileyemez, hatta personel giderlerini dahi ödeyemez hale düşürülmüştür. İnşaında çok önemli görevler üstlenmesine rağmen, köprü ve otoyolları gelirlerinden mahrum bırakılmışlardır. O Karayolları ki, rahmetli Menderes'in Türkiye'ye en büyük yadigârı olan bir müesesesedir. O Karayolları ki, katma bütçeli kamu kuruluşları içinde parmakla gösterilen örnek bir teşkilattı. Toplumda Karayolcu olmak ayrı bir övünç konusu sayılırdı mensupları için; sonra ne oldu; ihale yolsuzlukları, Yüce Divan yargılamalarıyla anılır oldu. Ancak, 1997 yılı, Karayolları Genel Müdürlüğü teşkilatının makûs talihinin değiştiği bir yıl olacaktır. Karayolları Genel Müdürlüğüne, genel bütçe ve diğer gelirlerle 193,3 trilyon lira ödenek verilmiştir; bu ödenekle, 60 bin kilometre yol ağının bakımını, tamirini, yeniden inşaını, yeni yolların yapılmasını ve geliştirilmesini ifa edecektir. Bu bütçe, 1997 konsolide bütçesinin yüzde 2'sine, toplam kamu yatırımlarının yüzde 13,2'sine tekabül etmektedir.

Bugün, Türkiye, 1 400 kilometre otoyol ağına sahiptir. Bu otoyollar yıpranma sürecine girmiştir. Hem rutin bakım işleri hem yıpranmaların giderilmesi hem de otoyol ağının büyütülmesi için, otoyol ve köprü gelirlerinden ayrılan pay yüzde 14'tür. Önümüzdeki dönemde, bu oranın daha da artırılmasını, en az yüzde 50 olmasını temenni ediyorum.

Karayolları proje paketi yatırım tutarları, halen -1996 yılı sonu itibariyle- 781 trilyon Türk Lirasıdır. 1997'de tahsis edilen rakam, yaklaşık 71,3 trilyon liradır. Yani, bu oranda bir harcamayla, karayollarının 11 yıllık proje programı doludur.

Bir ülkenin ulaşım ağları, özellikle karayolları, bir vücudun kan damarları gibidir. Sosyal ve ekonomik hareket ve canlılık, en küçük yerleşim birimlerine kadar uzanan yollarla sağlanır. Onun içindir ki, Halil Rifat Paşanın dediği gibi, gidemediğin yer senin değildir.

Önümüzdeki yıllarda karayollarına ayrılan ödeneklerin dramatik şekilde artırılmasını temenni ediyoruz. Bu konuda tasarruf düşünülemez. Ulaşım hizmetleri ve yatırımları, yapılan yatırımı inkar etmeyen, ekonomiye olumlu etkilerini hemen gösteren bir alandır.

Elbette ki, ülke ulaşım ağı denilince, konu, sadece karayolları değildir. Bugün, ülkemizde yolcu taşımacılığının yüzde 95,4'ü, yük taşımacılığının da yüzde 92'lik kısmı karayollarıyla yapılmaktadır. Bu oran çok yüksektir. Halbuki, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, deniz taşımacılığı ve son teknolojilerle hızlı demiryolu ulaşımı çift hat olarak geliştirilmeli, özellikle yük taşımacılığı sektörü bu yöne aktarılmalıdır. Ancak, bu konular bir başka bakanlığın ilgi alanında olduğu için, bu konuya girmiyorum.

Ülkemizin gittikçe gelişen ihtiyaçları, Karayollarını, belde yollarına kadar girme noktasına getirmiştir. Halbuki, Karayollarının, sadece iller arası yollar ve otoyollardan sorumlu tutulması, kendinden beklenen çok büyük hizmetleri hakkıyla yapabilmesi için bir zarurettir.

O bakımdan, il idarelerinin güçlendirilerek, hatta, İller Bankasının yatırımları, Köy Hizmetleri yatırımları birleştirilerek, belde ve köy yollarının, il yollarının, il içindeki su işlerinin, gölet ve sulama işlerinin, valilikler bünyesinde oluşturulacak teknik bir heyet uhdesine, teknik bir daire uhdesine verilmesi, kaynakların daha yerinde ve daha verimli kullanılması için çok rasyoneldir.

Bu noktaya gelmişken, karayollarında yük ve dingil kontrolünün, behemehal, yol seyrüseferini aksatmayacak uzaktan tahminli teknolojilerle yapılması ve aşırı dingil yüklerine müsamaha gösterilmemesi gerekmektedir. Sayın Bakanımızın bu konudaki sözlerinin ümit verici olduğunu kaydediyorum.

Tabiî, yük ve yolcu taşımacılığı ile aşırı yüklü kamyonlar, hem millî servetin heba olmasına hem de trafik kazalarıyla, telafisi imkânsız maddî manevî zararlara yol açmaktadır. Meclisimizin, geçtiğimiz günlerde kabul edilen Trafik Kanunuyla, bu soruna çözüm olacağına dair inanç ve ümidimi ifade ediyorum; ancak, bu konudaki en etkin çözüm, insanımızın eğitilmesi ve trafik kurallarına uyma konusunda titizlik göstermesidir. Araç muayene hizmetlerinin, yasalarda öngörülen bütün teknik icaplarıyla birlikte, titizlikle uygulanması gerektiğini, ısrarla belirtiyorum.

Bir milletvekili olarak, gittiğimiz her yerde, özellikle otoyol yapımlarından dolayı istimlak edilen yerlerin bedellerinin ödenmesindeki gecikmeler karşımıza çıkmaktadır. Bu yıl, kamulaştırma ödeneği 2,7 trilyon Türk Lirasıdır. İstimlak bedellerindeki gecikme faizi, en az, kamu alacaklarına uygulanan gecikme cezasıyla aynı orana getirilmelidir. Devlet, çifte standart yapamaz. Ödenmeyi bekleyen kamulaştırma bedelleri 20 trilyondur; yani, bu hızla, ancak 7-8 yıl sonra bu bedel ödenebilecektir. Her ne kadar, bu yılkı ödenek, geçen yılki 1,2 trilyonluk ödeneğe nazaran yüzde 125 oranında bir artışı ifade ediyorsa da, hak sahibi vatandaşların mağduriyetinin giderilmesi için, ödeneğin, yine, artırılması gerekir. Burada, gönlümüze su serpen bir husus da, istimlak bedellerinin, son derece objektif bir yöntemle, siyasî etkilerin dışında, sırası gelene ödenmesinde gösterilen hassasiyettir. Bundan dolayı, Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Geçmiş yıllarda, Bayındırlık Bakanlığı ihale uygulamaları üzerinde birçok spekülasyon yapılmış; hatta, eski bir Karayolları Genel Müdürü hüküm giymiştir. Bugüne kadar, dirayeti, konusuna hâkimiyeti ve adil uygulamalarıyla, muhalif-muvafık herkesin takdirini toplayan Sayın Bakanımız, bu konuda en büyük güvencemizdir; ancak, bu, ihale sisteminin eşit, adil, şeffaf, tarafsız bir uygulamayı güvence altına alacak şekilde ıslahı zaruretini azaltmamaktadır. 2886 sayılı Yasayı yeniden ele alarak, günün şartlarına uygun, kaynak israfını önleyen bir şekilde, Hükümetimizden yeni bir tasarıyı Meclise getirmesini bekliyoruz.

Otoyol gişelerinde yapılan yolsuzlukların ortaya çıkarılmasındaki çabalarını takdirle kaydediyoruz.

Sayın Bakandan en büyük beklentimiz, artık, Bayındırlık Bakanlığının yolsuzluklarla anılan bir bakanlık olmaktan kurtarılıp, örnek gösterilen bir hale getirilmesidir; dört aylık uygulamalar da bu konuda bize ümit vermektedir.

Karayolları teşkilatı, bütün bu talihsiz olaylardan sonra moralman yaralıdır. Elbette ki, sepetteki birkaç çürük elma yüzünden camianın bütünü töhmet altında tutulamaz. Karayollarının, tekrar iadei itibar ederek, eski saygın konumuna gelmek için, bütün teşkilatın arzu dolu olduğuna ve Sayın Bakanımızın da bu konuda her türlü manevî desteği sağlayacağına inanıyorum.

Bu arada, kısaca, İller Bankasına değinmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Aydınbaş, 1 dakikanız var efendim.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Belediyelerimizin imar planı, harita çalışmalarından, içmesuyu, kanalizasyon ve arıtma tesislerine kadar altyapılarının sağlandığı bu kuruluş teknik eleman sıkıntısı çekmektedir; aynı sıkıntı, Karayollarında da vardır. Bunun ana nedeni, Türkiye'de mühendislere ve teknik elemanlara verilen ücretin azlığıdır. Konu, Hükümeti ilgilendirir; ama, kendileri de bir mühendis olan Sayın Bakanımızdan, ücretlerin iyileştirilmesinde aktif çaba ve teklifler bekliyoruz.

İller Bankasının ödeneği artırılmalı; özellikle Acil Destek Fonundan önemli ölçüde kaynak aktarılmalıdır.

Bilhassa, 1997 yılının arıtma tesisleri yılı ilan edilmesini istiyorum. Bütün Türkiye sahilleri, özellikle turistik yöreler elden çıkmak üzeredir. Marmara Denizini tümden kaybettik; Tuz Gölü yok olmak üzeredir; nehirlerimiz, göllerimiz fosseptik çukuruna dönmüştür. Tabiî, esas çözüm, belediyelerimizin gelirlerini ve yetkilerini artırarak, mahallî idareler yasasının bir an önce çıkarılması ve belediyelerimizin, devamlı, bütçelere yaslanma mecburiyetinden kurtarılmasıdır.

İller Bankasının kapsamının genişletilmesi ve bir nevi yerel yönetimler bankası haline dönüştürülerek, belediyelerimizin, on, yirmibeş ve hatta elli yıllık gelişim planları yapması.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydınbaş, 1 dakika verdim size; lütfen, son sözünüzü söyleyin efendim.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (Devamla) - ... ve altyapı hizmetlerini, şehirlerin varoşları işgal edilmeden uygulayacak bir hale getirmesi gerekmektedir.

Karayolları ve İller Bankasının bütçesinin en verimli ve randımanlı biçimde kullanılarak, ülkemize en faydalı hizmetlerin yapılacağına inanıyor, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydınbaş.

Refah Partisi Grubu adına, son konuşmayı yapmak üzere, Muş Milletvekili Sayın Sabahattin Yıldız; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Yıldız, konuşma süreniz 10 dakikadır.

RP GRUBU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçesini görüşmekte olduğumuz Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarının çalışmalarıyla ilgili olarak, Refah Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, hepinizi ve şu anda bizi izlemekte olan bütün vatandaşlarımı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, kamu binalarının inşa ve onarımlarını yaptırmak, doğal afetlerde ortaya çıkan iskân ve acil yardım faaliyetlerini yürütmek, imar planlarının hazırlanması, değiştirilmesi ve onaylanmasını sağlamak, bu hizmetlerle ilgili tüzük ve yönetmelikleri hazırlamak, yayımlamak, karayollarının yapım, bakım ve onarımlarını yaptırmakla görevlidir.

Bakanlığın hizmetleri, merkezde, Bakanlık teşkilatına ait Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü; bağlı kuruluş olarak, Karayolları Genel Müdürlüğü ve ilgili kuruluş olarak da, İller Bankası Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, genel bütçeye dahil kuruluşlara ait bina ve tesislerin programlarını hazırlayıp projelendirir ve projeleri onaylar; bütün inşaat, onarım ve kontrolörlük hizmetlerini yürütür; buna ilave olarak, il özel idarelerinin valilikler nezdindeki ihalelerin denetim hizmetlerinde kontrollük yapar. Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, 79 ilde teşkilâtlanmış bulunmaktadır. Bayındırlık müdürlüklerinin denetiminde olan devlet inşaatlarının kontrollük hizmetlerinin daha iyi bir şekilde yapılabilmesi için, inşallah 1997 yılında, büyük ilçelerden başlamak üzere ilçelerde de, bayındırlık şube müdürlüklerinin kuruluşuna başlanılacaktır.

Afet İşleri Genel Müdürlüğü, tabiî afete maruz kalması muhtemel olan bölgeleri tespit etmekte, afete uğramış yerlerde acil yardım uygulamakta, geçici ve daimi iskân sağlayacak kısa ve uzun vadeli tedbirleri almaktadır. 1966'dan günümüze kadar meydana gelen afetler neticesinde, halen yapılamamış 32 bin konut mevcuttur; yani, daha açıkçası, şu anda devletin, Türkiye'de afet dolayısıyla 32 bin konut borcu mevcuttur. Bunlardan 12 bini yer değiştirme, 20 bin civarındaki konut ise değişik afetlerden dolayıdır. Bu yıl, 30.11.1996 tarihi itibariyle, 5 199 konut, 2 altyapı, 214 işyeri, 1 417 ahırın inşaatı bitirilmiş, program gereği 3 234 konut, 21 altyapı, 1 661 orta hasarlı bina, 3 049 az hasarlı binanın onarımlarının bitirilmesine çalışılmaktadır.

Malumunuz, 1966 Muş-Varto depreminin üzerinden otuz yıl geçmiştir. Bu uzun zamana rağmen, konutlarına kavuşamamış 2 500 civarında hak sahibi, halen konutlarının yapılmasını beklemektedirler. Hak sahibi olduğu halde, henüz konutuna kavuşamamış hemşerilerimin durumuyla yakından ilgilenen, beş aylık Bakanlığı döneminde 400 civarında afet konutunu 1996'ya ek program olarak, evini yapana yardım metoduyla yaptırmakta olan Sayın Bakanımıza da buradan teşekkür etmeyi, hemşerilerim adına bir borç biliyorum. (RP sıralarından alkışlar) İnşallah, otuz yıldan sonra da olsa, 54 üncü Hükümetimiz döneminde, geriye kalan bu 2 500 civarındaki hemşerim de konutlarına kavuşur ve bu mutluluğu yaşarlar.

Bakanlığın 1997 bütçesi 39 trilyon, Karayollarının bütçesi 124 trilyondur; bu rakamlara Kamu Ortaklığı Fonundan ve otoyollardan gelecek 66 trilyon lira da ilave edildiğinde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının toplam bütçesi 228 trilyon 500 küsur milyar etmektedir. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gibi, Türkiye'nin imarıyla uğraşan bir bakanlık için, elbette bu bütçe çok küçük kalmaktadır. Bu, çok önemli yatırımcı kuruluşumuz, maalesef son yıllarda gerek gerçekleştirmiş olduğu hizmetlerin dağılımında gerekse yapmış olduğu ihaleler nedeniyle, çeşitli tartışma ve söyleşilere konu olmuştur. Bütçeden yatırıma ayrılan bölümün, neredeyse tamamına yakın bir kısmını kullanmakta olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, bu kaynakları gerektiği gibi rasyonel bir şekilde kullanabilme imkânlarından yoksun bırakılmıştır.

Bakanlığın teşkilat yapısı hantal, verimsiz ve etkisiz bir hale gelmiş ve bu yapının sonucu olarak da, gerçekleştirilen hizmetler ve yatırımlar, gerek kalite yönünden gerekse ihtiyaca cevap verebilme açısından, çağın gerektirdiği norm ve standartların çok gerisinde kalmıştır. Bunun başlıca nedeni, Bakanlığın, günün şartlarına uygun olarak kendini yenileyememesi ve geliştirememesi, modern yönetim tekniklerinin ve yöntemlerinin uygulanabileceği bir yapıya kavuşturulamamasıdır.

Her yıl yüzlerce işe başlayan, yüzlerce işi tamamlayarak halkımızın hizmetine sunmak durumunda olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ülke menfaatlarını göz önünde tutarak, kaynaklarını en etkin, verimli ve ekonomik bir biçimde kullanarak, azamî hizmeti gerçekleştirmek mecburiyetindedir. Bugün işbaşında bulunan 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin program ve felsefesinde öngörüldüğü şekilde, Bakanlık hizmetlerinin şeffaf, dürüst ve çağdaş yönetim anlayışına uygun olarak, daha rasyonel bir biçimde yerine getirileceğine olan inancımı belirtmek istiyorum. Nitekim, Hükümetimizin işbaşına geldiği günden bu yana -Amasya-Çorum deprem bölgesinde yapılmakta olan işler de dahil- yapılmış olan birçok devlet ihaleleri de bunun en açık bir kanıtıdır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, bundan sonra da ülke kalkınması için üstlenmiş olduğu görevleri en iyi şekilde yerine getireceğinden kuşkum yoktur; ancak, Bakanlığın daha iyi hizmet verebilmesi için, başta teşkilat kanunu ve 2886 sayılı İhale Kanununda bazı düzenlemelerin yapılmasına mutlaka ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle, Bakanlık taşra teşkilatı, il ve ilçe düzeyinde güçlendirilerek, ihale kontrollük ve uygulamaların bu teşkilatlar eliyle yürütülmesi sağlanmalı, Bakanlık merkez teşkilatı, düzenleyen, norm ve standartları belirleyen, kural koyan ve denetleyen bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Bakanlığın teşkilat kanunu düzenlenirken, kontrollük hizmetlerinde teknik müşavirlik müessesesinden yararlanmanın yolları açılmalı ve bu müessesenin kurumlaşması sağlanmalıdır. 2886 sayılı Kanunun bugüne kadarki uygulamaları göz önünde bulundurularak, karşılaşılan sorunlar ve eksiklikler tespit edilmeli ve bu aksaklık ve eksiklikleri giderecek, günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek, ihalelere açıklık ve rekabet esasını getirecek uluslararası standartlara uygun düzenlemeler yapılmalıdır.

Ayrıca, sayılan bu ana ilkeler yanında, ihalelerde şeffaflığın, tarafların güveninin ve kamu denetiminin sağlanması, şaibelerin ortadan kaldırılması çok önemli olduğundan yapılacak düzenlemelerde bu hususlara yer verilmesi çok yararlı olacaktır.

BAŞKAN- Sayın Yıldız, bir dakikanız var fendim.

SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Ayrıca, bana göre yanlış olan, geçmiş hükümetler dönemindeki bir uygulamadan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Malumunuz olduğu üzere, geçmiş hükümetler döneminde doğu ve güneydoğudaki veya daha açıkçası olağanüstü hal bölgesi dahilindeki illerdeki ihaleler, Ankara'da, Bakanlık nezdinde, 44 üncü maddeye göre yapılıyordu. Dileğim şudur: İnşallah 1997 yılında bu hatadan geri dönülür. Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi, olağanüstü hal bölgesi kapsamındaki illerde de ihaleler, kendi il bayındırlık müdürlükleri tarafından yapılır.

Konuşmamı bitirmeden önce bir hususa daha değinmek istiyorum: Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında trilyonluk projelerin altına imza atarak sorumluluğu üstlenen teknik elemanlar mevcuttur. Bu personelin fedakâr çalışmaları ile hizmet üretilmektedir; ancak, böylesine önemli sorumlulukları üstlenmiş bulunan personele ödenmekte olan ücretler, yaptıkları hizmetin karşılığı olmaktan uzaklaşmış olup, hatta, temel ihtiyaçları dahi karşılayamaz seviyelere inmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldız, lütfen, son cümlenizi söyler misiniz efendim.

SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN - Peki; son cümlenizi söyleyin.

SABAHATTİN YILDIZ (Devamla) - Bakanlık hizmetlerinde var olması gereken verimlilik, kalite ve sürekliliğin sağlanması açısından insan faktörünün büyük önemi göz önüne alınarak, personelin bu mağduriyetinin giderilmesi son derece önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce, 1997 yılı Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sabahattin Yıldız.

Refah Partisi Grubu adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Murat Karayalçın; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Karayalçın, süreleri 20'şer dakika olarak mı kullanacaksınız efendim?

MURAT KARAYALÇIN (Samsun) - Sanırım daha kısa olacak efendim.

BAŞKAN - Peki; ben, süreyi 20'şer dakika olarak veriyorum; zaman artarsa, arkadaşınıza vereceğim.

Buyurun

CHP GRUBU ADINA MURAT KARAYALÇIN (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sizi, sayın milletvekillerimizi ve televizyonları karşısında bizleri izlemekte olan yurttaşlarımızı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsen selamlıyorum.

Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde çalışmaktayız; ancak, maalesef, Sayın Dışişleri Bakanı burada değiller. Sayın Dışişleri Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan çalışma sırasında da, o görüşmelerde de yer almamıştı. Saptayabildiğimiz kadarıyla, tespit edebildiğimiz kadarıyla, bu, Türkiye'de ilk kez olmaktadır. Türkiye'de, ilk kez, bir Dışişleri Bakanı, hem Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeye hem de Meclis Genel Kurulundaki görüşmeye katılmamaktadır.

Hiç kuşkusuz, Dışişleri Bakanlarımızın zaman kullanımı, özellikle dış bağlantılar, toplantılar, dış çalışmalar nedeniyle, öteki bakanlarımıza göre daha farklıdır, hatta, bir ölçüde, daha yoğundur; ancak, hepimizin bildiği gibi, durumlara göre, toplantı tarihlerine göre gerekli düzenlemeler pekala yapılabilmektedir. Nitekim, bugün, Orman Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı arasında bir değişiklik yapılmıştır.

Sayın milletvekilleri, aslında, Sayın Bakanın bu toplantılara, bu değerlendirme çalışmalarına katılmaması, yalnızca Plan ve Bütçe Komisyonuyla ya da şimdi Meclis Genel Kurul çalışmasıyla sınırlı değil. Daha önce, Cumhuriyet Halk Partisinin, Sayın Başbakanın dış gezilerinin ardından verdiği gensoru önergesinin görüşülmesi sırasında da Sayın Bakan Mecliste değildi, Mecliste bulunmamıştı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yoktu; o toplantıda da, Hükümet adına konuşmayı Sayın Gül yapmıştı.

Değerli milletvekilleri, 54 üncü Hükümetin kurulmasından bu yana, Parlamentoya, izlenen dış siyasetle ilgili hiçbir bilgi verilmemiştir. 54 üncü Hükümetin kurulmasından bu yana, siyasî partilerimizin grup yöneticilerine, genel başkanlarına da dış siyasetle ilgili bir bilgi verilmemiştir.

Bugün, biraz önce ifade ettiğim gibi, Sayın Bakanın her iki toplantıda bulunmaması nedeniyle, Dışişleri Bakanlığımızın önemli bir geleneğine son verilmektedir. Ancak, kaygım yalnızca bu değil, Türkiye, dış siyasetinde çok önemli bir zaman dilimini yaşamaktadır; 54 üncü Hükümetin, Refahyol Hükümetinin, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana izlenmiş olan dış siyasetin ana doğrultusundan saptığına ilişkin, sapmakta olduğuna ilişkin önemli eleştiriler dile getirilmekte ve önemli iddialar ileri sürülmektedir; bu, tartışılmalıydı, tartışılabilmeliydi; durum böyle mi, değil mi? Maalesef, bu fırsatı şimdi elde edemedik.

Önemli bir başka iddia daha var: İç çevrelerce ve dış çevrelerce, Türkiye'de, Hükümetin, dış siyasette iki başlı bir yol izlemekte olduğu ileri sürülmektedir. Bu da, son derece önemli bir sorun, son derece önemli bir iddia. Aslında, bunun böyle olduğunu gösteren çok önemli ipuçları var, çok önemli gelişmeler var; bu, böyle mi, değil mi? Bunu da tartışabilmemiz gerekiyordu.

Her şey bir yana, öteki örnekler bir yana, Sayın Başbakanın, kendisi için bir tür hakaret olarak gördüğünü ifade ettiği Dublin toplantısına, çağrısına katılmaması, kendi yerine Sayın Dışişleri Bakanını göndermesi bile, Türkiye'nin dış siyasetinde iki başlılık olduğuna ilişkin kaygıların ciddî bir göstergesi olarak alınabilir.

Sayın milletvekilleri, bunları tartışabilmeliydik; ama, daha önemlisi, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin teknik yönleriyle tartışılmasıydı. Gerçekten, Dışişleri Bakanlığımız, çok önemli, çok ciddî sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Dışişleri Bakanlığı bütçesinin toplam bütçe içindeki payı, maalesef, yalnızca binde 6'dır. Bizlere, biraz önce, Sayın Bakanın adı yazılmaksızın dağıtılan Bakanlık adına yapılacak konuşma metninde, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin TL cinsinden, cari fiyatlarla, bu yıl yüzde 95 oranında artırıldığı ileri sürülmektedir, daha doğrusu, ifade edilmektedir.

Bu, doğru; ancak, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin TL cinsinden artmasının çok fazla bir önemi yok. Ödeneklerinin üçte ikiye yakın bir bölümünü döviz cinsinden harcayan bir Bakanlığın, gerçekten ciddî bir ödenek artışına sahip olabilmesi için, artış da, dolar üzerinden olabilmeliydi; ama, maalesef, sayın milletvekilleri, dolar cinsinden baktığımızda, Dışişleri Bakanlığının 1997 yılı bütçesinde, 1996 yılına göre önemli bir gerileme görmekteyiz. Bu, doların, 1997'de ortalama 135 bin lira olarak kabul edilmesi varsayımıyla yapılan hesaplama. Bunu, bir de, değişik iktisatçıların 1997 yılı için ortaya koydukları tahmin olan 150 bin lira üzerinden yaptığımızda, Dışişleri Bakanlığının bütçesindeki gerilemenin daha da yüksek olduğunu görmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, sizlere, biraz önce dağıtılmış olan kitapçıktan bir alıntı yapmak istiyorum. Biraz önce dağıtılan kitapçıkta şu söylenmektedir: “... Dışişleri Bakanlığında çalıştırılacak tüm memurlar için, giriş şartı olarak yüksek vasıflar aranmasını gerekli kılmaktadır. Ancak, aranan üstün vasıflar ile zorlu çalışma ve yaşam koşulları, her kategorideki memur ihtiyacının karşılanmasında güçlük yaratmaktadır. Bakanlık memurlarının vasıflarına bir ölçüde uygun düşecek, düzeylerine göre asgarî standardı sağlayacak maddî şartlara kavuşturulmaları hâlâ önemli bir ihtiyaç teşkil etmektedir.” Yalnızca bu değil, yalnızca, Dışişleri Bakanlığında çalışan değerli arkadaşlarımızın, kamu çalışanlarının özlük koşulları, yaşam standartları değil. Dışişleri Bakanlığımızın, bir bütün olarak, orta vadeli bir altyapı planına kavuşturulması gerekirdi; burada, bunu tartışabilmeliydik.

Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmelerde, daha çok dışsiyaset yönüyle ele alınan Dışişleri Bakanlığımızın, çok ciddî, çok önemli bir altyapı eksikliği vardır; personelin özlük koşullarından, sabit sermaye yatırımlarına kadar, araç alımlarına kadar, iletişim şebekesinin kurulmasına kadar. Maalesef, bu tartışmayı da, burada yapma olanağına sahip olamıyoruz.

Dile getirilecek görüşlerin, ifade edilecek düşüncelerin kayda geçirileceğini biliyoruz. Hiç kuşkusuz, Sayın Tayan, ileri sürülen eleştirilere, ifade edilen görüşlere gerekli yanıtları verecektir; ama, sorun o değil. Başbakan Yardımcısı sıfatını taşıyan bir Dışişleri Bakanının, bu kritik dönemde, Dışişleri Bakanlığımızın maddî gereksinmelerinin çok yüksek olduğu bu dönemde bu tartışmalara katılması, Dışişleri Bakanlığımız ve oradaki çalışanlar adına, gerçekten çok önemli bir fırsat olacaktı. Maalesef, olmadı; bu fırsatı yitirdik.

Sayın Bakanın bu toplantılara katılmamasını, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Parlamentonun boşlanması, Parlamentonun dışlanması olarak görüyoruz. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

O nedenle, taşıdığımız devlet sorumluluğu anlayışının gereği olarak, Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerindeki eleştirilerimizi ve değerlendirmelerimizi sizlere takdim etme fırsatını bulamıyoruz.

Burada yer alan bir Bakanın, Bakanlığının sorunlarının tartışılmasına daha geniş fırsat sağlamak amacıyla konuşmamı burada noktalıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karayalçın.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Sayın Eşref Erdem; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika; ancak, Grubunuzun süresinden 8 dakika arttı; isterseniz onu da kullanabilirsiniz.

CHP GRUBU ADINA EŞREF ERDEM (Ankara) - Teşekkür ederim. İzin verirseniz, ikisini birden kullanacağım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Bayındırlık Bakanlığı veya yeni ismiyle Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Türkiye'nin, hem en eski hem de en köklü ve gelenekleri oluşmuş bir bakanlığıdır; Türkiye'de, adı en erken duyulan ve kamuoyunun dikkatini çeken, kamuoyunun gözlerinin, üzerinde olduğu bir bakanlıktır. Bu bakanlığın bütçesini görüşüyoruz.

Bütçe, tabiî, iki türlü yapılabilir: Bütçede rakamlar konuşulabilir, projeler konuşulabilir; şu rakam azdı, bu rakam fazlaydı denilebilir. Bu bir yöntemdir; ama, bir başka haliyle de, bütçe, bir devletin, geçmişte kalan bir yıllık işlerinin muhasebesidir ve onu izleyen önümüzdeki yılda yapılacakların da arkasında nasıl bir siyasal düşüncenin var olduğu, nasıl bir mantalitenin var olduğu, Türkiye'ye, dünyaya, olaylara nasıl baktığımızı da ortaya koyması açısından ilginçtir ve bence, bütçe görüşmeleri bu çerçevede değerlendirilmelidir.

Üzülerek bir şeyi de ifade etmek istiyorum, tabiî, kendi adıma söylüyorum: Son yıllarda Türkiye'de bütçe görüşmeleri, giderek kamuoyunun gözünden saklanmaya ve Parlamentonun kendisi de, bizatihi ciddiye almadığı görüşmeler haline dönüşmeye başladı. Görüyorum, iki sayın bakan ve iki sayın bakanın bürokratları burada; başka şeylerle meşguluz. Nasıl olursa olsun, bir an önce bu iki bakanlığın bütçesini geçirmeye ve üstümüzdeki bir yükü atmaya bakalım düşüncesiyle bakıyoruz. Bu çok doğru değildir. 1980 öncesini hatırlayan arkadaşlarımız bilirler; parti liderlerinin 7-8 saat süreyle Türkiye'yi konuştukları dönemleri yaşadık.

Burada demin başka bir şey yaşadık; soru soracak arkadaşlarımıza 20 dakikalık sınırlama getiriyoruz. Neye göre 20 dakika anlayamadım. Her şeyi, biz, “istismar edilmesin” anlayışı içerisinde değerlendirmeye çalışıyoruz ve mutlaka bu kötüye kullanılır, onun için bunu keselim diye bakıyoruz. Bu, çok doğru değil. Keşke zamanımız olsaydı, ülke sorunlarını, demin dediğim, her iki çerçeveden de değerlendirme imkânı bulabilseydik.

Önümüzde olan süre içerisinde, kısaca bu noktadaki anlayışımızı aktarmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, Bayındırlık Bakanlığının teşkilat şemasına baktığımızda hangi görevleri yaptığını açıkça görürüz. Onun için, izin verirseniz, önce, Bayındırlık Bakanlığı nasıl olmalıdır ve teşkilat şemasında neler olmalıdır; işlevleri açısından, görevleri açısından, bugünkü şema, bugünkü haliyle doğru mudur, değil midir; ona bakmak lazım.

Bayındırlık Bakanlığının -eski haliyle- temel görevi, kamu yapılarını inşa etmek, onun ötesinde de, ulaştırma altyapısıyla ilgili yatırımları gerçekleştirmektir. Nedir ulaştırma altyapısı; ulaştırma sistemleri (karayolu, denizyolu, havayolu, demiryolu) ve bunların alt türleri olan boru hatları, iç suları değerlendirmek gibi, önemli, komplike, bir arada bulunması gereken değişik ünitelerden oluşuyor. Bu politikayı Sayın Bakandan bekliyorduk -ki, Sayın Bakan Cevat Ayhan'ın kendisinin ifadesidir- Zannediyorum, Sayın Bakan, buraya bir ulaştırma anaplanı ile gelecekti. “Gelemez diyorum. Niye gelemez; çünkü, kendi Bakanlığına bağlı değildir. Bu ulaştırma bütünlüğünü oluşturan ayakların önemli bir bölümünün bulunduğu Demiryolları, Limanlar ve Havameydanları İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Bayındırlık Bakanlığından alınmıştır, Ulaştırma Bakanlığı gibi bir işletmeci Bakanlığa bağlanmıştır. O nedenle, bir Bayındırlık Bakanından, toplu, entegre, bir bütünlük içerisinde bir ulaştırma politikasını, ne yazık ki, alamıyoruz.

Bir başka temel konu daha var. Biliyorsunuz, Bayındırlık ve iskân Bakanlığı 1980'den sonra oluştu.1984 yılına kadar, İmar ve iskân Bakanlığı adı altında bir başka bakanlık vardı. İmar ve İskân Bakanlığı, bir anlamda, kentleşme, şehirleşme, konut, imar vesaire gibi alanlarla ilgilidir. Bayındırlık Bakanlığı, daha çok, altyapı yatırımları yapmaya dönük bir bakanlıktır ve görevleri de bunlardır. Bence, yapılan büyük bir hata da budur, hızla bundan dönülmelidir ve İmar Bakanlığı, biraz öncede söylediğim konuları da, -kentleşmeyi, şehirleşmeyi, imarı, diğer üst yapıları, yerel yönetimleri- kapsayan bir başka bakanlık haline derhal dönüştürülmeli ve çağdaş ihtiyaçlara da cevap verebilecek hale getirilmelidir. Yine, dediğim gibi, ulaştırma politikası ile ilgili temel birimler, hızla, Bayındırlık Bakanlığının bünyesine ithal edilmelidir.

Ayrı ayrı, kurumları ifade etmek gerekirse, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, elbette önemli bir Genel Müdürlüktür. 1980 sonrasında, gözler, özellikle, bu Genel Müdürlüğün üzerine çok dönmüştür, çok şeylerin döndüğü ifade edilmiştir, töhmetler altında kalmıştır, suçlamalara muhatap olmuştur. Burada bir önemli yanlışlık yapılmıştır. Yine, 1980 sonrasında, bu Genel Müdürlüğün bünyesinden bölge müdürlükleri kaldırılmıştır. Hangi amaçla kaldırılmıştır? Niye DSİ'nin bölge müdürlükleri kalırken, niye Karayollarının bölge müdürlükleri kalırken, niye İller Bankasının genel müdürlükleri kalırken, bunlara karşılık, Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün bölge müdürlüklerinin niye kaldırıldığını anlamakta zorluk çekiyorum. Şimdi, yük, Bayındırlık müdürlüklerine bindi. Bayındırlık müdürlüklerinin iki patronu vardır; biri, Kurumun bizatihi kendisidir, biri, illerde valilerdir. İki patronu olan bir kurumdan, çok fazla verim beklemek mümkün değildir. Onun için, geçmişteki tecrübelerime dayanarak söylüyorum, Bayındırlık müdürlükleri, sadece, belli çaptaki oranım ve ihaleleri, küçük çaptaki, il çapındaki işleri yaparlardı. Bölge müdürlükleri, Bayındırlık müdürlükleriyle genelmüdür arasında bir tampondu ve kendi görevlerindeki ihaleleri de, yine belli bir çapa kadar, bu bölge müdürlükleri gerçekleştirirdi. Bunun, şu anlamı vardır:

1. Bayındırlık müdürlüklerinin yükü azalacaktır,

2. İşler daha verimli hale gelecektir,

3. Asıl önemlisi, bütün ihalelerin Yapı İşleri Genel Müdürlüğünde yapılmasını önleyecek ve ihale açmaların Türkiye sathına yayılacağı sonucunu getirecektir ki, bunun, şaibelerin ortadan kalması açısından da yararlı olacağını zannediyorum.

Burada, tabiî, üzerinde dikkatle durulması gereken bir nokta -hızla geçiyorum- İhale Yasasıdır. Mutlaka, düzeltilmesi gerekiyor. Şu veya bu şekilde olsun diye önermiyorum; ama, İhale Yasası, mutlaka, çağdaş, objektif kurallara bağlanmalıdır, kimsenin indî, kişisel, sübjektif takdirine yer bırakmayacak kadar objektif olmalıdır. Bu konuda, gerekiyorsa, bununla ilgili olarak, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve Müteahhitler Birliği gibi, sivil toplum örgütleri de, hazırlık aşamasından başlayarak, sonuna kadar katılmalıdır; hatta, belki de, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, hem yeterlilik komisyonları aşamasında hem ihale komisyonları aşamasında görevlendirilmelidir diye düşünüyorum.

Müteahhitlik sicili, ya tutulmalıdır ya tutulmamalıdır. Bugün tutuluyor gibi gözüküyor; ama, müteahhitlik sicilinin tutulduğunu söylemek mümkün değildir.

Karne, pırasa gibi, satılır, alınır bir mal haline geldi. Bence, karne, hak ettiği yere getirilmelidir ve Karne Yönetmeliği, karne alıp devretme işlemleri de, gerçek bir yere, kurallara, esaslara bağlanmalıdır.

Afet İşleri için çok fazla bir şey söylemiyorum; çünkü, zamanım daralıyor.

Teknik Araştırma Uygulama Genel Müdürlüğü, biraz önce söylediğim gibi, kentleşmeyi de içine alan, yerel yönetimleri de içine alan bir bakanlık kurulduğunda, oraya bağlanması gereken bir kurum.

İller Bankası, 63 yıldır, Türkiye'ye çok büyük şeyler kattı; ama, artık, gördüğüm kadarıyla, bu model eskimiştir. Bu model, artık, çağdaş finansman enstrümanlarını da kullanan bir bankacılık hizmetini beraberinde getiren özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve gerçek sahibi olan belediyelerle birlikte daha işlevsel bir kurum haline getirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bugün Bayındırlık Bakanlığı denilince, piyasada, daha çok, derhal, akla Karayolları geliyor; önemli olan da, bu kuruluştur. Herkes, kamuoyu, haklı olarak, Halil Rıfat Paşa'nın ifade ettiği gibi “gidemediğin yer senin değildir” ifadesini düşünüyor. Karayollarının gidişiyle dünyaya her şey gitmiş oluyor; önemli bir kuruluştur. Herkesin gözü bu kuruluşun üzerindedir; ama, ne yazık ki, Türkiye'ye çok büyük hizmetler yapmış olan Karayolları Genel Müdürlüğümüz, son yıllarda, bu işlevlerinden alıkonulmuş ve görevini yapamaz, hiçbir görev ifa edemez olmuş, elinden bütün görevleri ve kaynakları alınmış, bütün kaynakları sadece ve sadece, otoyollara transfer edilmiş atıl bir kurum haline gelmiştir. Bence, bu, Karayollarına yapılabilecek en büyük haksızlıktır.

Değerli arkadaşlarım, gelişmekte olan ülkeler, o kıt kaynaklarını, çok dengeli ve planlı bir şekilde kullanmak durumundadırlar. Dünya Bankasının 1996 raporunda “altyapı yatırımlarına yapılan bir birimlik bir yatırım, ekonomide, bire bir eşdeğer olarak yansır” diyor; ama, eğer, bu altyapı yatırımlarına, çok kısa sürede, çok yoğun ve çok fazla şekilde yatırım yapmaya kalkarsanız, bu takdirde, ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen bir faktör haline dönüşür; hem enflasyonu tahrik eder hem de ekonomide daha kötü tahribatlar açar. Bunun için, bütün ülkeler, bir ulaştırma anaplanı yaparlar. 1983-1993 yıllarını kapsayan bir ulaştırma anaplanı vardı.

Değerli arkadaşlarım, ulaştırma anaplanı nedir; kabaca söylüyorum, çok konuşmaya gerek yok: Bunun, belli ilkeleri vardır; bilimdir. Burada, sistemler, birbiriyle yarışan değil, birbirini tamamlayan; yani, karayolu, denizyolu, havayolu,demiryolu ve bunların alt modları birbirini tamamlayacak şekilde yapılmalıdır. Biraz daha açık söylemek gerekirse, demiryoluyla limanın; demiryoluyla havayolunun; karayoluyla demiryolunun; karayoluyla limanın bağlantısı olacak şekilde ve ülkeyi bütünüyle kavrayacak, ana arterleri taşıyacak, küçük yerlere bağlayacak bir makro plan olmalıdır.

Bu planda, hatırlarsınız, 1983-1993 yılları arasında, Türkiye'de 226 kilometre otoyol yapılması öngörülmüştü. Dönemin iktidarı, geldi, birdenbire “Türkiye'yi, ben, 5 bin kilometre otoyolla donatacağım” dedi ve ardı ardına 12 adet ayrı ayrı ihale yapıldı.

Otoyol nasıl yapılır, niye yapılır? Otoyolun tarifi şudur: Otoyol, tam erişme kontrollü sürat ve konfor yoludur. Yani, bir ülke, gelişmiş olacak, bütçe kaynaklarında artı vermeye başlayacak, bu artıyı, artık, konfora taşıyacak hale gelecek, böylelikle bu yolu yapacak... Otoyolları, efendim, ben, yük taşımacılığı yapacağım, nakliye yapacağım, ekonomiye katkı sağlayacağım anlayışıyla yapıyorsak, çok büyük bir hata yapıyoruz demektir. Dünyanın hiçbir yerinde, uzun mesafeli yük taşımacılığı otoyollarla yapılmaz; çünkü, otoyollar sürat yoludur ve hiçbir TIR o sürat yolu üzerinde, herhalde, kendisine verilen süratin üzerine de çıkamaz. Bunun ötesinde, biraz sonra anlatacağım başka şeyler de ortaya çıktı.

Değerli arkadaşlarım, dönemin iktidarı bunları yapmaya başladığı sırada, biz, şunları söylemişiz; ben, o dönem iktidar partisinin milletvekiline dönerek şöyle demişim bu yapılan ihale furyası karşısında: “Projesi olmayan işleri ihale etmekle başınıza dert açtınız.” Bunları kalem kalem söylüyorum, biraz sonra bakacağız, dert açılmış mı açılmamış mı. “...Bedeli olmayan otoyol ihalelerindeki büyük fiyat artışlarına mâni olamayacaksınız. Bugüne kadar teknolojik ve teknik yeniliklere katkısı olan Karayollarının, sadece bir onay merci haline dönüştürülmesi, bu kuruma yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Müşavirlik ve kontrolörlük hizmetlerinin de yabancı firmalara verilmiş olması, projeler üzerinde, idare olarak hiçbir denetiminizin kalmaması demektir. Projelerin yapımcı firmalara bırakılması, fiyatlarda büyük bir spekülasyon yaratacağı gibi, müteahhidin kendi yapım gücüne uygun proje değişikliği talepleri, tüm yönetimi zan altında bırakacaktır.

İşlerin çoğunluğunun 1/25 000'lik harita üzerinde tespit edilen güzergâh üzerinden ihale edilmesi nedeniyle, kamulaştırma bedelleri, tahminlerinizin ötesinde yeni yükler getirecektir. Bu da, işin uzun süre sürüncemede kalmasına ve istismarına yol açacaktır.”

Değerli arkadaşlarım, bunları, 1989 yılı sonunda, 1990 yılı bütçesi müzakerelerinde bu kürsüden söylemişim. Üzülerek ifade etmek gerekiyor ki, yedi yıl önce, o dönemin iktidarları tarafından, bunlar, istihza ile karşılanmıştı; ama, yaşam, sosyaldemokratların, yaşama ne denli gerçekçi yaklaştıklarını bir kez daha doğrulamıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, başından beri iddiamız şudur: Otoyola karşı değiliz; eğer, kaynaklarınızı kendiniz buraya tahsis ediyorsanız, artılarınız varsa bunu yapın; bunu proje içerisinde yapın. Siz, Bayındırlık ve İskân Bakanlğında, bir küçük ev ihalesinde bile bir keşif hazırlıyorsunuz, o keşif özetiyle ihale yapıyorsunuz. Sadece, İstanbul-Ankara arasında 1/25 000'lik bir haritanın üzerine çizgi çekerek otoyol yapmaya kalkarsanız, işte, Bolu Dağı Tüneli karşınıza çıkar, daha on yıl süreyle altından kalkamazsınız. İşte, burada, 1 800 metre yükseklikten otoyol geçirirsiniz!.. Dünyanın hiçbir yerinde, 1 800 metre yükseklikten otoyol geçtiği görülmemiştir. Beş yıldır açık olan bu otoyolda, ne yazık ki, kapasite yüzde 3'tür. İstanbul-Ankara arasındaki otoyol yüzde 2,81 kapasiteyle çalışıyor.

İstanbul-Ankara arasındaki otoyolda, 150 kilometrelik kısım hariç, Ankara'dan Gerede'ye kadar ve Adapazarı'ndan öbür tarafta duble yol vardır; arada 100-150 kilometrelik boşluk vardır. Bu boşluk hariç, şu anda İstanbul-Ankara arasındaki, otoyolda 6 şeritli, 4 şeritli de duble bölünmüş yolda olmak üzere, 10 şeritli yol çalışıyor.

Değerli arkadaşlarım, 3x3 şeritli bir otoyolda teorik olarak kapasite 120 bindir. Rakamı söyleyince güleceksiniz... Son ayda, ekim ayında, bu otoyoldan yapılan trafik sayımına göre 3 700 civarında araç geçmiştir. Belki, ağır vasıtayı, binek otosu olarak farklı değerlendirmek mümkündür; 2 katsayısıyla, 2,5 katsayısıyla çarpsanız bile, bu yoldan, günde geçen araç sayısı, ne yazık ki, 6-7 bini geçmiyor. Türkiye, bu kadar kör bir alana yatırım yapmak zorunda değildi.

ANAP'lı arkadaşlarımızın söylediği bir başka iddia: “Biz, bunu dışkrediyle yapıyoruz; firmalar krediyi buluyorlar, getiriyorlar, bununla da otoyol yapıyoruz, Türkiye'ye çok fazla yük getirmiyor.” Bu da doğru bir hesap değildir. Şu anda, aşağı yukarı 10 milyar doların üzerinde bir harcama yapılmıştır. Bunun 3 küsur milyar doları kredi olarak alınmıştır, yapılan harcamanın içerisinde aşağı yukarı yüzde 30 civarında bir rakamdır ki, o dışarıdan getirilen krediyle, yabancı müteahhidin kârı, çalıştırdığı personel, dışarıdan getirdiği araç, gereç, onların getirdiği yedek parçası, motoruyla vesairesiyle götürecekleri de cabasıdır. Bunlar da zaten 1 milyar dolar civarındadır ve bu Türkiye'ye hiç girmemiştir.

O dönemde, 1989'da hatırlarsınız, Bakanlar Kurulunca, dövizle yapılan ihalelerde fiyat farkı ödenmesini mümkün kılan bir kararname çıkarıldı. Bu kararnameye itirazlarımız oldu. Yine, o dönemde, bu kürsüden karşılıklı tartıştık. O sırada, yine, dönemin sayın bakanı çıktı “bu solcular, zaten, hesap kitaptan anlamaz; alt tarafı, koparılan fırtına 114 milyon dolar içindir; önünde sonunda, biz, 114 milyon dolar ödemiş olacağız fiyat farkı olarak ki, bu da yüzde 18'lik bir şeydir. Ayrıca, biz, yüzde 18'lik bir fiyat farkıyla müteahhitleri de atlattığımız için -bununla da övünerek burada- Türkiye Hazinesini korudum diye övünmem gerekir” dedi. Karayolları bilgisayarlarından çıkan son rakam elimde; 2 milyar 200 küsur milyon dolar fiyat farkı ödenmiştir. Değerli arkadaşlarım, 114 milyon dolar nerede, 2 milyar 200 milyon dolar, sadece fiyat farkı ödenmesi nerede!..

Yine, değerli arkadaşlarımıza, o sırada bu gürültü koparılırken “yanlış yapıyorsunuz. Bu maliyetle olmaz. Böyle bir çizgi çizerek otoyol yapılmaz. Otoyolun hangi güzergâhtan geçeceğini tespit ettiniz mi? Zemin araştırması yaptınız mı? Güzergâh araştırması yaptınız mı? Keşif yaptınız mı? Sondaj yaptınız mı? Bunların hiçbiri yok” dedik. Denilen şey “ne bağırıyorsunuz canım! Biz, bunların kilometresini 1 milyon dolara mal ediyoruz.”

Değerli arkadaşlarım, bugünkü rakamlara göre, 1 kilometre otoyolun maliyeti 7,2 milyon dolardır. Türk Lirasına çevirdiğiniz zaman, 1 kilometre otoyol, aşağı yukarı 750 milyar Türk Lirasına geliyor. Koyun, bugün hakedişleri, fiyat farkını, KDV'sini; üst üste koyun dolar olarak ödeneni, bölün, size maliyet ortaya çıksın. Bu, ortalama maliyettir. E, önümüzde bir Bolu geçişi var; buradan Bolu'ya otoyolla gideceksiniz, 25 kilometrelik yol yok, sonra da arkadan dolaşacaksınız, gideceksiniz... Şimdi şükranla anmak gerekir; Sayın Karayolları Genel Müdürü, bunun, zamanında bitmeyeceğini anlamış olacak ki, haklı olarak yeni bir geçiş bulmaya çalışıyor yönetim olarak.

Değerli arkadaşlarım, bu güzergâh yanlıştır. Bu güzergah, iddia ediyorum, o dönemin yönetimince, Karayolları Genel Müdürlüğünce, havadan, helikopterle seçilmiştir, tespit edilmiştir. Bu doğru şey değildir, yazıktır...

AHMET KABİL (Rize) - Helikopterle yukarıdan tespit yapılır mı?

EŞREF ERDEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, muhasebe yapıyorum, parayı nasıl yatırdığınızı, Türkiye'yi bu çıkmaza nasıl soktuğunuzu söylüyorum. Burada, Türkiye'yi nasıl çıkmaza soktuğunuzu, Türkiye'nin kaynaklarını nasıl çarçur ettiğinizi anlatıyorum...

AHMET KABİL (Rize) - Helikopterle havadan otoyol tespiti yapılır mı?

MURAT BEŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Hangi yılın bütçesinden bahsediyorsun?

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin... Sayın arkadaşınız çıkıp cevap verecek. Kendisi öyle diyor.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu bölüm 27 kilometrelik yoldur. İlk keşif bedeli 270 milyon dolardı. Bugün, Bolu Tüneli 1 milyar dolar civarına dayanmıştır ve 1 milyar dolarla da bitmeyeceği yönünde endişeler vardır. Benim aldığım duyumlara göre, Bolu Dağı Tünelinde bugün günlük alınan mesafe 1 metredir, 1 metre yol alınıyor...

Değerli arkadaşlarım, 1 milyar dolar...Bu, ne demektir?!.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdem, normal süreniz doldu. Arkadaşınızdan kalan 8 dakika var onu kullanın.

Buyurun.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Bu demektir ki, 1 kilometrelik yol, aşağı yukarı 40 milyon dolara gelecek. Türk parasına çevirirseniz 4-5 trilyonluk kaynak ediyor.

Ben inanıyorum ki, aklı başında bir yönetim, o dönemde, demin dediğim bu şeyleri yapmış olsaydı, ihale öncesindeki hazırlıkları tam ve doğru yapmış olsaydı, Bolu Dağında bir başka türlü geçiş bulunabilirdi veya çoğu Karayolcuların geçmişte de ifade ettiği gibi, Adapazarı-Mudurnu, Akyazı-Kıbrıslı-Göynük-Nallıhan Beypazarı hattı, fayın olmadığı, kırığın olmadığı, erozyonun olmadığı bir başka güzergâhtı, belki bu güzergâhtan geçer, bunlarla karşı karşıya kalmazdık değerli arkadaşlarım.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Dört yıl iktidarda kaldınız niye çözmediniz?

EŞREF ERDEM (Devamla) - Herkese söylüyorum değerli arkadaşlarım. Sizin başladıklarınızı yarıda kesecek halimiz yoktu tabiî. Başlananları yarıda bırakmak gibi bir usul yoktur.

Değerli arkadaşlarım,

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Talan yeri oldu Bayındırlık...

EŞREF ERDEM (Devamla) - Talanı yapanlar sizden öğrendiler. Birisi mahkûm oldu şimdi... Talanı sizden öğrendi herkes... 12 Eylül ve 12 Eylül sonrası ara rejim dönemindeki ANAP'tır, Türkiye'de bugün ahlakî değerleri yok ettiren orasıdır... (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Türkiye...

AHMET ALKAN (Konya) - Sözünü geri alsın... Bir dönemi öyle karalamaya hiç kimsenin hakkı yok; beş senenin bütün hesabını verdik...

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Sözünü kesmeyin...

EŞREF ERDEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çıkar, cevabını verirsiniz...

AHMET ALKAN (Konya) - O dönem soruşturuldu, onların cevabı verildi.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin karayolları uzunluğu aşağı yukarı 60 bin kilometredir; ama, Türkiye'de, karayolları 60 bin kilometreden ibaret değildir. Türkiye'de, Köy Hizmetlerinin de sorumluluğunda olan, kimine göre 250 bin, kimine göre 300 bin kilometre daha başka yol ağımız vardır.

Karayolları Genel Müdürlüğü, Kıbrıs için çok önemli bir master plan yapmıştır -Kıbrıs, tabiî, küçük bir yerdir; ama, örnektir- Karayolları Genel Müdürlüğü, bunu önüne almalıdır; önce, Türkiye'de, rasyonel, rantabl, verimli bir karayolları ağını makro düzeyde yapmalıdır; Köy Hizmetlerinin sorumluluğunda olan yolu da... Ben, tahmin ediyorum ki, 180 bin, 200 bin kilometre civarında bir güzergâh ağıyla Türkiye donatılabilir; yeni, rasyonel bir karayolları ağına ulaşılabilir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî karayolları diye gidiyoruz, diğer türleri yok ettik. Demiryolları, bir başka alan tabiî, Ulaştırma Bakanlığının görevi; ama, bununla birlikte konuşulması gereken bir şeyde şudur : Türkiye, cumhuriyetin ilk otuz yılında, Osmanlı'dan devraldığı 4 bin kilometrelik demiryolu ağına 4 bin kilometre daha inşa etmiştir; ama, 1950'den bugüne kadar yaptığınız demiryolu -varyant değişiklikleri biçiminde- 600-700 kilometreden ibarettir. Türkiye, demiryollarını, tümüyle ihmal etmiştir.

Dünya, artık, bugün, 200 kilometre, 400 kilometre süratle giden hızlı trenle tanışmıştır; hızla oraya doğru gitmekteyiz. Toplutaşım dünyanın her tarafında önem kazanmakta, biz bunu ihmal ederek, güdük hale getiriyoruz. Son günlerde de duyuyorum ki, bir İngiliz firmasına hazırlatılan bir rapora göre, neredeyse, demiryolları, işin sorumlusu sayılarak, tu kaka sayılıyor ve demiryollarını da özelleştirmeye doğru götürmeye dönük bazı senaryoların yürürlüğe konulmaya çalışıldığını hissediyorum; son derece tehlikeli, son derece yanlış bir şeydir.

Şurada örnek vereyim: Konya ile Ankara arası, 250 kilometrelik düz bir arazidir; burada iki şey yapılabilirdi: Birincisi iki duble yol yapılabilirdi, bölünmüş yol...

AHMET ALKAN (Konya) - Dört senede tamiratını yapmadınız...

EŞREF ERDEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ikincisi hızlı tren yapılabilirdi buraya. Örnek vereyim: Türkiye, hızla, Konya-Ankara arasında hızlı treni yürürlüğe koyabilir ve bunu, otoyol maliyetlerinden daha düşük fiyatlarla realize edebilir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakandan şunu rica ediyorum: Sayın Bakan, daha önce, bölünmüş yolun Türkiye gerçeklerinde çok daha makul olduğunu ifade etmişti. Sayın Bakan, bürokrasi deneyimi fazla olan bir arkadaşımızdır; Sayın Bakan devletin her kademesinde aşağı yukarı çalışmıştır; ciddî bir devlet adamıdır; bunu da ciddiyetle söylemek istiyorum; ama, Sayın Bakan, Şile yolunun açılışında, çıktı, birdenbire, dediklerinin tersine “Türkiye'yi dörtbir yandan otoyollarla donatacağız” dedi. Bu da çok dikkatimi çekti, daha önce söyledikleriyle çakışmadığı için.

Şimdi bizim iddiamız şudur değerli arkadaşlarım...

ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) - Ne zaman iddianız oldu ki?!.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Otoyolları bırakın; 2X2 bölünmüş bir yolda trafik kapasitesi 30-35 bin araç/gündür. Aynı otoyolda kapasite azamî 50 bindir değerli arkadaşlarım; 50 bin ile 35 bin arasında çok fark yoktur; ama, biri diğerine göre 1/7, 1/8 oranında daha ucuza çıkıyor.

Önerimiz şudur: Türkiye'yi, doğu batı yönünde dört ana arter; kuzey güney istikametinde beş ana arterle duble yol haline getirelim -ki, buna ızgara sistemi deniliyor- bu, aşağı yukarı kaba bir rakamla 14-15 bin kilometre tutuyor. Eğer, bugün, otoyollara tahsis ettiğimiz kaynakları bu şekildeki bir yatırıma tahsis etmiş olsaydık -demin dediğim 14 bin kilometre yolun tümünü- şu anda, Türkiye, duble yola, bölünmüş yola kavuşmuş olurdu ve yirmi yılda önümüzde bir projeksiyon olurdu.

Şimdi ne yapıyoruz değerli arkadaşlarım; yüzde 2,81'le otoyolda kapasite... Yazık değil mi bu ülkeye, bu yatırıma yazık değil mi?!. Bunun neresi rasyonel, bunun neresi akıllı, hesaplı, kitaplı yatırımdır?

Değerli arkadaşlarım, demin dediğim gibi, tabiî, söyleyecek çok şey var; ama, süre sınırlı. Anavatan Partili arkadaşlarımızın, o dönemde, üç yılda, dört yılda bitireceğiz dedikleri tablo önümde; parasal açıdan yüzde 333'lük artışlar vardır, keşiflerde... 100 milyona ihale ettiğiniz yer, 300 milyona çıkmış!..

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Sayın Erdem, hayatınız bunları eleştirmekle geçti.

AHMET KABİL (Rize) - Hangi bütçeyi görüşüyoruz?.. 1997 bütçesini görüşüyoruz.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, başlangıç noktasını söylüyorum. (ANAP sıralarından gürültüler) Ben, bir yatırımı konuşuyorum. Yatırımın başlangıç noktası, kaynağı, Anavatan Partisidir. Elbette, devamındaki partilerin de bir dahli vardır; ama, çıkış odur.

Değerli arkadaşlarım, “açacağız” dediğiniz yerler, daha on yıl oldu. -zaten, otoyolların ekonomik ömrü yirmi yıldır- iki yıldır üç yıldır, açılan yollarda yamalar başladı!.. Budur anlatmaya çalıştığımız şeyler...

Değerli arkadaşlarım...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Anavatanın yaptıkları kadar siz de yapsaydınız!.. Siz yaptınız da, hayır mı dedik!..

EŞREF ERDEM (Devamla) - Biz, plana, programa göre yaparız; kaynaklarımıza göre yaparız...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Beş yıldır hiçbir şey yapmadınız.

AHMET KABİL (Rize) - İSKİ'den başka ne yaptınız?

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim, arkadaşınız çıkıp cevap verecek.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Biz, ayağımızı yorganımıza göre uzatırız. Biz, bazı çıkar çevrelerine çıkar sağlamak için otoyol ihale etmeyiz. Bunun altında o vardır... Bunun altında o vardır değerli arkadaşlarım... (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Keşke siz de yapsaydınız; memnun olurduk, iftihar ederdik.

BAŞKAN - Sayın Erdem, 1 dakikanız var.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Bunu, ben söylemiyorum; içinizden, Sayın Ekrem Pakdemirli söyledi. Otoyollar Türkiye için yanlıştır diye, beş yıl önce, içinizden, Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli söyledi.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Parti mi değiştireceksiniz acaba? Merak ediyoruz, 1997'den hiçbir şey bahsetmediniz?!

BAŞKAN - Müdahale etmeyin, rica ediyorum...

EŞREF ERDEM (Devamla) - 1997... Bu yanlışları yapmama temennisiyle ifade ediyorum.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Hangi hükümet yaptı?! Hükümete bak; bu Hükümetin doğru bir yeri yok ki!

EŞREF ERDEM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, onlara da, böyle bir hataya düşmemelerini ve Türkiye'nin kaynaklarını bu kadar hovardaca harcamamalarını tavsiye ediyorum.

AHMET KABİL (Rize) - Önce İSKİ'den bahset, İSKİ'den... O, 1989'dan...

EŞREF ERDEM (Devamla) - Senin genel müdürün daha yeni mahkûm oldu.

AHMET KABİL (Rize) - İSKİ'yi izah edin?..

EŞREF ERDEM (Devamla) - İSKİ cezasını aldı... Ebediyen İSKİ'yle gidemezsin... İSKİ'nin üzerinden neler geçti, neler, neler...

BAŞKAN - Sayın Erdem... Lütfen... Son cümlenizi söyleyin.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - İş karışıyor, son cümlesini söylesin Sayın Başkan.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Söylecek daha çok şeyimiz var.

BAŞKAN - Zaten süreniz bitti, son cümlenizi söyleyin.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - İş kötüye gidiyor.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Hiç kötüye gitmez... Çok konuşuldu... Bu ülkenin sorunlarını burada konuşacağız; kötüye gidecek bir şey yok. Acı söylüyorsak; dost acı söyler. Türkiye kaynaklarını iyi...

AHMET ALKAN (Konya) - 1997'ye gelelim.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Dört yıl iktidarda kaldınız.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Evet, benim gibi dinozorlar az kaldı... Evet, doğrudur... Elbette, Türkiye'de ülke kaynaklarının çarçur edilmesine göz yumacak adam sayısı ne yazık ki azaldı, parti sayısı da azaldı. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - O tarafa söyle!..

EŞREF ERDEM (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi onu da sizin kafanıza sokacak; Cumhuriyet Halk Partisi, bunu da, beytülmala el uzatılmayacağını da herkese öğretecek.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Erdem Bey o tarafa söyle!..

EŞREF ERDEM (Devamla) - Bayındırlık Bakanlığı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdem.

III. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3. - Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya'nın, Ankara Milletvekili Eşref Erdem'in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Altınkaya.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sayın Başkan, sayın sözcü ismimi anmamıştır; ama, 1989 ve 1990 yıllarının Bayındırlık ve İskân Bakanı olarak, o günlerdeki beyanlarımı ileri sürerek, burada, gerçekdışı iddialarda, beyanlarda bulunmuştur; yine, o döneme haksız saldırılarda bulunmuştur. Onun için, bu konularda kamuoyunu ve Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, zaten söz sırası size geliyor.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Lütfen... Hayır... O ayrı iş... O ayrı iş efendim.

BAŞKAN - Efendim, bir defa zatı âlinizin isminden bahsetmedi; karayollarında otoyol yapma politikasını tenkit etti.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Hayır... Hayır.. O apayrı bir iş.

BAŞKAN - Tamam... Karayolları politikasını... Arkadaşımızın ismini zikretmedi.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Ben, burada söz hakkımı istiyorum.

Bir dönem bir iktidardan bahsedilmiştir; otoyol...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Gruba sataşma olmuştur; dolayısıyla, o dönemin milletvekili olarak...

BAŞKAN - Efendim, o grup başkanvekili değil; buyurun siz...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - 1 dakika müsaade eder misiniz efendim.

BAŞKAN - Evet...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Gruba sataşıldığından, o dönemin ilgili bakanı olarak söz hakkı doğmuştur; sataşmadan dolayı söz hakkını verin bilgilendirsin.

BAŞKAN - Hayır... Sayın Çakan, bakın, karayollarında otoyol politikası gerekli miydi, değil miydi konusunu burada tartışırsak bu çok zaman alır.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - “Gerekli veya değil” değil; sataştığı konularla ilgili bilgi verecek.

BAŞKAN - Efendim hangi konuda açıklama yapacaksınız?

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Efendim, helikopterle güzergâh tespiti yapılmıştır, yandaşlara ihale satılmıştır gibi burada saçma sapan iddialar ileri sürülmüştür.

BAŞKAN - Peki o zaman 2 dakika süre veriyorum size.

VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) - Sayın Başkan, biraz sonra grup adına konuşacaklar...

BAŞKAN - Efendim, Grup adına konuşma sırası kendilerinde; buna rağmen ne konuşacak ben de hayret ediyorum.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Önce, burada sataşma var.

BAŞKAN - Aslında, isminizden de bahsetmedi; ama, size 2 dakika süre veriyorum, buyurun.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Eşref Erdem'in, 1989-1990 yıllarında otoyollarla ilgili iddilarını, o günlerde Mecliste görevli olan arkadaşlarımız hatırlarlar. O iddialar o kadar büyütüldü ki- bu, tek taraflı olarak ileri sürülen iftiralar, karşı görüş dinlenmeden öylesine büyütüldü ki- bu iş Yüce Divana gitti. Bizi, bir sene Mecliste, ikibuçuk sene Yüce Divanda soruşturma altında tutan bu iddiaların sonunda, beraat ederek karşınıza çıkıp gelen iki bakan ve orada yargılanan genel müdür ortada iken, şimdi, daha hâlâ, o günlerdeki bütün iddiaları, çürütülmüş olan o lafları burada tekrarlamanın alemi yoktur. Bu kitapta o günlerde söylenen her iftiranın cevabı verilmiştir.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ver de okusunlar.

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Ve bakınız, Türkiye'de yapılan otoyollar, karayolları birim fiyatlarından çok daha ucuz birim fiyatlarla yapılmıştır.

FETHİ ACAR (Kasmatonu) - Değil Sayın Bakan, değil...

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Dünya maliyetlerinin altında bir maliyetle yapılmıştır ve Türkiye'de, Anavatan Partisinden önceki dönemde yapılan otoyollardan daha ucuza yapılmıştır.

FETHİ ACAR (Kastamonu) - Doğru değil Sayın Bakan...

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Şimdi, burada, Ankara-Gerede arasındaki kapasite az kullanıldı diye, tüm otoyollara laf etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Aslında, otoyola karşı çıkan arkadaşlarımızın durumu, kedi-ciğer, tilki-üzüm hikâyesidir. Buraya, Bursalı bir milletvekili arkadaşımız gelir, İzmir-Bursa otoyolunu ister; Karadenizli arkadaşlarımız gelir, Samsun-Sarp otoyolunu ister; Denizlili arkadaşlarımız gelir, İzmir-Denizli otoyolunu ister, Manavgatlılar Antalya otoyolunu ister; ama, kendi memleketinde otoyolu elde edemeyen bu milletvekilleri durmadan otoyollara laf eder.

Otoyollar, bugün, Türkiye'nin çağdaşlaşmasına sebep olmuştur ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi için itibarını, prestijini artıran en önemli eserler olmuştur.

Sayın Eşref Erdem'in söylediği, mesela; o 114 milyon dolarlık rakam, o günün rakamıdır, o güne kadar birikmiş olan rakamdır ve tahminen çıkan bir rakamdır; o mertebede çıkmıştır.

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Onu, biraz sonra konuşacaksınız...

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Elbette, ertesi yıl, daha sonraki yıllarda, enflasyona göre, siz, dolar kurunu eşit götürmezseniz, farkı da ödeyeceksinizdir ve bütün bu işler Yüce Divanda yargılanmıştır ve biz, hiçbir icraatımızı inkâr etmeden, hiçbir imzamızı inkâr etmeden, yaptığımız işi savunmuşuzdur; işlemimiz de orada yargılanmış ve beraaatle bitmiştir. Daha, bu işi sürdürmenin alemi yoktur ve inşallah, Türkiye -bugünkü gibi 1 400 kilometreyle falan değil- ilk etapta, asgarî 3 bin, daha sonra 10 bin kilometrelik bir otoyol şebekesine kavuşacak idarî zihniyete, iradeye sahip olur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altınkaya.

ATİLÂ SAV (Hatay) - Sayın Başkan, bu ne konuşması?!.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, saat 19.30'a kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.13

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 19.30

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519, 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) (Devam)

C) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. - Dışişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Dışişleri Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Dışişleri Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

D) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Karayolları Genel Müdürlüğü (Devam)

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - 1997 bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

8 inci turdaki görüşmelere devam ediyoruz.

Gruplar adına yapılan konuşmalarda, söz sırası Anavatan Partisi Grubuna gelmişti. Bu turda, Anavatan Partisi Grubu sözcüleri; Samsun Milletvekili İrfan Demiralp, Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya ve Konya Milletvekili Ahmet Alkan arkadaşlarımızdır.

Anavatan Partisi Grubu adına İlk söz, Sayın İrfan Demiralp'in.

Buyurun, Sayın Demiralp. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Demiralp, konuşma süreniz ne kadar efendim?

İRFAN DEMİRALP (Samsun) - 20 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki; buyurun Sayın Demiralp.

ANAP GRUBU ADINA İRFAN DEMİRALP (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bu görüşmeleri büyük bir dikkatle dinleyen çok kıymetli vatandaşlarımızı, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bu görüşmelere, bugün 15.30'da başladık. O saatten bu saate kadar, bu Mecliste, grubu olan siyasî partilerin sözcüleri buraya geldiler ve Sayın Dışişleri Bakanının burada olmadığını ikaz ettiler.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, ilk defa; ama, ilk defa, bir Dışişleri Bakanlığı bütçesinde, yani Türkiye Cumhuriyetinin geçmiş ve geleceğe dair dışpolitikalarının konuşulacağı bir zemin olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde Dışişleri Bakanı bulunmuyor!

Ben, bir iki dakika daha Dışişleri Bakanının gelmesini beklemek istiyorum; Dışişleri Bakanı ümit ederim...

METİN GÜRDERE (Tokat) - Yoldadır herhalde!..

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Ümit ederim...

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Geliyordur belki!..

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Ümit ederim, çok gereksiz bir toplantı için gittiği Brüksel'den dönebilir...

METİN GÜRDERE (Tokat) - Sen öyle zannet, mutlaka çok gerekliydi!

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Gelecek mi?!

İRFAN DEMİRALP (Devamla) -...ve 65 milyon nüfuslu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dışpolitikasıyla ilgili görüşmeler yapılırken, bu en önemli zeminde yerini alır inancını taşıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ilk defa, dışpolitikada, Dışişleri Bakanı eksikliği yaşanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, 65 milyon nüfuslu koskoca bir devlet, Dışişleri Bakanı olmadan dışpolitika yapabilir mi?! Dışişleri Bakanının, bugün, bu çok önemli görüşmeler yapılırken burada bulunmamasının sebeplerine değinmek istiyorum. Yüce Meclise ve televizyonları başında bu görüşmeleri izleyen, Dışişleri Bakanından daha dikkatle izleyen, Türk dışpolitikasına Dışişleri Bakanından daha çok önem veren vatandaşlarımıza...

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Seni de izliyorlar!

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - ... bu zeminde, şimdi, Dışişleri Bakanının neden burada bulunmadığını anlatmak istiyorum... (DYP sıralarından gürültüler)

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Samsun'dan da seni izliyorlar!

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Evet, beni de izliyorlar; beni de gayet dikkatle izliyorlar.

HASAN EKİNCİ (Artvin) - 3 bin seçmenli Havza'dan...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Bizim oylarımızla seçildi.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Dışişleri Bakanı... (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Demiralp, bir saniye...

Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulda, kürsüdeki hatiple karşılıklı konuşmak gibi bir usulü uygulamıyoruz...

METİN GÜRDERE (Tokat) - Dışişleri Bakanı olmadığı için, cevap vermeye çalışıyorlar.

BAŞKAN - Kürsüdeki hatip sözlerini tamamladıktan sonra, sırası gelen arkadaşlarımız da, aynı yerde, görüşlerini beyan edebilirler.

Sayın Demiralp, bir yanlış anlama olmaması için ifade edeyim; şu anda, Sayın Dışişleri Bakanı Genel Kurul salonunda bulunmuyorlar; ancak, Hükümet, Genel Kurulda temsil edilmektedir. Onun için, bizim, müzakereler bakımından beklememizi gerektiren bir durum yoktur. Hükümet ve Komisyon yerlerini almıştır; müzakereleri durdurmamızı gerektirecek herhangi bir konumda değiliz.

Bir hususa daha açıklık getireyim...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sayın Başkan, süreyi durdurun.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Zamanım geçiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmakta olan görüşmeleri televizyonlardan izleyen vatandaşlarımız vardır; ancak, kürsüdeki hatipler, sadece, Başkana ve Genel Kurula hitaben konuşurlar. Televizyonları başında izleyenlere yönelik hitaplarda zaman zaman ben arkadaşlarımı uyarıyorum, bir kere daha hatırlatayım, Genel Kurula hitaben konuşunuz ve Genel Kuruldaki arkadaşlarımdan da rica ediyorum, hatibe müdahalede bulunmayalım.

Buyurun Sayın Demiralp; ara verdiğim süreleri de konuşmanıza ilave edeceğim.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye, 54 üncü Hükümet Döneminde garip bir dışpolitika ve garip bir Dışişleri Bakanlığı sergiliyor. Dışişleri Bakanı, kendisini Başbakan zannediyor.

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Allah, Allah!..

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Hiç de öyle değil...

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Evet... Evet...

HASAN EKİNCİ (Artvin) -O seni buraya getirdi!..

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Ben buraya kendim geldim!.. Beni buraya millet getirdi! Seni o getirdi belki!.. Beni buraya millet getirdi!

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Sabaha kadar ağladığın günleri unutma...

BAŞKAN - Sayın Ekinci... Sayın Karakuyu...

Biraz önce uyarıda bulundum değerli arkadaşlarım, kürsüdeki hatibe müdahale etmeyelim ve şunu da ifade edeyim: Bu çatı altında görev yapan bütün arkadaşlarımız milletin oyuyla buraya gelmişlerdir. Hiç kimse, hiç kimseyi buraya getirmemiştir; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin hepsi, aziz milletimizin oylarıyla gelmişlerdir; görev yapmaktadırlar.

Buyurun.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Sayın Başkan, burada, şu anda, Dışişleri Bakanlığı bütçesini temsilen bulunan Sayın Bakan Turhan Tayan'ı tenzih ediyorum; kendisi, son derece iyi niyetli bir arkadaşımızdır; ancak, 54 üncü Hükümette bir gariplik var.

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Allah, Allah...

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Dışişleri Bakanı dışpolitikayla ilgilenmiyor. Şimdi, Dışişleri Bakanı Başbakan mı, yoksa, Başbakan, Sayın Erbakan mı? Bunun...

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Sana ne!.. Sana ne!..

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Ee, bu ülke için bunun tespiti lazım.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Saçmalıyor.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ne münasebet saçmalıyor...

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Sana ne!

MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) - Niye rahatsız oluyorsunuz bu kadar!

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Sana ne!..

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Sana ne!..

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Sayın Dışişleri Bakanı, 9 Aralık günü...

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Bunu söyleyemeyecek tek kişi sensin... Utan!

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Sayın Dışişleri Bakanı, 9 Aralık günü Brüksel'e gitti.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Burada bağıramayacak tek kişi de sensin...

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Her zaman, her yerde bağırırım! Biz, bileğimizin gücüyle geldik buraya!

MİRAÇ AKDOĞAN ( Malatya) - Niye rahatsız oluyorsunuz bu kadar!

HAYRİ DOĞAN (Antalya) - Konuşma be!

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Konuşma oradan. (DYP ve ANAP sıralarından gürültüler)

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Anladın mı!.. Öyle, atmak yok!.. Bileğimizin gücüyle geldik buraya...

BAŞKAN - Sayın Kemaloğlu... Sayın Kemaloğlu, yerine otur lütfen... Sayın Kemaloğlu... (ANAP ve DYP sıralarından gürültüler)

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) - Utan!.. Tek konuşamayacak sensin.

BAŞKAN - Sayın Kemaloğlu...

HAYRİ DOĞAN (Antalya) - Ayıp ediyorsunuz yahu.

ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) - Siz de ayıp ediyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Kemaloğlu, bu tarzda konuşmaların yeri burası değil.

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Hak ediyor...

HAYRİ DOĞAN (Antalya) - Otuz adres değiştirecek; sonra da burada konuşacak... (DYP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, sizleri bir kere daha uyarıyorum...

HAYRİ DOĞAN (Antalya) - Her sene parti değiştiriyor...

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Utanmaz adam!

BAŞKAN - Sayın Karakuyu, sizi bir kere daha uyarıyorum. Hiçbir cümleye cevap vermek sizin göreviniz değil. Yerinizde oturun sükûnetle.... Sükûnetle oturun.

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Tahrik ediyor ..

BAŞKAN - Tahrik olmayın efendim... Tahrik olmayacak kadar sağduyuya sahip olun.

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Biraz terbiyeli olsun.

BAŞKAN - Sayın Demiralp, buyurun, devam edin efendim.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Sayın Dışişleri Bakanı, 9 Aralık günü Brüksel'e gitti. Brüksel'e gidiş sebebi NATO toplantıları. 10 Aralık günü bu toplantıları yaptı ve 11 Aralık günü, yani -bugün ayın 13'ü olduğuna göre- çarşamba günü Türkiye'ye döndü ve dün, Sayın Dışişleri Bakanı Brüksel'e tekrar gitti. Niçin gitti biliyor musunuz; Amerika Birleşik Devletleri -Belçika Ticaret Birliğinin yemeğine katılmak ve orada bir konuşma yapmak için gitti Brüksel'e. Evet, Brüksel'e bunun için gitti...

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Bak, yine yalan söylüyor...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bir yemek için mi gitti yani?!

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Ha, onu söyleyeceğim. Avrupa Birliği Dönem Başkanı İrlanda'nın, Dublin şehrinde yapılan Avrupa Birliği toplantıları sonucunda vermiş olduğu yemeğe, önce, Sayın Erbakan'ın katılmamasını takdirle karşılıyorum ve tebrik ediyorum Sayın Erbakan'ı; katılmamıştır.

Ancak, bu yemeğe Sayın Dışişleri Bakanı yarın akşam katılacak. Bugün değil, yarın akşam katılacak...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Bugün konuşması var canım, sen de biliyorsun!..

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Yalan söyleme!..

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) - Çok ayıp!..

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, yerinizden müdahale etmeyin lütfen.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Böyle yersiz, böyle anlamsız, böyle basit bir toplantı için, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin bu zemininde, Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken Dışişleri Bakanının olmamasını affetmek mümkün değildir; kimse affetmeyecektir, kimse!.. (ANAP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler)

HASAN EKİNCİ (Artvin) - Seni buraya taşıdığı için o da affetmiyor; doğru!..

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, 13 Aralık 1996. 13 Aralık... 13 Aralık nedir; bir yıl önce, bugün, 13 Aralık günü, Türkiye, gümrük birliğine girdi; ama, bu gümrük birliğine nasıl girdiğine bakmak istiyorum.

Bu memleket hepimizin, 65 milyon hepimizin. Alım gücü düşen, her gün çoluğunu çocuğunu nasıl geçindireceğini bilmeyen, her gün geçimi gerileyen insanlar bizim insanlarımız. Bunu düşünüyorum ve bunu düşündüğüm için, bugün, bu tarihi Yüce Meclise ve yüce millete yeniden hatırlatmak istiyorum.

Gümrük birliğine, Türkiye Cumhuriyeti, apar topar, hiçbir hesaba kitaba bakılmadan, Türkiye Cumhuriyetinin, 65 milyon nüfusun gelecekle ilgili çıkarları kale alınmadan ve konu, bir içpolitika malzemesi yapılarak gümrük birliğine sokulmuştur.

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - O zaman Mesut Yılmaz'a söylüyordun bunları!..

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Yunanistan, İspanya ve Portekiz önce Avrupa Birliğine girmişler. Avrupa Birliğine girerken ve girdikleri süreç içerisinde, Avrupa Birliği, bu ülkelerin ekonomik yapılarını Avrupa Birliği ülkelerine uydurabilmek için, özellikle, küçük ve orta sanayilerini Avrupa Birliği standartlarına çekebilmek için önce gümrük birliğine girmişler, malî yardımları almışlar, ekonomilerini düzeltmişler, Avrupa Birliği standartlarına şöyle yaklaştırmışlar, ondan sonra gümrük birliği uygulamasına geçmişler. Yani, Avrupa Birliğine giden yolda, gümrük birliği başlangıç değildir, gümrük birliği sonuçtur.

İşte, 13 Aralık 1995 -13 Aralık 1996... Bakın, bir yıl içerisinde ne oldu; Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği ülkelerinden yapmış olduğu ithalat 20 milyar dolardan 36 milyar dolara çıktı; ama, Türkiye'nin Avrupa Birliğine yapmış olduğu ihracat artmadı; yani, normal, yıllar boyunca hangi oranda artıyorsa, ancak o oranda artabildi. Türkiye, Avrupa Birliğinin ihracat sıralamasında yedinci sıraya geldiği halde, halen, Avrupa Birliği Türkiye'yi kale almıyor. Emin olunuz ki, içpolitika malzemesi yapılarak, apar topar gümrük birliğine girildiği için, bugün, Türkiye, Avrupa Birliğine giden yolun kapanmış olması tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği, yine, dönem başkanı İrlanda'nın başşehri Dublin'de yapmış olduğu toplantılarda -hepinizin çok yakından izlediği gibi- bir projeksiyon yapmış; hangi ülkeleri, belli bir zaman diliminde tam üye yapacağını tespit etmiş. Bunların içerisinde, yani birinci halkada Polonya var, Macaristan var, Çek ve Slovakya var, Malta var, Kıbrıs Rum kesimi var; Türkiye yok. Bir de ikinci halka yapmış Avrupa Birliği. Bu ikinci halkanın içerisinde de Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri var. Ne yazıktır ki, Avrupa Birliğinin ikinci genişleme stratejisinde de, ikinci halkasında da Türkiye'nin adından, maalesef, hiç söz edilmemektedir. Bunu da, böyle önemli bir konunun, Türkiye'nin, 65 milyon insanın geçimini ilgilendiren, her gün yüz yüze olduğu pahalılığı ilgilendiren böyle bir önemli konunun, böylesine aceleye getirilmesini, burada, tabiî ki eleştireceğiz. Eleştireceğiz, konuşacağız; Avrupa Birliği karşısında Türkiye'nin kaybetmiş olduğu veya almadığı, alamadığı haklarını, burada konuşarak almak isteyeceğiz, almaya çalışacağız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, Sayın Dışişleri Bakanı Brüksel'e, yani Avrupa Birliğinin başşehrine defalarca gitti geldi. Bir ay kadar önce Belçika'ya gitti, Belçika'nın Ostende Şehrinde bir toplantıya katıldı, Batı Avrupa Birliği (BAB) toplantısına katıldı. Ertesi gün, Ostende'e 100 kilometre mesafede olan Brüksel'de bir başka toplantı yapılıyordu; yani, Türkiye'nin üye olmak istediği Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki en önemli iki organdan biri olan, Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun toplantısı yapılıyordu. Sayın Dışişleri Bakanı 100 kilometre mesafeye geldiği halde, hiç önemi olmayan, Avrupa Birliğine girmediğiniz sürece, tam üye olmanızın hiç anlam ve önemi olmayan Batı Avrupa Birliği toplantısına katıldılar; ama, 100 kilometre mesafe katedip, Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu toplantısına katılmadılar.

Şimdi, burada, şunu sormak istiyorum: Sayın Dışişleri Bakanı, 54 üncü Hükümet döneminde yapmış olduğu bu geziler esnasında, özellikle Avrupa Birliğinin Başşehri olan Brüksel'e yapmış olduğu geziler esnasında, hangi Avrupa Birliği yetkilisiyle herhangi bir resmî temasta bulundu? Burada, şunu da sormak istiyorum: Gümrük Birliği Antlaşmasında yer aldığı halde, az önce sözünü ettiğim, Türkiye'nin Avrupa Birliğine giden yolundaki en önemli iki unsurdan diğeri olan, Türkiye -Avrupa Birliği Komisyonu niçin toplanmıyor? Bu Protokolde, Gümrük Birliği Protokolünde, bu Komisyonun yılda iki defa toplanması gerektiği ve toplanacağı -Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki sorunların görüşüleceği bir zemin olmasına rağmen- kararlaştırılmış olmasına rağmen, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki bu Komisyon neden toplanmıyor? Bunu, sadece Yunanistan'ın vetosuna bağlamak mümkün mü; hayır arkadaşlar. Artık, Avrupa Parlamentosu da, maalesef bir tavır içerisine girmiştir. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri, önceleri, Yunanistan, vetosuyla engelliyordu, malî yardımın akışını, Akdeniz fonlarından Türkiye'ye verilecek olan yardımların akışını Yunanistan veto ediyordu; ama, bu defa, Yunanistan'ın vetosundan çok daha farklı, çok daha anlamlı, Türkiye'nin yolunu tıkayan bir başka veto ortaya çıkmıştır; bu da, Avrupa Parlamentosunun vetosudur. Bu, çok üzücüdür değerli arkadaşlarım, çok üzücüdür!

Sayın Dışişleri Bakanımız, yarın akşam Dublin'de katılacağı yemekte Avrupa Birliği ülkelerinin üst düzeyde temsilini sağlamak için bazı büyükelçilerimize görev vermiş.

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) - Kim?..

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Özellikle Bonn Büyükelçimiz Volkan Vural, haftalardır, Alman meslektaşı Klaus Kinkel ile görüşmeler yapıyor “aman, Sayın Kohl bu yemeğe katılsın” diyor; ama, Alman Dışişleri Bakanı, Sayın Kohl'ün bu yemeğe katılmayacağını söylüyor. Burada, bir ibret vesikası şeklinde, Alman Başbakanı Sayın Kohl'ün ifadeleri var. Bu ifadeler, bütün Avrupa basınında yer almış, Avrupa basınının tercümesi halinde de Türk basınında yer almış. Çok kısa olduğu için bunu okumak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Demiralp, bir saniye... Konuşma sürenizde duraklamalar olmuştu; o süreyi ekliyorum. Konuşmanızı toparlayın lütfen.

Buyurun.

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Bunu okuyup bitireceğim Sayın Başkan.

Kohl'ün ağzından aynen şu sözler çıkıyor:

“Gonzales, Chirac ve ben bir araya geldiğimizde kahkahalarla gülüyoruz. Çiller, Türkiye'nin gümrük birliğine girmesi için bizi ikna etmeye çalışırken, aynı konuda, hepimize ayrı ayrı söz vermiş; hepimize ayrı ayrı yalan söylemiş. Biz bir araya gelince, kime, ne söylediği ortaya çıkıyor.”

Türkiye'nin Başbakanı yurtdışında bu ölçüde acı durumlara düşerken, Kohl, Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın, Çiller'e dönük bir anısını da anlatıyor. Bu anı geçen yıl oldu.

“Gümrük Birliği için bana geldiğinde -Jacques Chirac söylüyor- politika öncesinde, üniversite öğretim üyesi olduğunu ve yazdığı bir tezin, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili olduğunu söyledi; eskiden beri bu işlerle uğraştığını anlattı. Ancak, sonradan öğrendim ki, Çiller'in hiç böyle bir tezi olmamış.”

TAHSİN IRMAK (Sıvas) - Mesut Beyin belgelerine benzemesin onlar...

İRFAN DEMİRALP (Devamla) - Yani, Sayın Çiller, uluslararası görüşmelerinde de yalan söylemeyi elden bırakmıyor ve bu alışkanlığı, tüm Avrupa ülkelerinde dilden dile dolaşıyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada söyleyemediğimiz çok şey var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir devlet olduğu ve biz, Anamuhalefet Partisi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin büyüklüğü ve ciddiyeti doğrultusunda, aynı orantıda hareket etme mecburiyetinde olduğumuz için, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin görüşmelerini protesto etmemiz veya boykot etmemiz gibi bir tavır düşünülemezdi. Buraya çıkıp, bu Yüce Meclise ve yüce millete olan saygımızı ifade etmek için, 65 milyonun hakkını hukukunu korumak için bu düşüncelerimizi söylememiz gerekiyordu.

Dışişleri Bakanlığı bütçesinin memleketimize ve Dışişleri camiasına hayırlı olmasını diliyor; Yüce Heyeti saygılarımla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın İrfan Demiralp'e teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisinin 8 inci turdaki ikinci sözcüsü, Aydın Milletvekili Sayın Cengiz Altınkaya; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin daha başında, görüşülmekte olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin memlekete hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1991-1995 sonu arasındaki hükümetlerin yönetiminde, Türkiye'deki hayat şartlarının zorlaştığını, geçim şartlarının çekilmez boyutlara geldiğini, insanlarımızın, gençlerimizin zafiyete düştüğünü hepimiz biliyoruz. İşte, bundan istifade etmek isteyen bugünkü İktidarın bir kanadı Refah Partisi ve büyükşehir belediyeleri -Refah Partisine ait belediyeler- bakınız, dünkü haberlerde bir uygulama yapmışlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, nasıl tespit ettiğini bilmediğimiz, kimleri seçtiğini bilmediğimiz öğrencilere burs dağıtıyor.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Çok mu kötü olmuş!

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Tabiî ki, o imkânı nereden yarattıklarını da bilmiyoruz.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Sizin aklınız ermez onlara.

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Ama, dikkat çeken bir şey vardı. Bu öğrenciler, bu zor şartlara gark edilmiş olan öğrenciler, saatlerce o kuyruklarda bekleyip sonunda borçlarına kavuşurlarken, elleriyle bir de kitap hediye ediliyor. Kitabın adı Çile; yazarı da Necip Fazıl. Peki, Necip Fazıl'ın sadece bir tek mi kitabı var, başka kitapları yok mu, başka raporları yok mu?

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Onları da siz verin.

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Ben de gittim onlara baktım. Ben de gittim, Kütüphaneden ödünç bir kitap aldım. Bu kitabın bazı sayfalarında öyle değerlendirmeler var ki, biraz önce Sayın Şükrü Sina Gürel'in Sayın Çiller için yabancı basında yazılanları nasıl ki söyleyemediğini hep birlikte dinledik, işte, Necip Fazıl'ın, Erbakan için yaptığı değerlendirmeler o mahiyette; onun için ben onları okumuyorum; ama, sadece Çile kitabına değil, bu kitaba da bakın. İsterseniz sayfa numaralarını vereyim, bir de onlara bakın.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Oku, oku.

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Hayır, okumayacağım. Ben Sayın Gürel'den bekliyordum...

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Yazık ki, Bayındırlık Bakanlığı yaptın!

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Ben de okumuyorum. Sayfaları 291, 293, 294, üç sayfa okuyun; fazla bir şey söylemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Türkiye'nin başındaki Başbakanın bütçe sunuşundaki göz boyayıcı taktiklerini dinledik. Yuvarlak şekiller, dört köşe olunca, bütçe denkleşti. Şimdi, değerli arkadaşlar, eğer, bu kadar kolaysa bu işler, o zaman, bunca zaman ter akıtan, titiz çalışan bürokratların çalışmaları boşuna. Siyasetçilerimize helal olsun, iki çizgiyle bu işi halletmişler.

İşte, bugün, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Karayolları bütçesini, İller Bankası bütçesini tartışıyoruz. Sayın Bakana, tabiî ki, bazı ricalarımız da var; uyarılarımız da var; ama, bu yıl tahsis edilen ödeneklerle, İller Bankasının yatırım portföyündeki işlerin onbir, oniki yılda, Karayolları Genel Müdürlüğünün yatırımındaki işlerin de oniki yılda biteceğine dair çok iyimser bir ifadeleri var. Mevcut proje stokunu bu yılki ödeneğe böldüğünüz zaman elde edilen rakam ihtiyaç duyulan seneyi veriyormuş. Böyle şey olur mu?! Hiç keşif artışı olmayacak mı? Yıl içinde fiyat farkı vermeyecek misiniz? Yeni işler ihale etmeyecek misiniz? Ki, ben, Plan ve Bütçe Komisyonundaki tutanaklara baktım; milletvekillerinin talepleri üzerine Sayın Bakan “o işi yakında ihale ediyoruz; oraya tünel yapacağız” şeklinde ifadelerde bulunmuş. Demek ki, yeni ihaleler de var. Öyleyse, burada, devletimizin, ihalesiz yapılan işler karşısında, en azından otuz otuzbeş yıl bu işlerle uğraşacağını açıkça, açıkyüreklilikle söylemek lazım. Yani, bu seneki bütçe tahsisatlarına göre, şu anda yatırımı devam eden işlerin -hiç fiyat farkı olmazsa, hiç keşif artışı olmazsa, hiç ihale yapılmazsa- neticelenmesi için asgarîden yirmibeş ilâ otuz yıla ihtiyaç vardır. Bu, basit aritmetiktir. Eğer, ortaokul, lise yıllarında havuz, musluk hesabı yapmadıysanız, ona diyeceğim yok.

Yine, bir konuda daha uyarıda bulunmak görevimizdir. Sayın Bakan, 1997 yılı içinde Bayındırlık ilçe şubelerinin kurulacağından bahsetmiştir. Sakın ha Sayın Bakan, sakın böyle bir şeye tevessül etmeyiniz! Eğer, bu kadar teşkilatlanacak gücünüz varsa, niye çile çektiriyorsunuz; istimlak parası için yıllarca insanları evsiz barksız, bahçesiz bırakıyorsunuz?! Böyle bir gücünüz varsa, niye teknik personele layık olduğu kadar ücret vermiyorsunuz?! Eğer, Türkiye'de haberleşme, ulaştırma hizmetleri ta elli yıl önceki gibi olsaydı anlardık; belki ilçelere mühendis kadrosu tahsisi uygundu; ama, lütfen -tekrar ediyorum- eğer Türkiye'de Bayındırlık ve İskân Bakanlığının böyle bir gücü varsa, ilçe teşkilatlarını kuracak kadar malî gücü varsa, evvela şu vicdanlarımıza sığdıramadığımız istimlak borcu meselesini halletsin. Türkiye'de, İstimlak Yasasında “takdir edilen bedel peşin ödenir” diye çok net bir hüküm var; ama, son yıllarda, maaselef, bundan dört beş yıl önce takdir edilen bedellerin henüz yeni ödendiğine şahit oluyoruz. Ben bunu vicdanıma sığdıramıyorum; inanıyorum ki, hiç kimse sığdıramıyor. Dört sene önce, beş sene önce takdir edilen bir malın, bir taşınmazın bedeli, dört yıl, beş yıl Çiller'in enflasyonunun altında ezilmiş, üretimini, geçimini oradan sağlayan insanların, mekânında yaşayan insanların, dört sene sonra o günkü bedelle malına el koymaya kimsenin hakkı yoktur.

Sayın Bakan, lütfen, bu konuda Hükümetle ilgili istişareler yapınız ve en azından bundan sonra takdir bedelinin üstünden bir bütçe yılı geçtikten sonra bedelleri yenileyiniz, yenilettiriniz. Bu, sadece sizin için söz konusu değil, tüm istimlaklar için de böyledir.

Bakınız, bundan beş yıl önce 150 milyon lira takdir edilen bir bahçe, bir ev için, bugün, aynı parayı o şahsa ödediğiniz zaman, ikame edememektedir; o açlıkla karşı karşıyadır.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Para çok; verirler. Parayı koyacak yer yok!..

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Bir başka çözüm daha, lütfen, o kişilerin, en azından, yılı geçtikten sonra bedeli ödenen kişilerin tezyidi bedellerinin derhal ödenmesini, diğer hak sahiplerinin önüne geçirilmesini sağlayın, hiç olmazsa, bir nebze de olsa, onların derdine derman olur.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Öyle yapıyoruz zaten.

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Bizim zamanımızda tezyidi bedeller iki seneyi aşmazdı.

Şimdi, bir başka konu daha var. Sayın Bakan diyor ki: “Biz, bu istimlak bedellerini ödemek istiyoruz; ama, paramız yok.” O zaman, bu sözü herhalde Sayın Başbakan duymamıştır; çok kolay paketler düzenlediklerine göre, bir paket de, lütfen, istimlak bedellerini ödemek için düzenlesinler ve Sayın Bakanı sıkıntıdan kurtarsınlar.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Para çok; versinler, versinler!.. Parayı koyacak yer yok!..

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, Karayolları Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde de, epeyce konuşacağımız şeyler var. Özellikle otoyol, duble yol tartışması yıllardır sürüyor Türkiye'de. Duble yol ile otoyolu aynı kefeye koymaya imkân yoktur. Eğer, bu konuda hâlâ iddiası olan arkadaşlar varsa, ben, Meclis Başkanlığına buradan müracaat ediyorum; lütfen, çok özel olarak, bir gün oturalım, şu otoyol için özel bir oturum yapalım; nasıl güzergâh tespit edilmiş, birim fiyatları neymiş, Türkiye'nin nerelerinde, hangi insanlar otoyol peşinde koşuyormuş; bunları, burada, zaman limiti koymadan bir tartışalım.

Şimdi, bakın, duble yol, duble yol diye yanıp tutuşanlar iktidara geldiler. Ankara-Sivrihisar arasında beş yıldan beri bir metrecik duble yol devreye alınabildi mi?

EŞREF ERDEM (Ankara) - Niye; geçen sene kondu zaten.

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Demek ki, şimdi, otoyol ile duble yol aynı şey değildir. Ankara çevre yolundaki bir kol, Sivrihisar-Ankara duble yolunun tamamından geniştir; bunları mukayese etmeye imkân yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altınkaya, konuşmanızı tamamlayın efendim.

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) - Ben, bu kitaplardan Meclis kütüphanesine, istediler, verdim. O yıllarda ileri sürülen her iddianın gerçek boyutları ve doğruluğu yanlışlığı burada yer alıyor. Dileyen gitsin, onları okusun; sonra gelsin burada tartışalım.

Demin sataşma sebebiyle söz aldığım için, bu konuda daha fazla vaktinizi almıyorum. Bu Hükümetin yerel yönetimlere bakış açısına da kısaca değinerek sözlerimi tamamlıyorum.

Tasarruf genelgeleriyle, özel bütçesindeki harcayacağı paraları havuza toplama genelgeleriyle görülmüştür ki, Refah Partisi ve Refahyol Hükümeti, yerel yönetimlere karşı saygıda kusur işlemektedir. Yerel yönetimlerin özerkliğine saygısı yoktur, yerel yönetim diye bir şeyi tanımamaktadır ve hatta, yarın, Plan ve Bütçe Komisyonun da görüşülecek bir başka taslakla da, özellikle büyük şehirlerdeki ilçe belediyelerinin özerkliğine el uzatılmaktadır, onların varlığı inkâr edilmektedir, tüzelkişilikleri neredeyse yok edilmektedir. Bu anlayış içinde, bizim dediğimiz sözü tekrarlıyorsanız, kimseyi inandıramazsınız. Yerel yönetim reformu bu çağın icabıdır, Avrupa Anlaşmasının icabıdır ve yerel yönetimde de reform yapacağız diyorsanız, bu, ancak, kendinizi kandırmaktan ibarettir. Buradaki genelgeler ve uygulamalar bunun tam tersidir.

İnşallah bu bütçe, en azından, bürokratlarımızın ter akıttığı, bürokratlarımızın titizlikle çalıştığı rakamlar isabetli yerlerde kullanılır ve memleketimize iyi hizmetler yapılmasına vesile olur; bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Cengiz Altınkaya'ya teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisi Grubunun sekizinci turdaki üçüncü sözcüsü, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Alkan.

Buyurun Sayın Alkan. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA AHMET ALKAN (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığı bütçesi üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlıyor ve Bayındırlık Bakanlığı bütçemizin, milletimize, memleketimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Bayındırlık Bakanlığı, hiç şüphesiz, kamu yatırımları açısından ülkemizin en önemli bakanlığı. Bünyesinde barındırdığı; Karayolları, İller Bankası, Yapı İşleri, Teknik Araştırma Uygulama Genel Müdürlüğü, Afet İşleri gibi yatırımcı kuruluşlar sebebiyle de vatandaşlarımızın en çok ilgi duyduğu, girip çıktığı Bakanlık olma özelliğini de devam ettiriyor.

Bugün, sizlere, rakamlarla, Bayındırlık Bakanlığının nasıl yatırım yapamayacağını açıklamak gayreti içinde filan olmayacağım; çünkü, zaten, bütçenin toplamının sadece yüzde 8'i yatırıma ayrılmış; yani, yaklaşık 500 trilyon lira civarında bir yatırım var. Bu yatırımın ya da tutarın ne anlama geldiğini ifade etmek için, İller Bankasının yatırımlarıyla, bu yatırım toplamını mukayese ederek, bu konuyu geçmek istiyorum. 1996 için, İller Bankası, 1 498 adet işe başlamış, bunların toplam proje bedeli, 1996 fiyatlarıyla 326 trilyon lira. Bunların gerçekleşme rakamlarını dikkate alırsanız, enflasyonun yüzde 86 olduğunu dikkate alırsanız, Türkiye'nin toplam yatırım bütçesinin, sadece İller Bankası yatırımlarının yüzde 80'ini karşılacak seviyede kaldığını görürsünüz. Kaldı ki, 1997 için İller Bankasının öngördüğü yatırım miktarı -iş adedi- 2 115'e yükselmiştir; yani, bu yıl içerisinde yeni işlere başlanacaktır. Bunları da ilave ettiğiniz zaman, Türkiye yatırım bütçesinin toplam tutarı, sadece İller Bankamızın başlamış olduğu işlerin yarısı seviyesine inmektedir.

Sayın Bakan, konuşmalarında on oniki yıllık gerçekleşme sürelerinden söz etmiştir. Bunun gerçekçi olup olmadığına da bakmak durumunda değilim, mesele de o değildir. Ancak, bugün bilinmektedir ki, bir yatırıma ne kadar erken başlar ve ne kadar hızla bitirirseniz, verimliliğini o kadar artırırsınız. Bu anlayışla, yatırımların, çok sayıda, on oniki değil, otuz kırk yıllara uzanacak sürede bitecek çok sayıda yatırıma dağıtılması, ne memleketin yararına ne bölgenin ne illerin yararınadır. Burada, verimlilikten söz etme imkânı da yoktur.

Bu bütçe göstermektedir ki -bu tespiti yapma hakkını kendimde görüyorum- önümüze gelen Bayındırlık Bakanlığı bütçesi de, son beş yıldır görmeye alıştığımız enflasyon, faiz, borç arasında gidip gelen, yatırımlara fazla bir şeyler veremeyen, klasik, Doğru Yol Partisi-Cumhuriyet Halk Partisi bütçelerinin bir kopyası, bir tekrarı niteliğinde olmuştur. Onun için, çok şey bekleme hakkına sahip olmadığımızı düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusunu isterseniz, sizlere bu kürsüden hitap etme fırsatını bulmuşken, çok fazla tenkide girerek, zaman harcamak da istemiyorum. Bir iki cümleyle de olsa, bulabildiğim beş dakikalık sürelerle de olsa, geçen konuşmamda bıraktığım noktadan, Türkiye'yi konuşmak noktasından, devam etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 21 inci Yüzyıl, şehircilik ve şehirlileşme yüzyılı olacaktır; yani, bir yandan, kırsal nüfusumuz hızla -önce yüzde 10'lara, giderek yüzde 5'lerin altına- düşecek; bunun getireceği problemleri çözmek zorunda kalacağız. Bu noktada, Bayındırlık Bakanlığımıza çok büyük görevler düştüğüne inanıyorum. Bunun anlamı şudur: Sadece göçler yoluyla, önümüzdeki yirmi yıl içerisinde, Türkiye'de, şehirlere, kırk milyon insan ilave edilecektir. Bu insanların istihdamı, konut problemi, eğlence problemi, eğitim problemi, sağlık problemi, kısaca, şehirden beklediği bütün problemleri çözmek mecburiyetinde kalacağız.

İkinci ciddî problemimiz, şehirlileşme problemimiz; şu anda, büyük şehirlerin çevresini kuşatmış olan ve hep dert yandığımız, çözüm aradığımız, gecekondularda yaşayan, bir anlamda, köyünü büyük şehirlere taşımış olan nüfusumuzun, şehir kültürüne entegre edilmesidir. Bunun getireceği önemli problemleri de yaşamak zorunda kalacağız.

Şimdi, biz, burada, bütçe üzerinde konuşurken, kritikler, kavgalar ederken, zaman geçip gitmektedir. Bir bütçeyle, bir yıl daha kaybedilmektedir; ama, isterdik ki, bu bütçede, özellikle Bayındırlık Bakanlığı bütçesinde, Türkiye'nin geleceği olan, Türkiye'nin önümüzdeki yirmi yıl içerisinde en büyük problemi olan bu konuya bir nebze yer verilsin, yeni bir bakış açısı getirilsin, yeni tedbirler gündeme getirilsin; bunları tartışalım, bunları konuşalım.

Bugüne kadar, ciddî olarak üzerine gitme cesaretini göremediğimiz bu konu, sadece bir şehirleşme, bir kentleşme problemi değildir; sadece, dilimize çok doladığımız, âdeta ağzımıza sakız ettiğimiz mahallî idareler reformu ile de sınırlı değildir. Bu konu ciddî olarak gündeme geldiği zaman, bu konu bütün boyutları ile açıldığı zaman, tartışıldığı zaman, görülecektir ki, bu kapıdan yeni bir dünyaya, yeni bir yaşama biçimine adım atılacaktır. Yeni hukuk düzeniyle, yeni maliye düzeniyle, yeni beşerî münasebetler sistemiyle, kısacası, bütün hayatımızı ihata eden unsurlarıyla, yeni bir hayata, yeni bir dünyaya geçişin kapısıdır bu. Üzülerek ifade edeyim ki, bu konuyu konuşan, tartışan siyasîlerimizin ve bürokratlarımızın, hatta birkısım bilim çevrelerimizin, bu konunun hangi cesamette olduğunun, Türkiye'de ne tür depremler yaratacağının, beş on yıl sonra ne tür problemlerle karşı karşıya kalacağımızın farkında olmadıklarını görüyorum, tespit ediyorum. Onun için, bana sorarsanız, ağırlıklı olarak tartışmamız gereken konu, bu konudur; önümüzdeki on yıl, Türkiye'yi hangi davranış kalıpları, hangi yaşayış biçimleri, hangi mekân problemleri beklemektedir ve biz, bu ağır problemlerin altından nasıl kalkacağız.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda elimizdeki en güçlü aktör belediyelerimiz olacaktır, belediyelerimiz olmak mecburiyetindedir. Özellikle de, büyük şehirlerimizden daha çok, küçük belediyelerimiz, 21 inci Yüzyıldaki hayat standardımızı, kalkınmışlık seviyemizi, yaşayış biçimimizi tayin eden önemli aktörler olacaktır. Eğer, biz, yeni yaşayış biçimi karşısında, yeni hayat tarzı karşısında, bu belediyelerimizin alacakları tavrı, onlara ezberletmez, onları yeni düzene hazırlamazsak, korkarım ki, Türkiye olarak, bu işin üstesinden gelmekte epeyce zorlanacağız. Zorlanırsak ne olur; bugün şikâyet ettiğimiz sosyal problemler, bugün şikâyet ettiğimiz iş ve aş meseleleri, bugün şikâyet ettiğimiz gelir dağılımındaki dengesizlikler, bugün şikâyet ettiğimiz altyapı eksiklikleri, yirmi, otuz yıl içerisinde bitebilecekken, elli yıl, altmış yıl gibi sürelere yayılır gider ve bunun tarih önünde sorumlularından biri de, bu Meclis olur, bu Meclisteki insanların hepsi olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Alkan, konuşmanızı tamamlayın efendim.

AHMET ALKAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, belediyelerimizin yeni reformlara hazırlanmasının gerekliliği konusunda bir küçük örnek anlatarak -Sayın Başkan, hoşgörünüze sığınıp, 1 dakikanızı alarak- konuşmamı bitirmek istiyorum.

1985 yılında 3194 sayılı İmar Kanununu çıkardık. Bu Kanun, mahallî idarelere yetki verilmesi konusunda çok önemli bir adımı attı; o güne kadar düşünülmeyen bir ilki gerçekleştirdi; plan yapma ve uygulama yetkisini, belediyelere, mahallî idarelere devrettik. Bu bir cümle, çok basit gibi görülebilir; ama, bu, bugün üzerinde kıyametler koparılan şehirsel rantın mahallî idarelere verilmesi demektir, bu bölüşümün, mahallî idareler tarafından tayin edilmesi demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Alkan, lütfen, toparlayın efendim.

AHMET ALKAN (Devamla) - Ne yazık ki, mahallî idarelerimiz, bu yetkiyi çok kötü kullandılar; yeşil alanlar yağma edildi, inanılmaz kat artışları ortaya çıktı, altyapı problemleri aldı başını gidiyor. Bunun sıkıntılarını da, şu anda, şehirlerimizde ciddî boyutlarda yaşıyoruz. İş o kadar ileri noktalara vardı ki, artık, vatandaş ile belediyeler arasında imar pazarlıkları başladı. İşi, şunu verirsen şu kadar alırsın, bunu verirsen bu kadar alırsın noktasına getirdik. Bu olay göstermiştir ki, henüz mahallî idarelerimizde -bir mimar olarak, şehir plancısı olarak çok katıldığım, çok yerinde bulduğum- bu kararı, uygulama becerisine sahip değiliz; fikren hazır değiliz, altyapı olarak, teknik bilgi olarak hazır değiliz. Şimdi, gündeme getirilen yeni yetkilerin devredilmesine, mahallî idarelerimizin ne kadar hazırlandıkları konusunda, çok ciddî tereddütlerim vardır. Bu adımların, çok ölçüp biçilerek atılması lazımdır. Bunların yerli yerinde kullanılacağını bilmeden yapılacak uygulamaların faydadan çok zarar getireceğine inanıyorum.

Bu yetkiler devredilmesin demiyorum; ama, mutlaka hazırlığın yapılması lazım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN - Sayın Alkan, konuşma süreniz tamamlandı efendim.

AHMET ALKAN (Devamla) - Efendim, hoşgörünüz için çok teşekkür ederim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, sekizinci turdaki görüşmelerde, kişisel sözlere sıra geldi.

Bütçenin lehinde konuşmak üzere, Siirt Milletvekili Sayın Ahmet Aydın; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır Sayın Aydın.

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 malî yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili şahsî görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinize, televizyonları başında bizleri izleyen aziz milletimize saygı ve sevgilerimi arz ederim.

Küreselleşen bir dünyada, dışpolitikanın fevkalade önem ve ciddiyet kazandığı bir gerçektir. Blokların, örgütlerin genişlediği ve dünyanın küçüldüğü bir süreçte, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin, genel bütçenin yüzde 1'inden az bir rakama sahip olması, gerçekten yetersizdir ve büyük bir noksanlıktır. Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyon Hükümetinin, kurulduğundan bugüne kadar ortaya koyduğu politikaya, benim şahsî kanaatime göre, dışpolitika açısından belki de en talihli politikadır denebilir.

Biraz evvel, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Sayın Karayalçın, “cumhuriyetten beri ülkemizin izlemiş olduğu politikanın dışına çıkılmış ve ülke adeta rota değiştirmiştir” dediler; bu, dışpolitikayı yeren ve kınayan konuşmasını, ben şahsen hayretle karşılıyorum. “Neden?” diyeceksiniz. Efendim, takriben yüzelli ikiyüz yıldır Batı yanlısı bir politika güdüyoruz ve takriben otuz seneden beri, âdeta Batı'ya endekslenmiş bir politikamız var. Şahsen gördüğüm, dönüp, otuz yıllık politikamıza baktığımızda, 1963'le başlayan, resmen Avrupa ile ilk adım attığımız bağ ve akabinde 1970'te Katma Protokolün imzalanmasıyla gelişen dışpolitikamız, 1980'de duraklama dönemine giriyor ve buna rağmen 1987'de biz -önce ismi Avrupa Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve nihayet yeni ismiyle- Avrupa Birliğine tam üye olmak için resmen müracaatta bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu uzun sürece rağmen, Ankara Anlaşması ve onu takip eden Katma Protokolün akabinde, 1986'da bize tanınan Avrupa'da serbest dolaşım hakkını, maalesef alamıyoruz. Batı, bize, kendi emsali gibi değil, hâlâ ikinci sınıf insan gözüyle bakmakta ve buna rağmen, biz, 6 Mart 1995'te Ortaklık Konseyi toplantısında Avrupa Birliğine giriyoruz. Dikkat ediyoruz, 1.1.1996'dan itibaren Avrupa Gümrük Birliğinin bizim ekonomimize etkileriyle ilgili tabloyu şöyle bir incelediğimizde, dışticaret açığımızda ciddî bir açılma, ithatımızda bir patlama, ihracatta bir duraklama ve maalesef aleyhte gelişen bir ortam görüyoruz; yani, şu an baştaki Hükümetin ortaya koyduğu ciddî, açılımcı ve atılımcı anlayışı niçin kusurlu buluyorlar, ben şahsen bir mana veremiyorum.

Refahyol Hükümetinin dört beş aylık dışpolitikasıyla, biz, yeniden, âdeta yepyeni bir dünyaya açıldık. Batı'nın talimatları dışında, Sayın Hocamızın bakan, milletvekilleri ve işadamları heyetinin iştirakiyle Uzakdoğu'ya yapmış olduğu sefer, gerçekten çok geç kalınmış bir sefer. Bunun yanı sıra, çok açık ve net olarak gördüğümüz, uzun yıllardır müzakeresi yapılan ve bir türlü sonuçlanamayan İran doğalgaz anlaşması bu seyahatle gerçekleşiyor ve Türkiye'nin şu ileride, yakın tarihte ve her geçen gün bariz bir biçimde gördüğümüz enerji açığını kapatacak olumlu ve ciddî bir adım atılıyor. Bunun yanı sıra, Afrika seyahatini, şu an bizim layık olmadığımız bütçe açıklarımızın kapatılabilmesi, dış ticaretimizin artması için atılmış çok ciddî bir adım olarak görüyoruz.

Özellikle, benim bölgemi ilgilendiren fevkalede ciddî bir husus da şudur: 1990'dan beri, Körfez krizinden dolayı, âdeta, sefilleri yaşayan doğu ve güneydoğu bölgesi, Refahyol Hükümeti sayesinde, son zamanlarda atılan ciddî ve şahsiyetli adımlarla, Allah nasip ederse, inşallah pazartesi günü açılacak olan petrol boru hattı sayesinde, yeniden 1990 öncesi durumuna kavuşacak ve bölgenin, o kangren halini almış sıkıntılı durumu bir nebze de olsa hafiflemiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Irak'a uygulanan ambargonun, Irak'tan sonra en çok zarar verdiği ülke, denilebilir ki, bizim ülkemiz olmuştur. Gerek Irak'ın komşu ülkeleri ve gerekse Batı ülkeleri, Irak'la, az veya çok, ticarî ilişkilerini sürdürmüşlerdir; ama, dikkat ediyoruz, Irak'la ticarî ilişkilerde, altı yıldır Ürdün'ün dahi sahip olduğu haklara biz hâlâ bir türlü kavuşamıyoruz. İhracatçı firmalarımızın Birleşmiş Milletler heyetine yaptıkları müracatlardan ancak dört beş ay sonra netice alabiliyorlar ve bu da çoğunlukla reddediliyor. Irak'a insanî amaçlarla yapılması gereken mal ihracatı talebi, maalesef, çoğunlukla, Birleşmiş Milletler Heyeti tarafından reddedilmekte; ama, bakıyoruz, Ürdün'ün yapmış olduğu müracaatlar, sekiz on gün içerisinde, büyük bir çoğunlukla kabul görüyor ve birçok ihracatçı firmamız, maalesef, Ürdünlü tüccarlara büyük meblağlar ödeyerek bir miktar mal ihraç etme imkânı sağlayabiliyorlar.

Değerli milletvekilleri, bu petrol boru hattının Irak'a sağlayacağı 2 milyar dolarla, Türkiye'den alınacak mallarla ilgili fevkalade ciddî bir durum var. Temenni ediyoruz ki, Hükümetimiz, hassasiyet ve ciddiyet içerisinde bu konuyu ele alır ve bu 2 milyar dolardan önemli bir pay almış oluruz.

Güneydoğu bölgemiz, altı yıldır büyük sıkıntılar içerisinde kıvranmaktadır. Mersin-İskenderun-Habur hattının altı yıldır kapalı olması, gerçekten, halkımıza çok büyük sıkıntılar getirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, konuşmanızı tamamlayın efendim.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öyle zannediyorum ki, inşallah, yakında, o hattın tekrar hayata geçmesiyle, o transit nakliye hattının tekrar hayata geçmesiyle, faal hale gelmesiyle, tıpkı Nil Nehrinin Mısır'a hayat verdiği gibi, Mersin-İskenderun-Habur hattı da o bölge halkına çok büyük bir rahatlık, çok büyük bir ferahlık getirecek ve yakın gelecekte de, inşallah, bölgemiz, 1990 öncesinden daha iyi bir duruma, daha iyi bir seviyeye kavuşmuş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Refahyol Hükümetinin ortaya koyduğu politika, somut olarak, şu ana kadar önümüzde gördüğümüz bu ülke çıkarlarını daima önplana çıkaran hedefleri ortaya koymuş ve komşu ülkelerle, ikili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, konuşma süreniz tamamlandı efendim; son cümlenizi lütfen...

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) - Efendim, Refahyol Hükümetinin bu memlekete çok büyük hizmetler yapacağına, bu memlekete dünyanın yalnız Batı'dan ibaret olmadığı gerçeğini anlatacağına, yeni bir anlayışla, sahip olduğu bütün potansiyelleri hayata geçireceğine ve vatandaşına büyük refah sağlayacağına inanıyor, bu bütçenin hayırlar getirmesini Cenabı Hakk'tan niyaz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Siirt Milletvekili Sayın Ahmet Aydın'a teşekkür ediyorum.

Şimdi, bütçe aleyhinde, Sıvas Milletvekili Sayın Nevzat Yanmaz; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır Sayın Yanmaz.

NEVZAT YANMAZ (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Büyük Birlik Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmaya geçmeden önce, komisyonda yapılan bir ifade yanlışlığını düzeltmek istiyorum. Orta Asya'da oluşmuş bulunan Türkistan cumhuriyetlerine “Türkî” tabirini kullanmak uygun değildir. Eğer bu ülkelere ve insanlarına saygımız ve ilgimiz varsa, bu konuda hassasiyet göstermemiz gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, ben, bir cümleden hareketle müşahhas şeyler ortaya koymak istiyorum. Bu cümle “Türkiye'nin devamlılık arz eden, barışçı, tutarlı ve yapıcı politikasıyla, bölgesinde oynadığı rol ve Birleşmiş Milletlere yaptığı katkılar takdirle değerlendirilmektedir” hükmüdür. Kim veya kimler tarafından değerlendiriliyor; bu takdirle değerlendirilmenin pratik sonuçları nelerdir; hangi tezimiz kabul ediliyor ve uygulanıyor; hangi konuda şahsiyetli bir dışpolitikayla hatırı sayılır, sözü dinlenir bir ülke konumuna geldik; merak ediyorum.

Gerek bölgesel gerekse uluslararası konularda, maalesef, Türkiye, proje geliştiren, çözüm üreten ve kendi tezlerini kabul ettirebilen bir ülke olmaktan uzaklaşmıştır. Senelerden beri, NATO'nun en vazgeçilmez üyesi olduğumuza inandırıldık.

“NATO'nun yeniden yapılandırılması sürdürülürken, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinin ittifak içinde geliştirilmesinin kararlaştırılması karşısında, ancak paralel genişleme kavramına verdiğimiz özel önemi bu vesileyle belirtmek ve Avrupa'daki bütünleşme sürecinin hiçbir veçhesinin dışında kalmaya razı olmadığımızı, bunun mücadelesini en kararlı bir şekilde vereceğimizi vurgulamak isterim” diyorsunuz. Burada verilecek mücadele nedir; niçin verilecektir?! NATO'nun genişlemesini onaylamamıza karşılık, Avrupa Birliğine girmemizin önündeki engeller mi kalkacak?! Avrupa Birliğinin kapısında bekletilmek, bizden sonra gelenlerin girişini izlemek, şahsiyetli dışpolitikayla ne kadar bağdaşmaktadır?!.

Buna rağmen, biz “hiçbir ülkenin gerisinde kalmaya razı olmadığımızı, bunun büyük bir haksızlık ve ayrımcılık teşkil edeceğini, Avrupa Birliği üyeleri bilmektedir” diyoruz. Peki, biliyorlar da ne yapıyorlar acaba?! Gümrük birliğine girişimizin, bugün, yıldönümü; ülkemizde davullarla ilan edilen gümrük birliği, bir yıldır ülkemize ne gibi faydalar sağlamıştır?!

Türkiye'nin Batı dünyasıyla bütünleşmesini sağlamak, yetmiş yıldır, dışpolitikamızın temel hedefi olmuştur. Avrupa, yeniden yapılanmakta olan mimarîsi içerisinde, Türkiye'ye, ne kadar yer vermiştir?! Bu konuda alınan mesafe nedir?! Türkiye'nin hak ettiği yer ve bulunduğu yer neresidir?!

Değerli milletvekilleri, sınır komşularımız, ülkemize karşı düşmanca tavır içerisindedirler; Yunanistan, Suriye, Irak, İran, Ermenistan, Bulgaristan; hangisine sırtımızı dönebilecek durumdayız?! Bu devletlerle iyi ilişki kuramıyor, düşmanca tavırlarına mâni olamıyorsak, diplomasimizi sorgulamak durumunda değil miyiz?!

Libya'dan İran'a, Suudi Arabistan'dan emirliklere kadar İslam ülkeleriyle; İtalya'dan ABD'ye kadar Batı'lı ülkelerle münasebetlerimizin, bizim önceliklerimiz ile inisiyatifimiz doğrultusunda gelişmesini temenni ediyoruz; ama, diplomasimiz tarafından da, bunun böyle olduğunun ifade edildiğini görmek istiyoruz.

Kaddafi'nin tavrı ile İtalya ve Almanya Cumhurbaşkanlarının Cumhurbaşkanımıza karşı gösterdiği tavır arasında, üslup farkından başka bir fark var mıdır?! Bütün Avrupa ülkeleri, PKK'ya karşı mücadelesinde Türkiye'nin yanında mı yer aldı, yoksa, açık veya gizli, PKK'yı mı destekledi?! Bu konuda da, diplomasimiz yeterli varlık gösterememiştir. Bir avuç ne idiği belirsiz PKK'lı bütün dünyaya kendi tezlerini anlatmayı başarırken, bizim Hariciyemiz, diplomatlarımız ne yapmışlardır; hangi lobileri oluşturup, hangi ülke nezdinde PKK'nın terör örgütü olduğunu tescil ettirmişlerdir?!

Dışpolitikada inisiyatif koyamamak yüzünden, çok uzaklara gitmeye gerek yok, daha dün, Bakü-Ceyhan petrol boruhattı hayal olmuştur; Bakü-Novorossisk hattı yakında açılacak, Bakü-Supsa hattı da tamamlanmak üzeredir. Türkmen doğalgazı da yön değiştirmiş, Türkmenistan-İran-Türkiye güzergâhı, Afganistan üzerinden Pakistan'a kaymıştır. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Projesi, Türkiye tarafından ortaya atılmış -hangi akla hizmetse- Avrupa Birliğindeki vetosu yetmezmiş gibi, Yunanistan'ı kendi elimizle söz sahibi yapmışız. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Kalkınma Bankasının merkezi de Selanik'e kaptırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Dışişlerinin ısrarla Orta Asya cumhuriyetleri dediği Türkistan cumhuriyetleriyle ilişkilerimizin kurulması ve geliştirilmesi, siyasetçiler tarafından yapılmıştır. Dışişleri bürokrasisi, son derece ağır davranmış ve pasif kalmıştır; kendilerine görev olarak verilmesine rağmen, Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimizin gelişmesini sağlamak bir yana, ülkemizin bu ülkelerde temsil problemlerinin çıkmasına sebep olmuşlardır.

Türk cumhuriyetlerinde gönüllü kurulaşlarca açılan ve yüz akımız olan okulları, o ülkelerin makamlarına yanıltıcı beyanlarla şikâyet eden, engellemeye çalışan diplomatlar mevcuttur. Bu ülkelere üçüncü sınıf ülkeler, insanlarına da -bırakın kardeşliği- onuncu sınıf insan gözüyle baktıkları için, büyük ümit ve hayallerle kurulan münasebetler şimdi sıkıntı içerisindedir. Bu ülkelerle olan münasebetlerde klasik diplomasinin dışına çıkarak, ilişkilerimizi, hızla, dostluk ve kardeşlik anlayışı çerçevesinde geliştirsin, uzmanlar göndererek teknik yardım yapsın, bu ülkelerdeki değişimin hızlanmasına katkıda bulunsun, dönüşümün sıkıntılarının asgariye indirilmesine yardımcı olsun diye kurulan TİKA bile fonksiyonsuz hale getirilmiştir.

Amerika ve Avrupa'nın değişik ülkelerinde yaşayan Türk asıllı insanlar, Türkiye için büyük bir güçtür. Türkiye'ye karşı büyük bir sevgi ve saygısı olan bu gruplarla ne ölçüde münasebet kurulabilmektedir? Bugün, özellikle, ABD'de büyük bir güç haline gelen, durumları ABD yöneticilerince de kabul edilen ABD'li Müslümanlarla münasebet kurulmakta mıdır? Maalesef, evet demek mümkün değildir; çünkü, Dışişleri teşkilatımız, bu düşünceye, panislamist ve pantürkist yaklaşım olarak bakmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler ne yaparsak yapalım, Türklüğümüz ve Müslümanlığımız dünyaca tescil edilmiştir; olmadığımızı ispat ve tarihimizi inkar gayreti, bizleri, ancak küçültür. Bizlere izafe edilen değerlere liyakatimiz ölçüsünde saygı göreceğimizin bilinciyle hareket edersek, itibar sahibi oluruz. Bu sade ve basit gerçeği, dışpolitikda da gözden uzak tutmazsak, kazançlı çıkacağımıza inanıyorum. Yarın, tarih, bunu, yönetenlerden böyle soracaktır.

Değerli milletvekilleri, dışpolitika mecraına çekilmeli, Yüce Meclis ve hükümetler dışpolitikaya hâkim olmalıdır. Diplomatlar, teknisyenlerdir; onlardan mutlaka istifade edilmelidir. Siyasî otorite, sorumluluğuna sahip olacak, politikaları, stratejileri belirleyecek, diplomatlar da bunları uygulayacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla ilgili de birkaç söz söyleyip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. Bu Bakanlığımız, Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine intikal etmiş, 148 yıllık geçmişi olan köklü bir kuruluştur. Bu güzide kuruluşumuz, zaman zaman şaibelere ve yolsuzluklara muhatap olmuş ve halen, günlük şaibelerden kurtulamamıştır. Bu şaibelere meydan veren İhale Kanunu ile kontrolörlük sistemi, ciddî manada gözden geçirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, özellikle şunu ifade etmek istiyorum: İmalatı yapılacak yapılar mutlaka üç hususiyeti bünyesinde taşımalıdır. Bu hususiyetler, kalite, ekonomi ve verimliliktir. Bir yapı, hem kaliteli hem ekonomik olmalı hem de kullanımda verimi sağlamalıdır. Maalesef, bizdeki anlayış, inşaat tekniği “ne kadar çok malzeme kullanırsan, o kadar sağlam yapı elde edersin” mantığına oturmuştur; oysa, malzemenin fazla kullanımıyla değil, ilmi, tekniği ve işçiliği iyi kullanarak, yeterli malzemeyle sağlam ve ekonomik yapı elde etmek esas olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yanmaz, konuşma süreniz bitti efendim; Dışişleri Bakanlığına 9 dakika ayırdınız, Bayındırlık Bakanlığına 1 dakikanız kalmıştı.

NEVZAT YANMAZ (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz 1 dakikada tamamlayayım.

BAŞKAN - Son cümlelerinizi ifade edin lütfen.

Buyurun.

NEVZAT YANMAZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık bünyesindeki garip bir uygulamayı da bilgilerinize sunmak istiyorum. Bakanlık tarafından ihaleye açılan işler, yüzde 30, yüzde 40, bazen yüzde 50 gibi tenzilatlarla yüklenici firmalara ihale edilmektedir. Burada, izah edilmesini istediğim bir husus var. Birim fiyat tespitlerinde müteahhit kârı yüzde 25 olarak tespit edilmişken, Bakanlık, hangi mantıkla, yüzde 30, yüzde 40, yüzde 50 gibi tenzilatlarla müteahhit firmalara iş yaptırabilmektedir. Bu gibi yüksek tenzilatlı işlerde, zannediliyor mu ki, devlet, kâr etmektedir; aksine, kalitesiz yapıları ve kişiler arası çarpık ilişkileri teşvik etmektedir.

Sayın Başkan, sabrınızı fazla zorlamak istemiyorum.

Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (BBP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sıvas Milletvekili Sayın Nevzat Yanmaz'a teşekkür ediyorum.

Gruplar adına yapılan konuşmalar ve kişisel konuşmalar tamamlanmıştır.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Bir arzım var Sayın Başkanım; arz edebilir miyim?

BAŞKAN - Sayın Matkap bir talepte bulunmuştu.

Buyurun Sayın Matkap.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak... (RP ve DYP sıralarından “Ses, ses” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, aranızdaki konuşmaları bir dakika keser misiniz efendim; bir grup başkanvekilinin yerinden söylediği talebini tespite çalışıyorum, işitemiyorum.

Buyurun Sayın Matkap.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Sayın Dışişleri Bakanının Meclisi hiçe sayan bu tutumunu benimsemediğimiz için, görüşmelerin bu bölümünde, Genel Kurul Salonunu terk edeceğiz. Bu tavrımızın, Millî Savunma Bakanı Sayın Tayan'la bir ilgisi yoktur.

Arz ediyorum, saygılar sunuyorum.

(Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Görüşmeler bitti zaten.

BAŞKAN - Sayın Başesgioğlu, sizin bir sözünüz mü var?

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan... (DYP sıralarından “Görüşmeler bitti zaten” sesleri)

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Yolunuz açık olsun.

BAŞKAN - Bir saniye efendim... Sayın Başesgioğlu da bir talepte bulundu...

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Salondan çıkmak müsaadeye mi bağlı Sayın Başkan?! Çıkacaklarsa, çıksınlar!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, ben, yerinden bir isteğini belirtmek isteyen milletvekili arkadaşımın isteğini dinlerim.

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Ama, böyle bir istek olmaz Sayın Başkan; isteyen çıkar.

BAŞKAN - Eğer siz de yerinizden bir söz talebinde bulunursanız, sizi de dinlerim; ama, şu halinizle dinlemem. Müsaade buyurun, söz isteyin, ondan sonra sizi de dinleyeceğim. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Buyurun Sayın Başesgioğlu.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkanım, bizim de arzımız, şu ana kadar cereyan eden Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde bulunmayan Dışişleri Bakanı Sayın Çiller'e ilişkindir. Bu tavrımızın, ne diğer siyasî gruplarımızla ne de muhtemelen konuşma yapacak olan Millî Savunma Bakanımız Sayın Turhan Tayan'la bir ilişkisi yoktur. Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelere gelmeyen Sayın Çiller, bugün buradaki bütçe görüşmelerine de katılmamıştır. Bu tavır, aslında, bütün gruplara yapılan bir saygısızlıktır. Anavatan Partisi Grubu olarak, bu tavra ortak olmayacağımızı ve görüşmelerin bundan sonraki bölümüne katılmayacağımızı arz ediyoruz efendim. (ANAP sıralarından alkışlar; RP ve DYP sıralarından gürültüler)

(Anavatan Partisi Milletvekilleri Grubu Genel Kurul salonunu terk etti)

NECMi HOŞVER (Bolu) - Gidersen git, haydi güle güle...

BAŞKAN - Hükümet adına Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan; buyurun efendim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... (Gürültüler)

Efendim, kürsüye, Hükümet adına konuşmak üzere Sayın Bakanı davet ettim; söz Sayın Bakana ait. Tespitimi bilahara yaparım.

(Demokratik Sol Parti Milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)

NECMİ HOŞVER (Bolu) - Uğurlar olsun milliyetçi solculara. (DYP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, kürsüde, Sayın Bakan, Hükümet adına bütçe üzerindeki konuşmasını yapmak üzere bekliyor.

Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 20 dakikadır.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, Hükümet adına görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Sözlerimin başında, Başkanlık Divanını, Yüce Meclisin değerli üyelerini ve ekranları başında bizleri dinleyen aziz vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gecenin bu saatinde, fevkalade önemli bir bakanlığın bütçesini görüşüyoruz. Dışişleri Bakanlığı, bütün bakanlıkların üzerinde, ülkenin, devletin dışa açılan penceresi, ülkenin itibarı, ülkenin vitrini bir bakanlıktır. Her konuda ihtilafa düşebiliriz, her konuda tartışabiliriz; ama, dışa karşı, dünyaya karşı bizim halimizi gösterecek olan bu bütçe müzakerelerinde herkese düşen görev, özellikle Anamuhalefet Partisine düşen görev, yapıcı eleştirileriyle, katkılarıyla, bu görüntüye olumlu katkılarda bulunmaktır.

Üzülerek ifade edeyim ki, millî birlik ve beraberliğimizin ve ülkenin yüce menfaatlarının söz konusu edildiği Dışişleri Bakanlığı bütçesinin müzakeresi sırasında -üzülerek tekrar ifade ediyorum- Anavatan Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokratik Sol Partiye mensup milletvekilleri, Meclisi terk etmek suretiyle, Türk dışpolitikasına karşı sorumsuzluk örneğini ortaya koymuşlardır; bundan dolayı üzüntülerimi ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, dışpolitika millîdir. Dışpolitika, her şeyden evvel, Büyük Önder Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet döneminde “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi esaslarına dayanarak bugüne kadar yürütülegelmiş; aşağı yukarı, temel esasları itibariyle, gelen hükümetler, iktidarlar devresi içerisinde hiçbir değişikliğe uğramadan, millî menfaatler doğrultusundan, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ilkeleri doğrultusunda, bugüne kadar sürdürülegelmiştir.

Türk dışpolitikasının temel ilkelerinden olan “barışçı olmak”, “iyi komşuluk münasebetlerine değer vermek”, “ülkelerin egemenlik haklarına saygılı olmak” gibi temel esaslardan hareketle, bugüne kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dışpolitikasını aktif ve saygın bir şekilde sürdüregelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bütçe müzakerelerinin başından itibaren, özellikle muhalefete mensup milletvekilleri ve sözcüler, böylesine önemli bir Bakanlığın bütçesi üzerinde yapıcı eleştiriler ve yol gösterici beyanlarda bulunmak yerine, bu bütçeyi, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Prof.Dr. Tansu Çiller'in kişiliğine endekslemek, onu yıpratmak ve âdeta, Sayın Çiller üzerinde yoğunlaştırmak suretiyle fevkalade talihsiz bir davranış sergilemişlerdir. (DYP sıralarından alkışlar)

Başbakan Yardımcımız şu anda nerede: Başbakan Yardımcımız, şu anda, Brüksel'de, Türkiye-Avrupa Birliği Karma İstişare Komitesinin Üçüncü Dönem Toplantısında bir konuşma yapmaktadır; yine, Başbakan Yardımcımız, bugün, Brüksel'de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bürosunu hizmete açmaktadır; yine, Başbakan Yardımcımız, bugün, Amerikan Ticaret Odası Avrupa Birliği Komitesi tarafından verilecek yemekte Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri konusu üzerinde bir konuşma yapmaktadır ve yarın, erken saatlerde, Dublin zirvesine katılmak üzere İrlanda'ya geçecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar önemli, Türkiye'nin yüce menfaatlerine dayalı yoğun bir faaliyette bulunmak üzere çok önceden planlanmış ve programlanmış bir dış seyahatte bulunan Başbakan Yardımcımızın burada bulunmayışını şu veya bu şekilde sömürmeyi ve yoruma tabi tutmayı talihsizlik addediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan Yardımcımızın, yarın, Dublin'de, İspanya Başbakanıyla randevusu vardır; yine, Sayın Başbakan Yardımcımızın, yarın, İtalya Başbakanıyla görüşmesi vardır; yine, Başbakan Yardımcımız, yarın, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'la görüşecektir. Böylesine güzel, böylesine yoğun bir programı görmezlikten gelmek, fevkalade talihsizliktir ve gaflettir değerli arkadaşlarım.(DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, nedir tartıştığınız, nedir istediğiniz şey; şurada Sayın Tansu Çiller'i görmek mi? Merak etmeyin, ayın 18'inde bütçenin tümü üzerinde görüşmeler yapılacak; Sayın Tansu Çiller çıkacak, bütçenin tümü üzerinde, sadece Dışişleri Bakanlığıyla ilgili değil, tüm bakanlıklarla ilgili, Hükümetin faaliyetleriyle ilgili Yüce Meclise ve Türk kamuoyuna bilgi verecektir. Tansu Çiller, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygılı bir Genel Başkanımızdır, eski Başbakanımızdır ve müstakbel Başbakanımızdır. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Demokratik Sol Parti adına konuşan Şükrü Sina Gürel, konuşmalarını yaptıktan sonra, bizim yapacağımız konuşmalara, cevaplara, açıklamalara kulak vermeden buradan ayrıldılar. Konuşmalarının bir yerinde, Türk dışpolitikasının din esasına dayandırılmak istendiğini ifade ettiler.

Değerli arkadaşlarım, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin dışpolitikası, Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi arasındaki ortaklık protokolüne ve Yüce Meclisin tasvibine mazhar olmuş, güvenine mazhar olmuş Hükümet Programına tabidir. Bu politika, köklü bir politikadır, millî bir politikadır, aktif bir politikadır ve şahsiyetli bir dışpolitikadır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye İslam Konferansının üyesidir, Türkiye EKO'ya üyedir; geçmişte CENTO'ya, RCD'ye üye idi. Bunların tümüne İslam ülkeleri üyedir. Bunların hiçbirisi bugünkü Hükümet zamanında üyeliğini kazandığımız teşekküller değildir. Bunların bir kısmı Demokrat Parti döneminde, bir kısmı Adalet Partisi döneminde, bir kısmı da bilahara kurulan hükümetler döneminde Türkiye'nin üyeliğini kazandığı uluslararası kuruluşlardır. Bu konuda birtakım sapmalara veya saptırmalara başvurmanın hiçbir gereği ve hiçbir faydası yoktur.

Yine, Sayın Şükrü Sina Gürel, Irak politikamızı eleştirdiler.

Değerli arkadaşlarım, beş altı yıldır devam eden Irak buhranı üzerinde, ilk defa petrol boru hattından petrolü bu Hükümet akıttı. Yine, Kuzey Irak'taki hükümet boşluğu karşısında, özellikle, Türkmen vatandaşlarımızın buradaki oluşumlar içerisinde değer bulması, aktif rol alması, ilk defa bu Hükümet döneminde olabilmiştir. Yine, Barzani ve Talabani gibi Kuzey Irak'taki güçler, ilk defa bu Hükümet zamanında bir araya getirilebilmiş ve ateşkes sağlanabilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Şükrü Sina Gürel, özellikle, Kıbrıs ve Türk-Yunan ilişkileri üzerinde birtakım beyanlarda bulundular. Her şeyden evvel şunun bilinmesinde yarar vardır: Devletlerarası ilişkilerin iyileştirilmesi tek taraflı olamaz, taraflardan birinin iyi niyetiyle bu münasebetlerin tanzimi ve ihyası mümkün değildir. Üzülerek ifade edeyim ki, komşumuz Yunanistan, anlamsız bir anlaşmazlık içerisindedir, saldırganlık içerisindedir ve anlaşmamak için elinden gelen tüm olumsuzlukları kullanmakta ve bunu, maalesef, Avrupa Birliği zeminlerine taşıyabilmektedir. Hükümet olarak uyguladığımız sabırlı, anlayışlı ve olgun politikamız, hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti Devletinin zaafiyetine verilmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti saldırgan olmamıştır, barışa karşı olmamıştır, hukuka karşı olmamıştır; her zaman ağırbaşlılığıyla ve demokratik bir anlayış içerisinde olaylara yaklaşmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Yumakoğulları'nın özellikle karayoluyla Türkiye'ye gelmekte olan işçilerimizin karşılaştığı vize sorunlarıyla ilgili yaklaşımına teşekkür ediyorum. Her şeyden evvel, Bakanlık personelimiz, bu konuya büyük bir hassasiyetle yaklaşmaktadır; esasen, bütçeyle ilgili birtakım taleplerimizin temelinde de bu yatmaktadır.

Üzülerek ifade edeyim ki, yurt dışındaki temsilciliklerimiz, büyük birtakım imkânsızlıklar içerisindedir. Bunlar tamir edildiği, sağlandığı, telafi edildiği müddetçe ve nispette, sanıyorum, yurt dışında bulunan, başta işçilerimiz olmak üzere, tüm vatandaşlarımıza, konsolosluk hizmetleri başta olmak üzere, her türlü hizmet, daha aktif ve müsmir bir şekilde verilmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Cevdet Akçalı, Avrupa ile ilgili, Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkilerimiz konusunda bazı konulara temas ettiler; birkaç cümleyle bu konuya da açıklık getirmek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk Hükümeti olarak, Hükümet olarak, Gümrük Birliği Anlaşmasından doğan bütün yükümlülükleri yerine getirmiş durumdayız. Ancak, buna karşılık, Avrupa tarafı, kendi taahhütlerinin çoğunu henüz yerine getirememiştir ve Türkiye-Avrupa ilişkilerini engellemek isteyen komşumuz Yunanistan'ın yarattığı sorunları henüz çözebilmiş de değildir. Bu, Avrupa'nın, Türkiye'ye karşı bir ayıbıdır. Ne yazık ki, Avrupa'da bazı çevreler de, bizzat Avrupa'dan kaynaklanan bu olumsuzlukların sorumluluğunu Türkiye'ye yüklemeye çalışmaktadır; bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Herkes kendi sorumluluğunu bilmek zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Murat Karayalçın bazı beyanlarda bulundular -kendilerinin şu anda burada bulunmasını arzu ederdim- ve konuşmalarının başlangıcında, Dışişleri Bakanlığının toplantılarının, diyaloglarının, temaslarının diğer bakanlıklardan çok farklı olduğunu ifade ettiler. Zaten, bunu ortaya koyduktan, bu tespiti yaptıktan sonra, Sayın Tansu Çiller'in burada bulunmayışının sebebini aramakta, bence, bir anlam göremiyorum.

Sayın Karayalçın konuşmasının bir yerinde “dışpolitikada iki başlılık mı söz konusudur” gibi bazı çağrışımlar, bazı istifhamlarda bulundu. Ben Sayın Karayalçın'ın -özellikle Karayalçın'ın- böyle bir çağrışıma başvurmasını gereksiz görüyordum. Zira Karayalçın, SHP ile DYP'nin ortak olduğu hükümetlerde Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak, bizim, dışpolitikada, hükümet politikası olarak, devlet politikası olarak nasıl bir anlayış ve diyalog içerisinde olduğumuzu gayet iyi bilirler. Kesinlikle dışpolitikamızda iki başlılık yoktur, dışpolitikayı Hükümet yürütmektedir, devlet yürütmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Karayalçın'ın Dışişleri mensuplarının özlük haklarıyla ilgili yaklaşımına teşekkür ediyorum; ancak, bunu ifade etmek kâfi değildir, bunu birtakım eylemlerle, olumlu teşebbüslerle desteklemek gereği vardır. Bu konuda da Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan ve milletvekillerinden olumlu birtakım öneriler beklerdim. Maalesef, bizim cevaplarımızı bile dinlemek lütfunda bulunmadılar ve Genel Kurulu terk ettiler.

Değerli arkadaşlarım, bu akşam en talihsiz konuşmayı İrfan Demiralp arkadaşımız yaptı. Herkes bir şey söyleyebilir; ama, İrfan Demiralp'in, burada, hele hele dışpolitika konusunda Sayın Tansu Çiller'e laf söylemeye, hiç ama hiç hakkı yoktur. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın İrfan Demiralp, 19 uncu Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Doğru Yol Partisinin dışpolitikayla ilgili on konuşmasının aşağı yukarı sekizini yapmış ve bu politikaları onaylamış bir arkadaşımızdır; şimdi, bütün bunları, geçmişi unutarak, kendisini inkâr ederek böyle talihsiz bir konuşma yapmasını, gerçekten üzüntüyle karşıladım.

Değerli arkadaşlarım, dış basında çıkan birtakım yazılar, birtakım makalelerden bahsetti; bunu, sadece İrfan Demiralp değil, yine, DSP sözcüsü değerli arkadaşımız Şükrü Sina Gürel de dile getirdi. Değerli arkadaşlarım, dış basında çıkan yazıların yüzde 99'u, Türkiye'yi dışarıya jurnallemek isteyen, maalesef, millî menfaatlarımızı, millî çıkarlarımızı bir yana bırakan, dışarıyla irtibatlı birtakım insanların buradan Avrupa basınına verdiği yazı ve haberlerdir. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Demiralp “alelacele gümrük birliğine girdik” diyor. Elinsaf mineliman!.. Biz, dört sene süreyle bunun mücadelesini verirken, siz, hangi gün, Genel Kurulda veya Grupta çıkıp da, bizim gümrük birliğine girebilmek için gerekli hazırlıklarımız yapılmamıştır, gibi bir eleştiri getirdiniz?!

Değerli arkadaşlarım, gümrük birliği, özellikle, 1963 Ankara Antlaşması ve 1972 Katma Protokolüyle başlayan bir sürecin sonucudur. 22 yıllık bir hayal gerçek olmuştur. Apar topar yapılmış bir muamele, bir işlem değildir.

Şunu da ifade edeyim ki; Sayın Demiralp “geçen ay, Belçika'nın Ostende şehrinde yapılan toplantıdan 100 kilometre ötede, Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu toplantısı vardı; o toplantıya, Sayın Çiller katılmadı” dediler. Ostende'de yapılan o toplantıda, ben de, Millî Savunma Bakanı olarak, Başbakan Yardımcımız Sayın Çiller ile beraber orada bulunuyordum. Sayın Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımız, bu toplantıya katılmak için bütün gayretini ortaya koydu; ama, gördük ki, o toplantıda eşdeğer bir bakan bulunmuyordu. Eşdeğer bir bakanın bulunmadığı yerde, bizim Başbakan Yardımcımız ve Dışişeri Bakanımızın bulunması, fevkalade büyük bir diplomatik gaf olurdu.

Değerli arkadaşlarım, özellikle, arkadaşlarımız temas etmediler ama, biz, sorumlu bir Hükümet olarak, Yüce Meclise ve kamuoyuna “Çekiç Güç” olarak adlandırılan konuda da kısaca bilgi vermek istiyoruz.

1991 yılından beri süren Huzur Harekâtının 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdirilmesi Hükümetimizce kararlaştırılmıştır. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Devam eden bazı güvenlik endişelerimizin karşılanması bakımından, bazı müttefik ülke hava unsurlarıyla birlikte, süresi ve kapsamı Türkiye tarafından tayin edilmek koşuluyla sınırlı bir faaliyette bulunulması için, Hükümetimiz, Yüce Meclisten onay almak amacıyla konuyu yakında huzurlarınıza getirecektir ve Yüce Meclis konuyla ilgili iradesini ortaya koyacak ve kararını verecektir.

Değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanlığı bütçemiz üzerinde Meclisimizin, değerli milletvekillerimizin gösterdiği sorumluluk anlayışına müteşekkiriz; ancak, millî meselelerimizin, millî menfaatlarımızın görüşüldüğü bu bütçede gereken ciddiyeti ve sorumluluğu göstermeyen muhalefet partilerine, maalesef, teşekkürde bulunmak yerine üzüntülerimi ifade etmekle yetiniyorum.

Yüce Meclisi ve Başkanlık Divanını saygıyla selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerindeki eleştirileri Hükümet adına cevaplayan Millî Savunma Bakanı Sayın Turhan Tayan'a teşekkür ediyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, bir isteğiniz mi var?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Muhalefet grup başkanvekilleri...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, aranızdaki sohbeti keserseniz, Değerli Grup Başkanvekilinin isteklerini tespit etme fırsatı bulacağım, siz de işitebileceksiniz.

Buyurun efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, muhalefet grup başkanvekilleri salonu terk ederlerken, Doğru Yol Partisi ve onun Sayın Genel Başkanı hakkında birtakım yanlış sözler söylemişlerdir. Bu bakımdan, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili olarak yerimden bir iki cümle söylemek istiyorum; müsaade buyurursanız.

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Gözlükaya, muhalefet gruplarının sayın grup başkanvekilleri salondan ayrılırlarken, çok dikkatli bir ifadeyle “Dışişleri Bakanı bütçe görüşmelerine katılmadığı için, Dışişleri Bakanının bu davranışını protesto amacıyla Genel Kurul salonunu terk ediyoruz” dediler; ne Hükümetle ilgili ne de Doğru Yol Partisi Genel Başkanıyla ilgili herhangi bir beyanları olmadı; özellikle de, davranışlarının, bu oturumda Hükümetin sözcülüğünü yapan Sayın Turhan Tayan ile bir ilgisi olmadığını beyan ettiler.

Bu durumda, Hükümet adına, o davranışla ilgili, Sayın Tayan gereken şeyleri söyledi, konuşmasının büyük bir bölümünü de buna ayırdı.

Doğru Yol Partisi Grup Başkanı Sayın Çiller ile ilgili kişisel bir sataşma söz konusu değil; olsaydı dahi, ancak kendisi tarafından cevaplandırılabilirdi. Onun için, sizin talebinizi yerinde bulmam ve söz vermem mümkün değil.

Çok teşekkür ederim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Bir dakika Sayın Başkan...

BAŞKAN - Şimdi, Bayındırlık ve İskân Bakanını kürsüye davet ediyorum.

CEFİ JOZEF KAMHİ (İstanbul) - Sayın Başkan...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN - Tamam Sayın Gözlükaya...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Hayır Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanı kürsüye davet ettim; başkaca söyleyeceğiniz bir şey olursa, Sayın Bakanın konuşmasından sonra tespit ederim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ama, ben şimdi bir iki cümle söylemek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, iki cümleyi, yerinizden de olsa, söylemenizin gereği olmadığını ifade ediyorum; çünkü, usule göre, eğer siz, kişisel bir sataşma var diyorsanız, o sataşmayı, ancak, kendisine sataşılan milletvekili cevaplandırabilir.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ama, müsaade etmiyorsunuz ki...

BAŞKAN - Hükümet adına diyorsanız, onu Millî Savunma Bakanınız cevaplandırdı.

Teşekkür ederim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Sayın Bakanı kürsüye çağırdım efendim, teşekkür ederim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Grup başkanvekilleri sessizce çıkabilirlerdi; fakat, çıkmadan önce protestolarını ifade ettiler.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşma süreniz 20 dakikadır.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Şimdi, milleti temsil eden bu milletvekillerinin Meclisi terk etmeleri, millete hakarettir; onu söylüyorum.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Ne münasebet!...

A.ZİYA AKTAŞ (İstanbul) - Sen onu Genel Başkanına söyle!..

BAŞKAN- Sayın Bakanım, buyurun.

CEFİ JOZEF KAMHİ (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, kürsüde hatip varken, herhangi bir arkadaşımıza ilaveten söz vermem mümkün değil. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir tane hatip kürsüsü var; siz, bir sürü seyyar kürsü kurmak istiyorsunuz. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo Başkan” sesleri, alkışlar)

Buyurun Sayın Bakan.

İRFETTİN AKAR (Muğla) - Seyyar kürsü kurmuyoruz...

Y. FEVZİ ARICI (İçel) - Sayın Başkan, lütfen tarafsız olun... Lütfen... Tarafsızlığınızı ihlal ediyorsunuz...

BAYINDIRLIK ve İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin müzakere edildiği bu toplantıda çok değerli tenkit ve teklifleriyle çalışmalarımıza yol gösteren, yön gösteren, tavsiyelerde bulunan arkadaşlarımıza, değerli milletvekillerine, grup sözcülerine teşekkür ederim.

Muhterem milletvekilleri, Bayındırlık Bakanlığı, 1848'de kurulmuş 148 yıllık bir bakanlıktır. Bu Bakanlık, malumlarınız olduğu üzere, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü, İller Bankası ve daha önce -nisan ayında- Bakanlığımızdan ayrılmış olan Devlet Su İşleri ve geçmişte de...

BAŞKAN - Sayın Arıcı, sizi, sükûnete davet ediyorum.

Y. FEVZİ ARICI (İçel) - İkaza gerek yok; teşekkür ederim.

BAŞKAN - Burada, Hükümet adına, Sayın Bakan konuşuyorlar, söyleyeceğiniz bir şey varsa daha sonra konuşuruz.

Y. FEVZİ ARICI (İçel) - Sayın Başkan, söz vermiyorsunuz ki!..

BAŞKAN - Efendim, kürsüde hatip varken imkân olur mu buna!..

Buyurun Sayın Bakanım.

BAYINDIRLIK ve İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Devamla) - ... halen Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde bulunan DLH Genel Müdürlüğüyle, kamu yatırımlarının altyapı hizmetlerinin yapılmasını yürütmektedir.

Bayındırlık Bakanlığının 1996 ve 1997 bütçelerine baktığımızda, bu hizmetlerin yapılması için Bakanlığımıza -Bakanlığımız merkez teşkilatı olarak- 1996'da tahsis edilen 19 trilyon 600 milyar liralık ödenek, 1997 yılında 37 trilyon 463 milyar liraya yükseltilerek yüzde 90 artırılmış bulunmaktadır.

Yine, Karayolları Genel Müdürlüğünün, 1996'da tahsis edilen -yatırım ve cari harcamalarla ilgili- 58 trilyon liralık bütçesi, 1997'de 124 trilyon liraya yükseltilmiştir. Ayrıca, Kamu Ortaklığı Fonundan finanse edilen otoyollar için 1996'da 36 trilyon lira tahsis edilmişken, bu rakam 1997'de 66,5 trilyon liraya yükseltilmiş bulunmaktadır. Bu rakamlara göre, devlet yolları ve il yollarına ait 1997 yılı yatırım bütçemiz yüzde 110 mertebesinde artırılmış bulunmaktadır.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Bakanı duyamıyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın konuşmasını muhalefet sıralarında oturanlar izleyemiyorlar. Lütfen...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Devamla) - Bakanlığımızın 1997 yılı bütçesi -devlet ve il yolları, otoyollarla beraber- 193 trilyon lira olmaktadır. Bu rakam, 1996'da 95 trilyon liradır ve artış yüzde 103 olmaktadır.

İller Bankasının yatırım bütçeleri, 1996'da 19 trilyon 900 milyar lira, 1997'de 38 trilyon 800 milyar liradır; artış yüzde 95'tir. Bakanlığımız ile bağlı ve ilgili kuruluşlarla beraber toplam bütçemiz 1996'da 134 trilyon 900 milyar lira, 1997'de 269 trilyon liradır; artış yüzde 100 mertebesinde olmaktadır. Umut ederiz, 1997'de, ilaveten verilmesini beklediğimiz kaynaklarla, Karayollarında, İller Bankasında ve Bakanlığımızın diğer hizmet birimlerinde, genişleyen bir hizmet imkânına kavuşmuş olacağız.

Muhterem milletvekilleri, Bakanlığımızın Yapı İşleri Genel Müdürlüğü -dağıtılan kitapçıkta da ifade edildiği üzere- 1996 yılında 4 888 proje üzerinde çalışmasını yürütmüştür. Bu 4 888 projenin toplam ödeneği 40 trilyondur. Malumunuz olduğu üzere, bu Genel Müdürlüğümüzün, illerde il bayındırlık müdürlükleri var. Biz, dağıttığımız kitapçıkta da, burada da ifade ediyoruz, Plan ve Bütçe Komisyonunda da ifade ettik; valilerden gelen talep üzerine, ilçelerde, ilçe bayındırlık müdürlükleri kurmak istiyoruz. Bunu kurarken de, yeni kadrolar alma şeklinde değil, il merkezindeki, ilçeleri kontrol eden, ilçelerdeki yatırımları takip eden, kontrol eden mühendis ve teknik elemanları ilçelere tahsis edelim diye düşündük.

Mesela, Ankara'nın 200 kilometre uzağında -bu talep, Ankara Valisinden gelmiştir, diğer valilerden gelmiştir- ilçesi var; bu kadar uzak mesafedeki devlet yatırımlarını, il merkezinden mühendis gönderip, tekniker gönderip kontrol etmenin zorluğunu takdir edersiniz. Ayrıca, ilçelere, ilden gönderip, oraya yerleştireceğimiz elemanlarla oluşturacağımız ilçe bayındırlık müdürlüğünün, sadece oradaki kamu yatırımları için değil, o bölgedeki, ilçe çevresindeki küçük belediyelere teknik hizmet vermek ve köylerde yapılan birtakım yatırımlarla ilgili olarak da, kaymakam emrinde köylere hizmet vermek bakımından faydalı olacağına inanıyoruz. Valilerimizin de iştiyakla arzu ettiği bu husus, çalışma halinde devam ediyor. Neticelenince, umut ederim, ilçelere -büyük ilçelerden başlayarak- ilçe bayındırlık müdürlükleri tahsis edeceğiz.

Bu Genel Müdürlüğümüzdeki faaliyetler içerisinde en çok tartışılan, takip edilen, konuşulan konu, ihaleler meselesidir. Tabiî, kamu yatırımlarının uzun süre devam etmesi, ödeneklerin yetersizliğinden ve çok projeye başlanmış olmasındandır. Bu da, bizim Bakanlığımızın kontrolu dışında bir hadisedir. Yatırımların çok projeye dağıtılması tabiî arzu edilmez, başlanan projenin kısa sürede bitirilip verimli olarak kullanılması arzu edilir; ancak, önümüzdeki vakıa da budur.

İhaleler sonrasında yatırımların gecikmesinde bir diğer husus da, maalesef, arsa meselesinin halledilmemiş olması, tatbikat projelerinin önceden hazırlanmamış olması ve denetim eksikliğidir. Bayındırlık Bakanlığı olarak, bu istikamette tedbirler alıp, gerek ihale safhasında gerek denetim safhasında ve daha önceden tatbikat projelerini hazırlayarak, ödenek imkânları da yeterince tahsis edildiği takdirde, kısa zamanda yatırımları bitirmeyi arzu etmekteyiz. Nitekim, misal olarak arz edeyim -bilahara, belki kısmen bahsedeceğim- 1996 yılının ağustos ayında, Çorum ve Amasya'da meydana gelen deprem felaketi sebebiyle, 1 200 - 1 230 afet evi yapımını programa aldık; 19 Eylülde ihale ettik ve bu aralık ayı sonunda da, şimdi, evleri teslim noktasındayız; yani, ikibuçuk aylık bir sürede, 1 200 ev bitirilip teslim edilebilmektedir.

Kamu yatırımlarındaki gecikmede, açık seçik, müteahhidin işi ciddîye almaması, ciddî takip edilmemesi, kontroldeki eksiklikler yanında en büyük sebep, ödeneklerin yetersizliğidir; bunu ifade etmek isterim.

İhalelerde takip ettiğimiz usul, açık ihaledir, ilandır; davetle ihale, istisnaî durumlarda yapılmaktadır. Olağanüstü Hal Bölgesindeki ihaleler, oradaki hassas birtakım meseleler sebebiyle Başbakanlığın 1993'te yayımlamış olduğu bir tamime göre, terörle ilişkisi olmayan ve güvenlik tahkikatından geçmiş olan firmalar arasından davetle yapılmaktadır; ama, kendi dönemimizde, yine, bu davetin de, çok geniş katılımı ve rekabeti sağlayacak şekilde olmasına gayret ediyoruz.

Bir diğer husus, birim fiyatların yüksekliği alçaklığı meselesidir. Tabiî, birim fiyatlar, Bakanlığımızın kuruluşları tarafından, piyasa fiyatları, malzeme fiyatları, işçilik maliyetleri dikkate alınarak hazırlanmakta ve ihalelerde esas alınmaktadır. Tabiî, birim fiyat yerine, anahtar teslimi ihaleye geçmek arzumuzdur. 2886 sayılı Kanunda da inşallah bu değişikliği yapmayı düşünüyoruz; önümüzdedir. Ancak, anahtar teslimi ihalelerde ödeneğin hazır olması ve projenin de çok iyi, dikkatle, mahal listesiyle beraber hazırlanması, ihtilafsız ve süratli bir netice almak bakımından gerekli olmaktadır.

Tenzilatların yüksekliği alçaklığı üzerinde duramıyoruz; çünkü, biz, açık ihale ve tam rekabete açık bir sistem uyguladığımıza göre, fazla kıran batabilir. Bize düşen, her safhada müteahhidi iyi takip etmek, iyi kontrol etmek ve işin kalitesinden, malzemesinden, standartlarından birtakım eksiklikleri önlemektir. İşin kaliteli yapılmasını, şartnamelere uygun yapılmasını temin edecek bir kontrol sistemi uygulayabildiğimiz takdirde -ki, inşallah uygulayacağız, kararlığımız bu istikamette- yüksek kıran batabilir ve mütaahhit de hesabını yaparak girer ve devletin inşaatları da neticeye salimen ulaşır.

Yine, bu Genel Müdürlüğümüz, afetlerle ilgili -biraz evvel Çorum ve Amasya vesilesiyle arz ettiğim- son dört yılda, Erzincan, Senirkent, Dinar, Çorum, Amasya bölgelerinde onbinlerce afet konutunun ve onların müştemilatı binaların inşasını yüklenmiş ve başarıyla neticelendirmiş bulunmaktadır.

Bakanlığımızın bir diğer kuruluşu da Afet İşleri Genel Müdürlüğüdür; afet anında acil yardımda bulunur, afete maruz bölgelerin tespiti ve yeniden iskânıyla ilgili çalışmaları yapar. Erzincan, Senirkent, Dinar, Çorum ve Amasya'da başarıyla bu hizmetleri yerine getirmiştir.

Bu Genel Müdürlük, Yapı işleri Genel Müdürlüğüyle beraber, 1996 yılında 10 476 mesken ve 214 işyerini tamamlayıp hizmete açmak için gerekli olan altyapı çalışmalarını hazırlamıştır.

1960-1996 yılları arasında -36 yıllık dönemde- bu Genel Müdürlüğümüzün çalışmaları çerçevesinde, Yapı İşleri Genel Müdürlüğüyle beraber, 177 050 ünite -bunun 154 bini mesken olmak üzere, işyeri, sosyal tesis, geçici iskân tipinde ünite- inşa edilmiş ve hizmete sokulmuştur.

Bu Genel Müdürlüğümüz, ayrıca eğitim hizmetleri vermektedir.

Halen, afet işleri kapsamında 32 bin mesken ihtiyacımız bulunmakta, bunun takriben 12 bini yer değiştirme sebebiyle, 20 bini de muhtelif şekilde afete maruz kalmış olan vatandaşlarımıza yeni mesken inşasıyla ilgili önümüzdeki programdadır.

Bakanlığımızın bir diğer kuruluşu da Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğüdür; imar planlarını hazırlar, müteahhitlik hizmetleriyle ilgili karne ve sicil hizmetlerini yürütür, eğitim hizmetlerini yürütür, Belediyeler Fonundan Bakanlığımıza intikal eden gelirin belediyelere dağıtılmasını, Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonundan gelen gelirin yine belediyelerin asfalt hizmetlerine vesair hizmetlerine dağıtılmasını sağlar, mücavir alanlarla ilgili tespit ve çalışmaları yapar.

Belediyelere yaptığımız yardım, ifade ettiğim gibi, Belediyeler Fonundan ve Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonundan gelen gelirdir; tabiî, yetersizdir. Belediyelerin kapısını en çok aşındırdığı bakanlık da bizim Bakanlığımızdır. Bir Bakan olarak, tabiî, kendilerine gerekli olan desteği verememekten de müteessirim; ama, Hükümetimiz ve Yüce Meclis, umut ederim, önümüzdeki dönemde belediyeleri daha istikrarlı bir gelir tabanına kavuşturur.

1980 öncesi belediyelerin düzenli hiçbir gelir imkânı yoktu; 2380 sayılı Kanun, vergi gelirlerinden belediyelere pay ayırınca, bir muntazam gelire kavuştular; ancak, bu gelir de, bugün belediye ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır, altyapı ihtiyaçlarının finansmanından tamamen uzaktır. İller Bankasının desteğiyle altyapı hizmetleri yapılabilmektedir.

Belediyelerle ilgili yapılabilecek olan düzenlemeye ait görüşümü de burada ifade etmekte fayda görüyorum müsaade buyurursanız. Belediyelere genel bütçe vergi gelirlerinden pay vermeye kısmen paralel olarak, mutlaka her belediye bölgesinde, o bölgede tahsil edilen vergi gelirlerinden belediyelere bir pay vermenin, o belediye bölgesinde, belediye başkanlarının, kendi bölgelerinde ticareti, sanayiyi, iş hayatını geliştirmeleri bakımından fevkalade müessir bir teşvik mekanizması olacağına da inanıyorum

Ayrıca, tabiî, illerde tahsil edilecek vergilerden, sadece belediyelerle sınırlı kalmayıp il özel idaresine de bir destek payı ayırmak, o bölgedeki köy hizmetlerinin de gelişmesini sağlayacaktır.

Muhterem milletvekilleri, belediyelerin müşahede ettiğim bir diğer meselesi de, belediyeler yol açarlar, caddeler açarlar; daha önce belediyelerin “şerefiye vergisi” diye tahsil ettikleri bir vergi vardı, maalesef bu vergi bugün yoktur. O bölgede bulunan gayrimenkuller fevkalade yüksek değer kazanmasına rağmen, belediyelerin bundan hiçbir geliri olmamakta; o caddeleri, o yolları açmak için bütün masrafları, altyapı masraflarını yapmakta; ama, o civardaki gayrimenkul sahiplerinden de, onların rantlarından da hiçbir pay alamamaktadır. Bunun da altının çizilmesinde ve buna ait bir düzenlemenin de dikkate alınmasında fayda vardır.

Bakanlığımızda, 1980 öncesi, eski “yapı malzemeleri genel müdürlüğü” unvanıyla bir genel müdürlük vardı. Maalesef, 1980 sonrası, İmar İskân Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığıyla birleştirilirken bu genel müdürlük kaldırılmış. Halen Bakanlığımız bünyesinde yapı malzemeleriyle ilgili bir çalışma mevcut değildir. Mevcut yapı içerisinde, yapı malzemeleriyle ilgili araştırma, geliştirme konusunda, üniversitelerle ve araştırma kurumlarıyla işbirliği yapacak bir yeni kurum kurma kararındayız. Önümüzdeki yıl, ümit ederim, bu birimimiz de çalışmaya başlar.

Muhterem milletvekilleri, Bakanlığımızın ilgili kuruluşlarından İller Bankası, bildiğiniz gibi, belediyelerimizin altyapı hizmetlerini, harita, imar planı, içmesuyu, kanalizasyon gibi hizmetlerini yürütmektedir.

Bu Genel Müdürlüğümüz için 1997 ve müteakip yıllarda önümüzdeki temel mesele, içmesuyu ve daha büyük ağırlıkla da kanalizasyon ve özellikle de atık su tasfiyesidir. Bugüne kadar, maalesef, kanalizasyon şebekeleri yapmışız, ama, bu şebekelerin deşarjlarını, göllere, nehirlere, derelere ve denizlere vermişiz. Türkiye'de, artık bu, taşınamaz bir noktadadır. Sapanca Gölü, Tuz Gölü, Manyas Gölü, Van Gölü ve daha birçok göllerimiz ve akarsularımız, maalesef, süratle kirlenmekte ve kullanılamaz hale gelmektedir. Biz, İller Bankası olarak, inşallah, 1997'de ve devamında bu gölleri, önce kontrol altına alıp, kirlenme kaynaklarını tespit edip, bunların kirlenmesini önleyici tedbirleri de öncelikle uygulayacağız.

Bakanlığımızın en mühim kuruluşu -hepsi mühim şüphesiz de en yaygın kurulu demek istiyorum- Karayolları Genel Müdürlüğüdür ve bütün belediyelerin, belediyeler dışında da bütün vatandaşlarımızın en çok hizmet beklediği bir genel müdürlüktür. 60 bin kilometre devlet ve il yolu ve 1 400 kilometre otoyolla hizmet vermekte olan Karayolları Genel Müdürlüğümüzün, elbette ki, hizmetlerinin kâfi olduğunu ifade etmek mümkün değil. Zira, Türkiye'de, yolu, sadece 60 bin kilometre olarak da görmemek lazım. Bugün, 330 bin kilometre köy yolumuz var. Köy yollarımızın ancak 30 bin kilometresi asfalttır; 60 bin kilometrelik devlet ve il yollarımızın da 53 bin kilometresi asfalttır, 7 bin kilometresi stabilize yoldur. Tabiî, vatandaşın yolla ilgili talepleri vardır, daha iyi yol istemektedir.

İl yollarının birçoğu çok eskiden yapılmış yollardır, projesiz yollardır, standardı yoktur veya çok düşüktür. Bilhassa, Karadeniz Bölgesinde, büyük ağırlıklı olarak, bu standardı bozuk yolları -diğer illerimizde, diğer bölgelerde- çok yaygın olarak görmek mümkündür. Bu yolların ıslah edilmesi, standardının yükselmesi önümüzdeki meseledir. 7 bin kilometrelik stabilize yolun asfaltlanması önümüzdeki meseledir. Karayolları ağında, geçit vermeyen, takriben, bin kilometre yolumuz var, bunların ıslahı gerekmektedir. Karayolları ağına alınması istenen yeni yol şebekeleri mevcuttur; bunlar, ilçeler arasında yollardır. Ayrıca, burada, altını çizerek ifade etmek istiyorum. Bilhassa, küçük belediyelerimiz ve beldelerimiz -ilçe olmayan belediyeler- karayolları ağının dışındadır; Köy Hizmetleri de bunları, kendi şebekesinin dışında addetmekte ve bu belediyeler de gerek karayolu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir saniye...

Sizin konuşma sürenize, müdahaleler dolayısıyla, başlangıçta riayet edemedik. Onun için, konuşmanızı toparlamanız için o eksik süreleri ekliyorum efendim.

Buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Devamla) - Lütfedersiniz... Toparlıyorum efendim...

Bilhassa belde belediyeleri, gerek karayolu ağına bağlantı yolları itibariyle gerekse kendi iç yolları itibariyle, ne bunu yapacak gelire sahipler ne de bunu yapacak asfalt tesisine sahipler; bu belediyeler, iki arada bir derede kalmaktadır. Yani, bunların mutlaka çözülmesi gerekmektedir, bir tarafa zimmetlenmesi gerekmektedir -ki, muhtemelen bunları Karayollarına almak gerekmekte- bu istikamette de gayretimiz olacaktır.

Yollarla ilgili bir diğer mesele de, daha yüksek standartta yol ihtiyaçlarıdır. Türkiye'nin -biraz evvel ifade ettim- 1 400 kilometre otoyol ihtiyacı var; ama, hemen söylemek gerekir ki, bu otoyollar kâfi değil.

Daha çok otoyol yapmak, daha çok para demektir. Şöyle takriben, ana güzergâhlar itibariyle, 2 500 kilometre ana güzergâhı otoyol yapmaya kalksak, bugünkü maliyetlerle -ki, otoyollarda kilometresi 5 milyonla 7,5 milyon dolar arasında değişmekte- 16 milyar 300 milyon dolar yapmaktadır.

Tabiî, bunları otoyol mu yapalım, bölünmüş yol mu yapalım; bunu değerlendiriyoruz. Malî şartlarımız neye imkân verir ve ihtiyaç hangi noktadadır; bunu değerlendiriyoruz. Değerli Karayolları mensubu uzman arkadaşlarımız bu değerlendirmeyi yapıyorlar.

Tabiî, bu 2 500 kilometre yolu bölünmüş yol yaptığımız takdirde -ki, bunun manası, mevcut iki şeritli yolumuz var, bunu ıslah edeceksiniz; beton asfalt yapacaksınız, bazı kurplarını, rampalarını vesaire yalnız iki şerit yaptığınız takdirde- o zaman bu yolun maliyeti, mevcudun ıslahı ve yeni iki şeritli yolun inşası, takriben kilometresi 900 bin dolara mal olmaktadır. Topladığınız zaman, bu, 2 milyar 266 milyon dolar yapmaktadır. 16 milyar dolar, 2 milyar dolar.

Şimdi, burada, bazı yolları mutlaka otoyol yapmak gerekebilir; yani, yakın zamanda büyük trafik sayılarına ulaşacak olan bazı hatlara otoyol olarak başlamak gerekir; ama, büyük çoğunluğu da, malî imkânlarımıza göre bölünmüş yol olarak yapmak gerekmektedir. Tabiî, fizibilitesi olan yollar otoyol olarak yapılır, olmayanlar da bölünmüş yol olarak yapılır.

Söylemek istediğim şudur: Bugün, İzmir'i İstanbul'a, İzmir'i Aydın üzerinden Denizli'ye, Konya üzerinden Çukurova'ya, Antalya'ya bağlayacak yollar; Ankara'yı Bursa'ya bağlayacak olan yol -ki, Sivrihisar'a kadar çift yol, bölünmüş yol inşaatı devam ediyor- ve Ankara'yı Adana'ya, Pozanatı'ya bağlayacak olan yol; Gaziantep'i Urfa'ya bağlayacak olan yollar; Adapazarı'nı, otoyoldan, Bilecik - Eskişehir üzerinden Bozüyük sanayi bölgesine bağlayacak ve Afyon civarında da, güneye, Antalya'ya inen yola bağlayacak olan yollar var; bu yolların süratle ele alınıp bitirilmesi gerekmektedir. Tabiî, doğuya giden yollar var; burada tek tek saymıyorum, vaktim de doldu; Başkanın lütfuyla konuşmamı birkaç dakika uzattım.

AHMET KABİL (Rize) - Samsun - Sarp yolu var...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Devamla) - Tabiî, Samsun - Sarp yolu zaten başlanmış bir yolumuzdur; 150 trilyon liralık bir yoldur, 15 trilyon lira harcamışız ve bunun, ödeneklerinin artırılıp süratle bitirilmesi gerekir. Bu yol, sadece Karadeniz Bölgesine değil, Kafkasya'ya, Orta Asya'ya ve Rusya'ya uzanan, fevkalade ihtiyaç olan bir yoldur.

Ayrıca, GAP yöresini Karadeniz Bölgesine bağlayacak olan yollar, Urfa yöresini Trabzon'a, Mersin'i Samsun'a bağlayacak olan; yani, Türkiye'yi, batıdan doğuya, kuzeyden güneye kat edecek olan yollara ihtiyacımız var; ama, işte, burada rakamları görüyoruz. Kabaca arz ediyorum: Otoyollar için 16 milyar dolar, bölünmüş yollar için 2 milyar dolardır; 2 500 kilometrelik yolun maliyeti. Tabiî, ilave projeler de gelebilir.

Bunların, hepsi gündemimizdedir. Ödenek ölçüsünde, imkân ölçüsünde, bu yolları, tek tek ele alacağız.

Bitiriyorum Muhterem Başkan.

Mevcut yollarda, kara noktalar var, kaza noktaları var. Mesela, Çorum'a, Amasya'ya gittiğiniz zaman, Beygircioğlu Kavşağını hemen önünüze koyarlar. Türkiye'nin birçok yerinde bunlar var. Karayolları, bunu, Dünya Bankası işbirliğiyle etüt etti; kara nokta dediğimiz, kazaların, kaza tekerrürlerinin çok olduğu bu yerler, maddî hasara, can kaybına sebep olan bu noktaları -takriben 2 trilyon liralık bir bedeldir- umut ederim, 1997'de süratle ele alacağız ve halledeceğiz. Bunlar büyük yatırım değildir; bir yerde, görüş mesafesini açmaktır; bir yerde, bir virajı, bir kurbu düzeltmektir; bir yerde, küçük küçük birtakım tedbirlerdir; bazen, çok basit bir kavşak düzenlemesidir. Bunları ele alacağız ve çözeceğiz.

Tabiî, bütün bu yol çalışmaları arasında, istimlak bedellerini zikretmeden geçemeyeceğim. 1980'den sonra yapılan otoyol inşaatlarının ve devam eden inşaatların bugün önümüze getirdiği 21 trilyon liralık istimlak bedeli var. Bunun 16 trilyonu otoyollardandır, 5 trilyonu da devlet ve il yollarındandır. Bunları ödeyememekten de mustaribiz. Umut ederim, Hükümetimiz kısa zamanda buna çare bulur.

Bu otoyol ve devlet yolu istimlak bedellerinin devlet tahviliyle ödenmesiyle ilgili bir teşebbüsümüz var; belki, onu çözersek, ödemeler büyük ölçüde süratlenecek. Halen, bendeki nota göre, 1993'ün 10 Mayısına kadar olan tezyidi bedel davalarından gelen borçlarımız ödenmiştir. Tabiî, 10 Mayıs 1993 demek, 1993'te istimlak yapılmış demek değildir, 1990 öncesinden gelen istimlaklar da var. Biz istimlak bedelini ödemişiz, bunlar tezyidi bedel davası açmış, belli bir sıraya girmişler.

Muhterem milletvekilleri, bizim, yollardaki temel meselemiz, tabiî, bir taraftan onarmak, bir taraftan da standardı yükseltmektir. Yollarda darboğazlarımız var; hemen, söylemeden geçemeyeceğim. Tabiî, bir Bolu Dağı geçişi... Arkadaşlarımız da burada ifade ettiler, teşekkür ederim. Turhan Bey “Bursa'yı unutmayın” diyor; Bursa çevreyolunu da ihale edeceğiz 1997'de. Ödenek, gerçi, 1 milyon görünüyor; bu aldatmasın; sadece bütçe tekniği bakımındandır. Kamu ortaklığı fonundan finanse edileceği için, Bursa çevre yolu, inşallah, 1997'de ihale edilecektir.

Bolu Dağı geçişi... Tünel, 2000 yılına kadar devam eder. Toprak şartları, zemin şartları, maalesef, iki tünelin dört ağzından çalışılmasına rağmen, bu kadar ilerleyebiliyoruz. Tabiî, bütün Türkiye Bolu Dağından geçer. Bu azabı nispeten azaltalım diye bir şerit ilave ediyoruz. Bolu Dağında, inşallah, önümüzdeki yıl, sonbaharda, iki şerit iniş iki şerit çıkış olmak üzere, bölünmüş yol göreceksiniz ve geçiş süratlenecek ve rahatlayacaktır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Devamla) - Bitiriyorum. Teşekkür ederim.

Diğer taraftan, Yalova'dan İstanbul'a, Bursa ulaşımında, İzmir'de, araba vapurunda fevkalade rahatlama var. 1997'de, süratle, Yalova ile Topçular arasındaki yolu ihale edeceğiz ve bu şekilde darboğaz olan projeleri öncelikle ele alıp halletmek istiyoruz. İnşallah, 1997 yılı içerisinde, ilave ödeneklerle, Karayollarımız ve İller Bankamızın bütçeleri desteklenirse, değerli milletvekilleri, size ve milletimize daha çok yol yapmaktan iftihar ederiz.

Ben, bu bilgileri vermekten memnun oldum. Bütçemize olan desteğiniz ve sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, hürmetlerimi arz ederim efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sekizinci turda, Hükümet adına ikinci konuşma da tamamlanmıştır. Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan'a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Bakanlarımız iki milletvekili arkadaşımızdan sonra konuştukları için üçüncü bir sözcüye söz hakkı doğdu. Bendeki taleplere göre, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu, Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Denizolgun ve İstanbul Milletvekili Sayın Cefi Kamhi söz talebinde bulunmuşlardır. Sırasıyla, burada bulunan bu arkadaşlarımı -bir kişi konuşabilecek- kürsüye davet edeceğim.

Sayın Hüseyin Kansu Genel Kurul salonunda mı? Yok.

Sayın Ahmet Denizolgun?.. Burada.

Buyurun Sayın Denizolgun. (RP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı 1997 bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dışişleri Bakanlığı bütçesinin tartışmasından daha fazla öncelikli Türkiyemizin millî politika oluşturması konusunda ve genel konularda görüşlerimi sizlere arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Özellikle, yurtdışına yapılan gezilerde, ihtisas komisyonlarında, Avrupa Komisyonunda, Kuzey Atlantik Asamblesinde ve diğer komisyonlarda temsil ettiğimiz Türk delegasyonunda çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmaktayız. Kuzey Atlantik Asamblesinin bir üyesi olarak -kendi adıma konuşmak istiyorum- zaman zaman bazı toplantılarda, dışpolitikasının yetersizliğinden dolayı, millî politika oluşturulmadığından dolayı, bazı konularda sıkıntı çektiğimizi arz etmek istiyorum. Özellikle, Lizbon'da yapılan toplantıda, Türkiye, tabiî ki, davet edilmek zorundaydı ve davet edildi; diğer özel Akdeniz grubu olarak davet edilen ülkeler arasında Cezayir, Mısır, Suriye, Akdeniz ülkeleri İtalya, Fransa ve bunun yanında, maalesef, Güney Kıbrıs Rum Kesimi de mevcuttu; ama, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden bir temsilci yoktu ve biz de Güney Kıbrıs kesiminden gelen üyeleri muhatap almak zorunda kaldık; çünkü, ülkemiz aleyhinde asılsız iddialarda bulundular ve orada kendilerine gerekli ikazlar yapıldı; ancak, tabiî, onları muhatap almaktan dolayı rahatsız olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Bu gibi toplantılara, Rum kesiminin davet edildiği toplantılara, belki Türk delegasyonu olarak katılmama şeklinde bir boykota gidilebilir; yani, demek istediğim bir millî politika oluşturmak zorundayız; ancak, Hükümetimizin beş aylık icraatından sonra kısa bir zaman geçmesine rağmen, dışpolitikada şahsiyetli adımlar atıldığını görmekteyiz. İşte, bunun birinci örneği, Irak boru hattının açılması. Gerçekten uzun senelerden beri en çok zararlı ülkeler arasında Türkiye'nin bulunduğunu hepimiz teslim ediyoruz. Petrol boru hattında, parasını ödediğimiz bir petrolü alamıyorduk, parayı ödediğimiz halde alamıyorduk; çünkü, o hampetrolün işlenmesinden dolayı Irak'a ödenmesi gereken para ambargo altında olduğu için biz de hakkımız olduğu halde bu petrolümüzü alamıyorduk. Pazartesi günü, inşallah, bu petrol boru hattı açıldığı zaman, Güneydoğu halkımız, oradaki insanlarımız, ticaretin zenginleşmesiyle belli bir seviyede rahatlığa kavuşacaklardır. Bu, tabiî, tüm ekonomimizde de göze çarpar bir şekilde kendini hissettirecektir.

Tabiî, bu arada, Batı Avrupa Birliğine tam üyelik çalışmaları üzerinde olduğumuz şu günlerde ve tabiî ki, Avrupa Birliğine de girmek için çabaladığımız şu günlerde, Sayın Başbakanımız, İrlanda'nın dönem başkanı olması dolayısıyla Dublin'e davet edilmiştir. Sayın Başbakanımızın bu daveti kabul etmemeleri gerçekten çok yerinde bir davranıştır; çünkü, diğer Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliğine girmek için yarışan bazı ülkeler -Polonya, Çek Cumhuriyetleri gibi ülkeler- bildiğiniz gibi, bizden daha ileri derecede ilgi görmektedirler. Bunu, burada üzülerek belirtmek istiyorum. Biz de tavrımızı koymak zorundayız.

Bir de NATO'nun genişlemesi meselesi var. NATO'nun genişlemesi konusunda, yine, öncelikli, NATO'da tam üye olmamızdan dolayı, bu hakkımızı veto olarak kullanarak belli bir şahsiyetli politika geliştirme yolunda adımlar atmak zorundayız.

Biz, girmek istediğimiz Avrupa Birliğinin kapısında beklerken, diğer bazı ülkelerin, ufak ülkelerin, hiçbir bakımdan Türkiye ile kıyaslanamayacak ülkelerin bizden çok daha fazla ilgi görmesi bizleri çok üzmektedir. Bu konuda da, millî bir politika oluşturmak zorunda olduğumuzu sizlere arz etmek istiyorum.

Tabiî, Batı Avrupa Birliği ve Avrupa Birliğine giriş şartları, eşzamanlı olarak, birbirinden ayrı olmadan, aynı zamanda değerlendirmeye alınmak zorundadır. Bu konuda da çeşitli platformlarda ve Avrupa Konseyinde, arkadaşlarımızın -şu anda üye arkadaşlarımız da var, gözüme çarpıyor- ne gibi mücadeleler verdiklerini ben biliyorum; ama, Avrupa Birliği ve BAB'ı, eşzamanlı olarak, birbirinden ayırt etmeden, kararlı bir şekilde üzerine giderek, bu konuda, ancak bir netice sağlayabiliriz.

Rumların -Güney Kıbrıs kesimindeki Rumların- Avrupa Birliğine girme çabaları var Yunanistan'ın yardımlarıyla; bu da, tabiî ki, kabul edilemez bir durumdur; gerçekten, bizi çok rahatsız eden bir durumdur. Bizim, burada, 1960 yılında Zorlu ile Averof arasındaki yapılan anlaşmalardan yola çıkarak, bu konu üzerinde de çok şahsiyetli, ağırlıklı bir politika geliştirmek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Bu arada, tabiî, şahsiyetli politika diyorum, bunun meyvelerini yavaş yavaş almaya başladık. 1931 yılından beri Yunanistan'ın başımızı ağrıttığı Ege karasuları konusunda 10 mil iddiaları, Amerikan Hükümeti, Amerika'nın resmî temsilcileri tarafından 6 mil olarak açıklanmasıyla, Yunanistan -yaramaz komşumuz- soğuk bir duş yaşamıştır ve bizim lehimize olan bu gelişme, tabiî ki, şahsiyetli bir politikanın ürünüdür.

Bu konuda, dışpolitikada yapacağımız çalışmaları uyum içerisinde götürmek zorunda olduğumuzu ve konsolosluklarımızın, Dışişleri Bakanlığımızın ve tüm temsilciliklerimizin birbirleriyle uyumlu çalışmaları gerektiğini ifade etmek istiyorum. Çünkü, son toplantıda yaşadığımız, maalesef, acı durum, bizi Rum kesiminden üyelerle karşı karşıya getirdi ve bize Dışişlerinden iletilen o not, çok geçersiz olan Daimî Komitenin, daha önceki almış olduğu kararları bize dikte etmesi şeklinde oldu; ancak, tabiî, biz bunu aynen veremedik, değiştirmek zorunda kaldık. Bu konuda daha tutarlı politikalar yekvücut halinde olmak zorundadır. Zaten, dışpolitikanın partisi, rengi veyahut da siyasî bir görüşü olamaz; tek bir politikamız olmak zorundadır. Dolayısıyla, bu konuda tüm partilerimizden -muhalefet, iktidar- aynı duyarlılığı ve aynı yaklaşımı göstermelerini bekliyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Denizolgun'a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, sekizinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sekizinci turla ilgili soruların cevaplandırılması bölümüne geçiyoruz. Bu bölümde soru ve cevaplar için ayrılan süre 20 dakikadır.

İlk soru, Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu'nun.

Sayın Hatipoğlu?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkanım, delaletinizle aşağıdaki sorularımın Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

1. Türkiye'nin tüm illerinin, ilçelerinin hatta beldelerinin giriş ve çıkışları çift yol (duble yol) olmasına rağmen, Amasya'nın Tokat çıkışı, maalesef, tek şerittir. Küçük sanayi, organize sanayi sitesine de bu yol güzergâhından gidilmektedir. Artık, yol yükü çekilmiyor. Çevre yolu da olmadığı için, her yıl 20-25 vatandaşımızı kaybettiğimiz kazalar meydana gelmektedir. Bu güzergâhın 1997 yılı programına alınıp alınmadığını, alınmadıysa mutlaka ek programa alınmasını emirlerinize...

2. Amasya çevre yolunun proje yapım programına alınıp alınmadığı...

3. Hükümet olarak 1997 yeni otoyol programınız nedir...

4. 53 üncü Hükümetin ihale safhasına getirdiği Ankara-Kulu ve Gaziantep-Şanlıurfa otoyol ihalesini 1997 yılında yapmayı düşünüyor musunuz?

5. Köprü ve otoyol gelirlerinin 1996 yılında olduğu gibi 1997 yılında da Karayolları Genel Müdürlüğüne bırakacak mısınız?

6. Amasya ve Çorum'da meydana gelen deprem sonrası yapımına başlanan konutların kesin teslim tarihi nedir?

Aslan Ali Hatipoğlu

Amasya

BAŞKAN - Soruyu cevaplandırıyor musunuz Sayın Bakan?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, değerli milletvekilimizin sorularına cevaplarımı arz ediyorum: Amasya'nın çıkışının çift yol olma ihtiyacını yerinde gördüm, ziyaret ettim, tetkik ettim valiyle, belediye başkanıyla ve mahallî kuruluşlarla. Tabiî, orada, çift yol yapmak istiyoruz; onu, yapacağız. Ancak, Amasya'nın içinde çift yolu devam ettirme şansı yok Yeşilırmak'ın kenarında olduğu için. Orada bir proje çalışması yapılıyor. Yolun yeni yapılacak olan iki şeridini ırmağın öbür tarafından yapmak ve Amasya çıkışında da çift yol olarak birleştirmek mümkün müdür diye bunu arıyoruz. Şehir içinden çift yol geçirmek fiziken mümkün değil; bütün o apartmanları, binaları yıkmamız gerekiyor; ama, şehir dışını çift yol yapmak mümkün, onu yapacağız.

Amasya çevre yolu da, bu cevabın içinde zaten mündemiçtir. Bir proje çalışması yapılıyor, onu ifade etmek istiyorum. Proje tamamlanınca da yatırım programına alırız.

Diğer soruları yazılı cevaplandıracağız.

BAŞKAN - Soruların bir kısmı cevaplandırılmıştır, diğer bir kısmı da yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Sayın Divan Üyemizin, soruları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci soru, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ahmet Dökülmez'in.

Sayın Dökülmez?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun delaletinizle, Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ve talep ederim.

Soru: Kahramanmaraş Andırın yolu onyedi yıldır bitirilememiştir. Her yıl ödenek azdır gerekçesiyle bir sonraki yıla devredilmektedir. Bu sene 1996 yılı bütçesine konulan 260 milyarlık ödenek çok az bir işi kalan yolun tamamlanmasına yetecek midir?

Sorunun cevabını bilmeme rağmen, halkımız önünde kesin bir teminat ve takibe vesile olması için söylüyorum.

Ahmet Dökülmez

Kahramanmaraş

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Teşekkür ederim.

Kendilerine istedikleri cevabı da yazılı olarak vereceğim. Göksun, Andırın bölgesindeki yolları da 1997'de ele alacağız.

Ayrıca, önceki soruda Çorum Amasya deprem evleri sorulmuştu ben konuşmamda zikrettiğim için, tekrar söylemedim. Bu aralık ayı içerisinde teslim ediyoruz; zaten teslim etmeye başladık köylülere; peyderpey aralık ayı içinde tamamlanacak.

BAŞKAN - Teşekkür ederim. Soru cevaplandırılmıştır.

Sayın Turan Bilge?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dışişleri Bakanlığına aşağıda gösterdiğim hususların sorulmasını arz ederim.

Türkiye'de bulunan yabancı elçilik ve konsolosluklarda, vatandaşlarımızın vize ve diğer konularla ilgili başvurularında maruz kaldıkları saygısızca, küçültücü ve onur kırıcı muameleler için, bakanlığın bir girişimi yok mudur?

Yabancı temsilciliklerde çalışan Türk ve yabancı personel arasında, Türk ve kendi vatandaşından nefret eden kişiler öncelikle mi seçilmektedir?

Almanya Ankara Konsolosluğu girişinde vatandaşlarımızın cep telefonu, çağrı cihazı vesair aygıtlarla içeri alınmadığı, bunların nizamiyede teslim alınmayıp, yakındaki bir büfeye 150 bin lirası karşılığında emanet edilmesinin istendiği öğrenilmiştir. Bunu görevli polis memurları da görmekte ve olaya dahil olmaktadırlar. Bu konuda, Almanya Büyükelçiliği nezdinde girişimde bulunulamaz mı?

Bazı yabancı ülkelerin -Fransa, İtalya gibi- vize başvuruları için Türkiye'yi bölgelere ayırıp, örneğin Konya ikametgâhlılar için İzmir Konsolosluklarına başvurulma zorunluğu getirmesi gibi uygulamalar, caydırıcılık niyetiyle mi yapılmaktadır?

A. Turan Bilge

Konya

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hükümet.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Turan Bilge'nin sualine şöylece bir açıklık getirmek istiyorum. Gerek kendi konsolosluklarımızdan gerekse diğer ülkelerin Türkiye'deki konsolosluklarından, vatandaşlarımıza iyi muamele yapılması konusu, Dışişleri Bakanlığımızın yakından takip ettiği bir hizmettir. Bu konuda Bakanlığımıza intikal edecek somut olay karşısında, gerekenler mutlaka yapılacaktır.

İstirhamımız, Sayın Bilge'nin, bu konuda kendilerine intikal etmiş müşahhas olayları, süratle Bakanlığımıza, tarih, olay, isim bildirmek suretiyle intikal ettirmesidir.

Bazı konsoloslukların, bölgelere ayrılması, mesela, Konya'da oturanların İzmir'deki konsolosluğa başvurması gibi konular tamamen, konsolosluk açma yetkisine sahip ülkelerin sorumluluğu ve yetkisindedir; ama, bu konudaki ihtiyaçları tekrar değerlendirmeye tabi tutar, bu ülkeler nezdinde, konsolosluk sayılarının artırılması hususunda darboğaz varsa, bunların atlatılması konusunda gerekli demarjı yaparız.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Soru, cevaplandırılmıştır.

İçel Milletvekili Sayın Abdulbaki Gökçel'in sorusu.

Sayın Abdulbaki Gökçel?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasına delaletinizi, saygılarımla arz ve talep ederim.

Abdulbaki Gökçel

İçel

Sorular:

1. İçel İli Merkez Fındıkpınar Beldemizin yolu, iki üç seneden beri, çalışmalara rağmen, hâlâ bitirilememiştir. Yarım kalan bu yolun bu sene bitirilmesi düşünülüyor mu?

2. İçel İlimizin kuzeyinden geçmekte olan otoban yolu için kamulaştırılan arazilerin kamulaştırma bedelleri, aradan hayli zaman geçmesine rağmen, halen arazi sahiplerine ödenmemiştir. Bu sebeple, vatandaşlarımız büyük ölçüde mağdur edilmiştir. Bu kamulaştırma bedellerinin bu yıl içerisinde ödenmesi düşünülüyor mu?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Teşekkür ederim.

Abdulbaki Beyin birinci sorusuna yazılı olarak cevap vereceğiz. Bir yol çalışması hakkında sordu; değerlere bakmamız lazım.

Konuşmamda Heyeti Umumiyeye kamulaştırma bedelleriyle ilgili bilgi arz etmiştim; 21 trilyon kamulaştırma bedeli borcumuz var. Tabiî, bundan sonraki kamulaştırmalarda takip edilmesi gereken yol, bir kere, bunun yolunun yordamının bulunup önce, bu 21 trilyonun acilen ödenmesidir. Hükümet içerisinde bu istikamette de çalışıyoruz, meseleyi devamlı görüşüyoruz.

İkinci husus da, bundan sonraki kamulaştırmalarda, kamulaştırma sırasında paranın hazır olması, bedelinin ödenip ferağ muamelesinin yapılması ve tezyidi bedel yolunu kapamak gerekir; zira, tezyidi bedellerde, anormal rakamlar önümüze gelmekte; tabiî, vatandaş da burada mağdur olmaktadır. Ödemediğiniz paralara yüzde 30 gecikme cezası uyguluyorsunuz. Halbuki, bugün, devletin alacaklarına uygulanan -benim hatırladığım- ayda yüzde 15'tir; gecikme cezası olarak yılda yüzde 180'dir; arada bir haksızlık var.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sayın Bakan, ceza değil faiz olması lazım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Siz nasıl isterseniz öyle tabir edin; ben, gecikme farklarını ifade ediyorum.

İkincisi, önümüze gelen şu tip olaylar var: 1992'de, 1993'te istimlakı yapılmış, halen parası ödenmemiş, asıl bedeli ödenmemiş -bir yerden önümüze getirdi bir milletvekili arkadaşımız- bunu nasıl tashih ederiz, nasıl yeniden kıymet takdirine gideriz; bunun yolunu arıyoruz. Yani, bunlar, hakikaten vatandaşa zulüm olmaktadır; inşallah, bunun yolunu yordamını da bulacağız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İçel Milletvekili Sayın Abdulbaki Gökçel'in önergesindeki sorulardan bazıları cevaplandırılmıştır, bazıları yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık Bakanı Cevat Ayhan tarafından cevaplandırılmasını aracılığınızla arz ederim.

Celal Topkan

Adıyaman

1. 1969 yılında yapımına başlanmış olan Adıyaman-Yeşilyurt-Malatya yolu, Güneydoğu Anadolu'yu, İç Anadolu ile Karadeniz'e bağlamayı hedeflemiştir; ancak yirmiyedi yıldır bitirilemeyen bu yolu 1997 yılında bitirmeyi düşünüyor musunuz?

2. Adıyaman'ı kısa yoldan İç Anadolu'ya bağlayacak Gölbaşı-Kapıdere yolu programa alınmıştır. Adıyaman'ın ticarî ve ekonomik kalkınmasına katkıda bulunacak olan bu yolu 1997 yılı içinde yaptırmayı düşünüyor musunuz?

3. Dünyanın sekizinci harikası olarak bilinen Nemrut Dağı her yıl onbirlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir; ancak, Nemrut Dağının yolu yoktur. Bu yolun tamamlanması halinde buraya gelen turist sayısında ve turizm gelirlerinde büyük artış olacaktır. Bu yolu yaptırmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Teşekkür ederim.

Celal Beyin Adıyaman-Malatya yoluyla ilgili sorusuna cevabımı arz ediyorum: Bu yolun bir kısmı yapılmıştır, bir kısmı da programımızdadır; umut ederim, 1997'de bitirmeye gayret ederiz; ama ödeneğe bağlı bir husustur; takriben 30 kilometre civarında kalan kısmı vardır. Eğer yanlış anlamadıysam, bu Çelikhan'dan geçen yoldur; Adıyaman'ı Malatya'ya bağlayacak bir yoldur. Ben, geçenlerde, Adıyaman'ı ziyaret de ettim; orada, yerinde de ilgililerle görüştük.

Diğer sorularına yazılı cevap vereceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Celal Topkan'ın bazı soruları cevaplandırılmıştır; diğerleri, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sayın Başkan, 3 üncü sırada sorum vardı; Sayın Bakan, şifahî cevapladı; fakat, tatmin olmadım, yazılı cevap istiyorum.

BAŞKAN - Tekrar soruyu yöneltme imkânınız var efendim.

Ordu Milletvekili Sayın Müjdat Koç?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan tarafından yanıtlanması için, gereğini saygılarımla arz ederim.

Müjdat Koç

Ordu

Soru: Karadeniz Bölgesindeki limanları iç kısımlara ulaştırarak, Bölgenin kalkınmasını sağlayacak karayolu iyileştirme projesinin, Ordu İli ve ilçelerindeki, Fatsa-Aybastı-Reşadiye, Ordu-Ulubey, Gürgentepe, Gölköy, Mesudiye, Koyulhisar, Fatsa-Çamaş-Gürgentepe, Fatsa-Eskiköy-Gürgentepe, Fatsa-Korgan-Niksar, Fatsa-Kumru-Niksar, Ünye-Akkuş-Niksar etaplarından hangilerini 1997 yılında tamamlamayı ve programa aldırmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Teşekkür ederim.

Ben, aslında, değerli milletvekili arkadaşımızın sorusunu, soru olmadan, kürsüde de açıklayacaktım; Karadeniz'in yollarından bahsettim. Hakikaten, Türkiye'nin birçok yerinde, il yollarının standardı çok düşük; ama, özellikle, Karadeniz Bölgesi, fevkalade engebeli olduğu için, sahile dik yollar, fevkalade zor yollardır. Fatsa-Aybastı-Reşadiye yolu da, bunlardan biridir. Umut ederim, önümüzdeki hafta, Fatsa'ya kadar çıkıp, yolu, yerinde de göreceğim; bölge müdürü, orada, bir proje çalışması başlatacak ve o yolun ıslahı için, diğer yollarla beraber ele alacağız.

BAŞKAN - Soru cevaplanmıştır.

Ordu Milletvekili Sayın İhsan Çabuk?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi?.. Yok.

Manisa Milletvekili Sayın Hasan Gülay?.. Burada.

13 üncü sıradaki soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Dışişleri Bakanı Vekili tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Dışişleri Bakanı, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda, gerekse de Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda Bakanlığının bütçe görüşmelerine katılmamıştır.

1 - Sayın Çiller'in, Bakanlığının bütçe görüşmelerine katılmaması, sayın milletvekillerinin eleştiri ve sorularından kurtulmak için midir?

2 - Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin bütün sayın bakanlarının, kendi bakanlık bütçelerinin görüşmelerine katılmalarını istemek, en azından benim hakkım; ilgili sayın bakanın da görevi değil midir?

3 - Sayın Çiller'in, Bakanlığının bütçe görüşmelerine katılmamasının başka bir sebebi de var mıdır?

4 - Bu tutumunu protesto etmek Yüce Meclisin bir üyesi olarak hakkım değil midir?

5 - Bu tavırlarının, Yüce Meclisin tüm üyelerini rahatsız ettiğini bilmiyor mu?

BAŞKAN - Sayın Bakan...

MİLLî SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Sayın Başkan, bu suali, fevkalade gayrî ciddî buluyorum ve Başkanlık Divanının olayı, Dışişleri Bakanlığını, Başbakan Yardımcılığını tahfif edici buluyorum ve bu suali üzülerek karşıladığımı, Türk dışpolitikasına karşı büyük bir sorumsuzluk olarak değerlendiriyorum ve arz ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

METİN ŞAHİN (Antalya) - Soruyu ne kadar beğenmediyseniz, cevabınız da aynen öyle.

BAŞKAN - Sayın Bakan, milletvekillerinin, burada, sayın bakanların bütçe görüşmelerindeki programlarıyla ilgili soru yöneltmeleri en doğal haklarıdır. Bu soruları, Başkanlık Divanı yöneltmek mecburiyetindedir. Sorunun cevaplarını, siz, kendi konuşmanız içinde vermeye gayret etmiştiniz. Demek ki bu sorular sorulabilir; yani, usul yönünden, böyle bir soruyu ciddî bulup bulmamak, konusu bakanların takdirine ait değildir. Soru yöneltilmiştir, cevaplandırılmamıştır. (DSP sıralarından alkışlar)

14 üncü sıradaki soruyu okutuyorum; buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına...

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, neyi tevil ediyorsunuz efendim? Sizin göreviniz nakildir, tevil değildir, “ciddiyetsizlik” terimi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının işi değildir, görevleri arasında değildir. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gökdemir, herhangi bir bakan arkadaşımızın, bütçe görüşmelerine neden katılıp katılmadığını, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri sorabilirler, o soruyu alan Başkanlık Divanı da, bakana tevcih etmek zorundadır; usul budur; diğer hususlar sizin kendi değerlendirmeniz.

14 üncü soruyu okutuyorum; buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz ederim.

Saygı ve hürmetlerimle.

Hasan Gülay

Manisa Milletvekili

Denizli'yi İstanbul'a bağlayan otoyolun Denizli-Salihli arası bitmiştir; ancak, seçim bölgem Manisa ilinin Salihli-Gölmarmara-Akhisar ilçelerinden geçen, tahmini 100 kilometrelik kısmına henüz başlanmamıştır. Ulaşımı yarı yarıya kısaltacak olan bu yolun Salihli-Gölmarmara-Akhisar arasında kalan kısmına 1997 yılı için ödenek konulmuş mudur; eğer konulmadıysa yeterli ödenek koymayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem Başkan, teşekkür ederim; soruya yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN - Soru, yazılı olarak cevaplandırılacaktır.

Sayın Hasan Gülay'a ait 15 inci soruyu okutuyorum; buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz ederim.

Saygı ve hürmetlerimle.

Seçim bölgem Manisa il sınırları içinde, ilin merkezinde, İzmir, Balıkesir ve İstanbul yolu üzerinde, günlük 40 bin aracın geçtiği, yapımı yıllardır süren, geciktiği için devamlı kazalara sebebiyet veren, hemzemin demiryolu köprüsünün yapımını bu sene içinde bitirmeyi düşünüyor musunuz; eğer bitirilemeyecek ise, 97 yılı içinde bu hemzemin geçidinin bitirilmesi için ne kadar ödenek koymayı düşünüyor sunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Muhterem milletvekili arkadaşımızın bu sorusunu cevaplandırmak isterim: Ben iki ay kadar önce köprü inşaatını yerinde gördüm ve Karayollarıyla da beraber istişare ederek, müteahhidin bu köprüyü acele hizmete sokması için de gerekli talimatı verdik. 2 X 2 olan bu köprü, yani bölünmüş bir köprüdür; iki gidiş iki gelişi vardır; bunun iki şeridinin tahmin ederim ocak ayı içinde hizmete alınması lazım; müteakip iki şeridinin de hemen ardından, bir iki ay içinde, yani 1997'nin ilk yarısında veya ilk çeyreğinde, umut ederim köprünün tamamı hizmete girmiş olacak, demiryolu üzerinden geçen mühim bir köprüdür.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

16 ncı sırada, Zonguldak Milletvekili Sayın Tahsin Boray Baycık'ın sorusu var.

Sayın Baycık?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan tarafından cevaplandırılmasını -aracılığınızla- saygılarımla arz ederim.

Tahsin Boray Baycık

Zonguldak

Soru: Türkiye Taş Kömürü Kurumunun yeraltı kömür üretim faaliyetleri sonucu meydana gelen ve yeryüzünde yapılar ile kentsel altyapıyı tahrip eden, can ve mal güvenliğini tehdit eden tasman hareketler nedeniyle zarara uğrayan ve 7269 sayılı Kanundan yararlanmak için Bakanlığınıza başvuran vatandaşlara yardımda bulunulacak mıdır?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI CEVAT AYHAN (Sakarya) - Teşekkür ederim.

Zonguldak'taki kömür havzasındaki bu zemin çökmeleri, hakikaten orada evleri oturulmaz hale getiriyor; aynı zamanda da, belediyelerin altyapı tesislerini -su, kanalizasyon ve yol gibi- tahrip ediyor. Ben, bunu yerinde de gördüm, Zonguldaklı milletvekili arkadaşlarımız da getirdiler. Burayı afet kapsamında... Belediye vergi gelirleri payının yükseltilmesiyle ilgili bir kararnameyi de Başbakanlığa sevk ettik; ancak, diğer bazı afet bölgelerine ait belediyeleri de bu kararnameye derc etmek için, kararname beklemektedir, bugünlerde o kararnameyi sevk edeceğiz.

Muhterem üyelere şunu arz etmek istiyorum, -genel konuşmamda vakit darlığı nedeniyle arz edemedim- şöyle bir çalışma da yapıyoruz, o da şudur: Bugüne kadar, belediyelerin -afete maruz kaldıklarında- İller Bankasından aldıkları genel bütçe vergi gelirleri payları 2-3 misli artırılmaktadır; ancak, bir hesaba dayalı olarak artırılmamaktadır, geçmişe dönerek baktım ve bunun üzerine, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızın Karayolları ve İller Bankası Genel Müdürlüğüne talimat verdim. Herhangi bir yerde deprem, sel ve heyelan sebebiyle afet olduğu takdirde, bir taraftan illerdeki bayındırlık il müdürlüklerimiz, valinin emriyle, gidip, hasar tespiti yapmakta konutlarda ve diğer yapılarda, diğer taraftan da, Karayolları Genel Müdürlüğümüzün o bölgedeki teşkilatı, yollardaki tahribatı tespit etmekte; İller Bankası da, su ve kanalizasyon şebekesindeki tahribatı tespit etmekte; bu tespit, sadece, fizikî tespit değil; keşif haline getirilmekte, kuruşlandırılmış hale getirilmektedir. Bundan sonra afete maruz kalan belediyelere yardım yaparken, bu kaybettikleri değerleri tazmin edecek şekilde bir destek ödemesi düzeni getirmek istiyoruz. Tabiî, Zonguldak da devamlı afete maruzdur, herhalde devamlı desteklenmesi gereken yerlerden biridir.

Arz eder, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sorular için ayırdığımız süre tamamlanmıştır.

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir saniye efendim.

Ben, son soru okunduğu zaman süre bitmek üzereydi, onu için cihazı devreden çıkardım; aslında, ayrılmış olan süreyi epeyce aştık.

Buyurun Sayın Öztop.

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Sayın Başkan, ilk kez soru önergesini ben verdim. Benden yarım saat sonra soru önergesi veren arkadaşlarımızın soruları okundu, cevapları verildi.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Öbürlerine cevap verilecek mi Sayın Başkan?

BAŞKAN - Diğer soruları yazılı veya sözlü soru önergesi şeklinde arkadaşlarımızın Meclis Başkanlığına vermeleri gerekiyor.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Efendim, buradaki sıraya göre Sayın Başkan.

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Hayır efendim, ilk kez ben verdim, burada sıra akla gelindiği gibi mi yapılıyor nedir?

BAŞKAN - Efendim, buradaki sırayı Divandaki arkadaşlarımız tespit ediyorlar. Ben, buradaki sıraya göre, 1'den 77'ye kadar sıralanmış olarak soruları okuttum.

Teşekkür ederim.

MAHMUT IŞIK (Sıvas)- Efendim, yani soruların veriliş sırası orada değişiyor mu?

BAŞKAN - Burada değişmez efendim, veriliş sırasına göre, Hükümetin görüşmesi tamamlanıncaya kadar, grupların söz aldığı sırada buraya önergeler geliyor, geliş saatleri tespit ediliyor, ona göre sıralanıyor.

Değerli arkadaşlarım, soru önergeleri elimde; bunların üzerinde dakikaları da yazılı; 16.10'dan itibaren soru önergeleri gelmiş.

Teşekkür ederim.

Şimdi, sırasıyla yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlere geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Dışişleri Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum.

C) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1. - Dışişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 4 820 650 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Dış Politikanın Yürütülmesi 6 484 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 Dış Temsil Görevlerinin Yürütülmesi 23 514 850 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 4 710 600 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 39 530 600 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Dışişleri Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Dışişleri Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Dışişleri Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

1050 S.K. 83. Madde

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla Gereğince Saklı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek Tutulan Ödenek

TOPLAM :1 7 302 875 872 000 6 427 734 730 000 545 681 091 000 79 403 000 329 539 454 000 141 120 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

3. - Dışişleri Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Dışişleri Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Dışişleri Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Akreditif, Taahhüt

Art. ve Dış Proje

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ertesi Yılı Kred. Saklı Tut.

Toplamı Harcama Ödenek Devreden Ödenek Ödenek

TOPLAM 12 606 031 266 000 11 414 945 220 000 1 142 356 874 000 48 729 172 000 207 574 425 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesaplarının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum.

D) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 10 143 885 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Devlet Yapı İşleri 6 402 545 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 Doğal Afetlerin Zararlarını Önleme ve Giderme Hizmetleri 641 990 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

114 Teknik Araştırma ve Uygulama Hizmetleri 471 330 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 19 487 156 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 317 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 37 463 906 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

1050 S.K. 83. Madde

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla Gereğince Saklı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek Tutulan Ödenek

TOPLAM 12 522 560 473 000 11 254 026 205 000 1 263 318 872 000 206 543 000 5 421 939 000 2 386 959 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1994 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

3. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Akreditif, Taahhüt

Art. ve Dış Proje

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ertesi Yılı Kred. Saklı Tut.

Toplamı Harcama Ödenek Devreden Ödenek Ödenek

TOPLAM 18 388 329 466 000 17 362 886 935 000 955 432 719 000 70 009 812 000 2 386 959 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1995 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesaplarının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum.

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 39 608 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Karayolları Planlama, Proje ve Keşif Hizmetleri 1 632 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 Karayolları Yatırım Hizmetleri 60 088 200 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Program

Kodu Açıklama Lira

113 Bakım ve İşletme Hizmetleri 12 611 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 1 233 174 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri ile Gerçekleştirilen Hizmetler 9 383 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 124 556 874 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B - CETVELİ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 398 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 124 158 874 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

TOPLAM 124 556 874 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Karayolları Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamı okutuyorum :

Karayolları Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

1050 S.K. 83. Madde

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla Gereğince Saklı

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek Tutulan Ödenek

TOPLAM 21 855 867 993 000 20 629 358 254 000 1 173 272 692 000 3 452 716 000 56 689 763 000 17 226 795 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat

Lira Lira

TOPLAM 20 389 500 000 000 18 953 012 158 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

3. - Karayolları Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Karayolları Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamı okutuyorum :

Karayolları Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Akreditif, Taahhüt

Art. ve Dış Proje

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi Yıla Kred. Saklı Tut.

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Devreden Ödenek Ödenek

TOPLAM 40 125 105 165 000 37 630 899 492 000 2 155 743 541 000 6 231 570 000 344 693 702 000 8 170 278 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat

Lira Lira

TOPLAM 27 735 900 000 000 36 143 475 469 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Böylece, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Programdaki bütçeleri görüşme için, 14 Aralık 1996 Cumartesi günü saat 10.00'da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma saati: 22.32

Türkiye Büyük Millet Meclisi

GÜNDEMİ

32 NCİ BİRLEŞİM

13 . 12 . 1996 CUMA

Saat : 10.00

1

BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

2

ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER

X 1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S. Sayısı : 134) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 2. - 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414) (S. Sayısı : 103) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 3. - 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/492, 3/516) (S. Sayısı : 151) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 4. - Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/519) (S. Sayısı : 135) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 5. - 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S. Sayısı : 102) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 6. - 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S. Sayısı : 150) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

3

SEÇİM

4

OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

5

MECLİS SORUŞTURMASI RAPORLARI

6

GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI

YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER

7

SÖZLÜ SORULAR

8

KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE

KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.