Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 16

29 uncu Birleşim

10 . 12 . 1996 Salı


İÇİNDEKİLER

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İngiltere'ye gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansul Çiller'e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın, vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/597)

2.-Bangladeş, Endonezya, Malezya ve Suudi Arabistan'a gidecek olan Devlet Bakanı Abdullah Gül'e dönüşüne kadar, Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/598)

3.-İtalya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/599)

4. -Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/600)

5. -Endonezya ve Belçika'ya gidecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'e, dönüşüne kadar, Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna'nın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/601)

6.-Singapur'a gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/602)

7. -Avusturya'ya gidecek olan Turizm M. Bahattin Yücel'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/603)

8. -Şırnak Milletvekili Bayar Ökten'in, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/114)

9. -Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetinin, Gürcistan Parlamentosunun davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/604)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519, 1/282, 3/414, 1/283, 3/415, 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayısı : 134, 135, 103, 102, 151, 150)

A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) CUMHURBAŞKANLIĞI

1. - Cumhurbaşkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Cumhurbaşkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

C)SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Sayıştay Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Sayıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Sayıştay Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

D)ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

E)BAŞBAKANLIK

1. - Başbakanlık 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Başbakanlık 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Başbakanlık 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1. - Denizcilik Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Denizcilik Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Denizcilik Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Rize'nin 1 inci derecede kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1560)

2. - Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan'ın, 1993 yılında yapılan sınavın akibetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nafiz Kurt'un yazılı cevabı (7/1602)

3. - Diyarbakır Milletvekili Yakup Hatipoğlu'nun, dinî vecibelerini yerine getiren ordu mensuplarına yapılan uygulamalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1609)

4. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, dinî vecibelerini yerine getiren ordu mensuplarına yapılan uygulamalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1612)

5. - Eskişehir Milletvekili Musutafa Balcılar'ın, Boks Federasyonu Başkanının sahte belge düzenlediği iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in yazılı cevabı (7/1693)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMMGenel Kurulu saat 10.00'da açılarak iki oturum yaptı.

Birinci Oturum

Kırşehir Milletvekili Mehmet Ali Altın'ın vefatına ilişkin Başkanlık tezkeresi okundu ve bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) tümü üzerindeki görüşmelere bir süre devam edildi.

Saat 14.30'da toplanmak üzere birleşime 13.30'da ara verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Kâzım Üstüner Zeki Ergezen Burdur Bitlis Kâtip Üye Kâtip Üye

İkinci Oturum

1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/518, 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1 inci maddeleri okundu.

Ankara Milletvekili Mehmet Gölhan, İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit'in, basında çıkan sözlerini yanlış aksettirmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.

10 Aralık 1996 Salı günü saat 10.00'da toplanmak üzere 20.23'te birleşime son verildi.

Mustafa Kalemli

Başkan

Kâzım Üstüner Zeki Ergezen Burdur Bitlis Kâtip Üye Kâtip Üye

II. - GELEN KAĞITLAR

10 . 12 . 1996 SALI

Tasarılar

1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Beyaz Rusya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/545) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.12.1996)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/546) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.12.1996)

Teklifler

1. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Ek Geçici 59 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/605) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)

2. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in; 1475 Sayılı Kanunun 29.7.1983 Tarih ve 2869 Sayılı Yasanın 4 üncü Maddesine Göre Değişik 25 inci Maddesine Bir Ek Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/606) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)

3. - Manisa Milletvekili Tevfik Diker'in; 3817 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanunun Uygulanması Sonucu Tekrar Göreve Alınan Memur ve Diğer Kamu Görevlilerinin Boşta Geçen Sürelerinin T.C. Emekli Sandığına Borçlanmaları Hakkında Kanun Teklifi (2/607) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)

4. - Trabzon Milletvekili Ali Kemal Başaran'ın; 25.8.1991 Tarihli 1475 Sayılı İş Kanununun 25 inci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/608) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.1996)

5. - Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın; 3.11.1980 Tarih ve 2330 Sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 3 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) ve (b) Bentlerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/609) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.1996)

6. - Antalya Milletvekili Yusuf Öztop ve 8 Arkadaşının; Antalya İli Kale İlçesi Adının “Demre” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/610) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.1996)

7. - İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 Arkadaşının; Kamu Kurum Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarına İlişkin Kanunların Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Yasa Önerisi (2/611) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Anayasa komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.12.1996)

8. - Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen on Milletvekilinin; Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/612) (İçişleri ve Anayasa komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.12.1996)

 9. - Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen on Milletvekilinin; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/613) (Plan ve Bütçe ve Anayasa komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.12.1996)

10. - İzmir Milletvekili İsmail Yılmaz'ın; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/614) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.12.1996)

Yazılı Soru Önergeleri

 1. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, görevden uzaklaştırılan İstanbul Emniyet Müdürüne ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1747) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.12.1996)

 2. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, bazı hastanelerin memurlara kalp ameliyatı yapmaktan kaçındıkları iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1748) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.12.1996)

BİRİNCİ OTURUM

10 Aralık 1996 Salı

Açılma Saati: 10.00

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Fatih ATAY (Aydın)


BAŞKAN - Çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ederek Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri; 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz; ancak, bütçe görüşmelerine geçmezden önce Başkanlığın Yüce Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığının tezkereleri vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İngiltere'ye gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/597)

30 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bosna - Hersek Barışı Uygulama Konferansına katılmak üzere, 3 Aralık 1996 tarihinde İngiltere'ye gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Tansu Çiller'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına, Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. - Bangladeş, Endonezya, Malezya ve Suudi Arabistan'a gidecek olan Devlet Bakanı Abdullah Gül'e, dönüşüne kadar, Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/598) 03.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 4 Aralık 1996 tarihinden itibaren Bangladeş, Endonezya, Malezya ve Suudi Arabistan'a gidecek olan Devlet Bakanı Doç.Dr.Abdullah Gül'ün dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. - İtalya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/599) 03.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

4 Aralık 1996 tarihinde İtalya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4. - Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/600) 06.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Toplantısına katılmak üzere, 9 Aralık 1996 tarihinde Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

5. - Endonezya ve Belçika'ya gidecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'e, dönüşüne kadar, Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna'nın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/601) 06.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İslam Konferansı Örgütü 24.Dışişleri Bakanları Konferansına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere, 7 Aralık 1996 tarihinden itibaren Endonezya ve Belçika'ya gidecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in dönüşüne kadar; Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna'nın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

6. - Singapur'a gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/602)

05.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünya Ticaret Örgütü 1.Bakanlar Konferansına katılmak üzere, 7 Aralık 1996 tarihinde Singapur'a gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı H.Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

7. - Avusturya'ya gidecek olan Turizm Bakanı M. Bahattin Yücel'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/603)

04.12.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Viyana Magıc Lıfe Der Club Kayak Merkezinin açılışına katılmak üzere, 5 Aralık 1996 tarihinde Avusturya'ya gidecek olan Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in dönüşüne kadar; Turizm Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

8. - Şırnak Milletvekili Bayar Ökten'in, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/114) 25.11.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Sanayi, Ticaret, Enerji Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden, gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Bayar Ökten

Şırnak

BAŞKAN - Komisyondan istifa önergesi bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

9. -Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin,Gürcistan Parlamentosunun davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/604)

9 Aralık 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Gürcistan Parlamentosundan alınan resmî bir davette, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyeti Gürcistan'a davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN - Tezkereyi, Yüce Heyetin oylarına sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519, 1/282, 3/414, 1/283, 3/415, 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) (1)

A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) CUMHURBAŞKANLIĞI

1. - Cumhurbaşkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Cumhurbaşkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

C)SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Sayıştay Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Sayıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Sayıştay Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

D)ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşimin başında ifade ettiğim suretle, bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Program uyarınca, bugün, iki tur görüşme yapacağız. Birinci tur görüşmelere başlıyoruz.

Sayın Komisyon Hazır?

Sayın Hükümet ya da temsilcisi?.. Hazır.

Birinci turda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

Birinci turda gruplarını temsilen konuşacak sayın üyeler:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Orhan Veli Yıldırım, Sayın Erdoğan Yetenç, Sayın Yusuf Öztop, Sayın Atilâ Sav.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yücel Seçkiner, Sayın Suha Tanık, Sayın İsmail Durak Ünlü, Sayın Nejat Arseven.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ali Günaydın, Sayın Ahmet iyimaya.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Sayın Başkan, Divanda olduğu için Sayın Günaydın'a selam var, bize yok mu?..

BAŞKAN - Selamı, birleşimin başında toptan ve külliyen ifade ettim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hasan Gemici, Sayın Ziya Aktaş, Sayın Osman Kılıç, Sayın Emin Karaa;

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Musa Uzunkaya, Sayın Veysel Candan, Sayın Muhammet Polat, Sayın Ahmet Dökülmez.

Şahısları adına konuşacak sayın üyeler:

Sayın Fethullah Erbaş... Teşrif ettiler mi efendim?.. (RP sıralarından “geldi, geldi” sesleri)

Kendisine teşekkür ediyoruz.

Aleyhinde, Sayın Hasan Çağlayan.

Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu temsilcisini davet edeceğim; yalnız, bir ricam olacak bütün konuşmacı arkadaşlarımdan. Değerli milletvekilleri, bazı gruplarımız dört arkadaşa fırsat tanıdı, bazı gruplarımız iki arkadaşa fırsat tanıdı. Benim ricam şudur: Gruplar adına süreler 40'ar dakikadır, programımız çok yüklüdür. Tabiî, bir sayın gruba 40 dakikalık süreyi verip, her bir üye ne kadar süre kullanıyorsa, bakiyesini sonradan gelene kullandırma yolu vardır. Burada, ikinci, üçüncü sıradaki arkadaşa haksızlık edilmiş olabilir ve bir de “benim süremi kullandın, kullanmadın” gibi grup içindeki üyeler arasında huzusuzluğa da sebebiyet verebilir. Ben o yolu kullanmayacağım, biraz daha esnek davranacağım; yani, soracağım, süreyi eşit bölüştülerse, grup adına konuşma süresi olan 40 dakikalık süreyi dörde böleceğim, her üyeye 10'ar dakikalık süre vereceğim. Onun için, ricam şudur: Arkadaşımıza, belki, 1 dakika daha selamlama toleransı tanırız; ama, takdir buyurursunuz ki, dört arkadaşa 2'şer dakika ilave süre verseniz, bu, 10 dakika yapar bir grup için.

HASAN GÜLAY (Manisa) - 8 dakika yapar.

BAŞKAN - Efendim, 8 dakika yapar. 10'la 8 arasındaki farkı biliyorum; yani, anlaşılmakta zorlanmayasınız diye yuvarlak bir rakam söyledim. Rica ediyorum...

Süresinin bitimine 2 dakika kala kendilerini uyaracağım, beni yanlış anlamasınlar. Konuşma selâsetini bozmak için söyelyecek değilim; ama, uyaramak için ifade edeceğim.

Şimdi, Sayın Yıldırım'ı davet ediyorum.

Efendim, dörtte bir mi taksim ettiniz süreyi?

ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) - Evet efendim.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, kurumlarının bütçesi nedeniyle Genel Kurul salonuna teşrif etmiş değerli bürokratlar; Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 1997 malî yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz aldım; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın üzerinde yükseldiği kuvvetler ayrılığı, bugün, artık, fiilen, hemen hemen ortadan kalkmış durumdadır. Bunu yaratan en önemli etken, siyasal partiler rejimidir. Parlamentonun siyasal partilerden oluşması, hükümetin Parlamento içinde çoğunluğa dayalı parti veya partilerden oluşması, yasama ve yürütme arasında bir ayrılığı değil, tam aksine, bir iç içeliği yaratmıştır. Günümüzde Parlamentonun, iktidar çoğunluğunun dışında farklı bir tavır sergilemesi hemen hemen imkânsız hale gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu durum, Hükümet Programının uygulanması bakımından belki bir kolaylık sağlamıştır; ama, zaman zaman, Meclisin saygınlığını da zedelemektedir. Ülke ve rejimin geleceğini ilgilendiren çoğu konuda partilerüstü bir tavır geliştirilmesi bu nedenle engellenmektedir.

Anayasaya aykırılığı Anayasa Mahkemesi kararlarıyla tespit olunan kimi yasaların çıkmasında, Hükümet ısrarlı davranmaktadır. Hükümetin bu ısrarlı davranışı neticesi, hükümeti oluşturan çoğunluğa dayalı partilere mensup milletvekilleri, takım tutar edasıyla, ya “evet” ya da “kabul” şeklinde oy kullanmaktadırlar. Bu durum ise, çıkan yasaların eksik ve aksak çıkmasına neden olmakta; bunlar, ya Cumhurbaşkanlığı makamınca vetoya uğramakta veyahut da Yüce Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla Yüce Meclise tekrar geri dönmekte.

Ülkemizde kıt kanaat ve çok yoksul şartlarda geçinen yurttaşlarımız varken, birçok ilimizde şeker alımı, ekmek alımı karneye bağlanmışken, birçok insanımız pazar yerlerinde ve çöplüklerde ekmek, aş arayıp geçimini sağlamaya çalışırken, Meclisimizin bu tutumu, hem zaman israfına hem de büyük maddî kayıplara neden olmaktadır.

Yine, bu yapı nedeniyle, Meclis denetim mekanizmaları işlevsiz bırakılmaktadır. Meclis soruşturma komisyonlarında objektiflikten uzak, iktidar hesaplarına göre kararlar verilmektedir. Muhalefetteyken TEDAŞ ve TOFAŞ ile ilgili Meclis denetim mekanizmalarının harekete geçmesi için önerge veren Refah Partisi, İktidar olduktan sonra, kendi önergesine sahip çıkmamış, iddia ettiği tüm noktalar sabit olmasına karşın, iktidar hesaplarıyla soruşturmaların kapatılmasını sağlamıştır. Bu tutum, Yüce Meclisi son derece rencide etmiştir.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Şahsî fikriniz tabiî.

ORHAN VELİ YILDIRIM (Devamla) - Bilindiği gibi, bu Hükümetin, yolsuzlukların ve mevcut soruşturma önergelerinin pazarlığı üzerinde kurulduğu yönünde kamuoyunda yaygın bir kanı vardır. Bu son gelişmeler bunun gerçek olduğunu gün gibi ortaya çıkarmıştır. Meclis denetim mekanizmaları, iktidara gelmek, iktidarda kalmak için siyasî bir şantaj aracı olarak kullanılmıştır. Bu gerçekler, Susurluk'ta bir trafik kazasıyla uç veren devlet, aşiret -tabiî, devlet derken, devlet erkini elinde bulunduran kişileri kastediyoruz- ve mafya bağlantılarının aydınlatılmasında kamuoyunda büyük bir karamsarlık ve uyumsuzluk yaratmıştır. Türk adlî makamlarınca ve Interpol tarafından kırmızı bültenle arananların, devleti yönetenler tarafından kahraman ilan edilmeye çalışılması, demokratik haklarını kullanan memurlara, öğrencilere gösterilemeyen saygının, bu kişilere gösterilmesi; vatan için, binlerce genç, ölümle karşı karşıya askerlik yaparken, asker kaçaklarının iktidar sahipleriyle yan yana durması ve şerefli insanlar olarak boy göstermeleri, hem devletimizi hem Meclisimizi derinden yaralamış ve üzüntüye sevk etmiştir.

Bu insanlarla bir suç örgütü oluşturarak, siyasî çıkarları için kullanılmasına, kendi vatandaşlarımıza dönük hukuk dışı eylemler yaptırılmasına Meclisin sessiz kalması, halkta hayal kırıklığı yaratmıştır. Kimi soruşturmaların ticarî sır, kimi soruşturmaların devlet sırrı olduğu gerekçesiyle sonuçsuz bırakılması, Meclisin üstünde bir gücü kabul etmek anlamına gelir ki, bu, demokratik rejimi tahrip edecek tehlikeli bir yoldur. Hiçbir yarar, kamu yararının önünde tutulamaz.

Değerli milletvekilleri, bugün, hemen herkes, Meclisten şikâyetçidir. Her geçen gün eleştirilerin yoğunluğu artmaktadır. Anayasal sistemdeki, siyasî yaşamdaki tıkanıklığın faturası, maalesef, Meclise çıkarılmak istenilmektedir. Meclisin itibar kaybını telafi etmek, başta Sayın Meclis Başkanından, en sade üyesine kadar bir asli görevdir.

Halkın, bu Meclisten beklentileri çoktur. Ekonomik sorunlar, gelecek kaygısı halkı bunaltmışken; Meclisin çatısı altında yer alan, ülkeyi yöneten bazı kimselerin şaibeli mal varlıkları, servetlerinin kaynağını açıklayamamaları, yolsuzluk ve suiistimalleri saklamak için Yüce Meclisi ve onun komisyonlarını kullanmaları, devletin ve dokunulmazlığın arkasına saklanmaları, rejim açısından ve Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından büyük bir talihsizliktir.

Peki ne yapmalıyız; öncelikle, 12 Eylül hukukunun tasfiyesi behemehal gerçekleştirilmelidir. Katılımcı ve demokratik bir Anayasa bu Parlamento tarafından derhal çıkarılmalıdır. Geçen dönemde, sınırlı da olsa gerçekleştirilen Anayasa değişikliklerinin gereği olan uyum yasalarının çıkarılmaması Yüce Meclisimiz bakımından büyük noksanlıktır.

Parlamentonun saygınlığını koruması ve siyasette ahlakı egemen kılmak için, Anayasanın milletvekili dokunulmazlığına ilişkin hükümleri mutlaka değiştirilmelidir. Dokunulmazlık, ayrıcalık yaratan bir kurum olmaktan çıkarılıp, yalnızca yasama çalışmaları ve düşünce özgürlüğü çerçevesinde koruma sağlayan bir yapıya mutlaka kavuşturulmalıdır. Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bu konuda verilen değişiklik yasa teklifine...

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, son 2 dakika içerisindesiniz efendim.

ORHAN VELİ YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İktidar çoğunluğunun, âdeta yasama yetkisinin devri anlamına gelecek şekilde kanun hükmünde kararname çıkarmasının önüne mutlaka geçilmelidir.

Anayasa Komisyonu ve Genel Kurulda, Anayasaya aykırılıklar konusunda, Yüce Meclis mutlaka titizlik göstermelidir.

Genel görüşme ve Meclis araştırmalarında elde edilen sonuçlar, yasama sürecine aktarılmalı ve bunlar sahiplenilerek, çözüm getirecek yasal değişikliklere mutlaka gidilmelidir.

Ülkenin önemli sorunlarından dışpolitikada, Meclis devredışı bırakılmamalıdır. Ulusal politikalarda, mutlaka, Yüce Mecliste tartışılarak karara varılmalıdır.

Yüce Meclisin, ülkenin bir bölümünde akan kanın durması için bugüne kadar bir çözüm üretememesi, askerî ve polisiye tedbirler dışında, hukuk devleti çerçevesinde ekonomik ve demokratik bir çözüm üretememesi Yüce Meclimiz bakımımdan bir noksanlıktır.

Yine, olağanüstü halin uzatılması konusunda, her seferinde, Meclisin, sadece, bir süre uzatım mekanizmasıymış gibi süreyi uzatması ve Yüce Meclisimizin bu konuda inisiyatif kullanmaması da bir noksanlıktır.

Değerli arkadaşlar, Meclisin idarî yapısıyla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Meclis personeli içerisinde aynı görevi yapanlar arasında ayrı ücret uygulamaları mevcuttur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, yalnız 1 dakikalık eksüre veriyorum efendim. Lütfen... Yalnız 1 dakika...

ORHAN VELİ YILDIRIM (Devamla) - Peki, efendim.

Personelin bazılarına, öğrenim statü ve derecelerinin aynı olmalarına karşın, kadro karşılığı sözleşmeli yapılarak ayrıcalıklar tanınmaktadır. İstisnaî -özellikle Sayın Meclis Başkanımızdan ricamız- kadro kisvesi altında Başkanlık Divanında yer almış bazı üyelerin, birinci derece yakınlarını, oğlunu, kızını alması, bir başka kurumda olsa, yasal soruşturmaya neden olmaktadır. Çünkü, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına göre, imtihan açılması ilan edilmeden, bu tür uygulamalarda Meclisin örnek olması gerekirken, kötü bir örnek teşkil ettiğini burada belirtmek isteriz.

Yine, Yüce Meclisin konferans sisteminden müzakere sistemine geçiş, İçtüzükte yapmış olduğu değişiklikler ve Internete girişi olumlu yaklaşımlardır. Sayın Meclis Başkanlığını bu olumlu yaklaşımlarından dolayı Parti olarak desteklediğimizi belirtmek isteriz.

Süremin kısalığı nedeniyle, Sayın Başkanın toleransına teşekkür eder; saygılar sunarım efendim. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Yetenç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere, söz almış bulunuyorum; hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, Sayın Cumhurbaşkanı seçildikten sonra yemin ederek göreve başlar. Yemin metnine baktığımız zaman, bugün yaşadığımız olaylar karşısında, metindeki iki konu dikkatimi çekti. Metin içinde “Milletin huzur ve refahı, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek üzere...” deniliyor ve devamında yemin tamamlanıyor.

Değerli arkadaşlarım, 3 Kasım 1996 gününden beri milletin huzuru kaçmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şan ve şerefi şaibe altındadır. Bu durumda, Sayın Cumhurbaşkanının, yemin metnine sadık kalarak, alması gereken tedbirler ve yapması gereken uygulamalar vardır. 1991 seçimlerinde, seçim propagandalarında “Dicle kıyısında kaybolan kuzunun hesabını benden sorun”, “Karakollar şeffaf olacak” diyen Sayın Cumhurbaşkanının, cinayet zanlısı olarak arananların, adres olarak, karakol üstündeki lojmanları gösterebildiği bir dönemde, ülkenin yaşadığı bunca karanlık olay karşısında “vahim olaydır; nereye kadar giderse oraya kadar kovalayın” diyerek, kendisini olayların dışına atma hakkı yoktur; olayın üzerine elindeki anayasal yetki ve anayasal organları kullanarak gitmelidir.

Önerilerimiz şunlardır: -Başından beri, Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal öneriyor- Bir, parti genel başkanları zirvesi Çankaya'da yapılmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanı bu toplantıyı gerçekleştirmeli, parti liderleri bu konudaki görüşlerini orada sergilemeli, ellerinde belge varsa bunları göstermeli ve buradan, tüm siyasî partilerin, bu olayın üzerine ittifakla gidecekleri konusunda bir karar çıkmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanı, 1.1.1996'dan 25.11.1996 tarihine kadar parti liderleriyle tam 25 kez görüşmüş; ama, bugün, nedense bu olay patlak verdiği günden beri parti liderleriyle bir türlü görüşemiyor, görüşmek istemiyor. Sayın Cumhurbaşkanı bir an önce bu toplantıyı yapmalı, parti liderlerinin ve Parlamentonun, bu olayın üzerine toplu olarak gideceklerini kamuoyuna duyurmalı, kamuoyu bir nefes almalıdır. Ayrıca, yine, Sayın Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri arasında, “gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak” gibi bir yetkisi vardır. Sayın Cumhurbaşkanı, süratle bu yetkisini kullanmalı ve son olayların üzerine, Bakanlar Kurulu olarak ciddiyet ve hassasiyetle gidilmesini sağlamalıdır.

Yine, Sayın Cumhurbaşkanının elinde anayasal bir güç vardır; bu güç, Devlet Denetleme Kuruludur. Bu kurul, Anayasa ile kurulmuş, Cumhurbaşkanlığına bağlı, bağımsız çalışabilen, raporları, yaptırım gücüne sahip bir kuruldur. Cumhurbaşkanının isteği üzerine, yargı organları ve Silahlı Kuvvetler hariç, tüm kamu kurumlarında her türlü inceleme, araştırma ve denetleme yapabilen bir kuruldur. İstek üzerine, ilgili kuruluşlar, bu kurula her türlü belge ve bilgiyi vermekle yükümlüdürler. Bu kurul, istediği kamu kurumundan, istediği denetim elemanını ve müfettişi alıp istediği kadar çalıştırabilme olanağına sahiptir.

Toplumsal kirlenmenin olağanüstü boyutlara ulaştığı bir dönmde, Sayın Cumhurbaşkanının elinde bulunan bu anayasal kurulu kullanmıyor olmasını, göreve çağırmamasını, olayın üzerine göndermemesini anlayabilmek mümkün değildir.

Bu kurul, daha önce de belirttiğimiz gibi yaptırım gücüne sahiptir. Şöyle ki, Devlet Denetleme Kurulu, yaptığı incelemelerle ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanının görüşünü ve onayını aldıktan sonra, gereği yapılmak üzere, raporunu doğrudan Başbakanlığa gönderir; hatta, bazı özel durumlarda ve çok önemli konularda -bu, Anayasa hükmüdür- raporlarını, doğrudan adlî makamlara intikal ettirir. Böylelikle, bağımsız yargıyı da bilgi, belgeyle donatabilir.

Bu kurulun, Cumhurbaşkanlığına bağlı olması nedeniyle, üyelerinin seçilme usulleri ve seçildikten sonra belirli bir süre görevden alınamaması nedeniyle bağımsızlığı da vardır. Sadece kurul değil, bu kurulla birlikte çalışmaya başlayacak olan kamu denetim güçleri de aynı bağımsızlık ve statüden yararlanmaya başlayacaklardır. Böyle bir anayasal kurul, bugün çalışmayacak da ne zaman çalışacaktır... Ancak, Sayın Cumhurbaşkanı -Başbakanlık günlerinde yaptığı gibi- kendi sorumluluklarını, görev ve yetkilerini unutuyor ve başkalarına yol göstermekle yetiniyor “Nereye kadar giderse gidin...” Kendisi de, bir elinde makas, bir elinde kürek, temel atıp, kurdele kesmekle zaman dolduruyor. Gerçi, şimdi, temeller kürekle atılmıyor; iş otomatikleşmiş, düğmeye basıyorsunuz, temel, düğmeye basmakla atılıyor. Oysa, Cumhurbaşkanı bu konuda, en güçlü anayasal düzenlemelerle donatılmıştır. Bu yetkilerini kullanmak, nedense hiç aklına gelmiyor. Yıllar önce “yollar yürümekle aşınmaz” diyerek, gençlik hareketlerini hafife almış, gerekli düzenlemeleri yapmadığı gibi, tedbirleri de almadığı için, ülkeyi iki kez askerî darbeye götürmüştür.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Yanlış yapıyorsun, yanlış konuşuyorsun...

M. ERDOĞAN YETENÇ (Devamla) - “Dün dündür, bugün bugündür” özdeyişiyle, siyasetin bugünkü yozlaşmış temellerini atmış; dün dün, bugün bugün olduğu için, Refah-Doğru Yol Hükümeti kurulabilmiştir.

“Borç yiğidin kamçısıdır” demiş, devlet bankalarından trilyonlarca lira kredileri alanlar, sonunda bu kredileri geri ödememişler ve ülkeyi terk ederek, Amerika'nın lüks kentlerinin lüks semtlerinde yaşamlarını sürdürmeye devam etmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, üzülerek belirtmek istiyorum ki, Sayın Cumhurbaşkanımız, tüm siyasî yaşamı boyunca ancak iki kez radikal davranabilmiştir. Birisi, bu Parlamentoda, üç solcu genci “üçe üç, üçe üç” çığlıkları arasında, intikam alırcasına darağacına göndermekte tereddüt etmemiştir.

BAŞKAN - Sayın Yetenç, son dakikanızdasınız.

Buyurun.

M. ERDOĞAN YETENÇ (Devamla) - Bir de “bana, sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” demiştir. Bütün siyasî yaşamı boyunca takındığı radikal tavır, bu iki tavırdır.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Sayın Yetenç, bu kadar haksız itham olur mu Cumhurbaşkanına_

M. ERDOĞAN YETENÇ (Devamla) - Geldiğimiz noktada “suç işlemez” dediklerinin birçoğu, en kötü suçların içine boğazlarına kadar batmışlardır. Bugün ülkeyi sarsan bu olayları yapanlar, dün, Sayın Cumhurbaşkanının “suç işliyor dedirtemezsiniz” dediği sağcılardır.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Sizin partinizin oylarıyla çıktı oturdu Sayın Cumhurbaşkanı.

M. ERDOĞAN YETENÇ (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanının, artık, bu olayların üzerine doğrudan gitme zamanı gelmiştir; halkımız bunu bekliyor, Grup olarak bunu bekliyoruz. Bunun gerçekleşmesi umuduyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Biraz da bütçeden bahset!..

BAŞKAN - Sayın Yetenç, teşekkür ediyorum.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Doğru Yol Partisi, siz de alkışlayın bari; bravo!..

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sanırım ki, ileri sürülen bu iddialarla ilgili ve özellikle Cumhurbaşkanlığı makamını hedef alan bu iddialarla ilgili, siz, Meclis Başkanı olarak, bir iki kelime söylemek durumundasınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisinin her üyesi, Devlet Başkanının, saygınlıkla, saygıyla anılmasının zaruretine inanır; bunu, bir de benim tekrarıma ihtiyaç yoktur; bu, eşyanın tabiatı gereğidir. Üslup çok önemlidir ve zannediyorum Sayın milletvekilleri, bunu bilirler.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Kendisini savunamayan bir insana bu kadar itham olur mu “üç kişiyi astırdı” diye... Maziyi çabuk unuttunuz!..

BAŞKAN - Üslup, her sayın üyenin görüntüsü ve göstergesidir. Bu konuda, Başkanlık olarak, bizim söyleyecek fazla bir şeyimiz de yoktur. Her sayın üye, o titizliği gösterir diye umuyorum.

CHP Grubu adına, üçüncü sayın üye olarak, Sayın Yusuf Öztop.

Buyurun, Sayın Öztop. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayıştay bütçesi hakkındaki düşüncelerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Bir üzüntümü ifade etmek istiyorum: Bu bütçe, Refahyol İktidarının yapmış olduğu ilk bütçedir. Bu bütçeye, bu İktidarın bu kadar sahip çıkmamasını üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Nereden anladın?..

YUSUF ÖZTOP (Devamla) - Sayınızdan belli... Sayınızdan belli...

FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) - Ne alakası var?..

YUSUF ÖZTOP (Devamla) - Değerli milletvekilleri, demokratik parlamenter sistemlerde parlamentonun gücü, egemenlik hakkını millet adına kullanmasından doğmaktadır. Parlamentonun, ulusal egemenlik hakkını kullandığı en önemli araçlardan biri şüphesiz bütçedir. Bilindiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütçeyle, icra organı olan hükümete, toplanacak vergi, harç ve benzeri mükellefiyetlerin tahsil edilmesi ve bu gelirlerin, yine, bütçede belirtilen kamu hizmetlerine sarf edilmesi yetkilerini vermektedir. Bütçe kanunlarıyla verilen bu yetkilerin nasıl kullanıldığının denetimi ise, uygulama sonuçlarının belirlendiği kesinhesap kanun tasarılarının görüşülmesi sırasında yapılmaktadır.

Ancak, bütçe uygulama sonuçlarının yeterince incelenebilmesi ve bu görevin tam olarak yerine getirilebilmesi için de Sayıştaya önemli görevler düşmektedir; çünkü, 1982 Anayasasının 160 ıncı maddesi, genel ve katma bütçeli dairelerin gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama görevlerini Sayıştaya vermiştir.

Ayrıca, bütçe kanunlarında ortaya konulmuş olan ulusal iradenin, bütçe uygulamalarında ne ölçüde yerine getirildiğini, verilen yetkinin nasıl kullanıldığını saptayan kesinhesap kanunlarına ilişkin genel uygunluk bildirimlerinin hazırlanması ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması görevleri de Sayıştaya verilmiş bulunmaktadır.

Genel bir ifadeyle, devletin gelir ve giderleri ile mallarını, borç ve alacaklarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyen ve genel uygunluk bildirimlerini hazırlayan; başka bir deyişle, Parlamento adına hükümetin bütçe uygulamalarını denetleyen Sayıştay, konumu ve bu görevlerinin gereği çok önemli bir anayasal kuruluşumuzdur.

Sayıştay, bu görevlerinin yanında, son yıllarda önemleri giderek artan, artması gereken ve azımsanmayacak boyutta kaynak kullanan özel idare ve belediye hesaplarının da denetimini büyük bir özveriyle yürütmektedir.

Kamu gelirlerinin gereğince toplanamamasından, kamu harcamalarında savurganlıktan yakınılan ve her gün bir yenisini duymaktan bıktığı yolsuzluklar nedeniyle toplumun tam bir güven bunalımı yaşadığı ülkemizde, anayasal denetim ve yargı kuruluşu olan Sayıştayın tam bir tarafsızlık ve güven içerisinde çalışabilmesi için, bağımsız ve tarafsız olması yanında, mensuplarının her türlü güvenceye de sahip olmaları gerekmektedir.

Ne yazık ki, son yıllarda, Sayıştay Teşkilat Yasasında yapılan değişikliklerle, Sayıştay, Anayasadaki konumunun dışına çıkarılarak denetim yetkisi kısılmak istenmiştir. Kısmen bu amaca da hizmet edeceği düşüncesiyle çıkarılan 3677 sayılı Yasa, Sosyaldemokrat Halkçı Partinin Anayasa Mahkemesine başvurusu üzerine, Yüce Mahkemece, bu yasadaki Anayasaya aykırı hükümler iptal edilmiştir. İşte, bu boşluğu doldurma iddiasıyla, 26.6.1996 tarihinde 832 sayılı Sayıştay Kanununa 4149 sayılı Yasayla getirilen hükümler de, Sayıştay meslek mensuplarının Anayasadan kaynaklanan güvencelerini zedeleyen hükümler içermektedir. Bu hususu, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin, Yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi esnasında defalarca dile getirmelerine rağmen, iktidar grupları, Anayasaya aykırılığı anlamadılar ya da anlamak istemediler. O nedenle, Cumhuriyet Halk Partili ve DSP'li milletvekillerinin ortak imzalarıyla Anayasa Mahkemesine yapılan yürütmenin durdurulması talebi, Anayasa Mahkemesince yerinde bulunarak, 19.11.1996 tarihinde yürütmenin durdurulması kararı verilmiştir. Böylece, Yüce Mahkemenin bu kararıyla, Sayıştay, şimdilik, siyasî iktidarın etkisinden kurtarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme, sorumluların hesap ve işlemlerini hükme bağlama görevleri yanında, gerekli gördüğü konularda zaman zaman Yüce Meclise rapor verme işlevi de olan Sayıştayı, bağımsız, tarafsız, toplumun güvendiği; siyasî kadrolaşmanın dışında kalmış ve mensuplarının meslekî teminatı olan bir anayasal müessese olarak mutlaka korumalıyız; aksi takdirde, yanlı, objektif olmayan bilgilerle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin malî denetimi gereği gibi yapması olanaksızdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisince, ulusal egemenlik hakkının kullanıldığı en önemli araçlardan birinin bütçe olduğunu ifade etmiştim; ancak, 1980 sonrasında çeşitli adlar altında kurulan fonlara, devlet kaynaklarının bir kısmının aktarılması ve bütçe dışına çıkarılması suretiyle kolay, rahat ve denetimsiz para harcama amacıyla, bütçede birlik prensibinin bozulmasına, devlet kaynaklarının çarçur edilmesine neden olunmuştur. Kamunun malî yaşamının sıklet merkezi bütçe olması gerekirken, neredeyse, bütçe istisna, fon uygulamaları asıl hale gelmiştir. Bu yetmiyormuş gibi, bazı kanunlarla vergi gelirlerinden pay ayrılmak suretiyle Merkez Bankası nezdinde “fon” adı altında oluşturulan ve birkısım bakanların emrine tahsis edilmiş olan kaynakların; harcama usul ve esasları da belli olmadığından, bu harcamaların yeterince denetlenebildiğini söylemek de ne yazık ki pek mümkün değildir.

Son yıllarda, bütçe dahiline alınmak suretiyle fon uygulamalarının sınırlandırılması yoluna gidilmesi iyi bir başlangıç olmakla beraber, bu fon uygulamalarının tümüyle tasfiyesi yerinde olacaktır. Aksi halde, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bugünkü malî düzende soygun, vurgun, görevi suiistimal, rüşvet ne yazık ki devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, yolsuzluk, suiistimal ve rüşvetin yoğun olarak yaşandığı, mafya-siyaset-polis ilişkisinin ortaya çıktığı bugünkü ortamda, usulsüzlüklerin hangi kurum ve kuruluşlarda yoğunlaştığı dikkate alındığında, bunların, bağımsız, tarafsız bir denetim organınca denetlenmedikleri dikkati çekmektedir. Bunun için, adı ister KİT, ister BİT, ister fon, her ne olursa olsun, kaynağı devlete ait olan paranın tahsili ve sarf edilmesiyle ilgili tüm kurum ve kuruluşların denetiminin, icranın dışında, bağımsız, tarafsız ve kuruluşu demokratik devlet yapısına uygun bir denetim organınca yapılmasında sayısız yararlar bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kamu kaynakları halkın öz malıdır. Kamu kaynaklarının iyi kullanılamaması, bunlardan özel çıkar sağlanması, bugün, hemen hemen bütün ülkelerin uğraştığı çok önemli bir sorun haline gelmiş; kamu yönetimindeki yolsuzluklar ve usulsüzlükler nedeniyle “temiz toplum, temiz siyaset” hemen tüm toplumların özlemi olmuştur. Bu özlem öylesine yoğunlaşmıştır ki, toplum adına yapılacak denetimin, klasik yasama, yürütme ve yargı güçlerine dördüncü bir güç olarak anayasal sisteme ilavesi dahi konuşulur olmuştur.

BAŞKAN - Sayın Öztop, son 1 dakikanızdasınız; buyurun.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) - Bugünün ve yakın geleceğin ilk gündem maddesi, demokratik hukuk devleti anlayışı içerisinde denetim mekanizmalarının güçlendirilmesidir. Kamu yönetimindeki bu olumsuz gelişme, son yıllarda ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, esasen kıt olan kaynakların çok akıllıca kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Gerek bu zorunluluk gerekse dünyadaki genel eğilim nazara alınarak, klasik maddî-hukukî doğruluk denetiminin yanına etkinlik ve verimlilik denetiminin de eklenmesi ve denetimin daha sağlam bir hale getirilmesi gerekmektedir.

Esasen, Sayıştay Kanununda değişiklik yapan 4149 sayılı Kanunun ek 10 uncu maddesi, Sayıştaya, denetimine tabi kurum ve kuruluşların kaynaklarını ne ölçüde verimli, etkin ve tutumlu kullandıklarını inceleme yetkisi de vermiştir.

Ülkemizde, yıllardan beri tartışılan ve gerek literatürde ve gerekse denetimle ilgili çevrelerde ihtiyaç olarak kabul edilen -diğer ülke sayıştaylarının çok büyük bir kısmında yıllardır uygulanmakta olan- verimlilik, etkinlik ve tutumluluk denetimine mutlaka geçilmesi gerekmektedir. Böylelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay, şekilden öte, malî olayların özünü yakalayabilme olanağına kavuşacaktır.

Keza, son defa yapılan kanun değişikliğiyle, Sayıştay ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında köprü kurulmuş, Sayıştay raporlarıyla, hızla Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirme olanağı getirilmiştir. Getirilen bu hükmün hızla yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Böylelikle, Sayıştayla adına görev yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisi arasındaki ilişkiler, ileri, çağdaş ve demokratik ülke parlamentolarıyla sayıştayları arasındaki ilişki düzeyine çıkarılmalıdır. Sayıştay, raporlarıyla Yüce Meclisi beslediği oranda, Meclis, malî denetim işlevini çok daha iyi yapma şansına erişecektir.

Sayın Milletvekilleri, Sayıştayın belirtilen anayasal konumuna uygun olarak etkin denetimini, ülke sorunlarının çözümüne ışık tutacak bütçe uygulama sonuçları tespitlerini ve araştırmaya dayanan kapsamlı Sayıştay raporlarını, devletin tek kuruşunun bile israf edilmesinin önlenmesini ve hesabının mutlaka sorulmasını istiyor ve bekliyoruz.

Bütçenin, Sayıştay ile ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; bu vesileyle, hepinizi, tekrar, saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öztop, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun son sözcüsü sıfatıyla, Sayın Sav. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLÂ SAV (Hatay) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Anayasa Mahkemesi bütçesiyle ilgili görüşlerimizi sunmak üzere konuşmama başlarken, Yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Demokrasi, bir kurumlar rejimidir. Anayasanın oluşturduğu yüksek yargı kuruluşlarından biri olan Anayasa Mahkemesi, demokratik hukuk devletinin en saygın, etkin ve verimli kurumlarından birisidir. Bir kurum için çok da uzun sayılamayacak 34 yıllık bir süreçte, Anayasa Mahkemesi, Anayasamızın ve hukuk devletinin gelişimine ve oluşumuna çok önemli katkılarda bulunmuştur. Bugün, Mahkeme, laik ve demokratik cumhuriyetimizin hukuk güvencesidir. Yüksek Mahkemenin, doğrultusunu yitirmeden görevini yapmasına olanak sağlamak ve destek olmak ise, hepimizin ödevidir.

Anayasa Mahkememizi bugünlere getiren, kurumlaştıran, bilgili, özverili, çalışkan ve değerli yargıçlarımızı, bu vesileyle saygıyla anıyor ve selamlıyorum.

Anayasa Mahkemesi, Anayasanın yorumlayıcısı, uygulayıcısı ve koruyucusudur. Ne var ki, Yüksek Mahkeme, doğrudan değil, dava açma yetkisi olan kişi, kurum ve toplulukların açtığı davalara bakmaktadır. Bu yolla açılan davalar sonucunda verilen kararlardan rahatsız olanların Yüksek Mahkemeye yönelttikleri eleştiriler kimi zaman planlı bir saldırıya dönüşmektedir. Oysa, bu hallerde, kusuru, karar veren Mahkemede değil, karara yol açan, Anayasaya aykırılığı yaratan ve yapanlarda aramak gerekir. Ne yazık ki, bunlar arasında, hükümetler ve Yüce Meclis de bulunmaktadır.

Grubumuz adına yapılan ilk konuşmada, değerli arkadaşım Orhan Veli Yıldırım'ın da belirttiği gibi, Yüce Meclisimiz, zaman zaman, daha önce Anayasa Mahkemesince incelenmiş ve Anayasaya aykırılığı belirlenmiş kimi yasaları bir kez daha yasalaştırma inadına kapılmakta ve bir çoğunluğun anlayışını aşamadığı için, kimi yetki yasalarında kimi de bütçe yasalarında ya da başka yasalarda bu yanlışı yinelemeketedir. Dileriz, bu yılın bütçesinde ve bundan sonraki çalışmalarda bu tutum terk edilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukta inatlaşma yoktur. Bir hukuk devletinde, yargının işlevi, hukukun ve adaletin sağlanmasıdır. İktidarlar, genellikle yargıyı güdümlemek isterler, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarından rahatsız olurlar. Bu arada, yürürlüğün durdurulması kararları da, ne yazık ki, bahaneler arasındadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün partiler, objektif koşullarda, yürürlüğün durdurulmasından yanadırlar. Muhalefetteyken iptal davası açtıklarında, yürürlüğün durdurulması istemini de ileri sürerler. Bu, bir irade ve anlayış belirtisidir. Söz gelişi, Doğru Yol Partisi hakkında açılan partiyi kapatma davasında, Yüksek Mahkemenin ret kararını, o zaman, bir hukuk anıtı diye niteleyenler, daha sonraları, aynı mahkemenin kararlarını eleştirir oldular. Siyasal oportünite nedeniyle, yasamayla yargıyı karşı karşıya gelmiş gibi göstermenin, gerçekte, kimse için siyasal yararı yoktur; ama, devlete ve rejime ciddî zararları vardır.

Bir başka açıdan, kimi siyasal odakların, çekişmeleri vesile edilerek, Anayasa Mahkemesine, onun kararlarına ve Mahkemenin Sayın Başkanına saldırmaları da yanlıştır, sakıncalıdır. Hele, Mahkemenin kararlarını açıklayan Başkanı hedef alarak Mahkemeye saldıranları ayıplamak gerekir. Bu tür saldırılar, hukukî değerlendirme ve eleştirme değil, düpedüz, siyasal çıkar hesabına dayanan hoşgörülemez bir tutumdur. Muhalefetteyken, Anayasaya aykırı gördüğü ve dava açtığı yasaları, iktidara geçince iptal edilmiş bulduğu için kızanları anlayışla karşılayamıyoruz. Anayasa Mahkemesi, Anayasaya göre karar vermektedir. Kapalı gözüken kuralları, çağdaş yorumlarla açarak güncelleştirmektedir.

Hukuk devleti, yalnızca kurallardaki soyut düzenlemelerden ibaret değildir; bunlara güncellik kazandıran ve yaşayan hukuku ortaya koyan içtihatlarla da gerçekleşir. Anayasa Mahkemesinin varlık nedenlerinden biri de budur ve Yüksek Mahkeme, bu görevini başarıyla yapmaktadır.

Anayasa Mahkemesi, rejimin ve sistemin güvencesidir. Yakın geçmişimizdeki ağır siyasal bir bunalım, bu kurumun gerekliliğini çok somut biçimde ortaya koymuştur; yasaların Anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi için bu tür bir mahkeme zorunlu hale gelmiştir.

Anayasa Mahkemesi, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin yargısal savunucusudur. Yüksek Mahkemenin, kimi zaman laikliği, kimi zaman demokrasiyi, kimi zaman da sosyal hukuk devletini yorumlayan kararlarından rahatsız olanların, öncelikle kendi sağlıksız görüş ve eğilimlerini tartışmaları doğru olacaktır.

Anayasa Mahkemesi, temel işlevinin yanı sıra, Yüce Divan olarak görev yaptığı gibi, siyasî partilerin kapatılması davalarına da bakmakta ve parti hesaplarını denetlemektedir.

Anayasanın 69 uncu maddesinde yapılan son değişikliklerle, siyasî partilerin mal edinimleri, gelir ve giderleri ile seçim harcamalarının daha etkili bir denetime tabi tutulmuş olması önemli bir gelişmedir; bu denetimin güvencesi de, yine Anayasa Mahkemesidir. Denetim, partisel demokrasinin de bir güvenidir.

“Adalet devletin temelidir” demek yeterli değildir. Adaleti gerçekleştiren yargı kuruluşlarına gereken önem ve değeri verdiğimizi ve layık olduğu güven ve saygıyı beslediğimizi belli etmeliyiz.

Anayasa Mahkemesi, üstlendiği ağır sorumluluğa karşılık, bütçeden çok mütevazı bir pay almaktadır. Kurumlar bütçesi içerisinde en küçük bütçe Anayasa Mahkemesinindir.

Çok değişik alanlarda görev yapan Yüksek Mahkemenin, kuramsal araştırma ve hesap incelemesi yapacak yüksek nitelikli elemanlara ihtiyacı olduğu gibi, yargı işlevini yürütecek yargıçlardan da kurulduğu bilinmektedir. Yargıda kararı, sonuç olarak yargıçlar verir; ancak, bu çok titiz ve özenli bir ön çalışmaya ve hazırlığa ihtiyaç gösterir.

Çağdaş teknoloji, artık, yargının da hizmetinde olmalıdır. Yüksek Mahkemenin, çağdaşlık yarışında, bu bakımdan da geride kalmaması gerekmektedir.

Yüksek Mahkemenin, başta, Sayın Başkanı, yargıçları ve tüm çalışanlarıyla, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini ve Anayasanın koruyucusu, adaletin gerçekleştiricisi olarak görevlerini, şimdiye kadar olduğu gibi, tarafsızlık, olgunluk ve başarıyla sürdürmelerini diler, bütçelerine olumlu oy vereceğimizi belirtiriz.

Yüce Meclise içten saygılarımı sunarım. (CHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sav, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Yüce Heyetinizce daha önce alınan karar gereğince, sorular için 20 dakikalık süre ayrılmış bulunuyor. Divan olarak, grup konuşmaları bitinceye kadar soruları alacağız; ondan sonra soru almayacağız. Bunun için, soru sormak isteyen arkadaşlarımız, lütfen, Tüzükteki tarifine uygun biçimde, kısa, gerekçesiz ve gerçekten başka suretle öğrenilmesi mümkün olmayan biçimde olan sorularınızı Divanımıza gönderiniz. Grup konuşmalarından sonra soru alma imkânımız olmayacak.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Seçkiner.

Sayın Seçkiner, 40/4 mü efendim?

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Evet.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Seçkiner, kürsü sizin.

ANAP GRUBU ADINA YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1997 yılı bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Parlamenter rejime ve demokrasiye inanan, bunun önemini kavrayan bir siyasetçi olarak, halkımızın yegâne temsilcisi olan bu kutsal kurumun bütçesi üzerinde konuşmak bana onur veriyor. Bu Yüce Kuruma; yani, milletvekili eliyle halkın kendisini yönettiği Meclisine karşı son derece duyarlı olmamız gerekir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; parlamenter rejim, gerçekten, çağımızın en uygar, en saygın rejimidir. Bu müesseseyi temsil eden bizler; yani, halkın temsilcileri, milletvekilleri olarak, bu kürsüde ve burada, düşüncelerimizi, duygularımızı, ülke sorunlarına yönelik problemleri özgürce dile getirebilmekteyiz. Bu Yüce Parlamentoya, Meclis Başkanımız dahil, hepimizin sahip çıkması gerekmektedir. Bu konuda, hepimizin elinden gelen görevi yapacağımıza inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasında bazı eleştiriler yapıldı. Tabiî ki, bu eleştirilerin bazılarında haklılık payları vardır, bunlara katılıyoruz; ama, gerçekleri de bütün açıkyüreklilikle ortaya koymak ve gerçekleştirilen hizmetleri inkâr etmemek gerekir.

Son yasama döneminde, Meclis Başkanlığı ve Başkanlık Divanı olarak, Meclisimizin ve milletvekillerimizin, daha iyi, daha verimli çalışma ortamını sağlamak üzere nelerin yapıldığını genel hatlarıyla sunmak istiyorum.

Öncelikle, Meclis Başkanlığının etkin girişimleri sonucunda, tüm siyasî partilerimizin ortak çalışmaları ve işbirliğiyle, 23 yıllık bir aradan sonra, İçtüzük değişikliği başarıyla gerçekleştirilmiştir. Bu sonuç, Parlamento tarihimiz açısından gerçekten önemli ve değerli bir hadisedir. Meclisimiz, bir büyük işi halletmiştir; bundan hepimiz mutluluk duyuyoruz.

Diğer taraftan, yine, en az İçtüzük kadar önemli olan Anayasaya uyum yasalarıyla ilgili olarak oluşturulan Partilerarası Komisyonumuz, çalışmalarını hızla sürdürmektedir. Yükseköğretim Kurumu, kooperatifler, kamu kurumu niteliğindeki meslekî kuruluşlar, Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve yargılama usulleriyle ilgili değişiklik teklifleri hazırlanmış ve Meclis Başkanlığına sunulmuştur. Milletvekilliği dokunulmazlığı ve diğer yasalarla ilgili çalışmalar da tamamlanmak üzeredir.

Yüce Meclisimizin çalışmaları açısından bir diğer uygulama da, malî yıl bütçe tasarılarının, Genel Kurulda, yeni bir prosedürle, yeni bir usulle görüşülmesidir. Yüce Meclisin kabul ve tasvibiyle, bütçe tasarısı üzerindeki görüşmeler, geçen yasama yılında altı günde tamamlanmış, bu yılki görüşmeler de on günde tamamlanmış olacaktır.

Ayrıca, 1983 yılında çıkarılan 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu, günün ihtiyacına uygun hale getirilmek amacıyla yeniden ele alınmış; çağdaş gelişmelere açık, örgütlenme ve personel istihdamı açısından yararlı, mevcut personelin mağduriyetine hiçbir biçimde yol açmadan uzmanlığa ağırlık veren bir sisteme oturtulması çalışmaları tamamlanmak üzeredir. Ümit ediyoruz ki, bütçe görüşmelerinden sonra bu konu da sonuçlanmış olacaktır.

Ana bina içerisinde ihtiyacı duyulan yeni bir basın toplantısı salonu, her türlü teknik donanımla ve Meclisimize yakışır bir estetik üslupla yeniden düzenlenmiş ve hizmete açılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, önceki dönemde yapılması kararlaştırılan ve bu yasama döneminde de Başkanlık Divanımızca alınan kararla konferans sistemine uygun olarak yapılmakta olan Genel Kurul salonumuz, çağdaş parlamentolardaki örneklerine uygun, müzakere-diyalog sistemi yapılanması biçiminde yeniden düzenlenmektedir. Bu düzenlemede, rahat ve verimli bir çalışma ortamı amaçlanmıştır. Oylama ve yoklamalarda elektronik sistemler; seslendirme, aydınlatma, havalandırma ve ısıtma sistemleriyle yepyeni bir Genel Kurul salonu, önümüzdeki yasama yılında hizmete girmiş olacaktır.

Yine, Başkanlık Divanımızın almış olduğu karar gereğince, milletvekili sayısının 550'ye çıkması nedeniyle, mevcut halkla ilişkiler binalarında ortaya çıkan yerleşim ve çalışma sıkıntılarını gidermek amacıyla yeni bir milletvekili halkla ilişkiler binası yapımı için sürdürülen çalışmalar, son aşamasına gelmiştir.

Ayrıca, Meclis arşivi olarak kullanılan alanların, artık, ihtiyacı karşılayamaz, arşive uygun olmayan durumu itibariyle, yeni ve çağdaş bir Meclis arşiv binasının yapılması kararlaştırılmış ve bu yöndeki plan ve bütçe proje çalışmaları tamamlanmıştır. Ancak, her iki binayla ilgili 1997 malî yılı bütçesine konulan ödenekler, genel bütçedeki tasarruf ilkelerine destek vermek amacıyla bu yılki bütçemizden çıkarılmıştır; fakat, büyük bir ihtiyaç duyulan arşiv binasının yapımı, 1998 malî yılı bütçesine gerekli ödenek konulmak suretiyle gerçekleştirilmiş olacaktır.

Bir başka önemli hizmet de, Meclisimizdeki bilgisayar ağının kuruluş çalışmasının büyük oranda gerçekleştirilmiş olmasıdır. Ayrıca, Meclisimizin INTERNET'e bağlantısı da yapılmıştır. Yasama, idarî ve genel bilgileri içeren tanıtım programları ve gerekli malzeme alımları tamamlanarak test uygulamaları yapılmış ve gerçek bağlantı başlatılmıştır.

Genel olarak vermeye çalıştığım hizmetlerden bir önemlisi de ecdat yadigârı millî saraylarda sürdürülen bakım, onarım ve restorasyon çalışmalarının bilimsel temele uygun olarak hızla sürdürülmesidir. Bu amaçla, saray, köşk ve kasırlarımızın 10 yıl hedefli master planı, Başkanlık Divanının 20.6.1996 tarih ve 16 sayılı kararıyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Yine aynı çerçevede, saray, köşk ve kasırlar ile bunların içinde bulunan taşınır kültür varlıklarını, tarihî bahçeleri ve çevrelerini koruma ve değerlendirme hizmetlerinin bilimsel esaslara göre yürütülmesini sağlamak üzere Bilim ve Değerlendirme Kurulu oluşturulmuştur. Bu kurul, başta üniversiteler olmak üzere ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak gerekli belge ve bulgulara ulaşmakta, uygun önlemler önceliklerine göre uygulamaya dönüştürülmektedir. Bu bağlamda, Florya Atatürk Köşkü, Yüce Atatürk'ten gelen kimliği ve mimarisiyle yeniden düzenlenmiş ve koruma altına alınmıştır. Kıyıdaki sosyal tesislerin yapımı tamamlanarak kullanıma açılmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, 20 nci Dönem çalışmalarına 8 Ocak 1996 tarihinde başlamış, Birinci Yasama Yılında 91, İkinci Yasama Yılında 28 olmak üzere bugüne kadar toplam 119 birleşim yapmış; 3 birleşim hariç, Genel Kurul birleşimlerinin hepsinde toplantı yetersayısı sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclis, milletimizin gözbebeğidir. Demokrasinin en önemli özelliği, hâkimiyetin halkın elinde olmasıdır. Bu iradeyi de, egemenliği de Türkiye Büyük Millet Meclisi koruyor ve temsil ediyor.

Bizler, görev bilinciyle Yüce Meclise sahip çıkmalıyız, onurunu korumalıyız. Bizlerin hatası yüzünden Meclis yıpratılmamalıdır. Hepimizin hatası olabilir; fakat, Yüce Parlamentoyu en iyi şekilde korumak, temsil etmek bizlerin görevidir. Halkımız bizden bunu bekliyor.

Değerli arkadaşlar, biraz önce bahsettiğim hususların bir an önce yasalaşması için hepimize görev düşmektedir. Bunu başaracağımıza yürekten inanıyorum.

1997 yılı bütçesinin Meclisimize ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Seçkiner, teşekkür ediyorum efendim.

Anavatan Partisi Grubu adına ikinci sözcü Sayın Suha Tanık.

Buyurun Sayın Tanık.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkanım, ilettiğimiz not bu konuyla ilgiliydi.

BAŞKAN - Efendim, çok özür dilerim; ben, okumakta biraz zorlandım.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Bir yer değişikliği yapmak mümkünse, önce Sayın Durak Ünlü konuşacak.

BAŞKAN - Tabiî efendim.

Buyurun Sayın Ünlü.

Kusura bakmayın, soyadınızı telaffuz edemeyişim ününüze engel değildir Sayın Ünlü.

İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Yozgat) - Hemşeriliğimize de engel değil.

BAŞKAN - Evvel Allah.

Buyurun.

ANAP GRUBU ADINA İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Yozgat) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sayıştay bütçesi hakkında Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken, Grubum ve şahsım adına hepinizi hürmetle selamlarım.

Devletin gelir ve giderleriyle mallarını denetlemek amacıyla 1862 yılında kurulan Sayıştay, anayasal bir kurum olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Görevleri, kısaca, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleriyle mallarını denetlemek ve yargılamak yoluyla, kesin hükme bağlamaktır. Bunun yanında, kanunla verilen diğer görevleri de yapmaktır. Sayıştay, bahsi geçen görevlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi adına ifa eder. Bir başka ifadeyle, vatandaşın kör kuruşunun hesabını Meclis adına sorar.

Hal böyle olunca da, Sayıştayın millet adına yüklendiği görev ve sorumluluk son derece önemlidir. Merhum Mehmet Âkif'in “Kenar-ı Diclede bir kurt aşırsa koyunu / Gelir de adl-i ilahî, sorar Ömer'den onu” diye ifade ettiği üzere, devleti idare edenler, tüyü bitmemiş yetimin hakkını gözetmekle mükelleftir. Bu mükellefiyetin yerine getirilmesinin millet adına denetlenmesi tabiî ve mecburîdir. Yolsuzluk iddialarının arttığı, neredeyse, devletin temizliğinin sorgulandığı günümüzde, milletimiz bize “yeter artık, şaibesiz, nezih, temiz, adil ve müşfik bir idareyi bize çok görmeyin” demektedir.

Tarihten bugüne, basit ya da karmaşık toplum yapılarında, kamu menfaatlarının sağlanması ve korunması için muhtelif kurumlar ihdas edilmiştir; Sayıştay, bu kurumların en önemlisidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçtiğimiz yıllardaki bütçe görüşmelerinde Sayıştayla ilgili neler söylenmiş diye tutanakları inceledim; pek çok hatip tafsilatlı ve çok güzel teknik bilgiler sunmuşlar. Daha sonra, toplumun muhtelif kesimlerinden insanlara sordum: “Sayıştay sizi ne kadar ilgilendiriyor?” Aldığım cevap şuydu: “Bilmem, beni değil; ama, devleti ilgilendirir.” Halbuki, Batı toplumlarında, örneğin İngiltere'de sayıştay raporları “sizin paranız nerede?” ibaresiyle sunulmaktadır. Kimin parası; tabiî ki milletin parası. Kime verilmiş; devleti idare edenlere. Nasıl kullanılmış; o para kendi elinde olsaydı, öyle kullanılmasına razı olacak mıydı?

İşte, vatandaşın hakkını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına sormak, korumak Sayıştayın görevidir.

Size ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimize önce, tarihten çok önemli olan bir örneği arz etmek istiyorum. Hazreti Ömer, cuma hutbesindedir; Selmani Farisi Hazretleri ayağa kalkarak “Ya Ömer, ben, senin hutbeni dinlemem; çünkü, bize dağıtılan kumaşlardan bir elbise çıkmadı, halbuki, sen, o kumaştan yapılmış bir elbiseyi giymektesin” dedi. Hazeri Ömer de oğlunu göstererek “Oğlum Abdullah kendisine düşen payı bana verdi, ben de bir elbise yaptırdım “diye cevap verdi; Selmani Farisi ancak ondan sonra devlet başkanının sözünü dinlemeyi kabul etti.

Günümüz yöneticilerine ithafla arz ederken, milletin malının hesabının sorulacağı, sorgulanacağı çağdaş kurumun adının Sayıştay olduğunu da belirtmek isterim.

Peki, Sayıştay, bu görevini hakkıyla ifa edecek yapıya ve bütçeye sahip midir? Vatandaşımız, gönül huzuruyla “benim param ehliyetli yöneticiler elinde en iyi şekilde değerlendiriliyor; şayet, bir suiistimal olursa, benim adıma onun hesabını soracak Türkiye Büyük Millet Meclisi var, onun adına denetim yapan Sayıştay var” diyebiliyor mu? Şayet diyorsa, benim şu andan itibaren hiçbir şey söylememe gerek yok; ama, diyemiyorsa, o zaman, neden diyemediği sorusunun yüce vicdanlara sorulması gerekir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şimdi de Sayıştayın çözüm bekleyen önemli bazı meselelerini kısaca arz etmek istiyorum. Gecikmiş adaletin adalet olmadığını hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Denetçi sayısı ve iş hacmi sürekli artmasına rağmen yargılama dairelerinin sayısında herhangi bir artış olmamaktadır. Bu durum, yargılamada etkinliği büyük ölçüde azaltmakta, bazı raporların da yargılanmadan zamanaşımına uğramasına neden olmaktadır. Ayrıca, yerinde denetimin daha verimli olduğu bir gerçektir. Özellikle, İstanbul ve İzmir gibi büyük illerde taşra teşkilatlarının kurulması, hem merkezin yükünü hafifletmesi ve hem de yerinde denetim kapasitesinin artırılması açısından oldukça faydalı olacaktır. Denetim ve yargılamadaki gecikmelere, bir de, enflasyon nedeniyle tazmin olunan hükmün o günkü değerlerin çok gerisinde kalması eklenince, milletin hakkı âdeta gasp olunmakta, işin sorumlularına da bir nevi mükâfat verilmiş olunmaktadır.

Amerika Birleşik Devletlerinde, sayıştay denetimlerinin yüzde 80'i, parlamentonun istekleri doğrultusunda; ama, sayıştayın bağımsızlığını engellemeyecek bir şekilde gerçekleşmektedir.

Fransa'da da, sayıştayın yıllık denetim raporlarının parlamentoya sunulmasının yanında, basın-yayın organları aracılığıyla kamuoyuna da sunularak, halkın bilgilendirilmesi sağlanmaktadır.

Ülkemizde ise, ne Parlamentonun ne de milletin, şayet, özel gayretleri olmazsa, bu konularla ilgili bilgi edinme şansları yoktur.

Önemli bir mesele de, Sayıştayın birbirinden kopuk, 5 ayrı binada hizmet vermesinden kaynaklanan kötü çalışma şartlarıdır. Özellikle denetçilerin hizmet gördüğü binalar, işhanları arasında kalmış, bu kadar önemli bir kamu kurumunun ciddiyetiyle bağdaşmayacak nitelikte ve kiralanmak suretiyle elde edilmiş ortamlardır. Yeni hizmet binası yakın zamanda tamamlanacak gibi gözükmemektedir. Bu durum, denetim grupları ile yargılama daireleri ve Sayıştay idaresi arasında arzu edilen verimlilik zeminini sağlamaktan uzaktır.

Buna ilaveten, Anayasada öngörülmüş olmasına rağmen, Sayıştay mensuplarının özlük haklarını düzenleyen müstakil bir kanun bulunmadığını da belirtmek isterim.

Geçtiğimiz temmuz ayında, Sayıştay Kanununda yapılan bir değişiklikle, uzun yıllardır konuşulan; fakat, bir türlü gerçekleştirilemeyen performans denetimine imkân sağlanmıştır. Bu olumlu gelişmeyle birlikte, garip bir düzenleme de öngörülmüştür. Daha önce yargılama dairelerinde olan denetçilere ikinci derece sicil verme yetkisi Genel Sekretere devredilmiştir. Adaletin tesisi ile denetçi görevlilerin vicdanî sorumluluklarının üzerine kanundan başka hiçbir güç müessir olmamalıdır.

BAŞKAN - Sayın Ünlü, son dakikanızdasınız.

İSMAİL DURAK ÜNLÜ (Devamla) - Son olarak, ayniyat denetimi kapsamına giren devlet gayrimenkullerinin tespitinin yapılamayışı denetimde büyük sıkıntıya sebep olmaktadır. Aynı şekilde, dışborçların miktarının bilinmemesinden dolayı, Hazine, kime ne kadar dışborcu olduğunu, kredinin alındığı kurumdan sormaktadır. Burası çok önemli, borç kayıtları alacaklı kuruluşların kayıtlarına göre yenilenmektedir. Yani, Dünya Bankası “senden şu kadar alacağım var” diyor, biz de “peki” deyip, ödüyoruz. Hal böyle olunca, Sayıştay da denetim görevini sağlıklı bir şekilde yerine getirememektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1997 yılı Sayıştay bütçesinin, kuruma, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ünlü, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, Sayın Tanık geldiler; izniniz olursa, Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde konuşma yapmaya hazırlar.

BAŞKAN - Peki.

Sayın Tanık, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA SUHA TANIK (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugüne kadar, aşağı yukarı onüç seneye yakın siyasî hayatımda, bu kürsüden, her bütçe görüşmesinde, hükümetin değişik bakanlıklarıyla ilgili bütçelerinde konuşmacı olarak görev aldım, siyasî partimin ve şahsımın görüşlerini beyan ettim. İlk defa bu sene, bu bütçe görüşmelerinde, Cumhurbaşkanlığı makamının bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu yüce makamın bütçesi üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini beyan etmek üzere sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel, 16. 5. 1993 tarihinde ant içerek göreve başlamıştı. Dünden itibaren başlayan ve 10 gün sürecek bu bütçe görüşmelerinin ilkinde, Cumhurbaşkanlığının bütçesinin, devletin bu en yüksek makamı olan Cumhurbaşkanlığının; yani, devletin başı olarak göreve gelen Sayın Cumhurbaşkanımızın seçildiği ilk gün, bu kürsüden, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, cumhuriyetin temel nitelikleri olan laikliğe, bağımsızlığa ve ülkenin huzur ve güveninin sağlanması, Anayasaya bağlılığı üzerindeki söz ve yeminini hep beraber hatırlıyoruz.

Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığını, bu makamı işgal eden ve bu makamla ilgili görüş beyan edenlerin, öncelikle, tam olarak kabul etmesi gerektiği inancındayım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel, aklımda kaldığı kadarıyla, bir beyanında, kendisinin, ülkenin temel sorunları konusunda, milletin, devletin ve demokrasinin tarafında olacağını ifade etmiştir.

Şimdi, bu noktadan hareketle, Sayın Cumhurbaşkanımızın, güncel olarak toplumu yakından ilgilendiren, siyasetçi ve medyayı yakından ilgilendiren, milyonlarca vatandaşımızın gözünün Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinde olduğu bugünlerde, gelişen olaylara, aynı o günlerde verdiği söz çerçevesinde yaklaşım zamanının geldiği inancındayım.

1982 Anayasasında var olan ve devletin yönetiminin, hukuka uygun, düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla kurulan Devlet Denetleme Kurulunun, Cumhurbaşkanının isteği üzerine, her türlü inceleme, araştırma ve denetleme yapabileceği kabul edilip, beyan ediliyorsa, işte o zaman, bu toplum, bu Meclis, bu siyaset, bu medya, bu vatandaşlar, cevapları aranan gerekli soruların yeterince açıklığa kavuşturulmamasının ana sebeplerini, devletin başında ararlar.

Eğer, devletin başında bulunanlar -başta, en yüce makamda bulunan Sayın Devlet Başkanımız- bu sorumlulukları tam olarak yerine getirmezse, maalesef, ortaya, hiç de kabullenemeyeceğimiz, hoş olmayan nahoş neticeler çıkabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bizim, Cumhurbaşkanının kişiliğiyle ilgili bir değerlendirme yapmak durumunda olmamamız gerekir. Çünkü, Cumhurbaşkanlığı makamı, bireylerle değil, kalıcı bir makam olarak, tarafımızdan, gözlenmektedir. Devletin en yüksek makamı olan bu yüce makam, ister şu partinin temsilcisi veya kadrolarından gelmiş bir zat tarafından işgal edilsin, isterse iktidar partisinin veya muhalefet partisinin bir üyesi tarafından doldurulsun, herhangi bir ayırıma sebep olmadan, Cumhurbaşkanlığı makamına karşı en saygılı, en terbiyeli, en güzel üslupla yaklaşmak mecburiyetinde olduğumuzu, hepimizin, baştan kabul etmesi gerekir. Bu, bugün için nasılsa, yarın gelecekler için de aynı olmalıdır; böyle olması gerekir.

Sayın arkadaşlarım, pek tabiî -özellikle altını çizmeden geçmek istemiyorum- bu makamda oturan devlet adamlarımızın da, bu makamın saygınlığını ve itibarını, en az bizlerin o makamı korumaya çalıştığı kadar korumak mecburiyetinde olduklarını, bir kez daha hatırlatmak isterim.

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanlığı bütçesinde, ödenekler konusunda fazla bir şey ifade etme ihtiyacını duymuyorum. Aslında, öncelikle şunu da kabullenmek istiyorum ki, bu makam, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerinin devlet içerisinde müşterek sahip çıkacakları bir makamdır. Bugün için, devletin bu en yüce makamından, hele hele kırk yıllık devlet tecrübesi olan bir büyüğümüzün görevli olarak bulunduğu bu makamdan, bu büyük devlet adamımızdan, biz, genç, yeni siyasetçi arkadaşlar, herhalde, birçok örnek alarak, ilerideki siyaset yaşamımızı ona göre çizmeye çalışacağız.

Sayın arkadaşlarım, devletin bu en yüce makamındaki Sayın Cumhurbaşkanımız, ülkenin tanıtımı ve temsili için, birçok yurtiçi ve yurtdışı gezi yapmaktadır. Benim, bu konularda, özellikle sayın makamdan talebim, yurtiçinde olsun yurtdışında olsun, devlet tanıtımıyla ilgili yapılacak olan tüm ziyaretlerde, kadrosuna alacağı elemanların daha özenle seçilmesi ve kadrosunun, Türkiye'yi temsil edebilecek kalite ve kriterde olan kimselerden oluşturulmasıdır; bunun altını, özellikle, çizmek istiyorum.

Muhterem arkadaşlarım, ayrıca, geçtiğimiz son ders yılı başında, Sayın Cumhurbaşkanımızın, imkânı dahilinde, ulaşabildiği kadarıyla birçok üniversitenin açılışının yapılması konusundaki gayretlerini, fevkalade takdir ederek karşılıyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın, önümüzdeki ders yılında ve bundan sonraki ders yıllarında, yetişebildiği yere kadar, birçok üniversitenin açılışını yapması konusunu, özellikle, takip edeceğimizi ve devamını beklediğimizi beyan etmek istiyorum.

Muhterem arkadaşlarım, burada, devletin en yüce makamında bulunan Sayın Cumhurbaşkanımıza, özel bir konuda beyanda bulunmak istiyorum. Tabiî, bu, aynı şekilde, birçoğumuzun, belki Sayın Başbakanımızın, belki birçok bakan arkadaşımızın kendi bölgelerinde, illerinde, ilçelerinde yaşadıkları bir olay.

BAŞKAN - Sayın Tanık, son dakikanızdasınız efendim.

SUHA TANIK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanım olsun, devlet riyasetinde bir büyüğümüz olsun -biz de, bu devlet içerisindeki kimseler olarak- şehirde, Cumhurbaşkanı geçecek diye trafiğin tamamı duruyor, sayın Başbakan geçecek diye trafiğin tamamı duruyor. Bunu, inanıyoruz ki, kolluk kuvvetlerinde görevli arkadaşlarımızdan bazıları bilmeden yapıyorlar; ama, eğer, bu konuda vatandaşın sıkıntılarını, rahatsızlıklarını ve vatandaşın bunu hiç hoş karşılamadığını düşünerek, devlet büyüklerimiz, gittikleri yerlerde bu konuda biraz daha hassas olurlarsa çok iyi olur. İki saat önce trafik durduruluyor; acil işi olanlar, düşünün, neler söyleyip neler düşünebilirler. Onun için, bu konuda, Sayın Devlet Başkanımız başta olmak üzere, devlet görevi yapan arkadaşlarımızın, maiyetindekileri, özellikle uyarmalarını rica ediyorum.

Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; Sayın Cumhurbaşkanımıza da sağlık ve sıhhat diliyorum.

Sağ olun efendim. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tanık, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Nejat Arseven, ANAP Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1997 yılı bütçesinin Anayasa Mahkemesi bütçesiyle ilgili kısmı üzerinde, Anavatan Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tüm çağdaş demokrasilerde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre de, egemenlik, kayıtsız ve şartsız milletindir; ancak, yine Anayasamız, kuvvetler ayrılığı ilkesini kabul etmiştir. Bu ilkeye göre, Türk Ulusu, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslar çerçevesinde, yasama, yürütme ve yargı organları eliyle kullanır. Yani, bu organlar, ulus egemenliğinin tümünü kendi alanlarında kullanırlar. Bu, organlardan herhangi birinin bir diğerine üstünlüğü anlamına gelmez. Burada, uygar bir işbölümü ve güçlü bir işbirliği söz konusudur. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesinin, kendisine götürülen bazı yasaları iptal etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde bir güç olduğu manasına da gelmez.

Bu, hukuk devleti olmanın doğal bir sonucudur. Hukuk devletinde güç, denetimle dengelenmiştir. Anayasa Mahkemesine verilen görev de, yasamanın gücüne karşı, denetim yoluyla, hukuksal, anayasal denge getirilmesi amacının bir ürünüdür.

Anayasa mahkemeleri, siyaset alanı ile hukuk alanının kesiştiği yerde görev yapan kurumlardır. Bu görev niteliği, onların, yani yüksek mahkemenin siyaseti hukuksallaştırma görevine ve işlevine sahip olmalarını gerektirmiştir. Bu, çok duyarlı bir denge içinde olmayı gerektirir ki, Anayasa Mahkememiz de bu konuda kendine düşen duyarlılığı göstermektedir.

Anayasa Mahkemesi, öncelikle Anayasanın ve hukukun üstün kurallarıyla bağlıdır. Avrupa Birliği kapsamında ulusal üstü hukuk normlarını iç hukuka taşıma görevi bulunan Anayasa Mahkemesi, Anayasamızda açık kural bulunmadığı ve değişiklik yoluna da gidilmediği için, bu işlevini gereğince yerine getirememekte, bu kuralları ölçü, norm olarak kullanamamaktadır. Kararlarında ancak uluslararası kuralları gözetmekte, destek gerekçe olarak yararlanabilmektedir.

Anayasa Mahkemesi, bu bağlılık içinde, yorumlarında, önce, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve laiklik ilkesini, sonra, kuşkusuz, devletin ve halkımızın yararını gözetmektedir. Mahkeme kararları eleştirilebilir; ancak, bu eleştirinin, mutlaka, ama mutlaka bilimsel ve hukuksal temellere oturtulması gerekir.

Burada bir noktayı daha açıkça ifade etmek istiyorum. Anayasa Mahkememizle ilgili olarak vaki olan suçlamaların şahsileştirilmesi, aslında, hiç kimse tarafından ve tabiî, o suçlamayı yapan kişi ve kuruluşlar tarafından, o kişilerin eleştirildiği, yıpratıldığı ve tartışıldığı manasında alınmamalıdır. Anayasa Mahkememizin Başkan ve üyelerinin herhangi birisinin şahıslarına vaki eleştiriler ve suçlamalar, aslında, bizzat, çok önem vermemiz ve korumamız gereken ve bir gün hepimize lazım olabilecek bu değerli müesseseyi yıpratmaktadır. Yani, kısaca, bilimsel ve hukuksal temelden uzak eleştiriler, şahısları değil, Anayasa Mahkemesini yıpratır. Bu da, demokrasinin dayanağı olan hukukun üstünlüğüne ve giderek demokrasimize zarar verir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Anayasa Mahkemesi, demokrasinin ve rejimin temelidir.

Yüksek mahkemeler, saygınlıklarını, toplumsal gelişmelere ve isteklere karşı gösterdikleri duyarlılıkla kazanırlar, saygınlığın temelinde, içtihatlarla kazanılan yetkiler önemli bir yer tutar. Batı demokrasilerinde, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya'da bunun çok açık örnekleri görülmektedir. Bu bağlamda, Anayasa Mahkememiz, çağdaş bir yorumla, yürürlüğü durdurma yetkisinin de bulunduğunu kabul etmiş ve 1983 yılından bu yana aldığı birçok kararla, bu içtihatını da yerleşik duruma getirmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada, bir durumu daha hatırlatmak istiyorum. Özellikle son günlerde, İktidarın, Anayasa Mahkememizin, artık yerleşik içtihat haline gelmiş olan yürütmeyi durdurma kararına ve bu yola gitmesine karşı ve bunu önlemeyi matuf birtakım hukukî düzenlemelere gidileceğini ifade ettiğini duymaktayız. Biz, burada, özellikle Refah Partisinin, çok kısa bir süre önce, Anayol Hükümetinin güvenoyunun iptal edilmesi konusunda başvuruda bulunduğu Anayasa Mahkemesine karşı o gün göstermiş olduğu tutum ve davranış içerisinde olmasını bekliyoruz. Eğer, müesseselere karşı davranış biçiminizi, o günkü konumunuza ve menfaatlarınıza göre belirlerseniz ve siz, eğer, bir siyasî partiyseniz, toplum önündeki güvenilirliğinizi kaybedeceğiniz çok açıktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi, Anayasayı yorumlayıp, buna göre kesin sonucu belirlemeye yetkili tek organdır. Bu görevini yansız bir şekilde yaparken ayak bağı olarak da görülmemelidir. Anayasa Mahkemesi, her konuya eşitlikle yaklaşan, hak ve özgürlükleri koruyarak, toplumsal barış yoluyla, ulusal dayanışmayı güçlendiren yansız bir devlet gücüdür. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyasî partilerimizin, Anayasa Mahkememizin durumunu güçleştirici değil, önünü açıcı bir konumda olması gerekir.

Almanya'da, Anayasa Mahkemesinin kaldırılmasını isteyen kişi, milletvekili adayı dahi olamaz. Yine, Alman Anayasa Mahkemesi, iptal etmiş olduğu bir kanunun yerine, yenisi parlamento tarafından konuluncaya kadar, kendisi kural koyma yetkisine sahiptir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerinde söz almışken, konuyla ilgili birkaç -ve tabiî çok önemli bulduğum- eksikliğe de değinmek istiyorum.

Bir kere, üyesi bulunduğumuz, üyesi olmaktan onur duyduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi, mutlaka ve mutlaka, Anayasa Mahkemesine üye seçer duruma getirilmelidir. Tabiî, burada, üyelerin tamamını değil; ama, belli bir kısmını, mutlaka Yüce Meclisin seçmesi gerekliliğini ifade ediyorum.

Yine, bir eksiklik olarak gördüğüm, yüksek mahkemelerin -yani, Yargıtay, Sayıştay ve Danıştay'ın- genel kurulları, doğrudan ve seçilecek üye sayısı kadar üyeyi kendileri seçmelidirler.

Yine, 1961 Anayasasında mevcut olan; fakat, 1982 Anayasasında bulunmayan, organ davası müessesesinin yeniden şekillendirilerek ihdası gerekmektedir. O gün, üniversiteler ve Yüksek Hâkimler Kuruluna verilmiş olan bu yetki, bugün, meslek kuruluşlarının üst organlarına, kendi konularıyla sınırlı olarak da mutlaka verilmelidir.

Bir diğer, çok önemli gördüğümüz konu, siyasî partilerin malî denetimlerinin, Anayasa Mahkemesi tarafından, sadece beş denetçi eliyle yapılmasıdır. Tabiî, buradaki esas önemli konu, aslında, Anayasa Mahkemesinin, burada, hem savcı hem yargıç durumunda olmasıdır. Halbuki, bu denetim, Yargıtay Başsavcılığında kurulacak bir birimde yapılmalı ve sonuçları, yaptırım belirlemek için, Anayasa Mahkemesine gelmelidir.

Yine, ayrıca, çok önemli gördüğümüz bir diğer konu, bugün seçim yapan organların -yani, üniversite ve Cumhurbaşkanının- mutlaka ama mutlaka, üye seçerken, hukukçu üye seçme konusuna dikkat etmeleri gereğidir.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - On sene önce milletvekili olmalıydın. ANAP'ı tebrik ediyorum.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; daha önceki yıllara göre ve diğer yüksek mahkemelere göre, bugün çok düşük kaldığına inandığımız, Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerinin aylıklarının yeniden düzenlenmesi ve artırılması hususunu da bu vesileyle Yüce Heyetinizin takdirlerine arz ediyorum.

1997 yılı Anayasa Mahkemesi bütçesinin ülkemize, milletimize ve kuruma hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Arseven, teşekkür ediyorum.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, kürsü saatimizde bir yanlışlık mı var; sayın konuşmacıları 2 dakika önce 1 dakika var diye uyarıyoruz?

BAŞKAN - Efendim, sayın üyelerin konuşmasının seyrinden, az çok, süresinde bitirip bitirmeyeceğini tahmin etmek mümkün oluyor. Eğer süresinde bitireceği tahmininde bulunuyorsam uyarmıyorum, kesmiyorum; ama, daha önünde birkaç sayfa varsa, 2 dakika kala, 1 dakika kala kendisini uyarıyorum.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Hayır, Sayın Başkanım; affedersiniz.

İki konuşmacıyı da, 2 dakikaları varken, 1 dakikanız var diye ikaz ettiniz de, oradaki saatle buradaki saat arasında bir farklılık mı var diye soruyorum.

BAŞKAN - Yok efendim.

Son dakikada diyorum; yani, nüfusta var ya, 29'undan gün almamış olmak diye. Yani, 10 uncu dakikadan saniye almış oluyor da, onun için.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ali Günaydın; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Günaydın, Meclis Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı tenkit ve tetkiklerinize hazırdır; buyurun.

DYP GRUBU ADINA ALİ GÜNAYDIN (Konya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığıyla ilgili bölümleri üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimizi ifade etmek için huzurunuza gelmiş bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum ve ayrıca, televizyonları başında bizi izleyen aziz milletimize, vatandaşlarımıza da, saygılarımı, selamlarımı iletiyorum.

Cumhuriyetimizin kuruluşundan -bu yana geçen yetmişüç yıldan- bugüne doğru çevremize baktığımızda, bazı devletlerin yörede dağıldığını, toprak bütünlüğünü kaybettiğini veya yönetim şekillerinde değişiklikler olduğunu, çevremiz ve dünyamızın bir sosyal çalkalanma içerisinde olduğunu, hep görüp müşahede ediyoruz.

Türkiye Cumhuriyetinin, bütün bu süreç içerisinde -zaman zaman demokrasimizdeki kesintilere rağmen- bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, üniter devlet yapısını, hukukun üstünlüğünü koruyarak, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalarak, insan hak ve hürriyetleri ile din ve vicdan hürriyetini koruyarak, dimdik ayakta durmakta ve yoluna devam etmekte olduğunu görmenin mutluluğu içerisindeyiz.

Bu süreklilik içerisinde, Büyük Atatürkümüzü ve ondan sonra görev yapan değerli cumhurbaşkanlarımızı, rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyorum.

Demokrasimizin temel kurumlarında ve toplumsal konularda zaman zaman sıkıntılar olmaktadır. Basının, şimdiki adıyla da medyanın, siyasetçilere ve genellikle siyasete yaklaşımında bunları yaşıyoruz ve geçen on yıl içerisinde, Cumhurbaşkanlığı müessesesi için de yaşadığımızı, hep beraber gördük. Ancak, Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in -16 Mayıs 1993 günü, büyük bir demokrasi örneği verilerek- gerek seçilişi ve gerekse bu tarihten sonraki tarafsız icraatıyla, bu makamı tartışılır olmaktan çıkarması, demokrasimiz ve hepimiz için, büyük bir sevinç ve gurur kaynağı olmuştur.

Bugün, Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Sayın Demirel, kırk yıllık devlet tecrübesi ve otuz yılı aşkın siyasî deneyimiyle, bugüne kadar, herkesin ve tüm toplum örgütlerinin kabul ettiği örnek bir cumhurbaşkanlığı sergilemiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın büyük özelliklerinden birisi de, kurumlar manzumesi çerçevesinde ve anayasal sistem içerisinde, tarafsızlığını dikkatle korumasıdır. Anayasada gösterilen görevlerini yürütürken ve özellikle de koordinasyon görevini yaparken, Anayasanın gösterdiği kurallara titizlikle bağlı kalması sayesinde, Cumhurbaşkanlığı makamı üzerinde, siyasî partiler arasında tartışma söz konusu olmadığı gibi, o yüce makam, özenle de korunur hale gelmiştir.

Kasım 1996 tarihi itibariyle, Sayın Cumhurbaşkanımız, 16 defa Meclis başkanlarımızla, 38 defa başbakanlarla, 25 defa Genel Kurmay Başkanımızla görüşmüşler ve 11 defa da Millî Güvenlik Kuruluna başkanlık ederek görevini sürdürürken, ayrıca, Mecliste grubu bulunan ve bulunmayan siyasî partilerimizin genel başkanlarıyla da 25 ayrı toplantı yapabilmişlerdir.

Cumhurbaşkanımız, Türk Milletinin birliğini temsil eden görevine uygun olarak, Türkiye'nin her kişisinin ve her köşesinin Cumhurbaşkanı olma hususundaki titizliğini sürdürmektedir. Nitekim, 1995 yılında, bir yıllık zaman dilimi içerisinde, pek çok sivil toplum örgütü ve yöneticisiyle görüşmüş; toplam, 19 801 vatandaşımızı da makamında kabul etmiştir. Yine, aynı yıl içerisinde, yerli ve yabancı basın mensuplarıyla 148 adet mülakat ve televizyon çekimine, 173 adet de sanatsal etkinliğe katılmış; yurtiçinde ve yurtdışında, o yıl, 222 134 kilometre yolculuk yapabilmiştir.

Sayın Demirel, bölücü terör konusunda olduğu kadar, toplumun bölünmesine yol açabilecek diğer eğilimlere karşı da sosyal hassasiyeti canlı tutmakta, toplumun tüm kesimlerini uyarmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri ile güvenlik güçlerimizin ve milletimizin moral değerlerini yüksek tutmak için, her türlü gayretin içerisinde olmaktadır.

Sayın Demirel, devlet-millet bütünleşmesinin sürekli niteliğe kavuşması için, iyi ve kötü gününde vatandaşlarımızın yanında olan devlet anlayışını yerleştirmek, vatandaşın devletine olan güvenine sarsılmaz bir nitelik kazandırmak amacıyla, bütün afetlerde vatandaşın yanında yer almış, meydana gelen zararların telafisi ve halkın yaralarının sarılmasının devlet adına takipçisi olmuştur. Erzincan ve Dinar depremleri bunun en bariz örnekleridir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın, çocuklarımızla ilgili, uygar dünyanın nimetlerini sağlamak ve iyi bir geleceğin Türkiyesini bugünden hazırlamak için, Türkiye'nin önemli sorun olarak gördüğü çocuklarımızın yetiştirilmesi konusunda da durmadan didinip çırpınıyor olduğunu hep beraber izlemekteyiz. Bu ülkenin her şeyi olduğuna inandığı ülkemiz çocuklarının gerek eğitimleri ve gerekse diğer ihtiyaçları konusunda çalışmaları takdire şayandır. Okul yaptırmak ve hizmete açmak, Sayın Süleyman Demirel'in sevdası olmuştur. Gerek Türkiye çocuklarına gerekse diğer Türk ve Müslüman ülke çocuklarına yaptığı yardımlar ile gösterdiği şefkat, bizim için onur ve gurur vesilesi olmuştur. Fikri hür, vicdanı hür, demokrat, laik ve sağlıklı Türk gençlerinin Büyük Atatürk'ün gösterdiği doğrultuda yetiştirilmesi konusunda her türlü özveriden kaçınmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, Sayın Demirel deyince, özürlüleri, yaşlıları, köylüleri, sporcuları, sanatçıları, eğitimcileri, sağlıkçıları, sanayicileri, çevrecileri, belediyecileri, şehirde yaşayanları, ziraatçıları, turizmcileri, vakıf ve dernekler ile meslek kuruluşlarını ve sivil toplumları, kısaca, ülkemizin 65 milyon insanı akla geliyor; onlar, dertlerinde ve başarılarında Sayın Demirel'e koşuyor, o da, onları sürekli bağrına basıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımız, ülkenin kalkınması ve her alanda gelişmesi aşamalarını yakından izlediği için, yurdun dört tarafında temel atma veya hizmete açma gibi etkinliklere katılıyor; bu da, o toplantıların değerini ve insanlarımızın şevkini artırıyor. Konuşmalarıyla da sağlıklı gelişme yollarını gösteriyor. Bunlar, hiç kuşkusuz, sadece takdir edilecek hususlardır.

Cumhurbaşkanımızın dışpolitika konusundaki performansı dünya devletlerince de takdirle izlenmektedir. Özellikle, bağımsızlıklarına yeni kavuşan Orta Asya ve Balkanlar üzerindeki ülkelerin bizimle olan ilişkilerinde ve bu ilişkilerin gelişmesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyaretleri ve yaptığı temaslar önemli rol oynamaktadır; bunu görüyor ve bu rolün çok faydalı olduğunu biliyoruz. Türkiye'nin gelenekselleşmiş, Yüce Atatürk'ün “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine uyumlu olarak, dışpolitikada bir sigortamız olduğu görülen Sayın Cumhurbaşkanımızın dış ülkelerde yaptığı ikili temaslardaki ve uluslararası zirvelerdeki saygınlığını dış ziyaretlerimde bizzat yaşamış birisi olarak, 20 nci Asrın son çeyreğinde, dünyada yetişmiş en büyük siyasetçi ve devlet adamı olarak gördüğüm Sayın Süleyman Demirel'in, bugün, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olmasının Türkiye için büyük bir şans olduğunu buradan memnuniyetle tekrar ifade etmek istiyorum.

1997 malî yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul görmüş ve komisyonumuzca da mütevazı bir bütçe olarak nitelendirilmiştir. Bu itibarla, biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, olumlu oy kullanacağımızı buradan ifade ediyor; Sayın Cumhurbaşkanımızın sağlıklı ve çalışma arkadaşlarıyla birlikte başarılı olmasını, hayırlı hizmetler yapmalarını Cenab-ı Allah'tan diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, tabiî, zamanın kısıtlılığını da göz önüne alarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde de görüşlerimizi ifade etmek istiyorum.

Hür ve bağımsız bir milletin önderi ve çoğulcu, katılımcı, laik bir devletin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Gazi Meclisin tüm üyelerini ve bugüne kadar aziz milletimizden temsil görevi almış siyasetçilerimizden ebediyete intikal edenleri ve 6 Aralıkta aramızdan ayrılan arkadaşımız Kırşehir Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Ali Altın'a rahmet diliyor ve hepsini minnetle anıyorum; ayrıca, hayatta olanlara da sağlık, mutluluk ve başarılar diliyorum.

Yüce Meclisimizin hür iradesiyle oluşturduğu en yüksek ve tek kurum olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin tek temsil kurumudur. Hepimizin bildiği gibi, gücünü yalnız ve yalnız milletten alır ve bu gücü yalnız millet adına kullanır. Meclisimizin en yüce kurum, milletvekilliğinin de en şerefli temsil görevi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu Yüce Kuruma ve bu ulvî göreve halel getirmemek, gölge düşürmemek biz milletvekillerinin aslî görevleri olmalıdır.

Yüce Kurumu, tüm siyasî partilerimiz ve şahıslarımızın her türlü spekülasyonlarından uzak tutmalıyız. Siyasî mücadelelerimiz uğruna bu Kurumun ve demokratik sistemimizin yıpratılmasına fırsat vermemeliyiz.

19 uncu ve 20 nci Dönemlerde üyelik sıfatını taşımaktan büyük onur duyduğum Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Gazi Meclisidir. Bu Meclis, Atatürk'ün “en büyük eserimdir” dediği cumhuriyeti kuran meclistir; aynı zamanda da demokrasimizin kalbidir, beynidir.

Bu Yüce Meclisten yasama görevi sona ererek ayrılan çok değerli arkadaşlarımızın ve bugün halen yasama görevini yürüten arkadaşlarımızın oluşturduğu Türk Parlamenterler Birliği, görevini icra ediyor; ama, sıkıntıları var; onları gidermek hep birlikte, hepimizin görevi olmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak, Sayın Başbakanımızın 5.10.1992 tarihli, 1992/29 esas sayılı Genelgesinin uygulanmasını, özellikle ülkemizdeki bütün valilerimizin bu konuya dikkatini çekerek, ifade etmek istiyorum. Bunun takipçisi olacağımızı da buradan ifade ediyorum.

24 Aralık 1995 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimiyle oluşan 20 nci Dönem Meclisimiz, ülkenin sorunlarına ciddiyetle eğilmiş ve bünyesinden 53 üncü ve 54 üncü Cumhuriyet Hükümetlerini çıkarmıştır. 20 nci Dönem Yasama Meclisi daha birinci yılının ilk aylarında, geçmiş dönemlerde gündeme getirilmiş olmasına rağmen değiştirilememiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün değiştirilmesini, tüm siyasî partilerimizin ve üyelerimizin katkılarıyla ve ortak çalışmasıyla, yirmiüç yıl sonra gerçekleştirebilmiştir.

Şimdi, 20 nci Dönem birinci ve ikinci yasama yıllarına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetleriyle ilgili kısa kısa bilgiler arz etmek istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, 20 nci Dönem çalışmalarına 8 Ocak 1996 tarihinde başlamış; birinci yasama yılında 91, ikinci yasama yılında 28 olmak üzere, toplam 119 birleşim yapmıştır; dört birleşim dışındaki bütün toplantılarda toplantı yetersayısını bularak çalışmalarını devam ettirmiştir. Bu dönemde, 278 kanun tasarısı, 586 da kanun teklifi Meclisimiz gündemine getirilmiştir. Ayrıca, 86 adet Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı alınabilmiştir. Denetim faaliyetlerine ağırlık verilmiş ve bu dönemde, milletvekillerimizce 382 adet sözlü soru, 1 728 adet de yazılı soru önergesi verilmiştir. 8 adet genel görüşme önergesi, 9 adet Meclis soruşturması önergesi, 135 adet de Meclis araştırması önergesi verilerek, denetim konularını yürütürken, onların en ağırlarından biri olan gensoru önergesini de ihmal etmemiş, 5 adet gensoru verilmiştir; bunlardan 3'ü reddedilmiş, 1'i Bakanlar Kurulunun, diğeri de bakanın istifasıyla sonuçlandırılmıştır, düşürülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, 20 nci Dönem milletvekillerimiz, yasama ve denetim faaliyetlerini artan bir tempoyla devam ettirmektedir. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mustafa Kalemli'nin önderliğini ve gayretlerini takdirle ve saygıyla izliyoruz. Kendilerine teşekkürlerimi de bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Ayrıca, geçen dönem proje yarışmalarını yaptığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi genel kurul salonunun, dünya Meclislerine uygun, yoklamalarının ve oylamalarının sağlıklı bir şekilde yapılabilmesiyle ilgili çalışmaları devam etmektedir.

20 nci Dönemde milletvekili sayısının 550'ye çıkması sebebiyle, yeni ihtiyaçlar doğmuş ve huzurlu, verimli çalışma ortamının sağlanabilmesi için, yeni bir halkla ilişkiler binasının yapımı planlanmış ve inşallah, bu dönem sona ermeden milletvekillerimizin hizmetine sunulabilecektir.

Sağlık ünitelerimizin hizmet kapsamı ve hizmet süresi, bu dönemde, bütün haftayı kaplayacak şekilde değiştirilmiş, genişletilmiş ve böylece sağlık ve tedavi giderlerinde önemli derecede tasarruflar sağlanabilmiştir.

Demokratik sistemimizin bugün yaşadığı en büyük sorun, vatandaşlarımızın beklentilerinin karşılanması olmaktadır. Bugün, bütün Türkiye'nin, sorunlarının çözümünde Türkiye Büyük Millet Meclisine koştuğunu görmekteyiz. Günlük 5 bin, zaman zaman da 10-12 bin civarında vatandaşımız, siz sayın milletvekilleriyle görüşmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi kampusunu kullanmaktadır. Bu ziyaretçilerin taleplerini karşılamak ve onları konuk etmek, hem fizikî hem de sosyal sıkıntı yaratmaktadır. Bu yoğunluğa, mutlak bir çare bulmalıyız. Sorunların çözümünü merkeziyetçi hüviyetten kurtararak, yerinde çözümlenmesine ilişkin başlatılan çalışmaları bir an önce bitirmenin yollarını bulmalıyız. Böylece, 21 inci Yüzyıla girerken Avrupa ve dünyayla entegre olmuş, kapsamlı ve çağdaş düzenlemelerin öncüsü olmalıyız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama faaliyetlerinin yanı sıra, İmparatorluktan devraldığı kültür mirasımız olan millî saraylarımızın, köşklerimizin ve kasırlarımızın korunmasıyla ilgili değerli çalışmalarını, kapsamlı olarak yürütmektedir. Başkanlık Divanının kabul ettiği on yıllık master plan çerçevesinde, bu kültür varlıklarımız, geleceğe sağlıkla ve güvenle devredilebilecek yapıya kavuşturulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal kuruluşumuz olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu hakkında, şimdiye kadar konuşan milletvekili arkadaşlarımızın bir söz söylemediğini dikkatle izledim. Gerçi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, henüz yeni kurum haline getirilmiş bir anayasal kuruluşumuzdur. Fonksiyonlarına uygun olarak çalışmalarına devam ettiğini ve sağlıklı yürüttüğünü biliyoruz ve inanıyoruz. Fevkalade millî bir ihtiyacımızı karşılamaktadır. Kurumun daha mükemmel imkânlarla donatılması, hazırlamakta olduğu kanun teklifinin Meclisimize geldiği zaman öncelikli olarak görüşülmesi ve modern bir kampusa kavuşturulması mutlaka gerekli bulunmaktadır. Kurumun Başkanına, değerli üyelerine ve çalışanlarına başarı dileklerimi buradan ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde, İçtüzüğümüz içerisinde bu dönem değişiklik yapılarak yerini alan önemli bir konuyu sizlere ifade etmek istiyorum. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu hakkında da özet bilgi vermek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında faaliyet gösteren, Başkanlık Divanı bünyesinde oluşturulan, siyasî partilerimizin ayrıca temsilciler verdiği Kültür, Sanat ve Yayın Kurulunun, faaliyetlerinde, millî egemenlik ilkesini geniş halk kitlelerine yaygınlaştırarak benimsetmek amacıyla 1984 yılında kurulduğunu biliyoruz. Kurul, bugüne kadar bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif aktiviteler gerçekleştirmiştir. Parlamentomuzun üstlenmiş olduğu özel misyon çerçevesinde, toplumumuzda var olan demokrasiye inanç ve bağlılığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin öneminin, gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında gerçekleştirilen temas ve faaliyetlerle hem iç kamuoyumuza hem de dış kamuoyuna mesajlar halinde verilmesini kurulumuz hedeflemiş bulunmaktadır. Bu cümleden olarak, kurulumuz, özellikle Türk cumhuriyetlerindeki -dağılan Sovyet Rusyadan çıkan Türk cumhuriyetlerindeki- kültür varlıklarımızın araştırılması, Meclislerimiz arasındaki ve milletlerimiz arasındaki bağların güçlendirilmesi amacıyla, Türk cumhuriyetlerine geziler düzenlemiş; özellikle, Meclis Başkanımızın ve Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Başkanımızın titiz davranmaları sonucu, Kazakistan ve Kırgızistan'a ziyaretler yapılmıştır; diğer Türk cumhuriyetlerine ziyaretlerimiz de kısa zamanda gerçekleştirilecektir.

Kurul, 23 Nisanları, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının yanı sıra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış yıldönümleri olarak da kapsamlı törenler ve programlarla kutlamaktadır. Ulusal egemenliğe dayalı ve temsilî esasları öngören demokratik yapımız ve işleyişiyle ilgili bilimsel nitelikteki toplantıları, gerek Ankara'da ve gerekse yurt genelinde üniversitelerimiz, valiliklerimiz ve belediye başkanlıklarımızla işbirliği yaparak düzenlemekteyiz. Tüm siyasî parti temsilcilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına iştirak ettikleri bu toplantılarda, halk ve parlamenter kaynaşmasının en yüksek örnekleri yaşanmaktadır.

Ayrıca, Türk Dilinin kullanımına ilişkin yasa teklifimiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ GÜNAYDIN (Devamla) - 2 dakika daha izin verir misiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ GÜNAYDIN (Devamla) - Kurul üyeleri ile, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî parti temsilcileri, Türk Dil Kurumu ve çeşitli üniversitelerimize mensup uzman ve bilim adamlarından oluşan bir başka çalışma grubumuz vardır. Türk Dilinin korunması, kullanılması amacına yönelik olarak, çalışmalara, 22 Aralık 1996 tarihinde Dolmabahçe Sarayında, Ulu Önder Atatürk'ün ilk dil kurultayını topladığı salonda başlayacağız ve devam ettireceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurulumuz, bu yıl ekim ayı içerisinde, çok partili siyasî hayata kesin olarak geçişimizin 50 nci yıldönümü münasebetiyle ve Türk Medenî Kanununun kabulünün 70 inci yıldönümü münasebetiyle, çeşitli üniversitelerimiz, sivil toplum örgütlerimiz ve Türk Parlamenterler Birliğiyle işbirliği yaparak, geniş katılımlı bilimsel toplantılar düzenlemiş ve 23 Aralıkta da, İstanbul'da, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesiyle birlikte, ilk yazılı Anayasanın ilanının 120 nci yıldönümü münasebetiyle bir ilmî sempozyum düzenleyecektir.

Bu ve benzeri bilimsel toplantılar vesilesiyle, siyasetçi, bilimadamı, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, toplumumuzun önemli bir kesimini oluşturan yükseköğrenim öğrencileri bir araya geliyorlar ve yıl içerisinde gerçekleştirilen bilimsel toplantıların sonuçları, kitaplar halinde hazırlanarak, bütün üniversitelerimize ve kütüphanelerimize iletilmektedir.

Kurulumuz, bu yıl, bir başka etkinliğe karar vermiştir. Geçen ay içerisinde almış olduğu bir kararla, Kurulumuzun, Karamanoğlu Mehmet Beyin Türkçeyi resmî dil olarak ilanının 720 nci yıldönümü etkinliklerine, maddî ve manevî destek vermesi kararlaştırılmıştır. 13 Mayıs 1997 tarihinde, Karaman İlimizde gerçekleştirilecek “Tarih İçerisinde Türk Dili Bilgi Şöleni” münasebetiyle, Türk cumhuriyetlerinden parlamenterler, bilim adamları, halk ozanları ve ayrıca_

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ GÜNAYDIN (Devamla) - Son cümlemi arz ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ GÜNAYDIN (Devamla) - _Türkçenin konuşulduğu ülkelerden gözlemci sıfatıyla temsilciler ve dünyaca ünlü Türkologlar konuk edilerek, Türk Dilinin, dünya dilleri arasındaki önemli konumu, bir kez daha tespit ve tescil edilecektir. Bu etkinliklerimize, bu Kurulun Genel Koordinatörü olarak, bütün milletvekillerimizi ve milletimizi şimdiden davet ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarısının görüşmeleri münasebetiyle, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis Başkanlığı bütçeleri üzerindeki görüşlerimi sabırla dinlediğiniz için sizlere müteşekkirim ve bu bütçelerin, bütün memleketimize, milletimize, Cumhurbaşkanlığımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisine hayırlı, uğurlu olmasını dilerken, gerek Meclisimizde gerek Cumhurbaşkanlığımızda ve gerekse Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda bu hizmetleri yürüten tüm personelimize buradan saygılarımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Günaydın, teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Sayın İyimaya.

Buyurun Sayın İyimaya. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millete ait olan egemenliği kullanan anayasal organların ellerinde bulundurdukları iktidar, toplum ve devlet yaşamı için gerekli olduğu kadar, tehlikelidir de. Sınır tanımayan, sınırlanmamış ve dengelenmemiş bir kuvvet, millî egemenliğin en büyük düşmanıdır. Anayasalar, yalnızca özgürlüklerin temel belgeleri değil, kuvvetlerin denge ve sınır taşlarıdır. Anayasa Mahkemesi, yasama kuvvetinin anayasal çerçeveyi aşma probleminde, hukuk tefekkürünün yakın geçmişte keşfettiği ve henüz kurumsallaşmasını tamamlamamış yeni bir organdır.

Bizde, Anayasaya aykırı yasaların uygulanamayacağı çözümünün fikrî kökleri, İkinci Meşrutiyet dönemine kadar uzanır. Ünlü hukuku esasiye hocası Müderris Celaleddin Arif Bey, defi yoluyla anayasaya aykırı yasayı ihmal çözümü teklifinin sahibi Halep Mebusu Artin Efendi, bu arada anılmalıdır.

1961 yılında sistemimize giren Anayasa Mahkemesi, siyaset ile hukukun sınır çizgisindedir. Yasama organının oluşturduğu yasaların ve bazı kararların Anayasaya uygunluğunu denetleme ve bunları iptal tekeli, anayasa yargısına aittir. Reel analizde iptal yetkisi, olumsuz yasama yetkisi demektir. Bu anlamda, anayasal yargı, yasamayla bir iktidar paylaşımı içerisindedir. Anayasa Mahkemesi, temel normun tanıdığı özgürlüklerin teminatıdır. Otoriter ve özgürlük karşıtı rejim mensuplarının oluşturacağı kısıtlayıcı yasaların demokratik hukuk devleti ve Anayasanın bütünlüğü değerlerine göre arındırılacağı yer, Yüksek Mahkemedir.

Anayasa mahkemeleri, içtihat hukukuyla anayasal kurallara hayatiyet verir; yeni kavramlar, yeni prensipler inşa eder. Anayasal adaleti temin, bu yargı organına yüklenmiş, altından kalkılması büyük çaba ve birikim isteyen en ağır bir görevdir. Anayasa mahkemeleri, daima yoğun tartışmaların odak noktaları olmuştur. Anayasa Mahkemesinin kuvvetler içindeki özel konumunun, yürüttüğü görevin pratik sonuçlarının ve anayasal değer yargıları kültürünün henüz tam yerleşmemiş olmasının bunda etkili olduğunu düşünmekteyiz. Daha mükemmeli bulma, eksiği tamamlama, yanlışı düzeltme gibi pozitif hedeflerle donatılmış bir tenkit, elbette ki yapıcıdır. Kökleri kitapların terk edilmiş zavallı satırlarına ve yaşanan olayların gerçek derslerine uzanmayan meraksız bir zihnin dar prizmalarından kelimeler dünyasına boşalmış kavgacı tartışmaların, görkemli medeniyet şatosuna koyabildiği en ufak bir taş parçası olmamıştır.

Yüksek Mahkemenin bütçesi münasebetiyle DYP Grubu adına ileri sürdüğüm düşüncelerin yegâne amacı, daha az tartışılacak ve anayasal adalet işlevini daha mükemmel biçimde yerine getirecek yapılanma ve iyileştirme gayretidir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal denetimi, kuralların Meclis tarafından oylanmasından sonra ve fakat, ısdarından ve Resmî Gazetede yayımından önceki zaman aralığına alacak bir sistemi, kurucu iktidarın gündemine getirmeliyiz. Yürürlüğe girmiş ve hele, yıllarca uygulanmış kurallar üzerinde anayasal yargı denetimi, giderek iptal, her ikisi de hukukî olan haksızlık alanı yaratmakta, iptal edilen yasadan önce ve sonra biçiminde, hukuk güvenliği ve kazanılmış haklarla bağdaşmayan ikileme yol açmaktadır. Organik kanunlar, özgürlükler hukuku, içtüzük düzenlemeleri ve benzeri önemli tasarruflar bakımından zorunlu, diğer düzenleyici tasarruflar yönünden ihtiyarî olabilecek yürürlük öncesi denetim, demokratik ülkelerde kısmen veya tamamen denenmiş, benimsenmiş, apriori, önleyici bir denetimdir. Normun yürürlük döneminde hukukî anlayıştaki değişmelerin oluşturacağı veya uygulama sırasında fark edilebilecek anayasal aykırılıkların denetlenmesini bu sisteme tahmil edemememiz, sistemi gözardı etme sebebi olmamalıdır. Anayasaya uygunluğu yürürlük öncesinde Anayasa Mahkemesince denetlenmiş kuralın uygulamada getireceği yasama problemlerini çözecek kuvvet -değiştirme ve kaldırma yoluyla- bu kuvvettir, Parlamentomuzdur.

Önerilen bu sistemde, yürürlüğü durdurma, iptal kararının geriye yürümesi veya yürümemesi, kazanılmış haklar, cumhurbaşkanı -yasama çatışması gibi karmaşık sorunlar yoktur. Bu sistem, ülkemizin her zaman muhtaç olduğu; fakat, az zamanlarda yakalayabildiği bir istikrar sistemidir. Fransa'da tamamen, İtalya, İspanya, Portekiz ve diğer bazı ülkelerde kısmen uygulanan bu sistemi tartışmaya açmak, üstünlüklerini, zaaflarını ortaya koymak, karma sistem dahil bazı sentezlere ulaşmak, hep kriz dönemi kurucu iktidarların değil, yüce milletin hür oylarıyla seçilen bu Parlamentonun görevi olsa gerektir. Esasen bugün, sözgelimi, yayımlandığı gün Anayasa Mahkememizce yürürlükleri durdurulan yasalar bakımından, önerdiğimiz sisteme fiilen geçilmiş olmaktadır. Rasyonel parlamento, yakın geleceği, önceden, aşağı yukarı kestirebilen, emrivakilere teslim olmayan ve çözümleri zamanında oluşturabilen parlamentodur.

Değerli arkadaşlarım, değerli Başkanım; Yüce Divan fonksiyonu, Anayasa Mahkemesinin görev alanından çıkarılmalıdır. Anayasa Mahkememizin temel işlevi, üye çatısı, yürürlükteki modelin gerekçesi, sorunun yargı yolu, insan hakları boyutları, böyle bir çözümü zorunlu kılmaktadır. Yüksek Mahkememizin çok değerli başkan ve muhterem üyeleriyle sübjektif bağlantısı olmayan bu öneri, dokunulmazlıklar, soruşturma ve yargı bağımsızlığı anayasal reformları içerisinde, behemehal ele alınmalıdır.

Anayasa Mahkememizde, kurala göre, ihtisas gözetilmeksizin bulunması gerekli hukukçu üye sayısı 3'tür, diğer 8 üye hukukçu olmayabilir. Yargılayanların ihtisas ve tercübeleri, bir yargı ve sanık teminatıdır. Siyasal kişilik veya siyaset motifi, tanımını maddî ceza hukuku normunun yaptığı suçun bünyesinde bir değişikliğe yol açmamaktadır. Bir memurun zimmet suçuyla bir hükümet üyesinin zimmet suçu, siyasal konum ve yüksek görev sebepleriyle farklı değerlendirilemez. Yüce Divan siyasî sanıklarının siyasî alanındaki ihtisas yargısında yargılanmaları gerekçesi, suçların kanunîliği, temel ve evrensel değeri içinde varlığını yitirmiştir.

Anayasa yargısının aslî fonksiyonu, siyasî organın koyduğu kuralların ve oluşturduğu kararların anayasa okyanusunun sahillerine taşmasını önlemek, başka deyimle, bu alandaki siyaseti hukuk sınırlarına çekmektir. Bu derece önemli bir fonksiyona ayrıca ceza adeletini yüklemek, iş bölümü ve kurumsallaşma prensipleriyle de bağdaşmaz. Mevcut Yüce Divan modelinde, kararlara karşı temyiz yolu kapalıdır. Gerekçesi ve hükmü sanık tarafından tartışılamayan, bir başka üst organın veya kurulun denetimine bağlı olmayan bir sistem, insan hakları boyutunda, mutlaka gözden geçirilmelidir. Parlamento, bu ve benzeri gerekçeler içerisinde alternatif modeller aramalı, böyle bir arayışa behemehal girmelidir.

Şimdi, en tartışmalı bir soruna geliyorum arkadaşlar; aktüel bir sorun... Kuralların Resmî Gazetede yayımından sonra işleyen anayasal denetim sistemlerinde, şartlarının oluşması halinde, yürürlüğü durdurma, istisnaî de olsa, inkâr olunamaz bir ihtiyaçtır. Parlamentodan her nasılsa geçebilen ayıplı yasaları, belli kişi veya gruplara imtiyaz tanıyan kuralları, uygulanması halinde telafisi güç yahut imkânsız durum ve zararlara yol açacağı kesinlikle belli olan metinleri ve nihayet, Anayasaya açık aykırılıkları ilk bakışta tartışmasız biçimde anlaşılabilen normları, millet önünde yürürlüğe koyma lüksümüzün olmadığını düşünmekteyiz.

Ne var ki, mevcut pozitif hukuk sistemimizde, Anayasa Mahkemesi içtihadıyla yürürlüğü durdurma çözümüne gitmenin mümkün olmadığı da açıktır. Anayasamız, diğer yargı kollarından ayrı ve özel olarak “Anayasa Mahkemesinin yargılama usulleri kanunla düzenlenir” hükmünü öngörmüştür. İdarî yargıya tanınan yürütmeyi durdurma, adlî yargıya tanınan ihtiyatî tedbir, Yargıtaya tanınan hükmün icrasının tehiri, hep, şeklî hukuk kurallarında düzenlenen usul hükümleridir. Bir yargılama usulü kuralı olduğu kuşkusuz olan yürürlüğü durdurmanın, Anayasanın 149/3 hükmünün sarih ve buyurucu yapısı içinde, ancak yasayla konulabilmesi karşısında, içtihadı yasa yerine ikame etmek, pozitif hukukun geniş sınırlarını aşırı biçimde zorlamaktadır. Anayasanın yasayla konulabileceğini öngördüğü bir usul kuralı, içtihatla üretilemez. Bu tür kurallar, yasama organına tanınan mahfuz, korunmuş teşriî sahalardır. Aynı zamanda, müzakereci organ olan Türk Parlamentosunun, bu konuda, şimdiye kadar, teknik ve anayasal bir tartışma açmamış olması, fonksiyonuna sahip çıkması gereken kuvvet bağlamında, hayli düşündürücüdür.

Anayasa yargısına tanınan fonksiyonun ve iptal davasının yapısından böyle bir yetkinin çıkarılacağı -eski hukuk terimiyle, istihraç ve istinbat olunacağı- kuralı veya düşüncesi, natüralist anayasa hukukunun içtihadî çözümlere geniş biçimde elveren bakış açısıyla dahi bağdaştırılamaz.

Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasasının ihtiyatî tedbire imkân veren 101 inci maddesi olmasaydı, hâkim, tedbir kararı alamayacaktı; çünkü, hâkimin, önüne geldiği dava hakkında, kararı oluşturuncaya kadar susma, görüş açıklamama, ihsası rey yasağına uyma yükümlülüğü vardır. İhsası rey, diğer yargı kollarında olduğu gibi, Anayasa yargımızda da temel bir usul kuralıdır. Koruyucu önlemler, ihsası reyin istisnası olarak, ancak yasayla öngörülebilirler. Hükümden önce görüş açıklaması anlamını da bünyesinde taşıyan yürürlüğü durdurma, yasayla düzenlenen ihsası reyin bir istisnası olarak, içtihatla üretilemez.

Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; Anayasamızın 153 üncü maddesi, yasaların iptal kararı Resmî Gazetede yayımlanıncaya kadar yürürlükte olduğunu, iptalin, yayım tarihinden önceki hukuk alanını etkilemeyeceğini açıkça öngörmüştür. O halde, yürürlüğü durdurmayı, yasa kuralıyla dahi düzenleyemeyiz. Böyle bir usul yasası, Anayasaya aykırı olacaktır. Bize göre, bu sorun, içtihat ve yasa sorunu değil, aynen Anayasamızın idarî yargıda benimsediği yöntemde olduğu gibi, Anayasa sorunudur. Yürürlüğü durdurmaya imkân veren bir anayasa değişikliğine gidilmedikçe, bu konuda çıkarılacak her yasa, oluşturulacak her içtihat, sözü geçen Anayasa hükümlerini aşma çabası olmaktan kurtulamayacaktır.

Amerika ve Almanya'da içtihatla oluşturulan yürürlüğü durdurma çözümü döneminde, o ülke anayasalarında, Anayasamızdaki mâni hükümlere benzeyen kuralların yer almadığı hatırlanmalıdır.

Yürürlüğü durdurma içtihadında bir kuvvetler çatışmasının çıkmamış olması, yasama ve özellikle yürütme organlarının içtihat hukuku kökenli yürürlüğü durdurmayı tanımaları, sosyopolitik olarak alkışlanması gereken bir seviyeyi ve yumuşaklığı anlatmaktadır. Ancak, Resmî Gazetede yayımlanan -yani, Anayasamıza göre yürürlükte olan- ve fakat, Anayasa Mahkememizce yürürlüğü durdurulan bir yasanın bir başka yargı kolunda -söz gelimi, Yargıtayımızda- somut olaya uygulanması gerektiğinde yürürlük çözümünün benimsenmesiyle -yani, anayasal yargı kararına rağmen durdurulan yasanın uygulanmasıyla- potansiyel bir erkler çatışması ihtimali daima mevcuttur.

Bu konuda, arkası kesilmeyecek eleştirileri ortadan kaldıracak ve ihtiyacı, hukukî çerçevede karşılayacak düzenlemede bulunmak, Parlamentomuzun önemli ve güncel görevleri arasında beklemektedir.

Yüksek Mahkememizle ilgili diğer bazı görüşlerimize yalnızca değinmekle yetineceğim. Yüksek Mahkememizin üyelik çatısı gözden geçirilmeli, üye veren seçici organlara güvensizlik faktörüne oturtulmuş Cumhurbaşkanımızca üye seçimi yönteminden vazgeçilmeli, üyelerin ihtisas alanları yeniden belirlenmeli, üniversite kökenli üyelerin öğretim kurumlarıyla bağlantıları kesilmemeli, yedek-asil üye ayırımına son verilmelidir. Üyelerin görevi sürekli değil, süreli olmalıdır. İptale konu yasama tasarrufunun oluşumuna, önerisiyle, müzakereyle, oyuyla veya raporuyla pozitif biçimde katılan parti veya milletvekilinin Anayasa yargısına başvuru hakkı olmamalıdır. Çelişkili davranış yasağını yasama alanında geçerli kılacak istisnai ahlak veya hukuk kuralı yoktur. Parlamentoda kabul görüşünü izhar eden parti veya milletvekili, bu yüce çatı altındaki görüşüyle bağlı olmalıdır. Burada başka, orada başka görüş sergileme, siyasete, Parlamento itibarına ve milletvekiline güven duygusuna irtifa kaybettirmektedir.

Milletvekillerinin kendileriyle, seçim ve benzeri siyasal yapılanmayla ilgili olmamak şartıyla, Meclisin oybirliğiyle oluşturduğu tasarruflar, anayasal yargı denetimi dışında kalmalıdır. Örtülü anayasa değişikliği anlamına da gelebilecek ve hiçbir kuvvetin öbürünün üstünde olmaması esprisine dayalı bu gibi hallerde, hiç olmazsa, mevsuf çoğunluk kararıyla, önleyici veya askıya alıcı yasama vetosu düzenlemesine gidilmelidir. Anayasa Mahkemesi kararını kaldırmak, değiştirmek veya teyit etmek seçeneklerini içerecek bu tür bir veto, nihaî karar yetkisinin milletin seçimiyle oluşan yasama organında saklı kalması ve temsilî egemenlik düşüncelerinde temel bulmaktadır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamento edebiyatına geçen ve milletin bu yüce kürsüsünden sık sık tekrarlanan “bu kanun Anayasaya aykırıdır”, “bu kanun Anayasa Mahkemesinin kapısından döner” biçimindeki hitabet beyanları üzerinde durulmalıdır. Egemenliğin belli alanlarını anayasal sınırda kullanan yasama, yargı ve yürütme erklerinin birbirlerine üstünlükleri yoktur. İktidar ve muhalefet partilerinin kendi doğal işlevleri çerçevesinde tez ve antitezleriyle oluşan yasa, karar gibi Parlamento tasarruflarının tahlil ve tenkiti, elbette ki, siyasî ve hukukî bir katkıdır. Ancak, bir kuvvetin öbür kuvvete üstünlüğünü çağrıştıracak, birinin öbürünü şikâyet kapısı kılacak bir üslup ve mana örgüsünün Parlamentonun itibarıyla bağdaşmadığını düşünmekteyiz. (RP sıralarından alkışlar)

Anayasa Mahkemesi, bizim mahkememizdir; Meclis, bizim meclisimizdir; Hükümet, hepimizin hükümetidir. Arzumuz, bu organların hiçbirisinin hata yapmamasıdır; ancak, her üç organın tasarruflarında, takdir sınırlarıyla dahi izah olunamayacak hata ihtimalleri daima vardır ve hata realitesi mevcuttur. Parlamentonun, Yüksek Mahkemenin gerekçeleriyle bağlı olmaksızın ve fakat gerekçelerin ışığından yararlanarak yasama tasarrufunda bulunması, anayasal fonksiyonudur. Yasaların kural olarak Anayasaya uygun oldukları varsayımı, hukukî anlatımla Anayasaya uygunluk karinesi, Yüksek Mahkememizin de benimsediği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET İYİMAYA (Devamla) - 2 dakika Sayın Başkanım... Böyle bir hakkım var.

BAŞKAN - Hayır Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Tabiî efendim... 10 dakikaya 1 dakika, 20 dakikaya 2 dakika Sayın Başkanım, değil mi? (DSP ve CHP sıralarından “Doğru” sesleri)

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Kırmayın Sayın Başkan.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Ama, susarım; mesele değil.

BAŞKAN - Sayın İyimaya, siz, iyi bir hukukçusunuz, ikramla hakkı karıştırmazsınız.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Lütfunuza değil, hakkıma sığınıyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sağ olun.

Anayasaya açık aykırılıkları gözlenmeden, her yasa müzakeresinde “bu kanun Anayasa kapısından döner” yollu beyanlar, yasama sorumluluğu ve ciddiyetiyle çatışmaktadır. ABD Yüksek Mahkemesinin 1936 yılında verdiği ünlü Asbwander (Esvander) kararı, bu noktada, bir deontoloji harikasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vaktin kıtlığı içinde, birkaç cümleyle Sayıştayımızdan bahsetmek istiyorum. Devlet muhasebesinin yegâne yargısı olan bu anayasal organın, iddia olunduğu gibi, temiz toplum, şeffaf kamu muhasebesi ve yolsuzluğun matematiksel denetimi açılarından, özel ve ağırlıklı önemi vardır. Siyasal partilerin malî denetiminin, Anavatan Partisi Grup sözcüsünün düşünceleri hilafına, Sayıştaya devri düşünülmelidir.

Bütün bu düşünceler içerisinde, 1997 yılında da mükemmel anayasal adalet ve daha iyi Sayıştay fonksiyonu beklentileri içerisinde, Yüce Heyeti ve Divanı, Partim ve şahsım adına selamlıyor, gönülden saygılarımı sunuyorum efendim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın İyimaya, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, grup sözcülerinin konuşmalarının bitimine kadar soru alma imkânımız vardır; ondan sonra soru almayacağız. Onun için, lütfen, soru sormak isteyen arkadaşlarımız, Divana, sorularını yazılı olarak göndersinler.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk konuşmaya yapmak üzere, Sayın Hasan Gemici. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Gemici, süreniz 10 dakikadır; buyurun.

DSP GRUBU ADINA HASAN GEMİCİ (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi ve bizleri televizyonlardan izleyen vatandaşlarımızı, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

İçerisinde bulunduğumuz bu Yüce Meclis, yürüttüğü Kurtuluş Savaşı neticesinde, sömürgeci dünya devletlerinin halkımıza biçtiği kefeni yırtıp atmış ve 29 Ekim 1923'te, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Halkımızı, karanlık günlerden aydınlık geleceğe yönlendiren, yine bu Yüce Meclistir. Bu vesileyle, başta Büyük Atatürk olmak üzere, bütün Kurtuluş Savaşı kahramanlarını şükran ve rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, sayın üyeler; Türkiye Büyük Millet Meclisinin ana unsuru siyasî partilerdir, milletvekilleridir. Siyasî partiler ve milletvekilleri olarak, sorumluluk bilinci içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını korumak ve yüceltmek, en başta gelen ödevimizdir. Ülkemizde, siyaset kurumu hep tartışılmıştır; ama, son yıllarda, özellikle son günlerde, çok daha yoğun bir şekilde tartışılmakta, tepkiler daha yüksek sesle dile getirilmektedir.

Artan işsizlik, enflasyon, bir türlü sağlanamayan iç barış, bir türlü sağlanamayan ekonomik istikrar gibi temel sorunlarımız üzerine son günlerde ortaya çıkan devlet -servet- mafya ilişkileri ve yolsuzluklar ve bunların üzerine etkin olarak gidilerek sorumlularının ortaya çıkarılamaması, cezalandırılamaması, haklı olarak, tepkilere sebep oluyor ve ulusumuz bizlerden şikâyetçi. Bu durum, Türk Halkının, her tür çözümü son aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisinden beklediğinin işaretidir; bundan rahatsız olmamalıyız. Bu durum, Türk Halkının, demokrasiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisine güveninin, bağlılığının ifadesidir; güvensizlik gibi görünse de, bir anlamda, güvenin ifadesidir. Çözüm bizden bekleniyor; ancak, yolsuzluk ve karanlık ilişkilerin üzerine etkin şekilde gidilememesi, Meclisimizin denetleme yollarından olan araştırma ve soruşturma komisyonlarında siyasî tercihlere göre karar alınması, bu güveni sarsmaktadır.

Siyasî rakiplerinizi en ağır bir şekilde “elimde belgeler var, şahitler var” diyerek suçlayacaksınız, soruşturma komisyonları kurduracaksınız, birlikte iktidar olduktan sonra bütün bu iddialardan vazgeçerek, komisyona belge, bilgi ve ifade vermeyeceksiniz, komisyon çoğunluğunuzla birbirinizi aklayacaksınız. Bu şekilde, yasal sorumluluktan belki kurtulabilirsiniz; ama, kamu vicdanında asla aklanamayacaksınız, aklanmıyorsunuz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, içinden çıkardığı yürütmeyi daha etkin şekilde denetlemesi sağlanmalıdır. Bu konuda, bu yıl yapılan içtüzük değişiklikleri yeterli değildir. Yazılı ya da sözlü soru önergelerimize, konu güncelliğini kaybettikten sonra sıra gelmekte ve ilgili bakan tarafından iki cümleyle geçiştirilmektedir. İlgili bakanın cevabından sonra, soru sahibinin konuşma hakkı yok. Böylece, milletvekili soruyu sormuş, ilgili bakan da cevaplamış oluyor. Buza yazılan yazı gibi netice yok Araştırma, soruşturma ve ihtisas komisyonlarında iktidar baskısından kurtulunması gerekiyor. Asıl önemlisi, siyasî iktidarların, bu denetleme yollarını kendi siyasî parti çıkarlarına göre yönlendirmeyecek olgunluğa kavuşması gerekmektedir.

Bu noktada, halkımızın güvenini sarsan bir başka konuya değinmek istiyorum. O da, bazı siyasî partilerimizin, muhalefetteyken söylediklerinin iktidara geldiklerinde tam tersini yapmalarıdır, tam tersini savunmalarıdır. Özellikle Refah Partisinde çok çarpıcı bir şekilde bunu yaşıyoruz. Yolsuzluk iddiaları, ekonomi, özelleştirme, sosyal güvenlik gibi konularda, Refah Partisi, iktidar olmadan önceki Refah Partisi değil. Refah Partisi “adil düzen” söyleminden vazgeçti, söylediklerini unuttu; şimdi siyasî kadrolaşma peşinde.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Onun kararını biz veririz.

HASAN GEMİCİ (Devamla) - Muhalefetteyken güzel söylemlerle oy isteyip iktidar olunca bambaşka şeyler yapmayı, siyaseten doğru bulmuyoruz. İnsanları bu şekilde yanıltmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum. Siyasî partiler, kendilerini, seçim bildirgelerinde ve programlarında yazılanlardan sorumlu tutmalıdırlar. İşte, Demokratik Sol Partinin “doğrultu tutarlılığı” dediği ve en çok önem verdiği husus budur.

Sayın Başkan, sayın üyeler; halkımız, yolsuzluklar konusunda, ta Bakanlar Kuruluna kadar uzanan karanlık ilişkiler konusunda son derece duyarlı ve tepkisini sokaklara dökülerek gösteriyor. Bu, halkımızın hem hakkı hem de görevidir; ama, Mecliste grubu bulunan partilerin görevi, tepkiyi, burada, çözümlerle birlikte göstermektir. Bunu yapan, bu görevi yerine getiren tek parti, Demokratik Sol Partidir.

Şayet, çözüm istiyorsak, Başbakanlığa bağlı Yüksek Denetleme Kurulunun, Başbakanlıktan ayrılarak, sadece biçimsel anlamda Meclis Başkanlığına bağlı; ama, tamamen özerk ve bağımsız bir kuruluş haline getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda, Demokratik Sol Partinin vermiş olduğu yasa önerisi, birbuçuk yıldır ilgili komisyonun gündemine girmeyi beklemektedir. Gelin, bu yasa önerisini yasalaştıralım.

Şayet, çözüm istiyorsak, yargı bağımsızlığını mutlaka sağlamalıyız; hâkim ve savcılarımızı siyasî iktidarların vesayetinden kurtarmalıyız. Bu karanlık ilişkilerin üzerine gidecek hâkim ve savcıların, tayin, terfi baskısı altında olmamaları ve devlet tarafından etkili bir güvenlik tedbirine kavuşmaları gerekir.

Demokratik Sol Partinin yargıdaki tutukluğu sona erdirecek, yargıdaki bağımsızlığı en üst düzeye çıkaracak Anayasa önergesi, aylardır imzalarınızı bekliyor. Gelin, bu anayasa değişikliğini yapalım. Şayet, çözüm istiyorsak, güven istiyorsak, Seçim Kanununu, Anayasaya uyum yasalarını, mahallî idareler, sosyal güvenlik ve benzeri yasaları bir an önce çıkaralım; adaletli bir vergi reformu yapalım. Ekonomi, dışpolitika, sosyal güvenlik, iç barışın sağlanması gibi temel konularda, hükümetlere göre değişmeyecek politikalar oluşturalım ve en önemlisi, her türlü yolsuzluğun, karanlık ilişkinin üzerine, süratle, hep birlikte gidelim.

Sayın Başkan, sayın üyeler; konuşmamı, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilgili önemli gördüğüm dört konuda görüşlerimizi belirterek bitirmek istiyorum. Bunlardan birincisi; Türkiye Büyük Millet Meclisindeki personel istihdamı ve ücret düzenidir. Şu anda, Meclisimizde üç değişik ücret rejimi var. Çalışanların bir kısmı kadroludur; bir kısmı kamuda kadroludur, burada geçici görevle çalışır; bir kısmı kamuda sözleşmelidir, yine, burada geçici görevlidir. Aynı işi yapan bu insanlara üç değişik ücret ödenir. Bu farklılığın mutlaka giderilmesi ve Mecliste çalışan insanların Meclis personeli olarak görev yapması sağlanmalıdır.

İkincisi; Türkiye Büyük Millet Meclisi hizmet binalarının kullanılmasına yöneliktir. Plan ve Bütçe ve KİT Komisyonları dışındaki ihtisas komisyonlarının odaları, salonları, toplantı düzenine uygun değildir, yeniden düzenlenmesi gerekir. Destek hizmetlerinin ana bina dışından yürütülmesi gerekmektedir. Ana bina, sadece, yasama ve denetleme faaliyetlerine tahsis edilmelidir.

Üçüncüsü; Türkiye Büyük Millet Meclisini, bir sosyal güvenlik veya sağlık dairesi konumundan kurtarmak durumundayız. Kısa zaman önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sağlık hizmetleri ve harcamaları konusundaki iddialar, kamuoyunu günlerce meşgul etti. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletvekillerinin tek ayrıcalığı, yasama ve denetleme faaliyetlerinde olmalıdır. Milletvekilleri ve yakınlarının, halkımızın tedavi olduğu devlet ya da üniversite hastanelerinde tedavi olmasından doğal bir şey olamaz. Bu şekilde, milletvekillerimizin, halkın ve bu kuruluşların yaşadığı sorunları paylaşma imkânı olacaktır. Özel sağlık hizmeti almak isteyen milletvekili, özel sigorta şirketlerine sağlık sigortası yaptırarak, özel hastaneden yararlanabilir. Bugün için en kapsamlı sağlık sigorta poliçesi fiyatı 4 kişilik bir aile için yıllık 96 milyon liradır. Aylık 8 milyona gelen bu sağlık gideri, her milletvekili tarafından karşılanabilir diye düşünüyorum. Bu, ayrıcalığın faturasıdır.

Dördüncü konu ise şudur : Milletvekilliği dokunulmazlığı konusunda bütün siyasî partilerin 24 Aralık seçimlerinden önce verilmiş sözleri ve bu konuda verilmiş yasa önerileri var; ama, yasa bir türlü çıkmıyor, bunu anlamak mümkün değildir. Bu konuda gecikmenin sorumlusu iktidar partileridir. Ayrıca, seçilmiş insanlar olarak eski ve yeni milletvekillerinin protokollerdeki yerlerinin tanımına yeni düzenlemeler getirilmesinde yarar görmekteyim.

BAŞKAN - Sayın Gemici, son dakikanız efendim.

HASAN GEMİCİ (Devamla) - Sayın Başkan, sayın üyeler; halkımızın beklediği çözümlerin üretilmesi, sistemin içinde bulunduğu tıkanıklığın aşılması yolunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerine düşeni yapacağına inanıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1997 yılı Bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize ve bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımıza tekrar saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gemici, teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına İkinci konuşmacı Sayın Aktaş; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA A.ZİYA AKTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 1997 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi, basın görevlilerini ve bizi izleyen halkımızı sevgi ve saygılarla selamlıyorum.

1993 yılında Cumhurbaşkanlığı görevine başlayan Sayın Demirel, o yıldan beri titizlikle sürdürdüğü yurtdışı ilişkilerini, başarıyla ve ülkemiz yararına çalışmalarla 1996 yılında da devam ettirdi. Burada, iki noktanın altını çizmek ve özellikle vurgulamak istiyorum:

Birincisi, Sayın Demirel'in ziyaret etmesi daha önce planlanmış, kararlaştırılmış bir Uzakdoğu ülkesini, Sayın Erbakan'ın daha sonra ziyaret etmek istemesi ve bu nedenle de, Sayın Demirel'in gezisini iptal etmek durumunda kalmış olmasıdır. Bunu, ülkemizin saygınlığı açısından acıyla belirtmek istiyorum.

İkinci konu ise, dost ve kardeş Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev ile ilgili. Hükümetin bilgisi dahilinde olduğunu anladığımız ve Sayın Haydar Aliyev aleyhine bir eylemi, Sayın Demirel, yerinde ve zamanında önleyebilmiştir. Bunun da ülkemiz çıkarlarına uygun olduğu görüşündeyiz ve Sayın Demirel'i kutluyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı, yurtiçi çalışmalarında ise, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına dair göreve başlarken içtiği anda bağlı kaldı; görevini yerine getirerek, bu ilkelerde taraf oldu; içsiyaset konularında ise, tarafsız kalmaya özel bir özen gösterdi.

Sayın Cumhurbaşkanı yurtiçi gezilerinde, çeşitli açılış törenlerine katılmak yanında, deprem gibi, sel gibi çeşitli felaketlere uğrayan halkımızı da ziyaret etmeye, onlara moral desteği vermeye özel bir özen göstermektedir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın özellikle vurgulamak istediğim bir diğer yararlı ve değerli çalışmaları ve katkıları da, Hükümetin gönderdiği yasaları dikkatle ve özenle inceleterek, bedelsiz ithalat, zorunlu tasarruf, yetki ve basındaki promosyon gibi konularda -bu konulardaki yasalarda olduğu gibi- hükümeti uyarması, gerektiğinde Anayasa Mahkemesine götürmesidir. Hükümetten, şimdiye kadar bu konularda göremediğimiz dikkat, anlayış ve titizliği, halkımızın ve ülkemizin yararı için gelecekte umuyor ve bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, yurdumuzda bir süredir devam etmekte olduğunu üzüntüyle izlemekte olduğumuz yasadışı eylemler, son yıllarda, işbaşındaki hükümetlerin herhangi bir çabası yerine, tamamen tesadüflere bağlı olarak ya çetelerin kendi aralarındaki çatışmalarla ya da uyuşturucu kaçakçılığıyla yapılan uluslararası savaş sırasında ya da en son Susurluk örneğinde olduğu gibi bir trafik kazasıyla ortaya çıkıyor. Halkımız, biz, hepimiz ne olup bittiğini bilmek istiyor, suçlular cezalansın istiyoruz; artık Türkiye'de yapanın yanına kâr kalmasın diyoruz. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Ama, gelin görün ki, bu Hükümetin Başbakanı Susurluk olayında günlerce susuyor, konuşmuyor; sanıyorsunuz ki bir şeyler yapıyor, bu konuda çalışıyor; en sonunda, nihayet bir gün konuşuyor “bu olay fasa fiso” diyor. Başbakan Yardımcısı ise daha da beter; aralarında daha önce yurtdışında hüküm giymiş, içeride ve dışarıda İnterpol bülteniyle aranan kişi de dahil, olaya karışanların hepsini, nedenini tam olarak bilemediğimiz bir telaş içinde, kendince aklamaya çalışıyor, bu kişileri hemencecik millî kahraman ilan edip “devlet adına kurşun sıkanlar” gibi kendine özgü bir tanım getiriyor. Susurluk olayının hemen arkasından Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da ifade edildiği gibi, vahim bir olay var ortada; ama, birkaç fare için de ev yakılmaz; bu da doğru. İyi ama, evi sarmış olan farelerin yakalanması veya yok edilmesi için bir şeyler yapmak gerekmez mi?

Halkımız soruyor arkadaşlar; örtülü eylemlere hevesli ve bu konularda becerikli çeteler daha ne kadar, nereye kadar bu tür eylemlerini götürebileceklerdir?

Bakınız, bu yılın başlarında, daha 24 Ocak 1996 tarihinde, Genel Başkanımız Sayın Ecevit, basına da açık olan grup toplantısında aynen şöyle diyordu: “Gerek ekonomiyi çıkmazdan kurtarmak için gerek uluslararası sorunlara ülkemiz yararına çözümler getirebilmek için, temel ulusal sorunlarda ve uluslararası sorunlarda, yalnız olası bir koalisyon hükümetinin ortakları arasında değil, Mecliste temsil edilen bütün partilerin arasında bir uzlaşma, bir konsensüs sağlanması gerekir. Böyle bir sürece, öncelikle Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülük etmesinin uygun olacağını düşünüyorum.”

Ülkemizin çok çeşitli iç ve dış sorunları giderek ağırlaşmaktadır arkadaşlar. Sayın Ecevit'in yaklaşık bir yıl önce önerdiği, ulusal uzlaşma için Cumhurbaşkanımızın öncülük etmesi önerisi, bugün için her zamankinden daha büyük bir önem ve değer taşımaktadır.

Çeşitli sorunlar arasında bir öncelik sırasına göre ortak çözüm önerilerinin oluşturulmasının gerçek bir vatanseverlik görevi olduğunu vurgulamak istiyorum.

İyi, ama, hükümet var, bunu hükümet yapsın diyebilirsiniz. Az önce de değindiğim gibi, Sayın Başbakan, günlerce sustuğu Susurluk konusunda, daha sonra “fasa fiso” deyip suskunluğunu bozdu; hemen ardından, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından verilen bilgi ve belgeleri aldıktan sonra da, dört koldan konuya eğildiğini açıkladı; ama, ondan birkaç gün sonra da, üç koldan konuyla ilgilendiğini söyledi.

Şimdi, üç demiş veya dört demiş, ne fark eder, konuyla ilgileniyor, dediğinizi duyar gibiyim; ama, daha bundan birkaç ay önce, bu Meclis kürsüsünde, ellerindeki dosyaları sallayarak “çeşitli yolsuzlukların belgesi elimizde, işte burada” diye haykıran ve Meclis araştırması ve soruşturması açtıran Refah Partili milletvekili arkadaşlarımızın, Hükümet ortağı olduktan sonra, hükümet olabilmenin bedelini, bu kendi açtırdıkları araştırmaları ve soruşturmaları, yine kendi oy çoğunluklarıyla birer birer düşürmelerini ibretle izleyen halkımıza ve bize, bu Hükümet, bu boş laflar, gaflar ve şovlar Hükümeti güven vermiyor.

Arkadaşlar, nasıl güvenelim!.. Bırakın yıllar öncesini, hatta aylar öncesini de bırakın, daha birkaç hafta önce, Sayın Başbakanın “emir verdim, Türkiye'nin her yerinde ekmek yarından itibaren 15 bin liradan satılacak” sözü bile, bir haftayı aşan bir süre sonra, o da kısmen ve ancak belediye zabıtalarının baskısıyla sağlanabilmiştir. Şimdi, fiyatlar tekrar yükseltilmiş veya ekmeğin gramajı düşürülmüştür. Bunun asıl ceremesini de, yine, halkımız ve küçük esnaf, bakkal, bayi ve fırıncı esnafımız çekmektedir.

BAŞKAN - Sayın Aktaş, son 2 dakikanız efendim.

A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başbakan, bir şov uğruna halkımızın ekmeğiyle oynamaktan çekinmemiş, küçük esnaf ile halkımızı karşı karşıya getirmekte beis görmemişlerdir.

Yine, iki hafta önce buyurdukları gibi, Amerikan Dolarının yıl sonundaki, yani aralık ayı sonundaki değerinin 104 bin lirayı geçmeyeceği öngörüsü de, ne yazık ki, daha aralık ayının başlarında geçersiz olmuştur.

Pazar ekonomisinin emirle, buyurmayla yürümediğini, umarım Sayın Başbakan da kısa zamanda öğrenecektir.

Sayın Erbakan, geçen hafta “Hazinemiz doldu, parayı koyacak yer bulamıyoruz” demiş . Bari biz hatırlatalım, yurdumuzda sürekli aş ve iş isteyen milyonlar var; onun bir sözüne kanıp, ta Malezya kapılarına gidip, eli boş dönen binlerce insan da dahil, milyonlarca insan iş istiyor, aş istiyor. Sınav ve kadro kuyruklarında milyonlarca insanımız bekliyor, perişan oluyor. Boş laflarla, şovlarla ve gaflarla insanlarımızın, halkımızın karnı doymuyor, yüzü gülmüyor. Hükümet ise, boş laflar, şovlar ve gaflardan vazgeçmek yerine, bunları yazan basını, bunları gösteren medyayı susturmaya veya satın almaya çalışıyor.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bütün bunların konuyla ne alakası var?

A.ZİYA AKTAŞ (Devamla) - Bu Hükümet yüzünden, Türkiye, yurtdışında horlanıyor. Alman Dışişleri Bakanı Kinkel çıkıp, Türkiye için “bizim Cezayirimiz” diyebiliyor. Diğer çevreler ise, Türkiye için, şimdiden “Ortadoğu'nun Kolombiyası” yakıştırmasını yapıyor. Hayali müjdeler dağıtmakla meşgul Hükümetten ise tık çıkmıyor arkadaşlar.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) -İcraat çıkacak.

A.ZİYA AKTAŞ (Devamla) - O icraatı görüyoruz, anlatıyorum; dinleseniz anlayacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 5 dakika olsun Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Efendim, keşke imkânım olsa...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kaptırdı gidiyor, rahat konuşsun bari!

BAŞKAN - Efendim, lütfen.

A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, izin verirseniz, zamanımı yitirmeden, Cumhurbaşkanlığı konusu...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Daha Cumhurbaşkanlığı bütçesine gelemedin mi?!

A.ZİYA AKTAŞ (Devamla) - Bunların hepsi Cumhurbaşkanıyla ilgili; biraz sabreder de dinlerseniz göreceksiniz.

Bakınız, arkadaşlarım yargı bağımsızlığından bahsettiler. Üç konu; yargı bağımsızlığı, Yüksek Denetleme Kurulunun yapısı ve milletvekili dokunulmazlıkları konusu çok önemlidir; çünkü, böylece, kamu görevlilerimiz, hâkim ve savcılarımız suçun ve suçlunun üzerine daha cesaretle gidebileceklerdir; halkımızın, Meclise olan güveni gölgelenmeyecektir. Her üç konuda da Sayın Cumhurbaşkanımızın acil desteğinin çok gerekli ve yararlı olacağı görüşümüzü buradan özellikle ifade etmek istiyorum.

Arkadaşlar, peki, bu tür düzenlemeler yapılıncaya kadar bekleyecek miyiz?! Arkadaşlarım değindiler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 1 dakika daha verin Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Evet, Sayın Aktaş, saygı sunar mısınız; gerçi, daha bütçeye değinmediniz ama...

A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) - Efendim, konuşmam kesildiği için...

BAŞKAN - Peki efendim... Hiç yapmadığım bir şey; ama, size 1 dakika daha süre veriyorum; buyurun.

A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) - Müteşekkirim, çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Devlet Denetleme Kurulunun göreve davet edilmesi, yine, Sayın Cumhurbaşkanımızdan beklediğimiz bir görevdir. Bunu, şundan dolayı söylüyoruz: Halkımız için gereken çalışmaları yapacak düzeyde bilgili, deneyimli ve en önemlisi, dürüst ve iyi yürekli pek çok insanımız var. Bu insanlarımıza görev ve yetki verildiğinde, böylece “mafya-polis-siyaset” olarak özetlenen kirli ve karanlık ilişkileri çözebilecek, yolsuzluklar üzerine gidebileceklerdir. Devlet Denetleme Kurulunun, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bu amaçla görevlendirilmesi, halkımızın içine itildiği karamsar ve umutsuz havayı dağıtmakta son derece yararlı olacak ve halkımız, hak ettiği, layık olduğu ak günlere, dürüst yönetimin, adil gelir dağılımının, açık ve temiz toplumun, bilgi toplumunun gerçekleşeceği, insanlarımızın aşının ve işinin olduğu ak günlere ulaşacaktır.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aktaş, teşekkür ediyorum.

Efendim, notlarınız kürsüde kaldı; alır mısınız.

A. ZİYA AKTAŞ (Devamla) - Alıyorum Sayın Başkan.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Belki, ak günlerde lazım olur!..

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Osman Kılıç; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA OSMAN KILIÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Başkanlığının 1997 yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve şu anda bizleri izlemekte olan tüm yurttaşlarımızı, Demokratik Sol Parti Grubu adına, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay Başkanlığımızın bütçesi, önceki yıllarda da gözlemlendiği gibi, tutumluluğa özen gösterilen mütevazı bir bütçedir. 2 trilyon 869 milyar 910 milyon lira olarak öngörülen bütçe, 1996 yılı ödeneğine göre, yüzde 130 artış göstermektedir. İncelememize göre, bu artış, zorunlu olarak, personel ücretlerinden ve Sayıştay binası inşaat ödeneğinden kaynaklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sayıştaylar, yürütme organının, yani, siyasî iktidarın malî faaliyetlerini, parlamento adına, ulus adına denetleme görevi ve yetkisiyle donatılmış organlardır. Yurttaşlar, kendisinden para toplanmasını, kendisi adına iç ve dışborç yapılmasını ve elde edilen bu kaynakların ve devlet mallarının usulüne uygun, verimli kullanılıp kullanılmadığını sayıştay marifetiyle izleyecek, kontrol edecektir. İşte, Türk Sayıştayı da, bu amaçla, Anayasamızın 160 ıncı maddesiyle düzenlenen, bir yüksek denetim ve yargı organıdır. Denetim kapsamına, genel ve katma bütçeli idareler, bunların sabit ve döner sermayeli kuruluşları, bütçe kapsamındaki fonlar, belediyeler ve özel idareler dahildir.

Değerli milletvekilleri, sayıştayların, siyasî iktadarların malî iş ve işlemlerini, millet adına, tam olarak denetleyebilmesi için, belli koşulların olması gereklidir. Bunun için, öncelikle, Sayıştay tarafsız olmalıdır. Tarafsız olması için de bağımsız olmalıdır. Bağımsızlık, sayıştayların yapacakları denetimin, kapsam, şekil ve zamanını kendilerinin belirlemesi ve bunun için yeterli personel ve maddî imkânlara sahip olması ve denetim sonuçlarının yayımlanması demektir. Örneğin, İngiltere, Amerika ve Fransa gibi Batı sayıştayları, hem denetim kapsamını ve çalışma programlarını kendisi belirlemekte hem de denetim sonuçlarını resmî gazete, basın, televizyon yoluyla kamuoyuna açıklamaktadırlar. Biz de ise, kapsam, Anayasanın 160 ıncı maddesiyle ve çok dar olarak belirlenmiştir. Denetim sonuçlarının halka duyurulması uygulaması ise henüz yer bulamamıştır.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay denetimi, işlemin hukukîliği denetiminin yanı sıra, işlemin tahliline yöneltilmelidir. Sayıştay yargısı da, işlem yargısından tahlil yargısına yönelmelidir. Bu, dünyada böyle uygulanmaktadır. Verilere göre, Sayıştayımız, kapsamındaki 12 800 saymanlığın ancak yüzde 22'sini, saymanlık evraklarının yüzde 49'unu, saymanlık giderlerinin yüzde 86'sını denetleyebilmektedir. Bu denetimler de, çoğunluk olarak Sayıştay merkezinde, azınlık olarak saymanlığın bulunduğu yerde ve işlemlerin hukukîliği üzerinde yapılmaktadır. Batı ülke sayıştayları, işlem denetimi yanında, maliyetin düşürülmesi için çalışmalar yapmakta, israfın önlenmesi, tutumluluğun sağlanması için işi basitleştirme metotları önermekte ve uygulamaktadırlar. Kamu harcamalarında maliyetin düşürülmesi, halkın üzerindeki vergi yükünün azalması anlamını taşır. Bu nedenle, hesap denetimlerinin, tutumluluk denetimleriyle desteklenmesi şarttır.

Değerli üyeler, bir diğer önemli husus, kamu adına kaynak kullanan tüm kurum ve kuruluşların denetiminin Sayıştay kapsamına alınmasıdır. Çok istisnaî örnekleri dışında tüm dünya sayıştayları bu düzeydedir. Maalesef, ülkemizde kamu kaynaklarının yüzde 40'ı Sayıştay denetim kapsamında, geri kalan yüzde 60'lık kamu kaynağı siyasî iktidarın etkisine açık, başka denetim kurumları eliyle denetlenmeye çalışılmaktadır.

İSKİ, ASKİ gibi belediye kuruluşları ve iştirakleri, kamu iktisadî teşebbüsleri, bütçe dışı tutulan büyük fonlar, sosyal güvenlik kurumları ve özelleştirme uygulamaları gibi yolsuzluk iddialarının yoğun olduğu alanlar Sayıştay denetimi dışındadır.

Türkiye'de, yürütme, malî yönden denetime tabi olmamak için, kendi emrinde orijinal denetim kurumları yaratmak suretiyle, bir denetlenmeme garantisi, hem de anayasal garanti yaratmıştır; ayrıca, bizde gözlenen bir diğer gerçek ise, yasama ve yürütmenin, çoğunluk partisinin, koalisyon partilerinin bir iç meselesi gibi algılanmasıdır. Böylelikle, bütçe, vergi, borçlanma, para basılması, döviz gibi malî konular, hükümetin inisiyatifi ve kontrolü altındaki parti içi sorunlar niteliğinde görülmektedir. Bu anlayışla, siyasî iktidar yasamaya yön vermekte ve klasik parlamenter denetim yollarını da tıkamaktadır. Oysa, Batı'da sayıştaylar, politik kararları ve yararlarını kesinlikle sorgulamazlar; bu politikaların işleyiş ve randımanlarını inceleyerek, hem yasamaya hem yürütmeye yardımcı olurlar. Bizde de bu anlayışın yerleşmesi, çağdaş denetimin gereğidir.

Değerli milletvekilleri, başka bir önemli konu Sayıştay denetim sonuçlarının Meclisin, milletvekillerinin ve kamuoyunun bilgisine sunulması ve bu çevrelerin Sayıştaydan bilgi edinmesinin sağlanmasıdır. Böylesine bilgi deposu bir kurumdan, başta kamu ve özel kesim olmak üzere ihtiyaç duyan her çevre yararlanabilmelidir. Örneğin, Amerika'da sayıştay mensuplarının yüzde 30'u, doğrudan Kongreye yardımcı olarak çalışmaktadır; yıllık raporlarının dışında, güvenlik sistemi, askerî silah sistemi, nükleer reaktörler, enerji politikası, eğitim politikası ve hatta sağlık politikası gibi konularda, yılda bin civarında rapor hazırlamakta ve bunların kopyalarını gazete, radyo, televizyon örgütlerine dağıtmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bizdeyse halkımız Sayıştayı tanımamaktadır. Bunda da, Sayıştay çalışmalarından ve sonuçlarından kamuoyunun bilgilendirilmemesinin büyük payı vardır. Oysa, cumhuriyetin kuruluşuyla, Sayıştaya büyük önem verilmiştir. Bunun en bariz örneği, Ulus'taki ilk Meclisle ikinci Meclis binalarının tam ortasındaki Sayıştay binasıdır. 1925 yılında yaptırılmış ve âdeta Meclisin ayrılmaz bir parçası, bütünleyicisi olarak fizikî ve fiilî yerini almıştır. Ancak, günümüzde Sayıştay, kendi içine kapanık, halkımızın çoğunun ne iş yaptığını dahi tam olarak bilmediği, kendine has, sessiz, suskun bir devlet dairesi konumundadır. Meclisle ilişkisiyse, kendi bütçesinin görüşülmesine katılmak ve kesinhesap kanunlarına uygunluk bildirimi hazırlamaktan ibarettir. Oysa, örneğin İngiltere'de Sayıştay, kamuoyunun ve Parlamentonun çoban köpeği, uyuşturucu arayan polis köpeği anlamlarına gelen “watch dog” tabiriyle anılmakta ve üzerine titrenmektedir. Biz de, Sayıştayımızı, Parlamentonun ve halkın gözü kulağı durumuna getirerek, bu duyarlılık ve etkenlik konumuna ulaştırmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, dün, Sayıştaya, kendi mal varlıklarının denetimini yaptıracak kadar güvenenler, bugün, KİT'lerin, bütçe dışı fonların, belediyelerin kuruluş ve ortaklıklarının, sosyal güvenlik kurumlarının ve özelleştirme uygulamalarının bağımsız kurumlar tarafından denetlenmesinden, çekinmektedirler.

Demokratik Sol Parti olarak, bu alanda azımsanmayacak adımlar atarak, bu kurumların denetimini yapan Yüksek Denetleme Kurulunun Başbakana bağlı olmaktan çıkarılıp özerk hale getirilmesi için birbuçuk yıl önce bir yasa teklifini Meclis Başkanlığına vermiş bulunuyoruz. Maalesef, bu teklif, komisyon gündemine dahi getirilememiştir.

Değerli milletvekilleri, temiz toplumun amentüsü, yargı bağımsızlığıdır, denetim bağımsızlığıdır. Şimdiki haldeyse...

BAŞKAN - Son 1 dakikanız var efendim.

OSMAN KILIÇ (Devamla) - ... siyasî iktidarın bir eli denetim içerisinde, bir eli yargı içerisindedir. Böyle bir düzenle, temiz topluma varamayız, varmak istediğimize de kimseyi inandıramayız. Öncelikle, bizlerin bu konuda dürüst olması bir zorunluluktur. Örneğin, milletvekili ve memur dokunulmazlığıyla ilgili düzenlemeler ne kadar gerekliyse, ondan da önemli olarak, yargının ve denetimin, yürütmenin etki alanından çıkarılarak bağımsızlaştırılması acil bir zorunluluktur. Böyle bir düzenleme isteği, şu andaki iktidara yönelik de değildir. Zira, bugünün iktidarı, dünün muhalefetiydi, yarın da muhalefet olacaktır. Yani, konu, bir iktidar-muhalefet yaklaşımının üzerinde, bir sistem sorunudur, demokrasi sorunudur.

Yolsuzlukların, usulsüzlüklerin çığ gibi büyüdüğü bu ortamda, gün yitirilmeden, denetim ve yargı, tarafsız, bağımsız bir hale getirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, 1993, 1994, 1995 yılları kesinhesap kanun tasarıları ve Sayıştaş uygunluk bildirimlerinde 1,5 katrilyonluk devlet dışborcu beyan edilmesine karşın, bu giderlerin belgeleri bulunmadığı tespit edilmiştir.

Ayrıca, bugüne kadar, devlet mallarının, henüz, sağlıklı bir sayımı yapılamamıştır.

Bu örnekler, kamu kaynaklarının denetimindeki yetersizliğimizin açık göstergeleridir. Bu bakımdan, 4149 sayılı Yasanın getirdiği olanaklarla tahkim olan Sayıştayımıza büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Sayıştayımız, yeniden yapılanma çalışmalarını süratle tamamlayarak, özellikle performans denetimiyle, kamu fonlarının verimli, etkin, tutumlu kullanılmasında, kamu maliyesine rehber olmak zorundadır.

Temaslarımda edindiğim kanaat odur ki, Sayıştayımız, görevlerinin gereğini yapacak birikim, kapasite ve azme sahiptir, görevinin bilincindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN KILIÇ (Devamla) - 1 dakika istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet; 1 dakikada toparlayın lütfen.

Buyurun.

OSMAN KILIÇ (Devamla) - Bütçenin tümünün uygulanmasını denetlemekle görevli Sayıştayımızın, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkının bulunduğu her kuruşun takipçisi olacağına inanıyorum.

Sayıştay Başkanlığımızca hazırlanan ve Plan ve Bütçe Komisyonumuzca da onaylanan Sayıştay bütçesini, Demokratik Sol Parti olarak olumlu bulduğumuzu vurgulamak istiyorum.

Bu duygu ve dileklerle, 1997 bütçemizin ulusumuza hayırlı olmasını diliyor; Sayıştay camiamıza, siz değerli milletvekilllerine Demokratik Sol Parti Grubu adına başarılar diliyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum efendim.

Demokratik Sol Parti Grubu adına son konuşmayı yapmak üzere, Sayın Emin Karaa; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA EMİN KARAA (Kütahya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi bütçesi hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Karaa, bir dakikanızı rica edebilir miyim efendim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Karaa'nın konuşmasının bitimine kadar süre uzatımını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun efendim.

1 dakika süre daha kazandınız.

EMİN KARAA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasasıyla hukuk sistemimize girmiştir. O tarihten bu yana, Anayasa Mahkemesi, çok ciddî bir tarafsızlık içerisinde, demokratik, laik hukuk devletinin gelişmesinde, insan hak ve özgürlüklerinin korunmasında, hukuk çevrelerinde yol gösterici olma konusunda başarılı çalışmalar yapmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri, Anayasanın 148 inci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, Anayasa Mahkemesi, yasaların, yasa hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün şekil ve esas yönlerinden Anayasaya uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.

Anayasa Mahkemesi, bu görevini yerine getirirken yansız ve bağımsızdır. Temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğünün, laik ve demokratik cumhuriyetin güvencesi olarak görev yapmaktadır. Demokrasimizin kurumsallaşmasına ve gelişmesine katkıda bulunan yüce bir kuruluşumuzdur.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı, Türkiye Barolar Birliği de üye verebilmelidir. Anayasa Mahkemesine üye veren yüksek mahkemeler, bunu, doğrudan yapabilmelidirler.

Yargılama sırasında, kişinin savunma hakkı gibi temel haklarının ihlal edildiği, yani, karara esas olan yasa kuralının, kişinin Anayasayla korunan temel haklarını ihlal ettiği iddiasıyla, Anayasa Mahkemesine kişisel olarak başvuru hakkı sağlanmalıdır. Kısacası, insan hakları konusunda, kişiler, doğrudan Anayasa Mahkemesine başvurabilmelidirler.

Anayasa Mahkemesine dava açabilecekler sayılıdır. Bu sayının artırılması gerekmektedir. Bu hak, 1982 Anayasasında sayılanlara ilaveten, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasî parti gruplarına, Yargıtay ve Danıştay Başsavcılarına, Barolar Birliğine, kendi varlıklarını ilgilendiren alanlarda Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve üniversitelere tanınmalıdır. Böylece, iptal davası açmaya yetkili olanlar açısından genişleme sağlanmış olacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, ne yazık ki, yasa ön çalışmalarında hiçbir titizlik gösterilmemektedir. Yasa tasarıları veya teklifleri, alelusul hazırlanmaktadır; ilgili komisyonların önüne ancak iki gün önce gelmekte ve ne olup ne olmadığı anlaşılmadan, Hükümet kanadına mensup üyelerin oy çokluğuyla kabul edilerek, Genel Kurula inmesi ve yasalaşması sağlanmaktadır.

İşte, bu süreç içinde, kimi zaman, tüm çabalara rağmen, Anayasaya aykırı yasaların çıkması engellenememektedir. Bu durum, cumhuriyetimizin başlangıcında kurulmuş bulunan iki kurumun, yani, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Dairesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesindeki Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünün önemini ortaya çıkarmaktadır. Bu iki kuruluş, hükümetten gelen, komisyonlarda görüşülen tasarılar ile tekliflerin, kodifikasyon diline ve tekniğine uyarlanması işlevini yürütegelmişlerdir. Bu iki kurum, özellikle, 1980'den sonra bir kenara itildiğinden, yasaların metninde eksiklikler olmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, bu yasaların Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle açılan davalara, Anayasa Mahkemesi, aykırılık kararı verebilmektedir.

Örneğin, 509 sayılı Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin kurulmasıyla ilgili kanun hükmünde kararname, Anayasa Mahkemesince, Anayasanın 5, 10, 47 ve 167 nci maddelerine aykırılığı yüzünden iptal edilmiştir. Örneğin, 3987 sayılı özelleştirme uygulamalarının düzenlenmesine mütedair kanun hükmünde kararname çıkarılması amacıyla yetki verilmesini havi yasanın tümü, Anayasanın 87, 91, 153 ve devam eden maddelerine aykırılığı nedeniyle Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. O arada, promosyon ve yetki yasası, siyasî amaçlarla değil, Anayasaya aykırılık gerekçeleriyle Sayın Cumhurbaşkanınca Meclise geri gönderilmiştir.

1983 yılından bu yana, Anayasa Mahkemesine 592 dava açılmıştır sayın milletvekilleri. Bu 592 davanın 172'si hakkında iptal kararı verilmiş olması fevkalade dikkat çekicidir. Dahası, 20 nci Dönemde, yani, 1996 yılında Anayasa Mahkemesinde görüşülen 39 davanın 18'i hakkında iptal kararı verilmiş olması çok daha düşündürücüdür.

Bu rakamlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yasa çalışmalarında daha özenli davranması gerektiğinin işaretleridir. Bu tıkanıklığın, zaman ve hak kaybının önlenebilmesi için ilk akla gelen, kimi yasalar yönünden öndenetim olanağının sağlanmasıdır. Anayasa Mahkemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bu tür yasaları, Cumhurbaşkanına gönderilmeden önce, Anayasaya uygunluk yönünden, belirtilecek süre içerisinde inceleyebilmelidir. Anayasaya aykırı bulunan yasa, böylece yayımlanmamış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, böylesi bir düzenleme olmadığı için, son yıllarda, Anayasa Mahkemesi, giderilmesi olanaksız zararların önlenebilmesi için ya da iptal kararının verilmesi ile yazılması arasında Anayasaya aykırı bulunan karara göre işlem yapılmasının önüne geçmek için, yürürlüğün durdurulması kararları vermektedir. Bu arada, Anayasa Mahkemesi kararlarınn ivedilikle yazılıp, açıklanması konusunda Anayasa Mahkemesinin daha fazla özen göstermesi husususunu söylemeden geçemiyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin kararları hoşumuza gitmeyebilir, işimize de gelmeyebilir; ama, bu kararlara uymak ve uygulamak zorundayız; hukuku ancak böyle üstün kılabiliriz. Yasaya karşı direnmenin bir anlamı da yoktur. Önemli olan, yargı denetiminin sonuçlarına katlanmaktır. Bunu içimize sindirdiğimiz sürece yargıya güç veririz ve Anayasa Mahkemesinin, demokratik parlamenter sistemimizin yargısal bekçiliği görevini, onurlu ve saygın bir şekilde yerine getirmesine katkıda bulunmuş oluruz.

Eğer, ülke ve toplum yararına birtakım yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorsak, Anayasa Mahkemesini eleştireceğimize, Anayasada gerekli değişiklikleri yapmalıyız. Örneğin, bütün siyasî partiler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun işleyişinde değişiklik yapılması için hemfikir oldukları halde, Anayasanın 159 uncu maddesinin değiştirilmesi konusunda hem harekete geçmiyorlar hem de bu konuda tarafımızdan hazırlanarak imzaya açmış olduğumuz değişiklik teklifine imza atmıyorlar; ama, diğer yandan, Hâkimler ve Savcılar Kanununun 37 nci maddesini, Anayasa Mahkemesinin bu konuda evvelce verilmiş iptal kararına rağmen değiştirmekten vazgeçmiyorlar. Hani, yargı kararlarına karşı saygı duymak gerekiyordu; hani, yasama ve yürütme organları ile idare, yargı kararlarına kesinlikle uymak zorundaydı...

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugünlerde, Türkiye'de, vatandaşlar, milletvekillerinin yasama dokunulmazlığını konuşuyor; kimi siyasî partiler de gündemde olan bu konudan nasıl parsa toplayabileceklerinin hesabını yapıyor, kamuoyuna şirin görünmek için illerde ve ilçelerde imza kampanyaları açıyorlar, mitingler ve toplantılar yapıyorlar. Bu yapılanlar gösteriden başka bir davranış şekli değildir. Milletvekilliği dokunulmazlığının görüşülüp karara bağlanacağı yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. (DSP sıralarından alkışlar) Nitekim, bizim de grup olarak hazırladığımız, başka partilerin de hazırlamış olduğu Anayasanın 83 üncü maddesiyle ilgili değişiklik önerisi imzaya açılmıştır. Ne yazık ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ne yazık ki size 2 dakikadan fazla süre verme imkânım yok.

Buyurun.

EMİN KARAA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

... 83 üncü maddeyle ilgili değişiklik teklifimiz yeterli imzaya ulaşamıyor. Meydanlarda dokunulmazlığın kaldırılması için vatandaşların imzalarını toplayanları, öncelikle, milletvekili sıfatlarıyla bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde verilmiş olan tekliflere imza atmaya çağırıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) Bu amaçla, her ne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde partilerarası bir komisyon kurulmuştur. Partilerarası komisyon yasama sorumsuzluğunda mutabakata varmış olmakla birlikte, yasama dokunulmazlığı konusunda arpa boyu ilerleme sağlayamamaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın başlangıç bölümünde yazılan ve aynen “Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” şeklinde yer alan ilkelere sahip çıkıp savunan Anayasa Mahkemesi Sayın Başkan ve üyelerini kutluyor; Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Karaa, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, bütçe müzakereleriyle ilgili çalışmalarımızı daha sonra devam ettirmek için, saat 14.10'da yeniden toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.08



İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.10

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/414; 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150)

A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA (Devam)

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

B) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Cumhurbaşkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Cumhurbaşkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Sayıştay Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Sayıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Sayıştay Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bütçe müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet ya da temsilci?.. Burada.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleriyle ilgili beyanda bulunmak üzere, Refah Partisi Grubu adına Sayın Uzunkaya'yı davet ediyorum.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Musa Uzunkaya; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakika.

RP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Muhterem Başkan, çok değerli üyeler ve bugün, 1997 malî yılı bütçesinin, Meclis, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay ve Anayasa Mahkemeleri konusundaki görüşmelerini hasretle izleyen, Meclisinin mehabetini saygıyla takip eden aziz yurttaşlarımıza en kalbi saygı, muhabbet ve hürmetlerimi sunuyor, görüşülmekte olan bütçenin, ülkemiz ve özellikle de şu anda görüştüğümüz kurumlar hakkında hayırlı olmasını niyaz ediyorum.

Çok Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; ben, sözlerime başlarken, bugün, vuslatının 723 üncü yıldönümünü idrak etmeye, kutlama programlarını yâd etmeye başladığımız Hazreti Mevlana'nın çok güzel bir sözüyle konuşmamı açmak istiyorum. O diyor ki: “Şu toprağa sevgiden başka hiçbir tohum saçmadık ve şu tertemiz tarlaya, başka bir tohum ekmeyiz biz.” Bu milletin, bu ulusun bağrından çıkmış ve ilk kuruluşundaki o büyük saygı, ruh ve inanç yüklü Meclisimizin, aynı sevgi, aynı muhabbeti dalga dalga ülke insanına yayma ve dolayısıyla da, Meclisinin bütçesini, çalışanlarını ve 65 milyonluk ulusu temsil eden parlamenterlerini, bu mehabet içerisinde görme gibi çok tabiî arzusundan başka bir şeyin olmadığına inanıyorum milletimiz için.

O bakımdan, diyorum ki, dünden beri 1997 yılı bütçe müzakerelerini dikkatle izledik ve takriben bir ay, Plan ve Bütçe Komisyonunda bunlar ayrı ayrı tartışıldı, dün de gruplar adına çok muhterem parti liderleri, parti sözcüleri görüşlerini beyan ettiler. Ama görülen bir şey var: Mevlana'nın söylediği o güzel sevgi ve saygıyı, birbirini dinleyip anlamayı, fikre mukabil fikir üretmeyi değil, sadece kuru, siyasî muhaliflerinin ve muarızlarının idbarında ikbal arayan, siyasî gelecekler arayan anlayışları -üzülerek söylemek lazım gelirse-bu 20 nci Dönem Meclisinin birkısım sözcülerinde de görmek mümkün oldu. Talihsiz konuşmalar geçmişte de olmuştur, maalesef, günümüzde de olmaktadır. Ben talihsizliği şu manada ifade etmek istiyorum: Elbette, Meclis, bu milletin, beşerî manada en büyük güç organıdır diyorum. Öyleyse, toplumu temsil eden ve onun üstünde de, ulus açısından, bir ikinci gücün olmadığını kabul edenler için, demokrasinin merkezi olan şu Meclise, cumhuriyetin ilk dönemindeki saygıyı ve saygınlığı kazandırmak ve açılışında heyeti temsîliyye adına 21 Nisan 1920 tarihinde, Mustafa Kemal'in bütün garnizonlara, kolordulara, belediyelere göndermiş olduğu, “Tanrı'nın lütfuyla Nisanın 23'ü Cuma günü, cuma namazından sonra, Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacak, küşad edilecektir.

Vatanın istiklâli, yüce hilâfet ve saltanat makamının kurtarılması gibi en önemli ve hayatî görevleri yapmak olan Büyük Millet Meclisin açılış gününü cumaya rastlatmakla, o günün kutsallığından yararlanacak ve bütün sayın milletvekilleriyle Hacı Bayramı Veli Hazretleri ziyaret edilecek” diye başlayan ve uzunca devam eden bu telgrafın, acilen Anadolu'nun dört bir yanına ulaştırılan bu telgrafın ardında ifade edilen, hatimlerle, Buhârî Şerîf hatimleriyle, dua sâlavat ve tekbirlerle açılmış bir Meclisin aynı ruh ve coşkuyla bugün de, 76 sene sonra da, aynı saygınlığı koruması gerektiğine inanıyorum.

Ne gariptir ki, son günlerde medyamızın ve -farkına varmayarak- birkısım parlamenter arkadaşlarımızın; bindikleri dalı kesme sadedindeki tavırlarını doğrusu anlamak mümkün değil. Elbette, bakınız, bir aya yakındır memleketimizde bir şey tartışılıyor; gayet tabiî usulsüzlükler varsa, şiddetle üzerine gidilmeli, yargısıyla, bütün kuvvet ve dengeleriyle devlet, haksızlığın, hoyratlığın, suçluluğun üzerine gitmelidir ve gitmeye de mecburdur. Ancak, bir şeyi haddinden fazla tahrik etmek, tahriş etmek, insanın aklına acaba, bazen, bazı meseleler üzerine çokça durulmasıyla, başka meseleler gözden mi kaçırılmak isteniyor, ülkede başka fırtınalar mı var gibi bir başka tereddütün tedaisine de vesile olmaktadır ve bu bakımdan diyorum ki, buradaki tüm sözcüler, dün bütçeyi eleştirmek isteyenler, bütçe adına değil, bugün de aynı yorumları yapmaya çalışanlar, bütçe adına değil; sadece, siyasî değerlendirmeleri ve yorumları yapmak suretiyle, bazı değerlendirmeleri -siyasî önyargı tabirini kullanmak zorundayım- yapmaya tevessül etmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, şair “fikre fikir gerekir, verir bu yüze aklık; fikre sıkılmaz yumruk, işte budur ahmaklık” diyor. Hakkikaten fikir üretemeyenler, siyaset üretemeyenler, siyasî devirlerinde, yönetimlerinde çözüm üretemeyenler, başkalarının hayal dahi edemeyeceği çözümlerine hayret edeceklerdir elbette.

Bakın, ben size birşey söyleyeyim -Refah Partisi Grubu adına şurada söz almış bulunuyorum- mesela, bugüne kadar Refah'ın söylediği hangi söze baştan inandınız siz ve birkısım medya teslim oldu ki?! 27 Mart Seçimleri öncesi “Refah, 27 Martta bir devrim yapacak, ülke yönetiminde, mahallî idarede söz sahibi olacak” denildi; 26 Martta ne İstanbul'un ne Ankara'nın Refah yönetimine gireceğine, muhalefet sıralarındaki hiçbir arkadaşımızın inanması ve havsalasının bunu alması mümkün değildi; bu oldu, “olmaz” dediğiniz oldu; İSKİ'ler ve ASKİ'ler ve bunların yolsuzlukları elhamdülillah önlendi; suyu bittiğini iddia ettiğiniz İstanbul, suya gark oldu, rahmete gark oldu. Peki, 24 Aralıkta neyi söylüyordu medyayla, yine muhalefet : “Refah Partisi, arzu edilen, özellikle ulaşması gereken doyum noktasına gelmiştir, buradan öteye gitmesi mümkün değildir” diyordu; 24 Aralıkta, Türkiye'nin birinci partisi... “Efendim, kazansa dahi iktidar olmaz” diyordunuz; kazandı ve iktidar oldu. Şu halde, bugüne kadar sizin olmaz dediklerinizi yapan Refah Partisi, Allahın izniyle denk bütçeyi de tahakkuk ettirecek, 1997 yılının sonunda, denk bütçenin nasıl tahakkuk ettiğini görmüş olacaksınız.

Değerli arkadaşlar, ben, burada, sözümü, özellikle, Meclis çalışmalarıyla alakalı bir iki hususa teksif etmek istiyorum.

ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) - Başkan, konuya gelsin, konu üzerinde konuşsun.

BAŞKAN - Sayın milletvekili_

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Beyler, ben neyi konuştuğumu çok iyi biliyorum.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, müsaade buyurun...

Bundan önce konuşan arkadaşlarımızdan bazıları da, kendi hazırladıklarını kendileri ifade ettiler; bir. Sayın üye, şahsıma saygı gösterme mecburiyetiniz yoktur; ama, bu Başkanlığa saygı göstermeye mecbursunuz; “Başkan” diye, amcazadenizi çağırır gibi hitap edemezsiniz “Sayın Başkan” demek zorundasınız. (RP sıralarından alkışlar)

FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) - Öğrenecek, öğrenecek!..

ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) - “Sayın Başkan” dedim efendim; biz, Başkanlığa saygılı olmasını biliriz.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Muhterem Başkan, çok değerli arkadaşlar; siyasal yozlaşmayı...

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, toparlayın efendim; son dakikanız; buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Siyasal yozlaşmayı önlemek için, elbette, Parlamentonun, güveni sağlayacak tavırları, burada, yasama çalışmaları içerisinde, birlik ve beraberliği, tesanütü sağlama mecburiyeti vardır; ancak, demokrasi, aynı zamanda açıklık rejimidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Diğer arkadaşlarıma verdiğim gibi, size de 1 dakika...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ama, arada 1 dakikam da alındı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, rica ediyorum... Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Meclis bütçesi müzakere edildiği için, ben, özellikle açıklık açısından soruyorum. Sayın Meclis Başkanımız ve Başkanlık Divanı ilgililerinin de bu konuda Meclisimizi bilgilendirmesi sadedinde, Genel Kurul büyük salonumuzun onarımı esnasında, bu salon, hangi firmaya veya hangi firmalara ihale edilmiştir; kaça ihale edilmiştir; ihalenin ana şartları nelerdir; dolar veya Türk Lirası bazında mı ihale yapılmıştır; Türk Lirası üzerinden ihale yapılmışsa, eskalasyonu nedir; bu ihale için kaç firma çağrılmış ve kime verilmiştir? Bu konuları Meclisimize bilgi olarak sunarsa...

Bir de, Meclis çalışanları arasındaki, özellikle sekreterler, memurlar ve Meclis televizyonunda çalışanların ücretleri konusundaki dengesizliği ve yine, son günlerde, 174 tane eleman alındı Meclise; bunların 49 tanesinin, birkısım babaların veya annelerin emekliliği sonucu Meclise alındığı şeklinde, yani -namı diğer- bir diğer deyimle, hanedanlık usulüyle alındığı iddiaları var. Meclis, hanedanlık usulünü, memur alma konusunda hâlâ devam ettiriyor mu? Bu konuda bize açıklamalar lütfederse memnun oluruz.

Meclis bütçemizin ve Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçemizin hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür ediyorum.

Refah Partisi Grubu adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Sayın Candan; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 1997 malî yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde, Refah Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçenin tümü üzerindeki görüşmeleri dikkatle izledim; ama, muhalefetin tavrını biraz yadırgadım, biraz da üzüldüm.

Şimdi, ortada, seçim neticelerine göre kurulmuş bir Koalisyon Hükümeti var; güvenoyu da almış; bütçesini getiriyor ve iddia ediyor ki: “Bu bütçe, denk bütçedir, değişim bütçesidir; içborçlanmayı azaltacağız, enflasyonu düşüreceğiz, kaynakları da harekete geçireceğiz.” Muhalefet ne diyor: “Susurluk olayını örtemezsiniz; temiz toplum isteriz.” Konu bütçe; konuşulan, Susurluk ve temiz toplum... Susurluk'u örtmek isteyen mi var; hayır. Herkes temiz toplumdan yana; evet. Konu, zamanlama olarak yanlış; bütçe görüşmelerinde Susurluk'u konuşuyoruz.

Sahi, bu kaza olmasaydı ne yapacaktık?! Dünkü oturumda garip benzetmeler var, hakaretler, husumetler... Böyle, bütçe görüşmeleri mi olur?!

Bir partinin genel başkanı çıkıyor, diğer bir partinin genel başkanı sayın bayana, bakın, ne diyor: “Bu partinin genel başkanı densizliğine devam ediyor.” Bunu, ekranlarda milyonlarca insan izliyor.

Bir konuşmacı, yolsuzluklardan bahsederken, o partinin milletvekilleri, oturup, düşünecekleri yerde, alkışlıyorlar.

Diğer konuşmacı kehanette bulunuyor: “Ben, size dememiş miydim; koltuğa oturdu, başbakan olamadı.” Seçimle geleni hiçe sayıyor; o da demokrat.

Bir konuşmacı: “İnsanları kandırmanın yolları vardır; ama, her zaman kandıramazsınız.” diyor. Bu, dünkü oturumdan enteresan bir görüş belki atladınız diye hatırlatıyorum. “Hükümet ağlama yeri değil, bırakın biri gelsin. Siyasîler işlerine göre kıvırıyorlar...” Bakın, şu cümlelere bakın... “Ah şu muhalefet olmasaydı, siz, en az 200 bin memur alacaktınız” Netice olarak, özetle söylemek gerekirse; biz, burada, bütçe görüşmesi yapmıyoruz, üslup bozuk, muhteva eksik, öneri ve çözüm maalesef yok.

Bir arkadaşımız enteresan bir açıklama yapıyor: “Sayın Başbakanı dinlerken uyudum; ilkokul çağı aklıma geldi.” Bilimsel bir brifingi bile bir saat dinleme tahammülü yok. Böyle bütçe görüşmesi mi olur...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - 3 tane grafik mi...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Ama, gelin görün ki, Genel Kurulda bu konuşmalar prim yapıyor. Bakın şimdi; evvela sivri bir şey söyleyeceksiniz, gürültü yapmıyorsa, Hükümete çatacaksınız; o da olmuyorsa, fıkra anlatacaksınız ve indiğiniz zaman, bütçe görüşmeleri hakkında fikir beyan etmiş olacaksınız; böyle basitlik olmaz.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Allah affetsin...

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, arzumuz, bundan sonraki oturumlarda, daha seviyeli, daha bilimsel, Hükümete yön ve yol gösterici birtakım fikirlerin ortaya konulması dileğiyle...

Susurluk olayını bu kadar büyütmek, devletin gücüne inanmamak demek olur. Devlet ortada, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Başbakanlık da denetlemede; hepsi takip ediliyor. Hani, devlet çok güçlüydü; bir trafik kazası, bir çete olayının hakkından gelemeyecek kadar devleti küçük görmek, yanlış anlaşılma demektir.

Türkiye'de, aslında, biraz önce arkadaşımın da ifade ettiği gibi, çok mühim gündem var. Bakın size hatırlatayım: Fener Rum Patriği, Yunanistan'dan gelen parlamenterlerin de katıldığı toplantıda bir hafta önce konuşuyordu: “Bu ülke, yüzyıllardır bizimdi, bu güzellikler bizim” diyor; HEP'li milletvekilinin birisi, güneydoğuda eyaletten bahsediyor; Kıbrıs Rum Kesimi avrupa birliğine girerek, Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamaya çalışıyor; Avrupa Gümrük Birliğinden, Yunanistan'ın vetosuyla, hak ettiğimiz paralarımızı alamıyoruz; ABD'nin, parası ödenmiş helikopter ve firkateynleri vermemesi gündemi oluşturması lazımken, bir çete olayı, bir devlet-siyaset-mafya olayı tutturuldu gidiyor; ama, inşallah -Hükümete ve devlete güveniyoruz- en kısa zamanda ilgililer açıklanacaktır.

Ben, böylece, Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde, kısa, özet bilgi vermek istiyorum. Cumhurbaşkanlığı makamı, titizlikle korunması gereken kurumlardan biridir. Devlet geleneğimiz ve anlayışımız buna amirdir. Onun için halkımız, yıllardır hep “Allah, devlete ve millete zeval vermesin” derken, devletimizi, başındaki idarecisiyle, hep hürmete layık görmüştür.

Cumhurbaşkanlığı makamı, sadece kabullerin yapıldığı, plaketlerin verildiği bir makam da değildir. Anayasanın 177 maddesinin 26'sında, Cumhurbaşkanlığına çok çeşitli ve önemli görevler verilmiştir. Bunların birkısmı, Anayasanın 104 üncü maddesinde ifade edilen yasama, yürütmü, yargı alanlarına ilişkin, devletin işleyişini ilgilendiren somut görevlerdir; birkısmı ise, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmeye dair görevlerdir; yani, devlet işleyecek, işlerken de uyum ve düzen içinde olacaktır. Bütün bunları, Cumhurbaşkanı, gözetecek ve sağlayacaktır; karşılaşılan sıkıntıların zamanında aşılması ve ülkenin ilerlemesi için etkin gayret gösterecektir; ayrıca, milletin birlik ve baraberliğini, ülkenin bölünmez bütünlüğünü, üniter yapısını korumada azamî gayreti gösterecektir; devlet - millet bütünleşmesini tam anlamıyla gerçekleştirecektir; halkın devlete olan güvenini artıracak çalışmalar içinde bulunacaktır; bunun için de, her zaman halkın arasında ve onların temsilcileri içinde bir ve beraber olacaktır.

Cumhurbaşkanı, ulusun başında, ülkenin ihtiyaçlarına, doğru çözümleri bulacağına, bulma gayretinde olduğuna inanmak zorunda olduğumuz kişi konumundadır. Bu itibarla, kendisinden istek ve beklentilerimizi ifade etmek durumundayız.

Cumhurbaşkanlığı makamını siyasî çekişmelerden uzak tutmak hepimizin görevidir. 1924 ve 1961 Anayasalarında olmayan, 1982 Anayasasına konulan Devlet Denetleme Kurulu bulunmaktadır. Bu kurulun daha etkin halde kullanılması gerekir; ancak, istismardan da uzak tutulmalıdır.

Cumhurbaşkanımız, Başbakanlık görevini yürütürken, bir beyanatında “Dicle kenarında kaybolan kuzunun hesabını benden sorun” demişti. Bunu samimiyetle söylediğine inanıyorum; ayrıca, “devletinize güveniniz” demiş, milletin birlik ve beraberliğine ait daha birçok söz söylemişti; bu sözlerine dayanarak, çok önemli gördüğüm birkaç tespiti yapmak istiyorum.

Bugün, ülkemizde birçok kavram, özellikle laiklik, demokrasi, çağdaşlık, din ve vicdan hürriyeti iyi tarif edilip yazılmadığı için, bölünmeler, husumetler, düşmanlıklar oluşmaktadır. Kilometre taşları yerlerine konulsa da, laiklik şudur, çağdaşlık budur gibi tarifler -herkesin ittifak edebileceği tarifler- tam olarak yapılabilseydi.

Şimdi, topluma bakıyoruz, birileri, sokak ortasında, laiklik, çağdaşlık perdesi arkasında Müslümanları rencide ediyor. Ülkemizde hepimiz Müslümanız, kimseyi zorlama imkânımız ve hakkımız da yoktur; ancak, bu düşmanlık niye! Siyasî düşünce ve görüşlerimiz ayrı olabilir, bu, gayet doğaldır; ama, bazı konuları daha çok konuşmamız gerekiyor. Bir grup “Müslümanım, inancım gereği başımı örteceğim” derken, bir grup ille “sen bunu ideolojik yapıyorsun; açacaksın” demekte, daha ileri giderek keyfî uygulamalarla insanları cezalandırabilmektedir.

İşte, bu ve benzeri durumlarda, toplumsal barışın temininde Cumhurbaşkanına büyük görevler düşmektedir. Cumhurbaşkanı, hepimizin bildiği gibi, göreve başlarken, yeminin sonunda “Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma, Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim” demektedir.

Burada “tarafsızlık” kelimesi üzerinde biraz durmak istiyorum. Cumhurbaşkanı tarafsız olabilir mi, bizler tarafsız mıyız, Hükümet tarafsız mı, hukuk tarafsız olabilir mi?.. Burada, tarafsızlık, olsa olsa, siyasî tarafsızlıktır. Hepimizin olduğu gibi, Cumhurbaşkanı da mazlumdan yana, mağdurdan yana, milletin maddî ve manevî değerlerinden yana, doğrudan yana olmak zorundadır. İnsanlara zulmediliyor, inançlarından, görüş ve fikirlerinden, yazdıkları kitaplardan dolayı hapsediliyor, cezalandırılıyorsa veya benzeri inançlardan dolayı zararlı görülüyorsa, okumaları, meslekleri kısıtlanıyorsa, burada, bir eksik anlaşılma, yanlış yorum var demektir. O zaman da, daha oturup çok tartışacağız demektir.

İşte, bu aşamada, cumhurbaşkanı, barış ortamı hazırlamada, yol gösterici, etkileyici, moral gücü ortaya koymada daha etkin olmalı; yani, kendilerinin ifadesiyle, konuşan, yazan ve okuyan Türkiye olmalıdır.

Geçmişte az karşılaştığımız bazı olaylarla karşı karşıyayız. Millet bir arayış içerisinde; acaba, Cumhurbaşkanı, kısa vadede bunlar için ne düşünüyor, ne yapıyor diye bir arayış içerisindedir. “Hepiniz çobansınız ve maiyetinizdekilerden sorumlusunuz.” Bu, hadisi şeriftir, Peygamber sözüdür. Cumhurbaşkanı da bütün halkından sorumludur; “Dicle kenarında kuzuyu kurt kapsa benden sorun” derken bunu ifade ediyorlardı zannederim.

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde, hiçbir işlem yargı denetimi dışında bırakılamaz; bu mümkün değil; ama, hukuk devletinin başı olan cumhurbaşkanının işlemlerine karşı yargı yolu kapalıdır. Bu, olacak şey değil. İnsan düşünüyor; hukuk dışı bir iş ve eylem mi yapılıyor ki, Cumhurbaşkanlığı denetimden uzak olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Candan...

VEYSEL CANDAN (Devamla) -2 dakika eksüre verirseniz bitireceğim efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Cumhurbaşkanına, çıkıp “ey millet, ey ahali; bu devlet hukuk devletidir; ben de bu devletin başıyım. Eğer, hukuka aykırı bir işlem olursa, buyurun yakama yapışın; benim veremeyeceğim bir hesabım yoktur; alnım açık, başım dik” deme imkânı verilmeli. Bu tür uygulama, makamı küçültmez, aksine büyütür. Cumhurbaşkanının işlemlerini yargıya kapalı tutmak ayrıca, yargıya kapalı benzeri uygulamaların tamamı, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü adına eksikliktir; Anayasa değişikliğinde, mutlaka ele alınmalıdır. (RP sıralarından alkışlar)

Cumhurbaşkanlığı bütçesine baktığımız zaman, 5 trilyon 982 milyar 752 milyon liradır; yani, 6 trilyona yakın. Bu rakam, birçok bakanlık bütçesinden de fazladır. Harcama kalemlerine baktığımız zaman, personel giderleri, yolluklar, demirbaş alımları, makine teçhizatı, Ankara, İstanbul ve Marmaris'te köşkler, Muhafız Alayı inşaatı için 3 trilyon 600 milyar, 111 araca ilave 20 araç talep edilmektedir. Bunların bazıları israftır. Lütfen, bunları durdurunuz. Önce köylü, çiftçi, işçi sonra köşk ve yalı olmalıdır.

Cumhurbaşkanlığı bütçesinin, ülkemize ve memleketimize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Candan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 20 dakika sonra soru sorma imkânınız olmayacak; yani, soruları alma süremiz 20 dakika sonra bitmiş olacak. Soru sormak isteyen varsa, sorularını, lütfen, kısa, öz, görüşünü eklemeden; yani, 96 ncı maddede olduğu biçimde Divana göndersin.

Refah Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı olarak Sayın Muhammet Polat, buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA MUHAMMET POLAT (Aydın) - Muhterem Başkan, Yüce Meclisimizin muhterem üyeleri; 1997 Sayıştay Başkanlığı bütçesi hakkında, Refah Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; bu vesileyle, gerek şahsım gerekse Grubum adına saygılarımı, selamlarımı sunuyorum.

Şu anda, çok eski bir tarihe sahip Osmanlı İmparatorluğundan müdevvir bir müessesemizin bütçesini görüşüyoruz. 1862 tarihinde, Osmanlı malî hayatının düzenlenmesi, devlet ve giderlerinin denetimiyle yıl sonlarında ilgili memurların hesaplarının incelenmesi için, yüce mahkeme olarak Divan-ı Muhasebat adı altında ilk Türk Sayıştayı kurulmuş, bakanlığına da Evkaf Nazırı Ahmet Vefik Paşa getirilmiştir. Bu tarihten ondört yıl sonra çıkarılan Kanunu Esasinin 105 inci maddesinde, Sayıştay, anayasal bir kurum olarak yerini almıştır. Sayıştay, 1924 Teşkilatı Esasiye Kanununun 100 üncü maddesiyle anayasal kuruluş niteliğini sürdürmüş, 1961 Anayasasının 127 nci maddesinde “Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleriyle mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir” şeklinde yer almıştır.

1982 Anayasasında, yargı bölümünde düzenlenmek, kararları hakkında idarî yargı mercilerine gidilmesi önlenmek suretiyle, Sayıştay, daha muhkem hale getirilmiştir.

Anayasa seviyesinde Sayıştayın görevleri şöylece sıralanabilir:

Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek.

Sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ki, bu görev Sayıştayın yargısal görevidir.

Yasalarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmak.

Kesinhesap kanunu tasarıları hakkında genel uygunluk bildirimi düzenlemek suretiyle bütçenin son denetimini yapacak olan Yasama Organına yardımcı olmak.

Anayasada Sayıştaya başkaca görevler verilme imkânı açık tutulduğundan, 832 sayılı Sayıştay Kanunuyla, yukarıda sayılanlara başka görevler eklenmiştir. Bunlar şöylece özetlenebilir:

Sayıştay denetimine tabi kurumlarca harcamaya ilişkin olarak yapılan sözleşmeleri tescil etmek.

Genel ve katma bütçeli dairelerin kadro ve ödenek dağıtım işlemlerini önceden vize etmek.

Hazineyi zarara uğratıcı nitelikte görülen kanun, tüzük ve yönetmelikleri Yasama Organına duyurmak.

İkraz, istikraz, kredi ve avansları denetlemek. Denetim sonucunda gerekli görülen hususları Yasama Organına duyurmak.

Gerektiğinde malî işlere ve hesap usulleriyle gelir tahakkuk sistemlerine dair Yasama Organına rapor vermek.

İl özel idareleri ve belediye hesaplarını denetlemek.

Değerli milletvekilleri, hulasa etmeye çalıştığım bunca görevi bihakkın ifa etmek hiç de kolay bir iş değildir. Sayıştay yetkililerinden aldığım bilgilere nazaran, içinde bulunduğumuz tarih itibariyle, Sayıştay denetimi kapsamında 12 889 saymanlık bulunmaktadır. Evet, yanlış anlamadınız, tam 12 889 saymanlık... Bu rakam, trilyonlarca gelir ve gider demektir, tonlarca evrak demektir... Bu devasa iş yükü, 42'si henüz denetçi olan toplam 575 meslek mensubu tarafından sırtlanılmıştır. Bu dar kadroya yeterli fizikî imkânların sağlandığı da söylenemez. Halen kullanılan binalar son derece yetersiz ve elverişsizdir. Hizmetiçi eğitimin son derece önem taşıdığı bu kurumumuzun bir konferans salonu dahi yoktur; keza, bilgisayar ihtiyacı bulunmaktadır. Belki de, gerekli zemin ve imkânların sağlanmamış olması nedeniyle, denetim görevinin layıkı veçhile yapıldığını söylemek zordur.

Bugüne kadar belgeler üzerinde, işlemlerin mevzuata uygun ve maddî yönden hatasız olup olmadığının araştırılmasına ağırlık veren Sayıştay denetimi, malî işlemlerin biçimsel yönüyle sınırlı kalmıştır. Oysa, günümüz şartlarında, daha müessir denetime ihtiyaç olduğu aşikârdır. Sayıştay, maddî ve hukukî doğruluk denetimiyle iktifa edemez; aksi takdirde, çağın gerisinde kalmış olur. Maddî ve hukuksal doğruluğu da içeren, ancak, belgelerin gerisindeki muhtevayı kavrayabilen, iş ve hizmetlerin yerindeliğini ve amacına uygunluğunu, harcamaların ekonomikliğini irdeleyebilen, pek çok ülkede yapıldığı gibi, sonuçları raporlarla Yasama Organına ve hatta kamuoyuna sunulabilen yapıcı bir denetime geçilmelidir.

Sayıştay Kanununda, 26.6.1996 tarih ve 4149 sayılı 832 sayılı, Sayıştay Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanunla yapılan son değişiklikle, bu tür denetime geçiş, artık, zorunlu hale gelmiştir. Bu Kanunla, Sayıştaya, Sayıştay denetimine tabi kurum ve kuruluşların kendilerine verilen görevleri yerine getirirlerken kaynakları ne ölçüde verimli, etkin ve tutumlu kullandıklarını denetleme görevi verilmiştir. Böylelikle, bizde yıllardan beri tartışılan, gerek literatürde gerekse denetimle ilgili çevrelerde ihtiyaç olarak kabul edilen, diğer ülke sayıştaylarının çok büyük bir kısmında yıllardır uygulanmakta olan verimlilik, etkinlik ve tutumluluk denetimine, mutlaka ve hiç zaman yitirilmeden geçilmesi gerekmektedir. Bu suretle, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay, sathî bir denetim yerine, malî olayların özünü yakalayabilme imkânına kavuşacaktır. Son yıllarda yaşadığımız olaylar, bu tür müessir bir denetimin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermiştir. Yolsuzluk ve usulsüzlükler, yüce milletimizi çok rahatsız etmektedir. Denilebilir ki, bu tür olaylar eskiden de vardı; doğru, olabilir. Ancak, son yıllarda bu işler çok yaygınlaşmış, bireysel olmaktan çıkarak, âdeta kurumsallaşmıştır. Bunun sonucu olarak, toplum, tam bir güven bunalımı yaşamaktadır. Bu bunalımı aşabilmek için, çok iyi işleyen bir denetim düzenine ihtiyaç vardır. Yapılanlar, yapanın yanına kâr kalmamalı, yanlış hesap Bağdat'tan dönebilmelidir. Bizim kültürümüzde israfa yer yoktur. Harcanan her kuruşta, fakirin, fukaranın ve yetimin hakkı vardır. Bunun için, Meclis olarak, denetim organlarına yapılacak katkıdan kaçınmamalıyız.

Ancak, son günlerde, öğrendiğimize göre, Sayıştay denetimini daha muhkem hale getirmek için çıkarılan mezkûr 4149 sayılı Kanunun bazı maddeleri, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş bulunmaktadır. Malumları olduğu üzere, Yüce Meclis, bu Kanunu, 832 sayılı Sayıştay Kanununun birinci başkanının seçimine ilişkin 5 inci maddesiyle, üye seçimine ilişkin 6 ncı maddesinin bazı fıkralarının Anayasa Mahkemesince iptali üzerine çıkarmıştı. Bu defa, Anayasa Mahkemesinin ikinci bir iptal kararıyla karşı karşıyayız. Basından öğrendiğimize göre, Yüksek Mahkeme, bu Kanunun bazı maddelerini iptal etmiş olup, Sayıştay Kanununun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi, 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesi, 7 nci maddesine eklenen fıkra hakkında, Anayasaya aykırılıkları konusundaki güçlü belirtiler ile uygulanmalarından doğacak ve sonradan giderilmesi imkânsız durumlar gözetilerek, yürürlüğün durdurulması kararı vermiştir. Anayasa Mahkemesinin bu kararının bir an önce yayımlanması çok isabetli olacaktır. Çok muhtemeldir ki, Anayasa Mahkemesinin bu son kararından sonra, Sayıştaya ilişkin yeniden bir tedvin ihtiyacı doğabilecektir. Bu arada, bildiğim kadarıyla, Sayıştayda, halen 15 üyelik münhal olup, bu durum, yer yer nisap problemlerine neden olmaktadır. Bu itibarla, yeni bir tedvine ihtiyaç olmadığını sandığım üye seçimlerinin, zaman geçirilmeden yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, devlet harcamalarında denetim yapan ve fevkalade gerekli bir kuruluş olan Sayıştayın temel işlevi, bağımsız bir denetim organı olarak, kamu parasına, Meclis ve millet adına sahiplenmek olup, bütçe ödeneklerinin Meclis iradesi ve verdiği yetki doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığı konusunda Meclisi bilgilendirmesi gerektiği inancıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gözü ve kulağı durumundaki Sayıştayımızın 1997 bütçesinin, kendisine ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Polat, teşekkür ediyorum.

Refah Partisi Grubu adına, son konuşmayı yapmak üzere, Sayın Ahmet Dökülmez; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA AHMET DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş) - Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa Mahkemesinin 1997 yılı bütçesi üzerinde, Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi hürmet ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 146 ve 153 üncü maddelerinde ve Kuruluş Kanununda sınırları çizilen, 1961 Anayasasıyla demokrasimize kazandırılan, 34 yıllık mazisi olan yüksek bir hukuk kurumudur; mensupları, son derece titizlikle seçilmiş kişilerden oluşmaktadır; kuvvetler ayrılığının geçerli olduğu ülkemizde, Anayasanın 148 inci maddesinde belirtildiği üzere, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve İçtüzüğün şekil ve esas yönünden Anayasaya uygunluğunu denetlemektedir; Anayasa değişiklikleriniyse şekil yönünden denetlemektedir.

Adaletin mülkün temeli olduğu, boşuna söylenmiş bir söz değildir. Adalet, bir toplumda en önemli denge unsurudur. Bir toplumda zenginlik olur, fakirlik olur; şöyle veya böyle insanlar kendilerine mutluluk için mutlaka bir sebep bulabilirler; ama, bir toplumda adalet yoksa, adalet terazisi eğilmişse, ölçüler kaybolmuşsa, dengeler bozulmuşsa o toplumu hiçbir şeyle mutlu etmeniz mümkün değildir; en güzel şeyleri bile sunsanız, yapsanız, yaptığınız o güzel şeyler birer mutsuzluk sebebi ve kaynağı olur, hayat zindan olur.

Fonksiyonlarını gerekli ve faydalı kabul ettiğimiz Anayasa Mahkemesinin, bize göre, birkısım yanlışlar oluşturan tasarrufları ve yanlış gelenekler oluşturan tasarrufları da yok değildir. Bunlar, iptali cihetine gittiği kanunlar yerine, kendisini yasa koyucu yerine koyup, hüküm tesis etmesi; iptal kararlarını, gerekçesi hazırlanmadan kamuoyuna açıklama yapması; içtihat yoluyla yürütmenin durdurulmasına karar vermesi gibi hususlar olup, tenkite müsait olan hususlardır. Ancak, bunların hepsi zaman içinde düzelebilecek veya mülahazat hanesini geniş tuttuğumuzda, bir bütçe konuşmasının dışındaki başka platformlarda da ele alınabilecek konulardır.

Anayasa Mahkemesinin en önemli sorunu, temsil sorunudur. Mahkeme Başkanı, hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığını hiçe sayarak, önüne geldiği her yerde uluorta konuşmak suretiyle, Mahkemenin tarafsızlığını tartışılır duruma getirmektedir. Daha önce bir siyasî partinin avukatlığını yapmış olması, kendisi hakkındaki bu eleştirilere haklılık kazandırmaktadır. Basın yayın organlarında sık sık boy göstermesi, başkanlığını yaptığı kurumun mehabetine ters düşmekte, kurumun saygınlığını da tartışma konusu yapılır hale getirmektedir.

Yargıçlar, kararlarıyla konuşmalıdırlar. Eğer, koruyacakları, gözetecekleri veya savunacakları bir değerleri varsa, bunu, önüne gelen dosyadaki kararlarında yansıtmak durumundadırlar. Bir hâkim, o ülkede yaşayan dinli-dinsiz, faşist-komünist, Kürtçü-Türkçü, hâsılı, herkesin hâkimi olmak zorundadır. Hâkim, bu unsurların bir kısmının düşüncesine katılmasa bile, önüne gelen işte, bunların en üst seviyede itimadına mazhar olmak durumundadır. Bir yüksek yargıca, bu ülkede, resmî ideolojinin mensuplarının dışında da herkesin inanmasını ve güvenmesini sağlaması için, söz ve davranışlarını gözden geçirmesini dilemek, en tabiî hakkımızdır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Mahkeme Başkanı, üniversitelerde, hemen her hafta konferanslara katılarak yaptığı konuşmalarda, öğrencileri ve öğretim üyelerini özellikle başörtülü öğrencilere karşı tahrik etmektedir; YÖK Başkanıyla, âdeta işbirliği yaparcasına, öğrenci derneklerini alet ederek gösterdiği etkinliklerden kaçınmalıdır.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Bravo!..

AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) - Bir Anayasa Mahkemesi Başkanının görevi, artık problem olmaktan çıkma sürecine giren üniversitelerdeki başörtüsü sorununu gündemde tutarak, kızıştırarak, bilimadamı kisvesi altındaki çok az birkısım kötü niyetli kişilere cesaret vererek, öğrenim özgürlüğünü yok etmek olmamalıdır, (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) tam tersine, bu özgürlüklerin ve insan haklarının teminatı ve koruyucusu olmalıdır. Halkımız, bunu, böyle görmek istiyor. 12 Eylül darbecilerine bağlılığını ilk bildirme hatasını hafızalardan silememiş bir kişinin, bu olumsuz intibaı izale etmek için, hak ve özgürlükler konusuda daha bir gayret içerisinde olması gerekir.

Anayasa Mahkemesi kararlarına sahip çıkma görüntüsü arkasında, belli inanç gruplarına saldırmaktan vazgeçilmelidir. Bu tahrik ve saldırılar yapılırken “hayatım tehlikede, beni öldürecekler” diye bar bar bağırmak da ayrı bir yanlıştır. Bu devlet, kendi en yüksek mahkemesinin başkanının kılına bile zarar gelmesine, hiçbir zaman müsaade etmeyecek kadar güçlüdür. Böyleyken, bu türlü demeçler, halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı kin ve düşmanlık içerisine sokmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Hangi anayasal kurumun başkanı 20 kişilik bir koruma ordusuna sahip, merak ediyorum. Yoksa, diğer kurumların başındakiler Atatürkçü ve laik değiller mi?! Tam aksine, tarafsızlığını korumak için, başka kurum başkanları, siyasî hayatın dışında olmaya gayret sarf etmektedirler. Eğer, bu belirttiğimiz yanlışlarda ısrar edilirse, bir gün, bir kişi çıkıp, emekli bir başsavcının politikaya atılmasını ve acı bir ders almasını örnek gösterip, halkın, kendisini ve uluorta ortaya koyduğu düşüncelerini sevip sevmediğini test etmesini öğütlerse ve hodri meydan derse, kimse bunu yadırgamamalıdır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Siz, bir günlük gazetede köşe yazarlığı yapan bir yüksek mahkeme başkanı düşünebiliyor musunuz?! Dünyada örneği var mı bunun?! Maalesef, Türkiye'de var. Anayasada açıkça, başkan ve üyelerin hiçbir kurum ve kuruluşta ücretli veya ücretsiz görev alamayacakları amir hüküm olarak bulunurken, Mahkeme Başkanının bu hükmü kulakardı etmesi, Başkanın kendi yanlışları sebebiyle, başında bulunduğu Kuruma zarar verir; Kurumun Anayasaya bağlılığı konusunda ihtiyacı olan güven zedelenir, yara alır.

Sayın Başkan, sayın üyeler; Mahkeme Başkanı, köşe yazarlığı yapacağı yerde, yıllarca yazılmayan mahkeme kararları için biraz mesai verse, Mahkemenin saygınlığı ve itibarı herhalde daha da artar.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Bravo...

AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) - Örnek istiyorsanız, by-pass yasası olarak bilinen 2802 sayılı Yasada Değişiklik Yapan Yasanın iptali kararının gerekçesi, tam ikibuçuk senede yazılmış; ama, yayımlanmamıştır. Son olarak, bir yüksek mahkeme başkanının, siyasî parti lideri gibi, sık sık, ayrı ayrı yerlerde toplantı yapması, makûl olanın dışında yanlış bir davranış olduğu için, olur ya insanın bazen ayağına dolanır. Nitekim, bu gezilerden birinde bindiği, Başbakanlığa ait bir Mercedes kaza yapmış, 1 milyara yakın masraf Başbakanlıkça karşılanmıştır. Bunun belgeleri Başbakanlıkta var.

Şimdi, tüm bunları -Mahkeme Başkanının yanlış davranışları sebebiyle- ülkemizdeki en yüksek bir yargı kurumunun zarar görmemesi için söylüyorum. Anayasa Mahkemesi Başkanının, birçok platformda basına yansıyan söz ve davranışları ihsası rey niteliğindedir. O kadar çeşitli konularda, o kadar çok konuşmaktadır ki, tüm bu konuşmaları sebebiyle ortaya çıkan ihsası reyleri dolayısıyla, Anayasa yargısında reddi hâkim talebi müessesesi yoktur; ama, olsaydı, önüne gelen her dosyada reddi hâkim talebini haklı kılacak bir karakter ve kişilik çizmektedir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) - O Yüce Müesseseyi de yıpratmaya çalışıyorsunuz.

AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) - Bakın, size entresan bir örnek vereyim. Yıl 1972. O yıllarda Emine Aykenar isimli başörtülü bir hanım avukat, o zamanın Ankara Baro Başkanı Sayın Yekta Güngör Özden tarafından, başörtüsü dolayısıyla meslekten ihrac edilir.

FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) - İyi yaptı.

AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) - Haliyle, bu, basına yansır. Basın, çeşitli kişilerin bu konuda görüşlerini alır, bu arada, zamanın Barolar Birliği Genel Başkanı Faruk Erem hocanın da görüşünü alır. O da görüşünü söyler, gazetelerde yayımlanır. Emine Aykenar hakkını arar, Barolar Birliği nezdinde karara itiraz eder. Barolar Birliği Yönetim Kurulu oturur, bu meseleyi görüşeceği sırada Faruk Erem Hoca “arkadaşlar, ben, boş bulundum, bu konu, dosya olarak önümüze gelmeden önce bir ihsası reyde bulundum, bu konudaki görüşümü açıkladım. Ciddî bir hukukçu olarak, titiz bir insan olarak, benim, bu ihsası reyim dolayısıyla bu karara iştirak etmemem lazım, bu müzakerede bulunmamam lazım.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) - “Onun için, ben, bu müzakereye katılmayacağım” der. Faruk Erem hâkim değil, bir hukukçudur; ama, hukuk disiplini ve hassasiyetini söz konusu ettiğim kişiye örnek olsun diye anlatıyorum bunu.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Bravo...

AHMET DÖKÜLMEZ (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bir ateş çemberiyle çevrili coğrafyamızda, ülkemiz insanı birbirini sevmesin diye, kucaklamasın diye, diyalog ortamı oluşmasın diye iç ve dış düşmanların her bir köşede ateş yaktığı bir ortamda, bizlere düşen ve Anayasa Mahkemesi gibi yüksek yerlerde duran insanlara düşen, ateşi gördüğümüz yerde üzerine basıp onu söndürmek, herkesin birbirini anlayışla karşılayacağı ve kucaklayacağı diyalog ortamını oluşturmak, sevgiyi egemen kılmak, insanımızı ve insanımızın mutluluğunu her şeyin merkezine yerleştirmek olmalıdır.

Bu düşüncelerle, Anayasa Mahkemesi Bütçesinin, Anayasa Mahkememize, üyelerine ve çalışanlarına ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diler, hepinizi saygı ve hürmetle selamlarım. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Dökülmez, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, soru sorma süresi dolmuştur. Bundan sonra Divan soru almayacaktır.

Şahısların bütçeler üzerindeki görüşlerine geçiyoruz.

Bütçenin aleyhinde, kişisel görüşünü ifade etmek üzere, Sayın Çağlayan; buyurun.

HASAN ÇAĞLAYAN (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesi üzerinde, benden önceki konuşmacıların değinmiş oldukları konuları tekrar gündeme getirmemek için, bu iki bütçeyi konuşmamın dışında tutuyor, benden önceki konuşmacıların tenkitlerine de aynen katıldığımı burada belirtmek istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 yılı bütçesi, 24 trilyon 184 milyar liradan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının teklifi üzerine, 3 trilyon 64 milyar lira düşürülerek, 21 trilyon 84 milyar 453 milyon lira olarak belirlenmiştir.

Geçen yıla göre bu artış yüzde 80 civarındadır. Yeni lojmanların, ek olarak halkla ilişkiler binasının yapıldığı, Genel Kurul salonunun tadilat çalışmalarının olduğu bir yılda, bu artışı, enflasyonu da dahil edince, makul görebiliriz.

Meclis Başkanlığının bu tasarruflarını tek tek ele aldığımızda, doğruluğu, ciddî manada tartışılır. Hele, Meclisin tatil döneminde, yüzlerce personelden yeteri kadar faydalanılmaz durumdayken, milletvekillerinden kaçırılırcasına, ne kadar ve ne şekilde alındığı bilinmeden, yeni personel istihdamı, Meclis Başkanlığından sorulmalıdır.

1997 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi ise, 7 trilyon 232 milyar 752 milyon liradan, yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda, 5 trilyon 932 milyar 752 milyon liraya düşürülmüştür. Bu bütçe, Çevre, Turizm, Kültür, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının bütçelerine yakın bir bütçedir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda, Meclis Başkanlığında olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığının istemi üzerine, 1 trilyon 250 milyar 752 milyon lira düşürülmüş. Ama, ben, yine de şu soruyu sormadan edemiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımızın, kendisine yakın eski politikacılardan ne kadar müşaviri vardır; bunlara ne kadar ücret veriyor?

Aslında, hepimiz, bu iki yüce makama daha fazla bütçeler vermek isteriz. Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, demokrasimiz içerisinde tartışılamayacak kurumlar değiller. Cumhurbaşkanlığı makamı da Türkiye Büyük Millet Meclisi makamı da milletimize öncülük ve önderlik yapacak makamlardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, 1997 yılı bütçesine göre bir günlük gideri 60 milyar liradır. Milletimiz, bunca fakirlik, sıkıntı, çile içerisindeyken dertlerine çare olunsun; bu ülkenin devletiyle, milletiyle bölünmez bütünlüğü korunsun; millî ve manevî değerlerine sahip çıkılsın; adalet, hürriyet sağlansın; milletin adına, milletin menfaatına alternatifler tartışılsın; ama, gür olarak bir ses çıksın, kendine önder olsun, güzelliklerde öncü olsun diye bizi buraya gönderdi; ama, Meclisteki görüntü düşündürücüdür.

Her parti bir kesime, bir meşrebe, bir gruba talip olmuş, bu ayrılıkları keskinleştirerek taban tutmaya çalışıyor. Müştereklikler bir tarafa bırakılıp, asgarî ayrılıkların peşine düşülmüş.

Hele, dün, bir partimizin tecrübeli genel başkanının, son günlerdeki üniversite olaylarını değerlendirmesi üzüntü vericidir. Bu değerlendirmede birleştiricilik göremiyor, ayırımcılık var diyoruz.

Yine, 12 Eylülü yaşamış, 12 Eylül öncesi üniversitelerin halini bilen ve 12 Eylül öncesi üniversitelerin o günkü hale gelişlerinin sebeplerini bilen bir parti genel başkanımızın bu değerlendirmesine bir mana veremiyorum.

MEHMET BÜYÜKYILMAZ (Adana) - Doğru söylüyor. Satırlara, tabancalara ne diyorsun sayın milletvekili?

HASAN ÇAĞLAYAN (Devamla) - Satırları da kınıyoruz, oradaki olayları da kınıyoruz.

Bir tarafı suçlayıp, diğer tarafı koruma şeklinde değil; bu olayların tamamının yanlış olduğunda direnmesi ve söylemesi gerekiyor, tamamının önüne geçilmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Çağlayan, lütfen, sürenizi siz kullanın.

HASAN ÇAĞLAYAN (Devamla) - Bu beklentilere rağmen, Meclis bir şey yapamıyor; işsizler, zulme uğramışlar, tayin, nakil isteyenler, tedavi olmak isteyenler, ayrıca zengin olmak isteyenler velhasıl, Türkiye, Meclise geliyor.

Bu durum, Meclisi tıkıyor, aynı zamanda sistemi de tıkıyor. Türkiye'de çalışanlar arasında adalet yok. Askeriye hariç personel ve mevzuat kanunu da yok. Varsa da işlemiyor. Hergün Ankara'ya yüzbinin üzerinde insanımız geliyor; işini takip edebilmek için.

Bütün bunların üstesinden gelmek için bir yerden başlamak gerekiyor. Sizlere soruyorum -buradan, “suçluyor” manası çıkarılmasın; tedbir alınması için söylüyorum- İltimasla, siyasî rüşvetle bir yere gelen imamın arkasında nasıl namaz kılacağım? Yine, aynı usulle işbaşına gelen bir sağlık memuru, kime hizmet eder? Köyüne gelen suyu, yolu, okulu, telefonu partilerin getirdiğini gören -seçimler döneminde oy karşılığı verilen bu hizmetlerden sonra- vatandaş, devletine nasıl güvenecek? Daha bunlar gibi, sayabileceğimiz yüzlerce usulsüzlük mevcut. Bütün bu sıkıntılardan, milletimizi kim kurtaracak?

Görüldüğü gibi, sistem tıkanmıştır. Millet de, Meclis de bir şeyler aramalıdır. Buradaki maksadı rejim olarak değerlendirmeyin. Tekrar söylüyorum, sistem tıkanmıştır, yeni arayışların içerisine girilmelidir.

Şüphesiz, bütün bu sıkıntıların üstesinden, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi gelecek, bu tıkanıklığı yine Meclis açacaktır. O zaman, diyorum ki, birbirimizi sevelim; bu ülke bizim, bu millet bizim...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, konuşmama güzel bir sözle son vermek istiyorum -sanki bu söz, Meclise ve bizlere söylenmiş- “Bir şey yapılması gerekiyorsa, yapın; bir şeyin düzeltilmesi gerekiyorsa, düzeltin; bir şey sonuç verecek gibiyse, deneyin.”

1997 yılı bütçesinin, milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BBP, RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çağlayan, teşekkür ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı adına, Başkanvekili Sayın Genç; buyurun.

Efendim, Bütçe aleyhindeki konuşmayı da öne aldım zatı âliniz bu tenkitlere rahat cevap veresiniz diye...

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin ve rejimimizin en temel, en kutsal kurumu olan Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin müzakeresi sırasında, değerli arkadaşlarımızın, bu kurumun daha sağlıklı işleyebilmesi, ülkeye, millete daha faydalı hizmetler yapabilmesi yönünde bize yönelttikleri tenkitlerden dolayı hepsine teşekkür ediyoruz. Gerçekten, bütün konuşmalarda yararlanılacak ve faydalanılacak çok taraflar var. Biz, Meclis Başkanlığı olarak, bundan sonra, bu bütçe müzakereleri sırasında ileri sürülen görüşlerden, elimizden geldiğince istifade edeceğiz.

Konuşmama başlarken, evvela, hem şahsım hem Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı ve Başkanlık Divanı üyeleri adına, size saygılar sunmak istiyorum.

Biraz önce burada konuşan Sayın Hasan Çağlayan arkadaşımız, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesidir. Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna baktım, Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna muhalefet şerhini koymamış. İçtüzüğümüzün 42 nci maddesinde denilir ki: “Herhangi bir komisyon üyesi, mensubu bulunduğu komisyonun raporuna eğer muhalif kalmamışsa, diğer bir komisyonda veya Genel Kurulda rapor aleyhine konuşamaz...” Ama, arkadaşımız konuştu. Biraz, İçtüzüğe de riayet etsek daha iyi olur.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisi yüce bir kurum. Bu kurumun hatasız, eksiksiz çalışması en ideal olan bir durumdur. 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerçekten, çok verimli çalışan, çok faydalı hizmetler yapan bir kurumdur. Yirmiüç senedir, Türkiye Büyük Millet Meclisinde İçtüzük değişikliği olmamıştır. İlk defa bu Meclis, daha toplanır toplanmaz, çok önemli derecede İçtüzük değişikliğini yapmak suretiyle, bana göre, çok önemli bir hizmet yapmıştır. Bundan dolayı, bu Meclisi, bence, ne kadar tebrike tsek azdır; çünkü, bugüne kadar, her dönemde “Meclis İçtüzüğünü değiştirelim” denmiştir; ama, değiştirilememiştir bir türlü. Yine 19 uncu Dönemde, çok önemli olarak Anayasa değişikliğini yaptık. Dolayısıyla, Meclisimiz, hem çalışma hem de verim bakımından, bu dönem, diğer dönemlere nazaran kıyas kabul edilmeyecek derecede çok iyi bir safhadadır.

Ben, yıllardır bu çatı altında görev yapıyorum; geçmişte, bir kanun maddesinin, haftalarca çıkmadan, Meclisin açılıp kapandığını gördük; ama, çok şükür, bu sene, özellikle 20 nci Dönemde, Meclisimiz, her hafta birkaç tane kanun çıkarmakta, saat 15.00'te toplanmakta ve saat 19.00'lara, 20.00'lere, bazen gece yarılarına kadar çalışmaktadır ki, bu, bence, ihmal edilmemesi, görülmesi ve değer verilmesi gereken bir noktadır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi de çağa uymak zorundadır. Yetmişaltı sene önce kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, elbette ki, çağın gerektirdiği donanıma, tekniğe ve yasama faaliyetlerine destek sağlayan bazı hizmet birimlerine kavuşması lazımdır. Biz, her şeyi, ilk günkü seviyede bırakamayız. Görüyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir yoklama isteniyor, bir yoklama yarım saatte yapılıyor; bir oylama sonucunda, bakıyorsunuz onbeş-yirmi dakika geçiyor. Artık, çağımızda teknoloji o kadar gelişti ki, bir-iki saniyede yapılması gereken şeyler için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, memleketin çok önemli meselelerine çözüm bulmak zorunda olan bir Meclisin, saatlerini, yoklamayla, oylamayla, sayımlarla geçirmesi, kabul edilebilecek bir durum değildir.

Bu itibarla, bu sıkıntıları, bu eksiklikleri gidermek üzere, geçen dönemde başlanan Genel Kurul Salonunun yeniden düzenlenmesi ve yeni tekniklere uygun yoklama ve oylama sisteminin getirilmesi için, biliyorsunuz, büyük salonumuzu bu sene ihale ettik. Bu ihaleyle ilgili, arkadaşlarımızın bazı soruları oldu. Bu ihaleyi, sermayesinin tamamı devlete ait olan Emlak Konut Anonim Şirketine verdik. Projenin yapılması, ihalesinin yapılması, denetimi hepsi bu firma tarafından üstlenilmiştir ve bu ihale bedeli 21 milyon dolardır. Ancak, bazı teknik aletlerin, oylamalardaki otomatik cihazların getirilip monte edilmesi de 4 milyar lira civarında bir rakama baliğ olmaktadır; hepsi 25 milyon dolar civarındadır. Tabiî, ben, mühendislik faaliyetlerinden anlamam; ancak, zannedersem, enine boyuna bu fiyat tartışılmış ve birtakım incelemeler yapıldıktan sonra bu seviyeye gelinmiştir. Kaldı ki, müteahhit firma da bir devlet kuruluşudur.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Başka taşeron var mı Sayın Başkan?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Devamla) - Taşeron olup olmadığını bilmiyorum; ama, biz, Emlak Konuta verdik. O konuda bir bilgim yok. İsterseniz size yazılı da cevap verebiliriz.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin...

MUSTAFA ÇİLOĞLU (Burdur) - Gelecek yasama yılına yetişecek mi?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Devamla) - Bir sene içinde bitirmeyi düşünüyoruz. Gelecek yasama yılında inşallah orada faaliyette bulunacağız.

Hakikaten, burası dar bir salon ve arkadaşlarımız için rahat bir çalışma mekânı değil. Bunu kısa zamanda yapacağız. Bugün, buraya harcanan para, bazı arkadaşlar tarafından belki lüks sayılabilir veyahut da fazla görülebilir; ama, göreceksiniz, salonumuz yeni hale geldikten sonra, dünya parlamentoları arasında gerçekten beğeni kazanabilen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şanına ve şöhretine uygun bir yapıya, bir çalışma mekânına kavuşacağımızı belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğu yıllardan, daha 1980'lere kadar, milletvekillerinin bir odası yoktu. Biliyorsunuz, bu ana binanın salonlarında, insanlar ayakta karşılanıyordu. Günde on-onbeş bin insan geliyor. Milletvekillerine küçük birer oda yapıldı; ama, bu da yetersiz kaldı. Artık, çağımızda, hem bir danışmanı hem bir sekreteri olan bir milletvekilinin, böyle 10 metrekare civarında küçük bir alanda -bir kısmı büyük, bir kısmı küçük- havasız bir ortamda, gelen insanlara hizmet etmesi, artık, çok çağdışı bir görüntü vermektedir. Meclis Başkanlığımız ve Başkanlık Divanımız, yeni bir çalışma başlatmıştır; her milletvekiline sekreter, danışman ve en azından 50 metrekare genişliğinde bir oda vererek, milletvekilinin sağlıklı çalışmasını sağlayacak, yeni bir çalışma sistemine kavuşturmak için gayret sarf etmektedir; bunun ön çalışmaları yapılmaktadır ve kısa zamanda da bunu sağlayacağımıza inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, yine arkadaşlarımızın çoğunun şikâyet ettiği, personel alımı meselesi var. 657 sayılı Kanunun 59 uncu maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan personelin statüsü istisnaî memuriyettir. İstisnaî memurun memuriyete alınmasında imtihan koşulu yoktur. Bu, tamamen, Başkanın takdirine göre, belli bir incelemeyle alınması gereken bir kamu personeli kabul sistemidir; ancak, biz, Başkanlık Divanı olarak, 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilât Kanununun değiştirilmesini kabul ettik. Bu konuda gerekli hazırlıklar yapıldı. 2919 sayılı Kanunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapısına uygun bir hale dönüştürülmesi ve çağdaş bir personel politikasının gerektirdiği nitelikleri kapsaması bakımından da ciddî bir hazırlık yaptık. Biz, Başkanlık Divanında bunu müzakereye başladık; ancak -bu, çok önemli bir kanun olduğu için bir alt komisyon kurduk. Alt komisyon bu çalışmalara devam etmektedir.

Alt komisyonun getireceği taslak, Başkanlık Divanında kabul edildikten sonra, Yüce Meclise sunulacaktır. Yüce Meclisin sayın üyeleri, bu taslağa, kendi düşüncelerinin daha mükemmel bir hale getirilmesi konusunda katkıda bulunacaklardır.

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisine personel alımındaki bu istisnaî memuriyet sisteminden, tümüyle değilse bile, aşağı yukarı yüzde 90 seviyesinde vazgeçmek istiyoruz. Özellikle geçmişte alınan personelle ilgili, bazı arkadaşlarımızın haklı olarak tenkitleri oldu. Bir defa, Başkanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki personel alımının, istisnaî memuriyet olması dolayısıyla, imtihan zorunluluğu olmamasına rağmen, başlangıçta bu konuda bir teşebbüste bulundu. Galiba, 25-30 personelle ilgili bir imtihan açalım dedik; fakat, 25 bin kişi müracaat etti. Ee, 25 bin kişi için hakikaten, yapılacak bir imtihanın... İşte, Sosyal Sigortalar Kurumu için açılan imtihanın, gerçekten, insanlar üzerinde yarattığı sıkıntıyı da gördük. Bunun için, Başkanlık olarak, daha ziyade, alınan odacı, çaycı, garson gibi -bunlar, biraz, özel bilgi ve beceriyi gerektiren konular olduğu için- az miktarda personel alınmıştır. Burada, Başkanlığın, takdirini kötü kullanma şeklinde herhangi bir durum yoktur.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesinde bu sene yüzde 79 bir artış sağlanmıştır; geçen sene 12 trilyon lira iken, bu sene 21 trilyon olmuştur. Başlangıçta 24 trilyon olarak teklif edilmiş; ama; biz, Meclis Başkanlığı olarak, Hükümetin tasarruf politikasına uygun bir düşünceyle, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bütçede 3 trilyon liralık indirimi uygun gördük ve dolayısıyla, yüzde 79 artış oldu.

Şimdi, yüzde 79 artış oldu; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçen dönem 450 kişiydi, bu sene 550 kişiye çıktı; daha doğrusu, 95 seçimlerinden sonra- aşağı yukarı dörtte bir nispetinde bir artış oldu -dörtte birden biraz daha fazla- Gerçi, o artış olmalı mıydı, olmamalı mıydı; ben, şahsen, o artışa da karşıydım; yani, 450 milletvekili yeterliydi; ama, Anayasa değişikliği kabul edildi ve geçti; onun artık zamanı değil.

Şimdi, bu kadar milletvekili artışına paralel olarak, bütçede meydana gelen yüzde 79'luk artışı çok fazla görmemek lazım. Bir defa, 100 milletvekili arttı; 100 milletvekiline paralel olarak, onun hizmetleri, ona yapılması gereken giderler arttı; danışmanmış, sekretermiş gibi, ona bağlı olarak odaymış, lojmanmış gibi, bu tür giderler arttı. Bunu da, bence, normal karşılamak lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, mümkün olduğu kadar, israftan kaçınmak ve devletin parası harcanırken, vatandaşlardan toplanan vergi harcanırken azamî gayretin, titizliğin sarf edilmesi, önemli bir ilke olarak kabul edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, bütçemiz incelendiği takdirde, bizce, bu artışlarda israfı gerektiren hiçbir hizmet yoktur. Yalnız, parlamenter hizmetleri binasına yapılacak ek binalar için çalışmalarımız var. Onu, önümüzdeki 1997 senesinde yapmak istiyoruz. O, inşallah, yapıldığında, bugün tenkit eden arkadaşlarımız içine geçtiklerinde rahat ederler ve sonuçta da memnun olurlar.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Parlamentonun denetim faaliyetleriyle ilgili bazı hususları arz etmek istiyorum. Biliyorsunuz, Parlamentomuzun iki önemli görevi vardır; 1- Yasama faaliyeti, 2- denetim faaliyeti. Parlamentonun yetkilerinin ne olduğu, Anayasanın 87 nci maddesinde belirtilmiştir.

Denetim faaliyeti konusunda, Yüce Meclisin bu dönemde çok önemli denetim fonksiyonu icra ettiğine inanıyorum. Bir defa, bir yıl içinde 9 soruşturma önergesi verilmiştir; gensoru önergeleri verilmiştir. Bu denetim faaliyetleri içerisinde en önemli unsur, milletvekilinin vicdanına göre hareket etmesi gereken konu, Meclis soruşturmasıdır.

Biliyorsunuz, Meclis soruşturmasında, gruplarda görüşme açılamaz. Bakan ve başbakana belli bir suç isnat edilerek onun Yüce Divana sevki yolunda tasarrufta bulunma hakkı Parlamentoya tanınmıştır. Bana göre, parlamenterlik görevi içinde en ağır olanı budur. Yani, kendi içinde görev yapan ve uzun yıllar kendisine güven duyduğu bir bakanı veya başbakanı, Parlamentonun, Yüce Divana sevk edebilmesi için çok ciddî deliller olması lazım. Bu takdiri yaparken, parlamenterin, en azından, çok tarafsız ve vicdanının sesini dinlemesi lazım. Bence, böyle bir uygulamayı çok tenkit konusu yapmamak lazım. Ayrıca, bunun daha sağlıklı işleyebilmesi için, Yüce Divana sevk kararlarının, hatta soruşturma açılıp açılmaması konusunda, Anayasanın 100 üncü maddesinde ve -gerçi yok; ama- İçtüzükte bu konuyu incelemek lazım. Bunlar gizli oylamayla yapılırsa, bence daha sağlıklı bir sonuca varılabilir. Aksi takdirde, yani partilerin, böyle particilik hesabıyla, grupçuluk hesabıyla burada yanıltıcı kararlar alınabilir.

Bazı arkadaşlarımızın, Parlamentonun denetim faaliyetinde bulunmadığı konusundaki tenkitlerine ben iştirak etmiyorum. Bana göre, 20 inci Dönem Parlamentosu, gerek çalışmalarıyla gerek nitelikleriyle gerek bu kürsüde yaptıkları konuşmalarla, gelmiş geçmiş Parlamentoların en kaliteli Parlamentolarından birisidir; çünkü, ben, burada arkadaşlarımın konuşmalarını dinliyorum, gerçekten olgun, içerik bakımından çok zengin, ülke sorunlarını araştıran, meydan kürsülerindeymiş gibi nutuk atmayan bir seviyede konuşmalar yapılıyor. O itibarla, bunların güzelliklerini ve bu niteliklerini iyice takdir etmek lazım, iyi şeyleri de takdir edip alkışlamak lazım. (RP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Parlamentoya ve parlamentere çok şikâyet yığılıyor, çok tenkit ediliyor. Tükiye Cumhuriyeti Devletinin her kesiminde görev yapan birçok insanın hataları var. Bazıları “siyaset kirlendi” diyor; hayır, arkadaşlar, siyasetin kirlendiği mirlendiği yok. Bir ağaçta bir dal kurursa onu kesersiniz, o dalın yerine daha güzel bir dal çıkar.

Parlamentoda 550 milletvekili var, emekli olan milletvekilleri var. Bir arkadaşımız “Parlamentoyu sosyal güvenlik kurumu halinden çıkarmamız lazım. Efendim, işte ilaçmış, tedaviymiş bunları Parlamentonun dışına çıkarmamız lazım” dedi; ama, çıkaramadık. Çıkarılıp çıkarılamayacağı konusunda araştırma yapılabilir; ancak, işte, eski emekliler var.

Arkadaşlarımız acil olarak özel bir hastaneye gidiyor. Hastane “Ahmet Oğlu Mehmet, falanca tarihte hastanemize geldi” diye kendisine bir kâğıt imzalatılıyor. Oraya giden arkadaşımızın hepsi doktor değil, hangi ilaçların, hangi tedavilerin kendisine uygulandığını bilmediği için, bir bakıyorsunuz, yüklü bir fatura geliyor.

Mecliste çalışan bir doktor arkadaş Türkiye Büyük Mİllet Meclisinden istifa etti. Sonra gitti, televizyonlara bu konularda şikâyette bulundu. Bu arkadaşımız, bize, Başkanlık Divanı üyelerinin hiçbirisine, bu konuda, usulsüz bir ödeme yapıldığı, faturaların şişirildiği konusunda bir şikâyette bulunmadı. Zaten, bu bize intikal ettirilmeden önce biz, Başkanlık Divanı olarak, burada, çok ciddî düzenlemeler yaptık; yönetmeliği değiştirdik ve mümkün olduğu kadar, özel hastanelere giden arkadaşlarımızın tedavilerinde yapılan harcamaların şişirilmemesi konusunda ciddî tedbirler alabildik.

Tabiî, bunları sıfıra indirmek mümkün değil; ama, burada bir hata yapıldı diye, Parlamentoya gölge düşürmek gerekmez ki arkadaşlar veyahut da Parlamentonun bir üyesinin bir hatalı hareketinden, bütün Parlamentoyu suçlamak gerekmez ki... Parlamentoyu suçlamak demek, rejimi suçlamak demektir; parlamentoya karşı olmak demek, demokrasiye karşı olmak demektir; Parlamentoyu yok etmek demek, demokratik parlamenter sistemi yok edip, dikta rejimlere çanak tutmak demektir. (Alkışlar) Onun için, bazı çevrelerin, bu Parlamentoyu, sık sık tenkit etmelerini kınıyorum.

Arkadaşlar, biz, ihtilalleri de gördük. İhtilallerde, Parlamentoyu tenkit eden o insanların ne halde olduklarını da biliyoruz. Ben o zaman, pek de öyle övünerek söylediğim bir mesele değil; ama, Danışma Meclisi üyesiydim. Sonradan, askerler -beni oraya seçenler- veto da ettiler. Bu salonda Danışma Meclisi faaliyette bulunurken, demokrasiyi tenkit eden o gazeteciler buralara giremiyorlardı, buranın lokantasında yemek yiyemiyorladı, arka kapıdan tek sıra halinde çıkıyorlardı, dönüyorlardı, geliyorlardı; işte, soğuk büfenin olduğu yere -tek sıra halinde, ama- gelip, öyle yemek yiyorlardı.

Böyle rejimlere, kimsenin çağrı yapmasını istemiyorum. Bazı kişiler, belki, olağanüstü dönemlerde, parlamenter dönemin kapandığı dönemlerde büyük kazançlar sağlayabilir, büyük holdingler kurabilirler.(RP sıralarından alkışlar) Ancak, Türkiye Cumhuriyeti, üç beş holdinglik menfaat uğruna, demokratik rejimi değiştirilmek istenecek bir ülke değildir. Bugün, dünyada, Türkiye Cumhuriyetinin, geçmişte dayandığı büyük İmparatorluktan aldığı mirasın yarattığı bir havayla, ondan çok çekinen, ürken, korkan devletler vardır ve bunlar, bu devletin büyümesini istemiyorlar; biz, bunların oyununa gelmeyelim. Bu devlet bizim devletimizdir; biz, kendi hatalarımızı kendimiz görelim; yani, memleketimizin geleceğini ilgilendiren konularda parti hesaplarını bir tarafa bırakalım; bu memleket bizimdir. Bu kürsüden çok insan geldi geçti; ama, önemli olan, bu kürsünün ayakta durmasıdır arkadaşlar. Onun için, ben, değerli arkadaşlarımdan rica ediyorum; bazı arkadaşlarımız zaman zaman dolduruşlara geliyor, kürsülerde bağırıyor; şunun bunun toplantılarında, Parlamento şöyledir, politikacı şöyledir diye... Bu tür dolduruşlara gelmemelerini diliyorum; çünkü, bu Parlamento, bizim geleceğimiz, rejimimizin teminatıdır; bu yaşayacaktır; kimsenin de bunu yıkmaya gücü yetmeyecektir.

Burada çalışan memur arkadaşlarımızın maaş, ücret ve statülerinin değişik olduğu söylendi. Arkadaşlar, bu doğrudur; 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilat Kanununda yapacağımız değişiklikle, bu aksaklıkları gidereceğiz; arkadaşlarımız bundan emin olsunlar. Geçici görevle gelen sekreterler var; bu arkadaşlarımız da uzun süredir burada çalışıyorlar; bence, hizmetinden yararlanma zarureti olan kişilerin burada çalışması, yoksa, bunların, kendi idarelerine gönderilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bir de, son günlerin modası; özellikle bu dokunulmazlık müessesesine de dokunmak istiyorum. Türkiye, dünyada tek bir devlet değil; dünyada 180'e yakın devlet var ve bunların içerisinde demokratik sistemle yönetilen devletler var. Bu devletlerde var olan sistemleri, bizim de kabul etmemiz lazım. Bütün devletlerde kabul edilen önemli bazı şeyler var; bir yasama sorumsuzluğu var. Yasama sorumsuzluğunun anlamı şudur: Yani, bir milletvekili, kürsüde kullandığı oydan, söylediği sözden, ileri sürdüğü düşünceden dolayı ilelebet sorumsuz tutulmalıdır; bu, yasama sorumsuzluğudur. Bunun amacı şudur: Milletvekili kürsüye çıktığı zaman -hatta, kürsü dışında da bence- ülkenin yönetimiyle ilgili olarak, doğru bildiği şeyleri, hiç çekinmeden söylemelidir “acaba, söylediğim zaman cezalandırılır mıyım” diye bir korku altında kalmamalıdır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Eğer böyle bir korku altında kalırsa, milletvekili, düşüncelerini açıklayamaz. Eğer, milletvekili düşüncelerini de açıklayamazsa, o zaman, o milletvekilliğinin gerektirdiği hizmeti de ülkeye veremez. Bunun amacı budur.

Bir de, milletvekili dokunulmazlığı vardır; o da, milletvekilinin, suç teşkil eden herhangi bir fiilinden dolayı belli bir zaman için sorumlu tutulmamasıdır. Yani, milletvekillerinin, normal olarak, adi suçlardan, cürümlerden veya kabahatlerden dolayı, belli bir süre için, yargılama muafiyetine tabi tutulması lazımdır ki, bazı ülkelerde şöyle bir sistem kabul edilmiş: Mesela, denilmiş ki, milletvekili, yasama meclislerinin çalışma süreleri zarfında yargılanmamalıdır. Yargılanırsa ne olur? Bir bakarsınız, iktidar grubunda, bazı güçlü milletvekilleri karşısındakine ne yapar; ona bir suç işletir, ondan sonra da, onu alır içeriye koyar; dolayısıyla, ondan kurtulur.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Komplo kurar...

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Devamla) - Dediğiniz gibi, komplolar kurulur.

Hatta, bu, Türkiye'de de olmuştur; birbirine rakip olan iki milletvekilinden biri diğerini silah kaçakçılığından ihbar etmiştir; öteki, döviz kaçakçılığından veyahut da eroin kaçakçılığından ihbar etmiştir; birbirlerini ihbar etmişlerdir; ama, seçimde bunlar içeri alınmışlardır -o zaman milletvekili değilmişler- fakat, sonradan, seçim bittikten sonra ikisi de beraat etmişlerdir. Yani, tabiî, Türkiye'de politikacıların birbirlerine karşı husumetleri de bilinen bir konu.

Şimdi, yasama çalışmaları sırasında milletvekili sıfatını taşıyan insanı, Meclis çalışmalarına katılmasını engellememek için, Meclis çalışmaları süresince, yargılamamak, içeriye almamak, Meclis çalışmalarına katılmaktan alıkoymamak; yasama dokunulmazlığının anlamı bu. Bu, Türkiye'de, bir yasama dönemiyle; yani, beş yılla sınırlandırılmış. Bazı ülkelerde, mesela Fransa'da, Fransız Parlamentosu çalıştığı sürece, yani -galiba, senede 180 gün çalışıyor- 180 gün zarfında parlamenteri yargılamıyorlar; ama, parlamentonun çalışmadığı sürelerde parlamenteri yargılıyorlar, suçu varsa tespit ediyorlar.

Kaldı ki, bizim, burada önemli olan olay şu: Parlamenterlerin yapamayacakları işler konusunda Anayasanın 82 nci maddesinde belirtilen hükümler vardır; bence, bununla ilgili kanunun bir an önce çıkması lazım; yani, parlamenter hangi işi yapmamalıdır. Onun için, bu konuda, Yüce Parlamentomuzda en kısa zamanda gerekli hazırlıkları yapmalıyız; ama -Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledik- bu konunun da çok fazla arkasına takılmamak lazım.

Değerli arkadaşlarım, seçimler sonunda seçimi kaybeden birçok milletvekili arkadaşımız oldu; acaba, bunların kaçı, dokunulmazlığı kalktıktan sonra yargılandı da tutuklandı? Yani, bunları da bilmek lazım... Olabilir, ben, tamamıyla suçsuz demiyorum, elbette bazı şeyler var. Hatta, bu, belli bir seçim dönemiyle değil de... Biz değişiklik de yapabiliriz. Bu konuda, partilerarası uyum komisyonunda, partilerin getirdikleri teklifler var. Bunu, en süratli şekilde sonuçlandırmamız lazım.

Şunu da unutmadan söylemeliyim ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı en önemli faaliyetlerden biri de, biliyorsunuz, Başkanlığın gayretiyle bir partilerarası uyum komisyonu kurulmasıdır. Bu komisyon, geçen dönemde yapılan anayasa değişikliğine uygun uyum yasalarını getirmekle uğraşıyor. Bence, bu da, Parlamentonun hem sağlıklı çalışması hem partilerarasında anlaşmanın sağlanması bakımından çok faydalı bir sistemdir.

Bir arkadaşımız, burada, Parlamento, hep Hükümetin getirdiği tasarıları çıkarıyor gibi bir tenkitte bulundu.

Değerli arkadaşlarım, benim gördüğüm kadarıyla, bu dönem, grup başkanvekili arkadaşlarımız bir araya geliyorlar, birçok konuda anlaşıyorlar ve kanunlar böyle çıkıyor. Elbette ki, bir parlamento, kendi içerisinden çıkardığı hükümetin sağlıklı olarak çalışabilmesi için gerekli olan bazı tasarruflarda da bulunabilir. Bence, bundan dolayı kimseyi çok fazla tenkit etmemek lazım.

Sayın milletvekilleri, çok fazla zamanınızı almak istemiyorum. Gerçekten, bütçemize tenkit yönelten veya bütçemizle ilgili fikir beyan eden tüm milletvekili arkadaşlara teşekkür ediyorum. Diliyorum ki, bu dönemde ve önümüzdeki yasama yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve vatandaşlarının ihtiyaç duyduğu hizmetlerin yapılması konusunda en sağlıklı, en iyi düzenlemeleri yapacak; bu düzenlemeleri yapacağınıza da inanıyorum.

Bütçemize gösterdiğiniz ilgiden dolayı hepinize teşekkür ediyorum, Meclisimize başarılar diliyorum.

Diliyorum ki, bundan sonra, memleketimiz ve milletimiz, hep barışla, dostlukla, partilerarasında kurulan dostluklarla, iyi münasebetlerle, böyle bir parlamento yönetimiyle yönetilsin.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Genç, teşekkür ediyorum.

Bütçenin lehinde olmak üzere, Sayın Erbaş. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Erbaş, esaretten kurtarılmalarına vesile olduğunuz evlatlarımıza ve onların ailelerine geçmiş olsun diyorum; size, bu çabanızdan dolayı teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bütçesini eleştirmek istiyorum. Meclisimizin 1997 yılı bütçesi, 1996 yılı bütçesine göre yüzde 105 artırılmıştır; bu, normaldir. Bu, 21 trilyon 84 milyar 453 milyondan ibarettir ve Meclisin günlüğü 60 milyar Türk Lirasına baliğ olmaktadır.

Şimdi, bunların nasıl harcanılacağına bir bakalım: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Genel Kurul salonunu düzenlemek için 2 trilyon Türk Lirası ayırmış bulunuyor. Eski Genel Kurul salonumuz düzdü ve pek fazla da rahatsız olmuyorduk; ancak, bu milletin tam 2 trilyon Türk Lirasını salon -tabiî, bir yıl sonra bunun 5 trilyon liraya baliğ olacağını biliyoruz- düz olmasın da yuvarlak olsun diye harcayacağız!. Evet, bu kadar aç ve işsiz olan bir ülkede, meselelerimizi, sadece yuvarlak bir salonda görüşelim diye, 5 trilyon liralık bir meblağın bu işe ayrılmasını doğrusu yadırgadım.

BAŞKAN - Sayın Erbaş, bendenizi bağışlayın, anlayamadım; efendim, sözünüz lehinde miydi aleyhinde miydi?!

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Lehinde konuşuyorum efendim!

BAŞKAN - Peki, buyurun efendim!

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Tabiî, salonumuzun burası gibi yuvarlak olması, iletişimi çoğaltacaktır; biliniyor... Daha iyi anlaşacağız böyle yuvarlak olunca... Bu, eski Cumhuriyet Senatosu salonuna geldiğimizden beri, memleketin meselelerini çok daha iyi hallediyoruz!. Salon yuvarlak oldu, meseleler hemen yuvarlanmaya başladı, güzel güzel gidiyor; onun için ben lehinde konuşuyorum. Öbür salon da böyle yuvarlak olunca, meseleler yuvarlanacak!.

İkinci husus; Hükümetimiz, bütün lojmanları satıyor; milletvekillerimiz de, özverili davranarak, kendi lojmanlarını öncelikle sattırıyorlar!. Evet, anladık, çok iyi bir davranış, çok güzel bir şey; ama, gelin görün ki, milletvekili sayısını 100 kişi daha artırdığımız için, şimdi 100 kişiye daha lojman yapılıyor. Her bir lojman 12,5 milyar liraya bir firmaya verilmiş. Şimdi, 100 tane lojman için, her birisine 12,5 milyar Türk Lirası verilmek suretiyle -tabiî, bu sene eskalasyona uğrarsa bu rakamlar ne olur bilmiyoruz- değerli milletvekillerimize daha güzel imkân sağlanacak, dolayısıyla daha iyi işler yapılacak! Böylece, satılacak lojmanlara yeni lojmanlar ekledikleri için Meclisi çok tebrik ediyorum; Meclis Başkanlığını da övgüyle anıyorum!.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - İsterseniz, lojman satışına, milletvekilleri lojmanlarından başlayalım!..

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Efendim, ben şahsım adına konuşuyorum... Lütfen... (Gürültüler)

Yine, Meclisimizin halkla ilişkiler binası yetersiz kalıyor. Ben düşündüm, eskiden; yani, 12 Eylülden önce yalnız ana bina ve 450 de milletvekilimiz vardı; yetiyordu. Arkada koskoca büyük yerler yapıldı; tamam, o da güzel... İçini, o kadar personelle doldurdular ki, şimdi bakıyoruz, o binalar da yetmiyor!. Yeniden, halkla ilişkiler binasına ilaveler yapılacak; trilyonlarca lira da oralara gidecek. O yüzden de Meclis Başkanlığımızı tebrik ediyoruz!

Değerli kardeşlerim, değerli milletvekillerim; Meclisimizde, bir makam otosu saltanatı var ki, Osmanlı dönemine taş çıkartır; yani, Osmanlı dönemi eline su dökemez!..

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Çiftliğe, düğüne gidiyorlardı o kırmızı plakalı araçlarla...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Efendim, 12 Eylül döneminden önce, Meclisimizin içinde hem Senatosu vardı hem de Millet Meclisimiz vardı. Senato ve Millet Meclisinin üye toplamı 637 idi. Bu salonda 187 senatörümüz, diğer salonda da 450 milletvekilimiz vardı; toplam aracımız da 20 adetti. Bunların 12 tanesi makam aracıydı, geri kalan 8 tanesi de hizmet araçlarıydı; otobüs falan gibi...

Değerli arkadaşlar, şimdi, bir bakıyorum, 178 tane aracımız var ve bunun 70'ten fazlası makam otosu!..

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Kırmızı plakalı hem de...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Herkese bir makam otosu...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Dün de orduevine düğüne gidiyorlardı kırmızı plakalarla...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Evet, kırmızı plakalı araçların nerelerde gezdiğini de görüyoruz. Bazen seçim çalışmalarında da görüyorduk, yüzümüzü çeviriyor, görmezlikten geliyorduk; ama, şimdi, o kırmızı plakaların üzerine bir beyaz plaka yapıştırıp her tarafa gidiyorlar; o da anlaşılır bir şey değil.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) - Sizin plakanız da kırmızı olmuştu...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Eskiden 20 civarında olan araç sayısı şu anda 178'e ulaşmış; yeniden lüks Mercedesler alınıyor. Şu anda, Meclis Başkanımızın 3 tane lüks makam aracı varmış!.. Buna ilaveten bir de yeşil Opel Vectra alınmış; tebrik ederiz tabiî!.. Bu da hanımefendiler içinmiş herhalde!.. Öyle dediler... Bunlara ilaveten, Mercedes otomobillerin siparişi için de birtakım girişimler var; onlar da gelirse, Meclisimizin itibarının daha da çok artacağı inancındayım.

Değerli arkadaşlar, bir de Meclisimizin çok güzel bir şeyi var; Meclisimiz, Dışişleri Bakanlığından fazla dış geziler yapıyor. Ne için yapıyor, tabiî onu da bilmiyorum!.. Şimdi, şöyle bir baktım, Sayın Meclis Başkanımız Arjantin'e gitmiş, İrlanda'ya gitmiş, Macaristan'a gitmiş, Yeni Zelanda'ya gitmiş, Avustralya'ya gitmiş, Ukrayna'ya gitmiş, Çin'e gitmiş, Mısır'a gitmiş, Rusya'ya gitmiş, Gürcistan'a gitmiş...

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) - Van'a da gitmiş!..

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Van'a da... Neyse... Van'a gitmemiş.

Değerli arkadaşlar, bu dış gezilerin maliyetini biliyor musunuz; yani, benim Vanımda millet soğuktan tiril tiril titrerken... Her bir geziye giderken de milyonlarca liralık hediyeler gidiyor!. Bakıyorum ne getirmişler, birer tane gümüş madalya veya 300-400 bin liralık bir şey veriyorlar, tamam... Ne hediyeler gitti, neler geldi onun hesabını bir yaparsak ve ne kadar harcırah alındığını bir hesaplarsak, herhalde, bu geziler turistik midir yoksa hakkıyla mı yapılıyor onu da sayın milletimin takdirine sunuyorum; ama, şu yönden de Meclisimizi tebrik ediyorum, dünyaya Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisini iyi tanıtıyorlar!..

Değerli arkadaşlar, birtakım gruplar kurmuşuz; Avrupa Konseyi Parlamenterler Birliği, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesi, BAB, NATO, PAB, AT, bir sürü komisyon... Her gün bakıyoruz, bu arkadaşlar, dış geziler... Hepsi birden harcırah alıyor. Nedir bunun mahiyeti; her zaman gitmek lazım mı; bir disipline edilmek lazım mı; bunu da bilmiyoruz. Gidip geliyorlar, ne yaptıklarını da pek anladığımız yok. Evet, dış itibarımız arttığı için, tabiî, teşekkür ediyoruz.

CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) - Hiç iyi bir şey yok mu şu Mecliste?

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Yapılmış hiç iyi bir şey yok mu Fethullah? Hepsi mi kötü?

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Efendim, hepsi iyi bir şey; hiç bir tanesine kötü demiyoruz.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Sayın Erbaş, yapılmış hiç iyi bir şey yok mu?..

BAŞKAN - Sayın Pehlivan... Rica ediyorum efendim.

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Sürekli olarak Meclisi kötülüyorsun...

BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Parlamentoyu niye bu kadar kötülüyorsun?..

BAŞKAN - Sayın Gürdal... Sayın Gürdal...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Efendim, bağırmanıza gerek yok; anlatıyoruz... İtirazınız olursa, söz alır konuşursunuz.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Parlamentoyu niye bu kadar kötülüyorsun?..

BAŞKAN - Sayın Gürdal...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Yurtdışı davetlerin nasıl yapıldığı ve heyetlerin nasıl oluşturulduğu hakkında usulsüzlük söylentileri var. Heyetin sayısı kaçtır? Görevliler ile hanımların da heyete dahil edilmesi, acaba, kamu vicdanını yaralamıyor mu? (RP sıralarından alkışlar)

Arjantin'den dönüşte, Amerika Birleşik Devletlerine, Boston' a gidiliyor...

FERİDUN PEHLİVAN (Bursa) - Sen ayaklarına gidiyorsun...

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - ...oradan Türkiye'ye geliniyor. Bu, programda yok; bu gezileri nasıl düşünüyorsunuz? Ben, bunları da sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, personel konusu bir faciaya dönüştü. 12 Eylülden önce, 187 senatör ve 450 milletvekili için 450 personelimiz vardır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erbaş, lütfen; son cümlelerinizi ifade buyurur musunuz.

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Peki efendim.

CEMAL ÖZBİLEN (Kırklareli) -Refahlılar bir de alkışlıyorlar!... (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Rica ediyorum...

Buyurun.

FETHULLAH ERBAŞ (Devamla) - Şimdi, her milletvekiline 9 personel düşüyor. 12 Eylülden önce 1 milletvekiline 0,7 personel düşüyordu. Bu debdebe, bu saltanat, bu israf nedir, bunu anlayalım. Millet orada açlıktan ölürken, siz, burada, Osmanlının saltanatından bahsediyorsunuz; yüz misli fazlasını yapıyorsunuz.

Meclise, Genel Kurula ve halkıma saygılar sunuyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Erbaş, teşekkür ediyorum.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uluğbay.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, biraz önce, hatibe hitaben “sizi, esaret altındaki çocukları kurtardığınız için kutluyorum” dediniz. Bu cümlenizdeki “esaret” sözcüğü, uluslararası hukukta özel bir anlam taşır. Meclis Başkanlığı makamındaki bir kişinin, kullandığı sözcüklere dikkat etmesi gerekir. O nedenle, bu sözcüğün zabıttan çıkarılmasını talep ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun... Rahatsızlığınızı anladım.

Uluslararası hukukun kavramlaştırdığı anlamda o “esaret” kelimesini kullanmadım. Cinayet şebekesinin elindeki çocuklarımızın kurtarılışına vesile olduğunuz için teşekkür ederim dedim ya da bu anlamda söyledim.

HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Sayın Başkan, düzeltmeniz yeterlidir.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, onu “rehine” diye lütfen düzeltin...

BAŞKAN - “Rehine” demedim efendim ben... Efendim, cinayet şebekesi...

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) - Terör örgütünün elinde rehinedir onlar; esaret değildir o...

BAŞKAN - Sayın Çapoğlu “cinayet örgütü” lafını kullandıktan sonra geriye ne kalıyor, anlamıyorum ki... Benim ne maksatla, ne niyetle ifade ettiğimi yahut neyi ifade edebileceğimi siz gayet iyi bilirsiniz.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) - Tutanaklara geçmesi açısından...

BAŞKAN - Efendim, o şekilde düzelttirdim “cinayet şebekesi” olarak düzelttim. Hayatımın hiçbir noktasında cinayet şebekesinin dışında bir değerlendirmeye de tabi tutmadım; kimse de tutamaz zaten.

REFİK ARAS (İstanbul) - Bu konuya değinmeye ne gerek vardı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Erbaş, cümlelerinin sonunda, hep “tebrik” kelimesini kullandığı için, galiba, konuşması, böylece, lehe dönüşmüş oldu.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, yeryüzünde bulunan 180 küsur devletle birlikte yaşamak zorundadır. Hiçbir ülke, değil gezegenini seçmek, komşu ülkesini seçme hakkına dahi sahip değildir. Öyleyse, ülkeler arasında iyi ilişkiler içerisinde bulunmaya mecburuz. Bu, hükümetler arası temaslarla olur; bu, dostluk grupları arası temaslarla olur; bu, parlamentolar arası temaslarla olur; hele, küreselleşen bir dünyada buna mecburuz. Onun için, başka ülkeleri ziyaret eden Parlamento heyetlerimiz, bu maksatla bu ziyaretleri yapıyorlar ve...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Resmî heyettir o... Resmî...

BAŞKAN - ... Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıyla gidiyorlar. Bunu düzeltmekte zaruret görüyorum ve teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, müzakereye konu bütçeler üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sorular vardır. Önce, soru sahibinin ismini okuyacağım; Genel Kurul salonunda hazır değilse, sorusunu işleme koymayacağım.

Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada.

Sorunuzu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Meclis Başkanlığınızın cevap vermesine delaletlerinizi arz ederim.

1. Meclisin personel ve diğer giderlerinin günlük maliyetinin açıklanmasını;

2. Meclis Genel Kurul salonu onarım çalışmalarının kaça mal olduğu, kime, nasıl ve hangi şartlarda ihale edildiği;

3. Meclis çalışanları arasında sözleşmeli, 657'ye tabi ve diğer kurumlardan gelenler, ücret dengesizliği ve sosyal adaletsizlik ve uygulamasının giderilip giderilmeyeceği;

4. Son olarak Meclise alınan 174 kişinin, hangi usulle işe alındığı, bunlardan 49'unun ise, aile karabetiyle alınmasının hangi yasalar esas alınarak sağlandığı;

5. Kamu lojmanlarının satışı düşünülürken, Meclis lojmanlarının satılıp satılmayacağının açıklanmasını arz ederim.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, cevap vereyim isterseniz.

BAŞKAN - Yazılı...

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir kısmına cevap vereyim.

BAŞKAN - Efendim, süremiz 20 dakikadır...

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Soru ve cevap süresi 20 dakika olduğuna göre, soruların bir kısmına cevap vereyim.

BAŞKAN - Buyurun efendim; başlattım süreyi.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz önce konuşan Sayın Fethullah Erbaş arkadaşımız, Mecliste 180 küsur arabanın varlığından bahsetti. Meclisteki arabaların listesi elimde; traktör, kamyon, kamyonet, cenaze arabası, ambülans, minibüs dahil 149 tane araba var. Burada, öyle, arkadaşımızın zannettiği kadar bir araba saltanatı yok. Zaten, öteden beri, Başkanlık Divanı üyelerinin ve komisyon başkanlarının arabaları var. Yani, müsaade edin de, devamlı, mesaisini Meclise tahsis eden bir komisyon başkanı veya bir Başkanlık Divanı üyesinin de bir arabası olsun. Bu arabaların yıllarına baktığınız zaman, 1 tanesi 1992 model, ötekiler, 1980, 1985, 1987 model...

Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarımız, burada, çatısı altında hizmette bulundukları müessesenin saygınlığını korumak zorundadırlar. Dışarıdaki başka insanların hoşuna gidelim diye birtakım gerçekdışı beyanlarda bulunarak bu müesseseyi zedelemeyelim.

Aslında, bugün, araba konusu Türkiye'de ele alınabilir; ama, dışarıda, idarenin içinde bir şef dahi makam arabası kullanırken... Milletvekilisiniz, buradan çıkıyorsunuz, Kızılay'da bir daireye 5 dakika uğrayacaksınız; kendi arabanızla gitseniz, orada park yeri bulma sorunu var, gidemezsiniz. Birtakım zaruretler dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bazı makamlarda bulunan, belli görevlerde bulunan insanlara araba tahsisini bu kadar anlatarak ve bunu, Osmanlı Devleti saltanatı gibi görerek -hele, Osmanlı Devletinde araba saltanatı yoktu da başka saltanatlar vardı, hepiniz de biliyorsunuz ne saltanatı olduğunu ve neden dolayı da yıkıldığını- böyle, gerçekdışı bilgilerle bu müesseseyi yıpratmayalım.

Değerli arkadaşlarım, lojmanlar konusuna gelince; lojmanların satılmasına ilişkin yasa, biliyorsunuz daha sonra çıktı. Lojmanların yapımıyla ilgili ihale ise daha önce yapılmıştı.

Sayın arkadaşlarım, ülkemizde ciddî bir terör sorunu vardır. 550 milletvekilimiz var. Bu 550 milletvekilinin, dışarıda ayrı ayrı yerlerde barınmaları -bu, benim kişisel düşüncem, milletvekili lojmanları satılır satılmaz bilmiyorum- halinde, bunların korunmalarının da sağlanması lazımdır; bu, çok önemli bir olay.

LALE AYTAMAN (Muğla) - Önce, vatandaşı korumamız lazım.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, ben, bir gerçeği söylüyorum. Belki, Ege'den gelen arkadaşlarımızın bu sorunları yok; ama, bizim çok ciddî sorunlarımız var.

BAŞKAN - Sayın Başkan, siz, lütfen, soruları cevaplayın; süremiz çok kısa.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Devamla) - Lojmanların satışına Meclis karar almış; eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarının da satılmasına karar verilirse, orada yapılan lojmanlar da satılır; ama, bunun, bir ayrıcalık olmadığını da vurgulamak istiyorum.

Öte taraftan, yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisine yeni lojman yapılmıyor ki, birçok yerde lojman yapılıyor. Onun için, gerekirse, bunlar da satılacaktır.

Sonra, arkadaşımız “lüks Mercedes alımı var “ diyor; bu seneki bütçede lüks Mercedes alımı yok. Onu, hangi programda okumuş, bize de göstersin lütfen.

Sayın Başkan, diğer sorulara yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) - Personel alımlarına da cevap versin Sayın Başkan.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, personel alımını burada söyledim.

BAŞKAN - Lütfen efendim...

Efendim “yazılı cevap vereceğim” dediler.

Sayın Uzunkaya'nın bir başka sorusu daha var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Delaletinizle ilgili kurum ve RTÜK yetkililerinin aşağıdaki suallerimi cevaplandırmasını arz ederim.

1. Bazı sportif faaliyetlerin şifreli yayın yapan bir TV (CINE 5) kanalına verilmesi ve toplumu, özelde de sporla ilgili gençliği rencide eden bu yanlışı ne zaman düzelteceksiniz?

2. Televizyonlardaki, özellikle bazı kanalların belli zamanlardaki gayri ahlakî yayınlarına ne zaman son verilecektir?

Arz olunur.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

RTÜK BAŞKANI GÜNEŞ MÜFTÜOĞLU - Yazılı cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sorular yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Kâzım Arslan?..Burada.

Sorunuzu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

1. Son bir yıl içerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine kaç yeni personel alınmıştır?

2. Bu atamalar hangi kriterlere göre yapılmıştır?

3. Daha önce, Resmî Gazetede yayımlanan ilanla alınacağı bildirilen personel imtihanı neden yapılmamıştır?

4. İstisnaî durumların ve takdir yetkisinin bu şekilde kullanılması yerine, adil bir imtihan yapmak suretiyle, tüm toplum ve kurumlara örnek olmak daha uygun olmaz mı?

BAŞKAN - Sayın Başkan...

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben, konuşmamda cevap verdim; 657 sayılı Kanunun 59 uncu maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan personel istinaî bir statüye tabidir. Bu personelin alınması imtihana tabi değildir; Meclis Başkanının inisiyatifi dahilindedir. Biz, 2919 sayılı Kanunu değiştireceğiz, taslak hazır vaziyettedir; çok az bir kısmı yine istisnaî memuriyette kalmak suretiyle, imtihan sistemini getiriyoruz.

Kaç personel alındığı konusunda da, kendilerine yazılı cevap vereceğiz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Şimdiye kadar imtihansız alındı galiba...

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, ekseriya imtihansız alındı.

Geçen sene, galiba 30 civarında bir personel alınması için ilan yapıldı; 20 binin üzerinde müracaat oldu. Şimdi, Türkiye'nin her tarafından 20 bin adam getireceksiniz; alacağınız, 30 kişi... O insanların yol paraları, otellerde perişan olmaları, büyük bir sorun oluyor. İşte, böyle bir sıkıntı... Aldığımız personel de, daha ziyade, garson, odacı, çaycı... Biraz da özel bir yetenek isteyen hizmetler olduğu için, bunları, özel birtakım liyakat belgelerini tevsik eden belgelerle beraber, Başkanlık almıştır. Yani, burada, bir usulsüzlük yok.

Bir insana bir soru yöneltildiği zaman, eğer, soru yöneltilen o makam görevini yasalara aykırı yapmışsa o soru yöneltilir. 657 sayılı Kanun Meclis Başkanına yetki vermiştir ve “bu, istisnaî personeldir; imtihan yapmadan alabilirsin” demiştir. Meclis Başkanlığı da, bu konuda, takdir hakkını kullanmıştır. Ha, kanunu değiştirelim, bu işi kurtaralım diyorum. Yani, bunu sorup, bu kadar üzerinde durmaya değmez sayın milletvekilleri.

Evet efendim, cevaplandırdım soruyu.

BAŞKAN - Sayın Başkan, tamam mı?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet efendim.

BAŞKAN - Bu konuları yine yazılı cevaplayacak mısınız?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Evet, kaç personel alınmıştır sorusuna yazılı cevap vereceğiz efendim.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ediyorum.

Sayın İbrahim Halil Çelik?.. Burada.

Sorunuzu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle Anayasa Mahkemesi Başkanı tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

İbrahim Halil Çelik

Şanlıurfa

Soru 1: Mahkeme Başkanı, hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerini hiçe sayarak, önüne geldiği yerde, uluorta konuşmak suretiyle, Mahkemenin tarafsızlığını tartışılır hale getirmiyor mu?

Soru 2: Başkanın, üniversitelerde, hemen her hafta konferanslara katılarak yaptığı konuşmalarda, öğrencileri ve öğretim üyelerini, özellikle başörtülü öğrencilere karşı tahrik etme hakkı var mıdır?

Soru 3: Başkan, YÖK Başkanıyla işbirliği yaparak, bu tür faaliyetlerinden ne zaman vazgeçecektir?

Soru 4: Başkan, Anayasa Mahkemesi kararlarına sahip çıkma görüntüsü altında, inanç gruplarına saldırmaktan vazgeçmeyi düşünüyor mu?

Soru 5: Sayın Başkan, emekli başsavcı Nusret Demiral gibi, milletin kendisini ne kadar sevdiğini, politikaya atılarak test etmeyi düşünüyor mu?

Soru 6: Dünyada, bizim gibi, bir gazetede köşe yazarlığı yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı var mıdır? Varsa, öğrenebilir miyiz?

Soru 7: Halk arasında by-pass olarak bilinen 2802 sayılı Hâkimler Kanununda Değişiklik Yapan Yasanın iptal kararının gerekçesi ikibuçuk yıldır tamamlanamamış ve yayımlanamamıştır. Başkan, bunu, nasıl izah edecektir?

Soru 8: Başkanın, Başbakanlığa ait, bindiği zırhlı Mercedes kaza yapmış mıdır? Bu kaza nerede yapılmıştır? Bu seyahat niçin yapılmıştır? Araca yapılan masraf ne kadardır? Tamirat parası kimin cebinden çıkmıştır?

BAŞKAN - Evet, cevap verecek sayın temsilci?..

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Herhalde, ilgili kuruluş yazılı cevap verecektir Sayın Başkan.

BAŞKAN - İlgili kuruluşun temsilcisi yok mu efendim?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, temsilci var ; “yazılı cevap vereceğiz” diyorlar.

BAŞKAN - Peki efendim.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, yalnız, temsilci arkadaşımız diyor ki, bu soru bize ulaştırılırsa biz yazılı cevap verelim...

BAŞKAN - Tamam efendim, öyle aldım; zabıtlara da öyle geçti.

Sayın Çelik, sorularınız yazılı cevaplandırılacaktır efendim.

Sayın Osman Hazer?.. Burada.

Sorularınızı okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Meclis Başkanı Sayın Dr. Mustafa Kalemli tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim. 10.12.1996

Osman Hazer

Afyon

1. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapmakta bulunan geçici kadro statüsündeki personele kadro vermeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda şu ana kadar ne gibi işlemler yapıldı?

2. Ana bina içinde, kulislerde basın mensuplarının oturmaması için gerekli tedbirleri almayı düşünüyor musunuz?

3. Genel Kurulda yapılan konuşmaların sıhhatli anlaşılabilmesi için, mevcut durumdaki ses cihazları için gerekli çalışmaları yapıyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Hazer, zaten talebinizde yazılı cevaplandırılması istenilmiştir, ismen de istediğinize göre, Sayın Başkana sorularınız iletilecektir.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, bir açıklama yapayım isterseniz. Bizim 2919 sayılı Kanunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sahip olduğu kadro miktarı bellidir. Başkanlık Divanının veyahut da Meclis Başkanının bu kadroyu artırması mümkün değildir. Yeni kanunla kadro alındığı zaman bu arkadaşlara kadro verilecektir efendim.

BAŞKAN - Efendim, sualinizin bakiye kısmı Başkanlık tarafından yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Nurettin Aktaş?.. Burada.

Sorunuzu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, delaletinizle, ilgili Başkan tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Nurettin Aktaş

Gaziantep

Anayasa Mahkemesinin Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti 54 üncü Hükümetin Başbakanı ve eşinin bulunduğu bir toplantıda, türban hakkında yakışıksız sözler sarf etmiştir. Bu tür davranışlar geleneklerimizle ne ölçüde bağdaşmaktadır?

İçerik olarak, Anayasa ve insan hak ve özgürlüklerine de aykırı beyanlarda bulunan birinin Yüce Mahkeme Başkanlığını halen sürdürüyor olması nasıl açıklanabilir?

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, böyle soru olur mu?..

BAŞKAN - Efendim Sayın Matkap.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, sorular için bir yöntem geliştirdiniz, sorulan soruların mahiyetine de lütfen dikkat ediniz. Sizin açıkladığınız soru yöntemiyle bu soru yöntemi çelişmiyor mu; hani yorum yapmayacaktık?

SITKI CENGİL (Adana) - Sayın Matkap, avukat mısınız, malî müşavir misiniz?

BAŞKAN - Sayın Matkap, Sayın Başkan cevaba değer görmezse, değerlendirir, öyle bir cevap verir efendim.

Sayın Başkan?..

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Bu sorulara yazılı cevap verilecektir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sualiniz yazılı cevaplandırılacaktır.

Sayın Aslan Polat?.. Burada.

Sorunuzu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Cumhurbaşkanımıza şu soruyu sormak istiyorum:

Aslan Polat

Erzurum

1950 yılında çok partili sisteme geçtiğimiz günden beri, Demokrat Parti döneminde, AP döneminde devam eden bir ananeyle, Sayın Cumhurbaşkanımız da Adalet Partisi Genel Başkanıyken, seçim propagandalarına Erzurum ilinden başlardı.

7 nci Cumhurbaşkanımız Kenan Evren cumhurbaşkanıyken, 1 hafta Cumhurbaşkanlığı çalışmalarına Erzurum ilinde devam etmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımıza arz etmek istediğimiz sorumuz şudur: Palandöken dağlarında başlayan kış turizmini, Türkiyemize ve yurtdışına tanıtmak bakımından son derece faydalı olacak şekilde, Sayın Cumhurbaşkanımız, seçimlere başlama ananesini, şimdi de, Sayın Kenan Evren'in başlattığı Erzurum'da, bir hafta, kış aylarında Cumhurbaşkanlığı çalışmalarını devam ettirmeyi düşünüyorlar mı?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başkan.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, Sayın Cumhurbaşkanımızın verebileceği bir cevap, kendileri takdir ederlerse cevap verirler.

BAŞKAN - Tabiî, Cumhurbaşkanımızın takdirine mevduu bir cevap bu. Zannediyorum yazılı cevap verilecektir.

Sayın milletvekilleri, soru ve cevap işlemimiz de, bu suretle, tamamlanmış bulunmaktadır.

Şimdi, sırasıyla birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümlerini okutmadan önce, önergeler vardır; sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi Bütçesine ekli (R) cetvelinde yer alan “100- Personel Giderleri” harcama kalemine, yedinci bent olarak, aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz Murat Başesgioğlu Ali Rıza Gönül

Kayseri Kastamonu Aydın

RP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili

Hasan Hüsamettin Özkan Nihat Matkap

İstanbul Hatay

DSP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili

7. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı emrinde görevli Koruma Müdürlüğü personelinin giyecek yardımı, bir defaya mahsus olmak üzere “140- Sosyal Yardımlar” ayrıntı koduna gider kaydedilir.

Gerekçe: 1995 ve 1996 Malî Yılları Bütçe Kanunlarının (R) cetvellerinde yer almış olan bu ibarenin, 1997 Malî Yılı Bütçe Kanununa bağlı (R) cetvelinde de muhafazası uygun görülmüştür.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, cetvellerarası transfer anlamına gelen bu önergeye...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Hayır, Sayın Başkanım; bu, fasıllar arası aktarma değil. Anayasanın 162 nci maddesine aykırı olduğu için, zannediyorum ki, zatı âlinizin de bunu işleme koymaması lazım. Çünkü, Anayasamızın 162 nci maddesinin son fıkrası uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bütçe kanunu tasarılarının Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunamazlar. Bu önerge, giderleri artırıcı mahiyettedir. Çok açık.

İkincisi de, tabiî, personel giderleri, bildiğiniz gibi, sorumluluğu taşımayan bir gider kalemidir. Buraya atıldığı zaman, ucu da nereye varacağı belli olmayan bir harcama kalemi olur.

Dolayısıyla, Anayasaya aykırı bir önerge olması sebebiyle, zannediyorum ki zatı âlinizin de işleme koymaması lazım.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Başkan, yalnız, önergeden anlaşılan şudur: Bütçenin geneline gider artırıcı bir yük getirmemektedir.

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) - Nereden alacak o zaman Sayın Başkan?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Sayın Başkan, nereden alacak o zaman gideri?

BAŞKAN - Efendim, kendi bölümleri arasında transfer ediyor.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Hayır, hayır.

BAŞKAN - Diyelim ki, şu fasıldan şu fasıla naklediyor. ..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Hangi fasıldan hangi fasıla Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Müsaade buyurun, önergeye bakayım Sayın Başkan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Gider artırıcı değil Sayın Başkan; bir fasıldan bir fasıla aktarmadır.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Sayın Başkanım, bir hususu daha arz etmek istiyorum. Bu gibi giderler, genel olarak...

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Komisyon hayır diyor, Başkanlık görüşülsün diyor; hayret edilecek bir şey!.. Yeni yeni usuller çıktı!

BAŞKAN - Efendim, bir şey demiyorum. Biz, sadece, karşılıklı birbirimizi iknaya çalışıyoruz.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Sayın Başkanım, bu gibi giderler “Diğer Cari Harcamalar” kaleminde yer alır. Personel giderlerinde personelin giyim masrafları yer almaz. Dolayısıyla, biraz evvel arz ettiğim gibi, hem gider artırıcı olması hem de normal olarak faslının farklı olması sebebiyle, bu önergenin işleme konulmaması lazım.

Tekraren arz ediyorum. (DYP ve RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Geçen yıllarda yaptık aynı şeyi.

BAŞKAN - Efendim, bir dakikanızı rica edeyim...

Sayın milletvekilleri, Başkanlık olarak biz, Plan ve Bütçe Komisyonu Sayın Başkanından sorduk. Sayın Başkan -ki, o işin uzmanlık dalının başında bulunan bir arkadaşımızdır- gider artırıcı niteliktedir buyuruyor. Gider artırıcı nitelikte bir teklifi, bizim, işleme koymamız, Anayasanın 162 nci maddesine göre mümkün değildir.

Bu sebeple, bu önergeyi işleme koyamıyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 yılı Bütçe Kanunu Tasarısına ekli, 1997 yılında satın alınacak taşıtlar cetvelinde yer alan, 5 inci sıradan “kaptıkaçtı minibüs” yerine, Sıra No 10'dan “otobüs” (takriben 20 kişilik) aracın konulması suretiyle, gerekli değişikliğin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Yusuf Bahadır Hüsamettin Korkutata Temel Karamollaoğlu

Trabzon Bingöl Sıvas

Saffet Arıkan Bedük Ali Rıza Gönül

Ankara Aydın

Gerekçe: Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak Ankara'ya gelen heyetlerin, gerek şehiriçi gezileri gerekse kısa mesafeli seyahatleri için ihtiyaç duyulan taşıma hizmetlerinin karşılanabilmesi amacıyla, taşıt sayısı artırılmadan, taşıtın karakteristiği değiştirilmektedir.

BAŞKAN - Sayın Komisyon Başkanı, bu önergeyi dinlediniz. Bu konudaki görüşünüz nedir?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Sayın Başkan, tabiî, Komisyonumuz çoğunluk olarak burada değil; ama, ben, baktım, gider artırıcı mıdır diye; mevcut olarak alınacakların, yani şu anda bulunanların değeri 1 milyar 200 milyon lira ilâ 2 milyar 250 milyon lira; halbuki, talep edilenin fiyatı da 1 milyar 800 milyon ilâ 2 milyar 850 milyon lira. Dolayısıyla, gider artırıcı mahiyette olmadığından, bunu benimsiyoruz.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Bunu nasıl gider artırıcı görmüyorsunuz?..

BAŞKAN - Bunu gider artırıcı telakki etmiyorsunuz...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Rakamları aldık Sayın Başkanım.

Tekrar arz ediyorum: 1 milyar 200 milyon ilâ 2 milyar 250 milyon lira arasında halen Komisyondan geçtiği şekliyle; ama, teklif edileninki de 1 milyar 800 milyon lira ilâ 2 milyar 850 milyon lira arasında. Dolayısıyla, 1 milyar 800 milyon lira ile 2 milyar 250 milyon lira arasındaki... Yani, 2 milyar 250 milyon liradan aşağı olduğu için, gider artırıcı mahiyette değildir; öyle mütalaa ediyoruz.

BAŞKAN - Böylece, katılıyorsunuz.

Sayın Başkan?..

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Biz de katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Siz de katılıyorsunuz...

Efendim, Plan ve Bütçe Komisyonunun görüşüne göre, önerge gider artırıcı nitelikte değildir, Başkanlık da bu görüştedir...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı “çoğunluğumuz olmadığı için” diye itirafta bulunuyor; siz katıldığını ifade ediyorsunuz; olur mu!

BAŞKAN - Müsaade buyurun efendim, ifade edeyim...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Sayın Başkanım, “benimsiyoruz” tabirini kullandım.

BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonu Sayın Başkanı, çoğunluğu olmadığı için katılma ifadesinde bulunmadığını; ancak, böyle bir talebi benimsediklerini ifade ediyorlar. Tabiî, nihaî karar Genel Kurulundur. Sayın Başkan katılıyor...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Benimsiyor!..

İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) - Şahsen benimseyebilir, o kadar; Başkan olarak öyle bir ifadede bulunamaz.

BAŞKAN - Peki efendim...

Sayın Komisyon Başkanı, çoğunluğunuz olmadığı için katılamıyorsunuz; öyle mi ifade ediyorsunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Evet, katılamıyoruz; ama, önergeyi benimsiyorum dedim; tekrar söylüyorum.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Komisyon çoğunluğu olmadığı için önergeye katılmadı, Sayın Başkanlık katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Sayar mısınız...

İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) - Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Efendim, bu oylamada mı bundan sonraki oylamada mı?

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Oylamaya geçildikten sonra istenmez.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Oylamaya geçildi.

BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun da Başkanlık bu kadarcık şeyi bilsin...

Kabul etmeyenler... Sayar mısınız...

Önerge kabul edilmiştir.

Sayın Giray, zatı âliniz kalben mutmain olasınız diye arz ediyorum; oylamaya geçilmeden önce karar yetersayısının aranması talep edilebilir. Bendeniz oylamaya geçmiş, hatta kabul oylarını saymaya başlamıştım ki, zatı âlinizden bu talep geldi; bu sebeple yerine getiremedim; kusura bakmayın.

İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) - Efendim, biz, memlekete faydası olsun diye söyledik. Bu bir minibüstür, gerekirse kiralanabilir; yoksa, kapıda bekletmek için minibüs alınmaz.

BAŞKAN - Tabiî, sizi anlıyorum efendim.

Bir başka önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 1997 yılı bütçesine ekli kadro cetvellerinde yer alan genel idarî hizmetler ve personel hizmetleri veya genel idarî hizmetler daire başkan yardımcısı derece 1, adet 11 kadronun metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Temel Karamollaoğlu Akın Gönen Mehmet Gözlükaya

Sıvas Niğde Denizli

Saffet Arıkan Bedük Ali Rıza Gönül

Ankara Aydın

Gerekçe:

Hizmetlerin yürütülmesinde, daire başkan yardımcılığı kadrolarının kullanılması, hizmetin verimliliği açısından faydalı olmamaktadır. İhtiyaç duyulduğu takdirde, daire başkan yardımcılığı kadroları yerine, şube müdürlüğü kadroları ihdas edilmek suretiyle, daha verimli hizmet yürütmek mümkündür. Teşkilatın gereksiz büyümesine neden olacağı düşüncesiyle, daire başkan yardımcılığı kadrolarının metinden çıkarılması uygun görülmüştür.

BAŞKAN - Sayın Komisyon Başkanı?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Tabiî, yine, çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz; ancak, şahsî olarak benimsiyorum.

BAŞKAN - Tabiî, biz, Başkanlık olarak, Komisyon olarak ne düşündüğünüzü soruyoruz.

Sayın Başkan, ne buyuruyorsunuz?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Çoğunluk olmadığı için Sayın Komisyon katılamadı, Sayın Başkanlık katıldı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Bir önergemiz daha var; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 1997 yılı bütçesinin (R) cetvelinde yer alan “b) Üst Kurul, kadro cetvellerinde ek göstergesi belirtilmeyen unvanlara ait ek göstergeleri belirlemeye yetkilidir” hükmünün metinden çıkarılmasını ve takip eden bendin (b) bendi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Temel Karamollaoğlu Ali Rıza Gönül Ömer Özyılmaz

Sıvas Aydın Erzurum

Muhammet Polat Memduh Büyükkılıç

Aydın Kayseri

Gerekçe:

Kanunda olmayan bir yetkinin, bütçenin (R) cetveline konulan bir ibareyle Üst Kurul tarafından kullanılması, gerek 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ve gerekse Anayasaya aykırı olduğundan, metinden çıkarılması teklif edilmiştir.

BAŞKAN - Komisyon ne buyuruyor efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Sayın Başkanım, çoğunluk olmamakla beraber; burada, zannediyorum ki, bir maddî hata olarak gözden kaçmıştır. Şüphesiz, kanunlara aykırı bir maddenin bütçe kanununda yer alması veya Anayasaya aykırı bir hususun bütçe kanununda yer alması, kabul edilemeyecek bir hadisedir. Dolayısıyla, bir maddî hata olarak geçmiştir; buna katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Başkan?..

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkanın dediği gerekçelerle biz de katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, çoğunluğu olmadığı için, o anlamda katılamadıklarını; ancak, bir maddî hatanın bu yolla düzeltilebileceğini ifade ettiler; Sayın Başkanlık da aynı görüşe katıldı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Önergelerimiz tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla bölümleri okutacağım; ancak, bölümlerin biraz zaman alacağını görüyoruz; o nedenle, Sayın Divan Üyemizin oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 10 289 081 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Yasama Hizmetleri 4 221 174 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 Millî Sarayların İdare ve Korunması 2 797 270 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 3 776 928 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

TOPLAM 21 084 453 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 Malî Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

BAŞKAN- Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin sonunda yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun toplam 9 601 751 000 000 lira gider ve aynı miktarda gelirle bağlanan 1997 malî yılı bütçesi ve ekleri ile kurumun kadro cetvelleri, 13.4.1994 tarihli ve 3984 numaralı kanunun 12 nci maddesi gereğince karara bağlanmış bulunmaktadır.

Yüce bilgilerinize arz olunur.

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen

Toplamı Harcama Ödenek

TOPLAM : 2 744 864 092 000 2 154 595 207 000 590 268 885 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen

Toplamı Harcama Ödenek

TOPLAM : 4 639 544 370 000 3 855 295 919 000 784 248 451 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.

Cumhurbaşkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

B) CUMHURBAŞKANLIĞI

1. - Cumhurbaşkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 5 946 752 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 36 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 5 982 752 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum:

Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen

Toplamı Harcama Ödenek

TOPLAM : 302 037 120 000 238 868 722 000 63 168 398 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Cumhurbaşkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Cumhurbaşkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Cumhurbaşkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen

Toplamı Harcama Ödenek

TOPLAM : 487 659 900 000 432 677 300 000 54 982 600 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Cumhurbaşkanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.

Sayıştay Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Sayıştay Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 387 810 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 İnceleme, Yargı ve Karar Hizmetleri 1 444 100 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 38 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 2 869 910 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Sayıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayıştay Başkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum:

Sayıştay Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen

Toplamı Harcama Ödenek

TOPLAM : 474 839 360 000 330 780 436 000 144 112 924 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Sayıştay Başkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Sayıştay Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Sayıştay Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen

Toplamı Harcama Ödenek

TOPLAM : 683 746 170 000 555 779 629 000 127 966 541 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Sayıştay Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 217 570 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 İnceleme, Yargı ve Karar Hizmetleri 78 480 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 2 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 298 050 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Anayasa Mahkemesi 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum:

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen

Toplamı Harcama Ödenek

TOPLAM : 35 115 760 000 32 109 657 000 3 006 103 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3. - Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Anayasa Mahkemesi 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen

Toplamı Harcama Ödenek

TOPLAM : 68 613 750 000 60 267 421 000 8 346 329 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997 malî yılı bütçesi ile 1994 ve 1995 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 1997 malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor ve kutluyorum.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ KAMER GENÇ (Tunceli) - Biz de teşekkür ederiz Sayın Başkan.

Arkadaşlarımıza da emeklerinden dolayı teşekkür ederiz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, saat 17.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.40

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:17.05

BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Fatih ATAY (Aydın)


BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER

1.- 1997 Mâli Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Maliî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler veKuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518; 1/519; 1/282, 3/314, 1/283, 3/415; 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S.Sayıları: 134, 135, 103, 102, 151, 150)

E) BAŞBAKANLIK (Devam)

1.- Başbakanlık 1997 Malî Yılı Bütçesi

2.- Başbakanlık 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3.- Başbakanlık 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Denizcilik Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2.- Denizcilik Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3.- Denizcilik Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bütçe müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

İkinci tur görüşmelere başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet hazır.

İkinci turda, Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü katma bütçeleri yer almaktadır.

Şimdi, grupları ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyacağım.

İkinci tur müzakerelerde grupları adına söz alan sayın milletvekilleri: Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yıldırım Aktürk, Sayın Emin Kul, Sayın Ali Er; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bacanlı, Sayın Kadir Bozkurt; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Ahmet Tan, Sayın Müjdat Koç, Sayın Arif Sezer; Refah Partisi Grubu adına, Sayın Bahri Zengin, Sayın Kemal Albayrak, Sayın Lütfi Yalman; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Altan Öymen.Sayın Ali Rıza Bodur, Sayın Celal Topkan.

Şahısları adına; lehinde Sayın Recep Kırış, aleyhinde Sayın Ahmet Alkan.

Sayın Alkan, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi midir?

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Değil...

BAŞKAN - Birinci turda bir hataya düştük. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olduğu halde, bir arkadaşımıza, aleyhte söz verdik. Eğer Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyse, tabiî muhalefet şerhi yoksa, kendisine, aleyhte söz verme imkânımız yok.

Şimdi, okuduğum bütçeler üzerinde görüşlerini ifade buyurmak üzere, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yıldırım Aktürk...(ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Aktürk, süreniz üçte bir mi?..

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Sayın Başkan, sürem 15 dakika.

BAŞKAN - Buyurun.

ANAP GRUBU ADINA YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Başbakanlık bütçesi üzerinde Anavatan Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Erbakan'ın, Sayın Başbakanımızın çok renkli ve doyurcu bir takdimini, dün, burada, heyecanla dinledik. Sayın Erbakan'ın enerjisini, gayretini, heyecanını takdirle karşılıyoruz. Başka takdir ettiğimiz hususlar da var. Yüzde 4 millî gelir büyümesine “evet” diyebilmesini -kendisini tanıyan bir kişi olarak- epey yadırgadım diyebilirim; ancak, bugün, basında, bunun, -bastırılmış bir niyetinin de- yüzde 14 olduğu ifadesine yer verilmiş. Evet, Sayın Erbakan'a -geçmiş hamlelerine bakılırsa- aslında, yüzde 10'ların üstü yakışıyor.

Yine, ağır sanayi ısrarından vazgeçmiş görünmesini de takdirle karşılıyorum; çünkü,yirmi senedir dillendirdiği ve söylem haline getirdiği, vatandaşa ezberlettiği bir slogandan, bu bütçe tatbikatında vazgeçti; hayırlı, isabetli bir iştir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sizin de içinde bulunduğunuz...

YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) - İşaret edeceğim.

Faize bir müddet için katlanacağını söyleyebilmesi de, bence, bir erdem işareti; çünkü, gelir gelmez “faizi sıfırlayacağım, yok sayacağım, yeni bir rejime geçeceğim” diyordu; ama, dün güzel bir izahını yaptılar; dediler ki: Refah ayrı, şu koalisyonun protokolu ayrı; biz protokolun bir taşeronu gibi bu işi görmek üzere soyunduk. Çerçevesi neyse...(RP sıralarından gürültüler)

Taşeron derken, yüklenici firma...Ben müteahhit ağzıyla söylüyorum. “Yüklenici firma olarak söylemlerimizi kapıda bıraktık, şu işi göreceğiz” diyorlar. Bunu da takdirle karşılıyorum.

Bir de IMF ile anlaşma hususunda “belki” diyebildiler. Yani diyor ki: “Gerekirse IMF ile de anlaşabiliriz.” Görüşmeler yapabiliyor. Bunu da takdirle karşılıyorum.

Sayın Erbakan'ın dünkü ana teşhisine gelelim: Ana teşhisi, güzel, resimli sloganlarla da işaret etti “bir rantiyeci- faiz- pompa olgusu var memleketimizi kasıp kavuran, bütçeyi batıran bu bela” diyor. Sıcakparadan da bahsediyor; çünkü, aynı zamanda partneri Sayın Çiller'in de Başbakan olduğunda, hatta ekonomiden sorumlu bakan olduğunda, en çok üzerinde durduğu... “Ben şu sıcakparayı yok edeceğim, sıcakpara bu memleketin belası” diyor.

Aslında, bu teşhisler kısmen doğru. Yani, bir doktoru hastayla buluşturduğunuzda, doktorun baktığında gördüğü şeyler bunlar. Kısmen doğru; ama, başlangıç noktasına bakarsak, hastalığın temelinde, müsrif ve verimsiz bir kamu sektörü var arkadaşlar.

Sayın Erbakan, dünkü geniş takdiminde, aşırı merkeziyetçi, dağınık, savurgan, etkin olmayan kamu yönetim yapısını yeterince sorgulamadı. Pompa tabirini kullanarak ifade etmek istiyorum: Özel sektörün ve vatandaşın verimli tasarruflarını alıyoruz, müsrif kamu sektörüne pompalıyoruz ve yok ediyoruz; heba oluyor. Buna katılmayacak bir arkadaşımız yok. Hocamız, Sayın Başbakanımız teşbihi seviyor ve sıkça kullanıyor, ben de diğer bir teşbih ve ifade kullanayım. Darıyı -yani, tasarrufları- tavuğun önünden alıp -tavuk yumurtlayabilir, et bağlar, verimli bir hayvandır- karganın önüne koyuyoruz; o da tüketiyor, yok ediyor. Yani, verimsiz kamu sektörü tavuk-karga misali.

Muhterem arkadaşlarım, Başbakanlık deyince -Devlet Personel Dairesi var- kamu personel rejimine de değinmeden geçilemez. Kamu personel rejimi iflas etmiştir. Anayasamızın 55 inci maddesini kısaltarak okuyorum: “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri için gerekli tedbirleri alır.” Şimdi, size soruyorum: Bir devletin valisi, müsteşarı, yerine göre, emrinde çalışan bir şoförü, bir sekreteri kadar gelir elde edemiyorsa, bu devleti çalıştırabilir miyiz? Devlet, yığılmış kadrolarla dolu, rastgele alınmış üç kişi, bir kişinin işini yapamaz durumda, aşırı istihdam var; ama, bir taraftan da, bu arkadaşlar vasıfsız olduğu için uygun olmayan nitelikteler ve yerine göre de kalifiye eleman kıtlığı var devlet sektöründe. Bunu, bakanlıkların bütçelerinde, teker teker, her sayın bakan dile getirecek veyahut da konuşmacılardan duyacaksınız. Başka bir ifadeyle, sorumlu bir kişiye, bir devlet kademesinde herhangi bir yetkiliye, herhangi bir memura hakkı olan ücreti vermiyorsanız -yine, Sayın Erbakan'ın teşbih sever yaklaşımıyla- bu kişi, şahsî çıkarı için, devlete, bir karpuza bir bostan zararı veriyor arkadaşlar.

Bütçeler, genelde, çok adam az iş bütçeleri haline gelmiş -konuşma fırsatım olsa, bunu, her bakanlığın bütçesinde dile getirmek isterim- karavana bütçeleri halini almış, bir sürü personel ve personel ödenekleri çok gelişmiş; ama, o bakanlıkla ilgili performansa bakıyorsunuz, çok cücük kalmış. Vaktimi değerlendirmek için geçiyorum; hemen bir örnek vereceğim:

1986 yılında, Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı diye bir bakanlık vardı. Bugün, 1996 yılında, Tarım Bakanlığı, köy hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanlığı ve Orman Bakanlığı diye üç ayrı Bakanlık var. Köy hizmetlerinde, yollarda ve orman ağaçlandırma projelerinde, performans, 1986 yılına göre, üçte bir seviyesine düşmüştür; ama, kadrolara bakın; yiyen yatan genişlemiş. Yani, etkinlik, bakanlık kurmakla sağlanamıyor.

Bütçeye baktığımızda, Sayın Maliye Bakanının dağıttığı metnin şu tablosunda, Hazine ile birlikte toplam bütçenin ödenekleri yüzde 81 artmış; Hazineyi hariç tutarsak, yüzde 98 artış var. Ne demektir bu: yani, diğer yatırımcı dediğimiz -sözümona- kuruluşlar, yüzde 98 tempoyla tüketecekler. Hazineye tek başına baktığımızda, yüzde 57. O ne demek; Hazine, işte, faizleri düşürecek ya... Pompa Balonu söndüreceğiz. Faizleri fos diye düşürüyoruz. Buradan ettiğimiz tasarrufa ne oluyor diye bakarsanız, devletin bütün çarkları yüzde 98 tempoyla devam ediyor; ama, ne diyoruz :”Enflasyon yüzde 65 olacak, yıl başı- yıl sonu deflatörü yüzde 57 olacak.” Bu, bana, çok ümitsiz bir hikâye gibi geldi. Ne demektir bu; karavana ekonomisine devam ediyoruz, inşallah faizi düşürürüz. Faizi düşürürsek, bu yaylacılık, bu çiftlik durumu devam edecektir. Ya faiz düşmezse, ya 1,5 katrilyon lira beklenen faizde tasarruf olmazsa, o zaman ne olur biliyor musunuz? Sayın Erbakan'a bu soruyu IMF yetkilileri sormuşlar; o da diyor ki: “O zaman, eğer, ben, düşündüğüm perfonmansı yakalayamazsam burada, hızlı özelleştirme gayretinde de bir miktar geride kalırsam, mecburî harcamalar dışında -yani, personel harcamaları dışında- diğerlerinden yüzde 15 ödenek kısıntısı yaparım, yine bütçeyi denk yapmaya gayret ederim.”

Arkadaşlar, transfer bütçesinde hiçbir kısıntı yapamazsınız; Sosyal Sigortaların deliğine atacaksınız parayı, faiz alıyorsa, haldır haldır o değirmen öğütecek. Bula bula nereyi bulacaksınız; yatırımları. Yani, bunun faturası yatırımlara çıkar. Başlangıçtaki iyi niyetinizle “bilmem şu kadar artırdık yatırımları” falan dersiniz; bir de nihaî gerçekleşen bütçeye bakarsınız ki, yatırımlar, ufala ufala soğanın cücüğü kadar kalmış ve yok olmuş gitmiş. O zaman, yüzde 4 büyümeyi de yakalayamazsınız ve hiperenflasyona da gelir dayanırsınız.

Reçete nedir?.. Şimdi, teşhisi koyduk, teşhiste eksiklikler olduğuna işaret etmeye çalıştım. Bir oyun planı, Sayın Erbakan'ın iki satırında var; birisi “faiz satırını düşüreceğim” ikincisi de “hızlı bir özelleştirme yapacağım.” Ben, bunu, ANAP programının kötü bir kopyası olarak algılıyorum. Bonoları tahvillere çeviriyoruz; yani, kısa vadeli borçlanmanın -devlet kâğıtlarını- vadelerini uzatıyoruz. Ne oluyor; faizler 1998'i aşacak; yani, 1997 yılında faiz ödemeyeceğiz, 1998'de Allah kerim...

Başka ne yapıyoruz; işte, bazı kâğıtları biraz dolarize edeceğiz, vade uzatılacak, bilmem...Hep düşük faiz olgusu.

Şimdi, zaman boyutu çok kritik arkadaşlar. Dün, Sayın Erbakan “Telekom ne zaman giriyor” denilince “martta” dedi, 1997 Martını kastetti; ama, ben, burada iddia ediyorum, zabıtlara da geçsin, 1998 Martından evvel girmeyecek. Şimdi, peki, bu zaman boyutundaki bu sapma ne demektir? Hepimiz biliyoruz, Sayın Erbakan'ı otuz senedir tanıyoruz. Zaman mefhumu, Sayın Erbakan'ın kuvvetli özelliği değil. Niçin bunu söylüyorum; basında da yer alıyor, işte bir toplantıya üç dört saat rötarla gidebiliyor. Yani, niyet var; ama, performansa, gerçekleştirmeye gelince, çok büyük bir rötar olabiliyor. Peki, buna, şimdi, ağır sanayiden bir misal vereyim: GERKONSAN diye Gerede de Çelik Konstrüksiyon tesisi kuruldu. Niçin kuruldu bu; ağır sanayi hamlesinde fabrika hollerini yapmak için, çelik konstrüksiyonu yapmak için. Ama, ne zaman devreye girdi bütün o tesisler, ithal profillerle bu inşaatlarını bitirmişler. GERKONSAN'ın tezgâhları o zaman geldi; bu üretimi yapıp da üretimden istifade edilir noktada işletmeye alındığında da, yüzde 5 kapasiteyle çalıştı. Ee, bu kadar kusur kadı kızında da bulunur diyeceksiniz.

AHMET DOĞAN (Adıyaman) - O kadar da değil.

YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) - Şimdi, aşırı kilolu bir hastayı ameliyat etmiyoruz; yani, yağlarını almıyoruz, eritmiyoruz; bileziklerini satıyoruz. Ben, özelleştirmeye karşı bir insan değilim; ama, hastalık iyileşecek mi derseniz, bu aşırı kilolu hastanın bileziklerini satıp -biraz evvel verdiğim misalle- al bunları da, oburluğuna devam et demekten ileri geçmiyoruz. Eğer, devlet çarkını yüzde 98'le büyütmeye ve tüketimi öğütmeye devam edeceksek, yaptığımız bu. Dolayısıyla hazırı yiyoruz; yarının mirasını da yemiş oluyoruz. Yani buna yakın da, biraz teğet geçmiş.

Doğrusu nedir? Şimdi, reçeteyi arz ediyorum. Bakanlar Kurulu 35 kişi yerine 23 kişilik olmalı. Rahmetli Özal'ın iyi performans gösterdiği ilk yıllara, 1980'in başlarına bakın; işte, o altın yıllarda böyle bir Bakanlar Kurulu vardı.

Acil olarak, mahallî idareler reformu yapılmalı. Devletin merkezî teşkilatı bir noktada yok edilmeli -personel dahil arkadaşlar- eğitim, sağlık, bayındırlık, turizm, vesaire, her türlü hizmetler vilayetlerin ve özel idarelerin emrine bırakılmalıdır. Özelleştirme gayretini de bu şekilde transfer etmeliyiz. Arsa satışları, gayrimenkul satışları diyoruz; bunları gerçekleştireceğimizi zannetmiyorum. Bir an evvel, mahallî idare reformuyla bu merkezî karar yükünü mahallerine bırakıp, oralarda bu işlemleri yapılır hale getirmeliyiz.

Kamu bankalarını, sekizer, onar parçaya bölüp, Ziraat Bankasını, Emlak Bankasını, Halk Bankasını, bölgesel, mahallî, özel kalkınma bankaları haline getirmemiz lazım. Bunu yaptığınız anda... “Lip service” denir İngilizlerin tabiriyle; Yani, şimdi KOBİ'ler diye güzel bir moda oldu. İddia ediyorum, hiçbir şey yapmıyoruz KOBİ'ler konusunda. İşte, 5 trilyon ödenek koyduk; Hanımefendi, Köşkte, bu sabah, 100 trilyon dedi. Yani, böyle komik bir vaziyette... KOBİ'lerin de aynen, 1980 başlarındaki ihracaat seferberliği gibi, bir noktada yeşertilmesi, geliştirilmesi... Teknoloji transferleri, ancak ciddî bir fon transferiyle olur, onların üzerine köklü bir şekilde gitmekle olur.

Sosyal güvenlik reformunda, emeklilik yaşında, Türkiye'ye Avrupa'nın en iyi ülkesi haline getirelim. Gözünüzü seveyim, her yerde Avrupa normlarını yakalayalım. Avrupalı olduk diyoruz... Hanımefendi, geçen sene, seçim kampanyasının yarısını dış dünyada geçirdi, Avrupa'da geçirdi; ama, ondan sonra tıs yok ve ciddî bir pazarlık yapmadan, maalesef, bu işin içerisine girdik ve bugünkü bilançoyu biliyorsunuz. Daha fazla bir şey söylemeyeyim; ama, Avrupalı olmak istiyorsak, Avrupa normlarını olduğu gibi alalım rekabet kurullarından, bu 350 milyonluk toplumun yaşaması gereken her türlü standarda bir an evvel kavuşalım.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım, son olarak da, takım meselesine değinmek istiyorum. Yani, program olduğunda, bu performansı gösterecek bir de takım lazım. Aslında, bugün, bu hasta niye hâlâ ölmedi dedirten...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aktürk, 15 dakikayı doldurdunuz.

YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) - 2 dakika içerisinde toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) - Teşekkür ederim.

... günü kurtaran, ölümü geciktiren, ANAP'ın bıraktığı altyapıdır; enerji, telekomünikasyon, ulaştırma, turizm, ihracaat... Yıldız ülke mirası deyip geçeyim. ANAP'ın kurduğu, piyasa mekanizmalarıdır -eksiğiyle gediğiyle- ve dinamik özel sektörün yetişmiş kadrolarıdır, bugün, günümüzü kurtaran.

Şimdi, takıma bakalım: Vitrinde Hanımefendiyi görüyoruz. Başbakan Yardımcısı -Başbakanlık bütçesi konuşulurken Başbakan yardımcısından da bahsedelim- Sayın Tansu Çiller- 1994 performansı- 1994 yılı bütçesi için diyor ki: “Bu sene ekonomimiz yüzde 4,5 büyüyecek, enflasyon yüzde 54,7 olacak.” Zabıtlara bakın. Performansa bakalım: Ufak bir hata var, enflasyon yüzde 149,6 olmuş; yine ufak bir işaret hatası var, büyüme eksi 6,1 olmuş. Peki, bu Hanımefendinin bu ülkeye faturası nedir diye aritmetik bilen bir arkadaşımız hesap ederse, sadece bu yılın hasarı 20 milyar dolar eder. Biz, burada, yolsuzluklar, usulsüzlükler diye iki tane gayrimenkulün 5 milyon dolarıyla uğraşıyoruz; gülünç kalıyoruz arkadaşlar.

Şimdi, ekonomi idaresi, güven veren, kredibilitesi olan -yani, sözüne inanılır- ciddiyeti olan, istikrar sağlayabilecek, güvenilir bir kadro ister. Onun için, Sayın Başbakana acizane tavsiyem, bu hanımefendiyi vitrinden çok çok gerilere çeksin; çünkü, özelleştirme diye ağzını açtığında bu Hanımefendinin TÖYÖK için ne dediğini, UDİDEM için ne dediğini -bilmem, havuz sistemi dediğimizde İNTERKİT'leri- hatırlıyoruz.

Havuz sistemine gelince: Paranın havuzunu yapacağınıza -parayı herkes kullanmasını biliyor bu devlette- personelin, kullanamadığınız personelin havuzunu yapın, ihtiyaç olan yerlere oradan devşirin ve böylece daha güzel bir dünyaya geçelim.

Teşekkür ederim, saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aktürk.

Anavatan Partisi Grubu adına, grup görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Emin Kul; buyurun.

Zatı âliniz, 25 dakikanın ne kadarını kullanacaksınız?

EMİN KUL (İstanbul) - 13 dakika efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kul.

ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerinde durmak istiyorum.

Ülkemiz denizciliğinin ilgi, çıkar ve ihtiyaçlarına uygun politikaları tespit etmek, geliştirmek ve hizmetleri düzenlemek amacına dayalı bir faaliyet yürütmekle görevli bir müsteşarlığın bütçesini 10 dakika içinde eleştirmenin, irdelemenin mümkün olamayacağı kanaatimi takdirlerinize sunarken, sizleri, Anavatan Partisi Grubu adına saygılarımla selamlarım.

Kesin bir açıklıkla belirtmek isterim ki, deniz gibi engin ekonomik ve stratejik bir güç kaynağından, ülkemiz, en az 250 yıldan bu yana yararlanmaktan, kahredici bir ilgisizlik ve bilgisizlikle uzak bırakılmıştır. Bilinmelidir ki, son yıllarda, denizcilik alanında ve ticaret filomuzdaki sağlanabilen gelişmelerin temelinde, 1980 sonrasındaki son 10 yılda ilgili yasalar üzerinde yapılan 11 değişiklik ve bunlarla ilgili kararname, tebliğ ve kararlar vardır. Ancak, son 5 yıldır, açık bir tanımlamayla belirtmek gerekirse, denizciliğin her alanında, özel kesimin yetersiz gayretleri haricinde tek bir çivi çakılmamıştır. Bu alandaki, ihtişamlı tarihî mirasımıza rağmen, son 150 yıllık tarihimiz içinde de geneliyle sırtımızı denize çevirip oturmanın aymazlığındaki binbir olayın yıkıntıları, kayıpları ve ıstırapları yer alır.

Denizcilik Müsteşarlığı, sadece bürokratik bir kalıp, eksik kelamla yazılmış bir kurumlaşma olarak bu aymaz ilgisizliğin kucağında kalmaya mahkûm gözükmektedir. Zira, sorunları çözmek yönünde sadece bürokratik kalıplarla yetinmek söz konusu olacaksa, Padişah III.Sultan Selim zamanında, 1804'te, Umuru Bahriye Nezaretinin kurulmasıyla başlanarak, çeşitli değişiklikler, tanımlar altında başvurulan kurumlaşmaların, cumhuriyet döneminde, 1924'te kurulan Bahriye Vekâletinin “Yavuz-havuz” olayını takiben 1928'de kaldırılmasıyla noktalandığını görürüz.

Cumhuriyet döneminde, sivil denizcilik alanında 1920 ile 1934 yılları arasında İktisat Vekâletiyle yönetilen denizciliğin, 1934'te İktisat Vekâletinde müsteşarlık olarak yer alıp, 1939'da Münakale ve Muhabere Vekâletine intikaliyle sonuçlandığını ve böylece, onlarca bürokratik kalıbın denendiğini tespit edebiliriz.

Yakın geçmişin gelişmeleri ise, esasen, hepimizce bilinmektedir. Geçmişte çırpınışlar içinde sarıldığımız bu bürokratik yapılanmalar, ne denizcilik alanındaki tarihî mirasımızın ihtişamını geri getirdi ve ne de denizciliğimizi, bugün, ülkenin diğer sektörlerine kıyasen en geri kalmış ve sorunlarla boğuşan bir sektör olmaktan kurtarabildi.

Bakınız, önümüzdeki bu bütçe, denizcilik alanındaki aymaz ilgisizliğin boyutlarını apaçık bize göstermektedir. 6 katrilyon 255 trilyonluk bütçe içinde denizciliğe ayrılan pay 1 trilyon 50 milyar Türk Lirası olarak belirlenmiş olup, bu pay, genel bütçeye oranla binde 67'dir. Genel bütçeye dahil dairelerin 1997 malî yılı bütçe tekliflerinin geçen yıla göre artırılış oranı sıralamasında Denizcilik Müsteşarlığı, 65 kuruluşun içinde 46 ncı sırada, Sahil Güvenlik Komutanlığı ise, sonuncu sıradadır. Müsteşarlık bütçesi 1996'ya kıyasla, ancak enflasyon oranında artırılmakla, yerinde sayan, durağan, statik bir bütçe niteliğindedir. Bütçenin 111 program koduyla “Denizciliğin Geliştirilmesi Hizmetleri” yaldızlı başlığı altında tahsis edilen 727 milyar liranın tamamı cari gider olup, yatırıma ayrılan ciddî hiçbir pay yoktur. Bu gerçekler, ilgisizliğin bütçedeki ekonomik boyutunu bize apaçık göstermektedir.

Gelelim bütçenin komisyondaki müzakereleri sırasında gösterilen fikrî ilgiye... Başbakanlık ve bağlı kuruluşlarının Plan ve Bütçe Komisyonundaki müzakere zabıtları 79 sayfa ve 2 750 satırdır. İzlediğim müzakerelerde yer alan 24 sayın milletvekilinden sadece 5'i Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerinde konuşmuştur ve sayın milletvekillerinin bu konuşmalarında denizciliğe ayırdıkları eleştirilerin toplamı 71 satırdır. En kısa konuşan sayın milletvekilleri 4 satırlık, en uzun konuşan sayın milletvekilleri ise 18 satırlık görüş beyan etmişlerdir. İşte, bu tablo da, Parlamentonun, denizciliğimize gösterdiği fikrî ilginin boyutunu önümüzde sergilemektedir.

Bütçe kısırlığını bir yana bırakırsak, Denizcilik Müsteşarlığının, kuruluşundan bu yana, denizciliğimizi ulusal bir politika içinde geliştirmeye yönelik, elle tutulur hiçbir faaliyetinin bulunmadığını da üzüntüyle belirtmek isterim. Bu kanaatime, burada, konuşma süresinin kısıtlılığı karşısında, ayrıntılı örnekler verememenin de ıstırabını duyuyorum.

Bakınız, Müsteşarlığın kuruluş yasasıyla belirlenen en önemli görevlerinden birisi de, can ve mal güvenliğini sağlayacak tedbirler almaktır. Bu meyanda, Müsteşarlığın en önemli hizmet faaliyeti olarak, Türk boğazları bölgesindeki, yani, Çanakkale, İstanbul Boğazlar ve Marmara Denizindeki boğaz geçişleri ve trafik düzeniyle ilgili, 1 Temmuz 1994 tarihinde yürürlüğe konulan Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük gösterilmektedir; fakat, sadece tüzük yapmak ve kurallar koymakla iş yürümüyor. Tüzüğün yürürlüğe girmesinden bu yana, üç seneye yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen, hâlâ, tüzüğün uygulanmasını sağlayacak ve denetleyecek altyapı kurulamamıştır.

Radar kontrollü gemi trafik hizmeti sistemi yoktur. Trafik kontrol istasyonları ile geçiş yapan gemiler arasında ve kontrol istasyonlarının kendi aralarında yeterli bir haberleşme ağı ve kanalı yoktur. Akıntı ölçer, görüş uzaklığı ölçer gibi teçhizatlar yoktur. Rapor sistemi işlememektedir, gemilerin teknik durumları denetlenememektedir. Yeterli güçte çekme, yedekleme römorkörleri, yeterli kılavuz, istasyon araç ve gereçleri yoktur. Bir kaza sonucu akaryakıt taşıyan gemilerin sebep olacağı yangınları söndürecek yangın gemileri, kurtarma gemileri, akaryakıt sızıntılarını önleyecek teçhizat yetersizdir. Geçiş emniyeti ve denetimini sağlayacak, eğitilmiş, yeterli lisan bilen personel eksikliği vardır.

Bu durumda, Türk boğazları bölgesinde oturan 11 milyonu aşkın yurttaşımız ile geçiş yapan gemiler ve personelinin can ve mal emniyetinin kuru bir tüzük düzenlemesiyle sağlanacağı gibi hazin bir tablo, faaliyet olarak kamuoyuna sunulabilmektedir.

Kaldı ki, Müsteşarlıkça, bu tüzüğün, hiçbir zorunluluk ve gerek yokken, Birleşmiş Milletler kuruluşu olan Uluslararası Denizcilik Örgütüne (IMO' ya) onay için götürülmek eyleminde bulunulmasıyla, bağımsız bir devlet olarak, Montrö Antlaşmasıyla bu alanda sağlanan hükümranlık hakkımızı, sürekli tartışılır ve örselenir hale getiren bir hukuksal faciaya da yol verilmiştir.

Bu eylemin olumsuz sonuçları, yakın bir zaman içinde, hele boğaz geçişlerinde akaryakıt taşımalarının giderek sıklaşacağı bir dönemde, boğazlar bölgesindeki hak ve çıkarlarımız üzerindeki çalışmalarda ve ihtilaflarda açıkça görülecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Müsteşarlık, düzenleyici aslî görevlerini bırakıp, liman tüzükleri üzerinde hiçbir meslekî gerekçeye dayanmaksızın düzenlemelere başvurarak ve liman hudutları koordinatlarıyla oynayarak, bu alanlarda sürdürülen kılavuzluk, römorkaj gibi güvenlikle ilgili faaliyetleri, yasal yetkisi dışında, ticarî şirketlere kaydırmanın ve bu suretle, trilyonlarca lira rant aktarmanın yolunu açmıştır.

İstanbul Liman Tüzüğüne yönelik eylemler, Tuzla ve Ambarlı ile ilgili düzenlemeler yanında bu konuda en somut uygulama 1995 yılında İzmit Liman Tüzüğü ve özellikle, tüzüğün 23 üncü maddesi üzerinde yapılan değişikliklerdir.

Müsteşarlığın, denizciliğin emek gücüne yönelik fevkalade olumsuz bir uygulaması da, Türk gemilerinde yüzde 40 oranında yabancı uyruklu gemi zabiti çalıştırılmasına yol veren tutumudur. Bu uygulamanın, şiddetli eleştiriler karşısında, kısa süreli olacağı ifade edilmesine rağmen, iki yılı aşkın bir zamandan beri, bu uygulama, maalesef sürdürülmektedir.

Müsteşarlık, bu işlem ve eylemlerini, ulusal çıkarlarımızı, yasalarımızı, örf, âdet, teamül ve yerleşik meslekî kuralları gözetmeyen bir başıboşluk içinde yürütürken, devletin düzenleyici bir organı olmaktan ziyade, belli çıkar çevrelerinin çıkarlarına hizmet eden bir görünüm sergilemektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Müsteşarlığın 300'ü aşkın merkez personeli içinde denizcilikle ilgili eğitim gören sadece 7 kişi olmasını, yani merkez personelinin sadece yüzde 2'sinin denizcilikle ilgili bulunmasını tespit edersek, bu olumsuzluklara şaşmamak gerekir.

Şimdi, denizciler olarak, yıllardır özlediğimiz ve girişimlerimizle izlediğimiz bir denizcilik bakanlığı kurulması konusu, Müsteşarlığın bu müktesebatı ve bu yapılanması içinde, sorunlarımızı çözme umudumuzu maalesef gölgelemektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarih içerisinde çöküntüye doğru sürüklenen denizciliğimizin sorunlarına çareler aranırken, 1701 tarihinde yayımlanan Bahriye Kanunnamesinin çok önemli bir hükmünü bilgilerinize sunmak istiyorum. Bakın, ne diyor bu Kanunname:

“Derya kapudanluğu gayre verilmek lazım geldikte, Fenni Deryaya ve Ahvali Ricali Donanmaya vukufu olmayan kara paşalarından zinhar ve zinhar birine verulmeyup, ol vakitte kapudane-i humayun kapudanu her kim bulunur ise yoluyla ona tevcih ve taklid oluna.”

295 yıl önce Bahriye Kanunnamesine konulan bu kurala aykırı bir yapılanma tarih içinde sürmüş ve günümüze kadar gelmişse, bu anlayışla çalışan Müsteşarlıktan ve bu bütçesinden umut ve hizmet beklemek mümkün değildir.

Müsteşarlıkla ilgili genç, heveskâr ve girişken Sayın Bakana, önündeki çetin dönem için başarılar diliyorum. Kabul etseniz de etmeseniz de Türk denizciliği için hiçbir mana ifade etmeyecek olan bu bütçenin, yine de Türk denizciliğine hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Bu vesileyle, dünya denizlerinde Türk bayrağını şerefle dolaştıran çilekeş ve fedakâr Türk denizcilerine sağlık ve yollarında selamet, ebediyete intikal eden ve denizde şehit olan denizci kardeşlerime Tanrıdan rahmetler dileyerek, onları saygıyla anıyor ve selamlıyorum.

Saygılar sunar, teşekkür ederim.( ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kul, teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Sayın Ali Er.

Sayın Ali Er, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA ALİ ER (İçel) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Anavatan Partisi Grubu adına, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, Türkiye nüfusunun yüzde 50'sinden fazlası, köylerde oturur. Tabiî, hepimiz, seçim zamanı söyleriz; “benim köylüm, benim çiftçim; bu yiğit insanlara şu hizmeti vereceğiz, bu hizmeti vereceğiz” deriz; ama, maalesef, üzülerek söyleyeyim ki, bu bütçede de görüldüğü gibi, Türkiye nüfusunun yarısından fazlasını teşkil eden köylünün değeri, maalesef, yüzde 1,5. Geçmişten bu tarafa doğru baktığımızda, bütçelerde, köylere dönük hizmetlere, üzülerek söyleyeyim ki, fazla bir ödenek aktarılmamış; ama, bu yılki bütçeye baktığımız zaman, geçmiş yıllarda, yani Anavatan Partisi İktidarı döneminde, bütçenin yüzde 3,5'i olan Köy Hizmetleri bütçesi, bu yıl yüzde 1,5'e düşmüş. Şimdi, Türkiye nüfusunun yarısını temsil eden kesime hizmet götüreceğiniz bu bütçeye, 99 trilyon lira ödenek veriyorsunuz. Ondan sonra da, o Bakanlığa, o Köy Hizmetlerine diyorsunuz ki “köylere hizmet götür.” Bu 99 trilyon liranın da, en az yüzde 80'ini işçiye, memura ücret olarak ödüyorsunuz; geri kalan yüzde 15-20'sini de köylere hizmet olarak götürün diyorsunuz. Sayın Bakanın özel bir gayreti var biliyorum. Köy Hizmetlerinde çalışan insanlar, gerçekten iyi niyetle koşturuyorlar; ama, muhterem arkadaşlar, 99 trilyon lira parayla da neyin yapılıp yapılamayacağını hepiniz burada takdir edersiniz. 99 trilyon lirayla, işçiye para ver, memura para ver, Köy Hizmetlerinin yakıtını temin et, köylünün yolunu yap, sulama suyunu getir; olmaz böyle şey. Meclisin bütçesi bile 20 trilyonun üzerinde, şurada bir avuç yerde. Meclis, 2-3 bin insanın geçindiği bir yer; ama, koskoca, 65 milyonluk Türkiye'nin en az 35 milyonu köylü, 35 milyon köylüye ayırdığımız para da 99 trilyon lira; bu iş böyle yürümez muhterem arkadaşlar!

Şimdi, dönüp, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün araçlarına bakıyorsunuz, 1991 yılına kadar, Anavatan Partisi İktidarı döneminde, 700-800 dozer, 700-800 greyder, kamyonlar alınmış. Şimdi, o kamyonlar, dozerler, greyderler de hurdaya çıkmış, çalışmıyor artık. Parçasını bulamıyorsunuz; bir vida için günlerce yatan dozeri biliyorum ben, günlerce... Bir teker için günlerce yatan kamyonu biliyorum ben.

Muhterem arkadaşlar, bir şey söylediğimiz zaman alınıyorsunuz; özellikle, Doğru Yol Partili arkadaşlara ben burada bunu söylemek istiyorum. Tabiî, bu arkadaşlarımız daha yeni geldi, ne yapacaklarını göreceğiz; ama, bu Bakanlık dört beş yıldır sizin uhdenizde. Bakın, bu Bakanlık dört beş yıldır sizin uhdenizde; ama, bir yeni makine dahi alamamışsınız. Bırakın makineyi, Anavatan Partisi döneminde alınan makinelerin mazotunu dahi alamıyorsunuz, parçasını alamıyorsunuz, lastiğini alamıyorsunuz.

Ee, şimdi, Köy Hizmetlerinde çalışan insanlar var, işçiler var, 40-50 bine yakın geçici işçi var. Bu geçici işçiler, Anavatan Partisi İktidarı döneminde en az dokuz on ay çalışıyordu; ama, dört beş yıldır, özellikle Doğru Yol Partisi iktidarı döneminden bu tarafa doğru, yılda üç ay, yılda dört ay, en fazla dörtbuçuk ay çalıştırılıyor; işte şimdi, Köy Hizmetlerinde çalışan işçiler işten çıkarıldı, iki aylık alacağı da ödenmedi.

Muhterem arkadaşlar, yazık bu insanlara. Bu insanları çalıştırıyorsunuz, gece gündüz demeden, soğukta, karda kışta hizmet ettiriyorsunuz, ondan sonra bu işçileri çıkarıyorsunuz, çıkardığınız halde iki aylık maaşını da vermiyorsunuz.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Siz bütçeye koymadınız.

ALİ ER (Devamla) - Biz mi bütçeye koymamışız?!. Canım kardeşim, şu anda siz iktidardasınız yani, o şikâyet kapısı değil ki, siz koyun da verin.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Şimdi koyduk, Verdik.

ALİ ER (Devamla) - Siz koyun. Biz bütçe koyduk, bütçeye geçen yıl biz bunu koyduk; Ama, muhterem arkadaşlar, ödeyemedilerse biz ne yapalım? Yani, şimdi, Köy Hizmetlerinde çalışan işçi, Anavatan Partisi döneminde on ay çalışırken, şimdi beş ay çalışıyorsa, ne yaparsınız? Beş aylık maaşını ödeyemezseniz kabahat bizim mi? (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Er, ben, sürenizi durduruyorum efendim izninizle.

Sayın milletvekilleri, müsaade buyurun. Sayın Er'den sonra, hem iktidarda hem muhalefette bulunan sayın grupların söz hakları var, kişisel söz hakları var, Hükümetin söz hakkı var, Komisyonun söz hakkı var. Rica ediyorum... Diyalog kurarsanız, bu işi bitiremeyiz.

Sayın Er, buyurun efendim.

ALİ ER (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muhterem arkadaşlar, gerçekleri söylediğimiz zaman hemen ayağa kalkmanıza gerek yok. Bu gerçekleri konuşmamız lazım. Yani niye dokunuyor ki sizlere, ben anlamıyorum ki, niçin dokunuyor? Yani, bunlar gerçek değil mi? Millet beni dinliyor, Köy Hizmetlerinde çalışan işçiler dinliyor. Fırına borçlu adam; kasaba falan gitmiyor zaten; ev kirası, elektrik parası; efendim, hepsi borçlu; adam evine ekmeğini alamayacak; rızkı bu kapıdan, o insanların bu kapıdan olan rızkını devlet keser de, iki aylığını ödeyemezse; yani, bunu buradan dile getirince, niye oradan hemen fırlayıp da laf atıyorsunuz? Niye orada gocunuyorsunuz? Doğruları konuşmayalım mı arkadaşlar?

Şimdi, benim şunu mu demem lazımdı: Çok güzel hizmet ediyorsunuz, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün işçilerine maaşını ödediniz, köylerimize asfalt yapıyorsunuz, su getiriyorsunuz, efendim, greyder gönderiyorsunuz, dozer gönderiyorsunuz; yani, ben bunları söyleseydim iyi miydi; bunları millet dinlerse kötü değil mi; yani, ben burada sizin yalanınızı mı söyleyeceğim arkadaşlar? Şimdi, bunlar yapılmıyor, yapılmayanı söylüyorum ben burada; yapılmadığı için söylüyorum muhterem arkadaşlar; bunlar yapılsa niye söyleyeyim ki?..

Şimdi, bakın, muhterem arkadaşlar, Türkiye'nin birçok yerinde, Anavatan Partisi döneminde başlatılan projeler daha bir adım ilerlemedi. Evet, ben, kendi seçim bölgemden size bir misal vereyim; yani misal olsun diye : Bizim İçelimizde “Aksuvat Projesi” diye bir projemiz var. 1990 yılında, biz, bunun temelini atmışız bakın...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Fevzi Arıcı ihya etmiştir orayı da!..

ALİ ER (Devamla) - Efendim, dinlerseniz, ben anlatırım. İçel'i ben biliyorum, sen gelirsen sevgili kardeşim, sana da oraları gezdiririm.

Şimdi, bu projenin, 1990 yılında, temelini biz atmışız, 17 kilometre borusunu taşımışız, makinesini almışız -kaynak makinesi- efendim, her şeyini temin etmişiz, 1996 yılının sonuna gelmişiz. Proje, 1990 yılında, 1991 yılında 17 kilometre ilerlemiş, ondan bu tarafa doğru, daha 12 kilometre ilerlemiş muhterem arkadaşlar; yani, Türkiye'de yaptığınız, neticede, Aksuvat Projesi misali!..

Şimdi, tabiî, denk bütçe, yaptığınızı burada iddia ediyorsunuz. Denk bütçe, değil mi; onu iddia ediyorsunuz. Temennimiz Yüce Allah'tan, denk bütçe olsun; yani, dua ediyoruz; Türkiye'nin denk bütçesini istemeyen biz miyiz; ama, muhterem arkadaşlar, bakın, şimdi, sizin denk bütçe neye benzer biliyor musunuz; bizim oralarda, eskiden, ağalar, işçilere heybeyle su fıçısı taşıtırlardı; o heybenin bir gözüne su fıçısını koyarlardı, tek fıçı olduğu için öbür gözüne de taş doldururlardı. Şimdi, sizin denk bütçe, o ağanın taşıttığı fıçıyla karşısına doldurulan taşa benzer. Öyle... (ANAP sıralarından alkışlar)

Muhterem arkadaşlar, işin enteresan tarafı da şu: O zavallı işçi, o su fıçısını taşırdı; ama, beraberinde o taşı da taşırdı. Şimdi, millete, siz, denk bütçe diye su fıçısını taşıtacaksınız, denkleştireceğiz diye zamları bastıracaksınız, o taşı da taşıtacaksınız; onu ben size söyleyeyim. (ANAP sıralarından alkışlar)

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - Bütçe heybeye sığmaz.

ALİ ER (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, bu millet, bu denk bütçeyi yutmaz; ben size söyleyeyim.

Sayın Başkan burada, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri de burada; 1997 yılında, ya bu denk bütçe denk olmazsa ne olacak sizin haliniz?!. Kaçarsınız değil mi?!.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) - Kaçmayız.

ALİ ER (Devamla) - Nereye kaçacaksınız?!.

MİKAİL KORKMAZ ( Kırıkkale) - Osmaniye'ye!..

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Biz buradayız.

ALİ ER (Devamla) - Haydi, onlar Amerika'ya kaçacak; onların başındaki... Onları demiyorum da... Siz nereye kaçacaksınız; bana söyler misiniz?.. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler)

Burada bir denklik daha var, ben size söyleyeyim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Kimse bir yere kaçmıyor. Sözünü geri al! Biz, Türk milletvekiliyiz. Sözünü düzelt! Kimse bir yere kaçmıyor.

ALİ ER (Devamla) - Sayın Bedük...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Rica ediyorum... Sözünü düzelt! Biz, Türk milletiyiz, Türkiye'de kalırız.

ALİ ER (Devamla) - Ben başınızdaki için söyledim, size söylemedim ki!..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Kendini bil!.. Biz Türk milletvekiliyiz...

ALİ ER (Devamla) - Nasırınıza mı bastım; niye alınıyorsunuz ki?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Niye alınmayalım kardeşim!..

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) - Terbiyesizlik yapıyorsunuz...

ALİ ER (Devamla) - Şimdi, denk bütçe var...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Buradaki hiçbir milletvekili Amerika'ya kaçmaz.

ALİ ER (Devamla) - Denk bütçe var... (DYP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, ben mi konuşacağım, arkadaşlar mı?..

BAŞKAN - Sayın Er, lütfen, toparlar mısınız... Lütfen efendim.. Gecenin bu saatinde...

ALİ ER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Muhterem arkadaşlar, burada bir denklik var; o denkliği ben size söyleyeyim: Buranın malıyla buranın malı denk... (ANAP ve DSP sıralarından gülüşmeler) Evet... Samimî söylüyorum, denk. Birinin 150 kilo altını var; iki adama yüklesen, götüremezler. Ötekinin de Türkiye'den Amerika'ya kadar uzanan malları var; onu, onbeş adama yüklesen, götüremezler. Burada, hafif bir denklik var; ama, biraz taş yığmanız lazım üzerine... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar; DYP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Muhterem milletvekilleri, böyle Köy Hizmetleri bütçesi olmaz. Ne bu Bakan bu parayla bir hizmet verebilir ne Köy Hizmetlerinde çalışan insanlar bu parayla bir hizmet verebilir.

Şimdi, ben size diyorum ki, daha fazla para ayırdığınız yerlerden -Türkiye'nin yüzde 60'ı köylü, bu bütçe de köylüyü ilgilendirdiği için, köylü bununla ilgilendiği için- gelin hep beraber karar alalım, bir yerden eködenek mi bulacaksınız, o çil çil, fazla fazla paraları biraz da buraya aktaralım. Sayın Hocam “sığmıyor para” dedi. Yahu, sığmıyor da, Köy Hizmetlerine 99 trilyon lira ayırırken hiç düşünmediniz mi; yani, sığmıyorsa, sığmayan şu paradan Köy Hizmetleri Müdürlüğüne biraz para aktararak hizmet alalım; yani, kötü mü söylüyorum, yanlış mı söylüyorum?! Ama, doğruyu söylediğimiz zaman, işinize gelmediği zaman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - İşimize geliyor da, siz çarpıtıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Er, son cümlenizi ifade buyurur musunuz.

ALİ ER (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika, 2 dakika herkese verdiniz de, bana vermek işinize gelmiyorsa, bitiriyorum.

BAŞKAN - Efendim, tamam size de süre...

ALİ ER (Devamla) - Bu bütçe hayırlı, uğurlu olsun diyorum; 1997'de denk bütçeyi, hep beraber, burada tartışacağız diyorum.

Saygılarımla. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Er, ben size süre vermiştim; ama, tabiî, ifade edemiyorum... Zararı yok, sizin sözünüz bitmiş olmasın; ama, benim sürem bitmiş olsun.

Teşekkür ediyorum Sayın Er.

Sayın milletvekilleri, Doğru Yol Partisi Grubu adına, müzakereye konu bütçelerle ilgili olarak görüşlerini ifade etmek üzere Sayın Yusuf Bacanlı; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

İkiye mi bölüyorsunuz Sayın Bacanlı?

YUSUF BACANLI (Yozgat) - Evet efendim. Belki birkaç dakika da arkadaşımızdan alabiliriz.

BAŞKAN - Peki. Benden istemiyorsunuz yani, arkadaşınızdan istiyorsunuz.

YUSUF BACANLI (Yozgat) - Sizden de isteriz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, geçen hafta vefat eden Kırşehir Milletvekili arkadaşımız Prof. Dr. Mehmet Ali Altın'a Allah'tan rahmet, kederli ailesine ve Yüce Meclisimize başsağlığı diliyorum. (Alkışlar)

Doğru Yol Partisi Grubu adına, 1997 yılı Başbakanlık ve Denizcilik Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum. Başbakanlık ve Denizcilik Müsteşarlığı bütçelerinin, milletimize, memleketimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Başbakanlık ve Denizcilik Müsteşarlığı bütçelerinin görüşülmesi, bir yerde, bütçedeki rakamların bütçe tekniği açısından analizinin yanında, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasî yapının değerlendirilmesi ve bu yapıda, iktidara yön verecek çözüm önerilerinin araştırılması, tartışılması ortamını yaratması bakımından fevkalade önemlidir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde, denizcilik sektörünün yeteri kadar geliştiği söylenemez. En ucuz taşıma yolu olan denizyolu, maalesef, gerektiği gibi değerlendirilememiştir. Bir malın, İstanbul'dan, İzmir'den denizyoluyla Trabzon'a, Hopa'ya nakledilip, oradan Kars'a, Erzurum'a dağıtılması yerine, karayoluyla nakliye tercih edilmiş, karayollarımıza aşırı bir şekilde yüklenilmiştir. Bugün, hep birlikte, karayollarımızda yaşamakta olduğumuz ve her yıl binlerce vatan evladımızı aramızdan ayıran trafik terörü, ancak, denizyolu ulaşımı ile karayolu ulaşımını entegre eden millî bir ulaştırma politikasını oluşturmakla engellenebilir. Bunun için, kıyı taşımacılığının önemle ele alınmasını ve teşvik edilerek, karayolu ulaşımını tamamlayıcı bir ulaşım alternatifi olarak değerlendirilmesini zarurî görmekteyiz.

Lozan Antlaşması ve Montrö Sözleşmesiyle boğazlarımız üzerinde elde edilen hükümranlık haklarımız, çeşitli jeopolitik sebeplerle, tam olarak kullanılamamaktadır. Boğazlarımız, ucuz bir su yolu olmaktan çıkarılmalı, Montrö Sözleşmesiyle kabul edilen sağlık, kurtarma, fener gibi hizmetlerden alınan ton başına altın frank esasına dayalı resimler gerçek değerine yükseltilmelidir. Altın frankın 1971'den itibaren tedavülden kalkmış olması nazarı itibara alınarak, vergi ve resimlerin günün rayiç değerine çıkarılması için gerekli gayretler gösterilmeli ve hatta, yeni bir ölçü kabul ettirilmesi için Montrö Sözleşmesinin değişikliği gündeme getirilmelidir. Böylece, yüzbinlerce ton petrolün ve yanıcı, patlayıcı maddenin, boğazlarımızdan bedava denilebilecek bir bedelle geçişi önlenebilecek, tehlikeler de azaltılabilecektir.

Montrö Sözleşmesine göre ihtiyarî olduğundan, kılavuz kaptan almayan gemiler yüzünden boğazlarımızda sık sık kazalar meydana gelmekte, bilhassa İstanbul büyük tehlikeler atlatmaktadır. Montrö Sözleşmesinin imzalandığı 1936 yılındaki deniz trafiği yoğunluğu ve gemi tonajı bugün aynı seviyede değildir. Bu bakımdan, konunun ele alınması ve ilgili tarafların görüşmeye davet edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Ülkemizde hızla gelişmekte olan, uluslararası pazarda rekabet şansı çok yüksek olan gemi inşa sanayiinin, çevre koruma şartları da dikkate alınarak desteklenmesi, hem ülkemizin ihracat girdilerine önemli bir katkıda bulunacak hem de emek yoğun bir sanayi dalı olması bakımından, istihdam problemimizi olumlu yönde etkileyecektir.

Bu dileklerimizin gerçekleştirilmesi ve denizlerimizden milletimizin daha bilinçli bir şekilde istifade edebilmesi için, denizcilik bakanlığının bir an önce kurulmasını zarurî görmekte olduğumuzu Yüce Meclise arz etmeyi millî bir görev sayıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3056 sayılı Yasayla düzenlenen Başbakanlık teşkilatının kuruluş amacı, bakanlıklararası koordinasyonu sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini izlemek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini sağlamaktır. Daha açık bir ifadeyle, başbakanlık, hükümetçe vaat edilen hususların yerine getirilmesinin baş sorumlusu olup, toplumun tüm sorunlarının ve isteklerinin çözümüyle özdeşleşen siyaset erkinin odağı ve Anayasanın 112 nci maddesine göre, hükümetin genel siyasetinden sorumlu bir koordinasyon makamıdır.

Kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olarak, Anayasada, yasama, yürütme ve yargı organlarının kuruluş ve çalışma usul ve esasları düzenlenmiş; ancak, tatbikatta, yasama ile yürütmenin iç içe girmesine, yasama görevinin kanun hükmünde kararnameler yoluyla yürütmeye devrine, yürütme organının tıkanan, iyi görülmeyen hizmetleri için en küçük idare birimine kadar günlük 10 bini aşan ziyaretçi sebebiyle yasama organı üyelerinin müdahalesine, teftiş, denetim mekanizmalarındaki kargaşalığa, Devlet Denetleme Kurulundan genel müdürlükler teftiş kurullarına kadar beş ayrı denetim kuruluşuna, adil ve hızlı karar veremeyen yargı ve bu sebeple umudu kesilen vatandaşın feryadına her gün tanık olduk ve olmaya da devam ediyoruz.

Biraz önce söylediğim gibi, Başbakanlık, Anayasanın 112 nci maddesine göre, hükümetin genel siyasetinden sorumlu bir koordinasyon makamıdır; ancak, 1983 yılından beri bu hüviyetinden gittikçe uzaklaşan Başbakanlık, bugün, bir hizmetler bakanlığı haline getirilmiştir. Denizcilikten gümrüğe, bankacılıktan meteorolojiye kadar birçok hizmet Başbakanlıkta toplanmış ve Başbakanlık, bir hizmetler bakanlığı haline dönüştürülmüştür.

İdare hukukundaki doğurganlık teorisi tam anlamıyla Başbakanlıkta gerçekleşmiş, ilgili ilgisiz birçok kuruluş, müsteşarlık, genel müdürlük, başkanlık şeklinde Başbakanlığa bağlanmıştır. Elazığ'daki ferrokrom tesisinden Edremit'teki zeytin işletmesine, Seydişehir'deki alüminyum işletmesinden Kütahya'daki azot işletmesine kadar birçok kuruluşun hangi sebeple Başbakanlığa bağlandığı belli değildir. Bu durumun ekonomik, hukukî bir gerekçesi yoktur; olsa olsa, siyaseten birtakım sebepler bulunabilir. Bu, sadece günümüz için değil, geçmişteki başbakanlar için de geçerlidir.

Anayasamızda, bakanlıkların kanunla kurulması öngörülmüş olmasına rağmen, bugün, kanunla kurulan bakanlıklardan daha çok devlet bakanlığı vardır. Bu durum, gelenek haline gelmiştir; ancak, hiç kimse, artan devlet bakanlığı sayısına rağmen, Türkiye'nin problemlerinin gittikçe arttığının farkına varamamaktadır. Her bir devlet bakanlığının yeni kadrolara, yeni masraflara ve kargaşaya yol açtığı görmezlikten gelinmemelidir.

3056 sayılı Kanun, Başbakana yardım etmek, Bakanlar Kurulunda koordinasyonu sağlamak, özel önem ve öncelik taşıyan konularda tecrübe ve bilgilerinden istifade edebilmek amacıyla, Başbakanın teklifi ve Cumhurbaşkanının onayıyla devlet bakanlarının görevlendirilebileceğini hükme bağlamıştır. İdare hukukunda, devlet bakanlığı diye adlandırılan bakanlıkların, belli kamu hizmetlerinin olmadığı, bu bakanlıkların hükümete katılmaları gerekli görülen ve biraz da, Bakanlar Kurulu içerisinde müşavir niteliğinde olan kimseler olduğu kabul edilmektedir. Hatta, bazı ülkelerde devlet bakanlarına, koltuksuz bakan ve çantasız bakan bile denilmektedir. Bakanlıkların Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun da “etkili bir idare, işbölümü, kontrol ve koordinasyonun sağlanması, aynı ve benzeri hizmet veya görevlerin tek bir bakanlık tarafından veya sorumluluğunda yürütülmesi, atıl kapasite ve kaynak israfının önlenmesi esastır” denilmekteyse de, uygulamada tam tersi durum hüküm sürmektedir.

Önemle işaret etmek zorunda olduğum bir başka husus da, son zamanlarda sayıları hızla artan müsteşarlıkların hangi hizmeti bakanlıklardan daha iyi yaptığıdır. Siyasetçilere, bakanlara güvenmeyip de bir kısım bürokratları müsteşar yapıp, bakanlar üstü yetki vermek, işleri daha kötü hale getirmektedir.

Frenklerin “omlet yapmak için yumurtaların kırılması lazım” sözü çok doğrudur. Eğer, fikirler söylenmez, sadece zihinlerde hapsedilirse, hiç kimseye fayda sağlamaz. 1983 yılından beri, kademeli bir şekilde, hizmetlere boğulan Başbakanlığın bu durumundan kurtarılması ve bakanlarımıza güvenerek, hizmetlerin ilgili olan bakanlıklara acilen devredilmesi gerekmektedir.

Anayasanın 112 nci maddesine göre, bakanların, Başbakana karşı sorumlu olduklarını kabul edilmiş; ancak, bir yığın hizmeti üzerine alan başbakanların, hizmetler bakımından sorumluluğu düzenlenmemiştir. Zira, Anayasamız, Başbakana koordinasyon ve genel siyaset sorumluluğu vermiş; ancak, hizmet sorumluluğu vermemiştir. Bu sebeple, Başbakanlığın bu hizmet yükünden acilen kurtarılması gerektiğine inanıyorum. Dünyanın en riskli, riskli olduğu kadar da mükemmel bir coğrafyasında yaşayan büyük bir ülkenin her gün artan sorunlarını katı bir merkeziyetçi anlayışla çözemeyeceğimiz çok açıktır. Burada, meseleyi, sistemin eleştirisi olarak ele almıyorum. Bunun ötesinde, mevcut sistemde yapılacak çok şey olduğuna inanıyorum. Bunun için de “yetki devri” ve “işlerin mahallinde çözümü” kavramlarının idare tarafından benimsenmesi ve uygulanması için gereken hukukî altyapının hazırlanması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devletin Millî İstihbarat Teşkilatı, demokratik, parlamenter rejim içerisinde Başbakana bağlıdır. Bir istihbarat teşkilatı, devletin gözü ve kulağıdır. Doğru ve zamanında bilgi alamayan devlet, doğru kararları da alamaz. Ayrıca, alınan bilgilerin de, devlet sırrı olarak emin bir şekilde saklanması ve sorumsuz kişiler aracılığıyla kamuoyuna aktarılmaması gerekir. Bu konuda, sorumluluk makamında bulunan herkesin sorumluluğunun gereğini yerine getirmesi, devletimize karşı millî bir görevdir. Herkes bilmelidir ki, bu yüce devleti yıpratmaya hiçbir kurumun ve şahsın hakkı yoktur. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son onaltı yılda 600 bin devlet memuru işe alınmıştır. Şu anda, devlet memuru sayısı 2 milyona yaklaşmıştır; bunun yarısı kadar devlet memuru çalıştırılsa, devlet işlerinde en küçük aksama olmaz; devlet kadrolarını bu şekilde şişirmekle işsizlik de önlenemez.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Doğru Yol şişirdi efendim.

YUSUF BACANLI (Devamla) - Bunu Doğru Yol da şişirdi, Anavatan da şişirdi, gelmiş geçmiş tüm iktidarlar da yaptı. Biz, burada, şu parti veya bu parti değil, bir problemi ortaya koyuyoruz. Bir problemin eleştirisini yapıyoruz. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Teşebbüs ruhlu insanlar yetiştirerek özel yatırımları teşvik etmek, işsizlere istihdam imkânı yaratmak gerekir. Ülkemizde devlet memurlarının dağılımında bölgelerarası ve hatta illerin içerisinde dengesizlik vardır. Bu dengesizliğin baş sorumlusu, başta milletvekilleri olmak üzere, siyasî partilerin genel merkezleri, il ve ilçe teşkilatlarıdır. Birçok kurumda personel fazlalığı olmasına rağmen, bu dengesizlik yüzünden personel ihtiyacı gözükmektedir.

Bürokratlarımız siyasî nüfuzla göreve geliyor ve yine aynı şekilde siyasî nüfuzla görevden alınıyor. Peygamber Efendimizin, hadisi şerifinde buyurduğu üzere “emaneti ehline verin” prensibinden uzaklaşılmıştır. Devlet Memurları Kanunun ehliyet, liyakat ve kariyer esasına dayalı sistemi bile altüst edilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi birkısım memurlar, asansör madde olan 68 inci maddeye göre, jet hızıyla yükseltilmiş, çoğunluk ise, kadrosuzluk sebebiyle terfi edememiştir. Bu durum, kırgınlığa, küskünlüğe ve işlerin sürüncemede bırakılmasına sebep olmaktadır.

Bugün, eğri oturup, doğru konuşalım. Parlamenterler iş bulma hizmetinden, hastanelere hasta yatırmaya varıncaya kadar, milletvekilliğiyle ilgilisi olmayan daha birçok işle meşgul edilmektedir. Parlamento, Anayasanın 87 nci maddesine göre, kanun yapmak, değiştirmek, milletlerarası anlaşmaları uygun bulmak, sözlü ve yazılı soru önergesi,

Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve gensoru gibi yollarla yürütme organını denetlemekle görevli ve yetkilidir. Her gün Meclise gelen on onbeş bin civarındaki ziyaretçinin işi sebebiyle idareye müdahelede bulunan parlamenterlerin, bu müdahalelerini unutup işlerin niye iyi gitmediğinin hesabını sormaya hakkı var mıdır?! (DYP sıralarından alkışlar)

Türkiye Cumhuriyetinin ilkokullarında okuyan öğrenci sayısı Yunanistan'ın nüfusundan fazladır. Bu çocuklar, çok değil, on yıl sonra ev isteyecekler ve iş isteyeceklerdir. Şu anda, beş milyonu aşkın işsizimiz vardır. Çalışabilir her 100 kişiden 22' si işsizdir. En son Sosyal Sigortalar Kurumunun ve diğer kamu kurumlarının yaptığı sınavlara başvuran insanların çaresizliğini ve ümitsizliğini görmezlikten gelmek mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer yatırım yapmaz, herkesi devlet kapısında açılacak memur ve işçi kadrolarını beklemek zorunda bırakırsak, komünist ülkelerden kötü duruma düşeriz.

Şu özelleştirme meselesinde, içimizdeki çeşitli kurumlarda yuvalanmış sosyalist devletçi zihniyetlerin engellemeleri yüzünden başarısız olunduğu malumlarınızdır. Karabük Demir ve Çelik Fabrikasını bedavaya verdik, özelleştirdik; Türkiye Cumhuriyetinin ne zararı oldu? İşçilerimiz çalışıyor, üretiyor, yeni yatırımlar yapıyor, yüzleri gülüyor. Devlet mülkiyetindeki diğer işletmeleri de süratli bir şekilde özelleştirerek milletimizin sırtında kambur olmaktan kurtarsak ne olur? Örneğin, Et ve Balık Kurumu... Türkiye'nin et tüketimi 750 bin tondur. Et ve Balık Kurumu 35 bin tonla, bunun, sadece yüzde 5'ini üretir. Bu yüzde 5 için bu milletin ödediği para ne kadardır biliyor musunuz; 13 trilyon lira civarındadır. Bu kurumu tamamen özelleştirsek, vatandaşlarımıza güvensek, uygun kredilerle hayvancılığımızı teşvik ederek, kapasiteyi artırmalarını sağlayarak, köylümüz biraz daha fazla gelir elde etse kötü mü olur; ama, özelleştirmeyle ilgili aleyhdeki “devlet malı çarçur ediliyor” propagandası yüzünden Hükümet, bir türlü özelleştirmeyi yapamıyor, durmadan borçlanıyor ve zam yapıyor. Ekonomiyi kendi kuralları içerisinde idare etmek varken, hâlâ müdahalede ısrar edenler bilsinler ki, bu ülkeye kötülük ediyorlar.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Çarçur etmeyin, çalıp çırpmayın, iş yapın!..

YUSUF BACANLI (Devamla) - Herhalde biz de, çarçur edilsin, çalıp çırpılsın demiyoruz! (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Ali Bey, siz öyle mi yapıyorsunuz?!

YUSUF BACANLI (Devamla) -  Rüşvet ve yolsuzluklar en çok, müdahaleci -sizin gibi- devletçi ve sosyalist ülkelerde oluyor. Siz, devasa bütçeli bir kuruluşun hantal yapısını devam ettirmeye çalışırsanız, onun yönetimindeki insanların ve arkasındakilerin rant paylaşımını engelleyemezsiniz. Bugün, söylentilerin son bulmasının ve toplum hayatından çıkarılıp atılmasının çaresi, devletin aslî görevleri olan adalet, millî savunma, millî eğitim, sağlık, emniyet ve sosyal güvenlik gibi hizmetleri yerine getirmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) - Kimlerin rantçı olduğunu halk iyi biliyor; rantçıları iyi tanıdılar!

BAŞKAN - Evet, Sayın Bacanlı.

YUSUF BACANLI (Devamla) - Arkadaşım Kadir Beyin süresinden 5 dakika alacağım.

BAŞKAN - Kadir Bey, Sayın Bacanlı 5 dakikanızı rica ediyor efendim.

KADİR BOZKURT (Sinop) - Kaç dakika konuşma sürem var.

BAŞKAN - 20 dakika konuşma süreniz var. 5 dakikanızı verirseniz, 15 dakikanız kalacak.

3 dakika siz verin, 2 dakika da ben veriyorum değerli Bacanlı'ya.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bacanlı muhalefet gibi konuşuyor, ANAP'ın vaktini de verelim ona (!)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim, nasıl olsa alkış da alıyor.

Buyurun efendim.

YUSUF BACANLI (Devamla) - Devletimiz, gaz, bez, tuz, şeker ve ayakkabı imalatı veya ticaretiyle uğraşırken, başka milletler teknolojide uzay araştırmalarında dev adımlarla büyük atılımlar yapmaktadır.

Devlet katında mesuliyet ve mevki sahibi olanlara yakışan, kin gibi, öfke gibi, intikam gibi, aşağılatıcı duyguların zinciriyle bağlanmak değil, fazileti tercih ederek, kendisini ve zaafını aşmaktır. Devlet ve siyaset adamlarının öç alma duygularının faturasını, çoğu kez, acı bir biçimde bu millet öder.

Türkiye'de, temiz toplum, temiz politika özlemlerimiz bugüne kadar hiç dinmedi, bitmedi; ya suçlamalar dayanaksız oldu ya da ortaya atılan iddiaların araştırılmasına hukukî değil, politik olarak yaklaşılıyor. Temiz toplum veya temiz siyaset, partilerarası bir mücadele olmaktan artık çıkmalı, partilerüstü bir fazilet mücadelesi haline gelmelidir. Sonuca varmak istiyorsak, siyasî hesaplaşmaları bir tarafa bırakıp, Anayasadaki değişiklikleri yaparak, parlamenterlerin dokunulmazlıklarını siyasî işlerle sınırlandırmak gerekmektedir.

Evet, adil ve şeffaf yönetimi hayata geçirmek istiyorsak, milletvekillerinin ve kamu yöneticilerinin mal beyanlarını, Meclis Başkanlığınca veya kurum yöneticilerince saklanması yerine, bu beyanların gerçeğe uygunluğunun bağımsız mercilerce kontrol edilebilmesini sağlayacak gerekli hukukî düzenlemeleri, Meclis olarak gerçekleştirmek zorundayız. (DYP, ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Güzel ülkemizde, temiz toplum ve temiz politika ortamını kurmak, kamu vicdanında kirlenen siyaseti aklamak istiyorsak, bugün, önümüzde tarihî bir fırsat vardır. Parlamentomuz elbirliğiyle, bu çürümüşlüğe, çözülmüşlüğe son vermek için gerekli adımları, cesurca atmalıdır. (RP sıralarından alkışlar)

Türkiye'de, temiz toplum, sadece bireylerin peşine düşmekle gerçekleştirilemez; kamu kaynaklarının suiistimaline açık mevcut ekonomik yapıyı soygun aracı olmaktan çıkaracak köklü çözümleri hayata geçirmek, Parlamentomuzun önünde tarihî bir görevdir.

Siyasî partilerimizin temsilcilerini ve sözcülerini, bu kürsüden dinledik; hepsi de çok güzel konuşuyorlar; hiçbirine kötü demek mümkün değil; ama, gelin, elbirliğiyle, bu güzel konuşma, bu güzel nutuk atma devrini kapatıp, artık, güzel, dürüst işler yapma devrinin açılması gerektiğine inanalım ve hep birlikte bunu sağlayalım. (Alkışlar) Artık, Yüce Türk Milleti, iyi yetişmiş vatan evlatlarının siyasî arenada yok olup gitmesini istememektedir.

Bu inancımla, Yüce Meclisi, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına selamlıyor; hepinize hürmetlerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bacanlı, teşekkür ediyorum. Efendim, yüksek müsamahanıza sığınarak; bir ifadede bulundunuz -bunu başkaları da sık kullanıyor- “eğri oturup doğru konuşalım” dediniz. Doğru konuşmak için eğri oturmaya gerek yok; bir. İki, eğri oturanın doğru konuşması da pek kolay olmaz.

Teşekkür ediyorum; buyurun.

YUSUF BACANLI (Devamla) - Bir deyim olarak ifade ettik biz onu...

BAŞKAN - Peki efendim; teşekkür ediyorum.

Sayın Bozkurt, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA KADİR BOZKURT (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü çalışma prensipleri ve uygulamaları, Köy Hizmetlerinin genel sorunları ve öneriler olarak devam etmek istiyorum.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü çalışma prensipleri ve uygulamaları:

Köye ve köylüye götürülen hizmetlerden beklenilen faydanın alınabilmesi, hizmetlerin en kısa yoldan ve en ekonomik olarak köylümüzün kalkınımına sunulabilmesiyle mümkün olacaktır. Bu amaç doğrultusunda, 1984 yılında, YSE, Toprak-Su ve Toprak İskân Genel Müdürlüklerinin birleşmesiyle Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Genel Müdürlüğün kurulmasındaki esas amaç, çeşitli sektörlerle köye hizmet götüren kuruluşların, personel, makine parkı ve yapım kapasitesi gibi güçlerini birleştirerek, köylümüze hizmet götürürken, kendilerine bütçeden ayrılan ödeneklerin yurt gerçeklerine uygun olarak kullanımının teminiyle millî ekonomiye katkı sağlamaktır.

Genel Müdürlük, kırsal alana, ulaştırma sektörüyle köy yolu hizmeti; diğer kamu hizmetleri sektörüyle içmesuyu, iskân, çevre ve teknolojik araştırmalar hizmeti; tarım sektörüyle sulama, toprak muhafaza, drenaj ve tarla içi geliştirme hizmeti; konut sektörüyle de lojman yapımı hizmetlerini götürmektedir. Görüleceği gibi, Genel Müdürlük, kırsal alana yedi ana sektörde hizmet götürmektedir. Bu kadar geniş bir sahaya, bu kadar çok ve önemli sektörle hizmet götüren başka bir kuruluş yoktur.

Ülkemizdeki 37 435 adet köyden 32 581 adedine, köy yolu hizmeti, 34 836 adedine içmesuyu hizmeti ve gerekli hallerde de tarımsal altyapı hizmetleri ile iskân hizmetleri götürülmektedir. Bu hizmetler, aynı zamanda, yaklaşık 43 bin adedi bulan köy ve mahallelere götürülmektedir.

Burada, çok önemli gördüğüm bir noktaya değinmek istiyorum. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Bekir Aksoy, Genel Müdürlüğün 1997 yılı bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi esnasında yaptıkları konuşmalarında, köyişleri bakanlığının kurulmasının önemine işaret ederek, bu konuda, kanun ve kuruluş çalışmalarına başladıklarını ifade etmişlerdir. Yukarıda da izaha çalıştığım gibi, 780 bin kilometrekarelik sahaya hizmet götüren Genel Müdürlüğün, bakanlık şeklinde yeniden örgütlenmesi, hizmetlerin etkinliği ve verimliliği açısından önem arz etmektedir. Sayın Bakanın bu konudaki çalışmalarını takdirle karşılıyoruz.

Bu arada, Genel Müdürlüğün almış olduğu bir kararı da, çok önemli ve köye hizmet götürülmesinde çok yararlı bulduğum için açıklamak istiyorum. Genel Müdürlük, yatırımlara daha fazla ödenek ayırabilmek, yıllık programları program hedefleri doğrultusunda gerçekleştirmek üzere bir dizi tedbir almıştır. Genel Müdürlük bünyesinde çalışan ve aşırı istihdam yaratan geçici işçi sayısı 48 binden 42 bine, araç sayısı 28 binden 23 bine düşürülmüştür. Bu sayede, yatırımlara daha fazla kaynak ayırma imkânı doğmuştur. Daha bundan birkaç yıl önce, yatırımlara yüzde 15, cari giderlere yüzde 85 oranında ödenek ayırabilen Genel Müdürlük, almış olduğu bu tedbirler sonucu, 1997 yılında, yatırımlara yüzde 47, cari giderlere yüzde 53 oranında ödenek ayırmak durumuna gelmiştir. Diğer yandan, Genel Müdürlük makine parkı yeniden değerlendirilerek, bilhassa bakım hizmetlerinde kullanılacak olan iş makinelerinin temin edilmesi gerekmektedir.

Diğer bir konu da, Genel Müdürlüğe ayrılan akaryakıt ödenekleri, genellikle ağustos ayı itibariyle bitmektedir. Hizmetlerin en yoğun olduğu aylarda, Genel Müdürlük yetkilileri, işlerini güçlerini bırakıp, ödenek peşinde koşmaya başlamaktadırlar.

Bu arada, bir de, Maliye Bakanlığının uygulamalarına değinmek istiyorum. Yıllık yatırım ödenekleri zamanında ve yeterli oranlarda serbest bırakılmadığı için, istihkak ödemelerinde sorunlar yaşanılmaktadır. Yılın son günleri gelmiş olmasına rağmen, Genel Müdürlük ödeneklerinin bir kısmı hâlâ serbest bırakılmamıştır.

Köy Hizmetlerinin genel sorunları:

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne 1986 yılından sonra kadro verilmediği için, kadrolu işçi sayısında, emeklilik vesaire gibi nedenlerle büyük miktarda azalma olmuştur.

Emekli olan personelin tamamına yakını atölye ustası, şoför, operatör, kompresörcü gibi üretici personel olduğu için, çalışmalarda büyük ölçüde aksama olmuştur.

Bu boşluklar geçici işçilerle doldurulmuştur; ancak, geçici işçilerin gerek iyi yetişmemiş olması gerekse toplu giriş, toplu çıkış yöntemiyle yılda dört beş ay çalıştırılmaları, üretimde istenilen seviyenin yakalanmasını sağlayamamıştır.

Ayrıca, kış aylarında geçici işçi çalıştırılmadığı için, iş makinelerinin bakım, onarım ve revizyonları yapılamamaktadır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü uzun bir süredir yeni iş makinesi almamaktadır. Bu nedenle makine parkının yüzde 75'ine yakını ekonomik ömrünü doldurmuştur. Ekonomik ömrünü doldurmuş makinelerle yapılan çalışmalar çok rantabl olmamaktadır; ayrıca, işletme giderleri çok yüksek olmaktadır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kuruluş kanunu çıktıktan sonra, atama yönetmeliği, kadro şeması gibi konular yürürlüğe girmediği için, bölgelerarası personel ve makine dengesizliği olmaktadır. Öyle ki, bir ilde hiç olmayan bir mühendislik dalı, diğer ilde 15-20 adet olmaktadır; bunun sonucu da, bir ilde mühendis olmayan dalda işler aksamakta iken, diğer ilde, o dalda birçok mühendisin boşta kalması veya ilgisi olmayan bir görevde görevlendirilmesi gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, icracı bir bakanlık bünyesi içerisinde örgütlenmelidir; yeni bir reorganizasyon düşünülmelidir. Ödenekler hem genel bütçeden temin edilmekte hem de özel idareden program yapılmaktadır; bu da bütünlüğü bozmaktadır.

Öneriler:

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, icracı bir bakanlık bünyesinde, yeniden reorganizasyona gitmelidir; bu reorganizasyon sırasında ilçeler gruplaştırılarak, belli merkezler tespit edilmeli, buralarda örgüt kurulmalıdır. Buralara bir adet yönetici, yeteri kadar teknik eleman, bekçi ve ahçılar tayin edilmelidir. Ayrıca iş makinesı kullanan personel, çalışma mevsimi içerisinde geçici olarak tayin edilmelidir; bu durumda iş makineleri program durumuna göre il merkezinden planlanarak sevkedilecek, kontroller ilçe teşkilatı tarafından yapılacaktır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü makine parkı eskimiştir, bu makinelerin çalışmaları ekonomik olmamaktadır; bu nedenle Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, yapım işlerini ihale suretiyle, gerekirse bu işte kullanılacak makineleri idareten birim dışı kullandırarak yapmalıdır. Bakım ve onarım işleri pür emanet olarak dairece yapılmalıdır. Makine parkının yenilenmesi çok büyük finansman gerektirdiği için, bu sisteme geçilmesi yararlı olacaktır.

Geçici işçiler bir yıl boyunca, en az sekiz ay çalıştırılmalı ve giriş çıkışları toplu olmamalıdır; idareler mevcut geçici işçilerin pozisyonlarına göre çalışacakları ayları tespit edip, yılın son ayında ilan etmelidir. Bu durumda yılın her ayında, idarenin ihtiyaç duyduğu hizmetleri yapabilmek için, personel çalıştırabilecektir; bu sağlandığı takdirde, özellikle kış aylarında atölyede revizyonlar yapılabilecek ve bu iş makineleri iş mevsimine iyi hazırlanmış olacaktır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün birimlerinin mahallî idarelere bağlanması gündemde tutulan bir olaydır; bu belki mümkündür; ancak, şu anda Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüklerinin ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yetkisindeki işleri yapacak birimler, mahallî idarelerde bulunmamaktadır. Bunları yapabilmek için, mahallî idarelerde yeni bir altyapının oluşturulması lazımdır. Bu altyapı hazırlanmadan, Köy Hizmetleri, mahallî idarelere bağlandığı takdirde işlerde aksamalar olacak, hizmet götürülen kırsal kesim vatandaşları haklı olarak şikâyetçi olacaktır; bu çıkmaz ise, devleti daha büyük sıkıntıya sokacaktır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi çok büyük bir kuruluşun, herhangi bir yasaya eklenen geçici bir maddeyle kaldırılarak, mahallî idarelere bağlanması, işlerin daha da aksamasına neden olacak ve büyük problemler doğuracaktır. Bu konunun, sadece merkezde değil, taşrada ilgili birimlerin katılımıyla daha geniş bir şekilde değerlendirilmesinin faydalı olacağı kanısındayım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1997 yılı bütçesinin ülkemize, çiftçimize ve tüm çalışanlara hayırlı olmasını diler; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bozkurt, teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, sıra, Demokratik Sol Parti Grubunun.

Grup adına, Sayın Ahmet Tan; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Efendim, üç sayın arkadaşımız Grubunuzun görüşlerini ifade edecekler; zatı âliniz sürenin ne kadarını kullanacaksınız?

AHMET TAN (İstanbul) - Üç kişi kullanacağız; takdir sizin efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamadan önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dün akşam üzeri buraya bir perde; bir hayal perdesi kuruldu ve bu perdeyle, bu yılki Türkiye bütçesinin de, Başbakanlık bütçesinin de en iyi özeti, simgesel de olsa verildi. Bu hayal perdesi, ayrıca, bizleri, başka perdeyi hatırlatmaya yöneltti. Dört yıl önce de Başbakanlık toplantı salonuna bir perde kurulmuştu. O zaman da perdenin önünde, Koalisyonun küçük ortağının şimdiki lideri vardı, o perdenin önünde de projektörlü bir şov yapıldı rakamlar, grafikler, çizelgeler sunuldu. O perde önünde sergilenen şovun adı UDİDEM Projesiydi. O hayal perdesi, daha sonra, Türkiye'ye 5 Nisan kâbusunu yaşattı. İnşallah, dünkü hayal perdesine yansıtılan denk bütçe projesi de, aynı kâbusu Türk Milletine bir daha yaşatmaz.

Sayın Başbakan, bu bütçeyi denkmiş gibi göstermeyi kafasına koymuş bir kere. Dünkü perde, işin süsüydü, örtüsüydü; çünkü, “bütçe denktir” demekle bütçeler denk olmuyor; gelirler hanesine temenni rakamları yazmakla da denklik sağlanamıyor. Sayın Başbaktan, bu gerçeğin herhalde kendisi de farkında olmalı ki, bu yılki bütçe kalemleri arasına en yüksek beş ödenek artışını kendisine, yani Başbakanlığa ayırdı; evet, yüzde 140'lık bir artış sağladı. Evet, geçen yılki 23 trilyon 987 milyar lira olan Başbakanlık bütçesi, bu yıl 57 trilyon 595 milyar liraya çıkarılmıştır.

Enflasyonun yüzde 60'lara indirilmesini hedef alan bir Hükümet Başbakanının neden böylesine yüksek miktarlı, yüksek oranlı bir bütçe artışını talep ettiğini sormak gerekiyor. Başbakanlık, yatırımcı bir kuruluş değildir; Başbakanlık, bir koordinasyon, bir eşgüdüm merkezidir. Anayasamız, yönetim sistemimiz, Başbakanlığın işlevinin bakanlıklar arasındaki uyumun sağlanmasını öngörürür; yani, başbakan, icracı değildir, yapmaz, yaptırtır; başbakan, bir orkestra şefine benzer, uyum sağlar; çalmaz, çaldırır!.. (DSP sıralarından gülüşmeler)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet tarihimizde, ilk kez, devlet bakanlıklarının sayısı, hizmet bakanlıklarının sayısını geçmiştir; bir başka deyişle, bir anlamda ricacı bakanlık olan devlet bakanlıkları, icracı bakanlıkların sayısını sollamıştır; herhalde, rica etmek, icra etmekten daha zor hale geliyor; yoksa, bu artıştaki bir başka neden de, pahalı hale gelen Başbakanlık saltanatı mıdır? Saltanat deyince, halkımızın da, bu Yüce Meclisteki siz sayın milletvekillerinin de aklına, elbette ki, taşıt saltanatı geliyor. Taşıtlar, yine baktığımız zaman, bütçede birinci sırayı tutuyor; bu yıl sadece binek otolarına ayrılan ödenek 171 milyar liradır.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Milyarsa, bir şey değil...

AHMET TAN (Devamla) - Evet, sizin için, trilyonlarla götüren bir siyasî parti mensubu...

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - Neyi götüren?.. (DSP sıralarından “malı götüren” sesi)

HÜSAMETTEN KORKUTATA (Bingöl) - Sizi götüren...

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - Neyi götüren...

AHMET TAN (Devamla) - Bilmiyorum... Veyahut da malı götüren...

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - Azıcık terbiyeli ol!..

AHMET TAN (Devamla) - Vallahi, ben terbiyeliyim...

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - “Çalmak, çaldırmak, malı götürmek” ne demek?!.

AHMET TAN (Devamla) - Sizin arkadaşınız laf atmazsa eğer, konuşmama devam eder ve terbiyemden yeni örnekler sunarım. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Burada, Sayın Başbakanı ve Başbakanlık bütçesini eleştiriyorum. Eğer, Sayın Başbakanı, eleştirmeye değer bulmuyorsanız, onu söyleyin, eleştirmeyelim. (DSP sıralarından alkışlar)

Bizim taşıt mevzuatımızda iki tür araç vardır: Birincisi, kişiye tahsis edilmiş araçlar; ikincisi, kamu hizmetine verilmiş araçlar. Kamu hizmetine tahsis edilmiş araçların özel amaçlarla kullanılmasına kesinlikle izin yoktur. Başbakanlıkta kişiye tahsis edilmiş otomobiller, çeşitli araçlar vardır. Ayrıca, hepimizin bildiği gibi, bir de jet uçağı vardır; ancak, bu uçak, kişiye tahsisli bir araç değildir, kamu hizmetine ayrılmış bir araçtır; çünkü, 237 sayılı Yasa, gemiler gibi, uçakların da zata tahsis edilemeyeceğini öngörür; yani, Başbakanlığa tahsisli uçak, Başbakanlığa verilmiş makam otomobillerinden farklıdır. Bu uçağa, konu komşu, çoluk çocuk bindirilerek, sayfiye yerlerine gidilemez.

AYHAN GÜREL (Samsun) - Hizmetçisini de taşıyor.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Her hafta gidilmez en azından.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Biz, kimlerin gittiğini gayet iyi biliyoruz!..

AHMET TAN (Devamla) - Gidilirse ne mi olur; hem söz konusu 237 sayılı Yasa çiğnenmiş olur hem de halka ayıp edilmiş olur.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingol) - Biz biliyoruz hepinizin ne yaptığını!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müsaade buyurun da, Sayın Tan ifade etsin efendim.

Sayın Tan, siz buyurun.

AHMET TAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başbakanın, kamu hizmetine tahsisli Başbakanlık uçağıyla hafta sonlarında ailesiyle birlikte yaptığı ve yapacağı özel gezilerin masraflarını maaşından kestirmesi, devlete iade etmesi şart görünüyor. Yoksa, temiz toplumdan, dürüst siyasetten, adil düzenden söz etmesi boştur ve moda haline getirdiği kendi deyimiyle fasa fisodur.

Söz uçaktan açılmışken, Sayın Başbakanın, sayın ortağına bu uçağı niçin kullandırdığını da sormak gerekir; çünkü, basından öğrendiğimize göre, bu uçağı Sayın Başbakan ve ortağı Dışişleri Bakanı Sayın Çiller birlikte kullanıyorlar.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Ortaklık gereği!..

AHMET TAN (Devamla) - Bilindiği gibi, bu uçak Başbakanın hizmetine tahsislidir -Tanrı saklasın- acil bir sağlık nedeni yoksa, bu uçağın, Dışişleri Bakanının hizmetine verilmesi, yasanın amacına ters düşer. Nasıl ki makam otoları birlikte kullanılmıyor, ortaklaşa kullanılmıyor, bu uçağın da birlikte kullanılmaması gerekir. Niçin birlikte kullanılıyor; yoksa, bu Hükümetin kuruluşunda sözü edilen gizli koalisyon protokolünde bu yönde bir hüküm de mi var acaba?! Sayın Dışişleri Bakanını, Başbakanlığa ruhen hazır tutmak üzere birlikte uçak kullanılmasını öngören bir madde...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Başbakan Yardımcısı olduğunu unuttun herhalde.

YAKUP BUDAK (Adana) - Burası milletin kürsüsü, gazete köşesi değil.

AHMET TAN (Devamla) - ...ama, Kurul, bu yetkisini, yalnızca ve yalnızca Başbakanın özel emri veya onayıyla kullanabilir yönünde bir yetki mi alınmıştır? Bu bir araştırma konusudur ve bu araştırmayı da -söz konusu Başbakanlık olduğuna göre- Başbakanlık Teftiş Kurulunun yürütmesi gerekir. Bu noktada bir anımsatma yapmak gerekiyor. Böyle bir araştırmayı yapmak için, Sayın Başbakanın, yasaya göre, Bütçe Kanununda da belirtildiğine göre, doğrudan doğruya onayı ve emri gerekir; yani, bu tür araştırmalar yapması mümkün değildir. Demokratik Sol Partinin, bu anlamda verdiği yasa önerisinin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır; çünkü, özerk, bağımsız bir araştırma kurulunun, teftiş kurulunun oluşması ve Meclise bağlı olması gerekmektedir. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan, icracı ve ricacı bakanlıklar yetmiyormuş gibi, “koordinasyon” adı altında, icracı başmüşavirlikler kurmaya da yönelmiştir. Bu konuda kesin bilgiler almaktayız. Bu başmüşavirliklerin, devletin bürokratik yapısına ne tür katkı yapacağı bilinmez; ama, şimdiden siyasî mizah yaşamımızı zenginleştireceği anlaşılmıştır. Başbakanlıkta ihdas edilmeleri öngörülen şu başmüşavirliklerin adlarına bir göz atalım:

Flaş Yatırımlar Başmüşavirliği, Havuz İşleri Başmüşavirliği, Stratejik Projeler Başmüşavirliği, Özelleştirmeyi İzleme Başmüşavirliği, İsrafla Mücadele Başmüşavirliği. Herhalde işi en zor olan da bu sonuncusudur; çünkü, hedefi, bizzat Sayın Başbakan olacaktır bu başmüşavirliğin; zira, Mercedes 500 meraklılarının arasında, başta Sayın Başbakan gelmektedir. Bugün, Ankara'nın çeşitli semtlerine dağılmış 10'un üzerinde binada ve 3 binden fazla personelle çalışan Başbakanlık, hem minyatür bir bakanlıklar topluluğu haline dönüşmüştür hem de dünyanın en kalabalık başbakanlıkları arasına girmiştir. Bu personel kalabalığı, Sayın Başbakanın da başını döndürmüş olmalı ki, bakanların birbirlerine talimat vermesine bile artık ses çıkaramıyor. Örneğin, Dışişleri Bakanının kendisini Başbakan sanmasına aldırmıyor; İçişleri Bakanının, yüksek kamu görevlilerine işten el çektirmesi konusunu sineye çekiyor.

Susurluk konusunda, Sayın Başbakan, bir aya yakın bir suskunluktan sonra sessizliğini bozdu ve atı alanın Üsküdar'ı geçmesini bekledikten sonra, göz yummuş duruma düştükten sonra, şimdi, “üç koldan soruşturma başlattığını” söyledi.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Baştan başlattı...

AHMET TAN (Devamla) - Başbakanlık Teftiş Kurulunun görevi ve kuruluş nedeni, birden çok bakanlığı ilgilendiren konularda eşgüdümlü denetim yapmaktır. Oysa, üç koldan yapılacak bir araştırma, üç ayrı rapor ve üç ayrı sonuca götürür ki, bu, yargı sistemimizde bir kaos yaratır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi söz konusu olunca, örtülü ödenek üzerinde durmamak olmaz; çünkü, devletin, gizli ve çok önemli meşru çıkarları için kullanılması gereken bu ödeneğin, Sayın Çiller tarafından, tartışmalı uygulamalara konu olduğu ibretle görüldü. Sayın Çiller, görevi devrettiği Sayın Mesut Yılmaz'a, “devlet sırrıdır” diyerek, bu konudaki açıklamaları, gerekli devir teslim işlerini yapmaktan kaçındı. Oysa, örtülü ödeneğin hangi alanlardan harcandığını kamuoyuna açıklamak başka şeydir, bu konuda görevi devralan Başbakana bilgi aktarmak bir başka şeydir. Kendisinden başka hiç kimsenin bilmesine izin verilmeyen ve Başbakandan, Cumhurbaşkanından, Genelkurmay Başkanından bile gizlenen sırra, “devlet sırrı” denmez “özel sır” denir; özel sırların ise, devlet geleneğinde yeri yoktur. Hele, bu sırların, karşı tarafın, bu sırra ihanet edecekmiş gibi gösterilmesi, özrü kabahatinden büyük olduğu anlamına gelir ki, bu, sergilenmiştir.

Örtülü ödenek, son üç yıldır, başlangıçta ayrılan bütçe ödeneğiyle kıyaslanmayacak bir miktara ulaşmıştır. 1994 yılı bütçesindeki çok ibret verici rakamları, eğer dikkat buyurursanız, şu anda size söyleyeceğim: 7,5 milyar lira, başlangıç ödeneği olarak örtülü ödeneğe konuluyor; fakat, yılın sonunda bu ödenek, 466 milyar liraya çıkarılıyor. Geçen yıl -1995 yılında- ayrılan miktar ise, 15 milyar lira. Bir yıl geçmeden örtülü ödenekten harcanan miktarın -Sayıştay rakamlarına göre- 1 trilyon 275 milyarı bulduğu anlaşılıyor.

Gelelim içinde bulunduğumuz bu yıla... Bu yılın başında hazırlanan bütçede, oyladığımız ve onayladığımız bütçede -1996 yılındaki- 30 milyarlık başlangıç ödeneği, yılın sonunda 3 trilyon 455 milyar 221 milyon liraya şimdiden varmış bulunuyor. Bu muazzam rakama nasıl ulaşılır, niye ulaşılır? Yetkililer, bu ödeneğe, Maliye yedek ödeneğinden 2 trilyon 780 milyar, Tanıtma Fonundan 347 milyar, Türk Kültür Varlığını Koruma Projesinden 76 milyar, Dış Ülkelere Siyasî Tanıtma Projesinden 271 milyar liralık ödenek aktarıldığını ve bu rakamlara böyle ulaşıldığını söylüyorlar. Bu büyüklükteki bir paranın harcanmasıyla ilgili hiçbir başbakan kendisini sorumsuz sayamaz; bugünkü yolsuzluk ve şaibe ortamı nedeniyle hiç sayamaz. O yüzden, ya bu söz konusu aktarma yapılan vakıfları ortadan kaldırmak için bir kanun çıkarmak ya Başbakanın kendisinin, centilmence, bunu ortadan kaldırması ya örtülü ödeneği başta neyse öyle götürmesi gerekiyor yahut da daha sonraki başbakana hesap vermesi... Yoksa, özel sırra dönüşür devlet sırları.

MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Hesap sorarsa, Hükümeti bozar o zaman.

AHMET TAN (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlığı büyütmenin bir başka gerekçesi de şudur: Başbakanlıkla hiç ilgisi bulunmayan bazı kurumların, Başbakanlığa bağlanması... Bunu yaparken “halka daha iyi hizmet etmek üzere” diye açıklama yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tan.

AHMET TAN (Devamla) - Efendim, 2 dakika eksüre istiyorum.

BAŞKAN - Niye 1 dakika değil de 2 dakika Sayın Tan?

AHMET TAN (Devamla) - Peki efendim, takdiriniz öyleyse, 1 dakikada da söyleyeceklerimi söyleyebilirim.

BAŞKAN - 2 dakika... Buyurun efendim.

AHMET TAN (Devamla) - Bugünkü yapısı içerisinde, Başbakanlığın önemli fonlarından birisi de, Başbakanın denetiminde olan Tanıtma Fonudur. Bu Fonun kaynakları arasında, Milli Piyango hâsılatının yüzde 10'u, müşterek bahis oyunlarının yüzde 5'i gibi kaynaklar vardır. Bu oyunları kumar kabul eden Refah Partisi, Tanıtma Fonu eğer, gerekliyse, niçin her fırsatta bu Fonu örtülü ödeneğe aktartmaktadır ve sayısal Loto oynayanları, Milli Piyango oynayanları, hesabı verilemez durumdaki örtülü ödeneği destekler duruma düşürmektedir; bu konuda sorular sormak gerekiyor. Soruyoruz; ama, bu soruların cevabını, Meclis gündeminin tıkanıklığından yahut da Sayın Başbakanın zamana verdiği değerden dolayı alamıyoruz. Milletvekilinin soru sorması anayasal bir hak; hele sözlü soru sorması, görevi ve işlevi gereğidir. Bugüne kadar, Meclis gündemindeki sayısız sorudan birçoğu Başbakana yöneltilmiştir; ama, yanıt alınamamıştır. Sayın Mesut Yılmaz'a, Başbakan iken sorulan bir soruya daha yeni sıra gelmiştir. Sayın Erbakan sorulan soruların yanıtlarını vermek için, herhalde, Demokratik Sol Partinin iktidara gelmesini bekliyor.

Saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tan. (RP sıralarından “çok bekleyeceksiniz, çok” sesleri)

A. TURAN BİLGE (Konya) - Siz nasılsa beklediniz, biz de bekleriz.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl)- Öbür dünyada, öbür dünyada...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, efendim, iltifat teatileri tamamlandıysa, sayın hatibi çağıracağım.

Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Koç, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Koç, sürenin ne kadarını kullanacaksınız efendim?

MÜJDAT KOÇ (Ordu) - 12-13 dakika.

BAŞKAN - 12-13 dakika diyorsunuz; peki.

Efendim, saat 19.00'u aştığı takdirde, Sayın Koç'un konuşmasının bitimine kadar süre uzatımını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Koç.

DSP GRUBU ADINA MÜJDAT KOÇ (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığımızın bütçesi üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olan, Avrupa ve Asya'yı birleştiren, dünyada sayılı bir stratejik konuma ve aynı nitelikte boğazlara sahip uluslararası deniz ulaşımı yollarının merkezinde bulunan, 8 330 kilometrelik bir bölümü sahil şeridiyle çevrili kıyılarında ekonomik ve stratejik açıdan önemli ulusal ve uluslararası limanlar, canlı ve cansız doğal kaynaklara sahip ender ülkelerden biridir.

Şimdiye kadar işbaşına gelmiş hükümetler, denizcilik sektörüyle yeterince ilgilenmemişlerdir. Ülkemizin, kalkınma hedeflerine varmasında denizcilik sektörünün önemli bir potansiyele sahip olduğu; ancak, bugüne kadar bundan yeterince faydalanamadığımız, yine hepimizin bildiği bir konudur. Komşumuz Yunanistan'ın millî gelir hesaplarında deniz ticaretinin payı neredeyse yarı yarıyadır. Bizde ise bu pay, yıllara göre ya yüzde 5 ya da yüzde 6'dır.

Ülkemizin deniz ticaretinin, gelişmesi ve ülke ihtiyaçlarından öte üçüncü ülkelere de hizmet verecek hale getirilmesi için gerekli önlemlerin alınması şarttır. Güçlü ticarî filolara sahip ülkelerde ticaretin en önemli kaynaklarından birini de, deniz ticareti teşkil etmektedir. Diğer ülkeler, bu sektörden fevkalade büyük gelir temin edebilmiş ve bundan istifade etme imkânını elde etmişlerdir.

Dünyanın en yüksek tonajına sahip Liberya, Panama, Yunanistan ve Japonya gibi ülkelerin filolarının yanında, bizim filomuz, maalesef, çok küçük boyutta kalmaktadır. Ayrıca, filomuzda yer alan gemilerin yaş ortalamasındaki yükseklik nedeniyle de yabancı limanlarda bazı olumsuz yaptırımlarla karşılaşmamaları için teknik donanımda gerekli iyileştirmenin yapılması sağlanmalıdır.

Kıyılarımızda 150 liman, iskele ve barınak bulunmasına rağmen, kamu kuruluşları ve işletme limanlarımızın yükleme ve boşaltma kapasitesi ancak 100 milyon tonda kalmaktadır.

Dünya taşımacılığının yüzde 90'ının deniz taşımacılığıyla yapıldığını hepimiz biliyoruz. Bizde ise durum, bunun tam tersidir. Gelişmiş ülkelerin finans kuruluşlarının dikte ettirdiği; fakat, kendilerinin tam aksini yaptıkları program ve modeller yüzünden, salt karayollarının üzerine kalmış bir taşımacılığın yükü altında neler çektiğimizi, Trafik Kanunu görüşmelerinin her aşamasında uzun uzun ortaya koymuştuk. Ancak, sektörde, önünü görebilecek gelişmeler için ilk yapılması gereken, limanlar master planıdır. Böylece, sektörün altyapı politikasını oluşturma hususunda gereken kararlar verilmeli ve bir an önce harekete geçilmelidir. Unutulmamalıdır ki, limanlar, bir ülkenin dünyaya açılan kapılarıdır.

Biz, ilke olarak, limanlar gibi stratejik önemi olan tesislerin özelleştirilmesinden yana değiliz. Özelleştirme Kanunu çerçevesinde yapılan özelleştirme uygulamaları konusundaki görüşümüz ise şudur: Limanların özelleştirilmesi, hiçbir biçimde, oralarda çalışan işçilerin, işten çıkarılması sonucunu doğurmamalıdır. Limanların işletme hakkının özelleştirilmesinde yerel girişimcilerin, çalışanların ve yöre halkının oluşturacağı anonim şirketlere öncelik verilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; denizciliğe ve denizcilik eğitimine önem veren ülkelerin daima geliştiklerini hatırımızdan çıkarmamalıyız. Türkiye'de de denizcilik eğitimi veren kurumların ihmal edilmemesi, Millî Eğitim Bakanlığının, denizcilik eğitimine özen göstermesi gereği, bizce, Hükümet tarafından dikkatle not edilmelidir. Uluslararası standartlarda gemi adamı yetiştirebilmek için mevcut eğitim kurumlarına yeteri kadar destek verilirken, denizcilik fakültesi mezunu pırıl pırıl denizcilerden de sivil denizciliğimiz mahrum kalmamalıdır. Bu nedenle, halen, öğrenime başarıyla devam edilen Fatsa Anadolu Denizcilik Lisesinin yanında denizbilimleri fakültesi kurulması için verdiğimiz yasa önerimize, Hükümetimizden destek bekliyoruz.

Türkiye'de balıkçılığa ve balıkçılara gereken sektörel destek, hiçbir zaman sağlanmadığından, balıkçılık yok olmakla karşı karşıyadır. Türkiye'ye gelen yatlara sağlanan ucuz mazot, bizim balıkçılarımıza da verilmelidir. Balık üretimi, hem besin hem de işlenmiş haliyle gelir kaynağı olarak bu kadar önemliyken, balıkçılarımız, bugünkü sahipsizliğinde dev dalgalı denizlere yenilmezken, bir günlük yakıt masrafını çıkaramamak kaygısı içinde, âdeta denizlerimizdeki balık nesli gibi tükenmektedirler.

Av rezervlerinin korunması bakımından, trol ve gırgırla avlanma uygulamasının kontrol altına alınması mutlaka sağlanmalıdır.

Balıkçılık sektörünün, Tarım Bakanlığının bir genel müdürlüğüne bağlı daire başkanlığından alınarak, kurulacak denizcilik bakanlığı bünyesinde “kıyı ve açıkdeniz balıkçılığı ve tatlı su kültür balıkçılığı genel müdürlüğü” şeklinde teşkilatlanmasının daha sağlıklı bir düzenleme olup olmayacağını tartışmamızda fayda vardır.

Özellikle, İstanbul ve Çanakkale Boğazları, gerek ülkemiz ve gerekse denizciliğimiz açısından çok önemli bir konuma sahiptirler. Bu kritik konumları gereği, gemilerin giriş çıkışlarıyla ilgili trafik istasyonlarının artırılması ve güvenliğin sağlanması, boğazlarımızda radar kontrol sistemi projesinin bir an önce hayata geçirilmesi ihmal edilmemelidir.

Hazar havzası petrollerinin dünya pazarlarına ulaştırılmasında seçilecek güzergâh, ülkemiz ve boğazlar trafiği açısından büyük önem taşımaktadır. Bakü-Ceyhan boru hattı, en uygun çözümdür. Tüm dünya bu gerçeği bilmektedir. Uluslararası politik oyunlar nedeniyle, bu proje engellenirse, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ve çevresindeki kentlerimiz yaşamsal bir tehdit altına gireceklerdir. Petrol taşımacılığının mevcut trafiğinin boğazlarda yarattığı tehlikeler bilinirken, bunu çok daha büyük boyutlara çekecek gelişmelere Türkiye duyarsız kalamaz. Hükümeti bu konuda kararlı olmaya ve boğazlar üzerinde Hazar petrolleri taşımacılığı için oldu bittilerin kabul edilemeyeceğini açıklamaya davet ediyoruz.

Deniz kirliliği, maalesef, artık büyük bir sorundur. Karadeniz'de oldukça yoğun bir kirlenme var. Tuna Nehrinin Baltık Denizine bağlanmasıyla, büyük çapta gemilerin Karadeniz'e gelmesi, Karadeniz'i kirletmektedir. Hatırlanacağı üzere, Çernobil olayı, Dnieper Nehri üzerinde ve yakınında cereyan etti; bu yolla, kazanın pek çok atığı Karadeniz'e aktı. Tuna Nehri yoluyla da pis atıkların Karadeniz'e gelmesinin etkileri görmezden gelinemez.

Çernobil'in, hâlâ, yeraltından Karadeniz'e sızdığı gerçeği unutturulmamalıdır; ancak, bölge insanımızı çok kaygılandıran bu konuyu, Denizcilik Müsteşarlığının yeterince ciddiye almadığını görüyoruz.

Denizcilik Müsteşarlığı bütçesine bakıldığında, ayrılan yaklaşık 1 trilyon liranın, denizlerde seyir güvenliğinin sağlanması, can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla yapılacak çalışmalara bile yetmeyeceği anlaşılacaktır. Denizcilikle ilgili bütçeye konulan bu rakam, Hükümetin denizciliğimize bakış açısının olumsuzluğunun bir göstergesidir.

İşte, biz de, bunun için diyoruz ki, denizcilik bakanlığının kuruluş çalışmaları, bir an önce tamamlanarak, konuyla ilgili tüm yetki ve sorumluluk tek çatı altında toplanmalıdır. Sektöre yön veren mevzuat güncelleştirilerek, günün ihtiyaçlarına göre düzenlenmelidir.

Bu görüşmeyi izleyen vatandaşlarımız, limanları, gemi inşa sanayii, emekçileri, tüm kuruluşları, denizcilik hukuku ve mevzuatı, konunun gerektirdiği araştırma, eğitim, devletlerarası ilişkileri, güvenlik, çevre, istatistik ve bilimsel toplantıları, finansman teşvik ve kredilendirme konularından sorumlu, bunların hepsini birimleriyle kapsayan ve kadroları denizcilerden oluşan bir Türkiye Cumhuriyeti Denizcilik Bakanlığının kurulacağını duymak istiyor.

Konuşmamı, bu temennilerle tamamlarken, dünya denizlerinde Türk bayrağını onurla dolaştıran, ülke ekonomisine ve zenginliğine katkılarda bulunan çilekeş ve fedakâr Türk denizcilerine, yollarında esenlikler, vefat edenlerine ve denizde yitirdiklerimize Tanrı'dan rahmet diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Koç, çok teşekkür ediyorum.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Başkan, 2 dakika alacağımız var.

BAŞKAN - Efendim, gayet tabiî; 24 dakika kullandınız, bakiye 16 dakikanız var.

Sayın milletvekilleri, bütçe üzerindeki görüşmeleri devam ettirmek için, 19.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.00

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN: Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ali GÜNAYDIN (Konya), Mustafa BAŞ (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/518, 1/519, 1/282, 3/414, 1/283, 3/415, 1/492, 3/516; 1/493, 3/517) (S. Sayıları : 134, 135, 103, 102, 151, 150) (Devam)

E)BAŞBAKANLIK (Devam)

1. - Başbakanlık 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Başbakanlık 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Başbakanlık 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. - Denizcilik Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Denizcilik Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Denizcilik Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

2. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Demokratik Sol Parti Grubu, 40 dakikalık konuşma süresinin 24 dakikasını kullanmıştı.

Demokratik Sol Parti Grubu adına son sözcü, Sayın Arif Sezer; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Sezer, süreniz 16 dakika.

DSP GRUBU ADINA ARİF SEZER (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1997 yılı bütçesi nedeniyle söz almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına, hepinize saygılarımı sunarım.

Sayın üyeler, şu anda bütçesini görüştüğümüz Kurum, Türkiye'nin en önemli kurumlarından biridir. Ülkemiz nüfusunun yüzde 45'ten daha fazlası halen köylerde yaşamaktadır; fakat, Köy Hizmetlerine bütçeden ayrılan pay, yıllardır üretime katkıda bulunan bu insanlara verilen komik bir rakamdan ibarettir. Aslında, Köy Hizmetlerinin bağlı olduğu Sayın Bakan, mahallî idarelerin içinden gelmektedir, valilik yapmıştır, köylerin sorunlarını çok iyi bilir. Bilmem sözü mü geçmedi, yoksa, Hükümet içerisinde birtakım uyumsuzluklar mı oldu?

Evet, ayrılan pay 45 trilyon, bunun da yüzde 55'i personel giderlerine gitmektedir. Ülkemizde, 550 kişilik Parlamentomuza en çok oy veren bu kesime yapılan büyük bir haksızlık bulunmaktadır; ama, 12 Eylül sonrası izlenen politikalarda, maalesef, Türk tarımına, Türk köylüsüne yanlışlık yapmayan hangi bakanlık oldu ki. Tarım Bakanlığının izlemiş olduğu politikalarda köylüye darbe atılır, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı birliklerde köylü yere vurulur, Köy Hizmetlerinde de, maalesef, bu böyledir. Bugüne kadar umudumuz o idi ki, köylü gözden çıkarılmasın. Bütün bu yanlış politikalar sonucu izlenen yollar, Türk köylüsünü köyden kente göç zorunluluğunda bırakmıştır. Yılda, ortalama 1 ilâ 1,5 milyon arası nüfus köyden kente göçmektedir. Bugün, Hükümeti eleştirmek için değil; ama, arasından çıktığımız bu insanlara karşı ne yapabiliriz, bunu konuşmak için söz aldım.

Bu göçler, büyük kentlerin varoşlarında işsizliği, evsizliği artırmış; çıkan hadiseleri yıllardır hükümetler polisiye vaka olarak görmüşlerdir; ama bu varoşlar, bugün, her an patlayabilecek bir saatli bomba haline maalesef gelmiştir.

12 Eylül öncesine baktığımızda, bir Köy Hizmetleri Bakanlığı vardı. Bu Bakanlığa bağlı birimler Yol Su Elektrik Genel Müdürlüğü (YSE), Toprak - Su ve Kooperatifler Genel Müdürlüğü idi; çünkü, ülkemizde parçalanan aileler nedeniyle toprak da parçalanmış, ortalama 50 dekara düşmüştür.

Biz, köylüyü entegrasyona sokamaz isek, maalesef, köyden kente göçü engelleyemeyiz. Bunu önlemek için, Kooperatifler Genel Müdürlüğünü el zanaatları konusunda, kalkınma kooperatiflerini hayvancılık, arıcılık ve toprağın üretimi konusunda faaliyette bulundurmak gerekiyordu; fakat, acı bir dönemi, acı bir reçeteyi, maalesef, köylü halen yaşıyor ve bütün bunlar, köyden kente göç nedeniyle de, ülkemizin temel politikası, en ağırlıklı politikası tarım ürünlerinde ithalatı da beraberinde getirdi; şekeri ithal eder duruma düştük, buğdayı ithal eder duruma düştük ve birtakım ürünleri de ithal eder duruma geldik.

Peki, Gümrük Birliğine girdik de ne oldu?.. Lütfen söyleyelim, benim tarımım, köylüm, artık, Avrupa Birliğiyle rekabet edecek durumda mı? (DSP sıralarından alkışlar) Planlı dönemde başlayan tarımsal politikalarda köylüye destek veriliyordu. 1970'li yıllara geldiğimizde, kendi kendine yeten 7 ülkenin arasında bulunuyoruz diye onur duyuyorduk, mısırımızı da ithal ediyoruz; evet, ikinci ürün Çukurova'da ekiliyor; ama, biz, halen, bu üretim artışına rağmen, ithal eder durumdayız.

Sevgili, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu Parlamento, başta bulunan hükümetler, muhalefetiyle, iktidarıyla, artık, köy hizmetleri bakanlığını kurmak zorundadır. Nedeni, saydığım gerekçelere dayalı. Yoksa, Bakan, genel müdür gibi bırakılmaz; eli kolu bağlanmış...

Demin de söyledim, Sayın Bakan ilimde valilik de yaptı, köyleri en az benim kadar bilir. Bugün, halen, Adana'nın köylerinde, inanın, 100'den fazla köyde su yok, içme suyu yok, ciddî, gidilebilir yol yok.

Siz de, kendi bölgenize, seçim bölgenize bakın. Lütfen, bu insanlara karşı, birazcık da, artık, insaflı olun; 21 inci Yüzyılın eşiğindeyiz. (DSP, RP ve CHP sıralarından alkışlar)

Erozyondan altyapıya, yoldan içme suyuna, sulama göletlerinden onarım ve bakıma, her türlü hizmetin getirilmesi, personelde de şaşkınlık yaratmaktadır.

Bir de geçici personel olayı var. Değerli üyeler, bugün, Köy Hizmetlerinde, DSİ'de, Karayollarında, onbeş yirmi yıldır geçici olarak çalışan insanlar var. Devletin bir görevi vardır; onlara sosyal güvenlik sağlamak. Biz, bu insanlarımıza bir kadro vermezsek, bu ülkede, özel sektöre nasıl örnek oluruz; siz, nasıl taşeron kuruluşları, firmaları kaldırabilirsiniz?!. Çünkü, başta, devlet taşeronluk yapıyor.

Bugün, inanın, köyler çekilmez bir konumda -ben köylü çocuğuyum- tenhalaşmış. Yol olayını, ciddî şekilde yapmamız gerekiyor.

Geçmişte, göletler yapılırdı. Yıllar oldu, yedi küpeli gelin, güneydoğuda, GAP, henüz bitirilemedi; fakat, hiç olmazsa ülkenin çeşitli yörelerinde, belirli kaynaklarla göletler yaptırılıp, hem üretime hem de köylünün refahına katkıda bulunabiliriz. Artık, proje bazında, ciddî bazda, Sayın Hükümetin, bu konuda, Köy Hizmetlerine destek olmasını diliyorum. (DSP, RP ve CHP sıralarından alkışlar)

Geçmişten bu yana, Genel Başkanımızın köy-kentler projesi vardır. Karakterin siyaseti olmaz. Biz, siyasetlerin doğruluğunu yanlışlığını tartışırız. Karakter hiçbir siyasetçinin tekelinde değildir, hiçbir partinin tekelinde değildir; ama, bugün, köy-kentler gerçeğine varmış bulunduğumuzu sevinçle görüyorum. Biz de Hükümetin her doğrusunun yanında olmayı görev sayarız. (DSP, RP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sadece muhalefet yapmak için muhalefet yapmıyoruz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sen de çok yapıcı yapıyorsun...

ARİF SEZER (Devamla) - Bugün, halen birtakım vakıflar kuruluyor. Örneğin, erozyon olayıyla ilgili TEMA Vakfı. Sanıyorum, bu da Köy Hizmetlerinin aslî görevleri arasında. Taşkınlarla giden toprak bir daha geri gelmiyor.

Bu kurumun hizmetlerinde sağlanan gelişmeler, aslında geleceğe yapılan bir yatırımdır. Buraya yapılan yatırımlar, ileride büyük metropollerdeki yığılmayı engelleyeceği için, ülkenin kaynak tasarrufunu ortaya koyacaktır. Konunun, bu açıdan da ele alınması ve bütçede gerekli aktarımın yapılmasını zorunlu görüyorum.

Hizmetlerin, ödeneklerin dağıtılmasında siyasî kaygılardan uzak olmak görevimiz olmalı. Bilim kaynaklarında, kullanımda optimum kurallara dikkat etmek zorundayız. Şu anda, Sayın Bakanın tüm iyi niyetine rağmen bu kurallara riayet edilmemekte, bölge milletvekilleri hangi yatırımların hangi köye gittiğini bir diğerinden öğrenip veya kitabı eline geçirip telgraf çekmektedir. Artık bu dönemi geride bırakmak zorundayız. (DSP, RP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın üyeler; burada özellikle belirtmek istediğim önemli bir konu, böyle yatırımcı olması gereken bir genel müdürlüğümüzün -Hükümet teklifinde- toplam bütçesinin yüzde 53'ü cari giderlere gitmektedir, yatırım harcamaları ise toplam harcamaların yüzde 46'sını oluşturmaktadır. Harcamaların önemli bir kısmı -demin de söyledim- yüzde 55'i personel giderlerine gitmektedir. Bu durum dikkate alındığında, bu hizmetlerin çok daha rasyonel kullanılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Sayın Bakanın, bu konuya daha çok dikkat edeceğine inanmak istiyorum ve inanıyorum.

Sayın Başkan, sayın üyeler; kırsal kesimdeki vatandaşlarımızın mağduriyetine merhem olmak zorunda bu Meclis ve gerçekten, artık, köy-kent projeleriyle toplumsal, sosyal, kültürel gelişimini sağlayıp, yerinde, ekonomik tedbirleri almak zorunda bu Meclis.

BAŞKAN - Sayın Sezer, son 3 dakikanız.

ARİF SEZER (Devamla) - Onun için, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü, ne Tarım Bakanlığından farklı ne Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı birliklerden farklı bir kurum olarak görüyorum. Dilerim, en güzel günlerde icraat yaparlar; yaparlarsa, alkışlarız; ama, yapmazlarsa da, eleştiri en doğal hakkımızdır.

Hepinizi, bu vesileyle, sevgi ve saygıyla selamlıyor, başarılar diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sezer.

Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde söz sırası Refah Partisi Grubunda.

Refah Partisi Grubunun ilk konuşmacısı Sayın Bahri Zengin; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Zengin, sürenizi nasıl paylaşıyorsunuz?

BAHRİ ZENGİN (İstanbul) - 15 dakika konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Zengin.

RP GRUBU ADINA BAHRİ ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Başbakanlık bütçesi üzerinde, Grubum adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinize, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Konuşmama başlarken bir iki temel hususu huzurlarınızda arz etmek istiyorum.

Her şeyden evvel, insanın yüce olduğuna inanmamız gerekiyor. İnsan, varlık âleminin en yüce yaratığıdır. Dolayısıyla, her şey insan içindir; yeryüzünde yaratılmış her şey insan içindir, gökyüzünde yaratılmış her şey insan içindir, yasalar da insan içindir, devlet de insan içindir, kanunlar da insan içindir, hükümet de insan içindir.

Bütün bunları niçin söylüyorum; ne yazık ki, ülkemizde, insanın konumu ve yeri, maalesef, tam olarak bu söylediğim konuma oturmuş değil. Değerli arkadaşlarım, kişilerle ilgili kuşkularımız olabilir, kişilerle ilgili endişelerimiz olabilir, hatta, kişileri suçlu görebilecek birtakım kanıtlarımız olabilir, galip zanlarımız olabilir; ama, şunu bilmemiz lazım ki, bizler yargıç değiliz. Yargıç olduğumuz zaman da, gerçekten, konuyu titizlikle inceleyerek o konu hakkında vicdanlarımızın sesini mutlaka yerine getirmeliyiz. Bu durumlarda bize düşen, yargının işlemesini sağlamaktır, suçlamaya devam etmek değil.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, devletler de, siyasî partiler de insan için kurulurlar, insana hizmet vermek için kurulurlar dedim. Hizmetin ölçüsü ise, hayırda yarıştır; yani, siyasî partiler, sadece muhalif partilerin yanlış yerlerini, eksikliklerini, çirkinliklerini sergileyen partiler değildir. Onlar, topluma, ülkesiyle ilgili, insanla ilgili, insanın evrenle ilişkisiyle ilgili, hatta, dünyayla ilgili yeni projeler sunmak zorundadırlar. Bu projeleri, insanlarına, halklarına, yurttaşlarına anlatmak zorundadırlar; bunu yaptıkları ölçüde hayırda yarışırlar, bunu yapamadıkları takdirde de, ne yazık ki, o ülke kan kaybeder, zaman kaybeder ve gerçekten, ileri bir düzeyde olsa dahi, zaman içerisinde, diğer devletler arasında yarışta geri kalır ve alt sıralara düşer. Uygarlıklar tarihine bakıyoruz; nice devletler gelmiştir; gerçekten ekonomik bakımdan da, askerî bakımdan da en üst düzeyde olmasına rağmen, bir müddet sonra geride kalıyorlar; neden; çünkü, ölçüleri değişmiştir, doğru ölçülerden yanlış ölçülere geçmişlerdir, yanlış ölçüler kullanmaya başlamışlardır da ondan.

Değerli arkadaşlar, bütün bunları, sözü bir noktaya getirmek için söylüyorum. Yakın zamanda, biliyorsunuz, bir Susurluk meselesi oldu ve bu konuda, o günden beri, gerçekten, basın, muhalefet, halkımız, kamuoyumuz meşgul ediliyor. Başbakanın suskunluğu uzun zaman dile getirildi; bunu, diğer arkadaşlarımız da dile getirdiler. Ancak, bir alışkanlığımızı değiştirmemiz lazım. Eğer, gerçekten, Susurlukta ortaya çıkan hadise basit bir kaza hadisesi ise bunun üzerinde acaba niçin bu kadar duruluyor; yok, basit bir kaza olayı değilse, gerçekten, yirmi yıl öncesine kadar uzanan çok karmaşık bir olaysa, o halde, neden bu konuda hemen bir açıklama yapması isteniyor, bunu anlamak mümkün değil. Sayın Başbakan, üç ayrı koldan inceleme yaptırıyor. Bu bile birçokları tarafından eleştiri konusu ediliyor. Elbette, bir konu gerçekten derinse, yirmi yıl öncesine kadar giden bir yumak haline dönüşmüşse, bu noktada, gerçekten ciddî araştırmalar yapılması lazım. Şimdi, bir alışkanlık edinmişiz öteden beri; başbakanlar, uluorta, her meselede, hemen konuşurlar. İsteniyor ki, 54 üncü Hükümetin Başbakanı Sayın Erbakan da öyle yapsın. Bu, biraz da totaliter bir anlayışın ifadesi; çünkü, Başbakan önce konuşursa ondan sonra diğerleri yönlendirilir ve gerçekten belki de gerçeklerin ortaya çıkması da önlenir.

Şimdi, burada, başbakanın görevi polemiklere girmek değildir; olur olmaz konularda yeterli araştırmalar, incelemeler yapmadan, birtakım beyanatlar vermek de değildir. Başbakanın görevi, hükümetin başı olarak, ilgili herkesi dinlemek; gerekli araştırmaları ve incelemeleri yaptırmak ve bundan sonra da, doğru olan son sözü söylemektir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Şimdi, gerçekten bugüne kadar alışmadığımız bir şey. İşte, bunun için, sözü bu noktaya getirmek istiyorum. Türkiye'de, gerçekten 54 üncü Hükümetle beraber birçok alışkanlığımız değişmektedir; teamüller değişmektedir ve ciddî olarak söylüyorum, inanarak söylüyorum, ekonomide olsun, dışpolitikada olsun, içsiyasette olsun, çok ciddî değişimler yaşanmaktadır.

Bazı değişiklikler var ki, biz hissetmeyiz. Özellikle, global tarzda, hepimizi kuşatan değişiklikleri zor hissederiz. Dünya dönüyor; ama, biz, dünyanın döndüğünü hissetmiyoruz, sadece biliyoruz. Küçük değişiklikler değil, aslında, 54 üncü Hükümetle birlikte Türkiye'de büyük değişiklikler olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bakın, bu Hükümet döneminde neler yapılmak isteniliyor: Tabiî, Başbakan, bildiğiniz gibi, Anayasaya göre, bakanlıklararası ilişkileri gözetir, düzenler ve aynı zamanda, genel siyaseti gözetir. Bu bakımdan, Türkiye'nin genel siyasetinde ne gibi değişiklikler oluyor; ne gibi değişiklikler olmaktadır, bunları ana hatlarıyla, kısaca arz etmeye çalışacağım.

Evvela, bütçeden başlayalım isterseniz; çünkü, Sayın Tan da bütçe üzerinde durdular, Sayın Yıldırım Aktürk de bütçe üzerinde durdular ve bütçenin hayalî olduğunu ifade ettiler. Değerli arkadaşlar, denk bütçe yapmak, gerçekten bazıları için bir hayal; inanamıyorlar bunlar; evet, inanamadıkları şeyleri yapmaya teşebbüs de edemezler. Burada, işte, bir önemli değişiklik, bir önemli yaklaşım farkı ortaya çıkıyor. Önce inanacaksınız, yani, denk bütçenin yapılabileceğine inanacaksınız, sonra bu iradenizi uygulamaya koyacaksınız. İşte, biz, buna inanıyoruz. Bakın, memurlara yüzde 50 zam vereceğimiz zaman da, bu, aşağı yukarı haftalarca kamuoyunda tartışıldı; köşeyazarları tartıştı, politikacılar tartıştı, muhalefet tartıştı. “Zam veremezsiniz, kaynağınız yoktur, bu hayalî olur” denildi; ama, gördüğünüz gibi, yüzde 50 zam verildi, kaynakları da bulundu ve şimdi, memurlarımız bu zamları almaya devam ediyorlar. Yani, birilerine göre, kaynakları olmayan, sözümona, bir şey gerçekleşti; ama, kaynakları da bulundu. Demek ki, hayal değil.

Değerli arkadaşlar, varsayalım ki, biz, şimdi, denk bütçe hazırladık ve önümüze koyduk. Hükümet olarak, bütünüyle, bu denk bütçeyi gerçekleştirmek üzere çaba harcayacağız. Diyelim ki, başarılı olamadık...

AHMET ALKAN (Konya) - Olamayacaksınız!

BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Bir an için, diyelim ki başarılı olamadık -oysa bildiğiniz gibi, bütçe, gerçekten denk bütçedir- ama, en azından, en kötü durum, bundan önceki gibi olabilir; başkası olamaz. (RP sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, kim denk bütçe hazırlayacak? Bakın, yıllardan beri bütçe açığı devam ediyor. Birileri gelecek, tıpkı yumurtayı kırması gibi, İskender'in kılıcıyla kördüğümü kesmesi gibi, elbette, denk bütçe hazırlayacak ve onu hayata geçirmek için de gayret sarf edecek, çaba harcayacak, kendisini de riske atacak. En azından, bu iradeyi gösteren, bu inancı gösteren Hükümeti alkışlamamız lazım, tebrik etmemiz lazım, destek olmamız lazım. (RP sıralarından alkışlar) Ama, ne yazık ki, kimileri, gerçekten, destek olmak bir yana, köstek olmaya devam ediyorlar.

Değerli kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım; bakınız neler yapılıyor: Bir kere, dargelirli vatandaşlarımız önemli ölçüde rahatlatıldı. Bunu hepimiz gördük, yaşadık. Yüzde 50 zam verildi, önümüzdeki bütçe döneminde yüzde 30 zam verilecek ve yine söylüyoruz, yeni kaynak paketleri oluşturacağız. Türkiye'nin atıl kaynaklarını harekete geçireceğiz. Dargelirli vatandaşlarımıza, tıpkı geçmişte olduğu gibi, gelecekte de daha büyük imkânlar sağlayacağız.

BAŞKAN - Sayın Zengin, 3 dakikanız var.

BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Yoksullara, özürlülerlere el atıldı, öğrencilerin yükü hafifletildi ve bunun gibi, sosyal alanda, ekonomik alanda birçok işler yapıldı.

KOBİ'lere gelince, KOBİ'ler önümüzdeki yüzyılın en önemli kuruluşlarıdır. KOBİ'ler, Anadolu'da, gerçekten, yaygın kalkınmayı sağlayacak kuruluşlardır. KOBİ'ler, sermayenin tabana yayılmasını sağlayacak kuruluşlardır.

Şimdi, bir husustan daha bahsetmek istiyorum. Zaman dar, elbette, bütün notlarımı aktarma imkânım yok. Değerli arkadaşlar, dünyaya ilişkin projeniz yoksa, yeryüzünde saygınlığınız da yoktur. 6 milyar insanın derdini dert edinmek lazım. Refah Partisi olarak, Türkiye'ye ilişkin projeleri bütün dünyaya ilettiğimiz gibi, dünyaya ilişkin projelerimizi de bütün dünyaya açıklıyoruz.

D-8'ler... (DSP sıralarından “hayalî onlar” sesleri)

Bugün, siz “hayal” diyorsunuz; ama, önemli bir projedir D-8'ler Projesi.

AYHAN GÜREL (Samsun) - Aç toplum onlar...

BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Bakın, D-8'ler Projesi şu demektir: Yeryüzünde, dünyanın hiçbir tarafında, hiçbir döneminde, bir taraf sömürücü olarak, bir taraf sömürülen olarak uzun yıllar birlikte yaşayamamıştır. İşte, antik Mısır'a bakıyorsunuz, eski Çin'e bakıyorsunuz, eski Hint'e bakıyorsunuz... Bu dönemde de, bu yüzyılda da, bu asırda da dünyanın dörtte üçünün sömürge olarak, Batılılar tarafından sömürülmesi devam ederken, birlikte yaşaması mümkün değildir. O halde, barış içerisinde bir dünyayı kurmak istiyorsak, mutlaka bu insanlar, bu ülkeler arasındaki sömürü ve baskıyı durdurmamız lazım.

BAŞKAN - Sayın Zengin, son dakikanız...

BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Barış ve işbirliği esastır. Sömürü ve baskı felakettir. Ürettiklerimizin büyük bir bölümü, uluslararası çatışma ve çekişmelerde israf edilmektedir; bütün dünyanın ürettiklerinin önemli bir bölümü israf edilmektedir. Sömürüsüz bir dünyada, Batı da Doğu da bugünkünden çok daha yüksek bir refah düzeyinde yaşayabilir. İşte, bu gerçeği bütün dünyaya anlatmak üzere, Türkiye'nin inisiyatifiyle, Türkiye'nin başlattığı bir D-8'ler Projesi bugün hayata geçirilmek üzeredir. Bunu kim anlatacak; işte, bunu, geçmişinde olduğu gibi, yine Türkiye anlatacak ve Türkiye, dünyanın, bölgenin öncü gücü olacak; ancak, projeleriyle olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Zengin, eksüre vermem halinde arkadaşlarınızın süresini kullanacaksınız.

BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Sayın Başkan, diğer konuşmacılara, önceki Başkan, Yasin Hatiboğlu Bey 1'er dakika eksüre veriyordu.

BAŞKAN - En sonunda, sadece son sözcüye 1 dakika eksüre verebilirim. Şu anda Grubunuzun tüm süresinden kullanıyorsunuz.

BAHRİ ZENGİN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gerçekten, D-8'ler Projesi önemli bir projedir. Türkiye, bölgesinde önemli bir güç haline gelmiştir. Eskiden, Londra'da yapılan görüşmeler, bugün, Türkiye'de yapılmaktadır. Türkiye, Irak'ta, bölgede gerçekten büyük bir güç haline gelmiştir.

Bir hususu daha ifade edeyim : Çekiç Güç, emekliye sevk edilmiştir ve yakın bir zamanda da inşallah ülkesine dönecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

AYDIN TÜMEN (Ankara) - Zaten görevi bitti.

BAŞKAN - Refah Partisi Grubunun ikinci sözcüsü Sayın Kemal Albayrak; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Albayrak, siz ne kadar süre kullanacaksınız?

RP GRUBU ADINA KEMAL ALBAYRAK (Kırıkkale) - 12 dakika afendim.

BAŞKAN - Peki.

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Denizcilik Müsteşarlığı 1997 yılı bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Plan ve Bütçe Komisyonunun Değerli Başkan ve üyelerine, bir aya yaklaşan yoğun ve yorucu çalışmaları, olumlu katkıları için, şahsım ve Grubum adına huzurlarınızda teşekkürlerimi sunarken, Yüce Meclisimizin muhterem üyelerini de saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, bütçemizin milletimize, memleketimize hayırlı olmasını Cenabı-Hak'tan niyaz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bütçeler, hükümetlerin, gelecek günler için bir plan, program içerisinde ortaya koydukları ekonomik ve siyasî tercihlerini belirten, görüşlerini yansıtan çalışma ürünüdür. 54 üncü Hükümetimizin, hiç karamsar olmadan umutla ortaya koyduğu bu bütçe, bir çalışmanın, bir gayretin neticesidir. Her sektörde her bakanlıkta olduğu gibi, Denizcilik Müsteşarlığımızın da, geçen seneye oranla yüzde 100,9'luk artışla bütçesi planlanmıştır ve inşallah, memleketimize, bu sektör de faydalı işler yapacaktır, bu inançtayız. Bunun için, Hükümetimize, ilgili Bakanımıza ve bürokratlarına, huzurlarınızda başarılar diliyor, kendilerine teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bütçe tasarısı üzerinde, dün, Genel Kurulumuzda konuşmalar yapılırken, hatiplerimizi özellikle dinledim. Sayın Baykal'ı, Sayın Güner'i, Sayın Ecevit'i ve diğer hatipleri; özellikle de, Sayın Güneş Taner'i dinledim. Ben, Sayın Baykal'ın, 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde ciddî bilgiler vereceğini ve hem bizi mahçup edeceğini hem de -sosyal demokrat kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın umut kapısı olan Sayın Baykal'ın- değişik bir üslupla ortaya çıkacağını zannetmiştim. Fakat, daha önce hiç koalisyonda bulunmamış bir tarzda, kronik enflasyondan, hayat pahalılığından bahsetti; hatta, yirmi yıldan beri, Türkiye'nin, yüzde 90'lara varan enflasyonla karşı karşıya olduğunu söyledi. Doğru, biz, bu doğruları kabul ediyoruz; çünkü, kendisi Hükümet ortaklığı yaptı, bu yaralarda onun da payı vardır.

İç ve dışborçlar, fakirlik, çalışanların durumları, sosyal güvenlik kurumlarının durumu... Bunlar hep tenkit ediliyor; ancak, bunların bu hale gelişini, şu anki, beş aylık Hükümete yüklemek herhalde insafsızlık olur.

Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisinden Sayın Taner'i de can kulağıyla dinledim; onun da bazı sözlerine katılmamak mümkün değil. O da pahalılıktan, enflasyondan, işsizlikten bahsettiler. Hatta “biz, bu İktidarı 51 milyar dışborçla bıraktık” diyerek, doğru bir konuyu dile getirdiler. Kendilerine teşekkür ediyorum; ancak, keşke, Sayın Taner'i burada tanımamış olsaydım. Meclise gelmeden önce, televizyonlarda, medyada, ekonominin kurmayları olarak boy boy resimleri çıkardı ve imrenirdik; ama, görüyorum ki, bu ekonomi kurmayları, ülkemizi bugünlere getirdi; benim gibi pek çok insan da, böyle, çok ekonomi kurmaylarını tanımış oldu!..

Sayın Ecevit'e de konuşmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Konuşmalarında, yararlandığımız konular var; ama, bunlar, asıl, Anavatan Partisi Genel Başkanının ilgi alanına girecek konulardır; bunu da içtenlikle söylüyorum. Ecevit'ten asıl yararlanacak olan, başı sıkıştığı zaman ona koşan Sayın Genel Başkan Mesut Yılmaz Beydir; onun yararlanmasında daha büyük fayda vardır.

AYHAN GÜREL (Samsun) - Siz de koşacaksınız!.. Siz de geleceksiniz!..

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Sayın milletvekilleri, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetimizin bütçesini, elbette, tenkit edebilirsiniz; bu, demokrasinin, parlamenter sistemin vazgeçilmez unsurudur. Bunda güzellik aramak mümkündür; ancak, vicdanen, bazen de gerçekleri anlatmak, doğruları vurgulamak, bir karakter meselesidir. Biz, bu tenkitlerden kesinlikle alınmayız; hatta, faydalı şeyler olursa, onları alırız; eğer faydasız şeyler olursa, onları da iade ederiz.

Bakınız, Sayın Başbakanın yaptığı dış geziler bile tenkit edildi, feryatlar koparıldı; netice alınmadığı söylendi; ama, artık, neticeler de ağır ağır ortaya çıkıyor. Zaman zaman, fikirlerinden istifade ettiğim, saygı duyduğum Sayın Kâmran İnan'ın şu tespitini belirtmeden geçemeyeceğim; bakınız, ne diyor Sayın İnan: “Başbakanın on günlük geziye çıkmasını eleştirmiştik; ama, bugün, o gezi sayesinde Batı'nın, Türkiye'yi görmesini sağladık; Ankara'ya biri gidip biri dönüyor” Bu yaklaşım, Türkiye çıkarlarına duyarlı bir insanın örnek tavrı bakımından dikkat çekicidir; kendilerine, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Allah rahmet eylesin, Sultan Abdülhamid de, gününde, pek çok sağlık, ulaşım ve diğer sektörlerde yaptığı yatırımlardan dolayı çok tenkit aldı; hizmetleri, yerli kaynaklarla, hatta, Hicaz demiryolunu kendi kaynaklarıyla yaptığı halde, o da tenkit aldı. Bakınız, işte o günlerde, Osmanlı Devleti aleyhine casusluk yapan İngiliz Şarkiyatçısı Profesör Wambery'in Londra'da söylediği söz çok enteresandır; diyor ki: “Ondan korkabilirsiniz, ondan nefret edebilirsiniz, her şeyi söyleyebilirsiniz; ama, onun çalışkanlığını inkâr etmek mümkün değil”.

Ben, burada, şunu demek istiyorum değerli arkadaşlar. Doğru olanları gerçekten söylemek lazım. Elbette tenkit edilecek; ama, her şey mi kötü?.. Bu Hükümetin yaptığı programların doğruları hiç mi yok?.. Bunları anlatırsanız, bu toplum size inanır; yoksa, her geçen gün kan kaybetmeye devam edersiniz.

Sayın milletvekilleri, konuşmama, biraz da Denizcilik Müsteşarlığıyla ilgili konularla devam etmek istiyorum.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Tamam... Tamam... Kırıkkale'de deniz yok ama.!..

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Bekleyin; onu da söyleyeceğim.

En az on bakanlığın, kısmen de olsa sahasına giren Denizcilik Müsteşarlığının, 1997'de, idarî, ekonomik, siyasal açıdan, geçmişe oranla çok daha iyi olacağını huzurlarınızda belirtmekte fayda görüyorum.

Denizcilik sektörü, tümüyle, milletlerarası bir sektördür. Konumumuz itibariyle, üç kıtanın kesiştiği odak noktasında, hinterlandı, Cebelitarık vasıtasıyla Atlantik Okyanusuna; Süveyş-Kızıldeniz-Basra yoluyla Uzakdoğu'ya hâkim durumdayız. Geçmişte, ecdadımız, bu önemden yola çıkarak deniz gücünü geliştirmiş ve tüm hinterlanda, ekonomik olarak da hâkim olmuştur. Büyük insan Kaptanı Derya Barbaros Hayrettin Paşa “Denizlere hâkim olan, cihana hâkim olur” sözünü boşa söylememiştir.

Muhterem milletvekilleri, yurdumuz, bu açıdan, üç tarafı denizlerle çevrili, Avrupa ve Asya'yı birleştiren, milletlerarası deniz ulaşım yolları merkezinde, 8 333 kilometrelik bölümü sahil şeridiyle çevrili kıyılara, ekonomik ve stratejik açıdan önem taşıyan milletlerarası limanlara, canlı ve cansız doğal kaynaklara sahip sayılı ülkelerden biridir. İşte, bu durumdan hareketle, Hükümetimiz, ülke ihtiyaçlarına ve dünya piyasasında gelişen talebe uygun olarak, iyi bir planlama ve organizasyonla, daha genç ve dinamik bir filoya kavuşmamızı hedeflemiştir.

BAŞKAN - Sayın Albayrak, 2 dakikanız var efendim.

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Kendi ithalat ve ihracat taşımacılığımızın bile hali hazırda yüzde 35'ini yapabildiğimiz ve her yıl, yabancı bayraklı gemilere 1,5 milyar dolar ödediğimiz göz önüne alındığında, bu zaruret daha da belirgin hale gelmiştir.

İşte, Hükümetimizin aldığı tedbirlerle, bu fonksiyonlar tam olarak icra edilecek; ülke olarak da, neticede, uluslararası platformlarda saygınlığımız artacağı gibi, gemilerimiz de, gittikleri yabancı limanlarda, standartların üzerinde denetim ve baskılara maruz kalmayacaklardır.

Denizcilik konusunda ülkemiz açısından en önemli meselelerden biri de, 1 Temmuz 1994'te yürürlüğe giren Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafiği Düzeni Hakkındaki Tüzük uygulamalarının, malum ülkeler tarafından, katıldığımız ve hatta, katılamadığımız her uluslararası platformda sürekli gündeme getirilerek, tartışmaya açılma çabalarını gösterebiliriz.

Yine, aynı şekilde, gemi trafik yönetim hizmetleri servisinin bir an önce kurulması büyük önem taşımaktadır. Bu hususta en önemli noktalardan biri de, gerek boğazlar konusunda gerek ülkemizi ilgilendiren denizcilik konularında, uluslararası platformdaki çalışma ve gelişmelerin anında ve yerinde takibinin, yüksek malumları olduğunu ifadeye gerek yoktur.

Tuna-Ren-Main hattının, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine bağlanması projesi kapsamında, Karadenizde bir Türk limanının, aktarma limanı ve serbest bölge olarak tefrik edilmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Albayrak, vereceğim eksüre, arkadaşınızın süresinden olacaktır.

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Tamam, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) - Bu konudaki en önemli hususlardan biri de, GAP Projesine yönelik olarak, bölgenin ithalat ve ihracat limanı da olabilecek, bir derin liman projesinin bir an önce uygulamaya konulmasıdır.

Yine, aynı zamanda, millî denizcilik politikasının, zaman geçirilmeden tespiti ve yürürlüğe konulması, Hükümetimizin ana hedeflerindendir.

Ben, bu vesileyle, şimdiden, Denizcilik Müsteşarlığımız bütçesinin, memleketimiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, Yüce Heyetinizi hürmet ve saygıyla selamlarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Albayrak.

Refah Partisi Grubu adına son konuşmacı, Sayın Lütfi Yalman; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Yalman, Grubunuz adına kalan süreniz 11 dakika.

RP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1997 malî yılı bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubu adına konuşmak üzere huzurlarınızdayım; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 80 bine yakın yerleşim birimimize içmesuyu, sulama suyu, yol, kanalizasyon ve diğer altyapı hizmetlerini götürmek; tarım için ayrılan alanlarımızın amacına uygun ve verimli olarak kullanılmasını sağlamak; gölet yapmak, denetlemek; göçmen, göçerler ve kamulaştırma gibi, evsiz kalan vatandaşların iskân edilmesi gibi, geniş bir alana hizmet etmektedir.

Ben, bütçenin teknik ve rakamsal boyutlarına geçmeden önce, mukaddime babında, köyde yaşayan vatandaşlarımız açısından birkaç şeyi ifade etmek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi, ülke nüfusunun yaklaşık 25 milyonu köylerde yaşamaktadır. Bu rakam, genel nüfusun yüzde 45'ini teşkil etmektedir. Ancak, şu bir gerçektir ki, direkt olarak köyde yaşayan insanlarımızın sayısı, her ne kadar ülke nüfusunun yüzde 45'ine yaklaşsa da, köyle irtibatını koparmayan; ancak, şehirde yaşayan insanlarımızı da bu nüfusa dahil edecek olursak, bu oran, ülke nüfusunun yüzde 50'sini aşar.

Değerli arkadaşlarım, resmî kayıtlara göre 37 435 köyümüz vardır. Ayrıca, yayla ve mezra olarak kullanılan köyaltı küçük yerleşim birimlerinin sayısı da 40 binlere ulaşmıştır. Bunlarla beraber, köy statüsündeki yerleşim birimlerinin sayısı 80 bine yakındır; çünkü, bu yayla ve mezraların birçoğunda köylülerimiz şu anda mevsimlik olarak değil; artık, devamlı kalmaktadırlar.

Yine, resmî kayıtlara göre, köy yollarımızın uzunluğu 324 bin kilometre kadardır. Köylerimizin ana arazi yollarıyla. Yayla ve mezra yolları bu rakamın dışındadır. Halbuki, bu arazilerden köylülerimiz, ülke üretimine, ülke ekonomisine geniş katkılarda bulunmaktadırlar. Yayla ve mezralarda yaşayan köylülerimizin bir çocuğu, ya hayvancılık veya besicilikle uğraşmakta, oralarda devamlı kalmaktadır.

Arazi yollarını, mezra ve yayla yollarını bir kenara bırakacak olursak, 324 bin kilometrelik köy yolunda, uzun yıllardan bu yana yapılabilen asfalt kaplama miktarı, ancak 36 bin kilometredir; bu da, köy yollarının ancak yüzde 11-11,5'unu kapsar. Köy yolları açısından, stabilize yol miktarı 157 bin kilometredir ve genele oranı yüzde 48'dir, ham yolların uzunluğu ise 130 bin kilometre ve bunun da oranı yüzde 40 civarındadır. Demek ki, 324 bin kilometrelik köy yollarından asfalt yapılabilen miktar, sadece yüzde 11 civarındadır ve yüzde 89 civarındaki köy yolu, henüz asfalt değildir.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki, bu oran -dikkat edilecek olursa- üzüntü vericidir. Ayrıca, 8,5 milyon hektar sulama arazisine sahip olan köylerimizde, ancak 2,9 milyon hektarlık bir arazi sulanabilmektedir. Bu rakam da oldukça düşüktür ve üzüntü vericidir. Yine, köylerimizin birçoğunda içmesuyunun bulunmadığını hepimiz bilmekteyiz.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz, yaklaşık 76 500 personel ve 23 bin civarında iş makinesiyle, bu geniş alandaki hizmetleri yürütmektedir. Yine, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzden aldığımız bilgilere göre, mevcut iş makinelerinin birçoğu demode olmuş ve eskimiş durumdadır; dolayısıyla, bu geniş alana hizmette birtakım aksamalar meydana gelmektedir. Mevcut personelin 42 655'i Köy Hizmetleri geçici işçisidir. Köy Hizmetleri geçici işçileri, birkaç ay çalıştırıldıktan sonra işten çıkarılıyorlar; bu, hem onlar açısından hem de devlet açısından, maalesef, verimliliği düşürmektedir. Bu konunun dikkatle incelenmesi ve bir sonuca bağlanması lazım.

Değerli arkadaşlarım, Köy Hizmetlerinin 1984 yılında kurulduğunu hepimiz biliyoruz. Ben, 1985 yılından bu tarafa, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçelerinin tümünü tetkik ettim, üzülerek ifade etmek istiyorum, şu sonucu gördüm: Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesinin, genel bütçeden aldığı en yüksek pay oranı binde 3,3 civarındadır; bu da, zamanla, bugüne kadar; maalesef, düşerek devam edegelmiştir.

“Köylü, milletin efendisidir” diye hep söyler dururuz; fakat, köylüler, hiç, efendilere yapılan hizmetleri görmedikleri gibi, geri plana itilmişler ve bu devletten, hakları olan hizmeti de yeterince alamamışlardır. “Benim köylüm, benim çiftçim demişiz” ama, geçmiş iktidarlar, şu ana kadar, uzun yıllardır köylülere hiç sahip çıkmamıştır. Köylü, hep unutulmuş, maalesef, gözardı edilmiştir.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Ortağınıza mı söylüyorsunuz?!..

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Şu ana kadar iktidar olanların hepsini kastediyorum. Bu, Refah Partisi de olabilir.

Kısacası, Anadolu'nun bağrı yanık, eli nasırlı, fedakâr, üretken köylüleri, devletten, yeterince hizmet alamamışlardır. Bu, hepimizin bildiği bir gerçektir. Halbuki, köylülerin yaşadığı alan, coğrafî sınırlar açısından, bu ülke alanının yüzde 60'ını aşmaktadır. Nüfus oranı da, kentte yaşadıkları halde, köyle iç içe yaşayan insanları da düşündüğümüz zaman yüzde 50-55'leri aşmaktadır; ama, Türkiye'nin genel bütçesinden almış olduğu pay, binde 2'ler civarında bulunmaktadır. Bu, elbette ki, düşündürücüdür; düşünülmesi gereken bir konudur.

Değerli milletvekilleri, yirmibeş otuz yıl kadar öncesine şöyle bir baktığımız zaman, köyde yaşayan insanlarımızın sayısının, ülke nüfusunun geneline oranla yüzde 75'ine ulaştığını görürüz. O günden bugüne, köyden kente, sürekli bir göç yaşanmaktadır. Göçlerden hepimizin şikâyetçi olduğunu biliyoruz; ama, ne hikmetse, şu ana kadar, köyden kente göçün sebepleri, ne tam araştırılmış ne de ,araştırılsa bile, elde edilen neticeler ortadan kaldırılmıştır.

Bu sebeplerden bir ikisini ifade etmek istiyorum. Bakınız, sanayileşme ve modern hayat şartlarının kentlerde gelişmesi, ilerlemesi, köyden kente göçü hızlandırmıştır. Ayrıca, köylere yeterince hizmetin olmayışı, yolu olmayan; suyu olmayan ve hatta çocuk okutacak bir okulu olmayan, okulu olsa bile, birçok köyde olduğu gibi, öğretmeni olmayan bir köyde, elbette ki, insanlar barınmayacaktır.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Bravo, çok doğru söylüyorsun...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir başka gerçeği daha ifade etmek istiyorum: Bu ülkede, gayri safî millî hâsılanın, ülke gelirlerinin yüzde 55'ini, yüzde 20'lik bir üst grup almaktadır. Halbuki, yüzde 20'lik bir alt grup ise, ülkenin millî hâsılasının ancak yüzde 5'ini almaktadır.

BAŞKAN - Sayın Yalman, son 3 dakikanız...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - İşte, bu gelir dağılımındaki dengesizliklerden en fazla payı, yine, maalesef, köylülerimiz almıştır. Dolayısıyla, köyden kente göç, bu sebeplerden dolayı hızlanmıştır.

Rakamsal olarak, bir başka gerçeği daha ifade etmek istiyorum: Köylü vatandaşlarımızın millî gelirden aldığı pay, Türkiye ortalamasının -şahıs başına gelir bazında söylüyorum- ancak üçte biri kadardır. Demek ki, köylülere -şu ana kadar verilen- ne hizmet bakımından ne de benzeri konularda herhangi bir şey sağlanmamıştır.

Sayın milletvekilleri, milletimizin ihtiyaçları ve beklentilerinin çok olduğunu hepimiz biliyoruz; fakat, devletin imkânları da dar. Kısacası, şunu ifade etmek istiyorum: Milletin ihtiyaçları ve beklentileri -üzülerek söylemek gerekir ki- devletin imkânlarının çok çok üzerindedir; fakat, biz, ümitsiz değiliz. 54 üncü Hükümet, denk bütçeyi hazırlamış, kaynakları harekete geçirmiş, eski yıllara oranla, yatırımlarda oldukça büyük artışlar sağlamıştır.

Bizler, kulağımızı, Anadolu'nun bağrına koyarak, bir doktor hassasiyetiyle, köylülerimizi ve dertlerini dinlemek mecburiyetindeyiz. Bakın, köylülerimiz, “okul” diyor, “yol” diyor, “su” diyor, “tarıma destek” diyor. Bunları isterken, fazlasıyla karşılığını vereceğini de biliyor. Bu doktor hassasiyetini, iktidar muhalefet ayırımı yapmadan, hep beraber göstermek mecburiyetindeyiz.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Onun için mi, gübreye zam yaptınız?

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Anadolu köylüsü, yazın tozdan bunalıyor, kışın çamurdan çıkamıyor. Birçok köy, içmesuyunu bir iki kilometre uzaktan getiriyor veya dere suyu kullanıyor.

Değerli arkadaşlarım, ben, bütün bunlara rağmen, bir karamsar tablo çizmiş olmamak için, şunları ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Yalman, son dakikanız...

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - 54 üncü Hükümetin, bütün kıt imkânlara rağmen gayret göstereceğine ve hatta, Köy Hizmetlerinin 1997 yılında belirlenen hedefleri ikiye katlayacağına hatta aşacağına inanıyorum. Köy Hizmetleri bütçesinde, eski yıllara oranla, yüzde 100'ü aşkın artışın sağlanmasını, yine, Köy Hizmetleri bütçesindeki yatırımlarda yüzde 250'ye varan oranlarda artışın sağlanmasını, bu gerçeğin ifadesi olarak görüyorum.

Bu bütçenin, 1985 yılından bu tarafa yapılan bütçelerden farkı, yatırımlara ağırlık vermesidir.

Bakınız, bir iki misal vermek istiyorum. Köy Hizmetleri 1996 bütçesi 48 trilyon lira, bütçe geneline oranla payı binde 1,3; 1997 yılındaki Köy Hizmetleri bütçesi yüzde 100'ü aşkın bir artışla 97 trilyon lira.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalman, süre bakımından mağduriyetinizi kısmen giderebilmek için, size 1 dakika eksüre veriyorum.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkan, daha önceki uygulamada 10 dakikaya 1 dakika eksüre verildi.

BAŞKAN - Benim uygulamam 1 dakika; böyle uygulayacağım.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 1995 yılında Köy Hizmetleri bütçesi yatırıma 9,8 trilyon lira ayırmış, yatırımdaki payı yüzde 40; 1996'da 18 trilyon lira, yüzde 41; 1997 yılında ise yüzde 250'lik bir artış sağlanmış 45 trilyon lira ve yatırımdaki payı yüzde 46.

Değerli arkadaşlarım, hızla bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Rakamlara baktığımız zaman, köylülerimizin, devletin imkânlarından yeterince yararlanamadıkları bir gerçek. Bunun için, biz, acilen Cevat Ayhan Beyle beraber hazırlamış olduğumuz ve Refah Partisi Grubunun hepsinin imzaladığı köy kanunu teklifinin Genel Kuruldan mutlaka geçirilmesi ve kanunlaştırılması gerektiğine inanıyorum.

Bu duygularla, bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalman.

Sayın milletvekilleri, bu arada, eğer sorular varsa, grupların konuşmaları tamamlanıncaya kadar, lütfen, Başkanlığa sunun. Grup konuşmaları tamamlandıktan sonra, soru kabul edemeyeceğiz.

Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ilk sözcüsü Sayın Altan Öymen.(CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öymen, süreyi nasıl paylaşıyorsunuz?

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - 15 dakikasını ben kullanacağım.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; Başbakanlık bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, saygı ve sevgiyle selamlarım.

Başbakanlığın, devlet sistemimiz içerisindeki yeri ve teşkilatı, özellikle, 1984 yılından sonra giderek büyümüştür; arkadaşlarımız, bunun çok belirgin örneklerini verdiler. Bu büyüme, şimdi, gittikçe artmaya devam etmektedir. Öyle ki, Başbakanlık bütçesinin bu yılki bütçede artışı yüzde 140 oranındadır; ki, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesindeki artış ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesindeki artış yüzde 100 civarındadır. Yani, Başbakanlık, devletin içinde en fazla para harcayan, en fazla büyüyen organ olmaya, birim olmaya devam etmektedir; bunun sakıncaları ortadadır.

1984'ten beri, Başbakanlığa, önce kanunla, sonra da fiilen birçok teşkilat bağlanmıştır; kaldı ki, başbakanlar bu teşkilatlarla da yetinmemeye başlamıştır; artık, fiilî olarak, devletin diğer bakanlıklarının işlerini de üstlenmektedirler; işte, Enerji Bakanlığının bir ihalesi varsa, Başbakanlıkta açılmakta; Sağlık Bakanlığında doktorların teftişi gerekiyorsa, bizzat yapmaktadırlar. Yani, Başbakanlık, hem teşkilat itibariyle bir dev bakanlık haline gelmiştir hem de başbakanlar, öteki bakanları birer memur haline getirmiştir. Bunun örneklerini hergün televizyonlarda izliyoruz. Başbakan, Sağlık Bakanına “şu doktor oraya gitsin” diye emir veriyor; o da bunu uygulamak durumunda kalıyor.

Böyle bir büyüme, verimli değildir, makul değildir, rasyonel değildir; bir yeniden yapılanmayla bu işin düzeltilmesi lazımdır; fakat, Hükümette, daha doğrusu, Başbakan ve Yardımcısında böyle bir istek görünmüyor; bugünkü durumdan memnun görünüyorlar. Ancak, en azından şunu görmelidirler: Bu büyümeyi içlerine sindirmişlerdir; ama, bu büyüme, kendi üzerlerindeki sorumluluğu daha da artırmıştır; çünkü, her iş ayrıntılarına kadar onlardan sorulmaktadır, bu ikisinden sorulmaktadır. Böyle olunca, vatandaş devletten ne bekliyorsa, devlet adına, Başbakan ve Yardımcısından beklemektedir. Vatandaş devletten ne bekler; doğru dürüst iş yapmasını bekler, kendisini inandırmasını bekler, kendisine güven vermesini ister, geleceğe umutla bakmasını sağlayacak hem sözler hem de icraat bekler. Bugünkü durumda ise, Başbakan ve Yardımcısının, vatandaşa güven vermek, vatandaş önünde inandırıcı olmak bir yana, bunun tam tersine bir durumda olduğu bellidir. Başbakanla Yardımcısının sözlerine, değil güvenmek, onların sözlerinin doğru olmadığını esas kabul ederek; acaba, içlerinde doğru var mıdır diye araştırmak, haklı bir şüphe haline gelmiştir. Bunun örneklerini, dün, burada, bütçenin tümü üzerinde görüşürken, arkadaşlarımız sıraladılar; Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Baykal, 41 balonla bütün örneklerini verdi. Yine, Anavatan Partisinden bir arkadaşımız, neler söylediklerini ve nasıl bunların tersinin çıktığını anlattı. Bunları tekrarlayacak değilim. Hatta, Anavatan Partili arkadaşımız, burada, konuşmasının tümünü, Sayın Erbakan'ın çıkmayan, gerçekleşmeyen sözlerini nakletmekle doldurdu. Sayın Başbakan Erbakan da, burada, kendisini sükunetle dinledi; buna, bir tepki göstermek yahut “böyle değildir” demek ihtiyacını bile duymadı. Yani, o da, bunu, artık doğal karşılamaktadır.

Bu örnekler çok. Aslında, bunlardan bir kitap yapılabilir. Bir projeksiyon aleti olsa -dün, Sayın Başbakanın gösterdiği gibi- burada, ne zaman ne dediği; “olağanüstü hal kalkacak” dediği halde kalkmadığı “doların fiyatı ancak ay sonunda 104 bin lira olacak” dediği halde, bugün 104 bin lirayı aşmış olduğu filan; yani, bunların hepsi mukayeseli olarak gösterilse, sanıyorum, dünkü projeksiyon gösterisinden çok daha enteresan bir manzara ortaya çıkar. Ayrıca, bunları, geriye dönük olarak derlemeye falan da gerek yok. Ben, size, bir şey hatırlatmak istiyorum : Dün, bir arkadaşımız, burada, haklı olarak dedi ki: “Başbakan Yardımcısı nerede; o niye gelmiyor?” Çünkü, iktidar, iki parti arasında paylaşılıyor, Başbakanlık da iki lider arasında paylaşılıyor, onun da burada bulunması lazım. Çünkü, bu bütçe, bu Meclisin fevkalade önemli bir faaliyeti. Senede bir defa oluyor, Hükümetin genel siyaseti görüşülüyor, Sayın Başbakanın deyimiyle, burada, Türkiye görüşülüyor. Türkiye görüşülürken “Hükümetin ikinci ortağının liderinin burada olması gerekmez mi” diye sordu. Sayın Başbakan çıktı -Zabıtlardan aynen okuyorum- dedi ki, “hemen belirteyim ki, biraz evvel, Sayın Başbakan Yardımcımızın burada bulunmadığı konusu görüşülmüştür. Kendileri, Brüksel'de çok önemli bir NATO toplantısına gitmek üzere yola çıkmışlardır. Elbette, böyle önemli bir memleket meselesi münasebetiyle ayrılmaları çok faydalı bir hizmettir.” Tabiî, NATO toplantısı önemli, NATO zirvesi hakikaten toplanıyor -gerçi, dün değil, bugün toplanıyor- ama, Başbakan Yardımcısının oraya gitmesi normal deyip, hiç kimse de sesini çıkarmadı. Dün -bilmiyorum, akşam televizyonları izlediniz mi- Başbakan Yardımcısının hiçbir yere gittiği yoktu. Başbakan Yardımcısı, dün, ekonomik kurullar topladı, gazetecileri etrafına topladı, çay fiyatlarından enflasyonun durumuna kadar bir sürü şey anlattı ve Brüksel'e, ancak bu sabah saat 7.30'da, uçakla gitti. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın arkadaşlar, burada zabıtlarda gördünüz “yola çıktı” deniliyor. Burada bir aldatma var. Kim kimi aldatıyor... Başbakan mı bizi aldatıyor, Başbakan Yardımcısı, Başbakanı aldattı da, o bunun nakilliğini mi yapıyor, naklediciliğini mi yapıyor bize; yoksa, ikisi birden mi aldatıyor?!. (CHP sıralarından alkışlar) Hangisi doğruysa bunun... Ortada bir aldatılma var.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Bir defa yalan söylemekle ne olur!

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Bir defa yalan söylemekle bir şey olmaz diyebilirsiniz. Tabiî, bunlar çok silsile halinde geliyor da, sadece dünden örnek vererek söylüyorum.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Muhtevaya uygun değil.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Nasıl muhtevayla ilgili değil?!.. “Muhteva” derken, eğer bütçeyi bahsediyorsanız, Başbakanlığı konuşuyoruz. Dedim ki, Başbakanlığın yetki alanı çok genişledi, büyüdü. Buna göre de, sorumluluğu büyüdü. Bu sorumluluğun gereği midir ikide bir ayaküstünde doğruyu söylememek, gerçeği gizlemek “yalan söylemek” dememek için böyle söylüyorum. Bu, bir kere, hangi açıdan... Hem bu doğru olmayan şey burada söyleniyor hem Başbakan Yardımcısı buraya gelmiyor!.. Bu doğru olmayan şeye dayanarak buraya gelmemesinde, bir kere doğru söylememe tarafı var da; bir de saygısızlık yok mu Meclise karşı?! (CHP sıralarından “var, var” sesleri). Yani, enflasyondan bahsediyor, çay fiyatlarından bahsediyor; bunların hepsi, burada konuşuluyor. Başbakan projeksiyon gösterileri yapıyor; işte, burada, herkes fikrini söylüyor falan; o, gidiyor, orada, beş gazeteciye basın toplantısı yapıp, bunları anlatıyor; buraya gelmiyor. “Ee, çok işi var, Dışişleri Bakanlığı yapıyor” diyecek olsanız, Dışişleri Bakanlığı bütçesi, Bütçe Komisyonunda görüşülürken; -belki, ilk defa- bir Dışişleri Bakanı, o bütçe görüşmelerine katılmadı. Demek ki, onu da yapmıyor!..

ALİ DİNÇER (Ankara) - Gazetecilik yapıyor!

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Dediğim gibi, bu güvenilirlilik asıl, devletin güvenilirliği, böyle, her gün, bir çok örneğiyle, ayaküstünde, doğruyu söylememe marifetleriyle, gerçeği gizleme, gerçeğin tam tersini söyleme marifetleriyle, devletin itibarı, Başbakanın itibarı sarsıldıkça sarsılıyor.

METİN PERLİ (Kütahya) - Sarsılsa da bir şey olmaz...

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Olur veya olmaz; o, sizin takdiriniz de...

Şimdi, yine, dünden misal vereyim -misal çok da, hatırımızdadır diye- Sayın Başbakan, burada, dünkü projeksiyon gösterisinde, muhalefete “siz, bizim hayallerimize yetişmezsiniz” falan dedi. Bütçe denkliği meselesi konuşuldu, arkadaşımız Bahri Zengin Bey de “bütçe denktir, denkliği şöyledir...” falan dedi; fakat “bu bütçe denkliği nasıl olacak” diye sorulduğunda -eğer, zabıtlardan bulursam söyleyeceğim- yine, Sayın Başbakan “asıl, siz baktınız mı özelleştirme faslına bunun; biz, özelleştirmeye 4,7 milyar dolar koymuşsuz. Nereden alacağız bunu; Yüce Meclis bunun kanununu çıkardı. Telekomun hizasında 1 milyar var, Telekomun hizasında 3,5 milyar...” falan sayıyor. Agâh Oktay Bey -zabıtlarda- soruyor “ne zaman” diye bu mart ayına kadar alınacak” deniliyor. Şimdi, bu, doğru mu değil mi? “Doğru” derseniz, o zaman, açıp, Sayın Maliye Bakanının burada yaptığı konuşmaya bakınız. O diyor ki “bu özelleştirme gelirlerininin bir bölümünün, yılın ilk altı ayında, gerisinin de ilk dokuz aylık dönemde, ancak alınabileceği, alınması mümkündür...” Şimdi, mart ayı nerede, o nerede; mart ayına kadar kesin bir tarih veriyor. Hangisine inanalım, işte, onu demek istiyorum.

NECDET TEKİN (Kırklareli) - Hiçbirisine inanma!..

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Şimdi, aslında, diğer arkadaşlarım da söylüyor ki; bu sene falan bir kenara, gelecek sene de bunların alınması kolay değildir. Ee, ondan sonra “bütçe denktir” diyebilirsiniz; ama, bu doğru olmayan şeylerin bir kısmı -bir kere, hepsinin doğru olmadıkları er geç ortaya çıkar da- böyle, dokuz ay sonra çıkar; bir kısmı da, işte, dün “Başbakan Yardımcısı yoldadır, Brüksel'e gidiyor” filan denildiği gibi, iki üç saat sonra, televizyonlarda da çıkar!..

Arkadaşlar, bunu bir âdet haline getirmek, doğru söylememeyi, âdet haline, huy haline getirmek, övünülecek yahut mazur gösterilecek bir marifet midir? “Bir kere olsa...” diyorsunuz. Bir kere olsa değil, binlerce defa olmuş; kitap yapılabilir bunlar!..

Şimdi, bu arada, zaten, Hükümetin kuruluş şekli malum; onu, tekrar tekrar -çok söylendiği için belki- söylemek, tekrar etmek olur; fakat, bunun da unutulmaması lazım. Unutulmaması için, arada bir, en azından, şunun vurgulanması lazım: Bu Hükümet, iki tarafın birbiri hakkındaki yolsuzluk iddialarını gizleme esası üzerine, örtme esası üzerine kurulmuş bir hükümettir. Güven duyulamaması oradan başlıyor ve bu, dizi dizi yalanlarla devam ediyor ve -Başbakanlık bütçesini konuştuğumuz için söylüyorum- Başbakanlık Makamı, dolayısıyla, devlet, bu yüzden, büyük ölçüde yıpratılıyor.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yargıç mısınız siz?

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Devletin yıpratılmasının asıl, en önemli noktası -yine, güncel bir olaydır- bu, Susurluk olayı.

BAŞKAN - Sayın Öymen, son 3 dakikanız...

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Sayın Bahri Zengin arkadaşımız -kendisini iyi tanırım- burada “niçin, bu iş bu kadar kurcalanıyor; eğer, bu iş, basit bir işse, bir trafik kazasından ibaretse, bunu kurcalamayın; eğer, yirmi senelik bir işse, onu büsbütün kurcalamayın; çünkü, bunun tahkikatı çok uzun sürer” diyor aldığım notlarda; öyle değil mi?

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hayır, öyle değil; öyle bir şey olamaz.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Aşağı yukarı böyle....

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Siz de doğru konuşun Sayın Öymen.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Ben, tamamen doğru konuşuyorum. Hatta, burada notumu buldum, söyleyeyim: “Bunun üzerinde niçin duruluyor? Bir alışkanlığımızı değiştirmeliyiz -başında onu söylüyor- yirmi yıl öncesine kadar uzanmış bir olaysa, niçin duruluyor; basit bir olaysa, niçin duruluyor?” dedi. Neyse, bu önemli değil; öyle dedi, böyle dedi... “Başbakan, uluorta konuşmaz. Biz, bu âdetleri değiştiriyoruz -bir değişim yapılıyor ya- polemiklere girmesi doğru değildir” diyor...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hayır, öyle bir şey olamaz.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Ama, çok müdahale ediyorsunuz...

Tabiî, doğru değildir; Başbakanın polemiklere girmesi doğru değildir. Başbakanın, öyle sık sık konuşması da doğru değildir; ama, gereğinde de konuşması lazım; ancak, “fasa fiso” demesi doğru mudur; mesela, bu bir polemik değil midir? Sadece o da değil “bu, rantiyeci medyanın abartmasıdır” demesi doğru mudur?

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Doğru...

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - “Bu olayla, Hükümette yaptığımız hizmet örtülmeye çalışılıyor” demesi doğru mudur? Yani, Susurluk'taki kamyon şoförü, Refah Partisine karşı biri, gidip, o kazayı mahsus yaptı “aman, şu ortaya çıksın diyerek” öyle mi?!.. Örtülmesi için yapılmış bu iş demek!..

Şimdi, burada, Susurluk kazasının en önemli tarafı şu -teferruatını bir kenara bırakıyorum- birçok iddia ortaya çıktı; bir kısım devlet birimleri, devletçe aranan bazı sanıkları, devlete teslim etmek mecburiyetinde oldukları halde etmemişlerdir, gizlemişlerdir. Bu, normal vatandaşlar için de suçtur. Biz, bir sanık bulsak, onu gizlesek bu bir suçtur Türk Ceza Kanununa göre; ama, devlet görevlileri bunu yaparsa, bu, büsbütün suçtur. Kaldı ki, devlet görevlileri bunu yapmakla kalmamışlar; aynı zamanda, bu zevatı, bu sanıkları, devlet görevlisi yapmışlardır. Bu da katmerli bir suçtur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, Grubunuzun süresinden eksüre veriyorum.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Lütfedersiniz.

Arkadaşlar, bu suçun vahameti meydandadır. Şimdi, vatandaşlarda şu şüphe yaygınlaşmış bulunmaktadır. Kendisine “polisim” diyen, elinde polis hüviyeti, kimliği olan bir kimseye, acaba, gerçek polistir diye gönül rahatlığıyla bakılabilecek midir? Bu gerçek ortaya çıktıktan sonra bu mümkün müdür? Faili meçhul dünya kadar cinayet var; devletin bu şekilde kullandığı sanıklar vasıtasıyla onların işletildiği konusunda şüpheler -zaten mevcut olan şüpheler- artmayacak mıdır? Vatandaş, bu şekilde bozulmuş olan bir devlet mekanizmasına karşı nasıl güven duyacak, nasıl kendini rahat hissedebilecektir?

Şimdi, bu böyle yapılırken, bir de tam tersine, bu işi normal telakki etmek gibi bir hastalık var; o hastalık da en başta Sayın Başbakan Yardımcısında görülüyor. Söyledikleri sözler, işte “devlete vuran da, kurşun atan da devlet için...” gibi sözler; bir tane iki tane değil. Anamuhalefet Partisi Başkanı, kendisinden, bu işin soruşturulmasını istiyor; cevap “sen, ASALA'nın avukatı mısın, PKK'nın avukatı mısın?” Arkadaşlar, bu ne demek; yani, “bu iş soruşturulsun” diyen adam ASALA taraftarı mı, düşman mı? Bu, devam edip gidiyor...

Dün, burada, Mehmet Gölhan arkadaşımız bir açıklama yapmak istedi “efendim, biz, onları onun için söylemedik, devletimizin çok şehidi var, güvenlik gücü mensuplarından kayıplar var, Başbakan onu kastetmiştir; ben de öyle bir beyanat vermiştim, ben de onu kastetmiştim” dedi. Açtım baktım kupürlere, Sayın Gölhan, basın toplantısında sorulan sorular üzerine cevap veriyor; Susurluk üzerine sorulan soruya cevap veriyor. Ondan sonra “hepimizin saygı duyduğumuz; fedakârane çalışmalarını takdirle, şükranla ve saygıyla andığımız oradaki askerlerimizle bir tuttum, onları kastettim” diyor. Yani, burada mütemadiyen gerçekler çarpıtılıyor, akla gelmeyecek şeyler söyleniyor; ispatı kolayca mümkün olan bir şeyin tersi söyleniyor. Sonuçta da, devletin içinde sanık bulundurma gibi, çok vahim bir hadise; devletin başındakiler tarafından alenen müdafaa ediliyor. Dün, yine bir arkadaşımız, buradan “efendim, devleti yıpratmayalım” dedi. Devleti yıpratmamak böyle olmaz. Devleti yıpratmamak için, devletin içindeki bu urun çıkarılması lazım ve bu işin bir an önce başlaması lazım.

Sayın Başbakan, hadiseden 29 gün sonra, fasa fiso deme politikasından vazgeçip, nihayet “bu işin üstüne gideceğiz” dedi. Bugün, yine bir hafta on gün geçti, hâlâ bir ses yok.

BAŞKAN - Sayın Öymen, arkadaşlarınızın süresinden 4 dakika kullanmış vaziyettesiniz.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Başbakanın kendi sözleri fasa fiso...

RIZA ULUCAK (Ankara) - Aynaya bakıp konuşuyorsun!

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Bunun en başlangıç; adama bir hüviyet verilmiş; merhuma -elbette ölen herkes gibi- hüviyet verilmiş, bu hüviyetin altında imza var; Kimin bu imza; bunun bulunması güç bir şey mi? Bu bile daha şimdiye kadar yapılmamıştır.

Arkadaşlar, dün, burada, Doğru Yol Partisinden Sayın Cevheri arkadaşım güzel bir misal verdi “soruşturmalar yapılıyor” dedi ve Büyük Frederik'in bir köylüyle konuşmasından çıkan bir sözü burada hatırlattı “Berlin'de hâkimler var” diye, arkasından da “Türkiye'de hâkimler var” dedi. Evet, Türkiye'de de hâkimler var; ama, o hâkimlere bilgi ulaşmasını tıkama, tıkayabilecekleri şüphesi altında bulunan devletin siyasetçileri de var, Başbakan Yardımcıları var. Onlar, eğer, bu tıkama işinden uzak kalırlarsa, buna herkesi inandırırlarsa, o zaman, elbette “Türkiye'de hâkimler var” işler; ama, bu soruşturmaları hızlandırmak gibi bir görevi yerine getirmelidirler.

“Berlin'de hâkimler var” sözü, Büyük Frederik'e karşı söylenmiştir, o, ona bir haksızlık yapmak üzereyken; ama, asıl marifet ondadır; çünkü, o da, o köylüye “evet, sen haklısın, Berlin'de hâkimler var” demiştir. Türkiye'de de “Türkiye'de hâkimler var” deyip, onları etki altında bırakmaya çalışmayacak, onlara bilgi akımını sağlama hususunda kararlı olacak iktidara ihtiyaç var, Başbakana ihtiyaç var, Başbakan Yardımcısına ihtiyaç var.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ikinci sözcüsü Sayın Ali Rıza Bodur; buyurun efendim.

Sayın Bodur, Grubunuz adına 19 dakika süre kaldı; ne kadarını siz kullanacaksınız?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - 10 dakikasını, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizi izleyen halkımızı saygılarımla selamlıyorum.

Bu arada, geçen hafta yitirdiğimiz Kırşehir Milletvekili Mehmet Ali Altın'ın ailesine, Anavatan Partisi Grubuna ve tüm Meclisimize başsağlığı dileklerimi iletiyorum. (Alkışlar)

Denizcilik Müsteşarlığı, 10.8.1993 tarihinde 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuş genç bir kuruluşumuzdur. Ne yazık ki, üç yılı aşkın bir süredir, denizcilik bakanlığı statüsüne kavuşturulamamıştır. Yetki ve sorumluluk bağlamında birçok kargaşa hâlâ sürmektedir. Dileğimiz, 54 üncü Hükümetin, denizcilik bakanlığı kuruluş yasa tasarısını, zaman yitirmeksizin, Yüce Meclisin gündemine getirmesidir.

Bugün, Denizcilik Müsteşarlığı, benden önce konuşan arkadaşlarımın da sıraladığı gibi, birçok bakanlıkla iç içe çalışmak zorunluğunda kalmıştır. Örneğin; arama-kurtarma çalışmaları, liman işletmeciliği için Ulaştırma Bakanlığı, sahil güvenlik hizmetleri için İçişleri Bakanlığı, denizlerin gemilerden dolayı kirlenmesi konusunda Çevre Bakanlığı, yatçılık ve yatların sertifikalandrılmaları konusunda Turizm Bakanlığı, açıkdeniz balıkçılığı ve su ürünleri konusunda Tarım Bakanlığı, seyir hidrografi ve oşinografi hizmetleri bakımından Millî Savunma Bakanlığı gibi birçok bakanlıkla iç içe çalışmak durumunda bırakılmıştır. Dilerim ki, denizcilik bakanlığı kurulur ve bu yasa tasarısında, Yüce Meclisimiz, bu yetki ve sorumluluk bölüşümünü dikkate alarak denizcilik bakanlığının ulusumuza hizmet etmesine katkı koyar.

Tabiî ki, Refahyol Hükümetinin 5,5 aylık uygulamalarında bu dileklerimizin yaşama geçmesi yönünde karamsar olmamak olanaklı değil. Hükümet ettikleri süreç içinde hiçbir hayırlı iş yapmayan... Pardon... Çalışanların zorunlu tasarruflarının üzerine yatan, “kıymetli madenlerin stok affı” adı altında çıkardıkları yasayla karapara aklayıcılarına yol gösteren; demokratik haklarını kullanan kamu çalışanlarını ve üniversite öğrencilerini coplatan, dövdüren, üniversitelerdeki silahlı faşist saldırılara duyarsız kalan, Aczimendilere ve onların polise hakaretlerine kulak tıkayan...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ne alakası var, hangi haklardan bahsediyorsun? (RP sıralarından, gürültüler)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Çifte standart; size hiç yakışmıyor...

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Refahyol Hükümetinin böylesine ülkemiz ekonomisi açısından...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hangi haklardan bahsediyorsun?

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Otobüse alırken polise eliyle yaptığı saldırıyı görmediniz mi?

BAŞKAN - Sayın Bodur...

Sayın milletvekilleri... Lütfen... Hükümet adına cevap hakkı var.

Sayın Bodur, devam edin...

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, televizyon ekranlarının başında 65 milyon insanın gördüğünü siz burada gizleyemezsiniz; ben, tespitimi söylüyorum, siz de aykırısını savunursunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan, süre ilave edin.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım “devletin içerisindeki çeteler” diye toplumun gündeminde bulunan karanlık birtakım güçlerin üzerine gitmemeyi yeğlerken, devletin itibarının ardına sığınan; sesini kesmeye uğraştıkları medya, her gün yeni bir karanlık olayın perdesini araladığında; bir söyledikleri diğerini tutmayan, tutarsız, ciddiyetten uzak, samimiyetsiz ve beceriksiz bir yönetim anlayışının Hükümette bulunmasını Türk halkı için büyük bir talihsizlik sayıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

İstanbul Emniyet Müdürü Sayın Kemal Yazıcıoğlu'nun görevinden alınması nedeniyle, beş gündür, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi yetkililerinin sergiledikleri tablo komedi gibi görünse dahi, ciddî ciddî düşünüldüğünde, ülkemiz açısından bir kanlı trajedi olduğu ortadadır.

Refah Partisinin tüm bakanlıklarında olduğu gibi, Denizcilik Müsteşarlığında da tam bir kıyımcı anlayış egemendir. Neden gösterilmeksizin, birçok kamu görevlisi yerlerinden edilmişlerdir.

Sayın Bakan, bir televizyon programında, tüm ulusumuzun emrinde olması gereken bakanlığının, hemşerilerinin emrinde olduğunu açıklamıştır; kendisini de kaptanıderya ilan ederek, Barbaros Hayrettin Paşa, Turgut Reis, Piri Reislerle eşdeğer gösterme aymazlığına düşmüştür.

Görevden aldığı tüm kamu görevlilerinin yerine, denizcilikle hiçbir ilgisi olmayan, sadece Sayın Bakana ve partisine yakın olan birtakım kişiler atanmıştır. Kıyım o boyuta ulaşmıştır ki, Kardak krizi sırasında gösterdiği üstün başarılar nedeniyle dört ayrı takdirname alan Güllük Liman Başkanı Yaşar Işıkhan görevinden alınmış; yerine, meslekle hiç ilgisi olmayan bir zat liman başkanı olarak atanmıştır.

Geçen yıl, denizcilik bütçesi görüşülürken, Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın İsmail Yılmaz'ın birtakım görüşlerini zamanınızı almamak için sıralamak istemiyorum; ancak, o görüşlere aynen katılıyorum; Özellikle yat turizmi konusundaki önerilerine; özellikle bakanlık içerisindeki yeni tasarıda yetki kargaşasının giderilmesi dileklerine aynen katılıyorum. Ancak, bir tek tereddütüm var, bir tek kuşkum ve kaygım var: O da, denizcilik gibi, böylesine, ulusumuzun can damarı olan bir konuda, denizciliğin bütün yetenekli elemanlarını sürerek, hiç ilgisi olmayan bir kadrolaşma hareketi içerisinde olan müsteşarlık, bakanlık olunca, bu konuların nasıl üstesinden gelecek?!..

Ülkelerin ekonomik kalkınma politikaları içerisinde, deniz ve denizciliğe verdikleri önem hiç küçümsenmeyecek boyuttadır.

Dünyada hızla gelişen teknolojilere paralel olarak, günümüzde, deniz ve denizcilik, yolcu ve yük taşımacılığı, gemi inşa sanayii, liman hizmetleri, acentelik, gemi kurtarma, deniz turizmi, canlı ve cansız doğal kaynakların üretimi gibi birçok yönleriyle, ekonomilerin çok önemli yerini işgal etmektedir. Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 80'i, ülkemizin dışalım ve dışsatım taşımalarının ise yüzde 90'lık bölümü deniz yoluyla yapılmaktadır. Bunun, demiryolu taşımacılığına göre üçbuçuk kat, karayolu taşımacılığına göre yedi kat ucuz olduğu gözlenirse, ülkemiz için ne kadar yaşamsal önem arz ettiği ortadadır.

Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili, Avrupa ile Asya kıtalarının birleştiği uluslararası deniz ulaşım yolları merkezindedir. Ben, 8 330 kilometrelik kıyı şeridimizde hâlâ bir denizcilik master planının yapılmamış olmasını ulusal kaybımız olarak değerlendiriyorum.

Dünyada deniz ticaret filosu kapasitesi 700 milyon DWT, ülkemizde ise 11 milyon DWT civarındadır. Taşıma kapasitesi sıralamasında ülkemiz 18 inci sıradadır. Filomuzun 19-20 yaş civarında olması dünya ortalaması olan 17 yaşın üzerindedir. Ülkemizin gereksinimlerine uygun iyi bir planlama ve organizasyonla, deniz ticaret filomuzun gençleştirilmesi zorunluluktur. Kendi dışalım ve dışsatım taşımacılığımızın ancak yüzde 35'ini Türk Bayrağı taşıyan deniz ticareti filosuyla gerçekleştirebilmekte ve geriye kalan yüzde 65'lik bölümünü yabancı bayrak taşıyan deniz ticaret filolarıyla sağlamaktayız. Bu ise, biraz önce Refah Partili arkadaşımın da tespit ettiği, ülkemize 1,5 milyar dolarlık bir döviz transferine neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, deniz ticaret filomuzun inşa kapasitesinin yıllık 1 milyon DWT gemi inşa etmeyi hedeflememiz zorunluluktur; Eğer, bu sektörü ciddiye alıyorsak, bu sektörün ulusal ekonomimize katacağı değerleri gerçekten önemsiyorsak. Hükümetin önündeki en önemli gündem, gemi inşaına önem vermektir.

İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına ait, gerek ülkemiz açısından gerek denizciliğimiz açısından büyük ve özel bir önem taşıyan 1 Temmuz 1994 tarihli Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafiği Düzeni Hakkındaki Tüzük, boğazların ve çevresinin güvenliğiyle ilgili güvencemizdir. Montrö Antlaşmasının özüne uygun olan bu tüzüğe karşı, komşularımız Yunanistan ve Rusya'dan gelebilecek ve gelen her türden olumsuz tavra karşı koyarak direnmeliyiz.

Seyir güvenliğinin sağlanması için, gemi trafik yönetim hizmetleri servisinin kurulması konusunda Sayın Bakan ne düşünüyor acaba? Çünkü, boğazlardaki gemi seyir güvenliğinin sağlanması için, daha önceden atılmış olan radarlı güvenlik sistemlerinin bir aşamaya geldiğine, zaman zaman tanıklık etmiştik. Bu, hangi noktadadır, Sayın Bakanın bu konudaki tercihleri nelerdir; bunları öğrenmek istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bodur, son dakikanız.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Sayın Başkan, bana, Refahlı sayın arkadaşlarımızın aldıkları zamanımı, 2 dakika eksüre olarak verirseniz; ben de konuşmamı tamamlamış olurum.

BAŞKAN - Sadece Sayın Topkan'ın süresinden alabilirim.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Marmara ve boğazların yerleşim alanı içindeki milyonlarca insanın, tarihî, kültürel ve ekonomik zenginliklerin herhangi bir felaket karşısında korunması, bugün için -üzülerek söylüyorum- mümkün değildir, çok güçtür; çünkü, henüz, bir deniz itfaiyesi konusu Türkiye'de oluşturulmamıştır. Geçenlerde, Samsun'da, Sarayköy Tankerinin yaşadığı yangın felaketinin, bir boğazlarda veya Marmara Denizinde olduğunu düşünecek olursak, bu konudaki aczimizin ne kadar vahim sonuçlar doğuracağına hep beraber tanıklık etmiş oluruz.

Değerli arkadaşlarım, bu, yat limanlarıyla ilgili, denizcilik turizmiyle ilgili birçok öneriler Yüce Meclisin huzuruna getirildi; ancak, bir değerli arkadaşımızın bütün milletvekillerine gönderdiği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bodur, şu an, Grubunuzun kalan 7 dakikalık süresini kullanmaktasınız.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Peki Sayın Başkan.

Ben, diğer konudaki görüşlerimi grup toplantısında arkadaşlarıma anlatırım; gerekirse...

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Biz de gelelim; anlat!

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - ...bu konuda, benden bilgi almak isteyen diğer partili arkadaşlarım da olursa, seve seve bilgi sunarım. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, limanların özelleştirilmesiyle ilgili olarak, bir vatandaş, kendisine iş edinmiş, bütün milletvekillerine mektup yazmış. Lütfen, bu demokratik toplumda, tek başına birtakım iddiaları sergileyen bu vatandaşın mektubuna, ilgililerin, yetkililerin kulak vermesini, özelleştirmede olası dönecek dolaplar varsa, onu engellemesini diliyorum; Yüce Milletimize ve Parlamentoya saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Sayın Celal Topkan; buyurun efendim.

Sayın Topkan, kalan süreniz 6 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygılarla selamlarım.

Yıllar önce köy ve köylünün ihmal edilmişliğini anlatmak isteyen şair bakınız ne demiş:

“Orda bir köy var uzakta; o köy, bizim köy; gitsek de olur gitmesek de.”

Şair, bu şekilde söyleyerek, köy ve köylüye karşı iktidarların ve yöneticilerin tavrını dramatik bir şekilde ortaya koymuştur. Şairler, geleceği gören insanlardır. Yıllar geçmiş, ancak yöneticiler köy ve köylüye yönelik sorunları çözmeyerek, sanki şairi, köy ve köylünün sorunlarına yönelik düşüncesinden dolayı mahcup etmek istememişlerdir. Keşke şair mahcup olsaydı.

Şimdi, köylerimizin sorunlarına şöyle bir bakarsak; ülkemizde yaşayan nüfusun hâlâ yüzde 40'ı köylerde yaşamaktadır. Yine, ülkemizde, çalışan nüfusun yüzde 45'i geçimini tarımdan sağlıyor ve bu insanlar köylerde yaşıyorlar. Bu nüfusun gayri safî millî hâsıladan aldığı pay yüzde 15'tir. Ülke nüfusunun yarısına yakın insanının yaşadığı köylerin temel altyapısını yapmak amacıyla, 1996 yılı bütçesinde ayrılan pay, genel bütçenin büyüklüğü içerisinde yüzde 1,35'tir. 1997 yılı genel bütçesinde ayrılan pay da, yaklaşık olarak, aynı düzeydedir. Bu, büyük bir haksızlık; bu, bir adil düzen adaletsizliğidir.

Şimdi, size, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle ilgili bilgi vermek istiyorum. 1985 yılında, köye hizmet veren birçok müdürlük, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü adı altında birleştirilmiştir. Amaç, tek elden, köylüye daha hızlı ve daha verimli hizmet götürmektir.

Bu kurumun yönetimini yıllardan beri hiç kimseye bırakmayan Doğru Yol Partisi iktidarları, kuruma hep partizanca yaklaşmış, yandaşlarına iş bulma yeri olarak görmüşlerdir. 1985 yılında 6 300 kişi olan geçici işçi sayısı, 1991 yılına gelindiğinde 38 bin kişiye çıkarılmış; 1991 tarihinden sonra da, kurumu yöneten aynı zihniyet, kuruma yandaş doldurmaya devam etmiş ve bugün, bu rakam, 44 bin kişiye çıkarılmıştır.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kim çıkarmış onu?!.

CELAL TOPKAN (Devamla) - Siz...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - 6 binden 35 bine kim çıkarmış?!

CELAL TOPKAN (Devamla) - Bir kısmını da Anavatan...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Onu söylesene!..

CELAL TOPKAN (Devamla) - Fark etmez; zihniyet aynı, birbirinin devamı...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Onu söylemen lazım!..

CELAL TOPKAN (Devamla) - Peki, Anavatan ile Doğru Yol...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Onu söyle!...

CELAL TOPKAN (Devamla) - Size, kurumla ilgili bilgi vermeye devam ediyorum. Daha doğrusu, bilgiyi, ben değil, Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Bekir Aksoy veriyor. Bakınız, Sayın Aksoy, 1997 yılı Köy Hizmetleri bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken ne diyor; aynen okuyorum: “İşçiler konusunda, mevcut personelimizin yaklaşık yüzde 55'i yani, 43 bini geçici işçi. Yani, bu 43 bin işçiden istediğimiz verimi almamız mümkün değil. Bunların içinde vasıflı eleman sayısı fevkalade az. Esasında, bizim 20 bin civarında geçici işçiye ihtiyacımız var; maalesef, bu sayı, 43 bin. Tabiî, teşkilat içerisinde çalışanla çalışmayanın aynı düzeyde tutulması veyahut o durumun ortaya çıkması, verimliliği etkileyen en önemli sebeplerden birisidir.”

Sağ zihniyetin ve bu zihniyetlerin yönetim anlayışının, kurumu nasıl yönettiğinin acı ve suçüstü bir itirafıyla karşı karşıyayız. Açıkyürekli bu itiraf karşısında, Sayın Bakana ve şahsında Hükümete sormak istiyorum; yıllardan beri yönetiminizde olan bu kurumu, vasıfsız ve verimsiz olan siyasî yandaşlarınızla doldurmaya hakkınız var mı? Sizin deyiminizle, teşkilat içinde, çalışanla çalışmayanın aynı düzeyde tutulması doğru bir siyaset midir? Kurum içinde, siyaseten size yakın olan insanların, çalışmadan, üretmeden aybaşlarında kuruma gelerek maaş almalarına hangi hakla göz yumuyorsunuz?

Bakınız, bu sorumsuz anlayış, köylüyü ve sorunlarını hangi noktaya taşımıştır. Ülkemizde 76 500 köy ve mezra mevcuttur. Ülke nüfusunun yarısına yakını, hâlâ, köylerde yaşamaktadır. Tüm bu köy ve mezraların yollarının toplamı 320 bin kilometredir. Bugüne kadar, bu yolların, 36 bin kilometresi asfalt kaplama yapılabilmiştir. Hâlâ, asfalt kaplama yapılması gereken 234 bin kilometre yol vardır. 1996 bütçesinde, bu amaçla, 8,1 trilyon para ayrılmış ve ancak 4 bin kilometre asfalt kaplama yapılabilmiştir. 1997 yılı bütçesinde ayrılan parayla, aynı miktarda yol yapılması hedeflenmiştir. Bu şekilde devam ederse, köy yollarının asfalt kaplaması 71 yılda tamamlanacaktır.

11 290 köyde su yetersizdir, 14 965 köyde ise sağlıklı içme suyu yoktur. 1996 bütçesinde bu amaçla ayrılan parayla...

BAŞKAN - Sayın Topkan, son dakikanız.

CELAL TOPKAN (Devamla) - Sayın Başkan, işçilerin sesi vardı; ama, işçilerin sesini dile getiremedim. Yalnız, 1 dakikada şunu söylemek istiyorum: Bu sese kulak vermek yerine, bir taraftan, 20 bin işçiyle hizmet verilmesi imkânı varken, Köy Hizmetleri kurumunu siyasî yandaşlarınıza peşkeş çekecek -43 bin işçiye çıkaracaksınız- vasıfsız, verimsiz kişilerle dolduracaksınız; kurumu, seçimlerde, partinizin bir yan kuruluşu gibi kullanacaksınız; ülkeyi ve ülkenin kaynaklarını bu şekilde tahrip ettiğiniz yetmiyormuş gibi, bu işçilerin Türkiye'de çalışan örgütlü yapısının en büyük işçi teşkilatına hitaben -dolaylı olarak Türk işçisine hitaben- “İşçiler ne yapıyorlar ki adını anacağım? Ülkenin kanını, kamu işçisi, SSK ve TÜSİAD emiyor. Kamu işçisi, ülkenin sırtında kambur. Geçici işçiler ne yapıyorlar ki, yedi ay çalışacaklar? Köy Hizmetlerindeki geçici işçilerin tamamını dağıtacağım” diyerek, işçilerin bu dünyada karşılaşabilecekleri en ağır hakareti edeceksiniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Topkan, mağduriyetinizi kısmen giderebilmek için 1 dakika eksüre veriyorum.

CELAL TOPKAN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Bu sözlerin sahibi Sayın Çiller'e seslenmek istiyorum. Türk demokrasi ve parlamento tarihinde böyle bir vefasızlık örneği görülmemiştir. Hem bu işçilerin sırtında iktidar olacaksınız hem de bu işçilere kin ve nefret dolu olacaksınız... Sizi ve zihniyetinizi, Türkiye'yi bugünkü gelişmişlik düzeyine taşıyan, yıllardır ülkesinin geleceği ve kalkınması için özveri ve vefa duygusuyla alınteri döken Türk işçisinin sağduyusuna emanet ediyorum. Sizin, kin ve nefret duygusuyla dolu olduğunuz Türk işçisi, yıllardan beri alınteri ve emeğini bu ülkenin kalkınmasına katmış, ülkesinin kalkınması ve gelişmesi uğruna canını vermiştir. Halbuki, siz, bu ülkeyi yatırım açısından güvenli ve güvenceli görmeyip ABD'de yatırım yapıyorsunuz. Şimdi sormak istiyorum; bu ülkenin sırtında kambur olan siz misiniz, yoksa bu ülkenin geleceğine ve kalkınmasına kendisini adamış olan Türk işçisi mi? (CHP sıralarından alkışlar)

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışan işçilerin sorunlarına değinemedim; onlardan özür diliyorum.

Size saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topkan.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz.

Aleyhinde, Sayın Ahmet Alkan; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Alkan, süreniz 10 dakikadır.

AHMET ALKAN (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyor ve yeni bütçenin milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Ayrıca, henüz kaybettiğimiz, değerli kardeşim merhum Mehmet Ali Altın'a Cenabı Hak'tan rahmet diliyorum, kederli ailesine başsağlığı diliyorum.

Bütçenin bütünü üzerinde yapılan görüşmelerde, çok değerli milletvekilleri, bu kürsüden, hitabet sanatının nadide örneklerini verdiler. Ne var ki, bu konuşmaları keyifle ve umutla izlediğimi söyleyemem. Doğrusunu isterseniz, yeni bir şeyler öğrenmenin heyecanıyla da izlediğimi söyleyemem.

Oysa, dün, Sayın Başbakanımız ne güzel başlamıştı, “bütçeyi konuşmak, Türkiye'yi konuşmaktır” demişti. Doğru, bütçeyi konuşmak, Türkiye'yi konuşmak; ama, arkasından, Hayalî Küçük Ali'yi rahmetle andıracak bir şov başladı; muhatabı kesinlikle bu Meclis olmayan bir şov ve zannediyorum, bu Mecliste, yeni bir geleneğin de başlangıcı oldu; Meclisin dışına konuşma geleneğinin başlangıcı. Halbuki, kendisiyle, Türkiye'yi konuşmak isterdik...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Yatırımın dışında dedikodu.

AHMET ALKAN (Devamla) - Ben, Türkiye'yi konuşmaktan ne anladığımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birincisi, Türkiye'nin gündemini, sokaktaki insanımızın, Anadolu'nun dört bir yanında, kulakları Ankara'da “bu bütçeden, bizim derdimize deva olacak, sadra şifa ne çıkacak” diye bekleyen insanımızın problemlerini konuşmaktır; bunu anlıyorum.

Nedir bu insanımızın, vatandaşımızın beklentileri bizden? Bugün, birinci problemimiz, insanımız, kendisini idare edenlere güvenmiyor, problemlerini çözebileceğine inanmıyor; ama, inanmak, güvenmek istiyor. Bir anlamda, buna muhtaç, mecbur. Onun için de gözü Parlamentonun üzerinde. Zannetmeyiniz ki, gündemi değiştirmek için uygulanan “cambaza bak” politikalarına inanıyor; hayır, inanmıyor. Siz, soruşturma dosyalarını, kendi verdiğiniz dosyaları bir bir kapattıkça, vatandaş, gözünü, gönlünü, biraz daha Meclise dönüyor, biraz daha kırılıyor, biraz daha küsüyor. Politikaya, politikacıya güvensizlik de, artık ciltlere sığmayan çelişkileriniz, milletin bize olan güveninde de zirveyi gösteriyor. Bunun karşılığı ağır bir vebal. Bunu ödeyeceksiniz; ama, asıl ağır faturayı vatandaş ödüyor; çünkü, vatandaşın güvenmediği bir Parlamentoyla hiçbir problemi çözme imkânına sahip değiliz...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Belediyeleriniz bile güvenmiyor size!..

AHMET ALKAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) - Ayda mı yaşıyorsun kardeşim!..

AHMET ALKAN (Devamla) - .Bu konuda, elinizde son bir şans var.

Ben nerede yaşadığımı biliyorum; siz, nerede olduğunuzu, lütfen, bilin.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Parlamentoya değil, Grubunuza güven yok.

AHMET ALKAN (Devamla) - Bu konuda elinizde son bir şans vardır; o da, mal varlığı soruşturması ve devletin içerisinde yuvalandığı, siyasîlerimize kadar uzandığı iddia edilen çetelerin ortaya çıkarılmasıdır. Bu noktada da basiretle hareket edemezsek, bugünün Türkiyesinin önemli problemlerini çözmek, daha da zorlaşacaktır. Bu konuda da görev, başta, Sayın Erbakan'ın ve onun Kabinesinindir. Sayın Erbakan, bu konuda gerekli adımları atmazsa, her geçen gün daha da şişen, âdeta, bütün kabineye eş kadro, yetki ve imkânlarla donatılan Başbakanlığın bütçesi üzerinde konuşmak bir anlam ifade etmez; kendi tabirleriyle, bu eğik masaya sofra kurulmaz.

Bugünün kısa vadeli problemlerinden ikincisi ve belki de en önemlisi iştir, aştır. 1996'da, beşbuçuk aylık icraatın sonunda gelinen nokta, ne yazık ki, iç açıcı değildir. Köylü, çiftçi perişan olmuştur; bahar aylarında, haziranda sattığı fiyattan, bugün, buğday satamaz durumdadır. Ofis devreye sokulmamış, çiftçi, buğdayını 14-15 bin liraya elden çıkarmış ve sizin son kararınız da, savunduğunuz, serbest piyasa rekabet ortamına ters düşen kararınız da, ekmeği 15 bin liraya indirme kararınız da bir fayda sağlamamıştır.

Tarım kredi kooperatifleri borçları, banka borçları ödenmemiş, çiftçi gübre atamamıştır. Uygulanan yanlış politikanın sonucu, şimdi, tıpkı, şekerde olduğu gibi, bizim çiftçimizden esirgenen para, Arjantin çiftçisine, Amerikan çiftçisine ödenme noktasına gelinmiştir.

Bu ülkede fırından hazır ekmek alamayacak kadar yoksul milyonlarca insanımız, ekmek üzerine yapılan politikaları buruk bir gülümsemeyle ve ibretle izlemektedir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kaça yeseydik ekmeği; 20 bin liraya mı?..

AHMET ALKAN (Devamla) - Memurun durumu bellidir. İstediğiniz kadar iyileştirme yaptık deyin; o, şiddetle tenkit ettiğiniz 1991'deki seviyenin, reel olarak, yarısına inmiştir.

Şimdi, özetle şunu söylüyorum. Hükümet Programınızda ne vaat etmişseniz, onun tam tersini yaptınız. Ama, bundan memnun olan bir kesim var; rantiye kesimi. Çok sevgili ortağınız, kendinizi korumakla mükellef addettiğiniz ortağınızdan sonra rekor seviyeye getirdiniz, yüzde 140'lara tırmandırdınız faizi. Onun için, rantiye sınıfı hayatından son derece memnun, mutlu.

Bakınız, köylü hangi noktaya gelmiş; şimdi, şu hesabı yapıyor: Ben elimdeki tarlayı, motoru, biçeri satsam şu kadar lira kazanırım; ama, pancardan, buğdaydan, pamuktan bunun yüzde 10'unu kazanıyorum... Bu, tehlikeli bir noktadır, üretimi durdurma noktasına giden bir düşüncedir ve köylü bunu yüksek sesle konuşur hale gelmiştir. Acil tedbir alma mecburiyeti hepimizin boynundadır, üzerinde ciddî düşünme zarureti vardır.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hemşerim, beş ayda gelinmedi bu noktaya...

AHMET ALKAN (Devamla) - Bakınız, sizden, daha mart ayında vaat ettiğiniz, verilmesi gereklidir dediğiniz 32 milyar doları filan istemiyorum. Ben, gerçekçi insanım; sadece, devlet ciddiyeti içerisinde, devlet kurumlarını işleterek bu insanlara karşı görevlerinizi yapınız; bu yeter.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir iki temel konuya da temas edip konuşmamı bitirmek istiyorum. Otuz yıla yakın zamandır savunduklarını reddeden, seçim öncesi konuşmalarını, bunları bir kenara koyun diyen Sayın Başbakanın hangi sözüne inanacağımızı düşünürken, dün kendileri dedi ki, biz, bir Koalisyon Hükümetiyiz; seçim beyannamemize değil, Koalisyon Protokolümüze bakınız, Hükümet Programımıza bakınız...

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) - Doğru söylüyor.

AHMET ALKAN (Devamla) - Ben de baktım, ne yazmış iseniz, onların hepsi orada yazılı kalmış. Sadece bir tanesini söylüyorum; belki, bugün en çok ihtiyacımız olan, elbirliğiyle yapmamız gerekeni söylüyorum; “devletin yeniden yapılandırılması mutlaka gerçekleştirilecektir” denilmiş. Doğrudur, katılıyorum; getirin, elbirliğiyle yapalım; ama, bunu, bu bütçede konuşmayacaksak, bunu bugün yapmayacaksak, bunu bugün başlatmayacaksak, seçime üç gün kala mı başlatacağız?..

BAŞKAN - Sayın Alkan, son dakikanız.

AHMET ALKAN (Devamla) - Efendim, konuşmamı yarım bırakıyorum. Bugün, Konya'da Mevlana törenleri başladı; ona atfen, Hazreti Pir'den bir kıssa ile konuşmamı bitirmek istiyorum. Hepimize, yediyüz sene öncesinden güzel bir mesaj veriyor. Hazreti Pir, eviyle pazarlık eder “sakın bana haber vermeden yıkılma, tamam mı” der; ev “olur” der; anlaşırlar. Aradan zaman geçer, evin orasında burasında çatlaklar başlar; Hazreti Pir, eline çamur alıp, çatlayan yerleri sıvar. Böyle devam eder bir süre. Bir gün gelir, Hazreti Pir, bakar ki, ev göçmüş. “Hani, ne oldu, kavlimiz vardı seninle, haber verecektin” der. Enkaz der ki, “ben söyledim, söylemeye çalıştım; ama, ağzımı her açtığımda sen bir avuç çamur sürdün.”

Şimdi, geliniz, konuşan insanların, ikaz eden insanların ağızlarına çamur tıkamaktan vazgeçiniz; elbirliğiyle, Türkiye'yi konuşalım, Türkiye'yi bir noktaya götürelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Alkan.

Sayın Bakan, Hükümet adına...

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) - Sayın Başkan, önce Sabri Bey, sonra ben konuşacağım ve süreyi paylaşacağız.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

Sayın Bakan, süreyi paylaşıyorsunuz; 20 dakika süreniz var.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Başkan, anlatılan hikâye Şirazi'nindir, Mevlana'nın değildir. (RP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sizin Hükümetiniz adına yanıt verilecek; lütfen... Sükûneti temin ederseniz...

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin çok değerli üyeleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde yapılan tenkitleri cevaplandırmak üzere, Hükümet adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, dört saate yakın bir süre içerisinde, gerek Başbakanlık bütçesine ilişkin olmak üzere gerekse Müsteşarlık ve Genel Müdürlüğümüzle ilgili, çeşitli gruplar adına yapılmış olan konuşmaları burada dinledik. Yapılan tenkitleri kısaca cevaplandırma cihetine gideceğim.

Başbakanlık bütçesi üzerinde yapılan tenkitlerin başta geleni, hemen hemen, özellikle Anavatan Partisi Grubu temsilcisi ve Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokratik Sol Parti Grup temsilcilerinin üzerinde ittifakla durdukları bir konu, Başbakanlığın büyümesi meselesidir. Doğrudur; Başbakanlık büyümüştür, Başbakanlık güçlenmiştir, Başbakanlık son derece etkili hale gelmiştir; ama, bu hale gelirken...

AHMET ALKAN (Konya) - Şişti, şişti...

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Şişme olayı cereyan etmişse, sizin döneminizde şişmiştir, özellikle Anavatan Partisi döneminde şişmiştir. Neden Anavatan Partisi döneminde şişmiştir diye sorarsanız; bakınız, ben iktisadî konulara yabancı olan bir kişi değilim, idareye de yabancı olan bir kişi değilim; kamu ekonomisinin genel ekonomi içerisindeki payı, özellikle Anavatan Partisi iktidarları döneminde büyümüştür. Eğer bunun hesaplarını çok iyi bir şekilde tetkik ederseniz, kamu ekonomisinin genel ekonomi içerisindeki payının özellikle bu dönemde büyüdüğünü görürsünüz. O zaman, kamu ekonomisini bu şekilde şişiren ve de devleti küçültme adı altında şişiren böyle bir iktidarın bugünkü temsilcilerinin böyle bir tenkiti yöneltmeleri doğru değildir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

1984 yılından itibaren takip edin; 1984 yılından itibaren bütün rakamlar, kamu ekonomisinin genel ekonomi içerisindeki payının son derece ciddî bir şekilde büyümüş olduğunu gösterecektir. Dolayısıyla, şimdi, meseleyi, gelin, birlikte mütalaa edelim, meseleyi, gerçekten, bugünkü Türkiye'nin gelişmişliği açısından mütalaa edelim, kalkınmışlığı açısından mütalaa edelim ve insanımıza güven açısından mütalaa edelim. Açıkça söylüyorum; eğer, bugün Başbakanlık büyümüşse, kamu ekonomisi büyümüşse ve genel ekonomi içerisinde kamu sektörünün etkinliği büyümüşse, bu, şuradan kaynaklanmıştır: Ta, Cumhuriyet Halk Partisi döneminden tevarüs eden, insanımıza güvenmeme duygusundan kaynaklanmıştır. (RP sıralarından alkışlar)

AHMET ALKAN (Konya) - Sekiz sene özelleştirme yaptırmadınız memlekette.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Neden diye sorarsanız, insanımızın kendi kendisini yönetmesine güven hâsıl olmamıştır, yönetmesine güven duyulmamıştır; ama, o zaman da şöyle bir soruyla karşı karşıya gelmiş oluruz: Meşhur Amerika Birleşik Devletlerinin kurucu başkanlarından birisinin ifadesiyle, eğer, insanın kendi kendisini yönetmesine güven duymazsanız, insanın insanı yönetmesine güven duyamazsınız; o da sağlıklı bir şey olmaz. Biz, insanımıza güveniyoruz, biz, milletimize güveniyoruz ve milletimizin kendi işlerini kendisinin çok daha verimli bir tarzda yürütebileceğine inanıyoruz. Dolayısıyla, bakınız, Anavatan Partisi temsilcisi de aynı şeyi söyledi, Demokratik Sol Parti temsilcisi de aynı şeyi söyledi ve Cumhuriyet Halk Partisinin temsilcisi de aynı şeyi söyledi. Sayın Altan Öymen'in konuşmasını ben hayretle karşıladım; senelerce yazılarını zevkle okuduğum bir gazeteci büyüğümüzün kalkıp da, bu şekilde, gayri mütecanis bir şekilde, gayri mütecanis bir konuşma yapmasını hiçbir zaman uygun bulmadım.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Son beş senede 600 bin memur alındı.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Bakınız, burada yapılan tenkitlerin başında şu da gelmektedir: Başbakanlık başmüşavirlikleriyle ilgili birtakım tenkitler yöneltildi.

Arkadaşlar, açık bir şekilde söyleyeyim; Başbakanlığın, şu anda, sadece 15 başbakan başmüşavirliği kadrosu ve 20 adet de başbakan müşavirlik kadrosu bulunmaktadır; bunlara ilave bir tek başmüşavirlik kadrosu ihdas edilmemiştir, müşavirlik kadrosu ihdas edilmemiştir. (RP sıralarından alkışlar) Bunların hemen hepsi Anavatan Partisi İktidarı döneminde ihdas edilmiş kadrolardır ve Cumhuriyet Halk Partisinin iktidara iştirak ettiği dönemlerde de kullanılmış olan kadrolardır. Bugün kullanılıyorsa, gerektiği için kullanılmaktadır. (CHP, DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

Bakınız, bir şey daha söyleyeceğim. Burada, yine, aynı şekilde bir başka üyemiz kalktı, havuz meselesinden bahsetti. Gerçekten de bu iktidarın yaptığı en önemli icraat havuz meselesidir.

AHMET TAN (İstanbul) - Milleti boğacaksınız.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Neden diye sorarsanız; açıkça söylüyorum, devletimizin, bundan üç ay öncesine gelinceye kadar ne kadar paraya sahip olduğu bilinmemekteydi. Devleti yöneten insanlar, devletin sahip olduğu paraların miktarını bilmemekteydiler. Bunun da ötesinde bir şey daha vardı, devletin parasını devlete yüksek faiz oranlarıyla satma cihetine gidiyorlardı. Devletin parasını, Allah aşkına, devlete nasıl satabilirsiniz, böyle bir mekanizmayı nasıl geliştirebilirsiniz!..

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Ortağınız yaptı onu.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Bu mekanizmanın devlete mi yararı vardır; yoksa, birilerine mi yararı vardır!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kim yapmış Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Bunun hesabını çok iyi bir şekilde yapmak gerekmektedir.

Bakınız, havuz sisteminde, -birikmiş olarak kabul etmiyorum- sadece, tablo şeklinde karşımıza çıkan ve devletin parası olarak kabul ettiğimiz miktar, bugün, 600 trilyonu geçmiştir. Şimdi, ben size soruyorum, 600 trilyona sahip olan bir devlet, nasıl olur da yüzde 120'lerle, yüzde 130'larla borçlanır! Bu, yazık değil midir!..

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Kim yapmış Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Böyle bir mekanizmayı geliştirmek doğru bir şey midir ve böyle bir mekanizmanın geliştirilmesi sonucunda bütçe açıklarını, özellikle 1,5 katrilyona yakın bir miktarda faiz yükünü bütçeye bindirmek doğru bir şey midir?!

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Bakan, neyin faizinden bahsediyorsunuz...

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Ve bütün bunların ötesinde de 1,5 katrilyonluk faiz yükünü, müdafaa etmekte olduğumuz çiftçinin sırtından ödetmek doğru bir şey midir? (RP sıralarından alkışlar) Bu borçlanma mekanizması -bazı arkadaşlar işaret ediyorlar- doğrudan doğruya ilk önce Anavatan Partisi İktidarı döneminde oluşturulmuştur; geliştirilmiştir. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Ne diyorsunuz!

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla)- Bir şey daha söyleyeceğim. Efendim, bazı arkadaşlar çıktılar, denk bütçe konusunu da ifade ettiler, denk bütçenin hayalî olduğunu ifade ettiler.

Muhterem arkadaşlar, açıkça söylüyorum, hayali dahi cihana değecek olan bir uygulamadır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu memlekette, gerçekten, tam otuz yılı aşkın bir zaman içerisinde denk bütçe kavramına yabancı bir kamuoyu oluşmuştur; siyasî iktidarlar, denk bütçe kavramına yabancı hale gelmişlerdir; milletimiz, denk bütçe kavramına yabancı hale getirilmiştir; bu, doğru bir şey değildir. Bir aile bütçesini gelirine ve giderine göre düzenlersiniz. Bir devletin bütçesini de gelirine ve giderine göre düzenlersiniz; eğer geliriniz yoksa bu giderleri yapma cihetine gidemezsiniz.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Sonunda milleti mi denkleyeceksiniz?!.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Anavatan Partisi temsilcisi bu konu üzerinde özellikle durduğundan dolayı, ben rakamları arz edeceğim. Sayın Yıldırım Aktürk bakıyor ve gülüyor. Ben, şimdi, rakamları size arz edeyim: Bakınız, 1986 senesinde borçların gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 60'tır; 1987 senesinde borçların gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 65'tir.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Yüzde 58.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - 1987 senesinde... Ben rakamlara yabancı değilim, hiç merak etmeyin. Bu rakamlara benim yabancı olmadığımı siz de biliyorsunuz. İsterseniz, başka rakamlar da size verebilirim.

Bakınız, 1986 senesinde içborçların gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 18'di; sonra yüzde 19'a yükselmiştir. Aynı şekilde, açıkların bütçeye oranlarına gelince; esas tartışılması gereken konu odur.

Açıkların 1986 senesinde bütçeye oranı yüzde 13,9'dur; çok güzel. 1987 senesinde yüzde 18,3'e yükselmiştir; niçin diye sorarsanız -yine kendisinin ifadesiyle- kamu bütçesini karavana bütçesi olarak gördüklerinden dolayıdır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bakınız, şimdi oranları da söyleyeceğim, size daha başka oranlar da vereceğim: 1987 senesinde açıkların bütçeye oranı yüzde 18,3, ondan sonra, 1991 yılına gelindiği zaman, yüzde 25,2'ye fırlamış. Neden; tabiî, 1987 senesinde de genel seçim var ve bu seçime hazırlık mahiyetinde bütçe imkânlarını kullandınız. (RP sıralarından alkışlar) Tabiî, 1991 senesinde genel seçim var ve bu seçimlerden dolayı da bütçe imkânlarını kullandınız; karavana gibi mütalaa ettiniz. (RP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Bakanım, 1997'ye gel...

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Hayır, bu oranlar çok önemli. Bir yerde, sizin iddialarınızı çürütmek bakımından ve sizin politikanızın doğru ve gerçekten de samimî olmadığını ifade etmek bakımından önemlidir bu rakamlar. Nitekim, nihayetinde iktidara geldiğiniz zaman, bundan başka bir şey mi ortaya koyacaksınız?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Çiller'e söylediniz mi Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Sayın Çiller'in rakamları da var. Sayın Çiller'in rakamlarına siz de ortaksınız. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyelim.

Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap edin.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Bakınız, yine, Anavatan Partisinden bir arkadaşımız kalktı...

AYHAN GÜREL (Samsun) - Bizi karıştırmayın; biz hiçbir şeyde yokuz...

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Sizinle ilgili değil; affedersiniz, ben, öbür tarafa işaret etmek istemiştim. Yani, ikinizi kardeş olarak kabul ettiğim için, ikinizin arasında bir farklılık da mütalaa etmek istemiyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap edin.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Bakınız, Anavatan Partisinin temsilcilerinden Ali Er arkadaşımız kalktı bir konuşma yaptı. Ben, tabiî -Plan ve Bütçe Komisyonundan- onun konuşmalarına son derece aşinayım. Güzel bir benzetme yaptı; ama, bu benzetme bizim için değil, kendileri için güzel. (RP sıralarından alkışlar) Efendim, dedi ki: “Bizim o taraflarda, merkebe yüklenen fıçıya denk düşsün diye öbür tarafa da daş yüklerler.”

AHMET TAN (İstanbul) - Merkep kim, fıçı kim?

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Merkebin bir tarafına fıçıyı yüklemeyi bilir de, öbür tarafına ikinci bir fıçıyı yükleme beceresini gösteremezse, daş yükler tabiî. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ondan sonra da hem merkebe eziyet çektirir hem de kendisi susuz kalır. Memleketi de bu şekilde susuz bırakma becerisini gösterdiklerinden dolayı, kendilerini tebrik etmek gerekir!..

Muhterem arkadaşlarım, bir kere, samimî bir şekilde, oturup da konuşmamız lazım. Bu memleketin kalkınması, gelişmesi noktasında birlikte hareket etmemiz lazım. Bu memlekette kamu kesimi borçlanma gereği fevkalade yüksek oranlara yükselmiştir, kim ne derse desin; A partisi iktidarda olsa dahi bu böyledir, B partisi iktidarda olsa dahi bu böyledir, C partisi iktidarda olsa dahi bu böyledir.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Ha, esasa gel Hocam.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Biz, kamu kesimi borçlanma gereğini düşürmek mecburiyetindeyiz. Kamu kesimi borçlanma gereğini düşürmediğimiz müddetçe, bu memleketin kamu maliyesini düze çıkarmamız mümkün değildir.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Mani olan yok; düşürün Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Bizim kaynak paketlerimiz de, işte bunu düşürmek için uygulanmaktadır. (RP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Hayalî paketler. İçi boş... İçi boş...

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - İçborçların ve dışborçların gelişme seyrine de dikkat ettiğimiz zaman, son derece dikkat çekici birtakım gelişmelerle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bu memleketi içborç sarmalından kurtarmak mecburiyetindeyiz. İçborç sarmalından kurtarmadığımız müddetçe, bu memleketin kamu maliyesini düze çıkaramadımız gibi, vatandaşın devlete olan güvenini de temin etme imkânımız olmaz; çünkü, bu kadar borç batağı içerisine girmiş olan bir devletin, kamu hizmetlerini verimli bir şekilde yürütmesi mümkün değildir...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Çiller'in haberi var mı?

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - ...kamu hizmetlerinde kaliteyi geliştirmesi mümkün değildir. Bunun da ötesinde, yine, kamu hizmetlerinde, gerçekten vatandaşı bugünkü çağdaş seviyeye yükseltecek, refah seviyesine yükseltecek şekilde tedbirler almamız mümkün değildir.

Şimdi, geçen seneki iktidarı düşünelim, geçen seneki üç aylık iktidar dönemini de düşünelim, daha önceki dönemde getirilmiş olan bütçeyi düşünelim. Muhterem arkadaşlarım, burada, beraber çalıştığımız, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarımız var. 1995 senesinde 1996 yılının bütçesi düzenlenirken, bu düzenleme sırasında, bütçe 2 katrilyon 700 küsur trilyon liralık bağlanmıştı, Meclise gelmişti; Mecliste müzakere edilememişti. Ama, bu 2 katrilyon 700 trilyon liralık bütçenin 450 trilyon liralık açığı vardı. Bütçe Meclisimizde müzakere edilemedi. Sonra ne oldu; seçime gidildi. Daha sonra, mart ayında da Plan ve Bütçe Komisyonunda müzakere edilmeye başlandı. Sonra ne oldu; 3,5 katrilyon liraya yükseldi bütçemiz. İyi de o zaman açık ne kadar oldu; 800 küsur trilyon liraydı. Ne oldu, ne bitti de 800 trilyon liraya yükseldi açık? 1996 senesi için düzenlenmiş olan bir bütçe, daha önceden bürokratlar tarafından bu şekilde düzenlenmiş olmasına rağmen, altı ayda ne oldu ne bitti, neler oldu da bu 800 trilyon liraya yükseldi? Bunun cevabını vermek lazım. (CHP sıralarından “ortağına sor” sesleri) Önce, size sormamız lazım; çünkü, iktidardınız, hükümet olarak siz getirmiştiniz.

REFİK ARAS (İstanbul) - Şimdi niye yükseldi, dört ayda?!

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Arkasından da, aynı şekilde geliyorum... Biz bunu -arkadaşlarımız çok iyi biliyorlar- Plan ve Bütçe Komisyonunda müzakere ederken, biz, arkadaşlarla beraber dedik ki: Bu açıklar 850 trilyonla kapanmayacaktır. Bizim tahminimiz, 1 katrilyon 200 küsur trilyon civarında olacaktı. Gerçekten de 1 katrilyon 300 trilyon civarında teşekkül etti. Ben, hiçbir partiyi itham ederek söylemiyorum hiçbir partiyi kötülümek için de söylemiyorum; ama, bu malî sistem yanlıştır. Bu malî sistem yanlıştır ve yanlışın mutlaka düzeltilmesi gerekir.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Düzelt o zaman.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Bunu hep beraber düzelteceğiz. Bu, düzeltilmediği takdirde ne size yarar ne bize yarar ne de milletimize yarar.

AYHAN GÜREL (SAMSUN) - Bizi karıştırmayın.

BAŞKAN - Sayın Bakan, 3 dakikanız var.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Özelleştirme gelirleri, meselesinde de yine aynı şekilde hayalî olarak birtakım nitelendirmeler oldu.

Muhterem arkadaşlar, bütçenin, kendine mahsus bir sistematiği vardır, gelirleri vardır, giderleri vardır. Elbette ki özelleştirme gelirleri de hemen birden elde edilecek gelirler değildir, kendine mahsus bir süreci olacaktır. Tıpkı gelirlerin toplanmasında kendine mahsus bir sürecin söz konusu olduğu gibi. Giderlerin yapılmasında da yine aynı şekilde oniki aylık bir sürecin söz konusu olduğu gibi.

FATİH ATAY (Aydın) - Kaçıncı pakette yer alacak acaba?!

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Ha, o pakete gelince. O paketler, esas itibariyle sizin bütün düşüncelerinizi ortadan kaldıracak ve çürütecek olan paketler olacaktır. (RP sıralarından alkışlar)

FATİH ATAY (Aydın) - Paketin sayısı kaç, sayısı?!

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) -Şimdi, burada laf atan arkadaşlarımıza söyleyeyim. Yolsuzluk iddialarını onlar ileri sürdüler.

Muhterem arkadaşlarım, dört seneden beri birlikte iktidar olduğunuz insanlardan biri veya birkaçı yolsuzluk yapmışsa siz iştirak halindesiniz (RP sıralarından alkışlar)

FATİH ATAY (Aydın) - Siz iddia edip, vazgeçtiğiniz.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - O zaman tedbir almanız gerekiyordu, o zaman araştırmanız gerekiyordu. İktidar olma pahasına eğer böyle bir şeye katlanmışsanız yanlış; o yanlışı da sizin kabul etmeniz gerekirdi. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

FATİH ATAY (Aydın) - Hükümet olmak için siz ne yaptınız?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahalesiz dinleyelim.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Dolayısıyla, bu memlekette eğer hâkimler varsa, hâkimlere, mahkemeye intikal edecek olan bir şeyde, hâkim kararının istihsalini beklemeyi de, hukuk devletinin bir gereği olarak nitelendiriyorum.

ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) - Biz attık, size hayırlı olsun.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Burada, işaret etmek istediğim bir husus var. Özellikle, bir arkadaşımız işaret ettiği için söylüyorum, Boğazlar ve Marmara Bölgesinde, deniz trafiğinin daha emniyetli yapılabilmesi_

AHMET TAN (İstanbul) - Deniz trafik polisi kim?!

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - _ve risklerin azaltılmasını teminen, anılan bölgede kurulması istenen bilgisayar kontrollü radar trafik sisteminin, şu anda, hem yer tespit işlemi yapılmaktadır hem de bu hizmetin en kısa zaman içerisinde gerçekleştirilmesine çalışılmaktadır; bunu da, bilgi mahiyetinde arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, son dakikanız.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (Devamla) - Efendim, şimdi, Başbakanlık bütçemizin, memleketimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum ve bu alınan ekonomik tedbirlerin de, öyle zannediyorum ki, Türk maliyesi açısından, Türk ekonomisi açısından ve bütün bunların ötesinde Türk milleti açısından, önemli bir dönemeç noktası olduğunu da kabul ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Sayın Başkan, ismimi zikrederek, konuşmamada işaret ettiğim karavana meselesiyle ilgili, yanlış ve saptırılmış beyanları oldu Sayın Bakanın; müsaadenizle, düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun; yerinizden lütfen.

FATİH ATAY (Aydın) - Sayın Başkan, duyamıyoruz, kürsüden konuşsun.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sükûneti temin edersek duyulacaktır.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Ben, iki rakam vereceğim izninizle:

Birincisi, ANAP döneminde, 30 milyar dolar dışborç ilave alınmıştır.

SITKI CENGİL (Adana) - Karavanayla bunun ne alakası var...

BAŞKAN - Sayın Aktürk, lütfen, sadece o sözünüzle ilgili...

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - 30 milyar dolar dışborç alınmıştır; bunun 25 milyar doları, Telekom, ulaştırma, enerji, limanlar ve toplukonut olmak üzere, altyapı yatırımlarında eserimizdir.

İkincisi; ANAP bıraktığında, memur adedi 1,3 milyondu...

BAŞKAN - Sayın Aktürk, ANAP programını değil, lütfen, sizin “karavana” sözünüzle ilgili yanlış izlenimi...

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - Devlet memuru adedi 1,3 milyondan 2 milyona çıkınca -işaret ettim- performans üçte bir düşmüştür; misal olarak da, Köy Hizmetleri, Tarım Bakanlığı ve Orman Bakanlığını verdim. Orman alanı, ağaçlandırma alanı olarak ve Köy Hizmetlerinde köy yolu olarak yapılan bu icraat, 3 iken 1'e düşmüştür; 1986 ile 1996 mukayese edildiğinde... (RP sıralarından “karavanayla ne alakası var” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Aktürk, bu nedenle, karavana değildi diyorsunuz; tutanaklara geçti.

Sayın Bakan, buyurun. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 20 dakikadır.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Köy Hizmetlerinin 1997 yılı bütçesi münasebetiyle huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Allah'ın rahmetine kavuşan Kırşehir Milletvekili arkadaşımız Mehmet Ali Altın için de Allah'tan rahmet diliyorum; hepimizin başı sağ olsun diyorum. (Alkışlar)

Muhterem arkadaşlarım, değerli grup sözcülerinin olumlu eleştirileri ve önerileri için teşekkür ediyorum. Hele, Sayın Celal Topkan arkadaşımızın bu şiirsel konuşmaları için teşekkür ediyorum; ancak, rakamlara biraz daha dikkat etseydi, daha düzenli olurdu.

FATİH ATAY (Aydın) - Zamanı azdı...

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Efendim, şöyle...

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Sayın Bakanım, tamamen, sizin 1997 bütçesi üzerindeki konuşmanızdan aldım.

BAŞKAN - Sayın Topkan, lütfen, sükûnetle dinleyin.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Efendim, cevap vereceğim.

Şimdi, işçi rakamını söylerken, arkadaşımız, 1985 yılında 6 300 işçi varken, bugün 42 binlere ulaştı diyor. 1985 yılında Köy Hizmetlerinin işçi sayısı 28 500'dür; 6 300 değildir.

FATİH ATAY (Aydın) - Bravo Sayın Bakan!.. Çok önemli bir şey!..

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Evet, önemli efendim... Önemli...

FATİH ATAY (Aydın) - Çok önemli; takdir ettik efendim.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Şimdi, efendim...

FATİH ATAY (Aydın) - Tabiî, çok önemli...

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Rakam önemlidir; eğer, bunu bilmiyorsa kabahat bende değil. Öğrenin... (DYP sıralarından alkışlar)

Diğer taraftan, 1996 yılında 4 bin kilometre asfalt yapıldığını söyledi. 4 bin kilometre 1996 yılında programa konulan rakamdır; 1 Aralık 1996 tarihi itibariyle 11 050 kilometre asfalt yapılmıştır. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Efendim, arkadaşımız, işçiye kin ve nefretle dolu olduğumuzu beyan ettiler; bizler, hiçbir zaman işçilerimize kin ve nefretle dolu olmadık, muhabbetle dolu olduk, sevgiyle dolu olduk; çünkü, geldiğimiz yerler orası. Kimimiz esnaf çocuğuyuz, kimimiz işçi çocuğuyuz, kimimiz köylü çocuğuyuz... (DYP sıralarından alkışlar) Biz, aslımızı da unutmayız.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Efendim, Sayın Çiller'in sözleri.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - İyi ki 6 dakika konuştu Sayın Bakanım; bir de 16 dakika konuşsaydı ne olacaktı?!

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Efendim, Sayın Yıldırım Aktürk, performans -Plan ve Bütçe Komisyonunda da aynı şeyi söylediler- düşüklüğünde de Köy Hizmetlerini örnek olarak verdiler; karşılaştırma olarak da 1986, nihayet 1996'yı örnek gösterdiler.

Şimdi, bu memlekette yıllarca müsteşarlık yaptınız, kamu görevi yaptınız; ben rakam vereceğim, ondan sonra da performans değerlendirmesini takdirlerinize bırakacağım.

Şimdi, efendim, 1986 yılında Türkiye'de yapılan asfalt 3 047 kilometre, 1996 yılında yapılan 11 050 kilometre...

İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) - O zaman, yollarda standart yoktu Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Efendim, itiraz etmeyin hemen, durun bir... (ANAP sıralarından gürültüler) Efendim bir saniye... İtiraz etmeyin... Performanssa, performansı söylüyoruz şimdi...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Karşılıklı diyalog halinde bir konuşmaya zorlamayalım kürsüdeki hatipleri.

Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - 1986 yılında, 7 bin kilometre stabilize kaplama, 10 bin kilometre de yol yapımı gerçekleşmiş.

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - Karadeniz'de yalnız; Konya'da değil.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Efendim, o benim meselem değil.

1996 yılında -1 Aralık tarihi itibariyle- 3 676 kilometre yeni köy yolu, 6 186 kilometre de stabilize kaplama yol yapılmış; ancak, 1986 ile 1996 yıllarında... Siz de takdir edersiniz ki, her geçen yıl, arazi şartları zor yollar kalmıştır. Arazi şartları, coğrafya şartları zor yollar kaldığı için de, düşüklük bundandır; yoksa, bir performans düşüklüğü söz konusu değildir. Bunun yüksekliği, asfaltta da kendisini göstermiştir.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) - On sene evvel yapılan yolu tekrar asfaltlıyorsunuz, o kadar.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Hayır, hayır, hepsi yeni efendim.

Sayın milletvekilleri, İçel Milletvekili Ali Er arkadaşımız, işçi paralarının ödenmediğinden, sıkıntı yaratıldığından bahsetti. 1996 yılı bütçesi, Anavatan Partisinin Maliye Bakanlığı döneminde gerçekleşti. Bu bütçeye konulan para, çalışacak işçiler için dört aylığına yetti ve Bütçe Kanununun 50 nci maddesine de “süre uzatılamaz, ödenek aktarılamaz” diye bir hüküm konuldu. Biz, buna rağmen, muhabbetle dolu olduğumuz işçilerimizi mağdur etmemek için, önce bir ay, sonra da kırk gün uzattık, kanunî engelden mütevellit 1996 yılı aslî bütçesinden ödeyemediğimiz paraları, ekbütçede gündeme getirdik; ekbütçe çıktı, önümüzdeki hafta da işçilerin parası ödenecek. Bu, bizden kaynaklanan bir yanlışlık değil. 1996 yılı bütçesini yapıp, o maddeyi koyan, oraya parayı koymayanlarda kabahat. (DYP ve RP sıralarından alkışlar, CHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Bakanı, sükûnetle dinleyelim.

REFİK ARAS (İstanbul) - Kendinizi ortak kabul etmiyor muydunuz?

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Bir daha anlatıverin efendim!..

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen siz devam edin.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Muhterem milletvekilleri, şimdi, müsaade ederseniz, Köy Hizmetleriyle alakalı çok kısa bilgiler takdim etmek istiyorum; çünkü, bu mesele, hepimizin meselesi, hep birlikte çözebileceğimiz bir mesele.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sayın Bakan, bunların hepsini kadroya alın, tamam...

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Efendim, onu da arz edeceğim... Müsaade ederseniz, arz edeceğim...

A.TURAN BİLGE (Konya) - En güzelini yaparsınız...

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Bütün arkadaşlarımız söylediler, ben de söylüyorum, Türkiye nüfusunun yüzde 45'ine hizmet veren bir kuruluş. Yüzde 45'ine hizmet veren bu kuruluş, hangi alanlarda hizmet veriyor; üç ana dalda hizmet veriyor. Bunlardan birincisi, yol-su -bunun detayları var, takip eden -toprak-su ve toprak-iskân. Alan olarak saydığımız zaman 17 kaleme ulaşıyor.

Bu hizmetleri neyle yapıyor? Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 76 555 personelle yapıyor. Bunun 42 500'ü geçici işçi, bir miktarı daimî işçi, 5 bin küsuru da 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memur.

Bu hizmetleri 23 042 iş makinesiyle yapıyor. Bu makinelerin, maalesef, şu anda yüzde 55'i 15 yaşın üzerinde, yüzde 45'i de 0-15 yaş arasında. İş makinelerinin -pek çok teknik arkadaşımız da var- ekonomik ömrü on yıldır. Makineler eskidi, verimler düştü ve bu makinelere, 1997 yılında, yaklaşık 11 trilyon akaryakıt parası, yaklaşık 11-12 trilyon da parça parası vermek durumundayız.

Sektörler itibariyle 1996 yılında neyi hedefledik ne yaptık, 1997'de ne yapacağız; bunları da kısaca sizlere arz etmek isterim. Ulaştırma sektöründe, köy yollarında hitap ettiğimiz birim sayısı 75 588; cumhuriyet hükümetleri bunlara 320 bin kilometre yol ağı yapmış; bunun 36 bin kilometresi asfalt, 157 bin kilometresi stabilize, 74 bin kilometresi tesviyeli yol, 53 bin kilometresi ham yoldur. Genelde daha üretim yollarına, arazi yollarına girememişiz; bunları da kattığımız zaman Türkiye'nin, 320 bin kilometre ile birlikte, toplam 500 bin kilometre yola ihtiyacı var. 1997'de programda hedeflediğimiz, 4 bin kilometre tesviyeli yol, 7 bin kilometre stabilize kaplama yol, 7 bin kilometre onarım, 4 bin kilometre asfalt yoldur.

Muhterem arkadaşlarım, 1996 yılında bu işler için 8,1 trilyon harcamışız, bütçeye bu kadar ödenek konmuş; 1997 yılında bu rakam 19 küsur trilyon yani yaklaşık 20 trilyon olarak tespit edilmiş; bu, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin Köy Hizmetlerine vermiş olduğu önemin bir işaretidir, ifadesidir; verilen ödenek 2,5 kat artmıştır.

İçmesuyu konusu: Toplam 76 558 üniteye hitap etmek zorundayız. Bunlardan 53 303'ünde yeterli ve sağlıklı içmesuyu var; 11 290'ında yetersiz sayabileceğimiz içmesuyu var; 14 965'inde sağlıksız ve tamamen yetersiz su var. Bunları yok kabul edebiliyoruz. Ancak, bu 14 bin küsur yerde yaşayan nüfus 1 milyon 400 bindir. Nüfusu ne olursa olsun, hem bu Hükümet olarak hem daha önceki cumhuriyet hükümetleri olarak, burada özeleştiri yapmak mecburiyetindeyiz. 14 bin, 15 bin birimde suyun olmayışı, bizim ayıbımızdır; biz bu ayıbı kapatacağız, bunda da kararlıyız. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Mesele, sadece içmesuyunun olmasıyla da bitmiyor. 76-77 bin birime içmesuyu götüreceğiz; ancak, bunların sadece 28 bin adedinde kapalı şebeke içmesuyu var. Yine, aşağı yukarı 50 bininde kapalı şebeke olmuyor. Kapalı şebekenin olmaması, bana göre, gayri medenî bir şey; bunu da yapmak mecburiyetindeyiz.

Muhterem arkadaşlarım, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin bu konuya verdiği önemin bir ifadesi olarak, 1996 yılında içmesuları için 2,5 trilyon liralık ödenek konmuş, biz, 1997 bütçesinde bunu 10 trilyon liraya çıkardık; yeterli değil; ama, onu 4 katına çıkardık.

Efendim, üçüncü bir konumuz -çok önemli bu- toprak-su hizmetleridir. Köyden şehre göç var diyoruz. Köylü boşuna göç etmiyor. Köylümüzü köyünde tutabilmenin asgarî şartlarını temin etmek mecburiyetindeyiz. Bunun temel şartı da sulama suyudur. Sulama suyunu temin etmediğimiz müddetçe, köyde üretimi de verimi de artıramayız. Bunun için, özellikle göletlere, kanallara, sulama sularına, arazi ıslahına önem vermek mecburiyetindeyiz.

Türkiye'de, bugün, elimizdeki proje paketine göre, 10 bin noktada gölet yapımına müsait yer var; tabiî, bunlar çok büyük paralara baliğ şeyler. Arkadaşlarımıza talimat verdim, hiç olmazsa, önümüzdeki beş yılı, on yılı kapsayan master planlar yapılıp, nerede ne yapacağımızı, önümüzdeki yıllar içerisinde bizim kaç trilyon liraya ihtiyacımız olduğunu; bunları çok ciddî rakamlarla sergileyip, nüfusun yüzde 45'ine hizmet veren bu kuruluşa, genel bütçeden yeteri kadar pay almanın gayreti içerisinde olmak mecburiyetindeyiz.

Muhterem arkadaşlarım, Türkiye'de 8,5 milyon hektar verimli, sulanabilir arazi var; bunun 4,6 milyon hektarı, Devlet Su İşlerinin yapacağı barajlarla sulanacak. Köy Hizmetlerinin standartlarında 2 milyon 900 bin hektar sulanabilir arazi var. Biz, bunun 1 milyon 150 bin hektarını, Köy Hizmetlerinin yaptığı göletlerle, kanallarla sulamışız. Geriye 1 milyon 750 bin hektar kalıyor. Önümüzde daha yapacağımız çok iş var. Bunun için de gerekli kaynakları yaratıp, bu hizmetlerin en kısa zamanda temini için gereğini yapacağız.

Yine, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin bu konuya verdiği önemin bir ifadesi olarak, ne yapmışız; 1996 yılında, bu konuda, 2,2 trilyon ayırmış, harcamışız; 1997 yılında bu konuda, 3 kat artırarak, 6,5 trilyon ödenek tespit etmişiz. Yeterli mi?..

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - Dolar bazında mı artış olmuş?

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) -Hayır, reel olarak...

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - Hocam dolardan bahsediyor da...

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Hayır, reel olarak. Şöyle söyleyeyim: Yani, geçen sene dolar 61 bin, 62 bin liraydı; şimdi de 100 bin lira. Reel olarak artış...

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Yılbaşında 50 bin liraydı.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Hayır, yılbaşında 61 bin liraydı.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen karşılıklı diyaloğa girmeyin.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Reel artış var. Eğer, çarpıp bölerseniz, reel artış çıkar.

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - 86'ya göre bir hesapla bakalım; dolar bazında.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) -Efendim, diğer taraftan -bunlar temel hizmetler; tabiî, bununla bitmiyor- erozyonla mücadele, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün en önemli konularından biri. Türkiye, erozyon konusunda çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Tabiî, bu konulara yeteri kadar kaynak ayıramıyoruz. Bunun üzerinde de ciddiyetle durmak mecburiyetindeyiz.

Hemen arkasından, köyün aslî hizmetlerinden olan kanalizasyon, köy imarı, bakım hizmetleri, kar mücadelesi fevkalade önemli şeyler. Özellikle, bundan sonra bakım hizmetleriyle, kar mücadelesi çok önem kazanmaktadır. Bunun için gerekli makinelerin alınması konusunda, gereken gayreti göstereceğiz.

Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bir de, Köy Hizmetlerinin yapısından bahsetmek istiyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunda da aynı şeyi söyledim. Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediğim sözleri aynen tekrar edeceğim. Köy H izmetleri Genel Müdürlüğü, maalesef, hantal bir yapıda. Bu hantal yapıyı işletmek mecburiyetindeyiz. Bunun için de birtakım kararlı davranışlar içerisinde olmak mecburiyetindeyiz.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Toprak-Su'yu ayırıverin Bakanım.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla)- Efendim, şimdi, pek çok arkadaşımız da burada bahsetti. Niye hantal, onu söyleyeyim. Van'ın bilmem ne köyünün deresinde yapılacak on metrelik köprünün tasdikini Ankara yaparsa; bu, hantallıktır. Açık konuşalım bunu. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Efendim, Çorum'un Çiftlikköy'ünün içmesuyunun tasdikini Ankara yapacaksa, bu, hantallık getiren bir uygulamadır.

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Değiştiriver Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Efendim, değiştireceğiz inşallah, değiştireceğiz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, 3 dakikanız var.

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Devamla) - Takip ediyorum Sayın Başkan.

Muhterem arkadaşlarım, şimdi, yapı olarak, artık, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bu elbiseye sığmıyor; üç ayağı var; Yol-Su, Toprak-Su, Toprak-İskân. Maalesef, Toprak-Su ayağı ile Toprak-İskân ayağı topal; buna işlerlik kazandırmak mecburiyetindeyiz.

Onun için, Plan ve Bütçe Komisyonunda da söylediğim gibi, eğer, üç genel müdürlükten oluşan -ayrıca Kooperatifler Genel Müdürlüğünü de buraya dahil ederek- köy hizmetleri bakanlığını kurabilirsek, bu köy hizmetleri bakanlığı da, kaynak temin eden, genel denetim yapan, etüt ve proje yapan bir yapıya sahip, diğer detayları taşraya devreden bir bakanlık şeklinde teşekkül ettirilirse, Türkiye'de, bu konularda, pek çok meselenin daha düzenli yürüyeceği kanaatindeyim. Bu konuda da hazırlıklarımız var; inşallah, bütün partilerin desteklerini bekleyeceğiz, kendilerine daha önceden arz edeceğiz, fikirlerini alacağız, bir mutabakat sağlandığında Yüce Meclisin huzuruna getireceğiz.

Muhterem arkadaşlarım, 1997 yılı bütçesinin, memleketimize, milletimize, hepimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Son söz, lehinde olmak üzere, Sayın Recep Kırış'ın.

Yalnız, Sayın Kırış konuşmasına başlamadan önce, biraz önce şahsı adına aleyhte konuşan Sayın Ahmet Alkan'ın konuşmasında bir beyan tereddüdümüze yol açmıştı Başkanlık olarak; tutanakları getirdik.

Sayın Alkan “Vatandaşımızın gözü Parlamentonun üzerinde; politikaya, politikacıya güvensizlik de zirveyi gösteriyor. Bunun karşılığı ağır bir vebal, bunu ödeyeceksiniz; ama, asıl faturayı vatandaş ödüyor; çünkü, vatandaşın güvenmediği bir Parlamentoyla hiçbir problemi çözme imkânına sahip değiliz” demişsiniz.

Sayın Alkan, bu sözlerinizi, özellikle son cümleyi “vatandaşın güvenmediği bir Parlamentoyla” deyimini, maksadı aşan bir beyan sayıyorum; yoksa, vatandaşımızın parlamenter demokratik sisteme olan güvenini yitirdiğini, sizin de, sorunların çözümü konusunda iktidar ve muhalefetiyle demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasî partilerin bir arada temsil edildikleri Parlamentonun dışında bir anlayış içinde olmadığınızı kabul ediyorum. Bu vesileyle, anlayışınızı böyle olarak teyit etmek istiyorum.

AHMET ALKAN (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir cümle ifade edebilir miyim? Bu, sadece, Parlamentoya olan güvenin kaybedilmesi halinde ortaya çıkacak durumu ifade etmek için kullanılmış bir sözdür; onun için, tamamen Parlamentoya olan güven kaybedilmiştir anlamında değildir; öyle alınmışsa, yanlış anlaşılmış demektir efendim.

BAŞKAN - Sözlerde tam açıklık yoktu. Bu vesileyle, tutanaklara açıklık getirmiş olduk.

Teşekkür ediyorum.

Sayın Kırış, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

RECEP KIRIŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi, Büyük Birlik Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, bütçeyi görüşmeye devam ediyoruz. Bütçe, gerçekten, fevkalade önemli bir konu; ama, şu ana kadar yapılan görüşmeleri izlediğimiz zaman, iktidar partileri adına konuşan arkadaşlarımız genelde hep olumlu şeyler söylediler, muhalefet partileri adına konuşan arkadaşlar da hep olumsuz şeyler söylediler.

BAŞKAN - Sayın Kırış, bir dakikanızı rica edeceğim.

Sayın milletvekilleri, görüşmeleri tamamlamak üzereyiz. Lütfen, kısa bir süre daha sükûnetle, sabır içerisinde izlemenizi diliyorum.

Buyurun Sayın Kırış.

RECEP KIRIŞ (Devamla) - Ben, sözlerime, önce, muhalefet partilerine söylenecek şeyleri söyleyerek başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, bu Hükümeti eleştirmek hepimizin hakkı, hepimizin görevi; hakikaten, Hükümetin de eleştirilecek birçok yanı var, yönü var, icraatı var. Bunlar doğru; ama, acaba bu Hükümetin yapmış olduğu olumlu hiçbir şey yok mu? İsterseniz, konuya buradan girelim.

Değerli arkadaşlar, Büyük Birlik Partisi olarak, bu Hükümetin denk bütçe arayışını, en azından, bir hedef olarak, bir gayret olarak olumlu bulduğumuzu ifade ediyorum. (RP sıralarından alkışlar) Ama, diğer taraftan, önümüzdeki dönemde, memur maaşlarına ocak ayında öngörülen yüzde 30 zammı, Türkiye'deki reel enflasyon rakamları karşısında, asla yeterli bulmadığımızı da burada ifade ediyorum. (CHP ve DSP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, Türkiye'nin, son zamanlarda, dışpolitikada, özellikle İslam ülkelerine, Ortadoğu'ya ve Uzakdoğu'ya yeni açılımlar içerisine girerek, birtakım ilişkilerimizi daha da geliştirme gayretlerini olumlu bulduğumuzu ifade ediyorum; ancak, Türk cumhuriyetlerine daha fazla ağırlık vermemizin, bu yapılan faaliyetler yanında, önemli olduğunu da belirtiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin doğalgaz konusunda tek kaynağa bağımlı olmaması bakımından yeni arayışlarını olumlu buluyor; yine, geçenlerde Meclise getirilen ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurulması konusundaki Yetki Yasasını da, gerçekten, özürlülerimizin birtakım sorunlarının halledilmesi bakımından, yararlı bulduğumuzu ifade ediyorum.

Diğer taraftan, öğrencilerimiz için kredi ve burs miktarlarının, hem sayısal anlamda hem de miktar olarak artırılmasını olumlu bulduğumuzu, Sosyal Dayanışma Fonundan fakir fukaraya, ihtiyaç sahibi birtakım kişilere yönelik kaynakların daha da artırılmasını olumlu bulduğumuzu ve yurtdışındaki işçilerimizin birtakım problemlerinin halledilmesini, onların talepleri doğrultusunda yeni birtakım arayışlar içine girilmesini -henüz yeterli olmamakla beraber- olumlu bulduğumuzu burada ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu misalleri belki biraz daha çoğaltmak mümkün; ama, hemen, diğer muhalefet partilerine mensup olan arkadaşlarımız, belki, sabırsızlanacaklar... İyi; ama, bu Hükümetin, hakikaten, tenkit edilecek tarafları yok mu? Elbette ki, var. Ben, her ne kadar, bütçeyle ilgili, özellikle Başbakanlık bütçesiyle ilgili tasarladığım bu konuşmada, elbette ki, lehine bir konuşma yapmayı planlamış bulunuyorum; ama, şu andan itibaren söyleyeceğim şeylerin de Hükümetin fevkalade lehinde olduğunu, Hükümeti eleştiri gibi ortaya koyduğum şeylerin de aslında kendi lehlerine olduğunu ve bundan almaları gereken birçok dersin bulunduğunu arz etmek istiyorum; çünkü, “Dost acı söyler” diye bir atasözü var.

Değerli arkadaşlar, “Kişi, noksanını bilmek gibi irfan olmaz” denilmiştir. Elbette ki, Hükümetin yapmış olduğu her şeyi karalamak asla doğru değil; ama, her şeyi tozpembe göstermek de doğru değil. Nedense, Türkiye'de, siyasîler olarak biz, bir orta yolu ve gerçekten objektif birtakım kıstaslar etrafında bir mutabakatı, bir türlü temin edemiyoruz. Bu, maalesef, acı.

Değerli arkadaşlar, işte “dost acı söyler” kabilinden, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, burada, Hükümete, Büyük Birlik Partisinin bir milletvekili olarak söylemek istediğim şeyler var:

Birincisi: Değerli arkadaşlar, biz inanıyoruz ki, iktidar demek, gerçekte, muktedir olmak demektir; çünkü, ikisi de aynı kökten gelen kelimelerdir. Siz, gerçekten muktedir olamazsanız, muktedir olduğunuz konusunda herkesi ikna edecek icraatları ortaya koyamazsanız, o zaman, iktidar mısınız değil misiniz, tereddüt meydana gelir. Doğrusu, şu ana kadar, muktedir olma konusunda, bu İktidarı, bu Hükümeti yeterli bulmadığımızı ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bir örnek vermek istiyorum: Sayın Başbakan, bundan bir süre önce “ben müsteşarımı bile henüz değiştirmedim” dedi. Böyle bir ifadenin çok övünülecek bir beyan olmadığını söylüyorum; çünkü, bir hükümetin, işbaşına geldiği zaman, üst düzey bürokratlardan, kendileriyle uyumlu çalışacak insanları uygun yerlere getirmesi kadar tabiî bir şey yoktur; bu, hem lazım hem gereklidir.

Değerli arkadaşlar, bunu ifade ettikten sonra, Hükümetin kanatlarının, iktidar olmadan önce söylemiş olduğu birtakım konularla ilgili sözlerini, görüşlerini burada hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerimiz fevkalade önemlidir. Türkiye'de şu an en çok sıkıntısını çekmiş olduğumuz husus, maalesef, siyasîlerin sözlerindeki güvenilirliğin büyük ölçüde kaybolmuş olmasıdır. Sözlerimizin güvenli hale gelmesi, Türkiye'de siyasetin yeniden itibar kazanması konusunda, elbette ki, bütün siyasî partilerimize görevler düşmektedir. Bu bağlamda, başörtüsü konusunda, iktidarın geçmişte söylemiş olduğu, yakın zamanda söylediği, hâlâ söylemekte olduğu sözleri, artık, icra noktasına getirmesini talep ediyoruz. Artık, başörtüsü konusundaki sıkıntılar bitmelidir. (RP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, karayoluyla hacca gidilmesi, vatandaşların kurban derisini istediği yere verebilmesi, olağanüstü halin sona erdirilmesi, Çekiç Güç'ün bir an önce gitmesi, İsrail'le anlaşmanın gözden geçirilmesi ve iptal edilmesi, faizlerin düşürülmesi, borçlanma ihtiyacının azaltılması ve kumara karşı alınacak tedbirler konusunda söyledikleri şeyler yanında, öbür taraftan, Sayısal Loto gibi yeni birtakım kumarların gündeme getirilmesi, Sayın Başbakanımızın, ekonominin bir gereği olarak, Türkiye'nin şartları olarak, aslında, neden bu zamlar, neden birtakım yeni vergiler -belki gerekiyor- gerekiyoru izah etmek yerine, kalkıp da “efendim, bizim aldığımız tedbirler içinde zam da yok, vergi de yok” diye ikide bir konuşmasını asla doğru bulmadığımızı... Çünkü, her gün her şeye zam gelirken, bir petrole yapılan zamlarda bile vatandaş “kaçıncı zam” diye âdeta şaşırmış bir halde bulunurken, siz, kalkar da “efendim, aldığımız tedbirler içinde, bakın, görüyorsunuz, zam da yok, vergi de yok” derseniz, o zaman, şurada doksandokuz tane doğru söyleseniz, bu yanlışınız, o doksandokuz tane doğruyu da gölgelemiş olur.

Değerli arkadaşlar, bunları, hakikaten, samimî bir dost uyarısı olarak ifade ediyorum.

Bunları ifade ettikten sonra, yapılması gereken birtakım şeyleri de kısaca ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, mahallî yönetimlerin yetkilerini artıralım diye hep söylüyoruz, özelleştirmeyi bir an önce yapalım diye hep ifade ediyoruz, devlet bankalarından başlayalım diye hep söylüyoruz; ama, nedense, bunlar unutuluyor.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Recep Bey, TOFAŞ'ı söyle...

RECEP KIRIŞ (Devamla) - Ama, tabiî, özelleştirme konusunda da, mesela “Erdemir'in (Ereğli Demir-Çelik'in) blok satışına karşıyız” diye Hükümetin yapmış olduğu açıklamalar var; çünkü, orada bir tekelleşme durumu söz konusu olacak. Bütün bunları da dikkate alarak; ama, özelleştirmeden prensip olarak vazgeçmeyerek ve devlet bankalarından başlanarak bunların yapılmasına; gerçekten, kamuda, kamunun hantal yapısına son vermek üzere yeniden bir yapılanmanın gündeme getirilmesine; millî iradenin daha hâkim kılınması ve “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünün, gerçekten, tecelli ettirilmesine; Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha etkin hale getirilmesine; şeffaf bir denetimin bütün kamu kurumları için geçerli olmasına; herkesin yapmış olduğu işlerden hesaba çekilebileceği bir yapının oluşturulmasına mutlaka ihtiyaç vardır; ama, bunların olabilmesi için de, gerçekten dürüst -ama, sadece dürüst olması kafi değil- cesur bir yönetime ihtiyaç vardır.

Değerli arkadaşlar, o bakımdan sözlerimiz önemlidir. Ben, daha önce verilen sözleri o bakımdan hatırlatıyorum. Bu sözleri dün söyledik; ama, bugün görmezlikten gelemeyiz, “dün, dündür; bugün, bugündür” diyemeyiz.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) - Diyen kim!..

RECEP KIRIŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yine bu bağlamda söylüyorum. Dün, sözgelimi, Ankara-Kayseri arasındaki yol otoban hale gelecek veya çift yol olacak, doğalgaz gelecek, havaalanı uluslararası standartlara sahip kılınacak, serbest bölge yapılacak gibi birtakım şeyler söylemişsek, bunları bugün unutamayız, bunları bugün yok sayamayız; bunların gereğini yapmak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi bağlayacağım; ama, Sayın Başkan, acaba, diğer arkadaşlar gibi bana da bir eksüre verecek mi, bilmiyorum.

BAŞKAN - Lütfen, 1 dakika içerisinde tamamlayın.

RECEP KIRIŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu 1 dakikada, tabiî, fazla bir şey söylemem mümkün değil; ama, ben, biraz önce söylemiş olduğum konulara ilaveten şunu da ifade ediyorum: Bundan bir iki gün önce, ANAP'lı bir milletvekili ve eski bakan arkadaşımızın bir orduevinde düğünü oluyor. Bu düğüne, geçmişte Doğru Yol Partisinden milletvekili adayı olan bir arkadaşımızın hanımı, kapıda “idare amiriyim” diyen birileri tarafından, başörtülü diye alınmıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Tükiye, artık, bu noktaları aşmalı. Gerçi, aynı yere, yine başörtülü olduğu halde alınan bazılarını görüyoruz. Demek ki, aslında, bu, genel bir uygulama değil; ama, birileri, keyfî bir uygulama içine girebiliyor ve bunlar da, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, bizim gözümüz, canımız, ciğerimiz; ama, Türk Silahlı Kuvvetlerini milletin gözünden düşürmeye, ordu-millet birliğini bozmaya kimsenin hakkı yok; buna itina göstermeliyiz.

Hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BBP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kırış.

Sayın milletvekilleri, ikinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Şimdi, 20 dakika süreyle soruları yanıtlamaya çalışacağız.

Öncelikle, çok soru olduğu için, soru sahibi sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Aslan Ali Hatipoğlu, Selahattin Beyribey, Hakan Tartan, Aydın Tümen, Mustafa Karslıoğlu, Cafer Tufan Yazıcıoğlu -üç adet soru- Boray Baycık, Halil Çalık, Hasan Gülay -iki adet soru- Müjdat Koç -iki adet soru- Erol Karan, Emin Kul, Osman Hazer -iki adet soru- Ahmet Küçük, Celal Topkan -beş adet soru- Yalçın Gürtan, Erdoğan Toprak, İhsan Çabuk, Ahmet Çelik, Abdulbaki Gökçel, Yalçın Gürtan, İlhan Sungur, Mustafa Güven Karahan, Fevzi Aytekin, Aslan Polat, Mustafa Yünlüoğlu -iki adet soru- Zeki Çakıroğlu, Abdulkadir Öncel, Hasan Hüseyin Öz, Hüseyin Arı.

Soruları okutmadan önce, soru sahibi sayın milletvekilinin burada olup olmadığını kontrol edeceğiz.

Sayın Aslan Ali Hatipoğlu?..

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Burada.

BAŞKAN - Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Saygıdeğer Başkanım, aşağıdaki sorularımın, aracılığınızla, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Sayın Bakandan cevaplanması için, müsaadelerinizi arz ederim.

Aslan Ali Hatipoğlu

Amasya

1. Amasya İli Merkez İlçeye bağlı İpekköy, Tofaz Köyü ve Boğazköy'ün kanalizasyonları, 1997 programına alınacak mı?

2. Amasya İli merkez ilçeye bağlı Yavru Köyü içmesuyu şebekesi, Aydınlık Köyü Göleti, 1997 programına alınacak mı?

3. Suluova Bağlıboyalı Köyünün kanalizasyonu ve yolun asfaltlanması ve sulama göletleri ihtiyacına ne zaman cevap verilecektir? Suluova Yolpınar Köyü sulama kanaletlerinin yenilenmesi 1997 yılında yapılacak mıdır?

4. Merzifon Yeşilören Baraj ve Yeşilören Köyü içmesuyu ihtiyacını 1997'de giderebilecek miyiz?

5. Göynücek İlçesi Yassıkışla-Grup yolunun, heyelandan bozulduğu için, güzergâhının değiştirilmesi düşünülüyor mu?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) - Yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sükûnetle dinleyelim, soru sahibi arkadaşlara saygının gereği olarak.

Sayın Selahattin Beyribey?.. Buradalar.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yazılı sorularımın Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden sorumlu Devlet Bakanından sorulmasına emir ve izinlerinizi arz ederim.

Yusuf Selahattin Beyribey

Kars

Soru:

1. Halen Kars'ta 70 köyün içmesuyu problemi ve bunun 22'sinde de hiç içmesuyu yoktur. Bu köylere içilebilecek su, 1997 yılında götürülecek mi?

2. Köy hizmetleriyle, köy yolları asfaltlanmasından en az fayda gören yöre olan Kars'ta, ilk defa 1996 yılında 3 köy yolu asfaltlandı. 1997 yılında Türkiye asfaltlanması kadar Kars'ta da asfaltlama yapılacak mı; yoksa, üvey evlat muamelesi mi görecek?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) - Sayın Başkan, yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN - Sayın Hakan Tartan?.. Yok.

Sayın Aydın Tümen?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yanıtlanmasını arz ederim.

Aydın Tümen

Ankara

Soru:

1. Başbakanlığa bağlı Teftiş Kuruluna, her gün ayyuka çıkan yolsuzluk ve suiistimal haberleri üzerine, kaç tane, tarafınızca araştırma talimatı verildi? Bunlardan kaç tanesi hakkında kovuşturma açıldı?

2. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna, denetimlerini Başbakanlığın etkisi altında kalmadan, bağımsızlık kazandırılmasına yönelik yasal düzenleme önlemlerini destekliyor musunuz?

3. Başbakanın yabancı heyet ve misyon temsilcileriyle yaptığı görüşmelerin tutanakları Dışişleri Bakanlığına verilmekte midir?

4. Başbakanlığın tanıtma fonundan 1995 ve 1996 yıllarında harcadığı miktar ne kadardır ve kimlere hangi amaçla ödeme yapılmıştır?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) - Yazılı cevap verelim Sayın Başkan; çünkü, bazı sayısal rakamları vermek lazım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Mustafa Karslıoğlu?.. Yok.

Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu?.. Burada.

Üç sorusunu bir arada okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başbakanlık bütçesiyle ilgili sorum gereği için bilgilerinize arz ederim.

Cafer Tufan Yazıcoğlu

Bartın

Soru:

1. Özelleştirme kapsamında bulunan Bartın ORÜS Kereste Fabrikasının, Bartın Orman Fakültesine devri mümkün müdür?

2. Bartın İli, Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün makine parkının iş makineleri ve özellikle vogandiril makinesi ihtiyacı ile teknik eleman ihtiyacı karşılanacak mıdır? 1996 yılında, Bartın İlinde, niçin, programlanan asfalt çalışması yapılmamıştır? Bartın İlindeki köy yollarının bakımı niçin yapılmamaktadır? Bartın İli Hasankadı -Cihanbeyli- Balıkısık yolu ile Arıt-Kurucaşile ve Arıt-Ulu yolları programa alınmış mıdır?

3. Bartın İli dahilindeki limanların Samsun Bölge Müdürlüğünden ayrılıp, eskiden olduğu gibi, İstanbul Bölge Müdürlüğüne bağlanması olanağı var mıdır? Bartın İli Kurucaşile Limanı için liman başkanlığı kurulması düşünülmekte midir?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) - Sayın Başkan, bütün sorulara yazılı cevap vereceğiz.

BAŞKAN - Sayın Boray Baycık?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi ile ilgili Bakana sorularım, gereği için bilgilerinize arz olunur.

Saygılarımla.

Boray Baycık

Zonguldak

1. Zonguldak İli Armutçuk-Karadeniz Ereğli arasındaki 14 kilometrelik yolun asfaltlanması; 1997 yılında asfaltlanacak mıdır?

2. Zonguldak İli Karadeniz Ereğli İlçesi Güneşli beldesindeki Kelçe Köprü 1997 yılında bitirilecek midir?

3. Zonguldak İli Devrek İlçesindeki yeni köprünün inşaatı 1995 yılında tamamlanmıştır. Ulaşıma 1997 yılında açılacak mıdır?

BAŞKAN - Sayın Bakan, yazılı cevaplayacaksınız...

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) - Yazılı cevap vereceğiz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Halil Çalık?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sayın Başbakan Necmettin Erbakan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını emir ve delaletlerinize arz ederim.

Halil Çalık

Kocaeli

1. Öğretmenler, 70'li yıllarda, 1 saat ek ders karşılığı 15 gazete satın alabilirken, bugün ise yalnızca 1,5 gazete satın alabilmektedirler. Ücretleri artırmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız miktarı ne olacak ve ne zaman artırılacak?

2. Kamu personeline toplu sözleşmeli sendikal hak ne zaman verilecek?

3. Emekli vatandaşlarımızın durumu yürekler acısıdır. Bu vatandaşlarımızın aldığı maaş 17-18 milyon lira civarındadır. Oysa ki, bugün, ev kiraları 10 milyon lira civarındadır. Bu vatandaşlarımızın durumlarının iyileştirilmesi için ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) - Sözlü olarak cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) - Tabiî, öğretmenlerimizin ücretlerinin artırılması, bizim hedeflediğimiz bir husustur. Bütün kamu personelinin olduğu gibi, ücretlerini artırmak suretiyle öğretmenlerin durumlarını da iyileştirmek, özellikle, 1997 bütçemizde hedeflediğimiz hususlardan bir tanesidir. Bunu da açıkça belirtmek istiyoruz.

Toplusözleşme hakkı konusunda da yine çalışmalar vardır. Bu çalışmalar, öyle zannediyorum ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yürütülmektedir. Emeklilerin durumunu iyileştirici mahiyette, zaten, 1996 Temmuzunda aldığımız kararlarla epey mesafe alınmıştır. Bundan sonraki çalışmalarla da, ileri düzeyde mesafe alacağımızı zannediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Hasan Gülay?.. Burada.

İki sorusunu bir arada okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz ederim.

Hasan Gülay

Manisa

Seçim bölgem Manisa ve tüm Ege Bölgesinde bu yaz mevsiminde yağan aşırı yağmurlar, pamuk ürününün yüzde 80'ini ıslatmıştır; kalite düşmüştür. Üretici çok zor durumdadır. Pamuk üreticisinin bankalara olan borçlarını ertelemeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz ederim.

Hasan Gülay

Manisa

Seçim bölgem Manisa ve tüm Ege Bölgesinde bu sene yağan aşırı yağmurlar yüzünden üzüm üreticisi çok zor durumda kalmıştır; ürünün yüzde 30'u elden çıkmıştır. Üzüm üreticilerinin 1996 yılı bankalara olan borçlarının ertelenmesini düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) - Durum tetkik edilecek, kendisine bilgi verilecektir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Müjdat Koç?.. Buradalar.

İki sorusunu bir arada okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın ilgili sayın bakan tarafından yanıtlanması için gereğini saygılarımla arz ederim.

Müjdat Koç

Ordu

Soru 1. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce kesinleştirilen yol ve su ile ilgili programların, iktidar partisi il ve ilçe parti başkanlarının keyiflerine değiştirildiği iddiası vardır; bu iddia, doğru mudur ?

Soru 2. Köy Hizmetlerinin çalışanları program uygulamada yeterli midir?

Soru 3. Fındık üreticileri yatırdıkları fındık ürün bedellerini 20 Eylül 1996 tarihinden bugüne, yani, yaklaşık üç aydır alamamışlardır. Daha önce peşin ödeme sözü vermenize rağmen, bu sözünüz bugüne kadar yerine getirilememiştir. Ödemeleri ne zaman ve ne şekilde yapmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) - Yazılı cevap vereceğiz efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Erol Karan?..Burada.

Sorusunu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başbakanlık bütçesiyle ilgili sorum gereği için bilgilerinize arz olunur.

Saygılarımla.

Erol Karan

Karabük

Soru 1. Bulundukları ilçelerde yüzde 20 oranında ekonomik katkı sağlayan Yenice ve Eskipınar ORÜS kereste fabrikalarının Zonguldak Karaelmas Üniversitesine bağlı Karabük Tekel Eğitim Fakültesiyle entegre hale getirilmesi konusundaki düşünceleriniz nedir ?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) - Tetkik edilip kendilerine bilgi verilecektir.

BAŞKAN - Teşekkür e derim.

Sayın Hasan Gülay?.. Burada.

Sorusu okutuyorum:

Manisa Milletvekili Hasan Gülay'ın sorusu:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından cevaplandırılması hususunu bilgilerinize arz ederim.

Ege Bölgesi tütün piyasasını, 1997 yılı ocak ayında açmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda ilgili bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) - Bakanlığımız tarafından çalışmalar yürütülmektedir; zamanı geldiğinde açılacaktır.

BAŞKAN - Sayın Emin Kul?.. Burada.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkanım, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili olarak, ekte takdim ettiğim sorularımın, yüksek delaletlerinizle cevaplandırılmasını takdirlerinize arz ederim.

Emin Kul

İstanbul

Denizcilik Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili sorular:

1- Türk gemilerinde yüzde 40 oranında yabancı zabit çalıştırılmasına yer veren uygulamaya son verilmesi düşünülmekte midir? Ne zaman son verilecektir?

2-Türk boğazlar bölgesi trafik düzeninin uygulanabilmesi ve denetlenebilmesi için,

a) Radar kontrollü gemi trafik hizmeti sisteminin yıllardır kurulamamış,

b) Trafik kontrol istasyonları ile geçiş yapan gemiler arasında ve kontrol istasyonlarının kendi aralarında yeterli bir haberleşme ağının yine yıllardır kurulamamış olmasının sebepleri nedir? Bu konuda hangi çalışmalar yapılmıştır? Açılan ihaleler niçin iptal edilmiştir? Halen çalışmalar hangi aşamadadır? Sistem, ne zaman kurulacaktır?

3- Türk boğazları bölgesinde vuku bulabilecek deniz kazalarına ve gemi yangınları ile akaryakıt sızmalarına karşı, ülkemiz, hangi nitelik ve sayıda vasıta ve teçhizata sahiptir? Bu alanda, yangın söndürme gemileri, kurtarma gemileri, yedekleme ve çekme römorkörleri ne zaman devreye ve hizmete sokulacaktır?

4-Liman tüzükleri üzerine yapılan düzenleme ve değişiklikler sonucu, hangi limanlar ve kılavuzluk sahaları ve römorkör hizmetleri ticarî kuruluşlara açılmıştır? Bu kuruluşların unvanlarıyla, sahip oldukları vasıta ve personelin nitelik ve sayıları nelerdir? Yapılan düzenlemelerin meslekî ve bilimsel gerekçesi nedir?

5- Hiç bir yasal dayanağı, teknik niteliği olmaksızın İzmit Körfezinde kurulan iskele ve deniz doldurularak yapılan rıhtımlar hakkında hangi yasal kovuşturma yapılmıştır? Bu tesislere hangi makam izin vermiştir? Bu tesislerin faaliyetlerinin durdurulması düşünülmekte midir?

6- Türk limanlarından hareket ederek yabancı limanlara giden Türk ve yabancı bayraklı gemilerin yabancı limanlarda denetimi sonucu seferden men edilmelerinin sebepleri ne olabilir?

7- Denizcilik alanı ile ilgili düzenlemeler yapılırken denizciliğin emek gücü kuruluşlarının en büyüğü olan Türkiye Denizciler Sendikasından niçin görüş alınmamaktadır? Oluşturulan hazırlık çalışması kurullarına niçin sendikanın temsilcileri davet edilip görevlendirilmemektedir?

8- Gemi adamlarının yeterlik belgeleri ve belgelendirilmeleri ile ilgili yönetmelikte deniz emekçilerinin kazanılmış hakları niçin ellerinden alınmak istenmektedir? Bu tutuma derhal son verilecek midir?

9- İstanbul Boğazında cereyan eden Nassıa tankeri yangınına ve deniz kirlenmesi önlenmesine dair çalışmalarda Kabotaj Kanununa ve denizcilik işletmeleri kuruluş ve görevleriyle ilgili hükümler ile sair mevzuata aykırı olarak yabancı kuruluşlar ile kurtarma, yardım faaliyeti bağlantısı sözleşmesi veya görevlendirilmesi hangi makam tarafından ve hangi yetkiyle ne kadar bir meblağ karşılığı yapılmıştır? Denizcilik Müsteşarlığının bu konudaki tavrı, işlemleri ve girişimleri nelerden ibarettir?

BAŞKAN - Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI SABRİ TEKİR (İzmir) - Sorular iç içe karakterlidir; dolayısıyla tetkik, edilip, her birisine ayrıca cevap verilecektir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Osman Hazer?.. Burada.

İki sorusunu bir arada okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Bekir Aksoy tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim.

Osman Hazer

Afyon

1- Afyon İlindeki köylerin asfaltlanmasının yüzde kaçı yapılmıştır?

2- 1997 yılında, Afyon'da kaç kilometre asfalt yapılması düşünülüyor?

3- Afyon İlinde, köy hizmetlerinin su sorununun yüzde kaçı yapılmıştır?

4- 1997 yılında, Afyon'da ne kadar köyün su sorununu çözeceksiniz?

5- Afyon İlinde köylerimizin kanalizasyonunun yüzde kaçı yapılmıştır?

6- Ayfon İlinde köylerimizde ne kadar köyün kanalizasyonu yapılacaktır?

Osman Hazer'in diğer sorusu:

Köy Hizmetlerinde geçici olarak ne kadar işçi çalıştırılmaktadır? Bu işçilere, 1997 senesinde kadro vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) - Sayın Başkan, yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, sorular için ayrılan 20 dakikalık süre tamamlanmıştır.

Ahmet Küçük, Celal Topkan (5 adet), Yalçın Gürtan, Erdoğan Toprak, İhsan Çabuk, Ahmet Çelik, Abdülbaki Gökçel, Yalçın Gürtan, İsmail İlhan Sungur, Mustafa Güven Karahan, Fevzi Aytekin, Aslan Polat, Mustafa Yünlüoğlu (2 adet), Zeki Çakıroğlu, Abdulkadir Öncel, Hasan Hüseyin Öz, Hüseyin Arı'nın soruları, sayın bakanlara, yazılı olarak cevaplandırılmak üzere iletilecektir.

Şimdi, sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Başbakanlık 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

E) Başbakanlık

1. - Başbakanlık 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 30 669 440 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Program

Kodu Açıklama Lira

111 Bakanlıklararası İşbirliğini Sağlamak ve Hükümetin Genel

Siyasetini İzlemek 723 470 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 Millî Güvenlik Hizmetlerinin Yürütülmesi 316 014 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 Devlet Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve Geliştirilmesi 345 290 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

114 Enformasyon Kamuoyu Oluşturma ve Halkla İlişkiler Hizmetleri 2 626 550 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

116 Kadın ve Aile Hizmetleri 314 501 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 22 556 672 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

999 Dış Proje Kredileri 43 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

TOPLAM 57 595 437 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Başbakanlık 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Başbakanlık 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Başbakanlık 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Başbakanlık 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

1050 S.K. 83.

madde gereğince

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı saklı tutulan

Toplamı Harcama Ödenek Harcama ödenek

TOPLAM : 23 493 513 589 000 21 405 203 285 000 2 088 360 003 000 49 699 000 3 134 199 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Başbakanlık 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

3. - Başbakanlık 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Başbakanlık 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Başbakanlık 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Akreditif, taahhüt

art. ve Dış Proje krd.

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı saklı tutulan

Toplamı Harcama Ödenek Harcama ödenek

TOPLAM : 13 341 529 812 000 13 001 677 959 000 340 934 220 000 1 082 367 000 86 297 690 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Başbakanlık 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Başbakanlık 1997 malî yılı büçtesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.

Denizcilik Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

F) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1. - Denizcilik Müsteşarlığı 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 235 650 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Denizciliğin Geliştirilmesi Hizmetleri 727 350 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 87 151 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

TOPLAM 1 050 151 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Denizcilik Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Denizcilik Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :Denizcilik Müsteşarlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi yıla

Toplamı Harcama Ödenek Harcama devreden ödenek

TOPLAM : 270 307 896 000 133 122 708 000 105 600 438 000 49 124 000 31 633 874 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Denizcilik Müsteşarlığı 1994 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

3. - Denizcilik Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Denizcilik Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum :

Denizcilik Müsteşarlığı 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A. - CETVELİ

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ertesi yıla

Toplamı Harcama Ödenek devreden ödenek

TOPLAM : 407 698 171 000 291 148 318 000 100 257 253 000 16 292 600

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Denizcilik Müsteşarlığı 1995 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Denizcilik Müsteşarlığı 1997 malî yılı büçtesi ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ederim.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

G) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Bütçesi

A - CETVELİ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel yönetim ve Destek Hizmetleri 46 543 746 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Köy Hizmetleri 49 626 339 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 222 201 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 1 049 015 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

TOPLAM 97 441 301 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B - CETVELİ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2. Vergi Dışı Normal Gelirler 500 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler ve Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 96 941 301 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

TOPLAM 97 441 301 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler.... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

1050 S.K. 83.

madde gereğince

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi yıla devreden saklı tutulan

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Ödenek ödenek

TOPLAM : 24 288 178 390 000 22 816 707 930 000 1 446 860 877 000 689 069 000 25 298 652 000 54 985 550 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat

Lira Lira

TOPLAM 23 212 666 000 000 22 733 113 494 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1994 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

3. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler.... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 Malî Yılı Kesinhesabı

A - CETVELİ

Akreditif, taahhüt

art. ve Dış Proje krd.

Genel Ödenek Toplam İptal Edilen Ödenek Dışı Ertesi yıla devreden saklı tutulan

Toplamı Harcama Ödenek Harcama Ödenek ödenek

TOPLAM : 36 963 155 113 000 35 936 948 790 000 1 003 143 378 000 3 802 416 000 26 865 361 000 19 698 796 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler.... Kabul edilmiştir.(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - CETVELİ

Tahmin Tahsilat

Lira Lira

TOPLAM 23 784 691 000 000 35 022 936 249 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1995 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Böylece, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı bütçesi ve 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık, Denizcilik Müsteşarlığı ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1997 malî yılı bütçeleri ile 1994 ve 1995 malî yılları kesinhesapları kabul edilmiştir.; hayırlı olmalarını dilerim. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, ikinci tur görüşmeler ve bugünkü program tamamlanmıştır.

Programda yer alan kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını görüşmek için, 11 Aralık 1996 Çarşamba günü saat 10.00'da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma saati: 22.52

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Rize'nin 1 inci derecede kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1560)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. 24.10.1996

Ahmet Kabil Rize

DPT'nin raporlarından temel göstergeler incelendiğinde Rize İli Türkiye'de en çok göç veren 3 üncü İldir.

Türkiye'de bugün ortalama büyüme hızı %7 iken, Rize binde 8'le küçülmeye devam ediyor. 1992-1995 yıllarında Türkiye'de ortalama kamu yatırım harcaması kişi başına 7 milyon iken, Rize'de sadece kişi başına 0.99 milyonla son sıradadır.

Türkiye'de en çok öğretmen açığı olan son 8 il arasındadır. Türkiye'de ortalama yolların (Devlet, il ve köy yolları dahil) %22'si asfalttır.

Rize'de mevcut yolların sadece %6.13'ü asfalttır. Bu oranla sondan 2 nci ildir. Bu temel göstergeler mukayesesini arttırabiliriz.

Hal böyle iken, 18 Ekim 1996 tarih ve 22791 sayılı Resmi Gazetenin mükerrer sayısında kalkınmada öncelikli yöreler listesinde birinci derecede öncelikli yöreler sıralanırken, büyük bir çoğunluğunun her türlü temel göstergesi Rize'den iyi olan 38 il birinci derecede kalkınmada öncelikli iller listesine alınmış, ama Rize her nedense alınmamıştır.

Soru 1. Kalkınmada 1 inci derecede öncelikli 38 ilden Bartın, Kahramanmaraş, Malatya, Tokat, Yozgat ve Çanakkale (Bozcaada ve Gökçeada), Şanlıurfa'nın hangi göstergeleri Rize'den kötüdür.

Soru 2. Bu temel göstergelere rağmen, bu Hükümetin ilk icraatının Rize'ye 53 üncü Hükümetçe gönderilen paranın kesilmesi ve bu 38 il kalkınmada öncelikle il yapılırken Rize'nin alınmaması hangi gerekçelere dayanmaktadır?

Soru 3. Rize'yi kalkınmada öncelikli il listesine ne zaman alacaksınız?

T.C.

Devlet Bakanlığı 9.12.1996

Sayı : B.02.0.0010/01252

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 6.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1560-3942/10874 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'ün 12.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-394-1/4508 sayılı yazısı.

Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün Devlet Bakanı

Rize İli Hakkında Açıklama Notu

1985-1990 döneminde net göç oranı en yüksek il sıralamasında Rize İli 76 il arasında; binde eksi 79, 47 ile 14 üncü sırada yeralmaktadır.

Türkiye'de 1990-1994 döneminde kişi başına ortalama kamu yatırım harcaması 1987 fiyatlarıyla 2 232 243 TL. iken; Rize ilinde 857 130 TL. dır. Bu değer ile; Rize ili 76 il arasında Bartın ve Tokat dahil onbeş ilden daha iyi konumda olup, 61 inci sırada bulunmaktadır.

Kırsal yerleşmelerde Türkiye'de asfalt yol oranı ortalaması yüzde 22 89'dur. Bu oran Rize ilinde yüzde 610 olup, 76 il arasında 75 inci durumdadır. Devlet Karayollarında ise; illerin asfalt yol oranı ortalaması yüzde 83, 41 iken Rize ilinin asfalt yol oranı yüzde 95, 33'tür. Bu değer ile Rize İli Türkiye ortalamasının üzerinde ve 76 il sıralamasında 16 ncı sırada bulunmaktadır.

Rize İli ile; Soru Önergesinde belirtilen Kalkınma Birinci Derecede Öncelikli Yörelere dahil altı ilin (Malatya, Kahramanmaraş, Bartın, Tokat, Yozgat, Şanlıurfa) önemli bazı göstergeler açısından karşılaştırılması EK Tablo-1'de yapılmıştır. Buna göre; Rize İlinin hemen hemen tüm göstergelerde söz konusu altı ilden daha iyi durumda olduğu görülmektedir. Çanakkale İlinin sadece ada konumundaki Gökçeada ve Bozcaada ilçeleri Kalkınmada Öncelikli Yöre kapsamında bulunduğundan, Çanakkale İli değerlendirme dışı tutulmuştur.

Ayrıca; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca 76 ili kapsayan ve 58 gösterge kullanılarak yürütülen “İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması” araştırması sonuçlarına göre; gelişmişlik sıralamasında 37 nci sırada bulunan Rize İlinin diğer altı ilin önünde bulunduğu görülmektedir. (EK Tablo-2)

Ek Tablo-1 : İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Seviyelerinin Belirlenmesinde Kullanılan Önemli Bazı Göstergeler Açısından Rize İli ile Kalkınmada Öncelikli Yöreler Kapsamındaki 6 İlin Karşılaştırılması

İ L L E R

Göstergeler Rize Malatya K.Maraş Bartın Tokat Yozgat Ş.Urfa

Sanayi iş kolunda çalışanların

toplam istihdama oranı

(Yüzde) 1990 10.84 7.09 7.86 9.52 6.68 3.19 3.69

Okur-yazar nüfus oranı

(Yüzde) 1990 80.02 78.21 73.98 78.78 76.31 75.96 56.20

Liseler okullaşma oranı

(Yüzde) 1994-95 46.43 52.15 33.28 42.34 36.36 32.70 23.10

Onbin kişiye düşen hekim

sayısı (Adet) 1994 7.47 7.81 3.90 6.68 5.11 4.93 2.84

Onbin kişiye düşen diş

hekimi sayısı 1994 1.13 0.97 0.58 0.98 0.57 0.43 0.35

Onbin kişiye düşen eczane

sayısı 1994 2.19 1.39 1.30 0.34 1.23 1.25 1.21

Onbin kişiyşe düşen hastane

yatağı sayısı 1994 22.8 14.7 10.6 13.8 16.2 13.8 6.8

İmalat Sanayi işyeri sayısı

1994 70 27 45 17 56 20 15

İmalat Sanayii yıllık çalışanlar

ortalam sayısı 1993 11 666 6 643 5 338 1 468 5 147 1 051 1 177

İmalat Sanayi kurulu güç

kapasite miktarı

(Beygir gücü) 1993 63 969 45 086 70 999 9 376 45 710 24 209 22 040

Onbin kişiye düşen

özel otomobil sayısı 1994 305 267 189 238 233 139 154

Onbin kişiye düşen motorlu

kara taşıt sayısı 1994 553 355 271 349 322 215 215

Fert başına telefon kontör

değeri (adet) 1994 750 438 301 359 346 371 258

Onbin kişiye düşen faks sayısı

1994 9.91 5.01 2.65 10.37 5.47 3.48 2.27

Fert başına imalat sanayi

elektrik tüketimi (KWS) 1993 168 134 181 171 111 125 55

Fert başına Gayri Safi Yurt İçi

Hasıla (BİN TL) 1993 26 525 22 511 18 139 13 644 22 398 15 072 16 371

Fert başına banka mevduatı

(BİN TL) 1993 4 227 2 722 1 512 4 873 1 778 3 270 722

Ek Tablo-2 : İllerin Gelişmişlik Sıralaması

İller Rize Malatya K.Maraş Bartın Tokat Yozgat Ş.Urfa

Gelişmişlik

Sıralaması 37 38 50 51 52 58 59

2. - Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan'ın, 1993 yılında yapılan sınavın akibetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nafiz Kurt'un yazılı cevabı (7/1602)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tekel'den sorumlu Devlet Bakanı Sayın Nafiz Kurt tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu tensiplerinize arz ederim. 6.11.1996

Av.Yalçın Gürtan Samsun

1. Samsun Tekel İşletmeleri'nde görevlendirilmek üzere, 1993 yılında açılan sınava 48 000 kişi toplam 19 milyar 300 milyon masraf yaparak katıldı. Bu sınava girenlerin sınav netilceleri ne oldu?

2. Sınava girenlerin sınav kâğıtlarını ne zaman değerlendirmeye alıp neticeyi açıklamayı düşünüyorsunuz? Sınavı kazananları hangi tarihte işe başlatacaksınız?

3. Bu sınavların sonuçlarını açıklamadan 7.11.1996'da yapılacak olan sınavın nedenini açıklar mısınız?

4. Sınava girenleri işe almayacaksınız bu insanların 1993 yılında sınava girmek amacıyla yapmış oldukları masrafları ödemeyi sosyal Devlet olgusu içinde düşünüyor musunuz? Nasıl, ne zaman ve ne şekilde?

T.C.

Devlet Bakanlığı 10.12.1996

Sayı : B.02.0.007-28/01289

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliğinin 14.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1602-4071/11259 sayılı yazısı.

Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan'ın, 1993 yılında yapılan sınavın akibetine ilişkin Yazılı Soru Önergesine verilen cevap ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Nafiz Kurt Devlet Bakanı

Soru 1. Samsun Tekel İşletmeleri'nde görevlendirilmek üzere, 1993 yılında açılan sınava 48 000 kişi toplam 19 milyar 300 milyon masraf yaparak katıldı. Bu sınava girenlerin sınav neticeleri ne oldu?

Cevap 1. TEKEL Genel Müdürlüğü, 1993 yılı işgücü planında belirtilen geçici işçi kadro talebinin, Başkanlığının 27.1.1993 güne 713-027-1/0391 sayılı yazılarıyla uygun görülmesi üzerin ihtiyaç olan yörelerde ihtiyacı kadar vasıfsız geçici işçinin alınması için yetki verilmiş ve müracaatlar 1993 yılı sonuna kadar sonuçlandırılamamıştır.

Geçici işçi kadrolarının sınavların 1994 yılı için onaylanmasını müteakip 29 200 adayın katılmıyla geçici işçi alımı için yazılı sınavları yapılmıştır.

Ancak, 5.2.1994 gün ve 1994/4 sayılı Başbakanlık Genelgesi her türlü işçi ve memur alımı durdurulduğundan sözlü sınavlar yapılamamıştır.

Soru 2. Sınava girenlerin sınav kâğıtlarını ne zaman değerlendirmeye alıp neticeyi açıklamayı düşünüyorsunuz? Sınavı kazananları hangi tarihte işe başlatacaksınız?

Cevap 2. 1994/4 sayılı Genelge ile hiç bir şekilde yeni eleman alımına izin verilmediğinden sınav kâğıtları değerlendirilememiştir.

Soru 3. Bu sınavların sonuçlarını açıklamadan 7.11.1996'da yapılacak olan sınavın nedenini açıklar mısınız?

Cevap 3. Sözkonusu sınav, 1996 yılı Yatırım Projesinde yer alan Ballıca Sigara Fabrikası'nın montaj aşamasında çalıştırılmak üzere teknik nitelikli işçi alımı olup, 1996 yılı Genel Yatırım ve Finansman eki Kararın 12'nci maddesinin 2 nci fıkrası çerçevesinde alınan Olur gereğince yapılmıştır.

Soru 4. Sınava girenleri işe almayacaksanız bu insanların 1993 yılında sınava girme amacıyla yapmış oldukları masrafları ödemeyi sosyal Devlet olgusu içinde düşünüyor musunuz? Nasıl, ne zaman ve ne şekilde?

Cevap 4. Kamu Kuruluşlarında bu şekilde bir uygulama bulunmamaktadır.

3. - Diyarbakır Milletvekili Yakup Hatipoğlu'nun, dini vecibelerini yerine getiren ordu mensuplarına yapılan uygulamalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1609)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 20.3.1996

Yakup Hatipoğlu Diyarbakır

Soru 1. 18 Mart 1996 Pazartesi günü bir gazetede manşet olarak verilen İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan'ın görev yaptığı dönemde 15 Şubat 1996 tarihinde Jandarma Birliklerine gönderilen genelgede yayınlanan devlet parası sarf edilerek herhangi bir işe yaramayan bidonların kaynaklanması suretiyle yapılan kışlalardaki minareler yıkılacaktır. Rütbeli personelin de orduya ait tesislerdeki mescitlerde namaz kılmaları yasaklanıyor. Yine Genelgede kışla içindeki mescitlerde bundan sonra ezan okunmayacağı, ses cihazlarının söküleceği de belirtilirken mescit ve camiilerde bulunan Diyanet İşleri Başkanlığına mensup İmamların resmi kıyafeti olan cübbe ve sarıkların kullanılmayacağı, Silahlı Kuvvetler Kararnamesinde belirtilen haki renkli özel imam giysisi giyileceği belirtiliyor. Doğru mu? Bu husus Anayasamızın din ve vicdan hürriyetine ters düşmüyor mu?

2. Deniz, Hava ve Kara Harb Okullarında okuyan öğrencilerin namaz kıldıkları, din ve ahlak yaşantısını yaşamak istedikleri takdirde ordudan atıldıkları medyada zaman zaman günün konusu olarak yer verilmektedir. Bütün bunlar gerçek midir?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Özel Kalem Müdürlüğü 3.12.1996

Sayı :1200.001/260

Konu : Soru Önergesi Hk.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İgi : TBMM Bşk.lığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Bşk.lığının 11 Kasım 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4164/934 sayılı yazısı.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Yakup Hatipoğlu tarafından yöneltilen ve ilgi yazı ile cevaplandırılması istenilen soru önergesindeki Bakanlığımızı ilgilendiren sorulara verilen cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Önergede belirtilen 15 Şubat 1996 tarihli evrak, Bakanlıkça yayınlanmış bir genelge olmayıp, Jandarma Genel Komutanlığına ait bir denetleme emrinin 2 inci maddesinin (f) fıkrasıdır.

Yapılan incelemede;

Yıkılması istenenin minare olmayıp, birbirine kaynaklanmış, içine girilemeyen, hiçbir işe yaramayan, paslı teneke yığını görünümündeki bidonlar manzumesi olduğu,

Kaldırılması istenen ses-yayın cihazlarının ise, emirde de belirtildiği gibi askeri maksatlarla kullanılmak üzere verildiği, bunların askeri malzeme niteliğinde oldukları, başka maksatlar için kullanılamayacağı ve her zaman için seyyar bir halde hazır bulundurulmaları gerektiği,

Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Kararnamesinde haki renkli özel imam giyisisi giyileceğine dair herhangi bir hükmün bulunmadığı, aksine Kararnamede, “İmam Latası” olarak isimlendirilen bu kıyafetin, seferde atanacak rütbeli personele ait olduğu gerekçesiyle giyilmemesi hükmünün yer aldığı, Emir'de de bu hususların gözönünde bulundurulduğu, Bakanlar Kurulu Kararıyla çıkarılmış olan bu Kararname hükümlerine uygun hareket edilmesinin istendiği,

Sözkonusu emrin baş tarafında, din ve inanç hürriyetinin temel hak ve hürriyetlerden olduğu, buna herkesin saygı göstermesi gerektiğinin açıklıkla belirtildiği,

Emrin, hiç kimsenin din ve inancını etkilemek amacını gütmediği,

Denetleme emrinin, din ve inanç konusunda bir düzenleme yerine; kışla düzenine yönelik bazı prensipler ortaya koymaya çalıştığı, bunun da Anayasa'ya aykırı herhangi bir durum yaratmadığı,

Anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr.Meral Akşener İçişleri Bakanı

4. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, dini vecibelerini yerine getiren ordu mensuplarına yapılan uygulamalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1612)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim. 21.3.1996

Mehmet Ali Şahin İstanbul

Soru : 18 Mart 1996 tarihli bir günlük gazetede, İçişleri Bakanlığınca, 15 Şubat 1996 tarihini taşıyan ve Jandarma Birliklerine gönderildiği ifade edilen bir genelgeden bahsedilmiştir.

Bahiskonusu genelgede, kışlalardaki mescidlerin minarelerinin yıkılmasının, ses düzenlerinin sökülmesinin istendiği ve rütbeli personelin (Sb, Astb, Uzm.J.Çvş) bu mescidlerde ibadet yapmalarının yasaklandığı ifade edilmektedir.

İşişleri Bakanlığınca Jandarma birliklerine, iddia edildiği gibi böyle bir genelge gönderilmiş midir? Gönderilmişse, yukarıya aldığımız yeni düzenlemelere niçin ihtiyaç duyulmuştur? Bu yeni düzenleme, Türk Silahlı Kuvvetlerine ne kazandıracaktır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Özel Kalem Müdürlüğü 3.12.1996

Sayı :1200.001/259

Konu : Soru Önergesi Hk.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Bşk.lığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Bşk.lığının 11 Kasım 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00-02-4164/934 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından yöneltilen ve ilgi yazı ile cevaplandırılması istenilen soru önergesindeki Bakanlığımızı ilgilendiren sorulara verilen cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Önergede belirtilen 15 Şubat 1996 tarihli evrak, Bakanlıkça yayınlanmış bir genelge olmayıp, Jandarma Genel Komutanlığına ait bir denetleme emrinin 2 inci maddesinin (f) fıkrasıdır.

Yapılan incelemede;

Yıkılması istenenin minare olmayıp, birbirine kaynaklanmış, içine girilemeyen, hiçbir işe yaramayan, paslı teneke yığını görümündeki bidonlar manzumesi olduğu,

Kaldırılması istenen ses-yayın cihazlarının ise, emirde de belirtildiği gibi askeri maksatlarla kullanılmak üzere verildiği, bunların askeri malzeme niteliğinde oldukları, başka maksatlar için kullanılamayacağı ve her zaman için seyyar bir halde hazır bulundurulmaları gerektiği,

Sözkonusu emrin baş tarafında, din ve inanç hürriyetinin temel hak ve hürriyetlerden olduğu, buna herkesin saygı göstermesi gerektiğinin açıklıkla belirtildiği,

Emrin, hiçkimsenin din ve inancını etkilemek amacını gütmediği,

Denetleme emrinin, din ve inanç konusunda bir düzenleme yerine, kışla düzenine yönelik bazı prensipler ortaya koymaya çalıştığı, bunun da Anayasa'ya aykırı herhangi bir durum yaratmadığı,

Anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

5. - Eskişehir Milletvekili Mustafa Balcılar'ın, Boks Federasyonu Başkanının sahte belge düzenlediği iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in yazılı cevabı (7/1693)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Ersin Taranoğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda delaletleriniz saygılarımla arz ederim. 22.4.1996

Mustafa Balcılar Eskişehir

Boks Federasyonunda yakın geçmişte ve son zamanlarda gerek basına gerekse de kamuoyuna yansıyan, Federasyonu ve Spor Teşkilatını şaibe altında bırakan hadiseler olmaktadır.

Usul gereği Genel Müdür ya da yetki verdiği Genel Müdür Yardımcısı Spor Eğitim Dairesi Başkanı ve ilgili Federasyon Başkanı veya yetki verdikleri kişilerin imzası bulunan Antrenör belgeleri verilmekte iken Halil Çamanlı adına düzenlenen Antrenör belgesinde sadece Boks Federasyonu Başkanı Caner Doğaneli'nin imzası bulunmaktadır. K.K.T.C. Spor Dairesi Müdürlüğünün yanlış antrene edilmekten dolayı bir boksörün ölümüne yol açan olay nedeni ile yazdığı 5.12.1991 tarihli yazısına istinaden Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Spor Eğitim Dairesi Başkanlığının cevap yazısında bahsi geçen tek imzalı belgenin resmi bir belge olmadığı, hatta adı geçene ait olduğu belirtilen belgenin verildiği tarihlerde İstanbul'da Teşkilatın Boks dalında Antrenör Yetiştirme Kursunun düzenlenmediği, belge üzerindeki Spor Eğitimi Dairesi Başkanlığı ile Federasyon Kayıt Numaralarının da gerçek dışı olduğundan bahsedilmektedir.

Boks Federasyonu Başkanı Caner Doğaneli'nin resmi kayıtlardan da anlaşıldığı üzere görevini kötüye kullanarak sahte belge düzenlediği anlaşılmaktadır.

Boks Federasyon Başkanı olarak ülkemizi içeride ve dışarıda temsil eden bu şahıs makamı için gerekli beşeri ve idari özelliklere sahip bulunmadığı, gayri ahlaki ve hatta suç sayılabilecek tutum ve davranışlarda bulunduğu bu yüzden hapis cezasına da çarptırıldığı tespit edilmiştir.

Sahte Antrenörlük diploması ve Genel Müdürlüğün ilgili yazısının elimizde tarafınıza gerektiği zaman arzedilmek üzere mevcut olması itibari ile sorularım şunlardır :

1. K.K.T.C. Spor Dairesi Müdürlüğünün konu ile ilgili yazısına istinaden yapılan araştırma sonucu ortaya çıkan durum neden değerlendirilmedi?

2. Sahte belge düzenleyerek bir şekilde bir insanın ölümüne sebep olan Federasyon Başkanının görevine devam etmesine nasıl göz yumuldu?

3. 1991 yılında ortaya çıkan bu olaydan sonra halen görevini sürdüren şahıs teşkilata zarar vermiyor, boks camiasına ve bu spora gönül verenleri, sempati duyanları rencide etmiyor mu?

4. Düzenlenmiş olan sahte Antrenörlük belgesi ile ilgili bugüne kadar ne işlem yapılmıştır? Bundan sonra ne gibi bir işlem yapmayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı

9.12.1996

Sayı :01096

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 2.12.1996 gün ve 02-7/1693-1509/4000 sayılı yazınız.

Eskişehir Milletvekili Mustafa Balcılar tarafından verilen sözlü soru önergesinin zamanında cevaplandırılmadığı için yazılı soru önergesine çevrilen ve (15) gün içerisinde cevaplandırılması istenilen, Boks Federasyonu Başkanı Caner Doğaneli hakkındaki iddiaların cevabı aşağıda belirtilmiş bulunmaktadır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde boks antrenörlüğü yaptığı belirtilen Halil Çamanlı adına düzenlenen antrenör belgesinin Bakanlığıma bağlı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce düzenlenmiş resmi bir belge olmadığı ve belge üzerinde belitilen tarihlerde İstanbul'da Boks Antrenörü Yetiştirme Kursu düzenlenmediği, belge üzerindeki kayıt numaralarının gerçek dışı olduğu, durumun 16.12.1991 tarih ve 4350 sayılı yazı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Spor Dairesi Müdürlüğüne bildirildiği, dolayısıyla olayda Boks Federasyonu yetkililerinin bir kusur ve kasıtlarının bulunmadığı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Müfettişlerince yapılan soruşturma sonunda anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Bahattin Şeker Devlet Bakanı Türkiye Büyük MilletMeclisi

GÜNDEMİ

29 UNCU BİRLEŞİM

10 . 12 . 1996 SALI

Saat : 10.00

1

BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

2

ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER

X 1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/518) (S.Sayısı : 134) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 2. - 1994 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/282, 3/414) (S.Sayısı : 103) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 3. - 1995 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan Bütçe Komisyonu Raporu (1/492, 3/516) (S.Sayısı : 151) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 4. - Katma Bütçeli İdareler 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/519) (S.Sayısı : 135) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 5. - 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1994 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/283, 3/415) (S.Sayısı : 102) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

X 6. - 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/493, 3/517) (S.Sayısı : 150) (Dağıtma tarihi : 6.12.1996)

3

SEÇİM

4

OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

5

MECLİS SORUŞTURMASI RAPORLARI

6

GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI

YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER

7

SÖZLÜ SORULAR

8

KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE

KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.