Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 14 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

27 nci Birleşim

5 . 12 . 1996 Perşembe

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Tokat Milletvekili Bekir Sobacı'nın, toplum-devlet ilişkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İzmir Milletvekili Birgen Keleş'in, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin yıldönümüne ve kadın haklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın cevabı

3. - İzmir Milletvekili İ. Kaya Erdem'in, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kamuoyundaki itibar ve saygınlığına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERE VE ÖNERGELER

1. - Birleşik Arap Emirlikleri'ne gidecek olan Devlet Bakanı Lütfü Esengün'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Abdullah Gül'ün vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/594)

2. - Adalet Komisyonu Başkanlığının, (1/465) esas numaralı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının (S. Sayısı : 41) Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/595)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 21 arkadaşının, Ege kıyılarında kurulan balık çiftliklerinin ülke turizmini tehdit ettiği iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134)

2. - İstanbul Milletvekili Zekeriya Temizel ve 21 arkadaşının, izlenmeye alınan ve faaliyetine son verilen bankaların kanuna aykırı işlemlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetler Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

2. - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

3. - 4139 Sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 152)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Mülteciler Sözleşmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yazılı cevabı (7/1577)

2. - Balıkesir Milletvekili Tamer Kanber'in, katı yakıtlı termosifonlardan alınan KDV oranının azaltılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1604)

3. - Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan'ın, Yozgat İlindeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı'nın yazılı cevabı (7/1617)

4. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, İzmir-Konak İlçesi eski İzmir bölgesindeki konutlara yüksek ücretten TEDAŞ tarafından verilen elektriğe ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1635)

5. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Antalya'nın ulusal demiryolu ağına bağlanmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1643)

6. - Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın, telefon rehberine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1652)

7. - Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu'nun, Sinop TEDAŞ ambarından çalındığı iddia edilen kullanılmamış bakır iletken kabloya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1655)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 5 Aralık 1996 Perşembe günü, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.26'da son verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Ahmet Dökülmez Fatih Atay

Kahramanmaraş Aydın

Kâtip Üye Kâtip Üye



II. - GELEN KÂĞITLAR

5 . 12 . 1996 PERŞEMBE

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, belediye ve il özel idarelerine ait paraların “Kamu Ortak Hesabı”nda toplanmasını öngören genelgeye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (5/381) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)

2. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, belediye ve il özel idarelerine ait paraların “Kamu Ortak Hesabı”nda toplanmasını öngören genelgeye ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (5/382) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, hayvancılık kredilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1710) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)

2. - Kocaeli Milletvekili Halil Çalık'ın, öğretmen evlerinin satılıp satılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1711) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)

3. - Kocaeli Milletvekili Halil Çalık'ın, öğretmen adaylarının niteliklerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1712) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.12.1996)

4. - Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz'ün, ekmek, et ve süt ürünlerine uygulanan KDV oranına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1713) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)

5. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, görevlerine son verilen koruculara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1714) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)

6. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, belediyelerin korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1715) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)

7. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, Üniversitelerin korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmedikleri iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1716) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)

8. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, bazı kamu kuruluşlarının korunmaya muhtaç çocukların istihdamıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmedikleri iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1717) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.12.1996)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - İstanbul Milletvekili Zekeriya Temizel ve 21 arkadaşının, izlemeye alınan ve faaliyetine son verilen bankaların kanuna aykırı işlemlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.12.1996)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

5 Aralık 1996 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama esnasında Genel Kurul salonuna gelen arkadaşlarımın, bir pusulayla, varlıklarını belirtmelerini rica ediyorum.

Pusula gönderen arkadaşlarımızın salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunmamaktadır; saat 15.00'te tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.28


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Görüşmelere geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Tokat Milletvekili Bekir Sobacı'nın, toplum-devlet ilişkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - İlk olarak, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı, toplum-devlet ilişkileri konusunda gündemdışı söz talebinde bulunmuştur; kendisini kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Sobacı. (RP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplum-devlet ilişkilerinde ve toplumda sosyal çözülme üzerine düşüncelerimi arz etmek istiyorum. Dikkatli bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, toplum ve devlet olarak, sonuçlar üzerine yoğunlaşmak ve tepkiler geliştirmek gibi bir zaafın içerisinde olduğumuzu görüyoruz; ama, ne var ki, toplum ve devletler, hamaset nutukları ve ağıtlarla yükselmemektedir. Bu çözülme ve çatışma ortamına nasıl geldiğimizi, dünü ve bugünü irdeleyerek kavramak mümkündür zannederim.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, çözülme ve çatışmanın kaynağı olarak, en az iki asırlık bir yenilikçi ya da çağdaşlaşma sürecinin ağır faturasını ödemektedir. Batılı bir bilim adamının tanımlamasıyla, yenilikçiliği “yaratıcı yıkım” veya “inşacı yıkım” olarak tanımlarsak, yıkımda başarılı; ama, inşada beceriksizlikle karşı karşıya kalmış bulunuyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımız, Meclisimizin bu çalışma yılı açılışında -zannediyorum biraz da kişisel ibra gayretleriyle- bazı açıklamalarda bulundu; ama, bugün, gelinen nokta, toplam sonuç olarak, bu ülke evlatlarına başını dik tutamama ezikliğini yaşatmaktadır.

Bugün, yönetim bilimi açısından ekonomik organizasyonları başarılı kılan, onların kendilerine özel geliştirdikleri iş teorileri ve onların başarılı uygulamalarıdır. Devletler de benzer teorilere ihtiyaç duyarlar. Bu teoriyi “devletin, kendi halkına ve dış dünyaya yönelik davranış kalıplarını oluşturan düşünce tabanı” olarak tanımlayabiliriz. Bu açıdan bakıldığında, iki asırdır, bu ülkede, devletin ve devletin etkin gücünü kullanan unsurların, zorakî kültür değişimini, baskıcı yöntemleriyle çözülmeyi ve çatışmayı oluşturduğunu görürüz. Setre pantolon ve mızıkayı hümayunla uğraşmaktan vakit bulup sanayi devrimini yakalayamadık ve yine, 20'li ve 30'lu yıllarda, bu coğrafyada, devletin, Moğollardan sonra en acımasız kültür katliamını gerçekleştirdiğini ve dünyayı yıkıma uğratan İkinci Dünya Savaşının ayak seslerini duyamadığını görüyoruz.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Nerede öyle şey... Ne alakası var...

BEKİR SOBACI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bugün, devletimiz, içi boş sloganlar ve tabulaşmış ilkeler kıskacında kıvranıyor. Uluslararası dünyada, dikkate değer tarihî birikimiyle uygun bir konumda da değildir. Bugün, ülkemiz, ideolojik devletin ağır faturasını ödemektedir.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - İran'a git, İran'a!..

BEKİR SOBACI (Devamla) - Devletin ideolojik kaplama alanıyla toplumun sosyokültürel kaplama alanı arasında korkunç bir fark vardır. İdeolojik devlet, yetersiz kaplama alanı sebebiyle kendi kuşatılmış hissetmekte, vehimler üreten devlet halini almakta, halkıyla çatışmakta ve ayrıca, maalesef, düşünceden de korkmaktadır.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Allah, Allah!..

BEKİR SOBACI (Devamla) - Değerli üyeler, gabarisi yüksek,istiap haddi berbat bu yapısıyla devlet, bu toplumu 21 inci Asra taşıyamaz.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Seni taşır..

BEKİR SOBACI (Devamla) - Bugün sistem, tartışmasız biçimde -tanım yerindeyse- toplumsal kadüklükle karşı karşıyadır ve onun açmazını yaşamaktadır.

Kadüke olmasında birincil sebep, halkının sosyokültürel zilyetliliğini dışlamasıdır. Müspet bir çıkış olarak takdir ettiğim ikinci cumhuriyet oluşumunun dikkatini bu noktaya çekiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Kâfi... Kâfi!..

BAŞKAN - Sayın Sobacı, konuşmanızı son cümlelerle tamamlayın efendim.

BEKİR SOBACI (Devamla) - Ülkemizde, bulundukları temsili konum itibariyle hukukun üstünlüğünü savunduklarını söyleyen şahıs ve tüzelkişiliklere şunu hatırlatmak istiyorum: İdeolojik düşünce duvarlarınızın arasına sıkışmış, halkın sosyo kültürel zilyetliğiyle çatışan hukuk anlayışınızla bunu sağlayamazsınız. Hukukun kaynakları açısından bu noktaya dikkatinizi çekiyorum. Hukuk, kurum ve tinler mecmuası değildir ve bu ülkede gerginlik noktaları ve çatışma alanları oluşturmaya da hiç kimsenin hakkı yoktur.

Ulus devletin sona ermekte olduğu çağımızda, bugün, devlet, edilgen konumuyla, tepkisel olarak etnik köken ispatıyla uğraşıyor, güneşin renklerine etnik ambargo koyuyor. Bu olay, peygamberinin sünnetinde ve milletinin, devletinin binlerce yıllık tarihinde, kabileden dünya devleti kurmayı başaran bir kabiliyete sahip bu millet için çok acıdır. (RP sıralarından alkışlar)

Etnik kimlik tanıma baskıları karşısında sıkıntıya düşen, anayasal vatandaşlık gibi argümanlar geliştirmeye uğraşan bu devlet, tarihine bir göz atsa, yüzlerce etnik unsuru barındıran dünya devletinin temel ögelerini bulacaktır. Bugün, devlet, bu ülkede, İslam kimliğini tanırsa ve onunla barışırsa, bütün insanlığın ve bütün etnik unsurların kimliğini tanımış ve onlarla barışmış olacaktır.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - İran'a git, İran'a!..

BEKİR SOBACI (Devamla) - Böylece, gıdası gerginlik ve çatışma olan Batı Medeniyetinin sebep olduğu yabancılaşmanın sonucunda, cinnet ve bunalım katliamında şok geçiren, kolunda uyuşturucu enjektörüyle can veren, vahşi kapitalizm ve Marksizm ikilisinin acımasız faturasını ödeyen dünya insanlığına vereceğimiz çok değerli mesaj ve çözümlere sahip olduğumuzu göreceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Yeter... Yeter...

BAŞKAN - Sayın Sobacı, konuşma süreniz tamamlandı efendim.

BEKİR SOBACI (Devamla) - Teşekkür eder, saygılar sunarım.(RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sobacı'nın konuşması üzerine Hükümetten söz talebi var mı efendim?..

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Şevket Kazan konuşsun!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Sobacı'nın konuşması, tabiatıyla kendi düşüncelerinin ifadesidir; ama, bu devletin en önemli organı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bu konuşmanın bazı bölümleriyle mutabık olmadığımızı ifade etmeyi görev sayıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, düşünceden korkan bir devlet değildir; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, inançları saygıyla karşılamayan bir devlet değildir; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu milletin İslam kültür dairesi içinde olduğunu inkâr eden bir devlet değildir. Bu gerçeklerin aksi ifade edildi. Devlet içerisindeki birtakım yanlış uygulamalar, yanlış organların yaptıkları işler, devlete maledilemez; devletin bir organı olarak, bu Meclisin Başkanı olarak, bunları açıklamak zorunluğunu duydum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BEKİR SOBACI (Tokat) - Sözümüz Parlamentoya değil.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bu kürsü hür bir kürsüdür Sayın Başkan.

2. - İzmir Milletvekili Birgen Keleş'in, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin yıldönümüne ve kadın haklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın cevabı

BAŞKAN - İkinci söz sırası, Sayın Birgen Keleş'in.

Sayın Keleş, 5 Aralıkta kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesiyle ilgili olarak gündemdışı söz talebinde bulunmuşlardır; buyurun efendim.

BİRGEN KELEŞ (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kadın hakları konusunda önemli gördüğüm birkaç noktaya dikkatinizi çekmek için söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, biraz önce yapılan konuşmaya yanıt vermeyi çok isterdim; ama, konuşma sürem kısıtlı olduğu için, bunu bir başka sefere erteliyorum; Başkanımıza da verdiği yanıt için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

21 inci Yüzyıla girerken, 550 kişilik Mecliste, kadınların, sadece 13 kişiyle temsil edilmesi, hepimizin üzerinde çok düşünmesi gereken bir konudur. Oranın çok düşük olması açıkça göstermektedir ki, Türkiye'de kadınlar, seçilme haklarını tam olarak kullanamamaktadırlar.

Aslında, dünyada, kadın haklarının ne kadar kullanıldığı, hangi oranda kullanılması gerektiği çok gündemde değildir; çünkü, gündemde olan kadın erkek eşitliğidir. Kadınların, ailede, çalışma yaşamında, eğitimde politikada ve ülkelerin yurtdışında temsil edilmesinde, erkeklerle eşit olarak yer almasıdır gündemde olan; Türkiye'de de, hakların kullanımı yanında, bu, bir hedef olmalıdır ve gündemi bu işgal etmelidir.

Kadın hak ve özgürlükleriyle, eşitliğin, sadece, 5 Aralık, 8 Mart gibi günlerde gündeme getirilmesi doğru değildir aslında. Bunların, kadınlar tarafından gündeme getirilmesi de doğru değildir; çünkü, toplumsal yaşamın her alanında, kadınların erkeklerle eşit olarak yer alması, her şeyden önce, bir insan hakları sorunudur, bir demokrasi sorunudur. Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin bir gereği, bir önkoşuludur. Eğer, insan haklarına ve bunların eksiksiz uygulanmasına değer veriyorsak; eğer, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi, çağdaş bir yönetim biçimi ve erdemli bir yönetim şekli olarak görüyorsak, o zaman, kadın hak ve özgürlüklerinin eksiksiz kullanılmasını ve kadın erkek eşitliğini de savunmalıyız.

Kadınların, Mecliste, erkeklerle eşit olarak yer almalarının çok önemli nedenleri vardır. Kadınlar, ekonomik ve sosyal sorunları erkeklerle birlikte; ama, onlardan daha ağır şekilde yaşamaktadırlar; dolayısıyla, bu tür sorunların konuşulduğu, tartışıldığı, bunlara çözüm arandığı ortamlarda bulunmaları çok doğaldır. Ayrıca, sadece kendilerinin değil, eşlerinin ve çocuklarının sorunlarını da en az aynı yoğunlukta yaşayan kişiler olarak, büyük bir özveriyle çözüm arayışında bulunacakları da tabiîdir.

Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, özelleştirmeden sanayileşmeye, sosyal güvenlikten kentleşmeye varıncaya kadar, pek çok politika, kadınların sosyoekonomik konumlarını ilgilendirmektedir; dolayısıyla, bu politikaların oluşmasına katkıda bulunmaları kadar doğal bir şey olamaz.

Bugün, Türkiye'de, kadınerkek eşitsizliğinin önemli nedenlerinden biri eğitimdir. Zorunlu temel eğitimin 5 yıl olması ve eğitimin paralı olması, giderek de daha pahalı hale gelmesi, kız çocuklarını dezavantajlı duruma getirmektedir; çünkü, sınırlı olanağı olan aileler, erkek çocuklarının eğitimine öncelik vermektedirler; bu, bir ayırımcılıktır ve mutlaka aşılmalıdır. Kaldı ki, bu konularda eşitliğin sağlanması, 1985 yılında kabul etmiş olduğumuz Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Kaldırılması Sözleşmesinin de bir gereğidir. 8 yıllık zorunlu temel eğitim kesintisiz olarak uygulanmalı ve öğretim birliği ilkesi zedelenmemelidir.

Eşitsizliğin bir diğer kaynağı da, ne yazık ki, kabul edildiği tarihte çok ileri hükümler içeren Medenî Kanundan gelmektedir. Medenî Kanun, bugün için, pek çok eşitsizliği yaratan hükümleri içermektedir; 170 inci madde başta olmak üzere, 152 nci madde ile 161 inci madde arasındaki tüm maddeler; ayrıca, 263 ve 598 inci maddeler mutlaka değiştirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keleş, konuşmanızı son cümlelerle tamamlayın efendim.

Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Gerek eğitim konusundaki yasa değişikliği teklifimiz gerek Medenî Kanun konusundaki yasa değişikliği teklifimiz, ayrıca, 1475 sayılı Yasadaki değişiklik teklifimiz ve 5953 sayılı Yasadaki değişiklik teklifimiz gündemdedir; sizlerin bunları desteklemesini bekliyorum.

Değerli arkadaşlarım, son olarak değinmek istediğim nokta laikliktir. Tıpkı, çağdaş bir ülke olmak için, demokrasi için bir önkoşul olduğu gibi, kadın hak ve özgürlükleri açısından da bir önkoşuldur. Bugün “şeriat isteriz” sözlerinin yüksek sesle konuşuluyor olması gerçek bir talihsizliktir ve bunda, şeriata yandaş olanlar kadar, laiklikle bağdaşmayan konuşmalara, hareketlere göz yuman, bunlara tepkisiz kalan, hatta, öncülük yapan yetkililerin de büyük sorumluluğu vardır.

Ben, buradaki milletvekillerinin insan hakları konusunda duyarlı olduğunu biliyorum. Bir karakolda bir kişinin dövülmesi, belli bir yörede insanların haksız muameleye tabi olması sizlerin tepkisini çekiyor, düzeltmek için uğraşıyorsunuz. Aynı duyarlılığı kadın haklarında da göstermenizi diliyorum. Ayrıca, insan hakları ve demokrasinin tam olarak yerleşmesi için verdiğiniz uğraşı -bu uğraşın bir parçası olarak- kadın hakları ve bunların gerçekleşmesi için de göstermenizi bekliyorum. Bunları ifade ederken, kadın derneklerinin, platformlarının ve onların arkasındaki 34 milyonun duygularına tercüman olduğumu düşünüyorum.

Teşekkür ederim. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Keleş.

Gümdemdışı konuşmaya cevap vermek üzere; Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygın.

Buyurun.

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci Yıldönümü. Bu tarihî günde, sizlere bir kadın bakan olarak hitap etme şansını bize sağlayan Ulu Önderimiz Atatürk'ü saygıyla anıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Kadınların katılımı olmadan gerçekçi bir demokrasiye ulaşılamayacağını, bundan 71 yıl önce söyleyen Büyük Önderimizin bu eşitlikçi yaklaşımı, hiç kuşkusuz, onun engin demokrasi anlayışını açıklıkla ortaya koymaktadır.

Bugün, ülkemizde, kadınlar, bilimde, sanatta, sporda, iş yaşamında ve daha birçok alanda giderek daha etkin roller üstlenmektedirler. Bununla birlikte, Parlamentoda, kamu yönetiminde ve yerel yönetimlerde ve özellikle de karar mekanizmalarının hepsinde kadın temsilcilerin son derece düşük olduğunu görmekteyiz.

Ülkemizin kalkınmasında büyük bir güç oluşturan kadınlarımızın yeterince temsil edilemiyor olması ve halen her üç kadından birinin okuma yazma bilmiyor olması, bu konuda acil ve kalıcı politikalar geliştirmemiz ve özel önlemler almamız gerekliliğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu inançla, kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı olarak yoğun bir çaba içerisindeyiz. Çalışmalarımızda, 1995 yılı eylül ayında Pekin'de yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansında kabul edilen, Pekin Eylem Platformunda içerilen kararları da göz önüne almaktayız. Bakanlık olarak yapmakta olduğumuz çalışmaları da çok kısa şekilde şöylesine özetlemek istiyorum:

Millî Eğitim Bakanlığı ile birlikte yürüttüğümüz çalışmalar çerçevesinde, eğitimde kız çocuklarına fırsat eşitliği sağlamak için, ilköğretimi 8 yıla çıkarma çabalarımızı sürdürmekteyiz. Önümüzdeki üç yıl içinde, köyünde öğrenim imkânı bulunmayan, başta kız çocuklarımız olmak üzere, tüm çocukların yatılı ilköğretim okullarına alınmasını takip etmekteyiz. Bu amaçla, yatılı bölge okulları ile kız meslek liselerinin yaygınlaştırılarak, yaklaşık 200 bin öğrencilik ekkapasite oluşturulmaktadır.

Aile ve kadın müsteşarlığının kuruluşu hakkındaki kanun tasarımız hazırlanmış ve Başbakanlığa sunulmuştur. Bu tasarı halihazırda Bakanlar Kurulunun imzasındadır. Amacımız, bir taraftan kurumsal yapımızı güçlendirirken, kurulacak taşra teşkilatı aracılığıyla da ademi merkeziyetçi bir yapıya kavuşarak, Türkiye'nin dört bir yanındaki kadınlarımıza doğrudan ulaşmaktır.

Kadın sorunlarıyla ilgili yasal düzenlemeleri gerçekleştirmek için, kanun tasarıları hazırlanmış ve Başbakanlığa sunulmuştur. Bu düzenlemelerle, şiddete uğrayan kadınların korumaya alınması ve kadının eşinden ayrıldıktan sonra mağdur durumda kalmaması sağlanacaktır. Ayrıca, çalışan kadınların kendi bekârlık soyadlarını kullanmasına imkân verecek tasarımız da, şu anda, Adalet Komisyonunun gündemine alınmış bulunmaktadır.

Hiçbir geliri olmayan kadınlarımızı ekonomik açıdan bir nebze olsun güçlendirebilmek ve onları, toplumsal yaşamın içerisine çekebilmek için elemeği pazarlarını açmış bulunuyoruz. Göreve başladığım günden beri 30 tane elemeği pazarını açtık. Mevsim koşulları nedeniyle, 2 Aralıktan itibaren -her ayın ilk haftasında pazartesi, salı, çarşamba günlerinde ve ayın 15'inden sonraki haftanın da pazartesi, salı, çarşamba günlerinde olmak üzere- 6 pazarı Zafer Çarşısında açmış bulunuyoruz.

Halk Bankasının vermekte olduğu bireysel ve grup teşvik kredileri konusunda da kadınlarımızı aydınlatıyor ve girişimcilik eğitim programlarını devam ettiriyoruz.

Ayrıca, kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Hakkâri Valiliği arasında gerçekleştirmiş olduğumuz protokol çerçevesinde, güneydoğudaki kadınlarımıza beceri kazandırma ve istihdama yönelik eğitim ve sağlık konusundaki programlarımızın da takipçisiyiz.

Özetle sunmaya çalıştığım bu çalışmalarda temel hedefimiz; kadınlarımızın ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal alanlarda statüsünü yükseltmek ve 2000'li yıllarda, eşit yurttaşlar olarak yerini almasının şartlarını gerçekleştirmektir. Bu süreci sürdürebilir kılmak ise, daha çok kadınımızın siyasal yaşama katılmasıyla olacağına inanıyoruz.

Bundan 62 yıl önce, 5 Aralık 1934'te, pek çok uygar ülkede kadınlara tanınmayan bu hak, bugün, Türk kadınının elinde bulunmaktadır. O, bu hakkı gerektiği gibi kullanacaktır. “Türk kadını siyasî haklara sahip olmalıdır; ülkenin karşılaştığı sıkıntılara çözüm bulmada erkeklerle birlikte çalışmalıdır. İşte, o zaman, büyük Türk Milleti, gücüyle ve kültürüyle bütün dünyayı geride bırakacaktır” demiştir Yüce Atatürk.

Hedeflediği toplumu gerçekleştirmek ve bize olan bu güvenini boşa çıkarmamak için, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının kazanıldığı bu günü sevinçle kutlarken, önümüzde daha birçok görevin bizi beklediğinin idraki içerisindeyiz.

Ben, değerli İzmir Milletvekilimiz Sayın Birgen Keleş'e, bana bu konuşma fırsatını verdiği için tekrar teşekkür ediyor, bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygın'a ben de teşekkür ediyorum.

3. - İzmir Milletvekili İ. Kaya Erdem'in, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kamuoyundaki itibar ve saygınlığına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı son konuşmayı yapmak üzere, Sayın Kaya Erdem'i kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Erdem. (ANAP sıralarından alkışlar)

İ. KAYA ERDEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, kamuoyundaki itibar ve saygınlığı büyük ölçüde zedelenmiştir. Medyada, özellikle TV programlarında, TV programlarının açıkoturumlarında ve güldürü programlarında, milletvekilleri, ağır eleştirilere maruz kalmaktadır; bu anlayışın, kamuoyunca da büyük ölçüde paylaşıldığı, yapılan anketlerde görülmektedir.

Milletvekili olarak, bu durumdan rahatsız olmak, şikâyette bulunmak, haksızlık yapıldığını iddia etmek, kanaatimce yeterli değildir. Süratle, bu itibar kaybının nedenlerini ortadan kaldıracak gerekli tedbirleri almak ve kamuoyunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını ve güvenini sağlamak zorundayız; çünkü, parlamentonun itibar ve saygınlığı yok olmuş, hatta zayıflamış bir ülkede demokrasiyi yaşatmak mümkün değildir. Hepimiz biliyoruz ki, demokrasi, halkın parlamentoya olan güveninin bulunduğu ortamda vardır.

Demokrasi, kamu hayatını ilgilendiren meselelerde, parlamentonun bir çözüm üreteceği inancı vatandaşta yer aldığı zeminde mevcuttur.

Demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak kabul etmiş olan ülkemizin, başka hiçbir alternatifi de yoktur. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibar ve saygınlığını korumak ve vatandaş nezdinde güvenilirliğini sağlamak, başta milletvekilleri olmak üzere, Meclis Başkanı ve Başkanlık Divanı, Başbakan ve Hükümet üyeleri, Mecliste bulunan partilerin lider ve grup yöneticileri, medya ve meslek kuruluşlarının görev ve sorumluluğu olduğu inancındayım.

Özellikle bugüne kadar gelen hükümetler -mevcut Hükümet dahil- Meclis üzerindeki hâkimiyetlerini zaman içinde artırmışlardır. Hükümetler, iktidar milletvekillerinin sayı üstünlüğünü de kullanarak her istediklerini Meclise kabul ettirmeyi alışkanlık haline getirmişler ve Meclis üstündeki güçlerini her fırsatta ortaya koymaktan çekinmemişlerdir. Hatta, yanlış yönlendirmelerde o kadar ileri gidilmiştir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi olup olmadığına veya Meclisin gerçekleştirmeye yetkisi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, Türkiye'de yapılan başarılı işler, Hükümet veya diğer devlet organlarına mal edilmiş; başarısızlık nedenleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaması ve milletvekillerinin sorumsuz tutumları olduğu kamuoyuna her vesileyle pompalanmış; Meclis ve milletvekili olarak hatalı davranış ve beyanlarımız da kamuoyundaki bu inancın yerleşmesini kolaylaştırmıştır.

Hükümetin Türkiye Büyük Millet Meclisince denetimi, parti disiplinini önplana çıkarmak suretiyle gereğince yapılamamaktadır. Kanunlara ve hukuka aykırı davranışlarla ilgili ortaya konulan iddialarda; bir, iktidar partilerine mensup milletvekilleriyle muhalefet partilerine mensup milletvekilleri arasındaki çekişmenin dozu daima yüksek tutularak; iki, parti disiplini önplana çıkarılarak; üç, söz konusu iddiaların incelenmesinin partiye zarar vereceği görüşüne ağırlık verilerek, demokrasiye ve Parlamentoya verdiğimiz zarar gözardı edilerek, genellikle, iddialar kapatılmış ve bu davranışlar, Parlamentonun egemenliğine, saygınlığına ve sonuçta, demokrasimizin zayıflamasına neden olmuştur. (DSP sıralarından alklışlar) Bu davranış ve anlayış, sonuçta, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Hükümetin emrinde bir organ haline dönüştürmüş, Meclisin, yasama ve denetim görevlerini yapamaz hale gelmesine neden olmuştur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdem, konuşmanızı, son cümlelerle tamamlayın; lütfen.

İ. KAYA ERDEM (Devamla) - Hakkında gensoru önergesinin tartışıldığı bir oturuma gelmeyen bir bakana, bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde yetmişiki yıllık bir Meclis geleneğinin aksine hareket ederek, oturuma iştirak etmeyen ve muhalefetin görüşlerini dinlemeye bile tenezzül etmeyen Başbakana karşı, eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi hiçbir duyarlılıkta bulunamıyorsa, o Meclisin saygınlığından ve egemenliğinden söz edilmesi mümkün olamaz. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, geldiğimiz bu noktada, gecikmiş olmakla birlikte, daha fazla beklemeden bazı önlemler almak gerektiğini, tahmin ediyorum sizler de kabul edeceksiniz. Neler yapılabilir; kanaatimce, hemen, milletvekillerinin dokunulmazlığının sınırlandırılması sonuçlandırılır. Aynı zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Mecliste grubu bulunan siyasî parti başkanlarını toplayarak, Meclisin saygınlığı ve vatandaş nezdinde güveninin sağlanması konusunda tedbirleri tespit eder ve derhal uygulamaya koyar.

Sözlerimi, Türkiye Cumhuriyetinin devlet yapısı içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önem ve ağırlığıyla ilgili, Atatürk'ün şu sözleriyle tamamlamak istiyorum: “ Memleketin mukadderatında yegâne salahiyet ve kudret sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu memleketin düzeni için, iç ve dış emniyet ve masuniyeti için en büyük teminattır. Büyük millî dertler, şimdiye kadar, ancak Büyük Millet Meclisinde şifa buldu; gelecekte de yalnız orada kesin tedbirlerini bulabilecektir.”

Kadınlarımıza 62 yıl önce verilmiş olan seçme ve seçilme hakkını bugün kutluyoruz. Bu mutlu günü ben de kutlamak istiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kaya Erdem'e teşekkür ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli konuşmacının ifadelerindeki bir husus dikkatimi çekti. Sayın Başbakanın, bütçe görüşmelerini dahi teşrif etmediklerini, dinlemediklerini; dolayısıyla orada bulunmamanın tenkitini yaptılar. Sayın Başbakan, daha bütçe görüşmeleri başlamadı ki dinlemeye gelsin.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, Sayın Başbakan henüz Genel Kurulda bir bütçe sunmamış ise, herhalde kastedilen bugünkü Sayın Başbakan değildir.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Salih, yanlış anlıyorsun.

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Birleşik Arap Emirlikleri'ne gidecek olan Devlet Bakanı Lütfü Esengün'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Abdullah Gül'ün vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/594)

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Birleşik Arap Emirlikleri'nin bağımsızlığını kazanmasının ve Federasyonunun kuruluşunun 25 inci Yıldönümü törenlerine katılmak üzere, 30 Kasım 1996 tarihinde Birleşik Arap Emirlikleri'ne gidecek olan Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Doç.Dr.Abdullah Gül'ün vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Adalet Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

2. - Adalet Komisyonu Başkanlığının, (1/465) esas numaralı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının (S. Sayısı : 41) Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/595)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurul gündeminde bulunan (1/465) esas numaralı ve 41 sıra sayılı, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının bir kez daha incelenmek üzere, İçtüzüğün 88 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca Komisyonumuza iade edilmesi uygun görülmüştür.

Gereğini arz ederim

Saygılarımla. Ahmet Tekdal

Ankara

Adalet Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Gündemin 15 inci sırasında yer alan tasarı, Komisyona geri verilmiştir.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 21 arkadaşının, Ege kıyılarında kurulan balık çiftliklerinin ülke turizmini tehdit ettiği iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özellikle, turizme açık Ege kıyılarımızda plansız, programsız, ruhsatlı ruhsatsız, sayıları hızla artan balık çiftlikleri kurulmaktadır.

Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, bu durumun ülke turizmine sekte vurması olasıdır. Bu konunun nedenleri ve çözümleriyle ilgili gerekli önlemlerin alınması için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

1. Atilla Mutman (İzmir)

2. Fİkret Uzunhasan (Muğla)

3. İhsan Çabuk (Ordu)

4. Nami Çağan (İstanbul)

5. Abdülbaki Gökçel (İçel)

6. Hikmet Aydın (Çanakkale)

7. Erdoğan Toprak (İstanbul)

8. Hilmi Develi (Denizli)

9. Mehmet Tahir Köse (İstanbul)

10. Halil Çalık (Kocaeli)

11. Müjdat Koç (Ordu)

12 Çetin Bilgir (Kars)

13. Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

14. Mehmet Büyükyılmaz (Adana)

15. Hasan Gülay (Manisa)

16. Necati Albay (Eskişehir)

17. Hasan Gemici (Zonguldak)

18. Mustafa İlimen (Edirne)

19. İbrahim Yavuz Bildik (Adana)

20. Aydın Tümen (Ankara)

21, Ali Ilıksoy (Gaziantep)

22. Erol Karan (Karabük)

Gerekçe:

Son yıllarda, özellikle Ege kıyılarında, çok sayıda ve büyük kısmı ruhsatsız olan balık çiftlikleri kurulmaktadır.

Binlerce yıllık tarihin yattığı doğa harikası bu koylar, çoğunlukla izinsiz balık çiftliklerine dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Unutulmamalıdır ki, doğal, tarihî ve kültürel değerlerimizin korunması, turizm politikamızın ana hedeflerinden biridir.

Turizm Bakanlığı, doğal bir kaynak olarak gördüğü kıyıların korunması ve akılcı kullanımı için yasal ve idarî düzenlemeleri gerekli görmektedir.

Maalesef, üç tarafı denizle çevrili ülkemizde, kirlenme ve bilgisizce avlanma gibi sebeplerle balık nesli gün geçtikçe azalmaktadır.

Kültür balıkçılığının önem kazanmasıyla, kıyılarımızda balık çiftlikleri, hızla, kontrolsüz artış göstermiştir.

Turizme zarar vermeme kaydıyla balık üretiminin artırılmasına ülke olarak çok ihtiyacımız vardır; ancak, turizm potansiyelli Akdeniz ülkeleri, turizme açık yerlerde balık çiftliklerine izin vermemektedir.

Bilinmelidir ki, bilinçli turist, balık çiftliklerine yakın yerlerde denize girmeyi tercih etmez.

Yosunlaşmanın ve deniz kirlenmesinin varlığı, zamanla ekolojik dengeyi de bozacaktır. Ayrıca, balık çiftliklerinin sınırını çizen varil ve şamandıralarla koy kapatılarak, yat ve teknelerin ve turistlerin girmeleri engellenecektir. Balık çiftliklerinin çalışanlarının kaldığı barakaların kıyılarımızın görüntüsünü bozması söz konusudur.

Bunlardan daha önemlisi, balık çiftlikleri adı altında kıyıların yağmalanmasının sonunun gelmeyeceğidir. Yat turizmini teşvik için yeni marinalar açılırken, aynı koylarda balık çiftliği açmaya izin vermek, belirgin bir çelişkidir. Bu önemli konuda, Turizm Bakanlığının görev ve sorumluluğu ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görev ve sorumluluğunun sınırını çizmek zorunludur. Bu iki bakanlığın arasında, bu konuda ciddî bir koordinasyon olduğu söylenemez. Bu yaşanan boşluktan, bazı valilerimiz, çiftlikleri belli merkezlerde toplama gibi girişimlerde bulunmaktadırlar.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığından, kültür balıkçılığının yapıldığı koylardan alınmış su numunelerinde kirlenme fazla bir ölçüde görülmemesine rağmen, hızla çoğalma kirlenme oranını artırabilecektir.

Yukarıda izah ettiğim aksaklıklar ve yanlış gelişmeler göz önüne alınarak, plansız, programsız, ruhsatlı ve ruhsatsız, sayıları hızla artan balık çiftliklerinin turizmimize sekte vurması olasıdır.

Bu sebeple, konunun enine boyuna tartışılması, gerekli önlemlerin alınması, gerekirse yasal ve idarî boyutta bakanlıkların görev ve sorumluluklarının tekrar gözden geçirilmesi, sorunun çözümünü getirecek objektif yöntemlerin belirlenmesi ve doğal, tarihî ve kültür değerlerimizin korunması çerçevesinde, ülkemizin uzun vade çıkarını göz önüne alarak bir Meclis araştırması gereklidir.

BAŞKAN - Araştırma önergesi bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Bir Meclis araştırması önergesi daha vardır; önerge 500 kelimeden fazla olduğu için, özetini okutuyorum:

2. - İstanbul Milletvekili Zekeriya Temizel ve 21 arkadaşının, izlenmeye alınan ve faaliyetine son verilen bankaların kanuna aykırı işlemlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda, bazı kişi ve grupların sağladığı haksız kazançlar ile bunların servet ve harcamalarında meydana gelen ve kaynağı belli olmayan artışlar, ülkemiz gündemini işgal eden konuların başında gelmektedir.

Bu alanda, bankacılık sektöründeki bankaların bazıları da oldukça önemli bir işlev görmekte, tüm mevduatların devlet güvencesine alınması ile de bu alandaki sorumsuzlukların daha da arttığı duyulmaktadır.

Toplanılan mevduatı, devletin gözetim ve denetiminde, Bankalar Yasasına uygun olarak kullanması gereken bankacılık sisteminde yasaya aykırı davranışlar artmaktadır.

Buna ilişkin örnekler, araştırma önergemizde kapsamlı olarak verilmektedir.

Bu tür uygulamalar nedeniyle Türk bankacılığı zaman zaman büyük sorunlar yaşamakta ve Bankalar Yasasının 68 inci maddesi uyarınca bazı bankaların faaliyetlerine son verilebilmektedir.

Araştırılmasını istediğimiz konu, Türk bankacılık sisteminde, gerek yasal boşluklardan gerekse denetim eksikliklerinin yarattığı boşluktan yararlanarak kamu güvencesinde olduğu varsayılan kaynakların, yukarıda belirtilen usullerle bazı kişi ve gruplara haksız olarak aktarılması ve bunun yükünün de devlet ve hiç günahı olmayan kişilere çektirildiğinin açığa çıkarılmasıdır.

Bu durumların önlenmesi, yasal boşlukların giderilmesi konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en ivedi görevlerindendir.

Ancak, bu dezenlemelerin yapılması için, yasaya aykırı ya da yasal boşluklardan yararlananarak gerçekleştirilen işlemlerin ortaya çıkarılması gerekir.

Bu nedenle, kamu bankaları ile Bankalar Yasasının 64 üncü maddesi kapsamında izlemeye alınan bankalar ve yine aynı yasanın 68 inci maddesi uyarınca faaliyetine son verilen bankaların, Bankalar Yasasına aykırı işlemlerinin tespiti ile bu işlemlerden çıkar sağlayanlar hakkında yapılan işlemleri belirlemek, bu bulguların ışığında Bankalar Yasasında yapılması gereken değişiklikler konusunda önerilerde bulunmak amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Zekeriya Temizel (İstanbul)

2- Hikmet Uluğbay (Ankara)

(1) (10/135) esas numaralı Meclis araştırması önergesi tutanağa eklidir.

3- Metin Şahin (Antalya)

4- Fikret Uzunhasan (Muğla)

5. M. İstemihan Talay (İçel)

6- Emin Karaa (Kütahya)

7- Hasan Gemici (Zonguldak)

8- Ayhan Gürel (Samsun)

9- Erdoğan Toprak (İstanbul)

10- Mehmet Yaşar Ünal (Uşak)

11- Ali Ilıksoy (Gaziantep)

12- Nami Çağan (İstanbul)

13- Ali Rahmi Beyreli (Bursa)

14- Necdet Tekin (Kırklareli)

15- Şerif Çim (Bilecik)

16- Hasan Gülay (Manisa)

17- Mustafa İlimen (Edirne)

18- Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

19- İbrahim Yavuz Bildik (Adana)

20- Aydın Tümen (Ankara)

21- Erol Karan (Karabük)

22- İhsan Çabuk (Ordu)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

BAŞKAN - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

BAŞKAN - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3. - 4139 Sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 152) (1)

BAŞKAN - 4139 sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmiştir. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

Tasarıyla ilgili Plan ve Bütçe Komisyonu raporunu okutuyorum...(RP sıralarından gürültüler)

Efendim, ne söylüyor arkadaşlar, anlaşılmıyor.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Efendim, arkadaşların söylediği, yapılan oylamanın uygun olmadığıdır. Bu nedenle, oylamanın tekrarlanmasını istiyorlar.

İRFETTİN AKAR (Muğla) - Efendim, yeniden sayın!

BAŞKAN - Efendim, oylama işlemi tamamlanmıştır. Ben, raporun okunmasına geçtikten sonra itirazda bulundunuz.

İRFETTİN AKAR (Muğla) - Hayır, olur mu öyle şey!

BAŞKAN - Şu anda, oturduğunuz yerden salonda bulunanları kendiniz bir sayın lütfen!

Şimdi, raporu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Maliye Bakanlığınca hazırlanarak, Bakanlar Kurulunca 21.11.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve Başkanlıkça 22.11.1996 tarihinde komisyonumuza hava le edilen “4139 sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Komisyonumuzun 26.11.1996 tarihinde yaptığı 27 nci Birleşiminde Hükümeti temsilen Maliye Bakanının başkanlığında, Maliye Bakanlığı, Hazine ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlıkları temsilcilerinin de katılmalarıyla incelenip görüşülmüştür.

Bilindiği gibi, yıl içinde faiz oranlarında meydana gelen gelişmeler bütçedeki iç borç faiz giderlerinin, kamu personelinin maaşlarında yılın ikinci yarısı için yapılan düzenlemeler bütçedeki personel ödeneklerinin, personel maaşlarında yapılan düzenlemelerin emeklilere yansıtılması ise bütçenin transfer tertibi ödeneklerinin artırılması zaruretini gündeme getirmektedir.

1996 Malî Yılı içerisinde faiz oranlarında meydana gelen değişiklikler için 212 trilyon TL., Kamu personelinin maaşlarında yılın ikinci yarısı için yapılan düzenlemeler için 70 trilyon TL., yapılan bu düzenlemelerin emekli maaşlarına yansıtılmış olması nedeniyle sosyal güvenlik kuruluş

(1) 152 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

larına 60 trilyon TL., yıl içinde ortaya çıkan ve bütçede ödeneği yetersiz bulunan tarımsal destekleme, diğer cariler ve kuruluş transferleri ile birlikte toplam 445 trilyon TL., ek ödeneğe ihtiyaç duyulmaktadır.

Tasarı ve Gerekçesi incelendiğinde;

- Yukarıda açıklanan nedenlerle meydana gelen artıştan doğan giderleri karşılamak için ilave ödeneğe ihtiyaç duyulduğu, ihtiyaç duyulan ödeneğin karşılanabilmesini ve Devlet hesaplarının düzenli tutulabilmesini teminen, söz konusu ödeneğin karşılığının 1996 Malî Yılı Bütçe Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen net borçlanma hasılâtına ilave edilmesinin,

- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 1996 yılı program hedeflerine ulaşabilmesi için geçici işçilere ilişkin gerekli ilave vizenin yapılabilmesi ve ödeneğinin kurum bütçesine Maliye Bakanlığı büçtesinde yer alan Personel Giderleri Ödeneği tertibinden aktarılmasını teminen Maliye Bakanına yetki verilmesinin,

Amaçlandığı anlaşılmaktadır.

Komisyonumuzda yapılan görüşmelerde;

- Bütçelerin mümkün olduğunca samimi ve gerçek büyüklükleri yansıtacak şekilde hazırlanmasının gerektiği, aksi takdirde ülke ekonomisinde dalgalanmalara neden olunacağı,

- 1996 yılı bütçe açığındaki sapma boyutunun % 50 düzeyinde olduğu,

- Ek ödenek talebine faiz ödemeleri ve personel maaşlarında yapılan artışların gerekçe gösterildiği, oysa söz konusu harcamaların Hükümetin karar mekanizması ile yapıldığı,

- Ciddî kaynak politikaları oluşturulması suretiyle, ülkenin geleceğini daha iyiye götürecek tedbirlerin alınması gerektiği,

- Geçici işçi statüsünün hem çalışana hem de kurumlara büyük sıkıntılar getirdiği, bu sistemin yerine part-time sistemi ile çözüm getirilebeceği,

- Son aylarda, Devlet gelirleri trendinin % 95, Devlet giderleri trendinin ise % 160 düzeyinde seyrettiği, bu iki trendin hızlı farklılaşmasının, bütçe açığının yıl sonunda 1 katrilyon 500 milyar TL., düzeyine ulaşacağı izlenimini verdiği,

- Ek ödenek miktarının artırılması suretiyle bütçe açığının 1 katrilyon 600 milyar TL., düzeyine yükseltilmesinin, 1997 yılı denk bütçesine uygulanabilirlik kazandıracağı,

Şeklindeki görüş ve eleştirileri takiben Hükümet adına yapılan açıklamalarda;

- 1996 Malî Yılı Konsolide Bütçe ödeneklerinin 3 katrilyon 511 trilyon TL.'sının bütçe giderleri, 2 katrilyon 650 trilyon TL.'sının bütçe gelirleri olarak planlandığı ve 861 trilyon TL. bütçe açığı öngörüldüğü, Ekim 1996 sonu itibarıyla bütçe giderlerinin 2 katrilyon 975 trilyon TL.'sına, bütçe gelirlerinin 2 katrilyon 105 trilyon TL.'sına, bütçe açığının 870 trilyon TL.'sına ulaştığı, yılın ilk on ayında gerçekleşen bu açığın yıl sonunda 1 katrilyon 300 trilyon TL.'sı olmasının beklendiği, Ek ödenek talebinin; kamu personeli ile bunların emeklilerinin maaşlarında son yıllarda meydana gelen reel kaybın telafisi nedeniyle yapılan iyileştirmeler, iç borç faizleri, tarımsal destekleme ve diğer bazı giderlerde meydana gelen artışlardan kaynaklandığı,

- Talep edilen ek ödeneğin 1 katrilyon 600 trilyon TL.'sına yükseltilmesine gerek olmadığı, Tasarıda yer alan 445 trilyon TL.'sının yeterli olduğu,

İfade edilmiştir.

Bu görüşmeleri takiben Tasarı ve Gerekçesi Komisyonumuzca da benimsenerek maddelerinin görüşülmesine geçilmiştir.

Tasarının;

- 1 inci maddesi, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün akaryakıt giderlerine ilişkin ödeneklerinin yetersiz olması nedeniyle, 2 trilyon TL. daha ilave edilmesi suretiyle,

- Geçici 1 inci maddesi aynen,

- Yürürlük ve yürütmeye ilişkin 2 ve 3 üncü maddeleri aynen,

Kabul edilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun onayına sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Başkan

İ. Ertan Yülek

(Adana)

ve Komisyon üyeleri

MUHALEFET ŞERHİ

4139 sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile bağlı (A) işaretli cetvelde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısına ilişkin karşıt görüşümüz aşağıdadır.

KARŞIT GÖRÜŞ

Ülke ekonomisinin kötü yönetilmesi; kayıt dışı ekonominin ve rant gelirlerinin vergilendirilmeyişi, adil etkin bir vergi reformunun yapılmayışı, ekonominin üretim ekseninin, reel ekonominin ayağa kaldırılamaması nedeniyle enflasyonun kontrol altına alınamamış olması; ekonomide yapılan reformların gerçekleştirilmemesi; kısaca yüksek faizli borçlanma, sıcak para ve rant ekonomisi uygulamasının ısrarla sürdürülmesi sonucu bütçe asgarî 1,3 katrilyon açık vermektedir. 445 trilyon TL.'lik ek bütçe kaynak göstermemekte, iç borçlanmayı öngörmektedir. Bu nedenle, bu tasarıya karşıyız.

Algan Hacaloğlu Mustafa Yıldız Ali Topuz

İstanbul Erzincan İstanbul

MUHALEFET ŞERHİ

Görüşülmekte olan 4139 sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile bağlı (A) işaretli cetvelde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısına muhalefet şerhimiz aşağıdadır.

1. Bu ek ödenek kanun tasarısı, bir kez daha bütçelerin başlangıçta gerçekleri kamuoyundan gizlenecek şekilde hazırlandığını kanıtlamıştır.

2. Kamu gelir ve giderlerinde kalıcı reformların yıllardır yapılmamasının bütçe açıklarını çığ gibi büyüttüğü açıkça bu tasarı da göstermektedir.

3. Kamudaki geçici işçilerin sorunlarına yıllardır kalıcı bir çözüm üretilememiştir. Yılda birkaç ay çalışıp tüm yılı ailelerini geçindirmek durumunda kalan bu işçilerin çalışma sürelerinin yerel seçimler için siyasî malzeme olarak kullanılması yanlış bir siyasî tutumdur.

Bütçe kanunlarında verilen sınırların ekonomik gerekçeler yerine politik gerekçelerle aşılıp TBMM'ne onay için getirmek de, bütçe disiplini kavramını reddetmek anlamını taşır.

Bu gerekçeler ile karşı oy kullanıyoruz.

Hikmet Uluğbay Gökhan Çapoğlu Metin Şahin

Ankara Ankara Antalya

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyon raporunu dinlediniz.

Şimdi, tasarının tümü üzerindeki söz istemlerini tespit edeceğiz...

Gruplar adına, Demokratik Sol Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Gökhan Çapoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Algan Hacaloğlu söz talebinde bulunmuşlardır.

Sayın Gökhan Çapoğlu, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Çapoğlu, konuşma süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Partim ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Komisyon raporunu ve bizim muhalefet şerhimizin gerekçelerini okudunuz.

Aslında, bugün, görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısı çok önemli bir zamana rastlamaktadır. Gelecek hafta 1997 yılı bütçesini görüşeceğiz. 1996 bütçesinde yapılan yanlışlıklar, aynen, 1997 bütçesine de yansımakta ve bir kat daha fazlasıyla yansımaktadır. Hükümet, bu kanun tasarısını sunarken, gerekçesinde, ekonomik gelişmenin beklenenin ötesinde olduğunu, yüzde 4,5 olarak beklenen büyümenin yüzde 7,5 olduğunu ve bu nedenle, 860 trilyon lira olarak öngörülen 1996 açığının 1,3 katrilyona yaklaşacağını belirtmiştir.

Değerli milletvekilleri, eğer bir ülkede ekonomik büyüme olursa, bunun, vergi gelirlerini artıracağı çok açıktır. Yani, aslında, eğer baştan yapılan hesaplamalar doğru olsaydı, bütçe açığının artması yerine, bütçe açığının azalması gündeme gelirdi; fakat, esas nokta, burada, baştan, bütçeler yapılırken, Hükümetlerin, her nedense sürekli olarak rakamları kamuoyundan, Meclisten saklamaları ve sürekli olarak, dönem sonunda, eködenek talebiyle, yeniden, Meclis önüne gelmeleridir.

Onun da ötesine giderek, 1996 yılının mart ve nisan aylarında, 1996 bütçesi görüşülürken, Plan ve Bütçe Komisyonunda açık olarak şunları belirttik: 860 trilyonluk açık, gerçekçi bir açık değildir. Gerçek açık 1,5 katrilyona yaklaşacaktır; rakam da bu olacaktır. Onun ötesinde, 16 milyar dolar olarak öngörülen dışticaret açığının da, bununla kalmayıp, 20 milyar dolara çıkacağını, yüzde 65 olarak belirtilen enflasyonun da yüzde 65'te kalmayacağını, yüzde 85'lere çıkacağını açık olarak belirttik ve bu, tutanaklarda da yer almaktadır.

Peki, neden, hükümetler, sürekli olarak, bütçe rakamlarını olduğundan daha az göstermekte ve aslında, kamuyounu ve Meclisi aldatmak yerine kendilerini aldatmaktadır? Aslında, üzerinde durulması gereken nokta budur. Eködenek, yıllar boyunca, sürekli olarak karşımıza gelmektedir.

Burada, çok açık olarak belirteyim, hükümetler, harcama politikalarında siyasî nedenlerle hareket edebilmektedir. Buradaki döküme, Hükümetin eködenek için belirttiği nedenlere bakıyorsunuz, birincisi faiz ödemeleri geliyor. Biz, faiz ödemelerinin yüzde 140'lardan daha aşağı olmayacağını belirtmiştik; Hükümet, onu yüzde 90'larda hesaplıyordu ve ne yazık ki, yine, 1997 bütçesi içerisinde faiz ödemeleri oranını yüzde 90 olarak belirlemektedir.

Maaş artışları deniliyor. Zaten, bu, siyasî karardır, hükümetlerin, bütçe yaparken belirlemeleri gereken bir karardır.

Bunun yanında, geçici işçiler söz konusudur. Geçici işçiler denildiği zaman, tasarının gerekçesinde belirtildiği gibi, sadece, Köy Hizmetlerindeki geçici işçiler ele alınmaktadır. Halbuki, Karayollarında, Devlet Su İşlerinde, birçok diğer birimde de geçici işçi kullanılmaktadır. Hükümet, geçici işçilerin hepsinin sorunlarına kalıcı çözümler bulmak yerine, sadece, Köy Hizmetlerindeki işçilerin süresini yetmiş gün kadar uzatmaktadır. Tabiî ki, bunun yerel seçimlerle çok yakından alakası vardır. Bu hususa dikkatinizi çekmek isterim.

1996 yılında, belki, Hükümetin Refah kanadının şu gerekçesi olabilir: Biz, bütçe hazırlanırken iktidarda değildik, ANAP ve Doğru Yol İktidarı vardı. Biz, Temmuz ayından sonra bütçeden sorumluyuz, Refah ondan sonra iktidara geldi. Fakat, tabiî, şunu belirtmek gerekiyor: O zaman ortaklarının sürekli olarak neden yanıldıklarını nasıl açıklayacaklardır?

Refah iktidara gelmiştir, Refah çok iddialı bir şekilde kaynak paketleri açıklamıştır, 3 tane kaynak paketi açıklamıştır ve bu kaynak paketlerinin ilki olan 10 milyar dolarlık paket amacına ulaşmıştır denilmiştir ve yaklaşık 9,5 milyar dolar getiri ve kaynak sağlanmıştır denilmiştir.

Peki, Hükümete sormak gerekir: Madem siz, 9,5 milyar dolar kaynak paketinden gelir elde ettiniz, neden 4,5 milyar dolar istemek için Meclisin önüne geliyorsunuz?

Olay çok açıktır ki, Hükümetin getirdiği kaynak paketleri Hükümete gelir sağlamaktan öte şeylerdir; bu kaynak paketleri, aslında borçlanma paketleridir.

Hükümet, iktisat literatüründe bir devrim yapmıştır; kaynak teriminin anlamını değiştirmiştir. Kaynak, özellikle devlet geliri anlamında kullanıldığı zaman, devletin sürekli gelir yaratması anlamında kullanılır ve vergi gelirlerinin iyileştirilmesidir, bir vergi reformuyla düzeltilmesidir. Halbuki, bugünkü düzenlemede, baktığımız zaman, kaynak dediğimiz zaman, iki türlü kaynak çıkıyor; ya Hükümet kendisi için borçlanma kaynağı yaratıyor, dış borçlanma veya iç borçlanma kaynağı yaratıyor ya da eldeki mallarını, bir mirasyedi anlayışıyla -gayrimenkullerini veya menkul mallarını- elden çıkararak gelir yaratmaya çalışıyor. İşte, bu kaynak anlayışı yanlıştır ve buna başka bir terim eklenmiştir; Sayın Başbakan, bunu “imkân” olarak kullanmıştır.

Bunların, devlet bütçesine fazla katkısı olmadığı, 1996 yılı bütçesinde, eködenek talebiyle gelindiğinde, açık bir şekilde ortaya çıkmıştır; ama, onun ötesinde bir gelişme vardır ki, bu gelişme, oldukça sakıncalıdır: Bu üç kaynak paketinde de, devletin gelirlerini iyileştirme yerine, sürekli olarak, gelir yapısını bozma yönünde önlemler söz konusudur.

Siz, sistemin, yerleşik vergi sisteminin iyi çalışmadığını iddia edebilirsiniz; ama, o zaman yapmanız gereken, vergi sistemini tümüyle ele almak ve bütünlük içerisinde bir vergi reformu getirmektir. Aslında, Türkiye'nin ihtiyacı olan da budur. Türkiye'de, vergi sistemi karmaşıktır; oranlar yüksektir; sistem, kayıtdışılığı zorlamaktadır. Ne yapabilirsiniz; vergi oranlarını düşürürsünüz, sistemi basitleştirirsiniz, vergi ödemeyi kolaylaştırırsınız ve inanın ki, Türkiye'de, vergi gelirlerini, çok büyük ölçüde artırabilirsiniz. Türkiye'ye baktığınız zaman ve özellikle OECD ülkeleriyle karşılaştırdığınız zaman, Türkiye'de, vergi yükü, yaklaşık yüzde 15'ler civarındadır; ki, bu oran, OECD ülkelerindeki oranın yarısı kadardır; OECD ülkelerindeki vergi yükü, ortalama yüzde 30'lardadır.

Hükümet, bunu yapmak yerine, sürekli olarak, vergi sistemini bozucu uygulamalarla gelmiştir bu kaynak paketleriyle. Örneğin, vergi affı, stok affı, vergi ödemede erken ödeyenlere kolaylık sağlanması ve biraz sonra, bu tasarıdan sonra tartışacağımız KDV'nin öne çekilmesi gibi uygulamalar, aslında, devlete yeni gelir sağlamayacaktır; devletin, zaten iyi çalışmayan vergi sistemini daha da bozarak, kayıtdışılığı artırarak, vergi gelirlerinin azalmasına yol açacaktır. Şunu belirtmek istiyorum: Zaten, 1996 bütçesi geçmiş, 1996 yılının sonuna gelmiş bulunuyoruz; ama, korkarım, bu anlayışla, bu yaklaşımla, 1997 yılı da, 1996 yılından daha farklı olmayacaktır. Hatta, şunu belirtmek gerekiyor: 1997 yılının, 1996 yılından daha kötü geçeceğini söylemek, belki, kehanette bulunmak değildir; çünkü, açık bir şekilde ortadadır.

1997 bütçesi için, Hükümet denk bir tasarı ortaya sunmuştur; ama, denk tasarısının denk bütçe olmadığı, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde, açık bir şekilde, Hükümet tarafından ortaya çıkmıştır. Hükümet, 1997 bütçe kanunu tasarısının 30 uncu maddesiyle, kendisine, yaklaşık 2 katrilyon lira borçlanma yetkisi almıştır; yani, bunun Türkçesi, 1997 bütçesi en aşağı 2 katrilyon lira açık verecektir.

Hükümet bununla da kalmamış, 1997 yılının nasıl olacağı konusunda bir başka belirti de göstermiştir; o da, Hazinenin, Merkez Bankasına olan borçlarını tahkim yoluna gitmiştir. Oradan da, yaklaşık 370 trilyonluk bir kaynak yaratmaya çalışmıştır; ama, onun üstünde, çok tehlikeli bir yaklaşım içerisinde olmuştur; piyasalara “gerekirse ben para basacağım” işaretlerini vermiştir.

Çok açık olarak söyleyeyim, böyle bir yaklaşım içerisinde eriyecek 1997 bütçesi içerisinde faiz oranlarının, dövizin ve enflasyonun yükselmesini beklemek en gerçekçi tahminlerdir. Büyük bir ihtimalle, bu yaklaşım içerisinde, piyasalara güven vermeyen bir yaklaşım içerisinde, 1997 bütçesi, aslında, Hükümetin öngördüğü 2 katrilyondan da çok daha büyük açıkla kapanabilecektir.

Şunu da belirteyim: 1997 bütçesi, 1994 yılını hatırlatır niteliktedir. Hükümet, 1996 yılı için 16 milyar dolar olarak hesaplanan dışticaret açığının 20 milyar dolar olacağını, cari işlemler açığının ise, 3,8 milyar dolardan 6,8 milyar dolara çıkacağını söylemiştir; ki, gerçek de budur, bu civarda olacaktır. Şunu da belirtmek istiyorum: 1997 yılı tahminleri bundan aşağı değildir; yani, dışticaret açığı 20 milyar doları, cari işlemler açığı ise, 6 milyar doları, 7 milyar doları aşacaktır. Size çok açık olarak söylüyorum, Türkiye gibi bir ülke, 20 milyar doları aşan bir dışticaret açığını ve 7 milyar dolar civarındaki cari işlemler açığını iki sene boyunca sürdüremez; çünkü, bu ülkenin yeterince dövizi yoktur; kaynakları yoktur. Tüketime dayalı... Sizin kaynak dediğiniz iki kaynak vardır -şunu da açıklayayım, var dediğiniz olay, Merkez Bankası rezervleri yükselmektedir Türkiye cari işlemler açığı verirken; normalde azalması gerekir- birincisi, Laleli piyasasıdır. Laleli piyasası, söylenildiği gibi 4-5 milyar doların üzerinde değildir, 4-5 milyar dolardır; bunun da hesabı çok açıktır: 2 milyon kadar turistin geldiğini, bunların yaklaşık kişi başına 2 bin dolarlık ticaret yaptığını düşünecek olursanız, bu yaklaşık 4 milyar dolar eder. Diğer kaynaksa, son günlerde açık bir şekilde ortaya çıkan, karaparanın aklanması olayıdır ve bunun boyutu 4-5 milyar doların üzerindedir. Eğer, siz, “kaynak var” derken “biz karaparayı destekleyeceğiz” diyorsanız -ki, aldığınız önlemler, kuyumcuların affı gibi, kuyumcu esnafının stoklarının affı gibi önlemler, vergi affı gibi önlemler bir şekilde karaparayı destekler niteliktedir- o zaman diyeceğimiz fazla bir şey olmaz. Belki, 1997 yılında, Türkiye ekonomisi beklenen krize girmez; ama, benim belirtmek istediğim nokta, eğer, siz, piyasalara yanlış sinyaller verirseniz, ki, bütçe görüşmeleri sırasında Hazinenin Merkez Bankasına olan borçlarını tahkim yoluna başvurma isteğiniz; ki, uyarılarımızı dikkate aldığınız için teşekkür ederiz; bu ülke için teşekkür ederiz.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) - Biz de uyarılarınız için teşekkür ederiz.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) - Bizim görevimiz; onu yapmaya sürekli olarak devam edeceğiz.

Piyasalara çok yanlış sinyal verecektiniz ve büyük bir ihtimalle piyasalar bu sinyali de aldı. Sayın Başbakan aralık sonu için doları 104 bin lira ifade ederken, dolar 104 bin lirayı geçmiş durumda. Tabiî, bunda mark ve dolar arasındaki paritenin yükselmiş olmasının getirdiği bir şey de var; doların değeri 1,5 marktan 1,55 marka yükseldi; fakat, onun ötesinde piyasalarda başlayan bir huzursuzluk var, faiz oranlarında başlayan bir huzursuzluk var ve büyük bir ihtimalle, gelecek yıl içerisinde bu huzursuzluk giderek artacaktır.

Benim, bunu getirmemin nedeni, 1996 yılında yaptığımız yanlışları 1997 yılına da taşımaya devam ediyor olmamızdır. Evet, bu yıl için fazla bir şey yapamazsınız; senenin sonuna gelmiş durumdayız. Eködeneği oylarınızla çıkaracaksınız. Biz, biraz önce muhalefet şerhimizde belirttiğimiz nedenlerle buna karşı çıkacağız, karşı oy vereceğiz. Çünkü, sürekli olarak aynı oyunun oynanmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve halkımıza yanlış bilgiler sunulmasına karşıyız. Ona karşı olduğumuzu belirtmek için karşı oy kullanacağız.

Eğer, siz, gerçekten bu ülkenin sorunlarını çözmek istiyorsanız, o zaman -size çok açık olarak söyleyeyim- bu hayalî borçlanma paketlerinden -ki, kaynak paketler dediğiniz olaylardan- vazgeçmeniz gerekiyor ve kaynak paketi derken, borçlanırken bile piyasalardan borçlanmaya dikkat ediniz. Bakın, Hazine son olarak 750 milyon marklık bir borçlanma yaptı; bunu, beş yıl için, yüzde 7,56 düzeyinde yaptı; ama, siz, borçlanmayı yaparken, piyasalara güven vermediğiniz için, veremediğiniz için, yüksek fiyatla yapıyorsunuz. İşte, bunlardan birisi bedelsiz ithalat. Bedelsiz ithalattan bugüne kadar yaklaşık 285 milyon mark girdiği anlaşılıyor; fakat, bu bedelsiz ithalatın Türkiye'ye maliyeti; birincisi, siz, bir yıllığına marka yüzde 10 gibi çok yüksek fiyat veriyorsunuz; ikincisi, bedelsiz ithalat yoluyla, elde edeceğiniz, birtakım vergilerden vazgeçmiş oluyorsunuz; üçüncüsü, Türk sanayiini çökertmeye çalışıyorsunuz, Türk işçisini işinden ediyorsunuz; dördüncüsü, adil düzen tanımına tam uyan bir şekilde, sadece 50 bin markı olanlara, iki ay içerisinde 50 bin mark toplayabilenlere böyle bir imkânı tanıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bu, Türk Halkıyla alay etmektir. Siz, sadece, asgarî ücretin 11 milyon olduğu bir ülkede, 50 bin markı olanlara yüksek faiz veriyorsunuz. Siz, faize karşı olduğunuzu söylüyorsunuz; ama, zenginlerin rantına daha yüksek rant katıyorsunuz. Gelin, bunlardan vazgeçin. Eğer, Türkiye'nin sorunlarını köklü bir şekilde çözmek istiyorsanız, o zaman, vergi reformu yapın ve gider reformu yapın; vergi reformunu bir an önce gerçekleştirin. Eğer, ciddiyetiniz olsaydı, 31 Aralığa kadar getirirdiniz; fakat, ne yapıyorsunuz siz; 31 Aralığa kadar vergi konusunda yeni bir düzen getireceğinize -ki, 31 Aralığa getirirseniz 1997 yılında uygulanacak, 1998'de ürünlerini almaya başlayacaksınız- onun yerine, KDV'yi zorlaştırıyorsunuz; on gün öne çekerek, esnafın, sanayicinin, üreten insanın işini zorlaştırıyorsunuz ve onlara şunu diyorsunuz: “Arkadaş, kayıt içinde kalmayın.” Kayıtdışılığa zorluyorsunuz. Gelin, bu fikirlerinizden vazgeçin, gelin, hep beraber oturalım, bir an önce Türkiye'yi daha güzel bir yere taşıyacak bir vergi reformu gerçekleştirelim.

Bunun yanında, gider reformu yapılması gerekir; kamu hizmetlerinde verimliliği artıracak ve hizmetlerdeki maliyeti düşürecek bir gider reformu; ama, siz, onu yapmaktan çok uzaktasınız; çünkü, bu Hükümet, daha kurulurken, Türkiye Cumhuriyetinin en geniş hükümetlerinden biri olarak 37 bakanla kuruldu. Baştan belliydi ki, sizin, giderlerde herhangi bir tasarruf yapmayacağınız, israfı önlemeyeceğiniz, bunun yerine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çapoğlu, konuşma süreniz tamamlandı. Son cümlelerinizi rica ediyorum; konuşmanızı toparlayın lütfen.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Siz, bir an önce, köklü bir vergi ve gider reformu yapmak için, lütfen Meclisin önüne gelin. Eğer, gelmezseniz -1996 yılında 445 trilyonluk eködenek talebini tartışıyoruz- 1997 yılında 3 katrilyonluk bir eködenek talebini tartışacağız. Bu uyarımızı şimdiden yapmış olmak istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Sayın Gökhan Çapoğlu'na teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına, Sayın Algan Hacaloğlu'nun; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 152 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sizleri, şahsım ve Partim adına saygıyla selamlıyorum.

1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 36 ncı maddesinde, eködenek “tertibi bütçede mevcut olup, yetersizliğinden dolayı ilave olarak ödenek” şeklinde tanımlanmıştır; ancak, bu tanımlamayı yaparken, aynı zamanda, eködeneğin hangi kaynaktan karşılanacağı; yani, kaynağın da belirlenmesi öngörülmüştür. Benzeri şekilde, Anayasamızın 163 üncü maddesinde “genel ve katma bütçelerle verilen ödenek, harcanabilecek miktarın sınırını gösterir” denilmektedir. Bu sınır, Bakanlar Kurulu kararlarıyla veyahut da kanun hükmünde kararnamelerle aşılamaz. Bunlar, bizim, bütçe hazırlama konusundaki genel kriterlerimiz, ilkelerimiz.

1920 yılından günümüze değin ödeneklerde zaman zaman yetersizliklerle karşılaşılmıştır ve 1920 yılından 1995 yılına kadar 634 adet eködenek kanunu geçmiştir Türkiye Büyük Millet Meclisinden. Özellikle harp döneminde, 1940'lı yıllarda, o günlerin zor koşulları altında yüksek düzeylerde eködenek ihtiyaçları doğmuştur. 1980'li yıllarda ise, ekonominin içine sokulduğu darboğazlar, özellikle faiz yüklerinin karşılanmasına yönelik beliren ihtiyaçlar, 1982'den günümüze 7 defa eködenek yasasının çıkarılmasını gündeme getirmiştir.

Önce şunu saptamamız gerekiyor: Hangi siyasî partiye mensup olursak olalım, bütçeler, ekonomi yönetiminin ciddî araçlarıdır, levyeleridir. Bütçeleri, ekonomiyi yönlendirmek için kullanmamız gerekir. O nedenle, bütçeleri hazırlarken ciddiyet, samimiyet ve kararlılık ilkelerine duyarlı olmamız gerekir ve eğer yıl içinde arızî ödenek ihtiyaçları doğarsa, bunun, bütçe kalemleri içinde yer alan eködenekler içerisinden karşılanmasını, bir kural olarak kabul etmemiz gerekir; ama, ne var ki, bu böyle olmuyor; bu böyle olamadı ve 1950 ile 1980 arasında, başlangıç ödeneğinin yüzde 10'u düzeyinde gündeme gelen eködenek talepleri, 1980 sonrasında yüzde 20'ler düzeyine ulaştı.

Bakınız, çok kısaca, rakamların üzerinden gitmemiz gerekirse; 1983 yılında, başlangıç ödeneğinin, bütçenin yüzde 12,7'si düzeyinde, 1984'te yüzde 24,2'si düzeyinde, 1989'da yüzde 7,6'sı düzeyinde, 1991'de yüzde 20,9'u düzeyinde, 1993'te yüzde 21,4'ü düzeyinde, 1994'te de yüzde 11,1'i düzeyinde eködenek talepleri yapılmıştır. Peki, madem bu böyle idi; madem bu geleneksel olarak 1920'li yıllardan günümüze sürekli yapılabilmekte; biz, bu kürsüden neyin eleştirisini yapıyoruz; ne diye muhalefet partileri olarak bu kürsüye çıkıp bu yasa tasarısı konusunda, sayın milletvekilerini, yani, sizleri uyarmak istiyoruz?!

Değerli arkadaşlarım, bugüne değin, yapılan tüm eködenek taleplerinin karşılığı, belirli şekilde, vergi artışları, vergi gelirleri veyahut da bütçe tasarruflarıyla karşılanmıştır ve bu yetmediği zaman, bunun yetersizliği görüldüğü zaman, içborçlanma bir kaynak olarak gösterilmiştir. Oysa, önümüzdeki, mevcut yasa tasarısıyla getirilmiş bulunan 445 trilyon liralık eködeneğin yüzde 100'ü, yani, tamamı, içborçlanmayla karşılanacaktır; böyle getirilmektedir; bu, cumhuriyet tarihinde ilk defa olmaktadır. Bence, bu yasa tasarısının üzerinde önemle durmamız gereken tarafı budur; çünkü, bu yasa tasarısının bu boyutu, ekonomimizin içerisinde bulunduğu ciddî darboğazın çok net bir görüntüsünü bize sunmakta; ama, bu eködenek talebinin, yani, bütçenin başlangıç büyüklüğündeki sapmanın nereden kaynaklandığını ele aldığımız zaman, geçmişle bir diğer ciddî farklılığını görmekteyiz.

Geçmiş yıllarda, eködenek talepleri, genellikle bütçenin kendi içinden kaynaklanan ihtiyaçlardan ortaya çıkmakta ve o ek ihtiyaçları karşılamak için ödenek talebinde bulunulmaktaydı; ama, 1996 yılı eködenek talebinin altında yatan temel neden, makro ekonomik parametrelerde, 1996 programı ve bütçesiyle saptanmış bulunan makro ekonominin temel büyüklüklerinde çok ciddî sapmalar olmasından kaynaklanmaktadır. Yani, sorun arızî değildir; sorun “geliniz, şuraya şunu verelim, buraya bunu aktaralım” meselesi değildir. Ekonomi, dokuz aydır, özellikle son altı aydır, Refah-Doğru Yol yönetimi altında rayından çıkmıştır, ekonomi ekseninden çıkmıştır, ekonomi için belirlenmiş olan makro büyüklükler -biraz sonra belirteceğim gibi- tümüyle sapmıştır.

Bakınız, program yüzde 65 enflasyon öngörmekteydi; ancak, dün, bugün açıklanan son enflasyon rakamlarını da dikkate aldığımız zaman, yıl ortalamasının yüzde 76'nın altına inmeyeceği ve o, kontrol altına alınmakta olduğu sık sık beyan edilen, Sayın Çiller'in “ülkeyi istikrara götürüyoruz” şeklinde sık sık vurgular yapmakta olduğu alanda, ekonominin ısınmakta olduğu; enflasyonun kontrol altına alınmak yerine, aksine, hızlı bir artışa yöneldiği görülmektedir.

Kur... Kur için ne denilmişti; yıllık ortalama 75 bin lira olacak. Ancak, kurun, artık, 1996 yılı için ortalama 82 bin lirada tutulamayacağı görülmekte.

Dışticaret açığı 16 milyar dolar olarak saptanmıştı; ancak, yıl sonunda asgarî 20,5 milyar dolar olacağı görülmekte. Keza, 3,8 milyar dolar olarak saptanmış, öngörülmüş olan carî işlemler açığının da, yıl sonunda 6,9 milyar dolar, 7 milyar doların altında olmayacağı, bugün, açıklıkla görülmekte ve dışticarette, carî işlemlerde, paranın parametrelerinde ortaya çıkan bu sapmalar, doğal olarak ekonominin nakit akışını, ekonominin finansmanını aksatmış ve 1995 yılında 1,3 katrilyon düzeyinde kapanan, bağlanan iç borçlanmanın, yıl sonunda 3,5 katrilyona çıkacağı çok açık, net olarak görülmektedir ve bunun doğal uzantısı olarak, ekonomi çok ciddî bir faiz yükü altına girmiştir.

Faizlerin gayri safî millî hâsılaya oranı, 1995 yılında yüzde 7,5 iken, 1996'da yüzde 12'ye tırmanmıştır. Kamu kesimi borçlanma gereğinin gayri safî millî hâsılaya oranı, 1995 yılında yüzde 6,5 iken, bu yıl yüzde 11'e tırmanmıştır. Hani, yıllardır enflasyonun altında yatan temel neden, kamu kesimi borçlanma gereğinin yüksekliği olarak belirlediğimiz o kritik katsayı, o kritik rakam, bugün, tekrardan bir ara rekor düzeye ulaşılan 12 rakamına yaklaşmış, gelmiştir; cumhuriyet tarihinin son elli yıllık rekorunu yakalama noktasındadır.

Keza, bütçe açığı, 1995'te yüzde 4,1 idi; ancak, 1996'da katlanmıştır, yüzde 8,8'e tırmanmaktadır ve faiz gelirlerinin vergi gelirlerine oranı, 1995'te yüzde 43,7 iken, 1996'da yüzde 68,5'e yükselmiştir.

Değerli arkadaşlarım, rakamlar sıkıcı olabilir; ancak ekonomide bazı rakamları gözardı edebilmek mümkün değil. Ben, ekonominin göstergesi olan çok kritik rakamlar üzerinde durdum; eğer, ekonomiyi tahlil etmek istiyorsanız, biraz evvel verdiğim rakamları ele almadan, onları masaya yatırmadan, onların anlamının ne olduğunu enine boyuna incelemeden, bir sonuca varmanız mümkün değil. Bu rakamlar, ekonominin çok kötüye bir gidişat içinde olduğunun göstergeleridir.

Bakınız, Refah-Doğru Yol Hükümeti “sadece altı aydır hükümetteyiz” diyor; bu yıl, beş ay bitmiş, altıncı ayını sürdürüyor. Bu Hükümetin gelişindeki temel iddialardan biri “faiz haramdır, rantiye kesimine karşıyız ve iç borçlanmayı durduracağız” şeklindeydi; hatta Sayın Başbakan “iç borçlanmayı durdurun” diye talimat verdi; ancak, bu yılın altı ayındaki iç borçlanma, geçen yılın toplam oniki aylık iç borçlanması düzeyinde olacaktır. Geçen yıl 1 katrilyon 300 trilyonluk iç borçlanma yapılmıştı, bu yıl altı ayda, Sayın Erbakan'ın Başbakanlığında yapılacak olan, yapılmakta olan, yapılan iç borçlanmanın miktarı da, asgarî 1 katrilyon 300 trilyondur.

Değerli arkadaşlarım, demek ki lafla olmuyor, ilkeli olmak lazım. Yani “ben faize karşıyım” diyeceksin, sonra faizi durdurmak, iç borçlanmayı durdurmak için frene basmak yerine gaza basacaksın; işte bu, ekonomide takıyyedir değerli arkadaşlarım ve bunu yaparak siz ne kendi tabanınızı ne de yurttaşlarımızı ikna edemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, sıcak para, Sayın Erbakan'ın faizsiz adil düzeninin omurgasını oluşturmaktadır ve biraz evvel belirttiğim gibi, Sayın Erbakan ve ekibi -tabiî Doğru Yol buna alışkındı; onu, çok açıkça belirtmek istemiyorum. Yıllardır bu politika devam ediyordu- bugün, ne yazık ki, geçmişte ettiği bütün taahhütlere rağmen, faize ve rant ekonomisine dört elle sarılmış haldedir ve emeği faize ezdirmeyi, bir anlayış, sanki bir ilkeymiş gibi, gerçekten, olmaması gereken, tasvip edilmemesi gereken bir uygulama olarak sürdürmektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Bayındırlık Bakanımız Sayın Cevat Ayhan, 9.6.1994 tarihinde “biz, fabrika kapatan hükümetler istemiyoruz, tesisleri satıp faizi ödeyen hükümetler istemiyoruz” demiş; sonra, Sayın Zeki Ünal, aynı yıl, Grubu adına söz almış “biz, Refah Partisi olarak, özelleştirmeye, bilhassa telefonun satılmasına karşıyız” demiş. Peki, bugün yaptığınız nedir? Yani, başka türlü argo kelime, kullanmak istemiyorum; ama, bu yakışmıyor. Siyasette ilkeli olmadığınız sürece, omurganızı dik tutamadığınız sürece, gideceğiniz yer, siyaseten, bataktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Siz, döviz ile kıyak emeklilik getirerek, vergi affıyla, ceza affıyla, stok affıyla, ekonominin geleceğini dinamitlemektesiniz. Siz, Hükümet olarak, bankalarda mevduat artışını, borçlanabilme imkânını, topluma kaynak olarak sunuyorsunuz; ama, artık, sizin kaynak olarak sunduğunuz paketlerin içinin boş olduğunu, bunun balon olduğunu, bunun sadece yeni borçlanabilme imkânları olduğunu herkes anladı, herkes biliyor. Aksi halde, kamu varlığını satarak, oluşmuş kaynak birikimini faiz ödemelerine harcayarak yapacağınız tek şey -o adımı attığınız zaman- yapmakta olduğunuz şey, ülkeyi fakirleştirmek, ülkeyi tüketmektir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Siz yapamadığınız için bugüne geldik.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Evet; ama, siz, ne diyerek geldiniz, ne yapıyorsunuz... Artık krediniz bitti. Dün öyle deyip, bugün bunu yapanın siyasette yeri yoktur. Siyasette, yarın, artık, o partinin söylediğine bir daha kimse inanmaz.

Bakınız, Oğuzhan Asiltürk “ben vergiyi vermeyeyim ve bu, birikip milyarlara çıksın; ondan sonra da, nasıl olsa bir af çıkar diyenlere yardımcı olmayı doğru bulmuyoruz” demiş. Peki, şimdi, hangi yüzle vergi affı getiriyorsunuz, nasıl getiriyorsunuz?!. (CHP sıralarından “Ayıp, ayıp” sesleri)

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Hacaloğlu, yeter...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Ödeme kolaylığını af sayıyor Sayın Hacaloğlu.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan “kaynak paketleri sayesinde akan paraları koyacak yer bulamıyoruz” demiş, bugün gazetede okudum. Merak ediyoruz, nerede bu paralar. Yani, bizim bilmediğimiz özel kasalar mı var?!. Eğer özel kasalar yoksa, koymaya yer bulamadığınız paraları şu bütçeye aktarın da, şu getirdiğiniz ekbütçeyi iç borçlanmayla değil, şu kaynaklarla destekleyin. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün bir başka şey okudum: “Fındık üreticisi ağlıyor.” Yetmiş gündür fındık üreticisine 10 trilyon lira borcunuz var. Madem elinizde bu kaynaklar var, ne diye fındık üreticisine “peşin ödeyeceğiz” deyip de, bugün, çile çektirmektesiniz. Bunun da hesabını vermek zorundasınız. (RP sıralarından gürültüler) Tabiî, aynı şekilde pamuğa da...

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Ordu) - Dün 30 milyon kilo fındık alınırken, bugün 120 milyon kilo fındık alındı.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bugün, yıllardır izlenmekte olan merkez sağın çarpık ekonomik politikaları altında, Türkiye ekonomisi, yüksek içborçlanma, yüksek faiz, yüksek enflasyon ve bunun sonucu olarak da, yüksek bütçe açığı, yüksek cari işlemler açığı ve yüksek dışticaret açığı spiraline tutsak haldedir. Bu üçlü kanamayı, bütçede, cari işlemlerde ve dışticaretteki bu kanamayı durdurmadan ekonominin düzlüğe çıkarılabilmesi olasılığı yoktur.

Yılların yanlış politikalarıyla, yatırımsızlık ve üretimsizlik sonucu, işsizlik, insanlarımızı kırıp geçirmekte, rekor düzeylere tırmanmış bulunmaktadır ve enflasyon altında istikrarsızlık, ekonominin bütün makro dengelerini alt üst etmektedir. Çökerttiğiniz sosyal devletle, ne yazık ki, eşitsizlik, ülkede yeni boyutlara tırmanmaktadır. Dünya bilgi çağına doğru yürürken, teknolojik atılımlar her alanda, her ülkede yeni boyutlar kazanırken, teknolojik yapılanmadaki gerileme, ülkede verimsizliği temel sorun haline getirmiştir.

Enflasyon lobisi ve güneydoğudaki kriz lobisi, ekonomik gelişmenin ve sorunları aşmanın önünde ciddî canavarlar ve engeller olarak durmaktadır; sıcakpara, karaparanın kaynağını oluşturmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Son günlerde, bir daha ortaya çıkan devlet-servet-şiddet ile polis-mafya-aşiret ilişkileri aşılmadan ekonominin düzlüğe çıkamayacağı bilinmelidir.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, iki yıllık, çok ciddî bir onarım ve rehabilitasyon programı uygulamaya konulmadan, bir ahlak reformu yapılmadan, bir vergi reformu yapılmadan, bir banka finans reformu yapılmadan, bir KİT rehabilitasyon reformu yapılmadan, üretimde teknolojik yapılanma atılımı sağlanmadan, sosyal güvenlik reformu yapılmadan ve iç barış sağlanmadan Türkiye ekonomisinin düzlüğe çıkabileceğine inanmıyoruz. Ancak, bunu yapabilmek için kararlılık lazım, sosyaldemokrat irade lazım; o olduğu zaman, bunu, er geç sağlayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

Son cümlem Sayın Bakana yönelik. Sayın Bakan burada yoklar; ama, bir kısa pragrafım var Sayın Başkan. “1993 bütçesi, 31.12.1993 gününe kadar geçerliyken, her istediklerini Yüce Meclis kendilerine vermişken, tekrar ilave bütçeyle, aslında, bu Hükümetin buraya gelme hakkı yoktur diye düşünüyoruz. Bu vurguna, bu soyguna, israfa Karun'un hazineleri bile dayanamaz.” Kim demiş; Sayın Maliye Bakanı Abdullatif Şener, 1993 yılında söylemiş.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğru söylemiş.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Peki, siz hangi yüzle buradasınız?!

Biz, bu vurguna, bu soyguna hayır diyoruz.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu'na teşekkür ediyorum.

Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi konuşacaklardır. (ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çelebi.

Sayın Çelebi, konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bütçeler, Meclis, hükümet ve devletin saygınlığı için çok önemlidir. Çıkarılan yasaların uygulanması ve toplum üzerinde etkin olması, bir yönetim açısından çok önemlidir. Bu anlamda, burada ekbütçe ödeneğini tartışırken, devletin saygınlığı için doğru bütçe yapmanın önemini vurgulamak istiyorum.

Özellikle geçmişten bugüne kadar -biraz önce rakamlardan da söz edildi- doğru bütçe yapılmadığını ve doğru ve toplumun güvenini kazanacak istikrarlı bir yönetim anlayışını Türkiye'de oluşturamadığımızı görüyorum. Dünyada, gelişmiş ülkelere baktığımızda, bütçe ödeneklerinin aşılmaması, yapılan ödenekler çerçevesinde kalınıp ödeneklerin verimli ve etkin kullanılıp kullanılmadığı tartışması, o devletin namusu olarak algılanmaktadır. Bu anlayış, Türkiye'ye de yerleşmelidir. Bütçeler, devletin namusu, hükümetlerin namusu olarak kabul edilmelidir. Bugüne kadar bunu yapamamış olmamız, Türkiye'nin bir eksikliğidir, yanlışlığıdır.

Ben, şunu çok açık söylüyorum: Bugün, toplumda görülen güven bunalımı ve istikrarsızlık, başta, çıkan yasaların yeterince uygulanamayışından -örneğin, insanların bütçe rakamlarına güven duymamasından- kaynaklanmakta ve ciddî sorunlar çıkmaktadır. Artış trendinde olan enflasyonun güvensizlik ortamındaki psikolojik etkisinin de büyük olduğunu unutmayınız. Rakamların doğru ve gerçekçi olması, enflasyonla mücadelede, yarı yarıya başarı kazanmanın geçerli bir yöntemidir.

Şimdi, bu ekbütçe tartışması nedeniyle, harcama ve gelir kalemlerinin eşitliği, 1997 yılı ve ondan sonraki yıllarda tartışılacaktır. Önemli olan, elde edilen gelirin nereden yaratıldığıdır ve harcamaların kim için, nasıl yapıldığının burada tartışılıp halka hesap verme gereği vardır. Halk, bize oy verip buraya gönderirken, bu harcamaların kendi adına denetlenmesi ve bu harcamaların etkin ve verimli kullanılıp kullanılmadığı yolunda topluma, millete, halka hesap verilmesi gerektiği kanaatiyle göndermiştir. Eğer bir bütçenin bütçe açığında yüzde 50 sapma varsa, o ülkede güvensizlik ve istikrarsızlık vardır. Hele, eködenek talebinin karşılığında gelir kalemi borca dayalıysa, o ülkede ciddî problem var demektir. Sağlam kaynaklara dayanmadan, sağlıklı bir ekonomik yapı oluşturmak, istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınma sağlamak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, ekonomik kalkınmanın sağlıklı olmasının önkoşulu, ülkede, yönetimin, güvenilir olmasını gerekli kılar, kararlarında tutarlı olmasını mutlak şart haline getirmiştir ve sağlam programı olan bir yönetim anlayışını da gerekli kılar.

Diğer önemli bir nokta, yönetimin ortaya getirdiği bütün sözlerin, vaatlerin, ileri sürülen görüşlerin, rakamların, şeffaf, açık ve gerçekleşebilir nitelikte olmasıdır. Eğer, bir yönetim şeffaf olmazsa, temiz olma özelliğini kaybeder, hukuk devleti ilkelerini uygulama şansını kaybeder.

Bu nedenle, ben, şu kadar söylemek istiyorum: Türkiye'nin bugün içine girdiği çıkmazda, bu ilkelerin önemli ölçüde gerçekleşmemiş olmasının çok büyük payı vardır.

Bugün, ekonomik yaşamı değerlendirirken, iki temel dengede ciddî açık olduğunu görüyorum; bu kürsüden onbeş yirmi gün önce söyledim, ama, bir kez daha söyleme ihtiyacını hissediyorum; 1992 yılında, rahmetli Kahveci'yle beraber, biz, erken emeklilik tasarısının yanlış olduğunu, Türkiye'ye çok büyük problem yaratacağını söyledik ve bunu, ısrarla, günlerce söyledik. Nitekim, o erken emeklilik, sosyal sigortalar sisteminin, bu yıl 360 trilyon lira açık vermesini ve gelecek yıl da bu açığın 500 trilyon liranın üzerine çıkacağını gösteriyor. Bu konuda haklı olduğumuzu gördük. “Vergi affı yapmayın; Türkiye'de, vergi affı, her üç dört yılda bir uygulanma talebiyle önümüze gelecektir ve yanlış olacaktır; vergisini ödeyen insanlara haksızlık olacaktır” dedik. Nitekim, bu söylediğimiz de çıktı.

Bu iki noktadan hareketle, şu anda, ekonomide -çok açık ve net belirtiyorum; burada, siyasî parti mülahazasıyla bir tartışma yapmıyorum- iki temel dengede ciddî açık var:

1- Bütçe açığı hızla büyüyor. Bu, üzerinde derhal tedbir alınması gereken önemli bir nokta.

2- Ödemeler dengesi açığı büyüyor. 20 milyar doları geçen bir dışticaret açığıyla karşı karşıyayız. Bu, ciddî biçimde, Türkiye'yi, 1997 yılında sıkıntıya sokacak çok önemli bir sorundur.

1997 yılı bütçesini önümüzdeki hafta bu Parlamentoda ele alırken, bence, parti tartışmalarının dışında, enine boyuna tartışıp bu meselelere çözüm bulmamız lazım.

Hazırlanan üç kaynak paketi, büyük ölçüde, elde edilmesi düşünülen 30-40 milyar dolarlık bir gelirin -daha sonra Sayın Başbakan tarafından “gelir değil, imkândır” denmiş olması, benim anladığım kadarıyla- elde edilemeyeceğini, elde edilmediğini gösteriyor. Nitekim, bu yapı, bu bütçe açığı meselesi ve ödemeler dengesi açığı meselesi, bizi, yarın, dışkaynak, bulmaya çok acil olarak, sevk edecektir.

Şu anda, görüyorum ki -Sayın Başbakan “doların yıl sonu kuru 104 bin lira olacak” dedi- Başbakan 1 doların kurunun 104 bin lira olacağını düşünürse, piyasadaki insanlar “demek ki dövizde büyük bir sıkışıklık var” derler. Bunu Başbakana kim söylettiyse, çok büyük bir hata yaptı. Nitekim, 1 dolar, bugün, derhal, 103 500 lira oldu. Son rakamları bilmiyorum, dün akşam itibariyle 103 500 liraydı. Yani, bir Sayın Başbakan “doların kuru yıl sonu itibariyle 104 bin lira olacak” derse, herkes dövize hücum eder; çünkü, 104 bin lira olmayacaktır, dövizde sıkışıklık var demektir bunun anlamı.

Değerli arkadaşlarım, Japonların kredi notunu düşürmüş olması, bizim, dışkaynak bulmada zorluk içine girdiğimizi hatırlatıyor. Bu, üzerinde çok dikkatle durulması gereken temel bir nokta. 1997 yılı zor bir yıl olacak.

Şimdi, burada, bizi dinleyen arkadaşlarımız, vatandaşlarımız soracak: 1997 yılında -bu ekbütçeyi tartışıyorsunuz- enflasyon düşecek mi? Ben, burada, bu rakamları bilen bir insan olarak söyleyeyim: Hayat pahalılığı artacak; enflasyon, bu yıl yüzde 85 olacak; ekmeğin fiyatı 15 bin lira değil, 30 bin lira olacak. Hayat pahalılığı, bu yönetim anlayışıyla artar; ciddî bir yönetim anlayışı yok.

Evinde, bürosunda, işyerinde, bakkal dükkânında bizi dinleyen insanlar “Yatırımlar artacak mı; okulum, yolum, suyum olacak mı; benim problemlerim hallolacak mı” diye soruyor. Hayır, yatırımlar artmayacak; yatırımlar durma noktasında. Bütçenin buna ilişkin rakamlarına bakıyorum; eködenekle beraber bütçe harcamaları içinde yatırımın payı, 1991 yılında, yüzde 9'lardan yüzde 5'lere inmiş.

“Peki, bütçe açığı aşağı inecek mi; ödemeler dengesi problemi olacak mı; yani, döviz bulabilecek miyiz” diye vatandaş soruyor. Hayır, bütçe açığı aşağı inmeyecek, ödemeler dengesi açığı daha da artacak. Çünkü, bu Hükümet, çıkarması gereken kanunlarla uğraşmıyor, işlerle uğraşmıyor; gümrük kanunu tasarısını çıkarmıyor, Rekabet Kurulunu çalıştırmıyor; yapması gereken acil işleri, gümrük birliğinden dolayı, yapmıyor. Ya ne yapıyor; altın stoku yapan, altın ticaretiyle uğraşan stokçuların stoklarını affediyor. Neyle affediyor; yüzde 6 vergi ödemesini isteyerek affediyor.

Vatandaşlar bana soruyor: “Ben, 20 milyon lira, 30 milyon lira maaş alan emekli bir insan olarak, asgarî ücretle çalışan bir insan olarak yüzde 20 vergi ödüyorum. Sadece, altın ticaretiyle uğraşanların stoklarını yüzde 6 vergiyle affediyorsunuz da, bir tekstille uğraşanı, bir gıda işiyle uğraşanı, esnafı, bakkalı, kasabı enflasyona karşı niçin korumuyorsunuz?!”

Değerli arkadaşlarım, burada çok açık gözüken hadise şudur: Bütçe açığı artışını bugün önemsememiz gerekiyor. Bu bütçe açığı arttıkça, memurun geçinme standardı aşağı inecektir, memurun, işçinin, emeklinin geçinmesi zorlaşacaktır; köylü, beş yıl önce 1 kilogram pamuğa 3 kilogram mazot aldığı bir dönemden 1 kilogram pamuğa 1 kilogram mazot alır hale gelecektir; buğday üreticisi de, pamuk üreticisi de zorlanacaktır, parasını alamayacaktır.

Bugün personelin durumuna, personel harcamalarına bakalım. Memurlar, Kasım 1995'te yüzde 38, 1996 yılının temmuz ayında da yüzde 50 zam aldı, 1996 yılında başka hiç zam almadı. Bunun anlamı nedir? Hani bu Hükümet memuru enflasyona karşı koruyacaktı; enflasyon yüzde 85, memurun zammı yüzde 50. Dolar bazında baktığımızda memurun, işçinin, emeklinin maaşı çok aşağıya inmiş. Nerede memuru, emekliyi koruyacak kararlar? Hani o esnaf, hani o marangoz, hani o manav, hani o bakkal, o tekstilci, o terzi, hani onları enflasyona karşı koruyacak politikalar; bunların hiçbiri yok.

Değerli arkadaşlarım, benim gördüğüm kadarıyla, hâlâ, ne yazık ki, Hükümet, rant ekonomisine, rantiyecileri zengin eden politikalara devam etmekten yana. Eğer ekonomide enflasyonu aşağıya indirmeye dönük ciddî tedbirler almazsanız -bu rantiyeci kesimi ister altın stoklasın bankaya gitmesin; kendi taraftarlarınız olabilir, bunları enflasyona karşı koruyabilirsiniz; ister bankaya gitsin- bu ülkede enflasyon yüzde 85 olur. Döviz kurları yüzde 80 civarında artarsa, faizler de yüzde 110'lardan yüzde 136'ya çıkarsa, bu ülkede dolarını bozdurup getiren onbeş yirmi insana dolar bazında yüzde 40-45 para kazandırırsak, bu ülkede memurun, emeklinin, işçinin, köylünün cebinden alıp elli adamın, yüz adamın cebine para koyuyoruz demektir; bunun için de, böyle, eködenek isteriz. 446 trilyonluk eködeneğin 230 trilyonu faiz ödemelerine, 70 trilyonu personele ve diğer harcamalara ayrılmış.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, bu yönetim anlayışıyla bir noktaya gitmekte sıkıntı çeker. Benim Hükümetten ricam... Hükümet, memuru, işçiyi, köylüyü, emekliyi düşünmek zorunda, enflasyonu indirmek zorunda.

Bu ekbütçede en alt satırda deniliyor ki: “Tasarıyla talep edilen ilave ödeneklerin karşılığı ise, 1996 Malî Yılı Bütçe Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen net borçlanma hasılatı olacaktır.” Yani, artık, biz, gelir yaratamayan bir devlete, ekonomi yönetimine sahibiz. Borçlanma ihtiyacımız artıyor. Oysa, bizim borçlanma ihtiyacımızın azalması ve istikrarı gerekir. Eğer borçlanma ihtiyacında istikrar yoksa, yüksek faizle bile bu borçlanmayı sürdürmek zordur. Nitekim, Hükümet, bu zorluğu yaşıyor; dövizle borçlanma yöntemleri aramaya başladı. Bedelsiz ithalat, çok pahalı bir maliyetle, dövizle borçlanma yöntemidir ve bu, Hükümetin sıkıntıda olduğunu gösteriyor. Sayın Başbakanın “yıl sonu itibariyle dolar kuru 104 bin lira olacak” demesi, aynı sıkıntının sonucu. Nitekim, iç borç, katlanarak artıyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün Türkiye'de yönetim zafiyeti var; özellikle ekonomi yönetiminde. Bir sayın ekonomi bakanı, televizyonlarda rahatlıkla yalan söyleyebilmeyi kendine hak sayıyor; televizyon yönetimiyle anlaşıp yalan söyleyebiliyor. Ufak da olsa büyük de olsa... Avrupa'da, bir trafik cezasındaki yalan söyleme yüzünden, bakan istifa etti. Yalan söylemek, son derece büyük ciddî sıkıntılar yaratır.

Şimdi, bu yalanı nereye getiriyorum. 1991 yılında Türkiye'nin içborç stoku 80 trilyondu. Bugün bu rakam, 3 bin trilyon, yani 3 katrilyon. İçborçlarda artan miktar, beş yılda 37 kat.

Değerli arkadaşlarım, faizin yüzde 134 olduğu, enflasyonun yüzde 100'lere yaklaştığı bir ülkede, eğer içborç 37 kat artıyorsa -bu, 29 milyar dolar gibi bir rakama tekabül ediyor- hiç olmazsa dışborçlarda bir durgunluk olması lazım; ama, dışborçlar, 1991 yılında 49 milyar dolarken 1995 yılında 73 milyar dolara, 1996 yılı haziran ayı itibariyle de 75 milyar dolara çıktı. Bu, Türkiye'nin problemi.

Ama, bu dönemde yatırım yapıldı mı? Bu paralar, yatırımlar için mi kullanıldı? Yani, 1991'den sonra, 29 milyar dolar içborçlarda artış var, 26 milyar dolar da dışborçlarda artış var; ama, buna karşılık, enerji yatırımları durmuş. Türkiye'nin bugün 63 milyar kilovat enerji üretimi var ve santralların kapasitesinde, kullanımında verimlilik yüzde 53'e düşmüş. Bu oran, dünyada, yüzde 60'ın altında değildir. Enflasyon dün açıklandı; kasım ayı enflasyonu yüzde 5. Şimdi, arkadaşlar, bu yüzde 5 enflasyon size bir şey ifade etmeyebilir, çok da önemsemeyebiliriz, alıştığımız için bizi etkilemeyebilir; ama, şu kadarını söyleyeyim: Gümrük birliğine girdik, Mart 1995'te yapılan anlaşmaya göre, 1 Ocak 1996'dan itibaren gümrük birliğine girdik. O süreçte, 1995 yılında, küçük ve orta ölçekli sanayiciyi, özel bir teşvikle, gümrük birliği rekabetine hazırlamamız gerekiyordu, yapmadık; büyük bir hataydı, yapmadık. Şimdi, KOBİ'lere destek vereceğimizi söylüyoruz. Kararnameyi ancak ekim ayında çıkardık, hâlâ buna para bulamadık. Burada büyük bir problem var. Nitekim, ithalatın patlaması bu yüzden. İthalat, 45 milyar dolar civarına çıktı; ihracatsa, hemen hemen 24 milyar dolar düzeyinde, aynı noktada kalıyor. Ocak-mart rakamları, resmî rakam olarak, henüz açıklanabildi.

Şimdi, buradan enflasyona geleceğim. Üretmediğiniz sürece, verimli ve kaliteli üretmediğiniz sürece, ihracat yapamadığınız sürece, bu ülke daha ciddî sıkıntılara girer. Döviz çok önemlidir. Enflasyonist etki ve borçlanma ihtiyacı faizi artırıyor, faiz de kuru etkiliyor. Şimdi, aylık enflasyon, Türkiye'de, yüzde 5'i artık normal karşılıyoruz. Ama, biz, kiminle rekabet edeceğiz; Yunanistan ile İspanya ile, Portekiz ile, Belçika ile, İtalya ile, Hollanda ile, İngiltere ile, Almanya ile, Fransa ile... Bana bir soru sorabilirsiniz: Peki, 1996 yılında Yunanistan'ın yıllık enflasyonu kaç? Yüzde 8,3. İspanya'nın kaç? Yüzde 5. Portekiz'in yıllık enflasyonu yüzde 4, Almanya'nın yüzde 4, Belçika'nın yüzde 3. Değerli arkadaşlarım, çok ciddî bir problem var. Türkiye'nin yıllık enflasyonu yüzde 85 -bunu unuttuk- aylık enflasyonu yüzde 5. Yani, Türkiye'nin aylık enflasyonu, Belçika'nın, Yunanistan'ın, İspanya'nın, Portekiz'in -Yunanistan hariç, yüzde 8 orada- yıllık enflasyonunun üzerinde ve 1999 yılında ihracatımızın ve ithalatımızın yarısını yaptığımız o Avrupa Birliğindeki -Maastricht'e Antlaşmasına göre- bütün üye ülkeler enflasyonu yüzde 4 düzeyine indirecek.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, eğer, 1997 ve 1998 yılında tedbir alıp enflasyonu aşağıya çekmezse, size buradan temin ediyorum, Türkiye'de bu ithalatın artış trendi hızlanır, bir zaman içerisinde 100 milyar dolara kadar çıkabilir; ihracat da 24 milyar dolardan 30 milyar dolara çıkar; ciddî sıkıntıyla karşılaşırız.

Türkiye, bu enflasyon problemini çözmek zorundadır. Burada, bu meseleyi çözmemiz gerekiyor. Bu, Türkiye'de millî bir meseledir. Enflasyon problemini çözmemiz, bizim açımızdan kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Bu problemi çözmezsek -bir kez daha altını çizmek istiyorum- Türkiye şu noktayla karşı karşıya: Şu anda borçlanma ihtiyacı azalmıyor, hızla artıyor. Borçlanmada istikrar olmadığı sürece, dışborç bulmakta da zorlanacağız. Borçlanma ihtiyacında istikrar yoksa, yüksek faizle bile dışborç bulmak ve bunu sürdürmek mümkün değildir.

Bu nedenle, ben, bu Japon kredi kuruluşunca Türkiye'nin notunun düşürülmesinin ciddiye alınması gerektiğine inanıyorum. Hükümet dedi ki: “Japon kredi kuruluşunun notu düşürmesi hiç önemli değil; ne olacak, diğer notlar da düşüktü.”Yani, matematikten 10 almışken, edebiyattan, tarihten 2 aldıysam, ikinci imtihanda matematiğim 2'ye düşünce, önemli değil, zaten tarihten 2 almıştım, matematikten de 2 alayım dediğiniz zaman, sınıfta kalırsınız.

Ben, bunları, size kötümser tablo çizmek için anlatmıyorum, gerçekleri de saptırmıyorum, muhalefet falan da yapmıyorum, kavga etmek falan da benim tabiatımda yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Ben, Anavatan Partisi Grubu adına konuşurken, Türkiye'de çok işler, hizmetler yapmış bir siyasî hareketin bir temsilcisi olarak, rakamların tutarlılığı içinde, kavga etmeden problemlere çözüm bulmamız gerektiğine inanıyorum.

Bugün, Türkiye'nin ciddiyete ihtiyacı vardır, millet kan ağlamaktadır. Rakamların tutarlılığı yok, kaybolmuştur; enflasyon yüzde 85'e çıkmıştır, yüzde 150'ye çıkar bu kafayla; rakamlar yerle bir olmuştur; ihracat artışı durmuştur; ithalat patlamıştır ve -ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz- kısa dönemli istikrar yerine, kalıcı ve sürdürülebilir bir istikrarı orta vadede temin edebilecek bir politikaya ihtiyacımız var.

Biz, doğru söyleyenin dokuz köyden kovalandığı bir bölgede yaşamıyoruz, biz doğru söyleyeceğiz. Nasıl erken emekliliğin yanlışlığını anlatıp, sosyal güvenlik kurumlarının içine girdiği çıkmazı dört beş yıl önce söylemişsek, bugün, Türkiye'nin, bütçe açığı ve ödemeler dengesi açığıyla ciddî biçimde karşı karşıya kaldığını, Türkiye'de korkusuz yaşama hakkının kaybolduğunu gören, demokrasinin kökleşmesini, hukuk devleti ilkelerinin geçerli kılınmasını isteyen bir insan olarak, ekonomide bu problemlerin acil olarak çözülmesi gerektiğini hatırlatıyor, hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan İzmir Milletvekili Sayın Işın Çelebi'ye teşekkür ediyorum.

Şimdi, Refah Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Ünaldı...

Buyurun Sayın Ünaldı. (RP sıralarından alkışlar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, DYP Grubu adına Mehmet Ali Yavuz konuşacak.

BAŞKAN - Sayın Ünaldı, konuşma süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekbütçe tasarısı üzerinde Grubumuzun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1996 yılı bütçesi, Bütçe Komisyonuna 410 trilyon ve Genel Kurula da 861 trilyon Türk Lirası bütçe açığı önerilerek getirilmiştir. Bu rakamların gerçekçi olmadığını, o zaman, çeşitli vesilelerle, hem Komisyonumuzda hem de Genel Kurulda ifade etmiştik. Bütün bu uyarılarımıza ve ifadelerimize rağmen, düzeltmeler, gerçeklere uygun olarak yapılmamış, tasarı o şekliyle yasalaşmıştır.

İşte, Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediklerimi, burada bir kere daha ifade etmek istiyorum...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - O zamanki bütçe mi?

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Tabiî... 1996 bütçesi görüşülürken, bütçe açığı rakamının gerçekleri ifade etmediğini anlatmak bakımından şunları söylemişim:

“Geçmiş yılların, özellikle, 317 trilyon olarak gerçekleşmiş 1995 bütçe açığının değerlendirilmesiyle beraber, 410 trilyon olarak iddia edilen 1996 bütçesindeki açığın gerçekle ilgisi olmadığı görülür. Nitekim, daha ilk dört ayın açığının 400 trilyon olacağı, Sayın Maliye Bakanı tarafından ifade edilmiştir; yıl 12 ay olduğuna göre, en azından, bunun, 3 katı olarak, 1 katrilyon 200 trilyon olarak gerçekleşecek demektir.

Bir de, gerçekleşmemiş, gerçek olarak ortaya konulmamış, özelleşmemiş ve bütçe açığına konulamayacağı da daha evvel tekrar tekrar söylenmiş olan 120 trilyonluk telekomünikasyon bedeli de bu rakama ilave edilirse, açık daha da büyüyecektir. Bu, asgarî bir ifadedir; resmen açıklanmış rakamların ortaya koyduğu bir ifadedir. Herhalde, bundan daha büyük bir açık olacağı gerçektir. Hele hele, açığı 400 trilyonla ifade edilen ilk dört ayın içerisinde yatırımların olmadığı düşünülürse, bu iddiamızın da doğruluk payı büyümektedir.”

O gün Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu söylemişiz, Genel Kurulda da 861 trilyon olarak tamamlanmış.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Başbakan kim?

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Sayın Mesut Yılmaz Başbakan iken...

Bu, benim o zaman söylediklerim. Aradan zaman geçip, bu ekbütçe tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiğinde görüşmeler sırasında söz alan Sayın Yıldırım Aktürk, beklenen açığın 1 katrilyon 600 trilyon lira olacağını ifade etmiştir; bana göre de beklenti böyledir. Sayın Bakan ve Hükümetimiz, kamu maliyesini yönlendirmedeki maharetine güvenerek, ekbütçeyi bu kadar büyük olarak düşünmemiş; bunun yerine, 1 katrilyon 300 trilyona tamamlayacak şekilde bir talepte bulunmaktadır.

Sayın Çapoğlu burada yaptığı konuşmada hızını alamayarak, 1997 bütçesi üzerinde konuşmaya başlamıştır; ama, yanlış şeyler söylemiştir. Sayın Çapoğlu kaynakları tenkit ederken de, hızını alamamış ve bilim adamı kimliğini de unutarak konuşmuştur. Kaynakların hedefi ayrıdır, elde edilenler yine ayrıdır, burada tasarının konusu olan ödenek artırımı da ayrı bir konudur. Bunları birbiriyle mukayese ederek ifadalerde bulunmak, herhalde, yanlış bir değerlendirme olsa gerektir; bilim adamı olarak da yanlıştır... Burada konuştuğumuz, harcamalarla ilgilidir, gelirlerle ilgili değildir; anayasal bir gereklilik yerine getirilmeye çalışılmaktadır; bunu özellikle burada vurgulamak istiyorum.

Tasarı genel gerekçesinde Hükümet şu ifadeleri kullanıyor:

“861 trilyon lira olarak öngörülen 1996 bütçe açığının 1,3 katrilyon lira olarak gerçekleşeceği görülmektedir. 1996 yılı bütçe açığındaki bu büyümenin en önemli nedeni, faiz harcamalarındaki artışlardır.

Öte yandan, kamu kesiminde çalışan personelin maaşlarında, 1 Temmuz 1996 tarihinden geçerli olmak üzere, yüzde 50 oranında artış yapılmış ve bu düzenlemeler, emeklilerin maaşlarına da yansıtılmıştır. Böylece, kamu personelinin ve emeklilerin aylıklarında önceki yıllarda meydana gelen reel kayıpların telafi edilmesi amaçlanmıştır.

Ancak, bu düzenlemeler, 1996 Malî Yılı Bütçesinde personel harcamaları ile sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferler için ayrılan ödeneklerin yetersiz kalmasına neden olmuştur. Bütçede mevcut ödeneklere göre, daha yüksek oranda yapılan maaş artışları nedeniyle, personel giderleri için ilave ödenek ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca, bütçeden, Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur'a yapılan transferler için de eködenek gerekmektedir.

Tarım kesiminde de çiftçilerin desteklenmesi amacıyla bütçeden çeşitli tarım ürünlerinin geliştirilmesi ve desteklenmesi amacıyla, ayrılan ödenekler artırılmıştır.

Bu artışları karşılamak için, başta içborç faiz ödemeleri olmak üzere, personel giderleri, sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferler, tarımsal destekleme ve diğer bazı giderler için de eködeneğe ihtiyaç duyulmaktadır.”

Bu ihtiyaçlar yeni de doğmuş değildir; biraz evvel, bütçenin hazırlanışında önemli eksiklikler olduğunu ifade etmeye çalışmıştım.

Burada, arkadaşlar çıktılar, bu ekbütçeden, sanki, halihazırda mevcut Hükümet sorumluymuş gibi birtakım ifadeler kullandılar, yanlış beyanlar söylediler. Özellikle, Anavatan Partisinin hazırlayıp getirdiği bu bütçe hakkında Sayın Işın Çelebi'nin tenkitlerini bu anlamda bir özeleştiri olarak değerlendiriyorum. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Işın Çelebi enflasyon hakkında konuşabilir mi; hayret, hem de ciddiyetten bahsederek -bir de, Avrupa ile filan mukayeseler yapmak suretiyle- konuşmuş bulunuyor. Ben şahsen hayretlerimi gizleyemedim; bunu burada ifade etmek istiyorum.

Sayın Hacaloğlu, kaynaklarla ilgili çalışmalardan bahsetti. Bu kaynaklarla ilgili çalışmaları 1997 denk bütçesinde görüşeceğiz. İnşallah, onu, hem bu bütçe görüşmeleri sırasında hem de bütçenin tahakkukundan sonraki görüşmeler sırasında ortaya koyacağız. Bugünkü ekbütçeyle ilgili bir konu olmadığını biraz evvel de ifade etmeye çalıştım.

Fındıkla ilgili olarak, Karadeniz'den seçilip gelmiş bir milletvekili arkadaşımızın notunu aktarmak istiyorum. Bu arkadaşımız ne diyor: “Karadeniz fındığından bahseden Sayın Hacaloğlu, tam liste Meclise geldiklerinde ne yaptılar?..Sadece, kahvehanelerle, meyhanelerle doldu Karadeniz. Bugün ise, hiç aklınıza gelmeyecek miktarda, 120 milyon kilo fındık alındı ve her ay fiyat farkıyla, bugün, fındık fiyatı 205 bin Türk Lirasıdır.”

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) - Parası ödendi mi?

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Okuyorum; benim değil, Karadenizli bir milletvekili arkadaşımın notunu okuyorum; ödenip ödenmediğini siz bileceksiniz.

İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) - Oku, oku... 5 trilyon...

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - “Karadenizliye sahip çıkılmıştır; halk, Hükümetine güvenmektedir; fındığını, Hükümetine teslim etmektedir.”(RP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) - Tüccara verdi, tüccara!

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - “Alivreciye peşkeş çekilmemiştir ve bugün, serbest piyasada fındığın fiyatı 180 bin Türk Lirasına ulaşmıştır.”

İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) - 177...

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Ee, çok farklı bir şey söylüyorsunuz sanki!..

İBRAHİM ÇEBİ (Trabzon) - Farklı tabiî... Para nerede, para?

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Şimdi “para nerede? “ diyorsunuz. Yedi sekiz ay gecikmeleri unutmuş görünerek, iki aylık gecikmeyle ödemeler gerçekleştiği halde, burada, ödemelerin gecikmesinden bahsedilmektedir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri ) - 4 kat fiyatla!

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - “Havaleler, Fiskobirlik emrine çıkarılmıştır, ödemeler başlamıştır.” Karadenizli arkadaşımızın notu bu.

Sayın Hacaloğlu'nun konuşmasındaki “yaptığınız yakışmıyor” ifadesine karşılık, ben de diyorum ki, değerlendirmeleri saptırmanız yakışmıyor. Konuşmasını, bu ifadeyle cevaplandırıp, geçiyorum (RP sıralarından alkışlar)

Burada, Hükümet gerekçesine benim ilave edeceğim husus, bir değerlendirme hatamızın ortaya konulmasıdır. Hükümetimizin, borç batağından çıkmak, itibarlı bir dışpolitika sonucunda geliştirilecek dışticaret ile milletimizin huzur ve mutluluğunu sağlamak için kolları sıvayıp çalışmaya başlamış olması, “enkaz devraldık” yakınması yerine çalışmayı tercih etmesi dolayısıyla, takdirlerimizi ifade etmek istiyoruz. “Enkaz devraldık” edebiyatı yapmadan bu şekilde bir çalışma, sanki bir unutkanlık meydana getirmekte ve yanılmalara sebep olmaktadır.

DSP'nin bazen çekimser, bazen çekinser desteğiyle, gerçekten fuzuli şâgil bir hükümetin bir iktidar boşluğu oluşturmasından, işte bu durum, biraz evvel arz etmeye çalıştığım açıklar meydana gelmiştir. Bunu, değerlendirirken, göz önünde bulundurmak mecburiyetindeyiz

HASAN GÜLAY (Manisa) - Ne ilgisi var şimdi bunun?!.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - 1996 bütçesinin hazırlandığı 1995 erken seçimi öncesinin ekonomik durumu ile fuzuli şâgil Hükümetin devrettiği ekonomik durumun değerlendirilmesi gerekir.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Ortağı vardı, ortağı_

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Bütçeler, dayandıkları ekonomik zeminle uyumlu, gerçekçi rakamları ifade etmelidir; iyi niyetli bir hükümetin malı olmalıdır; arkasında, Meclisin ve halkın güveni olmalıdır. 1996 bütçesinin bu dayanaklardan mahrum olduğu bir gerçektir.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) - 1997 de öyle.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - İşte bundan dolayı, bu ekbütçeye ihtiyaç duyulmuştur. Hükümetimizin bunu, bu ihtiyaca binaen istediğini biliyoruz, haklılığına binaen de vereceğiz.

Hükümetimiz, aslında, ödemeler dengesindeki bozukluklardan, borç batağından rahatsızdır; ekonomik bağımsızlıkla çok yakından ilgisi olan bu yanlışlara son vermek için çalışmakta, çırpınmaktadır; bu meyanda, kaynak çalışmalarını sürdürmektedir; onun için, önümüzdeki günlerde görüşeceğimiz 1997 bütçesini de, denk bir bütçe iddiasıyla hazırlayıp ortaya getirmiştir; ancak, bu iyileşmenin gerçekleşmesini beklemeden, memurumuza, çalışanlarımıza, emeklilerimize, köylülerimize, çiftçilerimize iyileştirmelerde erkencilik yapmıştır; zaruretten dolayı bu erkenciliğe tevessül etmiştir. Bunu takdir ediyoruz, talebini de kabul ediyoruz. Bu desteği vereceğiz, bu ödeneği kendisine sağlayacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle, Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu sözcüsü Sayın Ünaldı'ya teşekkür ediyorum.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Ali Yavuz'da.

Buyurun efendim.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekbütçe tasarısı üzerinde, Grubum adına görüşlerimi arz etmek için söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak, sözlerime başlıyorum.

5 Aralık, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verildiği gündür. Demokrasi, insan şeref ve haysiyetine en uygun olan sistemdir. Demokrasi içerisinde kadın ve erkek eşitliği, dünyanın ve hepimizin benimsediği ilkedir. Kadınların en önemli demokratik hakkı, seçme ve seçilme hakkıdır. Dünyada, verilen hak ve hürriyetler, çoğu zaman büyük mücadelelerle sağlanabilmiştir.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Onu Refah'a söyle...

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) - Ülkemizde ise, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk'ün Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını vermesi, kendilerine olan saygı ve güvenin bir ifadesidir. Bu sebeple, tüm kadınlarımızın bu gününü kutluyor, Büyük Atatürk'ü rahmet ve minnetle anarak sözlerime başlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Konsolide bütçelerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildikleri şekilde gerçekleştirilmesini temin etmek hükümetlerin görevidir. Bu konuda gerekli duyarlılığı göstermek, hükümetlerin ve dolayısıyla bakanların görevi ve sorumluluğudur. Yılı içerisinde, ülkenin ekonomik ve sosyal şartları, temsilcileri olmakla gurur duyduğumuz Yüce Milletimizin beklentilerine cevap vermek zaruretini de doğurmaktadır. Biraz sonra, ekbütçeye neden ihtiyaç duyulduğunu sizlere sunacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Hükümetin en çok ihtiyaç duyulan ve zaruret haline gelen iş ve hizmetlerini desteklememiz gerekmektedir. Ortadirek diye bahsedilen esnaf ve sanatkârlarımızın, memurlarımızın, işçimizin, köylümüzün, çiftçi ve sanayicilerimizin ekonomik ve sosyal sorunlarını çözümlemek durumundayız. Dünyadaki gelişen şartları da dikkate alarak ortadireğin desteklenmesi, milletimizin zenginleşmesine basamak teşkil edecektir. Milletimize hizmet etmek, hedefimiz, görevimiz ve sorumluluğumuzdur. KOBİ'ler ve esnaflarla ilgili ilk defa bir uygulamaya başlanılmıştır; uygulamaya konulan bu KOBİ'leri destekleme politikalarından dolayı memnuniyet duyuyoruz; çünkü, biz, sanayide gelişmemizin temel unsuru olarak KOBİ'lerin, esnaf ve sanatkârlarımızın desteklenmesine inanıyoruz. Büyük sanayicimizin geldiği noktayı ve rekabet edebilir bir konuma ulaşmasını ise, önemli ve gurur duyulacak bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1997 yılında da ortadireğin desteklenmesinin artarak devam etmesini diliyoruz.

1996 yılında enerji ve sulamaya yönelik baraj çalışmaları, küçük su işleri kapsamındaki gölet, sondaj kuyusu açım çalışmaları bütün hızıyla devam etmiştir; 1997 yılında da bunun devam edeceğine inanıyoruz.

1996 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün hizmetleri -ki, bunlar; asfalt, içmesuyu, sulama, arazi ıslah ve toplulaştırma çalışmalarıdır- bütün hızıyla devam etti.

Öncelikle, altyapısı hazır olan yolların asfaltlanması ve çok az miktarda kalmış olan yolların stabilizesi ve standardının yükseltilmesi hedefimiz olmuştur; çünkü, köylümüz fazlasıyla bu hizmetlere layıktır.

Karayollarımızın -il ve devlet yollarının- genişletilmesi ve iyileştirilmesi çalışmalarına her bölgede, bütün yollarda gayret gösterilmektedir. 1997 yılında da, bu çalışmalar en iyi şekilde devam edecektir.

Doğru Yol Partisi olarak, köylümüzün mahsulünün en iyi şekilde değerlendirilmesi görüşündeyiz. Politikalarımız, yıllardan beri, hep bu yönde olmuştur. Taban fiyatların, çiftçimizin yüzünü güldürecek düzeyde verilmesi, son derece olumlu bir davranıştır. 1996 yılında da, ürünlerimize, özellikle buğdaya, arpaya iyi taban fiyat verilmiştir.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Köylüye sor, köylüye!..

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) - 1997 yılında da, aynı taban fiyatın verilmesinden yanayız. Bu arada, nohut, fasulye ve patatesin de destekleme kapsamına alınmasını bekliyoruz. Bugüne kadar, fıstık, fındık, üzüm, incir, pamuk, ayçiçeği, şekerpancarı taban fiyatları açıklanmıştır; önümüzdeki günlerde de, tütün taban fiyatı açıklanacaktır. Hükümetimizin taban fiyatına verdiği önem sayesinde en iyi taban fiyat verilecek ve çiftçimizin yüzü gülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 yılı içerisindeki bu gelişmeleri değerlendirdikten sonra, 1996 yılı ekbütçe tasarısı üzerindeki konulara değinmek istiyorum.

Bu tasarıyla, 1996 yılı başlangıç ödeneklerine 447 trilyon TL eklenmesi öngörülmekteydi. Bilindiği üzere, 1996 yılı bütçesi, başlangıçta 3,5 katrilyon TL harcama, 2,6 katrilyon TL gelir ve 861 trilyon TL açıkla başlamıştı. Yıl içerisindeki gelişmeler sonucunda, büyüme hızı, hedeflerin üzerine çıkmış, ekonomide önemli gelişmeler gerçekleşmiştir.

Bu arada, yıl ortasında -temmuz ayında- memurlarımız ile bunların emeklilerine, Bağ-Kur, SSK emeklilerine yüzde 50 gibi yüksek düzeyde bir zam yapılmıştır.

Bunun yanı sıra, tarım girdileriyle tarım ürünlerimizin de desteklenmesi amacıyla, bütçeden ilave kaynaklar ayrılmıştır.

Bu arada, yatırımlara, savunma ve güvenlik hizmetlerine yeni imkânlar tahsis edilmiştir.

Bütün bu ilaveler ve bunun yanı sıra borç faizlerinde görülen artışlar, eködenek ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.

Bu tasarıyla, yukarıda bahsettiğim hizmetlerin ve devletin taahhütlerinin yerine getirilmesi amacıyla, bu ödeneklerin Hükümete verilmesi ve ekbütçe tasarısının da gerekli olduğu görüşünde olduğumuzu belirtir, bu duygularla Yüce Meclise saygılar sunarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Konya Milletvekili Sayın Mehmet Ali Yavuz'a teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Refah Partisi sözcüsü Sayın Mustafa Ünaldı, hükümetle ilgili olarak “fuzuli şâgil” ifadesini kullandılar. Ben, bugünkü koalisyonun ortağı olan ve kastedilen hükümette de ortak olan Doğru Yol Partisi Grubu sözcüsü belki konuyla ilgili açıklama yapar diye bekledim, o açıklama gelmediği için ifade edeyim. Anayasa çerçevesinde kurulan hiçbir cumhuriyet hükümeti “fuzuli şâgil hükümet” diye nitelendirilemez; bu, Mecliste, bir grup adına yapılan konuşmada dile getirilemez. Bugünkü Koalisyon Hükümetimiz nasıl Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ise, bundan önceki Koalisyon Hükümeti de Türkiye Cumhuriyeti hükümeti idi.

Şimdi, sıra, kişisel konuşmalara geldi.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Esat Bütün, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Bütün, konuşma süreniz 10 dakikadır.

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son yıllarda, Türk ekonomisi âdeta üçkâğıda düşmüştür. Özellikle, nasıl üçkâğıtçılık yapan bir insan kazanamazsa ve hep kaybederse, maalesef, Türk ekonomisi de bu üç kâğıttan kaybetmektedir. Bu üç kâğıt, tahvil, bono ve dövizdir. Âdeta, Türkiye, bu kâğıtlar arasında rant ekonomisine sıkışmış, gidip gelmektedir ve bugün, bu karapara, haram para, sıcak para, Türkiye ekonomisini teslim almış durumdadır ve bütün hükümetler, özellikle de son yıllardaki hükümetler, buna teslim olmuş durumdadırlar; aslında, bunun karşısında ne yapacağını şaşırmış durumdadırlar; çünkü, 3 katrilyonluk içborç, yaklaşık 75 milyar dolara varan dışborç ve bu borç batağının altına saplanmış, ufuklarını göremeyen iktidarlar ve yönetimler... Maalesef, Türkiye buradadır.

Bakın, sırf bu içborcun oluşmasındaki ana neden, en büyük kalem, 1991 seçimlerinde oportünistçe verilen sözler neticesinde, emeklilik yaşının düşürülmesiyle beraber, bunun bugünkü değer bazıyla Türk ekonomisine yüklediği içborç tutarı yaklaşık 2 katrilyon liradır. 1991 yılında 178 milyar lira fazlalık veren sosyal güvenlik teşkilatına, bugün, 1996 yılı itibariyle 360 trilyon lira, 1997 yılı bütçesinden de 530 trilyon lira ayırmak zorunda kaldık. Bu, yaklaşık 1 katrilyon lira eder ki, biz, bu 1 katrilyon lirayı borçlanarak, yani, yüzde 120 faizle borç alarak ödediğimiz için de, yaklaşık 2 katrilyon eder. Yani, o gün yapılan bir yanlış, bugün Türk ekonomisini çıkmaz duruma getiren nedenlerden bir tanesidir ve bu borçlanma öyle gitmektedir ki, bakın, elimdeki, Sayıştay Başkanlığının 1995 yılı Genel Uygunluk Bildiriminde ne var arkadaşlar; devlet, iç ve dışborcunun ne olduğunu bilmiyor. Bakın, 1995 yılında Sayıştay şunu diyor -ki, 1993'te de böyle, 1994'te de böyle- “1993'te 186 trilyon, 1994'te 793 trilyon, 1995'te 599 trilyon liralık -bunların küsurları da var- dışborcun kim tarafından, nasıl yapıldığına dair, ne Hazine Müsteşarlığının merkez saymanlığına, ne de oradan Sayıştaya -bizim adımıza denetim yapacak olan Sayıştaya- bir bilgi verilmemiştir.” Bu, Sayıştayın raporudur.

Katma bütçeli idareler borçlanmışlar. Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan tartışmada uzmanların verdiği bilgi -ki, burada yazı da var elimde- bu durum, Başbakanlığa yazılıyor “biz, bunların, kimin tarafından, nasıl borçlanıldığını bilmiyoruz, bize iletilmemiştir, dökümlerinin verilmesi lazım” deniliyor; oradan da deniliyor ki “bu, yıllardır böyle gelmiş böyle gider.” Yani, şimdi, Türk ekonomisi, bu şartlar altında bir durumla karşı karşıya.

NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) - Biz öyle devraldık.

ESAT BÜTÜN (Devamla) - Siz öyle devraldınız, öyle gitmeyeceksiniz; öyle gidiyorsunuz. Yani “öyle devraldım” diye, eskilerin tabiriyle, suimisal emsal, olmaz; yani “öyle devraldım” diye öyle gitmek olmaz.

NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) - Enkaz aldık, enkaz...

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Niye devraldınız? Ortaya niye çıktınız?..

ESAT BÜTÜN (Devamla) - O zaman, öyle gitmeye devam edin; hayrını görün! Benim öyle söylemem gerekir. Yani “ben öyle devraldım” diye, öyle gitmemesi lazım; ben onu söylemeye çalışıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine bir arada konuştuğumuzda uzmanın dediği şu: “Biz, bu borçların birkısmını, dışarıdakiler 'sizin bu kadar borcunuz var' diyor, öyle tespit ediyoruz.” Bir kalemde bildirilen bu borç 600 trilyon lira; yani 6 milyar dolar civarında. Şimdi, işte Türkiye yıllardır böyle idare ediliyor ve böyle idare edilmeye de devam ediliyor.

Biz, bunun değişmesi gerektiğine inanıyoruz. Yani, Türkiye'nin, bu tahvil, bono, faiz ve rant ekonomisinden, bu sarmaldan kurtulup, üretim ekonomisine, yatırım ekonomisine ve 1983 yılında başlayan değişim ekonomisine gitmesi lazım ve bugün Türkiye'de eğer bir ekonomik kriz, deprem olmuyorsa, onun sayesindedir.

İşte, 5 milyar dolar, turizmden veya bir o kadar, kayıtdışı ekonomi dediğimiz Laleli piyasasından gelir olmasa, bu 20 milyar dolarlık dışborç açığını kapatmak mümkün değil.

Şimdi, buradan ne gözüküyor? Öyleyse, milletin önünü açalım. Artık, millet, şunu söylüyor: “Devlet yönetimindekiler gölge etmesinler, ihsan istemiyoruz, biz gidiyoruz.” Durum bu; gerçek bu Türkiye'de; yani, devlet, şimdi, vergilerle, zamlarla, enflasyonla, vatandaştan haksız kazanç sağlıyor. Devlet, normal olarak, vergiyle alamadığını, enflasyonla, zamla, vatandaşını borçlandırarak alıyor. Bu, devlet ciddiyetine yakışmayan bir durumdur.

Diğer yönden, bu olay, öyle haksızlıklara, öyle sosyal adaletsizliklere sebep oluyor ki... Bakın, şimdi, Türkiye'de, yüzde 20 oranında işsizlik var. Ne demek işsizlik; hiçbir geliri olmayan, hiçbir sosyal güvenliği olmayan bir nüfus; yani, Devlet İstatistik Enstitüsünün açıklamasıyla, millî gelirden yüzde 5 pay alan yüzde 20'lik nüfus. Millî gelirin yüzde 5'ini alan o nüfusun hiçbir güvencesi yok; ama, ne yapıyoruz biz devlet olarak, Hükümet olarak, millî gelirden yüzde 20 pay alan bir üst kesime; yani gelir seviyesi yüksek olan, bu, rant ekonomisiyle geçinenlere hizmet götürmekte ısrar ediyoruz ve onların çocuklarını da beleş okutmaya çalışıyoruz. Onlara hizmet götürdükçe, o altta kalanların adeta canı çıksın dercesine, diğerlerine bir öğretmen dahi gönderemiyoruz, bir iş veremiyoruz, bir sosyal güvenlik şemsiyesine alamıyoruz ve bir taraftan da, izlediğimiz yanlış ekonomik politikalar nedeniyle, birilerine, hâlâ, bütçeden katkı yapmaya devam ediyoruz; ama, birilerine hiçbir şey yapmıyoruz.

O işsiz dediğimiz, o sigortası olmayan 30 milyon insana, devletin hiçbir katkısı yok; ama, askere almada, devlet noktasında, onlardan daha çok yararlanıyoruz.

Burada çözüm nedir: Bakın, çözüm başlatılmıştır; özelleştirmedir, yatırımdır ve üretimdir: Her noktada özelleştirmedir; sadece, eğitimde, devlet, millî gelirden yüzde 54 pay alan o yüzde 20'lik nüfusun eğitim yükünden kurtulsa, onlar katkı paylarını ödeseler, bu seneki eğitim bütçemiz üniversitelerle beraber 800 trilyon lira, yüzde 20'si 160 trilyon lira yapar. İşte, onunla, siz, bir öğretmen dahi veremediğiniz için okulları kapalı olan o köylere, hiçbir sosyal güvenliği olmadığı için yeşil kartla hastane kapılarında bekleyen o insanlara daha iyi hizmet götürme imkânını bulursunuz. Bu sosyal adeletsizliğin, artık, kırılması lazım.

Diğer bir önemli husus, bütün sahillerin yüzde 50'sini eğitim ve dinlenme tesisleri adı altında hem iç turizme hem dış turizme kapatmışsınız ve o güzelim tesislerin hepsi, yıllık trilyonlarca lira harcayarak -biz, bütçede görüyoruz- zarar ediyor. Bunlarla, Türkiye'de sosyal barışı, sosyal adaleti sağlamamızın mümkün olmadığına inanıyorum.

Türkiye, kesinlikle, şu anda merkezde dönen, yaklaşık 30 milyar dolarlık -yani, 3 katrilyoluk- bu sıcak paradan, karaparadan kurtulmadığı müddetçe, yani, bunları zapturapt altına almadığı müddetçe, vergilendirmediği müddetçe, siyaseti de, iktidarı da kirlilikten temizleyemeyiz; çünkü, kirlenmenin ana sebebi, kontrol altına alınamayan o karaparadır, o sıcak paradır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bütün, konuşmanızı tamamlayın.

ESAT BÜTÜN (Devamla) - Kumardan, uyuşturucudan, ranttan ve kayıtdışı ekonomiden elde edilen o para, korunmadığı müddetçe ayakta kalamadığı için, korunmak itibariyle beraber, devlet güvenlik güçlerine veya birtakım, iktidarı ellerinde bulunduranlara yanaşacak ve öyle korunacaktır; pahalandırdığınız seçim sistemi neticesinde de iktidara musallat olacaktır. Bunu ortadan kaldırmanın yolu, halkın önünü açmak, halka güvenmek, millete güvenmektir diyor; bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Esat Bütün'e teşekkür ediyorum.

Hükümet adına, Sayın Maliye Bakanı söz talebinde bulunmuştur; buyurun Sayın Bakan. (RP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi bütçe, devletin gelecek bir yılla ilgili olarak giderlerini ve gelirlerini gösteren bir belgedir, geleceğe yönelik bir tahmindir.

Gelecek bir yılla ilgili olarak devletin gelir ve giderlerini gösteren, hükümet tarafından hazırlanan ve Parlamento tarafından onaylanan, kabul edilen bir belge olduğuna göre, devletin ekonomi politikası araçlarının en önemlilerinden biridir.

Bu bakımdan, bütçelerin temel fonksiyonlarından biri ekonomik fonksiyondur; yani, piyasa ekonomisi üzerindeki birtakım değişkenleri bütçeler vasıtasıyla etkilemek mümkündür. Bütçeler, bu boyutu itibariyle, hükümetlerin birer programı niteliğindedirler.

Bunun dışında, yasama organında kabul edildiği için kanun niteliği vardır, Parlamentonun kararı olma özelliği vardır; daha doğrusu, devletin yapacağı harcamalara ve toplayacağı gelirlere Parlamentonun karar vermesi anlamını taşımaktadır.

Bunun ötesinde, bir başka boyutu itibariyle de bir tahmini ifade etmesidir. Bütçeler, gelecek bir yıla ilişkin tahminî bir belirlemedir. Bu, gelecek yıl, takvim yılı olarak belirlenmiştir; 1.1 - 31.12 tarihleri arasında devlet ne kadar harcama yapacak, ne kadar gelir toplayacak; bu, bütçelerle tahmin edilmektedir.

Bütçelerin samimi olarak hazırlanması, gerçekçi olarak hazırlanması da temel ilkelerden ve prensiplerdendir. Ancak, maalesef, Türkiye'de öteden beri hazırlanan bütçeler yılsonu itibariyle sapmalar göstermektedir. Ortaya çıkan sonuçlar, yılbaşında ortaya konulan tahminlerin ötesinde sonuçlar doğurmaktadır ve bu sebepten dolayı da, iktidarlar, sürekli olarak, eködenek talepleriyle Meclise tekrar müracaat etmektedirler.

Yıllar itibariyle baktığımızda, değişik iktidarlar döneminde, değişik hükümetler döneminde, sürekli olarak bütçe açıklarında sapmalar görülmüştür. Örneğin, 1977 ve 1979 yılları bütçelerine bakıyoruz -bu dönemlerde Ecevit kabineleri vardı- birinde, bütçe, yüzde 140'lık bir sapma göstermiştir; diğerinde de, bütçe, yüzde 308'lik bir sapma göstermiştir.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Siz yok muydunuz o zaman?

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Hayır, biz yoktuk; biz, 1974'te vardık.

Daha sonraki yıllarda da, 1980'li yıllarda da -yani, Anavatan Partisinin İktidarda olduğu dönemlerde de- aynı şekilde, yılsonu itibariyle bütçelerde sapmaları görüyoruz. Örneğin, 1984 yılı bütçesinde, bütçe açıkları, yüzde 124'lük bir sapma göstermiştir; 1987 yılında ise, yüzde 152'lik bir sapma göstermiştir.

Son yıllara doğru geldiğimizde de, yılbaşı ve yılsonu itibariyle, bu sapmaların sürekli devam ettiğini görüyoruz. Örneğin, 1993 yılında yüzde 152'lik bir sapmayı görmekteyiz ve tespit etmekteyiz.

Bu açıklarda görülen farklılaşma ve sapmalar, ister istemez, sürekli olarak, eködenek ihtiyacını ortaya çıkarmıştır ve bunun neticesinde de, değişik yıllarda, hükümetler, iktidarlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine, eködenek tasarılarıyla gelmişlerdir, ekbütçe isteğiyle gelmişlerdir.

Eködeneklerin başlangıç ödeneklerine oranı da: Örneğin, 1984 yılında, yani Anavatan Partisinin iktidarda olduğu yılda çıkarılan bir ekbütçede, eködeneğin başlangıç ödeneğine oranı yüzde 24 olmuştur; yine, 1991 yılında -yine Anavatan Partisi İktidarı dönemidir- yüzde 21 olmuştur; 1993 yılında yüzde 21,4; 1995 yılında da yüzde 28,6 olmuştur. Bildiğiniz gibi, bu tablo ve sürekli, iktidarların ekbütçe talepleriyle Meclise gelmeleri, her zaman, her iktidar döneminde rastladığımız bir olaydır, yeni ortaya çıkmış bir hadise değildir ve özellikle 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin oluşturduğu şartların ortaya çıkardığı bir sonuç da değildir.

28 Haziran 1996 günü Refah Partisi ile Doğru Yol Partisinin ortaklığı şeklinde kurulan 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti teşekkül ettikten sonra, bu kürsüden, devraldığımız tabloyu, bütçe dengelerini açıklamıştım. Temmuz ayının ilk haftasında bu kürsüden açıkladığım rakamlara göre, 1996 yılı bütçesinin, yıl sonu itibariyle devraldığımız koşullardan dolayı, 1,3 katrilyonluk açık vereceğini ifade etmiştim. Şimdi getirmiş olduğumuz bu ilk ekbütçeyle ilgili kanun tasarısı, doğrudan doğruya, devralmış olduğumuz sonuçların Meclise intikalinden, yansımasından ibarettir, yeni bir şey değildir, yeni bir hadise değildir ve özellikle, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin ortaya çıkardığı sonuçların bir uzantısı değildir; tamamıyla, devralınan sonuçların bir parçasıdır.

Burada, değerli arkadaşlarım “Anayasaya göre, eködenek kanunlarında kaynak gösterilir, eködeneğin tamamı borçlanmayla karşılanacaktır denilmiştir. Dolayısıyla, bu yeni bir uygulamadır; daha önceki eködenek kanunlarında, tamamının borçlanmayla gösterildiği bir bütçe, bir tasarı yoktur” demişlerdi; fakat, şu ana kadarki eködenek kanunlarını incelediğimiz takdirde, diğer eködenek kanunlarının da bunun bir benzeri olduğunu görmekteyiz. Şu ana kadar, 1980'den sonra, 1982 yılından sonra sekiz adet eködenek tasarısı gelmiştir Meclise; ikisinde gelir karşılık gösterilmemiştir, yani, karşılığı olmamıştır; üçünde, gösterilen gelir eködeneğin altında kalmıştır; sadece üçünde, eködenek kadar gelir gösterilmiştir; bunu da bilgilerinize arz ediyorum.

Sayın Bütün'ün biraz önce belirtmiş olduğu 1995 Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısında, dış kredi boçlarıyla ilgili hesabın Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilmeyişiyle ilgili izah, 1995 yılına aittir. 1995 yılına ait Kesinhesap Kanunu Tasarısı, sizin iktidar olduğunuz dönemde; yani, 1996 yılı bütçesi Meclise sunulurken, bu bütçeyle birlikte Parlamentoya sunulması gereken bir kesinhesap kanunu tasarısıydı; maalesef, siz, anayasal bir zorunluluk olduğu halde bu zorunluluğu, teknik çalışmaları tamamlayamadığınız için yerine getirmediniz; bizim burada, kesinhesap kanunu tasarısı olarak 1995 yılında Parlamentoya getirdiğimiz dönem, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ait bir dönem değildir; bir. İkincisi de, Parlamentoya takdimi de size ait olduğu halde, o eksikliğinizi de giderdiğimiz bir husustur.

Bilgilerinize arz eder; saygılar sunarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener'e teşekkür ediyorum.

Bir şey mi söyleyeceksiniz Sayın Bütün?

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım... (Gürültüler)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, yerinden bir talepte bulunan Sayın milletvekilinin ne söylediğini anlayamıyorum. Müsaade ederseniz arkadaşımızın talebini bir tespit edeyim.

Buyurun Sayın Bütün.

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, 1995 yılında Anavatan Partisi iktidar değildi; bu bir. 1996 yılı bütçesi de, bildiğiniz gibi, 1995 yılında SHP-DYP Hükümetleri adına hazırlanmıştır. 1995 yılındaki bu olaylarla Anayol Hükümetinin bir ilgisi yoktur; arz ederim.

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.

Sayın Salih Kapusuz, kişisel olarak söz isteminde bulunmuştur; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz ekbütçe tasarısıyla ilgili olarak şahsî görüşlerimi kısaca ifade etmek ve bir düzeltme yapmak için huzurlarınıza geldim.

Özellikle, Değerli Bakanımızın açıklamış olduğu ve değerli sözcülerin de ifade ettikleri gibi, 1996 yılına ait yapılmış olan bu ekbütçenin bizden önceki İktidar dönemine ait olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Hesap hatası, başlangıçta kendilerine ifade edilmişti; ama, ifade edilmiş olmasına rağmen, kendileri bu kürsülerden “hayır, biz hesaplamış olduğumuz bütçeye sahibiz; bunun üzerinde bir açık söz konusu olmayacak” demişlerdi. Maalesef, nisan ayı itibariyle 400 trilyonu bulan bütçe açığının, yıl ve dönem sonu itibariyle de 1,3 katrilyonu bulması gayet normal idi ve bu gerçekleşmiş oldu. Bu Hükümet, sadece bunu tamamlamış oldu.

Değerli arkadaşlar, hazırlanmış olan bu ekbütçede rakam olarak bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Dikkat edilirse, yaklaşık 450 trilyonluk harcama kalemleri nerelere gitmektedir; çalışanlara 70 trilyon, emeklilere 60 trilyon, faiz giderleri 210 trilyon... Tarımsal destekleme ve özellikle köy hizmetlerini yürütebilmek açısından ihtiyaç duyulan miktar kadarıyla yetinilmeye çalışılmıştır, mümkün mertebe, bunun daha büyük olmamasına azamî gayret sarf edilmiştir.

Anavatan Partisinden değerli sözcü, kıymetli arkadaşımız burada konuşurken bir ifade kullandılar ki, söz almamın asıl sebebi bunu düzeltmek içindi. Dışticaret açığı ile ödemeler dengesi açığı çok farklı şeylerdir. Şu anda rakam olarak dışticaret açığı 20 milyar dolar; ödemeler dengesi açığı ise 6,8 milyar dolardır. Yoksa, sayın sözcünün dediği gibi ödemeler dengesi açığı 20 milyar dolar seviyesine ulaşmamıştır. Özellikle zabıtlara bunun düzgün geçmesi açısından ifade ediyorum.

Tabiî, bu dönem sona ererken, elbette, önümüzdeki haftadan itibaren 1997 bütçesini görüşeceğiz. 1997 bütçesindeki hedefimiz denk bütçedir; inşallah, bunu gerçekleştireceğiz. Bir yıl sonra huzurlarınıza, ümit ediyoruz ki, ekbütçeyle çıkmamaya gayret sarf edeceğiz; çünkü, bu Hükümet çalışmanın erdem olduğunun ve özellikle bu millete hizmetin de ibadet mesabesinde olduğunun şuurunda ve bilincindedir. Dolayısıyla, bu Hükümet, denk bütçeyi hazırlamış, milletimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmiştir. Sizlerin de gayret ve destekleriyle denk bütçe olması, hepimizi memnun eden bir sonuç olacaktır.

Bunu arz eder; teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Salih Kapusuz'a teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

4139 Sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1. - 4139 sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvelin ilişik (1) sayılı cetvelde yazılı tertibine 447 000 000 000 000 liralık ek ödenek verilmiştir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen?..

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Çapoğlu; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, yapacağım konuşma çok uzun; çünkü, bilimselliği anlatmak o kadar kolay ve kısa bir süreye sığacak bir olay değil; fakat, biraz önce, Refah Partisi adına konuşan arkadaşımız bilimsellik iddiasında bulundu. Aslında, bilimsellik iddiasında bulunmaması gerekirdi. Bilimsellik iddiasında bulunmaktan çok uzakta olan insandır; çünkü, Plan ve Bütçe konuşmaları sırasında defterleri açsaydı, tutanakları açsaydı, bilimselliğin ne olduğunu en azından orada bile tespit edebilirdi.

Bilimsellik nedir; bilimsellik, sistemli bir şekilde geleceği öngörebilmektir. (RP sıralarından alkışlar!) Size açık olarak söylüyorum; Hazineden sorumlu Bakanlıkta da söyledim, Maliye Bakanlığında da arz ettim; mart, nisan ayı tutanaklarını açtığınız zaman -10 ve 11 Nisan tutanaklarını- orada demişiz ki açık olarak, bütçe açığı 860 trilyon değil, 1,5 katrilyon olacak; orada demişiz ki, dışticaret açığı 16 milyar değil, 20 milyar dolar olacak. Aynı şekilde belirtmişiz; enflasyon yüzde 65 değil, yüzde 85 olacak; özelleştirmede 1,7 milyar öngörülmüş, hep yüzde 10 gerçekleşiyor, yüzde 10'unu gerçekleştirebilirsiniz ve gerçekleşme 150 milyon dolar olmuş. Şimdi, bakın, Refah Partisi sözcüleri de, bütçe açığının bu sene için 5 katrilyon olacağını öngörmüşler. Aslında, o öngördükleri rakam 1997 yılı bütçesi için gerçekleşecek rakamdır.

Şunu belirtmek istiyorum: Öyle, kolay kolay boş hurafelere inanarak bilimsellik iddiasında bulunmayın lütfen. Plan ve Bütçe görüşmeleri sırasında da okuduğumuz gibi, nisanda farklı şeyler söylediniz, aynı maddeler için karşı oy verdiniz, 1997 yılı bütçe kanunu tasarısındaysa aynı maddeler için olumlu oy veriyorsunuz. Size açık olarak söyleyeyim; siz, Doğru Yolu sahiplenmiyorsunuz; ama, yolsuzlukla suçladığınız Tansu Çiller'i, Doğru Yol Genel Başkanını, sahiplenmeye devam ediyorsunuz, her platformda devam ediyorsunuz... (DSP sıralarından alkışlar)

İRFETTİN AKAR (Muğla) - Ne alakası var!

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Ne alakası var!

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) - Sayın miletvekilleri, 1997'ye gelmemin nedeni şuydu: Bu sene de samimî ve gerçekçi değilsiniz. Kendi bütçenizde 2 katriyon lira borçlanma yetkisi isteyerek bunu gösterdiniz ve şunu açık olarak söyleyeyim: Bu sene yaptığınız hataları, 1997 yılında da daha büyük bir şekilde yapacaksınız. 1997 yılı bütçesinden bahsetmemizin nedeni budur; sizi uyarmamızdır. Samimî ve gerçekçi değilsiniz; biz, sizi samimiyete ve gerçekçiliğe davet ediyoruz. Aksi takdirde, ülkeyi yönetemezsiniz ve krize sokarsınız.

Teşekkür ederim, saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ankara Milletvekili Sayın Gökhan Çapoğlu'na teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci maddesi hakkında şahsım ve Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1996 yılında gayri safî millî hâsıla yüzde 7,5 artmış bulunmaktadır. Bu, programa göre bir ek artışı göstermekte; program yüzde 4,5'lik bir artış öngörmekteydi. Ekonomide enflasyonu kontrol altına alabilmek amacıyla, Mart 1996'da yüzde 4,5'lik bir büyüme oranı saptanmış ve makro dengeler onun üzerine bina edilmişti.

Sayın Başkan, çok gürültü oluyor.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, kürsüdeki sözcüyü dinlemekte zorluk çekiyoruz.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlarım, 1996 yılında makro dengelerdeki -ilk konuşmamda belirttiğim- sapmalar sonucu, gayri safî millî hâsıladaki artışın olumlu sonuçlarını, ne yazık ki, ekonomimize yansıtamadık. Yüzde 7,5'lik büyüme, yapay bir büyümeydi ve yüzde 7,5'lik büyüme, benden evvel, değerli DSP Grup Sözcüsü milletvekili arkadaşımın da söylediği gibi, ne yazık ki, vergi gelirlerine yansımamıştır; vergide beklenen artışı sağlamamıştır. Nereden biliyoruz; bakınız, 1996 yılı programında, vergi gelirlerinin gayri safî millî hâsılaya oranı, yüzde 15,73 idi ve bu, yüzde 4,5'lik bir gayri safî millî hâsıla büyüklüğü çerçevesi içerisinde saptanmış bir orandı. Oysa, 1996 yılı gerçekleşmesinde, vergi gelirlerinin gayri safî millî hâsılaya oranının artmak yerine düştüğünü, yüzde 14,9'a indiğini görmekteyiz. Bu, esasında, garipsenecek bir şey değil; çünkü, bu, özünde, ekonomi büyürken, kayıtdışı ekonominin de yeni boyutlar kazanmakta olduğunun ve ekonomideki büyümenin, toplumumuzun dargelirli, emekçi, çalışan kesimlerine yönelik artı değer yaratmak yerine, rantiye kesimlerine destek sağladığının, rantiye kesimlerinin gelirlerini katladığının; ancak, çiftçinin, esnafın, işçinin, yüksek enflasyon altında ezildiğinin bir göstergesi olduğunu, burada özellikle belirtmek istiyorum.

Tabiî, büyüme, vergi gelirlerine yansımayınca, ekkaynak gerekiyor ve içborçlanmayla, 445 trilyon liralık bir ekbütçeyle huzurumuza gelmek zorunda kalıyorsunuz; çünkü, altı aylık iktidar döneminizde, Refah-Doğru Yol Hükümetinin, önümüze bir vergi reformu, adil bir vergi reformu, kayıtdışı ekonomiyi kayıt kapsamı içine alacak, emeğin, çalışanların üstündeki vergi ve fon yükünü azaltacak, esnafın adil olmayan peşin vergisini adil çerçeveye çekecek bir vergi reformunu getirmemiş olmasının bedelini, şimdi, hep beraber, içborçlanmayı artıran bir ekbütçeyle tüm çalışanlarımıza ve kavruk, ezilen insanlarımıza ödetmekteyiz.

Buradan ileriye doğru baktığımızda, ne yazık ki, 1997 yılının ufkunda da bir vergi reformu olmadığını; 1997 yılına yönelik dengelerin de, yine, ülkede eşitsizlikleri giderecek ve Anayasanın öngördüğü şekilde, herkesin gücü oranında vergi vermesini öngören ilkenin, kuralın, adalet kuralının yaşama geçirilmesini sağlayacak bir kararlılığın, ne yazık ki, Refah-Doğru Yol Hükümetinde olmadığını görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bir saptama daha yapmak istiyorum. Esasında, bugünkü konuşmamızın çerçevesi fındık üreticisinin, pamuk üreticisinin içerisinde bulunduğu sıkıntıları tartışma zemini değil; ancak, bu ekbütçenin gerekçeleri arasında tarımı destekleme çerçevesinde yapılacak olan ödemeler de olduğu için, ben, sınırlı boyutta, fındık üreticisinin, bugün, içinde olduğu sıkıntıyı dile getirdim; ama, bugünkü Dünya Gazetesinde “fındıkta peşin fiyaskosu...” deniliyor. Yani, ayrıntısına inmiyorum, ben bu kaynağı kullanarak, Karadeniz'in, Doğu Karadeniz'in, Sakarya'nın, Batı Anadolu'nun fındık üreticilerinin, fındığını verdiği halde yetmiş gündür parasını alamayan üreticinin, basına yansımış olan feryadını, şikâyetini dile getirdi. Burada “efendim, geçmişte de geç kalınmaktaydı” şeklinde ifadelerle bu yaranın, bu gerçeğin kapatılması, sorunun çözülmesi mümkün değil.

Bir de, Sayın Bakanımızın bir sözüne yanıtım olacak. Ben, ilk değerlendirmemde, 1996 yılı ekbütçesinin iki temel noktada tartışılması gerektiğini söylemiştim. Birincisi, bu ekbütçe ihtiyacının, özde, temelde, 1996 yılı makro dengelerinin, makro parametrelerin sapmasından kaynaklandığını dile getirmiştim; onu, size, rakamlarla, kanıtlamaya, ifade etmeye çalışmıştım.

İkinci husus ise, 1996 yılı ek bütçesinin, son on ki yılda, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelen tüm ekbütçe ödenek taleplerinin aksine, sadece, bu yıl yüzde 100 oranında içborçlanma ihtiyacı, içborçlanma çerçevesinde eködenek talebinin karşılanacağı ifadesinin yer aldığı gerçeğinin altını çizmiştim; yani, 1984, 1989, 1991, 1993 ve 1994 yıllarında, hiçbir yıl eködeneğin karşılığı yüzde 100 içborçlanmayla karşılanmamıştır; 1984 yılında yüzde 68 düzeyinde vergi gelirleriyle karşılanmıştır, 1993 yılında yüzde 25 düzeyinde vergi gelirleriyle karşılanmıştır. Keza, 1991 ve 1994 yıllarında da, ödenek artışının belli miktarları, vergi gelirleriyle karşılanmıştır. Ama, şimdi, adil vergi reformunu gündemine alamayan Hükümet, vergi artışını sağlayamayan Hükümet, içborç, rantiye kesimi spiraline tutsaktır, vergiyi artıramamaktadır ve içborçlanmayla gerekli olan ödeneği karşılamayı gündemine almış bulunmaktadır.

Ben, bunları, teknik bir saptama olarak zapta geçmesi için belirtiyorum; ilk konuşmamda da belirttiğim gibi, bu ekbütçenin, özellikle son altı ayda çarpıtılmış olan makro dengeleri düzeltmeye hiçbir şekilde merhem olmayacağını belirtiyorum; en kısa zamanda daha sağlıklı politikaların gündeme gelmesi dileğiyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan, Sayın Algan Hacaloğlu'na teşekkür ediyorum.

Anavatan Partsi Grubu adına, Iğdır Milletvekili Sayın Aşırım; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA ADİL AŞIRIM (Iğdır) - Teşekkür ederim.

Saygıdeğer Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bakan konuşmasında, bütçe sapmasının geçmiş hükümetlerde de görüldüğünü belirtti ve verdiği rakamlara baktığımda, bunun ortalama yüzde 25 dolaylarında olduğunu gördüm. 54 üncü Hükümet, denk bütçe iddiasıyla ortaya çıktığı için, 97 yılında da bu şekilde bir sapmanın olmayacağını iddia etti; ama, ben diyorum ki, inşallah, geçmiş hükümetlerde olduğu gibi, siz de, yüzde 20'leri tutturursunuz; çünkü, denk bütçede ortaya koyduğunuz gelirlerin en önemlisi sayılan Türk Telekom AŞ'nin satışından ve yine Türk Telekom AŞ'nin katma değerli hizmetlerinden elde edilecek geliri, yaklaşık 5.5 milyar dolar olarak görüyorsunuz; ama, ben size bir şey söyleyeyim, bunun da farkında olun; Türk Telekom AŞ'nin satışıyla ilgili, şu anda, Özelleştirme İdaresinde hiçbir şey yapılmamıştır. Biliyorsunuz, buradan bir yasa geçirdik ve o yasayı da biz destekledik; Türk Telekom AŞ'den, Ulaştırma Bakanlığından, Özelleştirme İdaresinden teşkil edilecek bir heyet, daha oluşturulamamış; çok sıkı çalışsalar bile, 1997'nin sonunda buradan elde edeceğiniz geliri, bütçeye yazamayacaksınız; onun için, ben sizi uyarıyorum.

54 üncü Hükümetin Hükümet Programında en çok dikkat ettiğim şöyle bir ifade var: “Rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçilecek.” Bunu, Hükümetteki bütün milletvekili arkadaşlarımın odasına yazıp sürekli bakmalarını tavsiye ediyorum; çünkü, sizin yaptığınız, sadece rantiyeyi teşvik etmek. Bununla ilgili, demin Sayın Hacaloğlu'nun dediği gibi, bir vergi reformu getirebilirdiniz; ama, bakın, ürettiğiniz kaynak paketlerinin içine -özellikle Refah Partisinin tabanına yönelik- serpiştirdiğiniz bütün önlemler, aslında, çok büyük faiz oranlarında borçlanmadır; örneğin, bedelsiz ithalat; örneğin, altın stokunun affı... Bu, kesinlikle borçlanmanın bir başka yoludur; bedelsiz ithalatta yüzde 10 faizle borçlanıyorsunuz... Ha, size şunu da söyleyeyim: Doğru Yol Partisi ile CHP; yani, 1995'teki Hükümet sizi kandırmış. Sizi nasıl kandırmış; şöyle kandırmış: Gümrük Birliği Anlaşmasının İngilizce metnini Türkçeye çevirirken tahrifat yapmışlar; nasıl: Gümrük Birliği Anlaşma metninin Türkçe tercümesinde, yabancı otomobillerin ithalinin, Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı -şimdi ikiye ayrıldı- İthalat Genel Müdürlüğünün izniyle olabileceğini metne yazmışlar; halbuki, İngilizce metinde böyle bir şey yok. Yani, sizin bedelsiz ithalat kanununu geçirmenize gerek de yoktu. 50 bin markını bankaya yatıran bir insan, gidip, sizi mahkemeye verip parayı da geri alabilir. Gümrük Bbirliği Anlaşmasında, bedelsiz ithalata izin var, o kanunu niye geçirdiniz? O da, gerçekten rantiyedir; parası olanın, araba almasına imkân sağlayan, devlete de uzun vadede çok yüksek faizle borçlanma sağlayan bir kanundur. O kanunu, geçirmenize gerek de yoktu. Yarın, öbürgün, bedelsiz ithalat yapayım diye para yatıranların hepsi, sizi mahkemeye verebilir.

Şimdi, Doğru Yol Partisinin sözcüsü arkadaşım, buradan “çiftçilere destekleme alım fiyatını iyi verdiklerini, KOBİ'leri desteklediklerini” söylediler; Hükümet Programınızda da bu var. KOBİ'leri destekleyemezsiniz; 5 trilyonla KOBİ'ler desteklenir mi? Resmî olmayan kayıtlara göre, 2 milyona yakın KOBİ var. Bunların her birine ar-ge çalışması için, dışpazar araştırması için, eğitim için, her birine, sadece, 1 milyar lira verseniz, 2 katrilyon para ediyor. Niye yalan söylüyorsunuz ki, 5 trilyonla bu olmaz; ancak, partizanca... (RP sıralarından “Doğru konuş” sesleri) Doğru söylediğim için tersi yalan oluyor; ben, doğru söylüyorum. Hesaplayın: 2 milyon KOBİ'ye 1 trilyon verin, 2 katrilyon ediyor efendim; ben, doğruyu konuşuyorum.

Buradaki eködenek ihtiyacının yarısı, yine faiz ödemelerine gidiyor. Aslında, ben, Köy Hizmetlerine, çalışanlarımıza, emeklilerimize giden parayı destekliyorum; ama, dikkat edin, yarısı gene faize gidiyor; hani, rantiyeyi engeleyecektiniz? Vergi reformu getirseydiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum.(ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Adil Aşırım'a teşekkür ediyorum.

1 inci maddeyle ilgili başka söz talebi yok.

Şimdi, 1 inci maddeye bağlı cetveli okutup, oylarınıza sunacağım.

(1) SAYILI CETVEL

13.00 - MALİYE BAKANLIĞI

Program

Kodu Açıklama Lira

930 Malî Transfreler 447 000 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler.... Etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi kabul edilen cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalıştırılan geçici işçiler için 1996 yılına mahsus olmak ve 100 000 Adam/Ay miktarını aşmamak üzere ilave vize yapmaya; bu vize için gerekli geçici işçilik ödeneğini Maliye Bakanlığı Bütçesinin (930-08-3-351-900) tertibindeki ödenekten kurum bütçesinin ilgili tertiplerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

Bu madde uyarınca yapılacak ilave geçici işçi vizesi, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü için 1997 yılında yapılacak vize işlemi sırasında dikkate alınmaz.

BAŞKAN - Geçici madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Geçici madde üzerinde değişiklik önergesi yok.

Geçici maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili değişiklik önergesi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oya tabidir.

Oylamanın, oy kupalarının sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN - Salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4139 sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının oylama sonuçlarını sunuyorum:

Oy sayısı : 254

Kabul : 213

Ret : 37

Mükerrer : 3

Geçersiz : 1

Böylece, tasarı yasalaşmış bulunmaktadır; hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Grup temsilcileri, kalan sürede, daha başka bir kanunu çıkarmaya sürenin yetmeyeceği gerekçesiyle, çalışmaları tamamlamamızı arzu ediyorlar, Başkanlık da aynı görüşe katılıyor.

1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarılarını görüşmek için, 9 Aralık 1996 Pazartesi günü Saat 10.00'da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.55

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Millevekili Bülent Akarcalı'nın, Mülteciler Sözleşmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yazılı cevabı (7/1577)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dış İşleri Bakanı Sayın Tansu Çiller tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Ülkemizin 1951 Mülteciler sözleşmesine koyduğu “Asya ülkelerinden siyasi mülteci kabul edilmez” şerhini kaldırmayı düşünmez misiniz?

2. Bu şerh'in varlığı Türkiye için aşağılayıcı değil midir?

3. Bu şerhe göre Batılı insansa, Asyalı nedir?

4. Bu şerh atalarımızı inkâr anlamına gelmiyor mu?

T.C.

Dışişleri Dışişleri Bakanlığı

Orta doğu, Afrika ve Uluslararası

Siyasi Kuruluşlar Genel Müdürlüğü

Sayı : BMGY-III-3740-749

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği'nin 8 Kasım 1996 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00. 02-7/1577-4029/11168 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı tarafından verilen, ülkemizin 1951 tarihli Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi'ne coğrafi sınırlamayla taraf olmasına ilişkin yazılı soru önergesinin yanıtı ekte takdim kılınmıştır.

Saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Tansu Çiller

Dışişleri Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Türkiye'nin 1951 Tarihli Cenevre Sözleşmesine Coğrafi Sınırlamayla

Taraf Olmasına Dair Yazılı Sorunun Yanıtı

1951 Tarihli Mültecilerin Hukukî Durumlarına İlişkin Cenevre Sözleşmesi, II.Dünya Savaşı sonrasında, özellikle Nazi zulmü nedeniyle birçok ülkede mülteci durumuna düşmüş kişilerle ilgili sorunların ülkede çözülebilmesi amacıyla, mültecilerin hukukî statülerini, o ana kadar benimsenen geçici tanımların yerine, genel ilkelere bağlayacak bir uluslararası belgeye duyulan ihtiyaç nedeniyle ortaya çıkmıştır. Malumları olduğu üzere, ülkemiz de bu dönemde, Avrupa ülkelerinden kaçan mülteciye evsahipliği yapmıştır.

Sözleşme imzacı devletlere, coğrafi kısıtlamalarla taraf olma imkânını sunmuştur. Türkiye bu imkândan yararlanmış ve Avrupa'dan gelen kişilere mülteci statüsü tanımıştır. Avrupa'ya istisna tanınması yukarıda değinilen geleneksel tutumumuzdan ve bu coğrafi bölgeden kısıtlı sayıda kişilerin iltica etmesinden kaynaklanmıştır.

Buna karşılık, Türkiye'nin transit yollar üzerinde olması, doğu ülkelerinden de mülteci kabul edildiği takdirde yurdumuzu sınırları açık bir iltica ülkesi haline getirebilecek ve büyük sorunlara yol açabilecektir.

Türkiye'nin, Avrupa dışındaki ülkelerden gelen kişilere, mülteci statüsü tanımıyor olması, uluslararası korumaya muhtaç kişilere geçici sığınma hakkı ve ikâmet imkânı da tanınmadığı anlamına gelmemektedir. Ancak, mülteci statüsü, geçici sığınmacı statüsünden farklıdır. Mülteciler, meslek edinme, eğitim, seyahat ve malî yükümlülükler konusunda vatandaşlara eşit haklara sahiptirler. Oysa ki, sığınmacılara, ihtiyaçları olan geçici korunma sağlanmaktadır.

Bulundukları yerlerden çeşitli nedenlerle kaçarak Türkiye'ye gelen kişiler, ülkemizde kalmak gibi bir niyetleri bulumadığını sığınma başvuruları sırasında belirtmektedirler. Çeşitli Asya ülkelerinden gelen sığınmacılar, ya kendi ülkelerindeki durumun iyileşmesinden sonra geri dönmeyi istemekte, ya da, İranlılar ve Iraklılar gibi, ülkemize transit amaçla gelmiş olup, Batılı üçüncü ülkelere gitmeyi amaçlamaktadırlar. Batı'ya gitmek için ülkelerinden ayrılmış olan kişilere, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ankara Temsilciliği aracılığıyla, kendilerini kabul edebilecek bir ülke bulunup bulunmadığını araştırabilmelerini teminen makul bir süre Türkiye'de kalma olanağı tanınmaktadır.

1991'de kuzey Irak'tan sınırlarımıza bir gün içinde yarım milyon Iraklı geldiği ve Batılı ülkelerin sınırlarımızı açmamız konusunda yoğun baskı yaptığı hatırlardadır. 1988 yılındaki benzeri göç sonucunda, bunun yükünü paylaşacaklarını taahhüt eden ülkelerin, daha sonra Türkiye'yi altından kalkılması çok güç ekonomik, sosyal, güvenlik ve çevre ile ilgili sorunlarla başbaşa bıraktıkları bilinmektedir.

İçinde bulunduğumuz coğrafyada, öngörülmeyen nüfus hareketlerinin tekrarlanabilir olduğu gözönüne alındığında, Türkiye'nin bu kişilere, imkânları dahilinde ve “geçici sığınma” çerçevesinde vermiş olduğu yardım ve desteğin, kendisinden beklenenin sınırını oluşturduğu görülmektedir.

Bu arada bir başka tarihi gerçeğin de altını çizmek isterim : 1945 yılından bu yana, Türkiye, 1951 Sözleşmesi kapsamındaki mükellefiyetinin ötesinde, ırk, dil, din, kültür bağı gerekçeleriyle çoğu Asya kökenli 750 000 soydaşımızı bağrına basmış, sığınmacı olarak kabul etmiş, vatandaşlığına almıştır.

Vurgulanması gereken bir başka nokta da, Türkiye'nin, “Avrupa Dışındaki Ülkeleri” kapsayan coğrafi kısıtlamasının, yalnızca Asya ülkelerine yönelik olmadığıdır. Mevcut coğrafi kısıtlamamız, çeşitli Afrika ülkelerinden gelen ve İstanbul başta olmak üzere, çeşitli illerimizde, uyuşturucu kaçakçılığı, karaborsacılık ve diğer yasadışı alanlara el atan kişilerin iltica mekanizmasını suistimal etmelerine karşı da bir tedbir niteliğindedir.

Sonuç itibarıyla, Türkiye'de hali hazırda barındırılan Azeri, Özbek, Türkmen, Filistinli, Iraklı, İranlı, Afgan, Pakistanlı, Suriyeli, Türk asıllı Çinli sığınmacılar gibi Asya ülkelerine mensup kişilere karşı üzerimize düşen insani sorumluluğu fazlasıyla yerine getirmiş; bunu yaparken ırk ve bölge ayrımına kesinlikle gitmemiş ve ayrımcı bin yaklaşım içinde olmadığını göstermiştir.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanan, aynı dili, tarihi ve kültürü paylaştığımız Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle her alanda yakın ilişkiler kurmanın gururunu ve mutluluğunu taşımaktayız. Türkiye Türklerinin atalarını ve köklerini unutmaları sözkonusu değildir. Türkler'in, bir çok ulus gibi, tarih boyunca dünyanın dört bir köşesine dağılmış, çeşitli devletlerin vatandaşları olarak yaşamalarını, varlıkları ve benliklerini sürdürmekte olduklarını da unutmamak gerekir. Hükümetimizin tüm soydaşlarımıza desteği, bunların Türkiye'ye mülteci olarak kabul edilmeleriyle değil, bulundukları yerlerde huzur, refah ve barış içinde yaşamaları yönünde gerekli gayretin gösterilmesi ve onların varlığıyla dostluk ve işbirliği köprüleri kurulması çabalarıyla anlamını bulmuş ve bulmaktadır.

2. - Balıkesir Milletvekili Tamer Kanber'in, katı yakıtlı termosifonlardan alınan KDV oranının azaltılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1604)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla 5.11.1996

Tamer Kanber

Balıkesir

Günümüzde sadece fakir halkın kullanmakta olduğu zaruri ihtiyaç olan katı yakıtlı termosifonların lüks tüketim malları sınıfına dahil edilip KDV oranının %23 oranında olması doğru değildir.

Tüketici mamule ödeyeceği bedelin 1/4 oranında KDV ödemek zorundadır. Ve mağduriyeti söz konusudur.

Mağduriyetin önlenmesi ve yanlışlığın düzeltilmesi KDV oranının %5'e düşmesi ne zaman gerçekleşecektir.

T.C.

Maliye Bakanlığı

Gelirler Genel Müdürlüğü 5.12.1996

Sayı : B.07.0.GEL.0.82/8211-10/58085

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Kanunlar Kararlar Müdürlüğü'nün 21.11.1996 gün ve B.02.0.KKG/106-398-13-4574 sayılı yazısı.

Balıkesir Milletvekili Sayın Tamer Kanber'in Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da Devlet Bakanı Sayın Lütfü Esengün'ün koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği ilgi yazı eki 7/1604-4073 esas nolu yazılı soru önergesinde belirtilen soruya ilişkin cevabımız Devlet Bakanı Sayın Lütfü Esengün'ün örneği ekli yazısı üzerine aşağıda açıklanmıştır.

Bilindiği gibi, katma değer vergisi oranları 3065 sayılı Kanunun 28.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Bakanlar Kurulu'nca belirlenmektedir. Bu çerçevede çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı ile su ısıtıcılarının katma değer vegisi oranı %23 olarak belirlenmiştir.

Elektrikli ve gazlı su ısıtıcıları %23 oranında katma değer vergisine tabi tutulurken, katı yakıtlı ısıtıcıların daha düşük oranda vergilendirilmesi, aynı işleve sahip ürünler arasında vergi yoluyla farklılık meydana getirecektir. Bu durum ise katma değer vergisinin tarafsızlık ilkesine uygun düşmemektedir.

Öte yandan, bütün su ısıtıcılarının genel vegi oranı olan (%15) kapsamına alınması ise başta diğer ev eşyaları olmak üzere, %23 oranına tabi diğer mallarda benzeri talepleri artıracaktır. Bu kapsamda katma değer vergisi oranlarında yapılacak bir değişiklik ise kamu finansman dengesini olumsuz yönde etkileyecektir.

Ancak, katma değer vergisi oran değişikliği önerileri, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunan Özel Tüketim Vergisi Tasarısının Kanunlaşması aşamasında değerlendirilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Doç. Dr. Abdullatif Şener

Maliye Bakanı

T.C.

Devlet Bakanlığı 28.11.1996

Sayı : B.02.0.0010/01183

Maliye Bakanlığı

İlgi : Başbakanlık Kan. ve Gen. Müd.'nün 21.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-398-13/4574 sayılı yazısı.

Balıkesir Milletvekili Tamer Kanber'in; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılmasını istediği ilgi yazı ve eki, yazılı soru önergesi ekte sunulmuştur.

Sözkonusu yazılı soru önergesinin cevabının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmesini, Başbakanlığa ve Bakanlığıma da bir örneğinin gönderilmesini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

3. - Yozgat Millevekili Kâzım Arslan'nın, Yozgat İlindeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı M. Halit Dağlı'nın yazılı cevabı (7/1617)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Halit Dağlı tarafından Yazılı olarak cevaplandırılmasını talep etmekteyim.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 7.11.1996

Dr. Kâzım Arslan

Yozgat

1. 1988-1991 yıllarında Yozgat İlinde nerelerde, ne kadar (Ağaçlandırma) yapılmıştır? (Ayrı ayrı)

2. Bu dikimler kimler tarafından yapılmıştır?

3. Bu dikimlerde zayiat oranı ne kadardır?

4. Ağaçlandırılan bu bölgelerin hali hazırdaki durumu nedir?

T.C.

Orman Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu

Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi

Başkanlığı 4.12.1996

Sayı : KM.1.SOR./822-3563

Konu : Sn. Kâzım Arslan'ın Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

ilgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 14.11.1996 tarih ve. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1617-4120/11328 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Yozgat Milletvekili Sayın Kâzım Arslan'ın “Yozgat ilindeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabi yazımız ilişikte gönderilmiştir.

Arz ederim.

M. Halit Dağlı

Orman Bakanı

Yozgat Milletvekili Sayın Kâzım Arslan'ın 7/1617 Esas No. lu “Yozgat İlindeki Ağaçlandırma Çalışmalarına İlişkin Yazılı Soru Önergesi”

Hakkında Orman Bakanlığının Cevabı

1. Yozgat İlinde 1980-1991 yılları arasında yapılan ağaçlandırma ve erozyon kontrolu çalışmalarını proje bazında gösterir cetvel ektedir.

2. Fidan dikim işleri, sahaya en yakın ilçe, kasaba ve köy yerleşim birimlerinden temin edilin mahalli işçilere yevmiye ve birim fiyat usulüyle yaptırılmıştır.

3. Yozgat İlinde tesis edilen toplam 6891 hektar ağaçlandırma sahasının, önceki yıllarda yapılan tetkiklere göre çeşitli nedenlerle 2244 hektarının başarısız olduğu tespit edilmiştir.

4. Ağaçlandırılan bölgelerde koruma ve bakım çalışmalarına devam edilmektedir.

Yozgat İli Dahilinde 1988-1991 Yılları Arasında Yapılan Ağaçlandırma Ve Erozyon Kontrolu Çalışmalarını Proje Bazında Gösterir Cetvel

Proje Çalış. Yapıldığı Yıl

Nevi Proje Adı Uygulanan İlçe Birimi 1988 1989 1990 1991 Toplam

Ağaçl. Kavurma Çukuru Merkez Ha. 80 - - - 80

Ağaçl. Köklüdere Akdağmadeni Ha. 66 515 - - 581

Ağaçl. Sümbülkaya Çekerek Ha. 414 1787 - - 2201

Ağaçl. Cehennemdere Akdağmadeni Ha. - 10 - - 10

Ağaçl. Akdağmadeni Akdağmadeni Ha. - - 1050 550 1600

Ağaçl. Uzunlu Boğazlıyan Ha. - - 7 300 307

Ağaçl. Çekerek Çekerek Ha. - - 542 720 1262

Ağaçl. Yeşil Kuşak Merkez Ha. - - 14 300 314

Ağaçl. Yeni Fakılı Yeni Fakılı Ha. - - - 300 300

Ağaçlandırma Toplamı Ha. 560 2312 1613 2170 6655

Er. Kont. Arnavut Dere Çayıralan Ha. - - 50 - 50

Er. Kont. Konurlu Dere Çayıralan Ha. - - 50 - 50

Er. Kont. Büyükyazı Çayı Yerköy Ha. - - 10 - 10

Er. Kont. Söğüdünbaşı D. Yerköy Ha. - - 26 - 26

Er. Kont. Aydıncık Aydıncık Ha. - 100 - - 100

Erozyon Kontrolu Toplamı Ha. - 100 136 - 236

GENEL TOPLAM Ha. 560 2412 1749 2170 6891

Yozgat Kırsal Kalkınma Projesi Kapsamında 1992-1996 Yılları Arasında

Yapılan Çalışmaları Gösterir Cetvel

Yılı Birimi Ağaçl. Eroz.Kont. Mera Islahı Enerji Or. Sosyal Ormancılık

1992 Ha. 45 10 - - -

1993 Ha. 260 15 - 150 70

1994 Ha. 600 15 300 150 4

1995 Ha. 130 50 50 250 10

1996 Ha. 100 220 145 - -

TOP. Ha. 1135 410 495 550 84

Yozgat İli Dahilinde (Cartaba) Kavakçılığı Geliştirme Projesi Çerçevesinde

1990-1994 Yıllar Arasında Yapılan Kavak Plantasyonu Gösterir Cetvel

Uygulama Uygulamanın Yapıldığı Yararlanan Toplam Dikim Dikilen Kavak

Yılı Köyler Kişi Sayısı Alanı (Dekar) Fidanı (Adet)

1990 Ayrıdam 39 269.0 36 151

Çiğdemli

Duralidayılı

1991 Karayakup 55 589.0 64 037

Terzili

Saray

Belkavak

K.Nefes

Özer

Yankı

Divanlı

1992 Akbucak 19 354.2 36 620

Fakırbeyli

Boğazlıyan

1993 Yerköy 5 101.0 9 960

Araplı

1994 Yudan 9 100.7 10 395

TOPLAM 127 1413.9 157 163

4. - İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün, İzmir-Konak İlçesi eski İzmir bölgesindeki konutlara yüksek ücretten TEDAŞ tarafından verilen elektriğe ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M.Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1535)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorumun Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanınca yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim.

Saygılarımla.

Sabri Ergül

İzmir

1. İzmir İli Konak İlçesi Eski İzmir Bölgesindeki 17 mahallede mevcut konutlara imarsız yapılaşma oldukları gerekçesiyle TEDAŞ'ın şantiye elektriği tarifesinden cerevan verildiği ve bedelinin bu nedenle yüksek ücretten tahsil edildiği doğru mudur? Bunun sebebi nedir?

2. 300 000 yurttaşımızın yaşadığı bu bölgedeki yuttaşlar zaten yoksul olup, geçim çekmektedirler.

Yurttaşlarımızın bu mağduriyetlerini gidermek ve aboneliklerini normal konut tarifesine dönüştürmek için ne gibi işlemler yapmayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 5.12.1996

Sayı : B.15.0.APK.0.23.300/1693/19250

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı'nın 20.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1635-4184/11547 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül'ün tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 99 uncu maddesi gerğince cevaplandırılması istenen 7/1635 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül'ün

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/1635-4184)

Soru 1 : İzmir İli Konak İlçesi eski İzmir Bölgesindeki 17 mahallede mevcut konutlara imarsız yapılaşma oldukları gerekçesiyle TEDAŞ'ın şantiye elektriği tarifesinden cereyan verildiği ve bedelinin bu nedenle yüksek ücretten tahsil edildiği doğru mudur? Bunun sebebi nedir?

Cevap 1: 3194 sayılı İmar Yasasının 31 inci maddesine göre, yapı kullanma izni olmayan yapılar, elektrik su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden yararlandırılmaktadır.

Ancak, kaçak ve usulsüz elektrik kullanımını önlemek için, Bakanlığımızca yapılan bir düzenleme ile yapı kullanma izni alamamış, fakat belediye tarafından örneğin su şebekesi vb. gibi alt yapı hizmetleri götürülmüş ise; geçici olarak abone yapılmaları sağlanmaktadır. Dolayısıyla, bu tür abonelere 9.11.1995 tarih ve 22458 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği'nin 5 inci maddesi bendinde yeralan geçici aboneler tarifesi uygulanmaktadır.

Soru 2 : 300 000 yurttaşımızın yaşadığı bu bölgedeki yurttaşlar zaten yoksul olup, geçim sıkıntısı çekmektedirler.

Yurttaşlarımızın bu mağduriyetlerini gidermek ve aboneliklerini normal konut tarifesine dönüştürmek için ne gibi işlemler yapmayı düşünüyorsunuz?

Cevap 2 : 300 000 yurttaşımızın mağduriyetinin giderilmesi, ancak, İmar Yasasının öngördüğü yapı kullanma izni ile birlikte ilgili Müesseseye başvurmaları halinde yasal abone yapılanmalarıyla mümkün olacaktır. Bu durumda, Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği'nin 5 inci maddesi A bendinde yer alan ait oldukları abone grubuna alınabileceklerdir.

5. - Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Antalya'nın ulusal demiryolu ağına bağlanmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1643)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı tarafından İçtüzüğün 99 uncu maddesi uyarınca yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 13.11.1996

Dr. Yusuf Ekinci

Burdur

1. Antalya İlinin ulusal demiryolu ağına bağlanması ile ilgili olarak (Bakanlığınıza bağlı Demiryolları-Limanlar-Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü tarafından) bir çalışma yapılmakta mıdır?

2. Şayet bu tarz bir çalışma yapılmakta ise bu çalışmanın aklın ve ilmin gösterdiği gerçekler çerçevesinde Burdur-Antalya Demiryolu olduğuna inanıyor musunuz?

3. Burdur-Antalya Demiryolu olarak kamuoyuna mal olan bu tasarının bir başka istikamete kaydırılmasının ülke ekonomisine zarar vereceğini düşünüyor musunuz?

4. Burdur-Antalya Demiryolunun proje çalışmaları ne zaman tamamlanacaktır?

5. Burdur-Antalya Demiryolunun ihalesi ne zaman yapılabilecektir?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 4.12.1996

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.AE/1583-27329

Konu : Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin

Yazılı Soru Önergesi Hk.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 22 Kasım 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1643-4242/11714 sayılı yazısı.

Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin Bakanlığıma yönelttiği 7/1643-4242 sayılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin 7/1643-4242 Sayılı

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

1. Antalya İli'nin Ulusal demiryolu ağına bağlanması ile ilgili olarak (Bakanlığınıza bağlı Demiryolları-Limanlar-Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü tarafından) bir çalışma yapılmakta mıdır?

2. Şayet bu tarz bir çalışma yapılmakta ise bu çalışmanın aklın ve ilmin gösterdiği gerçekler çerçevesinde Burdur-Antalya Demiryolu olduğuna inanıyor musunuz?

3. Burdur-Antalya Demiryolu olarak kamuoyuna mal olan bu tasarının bir başka istikamete kaydırılmasının ülke ekonomisine zarar vereceğini düşünüyor musunuz?

4. Burdur-Antalya Demiryolunun proje çalışmaları ne zaman tamamlanacaktır?

5. Burdur-Antalya Demiryolunun ihalesi ne zaman yapılabilecektir?

Cevaplar :

Isparta-Burdur-Antalya Demiryolu hattının fizibilite etüdü DLH Genel Müdürlüğünce Ortadoğu Teknik Üniversitesine verilmiş ve 1996 yılı Ekim ayında tamamlanmıştır. Fizibilite etüdü çalışmalarında 5 güzergah belirlenmiştir. Bu güzergahlar;

1. Isparta-Burdur-Antalya 178 Km.

2. Burdur-Bozova-Antalya 190 Km.

3. Burdur-Kızılkaya-Antalya 150 Km.

4. Isparta-Antalya 139 Km.

5. Burdur-Isparta-Antalya 167 Km.

Yukarıda belirtilen tüm seçenekler, ekonomik analiz sürecinde yapılabilir bir nitelik arz etmemektedir.

6. - Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın, telefon rehberine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1652)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu emir ve müsadelerinize arzederim.

Saygılarımla.

Yaşar Okuyan

Yalova Millevekili

Soru : Türk Telekominikasyon A.Ş. tarafından 1995 yılında telefon abonelere gönderilen avans makbuzunda;

“1995 yılı ilk yarısında dağıtılmak üzere Alfabetik Telefon Rehber bastırılacaktır. Rehber bedeli 200 000 TL dır. 50 000 TL lık avansın son ödeme tarihine kadar ödenmesi halinde rehberiniz hazır olduğunda adresinize teslim edilecektir.” ifadesi yer almıştır.

1. 1996 yılı bitmek üzere olduğu halde abonelere hiçbir dağıtım yapılmamıştır.

Yurt çapındaki abone sayısı gözönüne alındığında toplanan paraların çok büyük meblağlara ulaşmış olduğu bir gerçektir.

Söz konusu paralar bugüne kadar nerede ve nasıl değerlendirilmiştir?

2. Büyük bir ihtiyaç olan telefon rehberi dağıtımı ne zaman başlayacaktır? Gecikme sebepleri nelerdir?

T.C 4.12.1996 Ulaştırma Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21.AE/1584-27330 Konu : Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın

Yazılı Soru Önergesi Hk.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 25 Kasım 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1652-4259/11788

Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın Bakanlığıma yönelttiği 7/1652-4259 sayılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu Ulaştırma Bakanı

Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın 7/1652-1459 Sayılı

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular : Türk Telekominikasyon A.Ş. tarafından 1995 yılında telefon abonelere gönderilen avans makbuzunda;

“1996 yılı ilk yarısında dağıtılmak üzere alfabetik Telefon Rehberi bastırılacaktır. Rehber bedeli 200 000 TL'dır. 50 000 TL'lık avansın son ödeme tarihine kadar ödenmesi halinde rehberiniz hazır olduğunda adresinize teslim edilecektir.” ifadesi yer almıştır.

1. 1996 yılı bitmek üzere olduğu halde abonelere hiçbir dağıtım yapılmamıştır.

Yurt çapındaki abone sayısı gözönüne alındığında toplanan paraların çok büyük meblağlara ulaşmış olduğu gerçektir.

2. Büyük bir ihtiyaç olan telefon rehberi dağıtımı ne zaman başlayacaktır? Gecikme sebepleri nelerdir?

Cevaplar :Alfabetik Telefon Rehberinin, bir defaya mahsus olmak üzere rehber masraflarının büyük bir kısmının Türk Telekomca karşılanması, bir kısmının da abonelere yansıtılması şeklinde abone ve gelir potansiyeli yüksek olan Adana, Ankara, Antalya, Bursa, İstanbul ve İzmir illerine ait rehberlerin Türk Telekom Genel Müdürlüğünce diğer illerin ise Türk Telekom Başmüdürlüklerince bastırılmasına karar verilmiştir.

Bu arada; basım maliyetine göre abonelerden rehberde yeralacak abone sayısı ile orantılı olarak 50 000, 100 000 veya 200 000 TL ücret alınması uygun görülmüş, rehberlerin baskı sayılarını belirlemek amacıyla Ekim/1995 ayı tahakkuk döneminde rehber isteyen 5 145 120 aboneden rehber başına 50 000 TL avans üzerinden yaklaşık 257 milyar TL tahsil edilmiştir. Ancak, Türk Telekomca ülke genelinde alfabetik telefon rehberlerinin basımını teminen çıkılan ihale bedeli yaklaşık 1.2 trilyon TL, dağıtım bedeli ise yaklaşık 208 milyar TL olmak üzere toplam 1.4 trilyon TL'yi bulmaktadır. Avans dışında alınması gereken ücretler rehberlerin dağıtımından sonra kalan miktar 50 000 TL'lik taksitler halinde telefon faturalarıyla tahsil edilecektir.

Buna göre; ülke genelinde tüm illeri kapsayacak şekilde Kasım/1995 tarihinde itibaren 1996 yılının ilk yarısına kadar rehber ihaleleri gerçekleştirilmiş, ancak uzun bir süre rehber basılmaması nedeniyle 118 abone bilgilerinin rehber standartlarına uygun hale getirilmesi işlemleri uzun zaman almış ve programda öngörülen sürelerde gecikme olmuştur. Buna rağmen 1996 yılının ilk yarısına abone adreslerine teslim edileceği kamu oyuna duyurulan rehberlerin Ağustos/1996 tarihinden itibaren dağıtım işlemlerine başlanmıştır.

2. Türkiye genelinde 79 il için 81 rehber alanından (İstanbul için 3 rehber alanı) bazım işlemi tamamlanan 69 rehber alanından 48'inde rehberler avans yatırılan abone adreslerine, teslim edilmiş, 21 rehber alanında dağıtım sürdürülmektedir. İstanbul 3. üncü bölge (Alan kodu :216) rehberinin abone adreslerine dağıtımına 27.11.1996 tarihinde başlanmıştır.

Bilgilerin derlenmesindeki gecikme nedeniyle basım çalışmaları süren illerde rehberlerin basım ve abone adreslerine dağıtımına Aralık/1996 ayı içinde, İzmir ve Bursa İllerinde ise rehberlerin dağıtımına Ocak/1997 ayında başlanacaktır.

7. - Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu'nun, Sinop TEDAŞ ambarından çalındığı iddia edilen kullanılmamış bakır iletken kabloya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1655)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

19.11.1996

Aşağıdaki soruman Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanınca yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini İçtüzüğün 96 ıncı ve devamı maddelerine dayanarak saygı ile arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Sinop

Soru : 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde Sinop listesinden Refah Parti'nin birinci sırada adayı olan, seçimi kazanamadığı için TEDAŞ Genel Müdürlüğüne getirilen Sayın Mustafa Öztürk'e bağlı Sinop TEDAŞ Ambarlarından 6.5 ton ağılığında yaklaşık 2.5-3 milyar TL değerinde kullanılmamış bakır iletken kablo çalınmış olduğu yaygın söylentilerine rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadığı söylenmektedir. Bu konuda Sayın Bakan herhangi bir işlem yapılmasını düşünüyor mu?

T.C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 5.12.1996

Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.1694/19251

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı'nın 25.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1655-4275/11827 sayılı yazısı.

Sinop Milletvekili Sayın Metin Bostancıoğlu'nun tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 99.uncu maddesi gerğince cevaplandırılması istenen 7/1655 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Sinop Milletvekili Sayın Metin Bostancıoğlu'nun

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/1655-4275)

Soru : 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan Milletvekili Genel seçimlerinde Sinop listesinden Refah Parti'nin birinci sırada adayı olan, seçimi kazanamadığı için TEDAŞ Genel Müdürlüğü'ne getirilen Sayın Mustafa Öztürk'e bağlı Sinop TEDAŞ ambarlarından 6.5 ton ağırlığında yaklaşık 2,5-3 milyon TL değerinde kullanılmamış bakır iletken kablo çalınmış olduğu yaygın söylentilerine rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadığı söylenmektedir. Bu konuda Sayın Bakan herhangi bir işlem yapılmasını düşünüyor musunuz?

Cevap : Sinop TEDAŞ ambarlarından 6,5 ton bakır iletken çalınması olayı, Sinop Elektrik Dağıtım Müdürlüğü'nün 1.11.1996 tarih, 1/101 sayılı yazısı ile TEDAŞ Genel Müdürlüğü'ne bildirilmiştir. Genel Müdürlükçe Başmüfettiş Ziya Sarı 4.11.1996 tarih, 1339 sayılı yazı ile gerekli inceleme ve soruşturmayı yapmak üzere görevlendirilmiş olup, 18.11.1996 tarihinde Sinop'ta göreve başlamıştır.4139 Sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 254

Kabul Edenler : 213

Reddedenler : 37

Çekinserler : -

Mükerrer Oylar : 3

Geçersiz Oylar : 1

Oya Katılmayanlar : 299

Açık Üyelikler : -

(Kabul Edenler)

ADANA

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Mustafa Küpeli

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Osman Hazer

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

AKSARAY

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Ömer Ekinci

Mehmet Gölhan

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

ANTALYA

Hayri Doğan

AYDIN

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Mustafa Güven Karahan

İsmail Özgün

BARTIN

Zeki Çakan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

BURSA

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

ÇORUM

Bekir Aksoy

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Haluk Müftüler

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Ömer Vehbi Hatipoğlu

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HATAY

Ali Günay

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Abdülbaki Gökçel

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Yıldırım Aktuna

Refik Aras

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Süleyman Arif Emre

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Metin Işık

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

Hayri Kozakçıoğlu

Ali Oğuz

H. Hüsamettin Özkan

Mehmet Ali Şahin

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Hasan Denizkurdu

Işılay Saygın

Sabri Tekir

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

KONYA

Hüseyin Arı

Veysel Candan

Remzi Çetin

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Metin Emiroğlu

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Sümer Oral

Yahya Uslu

MARDİN

Fehim Adak

Muzaffer Arıkan

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Nedim İlci

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Ayhan Gürel

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Metin Gürdere

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Kamer Genç

VAN

Maliki Ejder Arvas

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kâzım arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

ANKARA

Gökhan Çapoğlu

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Aydın Tümen

ANTALYA

Bekir Kumbul

Yusuf Öztop

BALIKESİR

Safa Giray

İ. Önder Kırlı

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BOLU

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Kâzım Üstüner

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

(Reddedenler)

ESKİŞEHİR

Necati Albay

HATAY

Atilla Sav

İSTANBUL

Ziya Aktaş

Nami Çağan

Algan Hacaloğlu

Osman Kılıç

Ahmet Tan

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

İZMİR

Ali Rıza Bodur

Aydın Güven Gürkan

Ahmet Piriştina

KARAMAN

Fikret Ünlü

KOCAELİ

Halil Çalık

KÜTAHYA

Emin Karaa

MUĞLA

Zeki Çakıroğlu

Fikret Uzunhasan

SAKARYA

Teoman Akgür

SAMSUN

Yalçın Gürtan

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

SIVAS

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

Eyyüp Cenap Gülpınar

TEKİRDAĞ

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Şahin Ulusoy

ADANA

Cevdet Akçalı

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Arif Sezer

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

H. İbrahim Özsoy

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar (B.)

AKSARAY

Mehmet Altınsoy (B.)

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Şaban Karataş

İrfan Köksalan

(Oya Katılmayanlar)

Önder Sav

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Hikmet Uluğbay

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Sami Küçükbaşkan

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

Ali Rıza Gönül

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Tamer Kanber

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Köksal Toptan

BATMAN

Ataullah Hamidi

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kamran İnan

BOLU

Avni Akyol

Necmi Hoşver

Abbas İnceayan

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

Abdülkadir Cenkçiler

Cavit Çağlar

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk.V.)

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Abdulilah Fırat

Necati Güllülü

Aslan Polat

ESKİŞEHİR

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar (K. Üye)

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Mehmet Sılay

ISPARTA

Ömer Bilgin

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Halil Cin

Ali Er

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Meral Akşener (B.)

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican

Mehmet Aydın

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Tansu Çiller (B.)

Gürcan Bağdaş (B.)

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Hasan Tekin Enerem

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Güneş Taner

Bülent Tanla

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

Bahri Zengin

İZMİR

Veli Aksoy

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Rüşdü Saraçoglu

Rıfat Serdaroğlu

Ufuk Söylemez (B.)

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Ali Doğan

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez (K. Üye)

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Güner

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İsmail Cem

Ayvaz Gökdemir

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

KIRŞEHİR

Mehmet Ali Altın

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan (B.)

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan (Başbakan)

Mehmet Keçeciler

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Bşk.)

MALATYA

Miraç Akdoğan

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

MUŞ

Necmettin Dede

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Musa Uzunkaya

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Yaşar Topçu

SIVAS

Musa Demirci (B.)

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Seyit Eyyüpoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Hasan Karakaya

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Fethullah Erbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lütfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Soysal

(Geçersiz Oy)

VAN

Mustafa Bayram (Kabul Geçersiz Oy)

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk (Kabul)

(Mükerrer Oylar)

SAMSUN

Nafiz Kurt (Kabul)

SIVAS

Abdüllatif Şener (Kabul)

İstanbul Milletvekili Zekeriya Temizel ve 21 Arkadaşının, İzlenmeye Alınan ve Faaliyetine Son Verilen Bankaların Kanuna Aykırı İşlemlerinin Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi (10/135)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Son yıllarda; bazı kişi ve grupların sağladığı haksız kazançlar ile bunların servet ve harcamalarında meydana gelen ve kaynağı belli olmayan artışlar, ülkemiz gündemini işgal eden konuların başında gelmektedir.

Toplumsal örgütlenmede bazı yerlerde belirli sorumlulukları üstlenmiş kişilerin bu olgu karşısında duyarısız kalmaları, görev ve sorumluluk bilincinin boyutlarının bile farkında olmamaları bu konuda duyulan endişeleri daha da artmaktadır.

Haksız kazançlar ile kaynağı belli olmayan servet ve harcamaların üzerine gidilerek nedenlerinin ortaya çıkarılmaması toplumsal örgütlenme biçimine karşı güvenin sarsılmasına neden olmakta, bunun sonucu olarakta kural dışı davranışlar artarak toplumsal kirlenme yaygınlaşmaktadır.

Bu alanda Bankacılık Sektöründeki Bankaların bazıları da oldukça önemli bir işlev görmekte, tüm mevduatların devlet güvencesine alınması ile de bu alandaki sorumsuzlukların daha da arttığı duyulmaktadır.

Toplanılan mevduatı, Devlet'in gözetim ve denetiminde, Bankalar Yasası'na uygun olarak kullanması gereken bankacılık sisteminde;

Bazı bankaların içleri, bankanın mensup olduğu, grup şirketlerine Bankalar Yasasının belirlediği sınırların çok üstünde ve teminatsız krediler verilerek boşaltılmakta ve grup şirketleri aracılığı ile de bu kaynaklar grup ortaklarına ve bazı kişilere aktarılmaktadır.

Kamu bankaları ile kamu ve vakıf ortaklı bankalar bazı kişi ve gruplara geri dönmesi olanaksız zayıf teminatlı krediler açmakta, bu kredilerin bir kısmı da bu kredilerin verilmesinde aracılık edenlere aktarılmaktadır.

Türkiye'de herhangi bir bankadan yasal mevzuat gereği kredi alamayacak durumda olan kişi ve kuruluşlara, önce bir yabancı banka ya da finans kuruluşunda “depo yapmak”, daha sonra da bu defo karşılık gösterilmek suretiyle garanti verilerek bu yabancı kurumun (yabancı ülkelerdeki o ülke mevzuatına göre kurulan Türk sermayeli bankalarda bu kapsamdadır) depo yapan bankanın belirlediği bu kişilere, geri dönmeyeceğini bile bile kredi açması sağlanmaktadır.

Bu yöntemle Banka yurt dışında yapmış olduğu depoları hiç bir sınırlama ile bağlı olmaksızın istediği kişi ve kuruluşlara kullandırma olanağına kavuşmakta, böylecede aslında geri dönmeyecek şekilde kullandırılmış olan paraları yurt dışı bankalar hesabında göstererek, bankalar yasasının hükümlerinden kurtulmaktadır.

Bu işlemlerde, nezdinde depo hesabı açılan yurtdışı banka yada finans kurumu sadece aracılık görevini üstlenmekte, kredi verirken kişi ve kuruluşların kredi itibarı konusunda hiç bir araştırma yapmamakta, kredinin teminatı olarak da nezdindeki “depoyu” aldığından ve kredinin ödenmemesi halinde bu depoya el koyduğundan hiç bir riske katlanmamakta sadece bu işlemleri karşılığında komisyonunu almaktadır.

Dolayısıyle banka tarafından yurt dışında bulunan finans kurumuna depo edilen tutarların, banka yönetiminin talimatları ile bazı kişi ve kuruluşlara bu şekilde plase edilmesi halinde tüm risk Bankaya ait olmaktadır.

Bankalar Yasasından doğan sorumluluklardan kurtulmak amacıyle, bankalar arası işlemler çoğaltılarak, bazı bankalar tasfiyeye girmiş başka bir banka nezdinde “depo” yapmakta, tasfiye halindeki depo yapılan banka aynı miktarı bir yabancı bankada yeniden depo yapmakta ve bu banka ile yaptığı “rehin temlik sözleşmesi” sonucunda da bu deposunu garanti göstererek vergi cennetlerinde kurulmuş fiktif şirketlere kredi açılması talimatını verebilmektedir.

Bazı bankalar yurt dışında banka açarak buralara kendilere döviz depo etmekte ve daha sonrada bu dövizleri Türkiye'deki firma ve kuruluşlara kredi olarak vermektedir. Böylece bankalar bu dolaylı finansman işlemi ile Türkiye'de yerine getirmek zorunda oldukları bir çok yükümlülükten kurtulmaktadır.

Son yıllarda Türk Bankaları bu yolla, rehin temlik sözleşmeleri yaparak yabancı ülkelerde Türk sermayesi ile kurulmuş olan bankalara milyarlarca ABD Dolar göndermekte, bu miktarlar daha sonra gönderen bankaların talimatlarına göre Türkiye'ye yabancı kredi olarak dönmekte ancak bu kredilerin ödenip ödenmediğinin denetimi de yapılmaktadır.

Bankaların kredi tahsilatları, bazı mafya grupları vasıtasıyle, yönetimler tehdit edilerek engellenmekte, hatta bu konularda işlem yaptığı öğrenilen bazı banka yönetimlerinden tehdit ile kredi alınmaktadır.

Bu tür uygulamalar nedeni ile Türk Bankacılığı zaman zaman büyük sorunlar yaşamakta ve bankalar yasasının 68.inci maddesi uyarınca bazı bankaların faaliyetlerine son verilebilmektedir.

Nitekim son yıllarda yedi Bankanın faaliyetlerine belirtilen şekildeki sorumsuz işlemleri sonucunda zor duruma düşmeleri nedeni ile son verilmiş, buralarda paraları bulunan onbinlerce tasarruf sahibi perişanlık düzeyinde mağdur olurken olayın sorumluları hakkından gerekenler yapılamadığı gibi bu şekilde kullanılan kaynakların geri dönüşüde sağlanamamış yada enflasyona erittirilmiştir.

Türk Bankacılık sektörünün ve buna bağlı olarakta Türk Ekonomisinin geleceği büyük ölçüde Bankacılık alanındaki disiplinin sağlanması ve bu konudaki kuralların eksiksiz olarak uygulanması ile olanaklıdır.

Nitekim 3182 sayılı Bankalar Yasası Hazine Müsteşarlığına Bankaların Yasalara uygun olarak çalışmalarının denetim ve gözetimi konusunda çok açık yetkiler tanımakta, kaynaklarının yukarıda belirtilen yöntemlerle kullanılması sonucunda malî bünyeleri ciddi ölçüde zayıflayan ve zor duruma düşen bankaların Bankalar Yasasının 64 üncü maddesi uyarınca izlemeye alınacağı ve durumlarını düzeltemeyenlerinde aynı yasanın 68 inci maddesi uyarınca faaliyetlerinin durdurulacağı hükme bağlanmaktadır.

Ancak Devletin, özellikle tüm meduata sınırsız Devlet güvencesi sağlanmasından sonra, bazı bankalarda sorumsuz davranışların boyutu daha da artmış, bu konudaki bulgular gazetelerde her gün yer almaya başlamıştır. Bankalar üzerinde etkili bir denetim gerçekleştirmemesinin ve yasaya aykırı davrananlar hakkında da gerekli yaptırımların etkin bir şekilde uygulanmamasının Devletin bile altından kalkmakta zorlanacağı sonuçlar doğurması olasılığı bulunmaktadır.

Tartışmaya getirmek istediğimiz konu Türk Bankacılık sisteminde gerek yasal boşluklardan, gerekse denetim eksikliklerinin yarattığı boşluktan yararlanarak kamu güvencesinde olduğu varsıyılan kaynakların yukarıda belirtilen usullerle bazı kişi ve gruplara haksız olarak aktarılması ve bunun yükünün de Devlet ve hiç günahı olmayan kişilere çektirilmesidir.

Belirtilen olaylardan yasal boşluklardan kaynaklananlara engel olmak amacıyle 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan değişiklikler, Kararnamenin dayanağı olan 3991 sayılı Yetki Yasası'nın 1,2 ve 3. üncü maddelerinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeni ile dayanağını yitirmiş, görülmekte olan davalar nedeni ile yapılan başvurular sonucunda da bir çok hüküm Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi sonucunda yasal boşluklar süregelmiştir.

Bu durumların önlenmesi, yasal boşlukların giderilmesi konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması TBMM'nin en ivedi görevlerindendir.

Ancak bu düzenlemelerin yapılması için, yasaya aykırı yada yasal boşluklardan yararlanarak gerçekleştirilen işlemlerin ortaya çıkarılması gerekir. Bu nedenle kamu bankaları ile Bankalar Yasasının 64 üncü maddesi kapsamında izlemeye alınan Bankalar ve yine aynı yasanın 68 inci maddesi uyarınca faaliyetine son verilen Bankaların Bankalar Yasasına aykırı işlemlerinin tespiti ile bu işlemlerden çıkar sağlayanlar hakkında yapılan işlemleri belirlemek, bu bulguların ışığında Bankalar Yasasında yapılması gereken değişiklikler konusunda önerilerde bulunmak amacıyle Anayasa'nın 98 inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırılması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Zekeriya Temizel

İstanbul Milletvekili ve 21 arkadaşı


TUTANAĞIN SONU
Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.