Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 14 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

25 inci Birleşim

3 . 12 . 1996 Salı


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - TEŞEKKÜRLER, TEBRİKLER, TEMENNİLER VE TAZİYETLER

1.-Başkanvekili Hasan Korkmazcan'ın, Dünya Özürlüler Günü ve Türk Kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin konuşması

2.-Vatandaşların, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekillerinden beklentilerini dile getiren yazılı temennileri

IV. -BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Adana Milletvekili İmren Aykut'un, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın cevabı

2. -Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün, Türk kadınlarına seçm ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın cevabı

3. -İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın cevabı

4. -Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın; Adana Milletvekili İmren Aykut, Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt ve İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. -Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı bulunan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün Başbakanlığa bağlanmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/586)

2. -Hollanda'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/587)

3. -Portekiz'e gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e, dönüşüne kadar, TBMMBaşkanı Mustafa Kalemli'nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/588)

4. -Fransa'ya giden Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/589)

5. -Gine'ye giden Devlet Bakanı Abdullah Gül'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/590)

6. -Hatay Milletvekili Ali Uyar'ın, İki İlçe ve Bir İl Kurulmasına ilişkin kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/111)

7. -Hatay Milletvekili Hüseyin Yayla'nın, İskenderun'un İl Olmasına ilişkin kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/112)

8.-(10/17) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/591)

9. -Anayasa Komisyonu Başkanlığının, bazı kanun tekliflerinin, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna havale edilmesine ilişkin tezkeresi (3/592)

10.-İsrail Parlamento Başkanı ile Filistin Yasama Konseyi Başkanından alınan resmî davetlere Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/593)

11.-Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, TürkCeza Kanununun 102 nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/13) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/113)

C) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. -Bütçe görüşmeleri üzerinde şahısları adına söz almak isteyen üyelerin söz kayıt işlemlerine ilişkin Başkanlık duyurusu

V. -ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1.-Gümdemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına, çalışma saat ve süreleri ile görüşülecek konulara ve 3.12.1996 Salı ve 4.12.1996 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

VI. -KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.-İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 9 Arkadaşı ile Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 18 ArkadaşınınSosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile İlgili Sorunların araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit Edilmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 14) (S. Sayısı :112)

2.-926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

3. -Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı :101)

4. -Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)

5. -Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/442) (S. Sayısı :113)

VII. -SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, Artvin SSK ve Bağ-Kur İl Müdürlüklerinde boş bulunan eczacı kadrolarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/1513)

2.-Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, hükümeti döneminde yapılan zamlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1521)

3. -İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, Halk Bankasının bazı şirketlere usulsüz kredi verdiği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1526)

4. -Giresun Milletvekili Burhan Kara'nın, Çıngıllıoğlu Şirketler Topluluğuna verildiği iddia edilen usulsüz kredilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1528)

5. -Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1540)

6. -İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, OHAL kapsamındaki illerde köyleri boşaltılan vatandaşların sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1543)

7. -Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Uluslararası İslam Halk Komutanlığı üyeliği yönünde yapılan açıklamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1570)

8.-Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinden disiplinsizlik veya şeriatçı örgütlenme içinde oldukları gerekçesiyle ilişikleri kesilen subaylara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1571)

9. -İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, ülkemize sığınan İranlıların durumuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1572)

10.-Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, deprem afetine uğrayan Dinar, Kızılören ve Evciler'de bulunan sigortalı ve Bağ-Kur'lu vatandaşların prim borçlarının ertelenme veya affedilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/1573)

11. -Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'ün, kamu personeline yapılan lojman yardımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1575)

12. -Ordu Milletvekili Müjdat Koç'un, Ordu Organize Sanayi Bölgesinde hak sahiplerinin alacağı olan istimlâk bedellerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1576)

13. -Adana Milletvekili Sıtkı Cengil'in, Çukobirliğin borçlarına ve personeline ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1587)

14. -Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, öğretmenlerin eylemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1610)

15. -Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, Memurin Muhakemat Kanununun değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1618)

16.-Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu'nun, Başkanlık Divanı üyeleri ile komisyon başkanlarına tahsis edilen hizmet araçlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli'nin yazılı cevabı (7/1695)

I. -GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMMGenel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Malatya Milletvekili Ayhan Fırat'ın, SSKGenel Müdürlüğünün açtığı memur sınavı,

Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının sorunları ve bu sorunların çözüm yolları,

Konusuna ilişkin gündemdışı konuşmalarına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik cevap verdi.

Hatay Milletvekili Nihat Matkap, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in, konuşması sırasında partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

Mardin Milletvekili Mahmut Duyan da, Güneydoğu Anadolu'nun devletle olan sosyal ilişkileri konusuna ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

İstanbul Milletvekili Hayri Kozakcıoğlu'nun, 1 Mayıs Olaylarını Araştırma Komisyonundan istifa ettiğine;

İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 33 arkadaşının, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin amacının dışında kullanıldığı iddialarını araştırarak varsa usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına (10/133);

İlişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; araştırma önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 44 üncü sırasında yer alan 136 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu sırasına alınmasının ve 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin Mardin İlinden kaldırılmasına, 9 ilde 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile gündemdeki 6 ncı sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

31 Temmuz 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 10 ilde dört ay süreyle uzatılan ve TBMM'nin 30.7.1996 tarihli ve 453 sayılı Kararıyla onaylanmış bulunan olağanüstü halin;

1. Mardin İlinden, 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere kaldırılmasına,

2. Batman,Bingöl, Bitlis, Diyarbakır,Hakkâri, Tunceli, Siirt, Şırnak ve Van illerinde 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi, yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan 23,

2 nci sırasında bulunan 101,

3 üncü sırasında bulunan 132,

Sıra sayılı kanun tasarıları, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

4 üncü sırada bulunan, Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılamasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının (1/539) (S. Sayısı :144) görüşmelerine devam olunarak,

5 inci sırada bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/344) (S. Sayısı :110) yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

İçel Milletvekili Oya Araslı, Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede'nin, konuşması sırasında kendisine sataşmada bulunması nedeniyle bir konuşma yaptı.

3 Aralık 1996 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.09'da son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Ünal Yaşar Mustafa Baş

Gaziantep İstanbul

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. -GELEN KÂĞITLAR

29.11.1996 CUMA

Tasarılar

1. -Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, DevletGüvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Bu Kanunlarda Değişiklik Yapan 18.11.1992 Tarih ve 3842 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/543) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :26.11.1996)

2. -Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun İki Maddesinin Yeniden Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/544) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :26.11.1996)

Teklif

1. -Iğdır Milletvekili Şamil Ayrım'ın; Gaziler Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/576) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :26.11.1996)

Raporlar

1. -Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 8 Arkadaşının, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/334) (S. Sayısı :147) (Dağıtma tarihi :29.11.1996) (GÜNDEME)

2. -Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ve 56 Arkadaşının, Elbistan İlçesinin İl Olması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/100) (S. Sayısı :148) (Dağıtma tarihi :29.11.1996) (GÜNDEME)

3.-Aydın Milletvekili M.Fatih Atay'ın, Aydın İli Yenihisar İlçesi Adının “Didim” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/341) (S. Sayısı :165) (Dağıtma tarihi :29.11.1996) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergesi

1.-Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu'nun, Başkanlık Divanı üyeleri ile Komisyon Başkanlarına tahsis edilen hizmet araçlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1695) (Başkanlığa geliş tarihi :6.11.1996)


2.12.1996 PAZARTESİ

Teklifler

1. -İzmir Milletvekili Metin Öney'in;Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununa Eklemeler Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/577) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :27.11.1996)

2. -Gümüşhane Milletvekili Mahmut Oltan Sungurlu'nun; 13.4.1994 Tarihli ve 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/578) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :27.11.1996)

3. -Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/579) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :28.11.1996)

4. -Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili MehmetGözlükaya'nın; 1580 Sayılı Belediye Kanununun 15 inci Maddesinin 58 inci Bendine Tevfikan Belediyelerce Kurulan Toptancı Hallerinin Sureti İdaresi Hakkında 80 Sayılı Kanununun 1 inci ve 552 Sayılı Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 21 inci Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/580) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :28.11.1996)

5. -Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın; Arsa Ofisi Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/581) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :28.11.1996)

6. -Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın; Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine ve Ek Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/582) (Bayındırlık, İmar,Ulaştırma ve Turizm ve İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :28.11.1996)

7.-Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya'nın; Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında,Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/583) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :28.11.1996)


3.12.1996 SALI

Teklifler

1. -İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/584) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :29.11.1996)

2. -Hatay Milletvekili Ali Uyar ve Hüseyin Yayla'nın; Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile İlgili Kanun Teklifi (2/585) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :29.11.1996)

3. -Muş Milletvekili Necmettin Dede'nin; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/586) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :2.12.1996)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

3 Aralık 1996 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

III. - TEŞEKKÜRLER, TEBRİKLER, TEMENNİLER VE TAZİYETLER

1.-Başkanvekili Hasan Korkmazcan'ın, Dünya Özürlüler Günü ve Türk Kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bugün, Dünya Özürlüler Günüdür. Dünya Özürlüler Günü nedeniyle, özürlü vatandaşlarımızın sorunlarına kalıcı çözümler bulunması amacıyla, dün, Meclisimizde, siyasî parti temsilcileri ve özürlü vatantaşlarımızın katılımıyla yararlı bir toplantı gerçekleştirdik. Ümit ve temennim, milletimizin büyük bir kesimini yakından ilgilendiren bu önemli konunun, artık daha fazla zaman kaybetmeden, hepimize düşen görev sorumluluğu içinde kalıcı bir çözüme kavuşturulmasıdır.

Bu anlamlı gün dolayısıyla, toplumumuzun vazgeçilmez ve her türlü yardıma, hizmete layık olan gruba, özürlü vatandaşlarımıza yardımcı olan tüm kurum ve kuruluşları kutluyorum ve başarılar diliyorum.

Ayrıca, 5 Aralık 1996 günü, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümünü kutlayacağız. Ulu Önder Atatürk'ün çağdaşlaşma atılımları içinde bu olay, Türk ve dünya siyasal tarihinde önemli ve anlamlı bir yer oluşturmaktadır. Türk Milleti olarak, bu en doğal demokratik hakkı, dünyadaki pek çok devletten önce gerçekleştirme başarısını gösterdik. Bundan dolayı, milletçe gurur ve kıvanç duyuyoruz. Çeşitli etkinliklerle kutlayacağımız Kadın Hakları Haftası ve Günü dolayısıyla, tüm Türk kadınlarını en iyi duygularla tekrar kutluyorum ve başarılar diliyorum.

Sayın milletvekili arkadaşlarım, bu iki önemli hafta dolayısıyla bugünkü gündemdışı söz taleplerini özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan gruplarımızın birer temsilcisini de kapsayacak şekilde, sadece hanım milletvekillerimize tahsis ettik. Kendilerinden gelen bu talebi Başkanlık olarak uygun bulduk; sizin de tasviplerinizle...

Şimdi, gündemdışı konuşmalara geçiyoruz.

IV. -BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Adana Milletvekili İmren Aykut'un, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın cevabı

BAŞKAN - İlk sırada, Adana Milletvekili Sayın İmren Aykut, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü ve 5 Aralık Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Verilmesi Günü nedeniyle, gündemdışı konuşma yapacaktır.

Buyurun Sayın Aykut. (Alkışlar)

İMREN AYKUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Özürlüler Günüdür. Bu münasebetle, daha bir önemle, toplumumuzun sayıları bir hayli fazla olan bu kesiminin sorunlarına gerçekçi çözüm önerileri ortaya koymak, konuyu ciddî ve akılcı bir biçimde değerlendirmek durumundayız. Uygar bir toplum olmanın en önemli göstergelerinden birisi, hiç kuşkusuz, özürlü vatandaşlarla ilgili olarak alınan önlemler ve bunların etkinliğidir.

Birlemiş Milletlerce yapılan araştırmalar sonucu, kalkınmakta olan ülkeler nüfusunun yüzde 10-12'si özürlülerden oluşmaktadır. Bu orana göre, ülkemizde 6,5-7 milyon özürlü vatandaşımız mevcuttur. Bu vatandaşlarımızın sorunları ise, sadece kendilerini değil, onların ailelerini de çok yakından etkilemektedir. Kısacası, yaklaşık 20 milyona yakın insan, bir sakatlık problemiyle direkt veya endirekt olarak ilişkilidir. O halde, bu soruna önemle eğilmek, süratle eğilmek, sadece insanlık görevimiz değil, aynı zamanda yurttaşlık görevimizdir.

Özürlüler, her ne kadar Anayasanın teminatı altına alınmış iseler de, yeterli ve etkili kanunî düzenlemeler yapılmadığı gibi, mevcut düzenlemeler de değişik kanunlarda yer almış, uygulamalar da devletin çeşitli birimleri arasında dağılmıştır. Bu nedenle, mevcut yasal düzenlemelerden önemli bir fayda sağlanamamaktadır. Örneğin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında İş ve İşçi Bulma Kurumu, Çalışma Genel Müdürlüğü, Sosyal Sigortalar Kurumu, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve ayrıca Başbakanlığa bağlı bazı birimler arasında görev ve sorumluluk dağınıklığı vardır. Böyle bir kargaşa özürlüleri sahipsiz bırakmakta; bu nedenle de, istenilen etkin çözümlere ulaşılamamaktadır.

Özürlü vatandaşlarımız, sizlerin tahmin edemeyeceği kadar zorluklarla yaşamlarını sürdürmektedirler. Onların birinci sorunları, istihdamdır. İşsizliğin yüzde 27'lere ulaştığı ülkemizde, özürlülerimiz arasındaki işsizlik oranının yüzde 90'larda olduğunu unutmayınız ve bunun, onlar için ne demek olduğunu, lütfen, anlamaya çalışınız. Onların, özel eğitim ve rehabilitasyona ihtiyaçlarının mutlaka karşılanması gerektiğini de çok iyi bilmeliyiz. Birçok durumda, yalnız kendilerinin değil, ailelerinin de rehabilitasyon ve eğitim gereksinimi vardır. Onlara, devlet ve bizler, mutlaka yardımcı olmalıyız. Onun için, süratle, çalışmaları ve imkânları koordine edecek, hızlandıracak, ilgili kurumlar arasında işbirliği sağlayacak, bu işe sahip çıkacak ayrı bir yetkili organa ihtiyaç vardır. Bunu gerçekleştirecek kanun tasarısı gündemdedir. Bugün vesilesiyle, Yüce Meclisi, bu yasayı süratle çıkarmak için göreve çağırıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi bitirmeden önce, bir konuya daha değinmek istiyorum. İki gün sonra 5 Aralık günüdür. 5 Aralık, inanıyorum ki, Türk demokrasi tarihinin en önemli günüdür; çünkü, 62 yıl önce 5 Aralık günü, 1924 Anayasasının iki maddesi değiştirilerek, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkı sağlanmıştır. İşte, Türk kadınları, bu tarihten itibaren, vatandaşlık sıfatını kazanabilmişler; ülke yönetimine, seçerek veya seçilerek katılabilme imkânına kavuşmuşlardır.

Ülke nüfusunun sadece yarısının seçtiği ve seçildiği bir rejim, elbette ki, demokrasi olamaz. Nüfusun yarısının sistem dışı bırakılması, insan haklarının tam anlamıyla ihlali olmaktan öte, aynı zamanda, büyük bir beşeri israftır. Uygarlıkla, çağdaş değerlerle bağdaşmayan bu durumu, Atatürk gibi büyük bir lider kabul edemezdi. Nitekim, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Türk Milletinin kurtarıcısı, Büyük Önderimiz, bütün yurt gezilerinde halkımıza bu gerçekleri anlatarak, kadınlara bu hakların verilmesi gerektiğini, onların bunu hak ettiğini savunmuştur. Sonuçta, Türkiye Cumhuriyetinin 5 inci Meclisi, 5 Aralık 1934 günü, 1924 Anayasasını bu istikamette değiştirerek, Türkiye'de demokrasinin temelini atmıştır. Büyük Atatürk, Türk Halkına, böyle bir rejimi layık görmüştür.

Demokrasi, toplumun her kesiminin, mümkün olduğu kadar fazla oranda kararlara katıldığı bir rejimdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aykut, konuşmanızı tamamlayın efendim.

İMREN AYKUT (Devamla) - Bu açıdan baktığımızda, 62 yıllık geçmişe sahip demokrasimizin iyi bir seviyede olduğunu söylemek çok güçtür. 34 milyon kadın nüfusumuz, 17 milyon kadın seçmenimiz vardır. Onlar, Parlamentoda, bugün, sadece, yüzde 2,7 oranında temsil ediliyorlar. Merak ediyorum, demokrasi savunucuları, insan hakları savunucuları, bundan hiç rahatsızlık duymuyorlar mı? Bu kimseler, acaba, demokrasiyi nasıl anlıyorlar, neye demokrasi diyorlar?

Biz, demokrasiyi genişletmek, daha iyi uygulamak, gerçek bir yaşam tarzı haline getirmek zorundayız. Bugün, karşı karşıya olduğumuz sorunların çözümü, gerçek bir demokraside yatmaktadır. Haksızlıklar, adaletsizlikler, kirlilikler, huzursuzluklar, insan hakları ihlalleri, demokrasinin işlemediği ülkelerde mevcuttur.

Yüce Meclisi, bu konuda daha atılımcı ve daha duyarlı görmek dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Sayın İmren Aykut'a teşekkür ediyorum.

2. -Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın cevabı

BAŞKAN - İkinci söz sırası, Aydın Milletvekili Sayın Sema Pişkinsüt'ün. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Pişkinsüt “günümüzde kadın” konusunda görüş beyan edecekler.

Sayın Bakanım, konuşmaların sonunda Hükümetin görüşlerini de alacağım.

Buyurun Sayın Pişkinsüt; konuşma süreniz 5 dakikadır.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; bugün, sözlerime bir şiirle başlamak istiyorum:

Ve Kadınlar...

Bizim kadınlarımız,

Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen,

Ve sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen,

Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız,

Ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki,

Bizim olan kadınlar.

Bizim kadınlarımız...

Nazım Hikmet'in 1939 yılında yazmış olduğu bu şiirden sonra, ne değişti diye sorarsanız, herhalde, batan hayvancılıktan sonra, olsa olsa, sofradaki yerimiz değişmiştir.

Bugün konumuz kadın. Tabiî, insan haklarından bahsedemediğimiz bir yerde kadın haklarından, çocuk haklarından, özürlülerin haklarından da bahsetmek tuhaftır. Bu arada, özürlülerimizin gününü sımsıcak ve içten bir sevgiyle kutlamak, onlar için elimizden geleni yapacağımızı söylemek isterim.

Kadınlarımıza bakalım, mutlular mı?!. Bugün, Türkiye'de, yerel yönetimlerde binde 4, Mecliste yüzde 2.36, üst düzey yönetimlerde yüzde 1.3 oranında kadınımız var.

Ülkemiz kadınlarının yüzde 82'si tarım kesiminde çalışmakta, bunların yüzde 89'u ücretsiz aile işçisi ve ülkedeki tüm gayrimenkullerin yüzde 73.1'i sadece erkeklerin mülkiyetinde, kadınların yüzde 8.7 mülkiyet hakkı var.

15 yaşın üzerinde okuryazar olmayan kadınların oranı yüzde 31. Bu oran, 6 yaş üzerinde, yüzde 28; doğuda yüzde 48 ve biz, hâlâ daha, 8 yıllık ilköğretimi bekletiyoruz.

Ülkemizde, anne ölüm hızı çok yüksek olup, gelişmiş ülkelerin 30 katıdır. Günde 6, yılda 2 200 kadın, anne olmanın bedelini yaşamını yitirerek ödüyor. Kadınlarımız, kırsal kesimde yüzde 60, doğuda yüzde 70 evde doğum yapıyorlar. Anne olan kadınların yüzde 63'ü ilk dört hafta içerisinde bebeğini kaybediyor. Türkiye'de, hâlâ, daha, doğurganlık oranı yüzde 2.5; doğuda ise, yüzde 4.4.

Ülkemizde, genelev kadınlarının yüzde 41.6'sı hiç eğitim görmemiş, yüzde 44'ü ilkokul mezunu, yüzde 64'ü kırsal kesimden gelmiş ve bunların yüzde 65'inin çocuğu var; bu çocukların yüzde 81'i de, maalesef, annelerinin mesleğini bilmiyor.

Kadınların işledikleri suçlar için de, birinci sırada hırsızlık, ikinci, üçüncü sırada adam öldürme ve zina suçları var; eğitimle de orantılı gidiyor. Bugün, cezaevlerinde kadın, zor koşullarda.

Doğuda okullar büyük oranda kapalı, kız çocukları yeterince eğitilemiyor. Hâlâ, daha, dört, beş imam nikâhlı evlilikler mevcut.

Başlık parası, eroin yapma yeteneğine göre değerlendiriliyor.

Bugün, dağlardaki kızlarımız, işe yaramanın onuruyla öldüklerini iddia ediyorlar. Yine, bugün, göç ve işsizlikle, doğuda çok zor koşullardalar.

Bu arada, yetmiyormuş gibi, sayın milletvekilleri, Türkiye'de, bir yılda işlenen 36 bin suçun yaklaşık 20 bini kadınlara tecavüzden oluşuyor ve bugün, eşlerini döven erkeklerin sayısı 1 milyon 100 bin. Kaldı ki, bu resmî; gayri resmî olarak, bunun beş altı katı. Bütün bunlardan sonra, ülkemizde, erkeklerin yüzde 54'ü, kadınlardan daha akıllı olduklarını söylüyorlar.

Yüzde 45 erkek, kadının kocasına itaat etmediği zaman dövülebileceğini savunuyor.

Yüzde 64 erkek, tartışmada erkeklerin daima haklı olduğunu söylüyor.

Paylaşmak, bütünleşmek, karşılıklı değerlerden yararlanmak varken, neden başa çıkma gereği duyuluyor; neden hep ezmek, üstünlük yarışı sürüyor?

Kaldı ki, aklın, öfkenin, acının ya da sevginin cinsiyeti de yoktur. Üstelik, kadının sevgisi, şefkati, katkısı olmadan ne yapılabilir ki? Bugün, onuruyla, kişiliğiyle, haklarıyla, kısaca, insanlığıyla oynadığımız kadından ne beklenebilir ki?!.

Bugün, hepimiz biliyoruz ki, gerek çocuklarımız için, gerekse ülkemizin geleceğinde, bilgiyi ve aklını kullanabilen çağdaş kadın çok önemlidir; çünkü, çağdaş kadın, bugün, aydınlığın ve laikliğin teminatıdır.

Kara çarşafa girmeyen, dört duvar arkasına gizlenmeyen...

ŞİNASİ YAVUZ (Erzurum) - Çarşaftan niye rahatsız oluyorsunuz?

SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) - ...alnı açık, vicdanı hür, her konuda erkeğinin yanında, eşit yasal haklara sahip, Atatürk ilkelerinden şaşmayan, ülkesini ve geleceğini savunan kadınlara ihtiyacımız var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Pişkinsüt, konuşmanızı tamamlayın efendim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum; sonuç olarak da, önemli şeyler söylemek istiyorum.

Bizler, laikliğin din ve yaşam özgürlüğü olduğunu, laikliğin ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunun aksi olan şeriat düzeninin de teokratik faşizm olduğu ve bugün, ülkemizin aydınlığa kavuşmuş olan kadınlarının, bunun ne demek olduğunu çok iyi bildiklerini de biliyoruz.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Öğren de gel. Öğren...

SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) - Sayın üyeler, ne kadın ne erkek, yalnız yalnız hiçbir şey yapamaz. Sizler gibi, demokratik ve laik cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkilâplarına yemin etmiş, kızlarını oğulları gibi yetiştiren, şahsiyetli, eğitimli insanlara, erkeklere var. (DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)ihtiyacımız

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Oraya konuş, oraya...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Ayıp... Ayıp...

SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) - Bizler, erkeklere güveniyoruz; erkeklerin de bizlere güvenmesi gerekir. Güveninizi, insan haklarına, şiddete ve ayrımcılığa karşı çıkmaya, eşitlik konusuna destek vererek gösteriniz. Bu konuda Meclisimize verilmiş olan tekliflerin en erken şekilde Meclis komisyonlarına getirilmesini sizlerden bekliyoruz. Şimdiden sizlere teşekkür ediyorum. Ettiğiniz yemine sadık kalınız.

Son söz olarak da Tevfik Fikret'in “Elbette sefil olursa kadın, alçalır beşer” sözlerini hatırlatıyorum.

Saygılar sunar, teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Ne alakası var Sayın Başkan...

BAŞKAN - “Günümüzde kadın” konusundaki gündemdışı konuşmasından dolayı Sayın Pişkinsüt'e teşekkür ediyorum.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın.

3. -İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın cevabı

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, şimdi, İçel Milletvekili Oya Araslı, gündemdışı konuşmasını yapacak. Sayın Araslı, hukuk sistemimizde kadının yeri konusunda konuşacaklar.

Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Araslı; buyurun.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bu hafta iki önemli günü kutluyoruz. Bunlardan birincisi, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Özürlü vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili bir kanun tasarısının bugün Yüce Meclise gelmesi, özürlüler gününe ayrı bir anlam kazandırıyor. Özürlüler gününü kutlarken, bu çatının altında yapacağımız çalışmaların, özürlü vatandaşlarımızı en kısa zamanda sorunsuz bir yaşama kavuşturmasını dilerim.

Bu haftanın ikinci önemli gününe gelince, bunun, 5 Aralık olduğunu hepimiz biliyoruz. 5 Aralıkta, Türk kadınının milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuşmasının 62 nci yıldönümünü kutlayacağız.

Türk kadınlarının, 5 Aralığı, buruk bir sevinçle kutlamaya hazırlandığını ifade etmek zorundayım; çünkü, 1935 seçimleriyle Meclise giren kadın milletvekili oranına, bugün, hâlâ ulaşılamamıştır ve yasalardaki eşitlik, yaşama, tam anlamıyla geçirilememiştir. Ülkemizde yaşanan bu durum üzüntü vericidir; çünkü, bu durum, demokrasimizin, bir erkekler yönetimine dönüşmesine yol açmaktadır. Bu durumdan kurtulabilmenin çaresi, belli bir süre için, milletvekili seçimlerinde ve yerel seçimlerde kadın kotası uygulamaktır. Yüce Meclisimizden, bu konuda destek bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, 5 Aralık öncesinde kadınlarımızın sevincine hüzün katan bir başka durum da -Anayasamız herkesin kanun önünde eşit olduğunu bildirmesine rağmen- birtakım yasalarımızın, erkeklere üstünlük tanıyan hükümleri nedeniyle, bu eşitliğin tam anlamıyla yaşanamayışıdır. Medenî Kanunumuzun aile reisliği, aile bakım yükümlülüğü, soyadı, ikametgâh, aile konutunun seçimi, evlilik birliğinin temsili, karının yaptığı hukukî işlemlerin geçerliği, velayet ve mirasta tarımsal işletmelerle ilgili hükümleri, bu tür eşitsizliğin örnekleridir. Bu eşitsizlikleri giderecek bir Medenî Kanun değişikliği önerisini Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş bulunmaktayız.

Diğer yandan, bazı hukuk kuralları da, eşitlikçi bir anlayışla ortaya konulmuş olmalarına rağmen, uygulamada, kadın aleyhine çalışarak eşitliği bozabilmektedir. Bu tür kurallar arasında, Medenî Kanunumuzun evlilikte zorunlu mal rejimiyle ilgili hükümleri de yer almaktadır. Mal ayrılığı olarak adlandırılan bu zorunlu rejim, özünde eşitlikçi olmasına rağmen -geleneklerimiz nedeniyle- ölüm veya boşanmada, kadın eş aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Bu konuda da, evlilik boyunca edinilen malların, ölüm veya boşanma halinde, eşler arasında eşit biçimde paylaştırılmasını öngören bir Medenî Kanun değişikliği önerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş bulunmaktadır.

Kadın haklarına, kadın - erkek eşitliğine inanan tüm milletvekillerimizi, bu önerilerimizi desteklemeye davet ediyorum. Bu arada, boşanma sonrası maddî sıkıntıya düşen eşi koruyacak sistemler geliştirilmeden 1983 yılında Medenî Kanunda yapılan değişiklikle boşanmanın kolaylaştırılmasının, çok kere, kadın eşin mağduriyetine neden olduğuna da dikkat çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, kadınlarımızın ıstırabına yol açan durumlardan bir başkası da, şiddettir. Kadını, özellikle kocasının, babasının, erkek kardeşinin uyguladığı ev içi şiddete karşı koruyacak hukuk kurallarının ve sosyal yardım mekanizmalarının gerektiği ölçüde yeterli olmadığı, bugün, bilinen bir gerçektir. Bu konuda gerekli önlemlerin de derhal alınması beklenmektedir.

Kısaca, Türkiye'de, kadınlarımızı toplumsal yaşamın her alanında erkeklerle eşit konuma getirmek, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak ve tarafı olduğumuz Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığı Önleme Sözleşmesi doğrultusunda bir düzene ulaştırabilmek için yoğun bir çalışmaya girişilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, eski bir atasözü “Göğün yarısı kadınlarındır” diyor. Biz kadınlar, göğün yarısını değil; ama, yalnız yeryüzünde eşitliği arıyor ve istiyoruz bugün. Bu hedefe ulaşmak için de, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki, cinslerarası eşitliğe inanan tüm milletvekillerinin desteğini bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, kadınlarımızın katlanamadığı bir başka husus da, günümüzde Atamıza, Atatürk ilkelerine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın Sayın Araslı.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla) - ...laik ve demokratik cumhuriyet anlayışına karşı hareket ve düşüncelerin kazanmış olduğu ivmedir. Hele, bu tür düşünce sahiplerinin, düşüncelerini, kadınlarımızın giysileriyle simgeleştirmeye kalkışmalarının ve bazı kadınlarımızın da kendilerini buna alet etmekten kaçınmamalarının üzüntüyle izlendiğini ifade etmekten kendimi alamıyorum.

Bugün, Yüce Meclisteki varlığımı Aziz Atatürk'ün ve düşünce arkadaşlarının devrim anlayışlarına borçlu olduğum bilinci içerisinde, Atatürk ilke ve devrimlerine, çağdaşlığa inanan tüm milletvekillerinin, parti farkı gözetmeksizin, bu değerleri korumak ve Türk kadınını layık olduğu konuma getirmek için güç birliği yapacağına güvenerek, inanmak isteyerek, saygılar sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Oya Araslı'ya, gündemdışı konuşmasından dolayı, teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmaları cevaplamak üzere, Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygın söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Saygın. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

4. -Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın; Adana Milletvekili İmren Aykut, Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt ve İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; üç değerli milletvekili arkadaşıma cevap vermek üzere, Hükümet adına huzurunuza çıkmış bulunuyorum.

Anayasamızda ifadesini bulan ilkeler ve Atatürk'ün “toplumun uygarlık düzeyi, sakatlara verdiği değerle ölçülür” gerçeği yanında, darüşşifalar, darülacezeler kurup, özürlüsünü, yaşlısını, din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin koruma altına alan bir medeniyetin, kültürün devamı olarak bizlere, topluma, büyük görevler düşmektedir. O halde, temel ilkemiz, özürlülerin topluma entegre olmalarını, moral ve ekonomik açıdan güçlü birer birey olarak yaşamalarını sağlamak yolunda tüm hizmetlerin yapılması, yaygınlaştırılması ve benimsetilmesi olacaktır.

Anayasamızda yer alan hükümlere paralel olarak, değişik kanunlarda, çeşitli özür gruplarının durumunu iyileştirici ve kolaylaştırıcı hükümler ve bunları yerine getirmekle görevli kamu kurum ve kuruluşları yer almaktadır. Bu kurum ve kuruluşlar arasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sakatları Koruma Milli Koordinasyon Kurulu, İş ve İşçi Bulma Kurumu, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun esaslı çalışma gayretleri içerisinde bulunduklarını görmekteyiz. Ancak, özürlülerle ilgili hizmetleri yürüten bu kamu kurum ve kuruluşlarının koordinasyonunda bazı problemler yaşanmaktadır. Bu amaçla, Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumlarıyla İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunuu Tasarısı, Meclis Genel Kurulunda bugün görüşülecektir. Bu yetki kanunuyla özürlülerin sorunlarının daha kolay ve tek elden çözümlenmesi ve bu konuda çalışan tüm kamu kurum ve kuruluşları arasında koordinasyonun sağlanabilmesi ve istenilen hedeflere kısa sürede ulaşılabilmesi için, özürlülere ait bir özürlüler idaresi başkanlığı kurulacaktır.

Hükümetimiz programında, özürlü bireylerimizin topluma kazandırılması için sosyal ve yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesine önem verilmesi hususuna dikkat çekilmesi, Hükümetimizin özürlülere desteğini göstermektedir. Bu destek çerçevesinde, özürlüler idaresi başkanlığının bir an önce kurulması ve fonksiyonel hale getirilmesi önem arz etmektedir. Özürlülerin istihdamını kolaylaştırmak amacıyla, Hükümetimizce, mevzuatta çeşitli düzenlemeler yapılmakta olduğunu ifade etmek istiyorum.

Sakatların istihdamı hakkında tüzükte değişiklikler öngören taslak, Danıştayın incelemesinden geçmiş olup, önümüzdeki günlerde yürürlüğe girecektir. Yeni düzenlemede, özürlülük oranı yüzde 70'in üzerinde bulunan kişilerin de işe yerleştirilebilmeleri öngörülmektedir. İşverenler, bundan sonra, aradıkları vasıfta özürlü işçi bulunmadığı takdirde, İş ve İşçi Bulma Kurumunca gönderilen listelerden kendileri için en uygun vasıftaki özürlü kişiyi istihdam etmek zorunda kalacaklardır. Halen, İş Kanununa göre yüzde 2 oranındaki özürlü istihdamına ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmeyen işyerlerine uygulanan para cezası miktarı günün şartlarına göre artırılacak ve güncelliğinin korunması için de gerekli değişiklikler yapılacaktır.

Ülkemizde, özürlülere yönelik halen 167 özel eğitim okulu bulunmakta ve bu okullarda 11 963 öğrenci eğitim görmektedir. Millî Eğitim Bakanlığınca 1997 yılında bitirilmesi öngörülen 22 adet özürlülere yönelik özel eğitim okulunun da inşaatı devam etmektedir.

Ülkemizde 8 milyon özürlünün bulunduğu bilinmektedir. Bu sayı oldukça yüksek olup, annenin gerek gebelik döneminde gerekse doğum sonrası bebeğin bakımında yeterli sağlık imkânlarına kavuşamamasının yanında, ülkemizin bazı yörelerinde yaygın olan akraba evliliklerinin de bu sayının yüksek olmasında önemli bir rolü vardır.

Özürlüler için eğitim alma ve istihdama katılma güçtür; ancak, kadın özürlüler için, bu, çok daha güçtür. Bu nedenle, özürlü kadınlara ilişkin, işe girme ve işi sürdürebilme imkânları sağlayacak özel programlar geliştirilmesi ve çalışma koşullarının, özürlü kadınların ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, özürleri nedeniyle iş bulamamaktan doğan kayıplara karşı yasal düzenlemeler geliştirilmiştir. Birleşmiş Milletlerin Pekin 4 üncü Dünya Konferansı Eylem Planı çerçevesinde özürlü kadınlara ilişkin getirilen önerilerin ve eylem planının, Türkiye tarafından da hayata geçirileceğine inanıyorum ve bu konunun takipçisiyiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, kısmet olursa, 5 Aralık Perşembe günü Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 62 nci yıldönümünü kutlayacağız. Kadınların seçme ve seçilme haklarını elde etmelerinin 62 nci yıldönümünü 5 Aralıkta kutlamanın önemini hepimiz biliyoruz. Bugüne kadar ayrı ayrı yerlerde farklı etkinliklerle kutlanan 5 Aralığı, bu sene, ilk defa, Devlet Bakanlığımızın öncülüğünde, Ankara'daki tüm gönüllü kuruluşlarla 13 kadın milletvekilimiz, el ele vererek organize etmiş bulunuyoruz. Bu, Devlet Bakanlığının öncülüğündeki kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, siyasî partiler, sendikalar ve Ankara'daki tüm gönüllü kuruluşlarla birlikte, 5 Aralıkta, saat 10.00'da, Atatük Kapalı Spor Salonunda kutlanacaktır. Bütün Ankara halkını ve siz saygıdeğer milletvekillerimizi de aramızda görmek istiyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkını elde etmeleri, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden olup, sadece bir kadın hakkı değil, demokrasinin gereklerinden biridir. Türkiye'de kadınlar, birçok ülkeden önce seçme ve seçilme hakkını elde etmişlerdir. 1930'larda yerel yönetimlerde, 1934'te de Parlamentoda seçme ve seçilme hakkını Atatürk bizlere vermiştir. 1935 yılında 395 milletvekilinin bulunduğu Parlamentoya 18 kadın milletvekilimiz seçilmiştir. Bugün ise, bildiğiniz gibi, 550 milletvekilimizden 13'ü kadındır. Yasal olarak elde ettiği siyasî hakların yaşama geçirilmediğini hep birlikte üzülerek görmekteyiz. Bunun dışında, 1934'te, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verildiği günlerde, Fransa'da, İtalya'da, Yunanistan'da, Belçika'da, kadınların seçilme hakkı yoktu. Fransa'da 1944'te, İtalya'da 1945'te, Yunanistan'da 1952'de, Belçika'da 1960'ta, İsviçre gibi bugün dünyanın ileri ülkelerinden biri olarak geçinen bir ülkede, 1990'larda ancak bu hakka sahip olabildiler.

Kadınların siyasal yaşama aktif olarak katılmalarını sağlayacak olumlu destek politikaları gerekmektedir; bunu da, siz değerli milletvekillerinin destekleyeceğine canı gönülden inanıyorum.

Kadınlara yönelik kanun tasarılarımızı hazırladık; zamanı gelince, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünce hazırlanan bu kanun tasarılarımızı sizlere bir bir anlatacağım. Medenî Kanun çalışmalarımız da son aşamadadır; Hükümet olarak bunun takipçisiyiz. 937 maddeden oluşan Medenî Kanunla ilgili tasarı -50-60 maddesi kalmıştır görüşülmek üzere- yakın zamanda bitecek; 1997 senesinin başından itibaren komisyonlarda görüşülmeye başlanacaktır.

Bana, anlatma fırsatı verdikleri için, değerli üç milletvekilime candan teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmaları cevaplayan Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygın'a teşekkür ediyorum.

RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, Refah Partisinde hiç bayan milletvekili yok mu çıkıp konuşacak?!. (RP sıralarından “sana ne!” sesleri)

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Gelecek efendim...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Bir şeyleri öğrenin de gelin; öğrenmeden geliyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sunuşlar biraz uzun olduğu için, Divan Üyesi arkadaşımızın sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunacağım: Oturarak okumasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum:

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. -Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı bulunan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün Başbakanlığa bağlanmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/586)

28 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 26 Kasım 1996 gün ve B.02.0.PPG.0.12-1/1-22374 sayılı yazısı.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı bulunan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün, 3046 sayılı Kanunun 3313 sayılı Kanunla değişik 10 uncu maddesine göre, Başbakanlığa bağlanması, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüştür.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. -Hollanda'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/587)

26 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 27 Kasım 1996 tarihinde Hollanda'ya gidecek olan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Tansu Çiller'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına, Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. -Portekiz'e gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e, dönüşüne kadar, TBMMBaşkanı Mustafa Kalemli'nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/588)

29 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Lizbon'da yapılacak olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Zirvesine Türkiye'yi temsilen katılmak üzere, 1-3 Aralık 1996 tarihlerinde Portekiz'i ziyaret edeceğimden, dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Doç. Dr. Mustafa Kalemli vekâlet edecektir.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4. -Fransa'ya giden Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Fehim Adak'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/589)

25 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 25 Kasım 1996 tarihinde Fransa'ya giden Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın dönüşüne kadar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Devlet Bakanı Fehim Adak'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

5. -Gine'ye giden Devlet Bakanı Abdullah Gül'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/590)

25 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İslam Kalkınma Bankasının 21 inci Yıllık Guvernörler Kurulu Toplantısına katılmak üzere, 25 Kasım 1996 tarihinde Gine'ye giden Devlet Bakanı Doç. Dr. Abdullah Gül'ün dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Kanun tekliflerinin geri alınmasına dair önergeler vardır; okutuyorum:

6. -Hatay Milletvekili Ali Uyar'ın, İki İlçe ve Bir İl Kurulmasına ilişkin kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/111)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İki ilçe ve bir il kurulmasına dair hazırlamış bulunduğum 29.3.1996 tarih 2/99 nolu kanun teklifimi birleştirerek yeniden takdim etmek üzere geri çekiyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 29.11.1996

Ali Uyar

Hatay

BAŞKAN - Diğer tezkereyi okutuyorum:

7. -Hatay Milletvekili Hüseyin Yayla'nın, İskenderun'un İl olmasına ilişkin kanun teklifini geri aldığına ilişkin önergesi (4/112)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İskenderun'un il olmasına dair hazırlamış bulunduğum 21.10.1996 tarih 2/478 nolu yasa teklifimi birleştirerek yeniden takdim etmek üzere geri çekiyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 29.11.1996

Hüseyin Yayla

Hatay

BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan 2/99 ve 2/478 esas numaralı kanun teklifleri geri verilmiştir.

Zorunlu Tasarrufların Değerlendirilmesi Konusunda Kurulan 10/17 esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

8.-(10/17) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/591)

28.11.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 28.11.1996 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmış, kullanılan oy pusulalarının tasnifi sonucu aşağıda adı, soyadı ve seçim çevresi belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

İsmail Coşar

Çankırı

Komisyon Geçici Başkanı

Başkan : İsmet Attila (Afyon) (6 oy)

Başkanvekili : İsmail Özgün (Balıkesir) (6 oy)

Sözcü : A. Aykon Doğan (Isparta) (6 oy)

Kâtip : Ömer Özyılmaz (Erzurum) (6 oy)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasa Komisyonu Başkanlığının, İçtüzüğün 34 üncü maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

9. -Anayasa Komisyonu Başkanlığının, bazı kanun tekliflerinin, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna havale edilmesine ilişkin tezkeresi (3/592)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlığınızca,

Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 30 arkadaşının, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair kanun Teklifi (2/404) ile,

Gümüşhane Milletvekili M. Oltan Sungurlu ve 3 arkadaşının 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/455)

Esas komisyon olarak Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna, tali komisyon olarak da Anayasa Komisyonuna havale edilmiştir.

Partilerarası Komisyonca hazırlanan ve Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile siyasî parti gruplarını temsilen 10 milletvekilinin, Yükseköğretim Kanununun 59 uncu Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/567) ise esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna, tali komisyon olarak da Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna havale edilmiştir.

Anılan teklifler, Anayasanın 68 inci maddesinin 23.7.1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanunla değiştirilmesi üzerine, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 59 uncu maddesinin de bu değişikliğe uygun biçimde düzenlenmesine yönelik olarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla, Anayasa değişikliğinin kanun kuralına inikası niteliğinde olup, doğrudan anayasal alanı ilgilendiren (2/404) ve (2/455) sayılı kanun tekliflerinin de esas komisyon olarak Anayasa Komisyonunda görüşülmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, (2/404) ve (2/455) sayılı kanun tekliflerinin, İçtüzüğün 34 üncü maddesi uyarınca esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna havale edilmesi için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Ahmet İyimaya

Amasya

Anayasa Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Anayasa Komisyonunun bu talebi, Mill Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunca da uygun görülmüştür; gereği Başkanlığımızca yerine getirilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

10.-İsrail Parlamento Başkanı ve Filistin Yasama Konseyi Başkanından alınan resmî davetlere Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/593)

2 Aralık 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İsrail Parlamento Başkanı ve Filistin Yasama Konseyi Başkanından alınan resmî davetlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyeti İsrail ve Filistin'e davet edilmektedir.

Söz konusu davetlere icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; ayrı ayrı okutup, işleme koyacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

11.-Ankara Milletvekili Cemil Çiçek'in, TürkCeza Kanununun 102 nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/13) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/113)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımızca hazırlanarak 16.1.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin üçüncü fıkrasını değiştiren (2/13) esas numaralı kanun teklifim, 5.4.1996 tarihinde sevk edildiği Adalet Komisyonunda görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre doğrudan doğruya gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla. 5.11.1996

Cemil Çiçek

Ankara

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ikinci önergeyi sunan milletvekili arkadaşlarımız “Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında verdiğimiz Kanun Teklifinin (2/119) doğrudan gündeme alınma önergemizi geri çekiyoruz. Gereğini saygılarımızla arz ederiz” tarzında Başkanlığımıza bir önerge daha göndermişlerdir. Bu sebeple, ikinci önergeyle ilgili herhangi bir işlem yapmıyoruz.

Birinci önerge sahibi Sayın Cemil Çiçek söz istemiştir.

Sayın Çiçek, buyurun efendim.

Sayın Çiçek, konuşma süreniz 5 dakikadır efendim.

CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

16.1.1996 tarihinde, Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin üçüncü bendinde bir değişiklik yapılmasıyla ilgili olarak bir teklif vermiştim; aradan geçen bir senelik süre zarfında komisyonda görüşülemediği için, İçtüzüğün 37 nci maddesinin bana verdiği imkâna dayanarak konuyu huzurlarınıza getirmiş bulunuyorum.

Takdir edersiniz ki, bugün, Türk siyasetinin önündeki en temel mesele, siyasetin, kirlenmelerden, hırsızlıklardan, yolsuzluklardan arındırılması meselesidir. Bugün, temiz toplum ve temiz siyaset, hemen hepimizin özlemidir; Türk toplumunun da bugün birinci öncelikli özlemleri arasında yer alamaktadır. Böyle olunca da, temiz toplum ve temiz siyasetin ilk şartı, kanunların, istisnasız olarak herkese, bütün müeyyideleriyle birlikte uygulanmasıdır. Suçu işleyen kim olursa olsun, hangi sıfatı taşırsa taşısın, yargı önüne çıkabilmeli ve yaptıklarının hesabını verebilmelidir. Yapılan kanunsuz hiçbir hareket, işlenen hiçbir suç, yapanın yanına kâr kalmamalı, mutlaka yargı önüne getirmelidir. Aksine bir uygulama, devlete olan güveni zedeler; kanunların sadece zayıflara ve güçsüzlere uygulandığı, güçlü olanın bir yolunu bulup takibattan ve cezadan kurtulduğu yolundaki bir genel kanı, hukuk devletini temelinden sarsar, en az terör kadar, devlete ve kamu düzenine zarar verir.

Bu nedenle, özellikle, kamu görevlileri ve kamu adına yetki kullanan, en başta da, siyasî gücü elinde bulunduranlarla ilgili olarak, toplumda oluşan olumsuz kanaati ortadan kaldırmak ve yolsuzluk olarak nitelenen suçlarda zamanaşımını yeni baştan gözden geçirmekte zaruret vardır.

Yolsuzluklarla ilgili suçlar, genellikle, o siyasî otorite yahut bu suçları işleyen kişiler iktidarda veya görevdeyken ortaya çıkmamaktadır. Bu tip suçlar, ancak, iktidar dönemi bittikten veya bunlar görevlerinden ayrıldıktan sonra tespit edilebilmekte, fakat, bu defa da, aradan geçen süre dolayısıyla, zamanaşımı zırhının arkasına sığınılarak, suçluluktan ve adlî takibattan kurtulabilmektedir. Oysa, bu suçlarda zamanaşımı engeli ortadan kaldırılmalı; yapanın, yaptığının yanına kâr kalmayacağı anlaşılmalıdır. Böylece, yetki istismarı ve çeşitli kombinezonlarla, suçluluklarının ortaya çıkmasını geciktirerek, zamanaşımına sığınıp, temize çıkabileceğini sananlar, sıfat ve mevkileri ne olursa olsun, suçlulukları ortaya çıkarılarak cezalandırılmalıdır.

Bütün bunlar ve benzeri gerekçeler dikkate alınarak, Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin üçüncü bendinin metindeki tarzda değiştirilmesini takdirlerinize arz ediyoruz. Bu üçüncü bentte zikredilen suçlar, aslında, bugün, hepimizi rahatsız eden ve belli bir süreden beri de Türk siyaset gündemini hep meşgul eden suçlar olarak tavsif edilebilir.

Bunlar “Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler” başlıklı üçüncü babın birinci faslındaki “basit ve nitelikli zimmetle, devlet alım ve satımlarında menfaat sağlama”, İkinci faslındaki “irtikâp”, üçüncü faslındaki “rüşvet”, 240 ıncı maddedeki “görevi kötüye kullanma”, “evrakta sahtekârlık”, “ihaleye fesat karıştırma”, “dolandırıcılık”, “emniyeti suiistimal” ve “Bankalar Kanununa aykırılık” suçlarında zamanaşımı süresini 5 yıldan 10 yıla çıkarma mecburiyeti vardır; sebebini de, biraz evvel, gerekçesinde izah etmeye çalıştım.

Şimdi, eğer, hepimizin temel isteği, temel arzusu, temiz toplum ve temiz siyaset ise, dünyanın en zor işini yapan insanlar olarak, Türk kamuoyunun karşısına alnı açık, başı dik, şerefli ve haysiyetli insanlar olarak çıkabilmek istiyorsak, bu konuda bir adımı atma mecburiyetimiz vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika eksüre rica edeceğim.

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın Sayın Çiçek.

CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Bu, temiz toplum, temiz siyaset meselesi, partilerarası bir kavga olmaktan çıkmalı, partilerüstü bir fazilet mücadelesi haline gelmelidir. Uzun zamandan beri, biz, hep bu sloganları söylüyoruz; fakat, Meclis olarak bir adımı atamadık. Bundan dolayı da, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi hem de siyasî kurumlar giderek itibar kaybediyor. Onun için, bu işin bir yerinden başlanmasında fayda vardır. Bir taraftan, Anayasanın 84 üncü maddesindeki dokunulmazlık konusu şu günlerde Meclis gündemine inşallah gelecektir, bir taraftan da, ona paralel olarak, bu zamanaşımı kavramının bir an evvel Meclis gündemine alınması, öncelikle ve ivedilikle görüşülmesinde, hepimizin, en başta da devletimizin sayısız yararı olduğu kanaatini taşıyorum.

Bu konuda olumlu oy vereceğinizi ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Cemil Çiçek'e teşekkür ediyorum.

Önerge üzerinde, Komisyon adına, Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet Tekdal söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Tekdal. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Tekdal, konuşma süreniz 5 dakikadır.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Yüce Heyetiniz, 20 nci Yasama Dönemi çalışmalarına, 1995 yılı 24 Aralığından sonra başlamıştır. 4 Nisan 1996 tarihinde Adalet Komisyonumuz teşekkül etmiş ve bu Komisyon, bugüne kadar, 32 tasarı ve teklifi kabul ederek Yüce Heyetinize sunmuştur.

Şu anda, elimizde 111 konu mevcut bulunmaktadır. Takdir edersiniz ki, zaman dilimi içerisinde, bunlar, gerekli incelemeler yapıldıktan sonra, Heyetinize hazırlanmış olarak sunulmakta ve Yüce Heyetinizde de gerekli çalışmalar titizlikle yapılarak sonuçlandırılmaya gayret edilmektedir.

Değerli Ankara Milletvekilimiz Sayın Çiçek'in teklifi, 5 Nisan günü Komisyona intikal etmiş ve görüşülmeyen teklifler meyanında beklemekteydi. İçtüzüğün 37 nci maddesine istinaden, her ne kadar, değerli parlamenterlerimizin tekliflerinin, süresi içerisinde görüşülmemesi halinde, Genel Kurula intikali söz konusu ise de, kanaatimizce, komisyonlarda görüşüldükten ve yeterli hazırlık yapılarak Yüce Heyetinize sunulabilecek bir seviyeye getirildikten sonra görüşülmesinde fevkalade isabet vardır. Bu sebepten dolayı, önergenin reddedilerek, konunun Komisyonda incelendikten sonra Yüce Heyetinize intikalinde fayda görmekteyiz.

Bu bakımdan da, istatistikî bilgileri sizlere arz etmiş oldum. 111 konu mevcuttur; bugüne kadar 32 konu karara bağlanmış ve Yüce Heyete sevk edilmiştir. Konunun, tekrar süresi içerisinde Komisyonumuzda müzakere edilerek, hazırlıklı bir şekilde Genel Kurula intikalinde fayda görmekte ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlamaktayım. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet Komisyonu Sayın Başkanı Ahmet Tekdal'a teşekkür ediyorum.

RECEP KIRIŞ (Kayseri) - Sayın Başkanım, lehinde söz istiyorum...

BAŞKAN - Lehte bir arkadaşımıza söz verebiliyorum; sizden önce, İzmir Milletvekili Sayın Metin Öney'in söz talebi vardı.

Buyurun Sayın Öney. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

METİN ÖNEY (İzmir) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun 102 nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınma önergesi üzerindeki görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teklif, zamanlama itibariyle fevkalade yerindedir. Toplumun temiz siyaset ve temiz toplum özleminin gerçekten had safhaya ulaştığı günümüzde, böyle bir teklif verilmesi suretiyle, evvela, meselenin slogandan çıkarılıp hukukî bir altyapıya kavuşturulması amaçlanmıştır. Üçlü bir tasarruf yerine getirildiğinde, temiz toplum, temiz siyaset ilkesine ve özlemine, gerçekten daha çabuk ulaşacağımızı ümit ediyorum. Bir taraftan dokunulmazlığın sınırlandırılması -ki, bu konuda açılan kampanyalara binlerce imzayla halkımızın iştirak etmiş olması meselenin önemini ortaya koymaktadır- diğer taraftan, Memurin Muhakematı Kanununda bir değişiklik yapılmak suretiyle, o meselenin de gündeme getirilip, artık hiç kimsenin hukukî statüsünü bir başka zırhın arkasına saklamaması ve üçüncü olarak da, bu zamanaşımı teklifiyle, üçlü bir altyapıyla, temiz toplumun ve temiz siyasetin bütün öğeleri yerine getirilmiş olacaktır.

Şimdi, dokunulmazlık, memurin muhakematı ve zamanaşımı kavramlarını, Yüce Meclisin, birlikte mütalaa etmek suretiyle elde edeceği sonuç, halkın özlemini giderecektir. Bu bakımdan, Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek'in teklifinin gündeme alınması, özlediğimiz ilkelerin gerçekleşmesi açısından da fevkalade önem kazanacaktır.

Zamanlama doğrudur, teklif doğrudur. Gündeme alınırsa, o konudaki görüşlerimiz de açıklık kazanacak ve teklif sahibinin de ifade ettiği gibi, meseleye bir yerden başlamak suretiyle, tartışma yerine tahakkuk yolu seçilecektir.

Yüce Meclise, bu vesileyle tekrar saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öney'e teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, bütçe üzerinde kişisel söz kaydıyla ilgili olarak Başkanlığın bir duyurusu vardır; bilgilerinize sunuyorum.

C) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. -Bütçe görüşmeleri üzerinde şahısları adına söz almak isteyen üyelerin söz kayıt işlemlerine ilişkin Başkanlık duyurusu

BAŞKAN - Bütçenin görüşme programı bastırılıp dağıtılmıştır. Bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemleri, 4 Aralık 1996 Çarşamba günü saat 09.00-10.00 arasında, Refah Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi Grupları toplantı salonunda, Başkanlık Divanı kâtip üyelerince imza karşılığında yapılacaktır.

Bu saatten sonra söz kaydı, Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünde yapılacaktır.

Söz kaydını, her sayın üyenin bizzat yaptırması gerekmektedir. Başkası adına söz kaydı yapılmayacaktır.

Genel Kurulun aldığı karara uygun olarak kişisel söz kaydı, her tur için, lehte ve aleyhte olmak üzere ve sadece biri hakkında yapılacaktır.

Bir milletvekili sadece bir tur için söz kaydı yaptırabilecektir.

Sayın üyelerin bilgilerine sunulur.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

V. -ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1.-Gümdemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına, Genel Kurulun çalışma saat ve süreleri ile görüşülecek konulara ve 3.12.1996 Salı ve 4.12.1996 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 41 Tarih: 3.12.1996

Danışma Kurulunun 3.12.1996 Salı günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Yasin Hatiboğlu

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

Salih Kapusuz Mustafa Cumhur Ersümer

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Ali Rıza Gönül Hikmet Uluğbay

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

CHP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 32 nci sırasında yer alan 113 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına; 52 nci sırasında yer alan 152 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına; 50 nci sırasında yer alan 145 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 51 inci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına; 55 inci sırasında yer alan 165 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci sırasına alınması önerilmiştir.

2. Genel Kurulun 3.12.1996 Salı günkü Birleşiminde, özel gündemde yer alan Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile İlgili Sorunlar Konusundaki (10/1, 14) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine başlanması ve 5 inci sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

3. Genel Kurulun 4.12.1996 Çarşamba günü 14.00-19.00, 5.12.1996 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi; 3.12.1996 Salı ve 4.12.1996 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Şimdi, Danışma Kurulu önerilerini tek tek okutarak, oylarınıza sunacağım.

Birinci öneriyi tekrar okutuyorum:

1. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 32 nci sırasında yer alan 113 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 52 nci sırasında yer alan 152 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 50 nci sırasında yer alan 145 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 51 inci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 55 inci sırasında yer alan 165 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2.- Genel Kurulun 3.12.1996 Salı günkü Birleşiminde, özel gündemde yer alan Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile İlgili Sorunlar Konusundaki (10/1, 14) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarıları ve tekliflerinin görüşmelerine başlanması ve 5 inci sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Üçüncü öneriyi okutuyorum:

3. Genel Kurulun 4.12.1996 Çarşamba günü 14.00-19.00; 5.12.1996 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi; 3.12.1996 Salı ve 4.12.1996 Çarşamba günkü birleşimlerde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

VI. -KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.-İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 9 Arkadaşı ile Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 18 ArkadaşınınSosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile İlgili Sorunların araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit Edilmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 14) (S. Sayısı :112) (1)

BAŞKAN - Genel Kurulun 27.11.1996 tarihli 23 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 9 arkadaşı ile Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 18 arkadaşının sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili sorunların araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan (10/1,14) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

İçtüzüğümüze göre, Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı Meclis araştırması önergesi sahibine aittir; daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahibi ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu, 112 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde, Başkanlığımıza, şu ana kadar, Demokratik Sol Parti Grubu adına Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül'ün müracaatı vardır.

Önerge sahipleri söz istemiyor mu efendim?

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Yurdagül, konuşma süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde, partimin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul ve 9 arkadaşıyla Kocaeli Milletvekili Sayın Necati Çelik ve 18 arkadaşının vermiş oldukları araştırma önergeleri sonrası oluşturulan Meclis araştırma komisyonu, çok uzun bir çalışmadan sonra, raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 11 Ekim 1996 tarihinde sunmuştur. Gerçekten, komisyon üyeleri olarak, çok uyumlu bir çalışma sonucu, büyük bir emek vererek, bu raporu hazırladık. Bir şansın sonucu olsa gerek, bu önergeyi veren İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul, 53 üncü Hükümette Çalışma Bakanı oldu -bu önergeyi daha önce vermişti- daha sonra da, bu önergeyi veren Sayın Necati Çelik, 54 üncü Hükümette Çalışma Bakanı oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik sistemi, biliyorsunuz, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere üç güvenlik kuruluşundan oluşuyor. Sosyal Sigortalar Kurumunda 4 milyon 370 bin aktif sigortalı, 2 337 755 pasif sigortalı; Emekli Sandığında 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına tabi 1 milyon 880 bin aktif sigortalı, 995 749 pasif sigortalı; Bağ-Kur'da ise, 1479 sayılı Kanuna tabi esnaf, sanatkâr, bağımsız çalışanlar, şirket ortakları, köy ve mahalle muhtarları olmak üzere, 2 024 683 aktif sigortalı, 690 687 pasif sigortalı; 2926 sayılı Kanuna tabi; tarımda kendi adına çalışanlar da, 800 bin aktif sigortalı, 58 248 pasif sigortalı olmak üzere toplam 13 milyon kişi bu sosyal güvenlik şemsiyesine tabidirler. Bunların eş ve çocuklarıyla, bakmakla yükümlü olduğu kişileri de göz önüne aldığımızda, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 75'ine üç güvenlik kurumu sağlık hizmeti götürmektedir.

Burada komisyon raporunu başlık olarak incelediğimizde, Türk sosyal sisteminin sorunları şu ana başlıklarda toplanmıştır: Kuruluşlarca sağlanan haklarda farklılıklar olması, işsizlik ve aile yardımları sigortalarının yokluğu, politikalardaki dağınıklık, idarî ve malî özerkliğin olmaması, sağlanan yardımların yetersiz kalması, aktif-pasif sigorta oranının bozulması, çıkarılan af yasaları, sosyal yardım zamları, prim tahsilatındaki aksaklıklar.

Bunların içerisinde en önemlisi, aktuaryel dengenin bozulmasıdır. Bugün Sosyal Sigortalar Kurumunda yaklaşık 1,7 çalışana, 1 emekli düşmektedir. Özellikle, sistemden her yıl 200 bin kişi emekli olmaktadır; sistemin yürüyebilmesi için, bunun yerine her yıl 600 bin işçiyi sigorta kapsamına almak zorunluluğu vardır. Bunun dışında, ne kadar katkı yaparsanız yapınız, hangi yasal düzenlemeleri yaparsanız yapınız, sistemi ayakta tutma olanağınız yoktur

Özellikle, 5 Nisan 1994 kararlarından sonra, kamudaki zorunlu emeklilik, SSK'nın aktuaryel dengesini çok olumsuz etkilemiştir. Bu, bundan önceki 53 üncü Hükümet döneminde kaldırılmış; ancak, 54 üncü Hükümet, 18 Ekim 1996 tarihli genelgesiyle, kamu iktisadî teşekküllerinde, yeniden zorunlu emekliliği getirmiştir. Bu, SSK'nın aktuaryel dengesini daha da bozan faktörlerden sadece bir tanesidir.

Bunun dışında, Bağ-Kur ile ilgili, belli basamaklarda yığılmayı önlemek amacıyla yeni düzenleme yapılmıştır. 4181 sayılı bu Yasa, 4.9.1996 tarihli 22747 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış ve 1 Ekim 1996 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Bu yasayla, hem emekli olan Bağ-Kurlulara hem de aktif Bağ-Kur sigortalılarına basamak yükseltme olanağı tanınmıştır; ama, öyle bir olanak tanınmıştır ki, özellikle geçim zorluğu çeken Bağ-Kur emeklilerinin, 30 Eylül 1996 tarihine kadar, bu haktan yararlanmaları için müracaatları halinde -yasanın ilgili maddesine göre- üç yıl süreyle emekli maaşı almayacaklar, altı ay içerisinde de 600-700 milyon liraya yakın -basamak yükseltme sayısına göre- bir ödeme yapacaklar ve ancak üç yıl sonra emekli maaşları artacaktı; ama, 30 Eylül 1996 tarihine kadar, Bağ-Kur'a, hiçbir emekli Bağ-Kurlu müracaat ederek, basamak yükseltme talebinde bulunmamıştır. Bunun dışında, aktif Bağ-Kur sigortalılarının bu yasadan yararlanabilmeleri için 3 Şubat 1996 tarihine kadar müracaat etmek hakları vardır; bunun için de yine, yükseltecekleri basamağa göre, 750 milyon liraya yakın borçlanmaları zorunluluğu söz konusudur; ama, şu ana kadar -Bağ-Kur il müdürlüklerimizden aldığımız bilgilere göre- bunun için de yok denecek sayıda az müracaat vardır.

Hükümet, bu yasa tasarısını Meclisin olağanüstü toplantısında gündeme alırken, 43 trilyon liralık bir gelir hedefliyordu; ama, ne yazık ki, şu ana kadar, bu gelire bırakın ulaşmayı, yaklaşmak bile olanaklı olamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumunun ve genelde sosyal güvenlik sisteminin ortak sorunlarının en önemlisi, sosyal güvenlik kuruluşlarının özerkliklerinin fiilî olarak sağlanmamasıdır. Raporun üzerinde durduğu en önemli nokta budur; ama, ne yazık ki, geçmişteki siyasî iktidarların kuruma müdahalesi, 54 üncü Hükümet döneminde de aynen devam etmiştir. 4792 sayılı SSK Yasasının 1 inci maddesine göre, SSK, idarî ve malî açıdan özerk bir devlet kurumudur. Bu özerkliği sağlamak yönünde, ne yazık ki, adım atılması bir yana, bu özerkliğe darbe indirilmiştir. Sayın Bakan Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada “müsaade edin, ben kadromu kurayım” demektedir; acaba, Sayın Bakanın, idarî ve malî özerklik anlayışı bu mudur?

Şu ana kadar, genel müdür, 2 genel müdür yardımcısı, 2 yönetim kurulu üyesi, 5 daire başkanı, 50 başhekim ve sigorta müdürü görevden alındı. Bunların dışında, SSK'da, yaklaşık altıyüz atama gerçekleştirildi.

Sayın Bakan, herhalde, Türkiye'nin en büyük bütçesine ve 60 bine yakın çalışana sahip SSK'da, bu kadrolaşma hareketiyle ipin ucunu ele geçirmeyi hedefliyor olsa gerek.

Sayın Bakan 1994 yılında katıldığı bir kolokyumda, Hak-İş Sendikası Genel Başkanı olarak aynen şöyle söylüyordu: “Eksik olmasınlar; aksine, takdir ettiğim Sayın Genel Müdür ve yöneticiler, bütün çırpınmalarına rağmen, bu başka nedenlerden dolayı SSK'nın içerisine düştüğü durumdan kaynaklanan güveni sağlayamamaktadır.”

Ne yazık ki, Sayın Çelik Bakan olduktan sonra, Kurumu bu hale getirenler SSK Genel Müdürü ve yönetim kurulu olarak gösterilmiş ve görevden alınmıştır. Ben, buradan soruyorum: Acaba, SSK Genel Müdürü ve yönetim kurulu üyeleri hakkında Hak-İş Genel Başkanı Sayın Necati Çelik mi doğru söylüyordu; yoksa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik mi doğru söylüyor?

Yine, 1 Nisan 1996 tarihinde Millî Gazeteye verdiği beyanatta Sayın Bakan, Refah Partisi Grup Başkanvekili olarak aynen şöyle söylüyor: “SSK'nın bilerek ve sistemli bir şekilde batırıldığını ileri sürerek, batış nedenlerini tespit etmeden üretilecek çözümlerin SSK'yı krizden kurtaramayacağını savundu. Çelik, SSK'nın batmasının temel sebebini, hükümetlerin bu kurumu yönetmeye kalkışması olarak gösterdi.” SSK'ya bir kuruş katkıda bulunmayan hükümetlerin, SSK'yı yönetme hakkının olmadığını belirtiyor Refah Partisi Grup Başkanvekili Sayın Necati Çelik; ama, şu 5 aylık kısa sürede, görülmeyecek bir şekilde, Sosyal Sigortalar Kurumunda siyasî iktidarın müdahalesi var.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Daha da batırmak için 2 500 kişiyi işe alıyorlar.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Denge sağlanıyor denge...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) - Elbette ki, denge sağlamak sizin bileceğiniz iş; ama, Hak-İş'in Genel Başkanı Sayın Necati Çelik'in, Bakan olarak bu uygulamalardan uzak durması ve kurumu gerçek sahiplerine emanet etmesi gerekiyordu; Hak-İş Genel Başkanı olarak verdiği söz oydu. İşçiler -Hak-İş üyeleri dahil- Sayın Bakandan bunu bekliyorlar.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dün dündür, bugün bugündür(!)

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Bakan yapar...Sabırlı olun...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki sabırlı olacağız da, kadrolaşmayı tamamladıktan sonra kurumu gerçek sahiplerine teslim etmenizin de çok fazla bir anlam taşımayacağını bu arada belirtmek istiyorum.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bir çocuk 9 ayda dünyaya gelir; sabredin...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) - Siz, 5 ayda bunları yaptığınıza göre, 9 ayda kimbilir neler yapacaksınız!..

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gayrimenkullerin satışıyla ilgili bir yasa tasarısı hem Plan ve Bütçe Komisyonundan hem Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonundan geçti ve bu konuda da ne yazık ki, Hak-İş Genel Başkanı Sayın Necati Çelik'in söylediklerini size aktarmak istiyorum “SSK üzerinde kayıtlı görülüp, aslında gerçek sahibi işçiler olarak gayrimenkullerin devrine, satışına tamamen karşıyız” diyor. Bunu ancak işçilerin yapabileceğini söylüyor Sayın Necati Çelik; ama, 7 kişilik yönetim kurulundaki 4 kişiyi kendisi atıyor, Hükümet atıyor; 3 kişi, işçi, işveren ve emekli temsilcisi; Hükümetin çoğunluğu var yönetim kurulunda ve bu yasa tasarısını apar topar Meclisten geçirmeye çalışıyoruz.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - O kadar hakkımız olsun!..

Fazla müdahale ediyorsun!..

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; SSK'yı batıran en önemli nedenlerden bir tanesi pirim faizlerinin affı ve SSK'nın borçlanmasıdır. Ne yazık ki, 54 üncü Hükümet, 3 üncü kaynak paketinde, yurtdışında çalışan işçilerimize borçlanma olanağı tanıyor; ayrıca, SSK pirimlerinin faizlerinin affına yönelik bir taahhütte bulunuyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan ve Başbakan Yardımcısının açıkladıkları 3 üncü kaynak paketinde SSK'nın alacakları için faiz affı getirileceği taahhüt edilmiştir. SSK alacaklarına af getirilemeyeceğine ilişkin Anayasa Mahkemesinin 10 Ağustos 1995 tarih ve 22370 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan kararına rağmen böyle bir taahhüdün inandırıcılığı olabilir mi? Bu tür yaklaşımlarla, bundan sonra, namusuyla dürüstçe sigorta pirimini ödeyen vatandaşlar pirimini ödeyebilir mi? Bunlara haksızlık yapmış olmuyor muyuz bu faizleri affederek?

Yine, Sayın Bakanın Hükümete sunduğu SSK ile ilgili tasarıda, sosyal güvenliğe devlet katkısı olarak, sosyal yardım zamlarının Hazine tarafından karşılanması öngörülüyor. Elbette ki, devlet, sosyal güvenliğe katkıda bulunmalı; ama, devletin, sosyal yardım zammıyla değil, üçüncü ayak olarak, prim olarak, sosyal güvenliğe katkıda bulunması gerekmektedir. Bugün, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 30, Almanya'da yüzde 25, İzlanda'da yüzde 88, İsveç'te yüzde 49, İngiltere'de yüzde 55, Fransa'da yüzde 19 devlet katkısı vardır. Geçmişte, SSK'nın maaş giderleri içerisinde sosyal yardım zammı, yüzde 62 oranıyla çok önemli bir rakamken, bugün, bu oran yüzde 40'lara düşmüştür. İki senedir de sosyal yardım zammı dondurulmuştur. Bundan sonra da artırılmayacağını düşündüğümüzde, devletin, Hazinenin, SSK'ya yapacağı katkı gitgide azalmış ve reel gücü de sıfıra yaklaşmış olacaktır.

Özellikle sosyal güvenlik kuruluşlarının sağladıkları fonların iyi değerlendirilememesi sonucu, 1965-1993 arası, Ankara Sanayi Odasının yaptırdığı bir araştırmaya göre, SSK'nın 20 milyar doları kaybolmuştur. SSK'nın fonları, ucuz kredilerle, birilerine peşkeş çekilmiştir.

Gerçekten, bugün yaşam mücadelesi veren Bağ-Kur emeklileri, işçi emeklileri çok zor durumdadır. Yine, Başbakanlığa sunulan bu yasa tasarısında, bunlarla ilgili sistemin tek tip gösterge sistemine dönüştürülmesi gerekirken, iki emekli cemiyeti arasındaki anlaşmazlık bahane edilerek tek gösterge sistemine geçiş, bu yasa tasarısında öngörülmemiştir. Bu, daha sonraki döneme bırakılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir de, sınav sorununa değinmek istiyorum. SSK'ya 2 500 memur alımı için verilen ilan, hukuka aykırıdır. 6.12.1985 tarih ve 85/10260 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan, İlk Defa Devlet, Kamu Hizmeti ve Görevlerine Devlet Memuru Olarak Atanacaklar İçin Mecburî Yeterlilik ve Yarışma Sınavları Genel Yönetmeliğinin 8 inci maddesine aykırı olan SSK sınav duyurusuna rağmen, bu sınavı yapacak mısınız Sayın Bakanım? Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe giren sınav yönetmeliğine aykırı sınav duyurusu yapanlar hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz? Bir kişinin yargıya başvurması halinde, bu sınavlar, sonuçlarıyla birlikte iptal edilebilecektir. Eziyet çektirdiğiniz, umut verdiğiniz, masraf ettirdiğiniz onbinlerce insana yazık, günah değil mi? Neden, ÖSYM aracılığıyla yapmadınız?.. Zaman yok diyorsunuz, bu acelenin nedeni nedir? ÖSYM aracılığıyla yapmış olsaydınız, acaba, istediğiniz kişileri SSK'ya sokamayacak mıydınız? Bunun endişesini mi taşıyordunuz? (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, sınavsız sağlık personeli almak için yaptığınız yönetmelik değişiklik teklifini, Devlet Personel Dairesi Başkanlığı, az önce bahsettiğim yönetmeliğe aykırı olduğu gerekçesiyle reddetmiştir; bunu da, Bakanlığınıza, 5.11.1996 tarih ve 12450 sayılı yazısıyla bildirmiştir. Bu yazıya rağmen, yönetmelik değişikliğini, 30 Kasım 1996 tarih ve 22833 sayılı Resmî Gazetede yayımlatarak, yürürlüğe soktunuz. Bu arada, bir şey daha yaptınız; size ret yazısını yazan Devlet Personel Dairesi Başkanını, partinize mensup Devlet Bakanı, âdeta cezalandırırcasına, derhal, usulsüz olarak açığa aldı. Bunu, sizin hukuk devleti anlayışınıza bırakıyorum.

Türkiye gibi, her meslekte işsizi bol bir ülkede, kuruma, sınavla en iyi elemanları alma olanağınız varken, bu yolu seçmenizin nedeni, acaba, yandaşlarınızı almak değilse, nedir? Hukuk devleti kuralları içerisinde, bir gün, bunun hesabının sorulacağını düşünmüyor musunuz? Bu konuda, bu kadar mı gözünüz kara Sayın Bakanım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yurdagül, konuşmanızı tamamlayın.

Yalnız, konuşmayı Başkanlığa ve Genel Kurula hitaben yapacaksınız; Genel Kurulda, Sayın Bakana doğrudan hitap imkânı yok.

Buyurun.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) - Sizin delaletinizle söylüyorum Sayın Başkan.

SSK'ya ait Kızılcahamam Soğuksu Millî Parkı içindeki Çam Oteli, 25.10.1996 tarih ve 3895 sayılı Yönetim Kurulu kararıyla, ihalesiz olarak kimlere verildi? Bu işlemi, Yönetim Kurulu, kendi özgür iradesiyle mi gerçekleştirdi, yoksa Sayın Bakanın talimatlarıyla mı?

SSK Hukuk Müşavirliği, 17.10.1996 tarih ve 3863 sayılı mütalaasında bu işlemin hukuka aykırı olduğunu bildirmesine rağmen, hangi gerekçelerle, otel, bu işgalcilere verilmiştir? Oysa, Ankara 13 üncü İcra Hâkimliğinden, söz konusu otelin tahliyesi için karar çıkarılmıştı.

Yine, Van'da, kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanesi yapılmak üzere tahliye edilen Kuruma ait bina, yine ihalesiz, Millî Gençlik Vakfına tahsis edildi. Tüm bunlar, sizin dışınızda, Sayın Bakanın dışında mı gerçekleşiyor?

Eski bir sendikacı ve işçilikten gelen bir milletvekili olarak, size bu kürsüden sesleniyorum; lütfen, eski söylemlerinizi hatırlayın ve yanlıştan vazgeçin.

İşçinin kuruluşu olan SSK mallarının talanına, Demokratik Sol Parti izin vermeyecektir, Türkiye Büyük Millet Meclisi izin vermeyecektir.

Sayın Başkan, yukarıda belirttiğim konularla ilgili soruşturma açtırıp açtırmayacağını Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum. Sonuçları hakkında, Yüce Meclisi ve kamuyonu bilgilendirmesini istiyorum. Zannediyorum, geçmişte Başkanlığını yaptığı Hak-İş Konfederasyonu üyesi işçi arkadaşlarım da bu konuda açıklama bekliyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adil düzen deyip iktidara gelenler, işçinin alınteriyle oluşturduğu SSK'nın mallarını yağmalamayı sürdürüyorlar. Eleman istihdamı için yasadışı yollara başvurup, hukukun ayaklar altına alınmasına neden oluyorlar.

Demokratik Sol Parti olarak, tüm bu yasalara ve yönetmeliklere aykırı olumsuzlukları açığa çıkartmakta kararlıyız. Buradan, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve Başbakanlık Teftiş Kurulunu göreve davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül'e teşekkür ediyorum.

Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Bekir Kumbul'un.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kumbul, konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 9 arkadaşı ile Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 18 arkadaşının sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili verdikleri araştırma önergesinin sonucunu sizlere sunmak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, Partim ve şahsım adına sizleri ve bu konuyla ilgili tüm sosyal tarafları saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, sözlerime başlamadan önce, bugünün önemi nedeniyle, 3 Aralık nedeniyle, özürlü vatandaşlarımızın, umarım, yine, bugün, Genel Kurulda, onlar hakkında yapacağımız yasal düzenlemeyle ikinci bayramlarını kutlatırız; bu vesileyle onları da saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, dört ay gibi bir süre içerisinde, sosyal güvenlik sistemlerinin ve özelde Sosyal Sigortalar Kurumunun sorunları nedir, nereden nereye gelmiştir, sonuçta nasıl düzeltebilirizi gerçekten çok kapsamlı ve tüm incelikleriyle ortaya koyduk; umarım, önümüzdeki günlerde ve süreçte, bu rapordan gerekli kesimler yararlanır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sosyal güvenlik kavramının zihinlerde yarattığı çağrışımın insanları mutlu kıldığı tartışılmaz bir olgudur. Bireyin kendisinin ve birlikte yaşadıklarının toplumsal güvencesinin, toplumsal bir güç tarafından sağlandığını ve karşılaştığı, karşılaşacağı risklere karşı yalnız olmadığını bilmesi, yaşamın bütün zorluklarına karşı direncini artırmakla kalmayacak, aynı zamanda, toplumsal yaşamın gerilimsiz ve çatışmasız olmasını da sağlayacaktır.

Genel olarak, sosyal güvenlik, gelirleri ne olursa olsun, kişilere, belirli sosyal, fizyolojik, ekonomik riskler karşısında ekonomik güvence sağlamak şeklinde tarif edilebilir.

Anayasanın 60 ncı maddesinde de “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” hükmü yer almaktadır.

Ülkemizde uygulanan sosyal güvenlik sistemlerini, iki ana başlıkta toplamak mümkün:

Birinci başlık, primsiz kesim. Bu alanda yapılan en önemli düzenleme 10.7.1976 tarihinde ve 2022 sayılı Yasayla 65 yaşını doldurmuş, muhtaç, güçsüz kimselere aylık bağlanması olmuştur.

Gene, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu bu bağlamdadır; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu; yani, halk arasında bilinen adıyla Fak Fuk Fonu bu bağlamdadır.

Ayrıca, 3816 sayılı Yeşil Kart uygulaması primsiz sistem içerisinde yer almaktadır. Gene, bu bağlamda, sosyal yardım zammı da sayılabilir.

Primli sosyal güvenlik sistemlerine gelince, ILO'nun 102 Sayılı Sözleşmesinde belirttiği dokuz sigorta kolundan yedisi uygulanmaktadır. Bunlar, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık, analık, yaşlılık, maluliyet ve ölüm sigorta kollarıdır.

Sosyal güvenlik kuruluşlarımızın primli sisteme dahil kollarından en eskisi, 1949 yılında 5434 Sayılı Yasayla kurulan, kamu kesimindeki memurların ve emeklilerin yaşlılık, maluliyet, ölüm ve hastalık riskleriyle, bunların bakmakla yükümlü oldukları eş, ana ve çocuklarının hastalık ve analık risklerini karşılayan Emekli Sandığıdır. Bu kapsamda, ülkenin yüzde 15,1'i bulunmaktadır.

Diğeri, 1964 yılında, 506 sayılı Kanunla kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu, hizmet aktiyle çalışan işçilerin sosyal güvenliğini sağlayan bir kurumdur, yedi sigorta kolunu kapsar, toplam ülke nüfusunun yüzde 41,1'ine hizmet verir.

Diğeri, 1971 yılında, 1479 Sayılı Kanunla kurulan Bağ-Kur, esnaf ve sanatkârlar ve diğer bağımsız çalışanların sosyal güvencilisi sağlar ve ülke nüfusunun yüzde 19,7'sini kapsamaktadır.

Bunun dışında, 22 adet özel sandık da primli kesime dahildir. Tarımda işçi niteliğinde çalışanyar, 2925 Sayılı Yasayla SSK'ya; kendi hesabı ve namına çalışan tarım sigortalıları da, 2926 Sayılı Yasayla, Bağ-Kur'a bağlı olarak çalışan, primli sosyal güvenlik sistemi kapsamına alınanlardandır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, malî ve idarî yönden özerk, özel statüye tabi bu sosyal güvenlik kuruluşları, kağıt üzerinde böyle görülmesine rağmen, yönetimleri devlet ağırlıklıdır. SSK'nın yönetiminin yedide dördü, Bağ-kur'un yönetiminin beşte üçü, Emekli Sandığının yönetiminin altıda altısı devlet tarafından atanır.

Ülke nüfusunun yüzde 76'sını kapsayan SSK, sonra Bağ-Kur ve Emekli Sandığı, son yıllarda, giderek artan ve darboğazlara varan finansman açığı vermektedir. Sosyal Sigortalar Kurumu, son geldiği noktada, 201 trilyon lira açık vermiştir; 1997 bütçesinde ise, kurumun, 350 trilyon lira açık vermesi öngörülmektedir.

İlk açığı 1989 yılında veren Bağ-kur, 1996 yılında 43 trilyon lira açık vermiştir. Yine, ilk açığı 1993 yılında veren Emekli Sandığı, 1996 yılında 5 trilyon lira açık vermiştir.

Hızla artan ve çok yüksek rakamlara varan açıkların, Hazineden yapılacak transferlerle karşılanmasının, ileriki yıllarda mümkün olamayacağı açıktır. Diğer bir deyimle, sistem, hızlı bir çöküş içerisindedir.

Ne oldu da sosyal güvenlik sistemleri, böyle, kar yumağı gibi yuvarlandıkça artan çöküş içerisine girdi; bunları -aslında kitapçıkta tüm detaylarıyla verildi- şu şekilde sıralamak mümkün:

1. Türkiye'de, devlet, sosyal güvenlik finansmanına, şimdiye kadar, ciddî bir katkıda bulunmamıştır. Devlet, ancak, son zamanlarda, açığı kapatma anlamında yardımda bulunmuştur; oysaki, OECD ülkelerinde bu oran, yüzde 20'den, yüzde 84'e kadar varmaktadır.

2. Aktif/pasif sigortalı oranı, uluslararası standardın çok altındadır. Türkiye'de en büyük sorun, emekli aylığı alanlar ile prim ödeyenler arasındaki oranın giderek azalmasıdır. Sosyal Sigortalar Kurumunda, bu oran, 1976 yılında 6 çalışana 1 emekli iken, bugün, maalesef, 1,8 çalışana 1 emekli durumuna gelmiştir; keza, Emekli sandığında, bu oran 1,8 çalışana 1 emekli durumundadır. Yine, bu oran, Bağ-Kur'da, 3 çalışana 1 emekli durumundadır. Bu oran, OECD ülkelerinde, 6 - 7 çalışana 1 emekli durumundadır.

Elbette, burada etkili olan nedenler vardır. Yaş, bir etkendir; kayıtdışı ekonomi bir etkendir; borçlanma yasaları bir etkendir...Bunları uzatmak mümkün.

Prim oranları yüksektir; sosyal güvenlik sistemimizde, gerek çalışan gerek çalıştıranın primleri oransal olarak yüksektir; ama, primler, prime esas ücretler üzerinden ödeneceği yerde, çoğunlukla asgarî ücret üzerinden ödenmektedir. Yüksek oranlı prim, hem çalışanı hem de çalıştıranı kayıtdışına itmektedir.

Sosyal güvenlik kurumlarının yönetimi, devlet ağırlıklıdır ve politik müdahaleye açıktır. SSK ve Bağ-Kur, kâğıt üzerinde yönetsel ve malî açıdan özerk görünmesine karşın, yönetim kurullarında devlet ağırlıklıdır. Bu durum, kurumların kaynaklarının politik amaçlarla kullanılmasına ve kurumun gerçek sahiplerinin yönetim dışı kalmasına yol açmaktadır.

Kayıtdışı sektörün büyüklüğü, sosyal güvenlik sistemini olumsuz yönde etkilemektedir. Sosyal güvenlik kurumları arasında norm farklılıkları vardır; SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve özel sandıklar, kapsadığı kişilere değişik haklar tanımaktadır. Özellikle, üçünün de uyguladığı yaşlılık, malullük ve ölüm sigortalarında farklı standartlar mevcuttur.

Sosyal güvenlik kurumları, prim karşılığı olmayan bazı yardımlardan sorumlu tutulmaktadır; SSK ve Bağ-Kur'daki sosyal yardım zammı, bu kapsamdadır. 1977'de yakacak zammı olarak 750 lirayla başlayan ve bugün, kişi başına ayda 4 milyon 690 bin lirayla, SSK'ya yıllık 103 trilyon lira yük bindiren sosyal yardım zammı, en büyük etkenlerden birisidir. Yine, Emekli Sandığındaki, prim karşılığı olmayan sağlık yardımı bu kapsamdadır; SSK'daki isteğe bağlı sigortalılarda prim karşılığı olmayan emeklilikteki sağlık yardımı da bu kapsamdadır. Bu durum, kuruluşların finans dengelerini onarılmaz bir şekilde bozmaktadır.

Kuruluşların prim borçlarını zamanında yatırmamaları, kamu kuruluşlarına çıkarılan af yasaları, borçlanma yasaları -ki, bu şimdiye kadar 11 kez yapılmıştır- yine, sosyal güvenlik kurumlarını kötü yönde etkileyen etkenlerdendir.

Erken yaşta emeklilik uygulaması, yıllar boyunca, soruna politik, hatta deyim yerinde ise, oy kaygısıyla yaklaşan iktidarlar, emeklilik sistemini, ülke gerçeklerinden, ortalama yaşam umudu gerçeklerinden bağımsız hale getirmişlerdir. Bugün, ülkemizde ortalama emeklilik aylığı, 20 yıl ve üzerinde verilmektedir; oysa ki, Avrupa ülkelerinde, bu, 10 yıldır. Emeklilik yaşları, sosyal tarafların sağlayacağı konsensüsle belirli seviyeye yükseltilmelidir. Yukarıda saydığımız ortak noktaların dışında, kurumlara özgü sorunlar da elbette var; bunlar, birike birike büyük boyutlara ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dönem dönem kurumsal bazda ıslah adımları atılmak istenilmesine rağmen, her nedense, sistemi bozan uygulamalara gidilmiştir. Örneğin, 506 sayılı SSK Kanunu yürürlüğe girdiği tarihlerde gelişkin ve sorun yaratmayan bir yasa olduğu halde, zaman içinde çeşitli politik kaygılarla bozulması, onarılmaz sorunlar yaratmıştır. Emeklilik yaşının sürekli olarak politik amaçlarla değiştirilmesi, her üç kurum açısından hiç beklenilmeyen bir zamanda yeni sorunlara yol açmıştır. Süper emeklilik, sistemde halen telafi edilemeyen olumsuz sonuçlara ve sisteme olan güvenin zedelenmesine yol açmıştır. Oysaki, sosyal güvenlikte temel amaç, bütün toplumun sosyal, fizyolojik ve ekonomik risklere karşı sosyal güvenceye kavuşturulmasıdır.

İnsanların, bugünlerini ve geleceklerini güven içerisinde korkusuz yaşayabilmeleri için, karşılaşmaları muhtemel risklere karşı kendilerini güvencede hissetmeleri gerekmektedir. Sosyal güvenliğin bütün toplumsal kesimleri kapsaması, bu güvence hissinin bütün insanlara yayılması ve istenen amaca ulaşması anlamına gelmektedir. Bu temel amaca bağlı olarak, sosyal güvenlik sistemi kendi kendisine yetecek ve yeniden üretebilecek bir yapıya kavuşturulmalı ve dış etkenlerden zarar görmesi engellenmelidir.

Raporda ayrıntılarıyla ele aldığımız sorunlar ve çözümlerini ana omurgalarıyla şöyle sıralamak mümkün:

Sosyal güvenlik sistemimizin omurgasını oluşturan kurumlar, iktidarların müdahale edebilecekleri bir yapıdan kurtarılmalıdır. Bunun için, gerçekten, hem idarî hem de malî açıdan özerk tutulması gerekir. Sosyal güvenlik, Anayasada düzenlenen bir haktır. Bu işlevi yerine getirmek üzere faaliyet yürüten kurumların, siyasî bir sosyal güvenlik politikası izlememesi gerekmektedir. Kurumların yönetimi, kuruma katkıda bulunan taraflara bırakılmalıdır.

Sosyal güvenlik kurumlarının finansmanına devlet katkısı mutlaka sağlanmalıdır, üçüncü bir ayak olarak mutlaka bulunmalıdır.

Kayıtdışı sektörü ortadan kaldıracak önlemler mutlaka alınmalıdır.

Sosyal güvenlik sistemimizdeki norm farklılıkları ortadan kaldırılmalıdır.

Sosyal güvenlik sistemimiz içerisinde olmayan sigorta kolları, ILO standartlarına uyumlu bir şekilde kurulmalıdır. Bu bağlamda, bugüne kadar uygulanan yedi kolun dışında, işsizlik sigortası ve aile yardımı da, ülke koşullarına göre düzenlenmelidir.

Prim oranları, daha makul bir seviyeye, aşamalı olarak, mutlaka çekilmelidir.

Sağlık sigortası ile emeklilik sigortası birbirinden ayrılmalıdır.

Emeklilik yaşı gözden geçirilmelidir. Bu konuda, emeklilik yaşının, toplumsal kesimler arasında uzlaşmaya varıldıktan sonra, belirli bir program etrafında ve kademeli olarak, sistemi zorlamayan düzeylere yükseltilmesi gerekir.

Ulusal sosyal güvenlik sistemi mutlaka kurulmalıdır. Bugün, ülkemizde, ulusal düzeyde uygulanan norm ve standart açısından eşit ve kapsadığı kitleye sorunsuz sosyal güvenlik sağlayan bir sigorta sisteminin olmadığı açık.

Sistemle ilgili yasal düzenlemeler yapılırken, sosyal sigorta, sosyal yardım ve sosyal hizmetleri bütünüyle kapsamasına dikkat etmeli ve ulusal sosyal güvenlik sistemiyle ilgili yasaların bu esaslara göre yapılması sağlanmalıdır.

Kurum içi işleyiş, hiyerarşik ve merkeziyetçi modellerden kurtarılmalı ve yerel yönetim modellerinin uygulama bulma ve inisiyatif kullanma yolları açılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu perspektif altında, keşke bu araştırma, Kurumun başındakilere ışık tutucu olup da, Türkiye genelinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesine alınacak 2 500 kişi, müracaat eden 88 bin kişi arasından merkezde değil de, yerel yöneticiler tarafından, kendi bölgelerinde imtihana alınıp seçilebilseydi... Yine bu raporun ışığı altında, Sağlık Aile ve Sosyal İşler İhtisas Komisyonunda tartışılan Sosyal Sigortalar Kurumunun gayrimenkullerinin satışı, Kurumun asıl sahipleri tarafından değerlendirilmeye tabi tutulabilseydi... Yine, Başbakanlıkça açıklanan, yurtdışında çalışan işçilerin 12 500 dolar ödeyerek emeklilik kapsamına alınmasının Kuruma ne gibi yükler getireceği göz önünde bulundurulsaydı. Keşke, Sayın Bakanın belirttiği, benim dilimin varmadığı, ip ve ucu neyse, ortaya konulabilseydi; şimdi, o nerede, onu da bilseydik... Çarçur edilen bürokratların, Kurumun kötüye gidişinde ne gibi etkileri olduğunu sıraladığımız sorunlar çerçevesinde ele alınabilse ve yine, Kurumun, kamudan alacaklarının faizlerinin ertelenmesinin mantığının nerede olduğunu görebilseydik... Bunlar, sorunu çözme mantığı mı yoksa, soruna sorun ekleme mantığı mı?..

Bütün bunlara rağmen, ayrıntılarıyla sosyal güvenlik sisteminin sorunlarını ve çözümlerini sunduğumuz bu rapor, ulusal sosyal güvenlik sistemi uygulayıcılarına ışık tutucu olması kanısıyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan, Antalya Milletvekili Sayın Bekir Kumbul'a teşekkür ediyorum.

Gruplar adına konuşmalar devam etmektedir; şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Balcılar konuşacaktır.

Buyurun Sayın Balcılar. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik ve sosyal sigortalar kurumlarının sorunları ve bu sorunların çözüm yollarıyla ilgili Meclis araştırma komisyonunun raporu üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, böyle, sosyal güvenlik kuruluşlarının sorunlarıyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulduğuna göre, demek ki, Türkiye'de, Türk sosyal güvenlik sistemi ve Türk sosyal güvenlik kuruluşlarının büyük sorunları var ki, böyle bir komisyon kurulma ihtiyacı söz konusu olmuştur.

Burada, değişik partilere mensup konuşmacı arkadaşlar, rapordaki çok ince detaylara girdiler; dolayısıyla, raporumuz, her türlü kesimin görüşlerini kapsayacak, ciddî bir rapordur; problemleri tespit etmiştir; çözüm yollarını ortaya koymuştur. Bütün konulara değinebilmemiz, bu yirmi dakikalık süre içerisinde mümkün değildir; dolayısıyla, belli konulara ağırlık vererek konuşmamı sürdürmeyi düşünüyorum.

Burada, hataları ve yanlışları tespit etmemiz halinde, izah etmemiz halinde, hataların ve yanlışların, cumhuriyet hükümetleri tarafından tekrar yapılmaması halinde, en azından, Kurumun düzeleceği mantığından hareket etmemiz gerekiyor.

Türkiye'de, sosyal güvenliğin yaygınlığı, yüzde 75'ler, bir hesaba göre yüzde 78'ler civarındadır. Türkiye gibi, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşmayı hedefleyen bir ülkede, tüm vatandaşlara, Anayasanın hak olarak tanıdığı sosyal güvenlik hakkının sağlanamamış olması, bir eksikliktir.

Bir başka nokta, şu anda, sosyal güvenlik kuruluşlarının aktuaryel dengelerinin bozukluğu ve açıkları, Hazineye, bütçeye getirmiş oldukları yükler o kadar yüksektir ki, ikinci KİT açıkları seviyesinde mütalaa etmek veya ifade etmek mümkündür.

Türkiye'de yapılan en büyük yanlış, sosyal sigortalar ile sosyal yardımın birbirine karıştırılmasıdır. Sosyal yardım, muhtaçlık kıstaslarını esas alır; sosyal sigortalar ise, nimet-külfet dengesini esas alır ve objektiftir. Türkiye'de yapılan yanlışlıklar ve biraz popülist politikaların etkisiyle, biraz idarenin zayıflığı, beceriksizliği yüzünden bu iki kavramın birbirine karıştırılmış olması, en büyük sosyal güvenlik sistemini, sosyal sigortaları açmaza sokan nedendir.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının aktuaryaları, 1991 yılına kadar açık vermeden devam ederken -bir de bakıyoruz ki- başta Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere, 1991 yılında büyük açıklarla karşı karşıya kalıyoruz, Tabiî ki, bütün kabahati, falan veya filan iktidara yüklemenin de doğru olmadığı kanaatindeyim; burada, olaya, objektif bakmak durumundayız. Ama,1991'e kadar başabaş gelirken, aktuaryası denkken, açık vermezken, 1991'den sonra büyük açıklarla karşı karşıya kalmışsak, 1991'den sonra yapılan uygulamalara şöyle bir göz atmamız mutlaka gerekecektir; acaba ne yapılmıştır da, ne yanlış yapılmıştır da, ne eksik yapılmıştır da bu açıklar birden artmıştır diye bakmak gerekir.

Burada, ilk gözümüze çarpan, özellikle 1991 seçimlerinde -belki birileri, bunu, makul karşılayabilir; ama, devlet idaresinde, hele millî olarak kabul ettiğimiz sosyal güvenlik kuruluşlarının idaresinde bunu kabul etmek mümkün değildir- nasıl “ey vatandaş, tütüne, falan partiden 5 bin lira daha fazla vereceğim, beni seçin” diye taahhütte bulunulması, ekonomik mantalite olarak ne kadar yanlışsa, sosyal güvenlikte de “ey vatandaş, eğer beni seçersen, ben size erken emekliliği getireceğim” ifadesiyle ve taahhüdüyle seçime gitmek de o kadar yanlıştır. İşte sosyal güvenlik kuruluşlarında -1992'de büyük açık verdiği yıllarda- yapılan hata, Erken Emeklilik Kanunudur; yani, yaş sınırına bakılmaksızın erken emeklilikle ilgili getirilen kanundur.

Sosyal sigortalardan ve sosyal güvenlikten vatandaşların, sigortalıların beklentisi, emekli oldukları zaman, alacakları emekli aylıkla, gelirle aktif hayatlarındaki sosyal yaşantılarını devam ettirebilmektir. Burada, devletin sosyal güvenlik kuruluşlarına yardımı da dahil olmak üzere, gelişmiş ülkelerdeki sigortacılık sisteminde, 6,4-7 civarında aktif sigortalının 1 emekliyi beslemesi gibi bir kıstas belirlenmiş olmasına rağmen, ülkemizde, bu oran, işte bu erken emeklilik gibi yanlış kanunlardan dolayı, maalesef SSK ve Emekli Sandığı gibi sosyal güvenlik kuruluşlarında 1,8 aktif çalışan 1 emekliyi besler duruma gelmiştir, ki, 1,8 aktif çalışan 1 emekliyi besliyorsa ve devlet de ekonomisi çok güçlü değil de yeterince yardım yapmıyorsa, oradan emekli olanın ele güne muhtaç olmayacağını, çoluğuna çocuğuna avucunu açmak zorunda kalmayacağını iddia edebilmek ve emekliliğinde mutlu bir yaşantı sürebileceğini, insanca bir yaşam sürebileceğini iddia edebilmek mümkün değildir. Bu oranı, bu kıstası bozan her türlü uygulama, emeklilerin, çalışanların ve sosyal güvenlik sisteminin, sosyal güvenlik kuruluşlarının aleyhinedir. İşte, 1992'de getirilen, yaş sınırına bakılmaksızın erken emeklilik kanunu, bardağı taşıran son damla gibi, sosyal güvenlik sistemindeki çöküşü başlatmıştır.

Bir başka nokta: Sosyal güvenlik kuruluşlarında -Emekli Sandığında o problem yok- ve özellikle Bağ-Kur ve SSK'da sigortalıların borçlarını ödeme güçlükleri, icra takipleri söz konusudur. Zaman zaman, cumhuriyet hükümetleri, bu konuda sigortalılara kolaylık gösterirler. 1983-1991 yılları arasında Bağ-Kur'da ve SSK'da, anaparanın ödenmesi halinde, prim ve gecikme zamlarının ertelenmesiyle ilgili iki sefer kanun çıkarılmıştır. Bu kanunlar görüşülürken, muhalefetten, iktidardan arkadaşlarımız “böyle bir imkân sağlıyoruz, anaparayı ödeyenin faiz borcunu, prim borcunun faizini de affedelim, ertelemeyelim” dediklerinde, uzman arkadaşlar “eğer böyle bir şey yaparsanız, Türk sosyal güvenlik sisteminin prim tahsilat oranlarını düşürürsünüz” demişlerdir. Kişi, nasıl olsa üç beş sene sonra popülist politika uygulayan ve seçmene selam etmek isteyen bir idare gelir ve beni seçerseniz, ben anaparanın ödenmesi halinde, faiz ve gecikme zamlarını affedeceğim der, dolayısıyla ben sıfır faizli kredi kullanmış olurum düşüncesindedir. Bu nedenle, biz, iki sefer, bu ertelemelerde affı getirmedik, sadece erteleme getirdik.

1992 yılında, yine sosyal güvenlik sistemini sarsan, bozan, köküne kibrit çakan olaylardan bir tanesi de, o tarihteki Hükümetin, anaparanın ödenmesi halinde, prim borçlarının faiz ve gecikme zamlarının affıyla ilgili kanun tasarısını getirmesidir. Burada, kürsüde, komisyonlarda basbas bağırdık, zabıtlara geçirdik, dedik ki; Türk sosyal güvenlik sisteminde prim tahsilat oranlarını düşürürseniz; geriye dönüş başladığı zaman, ekonomik sıkıntılar başladığı zaman, aktuarya açığı başladığı zaman, öncelikle, sağlık hizmetlerini veremez duruma gelir sosyal güvenlik kuruluşları. Vatandaş, aktif sigortalılığında bir tek imkân olarak sağlanan sağlık sigortası imkânlarını da alamaz duruma gelince, onlar da primlerini ödemez olur. Diğerleri, zaten ucuz kredi, sıfır faizli kredi düşüncesiyle primlerini ödemeyecektir. Prim tahsilat oranları düşer ve sosyal güvenlik sistemi çöker dedik -önemli olduğu için uzun izah ediyorum- buna rağmen, parmaklar kalktı, indi ve bu af getirildi. İşte, Türk sosyal güvenlik sisteminin, 1991'den sonra, aktüaryasını bozan, açıklarını artıran, Hazineye muhtaç kılan ana etkenlerden bir ikincisi de budur.

Bir başka nokta: Belediyelerin, başta SSK'ya olmak üzere borçları vardı. Bir tahkim kanunu tasarısı getirdi o tarihteki hükümet. Yine, biz, endişelerimizi, az önceki mantaliteden kaynaklanan endişelerimizi dile getirdik ve orada belediyelerden primini ödemeyenlerin borçları tahkim edildi, devlet üzerine aldı ve daha sonra da tabiî ki, SSK'ya ödedi. Buraya kadar, SSK açısından bir şey yok gibi gözüküyor; ama, olayın enteresan bir nüansı vardır. O tarihte Sayın Cindoruk Meclis Başkanı, şu anda bizim Partimizde Milletvekili olan Sayın Dedelek de o zaman DYP Milletvekili; Eskişehir'in Sarıcakaya İlçesinde bir ziyaret yapıyoruz, Sarıcakaya DYP'li Belediye Başkanını ziyaret ediyoruz. Belediye Başkanı, Cindoruk'a “Sayın Başkanım, bizi enayi yerine koyuyorsunuz. Primini ödeyen dürüst belediyeleri enayi yerine koyuyorsunuz. Ben, diğer belediyeler gibi, bu primlerimi ödemeyip, başka işlerde kullanabilirdim. Dolayısıyla, bundan sonra ben, nasıl olsa ileride başka bir hükümet gelir, böyle bir tahkim kununu getirir diye bir daha prim ödemeyceğim” dedi. Aynı, sigortalıların prim ödememe alışkanlığına sahip kılınması gibi, kamu kuruluşları ve belediyelerin de prim ödememe alışkanlığı, bu getirilen yanlış kanunla gündeme gelmiştir. Yine sosyal sigortalar sistemini çökerten nedenlerden bir başkası da budur.

Sayın Başbakanımız, Hocamız, geçen gün...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul)- Hangisi?..

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - Erbakan Hocamız, Profesör; ama, üniversite hocamız değil.

Erbakan Hocamız, kaynak paketleriyle ilgili, yurtdışındaki vatandaşlarımızın sosyal güvenlikleriyle ilgili olarak “bulundukları ülkede elde ettikleri emeklilik hakkına ilave olarak, Türkiye'de de emeklilik hakkını sağlamayı düşünmekteyiz. Bu, SSK genel bütçesine katılmayacak; 3 yıl sonra başlayacağı için, bu emeklilik hakkından dolayı da, bir 5 milyar dolar daha imkân sağlayacağız” diyor.

Ben, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesini Plan ve Bütçe Komisyonunda takip ettim -Sayın Bakan da burada, ben yanılıyorsam lütfen ikaz etsin- üç beş gün evvel Hükümetin sosyal güvenlikle ilgili en yetkili kişisi, ilgili Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşma yapıyor, hiç böyle bir şeyden bahsetmiyor. Sosyal güvenlikle ilgili kararlar, gece yatıp da, sabahleyin, rüyasında gördüğü işleri veya istihareye yatıp da, aklına gelen şeyleri uygulama değildir. Sosyal güvenlik, sigorta sistemine dayanır, nimet külfet esastır, aktuarya hesapları esastır; bu hesaplar yapılmadan, aklına gelip de “böyle bir imkânı sağlayacağım” diye seçmene selam etmeyi, 1991-1995 yılları arasındaki hükümetlerin yaptıkları yanlışlıkların bir benzeri olabileceği endişesiyle, buradan, Yüce Heyetinize ve Türk Milletine duyurmak istiyorum.

Bu konuda bir hazırlık var mıdır? Bu konuda, sadece “Almanya'daki vatandaşlara böyle bir imkânı sağlıyorum” dersen, acaba, Anayasaya göre eşitlik ilkelerine uygun mudur, değil midir? Hangi sosyal güvenlik sistemiyle bunu yapacaksınız? Ayrı bir sosyal güvenlik sistemi mi yaratıyorsunuz? Bu soruların cevabını veremezsiniz.

Özel sigorta şirketlerinin yapacağı bir işi yapıyorsanız, o zaman Hayat Sigortaya yaptırın, Başak Sigortaya yaptırın, başka bir sigorta şirketine yaptırın...Dolayısıyla, bunları, popülist politika olarak mütalaa ediyoruz.

Bir başka nokta: Başbakan Yardımcımız Sayın Çiller'in, eşiyle birlikte idarede bulunurken iflas ettirdikleri İstanbul Bankasının, batan İstanbul Bankasının, zaman içerisinde, oradaki çalışanların sandığının SSK'ya devriyle ilgili bir kanun tasarısı getirildi...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - 17,5 trilyon lira.

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - O tarihteki rakamı 24,1 trilyon lira.

Bu kanun tasarısı geldiğinde, o tarihteki ilgili arkadaşlara, teknik arkadaşlara, SSK Genel Müdürüne ve Hükümete sorduk, dedik ki: “Her türlü borçlanma, prensip olarak sosyal güvenlik kuruluşlarının aleyhinedir; acaba, bu kanunla, Sosyal Sigortalar Kurumunun bir zararı olacak mıdır?” Bize verilen cevap: “Biz, teknik olarak inceledik, kesinlikle, Sosyal Sigortalar Kurumunun bir zararı olmayacaktır.” Aynı Genel Müdür arkadaşımız, aradan bir sene geçti, yine bir komisyonda kendisine -ya KİT Komisyonunda veya başka bir yerde- sorulduğunda, o günkü rakamlarla SSK'ya 24 trilyon lira yük getirdiğini söyledi; bugünkü kura göre hesaplarsak, bunun üç dört misli eder. Değerli arkadaşlar, işte, bu tür yanlışlıklardan dolayı SSK batmıştır . Bundan sonraki cumhuriyet hükümetleri tarafından bu yanlışlıklar yapılmazsa, zannediyorum, SSK biraz kendine gelir; ilave, mantıkî tedbirler alınması halinde de, biraz daha toparlanır.

Burada başka sebepler de vardır; işte, norm standart farklılıkları, Konut Edindirme Yardımı ve Zorunlu Tasarruf Kanunlarının aktif sigortalı sayısını menfi etkilemesi gibi... Bunlar raporda olduğu için ve zamanın da darlığı dolayısıyla sorunlar kısmını burada bitirip, çözümlerle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri “okullar olmasa Millî Eğitimi idare etmek kolay olur” demiş bir yetkili. Primleri artırırsın, aylık bağlama oranlarını düşürürsün, kurumları rahatlatırsın; ama, tabiî, bunun doğuracağı sosyal patlamaların önüne geçemezsin.

Başka bir tedbir: Tüm sosyal güvenlik kuruluşlarını, geçici bir maddeyle iptal edersin, sıfırdan, belli bir tarihten itibaren 18 yaşını dolduran herkesin kaydolacağı, üye olacağı genel sağlık sigortasını ve sosyal güvenliği de asgarîden, taban basamaktan, fakrü zaruret içerisinde olanların primlerinin bir kısmının veya tamamının devlet tarafından ödeneceği; tavan olarak, kişinin emekli olduğu zaman reel olarak almak istediği basamağa kadar -aktuarya hesapları yapılarak- istediği basamağı seçebileceği yeni bir sosyal güvenlik sistemi getirirsin, şu andaki mevcut sistemde de yatay geçişleri özendirici kanunlar düzenlersin ve zaman içerisinde, bu 3 sosyal güvenlik kuruluşunu iptal edersin; fakat, bu, bugünkü Parlamento aritmetiğinden çıkabilecek hükümetlerle gerçekleştirilebilecek bir olay değildir. Bu, ancak, bir tek parti iktidarıyla, kalkınma hızı ortalama yüzde 7'lerin üzerinde olan, fert başına millî geliri 4 000-5 000 doları aşan bir Türkiye'de gerçekleşebilir. İleriye dönük, olması gereken budur.

Bugün için ne yapabiliriz? Sosyal güvenlik kuruluşları arasında norm ve standart eşitsizliği vardır; SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur'un, emekli aylığı bağlama oranlarından tutun da, emekli olanın tekrar çalışabilme imkânına kadar, değişik maddelerinde değişik farklılıklar vardır. Öncelikle, tüm sosyal güvenlik kuruluşlarının tabi olacağı bir kaideler manzumesi, sosyal güvenlik anayasası mahiyetinde bir kanun çıkarılır ve bu 3 sosyal güvenlik kuruluşunun birbirine uyumsuz olan, paralel olmayan maddeleri, bu anayasaya uydurulmak suretiyle paralel hale getirilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - Sayın Başkanım, ne kadar eksüre veriyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Balcılar, konuşmanızı tamamlayın.

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - Peki.

Zaman içerisinde de, bu kuruluşlar, norm ve standart eşitliklerini kolay sağlayabilmek amacıyla, önce tek bakanlık çatısı altında toplanır, daha sonra da -az önce arz ettiğim seviyede- tek bir sosyal güvenlik sistemi haline getirilir.

Burada esas olan, sağlıkla ilgili bir sigorta kolunun, sosyal güvenlik kuruluşlarından ayrılması ve ayrı bir “Genel Sağlık Sigortası Kurumu Başkanlığı” adı altında faaliyet göstermesi, primlerin, bu sosyal güvenlik kuruluşları tarafından toplanması, devletin buna katkıda bulunması ve sağlık hizmetlerini ayrı bir kuruluşun vermesi şeklinde, sağlık hizmetlerinin, öncelikle hizmetin verilişi itibariyle, bu kuruluşlardan alınması lazım.

Bir SSK düşünün ki, hem sağlık hizmetlerini veren hem satın alan kuruluş olmakla, kesinlikle maliyet hesabı olmadan verdiği bu hizmetlerde, hem sigortalısını memnun edememekte hem de rantabl ve sağlıklı sağlık hizmeti verememektedir.

Gerek genel sağlık sigortasında gerek sosyal güvenlikte devletin görevi, vatandaşların yüzde yüzünü sosyal güvenlik ve sağlık sigortası şemsiyesi altında toplamaktır; bunları toplarken de, herkesi, en alt basamaktan zorunlu olarak sigortalı yapmak, en alt basamaktan sigortalı olanlardan fakrüzaruret içerisinde olanların primlerinin bir kısmının veya tamamının devlet tarafından ödenmesi gibi bir sistemle toplamaktır. Bu hizmetleri verirken, asgarîden sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlik hizmetleri vermek ve daha yüksek hizmet talebinde bulunanların, basamak yükseltme imkânına sahip olanların da, devletin yardım ve himayesinden ayrı tutulacağını bilmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi ifade edin lütfen.

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Zaman darlığından diğer konulara giremiyorum. Bu görüşler, Partimizin Abant ve Denizli toplantılarında yaptığı çalışmalar neticesinde, gizli bir şeyler olmayıp kitaplara geçirilmiş ve kamuoyuna deklare edilmiş, seçimlerden evvel de kamuoyuna, biz iktidar olursak bunları yapmaya çalışacağız dediğimiz bilgilerdir.

Bu düşüncelerimi, Anavatan Partisinin görüşleri olarak Yüce Heyetinize arz eder, saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Eskişehir Milletvekili Sayın Mustafa Balcılar'a teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Refah Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ahmet Feyzi İnceöz'de.

Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan, sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili sorunların tespiti ve çözüm yolları konusunda kurulan araştırma komisyonu raporu üzerinde, Refah Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; konuşmama başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce konuşan değerli grup sözcüsü arkadaşlarımız, Amerika'yı yeniden keşfetme babında, üç aşağı beş yukarı değişik ifadelerle, SSK'nın başta olmak üzere, sosyal güvenlik kuruluşlarının içinde bulundukları sıkıntıları ve çözüm yolları konusunda kendi partilerinin görüşleri doğrultusunda görüşlerini arz ettiler.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, büyük bir kitleyi ilgilendiren, böylesine bir sosyal güvenlik sisteminin Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan araştırma komisyonları çalışmaları içerisinde en önemli yeri işgal eden bir çalışmadır. Bunu böyle belirttikten sonra, 1992 yılında, yine toplumun geniş bir kesimi olan özürlülerle ilgili vermiş olduğumuz önergeye yönelik yapılan çalışmalar doğrultusunda bir rapor hazırlanmıştı. O dönemin milletvekillerinden birisi ve o komisyon üyesi olarak Grubum adına konuşma yaptığım zaman, bu güzel tespitlerin hayatiyete geçirilmesi gerektiğini ifade etmiştim. 7 milyonu aşkın ve çevresiyle birlikte 15-20 milyonluk bir kitleyi ilgilendiren bu kesimin problemlerine el atacak düzenlemeleri, inşallah, birazdan, gecikmeli de olsa -dört senelik bir gecikmeden sonra- Türkiye Büyük Millet Meclisi ele alacak.

Yine, birazdan, Yüce Meclisin tasviplerine arz edilecek olan bu komisyon raporu doğrultusundaki gayretler, güzellikler de, inşallah, şu andaki Hükümete nasip olacak; ama, bir farkla, gecikmeden inşallah.

Şu andaki sosyal güvenlik kuruluşları içerisinde en önemli kesimi SSK işgal etmektedir. Ülkemizde, 102 sayılı ILO Sözleşmesinde tespit edilen 9 sigorta kolundan, henüz aile yardımları ve işsizlik sigortasının bulunmayışının önemli bir noksanlık olduğu bir ortamda, sosyal güvenlik sisteminin tarihine kısaca bir göz atacak olursak, insanlık, tarihin her döneminde, kendisini, fakirlik, hastalık, muhtaçlık, kaza ve benzeri risklere karşı koruma duygu ve çabası içerisinde olmuştur; bu risklere karşı tedbir alma, kendisini güvenlik altına alma istek ve çabasının, insanlığın başlangıcı kadar eski olduğu muhakkak. Bu durum -usul ve esasları ne kadar ilkel olursa olsun- sosyal güvenliğin başlangıcının, insanlık tarihi kadar eskilere dayandığını göstermektedir.

Bununla beraber, modern sosyal güvenliğin başlangıcı Birinci Dünya Savaşı sonrası, gelişmesi ise İkinci Dünya Savaşı sonrası oluyor. Tabiî, o zamandan bu vakte kadar, kendi yağıyla kavrulan veya artılarıyla, hatta, ülke bütçesiyle yarışan çok önemli bir KİT olan bu sosyal güvenlik müesseseleri içerisinde -ki, biraz önce de ifade ettiğim gibi- SSK'nın malî tablosuna ve negatif tabloya geldiği döneme bir göz attığımızda şu rakamları görmekteyiz: 1989 yılında, prim tahsilatı ve gider toplamı arasındaki fark -rakamları vermiyorum- 682 milyar; 1990'da 1,399 milyar; 1991'de 128 milyar -nihayet, eksilere geçiş- 1992'de eksi 2,556 milyar-yani, açık- 1993'te eksi 8 trilyon -küsuratına geçmiyorum- 1994'te eksi 19 trilyon; 1995'te eksi 81 trilyon ve 1996'da rekor bir açık, eksi 201 trilyon; 1997'de 300'lere varacağı tahmin edilmekte. Ben, bu gidişat içerisinde, korkutucu rakamları ve açığıyla bu sosyal güvenlik sisteminin niye bu hale geldiğini, başta SSK olmak üzere tüm bu sosyal güvenlik sistemlerinin acilen kurtarılması lazım geldiğini ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu konuda -değerli arkadaşlarımız da ifade ettiler- politik mülahazaların ötesinde, doğruları yapmada bir araya gelerek, komisyonlarda, tartışmalar içerisinde, yapmış olduğum bazı benzetmeler ölçüsü içerisinde,batan gemi misali, bu gemileri kurtarmak zorunda olduğumuzu ifade ettim.

Değerli arkadaşlar, Bağ-Kur ayrı bir dert, Emekli Sandığı ayrı bir dert. Sandıklar var, 0,4 kesimi, kamu programları var; yani, bu sosyal güvenlik içerisinde yüzde 1,5 ve kapsam dışı yüzde 22'lik bir kesimin, toplam olarak, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığının toplamı da yüzde 76,3 oranında bir kapsama alınan nüfusu ihtiva etmekte.

Böylesine geniş bir kitlenin problemleri konusunda, biz, önce, konunun yetkililerini komisyona çağırarak, genel müdürleri ve teknik seviyedeki kişileri dinleyerek, zaman zaman kendi yanlarına giderek, geniş bir araştırma yaptık ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurlarına getirdik.

Şu anda, kısaca, yine, bazı bilgiler de vermek istiyorum, arkaşlarım bunlara temas etmediler. SSK, en büyük sosyal güvenlik kuruluşu; iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, yaşlılık, maluliyet, ölüm gibi konularda ve ayrıca, tabiî, sadece kendisine ait değil, eş ve çocukları için de sosyal güvenlik sağlayan en büyük sosyal güvenlik sistemimiz, kuruluşumuz.

Bu SSK üzerinde, tabiî, ağırlıkla duruyoruz demiştim. Bir havuz örneğini verecek olursak, SSK havuzuna çeşitli borularla su akıyor. Bunun başında, hepimizin bildiği gibi, işveren ve işçilerin ödediği primler gelmektedir; sonra, İş Kanununa göre işçi ücretlerinden yapılan ceza kesintilerinden Çalışma Bakanlığınca Kuruma verilmesi uygun görülecek paralar, İş Kanunda belirtilmiş olup işçi sigortalarına hükmedilecek para cezaları, gerçek ve tüzelkişiler tarafından yapılacak bağışlar ve vasiyetler, Kurumun menkul ve gayrîmenkul mallarından doğan gelirleri ve genel bütçeden yapılacak yardımlar... Şimdi, bunlardan “büyük borular” diye tanımladığımız, işverenin ve işçilerin, ayrıca, kendi emlakinden gelen gelirlerin kalın borularla aktığı bu havuzda, havuzun dibinde öylesine kaçaklar, yarıklar var ki, büyük borular, giderler var ki, bu havuz, biraz önce de söylediğimiz gibi, eksiler seviyesine, negatifler seviyesine düşmüş ve Kurum, negatif bilançoyla çalışmak zorunda bırakılmış. Tabiî, geçmişte uygulanan bazı uygulamalardan dolayı, özellikle, bir iki konu nedeniyle, arkadaşlarımız, bu negatif tablonun olduğu kanaatini ağırlıkla ifade buyurdular; o da, erken emeklilik konusuydu. Aslında, erken emeklilik konusunun ne kadar rakama baliğ olduğu konusunda da çalışmalarımız esnasında sağlıklı bir rakam elde edebilmiş değiliz; ama, bu konuda buna katılmamak da elde değil. Örneğin, Avrupa ülkelerinde, Batı ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletlerinde 65, Danimarka'da 67, İtalya'da 60, Türkiye'de 38 ve 43 yaşları; diğer üçüncü dünya ülkelerinden Libya'da 65, Yemen'de 60, Kenya'da 55; yani, biz, bu çizelge içerisinde, gerçekten, erken emeklilik konusunda pek savunulacak bir noktada değiliz. Bunu itiraf etmek zorundayız; ama, bütün yükün de buna yüklenmemesi gerektiğini, özellikle şu tablo içerisinde biraz önce ifade ettim. 1991'den sonra ve özellikle sosyal demokrat partilerin hükümette yer aldığı -çünkü, çeşitli isimlerde hükümette yer aldıkları için öyle tavsif buyuruyorum- Çalışma Bakanlığına hâkim oldukları dönemde, maalesef, bu uçurum daha da büyümüş ve biz, bu konuda...

REFİK ARAS (İstanbul) - Ortağına söyle, ortağına.

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) - Sosyal demokratlara söylüyorum efendim; Bakanlık sosyal demokratların uhdesindeydi.

Ben, belki konuşmam esnasında çok şeyler söyleyeceğim, madem söz buraya geldi. Özellikle, yine geçen dönemde bu konuda mücadele veren bir arkadaşınız olarak “SSK'nın malları Emlak Bankasına peşkeş çekiliyor” demiştim. Emlak Bankasının, güvenirlik hududunun nerelere kadar vardığı malumlarınız; şaibeli bir banka. Maalesef, emeklilerin bir maaşı kadar bir noktada, SSK'nın kaymak kısmı, malları peşkeş çekilmiştir ve ben, komisyon çalışmaları esnasında arkadaşlarımı da bunaltacak derecede, özellikle, bu konuya konsantre olan bir arkadaşları olarak, zaman zaman, komisyon üyesi arkadaşların da canını sıkacak şekilde bu konu üzerinde durdum. Çünkü, biraz önce havuz örneğinde değindiğim gibi, yarığın veya borudaki büyük kaçağın buralardan olduğuna inanıyordum.

Ben, sırası gelmişken, burada, Emlak Bankasına devredilen taşınmazlarla ilgili, Emlak Bankasına devredilip satışı yapılan taşınmazlarla ilgili konuları, kalın bir rapor halinde büyüteç altında incelenmek üzere sayın genel müdüre takdim ettim ve burada iddialı da konuşmuyorum; ama, sanıyorum ki, ikinci bir İSKİ olayını, herhalde, Emlak Bankasında göreceğiz; çünkü, buradan çok pis kokuların geldiğini huzurlarınızda ifade etmek istiyorum...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Mercümek olayında olduğu gibi!..

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) - Bir iki rakam vermek istiyorum: Şu anda, sadece bir daire fiyatına 3 dönümlük bir arazi veriliyor. Bir örnek: Ankara'nın Varlık Mahallesinde 3 katlı bir binadaki 14 dükkân ve 6 daire 4 milyar liraya veriliyor; rakam ne kadar korkunç!.. Efendim, Artvin-Murgul'da 231 metrekarelik boş bir arsa 90 bin liraya veriliyor; ama, bunlardan ziyade İstanbul'da, Florya'dan bir rakam vermek istiyorum: 3 dönümlük bir arazi 11 milyara veriliyor.

Yine o geniş rapora baktığımız zaman, altı ay sonrasında, sadece bin lira artırımla, ikinci bir ihalede, yine, aynı şahıs üzerinde bazı malların kaldığı ve böylesine peşkeş çekildiği acı gerçekleri görüyoruz. Ben bu konuda fazla konuşup, diğer konulardaki zamanımı harcamak istemiyorum; ama, başlıklar halinde arz edeyim: Niye bu vaziyete geldi?..İşte, esas bu dönemi irdelemek lazım değerli arkadaşlar.

Tabiî, birazdan bahsedeceğim; şu anda, SSK'nın içinde bulunduğu problemlerle ilgili, bakanlığın hazırladığı kanun tasarısı önümde. Biraz önce arkadaşlarımızın ifade buyurdukları, işte, kanunun yürürlüğe gireceği tarihten itibaren ilk defa sigortalı olacak kadınların 50 yaşında, erkeklerin 55 yaşında emekli olacakları; 15 yıl sigortalık süresi bulunanların yeni yasadan etkilenmeyecekleri; işçi emeklilerinin yurtdışında tedavi olabilecek şekilde düzenlemelerin yapılması; protez, araç, gereç yapımında analık sigortasından yararlanılabileceği; emeklilerden muayene ücretinin alınmayacağı; kaçak işçi çalıştırmanın önleneceği; denetimde, sigorta müdürlükleri ve memurlara da yetki verip, kaçakların önleneceği; tüm kamu denetim elemanlarınca, çalışanların sigortalı olup olmadığının tespit edileceği; işçiye de bildirim yükümlülüğü getirerek, biraz önce arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, kaçakların kısmen önleneceği ve sosyal yardım zammının Hazinece karşılanacağı... Ki, biraz önce de ifade ettiğim gibi, SSK'nın en önemli kaçaklarından, havuzunu boşaltan borulardan, çatlaklardan birisi de bu. İşte, böylesi düzenlemelerle, inşallah, şu andaki Hükümet ve Sayın Çalışma Bakanımız huzurlarımıza gelecek, bu güzellikleri yapacak.

Biz buralarda kalmayalım. Bakın, ben, yine kamuoyunun gündemine girsin diye 16.7.1996 tarihli toplantıda komisyona sunduğum, gayri resmî edindiğim bilgileri aktarmak istiyorum. Elbette bunlar, ispat edilmeye muhtaç ; ama, pis kokuların geldiği noktalar.

İlgisi olmayan 40 bin kişinin sigorta kapsamına alınması sonucu SSK'ya ek bir yük getirildiği... “Sanatçı” adı altında, sanatçı niteliğine haiz olmayan kişilerin sigorta kapsamına alındığı bir gerçek. Bu, geçen dönemde yapıldı. Kendilerine sanatçı süsü veren -bunları küçümsemek istemiyoruz- davulcu, zurnacı şeklinde, belli bir ad altında, hele hele özellikle doğuda, herkesin bu şekilde sigortalandığı ve haksız bir şekilde SSK'yı sömürdükleri; İstanbul Bankası ve TÖBANK'ın SSK'ya 54 trilyonluk ek yük getirdiği; erken emeklilikle birlikte kurumun yükünün arttığı; ölçümleme konusunun tekrar ele alınması gerektiği... Aslında, bu konularda doluyum ve yanılmıyorsam, bu da, 1987 yılında, ANAP dönemini ilgilendiren bir hata ve o dönemdeki açıklardan bir tanesi. Müteahhitlere ödemelerde öncelik tanındığı; Başbakanlık tasarruf genelgesi hilafına 60 hekim, 2 000 sağlık personelinin kuruma alındığı; Dışkapı SSK Hastanesinde olduğu gibi, bölücü ve suçlu kişilerin işe alındıkları... Hiç değilse, bunların hepsi, mutlaka, Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarına geçsin ve yeni Hükümet tarafından değerlendirilsin diye burada arz ediyorum; yoksa, bilinenleri tekrar etmekten öte, bunların çok çok önemli olduğuna inanıyor ve bunu tarihî bir görev olarak biliyorum.

Yine, 20 Eylül 1995 tarihli tasarruf genelgesi hilafına, 750 kişinin Ankara ve İstanbul'da geçici işçi olarak alındığı... Değerli sosyaldemokrat arkadaşlarımız, burada ifade ettiler; şu anda, gayet demokratik bir ortam içerisinde ve herkesin gözü önünde yapılan imtihanlara gölge düşürtenlere ithaf olunur bu bilgiler.

Etlik depoda, 200 kadar sigortasız kaçak işçi çalıştırıldığı; Eskişehir SSK Hastanesi için alınan hemodiyaliz cihazlarının, birbuçuk yıl süreyle, kullanılmadan depoda bekletildiği; küçük onarım işlerinin büyütüldüğü; lüks inşaatlar yapılmış gibi fiyatlandırmalar ve ödemeler yapıldığı; eski Çalışma Bakanlığı binasının lüks bir tadilattan sonra, Çankaya Belediyesine verildiği ve kendi yandaşlarına peşkeş çekildiği; Göztepe Hastanesindeki ihalelerde, usulsüzlük ve yolsuzlukların yoğun olarak bilindiği; Ankara'daki SSK İşhanı ve Onur Çarşısında olduğu gibi, kuruma ait gayrimenkullerin düşük fiyatlarla kiraya verildiği... Evet, 200 trilyonluk bu eksi rakam, boş yere oluşmadı değerli arkadaşlar.

Lojman tahsislerinde usulsüzlüklerin olduğu; belediye pirim borcuna karşılık, fahiş fiyatlarla arsa ve benzeri gayrimenkul alındığı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın Sayın İnceöz; buyurun.

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) - SİYAV adı altında kurulan Sigorta Personeli Yardımlaşma Vakfında birçok yolsuzluğun yapıldığı, Kartal SSK Hastanesine ait dinlenme tesisinin, DİSK'e çok az bir fiyatla kiraya verildiği...

Değerli arkadaşlar, Sayın Balcılar'ın ifade ettiği ve şairin de dediği gibi, bir dokun, bin ah işit kâsei fağfurdan... Gerçekten, bin ahın yükseldiği bu sosyal güvenlik sistemi üzerinde çok şeyler söylemek mümkün; ama, şu andaki Refahyol Hükümeti, Allah'ın izniyle, bütün bu yanlışlıkların üzerine cesaretle gidecek ve bu rapor doğrultusunda, tüm doğrular konusunda, elbirliğiyle, işbirliğiyle tüm bu sosyal güvenlik sistemlerini yeniden düzenleyecek, hayatiyete geçirecek ve milletimizin refahını sağlayacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu sözcüsü Sayın Ahmet Feyzi İnceöz'e teşekkür ediyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Nevzat Köse konuşacaklar.

BAŞKAN - Gruplar adına son konuşma, Doğru Yol Partisi Grubu adına yapılacaktır.

Sayın Nevzat Köse, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DOĞRU YOL PARTİSİ GRUBU ADINA NEVZAT KÖSE (Aksaray) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Doğru Yol Partimizin konuyla ilgili görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisimize saygılar sunarım.

Anayasamızda da belirtildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sosyal bir devlettir, sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmekle mükelleftir. Bu nedenle, gerek doğrudan gerekse yasalarımızla kurulan sosyal güvenlik kurumlarımızla bu işlevini yerine getirmektedir. Ancak, zamanla ağırlaşan sorunlara paralel olarak, sosyal güvenlik kurumlarımız, özellikle SSK ve Bağ-Kur, sıkıntılar yaşamaya başlamıştır. Bu nedenle de, zaman zaman, hükümetlerimizce bazı müdahalelerin yapılmasına, bazı revizyonlara gerek duyulmuştur. Yapılan bu girişimler de hep tartışılmıştır. Konuyla ilgili kurulan araştırma komisyonunun bir üyesi olarak, bugün de, üzerinde konuştuğumuz, tartıştığımız, sosyal güvenlik kurumlarının durumunu yakından irdeleme fırsatı buldum.

Doğrudur, bugün, yanlış yapıldığını kabul ettiğimiz noktalar vardır, doğruluğunu desteklediğimiz noktalar da vardır; ama, bir gerçek vardır ki, sosyal güvenlik kurumlarının, bugün itibariyle, Türk insanını rahat ettirecek düzeyde olduğu söylenemez. Bu kurumlar, kuruluş itibariyle, parasal katılımlı sigorta sistemleridir. Sosyal güvenlik kurumlarının bugünkü göstergeleri, prim ödeyen kesimlerin durumu, kurumların bizatihi kendilerinin yapı ve işleyişlerinin durumu, Türkiye'nin genel ekonomik göstergelerinin bir yansımasıdır; gelinen nokta, maalesef, dünya normlarında değildir; konular da hep birbirlerine bağlıdır.

Araştırma komisyonumuzca, teferruatlı bir rapor, Yüce Meclisimize sunulmuştur. Raporda, sosyal güvenlik kurumlarının, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığının durumları tespit edilmiştir. Sosyal sigorta sistemlerimizin pek çok problemleri vardır. Bunların bazıları, kurumların kendilerine özgü problemler, bir kısmı da sosyal güvenlik kurumlarının ortak problemleridir. Bunlar birer tespittir.

Sosyal güvenlik kurumları henüz standardize edilememiştir. Sigortalıların yükümlülükleri ve yükümlülüklerini yerine getiriş biçimleri farklıdır. Sigorta sistemlerinin sunduğu aynı türden hizmetler farklıdır. Sağlık ve emeklilik sistemlerinde bu açıkça gözlenmektedir. Bu durum güvensiz ve tedirgin bir ortamı da beraberinde getirmektedir. Tüm dünyanın gündeminde olmasına ve uluslararası sözleşmelerde yerini almasına rağmen, henüz bir işsizlik sigortasına kavuşmuş değiliz.

Sosyal güvenlik kurumlarımızın yönetimi ve koordinasyonu ayrı ayrı bakanlıklarda olduğundan, politikalarının tespiti, geliştirilmesi ve uygulamalarında zorluklar yaşanmaktadır; umut ederim ki, tek çatı altında birleştirilmelerini sağlarız.

Sosyal güvenlik kurumlarının idarî ve malî özerklikleri henüz rayına oturtulamamıştır. Aktif-pasif sigortalı dengesi, her gün kurumlar aleyhine bozulmaktadır. Pirim tahsilat sistemindeki aksaklıklar giderilememiştir; çözüme ihtiyaç vardır.

Emeklilik yaşıyla ilgili konu, Hükümetimizin ciddî gayretleriyle ve geniş bir konsensüsle çözülme noktasına gelmiştir; mutluluğumuzu ifade etmek istiyoruz.

Sigortasız çalışanlarla ilgili getirilmek istinen kurallar umut vericidir. Denetim hizmetlerinin daha yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Çok önemli gördüğümüz ve gelişmiş dünyada çok başarıyla uygulanan özel sigortacılık sistemleri güvenceli bir şekilde daha da teşvik edilmelidir. Konuyla ilgili komisyonumuz da, bu ve benzeri konulardaki tespitlerin çözümleri için de kanaatlerini raporda belirtmiştir. Sonuçta, kurumlarıyla, işleyişleriyle ve sosyal devlet olarak insanımıza sunuşuyla, uluslararası standartları yakalamamız veya en azından çok yaklaşmamız gereği düşünülmüştür. Doğru Yol Partisinin görüşleri de budur; çağdaş standartlarıyla sosyal güvenlik sistemlerinin Türkiye'de işlerlik kazanmasıdır. Çağdaş dünya insanının sosyal güvencesi ne ise, Türk insanı da ona sahip olmalıdır. Sağlık sigortasıyla, emeklilik sigortasıyla, iş kazası ve meslek hastalıkları sigortalarıyla ve benzeri dünyaca tanımlanan sigorta sistemleriyle, insanımızın, dünyaya paralel haklara sahip olmasıdır. Partimizin hedefi de budur.

Bununla ilgili olarak, 54 üncü Hükümetimizin yapmaya çalıştığı revizyon, iyileştirme ve kalıcı çözümlere destek veriyoruz. Toplum barışını bozmadan, nimet-külfet dengesinde dikkatli ve geniş bir konsensüsle bu çalışmaların yapılacağına inanıyoruz. Konunun, Hükümetimiz ve Partimizce çok ciddî tutulduğunu biliyoruz. Sonucun kalıcı ve memnun edici olacağından da eminiz. Yüce Parlamentomuzun bu çalışmalara destek vereceğine inanıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Nevzat Köse'ye teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası Sayın Hikmet Sami Türk'te.

Buyurun Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisimiz, iki ayrı partiye mensup milletvekillerimizin verdikleri bir önerge üzerine kurulan araştırma komisyonunun raporunu tartışmaktadır. Araştırma komisyonunun raporu, genel olarak, Türk sosyal güvenlik sisteminin, sosyal güvenlik kuruluşlarının, özellikle, Sosyal Sigortalar Kurumunun sorunlarını gerçekçi bir yaklaşımla tespit eden, alınması gereken tedbirleri gösteren ve çözümler öneren bir rapordur. Böyle bir rapor hazırladıkları için, komisyon üyesi arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve kendilerini kutluyorum.

Raporda yer alan tespit ve öneriler üzerinde partilerarası bir mutabakat olması, şimdiye değin yapılan hataların tekrarlanmaması ve bundan sonra alınması gereken tedbirler bakımından da önemli bir temel oluşturmalıdır. Öte yandan, 54 üncü Hükümetin Programında sosyal güvenlik kurumları hakkında benimsenen ilkeler ile araştırma komisyonu raporunda yer alan çözüm önerileri de aynı doğrultudadır. Uygulamanın da, aynı yönde gelişmesini beklemekteyiz.

Sosyal güvenlik sisteminin bugünkü sorunlarını anlamak için, sosyal sigortaların ve genel olarak sigortacılığın özelliklerini göz önünde bulundurmakta yarar vardır. Sosyal sigortalar, başta çalışanlar olmak üzere, kişileri, toplumsal işlevleri itibariyle tehdit eden rizikolara karşı yapılan sigortalardır. Örneğin, kişiler, memur, işçi ya da bağımsız çalışanlar olarak sosyal sigortaların kapsamındadır. Sosyal sigortalarla karşılanan başlıca rizikolar, Sosyal Sigortalar Kanunundaki kapsamıyla, iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, yaşlılık, maluliyet ve ölüm gibi olaylardır.

Toplumsal işlevleri içinde, bu olayların malî sonuçlarını karşılamak çağdaş devletin görevlerindendir.

Sosyal devlet ilkesini benimseyen Anayasamızda, kişilere sosyal güvenlik hakkı tanınmıştır. İnsanların sosyal güvenlik içinde yaşamalarını sağlamak üzere, devlete yüklenen sosyal güvenlik hakkı sağlamak görevi, bir kamu hizmeti olarak, çeşitli sosyal güvenlik kuruluşları eliyle yerine getirilmektedir.

Sigortacılık, rizikoların, aynı konumda bulunan çok sayıda insan arasında paylaştırılması ve dağıtılması ilkesine dayalı bir sistemdir. Sigortacı ya da sigorta kuruluşu, bu sisteme katılanların ödedikleri primlerden oluşan fondan, sigorta kapsamındaki rizikolar gerçekleştikçe, sigortalılara ödeme yapmak suretiyle rizikoları paylaştırır. Prim ödeyenlerin sayısı ne kadar çok olursa, rizikolar da o ölçüde dağıtılmış olur. Sigorta kuruluşu, burada, büyük sayılar kanunu ve ihtimaller hesabından yararlanarak rizikoyu dağıtmaktadır. Böylece, sigortacı, aynı rizikoyu binlerce kişiye yaymak suretiyle bir riziko topluluğu oluşturmaktadır. Gerçekleşen rizikoların sonuçları, bu topluluğun ödediği primlerden oluşan fondan karşılanmaktadır.

Ödenen primlerin, büyük sayılar kanunu ve ihtimaller hesabına göre gerçekleşecek rizikoları karşılayacak miktarlarda belirlenmesi ise, doğrudan doğruya matematiğe ve istatistik verilere dayanır. Bu konudaki hesaplar, ayrı bir uzmanlık alanı olan aktüerya servislerince, başka bir deyişle, aktüer denilen teknisyenlerce, çeşitli faktörler dikkate alınarak yapılır.

Sigortacıların veya sigorta kuruluşlarının, üzerlerine aldıkları rizikolar gerçekleştikçe, gerekli ödemeleri yapabilmeleri için, bu ödemelerle primler arasında bir denge bulunması zorunludur. Buna aktüerya dengesi diyoruz. Eğer, bu denge daha baştan yanlış kurulur veya sonradan bozulursa, sigortacı veya sigorta kuruluşu, yükümlülüklerini yerine getiremeyecek duruma düşer. İşte, Türkiye'de sosyal güvenlik kuruluşlarının, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumunun karşı karşıya bulunduğu durum budur. Araştırma komisyonu raporunda, bu durum, bütün ayrıntılarıyla açıklanmıştır.

Dengenin bozulmasının nedenlerinin başında, aslında, ilgili yasalar gereğince özerk olmaları gereken sosyal güvenlik kuruluşlarına birtakım popülist politikalarla, altından kalkamayacakları erken emeklilik gibi, ağır yüklerin yüklenmesi, sosyal yardım zammı gibi, sigortacılıkla ilgili olmayan hizmetlerin verilmesi veya bu kuruluşların, alacaklarını tahsil olanağından yoksun bırakılmaları gelmektedir. Süper emeklilik gibi, ciddî bir aktüerya hesabına dayanmayan uygulamalar da, bu dengeyi bozan faktörler arasındadır. Bu örnekleri çoğaltmaya gerek yoktur.

Araştırma komisyonu raporu, sosyal güvenlik kuruluşlarının içinde bulundukları durumun nedenlerini ve alınması gereken tedbirleri açıkça belirtmektedir.

Başta Sosyal Sigortalar Kurumu olmak üzere, en kısa zamanda, bütün sosyal güvenlik kuruluşlarında aktif sigortalı ve pasif sigortalı dengesinin, dünya standartlarına uygun bir biçimde yeniden kurulması, finansman açıklarını kapatacak tedbirlerin alınması, bu arada, alacaklarının hızla tahsil edilmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, artık, daha fazla geciktirilemeyecek bir ödevdir.

Aslında, sosyal güvenlik kuruluşlarının içinde bulundukları durumun nedenleri, bu durumun düzeltilmesi için neler yapılması, en azından nelerin yapılmaması gerektiğini de gösterecek niteliktedir. Böyle olduğu halde, Hükümetin üçüncü kaynak paketinde açıklanan, yurtdışında çalışanlara, dövizle ödenecek primler karşılığında emeklilik hakkı tanınması, kamuya ait alacakların, bu arada, sosyal güvenlik kuruluşlarına ait alacakların faizlerinde indirime gidilmesi, geçmişte, sosyal güvenlik kuruluşlarının bugünkü duruma düşmelerine neden olan uygulamaların benzerleridir. Araştırma komisyonu raporundaki tavsiyelere ters düşen bu uygulamalar yeni sorunları da birlikte getirecektir.

Sosyal güvenlik kuruluşlarını, içine düştükleri durumdan kurtarmayı ve sağlıklı bir yapıya kavuşturmayı düşünürken, tersine sonuçlar verecek uygulamalardan kesinlikle kaçınmak gerekir.

Sosyal güvenlik sistemi, insanlarımızın geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir sistemdir. Hiç kimsenin, kısa vadeli hesaplarla bu güveni sarsmaya hakkı yoktur. Tersine, sosyal güvenlik sistemini, bütün insanlarımızı kapsayacak biçimde genişletmemiz zorunludur.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Trabzon Milletvekili Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ediyorum.

Komisyon raporu üzerinde Hükümet söz talebinde bulunmuştur.

Hükümet adına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, konuşma süreniz 20 dakikadır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 9 arkadaşı ile bendeniz ve 18 arkadaşımın, sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgili sorunların araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla verdiğimiz önergeyle kurulan Meclis araştırması komisyonunun hazırladığı rapor üzerinde, değerli grup sözcülerinin yaptıkları konuşmaları cevaplamak üzere, Hükümet adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, sosyal güvenlik, ülkede yaşayanlar arasında hiçbir ayırım gözetmeksizin, toplumun bütün fertlerinin, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde, bugünlerini ve yarınlarını güven altına almayı hedefleyen sistemler bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, sosyal güvenlik kurumları arasında Sosyal Sigortalar Kurumunun ayrı bir yeri vardır; en büyük sosyal güvenlik kuruluşudur ve nüfusun yaklaşık yüzde 43'üne hizmet vermektedir. Ne var ki, bu dev kuruluş, üzülerek ifade ediyorum, sistemli bir biçimde çökertilmiştir. Bu, benim, daha sendikacılık yıllarımdan beri ifade ettiğim bir doğrudur. Bu doğru, burada, bütün grup sözcüsü arkadaşlarımca da ifade edilmiştir ve memnuniyetle görüyorum ki, araştırma komisyonu, bizim, öteden beri savunageldiğimiz fikirleri aynen rapora derc etmiştir.

Değerli milletvekilleri, söz alan grup sözcülerinin hemen tümünün konuşmalarından yararlandığımı huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Takdir edilir ki, bilinenler tekrarlanmıştır; ama, doğru tektir ve bütün grup sözcüsü arkadaşlarım, burada, doğruları ifade etmişlerdir. Özellikle, değerli CHP Grubu sözcüsü Sayın Bekir Kumbul, ANAP Grubu sözcüsü Sayın Balcılar, Refah Partisi sözcüsü Sayın İnceöz ve DYP Grubu sözcüsü Sayın Nevzat Köse'nin konuşmaları, gerçekten, yapıcı, olumlu, tribünlere oynamayan, teknik konuşmalardı. Kendilerine, huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bakanlığım, hem değerli sözcülerin konuşmalarından hem de araştırma komisyonunun hazırladığı bu rapordan yararlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, hemen, sözlerimin başında, şunu ifade etmek istiyorum: Hem değerli sözcülerin konuşmaları hem de hazırlanan komisyon raporu incelendiğinde, bizim çalışmalarımızın isabeti açıkça görülmektedir. Şu raporda ne yazılmışsa, sosyal güvenlik sistemi ve SSK'nın kurtarılması anlamında ne tespit edilmişse, hemen hemen hepsine, Bakanlığım tarafından, şu geçen beş ay içerisinde parmak basılmıştır.

Değerli milletvekilleri, izin verirseniz, Muhterem Heyetinize bilgi vermek istiyorum.:

Değerli arkadaşlarım, SSK, benim de kanaatim odur ki, çökertilmiştir. Çökertilme nedenleri bellidir: Devletin, sosyal güvenliğe katkısı yoktur; aktif-pasif dengesi bozulmuştur; prim tahsil edilememektedir; prim afları, kurumu, daha da içinden çıkılmaz bir malî darboğaza sokmuştur; kayıtdışı sektör, kayıt içindeki kadar büyümüştür ve hepsinin üstünde, özellikle son beş yıldır, kurum yüzüstüdür.

Beni özellikle eleştiren arkadaşlarıma cevap olmamak üzere ifade ediyorum ki, kurumda, son beş yılda sadece ideolojik kadrolaşma yapılmıştır, sadece ihale takip edilmiştir; hizmet namına hiçbir şey, ama hiçbir şey yapılmamıştır. Bunu, zaten benim söylememe hacet yok; bizi halk izliyor. Nüfusun yüzde 43'ü, yani, 25 milyon insan, bu kurumdan hizmet satın almaktadır ve sigortalı eş ve çocukları, her hastaneye gelişinde, bugüne kadar bu kurumu yönetenlere beddua etmektedir; ilaç kuyruğunda beddua etmektedir, fiş kuyruğunda beddua etmektedir, poliklinik kuyruğunda beddua etmektedir. Biz, kurumu ve Bakanlığı böyle devraldık.

Değerli arkadaşlarım, siz ne yapıyorsunuz... İşte, ne yapacağımıza ilişkin, ne yaptığımıza ilişkin, müsaade ederseniz, bir miktar bilgi vermek istiyorum. Öncelikle, bugüne kadar hiçbir zaman öngörülmeyen ve gerçekleştirilemeyen bir hususu gerçekleştirdik. Nedir o; işçi, işveren ve emekli kuruluşlarıyla uzlaşarak çalışma hayatını programlamak ve imkânlar ölçüsünde birlikte yönetmek.

Bakınız, siz, her şeyin, sosyal demokratlar olarak lafını ettiniz; ama, biz, icraatını yapıyoruz. 506 sayılı Yasayı, biz, bu anlayışla, birlikte hazırladık; 506 sayılı Yasada yapılmasını düşündüğümüz değişikliği birlikte programladık. Neler yapıyoruz; hastalık sigortasında 60 gün staj süresi getiriyoruz, sosyal güvenlik destek primini yüzde 24'ten yüzde 30'a çıkarıyoruz. Prime esas kazanç üst sınırını uzlaşmayla iki katı, Bakanlar Kuruluna da üç katı artırma yetkisi veriyoruz. İsteğe bağlı sigortalılar ile topluluk sigortasının uzun vadeli sigorta kollarına devam edenlerden yüzde 20 oranında alınan prim, bunların emekliliklerinde sağlık yardımlarından yararlanmaları nedeniyle yüzde 25'e çıkarılıyor.

Değerli arkadaşlarım, hizmet birleştirilmesi de; son yedi yıl yerine, hangi sosyal güvenlik sisteminde daha fazla hizmeti geçmişse, sigortalının oradan emekliliği düzenleniyor. Bunlar, reform niteliğinde, çok önemli düzenlemelerdir.

Değerli arkadaşlarım, yine, emeklilik şartlarında köklü ve kalıcı düzenlemeler yapıyoruz. İlk kez, emeklilikte yaş haddi getiriyoruz; kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 5 bin gün veya kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş olmaları, onbeş yıldan beri sigortalı bulunmaları ve en az 3 600 gün prim ödemiş olmaları gerekmektedir emeklilik için.

Değerli arkadaşlarım, görüldüğü gibi, burada, DSP sözcüsü arkadaşım “Hak-İş Başkanıyken onu dedin, Bakanken bunu yaptın, Grup Başkanvekiliyken şunu söyledin...” Polemiğe girmek istemiyorum ve diğer sözcü arkadaşlarımın düzeyli konuşmalarını da dikkate alarak, konuşmamın düzeyini düşürmek istemiyorum; ama, izin verirseniz, şunu Muhterem Heyetinize ifade ediyorum ki, Necati Çelik, Hak-İş Başkanıyken ne dediyse, Grup Başkanvekiliyken neyi savunduysa, Bakan olarak da onu yapmaktadır. (RP sıralarından alkışlar) Bundan, kamuoyu, Muhterem Meclis ve bütün çalışanlar müsterih olsun.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Daha bir şey görmedik.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - İşte, ben, 5 bin prim/gün sayısı, öteden beri, mutlaka, Türkiye şartları dikkate alınarak muhafaza edilmelidir dedim ve işveren kuruluşlarını da işçi kuruluşlarıyla birlikte ikna ettik; daha doğrusu, iknaya da ihtiyaç kalmadı, birlikte uzlaştık ve Hükümette hiçbir ihtilafa da meydan vermeden, tasarıda, böylesi bir hükmü birlikte koruduk; ama, bakınız, biz, ne yapacağız; 5 bin prim/gün sayısını, kaçakları önleyerek daha da yüksek noktalara çekmeyi programlıyoruz, planlıyoruz; inşallah, bunu da komisyonda ve Genel Kurulda yapma imkânımız olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, sigortalılık süresi onbeş yıl ve daha fazla olanlar yeni düzenlemeden etkilenmeyecek. Ne dedik sendikacıyken, Hak-İş Başkanıyken: “Hiçbir zaman müktesep haklara zarar verilmemelidir yeni düzenlemelerde.” İşte, müktesep haklar aynen korunmuştur. Onbeş yıl sigortalılığı olanlar sistemden etkilenmeyecek; hiçbir çelişki yok. Sigortalılık süresi on yıldan fazla onbeş yıldan az olanlar, kadın ise 41, erkek ise 46 yaşını; sigortalılık süresi beş yıldan fazla on yıldan az olanlar kadın ise 43, erkek ise 48 yaşını; sigortalılık süresi beş yıldan az olanlar kadın ise 45, erkek ise 50 yaşını doldurduklarında emekli olabileceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, biz, daha önce hazırlanan tasarıları görünce, işçi kesimi olarak sokaklara düştük; bu tasarı “bizi mezarda emekli edecek” dedik; ama, şimdi, değerli arkadaşlarım, burada, beni eleştirenlere soruyorum: Bugün işçi sokakta mıdır; mezarda emeklilik mitingleri yapılmakta mıdır?!. Herkes memnun; Hükümet yaptığından memnun, gruplar memnun, işçi memnun, işveren memnun. Aslolanı da budur. Bunun neresini tenkit ediyorsunuz; niçin kendinizi bu kadar zor duruma düşürüyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bakınız, kaçak işçi çalıştırmaya dönük çok ciddî tedbirler alıyoruz. Sigorta müfettişleri yanında, sigorta müdürlerine kontrol ve denetleme, görevlendirilecek memurlara ise yoklama ve tespit yetkisi veriyoruz bu tasarıda. Kamu kurum ve kuruluşlarının denetim elemanlarına da, kendi mevzuatları çerçevesinde yapacakları her türlü denetim ve incelemeleri sırasında, çalıştırılanların sigortalı olup olmadığını da tespit zorunluluğu getiriyoruz. İşçilere, otuz gün içinde işe başladıklarını kuruma bildirme yükümlülüğü getiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 1996 yılı Kurumun ödemesi gereken sosyal yardım zammı 110 trilyondur. Yıllardır bunun kavgasını verdik; ama, başaramadık. Hazineye, hem de hiç ihtilafsız, Hükümette hiç ihtilafa düşmeden, 1996 yılında 110 trilyon olan sosyal yardım zammı 1997 yılında 160 trilyon olacaktı. Bunu -ifade ettiğim gibi- hiçbir ihtilafa meydan vermeden Hazineye devrediyoruz. İnşallah, bunu yaptıktan sonra, ikinci adım, sosyal güvenliğe devletin katkısını, yine, sosyal taraflarla tartışmak olacak. Hiçbir şey bırakılmış değil, hiçbir şey yüzüstü değil, her şey takiptedir. Bütün sorunlar tespit edilmiştir ve sorunların üstüne üstüne gidilmektedir. Hiçbir zaman -huzurlarınızda bir taahhüt olarak da ifade ediyorum- bizim doğru bildiğimiz yolda yürürken, hiçbir güç bizi yolumuzdan döndüremeyecektir; hızımızı hiç kimse kesemeyecektir; yeter ki, yaptığımızın doğruluğuna inanalım. (RP sıralarından alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Kendiniz kesiyorsunuz...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, biz, bir taraftan kurumu kurtarırken; emeklilere çok haksız uygulamalar yapılmaktaydı, bunları da kaldırıyoruz; birkaçına, izninizle işaret etmek istiyorum:

Aktif sigortalının yurtdışında şarta bağlı olarak tedavi olma imkânı varken, pasif sigortalının, yani emeklinin bu hakkı yok; bu da insan -Allah kimseye hastalık vermesin- hastanın, yurtdışında tedavi görmesi lazım; ama “emeklisin, gidemezsin” böyle bir mantık olur mu; işte, kaldırıyoruz.

Emekli, dul ve yetimler ile hak sahibi aile bireylerine, protez, araç gereç yardımı yapılması hakkı tanıyoruz. Araç, protez ve sağladığımız diğer imkânlar için, sigortalıların yüzde 20, emekliler ve hak sahiplerinin yüzde 10 oranında katkıda bulunmasını getiriyoruz; yani, bir taraftan hizmet üretirken, diğer taraftan popülist politikalar peşinde koşmuyoruz; kurumun aktuaryel dengelerini de titizlikle muhafaza etmeye ve korumaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir başka önemli husus; yaşlılık ve ölüm aylıklarında aylık bağlama oranı üst sınırı yüzde 85'ten yüzde 100'e çıkarılmaktadır ve emeklilerden muayene ücreti alınması uygulamasına da son verilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, aynı sistemi, aşağı yukarı, Bağ-Kur için de öngörüyoruz; ancak, zamanım bakımından -izin verirseniz- Bağ-Kur'la ilgili ayrıntıya girmiyorum. Ne var ki, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı, yani, sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında toplanması hedefi doğru bir hedeftir; ama, bir büyük ütopyadır, gerçekleştirilmesi çok mümkün olmayan bir ütopyadır. Hiç değilse, önce bir norm birliği sağlansın; ben bunun çabası içerisindeyim; önce, bir norm birliğini sağlayalım. Dolayısıyla, aynı şeyi Bağ-Kur için, aynı şeyi Emekli Sandığı için de düşündüğümüzü huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; burada, değerli sözcüler -ifade ettiğim gibi- yararlandığım konuşmalar yaptılar. Bu arada, açıklığa kavuşturulması gereken birkısım hususlara da işaret ettiler; izin verirseniz, ben de, o hususlarda bir miktar beyanda bulunmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşma sürenizin son dakikasındasınız.

Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Yapmayın yahu!

BAŞKAN - Evet...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir güzel söz söylendi Türkiye'de; hiçbirimizin, herhangi bir konuda gerçek bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmaması lazım. Üzülerek ifade ediyorum, birçok bilgi eksiktir, birçok bilgi yanlıştır ve sırf muhalefet mülahazasıyla, sırf eleştireyim, konuşayım mülahazasıyla çok yanlış konuşmalar yapılmaktadır ve tabiî, yanlış burada kalmıyor; halk yanlış bilgilendiriliyor, halk tahrik ediliyor, halk rahatsız ediliyor. Ben, halk adına, bu konuşmalardan büyük üzüntü duyuyorum; çünkü, hepimiz halk içiniz, halka hizmet içiniz; halkı rahatsız etmek, sırf kürsüde konuşmak, sırf muhalefet olsun diye konuşmak hiçbir akla hizmet etmez, hiçbir mantığa da sığmaz.

HASAN GÜLAY (Manisa) - O, iktidar için de geçerli...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Aynen katılıyorum. Zaten onu söyledim; herkes için geçerli, hepimiz için geçerli. Şimdi, o anlamda, izin verirseniz, izninizle, sizleri bilgilendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, SSK'nın özerkliğini dün de savundum, bugün de savunuyorum, yarın da savunacağım; ama, arkadaşlar, SSK, bugünkü haliyle bir kurumdur, anladığımız anlamda özerk bir kurum değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Birkaç dakika istirham edeceğim.

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - SSK sınavlarından, sağlık hizmetlerinden, emekli maaş kuyruklarından beni sorumlu tutuyorsunuz. Şimdi, sorumlu tuttuğunuz bir bakana, kuruma neden müdahale ediyor, niçin karışıyor diyemezsiniz. Önce, kurumu, savunduğumuz özerk yapıya kavuşturalım, ondan sonra ben ve benden sonrakiler de kuruma karışmasın; buna ben varım; bu bir.

Değerli arkadaşlarım, ikincisi; bakınız, SSK'nın taşınmazlarının satışına dün de karşı çıktım, bugün de karşı çıkıyorum. Bizim yaptığımız adi bir satış değildir, basit bir satış değildir. Kurum -İşletmeciliğin gereği neyse- kendi aktifini pasifini bilsin, kendi taşınmazını, ne yapacağını bilsin; almaya da, satmaya da kurum yetkili olsun ve biz, bu yetkiyi, hükümete değil, SSK Yönetim Kuruluna devrediyoruz. Yönetim Kurulunda hükümetin ağırlığını kabul ediyorum. İnşallah, 4792'de yaptığımız değişiklikle onu da düzelteceğimizi huzurlarınızda ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir başka yanlış, prim affına, vergi affına dün karşı çıktık, bugün de karşı çıkıyoruz. Bizim yaptığımız af değildir. Bakınız, biz ne yapıyoruz; ana borcu alıyoruz, o kadar da faiz borcunu alıyoruz.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Olmadı Sayın Bakan...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Müsaade ediniz...Bakınız, niçin...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Doğru bir ifade değil...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Müsaade et efendim... Bir müsaade et, anlatayım, ondan sonra itiraz et.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, reel enflasyon, aylık ortalama yüzde 6-7'dir. Halbuki SSK prim gecikmesine uyguladığımız faiz aylık yüzde 15'tir.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Bankalar yüzde 80 veriyor...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Hayır, böyle şey olmaz; biz ne yapıyoruz; ana borç artı reel enflasyona...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, bu bilgileri açıklamak durumundayım; çünkü, kamuoyu çok yanlış bilgilendiriliyor.

BAŞKAN - Sayın Bakan, başka bir fırsatta da onu değerlendirebilirsiniz; size son cümleleriniz için süre tanıyorum efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla)-Değerli arkadaşlarım, ana borcu tahsil ediyoruz; bir o kadar da faiz borcunu tahsil ediyoruz ki, bu, reel enflasyona eşittir, dolayısıyla af söz konusu değildir. Tahsilatı yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz; bir taraftan da hem kurumu malî kaynağa kavuşturuyoruz hem de borçluyu rahatlatıyoruz; çünkü, aylık yüzde 15 faizi haksız olarak uyguluyoruz; buna hiç kimsenin, hiçbir yönetimin hakkı yok. (ANAP ve CHP sıralarından gürültüler)

AYHAN FIRAT (Malatya) -Şimdiye kadar ödeyenleri ne yapacaksınız?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla)-Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanın bir kez daha ikazına muhatap olmamak için, son cümlelerimi ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, benim Bakanlığım dönemimde kanuna, mevzuata aykırı hiçbir iş yapmayacağımı taahhüt ediyorum, hiçbir işleme müsaade etmeyeceğimi taahhüt ediyorum; ama, daha önce yapılmış kanuna aykırı bütün işlemlerin üstüne üstüne yürüyeceğimi de huzurlarınızda ifade ediyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) Sadece yürümekle kalmayacağım -Türkiye bir hukuk devletidir ve kanun hâkimiyeti esastır- ve kanuna, mevzuata rağmen uygulama yapan bürokratsa bürokrat, siyaset adamıysa siyaset adamı demeyip, hepsinin üstüne üstüne gideceğiz ve hepsinden de hesap soracağız. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bundan da Yüce Meclisin emin olmasını istiyorum.

Bunu şunun için söylüyorum: Ne Kızılcahamam'daki otele ilişkin ne de Van'daki SSK'nın taşınmazına ilişkin olayda kanunsuz bir işlem yoktur.

Yüce Meclisi bu duygu ve düşüncelerle saygıyla selamlıyorum; sağ olun. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümet adına konuşan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik'e teşekkür ediyorum.

Komisyon Başkanı Sayın Erkan Mumcu söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Mumcu.

Sayın Başkan, konuşma süreniz 20 dakikadır.

(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemin 112 sıra sayısına kayıtlı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerine, Komisyon Başkanı sıfatıyla görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Arkadaşlarınız nereye gidiyor?!

(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Arkadaşlarım, zannediyorum, Komisyon raporu hakkında, şu ana kadar, grupların yaptıkları açıklamaları kâfi görüyor olmalılar ki, değerli zamanlarını başka türlü değerlendirmek istiyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, Komisyonumuza üye, parti gruplarını temsil eden bütün arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Zira, sosyal güvenlik konusunun kapsam genişliğine rağmen, son derece sınırlı bir zamanda -kaldı ki, biz, İçtüzüğün bize verdiği uzatma imkânlarının tamamını kullandık, yaklaşık dört ay bir süre zarfında çalıştık- sosyal güvenlik nosyonuna sahip, sosyal güvenlikle ilgili konularda daha önce çalışmış olan arkadaşlarım, fevkalade iyi niyetli, gayretli yaklaşımlarda bulundular ve şu ana kadar, gruplar ve Hükümet adına görüşlerde de zikredildiği gibi, genel kabul gören bir Komisyon raporu meydana getirildi; bu vesileyle, hizmet eden arkadaşlarıma tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türk sosyal güvenlik sisteminin sorunları, sadece sosyal güvenlik başlığı altında ele alınıp değerlendiremeyeceğimiz kadar kapsamlı ve geniş bir mahiyet arz ediyor.

Bir sosyal güvenlik organizasyonunun ya da sosyal güvenlik organizasyonlarının başarısını ya da başarılı olup olmadığını, genelde iki temel kriter perspektifinden değerlendirme imkânımız var. Bunlardan bir tanesi, iktisadî etkinlik kriteri, bir diğeri ise sosyal etkinlik kriteridir. İktisadî etkinlik kriteri ve sosyal etkinlik kriteri çerçevesinde, biraz sonra, Türk sosyal güvenlik sisteminin başarılarını ya da başarısızlıklarını ya da sorunlarını birlikte değerlendireceğiz; ama, buna geçmeden önce, Türkiye'de, sosyal güvenlikten ne anladığımızın üzerinde bir parça durmakta yarar vardır; zira, hem Anayasada hem de diğer hukukî metinlerde yahut hükümetlerin ve siyasî partilerin konuya yaklaşımlarında sosyal güvenlik tanımından kaynaklanan birtakım kargaşalar, karışıklıklar vardır. Burada kastettiğim şey, siyasî partilerin birbirlerinden farklı yaklaşımlarından kaynaklanan, yani birbirlerinden farklı yaklaşımlara sahip olmasından kaynaklanan kargaşa değil; hemen hemen bütün siyasî partilerin benimsemiş oldukları yaklaşımların, tamamının malul olduğu bir tanım ve bir kavram kargaşasıdır.

Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik sistemleri, İkinci Dünya Savaşından hemen sonra, birçok ülkede, ekonomik büyümenin hızlanmasına, demografik gelişmelere, nüfus hareketlerine ve başka pek çok faktöre bağlı olarak -bunların başında, sanayi işçiliği tanımının gelmesi ve nüfus içinde sanayi işçilerinin sayısının bir hayli yükselmesi geliyor- sosyal güvenlik anlayışları geliştirilmiş ve sosyal güvenlik sistemleri kurumsallaştırılmıştır.

Batılı ülkelerle aynı ekonomik ve demografik göstergelere sahip olmamakla beraber, Türkiye, temelde, Batı norm ve standartlarına ulaşmayı bir ideolojik tercih olarak benimsediği ve kabul ettiği için, bir hedef olarak ortaya koyduğu için, sosyal güvenlik alanında da, bu kriterlerin, yani bu demografik ve ekonomik kriterlerin var olup olmamasına bakmaksızın, Batı norm ve standartlarına uygun bir yaşam standardı, bir toplumsal standart yakalama iddiasıyla, Türkiye de, hemen hemen Batı ülkeleriyle eşzamanlı olarak sosyal güvenlik sistemini kurumsallaştırmıştır. Bizde de, İkinci Dünya Savaşından hemen sonra bir sosyal güvenlik sistemi kurulmuş, kurumsallaştırılmıştır.

Burada dikkat etmemiz gereken şey; 1970'li yılların ikinci yarısından sonra, hemen hemen bütün dünyada ortaya çıkan ekonomik durgunluk, artan işsizlik ve enflasyon gibi sorunların, sosyal güvenlik sisteminde birtakım finansman sorunlarını da beraberinde getirmiş olmasıdır.

Bu tarihten itibaren, Batı'da, sosyal devlet kavramında ve sosyal güvenlik sistemlerinde bazı kapsam daraltmalarına gidilmesi eğilimi baş göstermiştir. Bugün, özellikle, Avrupa Birliğine üye ülkeler, ekonomik istikrarın ve sürdürülebilir bir büyümenin temini bakımından, sosyal harcamalarda ve özellikle sosyal güvenlikle ilgili standartların daraltılması yolunda kararlar almakta, uygulamalar başlatmaktadırlar. Özellikle Maastricht Antlaşmasının öngördüğü ağır yükümlülüklerini yerine getirebilmenin yegâne yolu olarak, sosyal harcamalarda, özellikle de sosyal güvenlik sisteminin açıklarında kısıntıya gitmeyi öngörmekte ve bunu hayata geçirmektedirler. Özellikle, emeklilik yaşı üzerinde getirdikleri sınırlandırmalar; yani, emeklilik yaşının uzatılması yolundakı sınırlandırmalar, Türkiye'de, konuyla ilgili birçok çevreler tarafından bilinmekte, hatta basınımızda da sık sık haber konusu olmaktadır.

İlke ve prensip düzeyinde gösterdiğimiz uyum yeteneğini, yani Batı'yla uyum yeteneğini, maalesef, pratikte, uygulama alanında gösterdiğimizi söyleyebilmek mümkün değildir. Avrupa Birliğine üye ülkeler, Birliğin norm ve standartlarını koruyabilmek amacıyla, sosyal güvenlik sistemleri üzerinde süratle bir yeniden yapılanmaya giderlerken, Birliğe üye olma iddiasını yıllardan beri kesin bir şekilde, sürekli ifade etmekte olan Türkiye'nin, sosyal güvenlik sisteminin içine düştüğü bunalım konusundaki aymazlığı, siyasî partilerin soruna, popülist bir yaklaşım ortaya koymaları, dışarıdan bakanlara “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirtecek niteliktedir.

Şimdi, sözlerim belki rijit bir ifade olarak nitelendirilebilir; ama, biraz evvel, benden önce Hükümet adına konuşan Sayın Bakan, soruna, bir bakıma popülist bir yaklaşım içinde olduklarını kendi ifadeleriyle de ortaya koymuştur; ancak, burada hemen şunu ifade etmek istiyorum ki, bu popülist yaklaşım belası, sadece bugünkü Hükümete özgü bir hastalık da değildir. Bugüne kadar, Türkiye'de, sosyal güvenlik kavramına yaklaşımımız bakımından, bu popülist yaklaşımların doğurduğu sorunlardan kurtulabilmek, -sosyal güvenlik sistemi için- maalesef, mümkün olamamıştır. Bunun çeşitli örneklerini, siyasî parti grupları adına konuşan arkadaşlarımız dile getirdiler.

Sevgili arkadaşlarım, kavram kargaşasına işaret edebilmek için, önce, Türkiye'de sosyal güvenlik anlayışının kaynaklık ettiği belgelere, metinlere bir gönderme yapmak zorundayız. Anayasamızın 60 ıncı maddesi, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu, devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri almasını veya ilgili teşkilatını kurmasını hüküm altına almıştır. Ülkemizde sosyal güvenliğin tanımı, benden önce konuşan Hükümet temsilcisinin de ifade ettiği gibi, genel olarak, ülkede yaşayanlar arasında hiçbir ayırım gözetmeksizin, toplumun bütün fertlerinin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak tarzda, kişilerin bugünlerini ve yarınlarını güven altına almayı hedef tayin eden bir sistemler bütünü olarak yapılmaktadır. Bu anlayış, Anayasa Mahkemesinin, Anayasamızın 2 nci maddesinde, yani cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan sosyal devlet kavramına getirdiği tanıma da yansımıştır. Tanıma ilişkin Anayasa Mahkemesi kararında, sosyal devletin, yalnızca kamu dengesinin sarsılması halinde topluma müdahale etmekle yetinen, onun dışındaki sosyal koruma politikalarına gözlemci kalan bir devlet olmadığı, topluma, özellikle eğitim, sağlık, çalışma ve sosyal güvenlik alanında hizmet sunarak, toplumu yönlendirerek, istihdamı sağlayan, geliri oluşturan ve bu gelirin kaybolmaması için onu sosyal güvenlik teminatı altına alan ve yurttaşlarına, insan hak ve onuruna yaraşır bir yaşama düzeyi sağlamayı ödev edinen bir devlet olduğu belirtilmiştir. Özellikle, tanımın son cümlesinde yer alan ifade, sosyal güvenliğin unsurlarında meydana gelmiş olan karmaşanın aslî sebebidir.

Sosyal güvenlik, tekniği, finansmanı ve prensipleri birbirinden oldukça farklı; sosyal sigorta, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin birbirini optimal düzeyde tamamladığı entegre bir sistemin adıdır. Ancak, bu entegre oluş, sosyal güvenliği bir araya getiren, birbirini tamamlayan bu unsurların, birbirlerinden farklı karakterler arz ettiğini, birbirlerinden farklı yaklaşımları zorunlu kıldığını gözardı etmemize yol açmamalıdır.

Bu bağlamda, sosyal devlet, sürekli gelir sahibi bireylerin, emin, etkili ve verimli kuruluşlarca kendilerini sigortalayabilecekleri; fakrüzaruret içerisinde bulunan bireylerin ise, ülkenin nimetlerinden, karşılıksız ve asgarî istifadeyi temin edebilecekleri, kendi ihtiyacını teminden bedenen veya ruhen aciz olanların, beşerî haysiyetlerini koruyarak, hayatlarını sürdürebilmek için destek alabilecekleri kurumları kurarak, asgarî norm ve standartları sağlayan, bu konuda özel inisiyatiflere örnek olan; ancak, hiçbir zaman tekel durumunda olmayı benimsemeyen devlettir.

Sürekli gelir sahibi bireylerin, emin, etkili ve verimli kuruluşlarca kendilerini sigortalayabilecekleri sigorta kurum ve kuruluşlarına sahip olabilmeleri imkânını sağlamak, devletin görevidir. Anayasanın 60 ıncı maddesinde zikredilen “teşkilatı kurar” ifadesi “bir tekeli kurar” ifadesi olarak anlaşılmıştır bugüne kadar. Bu ise, devletin, finansmanı, yönetim tekniği bakımından kendine özgü özellikleri bulunan sosyal sigorta alanında bir tekel oluşturmasına; dolayısıyla, rekabet ortamının gerçekleşememesi dolayısıyla, hem hizmetin kalitesinin düşmesine hem de politik amaçlarla sisteme dönük müdahalelerin yapılabilmesine imkân sağlamıştır.

Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi, yukarıda sözünü ettiğim unsurlar, sosyal güvenlik sisteminin üç ana unsurunu işaret etmektedir . Bu unsurlardan bir tanesi, sosyal sigorta, bir tanesi sosyal yardım, bir tanesi sosyal hizmettir. Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin içine düştüğü kavram kargaşası, tam olarak buradan kaynaklanmaktadır. Sosyal sigorta, sosyal yardım ve sosyal hizmet kavramları o kadar iç içe geçmiş bir şekilde anlaşılmakta ve Hükümet politikaları o kadar birbirlerine... Esasında, tekniği ve finansman yöntemleri itibariyle, birbirlerinden tamamen bağımsız olması gereken bu hizmetlerin, ancak birbirlerini tamamlayan bu hizmetlerin, son derece verimsiz, son derece kalitesiz bir biçimde uygulanması sonucuna yol açmaktadır.

Sosyal devletin tanımında meydana gelen sözünü ettiğim sapma ve daralma, toplumsal işlevleri kendinde toplamayla hantallaşmış, hantallaştıkça, görevleri altında çıkmaza girmiş kurumları ortaya çıkarmıştır. İşte, Sosyal Sigortalar Kurumu, bunun en belirgin, en göze çarpan örneklerinden bir tanesidir. Bu durumun en belirgin örneği olarak -demin de söylediğim gibi- sosyal güvenlik kurumlarını, bunların başında da Sosyal Sigortalar Kurumunu saymak mümkündür. Halbuki, sosyal güvenliğin üç temel unsurundan birini oluşturan sosyal sigorta, tekraren söylüyorum ki, tekniği itibariyle, ticarî işletme prensibine dayanan, belli norm ve standartlara sahip bir hizmeti; yani, bir nevi, bir malı talep edenlere asgarî maliyette arz etmeyi hedeflemektedir ya da hedeflemelidir. Bir farkla ki, arz edilen sigorta hizmetlerinin asgarî norm ve standartları, ilgili işletme tarafından değil, devletin temel sosyal güvenlik kuruluşu veya uluslararası sözleşmelerce tespit edilmiş olmalıdır; yani, sosyal devletin, sosyal güvenlik alanındaki temel fonksiyonu, temel norm ve standartları, asgarî norm ve standartları belirlemek olmalıdır.

Asgarî norm ve standartlara sahip özel sigorta işletmelerine fırsat tanınması, ayrıca sosyal devletin bir başka özelliği olsa gerek; çünkü, sosyal devletle, onun karşıtı olan dikta devlet arasındaki fark, ilkinin, toplumun içinde, onunla özdeş ve toplumun ihtiyaçlarına hassas olması, diğerinin ise, toplumdan ayrışmış ve onun ihtiyaçlarına çok fazla -tabiî, otoriteye karşı bir tehdit olması ihtimalinin dışında- duyarlı olmaması halidir.

Yine, mutlaka altı çizilmesi gereken bir husus vardır ki, sosyal devlet, toplumu bir tek tercihe zorlayan devlet değil, çoğulcu demokrasinin de bir gereği olarak, ona alternatifler üreten, alternatifler arasında kendisi için en yararlı, en verimli ve en ekonomik olanını seçme imkânını vatandaşa sunan devlettir.

Şu halde, çağdaş anlamda, modern anlamda, sosyal devletle, yani Anayasamızın 60 ıncı maddesinde yer alan sosyal devlet fonksiyonu ile sosyal güvenlik alanına kanalize edilmiş devletimizin bugünkü yapılanması ya da devletin sosyal güvenlik alanındaki yapılanması arasında tam bir çelişki vardır.

Bir diğer çelişki, Anayasanın 2 nci maddesinde, sosyal hukuk devleti nitelemesinin aynı cümle içinde yer alması dolayısıyla, sosyal devlet ile hukuk devleti arasındaki çelişkidir.

Bugünkü yapılanmanın bir sonucu olarak, ülkemizde, daha iyi siyasallaşmış kesimlerin, daha iyi örgütlenmiş kesimlerin, kamu mülkiyetinden, yani Hazineden, yani bütçeden; daha iyi siyasallaşmamış, daha iyi örgütlenmemiş kesimler aleyhine bir zenginleşmesi söz konusudur. Yani, bugün, herhangi bir sosyal güvenlik kurumunun şemsiyesi altında olmayan, sendikalarca hakları korunmayan köylüler, bugün, sosyal güvenlik sisteminin, bütçenin yüzde 10'ları, 15'leri düzeyine ulaşmış çok büyük açıkları bütçe tarafından karşılandığında, bir haksızlıkla karşı karşıyadırlar. Eğer, sözünü ettiğimiz mülkiyet, yani bütçeyle kontrol ettiğimiz mülkiyet, yani Hazine bu toplumun ortak malıysa ve bu toplumun her bir ferdi, bu ortak mülkiyet üzerinde eşit haklara sahipse, daha iyi siyasallaşmış, daha iyi örgütlenmiş kesimlerin, hükümetlere baskı kurmak yoluyla elde edebildikleri haklarından, daha iyi siyasallaşmamış olan kesimlerin mahrum kalmaları, hukuk devleti anlayışıyla bağdaşabilir bir anlayış değildir.

Sosyal devletin ikinci unsuru olan sosyal yardım, toplumsal birliği, dirliği ve bütünlüğü koruma ve adalet ilkesinden hareketle, gelir sahibi birey ve kurumlardan, düşük gelir sahibi kişilere malî transferi hedeflemektedir. Sosyal devletin bir ödevi olarak sosyal yardımların, adil bir şekilde, bir sistem dahilinde dağıtılması, millet olma şuurunun devamlılığı ve ülkemiz için geçerli olmak üzere “devlet, ebet müddet” geleneğinin korunmasının teminatıdır. Sahip olunan kadim kültürün, bu anlamda ihtiyaç duyulan gücün kaynağı olduğu noktasında, zannediyorum, Yüce Heyetinizin hiçbir kuşkusu olmasa gerektir.

Sosyal devletin üçüncü unsuru olan sosyal hizmet ise, bakıma ve korunmaya muhtaç bireylerin, beşerî onurlarını koruyarak hayatlarını sürdürmelerini sağlayacak bir sistemi gerektirmektedir. Bu sistemin varlığı, devletin haysiyetidir.

Sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin sağlanmasında sosyal devlete düşen görev, gücünü, genelde, geleneksel kültürden alan, dinden alan ya da başka sosyal organizasyonların başka kültürel saiklerinden alan gönüllü inisiyatiflerin yolunu açmak ve teşvik etmek olmalıdır. Bunu, çoğulcu demokrasinin bir gereği olarak ifade ediyoruz. Bu görev, daha ziyade, makro düzenlemeleri, sağlam bir kayıt sistemiyle yerel yönetimlere hareket rahatlığı sağlayacak fon düzenlemelerini de içermelidir. Bu da, sosyal adaleti pekiştiren bir organizasyonla mümkündür.

Bu sebeple, sosyal güvenlik organizasyonlarının -başta söylediğim gibi- başarısını, diğer organizasyonlardan farklı olarak, sadece, ekonomik etkinlik kriteriyle değerlendirmemiz mümkün değil; bunun yanında, sosyal etkinlik kriterleriyle de değerlendirmemiz icap eder diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, raporun tümünü, başlıkları itibariyle bile olsa, burada sunabilme imkânından mahrumum; ancak, Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin içerisinde yer aldığı sorunları üst başlıklarıyla ifade etmek gerekirse, sorunun temelinde, sosyal güvenlik anlayışındaki kargaşa yatmaktadır. Sosyal sigorta başka bir şeydir, sosyal yardım başka bir şeydir, sosyal hizmet başka bir şeydir. Türkiye'de, sorun, sosyal güvenlik anlayışına yönlendirilen devletin bu alandaki yapılanmasıyla ilgilidir. Bu yapılanmadaki temel sorun, devletin tekelci karakteridir. Özellikle sosyal sigorta alanında, emeklilik sigortası alanında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başkan, komisyona ayrılan süre tamamlandı. Komisyon raporunda da yer alan değerli görüşlerinizden, zaten, üyelerimiz bilgi sahibi olacaklar. Ben, son cümleleriniz için, size, kısa bir süre veriyorum; bu sürede konuşmanızı toparlamanızı rica ediyorum.

(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, sadece Sosyal Sigortalar Kurumunun, 2008 yılına kadar mevcut sistemin yürürlükte kalması halinde, gelecekte bizi hangi ekonomik göstergelerin beklediğine dair yaptırdığı simülasyonlar, fevkalade çarpıcıdır. Buradan çıkan sonuç şudur: 2008 yılında -tüm sosyal güvenlik sisteminin değil- sadece Sosyal Sigortalar Kurumunun kamuya yükleyeceği açığın miktarı 53 milyar dolar düzeyindedir. Gayri safî millî hâsılanın 2008 yılında hangi düzeyde olacağına dair bir hesaplama da yapılmamış; ama, 2030 yılına kadar yapılan bir simülasyonda, eğer, gayri safî millî hâsılanın tamamını Sosyal Sigortalar Kurumunun açığına harcasak, tek başına Sosyal Sigortalar Kurumunun açıklarını karşılamaya yetmeyeceği aşikâr görünmektedir. Dolayısıyla, Sosyal Sigortaların, sosyal güvenlik sisteminin içerisinde bulunduğu sorunlar, popülist yaklaşımlarla, siyasî partilerin, birbirlerinden farklı yaklaşımlarıyla, halka şirin görünme yaklaşımlarıyla değerlendirebilecekleri bir konu değildir. Sorun, tek başına, kamu maliyesini kendisiyle beraber aşağıya çeken özelliği dolayısıyla, Türkiye'de ekonomiyi iflasa götürecek büyüklükte bir sorundur, Türkiye'de sosyal kargaşalara, sosyal patlamalara yol açabilecek büyüklükte bir sorundur.

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: “SSK mı daha büyük bir sorundur, PKK mı daha büyük bir sorundur” benzetmesi her ne kadar hoş görünmese de, kulağa şirin gelmese de, SSK sorununun büyüklüğünü ifade etmek bakımından dikkate değer bir ifadedir.

Beni dinlediğiniz için saygılar sunuyor; huzurlarınızda, alakalarınıza teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - SSK'nın PKK ile ne ilgisi var?!. Sosyal devletle PKK'nın, terörün ne ilgisi var?!..

(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Anlamamışsınız; terörle ilgisi değil, sorunun büyüklüğünün anlaşılırlığı açısından...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Benzetme bile ayıp!

(10/1,14) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Anlama yeteneğinize veriyorum.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Neyse; genç, teşbihte hata yaptı, bir daha yapmaz.

BAŞKAN - Komisyon Başkanı Sayın Erkan Mumcu'ya teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulan (10/1,14) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

2.-926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

BAŞKAN - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonunun raporunun müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3. -Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı :101) (1)

BAŞKAN - Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Uzaktan kumandayla mı çalışıyor Sayın Bakan?!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Hayır, Sayın Bakanın konusu...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükümet hazır.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

3 Aralık, Uluslararası Sakatlar Günü olarak yıllardan beri kutlanmaktadır. Bu vesileyle, sakatlarımızın ülkemizde de insan onuruna yaraşır bir düzenlemeyle yaşamlarını sürdürmelerini diliyoruz.

Uluslararası Sakatlar Günü, hayır kurumlarına daha fazla bağışta bulunulması için, sakatlar adına düzenlenen özel bir gün değildir; sakatların insan hakları konusuna dikkat çekmek için bir fırsat olarak görülmektedir ve bizde de görülmelidir. Sakatlara yönelik hayırseverlik ve yardım duyguları, özürlülere, gerçek anlamda, hiçbir zaman yardımcı olamadı, hatta, sorunlarının daha da karmaşık hale dönüşmesine neden oldu. Sakatların haklarını savunan hareketlerin yaygınlaşması ve özürlü bireylerin toplumda daha güçlü bir konuma gelmeleri, sakatlarla ilgili sorunlara hayırseverlikle değil, kendisini insan hakları temelinde yaklaşılması şeklinde gösteren değişikliği de beraberinde getirmektedir.

Özürlülerin temel hakları, Birleşmiş Milletlerin 1995 yılı aralığında 3447 sayılı Kararıyla benimsediği “Sakatlar Hakları” bildirisiyle; yine, Birleşmiş Milletlerin, 1993 yılında, özürlüler için fırsat eşitliğine ilişkin standart kurallarla, sakat yurttaşların özgürlükleri ayrıntılarıyla sıralanmıştır. Bu hakların, demokratik kapsamlı bir özürlüler yasasıyla bütünleştirilerek, bir an önce, ülkemizde de ulusal bir hukuk metni haline getirilmesinde büyük yararlar vardır.

Sakatlık konusunda belirlenen politikanın, bir iktidarın, bir partinin politikası olmaktan öteye, ulusal bir politikaya dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, özürlüler yasa taslağı ivedilikle yasalaştırılmalıdır.

Kanun hükmünde kararnameler, genellikle, zarurî, istisnaî, öncelikli ve ivedî durumlarda başvurulabilecek idarî tasarruflardır. Oysa, yetki kanunu tasarısında belirtilen hususlar bu nitelikte değildir. Buna ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Grubumuzun bir önergesi var; Yüce Meclisin bu önergemizi dikkate almasını diliyoruz.

Kanunlarla düzenlenmesi gereken konuların, yasama organının bu yetkisinin elinden alınarak yürütme organınca çözülmeye çalışılması, yeni yeni çözümsüzlükleri de beraberinde getirmektedir. 52 nci Hükümet döneminde seçimler öncesi düzenlenen bu yasal düzenleme, gönlümüz arzu ederdi ki, yeni Hükümetimiz döneminde, bir yasa tasarısı halinde Yüce Meclise sunulmuş olsun.

Yıllardan beri ciddî politikalar yerine geçici çözümlerle yetinilmiş, sorunlar çığ gibi büyümüştür. Ülke nüfusumuzun yüzde 12'si -ki, bu rakam 7-8 milyona tekabül etmektedir- özürlü yurttaşlarımızdan oluşmaktadır. Özürlü yurttaşlarımız arasında okuma yazma oranı yüzde 2,57'dir; işsizlik oranı ise yüzde 99,.1'dir. Nüfus oranı yüzde 12 olmasına rağmen, ulusal gelirimizden yalnızca onbinde 4'ü özürlüler için kullanılmaktadır. Yunanistan'da bu rakam onbinde 30, Belçika'da da onbinde 134'tür. Sakatların, yaşamın her alanında ayrıcalıklı karşılanması görevini devletimiz üstlenmelidir; eğitim, istihdam, hareket kolaylığı, sosyal hizmetler, ulaşım, enformasyon ve iletişim alanlarında olanaklar sağlanmalıdır. Sakatlara, insan haklarını savunmaları için destek sağlanmalıdır. Sakat bireylerin, kendi yaşamlarını kendi çabalarıyla düzeltecek konuma getirmeleri ilkesini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak biz de benimsemeliyiz. Böylece, özürlüler, kaynakları tüketenler olmaktan çıkıp, kaynak yaratan, katkıda bulunan bireyler haline gelirler. Çağdaş devlet, modern devlet, insan kaynaklarını harekete geçiren devlettir.

Yerel yönetimlerle sakat vatandaşlarımızın ilişkilerini geliştirmek durumundayız. 1989 yılından bu yana, Ankara belediyelerinde, belediye başkanlarımızın uyguladığı çok sağlıklı düzenlemeler yaşanmaktadır. Özellikle, Mamak, Çankaya, Yenimahalle Belediyelerimiz, özürlülerle dayanışma büroları oluşturmuştur ve sakat vatandaşlarımıza, sağlık, eğitim ve çevre düzenlemesi gibi olanaklar sağlanmaktadır.

Sakat yurttaşlarımız alanındaki yatırım ve harcamalar, bu yurttaşlarımızın, topluma katkıda bulunan, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen ve yurttaşlık haklarını kullanabilen bireyler haline getirilmesi için yapılmalıdır. Sakat bireylerin en iyi şekilde, nasıl daha özgür hale getirilebilecekleri konusunda çözümler üretmeliyiz. Özürlülerin istihdamının ve çalışma koşullarının, yetki kanununa dayanılarak çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler yerine, daha ayrıntılı hükümler içeren yasalarla düzenlenmesi daha uygun olacaktır.

Birleşmiş Milletler, sakatlarla ilgili uluslararası eylem programını, 1983 yılında, sakatlıkla ilgili sivil toplum örgütlerine danışarak, onların katkılarını sağlayarak hazırladı. Bu program, bütün ülkelerde can alıcı bir program olarak görülmektedir.

Hükümetimizin, bu kadar geniş bir yetkiyle Türkiye Büyük Millet Meclisimizin karşısına gelmesi doğrultusundaki endişelerimizi az önce belirtmeye çalıştım. Hükümetimiz, bu konuda yapacağı bütün düzenlemelerde, ilgili sivil toplum örgütlerinin katkılarını, desteklerini, mutlaka, ama mutlaka almak durumundadır. Ama, doğrusunu isterseniz, Hükümet, bugüne kadarki bütün çalışmalarda, toplumsal örgütlerle, sivil toplum örgütleriyle uzlaşarak değil, onlarla çatışarak bir dayatma sistemini gündeme getirdiği için, bu yetkilerin düzenlenmesinde, kanunlarda yapılacak değişiklikler konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak kaygı duymaktayız.

Sayın milletvekilleri, sakat olmak, âciz olmak değildir; sorunlarına, hayırseverlik, çözüm getiremez. Sakatlarımızın da, hayatın her alanında insanca yaşama hakkına ihtiyacı vardır. Sakat vatandaşlarımızın topluma katkıda bulunabilecekleri pek çok şey vardır. Vatandaşlık hak ve özgürlüklerine sahip olma talebiyle yükselen 7 milyon insanımızın sesi, karşılıksız kalmamalıdır.

BAŞKAN - Sayın Ateş, bir saniye...

Sayın grup başkanvekilleri, biraz sonra çalışmalara ara vereceğim; eğer kanun üzerinde bir mutabakat sağlamaya çalışıyorsanız, o verdiğimiz arada görüşebilirsiniz; müzakerelere imkân verelim efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Mutabakatımız var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ateş.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Sakat olmak, sakat olarak yaşamlarını sürdüren bu vatandaşlarımızın kendi tercihleri değildir; yarın, hangimizin ne olacağı konusunda hiçbirimizin güvencesi yoktur. O nedenle, bugün, sakatlarla ilgili düzenlemenin, gerçekten, insan hak ve onuruyla bağdaşan, onların kendi yeteneklerini geliştiren, ülke için atıl bir vaziyetten değil, gerçekten insan kaynaklarını devreye sokan, onları harekete geçiren bir yaklaşım içinde olmasını diliyor; Yüce Meclise saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Yılmaz Ateş'e teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına; Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Doğan Baran, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Abdullah Akarsu, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Mustafa Güven Karahan, Refah Partisi Grubu adına Sayın Lütfi Yalman ve şahsı adına Sayın Veysel Candan söz istemiş bulunmaktadırlar. Süreler de dikkate alındığında, ara vermeden bunu tamamlamamız imkânını şu anda görmüyorum.

Saat 20.30'da tekrar toplanmak üzere...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - 2'şer dakika konuşacaklar Sayın Başkan.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Bitiririz Sayın Başkan. Arkadaşlarımız da kısa konuşsunlar.

BAŞKAN - Bundan sonra, diğer kanunları görüşmeyecek misiniz?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkanım, bir kanun daha var; iki kanunda da mutabakatımız var. Arkadaşlarımız da kısa konuşacaklar...

BAŞKAN - Ara vermeden bitirebilecek miyiz yani?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bitirebileceğiz.

BAŞKAN - Peki, o zaman, arkadaşlarımın konuşma sürelerini kısa tutmalarını rica edeceğim.

Zaman kaybetmeden, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Doğan Baran'ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Baran.

DYP GRUBU ADINA DOĞAN BARAN (Niğde) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Sağlık, fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel yönden tam bir iyilik hali; özürlülük ise, insanın fiziksel veya ruhsal fonksiyonlarından bir kısmını yitirmesi demektir. Bugün -tarih boyunca milletlerin hayatında toplumsal bir sorun olan- Dünya Özürlüler Günüdür. Dünyamızda 550 milyon insan özürlüdür; aile bireyleri de dikkate alındığında, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ı, özürlülerin yarattığı sorunlardan doğrudan etkileniyor demektir.

Ülkemizde, ağır zihinsel engelliler, eğitilebilir zihinsel engelliler, işitme, konuşma engelliler, görme engelliler, ortopedik engelliler olmak üzere, 7 milyon vatandaşımız mevcuttur. Bu 7 milyon kişinin özürlü olma nedenlerine baktığımızda, en fazla, trafik, iş ve ev kazaları, kitlesel özürlü üreten savaşlardır; ayrıca, doğum travmaları, akraba evliliği, çocuk felci gibi aşıyla önlenmesi mümkün hastalıklar, metabolizma hastalıkları ve kalıtsal hastalıklar da ön sıralarda yer almaktadır. O nedenle, bugün artık, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin tespitinde yeni kabul edilen parametrelerden biri de özürlü sayısının toplam nüfus içerisindeki payıdır. Nedeni ve sonucu ne olursa olsun, özürlü olmak, insan yaşamının niteliğini bozmakta, bireyi, aileyi ve toplumu mutsuz etmektedir. Özürlü insanlarımız hayatlarını sürdürürken diğer insanlara göre daha güç şartlar altında eğitim öğretim görmekte, daha zor iş bulabilmekte, iş hayatında da çeşitli sıkıntılar içinde çalışmaktadırlar.

Anayasamızın 42,49,50,56,60 ve 61 inci maddeleri özürlülerimizin sağlık, eğitim, ulaşım, istihdam ve rehabilitasyonlarına ilişkin hükümleri içermektedir. Bu çerçevede, özürlüler için, eğitim, çalışma, toplumsal yaşama uyum, sosyal güvenlik, sosyal yardım, sosyal hizmet ve vergi konusunda yasal düzenlemeler yapılmıştır. Siyasî partiler, toplumun tüm kurum ve kuruluşları, özel sektör, gönüllü kuruluşlar el ele verirse, ancak o zaman arzu edilen mesafe alınabilir. Zira, toplumda yeniden bütünleşmek ve fırsat eşitliğini yaratmak konusunda sadece devletin değil, sivil örgütlerin de etkin görevler üstlenmesi gerekir. Toplumun her kesimi, özürlülüğün önlenmesi ve erken tanı konusunda bilgilendirilmeli, meslekî ve sosyal rehabilitasyona, medikal rehabilitasyon kadar önem verilmelidir.

Bu tasarının yasalaşmasıyla, özürlülerin üretken hale gelmelerine, meslekî ve tıbbî rehabilitasyonlarına, eğitim ve istihdamlarına, sosyal ihtiyaçlarına günün koşullarına uygun, çağdaş, yasal düzenlemelerle hızlı ve radikal çözümler getirmek mümkün olacaktır.

Temennimiz, yakın bir gelecekte, trafik kazasından ölümlerin, sakatlıkların olmadığı, iş kazası olmasın diye tüm önlemlerin alındığı, çocuk felcine, zekâ geriliğine neden olan faktörlerin ortadan kalktığı bir Türkiye'yi hep birlikte gerçekleştirmektir. Özürlü insan kavramı, beşerî kültürün kelimeler dünyasına aktardığı talihsiz bir tanımlamadır. Asıl özürlü, özürlü dediğimiz varlıktaki insanı öne almayan zihniyettir. Böyle bir özürlü zihniyetten kurtulduğumuz zaman, bu konuda en büyük medeniyet adımını atmış olacağız.

Bu düşüncelerin ışığında, Grubumuzun, tasarıya kabul oyu vereceğini ifade eder, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi sözcüsü Sayın Baran'a teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Abdullah Akarsu; buyurun.

ANAP GRUBU ADINA ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bu anı yıllardır hasretle bekleyen sevgiye, saygıya layık özürlü kardeşlerim; 3 Aralık Dünya Özürlüler Gününde, Meclis kürsüsünden, özürlü vatandaşlarımızla ilgili olan yasa tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisimizi, Meclisimizin üyelerini saygıyla selamlıyorum.

8 milyona yakın özürlü vatandaşımızın olduğu ülkemizde, artık, özürlü insanımızın da, layık olduğu yaşam tarzına kavuşturulması, topluma kazandırılması, çalışkanlığından, fedakârlığından faydalanılabilmesi lazımdır; çünkü, bu dünya, sadece sağlam insanların değil, özürlülerin de dünyasıdır. Türk toplumu, kadını erkeği, yaşlısı genci, sağlıklısı özürlüsüyle bir bütündür. Hükümetlerimiz, hiçbir ayırım gözetmeden, bütün bireylere eşit düzeyde hizmet götürmeye zorunludurlar.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; özürlülük suç değildir; özürlülerle ilgilenmemek suçtur. Özürlülüğe yol açan nedenlerin ortadan kaldırılmasına çalışmak aslî görevimizdir. Ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz; onu düşünmeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özürlülerin, bize göre, üç ana başlıkta toplanan problemleri vardır; bunlar da, eğitimden geçmektedir. Birincisi, toplumun eğitilmesidir. Özürlülüğe yol açan nedenlerin kaldırılması kadar, özürlülerin toplum içinde yer almalarının sağlanması için, toplumun eğitilmesi çok önemlidir. Bunu sağlamak için de, önce, kitle iletişim araçlarındaki eğitim ve yönlendirmenin sağlıklı yapılması gerekmektedir. Eğitici ve tüm toplumu katılımcı yapabilecek bir eğitim için gerekli olan, bu noktada, toplum bilincinin oluşmasına, şuurun gelişmesine yardımcı olmak birinci noktadır diye düşünüyoruz.

Aile içindeki eğitim -bebeğin veya özürlünün dünyaya geldiği andan itibaren eğitimin başladığı yer olan aile- özürlü, özürsüz her çocuğu ve toplumumuzu ilgilendirmektedir. Ülkemizde bu konuda ihmaller yaşanmaktadır. Çocukların özürleri çok geç tespit edilmekte, eğitimin çok önemli yılları boşa geçmiş olmakta, eğer, çocuk özürlüyse hayattan dışlanmaktadır. Ona nasıl davranacağımıza ilişkin öğretici kitap, broşür ve yayınlar maalesef yoktur.

Aileden sorumlu devlet bakanlığının bu konuya süratle eğilmesi gerektiğine inanıyoruz. Özürlünün eğitimi meselesi var. Bu ülke topraklarında yaşayan her çocuk gibi, özürlü çocukların da eğitim hakları vardır. Bu hak, yasalarla da korunuyor; ancak, ülkemizde eğitim çağındaki 3,5 milyon çocuktan, eğitim alabileni henüz 30 bin civarındadır. Üniversitelerde, sadece 1 200 özürlü eğitim görmektedir. Özel eğitime, özel sektörün katılmasını özendirecek tedbirler almamız gerektiğine inanıyoruz. Özel eğitim gerektiren zihinsel özürlü çocuklar için kaynaştırma, toplumla kucaklaştırma projeleri geliştirilmelidir. Anavatan Partisi olarak, inanıyoruz ki, özürlülerin eğitimi sağlanmadıkça, onlara meslek öğretilmedikçe, cezalarla özürlülerin istihdam sorunları çözülemez.

Sağırlar Federasyonu Başkanı, dün Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bir salonda aynen şöyle haykırışta bulundu: “Bize iş vermiyorsunuz, bizi fazlalık olarak görüyorsunuz; o zaman, bizi ne yapmak istiyorsunuz.” Bu, bana göre, çekilen bir çilenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde yansımasıydı, onun bağırışıydı.

Türk Milleti yardımseverdir, hamiyetperverdir; ancak, özürlüler, yardım değil, haklarını istiyorlar bizden. Meslekî rehabilitasyon yaygınlaştırılmalı, işyerlerine konulmuş bulunan özürlü çalıştırma kontenjanı artırılmalıdır. Ayrıca, mecburiyete uymayana ceza yerine, teşvik edici önlemler alınmalıdır.

İstihdam konusunda olduğu kadar, vergilendirme ve emeklilik konusunda da özürlülerin önünde çok büyük bir engel vardır. Yüzde 40 taban derecesi olarak saptanan bu derece adaletsizliği nedeniyle, eğer özür oranı yüzde 39 ise, özürlü hiçbir haktan yararlanamama gibi bir durumla karşı karşıyadır; aynı şekilde, 40 ile 75 arasında hiçbir fark yoktur. Burada, haklar, özür oranına bağlanmalıdır.

Rehabilitasyon olanakları yok denecek düzeydedir; gerek rehabilitasyon hizmeti veren kurum sayısı gerek rehabilitasyon kalitesi acilen yükseltilmelidir.

Yerel yönetimler açısından da konu çok önemlidir; mimarî imkânlar sunulmalıdır. Özürlüler, sosyal yaşama katılmalılar, önlerindeki mimarî engeller yıkılmalıdır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Anayasamızın 17 nci maddesine göre, özürlü vatandaşlarımız da, herkes gibi yaşama hakkına sahiptirler; onlara bu hakkı sağlayacak olan Yüce Parlamentodur.

Anavatan Partisi Grubu, bu tasarıyı sonuna kadar destekliyor; özürlülerimizle ilgili her yasa tasarısını destekleyecek, onlara yol gösterecek, ışık olmaya devam edecek her projeye omuz verecektir; çünkü, onlar bizim insanlarımızdır; çünkü, onlar bizim kardeşlerimizdir. Buradan bir teşekkürü huzurunuzda tebliğ etmek istiyorum. Çok yakından takip ediyorum, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Başkanı Sayın Faruk Öztimur Bey, uzun yıllardır, çok üstün bir gayret gösterdi, konuyu Parlamentoya getirdi ve bir sivil toplum örgütü, bir baskı grubu olarak, olayı sonuna kadar takip etti; bütün sakatlar adına ona teşekkür ediyorum. Dünya Özürlüler Gününü şahsım ve Grubum adına kutluyor, sizlere ve özürlü kardeşlerimize sevgi ve saygılarımızı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu sözcüsü Sayın Akarsu'ya teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Güven Karahan.

Buyurun Sayın Karahan.

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına, öncelikle Dünya Özürlüler Gününü kutlar, hepinizi saygıyla selamlarım.

Dünyadaki gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin tümünün gündemlerinde bulunan sorunlarından biri de özürlülerle ilgili olan sorunlardır.

Bilindiği gibi, bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal özelliklerinde belli bir oranda fonksiyon kaybına neden olan organ yokluğu ya da bozukluğu sonucunda, normal yaşam koşullarına uyamayacak sakat kişiye özürlü adı verilir.

Ülkemizde yaklaşık olarak yüzde 11 - 12 oranında görme, ortopedik, zihinsel, işitme ve konuşma özürlüler bulunmaktadır. Özür, insanın kendine ilişkin tıbbî bir sorun olmakla birlikte, tüm aileyi etkileyen bir sorundur. Özürlülerin yeterli ilgi, bakım ve korunmayı sağlayabildikleri tek yer ailelerinin yanıdır.

Değerli arkadaşlarım, özürlülerin, toplumu oluşturan diğer bireylerden farklı olmadıklarının kabul edilmesi, haklarına saygı gösterilmesi ve onların da toplum içinde üstlerine düşen yükümlülükleri yerine getirebilmelerine olanak sağlanması, çağdaş devlet ve toplumların önemli görevleri arasındadır. İşte, bu nedenlerden dolayı, özürlüler, yaşadıkları toplumlarda, kendileri hakkında kökleşmiş kötü değer yargılarını ortadan kaldırabilmek ve anayasal haklarını elde edebilmek için örgütlü çalışmanın gereğine inanmışlardır. Özürlülerin örgütsel yapısı güçlendikçe, kamuoyunda seslerini duyurabilme olanakları da artmıştır.

Unutulmaması gereken husus, özürlülerin, tüm dünyada olduğu gibi, bizim toplumsal yapımızın da bir gerçeği olduklarıdır; yani, onlar, bizim insanlarımızdır, bizim parçamızdırlar.

Ayrıca, anayasal olarak, özürlüler, toplumumuzun diğer bireyleriyle eşit hak ve yükümlülüklere sahiptirler. Bir bireyin toplumsal etkinliklere katılımı, katılımcı demokrasilerde, her ne şekilde olursa olsun, engelleniyorsa, söz konusu kişinin hem insan hakları ihlal ediliyor hem de anayasal bir suç işleniyor demektir.

Özürlülerin diğer bireylerle eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğu bir toplum yaratmak, düşlerimizi süsleyen bir amaç olmalıdır. Bu da, toplumun kendi sorumluluğunda olan bir işlev olduğu gibi, ayrıca, insan haklarına da saygının bir gereğidir.

Dünya özürlüleri, ne yazık ki, siyasî otoritelerden, bugüne kadar, bekledikleri desteği bulamamışlardır. Siyasî otoriteler, özürlülerin, toplum içerisinde hem söz sahibi hem de yükümlülük sahibi olduklarını hâlâ tam olarak kavrayabilmiş değillerdir; ülkemizde de durum bundan farklı değildir. 1980'li yıllardan sonra siyasî otoriteyi ele geçirenler, devletimizin sosyal devlet olma işlevini yitirmesine neden olmuşlar ve bundan da en büyük zararı özürlüler görmüşlerdir.

Özürlüler, yaşadıkları toplumlarda, bundan böyle, kendilerine, acınacak ve yardım edilecek kişiler gözüyle bakılmasını istememektedirler. Özürlüler, özürlülerin insan haklarına işlerlik kazandırmak için, demokratik yollardan haklarını istemektedirler; sosyal hukuk devleti olan devletimizin, özürlüler için eğitim, istihdam, sosyal hizmetler, sosyal güvenlik, sağlık, özürlülük nedenlerinin ortadan kaldırılması, ulaşım, konut, iletişim konularında ve kültürel ve sportif alanlarda çalışmalar yapmasını istemektedirler. Biz, Demokratik sol Parti olarak, özürlülerin bu hakları için üzerimize düşen görevleri yapmaya hazırız.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, meclisler yetki kanunlarının verilmesi konusunda çok kıskanç davranırlar. Bugüne kadar, özürlülerin sorunlarını çözüme kavuşturamadığımızı göz önünü alarak, nüfusumuzun yüzde 11-12'lik bir kesimini oluşturan özürlülerin sorunlarının daha fazla geciktirilmeden çözümlenmesi için, bu yetki kanununun çıkarılmasından yana tavır koyacağız. Bu yetki kanunu tasarısını desteklememize karşın, bu konuda, Hükümeti, titiz bir şekilde denetleyeceğimizin bilinmesini isteriz.

Bir dünya sorunu olan, özürlülerin sorunları için Birleşmiş Milletler Teşkilatının yaptığı çalışmaları da, kısaca, özetlersek, 1975 yılında kabul edilen 3447 sayılı Özürlü Hakları Bildirgesini, 1983 yılında kabul edilen Özürlülerle ilgili Eylem Planını ve 1993 yılında kabul edilen Özürlüler İçin Fırsat Eşitliği Üzerine Ortak Kurallar Belgesini sıralayabiliriz. Bu son belge, özürlülerin, her ülkede, toplumun tam ve eşit bireyleri olmasının sağlanması için yapılması gerekli toplumsal, siyasal ve yasal değişikliklerin neden ve nasıl yapılacağını açıklamaktadır.

Demokratik Sol Parti, özürlülerin toplumsal yaşama tam olarak katılabilmelerinin önündeki tüm engelleri kaldırmayı istemektedir; yurttaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenmek, haklarını gözetmek, izlemek ve sonuçlandırmak üzere bir engelliler bakanlığı kurulmasını istemektedir.

Ülkemizde, görme, işitme, ortopedik ve zihinsel özürlülerin yetenek ve becerilerini geliştirici kamuya ait eğitim kurumları ve programları, gereksinmeleri karşılayacak boyutlarda değildir. Çocuk özürlüler için yüzde 2,57 olan eğitilebilen özürlü sayısının yeterli olduğunu kimsenin kabul edebileceğini zannetmiyoruz; bunun, süratle daha yukarı seviyelere çekilmesini sağlayacak eğitim kurumları kurulmalı ve programları yapılmalıdır. Eğitim kurumları ve programlarında, belirli beceri kazandırılan özürlülerin, işe yerleştirilerek, yaşamlarını kazanmalarını güvence altına alacak düzenlemeler yapılmalıdır. Özürlülük nedenlerini ortadan kaldırmak için, tıbbî eğitim ve propaganda çalışmalarına hız verilmelidir. Sürekli bakıma muhtaç özürlüler için, yeterli sayıda huzur ve bakımevleri, rehabilitasyon merkezleri kurulmalıdır. Bu alanda, bireylerin, derneklerin ve vakıfların katkıları özendirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, İş Kanununda yapılan değişiklikle, 50 ve 50'den fazla işçi çalıştıran işverenlere, işyerlerinde, yüzde 2 oranında özürlü çalıştırma zorunluluğu getirilmiş; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda yapılan yasal düzenlemeyle de, özürlülerin, kamuda görev almaları sağlanmıştır. Genel Başkanım Sayın Bülent Ecevit'in Çalışma Bakanlığı döneminde, işverenler tarafından özürlülere iş verme zorunluluğu getirilmişse de, bu karar -üzülerek söylemek gerekirse- etkisiz kalmıştır. Başbakanlık özürlüler idaresi başkanlığı kurulunca, bu konunun üzerine titizlikle gidilmelidir.

Özürlüler için gerekli tüm araç gerecin ve tamamlayıcı parçalarının, sosyal güvenlik kurumları, sosyal hizmet ve yardım kuruluşları tarafından karşılanması gereklidir ve bu sağlanmalıdır. Engelliler için, çalışanlara, vergi indirimi uygulanmasına rağmen, engelli çocuğu olan ana ve babalara bu hakkın verilmemesi eşitlikle bağdaşmamaktadır; bunun, yasal düzenlemelerle düzeltilmesi gereklidir.

Tüm sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere özürlülerin de katılımını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Ulaşım araçlarında özürlülerin yararlanabilmeleri için, gerekli değişikliklerin yapılması temin edilmelidir. Özürlüler konusunda, toplum katmanlarında yer etmiş yanlış değer yargılarının ortadan kaldırılması için, toplumumuzu aydınlatacak ve bu yanlış değer yargılarını ortadan kaldırmaya yönelik yazılı ve görsel yayın yöntemlerine ağırlık verilmelidir. Kendi işyerlerini kurmak isteyen özürlülere ucuz kredi verilmesi sağlanmalıdır. Tüm özürlülerin birlikte çalışıp, üretim yapabileceği kamu kurumlarının açılması sağlanmalıdır. Tekel, Milli Piyango, Spor Toto, Spor Loto ve diğer şans oyunları, lüks ithal malları, devlet ihaleleleri ve yerel yönetim bütçelerinden ayrılacak paylardan oluşacak bir özürlüler fonu kurulmalıdır. Şehir içi ulaşım, kamu hizmet ve kültür-sanat binaları, konutlar ve spor tesislerinin plan, proje ve uygulamalarına, özürlüler için mimarî kolaylıklar getirilmelidir. Sosyal hukuk devletinin gereği olarak, özürlülerin sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınması sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, özürlülerin toplumun diğer bireyleriyle eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğu bir toplumda yaşamak dileğiyle, yetki tasarısını destekleyeceğimizi ifade eder; hepinizi saygıyla selamlarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Güven Karahan'a teşekkür ediyorum.

Gruplar adına son konuşmacı, Refah Partisi sözcüsü, Sayın Lütfi Yalman.

Buyurun Sayın Yalman.

RP GRUBU ADINA LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı üzerinde Refah Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, şu anda, bu ve benzeri kanunların uzun yıllardır çıkmasını bekleyen özürlü vatandaşlarımızı ve ailelerini de bu vesileyle huzurlarınızda selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün, Grubumuz adına, aslında, İstanbul Milletvekilimiz çok değerli Aydın Menderes Beyefendinin konuşmasını arzu etmiştik; ancak, değişik engeller münasebetiyle buraya gelemedi. İnşallah, en kısa zamanda kendisinin bu kürsüye çıkacağı günü ümitle bekliyoruz ve buna inanıyoruz. Zira, şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde ve grupların kürsülerinde bile özürlülerin çıkabileceği ortam henüz hazırlanabilmiş değildir. Bu vesileyle, Aydın Menderes Beyefendiyle beraber, bu konuda şifa bekleyen herkese Cenabı Hak'tan şifalar diliyorum. Yine, 3 Aralık Özürlüler Gününün, özürlülerimizin problemlerinin çözümüne, dertlerine çare ve şifa bulunmasına vesile olması temennisiyle, bu günün özürlülerimiz için kutlu olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, konuşmamın başında bir vecibeyi yerine getirmek istiyorum. Bu kanun tasarısının hazırlanmasında ve her safhasında emeği geçenlere, ayrıca, 3 Aralıkta çıkarılması için Hükümete talimat veren, yine, özürlüler için birkaç gün önce 1 trilyon liralık tahsisat ayırarak her gruptan özürlülerin ihtiyacı olan tekerlekli sandalye, işitme cihazı ve benzeri araç ve gerecin alınması, temin edilmesi talimatını veren Sayın Başbakanımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, özürlülük, insanlık tarihi kadar eski bir olaydır. Dolayısıyla, insanlık tarihi boyunca, özürlülük, toplumların en büyük sorunlarından birisi haline gelmiştir. Avrupa'da özürlülerin rehabilitasyon merkezi çalışmaları 1948'lerde başladığı halde, Türkiye'de -1950'lerde başlamıştır; fakat, rehabilitasyon çalışmaları fazla ilerleme kaydedememiştir- ancak 1968 yılı itibariyle Ankara'da bir rehabilitasyon merkezi açılabilmiştir; ama, şu ana kadar istenilen oranda verimli olamamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın 61 inci maddesinde “devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır... Bu amaçlarla, gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur” ifadesi var; bu ifadeyle, özürlülerin korunmasını ve topluma kazandırılmasını hükme bağlamıştır. Diğer taraftan, Anayasamız 42 nci maddesindeki “devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır” ifadesiyle özürlülerin eğitimlerini, 50 nci maddesindeki “küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar” ifadesiyle de çalışma güvencelerini sağlamıştır.

Sayın milletvekilleri, ancak, şu ana kadar, bu anayasal hükme rağmen, Türkiye'de özürlülerle ilgili yeterince problem çözücü tedbirler alınamamış, var olan birtakım tedbirler de uygulama alanına konulamamıştır. İşte, huzurlarınıza getirilen bu kanun tasarısının temel amacı, bu koordinasyonu ve organizasyonu sağlayıp alınan kararları takip edip fiilî neticelerin en kısa zamanda alınmasını sağlamak olmalıdır. Zannedersem, özürlülerimizin en fazla beklediği şey de, alınan tedbirlerin acilen neticelendirilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, Dünya Sağlık Teşkilatının tespitlerine göre dünya nüfusunun yüzde 10'u özürlülerden oluşuyor; ancak, geri kalmış ülkelerde ve hatta gelişmekte olan ülkelerde, kırsal kesimlerde ve köylerde yaşayan insanlardan özürlü olanların birçoğuna ulaşılamadığını düşünürsek, bu tespitin yanlış olma ihtimali kuvvetlidir. Dolayısıyla, dünyadaki özürlülerin dünya nüfusuna göre yüzde 10 olan oranının artma ihtimali kuvvetlidir. Yine, son zamanlarda bazı bölgelerde savaşların zuhur etmiş olması münasebetiyle, bu savaşlarda çok sayıda insanın da sakatlanarak özürlüler arasına katıldığı muhakkaktır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de 1990 yılı nüfus sayımında özürlülerin nüfusumuza oranı yüzde 10 olarak tespit edildiği halde, yine, yukarıda ifade ettiğim gerekçelerle ve hatta bizim birçok insanımızın sakat olduğunu ifade etmemesi ve bildirmemesi münasebetiyle, bu oranın da daha yüksek olacağı muhakkaktır. Yaptığım tespitlere göre -zira uzun müddet Konya Sağırlar Okulu ve İşitme Engelliler Okulunda özürlülerle, sakatlarla ve hatta, aileleriyle iç içe yaşamış birisi olarak- bu oranın daha yüksek olduğu kanısındayım. Bu oranın, yüzde 12'ler civarında olması muhakkaktır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, sayıları 7,5 milyonu aşan, özür gruplarına mensup özürlü bulunmaktadır. Ne yazık ki, özürlülerin sayısında her geçen gün artış vardır. Bu artışın sebeplerini şöyle maddelemek istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Yalman, bir saniyenizi rica edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, yetki kanunu tasarısı olduğu için açık oylamaya tabidir. Kanunu bugün çıkaracak isek, şu anda, Genel Kurulda hazır bulunan arkadaşlarımın burada kalmaya devam etmeleri ve grup başkanvekili arkadaşlarımın da oylamaya kadar önlem almaları lazım; çünkü, salonda açık oylamaya yeterli çoğunluk olmayabilir. Kanunu çıkarmak için, şimdiden ifade edeyim.

Buyurun Sayın Yalman ve süreyi de mümkün olduğu kadar ihtiyatlı kullanalım.

LÜTFİ YALMAN (Devamla) - Sayın Başkanım ve değerli milletvekilleri; özürlülerin sayısında artış sağlayan sebepleri, hızla, maddeler halinde saymak istiyorum. Bilinen maddelerin dışındaki maddeler şunlardır:

Uyuşturucu ve alkol bağımlılığının artması,

Trafik kazalarındaki artışlar,

Gıda sektörüne ve piyasaya çok değişik vesilelerle nüfuz eden kimyevî madde ve gazlar,

Düzensiz, şuursuz ve çok ilaç kullanma alışkanlığının artması,

Aile düzenlerindeki bozukluklar,

Fuhuşun yaygınlaşması.

Bu gibi sebepler, baş faktörlerdir.

Yukarıda saydığımız sebepleri dikkatle incelersek, sayın arkadaşlarım, yüce dinimizin bu konularla ilgili ferdî ve toplumsal yasaklarının ne kadar yerinde olacağını göreceğiz.

Özürlülerin, içinde bulundukları konuma üzülmelerinin yanında, işsizlik ve eğitimden yeterince istifade edememe gibi sıkıntılarını da göz önünde bulundurursak, bunların, zaman zaman, özürlü arkadaşlarımızı, vatandaşlarımızı bunalıma sürüklediği muhakkaktır.

Sayın milletvekilleri, bilesiniz ki, özürlüler, bu özürlerinden çok, ilgisizliğe, eğitimsizliğe, işsizliğe, kısaca, devletin yeterince sahip çıkmayışına üzülmektedirler.

Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bu vatandaşlarımıza sahip çıkılarak, mutlak manada, aileleriyle beraber, çok küçük yaştan itibaren eğitilmeleri, bunlarla ilgili meslek okullarının sayısının artırılması, okullardan mezun olanların mutlaka işe yerleştirilmeleri, Türkiye'deki işyerlerinde yüzde 2'lik kontenjanın mutlaka artırılması, hatta, devlet ve özel sektör işbirliğiyle, bu kontenjana bile dikkat etmeden bütün özürlülere iş imkânlarının sağlanması, zannedersem, özürlüleri en fazla mutlu edecek şeydir. Zira, Türkiye'de 10 milyonu aştığını ifade ettiğimiz işsizler ordusunun büyük bölümünün özürlüler tarafından oluşturulduğunun bilinmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, eğitimde feda edilecek fert yoktur; toplumda da herhangi bir ferdi feda etmeye, dışlamaya, yalnızlığa ve çaresizliğe itmeye kimsenin hakkı yoktur. Bakınız, özürlülere bu imkân ve fırsatı verdikten sonra çok şeyler göreceksiniz.

Sözlerimi, Kenyalı bir sakat olan Muhtar Abdi'nin sözleriyle bitirmek istiyorum: “Sakatlar, yaşadıkları toplumun bireyleridirler. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri dahil, herkes, günün birinde sakatlanabilir.”

Böyle bir durumun zuhur etmemesi temennisiyle, hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Lütfi Yalman'a teşekkür ediyorum.

Bir sözünüz mü var Sayın Matkap; buyurun efendim.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, biraz önce konuşan sayın sözcü, konuşmalarının arasında, bu tasarının bugün kanunlaşması için talimat veren Sayın Başbakana teşekkürlerini iletti. Herhalde, sayın arkadaşımız, Başbakanın, Yüce Meclise talimat verme yetkisinin olmadığını bilmiyor. Bu nedenle, bu ifadenin düzeltilmesini rica ediyorum.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Refah Partisi Grubuna vermiştir.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, bu tasarı, 9 Kasım 1995'te, yani 52 nci Hükümet döneminde, Meclise sevk edildi; daha sonra, önceki Hükümet döneminde, İçtüzüğün 78 inci maddesi gereğince yeniden görüşülmesine, Meclise sevkine karar verildi.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Dolayısıyla, Refah Partisinin hiçbir katkısı yok.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Dolayısıyla, bu hususun düzeltilmesinde yarar görüyorum.

Sanıyorum, Sayın Başkan, siz de, talimatla ilgili, bu konuda birkaç cümle söylersiniz diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Matkap.

Türkiye Büyük Millet Meclisine, bu Meclisin güvenoyuyla işbaşına gelen herhangi bir başbakanın, herhangi bir bakanın veya herhangi bir başka makamın talimat verme yetkisi yoktur. Bu açık bir gerçektir. Arkadaşımız, katkılarından dolayı, burada bulunan ve şu anda bu tasarının çıkması için oy kullanmaya hazırlanan bütün arkadaşlarımıza, zaten, peşinen teşekkür etmiş sayıyor kendisini; onun dışındakilere, burada hazır bulunamayanlara da teşekkür ediyor. Bu bakımdan, ayrıca düzeltilmesi gereken bir husus görmüyorum.

LÜTFİ YALMAN (Konya) -Sayın Başkan, bir izahta bulunmak istiyorum.

BAŞKAN - Şimdi, kişisel söz talebinde bulunan değerli milletvekili arkadaşlarıma söz vereceğim.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 101 sıra sayılı Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısıyla ilgili görüşlerimi aktarmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün, çok faydalı ve hayırlı bir tasarıyı görüşmektedir. İnşallah, bu tasarı kanunlaştığında, 7 milyon özürlümüzü doğrudan ve dolaylı olarak da 20 milyon insanımızı ilgilendiren, özürlülerle ilgili, bir rahatlama getirecektir.

Meclis gündemine baktığım zaman, tasarının öne alınarak görüşülmesinde ve bir an önce kanunlaşmasında emeği geçen Hükümet yetkililerine, bütün partilerin grup başkanlarına, özürlüler adına teşekkür ediyorum.

Genelde, tekrarlara girmeden, bazı tespitlerimi ifade etmek istiyorum. Tasarı, evvela, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Türkiye Sakatlar Konferedasyonu Genel Başkanlığının katılımıyla Sağlık, Adalet ve Maliye komisyonlarında görüşülmüştür. Tasarının tamamı 6 maddeden ibarettir ve oybirliği vardır.

Bu tasarı, kanunlaştığı zaman, Başbakanlığa bağlı “Özürlüler İdaresi Başkanlığı” kurulacaktır; özürlü ailelerinin eğitim, istihdam, tedavi ve rehabilitasyon gibi sorunlarına ilişkin, mevcut kanunlarda ve kanun hükmünde kararnamelerde, yeni düzenlemeleri de beraberinde getirecektir. Ayrıca, temel ilkeler olarak, uluslararası anlaşmalar kabul edilecek, hizmetler düzenli ve verimli olacak, kalıcı çözümler bulunacak, kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon sağlanacaktır. Kanun, altı ayla sınırlandırılmıştır ve Hükümete birden fazla kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermektedir. Tasarının özü budur.

Aslında, 19 uncu dönem Büyük Millet Meclisinde, Refah Partisi Grubunun özürlülerle ilgili verdiği -üç yıl önce verilmiş- teklif de vardır. Bugün görüştüğümüz tasarı, aslında çok gecikmiş bir tasarıdır. Üç yıl önce, Mecliste, bu konuda bir araştırma komisyonu kurulmuştur. Kurulan komisyonun verdiği rapordan bazı başlıkları sizlere aktarmak istiyorum; bu raporun altında bütün siyasi partilere mensup milletvekili arkadaşlarımızın imzası vardır:

“1. Özürlülerin mevcut yasalarla hayatlarını güven içinde sürdürmelerinin mümkün olmadığı,

2. Özürlüler için özel bir teşkilatın kurulması gereği,”

İşte bu, Başbakanlığa bağlı daire başkanlığının kurulmasına ilişkindir.

“3. Fon oluşturulması,

4. İstihdama yönelik çalışmalar yapılması,

5. İşyerleri için özürlü miktarının yüzde 2'den daha yüksek rakamlara çekilmesi,

6. Sakatlıkların önlenmesine yönelik tedbirlerin yeterince alınmadığı...”

Bu çok enteresan bir başlıktır. Bugün, doğumevlerinde, doğduğu zaman alınan bir damla kanla yapılan enzim testi sayesinde, çocuklarımızın, ileride zihinsel özürlü olup olmayacağı tespit edilebilmektedir; ancak, üzülerek belirtmek gerekir ki, hastanelerimizin birkaçının dışında, böyle bir cihaz mevcut değildir.

Ayrıca, aile danışma merkezlerinin kurulması ve genetik araştırma laboratuvarlarının oluşturulması da, 1993'te, araştırma komisyonunun raporunda yer almıştır.

Özürlüler için hazırlanan bu raporda, ayrıca, yüzde 20'ye varan vergi indirimi, konut kredisi, toplutaşımdan ücretsiz yararlanma, erken emeklilik, eğitim, sağlık, tedavi giderleri, özel kütüphaneler ve özel okullarla ilgili tavsiyelerde bulunulmaktadır.

Tasarı neden acildir, neden hemen kanunlaşması gerekmektedir: Nüfusumuzun yüzde 12'si özürlüdür; başta da ifade ettiğim gibi, takriben 20 milyon insanımızı ilgilendirmektedir. Okuma -yazma oranı, normal insanlarda yüzde 90 iken, özürlülerde yüzde 2,5; işsizlik oranı, genelde yüzde 10 iken, özürlülerde yüzde 99'u bulmaktadır. Şu rakamlar bile bize göstermektedir ki, bu tasarı hemen kanunlaşmalıdır.

Yine, enteresan bürokratik engellere misal olmak üzere... Bir özürlü vatandaşımız müracaatta bulunacağı zaman 7 bakanlığa müracaat edecektir ve bir yıla yakın bir zaman içerisinde gözünün görmediğini veya ayağının sakat olduğunu ifade edebilecektir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

VEYSEL CANDAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Yani, bu tespitler de gösteriyor ki, özürlü vatandaşlarımız, normal insanlara göre daha çok bürokratik engellere takılmaktadır. Eğitimde de aynı durum vardır. Ortopedik özürlüler için Ankara ve Samsun'da... Diğer okullar da çok kısıtlıdır.

Netice itibariyle, özetle söylemek gerekirse: Rehabilitasyon merkezleri ihtiyaçtır. İstihdam sorunu vardır. Özürlülerimiz, Gelir Vergisi Kanunundan istifade etmelidir. Özürlülerimizin eğitim ve sosyal güvenlik konularında temel sorunları vardır.

Bundan sonra, yeni düzenlemeler yapılırken, mahallî idarelerin, özel idarelerin ve belediyelerin imar, yerleşim yerleri, konut sorunu ve ulaşım gibi çalışmalarına, mutlaka, özürlü dernekleri ile federasyonları da katılmalıdır.

Tasarı, özetle söylemek gerekirse, inşallah, kanunlaştığı zaman, ülkemizde yaşayan özürlü vatandaşlarımızı rahatlatacaktır.

Bu kanun tasarısının, başta özürlü vatandaşlarımıza ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki son söz, Gümüşhane Milletvekili Sayın Lütfi Doğan'ın.

Buyurun Sayın Doğan. (RP sıralarından alkışlar)

LÜTFİ DOĞAN (Gümüşhane) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; 101 sıra sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek üzere yüksek huzurunuza çıkmış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi en derin hürmetlerimle selamlıyorum.

Şu anda, özürlülerle ilgili görüşülmekte olan bu tasarı, eminim ki, sadece, 6 veya 7 milyon diye tahmin edilen özürlüleri veya aileleriyle birlikte 20 milyon insanımızı değil, bendenizin kanaati odur ki, 65 milyon insanımızı sevindirmiş olacaktır. Bununla birlikte, bendeniz, şahsî bir sevincimi, şahsî bir düşüncemi yüksek huzurunuzda itiraf etmek istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün partilerimiz ve müşahede ettiğim bütün milletvekillerimiz, hakikaten, takdirlerin üzerinde bir olgunluk gösterdiler, derin bir anlayış izhar buyurdular. Bu itibarla bendeniz, bu büyük anlayışa, bu üstün olgunluğa teşekkürlerimi arz etmek için yüksek huzurunuza çıkmış bulunuyorum. Hakikaten, sizlerin naçiz bir arkadaşınız olarak, ne kadar sevinsem, ne kadar iftihar etsem... Şahsî kanaatim odur ki, bendenizin, sizlerin mensubu bir arkadaşınız olmakla, iftihar hakkım, gerçekten büyük; çünkü, sizler, insanımızın dertlerine bu kadar olgun, bu kadar derin bir vukufla eğildiniz ve 6 milyonu aşan özürlü kardeşlerimizin, insanlarımızın dertlerine merhem olmak, yaralarını sarmak üzere, hakikaten, takdirlerin üstünde bir anlayış, bir birlik, bir bütünlük ortaya koydunuz. Zaten, sizlerden beklenen bu. Diğer bütün meselelerinde de, inşaallah, her birinizin güzel görüşlerinize ve derin, birleştirici, iyileştirici, yükseltici düşüncelerinize bu büyük milletimizin her zaman ihtiyacı var; bunu sizlerden beklediğini arz etmek istiyorum.

Vaktinizi almamak için, son bir örnekle sözlerimi noktalamak istiyorum.

Tabiî, bir değerli arkadaşımız, konuşurken “bu, hayır kurumlarıyla olacak bir iş değil; bunun, insan haklarıyla olması lazım gelir” diye buyurdular. Aslında, bu milletin tarihinde, bütün hayır kurumlarımız, hakikaten, bugüne kadar, özürlülerimizin dertlerine merhem olmuşlar, özürlülerimizin, sakatlarımızın yaralarını sarmışlar; az veya çok, bu görevi yerine getirmişlerdir. Onları takdirle karşılamamak mümkün değildir.

İyi düşündüğümüz zaman, insan haklarına saygının da, bu hayır düşüncesi gibi, asil bir düşünceden neşet ettiğini, elbette, bu konuşan değerli arkadaşımın da fark ettiğini, takdir buyuracağından emin bulunmaktayım.

Vereceğim örnek şu: Resulü Ekrem Efendimizin insanlığa şöyle bir müjdesi var: “İnsanların en hayırlısı, onlara en çok yararlı olanıdır.” Bir sakat veya bir özürlü gerek görme özürlü olsun gerek ortopedik özürlü olsun gerek işitme özürlü olsun ve gerekse daha başka bir özürle malul bulunsun, bunların ıstırabını dindirmek kadar insanı memnun edecek, mesut edecek, mutlu kılacak hangi sevindirici hadiseler düşünülebilir.

Örnek olarak izlediğim durum şudur: Bugün, yeryüzünde tanıdığım ilim adamları içerisinde görme özürlü olan ve ilmiyle dünyada takdir kazanan insanların sayısı çok fazladır desem, yerindedir. O itibarla, bu özürlülerimizi kanunun himayesi altına almakla birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin, bunların eğitimi ile kendi şahsiyetlerine güvenlerini sağlamak ve bunları toplumumuza kazandırmakta da çok büyük hizmetler yapabileceğine inanıyorum.

İnşallah, bundan sonra da, bütün sakatlarımızın, diğer sıhhatli evlatlarımızın eğitimi gibi, en güzel bir şekilde eğitilmeleri imkânını hazırlayacak kanun teklif veya tasarılarını Hükümetimizden bekler, bu tasarının milletimize, memleketimize, sakat, özürlü bütün kardeşlerimize ve onların değerli ailelerine hayırlı olmasını diler, hepinizi en derin saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gümüşhane Milletvekili Sayın Lütfi Doğan'a teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığının kurulması ile özürlülerin ve ailelerinin korunması, bunların eğitim, istihdam, tedavi ve rehabilitasyon gibi konulardaki hak ve sorunlarına ilişkin yürürlükteki kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklikler veya yeni düzenlemeler yapılması amacıyla Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararnameler çıkarma yetkisi vermektir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..

Sayın Kahraman Emmioğlu; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri ve bizi şu anda dinleyen bütün vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum ve bütün ülkeme, sevgimi paylaşmak için buraya çıkmış olduğumu da belirtmek istiyorum.

Kanunun şimdiye kadar çıkması lazımdı, çıkmadı; elhamdülillah, şimdi çıkıyor. Kanun çıktığı zaman, Hükümet, hızlı bir çalışma sergilesin, çok hızlı bir şekilde özürlülerimizin yarasını sarsın istiyorum.

İkinci bir husus, çıkarılacak kanun hükmündeki kararnamelerden birisi de, inşallah, vakıf ve dernek gibi gönüllü kuruluşları desteklemeyle ilgili olur. Zira, tarihî geleneğimiz, bu gibi cemiyet işlerinin sivil idareye bırakılması ve devlet tarafından da desteklenmesidir.

Buradan, şu ana kadar, özürlülerimiz için çok ciddî faaliyette bulunmuş olan vakıf ve dernek yöneticilerini de kutluyor, onları tebrik ediyorum.

Bir üçüncü hususu da zikretmek istiyorum. Özürlüler için, 3 Aralık günü, ülkemizin şartlarına uygun değil; çünkü, özürlülerimiz, bu günü bayram havası içerisinde geçirmek istiyor; ancak, kış ayının içerisinde oluyoruz. Bundan dolayı, bu günün, 10 ilâ 16 Mayıs günlerine -ki, eskiden böyleydi- alınmasını talep ediyor ve bunu mutlaka yapacaklarını ümit ediyorum.

Bir dördüncü nokta şudur: İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak biz, bir zamanlar, özürlüler için çok ciddî çalışmalar yaptık. Bu çalışmaları, aynı şekilde, bazı belediyelerimiz de yaptı. Artık, özürlüler için belediyelerimizin gösterdiği bu faaliyeti aslî bir vazife bilerek, bir amatör faaliyet kabul etmeyip aslî bir vazife telakki ederek yapmalarını sağlayacak mevzuat düzenlemesini de yapmalarını istiyorum.

Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kahraman Emmioğlu'na teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

101 sıra sayılı Yetki Kanunu Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 1.- Bu kanunun amacı, Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığının kurulması ile özürlülerin ve ailerinin korunması, bunların eğitim, istihdam, tedavi ve rehabilitasyon gibi konulardaki hak ve sorunlarına ilişkin yürürlükteki kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklikler veya bunlarla ilgili yeni düzenlemeler yapılması amacıyla, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararnameler çıkarma yetkisi vermektir.

Oya Araslı Önder Sav

İçel Ankara

Nihat Matkap Bekir Kumbul

Hatay Antalya

Ali Şahin Atilâ Sav

Kahramanmaraş Hatay

Altan Öymen Yılmaz Ateş

İstanbul Ankara

Ayhan Fırat

Malatya

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.

Önerge sahipleri önergeyi açıklayıcı konuşma yapacaklar mı, yoksa gerekçesi mi okunsun?

OYA ARASLI (İçel) - Hayır efendim. Sadece, teknik hususla ilgili bir açıklama istemiştik. O nedenle, gerekçenin okunmasıyla yetinebiliriz.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Bakanlar Kuruluna verilen yeni düzenlemeler yapma yetkisinin, hangi kanun veya kanun hükmündeki kararnamelerle ilgili yeni düzenlemeleri kapsadığı hususuna açıklık getirilmesini sağlamak amacıyla böyle bir değişiklik önerisine gerek duyulmuştur.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini sunduk.

Kanunun sevk başlığı, kanunun adı da göstermektedir ki, burada verilen yetki, sadece bu alanda düzenleme yetkisidir, daha başka kanunlarda bu yetkiye dayanarak Hükümetin düzenleme yapabilmesi imkânı yoktur. Bunu da tutanağa geçirmiş oluyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanuna göre çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler, Özürlüler İdaresi Başkanlığının kurulmasını, bu teşkilat için yeteri kadar kadro ihdas edilmesini ve bu amaçla 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 1 inci maddede belirtilen kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde yapılacak değişiklik ve yeni düzenlemeleri kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 101 sıra sayılı yetki kanunu tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 2.- Bu kanuna göre çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler, Özürlüler İdaresi Başkanlığının kurulmasını, bu teşkilat için yeteri kadar kadro ihdas edilmesini ve bu amaçla 190 sayılı kanun hükmünde kararname İle, 1 inci maddede belirtilen kanun ve hükmünde kararnamelerde yapılacak değişiklikleri ve bunlarla ilgili yeni düzenlemeleri kapsar.”

Oya Araslı Önder Sav

İçel Ankara

Nihat Matkap Bekir Kumbul

Hatay Antalya

Ali Şahin Atila Sav

Kahramanmaraş Hatay

Altan Öymen Yılmaz Ateş

İstanbul Ankara

Ayhan Fırat

Malatya

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeye, Hükümet ve Komisyon katılmamaktadır. Zannediyorum, yine, aynı mahiyette, teknik bir düzeltme amacıyla verilmiştir.

ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, sizin açıklamanızla da, zaten, iş düzlüğe çıkmış oldu.

BAŞKAN - Burada “değişiklik ve yeni düzenlemeleri kapsar” derken, bu yeni düzenlemelerin kanunla ilgili düzenlemeler olabileceğini ifade etmek amacıyla önerge verilmiştir. Genel Kurul da, zaten, bunu, böyle anlamaktadır.

ÖNDER SAV (Ankara) - Arkadaşlar neye ret oyu kullandıklarının farkında değiller.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum.

İlkeler

MADDE 3. - Bakanlar Kurulu bu Kanunla verilen yetkiyi kullanırken;

a) Tüm özür grupları için uluslararası anlaşma ve sözleşmelerde yer alan ilkeleri,

b) Özürlülere yönelik hizmetlerin düzenli, etkin ve verimli bir şekilde yürütülebilmesini,

c) Özürlülerle ilgili kurum ve kuruluşların koordinasyon ve işbirliği içinde çalışmalarını,

d) Özürlülerin sorunlarına kalıcı çözümler üretilmesini,

Göz önünde bulundurur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, küçük bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Türk.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Zannediyorum (a) bendinde bir hata var. “Tüm özür grupları” değil de “Tüm özürlü grupları” olması gerekir diye düşünüyorum.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, bu konudaki soruyu nasıl cevaplandırıyorsunuz; “tüm özür grupları” mı, “tüm özürlü grupları” mı?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NEVZAT KÖSE (Aksaray) - “Özürlü grupları” olarak düzeltiyoruz efendim.

BAŞKAN - Bir redaksiyon düzeltmesidir; Komisyon bunu yerine getirecektir.

3 üncü maddenin (a) fıkrasında, cümle “tüm özürlü grupları” kelimeleriyle başlayacaktır.

Bu şekildeki düzeltmeyi dikkate alarak maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Süre

MADDE 4. - Bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen yetki, Kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay süre için geçerlidir. Bakanlar Kurulu bu süre içinde birden çok kanun hükmünde kararname çıkarabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 5. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 6. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

4. -Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 3 üncü sırada yer alan, Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5.-Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/442)(S. Sayısı :113) (1)

BAŞKAN - Alınan karar gereğince 4 üncü sıraya alınan, Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunması hususunu kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması hususu kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı

MADDE 1. -14.5.1964 tarihli ve 474 sayılı Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanuna ekli Gümrük Giriş Tarife Cetvelinde; “yasak” kaydı bulunan eşyalar için bu kayıt kaldırılmış ve bu eşyalar için gümrük vergileri ekli I sayılı listede gösterilen nispetlerde tespit edilmiş, 2710.00.81-98 gümrük tarife alt pozisyon numaralarında yer alan eşyaların maktu olan gümrük vergileri nispî hale dönüştürülerek ekli II sayılı listede gösterilen nispetlerde belirlenmiş ve ekli III sayılı listede yer alan eşyaların kanunî gümrük vergi nispetleri de hizalarında gösterilen yeni seviyelerine yükseltilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

Maddeyi ekli cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun, 1.1.1996 tarihinden geçerli olmak üzere, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyle ilgili önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili söz istemi?.. Yok.

Madde üzerinde önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Refah Partililer gümrük birliğine karşı değiller yani Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı da açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın, oy kutularının sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN - Birinci açık oylamayla ilgili kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

3.-Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına Ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı :101) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının açık oylama sonuçlarını açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 237.

Kabul: 235.

Ret: Yok.

Çekimser: Yok.

Mükerrer: 2

Böylece, Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumlarıyla İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı kanunlaşmıştır. (Alkışlar)

Kanunun, ülkemiz ve milletimiz için, başta özürlü vatandaşlarımız ve aileleri olmak üzere, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

İkinci açık oylamayla ilgili oyunu kullanmayan değerli üyemiz var mı? Yok.

İkinci açık oylamayla ilgili kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

5. -Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/442)(S. Sayısı :113) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının açık oylama sonuçlarını açıklıyorum.

Oy sayısı : 186

Kabul : 182

Mükerrer : 4

Böylece, Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı yasalaşmış bulunmaktadır. Kanunun, ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 4 Aralık 1996 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.21

III. - TEŞEKKÜRLER, TEBRİKLER, TEMENNİLER VE TAZİYETLER

2.-Vatandaşların, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekillerinden beklentilerini dile getiren yazılı temennileri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan,

İktidar sözcülerinin çöktüğünü açıkladığı devletin yıkıntıları arasında ezilenler olarak size ve şahsınızda sorumluluk sahibi tüm milletvekillerine sesleniyorum.

Ben alınterinden, emeğinden başka geçim kapısı olmayan bir emekçiyim.

Hergün üreterek, hizmet vererek,

Vergimi evime ekmeğimi götürmeden ödeyerek,

Günü geldiğinde askerlik yaparak,

Anayasanın bana yüklediği bütün görevleri eksiksiz yapıyorum.

Ancak siyasî iktidarlar aynı Anayasanın kendilerine verdiği görevleri yerine getirmiyor.

Aksine benim üzerime her geçen gün daha fazla yük bindiriliyor.

Ekonomi kötüye gidiyor faturasını ben ödüyorum.

Vergimi veriyorum ancak hak ettiğim hizmeti devletten alamıyorum.

Oysa ben çocuğumu nasıl okutacağımı hastalığımda, işsizliğimde ve emekliliğimde ne yapacağımı düşünmek istemiyorum.

Zorunlu tasarruf adı altında ücretimin bir bölümüne el konulmasını istemiyorum.

Karakola ve mahkemeye gitmekten korkmak istemiyorum.

Hırsızların, uğursuzların, mafya çetelerinin siyasetçilerle, emniyet görevlileriyle düşüp kalktığı bir ülkenin vatandaşı olmaktan utanç duymak istemiyorum.

Ülkemin bir uyuşturucu cenneti haline getirilmesini istemiyorum.

Hergün bu ülkenin insanlarının birbirini öldürmesini istemiyorum.

Sorunların, düşüncelerin çarpıştığı demokratik bir ortamda çözüleceğine inanıyor ve silahların susmasını istiyorum.

İşyerinde ne zaman işten atılacağım korkusuyla çalışmak istemiyorum.

Düşüncesini açıkladığı için insanların cezaevlerine girmesini istemiyorum.

Hak istediği için öğrencilerin, işçi, kamu çalışanı arkadaşlarımın sokak ortalarında dövülmelerini, karakollarda işkence görmelerini istemiyorum.

Ben bir emekçi olarak :

Özgür, demokratik, laik bir Türkiye'de

Dostluk, kardeşlik duygularıyla örülü ve barış içinde yaşamak istiyorum.

Emeğimin karşılığını alabilmek için haklarımı kısıtlanmadan kullanmak istiyorum.

Özgürce örgütlenmek ve toplu sözleşme yapabilmek istiyorum.

Meclisimizi, demokrasinin işlerlik kazanması,

Demokrasinin yaşam bulması için tüm engelleri ortadan kaldırmaya çağırıyorum.

Size yaşanabilir bir ülke yaratmak için yetki verdim.

Verdiğim yetkiyi bizim istediğimiz gibi kullanmanızı beklemek hakkımdır.

Sizi ve tüm milletvekillerini göreve davet ediyorum.

İmza

Not :Aynı klişe dilekçeden başkanlığımıza 3 600 adet intikal etmiştir.

- İçtüzüğün 53 üncü maddesi gereğince ilan tahtasına asılmış ve tutanağa eklenmiştir.

-Bir sureti siyasî parti grupları başkanlıklarına verilmiştir.

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, Artvin SSK ve Bağ-Kur İl Müdürlüklerinde boş bulunan eczacı kadrolarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/1513)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Süleyman Hatinoğlu

Artvin

Artvin İl Merkezinde SSK'nın eczacısı bulunmamaktadır. Ayrıca Bağ-Kur'da görev yapan eczacının da tayini çıkmış, yerine atama yapılmamıştır. Bu nedenle SSK ve Bağ-Kur'lu hastalarımızın reçeteleri başka ilçelere sevk edilmekte, emeklilerimiz reçete ve ilaç paralarını zor almaktadırlar.

Diğer yandan Borçka ve Arhavi SSKHastanesi Yardımcı Sağlık Personeli ve Doktor açığı nedeniyle yeterli hizmet verememekte, hastalar Rize'ye sevk edilmektedir.

Bu nedenle sorularım :

1. Artvin SSKve Bağ-Kur İl Müdürlüklerinde boş bulunan eczacı kadrolarına ne zaman atama yapacaksınız?

2. Borçka ve Arhavi SSKHastanesinin onarımı ve tıbbî cihaz eksikliklerinin tamamlanması için acilen ödenek tahsisi yapmayı düşünüyor musunuz?

3. Borçka ve Arhavi SSKHastanesine Yardımcı Sağlık Personeli ve eksik bulunan branşlara doktor atamasını ne zaman gerçekleştireceksiniz?

4. SSK'lı hastalar, Sağlık Ocaklarında ve Devlet Hastanelerinde yeterli tedavisi mümkünken daha uzak ilçelerdeki SSKHastanelerine sevk edilmektedir. Bu durum zaman ve işkaybına neden olduğu gibi, yol harcırahlarının da ödenmesine gerek görülmektedir. Bu konuda, Anayasamızdaki sağlık hizmetlerinin tek elden yapılması ilkesine dayanarak, acilen Sağlık Bakanlığı ile bir protokol yapılması gerekmektedir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

T.C.

Çalışma ve Sosyol Güvenlik Bakanlığı 2.12.1996

Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü

Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/7278/31210

Konu : Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 30.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1513-3773/10514 sayılı yazınız.

Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu tarafından hazırlanan Sosyal Sigortalar Kurumu Artvin Hastanesi ve Bağ-Kur Artvin İl Müdürlüklerinde boş bulunan eczacı kadrolarına ilişkin yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Bilindiği üzere; Kurumların boş bulunan kadrolarına açıktan atamalar Başbakanlığın 22.7.1996 tarih ve 1996/37 sayılı Genelgesinde belirtilen esaslar doğrultusunda yapılmaktadır. Sözkonusu Genelgede; “... kamu kurum ve kuruluşları boş bulunan ve bundan sonra boşalacak memur, sözleşmeli ve daimî işçi kadro ve pozisyonlarına açıktan atama suretiyle personel alınması maksadıyla yapacakları taleplerini Devlet Personel Başkanlığına iletecekler, Devlet Personel Başkanlığı talebi değerlendirdikten sonra Başbakanlığa intikal ettirecektir. İlgisine göre; Maliye Bakanlığı veya Devlet Personel Başkanlığının görüşü alındıktan sonra Başbakanlıktan açıktan atama izni talebinde bulunacaklardır.” denilmektedir.

Buna göre; Sosyal Sigortalar Kurumu ile Bağ-Kur merkez ve taşra teşkilatında boş bulunan eczacı kadrolarına açıktan atama yapılabilmesi için sözkonusu Genelge doğrultusunda izin istenilmiş, Devlet Personel Başkanlığının görüşü alınmış ve Maliye Bakanlığının görüşünün alınması aşamasında prosedür devam etmektedir.

Başbakanlıktan alınacak izin çerçevesinde açılacak sınavlar sonucunda Sosyal Sigortalar Kurumu Artvin Hastanesi ile Bağ-Kur Artvin İl Müdürlüklerinin eczacı ihtiyacı giderilecektir.

Diğer taraftan; Sosyal Sigortalar Kurumu Borçka Hastanesi çatı onarım işleri için Hastane Baştabipliğine Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlük Makamının 23.9.1996 tarih, 480 sayılı Olurları ile 1996 yılı birim fiyat ve rayiçlerine göre KDV hariç 650 000 000 TL.'lik harcama yetkisi verilmiştir.

Borçka ve Arhavi Hastanelerinin diğer onarım işleri Başbakanlığın 1996/27 sayılı Tasarruf Tedbirleri Genelgeleri nedeniyle yaptırılamamış olup, 1997 yılı Yatırım Programı Büyük Onarımlar faslına dahil edilecektir.

Borçka Hastanesi Dahiliye ve Acil Servislerinin ihtiyacı olan 1 adet EKG cihazı temin edilerek ünitesine sevki sağlanmıştır. İthal işlemlerinin tamamlanmasını müteakip, anılan üniteye 1 adet Otamatik Film Banyo Cihazının sevki sağlanacaktır.

Artvin Dispanserinde tetkik ve tedavisi yapılamayan sigortalılar öncelikle Artvin Devlet Hastanesine gönderilmekte olup, Sosyal Sigortalar Kurumu Borçka Hastenesinde uzman tabibin bulunmadığı dallarla ilgili hastalar Kurumun Rize ve Tarbzon'daki Hastanelerine sevk edilmekte, acil durumlarda ise yine Artvin Devlet Hastanesine gönderilerek tetkik ve tedavileri sağlanmaktadır. 1995 yılı içerisinde Artvin Devlet Hastanesine Diş, Kadın Hastalıkları ve Doğum, Genel Cerrahi, Üroloji, Göz, Ortopedi ve Nöroloji dallarında 5 262 hasta sevki yapılmıştır.

Sosyal Sigortalar Kurumu “Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği”nin 54 üncü maddesi, Kurum hekimi ve sağlık tesisi bulunan yerlerde sağlık yardımından yararlananların herhangi bir sevk işlemi olmaksızın başka bir hekim veya sağlık tesisinde tedavilerini yaptıranlara, tedavileri dolayısıyla yaptıkları masrafların ödenmiyeceğini amir bulunduğundan, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkanlığının raporunda da ifade edilen Kuruma ait sağlık tesisi bulunan yerlerin tümünün, Bakanlığım ile Sağlık Bakanlığı arasında yapılmış olan protokoller kapsamından çıkartılması hususu doğrultusunda Şavşat ve Yusufeli ilçeleri hariç, Artvin ve Artvin'in diğer ilçeleri protokol kapsamından çıkarılmıştır. Yukarıda yer alan bilgiler ışığında, Artvin Devlet Hastanesi ile herhangi bir protokol yapılmasının gerekli olmadığı düşünülmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

2. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, hükümeti döneminde yapılan zamlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'nun yazılı cevabı (7/1521)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 15.10.1996

Ahmet Küçük

Çanakkale

İktidara geldiğinizde yaptığınız açıklamalarda, ekonomik sorunların zam yaparak çözümlenemeyeceğini defalarca kamuoyuna ifade etmenize rağmen, iktidarınızın ilk 100 gününde 13 kez zam yaparak halkımızın yaşamını biraz daha zorlaştırdınız. Vatandaşımızın günlük yaşamını direk olarak etkileyen Akaryakıt ürünlerine hükümetiniz döneminde 3 kez zam yapılarak, artış oranı % 20'yi bulmuştur. Tüpgaz % 17, telefon % 20, tekel ürünleri % 33, taşkömürü % 17oranında artarak halkımız RP'nin Adil Düzen zamlarıyla süratli bir şekilde tanışmıştır.

1. 3 aylık hükümetinizin döneminde yapılan zamlar Adil Düzen Ekonomisinin bir parçası mıdır?

2. Adil Düzen iktidarında vatandaşı canından bezdiren zamlarınızı sürdürmeyi düşünüyor musunuz?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 2.12.1996

Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21/EA-1563-27044

Konu : Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Devlet Bakanlığının 18.11.1996 gün ve B.02.0.00.10/01009 sayılı yazısı.

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün Sayın Başbakanımıza yönelttiği ve Bakanlığımızı ilgilendiren hususların da yer aldığı 7/1521-3729 sayılı Soru Önergesinin cevabı ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Ömer Barutçu

Ulaştırma Bakanı

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün 7/1521-3729 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

İktidara geldiğinizde yaptığınız açıklamalarda, ekonomik sorunların zam yaparak çözümlenemeyeceğini defalarca kamuoyuna ifade etmenize rağmen, iktidarınızın ilk 100 gününde 13 kez zam yaparak halkımızın yaşamını biraz daha zorlaştırdınız. Vatandaşımızın günlük yaşamını direk olarak etkileyen akaryakıt ürünlerine hükümetiniz döneminde 3 kez zam yapılarak, artış oranı % 20'yi bulmuştur. Tüpgaz % 17, telefon % 20, tekel ürünleri % 33, taşkömürü % 17 oranında artarak halkımız RP'nin adil düzen zamlarıyla süratli bir şekilde tanışmıştır.

1. 3 aylık hükümetinizin döneminde yapılan zamlar Adil Düzen Ekonomisinin bir parçası mıdır?

2. Adil Düzen iktidarında vatandaşı canından bezdiren zamlarınızı sürdürmeyi düşünüyor musunuz?

Cevaplar :

Artan malzeme ve işçilik giderinin karşılanması, ülke çapında haberleşme hizmetlerinin ihtiyaçlar karşısında yeterli ve kaliteli olarak yürütülmesi için; telekomünikasyon hizmetlerinde 1996 yılında 1.8.1996, 1.9.1996 ve 1.10.1996 tarihlerinde % 9 oranında artış yapılmıştır.

Gerek personel gerekse malzeme ve diğer maliyetler karşısında telefon ve diğer haberleşme ücretlerinin sabit tutulmasının mümkün olmadığı aşikârdır. Bu nedenle hizmetin devamı için gerekli olan fiyat artışları yukarıda belirtildiği gibi minimum ölçülerde olmak üzere zorunlu olarak yapılmaktadır.

Öte yandan halen birçok Avrupa ülkelerinde geçerli uygulamaya göre abonelerden aylık sabit ücret alınmakta ve bu ücretler konuşma karşılığına da tekabül etmemekte olup, ülkemizde konuşma karşılığı olmayan sabit bir ücret alınmamaktadır.

Ayrıca, Avrupa ülkeleri içinde en ucuz yurt içi 1 dakikalık görüşme ücretleri, ülkemizde uygulanmaktadır.

3. - İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, Halk Bankasının bazı şirketlere usulsüz kredi verdiği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1526)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Ercan Karakaş

İstanbul

Basında sık sık kamu bankaları tarafından belirli kişi ve kuruluşlara usulsüz olarak kredi dağıtıldığı konusunda haberler yer aldığı malumunuzdur.

Şu günlerde de Cumhuriyet Gazetesinde Halk Bankasının bazı şirketlere sağladığı usulsüz kredilere ilişkin ayrıntılı haberler yer almaktadır. Haberde Halk Bankasının 1995 yılında partizanca bir anlayışla ana sermayesinin % 62,4'ü oranında nakdî ve gayri nakdî kredi aktardığı belirtilmekte ve trilyonlarca lira tutan bu kredilerin usulsüz olarak verildiği vurgulanmaktadır.

Sorular :

1. “Ana Statü”sünde, amacı, “küçük esnaf ve sanatkârları kredilendirme” olarak belirlenen Halk Bankasının bu amacın dışına çıkarak büyük şirketlere trilyonlarca kredi aktarması konusundaki düşünceniz nedir?

2. Hükümet olarak bu kuşkulu krediler için denetim mekanizmalarını harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?

3. Halk Bankasının kendi amacına uygun olarak işlev görmesi için hangi tedbirleri almayı planlıyorsunuz?

4. Ekim 1991 seçimlerinden bu yana Halk Bankasından hangi kişi ve şirketlere hangi tarihlerde ne kadar nakdî ve gayri nakdî kredi verilmiştir?




T.C.

Devlet bakanlığı 28.11.1996

Sayı : B.02.0.0010/01162

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMMBaşkanlığının 30.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1526-3815/10575 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 4.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-390-15/4397 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Karakaş'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Soru 1. “Ana Statü”sünde, amacı, “küçük esnaf ve sanatkârları kredilendirme” olarak belirlenen Halk Bankasının bu amacın dışına çıkarak büyük şirketlere trilyonlarca kredi aktarması konusundaki düşünceniz nedir?

Cevap 1. Türkiye Halk Bankası kurulduğu günden bugüne kadar başta esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli işletmeler olmak üzere; ülkemiz üretim, yatırım ve istihdam hacmine katkıda bulunan, tüm işletmeleri başarıyla finanse etmiş, güvenilir bir bankadır.

Ayrıca Türkiye Halk Bankası tarafından kullandırılan bu krediler hiçbir zaman bankacılık sektörünün benimsediği çizginin dışında verilmemiş, Bankanın çağdaş, etkin ve kaliteli hizmet anlayışının doğasına uygun olarak daima toplumsal refahın artışına katkı sağlayacak işletmelere kullandırılmıştır.

Bankanın toplumsal refahın kaynağı olarak kabul edilen esnaf, sanatkâr ve KOBİ'lere açtığı krediler ve bu kredilerin toplam kredi tutarı içerisindeki payı da bu gerçeği yansıtmaktadır.

1994 yılında esnaf ve sanatkârlara kullandırılan kredi tutarı 8.5 trilyon lira iken, bu tutar 1995 yılında % 253 artışla 30 trilyon liraya yükselmiş ve Ekim/1996 tarihinde de % 150 artışla 75 trilyon liraya çıkmıştır.

Aynı şekilde KOBİ'lere kullandırılan kredilerde de büyük artış kaydedilmiştir. 1994 yılında KOBİ'lere 7.9 trilyon lira kredi kullandırılmışken, 1995 yılında bu rakam % 144 artışla 19.3 trilyon liraya, Ekim/1996 tarihinde ise % 159 artışla 50 trilyon liraya yükselmiştir.

Sonuçta esnaf ve KOBİ kredilerinin toplamından oluşan ihtisas kredileri Cumhuriyet tarihinin rekor artışlarının görüldüğü son iki yılda 16.4 trilyon liradan, 1995 yılı sonunda 49.3 trilyon liraya ve Ekim/1996 tarihinde ise 125 trilyon liraya yükselmiştir. Bu inanılması güç artışlar sonucu Bankanın toplam kredi hacmi içerisindeki ihtisas kredileri oranı da 1994 yılındaki % 58 düzeyinden, 1995 yılında % 66'ya ve Ekim/1996 tarihinde % 76'ya ulaşmıştır.

İhtisas kredileri payının yüksekliği, bu kredileri kullanan işletme ölçeğinin küçük olmasından dolayı, Türkiye Halk Bankası tarafından kullandırılan kredilerin riskinin birçok işletme üzerine dağıtılmış olduğunu, yani toplam kredi riskinin düşüklüğünü gösterir.

İhtisas kredileri pay ve tutarının yükselmesi nedeniyle de soruda belirtilen “Bankanın amacı dışına çıkarak büyük şirketlere trilyonlarca kredi aktardığı” yolundaki düşüncenin doğruluğunu yitirmektedir.

Soru 2. Hükümet olarak bu kuşkulu krediler için denetim mekanizmalarını harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Cevap 2. Ülkemiz bankacılık sektöründe bankalar yaptıkları, tüm işlemlerle ilgili son derece sıkı bir denetim ve gözetim altında bulunmaktadır. T.C. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, T.C. Merkez Bankası, Bankalar Birliği, T.C. Hazine Müsteşarlığına bağlı Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu gibi dış denetim organları yanısıra, bankalar iç bünyelerinde de müfettişleri, disiplin kurulları ayrıca özel denetleme şirketleri tarafından da denetlenmektedir. Dolayısıyla bankacılık sektöründe yoğun bir denetim mevcuttur.

Türkiye Halk Bankası da bu denetim mekanizması içerisinde başarıyla çalışan, büyük bir bankadır. Kamuoyundaki spekülasyonlar dışında, Bankanın haksız ya da usulsüz bir kredi kullandırımı sözkonusu olmayıp, herhangi bir denetim ve gözetim kuruluşunun da bir ikazı sözkonusu değildir.

Soru 3. Halk Bankasının kendi amacına uygun olarak işlev görmesi için hangi tedbirleri almayı planlıyorsunuz?

Cevap 3. Türkiye Halk Bankası 1 inci sorunun cevabı verilirken açıklandığı gibi, kuruluşundan bugüne kadar temel amaç ve görevleri doğrultusunda faaliyet göstermiş öncelikle esnaf, sanatkâr ve KOBİ'leri finanse etmiştir.

Özellikle son iki yılda Bankanın temel görevi doğrultusunda hedef kitlesine kullandırdığı kredilerin tutar, limit ve vadelerindeki artışların yanısıra, faiz oranlarındaki gerileme de bu görüşü desteklemektedir.

Ayrıca 19.9.1996 tarihli Bakanlar Kurulu Kararıyla kabul edilen KOBİ Teşvik Kararnamesi ile Türkiye Halk Bankası tarafından uygulamaya başlanan bir takım yenilikler ülkemiz ekonomisinin, sosyo-kültürel hayatının temel taşı olan esnaf, sanatkâr ve KOBİ'lere büyük kolaylıklar sunacaktır.

Bu doğrultuda Türkiye Halk Bankası; TOBB, Ege Sanayi Odası, Ankara Sanayi Odası gibi kuruluşlarla birlikte “KOBİ Yatırımlarına

Soru 4. Ekim 1991 seçimlerinden bu yana Halk Bankasından hangi kişi ve şirketlere hangi tarihlerde ne kadar nakdî ve gayri nakdî kredi verilmiştir?

Cevap 4. Türkiye Halk Bankası tüm bankacılık işlemlerini yaparken, sektörün kurum ve kurallarına uyan, kanun ve kararnamelere göre faaliyette bulunan bir banka olduğu gerçeğini daima gözönünde bulundurmaktadır.

Bu nedenle kredi kullandırımında herhangi bir kişi ya da işletmeye Banka riski ve güvenilirliğini zedeleyebilecek düzeyde kredi kullandırılmamış, kanunî sınırlar içerisinde kullandırılan kredilerde ise kârlılık ve verimlilik ilkesi çerçevesinde hareket edilmiştir.

Ancak kredi kullandırılan kişi ve kurumların adları ile kullandırılan kredi tutarları Bankalar Kanununun 83 üncü maddesi gereğince “Banka Sırrı” kabul edildiği için açıklanması mümkün olmamaktadır.

4. - Giresun Milletvekili Burhan Kara'nın, Cıngıllıoğlu Şirketler Topluluğuna verildiği iddia edilen usulsüz kredilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1528)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Dr. Burhan Kara

Giresun

Sürekli olarak Sayın Tansu Çiller'in yönetiminde olan T. Halk Bankası, Sayın Çiller, ailesine yakın şirketlere trilyonlarca TL.'lik krediyi teminatları dahi sonra alınmak kaydı ile verdirdiği her gün gazete sütunlarında yer almaktadır.

1. Gerçek amacı küçük esnaf ve sanatkârı kredilendirmek olan T. Halk Bankasının Sayın Çiller'lerin aile dostu Cıngıllıoğlu Şirketler Topluluğuna 10 trilyon TL.'ye yakın kredi vermesini savunduğunuz “Adil Düzen” ile nasıl bağdaştırıyorsunuz?

2. Teminatları dahi sonradan alınmak kaydı ile verildiği Müfettiş raporları ile sabit olan bu kredilendirme ile ilgili Devletin denetim mekanizmalarını harekete geçirecekmisiniz. Yoksa sizi Başbakanlığa taşıyan Sayın Tansu Çiller'in bu ayrıcalık ve tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bu trilyonları aile dostu bir tek işadamına vermesini nasıl karşılıyorsunuz?

3. Tamamı Sayın Tansu Çiller tarafından atanan T. Halk Bankası yönetim kurulu, Cıngıllıoğlu Şirketler Topluluğuna ithalat akredif kredisi olarak kullandırılmak üzere 10 milyon ABD Doları krediyi, kefaleti sonra alınmak üzere maddî bir güvenceye gerek görmeden vermiştir. Buna benzer 10 trilyon TL.'ye yaklaşan bu krediler karşılığında T. Halk Bankası Cıngıllıoğlu'ndan ne kadar teminat almıştır?

4. Verilen bu usulsüz kredilerle Devletin bir bankası daha Sayın Tansu Çiller'in yakınlarına peşkeş çekilmiştir. Bu durumu içinize sindirebiliyor musunuz?

T.C.

Devlet Bakanlığı 28.11.1996

Sayı : B.02.0.0010/01244

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 30.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1528-3817/10578 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 4.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-390-17/4398 sayılı yazısı.

Giresun Milletvekili Sayın Burhan Kara'nın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Cevap 1. Bilindiği gibi Türkiye Halk Bankası 1933 yılında çıkarılan 2284 sayılı Kanunla kurulmuş, 1938 yılında faaliyetlerine başlamış ve gerçek amacı “Esnaf ve Sanatkârlar ile Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Kuruluşlarını Desteklemek” olarak belirlenmiştir.

Halk Bankasının halen faaliyetlerinin yasal temeli olarak yürürlükte bulunan ve 233 sayılı KHK'ye istinaden çıkarılan Ana Statüsünde de,

“Çağdaş bankacılığın gerektirdiği bir çalışma düzeni içinde Ülkenin tasarruf birikimine katkıda bulunmak, toplanan tasarrufları ekonominin gerek duyduğu alanlarda değerlendirerek esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli sanayi ve diğer sanayi kuruluşlarını kredilendirmek, ekonomik gereklere uygun verimlilik ve kârlılık ilkeleri doğrultusunda ulusal ekonomi ile uyum içinde sermaye birikimine ve daha fazla yatırım yapılmasına imkân açmak ve aynı zamanda küçük ve orta ölçekli sanayi sektörünün Kalkınma Bankası görevini de yürütmek üzere kurulan” bir banka olduğu belirtilmiştir.

Halk Bankası daima belirlenen bu gerçek amacı doğrultusunda faaliyet göstermiştir.

Cıngıllıoğlu grubu Halk Bankasının yurt dışında ortak bir Banka kurduğu gruptur. Yurt dışında bu grup ile birlikte kurulmuş olan Banka, halen Hollanda'nın en kârlı ve verimli çalışan bankaları arasındadır.

Adı geçen gruba kullandırılan kredilerin dökümü aşağıdadır.

Cıngıllıoğlu Grubuna :

Demir Finansal Kiralama A.Ş.'ne 23 250 bin ABD Doları gayrinakdî, 5 milyon ABDDoları nakdî, 2 milyon DEM gayrinakdî, Cıngıllıoğlu Holding A.Ş.'ne 20 milyon ABDDoları nakdî, Demir Faktoring A.Ş.'ne 5 milyon ABD Doları nakdî Kredi tespit edilmiştir.

Cıngıllıoğlu Grubu yan kuruluşu Demir Finansal Kiralama A.Ş. ile Bankamız yan kuruluşu Halk Finansal Kiralama A.Ş., Halkbank ve Demirbank-Demirhalkbank tarafından karşılıklı kredi ilişkisi mevcuttur. Yukarıda dökümü yapılan krediler (nakdî ve gayrinakdî) bu esaslar dahilinde kullandırılmıştır.

Ayrıca söz konusu grubun kullanmış olduğu kredilerin 6-7 kat fazlası tutarda, Halk Bankasında mevduatı bulunmaktadır.

Cevap : 2 ve 3. Bu gruba kullandırılan kredilerin kaynağını, Döviz (Döviz Tevdiat Hesabı) ve gayrinakdî işlemler oluşturduğundan, Esnaf ve Sanatkârlara kullandırılan kredilerin azalması da kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü Esnaf ve Sanatkârlara kullandırılan kredilerin kaynağını TL. Mevduat hesapları oluşturmaktadır.

Diğer yandan gerek 233 sayılı KHK'de gerekse Banka Ana Statüsünde de belirtildiği gibi, Bankanın, Kârlılık ve Verimlilik İlkeleri gözetilerek faaliyet göstermesi esastır. Banka bu doğrultuda ve Ticarî Krediler kapsamında, Döviz ve TL. kredileri de kullandırarak, Esnaf ve Sanatkârlara kullandırdığı düşük faizli kredilerden doğan kayıplarını bir ölçüde karşılama yoluna gitmektedir. Böylece Bankanın kârlı bir şekilde çalışması da sağlanmış olmaktadır.

İddia edildiği gibi tüyü bitmemiş yetimin hakkı hiç bir zaman hiç bir kimseye yedirilmemiştir. Aksine bu kesim de dahil olmak üzere, Banka ve ülke çıkarları her zaman en ön planda yer almıştır ve almaya da devam edecektir.

Teminatlar her zaman olduğu gibi, sözü edilen olayda da, kredilendirme prosedürü içerisinde ve sözleşme aşamasında alınmıştır. Başka bir ifade ile bu kredilerle ilgili teminatların, sonradan alınması söz konusu olmamıştır. Adı geçen grubun Halk Bankasında her zaman bulunan ve kullandığı kredinin 6-7 katına ulaşan mevduatı da ayrı bir teminat unsurunu oluşturmaktadır.

Adı geçen gruptan kullandırılan kredilere karşılık alınan teminatlar şunlardır.

1. Tüm malvarlığını kapsayarak şekilde Halit Cıngıllıoğlu'nun şahsî kefaleti,

2. Tüm malvarlığını kapsayacak şekilde Ali Cangıllıoğlu'nun şahsî kefaleti,

3. Tüm malvarlığını kapsayacak şekilde Cıngıllıoğlu Holding A.Ş.'nin kefaleti.

Cevap 4. Halk Bankasınca verilen kredilerin hiçbirinde usulsüzlük ve yolsuzluk bulunmamakta, Banka tüm kredilerini, siyasî kişiliği değil ticarî kişiliği gözeterek açmaktadır. Banka hiçbir zaman hiçbir kimseye peşkeş çekilmemiştir.

5. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1540)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına aracılığınızı saygılarımla arz ederim. 18.10.1996

Nezir Büyükcengiz

Konya

Son günlerde Bakanlığınızca Belediyelere yardım fonundan bazı belediyelere nakdî yardımda bulunulduğu bilinmektedir.

Sorular :

1. Eylül ve Ekim 1996 aylarında hangi Belediye'ye, ne miktarda nakdî yardım yapılmıştır?

2. Yardım yapılan Belediyeler tespitinde Belediye Başkanlarının mensup olduğu parti dikkate alınmakta mıdır?

3. Bakanlık görevine başladığınızdan bugüne kadar yardımda bulunmadığınız Belediyelere parti farkı gözetmeksizin yardım fonundan para gönderecek misiniz?

4. Gönderecekseniz ne zaman göndereceksiniz?

T.C.

Maliye Bakanlığı 29.10.1996

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.BMK.0.11.013/600/26290

Konu : Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 1.11.1996 tarih ve A.1.0.GNS.0.10.00.02-4007/10700 sayılı yazıları.

Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz'in 7/1540 esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Maliye Bakanlığı Bütçesinde yer alan Mahallî İdarelere yardım talebinde her yıl Belediyelere ve İl Özel İdarelerine nakdî yardımlar yapılmaktadır.

Hükümetimizin göreve başladığı tarihten itibaren, mahallî idarelere 2380 ve 3030 sayılı Kanun Hükümleri gereğince, aktarılan kaynaklarda önemli artışlar sağlanmıştır. Haziran ayında Mahallî İdarelere toplam 20 trilyon 552 milyar lira aktarılmış iken Temmuz ayında 28 trilyon 789 milyar lira, Ağustos ayında 27 trilyon 403 milyar lira ve Eylül ayında 27 trilyon 307 milyar lira olarak gerçekleşmiştir.

Öte yandan Bakanlığımız bütçesinin “Mahallî İdarelere Yapılacak Yardım ve Ödemeler” tertibinden, mahallî idarelere Ekim 1996 sonu itibariyle toplam 11.6 trilyon lira yardım yapılmıştır.

Bu yardımların mahallî idarelerimizin kamu hizmetlerini etkin bir şekilde yürütülebilmesi için adaletli bir dağıtımın sağlanması yolunda çalışmalarımız devam etmektedir.

Bilgilerine arz olunur.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

6. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, OHAL kapsamındaki illerde köyleri boşaltılan vatandaşların sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1543)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

Devletin OHAL kapsamındaki illerde, köyleri terkettirilenlere yönelik olarak;

1. Bu vatandaşlarımız nerelerde barındırılmaktadır?

2. İş, eğitim, sağlık vb. sorunları nasıl çözümlenmektedir?

3. Köylerine geri dönmeleri için çalışmalar var mıdır?

T.C.

İçişleri Bakanlığı 26.10.1996

Jandarma Genel Komutanlığı

Gn. Pl. P. ve Koor. : 7500-206-96/İNS.HAK.Ş./205530

Konu : Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığı Kan. Kar. Dairesi Başkanlığının 1.10.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4009/10727 sayılı yazısı.

1. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın TBMM Başkanlığına vermiş olduğu Yazılı Soru Önergesindeki konular hakkında yapılan araştırma sonucu müteakip maddelere çıkarılmıştır.

2. Bugüne kadar 58 köy ve 81 mezraya toplam 15 314 vatandaş dönüş yapmıştır.

3. Göç eden vatandaşlara gerekli yardımlar yapılmaktadır. Bugüne kadar toplam 223 950 528 671 TL. sı tutarında nakit, gıda, giyim, sağlık, eğitim, ulaşım, yakacak gibi yardım yapılmıştır.

4. Ayrıca 5 483 adet konut yapılarak hak sahiplerine teslim edilmiş, 581 konutun inşaatına devam edilmektedir.

5. Göç eden vatandaşların yol, su, elektrik, sağlık, okul gibi altyapı hizmetlerinin tamamlanması ve hizmete sunulması amacıyla OHAL, Hassas ve Mücavir illerdeki valilikler emrine 2 trilyon 808 milyar TL. sı gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. MeralAkşener

İçişleri Bakanı

7. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, Uluslararası İslam Halk Komutanlığı üyeliği yönünde yapılan açıklamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1570)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan SayınProf. Dr. Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 26.10.1996

Fuat Çay

Hatay

Libya'ya yaptığınız gezi sırasında, “Uluslararası İslamHalk Komutanlığı Üyesi” olduğunuz yönünde açıklamalar ve iddialar yer almıştır. Bu konuda bugüne kadar tarafınızdan doyurucu bir açıklama yapılmamıştır.

1. Böyle bir örgüt var mıdır?

2. Böyle bir örgüte üye veya herhangi bir sıfatla katılımınız sözkonusu mudur?

3. Halen üye misiniz?

4. Üye iseniz, herhangi bir unvanınız var mıdır?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010/01106 28.11.1996

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 8.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1570-3993/11034 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 13.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-396-3/4518 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Sayın Fuat Çay'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın FuatÇay'ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/1570 No'lu

Yazılı Soru Önergesi Cevabıdır.

Sayın Başbakanımızın Libya ziyareti ile ilgili olarak kamuoyuna gerekli ve yeterli açıklamalarda bulunulmuştur. Bu konuda yapılan taraflı yayınlar, haksız isnatlar cevaplandırılmış, gezinin olumlu neticeleri alınmaya başlanmıştır.

Sayın Milletvekilinin soru önergesinde bahsettiği konuda bir kısım medyada yeralan asılsız haberlerin ürünüdür.

Bilgilerinizi rica ederim.

8. - HatayMilletvekili Fuat Çay'ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinden disiplinsizlik veya şeriatçı örgütlenme içinde oldukları gerekçesiyle ilişikleri kesilen subaylara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1571)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim. 26.10.1996

Fuat Çay

Hatay

Türk Silahlı Kuvvetlerinden disiplinsizlik veya şeriatçı örgütlenme içinde oldukları gerekçesiyle ilişkileri kesilen subaylarla ilgili Refah Partisi yetkililerince bazı açıklamalarda bulunulmuştur. Bu çerçevede,

1. Bu durumda olan kişilerle herhangi bir görüşmeniz oldu mu?

2. Şayet görüştüyseniz, bu görüşmeyi Başbakan iken mi yaptınız, daha önce mi?

3. Bu durumda olan kişiler Refah Partili Belediyelerde veya bağlı Bakanlık ve kuruluşlarda göreve başlatılmış mıdır?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.0010/01105 28.11.1996

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 8.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1571-3994/11035 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 13.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-396-4/4517 sayılı yazısı.

HatayMilletvekili Sayın Fuat Çay'ın; Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına Bakanlığım koordinatörlüğünde cevaplandırılması istenilen ilgi (b) yazı ekindeki yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın FuatÇay'ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/1571 No'lu Yazılı Soru Önergesi Cevabıdır.

Sayın Başbakanımızın görüşmeleri kendilerinin takdirinde olup bu hususun soru önergesine konu edilmesi İçtüzük hükümlerine aykırıdır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilen personelin yasalar çerçevesinde kamu veya özel sektörde istihdam edilmeleri tabiidir. Anayasanın 49 maddesindeki “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.” kuralı bu konuyu güvence altına almıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

9. - İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, ülkemize sığınan İranlıların durumuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1572)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Ercan Karakaş

İstanbul

İran'daki şeriat rejiminde kendilerini özgür ve güvencede hissetmeyen rejim muhaliflerinin bir kısmının da ülkemize geldikleri bilinmektedir.

Eşleri ve çocuklarıyla yaşama haklarını, özgürlük içerisinde kullanmak isteyen İranlı'lar, BM-Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından siyasî Mülteci olarak kabul edilip üçüncü ülkelere gitmeyi umdular. Ancak BM'nin anlaşılmaz bir biçimde bu insanların kabul edebilecek bazı Avrupa ülkeleri olmasına rağmen dosyalarını kapatması bu insanları düş kırıklığına uğrattı.

Basında İran'lı sığınmacıların İran'a iade edilecekleri ya da PKK'lılarla takas edilecekleri yönünde haberler çıkması ise İran'lı sığınmacıları haklı olarak iyice tedirgin etmekte ve ürkütmektedir.

İran'a iadelerinin ya da takasın ne anlama geleceğini çok iyi bilen bu insanlar bir süredir seslerini duyurmak için açlık grevi yapmaktadırlar. Nazi rejiminden kaçan mültecilere kapılarını açan ülkemizin İran'lı mültecilere kayıtsız kalmaması gerekir.

Sorular:

1. BMMülteciler Yüksek Komiserliğinin kararı konusundaki düşünceniz nedir?

Bu kararın gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?

2. Bu insanların ölümü anlamına gelen, İran'a iade ya da takas haberlerinin gerçekle bir ilgisi var mıdır?

3. Çok kötü koşullarda yaşayan bu insanlara ve çocuklarına bakanlığınızca herhangi bir yardım yapılmakta mıdır?

4. Bakanlık olarak devletin mültecilerle ilgili 1951 Cenevre sözleşmesine koyduğu çekinceyi kaldırma yönünde bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.12.1996 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/264546

Konu : Yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 8.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4141-11172-7/1572-4012/11086 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Günümüz uygulamasında 1951 tarihli Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Tarihli Mültecilerin Hukukî Statüsü ile ilgili Protokol ve 94/6169 sayılı İltica Yönetmeliği hükümleri gereği ülkemiz; ancak Avrupa ülkelerinden ülkemize iltica talebiyle gelen yabancıları hiçbir tarih sınırlaması olmaksızın mülteci olarak kabul edebilmekte, diğer ülkelerden gelenleri ise ilgili sözleşmelerde bir hukukî sorumluluğumuz olmamasına rağmen İnsan Hakları evrensel Beyannamesi ve Ülkesel Sığınma Bildirisi ışığı altında ancak üçüncü ülkeye gitmek üzere geçici sığınmacı olarak kabul edebilmektedir. Dolayısıyla İran, Irak, Afgan vb. gibi ülkelerden iltica etmek maksadıyla ülkemize gelen şahıslar ancak geçici sığınmacı olarak ülkemize kabul edilebilmektedir.

Bu nedenle üçüncü ülkeye gitmek üzere ülkemize gelen ve ülkemizden geçici sığınma talep eden İran uyruklu sığınmacıların ülkemize mülteci olarak kabul edilmeleri yürürlükteki mevzuat çerçevesinde mümkün olmamaktadır.

Sözkonusu şahısların talepleri hakkında İçişleri Bakanlığı olarak Dışişleri Bakanlığının da görüşü alınarak değerlendirme yapılmaktadır. Genellikle İran uyruklu yabancıların başvuruları olumlu olarak cevaplandırılmakta ve BMMYK (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) kanalıyla üçüncü bir ülkeye yerleştirilmektedirler.

Bu arada; geçtiğimiz aylarda üçüncü bir ülkeyegitmek üzere ülkemize gelen ve başvuru talepleri BMMYK'ce reddedilmesine rağmen İçişleri Bakanlığı olarak 1.1.1997 tarihine kadar ikamet izni verilen ve yaptıkları açlık grevleri ile basın-yayın organlarında yer alan İranlı sığınmacılardan oluşan bir grup; ülkemiz yasalarını çiğneyerek çeşitli eylemlerde bulunmuşlardır.

Adı geçenlerin ülkemizdeki durumlarını çarpıttıkları, kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir çalışma içerisinde bulunarak İran devleti bakımından siyasî suçlu durumuna düşmeye ve böylece geçici sığınmacı statüsü kazanmaya çalıştıkları gözlenmektedir. Sözkonusu grubun durumları yine de Dışişleri Bakanlığı ile yapılacak ortak çalışmalar sonucunda ikamet izinlerinin bitim tarihi olan 1.1.1997 tarihinde tekrar değerlendirilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

10. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, deprem afetine uğrayan Dinar, Kızılören ve Evciler'de bulunan sigortalı ve Bağ-Kur'lu vatandaşların pirim borçlarının ertelenme veya affedilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in yazılı cevabı (7/1573)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun yazılı olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Dr. H. İbrahim Özsoy Afyon

1 Ekim 1995 tarihinde deprem afetine uğrayan Dinar, Kızılören ve Evciler'de bulunan sigortalı ve Bağ-Kur'lu vatandaşlarımızın pirim borçlarının bugüne kadarki bölümünde ertelenmesi veya affedilmesi ile ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır? Böyle bir çalışma başlatmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2.12.1996 Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/7241/31084

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1573-4013/11088 sayılı yazınız.

Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy tarafından hazırlanan “Deprem afetine uğrayan Dinar, Kızılören ve Evciler'de bulunan sigortalı ve Bağ-Kur'lu vatandaşların prim borçlarının ertelenme veya affedilmesine ilişkin” yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Bilindiği üzere, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 1 inci maddesinde belirtilen sigorta ve sağlık yardımlarının zamanında ve etkin bir şekilde yapılabilmesi için aynı Kanuna göre tahakkuk eden sigorta primlerinin Kurumca eksiksiz ve süresinde tahsil edilmesi gerekmektedir.

Nitekim, 506 Sayılı Kanunun değişik 80 inci maddesi, işvereni, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların sigorta primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden keserek kendilerine ait prim tutarlarını da bu miktara eklemek suretiyle en geç ertesi ayın sonuna kadar Sosyal Sigortalar Kurumuna yatırmakla, ayrıca süresinde ödenmeyen primler için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunda belirtilen oranlara göre gecikme zammı ödemekle yükümlü tutmuş bulunmaktadır.

Ancak, 506 sayılı Kanunun 80 inci maddesinde 22.5.1985 tarih ve 18761 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak 1.6.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3203 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile;

Yangın, su baskını ve deprem gibi bir afete uğrayan ve bunu belgeleyen işverenlerin üç ay içinde talepte bulunmaları halinde, mevcut prim borçları ile afetin meydana geldiği tarihten itibaren tahakkuk edecek üç aylık prim borçlarının hadisenin meydana geldiği tarihten itibaren bir yıla kadar ertelenebileceği,

Ayrıca, prim borcunun ertelenen kısmına gecikme zammı uygulanmayacağı,

Hükme bağlanmıştır.

Bu değişiklik ile, sözügeçen maddede belirtilen nitelikteki afetlere uğrayan işverenlerin mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmış olup, işverenlerin bu haktan yararlanabilmelerini sağlamak için ilgili maddeye 3 ay gibi uzun bir yasal başvuru süresi konmuş bulunmaktadır.

Bu yasal süre içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna başvurarak afete uğradığını belgeleyen işverenlerin 506 sayılı Kanunun değişik 80 inci maddesinde belirtilen süreye ilişkin prim borçları ertelenmektedir. Dinar, Kızılören ve Evciler'de meydana gelen deprem dolayısıyla bundan zarar gören ve olayın meydana geldiği 1.10.1995 tarihinden itibaren üç ay içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna başvuran işverenlerin prim borçları ertelenmiştir.

Diğer taraftan; “Bağ-Kur Sigortalılarının Ödemek Zorunda Bulundukları Primlerin Hesaplanması-Ödenmesi ve Tahsili Usulleri Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre hazırlanan ve 7.4.1992 tarih ve 21192 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 seri nolu Doğal Afet Sonucu Ödenemeyen Bağ-Kur Primlerinin Ertelenmesi ile İlgili Uygulama Tebliği”nde;

Doğal afet nedeniyle işyeri veya ikametgâhı yıkılan veya ağır şekilde zarar gören sigortalıların söz konusu durumlarını en geç doğal afetin olduğu ayı takip eden ay içinde sigortalı köyde yaşıyorsa ihtiyar heyetinden, kasaba veya şehirde yaşıyorsa belediyeden alacağı bir belge ile) belgeledikleri takdirde, belgeledikleri aya ilişkin primlerini altı ay içinde gecikme zammı uygulanmadan ödeyebilecekleri,

Doğal afet sonuçlarının devam etmesinden dolayı, sigortalıların ticarî faaliyetlerine başlayamamaları halinde, bu durumu da belgelemeleri şartıyla, söz konusu aylara ait primlerini gecikme zammı uygulanmadan, doğal afetin olduğu ayı takip eden altı ay içinde ödeyebilecekleri,

Sigortalıların durumlarını belgelemek şartıyla primlerini erteletebilecekleri ay sayısının doğal afetin olduğu ay dahil olmak üzere altı ayı geçemeyeceği...

Hükme bağlanmıştır.

Deprem felaketinden dolayı ağır şekilde zarar gören Dinar ve civarı ilçelerdeki Bağ-Kur sigortalılarının tebliğ hükümleri çerçevesinde erteleme hakkından yararlanabilmelerini sağlamak amacıyla Bağ-Kur Genel Müdürlüğünce Afyon Bağ-Kur İl Müdürlüğüne gönderilen 7.10.1995 tarih, 172096 sayılı yazı ile, konunun meslek kuruluşlarına ve sigortalılara duyurulması istenilmiş ve tebliğ hükümlerine göre başvuruda bulunan 161 sigortalının prim borçlarının gecikme zammı uygulanmaksızın ertelenmesi sağlanmıştır.

Ancak, sözkonusu sigortalıların prim borçlarının tahsilinden vazgeçilmesine kanunen imkân bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Necati Çelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

11. - Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün'ün, kamu personeline yapılan lojman yardımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1575)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu tensiplerinize saygılarımla arz ederim.

Enis Sülün Tekirdağ

Kamu personelinin özlük haklarına ilişkin Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik yapılarak, kapsama dahil personele lojman yardımı yapılması 433 Karar sayısıyla Kanun Hükmünde Kararname ve 8 Temmuz 1991 günkü Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Günün şartlarına göre 200 bin TL ile 600 bin TL arasında yapılan lojman yardımı, sürekli enflasyon artışları karşısında bugünün şartlarında komik bir rakam olarak kalmaktadır.

Ev kiralarının yüksek rakamlara ulaştığı günümüzde, yapılan 200 bin-400 bin-600 bin liralık lojman yardımını yeterli buluyor musunuz?

Lojmanların Özelleştirilmesiyle birlikte, lojmanlardan çıkacak olan kamu görevlilerinin mağduriyetini önliyecek bir çalışmanız var mıdır?

T.C. Maliye Bakanlığı 29.11.1996 Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.BMK.011-013/600/26294

Konu : Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMMBaşkanlığının 8.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/7/1575-4015/11090 sayılı yazıları.

b)Devlet Bakanlığının 18.11.1996 tarih ve B.02.0.0010/01104 sayılı yazıları.

Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Sülün'ün 7/1575esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Bilindiği üzere Devlet memurlarının maaşları çeşitli unsurlardan meydana gelmekte olup, bunlardan biri de kendilerine lojman tahsis edilemeyen memurlara ödenen lojman tazminatıdır. Kendilerine lojman tahsis edilmiş iken, lojmanların satılması nedeniyle bu lojmanları boşaltmak durumunda kalabilecek devlet memurlarına da lojman tazminatı ödemesinde bulunulacaktır.

Ayrıca lojman satış işlemlerinden alınacak sonuçlara göre, 547 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede belirtilen esaslar ve bütçe imkânları çerçevesinde lojman tazminatı miktarlarının yeniden belirlenmesi düşünülmektedir.

Bilgilerine arz olunur.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener Maliye Bakanı

12. - Ordu Milletvekili Müjdat Koç'un, Ordu Organize Sanayi Bölgesinde hak sahiplerinin alacağı olan istimlak bedellerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1576)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yazılı olan sorunun, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak yanıtlanması için İçtüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.

Müjdat Koç Ordu İçişleri Komisyonu Üyesi

Ordu Organize Sanayi Bölgesinde hak sahiplerinin alacağı olan istimlak bedelleri şu ana kadar ödenmemiştir.

Bu durum hak sahipleriyle birlikte Organize Sanayi Bölgesinde yatırım yapmış olan sanayicilerimizi zor durumda bırakmaktadır.

24 Ağustos 1996 tarihinde Ordu'da yaptığınız basın toplantısında bu ödentilerin en kısa zamanda yerine getirileceğine dair Ordu'lulara söz vermiştiniz.

Bugün itibariyle Ordu Organize Sanayi Bölgesinin gecikme faizi hariç 157 milyar TL kamulaştırma borcu vardır. Bu ödemenin en kısa zamanda yapılmasını Ordu halkı adına sizden bekliyoruz.

Ordu'da vermiş olduğunuz sözünüzü ne zaman yerine getirmeyi düşünüyorsunuz?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 26.11.1996 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.140.BHİ.01-333

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

İlgi : 8.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1576-4019/11148 sayılı yazınız.

Ordu Milletvekili Müjdat Koç'un, Organize Sanayi Bölgesinde hak sahiplerinin alacağı olan istimlak bedellerine ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/1576) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı

Ordu Milletvekili Müjdat Koç'un Yazılı Sorularına Cevaplarımız

1996 Malî yılı Bütçe Kanunu ile Organize Sanayi Bölgelerinin kamulaştırılmasında kullanılmak üzere Bakanlığımız Fonuna ayrılan ödeneğin yetersizliği nedeniyle, Ordu Organize Sanayi Bölgesi arsalarının kamulaştırılması esnasında açılan tezyid-i bedel davaları sonucu, Ordu O.S.B. Müteşebbis Teşekkül Başkanlığının tahakkuk etmiş borçlarının karşılanması mümkün olamamıştır.

13. - Adana Milletvekili Sıtkı Cengil'in, Çukobirliğin borçlarına ve personeline ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in yazılı cevabı (7/1587) 11.3.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygı ile arz ederim.

Sıtkı Cengil

Adana

Soru 1. Son dört senede Çukobirliğe kaç kişi alınmıştır?

Soru 2. Çukobirliğin personel ihtiyacı ne kadardır? Şu anda kaç personel istihdam edilmektedir?

Soru 3. Son birkaç ay içersinde hiç ihtiyaç olmadığı halde sizden önceki Bakan Sayın Fuat Çay'ın seçim çevresinden 300 kişinin Çukobirliğe alındığı doğru mudur?

Soru 4. Yeni Genel Müdür Basına yansıyan açıklamalarında, hiç işe gelmeden bankamatikle Çukobirlik'ten maaş alanların olduğunu söylüyor bu doğru mudur? Doğru ise bunlar kimdir? Bugüne kadar birlikten ne kadar para almışlardır?

Soru 5. Çukobirlik çalışanlarının günü geçmiş ne kadar alacakları bulunmaktadır? Bunlar ne zaman ödenecektir?

Soru 6. Birliğin 1991 kampanya döneminden bu yana devreden toplam borç miktarı nedir? Bunun ne kadarı üretici alacağıdır? Ne zaman ödenecektir?

Soru 7. Son bez ve pamuk yolsuzlukları ile Birliğin kaybı ne kadardır? Sorumluları kimlerdir? Haklarında hangi işlem yapılmıştır?

Soru 8. Şu anda birliğin personel ihtiyacı var mıdır?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 26.11.1996 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.140.BHİ.01-331

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 7.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4110-11365 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Sıtkı Cengil'in, Çukobirliğin borçlarına ve personeline ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/1587) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı

Adana Milletvekili Sıtkı Cengil'in Yazılı Sorularına Cevaplarımız

Soru 1. Son dört senede Çukobirlik'e kaç kişi alınmıştır?

Cevap 1. Çukobirlik Genel Müdürlüğünde, 1992 yılından benim bakanlığa geliş tarihim olan Mart 1996 tarihine kadar geçen 4 yıl içerisinde; mevsimlik işçiler de dahil olmak üzere toplam 2 100 kişi işe alınmıştır.

Soru 2. Çukobirlik'in personel ihtiyacı ne kadardır? Şu anda kaç personel istihdam edilmektedir?

Cevap 2. Ekim 1996 itibariyle Çukobirlik'te toplam 5 290 personel istihdam edilmektedir. Bunun 4 780'i daimi, 510'u mevsimlik işçidir.

Ancak Birliğin şu andaki personel ihtiyacı 3 750 kişi olup, personel fazlası bulunmaktadır.

Soru 3. Hiç ihtiyaç olmadığı halde sizden önceki Bakan Sayın Fuat Çay'ıngörevindeki son aylarında, seçim çevresinde 300 kişinin Çukobirlik'e alındığı doğru mudur?

Cevap 3. Sanayi ve Ticaret eski Bakanı Sayın Fuat Çay döneminde 525 kişi açıktan işe alınmıştır. Mevsimlik olarak çalışan 565 kişiye ise kadro verilmiştir. Böylece 1 090 kişiye kadro imkânı sağlanmıştır.

Ancak benim Bakanlıkta göreve gelişimden sonra, Başbakanlık Genelgesi de dikkate alınarak, Birliğe ve bağlı işletmelerine açıktan atanan tüm personelin iş akitleri Nisan 1996 tarihinde Çukobirlik tarafından feshedilmiştir.

Soru 4. Çukobirlik Genel Müdürü Mustafa Gündeşlioğlu Basına yansıyan açıklamalarında, hiç işe gelmeden Bankamatik ile Çukobirlik'ten maaş alanların olduğunu söylüyor, bu doğru mudur? Doğru ise bunlar kimdir? Bugüne kadar birlikten ne kadar para almışlardır?

Cevap 4. Çukobirlik Genel Müdürü Mustafa Gündeşlioğlu'nun; işe gelmeden bankamatikle Çukobirlikten maaş alanların olduğu şeklinde basına yansıyan açıklaması; yanlış anlaşılmadan kaynaklanmıştır.

Basın mensuplarınca Genel Müdür'e sorulan, “Çukobirlik'te işe gelmeden bankamatikten maaş alan kişilerin olduğu iddia edilmektedir, bu konuda ne işlem yapacaksınız?” şeklinde soru üzerine, Genel Müdürün, iş ve işyerinin özelliği gereği iş ve işgücünden faydalanılmayan personel var ise bunların da iş akitlerinin feshedileceği, ayrıca basın mensuplarının tespit ettiği bankamatikçi diye tanımlanan kişiler varsa bu tip kişilerin de kendisine bildirilmesi halinde iş akitlerinin feshedileceği şeklindeki açıklamasından kaynaklanmış görülmektedir. Ancak bugün bu konuda kesinleşmiş bir isim listesi mevcut değildir.

Soru 5. Çukobirlik çalışanlarının günü geçmiş ne kadar alacakları bulunmaktadır? Bunlar ne zaman ödenecektir?

Cevap 5. Çukobirlik çalışanlarının günü geçmiş toplam alacakları Ekim 1996 sonu itibariyle 165 milyar TL dir. Bunlar en kısa zamanda ödenecektir.

Soru 6. Birliğin 1991 kampanya döneminden bu yana devreden toplam borç miktarı nedir? Bunun ne kadarı üretici alacağıdır. Ne zaman ödenecektir?

Cevap 6. Çukobirlik 1991 kampanya döneminden bu yana devreden borcu bulunmamaktadır. Geçmiş yıllardan gelen destekleme alımları borçları bütün birlikler için yapıldığı gibi, Nisan 1996'da Hazinece üstlenilerek silinmiştir.

Bugün ise Çukobirlik'in, 100 milyar TL. geçen kampanyadan, 975 milyar TLise halen devam eden alımlardan dolayı, toplam 1 trilyon 75 milyar TL DFİF kredi borcu bulunmaktadır.

Geçmiş yıllardan kalma üretici ürün alacağı bulunmamaktadır. Halen devam etmekte olan yeni alımlar dolayısıyla üreticiye olan borcu toplamı ise, 1 trilyon 750 milyar TL civarındadır. Bu borçlar da, yeni DFİF kredileri alındıkça ve ürün satışları yapıldıkça ödenecektir.

Soru 7. Son bez ve pamuk yolsuzlukları ile Birliğin kaybı ne kadardır? Sorumluları kimlerdir? Haklarında hangi işlem yapılmıştır?

Cevap 7. Pamuk yolsuzluğu olayı ile ilgili olarak Birliğin Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Hukuk Müşavirliğince yürütülen çalışmalar sonucunda, muhtelif kooperatiflerinden Adana Sawgın Fabrikasına sevkedilmiş gibi gösterilerek dışarıda satıldığı belirlenen 11 kamyon 119 200 Kg. kütlü pamuğun bedeli 4 949 870 530 TL olup çalışmalar sonucundan bunun 3 772 060 012 TL sı tahsil edilmiştir. Bakiyesi için hukukî prosedür devam etmektedir. Ayrıca 4 Birlik personeli (Adil Öztaş, Servet Görken, Abdülkadir Katkak, Ramazan Atikaslan) ile olaya adı karışan Birliğin dışında gerek araç sürücüleri, gerekse pamukları satın alanlar hakkında da cezaî ve hukukî işlemler devam etmektedir.

29.1.1996 tarihinde Boya-Basma Fabrikasında kaybolan 222 002 000 TL değerinde 4 204 m (81 top) bezin sorumluları yapılan incelemede tespit edilmemiş olup, kaybolan bezlerin bedeli olay günü görevli bulunan 28 personelin ücretinden tahsil edilmiştir. Konu ayrıca, Valilik, Emniyet ve Cumhuriyet Savcılığına da bildirilmiştir.

Soru 8. Şu anda birliğin personel ihtiyacı var mıdır?

Cevap 8. Şu anda Çukobirlik'in personel ihtiyacı olmayıp 1 540 kişilik istihdam fazlası vardır. Birlikte yeniden yapılanma çalışmaları yapılmakta olup, personel sayısı daha da düşürülecektir.

14. - Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, öğretmenlerin eylemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1610)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 20.3.1996

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.

Saygılarımla.

Avni Doğan Kahramanmaraş

1. 9-13 Mart tarihleri arasında gerçekleşen Eğitim-Sen eylemleri sırasında öğretmenlerin polis tarafından coplandığı ve para, kaset, sigara, kalem gibi eşyalarına el konulduğu bilinmektedir. Öğretmenleri coplayan polisler hakkında yasal işlem yapılıp yapılmadığı,

2. Öğretmenlerin polis tarafından el konulan eşyalarının iade edilip edilmediği,

3. Bundan böyle geleceğimizin teminatı olan öğretmenlerimizin coplanmaması için ne gibi tedbirlerin alındığı,

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.12.1996 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/264545

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 11.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4164/901-7/1610 sayılı yazısı.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

9.3.1996 günü saat 14.00 sıralarında Ankara'da Güvenpark'a gelerek oturma eylemi yapan 300 kadar kişi yanlarında getirdikleri 2 adet çadırı kurmak istemişler, hiçbir izni olmayan bu eylemin yasal olmadığı defalarca ikaz edilmesine rağmen topluluğun eylemlerini sürdürmek istemesi üzerine güvenlik görevlileri tarafından olaya müdahale edilmiş, bu esnada topluluk tarafından mukavemet gösterilince güvenlik kuvvetlerimiz “2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun Ek-6 maddesindeki zor kullanma yetkisine” dayanarak topluluğu dağıtmıştır.

Bu olayla ilgili olarak 26'sı öğretmen, 6'sı diğer kurum ve kuruluşlarda çalışan ve 2'si emekli öğretmen 34 kişi adlî işlem yapılmak üzere gözaltına alınmış, ayrıca 2 adet çadır malzemesi ve 1 adet el megafonu geçici olarak zapt edilmiştir.

Güvenlik Kuvvetleribu olay sırasında baştan sona yasal yetkilerini kullanmış olduğundan, haklarında herhangi bir tahkikat açılmasına gerek görülmemiştir.

Gözaltına alınan 34 sanığın üst aramaları yapılarak, üzerlerinden çıkan eşyaları kendilerine, 2 adet çadır ile 1 adet megafon adlî emanete teslim edilmiştir.

Güvenlik Kuvvetlerimize göreve çıkmadan önce ve görev anında yetkili amirlerce görev ve sorumlulukları devamlı şekilde hatırlatılmakta, buna rağmen aksine davranışlar içerisinde bulunanlar olur ise haklarında gerekli yasal işlemler yapılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

15. - Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, Memurin Muhakemat Kanununun değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1618)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar tarafından yanıtlanmak üzere yazılı soru önergemin İçtüzük 98 inci maddesine göre işleme konulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Zeki Çakıroğlu Muğla

Sayın Bakan,

22.10.1996 günlü Türkiye Büyük Millet Meclisi 10 uncu birleşiminde, bir gündem dışı konuşmayı cevaplayan, Grup:Sabiha, Giriş: 1 Sayfa: 1 tutanağına geçen konuşmanızda “PKK'nın yayın organı Med-TV'de, kalkıp, bu ülkenin bir parlamenteri beyanat veremez”, diye söylemde bulundunuz.

1. Bu parlamenter kimdir?

2. Memurin Muhakemat Kanununun değiştirilmesini düşünüyor musunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.12.1996 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/264547

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 14.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1618-4121/11329 sayılı yazısı.

Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Terör örgütü PKK doğrultusunda Mart 1995 tarihinden itibaren yayın yapmakta olan MED TV'ye bugüne kadar herhangi bir Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi Parlamenterin beyanatta bulunmadığı, ancak halen yurt dışında bulunan Erzurum eski Bağımsız Milletvekili Abdülmelik Fırat'ın zaman zaman bu TV'de yayınlanan Forum-Panel vb. programlara katıldığı, yine RPİstanbul eski Milletvekili Hasan Mezarcı'nın MED TV muhabirleri ile “Laiklik-Kemalizm ve PKKile siyasî diyalog” konularında yapmış olduğu bir röportajın 10.3.1996 tarihinde yayınlandığı.

Eylül, Ekim, Kasım 1996 döneminde ise, RPVan Milletvekili Fethullah Erbaş'ın Kuzey Irak'taki PKKkamplarında bulunan askerler ile ilgili girişimleri sırasında medya mensuplarına genel olarak yaptığı açıklamalar ve 1.10.1996 tarihinde ANAP Hakkari Milletvekili Naim Geylani'nin Hakkari/Yüksekova'da görevini kötüye kullanan bazı kamu görevlilerinin karıştıkları iddia edilen gelişmelerle ilgili basın mensuplarına yaptığı açıklamaların MED TV haberlerinde yayınlandığı tespit edilmiştir.

Bakanlığımızca Memurin Muhakematı Hakkında Kanunda değişiklik yapılması ile ilgili bir çalışma yapılmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener İçişleri Bakanı

16. - Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu'nun, Başkanlık Divanı üyeleri ile Komisyon Başkanlarına tahsis edilen hizmet araçlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli'nin yazılı cevabı (7/1695)

5.11.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun yazılı olarak cevaplandırılmasını İçtüzüğün 100 üncü maddesine dayanarak saygı ile dilerim.

Metin Bostancıoğlu Sinop

1. 237 Sayılı Taşıt Kanununa göre hizmet aracı olarak Komisyon Başkanlarına ve Başkanlık Divanı üyeleri hizmetine tahsis edilen araçlar ile Başkanlar ve Divan üyeleri, 20 nci Dönem içerisinde Ankara dışına hangi görevlere gitmişlerdir?

2. Bu görevler hizmetin gereği görevler midir?

3. Bu taşıtların seçim bölgelerinde, özel işlerde ve parti çalışmalarında kullanılmasına başkanlığınızca mı izin verilmektedir? Başkanlığınızca izin verilmiyor ise bu şekilde kullananlara karşı aynı kanunda düzenlenen yaptırımları uygulamayı düşünüyor musunuz?

4. 27 Ekim 1996 günü TRT'nin 1 inci kanalında yayınlanan “Politika Kulvarı” programında gösterilen “Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'la Av Partisi” isimli programa Sayın Bozkurt TBMM'ne ait kırmızı plakalı hizmet aracı ile gitmiş ve bir kısım DYP'li, yurttaşlarımızla birlikte, Politika Kulvarı yapımcılarının çekimlerine görüntü vermişlerdir.

a) Yapılan bu çekimler için TBMM'nin kırmızı plakalı aracı Sinop'a görevli olarak mı gitmiştir? Divanca kendisine verilen görev nedir?

Sözü edilen çekimler Başkanlık Divanı ve TRT'nin işbirliği ile mi yapılmıştır?

b)Sayın Kadir Bozkurt, 20 nci Dönemde, TBMM'nin Kırmızı Plakalı aracı ile Sinop'un hangi köylerinde parti çalışmaları yapmıştır? Ne hakla...?

5. TBMM'nin itibarını sarsan ve Milletvekillerine karşı toplumda olumsuz duygular yaratan bu ve buna benzer haksız kullanım ve israfların önlenmesi yönünde ne düşünüyorsunuz?

T.C Türkiye Büyük Millet Meclisi 29.11.1996 Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Sayı: A.01.0.GNS.0.10.00.02/1695-4049/112117

Sayın Metin Bostancıoğlu

Sinop Milletvekili

İlgi : 6.11.1996 tarihli yazılı soru önergeniz.

Başkanlık Divan üyeleri ile Komisyon Başkanlarına tahsis edilen hizmet araçlarına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Mustafa Kalemli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap 1. Başkanlık Divanı üyeleri ve Komisyon Başkanlarına tahsis edilen hizmet araçları, resmî görevler, kutlamalar ve açılışlar için Ankara dışına çıkmaktadırlar.

Cevap 2. Bu görevler, hizmet ve temsil ettikleri makamların gereğidir.

Resmî araç tahsis edilen makam; 237 sayılı Taşıt Kanununa Bağlı 1 Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılması Hakkındaki 4212 numaralı Kanunun yürürlüğe girdiği 19.11.1996 tarihine kadar, resmî araçla Ankara dışına çıkabilmek için “Geçici Görevlendirmek İstek Belgesi” ile görev istek sebebini belirtmek suretiyle Başkanlığımıza başvurmakta idi.

Bu başvuru, görev bölümü çerçevesinde ulaştırma işlerinden sorumlu İdare Amiri İbrahim Halil Çelik tarafından değerlendirildikten ve gerekli olur verildikten sonra makam sahipleri, resmî araçla Ankara dışına çıkabilmekte idiler.

Önergenizde sözü edilen makam sahiplerine, 4212 numaralı Kanuna göre, emirlerine ve zatlarına binek otomobili tahsis edilmiş bulunmaktadır. Bu kişiler hakkında anılan Kanun hükümleri uygulanmaktadır.

Cevap 3. Önergenizde sözü edilen taşıtların; özel işlerde ve parti çalışmalarında kullanılmalarına, Başkanlığımızca izin verilmemiştir.

Cevap 4. Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt, 26.10.1996-30.10.1996 tarihleri arasında Sinop'a gidişinde görev istek sebebini, resmî görevli olarak bildirmiştir. Başkanlığımızda, Kadir Bozkurt'un Sinop'un köylerinde aracı ile parti çalışmaları yaptığı yolunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Cevap 5. Başkanlığımız; araçların kullanımında gerekli özeni göstermekte ve israfın önlenmesi için bütün tedbirleri almaktadır.


TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.