Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 14 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

24 üncü Birleşim

28 . 11 . 1996 Perşembe


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Malatya Milletvekili Ayhan Fırat'ın, SSKGenel Müdürlüğünün açtığı memur sınavına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in cevabı

2. - Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün, Emekli Sandığının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in cevabı

3. - Mardin Milletvekili Mahmut Duyan'ın, Güneydoğu Anadolu'nun devletle olan sosyal ilişkileri konusuna ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun, (10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/110)

2. - On ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin; Mardin İlinden kaldırılmasına, dokuz ilde dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/585)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 33 arkadaşının, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin amacının dışında kullanıldığı iddialarını araştırarak varsa usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133)

IV. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Hatay Milletvekili Nihat Matkap'ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in partilerine sataştığı iddiasıyla konuşması

2. - İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede'nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23) (Dağıtma tarihi : 12.6.1996)

2. - Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı : 144) (Dağıtma tarihi : 18.11.1996)

3. - Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı : 101) (Dağıtma tarihi : 17.10.1996)

4. - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132) (Dağıtma tarihi : 14.11.1996)

5. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/344) (S. Sayısı : 110) (Dağıtma tarihi : 1.11.1996)

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, Artvin-Şavşat-Meydancık Beldesinde çürümeye terkedildiği iddia edilen orman ürünlerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Halit Dağlı'nın yazılı cevabı (7/1512)

2. - Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın, Armutalan Belediye sınırları içindeki orman alanının tahsis edildiği derneğe ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Halit Dağlı'nın yazılı cevabı (7/1523)

3. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun, Erzincan İli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından okul ve yurtlara yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Devlet Bakanı vekili Ahmet Cemil Tunç'un yazılı cevabı (7/1533)

4. - Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun;

- Et ithalatına,

- Tütün ithalatına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1534, 1535)

5. - Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu'nun, Amasya ve Çorum'daki afet konutlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın yazılı cevabı (7/1559)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

İzmir Milletvekili Hasan Denizkurdu, Avrupa Parlamentosu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında kurulan Karma Parlamento Komisyonunun 19 - 20 Kasım 1996 tarihlerinde Brüksel'de yapmış olduğu toplantı konusunda bilgi vermek üzere bir gündemdışı konuşma yaptı.

Bolu Milletvekili Abbas İnceayan'ın, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp ve Mühendislik Fakültelerinin kurulması;

Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz'ın üniversite ikinci basamak sınavının, Kırıkkale ve bazı illerde yapılmasından vazgeçilmesi;

Konularına ilişkin gündemdışı konuşmalarına Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam cevap verdi.

(10/89, 126, 110, 124, 125) Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

27.11.1996 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan, Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespiti konusundaki (10/1, 14) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonunun 112 sıra sayılı raporunun gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına, rapor üzerindeki görüşmelerin, Genel Kurulun 3.12.1996 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Doğru Yol Partisi Grubuna ait olup açık bulunan;

Anayasa Komisyonu üyeliğine Manisa Milletvekili Yahya Uslu;

Adalet Komisyonu üyeliğine Erzurum Milletvekili İsmail Köse;

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğine Ağrı Milletvekili Cemil Erhan;

Millî Savunma Komisyonu üyeliğine Kırşehir Milletvekili Ömer Demir;

Gruplarınca aday gösterilerek seçildiler.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçilerek;

Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı'nın;

1 inci sırasında bulunan (6/41),

8 inci sırasında bulunan (6/57),

2 nci sırasında bulunan, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın (6/44),

Diyarbakır Milletvekili Yakup Hatipoğlu'nun;

3 üncü sırasında bulunan (6/47),

5 inci sırasında bulunan (6/49),

4 üncü sırasında bulunan, Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un (6/48),

7 nci sırasında bulunan, İzmir Milletvekili Metin Öney'in (6/56),

9 uncu sırasında bulunan, Ağrı Milletvekili Celal Esin'in (6/113),

10 uncu sırasında bulunan, Eskişehir Milletvekili Mustafa Balcılar'ın (6/114),

11 inci sırasında bulunan, Adana Milletvekili Sıtkı Cengil'in (6/115),

Esas numaralı sözlü sorularının, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları bildirildi;

6 ncı sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel, (6/50) esas numaralı sözlü sorusuna yazılı cevap aldığı bildirildiğinden, sorusunun geri verildiği açıklandı;

12 nci sırasında bulunan, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın (6/118),

13 üncü sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu'nun (6/119),

14 üncü sırasında bulunan, Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık'ın (6/120),

Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın;

15 inci sırasında bulunan (6/121),

16 ncı sırasında bulunan (6/122),

17 nci sırasında bulunan (6/123),

19 uncu sırasında bulunan (6/125),

20 nci sırasında bulunan (6/126),

21 nci sırasında bulunan (6/127),

33 üncü sırasında bulunan (6/144),

18 inci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Bahattin Yücel'in (6/124),

23 üncü sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Meral Akşener'in (6/131),

Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'un;

24 üncü sırasında bulunan (6/132),

25 inci sırasında bulunan (6/133),

Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un;

26 ncı sırasında bulunan (6/135),

27 nci sırasında bulunan (6/136),

30 uncu sırasında bulunan, Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in (6/139),

32 nci sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel'in (6/141),

Esas numaralı sözlü soruları, ilgili Bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi;

22 nci sırasında bulunan, Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ'un, İstanbul Atatürk Hava Limanı dış hatlar terminali ihalesindeki yolsuzluk iddiasına ilişkin sözlü sorusuna (6/130),

28 inci sırasında bulunan, Sinop Milletvekili Kadir Bozkrut'un, Sinop'a bağlı bazı ilçelerin yol yapım çalışmalarında ve köy konakları için ayrılan ödenek miktarlarına ilişkin sözlü sorusuna (6/137),

29 uncu sırasında bulunan, Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt'un, Sinop'a bağlı Durağan ve Dikmen ilçelerinde yaşayan bazı kimselerin çocuklarını Bafra'da kurulmuş çocuk pazarında sattıkları iddiasına ilişkin sözlü sorusuna (6/138),

31 inci sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel'in, memurlara ödenen lojman tazminatlarının artırılmasına ilişkin sözlü sorusuna (6/140),

34 üncü sırasında bulunan, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın, yurt dışına işçi gönderilmesinde Ağrı'lı işsizlere öncelik verilmesinin düşünülüp düşünülmediğine ilişkin sözlü sorusuna (6/145),

Devlet Bakanı Lütfü Esengün cevap verdi.

Eskişehir Milletvekili Mustafa Balcılar, üç birleşim içinde cevaplandırılmayan ve yazılı soruya çevrilip gündemden çıkarılan sözlü sorusuyla ilgili bir konuşma yaptı.

Gündemin “Kanun Tasarısı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan (1/215) (S. Sayısı : 23) Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun tasarısı, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi;

4 üncü sırasında bulunan, Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının (1/539) (S. Sayısı : 144) görüşmelerine devam edilerek 4 üncü maddesine kadar kabul edildi.

28 Kasım 1996 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşime 19.45'te son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Ünal Yaşar Mustafa Baş

Gaziantep İstanbul

Kâtip Üye Kâtip Üye


II. - GELEN KÂĞITLAR

28 . 11 . 1996 PERŞEMBE

Rapor

1. - 4139 Sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/540) (S. Sayısı : 152) (Dağıtma tarihi : 28.11.1996) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 33 arkadaşının, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin amacının dışında kullanıldığı iddialarını araştırarak varsa usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.11.1996)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

28 Kasım 1996 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, gündemdışı söz istekleri vardır; üç arkadaşımıza gündemdışı söz verdim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Malatya Milletvekili Ayhan Fırat'ın, SSKGenel Müdürlüğünün açtığı memur sınavına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in cevabı

BAŞKAN - Birinci gündemdışı sözü, Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat'a veriyorum.

Sayın Fırat, SSK Genel Müdürlüğünün açtığı memur sınavı hakkında gündemdışı söz istemiştir.

Buyurun Sayın Fırat.

Süreniz 5 dakikadır.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; konuşmama başlarken, hepinize saygılar sunuyorum.

Ben, bugün, üç dört haftadır kamuoyunun gündeminde bulunan ve 100 bine yakın gencimizi ilgilendiren bir hatalı uygulamayı huzurunuza getirmek istiyorum.

Şöyle ki, 9 Kasım 1996 tarih ve 22812 sayılı Resmî Gazetede yer alan, SSK'nın açıktan sınavla personel alacağına dair ilanı üzerine, onbinlerce insanımız, gencimiz, umuda yolculuk yapıp Ankara'ya gelmişlerdir; ancak, gelenlerin bir kısmı müracaat formu dahi temin edemedikleri için, bir kısmı da izdiham nedeniyle usandıkları için memleketlerine dönmüşlerdir. 90 bin civarında gencimiz, türlü meşakkatlere karşın, mücadele edip kayıtlarını yaptırabilmişlerdir.

Şimdi sormak istiyorum: Her ilimizde SSK il müdürlükleri var; ayrıca, bölge müdürlüklerimiz var. Neden, illerde veya hiç olmazsa bölgelerde müracaatları kabul ettirmediniz de, 90 bin gencimizi Ankara'ya kadar getirttiniz?! Bu gençler, kıt aile bütçelerinden en az 5'er, 10'ar milyon lira harcayarak Ankara'ya gelmişlerdir.

Ben, şimdi iki hususun altını çizmek istiyorum; ya siz il bölge müdürlüklerinize itimat etmiyorsunuz ya da 2 500 kişinin işe alınacağı bu imtihanı adil yapmayacağınızı kafanıza koymuşsunuz. Ben, sizin, ikinci hususu, yani, adil bir imtihan yapmayarak, 2 500 yandaşınıza iş imkânı yaratmak için bu yolu seçtiğinizi düşünüyorum; zira, adil bir imtihan yapmayı düşünseydiniz, müracaatları il ve bölge müdürlüklerine yaptırtır, imtihan işini de, -üniversitelerin veya başka kuruluşların yaptığı gibi- bu işin erbabı olan ÖSYM'ye verirdiniz.

İşte, şimdi görüyoruz ki, 90 bin müracaat karşısında kaçacak yer arıyorsunuz. Bu imtihan için 100 bine yakın insan günlerini verdi, bu kadar masraf ettiler, çile çektiler; artık bu imtihanı iptal edemezsiniz, onu bilesiniz. Ben söylüyorum, sizin bu aşamadan sonra yapacağınız imtihanın adil olacağını da kimseye inandıramazsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Olsa olsa, bu, sizin adil düzeninize layık bir imtihan olur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Medyada da yer aldığı gibi, müracaat formları dahi, genel merkezinizden, il başkanlığınızdan, ilçelerden dağıtıldı.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Sizden öğrendik!

AYHAN FIRAT (Devamla) - Hatta, milletvekilleriniz bile, bu dağıtıma yardımcı oldu. 500 bin liraya, 1 milyon liraya müracaat formu satıldı.

Şimdi, elinizi vicdanınıza koyunuz. Bütün bu dedikodular içerisinde, siz, adil bir imtihan yapacağınıza kimi inandırırsınız?! KİT Komisyonundaki Refah Partili arkadaşlar bile, bir hafta önce, SSK'nın 1994 yılı çalışma raporu görüşülürken, genel müdüre, bu konudaki kuşkularını aktardılar. Onları huzurunuzda tebrik ediyorum. Müracaat için Ankara'ya gelen bu gençler, ikinci kez imtihan için Ankara'ya gelecekler. Bilahara, bir müddet sonra -dikkat edin buraya- Resmî Gazetede de yer aldığı gibi, kazanıp kazanamadıklarını, Genel Müdürlükte ilan tahtasına asılan listelerden öğreneceklermiş; yani, neticeleri öğrenmek için üçüncü kez Ankara'ya çağrılıyor bu insanlar. Peki, Allahaşkına, gazetede basit bir ilan vererek, bu insanlara bunu duyurmak aklınıza gelmiyor mu?! Pes doğrusu!.. Basit bir imtihan işini bu denli karmaşa haline getiren, Bakanlığında da yaptığı personel kıyımıyla ne denli partizan olduğunu ortaya koymuş olan Sayın Bakan, sizin aklınıza, hiç o koltuğu boşaltmak, istifa etmek gelmiyor mu?! (CHP sıralarından alkışlar)

Bilesiniz ki, bu müracaatların 55-60 bin kayıtlısı partinizden gelmiştir. Diyelim ki, bunların 2 500'ünü, her türlü usulsüzlük neticesi kazandırdınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fırat, süreniz bitti; lütfen toparlar mısınız efendim.

AYHAN FIRAT (Devamla) - Tamam efendim, bitiriyorum.

Geriye kalan 55 bin civarındaki müracaat sahibi partiliniz, imtihandan sonra, sizin adil olmadığınızı düşünecek ve sizin için hayırdua okumayacaklardır. Dün, burada konuşan Refah Partili bir arkadaşım dedi ki: “Hatadan dönmek fazilettir.”

İşte, Sayın Bakan, size bir imkân; ya imtihanı ÖSYM'ye yaptırıp hatanızdan dönün veya istifa edin; gençlik sizi yakından gözlüyor.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.

Sayın Bakan cevap verecekler; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Bakan, doğru konuş; yukarıda Allah var...

BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin; rica ediyorum...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım; gündemdışı söz alan Sayın Ayhan Fırat'ın konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, SSK'nın, 10 bine yakın eleman açığı var; hekim, ebe, hemşire, hizmetli, memur ve benzerleri... Dolayısıyla, bugün, SSK hastaneleri, sigortalılarına, eş ve çocuklarına, ne yazık ki, bu eleman eksikliği nedeniyle yeterli hizmet sunamamaktadır. İyi niyetle, bu eleman açığını gidermek için -iki ay, bizzat, şahsım olarak- özel bir takiple 3 500 kadroya atama izni alınabilmiştir ve bu 3 500 kadronun 1 000'i ebe ve hemşiredir; 2 500'ü de memur, hizmetli, şoför, daktilograf ve benzeri kadrolara atanmak üzere alınacak elemanlara aittir.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - SSK batmıyor o zaman değil mi Sayın Bakan?!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlarım; kurum, bu kadroları kullanacağı için, ilave bir malî külfete girmemektedir; aksine, ihtiyaç duyduğu tıbbî cihaz alımını gerçekleştirebilirse ve bu eleman açığını kapatabilirse, sevklerden kurtulacağı için büyük oranda da tasarrufta bulunmuş olacaktır; bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Sayın Fırat, konuşmalarında, adayların, müracaat formunu alamadığından bahsettiler; bu doğru değildir.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Doğru... Bin tane gösteririm...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - 300 bin form bastırılmıştır ve adaylar, bunun yaklaşık 200 binini şöyle veya böyle kullanmıştır, almıştır. Bakınız değerli arkadaşlarım, her isteyen de müracaat edebilmiştir ve son müracaat günü olan cumartesi ve pazar günleri en ufak bir izdiham da yaşanmamıştır.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Sayın Bakan, millet sizi seyrediyor.

BAŞKAN - Efendim, müdahele etmeyelim. Sayın Fırat, siz konuşma yaptınız; dinleyin...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir gerçeği ifade etmek istiyorum. Sayın Fırat, burada konuştular, ben nezaketle dinledim, siz de dinleyin.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Yalan söylüyorsunuz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Bakınız, ben sizin dört yıllık ihmalinizi gidermeye çalışıyorum. (RP sıralarından alkışlar) Bakanlığı dört yıl sahipsiz bıraktınız.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Hikâye... Hikâye... Adamlarınızı yerleştirmeye çalışıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Fırat, susar mısınız!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Dört yıl, Bakanlıkta sadece ideolojik kadrolaşma yaptınız, hiçbir hizmet üretmediniz. (RP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Sayın Fırat diyor ki: “Niçin illerde ve bölgelerde müracaat kabul etmediniz.”

Değerli arkadaşlarım, çok iyi niyetle hareket edilmiştir. 1993 yılında, Sayın Fırat'ın mensubu olduğu partili bir arkadaşım Bakanken, 1 788 kişi almak için sınav açılmış, il ve bölgelerde müracaat kabul edilmiş, 1 788 kişinin alınacağı sınava 130 bin müracaat olmuş.

Değerli arkadaşlarım, ben, bunu illere ve bölgelere yaysaydım, kanaatimiz odur ki, bu müracaat 300 bin olacaktı...

AYHAN FIRAT (Malatya) - Olabilir; yani, mazeret mi?!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Burada, iyi niyetle, 300 bin insanın sınavını, ÖSYM ancak bir yılda yapabilir ve ÖSYM'nin dışında da hiç kimse bu 300 bin kişilik bir sınavı hiçbir şekilde gerçekleştiremez. Halbuki, SSK'nın, hemen, yarına dahi bırakılamayacak derecede, elemana ihtiyacı var, hemen kullanmaya ihtiyacı var.

Dolayısıyla, burada, Sosyal Sigortalara muhatap sigortalı eş ve çocuklarına daha verimli, daha süratli daha kaliteli hizmet üretmek için, bir an önce bu işlemin tamamlanması amacıyla bu yola başvurulmuştur. Burada samimiyet vardır, iyi niyet vardır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yol yanlıştır.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Sayın Bakan, buna siz kendiniz inanıyor musunuz?!.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, ben, bu sınavı adil ve şeffaf yapacağımı iddia ediyorum. Sizin bakanlarınız gibi, 5 bin militan alacağımı ifade etmiyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Hikâye o, hikâye...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Evet, evet, Bayrampaşa Cezaevini PKK kampına dönüştürdünüz; biz, bunu yapmayacağız. (RP sıralarından alkışlar “Bravo” sesleri; DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bayrampaşa'ya PKK'yı kim doldurmuş?! Yazık!.. Yazık!..

AYHAN FIRAT (Malatya) - Formları genel merkezinizde dağıttınız. Ayıp!.. Ayıp!..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - İmtihan, iptal edilmemiştir.

Değerli arkadaşlarım... (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Arkadaşlar, sükûnetle dinleyelim. (CHP sıralarından gürültüler)

AYHAN FIRAT (Malatya) - Ayıp!.. Ayıp!..

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sataşma var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, sataşma varsa, söz vereceğim size. Bir dakika... Susun ama... Böyle bir konuşma usulümüz yok.

Sayın Fırat, siz geldiniz burada konuştunuz; dinleyin bir canım. (CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, bir dinleyin... Dinlemesini bilin; burada herkes, böyle, konuşursa müzakere olur mu...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İftiradır...

BAŞKAN - Efendim, iftiraysa, sizin grup sözcünüz çıkar, cevap verir. Oturur musunuz yerinize... Oturur musunuz... (CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, lütfen... Müzakerelere devam etmek zorundayız. Niçin engelleme yapıyorsunuz?!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Elinde yargı kararı var.

BAŞKAN - Efendim, oturur musunuz siz; size söz vermedim.

Buyurun efendim, siz devam edin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Şimdi, Sayın Fırat, konuşmalarında, formları, Refah Partisi teşkilatının veya milletvekillerimizin, adaylara dağıttığını bir taraftan ifade ederken...

AYHAN FIRAT (Malatya) - Yalan mı! Yalan mı! Ben sizden iki tane aldım.

BAŞKAN - Sayın Fırat...

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) - Ayıp yahu!..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - ... diğer taraftan da, adayların kuyruk sıkıntısı yaşadığını ifade etmektedir. Sayın Fırat, bu ciddî bir çelişkidir, bu, ciddî bir çelişkidir.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Ben, sizden aldım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Dolayısıyla, hiçbir biçimde, ne hiçbir milletvekilimizin ne hiçbir partilinin ve ne de hiçbir adayın form alma sıkıntısı yaşadığı doğru değildir; bunu açıklıkla ifade ediyorum.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Parayla satıldı, parayla... Parayla satıldı... Ayıptır!..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir başka önemli husus; ilana çıkılırken, 28'i itibariyle sınavların yapılacağı da ilanda yer almıştır. 28'i itibariyle; yani, bugün itibariyle sınavların yapılacağı da ilanda yer almıştır. Ne var ki, Meteoroloji Umum Müdürlüğü sürekli takip edilerek hava raporu istenilmiş ve 28'i gününün yağmurlu olacağı yazılı olarak tarafımıza bildirilmiştir ve bugün de, Ankara yağmurludur. Sınav ertelenmemiştir, sınav iptal edilmemiştir, sınav yapılacak; ama, zaten, ilanda “28'i itibariyle” denilmek suretiyle, 28 başlangıçtır ve göreceksiniz -inşallah- Meteoroloji Umum Müdürlüğü hava durumunu güneşli olarak verdiğinde, en az iki gün öncesinden duyuruya çıkacağız ve hiçbir adayı mağdur etmeden, bu sınavlar Ankara'da gerçekleştirilecektir.

AYHAN FIRAT (Malatya) - Bravo Sayın Bakan, bravo!..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Sayın Fırat, konuşmaları nedeniyle, bana, bu bilgileri verme imkânı verdiler; kendilerine teşekkür ediyorum.

Bu duygularla, Yüce Heyeti hürmetle selamlıyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

ALİ RIZA BODUR (izmir) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın... “Bayrampaşa” sözünü geri alsın.

IV. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Hatay Milletvekili Nihat Matkap'ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in partilerine sataştığı iddiasıyla konuşması

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, biraz önce söz alan Sayın Bakan, gündemdışı konuşmayı cevaplandırırken, geçen dönem, SHP'li ve CHP'li bakanların, kurumda, sadece ideolojik kadrolaşma yaptıklarını... (RP sıralarından “Doğru, kendiniz söylediniz” sesleri)

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... Arkadaşımızı dinleyelim...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Ardından, yine konunun dışına taşarak, yine Grubumuza yönelik, “Bayrampaşa Cezaevini PKK kampına çevirdiniz” şeklinde...

BAŞKAN - Peki efendim. Yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere... Kısa ama... Buna cevap vermek suretiyle...

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumuna personel alımında yaşanan sorunlarla ilgili olarak gündemdışı söz alan Malatya Milletvekilimiz Ayhan Fırat'a yanıt vermek üzere biraz önce kürsüye gelen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızı tanıyamadığımızı ifade etmek isterim. Hak-İş Konfederasyonu Başkanıyken benim tanıdığım insan gitmiş, yerine, bambaşka bir insan gelmiş; hiç yakıştıramadım, çok büyük üzüntü duydum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, size bir şey daha söyleyeyim: Bir ara, Kocaeli'deki bir konuşmanızda “Atatürkçülükten bahsedenlerin, cumhuriyetten bahsedenlerin yüzüne tükürün” diye bir ifadeniz basında yayımlandı. Bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapıldığı zaman, benim tanıdığım... (RP sıralarından gürültüler)

Lütfen dinleyin!.. Lütfen dinleyin!.. Bitireyim, lütfen dinleyin!..

... Necati Çelik bu sözleri söylemez diye ifadede bulundum. En son, sizin bu konudaki bir açıklamanızı da aldım; ancak, şu kürsüden sarf ettiğiniz “siz, kurumda yalnızca ideolojik kadrolaşma yaptınız, kurumu berbat ettiniz” ardından “Bayrampaşa Cezaevini PKK kampına çevirdiniz” şeklindeki ifadeler size hiç yakışmıyor...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Onlar her şeyi söyler!...

NİHAT MATKAP (Devamla) - ... O Necati Çelik hiç yok; maske düşmüş... Bakınız, eğer, kurum, bugün ayakta duruyorsa, o da, CHP'li Bakanların yönetimi sayesinde duruyor. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar[!]) Bakınız...Anlatayım size... Beyler, niye sabırsızlanıyorsunuz ki?!

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) - Sizin sayenizde ayakta kalan hiçbir yer kalmadı ki!..

NİHAT MATKAP (Devamla) - Bakınız, bugüne kadar, belediye başkanlarıyla görüştüğünüzde -size de geliyor- malî müşavirlerle, mükelleflerle görüştüğünüzde, bildirgesini zamanında vermeyenlere, asgarî ücrete bağlanan cezalar veriliyor ve nereye giderseniz bununla ilgili yakınma var; ağır buldular. Belediyelerin borçlarının kaynaktan kesilmesi de o dönemden geldi. (RP sıralarından “bu cevap mı?” sesleri)

NİHAT MATKAP (Devamla) - Cevap değil mi? (RP sıralarından “değil” sesleri)

Ayrıca, geçmişte, Anavatan döneminde...

BAŞKAN - Sayın Matkap, yalnızca şu Bayrampaşa meselesiyle ilgili, sataşmadan dolayı size söz verdim. Rica ediyorum...

Buyurun.

NİHAT MATKAP (Devamla) - Sayın Başkan, bakın... (RP sıralarından gürültüler) Biz, her şeyimizi demokratik çerçevede yaptık. Bizim, Adalet Bakanlığını yönettiğimiz dönemde, hiçbir mahkûmun burnu kanamadı. Bu, insanı insan olarak gördüğümüz için, bu anlayışa sahip olduğumuz için bu olaylar yaşanmadı. 30'a yakın insan öldü sizin döneminizde, biz görevi teslim ettikten sonra. Bizim için, mahkûmun sadece insan olması yetiyor, isterse İslamî terörist olsun. Eğer, insan hakları konusunda bir ihlal varsa, ona da biz sahip çıkarız.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - İslamî terörist olmaz.

NİHAT MATKAP (Devamla) - Sizden olmayana yaşama hakkı yok; sizin bu düşüncenizden kaynaklanıyor bugüne kadarki cezaevi olayları. Sizin o konuda konuşmaya hakkınız mı var?!

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - İslamî terörist olur mu?!

NİHAT MATKAP (Devamla) - Olur tabiî, çok görüyoruz, olur tabiî.

BAŞKAN - Efendim, rica ediyorum... Lütfen oturur musunuz yerinize.

Sayın Matkap, bitiriniz.

NİHAT MATKAP (Devamla) - Onun için, bizim döneme, size, sadece teşekkür etmek yakışırdı. Tekrar, yakıştıramadığımı, büyük üzüntü duyduğumu ifade edeyim Sayın Bakan bu konuşmanızdan.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Matkap.

Arkadaşlar, daha günün başlangıcındayız, sinirlerinize hâkim olun. Biraz yumuşak, dostça davranalım; bugünü çalışmayla bitireceğiz. Rica ediyorum... Daha başlangıçtan böyle sinir bozukluğu içinde olursak, nasıl çalışacağız!.. Lütfen, sinirlerinize sahip olun efendim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

2. - Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün, Emekli Sandığının sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'in cevabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının sorunları ve çözümleri konusunda söz isteyen Sayın Sema Pişkinsüt'e verilmiştir.

Buyurun Sayın Pişkinsüt.

Süreniz 5 dakikadır. (DSP sıralarından alkışlar)

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Emekli Sandığı, ülkemiz sosyal güvenlik kapsamındaki nüfusun yüzde 20'sini oluşturan 9,5 milyon insanı içine alan bir kuruluştur. Sandığın en üst düzey yönetim kurulunun, bütünüyle atamayla gelen üyelerden oluşması nedeniyle, devlet, bugüne kadar, kendisini Emekli Sandığının doğal sahibi olarak görmüş ve yönetim inisiyatifini de elinde bulundurmuştur. Tabiî, hükümetlerin müdahaleci tutumları, Sandığın sigortacılık mantığıyla birleşince, Sandığın idarî ve malî yapısı her geçen gün bozulmuştur. Bugün varılan noktada ise, Sandık, 1996 yılı için tahmini 20 trilyon lira açık veren, aktif-pasif oranı 1,8/1 gibi çok düşük düzeyde olan bir hale gelmiştir. Bu veriler, Emekli Sandığının ne kadar kötü durumda olduğunu göstermektedir. Kaldı ki, bu verilerin doğruluğu da tartışmalıdır. Çünkü, bugün için, Sandığın iştirakçi sayısı kesin olarak bilinememektedir. Daha da komiği, Sandık, iştirakçilerinin çalıştığı devlet dairelerinin sayısını dahi tespit edememektedir. Komik olduğu kadar da acı.

Emekli Sandığına ne olmuştur? Başına ne gelmiştir de bu duruma düşmüştür? Aslında, bu soruların, geçmişte işbaşına gelen tüm iktidarlara sorulması lazım. Sonuç, Türkiye sosyal güvenlik sisteminin çökmüş olduğudur.

Emekli Sandığının, 1982 yılına kadar gelirleri giderlerini karşılayan bir malî yapısı varken, 1982-1989 yılları arasında ancak Hazine yardımıyla ayakta durabilmiştir. 1989 yılında emeklilik mevzuatında yapılan bir değişiklikle Sandığın malî yapısı güçlenmiş, 1992 yılına kadar gelirleri giderlerinden fazla olmuştur. 1992 ve 1993 yıllarında, uzmanlarına danışılmadan, emeklilik yaş sınırının kaldırılmasına dönük yasanın yürürlüğe girmesiyle 127 947 kişi emekliye ayrılmış; bunun, Sandığa malî külfeti ise 42,32 trilyon lira olmuştur. 1993'te 4, 1994'te 6, 1995'te 5 trilyon lira açık veren Sandık, 1996 yılında da 20 trilyon lira açık verecek haldedir. Bu nedir; traji-komik bir öyküdür. Şöyle ki:

1994 yılında emekli ödemelerini yapabilmek için acilen nakit paraya ihtiyaç duyan Sandık, alacağı için Hazineye başvurmuş; ancak, devlet, Sandığın, beklemeye tahammülü olmayan, bu talebini karşılayamayacağını bildirmiş; Sandığa, ihtiyacı olan parayı kendi imkânlarıyla bulmasını önermiştir. Sandık da, bir bankadan ticarî kredi almış; yalnızca bu kredinin faizi olarak 1994 yılında 2,5 trilyon lira borçlanmıştır. İşte budur o yıllarda ekonomist Başbakanı olan Türkiye'nin gerçeği; işte budur Emekli Sandığının gerçeği. Alacağı olan parayı devletten tahsil edemediği için bankalardan faizle kredi alan bir kuruluşun batmaması anormaldir. Sonuç olarak, Sandık, 1996 yılında bir önceki yıla nispeten dört kat daha fazla, yani, 20 trilyon lira açık vermiştir. Üstelik, bu, faize karşı olduğunu söyleyen Refah Partisi İktidarının ilk yılında gerçekleşmiştir.

Sandık mevzuatında sık sık yapılan yasal değişiklikler de, Sandığın malî yapısını olumsuz yönde etkilemiştir. Nedense, hiç de ders alınmamıştır. Bizzat yaptığım bir incelemede son kırkbeş yıl içerisinde tüm sosyal güvenlik sistemine yönelik olarak 429 adet yasa çıkarıldığını, bunlardan 222 adedinin ise, Sandıkla ilişkisi olduğunu hayretler içerisinde gördüm; hatalı yasaların hesabı sorulmalıdır.

Yine, Emekli Sandığının en büyük problemlerinden biri, Sandığın direkt olarak işlettiği kuruluşlara yatırım yapmaması ya da yaptırılmamasıdır. Buna örnek: İstanbul Hilton Oteli kiraya verilen bir yerdir, yatırımı vardır, buna karşılık, Sandık tarafından işletilen İstanbul Maçka Oteli için yıllardır yatırım yapılmamaktadır.

Sandığın diğer bir önemli sorunu ise, hisseleri bulunan kuruluşlardaki payının sermaye artırımlarında korunamaması ve paylarının zaman içinde erimesidir; Hilton, Büyük Tarabya, Maçka, Büyük Efes, Çelik Palas, Büyük Ankara ve Stad Otelleri; Kuşadası, Foça Tatil Köyleri bunun örnekleridir. Bu kuruluşların Sandığa sağladığı gelirlerin yıllık artış oranı, prim gelirlerinin artış oranlarından iki kat fazlayken zarar ettiklerini söylemek veya yatırım yapmadan zarar ettiklerini söylemek, insafa sığmayan kocaman yalanlardır. Gerçek niyet, her birinin değeri trilyonlarla ölçülen bu taşınmazların yağmalanmak istenmesidir. Özelleştirerek bu kuruluşların malî durumlarını düzeltmek sözü ise, daha büyük bir yalandır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayın.

SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) - Toparlamaya çalışıyorum efendim.

Çünkü, bir yandan, sosyal güvenlik kuruluşlarının 1996 yılı açıklarının 347 trilyon lira olduğunu söyleyeceksiniz, diğer yandan da, bu kuruluşların 425 trilyon liralık gayrimenkulünü satınca, bu kuruluşları düze çıkaracağınızı savunacaksınız; bu satıştan elde edeceğiniz gelir, kuruluşların 1997 yılı açıklarını bile karşılamazken bu savınıza kim inanacak, kim inanacak?! Hükümet olarak yine siz, bunları, çantada keklik misali, kaynak paketlerinizde devletin imkânı olarak değerlendireceksiniz.

Lütfen... Lütfen unutmayalım ki, emeklilerin ömrünü verdiği alınterini, 5434 sayılı Yasanın 20 ve 29 uncu maddeleri açık olarak korumaktadır. Başta bizler ve toplumun tüm kesimlerini aldatamazsınız. Yasayı değiştirmeden oyunlu satışlar, önce Cumhurbaşkanlığından sonra da Anayasa Mahkemesinden döner. Bütün saydığım yapısal düzensizlikleri akılcı ve bilimsel malî tedbirlerle planlı çözmeden, kısaca, iyi niyetli olmadan, hiç kimse meydanlara çıkıp siyasî şov için “benim emeklim, benim memurum, benim halkım, benim yetimim” dememelidir, diyemez de.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pişkinsüt.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli)-Sayın Başkan... 

BAŞKAN - Sayın Bakan, cevap vereceksiniz.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı gündemdışı konuşmaya cevap verecektir.

Buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Pişkinsüt'ün gündemdışı konuşmasına cevap vermek için, yine söz almış bulunuyorum, Yüce Heyeti hürmetle selamlıyorum.

Sayın Pişkinsüt'e, verdiği teknik bilgi için teşekkür ediyorum; aynen doğrudur, paylaşıyorum . Ne var ki, birkaç hususa, kanaatimce, biraz muhalefet olsun anlayışıyla, ters bir açıdan yaklaşmaya çalıştılar. İzin verirseniz, bu hususlara, cevap niteliğinde olmaksızın, sadece konuyu açıklığa kavuşturmak anlamında değinmekte fayda görüyorum.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının çökertildiği doğrudur; Emekli Sandığının da ciddî bir darboğazda olduğu doğrudur. Ne var ki, sosyal güvenlik kuruluşlarının darboğazından, faize karşı çıkan Refah Partisini sorumlu tutmanın mantığını anlamak mümkün değildir. Refah Partisi, yirmi yıl önce Hükümetin küçük ortağıydı, şimdi Hükümetin büyük ortağıdır; ne var ki, henüz beş aylık bir Hükümet ortağıdır. Dolayısıyla, geçmişe bağlı, ağır ihmallerin ve kusurların, yanlış uygulanan politikaların sorumluluğunu Refah Partisine yüklemenin insafsızlığını takdirlerinize bırakmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Pişkinsüt ile biz, bu konuları, Plan ve Bütçe Komisyonunda da kısmen tartıştık. Hem Emekli Sandığının hem Sosyal Sigortalar Kurumunun taşınmazlarını değerlendirmeyi, biz, açık kapatmak olarak düşünmüyoruz. Takdir edersiniz ki, sosyal güvenlik kuruluşları, ifade edildiği gibi, ciddî bir darboğazdadır; dünyada darboğazdadır, Türkiye'de daha fazla darboğazdadır. Dolayısıyla, bu kurumlar, bir biçimde, bu darboğazdan kurtarılmalıdır. Burada, sosyal güvenlik kuruluşlarının taşınmazlarının değerlendirilmesinde amaç, devleti borçlanma ihtiyacından kurtarmaktır. Kaynak paketleri arayışının arkasında bu yatmaktadır; bunu hepimiz biliyoruz. Devleti borçlanma gereğinden kurtaramazsak, hepimiz kabul ederiz ki, bu devletin, bu milletin iki yakasını bir araya getirmek de mümkün olmayacaktır. Neden?.. Devlet, şayet, yüzde 120, yüzde 130, bileşik faizle yüzde 200, yüzde 240 borçlanıyorsa, Sayın Pişkinsüt, faizleri düşüremezsiniz; dolayısıyla, yatırım olmaz, üretim olmaz, istihdam olmaz, ihracat olmaz; ülke batar.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - 30 milyar dolar paketten geldi ya!..

ÇALIŞMA ve SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK (Devamla) - Üzülerek ifade ediyorum ki, nitekim, bugün, Türkiye, bu çıkmazı yaşamaktadır. Dolayısıyla, biz, mümkün mertebe, bütün kuruluşları ve bu arada da sosyal güvenlik kuruluşlarını, kendi imkânlarıyla hizmetlerini görecek bir niteliğe kavuşturmak istiyoruz, yani, işletmeciliğin gereği ne ise o yapılsın istiyoruz; yoksa, açık kapatmak, bütçe açıklarını kapatmak için bu kuruluşların taşınmazlarını satmak gibi bir niyet içerisinde değiliz. Bunu, Yüce Heyetin bilgilerine sunmak istiyorum.

Bu sunuşla, hepinizi, yeniden, saygıyla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

3. - Mardin Milletvekili Mahmut Duyan'ın, Güneydoğu Anadolu'nun devletle olan sosyal ilişkileri konusuna ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Üçüncü gündemdışı söz, Mardin Milletvekili Sayın Mahmut Duyan'a verilmiştir. Sayın Duyan, Güneydoğu Anadolu'nun devletle olan sosyal ilişkileri hakkında gündemdışı söz istemiştir.

Sayın Duyan, süreniz 5 dakikadır; buyurun.

MAHMUT DUYAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24 Kasım Pazar günü, bir parti üst düzey yöneticisi, tecrübeli bir parlamenter, kendi partisinin gençlik kolları kurultayında yaptığı konuşmasında “hukuk, feodal değerlerin yerini alacak sanıyorduk, devlet aşireti eritecek sanıyorduk; ama, devlet aşireti değil, aşiret devleti eritmiştir” demesi üzerine, ben de, o yöreyi ve o yörenin aşiret yapılarını iyi bilen bir parlamenter olarak, görüş ve düşüncelerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Aynı parlamenter, konuşmasının devamında “cumhuriyet, feodalitenin etkisine girmiştir. Devlet, yer yer, feodaliteye beyaz bayrak çekmeye başlamıştır” diyerek, hukuk sistemimizi, devletimizin temel kurum ve kuruluşlarını ve halkımızın yüzlerce yıldır devam eden, belli evrim süreçlerini gerçekleştiren ve bugünkü çağdaş yapıya entegre olan kültür ve sosyal yapılarını rencide etmiştir.

Feodalizm ve aşiret olguları, en çok istismar edilen kavramlardır. Bu kavramlar, gerçek anlamları dışında birtakım ideolojik yakıştırmalarla, ne oldukları belirsiz hale getirilmiştir.

Feodalizm, her şeyden önce, ekonomik ve siyasî bir sistemdir ve bu sistem, belli bir döneme tekabül eder.

Aşiret ise, aynı bölgede yaşayan ya da birlikte göç eden, yönetim biçimleri, dinsel inançları ve konuştukları dilleriyle aynı soydan gelen aileler topluluğudur. Aşiretler, büyükbaba, oğul ve torunlardan oluşan geniş ailelerdir. Aşiretler, kültür yönü ağırlık teşkil eden sosyal bir yapıdır.

10 uncu Yüzyıldan başlayarak, Avrupa ve Asya'nın bazı kesimlerinde, soylu toprak sahiplerinin egemenliğine dayanan bir toplum düzeni olan feodalizmde örgütlenme, pramit biçimindedir. Pramidin en tepesinde, yörenin en büyük soylu toprak sahibi ya da kral vardır; sonra, sırasıyla senyör, vasal ve serf ile sistemin temelini oluştururlar. Bu sistem kapalı feodalizmdir.

Kapalı feodalizm, Anadolu'da, hiçbir zaman, Avrupa'da olduğu gibi yer bulmadı. Osmanlıdaki tımar-has-zeamet sistemi eğer feodalizm olarak değerlendirilirse, açık feodalizm olarak adlandırılabilecek bir sistem vardı.

Osmanlı döneminde de, cumhuriyet döneminde de aşiretler, ezici bir çoğunlukla devletin yanında yer almış ve toplumsal düzenin oluşumunda büyük katkılar sağlamışlardır; Kurtuluş Savaşında kanıyla, canıyla mücadele etmişlerdir.

Anadolu'da aşiret yapıları, cumhuriyetin başlattığı sanayileşme ve çağdaşlaşmaya uygun olarak, zamanla, nitel bir değişmeye uğramış ve çağdaş yapıya entegre olarak, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin en önemli yapı taşları olarak yaşamlarını devam ettirmişlerdir.

Çünkü, her toplum, kendine özgü bir modernleşme, yenilenme ve değişme çabası içinde olurken, bir önceki yaşam kültürünün referanslarını da önemli ölçüde içinde taşır. Bunun anlamı şudur: Ekonomide kullanılan çağdaş araç ve yöntemler, feodalizmi, sistem olarak ortadan kaldırmıştır; ancak, aşiretler varlıklarını devam ettirmektedirler. Hangi yönden devam ettirmektedirler; ulusumuzun bin yıldır devam eden geleneklerini, göreneklerini, âdetlerini kültürel ve sosyal düzeyde devam ettirmektedirler. Bu güzel gelenek ve âdetler devleti eritemez, tam tersine, güçlendirir; devlete, millete, bayrağa ve ülkeye bağlılığı artırır. Bundan da kimsenin gocunmasına gerek yoktur.

Türkiye, sosyal bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğü, devletimizin tartışılmaz bir niteliğidir. Devlet, hükmü şahsiyeti itibariyle, korunması gereken yüce bir varlıktır. Devleti, her türlü çirkin siyasetten ve polemiklerden korumak, her Türk vatandaşının görevidir. Zira, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ebediyen yaşayacaktır. Devlet, yasama, yürütme ve yargı organlarının tamamını ifade eder. Bu organlar, millet adına görev yaparlar. Bu suretle, devlete yönelik çirkin iddia ve değerlendirmeler, millete de yönelik olur.

Gelin, devleti, siyasî polemiklerin dışında tutalım. Gelin, devleti, hep birlikte koruyalım. Bizim devletimiz, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı toparlamak için 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

MAHMUT DUYAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türk Ulusunun birlik ve beraberliğine yönelik bölücü terör örgütüne en büyük ölümcül darbeyi, kahraman güvenlik güçlerimizle beraber, yöredeki aşiretler yapmıştır ve yapmaya da devam edeceklerdir.

Bu Parlamento çatısı altında, her partinin bünyesinde, çeşitli aşiretlere mensup 100'ün üzerinde değerli parlamenter arkadaşımız vardır; hepsi de devletine, milletine sadık kişilerdir; hiçbirinin devleti eritmeye niyeti de yoktur.

Bu duygu ve düşüncelerimle, hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Duyan.

Gündemdışı konuşmaya cevap, zaten gerekmiyor; gündemdışı konuşma, ortaya yapılmış bir konuşmadır.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar ve bunlara verilen cevaplar sona ermiştir.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun, (10/67) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/110)

27.11.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğru Yol Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevim ve diğer Meclis İhtisas Komisyon çalışmalarım nedeniyle, 1 Mayıs Olaylarını Araştırma Komisyonu toplantılarına katılamıyorum. Bu nedenle, Komisyon Üyeliği görevimden istifa ediyorum.

Gereğinin yapılmasını, takdirlerinize arz ederim.

Hayri Kozakçıoğlu

İstanbul

DYP Genel Başkan Yardımcısı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; önerge 500 kelimeden fazla olduğu için, yalnızca özetini okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 33 arkadaşının, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin amacının dışında kullanıldığı iddialarını araştırarak varsa usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devletimizin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatları, kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri için siyasî, sosyal konularla, kültürel ve devlet itibarı alanlarında olağanüstü hizmetlerin sağlanmasında kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konan örtülü ödeneğin harcama yetkisi başbakana bırakılmıştır. Bu işlem 1927 tarihinde çıkarılan 1050 sayılı Yasanın 77 nci maddesi gereği yapılmaktadır.

Aynı kanun, bu ödeneğin, başbakanın ve ailesinin, şahsî masraflarına ve parti masraflarına kullanamayacağını emretmektedir.

(1) (10/133) esas nolu Meclis araştırması önergesi tutanağa eklidir.

Sayın Tansu Çiller Başbakanlığı döneminde örtülü ödeneğin gayesi dışında kullanıldığı, partisine oy almak için sahtekârlara bile para dağıtıldığı iddiaları kamuoyunun vicdanını rahatsız etmiştir. Kamuoyu, bu iddiaların açığa çıkmasını beklemektedir.

Sayın Çiller, Başbakanlığı döneminde yaşanan bu olaylardan sonra, artık örtülü ödeneğin bir kişinin namusuna terk edilemeyeceği bir gerçektir.

Örtülü ödenek konusunda nelerin yapılabileceğine dair, Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereği bir Meclis araştırmasına zaruret vardır.

Gereğini Yüce Meclise arz ederiz.

1- Halit Dumankaya (İstanbul)

2- A. Ahat Andican (İstanbul)

3- Abdulkadir Baş (Nevşehir)

4- İsmail Durak Ünlü (Yozgat)

5- Hayrettin Uzun (Kocaeli)

6- Yusuf Ekinci (Burdur)

7- Refik Aras (İstanbul)

8- Ersin Taranoğlu (Sakarya)

9- Avni Kabaoğlu (Rize)

10- Miraç Akdoğan (Malatya)

11- Nizamettin Sevgili (Siirt)

12- Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)

13- Mustafa Küpeli (Adana)

14- Emin Kul (İstanbul)

15- Ahmet Kabil (Rize)

16-Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)

17- Yusuf Pamuk (İstanbul)

18- Ataulllah Hamidi (Batman)

19- Halil İbrahim Özsoy (Afyon)

20- Abbas İnceayan (Bolu)

21- Uğur Aksöz (Adana)

22- Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)

23- Recep Mızrak (Kırıkkale)

24- İrfan Demiralp (Samsun)

25- Yusuf Namoğlu (İstanbul)

26- Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

27- Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

28- Edip Safder Gaydalı (Bitlis)

29- Şinasi Altıner (Karabük)

30- İrfan Köksalan (Ankara)

31- Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

32- Ahmet Neidim (Sakarya)

33- Ali Doğan (Kahramanmaraş)

34- Mustafa Balcılar (Eskişehir)

Gerekçe:

Örtülü ödenekle ilgili kanun 1927 tarihinde çıkarılan 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 77 nci maddesine göre Başbakanlar tarafından harcanır.

Örtülü ödeneğin harcaması ve bu harcama ile ilgili belgelerin ortadan kaldırılması Başbakanın yetkisine bırakılmıştır. Ancak bu harcamalar keyfî olarak şahsî çıkarlar ve siyasî harcamalar için kullanılamaz.

Örtülü ödeneğin, kapalı istihbarat, kapalı savunma hizmetleri için devletin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatları için, siyasî, sosyal konularla kültürel ve devletin itibarı alanlarında ve olağanüstü hizmetlerin sağlanması için kullanılacağına dair yasa hükmü vardır.

Örtülü ödenek, kanunla, bir kişinin namusuna emanet edilmiş, harcamalar nedeni ile kendisinden hesap sorulamayacağı kaidesi getirilmiştir.

Sayın Tansu Çiller'in Başbakanlığı dönemi, ülkede yolsuzluk iddialarının en yaygın olduğu dönemdir. Bu dönemde örtülü ödenek de gayesi dışında sorumsuzca kullanılmış, karanlık ilişkiler, yolsuzluk ve suiistimaller kamuoyuna yansıdıkça, iddiaların üzerine gidilmesi gerekirken yolsuzlukları yapanlar korunmuş, örtbas edilmek istenmiştir.

Basının ortaya çıkardığı bir Parsadan Olayı vardır ki, bu olay Cumhuriyet tarihinde hiçbir örneğine rastlanmayacak şekilde, Anavatan Partisinin İstanbul Kadıköy tarafındaki oylarını DYP'ye transfer için bir dolandırıcıyı örtülü ödenekten 500 milyar lira para aktarılması olayıdır.

Her ne kadar yasa Başbakanlara örtülü ödenekten harcadığı paranın hesabını vermeyebileceğine amirse de, oluşan bir gelenekle görevi devreden Başbakan, görevi devralan Başbakana örtülü ödenekten yaptığı harcamaların hesabını vermesi adet haline gelmiştir. Ancak; Sayın eski Başbakan Tansu Çiller bu geleneklere aykırı olarak görevi bitmeden bir hafta evvel çektiği 500 milyar liranın hesabını hükümeti devrettiği ortağı Başbakana vermeyerek yıkmıştır.

Sayın Çiller'in Başbakanlığı döneminden kısa bir süre sonra örtülü ödenek olayı medya ve basında konuşulmaya başlanmıştır. Önce bu olayı kabul etmek istememiş; hatta, o gün olayı ortaya atan RP Milletvekili Sayın Kazan'a ağır hakaretler yağdırmıştır.

500 milyarın belgeleri basına yansıyınca ve Parsadan ile Mukaddes Balkan'ın aldıkları 5,5 milyar olayı akabinde ortaya çıkınca, olay faillerinden Mukadder Balkan'ın, örtülü ödenekten paraları Başbakanlıktan iki taksitle aldığını ve bu paraları yatırdığı bankaları ve hesap numaralarını vermesi ile, artık bu olayın gizlenecek tarafı kalmayınca, ağız değiştirerek Özel Kalem Müdürü Akın İstanbulluoğlu'nun parayı verdiğini açıklamıştır.

Bir basın organımızda Tufan Türenç köşesinde, devrin Başbakanı Sayın Adnan Menderes'in yargılandığı ve idamı istendiği davadan korkmadığını, korktuğu, davanın örtülü ödenek davası olduğunu, tarihe “hırsız Başbakan olarak geçmekten kortuğunu” ifade etmiştir.

İhtilallerde Başbakanlar örtülü ödeneğin hesabını kuruşu kuruşuna verebilmişlerdir.

Örtülü ödeneğin gayesi dışında kullanılmış olması kamuoyunu rahatsız etmiştir. Bu harcamayı dürüstçe yapan Başbakanları da rahatsız etmiştir.

Ayrıca, Sayın Çiller'in siyasete atıldığı tarihten itibaren servetindeki artışın bu örtülü ödenekle bağlantısı olup olmadığı konusunda kamuoyuna bilgi verilmelidir.

Yukarıda bahsi geçen olayların açıklığa çıkartılması, örtülü ödeneğin harcanması ve bir kişinin tekeli ve diğer suiistimal söylentileri ile ilgili olarak Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereği bir Meclis araştırılmasına zaruret vardır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır. Ancak, bir hususu da belirtmek istiyoruz. Tabiî, bizim, Başkanlık Divanı olarak, Meclis araştırması konusu yapılan hususu bir elemeye tabi tutup tutmama konusunda bir yetkimiz yok; çünkü, aslında, örtülü ödenek konusunun araştırılamayacağı, bir yasa hükmüdür. Yasayla yasaklanan bir hususun, Meclis araştırmasıyla araştırılıp araştırılamayacağı da, herhalde bu önergenin öngörüşmeleri sırasında konuşulacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 40 Tarihi: 28.11.1996

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 44 üncü sırasında yer alan 136 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 9 uncu sırasına alınmasının ve 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin Mardin İlinden kaldırılmasına, 9 ilde dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile gündemdeki 6 ncı sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı V.

Temel Karamollaoğlu Zeki Çakan

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya H. Hüsamettin Özkan

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30.11.1996'dan geçerli olmak üzere 1 ilde kaldırılmasına, 9 ilde dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. - On ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin; Mardin İlinden kaldırılmasına, dokuz ilde dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/585)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

31 Temmuz 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 10 ilde dört ay süreyle uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30.7.1996 tarihli ve 453 sayılı Kararıyla onaylanmış bulunan olağanüstü halin;

1. Mardin İlinden, 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere kaldırılmasının,

2. Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt, Şırnak ve Van İllerinde 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının,

Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 7.11.1996 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu tezkere üzerinde, gruplara, Hükümete ve iki milletvekiline söz vereceğim. Gruplar ve Hükümetin söz süresi 20'şer dakika, şahısların söz süresi de 10'ar dakikadır.

Yalnız, bundan önceki uygulamalarımız icabı, Sayın Hükümet, isterse, başlangıçta bir açıklama yapacaktır.

Sayın İçişleri Bakanı, efendim, bundan önceki uygulamalarımızda, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin Başbakanlıkça verilen tezkerelerin görüşmelerinde, Hükümet -kendi söz sırasında ayrıca konuşmak koşuluyla; yani, grupların bu konudaki iddialarına cevap verme hakkı da mahfuz kalmak şartıyla- başlangıçta, olağanüstü halin uzatılmasının gerekçelerini açıklamak üzere kısa bir konuşma yapıyordu. Uygun görürseniz böyle bir açıklama yapın; yoksa, gruplara söz vereyim.

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) - Başlangıçta açıklama yapmak istiyorum efendim.

BAŞKAN - Peki efendim.

Sayın İçişleri Bakanı, kısa bir açıklama yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakan. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin İlimizin olağanüstü hal uygulamasının kapsamı dışına çıkarılması; Batman, Bingöl, Şırnak, Tunceli ve Van'la birlikte 9 ilimizdeki olağanüstü hal uygulamasının yirmidokuzuncu kez uzatılması amacıyla, Hükümetimizin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Öncelikle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin de bildiği üzere, 15 Ağustos 1984 tarihinde Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kitle halinde gerçekleştirdiği öldürme eylemleriyle Türkiye ve dünya gündemine girmiş olan ayrılıkçı terör örgütü PKK'nın faaliyetlerini kontrol altına almak ve vatandaşımızın can güvenliğini sağlamak amacıyla, Anayasada yer alan olağanüstü rejim uygulamasına gerek duyulmuştur. Ancak, olağanüstü hal uygulaması paralelinde gerekli tepkinin gösterilememiş olması ve teşhisteki yanlışlıklar, PKK terörü sürecini günümüze taşımıştır.

Değerli milletvekilleri, hiçbir devlet ve hükümet, ülkesinin bir bölümünü olağanüstü hal yönetimiyle idare etmek heves ve gayretinde olamaz. Olağanüstü hal rejimi, kalıcı bir yönetim şekline dönüştürülmemelidir. Ne var ki, terörün hâlâ devam etmekte olduğu da unutulmamalıdır. Devleti ve ülkeyi bölme arzusunda olanların, yurtiçinde ve yurtdışında hangi gayretleri gösterdiklerine hepimiz şahidiz; görüyoruz ve bunları yaşıyoruz.

Türkiye Cumhuriyetinin yapısı üniter bir yapıdır ve bundan taviz verilmesi asla mümkün değildir. İşte, bu yapıya saldırı vaki olduğunda ve devamında, devletin meşru savunma hakkı ortaya çıkar. Devletimiz bu meşru savunma hakkını kullanırken, insan haklarına, hukuka ve uluslararası normlara uygun hareket etmek gerektiğinin de bilincindedir. Devletimizin bu meşru savunma hakkının kullanım şekli, Anayasamızda yer almış olduğu gibi, sınırlı olağanüstü yönetimdir.

Bugün için bir eşkıya şebekesi haline gelmiş PKK terör örgütünün gündemden çıkarılması ve bölgedeki vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğinin sağlanmasına yönelik alınmış tedbirlerin uygulanmasından devlet yararına arzu edilen hâsılanın elde edilmesine kadar olağanüstü hal rejiminin uygulanmasına gerek vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadele, taviz kaldırmayacak kadar hassas bir mücadeledir. Bu nokta, ulusal uzlaşmaya en çok ihtiyaç duyulan, her türlü siyasî çekişmelerin üstünde olan bir noktadır. İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkına saldıran terör örgütü PKK'nın bütün kalıntıları temizleninceye kadar bu kararlı mücadeleye devam edilmesi gereklidir ve tüm hızıyla sürdürülmelidir.

Terör örgütünün lojistik desteği önemli ölçüde kırılmış, kitle üzerindeki etkinliği geriletilmiştir. Başarıyla sürdürülen operasyonlarda ciddî kayıplar veren terör örgütü içerisindeki çöküntü had safhaya ulaşmıştır.

Son günlerde meydana gelen ve PKK'nın, panik ve yok oluş korkusu içerisinde olduğunu gösteren intihar saldırılarıyla, yeni bir tehdit anlayışına yöneldiği ortadadır.

Olağanüstü hal bölgesinin son dönemindeki olayların sonuçlarına baktığımızda, durumun örgüt açısından ne olduğu daha iyi anlaşılacaktır. 1 Ağustos 1996-28 Kasım 1996 tarihlerini kapsayan dönemde olağanüstü hal bölgesinde 1 019 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda 74 vatandaşımız hayatını kaybetmiş; 6 polis, 213 asker, 76 geçici köy korucusu ve 4 öğretmenimiz şehit olmuştur. Aynı zamanda, 41 polis, 615 asker, 129 geçici köy korucusu ve 139 vatandaşımız da yaralanmıştır. Örgüte yönelik operasyorlarda 1 347 terörist ölü, 50 terörist yaralı ele geçirilmiş; 85 militan, sempatizan ve örgüte yardım, yataklık eden kişi yakalanmıştır. Güvenlik kuvvetlerimiz tarafından başarıyla sürdürülen operasyonlarda büyük kayıplar veren PKK'nın uğramakta olduğu erozyon, her geçen gün daha da artarak devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 54 üncü Hükümetin -Programında da belirtildiği üzere- olağanüstü hal uygulamasıyla ilgili, gerekli tedbirler alındıktan sonra kaldırılması yönünde taahhütü bulunmaktadır. Arzumuz, olağanüstü halin kaldırılmasıdır. Nitekim, Mardin İlimizden olağanüstü hal uygulamasını kaldırarak taahhüdümüze uygun bir anlayış içerisinde olduğumuzu ve bu anlayışı devam ettireceğimizi ortaya koymuş bulunmaktayız. Olağanüstü hal ilanından bugüne kadar, bölge asayişinin sağlanabilmesi için, devletin bütün kurumları koordineli bir mücadele yürütmüşlerdir. Bu mücadelenin sınır ötesi boyutları da vardır. Bölgede terörün yok edilmesi için, güvenlik güçlerimiz, büyük bir kararlılık ve özveri içerisinde çalışmaktadır. Yaşadığı köyünden, evinden, terör sebebiyle ayrılmak zorunda kalan insanlarımızın tekrar yaşadıkları yerlere, evlerine dönmeye başlamaları, güven ortamının gittikçe tesis edilmekte olduğunun göstergesidir. Bu konuda çalışmalarımız, en kısa zamanda, hedeflenen noktaya ulaştırılacaktır.

Terörle mücadelenin manevî ve psikolojik boyutu ihmal edilmeyecektir.

Doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yaşayan vatandaşlarımıza refah ve huzur getirecek bütün ekonomik ve sosyal tedbirler alınacaktır. Birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları pekiştirilecektir. Yörede yatırımları artırmak için, devlet imkânlarının yanı sıra, özel kesim, daha etkin bir şekilde devreye sokulacaktır.

Diğer yandan, bu bölgelerimizde işsizlik sorununu çözebilmek amacıyla yerel kaynakları değerlendirmeye yönelik, tarımsal gelişme projeleri ve kırsal kalkınma projeleri uygulamalarına devam edilecek; ihtiyaç duyulan yöreler için yeni projeler hazırlanarak uygulamaya konulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede huzur ortamına ulaşma yolunda sağlanan başarı, olağanüstü hal hukukunun tanıdığı imkânlar sayesindedir. Bölgenin ve bölgede yaşayanların güvenliği, bölgede normal yönetime geçilmesi ve kesin olarak yerleştirilmesi bakımından olağanüstü yönetimin bir müddet daha uzatılması zarureti ortadadır. Teröre karşı millî mutabakatın böylesine güçlü olduğu bir esnada olağanüstü hal uygulamasına devam edilmesinin terör örgütü PKK'nın aleyhine olacağını, örgütün kendisi de gayet iyi bilmektedir.

Birlik ve beraberliğin temsili durumunda olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde olağanüstü halin uzatılması yönünde görüş birliğinin sağlanması ülkemizin yararına olacak, bölge insanı ve tüm vatandaşlarımızın esenliğine katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede başarı yakalanmıştır; bırakılması veya gevşetilmesi diye bir şey söz konusu dahi edilemez. Bu tablo, ülkemizi, kanın ve gözyaşının akmadığı, huzur ve güvenin tesis edildiği bir ortama doğru götürecektir. Bu durum karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, her zaman olduğu gibi bugün de, yine, ülkenin en önemli sorunu olan bölücü terör hareketi karşısında kararlılığını, birlik ve beraberliğini göstereceğine inanıyorum. Halen süregelmekte olan terör olgusu ve ülkemize yönelik tehdidin henüz tam anlamıyla bitmemiş olması gerçeği karşısında, bölgede yürürlükte olan olağanüstü halin, Mardin İlimiz dışında diğer 9 ilimizde, Hükümet Programında yer alan taahhütlerin gerçekleştirilmesi paralelinde, bir müddet daha devam ettirilmesinden yanayız.

Sizleri saygıyla selamlıyorum; saygılarımı sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şu ana kadar, gruplardan, yalnız, Cumhuriyet Halk Partisi -Sayın Yahya Şimşek- şahısları adına da, Sebgetullah Seydaoğlu arkadaşımız söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Şimşek, süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Mardin İli dışında 9 ilde olağanüstü halin dört ay daha uzatılması isteğini içeren Başbakanlık tezkeresi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve düşüncelerini anlatmak için söz almış bulunuyorum. Sizleri, şahsım ve Grubum adına, saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, olağanüstü halin -uygulanan illerde- bir kez daha uzatılması, rakam olarak, 29'a ulaşıyor. Zaman çok çabuk geçiyor. Tabiî, bu geçen zamanın çabukluğu bizim için; ama, orada yaşayan insanlar için, elbette ki, bu süre o kadar çabuk geçmiyor. Çabuk geçen bu süre içerisinde, bundan evvel, olağanüstü halin dört ay uzatılmasıyla ilgili, ondan da önce, yine olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasıyla ilgili bu kürsüde yapılan konuşmaları çok canlı bir şekilde hatırlıyorum. Şimdiye kadar yirmidokuz kez uzatılma isteği var. Bunların da üç tanesine, milletvekili olduğum süre içerisinde, ben, tanık olmuş durumdayım. O konuşmalardan bir tanesi, çok canlı bir şekilde, kulaklarımda çınlıyor. Bu kürsüden Refah Partisi Grubu adına konuşan değerli milletvekili arkadaşım Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu “bir gün bile bizim iktidarımız döneminde uzatılmayacak; Allah nasip edecek, biz geleceğiz ve olağanüstü hali de kaldıracağız; kalkar mı kalkmaz mı, bir gün bile devam ettirilir mi, onu göstereceğiz” demişti 18.6.1996 tarihli birleşimde. (CHP sıralarından alkışlar)

Anlaşılan daha bir gün dolmadı veya Sayın Hatipoğlu ile bir gün konusundaki anlayışlarımız farklı. Farklı; çünkü, bu bir gün, herhade dünya takvimine göre belirlenen gün değil, ahiret takvimine göre belirlenen gün olsa gerek. (CHP sıralarından alkışlar) Ama, biz dünyada yaşıyoruz; dünyada yaşadığımız için de, dünya takvimine göre değerlendirmek durumundayız. Demek ki, olağanüstü hali kaldırmak o kadar kolay olmuyor. En azından, bugün, burada, konuşacak Refah Partili arkadaşımın “bu konuda biz yanılmışız” demesini bekliyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin çok iyi bildiği gibi, olağanüstü hal, Anayasanın 119 ve 120 nci maddelerinde düzenlenmiş; ama, geçiçi bir hal olarak düzenlenmiş. Anayasanın bu konudaki özü, bu konudaki ruhu, olağanüstü halin geçici olarak düşünülmesi şeklinde. Peki, ondokuz yıldan bu yana sürekli sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamasıyla yaşayan Doğu Anadolu'da geçerli olan bu uygulamanın süreklilik arz ettiği düşünülürse, acaba olağanüstü halin böyle sürekli uzatılması. Anayasanın istediği bir olağanüstü hal olarak kabul edilebilir mi; o ruha, o öze uygun olarak düşünülebilir mi; bana göre, düşünülemez; süreklilik kazanması, Anayasada o hükmü koyanların iradelerini yansıtmıyor diye düşünüyorum.

Bugüne kadarki uygulamalarda görüldü, uzatılan olağanüstü hal, terörle mücadelede çok önemli sonuçları aldırmadığını gösterdi. Diliyoruz, istiyoruz, gerçekten, terör belasının kökü kazınmalıdır. Bunun için de, çareler arıyoruz; ama, gördük ki, bu çareler, bu törer belasının kökünün kazınması için yeterli değil; çünkü, olağanüstü halin uzatılmasında zarar gören teröristler olmuyor; zarar gören, orada yaşayan insanlar ile orada şehit olan güvenlik güçlerimizin eşleri, çocukları ve yakınları oluyor.

Her defasında “kökü kazındı, sonu geldi” diyoruz; ama, ne kökünün kazınması ne de sonunun getirilmesi bir türlü mümkün olmuyor. Her uzatma isteğinin gerekçesi “az kaldı, bitti, bitecek...” oluyor. Geçen uzatma isteğinde de “artık, olağanüstü hali kaldıracağız; ancak, altyapısını hazırlayacağız, birtakım yasaların çıkmasını sağlayacağız ki, bu olağanüstü hali kaldıralım” denildi. O ağustos ayının sıcağında Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdınız, geldik; çalışmalar yapıldı, o altyapıyı oluşturacak yasalar Parlamentodan geçti; ama, hâlâ, altyapı hazır olduğu halde, bugün, yeniden olağanüstü halin uzatılması isteği var; demek ki, altyapının hazırlanması da yetmiyor. Bir ildeki olağanüstü halin kaldırılması, bence, bütün bu söylenenlerin yerine getirildiği anlamında algılanamaz.

Değerli arkadaşlar, galiba, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasanın 120 nci maddesinde kendine verilen haklardan sadece birisi üzerinde duruyor, yani, uzatma yetkisi var; ama, aynı zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü hali kaldırma yetkisi de var. Hep uzatma yetkisi kafamıza takılmış; ama, 120 nci maddede ifadesini bulan olağanüstü halin kaldırılması konusunda hiçbir adım atmıyoruz, atamıyoruz; bunu unuttuk galiba, böyle bir yetkimizin olduğunu da unuttuk galiba.

Onsekiz ondokuz yıldan beri o yörede olağanüstü halin uzatılması, öyle, o yörede yaşayan insanlar için kolay bir olay olmasa gerek; bunu hepimiz düşünüyoruz, hepimiz dile getiriyoruz bu kürsüden. Düşünün ki, o dönemlerin başlangıcında doğan çocuklar, şimdi 18, 19 yaşına gelmişler ve hâlâ, özgürlüğün, normal demokratik rejimin ne olduğunu bilemiyorlar, bunlarla tanışamamışlar, tanışmamışlar değerli arkadaşlarım.

Biraz evvel söylediğim gibi, amaç, terörün kökünü kazımaksa, bu yöntemle olmuyor. Halka eziyet çektirmekse amacımız -ki, olmaz öyle bir amaç- yöntem doğru. Amacımız halka eziyet çektirmek değilse, o zaman, bu konuda daha farklı yöntemleri düşünmek zorundayız.

Olağanüstü hal bölgesinde Olağanüstü Hal Yasası uygulanıyor; orada yaşayan insanlara da, basına da birçok yasaklar getirilmiş, birçok sınırlamalar getirilmiş; öyle bir hal almış ki, giderek, orada yaşayan insanlar, neredeyse, şekerini, tuzunu yetkililerden karneyle almak zorunda kalıyorlar; yollar kapatılmış, okullar boşaltılmış, birçok insan evinden, yurdundan çıkarılmış.

Geçenlerde, Sayın Genel Başkanımız, Tunceli'ye yaptığı bir ziyareti ve orada edindikleri gözlemleri kamuoyuna çok net bir biçimde açıkladı. Tunceli ile Pülümür arası 70 kilometre. Bu 70 kilometrelik yol, güvenlik nedeniyle kapatılmış durumda, sadece siyasîler gittiği zaman, protokol gittiği zaman açılabiliyor. Pülümür'den Tunceli'ye gelip, tuzunu, şekerini almak durumunda olan, orada yaşayan insanlar, başka illerden dolaşmak suretiyle 70 kilometrelik yolu uzatarak -ki, 600-700 kilometrelik bir yol- Tunceli merkezine gelecekler ve tuzunu, şekerini, gereksiniminlerini böylece karşılayacaklar; bu, halka eziyet değil de nedir?! Oradaki yetkililerin açıklamalarına göre, o yolun açılması için iki zırhlı aracın yeterli olduğu söyleniyor. Niçin, bu gibi önlemleri Hükümet almıyor da, oradaki insanları bir de bu şekliyle perişan ediyor.

Değerli arkadaşlarım, ülkede meydana gelen terör olaylarını önlemek elbette ki Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, elbette ki güvenlik güçlerimizin görevi, anayasal görevi, yasal görevi; ama, biz, bu normal görevlerin dışında, koruculuk müessesesini ihdas etmişiz; bunun yanında, özel tim denilen yeni bir müesseseyi oluşturmuşuz.

Korucuların bugüne kadar karıştığı cinayet, gasp, kaçakçılık, uyuşturucu gibi olayların ne kadar yoğunlaştığını hepimiz görüyoruz, hepimiz okuyoruz, hepimiz televizyonlardan izliyoruz; bunların bir kısmının o yörelerde yargılandıklarını da biliyoruz. Şimdi, koruculuk müessesesinin terörle mücadelede yararlı olduğunu söyleyebilmek mümkün mü?

Bir de, korucuları aşiretlere vermişiz; korucular, aşiretlerin emrinde, PKK'yla mücadele ediyor; eğer, PKK'yla, aşiretler, korucular, mücadele edecekse, o zaman, oradaki Türk Silahlı Kuvvetlerine, güvenlik güçlerine, istihbarat teşkilatına ve bu kadar şehide ne gerek vardı; gerek yoktu.

Bir de, özel timi irdelemek gerekir. Özel tim, artık, kendinin çok özel olduğunu da ortaya koymuştur. Nasıl özel; öylesine özel ki, kendisinin, nasıl bir yapıda, nasıl bir anlayışta, nasıl bir düşüncede olduğunu gizlemek gereğini dahi duymuyor. Ne yapıyor; işte, geçenlerde televizyonlarda gösterdi; özel tim mensupları tankın üzerine çıkıyor, rahatlıkla bozkurt işareti yapabiliyor. Yine, basından, medyadan öğrendiğimiz kadarıyla, silahlarının kabzasında kurt başlıkları var. Böylesine açık ve net; kafa yapıları belli, düşünceleri belli insanlardan oluşturulan özel timin, orada, PKK'yla mücadelede başarı sağlayabileceğine, oradaki halka ıstırap vermeyeceğine güven duyabilmek mümkün mü?

Demek ki, orada bir mücadele veriliyorsa, bu mücadele bu yöntemle verilecekse, özel timin de, koruculuk müessesesinin de, herhalde ortadan kaldırılması gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda ortaya çıkan olayları da göz önüne aldığımız zaman, gerçekten, bu yöntemle terörün kökü kazınabilir mi; bana göre kazınamaz. Olağanüstülükler, sürekli olağanüstü olayları örtbas etmek için bugüne kadar bu şekliyle görüntülendi. Oradaki olaylar, bize göre, ancak ve ancak, demokrasiyi uygulamakla önlenebilir; halkı kazanmakla, halkı yanımıza almakla mümkün olabilir. Güneydoğuda ve doğuda, demokrasiyi yerleştirebilmek için, önce o yöredeki bireyi özgürleştirmek gerekir. Bireyi özgürleştirebilmek için de, o yöredeki feodal yapılanmayı değiştirmek gerekir. Bunlarda başarılı olamadıkça, doğuya da güneydoğuya da demokrasiyi yerleştirebilme şansımız ne yazık ki mümkün olamaz.

Şimdi, Olağanüstü Hal Yasasıyla o yörede birtakım yasaklamalar var; basına yasaklamalar var, orada yaşayan insanlara yasaklamalar var. Neden?.. Böyle bir yasaklama şeffaflığı ortadan kaldırıyor. Biz, demokrasi, şeffaf rejimdir diyoruz, demokrasi, açık rejimdir diyoruz; ama, bu şeffaflığın, bu açıklığın gereğini yerine getirmeye de engel oluyoruz. Eğer, bu olağanüstülükler ortadan kalkarsa, inanıyorum ki, bütün pislikler de açığa çıkacaktır; ama, biz bunu yapmıyoruz, ne yapıyoruz; olağanüstülüklere daha da olağanüstülük getirmeye çalışıyoruz. İşte, son Basın Kanunu değişikliğiyle ilgili bu Mecliste yapılan tartışmalar, bunun en açık kanıtıdır. Olağanüstü Hal Yasasıyla getirilen sınırlamalarla, basına getirdiğimiz sınırlamalarla yetinmiyoruz, onu daha sınırlı hale getirmek için; yani, iyice susturmak için, yeni bir yasayı getirme gayreti içine giriyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu anlatılanların ışığı altında Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim görüşümüz, güneydoğudaki terör eylemlerinin bitmesi için tek çözüm demokrasidir. Ülkenin her yerinde, herkes için ve 24 saat demokrasidir. (CHP sıralarından alkışlar)

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) - Aynen banka reklamı gibi oldu.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Yani, nasıl kabul ederseniz... Anlayışa bağlı Sayın Asiltürk. Bizim anlayışımız bu; ama, bu reklam gibi oldu diyorsanız, bu anlayışı da taşıyorsanız, bizim anlaşabilmemiz mümkün değil. Halbuki biz...

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) - Reklam gibi oldu demiyorum, banka reklamı gibi oldu diyorum; 24 saat açığız diyor ya...

BAŞKAN - Efendim müdahale etmeyin... Sayın Asiltürk, rica ediyorum...

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Hayır, 24 saat demokrasi diyorum. Yani, niye, aklınız fikriniz hep parada mı ki, bankayı gündeme getiriyorsunuz.

Yani, 24 saat demokrasi olmalı bu ülkede, gerçekten olmalı. Ben inanıyorum ki, bunu, sizler de aynı şekilde düşünüyorsunuz, öyle istiyorsunuz.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - İstemeyen var mı?

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Yapalım, hep beraber yapalım.

Bakın, geçmişte siz yaptınız biz yaptık tartışmasıyla bir yere varılmıyor; yani, bu tartışmaya girmenin bir yararı yok. Siz, iktidar olmadan onbeş gün evvel çok farklı şeyler söylüyordunuz, iktidar olduktan sonra tamamen tersini söylemeye başladınız. Neredeyse temel ilkelerinizden vazgeçtiniz. O konuda, lütfen böyle laf atmayın; çünkü, sizin kadar (U) dönüşü yapan bir parti olmadı. Zaten, o dönüşe hiç kimsenin hızı yetişmez bu Mecliste. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, lütfen, bu tür tartışmaların yeri olmasın. Bize yakışan şekilde tartışalım; olay bu.

Şimdi, biz, insan haklarına dayalı, demokratik hukuk devletini istiyor muyuz? Söylemlerde hep istiyoruz; ama, uygulamada bir türlü yaşama geçiremiyoruz. Nedir demokratik hukuk devletinin belirgin özellikleri; yine hepimiz biliyoruz: Demokratik hukuk devletinde yargı bağımsız olur; demokratik hukuk devletinde savunma bağımsız olur; demokratik hukuk devletinde idarenin tüm tasarrufları yargı denetimine tabi olur; demokratik hukuk devletinde olağanüstülüklere hiç yer yok. Bunlar, daha çok uzatılabilir; beş, altı, yedi diye uzatılabilir.

Şimdi, Türkiye'de bu koşulların var olduğunu söyleyebilmek olanaklı mı; yani, Türkiye'de yargı bağımsız mı; değil. Hep söyledik, konuştuk, tartıştık, hâlâ tartışıyoruz; ama, yargıyı bağımsızlaştırma konusunda da hiçbir gayretimiz yok. Gelin, bu noktalarda anlaşalım. Savunma bağımsız mı; değil. Savunmanın örgütü bağımsız mı; değil. Baroların başında Adalet Bakanlığı Demokles'in kılıcı gibi sallanıyor; kaldıralım, bağımsızlaştıralım.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) - Ne zamandan beri efendim?!..

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Canım, ne zamandan beri olursa olsun; gelin, şimdi çare bulalım. Bu konuda, eğer, teşhiste hemfikirsek, ona göre tedaviyi yapalım, birlikte yapalım. Ne olacak?.. Senin zamanında olmuş, benim zamanımda... Mesele o değil; mesele, doğruları tespit etmek, bu noktaya gelebilmek. (CHP sıralarından alkışlar)

Peki, idarenin her türlü tasarrufu yargı denetimine tabi mi; yok; birçok olay var ki, yargı denetimine tabi değil. Peki, Türkiye'de olağanüstülükler yok mu; o kadar çok ki... İşte, uygulanıyor... Olağanüstü mahkemeler var; oysa, Anayasada, herkes, tabiî hâkim önünde yargılanmalıdır, hakkını aramalıdır diye de kocaman kocaman yazmışız.

Bütün bunları gerçekleştirememişsek, Türkiye, demokratik hukuk devleti olabilir mi; olamamışız arkadaşlar; ama, biz, demokratik hukuk devleti olmak istiyoruz; olmak istiyorsak, samimiysek, gelin, demokratik hukuk devleti olabilme yolundaki bütün engelleri hep birlikte kaldıralım ve bunun onurunu da 20 nci Dönem milletvekilleri olarak hep birlikte yaşayalım; ancak, konuya ciddî bakmak lazım, bu konuya inançlı bakmak lazım. Ülkede çok önemli olaylar meydana geliyor, önemli olaylar oluşuyor, yer yerinden oynuyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlar mısınız...

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Böylesine ciddî olaylar karşısında, özellikle şu son olaylar karşısında, Susurluk olayı karşısında çeşitli yorumlar yapılıyor. Sayın Başbakanımız “canım bunlar fasa fiso şeyler” diyor. Eğer, olaya bu mantıkla yaklaşırsak, hiçbir sorunun üstesinden gelemeyiz.

Demokrasiyi yerleştirme konusunda, insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletini yerleştirme konusunda her türlü katkıya varız.

Değerli arkadaşlarım, devleti, gerçek fonksiyonunun dışında tutmamak lazım. Bakın, bir üzüntümü yine belirtmek istiyorum: Sayın Sedat Bucak yaralandı, Tanrıdan şifa diliyoruz; ancak, Sayın Sedat Bucak'ın, İstanbul'da hastanede yattığı sırada, onun, devlet tarafından değil de, aşiret korumacıları tarafından korunması, bir noktada, devletin ötelenmesi anlamındadır. Eğer, İstanbul'un göbeğinde devlet böyle öteleniyorsa, güneydoğuda neler oluyor... Kafalarda soru işaretleri açılıyor. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar) Onun için, lütfen, gelin bu konularda hassas davranalım; kim buna neden olursa olsun, izin vermeyelim. Ancak, bu anlayış içerisinde, terörden de, ülkenin önündeki sorunlardan da sağlıkla çıkabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatılda)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek; fazla süre vermeyeceğim.

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Şimşek, siz, Tunceli ile Pülümür arasındaki yolun 70 kilometrelik bölümünün kapalı olduğunu söylediniz; Tunceli ile Pülümür arasındaki kapalı yol mesafesi 35 kilometredir.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Yani, belki, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Yani, o yörenin milletvekiliyim de... Doğruyu söyletmek için...

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Doğru, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir de, sayın arkadaşımız konuşmasının bir yerinde “neredeyse, olağanüstü hal bölgesinde yiyecek karneye bindirilmiştir” dedi. Bence, bu “neredeyse” kelimesi fazla; çünkü, benim ilimde nüfus başına günde 200 gram un veriliyor, şeker ve çay da, taneyle veriliyor. Onu açıklamak için... Ben o yörenin milletvekiliyim. Burada bir arkadaş yanlış konuşma yaparsa, onu düzeltmek zorundayım.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Sayın Milletvekiline de teşekkür etmeniz lazım.

BAŞKAN - Efendim, sizi kınamadım ki, doğrusunu söyledim, düzelttim.

İkinci söz, ANAP Grubu adına, Sayın Akın Gönen; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır Sayın Gönen.

ANAP GRUBU ADINA AKIN GÖNEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ben de, Anavatan Partisi Grubu adına, Mardin İlinde olağanüstü halin kaldırılması, 9 ilde de devamıyla ilgili, Grubumun görüşlerini sizlere sunacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin bildiği gibi, Türkiye, 70'li yılların sonundan beri sıkıyönetim, 1984 yılından sonra da, olağanüstü hal rejimiyle yönetilen sıkıntılı bir dönem geçiren haldedir. Gerçekten, ülkemiz sıkıntılı bir dönem geçirmekte, bu sıkıntılı dönemin problemlerini çözmek için bütün hükümetler ellerinden geleni yapmakta, ülkenin problemini olabildiğince azaltma çabası göstermektedirler. Bugün olduğu gibi, Hükümet, olağanüstü hali uzatma talebiyle geliyor -ki, otuz sınırına geldik- ve her seferinde, iktidarda bulunanlar, olağanüstü hali kaldırma sözü ve vaadi yönünde; muhalefette bulunanlar da, olağanüstü halin, bölge insanına sıkıntı yarattığı, bunun bir an önce kaldırılması gerektiği ve işkence olduğu yönünde yoğunlaşan konuşmalar yaparlar.

Şimdi, hafızalarımızı yokladığımız zaman, geçmişte, gerçekten -benden önceki konuşmacı değerli arkadaşımızın da söylediği gibi- Refah Partisinin değerli sözcüsü “İktidar olunca, bir gün bile durdurmayacağız” demişti, hemen kaldıracaklarını söylemişti. Gerçekten, kaldırıp kaldırmadıklarını, bölge halkının ve kendilerinin takdirine sunuyorum.

Ayrıca, burada, şimdi Başbakan olan dönemin muhalefet lideri Genel Başkan Sayın Erbakan'ın bir cümlesini okuyacağım. 11.11.1992 tarihinde grup toplantısında yaptıkları bir konuşmada -ki, bu, basında çıktı, ertesi gün, yani 12'sinde Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı- terör konusunda aynen şöyle diyorlar: “Ülkenin bir yerinde olağanüstü hal uygulayarak, İktidar, bölücülük yapıyor.” Olağanüstü hal uygulamasını bölücülükle eş tutan bir zihniyet, bugün, karşımıza, olağanüstü halin ikinci sefer bir daha uzatılması teklifiyle geliyor. Gerçekten, o günkü tavrına mı, yoksa, bugünkü değişiminemi üzülelim ya da sevinelim; takdirlerinize sunuyorum.

Tabiî, bu, sadece bir değişim olsa, güler geçeriz veya deriz ki: “Bu, bir iyi değişim.” Yalnız, terör, bildiğiniz gibi, halkın desteğiyle önlenebilir, halkın, güvenlik kuvvetlerine, gönül bağıyla, istihbarat açısından, bilgi açısından, sabır açısından destek olduğu zaman halledilebilir. Partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır; muhalefette olsunlar, iktidarda olsunlar, devlet adamlığı anlayışıyla, sorumluluk duygusuyla ülke menfaatlarına yaklaşma, hepimizin hem görevi hem de yeminimizin bir icabı.

Şimdi, sizin, bölücülükle eş tutuğunuz -ki, o bölgede yaşayan insanlar, büyük sıkıntı içerisindeler- olağanüstü hal rejimi, Anayasamızın 119, 120 ve 121 inci maddelerinde düzenlenmiş, demokratik rejimin bir yönetim modelidir; demokrasi içerisinde, idare hukuku içerisinde olan yönetim modelidir; ama, bu model, olağan yönetim ile sıkıyönetim arasında olan, sivil yöneticilerin güvenlik kuvvetlerine hâkim olduğu bir ara rejimdir. Demokrasi sınırlanmakta, temel hak ve özgürlükler, şartların gereğine göre kesilmekte veya durdurulmaktadır.

Şimdi, temel hak ve hürriyetlerinde sıkıntıya uğrayan, sıkıntısı büyüyen, yerine göre, göç eden, zaman zaman, evine, ırzına, namusuna tasallut eden hainlerin bulunduğu bir ortamda, siz, olağanüstü hal yönetimiyle, bu bölge insanını rahatlatmaya çalışıyorsunuz. Size destek olması gereken ve bu desteği, yemininin icabı olan muhalefet partisinin Değerli Genel Başkanının bu tür bir beyanı, gerçekten, o bölge insanı için, kafaları karıştırıcı, yürekleri bulandıcı, o bölgede görev yapan güvenlik güçleri için de son derece zor bir durumdur. Düşünün siz o güvenlik mensubunu, belki üç gün sonra, beş gün sonra iktidar olacak, devlet sorumluluğunu elinde tutacak olan bir partinin lideri, yapılan uygulamayı, bölücülükle eş tutuyor. Takdirlerinize sunuyorum. O gün de yanlıştı; bugün, biz de aynı tavrı sergilersek, bizim için de yanlış olur.

Ben ve Partim -Anavatan Partisi- geçmişinden bugüne kadar, sorumlu devlet adamlığı ve sorumlu politika izledik. Ülke sorunlarında, memleket menfaatı neyi gerektiriyorsa, daima onu yaptık. Olağanüstü hal ilanı gerekti, onu yaptık; İl İdaresi Kanunu değişikliği geldi -biz, tasarıyı Parlamento gündemine getirdik; ama, hükümetimiz devam edemedi- muhalefet olarak destek olduk; çünkü, doğru buydu. Kimlik Bildirme Kanunu, Ateşli Silahlar Kanunu, Köy Kanunu, hepsi bizim zamanımızda hazırlandı; ama, bugün görüşülmek üzere gelsinler, yine sorumluluk anlayışımızla, iktidarın ülke yararına, halk yararına, millet bütünlüğü yararına olan her hareketinde de sorumluluk anlayışımız icabı, politika olarak, içpolitika malzemesi olarak yanlış da olsa, bu doğru bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz. Bugün de, bunun bir örneğini, burada, yine sergileyeceğiz. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, olağanüstü hal uzatılsın diye önümüze geldi. Bir durum değerlendirmesi yapalım. Tabiî, bu durum değerlendirmesini yaparken, duygularla değil, mantıkla yapmak lazım. Yine, bir değerli partimizin yöneticisi “ya bitecek ya bitecek” sloganıyla yola çıktı. Sloganlarla bu işin halli mümkün olsaydı, Türkiye'de hiçbir problem kalmazdı. Terör, evrensel kuralları olan, iç şartlarla, dış şartlarla beslenen ve o şartların gereği tavır almanızı gerektiren bir olaydır. Slogan, görev yapanlara, belirli bir noktaya kadar moral verir; ama, slogan sınırını aşar. Attığınız sloganın büyüsüne kapılır da her aklınıza geleni söyleme durumuna düşerseniz, evrensel kuralları olan terörle mücadelenizde, evrensel hukuk nazarında, evrensel platformda zarara da uğrarsınız. Örnek mi vereyim; güneydoğuda, geçenlerde, damdan düşer gibi “Apo'yu yakalıyorduk, son anda elimizden kaçtı, asistanları -ne ise asistan, onu da anlamadım, basında böyle çıktı- yakalandı veya öldürüldü” diye bir beyan oldu. Şimdi, siz, yıllarca, dışpolitika olarak, terörün, Suriye'den beslendiğini, Apo'nun, Suriye'de olduğunu, beynelmilel platformlarda vurgulayacaksınız, sonra, Doğru Yol Partisinin Genel Başkanı, bu savınızı yanlış olarak, desteksiz, bilgisiz olarak bir günde bozacak. Bu, siyaset değil...

Bir Refah Partili yönetici, konuşmasında “kolsuz, bacaksız, gözsüz insan yaşar; ama, beyni olmayan insan yaşayamaz” diyor ve Dışişlerini beyin olarak kabul ettiğini söylüyor ve “Dışişlerinden yararlanmalı” diyor mealen. Ben de katılıyorum; terörle mücadelede, Dışişlerinin, İçişlerinin değerli bürokratlarının, yetişmiş insanlarının da bilgisine başvurmalı. İnsan ağzından çıkanın, önüne, nerede, nasıl geleceğini hesaplamalı; hesaplıyamıyorsa konuşmamalı.

Şimdi, şartlara bakalım. Biraz evvel, yeni Bakanımız, burada, terörle ilgili bilgi verdiler. Kendisine de bütün kalbimle başarı diliyorum, inşallah başarılı olurlar, Allah yardımcısı olsun, çok zor bir dönemde göreve geldiler. Rakamlar verdiler, rakamlara bakıyorsunuz, yüzlerce şehidimiz var; polis, asker, köy korucusu, bölge halkından. Binin üzerinde olay olmuş dönem içerisinde. Bölgeye gidip gelen arkadaşlarımız bilirler -bütün partilerden o bölgenin milletvekili var, irtibatı olanlar var- okullar hâlâ kapalı; Türkiye'nin büyük bir bölümünde daha binlerce değil, onbinlerce öğretme açığı var, bugün de kuralar çekiliyor. Türkiye'nin batısında bile öğretmen açığının bulunduğu bir dönemde, güneydoğuda ve olağanüstü hal bölgemizde, gerçekten, okullar kapalı; yatılı bölge okulu inşaatları tamamlanamamış, devam ediyor ve millî politikanın gereği, bir an önce tamamlanmaları gerekir.

Bakıyorsunuz, bölgede asaleten görev icra eden yönetici, yönetici sayısının yüzde 20'si civarında. Uzman hekim ihtiyacı had safhada, teknik adam ihtiyacı devam ediyor.

Şimdi, bu şartlarda, terör bitti, azaldı demek yanlış olur. Zaten yanlış olduğu da Hükümetin bu tezkeresindeki uzatma talebiyle de teyit ediliyor.

Bölgede hain PKK, dış güçlerle işbirliği yapmış, masum insanımızı, bölge halkını, etnik kökenine bakmadan, çoluk çocuk demeden, beşikteki çocuğu bile tarumar etmiş, yatağında öldürmüş; haliyle, yüzbinlik kentler bir milyona çıkmış; bu ortamda sosyal yaşantı, ekonomik yaşantı sefalet düzeyine çıkar; bunun tersini düşünmek bile hata. Tabiî, hükümetler -bugünkü Hükümet de ondan önceki hükümet de, ondan öncekiler de- bu yarayı sarmaya, bu sıkıntıyı defetmeye, devlet güvenlik güçleriyle, yerel yönetimlerle, yerel görevlilerle çırpındılar; ama, şartlara iyi bakmak lazım. Eğer, terör, Türkiye'nin iç problemlerinden kaynaklansaydı, ki iç problemlerden kaynaklanmadığı bir gerçektir... Bölgemize bir bakalım, petrol bulunan bölgenin böğründeyiz; kuzeyi eski Rus İmparatorluğunun Akdeniz'e iniş yolu üzerindeyiz, ticaret yolları üzerindeyiz, ticaret yolları üzerindeyiz ve Batı kültürüyle Doğu kültürünün birbirine girdiği bir bölge; bu kültürlerin yarış alanı, savaş alanı... Böyle bir bölgede, Körfez Harbinin de üstüne eklenmesiyle yaşanan dramatik tabloyu hepimiz 10 yıldır biliyoruz. Bölge, bu kadar sıkıntılı durumdayken, şartlar değişmemişken, soruyorum size, şartlar değişti mi?

Bölge halkına soruyorum: Sınır ticareti başladı mı? Petrol boru hattı çalışıyor mu? Bölgede, dün, dağlarında hayvan sürülerinin gezdiği, sürüleri çobanların beklediği dağlarda yine sürüler dolaşıyor mu? Tarlalarda ekinler mi var, mayınlar mı var?

Ortam, yine bu ortam; dışarıdaki şartlar da değişmemiş. Dış şartlar aynı kaldığına göre, içeride ne yaparsanız yapın, dışarıdaki Körfezin yanan alevi, İsrail-Suriye ilişkileri, Lübnan'ın durumu, dünkü İran-Irak harbi ve bugün Kuzey Irak'taki sonsuz çatışma büyük sıkıntı getirmiştir. Şartlar değişmediğine göre, bu yangının dumanının, alevinin her an bizi de yalaması, bizi de etkilemesi muhtemel; muhtemel değil, zaten etkiliyor.

Şimdi, bakıyorsunuz, bölgedeki sıkıntı çok büyük. Kuzey Irak'ta bir operasyon oluyor, Barzani ile Saddam anlaşıyor, Talabani kuvvetleri üzerine gidiyor; Amerika, binlerle ifade edilen paralı ajanlarını, bölgeden, uçaklarla önce bir adaya, oradan Amerika'ya götürüyor. Demek, olayın boyutu bu derece büyük, evrensel. Siz, bu evrensel olayda, olayı, sadece küçük iç siyaset sebeplerine dayandırırsanız, yanılırsınız. Bu sebeple de, terör, sizin, içeride “ya bitecek ya bitecek” sloganınızla bitmez. Onun için, terörle mücadele eden güçlerin şevkini kırmamak, onların, heyecanla, canlarıyla kanlarıyla toprağı sulayarak âdeta hudutlarımızı yalayan bu alevi söndürmeye çalıştıkları bir dönemde, onlara zarar verilmemesi için, her vatanseverin, her vatansever parlamenterin itina göstermesi gerektiğinin, şahsen ben ve Grubum, doğru olduğu inancını taşımaktayız.

Burada sözlerimi uzatıp, yeni İçişleri Bakanımıza, yararlanabileceği birtakım şeyler daha söylemek isterdim. Çünkü, terörle mücadele edilen bölgede yedi yıl valilik ve kaymakamlık yaptım; ama, sanırım, Sayın Bakanımızın, olağanüstü halin uzatılmasından daha önemli bir problemi var ki, yararlanmayı düşünmediler, ayrıldılar; o da beni üzmüştür. (ANAP sıralarından alkışlar) Sanırım, burada, değerli meslektaşlarım var, bakanlık yapmış ağabeylerimiz var, onlar kendisine bunları aktarırlar, yararlanma ihtiyacı duyarsa, yararlanmasını sağlarlar diyorum.

Geldiğimiz günümüzde, şartlar, terör şartları aynen devam ediyor, bölgedeki sıkıntı aynen devam ediyor, dış şartlar devam ediyor. O durumda, gelen tezkereye ters oy kullanmak, ciddî devlet adamlığı, ciddî siyaset anlayışıyla ters düşerdi. Biz, durumu değerlendirdik ve bunun devamında ülke menfaatına, yarar olduğu kanaatine vardık. Ancak, burada şartlarda ufak bir değişme var -son aktüel haberleri takip ediyorsunuz, ediyoruz- boru hattıyla ilgili olarak, Birleşmiş Milletlerin ve Amerika'nın tavrında bir değişme oldu; bölge şartlarında yumuşama olacağı intibaını aldık.

Bölge insanı uzun zamandır, sıkıntı içerisinde; açlık sefalet, göç, işsizlik, evsizlik, can korkusu, namus korkusu, hepsi... Bunları dindirmenin, yavaşlatmanın yolunu bulmamız lazım; Anayasamızda bunun da yolu var. Her hükümet programında -benim de içinde bulunduğum hükümetin programı dahil- hep bölge insanına destek olunacağı, bölge insanının yaralarının sarılacağı söylenildi. Gidip gelen arkadaşlarımız, bölge insanına soruyordur veya bizi şimdi ekrandan izleyenler diyorlardır ki “söylenir; ama olmaz” doğrudur; yeterince olmamıştır, bu bir eksikliktir; hukukî zeminini tamamlamadan, bu eksikliği gidermek mümkün değil.

Bugün, bildiğiniz gibi, olağanüstü hal rejimi, Anayasamızın 119, 120 ve 121 inci maddelerinde düzenlenmiştir. 120 nci maddeye göre bugünkü şiddet, şiddetin yaygınlaşması, terör sebebiyle olağanüstü hal ilanı kararı alınmıştır. Yani, bugünkü olağanüstü hal güvenlikle ilgilidir; ana gerekçe bu; ama, geldiğimiz gün, bu sürenin yılları bulması, âdeta, 1987'den bu tarafa 10 yıla yaklaşıyor, 1978'i alırsanız 20 yıla yaklaşıyor.

Bölge insanı sıkıntıda, bölge insanına moral vererek -ki, bölge insanı, devletine bağlı, devleti için canını veriyor; çoğu, bölgesini terk etmiyor- bu insanların yarasını süratle sarmamız lazım. Hukukî zemin sağlanmadan bunun olması mümkün değil; olmadığı da görülüyor, işte açık... Soruyorum size: İşletmeye açılabilecek yüzlerce tesis işletmeye açılabildi mi? Dağlarda hayvancılık kredisi verilip dağlar hayvanla doldu mu?..Hayır. İşsizliği çözücü ciddî tedbir alınabildi mi? Vergi istisnaları gelebildi mi? SSK primi konusunda rahatlama oldu mu?.. Olmaz; çünkü, bunları yapabilmemiz için hukuk ve finans konusunun halli gerekir.

Anayasamızın 119 uncu maddesinde olağanüstü hal rejimiyle ilgili bir “ekonomik bunalım” tabiri var. Terör, güvenlik boyutuyla şiddetle devam ediyor, iç ve dış şartlar, devamını zarurî kılıyor; 120'nin şartları var; ama, bunun yanında terörün uzun sürmesi, hain PKK'nın, bölge halkını göçe zorlaması, dağlarda üretim yapılamaması, bu insana artı desteği zarurî kılıyor.

O zaman ne yapacağız; zaman geldi, petrol boru hattında petrol akışına müsaadenin yarattığı bu müsbet ortamda, bu olağanüstü hal rejiminin gerekçesinin, Anayasanın 119 uncu maddesindeki ekonomik bunalım sebebini de içine alacak tarzda rötuşlanması gerektiği kanaatini taşıyoruz ve bu irdelenmeli. İrdelenmezse ne olur; bugünkü gibi sloganlar atarsınız, ama yardım yapamazsınız; bugünkü gibi, para verilecek, kredi verilecek, arsa verilecek der, veremezsiniz. Niye; mevzuat, kanunlar bütün olarak, ülke bütünü için çıkar.

Ama, 119 uncu maddeye göre şiddet yanında 120 nci maddedeki gerekçeler yanına 119 uncu maddedeki ekonomik bunalımı da eklerseniz, Bakanlar Kurulunun eline, bu bölgeyle ilgili özel düzenleme yapma imkânını sağlarsınız. O zaman Bakanlar Kurulu, bölgeyle ilgili kredilerde, ülkenin diğer taraflarına verdiği kredilerle farklılık yaratabilir; ucuz arsa temin edebilir veya kiraya verebilir veya hibe edebilir; SSK primlerinde farklılıklar yapabilir, devlet karşılayabilir. Onun yanında, küçük işletmelere, hemen, finans yoluyla destek sağlama imkânını Bakanlar Kuruluna verirsiniz. Bölge valisi, bölgede görev yapan valiler, bugünkü gibi, sadece asayiş valisi olarak görülmekten çıkarlar, hepsi, birer hizmet valisi haline gelirler. Bu, kabul edilirse, bu gerekçe de güvenlik gerekçesinin yanına eklenirse, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği emrinde bir ekonomik karargâh kurulur. Bu karargâh, üniversitelerden akademisyenleri sözleşmeli çalıştırabilir. Bu karargâhta, sözleşmeyle plancılar çalıştırılıp, bölgenin özel şartlarına uygun, özgün projeler ürettirebilirsiniz veya özgün projelerinizi uygulamaya koyacak finansı sağlayabilirsiniz. Bu karargâhta, psikologlar, sosyologlar çalıştırarak, bölgedeki halka, bu uygulamanın uzamasından doğan sıkıntıların, şartların ne olduğunu bilimsel yollarla, tarih bilinciyle yerinde izah edebilirsiniz. Mutlaka, bu olağanüstü hal rejiminin -Anayasanın 119 uncu maddesinde ve Olağanüstü Hal Kanununun 3 üncü maddesi- uygulaması irdelenmelidir, düşünülmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gönen, süreniz bitmiştir; 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayın.

AKIN GÖNEN (Devamla) - Bunun yanında, idarî reform yapılarak, Türkiye'de, mutlaka, taşra yönetimi ve mahallî idarelerle, yöre halkının bütünleşerek, planlamadan uygulamaya kadar gönül birliğiyle, kalkınma hamlesine, seferberliğe de katılmaları sağlanmalıdır.

Biz, bu duygularla, olağanüstü halle ilgili bu söylediklerimizin de, burada bulunmayan Bakanımız ve İktidar Partileri gruplarının değerli yöneticileri tarafından da kale alınarak değerlendirileceği, irdeleneceği inancını taşıdığımızı ifade ediyoruz.

Sözlerime son verirken; canını, kanını ve bu toprağı vatan olarak korumak, bu topraktan bir milim, bir çakıl taşı kaptırmamak için şehit olan değerli vatan evlatlarına gani gani rahmet dileyerek, gazilerimize, yaralılarımıza sağlıklar, şifalar dileyerek sözlerimi tamamlıyor; hepinize, sağlıklar, esenlikler diliyorum.

Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gönen.

DSP Grubu adına, Sayın İstemihan Talay; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Talay, süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu adına, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Olağanüstü halin, Mardin İli hariç dokuz ilimizde, dört ay müddetle, tekrar sürdürülmesine ilişkin Hükümet tezkeresi, bir bakıma, bu iktidarın ve özellikle Refah Partisinin, muhalefetteki ve iktidardaki söylemlerini ortaya koyması bakımından ilginç bir örnek teşkil etmektedir.

Geçmiş dönemlerde, sürekli olarak, olağanüstü hale veya Çekiç Güç'e karşı çıkan Refah Partisi, iktidara geldikten sonra, diğer birçok konuda olduğu gibi bu konuda da çok keskin dönüşler yaparak, geçmiş söylemlerini bir tarafa bırakmışlar ve şimdi, iktidarda, muhalefette eleştirdikleri konuların uygulayıcısı haline dönüşmüşlerdir. Aslında, biz, bunu, muhalefet milletvekilleri olarak değil, Refah Partisi milletvekillerinin de, bir özeleştiri anlamında değerlendirmeleri açısından belirtiyoruz. Konu, sadece muhalefetin eleştirisine açık değil, iktidar milletvekillerinin de özeleştiri yapmalarına ilişkin bir değerlendirmedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık dört ay kadar önce tekrar olağanüstü halin uzatılması gündeme geldiği zaman, Refah Partisi ve Hükümet sözcüleri, bu uzatmanın son kez olacağını ve bu uzatma döneminde de, yasal bazı düzenlemeler yapılarak, artık, olağanüstü hale gerek kalmayacağı vaadinde bulunmuşlardı. Nitekim, 29 Ağustos tarihinde Büyük Millet Meclisinin olağanüstü toplantısı sırasında Hükümetin getirdiği İl İdaresi, Terörle Mücadele, Ateşli Silahlar ve Kimlik Bildirme gibi yasalar çıkarıldı ve hepinizin bildiği gibi ve Hükümetin önerdiği ölçüler içerisinde, olağanüstü halin altyapısını oluşturan yasalar kabul edilmiş oldu. O zaman, elbette, bu yasalar çıktıktan sonra, Hükümetin verdiği söz çerçevesinde, belki o gün, olağanüstü hali kaldırması beklenebilirdi; bununla beraber, geçen üç aylık sürede, hâlâ, bu doğrultuda bir karar alınmayarak, bütün bu değişiklik yasalarına rağmen, sürenin uzatılması, gerçekten, vatandaşlarımızda, kamuoyunda ve hepimizde bir hayal kırıklığı yaratmış vaziyettedir.

Aslında, olağanüstü halin teröre bir çözüm olmadığını burada birçok milletvekili ve grup, defalarca, tespit ettiler ve bu değerlendirmeleri yaptılar ve biz, Demokratik Sol Parti olarak, esas amacın, halkı kazanmaktan, halkın kazanılmasıyla terörün kökünün kazınacağından geçtiğini bildiğimiz için ve halkı kazanmayla, olağanüstü hal uygulamalarının birbiriyle çelişen kavramlar olduğunu bildiğimiz için, sürekli olarak, olağanüstü hale, karşı bir tavır içinde olduk ve olağanüstü halin, bu şekilde sürdürülmesinin, vatandaşla devlet ilişkilerinin daha kötüye gitmesine neden olduğu ve oradaki vatandaşların kazanılmasına engel olduğu düşüncelerini ileri sürdük; fakat, biraz önce de belirttiğim gibi, bütün bu gerçeklere karşın, Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Hükümeti de -eskiden beri eleştirdikleri biçimde- bu yöntemi uygulamaya devam ettiler.

Aslında, terörün önlenmesinde, sadece polisiye tedbirlerin değil, sosyal ve ekonomik önlemlerin de uygulanması gerekiyor. Örneğin; Sayın Başbakan, Hükümeti kurduktan hemen sonra köylerini boşaltmış olan yüzbinlerce vatandaşın köylerine dönmesi için bir program hazırlanacağını ve bu program çerçevesinde köye dönüş projesinin gerçekleştireceğini ifade etmişlerdi; ama, aradan bu kadar zaman geçmesine karşın, bu programın yürümediği ve hâlâ vatandaşlarımızın köylerine dönmediği bir gerçek.

Diğer taraftan, bölgede eğitim ve öğretim hâlâ istenilen düzeye ulaşabilmiş değil; 1 500'e yakın okul kapalı -bunlar resmî rakamlar- 2 500 civarında öğretmen açığı var. Geçen yıllarda başlayan ve sağlanacak az miktardaki ödeneklerle bitirilmesi mümkün olan yatılı bölge okulları -ki, 50'ye yakın olduğu söyleniyor- hâlâ, eğitim ve öğretime açılabilmiş değil. Dolayısıyla, eğitim ve öğretimdeki bu aksaklıklar, bölgede, onbinlerce çocuğumuzun, gencimizin eğitim imkânlarından mahrum kalmasına, hatta, bunların, Türkçeyi bile öğrenme imkânlarına sahip olmamalarına yol açmaktadır. Halbuki, Hükümet, etkin bir yöntem içerisinde, Diyarbakır, Van ve Hakkâri kentlerinin etrafında biriken yığınlara, yaygın bir eğitim programı içerisinde, bir eğitim ve öğretim imkânı sağlayabilir, bir halk eğitimi çalışması yürütülebilir; ancak, bunların da, ne yazık ki, ihmal edildiğini biliyoruz.

Bölgede, özellikle, Körfez Savaşıyla ortaya çıkan ambargo nedeniyle ve terörün bir sonucu olarak, ekonominin tamamen çöktüğünü biliyoruz.

Tarım ve hayvancılık gibi geleneksel ekonomik dallarda da büyük bir kriz yaşanmakta; geçmiş hükümetlerin, devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiği şeklindeki yanlış anlayıştan dolayı, bölgeye, devlet eliyle herhangi bir yatırım da yapılamamış bulunmakta. Bazı tesisler, hâlâ çalışamıyor ve Hükümetin aylardan beri söz vermiş olduğu bölgeye yönelik 4,5 trilyonluk ekonomik kaynak, bugüne kadar aktarılabilmiş değil ve bütün bu gerçekler ortadayken, bölgede bir şey artıyor, sayısal olarak artıyor ve her yıl artıyor ve şu anda, sayıları 60 bini geçmiş vaziyette: Bölgede, köy korucuları, her ay trilyonlara varan ödenekleriyle sürekli artıyor ve bunların bir bakıma etkinliği de artıyor. Konu, sadece parasal değil, paranın yanında, bunlar, devletin silahlı gücü olarak görev yapıyorlar ve devletin silahını taşıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, devlet -klasik devlet nazariyesinde de bir gerçektir- güvenliği sağlamada ve adaleti dağıtmada, hiçbir zaman, bu yetkilerini, hiçbir örgütle, hiçbir kişiyle paylaşamaz ve paylaşmamalıdır. Maalesef, olağanüstü hal bölgesinde yaratılan koruculuk sistemiyle, devlet, silahlı bir güç olarak, kendi dışında kişilere bu yetkiyi veriyor, güvenliği sağlama yetkisini veriyor; bir anlamda, içgüvenliği taşerona havale ediyor.

Hepimiz, tarih kitaplarında okumuştuk. Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde, devlet, vergiyi toplayamadığı için, bunu mültezimlere havale eder -yani taşeronlara havale eder- ve bundan da halk çok büyük bir ıstırap duyardı; aynı zamanda, devlet, bundan yara alırdı ve almıştı. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti, bir ekonomik yetkiyi değil, devletin temel görevlerinden biri olan içgüvenliği taşerona havale etme gibi bir sistemi, maalesef, uygulamaya devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, son Susurluk olayı, bir “fasa fiso” değildir. (DSP sıralarından alkışlar) Susurluk olayında, devletin, aynı, olağanüstü hal bölgesinde içgüvenliği koruculara havale etmesi gibi -bazı dış ilişkilere dönük olarak- bazı örgütlenmelere yol açarak, burada da tehlikeli bir görevlendirmeye veya örgütlenmeye yöneldiği ortaya çıkmaktadır. Susurluk olayının temelinde yatan bir önemli gerçek de budur. Bu örgütlenme, önceleri dışa dönük olarak kurulmuşken, şimdi, içpolitikayı da yönlendiren, içpolitikada da tehdit unsuru haline dönüşen bir nitelik kazanmıştır.

Sayın Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de yapılan saldırıyı basit bir olay olarak görmememiz gerekir kanısındayım. Kendisine buradan geçmiş olsun dileklerimi sunarken, Sayın Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de yapılan bu saldırının bir korkutma ve bir ürkütmeye yönelik eylem olduğunun altını çizme gereğini duyuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir eylemi kınamamız gerekirken ve bunun arkasındaki olayları aydınlatmamız gerekirken, bazı yetkililerin veya siyasetçilerin “Sayın Yılmaz'ın Budapeşte'de ne işi vardı?” gibi çok basit, çok anlamsız ve çok değersiz sorularla konuya yaklaşmalarını da çok tehlikeli bir değerlendirme olarak düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimiz biliyoruz ki, devlet legal bir örgütlenmedir. Hele demokratik devlet, yetkileri, sorumlulukları, hiyerarşik ilişkileri ve kurumlararası bağlantıları yasalarla, Anayasayla belirlenmiş bir devlettir. Kimin, ne zaman ve ne için, hangi amaçlar için kurşun atacağı veya öleceği de, bu devletin çerçevesi içerisinde belirlenmiştir. Kimse kendi başına buyruk bir anlayış içerisinde ölmeye veya öldürmeye devlet adına yetkili değildir; kimse böyle bir yetkiyi vermeye de, böyle bir yetkiyi ortaya koymaya da haklı değildir ve bu şekilde davrananları da, yine kimsenin teşvik etmesi veya bunlara müsamaha etmesi de mümkün değildir, olmamalıdır. Aksi takdirde, herkes, çevresinde toplayacağı belli örgütlerle ve güç odaklarıyla -Afrika ülkelerinde yaşanan bir kabile devleti anlayışı içerisinde- bir ilişkiler sistemine yönelir ki, bu, beraberinde, kan davalarını getirir, siyasal cinayetleri getirir.

Burada, özellikle, Refah Partisine, bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum: Eğer, devlet içinde bu tür örgütlenmeler varsa, lütfen bunların üzerine gidiniz. Bunlarla ilgili bir sorumluluğunuz olmadığını düşünerek, böyle bir tahmin içerisinde, sizlere, bu öneriyi getiriyorum. Geçmişte, cehaletin verdiği cesaretle bu işlere bulaşmış olanlar, belki bu konulardan uzak durabilirler; ama, Refah Partililerin, özellikle, bu konuya yönelmelerini öneriyorum. Eğer bu yapılmazsa, bundan uzak durulursa, o zaman, bu sorumluluğu, sizlerin de paylaşacağınızı unutmamanız gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, önemli bir noktayı daha belirtmek istiyorum. Bugüne kadar, bu örgütlenmelerin, Başbakanlıktaki örtülü ödenekten desteklendiği bilinmektedir. Örtülü ödeneğin kullanıldığı bir başka bakanlık da, İçişleri Bakanlığıdır. Bugün, Başbakan, Sayın Necmettin Erbakan olduktan sonra, İçişleri Bakanlığıyla, bu örtülü ödeneği -yani, Başbakanlıktan aktarılarak İçişleri Bakanlığına gelen örtülü ödeneği- kullanacak olan bakanlıkla ilgili ilişkileri de, aynı, Başbakanlık örtülü ödeneğini denetler gibi, Başbakanlığın denetlemesinin yararlığı olacağını düşünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bir noktayı daha hatırlatmak istiyorum; özellikle, değerli İktidar milletvekillerine bunu söylemek istiyorum: Cinayetlerin, tehditlerin, yumrukların konuştuğu yerde siyaset biter, kan davaları başlar. İktidar ve servet hırsının esiri olanlara gözü kapalı destek vermeye devam ederseniz, bir gün, karşınızda Leydi Macbeth'ler yarattığınızı dehşetle görürsünüz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güneydoğudaki terör ve ona bağlı olarak, onu tedavi için yürütüldüğü varsayılan olağanüstü hal rejimi, bir kurt gibi sistemi kemirmektedir. Cesur adımlarla halkı kazanmaya, istihdamı artırmaya, koruculuk sistemini zaman içerisinde eritmeye yönelik bir politika derhal uygulanmaya başlanmalıdır. Bu amaçla, hemen ve derhal olağanüstü hal kaldırılmalı ve sivil yönetim, bölgede uygulanabilir hale gelmelidir.

Olağanüstü hali, bu gerekçelerle, Demokratik Sol Parti olarak, yararlı ve teröre çözüm getiren bir yönetim biçimi olarak görmüyoruz. Bu nedenlerle de, dört ay süreyle uzatılmasının aleyhinde oy kullanacağımızı bildiriyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Talay.

Gruplar adına başka söz isteyen var mı?

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, muhterem arkadaşlarım; olağanüstü halle ilgili hükümet tezkeresi üzerinde Partimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi hürmetle selamlıyor ve burada görüşlerini ifade etmiş olan bütün grup temsilcisi arkadaşlarıma şükranlarımı arz ediyorum ve tenkitlerinden ve ifade ettikleri güzel fikirlerden Hükümetimizin istifade edeceğini de ifade etmek istiyorum.

Muhterem arkadaşlarım, biz Refah Partisi olarak, olağanüstü halin en kısa zamanda memleketimizin gündeminden tamamen çıkarılmasını arzu ediyoruz. Bunu, yeni değil, biliyorsunuz Meclise geldiğimiz günden itibaren, her fırsatta ve her imkânda, 1991 tarihinden itibaren her olağanüstü halin gündeme ve huzurunuza geldiği günlerde tekrar ettik ve hatta, bunun bir an evvel kaldırılması hususunu da her zaman burada vurguladık ve buna taraftar olan arkadaşlarımızı da takdir ettik.

Değerli arkadaşlarım, bunu sağlayabilmek için Meclisimiz büyük bir gayretle birtakım kanunî düzenlemeleri de yapmış ve son noktaya gelmiştir; bu da hepinizin malumudur. Hatta, tatilinizi keserek, Yüce Meclisi olağanüstü toplantıya çağırarak burada kanunlar müzakere edildi ve birçok noksan da tamamlandı; bu da hepinizin malumudur. Bu da gösteriyor ki, Hükümetimiz, bir an evvel olağanüstü halin o yöreden kaldırılması ve yöre halkını rahatlatmak için elinden gelen her türlü gayreti göstermiştir. Arzu ederdik ki, Hükümet, olağanüstü hali olağanlıkta uygulamakta olan illerin tamamından kaldırsın. Bugün, deniliyor ki, sadece Mardin İlinde kaldırılıyor, diğerlerinde de yegân yegân, zaman zaman, belli imkânlar içerisinde kaldırılacaktır. Bu demektir ki, bazı elde olmayan sebepler ve gerek Millî Güvenlik Kurulunun işaret ettiği sebeplerle gerekse Hükümetimizin huzurunuzda, burada ifade ettiği sebeplerle, bunun bir anda yapılması hususunu, bütün güçleriyle istemelerine rağmen şu anda “kaldırdık” demek imkânı olmuyor. Değerli arkadaşlarım, Hükümetin de aynı arzu ve çalışma içerisinde olduğunu biliyoruz. Sayın İçişleri Bakanımızın bu hususta esbabı mucibesiyle verdiği bilgiden, bunun hemen gerçekleşmesi imkânının olmadığı hususu da huzurlarınızda arz edilmiş bulunuyor.

Bir ilin üzerinden kaldırılmakla beraber daha 9 ilin üzerinde olağanüstü halin devam ettiğini ve bunun da arzu edilmeyen bir netice olduğunu Sayın Bakanın ifade ettiği yine hepinizin malumudur. Nitekim, bu hedefi gerçekleştirmek ve olağanüstü hali bütün illerden kaldırmak için, Hükümetin bir program yapmış olduğu hususu da yine burada verilen bilgiler arasında Yüce Heyetinize arz edildi.

Değerli arkadaşlarım, terör örgütü PKK ile ilgili son gelişmeler, Millî Güvenlik Kurulunda değerlendirildikten sonra, olağanüstü halin kademeli olarak kaldırılmasına dair bu teklifin önümüze gelmiş olduğu, yine hepinizin malumudur. Millî Güvenlik Kurulumuz, bunun yeniden uzatılmasının bir zaruret olduğunu ve bunda, memleketimiz ve yöre halkının büyük menfaatları olduğunu ifade ettikten sonra da, terörle mücadele eden emniyet ve asayiş güçlerimizin kış dönemi mücadele programlarının aksamaması için ihtiyaç duydukları bu uzatma talebini, Hükümetin uygun görmesini anlayışla karşılıyor; Hükümet tezkeresine olumlu oy kullanacağımızı ifade ederek, saygılarımı arz ediyorum ve Yüce Heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oğuz.

DYP Grubu adına, Sayın Hayri Kozakçıoğlu; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Kozakçıoğlu, süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Meclisin sayın üyeleri; olağanüstü halin dokuz ilimizde dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresiyle ilgili olarak Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi en içten saygılarla selamlarım.

Bu kürsüde her dört ayda bir olağanüstü hali konuşuyoruz, her dört ayda bir güneydoğuda cereyan eden terör konusunda görüşlerimizi dile getiriyoruz. Bu bölgemizde, normal rejimin, normal yönetimin dışındaki yönetim olayı 1980'lerden önce başladı; bir süre sıkıyönetim olarak devam etti, daha sonra da 1987'yle birlikte olağanüstü hale çevrildi.

Anayasamızı incelediğimizde görüyoruz ki, Anayasayla kurulan hür demokratik düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin görülme ihtimali veyahut görülmesi halinde, normal düzenin dışında, sıkıyönetime veya olağanüstü hale geçilebiliyor. Yani, bir bölgemizde kamu düzeninin bozulmasına yönelik, demokratik rejimin bozulmasına yönelik şiddet olayları varsa, o bölgede, olayın ağırlığına göre, sıkıyönetimi veya olağanüstü hali uyguluyoruz. Bu bölgede 1978'den beri bu olaylar devam ediyor.

Türkiye'de PKK'nın ismi, ilk önce 1978 yılı sonbaharında duyulmuştur ve 1978 sonbaharından itibaren, PKK, 1980 ile 1984 arasındaki bir süre hariç, devamlı olarak terör olaylarını, şiddet olaylarını yaratmış ve bugüne kadar gelmiştir.

Şimdi, diyoruz ki, olağanüstü hali hemen kaldıralım; olağanüstü hali kaldıralım ve bu bölgede normal bir yönetim tarzına geçelim. Bunu, hepimiz isitiyoruz. Bu olaylar, bu Mecliste uzun zamandan beri görüşülüyor ve bu Mecliste, olağanüstü halin uzatılması konusunda, şartlı veya şartsız oy kullanmayan siyasî parti de yok. Bütün siyasî partilerimiz, olağanüstü halin karşısına da çıktı, olağanüstü halin uzatılması konusunda oy da kullandı. Bu, şunu gösteriyor: Bu Meclis, zaman zaman dahi olsa, olağanüstü hal konusunda fikir birliğine vardı, olağanüstü hal konusunda zaman zaman anlaştı. Peki, niye anlaşıldı olağanüstü hal konusunda? Olağanüstü hali hemen kaldıralım.

Bakın, olağanüstü halin nedeni, şiddet olayları. Şiddet olaylarına baktığımızda -sadece son üç ayın olaylarını getirdim buraya- son üç ay içerisinde, biz, orada, 213 asker, 6 polis ve 76 tane de geçici köykorucusu şehit vermişiz. Bu arada, 74 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 139 vatandaşımız da yaralanmış. Ben, bu kürsüden, ülkenin birlik ve beraberliği için hayatını kaybeden asker, polis, geçici köy korucusu ve sivil vatandaşlarımızı rahmetle anmak istiyorum, kendilerini saygıyla selamlamak istiyorum; çünkü, bu insanlar, bu ülkenin birlik ve beraberliği için hayatlarını kaybediyorlar.

Şimdi, bakalım, 213 asker, 6 polis, 76 geçici köykorucusunun üç ay içerisinde şehit olduğu bir bölgede asayiş normal diyebilir miyiz?.. Olağanüstü hali hemen kaldırdığımız zaman bu şehitlerimizi kurtarabilecek miyiz?.. O bölgede, ben, meslek hayatımın dokuzbuçuk yılını geçirdim; o bölgenin dağını taşını dolaştım. O bölgede 15 bine yakın irili ufaklı yerleşim alanı var. Olağanüstü hali kaldırıp askerimizi kışlaya geçirdiğimiz zaman, bu 15 bin yerde yaşayan sivillerimizi kim koruyacak, vatandaşımızı kim koruyacak, burada güvenliği kim sağlayacak?!.

Şimdi, her şeyden önce, olağanüstü hal kalksın derken, o bölgedeki güvenlik hizmetlerinin durumunu çok iyi incelememiz lazım. Yalnız o bölge yetiyor mu?.. O bölge, tek başına, başlıbaşına, terörün nedeni değil. Hemen yanına bakıyoruz; bir Kuzey Irak var. Kuzey Irak'ta bir otorite boşluğu var. Kuzey Irak'ta bir devlet anlayışı yok. Kuzey Irak'ta bizim bildiğimiz gibi bir karakol nizamı yok. Kuzey Irak'ta müracaat edilebilecek bir otorite yok. Kuzey Irak durduğu müddetçe, bu haliyle kaldığı müddetçe, bizim, güneydoğuda istenilen oranda güvenlik hizmeti sağlamamız zor. Bunu kabul etmemiz lazım. Kuzey Irak'ın da süratle normal rejime kavuşması için, devlet olarak üzerimize düşen görevi yapmamız lazım.

Bunun hemen yanına bakıyoruz, Suriye. Suriye'yi bütün dünya biliyor. Suriye terörist ülke ilan edilmiş. Suriye'de hâlâ teröristler barınıyor; eskiden Bekaa Vadisindeydi, şimdi, çok daha hudutlarımıza yakın barınıyor. Bir taraftan bakıyoruz Yunanistan ve Güney Kıbrıs, bütün gücüyle Türkiye'nin terörünü destekliyor. Hatta, zaman zaman gelip o bölgede teröristleri eğitimden geçiren Yunanlı yetkililer var. Peki, biz bütün bu dış mihrakları, dış olayları düzenleyemeden, kendi bölgemizde yeteri miktarda güvenlik sağlamadan; yani, o bölgede dağda yaşayan, kırsal alanda yaşayan insanımıza güvenlik sağlamadan olağanüstü hali kaldırdığımız zaman olaylar bitecek mi? Bölgedeki olay, sadece olağanüstü hal meselesi değildir. Bölgede yıllardan beri yapılması gereken, ele alınması gereken başka meseleler var. Bu başka meselelerle beraber o bölgenin olaylarını değerlendirmek lazım.

Bölgenin belli başlı üç tane sorunu vardır. Bunlardan bir tanesi, o bölgede yaşayan insanın can güvenliği sorunudur. Devlete düşen birinci görev, o bölgedeki insanın can güvenliğini sağlamaktır. Olağanüstü hal kalksın dediğimiz zaman can güvenliğini sağlayacak mıyız? Can güvenliği sağlanması konusunda, huzuru kalple bu karara evet diyebilecek miyiz? Bunu hepimizin beraber düşünmesi lazım.

Bölgenin bana göre ikinci sorunu, o bölgede yaşayan insanların insanca yaşaması için gerekli olan altyapının ve gerekli olan hizmetlerin sağlanmasıdır. Bu konuya biraz sonra tekrar döneceğim.

Üçüncüsü de, ekonomik iyileştirmedir. Bu üçünü beraber götürmemiz lazım; ancak, güvenlik hizmetlerinin diğer hizmetlerden bir farkı var. Güvenlik hizmetleri diğer hizmetlerin altyapısıdır; yani, güvenlik olmayan bir bölgeye başka hizmetleri götüremezsiniz. Güvenlik sağlayamadığınız bir bölgeye doktoru, öğretmeni, mühendisi, müteahhidi gönül rahatlığıyla gönderemezsiniz; yatırımları istediğiniz gibi yapamazsınız. O halde, bir taraftan güvenliği sağlayacağız, güvenliği sağlamak zorundayız.

Şimdi, ben isterdim ki, dört ayda bir bu kürsüde konuşan konuşmacılar, olağanüstü hal niye kaldırılmadı diye iktidara sorarken veya sorması yerine, iktidara, o bölgede şu kadar dershane açığı var, niye bunları yerine getirmedin; o bölgedeki liselerden mezun olan çocukları, Galatasaray Lisesi veya İstanbul Erkek Lisesi mezunuyla aynı imtihana sokuyorsun, niye o bölgedeki liseleri Galatasaray Lisesi seviyesine getirmedin veya getiremediysen, niye o çocuklara başka bir imtihan hakkı tanımadın, o çucukların önlerini niye açmadın; bunları sormamız lazım.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) - Sorduk, sorduk.

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - İktidarlar bunları yapmış mı yapmamış mı, bunları incelememiz lazım ve elbirliğiyle, bunları nasıl yapabiliriz, bunların çarelerini aramamız lazım.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Siz oradaydınız, yapsaydınız.

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) - Yani, güvenlik hizmetiyle birlikte diğer hizmetlerin beraber halledilmesi lazım ve beraber çözümlenmesi lazım.

Görüyorsunuz, terör olayını, şiddet olayını asgarîye indirmeden köy okulları istediğimiz gibi çalışmıyor, köylere sağlık hizmetleri istediğimiz gibi gitmiyor. O halde, sadece olağanüstü hali kaldırıp diğer hizmetleri götürmediğimiz zaman da olay yetersiz değil; ama, diğer hizmetleri götürmek için güvenlik hizmetlerini de istediğimiz noktaya mutlaka getirmemiz gerekiyor. Bu nedenle, orada güvenlik hizmetleri, daha doğrusu insanlarımızın can güvenliği belli bir düzeyde sağlandığı zaman olağanüstü halin kaldırılması düşünülmelidir ve gönül birliğiyle, hep beraber, güvenlik hizmetlerini sağladık, o bölgedeki insanımızın can güvenliğini istediğimiz noktaya getirdik diyebilmeliyiz; ama, bütün bunların yanında -biraz önce söylediğim gibi- o bölgedeki ekonomik işlevi de mutlaka hızlandırmamız lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, çok yakın günlerde bir kararname çıktı. Bu kararnameyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yarım kalmış 134 yatırıma cazip şartlarla yeniden kredi imkânı sağlandı. İşte, bir taraftan bu kredi imkânının çalışması lazım, bir taraftan, bu kredi imkânından o bölgedeki yatırımcıların faydalandırılması lazım, bir diğer taraftan, KOBİ'ler için miktarı 15 trilyonu bulan kredi ortaya çıktı, o bölgedeki işletmelerin bu krediden mutlaka faydalandırılması lazım, esnafımızın mutlaka bu kredilerden faydalandırılması lazım. Bütün bunların yanında da, o bölgede, hudut ticaretinin arzu edilen düzeye gelmesi lazım. Kapılarımızın sayısının artırılması, o bölgede ekonomik hareketin daha hızlı sağlanması gerekiyor. Bunları beraber düşünmeliyiz, bunları beraber yapmalıyız.

O nedenle, burada, gerçekten çok güzel fikirler ileri süren, öneriler dile getiren siyasî partilerimizin değerli temsilcilerine teşekkür ederken, bir taraftan da diyorum ki, sadece olağanüstü hali düşünmeyelim; olağanüstü halle birlikte, hatta ondan çok daha fazla, o bölge insanının yanında nasıl olabiliriz, o bölge insanının cebine giren parayı nasıl artırabiliriz, o bölge insanına daha insanca yaşama şartlarını nasıl sağlayabiliriz; bunları beraber düşünmemiz lazım. Bunları beraber düşünmemiz için de, o bölgenin gerçekten özel bir kalkınma projesine, objektif kıstaslarla hazırlanmış, her sayfası ayrı bir sektörü kapsayan, büyük bir kitaptan oluşan özel bir kalkınma projesine de ihtiyacı olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. O bakımdan, güvenlik olayını kalkınma olayıyla, güvenlik olayını insanca yaşama olayıyla beraber düşünelim. Bunları beraber düşündüğümüz zaman, inanıyorum ki, o bölge insanına, can güvenliğiyle beraber, diğer hizmetleri de en kısa zamanda götürmüş olacağız.

Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerinin bu denetim görevini, bu yaptırım hizmetini yapacaklarına inanıyorum ve Doğru Yol Partisi olarak, bu hizmetlerin sağlanabilmesi için, o bölgede olağanüstü halin bir süre daha uzatılması gerektiği kanaatinde olduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kozakçıoğlu.

Söz sırası Hükümetin efendim.

Hükümet konuşacak mı?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Efendim, ben duymadım; konuşacak mısınız?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Hayır Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakan, çok önemli bir konu; bu konuda da Hükümetin konuşmaması, gerçekten... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Rica ediyorum... Bir dakikanızı rica ediyorum...

Yani, belli bir bölgede, insanların temel hak ve özgürlüklerini askıya alan bir rejim Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakere edilirken... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Efendim, bir dakika... Rica ediyorum...

...parti gruplarının dile getirdiği bu konuları, hiç olmazsa, Hükümetin cevaplandırması gerekir; yani, kural da öyle Sayın Bakan; önce gruplar, sonra hükümet konuşmak zorunda.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Peki Sayın Başkan, konuşayım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, kendisi konuşmak istemiyor, siz, zorla kürsüye çıkarıyorsunuz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bir bölümünde bir müddettir devam etmekte olan olağanüstü halin bir ilimizde tamamen kaldırılması, bir ilimizin mücavir alana alınması 9 ilimizde de devam etmesi şeklindeki hükümet tezkeresi üzerinde, parti gruplarının değerli sözcüleri görüşlerini ifade ettiler.

Olağanüstü hal, ideal bir yönetim tarzı değildir; ancak, Anayasamızın öngördüğü bir yönetim tarzıdır. Türkiye'de, hepimizin arzusu, hepimizin temennisi, gayreti, ülkede, olağanüstü yöntemlere, tedbirlere başvurulmadan, huzur içerisinde, rejimi tehlikeye sokmadan, birlik ve bütünlüğü koruyarak, vatandaşın can ve mal güvenliğini koruyarak, huzurun tesisidir.

Hiçbir demokratik ülkede, yönetim, yöneticiler, iktidarlar, hükümetler, olağanüstü bir yönetime başvurmayı arzu etmezler. Türkiye'de de, gelmiş geçmiş hükümetler, tümüyle aynı hassasiyet ve duygu içerisinde, yaklaşım içerisinde olmuştur; ama, görülmüştür ki, ülkemizin güneydoğu bölgesinde başgösteren bölücü terör belası, Türkiye'yi bölmek, parçalamak, devletimizi, milletimizi bölmek ve parçalamak gayreti içerisine girmiştir.

Böylesine bir menfur gayret karşısında, devletimiz, öncelikle kendisini savunmak, dolayısıyla, milletin birliğini, beraberliğini savunmak, vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak için bir gayret içinde olmuştur.

Sayın milletvekilleri, Türkiye bir hukuk devletidir; Türkiye, hukuk devleti anlayışıyla idare edilmektedir. Anayasamız, olağanüstü hal idaresini, bir kurum olarak tespit etmiş ve bunun kurallarını da ortaya koymuştur. Şu anda görüşülmekte olan Hükümet tezkeresi, öncelikle Millî Güvenlik Kurulunda müzakere edilmiş, görüşülmüş, devletin tüm güvenlik birimleri, geçen dört ay içerisindeki her türlü şart ve gerekleri değerlendirmiş ve Elazığ'ın mücavir alandan çıkarılması, bir ilimizin mücavir alana alınması şekliyle olağanüstü hal kapsamında belli bir miktar yumuşama, bir gevşeme, bir daralma getirmiştir. Millî Güvenlik Kurulunda konular ariz amik değerlendirilmiş ve görüşülmüştür.

Bu Hükümetin gayesi, bu Hükümetin hedefi, ülkeyi bir an evvel olağanüstü hal idaresinden normal idareye kavuşturmaktır. Yüce Meclisin takdirlerine mazhar olan İl İdaresi Kanununda yapılan değişiklikler ve diğer değişiklikler, Türkiye'de normal yönetimin, olağan yönetimin ciddî hazırlıkları anlamındadır ve şu anda, gerek İçişleri Bakanlığımız gerek devletin diğer güvenlik birimleri, İl İdaresi Kanunu ve buna bağlı olarak diğer kanunlarda yapılan değişikliklerin intibakıyla meşguldur. Dileğimiz, temennimiz, en kısa zamanda bu idarenin son bulmasıdır.

İlk defa bu Hükümet, böyle bir yaklaşımla huzura gelmiş, hem gerekli yasaları çıkarmış hem de kapsamda bir değişiklik getirmiştir. Bu önemli bir mesafedir. Bu, yapacağımızın, bize göre, teminatıdır, güvencesidir. Umuyorum ki, en kısa zamanda, Hükümet, Yüce Meclisin huzuruna, olağanüstü halin tümüyle kaldırılması önerisiyle gelecektir; gayretimiz budur. Ülke çapında gelişmeleri, tüm güvenlik güçlerimiz, yakından takip etmektedir.

Bakınız, Hükümetimiz, demokratikleşme yolunda önemli atılımlar yapmaktadır. Fevkalade önemli yasa tasarıları, Hükümetimizden geçmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal etmiştir. Bugün, vatandaşımızın bizden beklediği, hür, güvenli, yarınından emin bir hukuk devleti çerçevesi içerisinde yaşamını sürdürebilmesidir. Devletin sebebi hikmeti, öncelikle vatandaşın can ve mal güvenliğidir ve hemen buna ilave, devlet, mutlaka, öncelikle kendini korumak, sınırlarını korumak, bağımsızlığını korumak ve milletin birliğini korumakla mükelleftir. Güvenlik güçlerimiz, polisimiz, jandarmamız ve askerimiz, böylesine ulvî bir görev için şehit olmak pahasına, gece gündüz, kar demeden, kış demeden çalışmaktadır. Bu çalışmalar da sürmeye ve sürdürülmeye devam edecektir.

Bir yandan vatandaşın can ve mal güvenliği sağlanacak, bir yandan rejim korunacak, bir yandan da bütün bu mücadele hukuk devleti anlayışı içerisinde yapılacak ve sürdürülecektir. Hukuktan ayrılmadan, demokrasiden ayrılmadan, insan hak ve özgürlüklerine en ufak bir nakisa getirmeden bunu sağlamak, tüm hükümetlerin ve devletin görevidir. İşte, bu çaba içerisindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygularla, Hükümet tezkeresinin Yüce Meclisimizin takdirine, onayına mazhar olacağı düşüncesiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Efendim, ben, Genel Kuruldan özür diliyerek, bir iki şey belirtmek istiyorum.

Şimdi, olağanüstü halden en fazla mağdur olan il, benim ilim; yani, şimdi, ben...

İSMET ATALAY (Ardahan) - Sayın Başkan, sen, görevini kötüye kullanıyorsun...

BAŞKAN - Bir dakika efendim, bir şey söyleyeceğim... Efendim, bir temennide bulunayım...

İSMET ATALAY (Ardahan) - Aşağıda konuşursun...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Senin böyle konuşmaya hakkın yok...

BAŞKAN - Ben, onu, şu nedenle söyledim; benim ilimde... (Gürültüler)

Efendim, bir dakika... İnsanların hak ve özgürlüklerinin bittiği yerde, insanların bazı usulleri ihlal etme hakkı da doğar...

İSMET ATALAY (Ardahan) - Seçmene mesaj veriyorsun...

BAŞKAN - Rica ediyorum... Niye ben bir şey söyleyince bu kadar pireleniyorsunuz?!. (Gürültüler)

Ben, şimdi, Hükümetimizden şunu rica ediyorum: Olağanüstü hal bölgesindeki uygulamaları ciddî olarak denetlesinler; yani, benim ilimde nüfus başına günde 200 gram un veriliyor, şeker tartımı gramla yapılıyor ve insanlarımız çok zor durumda... (CHP ve DSP sıralarından alkışlar [!]) Rica ediyorum... Yeni Bakanımızdan da rica ediyorum; bunu, yerinde denetlesinler. Ben de o insanların temsilcisiyim; yani, kendi menfaatım ve makamım için kendimi satacak nitelikte bir insan da değilim; bazı şeyleri burada dile getirmek de bizim hakkımızdır. O bakımdan rica ediyorum; bu uygulamalar sert şekilde denetlensin, memleket yararı bakımından faydalıysa devam etsin, değilse, bunu keselim ve ona göre de yeni bir uygulama getirelim. Kış geliyor, insanlar açlıktan bitecek. Kaldı ki, bugün, dağda silahlı insanların açlıktan öldükleri görülmemiştir; ama, devlet, yakaladığı yerde her türlü sert tedbiri alıyor, öte tarafta, dağdaki insanlar, 13-14 tonluk kamyonlarla yiyecek naklediyorlar. Bunlar da bilinsin diyorum. Bunu usul dışı söyledim. Böyle bir ifadeyi söylediğim için Genel Kuruldan da özür diliyorum.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, grup adına mıydı, şahsınız adına mı?!.

BAŞKAN - Sayın Keskin, orada konuşacağına, söz al, gel burada konuş. Neyse, sana bir şeyler söyleyeceğim; ama, başka zaman söyleyeyim.

Şahısları adına ilk konuşmacı, Sayın Sebgetullah Seydaoğlu; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; milyonlarca insanın hayatını ilgilendiren böyle önemli bir konu için, gerçekten, Hükümetin, bölge insanına duyarsız kalıp, bunu bir cümleyle ifade etmemesini dilerdim. Meclis Başkanımın lütuf ve ihsanlarıyla kürsüye gelip iki kelimeyi içine sindirmelerini demokrasi adına içime sindirilmiş bir olay olarak telakki etmiyorum. Bu duygularımla konuşmama başlarken, 1980'lerde konulan sıkıyönetimle, 1984'ten beri olağanüstü halle, sanki, doğunun, güneydoğunun makûs kaderiymiş, talihiymiş diye, Türkiye'nin terörle meşru mücadele hakkını gerekçe göstererek, yıllardan beri, o bölge insanı üzerinde olağan olmayan, sivil ve demokratik olmayan bir yönetim âdeta uygulanmak istenmiştir.

Olağanüstü hal, isminden de anlaşıldığı gibi, olağan olmayan, demokratik parlamenter rejimin, özgürlükçü demokrasinin, sosyal hukuk devletinin normlarının uygulandığı, özel bazı yasalarla, olağanüstü kararnamelerin uygulanandığı bir sistem olup, buranın da böyle bir bölge olma özelliğinden dolayı, yıllardan beri terörle mücadele edeceğiz diye 3 bin köy terör adına boşalmış, 5 bin faili meçhul olay işlenmiş, binlerce okul kapalı, 10 binlerce evladımız öğretimden mahrum, 3 milyon insan göç etmiş. Bu 3 milyon insanın, Çukurova'nın varoşlarında, metropol kentlerin varoşlarında, âdeta “terör varsa o bölgede, bu da, sizin kaderinizdir, razı olun” dayatmasını, ben şahsen, demokrasi adına içime sindirmiş bir parlamenter değilim; o bölgenin demokratik, meşru temsilcisi olarak şahsen içime sindiremiyorum.

Bakınız, şu çatı altına, doğu ve güneydoğudan gelen 100'ün üzerinde parlamenter var; ama, bizler, o doğu ve güneydoğuda demokrasi mücadelesini, korucubaşıyla, çeteyle, devletin vermiş olduğu silahlarla yapmıyoruz; beynimizle, düşüncemizle, asaletimizle, tarihî misyonumuzla, kültürümüzle yapıyoruz. Diğerlerinin, devletin vermiş olduğu binlerce silahlı gücüne karşı, düşünün ki, orada, kuvvetler prensibi dengesine uymayan bir parlamenterin Parlamentoya yansımasının bir ürünü ve bir talihsizliktir ki, bugün, çatısı altında bulunduğumuz bir Parlamentonun, bir partinin üyelerinden yaklaşık 15'inin, doğu ve güneydoğuda özel emniyet müdürlüğü yaptığı, bölge valiliği yaptığı, asker kökenli olup da bir partide toparlanması da bir tesadüf olarak telakki edemiyorum. Bence, bunda da, birilerinin, birilerine karşı, sözümona terörle mücadele adı altında bir diyet borcu olduğunu telakki ediyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; son günlerde Türkiye'nin gündemine giren ve Parlamentoyu direkt ilgilendiren, etkileyen, Susurluk olayından başlayan, taa, Macaristan'a kadar uzanan, sosyal hukuk devleti ayıbı olan ve bir ayağıda güneydoğuda, devlet adına terörle mücadele eden diye, kuvvetler prensibi dengesine aykırı bir şekilde “korucubaşı” sıfatıyla, binlerce insana, devlet adına silah vererek, bu devletin bütçesinden maaş vererek sistemleşen bu kurumsal yapının, size bir faturasını çıkarmak istiyorum. Yalnız, geçen hafta, İçişleri Bakanının şurada bir açıklaması var. 70 bin korucunun içinde 22 bin korucunun devlet adına görevini değil de, uyuşturucu, kaçakçılık, cinayet, ırza tecavüz ve bin türlü olaydan dolayı görevine son verildiği açıklandı. Bunların arasında, 300 cinayet, 50'ye yakın kaçakçılık, 100'e yakın uyuşturucu madde, gasp, adam kaçırma, rüşvet adı altında suçların işlendiği böyle bir sistem, böyle bir korucu sistemi... Sözümona, bin senelik tarihi olan bir devlet kendisini koruyamıyor ve eğer, doğuda ve güneydoğuda 70 yaşındaki insanın eline kalaşnikofları vererek, bu rejimi, bu devleti koruma umudu, bu insanlardan bekleniyorsa, vay o Türkiye'nin gerçeğine, vay o Türkiye'nin haline...

Bununla birlikte, bugün, terörle mücadele de, Türkiye'nin meşru mücadele hakkını destekliyoruz. Bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyacağından en ufak bir endişemiz yoktur; fakat, terörle mücadele adı altında, onbinlerce insana terörist mantığıyla yaklaşmayı, terörün uygulama biçimiyle hayatlarına nüfuz etmesine, köylerinden, mezralarından göç edip, yaşam biçimlerinden ayrılmalarına duyarsız kalmayı da içime sindiremiyorum.

Ben, daha dün, basında, Bakanlar Kurulunda, güneydoğulu bir bakanla batılı bir bakanın, güneydoğu için açıklanan paketin neden uygulanmadığı konusundaki kavgalarını okudum. Evet, bir Devlet Bakanı ile diğer bir Devlet Bakanı...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğru değil...

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) - Doğrudur... Lütfen dinle... Dinlemesini bil... Gazete yazıyor.... (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; RP ve DYP sıralarından gülüşmeler) Dinlemesini bil...

Bakınız, ilahî adalet uğruna, doğu ve güneydoğuda Refah Partisinin Programında “Allah şahit olsun ki, biz, bir gün hükümet olursak, doğuda ve güneydoğuda olağanüstü hali bitireceğiz” dediniz. Ben, burada, geçen yasama yılında, grubu adına konuşan arkadaşların iki cümlesini söyleyeyim. Bakın, Refah Partisi Grubu adına konuşan arkadaş ne diyor: “Terörle mücadelede olağanüstü hal çare değildir, ilaç hiç değildir. Olağanüstü hal bölgesinde yaşayan insanlarımızın -84 üncü Birleşim tutanağından okuyorum- köyleri boşalmış, hor görülmüş, yayla yasağı getirilmiş ve millet göçe zorlanmıştır.”

Diğer bir konuşmacı arkadaş, Fethullah arkadaşımız da “normal olarak Telsiz Kanununa muhalefet eden bir insan, batıda on ay ceza yiyor, doğu ve güneydoğuda beş katı, elli ay ceza yiyor; bu hak mıdır, bu hukuk mudur” diyor. Kardeşim, o güneydoğu insanına söz verdiniz; bugün gelmişsiniz, Parlamentoda, üç gün iktidarda kalma uğruna, o düşüncenizden, o sözünüzden, o ilahî adalet tecellinizden (u) dönüşü yaparak, çark ederek, tutup olağanüstü halin uzatılmasını destekliyorsunuz. İnsanların içinde bulundukları hayat şartlarını, o mezalimi, o zulmü, o insanlara nasıl izah ve ifade edeceksiniz? Ben, bunu, sizin takdirlerinize sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye, bir sosyal hukuk devletidir. Türkiye'de, devletin, asıl güvenlik güçleri vardır; ordusu vardır, askerî gücü vardır, polis gücü vardır. Devlet adına, devlet namına hiçbir güç, ne kurşun atabilir, ne kurşun yiyebilir ve bunlar kahraman da değildir. Devletin asıl kahramanları, isimsiz, kefensiz yatan şehitleridir. (ANAP sıralarından alkışlar)

Devlet içerisinde örgütlenen insanlar, büyük Türkiye Cumhuriyetinin eski bir Başbakanına yumruk vururak... Haddizatında, o yumruk, Anavatan Partisine vurulan son yumruk değildir. Rahmetli Özal'ın beynine sıkılan kurşun ne ise, Mesut Yılmaz'ın burnuna vurulan yumruk da aynıdır; birbirinin benzeridir. (ANAP sıralarından alkışlar) Rahmetli Özal, Parti eski Genel Başkanımız, tarihî bir konuşmasında “politika iki amaç uğruna yapılır; ya kendi halkının mutluluğu için kanını ortaya dökersin, kanının üzerine basarak halkına kendini feda edersin, yahut başkalarının kanı üzerinde sömürüsü üzerinde duygusu üzerinde politika yaparsınız; ama, ben, birinciyi tercih ederim” demişti ve o anılarla, o hatıralarla gitti. Biz, tabiî, hatıralarını halen yaşıyoruz.

Diğer bir deyim: Refah Partililer, Bediüzzaman Said-i Nursi'yi tanırlar...

MUSTAFA KEMAL ATEŞ (Kilis) - Biz, iyi tanırız.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) - Kendi vecizesinde, şöyle bir deyimi vardı “Benim gözümde ne cennet sevdası ne cehennem korkusu... Kendi milletimin uğruna, kendi milletimin inancı, şerefi uğruna 1 Sait değil, 1000 Sait feda olsun” (RP sıralarından alkışlar) Fakat, o insanı da, ömrünün sonuna kadar cezaevlerinde süründüren bir zihniyet, kabrinde bile ona tahammül edemeyen bir zihniyet, bugün, devlet adına örgütlenip, devleti yöneten bir zihniyetle aynı paralelliği gösteriyor.

Sayın Başkan, sayın arkadaşlar; olağanüstü hal ile ilgili, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısıyla geçen hafta görüştüm “Diyarbakır'da kaç dosya var” dedim. Efendim, bu sene kurulacak mahkemelerle birlikte mahkeme sayısı 5, dosya sayısı 10 bin, sanık sayısı 50 bin... Bunların arasından beraat eden insan sayısı 40 bin; yani, 40 bin insan, olağanüstü hal yönetim ve yasalarından gözaltına alınmış, sonra, hâkimler, sadece “özür dileriz suçunuz yok” demiş, kendilerini serbest bırakmışlar. İşte, o bölgede uygulanan yönetim budur; işte o bölgede uygulanan asayiş, kanunlar budur... Bununla birlikte, bugün 20 yaşında olan bir insan, halen demokrasiyle tanışmadı bu bölgede. 1978'lerden beri sıkıyönetim ve hemen devamında olağanüstü hal...

Değerli milletvekilleri, bugün kendi insanlarınız için, bölgeniz için hayat standartlarını ve şartlarını nasıl istiyorsanız, o bölge insanı için de aynısını istemek, bence...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, süreniz bitti. Son 1 dakika süre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı bitirin.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Sayın İçişleri Bakanına şunu arz etmek istiyorum: Son iki ayda Diyarbakır'da 18 tane faili meçhul suç işlenmiş, 18 insan öldürülmüş; geçen hafta Batman'da 3 kişi öldürülmüş, tek isim yok; faili meçhul, dosyası kapanıyor. Daha geçen hafta, Sayın Genel Başkan Yardımcısına, güneydoğuda, Şırnak'ta, Habur Sınır Kapısında 2 insanın kayboluşunu sordular, hâlâ cevabını almamışlar. Yani, son bir ayda güneydoğuda, olağanüstü hal bölgesinde 30'a yakın insan öldürülmüş, kaybolmuş; fakat, devlet, devleti temsil eden Hükümet, İçişleri Bakanı, o bölge insanına halen bunu izah etmemiştir, halen bu kaybolan insanlara cevap vermemiştir. Bölgede ismi konmamış bir ambargo mevcuttur, insanlar kendi yaşamlarına, hayat standartlarına yön vermek için özgürce, rahatça karar veremiyorlar; ya kolluk kuvvetlerinin izin ve denetiminde hareket ediyorlar ya da hayat standartlarını sınırlandırıp, saat 16.00'da 17.00'de evlerine kapanıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, süreniz bitti, uzatmıyorum Sayın Seydaoğlu, teşekkür ederim, sağ olun.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Seydaoğlu. Zaten 1 dakika eksüre verdim, daha fazla süreyi kimseye vermiyorum. Aslında, güzel konuşmanızı dinlemeyi isterdim; ama, zaman yetmiyor.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İkinci konuşmacı Sayın Recep Kırış; Sayın Kırış, süreniz 10 dakikadır; buyurun efendim.

RECEP KIRIŞ (Kayseri) -Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi, Büyük Birlik Partisi ve şahsım adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda on ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin; Mardin İlinden kaldırılmasına, dokuz ilde dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresini görüşüyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu Mecliste defalarca olağanüstü hal konusunu görüştük ve hâlâ da görüşmeye devam ediyoruz.

Evvela bir duygumu ifade etmek istiyorum. Hakikaten, olağanüstü hal döneminde güneydoğuda bir bakıma doğan ve hâlâ “bu olağanüstü hal uygulaması ne zaman bitecek” diye soru soran insanlara, devlet olarak, iktidar olarak “evet, şu zaman kesin surette kaldırılacaktır” diye ne zaman söyleyebileceğiz? Bunu hakikaten merak ediyor ve bu konuda hepimizin sorumluluğu olduğuna inanıyorum.

Muhterem arkadaşlar, bugüne kadar, nedense, siyasî partiler, özellikle muhalefet dönemlerinde “olağanüstü hal mutlaka kaldırılmalı; ama, olağanüstü hal kaldırıldığı zaman, orada, güvenlik tedbirleri bakımından birtakım boşluklar meydana gelecekse, elbette ki, bu tedbirler de alınmalı; netice itibariyle, olağanüstü halden olağan döneme geçilmeli” diye hep ifade edegeldiler. Refah Partisi de, bugüne kadar aynı şeyleri söyleyegeldi; ama, görüyoruz ki, hâlâ, iktidar döneminde de, bu konu, yine bir başka bahara bırakılıyor ve “evet, olağanüstü hali kaldırıyoruz, gereken bütün tedbirler de alınmıştır” denemiyor, bu söylenemiyor. Doğrusu, bunun üzüntüsünü ve ıstırabını duymakta olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Bu vesileyle, olağanüstü hal bölgesinde, bugüne kadar, vatan için, millet için, oradaki insanlarımızın güvenliği için fedakârca, cansiparane bir mücadele veren ve hayatlarını feda eden bütün güvenlik görevlilerimizi, bütün şehitlerimizi, ister Mehmetçik, asker, ister polis olsun, hepsini bir kere daha rahmetle anıyor, minnetle yâd ediyor ve onların hatırasına, gerçekten, hepimizin saygı duyması gerektiğini ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, olağanüstü hal konusu tekrar ele alınırken, zannediyorum, teröre karşı vermiş olduğumuz mücadelede bir genel değerlendirme yapmak ve bu mesele neden bitmiyor, neden bitirilemiyor, acaba eksiklerimiz, yanlışlıklarımız var mı, neler, bunları düzeltemez miyiz diye bir otokritiğe gitmemiz ihtiyacı vardır.

Değerli arkadaşlar, şunu hemen ifade etmek istiyorum ki, koruculuk sisteminin bütünüyle gözden geçirilmeye ihtiyacı vardır; bu açıktır. Sistemin aksayan birçok yanları var -bunu bazı konuşmacı arkadaşlar zaman zaman ifade etmişlerdir- partilerin yapmış oldukları denetimler, bölgeyle ilgili birtakım araştırmalar da, zaten, bunu ortaya koymaktadır.

Kıymetli arkadaşlar, teröre karşı mücadele verirken, öyle zannediyorum ki, en çok gözönünde bulundurmamız gereken hususlardan birincisi, kısa vadede alınması gereken tedbirler; ikincisi, uzun vadede alınması gereken tedbirlerdir. Kısa vadede alınması gereken tedbirler olarak -öyle sanıyorum ki, bütün arkadaşlarımız bu konuda hemfikir- terör örgütlerine, PKK'ya maddî kaynak temin eden uyuşturucu trafiği engellenmedikçe ve uyuşturucu trafiğini bir bakıma kolaylaştıran bütün vasıtalar ortadan kaldırılmadıkça, bu konuda ciddî tedbirler alınmadıkça, PKK terör örgütü, çok rahat finansman imkânı bulmakta ve çok rahat silahlanmaya giderek, orada bu faaliyetleri organize edebilmektedir. O hale göre, işin bir yanı, uyuşturucu konusunda çok sağlam tedbirleri almaktır.

Diğer taraftan, biz, prensip olarak, PKK'ya karşı içeride yürütülen mücadelede doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirilmesine taraftar değiliz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel görevi, yurtdışından Türkiye'ye karşı yönelik tehditlere karşı sınırlarımızı korumak, sınır güvenliğimizi sağlamak ve daha çok, sınırlarımız bölgesinde veya sınırötesi birtakım harekât yapma zorunluluğumuz varsa, bunların gerçekleştirilmesini temin etmek olmalıdır. Çünkü, Türk Silahlı Kuvvetlerinin eğitim ve yapısında esasen, haliyle, nizamî birliklere karşı bir örgütlenme tarzı vardır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin gereksiz şekilde yıpranmasını da önlemek mecburiyetindeyiz.

O bakımdan, Türk Silahlı Kuvvetlerini, bölgede yoğun olarak iç asayişin temin edilmesi konusunda görevlendirme yerine, daha çok, özel harekât timlerini, bölgede daha etkili hale getirmek, bunları yeterli sayıya ve yeterli güce kavuşturmak daha önemlidir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus; şimdi, Türkiye, PKK'ya karşı bir mücadele veriyorsa, elbette ki, bu, çok boyutlu bir mücadeledir, olayda dikkate alınması gereken birçok unsurlar vardır; ama, işin can alıcı noktalarından birisi, yıllarca ihmal edilen ve bir türlü neden gerçekleştirilmediğini bizim anlayamadığımız, izah edemediğimiz bir hususa burada dikkatlerinizi çekmek istiyorum:

Atalarımızın çok güzel bir sözü var; yılanın başını ezmek lazımdır. Şimdi, PKK'ya karşı bir mücadele yürütülüyor, her gün şu kadar insan, diyelim ki, şu kadar terörist yakalandı deniliyor; bakıyorsunuz o terörist denen insanlara, 14-15 yaşlarında kandırılmış, aldatılmış insanlar; yani, yılanın kuyruğunun, kuyruğunun, kuyruğu durumunda bulunan kimseler... PKK terör örgütünün başı ve lider kadroları bilinmiş olmasına rağmen ve biz, Türk Devletinin gücü, PKK'nın lider kadrolarını imha etmeye; onlar nerede, hangi ülkede, hangi inde saklanırlarsa saklansınlar, devletimizin gücü bunu yapmaya yeter olduğuna inandığımız halde, nedense bu, bir şekilde hâlâ yapılmıyor ve işte, yılanın kuyruğunun kuyruğu durumunda bulunan birtakım kandırılmış, aldatılmış, belki birçoğu zorla dağa kaldırılmış insanlara karşı bir şeyler yapılmaya çalışılıyor; bu, yanlıştır arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, burada, tabiî, işin diğer bir yanı, bu örgütlerin görmüş olduğu dış desteklerdir. PKK'nın, birtakım yabancı devletler tarafından himaye gördüğünü hepimiz biliyoruz. Bunu, artık, Türkiye, bütün belgeleriyle, bu konudaki dokümanlarla masaya getirmeli ve PKK'ya, bir şekilde, doğrudan ya da dolaylı olarak destek veren bu devletlere karşı şu soruyu sormalıdır: “Siz, Türkiye Cumhuriyeti Devletini mi tercih ediyorsunuz, PKK'yı mı tercih ediyorsunuz; biz, bunu bilmek istiyoruz. Eğer, siz, PKK'yı tercih ediyorsanız, o zaman, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak da, biz, sizinle olan bütün ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmeye kararlıyız” demelidir. Bunu, bütün belgeleriyle masaya koymalı ve diplomatik yoldan yapılması gereken şeyler yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bu konuda en çok hassasiyet gösterilmesi gereken konulardan birisi, teröristlerle, oradaki, suçsuz günahsız halkı, vatandaşlarımızı birbirinden ayırmaktır. Gerçekten, bu konuda ne kadar hassasiyet gösterilse azdır. Oradaki suçsuz, günahsız insanlar, çoğu zaman şaşırmakta, ne yapacaklarını bilememektedirler. Bunları, devlet olarak, şefkat ve merhamet kanatlarımızla ne kadar kucaklasak ve gerçekten, ne kadar, onlara karşı devletin himayesini, devletin şefkatini, merhametini ortaya koysak yine de azdır. Bu konuda, azamî dikkat gösterilmelidir diye düşünüyoruz.

Dış destek konusunda şunu da ifade etmek istiyorum: Atruş Kampından Türkiye'ye gelmek isteyen bazı kimselerin, orada, PKK ve Birleşmiş Milletler tarafından engellendiği ortaya çıkarılmıştır. Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak bu konuda gereken tedbirler alınmalıdır.

Son olarak, bu konuda, uzun vadeli neler yapılabileceği konusunda birkaç cümle söyleyerek sözlerimi bağlayacağım.

Değerli arkadaşlar, Başbakan Yardımcısı Sayın Çiller'in, Diyarbakır'a bir gezisi esnasında, bir gazetecinin kendisine sorduğu bir soru vardı, çok enteresandı; orada -o zaman Başbakandı- Sayın Çiller'e sorulan soru şuydu: “Efendim, nedense, Türkiye'de, teröre bulaşan insanlara bakıyoruz; bunlar, genelde, hele hele, bu işin rehberliğini yapan, liderliğini yapan insanlar...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kırış, süreniz bitti; son 1 dakika eksüre veriyorum, daha fazla uzatmayacağım.

Buyurun.

RECEP KIRIŞ (Devamla) - “Nedense, Türkiye'de, okumuş olan insanlar, aydınlanması gerekirken, teröre karşı, devletin, milletin yanında daha olumlu bir tavır takınır hale gelmesi gerekirken, insanlarımız, okuyor okuyor, üniversiteleri bitiriyor, en sonunda bakıyorsunuz, terör örgütüne ya baş oluyor ya orada bir unsur haline geliyor. Bu terör örgütüne karşı alınacak tedbirleri düşünürken, şu eğitim sistemini de bir gözden geçirmemiz gerek miyor mu?”

Değerli arkadaşlar, bunun altını çiziyorum; siz, memlekette uzun vadede alınacak tedbirler olarak eğitim sistemimizin gözden geçirilmesi gerektiğine inanmazsanız, eğitimimiz, gerçekten, millî bir eğitim haline gelmez; manevî değerlerimize, kendi tarihimize, kendi kültürümüze ve bizi birbirimize bağlayan İslamî değerlere saygı gösteren, insan sevgisini, insan saygısını bilen bir nesil yetiştirmezsek, yapacağınız hiçbir şey yoktur.

Hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BBP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kırış.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki müzakereler sona ermiştir.

Tezkereyi, yeniden okutup, oylarınıza sunuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

31 Temmuz 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere (10) ilde dört ay süre ile uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30.7.1996 tarihli ve 453 sayılı Kararı ile onaylanmış bulunan olağanüstü halin;

1. Mardin İlinden 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere kaldırılmasının,

2. Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt, Şırnak ve Van İllerinde 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının,

Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 7.11.1996 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını, saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan

Başbakan

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başkanlığımıza Sayın Hüsamettin Korkutata, Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu, Sayın Ferit Bora, Sayın Seyyit Haşim Haşimi, Sayın Musa Okçu, Sayın Fethullah Erbaş, Sayın Faris Özdemir, Sayın Mehmet Emin Aydın, Sayın Mustafa Bayram, Sayın Nurettin Aktaş, Sayın Nedim İlci, Sayın İbrahim Halil Çelik ve Sayın Alaattin Sever Aydın olmak üzere 12 arkadaşımız “30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den itibaren geçerli olmak üzere, 9 ilde olağanüstü hali uzatılmasını öngören ve görüşülmekte olan 4624 sayılı Hükümet tezkeresinden Bingöl, Diyarbakır, Batman ve Van İllerinden olağanüstü halin kaldırılması, 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den itibaren geçerli olmak üzere, bu illerde de uygulamaya son verilmesi saygıyla arz olunur” biçiminde bir pusula göndermişlerdir.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Önerge...

BAŞKAN - Ben, bunu önerge olarak kabul etmiyorum. Bir defa, bunun önerge olarak kabul edilebilmesi için, 20 milletvekili tarafından imzalanması lazım; bu, 12 milletvekili tarafından imzalanmış; bir.

ŞERİF BEDİRHANOĞLU (Van) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - 1 dakika efendim, sözlerimi tamamlayayım.

ikincisi; olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin, Başbakanlık tezkeresinde önerilen sürelerin uzatılması veya kısaltılması konusunda önerge verileceği; kaldırılması konusunda önerge verilemeyeceği, açıkça, İçtüzüğümüzün 126 ncı maddesinin ikinci fıkrasında ifade edildiğinden, bu istemi hem imza eksikliği hem de bu muhtevayı taşımaması nedeniyle işleme koymuyorum.

Yine, Sayın Nihat Matkap, Sayın Orhan Veli Yıldırım, Sayın Adnan Keskin, Sayın İsmet Atalay, Sayın Sabri Ergül arkadaşlarımız da, gönderdikleri bir yazıda “30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den itibaren geçerli olmak üzere, 9 ilde olağanüstü hal uygulamasını öngören 4624 sayılı Hükümet tezkeresinden, Tunceli, Bingöl, Diyarbakır, Batman, Van İllerinden olağanüstü hal uygulamasının 30.11.1996 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, bu illerde uygulamaya son verilmesi arz edilir” denilmektedir. Bu da, demin izah ettiğim nedenlerle, hem önerge vasfına sahip değildir hem de işleme konulması, İçtüzüğe göre mümkün değildir.

Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Başbakanlık tezkeresi kabul edilmiştir.

Dileriz ki, Sayın Hükümetimiz, olağanüstü halin uzatılması konusunda karşımıza bir daha tezkere getirmez ve memleketimizdeki terör sona erer.

Sayın milletvekilleri, gündemin, “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla yarım kalan işlerden başlıyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

BAŞKAN - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporunun görüşmesine, kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?..Yok.

Ertelenmiştir.

2. - Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı : 144) (1)

BAŞKAN - Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri İle Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Geçen birleşimde, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı ve maddeyi kabul etmiştik.

Şimdi, 4 üncü maddeyi okutuyorum:

Yetki Süresi

MADDE4. -Bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen yetki, Kanunun yayımından itibaren dört ay süre ile geçerlidir. Bu süre içinde Bakanlar Kurulu, Kanunun kapsam maddesindeki sınırlar çerçevesinde birden fazla Kanun Hükmünde Kararname çıkarabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, lütfen, herkes yerine otursun...

Sayın milletvekilleri, bakın, salon zaten küçük. Buradaki gürültüler nedeniyle, kürsüde yapılan konuşmaları anlayamıyoruz. Rica ediyorum, konuşmak isteyen arkadaşlarımız kulislere gitsin efendim.

Süreniz 10 dakikadır Sayın Araslı.

(1) 144 S. Sayılı Basmayazı 20.11.1996 tarihli 20 nci Birleşim tutanağına eklidir.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Huzurunuza, söz konusu yetki kanunu tasarısının 4 üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere çıkmış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda, Hükümete dört aylık bir süre için yetki verilmesi öngörülmektedir. Anayasa Mahkememizin bu konuda ortaya koymuş olduğu ölçüler bellidir. Hükümete, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasa çıkarmaya yetecek ve artacak kadar bir süre için yetki veremez. Bu tür yetkilerin, bir yetki devri anlamını taşıyacağını, Anayasa Mahkememiz çeşitli kararlarında ifade etmiştir.

Bu nedenle biz, bu kadar bir süre için yetki verilmesinin uygun olmayacağı görüşündeyiz; çünkü, dört ay içerisinde, söz konusu amaçlar doğrultusunda ve kapsam içerisinde bir kanun çıkarılması rahatlıkla mümkündür. Bu nedenle, dört aylık bir süre için yetki verilmesini, biz, Anayasaya uygun bir durum olarak mütalaa etmiyoruz.

Bunun dışında, biz, bu yetki süresini başka açılardan da uygun görmüyoruz; çünkü “Amaç” kısmı, yetki kanununun bir tasarı olarak önümüze sunulduğu andan bu yana yapılan değişikliklerle daraltılmıştır. Geniş bir amaç için dört aylık bir süre istenmiştir; ama, amacın maddeler üzerinde yapılan çeşitli değişikliklerle daraltıldığı şu anda, artık, dört aylık süre fazla bir süredir.

İkinci olarak, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak dört ay gibi uzun bir süre için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesini siyasî mülahazalarla da uygun görmüyoruz; çünkü, bu Hükümetin geçmişinde yaptığı icraata baktığımız zaman, ona dört ay gibi uzun bir süre için yetki vermenin çeşitli sakıncalar doğuracağı görüşündeyiz. Geçmişte ne oldu bizi bu noktaya getiren; hepinizin hatırlayacağı gibi, şunlar oldu: Bu Hükümetin değerli bakanları, çeşitli vesilelerle milletin karşısına çıktılar, dolara endeksli maaş verileceğinden söz ettiler, bir eşelmobil sisteminden söz ettiler; tüketim maddelerine zam geldikçe, maaşlara da zam yapılacağı konusunda birtakım açıklamalarda bulundular. Bu beyanların yapıldığı zamandan bu yana geçen süreye baktığımızda bunların hiçbirinin gerçekleşmemiş olduğunu görüyoruz. Bu vaatler çerçevesinde milletimiz, emeklimiz, memurumuz, aldatılmıştır çok değerli arkadaşlarım. Bu nedenle, geçmişte, insanlarımızın, memurumuzun, emeklimizin yerli yersiz birtakım açıklamalarla aldatıldığı gerçeğini göz önünde bulundurarak, bu kadar uzun bir süre için Hükümete yetki verilmemesi gerektiği noktasında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak görüşlerimizi birleştirmiş durumdayız.

Yine, geçmişimize baktığımız zaman, Hükümetin bu davranışlarının bize güven vermediği gerçeğinden hareket ederek, haklı olarak birtakım kuşkular taşımaktayız. Hükümet, gerçekten, bir ay içerisinde de veya en fazla iki ay içerisinde de, bu yetki kanunu çerçevesine giren hususları, çıkaracağı kanun hükmündeki kararnamelerle çözümleyebilir; ama, durum bu iken, gerçek bu iken, neden dört aylık bir süre isteniyor; acaba, Hükümet, bundan önce de yaptığı gibi, bu sorunların çözümünü uzatmak, ertelemek mi istiyor?! Bizler, bu kuşkuları taşımaktayız ve memurumuzun, emeklimizin, bu dört ayın sonunu oluşturan dördüncü aya kadar çözümsüzlükle yüz yüze getirilmesini önlemek amacıyla, bu süreyi kısa tutmak istiyoruz. Belki, şimdi, Bakanlar Kurulundan arkadaşlarımız diyeceklerdir ki “bizim de emelimiz, memurun, emeklinin sorununu çözmek. Bu dört ayı beklemeden, biz, bunu hemen çözeceğiz.”

Değerli arkadaşlarım, o zaman, niye dört aylık süre isteniyor?! Artık, memurumuzun, emeklimizin beklemeye takatı yok. Zaten, yanlış olduğunu, yanlışlıklarını söylediğimiz bir yetki kanunu çıkarmak için, Hükümet ve onun taraftarı olan milletvekilleri -İktidar Partisi milletvekilleri- yersiz bir direniş göstermek suretiyle, bu yanlış yetki kanununa destek vermek suretiyle, memurumuzun ve emeklimizin, ağustos ayından bu yana geçen zamanını çalmışlardır, boşa harcamışlardır. İnsanlarımızı, artık, bu ıstırapla yaşamaya mahkûm etmekten bir an önce vazgeçmemiz lazımdır; onlara, en kısa zamanda bir çözüm getirmemiz lazımdır.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Hükümeti, daha kısa zamanda çözüm getirmeye zorlamak amacıyla, bu sürenin iki aya indirilmesini öneriyoruz değerli arkadaşlarımız. Bu konuda, bir değişiklik önergesi de hazırlamış durumdayız ve memurun, emeklinin sorunlarına bir an önce çözüm getirilmesi görüşünde birleşen tüm milletvekillerimizi, bu önerimizi desteklemeye davet ediyoruz.

Şu hususa da dikkatleri çekmek istiyoruz: Eğer, bu yetki kanunu çerçevesinde çıkarılacak birtakım kanun hükmünde kararnamelerle, memura ve emekliye zam yapılırken, tüketim mallarına da, bunu takip eden günlerde zam yapılacaksa, biz, bunun, sonuna kadar karşısında olacağız. Burada da, daha önce izlediğimiz, kaşığıyla verip, sapıyla çıkarma politikası uygulanmamalıdır. Hükümet, memura kaşıkla verdiğini, kepçeyle geri almamalıdır. Hele hele bu zammın kaynağını, memurun, emeklinin sahip olduğu birtakım zenginlikleri satışa çıkararak karşılamaya, Hükümetimiz, hiçbir şekilde kalkışmamalıdır; bunu yaptığı anda karşısında oluruz.

Şu anda, Hükümetin Emekli Sandığının sahip olduğu malları satmak suretiyle, devlet hazinesine kaynak bulmak gibi bir girişimin içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin 70 yılda ürettiklerine, 70 yılı aşkın bir zamanda sahip olduklarına göz dikmek, onları bir yıllık bütçe açığını giderebilmek için gözden çıkarmak anlamını taşır. Buna, kimsenin hakkı yoktur. Bu tür girişimler, memuru, bir kere daha, aldığı maaştan sevinmemeye, onun sevincini tadamamaya iter. Bunlara müsaade etmeyeceğiz. Eğer, bunları yapmak için yetki kanunu çıkarmak istiyorsanız, eğer, bundan sonraki günlerde karşımıza bunları getirecekseniz, vazgeçin arkadaşlarımız; çünkü, bunlar, gerçekten, memurun maaşına zam anlamını hiçbir zaman taşımıyor.

Size verilecek süre içerisinde, en kısa zamanda; ama, memurun sahip olduğu zenginliklere göz dikmeden onun durumunu düzeltiniz; onun zenginliklerine el atmayınız. Memura zam yaptığınız zaman, bu memura yaptığınız zammı, tüketim maddelerine yapacağınız zamla bir hiç durumuna en kısa zamanda indirmeyiniz.

Burada, bazı arkadaşlarımız, dün, bir tavuk bölüşümü hikâyesinden söz ettiler. Yüce Meclis kürsüsünün bu tür hikâyelerle işgal edilmesinde, biz, bu Yüce Mecliste gösterilmesi gereken ciddiyete uygun hiçbir yan göremedik; ama, ben, buradan, hemen şunu ifade edeyim: Bazı arkadaşlarımız, bu Hükümetin yüzde 50'ye ulaşan ölçüde zam yapmasıyla övündüler. Böyle bir zam, seçim öncesi, milletvekili genel seçimleri öncesi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Doğru Yol Hükümeti tarafından da yüzde 50'ye ulaşan oranlarda yapıldı; ama, bunu, tüketim maddelerine yapılan zamlar izlemedi. Övünürken, geçmişteki bu durumu da dikkate alınız. Bu zamları, geçmişte, sizden çok daha iyi durumda yapanlar oldu ve yaptığını, memurdan kaşıkla verdiğini kepçeyle geriye almak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı; süreyi uzatmıyoruz.

OYA ARASLI (Devamla) - Diğer sözcülere verdiğiniz 1 dakikalık eksüreyi de rica ediyorum.

BAŞKAN - Hayır efendim, yok... Kanunlarda...

OYA ARASLI (Devamla) - Bunu yapmadığınız takdirde, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, hangi tutumumdan?.. İçtüzüğe göre hareket ediyoruz, bunun tutumumla ilgisi yok ki...

M.FATİH ATAY (Aydın) - Sayın Başkan, 1 dakika daha eksüre verseniz ne olur!..

OYA ARASLI (Devamla) - Başkanın tutumu hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Söz vermiyorum.

Lütfen; oturur musunuz...

OYA ARASLI (Devamla) - Bu, sizin takdirinize kalmamıştır; İçtüzük gereğince bana söz vermek zorundasınız.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Trafik lambası gibi, kırmızı yandı dur, yeşil yandı geç!..

BAŞKAN - Vermek zorunda değilim... Buyurur musunuz efendim...

OYA ARASLI (Devamla) - Vermek zorundasınız...

BAŞKAN - Hanımefendi, vermiyorum...

OYA ARASLI (Devamla) - İçtüzük gereğince tutumunuz hakkında...

BAŞKAN - Siz geçin yerinize...

OYA ARASLI (Devamla) - Bu Meclisi yönetmek konusunda sizden söz istediğim kadar...

BAŞKAN - Sayın Araslı; lütfen...

OYA ARASLI (Devamla) - Bu, takdirinize açık bir konu değildir, vermek zorundasınız, oya dahi sunamazsınız...

BAŞKAN - Kürsüyü bırakır mısınız...

OYA ARASLI (Devamla) - Siz, burada, İçtüzüğe saygılı olmadığınız takdirde...

BAŞKAN - Efendim, bir hanımefendisiniz; lütfen... Yerinize oturur musunuz? Size saygı duyuyorum. Buyurun...

OYA ARASLI (Devamla) - Ben yerime oturuyorum; ama, sizin, İçtüzüğe saygınız olmadığı...

BAŞKAN - Efendim, süreniz bitti. Lütfen oturur musunuz... (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Devamla) - Bakın, burada, benden önce konuşan bir arkadaşa 1 dakika daha eksüre süre verdiniz.

BAŞKAN - Efendim, aynı şeyi kanun müzakerelerinde yapmıyorum.

OYA ARASLI (Devamla) - Bakın, burada, yorum yaptınız. Benden önce konuşan arkadaşa 1 dakika eksüre verdiniz. Ayırım yapıyorsunuz; kınıyorum bu davranışınızı...

BAŞKAN - Arkadaşlar, benim kanun müzakerelerinde süreyi uzatmadığımı, uygulamalarımı biliyorsunuz; ama, bundan önceki bazı gündemdışı konuşmalarda, bir de kararlar üzerinde yapılan konuşmalarda süreyi 1'er dakika uzatıyorum; ama, bu, takdirimi, her zaman bu yolda kullanacağım anlamına gelmez.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Yani, gündemdışı konuşmalar, yasaların tartışılmasından daha mı önemli?

BAŞKAN - Önemli tabiî...

ALİ DİNÇER (Ankara) - Burası yasama organı... En önemlisi yasama görevidir.

BAŞKAN - Zaten, eğer, burada ayrılan süre içerisinde, kanun üzerinde, madde üzerinde görüşülse, o süre bin kere yeter; ama, arkadaşlarımız, buraya çıkınca, konuyu bir tarafa bırakıyorlar, hep genel siyasetlerden bahsediyorlar. Alın, tutanakları okuyun.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Milletvekillerinin ne yapacağına siz karar veremezsiniz. Toleranslı olmak zorundasınız.

BAŞKAN - ANAP Grubu adına, Sayın Biltekin Özdemir; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devlet memurları ve kamu görevlilerinin özlük haklarında iyileştirme yapmak amacıyla, Hükümet tarafından hazırlanan ve Büyük Millet Meclisince kabul edildikten sonra, düzenlenmesinde, Anayasaya çeşitli aykırılıklar olması sebebiyle iptal edilmiş olan tasarının yerine, bu defa, Anayasa Mahkemesinin önerilerine uygun olarak hazırlandığı ifade edilen bir tasarıyla karşı karşıyayız ve şu anda Hükümetin metninin 4 üncü maddesini tartışıyoruz. Burada, Hükümete, yayımlandığı tarihten itibaren dört ay içerisinde bazı düzenlemeler yapılması konusunda yetki talep edilmektedir.

Bakanlar Kurulu, normal olarak, hepinizin de bildiği gibi, kanun hükmünde kararnamelerle gelir artırıcı düzenleme yapamaz; çünkü, gelir artırıcı düzenlemelerin kanunlarla olması gerekir. Bu, Anayasanın amir bir hükmüdür. Anayasanın bir başka amir hükmü, herhangi bir şekilde gider artırmayı gerektirir düzenleme yaparsanız, onun da kaynağını göstermek zorundasınız. Bu da Anayasanın açık bir hükmü.

Şimdi, bu iki hükmü karşılaştırdığınız zaman, normal olarak, Bakanlar Kurulunun şu yetkisini kullanabileceği fiilî tarih, esas itibariyle 31 Aralık 1996'dan sonra olmamalıdır. Niçin; çünkü, bu artışlar 1997 yılı bütçesinden karşılanacaktır ve 1997 yılı bütçesi de yukarıda görüşülmektedir, önümüzdeki hafta huzurunuza gelecektir.

Bir iki noktayı arz edeyim: Birincisi; siz, eğer, devlet memurlarının özlük haklarını, geçim koşullarını düşünerek durumlarını iyileştirmeyi düşünüyorsanız, yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda, devlet memurlarının aylıklarının iyileştirilmesini sağlayan katsayıların yükseltilmesi konusunda, bizim, anamuhalefet partisi olarak vereceğimiz önergeye destek veriniz, hep beraber iyileştirelim. Bu bir cümlelik önergedir. Eğer, niyetiniz, hakikaten memurların durumunu iyileştirmek ise, onu, orada gösteriniz; ama, niyetiniz o değil, arz edeyim. Niçin; onu da açıklayayım: Ağustos ayında devlet memurlarına, özlük hakları için 91 küsur trilyon lira aylık ödenmiştir. Eylül ayında ödenen miktar ise 100 trilyon lirayı geçmiştir. Ekim ayında da 93 trilyon lira ödenmiştir. Bunların en düşüğünü alsak bile, 1997 yılında sıfır zam yapmanız halinde, devlet memurlarına önümüzdeki yıl 1,1 katrilyon lira ayırmak zorundasınız.

Şimdi, enflasyon hedefiniz ortalama yüzde 65'dir. Eğer bu yüzde 65 ortalamayla, sınırlı olarak iyileştirmeyi yapsanız bile -ortalama enflasyon kadar- 1,1 katrilyon liranın yüzde 65 fazlasını ödemeniz gerekmez mi; gerekir; ama, siz, bütçenize ne koymuşsunuz hesap ettiniz mi? Yüzde 50'lik bir iyileştirme koydunuz, yüzde 53'lük bir iyileştirme koydunuz. Binaenaleyh, siz, ortalama enflasyon hedefiniz kadar dahi, kamu çalışanlarının ve emeklilerinin durumlarını iyileştirecek kaynağı bütçenizde öngörmemişsiniz. Bunu, dikkatlerinize sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, kaldı ki, öbür taraftan, bir de, bazı kamu görevlilerinin ücretlerinde -işte, yargı mensuplarına, üniversite mensuplarına, kamu üst yönetiminde görev alanlara, belki emniyet görevlilerine- normal artışların dışında iyileştirme yapmayı düşünüyorsunuz. Bunun gerektirdiği külfeti de düşünürseniz, siz, normal devlet memurlarının ücretlerinde, yüzde 50'nin altında -yani, öngördüğünüz enflasyon hedefinizin 15 puan altında- bir iyileştirme yapacaksınız. Buna, lütfen müsaade etmeyiniz. Yukarıda ayrıntılı bir biçimde anlattık, ilgili bakanlara anlattık, ilgili görevlilere anlattık; ama, sadece anlatmakla kaldık; anlatmaya da devam edeceğiz.

O nedenle, burada yapmak istediğiniz düzenleme, memurları umuda sevk ediyor; ama, sadece umut veriyor. Ümit ederim, bu düzenlemeleriniz, 1997 yılının belli süresine kadar, günü gün etmeye yönelik siyasî amaçlı yaklaşımları içermez; temennim budur.

Sayın milletvekilleri, işaret edeceğim bir başka nokta: Bugünkü tartışmalarda dinlediğimiz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Çelik, Türkiye'de, bütün aileleri hakikaten üzen bir yarışma sınavı açmıştır, Sosyal Sigortalar Kurumuna alacakları 2 500 kişi için.

Değerli milletvekilleri, Hükümete de arz ediyorum; gayet açıktır ki, bugün, Türkiye'de, alacağınız bir tek eleman için dahi onbinlerce başvuru gelir. Niçin; çünkü, Türkiye'de, son yıllarda, devlette, yatırım politikaları iflas etmiştir; işsizliği azaltıcı, ciddî hiçbir yatırım yapılmamış, mevcut şantiyelerin işlerliğini sağlayacak düzeyde kaynak bile öngörülmemiştir. Ne yazık ki, bu, geriye doğru dört - beş yıla kadar da uzanmaktadır.

1991 ve önceki yıllar ortalamalarını lütfen inceleyiniz; devlet, altyapı yatırımları için, gayri safî millî hâsılanın ortalama yüzde 8 ilâ 12'si oranında yatırım yapmıştır.

Değerli milletvekilleri, bugün bu oran ne kadardır biliyor musunuz; yüzde 2'nin altına düşmüştür. Şimdi, reel yatırımların bu kadar düştüğü bir ekonomide ne olur; işsizlik diz boyu olur. Kamuyu küçülteceğim diye, yeterli önlemler alınmadığı için kamunun kapılarını da kapatırsanız ne olur aileleler; işsizlik artar, umutsuzluğa düşerler. İşte, üzülerek tespit ediyoruz ki, bugünkü Türkiye tablosu, böyledir.

Çalışma Bakanımız bir sınav açıyor, 2 500 kişi alacak; 90 bin başvuru var. Aslında, duyurulara biraz daha vakit ayrılsaydı, emin olunuz, bu 90 bin başvuru 190 bin kişiye çıkardı; haberdar olamayanlar da var bundan.

Şimdi, ben, Hükümetten rica ediyorum; insanlarımızı mutsuz ettikleri gibi, bir de umutsuz etmesinler. Ne yapalım; şu sınavlarda, devlet idaresi ciddiyetini sağlayacak bir yöntem geliştirelim. Bugün, bu yönteme her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır devletin. Burada herhangi bir siyasî mülahaza değerlendirilmemesi gerekir. Ne yapalım; zararı yok, üç ay sonra alalım; fakat, ciddî olalım devlet olarak.

Bu sınavları, hiç kimsenin üzerine gölge düşüremeyeceği -tıpkı üniversiteye giriş sınavları gibi- objektif bir usule bağlayalım. Üniversite mezunlarının, ihtiyacımız varsa lise mezunlarının; daha alt kademedeki ortaokul, ilkokul mezunlarımızın sınavlarını ayrı ayrı yapalım ve bu birinci genel yarışma sınavını aşanlar arasında, kuruluşlar, kendi iç uzmanlık alanlarına ve öngördükleri işlevlere uygun olarak ek sınavlarını da yapabilsinler. Böylece, devlet, vatandaşına, siyasî parti farkı gözetmeden, tarafsız ve şefkatli davrandığını ispat etsin; göstersin. Milletvekilleri olarak siz de huzursuz olmazsınız. Hepinize torpil geliyor “aman beni de işe aldırın; aman şunu da işe koydurun” diye. Birisini işe koyduğunuz zaman ise, koyduramadıklarınız için, eminim en çok değerli milletvekilleri, sizler huzursuz oluyorsunuz. Buna hepimiz muhatabız. Bu itibarla, Hükümete öneriyorum; malî düzenlemelerini yapacaksa, 31 Aralıktan önce yapsın; bunun kaynağını doğru dürüst hesaplasın. Kamuya alınacak memurların da sınavlarını objektif kurallara bağlamak için, işte bu yekti kanunu, aynı zamanda, kendisine bir yetki de vermektedir, imkân da vermektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, şahsım ve partim adına hepinizi saygılarımla selamlarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Sayın milletvekilleri, aslında, bir kanunun tümü üzerinde yapılan müzakerede, o kanunun kapsamına giren konuların genel politikası irdelenebilir. Önümüzdeki madde nedir; kanun hükmünde kararnamenin yetki süresidir. Anayasanın 91 inci maddesinde ne diyor; Bakanlar Kuruluna yetki verildiği zaman, kanun hükmünde kararname çıkardığı zaman yetkinin süresi belirlenir. Burada dört aylık bir süre belirlenmiş. Buraya çıkacak hatibin, bana göre, bu dört ay mı olmalı, bir sene mi olmalı, bir gün mü olmalı; bunu tartışmalıdır. Yoksa ki, devletin genel personel politikasını bu maddede tartışamayız. Genel olarak böyle olması lazım.

Rica ediyorum; arkadaşlarımız konuya bağlı olarak konuşsalar...

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu)- Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Başesgioğlu, bakın, bu, hepimizin görevi. Bu Meclisi en verimli bir şekilde çalıştırmak hepimizin görevi. İstiyorsanız İçtüzüğü değiştirin ve deyin ki “kürsüye çıkan her milletvekili her istediği konuyu konuşur.” Biz de ona göre rahat ederiz... Kanunun maddeleri üzerinde gruplar 10'ar dakika konuşur; milletvekili 5 dakika konuşur diye İçtüzüğe koymuşuz... Ben, bunu 11'e çıkarmıyorum diye; insanların burada bana bağırmaya hakkı var mı; yok.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, madde o kadar kapsamlı ki... Konuşmacılar, sayın milletvekilleri, mutlaka o konulara değinmek zorundalar... Yani, bu yetkiyle dört aylık süre içerisinde kaç tane kararname çıkarılacak?

BAŞKAN - Efendim, onun geneli üzerinde konuşulabilir; ama, maddeye bağlı konuşmak zorundayız.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Size dokunduğu zaman hemen itiraz ediyorsunuz.

BAŞKAN - DSP Grubu adına, Sayın Metin Şahin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın Şahin.

DSP GRUBU ADINA METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesini görüşüyoruz. Demokratik Sol Parti Grubu adına, görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarı sunuşunda Hükümet, hep, ısrarla bir konuyu vurguluyor ve “bizim bu tasarıdan maksadımız amacımız şudur; çalışanların ücretlerini yükseltmek istiyoruz. Geçmiş zaman içinde önemli aşınmalar oldu, mağduriyetler ortaya çıktı; bunu düzeltmek istiyoruz” diyorlar; doğrudur. Biz de, çalışanların ücret artışlarına karşı değiliz; bilakis, ülkenin gerçeklerine uygun olacak, ortaya çıkan yüksek enflasyon, durmadan gelen zamlar ve ücretlerdeki gerilemeleri giderecek, belirli bir yaşam düzeyini insanlara tutturabilecek ve özellikle dargelirlilerin, sabit gelirlilerin ücretlerinde bu yönde yapılacak düzenlemelere, yükseltmelere destek olacağımızı, olmak istediğimizi her fırsatta vurguluyoruz. Bu anlamda, Hükümetin istismar eden yaklaşımlarını kabul etmiyoruz. Bunu, açıklıkla dile getirmek istiyorum. Hükümet, muhalefetin ve Demokratik Sol Partinin bu yöndeki tavır ve girişimlerini hep engellemek olarak ortaya koyuyor. Buna katılmadığımızı, bunun doğru olmadığını açıkça söylemek istiyorum.

Biz, burada, iki konuda, hassasiyetle, Hükümetle birlikte olmak istediğimizi vurguluyoruz. Bunların bir tanesi; böyle bir düzenlemede Hükümetin, tek başına değil, Parlamentonun bütününü teşkil eden tüm grupların katkısının alınmasının doğru olacağında ısrar ediyoruz.

Bir diğer ısrar ettiğimiz husus nedir; hukukîlik arıyoruz. Bu bakımdan, bizim engellemek gibi bir kastımız, niyetimiz kesinlikle yoktur. Hükümet, şimdi, bir gecikme söz konusudur; bunu, bir an evvel telafi edelim gibi bir yaklaşım içinde; am, şunu da tespit etmemiz lazım: Eğer, bir gecikme varsa, bu, muhalefetin engellemesinden ve tavrından değildir; Hükümetin kendi tutumundan dolayıdır. Bakın, biz, ağustosta yaptığımız iki görüşmede de, hep ısrarla aynı nedenleri dile getirdik; bunun hukukî uygunluğu yoktur; Parlamentonun birlikte çalışarak, üreterek, bir görüş oluşturmasını ve de bu konuda bir mutabakat sağlanmasının gerektiğini, bu yönüyle de eksik olduğunu ısrarla vurguladık. Hükümet, bizim bu düşüncelerimize katılmadı; ama, sonuçta ne oldu, önce, Sayın Cumhurbaşkanı bunu iade etti, ikinci aşamada da Anayasa Mahkemesi iade etti. Sonuçta; yapılan iş, muhalefetin engellemesi değildir, muhalefetin muhalefet yapması değildir; gecikme hukukîlikle ilgilidir. Bunu, özellikle tespit etmek gerektiği kanısındayım.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) - Madde üzerinde konuş... Madde üzerinde...

BAŞKAN - Müdahale etmeyin... Rica ediyorum...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) - Genel konuşuyor, Başkan...

METİN ŞAHİN (Devamla) - Siz anlarsanız, madde üzerinde konuşuyorum ben.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) - Siz anlatamıyorsanız...

METİN ŞAHİN (Devamla) - Ben anlatıyorum; sizden öğrenecek değilim.

Dünkü, görüşmelerde, yine, ben, bu konuda, muhalefet olarak, uzlaşmadan yana olacağımızı; yani, katkı koymaya, birlikte çalışmaya hazır olduğumuzu söyledim; ancak, Sayın Bakan “bunun uzlaşmayı gerektiren bir yanı yoktur, buna destek olun” gibi söz söyledi. Gerçekten, bu, kendi takdirleri, bir şey diyemiyorum, ya bizi yanlış anladılar ya da yanlış bir tutum sergilediler.

Değerli arkadaşlar, burada, dört aylık süre isteme, bir çelişkiyi de beraberinde getiriyor. Neden; bildiğiniz gibi, temmuz ayından beri bu konu gündemde. Eğer, temmuz ayından beri bu konu gündemdeyse, Hükümetin bu konuda bir hazırlığı var demektir, bir şeyleri bitirmek istiyor demektir. Temmuzdan bu yana dört ay geçti; eğer, bir hazırlığımız varsa, niye, yeniden bir dört ay daha istiyoruz... Zaten, o zaman da benzer süreyi istemiştiniz. Bunu bir ayda tamamlarız; hemen bir ayda tamamlarız... Ha, eğer, siz, dört ayı isteyerek, bu işleri yeniden yapmaya niyetliyseniz, demek ki, hiçbir hazırlığınız yok, samimiyetiniz yok. Bu çelişkiyi, gerçekten, ortaya koymak lazım. Bu bakımdan, dört aylık süre doğru değil; çünkü, dört aylık süre içinde bu yetki tasarısı yasallaştığında... Ola ki, Hükümet, bu dört aylık süre içinde ücret düzenlemesi yapma niyetiyle yola çıkıp, başka şeyleri de yapabilir; çünkü, yazın, hepimizin bildiği gibi, bu konu görüşüldükten sonra, Hükümet, çok önemli üç konuda kanun çıkardı ve bunlar, hep, çalışanlara ait, memurlara aitti. Neydi bunlar; sosyal ihtiyaçları karşılamada, ücretler yetersiz kaldığında, bir katkı olması için düşünülen lojmanları, dinlenme tesislerini satış kararını aldı. Memurlara önemli bir engel... Önemli bir sosyal amaçlı katkıyı ellerinden aldılar. Yine, ne yaptılar; yine, alınteriyle, kendi primleri, çalışanların ücretlerinden kesilen primlerle ortaya çıkarılmış Emekli Sandığının mal varlıkları ile SSK'nın mal varlıklarının satış kararı alındı. Bunlar, hep, çalışanlara haksız sonuçlar doğuracak uygulamalardır ve tabiî ki, yine, hep beraber, burada uzun tartışmalarını yaptığımız Tasarrufu Teşvik Fonundaki kesintiler açıkça gasp edildi; yani, çalışanların hakları gasp edildi.

Değerli arkadaşlar, sözümü şöyle tamamlamak istiyorum: Eğer, Hükümet, gerçekten samimîyse ve sırf ücret artışına yönelik bir uygulama yapmak istiyorsa, geçen dört aylık süre içinde mutlaka bir hazırlığı vardır. Bu hazırlığı hayata geçirebilmek için bir ay yeterlidir. Ayrıca, Sayın Biltekin Özdemir'in de ifade ettiği gibi, bütçeyi Komisyonda görüşüyoruz; yarın, Maliye Bakanlığı bütçesini de görüşeceğiz; bir hafta on gün sonra da, burada, Genel Kurulda sonuçlandıracağız. Ücret artışlarının düzenlenmesini isteyen bir Hükümet bu konuda hazırlıklıdır; bunu, hem Komisyonda hayata geçirir hem de önümüzdeki haftadan itibaren, burada, Genel Kurulda yapacağımız 1997 yılı bütçesi müzakerelerinde hayata geçirir. Bu konuda samimî olmak lazım. Biz, samimî olduğunuza inanmak istiyoruz. Bunun kanıtı ortada; bunu gerçekleştirme olanağınız var. Yoksa, ortaya çıkıp da, siz bizi engellemek istiyorsunuz, siz geciktiriyorsunuz; siz, çalışanlara ücret verilmesinden yana değil misiniz; siz, emekten yana değil misiniz gibi demagojilere gerek yok. Biz hazırız, her türlü katkıya hazırız; yeri, burası; yeri, yarın görüşeceğimiz Plan ve Bütçe Komisyonu. Samimiyseniz, gelin, destek olalım, yardımcı olalım.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum ve tasarıya ret oyu kullanacağımızı bilgilerinize sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.

Şahısları adına, Isparta Milletvekili Sayın Mustafa Köylü?.. Yok.

Sayın Mehmet Keçeciler, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte bulunduğumuz tasarının 4 üncü maddesi, yetki kanununun süresini göstermektedir. Burada, tasarıyla istenen süre dört aydır; yani, dört ay boyunca Hükümet kanun hükmünde kararnameler çıkarabilsin denilmektedir. Oysa, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlarda üç unsurun altı önemle çizilmektedir. Nedir?.. Yetki kanunu çıkarırken Meclisin dikkat etmesi gereken hususlar şunlardır: Önemli olacak, zorunlu olacak, ivedi olacak.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi bir yetki kanununu iptal ederken, üç aylık süreyi “ivedi” şartına aykırı bulmuş. Anayasa Mahkemesi, kararında, “Kanun çıkarma süresinden daha kısa bir süre olacak. Eğer, o süre içerisinde Parlamentodan kanun çıkarılabiliyorsa, onu kanun olarak çıkaracaksınız. Eğer, bunu, kanun hükmünde kararnameyle yapıyorsanız, bu, Meclis yetkisinin devri anlamına gelir. Dolayısıyla, sizin bu işi yapmanız mümkün değildir; kanun hükmünde kararname kapsamına girmez; yetkinizi de devredemezsiniz, hükümet olarak Meclisin yetkisini kullanamazsınız” diyor. Ama, buna rağmen, bu kararları hiç tetkik etmeden, araştırmadan gelip burada “dört ay” diye ısrar ediyorsunuz. Kanun hükmünde kararnameleriniz şu anda elinizde hazır olacak, yürürlüğe girdiği anda da bunları yürürlüğe koyacaksınız. Bunun için, onbeş gün, bir ay yeter, artar bile. Yani, hulasa, Anayasa Mahkemesinin aradığı, şu Yüce Parlamentoda, komisyon toplantıları da dahil, bir kanunun çıkarılması için ne kadar süre geçiyor ise, o süreden fazla bir süre alamazsınız; aldığınız takdirde, Meclisin yetkisini alıyorsunuz demektir. Anayasa Mahkemesi böyle düşünüyor; müstakar içtihatları var, bu içtihatlara dikkat etmiyorsunuz, sonra da, gelip, sizi burada tenkit ettik mi bize kızıyorsunuz.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Canın sağ olsun.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Biz sizi ikaz ediyoruz, doğru bir iş yapın diyoruz, yapacağınız iş Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun olsun diyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, aslında, bu konuda Meclisin yetkisini almanıza gerek yok. Çıkardığınız kanunun da bu sene için pratik bir faydası yok; Hükümetin açıkladığı, deklare ettiği programa göre de bir faydası yok.

Bakın, izah edeyim: Şimdi, siz genelge gönderdiniz, bütün harcamaları durdurdunuz; sadece ve sadece, mevcut kanunlara göre verdiğiniz maaşı yıl sonuna kadar zor ödeyeceksiniz. Maliyenin durumu bu.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Nereden biliyorsun...

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Yani, şu kanun çıksa, yarın yürürlüğe girse, memurun durumunda iyileştirme yapabilecek bir haliniz yok, mecaliniz yok, imkânınız yok; dolayısıyla, memurları, buraya gelip kandırmayın. Şu kürsüden konuşup, devletin memurlarına “işte, biz memurun maaşını artıracaktık; ama, ah o munafık muhalefet yok mu, onlar, böyle gelip, bizi zora sokuyorlar” filan demeyin yani. Yok, böyle bir imkânınız yok; bunu yapamazsınız.

AHMET DERİN (Kütahya) - Var, var...

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Şimdi “denk bütçe yapacağız” diyorsunuz.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Bravo (!..)

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Bir dakika...

“Denk bütçe yapacağız” diyorsunuz; bütçeyi sevk ettiniz, yarın bağlanacak, oradaki ödenekler belli. Şimdi, siz enflasyon oranında zam yapsanız, vazgeçtim iyileştirmeden, vazgeçtim geçmiş yılların kayıplarını telafi etmenizden -arkadaşımız burada hesabını size söyledi- 1,1 katrilyon ödeneğe ihtiyacınız var, o da sizin bütçenizde yok. (RP sıralarından “var var” sesleri) Ya denk bütçe fikrinizden vazgeçeceksiniz veyahut da bunu tatbik edeceksiniz; bu, bu kadar basit, açık.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Çantada duruyor...

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Bütçenize koysaydınız kaynağınızı... Bütçeniz komisyonda, gözümüz görüyor, hesapları yapıyoruz; ama, siz, rakamları alt alta toplayıp, bu işin üstesinden gelemiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, hulasa, getirdiğiniz tasarının politik gösteriden başka hiçbir tarafı yoktur, Anayasaya da aykırıdır; o yüzden, ret oyu vereceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Keçeciler.

4 üncü madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı yetki kanunu tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 4. - Bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen yetki, Kanunun yayımından itibaren iki ay süreyle geçerlidir. Bu süre içinde Bakanlar Kurulu, Kanunun kapsam maddesindeki sınırlar çerçevesinde birden fazla kanun hükmünde kararname çıkarabilir.”

Oya Araslı Atilâ Sav Nihat Matkap

İçel Hatay Hatay

Önder Sav Altan Öymen

Ankara İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAİT AÇBA (Afyon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.

Önerge sahipleri, konuşacak mısınız, yoksa gerekçe mi okunsun?

NİHAT MATKAP (Hatay) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasa Mahkememizin kararlarına göre, kanun çıkarmaya yetecek bir süre için yetki verilmesi Anayasaya aykırıdır. Dört aylık bir sürenin konuyla ilgili kanunları çıkarmaya yeteceği ortadadır. Bu nedenle, tasarı metninde yetki süresiyle ilgili hükmün Anayasaya aykırı olacağı düşünülerek böyle bir öneride bulunmak gereği duyulmuş ve yetki süresi iki aya indirilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum.

Yürürlük

MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, Grup adına söz istiyorum.

BAŞKAN - CHP Grubu adına, Sayın Nihat Matkap; buyurun.

Sayın Matkap, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 144 sıra sayılı Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinininörüşülmesi sırasında söz alan, Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı büyük bir olasılıkla, biraz sonra, Meclisimizce kabul edilecek ve birkaç gün içerisinde yürürlüğe girecektir.

Nitekim, muhalefet partilerine mensup milletvekilleri -özellikle, grup başkanvekillerinin, bugün, Danışma Kurulunda yaptığı toplantıdan söz etmek istiyorum- bu kanun tasarısının bugün görüşülmesi için süre uzatımına da onay verdi.

Değerli milletvekilleri, tasarının görüşülmesi sırasında söz alan iktidar partilerine mensup bazı milletvekili arkadaşlarımız, özellikle, muhalefet partilerinin, bu yasa tasarısının görüşülmesi sırasında yapmış olduğu muhalefet nedeniyle, memurların ve emeklilerin malî ve sosyal haklarında iyileştirme yapılmasını geciktirdiğini ifade ettiler. Hatta, eğer, bu konuda muhalefet engelleme yapmasaydı, bu iyileştirmeler ağustos ayından itibaren yürürlüğe girecekti” şeklinde birtakım beyanlarda bulundular. Tabiî, ben, bu arkadaşların bu açıklamalarını iyi niyetle yaptıklarını düşünüyorum. Ne var ki, değerli arkadaşlarım, eğer muhalefet partileri, geçmişte olduğu gibi, bugün de görevlerini yapmasalardı, belki bu tasarı birkaç gün sonra da yürürlüğe girmeyecekti, yine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecekti.

Bakınız, ağustos ayında Hükümet tarafından sevk edilen 96 sıra sayılı tasarıda, Hükümet, kamu personelinin malî, sosyal ve diğer hakları ilea istihdam usul ve esaslarını yeniden şekillendirmeyi öngören bir tasarı sunmuştu. Parlamentonun, bu kadar geniş yetkileri Hükümete vermesi, tabiî ki mümkün değildi. Nitekim, iktidar partileri direndi ve sonuç ortada, Sayın Cumhurbaşkanımız, yeniden görüşülmesi için bu kanunu Büyük Millet Meclisine sevk etti. Buna rağmen, arkadaşlarımız gereken dersi almadı, en son Anayasa Mahkemesi iptal etti ve gecikme bu nedenle oldu. Yani, eğer burada bir gecikme söz konusu ise, bu gecikmenin sorumluları iktidar partileridir. Bunun böyle bilinmesinde yarar görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, nitekim, şimdi görüştüğümüz tasarıda Cumhuriyet Halk Partisinin birtakım müdahaleleri oldu. Eğer bu müdahaleler olmasaydı, yine Anayasa Mahkemesinden, büyük bir olasılıkla, kanunlaşacak olan bu tasarı da geri dönecekti, iptal edilecekti. Bu uyarılarımız üzerine, Doğru Yol Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, 2 nci maddeyle ilgili, “kapsam” maddesiyle ilgili, Hükümete tanınan yetkilerin daraltılması için önerge verdi ve bu önerge kabul edildi. Böylece, bu tasarı, kısmen, Anayasa hükümlerine uyumlu hale geldi.

Değerli arkadaşlarım, hak verirsiniz, anlayışla karşılarsınız ki, bu Hükümete, sayıları 2 milyona yaklaşan kamu çalışanlarının geleceklerini belirleme yetkisi veremezdik; çünkü, bu Hükümet, çalışanlarla ilgili tespit ettiği politikalarda sürekli tutarsızlık göstermektedir. Bakınız, bunun iki somut örneği var, sanıyorum Refah Partili milletvekillerim de bu iki somut örneğe katılır. Anımsarsanız, Temmuz 1996'da memurlara yüzde 50 düzeyinde bir zam yapıldı. Tabiî, bu beklenen bir zamdı. Ancak, Sayın Başbakan çıktı dedi ki: “Biz, diğerleri gibi kaşıkla verip kepçeyle almayacağız.” Keşke kepçeyle alsaydı, tencereyle aldı. Hiçbir önemi kalmadı. Bakınız, 1996 yılında, memur maaşlarına sadece yüzde 50'lik bir artış yapıldı, enflasyon yüzde 90.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - 1994'de ne yapıldı?..

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Altı ay için siz ne yaptınız?..

NİHAT MATKAP (Devamla) - Bakınız, tamamen, yüzde 40'lık bir ezilme payı var. Adil düzenle ne kadar bağdaşır bu, bilemiyorum. Ekonomiyle ilgili herhangi bir tasarı gelince, bu konuyu da konuşacağız.

İkinci bir tutarsızlığı anlatayım size. Bakınız, 1997 yılı personel politikasıyla ilgili, Sayın Başbakan bir açıklama yaptı, dedi ki: “1997 yılı ocak ayında, kamu çalışanlarının maaşlarının artışıyla ilgili eşelmobil sistemini uygulayacağız.” Hepiniz hatırlıyorsunuz. O neydi; 1997'de, ocak, şubat, mart ve diğer aylarda, fiyatlarda meydana gelen artışların aylık olarak memur maaşlarına yansımasıydı. Hatta, Sayın Başbakan biraz daha ileri gitti, dedi ki: “Bu artışları dolara endeksleyeceğiz.”

AHMET DERİN (Kütahya) - Doğru.

NİHAT MATKAP (Devamla) - Gerçekten alkışlandı bu fikri. Hemen akşamı, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ufuk Söylemez “Sayın Erbakan yanılmış” dedi.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Sayın Matkap, üçüncü baskı oldu.

NİHAT MATKAP (Devamla) - “Tüketici endekslerini, TEFE'yi esas alıp artıracağız” dedi. Hadi, ona da razı olduk. Ardından, Sayın Maliye Bakanı çıktı, dedi ki: “Yok; eskiden nasıl olmuşsa, biz de bu sene öyle yapacağız; ocak ayında yüzde 30'luk bir zam yapacağız; daha sonra bakacağız.” Dikkat edin, söylem-eylem tutarsızlığı çok. O nedenle Hükümete güven duymuyoruz. Kaldı ki, 2 milyon kamu çalışanının kaderini bu Hükümete teslim edemezdik.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Hükümete son olarak şunu önermek istiyorum: Anımsarsanız, bu yetki kanunu tasarısı Meclise ilk sevk edildiğinde, sanki, kamu görevlileri arasında bu artışlar sırasında birtakım ayırımlar yapılacağı yazıldı, çizildi.

Sayın Hükümete, özellikle söylüyorum: Eğer kamu çalışanları arasında ayırım yapılırsa, yani, sağlıkçıya verilip eğitimciye verilmezse, askere verilip polise verilmezse, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak kıyameti koparırız diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Matkap.

Madde üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 6.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?.. Yok.

Efendim, şahsı adına, Sayın Ramazan Yenidede söz istedi; ama, siz herhalde tavuktan bahsedeceksiniz yine.(Gülüşmeler)

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) - Hayır efendim!

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Ramazan Yenidede; buyurun; ama, maddeye bağlı konuşacaksınız.

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) - Her akşam tavuk yenmez Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bazıları yer canım!

Süreniz 5 dakikadır.

Buyurun.

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan yetki kanunu tasarısının son noktalarına geldiğimiz bu dakikalarda huzurunuzu fazla işgal etmek istemiyorum. Ancak, muhalefetin, kanunla ilgili bir telaşı var. Biraz evvel, maddelerden birisi üzerinde CHP Grubu adına konuşan Sayın Araslı Hanımefendi, biraz da şahsımı hedef alarak bazı ifadelerde bulundu.

BAŞKAN - Sayın Yenidede, lütfen maddeye bağlı konuşun; yoksa, sözünüzü keseceğim. Maddeye bağlı konuşacaksınız. (CHP sıralarından “Bravo Başkan” sesleri, alkışlar)

RAMAZAN YENİDEDE (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, Hanımefendinin “bu kürsüye yakışmayan ifadeler” diye belirtmek istediği hususa katılmadığımı ve bu ifadelerin de, bir hanımefendi nezaketine pek uymayan ifadeler olduğunu, beyefendilik nezaketi içerisinde arz etmek istiyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, Sayın Başkan da uyardılar “tavuk hikâyesi mi” diye. Her gün hikâye anlatılmaz; o hikâyeden alınması gereken bir ders var idi. Dersini alanlar iyi almış olmalı ki, aradan 24 saat geçmiş olmasına rağmen, hâlâ aynı noktadalar.

Neden bu kadar alındılar; izahı gayet kolay. Herhalde, o türlü taksimatı bugüne kadar kendileri yaptılar ki, bizim hikâyemizden de bu derece alınmış oldular.

Ben, bu kanun tasarısının, memurlarımız için, ülkemiz için çok hayırlı sonuçlar doğuracağı inancıyla ve bu Meclisten “kabul” doğrultusunda karar çıkacağı inancıyla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yenidede.

IV. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - İçel Milletvekili Oya Araslı'nın, Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede'nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, sataşmadan dolayı söz mü istiyorsunuz?

OYA ARASLI (İçel) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun; söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bu kürsüde, hanımefendi nezaketi, beyefendi nezaketi diye bir ayırıma yer yoktur. Bu kürsüde, herkes, eşit koşullar altında, İçtüzüğün, Anayasanın emirleri çerçevesinde, görüşlerini dile getirir; ama, ben, burada, Yüce Meclisin çok değerli milletvekillerinin, aslı olmayan, kesinlikle bir örneği ifade etmekten uzak olan birtakım hikâyelerle meşgul edilmesini, bir hanımefendi veya beyefendi anlayışıyla değil, Yüce Meclisin üyesi, Türk Milletini temsil eden bir milletvekili olarak uygun görmediğimi ifade etmek istedim.

Örneğin gerçek olup olmadığına gelince: Zaten, bu sözü burada etmemin nedeni de, burada getirilen örneğin, gerçeğe hiç uygun olmadığını ifade etmek içindi. Ben, arkadaşımıza, Cumhuriyet Halk Partisinin, seçimlerden önce, Doğru Yol Partisiyle kurduğu hükümette, öyle, kendisinin ifade ettiği gibi “göğsü, biz, memura veririz” anlayışı içerisinde değil, herkese eşit, hakkaniyet dahilinde zam verildiğini; ama, yalnız kendilerinin sahiplenmeye çalıştığı yüzde 50'lik zammın öyle olmadığını; Cumhuriyet Halk Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyonu tarafından memur maaşlarına yüzde 50 oranında yapılan zammın da, sonradan tüketim maddelerine yapılan zamla geriye alınmadığını hatırlatmak istedim.

Zannediyorum, dün, arkadaşımız tarafından anlaşılmayın husus, bu açıklamalarımdan sonra açıklığa kavuşmuştur.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı : 144) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 6 ncı madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler sona ermiştir.

Oyunun rengini belirtmek üzere, lehte, Ömer Özyılmaz arkadaşımız söz istemiştir.

Sayın Özyılmaz?.. Yok.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; açık oylama, kupalar sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır.

Yanında basılı oy pusulası olmayan sayın milletvekilleri, beyaz bir kâğıda adını, soyadını ve oyunun rengini yazıp, imzalamak suretiyle oyunu kullanabilirler.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN - Arkadaşlar, oyunuzu kullandıktan sonra lütfen gitmeyin; çünkü, Dinar Depremiyle ilgili önemli bir uluslararası anlaşma daha çıkarmamız lazım.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

3. - Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı : 101)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylama işlemi devam ederken çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4. - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

BAŞKAN - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/344) (S. Sayısı : 110) (1)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen var mı efendim? Yok.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Uluslararası Kızılhaç Ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun Ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1. - 28/7/1994 tarihinde Ankara'da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşma'nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı da açık oylamaya tabidir.

(1) 110 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu açık oylamanın da, kupaların sıralar arasında dolaştırmak suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci oylamanın sonucunu aldıktan sonra bunun oylamasını yapacağım.

Yetki kanun tasarısıyla ilgili olarak, salonda olup da oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısıyla ilgili kupalar, sıralar arasında dolaştırılsın.

Yanında basılı oy pusulası olmayan sayın milletvekili, beyaz bir kâğıda adını soyadını yazıp, oyunun rengini de belirtip imzalayarak oylarını kullanabilirler.

(Oyların toplanmasına başlandı)

2. - Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı : 144) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının yapılan açık oylamasına 248 sayın milletvekili katılmış; 194 kabul, 52 ret ve 2 mükerrer oy çıkmıştır. Böylece, kanun tasarısı yasalaşmıştır.

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. İnşallah, bu yetkiyle, Hükümetimiz memurların durumlarını çok iyileştirir, memlekette bir daha memurlarımız yürüyüş yapmaz.

5. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/344) (S. Sayısı : 110) (Devam)

BAŞKAN - Efendim, uluslararası anlaşmayla ilgili oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı?..Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupaları kaldırın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 200 sayın milletvekili katılmış; 199 kabul, 1 mükerrer oy çıkmıştır. Böylece, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu ile İlgili Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespiti Konusundaki (10/1, 14) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu ile diğer denetim konularını görüşmek için, 3 Aralık 1996 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati 19.09

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde çürümeye terkedildiği iddia edilen orman ürünlerine ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Halit Dağlı'nın yazılı cevabı (7/1512)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Orman Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Süleyman Hatinoğlu

Artvin

Artvin ili Şavşat ilçesi Meydancık beldesinde orman ürünleri üretimine izin verilmiş ancak bu ürünler, yol olmadığı için çürümeye terkedilmiştir.

4 yıldır yol olmadığı için ormanda çürümeye terk edilen sadece Şavşat-Meydancık Beldesinde 5 000 m3 orman ürünü mevcuttur. Yol olmadan istihsal yapılmış ve orman zarara uğratılmıştır.

Bu nedenle sorularım :

1. Başta Şavşat-Meydancık olmak üzere Artvin ilinde, yol olmadığı halde istihsal yaptırıp parası ödenmiş ne kadar orman ürünü vardır?

2. Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde 4 yıldır ormanda çürümeye terkedilen orman ürünleri mevcuttur. Bu konuda sorumlular hakkında ne yapmayı düşünüyorsunuz?

3. Aynı bölgenin depolarında büyük miktarda orman emvali açığı olduğu söyleniyor. Bu konudaki tespitlerinizi tarafsız kişilerce yerinde yaptırmayı düşünüyor musunuz?

4. Yöre halkının ifade ettiği gibi, eski orman bakanının yakın dostlarına yol olmadığı halde ormanda üretim yapmalarına imkân sağladığı iddiaları doğru mudur?

5. Bu durumların tespiti ve sorumluların ortaya çıkartılması için bölgeye acilen bir müfettiş göndermeyi düşünüyor musunuz?

T.C.

Orman Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu

Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi

Başkanlığı 27.11.1996

Sayı : KM.1.SOR/801/3493

Konu : Yazılı soru önergeleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 30.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS. 0.10. 00. 02-3986-10568 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu'nun 7/1512 esas nolu “Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde çürümeye terkedildiği iddia edilen orman ürünlerine ilişkin yazılı soru önergesi” ve Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan'ın 7/1523 esas nolu “Armutalan Belediye sınırları içinde orman alanının tahsis edildiği derneğe ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmiştir.

Arz ederim.

M. Halit Dağlı

Orman Bakanı

Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu'nun 7/1512 esas nolu “Şavşat-Meydancık beldesinde çürümeye terkedildiği iddia edilen orman ürünlerine ilişkin yazılı soru önergesi” hakkında Orman Bakanlığının Cevabı

1. Meydancık Beldesinde ve genelde Artvin Orman İşletme Müdürlüğüne bağlı bütün işletmelerde yol olmadığı halde Orman ürünü istihsali yaptırılmadan para ödenmemiştir.

2. Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde ormanda çürümeye terkedilmiş orman ürünü mevcut değildir.

3. Şavşat Orman İşletme Müdürlüğüne bağlı Dutlu Orman deposundaki depo açığıyla ilgili olarak Orman Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığının 13 Eylül 1995 tarih ve 1188 sayılı yazıları ile Başmüfettiş Mahmut Bayramoğlu görevlendirilmiş olup, Başmüfettiş bu konu ile ilgili 18.10.1995 tarih ve 9 nolu soruşturma raporu düzenlemiş ve konu mahkemeye intikal etmiştir.

4. Eski Orman Bakanının yakın dostlarına yol olmadığı halde ormanda üretim yapmalarına imkân sağlanmamıştır.

5. Artvin Orman Bölge Müdürlüğüne bağlı Şavşat Orman İşletme Müdürlüğü teftişe her zaman açık olup, sözkonusu iddialar doğru değildir.

2. - Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan'ın, Armutalan Belediye sınırları içindeki orman alanının tahsis edildiği derneğe ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Halit Dağlı'nın yazılı cevabı (7/1523)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Sayın Orman Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 15.10.1996

Fikret Uzunhasan

Muğla

Marmaris ve çevresi turizm alanı kapsamında kalan, Armutalan Belediyesi sınırları içinde “Denizli Fakir ve Muhtaçlara Yardım Derneği” tarafından “Yetiştirme Yurdu” yapılması bahanesiyle 10 000 m2 lik ormanlık alanın, Bakanlığınızca söz konusu derneğe ön izinle tahsis edildiği bilinmektedir.

Sorular :

1. Bu yer tahsis edildiği derneğin amaçları ile bağdaşmakta mıdır?

2. Anayasamızın teminatı altında olan ormanların bulunduğu ormanlık alanın tercih edilmiş olması sizleri tedirgin etmiyor mu?

T.C.

Orman Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu

Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi

Başkanlığı 27.11.1996

Sayı : KM.1.SOR/801/3493

Konu : Yazılı soru önergeleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 30.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS. 0.10. 00. 02-3986-10568 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu'nun 7/1512 esas nolu “Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde çürümeye terkedildiği iddia edilen orman ürünlerine ilişkin yazılı soru önergesi” ve Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan'ın 7/1523 esas nolu “Armutalan Belediye sınırları içinde orman alanının tahsis edildiği derneğe ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmiştir.

Arz ederim.

M. Halit Dağlı

Orman Bakanı

Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan'ın 7/1523 Esas nolu “Armutalan Belediye sınırları içindeki orman alanının tahsis edildiği derneğe ilişkin yazılı soru önergesi” hakkında Orman Bakanlığının cevabı

1, 2. Muğla ili, Marmaris ilçesi, Armutalan Köyü, Söğütlüdere mevkiinde 10 000 m2'lik orman arazisi üzerinde yurt binası yapılmak üzere Bakanlığımızın 17.6.1991 tarih ve KDM.5.2202-522/373 sayılı oluru ile fakir ve muhtaçlara yardım derneği lehine 8 ay süre ile ön izin verilmiş ve bu ön izin 17.8.1992 tarihinden itibaren 4 ay süre ile uzatılmıştır.

Ön izin verilen saha Marmaris Millî Parkı alanına girdiğinden Millî Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğünün teklifleri doğrultusunda Bakanlığımızın 11.10.1996 tarih ve 12 sayılı oluru ile ön izin iptal edilmiştir.

3. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun, Erzincan İli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından okul ve yurtlara yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Devlet Bakanı vekili Ahmet Cemil Tunç'un yazılı cevabı (7/1533)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun ilgili Devlet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 16.10.1996

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

Bartın

Soru : Erzincan ili Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından 1993 yılında hangi okul ve yurtlara ne kadar maddî yardım yapılmıştır? Bunlar arasında Akyazılı orta ve Yükseköğretim Vakfı ile Erdav Hayra Hizmet ve Dayanışma Vakfı ile Doğu Halk Holdinğ A.Ş. de var mıdır? Bu ödemeler yasaya uygun mudur?

T.C.

Devlet Bakanlığı

(Sn. Prof. Dr. Sacit Günbey)

Sayı : B.02.0.018/01888 28.11.1996

Konu : Bartın Milletvekili Sn. Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun soru önergesine cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığına)

İlgi : 30.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1533-3858/10665 sayılı yazınız.

1993 yılında Erzincan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı mütevelli heyetince ilde mevcut Emniyet Müdürlüğü, Askerlik Şubesi Başkanlığı, Eğitim ve Hukuk Fakültesi Dekanlıkları, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne bağlı spor tesisleri gibi daha pek çok resmî kurum ve kuruluşların yanında özel vakıf ve derneklere ait bazı eğitim kurumlarına, öğrenci yurtlarına eğitim amaçlı, Verem Savaş Derneği ve Sosyal Sigortalar Kurumu gibi özel ve resmî kuruluşlara da sağlık amaçlı yardımlar yapılmıştır.

Bu yardımlar, vakıf mütevelli heyetince alınan kararlar doğrultusunda direkt vakıftan değil, vakfa bağlı iktisadî işletmelerin ticarî faaliyetlerinden elde edilen gelirler ile yapılmıştır. Vakfın normal periyodik gelirleri ile bu tür yardımların yapılması mümkün değildir.

Vakıf mütevelli heyetince alınan kararlar doğrultusunda Akyazılı Orta ve Yüksek Öğrenim Vakfına ait iki öğrenci yurduna taleplerinin yarısı kadar olmak üzere 60 ton, Fatih Öğrenci Yurdu ile Üzümlü Kurs ve Okul Talebeleri Derneğine ait iki özel yurda toplam 25 ton, Erzincan, Erdav Hayra Hizmet ve Dayanışma Vakfının öğrenci yurduna 25 ton, kömür yardımı yapılması öngörülmüştür.

Aynı yıl içerisinde özellikle 1992 yılında meydana gelen depremin getirdiği büyük sıkıntıların vakıfça bir miktar olsun giderilebilmesi amacıyla Erzincan'da yaklaşık 1200 aileye kömür yardımı yapılmıştır.

Yukarıda belirtilen kömür yardımları ve Özel Otlukbeli Kolejine yapılan 123 980 000 TL., Erzincan Üniversite Vakfına 250 000 000 TL., Halk Eğitim Merkezi Kurslarına 20 000 000 TL, olmak üzere nakit para yardımları yapılmıştır. Yardımlar bu kuruluşların bizatihi kendisine değil, bu kuruluşlarda okuyan, barınan fakir ve muhtaç öğrencilere kuruluş aracılığıyla yapılmıştır.

Vakıfça, Erdav Hayra Hizmet ve Dayanışma Vakfına 150 000 000 TL. nakit para yardımı yapılması kararlaştırılmış, ancak bu paranın ödemesi yapılmamıştır. İlgili Vakıf, -Erzincan'da her siyasî partiye mensup kişiler, ileri gelen esnaf ve eşrafınca kurulan, 1995 yılından depreme kadar Erzincan Belediyesinin de katkılarıyla aşevi çalıştıran bir kuruluştur.

Yukarıda belirtilen nakit para yardımları, vakfı teftiş eden müfettişlerin kararı uyarınca ilgili kuruluşlardan tamamen geri tahsil edilmiştir.

Erzincan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Eryaksan işletmesi, ilde kurulu olan Türkiye'nin en büyük mermer fabrikalarından birisi olup, en son İtalyan teknolojisi makine ve ekipmanla teçhiz edilen Doğu Halk Holding Anonim Şirketine 3 125 000 000 TL. ile ortak olmuştur. Şirket, İl Özel İdaresi de dahil olmak üzere Erzincan'lı 4 000 civarında ortağa sahip olup, halen deneme üretimi yapmaktadır. Şirkete, vakfın bir işletmesi vasıtasıyla ortak olması Erzincan depreminin akabinde üretim ve istihdam açısından büyük bir potansiyel vaadeden bu tesisin yarım kalmamasını, Doğu ve Güneydoğu'daki benzeri yarım kalmış yüzlerce tesisin arasında yer almamasını sağlamaktır. Nitekim tesis bugün tamamlanmıştır. İlgili şirkete ortak olmanın bir diğer sebibi de burada çalışacak işçilerin bir kısmının vakıfça fakir ve muhtaç kişiler arasından yapılacak tespitle alınmasının öngörülmesidir.

Ancak vakfın teftişi sonucunda, yapılan işlemin yersizliği iddiası ile konunun tenkit edilmesi üzerine Vakfın Hissesi, şirketin diğer bir ortağı olan ve hisse senetleri İ.M.K.B.'da işlem gören DOĞUSAN A.Ş.'ne satılarak ortaklıktan çekilmiştir.

Yapılan bütün ödemeler ve yardımlar yasaya, depremin getirdiği ancak bugün takdir edilmesi mümkün olamayan ve olağanüstü şartlara, felaketin ortaya çıkardığı ve behemahal karşılanması gereken ihtiyaçlara ve vicdana uygundur. Benzer şartlarda olup, ülkesini, ilini, halkını seven her idareci için bu tür uygulamalar sözkonusudur. Depremin getirdiği moral çöküntü, ümitsizlik ve bunalım vakıf ve bağlı işletmelerin de katkıda bulunduğu bu tür acil ve özel uygulamalar sayesinde belli ölçüde giderilmiştir.

Türkiye'de ilk defa bir deprem programı, ülkemizin de yüzakı sayılabilecek, örnekleri Japonya'da bile görülemeyecek ölçülerde bir kararlılık ve hızlılıkla başarı ile tamamlanmıştır. Bütün uygulamalar olağanüstü hali düzenleyen yasa ve mevzuata uygundur.

Bilgi ve takdirlerinize arz ederim.

Ahmet Cemil Tunç

Devlet Bakanı V.

4. - Bursa Milletvekili Yüksel Aksu'nun;

- Et ithalatına,

- Tütün ithalatına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1534, 1535)

15.10.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Yüksel Aksu

Bursa

1. 1995 yılında ülkemiz hangi ülkelerden ne kadar et ithal etmiştir, bu ithalat için dolar bazında yapılan ödeme ne kadardır?

2. 1996 yılının ilk dokuz ayında, hangi ülkelerden ne kadar et ithalatı yapılmıştır? Bu ithalat için dolar bazında ne kadar ödeme yapılmıştır?

3. Et ithalinin besiciliğimiz üzerindeki olumsuz etkilerine karşı ne tür önlemler alınmıştır?

4. Avrupa Topluluğu ile imzalanan gümrük birliği anlaşmasının ithalat miktarı üzerinde bir etkisi var mıdır?

15.10.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Yüksel Aksu

Bursa

1. 1995 yılında ülkemiz hangi ülkelerden ne kadar tütün ithal etmiştir?

2. 1996 yılının ilk dokuz ayında hangi ülkelerden ne kadar tütün ithalatı yapılmıştır?

3. Tütün ithalinin tütüncülüğümüz üzerindeki olumsuz etkilerine karşı ne tür önlemler alınmıştır?

T.C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : AİD/BŞV-3-2889/78516 25.11.1996

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : 1.11.1996 tarih ve KAN. KAR. MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-4008/10583 sayılı yazınız.

İlgide belirtilen yazınız ekinde yer alan Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu'nun et ithalatına dair 15.10.1996 tarih ve 7/1534 esas nolu ve tütün ithalatına dair 15.10.1996 tarih ve 7/1535 esas nolu yazılı soru önergelerine Bakanlığımızca verilen cevabî bilgiler ilişikte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

Musa Demirci

Tarım ve Köyişleri Bakanı

7/1534 Esas Nolu Et İthalatına İlişkin Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu'nun Et İthalatına İlişkin Yazılı Soru Önergesine Hazırlanan Bakanlık Görüşümüz.

- Yürürlükteki İthalat Rejim Kararı ve Teşvik Belgeleri kapsamında, Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından Gümrük Giriş Beyannamelerine istinaden yapılan değerlendirmede; 1995 yılı içerisinde 45 101 791 kg. taze soğutulmuş ve dondurulmuş sığır eti ithal edilmiş olup, bunun karşılığında 76 258 517 dolar ödenmiştir. İthalat Almanya, Avusturya, Danimarka, Hollanda, Ukrayna, Kazakistan, Kırgızistan, Belçika, Fransa, Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu, İngiltere'den yapılmıştır.

- 1996 yılı Ekim ayı itibariyle yaklaşık 14 900 000 kg. sığır eti ithal edilmiş olup, bunun karşılığında 25 milyon dolar ödenmiştir. Söz konusu ithalat Almanya, Ukrayna, Kırgızistan, Belçika, Danimarka, Moldava ve Fransa'dan gerçekleştirilmiştir.

- Et ithalatının besicilik üzerindeki olumsuz etkisinin giderilmesi amacıyla et ithalatından alınan Gümrük Vergisi+Fon, CİF bedelinin % 105 inden % 165 ine çıkarılmıştır. Diğer yandan ithal edilecek besilik hayvanlardan % 5 Gümrük Vergisi ile sıfır fon alınırken % 5 Gümrük Vergisi+% 15 Fon uygulaması getirilmiştir. 1996 yılı Ağustos ayından itibaren üç ay süre ile kasaplık ve besilik hayvan ithaline ilişkin ithalat rejimi kararı uyarınca ithalatçının Bakanlığımızdan alması gerekli olan Kontrol Belgesi düzenlenmesi ertelenmiş, daha önce verilen Kontrol Belgeleri ile yapılacak ithalat durdurulmuştur.

- AB ile imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması'nın ithalat miktarı üzerine halihazırda bir etkisi yoktur.

7/1535 Esas Nolu Bursa Milletvekili Sayın Yüksel AKSU'nun Tütün İthalatına İlişkin Yazılı Soru Önergesine Hazırlanan Bakanlık Görüşümüz.

- Dünyanın başlıca Şark tipi tütün üreticisi olan ülkemizde tütün ithalatı yabancı orijinli tütünlere yönelik olarak gerçekleştirilmektedir.

Dünya'da ve Türkiye'de tüketim eğilimlerinin blended sigaralar doğrultusunda gelişiyor olması, ülkemizin yabancı tütüne ihtiyaç duymasına sebep olmuştur. Bilindiği gibi blended sigaralar şark tipi tütün ile yabancı orjinli tütünlerin değişik oranlarda harmanlanması ile elde edilmektedir.

Halihazırda ülkemizde yabancı tütünü sigara harmanlarında kullanan yerli ve yabancı sanayi kuruluşları mevcut bulunmaktadır.

1980'li yılların sonlarında yabancı tütün ithalatına başlayan ülkemizde mevcut kurulu sanayinin hammadde ihtiyacını karşılamak amacıyla ürünün ithalatına halen devam edilmektedir.

Yerli tütünlerimize göre oldukça farklı ekolojik isteğe sahip olan yabancı tütün tiplerinin ülkemizde 6 500-7 000 ton civarındaki üretimlerini artırabilmek amacıyla tütün ile ilgili birimlerce yoğun çalışmalar yapılmıştır. Ülkemizde ürünün üretim ve adaptasyon çalışmalarına, kurutulması özel bir teknoloji gerektirmesi sebebiyle de kurutma hangar ve fırınlarına maddî ve manevî yoğun emek harcanmıştır.

Aşağıdaki tabloda Tekel'in verilerine dayanarak 1995 yılı ve 1996 yılı ilk 9 aylık dönem itibariyle yabancı tütün ithalat miktarları verilmektedir.

Ülkeler 1995 1996

A.B.D. 10 149 9 968

Zimbabwe 2 139 3 444

Malawi 840 1 542

Fransa 2 888 3 600

Toplam 16 016 18 554

- Tütün ithalatının tütüncülüğümüz üzerinde olumsuz etki bırakmaması amacıyla halihazırda yaprak tütün ithalatında % 25 oranında Gümrük Vergisi ve kilogram başına 3 dolar seviyesinde fon uygulanmaktadır.

5. - Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu'nun, Amasya ve Çorum'daki afet konutlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan'ın yazılı cevabı (7/1559)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Aslan Ali Hatipoğlu

Amasya

14 Ağustos 1996 tarihinde Çorum ili ve çevresi ile Amasya İli Merzifon, Gümüşhacıköy ve Hamamözü ilçelerine bağlı köylerde meydana gelen deprem neticesinde ihale edilen (Amasya'da üç grup, Çorumda da iki grup halindeki) Afet Konutlarının inşaası için yapılan sözleşmeye göre hak edilişlerin zamanında alınamadığı ve sonuçtada bitiş tarihi olarak tespit edilen 15.12.1996 tarihine kadar yetişmeyeceği ve vatandaşın mağdur olacağı endişesi bizleri üzmektedir.

Sorular :

1. Hükümet bu afet konutları için gerekli olan finansmanı sağlamış mıdır?

2. Sağlanamamış ise gerekçesi nedir? Ne zaman sağlanacaktır?

3. İhale bedelleri zamanında ödenmediği ve konutlar bitirilmediği takdirde vatandaşın mağduriyeti nasıl giderilecektir?

4. 23.7.1995 tarih ve 4123 sayılı “Tabiî Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair” Kanunun 8 inci maddesine istinaden Bakanlar Kurulunun 11.4.1996 tarihinde almış olduğu karar gereğince tabiî afetin vuku bulduğu tarihte vatandaşın Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizleri bir yıl ertelenir, takibeden 2 yıl içerisinde de dört eşit taksitte ödenir hükmü bölgemizdeki afete maruz kalan vatandaşlara neden uygulanmamaktadır?

T.C.

Bayandırlık ve İskân Bakanlığı

Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/7892 28.11.1996

Konu : Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu'nun yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M.'nin 6.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1559-3940/10872 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan, Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu'nun Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Soru : 1. 14 Ağustos 1996 tarihinde Çorum ili ve çevresi ile Amasya ili Merzifon, Gümüşhacıköy ve Hamamözü ilçelerine bağlı köylerde meydana gelen deprem neticesinde ihale edilen (Amasya'da üç grup, Çorum'da da iki grup halindeki) Afet konutlarının inşası için yapılan sözleşmeye göre hak edilişlerin zamanında alınamadığı ve sonuçta da bitiş tarihi olarak tespit edilen 15.12.1996 tarihine kadar yetişmeyeceği ve vatandaşın mağdur olacağı endişesi bizleri üzmektedir.

Hükümet bu afet konutları için gerekli olan finansmanı sağlamış mıdır?

Soru : 2. Sağlanamamış ise gerekçesi nedir? Ne zaman sağlanacaktır?

Cevap :1, 2. Depremden konutları yıkık ağır hasar gördüğü, Bakanlığımız yetkili teknik elemanlarınca belirlenen afetzedelerden 7269 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanlarla, konutları orta hasar görüp aynı Kanuna göre hak sahibi olanlardan 4133 sayılı Kanuna göre depremden orta hasar gören konutunu yıkıp, yeniden yapmak isteyenlere verilmek üzere 1397 konutun ihalesi 19.9.1996 tarihinde yapılmış olup, konutlar 15.12.1996 tarihine kadar bitirilecektir.

Söz konusu konutlar için gerekli olan finansman sağlanmıştır. Bugüne kadar süresinde ödenmemiş hakediş bulunmamakta, gelen hakedişler ise bekletilmeden ödenmektedir.

Soru : 3. İhale bedelleri zamanında ödenmediği ve konutlar bitirilmediği takdirde vatandaşın mağduriyeti nasıl giderilecektir?

Cevap : 3. Konutların süresinde bitirilmesine çalışılacaktır.

Soru : 4. 23.7.1995 tarih ve 4123 sayılı “Tabiî Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair” Kanunun 8 inci maddesine istinaden Bakanlar Kurulunun 11.4.1996 tarihinde almış olduğu karar gereğince tabiî afetin vuku bulduğu tarihte vatandaşın Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizleri bir yıl ertelenir, takibeden 2 yıl içerisinde de dört eşit taksitte ödenir hükmü bölgemizdeki afete maruz kalan vatandaşlara neden uygulanmamaktadır?

Cevap : 4. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü ile yapılan görüşmede;

14.8.1996 tarihinde Amasya ve Çorum ili ve ilçelerinde meydana gelen deprem afetinden etkilenen üreticilerin hasar durumlarının tespit edilmesi amacıyla il ve ilçe şubelerinin hasar tespit komisyonlarına iştiraklerinin sağlanması ve konunun 96/8021 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında incelenmesi hususlarında Amasya ve Çorum il şubelerine telefonla gerekli talimat verildiği,

Amasya ili Merzifon ve Gümüşhacıköy ilçeleri ile Çorum ili ve Mecitözü ilçesinde 14.8.1996 tarihinde meydana gelen deprem afetinden tarımsal işletme veya ürünleri, gayrimenkul ve menkul malları ile işyerleri zarar gören ve bu durumları hasar tespit komisyonlarınca belirlenen gerçek ve tüzelkişilerin tabiî afetin vuku bulduğu tarihteki mevcut borçlarının 96/8021 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre erteleneceği ve yeni kredi taleplerinin karşılanacağı,

Depremden etkilenen il ve ilçelerde söz konusu Bakanlar Kurulu Kararı gereği gerekli hasar tespit çalışmaları ve tutanakları kararnamede öngörüldüğü şekilde Valilik tarafından tamamlanamadığından, erteleme ve kredi açma işlemlerinin henüz sonuçlandırılamadığı,

Ancak, aynı kararname kapsamına giren üreticilerin hakları baki olduğundan işlemlerin geç tekemmül etmesinin onların zarar görmelerine neden olmayacağı, işlemlerin tamamlanmasını müteakip geçmişe yönelik olmak kaydıyla kararname kapsamında gerekli erteleme ve kredi açma işlemlerinin yerine getirileceği öğrenilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Cevat Ayhan

Bayındırlık ve İskân Bakanı

Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 248

Kabul Edenler : 194

Reddedenler : 52

Çekinserler : -

Mükerrer : 2

Geçersiz Oylar : -

Oya Katılmayanlar : 304

Açık Üyelikler : -

(Kabul Edenler)

ADANA

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

ANTALYA

Arif Ahmet Denizolgun

AYDIN

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İsmail Özgün

BATMAN

Musa Okçu

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Turhan Tayan

ÇANKIRI

İsmail Coşar

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Yakup Hatipoğlu

EDİRNE

Ümran Akkan

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

Ali Uyar

ISPARTA

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Sedat Aloğlu

Mustafa Baş

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

Ali Oğuz

Mehmet Ali Şahin

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Hasan Denizkurdu

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

KARS

Sabri Güner

KASTAMONU

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Mikail Korkmaz

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Necati Çelik

Şevket Kazan

KONYA

Hüseyin Arı

Necmettin Erbakan

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Yahya Uslu

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Enis Yalım Erez

MUŞ

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Maliki Ejder Arvas

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

ADANA

Mehmet Büyükyılmaz

Tuncay Karaytuğ

ADIYAMAN

Celal Topkan

ANKARA

Yılmaz Ateş

Halis Uluç Gürkan

M. Seyfi Oktay

Önder Sav

Aydın Tümen

ANTALYA

Yusuf Öztop

Metin Şahin

BALIKESİR

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

BOLU

Mustafa Karslıoğlu

BURSA

Yahya Şimşek

ÇANAKKALE

Ahmet Küçük

DENİZLİ

Hilmi Develi

ESKİŞEHİR

Necati Albay

(Reddedenler)

GAZİANTEP

Ali Ilıksoy

HATAY

Atilla Sav

İÇEL

Oya Araslı

İSTANBUL

Refik Aras

Nami Çağan

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

H. Hüsamettin Özkan

İZMİR

Aydın Güven Gürkan

Metin Öney

Ahmet Piriştina

KARAMAN

Fikret Ünlü

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

KAYSERİ

İsmail Cem

İbrahim Yılmaz

KIRKLARELİ

Necdet Tekin

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Bekir Yurdagül

KONYA

Nezir Büyükcengiz

KÜTAHYA

Emin Karaa

MALATYA

Ayhan Fırat

MANİSA

Sümer Oral

Cihan Yazar

MUĞLA

Fikret Uzunhasan

ORDU

Müjdat Koç

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAMSUN

Ayhan Gürel

SIVAS

Mahmut Işık

TOKAT

Şahin Ulusoy

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

ZONGULDAK

Tahsin Boray Baycık

ADANA

Cevdet Akçalı

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

(Oya Katılmayanlar)

M. Ali Bilici

Erol Çevikçe

Veli Andaç Durak (İ.A.)

Orhan Kavuncu

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Doğan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

Yaman Törüner

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

Celal Esin

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

Mehmet Sağdıç

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Hikmet Uluğbay

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Hayri Doğan

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Ataullah Hamidi

Faris Özdemir

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kamran İnan

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

Abdülkadir Cenkçiler

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk.V.)

Haluk Müftüler

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Muzaffer Arslan

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Evren Bulut

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Necati Güllülü

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

İÇEL

Fevzi Arıcı

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican

Azmi Ateş

Mehmet Aydın

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Avni Doğan

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Zeki Ünal

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

Nurettin Kaldırımcı

Recep Kırış

KIRIKKALE

Hacı Filiz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

KIRŞEHİR

Mehmet Ali Altın

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Mehmet Keçeciler

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Bşk.)

İsmail Karakuyu

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Ekrem Pakdemirli

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Musa Uzunkaya

Adem Yıldız

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

SIVAS

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Hanefi Çelik

Metin Gürdere

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Mustafa Bayram

Şerif Bedirhanoğlu

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Lütfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Soysal

SAMSUN

Nafiz Kurt (Kabul)

(Mükerrer Oylar)


YALOVA

Cevdet Aydın (Kabul)

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 200

Kabul Edenler : 199

Reddedenler : -

Çekinserler : -

Mükerrer : 1

Geçersiz Oylar : -

Oya Katılmayanlar : 351

Açık Üyelikler : -

(Kabul Edenler)

ADANA

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

M. Halit Dağlı

ADIYAMAN

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Osman Hazer

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Halis Uluç Gürkan

Şaban Karataş

Önder Sav

Rıza Ulucak

ANTALYA

Arif Ahmet Denizolgun

Metin Şahin

AYDIN

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

BATMAN

Musa Okçu

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Yahya Şimşek

Turhan Tayan

ÇANKIRI

İsmail Coşar

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

Hilmi Develi

Mehmet Gözlükaya

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Yakup Hatipoğlu

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

İsmail Köse

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HATAY

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Atilla Sav

ISPARTA

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Sedat Aloğlu

Refik Aras

Mustafa Baş

Nami Çağan

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Ekrem Erdem

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Ali Oğuz

Mehmet Ali Şahin

Ahmet Tan

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Metin Öney

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KARAMAN

Abdullah Özbey

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Salih Kapusuz

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Mikail Korkmaz

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Halil Çalık

Necati Çelik

Şevket Kazan

KONYA

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Emin Karaa

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Cihan Yazar

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Enis Yalım Erez

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Müjdat Koç

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

SAMSUN

Ahmet Demircan

Ayhan Gürel

Nafiz Kurt

Latif Öztek

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

İbrahim Halil Çelik

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Mehmet Tatar

TOKAT

Abdullah Arslan

Ali Şevki Erek

Ahmet Fevzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Maliki Ejder Arvas

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YOZGAT

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

Tahsin Boray Baycık

ADANA

Cevdet Akçalı

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

Veli Andaç Durak (İ. A.)

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Mahmut Bozkurt

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

H. İbrahim Özsoy

Yaman Törüner

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

Celal Esin

AKSARAY

Nevzat Köse

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

(Oya Katılmayanlar)

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Mehmet Gölhan

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Yücel Seçkiner (İ. A.)

Ahmet Tekdal

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Hayri Doğan

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Safa Giray

İsmail Özgün

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Ataullah Hamidi

Faris Özdemir

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kamran İnan

BOLU

Avni Akyol

Necmi Hoşver

Abbas İnceayan

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner (K.Üye)

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

Abdülkadir Cenkçiler

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk.V.)

Haluk Müftüler

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Muzaffer Arslan

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Abdulilah Fırat

Necati Güllülü

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Ali Günay

Levent Mıstıkoğlu

Mehmet Sılay

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican

Azmi Ateş

Mehmet Aydın

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Hasan Tekin Enerem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

İsmail Cem

Nurettin Kaldırımcı

Recep Kırış

KIRIKKALE

Hacı Filiz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Mehmet Ali Altın

Ömer Demir

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan (Başbakan)

Abdullah Gencer

Mehmet Keçeciler

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli (Başkan)

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

Mehmet Elkatmış

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ertuğrul Eryılmaz

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Musa Uzunkaya

Adem Yıldız

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

SIVAS

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Necmettin Cevheri

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Hanefi Çelik

Metin Gürdere

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Mustafa Bayram

Şerif Bedirhanoğlu

YALOVA

Cevdet Aydın

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kâzım Arslan

Lütfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Soysal

(Mükerrer Oy)

SAMSUN

Nafiz Kurt (Kabul)

EK : 2

- İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 33 arkadaşının, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin amacının dışında kullanıldığı iddialarını araştırarak varsa usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devletimizin Yüksek güvenliği ve yüksek menfaatleri, kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri için siyasî, sosyal konularla, kültürel ve devlet itibarı alanlarında olağanüstü hizmetlerin sağlanmasında kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konan örtülü ödeneğin harcama yetkisi Başbakana bırakılmıştır. Bu işlem 1927 tarihinde çıkartılan 1050 sayılı yasanın 77 nci maddesi gereği yapılmaktadır.

Aynı kanun bu ödeneğin, Başbakanın ve ailesinin şahsî masraflarına ve parti masraflarına kullanamayacağını emretmektedir.

Sayın Tansu Çiller, Başbakanlığı döneminde örtülü ödeneğin gayesi dışında kullanıldığı, partisine oy almak için sahtekârlara bile para dağıtıldığı iddiları kamuoyunun vicdanını rahatsız etmiştir. Kamuoyu bu iddiaların açığa çıkmasını beklemektedir.

Sayın Çiller, Başbakanlığı döneminde yaşanan bu olaylardan sonra artık örtülü ödeneğin bir kişinin namusuna terkedilemeyeceği bir gerçektir.

Örtülü ödenek konusunda nelerin yapılabileceğine dair Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereği bir Meclis Araştırmasına zaruret vardır. Gereğini Yüce Meclise arz ederiz.

Halit Dumankaya

İstanbul

ve 33 Arkadaşı

GEREKÇE

Örtülü ödenekle ilgili kanun 1927 tarihinde çıkarılan 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 77 nci maddesine göre Başbakanlar tarafından harcanır.

Örtülü ödeneğin harcaması ve bu harcama ile ilgili belgelerin ortadan kaldırılması Başbakan'ın yetkisine bırakılmıştır. Ancak bu harcamalar keyfî olarak şahsî çıkarlarına, siyasî harcamalar için kullanılamaz.

Örtülü ödenek kapalı istihbarat, kapalı savunma hizmetleri için, devletin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatleri için, siyasî sosyal konularla kültürel ve devletin itibarı alanlarında ve olağanüstü hizmetlerin sağlanmasında kullanacağı yasa hükmüdür.

Örtülü ödenek kanunla bir kişinin namusuna emanet edilmiş, yasa harcamaları nedeni ile kendisinden hesap sorulamaz kaidesini getirmiştir.

Örtülü ödeneğin harcanacağı yerin ve hesaplarının nasıl tutulacağının ve hangi konularda bilgileri yerine gelen kişiye vereceğinin takdiri kendilerine aittir.

Sayın Tansu Çiller'in Başbakanlığı dönemi, ülkede yolsuzluğun konuşulduğu, yolsuzluk iddialarının en yaygın olduğu dönemdir.

Sayın Çiller'in Başbakanlığı döneminde her konuda olduğu gibi örtülü ödeneğin gayesi dışında sorumsuzca kullanıldığı bir dönem olmuştur. Sayın Çiller Başbakanlığı döneminde karanlık ilişkiler, kamuoyuna yansıyan büyük yolsuzluk ve suistimaller karşısında iddiaların üzerini örtme, yolsuzlukları yayanları koruma, kayırma ile ün kazanmıştır.

Yolsuzlukların üzerine giderek bu yolsuzlukları ortaya çıkartanları ve basını susturmaya çalışanlar, kendi yolsuzluklarını örtbas etmek için, kişiler hakkında ve partiler hakkında hayalî yolsuzluklar üreterek kamuoyunu meşgul etmektedirler.

Basının ortaya çıkardığı bir Parsadan olayı vardır. Cumhuriyet tarihinde hiçbir örneğine rastlanmayacak şekilde örtülü ödenekten, Anavatan Partisinin İstanbul Kadıköy tarafındaki oylarını DYP'ye transfer için bir dolandırıcıya para aktarılması. Bir dolandırıcının Başbakanlık Makamından bir emekli Generalin ismini vererek beşbuçuk milyarı gasp etmesi.

Her ne kadar yasa Başbakanlara Örtülü ödenekten harcandığı paranın hesabını vermeyeceğine amirse de, oluşan bir gelenekle görevi devreden Başbakan, görevi devralan Başbakan'a örtülü ödenekten yaptığı harcamaların hesabını vermeyi adet edinilmiştir.

Eski Başbakan Sayın Tansu Çiller oluşan bu teammüllere aykırı olarak görevi devretmeden bir hafta evvel çektiği beşyüz milyar liranın hesabını hükümeti devrettiği ortağı Başbakana vermemiştir. Sayın Çiller o güne kadar oluşan geleneği çektiği beşyüz milyar liranın hesabını hükümete devrettiği ortağı Başbakana vermeyerek yıkmıştır.

Sayın Çiller'in Başbakanlığı devrinden kısa bir süre sonra örtülü ödenek olayı görsel medya ve basında konuşulmaya başlandı. Önce bu olayı gizledi, hatta o gün olayı ortaya atan RP Milletvekili Sayın Kazan'a ağır hakaretler yağdırdı.

Beşyüz milyonun belgeleri basına yansıyınca ve Parsadan ile Mukaddes Balkan'ın aldıkları 5,5 milyar olayı akabinde ortaya çıkınca önce inkâr edip, sonra Özel Kalem Müdürü Akın İstanbulluoğlu'nun parayı verdiğini açıklayıp sonra inkâr etmesi kamuoyunun dikkatini çekmiştir.

Olay faallerinden Mukadder Balkan'ın örtülü ödenekten paraları Başbakanlıktan iki taksitle aldığını ve bu paraları yatırdığı bankaları ve hesap numaralarını vermesi ile artık bu olayın gizlenecek tarafı kalmamıştır.

Bir basın organımızda Tufan Turenç köşesinde devrin Başbakanı Sayın Adnan Menderes'in yargılandığı ve idamı istendiği davadan korkmadığını, korktuğu davanın örtülü ödenek davası olduğunu tarihe “hırsız Başbakan olarak geçmekten korktuğunu” ifade etmiştir.

İhtilallerde Başbakanlar örtülü ödeneğin hesabını kuruşuna kadar verebilmişlerdir.

Artık kirlenen toplumda örtülü ödeneğin gayesi dışında kullanılması kamuoyunu rahatsız etmiştir. Ayrıca Sayın Çiller'in siyasete atıldığından beri servetindeki artışın bu örtülü ödenekle bağlantısı olup olmadığının kamuoyunca aydınlanması istenmektedir.

Örtülü ödeneğin bunca olaylardan sonra bir kişinin bilgisi ile kullanılmasına kamu vicdanı elvermez, bu harcamalar kamuoyunu rahatsız edeceği gibi, harcayan dürüst Başbakanları da rahatsız eder.

Yukarıda bahsedilen olayların açıklığa çıkartılması, örtülü ödeneğin harcanması ve bir kişinin tekeli ve diğer suistimal söylentileriyle ilgili olarak Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci maddesi gereği bir Meclis Araştırmasına zaruret vardır.

Halit Dumankaya Ahat Andican

İstanbul İstanbul

Abdülkadir Baş İsmail Durak Ünlü

Nevşehir Yozgat

Hayrettin Uzun Yusuf Ekinci

Kocaeli Burdur

Refik Aras Ersin Taranoğlu

İstanbul Sakarya

Avni Kabaoğlu Miraç Akdoğan

Rize Malatya

Nizamettin Sevgili Mustafa Cumhur Ersümer

Siirt Çanakkale

Mustafa Küpeli Emin Kul

Adana İstanbul

Ahmet Kabil Y. Selahattin Beyribey

Rize Kars

Yusuf Pamuk Ataullah Hamidi

İstanbul Batman

H. İbrahim Özsoy Abbas İnceayan

Afyon Bolu

Uğur Aksöz Rüştü Kâzım Yücelen

Adana İçel

Recep Mızrak İrfan Demiralp

Kırıkkale Samsun

Yusuf Namoğlu Aslan Ali Hatipoğlu

İstanbul Amasya

Murat Başesgioğlu Edip Safder Gaydalı

Kastamonu Bitlis

Şinasi Altıner İrfan Köksalan

Karabük Ankara

Sadi Somuncuoğlu Ahmet Neidim

Aksaray Sakarya

Ali Doğan Mustafa Balcılar

Kahramanmaraş Eskişehir


TUTANAĞIN SONU
Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.