Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 14 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

22 nci Birleşim

26 . 11 . 1996 Salı


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili M. Sedat Aloğlu'nun, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden müteşekkil bir heyetin Bulgaristan'a yaptığı ziyarete ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Hükümetin fındık politikasına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Kocaeli Milletvekili Halil Çalık'ın, Öğretmenler Günü ve öğretmenlerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerine giden Orman Bakanı Mehmet Halit Dağlı'ya, dönüşüne kadar, Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/577)

2. - Belçika'ya giden Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/578)

3. - İspanya'ya giden Devlet Bakanı Bahattin Şeker'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/579)

4. - Belçika'ya gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/580)

5. - Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Devlet Bakanı Sacit Günbey'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/581)

6. - Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Adalet Bakanı Şevket Kazan'a, dönüşüne kadar Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy'un vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/582)

7. - Aksaray Milletvekili Nevzat Köse'nin, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/107)

8. - Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, başkanvekili ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/583)

9. - Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, Aydın İli Yenihisar İlçesi Adının Didim Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/341) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/108)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Adana Milletvekili Cevdet Akçalı ve 49 arkadaşının, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkçe konuşan ülkeler arasındaki ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkileri geliştirmek için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarının gündemdeki yeri, görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

V. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. - (10/89, 126, 110, 124, 125) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonuna üye seçimi

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. - Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli 20 nci Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşme (8/8)

VII. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili M. Seyfi Oktay'ın, Kayseri Milletvekili Nurettin Kaldırımcı'nın, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

2. - Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu'nun, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın,

- Hâkim ve savcı olarak görev yapan Alevî bürokratların pasif görevlere atanacağı iddiasına,

- Sıvas olayı sanıklarının farklı bir muameleye tabi tutulduklarına,

İlişkin Başbakandan soruları ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1300, 1308)

2. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bir öğrencinin annesinin Alman asıllı olduğu gerekcesiyle GATA'ya alınmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yazılı cevabı (7/1363)

3. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,

- İstanbul'un elektrik dağıtımında yaşanan bazı sorunlara,

- İstanbul'un elektrik kablolarının değiştirilmesiyle ilgili olarak ŞATEK firması ile BEDAŞ arasında yaşanan bazı olaylara,

- İstanbul'un elektrik dağıtımıyla ilgili olarak BEDAŞ ve ŞATEK arasındaki yetki ve görev çatışmasına,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1451, 1452, 1453)

4. - Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu'nun, patates üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1505)

5. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, deprem afetine uğrayan Dinar, Kızılören ve Evciler'deki esnafın vergi borcunun affedilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1574)

6. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Kütahya'nın Emet İlçesinde Asit-borik fabrikasının kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin yazılı cevabı (7/1578)

7. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, İran'dan kaçarak Türkiye'ye sığınan kişilere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1579)

8. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, Niğde Polis Okuluna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1582)

9. - Malatya Milletvekili Ayhan Fırat'ın, enerji sektöründe yapılacak yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1585)

10. - Hatay Milletvekili Atila Sav'ın, Ankara'da Atatürk Kültür Merkezi alanı içinde bulunan yapı ve yerlerin kullanımına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/1591)

11. - Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in, Tekirdağ Gümrük Muhafaza Müdürlüğündeki mesai ve yolluk uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'ın yazılı cevabı (7/1603)

12. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, avukatların terlikle cezaevlerine girmeleri konusundaki karara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1624)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından;

Alınan karar gereğince, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusundaki genel görüşmeyi yapmak ve diğer denetim konularını görüşmek için, 26 Kasım 1996 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.25'te son verildi.

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Zeki Ergezen Kadir Bozkurt

Bitlis Sinop

Kâtip Üye Kâtip Üye


II. - GELEN KÂĞITLAR

22 . 11 . 1996 CUMA

Tasarı

1. - 4139 Sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.1996)

Teklifler

1. - Sakarya Milletvekili Ertuğrul Eryılmaz'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/563) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1996)

2. - İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 Arkadaşının; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/564) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1996)

3. - Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 4 Arkadaşının; Devlet Memurları Kanununa Bağlı (1) Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/565) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1996)

4. - Bitlis Milletvekilleri Zeki Ergezen ve Abdulhaluk Mutlu'nun; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/566) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1996)

5. - Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin Yükseköğretim Kanununun 59 uncu Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/567) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Anayasa komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

6. - Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin; Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştrilmesine Dair Kanun Teklifi (2/568) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

7. - Adana Milletvekili Mehmet Büyükyılmaz ve 3 Arkadaşının; Kadirli ve Sumbas İlçelerinin Adana İline Bağlanmasına İlişkin Yasa Önerisi (2/569) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

8. - Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 14 Arkadaşının; Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun Teklifi (2/570) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

Raporlar

1. - Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlşikin Kanun ile Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/397, 2/162) (S. Sayısı : 136) (Dağıtma tarihi : 22.11.1996) (GÜNDEME)

2. - Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/429) (S. Sayısı : 137) (Dağıtma tarihi : 22.11.1996) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1. - Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan'ın, Ankara'da yaşanan hava kirliliğine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/377) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu'nun, Sinop TEDAŞ ambarından çalındığı iddia edilen kullanılmamış bakır iletken kabloya ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1655) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

2. - Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan'ın, öğretmenlerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için alınacak tedbirlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1656) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

3. - Samsun Milletvekili İrfan Demiralp'in, Samsun-Asarcık İlçesinde jandarma idarî çavuşu olarak görev yapan kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1657) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

4. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Şeker Fabrikalarında özel koruma ve güvenlik görevlerinde çalıştırılan personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1658) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

5. - Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, yapılan zamlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1659) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

6. - Kayseri Milletvekili İbrahim Yılmaz'ın, eşinin basında yer alan bazı beyanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1660) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)

25 . 11 . 1996 PAZARTESİ

Raporlar

1. - Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Spor Alanında İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonları raporları (1/317) (S.Sayısı : 138) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)

2. - Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Eğitim ve Bilim Alanında İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonları raporları (1/316) (S.Sayısı : 139) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)

3. - Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Kültür ve Güzel Sanatlar Alanında İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonları raporları (1/320) (S.Sayısı : 140) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)

4. - Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Tıp ve Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri komisyonları raporları (1/315) (S.Sayısı : 141) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)

5. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ücretsiz Sağlık Hizmetlerine Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri komisyonları raporları (1/313) (S.Sayısı : 142) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)

6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik ve Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/330) (S.Sayısı : 143) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)

7. - İdarî Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/531) (S.Sayısı : 145) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)

8. - Türk Ceza Kanunu ile Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/530) (S.Sayısı : 146) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan

Yazılı Sorular

1. - Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in, Tekirdağ-Marmaraereğlisi İlçesinde yapılan özel liman ve iskeleye ilişkin Devlet Bakanından (Gürcan Dağdaş) yazılı soru önergesi (7/1283)

2. - Antalya Milletvekili Bekir Kumbul'un, bazı sağlık kuruluşlarında doktor ve hemşirelerin görevleri sırasında başörtüsü taktıklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1285)

3. - Manisa Mliletvekili Tevfik Diker'in, bir Devlet Bakanının Almanya'da Alman istihbarat birimleri ve diğer kuruluşlarla görüşmeler yapıp yapmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1289)

4. - Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, Antep fıstığının taban fiyatının açıklanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1299)

5. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın, Uğur Mumcu'nun katillerinin İsrail ajanı olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1301)

6. - Hatay Milletvekili Fuat Çay'ın, terörle ilgili olarak İran'lı yetkililerle yapılan görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1304)

7. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, Ata Uçağının ve Orman Bakanlığına ait helikopterlerin özel amaçlar için kullanıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1305)

8. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, Bursa Doğalgaz Proje ve İşletme Müdürlüğünce onay alınmadan malzeme satın alındığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1317)

9. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, Bursa Doğalgaz Proje ve İşletme Müdürlüğü tarafından yapılan çelik boru alımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1318)

10. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, Bursa Doğalgaz Projesinde Botaş'ın zarara uğratıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1319)

11. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, Bursa Doğalgaz Projesinde kullanılan vanaların seçiminde gerekli ihtimam gösterilmeyerek zarara sebebiyet verildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1320)

12. - Bursa Milletvekili Nayati Korkmaz'ın, Bursa Doğalgaz Projesinde proje kapsamı dışındaki mahallere dağıtımı ve servis hatları yapılarak Devletin zarara uğratıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1321)

13. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, Bursa Doğalgaz Projesinde tahmini metraj yöntemiyle tespit edilen asfalt kesintisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1322)

14. - Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı'nın, AÖF bütünleme sınavları öncesinde soruların bazı kişilerin eline geçmesi nedeniyle yapılacak işlemlere ve alınacak tedbirlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1323)

15. - Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Afyon'un bazı ilçelerinde meydana gelen deprem dolayısıyla afetzede çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1324)

16. - Adana Milletvekili Erol Çevikçe'nin, pamuk ve mısır üreticilerine uygulanan politikalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1325)

17. - İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet Selvi'nin, Dışişleri Bakanından yurtdışı gezilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1327)

18. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın, Kuşadası'nda meydana gelen sel felaketinden zarar görenlere yapılacak yardımlara ve hasara uğrayan alt yapı yatırımlarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1334)

19. - Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz'ın, Bursa Doğalgaz Projesinde kullanılan bazı malzemeler için fazla ödeme yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1340)

20. - Sıvas Milletvekili Mahmut Işık'ın, ABD'nin ülkemizdeki ajanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1344)

21. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün çiftçilerimizi akaryakıt zammından korumak için alınacak tedbirlere ve Tarım Kredi Kooperatiflerince satılan gübreye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1345)

22. - Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in koruyucu aşılama çalışmalarına ve aşı enjeksiyon ücretlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1347)

23. - Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in, ithal ete ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1348)

24. - Konya Milletvekili Lütfi Yalman'ın, TRT'de yayınlanan bir haber programla ilgili olarak yapımcı ve haber daire başkanı hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Abdullah Gül) yazılı soru önergesi (7/1353)

25. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, elma ve çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1354)

26. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Konya-Sarayönü ilçesinin bazı belde ve köylerinde zarar gören üreticilere yapılacak yardımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1355)

27. - Kars Milletvekili Y. Selahattin Beyribey'in, süt sığırcılığı projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1365)

28. - Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar'ın, Antep fıstığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1366)

29. - Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, Niğde Patates Araştırma Enstitüsünün personel ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1367)

30. - Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay'ın, eski Başbakan Tansu Çiller'in Londra'ya yaptığı resmî ziyarette bir otele fazla ödeme yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1368)

31. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, süt ve et üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1369)

32. - Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in, ithal izni olmayan ilaçların reçetelere yazıldığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1375)

33. - Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in, ithal edilen gıda maddelerinin tahlilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1376)

34. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, kaynak paketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1378)

35. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, Manavgat, Göksu ve Köprü çay sularının satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1380)

36. - Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, Sakarya İl Belediye Başkanlığınca işten çıkarılan işçilere ve Belediye Başkanına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1381)

37. - Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, asgarî ücretten vergi alınmamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1382)

38. - Sıvas Milletvekili Mahmut Işık'ın, görevini ihmal ettiği iddia edilen Suşehri Cumhuriyet Savcısı hakkında yapılacak işleme ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1386)

39. - Sıvas Milletvekili Mahmut Işık'ın, faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak CHP'lilerce hazırlanan bir rapora ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1388)

40. - İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, Diyarbakır E tipi cezaevinde yaşanan olaylara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1390)

41. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, infaz koruma memurlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1391)

42. - Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, belediyelere verilen para miktarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1396)

43. - Giresun Milletvekili Burhan Kara'nın, basına yaptığı bazı açıklamalarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1397)

44. - Malatya Milletvekili Ayhan Fırat'ın, bazı tutukluların talepleri karşısındaki tutumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1399)

45. - Hatay Milletvekili Atila Sav'ın, iki hâkim adayı hakkında verilen olumsuz sicillere rağmen hâkimliğe kabul edildikleri iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1402)

46. - Giresun Milletvekili Burhan Kara'nın, özel korumalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1404)

47. - Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, Ekonomik önlemler paketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1406)

48. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Konya İlinde bir helikopter fabrikası kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1408)

49. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, ithal hayvan sübvansiyon bedellerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1409)

50. - Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün'ün, Demokratik Barış Hareketi adlı kuruluşa yapılan yardım ve bağışlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1417)

51. - Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli'nin, tanıtma fonunun denetimine iilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1420)

52. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun, Bartın İli dahilindeki Belediyelere yapılan yardım ve ödemelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1424)

53. - Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu'nun, Bartın Petrol Ofisi Bölge Müdürlüğü stok depolarının hizmete açılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Ufuk Söylemez) yazılı soru önergesi (7/1426)

54. - Ordu Milletvekili Müjdat Koç'un, yardımcı sağlık personeli mezunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1436)

55. - Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in, Tekirdağ TMO'da yapılan soruşturmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1439)

56. - Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu'nun, mısır üreticisinin zarara uğradığı iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1444)

57. - Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, Diyanet İşleri Başkanlığından bazı bakanlıklara yapılan nakillere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1449)

58. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, Başbakan'ın Afrika gezisine katılan bir Milletvekilinin tutumuna ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1450)

59. - İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya'nın, 1995 yılında iller itibariyle kaç kişiye ve hangi miktarlarda hayvancılık kredisi verildiğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1454)

60. - Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu'nun, yurtdışından patates ve elma ithal edilip edilmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1486)

61. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in, Gümrük Birliğine girdiğimiz tarihten itibaren ekonomide meydana gelen değişikliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1489)

62. - İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, 24 Aralık seçimlerinden sonra yurtdışına giden Bakanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1491)

63. - İzmir Milletvekili Atilla Mutman'ın, İzmir'de Menkul Kıymetler Borsası kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1494)

64. - Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Ekonomik, Kültürüle Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığının bazı harcamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1495)

65. - Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Güven Sigorta TAŞ'nin bazı harcamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1497)

66. - Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu'nun, atama ve yer değiştirme kararnamelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1504)

67. - Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un, Ankara Palas'ta verilen bir resepsiyonun fatura bedeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1507)

68. - Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın, Ordu-Mesudiye İmam Hatip Lisesi'ne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1509)

26 . 11 . 1996 SALI

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Konya Milletvekili Nezir Büyükcnegiz'in, yurtdışında bulunan bir şahsın İNTERPOL tarafından aranıp aranmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1661) (Başkanlığa geliş tarih : 21.11.1996)

2. - Adıyaman Milletvekili Celal Topkan'ın, buğdaya uygulanan gümrük fon miktarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1662) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.1996)

3. - Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın, Salihlispor-Karşıyaka maçı sonrası meydana gelen olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1663) (Başkanlığa geliş tarih : 21.11.1996)

4. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın TEAŞ ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1664) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.1996)

5. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, Başbakanlık genelgesiyle kurulan Stratejik Araştırma Geliştirme ve Teknolojik Değerlendirme Başmüşavirliğine atanan şahsa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1665) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.1996)

6. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, otoyol gişelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1666) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.1996)

7. - İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, 1997 yılında araştırma-geliştirmeye ayrılacak paranın kaynağına ve harcama kurallarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1667) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.1996)

8. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, doğalgazın Kütahya'ya getirilmesi için bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1668) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)

9. - Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Kütahya ilinde hava kirliliğini önlemek için alınacak tedbirlere ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/1669) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)

10. - Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun, hidroelektrik santrallere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1670) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)

11. - Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü'nün, bir Devlet Bakanının dövizli askerlikten yararlanmak için bakanlığı yanılttığı iddialarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1671) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)

12. - Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlü'nün, bir Devlet Bakanının askerliğiyle ilgili olarak basında yer alan iddialara dair açıklama yapmayı düşünüp düşünmediğine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1672) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)

13. - Yozgat Milletvekili Kazım Arslan'ın, öğretmenlik için müracaat edenlerin atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1673) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)

14. - Yozgat Milletvekili Kazım Arslan'ın, Yozgat SSK Hastanesinin yapımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1674) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)

Meclis Araştırma Önergesi

1. - Adana Milletvekili Cevdet Akçalı ve 49 arkadaşının, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkçe konuşan ülkeler arasındaki ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkileri geliştirmek için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.1996)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

26 Kasım 1996 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma, gündemdışı söz vereceğim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili M. Sedat Aloğlu'nun, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden müteşekkil bir heyetin Bulgaristan'a yaptığı ziyarete ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı birinci söz, İstanbul Milletvekili, Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Sedat Aloğlu'nun.

Sayın Aloğlu, Bulgaristan'a yapılan ziyaret konusunda Genel Kurula bilgi sunacaklar.

Buyurun Sayın Aloğlu.

Süreniz 5 dakikadır.

M. SEDAT ALOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüce Meclisin üyelerini saygılarımla ve en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonundan oluşan bir heyet, 18-20 Kasım tarihleri arasında -yani, geçen hafta- Bulgaristan Dışişleri Komisyonunun daveti üzerine, bu ülkeye bir ziyarette bulunmuştur. Bu ülkeyi ziyaret eden heyetin üyeleri; Refah Partisi milletvekilleri Sayın Hüseyin Kansu ve Sayın Yaşar Canbay; ANAP Milletvekili Sayın Cemal Özbilen; DSP Milletvekili Ali Rahmi Beyreli; CHP Milletvekili Ercan Karakaş ve ben, Doğru Yol Partisi milletvekili olarak bulunduk.

Bu ziyaretimiz esnasında, mevcut Cumhurbaşkanı Jelev -ki, görevi 19 Ocak 1997'de sona erecektir- Cumhurbaşkanı Stoyanov -19 Ocak 1997'den itibaren Cumhurbaşkanlığı görevini devralacaktır- Parlamento Başkanı Sayın Sendov, Parlamento Başkan Yardımcısı Sayın Ünal Lütfü tarafından kabul edildik.

Ayrıca, heyetimiz, Parlamento Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Nikolay Kamov ve üyeleri, Parlamento Türk-Bulgar Dostluk Grubu üyeleri, Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı ve üyeleri, Başbakan Yardımcısı Şivarov, İçişleri Bakanı Dobrev, Ticaret ve Ekonomik İşler Bakanı Paparizov, Dışişleri Bakan Vekili Bokova ve Filibe Belediye Başkanı Spas Girnevski ile de görüşme imkânı bulmuştur.

Bütün bu görüşmelerimizde, gayet iyi ilişkiler içerisinde, dostane komşuluk ilişkileri içerisinde, ikili siyasî ilişkiler, ikili ekonomik ilişkiler, terörizm ve örgütlü suçlarla mücadele işbirliği, Bulgaristan'ın NATO'ya girme arzusu, Bulgaristan'ın Avrupa Birliğine girme arzusu ve hazırlıkları, Bulgaristan'ın Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesine girme kararı, Bulgaristan'ın şu anda yaşamakta olduğu ekonomik durum ve siyasal sıkıntılar konusu, müşterek güvenlik ve savunmayla ilgili bazı konular, Balkanlarda işbirliği imkânları, Doğu-Batı koridoru, çevre sorunları, İstanbul'daki Bulgar mal varlıklarının ilişkili olduğu bazı konular ve Bulgaristan'dan Türkiye'ye ziyarette bulunacak olan Bulgaristan vatandaşlarının vize formaliteleri ve vize harçları konusu baz teşkil etmiştir.

Sayın üyeler, şunu söyleyebilirim ki, gayet iyiniyetli ve halisane duygularımıza aynı şekilde cevap bulmuş durumdayız ve Bulgaristan, Türkiye ile olan ilişkilerini daha da geliştirme arzusu içerisindedir; ancak, Bulgaristan, siyasî ve ekonomik rejimini değiştirme bakımından, eşzamanlı değiştirmenin getirmiş olduğu sıkıntıları yaşamaktadır ve üzücü olsa da, bu sıkıntıların kısa vadede biteceğini söylemek mümkün değildir.

Biz, temas etmiş olduğumuz bütün yetkililere, Türkiye'nin bütün komşularına, bütün iyiniyetli komşularına olduğu gibi Bulgaristan'a da, iyiniyetli cevap aldığımız zaman, daha fazlasıyla mukabele edeceğimizi ifade ettik ve memnuniyetle belirtiyorum, aynı karşılığı gördük. Onlar, dostlukların ve iyi komşuluk ilişkilerinin, özellikle zor zamanlarda belli olacağını ifade ettiler. Biz ise, iyi komşuluğumuzu ifade etmek için ve ortaya koymak için, komşularımızın zorluklarla yaşamasını beklemediğimizi söyledik.

Şunu söyleyebilirim ki, bugün, Bulgaristan, Türkiye'nin maddî ve manevî desteğine, belki her zamandan fazla ihtiyaç duymaktadır.

20 nci Dönemin Dışişleri Komisyonundan oluşan bir heyetin yapmış olduğu ilk yurtdışı ziyaret Bulgaristan'a olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aloğlu, eksüreniz 1 dakikadır.

M. SEDAT ALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan; hemen tamamlıyorum.

Bu ziyaretin ilk ziyaret olmasının da, gayet tabiî ki, siyasî bir mesajı vardır. Dışişleri Komisyonu olarak başlatmış olduğumuz bu anlamlı hareketin, ümit ediyorum ki, diğer yetkililer ve diğer parlamenterler tarafından devam ettirilmesi, iki ülkenin de menfaatınadır.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Aloğlu.

Gündemdışı konuşmaya cevap için Hükümet adına söz talebi yok.

2. - Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu'nun, Hükümetin fındık politikasına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci konuşma, Giresun Milletvekili Sayın Rasim Zaimoğlu'nun.

Sayın Zaimoğlu, fındık politikası hakkında konuşacaklar.

Sayın Zaimoğlu, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada, 24 Kasımda kutlanan Öğretmenler Gününü, ben de, bütün öğretmenlerimiz için, kutluyorum ve hepsine hayırlı olsun diyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Genel Başkanımız Sayın Mesut Yılmaz'a yapılan menfur saldırıyı şiddetle kınadığımı burada ifade ediyorum. Bu, aslında, Partimize, Türkiye Cumhuriyetine ve Yüce Parlamentomuza yapılan bir saldırıdır; milletimizin özenle beklediği temiz toplum idealinin yolunu kesmeye yönelmiş talihsiz ve çirkin bir saldırıdır.

Bu saldırı, bizi, daha da kamçılamıştır. Biz, buradan büyük milletimize şu sözü veriyoruz: Biz, bu pislikleri temizleyinceye kadar ve çocuklarımıza, gençlerimize temiz toplum emanet edinceye kadar, bu gibi pisliklerin üstüne, ölünceye kadar, sonuna kadar gideceğiz. Bu sözü, buradan, milletimize vermek istiyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Bu olaylar bizi asla yıldırmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı konuşmama, Hükümetin, fındık konusundaki yanlış politikalarına değinerek başlamak istiyorum.

Buradan, bir Giresun Milletvekili olarak ve fındığı bilen bir arkadaşınız olarak seslenmek istiyorum; bakın, dünya fındık üretiminin tam yüzde 75'ini Türkiye gerçekleştiriyor; ama, ne yazık ki, biz, fındığı iyi değerlendiremiyoruz, iyi satamıyoruz. Türkiye'nin yanlışı nerededir; ben, yanlışı, yanlışı uygulayan hükümetlerdedir diye noktalıyorum.

Bakın, tarım ürünü olarak en büyük ihracat girdimiz, bugün 700-800 milyon dolarla fındıktadır. Aslında, malın yüzde 75'ini biz üretiyoruz; ama, bunu, istediğimiz şekilde satamıyoruz; Hamburg'daki üç beş kişiye bırakmışız, bunlar, Türkiye ile oyuncak gibi oynuyorlar.

Bakın, bu Hükümetin fındık politikası iflas etmiştir. 54 üncü Hükümet, bu konudaki büyük acemiliğini, maalesef, gözler önüne sermiştir. Bu arada, üreticilerimiz, âdeta borç batağına saplanmış, tefeciye mecbur edilmiş, iflasın eşiğine gelmiştir.

Size, çok kısa olarak fındık olayını anlatmak istiyorum. Sayın Başbakan ile Sayın Başbakan Yardımcısı, bu sene Giresun'a gelemediler. Geçen sene, Sayın Tansu Çiller, Giresun meydanında, maalesef, halk tarafından ciddiye alınmamıştı, yuhalanmıştı; onun için, bu sene Giresun'a gelemediler.

Fındığın merkezi Giresun olduğu halde, bu sene fındık fiyatı Trabzon'da açıklandı ve vatandaşa 2 dolar olarak ilan edilen fındık bedelinin tıkır tıkır ödeneceğini söylediler; vatandaşlarımız da, buna kandı. Maalesef, size acı haber ki, tam 19 Eylülden beri; vatandaşımız parasını alamamaktadır. Bugün, piyasada, fındık 140-145 bin liraya düşmüştür, vatandaş mağdur durumdadır. Benim aldığım bilgilere göre, şu anda, Fiskobirlik'in 12 trilyon lira borcu vardır. Bakın, peşin ödeme yapılmadığı için fiyatlar bu hale gelmiştir.

Şimdi, ben size Karadenizliler adına, Karadenizli, Giresunlu olarak, vatandaş adına soruyorum, diyorum ki siz yalan söylediniz, halkı kandırdınız. Şimdi, beni sizi mahkemeye mi vereyim, Yüce Divana mı vereyim, nereye vereyim? Siz yalan söyleyince, halkı kandırınca cezası olmuyor; ama, basın söyleyince ceza koyacaksınız; böyle eşitsizlik olmaz, böyle çifte standart olmaz.

Bakın, 1995'te de aynı şeyi yaptınız; yine yalan söylediniz, yine fındığın parasını peşin ödeyemediniz. FKB'ye şu anda fındık verenler yandı; peşin para alacak diyenler hep yandı. Fiskobirlik'e, şu gün teslim edeceği fındığın parasını üç ay sonra mı alır, beş ay sonra mı alır, bir sene sonra mı alır bilemiyorum.

Biraz sonra, burada, Bakan varsa, Başbakan varsa, Hükümet varsa gelsin, açıklasınlar; fındığın parasını ne zaman verecekler, ne zaman_

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu, eksüreniz 1 dakikadır.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, şu 5 dakikalık zaman dilimi içerisinde, sizlere, kahraman, büyük Türk Milletinin, cesur Karadenizlilerin ve Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu olarak da, Giresun uşaklarının duygularını dile getirmek için uğraşıyorum. Aslında, bu süre, fındığı anlatmak için yeterli değil.

AHMET DERİN (Kütahya) - Sen selam veriyorsun; başka birşey yapmıyorsun.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Bir Hükümet düşünün, ismi Refahyol; sanki, bilerek, isteyerek, Karadeniz halkına ve fındık üreticisine eziyet ediyor. Zaten, Refahyol, her konuda bir sürü yalan söylüyor; fındık konusunda da yalanların katmerlisini söylüyor. Başbakan “fındığa peşin ödeme yapacağız” diyor; Başbakan Yardımcısı “peşin ödeme yapacağız” diyor; DYP'li bakan Karadeniz'de konuşuyor ve “bugün fındığı alacağız, yarın parasını vereceğiz” diyor; daha sonra da, 20 Eylülden itibaren, bugüne kadar beş para yok!.. Problem, yalnız ödemede mi; şu anda 120 bin ton fındık Fiskobirlik'in depolarında duruyor. Tüccar, malını tıkır tıkır satıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Zaimoğlu.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Bir dakika, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Uygulamayı hiç bozmadık...

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım... Tamamlıyorum...

BAŞKAN - Bugüne kadar, ikinci kere mikrofonu hiç açmadım.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, bir cümle söyleyip tamamlayacağım.

BAŞKAN - Mikrofonsuz; lütfen...

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Lütfen; Sayın Zaimoğlu...

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) - Bu Refahyol Hükümetinden ne zaman kurtulacağız?.. Allah, bizi kurtarsın. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Zaimoğlu'nun gündemdışı konuşmasına Hükümet adına yanıt talebi?.. Yok.

3. - Kocaeli Milletvekili Halil Çalık'ın, Öğretmenler Günü ve öğretmenlerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın cevabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü konuşmanın konusu öğretmenlerin sorunlarıdır.

Bu konuda, Başkanlığımıza, İçel Milletvekili Sayın Halil Cin, Edirne Milletvekili Sayın Erdal Kesebir ve Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık tarafından başvuruda bulunulmuştur.

Bugün, benim, adına -Plan ve Bütçe Komisyonunda olduğu için- şu an kürsüde bulunduğum Başkanvekilimiz Sayın Kamer Genç, gündemdışı sözü, bu arkadaşlarımız arasından, Sayın Halil Çalık'a vermişler; onun için, kendisini kürsüye çağırıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Çalık, süreniz 5 dakikadır.

Buyurun efendim.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kutlanmış bulunan 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, öğretmenlerimizin sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, öğretmenlerimize başarılar dilerken, görev şehitlerine Tanrıdan rahmet ve ailelerine sabır temenni eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, zamanım çok az olduğu için, eğitimcilerin, yalnızca özlük sorunlarına değinmek istiyorum.

Sizlerin de malumu olduğu gibi, İLKSAN, bu haliyle, öğretmenlere hiçbir yarar sağlamamaktadır; çünkü, teşkilatta 7 yöneticinin yalnızca 3'ü öğretmen, 4'ü ise Bakanlık temsilcisidir. Bu durumda demokrasiden ve demokratik yönetimden bahsedilemez. Geçmişteki acı örnekleri tekrar yaşamak istemiyorsak, bu kurum yeniden yapılanmalıdır. Örneğin; İLKSAN'a 700 bin lira ödeyen bir öğretmenin eline 27 yıl sonunda -bugün emekli olsa- yalnızca 43 milyon 300 bin lira geçmektedir. Bu rakamın 27 yıllık tutarı ise 226 milyon lira olup, faiziyle birlikte kaç liraya ulaşacağını takdirlerinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, üstün emeklerini inkâr edemeyeceğimiz değerli öğretmenlerimizin alınterinin hesabı verilmeli ve nemaları mutlaka ödenmelidir.

Diğer taraftan, bir öğretmen 15 saat ders karşılığı 30 milyon lira maaş alırken, bir ayda 48 saat ek derse giren bir öğretmenin aldığı para ise yalnızca 3 milyon 600 bin lira civarındadır. Bunu kıyaslarsak, bir öğretmen 70'li yıllarda 1 saatlik ekders ücretiyl, 15 gazete satın alıyordu; oysa bugün, yalnızca, 1,5 gazete satın alabilmektedir; bunu, insaflarınıza, bunu, takdirlerinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu da Refah Partisinin hiç de adil olmayan düzeninin bir parçasıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu güzide topluluğu bir kez olsun, bir maaş ikramiyeyle biraz rahatlatsak, gelecek neslimizi de güvence altına almış olmaz mıyız?

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, öğretmenlere, yılbaşında “eğitim ödeneği” adı altında para verilmektedir. Biz diyoruz ki, bu, tüm eğitim emekçilerine verilmelidir ve bu rakam, 1 inci derecenin 4 üncü kademesine eşdeğer olmalıdır diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, personel arasındaki ayırımın kaldırılması için, taşradaki eğitim kurumlarında çalışanlara da, merkez örgütünde olduğu gibi, öğle yemeği verilmelidir. Eğer, buralarda öğle yemeği düzeni sağlanamıyorsa, taşradaki eğitim kurumlarında çalışan arkadaşlarımıza, bunun ücreti verilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, mevcut sicil sistemine göre, altı yıl üst üste 90 puan veya üzeri sicil notu alan her öğretmene, 1 kademe verilmektedir. Halbuki, bu, objektif kriterlere dayanmamaktadır. Şöyle ki, beş sene üst üste 90 puan veya üzeri sicil notu alan bir öğretmen, altıncı sene müdürle takışırsa kademe alamaz. Dolayısıyla, bunun, mutlaka ve mutlaka objektif kriterlere dayandırılması gerekir.

Yıllarca, öğretmenler, personel yasası çıktı çıkacak diye beklediler... Lütfen; sizden, öğretmenlerin anısına ve adına rica ediyorum, bunu, Yüce Meclisin mutlaka çıkarması gerekir ve bu, bir zorunluluk arz etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, 98 sayılı ILO Sözleşmesinin kendilerine tanıdığı hakka istinaden, 20 Aralık ve 18 Nisanda, öğretmenlerin yaptığı eylemler sonucu, şu anda, 500 kadar öğretmenimiz sürgündedir. Erzurum'da ise, eşi bir kazaya, kocası bir kazaya sürülmektedir. Burada, insanlık suçu işlenmektedir. Sayın Bakanım, lütfen; bunu düzeltiniz... (DSP sıralarından alkışlar) Seçim bölgem olan Kocaeli'de, şu anda, 2 bin öğretmen hakkında, bu konuyla ilgili soruşturma açılmış bulunmaktadır; ama, maalesef, bunun detayına inilmemekte ve bu öğretmenlerin niçin sokaklarda olduğu düşünülmemektedir.

Değerli arkadaşlarım, 1 Ekim 1996 tarihinde, Hantepe'de katledilen öğretmenlerin...

(Mİkrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çalık, eksüreniz 1 dakikadır.

HALİL ÇALIK (Devamla) - ...anısı üzerine, Adıyaman'da 4 öğretmen protesto amacıyla yakasına kurdele takıyor diye, bunlar hakkında hiç de adil olmayan bir soruşturma açılıyor. Bu da, idarenin, öğretmen şehitlerinin anısına ne kadar duyarlı olduğunu göstermektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öğretmenlerin üzerindeki bu baskılar mutlaka kaldırılmalıdır. İslamiyette “bana bir harf öğretenin kölesi olurum” diye bir söz vardır. Bu mantıkla beraber, bu da, çağın bilgisini içerdiğinden, sizleri göreve davet ediyorum.

Atatürk diyor ki: “Eğitimdir ki, bir milleti bağımsız, şanlı toplum halinde yaşatır veya kölelik ve yoksulluğa iletir.”

Bu vesileyle, sizleri göreve davet eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çalık.

Gündemdışı konuşma üzerinde, Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet Sağlam; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

MİLLî EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli arkadaşımız Sayın Çalık'ın öğretmenlerimizin sorunlarını Yüce Meclisin kürsüsüne getirmesinden dolayı kendisine şükranlarımı sunuyorum.

Şimdi, ilk önce, İLKSAN'la ilgili bazı yanlış anlamaları düzeltme ve değerli arkadaşımızın sorduğu bazı sorulara cevap verme gereği doğduğundan dolayı, Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere huzurunuza çıktım.

İLKSAN, bildiğiniz gibi, geçmişte büyük bir sıkıntı geçirmiş, maalesef, yönetici öğretmenler, konuyla ilgili yapmış oldukları çeşitli işlem ve eylemlerinden dolayı yargı önünde mahkûm olmuşlar ve maalesef, bir kısmı da halen bu mahkûmiyetlerini çekmektedirler. Dolayısıyla, yeni bir düzenleme yapılmış ve İLKSAN'ın; en azından, öğretmenlerimize karşı daha önceki taahhütlerini yerine getirmek üzere bir reorganizasyonuna gidilmiştir.

Arkadaşımız, “7 yöneticisinden 3'ü öğretmen, diğeri bakanlık temsilcisi” dediler. Bir yanlışlık var efendim; konuyu iyi incelemek lazım. Bu, Maliye Bakanlığı gibi, belli ölçüde, işin malî yönünü, ekonomik yönünü bilen insanlardan oluşması için yapılmış bir şeydir. Bunlar, Millî Eğitim Bakanlığı temsilcisi değildir. Yeni düzenleme, doğrudan doğruya, 3 öğretmene karşılık, yönetim kurulu; yani, işin biraz da yatırım, iktisat ve malî yönünden anlayan bakanlıkların temsilciliklerini getirmiştir. Dolayısıyla, bugün, en azından, eski taahhütlerini tasfiye etmek üzere bir yeni düzenlemeye gitmektedir ve şu anda, merak edilecek, daha doğrusu eleştirilecek bir yönü yoktur.

“Demokratik yönetim” dediniz. İşletmelerin, demokratik yönetimi olmaz; işletmelerin, işletme mantığına göre yönetimi olur. Zaten, daha evvel, işte, demokratik yönetiminden dolayı yönetememişler ve maalesef, bugün, birçok öğretmenimiz mahkûmiyet durumuna düşmüştür .

Şimdi, ders saatlerinin 76 bin lira olduğunu -30 bin lira değil- biz de biliyoruz; ama, bildiğiniz gibi, bu, bir katsayıya bağlanmıştır. Katsayılar ocak ayında değişir. Ocak ayı için Yüce Meclise teklif getireceğiz. Değerli arkadaşımızın teklifi desteklemesini bekliyorum.

Şimdi, eğitim konusunda; özellikle, 4 milyon lira civarında olan yılbaşındaki -yani, eğitim-öğretim yılı başındaki- ödenek, bildiğiniz gibi, 54 üncü Hükümet tarafından yüzde 100 artırılarak, öğretmenlerimize 8 milyon lira olarak ödenmiştir. “Bunu, bütün eğitim emekçilerine de ödeyelim” dediniz. Eğer, eğitim emekçisinden maksadınız, oradaki idarî personel, hizmetli vesaireyse, bu ödeneğin “eğitim ve öğretim ödeneği” altında bunlara da ödenmesinin ne derece doğru olacağını takdirinize bırakıyorum. Adı üzerinde, bu öğretmeni eğitim ve öğretime hazırlayan bir ödenektir. Dolayısıyla, sadece, öğretmen sınıfında hizmet eden arkadaşlarımıza ödenmektedir.

Şimdi, altı yıl, sicili 90 puan olanların bir maaş ikramiye almaları konusu var. Bu, öğretmenlere mahsus bir şey değil. Personel sistemimizi bilenler bilir; bu, 657 sayılı Kanunun genel hükmüdür. Dolayısıyla, o kanun ne emrediyorsa biz de onu uyguluyoruz; altı yıl, altı yıl; beş yıl, beş yıl... Biri de çıkar, niye yedi yıl değil, dört yıl değil, üç yıl değil de diyebilir; ama, bu, personel sistemimizin genel bir yaklaşımıdır. Öğretmenlerimiz de bundan yararlanıyor.

Öğretmenlerimizin özlük haklarıyla ilgili birkaç kanun tasarısını önümüzdeki günlerde Yüce Meclisin bilgisine, eleştirisine ve onayına sunacağız. Bunlar arasında, öğretmenlerimizin ve eğitim yöneticilerinin çalışma esasları ile haklarıyla ilgili belirli düzenlemeler var. O zaman da, milletvekilimizden ve Grubundan bu kanun tasarılarına inşallah destek bekliyoruz.

ILO Sözleşmesi ve öğretmenlerimizin durumuna gelince: Bildiğiniz gibi, anayasal değişiklikten sonra, kamu çalışanlarının sendikal haklarıyla ilgili çalışma, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızda sürdürülüyor. Bu tasarı, hukuk fakültelerimize görüş bildirmek üzere gönderilmiştir, şu anda bu aşamadadır. Bu geçiş döneminde, bazı işlem ve eylemlerinden dolayı bazı öğretmenlerimiz hakkında soruşturma açıldığı doğrudur. Yalnız, değerli arkadaşımızın söylediği gibi 500 öğretmen değil, sendikanın bize verdiği dosyaya göre 91 kişidir. Herhalde arkadaşımız bunu 5'le falan çarpmış. Dolayısıyla 500 öğretmen hakında soruşturma açılması söz konusu değildir.

İkinci olarak, değerli arkadaşımız “adil olmayan soruşturmalar” diyor. Soruşturmanın adil olanını, olmayanını ben bilmiyorum. Soruşturma açılır, inceleme yapılır, devletin müfettişleri gider, devletin görevlileri bir rapor hazırlarlar, bu raporlara göre işlem veya eylem yapılır. Dolayısıyla, adil olan soruşturma, adil olmayan soruşturma ayırımı benim bildiğim kadarıyla ne hukuk sistemimizde ne de teftiş sistemimizde var; ama, bize, bir inceleme konusu, bir araştırma konusu, bir soruşturma konusu geldiği zaman, devletin müfettişlerinin yaptığı soruşturmaya göre işlem yapılır. Arkadaşımız, en azından, bu soruşturmaların yasal prosedürüne uygun yapılacağından ve en azından, hak arayan öğretmenlerimizin bu soruşturmalardan zarar görmemesi için elimizden geleni yaptığımızdan emin olabilirler.

Yüce Meclisin bilgisine saygıyla arz ediyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Çalık.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Sayın Bakan, İLKSAN'ın 7 yöneticisinden 4'ünün bakanlık temsilcisi olduğu doğrudur, devletin temsilcisidirler ve orada demokrasiden bahsedilmez gibi söyledi. O zaman orada 3 kişi seçimle getiriliyor; o zaman 3'ünün de seçimine hiç gerek yok. Orada atamayla beraber, Divan Başkanının seçildiğine bizzat ben şahidim.

İkincisi, ders ücreti 75 bin liradır Sayın Bakanım. -burada, bu konuda düzeltme yaparsanız bizler de, tabiî ki, yardımcı olacağız- ondan sonra, eğitim ödeneğinin oradaki memurlarla...

BAŞKAN - Sayın Çalık; lütfen... Cevap niteliğinde söz verme şansım yok. Bir düzeltme niteliği varsa, buyurun; ama, bir cevap niteliğinde söz verme şansımız yok.

Teşekkür ediyorum.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) - Bilgilerinize sunuyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, sunuşlar hem hacim olarak hem sayısal olarak bir hayli fazladır.

Divan üyesi arkadaşımızın sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerine giden Orman Bakanı Mehmet Halit Dağlı'ya, dönüşüne kadar, Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/577)

18 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 8 Kasım 1996 gün ve Kan.Kar: 39-06-150-96-614 sayılı yazımız.

9 Kasım 1996 tarihinden itibaren İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerine giden Orman Bakanı M.Halit Dağlı'nın dönüşüne kadar, Orman Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanı Prof.Dr.Mehmet Sağlam'ın vekâlet etmesi ilgi yazıyla uygun görülmüştü.

18 Kasım 1996 tarihinden itibaren Orman Bakanlığına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. - Belçika'ya giden Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/578)

18 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Batı Avrupa Birliği (BAB) Bakanlar Konseyi Toplantısı'na katılmak üzere, 18 Kasım 1996 tarihinde Belçika'ya giden Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Prof.Dr.Tansu Çiller'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına, Millî Eğitim Bakanı Prof.Dr.Mehmet Sağlam'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

3. - İspanya'ya giden Devlet Bakanı Bahattin Şeker'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/579)

18 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

18 Kasım 1996 tarihinde İspanya'ya giden Devlet Bakanı Bahattin Şeker'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

4 üncü tezkereyi okutuyorum:

4. - Belçika'ya gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/580)

19 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 20 Kasım 1996 tarihinde Belçika'ya gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Ufuk Söylemez'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

5 inci tezkereyi okutuyorum:

5. - Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Devlet Bakanı Sacit Günbey'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un vekâlet etmesinin uygun ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/581)

21 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 25 Kasım 1996 tarihinden itibaren Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Devlet Bakanı Prof. Dr. Sacit Günbey'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

6 ncı tezkereyi okutuyorum:

6. - Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Adalet Bakanı Şevket Kazan'a, dönüşüne kadar Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy'un vekâlet etmesinin uygun ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/582)

21 Kasım 1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 25 Kasım 1996 tarihinden itibaren Almanya ve Fransa'ya gidecek olan Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın dönüşüne kadar; Adalet Bakanlığına, Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy'un vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:

7. - Aksaray Milletvekili Nevzat Köse'nin, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/107)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Halihazırda Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı görevini deruhte etmekte bulunduğumdan, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğimi bildirir, gereğinin yapılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 20.11.1996

Nevzat Köse

Aksaray

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasa Komisyonu Başkanlığının, başkanvekili ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

8. - Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, başkanvekili ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/583)

21.11.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuzun 21.11.1996 tarihli toplantısında, açık bulunan Başkanvekilliğine, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Kâtipliğe de Karabük Milletvekili Hayrettin Dilekcan seçilmişlerdir.

Bilgilerinize saygıyla arz olunur.

Ahmet İyimaya

Amasya

Anayasa Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Adana Milletvekili Cevdet Akçalı ve 49 arkadaşının, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkçe konuşan ülkeler arasındaki ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkileri geliştirmek için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin dağılmasıyla, ortaya yepyeni bir dünya coğrafyası çıkmıştır. Bu birliğin çökmesiyle bağımsızlığını kazanan devletlerin bir kısmı Türkiye'nin komşularıdır. Bir kısmı da, Türkiye'nin, tarihî, kültürel, dil, din ve soy birliği olan ülkelerdir.

Türkiye, bu yeni kurulan devletlerle birtakım ilişkiler kurmak ve geliştirmek zorunda kalmıştır ve büyük bir tarihî mirasın sahibi olarak, birtakım sorumlulukları yüklenmek gereğini duymuştur.

Yeni oluşan coğrafyayla, Azerbaycan ve Orta Asya cumhuriyetleri, Türkiye ile ekonomik ve siyasî ilişkiler dışında, kültürel ilişkileri olan ülkelerdir. Bu ülkelerle Türkiye arasındaki dayanışma ve yardımlaşma duygusu, karşılıklı olarak, daha ilk günden beri ortaya çıkmıştır. Taraflar, Türkiye ve Türkçe konuşan ülkeler olarak işbirliği yapma hususunda, siyasî irade ve kararlılıklarını türlü vesilelerle ortaya koymuşlardır.

Ancak, Rusya'nın çöküşü ve devletlerin bağımsızlıklarına kavuşmaları o kadar çabuk olmuştur ki, Türkiye, bu konuda, hazırlıksız olarak problemlerle karşı karşıya gelmiştir.

Rusya'dan bağımsızlığını kazanan Azerbaycan ve Orta Asya cumhuriyetleriyle ilişkilerini geliştirme, gerekli sorumlulukları yüklenme, Türkiye'nin partilerüstü devlet politikasıdır. Buna rağmen, bu politikanın muhtevası, ölçüsü, metotları henüz tam olarak belirlenmiş değildir. Bu muhtevanın ve metotların belirlenmesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi de bazı görevler almalıdır. Bu sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu araştırma önergesi verilmiştir.

Bu önergemizle istenen araştırma, adı geçen cumhuriyetlerle Türkiye'nin, ekonomik, siyasal, kültürel sorumluluklarının ölçüleri, bunun karşısında sahip olduğumuz imkânları ve bu imkânları kullanma metotları, tespit, bunları idame ettirme şekillerini ortaya çıkaracaktır.

Bu araştırma önergesinin muhtevası, partilerüstü millî bir politikanın tespiti olduğundan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen bütün partilere mensup milletvekilleri tarafından imzalanmıştır.

Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Türkiye Cumhuriyetinin, Türkçe konuşan ülkelerle ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkileri geliştirme imkânlarının araştırılması için bir araştırma komisyonu kurulmasını ve gereğinin yapılmasını dileriz.

1. Cevdet Akçalı (Adana)

2. Şaban Karataş (Ankara)

3. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)

4. Y. Selahattin Beyribey (Kars)

5. Necati Güllülü (Erzurum)

6. Ahmet Alkan (Konya)

7. Miraç Akdoğan (Malatya)

8. Mehmet Sılay (Hatay)

9. Recep Mızrak (Kırıkkale)

10. Avni Doğan (Kahramanmaraş)

11. Cemil Çiçek (Ankara)

12. Esat Bütün (Kahramanmaraş)

13. Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)

14. İsmail Köse (Erzurum)

15. Doğan Baran (Niğde)

16. Haluk Yıldız (Kastamonu)

17. Ümran Akkan (Edirne)

18. M. Kemal Aykurt (Denizli)

19. Nihan İlgün (Tekirdağ)

20. Mehmet Ekici (Ankara)

21. Nevzat Yanmaz (Sıvas)

22. Kâzım Arslan (Yozgat)

23. Mikail Korkmaz (Kırıkkale)

24. İsmail Durak Ünlü (Yozgat)

25. Mehmet Salih Katırcıoğlu (Niğde)

26. Cemalettin Lafçı (Amasya)

27. Murtaza Özkanlı (Aksaray)

28. Latif Öztek (Samsun)

29. Abdullah Özbey (Karaman)

30. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

31. Tevfik Diker (Manisa)

32. İsmail İlhan Sungur (Trabzon)

33. Yusuf Ekinci (Burdur)

34. Ömer Özyılmaz (Erzurum)

35. Ahmet Kabil (Rize)

36. Metin Öney (İzmir)

37. Hayrettin Uzun (Kocaeli)

38. Abdulkadir Baş (Nevşehir)

39. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

40. Murat Başesgioğlu (Kastamonu)

41. Mustafa Balcılar (Eskişehir)

42. Halil Cin (İçel)

43. Yaşar Okuyan (Yalova)

44. Erkan Mumcu (Isparta)

45. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)

46. Şinasi Altıner (Karabük)

47. Adil Aşırım (Iğdır)

48. Ahat Andican (İstanbul)

49. Yaşar Topçu (Sinop)

50. Recep Kırış (Kayseri)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; okutup, işleme koyacağım ve oylarınıza sunacağım.

Önergeyi okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

9. - Aydın Milletvekili Fatih Atay'ın, Aydın İli Yenihisar İlçesi Adının Didim Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/341) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/108)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12.6.1996 tarihinde verdiğim Yenihisar İlçesinin adının Didim olarak değişiklik kanun teklifi, havale edildiği İçişleri Komisyonunda bugüne kadar görüşülememiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca doğrudan görüşülmesi için gereğini saygılarımla arz ederim.

Fatih Atay

Aydın

BAŞKAN - İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca, önerge üzerinde, istemleri halinde, Komisyona, Hükümete, teklif sahibine ve bir milletvekiline, 5' er dakikayı geçmemek üzere söz verilecektir.

Komisyonun söz talebi?.. Yok.

Hükümetin?.. Yok.

Teklif sahibi olarak, Sayın Atay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Atay, lütfen, 5 dakika içinde tamamlayın; çünkü, eksüre veremiyorum.

FATİH ATAY (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Aydın İline bağlı Yenihisar İlçesinin adının Didim olarak değiştirilmesiyle ilgili yasa teklifinin doğrudan gündeme alınması için söz almış bulunuyorum. Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ege Bölgesinin incisi olan Didim İlçemiz, ne yazık ki, senelerdir, yöre halkının da benimsemediği, dünyada ve Türkiye'de ise neredeyse bilinmedik bir isimle, Yenihisar olarak anılmaktadır. Turistik ve tarihî açılardan son derece zengin bir ilçemiz olan Didim, tüm dünyada bu adıyla bilinir. Türkiye'de, bölgeye ilişkin, burayı ifade etmek isteyen her sözcük Didim olarak geçer. Yolculuk yapmak isteseniz Didim'e bilet istersiniz; seyahat şirketleri tabelalarında ve biletlerinde Didim adını kullanırlar; otobüslerin son durağı da Didim'dir. Yenihisar'a bilet isteseniz, yöreyi çok iyi bilen biri bile tereddüt eder; Didim olarak doğrulamanızı ister.

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda bu bölgemizde beş yıldızlı oteller faaliyete geçmiştir. Hepinizin bildiği gibi, bir şirketimiz, burada, Türkiye'nin en büyük otellerinden birisini devralmış ve turizm hizmetine açmıştır. Bu şirket bile ilanlarında Yenihisar ismini kullanmamıştır, Didim-Akbük ismini kullanmaktadır. Bu, diğer tüm tesis ve işletmeler için de geçerlidir.

İlçenin amatör futbol takımı vardır; adı, Didimspor'dur. En önemlisi, Didim'in gerçek sahipleri, buranın yerlileri, ilçenin ismini Didim olarak anarlar. İsminin Didim olması için alınan ilk Belediye Meclisi kararı 1984 yılındadır ve oybirliğiyle alınmıştır. İlçede açılan imza kampanyasıyla birlikte, 1993 yılında da iki karar alınmış ve toplanan imzalarla birlikte Valiliğe teslim edilmiştir. Bu kararlarla ilgili herhangi bir işlem yapılmadığı için, 1994 yılında, Belediye Meclisi, kararı, gerekçeli olarak, oybirliğiyle yenilemiştir. Yenihisar, onlar için mahallenin adıdır; yani, bugün, bu ilçenin adını Didim olarak değiştirmek, bir istemi gerçekleştirmekten öte bir anlam taşımaktadır.

BAŞKAN - Sayın Atay, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, salondaki uğultu, konuşmaların izlenmesini güç hale getirmektedir; lütfen, ikili görüşmelerimizi, ikili konuşmalarımızı Genel Kurul salonu dışında, kuliste yapalım.

Buyurun Sayın Atay.

FATİH ATAY (Devamla) - Didim adı, Anadolu kökenli olup, Didima adından gelir. Anadolu kökenli bu kelimenin anlamı, ikizdir. Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında, Selanik civarında yaşayan Türklerin iskânıyla bir Türk yerleşimi haline gelen köyün Yunanlılar zamanındaki adı Yorani'dir. Selanik'ten, mübadeleyle gelen Türkler, Apollon Tapınağını, Kale ve Hisar diye adlandırmışlardır. 1950'nin ortasında meydana gelen depremden sonra, 1 kilometre uzaklıkta bir köy oluşturmuşlardır ve adına Yenihisar denilmiştir. Yenihisar adı ise, yalnızca, resmî yazışmalarda kalmıştır. Eczaneler, sağlık merkezleri, taksiciler, ofis adları, alışveriş merkezleri ve oteller, yani halk ve esnafa ilişkin her şey, Didim adıyla düzenlenir. Üstelik, Yenihisar adı yaygın olmadığından, bürokratik karışıklıklara yol açmaktadır; mektuplar, tebliğler kaybolmuştur; Yenihisar yerine Koyulhisar'a, Yenipazar'a gitmiş belgeler vardır. Bunun nedeni, bölge adının Didim olarak bilinmesindendir. Devlet yatırımlarında bile, karışıklığa yol açmaması için, Devlet Planlama Teşkilatında, programlara, parantez içerisinde Didim adı yazılmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu kararın alınmasında, başta Belediye Meclisinin tüm üyeleri oybirliğiyle karar vermişlerdir; bütün siyasî partilerin, sanıyorum, ilçe başkanları, hepsi oybirliğiyle bu görüştedir. Bu ilçede yaşayan binlerce yurttaşımız, imza kampanyasıyla, Yenihisar İlçesinin adının Didim olarak değiştirilmesini talep etmektedirler; bizim de bu talebe uyacağımız kanısındayım.

Hepinizi, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; sağ olun. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Atay.

Bir milletvekili olarak, Sayın Sema Pişkinsüt; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Pişkinsüt, bu konuda eksüre veremiyorum; lütfen, 5 dakika içinde konuşmanızı tamamlayın.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Tabiî Sayın Başkan; teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Aydınımızın en güzel ilçelerinden bir tanesi olan Didim, hepimizin -milletvekili olarak da- Didim olarak bildiğimiz bir ilçemiz. Bugün, Devlet Planlama Teşkilatının ve Ankara'daki bütün devlet kurumlarının yazışmalarından hangisine bakarsak bakalım -hiçbir zaman- Yenihisar ismini kolay kolay göremiyoruz.

Halkın isteklerini Meclise getirmek; halkın istekleri doğrultusunda, onların temsilcisi olarak, onların gönüllerine hoş gelen işleri, doğru işleri yapmak, bizim birinci vazifemiz olduğuna göre, Didim'deki halkın, sokakta gezen herkesin fikrini aldığımızda, Yenihisar yerine Didim kelimesinin çok uygun olduğunu; esnaf ve sanatkârlardan, turizm şirketlerinden, şoförler konfederasyonundan kime sorarsak soralım, bunun, artık, tarihî bir değeri ve yerleşmiş bir isim olduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla, partiler arasında hiçbir çekişmeye, kendi aramızda hiçbir değişik görüşe mahal vermeyecek kadar masum bir isteğin; daha doğrusu, bizzat halkın uzun süredir var olan bu isteğinin yerine getirilmesi bizce de çok uygundur; çünkü, 1984 yılında, Belediye Meclisi kararıyla, Yenihisar adının Didim olarak değiştirilmesini bizzat istemiş Aydın İlinin Didim İlçesi sakinleri, bugün bu isteğin yerine gelmesinde gerçekten özenle istek duymaktadırlar.

Konuyu Meclisimizin takdirine bırakırken, bu yerin isminin, biz milletvekilleri arasında da coğrafya kitaplarımızda da hep “Didim” diye geçtiğini bir kez daha hatırlatmak isterim.

Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pişkinsüt.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarımızın üzerinde konuştuğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun önerileri vardır, okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarının gündemdeki yeri, görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 38 Tarihi: 26.11.1996

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Salih Kapusuz Murat Başesgioğlu

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya H. Hüsamettin Özkan

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Önder Sav

CHP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1.- 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması; bütçe görüşmelerine 9.12.1996 Pazartesi günü saat 10.00'da başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 10.00'dan 13.00'e ve 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar devam olunması önerilmiştir.

2.- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) birer saat (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir) kişisel konuşmaların 15'er dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

3.-Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin, İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince, 14 turda ve 10 günde tamamlanması, 14 üncü turun bitiminden sonra bütçe kanunu tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir.

4.- Her turda, gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 40'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre, biri lehte, biri aleyhte olmak üzere, iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması önerilmiştir.

5.- Bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz ve yazılı olarak Başkanlığa verilmesi ve soru cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

6.- Bütçe görüşmelerinin sonunda, gruplara ve Hükümete birer saat süreyle söz verilmesi (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir) İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel son konuşmaların 10'ar dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, önerileri ayrı ayrı okutup oylayacağım.

Öneriler:

1.- 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî Yılları Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması; bütçe görüşmelerine 9.12.1996 Pazartesi günü saat 10.00'da başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 10.00'dan 13.00'e ve 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar devam olunması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum:

2.- Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) birer saat (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir) kişisel konuşmaların 15'er dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum:

3.- Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin, İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince, 14 turda ve 10 günde tamamlanması, 14 üncü turun bitiminden sonra, bütçe kanunu tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum:

4.- Her turda, gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 40'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre, biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum:

5.- Bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz ve yazılı olarak Başkanlığa verilmesi ve soru cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum:

6.- Bütçe görüşmelerinin sonunda, gruplara ve Hükümete birer saat süreyle söz verilmesi (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir) İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel son konuşmaların 10'ar dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

V. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. - (10/89, 126, 110, 124, 125) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçilebilmesi konusunu oylarınıza sunacağım.

Gündemin “Seçim” kısmında yer alan ve gerek Meclisimizi gerekse kamuoyunu yakından ilgilendiren, yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantıları konusunda araştırma yapmak üzere kurulan ve adayları tamamlanan Meclis Araştırması Komisyonunun üye seçiminin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alan “Genel Görüşme”den önceye alınması konusunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantıları konusunda kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun aday listesi bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım.

Yasadışı Örgütlerin Devletle Olan Bağlantıları ile Susurluk'ta Meydana Gelen Kaza Olayının ve Arkasındaki İlişkilerin Aydınlığa Kavuşturulması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu üyelikleri aday listesi: (9)

Adı Soyadı Seçim Çevresi

RP (3)

Mehmet Bedri İncetahtacı Gaziantep

Hayrettin Dilekcan Karabük

Mehmet Elkatmış Nevşehir

ANAP (2)

Metin Öney İzmir

Yaşar Topçu Sinop

DYP (2)

Nihan İlgün Tekirdağ

Mahmut Yılbaş Van

DSP (1)

Sema Pişkinsüt Aydın

CHP (1)

Durmuş Fikri Sağlar İçel

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan üyelerin, 26 Kasım 1996 Salı günü (bugün) saat 16.30'da, Ana Bina 2 nci Kattaki Millî Savunma Komisyonu toplantı salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, zorunlu tasarruf kesintilerinin değerlendirilmesi konusunda kurulan (10/17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu, geçen toplantısında görev bölümü yapamamıştır. Bu nedenle, bu komisyon üyelerinin, 28.11.1996 Perşembe günü saat 14.00'te, Ana Bina 1 inci Bodrum Kattaki Genel Evrak karşısındaki 475 No'lu Meclis Araştırması Komisyonları Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonların toplantı yer ve saatleri, ayrıca ilan tahtalarına da asılmıştır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçmeden önce, kürsüdeki yerimi, nöbetçi olan arkadaşımız Başkanvekili Sayın Kamer Genç'in almasını teminen, birleşime 5 dakika ara veriyorum; hepinize saygılar, sağ olun.

Kapanma Saati:15.55



İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.00

BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. - Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli 20 nci Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşme (8/8) (1)

BAŞKAN - Bu kısımda yer alan, Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusunda, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli 20 nci Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşmeye başlıyoruz.

Hükümet?.. Burada.

Sayın Hükümet yerlerini aldılar.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Bundan sonra, gruplara ve Hükümete, ayrıca, şahısları adına iki sayın üyeye söz vereceğiz.

(1) (8/8) esas numaralı genel görüşmenin öngörüşmeleri 19.11.1996 tarihli 19 uncu ve 20.11.1996 tarihli 20 nci Birleşim Tutanak Dergilerinde yayımlanmıştır.

Grupların ve Hükümetin söz süresi 20'şer dakika, önerge sahibi ile iki üyenin konuşma süresi de 10'ar dakikadır.

Efendim, önerge sahibi Sayın Kâzım Arslan söz istiyorlar mı?

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Arslan, süreniz 10 dakikadır.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; genel görüşme önergesi üzerinde, önerge sahibi olarak, kanaatlerimi açıklamak istiyorum.

Günlerdir medyayı tartışıyoruz, medyayla oturuyoruz, medyayla kalkıyoruz. Burada, şunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum: Günlerdir, Hükümetin, iktidar kanadının, medya üzerinde terör estirmek istediği, baskı unsuru oluşturmak istediği, sansür oluşturmak istediği gibi iddialar var. Burada, birazcık da aklıselimle düşünmemiz gerekiyor. Diyelim ki, iktidar kanadı, medya üzerinde sansür oluşturmak istiyor, baskı oluşturmak istiyor; ama, şunu da görmezlikten gelemeyiz: Günlerdir, bir grup basın da iktidar üzerinde, Meclis üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyor. Sanki, bu memlekette herşey konuşulacak; ama, basın konuşulmayacak. Bu memlekette, Meclisi tartışabiliyoruz, Cumhurbaşkanlığı makamını tartışabiliyoruz, orduyu tartışabiliyoruz; ama, basını tartışamayacağız. Böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün değil; basın da tartışılır bu memlekette. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Neticede, buraya getirdiğimiz, bir genel görüşme önergesidir. Biz, buraya, bir basın yasa tasarısı getirmedik, bir genel görüşme önergesi getirdik ve burada, son zamanlarda medyada yer alan bazı olaylarla ilgili olarak sizlerle görüşmek istedik, sizlerin fikrini almak istedik; ama, bu genel görüşmenin öngörüşmesi sırasında ve sonrasında, gerek yazılı gerekse görsel medyada yer alan tavırlara baktığımız zaman, sanki bir kabahat işlenmiş gibi bir hava verilmeye çalışılmaktadır. Sapla saman birbirine karıştırılıyor. Yarın, basın yasa tasarısı Meclise geldiği zaman onu tartışırız, o ayrı bir konu; ama, burada, biz, hiçbir etki altında kalmadan bu genel görüşmeyi yapmalıyız.

Bu genel görüşmenin yapılmasını kimler istemiyor; basın istemiyor; ama, Türkiye'de bugün gerçek manada özgür bir basından bahsetmek de mümkün değil. Basındaki tekelleşmeyi bugün hiç kimse inkâr edemez. İki tane patron oturacak karar alacak ve bunu basın adına bizlere dikte etmeye çalışacak!..

Bugün, söyleyebilir misiniz, samimiyetle, mesleği gazetecilik olan, sadece gazetecilik yapan, gazetecilikten ekmek yiyen hangi gazete patronu var?! Gazetelerin arkasına baktığımız zaman, gazetecilikten başka her şeyle uğraştığını görüyoruz ve devletle çok çeşitli çıkar ilişkisi içerisinde olan bu insanlar, burada bu genel görüşme öncesinde, sanki, Hükümet, onlara bir sansür uygulayacakmış, sanki bir baskı yapacakmış gibi bir hava yaratmaya çalışıyorlar. Az önce de ifade ettiğim gibi, burada her şey görüşülür, basın da görüşülür. Bunda da gocunacak hiçbir şey yok, çekinecek hiçbir şey yok; ama, son günlerde basında yayımlanan bütün yazılar sanki bunu görüştürmemeye yönelik. Biz görüşürüz; haklı olduğumuz taraflar olur, haksız olduğumuz taraflar olur ve bunun kararını da bu Yüce Meclis verir; ama, bunu önler tarzda beyanlara ve davranışlara hiç kimsenin hakkı olmamalı.

Ben, bu genel görüşme içerisinde şu anlayışa da dikkatinizi çekmek istiyorum: Öngörüşmeler sırasında da söyledim, medyada yargısız infazlar yapılıyor, insanların özel hayatlarına giriliyor ve bir kişi eline bir kamera alıyor, hem hâkim hem savcı hem avukat yerine koyuyor kendisini, kararını veriyor, insanları yargılıyor, insanları toplum içerisine çıkamaz hale getiriyor ve onları intihara kadar götürebiliyor. Evet, Türkiye'de basın özgürlüğü olabilir; ama, insanların özel hayatına bu kadar şuursuzca saldırmanın da özgürlüğü olamaz; bu iki noktayı birbirinden ayırt etmemiz lazımdır.

Türkiye'de, demokratik sistem içerisinde, herkes, yaptığının hesabını vermelidir. Eğer, yarın bir basın yasa tasarısı gelecekse buraya, tabiî ki, basının yaptıklarının hesabını vermeye yönelik birtakım düzenlemeler getirecektir. Basının doğru yaptığı şeyler için hiç kimse, ona, bir kısıtlama getiremez; ama, birtakım yalanlar yazıyorlarsa, birtakım yanlış işler yapıyorlarsa -herkesin, hesabını verdiği gibi- basın da bunun hesabını vermelidir; bundan daha normal birşey olamaz...

AYHAN FIRAT (Malatya) - Mahkeme verecek; siz mi vereceksiniz?!

HASAN GÜLAY (Manisa) - Mahkeme var, mahkeme...

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Mahkeme verecektir zaten, biz vermeyeceğiz. Biz kanun yapacağız, mahkemeler kararını verecek; biz, burada yargılamayacağız onları. Nasıl ki, onlar bizi yargılamayacaksa, biz de onları yargılamayacağız; ama, biz kanun yapacağız, tartışarak beraberce. Bu genel görüşmenin bu anlayış içerisinde değerlendirilmesi lazım.

Birtakım insanlar, birtakım hatalar işleyebilirler, bu insanların hatalarından dolayı veyahut da işledikleri suçlardan dolayı yargı organları gerekli kararları vereceklerdir; ama, basın olarak, bu insanların özel hayatını o derece irdelemeye ve çoluk çocuğu, anne-babası ve çevresiyle birlikte tüm aile hayatını etkilemeye ve toplum içerisine çıkamaz hale getirmeye de hiçbirimizin hakkı olmaması lazım.

Siz, birtakım insanları, birtakım zaaflarından istifade ederek, kamera karşısına çıkaracaksınız, onlara birtakım tuzaklar kuracaksınız, ondan sonra da basın özgürlüğünden bahsedeceksiniz. Evet, o insanların yaptığı hareketler ahlaksızca hareketler olabilir, ona kimsenin itirazı olamaz; ama, en azından, ona o tuzağı kuranlar da, ondan daha aşağı olmamak üzere, gayri ahlakî bir davranış içerisindedirler, ahlaksız bir davranış içerisindedirler; olayı da bu yönüyle değerlendirmek lazım. Her gün, evlerimize, ancak porno filmlerde görebileceğiniz görüntüler misafir olmaktadır. Kumandayla kanalı değiştir diyerek geçemezsiniz; elinizde uzaktan kumanda var, değiştir, seyretme diyerek geçemezsiniz; bu, toplumsal bir meseledir. O pislikleri, o evin içerisine taşımaya hiç kimsenin hakkı yok.

Yazılı basına gelelim. Siz, istediğiniz gibi, istediğiniz fotoğraf üzerinde, istediğiniz bakışlara göre yorum yapacaksınız; işte, bir komutanla, bir bakan yan yana gelecek, o anda bir enstantane yakalayacaksınız ve hemen altına yazacaksınız: “Komutan, bakana hiç yüz vermedi” Bu nasıl özgürlük, hangi kitapta yazıyor!.. Böyle bir basın özgürlüğü olmaz.

Bir komutan çıkacak, hiç üzerine vazife olmayan, belediyenin, vilayetin yetkileri içerisinde olan bir konuda hukuku çiğneyecek, siz, buna, basın olarak alkış tutacaksınız; ondan sonra, demokrasiden, basın özgürlüğünden bahsedeceksiniz; böyle özgürlük olmaz, (RP sıralarından alkışlar) bunun özgürlüğü olmaz. Burası Türkiye, hukuk devletidir; kimin, neyi yapacağı, hangi sınırlar içerisinde ne şekilde davranacağı bellidir. Bu noktada da, Meclisin görevi, kanun yapmaktır; yani, Hükümetin, buraya, gerekirse, kanun tasarısı getirmeye hakkı vardır; milletvekillerinin, buraya, gerekirse, genel görüşme önergesi getirmeye hakkı vardır, grupların genel görüşme önergesi getirmeye hakkı vardır; olayların bu espri içerisinde değerlendirilmesi lazım.

Benim, sizlerden isteğim şu: Genel görüşme yapıyoruz, herkes fikrini söylesin; ama, son on onbeş gündür, basında yer aldığı gibi, birtakım yargısız infazların içerisine girilmesin. Hükümet ve iktidar tarafı önyargılı olmakla, peşin fikirli olmakla suçlanırken, birtakım arkadaşlarımız da, medyanın avukatlığı, holdinglerin avukatlığı noktasında önyargılı duruma düşmesinler, peşin fikirli duruma düşmesinler.

Birbirimizin eleştirilecek tarafları olabilir, yanlış düşündüğümüz şeyler olabilir; işte, gelmiştir huzurlarınıza, burada, fikirlerinizi en güzel şekilde söylersiniz ve bu konudaki ilgili arkadaşlarımız da gerekli değerlendirmeleri yaparlar.

BAŞKAN - Sayın Arslan, size küçük bir süre veriyorum; lütfen toparlar mısınız efendim.

Buyurun.

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Sayın Başkan, sayın üyeler; sürem doldu; tabiî, daha konuşacak çok arkadaşımız var.

Söylediğim gibi, herkesin, yaptığı şeylerin hesabını vermesi lazım, yanlış yaptığı şeylerin hesabını vermesi lazım, kanuna uymayanın yaptığı şeylerin hesabını vermesi lazım; buna, herkes gibi, basın da dahildir, basının bu konuda bir istisnası olamaz, bir ayrıcalığı olamaz.

Bu görüşlerimi ifade ettikten sonra, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Grupları adına söz isteyenler: CHP Grubu adına Sayın Önder Sav, DSP Grubu adına Sayın Hikmet Sami Türk, ANAP Grubu adına Sayın Ahat Andican.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, DYP Grubu adına, Sayın Nuri Yabuz konuşacaklar.

BAŞKAN - Peki efendim, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Nuri Yabuz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Önder Sav; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Sav, süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Refahyol ortaklığının, hükümetin kurulduğu ilk günlerdeki genel görüşme tutkusundan kurtulduğunu, hatasını anladığını sanmıştık.

Ülkemizin kaynaklarının geliştirilmesi, olağanüstü hal ve Çekiç Güç konularındaki genel görüşmelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanı boşa harcandı. Toplum ve devlet politikalarını ilgilendiren belli bir konu için başvurulması söz konusu olan genel görüşme, tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirildi. Bu İktidar ne zaman genel görüşme istese, doğrusu, artık kuşkulanır olduk; acaba yine hangi açmazdalar, altından kalkamayacakları hangi olumsuzluğu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluyla bölüşmek istiyorlar da bizim huzurumuza geliyorlar diye kendi kendimize soruyoruz.

Bu kez, genel görüşmenin amacı belli; birkısım basının duyarsızlığı nedeniyle ortaya çıkan ve kamu düzenini bozan böylesi yayınlar bakımından, Basın Kanununda yeni düzenlemeler ihtiva eden kanun ihtiyacı...

Bu genel görüşmenin yapılmasıyla, alelacele gündeme alınmasıyla, dört ayını geride bırakan siyasal iktidarın dışpolitikada, ekonomide, yolsuzlukla mücadelede gösterdiği acemilik ve beceriksizliğe, basın konusunda da düştüğü görülüyor.

Türkiye'yi yönetmek iddiasıyla hükümet olunur. İktidarın, ülkenin ana sorunlarında çözüm önerilerinin cebinde bulunması gerekir; ama, ne yazık ki, Refahyol Hükümeti sorunları ve çözüm arayışlarını iktidar olduktan sonra öğrenmeye başladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, deneyimsiz, hazırlıksız ve beceriksiz iktidarların deneme tahtası değildir. (CHP sıralarından alkışlar) İktidar, danışmanlarını, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dışında aramalıdır; Türkiye Büyük Millet Meclisi danışma organı değildir.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Deneyimlerinizden yararlanılacak.

ÖNDER SAV (Devamla) - Tabiî, bizim deneyimlerimizden yararlanacaksınız; dinlerseniz, yararlanacağınızı da göreceksiniz.

Basının sorunlarıyla ilgili bir taslak hazırlanıp, siyasî partilerle ilgili, basın kuruluşlarıyla üzerinde çalışılarak, tartışılarak oluşturulacak bir metin ortaya çıkarmak yerine, bir genel görüşmeyle, yasa öncesi bilgi toplama yöntemi fevkalade sakıncalıdır.

Hükümet ortağı Doğru Yol Partisi, doğrusu, bizi, zaman zaman çok şaşırtıyor. Sosyaldemokrat Halkçı Parti ile ortak oldukları dönemde, 5680 sayılı Basın Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesiyle ilgili tasarının gerekçesi olan “demokrasinin bir yaşam biçimi haline dönüşebilmesi, ancak, dördüncü kuvvet olarak kabul edilen basının desteğiyle gerçekleşebilir. Basın, demokratikleşme hamlelerini hedefine kavuşturmada en önemli unsurlardan birisidir. Basını sansür illetinden kurtarmak, basın yoluyla düşünce açıklama özgürlüğünü sınırlayan antidemokratik hükümleri kaldırmak suretiyle basın özgürlüğünü güvenceye kavuşturmak gerekmektedir” sözlerinin altına imza atan Doğru Yol Partisi, şimdi, bu genel görüşme önergesiyle ortaya konulan düşüncelere nasıl ortak olabilmektedir, doğrusu, merak ediyoruz.

Önergedeki “son zamanlarda ülkemizde -aynen aktarıyorum- tabiri caizse bir medya terörü esmektedir.... gerçeğe aykırı olarak veya muhtevası tahrif ettirilmiş biçimde yayınlanmakta olduğu ve bundan dolayı halkın tahrik edildiği ve galeyana geldiği... gerçekdışı haber, havadis veya yazıların devletimizin siyasî ve malî itibarının sarsılmasına neden olduğu...” şeklindeki değerlendirmelerin arkasına, Doğru Yol Partisi Grubu nasıl takılabilmektedir?! Kuru yaprak misali, her konuda Refah rüzgârına takılmasınlar artık, diyorum.

Unutmayınız ki, bugün bu önergede imzası olanlar, basının halkı tahrik ettiğini, galeyana getirdiğini söyleyenler, dün tahrik edilip, Bosna-Hersek'teki Sırp saldırganlığını telin bahanesiyle izinsiz gösteri yapanları, yeşil bayrak açarak “kahrolsun laik diktatörlük” diye bağıranları övüyorlar, “bunun altında adil düzen ihtarı vardır” diye yüreklendiriyorlardı. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, bu önergeyi imzalayanlar, kimi basının, devletin siyasî itibarının sarsılmasına neden olduğunu iddia edenler, daha dün “Türkiye, Birinci Dünya Savaşından sonra kendi iradesini kaybetmiştir. Türkiye'yi işgal etmişler, üsler kurmuşlar; bunu Irak'a karşı kullanmışlar. Şimdi, Türkiye, iradesine, hürriyetine kavuşuncaya kadar mücadele etmemiz gerekir” diyen bir çöl bedevisine karşı devletin itibarının sarsılmasına neden olanlardır.

Halkın tahrik edildiğinden, kamu düzeninin bozulmasından bahsedip, genel görüşme önergesini imzalayanlar “tek başıma kalsam da, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle gibi gören çağdışı bu düzen, mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar! Sakın ha, içinizden bu kini, bu nefreti, bu inancı eksik etmeyin” diyen ve insanlarımızı demokratik rejime karşı kışkırtanları hâlâ partilerinde barındıranlardır. (CHP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Refahyol Hükümeti, 17 nci Yüzyıldan kalan kötü alışkanlıklarını artık terk etmelidir...

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Sana mı danışacağız!..

ÖNDER SAV (Devamla) - Elbette bize danışacaksınız; bilmiyorsunuz çünkü.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Hadi oradan!..

ÖNDER SAV (Devamla) - Bilmiyorsunuz...

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar... Müdahale etmeyin...

Cevap vermeyin Sayın Sav.

ÖNDER SAV (Devamla) - İyi dinlerseniz, bizden öğrenecek çok şeyiniz var, göreceksiniz. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen susar mısınız...

ÖNDER SAV (Devamla) - Sayın Başkan, bunları hep süreme dahil edin lütfen.

BAŞKAN - Efendim, sükûnete davet ediyorum; siz, buyurun, cevap vermeyin.

ÖNDER SAV (Devamla) - Refahyol Hükümeti, 17 nci Yüzyıldan kalan kötü alışkanlıklarını terk etmelidir. Üzerinde av elbisesiyle meclisi basıp, meclise giren “devlet benim” diye dayatan XIV üncü Louis anlayışını bırakmalıdırlar artık. Garson devlet anlayışını ne çabuk unuttunuz!.. Patron devlet anlayışına da ne çabuk ısındınız!..

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Isınmadık... Öyle bir şey yok; kuru iftira...

ÖNDER SAV (Devamla) - İktidar, basını hizaya sokmak yerine, önce, kendisini hizaya sokmalıdır. Temiz basından şikâyetçi olanlar, önce, mal varlıklarının, haklarındaki soruşturmaların hesabını versinler. (CHP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Hazırız.

ÖNDER SAV (Devamla) - Polis-mafya-siyasetçi ilişkilerindeki çirkinlikleri araştırıp, açıklığa kavuştursunlar.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Hazırız...

ÖNDER SAV (Devamla) - Hazır olmadığınızı şimdi anlayacaksınız; dinlerseniz iyi...

Genel görüşme önergesi, yöntem bakımından sakatlığının yanında, maalesef içerik bakımından da fevkalade yanlışlıklarla doludur.

Geçen hafta, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına, bu önerge vesilesiyle geçmiş olan bu yanlışlıkları düzeltmek bana düşmemeliydi; ama, düzeltmek yeri geldiği için düzeltmeyi görev biliyorum.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Sen kendini ne zannediyorsun?! (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim canım!..

Sayın Ekinci, lütfen hatibe müdahale etmeyin.

ÖNDER SAV (Devamla) - Şimdi, benim kendimi ne zannettiğimi değil de, sizin ne duruma düşeceğinizi bir izleyin lütfen.

Geçen hafta, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına geçmiş olan konu şuydu...

EROL ÇEVİKÇE (Adana) - On sene evvel senin akıldanendi o. Sor, hocana sor.

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim.

ÖNDER SAV (Devamla) - Genel görüşme önergesinde yollama yapılan ve alıntılara yer verilen basın ahlak esasları, ilk kez, önergenizde söylendiği gibi, maalesef, 9 Haziran 1984 tarihinde değil -öğreniniz lütfen- 9 Haziran 1964 tarihinde kabul edilmiştir. Bir yanlışlığınız bu...

MEHMET FUAT FIRAT (İstanbul) - Vah vah...

ÖNDER SAV (Devamla) - Evet, vah vah tabiî.

İkinci yanlışlığınız, önergeye aktarılan bu basın ahlak esasları ise 18.11.1994 tarihli Basın İlan Kurumu Genel Kurulu kararıyla değiştirilmiş, 30 Kasım 1994 tarihli Resmî Gazetede de yayımlanmıştır. Önerge sahiplerinin yollama yaptıkları, 1964'ün demode basın ahlak yasaları yerine, çağdaş, uygar esaslar benimsenmiştir. Bu esaslar arasında, önerge sahiplerinin unuttuğu çok önemli bir ilkeyi de buradan ben anımsatayım. (CHP sıralarından “öğrenin” sesleri)

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Siz öğrenin.

ÖNDER SAV (Devamla) - Esaslarda aynen şu yazılı: “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve cumhuriyetin insan haklarına dayalı demokratik, laik, hukuk devleti niteliği, Atatürk ilke ve inkılapları ve Anayasanın 174 üncü maddesinde yazılı inkılap kanunları aleyhinde yayın yapılamaz.” Herhalde bunu unutmuşsunuz, bir dahaki önergenizde hatırlarsınız.

Bu yanlışlıklar için, bu önergede imzası olan yüksek İslam enstitüsü, ilahiyat fakültesi, imam-hatip lisesi mezunu olan milletvekillerine bir şey diyemem; ama, bu önerge altında imzası olan, sık sık basından, gazetecilikten gelmekle övünen ve hukukçuluklarıyla övünenlerin ayıp hanelerine yazıyorum, kınıyorum, ayıplıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Önergede gizlenmeye çalışılan bir diğer gerçek de “maalesef birkısım basının duyarsızlığı nedeniyle ortaya çıkan ve kamu düzenini bozan böylesi yayınlar bakımından Basın Kanununda yeni düzenlemeler ihtiva eden bir kanuna ihtiyaç vardır” cümlesinde yatıyor.

Önerge sahipleri bir şeyleri örtmeye, gizlemeye çalışıyorlar; ama, olmamış. 14 Kasım 1996 tarihini taşıyan bu önergede, bir kanun ihtiyacından söz ediliyor ve konu, genel görüşmenin buna hizmet edeceği yutturmacasına getiriliyor.

Önergenin baş tarafında “...gerçeğe aykırı olarak veya muhtevası tahrif ettirilmiş biçimde yayınlanmakta olduğu... halkın tahrik edildiği ve galeyana geldiği... Bazen bu gerçek dışıhaber, havadis ve yazıların, Devletimizin siyasî ve malî itibarının sarsılmasına neden olduğu da keza bilinmektedir” deniliyor. Ne zaman; 14 Kasım 1996'da. Ne için; bir yasa hazırlanması zorunluluğunu gündeme getirebilmek için.

Peki, sayfalarının altında Adalet Bakanlığının mühürü olan ve geçen oturumda Sayın Adalet Bakanı tarafından inkâr edilen bu yasa tasarısı taslağı ve bir başka taslak acaba neyi ifade ediyor? Bu taslağın ek 7 nci maddesinin (a) bendindeki “Devletin siyasî veya malî itibarını sarsan veya kamunun telaş veya heyecanına neden olan veya halkı tahrik eden yalan haber veya havadisleri yahut yanlış metinleri yazanlar, yayınlayanlar” sözleri,3 önergedeki sözlerle tıpatıp üstüste çakışmıyor mu?!

Gelin, bu yasa taslağı için Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel görüşmeden yararlanması yutturmacasından vazgeçin; mızrağı, çuvalda saklamaya daha fazla devam etmeyin; ama, sakın ha da karşımıza bu 11 maddelik ve kimi basında çıkan şekliyle bir teklif de getirmeyin.

Sözcülerinizden birisine iyice kulak verin, o sözcünüz diyor ki: “Malumdur ki, ava çıkan avcı, avının üzerine davul zurna çalarak gitmez.” Ama, siz, bırakalım davul zurnayı, top atarak basının üzerine gidiyorsunuz. Kimi basın da, sizin düşünce ve eylemlerinize, maalesef, yanlış teşhis koyuyor “basına sansür konuluyor” diyor, öyle sanıyor. Basına sansürün modası geçti, gerilerde kaldı, Abdülhamid dönemlerinde kaldı. Sansür, işleyen, var olan basının, günlük gelişmelere, iktidarın heves ve anlayışına göre yönlendirilmesidir, disipline edilmeye çalışılmasıdır; ama, görüyoruz ki, siyasal iktidar ortada basın bırakmayacak ki, sansür uygulamasına gidilsin.

Kendinize uygun, uydu bir basın arama anlayışını kısa yoldan, lütfen, terk edin. Anlatım özgürlüğünün kazanımlarını ortadan kaldırıp, vakıflar destekli tarikat basını yaratmak istiyorsunuz. Bu Meclis, sizin bu heveslerinize alet olmayacaktır. Unutmayınız ki, insanlık tarihi, daima hakları yok edilen, yasak edilen insanların yanında, haklara sahip çıkanların yanında tavır almıştır.

Siyasal iktidarın keyfîliğinin önlenmesinde, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ve bunların birbirinden ayrı olmasının önemi kadar “dördüncü güç” dediğimiz basın özgürlüğünün, iletişim özgürlüğünün de rolü büyüktür. İdarenin eylem ve işlemlerinin bağımsız yargıçlarca denetlenmesi ne kadar önemliyse, iktidarın, yetkilerini hukuka uygun bir biçimde kullanıp kullanmadığının denetlenmesi de, halkın bilgilendirilmesi de o kadar önemlidir.

İletişim, bilgilendirme, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarının başında gelmektedir. Demokraside dördüncü güç diye nitelenen basın özgürlüğünün, demokrasinin diğer güç ve kurumlarının varlığına, ayakta durmasına, halktan destek görmesine katkısı büyüktür. Bu anlamda basın özgürlüğü, sadece sözlü, yazılı ve görüntülü basın ve yayın mesleğiyle uğraşanların değil, tüm vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin de başında gelmektedir. İletişim özgürlüğü, herkes, her kurum, onu benimsediği, demokratik kurallara uyduğu ve aynı oranda savunduğu zaman daha çok anlam kazanır, yücelir, güzelleşir.

Hepimiz basının saygınlığını koruyalım; ama, öncelikle, basın, kendi saygınlığını korumalıdır. Basın özgürlüğü, iletişim özgürlüğü kullanılıyor görüntüsü verilerek kişi hakları çiğnenmemeli, başka özgürlükler ve başta yargı olmak üzere hukuk devletinin güvenceleri, asla zedelenmemelidir. Temiz toplum için, önce temiz basın, önce temiz kalem gerektiği de asla unutulmamalıdır.

Hükümet Programındaki “Vatandaşlarımızın haber alma ve bilgi edinme hürriyetlerini en geniş biçimde kullanmalarını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır” vaadinizi çok çabuk unutmuş görünüyorsunuz. Hazırlanan tasarılarla tekelleşmeyi önleyeceğiz diyerek, özgür kurumlaşmayı, kişi hak ve özgürlüklerini baltalamak istiyorsunuz. Altından kalkılamayacak para cezaları getirip, yasakçı düşünceyi egemen kılmak, basını sindirmek istiyorsunuz. Basın mesleğinde çalıştırmayı ve çalışmayı ateşten gömlek haline sokmaya çabalıyorsunuz.

Yeni hükümet sözcünüz Özer Çiller Beyefendi de, basının paniğe kapıldığını belirtip “yıkılsın Basra” sloganıyla, basının, kendinden menkul haber üretme konusunda dâhiyane beceri sergilediğini, devlet parasıyla medya patronluğu yarattığını söyleyerek, baskılara, baskıcılara, yasakçılara yol gösteriyor, yangına körükle gidiyor.

BAŞKAN - Sayın Sav, 2 dakikanız var efendim.

ÖNDER SAV (Devamla) - Siz, ihtisas alanınıza girmeyen basın gibi tehlikeli şeylerle uğraşmayınız. Faizi kaldırmakla, pahalılığı önlemekle, zamları kaldırmakla, vergi adaletini sağlamakla uğraşın. Her hafta, Hayalî Küçük Ali gibi hayalî kaynak paketleri açın, sahte müjdeler dağıtın, tabanınızın sesine de biraz kulak verin. Genel Kurmay Başkanlığını Millî Savunma Bakanlığının emrine almaya çalışın. Bayan yargıç, savcı ve avukatların duruşmalara başörtüyle çıkmasıyla uğraşın. Hac kontenjanını artırın, karayoluyla hacca gitmeyi sağlayın. Kurban derilerini kimlere ve nerelere, nasıl dağıtacağınızın hesabını yapın. (RP sıralarından “Bravo”sesleri, alkışlar [!])

Bırakınız, basın, gerçekleri yazsın; Kaddafi karşısındaki aczinizi yüzünüze vursun, Parsadan yolsuzluğunu dile getirsin, Mercümek'ten sağlanan paraları saysın...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - İSKİ, İSKİ!..

ÖNDER SAV (Devamla) - ...bir türlü üzerine gidemediğiniz Susurluk'taki kazanın ortaya çıkardığı, siyaset-mafya-polis üçgenindeki çirkinliği, kirlenmişliği su yüzüne çıkarsın.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Siz kirlettiniz hepsini!..

ÖNDER SAV (Devamla) - Umut verdiğiniz, adil düzen vaat ettiğiniz insanların Sosyal Sigortalar Kurumu kapılarındaki perişanlığını yansıtsın, sayenizde ekmeksiz kalıp çöplüklerden yemek artıkları toplayanları anlatsın. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar, rica ediyorum.

ÖNDER SAV (Devamla) - ...100 000 Türk Lirası duvarını delen dolar bağımlılığınızdan bahsetsin. Size de söz düşer elbet.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Söz bizde şimdi!..

ÖNDER SAV (Devamla) - Fasa fiso bunlar, rantiyeci medyanın hizmetlerimizi örtmek için abarttığı konular der, işin içinden kolayca sıyrılırsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sav, size de eksüre veriyorum, lütfen, konuşmanızı toparlayın.

ÖNDER SAV (Devamla) - Bitiyor Sayın Başkan.

Bizi dinlemiyorsunuz, içtenliğimize inanmıyorsunuz, kendi bakanlarınızı, Sayın Namık Kemal Zeybek'i, Sayın Gürcan Dağdaş'ı dinlemiyorsunuz, bari sizinle pazara kadar değil mezara kadar gitme içtenliğini vurgulayan Sayın Aydın Menderes'in sözlerine kulak veriniz. Ne diyor Sayın Menderes: “Tekparti döneminde bile konulamayacak yasakları öngören bu yasa tasarısı... Bir de üstelik uygulama pratiği de yok. Yalan haber, esnek bir kavram. İleride 'niye bu yanlışı yapmıştık' diyeceğiz; 'yaptıklarımıza değdi mi' diye pişman olmamak için, yol yakınken vazgeçin.” Ben de, basınla daha fazla oynamayın diyorum; üyeniz, milletvekiliniz Sayın Aydın Menderes gibi, size, yol yakınken vazgeçin tavsiyesini yapıyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sav. (RP sıralarından gürültüler)

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Ben, size söz vermedim; niye kalktınız?!. (RP sıralarından gürültüler; ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) - Efendim, hakaret ediyor...

BAŞKAN - Sayın milletvekili, ben size bir şey söyleyeyim: Şimdi, Refah Grubundaki arkadaşlarımız, daha iktidara alışamadılar; daha kendinizi muhalefette zannediyorsunuz. (RP sıralarınan gürültüler; ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Geçmiş dönemlerde, burada, iktidar partisine çok ağır laflar söyleniyordu, iktidar partisi susuyordu. Rica ediyorum sizden... İktidara alışın canım!.. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından sürekli alkışlar)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Size söz vermedim. Arkadaşınız...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, sizin Refah Partisi Grubu hakkındaki sözlerinizi uygun kabul etmiyorum. Böyle bir...

BAŞKAN - Sayın Karamollaoğlu, kürsüde konuşan hatibe, iktidar partisi kolay kolay müdahale etmez; çünkü, bu Meclisi çalıştırmak, iktidar partisinin görevidir. Bunu size hatırlatmak istiyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Elbette... Yalnız, yanlışlıklar yapıldığı zaman o imkânları her zaman... (CHP sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - DSP Grubu adına, Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) - Sayın Başkanım, bir meslek grubu hakkında hakaretler yapılıyor. Yüksek İslam Enstitüsü ve ilahiyattan mezun... (CHP sıralarından gürültüler, “Otur, otur” sesleri)

BAŞKAN - Efendim, lütfen oturur musunuz?!

Buyurun Sayın Türk.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) - Osmaniye'de kendi adayları... (CHP sıralarından “Otur, otur” sesleri)

BAŞKAN - Efendim lütfen... Oturur musunuz lütfen!.. Bakın, size oturun dedim, yoksa ceza vereceğim.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Ayıp değil mi?! Ne oluyor?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Türk; süreniz 20 dakika.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Burası dağ başı mı?

DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü genel görüşmemiz, geçen hafta Refah Partili milletvekillerince verilen bir önergenin kabulü üzerine açılmıştır... (RP ve CHP sıralarından gürültüler)

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Parmağını sallayıp durma!..

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen... Genel Kurul salonunda olduğunuzu unutmayın... (RP sıralarından gürültüler)

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Efendim, oradan parmağını sallıyor.

BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz!

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, karşı tarafa da bakın lütfen.

BAŞKAN - Tamam...

Buyurun efendim, siz devam edin.

Arkadaşlar, bir hatip var, dinleyelim; sonra, ben hallederim.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Sayın Başkan, görmüyor musunuz onların yaptığını?

BAŞKAN - Efendim, ben görmedim bir şey. Sonra siz bana söyleyin, ben hallederim onları. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gülüşmeler)

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Görün o zaman.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Sayın milletvekilleri, eğer dinlemezseniz, bu genel görüşmenin yararı ne olacak?!

Verilen önergeden, Refahyol İktidarının, başlıca iki konuda, basına karşı yeni düzenlemeler getirmeyi düşündüğü anlaşılmaktadır:

1- Devletin siyasî veya malî itibarını sarsan yayınlar.

2- Kişilerin özel hayatı hakkında, onları küçük düşüren, aşağılayan yayınlar.

Bu yayınların gerçeğe aykırı olması veya haberin içeriğinin tahrif edilmiş olması ortak noktadır. Bu iki konuya, son günlerde, bazı beyanlar ve yasa taslakları dikkate alındığında, medyada tekelleşmeye karşı tedbir alınması da eklenebilir. İşte, genel görüşme önergesinin amacı, basına karşı düşünülen yeni düzenleme önerilerinin Genel Kurulun isteği üzerine getirildiği izlenimini vermektir. İktidar partilerinin kendilerinin de çok emin veya aralarında anlaşmış olmadıkları bir konuda, Meclise yasa tasarısı veya önerisi sunmanın sorumluluğuna başka partileri de ortak etme çabasını yansıtan bu tutum, yasama sürecinin tersine çevrilmesine neden olmaktadır. Genel görüşme yolunun, sık sık, yasa veya Meclis kararı konularının öngörüşme safhası olarak kullanılması, hem Hükümet hakkında işletilebilecek denetim yollarının tıkanması hem yasama çalışmalarının ağırlaştırılması sonucunu doğurmaktadır. Meclis çalışmalarında verimliliği azaltan böyle bir yöntemin uygulanmasının sorumluluğu, iktidar partilerindedir. Ayrıca, bugünkü genel görüşme, Refahyol İktidarının basın özgürlüğünü sınırlandırma niyetleri üzerinde ıslah edici hiçbir etki göstermezse, bunun sorumluluğu da iktidar partilerine ait olacaktır.

Konunun bu yönü bir yana bırakılırsa, önce, yeni düzenleme, daha doğrusu sınırlama getirilmek istenen konunun temelindeki olay üzerinde kısaca durmak yerinde olacaktır.

Dünyanın her yerinde, zaman zaman, medya skandalları yaşanmış, basın özgürlüğünün kullanılmasında aşırılıklara gidildiği görülmüştür. Bizde de, daha fazla dinleyici toplamak ya da tirajı artırmak için, sansasyonel veya abartmalı, hatta, gerçeğe uymayan haber ve yorumlara, eleştirilere yer verildiği sık sık görülmektedir. Ancak, birçok ülkede olduğu gibi bizde de, kamuyu ilgilendiren çeşitli yolsuzluklar ve karanlık işler de, basının araştırmacı çalışmalarıyla ortaya çıkarılmıştır. Bu anlamda, basın özgürlüğü, bütün toplum, hatta siyasal iktidarlar için, bir emniyet supabıdır.

Basın özgürlüğünün yararları ile kullanılmasındaki aşırılıklardan doğan sakıncaları göz önünde bulundurarak, öncelikle şu soruya cevap aramamız gerekir: Acaba, basın hakkında, İktidarın düşündüğü yönde yeni bir düzenlemeye gerek var mıdır? Herhangi bir konuda yeni bir yasal düzenlemenin gerekli olması için, o konuda bir hukukî boşluk ya da var olan düzenlemenin yetersiz bulunması, ayrıca, önerilen yeni düzenlemenin bu sakıncaları gidermeye elverişli olması gerekir.

Hemen söyleyelim ki, çeşitli yasalarımızda, basın yoluyla devlete veya kişilere karşı işlenecek suçlar ile kişilik haklarına saldırı niteliğindeki fiiller hakkında çok sayıda hüküm bulunmaktadır. Bu hükümlerin bir bölümü cezaî, bir bölümü hukukî yaptırımlar içermektedir. Örneğin, Türk Ceza Kanununda düzenlenen cürüm ve kabahatlerin önemli bir bölümü basın yoluyla da işlenebilecek suçlardandır. Bunlar arasında, devletin şahsiyetine karşı cürümler, hürriyet aleyhine işlenen cürümler, bu arada sırrın masuniyeti aleyhinde cürümler, suç tasni ve iftira cürümleri, ticaret ve sanayiye ve müzayedeye hile ve fesat karıştırma cürümleri, hakaret ve sövme cürümleri de vardır.

Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanununun çeşitli maddelerinde yazılı suçları, ya doğrudan doğruya veya amacına göre, terör suçu saymıştır.

Basın Kanunu, basında sorumluluk, basın suçları, basın davalarında uygulanacak usul hakkında özel hükümler, hapis ve ağır para cezaları yanında, dağıtımın önlenmesi, basılmış eserlerin toplatılması, hatta müsaderesi, süreli yayınların kapatılması gibi basına özgü cezalar içermektedir.

Basın - İlân Kurumu Teşkiline Dair Kanunun 49 uncu maddesi uyarınca, kurum genel kurulunca alınan 18 Kasım 1994 tarih ve 129 sayılı karar, gazeteciliği bir kamu hizmeti olarak nitelendirmekte ve bu hizmetin görülmesinde uyulacak basın ahlak esaslarını belirtmektedir. Genel görüşme önergesinde yeni yasal düzenleme gerekçesi olarak gösterilen olumsuz yayınların hepsini fazlasıyla karşılayacak ayrıntılı hükümler bu kararda vardır. Üstelik, kanun, basın ahlak esaslarına uymayan gazete ve dergiler hakkında, iki ayı geçmeyecek bir süre için, ilan ve reklamların kesilmesi gibi etkili ekonomik yaptırımların uygulanmasını hükme bağlamaktadır.

Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesiyle belirlenen yayın ilkeleri de, genel görüşme önergesinde sözü edilen olumsuz yayınları fazlasıyla karşılayacak durumdadır; bu ilkelere aykırı yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarının uyarılması, tekerrür durumunda yayın izninin bir yıla kadar geçici olarak durdurulması veya iptali öngörülmüştür.

Öte yandan, kişilik haklarında hukuka aykırı bir tecavüze uğrayan veya böyle bir tehlike karşısında bulunan kişiye, Türk Medenî Kanunu ve Borçlar Kanunu çeşitli olanaklar tanımaktadır. Bu durumdaki bir kişi, tecavüze son verilmesini, tecavüz tehlikesinin önlenmesini, tecavüzün hukuka aykırılığının tespitini, kararın yayımlanmasını isteyebileceği gibi, maddî ve manevî tazminat davaları açma, hatta, tecavüzden elde edilen kazançları talep etme haklarını da kullanabilir.

Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, mağdura ödenecek tazminatın asgari miktarını 100 milyon lira olarak belirlemiştir.

Yine, kişilik haklarında saldırıya uğrayan kişi, gerçeğe aykırı yayınlara karşı, cevap ve düzeltme hakkını kullanabilir.

Anayasanın 33 üncü maddesinde bir temel hak olarak öngörülen düzeltme ve cevap hakkının nasıl kullanılacağı, Basın Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda gösterilmiştir.

Değerli milletvekilleri, daha da çoğaltılabilecek olan bu örnekler, Basın Kanununda Refahyol İktidarının devlet itibarını sarsan veya kişileri küçük düşüren yayınlarla ilgili olarak yapmayı düşündüğü değişiklikler konusunda, Türk hukukunda boşluk bulunmadığını göstermektedir. Dolayısıyla, bu tür değişikliklere gerek yoktur. Karşılaşılan sorunlar, temelde, yasaların uygulanmasıyla ilgilidir. Yasalar, ancak, uygulandıkları ölçüde gerçeklik ve geçerlik kazanırlar. Eğer, yetkili makamlar, ilgili kurumlar görevlerini tam olarak yapmazsa, kişiler haklarına bilinçle sahip çıkmazsa, yargı önündeki davalar süratle sonuçlandırılmazsa, getireceğiniz yeni sınırlandırmalar da sorunu çözmeyecektir. Öyleyse, bu yola gitmek yerine, var olan yasaları işletmek, kurumları çalıştırmak, yargı reformu yapmak daha doğru olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu arada, medyada tekelleşmenin ve sakıncalarının önlenmesinin önemli bir sorun olduğunu belirtmek gerekir; ancak, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda özel radyo ve televizyon şirketlerinde ortaklık haklarının sınırlandırılması temeline dayalı düzenleme, henüz, tam olarak uygulanamamaktadır. Benzeri hükümleri yazılı basına uygulayan yeni bir yasal düzenlemeye gitmeden önce, Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun uygulanması, basında tekelleşmenin ve sakıncalarının önlenmesi konusunda önemli bir rol oynayabilir; fakat, 1994 yılı sonlarında çıkarılan bu kanun, uygulanmak için, iki yıla yakın bir zamandan beri, Rekabet Kurulunun oluşturulmasını beklemektedir.

7 Temmuz 1996 günü güvenoyu alan 54 üncü Hükümetin Programında, Rekabet Kurulunun en kısa sürede oluşturulacağı ifade edilmiştir. Aradan beş aya yakın bir zaman geçti, Rekabet Kurulu hâlâ ortada yok. Acaba, Hükümetin zaman ölçüsü nedir; en kısa süre, ne anlama gelmektedir?

İktidarın Basın Kanununda yapmayı düşündüğü değişiklikler, sadece basın özgürlüğünü sınırlandırmakla kalmayacak, aynı zamanda, vatandaşın bilgi edinme ve gerçeği öğrenme özgürlüğünü, dolayısıyla, genel olarak iletişim özgürlüğünü de sınırlandıracak, hatta büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır. Refahyol İktidarının şimdi benimsediği bu tutum, 54 üncü Hükümetin Programıyla da çelişmektedir; çünkü, Hükümet programında, vatandaşlarımızın haber alma ve bilgi edinme hürriyetlerini en geniş biçimde kullanmalarını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacağı vaat edilmiştir. Oysa, şimdi, tam tersine bir yola girilmiştir. Türkiye'nin ve dünyanın beklediği bu değildir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yapmamız gereken şey, 1995 yılında anayasa değişiklikleriyle başlayan demokratikleşmeyi sürdürmek, daha özgür bir toplum düzeni için gerekli anayasa ve yasa değişikliklerini yapmaktır.

Basın özgürlüğünü temel olarak alan bir hukuk düzeninde hareket noktası, basın özgürlüğünün kullanılmasındaki aşırılıkların yine basın özgürlüğü içinde dengelenmesidir. Büyük Atatürk'ün 1923'te söylediği gibi, basın özgürlüğünün kullanılmasında kusur olsa bile, bu kusuru düzeltecek etkili araç, asla, geçmişte sanıldığı gibi, basın özgürlüğünü kısıtlayan bağlar değildir; tersine, basın özgürlüğünden doğacak sakıncaların giderilme aracı da, yine basın özgürlüğünün kendisidir. Bu anlayış içinde, basının öz denetimi asıldır. Türk basınından da kendi kusurlarını öncelikle kendisinin düzeltmesini beklemek hakkımızdır.

Değerli milletvekilleri, geçmişteki tecrübelerden de bilindiği gibi, siyasal iktirdarların basın özgürlüğünü sınırlandırmak yönündeki müdahaleleri, orada kalmamakta, başka hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ve demokrasinin tahribiyle devam etmektedir. O nedenle, İktidarın heves ettiği bu yol, çıkar yol değildir. Çok ağır cezalarla basını susturmak, basın özgürlüğünü sınırlandırmak, geçmişte birçok gazetecinin acı çekmesinden, o arada, kamuoyunun bu sınırlandırmalar kapsamındaki bilgilerden yoksun kalmasından başka bir sonuç vermemiştir. Üstelik, bu yola gidenlerin kendileri de bunun bir yararını görmemiş ve sonunda hüsrana uğramışlardır. Tarihten ders almak, siyasal basiretin gereğidir. Bu bakımdan, iktidar partilerinin, her şeye rağmen, bugünkü genel görüşmeden, girdikleri yolun bir çıkmaz sokak olduğunu anlayarak, çıkmalarını temenni ediyoruz.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türk.

ANAP Grubu adına, Sayın Ahat Andican; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Andican, süreniz 20 dakika efendim.

ANAP GRUBU ADINA A. AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düşünce ve görüşlerin özgürce iletilmesi, insanın en değerli varlıklarından birisidir. O halde, her yurttaş, yasa ile belirlenen durumlar dışında, özgürce konuşabilir, yazabilir ve basabilir. Bu sözler, günümüzden tam 200 yıl önce söylenmiş; 200 yıl önce prensipler konmuş. Yine, 200 yıl kadar önce, Amerika Birleşik Devletleri Anayasasında “Amerika Birleşik Devletleri Kongresi, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayan hiçbir yasa çıkarmayacaktır” denmiş. İnsan Hakları Bildirgesinin 19 uncu maddesinde de var bu ve 1975'te yayımlanan Helsinki Antlaşmasında da benzer bir şart var.

Geçmişte var olan ve bugün hâlâ varlıklarını sürdüren baskıcı rejimleri incelediğinizde, tek bir ortak payda görürsünüz; o da, toplumun haber alma ve bilgilenme hakkının sınırlanmasıdır. Zira, bu yönetimler, ülkesindeki ve dünyadaki gelişmeleri izleyemeyen toplumlar haline dönüştürmek isterler yönettikleri grupları. Böylece, yolsuzlukları, iktidarın kötüye kullanımını ve aldatmaya dayalı ideolojilerle yönetimi, yönetilen toplumlar fark edemezler. Böylece, toplum çıkarlarının önüne kendi çıkarlarını koyarlar ve topluma sürü muamelesi yaparak haber alma ve bilgi alma özgürlüğünü kısıtlamaya devam ederler.

Toplumun haber alma hürriyetinin gerçekleşmesi ise, ancak ve ancak basın özgürlüğüyle mümkündür. Demokrasiyi gerçek bir hayat şekli olarak kabul eden ülkelerde, toplumun haber alma hakkı ve bu hakkın kullanım biçimi olan basın hürriyeti üzerinde tüm kısıtlama ve engellemeler ortadan kaldırılmıştır. Böylece, demokratik ülke toplumları, yasama, yürütme ve yargının aşırılıklarını sınırlayabilmekte, eleştirebilmekte ve gerekirse reddedebilmektedir. Bunun için, aracı olarak basını kullanmaktadırlar. Böylece, basına yakıştırılan dördüncü güç tanımlamasının da kaynağı buradan yola çıkmaktadır.

Günümüz dünyasında, basın özgürlüğü, bir siyasal rejimin özgürlük anlayışının ne olduğu konusunda önemli bir göstergedir. Bir diğer deyişle, basın özgürlüğü, katılımcı demokrasinin vazgeçilmez bir önşartıdır ve demokrasinin barometresi olarak kullanılmaktadır. Kamuoyunun sesi olma görevi nedeniyle, basının, siyasî iktidarlarla, ülkemizde olduğu gibi, sık sık karşı karşıya gelmesi doğrudur, gelir.

Devlet otoritesinin yoğun olduğu ülkelerde, basının uyması gereken kurallar, çok ayrıntılı yasalarla, yönetmeliklerle düzenlenmiştir. Buna karşın, demokratik teamüllerin yerleştiği ülkelerde ise, basın, genellikle, kendi inisiyatifi ile kendi görüşleri doğrultusunda otokontrol düzenini kurmaktadır. Yani, bir anlamda, basının kendi içerisinde uyguladığı bir denetim mekanizması, demokrasiyle paralel giden bir yöntemdir.

Türkiye açısından baktığımızda, çokpartili rejime geçiş döneminde çıkarılan 5680 sayılı Basın Yasası, daha sonraki dönemlerde birçok değişikliklere uğradı ve özellikle her anayasanın değiştirildiği dönemde, ciddî değişiklikler gerçekleştirildi.

Kuşkusuz, Türk basının, Batılı ülkelerde olduğu gibi, demokratik ülkelerde olduğu gibi, kendi otokontrol mekanizmalarını çok iyi yerleştirdiğini söyleyemeyiz. Zaman zaman, gerek kendi içerisinde ve gerekse toplumun çeşitli kesimlerine yönelik yanlış ve yanlı uygulamalar yapıyor ve buna, bazen, alet olduğu da gerçektir. Özellikle, ulusal çaptaki basında, bir tekelleşme -ve çapraz tekelleşmenin de- olduğu görülmektedir. Türk basın mensuplarınca oluşturulan Basın Ahlak Konseyi, Batılı eşdeğerlerinin etkinlik düzeyine ulaşamamıştır. Bunlar hep doğru; fakat, ülkemizde doğru olan bir şey daha var: Biz, siyasetçiler olarak, demokrasimizin tüm hastalıklarını, sosyal ve ekonomik problemlerimizin tüm hastalıklarını medyaya yüklemek gibi -özellikle iktidarda olduğumuz zaman- bir yanlışın içerisinde olmamak durumundayız. Eğer demokrasimizde problemler varsa, bozukluklar varsa, medya, bunun nedeni değildir; sadece, bu sorunları ve bozuklukları daha görünür hale getirmektedir; toplumun önüne, belki biraz agrandise ederek, belki biraz büyüterek sunmaktadır ve bir anlamda bizleri, yani siyasetçiyi, sorgulamaktadır. Siyasette ve demokraside olması gereken ile var olan arasındaki -bunun altını tekrar çizmek istiyorum; siyasette ve demokraside olması gereken ile var olan arasındaki- farkı, medya, özellikle daha belirgin hale getirir.

Bakınız, daha iki gün önce, ülkemiz adına, demokrasimiz adına üzücü bir olay yaşandı. Genel Başkanımız Sayın Mesut Yılmaz, Budapeşte'de, menfur bir saldırıya uğradı ve bunun akabinde, çeşitli yorumlarla birlikte, dün İktidar ortağı bir partimizin sayın genel sekreteri bir basın toplantısı yapıyor. Normal olarak, onurlu bir siyasetçiden ne beklersiniz; önce, böylesi bir olaya üzüntülerini bildirmesini ve geçmiş olsun dileklerini iletmesini beklersiniz. Yok, öyle olmuyor. Ne oluyor; bu ülkenin iktidarını yürütmekte olan bir Koalisyon ortağının sayın genel sekreteri, olayla ilgili beyanların çelişkilerle dolu olduğunu belirtiyor, Mesut Yılmaz'ın daha önceden karar vererek Budapeşte'ye gittiğini söylüyor, “Mesut Yılmaz daha önceden karar vererek oraya gitmiştir. Pazar gecesi televizyondan duyuyoruz ki, Peşte Hilton otelinde gazino önünde saldırıya uğramış” diyor ve şu görüşleri, şu soruları gündeme getiriyor: “Aklımıza şu sorular geliyor: Otelde görünmediği 28 saat içerisinde ne yaptı, kimlerle görüştü? Olayın gazinonun önünde olduğu söyleniyor, otel lobisinde değil. Mesut Yılmaz gazinodan mı çıkıyordu; orada ne işi vardı; kumar oynamaktan mı çıkıyordu? Mesut Yılmaz, kendisine yumruk atan şahısla, gizlice neler konuştu? Korumalara rağmen, bu kişinin otelden rahatça ayrılması ve Mercedese binerek uzaklaşması, nasıl izah edilir?” Dünkü beyanatlar...

Değerli arkadaşlarım, bu saygıdeğer diyemeyeceğim siyasetçi arkadaşımız, böylece, Sayın Mesut Yılmaz'ın saldırganı tanıdığı, gündemi değiştirmek için, bilerek bu olayı düzenlediği, olayın kumar oynanan bir mekânda geçtiği ve saldırganın da bilerek serbest bırakıldığı imajını yaratmaya çalışıyor. Diğer taraftan, hemen ertesi gün -dün, yani- kimliği belirsiz bir şahıs, televizyonları arıyor; olayı gördüğünü iddia ediyor ve çok ilginçtir, bu genel sekreterin ifadelerine paralel, benzer iddiaları gündeme getiriyor. Buradaki ağız birliğine dikkatinizi çekmek istiyorum; çok önemlidir bu.

Bütün bu hayalî suçlamalar ve çirkin iddialar, medya tarafından kamuoyumuza iletiliyor; medya görevini yapıyor. Dün akşam saatlerinde, olayın faili olduğunu söyleyen bir şahıs, HBB kanalını arıyor, telefon ediyor ve “Sayın Mesut Yılmaz'a, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan ilişkilerin üzerine gittiği için, ona kin duydum ve saldırdım” diyor. Yarım saat sonra başlayan bir başka haber programda ise, muhtemelen, Türkiye'deki akıl hocalarının uyarısıyla olsa gerek, ağız değiştiriyor ve “kumar oynadığı için ben ona kızdım; onun için saldırdım” diyor; fakat, bu sıralarda, bu pis tazgâhın gerçek yüzünü ortaya çıkaran başka bir gelişme de oluyor; burada, elimde metni var. Budapeşte'nin o bölgesinin emniyetinden sorumlu olan garnizon komutanı György Kapin, Hilton'daki görgü tanıklarına binaen ve kendisinin de üç dakika sonra oraya geldiğini, Mesut Yılmaz'ın, oturduğu lobinin kafeteryasında eşiyle kahve içerken, kimliği belirlenemeyen bir şahıs tarafından saldırıya uğradığını, saldırganın Yılmaz'a üç yumruk attığını ve karambolden yararlanarak dışarıya fırlayıp, Mercedes marka bir arabaya binip olay yerinden uzaklaştığını belirtiyor. Yine, aynı saatlerde, başka bir kanalın haberlerinde, sorumlu bir basın mensubu -oraya gitmiş, olayı bizzat incelemiş bir basın mensubu- da, bu olayı doğruluyor -yani, Kapin'in söylediklerini doğruluyor- ve saldırıyı yapanın, eroin işine bulaşmış bir grubun üyesi olduğu yönünde bazı bilgileri aktarıyor.

Şimdi, size soruyorum arkadaşlar, Sayın Yüce Meclise soruyorum: Böylesine çamur, böylesine ilkesiz bir siyaset anlayışıyla Türkiye'nin bir yere gitmesi mümkün mü arkadaşlar? Soruyorum: Böylesine ilkel bir siyaset anlayışına Türk toplumu saygı duyabilir mi? Daha da önemlisi, Türk toplumu böylesine seviyesiz bir siyaset anlayışına layık mıdır? Bunlar, bizim için, siyasetçiler için çok önemli sorulardır. Gördüğünüz gibi, medyanın bir bölümü bu ilkesiz siyaset anlayışını önplana çıkarırken, diğer bir bölümü de gerçekleri araştırıyor ve kamuoyuna doğru bilgiyi sunmak için özen gösteriyor. İşte bu nedenle, bu olayda haksızlığa uğramış olmamıza rağmen, biz, Anavatan Partisi olarak, demokrasinin önkoşulu olarak gördüğümüz basın özgürlüğünü sonuna kadar desteklemeye devam edeceğiz arkadaşlar. Bizim görevimiz, çok kısa sürede büyük bir patlama gösteren Türk basınına yardımcı olmaktır; kendi kurum ve kurullarını etkin hale getirinceye kadar ona zaman tanımaktır.

Şu anda sürdürdüğümüz basınla ilgili genel görüşme olayının, yukarıda belirttiğimiz gerçeklerle ilgili kısımlarına da değinmek istiyorum.

Biraz önce, benden önceki konuşmacılar, olayı, teknik boyutta çok iyi analiz ettiler. Meclis Başkanlığına verilen genel görüşme isteğinin ilk cümlesi şöyle başlıyor: “Son zamanlarda ülkemizde bir medya terörü esiyor.” Önyargılı bir cümle... Bu talep iktidar partilerinin. Hatırlayacaksınız, yangından mal kaçırır gibi, Meclisin gündemini zorlayarak, neredeyse bozarak gündemine sokuluyor ve daha görüşme gündeme getirilmeden önce de, önce Sayın Kazan tarafından inkâr edilen; ama, daha sonra, iki aydır hazırlıkları sürdürülen, hatta Bakanlar Kuruluna gelip geri dönen bir basın yasa tasarısının olduğunu da öğreniyoruz. Adalet Bakanı Sayın Kazan, önce, buna “yok” diyor, sonra taslağı savunmaya başlıyor. Taslakla ilgili, bütün basında “sansür yasası” denilince, geçen hafta içerisinde, Yeni Yüzyıl Gazetesinde “hayır” diyor Sayın Kazan; “sansür değil, devlet itibarını kurtarmak bu yasanın amacı” diyor ve “bu yasa, devlet itibarını kurtaracaktır” diyor. Bu görüşe en güzel cevap da -biraz önce, sayın konuşmacılardan biri daha değindi- Aydın Menderes'ten geliyor -Adnan Menderes'in oğlu, Refah Partisinin ağır toplarından Aydın Menderes'ten geliyor- Aydın Menderes, işi bir cümleyle özetliyor: “Bu bir sansürdür, bu tasarıda devletin siyasî ve malî itibarı gibi kavramlar yer alıyor. Bunlar, tek parti döneminin ruhuna fatiha okutur.” Bu kadar basit.

Tabiî, burada şu soru akla geliyor: Durup dururken, bu konu aceleyle Meclisin gündemine niye sokulmak istendi!.. Hani, halk arasında meşhur bir laf vardır; düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü. Bunun cevabını da, müsaade ederseniz, Refah Partisi taraftarı medyadan çok değerli bir arkadaşım, dostum, iyi bir araştırmacı Davut Dursun'un 21 Kasım 1996 Perşembe günü Yeni Şafak'ta yayımlanan: “Ya Refah muhalefette olsaydı” başlıklı yazısından bir pasaj okuyarak vermek istiyorum. Bunlar, benim görüşlerim değil, onun görüşleri.

“Refah Partisinin muhalefetteki tavrı ve söylemi ile iktidara ortak olduktan sonraki tavrı ve söylemi arasında ciddî sayılabilecek bir farklılığın olduğu açık. Benim dikkat çekmek istediğim husus ise, Refah Partisi, eğer bugün muhalefette olsaydı neler söyleyeceğidir. Öyle tahmin ediyorum ki, muhalefetteki Refah Partisi yöneticileri -altını çiziyorum- Susurluk olayını en ince noktalarına kadar değerlendirir ve iktidarı topa tutarlardı. Sultanbeyli'de silah dayatmasıyla kanunsuz ve kuralsız bir şekilde, seçilmiş kişilerden oluşan kurulların yetkilerini hiçe sayarak, Atatürk heykeli diken, cadde adını değiştiren generalin üzerine yürür, Savunma Bakanını iyice sıkıştırırlardı.

10 Kasım günü partisinin il divan toplantısında yaptığı konuşma dolayısıyla Şükrü Karatepe'ye iyice sahip çıkarlardı...”

Şimdi, konumuzla ilgili bölümünü de okuyorum: “Basınla ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılan basın görüşmesinde, hürriyet savunuculuğu yaparlar, iktidarın basını susturmak istediği ifade edilirdi. Dört aylık iktidarı döneminde 5 kez petrol ürünlerine zam yapan iktidarı topa tutan icraatlarını, zam zam zam nidalarıyla eleştirir, her yerde hükümeti halka şikâyet ederlerdi. Bugün ise, Refah Partisi İktidarın büyük ortağıdır ve bunların tam tersini yapmaktadır. Tüm toplum, akıl almaz olay ve gelişmelerle çalkalanırken, yüzlerce soru cevapsız dururken 'devleti zaafa uğratıyorsunuz' suçlamalarıyla gündemi değiştiremezsiniz” diyor, Refah Partisi yandaşı olduğunu bildiğim çok saygıdeğer; ama, objektif bir araştırmacı arkadaşım.

Gördüğünüz gibi, bu yasa tasarısıyla ilgili, Refah Partisinin iktidardaki başarısızlığını örtmek amacıyla ve gündemi değiştirmek için bunu gündeme zorlayarak getirdiği konusunda herkes hemfikir. Hem biz bu görüşe katılıyoruz hem Refah Partisi yandaşları arkadaşlarımız, dostlarımız...

Diğer taraftan, Sayın Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı -bunun da altını çizmek istiyorum- bir grup toplantısında milletvekillerine şöyle diyor: “Soruyorum size, sansür yasasının halkın özgürlüğüyle ne ilgisi var?” Ben, cümleyi çok iyi anlamayabileceğinizi düşünerek -çünkü, ilk okuyuşta ne demek istediği anlaşılmıyor- bir kez daha okuyorum: “Soruyorum size, sansür yasasının halkın özgürlüğüyle ne ilgisi var?” İlgisi var hanımefendi, ilgisi var; hem özgürlüğüyle ilgisi var hem cebiyle ilgisi var.

Şimdi, eğer, devleti malî ve siyasî açıdan zaafa uğratacak nitelikte haber yapılamaz diye bir yasa çıkmış olsaydı, devlet büyüklerimizin yolsuzluklarıyla ilgili araştırmaları kim yapacaktı? Bazı ailelerle ilgili olarak, iktidara geldikten sonra, 13 milyon dolardan 70 milyon dolara çıkan servet iddialarını -ki, bunlar görünen servet; görünmeyenleri bilmiyoruz- kim araştırabilecekti? 1992'de, sadece 29 milyon lira, 1993 yılında ise, sadece 38 milyon lira kazanç bildiren bir şirketin, bu iki yıl içerisinde, yaklaşık 1 milyon doları Amerika Birleşik Devletlerine nasıl transfer edebildiğini kim araştıracaktı? Bu yasa çıksaydı, bunları kim araştıracaktı? Hoş, bu yasa olmadığı takdirde de, olmadığı dönemde de bunları araştırmak pek mümkün olmuyor; ama, neyse...

Daha devam ediyoruz; olaylar bitmiyor. Nereye gittiği açıklanırsa -altını çiziyorum- nereye verildiği açıklanırsa, belki üçüncü dünya savaşının çıkmasına sebep olabilecek kadar tehlikeli olan 500 milyar liralık örtülü ödeneğin akıbetini kim araştıracaktı bu yasa çıkmış olsaydı? Toplumumuzu derinden sarsan ve bir bakanın başını yiyen, bir bakanın zorla istifa ettirilmesine neden olan Susurluk kazasının, aslında, fasa fiso bir olay olduğu yönünde, devletin en yüksek makamından yapılan veciz değerlendirmeyi, gerçek tabanını kim araştırabilecekti bu yasa çıkmış olsaydı? Bu olaydaki mafya, karapara ve siyasetçi ilişkilerini kim araştıracaktı? Basındaki en büyük tekelleşmenin -bugün şikâyet ediliyor- ve devlet kaynaklarını bu tekellere aktarmanın kendi iktidarı döneminde, son altı yıl içerisinde büyük ölçüde gerçekleşmesine rağmen, bugün basın, şalını, eşarbını, fularını övmüyor diye, basına sansürü savunan yöneticileri toplum nasıl tanıyacaktı? İşte, bu ve benzeri sebeplerle, sansür yasasıyla halkın özgürlüğü arasında çok yakın ilişki vardır arkadaşlar.

Bu sayın yetkilimiz, yani Dışişleri Bakanımız bugün Grubunda bir açıklama yapıyor ve o her zamanki bana göre -özür diliyorum- tutarsız üslubuyla, şöyle bir şey söylüyor, Mesut Beyin başına gelen olayı da anlattıktan sonra: “Allah'ın adaletinin tecelli ettiği gün, onun hakkını, hukukunu siyaset adına koruyoruz. Bize göre, işte, ilahî takdirin tecellisi budur.” Şimdi ne anladınız arkadaşlar!.. Ben, bu cümleyi okuduktan sonra, şöyle iki manaya gelebileceğini düşündüm. Bir tanesi şu: Bu Sayın Dışişleri Bakanımızın Tedaş soruşturmasından aklandığı Allah'ın tecellisi olarak tanımlanıyor olabilir; bu, birinci ihtimal. İkincisi de, Sayın Mesut Yılmaz'ın başına gelen olay, saldırı, Allah'ın bir tecellisi olarak tanımlanabilir.

Şimdi, bu cümleden, uzun araştırmalarla -ancak, değerli DYP milletvekilleri ne anladı, bilemem ama- bu iki ihtimal ortaya çıkıyor. Şimdi bu sözleri de hemen yorumlayalım isterseniz. Eğer Tedaş'ta aklandığı için söylüyorsa Sayın Dışişleri Bakanımız, bu, maalesef, Allah'ın adaleti filan değil, Refahyol Hükümetinin Tedaş'ta görev yapan -gülüyorsunuz- Refahlı arkadaşlarımızla DYP'li arkadaşlarımızın, belki istemeyerek yaptıkları, zorla imzaladıkları, koalisyonu kurtarmak için imzaladıkları; ama, bizim imzalamadığımız, dolayısıyla, iktidar koltuğunu bıraktığımız yeni bir olay değil bu; aslında, geçmişteki bir olayın tekrarı.

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Siyaset yapıyorsunuz.

A. AHAT ANDİCAN (Devamla) - Allah'ın ilahî adaleti filan değildir; bu, çarpık adalet anlayışıdır ya da adaletsizliktir. (ANAP sıralarından alkışlar) Ama, diğer taraftan, Sayın Dışişleri Bakanı, bu sözleri, Mesut Yılmaz'a olan saldırı için söylüyorsa değerli dostlar, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, bu, devletin içerisinde çöreklenen uzantıları, bize göre, belki kendisine kadar uzanan ve birkısım uzantıları da yurt dışında olan yasadışı organların, belki, mafyanın adalet anlayışıdır, Allah'ın adalet anlayışı filan değildir. Dolayısıyla, bu sözleri, kendisine buradan iade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Andican, size de 2 dakika eksüre veriyorum; buyurun, toparlayın...

A. AHAT ANDİCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, özgür basın bugün sizin düşmanınız gibi görünüyor; geçmişte, iktidar da iken, bize de saldırılar oldu; dikkat edin, bu yasayı getirmedik. O zaman, protesto ettik; bir üçüncü sektör kuruluşu, bir sivil kuruluş gibi protesto ettik. Geçen gün, HBB Televizyonunda, çanak sorularla, bir şahıs için dörtbuçuk saat süren bir program yapıldı, Partimize yönelik suçlamalar yapıldı; sadece protesto ettik.

Değerli arkadaşlar, bu basın, yarın muhalefete geldiğinizde size de lazım olacak. Bu ülkede demokrasi olacaksa, demokrasi yaşayacaksa, özgür basınla birlikte yaşayacak. Bu gerçeği unutmamalıyız.

Saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Andican.

DYP Grubu adına, Sayın Nuri Yabuz; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Yabuz, süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA NURİ YABUZ (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemde bulunan, Basın Kanunuyla ilgili açılan genel görüşme hakkında Doğru Yol Partisinin görüşlerini bildirmek için söz almış bulunuyorum.

Sözlerimin hemen başında, Anavatan Partisi Lideri Sayın Mesut Yılmaz'a yapılan saldırıyı, Grubum ve şahsım adına kınadığımızı, bundan dolayı büyük üzüntü duyduğumuzu, bunu, bir demokrasi özürü olarak da anladığımızı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dilimize 1990 yılında giren ve yazılı, sesli ve görüntülü kitle iletişim araçlarının tümüne verilen ad olan “medya” herkesin rehberi, avukatı ve tercümanı olup, onlar adına tarafsız kamuoyu oluşturur. İnsanları ikaz ve düzeltme vazifesi yanında, insanlığı iyi yöne yönlendirip, muhtemel tehlikelerden koruma sorumluluğunu yüklenmiştir.

Bana göre, gazete, dergi, televizyon ve radyo gibi iletişim araçları, sadece insanların değil, bütün âlemin de sigortası olmalıdır. Medyanın, demokrasinin yerleşmesi için, Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik, gelenek ve teamüller konusunda çok hassas bir araç olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz ve bunu takdir ediyoruz. Medya, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler ve kötü yönetimlere karşı çok hassas olmalıdır; çünkü, medya, insan, toplum, ülke ve bütün dünya adına görev yapar.

Değerli milletvekilleri, medya, insan hak ve hürriyetlerini kısıtlayan her türlü kanun, yönetmelik, uygulama ve teamülün değişmesi için çaba harcar. Demokrasi, kurallar ve kurumlar sistemidir; demokrasi, sınırsız özgürlükler sistemi değildir ve demokraside, herkesin eşit hakkı vardır. Medyanın özgürlük hakkı olduğu gibi, okurun ve medyayla haşır neşir olan, onun muhatabı olan halkın da kendi özgürlükleri vardır. Biz, o özgürlüklere de sahip çıkmak zorundayız.

Kimsenin suçu sabit olmadan, sanık sandalyesine oturtup onlara ceza kesme veya beraat hükmünü verme yetkisi medyaya da verilmemelidir. Hemen -güncel olduğu için- geçtiğimiz günlerden bir örnek veriyorum: Bir gazete, büyük puntolarla, Doğru Yol Partisinin Genel Başkanının Yüce Divana sevk edildiğini bildirdi; ama, daha sonra ilgili komisyon kararını açıkladı ve öğrenildi ki, hal böyle değilmiş; tam aksine, Yüce Divana gitmesine gerek kalmadığı açıklamasını yaptı.

Peki, burada büyük manşetle verilen bu haberin ağırlığının yanında, suçsuz bulunduğunun haberi ne kadar küçük yer aldı gazetelerde. Ben, bunu, halkın, gazete okuyanların vicdanına sunmak istiyorum ve Sayın Tansu Çiller'in kaybolan hakkını, kimin, nasıl ödeyeceğini merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, olumlu olumsuz kamuoyu yaratmak, peşinen hüküm vermek, sadece suçlu göstermek, aynı zamanda, suçluların kendilerinden sonra ailesini, birinci derecedeki yakınlarını, eşini, dostunu da zora sokmaktadır. Durum, beraatle sonuçlansa dahi, insanlar, yıllarca bunun etkisi altında kalmaktadır. Özgür, doğru haber veren, tarafsız medya, hepimizin, hatta, bütün insanlığın özlediği bir medyadır. Ben, bunu tarif ederken, bunlar yapıldı derken, medyanın hepsini bir şaibenin altında bırakmak istemiyorum; “bazı medya” diye de düzeltmek istiyorum. Doğru haber veren, bu ülkeye sayısız yararlar sağlayan medya kuruluşlarının ve medya mensuplarının olduğunu da, burada, şükranla ifade etmek istiyorum ve onlara da teşekkkürlerimi bildiriyorum. Ancak, Türkiye'de medyanın bir bölümü, hiçbirimizin özlemlerine cevap vermemektedir. Bu iddiaların bana ait olduğunu iddia edenler olabilir; onlar da, konuşmanın safahatında ispatlar getireceğim gibi, göreceklerdir; bir defa, Türkiye'de medya, halkın çoğunluğunun değil, hoşnutlarının yanındadır. Bunlar, sureti haktan gözükürler; ancak, menfaatları uğruna halkın stres çekmesine göz yumarlar ve onlar için, halkın destek ve teveccühünden önce rating ve reklam gelirleri gelir. Traj artırmak, rating artırmak uğruna, çok kötü, tasvip etmeyeceğimiz çok yanlış işler yapılmaktadır; çifte standart kullanılmaktadır. Kim, hangi ideolojik görüşe sahipse, karşıtını bitirmek ya da sindirmek için, her türlü yayını mubah görmektedir. Bunun yanlışlığını bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bir gazetenin yazarlarından Kürşat Başar'ın, Türkiye'deki medyaya ilişkin tespitlerini size aktarmak istiyorum. Sayın Başar diyor ki: “Dünyanın bütün ciddî büyük gazetelerinde geniş arşivler, kitaplıklar var. Bizde de her ne hikmetse havuz var, bar var, jimnastik salonları var.

Dedikodu, söylenti, iddia, önyargı. İşte, medyanın bugünkü tüm söylemi.” Bunu ben söylemiyorum, bir basın mensubu da -kendi içerisinde- bu olumsuzlukları ortaya koyuyor.

“Okuyucunun en büyük bölümü kadın olduğu halde, yıllardır en büyük gazetelerin kadına bakışındaki acayipliğe ne dersiniz! Okuyucu için çıktığını öne süren bazı gazeteler, okurlarının büyük bölümünü oluşturan kadınlara mal, gazetelerini süsleyen bir aksesuar olarak bakıyorlar. Üstelik de en lumpen erkek tavrıyla bacak bacak üstüne atmış her kadın, ister bakan olsun, ister şarkıcı olsun, ister bir başkası olsun 'frikik verdi' gibi inanılmaz bir deyimle yâd ediliyor. Bundan utanç duymamak mümkün değildir, şikâyetçi olmamak da mümkün değildir.”

Sayın milletvekilleri, hemen önemli bir hususu nazarınıza sunmak istiyorum. Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna vatandaşlar tarafından yapılan şikâyetlerden söz etmek istiyorum. Kuruluşundan itibaren ikibuçuk yıl geçmesine rağmen şikâyet edilen hususlar şöyle özetleniyor: Bu şikâyetlerin yüzde 48'ini kişilik haklarına aykırı yayınlar oluşturuyor. Yüzde 28'ini genel ahlak ve aile yapısına aykırı yayınlar oluşturuyor. Yüzde 10'unu bölücülük ve şiddeti teşvik edici yayınlar oluşturuyor. Yüzde 6'sını çocuk ve gençlerin ruhsal gelişimini olumsuz etkileyici yayınlar oluşturuyor. Yüzde 3'ünü cevap ve düzeltme hakkına saygısız yayınlar oluşturuyor. Yüzde 2'sini Anayasa ve demokratik ilkelere aykırı yayınlar oluşturuyor. Yüzde 3'ünü de haberlerin doğru aktarılmaması ve mahkeme kararı olmadan suçlayıcı yayın yapılması oluşturuyor.

Değerli milletvekilleri, hazırlanmaya çalışılan kanun taslağı, esas itibariyle, cevap ve düzeltme hakkını teminat altına almaya muktedir olmalıdır. Bu kanun tasarısıyla “çamur at, izi kalsın” kuralının yerine “ne çamur at ne iz bırak” kuralı getirilmek istenmektedir; bu bizim görüşümüzdür. Doğru Yol Partisi bu görüşleri her platformda belirtecektir. Şimdi, burada bir ikilem var, muhalefet partileri, iktidarın, hazırladığı tekliflerle, tasarılarla basını susturmak, özgürlüğüne mâni olmak gibi bir tavır aldığını iddia ediyor. Bunun, katiyen böyle olmadığını, Grubum adına, burada temin etmek istiyorum. Biz de, en az, bunu ifade eden arkadaşlarımız kadar, medyanın, basının iletişim araçlarının ve onların mensuplarının özgürlüğüne değer veriyoruz. Bu ne zaman anlaşılacak; gruplar, taslaklarını hazırlayıp kanun teklifi haline getirip bu kürsüden madde madde konuşulmaya başlandığı zaman -ben biliyorum ki- değerli arkadaşlarım bizlere o zaman hak verecekler. Biz, bir özgürlükler manzumesi istiyoruz, kimseyi ağır cezalarla susturmak gibi, konuşturmamak gibi kendimizi İktidara ram etmek gibi bir tavrın içerisinde olmayacağız. Hiçbir zorlama da bizi böyle bir tavır almaya getiremez.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, acı bir gerçeği vurgulamak istiyorum. Nüfusu 65 milyonu bulan Türkiye'de maalesef, günlük basının trajı ancak 5 milyondur; bu da promosyonla sağlanmıştır; çanak, çömlekle, televizyonla, video ile sağlanmıştır. Yani, Türkiye'de 13 kişiye bir gazete düşmektedir. Çok örnek aldığımız, ileri ülke diye nitelendirdiğimiz ülkelerde 2 kişiye, 3 kişiye bir gazete düşmektedir. Bütün toplumumuz, çatır çatır okuma yazma bildiği halde gazete okumaktan imtina etmektedir. Zannedersem, bu kaçışın sebeplerinden birisi, Türk ananevi terbiyesine, ahlakına uymayan yayınlara da protestodur. Bunları düzeltmek, basın kurumlarının da, gazetelerinin de, televizyon yayın organlarının da lehine olacaktır kanaatını taşıyorum.

Peki, ortaya çıkan bu çarpıklık nelerden kaynaklanıyor; bir de bunu mensuplarının ağzından dinleyelim. Profesör Doktor Korkmaz Alemdar bir makalesinde şöyle diyor: “ Türk toplumunda gazete, haber vermekten öylesine uzak bir niteliktedir ki, artık, gazetede haber birinci planda değildir; haberin yanı sıra, haberi satmak için başka malların daha önplanda tutulması zorunluluğu yaşanmaktadır. Gazeteciliğin bu klasik gelişimi, toplumsal görevler açısından oldukça zedeleyicidir.”

Gazeteci yazar Ümit Otan da, bu gerçeği “Babı Telli” adlı kitabında şu şekilde anlatıyor: “ Basın sektöründe yer alan 5 büyük gazetenin yıllık cirosu ortalama 80 trilyona ulaşmışken, toplumsal görevler bir yana itilmiştir. Haberin mal, okurun müşteri, gazetenin süpermarket diye tanımlandığı bir döneme gelinmiştir. Türkiye'de, devlet tekelinin kalkmasından sonra, sermaye tekeli basını ele geçirmiş ve kazanca giden her yol, mubah olarak görülmeye başlanmıştır. Kazanca giden yol da ise, basın ve patronları, her türlü toplumsal görevden kendilerini soyutlamış ve daha da kötüsü, artık kişilerin beyinlerini lotarya ve çeşitli kampanyalarla, kendi çıkarlarına endekslemişlerdir.” Bunu ben söylemiyorum, bunu da bir basın mensubu söylüyor, kendi şikâyetlerini aktarıyor.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz yazılı basınla tanışalı 165 yıl olmuştur. Resmî Gazetenin devamı olduğu “Takvimi Vekayi” adı altında bir gazete, bundan, 165 yıl önce çıkmıştır. Peki, o günden bugüne gazetecilik ve basın ne hale gelmiştir; iftiharla söylüyorum ki, en modern baskı ve dizgi tekniklerine kavuşmuştur basınımız ve gazetelerimiz; hepimizin övüneceği bir gelişmedir bu. En yeni teknolojiler kullanılmaktadır. Peki, bu fizikî büyümeye ve gelişmeye karşılık, yayın kalitesi aynı düzeyde yükselmiş midir; ben, bu soruya huzuri kalble bir cevap vereceğim: Hayır, bu gelişme, maalesef, aynı düzeyde olmamıştır. Benim ve partimin düşündükleri, gelişmeyi de bu teknolojik gelişmeye paralel olarak yürütmektir, o düzeyi kazandırmaktır. Doğru Yol Partisi olarak çabalarımız bunun için olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Basın Kanunuyla ilgili değişiklik tasarısı gündeme geldiğinden beri “medyaya sansür geliyor” diye, eleştiri okları bizim üzerimize çevrildi. Oysa, medya mensupları da çok iyi biliyorlar ki, bu tasarı, basını susturmak için değil, haber konusu olan kişilere savunma hakkı vermek için hazırlanıyor.

Bildiğiniz gibi, basın emekçilerinin özlük haklarını güvence altına alan 212 sayılı Yasayla değiştirilen Basın İş Kanunu, 1961 yılında hazırlanmıştır. O tarihte basında çalışanlar için ayrı bir asgarî ücret tespit edildi, istifa veya işten atılma hallerinde alacağı tazminatlarla, fikir işçileri, patronlar karşısında güçlü hale getirildi; ama, bu yüzden 1961'de kıyametler koptu; gazete patronları, 1960 İhtilalini yapan subaylara gittiler, şikâyetlerini anlattılar; ama, deva bulamadılar ve Türkiye'de yayımlanan yedi büyük gazete, üç gün gazete çıkarmama gibi bir karar aldılar; ama, gazete çalışanları, emekçileri, patronlarının bu tavırlarını şiddetli bir şekilde protesto ettiler. Biz, çıkaracağımız yasayla, gazete çalışanlarının geleceklerini ve sosyal haklarını da güvence altına almak istiyoruz.

Şimdi, ben, buradan, bütün gazetecilere seslenmek istiyorum: Bu çıkarılmak istenilen yasa, aynı zamanda, gazetelerin yayım özgürlüğünü sağlayacak, çalışanların sosyal haklarını kapsayacak, bir gazeteden, bir diğer gazeteye bir yazarın, bir muhabirin geçememe hürriyetsizliğini ortadan kaldıracak, herkese bir nefes alma fırsatı verecek. Buna sansür demenin, buna özgürlüğü kısıtlayıcı ibareler demenin bir mantığı var mıdır?!

Peki, 46 yıl önce çıkmış olan Basın Yasasında öngörülen bazı cezalar var; bunların güncelleştirilmesi, her şeyin günümüze göre uyarlandığı bir dönemde neden bu kadar çok yadırganıyor; bunu bilmek mümkün değildir, anlamak da mümkün değildir.

Bazı gazeteler, bizim yaptığımızı, sermaye düşmanlığı gibi göstermeye çalışıyorlar; ama, biz, Türkiye'yi müreffeh yapmaya götüren hiçbir sermaye sahibinin hasmı olamayız. Bu, bizim partimizin geleneklerine ve tavırlarına tamamen aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, çok iyi biliyoruz ki, demokrasinin yılmaz savunucusu medya mensuplarıdır. Zira, onlar da, hürriyetlerini, ancak demokratik bir sistem içinde teminat altında tutabilirler; fakat, ne gariptir ki, bazı medya mensupları, demokrasiyi sadece kendileri için isterler; sevmedikleri veya hoşnut olmadıkları bir gruba yönelen tahakkümleri ya hiç görmezler veya önemsiz kabul ederler. Anayasamızın vazgeçilmez umdesi laikliği savunduğunu iddia ederler; ama, bu laikliğin içerisine, sadece ihlasla inananları dahil etmek istemezler; bunu kınadığımızı, bundan üzüldüğümüzü ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde de tekelleşme konusunu arz etmeye çalışacağım. Amerika Birleşik Devletlerinde, her gün, yaklaşık, 60 milyon gazete okunuyor. Bu gazeteler 20 ayrı yayın kurumu tarafından kontrol ediliyor; ama, hür teşebbüsün abideleştirildiği bu ülkede hiçbir yayın grubunun pastadaki payı yüzde 10'u geçmiyor. Bu durum, İngiltere'de biraz farklılık arz etse de, yine de Türkiye'deki çarpıklık göze çarpmıyor.

İki medya devi olan Murdoch ve Maxwell'in basındaki payı yüzde 57'yi ancak buluyor. Almanya'nın en büyük basın devi Axel Springer, toplam gazete tirajlarının ancak yüzde 27'sini kontrol ediyor. Waz grubu ise, basının ancak yüzde 6'sını tekelinde tutuyor.

Bir de Türkiye'ye bakalım. Hürriyet, Milliyet, Posta, Son Havadis...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, size de eksüre veriyorum; buyurun.

NURİ YABUZ (Devamla) - ...Gözcü, Radikal gibi gazeteler yüzde 41; Sabah, Yeni Yüzyıl, Yeni Asır, Ateş, Ekip, Bugün, Taraftar, Foto Maç gibi gazeteler de yüzde 34; yani, iki grup Türkiye'deki gazetelerin yüzde 75'ini kontrol altında tutuyor. Türkiye'de bir yasa var ve bu tekelleşme, Türkiye'de, gazeteciliğin tamamen aleyhine gelişiyor.

Sürem bittiği için sözlerime son vermek durumunda kalacağım. Sözlerimin hemen sonunda ifade etmek istediğim bazı şeyler var; müsaade ederseniz Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Biraz daha zamanınız var; buyurun.

NURİ YABUZ (Devamla) - Bizim yapmak istediğimiz şey, önce, gazeteciliği, medyayı tekelleşmekten kurtarmaktır; tekzip hakkını, kanunda yazılı olduğu gibi, vicdanlarda olduğu gibi, vatandaşın kullanmasını sağlamaktır; kişilerin özlük haklarına, kişilerin mahremiyet haklarına tecavüzden vazgeçmesini sağlamaktır; her şeyden önemlisi, devletimizi bazı yanlış yayınlardan korumaktır... Bu devlet hepimizindir; bu çatı çökerse, hepimiz altında kalırız. Avrupa'da basınla ilgili kanunlarda ne varsa, bizim teklif edeceğimiz taslağın içerisinde de mutlaka onlar olacaktır.

Bir haksızlık yapmış olmamak için, şunu da, burada Grup adına ifade etmek istiyorum; 1987 senesinde yasakların kalkması ve konuşan Türkiye için basınımız bize çok değerli desteklerini esirgememiştir. Basın bazı konularda siyasete de öncülük, önderlik etmiştir, hakkın sesi olmuştur; bunlara söyleyeceğimiz şey şükrandan ve teşekkürden ibarettir; ama, yanlış şeyler varsa, bu kürsüde bunları konuşmaktan korkmamalıyız; bunların çarelerini bulmaktan korkmamalıyız; bunları, düzenleyeceğimiz yeni kanunlarda, özgürce ifade etmekten korkmamalıyız.

Bu duygularla sözlerime son verirken, hepinize derin saygılarımı arz ediyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yabuz.

Refah Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Nurettin Kaldırımcı; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Kaldırımcı, süreniz 20 dakika efendim.

RP GRUBU ADINA NURETTİN KALDIRIMCI (Kayseri)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; basınla ilgili genel görüşmeden umduğumuz faydayı hâsıl edemedik diye üzülüyorum.

Bu Hükümet, ülkemizin gündemini teşkil eden, bu ülkenin hayatında çok önemli yeri olduğuna inandığımız konularla ilgili olarak, bütün siyasî partilerimizin, kamuoyumuzun görüşlerinin alınmasına değer vermektedir; çünkü, daha sonra ortaya çıkacak yasalar, kamuoyunun benimsemesi ve desteklemesi ölçüsünde güçlü olacaktır. Bir hükümet, etkili bir yönetim sergileyecekse, herhalde, ülkenin desteğini, ülke insanının desteğini arkasına alması kadar tabiî bir şey yoktur.

Bazı konuşmacı arkadaşlar, böyle bir genel görüşmenin, sunî bir gündem oluşturma çabası olduğundan söz ettiler. Bunun böyle olmadığını, herhalde, hem muhalefet hem iktidar bütün gruplarımız, bütün kamuoyumuz biliyor. Mesela, çok basit bir örnek vermek istiyorum: İki ay önce yayımlanan, sevgili Hasan Celal Güzel'in başında bulunduğu Yeni Türkiye dergisinin temalarına hemen bir bakalım, başlıklarına bir bakalım: “Medyada Yeni Arayışlar, Medyanın Yeniden Yapılanması, Medya Reformu, Geleceğin Medyası, Medya ve Etik, Medyanın Yozlaşması, Kirlenmesi ve Medya Terörü, Medyanın Saygınlığı ve Özeleştiri, Basın Hürriyeti ve Basın Sorumluluğu, Özel Hayat ve Kişilik Hakları, RTÜK, Denetim, Özdenetim ve Sansür, Promosyon, Tiraj ve Rating, Reklam ve Tüketim, Medyada Tekelleşme, Medyanın Gücü, Medya ve Yönlendirme, Medya ve Şiddet, Medyanın Sorunları” vesaire gibi başlıklarda yazarların makaleleri bir araya getirilmiş.

Bakınız, “medya terörü” ifadesi zaman zaman geçtiğinde, bazı arkadaşlarımız infiale kapılıyor. Tabiî ki, medyaya terör yakışmaz; ama, bir vurguyu ifade etmek üzere, medyayla ilgili bazı olumsuzluklara, belki işaret etmek üzere, bu ifade zaman zaman en yüksek düzeyde bile kullanılmıştır. İki yıl önce, bir gensoru önergesinin öngörüşmesinde Sayın Adalet Bakanı Seyfi Oktay Bey, o zaman, bakınız, konuşması arasında şu şekilde bir açıklama yapıyor; şu açıklamalar var: -Maalesef, basın, medya terörü olarak adlandırılan bir süreci uzun zamandan beri sürdürüyor. Bakınız, Yüce Yargıtay, bir davada, medya terörünü nasıl değerlendiriyor- “haber verme özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri karalamak, lekelemek, aşağılamak, kötülemek, küçük düşürmek, asılsız suçlamalarla ölçüsüz biçimde kınamak, basın özgürlüğüyle bağdaşmaz, hukuka aykırı olur, hakkın kötüye kullanılması sayılır.” Bu ifade, Yüce Yargıtayın bir davadaki açıklamalarında geçiyor.

Daha sonra, iki saygıdeğer yazarımız -Sayın Seyfi Oktay'ın konuşmasından aktarıyorum- şu şekilde yazıyor: “Özgür, bağımsız ve sivil bir basın, hukuk ve ahlak tanımaz, çıkarcı ve küstah, üstelik su içer gibi yalan söyleyen bir basın sanılmıştır. Gidişat odur ki, basınımız, hele vahşi liberalizmin çıkar gruplarıyla organik ilişkilere girdikten sonra, ipin ucunu kaçırmıştır. Bu durum, onun güvenilirliğini ve inandırıcılığını da, itibarını da silip süpürecektir, hâlâ süpürmediyse.”

Velhasıl, medyayla ilgili, basınla ilgili bir genel görüşme önergesi, herhalde sunî bir gündem oluşturma çabası değildir. Olsa olsa, ülkemizin bu çok önemli meselesi üzerinde bir uzlaşmayı, bir uyumu, bir ahengi meydana getirme gayretidir.

Genel görüşmelerin Anayasada yerinin olduğunu hepimiz biliyoruz. Anayasal ve demokrasi çerçevesinde anlamlı bir Meclis çalışması. Kamuoyunu aydınlatmak ve bilgilendirmek gibi bir fonksiyonunun olduğunu hepimiz kabul etmek durumundayız ve hem uzlaşma hem olgunlaştırma anlamında, etkili olabilecek, samimiyetle üzerinde durulursa, çok faydalanılabilecek bir çalışma, bir çaba. Eğer, demokrasi, farklılıkların uzlaştırılması meselesi ise, farklılıkların bir araya gelmesiyle daha yüksek bir sinerjiye, daha yüksek bir senteze ulaşma çabası ise, zannederim bu tür genel görüşmelerin kıymetini bilmek gerekir.

Şimdiye kadar, eğer, hükümetler bu tür konularda genel görüşme talebiyle Meclisin huzuruna çıkmadıysa, bugünkü Hükümetin de -herhalde- çıkmaması gerekmiyor. Böyle gelmiş, böyle gider anlayışının, yaklaşımının bu ülkeye çok pahalıya mal olduğunu belgelemek için, rahatlıkla onlarca örnek verilebilir.

Bugünkü Hükümet, Çekiç Güç konusunda, olağanüstü hal konusunda, ülke kaynaklarının araştırılması konusunda; bizim insanımızın bilmesi gereken, bizim siyasî partilerimizin bilmesi gereken, anlaşması, uzlaşması gereken konularda genel görüşme talebinde bulunmuştur ve çıkarılacak kanunların, yapılacak düzenlemelerin kamuoyuna mal olmasını, siyasetimize mal olmasını ve Meclisimizin ürünü olmasını arzu etmiştir. Zannederim, modern demokrasilerde de, bu tür davranışlar, bu tür yaklaşımlar saygı duyulması gereken yaklaşımlardır.

Kötü siyasal geleneklerimizin herhalde değişmesi gerekiyor. Türkiye'deki kamu yönetimimizin yetersizliği, verimsizliği konusundaki dillere destan açıklamaların yerine, çok daha anlamlı, çok daha içimize huzur veren bilgilerin ortaya konulması gerekiyor.

Müsaade ederseniz, çok basit bir ilkeyi açıklamak istiyorum. Bir sistem, kendini değiştirebildiği ölçüde güçlüdür; bir sistem, yeniden kendisini çevreye uydurmaya çalıştığı ölçüde güçlüdür. Yoksa, böyle gelmiş böyle gider, kurallar bir kere konulmuş, statüko bir kere belirlenmiş, daha sonra değiştirmeyelim, dengeyi bozarız, istikrardan uzaklaşırız gibi anlayışlar hem ülkelerin hem organizasyonların ölümü anlamına gelir ve mezarlıklarda pek ses seda çıkmaz; ama, canlı insan, her an yeni bir çabanın içindedir ve aslında, her an değişmektedir.

Bu manada, siyasetimizi de, kamu yönetimimizi de, anayasal müesseselerimizi de, bakış açılarımızı da herhalde geliştirmek, değiştirmek gibi bir zorunlulukla karşı karşıyayız. Bunun adı, açık sistemdir ve modern demokrasiler, açık toplum olarak tavsif edilmektedirler.

Eğer, medya gibi çok önemli bir aracı, bir demokrasi, etkili bir şekilde kullanabilirse, zannederim, o demokrasinin açıklığı da, o toplumun açıklığı da, çok daha iyi ortaya çıkmış olur.

Efendim, çoğulcu demokrasilerde oyunun kuralları da bellidir. Birden fazla parti vardır, hür seçimler vardır, hür basın vardır -olayı çok basitleştirmeyelim- lobiler vardır, baskı grupları vardır; bunlara çıkar grupları da deniliyor.

Amerikan demokrasisi için araştırmalar yapan sosyologlar, bürokrasinin, sivil ve asker yüksek bürokratların, işadamlarının ve yüksek düzeydeki siyasetçilerin ve de tabiî lobilerin, Amerikan demokrasisinde asıl belirliyici unsur olduğu üzerinde dururlar. Bu, üç aşağı beş yukarı, Batı demokrasilerinin hepsi için geçerlidir.

Aynı yolda, aynı çizgide, Türk demokrasisinin de birtakım baskı gruplarının etkisinden uzak olduğunu düşünmemiz, birtakım çıkar gruplarının müdahalesinden uzak olduğunu düşünmemiz, herhalde safdillik olur. Bunu bilelim; bu, hayatın realitesi; bu, çağın realitesi; ama, zannederim, baskı gruplarının baskısını azaltacak tedbirler almak, kamunun, halkın, vatandaşın, ülkenin menfaatını çoğaltacak düzenlemeler yapmak da, herhalde siyasetin ve siyasetçilerin görevi olmalıdır.

Medya niçin gündeme geldi? Böyle bir soru anlamsız; medya, bizim her zaman gündemimizde; toplumsal açıdan bakarsak, günlük hayatımızda medyanın yeri o kadar önemli ki... Bu arada, bir genelleme yaparak bütün basın mensuplarını, yazılı, görüntülü, sesli basınımızı suçlamak gibi, onları birtakım emrivakiler karşısında bırakmak gibi bir tavır içinde olmadığımız, herhalde herkesçe bilinmelidir; eğer peşin hüküm söz konusu değilse.

Nitekim, bugün bir kanun tasarısı ya da teklifi üzerinde görüşmüyoruz, konuşmuyoruz; bu bir genel görüşmedir. Kanun tasarısı ve teklifi ile ilgili olarak çok daha teknik açıklamalar -muhalefetin, iktidarın teknik açıklamaları- zannederim yeri gelince, zamanı gelince ortaya konulacaktır.

Efendim, modern toplumlarda, 20 nci Yüzyılın artık sonuna geldiğimiz dünyada, demokrasilerde ve bütün demokratik olmayan ülkelerde, o toplumun gelişmesi, güçlenmesi açısından, vatandaşın huzuru açısından, ülkenin geleceğinin sağlam temellere dayanması açısından, tabiî ki kurumlar çok önemli, ekonomi çok önemli, eğitim sistemi çok önemli, hukuk sistemi çok önemli, siyaset sistemi çok önemli, medya çok önemli; başka kurumlar da çok önemli, aile de çok önemli ve toplumsal sonuçları itibariyle, medyanın, zannederim, diğer kurumlara göre çok daha fazla önemli olduğunu hepimiz kabul etmeliyiz. Bir rivayete göre değil, işin doğrusu bu; dördüncü kuvvet olarak tanımlanan medyanın diğer kurumlara göre bir avantajı var; nedir; diğer kurumları etkileyebilecek güçlü bir araca sahiptir. Bu araç, namuslu kullanılmalıdır; bu araç, ülke insanına hizmet etmelidir; bu araç, iş ahlakıyla bütünleşmelidir; bu araç, siyasetçinin, holdinglerin veya şaşkın aydınların aleti, aracı olmamalıdır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu araç, ülkeye hizmet ederken, birilerinin elinde bir güç olmamalıdır, kendi fonksiyonunu, ülkeye hizmet etmek şeklinde ortaya koymalıdır; başkalarının aracı olmamalıdır. “Başkalarının” derken, şunu kastediyorum: Tekrar ediyorum, lobilere, çıkar gruplarına saygı duyuyoruz, başka bir dünya oluşturma imkânımız yok. 20 nci Yüzyılın belki kaderi, belki emrivakisi böyle; ama, medya kendisine çekidüzen verirse, zannederim, en çok kazancı medya elde edecektir; bu ülkenin insanı elde edecektir; ailelerimiz elde edecektir; eğitim sistemimiz elde edecektir; güvenlik sistemimiz elde edecektir; siyasetimiz bu işten kazançlı çıkacaktır.

Bununla, şunu kastetmiyorum: Medya olumsuzluklar içerisinde; ama, eğitim sistemimiz aslında çok iyi, hele siyasî kurumlarımız çok iyi çalışıyor, ekonomimiz derseniz, hiç problem yok. Bir ülkede problem aslında geneldir. Zannederim, ekonomiyle eğitim arasındaki, eğitimle sağlık arasındaki, bunlarla güvenlik sistemimiz arasındaki, hukuk sistemimiz arasındaki, siyasal sistemimiz arasındaki derin bağı, iç bağlantıyı hepimiz biliyoruz. Yani, durup dururken, hiçbir kurum, başka kurumların, başka unsurların etkisi olmaksızın iyi veya kötü olamaz; eğitimimiz neyse, siyasetimiz odur aslında; hukukumuz neyse ekonomimiz de odur; medyamız neyse Millet Meclisimiz de odur demek -eğer, yanlış anlaşılmazsa, lütfen yanlış anlaşılmasın- doğrudur.

Şunu demek istiyorum: Kalite noktasında, işleyiş noktasında pek bir problem yok aslında, hepimiz birbirimize benziyoruz.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Benzemiyoruz... Farklıyız...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Yani, Hazreti İsa'ya atfedilen bir söz var “ilk taşı en günahsızınız atsın” demiş ve hiç kimse atamamış. Bu toplumda eğer bir sorumlu arayacaksak, bu toplumda bugünkü problemlerin bu noktaya gelmesinin müsebbibi olarak birilerini bulmaya çalışırsak, etrafımıza falan bakmayalım; önce, kendimize bakalım, ondan sonra da etrafımıza bakmaya başlayalım (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) ve bu manada herkesin sorumluluğu zannederim insaf gereği kabul edilmesi gereken bir husustur.

Bir şeyi işaret etmek istiyorum: Kitle araçlarında da, iletişim kurumunda da, eğitimde de, sağlıkta da, siyasette de, değerler vardır, normlar vardır, organizasyonlar vardır; sosyoloji böyle diyor, ilim böyle diyor, siyaset böyle demiyor. Değerler inaçlar var, normlar var, kuruluşlar var; üçü birbiriyle uyum halinde ortaya ekonomiyi çıkarır, ortaya aile sisteminizi çıkarır, ortaya eğitim sisteminizi çıkarır, ortaya iletişim kurumunuzu çıkarır. Eğer, bu kurumlarda -sosyolojik manada konuşuyorum- doğru dürüst inançlar yoksa, birtakım mukaddesler yoksa; iyi-kötü, helal-haram, doğru-yanlış konusunda yanlış ölçüler varsa ve günümüz şarlarına uygun şekilde kurallar belirlenmemişse; kanunlar, tüzükler, yönetmelikler doğru dürüst ortaya konulmamışsa; nerede ne yapmak gerekir konusunda kurallar yoksa ve de çok kötü işleyen kuruluşlar varsa; hantal, azmanlaşmış kuruluşlar varsa; beceriksiz yöneticiler varsa; verimsizlik varsa; zannederim ortaya kötü bir toplum tablosu çıkacaktır, kötü bir kurum çıkacaktır sosyolojik olarak; yani, sağlık ihtiyacınız karşılanamayacaktır, eğitimden beklentileriniz bir türlü gerçekleşmeyecektir, ekonomik açıdan da enflasyonunuz düşmeyecektir ya da paranızın değeri sürekli düşecektir ya da işsizleriniz çoğalacaktır ya da insanlar, iş bulamamaktan dolayı yabancı ellerde, yad ellerde çalışmaya uğraşacaktır, ülkesini terk etmeye çalışacaktır. Bunun manası sosyolojik olarak şudur: Uzun vadede yönetimin, özellikle kamu yönetiminin beceriksizliği. Kamu yönetimini kim oluşturuyor; ortada bürokrasi var, ortada siyaset var, ortada mevzuatımız var, Anayasamız var, kanunlarımız var...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Hükümet var!..

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Evet.

Yukarıdan aşağıya doğru, aşağıdan yukarı doğru bütün toplumsal unsurları göz önüne aldığımızda, zannederim, bugün, bu ülkede yanlış hiçbir şey yok diyebilirsiniz veya her şey yanlış diyebilirsiniz. Yani, ortada bir adaletsizlik yok aslında; herkes hak ettiğini buluyor. Haa, bazıları, belli süre hak ettiğinden daha fazlasını elde ediyor belki; ama, yine, belli bir süre sonra, toplum dengesi sonucunda, o insanların itibarı sarsılıyor, maddî, manevî güçleri ortadan kalkıyor.

Efendim, medyamız nerede duruyor, medyamız -tabiri caizse- nereye koşuyor diye bir soru sorsak, zannederim, bir özeleştiri sürecini başlatmak bakımından -belki haddimiz değil, biz siyaset kurumunun içindeyiz; ama, medyaya akıl vermek gibi olmasın- ben, şunu merak ederim: Medyamız, çağdaş manada, profesyonelce bir pazar araştırması yapmış mıdır acaba... Medyamız, sosyal sorumluluk dediğimiz, günümüz dünyasının işletmeciliğinde ve yönetim anlayışında çok popüler olan bir anlayışa ne kadar yakın veya uzaktır? Bunun adı “sosyal sorumluluk” bazıları “iş ahlakı” diyor; iş ahlakı, biraz daha farklı. Yüksek teknolojiyle çalışan kuruluşlarımızda, acaba, toplumsal sorumluluk, iş ahlakı aynı ölçüde yüksek midir diye sorduğunuzda, zannederim, çok olumlu cevaplar vermeniz mümkün değildir. İnsanımız gazeteyi almazken niye almıyor; bir gazeteyi sevmezken niye sevmiyor; bir programa yönelik olarak kanaatini beyan ederken nelere değer veriyor, neleri tercih ediyor, hangi konularda rahatsız oluyor? Şu meşhur televizyon kanallarımız, mahallî olsun, ülke çapında olsun yayın yapan sesli, görüntülü, yazılı basın kuruluşlarımız, acaba, bir pazar araştırması yapmışlar mıdır; eğer, yapsalardı, bence işlerini iyi yapsalardı, bir Japonya gibi olmazdık; ama, Türkiye, ikibuçuk üç milyon tiraja da takılıp kalmazdı. Tabiî, şimdi, tiraj, zaman zaman beş altı milyona çıkıyor; tencere, tava geçti, artık bisikletler, başka şeyler verilmeye başlandı da, o yüzden tirajımız yükseldi.

Pekala, bu kesimdeki aydınlarımız, üstelik hepsinin yazılarını, pek çoğunun yazılarını, sağ olsun, sol olsun, hangi görüşte olursa olsun, kaliteli olduktan sonra severek okuyorum, programlarını severek izliyorum; ama, bu çerçevedeki aydınlarımız, bir özeleştiriyi, acaba yapmışlar mıdır? Biz, işimizin neresindeyiz? Biz, çağdaş işletmeciliğin ve yöneticiliğin neresindeyiz? Topluma karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirmek noktasında başarılı mıyız, değil miyiz? Biz, demokrasiyle, acaba, samimî olarak uyum içinde miyiz, değil miyiz?

Bu ülkede, pek çok kargaşanın, pek çok kaosun, siyasal, sosyal çatışmanın altında, aydın şaşkınlığı vardır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Aydınlarımız, sadece üniversitelerde değil, her yerde var. Bu memlekette bilen de çok olduğu için, her yerde aydınımız vardır.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Tarif et, tarif et...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - İnşallah, daha da çok olur, daha da çok olsun; ama, eğer, aydın kaliteniz düşükse, hiç olmasaydı daha iyi olurdu; çünkü, bin yarı aydın, bir bilen adamın yerini tutmaz. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yarı aydın derken de, işini iyi bilemeyen adamı kastediyorum.

Şimdi, pekâlâ...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Karanlıkta olanlar aydınlığı göremez ki!

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Medya, mesela, şu basın hürriyeti konusunda çok titiz. Kesinlikle şunu söyleyeyim, Refah Partili bir milletvekili olarak, samimiyetle şunu ifade edeyim: Bu memlekette hürriyeti en çok kim ister derlerse, ben, rahatlıkla, Refah Partisi ister derim. (RP sıralarından alkışlar)

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Hürriyet yok mu, hürriyet?!

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - İnanın bana, samimî ifadem bu; çünkü, bu ülkede hürriyetsizliğin ne demek olduğunu, bu camianın insanları arasında pek çok kişi biliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaldırımcı, süreniz bitti. Size, küçük bir süre veriyorum, lütfen toparlayın.

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Özellikle, tek parti yönetimlerinin bu ülkeyi nereye getirdiğini, Demokrat Partiden sonra olan biteni, rahmetli Menderes'in niye idam edildiğini falan şöyle göz önüne getirdiğinizde, bu ülkede, çağdaş manada bir demokrasiyi, zannederim en çok Refah Partililer ister.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Allah Allah!..

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Refah Partisi, biraz, o halkın, biraz da, şu halka rağmen halkçı zihniyetin itibar etmediği bir anlayışı sergiliyor. Lütfen, bunu artık kabul edin, suçlamıyorum kimseyi.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Aydın Menderes farklı düşünüyor ama, Aydın Bey farklı düşünüyor.

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Aydın Bey benim gibi düşünüyor. (RP sıralarından alkışlar) Aydın Beyi çok severim.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Hayır, öyle düşünmüyor.

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Aydın Beyi çok severim...

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar...

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Mesela, medyamızda şu olgunluğu görmek isterdim; yani, Çetin Altan'ı zevkle okuyoruz tabiî, düşüncelerinin hepsine katılma mecburiyetimiz yok; yeter ki kalite olsun, zevkle okuyoruz. Ama, Yaşar Kemal için, Çetin Altan için hürriyet isteyenler, Şükrü Karatepe'nin konuşmasını abartmasınlar, yanlış anlamasınlar. (RP sıralarından alkışlar) Ben Şükrü Karatepe'yi yeni tanımadım, on yıldır tanıyorum ve bir numaralı demokrat.

VELİ AKSOY (İzmir) - Atatürk düşmanlığına bu Mecliste yer yok; ayıptır...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Neyi yanlış anlayacağız?!

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Şunu demek istiyorum: Yani, olgun bir demokrasi hepimizin işine yarar.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Yapmayın...Hayatınız yanlış!..

NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Biz, hoşgörüyü güçlendirmek, farklılığımızı kabul etmek ve ortak paydamızı artırmak için, ortak aklımızı artırmak için elimizden geleni yapmak durumundayız. Aynı gemideyiz ya da aynı uçaktayız, farketmez; bu ülkede, herkesin, herkese ihtiyacı var.

Bu duygularla, bu düşüncelerle, iyi niyetin, aklıselimin, hoşgörünün esas olmasını dileyerek hepinize saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaldırımcı.

Sayın milletvekilleri, genel görüşme üzerinde önerge sahibi ile gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Mikail Korkmaz, Başkanlığa gönderdiği bir pusulada “Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Önder Sav, konuşmasında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan imam hatip menşeli, yüksek İslam enstitüsü ve ilahiyat fakültesi mezunu milletvekillerini bilgisizlikle itham ederek müstehzi ifadeler kullanmıştır. Konuşmanın sonunda bu tenkit için söz vermediniz. Bilgisizlik ithamını reddediyor. Zabıtlara geçmesini rica ediyorum” diyor.

Ben, böyle bir ifade görmedim Sayın Korkmaz. Yani, kaldı ki, burada, imam hatip mezunu da, İslam enstitüsü mezunu da, onların hepsi de kardeşlerimizdir, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşlarıdır. (RP sıralarından alkışlar) Kimsenin, burada bir meslek grubunu itham etmesine gerek yok; ama, şimdi, biraz önce konuşan Sayın Kaldırımcı, burada, Kayseri Belediye Başkanıyla ilgili bir şeyler söyledi; önemli olan, insanlar söylediklerini inkâr etmemeli; tamam mı, önemli olan o. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Efendim, ben bir gerçeği söylüyorum; yani, söylediğini inkâr etmeyecek cesarette olmalı; ya söylemesin ya da söylerse ondan dönüş yapmasın. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN KALDIRIMCI (Kayseri) - İnkâr etmedi...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - O yürek var mı onda?..

BAŞKAN - Şahısları adına iki arkadaşımıza söz vereceğim; Sayın Altan Öymen ile Sayın Yılmaz Ateş söz istemişlerdir.

Sayın Seyfi Bey, tutanağı getirteceğim, bakacağım. Sayın Nurettin Kaldırımcı, zannedersem, sizin, yalnız zabıttan sözlerinizi ifade etti, bir yorum yapmadı. Ona bakacağım efendim.

Sayın Öymen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öymen, süreniz 10 dakika.

ALTAN ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; bu genel görüşme üzerinde, grup sözcülerine ek olarak, ben de, hem eski bir gazeteci olarak hem de şimdi aranızda bir parlamenter olarak kişisel görüşlerimi açıklamak istedim.

Genel görüşme önergesi şunun için verildi, önergede yazılı olduğuna göre, burada konuşulacak, Hükümet fikir alacak ve bu fikirler üzerine, hazırladığı yasa taslaklarını daha da olgunlaştıracak, sonra huzurumuza getirecek. Fakat, burada, baştan beri, dikkat ederseniz, ortada Hükümet diye belki bir iki bakan var; ama bu Hükümetin Adalet Bakanı mesela, bütün televizyonlarda konuşup bu tasarının gerekçeleri üzerinde fikirlerini söylediği halde bugün ortada yok.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yurt dışında...

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Ayrıca, basın konusunda hayli konuşan Hükümet mensubu arkadaşlarımız var, Sayın Çiller mesela -her gün bu basına baştan sona veryansın ediyor; dün de neler söylemiş yine “basın terör altında, hem de terör yapıyor” falan diye- o da yok. Kim bizim bu fikirlerimizden, burada öne sürdüğümüz şeylerden istifade edecek de, hazırlanmakta olan kanun tasarısını olgunlaştıracak, o da belli değil. Sonra da, Refah Partisinden bu önergeyi veren milletvekili arkadaşımız şikâyet ediyor: “Günlerdir medyayla oturuyoruz, medyayla kalkıyoruz -buraya not aldım- medya buna tepki gösteriyor.” Önerge verdiniz, konu gündeme geldi, onun için bu konu ortaya çıktı; ama, önergenin amacı neydi; bir kanun taslağını olgunlaştırmak. Onunla ilgili bir gelişme ortada yok, yalnız, ortada dolaşan iki tane taslak metni var; bir tanesinin üzerinde Adalet Bakanlığının damgası var, bir tanesinin üzerinde damga yok. Bunlar da tasarı mıdır değil midir, belli değil. Namık Kemal Bey, Hükümet adına bir taslak hazırlamış; ama, o, geri çekilmiş. Adalet Bakanlığının hazırladığı ayrı bir taslak var... Bir kargaşadır gidiyor ve bir yandan da, gene, Refah Partisinden önerge veren arkadaşımız diyor ki: “Bu, bir genel görüşmedir, sanki, ortada bir kanun hazırlığı varmış gibi davranıyorsunuz, sapla samanı birbirine karıştırmayın.”

“Kanun yapacağız, kanun hazırlıyoruz, bu genel görüşme onun için” diyen kendileri, sonra da “sapla saman karışmasın” diyorlar. Sapla samanı, zaten, önergenin içerisinde bir araya getirmişler; amaç o.

Şimdi, arkadaşlar, bu basından hep şikâyet edilir; sadece Türkiye'de değil, dünyanın her tarafında. Ben de okur olarak şikâyet ederim -ben, hayatımın çok büyük bir kısmını gazeteci olarak geçirdim - ben de aman, niye bu gazeteler daha iyi olmuyor, şu haber daha iyi değerlendirilse olmaz mı diye şikâyet ederim. Belki, siz, bir şikâyet ederseniz, ben iki şikâyet ederim.

Arada bir, bizim hakkımızda da, gene, bu basında, bir şeyler çıkar. Geçen gün, gene, bir televizyonda, birisi bir şeyler söylemiş; fakat, bunlar söyleniyor diye, yanlış şeyler çıkıyor diye yapılan bu şikâyetleri gidermenin çaresi ne? Bu, gazete denilen müessese ortaya çıktığından beri, dünyada, bunun çaresi çok aranmış; ama, çaresinin, ancak, gene, basın özgürlüğünde olduğu sonucuna varılmış.

O, Atatürk'ün söylediği söz, öyle, ihmal edilecek bir söz değil: “Basın hürriyetinden doğacak sakıncaların izalesi (ortadan kaldırılması) yine basın hürriyetiyle mümkündür.” Niye; çünkü, birtakım gazeteler bir şeyler yazacak, öteki gazeteler onu eleştirecek ve hakikat o şekilde ortaya çıkacak, değişik fikirler birbiriyle çarpışacak. Eğer, bir haberi, bir gazete şu açıdan görmüşse, öteki açıdan gören başka bir gazete olacak, başka bir televizyon olacak, başka yazarlar olacak ve bu suretle, bunlara bakanlar, bunları okuyanlar, televizyonları seyredenler de kendi fikirlerini oluşturacaklar. Zaten, basın hürriyeti, oradaki 100, 200, 500 gazetecinin hürriyeti değil, bütün toplumun haber alma hürriyeti, kendi fikirlerini oluşturma hürriyeti, bunun için gerekli malzemeyi edinebilme hürriyetidir.

Şimdi, Türkiye'de bu manzara var. Tekelcilik denilen şey de... Mübalağa ediliyor; aslında, tekelcilikte, elbette birtakım tehlikeler vardır; fakat, tekelcilik denilen konuda, tehlikenin tedbiri de var ve bu Meclis de o tedbiri almış; Rekabeti Koruma Kanunu diye bir kanun var, 65 maddelik bir kanun bu. Tekelcilik ne; tekelcilik eğilimleri -bütün piyasaya hâkim olunmasa bile- piyasada aşırı derecede bir hâkimiyet kurar da, başkalarının o piyasaya girmesine müsaade etmezse bir grup, bir eğilim falan -bunlar teker teker yazılmış- bir rekabet kurulu olacak ve bu kurul, buna mâni olacak. Hatta, bir grup, gelip, haddinden fazla müessese falan satın alırsa, devralırsa, o devir işleminin geçersiz olduğuna dahi karar verecek Rekabet Kurulu.

Bu Kanun burada duruyor; duruyor da, niye başka tedbir aranıyor; çünkü, Rekabet Kurulu iki seneden beri kurulmamış, çalışmaya başlamamış, Rekabet Kurulu yok -asıl, tabiî merci o. Zaten, dünyanın her tarafında, tekelciliğe karşı böyle tedbirler, bazı kurullar yoluyla oluyor- onun yerine, Adalet Bakanının imzasını taşıyan bir kanun tasalağında, gazete sahibi olmak için şartlar koşuluyor. Bu taslakta, bir kere “bir gazeteyi sadece bir şirket çıkarır; o şirkette de, herkesin hissesi yüzde 20'den fazla olamaz” deniliyor. İkinci olarak da “bu yüzde 20 hisseye sahip olacak kimseler de üretici olamazlar, üretim şirketlerinde hissedar olamazlar, ithalat şirketlerinde hissedar olamazlar, ihracat şirketlerinde hissedar olamazlar, finansman şirketlerinde hissedar olamazlar” diye sayıyor. Ne kadar para kazanılabilecek yer varsa, bunların hiçbirinde hissedar olamazlar, yüzde 20'den de fazla hisseye sahip olamazlar. Ee, peki, o zaman gazete sahibi kim olacak? Parası olan adam yüzde 20 hisseyle girecek, kendi karar yetkisi olmayacak, riski olacak -milyarlar da değil şimdi; basın endüstrisi gelişmiş, dünya kadar para istiyor; teknoloji gelişmiş, matbaa makineleri yenileniyor- o yüzde 20 hisseyi cebinden çıkarıp verecek; ama, başkası idare edecek -dört hissedarı daha var- ve bu adam, aynı zamanda, bir şey üretmeyecek; bir şirketi olmayacak, bir endüstriyel işi olmayacak, bir finansman kuruluşunun sahibi, hissedarı falan olmayacak; ne olacak; ya mirasyedi olacak ya da karapara sahibi olacak. Hazırlanan kanun taslağı aynen böyle. Yüzde 20 hisse... Bunlardan hiçbiri o yüzde 20'ye sahip olanlarda olamaz. Bir kere bu yüzde 20'yi verip de riske edecek adam, eğer bir muvazaa yoluyla diğer hisseleri de kontrol edemezse, -yani aynı zamanda da muvazaa yapacak bir kimse olamazsa- endüstriyel işi falan da olamayacağına göre, bir yerden, bilinmeyen bir yerden para bulamazsa yahut mirasyedi olamazsa, zaten o gazetenin sahibi olmayacak.

Şimdi, bunda amaç nedir? Elden ele dolaşan o üzeri mühürlü şeyle, gazetelerin mevcut sahipleri, hissedarları gitsin, yerine karapara gelsin midir? Başka hiçbir şey akla gelmiyor. Çünkü, gazete çıkarmak, öyle bir adam geldi, paraları yatırdı, hemen para kazanmaya başladı, böyle şey değil. Gazete çıkarayım diye Türkiye'ye gelip de, buna teşebbüs edip, çok para batıran kimseler var; isimleri hatırlarda. Ta Asil Nadir'den başlayın, daha önce, işte, Güneş Gazetesinin sahipleri, aramızda geçen dönemlerde parlamenterlik yapmış olan arkadaşlar dahil birçok kimse de burada para batırdı. Öyle, herkes de gazete sahibi birdenbire olmuş; kolay, her şeyi idare ediyor zannedilmesin. Buradaki kanun taslağıyla, eğer bu girişim gelir yerleşirse “yüzde 20'den fazla hissedar olamaz ve kimse üretici falan olamaz” kuralı gelir de yasa haline getirilirse, Türkiye'de, gazeteler, ya karaparacıların eline geçer ya mirasyedilerin. Zaten, o kadar büyük paralara sahip mirasyedi, parayı götürür repoya verir, daha rahat eder tabiî; neticede, karaparacıların eline geçer yahut da o gazeteler -şimdiki gazeler- batar.

Şimdi, tekelcilik mekelcilik denirken, Türk basınını, Türk televizyonlarını her gün görmüyor muyuz... Türkiye'de, evet, basında tirajı büyük olan 3 büyük gazeteden 2'si bir sahibin kontrolü altındadır, 1 tanesi başka bir sahibin kontolü altındadır; ama, daha birçok gazete var. Şimdi, ismen sayalım: Milliyet, Hürriyet, bir kimsenin sahipliği altında; Sabah Gazetesi ve grubunun ayrı bir sahibi var. Arkadan, Türkiye Gazetesi diye bir gazete geliyor; onun da 475 bin -kendi ifadesine göre- tirajı var; öbürlerinin 500, 600, 700 bin ise. Onun arkasından Zaman Gazetesi geliyor, başka gazete geliyor, Cumhuriyet Gatesi var, daha birçok gazete var; evet, tirajları düşük ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, sizin de süreniz bitti; yalnız, size, kısa bir süre veriyorum; lütfen, toparlayın efendim.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - Şimdi, televizyonlara gelince, Türkiye'de, millî alanda 17 televizyon var. Bu gazete sahibi denilen kimseler sadece 1'er televizyona sahipler; bir tanesi ATV, öteki Kanal-D, diğer televizyonları şöyle bir hatırlarsak, zoom yaparsak, göreceksiniz, işte, STV, Kanal-7, Show, Mesaj ve birçok televizyon... 17 televizyondan 2 tanesi öyle. Bunu, aslında, bir bakıma, Refah Partili arkadaşlarımıza söylüyorum, eğer, bir tekel mekel söz konusuysa, bu, Refah Partisi açısından, Refah Partisine taraftar olan, onu destekleyen televizyonlar açısından, daha büyük bir grup televizyonların içindedir. Televizyonda bastınız mı önünüze gelir, gazete almayı falan gerektirmez.

Şimdi, sürem bittiği için, burada 10 dakika içinde fazla bir şey söyleyemiyorum, sadece bu noktaya temas edebildim; fakat, arkadaşlar, bunlar çok denendi. 1877'den itibaren, hep, bu basını nasıl sınır altına alırız, nasıl baskı altına alırız diye söylenir ve gerekçesinde, yalnız “biz, baskı altına almak istiyoruz” denmez; “biz, basın özgürlüğüne saygılıyız, şuyuz buyuz, yaşasın basın özgürlüğü; ama, işte, birtakım suiistimal edenler var, şunlar var” falan denir. Bu eski filmleri yeniden tekrar ettirmenin hiçbir gereği yok, dünyanın hiçbir yerinde de bunlar yok. Hikmet Sami Bey çok güzel izah etti; bugün şikâyet edilen konuların karşılığı olan bütün hükümler kanunlarımızda vardır. Kişisel korunma hakkı, tekzip hakkı, tecavüzden korunma, ki, Ceza Kanunumuzda da vardır Medenî Kanunumuzda da vardır; mesele, bunların işlemesidir. Adalet Bakanı basınla uğraşacağına kanunları işletmeye baksın, mahkemeleri hızlı çalıştırmaya baksın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz; çünkü, süreniz bitti.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) - ...bazı para cezaları çok düşük kalmıştır Ceza Kanunumuzda ve diğer kanunlarda; mesela, tekzip konusunda da düşüktür; enflasyon sonucu düşük kalmıştır; onları günün şartlarına uydurmaya baksın.

Bunun için, bu genel görüşmeyi yaptık. Bu tasarıyı -basınla ilgili bir tasarı- ille getirmek istiyorsanız, bu işi bir de anlayanlara sormakta fayda vardır; basın teşekkülleri var; o basın teşekkülleriyle temas etmek lazım. Yoksa -Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşımız buradan söyledi; basının kalitesi yüksek değil falan diye şikâyet etti- basının kalite kontrolünü Doğru Yol Partisi sözcüsü gibi arkadaşlarımızın yürütmesi o kadar mantıklı olmaz; beraber, bu kalite nasıl gelir diye... O, hem basının işidir hem kalite düşüklüğünden şikâyet edilirse, Türkiye'nin sadece basınında değil kalite düşüklüğü, birçok müessesinde olduğu söylenebilir. Elbette ki, bileşik kaplar meselesi gibi Türkiye'nin Parlamentosundan basınına, üniversitesinden hukukuna, adaletine kadar birçok müessesesinde birtakım zaaflar vardır; ama, bunlardan sadece basını cımbızla alır gibi alıp, onunla uğraşırsanız hem haksızlık etmiş olursunuz hem yanlış yapmış olursunuz hem de boşa uğraşmış olursunuz.

Bu düşüncelerle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Sayın milletvekilleri, malum olduğu üzere, genel görüşmede, önce önerge sahibine, sonra gruplara, sonra da Hükümete söz vereceğimi ifade ettim; ama, gruplar konuşmasını yaptıktan sonra Hükümetten bir talep gelmediği için...

DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Efendim, siz söz istemedikten sonra... Şahıslara geçtim; ama, size yine de söz vereyim.

Buyurun Sayın Bakan.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Nezaketinden söz istemedi.

BAŞKAN - Ama, efendim, Hükümet söz istemezse, ben, Hükümetin yerine nasıl geçeyim, kendisine söz hakkı tanıyayım?!

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Hükümet yok!

BAŞKAN - Canım, işte, kürsüde Hükümet var.

Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; basın konusundaki genel görüşmede Hükümet adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum.

Efendim, 54 üncü Hükümetin Hükümet Programında aynen şu ifadeler vardır: “Basın-yayın hayatındaki meselelerin çözümü için gereken mevzuat düzenlemeleri, sektörü temsil eden gönüllü kuruluşlarla da istişare edilerek gerçekleştirilecektir. Vatandaşlarımızın haber alma ve bilgi edinme hürriyetlerini en geniş biçimde kullanmalarını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır. Bu düzenlemeler sırasında kişilik haklarının özüne dokunulması kesinlikle engellenecektir. Hükümetimiz, haberleşme hak ve hürriyetini, çağdaş dünyanın gelişmelerine uygun boyutlara ulaştırmak için gerekli olan teknik altyapıyı gerçekleştirerek ülke çapında bilgi ağının kurulması ve dünyaya açılması konusunda gerekenleri yapacaktır.

Anadolu basını desteklenecektir.”

Sayın Başkan, sayın üyeler; dün, bizdeki bilgilere göre, Basın Yayın Genel Müdürlüğümüzdeki bilgilere göre, cumhuriyet tarihimizin, en azından, ülke çapında Bakanlıkça düzenlenen ilk kurultayını, Anadolu Basın Yayın Kurultayını yaptık ve bu kurultay, bugün devam etti. Kurultayda Anadolu basınının temsilcileri, problemlerini, genel bakış açılarını ortaya koydular.

Anadolu basınına özel bir önem veriyoruz. Anadolu basınına verdiğimiz özel önem, ülkede gerçek basın hürriyetinin sağlanması için gereken rekabetçi ortamın oluşması bakımından da önemli ve Hükümetimizin bir genel politikasının yansıması ve uzanması; yani, KOBİ'lere hangi bakış açısıyla destek veriyorsak, aynı bakış açısıyla, Anadolu basınına da özel anlamda destek veriyoruz. Bu bakımdan da, Anadolu Basın Kurultayına öncelik verdik; ama, ayrıca, ülke çapında bir basın kurultayı için de hazırlığımız vardır; bunu da gerçekleştireceğiz.

Şimdi, Hükümetimizin Programında verilen görev bu olunca, basın yayınla ilgili Bakan olarak, Hükümet Programının bana verdiği görevi yapmak üzere ve Hükümet Programında söylenen yönteme göre çalışmalara başladım. -Hükümet Programı, aynı zamanda, bir yöntem söylüyor; bu yöntemin bir adı da “katılımcı demokrasi”dir- yani, Hükümet icraatlarının ve yasamaların, gönüllü kuruluşlarla birlikte, sektörle birlikte, geniş katılımlarla oluşturulmasını sağlamaya çalıştım ve Türkiye'de mevcut olan basın kuruluşlarının başkanlarının bellibaşlılarını -ki, 22 başkanı- toplantıya çağırdım. Basın Konseyi Başkanı dahil olmak üzere, bu çağrıma icabet ettiler ve bir toplantı yaptık; sabahtan akşama kadar, tam gün, onların görüşlerini tespit ettik ve bu görüşleri değerlendirdik. Ayrıca, basın yayın kuruluşlarının, gazetelerin, televizyonların çoğunun -hemen hemen tamamının- genel yayın müdürleriyle görüşmeler yaptık; onların görüşlerini aldık; bazı bilimadamlarıyla görüştük ve ortaya, üç ilke açısından değerlendirdiğimiz bir taslak taslağı çıktı. Taslak taslağı diyorum; çünkü, taslak haline gelmesi için, bizim, ona son şeklini vermiş olmamız gerekiyordu, halen, son şekli verilmiş değildir.

Üç ilke nedir; birisi, asla vazgeçemeyeceğimiz temel doğrumuz, yani, demokrasinin temeli olan insan hak ve hürriyetleri, insan hak ve hürriyetlerinin temeli olan düşünme, düşüncesini yayma, inanma, inancını yayma ve inandığı gibi yaşama hürriyeti. İşin temeline bunu koyduk ve basın hürriyetini de, basın hürriyeti olarak değil, demokrasinin temeli olan bu hürriyetin gerçekleşme alanı ve halkın haber alma hakkının teminatı olarak gördüğümüz için önemsedik ve birinci ilke olarak bunu aldık.

Tabiî ki, asla vazgeçemeyeceğimiz, hepimizi bir arada tutan, kamu düzeninin gerektirdiği düzenlemeler neyse, onlarda eksikler varsa onları da tamamlamaya çalıştık ve dev gibi büyüyen, güçlenen, büyük basın yayın kuruluşları karşısında yapayalnız insanı, bireyi, ferdi, kişiyi de korumak için eksik olan düzenlemeler varsa, onları da tamamlama gayreti içinde olduk.

Bu üç ilke açısından konuya baktık ve böylece, ortaya bir taslak taslağı çıktı; ama, biz dedik ki, işimiz bitmedi; daha, toplumun tartışması gerekiyor. Ayrıca, hazırladığımız taslağı Grubumuza teslim ettik ve Grubumuz da değerlendirmeye aldı.

Şimdi, işin bir yanı bu. Bütün bu çalışmaları yaparken biz, bu bakış açısıyla, bu yöntemle ve bu temel ilkelerle çalışacağımızı arz ederek Hükümetimizden görev istedik ve Hükümetimiz, bize bu görevi verdi. “Bu yöntemi kullan, bu ilkelere göre bir çalışma yap” diye, 54 üncü Hükümet, bize bu görevi verdi. Yani, tabiî görevimizin yanında, biz, Basın Kanununu toptan değiştirmeyi amaçlayan böyle bir çalışma için, Hükümetimizden ayrıca görev aldık. Yetki demiyorum, görev diyorum; çünkü, bu işlerde yetki söz konusu olmaz; her bakan, her milletvekili, her yurttaş çalışabilir; biz görev aldık.

Bizim çalışmamız kapsamlı bir çalışma idi; ancak, Sayın Adalet Bakanının, aslında 1 maddelik bir çalışması olduğunu da biliyorduk, artık siz de biliyorsunuz; ama, bu çalışma, tasarı haline gelmedi; çünkü, Hükümet bu taslağı kabul etmedi. Bir çalışma oldu, bu da tabiîdir; ama, bu çalışma, 54 üncü Hükümet tarafından kabul görmüş bir çalışma değildir.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Refah tarafından...

DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (Devamla) - Başka bir partiyi savunma durumunda olmak istemiyorum; ama, hakkı savunmak ve doğruyu söylemek için söylüyorum: O görüş, o taslak, Refah Partisinin herhangi bir organından geçerek, Refah Partisinin taslağı şeklinde oluşmuş bir çalışma da değildir, sadece, bir Bakanlığın bir çalışmasıdır; ama, Hükümet bunu kabul etmemiştir. Hükümet, daha kapsamlı çalışmalar için, bu çalışmayı geri göndermiştir.

Şimdi, netice itibariyle son günlerde bu konu basında ve televizyonlarda çokça tartışılıyor ve gördüğünüz gibi, ortada belli olan, açık olan, basın yayın mensuplarına dağıtılmış olan, birçok yere ulaştırılmış olan bir taslak taslağı var; yani, bizim gözetimimizde yapılan bir çalışma; ama, dikkat ederseniz, bu taslak taslağıyla ilgili hep olumlu şeyler söyleniyor da, bu nedir, içerisinde ne var, pek de gündeme gelmiyor. Sadece, genel manada, olumlu olduğu ifade ediliyor.

Ben, üç ilkeyi söyledim, izin verirseniz, çabuk çabuk, bu taslağın içerisinde -sizin merakınızı gidermek için- neler olduğunu da söylemek istiyorum; ama, sadece çok önemli gördüğüm konuları söyleyeceğim.

“Kamu görevlileri, özellikle toplum olayları sırasında, basın yayın mensuplarının çalışmalarını kolaylaştıracak her türlü önlemleri alır ve yardımcı olurlar” diye kamu görevlilerine bir görev veriyoruz. Başka; “kamu kurum ve kuruluşlarında her kademedeki sorumlular, talep halinde, yorum ve demeç niteliğinde olmamak kaydıyla, hizmet alanlarıyla ilgili bilgileri, basın yayın mensuplarına en kısa süre içinde verirler; bunun düzenlemesi de Başbakanlıkça bir yönetmelikle gerçekleştirilir.”

Şimdi, onu ifade edeyim ki, bu anlayış -tabiî ki, tartışılacak; her şey tartışılabilir- o çok örnek verdiğimiz çağdaş Batı demokrasilerinden daha ileri bir anlayıştır ve onlara da örnek gösterebileceğimiz bir anlayıştır; onu da söylemeliyim bu arada...

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Bu anlayışa ortağınızı da biraz çağırın...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Karışma ortağa...

DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (Devamla) - Bir başka düzenlememiz, Basın Yasasında mevcut bulunan hapis cezalarını tümden kaldırıyoruz; onların yerine, ama, caydırıcı nitelikte -tabiî ki, tartışmaya açık- para cezaları getiriyoruz; hapis cezaları kalkıyor.

Dağıtımın önlenmesi hükmünü kaldırıyoruz; tedbir yoluyla dağıtımın önlenmesi hükmünü, müsadere denilen hükmü kaldırıyoruz ve böylece, Basın Kanunundan kaynaklanan, basın özgürlüğünün önündeki engeller neyse topunu kaldırıyoruz bu hükümlerle; ama, elbette ki, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, millî egemenliğe, cumhuriyetin varlığı ve temel ilkelerine, millî güvenliğe, kamu düzenine ve Anayasada belirtilen sınırlamalar dışında, yine Anayasada da teminat altına alınmış olan kişilik haklarına aykırı yayın yapılamaz da diyoruz.

Başka ne diyoruz; intihar olaylarını özendirecek şekilde, ballandıra ballandıra yazılmasının, bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de önlenmesini istiyoruz; yani, okunma yahut da izlenme sevdasına, birtakım insanların hayatlarının, bizim insanımızın, insanın hayatının tehlikeye atılmasını doğru bulmuyoruz.

Sanat değeri taşımayan pornonun önüne ciddî engeller getiriyoruz; bugün de var derseniz, bugün mevcut olan müeyyideler, artık caydırıcı olmaktan çıkmıştır ne yazık ki; yani, 10 milyon lira cezayla, bu müeyyidedir diye ortaya çıkmanız mümkün değildir.

Bazı suçlardan mağdur olan insanların, bazı suç mağdurlarının teşhirini önlemek istiyoruz. Yani, hem zaten bir saldırıya maruz kalmış, perişan olmuş, sonra, onu alıp, allandıra pullandıra, sağını solunu göstererek gazetelerde yazmayı doğru bulmuyoruz, bunun önlenmesini istiyoruz. Fücur olaylarının -şimdi ensest deniliyor- yakınlar arasında cinsî ilişki yahut tasallut mahiyeti taşıyan olayların, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yazılmasının yasaklanmasını istiyoruz. Çünkü, düşünün ki, evinizde gazete okuyorsunuz yahut televizyon seyrediyorsunuz ve orada babayla kızı arasındaki hadiseyi siz kızınızla birlikte otururken seyrediyorsunuz. Bütün dünyada bunlar vardır; ama, bütün dünya bunları aşağı iter ve önler, bunların alenî gösterilmesini ve yazılmasını doğru bulmaz, yasaklar. Bu, bize mahsus garipliklerden ve ne yazık ki hâlâ devam ediyor bu tür şeyler.

Çocukları ve gençleri, şiddete, teröre, yalana, hırsızlığa, kine, ahlaksızlığa, fuhuşa ve uyuşturucu kullanmaya teşvik edici nitelikteki yayınların yapılmasının yasaklanmasını istiyoruz ve 10 milyon liradan ibaret olan cezaların ciddî miktarlara gelmesini, yani, milyarlar -artık, milyarlar da ne ifade ediyor belli- oranına çıkarılmasını istiyoruz.

Başka; kişilik haklarının korunmasını istiyoruz. Bütün dünyada mevcut olan, yani, çağdaş demokratik ülkelerde mevcut olan hükümleri alarak, bir kişinin haysiyet ve şerefine dokunan veya kendisiyle ilgili gerçeğe aykırı hareketler, düşünceler ve sözler izafesi suretiyle açık veya kapalı şekilde, bir süreli yayında yapılan yayımdan dolayı, ilgili veya yetkili temsilcisinin -talep üzerine- kısa zamanda ve caydırıcı müeyyidelerle cevap hakkını kullanmasını ve bu tür yayınlardan ötürü de, sorumlular hakkında işlem yapılmasını istiyoruz.

Bütün bunlar, basına da gerekli olan, basın mensuplarına da gerekli olan -ve yine söyleyeyim- basın mensuplarıyla mutabık kalarak, basın mensuplarıyla oydaşarak, aynı görüşe vararak yaptığımız düzenlemelerdir.

Efendim “kişinin saygınlığına, özel hayatına ve aile hayatının gizliliğine aykırı yayın yapılamaz” diyoruz. “Bir şahsa, kimliğini açıkça belirtmek suretiyle, asılsız yakıştırmalar yapılarak iftirada bulunmak, kendisinin rızası olmadan özel hayatını, aile hayatını -özel mekanlara girmek- araştırmak, bilgi edinmek, fotoğraf almak yasaktır” diyoruz.

İnsanlığın en kutsal kavramlarından birisi aile ve konut dokunulmazlığıdır. Bir konutun içerisine, o konutun sahibinin izni olmadan milletvekili girebilir mi, kaymakam girebilir mi, vali girebilir mi, bakan girebilir mi?.. Ama, bir basın mensubu “ben girerim” diyorsa “hayır, sen de giremezsin; sen de, insanlığın ebedi değerlerinden olan bu değere uymak zorundasın” demeliyiz. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bunlar, bizim hazırlıklarımız. Bu hazırlık, elbette ki, takdim edilmiştir Grubumuza, bunu takdim ettik.

Sayın Kazan'ın en son çalışması diye bir çalışmadan söz ediliyor ve o konuda çok söz söyleniyor. Burada, bütün söylenen bu sözlerden sonra, böyle bir duvar meydana geldi; ama, alttaki tuğlayı çekersek, bütün duvar yıkılacak. Ben, şunu ifade edeyim: Böyle bir çalışma, yani, sizin huzurunuza gelecek, kamuoyuna yansıtılacak, vasıf almış böyle bir çalışma yok.

Dahasını söyleyeyim: Şu anda, Bakanlar Kurulunun bir tasarısı söz konusu değildir, bir kanun teklifi de söz konusu değildir. Peki, biz neyi tartışıyoruz?.. Evet, işte, tartışmamızın sebebi o. Eğer, bir teklif veya bir tasarı gelse, alışageldiğimiz ve benimsediğimiz usulle bu tartışılır. Şimdi ne yapılıyor; sizin görüşleriniz nelerdir, milletvekillerinin görüşleri nelerdir bunlar istendi, bunlar dinleniyor. Bunlar nazara alınacak mı; bunlar nazara alınacak gayet tabiî. Yani, sizin değerli katkılarınıza, ben, hem kendi adıma hem Hükümet adına şükranlarımı sunuyorum. Söylediğiniz sözlerde, gayet tabiî ki, politik taraflar olacak; hepiniz politikacısınız. Bu kürsüye gelmişken ve televizyonlardan seyredilirken, bazı politik sözler de söyleyeceksiniz, bunu da tabiî karşılıyorum; ama, o politik sözlerin yanında, gerçekten değerli sözler de söylendi burada. Elbette ki, onlar göz önüne getirilecek, onlardan istifade edilecek ve ne yapılacak; Doğru Yol Partisi ile Refah Partisi Grupları -şu anda verilen karar budur- toplanacaklar, bizim yaptığımız çalışmayı temel alacaklar -en kapsamlı çalışma budur- önlerine koyacaklar; sonra, onlar da, yine, basın kuruluşlarıyla çalışmalar yapacaklar, basın kuruluşlarından görüşler alacaklar, katılımcı demokrasinin gereği neyse, onu yapacaklar; ondan sonra, ortaya bir teklif çıkacaklar veya belki de çıkarmayacaklar; bütün bu danışmalar sonucunda “bir değişikliğe ihtiyaç yokmuş” deyip, vazgeçecekler. Bu konuda, benim bilgim, benim umudum, benim bekleyişim ve benim söylemim bu.

İşin başı ve sonu, tabiî ki demokrasi. Eğer demokrasi olmasa, bugünkü çağdaş dünya bu hale gelmezdi. Tabiî ki, demokrasinin temeli, insan hak ve hürriyetleri ve onların temeli de düşünme, düşünceyi söyleme, inanma ve inandığını yaşama hürriyeti...

Şu kürsüye çıkmışken, birçok değerli arkadaşımın söylediği bir fikri buradan tekrar etmek istiyorum: Biz, elbirliğiyle, güç birliğiyle, güçlerimizi birbirine katarak, iyi niyetlerimizi birbirine katarak, mevcut mevzuatta, insanların, düşünme, düşüncesini söyleme, inanma ve inandığı gibi yaşama hakkının önünde ne varsa, bu engelleri, mevzuat engellerini kaldırmalıyız. Biz, bu konuda bir çalışma yapıyoruz; bu çalışmayı, bir Sayın Devlet Bakanıyla birlikte gerçekleştiriyoruz, başladık; ama, bu yetmez, bu yetmiyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz bitti. Size, eksüre veriyorum; buyurun, toparlayın efendim.

DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (Devamla)- Eğer, biz, zihnimize, beynimize, ruhumuza, kalbimize, damarlarımıza, hayatımıza, tavır alışlarımıza, gerçekten demokratik zihniyeti yerleştirmemişsek, yasaların koymadığı hususları, yasaların koymadığı yasakları, biz koyarız ve koyuyoruz ne yazık ki... Gelin, diyelim ki, şu ülkede, kim, nasıl istiyorsa öyle inansın, inandığı gibi yaşasın; kim, nasıl düşünüyorsa onu söylesin, ülkemiz, fikir yönünden daha da zenginleşsin ve o zaman, işte, biz, bilgi çağını yakalayalım.

Saygılar sunuyorum hepinize. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

VII. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ankara Milletvekili M. Seyfi Oktay'ın, Kayseri Milletvekili Nurettin Kaldırımcı'nın, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Sayın Seyfi Oktay, gönderdiği bir yazıda “Refah Partisi sözcüsü 'medya terörü' sözcüğünü, ileri sürmüş olduğum görüşten farklı bir görüşü bana atfederek değerlendirdi” diyor; İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyor.

Sayın Oktay, aslında, ben, tutanakları getirttim; Sayın Kaldırımcı, çok yumuşak bir ifadeyle, sadece “Sayın Adalet Bakanı Seyfi Oktay Bey, o zaman, bakınız, konuşması arasında şu şekilde bir açıklama yapıyor; şu açıklamalar var: 'Maalesef, basın, medya terörü olarak adlandırılan bir süreci uzun zamandan beri sürdürüyor' “ diye bir cümlenizi almış. Arkasından da “bakınız, Yüce Yargıtay bir davada...” diyerek gerekçesini ifade etmiş. Daha sonra “iki saygıdeğer yazarımız -Sayın Seyfi Oktay'ın konuşmasından aktarıyorum- şu şekilde yazıyor: 'özgür, bağımsız ve sivil bir basın, hukuk ve ahlak tanımaz, çıkarcı ve küstah, üstelik, su içer gibi yalan söyleyen bir basın sanılmıştır. Gidişat odur ki, basınımız, hele vahşi liberalizmin çıkar gruplarıyla organik ilişkilere girdikten sonra, ipin ucunu kaçırmıştır. Bu durum, onun, güvenilirliğini de inandırıcılığını da itibarını da silip süpürecektir. Hâlâ süpürmediyse' “ gibi, yani, tamamen, sizin tutanakdaki ifadenizi almış. Ben, bunda bir sataşma görmüyorum. Sizin ifadenizi bu tutanaktan aldıktan sonra bir yorum yapmamış arkadaşımız; ama, çok ısrar ediyorsanız eski arkadaşımızsınız, buyurun size...

M. SEYFİ OKTAY (Ankara) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Yalnız, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere, Sayın Oktay, buyurun.

M. SEYFİ OKTAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öyle görüyorum ki, Refah Partisi, beni, çok seviyor hakikaten!.. Çünkü, bir konuşmamdan, bir sözcüğü, nasıl da araştırmışlar, bulmuşlar ve onu kullanıyorlar... Ben dilerdim ki, gerçekten, yıllarca uğraşarak demokratik, laik, sosyal hukuk devletini güçlendiren ve ülkemizde çağdaş, evrensel değerlere sahip bir demokrasiyi oluşturma çabası içerisinde hazırlamış olduğumuz reform paketlerinden de alıntılar yapsınlar...

Şimdi, burada, Sayın Başkan “sizinle ilgili bir husus yok” diyor. “Medya terörü” süzcüğü, burada, basın özgürlüğünü kısıtlama, sansür getirme amacıyla kullanılıyor. Oysa, benim burada kullanışım tamamen farklı. Ayrıca, “medya terörü” sözcüğü, metinden de anlaşılacağı gibi, bana ait bir sözcük değil; kime ait; medyada, basında bulunan değerli bir yazara ait ve basına ait. Buradan şu sonuç çıkar: Basında yanlışlıklar olabilir; ama, bu yanlışlıkları, görüyoruz ki, basın mensupları, bizden daha öncelikle eleştiriyor ve karşı çıkıyor. O halde basını kendi haline bırakalım, kendi sorunlarını kendisi çözsün. Bu metinden birinci anlam böyle çıkar. Eğer, ciddî şekilde bakarsanız, bu metnile getirilmek istenilen sonuçlardan birisinin bu olduğunu görürsünüz.

Bir başka şey daha var. O zaman, benim Adalet Bakanlığım döneminde hakkımda verilmiş olan bir gensoru önergesiyle ilgili olarak, gensoru önergesini verenlerle ilgili bir görüş bildirmem nedeniyle bu sözcüğü kullanmışım. Ne diyorum burada “medyayla omuz omuza, kol kola medya terörüne kaynaklık ederek, medya terörünün içinde bulunarak, onu yönlendirerek, ondan siyasal çıkar bekleyerek...” Nedir bu siyasal çıkar; yargıyı karalamak ve yargıyı karalamak suretiyle...

NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) - Yani, terör var...

M. SEYFİ OKTAY (Devamla) - Ama, terörün içerisinde, benimle ilgili gensoru veren şahsın ve o zamanki muhalefetin ortaklığı, onun yönlendirmesi var, onu söylemek istiyorum; yönlendirerek o noktaya getirmiştir.

NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) - Fark etmez...

M. SEYFİ OKTAY (Devamla) - Ne diyorum; “yargıyı karalamaya çalışmak ve bu yolla da demokrasi karşıtlığı yapmak”...

Bir başka şey daha söylüyorum “yargıyı devre dışı bırakmak ve bu yolla da, totaliter anlayışlara hizmet etmek...” Daha başka bir şey söylüyorum “devletin temel nizamını aşındırarak teokratik bir yapıya ulaşmak, Türkiye'ye, Ortaçağ karanlığını ve insan haklarını ayaklar altına alacak bir toplum düzenini getirme çabası olarak...” Bu çaba için “birkısım” diyorum; burada söylüyorum, “özellikle 'birkısım' sözcüğünün altını çizerek söylüyorum” diye yazıyorum. O halde, belli bir grupla bu şekilde olmuş.

Bizim anlayışımız şu ve o zaman, benim getirmiş olduğum, yani, benim dönemimde gelmiş olan, Adalet Bakanlığının hazırlamış olduğu Basın Yasa Tasarısının daha ilk maddesinde “Basın özgürdür sansür edilemez” ilkesi vardır...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Ne özgürlüğü?!.

M. SEYFİ OKTAY (Devamla) - Şimdi, burada, bu anlamda kullanılmış, bu nedenle kullanılmış olan böyle bir sözcük, sanki, özgürlükleri kısıtlamak için söylenmiş gibi sunuldu. Ben, özgürlükleri kısıtlamak şöyle dursun, özgürlüklerden doğacak yanlışlıkların, ancak, daha çok özgürlük verilmek suretiyle giderileceğine inanan, böylesine bir ekolden gelen bir insanım ve inanıyorum ki, eğer, basın, özgür bırakılırsa, basına müdahale edilmezse, basına sansür getirilmezse, basın özgürlüğü katledilmezse; basın, rahat ve serbest bırakılırsa demokrasiye çok büyük katkıları olacaktır ve kendi içerisindeki yanlışlıkları da bu özgürlük ortamı içerisinde bizzat kendisi giderecektir.

Bu açıklamayı yapmak zorunda kaldım; teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oktay.

Efendim, Sayın Oktay, o günkü yaptığı konuşmanın nasıl yorumlanması gerektiği konusunda bir açıklama yaptı; o da kendisinin doğal hakkı.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Doğal değil.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1. - Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli 20 nci Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşme (8/8) (Devam)

BAŞKAN - Son konuşmayı yapmak üzere, şahsı adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ateş, süreniz 10 dakikadır.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanımızı dinledikten sonra, gerçekten. Hükümetin iki ortağı olduğunu biliyoruz ama, Hükümetin iki yüzü olduğunu da, bu olayda, bir kez daha görmüş olduk.

Sayın Bakanın, bu sözlerinde samimi olduğuna inanıyorum. Umuyor ve diliyorum ki, önümüzdeki günlerde biz, bu kürsüde Sayın Bakanın, içeriğini doldurmaya çalıştığı bir yasa tasarısını görüşmeye başlarız; umuyor ve diliyorum ki, Refah Partili sayın milletvekillerinin, bir genel görüşmede ayak izlerini verdikleri faşizan bir yasa tasarısıyla karşı karşıya kalmayız. (RP sıralarından gürültüler)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Öyle, faşizan tasarı diye bir tasarı yok... Refah Partisi hakkındaki sözlerini geri al.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Ne olacağını şimdi söyleyeceğim sayın milletvekili; hiç telaşlanmayın...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Telaşlanmıyorum... Sözlerini geri al.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Niye telaşlanıyorsunuz?..

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar, rica ediyorum...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Terbiyesizlik yapma...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Ortada bir tasarı yok, gelen bir şey yok...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, düzgün konuşsun lütfen...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, yıllardır, inanç özgürlüğünü savunan bir siyasî partimiz ile karakolların camdan oluşacağını savunun bir siyasî parti Hükümetinden biz beklerdik ki, genel görüşme istendiği zaman, şu anda içeriye tıkılan 102 gazetecinin, nasıl özgürlüğüne kavuşturulacağını ve düşüncelerinden ötürü, mahkeme mahkeme dolaştırılan yazarların, nasıl, bu özgürlüklerine vurulan prangalardan kurtulacağını tartışabilseydik...

Sevgili arkadaşlar, bu arkadaşlarımızın getirdiği genel görüşme önergesine baktığımız zaman, gerçekten de tüylerim ürperiyor. Bu mesleğe, basın mesleğine uzun yıllar hizmet veren; hatta, Adalet Bakanı Sayın Kazan'ın sık sık övgülerle süslemeye çalıştığı Çağdaş Gazeteciler Derneğinin, kuruluşundan itibaren dört dönem genel başkanlığını yapan bir arkadaşınız olarak, özellikle, o dönemdeki Millî Selamet Partili arkadaşlarımızın da özgürlüklerine nasıl kavuşacakları doğrultusunda sık sık bir araya gelip, görüş teatisinde bulunduğumuz arkadaşlarımızdan, daha özgürlükçü bir genel görüşme önergesi beklerdim.

Şimdi, şöyle deniliyor: Gerçeğe uygun yayımların, haber niteliği taşıması, -yeni ölçüler getirilmiş önergelerinde- gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde objektif ölçülere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden ölçülülük bulunması... Sevgili arkadaşlar, ömrünü bu basın mesleğine adayan arkadaşlarımız var içimizde. Ben, böyle bir haber tanımını, basına getirilen böyle bir ilkelliği görmedim!..

Arkadaşlar, her meslek, her milletvekili çok saygıdeğerdir; ama, her milletvekili, her görüş, kendi alanında haddini bildiği ölçüde saygıdeğer olur. Şimdi, bu önergeyi hazırlayan arkadaşlarımızın tek tek kimliklerine, özgeçmişlerine baktım; serbest, doktorluktan gelen bir arkadaşımız bu önergeyi hazırlamış ve böyle ölçüler, kriterler getirmiş. Diğer arkadaşlarımıza bakıyoruz, yüzde 50'si imam-hatip kökenli... Sevgili arkadaşlar, 21 inci Yüzyılda, imam fetvasıyla, size, basını yönettirmezler; imam fetvasıyla basın yönetilmez... O arkadaşlarımız görevlerine dönsünler. (RP sıralarından gürültüler)

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - Ayıp... Ayıp...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - O arkadaşlarımız görevlerine dönsünler, basını, basıncılar yönetsin; buna alışın.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Besleme basın onlar...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, sivil toplum örgütlülüğünü savunarak gelen bu arkadaşlarımızın anlayışlarına bakıyoruz “devletin ekonomik ve manevî itibarına aykırı yayınlar yapmak...” deniliyor. Bu deyim, Hitler Almanyasında da yoktu, Mussolini'nin İtalyasında da yoktu, 1908'lerdeki Abdülhamit döneminde de yoktu ve 1950'lerdeki besleme basını yaratan o basın kanunlarında bile hemen hemen yoktu.

Şimdi, siz, sivil toplum örgütlülüğünü savunarak geleceksiniz, ondan sonra da, böyle, çok muallak olan, devletin birtakım menfaatlarını gerekçe göstererek basını sustarmaya kalkacaksınız... Sevgili arkadaşlar, bunun adına demokrasi denmez.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Ne alakası var!..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Bakın, bunun yanıtını, yine, Sayın Adnan Menderes'in sözlerinden veriyorum; arkadaşınız bakın ne diyor: “ Bu tasarıda, devletin, siyasî, malî itibarı gibi kavramlar yer alacak... Bunlar, tekparti döneminin ruhuna fatiha okutur. Düşünceleri farklı diye, hemen yasayla bunu ortadan kaldırmak, demokrasinin içine sığmaz.” Bunu diyen Refah Partili bir sayın milletvekili.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Yanlış söylediniz, Aydın Menderes...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Sayın Aydın Menderes.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Adnan Menderes diye yanlış söylediniz; Aydın Menderes...

BAŞKAN - Neyse... Adnan dedi; ama, fark etmez, baba oğul...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sevgili arkadaşlar, Refah Partisinin sayın sözcüleri dediler ki, “Batı'da ne varsa, biz de, bu basın tasarısıyla onu getireceğiz.” Benzetmek, tabiî, hoş bir olay değil; ama, 1950'li yıllarda, o besleme basın getirilirken, basın susturulurken, gazeteciler içeri tıkılırken, Demokrat Partinin Adalet Bakanı da aynen şöyle diyordu: “İsviçre'de, Fransa'da, Almanya'da ne varsa bizde de o olacak.” Ama, maalesef, o getirilen teklifle, ne basın, Avrupa'daki özgürlüklerine kavuşturuldu ne de söylendiği gibi, Türkiye'de bir basın özgürlüğü oluştu.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Tabutluklardan bahset biraz.

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin, rica ediyorum.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Kimden?.. Kimden?.. Söyleyin de bahsedeyim.

Söyleyin... Söyleyin...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Tabutluklardan bahset biraz.

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, siz konuşmanıza devam edin efendim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, geçen hafta, bu kürsüde genel görüşmenin yapılıp yapılmaması hakkında görüşmeler yapılırken, Sayın Adalet Bakanının basına müthiş bir saldırısını gördük; müthiş bir tepki... Biz, o gün, buraya, Sıvas davası sanıklarının duruşmasından geliyorduk. Orada da, tıpkı, Sayın Kazan'ın yaptığı gibi, basına müthiş bir saldırı vardı ve basının üzerine, “satılmış basın” diye saldırıyorlardı. Meclise geldik, o Sıvas katil zanlılarının avukatlığını yapan Sayın Adalet Bakanından da aynı tepkileri gördük.

Neden basına bu kadar düşmansınız? Bu Hükümetin kuruluş amacı belli... Bu genel görüşmenin açılması belli... Sizin bununla yapmak istediğiniz şudur: Bu Hükümet kurulurken biz dedik ki, bu Hükümet, Mercümek olayını, Darçın olayını, Başbakanlığın örtülü ödeneğini, daha doğrusu, hırsızlığı, yolsuzluğu örtmek için kurulan bir Hükümettir; ama, sayın milletvekilleri, bu olaylar, bizi çok daha hızlı doğruladı. Bakın, Sayın Refah Partisi muhalefette iken, TEDAŞ'ta, TOFAŞ'ta yolsuzluk, hırsızlık yapıldı diye Meclise araştırma önergeleri verdiniz, o, İslama düşman olan; o “gavur gelini” olan Sayın Çiller'in, güya bu pisliklerini ortaya çıkaracaktınız; ama, İktidar ortağı olur olmaz, Sayın Çiller'den daha fazla, bunların üstünü örtbas etme gayretine girdiniz. Son olarak da TEDAŞ olayıyla, bunu bir kez daha kanıtladınız.(RP ve DYP sıralarından gürültüler)

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - Terbiyeli konuş...

BAŞKAN - Rica ediyorum arkadaşlar... Bir dakika...

Sayın Ateş, son cümlenizi söyler misiniz...

Sayın Ateş, konuya bağlı olarak konuşun; bir.

İkincisi; Hükümetin sözcüsü, nasıl bir tasarı getirileceğini biraz önce burada anlattı, sizin elinize yeterli delili verdi. Buna rağmen, siz, faşizan bir tasarı geleceği varsayımıyla konuşma yapmayınız, rica ediyorum.

Buyurun.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Sayın Başkan, benim söylediğimi şu: Sayın Bakan, iyi niyetle bir şeyler söyledi, “inşallah biz, ileriki günlerde faşizan bir yasa tasarısıyla karşı karşıya kalmayız” dedim. Benim, sözlerim bu. Bundan niye alınıyorsunuz, onu anlayamadım doğrusu. (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Öyle demediniz... Öyle demediniz...

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - Terbiyeli ol biraz... Ayıp..

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin, rica ediyorum...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Terbiyeyi, hele sizden öğrenecek hiç halim yok, önce siz bir terbiyeli olun, dinleme terbiyesini öğrenin.(RP ve DYP sıralarından gürültüler)

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - Önce konuşmayı öğren. “gavur gelini” falan ne demek?.. Ayıp yahu...

BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin, rica ediyorum...

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Edepli konuşması lazım.

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) -Terbiyeli ol... Ayıp... Ayıp...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Alışın...

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) - Terbiyeli konuşsun, Sayın Başkan...

BEKİR SOBACI (Tokat) - Ayıp... Ayıp...

BAŞKAN - Arkadaşlar, rica ederim, herkesin kendine göre bir konuşma üslubu var, yani, illa sizin düşüncenize göre konuşmayacak ki, insanlar...

Buyurun son cümlenizi söyleyin efendim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Sayın Başkan, süremin yarısını zaten arkadaşlar kullandılar.

BAŞKAN - Tamam, efendim, son cümlenizi söyleyin, sürenizi aştınız zaten.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu genel görüşme sırasında yapılan konuşmalardan, özellikle, bu genel görüşmeyi açan sayın milletvekilleri öğrenmek istemişlerdi basının genel durumu konusunu; sanırım, muhalefet sözcülerini dinleyerek bunu öğrenmişlerdir.

Bir kimvurduya getirerek, basın hakkında, umuyor ve diliyorum ki, böyle bir düzenlemeye gitmezsiniz. Basının sahipleri vardır, basının örgütleri vardır; bunlara danışarak ve muhalefet partilerinden de görüş alarak, özellikle, düşüncelerinden ötürü cezaevine tıkalan kişiler ve gerçek anlamda basının sorunu olan tekelleşme, sendikasızlaştırma gibi sorunlar konusunda, eğer karşımıza gelirseniz, biz de muhalefet olarak size yardımcı oluruz.

Hepinize saygı ve sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Bunu söylemedin ki sen!..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın Ateş, konuşmasında “imam-hatip kökenli milletvekilleri önergeyi imzalamış” demiştir. Buraya seçilip gelen herkes, milletvekili görevine, hak ve yetkisine sahiptir; istediği yasama tasarruflarını da yapabilir. Şu veya bu kökenli olmak, burada, yasama faaliyetlerine katkıda bulunmaya veya iştirakine engel değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olan herkes de seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Belli bir meslek grubu için, böyle itham edici şekilde konuşmak da, bu Meclisin çatısı altındaki insanlara yakışmaz. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) Onun için rica ediyorum, bu konudaki tartışmaları keselim.

VII. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu'nun, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Buyurun.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Biraz önce, arkadaşınız olarak elbette, eski Bakanımıza bir söz verdiniz. Ben de...

BAŞKAN - Yani, bir latife ettik. Siz de, arada sırada bize bu kadar imkân tanıyın.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Grup Başkanvekili olarak, söylenen iki konu hakkındaki fikirleri düzeltmek istiyoruz. Mesela “faşist baskı” tarzında bir ifade kullandılar. Ben, Refah Partisi...

BAŞKAN - Efendim, getireceğiniz tasarı zaten faşizan olmayacağına göre, bu, havaya söylenmiş bir laf...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Müsaade ederseniz o kürsüden bu açıklamayı ben yapayım.

BAŞKAN - Efendim, ben onu düzelttim. Ben, Meclis Başkanvekili olarak...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Meclis Başkanvekili olarak, bizim adımıza sizin konuşmanızı, elbette, güzel sözler söylemenizi takdir ederim; ancak, müsaade ederseniz, Grup Başkanvekili olarak, o açıklamaları ben yapayım.

BAŞKAN - Efendim, sonra, açıklamayı kendisine yaptırdım ve bunda bir hakaret anlamı yok. Zaten, çalışma süremizin bitmesine 3 dakika var.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Zaten ben de 2 dakika süre isteyeceğim.

BAŞKAN - Hayır, zaten yerinizden açıklama yaptınız.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Sayın Başkan, kusura bakmayın; ama, Refah Partisi olarak bir açıklama yapmak istediğimiz zaman, daima bizim bu açıklamamıza engel oluyorsunuz.

BAŞKAN - Hangi konuda açıklama yapacaksınız?

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Şu anda da, bundan önce de, müteaddit defalar bizim Başkanlığa taleplerimiz oldu...

BAŞKAN - Hangi talep?..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Efendim, geçmişte de oldu; bizim adımıza siz söylüyorsunuz; bize, kendi adımıza, kendi düzeltmemizi yaptırmıyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, ben, burada, Meclis kürsüsünde, Meclis adabına uymayan sözler söyleniyorsa, resen düzeltiyorum; bu da doğru...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Evet, doğru; ancak, Refah Partisi için söylenen sözler nedeniyle müsaade edin ben konuşayım.

BAŞKAN - Bir dakikanızı rica edeyim...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, önergeyi veren benim. Arkadaşımız, orada, imam-hatiplik mesleğiyle birlikte şahsımızı da küçümseyen ifadeler kullandı.

BAŞKAN - Peki, söz vereceğim, 1 dakikalık bir konuşma olacak.

Hanginiz konuşacaksınız?

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Ben konuşacağım.

BAŞKAN - Peki efendim.

Zaten, 1 dakikalık zamanımız var; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Hemen toparlayacağım Sayın Başkan.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - Sayın Başkan, yanlış yapıyorsunuz; imam-hatip lisesi mezunları sadece bunlar mı canım?

BAŞKAN - Tamam efendim. (RP sıralarından gürültüler)

Efendim, Grup Başkanvekiliniz konuşuyor, lütfen...

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Bir dakika... Zamanımız dar...

Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; burada, biraz önce konuşma yapan arkadaşlarımız, yapılmış olan birtakım çalışmaları bahane ederek, “Refah Partisinin basına baskı yapma, faşist tarzda baskı yapma” ifadelerini kullandı, böyle bir yol izlediğini söyledi. Bunu kesinlikle reddediyoruz; biz, basın özgürlüğünden yanayız, basın özgürlüğünü kısıtlayıcı hiçbir kanunu getirmeyiz.

İkinci husus: Biraz önce, soruşturma önergeleriyle ilgili olarak konuşanlar, İktidara geldikten sonra, Refah Partisi olarak, bunun örtbas edilmeye çalışıldığını ifade ettiler.

Muhterem arkadaşlarım, soruşturma önergesi; adı üzerinde, soruşturma önergesidir. Mecliste kurulan soruşturma komisyonu çalışmalarını yapmıştır, arkasından karar vermiştir. Böyle bir kararı siz beğenmediniz diye, eğer bunu, Refah Partisini ilzam etmek için kullanırsanız, bu, elbette tam manasıyla önyargılı bir tavır olur, antidemokratik olur.

Muhterem arkadaşlarım, bir defa iki konu oylanmış, o iki konudan bir tanesi 13'e karşı 2 oyla -2'si de müstenkif kalmak şartıyla- kabul edilmiştir.(RP sıralarından alkışlar) Bunları gündeme getirmeden, neden önyargılı olarak bir partiyi itham etmeye kalkıyorsunuz? Bu tip ithamları kınıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karamollaoğlu.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1. - Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli 20 nci Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşme (8/8) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, basın ahlak ve meslek asaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusundaki genel görüşme tamamlanmıştır.

Sözlü sorularla, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 27 Kasım 1996 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.00





VIII.-SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Aydın Milletvekili Yüksel Yalova'nın,

- Hâkim ve savcı olarak görev yapan Alevî bürokratların pasif görevlere atanacağı iddiasına,

- Sıvas olayı sanıklarının farklı bir muameleye tabi tutulduklarına,

İlişkin Başbakandan soruları ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1300, 1308)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim. 4.9.1996

Saygılarımla.

Dr. Yüksel Yalova

Aydın

Temel nitelikleri Anayasamızda ifadesini bulan Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin kuruluşunda ve Cumhuriyet tarihimizde, Çağdaş Uygarlığı hedefleyen Atatürk ilkelerinin hayata geçirilmesinde Alevî vatandaşlarımız müsbet pay sahibi olmuşlar, demokrasimizin gelişmesinde katkıda bulunmuşlardır. Buna göre :

1. Adalet Bakanlığımızda bir süre önce teşebbüs edilen, kamuoyu baskısı nedeniyle ertelenen hâkim ve savcı atamaları çerçevesinde, üst düzey hâkim ve savcılarımız arasında bulunan alevî vatandaşlarımızın pasif görevlere atanması amacı güdüldüğü iddiaları doğru mudur?

2. Toplumsal barışa en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde böylesi iddialar karşısında Anayasal bir tavır takınmayı düşünür müsünüz? İddiaları haklı çıkaracak karineler elde edildiğinde, ilgililer hakkında demokratik hukuk devleti ilkelerini işletmeyi görev addeder misiniz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim. 6.9.1996

Dr. Yüksel Yalova

Aydın

Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan'ın çağdaş toplum ve demokrasi açısından utanç verici sayılması gereken Sıvas olayları sonrasında verdiği beyanatlarda “Birgün iktidara geldiğimizde bu dava yeniden görülecek” dediği o günkü gazetelerde yer almıştı. Buna göre :

1. Sayın Kazan, iktidarın Adalet Bakanlığı görevini üstlendiğine göre, maruz davaya ilişkin bakanlığın tutumunda herhangi bir önyargılı değişiklik olmuş mudur?

2. Sıvas sanıkları, diğer sanıklardan farklı bir muameleye tabi tutularak niçin ayrıcalıklı bir usule maruz bırakılmışlardır?

3. Sanık nakli, Sayın Bakanın, müdahil avukat sıfatını taşıdığı dönemdeki iddiasının gerçekleştiğine dair somut bir delil değil midir?

4. Amaca uygun olarak, bundan sonraki aşamalarda gerçekleştirilmesi planlanan herhangi bir hazırlık var mıdır?

5. Adalet Bakanının tarafgirane tavrını adalet anlayışınıza uygun buluyor musunuz? Değilse Sayın Bakan hakkında ne gibi bir işlem yapmayı düşünüyorsunuz?

T. C.

Adalet Bakanlığı 22.11.1996

Bakan :1650

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 7.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/1300-3363/9178 sayılı yazınız.

b) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 7.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1308-3392/9308 sayılı yazınız.

İlgi yazılar ekinde Başbakanlığa gönderilen, Başbakanlığın 11.10.1996 tarihli ve B.02.0.KKG/106-377-18/4107 ve 4112 sayılı yazıları ekinde Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanlığının 18.10.1996 tarihli ve B.02.0.0010/00743 sayılı yazısı ekinde Bakanlığıma intikal ettirilen, Aydın Milletvekili Yüksel Yalova tarafından Sayın Başbakana yöneltilen ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması tensip edilen 7/1300 ve 7/1308 Esas No.'lu soru önergelerine verilen cevaplar ikişer nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

Sayın Dr. Yüksel Yalova Aydın Milletvekili

Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımca yazılı olarak cevaplandırılması tensip olunan 7/1300 Esas No.'lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının atama ve nakilleri “Hâkim ve Savcılar Hakkında Uygulanacak Atama ve Nakil Yönetmeliği” hükümlerine göre meslek kıdemi, sicil ile eş, sağlık ve öğrenim durumu mazeretleri göz önünde tutularak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılmakta; Bakanlık Merkez Teşkilatında görevli hâkim ve savcılar arasında görev tevzii yapılırken inanç ayırımı gözetilmemektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

Sayın Dr. Yüksel Yalova Aydın Milletvekili

Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımca yazılı olarak cevaplandırılması tensip olunan 7/1308 Esas No.'lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesine konu olan olayla ilgili olarak yaptırılan inceleme sonucunda;

2.7.1993 tarihinde Sıvas'ta vuku bulan olaylar neticesinde bir kısım şahısların ölümü, bir kısmının yaralanmasıyla sonuçlanan olayların müsebbibleri hakkında Ankara 1 No.'lu Devlet Güvenlik Mahkemesine nakledilen 1993/106 Esas sayılı kamu davasının yapılan yargılaması sonucu 26.12.1994 tarihinde verilen 1994/190 sayılı mahkûmiyet ve beraat kararının ilgili taraflarca temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9 uncu Ceza Dairesinin 30.9.1996 gün ve 1996/668 Esas -4716 sayılı ilamıyla Bakan olmadan önce vekilliğini yaptığım bir kısım sanıkların da aleyhine esastan bozulduğu, dosyanın mahkemesine intikali üzerine yeniden 1996/84 Esas numarasına kaydedildiği,

-Yargılamanın Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun öngördüğü yasal şartlar içerisinde devam ettiği ve edeceği, Anayasanın 138 inci maddesinde ifade edildiği gibi herhangi bir kişi ve kuruluşun davaya müdahale ve yönlendirmesinin söz konusu olmadığı, tarafgirane davranıldığı hususunun mücerret iddiadan ibaret olduğu,

- Sıvas olaylarının sanıklarına, cezaevlerinde herhangi bir farklı uygulama yapılmadığı,

- Söz konusu sanıkların yargılamalarına Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde devam edildiğinden, Ankara'ya yakın ve muhkem bir cezaevi olan Kırşehir E Tipi Kapalı Cezaevine konuldukları,

-Tutuklu sanıklar hakkında mahkemelerince verilen ilk kararda; tutukluların üzerlerine atılı suçlamaların 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına girmemesi, adlî suçlar kapsamında kalması üzerine, tutuklu sanıklar “terör cezaevi” statüsünde bulunan Kırşehir E Tipi Kapalı Cezaevinden kendi talepleri doğrultusunda Sıvas E Tipi Kapalı Cezaevine nakledildikleri,

-Bu uygulamada mevzuata aykırı bir hukuk bulunmadığı,

Anlaşılmıştır.

Sıvas olayları nedeniyle tutuklu olarak yargılanan sanıkların, Sıvas E Tipi Kapalı Cezaevine kendi talepleri üzerine nakledilmelerine dair işlem, tutuklu ya da hükümlülerin hangi infaz kurumlarına, hangi şartlar dahilinde sevkedilecekleriyle ilgili olarak Bakanlık görevine getirilmemden önce belirlenen prensiplere göre yapılmaktadır.

Sıvas olayları sanıklarıyla ilgili olarak Bakanlığımın hiçbir zaman ayrı bir hazırlığı veya planı olmamıştır. Bundan sonra da olmayacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

2. -İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, bir öğrencinin annesinin Alman asıllı olduğu gerekçesiyle GATA'ya alınmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in yazılı cevabı (7/1363)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın Tansu Çiller tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Atilla Tiryaki adlı öğrencinin annesinin Alman asıllı olduğu gerekçesiyle GATA'ya alınmadığı doğru mudur?

2. Ülkeler arası ilişkiler mütekabiliyet esasına dayandığına göre, Almanya bu uygulamaya emsal olarak annesi Türk olan onbinlerce Alman vatandaşına tatbik edebilir mi?

3. Bu durumda zararlı çıkan biz olmaz mıyız?

T. C.

Dışişleri Bakanlığı

Yurtdışında Yaşayan Türkler Genel Müdürlüğü 18.11.1996

Sayı :YBGY/145.000-2612-725

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :7.10.1996 tarih ve Kan. Kar. Md.A.01.0.GNS.0.10.00.02-3639 sayılı yazıları.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı tarafından Başkanlıklarına tevdi edilmiş bulunan soruların cevapları aşağıda sunulmuştur.

1. Askerî okullara ve yükseköğretim kurumlarına girişlerin özel koşullara ve askerlik mesleğinin gerektirdiği özel bir statüye bağlanması tüm ülkelerde genel kabul gören bir uygulamadır.

2. Askerî okullara giriş, Almanya'da da özel koşullara tabidir. Bu itibarla, Almanya'nın soru önergesinde bahse konu olayı, yükseköğretim kurumlarına girişte emsal alarak, bu uygulamayı annesi Türk olan onbinlerce Alman vatandaşına tatbik etmesi için geçerli bir neden bulunmamaktadır.

3. Madde (2)'deki hususlar çerçevesinde bu olay dolayısıyla Türkiye'nin bir zarara uğramasının sözkonusu olmadığı düşünülmektedir.

Saygılarımla arz ederim.

Prof. Dr. Tansu Çiller

Dışişleri Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

3. -İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın,

- İstanbul'un elektrik dağıtımında yaşanan bazı sorunlara,

- İstanbul'un elektrik kablolarının değiştirilmesiyle ilgili olarak ŞATEKfirması ile BEDAŞ arasında yaşanan bazı olaylara,

-İstanbul'un elektrik dağıtımıyla ilgili olarak BEDAŞve ŞATEK arasındaki yetki ve görev çatışmasına,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1451, 1452, 1453)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul'un elektrik dağıtımında yaşanan bazı sorunlarla ilgili olarak, aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. İstanbul -Avrupa Yakasının elektriğini dağıtan BEDAŞ nedir?

2. İstanbul'un tüm kablo sisteminin değişmesini öngören TÜBİTAK-Bilten Projesinin kapsamı, süresi ve maliyeti nedir?

3. TÜBİTAK'tan ihaleyi alan ŞATEKnedir? Kurucuları kimlerdir?Sermaye ve teknik olarak yeterli midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul'un elektrik kablolarının değiştirilmesiyle ilgili bir ihaleyi kazanan ŞATEKFirması ile İstanbul'un elektriğini dağıtaş BEDAŞKurumu arasında yaşanan bazı olaylarla ilgili olarak aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. TÜBİTAK'tan çok uzun vadeli bir projeyi üstlenen ŞATEKFirmasına BEDAŞtarafından henüz bir hakediş olmadan, 12 598 milyar ve 14 676 milyar TL. olmak üzere 2 ayrı ödeme yapıldığı doğru mudur?

2. ŞATEKFirmasına ödeme yapılabilmesi için, Dağıtım Şebekeleri İşl. Bk. Md. Niyazi Aygül'ün İstanbul Avrupa Yakası Bölge Müdürlerini, “ŞATEK bölgemizde çalışma yapmıştır.” şeklindeki raporları imzalamaya zorladığı doğru mudur?

3. Bu raporları imzalamayan Müdür Yardımcısı Erol Ünal ve Başmühendis Mustafa Özgiray'ın görevden alındıkları ve disipline verildikleri doğru mudur?

4. ŞATEKtarafından yapılacağı bildirilen işlerin 5.9.1996'da BEDAŞ Genel Müdürü Süleyman Aksoy emriyle yeniden BEDAŞ'a devredilmesine rağmen, ŞATEKelemanlarının bu işleri yapmaya devam etmeleri ile ŞATEK'in hakediş kazandığı doğru mudur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul'un elektrik dağıtımı ile ilgili olarak aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

BülentAkarcalı

İstanbul

1. BEDAŞile ŞATEKfirması arasındaki yetki ve görev çatışmasını önlemek için ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

2. TEŞ-İŞ Sendikasının baskısıyla BEDAŞ'ın ihale alan ŞATEK'e uygun çalışma koşullarını sağlayamadığı doğru mudur?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 22.11.1996

Sayı :B.15.0.APK.0.23-300-1613-18453

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M. Başkanlığının 16.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-3798 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'nın tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/1451, 1452 ve 1453 esas no.'lu yazılı soru önergeleri ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'nın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1451-3680)

Soru 1. İstanbul Avrupa Yakasının elektiriğini dağıtan BEDAŞ nedir?

Cevap 1. BEDAŞ; Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş., sermayesinin tamamı TEDAŞ'a ait bir bağlı ortaklıktır.

Soru 2. İstanbul'un tüm kablo sisteminin değişmesini öngören TÜBİTAK-BİLTEN Projesinin kapsamı, süresi ve maliyeti nedir?

Cevap 2. TÜBİTAK-BİLTENProjesi, Boğaziçi Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin işletimi altındaki İstanbul Avrupa Yakasında 34,5 kv'a dönüşüm çalışmaları yürütülen beş bölgede, uygulanacak Fider Otomasyonu Sisteminin yanısıra bir Ana Yük Tevzi ve beş bölge Yük Tevzi Merkezinin kurulmasını ve Orta Gerilim Sisteminin proje süresi sonuna kadar işletilmesini kapsamaktadır.

TÜBİTAK-BİLTEN bu proje çerçevesinde, imzalanan sözleşmenin konusunu oluşturan Fider Otomasyonu Sistemini ve Yük Tevzi Merkezlerini teçhizat, yardımcı malzeme ve yazılım olarak tüm bileşenlerini hatasız yerine getirecek şekilde bir bütün olarak temin ve monte ederek işletmeye alacak, bu sistemlerle ilgili eğitimi verecek ve Yük Tevzi Merkezlerini proje süresi sonuna kadar işletecektir. BİLTEN bu süre boyunca gerekli sayıda manevra ekipleri oluşturarak Orta Gerilim Sistemindeki her türlü arıza ve işletme manevralarını en kısa sürede gerçekleştirecektir.

Ayrıca, BİLTEN- işletme esnasında;

a) Sistemde mevcut röle koordinasyonunu gözden geçirerek, kullanılacak malzemelerin BEDAŞtarafından temini ile gerekli düzenlemeleri yapacaktır.

b) Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından temin edilecek Orta Gerilim sigortalarını takacaktır. Beton direkler için gerekirse kovalı araç temini, BEDAŞ tarafından sağlanacaktır.

c) Kullanıcı trafolarının puant yüklerini tespit ederek, BEDAŞ'a bildirecektir.

Bölgeler ve kurulacak sistemlere ait bilgiler ekte sunulmuştur.

Projenin süresi 15 yıl olup, maliyeti (1 yıllık işletme dahil) 6 488 800 $'dır.

Soru 3. TÜBİTAK'tan ihaleyi alan ŞATEKnedir? Kurucuları kimlerdir? Sermaye ve teknik olarak yeterli midir?

Cevap 3. TÜBİTAK-BİLTEK bir kamu kuruluşu olup, sözkonusu kuruluşla yapılan sözleşme gereği, BEDAŞ'ın sözleşme kapsamındaki muhatabı TÜBİTAK'tır. Bu nedenle, BEDAŞ'ın ŞATEK'le hiç bir ilgisi olmadığı gibi, TÜBİTAK'ın üçüncü şahıslara yaptıracağı işlerde sorumluluk TÜBİTAK'a aittir. ŞATEK'in TÜBİTAK ile ilişkisi BEDAŞ'ıın sorumluluk alanına girmemektedir.

2. Fider Otomasyonu Sistemi

Fider Otomasyonu Sisteminin kurulacağı bölgeler ve bu bölgelerdeki 154/34.5 kV indirici merkez, 34.5 kV dağıtım fideri (154/34.5 kV indirici merkezlerdeki fider çıkışları), 34.5/0.4 kV dağıtım transformatör merkezleri ve 34.5/10 kV indirici merkez giriş fideri sayıları aşağıda verilmiştir.

1. Bölge :Levent-Etiler

154/34.5 kV indirici merkez 1 adet

34.5 kV dağıtım fideri 5 adet

34.5/0.4 kV dağıtım transformatör merkezi 39 adet

34.5/10 kV indirici merkez giriş fideri 1 adet

2. ve 3 üncü Bölge :Yenibosna ve Davutpaşa (2 ve 3 üncü bölgeler birarada verilmiştir ve aşağıdaki sayılar bu iki bölgenin toplamıdır.)

154/34.5 kV indirici merkez 2 adet

34.5 kV dağıtım merkezi 7 adet

34.5/0.4 kV dağıtım transformatör merkezi (2 adet 2 trafolu merkez) 83 adet

4. Bölge :Sağmalcılar -Maltepe

154/34.5 kV indirici merkez 1 adet

34.5 kV dağıtım merkezi 2 adet

34.5/0.4 kV dağıtım transformatör merkezi (4 adet 2 trafolu merkez) 21 adet

34.5/10 kV indirici merkez giriş fideri 2 adet

5. Bölge :Alibey-Cendere-Hürriyet Tepesi

154/34.5 kV indirici merkez 1 adet

34.5 kV dağıtım fideri 1 adet

34.5/0.4 kV dağıtım transformatör merkezi (1 adet 2 trafolu merkez) 20 adet

34.5/10 kV indirici merkez giriş fideri 3 adet

Burada belirlenen sistem, aynı zamanda dağıtım SCADA sisteminin alt yapısını oluşturmaya yönelik olup, ileride yazılım, donanım ve cihaz gibi eklemelerle daha değişik dağıtımı otomasyonu işlevlerini de yüklenebilme özelliğine sahiptir.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'nın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1452-3681)

Soru 1. TÜBİTAK'tan çok uzun vadeli bir projeyi üstlenen ŞATEKFirmasına BEDAŞtarafından henüz bir hakediş olmadan, 12 598 milyar ve 14 676 milyar TL. olmak üzere 2 ayrı ödeme yapıldığı doğru mudur?

Cevap 1. BEDAŞ'ın ŞATEK Firmasıyla herhangi bir anlaşması veya sözleşmesi olmadığı için ŞATEK Firmasına ödeme yapılması da mümkün değildir.

Soru 2. ŞATEKFirmasına ödeme yapılabilmesi için, Dağıtım Şebekeleri İşletme Bakım Müdürü Niyazi Aygül'ün İstanbul Avrupa Yakası Bölge Müdürlerini, “ŞATEK bölgemizde çalışma yapmıştır.” şeklindeki raporları imzalamaya zorladığı doğru mudur?

Cevap 2. BEDAŞ ile hiç bir ilgisi olmayan ŞATEK Firması ile ilgili olarak, Dağıtım Şebekeleri İşletme Bakım Müdürü Niyazi Akgül'ün böyle bir zorlama yapması da mümkün değildir.

Soru 3. Bu raporları imzalamayan Müdür Yardımcısı Erol Ünal ve Başmühendis Mustafa Özgiray'ın görevden alındıkları ve disipline verildikleri doğru mudur?

Cevap 3. Adı geçen görevlilerin görevden alınmaları sözkonusu değilidir. Haklarında herhangi bir disiplin işlemi yapılmamıştır?

Soru 4. ŞATEKtarafından yapılacağı bildirilen işlerin 5.9.1996'da BEDAŞ Genel Müdürü Süleyman Aksoy emriyle yeniden BEDAŞ'a devredilmesine rağmen, ŞATEKelemanlarının bu işleri yapmaya devam etmeleri ile ŞATEK'in hakediş kazandığı doğru mudur?

Cevap 4. TÜBİTAK-BİLTENtarafından yapılacak olan işlerin içinden sadece birisi olan orta gerilim manevraları, 5.9.1996 tarihinde BEDAŞtarafından durdurulmuştur. Müşterek çalışma protokolu çerçevesinde 17.9.1996 tarihine kadar devam eden sözkonusu çalışma, bu tarihte tamamen durdurulmuştur. Dolayısıyla bu tarihten itibaren TÜBİTAK-BİLTEN'e orta gerilim manevrası ile ilgili herhangi bir hakediş gerçekleşmemiş olup, ödeme de sözkonusu değildir.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'nın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1453-3682)

Soru 1. BEDAŞile ŞATEKFirması arasındaki yetki ve görev çatışmasını önlemek için ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

Cevap 1. BEDAŞ'ın ŞATEKfirması ile ilgisi olmadığı için yetki ve görev çatışması olması da mümkün değildir.

Soru 2. TES-İŞ Sendikasının baskısıyla BEDAŞ'ın ihale alan ŞATEK'e uygun çalışma koşullarını sağlayamadığı doğru mudur?

Cevap 2. ŞATEK, BEDAŞ'tan ihale almamıştır. BEDAŞ ile TÜBİTAK-BİLTENarasında 26.2.1996 tarihinde imzalanan sözleşmenin muhatabı TÜBİTAKolmaktadır.

4. -Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu'nun, patates üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1505)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim. 28.2.1996

M. Salih Katırcıoğlu

Niğde

Sorular :

1. Niğde-Nevşehir bölgesi patates üreticilerinin patateslerinin 2/3'ü yani 1 500 000 tonluk kısmı hala ellerindedir. Bu patateslerin gerek iç ve gerekse dış piyasada değerlendirilmesi için ne tedbirler düşünülmektedir?

2. Patates üreticisi patatesini satamadığından zor durumdadır. Buna rağmen sulamadan dolayı ağır elektrik borçlarını da ödeyememektedir. Bu itibarla çiftçinin mağduriyetinin giderilmesi için elektrik borçlarının ertelenmesi ve faizlerinin kaldırılması gerekmektedir. Hükümetiniz bu konuda ne düşünmektedir?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 22.11.1996

Sayı :B.15.0.APK.0.23.300-1614-18454

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) Devlet Bakanlığının 25.10.1996 tarih ve B.02.0.0010/00912 sayılı Bakanlığımıza muhatap yazısı.

b)TBMMBaşkanlığının 21.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1505-660/1454 sayılı yazısı.

Niğde Milletvekili Sayın Mehmet Salih Katırcıoğlu'nun dönemin Başbakanına tevcih ettiği, daha önce Bakanlığıma intikal etmemiş bulunan 7/398-660 esas no.lu yazılı soru önergesinin, sözlü soru önergesine çevrildiği ilgi a'da kayıtlı yazı ile bildirilmişti.

İlgi b'de kayıtlı yazı ile de bahse konu soru önergesinin, TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmamasından dolayı, 7/1505-660 esas no ile tekrar yazılı soru önergesine çevrildiği şifahen tespit edilmiş bulunmaktadır.

7/1505-660 esas no.lu yazılı soru önergesinin, Bakanlığım ilgi alanına giren sorusu ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Niğde Milletvekili Sayın Mehmet Salih Katırcıoğlu'nun Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/1505-660)

Soru :

Patates üreticisi patatesini satamadığından zor durumdadır. Buna rağmen sulamadan dolayı ağır elektrik borçlarını da ödeyememektedir. Bu itibarla çiftçinin mağduriyetinin giderilmesi için elektrik borçlarının ertelenmesi ve faizlerinin kaldırılması gerekmektedir. Hükümetiniz bu konuda ne düşünmektedir?

Cevap :

Bakanlığım kuruluşlarından TEDAŞ Genel Müdürlüğü tarafından, tarımsal sulama koopreratifleri, pompaj tesisleri ile münferit olarak tesis edilmiş ticarî tarıma dayalı arazilerin sulanmasını sağlayan elektrik tesisleri abonelerinin mağduriyetini önlemek için;

- 18.10.1996 tarih ve 37-591 sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile, 1996 yılında ve daha önceden birikmiş borçlarının 31.3.1997 tarihine kadar tasfiye edilmesi durumunda gecikme zammının alınmaması,

-18.10.1996 tarih ve 37-592 sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile de, tarımsal sulama statüsündeki abonelerimizin sarfetmiş oldukları elektrik enerjisine ait endeks okumalarının, hasat mevsimi bitiminden önce makul bir sürede yapılması, cereyan faturalarının da o bölgedeki mahsulün satış tarihleri dikkate alınarak tanzim ve tahsil edilmesi,

hususlarında kararlar alınarak hükme bağlanmıştır.

5.-Afyon Milletvekili H.İbrahim Özsoy'un, deprem afetine uğrayan Dinar, Kızılören ve Evciler'deki esnafın vergi borcunun affedilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in yazılı cevabı (7/1574)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun yazılı olarak Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Dr. H. İbrahim Özsoy

Afyon

1 Ekim 1995 tarihinde deprem afetine uğrayan Dinar, Kızılören ve Evciler esnafının işyerleri ve işyerindeki entaazı yerle bir olduğu malumunuzdur. Bu itibarla esnafın durumu göz önüne alınarak 53 üncü hükümet zamanında kararname haline getirilip yürürlüğe konamayan bu konu hakkında.

1. Depremzede esnafının vergi borcunun affedilmesini düşünüyor musunuz?

2. Bu konuda herhangi bir kararname çalışması yapıyor musunuz?

T. C.

Maliye Bakanlığı

Gelirler Genel Müdürlüğü 22.11.1996

Sayı :B.07.0.GEL.0.82/8211-9-55675

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Kanunlar Kararlar Müdürlüğünün 8.11.1996 tarih ve 11089 sayılı yazısı.

Tarafımdan cevaplandırılmak üzere Afyon Milletvekili Sayın Dr. H. İbrahim Özsoy tarafından verilen ilgi yazı eki 7/1574-4014 sayılı yazılı soru önergesinde belirtilen sorulara ilişkin cevaplarımız aşağıda açıklanmıştır.

1. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 115 inci maddesinde yer alan hüküm uyarınca tabiî afetlere maruz kalan mükelleflerin afet tarihine kadar tahakkuk edip ödenmemiş olan ve zarara uğrayan gelir kaynakları ile ilgili vergi borçları gördükleri zarar derecesi ile orantılı olarak terkin edilebilmektedir.

Afyon İli Dinar İlçesinde meydana gelen deprem afetinden zarar gören mükelleflerin, vergi borçlarının terkini için bağlı oldukları vergi dairesine yapmış oldukları müracaatların Bakanlığımıza intikali üzerine, yukarıda belirtilen kanun hükmü gereğince mükelleflerin vergi borçlarının zarar dereceleri ile orantılı olarak terkin edilmesi uygun görülmüş, belgeleri tekemmül ettirilerek Afyon Defterdarlığına gönderilmiştir.

2. Depremde zarar gören mükelleflerin vergi borçlarının tamamen terkin edilmesi hususu ise kanun değişikliği ile mümkündür. Bu maksatla Bakanlığımızca hazırlanan Kanun Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş olup, Plan ve Bütçe Komisyonunun gündeminde bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener

Maliye Bakanı

6. -Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın, Kütahya'nın Emet İlçesinde Asit-borik fabrikasının kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin yazılı cevabı (7/1578)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Teoman Rıza Güneri tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 4.11.1996

Emin Karaa

Kütahya

Ülkemizin en zengin yeraltı kaynaklarından olan Bor cevherinden Kolemanit minerali Türkiye'de sadece Kütahya'da Emet ve Hisarcık sınırları içinde bulunmaktadır.

Bu bölgeden çıkarılan Kolemanit minerali, birincisi 1970 yılında, ikincisi 1980 yılında Bandırma'da kurulan Asit-Borik fabrikalarında işlenerek Asit-Borik üretilmektedir.

Emet-Bandırma arası 320 km. olup, bu bölgeden çıkarılan hammaddeler kamyon ve vagonlarla Bandırma'ya taşınmak suretiyle oradaki Asit-Borik fabrikalarında işlenmektedir.

Fabrikaların Bandırma'da olması, hem hammaddenin taşıma maliyetini artırırken hem de şehrin göbeğinde kalmış olan bu fabrikaların atıkları Bandırma Körfezine, Manyas Gölüne verilerek çevreye önemli ölçüde zarar vermektedir. Manyas'taki millî park içinde yer alan “Kuş Cenneti” Asit-Borik fabrikasının zorunlu atıklarından dolayı kuşlar için adeta bir cehennem olmuştur.

Kütahya İli sınırları içinde çıkarılan Bor cevherinin Kütahya'da Emet İlçesinde kurulacak olan bir fabrikadan işlenmesi hem taşıma maliyetini önemli ölçüde azaltacak, hem de Bandırma'da yaşanan çevre katliamına son verecektir.

Son zamanlarda basında, Bandırma'da bulunan Etibank'a ait Asit-Borik fabrikasının çevreye verdiği büyük zarardan dolayı kapatılacağı ve KütahyaEmet İlçesinde Asit-Borik fabrikası kurulacağı yönünde haberler çıkmaktadır.

Soru 1. Asit-Borik fabrikasının Emet'te kurulacağı yönünde basında yer alan haberler doğru mudur?

Soru 2. Bu haberler doğru ise; hazırlanmış bir proje var mıdır? Bu projeye göre fabrika ne zaman kurulacaktır?

Soru 3. Bu tesislerde kaç işçinin çalışması söz konusu olacaktır?

T. C.

Devlet Bakanlığı 21.11.1996

Sayı :B.02.0.016/01280

Konu :Soru Önergeleri.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M. Başkanlığının 8.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1578-4028/11167 sayılı yazısı.

Kütahya Milletvekili Sayın Emin Karaa'nın şahsıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen, 7/1578 esas no.lu yazılı soru önergeleri ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Teoman Rıza Güneri

Devlet Bakanı

Kütahya Milletvekili Emin Karaa'nın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1578-4028)

“Ülkemizin en zengin yeraltı kaynaklarından olan Bor cevherinden Kolemanit minerali Türkiye'de sadece Kütahya'da Emet ve Hisarcık sınırları içinde bulunmaktadır.

Bu bölgeden çıkarılan Kolemanit minerali, birincisi 1970 yılında, ikincisi 1980 yılında Bandırma'da kurulan Asit-Borik fabrikalarında işlenerek Asit-Borik üretilmektedir.

Emet-Bandırma arası 320 km. olup, bu bölgeden çıkarılan hammaddeler kamyon ve vagonlarla Bandırma'ya taşınmak suretiyle oradaki Asit-Borik fabrikalarında işlenmektedir.

Fabrikaların Bandırma'da olması, hem hammaddenin taşıma maliyetini artırırken hem de şehrin göbeğinde kalmış olan bu fabrikaların atıkları Bandırma körfezine, Manyas Gölüne verilerek çevreye önemli ölçüde zarar vermektedir. Manyas'taki millî park içinde yer alan “Kuş Cenneti” Asit-Borik fabrikasının zorunlu atıklarından dolayı kuşlar için âdeta bir cehennem olmuştur.

Kütahya İli sınırları içinde çıkarılan Bor cevherinin Kütahya'da Emet İlçesinde kurulacak olan bir fabrikadan işlenmesi hem taşıma maliyetini önemli ölçüde azaltacak, hem de Bandırma'da yaşanan çevre katliamına son verecektir.

Son zamanlarda basında, Bandırma'da bulunan Etibank'a ait Asit-Borik fabrikasının çevreye verdiği büyük zarardan dolayı kapatılacağı ve Kütahya Emet İlçesinde Asit-Borik fabrikası kurulacağı yönünde haberler çıkmaktadır.” ifadesi yeralmaktadır.

- Borik Asit üretiminde yalnızca kolemanit değil, sülfürik asit de kullanılmaktadır. Takriben 2 ton cevher ve 1 ton sülfürik asitten 1 ton borik asit elde edilmektedir. Etibank'ın ve bir özel şirketin Bandırma'da sülfürik asit tesisi mevcuttur. Ayrıca borik asitin tamamına yakını Bandırma Limanından ihraç edilmektedir. Tesisin Emet'te kurulması halinde 2 ton cevher yerine 1 ton sülfürik asit Emet'e getirilecek ve 1 ton ürün ihraç için Bandırma'ya gönderilecektir. Yani taşımada (tonaj bakımından) Emet ile Bandırma arasında bir fark yoktur.

Etibank Boraks ve Borik Asit Fabrikalarının atıkları Manyas Gölüne değil, Ağıldere mevkiindeki artık barajına verilmektedir. Manyas Gölü'ndeki kirliliğin nedeni Etibank değil, çevredeki irili ufaklı tesisler, özellikle yem fabrikaları ve tarımda gübre kullanımıdır.

Ağıldere Barajı'nda toplanan atıklardaki katı madde çöktürülmekte ve baraj taşkanı berrak olarak denize verilmektedir. Tabiî ki, her sınaî tesiste olduğu gibi bazı çevre problemleri söz konusudur ve bunlar üzerinde durulmaktadır.

Soru 1. Asit-Borik fabrikasının Emet'te kurulacağı yönünde basında yer alan haberler doğru mudur?

Cevap :Etibank yeni bir borik asit tesisinin kurulması konusunu etüd etmekte olup, tesisin alternatif olarak Emet'te kurulması yönünde bir fizibilite etüdü hazırlanmaktadır.

Soru 2. Bu haberler doğru ise; hazırlanmış bir proje var mıdır? Bu projeye göre fabrika ne zaman kurulacaktır?

Cevap :Eğer yeni bir borik asit tesisinin kurulmasına karar verilirse, yatırım 1997 yılı ortalarında başlanacaktır.

Soru 3. Bu tesislerde kaç kişinin çalışması söz konusu olacaktır?

Cevap :Yılda 100 000 ton Borik Asit üretecek bir tesiste yan ve yardımcı tesislerle birlikte toplam 180 civarında vasıflı ve vasıfsız işçi istihdam edilecektir.

7.-İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, İran'dan kaçarak Türkiye'ye sığınan kişilere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1579)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. İran'dan kaçarak ülkemize sığınan insanlara mülteci olma hakkının verilmesini düşünüyor musunuz?

2. Geri gönderildiklerinde bu masum insanları bekleyen akıbet nedir?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 22.11.1996

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01.255935

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 8.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1579-4030/11169 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Günümüz uygulamasında 1951 tarihli Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ve 1967 tarihli Mültecilerin Hukukî Statüsü ile ilgili protokol ve 94/6169 sayılı İltica Yönetmeliği hükümleri gereği ülkemiz; ancak Avrupa ülkelerinden ülkemize iltica talebiyle gelen yabancıları hiçbir tarih sınırlaması olmaksızın mülteci olarak kabul edebilmekte, diğer ülkelerden gelenleri ise ilgili sözleşmelerde bir hukukî sorumluluğumuz olmamasına rağmen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Ülkesel Sığınma Bildirisi ışığı altında ancak üçüncü ülkeye gitmek üzere Geçici Sığınmacı olarak kabul edebilmektedir.Dolayısıyla İran, Irak, Afgan vb. gibi ülkelerden iltica etmek maksadıyla ülkemize gelen şahıslar ancak geçici sığınmacı olarak ülkemize kabul edilebilmektedir.

Bu nedenle üçüncü ülkeye gitmek üzere ülkemize gelen ve ülkemizden geçici sığınma talep eden ve bu talepleri kabul edilmeyen sözkonusu İran uyruklu sığınmacıların ülkemize mülteci olarak kabul edilmeleri yürürlükteki mevzuat çerçevesinde mümkün olmamaktadır.

Ancak 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesinde taraf devletlere herzaman bu çekinceyi kaldırabilme hakkı tanınmıştır.Türkiye tarafından sözleşme kapsamı açısından böyle bir genişletme yapılacak ise, bu yetkinin Bakanlığımız değil Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetki alanı içinde olması sebebiyle TBMM'nin uygun görmesi halinde bu çekincenin kaldırılması gündeme gelebilecek, böylelikle de Avrupa dışı bölgelerden gelen ilticacılar da ülkemizde mülteci olarak kalabilecektir.

Sözkonusu şahısların talepleri hakkında İçişleri Bakanlığı olarak Dışişleri Bakanlığının da görüşü alınarak değerlendirme yapılmaktadır.Genellikle İran uyruklu yabancıların başvuruları olumlu olarak cevaplandırılmakta ve BMMYK(Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) kanalıyla üçüncü bir ülkeye yerleştirilmektedirler.

Bu arada; geçtiğimiz aylarda üçüncü bir ülkeye gitmek üzere ülkemize gelen ve başvuru talepleri BMMYK'ce reddedilmesine rağmen İçişleri Bakanlığı olarak 1.1.1997 tarihine kadar ikamet için verilen ve yaptıkları açlık grevleri ile basın-yayın organlarında yer alan İranlı sığınmacılardan oluşan bir grup; ülkemiz yasalarını çiğneyerek çeşitli eylemlerde bulunmuşlardır.

Adı geçenlerin ülkemizdeki durumlarını çarpıttıkları, kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir çalışma içerisinde bulunarak İran devleti bakımından siyasî suçlu durumuna düşmeye ve böylece geçici sığınmacı statüsü kazanmaya çalıştıkları gözlenmektedir. Sözkonusu grubun durumları yine de Dışişleri Bakanlığı ile yapılacak ortak çalışmalar sonucunda ikamet izinlerinin bitim tarihi olan 1.1.1997 tarihinde tekrar değerlendirilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

8.-Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, Niğde Polis Okuluna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1582)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Niğde Polis Okulu ile ilgili aşağıdaki sorularımın Sayınİçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 4.11.1996

Akın Gönen

Niğde

1. Halen yapımı hızla devam etmekte olan Niğde Polis Okulu, 1997 yılı içerisinde faaliyete geçirilecek midir?

2. Yeni çıkan Trafik Yasası doğrultusunda ve hizmet gerekleri çerçevesinde açılacak okulun, özellikle İç Anadolu ile Doğu Anadolu Bölgesi illerinin ihtiyacını karşılamak üzere “Trafik Polis Okulu” olarak hizmete açılmasını düşünür müsünüz?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 22.11.1996

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-255934

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 8.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4141-1172-7/1582-4030/11169 sayılı yazısı.

Niğde Milletvekili Akın Gönen tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Halen yapımı devam etmekte olan Niğde Polis Okuluna, yeterli ödenek verildiği takdirde inşaatı 1998 yılında bitirilmesi düşünülmektedir.

Sözkonusu okulun “Trafik Polis Okulu” olarak hizmete açılması hususunda hali hazırda herhangi bir planlamamız bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

9.-Malatya Milletvekili Ayhan Fırat'ın, enerji sektöründe yapılacak yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün yazılı cevabı (7/1585)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirttiğim konulardaki suallerimin Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına müsaadelerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 10.11.1996

Ayhan Fırat

Malatya

Yüce Mecliste okuduğunuz 53. Hükümet programında 2000 yılında ülkemizde üretilecek enerji miktarının 140 milyar KWh olacağını belirtiğiniz malumlarınızdır.

Buna göre,

1. Bu yıldan başlamak kaydiyle 2000 yılına kadar hangi yeni santraller veya üniteler devreye girecek ve ne miktarda üretim yapılacaktır?

2. Herhangi bir nükleer santralin devreye sokulması düşünülmekte midir?

3. Enerji sektörü için 7. beş yıllık süre içerisinde ne miktarda bir yatırım düşünülmektedir?

T. C.

Devlet Bakanlığı 22.11.1996

Sayı :B.02.0.0010/01101

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 7.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4108-11364 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.'nün 13.11.1996 tarih ve B.02.0.KKG/106-285-1, 286-11/4513 sayılı yazısı.

Malatya Milletvekili Ayhan Fırat'ın; dönemin Başbakanına tevcih ettiği, Enerji Sektörüne yapılacak yatırımlara ilişikin, 6/19-784 Esas ve Evrak Kayıt No.lu ve 7/1585 Esas No.lu yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Lütfü Esengün

Devlet Bakanı

Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat'ın Sözlü Soru Önergesi ve Cevabı (6/19-784)

Yüce Mecliste okuduğunuz 53. Hükümet programında 2000 yılında ülkemizde üretilecek enerji miktarının 140 milyar KWh olacağını belirttiğiniz malumlarınızdır.

Buna göre,

Soru 1. Bu yıldan başlamak kaydıyla 2000 yılına kadar hangi yeni santraller veya üniteler devreye girecek ve ne miktarda üretim yapılacaktır?

Cevap 1. 1995 yılı sonu itibariyle Türkiye toplam kurulu gücü, termik 11 089 MW, hidrolik 9 862 MW olmak üzere 20 951 MW'a ulaşmıştır.Ortalama enerji üretim kapasitesi ise 68,9 milyar Kwh termik, 36,1 milyar Kwh hidrolik olmak üzere 105 milyar Kwh olmuştur.

1996-2000 yılları arasında devreye alınması öngörülen termik ve hidrolik kapasite toplamı ile ulaşılacak Türkiye toplam üretim kapasitesi aşağıda verilmiştir.

Türkiye Toplam

Devreye Alınacak Üretim Kapasitesi

İlave Kapasitesi (MW) (Milyon Kwh)

Yıllar Termik Hidrolik Toplam

1996 416 75 491 108 669

1997 392 397 789 112 887

1998 857 350 1 207 120 987

1999 3 241 951 4 192 146 958

2000 922 626 1 528 155 157

Bu dönemde, devreye alınacak ilave kapasiteyi oluşturan ve kamu ve özel kesim tarafından inşaası sürdürülen termik ve hidrolik santrallar ile otoprodüktör tesislerine ait liste ekte verilmektedir.

Soru 2. Herhangi bir nükleer santralın devreye sokulması düşünülmekte midir?

Cevap 2. Bilindiği üzere, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de artan nüfus, sanayileşme ve refah düzeyinin yükselmesi nedenleriyle, hızla artan elektrik enerjisi talebini güvenli, yeterli, çevre faktörü de göz önünde tutularak ekonomik koşullarda karşılanması ana hedeflerimizden birisidir. Bu çerçevede; gerek sistemin güvenilirliğini sağlamak için kaynak açısından çeşitlendirilmeye gidilmesi, gerekse kömür ve hidrolik dışındaki kaynaklarımızın kısıtlılığı ile dış kaynaklara bağımlılığın en aza indirilmesi, ülkemizde ortalama %8-10 oranında artmakta olan elektrik enerjisi talebinin karşılanmasında, alternatif çözümlerden biri olan nükleer santralların kurulmasını kaçınılmaz kılmaktadır.

Değişen koşullara ve değişik alternatif senaryolar halinde yapılan planlama çalışmaları sonuçlarına göre, nükleer santrallara 2000'li yıllarda ihtiyaç duyulmakta olup, sistemin 2005 yılından itibaren yoğunlaşarak 2 ile 5 arasında değişen sayılarda nükleer santrallara ihtiyaç göstereceği anlaşılmaktadır.

TEAŞ tarafından yapılan ülkemiz uzun dönem elektrik enerjisi planlama çalışmalarına göre 2005 ve 2008 yılında işletmeye girecek şekilde her biri 1 000 MW gücünde iki nükleer santralın yapılması programlanmış bulunmaktadır.

Akkuyu'da kurulması planlanan ilk nükleer santral projesinin ihale hazırlık çalışmaları istenildiği an kısa sürede ihaleye çıkılacak duruma getirilmiştir.

Soru 3. Enerji sektörü için 7 nci beş yıllık süre içerisinde ne miktarda bir yatırım düşünülmektedir?

Cevap 3. VII. Beş Yıllık Kalkınma Planında, enerji sektörü için, 1994 yılı fiyatları ile, 331,5 trilyon TL.'sı kamu, 230 trilyon TL.'sı özel sektör tarafından olmak üzere, toplam 561,5 trilyon TL.'lik yatırım yapılması öngörülmektedir. Bu miktar 7 nci plan döneminde yılda yaklaşık 3,8 milyar $'lık yatırıma tekabül etmektedir.

İnşaatı Sürdürülen ve 1996-2000 Yılları Arasında Devreye Alınmaları Planlanan Kamu Santralları ile İleri Aşamalara Gelmiş YİDve Otoprodüktör Tesislerin Kurulu Güç ve Üretim Durumları

Kurulu Güç Üretim Kapasitesi

Termik Hidrolik Toplam Termik Hidrolik Toplam

(MW) (MW) (MW) (GWh) (GWh) (GWh)

1995 Yılı Sonu İtibariyle 11 089 9 862 20 951 69 154 36 101 105 255

1996 yılında devreye girenler toplamı 416 75 491 3 075 340 3 414

Adıgüzel 1,2 (DSİ) 62 62 280 280

Gebze Dilovası (YİD) 253 253 1 976 1 976

Berdan (YİD) 10 10 47 47

Bereket (Otopr.) 3 3 13 13

Otoprodüktörler (13 adet) 163 163 1 099 1 099

1996 Yılı Sonu 11 505 9 937 21 442 72 229 36 441 108 889

1997 Yılında Devreye Girenler Toplamı 392 397 789 3 099 1 119 4 218

Çatalan 1,2,3, (DSİ) 168 168 596 596

Kralkızı 1,2 (DSİ) 94 94 146 146

Kuzgun 1 (DSİ) 7 7 12 12

Dicle 1 (DSİ) 55 55 149 149

Yenice 1,2,3 (DSİ) 38 38 122 122

Lamas-Gökler (YİD) 2 2 9 9

Sütçüler (YİD) 2 2 12 12

Karçal (YİD) 1 1 7 7

Hazar I-II (YİD) 30 30 60 60

Otoprodüktörler (17 adet) 392 392 3 099 3 099

Petrokimya Holding (Otopr.) 1 1 6 6

1997 Yılı Sonu 11 897 10 334 22 231 75 328 37 559 112 887

1998 Yılında Devreye Girenler Toplamı 857 350 1 207 7 025 1 075 8 100

Çayırhan 3 (TEAŞ) 160 160 960 960

Kurulu Güç Üretim Kapasitesi

Termik Hidrolik Toplam Termik Hidrolik Toplam

(MW) (MW) (MW) (GWh) (GWh) (GWh)

Suat Uğurlu (TEAŞ) 24 24 78 78

Kuzgun 2,3,4 (DSİ) 16 16 24 24

Dicle 2 (DSİ) 55 55 149 149

Beyköy 2,3 (DSİ) 10 10 58 58

Çamlıgöze 1,2 (DSİ) 32 32 102 102

Özlüce Peri 1,2 (DSİ) 170 170 413 413

Esenyurt Doğalgaz (YİD) 180 180 1 400 1 400

Adana Çöp (YİD) 45 45 302 302

Mansurlar (YİD) 13 13 48 48

Otoprodüktörler (17 adet) 472 472 4 363 4 363

Bereket Dalaman (Otopr.) 31 31 203 203

1998 Yılı Sonu 12 754 10 684 23 438 82 353 38 634 120 987

1999 Yılında Devreye Girenler Toplamı 3 241 951 4 192 23 110 2 861 25 971

Çayırhan, 4 (TEAŞ) 160 160 960 960

Bursa Doğalgaz 1,2 (TEAŞ) 1 400 1 400 9 800 9 800

Batman 1-4 (DSİ) 198 198 483 483

Kürtün 1,2 (DSİ) 85 85 198 198

Manyas (DSİ) 20 20 64 64

Beyköy 3 (DSİ) 5 5 29 29

Mercan 1-3 (P. Munzur) (DSİ) 19 19 78 78

Urfa Tüneli 1,2 (DSİ) 50 50 124 124

Klavuzlu 1-2 (DSİ) 27 27 50 50

Marmara Ereğ. Enron (YİD) 478 478 3 600 3 600

Marmara Ereğ. Unit (YİD) 478 478 3 600 3 600

Total LPG (Aliağa)(YİD) 700 700 5 000 5 000

Germencik Jeotermal (YİD) 25 25 150 150

Ahiköy I-II (YİD) 4 4 18 18

Gaziler (YİD) 9 9 43 43

Gönen 1-2 (YİD) 11 11 47 47

Tohma-Medik (YİD) 13 13 59 59

Berke 1-2 (ÇEAŞ) 510 510 1 668 1 668

1999 Yılı Sonu 15 995 11 835 27 829 105 483 41 495 146 958

2000 Yılında Devreye Girenler Toplamı 922 626 1 548 5 870 2 329 8 199

Kangal 3 (TEAŞ) 157 157 1 000 1 000

Kurulu Güç Üretim Kapasitesi

Termik Hidrolik Toplam Termik Hidrolik Toplam

(MW) (MW) (MW) (GWh) (GWh) (GWh)

Fuel-Oil Santralı 1 (TEAŞ) 340 340 2 210 2 210

Klavuzlu 3-4 (DSİ) 27 27 50 50

Dalaman Akköprü (DSİ) 115 115 343 343

Cindere (DSİ) 29 29 88 88

Çine (DSİ) 40 40 118 118

Karkamış (DSİ) 189 189 652 652

Uzunçayır 1-3 (DSİ) 74 74 317 317

Konya-Ilgın (YİD) 425 425 2 660 2 660

Çamlıca (YİD) 84 84 429 429

Fethiye (YİD) 17 17 90 90

Suçatı (YİD) 7 7 28 28

Lamas III-IV(YİD) 41 41 198 198

Dinar (YİD) 3 3 16 16

2000 Yılı Sonu 16 917 12 260 29177 111 333 43 824 155 157

10. -Hatay Milletvekili Atila Sav'ın, Ankara'da Atatürk Kültür Merkezi alanı içinde bulunan yapı ve yerlerin kullanımına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın yazılı cevabı (7/1591)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ankara'da Atatürk Kültür Merkezi alanı içinde bulunan Türk kültürünü ve sanatını tanıtma amacıyla yapı ve yerler yapılmasına özgülenen alanda bulunan bazı bölümlerin kullanımı ile ilgili aşağıdaki sorularıma Kültür Bakanınca yazılı cevap verilmesinin sağlanmasını takdirlerinize sunarım.

Saygılarımla.

Atila Sav

Hatay

Sorular :

2430 sayılı Yasa ile değişik 2302 sayılı Kanunla kurulan ve Kültür Bakanlığının istemi ile Hazine adına tescil edilen Atatürk Kültür Merkezi alanı içinde bulunan yerlerden bir bölümü daha önce Bakanlığınızca Türk kültürünü ve sanatını tanıtmayı ve yaymayı amaç edinen bazı kuruluşlara tahsis edilmiş ve kullanılmalarına olanak sağlanmıştır.

Aralarında Edebiyatçılar Derneği, Karikatüristler Derneği, Sanat Kurumu, Dil Derneği, Kültür İletişim Vakfı, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Arkeologlar Derneği gibi kamu yararına çalışan kuruluşlar da bulunan bu kurumların boşaltılması için Bakanlığınızca Ekim ayında girişimde bulunulduğu öğrenilmiştir.

Çoklukla kıt ve sınırlı olanaklarla çalışan ve Bakanlığınızın amaçlarına uygun olarak kültür ve sanatımıza çok önemli katkı ve hizmetlerde bulunan bu kuruluşların kendilerine verilen yerleri boşaltmaları halinde çalışmalarını durdurmak zorunda kalabilecekleri veya hiç değilse bu hizmetlerin bir süre aksayacağı belli olmaktadır. Bu nedenlerle anılan kuruluşların boşaltılmaları işlemlerinden vazgeçilmesi ya da bir süre için durdurulması ve çalışmalarını bu yerlerde sürdürmelerine olanak tanınması düşünülemez mi?

Kültür Bakanlığının kuruluş amaçları ve çalışma ilkeleri doğrultusunda çalışan bu demokratik kitle örgütlerine Bakanlığınızca bütçe olanakları içinde destek sağlanması düşünülmekte midir?

T. C.

Kültür Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 25.11.1996

Sayı :B.16.0.APK.0.12.00.01.940-506

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M. Başkanlığının 14 Kasım 1996 tarih ve Kan. Kar. Müd. 7/1591-4042/11206 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Sayın Atila Sav'ın “Ankara'da Atatürk Kültür Merkezi alanı içinde bulunan yapı ve yerlerin kullanımına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

İsmail Kahraman

Kültür Bakanı

2302 sayılı Yasa ile Bakanlığımıza tahsis edilen Atatürk Kültür Merkezi Alanı ve alanda bulunan mekanların Bakanlığımızca Kamu Kurum ve Kuruluşlarına bedelsiz olarak devredilebileceği, Bakanlığımız ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarının bu tesis ve alanları kanunun amacına aykırı olmamak şartı ile kullanılabileceğinin yasa ile hükme bağlanmasına rağmen, Bakanlığımız Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılan inceleme sonucunda ekte listesi verilen Kamu Kurumu ve Kuruluşu niteliği taşımayan kuruluşlara kanunun amacına aykırı, yetki ve usul bakımından da uygun olmayan bir biçimde tahsis yapıldığının belirlenmesi üzerine, yapılan tahsis işlemleri iptal edilmiştir.

Bakanlığımız Teftiş Kurulu Başkanlığının 11 Ekim 1996 tarih ve 543-511 sayılı raporu uyarınca 2302 sayılı Yasa gereği bu kuruluşların kullanımında olan mekanların tahliyesini teminen uygulama yapılmıştır.

Ek :2

Atatürk Kültür Merkezi Alanındaki binalardan Bakan Onayı ile 2302 sayılı Yasa uyarınca tahliye edilmeleri gereken Dernek ve Vakıfların Listesi

1. Kültürel İletişim Vakfı,

2. Birleşmiş Ressamlar ve Heyteltraşlar Derneği,

3. Ankara Kadın Ressamlar Derneği (Teslim alındı)

4. Suluboya Sanatçılar Grubu,

5. Ankara Ressamlar Derneği,

6. Karikatürcüler Derneği,

7. Plastik Sanatlar Derneği,

8. Dil Derneği,

9. Edebiyatçılar Derneği,

10. Çağdaş Gazeteciler Derneği,

11. Türk Kadınlar Birliği,

12. İçel Kültür ve Dayanışma Derneği,

13. Atatürkçü Düşünce Derneği,

14. Ankara Sanat Kurumu Derneği,

15. Arkeoloji ve Arkeologlar Derneği,

16. Çağdaş Kadın ve Gençlik Vakfı,

17. Türkiye Güzel Sanatları Geliştirme Vakfı,

18. Türk Şehitlikleri ve Anıtları Vakfı,

19. Kültür Emekçileri Sendikası,

20. Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre için Sağlıkçılar Derneği,

21. Anadolu Sanat Tarihçileri Derneği (Teslim alındı)

22. Güzel Sanatlar Akademisi Mezunları Derneği.

11. -Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in, Tekirdağ Gümrük Muhafaza Müdürlüğündeki mesai ve yolluk uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz'ın yazılı cevabı (7/1603)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekirdağ Gümrük Muhafaza Müdürlüğündeki gelişmelerle ilgili sorularımın Devlet Bakanı Sayın Ayfer Yılmaz'ın yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 5.11.1996

Fevzi Aytekin

Tekirdağ

1. Mesai ve yolluklar alınıyor mu?

2. Bu yolluklar ne şekilde dağıtılıyor?

3. 1996 Ağustos ayına kadar eşit olarak dağıtılan mesai ve yolluk paraları o tarihten sonra nasıl dağıtılmaya başlandı?

T. C.

Başbakanlık

Gümrük Müsteşarlığı

(Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü) 26.11.1996

Sayı :B.02.1.GÜM.0.07.00.04(96)/7152

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi :14 Kasım 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1603-4072/11260 sayılı yazı.

İlgide tarih ve sayısı kayıtlı yazısıyla, Tekirdağ Milletvekili Sayın Fevzi Aytekin'in yazılı soru önergesiyle Edirne Gümrükleri Muhafaza Başmüdürlüğü bağlantısı Tekirdağ Gümrük Muhafaza Müdürlüğünde fazla mesai ve yolluk alınıp alınamadığı, alınıyorsa usulü, dağıtım şekli ve esaslarına dair uygulama hakkında bilgi istenmiştir.

Konuyla ilgili olarak, Tüm Taşra Teşkilatında olduğu gibi sözkonusu birimde de 6245 sayılı Harcırah Kanunu gereğince belediye hudutları dışındaki çalışma alanlarına yapılan görevlendirmelerde yolluk, mesai saatleri ve tatil günleri çalışmalarından dolayı da fazla mesai ücreti ödenmektedir. Bu yere münhasır olmak üzere belediye hudutları dışındaki Marmara Ereğlisinde hizmete açılan Botaş ve Martaş iskelelerinde gemi kontrolü denetim ve inceleme amacıyla yapılan görevlendirmelerde Gümrük Muhafaza Sınıfı Amir ve Memurlarına (Muamele Sınıf Personeli Hariç) 6245 sayılı Kanun gereğince (yolluk giderleri ve yevmiye) her göreve münhasır olmak üzere adlarına düzenlenen tahakkukla yasal usul ve esaslar çerçevesinde hakedişleri kadar ödeme yapılmaktadır.

Sözkonusu yolluk ödemeleri bütçe kanunlarıyla yapılan yevmiye artışları görev süreleri ve ulaşım araçlarındaki değişmeler nedeniyle her ödemeye münhasır miktarlar değişebilmektedir.

Ayrıca, 24 saat faaliyet gösteren gümrük kara hudut kapılarında deniz ve hava limanlarında görev yapan teşkilat personeline mesai saatleri dışında ve tatil günlerindeki hizmetlerinden dolayı Gümrük Kanununun 164 ve 165 inci maddeleri gereğince tahsil edilen ve her yıl müsteşarlıkça belirlenen fazla mesai saat ücretleriyle mesaiye kalış saatleri de belirtilmek suretiyle aylık çalışma karşılığı fazla mesai ödemeleri yapılmaktadır.

Yeni görev yerlerinin ihdası, ücret ödemelerindeki artış veya azalmada etkili olmaktadır.Ağustos/1996 ayında hizmete başlayan Martaş'da görevlendirmeler dolayısıyla mesai ödemelerinde farklılıklar olmuştur.Ancak ödemeler hakediş karşılığı yasal usül ve esaslar çerçevesinde personelin imzaları mukabilinde yapılmaktadır.

Diğer taraftan, Gümrük Kanununun 164 ve 165 inci maddelerine istinaden yapılan fazla mesai ödemesi dışında, Gümrük Muhafaza Sınıfına yapılan yolluk ödemelerinin Büro Hizmetlerini yürüten Muamele Sınıfı personeline yapılmaması iki sınıf arasında ücret farklılığı meydana getirmektedir.

Bilgilerine arz ederim.

Ayfer Yılmaz

Devlet Bakanı

12. -İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, avukatların terlikle cezaevlerine girmeleri konusundaki karara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1624)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Avukatların cezaevlerine terlik giydikten sonra alınmaları kararını kim vermiştir?

2. Bu kararın gerekçesi nedir?

3. Adalet Bakanlığına girişte de aynı uygulama düşünülmekte midir?

T. C.

Adalet Bakanlığı 22.11.1996

Bakan :1647

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 14.11.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/1624-4132/11370 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekinde alınan ve yazılı olarak cevaplandırılması istenen İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın 7/1624 Esas No.'lu soru önergesi, muhtevası itibariyle ciddiyetten uzak bulunmakla cevaplandırılmaya gerek görülmediğinden ilişikte iade edilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı



TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.