Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 14 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

20 nci Birleşim

20. 11 . 1996 Çarşamba


İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Aydın Güven Gürkan'ın, ülkemizdeki çevre sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. -İçel Milletvekili Mehmet Emin Aydınbaş'ın, KOBİ'lere verilecek olan destekleme kredilerine ilişkin gündemdışı konuşması

3. -Bilecik Milletvekili Şerif Çim'in, ülkemizdeki ipekböcekçiliğinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. -Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı'nın, (6/55) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/105)

2. -Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, (6/328) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/106)

3.-İçişleri Komisyonunda bulunan bazı kanun tekliflerinin, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna havale edilmesine ilişkin Anayasa Komisyonu Başkanlığı tezkeresi (3/576)

V. -ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.-(8/8) esas numaralı genel görüşme önerisinin öngörüşme ve görüşme günlerine ilişkin RP ve DYP Gruplarının müşterek önerisi

VI. -GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A)ÖNGÖRÜŞMELER

1.-Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/8)

VII.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.-926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

2. -Vesikasız Kıymetli Maden ve Ziynet Eşyası Beyanı Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/513) (S. Sayısı :131)

3.-Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı : 101)

4.-Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

5.-Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı :144)

VIII. -SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.-Konya Milletvekili Mehmet Keçeciler'in, İstanbul Milletvekili Ali Oğuz'un, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

IX.-SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz'ün, Toprak Mahsulleri Ofisinin hububat alımlarında çiftçiye olan borcuna;

Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in, Ukrayna'dan ithal edilen ayçiçeğinin radyasyonlu olup olmadığına ve Bulgaristan'dan süttozu ithal edilip edilmediğine;

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1297, 1302)

2.-İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde görev yapan koruculara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1407)

3.-Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in, Bursa cezaevi eski müdürüne ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1432)

4.-Afyon Milletvekili H.İbrahim Özsoy'un, DSİGenel Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1520)

I. -GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Şırnak Milletvekili Mehmet Salih Yıldırım, Şırnak İlinde göz altına alınan ve daha sonra kendilerinden haber alınamayan yurttaşlarımıza ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının buğday politikasına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci,

Manisa Milletvekili M. Cihan Yazar'ın, olağanüstü hal bölgesinde uygulanan ihale usullerine ilişkin gündemdışı konuşmasına da Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan,

Cevap verdiler.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan :

Devlet Bakanı Abdullah Gül'e, dönüşüne kadar, Kültür Bakanı İsmail Kahraman'ın

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Lütfü Esengün'ün,

Belçika'ya gidecek olan MillîSavunma Bakanı Turhan Tayan'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ın,

İspanya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Mehmet Salim Ensarioğlu'na, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Bekir Aksoy'un,

Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve Bolu Milletvekili Avni Akyol'un, 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini (2/230) geri aldıklarına ilişkin müşterek önergeleri okundu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan kanun teklifinin geri verildiği bildirildi.

Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 20 arkadaşının, ülkemizde meydana gelen şiddet olaylarının boyutlarının ve nedenlerinin (10/130),

Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli ve 20 arkadaşının, ülkemizde amatör sporculuğun bugünkü durumunun ve sorunlarının (10/131),

Araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ile,

Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayımlar konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/8),

Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın, Kahramanmaraş'ın Elbistan İlçesinin İl Olmasına İlişkin (2/100);

Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay'ın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında (2/334);

Kanun Tekliflerinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildikleri açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 30 uncu sırasında yer alan 110 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, bu kısmın 5 inci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi ile,

19.11.1996 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan (8/8) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin,Genel Kurulun 19.11.1996 Salı günkü (bugünkü) birleşiminde bütün işlerden önce yapılmasına; genel görüşme açılmasına karar verildiği takdirde, genel görüşmenin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve görüşmenin Genel Kurulun 26.11.1996 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan GelenDiğer İşler” kısmının 37 nci sırasında yer alan 129 sıra sayılı 5434 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 43 üncü sırasında yer alan 133 sıra sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanunun 8 inci sırasına alınmasına; Genel Kurulun, 20.11.1996 Çarşamba ve 21.11.1996 Perşembe günleri 14.00 - 20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 19.11.1996 Salı ve 20.11.1996 Çarşamba günlerinde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin DYPve RPGruplarının müşterek önerileri, yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildi.

Zorunlu tasarruf kesintilerinin değerlendirilmesi konusunda kurulan (10/17) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonunun daha önce belirtilen gün, saat ve yerde yaptıkları toplantıda görev bölümü yapmaması nedeniyle, Başkanlıkça yeniden, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

Alınan karar gereğince, Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 20 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin (8/8), öngörüşmelerine bir süre devam edildi.

Öngörüşmelerin bitirilmesi amacıyla çalışma süresinin uzatılması için yapılan oylamada karar yetersayısı bulunmaması ve çalışma süresinin de dolmuş olması nedeniyle, alınan karar gereğince, 20 Kasım 1996 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.00'da son verildi.

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Ünal Yaşar Zeki Ergezen

Gaziantep Bitlis

Kâtip Üye Kâtip Üye


II.-GELEN KÂĞITLAR

20.11.1996 ÇARŞAMBA

Sözlü Soru Önergesi

1. -Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, personel durumuna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/376) (Başkanlığa geliş tarihi :19.11.1996)

Yazılı Soru Önergeleri

1.-Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü demirbaşına kayıtlı tabloların bir kısmının çalındığı iddiasına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/1650) (Başkanlığa geliş tarihi :19.11.1996)

2. -Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoy'un, Konya-İzmir yolu bağlantısına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1651) (Başkanlığa geliş tarihi :19.11.1996)

3.-Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın, Telefon Rehberine İlişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1652) (Başkanlığa geliş tarihi :19.11.1996)

4.-İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet Selvi'nin, örtülü ödeneğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1653) (Başkanlığa geliş tarihi :19.11.1996)

5. -Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı'nın, SSK'na alınacak personel için uygulanan başvuru şekline ve yapılacak sınava ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1654) (Başkanlığa geliş tarihi :19.11.1996)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

20 Kasım 1996 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşimini açıyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Aydın Güven Gürkan'ın, ülkemizdeki çevre sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı birinci söz, İzmir Milletvekili Aydın Güven Gürkan'ın. Sayın Gürkan, çevre sorunları üzerine konuşacak.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Gürkan, süreniz 5 dakikadır.

AYDIN GÜVEN GÜRKAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, üç önemli çevre sorunu üzerine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bu üç çevre sorunu, aynı zamanda, üç de büyük hukuk sorunudur.

Bunlardan birincisi, Kemerköy, Yatağan ve Yeniköy Termik Santrallarıyla ilgilidir. Bu santralların çalışmasının, çevre sağlığına, o yörede yaşayan insanların sağlığına aykırı olduğu, 20 Haziran 1996 tarihli Aydın İdare Mahkemesinin kararıyla tescil edilmiştir. Aydın İdare Mahkemesi, bu üç termik santralın çalışmasının durdurulması kararına varmıştır.

Değerli arkadaşlarım, dikkatinizi çekiyorum; Aydın İdare Mahkemesi, 20 Haziran 1996 tarihinde, bu üç termik santralın çalışmasının durdurulmasına karar vermiştir; fakat, bu kararın gereklerini yerine getirmek yerine, Bakanlar Kurulu, 11 Eylül 1996 tarihinde, ne olduğu anlaşılamayan bir Bakanlar Kurulu prensip kararıyla, “Bakanlar Kurulu prensip kararı” denilen bir karar türüyle, bölge idare mahkemesinin kararını dinlemeden, bölge idare mahkemesinin kararını hiç kale almadan, bu üç termik santralın çalışmasının sürdürülmesine karar vermiştir.

Değerli arkadaşlarım, orada yaşayan insanların göz göre göre zehirlenmesine, bilirkişi raporu ve bölge idare mahkemesi kararıyla “burası, çevreye, doğaya, insanlara zarar veren bir işletmedir, çalıştırılmaması gereklidir” denilmesine rağmen, bölge idare mahkemesinin bu kararına rağmen, bu üç termik santral orada faaliyetini sürdürmektedir.

Ayrıca, yürütmenin, yargı kararını dinlememe gibi bir hakkı da yoktur. Yapılan iş, çok açıkça, Anayasanın 2 nci maddesine, 11 inci maddesine ve 129 uncu maddesine aykırıdır. Çok temel bir ilke zedelenmiştir; hukuk devleti ilkesi zedelenmiştir ve yürütme, yargı kararlarından bağımsız davranma hakkını kendi kendine tanımıştır. Ne olduğu anlaşılamayan, Cumhurbaşkanı imzasını da taşımayan, Resmî Gazetede de ilan edilmeyen bir Bakanlar Kurulu kararıyla, yargı kararı dinlenmemiştir.

İlgili arkadaşları ve Bakanlar Kurulumuzu uyarıyorum; bu, doğrudan doğruya hukuk devleti ihlâlidir ve Anayasa ihlâlidir; eğer, bu karar düzeltilmezse ve idare mahkemesi kararının gereği yerine getirilmezse, doğrudan doğruya, gensoruyu hak ettirecek ölçüde önemli bir hukuk devleti ilkesi ihlâlidir. Onun için, Bakanlar Kurulunun bu mesele üzerinde bir kere daha düşünmesini diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, ikinci önemli konu, Bergama'da siyanür yöntemiyle altın elde edilmesiyle ilgili girişimlerdir. Eurogold Firması, burada siyanür kullanarak altın elde etmek için gerekli işlemleri bitirmiş, Çevre Bakanlığından da gerekli izni almış ve faaliyete geçmek üzeredir. Geçen gün, orada, başlangıç olarak -Sayın Meclisimizin dikkatini çekiyorum- 2 100 çam ağacı kesilmeye kalkışılmıştır; fakat, halk, büyük bir kararlılıkla karşı çıkmış, şimdilik ertelenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu işletme faaliyete geçerse, bir havuzda, 2 000 ton siyanür, 2 500 ton arsenik, 1 500 ton antimon, 600 ton kurşun elli yıl süreyle muhafaza edilecektir. Sızma ihtimali vardır, deprem ihtimali vardır, kontrollerin yapılmaması ihtimali vardır, heyelan ihtimali vardır, hepsi vardır; fakat, buna rağmen, bu işleme de devam edilmektedir. Bu da davalıktır, Danıştaydadır; bölge idare mahkemesine itiraz edilmiştir, arkasından da Danıştaya gidilmiştir; fakat, henüz daha bu Danıştay süreci bitmeden, daha yargının kararı sonuçlanmadan, burada Eurogold Firmasının faaliyete geçmesine göz yumulmak üzeredir.

Değerli arkadaşlarım, orada 9 şiddetinde deprem olmuştur bundan otuz yıl önce, kırk yıl önce, 9 şiddetinde!

Fevkalade önemli bir çevre sorunudur ve mahkeme kararının beklenmesi, mahkeme kararının ardından da, Hükümetin ve Meclisin durumu yeniden mütalaa etmesi gereklidir.

Değerli arkadaşlarım, son önemli konu, nükleer enerjiyle ilgilidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gürkan, eksüreniz 1 dakikadır.

AYDIN GÜVEN GÜRKAN (Devamla) - Bilindiği üzere, Akkuyu'da bir nükleer santral kurulması için ihale aşamasına gelinmiştir.

Değerli arkadaşlarım, itimat buyurunuz; nükleer santralların gereği, 1970'li yıllarda belirlenmişti. O zamanki hesaplarla, nükleer enerjisiz, enerji ihtiyacımızın karşılanamayacağı kararına varılmıştı bütün dünya için. Değerli arkadaşlarım, fakat, o günden bu yana, nükleer enerji olmaksızın da, tüm dünyanın ve ülkelerin enerji ihtiyaçlarını karşılayabileceği kararına varılmıştır ve bugün, bütün dünyada, bakınız değerli arkadaşlarım, örnek olarak gösterilen Amerika Birleşik Devletlerinde en son kurulan nükleer santral 1978 yılındadır, Federal Almanya'da 1979 yılındadır, İsveç 2010 yılına kadar hepsini kapatma kararı vermiştir; çünkü, nükleer enerji, bu aşamada atık sorunu çözülemeyen bir enerji türüdür ve birçok kaza riskini beraberinde getirmektedir.

Üstelik, kurulması düşünülen yer, gerçekten bir doğa harikasıdır. Bütün bunlar için değerli arkadaşlarım, bence, halkoyuna başvurulması, referanduma gidilmesi ve Hükümetin bu meselenin üzerinde yeniden düşünmesi gereklidir.

Bu konu üzerinde tekrar görüşeceğim, tekrar konuşacağım.

Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gürkan.

Gündemdışı konuşma üzerinde Hükümetin söz talebi var mı efendim? Yok.

2. -İçel Milletvekili Mehmet Emin Aydınbaş'ın, KOBİ'lere verilecek olan destekleme kredilerine ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci konuşma, İçel Milletvekili Sayın Mehmet Emin Aydınbaş'ın. Sayın Aydınbaş, KOBİ'lere verilecek olan destekleme kredileri hakkında konuşacaklar.

Sayın Aydınbaş, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; KOBİ'lere sağlanan destekle ilgili gündemdışı bir konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

54 üncü Hükümetimizin en önemli vaatlerinden biri de, KOBİ olarak isimlendirilen küçük ve orta ölçekli işletmelere uygulanacak olan destek kredileridir.

Sayın Başbakanımızın deyimiyle, Anadolu aslanlarının Uzakdoğu kaplanlarından daha başarılı olduğunu bütün dünyaya göstereceğiz. Anadolu aslanlarının dünya ticareti platformunda yapacağı tarihî sıçrama için, bu destek, hayatî bir önem taşımaktadır. Nitekim, ilk duyurulduğu andan itibaren, yurt sathında büyük ilgi ve heyecan uyandırmıştır. Yurdun dört bir yanındaki esnaf bizden bilgi istemiştir. Nihayet, 31 Ekim 1996'da yayımlanan 96/3 nolu tebliğle, bu uygulamanın esasları belli olmuş ve uygulama görevi, esnafımızın desteklenmesinde hayatî bir işlevi olan Halkbank'a verilmiştir.

Milletvekili olmadan önce Mersin Sanayi Sitesinde orta boy bir esnaf olarak faaliyet gösterdiğim için, mensubu bulunduğum kesime sağlanan bu destek beni de heyecanlandırmıştır.

Bu arada, Halk Bankası Genel Müdürlüğünün, uygulamaların tanıtılması amacıyla Sanayi ve Ticaret Komisyonumuza vermiş olduğu brifing için de, bu kürsüden teşekkür ediyorum.

Ayrıca, ilk açıklamalarda, birinci safhada 5 trilyonluk bir kaynağın ayrıldığı ifade edilirken -Sayın Başbakanımızın müjdesiyle- bu desteğin 10 trilyona çıkarılmış olması sevinçle karşılanacak bir husustur. Ancak, ülkemiz için böyle önem arz eden KOBİ'lere yönelik bu teşvik sisteminin amaca uygun işletilebilmesi ve hedefe ulaşabilmesi için, düzenlemelerde görmüş olduğumuz eksiklikleri ifade etmek durumundayız.

Bir defa, göze çarpan ilk ve en önemli eksiklik, KOBİ'lerin büyük bir çoğunluğunun mensubu bulunduğu, sicillerinin tutulduğu esnaf odaları birliklerinin ve sonuçta TESK'in, yani Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonunun dikkate alınmamış ve bu süreçte bir işlev yüklenmemiş olmasıdır. Oysa, teşviki talep eden KOBİ, kapasitesi, çalıştırdığı işçi sayısı veya mevcut makine ve teçhizatının tespiti için, pekala, mensubu bulunduğu esnaf odaları birliğinden bu raporu alabilirdi.

Tebliğde de görüldüğü gibi, KOBİ'lere sağlanan bu destek, sadece fon kaynaklı krediden ibaret olmadığı gibi, bir defaya mahsus veya belli bir zaman dilimiyle de sınırlı değildir.

Bugüne kadar Teşvik Uygulama Dairesince uygulanagelinmekte olan teşvik mevzuatında yatırımlara altı ay gibi bir zaman sınırlamasının söz konusu olmadığı da dikkate alındığında, KOBİ'lere konulan “altı aylık sürede yatırımı tamamlama” şartının gerekçesini anlamak mümkün değildir. Kaldı ki, ihracata yönelik bir yatırımın altı ayda tamamlanması süper bir hız gerektirir. Bu sınırlamanın, en azından “fon kaynaklı kredi desteğiyle satın alınan makine ve teçhizatın siparişe bağlanması veya hazırdaki bir makineyse, satın alınması” şeklinde değiştirilmesi gerekir; çünkü, bazen, imalata yönelik bir tezgâhın yapımı bile altı ayı aşabilmektedir. Kaldı ki, teşvik belgesi kapsamında yararlandırılan diğer teşvik unsurlarının birçoğu, bir yılı aşkın faaliyeti gerektirmektedir.

Ayrıca, illâ yeni makine alınması şartı, işleyişi daraltmaktadır. Yurtdışından komple tesis ithaline imkân sağlamak için, hiç değilse, bu şarta bağlı olarak, kullanılmış makinelerin bu teşvikle alınmasına imkân sağlanmalıdır.

Bir diğer önemli konu, bankaca talep edilen teminatlardır. Tebliğde, her ne kadar “teminat, projedir” ibaresi var ise de, hemen ardından “banka, gerek gördüğü takdirde, kefalet ve gayrimenkul ipoteği gibi teminatları ister” denilerek açık kapı bırakılmış. Halbuki, uygulamada biliyoruz ki, banka, yüzde 150 ilâ yüzde 250 oranında teminat gösterilmesini, âdeta mecburiyet haline getirmiştir. Bu ise, birçok esnafımızın bu teşvikten faydalanmasını imkânsız kılacaktır.

Ayrıca, tebliğin bir yerinde “Halkbank, kendi kaynaklarından, banka usul ve esasları çerçevesinde yatırım ve işletme kredisi kullandırabilir” ibaresi vardır. Bu husus, teşvik müracaatçısını yüzde 150'lere varan paçal kredi kullanmak mecburiyetinde bırakabilecek açık bir kapıdır. Müracaatçının bu konuda zorlanamayacağı hususu, net ve açık bir şekilde, tebliğde ifade edilmelidir.

Aylık enflasyon oranının ortalama yüzde 5-6'larda seyrettiği ülkemizde, 50 milyarlık kredi üst limitinin de, KOBİ sayılmak için konulan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydınbaş, sizin de eksüreniz1 dakikadır.

Buyurun.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (Devamla) - ... 50 milyarlık varlık sınırının da 213 sayılı Yasaya göre yılda bir değil her ayki enflasyon oranına göre değerlendirmeye tabi tutulması, uygulamada yıl içinde ortaya çıkacak aksamaları engelleyecektir.

Ayrıca, teşvik kredisinde yüzde 30 ve yüzde 40 oranındaki özkaynak şartının tespiti ve harcanıp harcanmadığının kontrolü noktasında hiçbir ayrıntılı açıklama yoktur. Bu özkaynak harcamasının, hele altı ayda yapılmasının istenmesi, esnafımızın bu destekten faydalanmasını zorlaştıracak bir unsurdur.

Yukarıda sayagelmekte olduğumuz hususların, henüz daha uygulamanın başında, KOBİ'lerin yüzde 90'ını teşkil eden esnafımıza uygun bir şekilde düzeltilmesi gerekmektedir. Özellikle, bu teşvik kapsamında, Anadolu basınının ve yerel TV'lerin de yararlandırılması imkânının tanınması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (Devamla) - Bu düzeltmeler sonucunda, gerçekten, Anadolu aslanları şahlanacak ve 54 üncü Hükümetimiz, yatırım, istihdam, üretim ve ihracat sorunlarının çözümünde sağlam bir kitleye yaslanmış olacak ve yeniden büyük Türkiye'nin inşasında en önemli merhale aşılmış olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydınbaş.

Gündemdışı konuşma üzerinde Hükümetten söz talebi...Yok.

3. -Bilecik Milletvekili Şerif Çim'in, ülkemizdeki ipekböcekçiliğinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü konuşmaya geçiyoruz. Bilecik Milletvekili Sayın Şerif Çim, ipekböcekçiliğinin içinde bulunduğu durum hakkında konuşacaklar. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Çim, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

ŞERİF ÇİM (Bilecik) - Sağ olun Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, kendim ve Partim adına en derin saygılarımla selamlıyorum.

Karşınıza, gerçekten ülkemizde ve yöremde büyük sorunlar içerisinde yaşam mücadelesi veren kozacılık, yani ipekböcekçiliği konusunda düşüncelerimi aktarmaya gelmiş bulunuyorum.

Ülkemizde 1 500 yıllık bir geçmişe dayanan ipekböcekçiliği, 1990 yılından itibaren iktidara gelen hükümetlerin uygulamış oldukları istikrarsız politikalar sonucunda yok olma aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Üretici, gün geçtikçe kendi kaderiyle baş başa bırakılmıştır.

1990 yılında meydana gelen Körfez krizi nedeniyle, ilgili ülkelere olan ipek halı ihracatımız durma noktasına gelmiştir.

Maliyet girdilerini yükselten ithal ipek ipliği sebebiyle, ülkemizdeki ipek halıcılığı sektöründe de daralmalar meydana gelmiştir.

5 Nisan 1994 ekonomik istikrar tedbirlerinin uygulamaya konulmasıyla birlikte, kozaya verilen devlet desteği ortadan kalkmıştır.

Birlikçe, 1994'ten sonra, kendi imkânlarıyla, sadece kozacılığın devamı için, iç ve dışpiyasanın üzerindeki fiyatlarla alımlar yapılmıştır; fakat, maliyetlerin altında satışlar yapılmıştır.

Avrupa Birliği ülkelerinde 100 ECU, Japonya ve Güney Kore'de kilogram başına 7-12 dolar destek verilmektedir; fakat, ülkemizde bu tür bir destek söz konusu değildir.

1994-1996 yılları arasında, genel olarak, ipekböcekçiliği üretim ve istihdam verilerine göz attığımızda, 1994 yılı itibariyle 647 köy ipekböcekçiliğiyle uğraşırken, bu sayı 1996 itibariyle 398'e, beslenen aile sayısı 12 189'dan 5 756'ya, açılan kutu sayısı 17 953'ten 7 529'a, üretilen yaş koza miktarı 455 594 kilogramdan 214 590 kilograma düşmüştür. 1994-1996 yılları arasında, istihdam alanında yüzde 90'lara, üretim miktarında ise yüzde 105'e ulaşan bir gerileme görülmektedir.

Diğer taraftan, ülkemizde ipekböcekçiliğinin içinde bulunduğu sorunları şu şekilde sıralayabiliriz:

İpekböceği tohumu üretiminden kaynaklanan sorunlar: Hastalıklara dirençli koza verimliliği ve ham ipek yüzdesi yüksek polihibrit, yani geliştirilmiş tohum üretilememekte, ihtalatla karşılanmaktadır.

İpekböceği besleme şartlarının daha da iyileştirilmesi ve modern üretim tekniklerinin kullanılarak, dünya standartlarına ulaşılması şarttır.

Üretim bölgelerine ilişkin sorunlar: Yurdumuzda kozanın yüzde 80'i başta Bursa, Bilecik ve Adapazarı'nda üretilmektedir. Bu yöredeki sanayinin hızlı ve düzensiz şekilde gelişmesi, çevre temizliğine gerekli özenin gösterilmemesi, üretimi ve üreticiyi olumsuz yönde etkilemiştir.

Diğer tarım ürünlerindeki ziraî mücadelenin bilinçsiz ve düzensiz olarak yapılması da bu sektörü olumsuz etkilemektedir.

Yaş koza alımından kaynaklanan sorunlar: Standardizasyon ve kalitelendirme alımlarında gerçek anlamda kalite tespiti yapılamamaktadır. Bu durumda, üreticinin kalite bilincinin gelişmesi engellenerek, verimlilik üzerinde olumsuz etki yapılmaktadır.

Fiyat istikrarsızlığı: İçeride ve dışarıdaki arz ve talep dengesinin bozulması, üretimi düşüren diğer bir etken olmuştur.

Ayrıca, yaş koza alım fiyatlarının üretim öncesinde açıklanması, bir gereklilik olmuştur.

Ürün bedellerinin zamanında ödenememesi sonucu, üreticiler ikinci üretim girdi temini açısından büyük zorluklarla karşılaşmaktadırlar.

Ürün alım fiyatlarının enflasyon rakamlarının üzerinde açıklanmaması, ipekböcekçiliğini olumsuz yönde etkileyen önemli bir faktördür.

Alınması gereken önlemlere geldiğimizde, onları da şöyle özetleyebiliriz:

Ülkemizdeki ipekböceği tohumu üretimi, çok eski kanun ve kararnamelerle yürütülmektedir. Bu durum, idarî açıdan da karmaşa yaratmaktadır. En kısa zamanda, günün şartlarına uygun bir yasanın hazırlanması,

Yaş koza verimi ve kalitesinin artması ve kutu başına düşen maliyetin azalması için, işnose dut çeşidinin, üretim bölgelerinde yaygınlaştırılması,

Kırsal yörelerde, toplu inficar, yani kozayı canlandırma evlerinin açılması ve üretici teşvik kredisi verilmesi,

Ülkemizde, ikinci beslenmenin teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılması,

Monüküler tarım yapılan bölgelerde, ilaçlamanın, ipekböceği üretimine zarar vermeyecek şekilde yapılması,

Dışarıdan yasadışı yollarla ülkeye giren ipek ipliği ve kumaşının kontrol altına alınması,

Olağanüstü Hal Bölgesinde bulunan Diyarbakır, Kulp ve Lice'de 1990'da 100 ton civarında olan üretim, şu anda 5 tona düşmüş bulunmaktadır. Mevcut olan dut ağacı ve 2 bine yakın ipekböceği kutularının kullanılabilir duruma getirilmesiyle yöre halkına üretim ve istihdam alanı yaratılmış olacaktır.

Koza Birlik'in mevcut olan 2,5 milyar sermayesinin artırılarak 100 milyarın üzerine çıkarılmasıyla, daha iyi bir alım politikası izlenerek, üreticilere yansıtılması zorunlu hale gelmiştir.

1996 yılında mubayaa edilen yaş koza ürününden yaklaşık olarak, DFİF kredisi faizi hariç, 40 milyar lira civarında bir zararın gerçekleşeği tahmin edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çim, eksüreniz 1 dakikadır; buyurun.

ŞERİF ÇİM (Devamla) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Bu nedenle, kullandırılan 80 milyar lira kredinin -DFİF kredisinin- yüzde 50'sinin Birliğe hibe edilmesi ve bu hibe edilen bölüme faiz tahukkuk ettirilmemesi,

Destekleme Fiyat İstikrar Fonundan hibe mümkün olmadığı takdirde, satın aldığımız ürünün en az üç ayda kuruma devredilmiş olması ve satışının bir yıldan daha fazla sürede gerçekleşmesi nedeniyle, 31.3.1997 vadeli olarak verilen yüzde 50 basit faizli kredinin vadesinin bir yıl süreli, yani 31.3.1998 tarihine kadar uzatılması,.

Tarihî, turistik ve kültürel bir değeri olan prestij ürünümüz kozanın, Kültür Bakanlığı Bütçesinden her yıl ayrılacak bir ödenekle desteklenmesinin, yerinde olacağını düşünmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, geri kalmış yörelerin önemli bir gelir kaynağı olan yaş koza üretimi bir çıkmazdadır; fakat, bu sektörü, hep beraber, içten bir çabayla kurtarmaya çalışmak şart olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞERİF ÇİM (Devamla) - Sözlerimi burada tamamlarken, Yüce Meclise en derin saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çim.

Gündemdışı konuşma üzerinde Hükümetin söz talebi?.. Yok.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair iki adet önerge var; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. -Amasya Millevtekili Cemalettin Lafçı'nın, (6/55) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/105)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hayvan besicileriyle ilgili vermiş olduğum gündemin 7 nci sırasındaki, 6/55 esas numaralı sözlü soru önergemi geri çekmek istiyorum.

Gereğini arz ederim.

Cemalettin Lafçı

Amasya

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. -Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu'nun, (6/328) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/106)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Eğitim Bakanına 23.9.1996 tarihinde sormuş olduğum ve gündemin 179 uncu sırasında bulunan 6/328 esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Zeki Çakıroğlu

Muğla

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Anayasa Komisyonu Başkanlığının, Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri hakkında, İçtüzüğün 34 üncü maddesi uyarınca verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

3.-İçişleri Komisyonunda bulunan bazı kanun tekliflerinin, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna havale edilmesine ilişkin Anayasa Komisyonu Başkanlığı tezkeresi (3/576)

20.11.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş'ın, Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/362),

Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 29 Arkadaşının, Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/409),

Çanakkale Milletvekili Hikmet Aydın ve 6 Arkadaşının, Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/426),

Gümüşhane Milletvekili Oltan Sungurlu ve 3 Arkadaşının, 18 .1.1984 tarih ve 2972 Sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkındaki Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/453),

İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7 arkadaşının, 2972 Sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Önerisi (2/466),

İzmir Milletvekili Metin Öney'in, Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/522) ve,

Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın, 2972 Sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun ile 1580 Sayılı Belediye Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/547),

Esas komisyon olarak İçişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Anayasa Komisyonuna havale edilmiştir.

Tekliflerin incelenmesinden, önerilen düzenlemelerin, mahallî idarelerin yapılanmasına ilişkin olmadığı, mahallî idarelerin seçim sistemlerine yönelik olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla, anayasal bir konu olan seçim hukukuna ilişkin bu tekliflerin Esas Komisyon olarak Anayasa Komisyonunda görüşülmesi, geçmiş uygulamalar da dikkate alındığında, yerinde olacaktır.

Yukarıda sayılan kanun tekliflerinin, İçtüzüğün 34 üncü maddesi uyarınca, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonuna havale edilmesini arz ederim.

Ahmet İyimaya

Amasya

Anayasa Komisyonu Başkanı

Uygun mütalaa edilmektedir.

20.11.1996

Necati Çetinkaya

Konya

İçişleri Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, okunmuş bulunan tezkeredeki Anayasa Komisyonunun talebi, İçişleri Komisyonu tarafından da uygun bulunduğundan; bu istem, İçtüzüğün 34 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, Başkanlığımızca yerine getirilmiştir; bilgilerinize sunarım.

Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi Gruplarının İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş oldukları müşterek bir önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım:

V. -ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.-(8/8) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşme ve görüşme günlerine ilişkin RP ve DYP Gruplarının müşterek önerisi

20.11.1996

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 20 Kasım 1996 Çarşamba günü yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın aşağıdaki müşterek önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımızla arz ederiz.

Salih Kapusuz Mehmet Gözlükaya

RP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun 19.11.1996 Salı günkü birleşiminde öngörüşmelerine başlanılan, ancak tamamlanamayan (8/8) esas numaralı Genel Görüşme önergesinin öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 20.11.1996 Çarşamba günkü birleşiminde bütün işlerden önce yapılarak tamamlanması ve Genel Görüşme açılması kabul edildiği takdirde, genel görüşmenin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması ve görüşmelerin, Genel Kurulun 26.11.1996 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde, Sayın Murat Başesgioğlu; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; iktidar partileri gruplarına mensup değerli grup başkanvekillerimizin Danışma Kuruluna getirdikleri, orada uzlaşma sağlanamaması üzerine bilahara Genel Kurulumuzun onayına sundukları grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, iki haftadır, iktidar partileri grupları, aşağı yukarı her gün Danışma Kurulunu toplantıya çağırarak, Yüce Meclisi, gündemini yeniden tanzim etme talebiyle karşı karşıya bırakmaktadırlar. Oysa, normal olan, olağan olan; Meclis gündeminin tanzimi, hafta başında yapılan Danışma Kurulu toplantısıyla belirlenir ve Genel Kurul, bu belirlenmiş gündem çerçevesi içerisinde o haftadaki çalışmalarını tamamlar; ama, maalesef, İktidar, birçok konuda getirdiği değişik alışkanlıklarını, Yüce Parlamentonun çalışması konusunda da sergilemektedir.

Öncelikle, iktidar partileri gruplarına seslenmek istiyorum: Elbette, hükümet, kendi gündeminde bulunan kendi önceliklerini Parlamentoda önplana çıkarmak ister; ama, burası Parlamento. Hükümet, her istediğini bir tasdik mercii olarak, bir noter mercii olarak, bu Meclise yaptırma hakkına sahip değil.

Yasa yapmak, denetim faaliyetlerini ortaya koymak Meclisin görevidir. Öncelikle, Meclis olarak, bu yetkilerimize sahip çıkmamız gerektiğine inanıyorum ve bu konuda da İktidar Partileri Gruplarına çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Yeri geldiği zaman, Hükümetten gelen taleplere karşı durmasını da bilmek durumundayız. Ne adına; Meclisin çalışması adına, Meclisin yerleşik teamülleri adına.

Şimdi, bugün, arkadaşlarımızın, Yüce Meclisin gündemine getirdikleri konu, dün -denetim günü olan salı günü- görüşülen basınla ilgili genel görüşmenin bugün yapılmasına dair öneridir.

Değerli arkadaşlarım, siz de biliyorsunuz ki Meclisin denetim günü salı günü. Dün, bu genel görüşme tamamlanamadı. Henüz iki grubumuzun konuşma hakkı var, önerge sahiplerinin konuşma hakkı var; dolayısıyla, Meclisin normal çalışma saati içerisinde bu görüşme tamamlanamadı. Normali nedir; önümüzdeki hafta salı gününe kalmasıdır; ama, İktidar Partileri Grupları -demin arz etmeye çalıştığım- Hükümetten gelen baskı üzerine, çarşamba gününü de denetim günü olarak değiştirmek istiyorlar ve yarım kalmış bu genel görüşmeyi bugün tamamlatmak istiyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu konudaki acele niye? Bir hafta sonra bu genel görüşme tamamlansa. Türkiye'de kaçacak, göçecek bir şeyler mi var, neden endişe ediyorsunuz; basınla ilgili bu genel görüşmeyi hemen oldubittiye getirip, Meclisin kanun yapma günü olan çarşamba günü bunu görüştürmeye çalışıyorsunuz.

Bizim, Meclisin yerleşik teamülleri için, bu şekilde bir öneriye katılmamız, oy vermemiz mümkün değildir. Sonra, İktidar Partilerinin basını masaya yatırmak, basına sansür yasalarına hazırlık olmak üzere, altyapı olmak üzere, bir genel görüşmeyi, burada, acele olarak görüştürme konusundaki tavrına da iştirak etmemiz mümkün değil; buna, şiddetle karşı çıkıyoruz.

Türkiye'nin, bu konudan daha öncelikli konuları var. Bugün, devletin kendi içinde sorgulandığı, devletin demokratik ve hukuk devleti ilkelerinin acımasızca tartışıldığı, sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu konuda, Türk basını, Türk medyası, yürekli bir şekilde bu hadisenin üzerine gidiyor; ama, ne gariptir ki, bu konuda konuşması gerekenler, devleti, şu anda emaneten yürütenler, başta Sayın Başbakan, hâlâ suskunluğunu koruyor. (RP sıralarından gürültüler)

Biz, isterdik ki, Sayın Başbakan, bu Meclise gelsin “evet arkadaşlar, ben, bu karanlık gölgelerin, devlet üzerinden kalkması için, Yüce Mecliste genel görüşme istiyorum” desin. (ANAP sıralarından alkışlar) Sayın Başbakan, Yüce Meclisten bunu istesin, bu yetkiyi istesin. Ama, Sayın Başbakan, bu konularla hiç ilgili değil; bu konuyu, sanki, başkalarına ihale etmiş.

Değerli arkadaşlarım, içinde bulunduğumuz durum, gerçekten bir demokrasi sorunudur, bir rejim sorunudur ve çok partili siyasî hayata geçtiğimizden bu tarafa, bu şekilde devletin kendi içerisinde sorgulandığı görülmemiştir. Hükümet, siyasî parti grupları, medya ve tüm kamuoyu olarak, bu hadisenin üzerine, çok kararlı bir şekilde gitmek zorundayız. Türk siyaset kurumu, bu hadiseyi aydınlatamazsa, biz, seçmenle, vatandaşla aramızdaki güven bunalımını gideremeyiz. Her şeyden önce, bu hadisenin üzerine gidip -nereye kadar uzanırsa uzansın, ardında kim çıkarsa, hangi güç çıkarsa çıksın- bu hadiseyi aydınlatmak, 20 Dönem Parlamentosunun aslî görevidir. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu ülkenin geleceğini korkak insanlar kuramaz, yürekli ve cesur insanlar kurar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başesgioğlu.

Önerinin aleyhinde, Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Türk, süreniz 10 dakikadır.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Refah Partili bazı milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğu genel görüşme isteminde, basının gerçeğe aykırı haberler verdiği, bu haberlerle, devletimizin siyasî veya malî itibarının sarsıldığı; bu arada, kişilerin özel hayatına girildiği ve kişileri küçük düşüren, aşağılayan yayınlar yapıldığı öne sürülmektedir. Önergenin sonunda da, genel görüşmeden ne beklendiği açıklanmaktadır. Buna göre, basındaki şikâyet konusu yayınlar dolayısıyla, Basın Kanununda yeni düzenlemeler ihtiva eden bir kanuna ihtiyaç vardır. İşte, bu kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisine sevkinden önce, konunun Genel Kurulda ele alınması istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türk Basınının bazı sorunları olduğu, basında zaman zaman bazı haberlerin abartmalı bir biçimde yayınladığı bir gerçektir; bazı yanlışlar yapıldığı bir gerçektir. Basınımızın, gerek bilgi yönünden gerek eğitim yönünden güçlendirilmeye ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Ancak, basından şikâyetçi olmak, basın özgürlüğünü temel alan iktidarların, onu, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak gören iktidarların yapacağı bir iş değildir. Türk basını, bütün eksiklerine rağmen, yolsuzlukların, ülkedeki karanlık işlerin üzerine son derece kararlı bir biçimde ve cesaretle gitmektedir; ancak, bugün görülen şudur ki; bu yayınlar, ortaya çıkarılan yolsuzluklar, ortaya konulan karanlık işler, birtakım insanları, iktidarı rahatsız etmektedir. İktidarların görevi, bu yolsuzlukların üzerine gitmektir; bu karanlık işleri ortadan kaldırmaktır. Bu yapılacağına, şimdi yapılmak istenilen, bu yolsuzlukları ve karanlık işleri ortaya çıkaran basının üzerine gitmektir; basını susturmaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, buna benzer girişimleri daha önce de yaşamıştır. 1950'li yıllarda, zamanın iktidarı da, kendisine yöneltilen eleştirileri susturmak için, sürekli olarak Basın Kanununda değişiklikler yapmıştı; ancak, o zamanın iktidarı, en azından bir dört yıl sabretmişti. Değişiklikler daha çok 1954 yılından sonra olmuştur; ancak, şimdi, üzülerek görüyoruz ki, Refahyol İktidarı, basın karşısında, aradan dört ay geçmeden sinirlerini kaybetmiş durumdadır. Bu, Refahyol İktidarının görevini layıkıyla, başarıyla sürdürebilmesi için içine düşülmemesi gereken bir durumdur. Öte yandan, genel görüşme, hepimizin bildiği gibi ve Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 101 inci maddelerinde tanımlandığı gibi bir denetim yoludur; toplumu ve devlet hayatını ilgilendiren belli bir konunun Genel Kurulda ele alınmasıdır.

Verilen önergenin amacı ise, buradan giderek bir kanun çıkarmaktır. Burada ortaya atılacak görüşleri, ileride Yüce Meclisin huzuruna getirilecek olan kanun teklifinin gerekçesi olarak göstermektir. Böylelikle genel görüşme amacından saptırılmaktadır. Bir denetim yolu olan genel görüşme, bir yasama yolu olarak, yasa yapma yolu olarak kullanılmak istenmektedir. Oysa, yasaların nasıl yapılacağı bellidir. Yasalar, ya Bakanlar Kurulu tasarısı olarak ya da milletvekillerinin teklifleri olarak Yüce Meclise sunulur. Bu yapılacağına, burada önce bir genel görüşme yapılıp, burada ortaya konulacak görüşler etrafında bir yasa yapılmak istenmektedir. Genel görüşmenin amacına ters düşen bu uygulamayı, daha önce, başka bazı konularda da gördük; ancak, her yolun kendi özellikleri içerisinde kullanılması gerekir. Bir denetim yolunun yasa yapma yolu olarak kullanılmaması gerekir.

Ayrıca, bu vesileyle şunu da söylemekte yarar vardır...

BAŞKAN - Sayın Türk, bir dakikanızı rica edeceğim.

Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, lütfen, salonda ikili konuşmalarımıza son verelim. Sayın hatibin izlenebilmesi olanaksız oluyor. Lütfen... Özellikle rica ediyorum.

Buyurun Sayın Türk.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öyle anlaşılıyor ki, getirilecek olan kanun teklifi, bu genel görüşme istemindeki iddialara göre, gerçeğe aykırı haberler ya da devletin itibarını sarsacak, kişileri küçük düşürecek haberler ve yayınlar karşısında, yeni önlemler getirmektir; amaç budur.

Hemen şunu ifade etmek isterim ki, Türk hukukunda bu alanda bir boşluk yoktur. Türk hukukunda, basında ya da genel olarak, medyada yayınlanacak gerçeğe aykırı, devletin itibarını sarsacak ya da kişileri küçük düşürecek, onların kişilik haklarına saldıracak yayınlara karşı yeterli tedbirler vardır. Örnek olarak şunları söyleyeyim: Her şeyden önce, Basın Kanununda, bu konuda hem cezaî yaptırım öngören hem hukukî yaptırım öngören hükümler vardır. Türk Ceza Kanununun bir bölüm hükmü, hükümlerinin önemli bir bölümü, basın yoluyla işlenebilecek olan suçlarla ilgilidir. Dolayısıyla, basındaki herhangi bir yayın bir suç teşkil edecek olursa, onun hakkında zaten uygulanacak yaptırımlar vardır. Terörle Mücadele Kanunu başka bir örnek olarak gösterilebilir. Cezaî yaptırımlar yanında, kişilik hakları ihlal edilenlere, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Radyo ve Televizyon Kuruluşları Hakkında Kanun, yine, tazminat davası açmak ve uğradıkları zararın giderilmesini istemek hakkı tanımıştır.

Şimdi, sizin getireceğiniz önerilerin, bunların ötesine gidecek öneriler olacağı anlaşılmaktadır. Bu ise, gerek Türkiye'nin gerek bütün dünyanın, daha demokratik bir anayasa, daha demokratik bir basın kanunu beklediği bir sırada, basını susturacak, basının eleştiri yapmasına, yolsuzları, karanlık işleri ortaya çıkarmasına engel olacak hükümler getirilmesi demektir. Bu çeşit tutumlar, daha önce söylediğim gibi, geçmişte de denenmiştir. Bunun sonunda, sadece, birçok gazetecimiz, ömrünün önemli bir kısmını hapishanelerde geçirmiş, acı çekmiş, ülke bundan zarar görmüş, rejim bundan dolayı yara almış ve sonunda onları yapanlar da pişmanlık duymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türk, 1 dakika içinde lütfen, toparlayın.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - O nedenle, bu yola girilmemesini, tarihin ışığında, bu önergeyi imzalayanlara ve Meclisten bu yolda karar çıkarmak isteyenlere tavsiye ederim. Bu bakımdan, konunun, normal süreci içerisinde görüşülmesi ve denetim günü olan önümüzdeki salı günü ele alınması gerekir; bunun dışında başka bir işleme gerek yoktur.

Bu düşünceler içerisinde Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türk.

Önerinin lehinde konuşma talebi?.. Yok.

Şimdi, öneriyi yeniden okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneri:

Genel Kurulun 19.11.1996 Salı günkü birleşiminde öngörüşmelerine başlanılan, ancak tamamlanamayan (8/8) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin Genel Kurulun 20.11.1996 Çarşamba günkü birleşiminde bütün işlerden önce yapılarak tamamlanması ve genel görüşme açılması kabul edildiği takdirde, genel görüşmenin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması ve görüşmelerin Genel Kurulun 26.11.1996 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

VI. -GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A)ÖNGÖRÜŞMELER

1.-Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/8) (1)

BAŞKAN - Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan yayınlar konusunda, Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca, bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde, Hükümet ile Cumhuriyet Halk Partisi, Anavatan Partisi ve Demokratik Sol Parti Grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmış; Doğru Yol Partisi Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın Nuri Yabuz, çalışma süresinin dolması nedeniyle konuşmasını tamamlayamamıştı.

Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Nuri Yabuz'u kürsüye davet ediyorum; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Yabuz, dün 7 dakikanız kalmıştı; ancak, konuşma insicamınız bozuldu. Onun için, bu insicamı yeniden sağlayabilmek için kaç dakikaya ihtiyacınız varsa söyleyin, onu vereceğim.

NURİ YABUZ (Afyon) - Müsaade ederseniz, 20 dakikamı kullanmak istiyorum; çünkü, izah etmem gereken...

BAŞKAN - Hayır. 7 dakikanın üstüne kaç dakika?..

NURİ YABUZ (Afyon) - Konuşma insicamım bozuldu efendim, şimdi 20 dakikalık süremi kullanmak istiyorum.

BAŞKAN - Lütfen...

NURİ YABUZ (Afyon) - Ben irticalen konuşuyorum, konunun bütünlüğü var; mümkün değil tamamlayamam...

BAŞKAN - Yani, 20 dakikayı bütün olarak istemeyin lütfen; ama, size 15 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA NURİ YABUZ (Afyon) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli parlamenterleri; sözlerimin başında, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Basın Kanunuyla ilgili olarak Yüce Meclisimize verilmiş olan genel görüşme önergesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, medya ve siyaset ilişkisi nedir; önce, bunu izah etmeye çalışacağım. Medya ve siyaset, her rejimde vardır; ama, hür medya, hür siyaset, ancak demokrasilerde mevcuttur. Bunun değerini iyi bilmek, bu hürriyeti kötüye kullanmamak lazımdır. Medyanın da, siyasetin de varlık sebebi ve hedefi, ülkeye ve millete hizmet olmalı; demokratik sistemde, her ikisinin de hesap vereceği nihaî merciin millet olduğu unutulmamalıdır. Her iki kurumun da ortak özelliklerinden biri, devlet ile millet arasında köprü oluşturmalarıdır. Bunu yaparken, doğrulardan şaşmamak, vazgeçilmez bir prensip olarak benimsenmeli ve bu uygulanmalıdır. Hangi niyet ve kasıtla olursa olsun, yanıltma ve saptırma cihetine gidilmemelidir. Kirlenme iddiaları, yargısız infaz boyutuna vardırılmamalıdır. Sağlam ve tutarlı delillerle, birtakım hadiseler ortaya konulmalıdır.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Niye bu acelecilik?!.

NURİ YABUZ (Devamla) - Sayın milletvekili, siz konuştunuz, grubunuz da konuştu; ben dinledim...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Öyle telaş olur mu?!.

NURİ YABUZ (Devamla) - İddialar ortaya atılırken, kişi ve olay bazında kullanılmamasına dikkat edilmelidir. Kurumları tahrip edecek şekilde abartılı, mübalağalı, genel suçlamalardan kaçınılmalıdır. Eğer, medya “siyaset kirlendi” diye, toptancı bir suçlamayla ortaya çıkarsa, siyasetin de aynı üslup içinde “medya kirlendi” diye ortaya çıkması kaçınılmaz olur ve bu çekişme, bu kısırdöngü, hiçbirimize de, hiçbir kuruma da yarar sağlamaz.

Tartışmalarımızda, yalnızca gerçeği ortaya çıkarma kaygısı esas olmalıdır. Sağlam bilgi ve delillerle ve garaza dayanmayan, kin, intikam duygularıyla, demagoji ve saptırmalara varmadan, tartışmalara, kurumları da demokrasiyi de, sisteme olan inanç ve güveni de, sarsmadan devam etmemiz lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, basının sorunları vardır; bunu, hiçbirimiz inkâr edemeyiz. Bu sorunları, ben, ana başlıklar altında toplamak istiyorum.

Önce, hepimizin müşahede ettiği gibi basında bir tekelleşme sorunu vardır. Bugün, Türkiye'de yazılı basının yüzde 82'si iki medya devinin elindedir ve dünyada görülmemiş bir şekilde, bu medya devleri, hem birtakım bankaların, büyük fabrikaların, müteahhitlik firmalarının sahibidir hem de gazeteleri, televizyonları vardır, Böyle olunca, gazeteci diye nitelendirdiğimiz insanlar, milletin özgür haber alma ihtiyacına değil patronlarının iktisadî ihtiyaçlarına, çıkarlarına cevap vermek zorunda kalıyorlar. İşte, meselenin özlerinden bir tanesi budur. Bu tekelleşmeyi mutlaka ve mutlaka kırmamız lazımdır.

Geçtiğimiz günlerde, Akşam Gazetesinin dağıtımıyla alakalı bir konu huzurumuza gelmişti. Bu pastadan yüzde 18'lik bir bölümü eline geçiren Akşam Gazetesinin Türkiye'de dağıtılmaması için, bu iki dev firma, ellerinden ne geliyorsa yaptılar ve işi, batırmaya, piyasadan çekmeye kadar ileriye götürdüler ve mutluyum ki, bu Meclis, ona bu kürsüden mâni oldu; bundan dolayı da gazete adına şükranlarımı sunuyorum.

Ben, gazeteciyi tarif etmek istiyorum: Gazeteci kimdir; gazeteci, asla gazetenin patronu değildir, o, gazetenin sahibidir, ekonomik işlerinin sahibidir. Gazeteci, o okulda okumuş, eski adıyla gazetecilik yüksek okulunda, yeni adıyla iletişim fakültesinde okumuş kişidir ve bu titizlikle de, buradan seçilmelidir gazeteci dediğimiz arkadaşlar; ama, maalesef, gelin, bakın ki, elan durum böyle değildir. Lise mezunu, ortaokul mezunu, tahsili, kariyeri ne olursa olsun herkes gazetecilik yapabilmektedir; basın yayın yüksekokulunda, iletişim fakültesinde okuyanlar ise sadece gazetecilik yapamamaktadır. Örnek vereyim: Faal futbol hayatını bitirmiş olan bir futbolcu, antrenörlük yapar, menajerlik yapar; ama, birçoğu, gazetelerimizde spor yazarlığı yapar ve üstelik, yaptıkları yazarlık spor yazarlığına da benzememektedir; onlar, ya Fenerbahçe yazarıdır ya Galatasaray yazarıdır yahut Beşiktaş yazarıdır; yani, objektif olarak gördüğü spor hadiselerini orta yere koymak gibi bir tavırları yoktur...

YUSUF NAMOĞLU (İstanbul) - Dünyada öyle!..Öğren de öyle konuş!..

BAŞKAN - Sayın milletvekili, lütfen sakin dinleyelim, müdahale etmeden dinleyelim.

Buyurun Sayın Yabuz.

NURİ YABUZ (Devamla) -... ratingi artırmak için, trajı artırmak için elinden gelen gerekli şeyleri yapar.

Peki, bunlar nedir; taraftarı sinirküpü yapar, seyirciyi sinirküpü yapar, Fenerbahçe- Galatasaray maçı oynanır, iki ölü...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Burada maç oynanmıyor...

NURİ YABUZ (Devamla) - Beşiktaş- Galatasaray maçı oynanır iki ölü... (ANAP sırlarından gürültüler)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Bu telaş niye!..

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Nuri, sen de, Anadolu çocuğusun...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahele etmeden dinleyelim.

NURİ YABUZ (Devamla) - Değerli arkadaşım, ben, bu telaşı ortaya koymadan...

BAŞKAN - Sayın Yabuz, siz, konuşmanıza devam edin.

NURİ YABUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hiçbir telaşa kapılmadan, ben, bugün, basının içinde bulunduğu sıkıntıları ve çözümlerini birlikte ortaya koymaya çalışıyorum; ama, böyle bir genel görüşmeden, muhalefet partilerinin neden telaşlandığını da, doğrusu bu ya, anlayamıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gazeteciliğin, basının başka sorunları da vardır. Yasada, yasaklarla ilgili cezalar vardır; bunların güncelleştirilmesini kimse reddedemez. Burada, biz, trafik suçlarıyla ilgili cezaları artırdık, vergi cezalarını artırdık, hatta ve hatta Çiftçi Mallarının Korunması Hakkındaki Yasada, birtakım yasaklarla alakalı cezalar bile artırılmıştır. Eğer yayın ahlakına uymayanlar varsa, eğer prensiplere, yasalara uymayanlar varsa ve bunlar için müeyyideler, yasalar varsa, bununla ilgili cezaların da, günün şartlarına göre uyarlanmasına kimsenin, hiç kimsenin, karşı çıkmaması lazımdır.

Üçüncü bir husus var. Şu anda basın, kişi ve kurumlara karşı mütecaviz bir tavır almıştır; özel kameralar, yatak odalarına kadar girmiştir; ensest ilişkiler, alakasız ve ailelerin yüzlerini kızartacak şekilde huzura getirilmiştir. Hiç gereği yokken, bazı kişiler -medyada çıktığı gibi- hocalık, üfürükçülük adı altında suçlanmış ve intihara varan hadiseler olmuştur, bunları vicdanımızda hesaplaşmamız lazım ve bunlara bizim bir çözüm, bir çare bulmamız lazım. Gazetecilik yapan arkadaşlarımızın, bu gibi olayların üzerine giderken, yasaya ve yazılı kurallara, hatta yazılı olmayan vicdanî kurallara uymaları lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, sadece basınla alakalı sorunlar bunlar değil, bir de basın çalışanlarının, yani benim hakiki, gerçek gazeteci dediğim insanların sorunları var; bunlar nelerdir, bunları da burada konuşmak istiyorum. Eğer fırsat bulabilirsek, bir genel görüşme teklifinin de bu hususta, basın çalışanları hususunda açılması lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, haber alma ve haber yayınlama hakkının kutsal olduğunu savunuyor, bu hakkın kutsallığına ben de inanıyorum; ama, bunu, doğru haber alma ve doğru haber yayınlama şeklinde düzeltmek istiyorum; yanıltma ya da saptırma tarzındaki şeylerin, gerçek gazeteciler tarafından bir daha yapılmayacağına da inanıyorum.

Gazete çalışanları güvencesiz insanlar; gönül isterdi ki, burada, Basın Kanunu kadar, Basın İş Kanunu da ele alınabilsin, kurumundan çıkartılan gazetecilerin hakları da konuşulabilsin. Basın İş Kanunundaki sendikal hakların neden uygulanmadığı gündeme getirilebilsin; kıdem tazminatlarını almadan işinden uzaklaştırılan gazetecileri güvence altına alacak yasal düzenleme de yapılabilsin. Kamu adına görev yapan bu insanlar, kendilerini sosyal güvence altında hissederek çalışsın.

Sosyal güvenliği olan insanların daha özgür olabildiklerine inanıyorum. Sendikal hak, gazetecilere verilmiş; ama, gazeteciler bu haktan ne kadar yararlanabiliyor. 12 Eylül sonrasındaki sendikasızlaşma furyasından nasibini alanların başında da, gazeteciler geliyor. Basın, bu anlamda, kendi özgürlüğünü konuşamıyor. Kamuoyunun gözü kulağı olması gereken görüntülü ve yazılı bu organlar, sadece ve sadece patronların gözü kulağı olup çıkıyor. Bankalara kredi teşvik işine giren basın patronları, muslukların akış yönüne göre, iktidarın ya da muhalefetin yanında yer alıyor. Haberde aranan objektiflik kriteri, yerini çıkarlara bırakıyor. Gerçekler, yansız, yalın ve bütün objektifliğiyle benim anlayışıma sunulmalı; kamu görevi bu demektir. Habercilikte ideolojik kaygı, ticarî endişe ön plana çıkmamalı; muhabir, kendinin haberini de yapabilmelidir.

Memurların sendikal haklarını, ücret artış taleplerini dile getiren basın çalışanları, aynı hakları, kendi adlarına da dile getirebilmelidir. Patronlar tarafından başlatılan sendikasızlaştırma harekâtına onlar da direnebilmelidir. Parlamento olarak bizim de görevimiz, bu çalışanların örgütlenme güvencesini sağlamak olmalıdır.

Bütün gazetecilerin en büyük sorunu güvencesizlik. Patronuna karşı güvencesi olmayan basın çalışanlarından özgür davranışlar beklemek mümkün değildir.

Bakınız, 13 Haziran 1952 tarihinde hazırlanan ve daha sonra çok çeşitli değişikliklere uğrayan 5953 sayılı Kanunla, basın mesleğinde çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki münasebetlerin tanzimi nasıl olmuş: “Meslekte en az 5 yıl çalışmış olan gazetecilere kıdem tazminatı hakkı tanınır.” Ama, birçok gazeteci, kıdem tazminatından faydalanamamıştır. İsim mi istiyorsunuz; daha geçenlerde Cumhuriyet Gazetesinde çalışan Emin Göktaş, 7 yıllık kıdem tazminatı hakkını alamamıştır. Mahkemelere başvurmuş ve süründürülmüştür.

BAŞKAN - Sayın Yabuz, 2 dakikanız var.

NURİ YABUZ (Devamla) - Aynı Kanundan bir başka madde okuyorum: “Gazeteci, mukavele hükümleri dışında olarak işveren tarafından verilen işler veya sipariş edilen veya yayınlanması kabul edilen yazılar için ayrıca ücrete hak kazanır. Bu işlerle ilgili ilave ücretlerin, sigorta primlerinin ödenmesi mecburidir.” Bu, hiç uygulanmamıştır.

Sayın milletvekilleri, pek çoğunuzun da bildiği gibi, gazeteciler, kendi işlerini yapamaz hale gelmişlerdir. Siyasetçilerle dost olmaları, bürokratlara yakın olmaları, onlar için elzem hale getirilmiştir. Zira, patronlarının olmayacak bazı işleri olabilir, bunların takibi gerekebilir; kredi talepleri gündeme gelebilir, teşviklerden yararlanmak isteyebilirler, patronlarının, ilgili genel müdür ya da dönemin bakanıyla görüşmesi gerekebilir. Bunların yapılması için, gazetecinin, dost ve yaren halkasını büyütme mecburiyeti vardır. İşte, gazeteciliğin sıkıntıları bunlardır; işte, gazetecinin sıkıntıları bunlardır. Gelin, bunları, burada, bu hür kürsüde tartışalım; bundan hiç kimse korkmasın ve biz, o “gazeteci” diye nitelendirdiğimiz insanların güvencelerini sağlayabilirsek, burada, basının sorunları kalmayacaktır.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) - Nuri, gazeteciler hiç kafa sallamıyor; doğru değil mi!..

NURİ YABUZ (Devamla) - Sayın Gürdal; sizinle olan dostluğumuzu ayrı bir kürsüde konuşuruz.

BAŞKAN - Sayın Yabuz, süreniz dolmak üzere; lütfen kısa konuşun.

NURİ YABUZ (Devamla) - Bizim, burada yapmamız gereken bir iş vardır: Gazetecinin haklarını koruyacak yasal önlemleri alalım; gazeteciyi özgürlüğüne kavuşturup, doğruları ifade etme haklarını onlara verelim -bu, bizim görevimiz olsun- kamuoyu tarafından yanlış algılanmalara sebebiyet vermeyelim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan beni sık sık ikaz ediyor; konuşmamı burada bitirmek zorunda kalacağım; ama, ben, bir hoşgörü ortamından bahsetmek için, bir şeyi de burada son olarak açıklamak istiyorum. Afyon'da Demokrat Partinin eski Münakalât Bakanı bir arkadaşımız -Afyonlu arkadaşlarım tanır- bir ağabeyimiz var, Arif Demirer. Ayrıca bir gazeteci arkadaşımız var, kendisi, Devlet Demir Yollarında memur; ama, siyasî yazılar yazar; yazdığı siyasî yazılar da can acıtıcıdır. Merhum Sayın Arif Demirer “sen, 657 sayılı Yasaya tabisin; böyle yazı yazmak, senin hakkın değil, haddin de değil; çizmeyi aşma” diye kendisini uyarır. Üç defa ikaz ettikten sonra, Merhum Arif Demirer, bu yazılarına tekrar devam ettiği için, bu şahsı Kurtalan'a sürdürür. Bu sürdürdüğü şahıs, şu anda ANAP sıralarında oturması icap eden bir değerli arkadaşımız Yaşar Topçu'nun kayınpederi Ali Türk Keskin'dir. Ve Ali Türk Keskin, Bakana sitem olsun diye, ondört dörtlükten, beşlikten oluşan bir şiir yazar. Bu şiir, hem Afyon'un özelliklerini arz etmesi bakımından hem siyasetçi ile memurun ve gazetecinin ilişkilerini ortaya koyabilmesi bakımından enteresandır. Onun için, müsaade ederseniz Sayın Başkanım, bir kıtasını okumak istiyorum.

BAŞKAN - Sadece bir kıtası lütfen; süreniz doldu çünkü.

NURİ YABUZ (Devamla) - Evet.

“Aç yatar, çıplak gezer, sırtımda taş taşırım

Başıma bela yağsa, sabreder alışırım

Canıma kasteyleyen hasmımla barışırım

Yalnız bir şey yapamam çıkarma hiç kafandan

Kusura kalma beyim, ben gidemem Afyon'dan.”

Ve son dörtlüğünde der ki:

“Bu şehrin kuzusunu, yılanını severim

Sözünü, sohbetini, yalanını severim

Bir şey dersem gülersin, hatta, seni severim

Rica ederim, çıkarma beni dinden imandan

Kusura kalma beyim, ben gidemem Afyon'dan.”

Bu, bir hoşgörüdür; bu hoşgörünün neticesinde, Sayın Bakan, gazetecilik yapan bu memuru affetmiş, yerinde bıraktırmıştır.

Sözlerime son verirken, bu hoşgörünün hepimizin arasında, tüm meslek grupları arasında, basınla da aramızda olmasını dilerim.

Saygılarımı sunarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yabuz.

Sayın Yabuz, bu hoşgörü ortamında, yaşamının yirmiyedi yılını basın mesleğine vermiş birisi olarak, ben de, sizin hoşgörünüze sığınarak “gazeteci kimdir” tanımınıza katılamadığımı ifade ediyor ve gazetecileri, basın çalışanlarını “iş takipçisi” diye tanımlayan sözlerinizi, maksadını aşan beyan sayıyorum; yani, o konuda, maksadı aştığınızı tahmin ediyorum. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Teşekkür ediyorum; sağ olun.

NURİ YABUZ (Afyon) - Bu konuyu görüşürüz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına, Sayın Mukadder Başeğmez; buyurun.

Süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, bu kürsüde, hemen her mesele konuşuluyor, tartışılıyor; basının meselesinin böyle, özellikle ve güzellikle konuşulması da basına verdiğimiz önemin ifadesidir. Türkiye'de her şey bir anda keskinleştiriliyor; ya siyah ya beyaz; orta renkler görülemiyor; ya karşı ya yanında... Sanki iktidar partileri -Refah Partisi, Doğru Yol Partisi- tamamıyla basına düşman, basını susturacak, basını yok edecek; bu, mümkün değil.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Şikâyetçi olma.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Sanki, muhalefet partileri basından hiç şikâyetçi değil; basının, hiç zararını görmediler ya da basınla hiç kapışmadılar; mümkün mü? Çok kavgalar oldu, çok kavgalar oldu... Siz, gazeteleri boykot ettiniz, onlar, sizin aleyhinizde yazılar yazdı; bunlar olacak; bunlar güzellik...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Doğru.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Şunu, herkesin kesinlikle bilmesi lazım ki; biz iktidardayız diye basına düşman olamayız; siz muhalefettesiniz diye ille basın her şeyi doğru yapıyor diyemezsiniz; bu, kocaman bir yalan olur. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Esasen, bunu, basın mensuplarının kendileri de söylüyor. Kim derse ki, bu Parlamento, dört dörtlüktür; bu mümkün müdür?.. Kim derse ki, basının hiç hatası yoktur; bu mümkün müdür; elbette, olacaktır. Bunun karşılığı da, basını susturmak değildir ya da basının meselelerini konuşmak, basına düşman olmak değildir.

Biraz önce, çok değerli bir milletvekili arkadaşımız, ipekböcekçiliğinin meselelerini konuştu. Bu arkadaşım, ipekböceğine düşman mı şimdi; kesinlikle değil. Bu ülkede, her mesele konuşulmalıdır.

Dün akşam Kanal-D'de, basının önde gelen insanları, çok güzel konuşmalar yaptılar; gerçekten istifade ettik; enine boyuna iki üç saat konuştular; Parlamentoyu konuştular, iktidarı konuştular. Bunlar, Parlamentoya, iktidara düşmanlık mı ettiler, Hükümete düşmanlık mı ettiler; hayır, karşılıklı meselelerini tartışıyorlar. Türkiye konuşuyor... Biz “yasaksız Türkiye” diye diye gelmedik mi buralara? Haa, yasaksız Türkiye ile yasasız Türkiye'yi birbirine karıştırıyorsanız, her şey yasasız olsun diyorsanız, kanunsuz, dileyen dilediği gibi yapsın her işini; o başka şey, ona kimse bir şey diyemez. (RP sıralarından alkışlar)

Sonra bizim yaptığımız ne; şu basının meselelerini, faaliyetlerini bir konuşalım Mecliste dedik. Refah Partililer gelsin, yanlış konuşsun; ANAP'lılar gelsin, doğrusunu söylesin; Doğru Yol Partililer gelsin, yanlış konuşsun; CHP'liler gelsin doğrusunu anlatsın; bu kadar güzel bir şeye ne dersiniz? “Yok, bizde fikir yok, bizde doğru fikir yok” diyorsanız, ona bir şey diyemeyiz. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bugün, Türkiye, yeni bir oluşumla karşı karşıya; Türkiye'de, ülke çapında, 17 televizyon istasyonu var; bölgesel yayın yapan 15 televizyon istasyonu var. Bu rakamlar belki yanlış olabilir, benim bildiğim daha çok var; Düzce'de televizyon istasyonu var. Yerel TV istasyonu 245 adet; buna karşılık, ülke çapında yayın yapan 36, bölgesel 108 ve yerel 1 115 radyo istasyonu var. Gazeteleri saydığımız zaman 20, 30, 40, 50 tane gazete, mecmua hepsi bir şirketin; öbür taraftan 20, 30, 40 yeni üç beş basın-yayın mezunu arkadaşımız bir mecmua çıkaracak olsa, buna isim arasa, bütün isimler patentli, hepsini birkaç holding almış, mümkün değil, isim bulmakta bile zorluk çekiyorlar, hepsine el konulmuş. Şimdi, böyle bir olguyla karşı karşıyasınız. Niye, parlamento, daima eşya ve olayların arkasından gitsin? Biliyorsunuz ki, özel televizyon İnter Star yayına başladı, kanunu ta ne zamandan geldi; hani istimi sonradan gelir diyorlar ya. Niye, biz, olayların önünde gidemiyoruz; niye, hadiseler olduktan sonra “tüh, keşke şu konuda bir yasa çıkarsaydık” diyoruz?..

Bir de değerli arkadaşlar, Türkiye'yi şu durumdan çıkarmamız lazım, bilhassa, biz politikacılar olarak “bu doğru; ama, şimdilik zamanı değil, yanlış” diyelim “bu yanlış; ama, şimdilik zamanı değil, buna da doğru” diyelim; bu, bizi nereye götürür değerli arkadaşlar... Geçen dönemde, bu kürsüden bir arkadaşımız çıktı, zehir zemberek bir konuşma yaptı, bizi eleştirdi. Meğer komşummuş, sabahleyin “günaydın, merhaba” dedik; “yahu, aslında siz haklısınız da öyle icap ediyordu” dedi. Bu, genç bir adam olarak, bir fikir adamı olarak beni çıldırtıyor; yani, kürsüde çifte standart yaparsak, doğruya yanlış, yanlışa doğru dersek, her sahada bu böyle olur; işadamının sorunu olur, işçinin sorunu olur, işverenin sorunu olur. Gümbür gümbür, kameralarla, memura grev hakkı isteyen insanları görüntülemeye kalkışan insan “ben de grev hakkı, sendika hakkı istiyorum” diyemez; gazetesinden atılır. O da, omuzunda kamerasını çifte standartlı taşımak zorundadır ; yapamaz, konuşamaz.

İzin verirseniz size bir yazı okumak istiyorum. Bu benim fikrim değil; ama, eğer Parlamentoysak, bu insanların da, bu değerli gazetecilerimizin, basın mensuplarımızın da sesine kulak vermek zorundayız. (RP sıralarından alkışlar)

“Bu yıl da ülkemizdeki basın yayın organlarının bir bölümü habercilikten uzaklaşıp, dar çerçevelerin çıkar aracına dönüşüp, gazetecilik ahlak ve ilkelerini de hiçe saymaktadırlar. Kimi basın kuruluşları ve gazeteciler de sorumsuzca toplumun sorunlarına ilgisizliklerini sürdürmektedirler.

Basının, belli bir zümrenin sözcüsü gibi görünmesi, mesleğimize olan güvenin kaybolmasına ve saygınlığının ortadan kalkmasına yol açmaktadır.

Bu durum, halkın haber alma hakkını ortadan kaldırmaya yönelik ciddî bir tehdittir.

Bu nedenlerle, biz, aşağıda imzası olan gazeteciler; yalan ve şike haberciliğe, siyasî ve ticarî amaçlara alet olmaya, kendisini yargıdan üstün görmeye, iş takipçiliğine, şiddetin körüklenmesine, din ve inanç sömürüsü yapılmasına, piyango ve lotarya yapılmasına, meslek ilke ve onuruna uymayan görevlere zorlanmaya, sendikayı yok etme ve keyfî işten çıkarmalara; siyasî, dinî, etnik ve cinsiyet ayrımcılığı yapılmasına, Anadolu basınına yeterince sahip çıkılmamasına, ülkeyi İstanbul'la sınırlı görme alışkanlığına hayır dediğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz.

Bizler, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için var gücümüzle çalışacağımızı duyuyurken, her yurttaşın da haber alma ve özgürce bilgilenme hakkına sahip çıkmasını bekliyoruz.

Saygılarımızla” diyor; diyor da, bunu, kendi büyük gazetelerinde, dev ekranlarında yayınlayamıyorlar; problem orada. Çankaya'da yayınlanan küçük bir dergide bu gür sesi çıkarmak zorunda kalıyorlar.

Değerli arkadaşlar, kim bunlar; Milliyet Gazetesinden Melih Aşık, Dünya Gazetesinden Osman Arolat, Cumhuriyet'ten Doğan Akın -meşhurlarını, büyüklerini okuyorum- Hürriyet'ten Emin Çölaşan, Kanal-D'den Uğur Dündar, Refik Erduran, Edip Emil Öymen, Örsan Öymen, Yalçın Pekşen, Hasan Pulur, Deniz Som, Nurettin Şafak, yüzlerce imza... Şimdi, bunlar yalan mı diyorsunuz?!.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Hayır, doğru...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Hah!.. Bu konuda kim sessiz kalabilir; niye bu değerli gazetecilerin bu taleplerine, bu dileklerine, bu şikâyetlerine Parlamento sessiz kalsın; gelin, konuşalım, görüşelim, düzeltelim... (RP sıralarından alkışlar) Ben, biraz önce dedim ya, işin içinde çifte standart var.

Promosyon hakkında yasa çıkarken, burada “siz basın özgürlüğünü yok etmek istiyorsunuz, halkın haber alma özgürlüğünü yok etmek istiyorsunuz, siz basını yok etmek istiyorsunuz” diye muhalefetteki arkadaşlarımız -hem de gazeteci kökenli arkadaşlarımız- geldiler, burada güzel nutuklar attılar; ama, ben de onlara, şimdi fırsat bulmuşken, cevap veriyorum: “Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, Türk basınındaki tekelleşme tehlikesi, basındaki istihdam sorunu gibi konulara değindi, promosyon, basını ölüme sürüklüyor dedi...” Siz de illâ promosyon devam etsin diye geldiniz nutuk attınız; demek ki, basının ölümünü, asıl, siz istiyorsunuz o zaman. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, basını müdafaa etmek, basın hürriyetini müdafaa etmek, tencere, tabak hürriyetini müdafaa etmek demek değildir. Patronun, dağıttığı tenceresine, tabağına verdiği değer kadar, yanında çalıştırdığı gazeteciye de değer vermesi lazım. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Siz ne zannediyorsunuz?!. Aleyhimizde ne yazarlarsa yazsınlar, ne kampanya açarlarsa açsınlar, biz, yazarlara, çizerlere, omzunda kamera, elinde fotoğraf makinesi dağ, taş koşan insanlara karşı olabilir miyiz!.. Açık konuşuyorum, bizim, Refah Partisi olarak, basınla hiçbir meselemiz yok; hatta, onlara şükran borçluyuz; çünkü, onlar vurdukça biz büyüdük... (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Geçen sene...

EROL ÇEVİKÇE (Adana) - Bu ihanet niye o zaman?!.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Biraz daha vursunlar da, tek başınıza iktidar olun!..

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Evet, vursunlar, hiç çekinmiyoruz; basının vurduğu yerde gül biter. Geçen dönem 38 kişiydik şurada, şimdi 160 kişi olarak oturuyoruz burada. Onlar...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Müsaade edin biraz daha vursunlar da, tek başınıza iktidar olun!..

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Vursunlar efendim, bir şey demiyorum.

Bizim maksadımız, kimseyi kışkırtmak, ortalığı gerginleştirmek değil; onlar “Tayyip Ağa'nın villaları” diye yüklendikçe, Tayyip Ağa geldi İstabul'a başkan oldu, villalar yok oldu. Yani, bunlar gerçekten demokrasinin güzellikleri; ancak, değerli arkadaşlar, kimse demokrasiyi başıboşluk rejimi hissetmesin, kimse demokrasiyi dağ başı rejimi zannetmesin. Demokrasi, disiplin rejimidir; demokrasi, hukuk rejimidir.

Şimdi, bir kavga var, bir gerginlik var; medya patronları, holding patronları “bu ülkeye ben hükmedeceğim diyor; Hükümet diyor ki, “ben hükmedeceğim.” Ben de diyorum ki, yasalar egemen olsun; ne sen, ne sen, yasalar egemen olsun. (RP sıralarında alkışlar)

İzin verirseniz bir hikâye anlatayım: Padişahın biri patlıcan yiyor, “aman ne güzel patlıcanmış” diyor; yanındaki dalkavuk “evet, efendim çok güzel patlıcan”diyor; biraz sonra padişah “ne kötü patlıcanmış” diyor, dalkavuk “evet efendim çok kötü patlıcan.” diyor. Padişah “bana bak, sen biraz önce iyi diyordun, şimdi kötü diyorsun” diyor; adam “Efendimiz, ben sizin dalkavuğunuzum; patlıcanın dalkavuğu değilim “ diyor.

Şimdi, iktidarlar, patlıcan dalkavuğu gibi bir meyda istiyorlarsa, bunda hüsrana uğrarlar; bakın, burada iktidar mensubu bir milletvekili olarak açıkça söylüyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Ha, böyle padişah dalkavuğu gibi basın istemesinler; ama, basın da, patlıcan dalkavuğu olmasın. (RP sıralarından”Bravo”sesleri, alkışlar)

Öyle, kredi limitlerinin endekslerine göre inip çıkan, taraftarlık ya da eleştri dozu; bugün karşısın, yarın yanındasın, başkan değiştiriyorsun, parti başkanı tayin ediyorsun -biliyorsunuz- hükümet kuruyorsun, hükümet deviriyorsun ve bunun arkasında; siz, bilirsiniz, içinizde ekonomistler var; adam sadece gazeteci veya televizyoncu değil ki, piyasada kıymetli kâğıtları da var... Bakın, işin, tehlikeli, tekelleşmenin boyutlarını söylüyorum; bugün “hükümet düşüyor” diye yazar ya da bir kriz haberi yayınlar, kâğıtların fiyatını düşürür, toplar onu; yarın moral verici bir haberle kâğıtların fiyatı yükselir, vurur. Bu, Amerika'da böyle oluyor; CNN dolarlara hükmediyor. Türkiye'de de borsada böyle manipülasyon hareketleri olabiliyor.

Değerli arkadaşlar, hiç kimse savunamaz; tekelleşme, sansürün ta kendisidir. (RP sıralarından “Bravo”sesleri, alkışlar) Siz, sansüre karşı mısınız?.. Eğer, bir düğmeden basıp bütün kanallarda aynı haberleri yayınlayabiliyorsanız, böyle bir güç edinmişseniz; bir düğmeye basıp rotatifler hep aynı tempoyla dönüyor, sayfalar aynı renkte çıkıyorsa, ülke, karanlığa o zaman gidiyor demektir; her tarafı göremiyorsunuz, bir tarafa bakıyorsunuz demektir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Dün, Libya'da iş yapan Müteahhitler Derneği Başkanı çıktı, Başbakana teşekkür etti, Başbakan Yardımcısına teşekkür etti; hiçbir televizyon vermedi, niye; sansür uyguluyor; çünkü, tekelci.

Dün, daha güzel bir şey oldu arkadaşlar -Sayın Adalet Bakanı da, bunu, burada dile getirdi; lütfen, dikkatle dinleyin, demokrasi adına rica ediyorum- Bakınız, üç gün önce Milliyet Gazetesi “Refah Partisi veya Hükümet, askeriyeye karşı şöyle bir tedbir düşünüyor” diye, hiç olmayan bir şeyi yazdı. Konu ne: Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine alınması. Güya, birisi söylemiş... Ertesi gün de, Genelkurmaydan cevap gelmiş; adı yok, sanı yok, hangi başçavuşla konuştun, hangi jandarma onbaşısıyla konuştun, nerede!.. (RP sıralarından alkışlar)

Ben, dilerdim ki, muhalefet liderleri Sayın Baykal, diğer sözcüler, çıkıp, “arkadaş, sünnetçi korkusu verir gibi, bu askerleri ne ikide bir manşete çıkarıyorsunuz, derdiniz ne sizin!.. Kendi aramızda mesele varsa, basınla meselemiz varsa, muhalefetle meselemiz varsa, iktidarla meselemiz varsa, sizin meseleniz varsa, sivil (halk) iktidar olarak, halkın gücüne dayalı olarak biz çözeriz; siz, ikide bir bu askerler adına niye yalanlar uyduruyorsunuz, niye, ikide bir iktidar, ihtilal davetiyeleri yapıyorsunuz” diye çıkıp, sivil demokrasi adına, burada haykırmasını beklerdim. (RP sıralarından alkışlar)

EROL ÇEVİKÇE (Adana) - Kime söylüyorsun sen onu...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Şimdi, gazeteciler, ikide bir bize uzatıyorlar... Bakın, yani, çelişkiyi anlatmaya çalışıyorum: Efendim, milletvekilinin dokunulmazlığı kalksın mı?! Vay, sen Parlamento düşmanısın, Meclis düşmanısın diyor muyuz; düşünüyoruz, tartışıyoruz, konuşuyoruz, fikir beyan ediyoruz.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Getirin bununla ilgili kanun teklifini...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Kalksın...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Kalksın; ama, işi sulandırmayın...

Şimdi, bakın, ben size bir şey söyleyeyim Yaşar Bey, Türkiye'de bütün insanlar, inanç, fikir ve müteşebbis olarak dokunulmaz olmalıdır ve en başta parlamenterler, en başta gazeteler, bütün insanlar dokunulmaz olmalıdır. (RP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Önce onu kaldırın...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Var mısınız, bütün vatandaşların dokunulmazlığını, inanç ve fikir hürriyeti yönünde...

BAŞKAN - Sayın Başeğmez, sürenizi tüketiyorsunuz; lütfen, karşılıklı konuşmayın, süre işliyor çünkü.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Güzel oluyor efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahalesiz dinleyelim.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Bu acelecilik niye?!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın hatibi müdahalesiz olarak dinleyelim.

Buyurun Sayın Başeğmez.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - “Aceleniz ne” diyorlar. Biz, size bağlı değiliz ki, çalışılan rutin işlerimiz var, getiriyoruz, konuşuyoruz. Buradan Trafik Yasasını geçirdik, başka yasalar geçirdik, sigara yasağını geçirdik, konuştuk. Çekiç Güç konusunda da “gelin, fikriniz varsa söyleyin” dedik; siz, o zaman “bizim fikrimiz yok” dediniz, kaçtınız; o zaman da “acelesi ne, bunun zamanı mı?” dediniz. Yahu, neyin zamanı, ne zamandır; onu söyleyin de, ona göre tartışalım.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Şimdi, kamyon zamanı.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Susurluk zamanı.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Şimdi, ne zamanı; şimdi, Susurluk zamanı. Gelin, isterseniz işi gücü tatil edelim, herkes sussun, otursun, dur bakalım ne olacak?!. Devletin ve milletin yürüyen işleri yürüyecek, onlar da çözülecek.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Niye susuyorsunuz?!

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Allah için söyleyin, Hükümetten, bu konuda yazılan, çizilenlere en ufak bir tepki gelmiş midir, en ufak bir baskı olmuş mudur, yazsın herkes yazabildiği kadar, konuşsun konuşabildiği kadar; ama, kimse de palavra atmasın kardeşim. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Sesiniz çıkmıyor.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Sayın Okuyan, o işlerle bizim ilgimiz yok.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Yok, tamam; sesiniz çıksın diyoruz.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Tamam, çıksın, Abdullah Çatlı'yı biz tanımıyoruz ki, sizin Genel Başkanınız tanıyor; o konuşsun. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Ne kadar sürem var Sayın Başkan?

BAŞKAN - 4 dakikanız var.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Şimdi, ben, ortalığı fazla gerginleştirmek istemiyorum. Gerçekten, gelin, demokratik, hür bir basın koyalım ortaya.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Kim tanıyorsa ortaya çıksın...

BAŞKAN - Sayın Hatinoğlu, lütfen, müdahale etmeyelim.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - İnsanların ve basının önündeki...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Üzerine gidin... İftiracılık olmaz....

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Olur, olur... Tamam, tamam...

BAŞKAN - Sayın Başeğmez, lütfen, konuşmanızı sürdürün.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Size yakışmıyor...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Türkiye'yi ben yönetmiyorum kardeşim; bana ne yükleniyorsunuz; bırakın, bir kelime konuşayım şurada.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Bırakın bu işleri.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Yahu, boşuna bağırma oradan, böyle olmaz o işler!

BAŞKAN - Sayın Hatinoğlu, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, tekrar sözlerimin şu noktasına geliyorum: Basın sonuna kadar hür olsun.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - O cesareti gösterin, olsun.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Olsun; ama, Türk Halkı da sonuna kadar hür olsun. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Allah'tan korkun!.. Herkesin elinde...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Mukadder, Yunan basını mı bunlar?!.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Türk basını diyorum; ne demek Yunan basını... O yanlış, o itiraz yanlış... Öyle laf atılmaz Mehmetçiğim; yok...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bunlar Yunanistan'dan mı geliyor?!.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Bizim derdimiz, halkın, doğru, güvenilir haber alma özgürlüğüdür. Basın diyor ki “siyasetçi yalan söylerse, onu nasıl yazacağız?” Ee, kardeşim, işte, siyasetçinin yalanını doğru diye yazmayacaksın, siyasetçinin doğrusunu da yalan diye yazmayacaksın, siyasetçi yalan söyledi diyeceksin; olay bu!.. (ANAP ve CHP sıralarından gürültüler)

Niye rahatsız oluyorsunuz? Bu panik ne? Siz, basından yana mısınız; basın emekçilerinden yana mısınız; hür haber alma ve halkın hür bilgilenmesinden yana mısınız? (CHP sıralarından “patronlardan yana mısınız” sesleri)

Ee, kardeşim, holdinglerle basını niye birbirine karıştırıyorsunuz? (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

İzin verirseniz... Bakın, bizim gazetelerin, sahip, yönetici ve yazarları da, aynı fikriyat ve siyasetten insanlardır. Bir kere, hepsi, siyasî ve ekonomik iktidara ve bazı kalıplaşmış değer yargılarına bağımlı; bu benzerlik sayesinde, zaman zaman, milyarlar karşılığında, bir gazeteden ötekine transfer olup dururlar. Malzeme aynı, aşçılar da aynı olunca, her gün aynı yemeği sunuyorlar önümüze; sonra da, 60 milyonluk memlekette, toplam tiraj -bütün promosyonlara rağmen- neden 5 milyonu aşmıyor; işte sorun burada; bunu söyleyen bir gazeteci!.. Azerbaycan kadar gazete satamıyorsak, bu Hükümetin bir meselesidir; bilgilenmek, kültürel düzeyin yükselmesi, medeniyet bakımından ileri gitmek Türkiye'nin meselesidir. Acaba, basınımızın hangi derdi var ki 5 milyondan fazla satamıyor; bu kadar tencere, tabak, şampuan, deterjan dağıtmasına rağmen...

Bana diyebilir misiniz ki “İktidar bir yasa hazırlığı içinde, bunu da Parlamentoya getirmekle yanlış yaptı, bizim fikrimizi almakla yanlış yaptı. Gizli, saklı birtakım yerlerde hiç tartışmadan, kamuoyunda tartışmadan, televizyonlarda tartışmadan birtakım yasalarla karşınıza çıksa daha mı iyi olurdu; buraya getirmekle iyi etti” diyemez misiniz değerli arkadaşlar?

Şimdi, İktidar ne istiyor...

BAŞKAN - Sayın Başeğmez, Sayın Kâzım Arslan, sizin, önerge sahipleri adına da, ilk imza sahibi olarak konuşmaya devam edeceğinizi söyledi. Size 10 dakika...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Sizi gösterdi, bilmiyorum...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Sağolsun, ben feragat ediyorum, 1 dakika eksüre yeter efendim.

BAŞKAN - Peki, 1 dakika eksüre veriyorum size.

Buyurun efendim.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Ben, buradan bir seslenişte bulunmak istiyorum; Allah korusun, Rusya ile harbe girebiliriz ... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Allah, Allah” sesleri, gürültüler)

Dur kardeşim, dur, güzel bir şey söyleyeceğim.

... veya Amerika ile (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - “mesela” diyeceksin...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Dur, dinle.

BAŞKAN - Sayın Başeğmez, lütfen, 1 dakika içinde toparlayacaksınız.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (Devamla) - Şimdi, savaştığımız ülkenin gazetecileri de o ordularla birlikte ülkemize gelebilir, buradan bütün güvenlik kuvvetlerimize seslenmek istiyorum; o askerle savaşacaksın; ama, o gazeteceyi koruyacaksın. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Buradan bütün güvenlik kuvvetlerimize sesleniyorum; talebe olaylarıdır, grevdir, şudur, budur... Ben, bizzat, rahmetli Özal'ın cenazesinde bir polise müdahale etmiş bir insanım, gazeteciyi tartaklıyor “çekme” diye, “yahu, dur, vazifesini yapıyor adam” dedim.

Bütün dağlarda, taşlarda, güneydoğuda, şurada, burada hayatını kaybeden, kaçırılan, faili meçhul cinayetlere kurban giden gazetecilerimizi rahmetle anıyorum. Türk basınının, inşallah sağlık, selamete çıkacağına, önündeki problemleri aşacağına, Anadolu basınının kuvvetleneceğine, her şeyin İstanbul'dan ibaret olmadığının anlaşılacağına inanıyorum.(RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Dün Güneri Cıvaoğlu “bu iş, meşru zeminlerde tartışılıyor; meşru zemin de Parlamentodur” dedi. İşte, bu meşru zeminde tartışıyoruz, kendileri de tartıştı, kıyamet de kopmadı, herkese, hepsine teşekkür ediyoruz.

Doğru haber... Yalan habere asla. Herkes konuşsun; ama, bildiğini konuşsun, doğru konuşsun, inandığını konuşsun; bizim ilkemiz bu. Kimseyle kavgamız yok, kimseyle savaşımız yok, kimseyi susturmak diye bir niyetimiz yok. Demokrasinin ve basının desteğiyle buralara gelmiş bir insan olarak söylüyorum bunu.

Sağ olun. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başeğmez.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Önerge sahibi olarak Sayın Kâzım Arslan konuşacak.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, zaten, birinci imza sahibi olarak hak kendilerinin.

Sayın Işın Çelebi, “bir açıklama” diyorsunuz; öyle bir talebiniz mi var?

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Evet.

Sayın Başkan, burada bir tekelden bahsederken...

BAŞKAN - Size bir sataşma yahut size atfolunan bir görüş değilse, kusura bakmayın, böyle bir imkânımız yok Sayın Çelebi.

Sayın Kâzım Arslan, buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Arslan, süreniz 10 dakikadır.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünden beri, vermiş olduğumuz genel görüşme önergesini tartışıyoruz. Zannediyorum, söylenmek istenilenler anlaşıldı. Az önce, Mukadder kardeşimiz de benim söyleyebileceğim birçok şeyi ifade etti, hislerimize tercüman oldu.

Bizim, bu genel görüşme önergesini vermekteki amacımız, olayın ahlakî boyutunu dile getirmekti; ama, dünden beri, görüyoruz ki, muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımız tarafından, olayın ahlakî boyutu bir kenara bırakılıp, tamamıyla varsayımlara dayalı, sansür getirilme isteğinden bahsedilerek, olay başka mecralara çekilmek isteniyor. Halbuki, benim ve arkadaşlarımın bu önergeyi burada gündeme getirmekteki maksadımız, az önce de ifade ettiğim gibi, basındaki yargısız infazların ahlakî boyutunu dile getirmekti.

Şimdi, düşünün; evimizde televizyon seyrediyoruz, hiç ömrümüzde görmediğimiz görüntülerle karşılaşıyoruz. Ben, ilk defa bir televizyon programında -utanarak söylüyorum- homoseksüel ilişkinin görüntülerini, çocuklarımla birlikte izlemek zorunda kaldım; değiştirinceye kadar, çocuklarımdan kaçırıncaya kadar da hal geldi başımıza.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Uzaktan kumanda...

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Ben olayın bu boyutunu dile getirmek istiyorum, biz olayın bu boyutunu dile getirmek istiyoruz.

Yine, bir şey daha ifade etmek istiyorum ki: Bizim bir inancımız var, hiç kimseyi ailesiyle, soyuyla sopuyla yeremezsiniz; ailenizle, soyunuzla sopunuzla da övünemezsiniz...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Herkesin inancı var; şüphen mi var?

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Şunu ifade etmek istiyorum...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Neredesin sen?.. Şüphen mi var?

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Hepimizin Müslüman olduğunu kabul ederek söylüyorum. Şunu ifade etmek istiyorum...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Herkes Müslüman, şüphen mi var; var mı bir şüphen?

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Şunun için söylüyorum...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Olur mu öyle şey, ne demek bunlar!..

BAŞKAN - Sayın Hatinoğlu... Sayın Hatinoğlu, lütfen müdahale etmeyin.

Sayın Arslan, siz devam edin efendim.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Olur mu öyle şey Sayın Başkan?!.

BAŞKAN - Sayın Hatinoğlu, lütfen...

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Sayın Hatinoğlu'nun niye bu kadar reaksiyonel olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum.

BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Herkesin Müslüman olduğundan şüpheniz mi var Sayın Arslan?

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Lütfen dinleyin Sayın Hatinoğlu... Lütfen dinleyin... Ben başka bir şey söylemedim “ tabiî ki, hepimiz Müslümanız “ dedim ve inancımızın gereği olan bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Hiç kimseyi yeremezsiniz veya övemezsiniz. Şunu ifade etmek için söyledim bunu: Bir insan bir hata işlemiş olabilir, bir insan bir günah işlemiş olabilir; ama, hiç kimsenin, hiçbir medyanın, basın özgürlüğü adına, o insanın ailesini, çoluğunu çocuğunu toplum içine çıkamaz hale getirmeye hakkı yoktur. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bir adam, bir günah işlemiş olabilir; ama, onun oğlu var, kızı var, ailesi var, sülalesi var... Buna hiç kimsenin hakkı yok. Biz, olayın, bu ahlâki boyutunu gündeme getirmeye çalışıyoruz...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - İslâmı da biliyoruz, ahlâkı da biliyoruz; her şeyi biliyoruz

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - ...ve şunu söylemek istiyorum: Tamamdır, iktidar partileri önyargılıdır, basına sansür getirmeye çalışıyorlar, onu da kabul ettik; ama, muhalefete ne oluyor?.. Onlar da önyargılı olarak basının avukatlığına soyunuyorlar burada.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Basın patronlarının!

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Basın holdinglerinin, basın patronlarının avukatlığına soyunuyorlar.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Kimsenin avukatlığını yapmıyoruz.

M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Amacını aşma, kimsenin öyle bir niyeti yok.

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Buraya, işte bir genel görüşme önergesi gelmiştir; buyurun, katılın diyoruz.

M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Çok önyargılı konuşuyorsunuz.

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Biz önyargılı olabiliriz; peki, siz önyargılı olmayın o zaman.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - O, demokrasi adına konuşuyor!

KÂZIM ARSLAN (Devamla) - Burada, söylenmek istenilen espri budur, bu önergeyi gündeme getirmekteki maksadımız budur. Hiç kimsenin sınırsız özgürlüğü olamaz. Bunu, herkesin, bu şekilde bilmesi lazım.

Sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum. İnşallah, oylarınızla bu genel görüşme önergemiz kabul edildiği takdirde, önümüzdeki günler içerisinde, bu konular daha yararlı bir şekilde, daha önyargısız bir şekilde Mecliste tartışılacaktır.

Vaktinizi daha fazla almak istemiyorum ve sözlerimi burada noktalıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Sayın milletvekilleri...

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sayın Başkanım, yerimden söz istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Ne hakkında efendim?

A. TURAN BİLGE (Konya) - Efendim, değerli hatip, biraz önce, bizim cenahı göstererek “sizlerin Müslüman olduğunuzu kabul ediyoruz” dedi. (RP sıralarından “hayır, hayır” sesleri)

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... Arkadaşımızı dinleyelim, itiraz etmeyelim. (RP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim, arkadaşımız ne diyecek, hep birlikte bir anlayalım.

Buyurun Sayın Bilge.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Sayın Başkan, bizim tarafı göstererek, “sizlerin de Müslüman olduğuna inanıyorum” dedi, “kabul ediyorum” dedi. Acaba, arkadaşımızın, bizlerin Müslüman olmasıyla ilgili, elinde bir referans, gücü mü var? Onu açıklamasını istiyoruz. (RP sıralarından gürültüler)

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, hayır...

BAŞKAN - Bir saniye... Karşılıklı değil...

Sanıyorum, öyle kastetmediniz, öyle bir kastınız yoktu; kimsenin dini konusunda bir takdir, tayin hakkınız... Öyle bir şey kullanmak istemediniz. Bir yanlış anlamaya yol açmaması bakımından... Düzeldi...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, ifade buyurayım.

BAŞKAN - Buyurun.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) - Ben “sizin” diye bir kelime kullanmadım, zabıtlara bakabilirsiniz. Hepimizin Müslüman olduğunu kabul ederek, inancımızın gereği olan bir şeyi hatırlatmak istiyorum, dedim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, herhangi bir yanlış anlamaya yol açacak olsa dahi, Sayın Arslan, şu an, yerinden, bu yanlış anlamayı düzeltecek açıklamasını yaptı.

Genel görüşme önergesi üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, genel görüşme açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım:

M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım efendim.

Genel görüşme açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; genel görüşme açılması kabul edilmiştir. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Daha önce alınan karar gereğince, genel görüşme, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alacak ve Genel Kurulun 26 Kasım 1996 Salı günkü birleşiminde yapılacaktır.

HAKAN TARTAN (İzmir) - Sayın Başkanım, ben, konu bölünmesin diye araya girmemiştim. Şahsıma yönelik bir sataşma oldu. Yerimden, tutanaklara geçmesi bakımından...

BAŞKAN - Neyle ilgili?..

HAKAN TARTAN (İzmir) - Efendim, burada, gazeteci kökenli milletvekili olarak, Türk basınının sorunlarını gündeme getirmem “nutuk atmak” olarak yorumlandı. Halbuki, elbette, Türk basınının sorunlarını tartışmak, Türk demokrasisinin gelişimine katkıda bulunmaktır. Ben, bunu savunmuştum. Anlamayanlara ithaf olunur.

BAŞKAN - Sağ olun.

Bir arkadaşımız, Sayın Hakan Tartan'ı ismen de zikrederek “nutuk atmak” demişti gerçekten; arkadaşımız, kürsüye de gelmeden bu hususu yerinden düzeltti.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

VII.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.-926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı :23)

BAŞKAN - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. -Vesikasız Kıymetli Maden ve Ziynet Eşyası Beyanı Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/513) (S. Sayısı :131) (1)

BAŞKAN - Vesikasız Kıymetli Maden ve Ziynet Eşyası Beyanı Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının 1 inci maddesi üzerinde görüşmeler ve bu maddeyle ilgili önergelerden birkısmının işlemi tamamlanmıştı.

Şimdi, maddeyle ilgili diğer 11 önergenin, aykırılığına göre işlemine devam edeceğiz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, Sayın Polat ve Sayın Yalman kendilerine ait önergelerdeki imzalarını geri çekiyorlar.

BAŞKAN - Sayın Polat ve Sayın Yalman önergelerdeki imzalarını çekiyorlar, önergeler geri verilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak, açık oylama talebi var.

Açık oylama talebini okutacağım, sonra da, talepte bulunan milletvekillerinin yerlerinde olup olmadıklarını kontrol edeceğiz.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan maddenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 81 inci ve 143 üncü maddeleri uyarınca açık olarak oylanmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

BAŞKAN - Şimdi, imza sahibi milletvekillerini arayacağım.

Hüsamettin Özkan ?... Burada.

Zekeriya Temizel?..

İSTEMİHAN TALAY (İçel) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Talay tekabbül ediyorlar.

Hikmet Uluğbay?.. Burada.

Ayhan Gürel?..

HASAN GÜLAY (Manisa) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Gülay tekabbül ettiler.

Turan Bilge?.. Burada.

Hikmet Sami Türk?.. Burada.

Mahmut Erdir?..

NECATİ ALBAY (Eskişehir) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Necati Albay tekabbül ettiler.

Ahmet Piriştina?.. Burada.

Güven Karahan?..

MÜJDAT KOÇ (Ordu) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç tekabbül ediyor.

Veli Aksoy?..

ZİYA AKTAŞ (İstanbul) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Aktaş tekabbül ediyor.

Osman Kılıç?..

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Yaşar Ünal tekabbül ediyor.

Mustafa ilimen?..

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Dayanıklı tekabbül ediyor.

Aydın Tümen?.. Burada.

Emin Karaa?.. Burada.

Fikret Ünlü?.. Burada.

Bekir Yurdagül?..

FİKRET UZUNHASAN (Muğla) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Uzunhasan tekabbül ediyor.

Yalçın Gürtan?..

CİHAN YAZAR (Manisa) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN -  Sayın Cihan Yazar tekabbül ediyor.

Çetin Bilgir?..

HAYATİ KORKMAZ (BURSA) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Hayati Korkmaz tekabbül ediyor.

Hasan Gülay?..

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Gökhan Çapoğlu tekabbül ediyorlar.

Sayın Mehmet Büyükyılmaz?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, şimdi, açık oylamanın şeklini belirlemek üzere oylama yapacağım.

Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin kürsüye konulacak oy kupasına oy pusulasını atması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin ayağa kalkarak “kabul”, “ret” veya “çekimser” şeklinde oyunu belirtmesi suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Açık oylama, oy kupası sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır.

Kupalar, sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy kupaları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayım yapılırken, görüşmelere devam edeceğiz.

Şimdi, 2 nci maddeyi okutuyorum.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, görüşmelere devam edemezsiniz; madde reddedilirse ne yapacaksınız?

BAŞKAN - Oylatmayacağım 2 nci maddeyi efendim, görüşmelerini yapacağım.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Madde reddedilirse ne yapacaksınız?

BAŞKAN - Görüşmesini yapacağım Sayın Dumankaya; geleneklerimiz böyle. Bunu ilk defa uygulamıyoruz; uyguladık. Görüşmeleri yapacağım; oylamayacağım Sayın Dumankaya.

Buyurun okuyun:

Madde 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Küçük; buyurun efendim.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - ANAP Grubu adına söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

Sayın Çelebi, süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün, bu yasa tasarısı görüşülürken, 2 nci maddede, Bakanlar Kurulunun yürütme hakkı konusunda söz aldım. Bu yasa tasarısında en son söyleyebileceğimiz nokta bu olduğu için bu maddede söz aldım. Özellikle, kıymetli eşya, altın, mücevher gibi stok affını öngören bu tasarıdan önce, bir yanlış anlamayı düzeltmek istiyorum. Burada, biraz önce, basın yasasıyla ilgili görüştüğümüz konuda, Türkiye'de, 17 televizyonun, 15 bölge televizyonunun, 1 115 yerel radyonun olduğundan söz edip, Tükiye'de, basında tekel olgusundan söz etmek, tekel mantığını bilmemektir. Burada, ciddî bir çokseslilik vardır. Bu çokseslilik, rekabet mantığını da beraberinde getirmektedir. Eğer, tirajlar itibariyle, bu tekel meselesi gündeme getirilirse...

BAŞKAN - Sayın Çelebi... Sayın Çelebi...

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - İzin verir misiniz Sayın Başkan?..

BAŞKAN - Bitmiş bir genel görüşme konusunda...

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Sayın Başkan, burada, Bakanlar Kuruluna güvensizliğimi belirtmek için, bu yasayı Bakanlar Kurulunun yürütemeyeceğini anlatmak için bir örnek veriyorum.

Sayın Başkan...

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Böyle bir usul yok.

BAŞKAN - Sayın Çelebi, sizi anlıyorum; ama, bunun gerçekten tasarıyla ilgisi yok.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen...

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Sayın Başkan... Sayın Başkan, özellikle...

BAŞKAN - Lütfen, Başkanlığı da zor durumda bırakmayın. Bu konunun tasarıyla ilgisi yok, bir örnek olma niteliği de yok. Lütfen, konuşmayı tasarıyla ilgili olarak götürün.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Sayın Başkan, bakın, örnek olma niteliği var. Otokontrol müessesesi artırılarak, piyasalar geliştirilerek, demokrasi içinde çokseslilik geliştirilerek bu meselelerde bir otokontrol müessesesi kurulur. Bu mevzuat, Rekabet Kanunu ve Rekabet Kuruluyla, tüketicinin korunmasıyla ve çeşitli fonksiyonlarla, mekanizmalarla getirildi; ama, çıkan yasalar Türkiye'de uygulanmadığı için ve Bakanlar Kurulu çıkan yasaları uygulamadığı için, bu konularda problem oluyor. Tirajı yüksek diye tekelleşmeyle özdeşleştirilemez. Bu, piyasalardaki rekabetten doğan bir hadisedir ve bu çoksesliliği kısmaya dönük tavırlar, Hitler'in de demokrasiyi savunuyorum diye getirdiği faşizmden farklı olmaz. Öncelikle bunun altını çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, kuyumcuların, altın ticareti yapan insanların elindeki stok affını öngören buradaki tartışmada, geçen hafta, Sayın Maliye Bakanı bunun değerinin ne olduğunu söylemedi; ama, kaynak paketinin ikincisinde, bu değerli altın stoklarının affından 64 trilyon gelir elde edileceği açık ve net yazılmıştı. Bu, 1 katrilyon civarındaki stokların affı anlamına geliyordu. Bu da, 10 milyar dolara yakın bir miktardı. Nitekim, biz, şu andaki altın stoklarının da yaklaşık 800-900 ton tuttuğu ve kilogramı 1 milyarın üstünde olan bir emtianın affı söz konusu olduğundan, burada, ciddî bir problem olduğunu; terörü finanse eden karaparanın aklanma operasyonu olduğunu iddia ettik. Biz, çok açık ve net biçimde, bunun bir vergi affı olduğunu da söyledik. Sayın Bakan, bunun vergi affı olmadığını söyledi. Yıllarca vergisi ödenmeyerek stokta bekletilen bu emtianın, altının, bugün, yüzde 6-7 gibi bir vergi oranıyla affedilmesi, asgarî ücret üzerinden yüzde 16-17 vergi alınan bir ülkede vergi adaletinde ciddî bir haksızlığa yol açmaktadır; ciddî bir vergi affıdır.

Biz, 1992 yılında vergi affına karşı çıkarken söylediğimiz bütün aksaklıklar oluştu ve bugün, 1983 döneminde, askerî rejim döneminde uygulanan bu yasa, o dönemde çıkarılmıştı, yeniden Refah Partisi döneminde gündeme getirildi. Askerî dönemde uygulanan ve çıkarılan metazori haksız kazancı aklama yasası Refah Partisi döneminde getirildi... Bunu kınıyorum ve bu yasaları, geçmişte, Rekabet Kurulu gibi, Tüketicinin Korunması gibi yasaları uygulayamayan bu Bakanlar Kuruluna da güvenmiyorum ve bunu haksız yere kullanacağına inanıyorum. Çünkü, bugün, kumar mafyasının yıllık 1 katrilyon geliri varken, 3 trilyon vergi alınıyor. Bunun da haksız bir kazanca yol açtığını ve vergilendirilmeyen bu kazancın 10 milyar dolar düzeyinde olduğunu düşünürseniz, ciddî bir kaçak paranın affı ve aklanması söz konusu.

Türkiye'de enflasyon hızla artıyor arkadaşlar. Burada, bana akıl veren birtakım arkadaşlar oldu; “teoriyi, pratiği biliyor musun?..” Evet, teoriyi, pratiği biliyorum; bu benim işim. (RP sıralarından “evet [!]” sesleri)

Evet... Evet...

Faiz oranları onbeş günde yüzde 117'den yüzde 145'e çıktı; yaklaşık 30 puan arttı. Faiz oranları onbeş günde 30 puan arttı. Siz, rantiyeye karşıydınız, rantiyenin en halisini, en köklüsünü, en acımasızını yapıyorsunuz. Dolar 100 bin liraya dayandı. Enflasyon yüzde 100'ü geçiyor. Ekmek fiyatından bahseden bir eczacı arkadaş vardı, ekmek fiyatı 15 bin, 18 bin tartışması... Geçen sene 6-7 bin lira olan ekmek fiyatı yüzde 200-300 arttı. Akaryakıtta artan fiyatlar ortada. Buna karşılık, altın stoklayan beş on adamın kaçak altınını affediyorsunuz... Neden bakkalı enflasyona karşı korumuyorsunuz? Neden manavı korumuyorsunuz? Neden taksiciyi korumuyorsunuz? Neden diğer küçük esnafı korumuyorsunuz? Neden marangozu korumuyorsunuz?.. (RP sıralarından “koruyoruz” sesleri)

Değerli arkadaşlarım, burada haksızlık yapıyorsunuz. Eğer, eflasyon muhasebesi ise, bütün esnafa getirelim; bakkala da getirelim, manava da, kasaba da, taksiciye de, sanayiciye de, küçük ve orta ölçekli sanayiciye de, işletmeciye de burada, ekonomiyi bilmiyorsunuz, haksız kazanç elde ettiriyorsunuz insanlara. Kredi notu Japonlar tarafından düşürüldüğünde, dün, -ilgiyle izledim- Sayın Başbakan dedi ki “kredi notumuzun düşmesi önemli değil, diğer ülkelerin notuna geldik.” Böyle şey olur mu?!. Ben, matematikten 10 alacağım, edebiyattan 2 alacağım; ertesi imtihanda matematikten 2 aldığımda “hiç önemli değil, edebiyattan da 2 almıştım” diyeceğim. Kredi notunun düşmesi, bu ülkenin finansman kaynaklarının pahalanması anlamına gelir, bu ülkenin dış kredi bulamaması anlamına gelir, bu ülkenin faizlerinin artması anlamına, enflasyonun yüzde 100'ün üzerine çıkması anlamına gelir.

Değerli arkadaşlarım, öyle, uydurma kaynak paketleriyle bu ülke yönetilemez. Öyle, üç beş tane altın stokçusunu affederek Türkiye'de o kaynak tahsisini beceremezsiniz. (RP sıralarından gürültüler)

AHMET DOĞAN (Adıyaman) - Sayın Başkan, biz de konuşacağız, yeter...

BAŞKAN - Sayın milletvekili, yerinize oturur musunuz...

AHMET DOĞAN (Adıyaman) - Herkes kendi kendine konuşuyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekili, lütfen, müdahalesiz dinler misiniz...

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Böyle masum isteklerle, o acı ilaçları çikolatalayıp vermeye benzemez. Burada açıkça söylüyorum; bu yasa tasarısı karaparayı aklama operasyonudur ve bu tasarı yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesinden dönecektir. (ANAP sıralarından alkışlar)

AHMET DOĞAN (Adıyaman) - Konu üzerinde konuş.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Siz, 50 bin mark alıp, yüzde 10 faiz vererek insanlara birtakım imkân sağlıyorsunuz; rantiyenin de büyüğünü yapıyorsunuz. Hani, siz ranta karşıydınız!.. Hani, siz, haksızlığa, yoksulluğa karşıydınız!.. Burada üç beş tane kuyumcunun sözcüsü oldunuz, üç beş tane altın kaçakçısının sözcüsü oldunuz. Sizi halka şikâyet ediyorum. O asgarî ücretten yüzde 17-18 vergi alacaksınız, altın stoklarını affederken yüzde 6 vergi alacaksınız; bu mu sizin adaletiniz?!

Değerli arkadaşlarım, oluşturduğunuz o KİT havuzlarıyla, siz, özelleştirme falan yapamazsınız. Siz, bu tepeden inme mantıkla, bu, “insanları, kafasına vura vura yönetirim” mantığıyla, kendi yandaşlarınıza yeni kaynaklar yaratıp, kendi birikiminizi, Türkiye'nin kaynaklarını kendi arkadaşlarınıza aktarma politikalarını, bu Meclis kürsüsünde her gün dile getireceğimi ve sizin yanlışlarınızı, binlerce defa Türkiye'nin her yerinde söyleyeceğimi çok açıkça belirtiyorum. Siz, yanlış yoldasınız. Bu yasa tasarısı sizin yanlış yolda olduğunuzun en tipik örneği.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Nasıl?..

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Arkadaşlar buraya geldiler, Osmaniye örneğini verdiler bana. Ben de size, Bayındır'dan Çırpı örneğini vereyim. Oylarımızı 15 kat artırdık. 15 kat... (RP sıralarından “Bravo) sesleri, alkışlar [!])

Değerli arkadaşlarım, orada, tencerede taş kaynatan anaları gördük biz. Ekmeğin fiyatını tartışan insanları, ekmek alamayıp, unuyla sacında ekmek yapan insanları gördük. Türkiye'de bu gelir dağılımı böyle bozulduğu sürece, siz daha çok faşizan baskılar uygulayarak, basını da, bizi de susturmaya çalışırsınız; ama, bunu başaramayacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelebi, madde üzerinde olmak üzere, eksüreniz 1 dakikadır; buyurun.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar sunarken, Tükiye'yi faşizan baskıların emrine sokmayacağımızı, Türkiye'yi adım adım dolaşarak, her yerde bununla mücadele edeceğimizi, halkın hareketinin içinden gelen insanlar olarak, halka karşı bu hareketin karşısında olacağımızı açıkça belirtmek istiyorum.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hangi halk?..

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına, Sayın Sıtkı Cengil; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

SITKI CENGİL (Adana) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Geçen madde görüşülürken de, Sayın Çelebi, bu düşücelerini ortaya koydu. Ondan sonra ben geldim buraya, düşüncelerimi ortaya koydum. Tabiî, Osmaniye örneğini de o zaman ben vermiştim. Şunun için verdim: Çıktı, burada, işte “Asgarî ücretli sizi dinliyor, asgarî ücretli sizi görüyor” dedi; ben de “asgarî ücretli sizi de çok iyi tanıyor, çok iyi biliyor; daha önce, asgarî ücretliye ne verdiğinizi bu millet, bu halk biliyor” dedim ve son olarak da, “örnek olarak Osmaniye İlimize baktığımız zaman -işçi oranın en fazla olduğu ildir- Osmaniye İlimizde yüzde 20 olan oy oranınız, yüzde 6'ya düştü” dedim. (RP sıralarından alkışlar) “Asgarî ücretli, bu Hükümeti, Refah Partisini mi tasvip ediyor, sizi mi tasvip ediyor” diye, o zaman söylemiştim, bugün, gelmiş, düşüne düşüne -aradan bir hafta geçti- araştıra araştıra, Çırpı'yı bulmuş!.. İyi ki, Çırpı'da oyları düşmemiş de, Sayın Çelebi, biraz, paçayı kurtardı. (RP sıralarından alkışlar)

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - 15 kat arttı...

SITKI CENGİL (Devamla) - Arkadaşlar, bakınız, bir konuya daha değinmek istiyorum; belki, Sayın Başkan, konuyla ne alakası var diyecek. Ne hikmetse, iki seferdir, Sayın Çelebi çıkıyor, sinir krizi içerisinde konuşuyor, dolayısıyla, konuları da birbirine karıştırıyor. Bakınız, geçen sefer söyledik burada “ayıp ediyorsunuz; bu işle uğraşan bunca vatandaşımızı, teröre destekçi olarak itham etmeniz, sizin gibi bir politikacıya yakışmıyor” dedik. Tekrar söylüyorum; yakışmıyor; bunca vatandaşımızı rencide ediyorsunuz...

Diğer bir husus: Daha önceki görüşmelerde konuşan arkadaşımızı da, arkadaşımız yanlış anlamış; o arkadaşımız “şu kadar radyo var, şu kadar televizyon var; ama, maalesef, bunlar istedikleri gibi etkin olamıyorlar. Bu piyasa, belli bir kesimin eline geçmiş” dedi, bundan bahsetti. Arkadaşımız, maalesef, bu örneği de, arkadaşımızın ne demek istediğini de anlayamamış; olabilir. Zannediyorum, peşin yargıyla dinlediler.

Bakınız, ben, bir konuya özellikle dikkatinizi istirham ediyorum: Sayın Çelebi, bu konunun uzmanı olduğunu söyledi. Bir ülkede, bir memlekette, vergi yükü ne kadar ağır olursa, vatandaşa düşen yük, vatandaşa düşen pay, sıkıntı payı da o kadar büyük olur. Eğer, siz, bu vergi yükünü hafifletirseniz, işte, o zaman, asgarî ücretliye iyilik yapmış olursunuz. Bugün, bu Hükümet, bu yasa tasarısını getirmekle, vergi yükünü hafifletmektedir. Nasıl hafifletmektedir? Senelerce, evet, senelerce...

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Kaçakçıları affediyorsunuz...

SITKI CENGİL (Devamla) - Bakınız... Dinleyiniz...

Senelerce, bu stoklar biriktiyse, bunda Refah Partisinin herhangi bir günahı yok.

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Memuru affetsene, işçiyi affetsene, emekliyi affetsene; kaçakçıları affediyorsun...

BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen...

SITKI CENGİL (Devamla) - Vatandaş çıkar, bunun hesabını sizden sorar.

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Haksız kazancı affediyorsun...

BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen...

SITKI CENGİL (Devamla) - Vatandaş bunun hesabını sizden sorar.

Bunca stok birikmiş; bunlar kimin döneminde birikti, kimin zamanında birikti...

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sizin döneminizde... Sizin döneminizde...

SITKI CENGİL (Devamla) - ...kim bunları vergilendirmedi diye, vatandaş, bunu size sorar ve nitekim soruyor da; gezdiğimiz yerlerde, vatandaş bunu da söylüyor. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bakınız, memleketin bunca büyük problemleri var; saydılar. Emin olun, bir arkadaşınız olarak, kendi seçim bölgem ayrı, başka seçim bölgelerinde de dolaşıyorum, pazar günü Uşak'taydım. Vatandaşın söylediği şey şu, geldiği nokta şu: “Evet, Türkiye'nin problemleri çok büyüktür; ama, bu problemlerin altından kalkamayacağını anlayanlar kaçtılar. Bu problemlerin altından ancak bu Hükümet kalkar” diyor vatandaş.

Saygılarımı sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Cengil.

Şahsı adına, Sayın Mehmet Aykaç. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Aykaç, süreniz 5 dakikadır.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz Vesikasız Kıymetli Maden ve Ziynet Eşyası Beyanı Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, getirilmekte olan bu tasarıyla, bir taraftan belge düzeninin tesisi, diğer taraftan da devlete gelir sağlanması amaçlanmaktadır; buradaki amaç budur; bu iki amaca yöneliktir bu tasarı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin çok iyi bildiği ve ekonomi uzmanlarının her platformda tekrar ettikleri bir söz vardır ki, o da şudur: “Ülkemizin ekonomisini düzlüğe çıkarabilmemiz için, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına almamız gerekmektedir.” İşte, Partimizin içinde bulunduğu Hükümetimiz, bir alanda bunu gerçekleştiriyoruz. Bundan daha doğru, bundan daha dürüst ne olabilir?.. Bugüne kadar kayıtdışı kalmış, vergisi alınamamış olan bu stokları, düşük bir oranda vergi alarak kayıt içine çekmek doğru değil midir? Bunu, aklı selimle düşünüp de burada konuşmak varken, işi, kaçakçıları aklamak gibi başka mahallere ve mekanlara çekmeye ne gerek var?

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Esnafımızı şaibe altında bırakmayalım.

MEHMET AYKAÇ (Devamla) - Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; bu Hükümet, ülkemizin meselelerini bir bir çözmektedir. İşte, burada- sinirküpü içerisinde Sayın Işın Çelebi Bey bana laf atmak istiyor- kendisine soruyorum: Acaba,Refah Partisi, sekiz yıl üstüste tek başına iktidarda mıydı da, bu sorunları çözmedi? (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yani, bugün, şu Mecliste, ülkenin meselerini niye çözmüyorsunuz, bu meseleler niye böyledir diye, sormaya hakkı olmayan belki tek parti Anavatan Partisidir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - El insaf!..

MEHMET AYTAÇ (Devamla) - İşte onun için, değerli arkadaşlar, ittifak ettiğiniz sol canible birlikte eriyip gidiyorsunuz; bunun hesabını iyi yapın...(RP sıralarından alkışlar) Halk, sizi iyi değerlendiriyor.. Onun için ben, sırf laf attığınız için bunları cevap olarak verdim. Benim mizacım, öyle, sataşmaya müsait değildir.

Bu tasarı iyidir, hayırlıdır; ülkemize hayırlı olsun.

Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mehmet Aykaç.

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelebi.

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Bir sataşma var... (RP sıralarından “Ne sataşması” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşımızı dinlemeden bir hükme varmayalım. Arkadaşımızı dinleyelim, bir sayın milletvekilimizin bir iddiası var.

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - “Size soruyorum” diyerek başlayan cümlesiyle, hem konuşma hakkı verdi hem de ciddî bir sataşma var. Daha önce konuşan arkadaşımız da...

BAŞKAN - Sataşma konusunu açıklayabilir misiniz bana.

IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - “Enflasyonun dışında bilmem ne oldu, şudur budur” dediler. Ciddî sataşma var. (RP sıralarından gülüşmeler, gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, İçtüzüğümüz çok açık. Şahsınıza yönelik bir sataşma yahut sizin ifadenizi başka yöne çekecek bir açıklama olması gerekir.

Sayın Çelebi, lütfen, kusura bakmayın, “şudur, budur” la sataşma için söz veremem. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Vesikasız Kıymetli Maden ve Ziynet Eşyası Beyanı Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin açık oylamasının sonuçlarını açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 217

Kabul :192

Ret :23

Mükerrer :3

Böylece madde kabul edilmiştir.

Şimdi, biraz önce görüşmelerini tamamladığımız 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...2 nci madde de kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz talep eden Sayın Işın Çelebi; buyurun efendim.

Sayın Çelebi, süreniz 10 dakikadır. Olabildiğince, tasarı ve maddeyle ilgili konuşmanızı rica ediyorum.

ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) - Sayın Başkan, bu ülkede eğer...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Burada başka milletvekilleri de var Sayın Başkan...

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - ...Anavatan Partisinin, 6 Kasım 1983'te başlayıp 20 Ekim 1991'de, yani beş yıl önce biten, sekiz yıllık iktidar dönemindeki enflasyon meselesinin sonuçlarını tartışırsak, ben, 1975'te MSP'nin içinde olup, Türkiye'yi yüzde 100'lük enflasyona sürükleyen MC dönemlerini de tartışırım. (RP sıralarından gürültüler) 1977 sonrasında, 1976 ve 1977'de yapılan yanlışlar sonucunda, Türkiye'de enflasyonun yükselmesi, yüzde 80'lere 90'lara ve 1980'de de yüzde 107 gibi bir noktaya gelmesi, 1976 ve 1977'de yapılan uygulamaların sonucudur.

Dünyada petrol fiyatları hızla yükselirken, aynen bugünkü bilgisizlikle, bütün fiyatları sabit tutarak ve çeşitli bakanlıklarda, kendi yandaşlarına teşviklerle birtakım imkânlar hazırlayarak yapılan uygulamalar, Türk ekonomisini altüst etmiştir.

Çok açık söylüyorum, bu tasarı, birtakım yakınlara menfaat sağlama tasarısıdır.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hangi yakınlara?!.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Siz bilirsiniz!.. İsim isim de, isterseniz, özel konuşuruz.

Bu yasa, birtakım stok yapanlara, birtakım altın ticareti yapanlara yaklaşarak, bazılarına karapara aklama sonucunu getirecektir.

Ben, çok açık söylüyorum; bugün, Türkiye'de haksız kazanca, Türkiye'de haksızlığa “hayır” diyeceğiz. Asgarî ücretten yüzde 17-18 vergi alınacak, altın stokçularının vergisi ödenmemiş stoklarını affederken, yüzde 6 vergi alacaksınız. Bunun adaletle ilgisi yok. Burada büyük yanlışlık yapıyorsunuz.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) - Yanlışı siz yaparsınız.

IŞIN ÇELEBİ (Devamla) - Size, burada, her yanlış yaptığınızda hatırlatacağım. Ben, 1992'de, erken emekliliğin yanlış olduğunu söyledim. Bugün SSK'nın geldiği nokta, haklı olduğumuzu gösterdi. 1992'de “vergi affını yapmayın, yanlış yapıyorsunuz” dedik, bugün bu noktaya gelindi.

Eğer, siz, enflasyondan arındıracak şekilde, muhasebeyi, enflasyon muhasebesiyle yenileyecekseniz, bunu, bütün tüccara, esnafa, sanayiciye yapmanız lazım. Özellikle, küçük esnafa yapmanız lazım. Bu insanlar; o bakkal, o kasap, o manav, o taksici ciddî sıkıntı içinde, çiftçi ciddî sıkıntı içinde.

O Çırpı'yı, öyle hor görmeyin. Osmaniye'de sizin oyunuz aşağıya, 22 binden 17 bine düşerken, Çırpı'da oyumuz 15 kat arttı, 15 kat... (RP sıralarından alkışlar!) Azımzanmayacak bir oy; çünkü, neden, biliyor musunuz; 5 yıl önce, 1 kilogram pamukla 3 litre mazot alan köylü, bugün, 1 kilogram pamukla 1 litre mazot alamaz hale geldi. (RP sıralarından “Sayenizde” sesleri) Bu akaryakıt fiyatlarına, böyle, her hafta zam yaparsanız, siz, aldığınız yüzde 21'i, yüzde 15 olarak bile göremeyeceksiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelebi.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Sıtkı Cengil; buyurun.

Sayın Cengil, süreniz 5 dakikadır.

SITKI CENGİL (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Bir söz var, hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür. Hele, insanda biraz da sinirlilik psikolojisi olursa, bu, hercümerç oluyor. Değerli arkadaşım bir örnek vermeye çalıştı; ama, maalesef, onu da yanlış hatırladı. “MC döneminde enflasyon yüzde 100 oldu” dedi, onu yanlış hatırladı. Biraz hafızasını tazelesin; şu anda ortak olduğu, kader birliği yaptığı arkadaşları döneminde oldu o enflasylon, onu belirtmek istiyorum; bu, bir.

İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) - Onu hatırlaması lazımdı; o zaman, Ecevit'in danışmanıydı.

SITKI CENGİL (Devamla) - O zaman danışmandı; öyleyse, hatırlaması lazımdı.

İkincisi, Çırpı'da yine bir örnek buldu...

BAŞKAN - Sayın Cengil, lütfen, şahsiyata girmeyelim.

SITKI CENGİL (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

Başka bir örnek verdi arkadaşımız “Çırpı'da oylarımız 15 kat arttı” dedi; Çırpı'da Refah Partisinin oyları yüzde 420 arttı. (RP sıralarından alkışlar)

Arz ederim.

BAŞKAN - Şahsı adına, Sayın Feti Görür; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Görür, süreniz 5 dakikadır.

FETİ GÖRÜR (Bolu) - Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; şu an görüşülmekte olan Vesikasız Kıymetli Maden ve Ziynet Eşyası Beyanı Hakkında Kanun Tasarısının -kayıtdışı olan bu madenlerin beyanına ait kanun tasarısının- 3 üncü maddesinde söz alırken, yeni bir milletvekili olarak, bu kanun tasarısı üzerindeki görüşmelerin, beni veya benim gibi yeni olan milletvekili arkadaşlarımı ne kadar üzdüğünü beyan etmek istiyorum. Muhalefet olarak, iktidar tarafından verilen tüm önerilere, doğru da olsa, yanlış da olsa mutlaka karşı gelmek ve hatta, kendi alanında gayet bilgili olduğu halde, verilen teklifin doğru olduğunu bile bile, kürsüye çıkıp, bunun tam aksini iddia etmek, beni, beni, daha fazla üzdü.

Görüşmelerin başlangıcından beri, muhalefet tarafından tenkit edilen bazı hususlar var. Birincisi, “bu stoklar, çok düşük bir vergiyle affedilecek” denildi. Bunun yanında, yapılan bu afla, bu paraların karaparaya gideceği söylendi. Üçüncüsü; bu karaparanın bazı yandaşlar tarafından kullanılacağı, onların istifadesine sunulacağı hususu.

Bunlara kısaca değinmek istiyorum: Şu an üzerinde görüşülen tasarı, 1 katrilyon lira olarak değerlendirilen, vesikasız altın stoklarından yüzde 6 üzerinden alınacak vergiden devletin kasasına 60 trilyon lira girmesiyle, vatandaşımıza hizmet imkânı sağlanacak olan tasarıdır. Bunun en güzel tarafı, bu beyan dışı olan stoklar kayıt altına alındıktan sonra satışa sunulduğunda -ki, altın çok hızlı devreden bir stoktur- bunların, 1997 yılında ortalama on defa devrettiğini düşünürseniz, 10 katrilyonluk bir ciro meydana gelir. Bu 10 katrilyonluk cironun ortalama 1 katrilyon kârı olur; yüzde 30 vergi alsanız, 300 trilyon, şu an, kayıtdışı olan ekonomiden, devletin kasasına, kesesine gelir elde edersiniz. Artı, bunun, bir de, KDV gelirleri var. Ben, bunun, bu kadar fazlasıyla teferruatına inmiyorum.

Burada, esasında, üzerinde durulması gereken ve bu konunun uzmanları olanların bu kürsüye getirmesi gereken konu “bu kanun tasarısı gayet güzel olmuştur; ama, bir eksik tarafı vardır, o da, tüm mükelleflerin elinde bulunan kayıtdışı ekonominin kayda alınmasının bu kanun tasarısında yer almasıydı” şeklinde olmalıydı ve ben, bunu bekliyordum. (RP sıralarından alkışlar)

Şunu söyleyeyim: Yapılan hesaplara göre, kuyumcu esnafının elindeki emtia ve kuyumcu esnafının tüm esnaf arasındaki oranı yüzde 5'i geçmez. Şu an görüştüğümüz bu kaçak miktarın sadece yüzde 5 olduğunu düşünürsek, tüm kaçak emtianın kayıt altına alınmasıyla, 1997 yılı bütçesinde vergi geliri olarak tasarladığımız 4,368 katrilyon civarında bir ekverginin, daha doğrusu kaçırılan verginin, çeşitli yollarla devletin kasasına gireceğini ve bununla, bugün, bir kişinin eğitimini sağlıyorsak, bunun yerine, en az iki kişinin eğitiminin sağlanacağını; bir kişiye iş buluyorsak, en az iki kişinin de iş bulmasının imkânının olduğunu, buradan, ne yazık ki, bunu, bile bile tenkit eden arkadaşlarımız, büyüklerimiz benden çok daha iyi bilirlerdi; beni, bu kürsüye çıkarmalarına hiç gerek yoktu.Ne yazık ki, sadece muhalefet olsun diye gelip konuşanların, Hükümete muhalefet olsun, verilen tekliflere muhalefet olsun diye, hakikatları burada tersyüz edenlerin, bir haftadan beri olduğu gibi, bundan sonra da rahat uyuyacaklarını zannetmiyorum.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Sarrafların, kuyumcuların oylarını almışlardı ama...

FETİ GÖRÜR (Devamla) - Yandaşlardan bahsediliyor, karaparadan bahsediliyor. Ben, şunu soruyorum size: Hangi esnaf, kazandığı gelirini beyan eder, devletine vergi verirse, bu karapara olur da; kim ki, kaçak yollardan, devlete beyan etmediği stoklarıyla, mallarıyla para kazanır da bu karapara olmaz?!.. Siz, bunu, nasıl oluyor da çarpıtıyorsunuz ben anlamıyorum; anlayamıyorum... Bir esnaf, satar, kazanır, devletine vergisini verir; bu, karapara olmaz ve devlet de bunu, rahatlıkla kontrol edebilir. Şu ticarî faaliyeti yaptım, şuradan şu geliri elde ettim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Görür, eksüreniz 1 dakikadır.

FETİ GÖRÜR (Devamla) - ... bu gelirini nerede kullandı diye devlet rahatlıkla hesabını sorabilir. Şimdi, size soruyorum: Bugüne kadar faturasız alınan, satılan, kayıtdışı dediğimiz ekonomiden gelen gelirlerin, devlet, hangi esnafın, hangi yolla kontrolünü yapabildi; hangi yolla yapabilir? Bunun, yine, hâlâ, bu şekilde mi devam etmesini istiyorsunuz?..

Bu kanun tasarısı, gerçekten güzel bir tasarıdır; ama, beyan ettiğim gibi, noksandır. Benim, Hükümetten beklediğim o idi ki, tüm emtia, aynı tasarı kapsamına alınsın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Olacak, o da olacak...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Görür.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından “Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan” sesleri) Kabul etmeyenler...

Efendim, karar yetersayısının aranmasını oylamaya geçmeden önce istemek gerekiyor.

İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) - Çok doğal olarak aramanız lazım, hatırlatmadan aramanız lazım; olur mu öyle şey!..

BAŞKAN - Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Kendiniz aramanız lazım.

BAŞKAN - O ihtiyacı duymadım efendim. Daha önce aradığımızda karar yetersayısını bulmuştuk; onun için, şahsen, o ihtiyacı duymadım

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylamaya geçmeden önce, tasarının tümü üzerinde oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte Sayın Halit Dumankaya söz istemişlerdir; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Dumankaya, İçtüzüğümüz açık, bir süre belirtmiyor “kısa” diyor; bunun için 5 dakika süre veriyorum. Lütfen, bu süre içinde kalmaya özen gösterin.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; bu kanun tasarısı, bir Kadir gecesinde, kandil gecesinde görüşülecekti; muhalefet partileri olarak bunu engelledik. Engellememizin nedeni, size zaman tanıdık, dedik ki; gidin, kuyumcuya sorun, esnafa sorun, seçmenlerinize sorun, iktidar sizi yanlış yola itiyor, bunlardan bir cevap alın; zaman tanıdık size; ama, ne çare ki, buraya geldi, gördük ki, siz, hiçbirine sormamışsınız. Ben gittim, kuyumculara sordum, acaba, biz yanlış mı yapıyoruz?.. Orta halli kuyumculara sordum. En küçük veya orta halli kuyumcu, en büyük tüccardan daha zengindir, onu unutmayın. On kişiyle konuştum, o, büyük, ensesi kalın, sırtı kalın, göbeği şişmanlarla da konuştum. Bu kanun, küçük kuyumcuların hiç umurunda değil “bizde nerede öyle 10 kilo, 100 kilo altın” diyorlar; ama, o ensesi kalınlar var ya, onların 10 ton, 20 ton, 30 ton, 100 ton altın stoku var.

Değerli arkadaşlarım, el insaf, önce “rantiyeye karşıyım, rantiyecilerle mücadele edeceğim” diye oy isteyeceksiniz, ondan sonra, geleceksiniz, burada rantiyecileri koruyacaksınız!

Değerli arkadaşlarım, inanın ki, bir yeise kapıldım. Ne zaman kapıldım; DYP-SHP Koalisyonu kurulduğu zaman da; o affa karşı çıkmıştık. Onlar da buna “af” demiyordu, Tahsilatı Hızlandırma Kanunu diyordu. O zaman, bu kürsüye çıktığımızda “bizi şu balkondan seyrediyorlar, bize gülüyorlar; birbirimizle kavga ediyoruz. Bu kanundan 1 000 kişi istifade edecek” dedik; işte, dediğimiz aynen çıktı. Aksini iddia etmiştiniz. O zaman, Refah Partisiyle beraber mücadele ediyorduk; karşıydınız ona. Aynısı çıktı; Türkiye'de 1 047 kişi için kanun çıktı, 1 milyon 568 bin kişi o kanundan 5,5 trilyon lira istifade etti; ama, 1 047 kişi, sırtı kalın, ensesi kalın kişi 9,5 trilyon lira istifade etti. Demek ki, o kanunu, Türkiye'de 1 047 kişi için çıkarmıştık.

Bakın, göreceksiniz, şimdi söylüyorum: Bu kanun, sadece 100 rantiyeci için, 100 kaçakçı için çıkarılıyor. Diğer kuyumcular buna tevessül etmemiş; almış vermiş, vergisini ödemiş, stok yapmamış. Onun umurunda değil. O, yarım kilo altınla çalışıyor; o, bunu hiç düşünmüyor; ama, bir haftadır, o sırtı kalınlar, o rantiyeciler uyuyamıyor; ya Refah Partisi gelir de bu kanundan vazgeçerse, işte, o zaman ne yapacağız diye...

Değerli arkadaşlarım, düşünün, bir arkadaşım, burada 1 katrilyona af geliyor” dedi; eğer, normal yollardan bu olmuş olsaydı, 600 trilyon vergi verecekti; şimdiyse, 60 trilyon diyorsunuz...

Değerli arkadaşlarım, dürüst insanlara prim vermiyoruz, dürüst insanlara da “sen al, stok et; en radikal parti olan Refah Partisi de gelse seni affeder...” Değerli arkadaşlarım, bundan vazgeçelim.

Bakın, bu tasarı, şu anda önümüzde oylanacaktır. Demin konuşan arkadaşım çok doğru bir şey söyledi, gerçekçi bir şey söyledi; dedi ki, bu kanunu tümüne şamil edelim, bir enflasyon muhasebesi getirelim. Eğer bir enflasyon muhasebesi getirirsek, köydeki küçük nalbur, esnaf herkes bu kanundan istifade eder. O zaman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, eksüreniz 1 dakikadır.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) - Şimdi, o zaman bu 1 100 kişinin yüzü suyu hürmetine o küçük esnafı da korumuş oluruz.

Şunu size söylemek istiyorum ki; vergi affı için 70 bin kişiye şikâyet mektubu yazmıştık. Göreceksiniz, seçmeniniz bu rantiye affını -bu büyük rantiyeciliktir- bunların affedilmesini affetmeyecektir, çok sıkıntıda kalacaksınız. Zaman daha geçmemişken, bu tasarıyı geri çekin, ondan sonra oturalım enflasyon muhasebesini çıkaralım, herkes eşit miktarda istifade etsin.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dumankaya.

Oyunun rengini belli etmek üzere, lehte Sayın Ali Rıza Gönül; buyurun efendim.

Sayın Gönül, süreniz 5 dakikadır.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan yasa tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler kısmına gelmiş bulunuyoruz. Şüphesiz, Parlamentomuzun aslî görevi, memleket meselelerini çözüme kavuşturacak, sorunlara çözüm bulacak en uygulanabilir ve en mütekâmil yasaları çıkarmaktır.

Yasalaşmış bir tasarının düzenlenmesinde birtakım eksikler olabilir, uygulamada da birtakım eksikler çıkabilir; ama, bu demek değildir ki, bu yasa, memlekete, millete hiç bir fayda getirmez.

Biraz evvel Sayın Çelebi'yi ve değerli Refah Partili arkadaşımı dinlerken, ikisine de katılmadığımı buradan belirtmek istiyorum. Yani, birine göre, bu kanun, tümüyle faydasızdır; diğer arkadaşımın beyanıyla da, tümüyle sorunlara çözüm bulacaktır şeklindeki yaklaşımın uygun olmadığı kanısındayım. Sayın Çelebi'nin görüşlerinde de, elbette, doğru taraflar var; Sayın Refah Partili arkadaşımın görüşlerinde de doğru taraflar var. Bütün mesele, daha uygulanabilir, daha fazla fayda getirecek şekilde tasarı veya teklifin yasalaşmasını temin etmektir.

Ben, tabiî ki, bu tasarı yasalaştığı takdirde, bunun, memleketimize, devletimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu şartlarda “ hiç fayda yoktur” şeklindeki görüşe katılmadığımı da ifade ederken, bu konudaki oyumun “kabul” olacağını belirtmek istiyorum.

Sayın Başkanım, yalnız, affınıza sığınıyorum; biz, Grup olarak, yerimiz itibariyle, partilerin ortasında bulunuyoruz. Biraz evvel, tamamen, maddenin dışında görüşler serd edildi. Bir arkadaşımız, bir kasabadaki oylarının 15 kat artmak suretiyle, bunu bir başarı olarak ifade etti.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - 100 bin kişi, sınava gireceğim diye uğraşıyor...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Saygı duyuyorum; ama, başarı olarak nitelenen o seçim sonucu, o siyasî partimize bir tek belediye başkanlığı kazandırmıştır.

Diğer arkadaşımız da, tabiî ki, 3 tane belediye başkanlığını kazanmış olmanın mutluluğu içerisinde Genel Kurulumuza hitap ettiler; ama, hiç kimsenin aklına gelmedi ki, bir tarafta, yüzde 19'dan, yüzde 8'e düşmüş oylar ortada iken; acaba, kazanç mı var, kayıp mı var?!.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Sizinki rüşvet...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Yani, yüzde 19'dan yüzde 8'e düşmek başarı ise, o zaman, Refah Partili arkadaşımın, burada konuşmaya çok büyük hakkı var; çünkü, onlar da puanlarını, düşme yerine 2-3 puan artırdılar; ama, ben şurada ifade ediyorum; değerli arkadaşlarımın konuşmalarından sonra, bu konuşmayı da, biraz evvelki genel görüşmenin ve oyumu belli etmenin sonuna eklemek gereğini duydum.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Kaç ton altın var?..

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) - Ya Doğru Yol Partisi... Doğru Yol Partisi yüzde 19'dan, yüzde 18'den, yüzde 20'ye diye oyunu çıkarmış, 7 tane belediye başkanlığını almış. Onun için, herhalde, başarı, burada, bu Genel Kurulda, öncelikle bizim olması gerekir diye düşünüyorum.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Bu konuda Genel Kurulun kararını alacağım.

Sayın milletvekilleri, açık oylamanın kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar, sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Vesikasız Kıymetli Maden ve Ziynet Eşyası Beyanı Hakkında Kanun Tasarısının oylama sonuçlarını açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 193

Kabul : 184

Ret : 4

Mükerrer : 5

Tasarı, böylece, kanunlaşmış...

ABBAS İNCEAYAN ( Bolu) - Sayın Başkan, demek ki, başkasının yerine kâğıt atılmış; adaleti isteyenler, başkasının yerine kâğıt atıyorlar!..

BAŞKAN - Onu bilemeyiz efendim.

HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Salonda 197 kişi var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, kimsenin birbirinin yerine oy attığını ummak dahi istemiyorum; arkadaşlar herhalde kulistedir.

3.-Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı : 101)

BAŞKAN - Şimdi, Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon yok mu efendim? Yok.

Müzakereleri ertelenmiştir.

4.-Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

BAŞKAN - Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

MEHMET SAĞDIÇ (Ankara) - Komisyon var; ama “yok” diyorlar.

BAŞKAN - Müzakereleri ertelenmiştir.

5.-Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı :144) (1)

BAŞKAN - Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Basılı rapordaki bir baskı hatasını düzeltmek istiyorum; raporda, Komisyon üyelerinden Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya'nın isminin altına, yanlışlıkla “muhalefet şerhim eklidir” şeklinde bir ibare basılmış; ekli muhalefet şerhi, Antalya Milletvekili Sayın Metin Şahin'e aittir. Tutanaklara geçmesi bakımından bu düzeltmeyi yapıyorum.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Oya Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Araslı, süreniz 20 dakikadır; buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan yetki kanunu tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin anımsayacağı gibi, Hükümet, kamu personeli ile emeklilerin malî, sosyal ve diğer haklarında düzeltmeler yapmak amacıyla ve bir hizmet verimliliği sağlamak üzere, bir kanun hükmünde kararname çıkarmak için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2 Ağustos tarihindeki toplantısında bir yetki kanunu tasarısı sunmuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destek vermediğimiz bu tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde iktidar partilerine mensup milletvekillerinin olumlu oylarıyla kabul edildi. Ne var ki, Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel, Anayasaya aykırı olan bu yetki kanununu, tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etti. Söz konusu yetki kanunu, bu kere, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 Ağustostaki olağanüstü toplantısında gündeme getirildi.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Genel Kurulda bu yetki kanunu tasarısının Anayasaya aykırı olduğunu, nedenlerini de açıklayarak, tekrar dile getirdik. Amacımız, memurun, emeklinin sorunlarına son verilmesini engellemek değil, bunun, Anayasaya uygun bir yasayla gerçekten çözümlenmesini sağlamaktı.

Anayasa Mahkemesinin, benzer yetki kanunları hakkındaki iptal kararlarına dikkati çektik ve görüşülen tasarının kanunlaşması halinde, iptal olasılığının çok büyük olduğunu yineledik. Hatta, Anayasanın 153 üncü maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı hükmünü ve Anayasanın üstünlüğü ilkesini hatırlattık. Bu hükümler karşısında böyle bir yetki kanunu çıkarmanın Anayasayı çiğnemek, Anayasanın vermediği bir yetkiyi kullanmak anlamına geleceğini söyledik. Ne var ki, iktidar partilerinin milletvekilleri, bu sözlerimiz karşısında, bizi, hayal görmekle itham ettiler.

Sayın Abdüllatif Şener, her hususu ayrıntılı bir biçimde incelediklerini, Anayasaya aykırı hiçbir hükmün bulunmadığını iddia ettiler. Bugün, o, Anayasaya aykırı hiçbir yanının bulunmadığı, uzmanlarca, Anayasaya uygun bir biçimde hazırlandığı iddia edilen yetki kanunu hakkında, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açılan iptal davası nedeniyle, Anayasa Mahkemesi, yürürlüğün durdurulması kararını verdiği için, yeni bir yetki kanunu tasarısını görüşmek durumundayız.

Sayın milletvekilleri, şimdi, ben sormak istiyorum; yürürlüğü durdurulan bu kanun hükmünde kararnameyle alınan mesafe nedir? Anayasaya açıkça aykırı olan hükümleri, bütün uyarılarımıza rağmen kanuna dönüştürmekle; hataları gösterildiği halde, bunları düzeltmemekte inat etmekle, Anayasaya aykırılık konusunu ve Anayasa Mahkemesinin işlevini yeteri kadar ciddiye almamakla Refahyol Hükümetinin eline ne geçti? Hiçbir şey; ama, bu hiçe karşılık, Türkiye'nin kaybı, ölçülemeyecek biçimde büyük oldu.

Türkiye'deki kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan kamu personeli ile emeklilerinin malî ve sosyal haklarının yeterli düzeyde bulunmadığı, hizmeti özellik arz eden bazı kamu personeli ile üst düzey yöneticilerinin maaşlarında, son yıllarda, önemli ölçüde reel azalmalar meydana geldiği, memur ve emeklinin neredeyse açlığa mahkûm edildiği herkesin bildiği bir gerçektir. Dileğimiz, bu sorunun bir an önce çözümlenmesidir; ama, Refahyol Hükümetinin bu sorunu çözmek için, iptal edileceğini bile bile, Anayasaya aykırı bir yetki yasasını araç olarak seçmiş olması, bu sorunun çözümünün ağustostan bu yana gecikmesine neden olmuştur. Refahyol Hükümeti “çözüm getireceğim” iddiasıyla, memur ve emeklinin sorununu çözümsüzlüğe mahkûm etmiştir. Buna, kimsenin hakkı yoktur. Bütün bunlar, alelacele çıkarılan yasalarla hiçbir yere varılamayacağını açıkça ortaya koymakta; ayrıca, Refahyol İktidarının “Anayasa bir kere çiğnenmekle bir şey olmaz” felsefesini sürdürerek, Anayasanın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine saygıyı unuttuğu, özensizce yasalar hazırlayarak, ülkenin sorunlarını çözümsüzlüğe mahkûm etme gibi, sorumsuz ve ciddiyetten uzak bir hükümet etme anlayışı içerisinde bulunduğunu gün ışığına çıkarmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün, emekli ve memurlarla ilgili düzenlemelere ilişkin, kamu hizmetinde verimliliği sağlamaya ilişkin yeni bir yetki kanunu tasarısıyla karşı karşıyayız. Hemen belirtelim ki, bu yetki kanunu tasarısının da, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bu konudaki diğer yetki kanunlarından önemli bir farkı yoktur. Onların iptaline yol açan nedenlerin hemen hepsi bunun için de geçerlidir.

Bu durumu, tasarıyı madde madde inceleyerek görelim: Bu yetki kanunu tasarısının “Amaç” kenar başlığını taşıyan 1 inci maddesi, Anayasa Mahkemesi tarafından yürürlüğü durdurulan 4183 sayılı Yasanın 1 inci maddesinden bazı kelime ve tümcelerin yer değiştirilmesinden öte, öz bakımından önemli bir farklılık göstermiyor.

“Kapsam” kenar başlığını taşıyan 2 nci maddesinin onuncu bendinde, kapsamın, yine, yuvarlak ve genel anlatımlarla ortaya konulduğuna tanık oluyoruz; çünkü, 2 nci maddenin onuncu bendi, değiştirilecek kanun hükmünde kararname ve kanunları belirsiz hale getirmekte, dolayısıyla, Bakanlar Kuruluna verilen kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin yasal dayanağı, açıklıktan uzaklaştırılmaktadır.

Böyle bir yetki verme, Anayasamızın 8 inci maddesinde yer alan, yürütme yetkisi ve görevinin Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacağı ilkesiyle bağdaşamaz.

Diğer yandan, kapsamın belirli olmayışı, Anayasamızın 91 inci maddesiyle de çelişkili bir duruma yol açar; çünkü, Anayasamızın 91 inci maddesinde, yetki kanununda, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamelerin kapsamının açıkça gösterilmesi emredilmektedir.

Bütün bunlar, bizi, kapsam konusunda, Anayasanın 7, 8, 87 ve 91 inci maddelerine aykırı olarak, yasama yetkisinin devri görünümünü kazanan bir yetkilendirme yapıldığı sonucuna ulaştırmaktadır.

“İlkeler” kenar başlığını taşıyan 3 üncü maddeye bakıldığında ise, yine, 4183 sayılı Yetki Kanununun 3 üncü maddesinden farklı olmayan bir düzenleme yapıldığı görülmektedir.

Önümüze getirilmiş olan yetki kanunu tasarısının kapsam, amaç ve ilkeleri arasında uyum hususunun da tartışmalı hale getirilmiş bulunduğu dikkati çekmektedir.

“Amaç” ve “İlkeler” kenar başlıkları altında, 1 ve 3 üncü maddelerde, hem kamu görevlilerinin ve emeklilerin malî ve sosyal haklarında düzeltmelerden hem de kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak, kamu hizmetlerinin düzenli, süratli ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamaktan söz edilmektedir; ancak, “Kapsam” kısmında, bu amaçlardan yalnız birisine; yani, malî ve sosyal haklarda düzeltmeye yönelik kanun ve kanun hükmündeki kararnameleri değiştirme yetkisi verildiği gibi bir anlam çıkmaktadır. Burada, uyumun, tartışmasız bir biçimde sağlanması gerekmektedir.

Bütün bu belirlemelerimiz, ortaya şunları çıkartmaktadır: Önümüze getirilen yetki kanunu, özü bakımından, Anayasa Mahkemesi tarafından yürürlüğü durdurulan 4183 sayılı Yetki Kanunundan farklı değildir ve onun yürürlüğünün durdurulmasına neden olan Anayasaya aykırı hususlar, bu yetki kanununda da kendisini göstermektedir.

Anayasa Mahkemesinin 3479 sayılı Kanun hakkında 1.2.1990 tarihinde, 3755 sayılı Kanun hakkında 12.12.1991 tarihinde, 3911 sayılı Kanun hakkında 16.9.1993 tarihinde, 3990 sayılı Kanun hakkında 5.7.1994 tarihinde verdiği iptal kararları hemen hemen aynı türden Anayasaya aykırı hususlar nedeniyle verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin, sözü geçen yetki kanunlarıyla ilgili iptal kararları ortada dururken, böyle bir yetki kanunu tasarısını Yüce Meclise getirmek, Anayasanın 153 üncü maddesinde yer alan “Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı organlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” hükmünü hiçe saymak, Anayasanın 11 inci maddesinde yer alan Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesini ihmal etmek anlamına gelir. Böyle bir tutumla hukuk devletine ulaşılamayacağı, herkesin bildiği bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, eğer, bu Hükümet, Anayasaya aykırı olduğu tekrar tekrar karara bağlanmış hükümler aracılığıyla yeniden kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi istiyorsa; eğer, Anayasa Mahkemesinin yürürlüğünü durdurduğu hükümleri, cümlelerin ve sözcüklerin yerlerini değiştirip, başka şekilde ifade ederek tekrar bir yetki kanunu tasarısı görünümünde karşımıza çıkarıyorsa; bununla, Anayasanın 153 üncü maddesini bertaraf ettiğini sanıyorsa; eğer, bütün bunları, memur ve emeklilerin sosyal haklarını ve maaşlarını bir an önce düzeltmek amacıyla yaptığını söyleyebiliyorsa; bunun tek bir açıklaması olabilir: Bu İktidar, memur ve emeklilerin maaşlarını yükseltme ve sosyal haklarını düzenleme isteğinde samimî değildir; ama, iktidara geldiğinden beri de bu konuda vaatlerde bulunduğundan, iptal edileceğini bildiği bu Anayasaya aykırı kanun tasarılarıyla, memurun ve emeklinin gözünü boyamaya çalışmakta; Anayasa Mahkemesi, yetki kanununu iptal edince de “ben istedim; ama, Anayasa Mahkemesi engel oldu” diyerek kendisini temize çıkarmayı amaçlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu Yüce Meclisin çatısı altında, oylarımızla, böyle bir oyuna katkı veremeyiz. Bu Hükümete olan güvensizliğimiz de, bizi, bu Hükümete yetki vermemeye itiyor; çünkü, günlerdir televizyonlarda görüntülerini izlediğimiz, Sosyal Sigortalar Kurumu sınavları için başvuru belgesi almak amacıyla en az 48 saat kuyrukta beklemek zorunda bırakılan vatandaşlarımızın ıstırabını yüreğimizin ta orta yerinde duyuyoruz. Vatandaşına bir sınav başvurusu formunu bile sağlayamayan, onu, Türkiye'nin dört yanından, bu sınav başvurusu kâğıdını elde etmek için Ankara'ya gelmeye mecbur eden bir Hükümetin, eğer kötü niyetli değilse, yalnız ve yalnız beceriksiz sıfatıyla tanımlanabileceğini biliyoruz. Böyle bir Hükümetin de, kamu kurum ve kuruluşlarında verimli bir çalışma düzeni kurabileceğine, bir reform yapabileceğine katiyen inanmıyoruz.

Bu nedenlerle, söz konusu yetki kanunu tasarısı için olumsuz oy kullanacağız.

Ancak, sözlerimi bitirmeden önce, bu kürsüden Refahyol Hükümetine seslenmek istiyorum. İktidara geldiğiniz günden beri birtakım yasa tasarıları getirdiniz. Aceleniz vardı, olağanüstü toplantı istediniz; aceleniz vardı, Türkiye Büyük Millet Meclisine inceleme süresi bile tanımadan Genel Kuruldaki görüşmeleri başlattınız.

Anayasa aykırılıkları konusundaki uyarılarımızı, yanlış çözümler hakkındaki görüşlerimizi dikkate almaksızın, sayısal üstünlüğünüze dayanarak yasalar çıkardınız. Arkadan, Anayasa Mahkemesinin iptal ve yürütmeyi durdurma kararları gelmeye başladı. Sorarım size; ne elde ettiniz bunlarla? Anlamsız aceleniz hangi sonucu verdi? Maddî zorluklarla mücadele eden memurumuzun, emeklimizin ıstırabını ağustostan bugüne kadar uzatmaktan başka hangi sonuca ulaştınız?

Geliniz, eğer bu insanların sorununu gerçekten çözmek istiyorsanız, işte bütçe kanunu tasarısı. Orada, maddî sorunu, katsayı aracılığıyla, acilen, birlikte çözelim. Geliniz, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmaların verimliliğini ve etkinliği sağlayacak düzenlemeleri, bir yasayla, Anayasaya uygunluğunu da gözeterek elbirliğiyle yapalım. Geliniz, bütçe kanunu tasarısıyla maaşlarda yapılacak bir düzeltme sizi tatmin etmiyorsa, elbirliğiyle bunu da bir yasayla yapalım; ama, bütün bu akılcı çözümler bir yanda dururken, lütfen, bu ülkenin insanlarının ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanını, bu tür, iptale mahkûm yasa tasarılarıyla işgal etmeyiniz ve boş yere harcamayınız. Daha önce de bu kürsüden ifade ettim; hatayı kabul ederek düzeltmek bilgeliktir, dürüstlüktür. Geliniz, hatada ısrar etmeyiniz, yol yakınken düzeltiniz.

Değerli milletvekilleri, ben, hâlâ, bu yasanın çıkmasında ısrarlı olan arkadaşlarımızın, bu yanlışlar karşısında, bu yanlışlardan dönmek için gerekli bilgeliği göstereceklerine inandığımı, bu kere de yineleyerek, sizleri saygıyla selamlamak suretiyle sözlerime son vermek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Metin Şahin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Şahin, süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yaz, bu tasarı üzerinde, iki kez, birlikte çalıştık. Hepinizin bildiği gibi, 2 Ağustosta bir kez görüştük; daha sonra, 30 Ağustosta bir kez daha görüştük. Şimdi, Hükümet, bu görüşülmüş olan tasarıları ve sonuçlarını görmezden gelerek, dikkate almayarak, bir kez daha önümüze gelmiş bulunuyor.

Değerli arkadaşlar, Hükümet, mevcut yasalarda, kendi ihtiyacı bulunan birtakım konuların çözümünde yeterli sonuçlar bulamayabilir. Bu nedenledir ki, zaten, Anayasamız, 91 inci maddesiyle, hükümete, bazı sorunları çözebilmek için kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini vermiştir; böyle bir ihtiyaç vardır ve hükümete de zaten bu yetki verilmiştir. Ancak, yine, kanun koyucu, Anayasanın 128 inci maddesiyle -hükümetin ihtiyaç duyduğu birçok alanda, 91 inci maddeyle bir düzenleme yapma yetkisini vermekle birlikte- özellikle kamuda çalışanlarla ilgili düzenlemeler yapılabilmesini ayrı bir hüküm halinde ortaya koymuş, bunun ayrıcalığını ve önemini belirtmiştir. O nedenledir ki, bunun, 128 inci madde çerçevesinde, doğrudan, bir kanun yoluyla düzenlenmesinin zorunlu olduğunu açık hale getirmiştir.

Aslında, hükümetler, birçok ihtiyacı karşılamak için kanun hükmünde kararnameler getiriyorlar; ama, bu kanun hükmünde kararnamelerin, gerçek niyetleri saklayan, amacı tam belli olmayan, açıklık taşımayan sonuçları da beraberinde getirdiği görülmüştür. Çünkü, hep, kanun hükmünde kararnamelerin sonuçları bekleneni vermemiş, çok kısa süreler içerisinde, çok acil gibi görünen birtakım sorunları çözme amacıyla yola çıkılmakla beraber, ne yazık ki, bu sonuca ulaşılamamıştır.

Değerli arkadaşlar, gerek yazın, 2 Ağustosta konuştuğumuz gerekse 30 Ağustosta konuştuğumuz ve de bugün, yine, değişik bir tarzda yazılmış olsa da içerik olarak aynı olan tasarıda dikkat çekilen, gerekçe olarak gösterilen husus, kamu personeline sağlanan hakların yeterli olmamasıdır. Bir başka husus ise, sosyal ve diğer hakların yeterli olmaması hususudur. Doğrudur, bugün, emeğiyle geçinen kamuda çalışanların, gerek sosyal hakları gerekse kamuca ödenen ekonomik haklarının yeterli olmadığı açıktır. Bu konuda şikâyetçi olmayan hiçbir kesim yoktur; bu konudaki gerekçeye biz de katılıyoruz; ancak, böyle bir çalışmanın, böyle bir ihtiyacı karşılamanın bir reform anlayışı içinde ele alınması gerektiği de açıktır. Nitekim, Hükümet, önümüze sunduğu tasarının genel gerekçe bölümünde de, bakın, şöyle diyor: “Hükümet Programında da, kamu personel rejiminde bu yönde reform yapılması öngörülmektedir. Reform çalışmalarına devam edilmektedir. Bununla birlikte, bu çalışmaların uzun zaman alabileceği izahtan varestedir. “ Yani, bir anlamda, Hükümet, bu işin önemini vurguluyor ve bir anlamda da itiraf ediyor. O zaman, değerli arkadaşlar, bu kadar önemli sayılabilecek bir konuda niçin kanun hükmünde kararnameyle çözüm arama çabası içindeyiz?.. Eğer, biz, bunun reform olduğunda, bunun reform yoluyla bir ihtiyacı karşılamasında mutabakatımız varsa, buna eğer inanıyorsak, o zaman, bunu dosdoğru niçin kanun yoluyla yapıp da gerçekleştirmiyoruz?.. Niçin, küçük küçük kararnamelerle, gerçek ihtiyaca cevap vermeyen, sonuçta da bir sürü çelişkileri, bir sürü uyumsuzlukları ve de toplum içindeki huzursuzlukları artırıcı çözümlere gitmeye çaba harcıyoruz?..

Değerli arkadaşlar, kamu çalışanlarıyla ilgili, yıllardan beri yapılan şikâyetlerin bir reform anlayışı içinde çözülmesi gereğine, nasıl Hükümet genel gerekçede yer verdiyse, biz de buna katılıyoruz. İşte, bu anlamda, o zaman, böyle bir yasayı, gerçekten, ciddî olarak yapalım, çalışalım; ilgili komisyonlarda günlerce konuşalım; hatta, ilgilendiren kesimleri davet edelim, onların katkılarını alalım, katılımlarını sağlayalım ve böylece personel yasasının çok kolay olmadığını, çok zor olduğunu kabullenelim. İşte, bu anlamda, düzenlenecek personel kanununun çok iyi araştırılması, ilgili kesimlerin ihtiyaçlarının tüm ayrıntılarıyla belirlenmesi ve bu ihtiyacı karşılayacak yasanın hazırlanması gibi bir çabaya girelim. Toplumun bu konuyla ilgili kesimleriyle işbirliğini gerçekleştirmeden uyumlu ve olumlu bir yasa yapmak mümkün değildir. İşte, biz, Demokratik Sol Parti olarak, toplumsal uzlaşmanın sağlanmasında çok önemli bir işlev görecek ekonomik ve sosyal konseyin kurulmasına ve çalışan bir organ olmasına önem vermekteyiz.

Değerli arkadaşlar, toplumda aldığı ücretten memnun olan hemen hemen hiçbir kesim yoktur. Bu görüşe katılıyoruz. Bu görüşte hiçbir partinin de farklı yaklaşım içinde olduğunu sanmıyoruz. Nitekim, emeklilerimizin durumunun çok çok olumsuz olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün, çok konuşulan dolar hesabıyla, artık insanların, özellikle emeklilerin çok büyük bir bölümünün aylık 100-120 dolar, 130 dolar gibi bir parayla geçinme gibi bir çaresizliğin içinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Onun için, bu kesimlerin sorunlarını çözmede kimsenin farklı düşündüğünü sanmıyorum; yani, tam anlamıyla mutabakatlı bir çalışma yapabileceğiz. Bu ortamın hazır olduğuna inanıyorum. Gerek teknik elemanlar gerek öğretmenler gerek üniversite öğretim üyeleri, tabipler, hâkimler, savcılar, teknisyenler, pilotlar, hatta kamuda çalışan avukatlar bile ücretlerinin yetersizliğinden şikâyet ediyorlar ve çare arıyorlar. İşte, bütün bunları giderebilmenin yolu, toplumsal bir uzlaşma ve ciddî bir çalışmayla, kangren olmuş bu yarayı, bu sorunu kökten kaldırmaktır. Bunun örneklerini, bu Parlamento, çok kısa aralıklarla, birer hafta aralarla, gerek karaparanın aklanmasının önlenmesinde gerek Trafik Yasasının çıkarılmasında göstermiştir. O nedenle, bu konuların, siyasî patiler arasında büyük bir sürtüşme olabileceğine, büyük bir zıtlaşma olabileceğine kesinlikle inanmıyorum. Büyük bir dayanışmayla bunu yapabileceğimize inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, şimdi, işin bir başka boyutu da var. Bu düzenleme, doğal olarak, bütçeye yeni bir yük getirecektir. Şimdi, bunu gözardı edemeyeceğimize göre, Hükümetimiz, 1997 bütçesini Parlamentoya sunarken ve topluma açıklarken bir iddiada bulundu, “bu bütçe, denk bir bütçedir” dedi. Peki, denk bir bütçe ise, şimdi, yetki yoluyla almak istediğiniz birtakım düzenlemeler, bu bütçede yeni birtakım açıkları ortaya getirmeyecek mi; getirecek. Ha, bunu nasıl karşılayacağınızı söyleyebilirsiniz... Tabiî, Sayın Başbakan, her gün havada yeni bir kaynak paketi uçuşturmaya başladı; yenilerini de göreceğiz; diyeceksiniz ki “biz, bunlarla karşılayacağız.”

Değerli arkadaşlar, herkes biliyor ki, en azından bizler biliyoruz ki -Plan ve Bütçe Komisyonunda da bunu dile getirmeye çalıştık- bütçemiz, bırakın denk olup olmamayı -bu, çok tartışılabilir- toplumun hiçbir sorununu çözmeye yetebilecek güçte değildir. Bütçe, dönem sonunda, hepimiz göreceğiz ki, faizi, içborç ödemelerini ödeye ödeye belki yıl sonunu bile zorla getirecek; en az üçte bir oranında açık vereceği açıkça görülüyor. Öyleyse, bu konuda da Hükümetin daha dikkatli olması gerektiği açıkça görülüyor.

Değerli arkadaşlar, bu yasa, bu kadar önemli bir yasa, komisyonlarda üç beş saat -geçtiğimiz yazın yaptığımız şekliyle söylüyorum; aslında, bu son şekliyle yarım saatlik bir süre bile almadı- konuşularak, Genel Kurulda da şimdi birkaç saatte görüşülerek çıkarılacak yasalardan değildir. Bu bakımdan, tüm çalışanların hayatını etkileyecek böyle önemli bir konuda Parlamentonun yetkisini Bakanlar Kuruluna devretmesini de doğru bulmuyoruz. Zaten, bu yönde, Anayasanın 2 nci ve 7 nci maddeleri, bu tür bir yetkinin Bakanlar Kuruluna devrinin de doğru olmadığını açıkça göstermektedir.

Çöktüğü, delindiği, uyumunu kaybettiği söylenen kamu personel rejiminde düzenleme, bir ihtiyaçtır. Eğer, bu konuda mutabakatımız olduğuna inancımız tamsa -ki, öyle göründüğünü sanıyorum- gelin, bunu, Parlamento çatısı altında bir yasa yoluyla çözelim. Bu konuda, Demokratik Sol Parti milletvekilleri olarak her türlü katkıyı koymaya hazırız. Yasama yetkisinin yasama organında olduğu, yürütme yetkisinin yürütme organında olduğu kuralını bilelim. Onun için, kendi hakkımızı, Parlamento olarak, kendimiz kullanalım.

Değerli arkadaşlar, yazın iki kez konuştuğumuz -2 Ağustos ve 30 Ağustosta konuştuğumuz- bu tasarıları, bildiğiniz gibi, başlangıçta, Sayın Cumhurbaşkanı, bir kez daha görüşülmek üzere Parlamentoya iade etmişti. 30 Ağustosta, Hükümet, İktidar, kendi çoğunluğuna dayanarak görüşünde ısrarlı oldu ve Sayın Cumhurbaşkanına tekrar sunuldu. Yine, bildiğiniz gibi, Sayın Cumhurbaşkanı, yürütmeyi durdurma isteğiyle Anayasa Mahkemesine başvurdu ve Anayasa Mahkememiz de, bu yasa üzerinde, yürütmeyi durdurma kararını verdi.

Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan arkadaşımız da dile getirdi, ben de tekrar etmekte sakınca görmüyorum; daha önce, Hükümetler, bu konuda -çalışanların özlük haklarının düzenlenmesinde- altı kez kanun hükmünde kararname yoluyla kanun çıkarmış. Bunların başlangıçta ilk iki tanesi, sanıyorum, dönemin özelliği nedeniyle, Anayasa Mahkemesine götürme gibi bir itirazla karşılaşmamış; ama, daha sonraki -1988'deki, 1991'deki, 1993'teki ve 1994'teki- dört kez bu yönde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisine düşen en başlıca görev, bu iptal karar ve gerekçelerini dikkate almaktır.

Anayasanın 153 üncü maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Bu kural gereğince, yasama organı, yani bizler, yapacağımız yeni düzenlemelerde, daha önce aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarını göz önünde bulundurmak ve bu kararları etkisiz kılacak biçimde yeni yasa çıkarmamak, Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen kuralları tekrar yasallaştırmamak yükümlülüğündeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Demokratik Sol Parti olarak, gerek 2 Ağustosta gerekse 30 Ağustostaki görüşmelerde bu yasa tasarısının Anayasaya aykırı olduğunu defalarca dile getirdik. Şimdi, bu kez de, aynı görüşleri, aynı değerlendirmeleri bir kez daha yapıyoruz. Bu yasa tasarısı, taşıdığı hüküm, amaç ve ilkeleriyle yine Anayasaya aykırıdır.

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız görüşler doğrultusunda, Anayasaya aykırı bir tasarıya karşın, DSP Grubu olarak, yüksek yargı organına gerektiğinde itiraz ve iptal hakkımızı kullanacağız.

Getirilen bu yasa tasarısı, daha önceki iki tasarıdan, sözde bazı şekil ve düzeltmeleri taşımış olsa da, özünde bir farklılık taşımamaktadır. Bu bakımdan, Hükümetin bu tasarıyı geri çekmesini diliyoruz ve Anayasanın 128 inci maddesine uygun olarak, doğrudan kanun yoluyla, reform olarak kabul ettiğimiz bu ihtiyacı birlikte çözebileceğimize inanıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Demokratik Sol Parti adına, sözlerimi tamamlarken, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Metin Şahin.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun efendim.

Sayın Keçeciler, süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; Grubumuzun görüşlerini arz etme imkânını bulacağım; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlarım, benden evvel konuşan kıymetli konuşmacılar ifade ettiler; burada, gerçekten, fevkalade önemli bulduğum bir noktaya temas etmek istiyorum; o da şudur: Âdeta, anayasal müesseseler arasında, bir çekişme, bir didişme, bir kavga meydana getirilmek isteniyor. Anayasa Mahkemesi ile Yüce Meclisimiz arasında bir münakaşa meydana getirilmek isteniyor ve İktidar partileri de, bu münakaşaya -başka kelime bulamıyorum, ifade edecek- âdeta alet oluyorlar.

Şimdi, arkadaşlarım ifade ettiler; 2 Ağustos tarihinde toplanmışız ve 2 Ağustos tarihinde toplanan Meclis, 4162 sayılı bir Kanun çıkarmış. Nedir o kanun; o kanun, aynen, bu yetki kanunu. “Devlet memurlarının maaşlarında, emeklilerin maaşlarında iyileştirmeler yapacağız, personel reformu yapacağız, bize yetki verin” demiş. Biz, burada, gelmişiz, muhalefet partileri olarak çıkmışız “aman, yapmayın; bundan evvel benzer kanunlar çıkarıldı, Anayasa Mahkemesi dört defa iptal etti; bu, Anayasaya aykırı olur; aynı şekilde getirmişsiniz, aynı ifadelerle getirmişsiniz, amaç maddesi, kapsam maddesi, kelime kelime, tıpa tıp aynı; bunu böyle getirirseniz Anayasa Mahkemesi iptal eder” demişiz, dinlememişsiniz; eh, çoğunluğunuz var, çıkarmışsınız. Cumhurbaşkanı, bizim çıkardığımız bu kanunu 12 Ağustosta veto etmiş “bir daha görüşün” demiş. Gelmişiz, 30 Ağustosta tekrar görüşmüşüz. Yine ısrar etmişsiniz; biz çıkmışız “yapmayın beyler, Cumhurbaşkanı haklı; devlet tecrübesine dayanarak, yanındaki hukukçulara dayanarak Meclisi ikaz etmek istiyor; Meclise, Anayasaya aykırı bir işlem yaptırmak istemiyor. Gelin, bir başka metot bulalım, bir başka yol bulalım. Niyetiniz üzüm yemek mi bağcı dövmek mi? Eğer, niyetiniz, devlet memurunun maaşına zam yapmak ise, bunun başka yolları var, kolay usulleri var. Meclise, memura zam vereceğiz diye kanun getirdiniz de, şu muhalefet milletvekillerinden hangisi karşı çıktı; kim karşı çıkabilir? Buna, bugünkü hayat pahalılığı içerisinde, hayat şartları içerisinde karşı çıkmak mümkün mü? Ha, niyetiniz, memura zam vermek değil de illa Anayasa Mahkemesiyle kavga etmek ise, bunu da açıkça söyleyin” demişiz; yine dinlemediniz, yine çıkardınız. Kanunu çıkardınız ve Cumhurbaşkanı, bu kanunu Anayasa Mahkemesine götürdü. Anayasa Mahkemesi, çok nadirattan yaptığı bir iş yaptı “yürütmeyi durdurdum” dedi; iptal kararını vermeden evvel, “yürütmeyi durdurdum” dedi; “siz, böyle, Anayasaya aykırılık konusunda ısrar mı edersiniz, illa da Anayasaya aykırı kanun çıkaracağım mı dersiniz... Yürütmeyi durdurdum” dedi. Fakat, burada, merak ettiğim bir konu var; o da şudur: Eskiden, Anayasa Mahkemesinin iptal edeceği yetki kanununu alan hükümetin kanun hükmünde kararnameleri hazır olur, Resmî Gazetede neşredildiği gün kanun hükmünde kararnamelerini de neşreder, iptal kararı geriye yürümeyeceğinden, o işlemi tamamlamış olurdu, işini görmüş olurdu hükümetler. Siz, buna da hazırlıklı değilsiniz; kanun hükmünde kararnamelerinizi neşretmediniz ve netice itibariyle tekrar getirdiniz. Şimdi görüştüğümüz tasarı bu. Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı verdiği, bilahara iptal kararı verdiği; fakat, gerekçesini henüz açıklamadığı yetki kanununu tekrar huzurumuza getirdiniz; yani, bir nevi derdesti rüyet olan bir davayı Yüce Meclisin huzuruna getirdiniz, “sayısal çoğunluğumuz var, biz bu tasarıyı illa çıkaracağız” diyorsunuz.

Kardeşim, size sormazlar mı, daha evvel, Cumhurbaşkanı veto ettikten sonra, 30 Ağustosta çıkan kanun Resmî Gazetede yayımlandığı gün, kanun hükmünde kararnamelerinizi çıkarsaydınız, hazırlasaydınız, neşretseydiniz ve netice itibariyle de, o kanun hükmündeki kararnameler yürürlüğe girseydi... Ha demek ki o olmuyor, bir yerlerde takıntı var. Nerede takıntı var; anayasal kuruluşlar birbirleriyle uyumlu çalışmazlarsa, kuvvetler ayrılığı sistemi içerisinde birisi diğerini frenleyebilir. Burada, sayısal çoğunluğunuza güvenip, her istediğinizi yapabilme imkânına sahip değilsiniz; çünkü, bu sefer, kanun hükmünde kararnameyi Cumhurbaşkanı imzalamaz, imzalamadı mı tekemmül etmez. Siz, illa, Anayasaya aykırı işlem yapacağız derseniz, kararnameleriniz imzalanmaz; sizi durdururlar, size fren olurlar. Sizin burada yapmanız icap eden iş, illa işi dikine traş etmek değil, işi uyumlu hale getirmektir, oturup insanlarla konuşmaktır; nasıl çıkartalım da, ne yapalım da şu sıkıntıdan kurtulalım, demektir. Maksadınız devlet memurlarına zam yapmaksa, onların malî ve sosyal haklarında iyileştirme yapmaksa, işte bütçe; Komisyonda görüşülüyor, verirsiniz önergeyi...

İlan ediyorsunuz, yüzde 30 zam yapacağız diye; efendim yüzde 40 yapın, yüzde 50 yapın.

AYHAN GÜREL (Samsun) - Yüzde 100 yapın.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Bizim, Hükümet olarak bıraktığımız yüzde 40 zammı yüzde 50 yaptık diye, 10 puan artırdık diye, beş aydan beri, Hükümete geldiğiniz günden beri övünüyorsunuz “gördünüz mü memurlara ne müjdeler verdik, ne işler yaptık” diyorsunuz; yaptığınız da 10 puanlık bir artış! Hani ne derler: La teşbih ve lamisal -hepinizi tenzih ederim- legorn tavuklar olur, bir tane yumurta yumurtlar, yarım saat bağırır. (RP sıralarından “aynen senin gibi!” sesleri) Devlet memurlarına altı aylık yüzde 10 zam verdiniz, enflasyon yüzde 100'e çıktı, onunla övünüyorsunuz beş aydan beri, her hafta bir müjde diye. Her hafta bir müjde beklerken, her hafta bir zam kararı duyuyoruz; geçen haftaki müjdeden nasibimiz de akaryakıt zammı!

Eğer siz, devlet memurlarına hakikaten zam yapmak istiyorsanız, emeklilere zam yapmak istiyorsanız, işte bütçe ve şu anda Komisyonda görüşülüyor. Verirsiniz önergeyi, değiştirirsiniz katsayıları; biz devlet memurlarına yüzde 30 değil, yüzde 50 zam yaptık dersiniz; ama, burada sizin niyetiniz başka. Bakınız, gerekçede bunu hafifçe ifade etmişsiniz: “Kamu personel rejiminin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.” Elhak doğrudur. “Hükümet Programımızda da, kamu personel rejiminde bu yönde reform yapılması öngörülmektedir.” Doğrudur. “Reform çalışmaları da devam etmektedir. Ayrıca, hizmeti özellik arz eden bazı kamu personeli ile üst düzey yöneticilerin maaşlarında son yıllarda önemli derecede reel azalma meydana gelmiştir.” Bak bak şimdi!.. Yani siz demek istiyorsunuz ki, biz bu yetki kanunu tasarısı ile kamu personelinin durumunu düzelteceğiz; ama, öyle hepsine birden zam vermeyeceğiz; özellik arz eden üst düzey yöneticilere zam vereceğiz, onların durumunu düzelteceğiz, diğerleri havasını alacak; o manada; genel gerekçeniz bu, buraya böyle yazmışsınız.

Şimdi, zaten genele vermek isteseydiniz, bütçeyle çok kolay verirdiniz. Herhalde bir özellik yapacaksınız, birilerine vereceksiniz, birilerini mahrum bırakacaksınız; böyle bir niyetiniz var.

Değerli arkadaşlarım, bakın, hani ne derler: “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar”

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Kopsaydı, şimdiye kadar kopardı.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Bundan şiddetle tevakki etmeniz, kaçınmanız gerekir; aksi takdirde, bizi de, Meclisi de zor durumda bırakırsınız. Hangi kamu görevlilerine ilave ücret vereceğiniz belli değil. Maalesef, Avrupa'da görülmeyen, gelişmiş ülkelerde görülmeyen bir anayasal hükümle, milletvekili maaşları, en üst derecede maaş alan kamu görevlisinin maaşına bağlı. Şimdi, Parlamento ile ilgili tartışmaların çok yoğunlaştığı bir dönemde, durup dururken, Meclisi topun ağzına koyacaksınız ve “kendi maaşlarını artıran parlamenterler” konumuna düşüreceksiniz bizi.

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Teklif getirelim, maaşlarımızı düşürelim.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Yapmayın, yapmayın beyler!.. Kamu personelinin üst kademedekilerine zam yapacaksınız, oradan otomatik olarak milletvekilleri maaşlarına da zam gelecek ve sonra bunun faturasını biz ödeyeceğiz. Yahu, bu kadar yetki kanunu tasarısı getireceğinize, iki maddelik, üç maddelik bir tasarı getirin “şu şu görevlilerin ücretleri artırılmıştır” deyin ve bitirin; bu kolay veya bütçede yapın. Bütçede çok daha kolay yaparsınız, genelini yaparsınız “şu dereceden aşağı olanlara şu kadar, şu dereceden yukarı olanlara da bu kadar zam yaptım” dersiniz, onun da yolu var; bu işin daha başka pek çok yolu vardır. Yani, eğer, gerçekten sizin niyetiniz devlet memurlarına zam yapmak ise, bu devlet memurlarına yapacağınız zammın pek çok yolu var. Bu yolları kullanmıyorsunuz. Gelip, ille, yetki kanunu... Ee, bu, yetki kanununu iptal ediyor, yetki kanunu iptal ediliyor...

ÖMER EKİNCİ (Ankara) - Siz gelince, yaparsınız.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Ben hemen şunu ifade edeyim: Biz, gerçekten, kanun hükmünde kararname çıkarılmasına karşı değiliz. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi çağdaş demokrasilerde görülen bir yetkidir ve hukuk kuralları çerçevesinde, bunun, bazen, zorunlu ve gerekli olduğuna da inanıyoruz. Ancak, bugüne kadar çıkarılan Anayasa Mahkemesi kararları bu işi belli bir esasa bağlamış. Diyor ki, yetki kanunu çıkarırken, kanun hükmünde kararname çıkarırken; bir, konu önemli olacak, iki, zorunluluk olacak, üç, ivedilik olacak.

Konu önemli mi; önemli, doğru. Gerçekten, bugün devlet memuru fakru zaruret içerisindedir ve devlet memurunun ücretlerinde bir iyileştirme yapılması icap etmektedir. Bu doğru; ama, zorunlu mu... Yani, Hükümetin elinde başka yasal imkân olmayacak, Hükümet, yeni bir kanun çıkarıncaya kadar, gecikmesinde sakınca bulunan bir hal olacak. Kanun çıkarmak, öyle kolay, birdenbire olabilecek bir iş değil. Bakın, Meclis ağustostan beri uğraşıyor, bir yetki kanununu henüz yürürlüğe koyamadı. Bir yasal boşluk olacak; yani, düzeltmek istediğiniz işi yapmak için, size başka yasalar imkân vermeyecek; o yüzden, böyle bir geçici düzenleme yapacaksınız. Zorunlu olacak, bir de ivedi olacak. Hemen yapmak mecburiyetindesiniz; yapmadığınız takdirde, toplumsal zarar söz konusu olacak. Şimdi, hemen yapma imkânı var. İşte, bütçe görüşülüyor, süratli bir şekilde, bütçeyle yapabilirsiniz. Zorunlu değil; çünkü, yasal başka imkânlar var, başka yollar var. Böyle, inatla, Anayasa Mahkemesinin kararlarının tam tersine bir yol izlenmesi ve Meclisin buna alet edilmesi, havsalanın kabul edebileceği bir iş değildir, hukuk mantığının anlayabileceği bir iş değildir.

Anayasa gayet açık, 153 üncü maddesi açık; diyor ki: “Anayasa Mahkemesinin kararları, yürütmeyi bağlar, yasamayı bağlar, yargıyı bağlar.” Yani, yasamayı bağlar, bizi bağlar. Türkiye'de yasama organı neresi; Yüce Meclis, bu Meclis, burası, burayı bağlar. “Ben, Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyorum efendim; ben, Anayasa Mahkemesinin kararına hiç uymuyorum efendim” diyemezsiniz. Anayasa Mahkemesinin kararına uyacağız. Bütün milletvekilleri olarak, daha bu kürsüye hiç çıkmadan, seçilmemizi müteakip çıkıp Anayasaya bağlı ve sadık kalacağımıza dair yemin etmemizin sebebi budur. “Anayasaya bağlı kalacağız” diyoruz. Anayasa da diyor ki: “Anayasa Mahkemesinin kararlarını yok sayamazsınız.”

Şimdi, Anayasa Mahkemesi “yürütmeyi durdurdum” diyor. Vermediği, şimdiye kadar çok fazla kullanmadığı bir yolu denemiş. Niçin denemiş; çünkü, Meclis olarak biz, dört defa iptal ettiği bir konuyu, aynı ifadelerle, aynı ibarelerle -şu kanunun “amaç” maddesini açın, iptal edilmiş bir evvelki kanunun da “amaç” maddesini açın, okuyun; aynı ifadeler, aynı ibareler- tekrar huzurlarına gönderiyoruz. Ondan sonra, iptal edince diyorsunuz ki: “Efendim, zaten bu Anayasa Mahkemesindekiler Refahyol'a karşıdırlar; hele, Refah Partisine hepten karşıdırlar; dolayısıyla, ne yapalım...”

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Niye karşı olsunlar?!

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Canım, siz öyle diyorsunuz.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Siz diyorsunuz!

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Siz yönlendiriyorsunuz!

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Yani, iptal edileceği belli. Göz göre göre uçurumun içerisine kendinizi atıyorsunuz, iptal edileceği belli olan bir kanunu çıkarıyorsunuz, sonunda da diyorsunuz ki: “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletin değil mi?” Evet, milletin. Bu Meclis anlaşsın; Anayasayı değiştirsin, Anayasa Mahkemesini kaldırsın, Anayasadaki kuralları değiştirsin, o zaman, dilediği gibi kanunu çıkarır; o ayrı; ama, biz, bu Anayasayı kabul etmişiz; bu Anayasayı kabul ettiğimize göre, kanunları da buna uygun çıkaracağımızı yazmışız bu Anayasaya, buna da söz vermişiz; şimdi, kanun çıkarırken “ben, Anayasayı nazarı itibara almıyorum, onu, hiç kale almıyorum” diyemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, pekçok konuda olduğu gibi, bu konuda da büyük yanlışlık yapılmaktadır. Yetki kanunu meselesi, ısrarla buraya getirilmemeliydi, Meclisimizi, Anayasa Mahkemesiyle karşı karşıya getiren bir tavır sergilenmemeliydi. Bütün açık göstergelere rağmen, bunda ısrar edilmesinin manasını anlamak, benim için mümkün değil.

Çok sancılar var, sıkıntılar var. Burada, arkadaşlarımız, çeşitli vesilelerle çıkıp konuştular; o konulara pek girmek istemiyorum. Kanundan ayrılmaya pek niyetim yok; ama, şunları da söylemek mecburiyetindeyim.

Şimdi, o kadar alelacele hazırlamışsınız ki, bakın şu kanun tasarısının 2 nci maddesine:

“Bu Kanuna göre çıkarılacak Kanun Hükmünde Kararnameler;

1. 14.7.1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu” diye başlıyor ve geliyor, geliyor...

“8. 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu,

9. 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname” diyor. Öbürlerinde, gerek kanunlarda gerek kararnamelerde tarihi zikrettiğiniz halde, 8 inci ve 9 uncu fıkralarda tarihi niye yazmadınız? Yüce Meclisin huzuruna böyle mi getirilir kanun?! Yani, 1, 2, 3 ve 4 üncü fıkralarda bahsi geçen kanunların hepsinin tarihini yazıyorsunuz; ama, sanki, 8 inci ve 9 uncu fıkralarda yazılanlar tarihsiz!.. Böyle, belirsiz bir zamanda çıkmış!.. Ya hepsine tarih yazmayın “şu numaralı kanun, şu numaralı kanun hükmünde kararname” deyin, tamam; ama, bir usulü benimsediyseniz, bari, aynı madde içerisinde, o usule sadık kalın. Meclisin huzuruna, bu kadar hazırlıksız, alelacele, çalakalem yazılmış -hem de Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir konuda, hassas olunması gereken bir konuda- bir tasarıyla gelinmez; gerçekten yanlış...

Değerli arkadaşlarım, aslında, devlet memurlarının Hükümetten almak istedikleri müjde bu değil. Beş aydan beri, bir yetki kanunu çıkaracaksınız, memura bir tane müjde vereceksiniz. Halbuki, sizin vaadiniz, her hafta bir müjde vermekti. Ağustostan beri... (RP sıralarından “Veriyoruz” sesleri) Veriyorsunuz, veriyorsunuz, doğru(!), biraz evvel söyledim, geçen haftaki müjdeniz, akaryakıt zammıydı; ondan evvel ki hafta müjdeniz, şeker zammıydı; arka arkaya beş defa, akaryakıta zam yaptınız.

ŞEVKİ YILMAZ (Rize) - Osmaniye....

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Bakın, bumeseleyi, buraya çok getirdiniz, konuştunuz, her ikiniz birden konuşuyorsunuz. Biz, size, seçimlerden sonra... O mini seçimleri eğer gerçek kabul ediyorsanız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keçeciler, 1 dakikadır eksüreniz.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

... sayınız yetiyor, hemen erken seçim kanununu getirin, seçime gidelim, genel seçime gidelim. Gayet kolay, gayet kolay...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sizin haliniz ne olacak o zaman?!..

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Siz, kendinize güveniyorsanız; hele, şu son olaylardan sonra, Susurluk kazasından sonra, ekmek zammından sonra, Ankara'daki hava kirliliğinden sonra... Ankara, çevre ödüllü kentti; Ankara'yı çevre özürlü kent haline getirdiniz. Ankara'da hava kirliliği, hayatî boyutların üzerine çıktı. Daha ne istiyorsunuz, daha ne söyleyelim... Ama, şunu söyleyeyim ki, sizin zevaliniz de yakındır. Makam ve mevkiler kalıcı değildir kimse için; elbette ki, gelip geçecektir; aslolan, hayırlı hizmetler yapmaktır. Bu yetki kanunlarıyla, boşa vakit harcıyorsunuz, Meclisin zamanını boşa harcatıyorsunuz. O yüzden, çıkarılan kanun, Anayasaya aykırı olduğu için, Grubumuz aleyhte oy verecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keçeciler.

Gruplar adına başka söz talebi var mı efendim?

HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) - Sayın Başkan, zatı âliniz de bir Ankara Milletvekilisiniz, ben de... Ankara, çevre özürlü değildir; tashih edilmesini istiyorum, Ankara Kenti adına.

BAŞKAN - Anlayamadım efendim?..

HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) - Ankara kenti, çevre özürlü bir kent değildir; bu başlık da tarihinde hiçbir zaman kullanılmamıştır. Zatı âliniz de Ankara Milletvekilisiniz, ben de. Biz, Konya için böyle bir ifade kullansak kendileri tashih ederler. Ankara ile ilgili bu yanlış ifadenin düzeltilmesini istiyorum.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Konya da aynı, Konya da...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, hava kirliliği demek istemiştir.

BAŞKAN - Sayın Ceylan, siz, görüşünüzü Ankara için söylediniz. Ben de bir Ankara Milletvekili olarak, artan hava kirliliğinden rahatsızlığımı ifade edeyim. (DSP,CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Gruplar adına buyurun efendim.

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) - Gözlüklerinizi değiştirin.

BAŞKAN - Anlayamadım efendim... Hava kirliliği gözlükle görülmüyor. Eğer, gözlükle bakarsanız, hava kirliliğini görmezsiniz efendim. Yani, bu sorunu da lütfen ciddîye alalım. Hava kirliliğini, Ankara'da, çok ciddî olarak yaşadık, çok sıkıntılarını çektik; insanları sağlık bakımından tehlikeli noktalara getirdik. Eğer, bu konuda, uyarı bağlamında, düzeltme bağlamında yapacaklarımız varsa yapalım. Hava kirliliği, sağlık sorunları latife konusu değildir sayın milletvekili. Lütfen ciddîye alalım bu konuları.

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) - Sayın Başkan, kastettiğim maddî gözlük değil, gönül gözlüğü.

BAŞKAN - Sayın milletvekili, gerek yok... Lütfen...

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümet tarafından önümüze getirilen, Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı nedeniyle, Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.; bu vesileyle, şahsım ve partim adına hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Benden önceki grup sözcüleri, bu tasarının amacı, kapsamı, ilkelerinin Anayasaya aykırı olduğu iddiasında bulundular. Bu nedenle, bu konulardaki düzenlemelerin, mutlaka, kanunla yapılması gerektiğini ileri sürdüler. Ben, getirilen tasarının, yetki kanunu tasarısının, Anayasaya uygun olarak getirildiği kanaatindeyim. Zira, daha önce üzerinde tartışılan, konuşulan, ağustos ayı içinde Cumhurbaşkanı tarafından veto edildikten sonra görüşülen, arkasından, iptali için Anayasa Mahkemesine dava açılan kanun ile bu yetki kanunu tasarısının, maddelerinin, maksat, kapsam ve ilkeleri açısından aynı olduğu kanaatinde değilim. Zira, daha önce veto edilen kanunun “Amaç” başlığını taşıyan 1 inci maddesinde “malî ve sosyal haklar ile diğer hakların ve istihdam usullerinin daha adaletli düzenlemeler ve değişiklikler yapmak amacıyla” ibaresi varken; burada, amaç, çok net bir şekilde ifade edilmiştir; malî ve sosyal haklarda iyileştirmeler yapmak amacıyla yetki istenmektedir. Buradaki amaç çok net bir şekilde açıktır. Anayasada düzenlenen hükümlere göre, bu yetki kanunu tasarısının, bu hükmüyle Anayasaya aykırı olması mümkün değildir.

“Kapsam” başlıklı bölümde, hangi kanunlarda, hangi kararnamelerde düzenleme ve değişiklikler yapılacağı tek tek gösterilmiş, sayılmıştır.

“İlkeler” başlıklı bölümde, malî ve sosyal haklarda hizmetin özellik ve gereklerine uygun iyileştirmeler yapılması düşünülmektedir.

“Yetkinin Süresi” başlıklı bölümde ise, dört aylık bir süre talep edilmektedir.

Bütün bunlar dikkate alındığında, hükümetlere, Anayasayla verilen kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini, bu Hükümet de, diğer geçmiş hükümetlerde olduğu gibi kullanmak istemektedir.

Burada daha önce konuşan konuşmacıların hiçbiri, kamu personel rejiminin adaletli olduğu iddiasında bulunamadı. Bu, bu Hükümetin kabahati değil; adaletsiz hale gelmiş olan personel rejiminden bu Hükümeti sorumlu tutmak mümkün değil. Ancak, bu Hükümet, bu adaletsiz sistemi daha adaletli hale getirecek yasal düzenlemelerin altyapısını oluşturmak amacıyla, böyle bir tasarıyla yetki istemektedir.

Yine, memurun durumunun acil olup olmadığı hususunda bir soru sorulduğu zaman, konuşmacı arkadaşlarımızın tamamı, gerçekten, kamu personelinin durumunun adaletsiz olduğu kadar, ülkenin ekonomik şartlarıyla da uyumlu olmadığını çok net bir şekilde ifade ettiler. Fazla tartışmaya girmek istemiyorum. Bir konuşmacı kardeşimiz, SSK'da imtihana girmek için, form almak için kuyrukta bekleyen insanlardan söz etti. İşte, bu Hükümet, bu ülkeyi bugüne kadar yönetmiş idarecilerin, hükümetlerin yapmış olduğu bu ayıpları ortadan kaldırmak için gayret ediyor, bunun için yetki istiyor. (RP sıralarından alkışlar)

Üst düzey yöneticilere zam verileceğinden, alt düzey yöneticilere veya alt kademedeki memurlara düşük ücret ödeneceğinden bahsedildi. Bu Hükümet, aradaki adaletsizliği, sanki, daha çok büyütmek istiyormuş gibi bir imaj çizildi. Ancak...

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Gerekçe öyle...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Gerekçe öyle değil “daha adaletli hale getirmek için” diyor. “Adaletli hale getirmek” ifadesini, adaletsizliği büyütmek şeklinde, hangi mantıkla, nasıl yorumluyorsunuz; onu algılamak mümkün değil; ancak, şunu ifade etmek mümkün: Bugün İstanbul'u teslim ettiğiniz bir valinin, bir emniyet müdürünün almakta olduğu maaşla İstanbul'u idare etsin diyebiliyorsanız, size söyleyecek söz bulunmaz.

Yöneticilerine, özel sektördeki, 500 milyon lirayla 1 milyar lira arasında ücret alan, üst düzey yöneticilerin çerez parası olmayacak derecede ücret takdir eden bir devlet konumuna düşmüşüz; bunların giderilmesi, ortadan kaldırılması gerekmez mi?!.

ORHAN VELİ YILDIRIM (Tunceli) - Onun için mafyaya havale ettiniz!

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Bunların hepsinin giderilmesi gerektiğini bütün milletvekili arkadaşlarımız söylüyorlar. Ancak, bizim anladığımız, söylenen söz şu: “Bu Hükümet, geçmişte yüzde 30 oranında düşünülen memur zammını, hiç kimsenin beklemediği yüzde 50 gibi bir orana çıkarmak suretiyle, memurun, emeklinin, dargelirlinin gönlüde taht kurmuşsa, bunda sonra yapacağı bu düzenlemelerle de yine vatandaşın gönlünde -bir ay önce yapılan seçimlerde olduğu gibi- trendi yükselerek taht kurmaya devam eder; bu da, muhalefet olarak bizim işimize gelmez.” Böyle diyorsanız, onda haklı olabilirsiniz.

Ancak, vatandaş, bu Hükümetten hizmet bekliyor; bu Hükümet de vatandaşa hizmet vermek için gecesini gündüzüne katmış gayret sarf ediyor, mücadele veriyor. Deniliyor ki: “Bu, bir bütçe açığı meydana getirecektir; vereceğiniz ücret zammını, nereden vereceksiniz?”

Arkadaşlar, geçen maaş zammı da yüzde 30'dan yüzde 50'ye çıktığı zaman, öyle yönlendirdiniz ki, kendilerine zam verilen memurlar, Hükümete teşekkür ederken, muhalefetin ve basının yaygarasıyla “bunun kaynağını nereden bulacaksınız” diye bir kaynak tartışması açmıştınız; ama, bu Hükümet, onun kaynaklarını buldu ve ülkenin borçlanma ihtiyacını da azaltmak suretiyle milletin derdine derman olmaya devam ediyor. Niçin bundan gocunuyorsunuz?! Daha rahat olmanız, teşekkür etmeniz gerekmez mi?! Bu yetkiyi kanunla düzenleyelim diyoruz...

Muhterem arkadaşlar, ben 20 nci Dönemde Parlamentoya girdim; ancak, Meclisin çalışma usulüne baktığımız zaman, Parlamentodan kanunların hangi süreyle, hangi zaman dilimi içinde nasıl geçtiğini hep birlikte görüyoruz. Bütçe Kanunuyla bu değişiklikleri yapmanın mümkün olup olmadığını bu öneride bulunan arkadaşların kendileri de çok iyi bilmektedir; buna rağmen, milletin karşısına çıkıp “Bütçe Kanunuyla bu değişiklikler yapılsın” deniliyor. Bütçe Kanunuyla yapabileceğiniz en ideal değişiklik, yüksek oranda, seyyanen zamdır; ancak, şu mevcut personel rejimi içinde, personel arasında, aynı işi yapmalarına rağmen farklı ücret alan insanlar var; ikisi de daktilo yazıyor, ikisi de, farklı farklı ücret alıyor; bu haksızlık değil mi?! Bu haksızlığı, bütçe kanunuyla nasıl gidereceksiniz?!. Dolayısıyla, bu hususta mevzuat düzenlemesine ihtiyaç vardır. Hükümet, aynı işi yapan şahıslar arasındaki adaletsizlikleri de, bu yetki tasarısıyla, kararname düzenlemesiyle düzeltmeyi arzu etmektedir, ki, ücretlerde de adalet teessüs etsin.

Parlamentonun çalışmalarına baktığımız zaman, bir Trafik Yasası örneği verildi. Trafik Yasası, komisyonlarda ne kadar süreyle bekledi ve kamuoyunun baskısıyla, alelacele, yeterli seviyede görüşülemeden geçirilmek durumunda kaldı; ama, komisyonlarda uzun süre beklemişti. Bu konuda, 20'ye yakın mevzuat ve kanun düzenlemesiyle personel rejimimizi götürüyoruz. Bu kadar değişik mevzuat içinde yer alan düzenlemelerde, Mecliste, komisyonlarda görüşme yapacaksınız, bunları Meclise getireceksiniz ve Meclisten alelacele çıkaracağınıza dair söz veriyorsunuz; bunun, mümkün olup olmadığını, sizler de çok iyi biliyorsunuz.

Dolayısıyla, konunun aciliyetine binaen, Hükümet, memurların ve kamu personelinin durumunu bir an önce iyileştirmek, mevcut adaletsizlikleri gidermek, devlete geçmişte hizmette bulunmuş, şu anda emekli olan insanların durumlarını da iyileştirmek amacıyla, böyle bir yetkiyi sizlerden istemektedir. Biz, Refah Partisi olarak, bu hususta, Hükümete yetki vermenin çok yerinde olacağı kanaatindeyiz.

Bu hususta Anayasaya baktığımız zaman, 91 inci maddede, hangi konularda hükümete kararname çıkarma yetkisinin verilemeyeceğini sınırlamış; onun dışındakiler serbest anlama gelir, hukuk tekniği açısından baktığımızda. Buradaki hükümlere baktığımızda “ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez” deniliyor; yani, hükümetlerin, hangi konularda kararname düzenleyemeyeceklerini, mutlaka yasal düzenleme gerektiğini, bunun dışındakilerin kararnameyle düzenlenebileceğini, Anayasanın 91 inci maddesi açık şekilde hükme bağlamış.

Anayasanın 128 inci maddesiyse, memurların ve diğer kamu görevlilerinin özlük haklarıyla ilgili, maaş ve ücretleriyle ilgili düzenlemelerin kanunla yapılması gerektiğini söylemiş; ancak, 91 inci maddeyle, bir istisna getirmek suretiyle, 128 inci maddedeki düzenlemenin kanun hükmünde kararnameyle yapılabileceğini de ortaya koymuştur.

Bu açıdan, bu düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğu iddiasına katılmak mümkün değil; ancak, hükümetler ve Meclis, zaman zaman, Anayasaya aykırı düzenlemeler yapabilir, kanunlar çıkarabilir; bu konudaki yanlışları, hataları düzeltme mercii de, mutlaka, Anayasa Mahkemesidir; dolayısıyla, Meclisin çıkardığı kanunu Anayasa Mahkemesi iptal etti diye yahut da Cumhurbaşkanı veto etti diye Hükümetin Cumhurbaşkanıyla kavgalı olduğu, Anayasa Mahkemesiyle kavgalı olduğu iddiasında bulunmak, mantık ölçüleriyle bağdaşacak bir hadise değil. Bütün bu kurum ve müesseseler, Anayasanın içinde yer almış, görevleri belirlenmiş kurum ve müesseselerdir. Hükümetlerin her kararını Cumhurbaşkanı beğenecek, imzalayacak diye bir hadise söz konusu değil, mutlaka, Cumhurbaşkanının takdir hakkı vardır, kendi görüşleri vardır, o görüşleri doğrultusunda hareket edecektir. Anayasa Mahkemesi de, kendisine getirilen bir konuyu anayasa hukuku çerçevesi içinde değerlendirecek ve kararını verecektir. Buna da, bu Hükümetin saygısız olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak, siz, birbiriyle bağlantısı olmayan, metin olarak birbiriyle farklı olan iki yetki tasarısını bir araya koyar da “Anayasa Mahkemesiyle kavga ediyorsunuz” diye sataşmada bulunursanız Hükümete, bunu da doğru bulmak mümkün değil.

Yine, bir konuşmacı arkadaşımız, Hükümetin, memurların bu sorunlarını çözme noktasında samimî olmadığını belirterek “biz istedik, işte, Meclis istemedi, Anamuhalefet Partisi ve diğer muhalefet partileri karşı çıktı; bu nedenle elimizden gelen bir şey yok; sizden özür diliyor, mazeret beyan ediyoruz” anlamında bazı cümleler kullandı Hükümete yönelik olarak.

Bu Hükümetin, şimdiye kadar almış olduğu tedbirlerle, vatandaşın ne kadar yanında olduğunu, ne kadar karşısında olduğunu, muhalefete topu atmak için gayret sarf edip etmediğini, millet, bizleri kürsüden izlemek suretiyle, takip etmektedir. Böyle bir iddiada bulunmak, bizce, samimî değildir. Hükümet, gece gündüz, gayretli bir şekilde, ülkenin kaynaklarını harekete geçirmek suretiyle ve buralardan elde edeceği gelirlerle, dargelirlilerin, memurların, emeklilerin, esnafın, işçinin, çiftçinin, müteşebbisin, hulâsa, her kesimin meselelerine parmak basmak, çözmek için gayret sarf ediyor, bunun için mücadele ediyor.

Tabiî, muhalefetin görevi de -maalesef, Türkiye'de yanlış oluşmuş- hükümetlere ayak bağı olmak; güzele, hayra motor olmak, şerre fren olmak gerekirken, hükümet tarafından ne gelirse gelsin, mutlaka engellenmelidir mantığı yürütülüyor.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Büyük kanunlar muhalefetin desteğiyle çıktı sayın milletvekili!..

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Büyük kanunlar muhalefetin desteğiyle çıkmadı; muhalefet, kamuoyuna verecek cevabı bulunmadığı için İktidarın yanında yer almak mecburiyetinde kaldı, yoksa, daha önce çıkarırlardı. (RP sıralarından alkışlar)

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Trafik Kanununu, Karaparanın Aklanmasına Dair Kanunu muhalefet çıkardı.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Daha önce, biz muhalefet sıralarında otururken, iktidara rağmen, iktidara yardımcı olmak amacıyla kanun çıkardık; muhalefetin güzel örneğini de biz verdik.

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Komisyondaki çalışmaları lütfen izleyiniz.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - İzliyoruz sayın milletvekilimiz, izliyoruz.

OYA ARASLI (İçel) - İzleseniz böyle konuşmazsınız.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Ben, sözlerimi fazla uzatmak istemiyorum; ancak, sizlerden istirhamımız şu: Bu memleket hepimizin, bu ülke hepimizin, bu insanlar bizim insanlarımız ve muhalefet de olsak, iktidar da olsak, ülkede güzelliklerin ortaya çıkması açısından elbirliğiyle gayret sarf etmeliyiz. Muhalefet duygusuyla değil, ülkeyi seven insanlar olarak, ülkenin meselelerini çözmek için sorumluluk altına girmiş insanlar olarak, hayırlı işlerde, iktidarın destekçisi olmak mecburiyetindeyiz.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Yılbaşına kadar zam yapacak mısınız, onu söyleyin.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) - Öyle olup olmadığını tartışmak pek yarar getirmez; ama, muhalefetin, çoğunluk sağlanamasın, Mecliste yetersayıya ulaşılamasın, oturumlar tatil edilsin şeklindeki gayretlerini de televizyonları başında olan insanlar ibretle izliyorlar. Muhalefet, burada, İktidara yardımcı olmak görevini üstlenir ve bu yetkiyi, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini verirse, gerçekten, inim inim inleyen insanların, memurların, adaletsizlik içinde kıvranan insanların sorunlarına çözüm getirmek için Hükümete yardımcı olacaklardır.

Ben, bu ümitle, hepinizi hürmetle ve saygıyla tekrar selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dilekcan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Turhan Güven; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Güven, süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün önümüze gelmiş bulunan kanun tasarısı üzerinde memnuniyetimi ifade etmek için kürsüye çıkmış bulunmaktayım. Benden evvel konuşan bütün partilerin grup sözcüleri, özellikle bir noktada hemfikir bulunmaktadırlar. Bu nedir; bu, kamu personelinin, kamu görevlilerinin ve bunların emeklilerinin malî ve sosyal haklarının yeterli düzeyde bulunmadığına ilişkin beyanlarıdır. Bir gerçekten hareket ediyoruz. Demek ki, bugün, Türkiye'de, kamu görevi ifa eden memurlarımızın ve bunların emeklilerinin malî ve sosyal hakları yeterli düzeyde değildir.

Peki, bunun üzerine ne yapılmıştır? Bugünkü Hükümetimiz, bunların sosyal haklarının ve malî haklarının yeterli düzeyde olmadığı tespitinin üzerine, bir yetki kanunu tasarısını Yüce Meclise sevk etmiştir. Burada bir üslup farkı bulunmaktadır. Benden evvel konuşan -özellikle muhalefet partisi temsilcisi- arkadaşlarımız, bunun bir kanun tasarısı halinde gelmesinin daha uygun olacağını ifade etmişlerdir. Oysa, Hükümet, daha evvel tek başına hükümet olan Anavatan Partisi dönemlerinde de bu şekildeki yetki kanunlarının çıkarıldığını gözardı ederek, bunun Anayasaya aykırılığını gündeme getirmiş bulunmaktadır.

Şimdi, bu üslup meselesinde, bakınız, ne var: Çıktığı zaman -gerçekten, çıkarılma süreci, dönemi, süresi bayağı uzun bir zamana vabestedir- ve çıktıktan sonra da uygulamaya geçildiğinde, kanunlarımızın, bazı noksanlıkları veya fazlalıkları olduğu tespit edilmektedir.

İşte, ortaya çıkacak olan sakıncaları gidermek için, Hükümet, bunu bir yetki kanunuyla talep etmekte ve bunu yaparken de, bir dört aylık süre istemektedir. Bu dört aylık süre, yapılmış olan -yani, yetki alındıktan sonra yapılacak olan- uygulamalarda eğer bir noksanlık varsa, bunları düzeltmeye matuftur; eğer bir fazlalık varsa, bunların ortadan kaldırılmasına matuftur.

Bu itibarla, bunun yetki kanunu şeklinde değil de, kanun olarak getirilmesinin pek fayda sağlamayacağı inancını taşımaktayım. Çünkü, personel rejimi, yüz yıla yaklaşan cumhuriyet döneminde -yani, 1923'ten bu tarafa- daima hükümetleri ve devleti meşgul eden bir olay olarak gündemde kalmıştır; ama, bunun süratle çözülmesi keyfiyeti de, öyle bir günde, üç günde yapılacak bir olay değildir.

Devlet personel rejimi yeni baştan gözden geçirilmektedir. Her hükümet de bunu yapmaya mecburdur; çünkü, içinde dengesizlikler, tutarsızlıklar bulunmaktadır. Biraz evvel, değerli bir kardeşimiz ifade buyurdular. Yani, bugün Türkiye'de en üst görevde bulunan kişilerin almakta oldukları maaş, ücret, fevkalade yetersiz düzeydedir. Yalnız bunları mı düzelteceksiniz; hayır. İş yalnız maaş olayı değil. Eğer öyle olsaydı, Anavatan Grubu adına konuşan Sayın Keçeciler'in fikrine bir noktada katılmak lazım gelirdi. Şöyle ifade ettiler: “Bakınız, bu maaşları artırdığınız zaman milletvekili maaşları da artacaktır; bize yine bir hücum başlayacaktır.” Bundan sıkıntınız mı var; o zaman, 1983'ten 1991'e kadar Anayasanın 86 ncı maddesini niye değiştirmediniz diye sormak lazım. Eğer, siz, milletvekili maaşlarını en üst düzeyde bulunan kamu görevlisinin maaşıyla birlikte mütalaa etmek istemiyorsanız, yani onun dışında bir düzenleme yapmak istiyorsanız, elinizde bu yetki vardı, kolaylıkla yapmanız mümkündü; o zaman yapsaydınız, bugün gündeme getirdiğiniz sıkıntı da, Türkiye'nin içinde bulunduğu dönem de mevzubahis olmazdı.

Bir başka arkadaşımız ise, oturdukları yerden şunu söylediler: “Muhalefetin de katılımıyla kanunlar çıkmaktadır.” Doğrudur, elbette... Aslında, yapılması gereken işlem bu değil midir? Yani, doğru olan her şeyde, iktidarıyla muhalefetiyle beraber olmanın herhangi bir tehlikesi var mı, bir zararı var mı? Doğru olanda herkes yan yana gelmeli, doğru olanı herkes kabul etmeli. İlle de bu Hükümet tarafından getirildi diye bir kanun tasarısını keenlemyekün addetmek, bence, doğru bir ifade tarzı da değil.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, Yüce Meclisimiz, daha evvel, bu kanun tasarısına benzer bir kanun tasarısını 2 Ağustosta görüşmüş ve kanunlaştırmıştı. Sayın Cumhurbaşkanına imzaya gittiğinde, bir kere daha görüşülmek üzere iade edilen bu kanun tasarısı, Yüce Meclisin 30 Ağustos 1996 günlü toplantısında aynen kabul edilmek suretiyle buradan çıkmıştı.

Çıkarılan kanun, noksanlık olduğu iddiasıyla değil, amacı ile daha sonraki kısmında bulunan ilkesi arasında farklılık olduğu iddiasıyla bir kere daha görüşülmek üzere iade edilmişti. Yani, amaçta olmayan bir hususun ilkede mevcut olduğu noktasından... Bu nedenle, Yüce Meclisin tekrar kabulünden sonra da, yine Cumhurbaşkanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine intikal ettirilmiştir. Ancak, noksanlıklar giderilebilir. Nitekim, Hükümetimiz, bu dönemde, mevcut noksanlıkları ve Anayasaya aykırılığı göz önüne alarak, yeni bir kanun tasarısı düzenlemiş ve huzurunuza getirmiş bulunmaktadır.

Burada, amaç bellidir; burada, ilkeler, amaçla tutarlı olarak yeniden düzenlenmiştir ve kapsam, bazı parlamenter arkadaşlarımızın, grup sözcülerimizin ifade ettiği gibi, flu değildir; açıkça, nerede, neyi kapsadığı belirtilmiştir. Yani, yetki kanunu çıktıktan sonra hangi kanunlarda düzenleme yapılacağı teker teker sayılmaktadır. Bu da, Anayasanın 91 inci maddesindeki gerçek ifadesinin ta kendisidir. Bunun dışında bir işlem yoktur.

Bu nedenle, daha evvel Anayasa Mahkemesine gitmişti veya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir kere daha görüşülmek üzere iade edilmişti, aynısını getiriyorsunuz görüşüne katılmak mümkün değildir. Bu kanun tasarısı, öncelikle, tamamen Anayasaya uygun, noksanlığı olan kısımlar giderilmiş, fazlalığı olan kısımlar çıkarılmış bir şekilde huzurunuza getirilmiş bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin, tabiî, yürütmeyi durdurma kararı üzerindeki görüşlerimi saklı tutuyorum; çünkü, Anayasa Mahkemesinin eski deyimle “tehiri icra” yeni deyimle “yürütmeyi durdurma” yetkisi olduğuna, hukuken mümkün olmadığı görüşünden hareketle, katılmadığımı ifade etmek istiyorum. Eğer, Anayasa Mahkemesinin teşkilatı ve çalışması hakkındaki kanunda bu düzenleme yapılırsa, elbette, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararını vermesi her zaman mümkün olacaktır. Ancak, kendi çalışma düzeni içerisinde ve yetkisi olmayan bir hususta, biraz da hukuku zorlayarak, karar verdiği düşüncesinde ısrarlıyım; çünkü, kendisinin yetkisi olmayan bu kararı vermek suretiyle, Türkiye'de, bazen, gerçekten, reel olan ve derhal yürütmeye başlanılması lazım gelen bazı hususlar, Türkiye'nin gündeminde, maalesef, geçikmeyle gerçekleşebilmektedir.

Devlet memurlarının, kamu görevlilerinin ve emeklilerinin malî ve sosyal hakları üzerinde birtakım iyileştirme düzenlemeleri yapmanın bir kusur olmadığını ifade etmeye çalışırken, benden evvel konuşan bazı grup sözcülerine de şunu beyan etmekte yarar görmekteyim: Bırakınız, bu güzel düzenlemeleri birlikte çıkaralım. Noksanı olabilir. O zaman, değerli katkılarınızı, bu noksanların ortadan kaldırılmasında, izalesinde kullanın, yoksa, kamu görevlilerini Kızılay Meydanına çağırarak ve önlerinde yürüyerek meseleyi çözmeniz mümkün değildir. Az olabilir, çok olabilir; ama, değerli katkılarınızla bunun normal halini tespit edebilirsek, o zaman, kalkıp Anayasa Mahkemesine gitmeye de, herhalde gerek kalmaz; çünkü, gerçekten, Türkiye'de, milyonun üzerindeki kamu görevlisinin malî ve sosyal hakları, öyle bir çırpıda, bir tek kanunla ve çok kısa sürede düzenlenecek bir değer olarak görülmüyor.

Sizlerden, bütün parti milletvekilleri ve gruplarından, özellikle Doğru Yol Partisi Grubu adına istirhamımız şudur: Geliniz, değerli katkılarınızı esirgemeyeniz. Bu kanun gereklidir. Bu kanunun, yetki kanununun bir an evvel çıkması, milyonlarca memur ve diğer kamu görevlilerinin beklentisine cevap verecek nitelikte olacaktır.

Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Hükümet adına, Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener; buyurun. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 20 dakikadır.

MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli üyeler; memurlar ve diğer kamu görevlileri ile bunların emeklilerinin malî ve sosyal haklarında iyileştirmeler yapabilmek amacıyla, Hükümetimiz, Yüce Meclisimize, yeni bir yetki kanunu tasarısı sunmuş bulunmaktadır.

Bilindiği üzere, daha önce, Hükümetimizce bir yetki kanunu tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş, tasarı Yüce Meclis tarafından kabul edilmiş; ancak, Anayasa Mahkemesince bazı maddelerinin yürürlüğü durdurulmuştur. Bu nedenle, Hükümetimiz tarafından, söz konusu Yetki Kanunu amacı çerçevesinde yeni düzenlemeler ve kamu personelinin malî, sosyal ve diğer haklarında iyileştirmeler yapılamamıştır.

Kamu personelinin ve emeklilerin malî ve sosyal haklarının yeterli düzeyde bulunmadığı da, herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Ayrıca, hizmeti özellik arz eden bazı kamu personeli maaşlarında, son yıllarda önemli derecede reel azalmalar meydana gelmiştir. Bu durum, anılan personelin moral ve çalışma gücünü olumsuz olarak etkilemekte, yüksek maaşlar karşılığında bu personelimiz özel sektöre geçmekte ve kamu kesiminde nitelikli personel istihdamında güçlük çekilmektedir. Bir an önce bu durumun önlenebilmesi amacıyla, kamu personelinin malî ve sosyal haklarında iyileştirme yapılması gerekmektedir. Bu yöndeki iyileştirmelerin bir an önce yapılabilmesi için, Anayasamızın 91 inci maddesi uyarınca, bir yetki kanunu kapsamında kanun hükmünde kararnamelerle düzenlemelere gidilmesi ihtiyacı bulunmaktadır.

Bir konuda yapılan düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olması, aynı konuda yeni bir düzenleme yapılamayacağı anlamına gelmemektedir. Aksi yöndeki bir düşünce, Anayasanın 91 inci maddesindeki kanun hükmünde kararname çıkarmaya ilişkin hükümlerin uygulanamamasına yol açacaktır. Aynı zamanda, anılan maddede, kanun hükmünde kararname çıkarılamayacak konular açık olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, kamu personelinin malî ve sosyal haklarının iyileştirilmesine yönelik yetki kanunu çıkarılamaz düşüncesi, Anayasanın hem lafzına hem de ruhuna aykırı bulunmaktadır.

Anayasamız, 153 üncü maddesiyle, kamu personelinin malî ve sosyal haklarının bir daha kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği şeklinde bir ifadeye yer vermemiştir. Söz konusu hüküm, sadece, yayımlanmış Anayasa Mahkemesi kararları aksine hiçbir gerçek ve tüzelkişinin tasarrufta bulunamayacağını ifade etmektedir.

Diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan yetki kanunu tasarısının hazırlanması esnasında, Anayasamızın konuyla ilgili hükümleri, geçmişte aynı konuda düzenlenmiş, ancak Anayasa Mahkemesi kararlarıyla iptal edilmiş yetki kanunlarına ilişkin iptal kararlarının gerekçeleri, titizlikle incelenmiştir. Böylece, gündemimizde bulunan yetki kanunu tasarısı, gerek Anayasamızın ilgili hükümlerine gerekse Anayasa Mahkemesi kararlarında yer alan hususlara aykırılık teşkil etmemektedir.

Kamu personelinin özlük haklarına ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesince iptal edilmeyen yetki kanunları da vardır. Örneğin, 3268 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanununun Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine gidildiği halde, Anayasa Mahkemesince söz konusu yetki kanununun Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.

Görüşmekte olduğumuz yetki kanunu tasarısının amacı, kapsamı, ilkeleri ve süresi net bir biçimde gösterilmiş olup, Hükümetimiz tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine daha önce sunulan yetki kanunu tasarısına göre bu tasarının oldukça dar kapsamlı olarak belirlenmesine özen gösterilmiştir. Kamu personelinin malî ve sosyal haklarında vakit geçirilmeksizin iyileştirme sağlanabilmesi için, yetki kanunu tasarısının bir an önce kanunlaşması gerekmektedir.

Konuşan bazı arkadaşlarımızın ifadelerine istinaden, bir iki noktanın da açıklanmasında zaruret görmekteyim. Kamu personelinin özlük haklarına ilişkin yetki kanunu tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisine ilk defa 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından getirilmemiştir. Bilindiği üzere, kamu personeli mevzuatı, temel olarak;

1. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu,

2. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu,

3. 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu,

4. 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu,

5. 399 Sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenmiş bulunmaktadır.

Bunlarda değişiklik yapılmak üzere, 1972 yılından bugüne kadar 15 adet yetki kanunu çıkarılmıştır. Bu yetki kanunlarının, çıkarıldıkları hükümetler itibariyle dağılımı şöyledir:

Ferit Melen Hükümeti döneminde 1 yetki kanunu çıkarılmıştır, Bülent Ecevit Hükümeti döneminde 1 yetki kanunu çıkarılmıştır, Bülent Ulusu Hükümeti döneminde 2 yetki kanunu çıkarılmıştır, Turgut Özal Hükümeti döneminde 5 yetki kanunu çıkarılmıştır, Mesut Yılmaz Hükümeti döneminde 1 yetki kanunu çıkarılmıştır, Tansu Çiller Hükümeti döneminde 4 yetki kanun çıkarılmıştır, Necmettin Erbakan Hükümeti döneminde de 1 yetki kanunu çıkarılmıştır. Dolayısıyla, çok değişik hükümetlere ait 15 adet yetki kanunu çıkarılmıştır. Bu 15 yetki kanunu, kamu personelinin özlük haklarıyla ilgilidir.

Bilindiği üzere, Hükümetimiz döneminde çıkarılan 4183 sayılı Yetki Kanununun yürürlüğü Anayasa Mahkemesi tarafından durdurulduğundan, bu kanuna dayanılarak kanun hükmünde kararname çıkarılmamıştır. Diğer 14 adet yetki kanununa dayanılarak çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin, ilgili oldukları kanunlara göre dağılımı da şöyledir:

657 sayılı Kanunla ilgili 57 adet kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır, 926 sayılı Kanuna ilişkin olarak 26 tane kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır, 2802 sayılı Kanunla ilgili olarak 17 adet kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır, 2914 sayılı Kanuna ilişkin olarak 12 adet kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin de 6 adet kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır ki, toplam kamu personelinin özlük haklarına ilişkin olarak çıkarılan kanun hükmünde kararname sayısı da 118 adettir.

Kamu personelinin özlük haklarına ilişkin olarak çıkarılan bazı yetki kanunları Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Bu iptallerle ilgili olarak da bilgi vermek istiyorum. 1972 ile 1996 yılları arasında kamu personeline ilişkin olarak düzenleme yapma yetkisini Bakanlar Kuruluna veren 15 adet kanun çıkarılmış olup, bunlardan 4 tanesi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş, 1 tanesinin ise yürürlüğü durdurulmuştur. İptal edilen yetki kanunlarının, tarih, sayı ve çıkarıldıkları hükümet dönemleri şöyledir:

Turgut Özal Hükümeti döneminde çıkarılan 3479 sayılı Yetki Kanunu, 1988 yılında, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

Mesut Yılmaz Hükümeti döneminde çıkarılan 3755 sayılı Yetki Kanunu da iptal edilmiştir.

Tansu Çiller Hükümeti döneminde çıkarılan 3911 ve 3990 sayılı Yetki Kanunları da, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.

Hükümetimiz döneminde çıkarılan, 31.8.1996 tarihli ve 4183 sayılı Yetki Kanununun ise, yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiş bulunmaktadır.

Bu iptal kararlarının gerekçeleri ve dayandıkları Anayasa maddeleri, Anayasa Mahkemesi kararlarında şu şekilde yer almaktadır:

Ana iptal gerekçesi, yetki kanunlarında öngörülen amaç, konu, ilkeler ve kapsamın belirgin ve somut nitelikte olmayışı; durumun, ivedi, zorunlu ve önemli durumlara ilişkin bulunmayışıdır.

Bunun dışında, personel ve örgütlenmeye ilişkin konularda, amaç, konu, kapsam ve ilkeler yönünden daha önce iptal edilen yetki yasalarıyla eşdeğer ve benzer nitelikte olup, önceki iptal kararlarının gerekçelerinin dikkate alınmamasından, Anayasanın 153 üncü maddesine aykırılıktan dolayı iptaller vardır.

Dikkat edileceği üzere, bu iptal kararlarının hiçbiri, Anayasanın 128 inci maddesine dayanılarak alınmamıştır. Hatta, 3479 sayılı Kanunun iptali sırasında, 128 inci madde yönünden Anayasaya aykırılığı incelenmiş ve kanunun bu maddeye aykırı düşmediğine karar verilmiştir.

Bu yetki tasarısı, bu verdiğim bilgiler çerçevesinde hazırlanırken, Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen tüm iptal ve yürürlüğün durdurulması kararları incelenmiş ve görüşülmekte olan yetki kanunu tasarısı, bu kararlarda belirtilen hususlara dikkat edilerek hazırlanmıştır. Bu nedenle, yetki kanunu tasarımızın Anayasaya aykırı bulunduğunun ileri sürülmesi mümkün değildir.

Bu bilgilerden de anlaşıldığı gibi, kamu personelinin özlük haklarıyla ilgili olarak, değişik hükümetler döneminde, çok sayıda kanun hükmünde kararname ve yetki kanunu çıkarılmıştır. Bu yetki kanunları ve çıkarılan kanun hükmünde kararnameler herhangi bir hükümet dönemine ait değildir; aşağı yukarı, bütün Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri döneminde, bu konuda düzenlemeler yapılma zarureti hissedilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bu konuda tasarılar getirilmiştir.

Çıkarılan bu yetki kanunlarından bir kısmı -belirttiğim gibi- Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. İptal edilen yetki kanunları da, değişik hükümetler dönemine ait bulunmaktadır. Bizim, huzurunuza getirdiğimiz bu yetki kanunu tasarısı ise, daha önceki tasarılar dikkate alınmak suretiyle hazırlanmıştır, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları dikkate alınmak suretiyle hazırlanmıştır ve bu çerçeve içerisinde, Anayasaya aykırı herhangi bir hususunun iddia edilmesi, ileri sürülmesi mümkün değildir.

Bilgilerinize sunar, saygılar sunarım. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahısları adına, Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun efendim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Türk, süreniz 10 dakikadır.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanıyorum ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyeleri -hangi partiye mensup olursa olsunlar- bir konuda görüş birliği içerisindedirler.

Gerçekten, kamu personeli rejiminde bir reform yapmak, kamu personelinin sosyal ve malî haklarını iyileştirmek, maaşlarını yükseltmek, emeklilerin emekli ödeneklerini artırmak gereklidir, zorunludur. Bu konuda, sanıyorum ki, ne partiler arasında ne milletvekilleri arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur; görüş ayrılığı, bu amaca ulaşmak için izlenen yöntemdedir.

İktidar, bu konuda, daha önce, kanun hükmünde kararname çıkarmak için bir yetki kanunu çıkarmıştır. O kanun, yoğun tartışmalar arasında kabul edilmiştir; Cumhurbaşkanınca geri gönderilmiştir; ancak, uyarılar dikkate alınmadan aynen kabul edilmiş ve bunun üzerine, Anayasa Mahkemesine konu intikal ettirilmiştir. Anayasa Mahkemesi ise, bildiğiniz gibi, kanunun 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddelerinin Anayasaya aykırılıkları konusunda güçlü belirtiler olduğu için, yürürlüğü durdurma kararı vermiştir. Böyle olunca, Hükümet, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinden yoksun kalmıştır.

İşte, zaman kazanmak için, iptal kararının yayımlanmasını beklemeden, yeni bir yetki kanunu çıkarılmak istenilmektedir. Şüphesiz, kanun hükmünde kararnameler, Anayasamızın öngördüğü bir düzenleme tarzıdır; ancak, istisnaî bir düzenleme tarzıdır ve belirli koşullara bağlanmıştır. Bu koşullar, Anayasa Mahkemesinin içtihatlarıyla somutlaştırılmıştır. Çıkarılacak olan yetki kanununun, Anayasaca konulan ve Anayasa Mahkesince somutlaştırılan ilkelere uygun olması gerekir; eğer bu yapılmazsa, yeni iptallerle karşılaşılabilir.

İşte, muhalefet partilerinin uyarısı, ya yasama konusunda kural olan kanun yolunun izlenmesi ya da Anayasaya tam olarak uygun kanun hükmünde kararnameler çıkarılması noktasında toplanmaktadır.

Şimdi önümüze getirilen kanun tasarısı, Anayasa Mahkemesince yürürlüğünün durdurulmasına karar verilen yetki kanununun bir benzeridir. Şunu kabul etmek gerekir ki, önceki kanuna göre, bazı noktaları düzeltilmiş, bazı hataları giderilmiş bir metindir; ancak, Anayasaya aykırılıklar, Sayın Bakanın ve iktidar sözcülerinin söylediklerinin tersine, tamamıyla giderilmiş değildir. O nedenle, bu konuda, iktidar partilerini bir kez daha uyarmakta yarar görmekteyiz.

Nitekim, şimdiye kadar Anayasa ilkeleri ve Anayasa Mahkemesinin içtihatları dikkate alınmadığı içindir ki, konu bugün yeniden Yüce Meclisin gündemindedir. Türkiye, bu konuda önemli zaman kaybetmiştir. Şimdi, hatada ısrar edilirse, yeniden zaman kaybedeceğiz. Konuya bu açıdan bakınca, iktidar partilerinin, bu yasayı çıkarmada ve kamu personeli rejimini gerçekleştirmede, kamu personelinin sosyal ve malî haklarını iyileştirmede, maaşlarını artırmada, emeklilerinin durumunu düzeltmede gerçekten samimî olup olmadığı konusunda ciddî şüpheler uyanmaktadır; çünkü, aceleyle ve muhalefetin Anayasa uygunluk konusundaki uyarılarına aldırış etmeksizin yetki yasası çıkarmak, sonucu baştan belli olan bir işlemdir ve yine istenen düzenlemeler yapılamayacaktır. Öyle olunca, bu hatalara yer vermeyen bir düzenleme yapmak gerekir.

Getirilen tasarıyı incelediğimiz zaman, Anayasaya uygunluk koşullarının tam olarak gerçekleşmediğini görüyoruz. Tasarının 1 inci maddesi, önceki kanunun bazı ibarelerini çıkaran, bazılarını değiştiren ve bazı yeni ibareler ekleyen bir metindir; ama, bu haliyle dahi, oldukça geniş kapsamlıdır. Oysa, Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına göre, yetki kanunlarının, ivedilik gerektiren belli konularda ve kısa süreler için çıkarılması gerekir.

1 inci madde bu açıdan değerlendirildiğinde, oldukça geniş ve bazı kavramlar itibariyle de belirsiz görünmektedir. Örneğin, gerek bu maddede gerek 3 üncü maddede, geçmiş yıllardaki kayıpların giderilmesinden söz edilmektedir. Bu nasıl olacaktır?

Tasarının kapsamını gösteren 2 nci maddede, önceki kanuna göre daha açık bir düzenleme getirildiğini görüyoruz. Hangi kanunlarda değişiklik yapılacağı somutlaştırılmıştır. Bu, ilk dokuz bent bakımından doğrudur; ancak, ilk dokuz bent de, öylesine gelişigüzel, öylesine aceleyle sıralanmıştır ki, on satır içerisinde dahi tek bir yöntem izlenememiştir. Örneğin, birinci bentten beşinci bende kadar “tarih” sözcüğü kullanılmış; ama, altıncı ve yedinci bentlerde “tarihli” sözcüğü kullanılmıştır. Sekizinci ve dokuzuncu bentlerde ise, Sayın Keçeciler'in de değindiği gibi, kanun hükmünde kararnamenin veya kanunun tarihlerinden söz edilmemiştir. Bu, tasarının ne kadar acele ve ne kadar özensiz hazırlandığının bir göstergesidir; ama, bu maddedeki Anayasaya aykırı asıl ibare, sonda, bozuk bir Türkçeyle, “10” rakamından sonra “ile” sözcüğüyle başlayan ibarededir; sayılan kanunlardan sonra, diğer kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin memur ve diğer kamu görevlileri ile bunların emeklilerinin malî ve sosyal haklarını düzenleyen maddelerinde de değişiklik yapılacağı ifade edilmektedir. Acaba, bu diğer kanun ve kanun hükmünde kararnameler hangileridir? Bu ibare belirsizdir; Anayasanın 87 nci maddesinde sözü edilen, belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma ilkesine aykırıdır ve bu ibare kalacak olursa, bunun yeni bir iptal nedeni olacağı söylenebilir.

Öte yandan, bu metnin hazırlanmasında öylesine aceleci davranılmıştır ki, kanunun gerek başlığında gerek metninde, emeklilerin haklarının da düzenleneceğinden söz edildiği halde, bir Emekli Sandığı Kanunundan hiç söz edilmemiştir. Acaba, düşünülen değişiklikler arasında Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapmak yok mudur?

Bütün bu nedenlerle, aslında, herkesin birleştiği bir noktada, kamu personelinin durumunu düzeltme, iyileştirme konusunda yapılması gereken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türk, eksüreniz 1 dakikadır.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Kamu personeli rejiminin, kamu personelinin durumunun düzeltilmesi konusunda yapılması gereken şey, ya bir kanunla elbirliğiyle bu konuyu düzenlemek ya da Anayasaya tam olarak uygun bir kanun hükmünde kararname yetkisi almaktır.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türk.

Şahsı adına, Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem arkadaşlarım; müzakere konusu kanun tasarısı üzerinde şahsım adına maruzatta bulunmak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyeti hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerinde maruzatta bulunacağım.

Değerli arkadaşlarım, benden önce grupları adına konuşan arkadaşlarım kanun tasarısının gerekçesi hakkında geniş malumatlar verdiler, hangi zaruretten doğduğu, niçin Meclisin huzuruna getirildiği hususunda da Meclisimizi bilgilendirdiler ve zaten huzurunuzdaki metin de, bunları ariz amik, geniş bir şekilde ifade etmektedir.

Bu hususları tekrar ederek yüce huzurunuzu işgal etmek istemiyorum; ancak, şu kadarını ifade ediyorum ki, bu kanun, daha evvel Meclisimizden çıkmış; fakat, Anayasa Mahkemesi tarafından yürütmenin durdurulması şeklinde tehiri icra kararı verilerek, yeniden huzurlarınıza gelmiş bulunuyor. Sayın Maliye Bakanımız, getirilen kanun tasarısında, efradını cami, ağyarını mâni olmak üzere, Anayasa Mahkemesinin işaret ettiği kısımların kaldırıldığını ve özellikle de, bu arındırmayla, kanun tasarısının, mevzuatımıza uygun, Anayasanın 91 inci maddesi ve onu takip eden maddelerine uygun şekilde huzurlarınıza getirildiğini ifade etti.

Yetki şeklinde istenilen ve memurlarımızı, kamu çalışanlarını ve onların emeklilerini rahatlatacak hükümleri ihtiva eden bu kanunla, sadece bizim iktidarımız zamanında, memurlarımıza, kamu çalışanlarına ve onların emeklilerine, özellikle, fevkalade rahatlıklar getirecek tedbirlerin tarafımızdan alındığı; memurlarımıza ve onun emeklisine, işçimize ve onun emeklisine rahatlık getirecek tedbirlerin, daha geldiğimiz günlerde hemen tatbikata konulduğu, hepinizin malumudur.

Değerli arkadaşlarım, geçmiş iktidarların icraatlarını şöyle bir gözden geçirecek olursak, hemen, hepiniz teslim edersiniz ki, geçmişte, iktidarlar, memurlarımıza ve onların emeklilerine, işçilerimize sıfır zam öngörmüşlerdir.

A. TURAN BİLGE (Konya) - Ortağınız öngördü.

ALİ OĞUZ (Devamla) - Hatta, tatbik edilen bu sıfır zammın, bir karpuz alacak kadar bir kıymeti olduğu ifade edilmiş ve geçmiş senelerde, bu kadar gülünç bir teklifle, memurumuzun, işçimizin, emeklimizin karşısına çıkan insanların ve o günün iktidarlarının, ne kadar yanlış yaptığı hususu da açıkça görülmüştür.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Üç aydır veremediniz...

ALİ OĞUZ (Devamla) - Daha, haziranda görev almış olan iktidarımızın, geldiği günde yüzde 50 zam verdiği, önümüzdeki ocak ayında yüzde 30 zam vereceği ve onu takip eden aylarda da bunun devam edeceği hususu ifade edildiğine göre, gelmiş geçmiş iktidarların hiçbirinin göze alamayacağı bir zammı, bizim iktidarımız tatbik mevkiine koymuştur; ama, gelin görün ki, buraya çıkıp tenkit görevlerini yapan arkadaşlarımız, sanki onların zamanında hiç kanun hükmünde kararname çıkarılmamış veya bu kararnameler Anayasa Mahkemesinden hiç dönmemiş gibi, burada ifadeler kullanmışlardır; ama, Sayın Bakan, bunların da cevabını, Bakanlığından aldığı ve tatbikatta görülen hususları, burada, huzurunuzda dile getirdi; Turgut Bey zamanında 5, Mesut Bey zamanında 1 ve ondan evvel 15 kanun hükmünde kararname çıkarıldığını ve bunların da zaman zaman iptal edildiği hususunu, burada, Yüce Heyetinize arz etti. Bununla da görüyoruz ki, bu iptal yeni bir keyfiyet değildir; ama, gelin görün ki, Sayın Keçeciler dostum, burada, sanki “efendim, zaten, Anayasa Mahkemesinin size karşı bir tavrı var” gibi bir imaj ortaya koydu.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Öyle bir şey demedim efendim.

ALİ OĞUZ (Devamla) - Ee, ben... Yani, insaf etmesini diliyorum.

Kendi zamanlarındaki tatbikata şöyle bir bakarsak, milyarlarca liralık dışborç ve özellikle milyarlarca liralık içborç bırakarak -ki, 40 milyarı filan aşkındır bu- iktidarı terk edip gitmelerinden sonra... Anayasa Mahkemesine yapılan müracaat üzerine, Hükümetlerinin güvenoyu alıp almadığı hususundaki kararıyla, Anayasa Mahkemesi asıl kendilerine tavır koymuştur. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Onun için, buradaki, bize tavır koyduğu şeklindeki mübalağalı tarifleri, katiyen uygun bir tarif değildir. Ama, buna rağmen, acaba, arkadaşlarımız niye bu kadar telaş gösteriyorlar; huzurlarınıza getirilen bütün tasarılarda, bakıyoruz ki, fevkalade büyük bir telaş gösteriyorlar. Ben, Işın Bey kardeşimin, neredeyse, sıhhatinden endişe ettim; biraz önce görüştüğümüz tasarıda, burada, kalp krizi geçirir gibi, ihtilaçlar içerisinde bizi tenkit etti. Halbuki, bunlara ne gerek var sevgili kardeşlerim!

Biz, burada, huzurlarınıza bir tasarı getiriyoruz, bunu müzakere ediyoruz; isabetli olur olmaz; size göre isabetli olur veya olmaz; eksikleri olur fazlaları olur; ama, bunu bir felaketmiş gibi, bir felaket tellallığı şeklinde, burada, huzurlarınızda ifade etmek ve efkârıumumiyede “bir felaket kanun getiriliyor, bunlar şununla ortaklık yapıyorlar, memlekete bu kadar zarar veriyorlar” şeklindeki telaşınız, sadece ve sadece treni kaçırmış olmanızdan dolayıdır. (RP sıralarından alkışlar)

Size, bundan sonra artık iktidar yolu yok; çünkü, düşe düşe yüzde 8'lere kadar düştünüz. Bundan sonra, kime rica etseniz, sizinle bir ortaklığa kolay kolay yanaşmazlar; telaşınız bundan ileri geliyor.

Bir de, diyorsunuz ki... Refahyol başarılı bir çizgi takip ediyor; bugün, gerek kaynak bulmada gerek hizmette fevkalade başarılı. Zamanında, bizim belediyelerimiz için de aynı şeyleri söylemiştiniz “Tayyip'in 15 günlük ömrü kaldı; suyu bitecek, o da çekip gidecek” demiştiniz; ama, aradan iki seneyi mütecaviz zaman geçti, Tayyip borçlarını ödedi, Tayyip hizmet ediyor, memurunun maaşını veriyor, işçisinin ücretini veriyor, hizmet veriyor ve bunun yanında da, çöpten, çamurdan, çukurdan kurtulmuş pırıl pırıl bir İstanbul'u ortaya koyuyor.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Allah için!..

ALİ OĞUZ (Devamla) - 450 belediyemizde aynı hizmetleri görüyoruz. İşte, Hükümetimiz de, biraz sabrederseniz, inşallah, gerek bulduğu kaynaklar yönünden gerek hizmetler yönünden fevkalede örnek bir icraat ortaya koyacaktır. Zaten telaşınız da buradan ileri geliyor; korktuğunuz başınıza gelecek. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz korkuyorsunuz “Refahyol ya başarılı olursa, bizim halimiz nice olur” diyorsunuz. Ben de size haber veriyorum, diyorum ki; korktuğunuz başınıza gelecek, Refahyol başarılı olacak; şu çıkaracağımız tasarı da -isabetli bir şekilde- memurumuzu, onun emeklisini ve kamu çalışanlarını memnun edecek.

Bu tasarının, memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını Allah'tan niyaz ediyor, bu vesileyle hepinizi hürmetle selamlıyorum efendim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Savunma yapmak için kendini bu kadar zorlama...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ali Oğuz.

VIII. -SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.-Konya Milletvekili Mehmet Keçeciler'in, İstanbul Milletvekili Ali Oğuz'un, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Sayın hatip, ismimden de bahsederek, söylemediğim bir sözü huzurunuza getirerek, sanki Refah Partisiyle Anayasa Mahkemesini karşı karşıya getiriyormuşum şeklinde ifadede bulunmuşlardır. Sataşma var, bunu tashih etmek istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, sataşma anlamında değil, benim de kanaatim, bir düzeltme ihtiyacı var; çünkü, kendisine başka bir söz atfedildi. Onun için, çok kısa olmak üzere, Sayın Keçeciler, buyurun.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Daha önce söylemişti efendim...

BAŞKAN - Efendim, bütün konuşmaları dikkatle dinledim. Sayın Keçeciler düzeltme yapmadan, benim, algıladığımı açıklamam doğru olmayacak.

Çok kısa ve İçtüzüğün 69 uncu maddesini işletme gereği doğurmayacak biçimde, Sayın Keçeciler, buyurun.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) - Tabiî.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Oğuz, biraz evvelki konuşmamda kastetmediğim, ifade etmediğim bir şeyi huzurlarınıza getirdiler. Söylemek istediğim husus, Anayasa Mahkemesi kararını hiçe sayarak, dertesti rüyet olan, görüşülmekte olan, iptal edilmiş ama gerekçeli kararı henüz yayınlanmamış bulunan bir kanunda, alelacele bu kadar ısrar etmenizin sebebi yoktur; Anayasa Mahkemesiyle bu müesseseyi, Meclisi, Yüce Meclisi karşı karşıya getirmek isteyen belli çevrelere alet ediyorsunuz iktidarınızı, dedim. Yoksa, Refah Partisiyle Anayasa Mahkemesi birbirine karşı iki kuruluştur, bunlar birbiriyle kabili kıyas değildir; birisi, yargı kuruluşudur; birisi de, Anayasamızın tarifiyle, demokrasimizin vazgeçilmez kuruluşu olan siyasî partidir. Bunları birbirleriyle mukayese etmek, karşı karşıya getirmek, zaten doğru değildir, uygun da değildir. Ben böyle bir hareketin içerisinde hiçbir zaman olmam; ama, bunu vesile ittihaz eden Sayın Oğuz, bizim iktidara gelmeyeceğimizi, kendileriyle koalisyon yaparken...

BAŞKAN - Sayın Keçeciler, maksat hâsıl oldu galiba.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Hemen tamamlıyorum efendim. Bunu da söylediler; Partimize de sataşma var. “Siz kuşu kaçırdınız” diyor.

BAŞKAN - Sayın Keçeciler, maksat hâsıl oldu; lütfen... Rica ediyorum...

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - “Siz imkânı elden kaçırdınız” diyor.

İktidarınız birbirinize hayırlı olsun!.. Biz sizi tanıyoruz, biz sizi biliyoruz!.. (RP sıralarından alkışlar) Bu iktidarın hangi amaçla kurulduğunu da biliyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keçeciler.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Bu iktidarın suçları örtmek amacıyla kurulduğunu da biliyoruz, ama örtemeyeceksiniz beyler. Bakın buradan ifade ediyorum...

BAŞKAN - Sayın Keçeciler, maksat hâsıl oldu.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - ...örtemeyeceksiniz, suçlarınız bir bir ortaya çıkacaktır. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Keçeciler...

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - Hem Mercümek hem örtülü ödenek meselesinin hesabını...

BAŞKAN - Sayın Keçeciler...Sayın Keçeciler...

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) - ...önünde sonunda bu Meclis sizden soracaktır.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Keçeciler, lütfen...

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü...

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Müsaade ederseniz, bulunduğum yerden bir şey arz edeceğim.

BAŞKAN - Bir konu var, isterseniz önce onu halledeyim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; maddelere geçilmesinin oylamasına geçeceğiz; ancak, ondan önce, Genel Kurulun bilgisine sunmak istediğim birkaç konu var.

Basınla ilgili genel görüşme sırasında Refah Partisi Sözcüsü olarak konuşan Sayın Mukadder Başeğmez'in Başkanlığımıza bir başvurusu var; tutanaklara geçmesi açısından okuyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Biraz önceki konuşmamın bir yerinde “başçavuş” kelimesini kullandım. Hiçbir şekilde kastım bu olmadığı halde, bazı arkadaşlarımız, sanki onları küçük gördüğüm şeklinde bir anlam çıkarmışlar. Kesinlikle, hiçbir meslek grubunu, hiçbir vatandaşımızı küçük görmek gibi bir niyetim olmadığını beyan eder, ilgililerden özür dilerim.

Zabıtlara geçmesi açısından, tensip buyurursanız siz okuyun, yoksa bana bir cümlelik fırsat veriniz.

Saygılar sunarım.”

Kâfi mi efendim; ayrıca bir açıklama yapmak...

MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) - Teşekkür ederim; maksat hâsıl olmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başeğmez.

Sayın Bakan...

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Sayın Başkanım, zatı âlinizin bir açıklama talebi vesilesiyle verdiğiniz hakkı kullanan Sayın Anavatan Partisi Sözcüsü, yeni bir sataşmaya meydan vermemesi gerekirken, her zamanki huyunu bir daha bu kürsüden tekrarlamış ve bu Hükümetin, suçları örtmek için kurulan bir hükümet olduğunu... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Doğrudur; yalan mı” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Sayın Bakan bir açıklama yapıyorlar; sükûnetle dinleyelim lütfen.

ADALET BAKANI ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) - Takriben altı aydan bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelen ve bazı siyasî zevatın suçlanması istikametinde veya soruşturulması istikametinde verilen önergeler şu anda Genel Kuruldadır, şu anda Parlamentonun tasarrufu altındadır. Şimdi, Parlamentonun tasarrufu altında bulunan bir konuyu getirip de Hükümete suç gibi izafe etmeye çalışmak, en azından cehalettir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

Sayın Bakan, Sayın Keçeciler'in söz aldığı gerekçenin ötesine gittiği zaman kendilerine müdahale ettim; ancak, lütfen bazı düzeltmeleri yaparken, yeni sataşmalara yol açmayalım.

Sayın Kazan, takdir buyurursunuz ki, sizin de “cehalet” sözcüğünüz, karşı tarafa, bir şey söyleme ihtiyacı doğuruyor. (RP sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim... Yani, bu şekilde varacağımız bir yer yoktur; ama, ilkeleri koruyacaksak, burada, benden de, lütfen “cehalet sözcüğü sataşma değildir” gibi bir davranış içinde olmayı beklemeyin; bu, Genel Kurula saygısızlık olur.

Onun için, Sayın Başesgioğlu, lütfen yeni bir sataşmaya yol açmayacak şekilde, yerinizden -Sayın Bakan da yerinden konuştu- kısa bir açıklama yapın; çünkü, daha bir hayli işimiz var.

Buyurun Sayın Başesgioğlu.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan, Sayın Keçeciler'in konuşması üzerine söz aldı; söz alış maksadı da, Grup adına mı, Hükümet adına mı, belli olmadı; ama, Sayın Kazan bunu sık sık yapıyor, henüz daha Grup Başkanvekilliğindeki alışkanlığından kurtulamamış; fakat, son cümlesini şiddetle reddediyoruz ve geri almasını talep ediyoruz.

AHMET KABİL (Rize) - Huysuzluğundan... Huysuzluğundan...

BAŞKAN - Bütün bunlar tutanaklara geçti...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) - Sayın Bakanın ağzına yakışmıyor.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Kendisine iade ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakan söz talebini yerinden açıkladılar, kürsüye çıkmak için bir talepte bulunmadılar. Onun için, ne adına söz almak istediklerini sormadım; ama, Hükümet adına, Hükümete yönelik bir suçlamaya yanıt verdiler. Siz de, Sayın Bakanın, suçlamaya, sataşmaya yol açabilecek bir sözcüğünü reddettiniz. Tutanaklar bakımından, sanıyorum, sorunu böylece aşabildik.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, maddelere geçilmesini oylamadan önce, İçtüzüğümüze göre bir yoklama talebi vardır; yoklama talebinde bulunan arkadaşların burada olup olmadıklarını değerlendireceğim.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, yanlış bir uygulama yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, yoklamayı yapmaya mecburum. İçtüzüğümüz son derece açık.

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Sayın Başkan, yanlış bir uygulama yapıyorsunuz. Sayın Bakana sormanız lazım; sözlerini geri alıyorlar mı, almıyorlar mı... (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sordum; almıyorlar efendim.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) - İade ediyoruz... İade ediyoruz...

BAŞKAN - Sayın Ersümer, ben Sayın Bakana baktım, almadığını...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Ben duymadım efendim. Siz Sayın Bakana soracaksınız.

BAŞKAN - Hayır efendim; öyle bir mecburiyetim yok.

Yoklama talebini okutup, talepte bulunan arkadaşlarımızdan 20'sinin burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

144 sıra sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde görüşmeler tamamlanıp, maddelere geçilmeden önce, İçtüzüğün 57 nci maddesi uyarınca yoklama yapılmasını arz ederiz. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımızı ismen okuyacağız. Lütfen sükûnetle dinleyelim işlemi.

Hikmet Uluğbay?.. Burada.

Ayhan Gürel?.. Burada.

Fevzi Aytekin?.. Burada.

İhsan Çabuk?.. Burada.

Hikmet Sami Türk?.. Burada.

Mehmet Yaşar Ünal?.. Burada.

A. Turan Bilge?.. Burada.

Aydın Tümen?.. Burada.

Mahmut Erdir?.. Burada.

Mehmet Aydın?.. Burada.

Abdulbaki Gökçel?.. Burada.

A. Ziya Aktaş?.. Burada.

Necati Albay?.. Burada.

Osman Kılıç?.. Burada.

Necdet Tekin?.. Burada.

Mustafa Güven Karahan?.. Burada.

Nihat Matkap?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

Önder Sav?.. Burada.

Ataullah Hamidi?.. Burada.

20 arkadaşımız var; İçtüzük uyarınca yoklamaya başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.-KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.-Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı :144) (Devam)

BAŞKAN - Kanun tasarısının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum:

Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı

Amaç

MADDE 1. -Bu Kanunun amacı; kamu kurum ve kuruluşlarında görevli memurların ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak, kamu hizmetlerinin düzenli, süratli ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve malî imkânlar ölçüsünde geçmiş yıllardaki kayıplarını giderebilmek için bunların ve emeklilerinin malî ve sosyal haklarında iyileştirmeler yapmak üzere aşağıdaki kapsam maddesinde belirtilen çerçeve dahilinde Bakanlar Kuruluna Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi vermektir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, ANAP Grubu adına, Sayın Biltekin Özdemir; buyurun efendim.

Sayın Özdemir, konuşma süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin ve bunların emeklilerinin özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda, Hükümet tarafından huzurunuza daha evvel sunulmuş bulunan tasarının birçok maddesinin Anayasaya aykırı bulunmuş olması nedeniyle, bu defa Hükümet, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararın gereklerini de düşünerek, yeni bir düzenlemeyle huzurunuza gelmiş ve gerekçesinde ifade ettiği gibi, kamu görevlilerinin ve bunların emeklilerinin durumlarının iyileştirilmesini hedeflediğini beyan etmektedir.

Sayın milletvekilleri, önce, bir hususu tespit edelim: Türkiye'de, bugün, işbaşında olan Hükümet, bir ekonomi politikası uygulamaktadır, bir maliye politikası uygulamaktadır ve bu politikaların, ülkeyi olumlu istikamette etkilediğini ifade etmekte ve Türkiye'de ekonominin iyiye gittiğini sürekli beyan etmektedir. Almakta olduğu kaynak politikaları ile uygulamaya koyduğu diğer düzenlemelerle, Türkiye'de ekonominin iyileştirilmesini sağladığını her vesileyle beyan etmektedir, ifade etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; size, şunu sunuyorum: Bugün, Hükümet tarafından izlenmekte olan politikalar -ekonomi politikaları, maliye politikaları- ülkemizin ekonomisini hızla bozmakta ve olumsuza doğru götürmektedir. Bunu, özenle, altını çizerek, vurgulayarak hepinizin dikkatlerine sunuyorum. Türkiye'de, bugün, bütçe açıkları, cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyine ulaşmak üzeredir; gayri safî millî hâsılanın yüzde 10'una doğru... Türkiye'de, enflasyon tekrar yüzde 80'leri aşmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, Hükümet borçlanamaz duruma gelmiştir. Daha dün, 150 trilyon civarında bir borç ihtiyacıyla kamu finansman kurumlarının önüne gelmiş olan Hükümete, sadece 50 trilyonluk teklif gelmiştir. Faiz hadleri yüzde 150'yi aşmıştır. Bütçede -daha sonra arz edeceğiz- tüm rakamlar tutarsızdır, çelişkilidir, gerçeği yansıtmamaktadır. Türkiye'de dış ödemeler dengemiz hızla bozulmaktadır. Dış ödemeler dengesinin, aslında temelini anlatan cari işlemler açığı 7 milyar dolar düzeyine doğru çıkmıştır ve bu rakam gittikçe yükselmektedir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin ratingini, yani, kredisini, daha dün, bir uluslararası kuruluş, ne yazık ki, bir alt düzeyde saptamıştır. Bunlardan övünç duymak, memnun olmak, hiçbir milletvekilimiz tarafından elbette düşünülemez; ama, şu gerçeği de tespit etmek zorundayız ki, yanlış politikalar, ülkemizin ratingini gelecekte daha da kötüye götürecektir.

Şimdi geliyorum, buradaki bir arkadaşımızın ifadelerine, diyorlar ki “efendim, muhalefet her şeye karşı çıkıyor” Bakın, sayın milletvekilleri, şunu içtenlikle arz ediyorum: Muhalefet olarak, Anavatan Partisi olarak -altını vurgulayarak söylüyorum- bizim karşı çıktığımız her düzenlemeye “bu ülkenin yararına değildir” diye karşı çıkılmıştır. Başka hiçbir amacımız olamaz; bunu, böyle bilmenizi istiyorum.

Burada kabul edilen, bu ülkenin yararına, lehinde yaptığımız çalışmalar, düzenlemeler de olmuştur. Bakınız, oy birliğiyle, karaparanın aklanmasının önlenmesini çıkardık, hep beraber çıkardık; bu, ülkenin yararınadır, ihtiyacınadır. Bugün, bütün kötülüklerin temelinde o olay vardır. Artı, Trafik Kanununu, burada, hep birlikte çıkardık. Bunların, ülkenin ne kadar yararına olduğunu herhangi biriniz inkâr edebilir misiniz...

Şimdi, bakınız, biraz önce bir kanun daha kabul edildi; buna da karşı çıktık. Bir stok affı getirdiniz. Sayın milletvekilleri, bakın size arz ediyorum; bu stok affı, vergi affıdır. Bir defa, vergi affı Anayasaya aykırıdır; bunu bilmenizi rica ediyorum. Her vergi affı, Anayasaya aykırıdır. Hiçbir milletvekilinin, hiçbir meclisin, anayasanın öngördüğü bir vergiyi “ben affettim” demeye hiçbir surette yetkisi olamaz; bunu bilmenizi istirham ediyorum. Sayın milletvekilleri, ayrıca, siz, eğer Anayasaya aykırı surette bir vergi affı çıkarırsanız, bir şekilde, bilmeyerek, hep beraber, karaparayı aklayanlara da vasıta oluruz; bunu da bilmenizi istirham ediyorum.

Şimdi, gelelim bu düzenlemeye. Bu düzenlemeyle, bir defa genelde personelin durumunu iyileştireceğiz diyorsunuz, iyileştiremezsiniz. Niye; çünkü, fiyat artış ortalamam yüzde 65 olacak diyorsunuz ki, bu asgarîdir, bunun üzerine çıkacağı da açıktır. Buna mukabil, personel ödeneklerinde yüzde 53'lük artış yapmışsınız; gerçek değil söylenilen, en azından tutarlı değil, niyet olsa bile tutarlı değil; bu, bilimsel bir rakam. Onun içinden çıkıp, bir grup memuru iyileştireceğim diyorsunuz. Kimdir onlar; devletin hâkimini, üniversite mensuplarını, yüksek kademe memurlarını bir miktar iyileştireceğim diyorsunuz. Arkadaşlar, diğerlerini niye iyileştirmiyorsunuz? Soruyorum, mühendisleri iyileştirmeyecek misiniz, sağlık personelini iyileştirmeyecek misiniz? Daha ileri gidiyorum, öğretmenleri de iyileştirmeyecek misiniz? (RP sıralarından “hepsini iyileştireceğiz” sesleri)

Bütün bunları bütçeye koyduğunuz parayla iyileştirecek iseniz, bunun Türkçesi şudur: Siz, önümüzdeki yıl, kamu personelinin reel gelirlerini, yaklaşık yarı yarıya indireceksiniz demektir; bunu bilmenizi isterim.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bir başka hususu dikkatlerinize sunuyorum.(RP sıralarından gürültüler)

Eğer konuşmak gerekiyorsa buradan konuşulur, oradan konuşulmaz.

Bakın, bu yetki kanunu tasarısında “ben bunu dört ayda yapacağım” deniliyor, dört aylık bir yetki istiyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, Hükümetiniz dört aydır iktidarda, niye yapmadınız dört aydır; şimdi ivedi mi oldu bu? Dört aydır işbaşındasınız, bir dört ay daha...

Sayın milletvekilleri, bakın, sizin Hükümetiniz dört ay değil, bu işi yirmidört ayda da düzeltemez. Çünkü, bakın arz ediyorum, önemli olan niyettir, niyetin olmadığı bir yerde, başarı söz konusu olamaz.

ALİ OĞUZ (İstanbul) - Ne yaptınız üç ayda?..

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bakınız, Türkiye'nin bu olumsuz ekonomik ve malî tablosu içerisinde, malî yılın sona ermek üzere olduğu bir tarihte, Türkiye'ye bir ek bütçe getirmek zorunluluğuyla karşı karşıya bulunduğunuz bir dönemde, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük açığı verecek bütçesini, bir yandan halkımızın huzurunda öbür taraftan Büyük Millet Meclisinin önünde “denk bütçe” diye anlatmaya -daha ileri gidiyorum- kandırmaya uğraştığınız bir dönemde, bu düzenlemeleri yerine getirmek mümkün olamaz.

Bu itibarla, sayın milletvekilleri, sizlere arz ediyorum: Hükümetin bu tutumuna, mutlaka, dur deyiniz, muhalefetin sesine, mutlaka, eğiliniz, kulak veriniz ve muhalefetin eleştirilerinden yararlanınız. Biz, bu ülkeye yararlı hizmetlerin desteği için burada bulunuyoruz.

Bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Araslı, süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yetki kanunu tasarısının 1 inci maddesi “Amaç” kenar başlığını taşımaktadır. Bu madde dikkatle okunduğu zaman, burada üç amaca yer verilmiş olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli memurların ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmaktır. İkinci amaç, kamu hizmetlerinin düzenli, süratli ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamaktır. Üçüncü amaç da, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli memurların ve diğer kamu görevlilerinin ve bunların emeklilerinin maaş ve diğer sosyal haklarında iyileştirmeler yapmaktır; ama, madde metni okunduğu zaman, ilk iki amacın fevkalade esnek ve belirsiz ifadelerle ortaya konulmuş olduğu görülmektedir. Öyle ki, amaç konusundaki bu tanımdan hareket ederek, bu kanun tasarısıyla verilmek istenilen yetkinin, bakanlıkların yapısında birtakım değişiklikler içereceğini iddia edebilirsiniz; atama, göreve alma, çalışma düzenlerinde; kısaca, memur rejiminde, personel rejiminde, her türlü değişikliğin bu amaç kapsamında mütalaa edilebileceğini ileri sürebilirsiniz.

İşte, Anayasa Mahkemesinin, bundan önceki yetki kanunlarını iptal ederken üzerinde durduğu husus bu. Anayasa Mahkemesi diyor ki, gerek amaç gerek kapsam gerekse ilkeler konusunda diyeceklerinizi, belirli, esnek olmayan, açık seçik ifadelerle ortaya koymalısınız. Bunu yapmadığınız takdirde, bu, yürütmenin işlemlerinde kanunîlik ilkesine aykırı bir yetki devri görünümünü alabilir ve buna, Anayasa müsaade etmez. İşte iptal kararlarının dayandığı gerekçe budur.

Burada, önemli olan ifade ediş tarzınızdır. Dilerseniz, birkısım cümleleri madde metninden atmış olunuz; eski yetki kanununda, eski yetki kanunu metninde yer alan birtakım cümleleri, birtakım sözcükleri madde metninden attığınızı ne kadar iddia ederseniz edin, eğer bir belirlilik yoksa, Anayasaya aykırılığı hiçbir şekilde aşamamışsınız demektir.

Durum bu iken ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne yapılması gerektiği tereddüte mahal bırakmayacak bir şekilde ortaya konulmuş iken, doğrusu, Hükümetin, eski düzenleme tarzında ısrar etmesini anlayabilmek mümkün değil.

Burada, biz, birtakım yorumlar yaptık. Eğer, Hükümet, bu konuda Anayasa Mahkemesi kararları bir kenarda dururken, manasız bir ısrarcılıkla, aynı düzenlemeleri tekrar karşımıza getiriyorsa, bunun bir tek yorumu vardır; bu da iyi niyet taşınmayışıdır.

“Hükümet, buna sığınarak, Anayasa Mahkemesinin yeniden bir iptal kararı vereceğine sığınarak birtakım adımlar atmaktadır; asıl amacı, memurlara bir iyileştirme getirmek değildir; ama, vaatte bulunmuştur; bu vaadini yerine getiremeyeceğini gördüğü için de böyle gerekçelere sığınmıştır.” diye yorumlar yaptık. Bunun için eleştiriler geldi “bizim amacımız bu değildir; niçin bu tür yorumlar yapıyorsunuz” denildi.

Arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Hükümetimizin çok değerli üyeleri; siz, eğer, böyle yaparsanız, doğruları görmemekte ısrarlı hareket ederseniz, muhalefet ne yapsın; elbette ki, bu tür yorumlar yapar. Kabahat, bu tür yorumlar yapan muhalefette mi; yoksa, kabahat, bu tür yorumlar yapabilmek için muhalefete dayanak hazırlayan sizlerde mi? Lütfen, kendi kabahatlerinize dayanarak muhalefeti eleştirmeyiniz; şu veya bu yorumu yaptı diye, ortaya birtakım eleştiriler getirmeyiniz.

Değerli arkadaşlarım, memurlarımızın, emeklilerimizin, özellikle maaş konusunda çok büyük sorunları olduğuna ilişkin bir görüş birliğinin, bütün partilerimizce ortaya konulduğuna, biraz önce, hepimiz şahit olduk. Hepimizin amacı, memurlarımızın ve emeklilerimizin, maaşları konusunda yaşadığı ıstıraba bir son vermektir. Artık, bu insanlarımız için, vatandaşlarımızın memur ve emekli kesimi için, yaşam imkânsız hale gelmiştir.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Niye mâni oluyorsunuz?

OYA ARASLI (Devamla) - Biz buna mâni olmuyoruz sayın milletvekili, sizler buna mâni oluyorsunuz.

Amaç, ne olursa olsun, ortaya bir yetki kanunu çıkarmak değil. Burada biz yemin ettik; hukuka saygımız... Biraz önce basınla ilgili konuşmalar, genel görüşme yapılırken, hukuk kurallarına uyma konusunda ne kadar dikkatli olunması gerektiği, özellikle Refah Partili ve Doğru Yol Partili milletvekilleri tarafından dile getirildi. Amaç, ne olursa olsun, bir yasa çıkarmak değil; amaç, yasaları, en çabuk, en etkili biçimde, ama, Anayasaya, hukuk devletine, Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun bir biçimde çıkarmak. Siz, sadece, yasa çıkaralım diyorsunuz, diğer konularla ilgilenmeye hiç gerek duymuyorsunuz. Bu yasa tasarısı Anayasaya uygun mudur; Anayasa Mahkemesi kararlarının emirlerini ve gereğini yerine getirdik mi; buna ilişkin hiçbir değerleme yapmaya gerek görmüyorsunuz; iptale mahkûm yasalarla karşımıza çıkıyorsunuz ve görüyorsunuz, ağustostan beri, kaçıncı defa biz, aynı konuyla burada meşgul ediliyoruz.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Siz geçen dönem yetki yasası çıkarmadınız mı?

OYA ARASLI (Devamla) - Bu Meclisin bir saati bu millete kaça mal oluyor, bunu da düşününüz. Emeklileri, memurları daha iyi yaşam koşullarına kavuşturacağız diyorsunuz; ama, onların kesesinden vergi olarak bu devletin bütçesine katılan paraları, Meclisi gereksiz, sonuçsuz birtakım çalışmalara mecbur etmek suretiyle heder ediyorsunuz; bunları da düşünmeniz lazım.

Bu, bir görev bilinci meselesidir ve ben, Hükümetimizde, Hükümetimizin değerli üyelerinde, bu konuda yeterli görev bilinci göremediğimi, burada üzüntüyle ifade etmek zorundayım.

Memurlarımızın bir başka sıkıntısı daha var; memurlarımızın, emeklilerimizin tek sıkıntısı, tek sorunu, ücretle, maaşla bitmiyor; memurlarımız bir şeyden daha sıkıntı duyuyorlar; kendilerine zam yapıldığı zaman -özellikle bu son dört ay içerisinde- zammın, bir hafta içerisinde, başka hayatî maddelere gelen zamlarla eridiğini gördüler.

Refahyol İktidarı her gün, her hafta, bu millete bir müjde vereceğinden söz etmişti; ama, çok kısa zaman içerisinde anladık ki, Refah Partisinin, Refahyol İktidarının lügatında, sözlüğünde, zam veya zammın adı, müjdeye dönüştürülmüş. (CHP sıralarından alkışlar) Zannediyorum, bu da, Refah Partisi Genel Başkanı Sayın Erbakan'ın, Sayın Başbakanımızın, aspirini çikolataya sarıp millete yutturma politikasının bu alandaki bir başka görüntüsü. Zammı, müjde adı altında bu millete yutturmaya çalışıyorsunuz.

Sayın Bakanlarımız, sayın Hükümet üyeleri; bu millet, bu şekilde, kolayca aldatılamayacak kadar akıllı bir millettir. Gerçi, Sayın Erbakan “Türkiye'de beyin yok dedi” ama, Türkiye'de, bunları anlayacak ve kendini bu şekilde aldatmaya çalışacak insanlara da, en sert biçimde cevap verecek kadar beyin vardır. Onun için, bu milletin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanını, bu tür iptale mahkûm yasalarla heder etmeyiniz. Biz, burada, kanun hümkünde kararnameyle bu konular düzenlenemez demedik. Anayasa Mahkemesinin kararlarını okumakta gerekli özeni gösterirseniz, oradaki ilkelere uyarsanız, kanun hükmünde kararnamelerle de bu konuları düzenleyebilirsiniz; ama, görüyorsunuz, kaç yıldır zaman sarf ediliyor. Bir arkadaşımız “sizin iktidarınıza da çıkmadı, çıkmadı mı” dedi; evet, çıktı. Biz, ondan aldığımız, o deneyimle, sizlere öneride bulunmak istiyoruz. Biz, vakit sarf ettik; neyin Anayasaya aykırı olduğunu öğrendik; istiyoruz ki, siz de bunu öğrenmek için, bu milletin çok değerli vakitlerini sarf etmeyin. Size, bilgilerimizi, deneyimlerimizi aktarmak istiyoruz; ama, görüyorum ki, alıcı değilsiniz; çünkü, siz, muhalefetin işlevini sadece ayakbağı olarak tanımlamaktan yanasınız. (Gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, 1 dakika içinde lütfen toparlayın.

OYA ARASLI (Devamla) - Muhalefeti ayakbağı olarak tanımlayan iktidarların hangi noktalara geldiğini, yakın tarihimiz çok güzel bir biçimde ortaya koymaktadır. Muhalefet, size ayakbağı değildir; ama, muhalefeti ayakbağı olarak gören zihniyet, sizin görevinizi gereğince yerine getirmenizde ayakbağınızdır. Bir an önce size ayakbağı olan bu zihniyetten kurtulmanızı tavsiye ederim.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına 5 dakika vardır. Talepleri olup da Demokratik Sol Parti Grubuna söz vermem halinde, çalışma süremizi aşacağız; onun için, kaldığımız yerden devam etmek üzere, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 21 Kasım 1996 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.56


IX.-SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz'ün, Toprak Mahsulleri Ofisinin hububat alımlarında çiftçiye olan borcuna;

Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in, Ukrayna'dan ithal edilen ayçiçeğinin radyasyonlu olup olmadığına ve Bulgaristan'dan süttozu ithal edilip edilmediğine;

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci'nin yazılı cevabı (7/1297, 1302)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Hasan Hüseyin Öz

Konya

Sorular :

1. Toprak Mahsulleri Ofisi, hububat alımlarında çiftçilerimizin alacaklarını zamanında ödeyemediğinden çiftçilerimiz mağdur edilmiş ve zarara uğramışlardır. Bakanlığınız çiftçilerimizin bu zararlarını telafi etmek için bir çalışma yapmakta mıdır?

2. Ürünlerin Toprak Mahsulleri Ofisine teslim edildiği tarih göz önününe alınarak parasını bu tarihten bir ay ve daha sonra alanlara, kilo başına bir fark ödenmesi düşünülmekte midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Fevzi Aytekin

Tekirdağ

1. Ukrayna'dan ithal edilen Ayçiçeğinde radyasyon var mı?

2. Bulgaristan'dan süt tozu ithal edildi mi?

T. C.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 18.11.1996

Sayı :KDD.G.4/2837-76563

Konu :Soru Önergeleri (7/1297 ve 7/1302 Esas No)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Genel Sekreterliğinizin 7.10.1996 tarih ve Kan. Md. A.01.GNS.0.10.00.02/3636 sayılı yazısı ve ekli 7/1297 ve 7/1302 EsasNo.lu Soru Önergeleri.

İlgi yazı ekinde esas no.ları belirtilmiş olan Konya Milletvekili H. Hüseyin Öz ve Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in yöneltmiş olduğu soru önergeleri incelenmiş ve Bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Musa Demirci

Tarım ve Köyişleri Bakanı

Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz'ün Yönelttiği 7/1297 Esas No.'lu Soru Önergesi

Soru :Toprak Mahsulleri Ofisi, hububat alımlarında çiftçilerimizin alacaklarını zamanında ödeyemediğinden çiftçilerimiz mağdur edilmiş ve zarara uğramışlardır. Bakanlığınız çiftçilerimizin bu zararlarını telafi etmek için bir çalışma yapmakta mıdır?

Cevap :Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğümüzce; 22.10.1996 tarihi itibariyle buğday ve arpa üreticilerine herhangi bir borcu bulunmayıp, alım bedellerinin tamamı ödenmiş bulunmaktadır.

Soru :Ürünlerin T.M.O.'ne teslim edildiği tarih göz önüne alınarak parasını bu tarihten bir ay ve daha sonra alanlara kilo başına bir fark ödenmesi düşünülmekte midir?

Cevap :30.5.1996 tarih ve 96/8284 sayılı kararın 1 inci madde “B” fıkrasının “Ürün bedelleri ödeme tarihindeki Destekleme Alım Fiyatı üzerinden ödenir” şeklinde değiştirilebilmesi için bir ek karar hazırlanmış, 29.7.1996 tarihinde (2-307 Özel Kalem sayılı yazı ile) Bakanlar Kuruluna sevk edilmiştir.

Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin'in yönelttiği 7/1302 Esas No.'lu Soru Önergesi :

Soru :Ukrayna'dan ithal edilen ayçiçeğinde radyasyon var mı?

Cevap :30.5.1996 tarih ve 22651 sayılı Resmî Gazetede Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından yayımlanan “Dış Ticarette Standardizasyon” 96/10 sayılı tebliğe göre yağlık ve çerezlik ayçiçeği ithalatı serbesttir. Ancak fiilî ithalat sırasında Bakanlığımız tarafından alınan numunelerde kalite açısından, gümrük tarafından alınanlarda Atom Enerjisi Kurumunca radyasyon yönünden gerekli laboratuvar kontrolleri yapılmaktadır.Ancak iki raporun uygun çıkması halinde gümrükten girişe müsaade edilmektedir.

Soru :Bulgaristan'dan süt tozu ithal edildi mi?

Cevap :Yürürlükteki ithalat rejimine göre süt tozu ithalatı serbesttir. Ancak hastalık ve risk taşıyan ülkelerden ithalatına izin verilmemektedir. Süttozu; 1995 yılı ithalat rejimine kadar Müsteşarlığın ön iznine ve Sağlık Bakanlığının müsaadesine tabi olarak ithal edilmiştir. Bakanlığımız Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünün kayıtlarına göre 1996 yılında Bulgaristan'dan süttozu ithalatı yapılmadığı anlaşılmıştır.

2.-İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde görev yapan koruculara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşener'in yazılı cevabı (7/1407)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yazılı soruların, Başbakan Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, İçtüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.

Hakan Tartan

İzmir

1. Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki illerde şu anda kaç korucu görev yapmaktadır.Bunun il il dağılımı nedir?

2. Koruculara ne kadar ödeme yapılmakta, ne tür sosyal güvenceler sağlanmaktadır?

3. Yıllar itibarı ile 1985 yılından bugüne kadar korucular kaç adam öldürme, kaç adam kaçırma ve fidye alma, kaç kız kaçırma, kaç uyuşturucu ve silah kaçakçılığı olaylarına katılmıştır?

4. 10 yılda suç işleyen kaç korucunun görevine son verilmiştir?

5. Bölgede korucu ekonomisinden vazgeçilerek yatırıma yönelik çabalarınız olacak mı?

T. C.

İçişleri Bakanlığı

Jandarma Genel Komutanlığı 18.11.1996

GN. PL. Ve Koor.:3050-27-96/İç. Güv. Arş. ve Değ. Ş. (196979)

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 10.10.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1407-3574/10080 sayılı yazısı.

1. İlgi yazı ile gönderilen İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın; Sayın Başbakana tevcih ettiği soru önergesindeki konulara ilişkin cevaplar müteakip maddelere çıkarılmıştır.

2. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, OHAL Bölgesindeki illerde, mücavir, hassas ve diğer illerde 22 Ekim 1996 tarihi itibari ile toplam 62 034 Geçici Köy Korucusu, 14 872 Gönüllü Köy Korucusu görev yapmaktadır. Bunların il il dağılımı EK-A'dadır.

3. Geçici köy korucularına maaş ve tazminatlarla birlikte 12 615 000 TL. ile 15 765 000 TL. arasında ücret ödenmektedir.Koruculara sağlanan sosyal güvenceler EK-B'dedir.

4. Yıllar itibari ile 1985 yılından bugüne kadar korucuların karıştığı suç çeşitleriyle ilgili bilgiler EK-C'dedir.

5. 1985 yılından bugüne kadar, Geçici Köy Koruculuğu Yönetmeliğinin 22 nci maddesi kapsamındaki nedenler başta olmak üzere, değişik sebeplerle 23 222 Geçici Köy Korucusunun görevine son verilmiştir.

6. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun ekonomik ve sosyal gelişmesini sağlamak için kalkınma programları çerçevesinde çalışmalar devam etmektedir.

Arz ederim.

Dr. Meral Akşener

İçişleri Bakanı

GEÇİCİ VE GÖNÜLLÜ KÖY KORUCULARI MEVCUTLARI

İller GKK Mevcudu Gönüllü K. K. Mevcudu

Batman 3 539 250

Bingöl 2 731 0

Bitlis 3 733 685

Diyarbakır 5 860 600

O Hakkâri 7 302 500

H Mardin 3 687 504

A Siirt 4 781 150

L Şırnak 7 430 130

Tunceli 373 277

Van 8 008 0

TOPLAM 47 444 3 096

M Elazığ 2 230 598

Ü Muş 2 043 0

C. TOPLAM 4 273 598

ARA TOPLAM 51 717 3 694

H Adıyaman 1 634 510

A Ağrı 2 066 0

S Ardahan 113 0

S Erzincan 0 3 680

A Erzurum 0 2 682

S Gaziantep 600 100

Kilis 37 0

Hatay 0 821

Kahramanmaraş 2 228 0

Kars 680 1 070

Iğdır 472 0

Malatya 1 367 186

Sıvas 0 805

Şanlıurfa 1 120 620

TOPLAM 10 317 10 474

Diğer Adana 0 116

İller Bayburt 0 404

Gümüşhane 0 184

TOPLAM 0 704

GENELTOPLAM 62 034 14 872

Ali Ayöz

J. Kur. Kd. Bnb.

İç Güv. Arş. ve Değ. Ş. Md.

KORUCULARA SAĞLANAN SOSYAL GÜVENCELER

1. Giyecek Yardımı :

Köy korucularına “Memurlara Yapılacak Giyecek Yardımı Yönetmeliği” hükümlerine göre her yıl giyecek yardımı yapılmaktadır.

2. İZİNLERİ VE SAĞLIK DURUMLARI :

Köy korucularına mazeretleri sebebiyle yılda toplam (15) günü geçmemek üzere izin verilmektedir.

Hastalıkları halinde, resmî sağlık kurum ve kuruluşlarından verilecek raporlar uyarınca, yılda (30) günü geçmemek üzere sağlık izni verilebilmektedir.

Köy korucularının görevleri nedeniyle vücudunda meydana gelebilecek yaralanmalar ve diğer tedavi gerektirecek durumlar üzerine, yine resmî sağlık kurum ve kuruluşları tarafından verilecek rapor süresince izinli sayılırlar. Bu süre (6) ay'ı geçemez.

Köy korucularının, mazeret ve sağlık izinleri süresince, aylık ücretleri ödenmektedir.

3. TAZMİNATLARI :

GKK'larının vazife esnasında şehit olması, yaralanması yada sakat kalması halinde valinin teklifi ve İçişleri Bakanının onayı ile 2330 sayılı Nakdî Tazminat Kanunu esaslarına göre maaş ve tazminat verilmektedir.

Şehit olan GKK'ları için en yüksek devlet memuru maaşının (60) katı tutarında tazminat verilmekte, eş ve çocuklarına ise maaş bağlanmaktadır.

Sakatlanan GKK.'larına sakatlığın derecesine göre yukarıdaki miktarın % 25-75'i oranında tazminat verilmekte ve maaş bağlanmaktadır.

Yaralanan GKK.'larına ise, sakatlık ve yaralanma derecesine göre yukarıdaki miktarın % 20'sini geçmemek üzere nakdî tazminat verilmektedir.

Sağlık nedeniyle görevden ayrılma ve idarî zorunluluklarla göreve son verme hallerinde Geçici Köy Korucularına, her hizmet yılı için en son aldıkları aylık ücretin iki katı üzerinden, hizmet yılı ile çarpımı tutarında tazminat ödeneceği, Bakanlar Kurulunun 10 Temmuz 1985 tarih ve 85/9678 sayılı Kararı ile belirtilmiş olup, uygulama bu şekilde yürütülmektedir.

Ali Ayöz

J. Kur. Kd. Bnş

İç Güv. Arş. ve Değ. Ş. Md.

EK-C

GEÇİCİ VE GÖNÜLLÜ KÖY KORUCULARININ İŞLEDİKLERİ SUÇ ÇEŞİTLERİ

Suç

çeşitleri Yıllar 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 Toplam

Geçici köy

Öldürme Korucusu 12 10 10 8 12 7 17 7 17 51 46 28 225

Gönüllü köy 4 2 2 4 12 7 1 18 8 13 71

Korucusu

Gönüllü köy

Adam korucusu 4 4

kaçırma Gönüllü köy

korucusu 0

Kız ve Geçici köy

kadın korucusu 3 2 2 2 4 4 6 9 11 9 12 64

kaçırma Gönüllü köy

korucusu 1 3 1 2 4 2 13

Geçici köy

Uyuştu. korucusu 2 7 3 10 14 15 14 65

madde Gönüllü köy

kaçakçıl. korucusu 4 2 3 1 7 2 19

Geçici köy

Silah ve korucusu 1 1 1 1 6 8 2 3 21 14 58

mühim. Gönüllü köy

kaçakç. korucusu 1 3 2 1 1 3 11

Ali Ayöz

J. Kur. Kd. Bnş

İç Güv. Arş. ve Değ. Ş. Md.

3. -Ankara Milletvekili Nejat Arseven'in, Bursa Cezaevi eski müdürüne ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın yazılı cevabı (7/1432)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Adalet Bakanı Şevket Kazan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Nejat Arseven

Ankara

Bandırma Cezaevindeki terörist suçluların Bursa Cezaevine nakledildiği ve Bursa Cezaevinde adî suçlularla aynı koğuşlara konduğu bu cezaevinde bugüne kadar son derece başarılı cezaevi müdürlüğü yapan Nevzat Güngör'ün disiplinli ve cezaevi kaidelerine uygun görev anlayışından rahatsız olan IBDA-C'cilerin ve avukatlarının müdür üzerindeki baskıları netice vermeyince kendisini tehdit ettikleri ve avukatlarının bunun hesabını senden soracağım demesi üzerine de müdürün tayininin IBDA-C'cilerin hâkim oldukları ve failî meçhul cinayetlerin kaynağı olan Batman İlinin Cezaevi Müdürlüğüne tayin edildiği, müdürün bunun üzerine bakanla yaptığı vaki görüşmede Batman İline gitmesi halinde yeni bir faili meçhul cinayetin hedefi olacağını Türkiye'nin her yerinde görev yapmaya hazır olduğunu ancak IBDA-C'cilerin şikâyeti üzerine onların hâkim olduğu Batman İline tayin edilmekle ölüme mahkûm edildiğini beyan etmesi üzerine Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazan'ın kendisine “yeter senden çektiğim çek git” diyerek cevap verdiği ve tayin kararnamesinde ısrar etmesi üzerine Cezaevi Müdürünün istifa veya emeklilik dilekçesi verdiğine dair duyumlarımız vardır.

Bu itibarla şu hususların cevaplandırılması :

1. Bandırma Cezaevindeki Terörist Suçluların Bursa Cezaevine nakli ile adî suçlularla aynı koğuşlara konup konmadığı?

2. Cezaevi Müdürü Nevzat Güngör'ün Batman Cezaevi Müdürlüğüne tayin edilmesinde kimlerin şikâyeti sözkonusu olduğu veya şikâyet olup olmadığı?

3. Nevzat Güngör'ün sayın bakanla görüşüp görüşmediği?

ve bu görüşmenin arkasından istifa dilekçesi veya emeklilik dilekçesi verip vermediği? Ve sayın bakanla aralarında yukarıdaki konuşmanın geçip geçmediği?

T. C.

Adalet Bakanlığı 20.11.1996

Bakan :1618

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :Kanunlar ve KararlarDairesi Başkanlığı ifadeli, 10.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/1432-3612/10180 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekinde alınan ve Ankara Milletvekili Nejat Arseven tarafından verilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenen soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

Adalet Bakanı

Sayın Nejat Arseven Ankara Milletvekili

TBMM

Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/1432 Esas No.'lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Bandırma Özel Tip Cezaevi, yasa dışı sağ terörist gruplardan tutuklulara tahsis olunmuştur.Bu cezaevinde barındırılan bir kısım tutuklunun, kendi talepleri üzerine yine terör suçlarından tutuklulara tahsis olunan Gebze Özel Tip Cezaevine sevkedilmelerine karar verilmiştir. Ancak, bu cezaevinin kapasite olarak küçük olması ve cezaevinde kalan sol gruplara mensup tutuklu sayısının fazla olması nedeniyle muhtemel bir üzücü olaya sebebiyet verilmemesi için geçici olarak en uygun cezaevi olan Bursa ETipi Kapalı Cezaevine nakledilmişlerdir. Bahse konu tutuklular Bursa E Tipi Kapalı Cezaevinde adlî tutukluların bulundukları koğuşlara konulmamış aksine kendilerine tahsis edilen ve adlî tutuklu bulunmayan koğuşlara verilmiştir. Daha sonra da bahse konu bu tutuklular İstanbul-Metris Kapalı Cezaevine nakledilmişlerdir.

Bursa E Tipi Kapalı Cezaevi Müdürü Nevzat Güngör; hizmet gereği Batman Özel Tip Kapalı Cezaevine tayin edilmiştir. Sicil dosyasında herhangi bir kimse tarafından yapılmış bir şikâyet bulunmamaktadır.

Batman Özel Tip Kapalı Cezaevine atanan Nevzat Güngör, atama kararından sonra emekliliğini talep etmiş, bu talebi normal prosedür uygulanarak işleme konulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Şevket Kazan

İçişleri Bakanı

4. -Afyon Milletvekili H.İbrahim Özsoy'un, DSİGenel Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutan'ın yazılı cevabı (7/1520)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun yazılı olarak Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Dr. H. İbrahim Özsoy

Afyon

DSİGenel Müdürlüğü emrinde çeşitli bölge ve şube müdürlüklerinde çalışan geçici işçilerin çalışma süreleri değişik olarak uygulanmaktadır.

1. Bazı bölge ve şubelerinde 5 ay çalıştırılan, bazılarında 9 ay çalıştırılan işçiler arasında ne gibi fark vardır, bu farklılık eşitlik ve adaletle bağdaşıyor mu?

2. Bu geçici işçilere ne zaman kadro vermeyi düşünüyorsunuz?

T. C.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı 20.11.1996

Sayı :B.15.0.APK.0.23-300-1596-18277

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M. Başkanlığının 30 Ekim 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1520-3785/10549 sayılı yazısı.

Afyon Milletvekili Sayın Dr. H. İbrahim Özsoy'un tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/1520 esas no.'lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Recai Kutan

Enerji ve Tabiî Kaynaklar

Bakanı

Afyon Milletvekili Sayın Dr. H. İbrahim Özsoy'un Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1520-3785)

DSİGenel Müdürlüğü emrinde çeşitli bölge ve Şube Müdürlüklerince çalışan geçici işçilerin çalışma süreleri değişik olarak uygulanmaktadır.

Soru 1 :

Bazı bölge ve şubelerinde 5 ay çalıştırılan, bazılarında 9 ay çalıştırılan işçiler arasında ne gibi fark vardır, bu farklılık eşitlik ve adaletle bağdaşıyor mu?

Cevap 1 :

DSİGenel Müdürlüğünün kuruluş yıllarından itibaren, iş hacminin yoğunluğu ve elemana duyulan ihtiyaç nedeniyle; geçici işçi çalıştırılmasına başlanılmış olup, bu uygulamalar halen devam etmektedir.

1979 yılından 1988 yılına kadar her yıl 18 942 adet olarak vize edilen geçici işçi sayısı 1989 yılından itibaren adam/ay sayısına çevrilerek 196 959 adam/ay olarak vize edilmeye başlanılmış ve 1993 Malî Yılında da uygulama bu şekilde devam etmiştir. 1994 Malî Yılı Bütçe Kanunu ve Başbakanlığın 1994/4 sayılı Tasarruf Tedbirleri Genelgesi ile 30 iş gününden fazla süre ile çalıştırılacak geçici işçilerin bütçede tertip edilen ödenekleri aşmayacak sayıda ve süre ile istihdam edilmesi hükme bağlandığından 1994 Malî Yılından itibaren Maliye Bakanlığı tarafından DSİ Genel Müdürlüğüne ayrılan ödeneğe göre geçici işçi çalıştırılmaya başlanmıştır. Buna göre 1994 Malî Yılında Maliye Bakanlığınca vize edilen geçici işçi adedi 150 000 adam/ay iken 1995 Malî Yılında 120 000 adam/ay 1996 Malî Yılında ise 118 105 adam/aya düşmüştür.

Bu çerçevede; Maliye Bakanlığı tarafından vize edilen kadrolarda çalışan geçici işçiler iş hacminin yoğunluğuna, mevsim şartlarına, içinde bulunulan Malî Yıl için o işe ayrılan tahsisatın bitimi veya işin sona ermesine kadar görevlerine devam etmektedir.

Soru 2 :

Bu geçici işçilere ne zaman kadro vermeyi düşünüyorsunuz?

Cevap :

DSİGenel Müdürlüğünde çalışan geçici işçilerin kadroya geçirilmeleri hususunda Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunulmuş ancak olumlu bir netice alınamamıştır.

Kıymetli Maden ve Ziynet Eşyası Beyanı Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesine verilen oyların sonucu :

Kabul edilmiştir.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 217

Kabul : 192

Red : 22

Çekim : -

Mükerrer : 3

Geçersiz : -

Oya Katılmayanlar : 336

Açık Üyelikler : -

(Kabul Edenler)

ADANA

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Cemalettin Lafcı

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İsmail Özgün

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

DENİZLİ

Mehmet Gözlükaya

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mehmet Bedri İncetahtacı

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

ISPARTA

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Ali Oğuz

Mehmet Ali Şahin

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

KARS

Sabri Güner

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Mikail Korkmaz

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Necati Çelik

Şevket Kazan

Osman Pepe

KONYA

Hüseyin Arı

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MARDİN

Fehim Adak

Muzaffer Arıkan

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Nedim İlci

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

NİĞDE

Mehmet Salih Katırcıoğlu

ORDU

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Cevat Ayhan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

MehmetEmin Aydın

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

İbrahim Halil Çelik

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Feyzi İnceöz

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Reddedenler)

ADANA

Mehmet Büyükyılmaz

ANKARA

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

BALIKESİR

Mustafa Güven Karahan

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BURSA

Hayati Korkmaz

DİYARBAKIR

Sebgetullah Seydaoğlu

ESKİŞEHİR

Necati Albay

İSTANBUL

Ziya Aktaş

Yılmaz Karakoyunlu

H. Hüsamettin Özkan

Güneş Taner

KARAMAN

Fikret Ünlü

KONYA

Abdullah Turan Bilge

MANİSA

Ayseli Göksoy

Cihan Yazar

MUĞLA

Fikret Uzunhasan

ORDU

Müjdat Koç

TEKİRDAĞ

Bayram Fırat Dayanıklı

TRABZON

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Cevdet Akçalı

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M.Ali Bilici

Erol Çevikçe

Veli Andaç Durak (İ. A.)

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Celal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Ahmet İyimaya

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Nahit Menteşe

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

İ. Önder Kırlı (İ. A.)

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Kamran İnan

BOLU

Avni Akyol

Necmi Hoşver

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

Abdülkadir Cenkçiler

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M.Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Necati Güllülü

Aslan Polat

NEVŞEHİR

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Turhan Alçelik

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Fuat Çay

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atilla Sav

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Meral Akşener (B.)

Sedat Aloğlu

Ahat Andican

Refik Aras

Mehmet Aydın

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Hasan Tekin Enerem

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Hüseyin Kansu

Ercan Karakaş

M.Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Hayri Kozakçıoğlu

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Ahmet Tan

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

Bahri Zengin

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Zeki Ünal

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

İsmail Cem

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Hacı Filiz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Mehmet Ali Altın

Ömer Demir

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Nezir Büyükcengiz

Mehmet Keçeciler

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Mustafa Kalemli (Başkan)

Emin Karaa

İsmail Karakuyu

MALATYA

Miraç Akdoğan

Yaşar Canbay

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Süleyman Çelebi

Mahmut Duyan

Ömer Ertaş

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

AkınGönen

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Nezir Aydın

Nevzat Ercan (B.)

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Kadir Bozkurt

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

Temel Karamollaoğlu

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Soysal

(Mükerrer Oylar)

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç (Kabul)

DİYARBAKIR

Ferit Bora (Kabul)

VAN

Şaban Şevli (Kabul)

Kıymetli Maden ve Ziynet Eşyası Beyanı Hakkında Kanun Tasarısına

verilen oyların sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oy : 193

Kabul : 184

Red : 4

Çekim : -

Mükerrer : 5

Geçersiz : -

Oya Katılmayanlar : 362

Açık Üyelik : -

(Kabul Edenler)

ADANA

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

ADIYAMAN

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafcı

ANKARA

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Ömer Ekinci

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

ARDAHAN

Saffet Kaya

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İsmail Özgün

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Mahmut Sönmez

BOLU

Feti Görür

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

İsmail Coşar

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu

DENİZLİ

Mehmet Gözlükaya

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Ömer Vehbi Hatipoğlu

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mehmet Bedri İncetahtacı

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

ISPARTA

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Mustafa Baş

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Ali Oğuz

Mehmet Ali Şahin

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Işılay Saygın

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARS

Sabri Güner

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Necati Çelik

Şevket Kazan

Osman Pepe

KONYA

Hüseyin Arı

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Yahya Uslu

MARDİN

Fehim Adak

Muzaffer Arıkan

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

Enis Yalım Erez

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Erkan Kemaloğlu

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

NİĞDE

Mehmet Salih Katırcıoğlu

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

MehmetEmin Aydın

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

İbrahim Halil Çelik

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş

İsmail İlhan Sungur

TUNCELİ

Kamer Genç

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Reddedenler)

BALIKESİR

Safa Giray

İZMİR

İ. Kaya Erdem

MANİSA

Ekrem Pakdemirli

VAN

Mahmut Yılbaş

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Cevdet Akçalı

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M.Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Veli Andaç Durak (İ. A.)

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Mahmut Bozkurt

Celal Topkan

AFYON

H. İbrahim Özsoy

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Saffet Arıkan Bedük

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Şaban Karataş

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner (İ. A.)

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Nahit Menteşe

Sema Pişkinsüt

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı (İ. A.)

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

Musa Okçu

BAYBURT

Ülkü Güney

BİLECİK

Şerif Çim

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Zeki Ergezen

Edip Safder Gaydalı

Kamran İnan

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Avni Akyol

Necmi Hoşver

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

Abdülkadir Cenkçiler

Cavit Çağlar

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Hasan Çağlayan

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M.Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)

Haluk Müftüler

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Seyyit Haşim Haşimi

Yakup Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Evren Bulut

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Necati Güllülü

İsmail Köse

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Hikmet Çetin

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz (İ. A.)

GİRESUN

Turhan Alçelik

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Fuat Çay

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atilla Sav

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kazım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Meral Akşener (B.)

Ziya Aktaş

Sedat Aloğlu

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Mehmet Aydın

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Hasan Tekin Enerem

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Hüseyin Kansu

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M.Cavit Kavak

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Hayri Kozakçıoğlu

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Ahmet Tan

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

Bahri Zengin

İZMİR

Veli Aksoy

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

İsmail Cem

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Mehmet Ali Altın

Ömer Demir

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Ali Günaydın

Mehmet Keçeciler

Mustafa Ünaldı

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Mustafa Kalemli (Başkan)

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Yaşar Canbay

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Sümer Oral

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Süleyman Çelebi

Mahmut Duyan

Ömer Ertaş

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Fikret Uzunhasan

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

AkınGönen

Ergun Özkan

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Nezir Aydın

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Kadir Bozkurt

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

Temel Karamollaoğlu

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Necmettin Cevheri

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Metin Gürdere

Ahmet Fevzi İnceöz

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Şeref Malkoç

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Hasan Karakaya

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Soysal

(Mükerrer Oylar)

AFYON

İsmet Attila (Kabul)

İSTANBUL

Tayyar Altıkulaç (Kabul)

KÜTAHYA

İsmail Karakuyu (Kabul)

Mehmet Korkmaz (Kabul)

YOZGAT

Yusuf Bacanlı (Kabul)






TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.