Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 13 YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

15 inci Birleşim

7 . 11 . 1996 Perşembe

İ Ç İ N D E K İ L E R

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İçel Milletvekili Ali Er'in, çitfçilerimizin ve besicilerimizin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Orman Bakanı Halit Dağlı'nın cevabı

2. - Denizli Milletvekili Hilmi Develi'nin, Hükümetin TÜBİTAK ve Ar-Ge konularındaki yeni düzenlemelerine ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Rize'de meydana gelen sel felaketleri ve Karadeniz'deki turistik altyapı eksikliklerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy'un cevabı

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Avrupa Parlamentosunun 23.10.1996 tarihli, Türkiye'de din özgürlüğü ihlalleri ve Kıbrıs'ta bir Kıbrıslı Rum'un öldürülmesi konulu, haksız, insafsız, tek yanlı ve önyargılı kararını üzüntüyle karşıladığını, bu uluslararası parlamentoda, temsilcisi bulunmayan bir ülke aleyhine karar alınmasının ve incitici ifadeler kullanılmasının demokratik ve parlamenter teamüllere aykırı olduğuna ilişkin TBMM bildirisi

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet Selvi ve 18 arkadaşının, (8/5) esas numaralı genel görüşme önergesinin Meclis araştırma önergesi olarak işlem görmesine ilişkin önergesi (4/96)

2. - Portekiz Meclis Başkanı Antonia de Almeida Santos ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/552)

3. - TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan'ın, KKTC'nin kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/553)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel Milletvekili Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili Nihat Matkap'ın, devletimizin içgüvenlik bakımından zaafa uğratıldığı iddiası ve Susurluk'ta meydana gelen trafik kazasının sergilediği "Devlet-Mafya-Politikacı" ilişkisi karşısındaki beyan ve tutumu nedeniyle İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - (10/89), (10/126), (10/110), (10/124) ve (10/125) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birlikte yapılması ile görüşme günü, konuşma süresi ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi ile (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile Genel Kurulun 7.11.1996 Perşembe günkü çalışma süresine ilişkin RP ve DYP Gruplarının müşterek önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

2. - Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı : 101)

3. - Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/64) (S. Sayısı : 15)

4. - 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı : 104)

5. - Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 22 Arkadaşının, Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair 9.1.1991 Tarih ve 3694 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/70, 1/5) (S. Sayısı : 17)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Ankara Milletvekili Cemil Çiçek, Türk vatandaşlarının Avrupa'ya işçi olarak gidişlerinin 35 inci yıldönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

İstanbul Milletvekili A. Ziya Aktaş'ın, TÜMOSAN;

Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya'nın, Aydın İlinde meydana gelen sel afeti;

Konularına ilişkin gündemdışı konuşmalarına Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy cevap verdi.

Macaristan'a gidecek olan Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu'ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nafiz Kurt'un;

Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Kültür Bakanı İsmail Kahraman'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Sabri Tekir'in;

Vekillik etmelerine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Malatya Milletvekili Ayhan Fırat ve 22 arkadaşının, BELKO tarafından ithal edilen kömürün satışı ile, (10/122)

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 arkadaşının, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının yasadışı uygulamaları ile, (10/123)

İlgili iddiların araştırılması;

İçel Milletvekili Oya Araslı ve 20 arkadaşının, yasadışı örgütlerin devlette olan bağlantıları ile Susurluk'ta meydana gelen kaza olayının ve arkasındaki ilişkilerin, (10/124)

İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 23 arkadaşının, yasadışı örgütlerin devlette olan bağlantıları ile Susurluk'ta meydana gelen kaza olayının ve arkasındaki ilişkilerin, (10/125)

Aydınlığa kavuşturulması;

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

İstanbul Kadıköy'de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylar konusundaki (10/67) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonunun çalışma süresinin uzatılmasına dair tezkeresi; Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, (6/52) ve (6/198) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği açıklandı.

Doğru Yol Partisi Grubuna ait olup açık bulunan;

Adalet Komisyonu üyeliğine Tokat Milletvekili Ali Şevki Erek;

Çevre Komisyonu üyeliğine Afyon Milletvekili Kubilay Uygun;

Zorunlu tasarruf kesintilerinin değerlendirilmesi konusunda kurulan (10/17) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonuna Afyon Milletvekili İsmet Atilla;

Gruplarınca aday gösterilerek seçildiler;

Gündemin "sözlü sorular" kısmına geçilerek :

1 inci sırada bulunan, Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan'ın (6/26),

2 nci sırasında bulunan, Diyarbakır Milletvekili Yakup Hatipoğlu'nun (6/27),

3 üncü sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan'ın (6/30),

4 üncü sırasında bulunan, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın (6/31),

5 inci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in (6/32),

Esas numaralı sözlü sorularının, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları bildirildi.

6 ncı sırasında bulunan, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün, vergi sistemine ilişkin sözlü sorusuna (6/34),

7 nci sırasında bulunan, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Konya'daki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sözlü sorusuna (6/36),

8 inci sırada bulunan, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Konya'daki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sözlü sorusuna (6/37),

21 inci sırasında bulunan, İçel Milletvekili Mehmet Emin Aydınbaş'ın, 15.4.1995-15.10.1995 tarihleri arasında T.C. Emekli Sandığından emekli olan kamu görevlilerinin mağduriyetlerine ilişkin sözlü sorusuna (6/54);

45 inci sırasında bulunan, Afyon Milletvekili Nuri Yabuz'un, T.C. Merkez Bankası Van Gölü Eğitim ve Dinlenme Tesislerine ilişkin sözlü sorusuna (6/134);

Devlet Bakanı Lütfü Esengün tarafından,

12 nci sırasında bulanan, Yozgat Milletvekili Abdullah Örnek'in, Yozgat-Yerköy'deki Beyazıtoğlu çiftliğine ilişkin sözlü sorusuna (6/43);

14 üncü sırasında bulunan, İzmir Milletvekili Atilla Mutman'ın, balıkçılarımızın Ege Denizin'nin uluslararası sularındaki av yasağına ilişkin sözlü sorusuna (6/46);

Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci tarafından;

19 uncu sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel'in, Türkiye ile İsrail arasında yapıldığı iddia edilen anlaşmalara ilişkin sözlü sorusuna da (6/51) Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan tarafından,

Cevap verildi;

Konya Milletvekili Veysel Candan'ın,

9 uncu sırasında bulunan (6/40),

11 inci sırasında bulunan (6/42),

Esas numaralı sözlü sorularına ilgili bakandan cevap aldığını bildirmesi nedeniyle sorular gündemden çıkarıldı;

Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı'nın;

10 uncu sırasında bulunan (6/41),

22 nci sırasında bulunan (6/55),

24 üncü sırasında bulunan (6/57);

13 üncü sırasında bulunan, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın (6/44);

Diyarbakır Milletvekili Yakup Hatipoğlu'nun,

15 inci sırasında bulunan (6/47),

17 nci sırasında bulunan (6/49);

16 ncı sırasında bulunan, Erzincan Milletvekili Mustafa Kul'un (6/48);

18 inci sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel'in (6/50);

23 üncü sırasında bulunan, İzmir Milletvekili Metin Öney'in (6/56);

Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın,

25 inci sırasında bulunan (6/110),

26 ncı sırasında bulunan (6/111),

27 nci sırasında bulunan (6/112),

31 inci sırasında bulunan (6/118);

28 inci sırasında bulunan, Ağrı Milletvekili Celal Esin'in (6/113);

29 uncu sırasında bulunan, Eskişehir Milletvekili Mustafa Balcılar'ın (6/114);

30 uncu sırasında bulunan, Adana Milletvekili Sıtkı Cengil'in (6/115);

32 nci sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu'nun (6/119);

33 üncü sırasında bulunan, Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık'ın (6/120);

Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay'ın,

34 üncü sırasında bulunan (6/121),

35 inci sırasında bulunan (6/122),

36 ncı sırasında bulunan (6/123),

38 inci sırasında bulunan (6/125),

39 uncu sırasında bulunan (6/126),

40 ıncı sırasında bulunan (6/127);

37 nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Bahattin Yücel'in (6/124);

41 inci sırasında bulunan, Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ'un (6/130);

42 nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Meral Akşener'in (6/131);

Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol'un,

43 üncü sırasında bulunan (6/132),

44 üncü sırasında bulunan (6/133),

Esas numaralı sözlü soruları, ilgili bakanlar;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının;

1 inci sırasında bulunan 23 S. Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye,

2 nci sırasında bulunan 101 S. Sayılı Yetki Kanununa,

İlişkin kanun tasarıları, komisyon yetkilileri;

Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/469) (S. Sayısı : 107);

Er Kazanından İaşe Edileceklere İlişkin Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında (1/466) (S. Sayısı : 75);

Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/393) (S. Sayısı : 77);

Kanun tasarılarının,

Yapılan görüşmelerden sonra;

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu ve Kıbrıs'a Gönderilecek Türk Askerî Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına ve 24.12.1991 Tarihli ve 467 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair (1/435) (1/201) (S. Sayısı : 106) Kanun Tasarısının da, görüşmelerinden sonra yapılan açık oylama sonucunda;

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

Yeni bir kanun tasarısı veya teklifinin görüşülmesine süre yetmeyeceği nedeniyle 7 Kasım 1996 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.20'de son verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Ünal Yaşar Ahmet Dökülmez

Gaziantep Kahramanmaraş

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. - GELEN KÂĞITLAR

7 . 11 . 1996 PERŞEMBE

Raporlar

1. - Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/442) (S. Sayısı : 113) (Dağıtma tarihi : 7.11.1996) (GÜNDEME)

2. - Sıtma ve Frengi İlaçları İçin Kanunun Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/507) (S. Sayısı : 114) (Dağıtma tarihi : 7.11.1996) (GÜNDEME)

3. - Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığı ile Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet, İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/413) (S. Sayısı : 124) (Dağıtma tarihi : 7.11.1996) (GÜNDEME)

Gensoru Önergesi

1. - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel Milletvekili Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili Nihat Matkap'ın, Devletimizin içgüvenlik bakımından zaafa uğratıldığı iddiası ve Susurluk'ta meydana gelen trafik kazasının sergilediği "Devlet - Mafya -Politikacı" ilişkisi karşısındaki beyan ve tutumu nedeniyle Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddesi uyarınca İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkında bir Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.11.1996)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

7 Kasım 1996 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15 inci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İçel Milletvekili Ali Er'in, çitfçilerimizin ve besicilerimizin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Orman Bakanı Halit Dağlı'nın cevabı

BAŞKAN - Gündemdışı ilk söz, İçel Milletvekili Ali Er'in.

Sayın Er, çiftçilerimizin ve besicilerimizin sorunlarıyla ilgili olarak gündemdışı söz isteminde bulunmuştur.

Buyurun Sayın Er.

Sayın Er, konuşma süreniz 5 dakikadır.

ALİ ER (İçel) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün, burada, huzurlarınızda bulunuşumun nedeni, Türk çiftçisinin ve Türk hayvan üreticisinin düştüğü zor durumları Yüce Meclise bir kez daha arz etmek, Hükümete bir kez daha arz etmek, sayın bakanlara, Sayın Başbakana bir kez daha arz etmektir.

Muhterem arkadaşlar, şunu samimiyetimle söylüyorum ki, Türk çiftçisi fevkalade zor durumda. Çiftçi, artık, yavaş yavaş traktörünü satmaya başladı. Ben, geçen hafta, İçel İlimizin ilçelerinin birçok köylerini gezdim; çiftçi, bir yangının içinde. Hatta, yer yer, Tarsus İlçemizin birçok köyünde "biz traktörlerimiz satacağız, borç batağı içindeyiz; ama, alan da yok" diyorlar köylülerimiz.

Ben, bu konuları gündeme getirmek için huzurlarınızdayım; ama, üzülerek ifade edeyim ki, burada, sadece, Orman Bakanından başka hiçbir bakan arkadaşımız yok.

Sayın Bakanım, siz, burada, oturuyorsunuz; lütfen, söyleyeceğim konulara dikkat ederseniz, neticede, hep beraber çiftçimize sahip çıkmış oluruz .

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Endişeye gerek yok; zaten zabıtlara geçiyor Sayın Er.

ALİ ER (Devamla) - Muhterem milletvekilleri, bakınız, ben, Türk çiftçisinin geçen yıldan bu tarafa, sattığı ve aldığı; yani, ürettiği ürünlerin girdileriyle, sattığı mahsullerin fiyatları konusunda kısa örnekler vereceğim. Bu yoldan hareket ederek, Türk çiftçisinin içine düştüğü bu zor durumu, öyle tahmin ediyorum ki, hep beraber anlarız.

1995 yılına bakıyorum: Benim bölgem özellikle sebze ve meyve üretmektedir. 1995 yılında 10 gramlık domates tohumunun fiyatı 6 milyon lira idi; ama, 1996 yılına baktığımızda, 10 gramlık domates tohumu 6 milyondan 15 milyona çıkmış. Şimdi, çiftçinin, domates üretirken aldığı tohumun fiyatı 6 milyondan 15 milyona çıkarken, sattığı ürüne bakıyorsunuz, geçen sene sera ürünü domates 25 bin lira, bu sene yine 25 bin lira; geçen sene açıkta üretilen domates 15-20 bin lira, bu sene açıkta yetiştirilen domates, maalesef, 10 -15 bin lira arasında satılmış; ona da alıcı dahi bulamamışlardır.

Sadece tohumda değil, gübreye baktığınız zaman, 1 kilogram DAP gübresi 1995 yılında 19 bin lira, 1996 yılında 32 bin lira; 1 kilogram potasyum sülfat 1995 yılında 20 bin lira, 1996 yılında 35 bin lira; 1 kilogram naylon 1995 yılında 70 bin lira, 1996 yılında 200 bin lira.

Muhterem arkadaşlar, bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bu, sadece sebze ve meyvede mi; hayır, birçok üründe aynı durum mevcut. Özellikle, Tarsus'u ve köylerini gezerken, bir müşahedem oldu: Pamuk üreticisi fevkalade zor durumda; samimî söylüyorum, zor durumda. Buradan, millet bizi dinliyor; şimdi, pamuk üreticisi şunu söylüyor: "Ben, geçen yıl, pamuğun kilosunu 35-45 bin lira arası sattım; ama, bu yıl pamuğa taban fiyat verildi; o taban fiyata alınmıyor; pamuğun kilosu yine 45 bin lira, onu da alan yok. Benim, pamuğa kullandığım girdilerde ise yüzde 100, yüzde 200, yüzde 250'ye varan artışlar mevcut."

Muhterem arkadaşlar, pamukçular hesap etti; 1 kilogram pamuk, emeği içinde 81 bin liraya mal oluyor.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Çok pahalı; o doğru değil...

ALİ ER (Devamla) - Efendim, ben, çiftçinin hesabını söylüyorum size.

"Emeğini düştüğünüz zaman, bizim, 1 kilogram pamuğu elde edebilmemiz için harcamamız gereken para, 55-60 bin lira arasında; ama, biz, bugün pamuğun kilosunu 45 bin liraya dahi zor satabiliyoruz" diyorlar.

Muhterem arkadaşlar, bir insan, bir malı 50 bin liraya üretir de, 45 bin liraya satarsa, neticede o insan gelecek sene iflas edecek demektir. Şimdi, Türk çiftçisi bu durumdadır. Ben, özellikle dikkatinizi çekiyorum, bu, muhalefet-iktidar meselesi değildir, gerçekten, Türk çiftçisi perişandır.

Bakın, Ziraat Bankasına olan borçları bir tarafta... Bu Hükümetin Başı Sayın Erbakan'ın, Başbakan olduktan sonra söylediği bir söz var: "Ben, Türk çiftçisinin Ziraat Bankasına ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizini affedeceğim" demiş; çiftçi, bu söze güvenmiş ve borcunu yatırmamış. Orada çiftçiye bir kötülük daha yapmışsınız, neden; çiftçi "nasıl olsa borçların faizi affedilecek" diye borcunu yatırmadığı için, şimdi faizin de faizi binmiş; çiftçi, bir de oradan kıskaç altına alınmıştır. Şimdi, borcunu ödeyebilmek için, elinde traktörü olan çiftçi "borcumu ödemek için traktörümü satacağım; ama, alan yok" diyor. Bu konuya özellikle dikkatinizi çekiyorum.

Sayın Bakanım, pamuk üreticisi de gerçekten zor durumda; pamuk konusunda yardımlarınızı özellikle rica ediyorum.

Mesela, elma mahsulünü ele alalım. Bu sene, elma, ağacın dibine döküldü kaldı, kilosunu 10 bin liraya alan yok. Geçen sene bu aylarda tüccarlar, elmanın kilosunu 15-20 bin liraya alıyordu. Arkadaşlar, burada marketlerde domatesin kilosu 50 bin lira, elmanın kilosu 50 bin lira, salatalığın kilosu 60 bin lira, patlıcanın kilosu 70 bin lira, biberin kilosu 40 bin lira. Siz bu fiyatlara bakmayın, oradaki çiftçiye bakın, çiftçi kaç liraya satıyor bunları...

Şimdi, bir taraftan da besiciler fevkalade perişan. Bakın, besici artık hayvanını satamıyor. Besici, mafyanın eline düşmüş, besicilikte mafya türemiş. Neden; hayvanını alan olmayınca, birisi geliyor "ben alırım" diyor. Besici "acaba paramı alabilir miyim" diye endişe ediyor; ama, başka alan yok, veresiye veriyor. Sonuçta, besicinin hayvanı elden gidiyor, parasını da alamıyor. Besiciler de çok zor durumda. Bakın, 1 kilogram canlı hayvan et kesimi, geçen yıl 275 bin liraymış. Ben, canlı hayvan üreticilerine, Mersin'de kaç lira olduğunu sordum. "Sayın milletvekilim, 1 kilogram canlı hayvan et kesimi 250 bin lira" dediler. Muhterem arkadaşlar, bakıyorum, geçen yıl şöyle...

BAŞKAN - Sayın Er, konuşma süreniz tamamlanmıştır efendim. Son cümlelerinizi ifade buyurun.

ALİ ER (Devamla) - Sayın Başkanım, bir saniye müsaade eder misiniz. Çiftçinin bu büyük sorunu, böyle 5 dakikaya falan sığmaz.

BAŞKAN - Zaten sığmaz Sayın Er; ama, gündemdışı konuşmanın süresi 5 dakikadır.

ALİ ER (Devamla) - Sayın Başkanım, bir iki dakika daha müsaade ederseniz, çiftçilere bir iyilik de siz yapmış olursunuz, size oradan dua eder çiftçiler.

Bakın, besicinin durumu dedim. 1 kilogram yem, 1995 yılında 7 bin lira muhterem arkadaşlar. Şimdi kaç lira; 1 kilogram yem, çıkmış 20 bin liraya; bir çuval yem, çıkmış birbuçuk milyon liraya.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Et kaç lira?

ALİ ER (Devamla) - Gidersiniz orada sorarsınız. Geçen sene 275 bin liraya kesiyormuş canlı hayvanı. Ben söylüyorum, dinlerseniz... Bu sene 250 bin liraya kesiyor canlı hayvanı. Kaç lira olduğu ortada işte...

Geçen sene, yemi 7 bin liraya alan adam, bu sene 20 bin liraya alırsa; eti 270 bin liraya satarken, bu yıl 250 bin liraya satarsa, ne olur bu besicinin hali?.. İşte, böyle, mafyanın eline düşer.

Muhterem arkadaşlar, tabiî, aslında, konuşacağımız çok, zaman yok. Zaten, gündemdışı konuşmaların 5 dakikayla sınırlandırılması, gündemdışı konuşmayın demek maalesef, üzülerek söyleyeyim. Yani, çıkacaksınız, çiftçinin sorununu, çiftçinin meselesini burada 5 dakikada anlatacaksınız... Biz, demiyoruz ki, yarım saat olsun, yarım saate sığar; ama, en azından 10-15 dakika konuşulur bu. Maalesef, üzülerek söyleyeyim ki, çiftçimizin bu zor durumunu, bu 5 dakikada anlatmak da mümkün değil.

BAŞKAN - Evet.

ALİ ER (Devamla) - Muhterem arkadaşlar, kısaca iki cümle söyleyip...

Sayın Başkanım, çok özür diliyorum, kusura bakmayın...

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...

ALİ ER (Devamla) - Çiftçilerimiz adına, biraz önce kısacık bir süre istedim sizden. İki cümle daha söyleyip...

BAŞKAN - Çiftçilerimizin duasına benim de ihtiyacım var; ama, Tüzük müsaade etmiyor.

ALİ ER (Devamla) - Tabiî.

Sayın Başkan, sizin, çiftçilere olan düşkünlüğünüzü ben biliyorum; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin de hoşgörüsüne sığınarak iki cümle daha söyleyeceğim.

Muhterem arkadaşlar, bakınız, ben, çiftçinin zor durumda olduğunu söylüyorum burada. Siz İktidarsınız, muhalefet partisindeyim diye söylemiyorum; bunu, çiftçilerimiz de dinliyor. Samimi söylüyorum, bugün, çiftçi, en az, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu durum kadar zor durumda. Çiftçinin bu meselelerine, birazcık, lütfen eğilin. Biriniz gidiyorsunuz Amerika'ya, biriniz gidiyorsunuz Afrika'ya... Ellerin kapısından kovula kovula bir hal oldunuz... Biraz da çiftçinin kapısına gidin; benim, sizden ricam bu. Yani, oralara gezmeye gideceğinize, biraz da Türk çiftçisinin kapısına gidin, bu insanların hali ne, şekli ne, durumu ne, biraz da bunlara itibar edin; ama, şunu dersiniz...

Tabiî, siz, burada el sallayabilirsiniz. Neden el sallarsınız; siz, çiftçi değilsiniz de ondan, açık söylüyorum. Yani, çiftçi olan, gelsin, burada, bana, çiftçinin durumu iyi desin, ondan sonra konuşalım; ama, tabiî, ne olacak yani, işte birinizin...

MUSTAFA ÇİLOĞLU (Burdur) - Ben de çiftçiyim.

ALİ ER (Devamla) - Sevgili kardeşim, senin çiftçi olduğunu biliyorum ben; ama, sen, benim gibi, sabanla tarla sürmedin, ben sana söyleyeyim.

Muhterem arkadaşlar, siz, çiftçiyi anlamayabilirsiniz, bu garip çiftçinin halini anlamayabilirsiniz, zaten anlamadığınızı da ben bilirim. Sizin keyfiniz yerinde... Biriniz...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Seçmene selam...

ALİ ER (Devamla) - Seçmene selam... Çiftçi, konuştuğumuzu duyuyor. Gelin, siz de konuşun burada.

Ne olacak; tabiî, keyfiniz yerinde; birinizin, Türkiye'den Amerika'ya kadar malı var, ye babam ye!.. Birinizin, 150 kilo altını var, hayırlı olsun, ne diyeyim!..

Saygıyla selamlıyorum hepinizi. (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan İçel Milletvekili Sayın Ali Er'e teşekkür ediyorum.

2. - Denizli Milletvekili Hilmi Develi'nin, Hükümetin TÜBİTAK ve Ar-Ge konularındaki yeni düzenlemelerine ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci sözü, Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi'ye veriyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Develi, Hükümetin, TÜBİTAK ve Ar-Ge konusundaki yeni düzenlemelerine yönelik gündemdışı konuşacaklar.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Sayın Ali Er'e cevap verecektim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, tespit edemedim. Sayın Develi'nin konuşmasından sonra, size, Hükümet adına söz vereceğim.

Sayın Develi, buyurun efendim.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

HİLMİ DEVELİ (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teknoloji ve bilime sahip ülkeler, sanayi üretimi başta olmak üzere, bütün üretim alanlarında, uluslararası rekabet üstünlüğüne sahiptirler. Dünya nimetlerinin paylaşılmasında ve toplumsal refahın yükseltilmesinde, bilim ve teknoloji alanındaki üstünlükleri belirleyici olmaktadır.

Ülkemizde, kurumsal olarak her düzeyde yapılan yanlışlara karşın, hâlâ bozulmadan ayakta kalabilmiş, politize edilememiş ve Türkiye yararına çalışan, o amaçtan saptırılamamış birkaç kurum ve kuruluş bulunmaktadır. Bunlardan en başta geleni TÜBİTAK, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumudur. Bir diğeri ise, TÜBA; yani, Türkiye Bilimler Akademisidir.

Kurum, özerkliği sayesinde, tüm politik rahatsızlıklara karşın, 1963'ten beri sağlıklı gelişimini sürdürebilmiştir. Nitelikli bilim adamları yetiştirmiş, üniversitelere, bilim ve teknolojide öncülük yapmıştır. Türkiye'de araştırma geliştirme konularında çığır açmış, trilyonluk fonlardan oluşan dev bütçesiyle Ar-Ge oluşumunu teşvik etmiştir. Sanayi ve teknoloji alanındaki yatırımları destekleyerek, kurumca, büyük başarılara imzasını atmıştır.

TÜBİTAK, son bir yılda, 184 projenin desteklenmesine karar vermiş olup, toplam maliyeti 187 milyon dolardır. Projelerin desteklenme oranı ise yüzde 37'dir; yani, TÜBİTAK, 69 milyon dolarlık Ar-Ge teşvikini, bu kesime verecektir.

Ancak, yapılan son çalışmalarla, Türkiye'yi çağdaş ve güçlü bir geleceğe taşıyacak TÜBİTAK gibi nezih bir kurumun, çıkar savaşlarına alet edilerek, özerk yapısını bozmak hedeflenmektedir. Bugünkü yapısıyla özerk olan ve kadro atamaları Bilim Kurulu tarafından yapılan TÜBİTAK'ta olabilecek değişiklikler, her hükümetin, kendisine yakın yönetimini oluşturmasıyla, kurumun, ülke yararına değil, kişiler yararına kullanımına yol açacağı ve Türkiye'deki diğer kurumlar gibi politik kadrolaşmaya gideceği görülüyor.

Eğer, tasarı yasalaşırsa, TÜBİTAK'ın, bugünkü, oldukça elit ve nitelikli kişilerden oluşan ve Türkiye Bilimler Akademisine mutlak üye olmaları gereken Bilim Kurulu görevinden alınacak ve Başbakan, kendi isteklerine göre, yeni kurulu oluşturabilecektir. Böylece, kurumun sağlam yapısının temelini oluşturan, kurul üyeliğinin seçimle belirlenmesi ve Başbakan onayıyla üyeliğin kesinleşmesi kuralı ortadan kaldırılacaktır. TÜBİTAK'ın, bugüne dek, politika ve kişisel hesaplaşmalara alet olmayarak, bilimsel ve teknolojik gelişmemizde önemli roller oynamasını sağlayan dayanaklar bir bir yok edilecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaşamda en doğru kılavuzun bilim olduğunu söyleyen Yüce Önder Atatürk'ün Türkiye'sinde, artık, çağdaş girişimlerin nasıl yapılacağı, yeni teknolojik araştırmaların nasıl gerçekleştirilebileceği ve benzeri konuların konuşulması gerekirken, gündemimize bu tür olumsuzlukların gelmesi çok acıdır; ama, ne yazık ki, hâlâ, bu durum ülkemizin gerçeğidir. Bilim, hiçbir zaman için, siyasetin denetiminde ve hizmetinde olmamalıdır; tersine, siyaset, ülke ve insanlık yararına bilimi desteklemelidir.

Büyük yanlışlıklar yapılmadan önce, bu tasarının geri çekilmesini diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; üniversite gençliğimizin, YÖK'ün kuruluş yıldönümü nedeniyle yapmış olduğu gösterilerde, özellikle, üç beş provokatörün bu gösterileri olumsuz noktaya getirerek, polisimizin, öğrencilere karşı acımasızca davranışını kınıyorum. Elbette, polisimiz, güvenliği düzenleyici olmalı; ancak, böylesine, dün televizyonlarda izlediğimiz gibi, saçlarından sürükleyerek değil, gerçekten insan onuruna yakışır bir şekilde, çağdaş bir yaklaşımla tavır göstermesi gerekir diye düşünüyorum. Ankara'da, şeriat isteyen Aczmendilerden dayak yiyen polisimizin, hıncını öğrencilerden almasını, bir türlü içime sindiremiyorum. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ne alakası var?..

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) - Çok alakası var, çok...

HİLMİ DEVELİ (Devamla) - Umuyor ve diliyorum ki, polisimiz, çok daha iyi bir anlayışla, Türk insanına yaraşır sevgi dolu bir davranış sergiler.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan, Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi'ye teşekkür ediyorum.

1. - Orman Bakanı Mehmet Halit Dağlı'nın, İçel Milletvekili Ali Er'in, çiftçilerimizin ve besicilerimizin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı ilk konuşmayı yapan İçel Milletvekili Ali Er'e cevap vermek üzere, Orman Bakanı Sayın Halit Dağlı söz istemişler; başlangıçta tespit edememiştim.

Şimdi, Sayın Bakanı kürsüye davet ediyorum, buyurun efendim.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; İçel Milletvekilimiz Sayın Ali Er'in, çiftçilerimizin genel durumlarıyla ilgili yapmış olduğu gündemdışı konuşmayı cevaplandırmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Er'e, bana bu konuşma imkânını verdiği için teşekkür ediyorum. Çok değişik konulara girdi. Çiftçimizin sorunlarını, gerçekten, kendisinin de burada söylediği gibi, beş dakikada, on dakikada ifade etmek, onların içine düştükleri sıkıntıyı anlatmak mümkün değil.

Evvela, bakalım, çiftçi nereden nereye geliyor; 1980 öncesi, Türk çiftçisi, Türk köylüsü, gayri safî millî hâsıladan yüzde 30 pay alırken, maalesef, sizin iktidarlarınızın takip ettiği kötü tarım politikası yüzünden, gelirleri yarıya indi, yüzde 15 pay alır hale geldi. Biz, 54 üncü Hükümet olarak, 53 üncü, 52 nci Hükümet olarak, çiftçimizi, düştüğü bu durumdan kurtarmaya gayret ettik, aldığımız tedbirlerle, vermiş olduğumuz teşviklerle ve desteklemelerle.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Doğru söylediğine inanıyor musun Sayın Bakan?

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Gayet doğru söylüyorum. Aksi varsa, ispat edersiniz.

Gelirsiniz, rakamlara bakarsınız. Rakamlar... Biz siyasetçiler, her şeyi, değişik yorumlara doğru çekebiliriz, meselelere değişik yorumlar getirebiliriz; ama, rakamlar yalan söylemez. Gerçek, orta yerde duruyor. Sayın Er'i çiftçiler dinledi, beni de dinliyorlar. Şimdi, bizim Hükümetimiz, çiftçimizi...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayın Bakan, rakamlar yalan söylemez; rakamlara, sizin gibi, yalan söylettirilir.

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN - Yerinizden müdahale etmeyin efendim.

Sayın Bakan gündemdışı konuşmayı cevaplıyor; görevimiz, kürsüdeki hatibi dinlemektir.

Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Sayın milletvekilleri, herhangi bir tartışmaya sebebiyet vermek için söz almadım; Sayın Er'in ortaya attığı fikirlerin, düşüncelerin yanlış olduğunu ifade etmek için söz aldım, onu anlatmaya gayret ediyorum.

54 üncü Cumhuriyet Hükümeti, Türk köylüsünü, Türk çiftçisini desteklemek için yeni bir tedbirler dizisi almıştır; taban fiyatta olsun, çiftçinin girdilerinde olsun. Örneğin, gübrede yüzde 50 vergi iadesi uyguluyoruz. Evet, ödemelerde birtakım gecikmeler oluyor; ama, onunla ilgili tedbirleri de alıyoruz. Köylümüzün ibraz ettiği faturanın karşılığı, bundan sonra, en kısa zamanda, bir ay içerisinde ödenecek. Zira, fındık üreticisinin, üzüm üreticisinin durumu gayet iyi.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Sayın Bakan, fındık konusuna girme, sen fındığı bilmezsin.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, buğday diyorsunuz; biz, Hükümet olarak, dünya fiyatlarını baz alıyoruz.

ALİ ER (İçel) - Pamuk...

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - Şu anda buğdayın dışarıdaki fiyatı 16 250 liradır, içerideki fiyatı ise 23-24 bin liradır. İşte, bu, Hükümetin, Türk köylüsüne, Türk çiftçisine bakışının en güzel örneğidir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Şimdi, siz diyorsunuz ki, köylüye gitmiyorsunuz, çiftçiye gitmiyorsunuz; liderler Amerika'ya gidiyor, başka yere gidiyor. Hep beraber 3 Kasımda köylüye gitmedik mi, çiftçiye gitmedik mi? (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Siz de gittiniz, biz de gittik.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Fındık üreticisi perişan.

ORMAN BAKANI MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) - En güzel cevabı Türk köylüsü sandıkta verdi.

Teşekkür ediyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Çiftçi sizden hesap soracak.

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Orman Bakanı Sayın Halit Dağlı'ya teşekkür ediyorum.

3. - Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Rize'de meydana gelen sel felaketleri ve Karadeniz'deki turistik altyapı eksikliklerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy'un cevabı

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü sözü, Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'e veriyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Kabil, Rize'de meydana gelen sel felaketleri ve Karadenizdeki turistik altyapı eksiklikleri hakkında konuşacak.

Sayın Kabil, konuşma süreniz 5 dakikadır; buyurun.

AHMET KABİL (Rize) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Karadenizin ihmal edilen altyapı hizmetleri ve turizm yatırımlarına geçmeden önce şu hususu arz etmek istiyorum: 30 Ağustos 1995'te Rize'de meydana gelen afette, evlerini, yollarını, işyerlerini, evlatlarını kaybeden hemşerilerimizin yaraları sarılmadan, gerekli yardım yapılmadan, geçtiğimiz ay, 14 Ekim Pazar günü, Rize'de, 19 saatte, metrekareye 179 kilogram yağmur yağması sonucu meydana gelen afette, yine, 1 çay fabrikası, 1 apartman, 4 ev yıkılmış, 144 ev hasar görmüş, 32 köy yolu kapanmış ve bazı köyler komple kayma belirtileri göstermiştir. Ayrıca, Trabzon'un Of İlçesinde 1 kişi hayatını kaybetmiştir. Devletimiz güçlüdür; Erzincan'da, Dinar'da vatandaşların yaraları sarılmıştır. Bu bölge de, Hükümetimizin, bir an önce ilgisini bekliyor. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Karadenizi turizme, hatta, hizmete açmanın tek şartı, yıllardır yapımı yılan hikâyesine dönen 530 kilometrelik Samsun-Sarp yolunun bitirilmesidir. 1987'den beri iyileştirme çalışmaları devam eden bu azap yolunda, 1991'den sonra çalışmalar askıya alınmış, yapılması gereken bazı ihaleler yapılmamıştır. Bu ihalelerin en kısa zamanda yapılmasını sayın Hükümetten bekliyoruz. Dünya Bankası kredisiyle yapımı devam eden Samsun-Sarp yolunda trafik her yıl katlanarak artmaktadır. Ortalama günlük trafik taşıt sayısı 15 bini bulmuştur. Orta Asya'yı ve Türkiye'yi ülkelerarası ana ulaşım şebekesine bağlayan ve alternatifi olmayan bu yolun, 53 üncü Hükümet zamanında, çift yol dört şeritli olarak, 2000 yılına kadar bitirilmesi için plan yapılmış, 1996 ödeneği buna göre verilmiş, Araklı - Çayeli, Çayeli - Hopa ihaleleri ilan edilmiştir; ancak, dosyalar 15 Temmuzdan beri hâlâ beklemektedir. Bu ihaleler ne zaman yapılacak, merak ediyoruz.

İddia ediyorum; bu yol, Türkiye'nin en önemli, fakat, en kötü yoludur. Karayolları camiasında kullanılan "gidemediğin yer senin değildir" diye çok doğru bir atasözü vardır. Ben, buradan, 54 üncü Koalisyon Hükümetine hatırlatıyorum; bu bölge de bizimdir; bu bölgeye reva görülen ceza, haksızlık ve adaletsizliktir. Güzergâh üzerinde 6 il, 63 ilçe, 9 liman, 2 havaalanı bulunmaktadır. 15 ilin trafiğinin geçtiği bu yolun ödeneklerini verelim, ihalelerini yapalım ve bu bölgeyi bir an önce ticarete ve turizm açalım diyorum ve bölge milletvekillerini bu hususta göreve çağırıyorum.

Sayın milletvekilleri, turizmin artık, sadece deniz, sahil, güneş demek olmadığı anlaşılmıştır. Dünyadaki bütün denizlerin hızla kirlenmesi, dağ turizminin ve yayla turizminin önemini artırmıştır. Karadeniz, yayla turizmi için örneği olmayan tek bölgedir. Rize'de Anzer Yaylası, Cimil Yaylası, Ardeşen Yaylası gibi 12 yayla, turizm merkezi ilan edilmiş ve çevre düzeni planı yapılmış, yatırım beklemektedir. Rize'de, aynı gün, hem denize girebilirsiniz hem de dağda kayak yapabilirsiniz. Tarihî Rize Kalesi, Trabzon'un Sumela Manastırı, Uzungöl'ün alabalığı, bungalovlarıyla bölge bir turizm merkezidir. Ayrıca, Doğu Karadeniz av turizmi, kano ve rafting turizmi için büyük bir potansiyel taşımaktadır; ama, ilgi yok, yatırım yok; bölge, müthiş bir ihmalle karşı karşıyadır.

Sayın milletvekilleri, elimde 1995'te Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı bir kitapçık var. Bu kitapçık rakamlarına göre Rize, en çok göç veren üç il arasındadır. Büyüme hızı Türkiye'de yüzde 7 iken, Rize, binde eksi 7 ile en hızlı küçülen bir ildir. Yine bu kitaba göre, 1994 fiyatlarıyla -1991-1995 yılları arası bölgeye husumet dönemi- kişi başına kamu yatırım harcamaları İzmir'de 170 milyon, İstanbul'da 175 milyon, Bursa'da 62 milyon, Sıvas'ta 20 milyon lira olup, Rize ise, sadece 0,99 milyon lira ile son sıradadır. Türkiye ortalaması ise aynı yıllarda Rize'nin 9 katıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kabil, bir saniye...

Sözlerinizi tamamlayın efendim.

AHMET KABİL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Özel sektör yatırım teşvikleri bakımından da, iller sıralamasında, Rize ve diğer Karadeniz illeri yine son sıradadır.

Türkiye'de mevcut yolların yüzde 22'si asfalttır. Bu oran, Isparta'da yüzde 46, Nevşehir'de yüzde 39, Rize'de sadece ve sadece yüzde 6'dır. Bu tablo karşısında bile 54 üncü Hükümetin ilk icraatı, bölgeye verilen parayı kesmek, sözde, adil düzen gereği kesmek oldu. Bu nasıl adil düzen!? Adil düzen nedir?

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Anlayamadın mı şimdiye kadar!..

AHMET KABİL (Devamla) - Sayın Başbakanın deyimine göre, boya mıdır, hastalık mıdır, hayal mıdır, husumet midir, nedir, ne?!..

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Buraya gel de öğretelim!..

AHMET KABİL (Devamla) - Ülkenin bütün imkânlarından eşit yararlanmaya bölge insanının hakkı yok mudur? Bu insanlar kaçıncı sınıf vatandaştır? Devletin en ciddî kurumlarının tablolarının gösterdiği bu adaletsizliğe, bu husumete son vermek devletin görevi değil midir? Bu bölgenin günahı, devletin bütünlüğüne, bayrağa, ezana sadakat mıdır? Bölgeye hiç yatırım yapmasanız bile, vatanperver bölge halkı bu kutsal değerlerimizi korumayı namus telakki etmeye devam edecektir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşan Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'e teşekkür ediyorum.

Sayın Kabil'in konuşmasına, Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Altınsoy cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakan. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET ALTINSOY (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rize Miletvekili Sayın Kabil'in gündemdışı konuşmalarına cevap vermek için huzurlarınızdayım.

Evvela, Sayın Kabil, adil düzeni anlamamış; anlamamakta haklı, zaten anlasa, Refah Partili olurdu!.. (RP sıralarından alkışlar)

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Az kaldı az.

DEVLET BAKANI MEHMET ALTINSOY (Devamla) - Rize'nin yağmuru malum ve meşhur; 31.8.1995 tarihinde, hakikaten, mebzul miktarda yağmur yağmış, kısmen hasar meydana gelmiş; ama, bilhassa bundan sonraki dönemde bu afete karşı Rize'nin bir şansı var, Rize'nin evladı Sayın Yılmaz Başbakan olmuş; hizmet de gitmiş...

AHMET KABİL (Rize) - 800 milyar lira hasara karşılık 184 milyar lira gönderildi; onu da biz gönderdik.

DEVLET BAKANI MEHMET ALTINSOY (Devamla) - Evet efendim.

18 yerde, 26 konut, 1 işyeri yeniden yapılmış; 3'ü az, 4'ü çok hasarlı 7 konut tamir edilmiş, 19 milyar 200 milyon lira para iline gönderilmiş. Şu anda, 7296 sayılı Kanuna göre, Rize'de tamiri gereken herhangi bir husus kalmamıştır.

Samsun-Sarp yoluysa, kısmen tamiri devam etmekte, ihale hazırlıkları yapılmakta, projeleri gerçekleştirilmekte...

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) - Ne zaman yapacaksınız Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI MEHMET ALTINSOY (Devamla) - Takdir edersiniz ki, tıpkı, gideceği Sarp gibi, yol da sarp yerden geçmekte, özellikle dağ kayması var. Bunun için, bazı önhazırlıklar ve proje değişikliği yapılmakta; en kısa zamanda bunların da ihalesi yapılacaktır.

Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Sayın Altınsoy'a teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, siyasî parti gruplarının Başkanlığımıza verdikleri müşterek imzalı bir önerge vardır. Önergeyi, gereği için bilgilerinize sunuyorum:

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Avrupa Parlamentosunun 23.10.1996 tarihli, Türkiye'de din özgürlüğü ihlalleri ve Kıbrıs'ta bir Kıbrıslı Rum'un öldürülmesi konulu, haksız, insafsız, tek yanlı ve önyargılı kararını üzüntüyle karşıladığını, bu uluslararası parlamentoda, temsilcisi bulunmayan bir ülke aleyhine karar alınmasının ve incitici ifadeler kullanılmasının demokratik ve parlamenter teamüllere aykırı olduğuna ilişkin TBMM bildirisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Bildirisi

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Avrupa Parlamentosunun Türkiye'de din özgürlüğü ihlalleri ve Kıbrıs'ta bir Kıbrıslı Rumun öldürülmesi konulu 23.10.1996 tarihli kararlarını üzüntüyle karşılar ve tümüyle reddeder;

2.- Avrupa Birliği üyesi 15 üyenin temsilcilerinden oluşan bir Parlamentoda Türkiye hakkındaki karar tasarılarını hazırlayan isimlerin çoğunluğunun tek bir ülke kökenli olmasını, alınan kararların ne kadar haksız, insafsız, tek yanlı ve önyargılı olduğunun en büyük göstergesi kabul eder; 3.- Bu uluslararası Parlamentoda, orada temsilcisi bulunmayan bir ülke aleyhine karar alınmasının ve incitici ifadeler kullanılmasının demokratik ve parlamenter teamüllere aykırı olduğunu belirtir; 4.- Avrupa Parlamentosunun kararlarında değinilen konuların ele alınmasındaki samimiyet ile kalıcı ve gerçekçi bir politikanın Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlatılması yolunda alınacak bir kararla belirginleşebileceği inancını ifade eder;

5.- Avrupa Parlamentosuna, 1963 Ankara Anlaşmasına göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Avrupa Parlamentosu arasında diyalog organı olarak kurulmuş bulunan Karma Parlamento Komisyonunun Türkiye ile ilgili konuların tartışılacağı yer olduğunu hatırlatır;

6.- Din özgürlüğüne duyulan ilgi kapsamında, Avrupa Parlamentosu üyelerinin Yunanistan'ın Batı Trakya bölgesinde dış dünyadan tecrit edilmiş bir durumda yaşayan Türk azınlığını ve bu ülkede hapsedilmiş Türk müftülerini ziyaret etmesinin ve son 50 yılda Balkanlar'da yok edilmiş, yıktırılmış Türk ve İslam eserlerini tespit etmesinin çok daha anlamlı bir hareket olacağını belirtir;

7.- Kıbrıs'la ilgili gerçekleri Avrupalı parlamenterlere anlatması için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda konuşma yapmak üzere davet edilmesini önerir.

Bülent Akarcalı Saffet Arıkan Bedük Hikmet Sami Türk

İstanbul Ankara Trabzon

Ahmet Feyzi İnceöz Hikmet Çetin

Tokat Gaziantep

Bilgilerinize sunduğumuz bu önergenin gereği Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca yerine getirilecektir.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkan, bu önergenin yabancı dile çevrilerek Avrupa Topluluğu üyesi ülkelerin elçiliklerine ve Avrupa Parlamentosuna gönderilmesinde yarar vardır.

BAŞKAN - Bu konuda Yüce Meclisimizin benimsemiş olduğu önerinin ilgili kurumlara duyurulması konusundaki hususlar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca yerine getirilecektir.

Genel görüşme önergesinin Meclis araştırması önergesine dönüştürülmesine dair bir önerge vardır, okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet Selvi ve 18 arkadaşının, (8/5) esas numaralı genel görüşme önergesinin Meclis araştırma önergesi olarak işlem görmesine ilişkin önergesi (4/96)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(8/5) esas numaralı yasa dışı suç örgütleri ile bunların devletle olan bağlantıları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergemizin, Meclis araştırması önergesi olarak işlem görmesi için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca gereğini arz ve talep ederiz.

1. Mehmet Cevdet Selvi (İstanbul)

2. Ali Rahmi Beyreli (Bursa)

3. Bekir Yurdagül (Kocaeli)

4. Ziya Aktaş (İstanbul)

5. Zekeriya Temizel (İstanbul)

6. Hikmet Uluğbay (Ankara)

7. Metin Şahin (Antalya)

8. Erdoğan Toprak (İstanbul)

9. Fikret Uzunhasan (Muğla)

10. Mahmut Erdir (Eskişehir)

11. Metin Bostancıoğlu (Sinop)

12. Tamer Kanber (Balıkesir)

13. Tahsin Boray Baycık (Zonguldak)

14. Hikmet Sami Türk (Trabzon)

15. Abdulbaki Gökçel (İçel)

16. Hayati Korkmaz (Bursa)

17. Ali Günay (Hatay)

18. Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

19. Mustafa İlimen (Edirne)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur; gereği, Başkanlığımızca yerine getirilecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

2. - Portekiz Meclis Başkanı Antonia de Almeida Santos ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/552)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 16 Ekim 1996 tarih ve 24 sayılı kararıyla, Portekiz Meclis Başkanı Sayın Antonia de Almeida Santos ve beraberindeki Parlamento heyetinin, 1997 ilkbahar aylarında ülkemizi ziyareti kararlaştırılmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince, Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

3. - TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan'ın, KKTC'nin kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/553)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanvekili Sayın Uluç Gürkan, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın davetine icabetle, KKTC'nin kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, 14-16 Kasım 1996 tarihleri arasında KKTC'yi ziyaret edecektir.

TBMM'nin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Doç. Dr. Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir gensoru önergesi vardır; önerge, bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel Milletvekili Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili Nihat Matkap'ın, devletimizin içgüvenlik bakımından zaafa uğratıldığı iddiası ve Susurluk'ta meydana gelen trafik kazasının sergilediği "Devlet-Mafya-Politikacı" ilişkisi karşısındaki beyan ve tutumu nedeniyle İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

3 Kasım 1996 günü Susurluk'ta meydana gelen bir trafik kazasında belirlenen olaylar ve ilişkiler dizisi, devletin kuşatılmışlığı yolundaki kuşkuları tepe noktasına çıkarmış bulunmaktadır. Çeşitli suç örgütleri ve eylemli suçlular, güvenlik güçlerinin önünde, yurtdışından yurtiçine girip, elini kolunu sallayarak dolaşmakta; yeni yeni suçları işleyecek ilişkileri sürdürmektedirler.

Susurluk'taki kazada ortaya çıkan tablo ilginçtir. Devlet-mafya-politikacı üçgeni ve bu üçgenin yarattığı ilişkinin kokuları her tarafı sarmıştır. İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın, önce "olayın bir özelliği yok" diyebilmesi, ardından "kazanın mafya ile bağlantısı var mı" sorusuna, "milletvekili arkadaşımızdır. Polis müdürüyle arkadaşlığı normaldir" şeklinde kaçamak cevap vermesi, beraberlikte yer alan ülkücü mafya şefinin varlığını yok sayması çok anlamlıdır, manidardır. Emniyet Genel Müdürünün, kazanın normal olduğunu söyleyip, olayın vahametini gizlemek istemesi ise ürkütücüdür.

Daha önce bir siyaset adamı tarafından açıklanan ve yalanlanmamış olan MİT raporundaki değerlendirmeler, devletin ne duruma düşürüldüğünün, devlet içinde devlet yapılanmalarının ayrı ve iç karartıcı örnekleridir.

MİT raporunda yer alan ve Susurluk'taki kazayla pek çoğu doğrulanan bu iddialar, kazada kullanılan Mercedes'te bulunan silahlar, elkonulması engellenen, kaçırılıp, delilleri anında karartılan suç aletleri, pek çok hususu ortaya sermektedir.

PKK'nın da kullandığı "Saddam" isimli silahtan tutun, ustaca adam öldürmenin yöntemi olarak başvurulan susturuculara, dinleme cihazına kadar pek çok şeyin, kimilerince masum bir beraberlik olarak nitelenen bu buluşmadaki varlığını anlamak mümkün değildir.

1978 yılından beri, cinayet işlemeyi, uyuşturucu kaçakçılığını meslek edinen, bir baskında TİP üyesi öğrencilerin öldürülmesinde rol alan, Ağca'nın hapishaneden kaçırılmasını sağlayan, İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan ülkücü Abdullah Çatlı'nın üzerinde çıkan ve polis görevlisi olduğunu gösteren sahte kimlik ile taşıdığı yeşil pasaport, pek çok soruyu akla getirmekte; Çatlı'nın, devletin bazı birimlerinin bilgileri dahilinde, bazı özel görevlerde kullanılmakta olduğu şeklindeki korkunç, vahim, iç karartıcı değerlendirmelere neden olmaktadır.

İçinde bir ülkücü mafyası çetesi şefinin bulunduğu bir politikacıya ait otomobili bir emniyet üst görevlisinin kullanması, mafyanın cirit attığı İtalya'daki bir savcıyı bile şaşırtmış "böylesi bizde bile görülmedi" biçiminde hayretle karşılanmıştır.

İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın "Sedat Edip Bucak ile Hüseyin Kocadağ eskiden beri tanışırlar. Bize gelen duyumlara göre, Kocadağ ile Bucak, Abdullah Çatlı'yı İstanbul'a teslim etmeye götürüyorlardı" şeklindeki beyanı ve olayı örtbas etmeye çalışır biçimdeki tavırları, bu kaza nedeniyle ortaya çıkan suçları ve suçluları açığa çıkartma anlayış ve kararlılığından uzak olduğunu göstermektedir. Bu anlayış ve umursamazlık sürerse, devlet içinde kümelenen mafya siyasal cinayetler işlemeye başlayacaktır.

Susurluk'taki kazanın sergilediği "devlet-mafya-politikacı ilişkisi, çağdaş uygar toplumlarda ortaya çıkmış olsa idi, olaya, derhal, başbakan ve başbakan yardımcısı, içişleri bakanı el koyar, gereken önlemleri alırlardı. Bizde ise Başbakan, tıpkı Kaddafi'nin hakaretleri karşısında sustuğu gibi susmakta, Başbakan Yardımcısı ise işin ucu kendisine ve partisine dokunacak diye korkmakta, olayın üzerine gidememektedir.

Devletimiz, iç güvenlik ve asayiş bakımından hiç bu denli zayıf, güvenlik güçleri de şaibeli duruma düşürülmemiştir. Yasadışı kuruluşlar ve çeşitli suçların faili oldukları için aranan sanıklar sınırlarımızdan girip, çıkmakta; yurt dışından ve içinden suç örgütlenmekte olup; güvenlik güçleri olumsuz oluşmaları önleyememekte; sanıkları adalete teslim etme görevlerini yapamamaktadırlar. İçişleri Bakanı da bu olanlar karşısında hareketsizdir.

Bu nedenlerle, Anayasanın 99 ve İçtüzüğün 106 ncı maddesi uyarınca İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar hakkında gensoru açılmasını talep ederiz.

Saygılarımızla.

CHP, TBMM Grubu adına

Deniz Baykal Prof.Dr.Oya Araslı

Grup Başkanı Grup Başkanvekili

Antalya İçel

Önder Sav Nihat Matkap

Grup Başkanvekili Grup Başkanvekili

Ankara Hatay

BAŞKAN - Sayın milletvekili arkadaşlarım, burada, verilmiş gensoru önergesi okunurken, salondan gelen gürültü dolayısıyla, Divan üyesi arkadaşımız görevini yapmakta zorluk çekti. Eğer, bu gürültüler devam ederse, şimdi oylarınıza sunacağım konularda, siz de görevinizi yapmakta zorluk çekersiniz.

Gensoru önergesi bilgilerinizi sunulmuştur.

Bu gensoru önergesinin görüşülme gününü de içeren, Danışma Kurulunun önerileri vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - (10/89), (10/126), (10/110), (10/124) ve (10/125) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birlikte yapılması ile görüşme günü, konuşma süresi ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi ile (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:34 Tarih:7.11.1996

Danışma Kurulunun 7.11.1996 Perşembe günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Mustafa Kalemli

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Salih Kapusuz Murat Başesgioğlu

RP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya H.Hüsamettin Özkan

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Önder Sav

CHP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1- Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 69 uncu sırasında yer alan (10/89), 88 inci sırasında yer alan (10/126), 90 ıncı sırasında yer alan (10/110), 104 üncü sırasında yer alan (10/124) ve 105 inci sırasında yer alan (10/125) esas numaralı Meclis Araştırması önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 12.11.1996 Salı günkü birleşiminde ve birlikte yapılması; görüşmelerde, Hükümet adına yapılacak konuşmanın 45 dakika, gruplar adına yapılacak konuşmaların 30'ar dakika, şahıslar adına yapılacak konuşmaların 15'er dakika olması ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

2- 7.11.1996 tarihli gelen kağıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkındaki (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince, gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 14.11.1996 Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerileri tekrar okutup, ayrı ayrı oylarınızı sunacağım.

Birinci öneriyi tekrar okutuyorum:

Öneriler:

1- Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 69 uncu sırasında yer alan (10/89), 88 inci sırasında yer alan (10/126), 90 ıncı sırasında yer alan (10/110), 104 üncü sırasında yer alan (10/124) ve 105 inci sırasında yer alan (10/125) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 12.11.1996 Salı günkü birleşiminde ve birlikte yapılması; görüşmelerde, Hükümet adına yapılacak konuşmanın 45 dakika, gruplar adına yapılacak konuşmaların 30'ar dakika, şahıslar adına yapılacak konuşmaların 15'er dakika olması ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2- 7.11.1996 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkındaki (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince, gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 14.11.1996 Perşembe günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerisi vardır; önce, okutup işleme alacağım, sonra da oylarınıza sunacağım:

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile Genel Kurulun 7.11.1996 Perşembe günkü çalışma süresine ilişkin RP ve DYP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 7.11.1996 Perşembe günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımızla arz ederiz.

Mehmet Gözlükaya Salih Kapusuz

DYP Grup Başkanvekili RP Grup Başkanvekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 26 ncı sırasında yer alan 104 sıra sayılı 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, bu kısmın 3 üncü sırasına; 4 üncü sırasında yer alan 17 Sıra Sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 4 üncü sırasına; 7.11.1996 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan 124 sıra sayılı Kara Para Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına alınması ve Genel Kurulun 7.11.1996 Perşembe günü saat 22.00'ye kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

ATİLÂ SAV (Hatay) - Sayın Başkan, öneri aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Başka söz talebi var mı efendim?

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Ben de söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Atilâ Sav ve Sayın Hikmet Sami Türk öneri aleyhinde söz istediler.

Buyurun Sayın Sav. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ATİLÂ SAV (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; biraz önce, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi temsilcilerince imzalanan ve onaya sunulan önerinin üçüncü bendinde yer alan "124 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündeme alınması ve görüşülmesi" kısmıyla ilgili görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Sayın Başkan, bu tasarı, son derece önemli bir uluslararası sözleşmenin iç mevzuatımızda uygulanması amacıyla Hükümetçe hazırlanmıştır. Hükümetçe hazırlanan tasarının sevk tarihi 14 Ekim 1994'tür.

Daha sonra, 3.5.1996 tarihinde, yeni Hükümetçe ve Başbakanlıkça benimsenerek, Meclis Başkanlığına sunulmuştur. Bu tasarı, Adalet Komisyonundan 7.6.1996 tarihinde, İçişleri Komisyonundan 13.6.1996 tarihinde, Bütçe ve Plan Komisyonundan da 6.11.1996 tarihinde geçmiş bulunmaktadır; yani, son komisyon olan Bütçe ve Plan Komisyonu, raporunu, dünkü tarihle Başkanlığa sunmuştur.

Bu tasarı, 23 esas ve 2 geçici maddeden oluşmaktadır. İçeriği itibariyle de son derece önemli bir tasarıdır; çünkü, 1988 yılında, Türkiye'nin de imzacısı bulunduğu Uluslararası Viyana Sözleşmesinin, Uyuşturucular ve Psikotrop Maddeler Kaçakçılığı ve Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesi Hakkındaki Sözleşmenin bir gereği olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindedir.

Bu kadar önemli bir tasarıyı, dün dağıtılmış raporuyla, bugün Meclisin incelemesini istemek haksızlıktır, en azından haksızlıktır; çünkü, tasarıların önincelemeleri komisyonlarda yapılır; ama, son değerlendirme, Yüce Meclisin Genel Kurulunundur ve her milletvekilinin, her tasarıyla ilgili görüşlerinin değeri vardır; bir oy olarak, halkımızı, milletimizi temsil anlamı vardır. Bizden, bu görevi yapmadan, gelen tasarıların ve sadece Meclis komisyonlarında yapılmış çalışmaların onaylanmasını istemek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevinin yapılmasını engellemektir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, bu tasarı, Hükümetten geldiği şekilde de komisyonlardan geçmemiştir. Hükümetin hazırladığı tasarı 37 maddedir. Daha sonra, komisyonlar, tasarının en önemli maddeleri üzerinde birbirlerinden çok farklı kabullerle tasarıyı kabul etmişler ve raporlarını buna göre hazırlamışlardır. Nihayet, Plan ve Bütçe Komisyonunun sunduğu rapor da tasarı 23 maddeye indirilmiştir. İki metin arasında, yani, Hükümet tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna bağlı olan kanun tasarısı arasında çok ciddî farklar vardır.

En azından tanımlarla ilgili 2 nci maddeyi dikkatinize sunmak istiyorum: Hükümetin hazırladığı tasarıdaki 2 nci madde son derece geniş kapsamlı bir kuraldır; buna karşılık, Plan ve Bütçe Komisyonunun hazırladığı 2 nci madde, saymaca yöntemiyle, bazı yasalarda yer alan ve suç sayılmış olan eylemleri tek tek sayarak kanun tasarı kapsamına almaktadır. Bu tasarısının, bu hazırlanış şekliyle, kodifikasyon ilkelerine uygun olmadığını da saptamak ve ona göre düzeltmek zorundayız.

Bugün sabahleyin elime geçen metni oldukça çabuk bir biçimde inceledim; ancak, itiraf edeyim, çok kanun metni inceleyen bir meslekten gelmiş olmama rağmen, bu kanunun içerdiği özellikleri tam anlamıyla kavrayabilmiş değilim; yani, bugün, eğer, Meclis bu kanun tasarısını görüşecekse, bir milletvekili olarak, milletin bir temsilcisi olarak, benim bu tasarıya katkıda bulunmam olanağı son derece kısıtlıdır. Böyle bir şeyi Yüce Meclisin kabul etmemesi gerektiğini düşünerek, bu görüşlerimi açıklıyorum.

Geçen haftalarda da, buna benzer, büyük bir ivedilikle, 48 saatlik süreleri kısaltarak yapılmış olan incelemeler sonucunda, son derece sakıncalı bazı yanlışlıkların Meclis Genel Kurulunda saptandığını ve düzeltildiğini gördük; ama, metinler yayımlandıktan sonra gördük ki, yasalardaki bütün sakıncalı hükümleri ya da yanlışlıkları yakalayıp düzeltebilmiş değiliz. Bunlar, bu yanlışlarla birlikte, Türk hukuk mevzuatında yerlerini almışlardır. Hiç kuşkusuz, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli görevi olan yasama görevini yeterince yapamadığının bir kanıtıdır. Bu nedenle, Meclisin görevini yapmasını sağlayabilmek bakımından, iki partimizin temsilcilerinin önerisindeki bu teklifi, bu öneriyi kabul buyurmamanızı önemle rica ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Atilâ Sav'a teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde ikinci söz, Sayın Hikmet Sami Türk'ün.

Buyurun Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, benden önce konuşan değerli arkadaşım Sayın Sav'ın da belirttiği gibi, burada, çok önemli bir tasarının, 48 saatlik bekleme ve inceleme süresi geçmeden görüşülmesi söz konusudur.

Şüphesiz, Yüce Meclisin böyle bir karar alma yetkisi vardır; ancak, her yetkinin amacına uygun biçimde kullanılması gerekir, bir yetkinin kötüye kullanılmaması gerekir.

Son zamanlarda, çeşitli tasarılar komisyonlardan geçiriliyor, henüz mürekkebi kurumadan, henüz tasarı veya teklifler milletvekillerine dağıtılmadan, milletvekillerinin fiilen eline geçmeden, onların bir inceleme yapmasına fırsat verilmeden doğrudan doğruya gündeme alınıyor, görüşme yapılıyor ve sonuçlandırılıyor; ama, o arada, ister istemez, gözden kaçan birçok yanlışlıklar oluyor. Nitekim, Karayolları Trafik Kanununda geçenlerde yaptığımız değişiklik, bunun bir örneğidir. Başka yasalarda da benzeri yanlışları yapabiliriz.

Yasa koyucunun görevi, yasaları, Anayasaya, hukuk ilkelerine, yasa tekniğine uygun olarak çıkarmaktır. Bazı konular gerçekten çok ivedi olabilir; işte, o durumlarda ve konu elverişli olduğu ölçüde, İçtüzüğün verdiği bu olanaktan yararlanılabilinir. Yoksa, gündemde bekleyen çeşitli yasa tasarı ve önerilerini bir yana bırakarak, bazı konuların, bir sürpriz biçiminde, milletvekillerinin incelemesine fırsat verilmeden Genel Kurul gündemine alınması ve yasalaştırılmak istenmesi, uygun bir yöntem değildir. Bu yöntemi ciddî olarak tartışmak zorundayız.

Eğer, gündemin kanunlarla ilgili bölümüne bakacak olursanız, orada, dağıtım tarihleri aylar öncesini gösteren, aylar öncesi dağıtılmış birtakım tasarı ve teklifler beklemektedir; ancak, bu izlenen yöntem nedeniyle, birtakım tasarı ve tekliflerin 48 saat inceleme, bekleme süresine uyulmaksızın görüşülmesi yöntemi nedeniyle bir türlü ele alınamamakta ve yasalaştırılamamaktadır. Milletvekillerinin, yasama görevini tam olarak yapabilmesi için, yasa tasarı ve önerileri üzerinde hazırlıklı olmaları, o konuda inceleme yapmaları, gerekirse uzmanların görüşünü almaları ve burada, ister grupları veya kendileri adına konuşma yaparken, ister oylarını kullanırken, söz konusu olan yasa tasarısı veya önerisini tam olarak incelemiş bir milletvekili bilinciyle, onun gönül rahatlığıyla çalışabilmesi gerekir. Oysa, bu yöntem buna olanak vermiyor. Bu yöntem sağlıklı bir yöntem değildir. Eğer, biz görevimizi, herhangi bir yasa çıksın da, nasıl olursa olsun, nasıl çıkarsa çıksın biçiminde değerlendirirsek, bu, yanlış olur, görevimizi tam olarak yapmış olmayız. Görevimizin tam olarak yapılması, bu yasaların, gerektiği önemde haklarının verilmesi, gerektiği ölçüde incelenmesi, tartışılması ve ondan sonra oylanmasıyla olur.

Ben, şimdi, öncelikle görüşülmesi istenen, 48 saatlik bekleme süresine uyulmadan görüşülmesi istenen yasa tasarısını, daha şimdi, kürsüye gelmeden önce elime almış bulunuyorum. Başka arkadaşlarımızın benden daha iyi durumda olduğunu sanmıyorum. Nitekim, bu yasa tasarısı, Plan ve Bütçe Komisyonundan daha dün geçti. Henüz, milletvekillerimizin bu yasa tasarısını inceleme fırsatı yok, onun üzerinde düşünme fırsatı yok. Konu, şüphesiz çok önemlidir; ama, ne olur, İçtüzüğün öngördüğü süreyi bekleyelim, bu arada, milletvekillerimiz bu tasarıyı incelesinler, üzerinde düşünsünler ve buradaki tartışmaları verimli bir biçimde yürütelim ve bundan sonra da, yasama yöntemi olarak, bu yöntemi sürekli bir usul olmaktan çıkaralım. Aksi takdirde, milletvekilleri, burada, neyin üzerinde konuşulduğunu, neyin tartışıldığını çok iyi bilmeden, işte, grup başkanvekilleri bu yasanın, bir an önce çıkmasını istiyor, biz de o yönde oy kullanalım düşüncesi içerisinde çalışma yapacaklardır. Bu, yasama görevimizin tam yapıldığını göstermemektedir. Yasama görevimizin tam yapılması, her yasanın layık olduğu ölçüde incelenmesi, değerlendirilmesi ve tartışılmasına bağlıdır. Bunu yapmazsak, yanlışları kısa zamanda fark ederiz; ama, ondan sonra da bu yanlışları düzeltmek için ayrıca zaman kaybederiz veya burada yapacağımız yasalarda, Anayasaya aykırı birtakım yönler olabilir; onların belirtilmesine fırsat verilmeyebilir; daha sonra, Cumhurbaşkanı, bir kez daha görüşülmesi için geri gönderebilir veya bu yasalar Anayasa Mahkemesinden geri dönebilir. O zaman, yapılan bütün yasama çalışması boşa gitmiş olur, heba edilmiş olur, Yüce Meclisin emeği ve zamanı harcanmış olur. O bakımdan, her yasa tasarısı ve önerisinin, önemi ölçüsünde incelenmesine fırsat verilmesi gerekir, bu sürpriz yönteminin terk edilmesi gerekir, milletvekillerinin, gündemdeki sıraya göre hazırlanmasına, buraya, söz konusu olan, gündemde bulunan yasa tasarısı ve önerisiyle ilgili düşünce üretmiş olarak gelmesine fırsat vermek gerekir.

Bu düşüncelerle, genel olarak bu yöntemin terk edilmesini; ancak çok zorunlu ve istisnaî durumlarda bu yönteme başvurulmasını ve şimdi de, somut olayda, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığı ile Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, öncelikli görüşülmesinin kabul edilmemesini Yüce Meclisten istirham ediyorum.

Yüce Meclisi, bu anlayış içerisinde saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, yerimden bir şey arz edebilir miyim efendim...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce, salondaki gürültü dolayısıyla arkadaşlarımızın görevlerini yapmakta zorlandıklarını ifade etmiştim. Şu anda, salonun üst kesimlerinde oturmak durumunda olan, yerleri üst kesimde olan arkadaşlarımdan yazılı bazı talepler aldım "salondaki görüşmeleri, kürsüdeki hatip dahil, izleyemiyoruz" diyorlar. Bu arkadaşlarımız biraz sonra oy kullanacaklar; elbette, buradaki konuşmaları takip etmek suretiyle oylarını kullanacaklar.

Değerli arkadaşlarım, sohbet etmek isteyen arkadaşlarımız için kuliste yer var. Sayın milletvekillerinin kendi aralarında diyaloğa ihtiyaçları olduğunu takdir ediyorum; ama, bu diyaloğun yeri Genel Kurul salonu değil. Ben de zaman zaman sizlerle diyalog kuruyorum, onları hep yazılı yapıyorum; kürsüden arkadaşlarıma herhangi bir şey söylemiyorum, çalışmaları aksatmamak için; ama, buradan, her arkadaşımızı yazıyla uyarmaya da gücüm yetmez. Bu konuda alınacak tedbirleri arkadaşlarımız kendileri alacaklar.

Gerçekten, bu salonun bir özelliği var. Bir akustik düzen dolayısıyla, burada yapılan konuşma, yansıyarak mikrofona kadar geliyor ve mikrofondan bir uğultu salona yayılıyor. Onun için, eski salonda da ifade ettiğimiz gibi, burada, ne telefon konuşması yapılabilir ne de sohbet yapılabilir. Burada, arkadaşlarımızın sağlıklı bir şekilde kürsüdeki hatibi izleyebilmeleri, görüşlerini sağlıklı bir şekilde ifade edebilmeleri ortamını hep birlikte yaratmalıyız.

Uyarıyı yapan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

NECDET MENZİR (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun, bir sözünüz mü var Sayın Menzir.

NECDET MENZİR (İstanbul) - Sizin mikrofonunuz anlaşılıyor Sayın Başkan, diğer mikrofonlar anlaşılmıyor. Sizin konuştuklarınızı anlıyoruz.

BAŞKAN - Efendim, şimdi, arkadaşlarımız dinlemek nezaketinde bulunuyorlar, onun için rahat anlaşılıyor.

NECDET MENZİR (İstanbul) - Diğer zamanlarda da dikkat ettim, sizin mikrofonunuzda, herhalde akustik yansımayı önleyen bir düzen var, ona göre bakmak lazım.

BAŞKAN - En uygunu benim önerim zannediyorum Sayın Menzir, sohbet edecek arkadaşlarımızın kuliste sohbetlerini yürütmeleri.

Sayın Kapusuz, bir arzınız mı olacaktı?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bu tasarıyla ilgili değerli arkadaşlarımızın açıklamaları muvacehesinde bir cümle söylemek istiyorum.

Bu tasarı, 1994'te Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine girmiştir, 5 inci ayda gündemde yer almıştır. Bu konuda, biz, ilgili bütün siyasî partili arkadaşlarımızla, iki komisyon çalışmasından sonra, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bütün partilerin eşit seviyede birer temsilcisini aldık, alt komisyon kurduk, mutabakat sağladık. Meclis Başkanlığıyla da -kara paranın aklanmasıyla ilgili olarak arz ediyorum- bu konuda bir mutabakat sağladığımız için, bunu 48 saat beklemeden getirmeyi uygun gördük.

Arz eder, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, bu konudaki...

ÖNDER SAV (Ankara) - Bu cevap değil ki!.. Böyle cevap olmaz.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Benim inceleme hakkım var... Milletvekilinin inceleme hakkı var... O zaman Genel Kurul olmazdı!..

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, bu konudaki tartışma Danışma Kurulunda bitirilebilseydi, burada, öneri aleyhinde konuşan da olmazdı, kabul edilirdi.

Danışma Kurulunda kabul edilemeyen bir hususta, öneri aleyhinde konuşmak, arkadaşlarımızın en doğal hakkıdır.

Ayrıca, 48 saat geçmeden gelen bir komisyon raporunun incelenmesindeki güçlüğü de, öneri sahiplerinin takdir etmesi lazım. Bir kanun teklifinin, aylarca, hatta yıllarca önce gündeme girmiş olması, son gelen raporun aynı mahiyette olduğunu göstermez; kanun tasarı veya teklifleri komisyonlarda değişebilir; o değişiklikler, milletvekili arkadaşlarımız için çok önemli görülebilir.

Bu usule, zorunluluk olmadıkça, İktidar gruplarımızın da başvurmayacakları düşüncesiyle, bu konudaki görüşmeleri tamamlıyoruz.

Şimdi, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)

BAŞKAN - 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

2. - Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı : 101)

BAŞKAN - Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

3. - Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner'in, 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/64) (S. Sayısı : 15)

BAŞKAN - 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

4. - 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı : 104) (1)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önceki oylamayla üçüncü sıraya alınmış olan, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, Grubumuz adına Sayın Halil Cin konuşacak.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Halil Cin söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Cin.

Sayın Cin, konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA HALİL CİN (İçel) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin, onbeş onaltı yıldan beri karşı karşıya bulunduğu, gerek ekonomik yönden gerek siyasî ve kültürel yönden iç ve dışpolitikasını da çeşitli şekillerde olumsuz yönde etkileyen terör olayı, terör afetinin, ne yazık ki, bugüne kadar önü alınamamış ve her gün, Anadolu'nun çeşitli il ve ilçelerine birer ikişer, bazen daha fazla şehit gönderen bir durum haline dönüşmüştür. Bu manada, terörün, günümüzde, bütün toplumlar için arz ettiği ehemmiyetin üzerinde fazla durmaya gerek

(1) 104 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

yok. Ancak,Türkiye'de, 1984 yılından beri devam eden bölücü terör hareketi, Türkiye'nin, ekonomik kalkınmasını engellediği kadar, bölgede oynaması gereken "lider ülke" rolünü, iç ve dışpolitikasında önemli birtakım hedefleri doğrudan doğruya olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun için, terörün bir an önce sona erdirilmesi lazım. Ne yazık ki, terör hadisesi Türkiye'de başladığı zaman olayın önemi yeteri kadar anlaşılamamış; bunun, geçici bir olay olarak algılanması; hatta ekonomik, sosyal bazı sıkıntıların sonucu olan bir tepki olarak anlaşılması, olayın bir noktada hafife alınması veya tedbirler konusunda çok etkili birtakım yolların daha işin başında denenememesi sonucunu doğurmuştur. Zaman içerisinde, terörün, dışkaynaklı ve ülkemizin doğusunda ve güneydoğusunda yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın bir ayrılık hareketi olarak görülmesi, komşularımız Suriye'nin, Irak'ın, İran'ın, Yunanistan'ın, Ermenistan'ın ve diğer komşu olmayan güçlerin çeşitli şekillerde destekleri ve olaya olumsuz yönde müdahaleleriyle, terör, bugün, ülkemiz için son derece büyük bir sosyal, ekonomik nitelikli afet haline gelmiştir.

Güvenlik güçleri, terörün önlenmesinde Mehmetçikle birlikte çok büyük rol oynamakta, kan vermekte, can vermekte ve her gün, anaların, babaların, eşlerin, çocukların âdeta yürekleri paramparça olacak kayıplar ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, terörün, bölücü terör örgütü için çok önemli bir siyasî propaganda vasıtası olduğunu bilhassa belirtmek isterim. Demokratik rejimde terörün önlenmesini engelleyen en önemli unsur, demokratik rejimin, teröre terörle karşılık verememesi ve demokratik usullerden ayrılmadan insan hak ve hürriyetlerini gözeterek mücadele etmek mecburiyetidir. Bu mecburiyettir ki, devletimizi, kurunun yanında yaşı da yakmamak için, bu sosyal afete, milletimizi uzun yıllardan beri tahammül etmek mecburiyetinde bırakmaktadır; ancak, terör, eğer, alışılmış bir durum haline gelirse, bu, daha da büyük tehlikeler arz eder. Nitekim, bugün, terör, artık, bir güvenlik konusu, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün ihlali amacının yanında, ekonomik bir sektör olarak da, terör rantının belirli mihraklar tarafından paylaşılmasına yol açan bir olay durumunu ihraz etmiştir. Bu bakımdan, terörle mücadelede görev alan çeşitli güvenlik kuvveti mensuplarına bu tasarıyla teklif edilen göstergelerin yerinde olduğunu ve Grubumuzun bu teklifi aynen desteklediğini burada ifade etmek istiyorum.

Terör, Türkiye'de, ülkemizin sadece güneyinde ve doğusunda değil, maalesef, kırsal kesimden şehirlere de yayılarak Türkiye'nin büyük şehirlerine de uzanmış, geçen haftalarda yaşamış olduğumuz intihar eylemleri, halkımızın, gerçek manada, devlete olan güvenini, sisteme olan güvenini sarsar bir duruma yükseltmiştir. Bu bakımdan, terörle mücadele konusunda alınan tedbirleri, genelde, insan hak ve hürriyetleriyle, insan haklarının korunmasıyla ilgili gören çevrelerin, Avrupa Parlamentosunun, Avrupa'daki bazı müttefik ülkelerin, Türkiye'de yapılan terör mücadelesinin, tamamen, ülkede huzuru, masum vatandaşlarımızın insan hak ve hürriyetlerini, can güvenliğini, yaşama hakkını korumaya yönelik olduğunu bilhassa vurgulamak gerekir. Terör mücadelesi dolayısıyla, tarihte en büyük insan hakkı ihlallerini yapmış olan bazı Avrupa ülkeleri, Türkiye'ye insan hakları dersi vermeye kalkmakta, AGİK ve diğer anlaşmalar çerçevesi içerisinde Türkiye'ye müfettişler göndermekteler ve Türkiye'yi antidemokratik usullerle terörle mücade yapan bir ülke konumunda göstermektedirler. Bu, tamamen yanlıştır, haksızdır; çünkü, Türkiye, her demokratik ülkenin yaptığı gibi, kendi birlik ve bütünlüğünü, millî birlik ve beraberliğini sağlamak, korumak amacıyla gerekli yasal tedbirleri almak mecburiyetindedir ve bunu yapmaktadır.

Türkiye'nin bölgedeki konumu, güney ile kuzey arasında, doğu ile batı arasında yer alan köprü vaziyeti, stratejik önemi şüphesiz ki, terörün Türkiye'de devamı yolunda, Türkiye'nin düşmanı olan dış ve iç güçleri harekete sevk etmekte, onları, Türkiye'nin aldığı tedbirleri, yasal tedbirleri engelleme yolunda birtakım gayretler içine sokmaktadır.

Türkiye, hiçbir zaman oyuna gelmemelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, ülkemizde insanımızın huzur içinde yaşamasını önleyen, masum insanların hayatını ortadan kaldıran ve dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyetinin misakımillî sınırları içerisinde, bir ve bütün, üniter devlet yapısını bozacak olan her türlü harekete karşı birlik ve tek bilek, tek yürek görüntüsü sergilemesi ve bu konuda alınacak tedbirleri desteklemesi gerekir. Biz, bu anlamda, teklif edilen kanun değişikliğini destekliyoruz ve hatta, imkânı olsa devletimizin, terörle mücadele eden insanlara daha çok imkân yaratılmasından, hayatını her an tehlikeye atan, çoluğunu çocuğunu yetim bırakmak tehlikesini yaşayan bu insanların desteklenmesinden yanayız.

Terörle mücadele konusu konuşulurken, mutlaka, dün, bazı üniversitelerimizde yaşanan olaylara da temas etmeden geçemeyeceğim.

Değerli milletvekilleri, 2547 sayılı Kanunla Türkiye'de yapılan yükseköğretim reformunun yıldönümü dolayısıyla, dün, İstanbul Üniversitesinde, Ankara Üniversitesinde, Ege Üniversitesinde ve diğer bazı üniversitelerde, öğrenci eylemleri vaki olmuştur; ancak, televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla, bu olaylar, ne yazık ki, gerek güvenlik güçlerinin müdahale usulleri, öğrenciye bakış, yaklaşım tarzları, öğrenciyi bu hareketinden vazgeçirme eylemi gerekse öğrencinin hareketinin amaçları açısından, incelenmeye değer. Güvenlik güçleri, öğrencilere, gerçekten, son derece haşin ve kan dökülmesi sonucunu doğuracak tarzda, acımasızca davranmıştır dersek, çok sevdiğim ve -sekiz yıl Polis Enstitüsünde öğretim üyeliği yaparak- yetiştirilmesine katkıda bulunduğum emniyet mensuplarımızı herhalde üzmüş olmam. Her zaman, biz, gerek Anavatan Partisi gerekse şahsım olarak, güvenlik güçlerinin, düzeni bozan hareketlere karşı, rejime yönelen eylemlere karşı verdiği mücadelenin yanında olmuşuzdur. Bu anlamda bir ihtirazî kayıt koyduktan sonra, öğrenci hareketlerine karşı daha hoşgörülü olmak gerektiğine inanıyoruz; çünkü, bu çocuklar, söyledikleri sloganlar ne olursa olsun, düşünceleri mevcut rejime, sisteme, yasalara ne kadar aykırı olursa olsun, bizim çocuklarımızdır ve bunları biz eğitim-öğretim amacıyla üniversitelere göndermişiz. Bir noktada, devlete ve devletin güvenlik güçlerine emanettir bu çocukların can güvenlikleri. Bu manada, toplum psikolojisi, bu tür kitle olaylarının tabiî özelliği sebebiyle, güvenlik güçlerinin, olayı önlerken biraz ölçüyü kaçırmış olması ve öğrencilere sert davranması, gerçekten üzücü olmuş ve gelecek olayları, yeni birtakım çatışmaları ortaya çıkarabilecek bir duruma sebep olması açısından da, endişe verici bir vaziyet arz etmiştir. Ancak, şunu da belirtmek lazım ki, gençler, haklarını meşru zeminlerde, yasalara uygun olarak aramak mecburiyetindedirler.

Üniversite gençliği, Türkiye'yi gelecekte yükseltecek, yüceltecek ve millî, laik, demokratik hukuk devleti olan Cumhuriyetimizi sonsuza kadar yaşatacak olan gözbebeğimiz insanlardır. Onların, şimdiden, kurallara uymak, yasalara daima saygılı olmak konusunda bir alışkanlık kazanmaları ve bu alışkanlığı, kendileri için vazgeçilmez hareket düsturları olarak benimsemeleri de ülkemizin geleceği ve çıkarları açısından çok önemlidir.

Öğrencilerimizin kullandığı sloganlara baktım, bunların hiçbirisinin üniversite düzeniyle ilgisi olmadığını gördüm. Bu öğrencilerimizin içerisine, muhtemelen, öğrenci olmayan, çeşitli ideolojik mihrakların militanları da katılmış ve öğrencilerimizi, siyasî ve ideolojik amaçlarla aldatmışlardır; polise karşı gelmeye, düzene karşı gelmeye teşvik etmişlerdir.

Üniversite öğrencisi -temennimiz odur ki- bir öğrenci hareketiyle, kendi sıkıntılarını, üniversite ve yükseköğretimin sorunlarını dile getirirken, mutlaka, yasal çerçeve içerisinde ve bu sorunların çözümünü isteyen davranış ve isteklerle ortaya çıkmalıdır. Batıda öğrenci hareketleri görüyoruz, üniversitesine daha çok kadro istiyor, daha çok öğretim üyesi istiyor, kendisine kültürel, sosyal nitelikli tesisler istiyor. Bizim öğrencimiz de, devletimizden bunları istemelidir; yoksa "demokratik üniversite", "herkese eğitim" vesaire gibi, hakikaten ideolojik, siyasî sloganlar olarak kullanılmış olan birtakım görüş ve düşüncelerle ortaya çıkmamalıdır. Bu, öğrencilerimizin haklı isteklerinin kamuoyunda değerlendirilmesini ve yerine getirilmesini de tehlikeye atar. Bu manada, dünkü üniversite olaylarında, öğrencilerimizin hareketlerinin, eylemlerinin, güvenlik güçlerimiz tarafından biraz daha hoşgörüyle karşılanması halinde kan akmayabilirdi. Gençlerimiz de, düzene, nizama riayet etmek suretiyle, böyle bir olaya sebebiyet vermemiş olurlardı.

Temennimiz, bundan böyle, olayların, daha sağlıklı, daha sağduyulu bir anlayış içerisinde değerlendirilerek, üniversitelerimizin, böyle, yeni üzücü olaylar yaşamamasıdır. Öğrenci velilerimiz endişe etmesinler, bu 1 milyon 200 bin örgün öğretim öğrencisinin sadece...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Cin, konuşma süreniz bitti; lütfen, son cümlenizi söyleyin.

HALİL CİN (Devamla) - Bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkan.

Öğrenci velilerimiz üzülmesinler, şu anda, Türkiye'de, 1 milyon 200 bin civarında örgün öğretim öğrencisi vardır, üniversitelerde bu tür olaylara katılan öğrenci sayısı binde 1 veya binde 2'dir. Türkiye Cumhuriyeti eğitim öğretim kuruluşları, huzur içerisinde eğitim öğretim yapmak mecburiyetindedir. Bu, ülkemizin geleceği açısından olduğu kadar, bugün siyasetimizin içerisinde bulunduğu bunalımlı dönemin aşılması bakımından da zorunludur.

Hepinize saygılar sunarım değerli milletvekilleri. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Halil Cin'e teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ünal Erkan.

Buyurun Sayın Erkan. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ÜNAL ERKAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinize saygılarımı sunuyorum.

375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci maddesinde yapılması düşünülen değişiklikle ilgili Doğru Yol Partisi Grubunun düşüncelerini sizlere arz edeceğim.

Öncelikle, tüm milletimizin, elbette, içi sızlayarak yakından izlediği terörle mücadelede bulunduğumuz noktanın tespitine ve bundan sonra, millet olarak, devlet olarak, yapılması gerekenlere, daha iyi noktalara gidebilmek için yapılması gerekenlere, dikkatlerinizi çekmeye çalışacağım.

Ülkemiz, maalesef, kimi komşularınca ve kimi daha uzaktaki dost gözüken ülkelerce, kimi zaman da düşmanlığı aleniyete dönüşmüş olan ülkelerce, terörü körükleme, teröre destek vermeleri açısından, hedef olarak seçilmiş; ama, ülkemizin bu anlamdaki hedef olma hali de, cumhuriyet sonrasının en az son otuz yılını kapsamış bulunmaktadır.

1980 öncesinin terör organizasyonlarıyla, 1980 sonrasının terör olayları arasındaki farklılık, elbette, kendiliğinden anlaşılmaktadır. 1980 öncesinin teröründe ideolojik yaklaşım hâkim iken, köken farklılığına dayalı bölücü anlayış, bölücü organizasyon mümkün mertebe maskelenmiş, kamufle edilmişti; ama, 1980 sonrasında, özellikle 1984'te, bölücü terör örgütünün silahlı propaganda eylemlerine başlamış olmasıyla, artık, terörün 1980 öncesindeki görünümü kendiliğinden ortadan kalkmış ve herhangi bir gizlemeye ihtiyaç da görülmeden, ülkede köken farklılığına dayalı olarak bir terör organizasyonu, silahlı propaganda hareketinin başladığı ve hedefin, değişik kademelerden geçildikten sonra, Türk Devletini, vatanı ve milletiyle bölme olarak tespit edildiği de, hiç çekinmeden, Türk kamuoyuna, dünya kamuoyuna değişik vesilelerle ifade edilmiştir. Ara ara sapmalar olmuştur tabiî "hedefimiz ülkeyi bölmek değildir, nihaî hedeftir ülkeyi bölmek" şeklinde; ama, kamuoyu, bölücü terör organizasyonunun, çoğu zaman diğer terör örgütleriyle de işbirliği yapan bölücü terör organizasyonunun ana hedefinin, büyük Türk Devletini, vatanı ve milletiyle bölmek olduğunu gayet yakından bilmektedir.

Terörle mücadele, elbette, kolay bir iş değildir. Bugün, dünyanın muhtelif ülkelerinde, benzeri terör hareketleri, tüm dünya kamuoyunun gözü önünde cereyan etmektedir; kimi yüz yıldır bu mücadeleyi sürdürmektedir, kimi elli yıldır bu mücadeleyi sürdürmektedir, kimi daha az süredir bu mücadeleyi sürdürmektedir; ama, hangi ülkede olursa olsun, bölücü terör organizasyonlarına, ülkeyi bölme imkânı vermeme konusunda bütün ülkeler mücadelelerini ciddiyetle sürdürmektedir. Tabiî ki, Türk Devletinin yaptığı, yapacağı da bu çerçeve içerisinde değerlendirilmelidir.

Terörle mücadelede, geçtiğimiz oniki yılın, elbette, bir bölümü terör örgütünü tanıma anlamındadır. Terör örgütünü kendi iç organizasyonu itibariyle tanıma anlamında, terör örgütüne dış destek veren ülkeleri tanıma anlamında, terör örgütünün örgütlenme biçimini tanıma, öğrenme anlamında, onun imkân ve kabiliyetlerini tespit anlamında, elbette lojistik destek arayışları, propaganda vasıtaları, dış ülkelerden ne türlü, ne suretle yararlandığını tespit anlamında elbette bir zamana ihtiyaç vardı. 1984'te başlayan silahlı propaganda eylemleri ve daha sonra yapılanlarla -biraz evvel arza çalıştığım tespitler ve benzeri tespitler daha sonra gerçekleştiği için- terör örgütü, bir süre milletimizin moralini bozma noktasına gelecek kadar eylemlerini ileri noktalara götürmüştür.

Tabiî, geride kalan oniki yıl içerisinde, bölücü terör örgütü, en az yarısı kadın, çocuk ve ihtiyar olmak üzere, onbinlerce insanımızı katletmiş; elbette, binlerce vatan evladı da, ülke bütünlüğüne yönelen bu terör eylemlerinin içinde olanları etkisiz kılmak için yürüttüğü mücadelede şehit olmuştur. Terör örgütünün eylemleri sonucu, gerek güvenlik kuvvetlerinden gerekse sivil vatandaşlarımızdan sakat kalan binlerce insan bu toplumun içinde, elbette, birer terörle mücadele abidesi olarak yaşamaktadır; ama, terör örgütü, insanlık dışı yapısına paralel, insan haklarına aykırı varlığına paralel davranışları sonucu, o şehitlerimizin yaşama hakkına el uzattığı gibi, birkısım vatandaşlarımızın uzuv bütünlüğüne de el uzatmak suretiyle binlerce insanımızın bu toplumda sakat yaşamasına neden olmuştur.

Aslında, toplumumuz, terör örgütünün iç yüzünü ve ona destek veren bütün dışkaynakları, dış çevreleri, dış ülkeleri bilmektedir.

Terörle mücadelede, günümüzde, geldiğimiz nokta, elbette, şehitlik pahasına, bir yığın vatandaşımızın ve güvenlik görevlimizin sakat kalmasına ve bu ülkenin ekonomik imkânlarından önemli bir bölümünün bu mücadeleye harcanmış olmasına karşılık, emekler boşa gitmemiş ve bölücü terör örgütü, bir zamanlar zannettiği gibi, silahlı mücadeleyle, Türk Devletinin topraklarının bir bölümünü alabilme hayalinden, silahlı mücadeleden vazgeçmemiştir; ama, Türk Devletinin kahraman güvenlik kuvvetleriyle mücadele ederek bu güzel vatanın topraklarını alabilme imkânı olmadığını anlamıştır. Ancak, anlamıştır da mücadeleye niye devam etmektedir? Elbette, bölücü terör örgütü kendisine bir yol çizmiştir ve onun arkasında, elbette, hepsinin ismini bildiğimiz, yeri geldiğinde de söyleyeceğimiz, bir yığın yabancı ülke vardır; bunların bir kısmı dost gözüken, çevremizdeki ülkelerdir. Tabiî ki, o ülkeler desteklerini çekmedikçe, bölücü terör örgütünün hayal ettiği noktaya mevziî terörist eylemlerle; ama, her hâlükârda, daha geniş propaganda imkânları ve dış desteği kaybetmemek suretiyle, dış ülkelerde yürüteceği mücadeleyle, hedefine ulaşacağı, hedefine varacağı hayali, örgütün tüm yöneticilerinin zihninde, elbette, taptaze durmaya devam edecektir.

Terörle mücadele şehirlerde devam etmektedir. Elbette, terörle mücadele sekiz on yıl önce, beş altı yıl önce veya dört beş yıl önce olduğu gibi, şehirleri yaşanmaz hale getiren terörle mücadele şeklinde değildir. Terör örgütleri, geçen zaman içerisinde, büyük ölçüde, etkisiz hale getirilmiştir ve şehirlerde, ilçelerde, beldelerde hatta, köylerin hemen hemen tamamına yakınında huzur ve güven ortamı, neredeyse, bozulmayacak hale gelsin gayreti içerisinde oldukça güvenli hale gelmiştir.

Kırsalda, terör örgütünün geçmiş yıllarda gösterdiği etkinliği gösterme imkânı ortadan kaldırılmıştır. Ancak, ülkenin zaman zaman Sıvas'a kadar uzanan kırsalında, terör örgütünün militanları -şu kadarlık militanla, bu kadarlık militanla- varlığını sürdürmeye ve terör eylemlerini kimi zaman güvenlik kuvvetlerine yönelik, kimi zaman masum vatandaşlarımıza yönelik olarak -etkisi azalmış olsa da- sürdürmektedirler.

Sınır boylarımızın bir bölümü terör örgütünün, elbette, hareket alanı içerisindedir. Hem dost Müslüman İran topraklarının bir bölümünde terör örgütünün militanları barınmaya devam etmektedir hem de komşu Suriye'nin topraklarından terör örgütünün yararlanma hali devam etmektedir.

Komşumuz Yunanistan'ın terör örgütüne bakışını hepimiz biliyoruz; o bakışta, devletimiz ve milletimiz lehine herhangi bir gelişme söz konusu olmamıştır.

Terörü etkileyen faktörlerden biri, Kuzey Irak'ın bugünkü görünümüdür. 36 ncı paralelin kuzeyinde oluşturulan bölge, maalesef, terörle mücadeleyi daha önceki tarihlere göre, bu oluşumdan sonraki tarihlerde, bize daha da zarar verecek noktalara getirmiştir. Sanki, Körfez Savaşı bizim sınırlarımızın bitişiğinde bir başka oluşumu meydana getirirken, terör örgütüne de orada, sanki, bir yerleşme alanı tanımıştır.

Görüntü budur; bu görüntüyü değiştirmek için verilen uğraşlar vardır; ben, yeterli olmadığına kaniim; bu uğraşları devam ettirmek mecburiyeti vardır. Bölücü terör örgütü, Kuzey Irak'ın kuzeyinde, İran sınırı ile Türkiye sınırı arasında, 36 ncı paralelin oluşumundan bu yana, varlığını sürdürmektedir ve oradan Türkiye'ye girip, kimi vatandaşlarımıza, kimi güvenlik kuvvetlerine zarar verdiği gibi, lojistik ikmalinin bir bölümünü de o alandan yapmaktadır.

Kuzey Irak'taki, güçler arasında zaman zaman kavgalar, çatışmalar cereyan etmektedir; ama, Kuzey Irak'ta bölücü terör örgütü, kim ne derse desin, üçüncü bir otorite olma potasına girmiştir. Orada, terör örgütünün varlığı devam etmektedir. 36 ncı paralelin kuzeyindeki oluşumun başladığı tarihten itibaren de, elbette, Türk Devletinin, Türk Milletinin ekonomik yaşamına uygulanan ambargo, ciddî ölçüler içerisinde zarar vermiştir.

Oradaki gidiş, ayrı bir otoriteye gidiş, ayrı bir devlete gidiştir. Gerçi, Türk Devletinin politikası burada bellidir; Türk Devleti, Irak Devletinin toprak bütünlüğünden yanadır; ancak, toprak bütünlüğünden yana olmayı, gözlemlerle değil, daha aktif uygulamayla sağlamanın mümkün olacağını da hatırlardan uzak tutmamalıdır diye değerlendiriyorum. Oradaki, bizim dışımızdaki gelişmeler, dünyanın muhtelif yerlerinde, ülke bütünlüğüne yönelik gelişmelerle bir araya geldiğinde, elbette, önlemlerimiz sağlıklı olmazsa, gelecekte pişmanlık fayda etmez. Türk Devleti, Kuzey Irak'ta, Türkmeniyle, Kürt kökenlisiyle, Nasturîsiyle, Arap kökenlisiyle ve diğer kökenlerden gelenleriyle, orada, can ve mal güvenliği içerisinde, elbette, insanca yaşamanın arayışını, bu arayışta samimî olması gereken ülkelerle beraber aramalıdır; ama, her hâlükârda, Irak Devletinin toprak bütünlüğüne halel getirici gelişmelerden de vazgeçilmelidir. Hayır, böyle bir şey yapmıyoruz diyerek, bu meseleyi ipe un serer gibi uzattığımız sürece veya bu mesele uzadığı sürece, üç beş sene sonra karşımıza bugünkü manzaranın dışında bir manzara çıkar; o zaman iş işten geçer; komşu ülkelerle beraber, bölgenin dengesi gerçekten bozulur ve tabiî, bundan da en büyük zarar görecek ülkelerden biri biz oluruz.

Kuzey Irak'ta, Irak Devletinin toprak bütünlüğü sağlanmalıdır. Kuzey Irak'ta, bölücü terör örgütü, bırakın üçüncü bir otorite olmayı, o topraklarda barınamayacak hale gelmelidir, bunun önlemleri alınmalıdır. Kuzey Irak'a, orada yaşayan insanların insan hakları öncelikli olmak üzere, onların, can, mal güvenliklerinin ve insan olmaktan kaynaklanan kullanılması gereken hürriyetlerinin güvencesi olma amacıyla girilmişken, hemen bitişikteki, güneydeki insanlar fazla düşünülmemiştir. Onların da yaşamlarını, yani, 36 ncı paralelin kuzeyi veya güneyindeki Türkmenlerin de insanca yaşamalarını mümkün kılacak tedbirler mutlaka geliştirilmelidir. Bu arada, Türk Devleti, Türk Milleti aleyhine gelişen ambargonun, bir başka ülkeyi cezalandıralım derken, cezalandırılan, Türkiye'ye zarar veren bu ambargonun ortadan kaldırılması sağlanmalıdır. Terör örgütüne moral verecek davranışlardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Terör örgütünü muhatap kabul etme yanlışlığı, terör örgütüne mücadele azmi, mücadele gücü verir; bu yanlıştan mutlaka kaçmalıyız. "Ne kadar daha devam edecek bu mücadele, çok para harcıyoruz, bu böyle mi sürecek" anlayışı da, bence, orada yürütülen, bölgede yürütülen, Türkiye'nin her tarafında yürütülen ve yürütülmesi gereken mücadeleyi zaafa uğratır. Terörle mücadele kolay bir olay değildir; "kes at" diyecek hiç kimsenin, ne hakkı ne haddi söz konusudur. Hiç kimse, bu vatanı bölmeye muktedir değildir, böyle bir düşünceyi kafasının içinden geçirmeye de muktedir değildir. Kafasının içindekini dışa yansıttığı zaman zaten suçtur da, buna karşı çıkanlar da vardır, saygı duyuyorum düşüncelerine; ama, bir ülkenin bölünmesi konusunda bir yapının içinde, bir anlayışın içinde olmak, dünyanın hiçbir yerinde de mümkün değildir.

BAŞKAN - Sayın Erkan, son 1 dakikalık süre içindesiniz; buyurun.

ÜNAL ERKAN (Devamla) - Özgürlükler bir ülkenin bölünmesinin, demokrasi bir ülkenin bölünmesinin aracı elbette olamaz. Tabiî ki, bu işi daha süratle bitirelim -onun yan çalışmaları gerekiyor- dışpolitikada daha etkili olalım; terör örgütüne güç veren, destek veren, toprak veren, ekonomik imkân veren, propaganda çalışmalarına katılan, hatta, bize insan hakları maskesi altında zorlama yapanların akıllarını başlarına getirici diplomatik gayretleri, diplomatik çabaları daha etkin hale getirelim; yani, terör örgütünün dış desteğini azaltmaya çalışalım. Tabiî ki, teröre kaynak olan, zemin hazırlayan ekonomik meseleleri, sağlık problemlerini ve diğer problemleri daha ciddî, daha hızlı -hani Aspirin verir anlamında değil, yapacağız edeceğiz değil- çözmeliyiz.

BAŞKAN - Sayın Erkan, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ÜNAL ERKAN (Devamla) - Bu mücadele, elbette, bir süre daha devam edecektir. Evvela, terör örgütüne topyekûn karşı çıkmanın yolunu bulalım. Bugün, Türkiye'de, bazı çevreler suskundur. "Teröre karşıyım" demeyip "her türlü teröre karşıyım" demek, terör örgütüne moral vermektedir. Terör örgütü zaten terörist bir örgüttür. Terör örgütünün etkisiz kılınmasını mümkün kılacak dış ve iç çalışmaları, ekonomik çalışmaları hep beraber yapmak, topyekûn yürütmek mecburiyetindeyiz.

Getirilen tasarıyla, daha önce yürürlüğe konan, operasyon personeline gerek olağanüstü hal bölgesinde gerek mücavir alanda gerekse diğer kritik alanlarda tazminat vermeyi öngören yasanın geçmiş uygulamasından edinilen deneyimlerle yeni bir uygulama gündeme getiriliyor. Bu uygulamayla, geçmişin tecrübelerinden yararlanılarak daha dengeli bir yasa gündeme geliyor. Bu arada, en önemlisi şudur: Geçmişte, yasanın uygulamasında, terörle mücadelede yaralanan, hastalanan, sakatlanan personele, tazminatlar, orada kesilip ödenmiyordu. Yeni tasarıyla bu üzücü, yanlış uygulama da ortadan kalkmış olacak ve oniki ayı geçmemek suretiyle, terörle mücadelede yaralanan, sakat kalan, hastalanan güvenlik kuvvetlerine tazminat ödenme hali devam edecektir.

Zamanım doldu. Ben, terörle mücadele eden kahraman askerimize, Mehmetçiğe, kahraman polisimize, kahraman korucularımıza, onlara destek veren büyük Türk Milletine şükranlarımı sunuyor, Doğru Yol Partisi Grubu olarak bu tasarıya kabul oyu vereceğimizi arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ünal Erkan'a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Refah Partisi Grubu sözcüsü Sayın Hüseyin Arı'ya söz veriyorum.

Buyurun Sayın Arı. (RP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan önce, OHAL bölgesinde veya bölge dışında terörle mücadelede hayatlarını kaybeden subay, assubay, öğretmenlerimiz ve diğer vatandaşlarımıza rahmet, aziz milletimize başsağlığı diliyorum.

Bölgede, terörle mücadelenin bitmesi, başta bu Meclisin, dolayısıyla, bütün aziz milletimizin en büyük arzusudur. Hükümetimiz de, çalışmalarını bu yönde sürdürmektedir.

Biz, daha önce, Millî Savunma Komisyonu üyeleri ve İçişleri Komisyonu üyeleriyle birlikte bölgeye yapmış olduğumuz bir tetkik gezisinde şunlarla karşılaştık: Önce, Olağanüstü Bölge Valiliğinde aldığımız brifingde, şu husus bilhassa belirtildi: Terörle mücadelenin, istihbarata dayandığı, bunun nokta istihbaratı olduğu ve ayrıca, bir bölümünün silahlı mücadele olduğu; bunun da, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere, güvenlik kuvvetlerinin görevi olduğu; daha sonra, bölgede alınması gereken ekonomik ve sosyal tedbirler ve bir diğer husus olan terörün dış desteği hususunda bilgiler verildi. Bu arada, istihbaratın, maalesef, yüzde 50 nispetinde başarılabildiği; ama, bunun yanında, terörle silahlı mücadelede, fedakâr Silahlı Kuvvetlerimiz mensuplarının ve güvenlik güçlerimizin bihakkın bu mücadeleyi yerine getirebildiği -yani, silahlı mücadelenin tam olarak verildiği- kaydedildi. Noksanlığın ise, bölgede alınması gereken sosyal ve ekonomik tedbirler -yani, terörle mücadelenin ekonomik ve sosyal boyutlarının- olduğu; ayrıca, teröre verilen dış desteğin çok önemli olduğu; bunun da -gerek Olağanüstü Hal Komutanlığı olarak gerekse Olağanüstü Hal Bölge Valiliği olarak; istihbarat konusunda, bölgede alınacak olan ekonomik ve sosyal tedbirler konusunda ve teröre sağlanan dış destek konusunda- bölgedeki güvenlik güçlerinin ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin boyutlarını aştığı, bu hususlarda, bilhassa siyasî güce görev düştüğü bize belirtildi. İstihbarat konusundaki yetersizliğin, istihbarat kaynaklarının -mesela MİT istihbaratı, Emniyet istihbaratı, Jandarma istihbaratı, Silahlı Kuvvetlerin "muhabere istihbaratı" dediğimiz cephe istihbaratı konularındaki istihbarat kaynaklarının- ayrı ayrı değerlendirildiği, dolayısıyla, bir bütünlük oluşturulamadığı, bunun bir noksanlık olduğu; bundaki muvaffakiyetin menfi yönde etkilenmesinin sebebinin, bir noktada, istihbaratın birleştirilememesi olduğu ifade edildi.

Ayrıca, bölgedeki sosyal ve ekonomik tedbirlerin de hükümetlere ve Yüce Meclise düşen bir görev olduğu, bizce de orada değerlendirildi. Teröre sağlanan dış destek, başta komşu ülkeler ve dolayısıyla terörü körükleyen diğer dış mihraklar konusunda, terörün dış desteğinin kesilmesinin de hükümetlerin bir görevi olduğu ve Yüce Meclise düşen bir görev olduğu, yine orada değerlendirildi.

Geçmiş Cumhuriyet hükümetleri de, aynı konuda benzer tedbirler almışlardır. Hükümetimiz de, bu noktadan hareketle, bilhassa, teröre dış destek sağlanma yollarının kesilmesi hususunda önleyici tedbirler almakla kendini görevlendirmiştir. Ayrıca, bölgedeki ekonomik ve sosyal tedbirler konusunda -Hükümet Programı çerçevesinde- bütün kaynakları seferber edeceğimiz, programda belirtilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bölgedeki terörün bitirilmesini hepimiz arzulamaktayız. Biz, Komisyon üyeleri olarak, bölgede yaptığımız tetkik gezisinde, güvenlik güçlerimizin görev yaptığı yerlere bizzat gittik; 2 500 metre yukarıdaki tepelerde, 24 saat esasına göre, ne şekilde görev yaptıklarını bizzat gözlerimizle gördük; büyük bir fedakârlık örneği gösterilmektedir; komutanlarıyla, erleriyle, hep birlikte, 24 saat nöbet tutmaktadırlar.

Bu konuda, Hükümetimiz, gereken tedbirleri almakta kararlıdır. Buraya getirilen kanun hükmünde kararnamenin değişiklik tasarısı, aslında, geçmişte yapılan uygulamaların düzeltilmesi şeklindedir; yani, yeni getirilen bir şey yoktur, sadece dengesizliklerin düzeltilmesi şeklinde olacaktır.

Bunun bu şekilde düzenlenmesi, geçmiş hükümetler döneminde de ele alınmış; fakat, bizim Hükümetimize kısmet olmuştur. Onun için, bu düzenlemeyi, Hükümetimiz ve Refah Partisi Grubu olarak, canı gönülden destekliyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına konuşan Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı'ya teşekkür ediyorum.

Gruplar adına, dördüncü sırada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mahmut Işık söz talebinde bulundular.

Buyurun Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Işık, konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin bir maddesinde yapılacak değişiklikle, özellikle olağanüstü hal bölgesindeki, İçişleri Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığına bağlı silahlı kuvvetlerimizin görev yapmaları esnasında ödenecek tazminatlar, er ve erbaşlarımıza sakatlık anında ödenecek tazminatlar ve istihbarat kuvvetlerine verilecek ilave tazminatlar hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşünü arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, çok güzel bir yasa tasarısını tartışıyoruz. Öncelikle, bu nedenle, Yüce Meclisi kutluyorum; ama, yasa tasarısıyla ilgili başka -özellikle, terörle ilgili bölgelerde- neler yapabiliriz, o konudaki görüşlerimizi de bilgilerinize sunacağım.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tasarıya karşı değiliz, bu tasarıya gönülden inanıyoruz. Kurtuluş Savaşımızda da, Türkiye'nin bundan önceki geçirdiği sıkıntılarda da, insanlarımız, milletimiz -sabahlara kadar mermi taşımadan tutun- bütün imkânlarını ülkenin bölünmez bütünlüğü için sarf etmiştir; böyle bir milletin çocuklarıyız. O nedenle de, ülkemizi bölmek isteyenlere karşı verilen mücadelede, kahraman askerlerimizin, diğer güvenlik kuvvetlerimizin bu tür tazminatlarına, milletimizin çok destek vereceğine yürekten inanıyorum.

Ben, bürokrasiden geldiğim için, bir konuyu yüksek bilgilerinize sunmak istiyorum. Bu, acaba ne kadar bürokrasi nedeniyle takılabilir ya da biraz sıkıntı verebilir diye düşünüyorum. Tasarının içeriğinde, İçişleri Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığının teklifiyle, Maliye Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle ve Başbakanın onayıyla tazminatların ödeneceği hükme bağlanıyor. Şimdi, bürokratik engellerin biraz yavaş yürüdüğü ülkemizde, acaba, bu, bir sıkıntı verebilir mi diye düşündüm; fakat, herhalde, komisyonlarımızdaki arkadaşlarımız bunu tartışmıştır. Bundan önce de, gerek İçişleri Bakanlığında gerekse Millî Savunma Bakanlığında, Başbakanlıkta bununla ilgili hususlar daha seri şekilde yerine getirilmelidir; belki de getirilmiştir.

Diğer taraftan, biz, tasarıda, yalnız, terörün silahlı mücadelesini yapan güçlerimizi düşünmüşüz. Bizim parti olarak görüşümüz şudur: Terörden etkilenen birimleri de, kişileri de buna katmak gerekir. Örnek olarak sunmak gerekirse, özellikle, terörün kapsamı içerisine girmeye zorlandığı bir bölgenin milletvekilli olarak, ben, diğer kamu görevlilerimizin de terörden çok etkilendiklerini gördüm. En az, kırsal kesimde mücadele eden bir subayımız, bir erimiz, diğer bir polisimiz kadar terör bölgesindeki öğretmenlerimiz de, son derece terörden etkilenmektedirler. Hatta "ya bu bölgedeki terörü bitirin ya da ben, görevden almazlarsa mesleğimden bile istifa edeceğim; sabahlara kadar uyku uyumuyorum, nöbet tutuyorum" diyen öğretmenlerimize, ebelerimize rastladım. Onun için, Hükümetin, kısa sürede, bununla ilgili olarak da mutlaka bir tasarı hazırlayarak Meclise getirmesi gerekmektedir.

Kendi ilimden -mutlaka, güneydoğudaki iller bundan daha çok etkilenmektedir- örnek vermek istiyorum: 1995 yılında, Sıvas'a 322 öğretmen tayin edildi; maalesef, 22 öğretmen gidebildi -kaldi ki Sıvas, terörde, kontrollü bir bölgedir de- diğerleri gitmedi. Bunun anlamı şudur: Öğretmen "benim tayin olduğum köyde terör vardır, benim hayatî tehlikem vardır; o nedenle gitmiyorum" demektedir. Şimdi, birinci derecede terörden etkilenen bölgedeki tüm kamu görevlileri, yine Hükümet tarafından özel olarak hazırlanacak bir yasa tasarısıyla ya da bakanlıkların kendi yöntemleriyle, yeniden gözden geçirilmelidir. Öğretmenler bunun içerisinde sayılabilir; ebe, hemşire diğerleri sayılabilir; başka kamu görevlileri de bunun içerisinde sayılabilir. Terörle mücadele edebilmenin altyapılarıdır bunlar. Eğer, bir öğretmen, köydeki teröre destek veren ya da yanlış uygulamalarda bulunan köylüyü iyi eğitemiyorsa, bu, biz istediğimiz kadar silahlı mücadeleyi en güçlü şekilde yapalım o bölgede terörün önüne geçemeyiz demektir.

Diğer bir husus da şudur: Yine, köydeki terörden etkilenen, köyünü boşaltan ya da köyünün bir kısmını boşaltıp bir kısmında az bir insan kalan köylerimiz de bulunmaktadır. Köyü komple boşalanlar, yeniden köye dönüşle ilgili proje nedeniyle mutlaka desteklenmelidir. Buralardaki köylülerimizin o yörenin özelliklerine göre, eğer hayvacılık yapacaklarsa hayvancılıkta, tarımla iştigal edeceklerse o konuda desteklenmeleri de, takdir edersiniz ki, terörün kırılması konusunda bir altyapı olacaktır.

Kaldı ki, köylerini boşaltıp kent içlerine gelen yurttaşlarımızın birçoğunun çocuklarını okula gönderecek paraları ve çocuklarına okuma olanağı sağlayacak başka imkânları bile bulunmamaktadır. Bu nedenle de, özellikle terörle ilgili kırsal bölgelerdeki yatılı bölge okulları, mutlaka, kapasitelerinin üzerine çıkarılabilmesi için, özel bir programla, Millî Eğitim Bakanlığınca ve diğer kamu kuruluşlarımızın da katkılarıyla, desteklenmelidir. Köyden şehire gelen, ama kendi çocuğunu okutamayan yurttaşlarımızın bu ihtiyaçları, mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır ve bu sorunlar çözümlenmelidir.

Diğer taraftan köyünü boşaltarak, kentine, ilçesine, kazasına ya da özellikle terör bölgesine yerleşen -örneğin, Hâkkari'nin nüfusu, 3 katına çıkmıştır; ama, orada, sadece, terörden etkilenip gelen insanlara yardım eli uzatan Sosyal Dayanışma Fonu vardır; Sosyal Dayanışma Fonunun olanakları da, maalesef, köylerini boşaltan insanlarımız için yeterli değildir; o nedenle- o insanlarımızla ilgili diğer yeterli tedbirler de alınmalıdır. Yeniden köylerine dönenler için, mutlaka, köylerinin yeniden yapılması ve hayvanlarıyla ilgili ya da başka iştigal konuları varsa onlarla ilgili şeylerin yapılması da gerekmektedir.

Anavatan Partisi sözcüsü değerli arkadaşım değindiği için, ben de değinmek istiyorum. YÖK ve üniversite sisteminden memnun olmayan öğrencilerin şikâyet etmeleri, bize göre, gayet doğaldır; ama, bu şikâyetlerini, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde ve yasalar çerçevesinde yapmalarını ister ve bekler ve eğer iktidar olsaydık, bunu sağlamak için de gerekli tedbirleri alırdık diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu memleketin Cumhurbaşkanı bile, hakkını, bir zamanlar, meydanlardan almıştır; haksızlıklara karşı, o meydanlarda nutuk atmıştır; bugün de, devletimizin en yüce katında oturmaktadır. O nedenle, yasal çerçevede hak aramanın önüne -benim izlediğim şekilde; ki, hoyrat bir şekilde- durmayı hoş karşılamamız mümkün değildir.

Polisimiz, elbette yasalar çerçevesinde görev yapacaktır, elbette yasalara uymayan ya da toplum içerisinde kargaşa yaratan insanlara karşı gerekli tedbirleri alacaktır; ama, akşamki manzaralar, sanıyorum, beni üzdüğü kadar bütün parlamenter arkadaşlarımı da üzmüştür. Yani, bir iki polisimizin... Polis de bizim çocuğumuz, öğrenci de bizim çocuğumuz. Yani, onların birbirleriyle vuruşması, onların birbirini kırması, sanıyorum, bizi üzdüğü kadar sizleri de üzmüştür. Yani, o, orta noktayı bulmak zorundadır.

Polis, eğer eylem yapan başka örgütlere çok daha sevecen, çok daha yumuşak davranarak onları etkisiz hale getiriyor da öğrencilerimize karşı sert davranıyorsa, bunun, mutlaka belirli nedenlerinin olması gerekir diye düşünüyorum. Ben, o nedenle, polisimizin, bu tür olaylarda çok daha duyarlı olması gerektiğine ve en son çare olarak bile itip kakmanın, dövüp vurmanın gerekli olmadığına inanıyorum. Bunu da, hep beraber savunmak zorundayız. Kaldı ki -bundan önceki eylemlerde de gördünüz- başka örgütlerin, başka grupların çeşitli eylemleri oldu ve polisimizin, onlara çok daha nezih davranmış olmasına rağmen, öğrencilere bu kadar sert davranması çok hoş bir davranış değildi. Öğrencilerin sokaklara dökülmesi, alkışlanacak ya da ille dökülün denilecek bir hadise de değildir; ama, eğer YÖK sisteminden ve eğitim sisteminden bu gençlerimizin şikâyeti varsa, bunu da dikkate almak zorundayız; bunlardan da ders çıkarmak zorundayız.

Değerli arkadaşım "siyaset yapmasınlar, siyasî sloganlar atmasınlar" dedi. Yani, nasıl olur?.. Gençlik siyaset yapmaz mı; gençlik siyasî slogan atmaz mı? Sizler o çağdayken bunu yapmadınız mı? Biz, Anayasaya uyum yasalarımızla ilgili olarak "buyurun gelin, size gençlik kolları kuralım, partilerimiz öksüz kaldı, sizin, partilerimizin içinde olmamanızı bir eksiklik olarak görüyoruz" demiyor muyuz? Bu demek değil midir bunun anlamı? Bütün afişlerimizi, bütün bildirilerimizi asan bu gençlerimiz değil mi?

O nedenle, biz, bu gençlerimize, haklarını aramanın daha iyi bir şekilde, daha makul bir şekilde ve yasal çerçevelerde olması gerektiğini anlatmalıyız, öğretmeliyiz ve onların yasal haklarını aramalarındaki toplantılarından, eylemlerinden de çekinmemeliyiz; ama, onları yasal zemine de mutlaka çekmeliyiz diye düşünüyorum.

Bu yasanın, başta, terörle mücadele eden askerlerimize, polislerimize, diğer emniyet kuvvetlerimize hayırlı olmasını diliyorum ve yasanın beraberinde, terörle mücadele edebilmek için -biraz önce belirttiğim- yasadan etkilenen diğer kamu görevlilerinin ve terör bölgesinde yaşayan insanların sıkıntılarının da kısa sürede giderilmesini diliyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sıvas Milletvekili Sayın Mahmut Işık'a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gruplar adına son söz, Demokratik Sol Parti Grubunun.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Hikmet Uluğbay konuşacak. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Uluğbay, konuşma süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli üyeler, hepinizi Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde görüşmelerimizi sürdürdüğümüz kanun tasarısı, ülkemizin bir gereksinimine cevap verecektir.

Grubumuz adına görüşlerimi ifadeye başlamadan önce, terörle mücadelede şehit olanlara Allah'tan rahmet, geride kalan aile fertlerine de sabır dilerim.

Bu mücadelede gazilik rütbesine erişmiş olan insanlarımıza da toplumumuz adına, hizmetleri için saygılar sunarım.

Gazilerimizin ve şehitlerimizin aileleri toplumumuza emanet edilmiştir, toplumumuz onlara sahip çıkma yükümlülüğündedir ve sahip çıkmaktadır. O nedenle, bu mücadelede halen aktif olarak görevlerini sürdüren insanlarımız, ülkemiz için büyük hizmetler ifa etmektedirler ve onurlu bir görev görmektedirler. Bu insanlarımız, bizim adımıza bu ülkenin korunması ve bütünlüğünün muhafaza edilmesi için bu olağanüstü gayretleri gösterirken, bizden en ufak bir maddî katkı beklemiyorlar; ancak, toplum olarak, bu olağanüstü gayretleri nedeniyle bizim onlara ilave bir ödeme yapma yükümlülüğümüz var. İşte, bu kanun, bizim, bu toplumsal yükümlülüğümüzün bir nebze yerine getirilmesi amacına hizmet ediyor. O nedenle, isabetli olmuştur, yerinde olmuştur ve Demokratik Sol Parti olarak bu yasa tasarısını gönülden destekliyoruz. Ancak, bu yasayı çıkardıktan sonra, meselenin önemli bir boyutuna çözüm getirmekle birlikte, yine toplum olarak, yine Büyük Millet Meclisi olarak diğer yükümlülüklerimizi de yerine getirmeye devam etmemiz gerekiyor.

Nedir bu yükümlülüklerimiz: Her şeyden önce, bölgedeki ekonomik yatırımlarımızı hızlandırmamız gerekiyor. Bölge insanına iş olanaklarını yaratmamız ve ekonominin içinde aktif katkılarını yapar hale getirmemiz gerekiyor. Bu alanda yapacaklarımız, bir yandan sanayi yatırımlarını bölgeye sevk ederken, diğer yandan yöre halkının sanayi yatırımları yapma arzularına devlet olanaklarıyla da destek vermektir. Bu alanda, sanayide yapacağımız bu atılımların yanında, toplum olarak, tarım sektörüne de bölgede önemli katkılar ve önemli imkânlar vermek zorunluluğundayız. Bu alanda bölgede işgücüne imkân yaratıp, bölgeyi göç vermekten kurtarır noktaya getirdiğimiz takdirde, bölge ekonomik olarak ayaklarının üzerinde durmaya da başlayacaktır. Bütün bu olanakları bir başka şeyle daha destekleme yükümlülüğümüz vardır, o da, bölgedeki eğitim kurumlarımızı çalışır halde tutmak ve özellikle, bölge insanımıza meslekî beceriler kazandırmak suretiyle, biraz evvel bahsettiğim yatırım alanlarındaki katkılarını en yüksek düzeye çekebilmek için, meslekî-teknik eğitim olanaklarını da bölgeye süratle götürmemiz gerekmektedir.

Bu bölgedeki çocuklarımızın eğitimine bu olanakları verirken, aynı zamanda, yurt imkânlarını da beraber götürmek durumundayız. Bütün bunlardan kaynak esirgeyemeyiz ve esirgemememiz gerekir.

Aynı şekilde, bölgemizdeki sağlık bakım olanaklarını da yine süratle geliştirip, yeni imkânlarla takviye etmek durumundayız.

Bütün bunlara ek olarak, elbette, altyapı hizmetlerini, diğer bölgelerimizde olduğu gibi, orada da yoğun bir şekilde uygulamaya koymak ve yenilerini eklemek durumundayız. İşte, bütün bunları beraber, birarada uyguladığımız takdirde, bir yandan güvenlik güçlerimiz kendi görevlerini yaparken, biz de, toplumun diğer kesimleri olarak, bölgeye diğer boyutlarıyla katkımızı götürmüş olacağız. İşte, bu bütünlüğü sağladığımız gün, terörle mücadelemiz tam anlamıyla başarıya da ulaşacaktır.

Bu anlayışla, bu kanun tasarısına desteğimizi açıklıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Sayın Hikmet Uluğbay'a teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci Maddesinde Değişiklik

Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı

MADDE 1. - 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin değişik 28 inci maddesinin (A) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"A) Sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan edilen bölgeler veya Millî Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken belirlenecek kritik yörelerde özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapan; Emniyet Genel Müdürlüğü emniyet hizmetleri sınıfı kadrolarında bulunanlar ile sözleşmeli uçuş personeline, subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlara ve operasyonları fiilen sevk ve idare eden karargâh ve bürolardan bu fıkra uyarınca alınacak Başbakan onayında belirtilenlerde görevlendirilen personele 9000, erbaş ve erlere 4500 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık tutarı geçmemek üzere, fiilen görev yapıldığı sürece ve bu süre ile orantılı olarak ek tazminat, (B) fıkrasında yer alan tazminata ilave olarak ayrıca ödenir.

Tazminat ödenecek yerleşim birimleri, aylık veya günlük olarak ödenecek tazminat miktarları, tazminatın ödenme usul ve esasları, hangi hallerde kesileceği Millî Savunma ve İçişleri Bakanlarının müşterek teklifi, Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Başbakan onayı ile tespit edilir.

Bu görevler nedeniyle meydana gelen sakatlık ve yaralanmalarda tedavi süresince, hastalanmalarda ise hastanede geçen tedavi süresince (yedeksubay, erbaş ve erler terhis edilseler bile) fiilen görev yapma koşulu aranmaksızın ödeme yapılmaya devam edilir. Ancak bu hallerdeki ödemeler hiçbir şekilde 12 ayı geçemez ve 3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Kanun ile 28.2.1982 tarihli ve 2629 sayılı Kanun uyarınca ödenecek tazminat konusunda avans verilmesi dışında kesin bir işlem yapılması halinde de sona erer.

Devletin aktif istihbarat görevlilerinden bu yerleşim birimlerinde emniyet ve asayişe yönelik olarak fiilen aktif istihbarat görevi yapanlar hakkında da görevin risk ve zorluğuna göre bu fıkra hükümleri uygulanır. Bunlara ödenecek ek tazminat miktarı emsali personele yapılan ödemeyi geçmemek üzere doğrudan Başbakanca belirlenir.

Bu tazminat kapsam dahilinde fiilen görev yapılan sürelere göre hesaplanır ve ay sonunda ödenir."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

1 inci maddeyle ilgili değişiklik önergesi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımını takip eden ayın onbeşinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

2 nci maddeyle ilgili değişiklik önergesi yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyle ilgili söz isteyen?.. Yok.

3 üncü madde üzerinde değişiklik önergesi yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Tasarının, başta güvenlik güçlerimiz olmak üzere, yararlanacak olanlara ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)

5. - Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 22 Arkadaşının, Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair 9.1.1991 Tarih ve 3694 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/70, 1/5) (S. Sayısı : 17) (1)

BAŞKAN - Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 22 Arkadaşının, Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair 9.1.1991 Tarih ve 3694 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Teklifin tümü üzerinde, gruplar adına ilk söz, Demokratik Sol Parti Grubu sözcüsü Sayın Hikmet Sami Türk'ün.

Sayın Türk, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifi -daha önce, komisyonda, öncelikle görüşülmesi yönünde karar alındığı halde- uzun zamandır gündemde bekleyen bir teklifti.

Bu teklif, aslında, daha önce, 9.11.1991 tarih ve 3694 sayılı Kanun olarak Yüce Meclisten geçmiş; ancak, dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal tarafından, Anayasanın 89 uncu maddesine göre, bir daha görüşülmek üzere Meclise iade edilmişti.

(1) 17 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Şimdi görüşülmekte olan kanun teklifi, Cumhurbaşkanının geri gönderme yazısındaki uyarıları dikkate alan, değerlendiren ve yeni bazı hükümler getiren bir tekliftir.

Hepimizin bildiği gibi, insanlık, daha doğrusu eskidünya, Amerika'nın keşfiyle tütünle tanışmıştır ve o zamandan beri, tütün, eskidünyaya, yani, Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerine de gelmiş, yetiştirilmiş ve insanlar tarafından keyif verici bir madde olarak kullanılmıştır.

"Tütün mamulleri" terimi geniş bir kavramdır; sigarayı, puroyu, pipoyu veya başka maddeleri içermektedir. Çeşitli nedenlerle, insanlar tütün mamullerini kullanmaktadır; kimi keyif için, kimi efkârlanmak için, kimi toplumsal bir vesile dolayısıyla içmek için. Ancak, bunun zararlı bir alışkanlık olduğu konusunda, hiç kimsenin tereddütü yoktur. Bugün, artık, sigaranın başta kanser olmak üzere çok çeşitli hastalıklara neden olduğu, ölümlere yol açtığı herkesçe bilinmektedir. Tütün mamulleri, aynı zamanda, onları kullananların bir harcama yapmasına ve maddî zararına da neden olmaktadır. Böylece, tütün mamulleri, insanlar için çeşitli yönlerden zararlı bir alışkanlıktır.

Şüphesiz, yetişkin insanlar böyle bir tercihte bulunabilir. Nitekim, Cumhurbaşkanının geri gönderme yazısında da, kanunun, bütünüyle, kişilerin özgürce seçme hakkını ellerinden aldığı; oysa, insanların verecekleri kararlara yardımcı olmanın, sonuçta aldıkları karara saygı duymanın asıl hedef olması gerektiği belirtilmişti.

Anayasamızın 17 nci maddesiyle güvence altına alınan, insanın kişiliğini serbestçe geliştirme hakkı, yetişkin insanlar bakımından, böyle bir zararlı maddeyi kullanma hakkını da içerebilir; ancak, bunu, yetişkin olmayanlar bakımından söyleyemeyiz veya böyle bir maddeyi kullanmak istemeyen, onun zararlı etkilerine maruz kalmak istemeyen insanlar bakımından söyleyemeyiz. Gerçekten, tütün mamulleri kullanılırken, örneğin sigara içilirken, bunun zararını, yalnız ondan keyif alan veya onunla efkârlanan insan değil, aynı zamanda, onun yanında bulunanlar da, duman altında kalanlar da çekmektedir ve bildiğiniz gibi "pasif içici" dediğimiz bu kimseler, tütün mamullerinden, onları doğrudan doğruya içenler kadar değilse bile, ona yakın bir ölçüde, yüzde 40 ilâ yüzde 80 arasında, olumsuz yönde etkilenmektedir. O nedenle, insanların bir hakkı kullanırken, Anayasanın 12 nci maddesinin ikinci fıkrasında belirtildiği gibi, topluma, ailelerine ve başka insanlara karşı olan yükümlülüklerini de göz önünde tutmaları gerekir; ama, ne yazık ki, bu, her zaman kendiliğinden gerçekleşen bir olay değildir. O nedenle, devletin, birçok ülkede gördüğümüz gibi, bu konuyu ele alması ve düzenleme yapması zorunluluğu doğmuştur. Aslında, Anayasamız, devlete bu konuda görevler yüklemektedir. Nitekim, 56 ncı maddeye göre, devlet, insanların sağlıklı bir çevrede yaşamasını sağlamakla yükümlüdür; insanların beden ve ruh sağlığını gerçekleştirmekle yükümlüdür. Yine, Anayasanın 58 inci maddesine göre devlet, gençleri uyuşturucu ve zararlı maddelerden korumakla yükümlüdür.

İşte, bütün bu ilkeler, devlete, tütün mamulleri gibi, hem onları kullananlar hem de özellikle başkaları -pasif içici dediğimiz kimseler- bakımından düzenlemeler yapma zorunluluğunu doğurmuştur. Zaten, Anayasanın 13 üncü maddesinde belirtildiği gibi, bütün hak ve özgürlükler, genel sağlığın korunması düşüncesiyle sınırlanabilir; ancak, bu sınırlama, yasayla olmak zorundadır. İşte, bu yasa teklifi böyle bir düzenleme getirmektedir.

Bir yanda sigaradan zevk alanlar veya başka bir nedenle içenlerin menfaatları, öbür yanda da kendileri içmedikleri halde sigaranın olumsuz etkilerine maruz kalanların menfaatları vardır. Bu menfaatlar arasında, bu farklı çıkarlar arasında bir denge kurulması zorunludur. Bir yandan sigaranın olumsuz etkilerinin, özellikle onu istemeyen insanlar üzerinde iradeleri dışında olumsuz etki yapması önlenirken, her şeye rağmen onu kullanmak isteyen yetişkin insanlara da bu olanağı tanımak gerekir. Çeşitli ülkelerde yapılan düzenlemeler bu yöndedir; ama, kural, sigara içmenin aslında yasak olmasıdır. İçmek isteyenler için ise bu olanağın sağlanması gerekir; bu da, onlara ayrı yer ayrılması, örneğin, ayrı salon ayrılması, trende ayrı kompartıman ayrılması gibi düzenlemelerle sağlanmaktadır.

Tütün mamullerinin zararlı etkilerini önleme konusunda, bugün, birinci dünya ülkeleri denilen, ekonomik bakımdan gelişmiş ülkelerin yüzde 95'inde bu konuda çeşitli düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Buna karşılık, gelişme yolundaki ülkelerin sadece yüzde 24'ünde bu yönde düzenlemeler vardır. Gelişmiş ülkelerdeki düzenlemelerin ve sigaranın zararları konusunda insanlarda oluşan bilincin etkisiyle sigara tüketiminin, tütün mamulleri tüketiminin azaldığını görüyoruz. O ülkelerin güçlü, çokuluslu sigara tekelleri, üçüncü dünya ülkeleri dediğimiz, ekonomik bakımdan az gelişmiş ülkelere yönelmişlerdir ve o ülkelerde -üçüncü dünya ülkelerinde, ekonomik bakımdan az gelişmiş ülkelerde- tütün mamulleri tüketiminin son yıllarda giderek arttığı, çok çarpıcı biçimde görülmektedir. Türkiye de bu etkiyi yaşayan ülkelerden biridir. Türkiye'de yabancı sigara ithalinin serbest bırakılmasıyla yabancı sigara tekellerinin çok çekici reklamlarla, çok değişik promosyon araçlarıyla, özellikle gençlerde sigara tüketimi eğilimini yarattığı çok açık bir gerçektir. İşte, Türkiye, şimdi, insanlarını, gençlerini korumak durumundadır.

Yapılan bir araştırmaya göre, ekonomik bakımdan az gelişmiş ülkelerde tütün mamullerinin zararlarını önleyici düzenlemeler yapılmamasının nedenleri arasında, bu çokuluslu dev sigara tekellerinin oralarda yetkili makamlarda bulunan kişilere rüşvet verdikleri dahi vardır. Örneğin, bizdeki Sermaye Piyasası Kurulunun bir modeli olan Amerikan Menkul Kıymetler ve Kambiyo Dairesi önünde yapılan açıklamalarda, Amerika'nın başlıca sigara tekellerinin, az gelişmiş ülkelerde tütün mamulleri kullanılmasının önlenmemesi yolunda rüşvetler verdiği açıkça itiraf edilmiştir. Şüphesiz, Türkiye bakımından böyle bir şeyi düşünmek istemeyiz ve yasa koyucu, bu konuyu, işte, bugün ele almış bulunmaktadır.

Gelişmiş ülkelerdeki düzenlemeleri dikkate aldığımız zaman, tütün mamulleri konusundaki yasakların, başlıca şu kategorilerde olduğunu saptayabiliriz: Önce, reklamlarda bir kısıtlamaya gidildiğini görüyoruz. Kapalı yerlerde, çok sayıda insanın çalıştığı yerlerde, tütün mamulleri tüketiminin yasaklandığını görüyoruz. Sağlık ve eğitim kuruluşlarında, hastanelerde, okullarda sigara içilmesinin, tütün mamulleri kullanılmasının yasaklandığını görüyoruz; taşıma araçlarında durum aynı. Küçüklere satış yasağı konulduğunu görüyoruz; örneğin, 18 yaşından küçüklere tütün mamulleri satışının yasaklandığını görüyoruz.

İşte, şimdi, bizde getirilen ve görüşmekte olduğumuz kanun teklifi de, başlıca, bu yönde hükümler getirmektedir. Aslında, çeşitli hükümetlerin, sigara konusunda veya genel olarak tütün mamulleri konusunda bir çelişki içerisinde olduğu da bir gerçektir; çünkü, devlet, bir yandan sağlık nedeniyle, insanların korunması nedeniyle böyle düzenlemeler yaparken, öbür yandan tütün ekicilerini korumak zorundadır. Bu tütün mamulleri dolayısıyla, devletin birtakım kazançları vardır; vergi kaybından çekinmektedir; ama, bütün bu çelişkili çıkarlar arasında, devletin asıl görevi, ülkesinde sigara içilmemesini bir kural; ama, sigara içenlere de bu olanağı, başkalarına zarar vermeyecek biçimde sağlayan bir düzenleme getirmesidir; çeşitli menfaatlar, ancak böyle dengelenebilir.

Türkiye'de, yabancı sigara ithaliyle başlayan gelişmenin, başka bir sonucu da olmuştur. Türkiye'de, tütün mamulleri içiminde, özellikle sigara içiminde içim zevki değişmiştir. Eskiden, Türkiye, dünyanın en kaliteli tütün ürünlerini başka ülkelere ihraç eden bir ülke idi. Gerçekten, Türk tütünü veya şark tütünü olarak bilinen tütünler, yüksek kaliteli, güzel aromalı, nikotini ve katranı az tütünlerdir ve bu tütünler, dünya piyasalarında sigara harmanlarında kullanılırdı; ancak, İkinci Dünya Savaşı ertesinde, Amerika Birleşik Devletlerinin dünyada her alanda kazandığı üstünlüğün bir sonucu olarak, Virginia ve Burley tütünleri içimi zevki Avrupa ülkelerine yayılmıştır ve bizde yabancı sigara ithalinin serbest bırakılmasıyla Türk tüketicisinde içim zevki Virginia ve Burley tütününe doğru dönmüş bulunmaktadır.

Bunun önemli bir sonucu var: Artık, Türkiye'de yabancı sigara fabrikaları kurulmaktadır. Türk şirketleriyle ortaklıklar kurulmuştur ve yabancı markalı sigaralar, artık Türkiye'de imal edilmektedir ve böylece, eskiden dünyaya tütün ihraç eden ve bir zamanlar başlıca ihraç maddesi tütün olan Türkiye, şimdi yabancı ülkelerden gayrimamul tütün ithal eder durumdadır. Yıllık tütün ithali miktarı 30 bin tonu geçmektedir. 1 kilo ithal tütünün fiyatının 7 dolar olduğunu düşünürseniz, Türkiye, bu nedenle dışarıya gayrimamul tütün için yılda 210 milyon dolar ödemektedir. Bunun, Türkiye için ağır bir bedel olduğunu görmezlikten gelemeyiz.

Böylece, sigara tüketimi ya da genel olarak tütün mamulleri tüketiminin Türkiye'ye zararları, yalnız insan sağlığı bakımından değil, aynı zamanda, Türkiye'nin dış ödemeler dengesini bozucu etkileri ve döviz kaynaklarını israf edici etkileri bakımından da söz konusudur. O nedenle, konuyu, ekonomik boyutuyla da dikkate almak zorundayız. Dolayısıyla, getirilen düzenleme, bu amaçların gerçekleşmesine hizmet eder nitelikte olmalıdır.

Bizde, daha önce, bu konuda bazı hükümlerin çıkarıldığını görüyoruz. Bunlardan birisi, 8.8.1986 tarih ve 86/10911 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli Yaprak Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimi, Satışı ve İthalatı, Fon Alınması ve Bu Fonun Kullanılmasına Dair Usul ve Esaslarda yer almaktadır. Buna göre, sigara paketlerinin üzerine "Sağlığa Zararlıdır" ifadesinin konulması gerekmektedir. Ayrıca, sigara ve her çeşit tütün mamullerinin, radyo, televizyon ve devlete ait hertürlü kurum ve kuruluşlar aracılığıyla reklamının yapılması da yasaklanmıştır. Geçenlerde görüştüğümüz ve kabul ettiğimiz Karayolları Trafik Kanununun 48 inci maddesinde yapılan bir değişiklikle de, toplutaşıma araçlarında sigara içilmesi yasaklanmıştır. İşte, aceleyle kanun yapmanın bir örneği; sigara içmek yasak; ama, puro içmek yasak değil, pipo içmek yasak değil.

BAŞKAN - Sayın Türk, konuşma sürenizin son 2 dakikasındasınız.

HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Getirilen kanun teklifi, genel nitelikte bir kanun teklifidir ve Cumhurbaşkanının geri gönderme yazısında belirtilen noktaları dikkate alan, değerlendiren ve o yönde hüküm getiren bir tekliftir; ancak, bu teklifin bazı eksikleri var; özellikle, sigara içilmesi ya da tütün mamulleri kullanılması yasağı konusundaki uyarılara rağmen o yolda devam edenlere, bulunduğu yerden dışarı atılması, uzaklaştırılması dışında herhangi bir yaptırım getirilmemiştir. Oysa, bu uyarıyı yapmayan kimseye, örneğin, bir kahvehane sahibine ceza gelmektedir. Sanıyorum ki, bu cezaların etkili olabilmesi için, caydırıcı olabilmesi için, uyarıya rağmen, sigara kullanmakta devam edenlere de aynı cezanın verilmesi gerekir. Nitekim, Cumhurbaşkanının geri gönderme yazısında "uyarı olmadan ceza vermenin doğru olmayacağı" belirtilmiştir. Şimdi, yasa teklifinde uyarı yapılması da öngörülmüş bulunmaktadır.

Öte yandan, reklam yasağı konusundaki düzenlemenin de oldukça sulandırılmış olduğu görülmektedir. Gönül isterdi ki, o konuda, daha tutarlı bir düzenleme getirilsin; ama, genel çerçevesi itibariyle, böyle bir yasanın çıkarılması son derece gereklidir, yararlıdır. Hatta, denilebilir ki, bu yasanın çıkarılmasında geç kalınmıştır.

O nedenle, Yüce Meclisin, böyle bir yasayı çıkarırken birlikte hareket edeceği inancıyla, hepinizi, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Küçük; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tütün mamullerinin zararlarının önlenmesine dair yasa teklifi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu yasa teklifinin getirilmesindeki temel amaç, teklifin 1 inci maddesinde de -amaç maddesi- çok açık bir şekilde açıklandığı üzere, esas olan, insanlarımızı, tütün ve tütün mamullerinin zararlarından korumak; temel amaç budur ve bu amaca giden yolda, ne gerekiyorsa, onların yapılmasıdır; hangi önleyici ve koruyucu tedbirleri almak gerekiyorsa, onları almaktır. Esas olan, özellikle alışkanlığı teşvik ve tahrik edecek reklam ve tanıtım kampanyalarını önlemek ve yaygınlaşmaların önüne geçmektir. Bu nedenle, Yasa, sağlık, eğitim-öğretim ve kültür hizmeti veren yerlerde ve de kapalı spor salonlarında, ayrıca, toplutaşımacılık yapılan her türlü nakil vasıtalarında ve bunların bekleme salonlarında, kamu hizmeti yapan kurum ve kuruluşlarda, beş veya daha fazla kişinin görev yaptığı mekânlarda, tütün ve tütün mamullerinin içilmesini yasaklamaktadır; ancak, sigara içecek olanlara, kullanacak olanlara, ayrıca, bu yerlerde sigara içme mekânları sağlanmasını da şart koşmaktadır; yani, sigara içenleri de büyük bir baskı altına almamakta, çağdaş bir yaklaşım sergilemektedir. Bu anlamda, Yasa, bir yandan kişilerin sağlığını korumak yolunda gerekli tedbirlerin alınmasını önerirken, diğer yandan da, onların sağlıklı bir çevrede yaşamalarını sağlamak ve çevre kirliliğini önlemek gibi daha ileri bir amacı da bünyesinde taşımaktadır. Bu bağlamda, söz konusu Yasa, Anayasamızın 56 ve 58 inci maddelerinin hayata geçirilmesini de içermektedir.

Böylesine doğru, kapsamlı ve çağdaş amaçları kucaklayan Yasanın, gençlere yönelik çok olumlu etkileri olacak önlemleri de mevcuttur. Tabiî, bunları tek tek sıralayıp çok vaktinizi almak istemiyorum; bunlar, hepimizin malumu olan şeylerdir.

Değerli milletvekilleri, elbette ki, tütün ve tütün mamullerinin zararlarının önlenmesiyle ilgili olumlu yönde söylenebilecek, her sağduyulu insanın söyleyebileceği, belli bilgi birikimine ve eğitim seviyesine ulaşmış her insanın söyleyebileceği çok şey vardır; yararları, insanlığa ve insanımıza sağladığı faydaları konusunda saatlerce konuşulabilir; esasen, bunlar bilinmeyen şeyler, bilinmeyen iddialar ve savlar değildir; her gün, kendi aramızda yaptığımız sohbetlerin de konusunu teşkil etmektedir; belli eğitim düzeyine gelmiş herkes de bunları gayet iyi bilmektedir. Ancak, bilinen ve tartışılan bu bilgiler, Parlamentomuzda, ilk kez kodlaştırılıyor ve bir yasa halinde düzenleniyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, uygar ve çağdaş bütün toplumlar, tütün ve tütün mamullerinin zararlarından toplumu, çevreyi, gençlerini koruma konusunda, yıllar önce, bu tedbirleri almışlar ve benzeri yasaları kendi ülkesinin şartlarında kabul ederek, alışkanlıkları azaltmaya ve giderek ortadan kaldırmaya yönelik tedbirleri ortaya koymuşlardır; bunları, hepimiz biliyoruz. Ne var ki, birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da, biz, çok geç kaldık. Bugün, bütün dünyada, bilimsel bir gerçek olarak bilinmekte ve kabul edilmektedir ki, kanser hastalıklarının -özellikle solunum yollarında ve akciğerlerde görülen kanser hastalıklarının- hemen hepsinin altyapısında tütün ve tütün mamullerinin içilmesi ve kullanılmasıyla ilgili sıkıntılar yatmaktadır. Yalnız kanser değil, daha pek çok ölümcül hastalığın ve sakat kalmanın altyapısında, hep tütün mamülleri vardır. Yani, çok genel rakamlar, burada konuşmalar içerisinde verildi; ama, en iyimser rakamlarla, Türkiye'de, her yıl 160 bin kişinin, dünyada da en az 13 milyon kişinin sigara içmek yüzünden aramızdan ayrıldığını hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ölüm bir tarafa, birçok insanımız da, bu konuda, bu nedenden dolayı sakat kalmakta ve ülkemizin sağlık harcamalarının önemli bir miktarını da sigara ve tütün kullanımından dolayı bu harcamalar oluşturmaktadır. Bu rakamlar bilinen rakamlardır, bu söylediklerim hepimizin bildiği şeylerdir. Ya bilmediklerimiz, ya bu konunun uzmanlarının bildikleri; bunlar, bunun çok daha üstündedir, bunları hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu teklif, bir defa çok geç kalmış bir anlayışı yansıtıyor, Türkiye'de çok geç alınmış tedbirleri yansıtıyor. Buna rağmen, bugün, bu yasanın çıkıyor olması hepimiz açısından sevindirici bulunmalıdır. İnanıyorum, bu işe, sigara içmeyenler kadar -yani, bu işten dolaylı zarar görenler kadar- benim de içinde bulunduğum sigara içenler de çok memnun olacaklardır; ben, bu vicdanî rahatlığı taşıyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bir de burada, sigara konusu, tütün konusu konuşulurken Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun bir üyesi olarak tütüncüye değinmeden de geçemeyeceğim. Ülkemizde çok önemli bir nüfus, tütün tarımıyla uğraşmakta ve ülkemizde yıllardır tütüncünün en büyük sorunlarından veyahut da ülkemizin bu konudaki en büyük sorunlarından bir tanesi de, devletin elindeki tütün stoklarının, özellikle kalitesiz tütün stoklarının yıldan yıla artması ve stok maliyetlerimizi artırmasıdır. Bu konuda hepimizin bildiği gibi, birtakım tedbirler gündeme getirilmiş ve kota uygulaması, yani ekimde sınırlama uygulaması başlatılmıştır. Bu kota uygulamasında benim gördüğüm en büyük yanlışlık bir genellemeye gidilmiş olmasıdır; yani, her yerde tütün ekiminin belli bir oranda sınırlandırılması yoluna gidilmiştir. Bu, bence çok uygun bir davranış değildir. Bence, tütünden başka ürünün olamayacağı arazilerde tütün üretimini teşvik etmek veya desteklemek, ama muadil ürünlerin yetiştirilebileceği alanlarda, üreticileri, o ürünlerin yetiştirilmesi yolunda teşvik etmek gerekmektedir. Buların çok doğru yapılamadığını, çok iyi hesaplanamadığını görüyoruz ve bu nedenle tütün üreticilerimizin sıkıntı içerisine düştüklerini görüyoruz. Bir de, muadil ürünleri üretme durumunda kalan çiftçilerimizin, bu ürünleri yetiştirmekteki bilgi birikimlerinin yeterli olmadığını görüyoruz. Seçim bölgem Yenice yöresinde yetişen, Türkiye'nin en güzel tütünü olan ve "Agonya" diye tabir edilen tütünün yerine biber tarımı teşvik edilmekte; ama, bu sene ve birkaç yıldır biber ekenler de perişan olmaktadır; yani, yerine ekilen ürünlere devlet sahip çıkmadığı ve böyle bir politikası olmadığı için, maalesef, tütün üreticileri büyük bir çaresizlik içerisinde kalmaktadır. Yani, devletin, hem biber üretiminin daha yoğun ve iyi bir şekilde yapılması yolunda bilgi akışını sağlama görevi var hem de tütünün yerine muadil olarak önerdiğimiz ürünlerin alımında ve zarar etmeden elinden çıkarmasında üreteciye yardımcı olması gereği var diye düşünüyorum; bu konuyu da burada belirtmeden geçemeyeceğim.

Değerli arkadaşlarım, bu duygu ve düşüncelerle yasa teklifine Grup olarak olumlu oy vereceğimizi ifade ederken, bütün milletvekillerini, bu çağdaş, uygar, yalnız bizim insanımızın değil, tüm dünya insanlığının yüzakı olan bu yasanın oluşmasına katkı vermenizi diliyorum. Bu yasanın oluşmasında teknik katkılarda bulunan siyasetçi ve teknisyenlere teşekkürlerimi sunuyorum. Bu anlayış içerisinde, Parlamentomuzun, bu yasanın oluşmasında oy veren tüm parlamenterlerimizin ileride gurur duyacakları bir iş yapmış olacaklarına inanıyorum.

Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ahmet Küçük'e teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası Refah Partisi Grubunun; Refah Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Feyzi İnceöz konuşacak.

Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın İnceöz, konuşma süreniz 20 dakikadır.

RP GRUBU ADINA AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; beş seneye yakın bir zamandır, takibim altında olan Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifimiz üzerinde Grubum adına konuşmak üzere, huzurlarınızda bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, biraz önce grupları adına konuşan çok değerli arkadaşlarıma da, hassaten, teşekkürlerimi arz ederek konuşmama başlamak istiyorum.

Bilindiği gibi, bu davanın kökeni çok eskilere gitmekte, son 50 yıldır daha bilinçli olarak gündeme girmiş ve mücadeleler yoğunlaşmıştır. Kendilerine uygar denilen ülkelerin, aldıkları önlemlerle, tütün mamullerinin zararlarını en aza indirdiklerini özlemle takip etmekte ve görmekteyiz.

Ülkemizde ise, üzülerek belirtmek gerekirse, her konuda olduğu gibi, burada da, hem halk olarak hem de kurumlar olarak çok gerilerde kalmış durumdaydık. Sigara içimi, büyük bir pervasızlıkla kapalı yerlerde de sürüp gitmekte, bunun zararlarından içmeyenler de nasiplerini fazlasıyla almaktaydı. Özellikle, yoksul kesimin, sigara içiminde büyük bir potansiyel oluşturduğunu üzüntüyle gözlemlemekteyiz.

Burada amacımız, şimdilik hiç değilse içmeyen kesimin zarardan korunmasıdır. Hiçbir zaman sigaranın yasaklanması gibi olmayacak bir düşüncenin peşinde değiliz; böyle bir şeyin ütopik olduğu bilincindeyiz. Bu bakımdan, tüm uyarılara rağmen kendilerini zehirlemekte ısrar edenlerin kişisel özgürlüklerine bir şey diyemiyoruz, diyemeyiz de; ama, bu özgürlük kullanılırken, karşı yönde bulunan birçok başka insanın da hak ve özgürlüğüne saygı beklemek hakkımız olmaktadır. Yine üzülerek ifade etmek gerekirse, bunu temin etmek de, şu andaki nezaket kuralları içerisinde mümkün olmamakta. İşte, kanun teklifimizi de bu yüzden huzurlarınıza getirmiş bulunmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yasaktan, cezadan, istatistikten, kanser ihtimalinden bahsederek korkutmanın pek etkili olmadığı kanaatini taşıyorum. Aslında, sigara içenlerin yüzde şu kadarı kanser, yüzde bu kadarı kalp hastası olur denileceği yerde, her sigara içenin ve de sigara içilen ortamda bulunanların, mutlaka başına gelecek problemler somut olarak vurgulanmalıdır. Sigaranın bütün damarları daralttığı, bu yüzden tüm organların kan yoluyla beslenmesinin gerilediği, her tiryakiye, her fonksiyonunun mutlaka zayıflayacağı gerçeği, gerçekçi üsluplarla anlatılmalı. Her sigara tiryakisi daha çabuk bunayacak, merdiven çıkamayacak, öksürükten, nefes darlığından şikâyeti olacak, göğüs ağrıları olacak, kalp ağrıları olacak, seks bakımından gerileyecek, bunların hiçbirisinden uzak kalamayacaktır.

Aslında, bu konuda söylenecek sözlerin çok olduğunu biraz önce ifade etmiştim. İsterseniz konuya başka bir yönden bakalım ve bu konu ne yönden daha önemlidir; o bakış açısıyla bir değerlendirmeye bakalım.

Sigara içmek, kişisel bir hak ve özgürlük değildir; çünkü, sigara içen insan;

1- Çevresini,

2- Ülkesini,

3- Ekonomisini

ilgilendirmektedir. Çevre, ülke ve ekonomi... Bu üçgen içerisinde görüldüğü gibi, sigara, sadece, bir hak meselesi veyahut da özgürlük meselesi değil; bir ticarî konu ve ülke sorunu haline gelmekte.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, şu anda bilinen ve ülkemizin birinci problemi olarak gündeme aldığımız terör nedeniyle can kaybı konusunda 2-3 bin veya 5 bin; trafik teröründe 6-7 bin, 10 bin rakamlarını veriyoruz; oysa ki "sigara terörü" diye tanımlayacağımız olay da ise, 100 binin üzerinde rakamları ifade etmek durumunda kalıyoruz. Dikkat ederseniz, bu rakamlar korkunç boyutlardadır ve bu durumun önlenmesi konusunda, biraz önce değerli arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi, Anayasanın amir hükümleri gündeme gelmekte ve şimdiye kadar, bu konuda, devleti temsil eden hükümetlerin gereğini yerine getirememe noksanlıklarını gözlemlemekteyiz.

Ne deniliyor Anayasanın 56 ncı maddesinde: "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir" deniliyor.

Yine, Anayasanın 58 inci maddesinde: "Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır" denilmektedir. Tabiî, burada "sigara" veya "tütün" kelimesi geçmiyor diyeceksiniz. Orada, hemen bir kelimenin altını çizmek istiyorum: Bugün, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere, Batı ülkelerinde, sigara, uyuşturucular arasında vasıflandırılan bir kötü alışkanlık olarak geçmektedir.

Değerli arkadaşlar, şu anda, sigaranın bir keyif aracı olmadığını ifade ettik, kâr aracıdır dedik. Sigaranın, ülkemizde halk sağlığına verdiği zarar trilyonlar seviyesindedir. Yine, şu anda -rakamları her yıl değiştiği için ve de sağlıklı istatistiklerin yapılmadığı bir ortamda- hemen oransal olarak ifade edebiliriz ki, getirdiği kâr diye vasıflandırılacaksa; yani, üretiminden ve bunun ticaretinden elde edilen, kâr diye vasıflandırılan kısımla, zarar kısmı arasındaki fark, her yıl sağlanan kârın tam dört katını kapsamaktadır. Bunlara sağlık masrafları ilave edilmiş, daha doğrusu, sağlık masrafları hesaplanarak yapılmış; aslında -ölüm vakalarını, tabiî, ölümün bedelini veya sakatlıkların bedelini veya insanlar üzerine getirmiş olduğu tahribatların rakamsal bedellerini buralara aktarmak mümkün değil. Bacağı kesilen bir insanın ekonomiye getirmiş olduğu veya sakatlar sınıfına giren insanların ekonomiye getirmiş olduğu zararları saymıyoruz- sadece, sigaranın yapmış olduğu bu zararlara yönelik, işte kanser tedavisindeki, kalp hastalıkları tedavisindeki, solunum hastalıkları tedavisindeki götürüsü, getirdiği kârın dört misli; çok korkunç bir rakam; yani, bunda devletin de bir faydası yoktur.

İşte bunu hissedenler -başta Amerika Birleşik Devletleri- gerekli tedbirlerini almışlar ve millî bir mesele haline getirmişler; bu konuda çok önemli, güzel mücadeleler vermişler. İşte, yakın tarihimizde de bilindiği gibi, Clinton, seçim kampanyasında çok etkin bir mücadele sürdürerek halkının desteğini almıştır. Tabiî, Amerika'da çok güzel rakamlar var; istatistikî rakamlar oralarda daha sağlıklı olduğu için çok şeyler söylenebilir.

Hemen, oraya geçmişken, bakın, yine Amerika'da yapılan bir istatistikte deniliyor ki -üç tane kırk kelimesi var- "kırk yaşın üstünde, günde kırk tane sigara içen ve kırk sene sigara içen bir kişide kansere yakalanma riski yüzde 75" rakam korkunç tabiî.

Sadece kanserle korkutmak da bir şey değil; ben konuşmamın başında söylediklerimle belki tezata düşüyorum "korkutmakla bir yere varılmaz" demiştim; ama, bunları söylemeden de edemiyoruz; çünkü, testi kırıldıktan sonra çaresi yok ve ilerde ülke ekonomisine büyük zarar verir. Özellikle, kanserin, ülkemizde -biraz önce söyledim, istatistikî rakamlar da önümüzde- 2000'li yıllarda dikkatimizi çekecek ölçüde büyük bir patlamanın, kötü bir felaketin habercisi olduğunu üzülerek ifade edelim.

Kanser tedavisinde kullanılan kemoterapik ilaçlar ve teşhisinden tedavisine kadarki aşamalarda, inanın, büyük döviz kayıplarına ve -oransal olarak söylediğim rakamı hep dile getirmek zorundayım- öylesine açmaza ve sıkıntıya sokuyor ki -biraz önce söyledim- gelişmiş ülkeler diye tanımladığımız ülkeler, bu konuda her türlü önlemini almış; tabiî, oradaki sigara firmaları, sigara tröstleri, üçüncü dünya ülkeleri dediğimiz -içerisinde ülkemizin de olduğu- ülkeleri de içine alan pazar alanları haline getirip, orada satamadıklarını veyahut da başka alanlardaki zulümleri yetmiyormuş gibi, bu alanda da üçüncü dünya ülkelerini kurban olarak seçtiklerini ifade edebiliriz. Bu açıdan da, bu mesele, bir millî meseledir ve bu konuyu da uluslararası boyutta düşünmek gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Mesleğim doktorluk; ben, bu kanun teklifini hazırlarken -rahmetli Turgut Özal'ın veto gerekçelerini- biraz önce grup adına konuşan değerli arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, gerçekten takdirlerine de mazhar olduğumuz ve de elbette mükemmellikten nasibini çok alan bir kanun teklifimiz -noksanlıklar vardır, tartışılabilir; ama- o veto gerekçeleri bu konunun uzmanı arkadaşlarımız tarafından şimdiye kadar gerek komisyonlarda gerek kişisel uğraşılarımızda gerekse üniversite camiasında teşebbüslerimizle bu şekle geldi. Bu konuda emeği geçen siyasî partilere mensup değerli arkadaşlarımıza, tüm siyasilere teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.

Gerçekten, şu anda görüştüğümüz kanun çok çok önemli ve de geç kalınmış bir kanun. Batı'da bu tür uygulamalar 15 yıl önce başladı, biz ise bunu 15 yıl geriden takip ediyoruz; maalesef, bu uygulamada da çok geri kalıyoruz.

Kanunun -dikkat ederseniz- yine kendi insanımıza, yönetimimize uyabilecek şekilde, fazla da rahatsız etmeyecek bir şekilde olmasına çok özen gösterdik. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde bu yasağa uymayanlara verilecek ceza bin dolardır; bu, bugünkü değeriyle 100 milyon TL sınırında olan bir rakamdır. Malezya ve Singapur gibi Uzakdoğu ülkelerinde ise 2 bin dolardır, yani şu andaki 200 milyon TL. civarındadır; ama, biz, kanunda, bizim insanımıza has bir ceza şekli getirdik; o da nedir; sigara içeni uyarıp, onu oradan uzaklaştırmak. Bizde refüze edilmek ve ikaz edilmek gerçekten en önemli cezalardan birisidir. Bu şekilde değişik bir ceza metodu da uyguladık. Bu yönden diğer ülkelere de inşallah örnek olur diyoruz.

Efendim, biraz da sağlık konusuna geçmek istiyorum: Tabiî, işin politik ve siyasî yönleri böyle; ama, fırsat bulmuşken bizi dinleyenlere, izleyenlere de biraz bilgi vermek açısından -göğüs hastalıkları mütehassısı olarak, yıllarca sigaranın zararlarıyla karşılaşmış ve de bunun ıstırabını çeken insanların o sıkıntılarını bilen bir kişi olarak- sigara içenin, sadece kendisine zarar vermediğini ifade etmek istiyorum. Zaten, kanunumuzun muhtevasında, ruhunda o var. Bizim "pasif içiciler" dediğimiz; yani, sigara içen insanların içmesinden dolayı rahatsız olan insanları korumaya yönelik tekliflerimiz, o yönde ağırlık kazanıyor.

Sigaradan etkilenenleri iki gruba ayırmak mümkün: Birincisi; tiryakiler, "aktif içiciler" diyoruz; ikincisi; dumanaltı olanlar veya "pasif içiciler" diyoruz. İçmedikleri halde, kapalı yerlerde içenlerin verdiği zarardan en az onlar kadar, hatta daha fazla ölçüde etkilenen milyonlarca vatandaşımızı bu zarardan büyük ölçüde kurtaracak önlemlerin bir kısmını kanun kapsamımıza aldık.

Pasif içiciler, aktif içicilere oranla yüzde 40 oranında etkileniyorlar; ama, bu etkilenme süreye bağlı olarak da değişiyor. Bir rakam vermek istiyorum: 4 metreküplük kapalı bir odada, bir kişi, 8 saat içerisinde bir paket sigara içtiği zaman, orada bulunan ve sigara içmeyen bir kişi, 8 saat müddetinde, aynı oranda ve hatta daha fazla oranda sigara içen kadar etkilenmekte; çok korkunç bir rakam ve kanun teklifimiz Adalet Komisyonunda görüşülürken -orada değerli katkıları olan milletvekili arkadaşlarıma ve bu konuda, şimdiye kadar mücadele veren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Neredeyse yedi sekiz seneden beri bu işin mücadelesi veriliyor; tartışıla tartışıla buraya kadar geldi- kabul edilebilirliği şeklinde, biz, daha yumuşak olsun diye, sağlık, eğitim, kültür hizmeti veren yerler, kapalı spor salonları, toplu taşımacılık yapan yerlerde sınırlı tutmuşken, 5 veya 5'ten fazla kişi çalıştırılan yerlerde, mekânlarda, kamu kuruluşlarında da tütün mamullerinin yasaklanması esasını getirttik ki, bu da çok güzel bir husus oldu. Daha da fazlasına gidemedik; çünkü, biz, bunun, toplumu bilinçlendirerek ve eğitimle olacağına inanıyoruz. Bu konuda, özellikle, radyo ve televizyondan bir saatlik bir eğitimin verilmesi de kanun hükmüyle getirilmiş bulunmakta ve Komisyonda yine güzel bir esas getirildi; kendilerini "gelişmiş ülkeler" diye tanımladığımız ülkelerde 18 yaşın altındakilere sigara satışının yasak olması hususunu da biz buraya ekledik.

Değerli arkadaşlar, içenin kesesinden, içmeyenin sıhhatinden istifade edeceğiz zihniyetiyle gelindi bugünlere kadar. Ben, şu anda o sözün sahibinin mensup olduğu siyasî partideki arkadaşlarımız rencide olmasınlar açısından bu sözün sahibini söylemek istemiyorum; ama, aynı görüşü maalesef şimdiye kadarki hükümetler takip edegelmişler. İşte, görüldüğü gibi, biraz önce hep izah ettik; içenin kesesinden; ama, içmeyenin sıhhatinden de istifade edilmediğini, kârından üç misli daha fazla bir zararının olduğunu da ifade ettik. İşte, artık bunlardan vazgeçilme noktasına geliniyor.

O yüzden tekrar tekrar söylüyorum ve heyecanımı bağışlayın; bu kanun teklifi, konuşmacılardan anladığım kadarıyla, gerçekten, ittifakla çıkabilecek, mükemmele yakın diyebileceğimiz esasları içeren bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir onuru olacaktır. Ben, destek veren bütün arkadaşlarımızı, katkılarından dolayı canı yürekten tekrar tebrik ediyorum.

Sağlığın ucuz politikası olmaz. Sağlık konularında inşaallah bundan sonra daha güzel esasları, güzellikleri beraberce buralara getiririz; halkımızın, milletimizin istifadesine sunarız. İşte, o zaman, biraz önce grupları adına konuşan arkadaşlarımızın ifade ettikleri gibi, Mecliste herkesin özlem duyduğu konsensüsü, birliktelikleri, güzellikleri görürüz. Bu yönden kendimi çok mutlu addediyorum ve inşallah bunun uygulamasında da önemli problemler çıkmayacaktır.

Sözlerimi toparlamak istiyorum, birkaç rakam daha vererek, sözlerimi toparlamak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın İnceöz, son bir dakika içindesiniz.

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, sigara ve tütün mamulleri diye tanımlanan maddelerin zararlarından korunmak için getirilen bu teklifin maddelerine geçildiği zaman görülecektir ki, gerçekten şu anda, biraz önce bahsettiğimiz sıkıntıların önlenmesi konusunda, kısmen de olsa, önemli ölçülerde tedbirler getirilmektedir.

Bu konuda sözü fazla uzatmayacağım, zaten zaman da bitti. Şunu ifade ediyorum ki, kanun teklifinin metninde ifade edilen konuların aynıyla geçmesi, değişiklik yapılmadan geçmesi konusunda gayretlerinizi bekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) - Son cümlemi söyleyebilir miyim?

BAŞKAN - Evet, buyurun.

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) - Bu konuda hepinizin desteğinin olacağını bilerek şimdiden teşekkür ediyor ve Eflatun'un bir cümlesiyle sözümü kapatmak istiyorum: "Halkını tüketen devletlerin kendisi de tükenir." Biz, tükenmemeye niyet ettik.

Teşekkür ederim; sağolun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Refah Partisi Grubu adına konuşan Doktor Ahmet Feyzi İnceöz'e teşekkür ediyorum.

Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Akarcalı konuşacak; buyurun Sayın Akarcalı. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika Sayın Akarcalı.

ANAP GRUBU ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; altı yıl sonra da olsa bu kanun teklifinin üçüncü kez Genel Kurula inip, ikinci kez kanunlaşması için Genel Kurulda bulunması, geç de olsa çok sevindiricidir.

Değerli arkadaşlarım, bu teklifin yasalaşmasından sonra veto edilmesi için elinden geleni yapanlar oldu, hem kendi içimizden hem dışımızdan.

İkinci kez Kanun ele alındığında, Adalet Komisyonundan çıkmaması için, Amerika'dan Türkiye'ye özel lobi heyeti geldi; bu, Hürriyet Gazetesinde, fotoğrafıyla, ismiyle çıktı. Yani, bir yerde "hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" cümlesindeki "milletindir" kelimesi yerine, neredeyse, bir Amerikan sigara şirketinin adı geçecekti.

Tabiî ki, bütün bunlar, değerli milletvekili arkadaşlarımızın bilgisi dışında cereyan eden, uluslararası tröstlerin el attıkları ülkelerde, işte, bazen, sağlık pahasına, nasıl kan emdiklerinin çok açık seçik bir örneğidir.

Bu kanun teklifi, kendi içinde son derece dengeli, tutarlı bir kanun teklifidir. Mükemmeli değil, iyiyi hedeflemektedir. Vatandaşımızı, alışmış olduğu sigara belasından kademe kademe uzaklaştırmayı hedeflemektedir; ama, aslında, esas olarak hedef aldığımız kitle, gençlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Türkiye'de de üretim yapan yabancı sigara şirketlerinin, kendi pazarlama teşkilatlarına verdikleri kesin emir "15 yaşına gelmiş her genç sigara içecektir" emridir. Geçen yıl, bir televizyon tartışmasında, bunu çok açık seçik belirttikten sonra, bu sigara şirketleri, paralı askerlerini üzerimize saldılar. Ben kendilerine aynen şu cevabı verdim: Bana, bu şirketlerde çalışan, maaşlı zavallılar değil, bu şirketin sahibi olup, Boğaz'ın kenarında ya yalı sahibi ya da 20 bin dolara yalı kiracısı olan insanlar lazım. (RP sıralarından alkışlar) Bunlar, şimdiye kadar karşıma çıkmadılar.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın her yerinde, yöneticiler, şirketleriyle övünürler, ortaya çıkarlar ve uluslararası şirketler dahil olmak üzere büyük şirketlerin yöneticilerini herkes bilir. Bu sigara şirketlerinin yöneticileri, yaptıkları işin rezilliğini, yani insanın kanını emme durumunda olduklarını bildikleri için, hiç ortalıkta görünmezler, maşa kullanırlar. Tabiî, Türkiye'den de satın aldıkları adamlar vardır; Türk Halkının sıhhati karşılığında, reklam yapma pahasına bu paranın peşinde koşanlar... İşte, bizim teklifin esas temel noktası budur; bu sigara şirketlerinin Türk gençlerini şartlandıran reklamına bir önemli engel, yasak getirmedir. Bu teklif, hiçbir şekilde sigara içmeyi yasaklayan bir teklif değildir; tütünün zararını azaltma teklifidir; ancak ve ancak esas anlamı, gençlerimize yönelik reklamı önlemektir.

Değerli arkadaşlarım, çeşitli gazetelerde de yer almasına, bununla ilgili hukukî takibat yapılması gerekmesine ve benim de bütün çabalarıma rağmen, mesela neler yapıldı size anlatayım. Ortaokulların önünde, liselerin önünde, bu Amerikan-İngiliz sigara şirketleri, hâlâ da bedava sigara dağıtmaktadırlar. Yani, nasıl ki, İngilizler, zamanında, Çin'e, Çinlileri afyona alıştırmak için bedava afyon soktular; bunlar da, aynı şekilde, Türkiye'de, gençlere bedava sigara dağıtır durumdadırlar. Onun için, bu kanun teklifi çıkarken, neyi hedeflediğini iyice anlamak gerekir.

Bu kanun teklifi, hedefinden dolayı, kesinlikle Türk tütüncülüğüne karşı değildir; nedenine gelince, reklam yapma gücü, milyarlarca dolarla, Amerikan-İngiliz sigara şirketlerinde olduğundan, Tekelin reklam yapamaması, sürekli pazar kaybetmesine yol açmaktadır ve Tekelin pazar kaybetmesi demek, Türk tütünü yerine Virginia tütününün, gittikçe Türkiye'de daha çok içilir hale gelmesi demektir. Dolayısıyla, bu şirketlerin, şehrimizi çirkinleştirecek şekilde, kovboylarıyla, develeriyle reklam yapmaları engellenince, Tekelle haksız bir rekabete girmiş olmaları da engellenmiş olacaktır; bir yerde, reklam yapmama konusunda, Tekelle aynı çizgiye gelecekler. Dolayısıyla, Türk tütünü kullanan Tekel, bu haksız durumdan kurtulmuş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, kanun teklifinin diğer bir özelliği; bu kanun teklifi, sigara içenleri değil insanlarımızı sigara içmeye teşvik edenleri cezalandırmaktadır ve bu da daha gerçeğe yakındır. Biraz önce, Sayın Feyzi İnceöz arkadaşımızın da belirtmek istediği budur. Teklifte getirilen müeyyidelerin ceza uygulamalarının bu anlamda incelenmesi son derece yararlı olacaktır.

Bu kanunun çıkması için beş sene, altı sene sabrettik; beş-altı sene uygulamasını görelim; bilahara, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizden sonraki arkadaşlarımız, bunun ıslahı için, bunun daha iyi hale getirilmesi için gerekli değişiklikleri yaparlar.

Bu teklifin kanunlaşmasıyla, sigara konusunda, tütün kullanımı konusunda vatandaşımızı, insanımızı, gencimizi özendirmenin ortadan kalkmasıyla, eğitim, sağlık, spor ve toplutaşımda sigara içilmesinin önlenmesiyle, hedefin büyük bir kısmına varılmış olunacaktır.

Değerli arkardaşlarım, diğer bir eleştiri noktası da "devlet sigaradan para kazanıyor; siz, sigara içimini azaltırsanız, devletin geliri azalacak" şeklinde olmuştur; ciddî ciddî gazetelerde de çıkmıştı bunlar. Hiçbir devlet, vatandaşının sağlığının sırtından para kazanamaz değerli arkadaşlarım; hele, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hiç kazanamaz. (Alkışlar) Bunu herkes bilsin. Yoksa, bunu söyleyenler, aslında, devletin neredeyse uyuşturucu satmasına önayak olmasını isteyenlerdir.

Şimdi, uyuşturucudan lafı açtım. Amerika'da, geçen sene, Clinton'un Food and Drug Administration denilen bütün ilaç ve gıda ruhsatlarının alındığı müesseseye yaptığı taleple, nikotin, uyuşturucu kapsamına alınmak üzeredir; yani, bundan sonra Amerika'da sigara, nikotin -hele Clinton'un yeniden başkanlığı kazandığını düşünürsek ve son başkanlık dönemi olduğundan tekrar seçilme endişesi içinde olmadığını da düşünürsek ve sigara ve nikotine de büyük bir kampanya yürüttüğünü de bilince- uyuşturucu muamelesi görüyorsa, Türkiye'de de görmesi gerekir. Aksi takdirde, Amerika'nın dünyada uyuşturucuya karşı yürüttüğü politikanın geçerliliği kalmaz. Amerika, kendi gençlerini korumak için nikotini, sigarayı kendi ülkesinde yasaklayıp, aynı şirketlere "gidin, Türkiye'de istediğiniz kadar satın" derse, o zaman, dediğim gibi, Amerika'nın "Türkiye'de niye uyuşturucu kaçakçılığı yapılıyor" deme hakkı kalmaz. Bunu, bu kürsüden belirtmek istiyorum ve bu, üzerinde son derece önemle durmamız gereken, dışilişkilerde de ağırlıklı olarak vurgulamamız gereken bir noktadır.

Şimdi, buradan, başka bir hususa geleceğim: Nikotinin genetik yapıda kansere yol açtığını bulan profesör, bu pazar akşamı, İstanbul'da, İstanbul Tıp Fakültesinin davetlisi olarak bir konuşma yapacaktır. Kendisinin verdiği rakamlara göre, yalnız Türkiye'de, son on yıldır artan nüfusla birlikte artan sigara içiminden dolayı, genç yaşta ölecek insan sayısındaki artış 250 bindir ve bunun bir numaralı müsebbibi de Amerikan sigara şirketleridir.

Şimdi, ben, buradan, şunu ifade ediyorum; bunu, yazılarımda da ifade etmiştim: Amerikan sigara şirketlerinin sigaralarını satmak için uyguladıkları pazarlama politikaları, reklam politikaları, insan haklarının ihlalinin temelini teşkil eder değerli arkadaşlarım. Yine, Amerika, eğer, insan hakları konusunda samimiyse, insan haklarını başka bir ülkenin içpolitikasını karıştırmak için uygulamıyorsa, o zaman, bu şirketlere de "dur" demesini bilmelidir. Amerika, kendi iç düzenini bozduğu için, kendi şirketlerinin başka ülkelerde rüşvet vermesini dahi yasaklamıştır. Yani, Fransa'da kurulu, Fransız sermayesiyle kurulu bir Amerikan şirketi, Fransa'da rüşvet verdiği takdirde, o şirketin Amerika'daki yöneticileri mahkemeye verilmektedir. Hatta ve hatta, Fransa'nın Amerika'daki büyükelçisinin, Fransa'daki o Amerikan şirketi aleyhine dava açması zorunludur.

Şimdi, bizim, kendini bu kadar incelikle koruyan Amerika'nın, o insan hakları konusunda samimiyetini ve ciddiyetini, bundan böyle, bu sigara şirketlerine yönelik politikalarında da izlememiz gerekir. Kesinlikle, bunu, insan hakları konusundaki ihlallere bir mazeret teşkil etsin diye söylemiyorum; ama, bir işte samimî isek, bunun tümüyle yapılması gerektiğini de anlatmamız gerektiği açısından belirtiyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözümü şöyle bitirmek istiyorum. Türkiye'de "sağlık sigortası" denir. Eğer, bugün, sigaraya bu kadar para vermeye hazır insanlarımız varsa, aynı insanlarımızın, o paranın yarısını, dörtte birini sağlık sigortasına yatırmadan, devletten sağlık sigortası isteme hakları da olmaz. Yani, bir yerde, bu kampanya aracılığıyla, Türkiye'de sağlık meselesinin de hangi boyutlarda ve neden olduğunu da gösterme durumunda olmalıyız. Sağlığına zararlı bir şekilde geleceğe para harcayanların, sağlığını korumak için, "devlet bana yardımcı olsun" deme hakkı olmadığını da, belirli bir şekilde anlatmamız gerekir.

Kanun teklifinin maddelerine gelindiğinde, bazı uygulamalar açısından açıklamalar yapacağım; fazla uzatmak istemiyorum. Bu teklifin kanunlaşması, bu Meclisin, bu Yüce Meclisin en önemli hizmetlerinden biri olacaktır ve başında da söylediğim gibi, özellikle gençlerimizin bu sigara zıkkımından, illetinden uzak durmalarını sağlamada büyük bir adım teşkil edecektir.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Bülent Akarcalı'ya teşekkür ediyorum.

Gruplar adına son söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Turhan Güven'in; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi, bu akşam saatlerinde sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Aslında, on yıl evvel, bana, bu konuşmayı yap deselerdi, bir sigara içicisi olarak bunu rahatlıkla yapacağımı zannetmezdim; çünkü, sigara kullanıyordum; ama, on yıla yakın bir süredir, sigaranın, tütünün ve tütün mamullerinin, gerçekten, insan sağlığına ve topluma pek yarar sağlamadığının bilinci içerisinde ve bunu bırakmış bir insan sıfatıyla, rahatlıkla, bu kanun teklifi üzerindeki görüşlerimizi Grubumuz adına sizlere anlatmakta hiçbir sakınca görmüyorum, tersine yarar görmekteyim.

Sayın Başkan, yüksek malumları olduğu üzere, değerli milletvekili arkadaşlarımızın vermiş oldukları bu kanun teklifi 1991 yılında, daha önceden kanunlaşmış; ancak, o dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli Özal tarafından, bir kere daha görüşülmek üzere, Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince, Büyük Millet Meclisine gönderilmişti; ama, geçen beş yıl içerisinde, bu kanun, bir kere daha Yüce Meclisin önüne gelmemiştir; fakat, bu gecikmeye rağmen, bugün gelmiş olmasını dahi büyük bir mutluluk addetmekteyiz.

Kanun teklifi, daha evvel, Anayasanın 89 uncu maddesine göre, Sayın Cumhurbaşkanınca öngörülen mahzurları, sakıncaları ortadan kaldıracak şekilde tedvin edilmiştir. Gerek idarî para cezaları gerek diğer para cezaları şeklindeki cezaların yanında, süre bakımından da bir sakınca görüldüğü için; yani, belirli yerlerde sigara içmek maksadıyla yeni birtakım yerler hazırlanmasını teminen, belli bir süre nedeniyle; yani, kanunun yayımı tarihinden itibaren bunun yapılamayacağı noktasından geri çevrilmişse de, bu defa, bu süre makul bir seviyede gündeme getirilmiş ve bunun dışında da dünyada belki pek görülmeyen fakat Türkiye için ılımlı olabilecek bir düzenleme halinde önünüze getirilmiş bulunmaktadır. Şöyle ki: Diğer yerlerde, gerçekten, tütün veya tütünden mamul olan diğer şeyleri kullananlara büyük para cezaları verilmektedir. Oysa bizde, bu sayılan yerlerde sigara ve tütün mamullerini içen kişiler için sadece bir ikaz yolu tercih edilmiş bulunmaktadır. Buna karşı, teklifte, tütün ve tütün mamullerini içmeye müsaade eden kişiler için de birtakım para cezaları düzenlenmiştir.

Bütün dünyada, özellikle Amerika'da pek çok sayıdaki eyalette sokakta dahi sigara içmenin yasaklandığı bir dönemden geçmekteyiz. Yani, yalnız sağlık yönünden değil, gerçekten, tütün mamullerinin başka şekilde de birtakım mahzurları ortaya çıktığından, eyaletlerin çoğunda, belli yerlerin dışında, genel yerler dışında ancak yer tahsisi suretiyle sigara içimine müsaade edilmektedir. Bizde, daha ılımlı ve biraz da tabiî Türkiye'nin bir tütün üreten ülke olmasından kaynaklanan maksada uygun olarak bir yeni düzenleme söz konusu olmuştur.

Bundan sonra yapılacak olan işlem şudur: Dünyada yasaklanan tütün mamullerinin, Türkiye'ye, yabancı firmalar tarafından yeniden fabrikalar kurmak suretiyle gelmesini, elbette, ortadan kaldırmak belki mümkün değil; ama bu kanunun uygulamasını mutlak olarak yaptığımız takdirde, Türkiye'de, gerek sağlık bakımından ve gerekse diğer konular bakımından mutlaka birtakım faydalar sağlanacaktır.

Teklif, Türk Milleti için genel kamu yönetiminde bulunan yerlerde tamamen içimi yasakladığı gibi, günün belki belirli saatlerinde -ki, teklifte bu maalesef yok, sadece yer tahsisinden bahsedilmiş- yer tahsisi söz konusu olmalıydı. Bence bir noksanlıktır; yani, her canı isteyen kamu görevlisinin, tahsis edilen yere giderek sigara içmesi yerine, belli dönemde, belli saatlerde sigara içmesini sağlamak bakımından belki bir düzenleme söz konusu olsaydı daha iyi olurdu. Bu sakıncasına rağmen, yine de, Türkiye için gerekli, Türk Milleti için gerekli olan bir kanun teklifi olduğu inancındayız.

Bu kanun teklifinin, gerek milletimize, gerek bu sigarayı içme zahmetinden yakında kurtulacağını ümit ettiğimiz değerli tüketicilere hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum, saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Turhan Güven'e teşekkür ediyorum.

Teklifin tümü üzerinde, kişisel olarak Sayın Kâzım Arslan ve Sayın Memduh Büyükkılıç söz istemişlerdir.

İlk söz Sayın Kâzım Arslan'ın.

Sayın Arslan?.. Yok.

Sayın Memduh Büyükkılıç; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Geç kalmış bir yasayı çıkarmanın, inşallah, hep beraber mutluluğunu yaşayacağımızı da umuyorum.

Gerçekten, bütün gruplar açısından, ittifak halinde çıkarılmaya çalışılan böyle bir yasa teklifi üzerinde konuşmak bile bence fazlalıktır. Ancak, kısa da olsa, bir hekim olarak, bu yasa teklifiyle ilgili duyarlılığımı kişisel olarak belirtmek açısından birkaç söz söyleyeceğim.

Üniversite yıllarımızda, anamnez dediğimiz, hastamızla ilgili bilgileri alırken, bize öğretilen sorular arasında, mutlaka, her müracaat eden kişiye sorduğumuz bir soru vardı "sigara içer mi içmez mi; içerse ne kadar içer" şeklinde. Sigarayla ilgili bu soruların, daha sonra, bizim için gerçekten çok anlamlı olduğunu, tıpla ilgili bilgilerimiz arttığında ya da hastalarla karşılaşmalarımız sıklaştığında daha çok anladım. Maalesef, damar tıkanıklığından dolayı ayağı kesilmiş hastalarla karşılaştık. Solunum yolları hastalarının büyük bir kısmını, risk grubu olarak, sigara içenlerin oluşturduğunu, maalesef, hep gördük.

Artık, gerek aktif içici gerekse pasif içici diye bildiğimiz, kısacası, toplumda sigaradan etkilenmeyen hiç kimsenin olmadığını söylersek, herhalde abartmış olmayız; çünkü, içen kadar içmeyen insanların da neredeyse, kimilerinde yüzde 40, hatta kimilerinde yüzde 100'e varan oranda etkilendiğini gördük. Özellikle, hamile hanımefendilerde gerek anne karnındaki yavrunun gerekse kendisinin sigaranın toksik maddeleri nedeniyle etkilendiğini okuduk, gördük, yaşadık.

O açıdan, gerçekten, toplum için, toplum bilinci için, çevre sağlığı bilinci için önem arz eden bu konuda bir kanunun, bir sağlık mensubu olarak, Mecliste sanırım bu dönem itibariyle, en çok sağlık kesimin bulunduğu -55'e yakın doktor, eczacı, diş hekiminin bulunduğu- bir dönemde çıkarılmasının mutluluğunu yaşıyorum. Her ne kadar 18 inci Dönemden beri gündemde tutulsa da, bu mutluluk, 19 uncu Dönemi de geçirmiş, 20 nci Döneme nasip olmuştur ve belki, ülkemizin artık kalkınmakta olduğunun ya da bilinçli toplumun oluşmaya başladığının bir göstergesi olsa gerektir diye düşünüyorum. Özellikle, bunların bol bol edebiyatını yapma yerine, benim bir önerim olacak, bizleri yetiştiren insanlara; gerek anne ve babalara gerekse bizlerin eğitilmesinde emeği geçen büyüklerimiz olan öğretmenlerimize: Ne olur, bu sigaranın zararlarını anlatırken, onlara, davranışınızla örnek olun. Bunu bekliyorum, umuyorum. Bu toplum bilincine ulaştığımız zaman, göreceksiniz ki, belki bu yasaklara, bu yasalara gerek bile kalmayacaktır. İnanın, bu yasayla ilgili çalışmalar yapıldığında, acaba yasağa ilgi daha mı fazla olur diye içimden geçmiştir. O da, acı bir gerçektir; ama, benim, yine bir başka beklentim; toplum itibariyle, özellikle televizyonlarımız, gazetelerimiz, toplum bilincinin oluşması açısından, sigarayla ilgili eğitime yeterince yer verirlerse mutlu olacağız diye düşünüyorum.

Hastalandıktan ya da hayatına mal olma aşamasına geldikten sonra değil de bu tablo oluşmadan önce, koruyucu hekimlik yaklaşımıyla, gerek görsel gerekse yazılı basınımızın toplum bilincinin oluşması konusunda destek vereceğini umuyorum. Sigara içmeye özendirici filmlerin ya da programların mutlaka gözden geçirilmesi ve bunun, yayın politikasında yer etmesi gerekir diye düşünüyorum.

Bakıyoruz, büyük şehirlerimizin merkezlerinde, demin Değerli Bülent Akarcalı Beyin dediği gibi, kimi ata binmiş, kimi deveye binmiş; ama, sanki bu ülkenin insanının sağlığıyla alay edercesine reklam panoları içimizi sızlatıyordu. İnşallah, buna bir son verilecek.

Ben, sözlerimi daha fazla uzatmıyor, tüm milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Doktor Memduh Büyükkılıç'a teşekkür ediyorum.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır; maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi

Amaç:

MADDE 1- Bu kanunun amacı, kişileri tütün ve tütün mamullerinin zararlarından, bunların alışkanlıklarını özendirici reklam, tanıtım ve teşvik kampanyalarından koruyucu tertip ve tedbirler almaktır.

BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Halil İbrahim Özsoy, buyurun efendim.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, Tütün Mamüllerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesi üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Aslında, dışarıda ve bazı yayın organlarında koparılan fırtınada olduğu gibi isimlendirmek gerekmiyor bu kanunu; bir IV üncü Murat kanunu değil bu; sigara içmeyi yasaklayan bir kanun değil. Bu kanun teklifi, sigaranın bazı yerlerde içilmesini -o da, toplumun sağlığı gerekçe gösterilerek- yasaklayan bir teklif. Burada -1 inci madde iyi okunursa- "...alışkanlıklarını özendirici reklam, tanıtım ve teşvik kampanyalarından korumak..." ibaresi vardır.

Aslında, sigara alışkanlığı, iradî bir alışkanlıktır ve gençler sigara içmeye başlarken, özentiyle başlarlar; büyüklerinin sigara içiş şekline bakarak sigara tutarlar; öğretmeninin, ebeveyninin sigara içiş şeklini taklit ederek, ona özenerek sigara içmeye başlarlar. Ayrıca, kendilerini ispat çağında olan, 14-15 yaşındaki çocuklar -özellikle erkek çocuklar- bu özentiye, daha çok ilgi, daha çok afinite gösterirler.

O yüzden, reklamdan ziyade -duvarlara asılmış, basılı vesair reklamlar ve televizyon reklamlarından ziyade- onları özendirecek olan kimseler -sigaraya başlama yaşı ne kadar küçük olursa olsun- onların en yakınlarıdır; önce, onların eğitimi sağlanmalıdır.

Bu kanunun uygulamasını, eğitimle beraber götürmezseniz, yarın öbürgün, önünüze pek çok komplikasyon çıkacaktır.

Örneğin, toplutaşım vasıtalarında sigara içilmesini yasakladınız ve hem taşıyana hem de içene ceza verdiniz; ama, adam cebinden "sigara içmesi gereklidir" diye bir heyet raporu çıkarırsa size ne yapacaksınız? Uzun süre kalınan kapalı bir salonda sigara içene ceza yazarsınız, mahkemeye itirazını götürür "sigara içmesi gereklidir" diye bir raporla, o mahkemede, o cezayı kaldırmaya çalışır. Bu boşlukların da doldurulması ve özellikle "reklam ve özendirici" olarak ifade edilen cümlenin gereğinin yerine getirilmesi gereklidir.

Sigaranın zararlarından bahsedecek değilim; benden evvel konuşan arkadaşlarım hepsinden bahsettiler. Aslında, sigaranın en önemli zararı nikotinden değildir, tütünün yanmasından meydana gelen kanserojen maddelerin birikimi veya vücutta yaptığı tahribattan dolayıdır. O yüzdendir ki, "aktif içiciler kadar, pasif içiciler de bundan zarar görürler" denilmektedir. Her ne kadar, son günlerde özellikle bazı yabancı yayınlarda, pasif içicilik hafife alınmak isteniyorsa da, bunların arkasında sigara tröstlerinin bulunduğunu unutmamak gerekir. Aktif içici kadar, pasif içicinin de bundan zarar gördüğü bir gerçektir.

O yüzden, eğer, eğitimle beraber götürmezseniz ve sigaraya başlama yaşındaki gençlerin bulunduğu eğitim müesseselerinde bazı tedbirler almazsanız, bu kanun, birkaç okulda veya birkaç spor salonunda, birkaç kişiye yazacağınız cezadan ileri gitmeyen ve hayata geçirilemeyen, çalışmayan bir kanun haline gelir.

Saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Halil İbrahim Özsoy'a teşekkür ediyorum.

Özellikle belirtmem lazım; Sayın Halil İbrahim Özsoy da tıp doktorudur. Daha önceki doktorları özellikle zikrettim, konuşmalarının tıbbî yönden de etkisi artsın diye.

Değerli arkadaşlarım, 1 inci maddeyle ilgili görüşmeleri tamamladık.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeden itibaren bazı maddelerde değişiklik önergeleri var. Bu teklif, bugünkü çalışma süremiz kısıtlı olduğu için, değişiklik önergesi sahipleriyle Komisyon arasında mutabakat sağlanmazsa çıkamayabilir. O bakımdan, ben, birleşime bir müddet ara vereceğim; bu arada, önerge sahipleriyle Komisyon uzlaşma arasın ve bu teklifi bu akşam bitirelim; çünkü, çalışma süremiz saat 22.00'de bitecektir. O sebeple, süremiz çok kısıtlı.

Şimdi, önerge sahiplerinin Komisyonla görüşmelerini tamamlayabilmeleri için, birleşime 20.30'a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.03

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.30

BAŞKAN: Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 22 Arkadaşının, Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair 9.1.1991 Tarih ve 3694 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Rayoru (2/70, 1/5) (S. Sayısı : 17) (Devam)

BAŞKAN - Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, teklifin 1 inci maddesi kabul edilmiş; 2 nci maddenin görüşülmesine sıra gelmişti.

Şimdi, 2 nci maddeyi okutuyorum:

Tütün ve Tütün Mamullerinin İçilmesi Yasaklanan Yerler

MADDE 2.- Sağlık, eğitim-öğretim ve kültür hizmeti veren yerler ile kapalı spor salonlarında ve toplu taşımacılık yapılan her türlü nakil vasıtaları ve bunların bekleme salonlarında, kamu hizmeti yapan kurum ve kuruluşlardan beş veya beşten fazla kişinin görev yaptığı kapalı mekânlarda tütün ve tütün mamullerinin içilmesi yasaktır.

Bu gibi mahallerde tütün ve tütün mamullerinin içilebilmesi için ayrı yerler tahsis edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili bir değişiklik önergesi var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 2 inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki ilavenin yapılmasını arz ve teklif ederiz.

"Tahsis edilen yerden, sigara içilmeyen mahallere duman gidişini engelleyecek, havalandırma, tecrit etme gibi tedbirler alınır."

Kahraman Emmioğlu Mehmet Bedri İncetahtacı Cemalettin Lafçı

Gaziantep Gaziantep Amasya

Muhammet Polat Mehmet Aykaç Cafer Güneş

Aydın Çorum Kırşehir

Sıtkı Cengil

Adana

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) - Çoğunluk olmadığı için katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeye, Komisyon, çoğunluğu hazır bulunmadığı için katılamıyor, Hükümet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Diğer Yasaklar

MADDE 3. - Tütün ve tütün mamullerinin isim, marka veya alametler kullanılarak her ne suretle olursa olsun reklam ve tanıtımının yapılması veya bunların kullanılmasını teşvik ve özendirici kampanyalar düzenlenmesi yasaktır.

Onsekiz yaşından küçüklere yönelik olmayan gazete, dergi, diğer yayınlar ve tütün ve tütün mamulleri satış belgesini haiz satış yerlerinde yapılan tanıtım faaliyetlerine ve sinemaların saat 18.00'den sonraki seanslarda gösterilen filmlere, sanat ve kültür organizasyonları ile atletizm dışındaki spor etkinliklerine ve yalnızca sigara içen yetişkinlere yönelik tanıtım faaliyetlerine birinci fıkra hükmü uygulanmaz. Her ne surette olursa olsun, eğitim ve sağlık kuruluşları ile onsekiz yaşından küçüklere yönelik tütün ve tütün mamulleri tanıtımı yapılamaz.

Onsekiz yaşından küçüklere tütün ve tütün mamülleri satışı yapılamaz.

Bu maddeye uygun olarak yapılacak reklam ve tanıtım faaliyetlerinde yirmibeş yaşından küçük veya küçük gösteren kişi veya karakterler görüntülenemez, esas itibariyle onsekiz yaşından küçüklere yönelik faaliyet konuları işlenemez, tütün kullanmayanları tütün kullanmaya özendirici herhangi bir tavsiyede bulunulamaz; tütün kullanmanın sağlıklı olduğuna veya sağlık için bir tehlike olmadığına dair bir iddiaya yer verilemez.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hikmet Sami Türk söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sigara alışkanlığının yayılmasında, özendirici reklamların çok büyük rolü vardır. Bu bakımdan, özendirici reklamları yasaklayıcı bir hükmün, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde yer alması son derece yerindedir; ancak, bu madde, birinci fıkrada koyduğu kuralı, ikinci fıkrada âdeta sulandırmaktadır. Maddenin birinci fıkrasında yasak konuyor, ikinci fıkrasında buna istisna getiriliyor; aynı fıkrada, istisnanın istisnası belirtiliyor; ondan sonra, sistematik bakımdan ilgisiz başka bir konuya geçiliyor ve küçüklere satış yasağıyla ilgili hüküm konuyor ve son fıkrada, tekrar, reklam yasağıyla ilgili bir düzenleme getiriliyor.

Ayrıca, bu reklam yasağına istisna getiren ikinci fıkrada yer alan hükümler kendi içerisinde belirsizliği taşıyor. Şöyle ki: 18 yaşından küçüklere yönelik olmayan gazete, dergi ve diğer yayınlar yasaktan istisna ediliyor. Ancak, hangi yayınların 18 yaşından küçükler tarafından görülmeyeceğini nereden bilebiliriz? Evinize bir gazete, kitap geldiği zaman ve oralarda bu tür reklamlar yer aldığı zaman, bunları, çocuklarınızın görmeyeceğini nasıl garanti edebilirsiniz? O bakımdan, getirilen hüküm, herhangi bir şeye yaramayacaktır. Aynı hükümde yer alan, sanat ve kültür organizasyonlarıyla atletizm dışındaki spor etkinliklerine de yasağın uygulanmayacağı hükmü, yine, belirsiz bir hüküm niteliğindedir. Bu bakımdan, kuralın tutarlı bir biçimde uygulanması daha doğru olur.

Ayrıca, ikinci fıkra ile dördüncü fıkra arasında reklam ve tanıtımla ilgili olmayan başka bir hüküm yer alıyor ve çok yerinde bir hüküm yer alıyor; 18 yaşından küçüklere tütün ve tütün mamulleri satışının yapılamayacağı belirtiliyor; ama, sistematik bakımdan yanlış. Eğer, bu reklam yasağının istisnalarıyla ilgili fıkralar kalacak olursa, o zaman, bu üçüncü fıkranın son fıkra olarak düzenlenmesi gerekir. Bir kez daha söylemek isterim ki, doğru olan, özendirici reklamların yasaklanması konusundaki kuralın tam olarak uygulanmasıdır; istisnaya yer vermeye gerek yoktur.

Bu düşüncelerle, Yücü Meclisi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ediyorum.

3 üncü maddeyle ilgili bir önerge bulunmaktadır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 17 sıra sayılı kanun teklifinin 3 üncü maddesinin iki ve dördüncü fıkralarının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz Mehmet Gözlükaya Bülent Akarcalı

Refah Partisi Denizli İstanbul

Grup Başkanvekili

Hikmet Sami Türk Hasan Hüsamettin Özkan Nihat Matkap

Trabzon Demokratik Sol Parti Hatay

Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Önergeye, Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) - Çoğunluğumuz olmadığından katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Önergeye, çoğunluğu olmadığı için Komisyon katılamıyor; Hükümet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Uyarılar

MADDE 4. - Tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerlerde, buna dair uyarılar asgarî on santimetrelik puntolarla herkes tarafından görülebilir yerlere asılır veya yazılır. Bu uyarıların yapılmasından ilgili yerlerin yetkili veya amiri durumundaki kişi veya kişiler sorumludur.

Türkiye'de üretilen veya ithal edilen tütün ve tütün mamulleri paketinin üzerinde açıkça görülebilir ve rahatça okunabilir şekilde, yasal uyarı : "Sağlığa zararlıdır" ibaresi konulur. Bu ibareyi taşımayan tütün ve tütün mamulleri ithal edilemez ve satışa çıkarılamaz.

Gümrük hattı dışı eşya satış mağazalarında satılan veya yolcu beraberinde yurda sokulan tütün ve tütün mamulleri hakkında ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.

Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ayda en az altmış dakika tütün ve tütün mamulleri alışkanlığının zararları konusunda uyarıcı ve eğitici mahiyette yayınlar yapmak zorundadır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Hikmet Sami Türk söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Hikmet Sami Türk. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır Sayın Türk; buyurun.

DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tütün mamulleri içme alışkanlığının önlenmesi bakımından maddede düzenlenen uyarılar son derece önemlidir. Ayrıca, bu konuda, devlet televizyonu TRT ile eğitim yayınları yapılması da aynı derecede önemlidir. Bu bakımdan, maddeyi genel olarak çok olumlu buluyoruz; ancak, maddenin birinci fıkrasının biraz daha açıklığa kavuşturulmasında yarar görüyoruz ve bu yönde de bir değişiklik önergemiz olacaktır.

Birinci fıkrada, tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerlerde, buna dair uyarıların, asgarî on santimetrelik puntolarla, herkesçe görülebilecek yerlere yazılması ve asılması öngörülüyor. Bu haliyle, bir yerdeki "sigara içmek yasaktır" biçimindeki bir ibare, bir levha yeterli olacaktır; fakat, uyarının tam olması için, uyarılanların aykırı davranışları durumunda karşılaşacakları yaptırımı da bilmelerinde yarar vardır. O bakımdan, bu maddede "tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerlerde, yasağı ve buna uymamanın sonuçlarını belirten uyarıların yer alacağı levhaların asılması" biçiminde bir düzeltme yapılması, maddeyi tam olarak anlaşılabilir bir duruma getirecektir. Böylece, yasağa ve uyarıya uymayanlar nelerle karşılaşacağını da bilecektir. Örneğin "sigara içmek yasaktır. Uyulmadığı takdirde, uymayan buradan dışarı çıkarılır" veya -bizim bir başka önergemiz var, o kabul edilecek olursa- şu kadar milyon lira para cezasına çarptırılır... Bunları, orada bulunup da sigara içmek isteyenler görmeli ve ona göre hareket etmelidirler. Bu bakımdan, maddenin açıklığa kavuşturulmasına yönelik bir önergemiz var; bunun desteklenmesini Yüce Meclisten istirham ediyorum.

Bu anlayışla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Türk'e teşekkür ediyorum.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, buradan, bir cümleyle bir konuyu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Kürsüden de konuşabilirsiniz; ama...

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - Bir cümle efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özsoy.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) - "Sigara içmek yasaktır" levhasını asma sorumluluğunu veriyoruz, asmayanlar için ne yapacağız; açıklık getirilmemiş. O konuda da bir önerge hazırlayıp, asmayanlar hakkında gerekli kanunî işlemin yapılması gerektiği kanaatindeyim.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özsoy.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyle ilgili önergeler bulunmaktadır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesinin birinci fıkra, birinci cümlesinin aşağıdaki biçimde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.

"Tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerlerde, yasağa ve buna uymamanın sonuçlarını belirten uyarılar, asgarî on santimetrelik puntolarla herkes tarafından görülebilir yerlere asılır veya yazılır."

Yalçın Gürtan Hikmet Sami Türk Gökhan Çapoğlu

Samsun Trabzon Ankara

Zekeriya Temizel Hikmet Uluğbay

İstanbul Ankara

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 17 sıra sayılı Tütün Mamullerinin Zararların Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ve özel televizyon kurumları ayda en az doksan dakika tütün ve tütün mamulleri alışkanlığının zararları konusunda uyarıcı ve eğitici mahiyette yayınlar yapmak zorundadır."

Şevki Yılmaz Mehmet Aykaç Memduh Büyükkılıç

Rize Çorum Kayseri

Latif Öztek Ahmet Çelik M.Salih Katırcıoğlu

Samsun Adıyaman Niğde

BAŞKAN - Aykırılık durumuna göre önce ikinci önergeyi işleme alıyorum.

Şimdi, önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 17 sıra sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ve özel televizyon kurumları ayda en az doksan dakika tütün ve tütün mamulleri alışkanlığının zararları konusunda uyarıcı ve eğitici mahiyette yayınlar yapmak zorundadır."

Şevki Yılmaz

(Rize) ve arkadaşları

BAŞKAN - Şevki Yılmaz ve arkadaşlarının önergesine Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) - Yeterli sayımız olmadığından katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Önergeye, Komisyon, yeterli sayısı olmadığı için katılamıyor, Hükümet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesinin birinci fıkra birinci cümlesinin aşağıdaki biçimde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.

"Tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerlerde, yasağı ve buna uymamanın sonuçlarını belirten uyarılar asgarî on santimetrelik puntolarla herkes tarafından görülebilir yerlere asılır veya yazılır."

Hikmet Sami Türk

(Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) - Yeterli sayımız yok, katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Biraz önce kabul edilen önergeyle aynı doğrultuda görünüyor...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Değil; farklı...

BAŞKAN - Evet efendim

Önergeye, Komisyon, yeterli çoğunluğu bulunmadığı için katılamıyor, Hükümet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi, biraz önce kabul edilen iki önerge doğrultusunda değişik şekliyle ve bir de, benim dikkatimi çeken bir redaksiyon hatası var, onu da, düzeltilmesi için Komisyona önereceğim, eğer kabul ederlerse ondan sonra oylayacağım.

4 üncü maddenin ikinci fıkrasının ikinci satırında "yasal uyarı: 'Sağlığa zararlıdır' ibaresi konulur" cümlesi yer almaktadır. Burada, ya "yasal uyarı" kelimelerini de tırnak içine almak lazım, yahut "yasal uyarı" ibaresini tamamen metinden çıkarmak gerekli; çünkü, bu haliyle kalırsa haşiv olur; ama, tırnak içine alındığı takdirde daha etkili bir uyarı mahiyeti alabilir. Bu hususa Komisyon katılıyorsa, bunu da redaksiyon suretiyle maddeyi oylarınıza sunacağım.

Sayın Komisyon, katılıyor mu?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) - Sayın Başkan, bu redaksiyonu gerektirir; tabiî, düzeltmek lazım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

4 üncü maddeyi, kabul edilen iki önergeyle değişmiş şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Yasağa Uymayanlar Hakkında İşlem

MADDE 5. - Tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı ve yasağa ilişkin yazılı uyarıların bulunduğu yerlerde tütün ve tütün mamulleri içenlere, ilgili yerin yetkilisi veya amiri durumundaki kişi tarafından yazılı uyarı gösterilmek suretiyle yasağa uyması, aksi takdirde o yeri terk etmesi gerektiği bildirilir. Bu bildirime rağmen tütün ve tütün mamulleri içenler genel zabıta marifetiyle o yerden uzaklaştırılır.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

5 inci maddeyle ilgili önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

İdarî Para Cezası

MADDE 6. - Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki zorunluluğu yerine getirmeyen tütün veya tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerin memur olmayan yetkilisi veya amiri hakkında on milyon lira para cezası verilir.

Bu Kanunun 5 inci maddesine göre uyarıda bulunmayan tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerin memur olmayan yetkilisi veya amiri hakkında on milyon lira para cezası verilir.

Bu kanuna göre sorumluluğu yerine getirmeyen memurlar hakkında ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Hikmet Sami Türk söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır Sayın Türk.

DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK(Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede, daha önceki maddelerdeki bazı hükümlerin yaptırımları gösterilmiş bulunmaktadır. Bunlar, idarî para cezası niteliğinde yaptırımlardır. Ancak, maddede dikkati çeken bir eksiklik var, o da şudur: Maddenin ikinci fıkrasında, kanunun 5 inci maddesine göre, uyarıda bulunmayan, tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerin memur olmayan yetkilisi veya amiri hakkında on milyon lira para cezası öngörülmüş bulunmaktadır. Ancak, uyarıya rağmen sigara içmekte veya tütün mamulü kullanmakta devam eden kimse hakkında, daha önce 5 inci maddede öngörülen, oradan uzaklaştırılma dışında herhangi bir tedbir söz konusu değildir. Bunun, yeterince caydırıcı bir yaptırım olmayacağı düşüncesindeyim.

Şüphesiz, kanunun getirdiği düzenleme, kendi içerisinde, son derece uygar bir tedbir niteliğinde kabul edilebilir. Ancak, uygulamada, bunun yeterli olmayacağını, o bakımdan, uyarıya rağmen, yani, orada asılan levhaya, o levhanın kendisine gösterilmesine rağmen, yine de içmekte direnen kimseye, bir de idarî para cezasının verilmesinin son derece yerinde olacağını düşünüyorum. Bu amaçla, bir değişiklik önergesi sunmuş bulunuyoruz. Bu önergemize desteğinizi istirham ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Türk'e teşekkür ediyorum.

6 ncı maddeyle ilgili önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.

"Uyarıya rağmen tütün veya tütün mamulü içen kişi hakkında da aynı ceza uygulanır."

Hikmet Sami Türk Gökhan Çapoğlu Yalçın Gürtan

Trabzon Ankara Samsun

Zekeriya Temizel Hikmet Uluğbay

İstanbul Ankara

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) - Çoğunluğumuz yok; katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeye, Komisyon, yeterli çoğunluğu olmadığı için katılamıyor; Hükümet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz yerimden bir hususu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) - Bu maddede konulan ceza, maktu bir para cezasıdır. Zaman içerisinde azalacaktır. Eğer uygun görürseniz, bir önergeyle, bu, enflasyon oranı doğrultusunda artacak şekilde, bütçe kanununa eklenecek bir hükümle, Yüce Meclisçe belirlensin.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akarcalı, sizin de mi bir arzınız var?

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Komisyon çalışmalarında, bunu, Maliye Bakanlığına sorduğumuzda, Maliye Bakanlığı temsilcileri, mevcut kanunla bütün buradaki para cezalarının, otomatik olarak, toptan eşya fiyatına endeksleneceğini söylemişlerdi. O kanun sonra çıktı. Herhalde Sayın Doğan'ın haberi yok.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) - Zabıtlara geçmesi bakımından faydalıdır.

BAŞKAN - Şimdi, başka temel kanunlardaki düzenlemelerle, bu hususun da -sizin önerdiğiniz konunun- aynı şekilde işlem göreceği ifade edildi.

6 ncı maddeyi, kabul edilen önerge yönündeki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Adlî Para Cezası

MADDE 7. - Bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları ile 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenlere on milyon liradan beşyüz milyon liraya kadar ağır para cezası verilir. Tekerrür halinde bu cezanın yukarı haddine hükmolunur.

BAŞKAN - Şimdi, 7 nci madde, bundan önceki maddelerdeki değişikliklerden önceki şekliyle bilgilerinize sunuldu. Burada, 3 üncü maddenin ikinci ve dördüncü fıkraları, değişiklik önergeleriyle, metinden çıkarılmıştır. Bu düzeltmeyi dikkate alarak, ben, maddeyi yeniden okuyorum:

MADDE 7.- Bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenlere onmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası verilir. Tekerrür halinde, bu cezanın yukarı haddine hükmolunur.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili değişiklik önergesi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Para Cezasına İlişkin Hükümler

MADDE 8. - 6 ncı maddede yazılı para cezaları o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Para cezalarına dair kararlar ilgililere Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalar kesindir. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre mahallin en büyük mal memurluğunca tahsil edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili bir değişiklik önergesi vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 17 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci maddesindeki "Bu ceza kesindir." cümlesinin kaldırılmasını ve maddenin sonuna "İdarî para cezalarına karşı yedi gün içinde sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir" hükmünün eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Hasan Hüsamettin Özkan Önder Sav Salih Kapusuz

İstanbul Ankara Kayseri

Metin Bostancıoğlu Ahmet İyimaya

Sinop Amasya

BAŞKAN - Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) - Yeterli çoğunluğumuz yok, katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Önergeye, Komisyon, yeterli çoğunluğu olmadığı için katılamıyor, Hükümet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi, kabul edilen önergedeki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yayımı tarihinden önce Türkiye'de üretilen veya ithal edilen tütün ve mamullerinin bir yıl süreyle 4 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şart aranmaksızın satışlarına devam olunur.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili söz isteyen?.. Yok

Değişiklik önergesi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince ayrı yer tahsisi, 3 üncü maddede yasaklanan reklam panolarının kaldırılması ve 4 üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince yapılması gereken işler Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde yerine getirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok

Değişiklik önergesi yok.

Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 9. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı söz istiyorlar.

Sayın Akarcalı, konuşma süreniz 5 dakikadır.

Buyurun.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî ki, yürürlük maddesi hakkında niye söz alındı diye bir soru akla gelebilir. Özellikle tutanaklara geçmesi için belirtiyorum.

Kanunun uygulamasına gelince; bunu uygulama durumunda olanlar, bir önceki geçici maddede, kanunun kimi maddelerinin, bir yıl süre içinde yürürlüğe girmesini yanlış yorumlayabilirler. Kanun yürürlüğe girdiği andan itibaren bu yasaklar geçerlidir.

Geçici 2 nci maddede belirtilen, sigara içmek isteyenlere yer tahsis edilmesi ile yasaklanan reklam panolarının bir yıl içerisinde -bir yılın sonunda değil, bir yıl içerisinde- kaldırılması ve 4 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen, sigara ve tütün mamullerinin içilmemesiyle ilgili uyarıların bir yıl içinde konulması gerçekleşmemesinden dolayı yasakların uygulanması ertelenemez. Bunun gayet iyi vurgulanması gerekiyor. Yani, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra "Efendim, daha, spor salonuna, hastaneye 'burada sigara içilemez' panosunu yazmadık, dolayısıyla, burada sigara içmek serbesttir" anlayışı kanunda yoktur. Bunu, buradan özellikle vurgulamak istiyorum ki, bu bilinsin, uygulamada bir terslik çıkmasın.

Kanun yürürlüğe girdikten sonra; örneğin, hastanelerde sigara içilmesi yasaktır "burada, sigara içilmesi için henüz bir mekân ayıramadık; dolayısıyla, sigara içmek isteyenler her yerde sigara içebilir" denilemez. Bunu, burada, özellikle vurgulamak istiyorum ve yine, kimi sigara şirketlerinin "pano yasaklarının -o develerin, kovboyların resimlerinin- kalkmasına bir sene var; onun için, bu arada yeni resim koyabiliriz, yeni reklam yapabiliriz" şeklinde düşünmemeleri gerekir. Yasaklar başlamıştır; ancak, müktesep hak olarak, olanların ortadan kalkması için bir yıllık bir süre tanınmıştır ve bunların, o bir yılın sonunda değil, bir yılın içinde yapılması gereklidir. Nedenine gelince, bu böyle yorumlanmadığı takdirde, bir yılın sonunda buraya dayanırlar "efendim, daha bütün herşeyi yapamadık; bize bir altı ay süre daha verin, bize bir sekiz ay süre daha verin" deme durumuna getirebilirler. Bunu, Yüce Meclise açıklamak ve tutanaklara geçirmek için söz aldım. Teşekkür eder, saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bülent Akarcalı'ya teşekkür ediyorum.

9 uncu maddeyi, yürürlük maddesini Sayın Bülent Akarcalı gibi anlamayan hiçbir arkadaşımız yok.

Yürürlük maddesiyle ilgili olarak aynı görüşü Genel Kurul da paylaşıyor. 9 uncu maddeyi bu anlayışla, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 10. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Meclisimiz, sigara tüketimi konusunda çok önemli bir sağlık sorunumuzun çözümünü gerçekleştirmiş bulunmaktadır. Bu kanunun milletimiz için, çocuklarımız için, gençlerimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve bir dileğimi daha ifade etmek istiyorum: Bu kanunun başarılı uygulanabilmesi için bir eğitim çalışmasına ihtiyaç var ve bunda da başta, değerli milletvekillerimiz olmak üzere, bütün kamu görevlilerine görev düşmektedir. Ben, bu görevi ilk yerine getirenlerden biri olmak için, bu saatten itibaren, hayatım boyunca, bir daha sigara içmeyeceğimi ilan ediyorum. ("Bravo" sesleri, alkışlar)

Arkadaşlarımız da bu kampanyaya kısa sürede katılırlarsa, mesele, çok kısa zamanda çağdaş bir şekilde çözümlenmiş olacaktır.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, kulisler "sigara içenler, içmeyenler" diye ayrılsın.

BAŞKAN - Onları ayıracağız efendim.

Sayın milletvekilleri, bugün saat 22.00'ye kadar çalışmayı kararlaştırmıştık; ancak, sıradaki kanun tasarısının bu süre içerisinde tamamlanması imkânı görülmediğinden, gruplarımızın da görüşlerini alarak; yasadışı suç örgütlerinin faaliyetleri ve devletle olan ilişkileri konularındaki 10/89, 10/126, 10/110, 10/124 ve 10/125 esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerini yapmak için 12 Kasım 1996 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, Birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.08

TUTANAĞIN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.