Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular
DÖNEM : 20 CİLT : 9 YASAMA YILI :
1


T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ

85 inci Birleşim
31 . 7 . 1996 Çarşamba



İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – YOKLAMALAR
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in, Amerika Birleşik Devletlerine,
Parlamento Grubuyla yaptıkları seyahatte edindiği izlenimlere ilişkin
gündemdışı konuşması
2. – Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu’nun, Maliye Bakanlığı
fonundan il özel idarelerine verilen ödeneklere ilişkin gündemdışı
konuşması
3. – Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici’nin, ORÜS Anonim Şirketi
Devrek İşletmesinde geçici işçi olarak çalışanlara ilişkin gündemdışı
konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Maliye Bakanlığına bağlı bulunan Millî Piyango İdaresi Genel
Müdürlüğünün Başbakanlığa bağlanmasının uygun bulunduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/423)
2. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Etibank
Genel Müdürlüğünün Başbakanlıkla ilgilendirilmesinin uygun
bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/424)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 49 arkadaşının, orman
yangınlarının önlenebilmesi için alınması gereken tedbirler ile
yangınlardaki ihmal ve kusurların tespit edilmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103)
V. – ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. – Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının
komisyonda görüşme zamanı ile gündemdeki sıralamanın yeniden
yapılmasına ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
belirlenmesi ile görüşülecek konulara ilişkin DYP Grubu önerisi
VI. – SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. – İnsan Hakları Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. – 926 Sayılı TürkSilahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S.Sayısı : 23)
2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490)
(S.Sayısı : 69)
3. – Bütçe Kanununda Yer Alan Bazı Hükümlerin ilgili Kanunlardında
Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/491) (S.Sayısı : 86)
VIII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Ankara Milletvekili İrfan Köksalan’ın, Ankara Milletvekili Hasan
HüseyinCeylan’ın, kendisine sataşması nedeniyle konuşması
2. – Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal’ın, Ankara Milletvekili
HasanHüseyin Ceylan’ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
IX. – USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. – İçtüzüğün 87 nci maddesine göre, verilen değişiklik önergeleriyle
ilgili daha evvelce yapılan uygulamalara devam edilip edilmeyeceği
hakkında
X. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, partizanca atamalar yaptığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in
yazılı cevabı (7/999)
_
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Sedat Aloğlu, gümrük mevzuatı ve
uygulamalarına,
Manisa Milletvekili H. Ayseli Göksoy, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, son günlerde meydana gelen
orman yangınlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı
Nevzat Ercan cevap verdi.
Denizli Milletvekili Hilmi Develi ve 20 arkadaşının, Denizli İlinin
içinde bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi (10/101),
Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal ve 20 arkadaşının, cezaevlerinde
tutuklu ve hükümlüler tarafından sürdürülen ölüm orucunun nedenlerini;
tutuklu ve hükümlülerin istemlerini açığa kavuşturmak (10/102),
Amacıyla, birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.
Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Kongresinin vaki davetine icabet etmek
üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen altı kişilik Parlamento
heyetine katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Başkanlıkça, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda bağımsız
milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen bağımsız
milletvekillerinin müracaatlarına ilişkin duyuruda bulunuldu.
Avustralya Parlamento Başkanının resmî davetine icabet edilmesine,
Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine,
İstanbul Milletvekili Aydın Menderes ile Bursa Milletvekili Abdulkadir
Cenkçiler’e, ödenek ve yolluklarının ödenmesine,
İlişkin Başkanlık tezkereleri ile,
GenelKurulun 30.7.1996 Salı günkü birleşiminde, Çokuluslu Güç’ün
görev süresinin ve olağanüstü halin uzatılması ile ilgili Başbakanlık
tezkerelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi ile,
Bütçe Kanunlarında Yer alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında
Düzenlenmesine DairKanun Tasarısının, Başkanlıkça havale edildiği
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerine, 48 saat geçmeden
başlanmasının, İçtüzüğün 36 ncı maddesi gereğince Komisyona
tavsiye edilmesine,
30.7.1996 tarihli GelenKâğıtlarda yayımlanan 69 Sıra Sayılı,
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden,
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan GelenDiğer
İşler” kısmının 2 nci sırasına alınmasına,
Genelkurulun 31.7.1996 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmasına ve
bu toplantıda sözlü soruların görüşülmesine ilişkin DYPGrubu önerisi
ve
Ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin,
31.7.1996 tarihinden itibaren beş ay,
On ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 31.7.1996 günü saat
17.00’den geçerli olmak üzere dört ay,
Süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkereleri, yapılan
görüşmelerden sonra,
Kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 31 Temmuz 1996 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere, Birleşime 21.44’te son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Ünal Yaşar Kâzım Üstüner
Gaziantep Burdur
Kâtip Üye Kâtip Üye

_
II. – GELEN KÂĞITLAR
31.7.1996 ÇARŞAMBA
Tasarılar
1. – 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/492) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.1996)
2. – 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarısı (1/493) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)(Başkanlığa geliş tarihi :
30.7.1996)
3. – Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı (1/494) (Plan
ve Bütçe Komisyonuna)(Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.1996)
Teklifler
1. – Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 6 Arkadaşının; Adana
İli Osmaniye İlçesinin İl olması Hakkında Kanun Teklifi (2/401)
(İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
26.7.1996)
2. – Balıkesir Milletvekili Mustafa Güven Karahan ve 4 Arkadaşının;
Hastane ve sağlık İşletmeleri Kanun Teklifi (2/402) (Plan ve Bütçe ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 26.7.1996)
Raporlar
1. – İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi Sigortası Kurumu
Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
DairKanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe komisyonları
raporları (1/364) (S.Sayısı : 71) (Dağıtma Tarihi : 31.7.1996)
(GÜNDEME)
2. – Telgraf ve Telefon Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/469) (S.Sayısı : 85)
(Dağıtma Tarihi : 31.7.1996) (GÜNDEME)
3. – Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerinİlgili Kanunlarında
Düzenlenmesi Hakkında KanunTasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/491) (S.Sayısı : 86) (Dağıtma Tarihi : 31.7.1996)
(GÜNDEME)
Meclis Araşırması Önergesi
1. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 49 arkadaşının, orman
yangınlarının önlenebilmesi için alınması gereken tedbirler ile
yangınlardaki ihmal ve kusurların tespit edilmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) (Başkanlığa geliş
tarihi : 30.7.1996)
_
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
31 Temmuz 1996 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Ünal YAŞAR
(Gaziantep)
_
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85 inci Birleşimini
açıyorum.
Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, bu kadar kişiyle
toplantıyı başlatacağınıza ihtimal vermiyorduk.
BAŞKAN – Efendim, biliyoruz, bu Meclisi yıllardır yöneten insanız;
perşembenin gelişi çarşambadan belli olduğuna göre, insiyatifimizi de
kullanalım...
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in, Amerika Birleşik Devletlerine,
Parlamento Grubuyla yaptıkları seyahatte edindiği izlenimlere ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN – İlk gündemdışı sözü, Ankara Milletvekili Sayın Ali
Dinçer'e veriyorum. Sayın Dinçer, 14-20 Temmuz tarihleri arasında,
Amerika Birleşik Devletlerine, Parlamento grubuyla yaptıkları seyahatin
izlenimlerini anlatmak üzere gündemdışı söz istemişlerdir.
Süreniz 5 dakika. Yalnız, süreyi uzatmayacağım, bugünkü
çalışmalarımız biraz yoğun. Rica ediyorum...
Buyurun.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Washington'da bulunan Demokrasi Merkezi adlı bir vakfın davetlisi
olarak, değişik partilerden 9 milletvekili, 14-20 Temmuz tarihleri
arasında Amerika'yı ziyaret ettik. Bu Demokrasi Merkezi, By Partizan,
hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin içerisinde olduğu
partilerarası bir vakıf.
Bu gezi sırasında, heyette, Cumhuriyet Halk Partisinden ben vardım,
Demokratik Sol Partiden Uluç Gürkan vardı, Anavatan Partisinden Işın
Çelebi ve Ahmet Neidim arkadaşlarımız vardı, Doğru Yol Partisinden
Saffet Arıkan Bedük ve Gencay Gürün Hanımefendi vardı, Refah
Partisinden Temel Karamollaoğlu, Ertan Yülek, Cevdet Akçalı Beyler
vardı.
Gezi, yoğun bir temas trafiği içerisinde geçti. Sırasıyla, Senato
Dışilişkiler Komitesi, Avrupa İlişkileri Altkomitesi Başkanı ve
üyeleriyle, Türk-Amerikan Derneği ile, Türkiye'nin Amerikalı Dostları
ile, Temsilciler Meclisi Uluslararası ilişkiler Komitesi Başkanıyla ve
diğer komite üyeleriyle, Temsilciler Meclisi Bütçe Tahsisat Komisyonu
Başkanı ve üyeleriyle, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu
Başkanı ve üyeleriyle, Savunma Bakanlığı politikalardan sorumlu
Başyardımcısı ve danışmanlarıyla, Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve
Kanada ilişkilerinden sorumlu Bakan Yardımcısıyla, Dışişleri
Bakanlığı Yakındoğu ilişkilerinden sorumlu Bakan Yardımcısı ve
danışmanlarıyla toplantılar yaptık. Ayrıca, New York'ta borsayı ziyaret
ettik, borsa başkanıyla birlikte olduk.
Bu gezi boyunca, ağırlıklı olarak, Türk parlamenterlerle, Amerikalı
parlamenterler, Kongre üyeleri bilgi alışverişinde bulundular. Grup
olarak, herkes kendi düşüncesini söyledi; ama, yine de belli konularda
birlikte hareket ettik. Örneğin, parasını ödediğimiz halde Türkiye'ye
verilmesi geciktirilen fırkateynler ve helikopterlerle ilgili görüşlerimizi
dile getirdik. Bunu söylerken, Türkiye'nin, NATO üyesi olarak,
vecibelerini sürekli yerine getirdiğini; ama, Türkiye'ye karşı vecibelerin
sürekli aksatıldığını, bunun böyle olmaması gerektiğini vurguladık.
Şarta bağlanan 25 milyon dolarlık yardımı kabul edemeyeceğimizi
vurguladık; çünkü, Temsilciler Meclisinde, Ermeni soykırımını kabül
etmemize bağlı hale getiriyorlar bu 25 milyon dolarlık yardımı. Böyle
bir yardımı kabul edemeyeceğimizi; bunu, gerekirse, ihtiyaç halinde olan
Bosna-Hersek Programına aktarmalarını hep birlikte söyledik.
Çekiç Güç'ün ülkemizde yarattığı sorunları, özellikle Kuzey Irak'taki
boşluktan dolayı, anarşiyi, terörü besleme özelliğini vurguladık. Bunun
önlenmesi gerektiğini de vurguladık. Dün, burada süresi tekrar uzatılan
Çekiç Güç'ün, bu haliyle, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu ve Doğu
Anadolu Bölgelerinde teröre destek verdiğini, isteyerek olmasa da destek
verdiğini hep birlikte vurguladık hiçbir parti ayırımı gözetmeksizin ve
Türkiye'nin önemli bir ülke olduğunu; artık, bir bölge gücü olduğunu
vurguladık.
Bu arada, örneğin, bazı arkadaşlarımız, Türkiye'nin, Amerika'yla, Batı
dünyasıyla, İslam dünyası arasında köprü olacağını vurguladılar. Ben
ve bazı arkadaşlarımız, ek olarak, Türkiye'nin, sadece İslam
dünyasıyla ilgili bir ülke olmadığını, Osmanlı İmparatorluğunun
devamı olan bir ülke olarak, Karadeniz Bölgesinde, Balkanlarda, Doğu
Avrupa'da, Ege'de, Doğu Akdeniz'de, Ortadoğu'da, Kafkasya'da, Orta
Asya'da etkin bir ülke olduğunu; bu geniş bölgede, geniş coğrafyada
barış ve istikrar için önemli bir ülke olduğunu, ona göre dikkate
alınmasını; Türkiye'nin daha geniş açıdan değerlendirilmesini ve
şimdiye kadar, Türkiye'ye karşı yerine getirilmeyen vecibelerin yerine
getirilmesi için gereken titizliği özellikle Amerika Birleşik Devletleri
ilgililerinin, Temsilciler Meclisinin, Senatosunun göstermesi gerektiğini
sürekli vurguladık...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dinçer, son cümlenizi söylemek üzere süre
veriyorum. Bakın, bugün çalışmamız çok yoğun. Rica ediyorum...
ALİ DİNÇER (Devamla) – Hay hay efendim.
Bu gezide, bu temaslarda, sürekli, karşılıklı sorular soruldu ve sorular
yanıtlandı, hem biz sorduk, onlar yanıtladılar hem onlar sordu, biz
yanıtladık.
Kanımca, iki parlamento arasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile
Amerikan Kongresi arasında verimli sonuçlar üreten bir gezi oldu. Size,
bu konuları, kısaca da olsa açıklamak istedim.
Sayın Başkana, gösterdiği hoşgörüden dolayı teşekkür ediyorum.
Grupta, birlikte temaslar yaptığımız arkadaşlar adına değerli
milletvekili arkadaşlarıma tekrar saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.
2. – Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu’nun, Maliye Bakanlığı
fonundan il özel idarelerine verilen ödeneklere ilişkin gündemdışı
konuşması
BAŞKAN – İkinci gündemdışı söz, Maliye Bakanlığınca il özel
idarelerine tahsis edilen 50'şer milyar liranın verilmemesiyle ilgili
gündemdışı söz isteyen, Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu'na
verilmiştir.
Buyurun efendim.
Sayın Taranoğlu, süreniz 5 dakikadır. Rica ediyorum, süreye dikkat
edin.
ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Maliye Bakanlığı fonundan Sakarya İline gönderilen 50
milyar liralık ödeneğin, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetince, göreve
başlayışının 24 üncü saatinde geri alınması nedeniyle, Sakaryalıların
hakkını savunmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kutsal çatının altında oturan
bizlerin, düşünceleri, siyasî görüşleri, parti amblemleri, liderleri farklı
olabilir; ama, hepimizin ortak bir özelliği vardır; bu özellik, milletin
vekili olmamızdır. Bizler, milletvekilleriyiz; adı üzerinde, milletin
vekili. Bu kutsal çatı altında görev yaptığımız her an, hepimizin, niçin
buraya geldiğimizi, kimler vesilesiyle buraya geldiğimizi, bizi buraya
getiren insanların bizlerden neler beklediğini, bizlerin neleri yapmamız
için bize yetki verildiğini ve bizlerin neleri yapmamamız gerektiğini
hiçbir zaman unutmamamız gerekir. Hal böyle olunca, hepimizin görevi,
parti farkı gözetmeksizin halka hizmet etmektir. Hepimiz, aslında birer
hizmetkârız; hepimizin görevi halka hizmet etmektir. Eğer, halka hizmet
edersek, Hak'ka hizmet etmiş oluruz; işte siyasetteki hizmetin de
rahmani tarafı budur. Halka, partizanlık ve parti gözüyle, tefrik ederek
hizmet ettiğimiz takdirde...
ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Sayın Bakan, bunu siz söylemeyin
bari!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – ... Yaradan'ın gönlüne güçlük
gideceğine inanırız.
Şimdi, halk, seçim günü bizlere oy verirken, partilerimizi tefrik edebilir;
ama, bizleri milletvekili olarak buraya gönderdikten sonra, sizin Refah
Partili, benim Anavatan Partili, sizin Doğru Yol Partili, bir başkasının
DSP'li, CHP'li olması halkımızı hiç enterese etmemektedir. Halk için
esas olan, kendisine, herkesin elbirliğiyle hizmet etmesidir. Dolayısıyla,
bizlerin, Sakarya İlinin milletvekili olarak; yani, Sakaryalıların avukatı
olarak, onların hakkını savunmak en tabiî hakkımızdır. Ona yapılacak
haksızlıklarda da, çıkıp, bu kürsüde, bize verilen bu imkânı kullanmak
en tabiî hakkımızdır.
İşte, bu sorumluluk duygusu içerisinde, 53 üncü Cumhuriyet Hükümeti
dönemi içerisinde, Sakarya İline ve aşağıda isimlerini sayacağım
köylere 50 milyar tutarında bir ödenek tahsis edilmiş ve bunların...
ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Siz niye yapmadınız?
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – ... asfaltının yapılması için de
talimat verilmiştir. Adapazarı...
ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Diyarbakır'a niye vermediniz?
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin rica ediyorum.
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bana müdahale etmeyin.
1991 yılında, Abdülkadir Aksu İçişleri Bakanı iken, o zamanın Refah
Partili belediye başkanına, o günün parasıyla 1 milyar çıkardığını ben
biliyorum.
ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Ya!..Ya!..
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Siz daha yeni Hükümetsiniz.
Daha yirmi ikinci gününde böyle güç zehirlenmesine tutulur, bana cevap
verirseniz, ilk seçimde, o her cevap verenlerin mukadder akıbetlerine
ulaşırsınız.
Değerli arkadaşlarım, Merkez'in Değirmendere, Hasanbey,
Büyükesence, Büyükhataplı, Dağyoncalı Köyleri; Akyazı'nın
Uzunçayır, Salihiye, Durmuşlar, Alaağaç Köyleri; Geyve'nin Koru,
Setçe, Belpınar Köyleri; Hendek'in Kırktepe, Nüzhetiye, İkbaliye,
Karaçökek Köyleri; Kocaali'nin Karalar, Köyyeri, Açmabaşı, Selahiye,
Kestanepınarı, Çakmaklı, Kadıköprü, Kirazlı, Çukurköy; Kaynarca'nın
Karaçalı köyleri için gönderilen bu paraları birinci günde aldınız. Ben,
buna bir şey demiyorum. Bu, sizin bir siyasî tercihinizdir; ama, benim
bunu tenkit etmek hakkımı da hoşgöreceksiniz. Bu, bir güçtür. Eğer,
bizim yaptığımız tasarruf yasal değilse, gidip, bunun, hukuk içerisinde,
hukuk karşılığını takip etmeniz lazım; ama, siz, bir hukuk devleti
örneği olarak değil de, bir ihtilal idaresi gibi davranak, bir talimatla
bunları geri alırsanız, bize zulüm etmiş olursunuz.
ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Siz yaptınız onları...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Gücünüz bana yeter, gücünüz 53
üncü Cumhuriyet Hükümetine yeter; ama, gücünüz, Sakarya halkına
yetmez!
Bakın, Hazreti Ömer, bir sohbetinde adalet üzerine konuşurken
dinleyenler "Bu kadar adaletten bahsediyorsun, ya sen adaleti bozarsan ne
yaparız?" deyince...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Taranoğlu, son cümlenizi söyleyin lütfen. Rica
ediyorum...
ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – ... Hazreti Ömer, "Kılıcınızla
düzeltirsiniz" dedi.
O yüzyılın kılıcı, bu yüzyılın oylarıdır; halk sizi oylarıyla düzeltir.
Gücünüzü bize göstermeyin; gücünüz varsa, gidin, Parsadan'ın bu
milletten aldığı 5 milyarın hesabını sorun; gücünüz varsa, Amerika'ya
mal kaçırıp, para kaçırıp, orada han, hamam, otel sahibi olanlara
gücünüzü gösterin.
Buradan Sakarya'nın iki Bakanına sesleniyorum: Refah Partisi, belki
Sakarya halkının hakkını savunmaz; ama, Bayındırlık Bakanı ile
Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ı ve Sakaryalı iki milletvekilini de göreve
davet ediyorum.
Bu vesileyle, bu hoşgörü içerisinde bu yanlışı düzelteceğinizi umuyor,
hepinize sevgi ve saygılar sunuyorm. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taranoğlu.
Sayın Bakan bu konuşmaya cevap vermeyecek mi efendim?..
Sayın Taranoğlu, aslında, Hazreti Ömer'in adaletinden bahseden kişinin
adaletli olması lazım. Siz, kendi seçim bölgenize 50 milyar lira
gönderirken, bizim Tunceli'ye de bir 5 milyar gönderseydiniz ya!.. (RP
sıralarından alkışlar)
ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Benim görevim Sakarya halkının
hakkını savunmak.
BAŞKAN – Efendim, kusura bakmayın... Milletvekilinin bir kişiliği var.
Milletvekili, temsil ettiği bölgenin milletvekili değildir; bütün Türkiye
halkının temsilcisidir. (RP sıralarından alkışlar) Ben, gerçekten, sizin
bu konuşmanızı yadırgadım; çünkü, insanlar hükümet olunca...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, her şeye
cevap vermek zorunda değilsiniz.
BAŞKAN – Bir dakika efendim...
Eğer, herkes bakan olduğu ili korursa öteki illerin günahı ne?
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, yorum
getirmek zorunda değilsiniz. Her oturumda bunu yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Ben, Meclis Başkanvekiliyim. Burada, biraz, adalete, hakka
uygun konuşmaların yapılması lazım.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Cevap verecekse, ilgili bakan
çıkar, cevap verir. Siz, bakanın yerine cevap veremezsiniz.
BAŞKAN – Ama, ben de bir haksızlığa tahammül edemem. Kusura
bakmayın... (RP sıralarından alkışlar)
3. – Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici’nin, ORÜS Anonim Şirketi
Devrek İşletmesinde geçici işçi olarak çalışanlara ilişkin gündemdışı
konuşması
BAŞKAN – Üçüncü konuşmayı, ORÜS Anonim Şirketi Devrek
İşletmesinde geçici işçi olarak çalışırken iş akitleri feshedilen işçilerin
ihbar tazminatının bugüne kadar ödenmemesiyle ilgili olarak
gündemdışı söz isteyen Zonguldak Milletvekili Sayın Hasan Gemici'ye
veriyorum; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
üyeleri; Zonguldak taşkömürü havzasında tasman olayının yol açtığı
olaylar ile Orman Ürünleri Sanayi AŞ'de (ORÜS) yapılan özelleştirmeler
ve ORÜS işçilerinin mağduriyetlerini dile getirmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere, öncelikle tasman hakkında
bilgi vermek istiyorum. Tasman, kömür madeni üretimi sırasında
yeraltında oluşan boşluklar üzerine yeryüzü tabakalarının zamanla
çökmesi sonucu meydana gelen yer hareketleridir. Yeraltı kömür
madenciliği yapılan bölgelerde, özellikle de Zonguldak kömür
havzasında yaşanan bir olaydır. Tasman sonucunda, yeryüzündeki
binalar yıkılmakta, hasar görmekte, yol, su, kanalizasyon gibi altyapılar
kısa sürede kullanılmaz hale gelmektedir.
Tasman, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda 27.12.1993
gün ve 3956 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle doğal afet kapsamına
alınmıştır. Tasmanın doğal afet kapsamına alınması önemli bir aşama
olmakla birlikte, yasa değişikliğinden beklenen yararlar, ne yazık ki,
sağlanamamıştır.
Kanunun yürürlüğünden önce yapılan tespitlere göre, yalnızca
Zonguldak kent merkezinin On Temmuz ve Birlik Mahallelerinde
tasmandan zarar gören yapı sayısı 893'tür. Bu konut sahiplerine,
kanunun yürürlüğünden önce hasar gördüğü için yardım
yapılamamaktadır. Kanunun yürürlüğünden sonra da, Zonguldak'ın
Kozlu beldesi Güney Mahallesinde büyük boyutlu zarara neden olan
tasman hareketleri meydana gelmiş ve 128 konut çeşitli ölçülerde zarar
görmüştür. Olayın üzerinden aylar geçmesine rağmen, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının hasar tespit çalışmaları tamamlanamamış ve
vatandaşlara gereken yardımlar yapılamamıştır.
Konuyla ilgili yapılması gerekenleri sıralıyorum:
1. 1993 yılından önce tasmandan zarar görenler de yasa kapsamına
alınarak, tasmandan zarar gören bütün vatandaşlarımıza devlet eli
uzatılmalıdır.
2. Bu durum, Zonguldak'ta plansız kentleşmenin bir ürünüdür.
Zonguldak'ta, kentleşmeyle kömür üretimi birlikte değerlendirilerek yeni
yerleşim alanları açılmalıdır. Bu amaçla, Zonguldak'ın Bağlık
semtinde toplukonut alanı olarak ilan edilen 600 bin metrekare arazi
tasmanzedelerin ve konut kooperatiflerinin kullanımına açılmalıdır.
Zonguldak'ta sanayi yerleşim alanı olarak belirlenen Filyos Vadisiyle
Zonguldak'ı birbirine bağlayacak olan sahil yolu, Zonguldak'ın tasman
etkisi olmayan alanlara doğru gelişmesi için çok önemli bir projedir.
1996 yatırım programında 10 milyar lira olarak ayrılan ödeneğin
artırılarak, bu projenin, bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
3. Bilindiği gibi, ülkemizde deprem, sel gibi doğal afete maruz kalan
bazı beldelerimize, Bakanlar Kurulunun 18.12.1995 günlü Resmî
Gazetede yayımlanan bir kararıyla, İller Bankası payları artırılarak
ödenmektedir. Zonguldak, bu karardan yararlanan belediyeler listesinde
yer almamıştır.
Yukarıda arz etmeye çalıştığım gerekçeler ışığında yeniden bir
değerlendirme yapılarak, Zonguldak ve çevre belediyelerine de İller
Bankası paylarının 2 katı şeklinde ödenmesine yönelik olarak, Bakanlar
Kurulu tarafından mutlaka karar alınmalıdır.
Ayrıca, Zonguldak, jeolojik ve coğrafî yapısı nedeniyle sık sık
heyelanlara maruz kalmaktadır. Zonguldak köylerinde bu doğal afetten
zarar görerek yardıma hak kazanmış 116 aile, 1985'ten bu yana hak
ettikleri yardımları beklemektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasman konusundaki görüşlerimi ve
dileklerimi bu şekilde izah ettikten sonra, şimdi, kısaca, ORÜS'teki
(Orman Ürünleri Sanayii) özelleştirme uygulamalarına değinmek
istiyorum.
Ülkemizde, son yıllarda var olan ekonomik sorunları aşmak için, bazı
çevrelerce sihirli bir formül gibi sunulan ve hukukî altyapısı
hazırlanmadan uygulamaya konulan özelleştirme uygulamalarının,
1. Bir kurumu nasıl bitirip yok olma noktasına getirdiğini,
2. Bu kurumun bulunduğu yörenin ekonomisini nasıl tahrip ettiğini,
3. Çalışanlarını nasıl mağdur ettiğini görmek isteyenler için, en çarpıcı
örnek, Orman Ürünleri Sanayii Kurumu ORÜS'tür.
Özelleştirmeyle amaçlanan, ekonominin yeniden yapılanmasının
sağlanması, istihdamın artırılması, ticarî piyasanın canlandırılması ve
sermayenin tabana yayılmasıydı. Ancak, özelleştirilen diğer KİT'lerde
olduğu gibi, ORÜS'te de bunların tam tersi olmuştur. ORÜS'ün 23
işletmesinden 8'i özelleştirilmiş, geri kalan 15 işletmede üretim
faaliyetleri durma noktasına gelmiştir. Özelleştirilen 8 işletmede,
özelleştirme öncesi 1 900 işçi çalışırken, bugün 312 işçi çalışmakta
olup, çok düşük kapasiteyle üretim yapmaktadırlar. Bartın-Ulupınar'da
üretim tamamıyla durmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz... Sizin de sürenizi
uzatmayacağım; buyurun, son cümlenizi söyleyin.
HASAN GEMİCİ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sizlere, 1970 yılında kurulan, 1992 yılına kadar başarıyla çalışan,
kendi yağıyla kavrulan, ancak, özelleştirme kapsamına alındığı 1993
yılından itibaren çöküşe sürüklenen, şu anda, batma noktasındaki
Orman Ürünleri Sanayii Anonim Şirketini ve özelleştirme sonrası ORÜS
çalışanlarının mağduriyetlerini anlatmaya çalıştım. ORÜS'teki
özelleştirme macerasından hep birlikte ders almalıyız.
İktidar olduktan sonra, muhalefetteki söylemlerinden tek tek vazgeçen
Refah Partisinin, özelleştirme konusundaki tavrını dikkatle izleyeceğiz.
Dileriz, gümrük birliği, Huzur Harekâtı ve olağanüstü hal konularındaki
tavır değişikliğini, özelleştirme konusunda yaşamayız. ORÜS'te geri
kalan, şu anda üretimleri tamamen durmuş olan 15 işletmenin
ekonomiye tekrar kazandırılması, özelleştirilen 8 işletmede, işletme
çalışanlarının mağduriyetlerinin giderilmesi, sosyal hukuk devleti
olmanın gereğidir.
Hepinizi, tekrar, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gemici.
Hükümet, cevap vermeyecek herhalde...
Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar bitmiştir.
Gündeme geçiyorum.
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır, okutuyorum.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Maliye Bakanlığına bağlı bulunan Millî Piyango İdaresi Genel
Müdürlüğünün Başbakanlığa bağlanmasının uygun bulunduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/423)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: Başbakanlığın 16 Temmuz 1996 gün ve B.02.0.PPG.0.12-1/1-
12578 sayılı yazısı.
Maliye Bakanlığına bağlı bulunan Millî Piyango İdaresi Genel
Müdürlüğünün, 3046 sayılı Kanunun 3313 sayılı Kanunla değişik 10
uncu maddesine göre, Başbakanlığa bağlanması, Başbakanın teklifi
üzerine uygun görülmüştür.
Bilgilerinize sunarım.
Süleyman Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Büyük bir yanlış...
BAŞKAN – Diğer tezkereyi okutuyorum:
2. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Etibank
Genel Müdürlüğünün Başbakanlıkla ilgilendirilmesinin uygun
bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/424)
Türkiye Büyük Millet meclisi Başkanlığına
İlgi: Başbakanlığın 16 Temmuz 1996 gün ve B.02.0.PPG.0.12-1/1-
12579 sayılı yazısı.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Etibank
Genel Müdürlüğü (Madencilik) nün, 3046 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesine göre, Başbakanlıkla ilgilendirilmesi, Başbakanın teklifi
üzerine uygun görülmüştür.
Bilgilerinize sunarım.
Süleyman Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırma önergesi vardır, okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 49 arkadaşının, orman
yangınlarının önlenebilmesi için alınması gereken tedbirler ile
yangınlardaki ihmal ve kusurların tespit edilmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Son günlerde yurdumuzun çeşitli yörelerinde meydana gelen orman
yangınları üzüntü verici boyutlara ulaşmıştır. Özellikle Muğla-
Marmaris, Aydın-Söke-Kuşadası, Adana ve Antalya illerimizdeki
yangınlar maddî ve manevî büyük kayıplara yol açmış bulunmaktadır.
Türkiye çapında oldukça önemli boyutlara ulaşması sonucu büyük bir
kayıpla karşı karşıya olduğumuz aşikârdır.
Ülkemizde orman varlığı, genel alanın yüzde 26'sı kadar olup,
ormanlarımızın büyük bir bölümü verimsiz orman niteliğindedir.
Türkiye'deki orman varlığı dünya orman varlığının binde 4'ü kadardır.
Orman yangınlarıyla, doğa, kültür ve tarihî değerlerin yok olması
nedeniyle, yangınların çabuk ve etkin bir biçimde söndürülmesi için
yapılması gerekenlerin, yeni orman alanları açılması, tahrip olan
değerlerin yeniden düzenlenmesi, yerel yönetimlerin sınırlı imkân ve
çabalarıyla, merkezî hükümet yetkililerinin idarî ve kanunî açıdan
yetersiz araçlarla önlemeye çalıştıkları yangınların, ülkemiz
bakımından kesin ve etkin bir düzenlemeye muhtaç olduğu açıktır.
Orman yangınlarının önlenebilmesi için, alınan tedbirlerin yanında,
ilave ne gibi tedbirlerin alınabileceği ve yangın olaylarındaki ihmal ve
kusurların tespiti için, Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine binaen, bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Yüksel Yalova (Aydın)
Abbas inceayan (Bolu)
Mahmut Bozkurt (Adıyaman)
İsmail Durak Ünlü (Yozgat)
Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)
Süleyman Hatinoğlu (Artvin)
Rüştü Saracoğlu (İzmir)
Yusuf Ekinci (Burdur)
Emin Kul (İstanbul)
Şükrü Yürür (Ordu)
Ahmet Alkan (Konya)
Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)
Ali Talip Özdemir (İstanbul)
Sebgetullah Seydaoğlu (Diyarbakır)
Abdülkadir Aksu (Diyarbakır)
Yusuf Pamuk (İstanbul)
Enis Sülün (Tekirdağ)
Lale Aytaman (Muğla)
Mehmet Ali Altın (Kırşehir)
Agâh Oktay Güner (Ankara)
Mehmet Sağdıç (Ankara)
Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)
Ömer Ertaş (Mardin)
İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)
Muzaffer Arslan (Diyarbakır)
Mustafa Küpeli (Adana)
Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
Ahmet Kabil (Rize)
Refik Aras (İstanbul)
Aslan Ali Hatiboğlu (Amasya)
Ali Doğan (Kahramanmaraş)
Naim Geylani (Hakkâri)
Nizamettin Sevgili (Siirt)
Adil Aşırım (Iğdır)
Ali Kemal Başaran (Trabzon)
Seyit Eyyüboğlu (Şanlıurfa)
Kaya Erdem (İzmir)
Nejat Arseven (Ankara)
Tevfik Diker (Manisa)
Adem Yıldız (Samsun)
İrfan Köksalan (Ankara)
Şinasi Altıner (Karabük)
Ekrem Pakdemirli (Manisa)
Avni Akyol (Bolu)
Ersin Taranoğlu (Sakarya)
Yaşar Okuyan (Yalova)
İbrahim Yazıcı (Bursa)
Rasim Zaimoğlu (Giresun)
Biltekin Özdemir (Samsun)
Sami Küçükbaşkan (Antalya)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Doğru Yol Partisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre verilmiş önerileri vardır; okutup işleme koyacağım.
V. – ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. – Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının
komisyonda görüşme zamanı ile gündemdeki sıralamanın yeniden
yapılmasına ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
belirlenmesi ile görüşülecek konulara ilişkin DYP Grubu önerisi

31.7.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 31.7.1996 Çarşamba günü yapılan toplantısında
siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerilerinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Saffet Arıkan Bedük
Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili
Öneriler:
1. Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının,
Başkanlıkça havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasının, İçtüzüğün 36 ncı
maddesi gereğince Komisyona tavsiye edilmesi önerilmiştir.
2. 31.7.1996 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan; 86 sıra sayılı Bütçe
Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında
Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin 3
üncü sırasına; 85 sıra sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü
sırasına; 71 sıra sayılı İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi
Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınması ve 6 ncı
sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.
3. Genel Kurulun 1.8.1996 Perşembe ve 2.8.1996 Cuma günlerinde de
14.00-21.00 saatleri arasında toplanarak çalışmalarını sürdürmesi ve bu
birleşimlerde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu öneriyle ilgili olarak Sayın Nihat
Matkap, Sayın Mümtaz Soysal...
Sayın Matkap, siz lehte mi aleyhte mi söz istemiştiniz?
NİHAT MATKAP (Hatay) – Aleyhte...
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu?..
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Aleyhte...
BAŞKAN – Sizi de yazalım... Lehte ve aleyhte iki arkadaşa söz
vereceğim için... Lehte söz isteyen var mı efendim?.. Neyse, söz
istenirse...
Aleyhte, Sayın Matkap; buyurun efendim..
Sayın Matkap, süreniz 10 dakikadır.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Doğru Yol Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince
vermiş bulunduğu grup önerisi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere
söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken, Sayın Başkanı ve
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, anlayışıyla, işleyişiyle, çalışma yöntemleriyle
çelişkiler yumağı oluşturan bir Hükümet sürecinden geçiyoruz. İktidar
partilerine mensup sözcüler, zaman zaman kürsüye çıktıklarında, 54
üncü Hükümeti bir değişim hükümeti olarak tanımlamaya çalışıyorlar;
ama, ne yazık ki, bu uygulamalar, bu Hükümetin bu tanıma hiç
uymadığı, bu Hükümete söylense söylense, sadece "çelişkiler hükümeti"
tarifi yapılacağını da gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım, hatırlarsınız, 54 üncü Hükümetin Programı
üzerinde müzakereler yapılırken, Sayın Başbakan, hükümet etme
anlayışlarını açıklarken "bizim Hükümetimiz, hiçbir zaman Meclisi
yönlendirme zihniyetinde olmayacak, tam tersine, Meclis bizim
Hükümeti yönlendirecek" diye açıklama yaptı, taahhütte bulundu; yani,
burada söylemek istediğini bir diğer ifadeyle anlatmak istersem "Meclisi
hiçbir zaman emrivakilere muhatap etmeyeceğiz" şeklindeydi.
Değerli arkadaşlarım, daha sonra, anımsarsınız, olağanüstü halin
uzatılmasıyla ilgili, Çokuluslu Çekiç Güç'ün ülkemizde kalma süresinin
uzatılmasıyla ilgili Hükümet politikalarını belirlemeden önce, bir genel
görüşme yapıp, bu konuda Meclisin iradesini almak istediklerini, ona
göre politikalarına yön vermek istediklerini açıkladılar, böyle masum
bir taleple geldiler. O zaman, muhalefet partileri, bu yaklaşımı, bu talebi
samimi görmediklerini söyledi. Cumhuriyet Halk Partisi adına, bu
konuyla ilgili yaptığımız açıklamalarda şunu söylemiştik: Bu
isteğinizde samimi değilsiniz, içten değilsiniz. Hükümetin bu isteği... Bu
oylamada muhtemelen çok zor duruma düşecek olan Refah Partisi
kanadının, bugüne kadar söylediklerinin tersine oy vermesiyle ilgili
zemin hazırlığı olduğunu, U dönüşünün altyapısının hazırlanmak
istendiğini söyledik. Buna rağmen, arkadaşlarımız, çıktılar, kürsüde
bunun böyle olmadığını söylediler. Şimdi, bakınız, tezatı anlatayım...
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Geçti o...
NİHAT MATKAP (Devamla) – Tabiî ki geçti; ama, Hükümet devam
ediyor. Bu anlayışımızda ne kadar haklı olduğumuzu size anlatmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Hükümet, bir yetki kanun tasarısı sundu. Bu
kanun tasarısı, Meclis Başkanlığına dün sunuldu. Akşam saat 9.00'da,
grup başkanvekillerince bu konuyla ilgili haberdar edildik. Tabiî, bugün
toplanacak Danışma Kuruluna o da dahil edildi.
Bakınız, bu yetki kanunu tasarısında ne isteniyor: Tüm kamu
çalışanlarının ve emeklilerin malî, sosyal ve diğer hakları ile istihdam
esas ve usullerine ilişkin hükümleriyle, özel kanunlarında veya teşkilat
kanunlarında mevcut, malî, sosyal ve diğer haklara dair hükümlerde
yapılacak değişiklik ve yeni düzenlemeleri yapmak için Hükümet yetki
istiyor. Böylesine geniş kapsamlı bir yetki istiyor ve dikkat ederseniz, bu
yetki istemi, birçok kanunumuzda değişiklik yapmayı öngörüyor.
Eğer, gerçekten, Hükümet, Meclisin iradesine, istemine saygılı olsaydı,
böyle bir konuyu tamamen kendi yetkisine alır mıydı? Eğer, gerçekten,
o genel görüşmelerde samimî olsaydı, böylesine önemli, 2 milyon kamu
çalışanımızı çok yakından ilgilendiren böyle bir değişiklik konusunda
Meclis ne diyor; Meclisin bu konudaki tavrı, Meclisin bu konuda bize
önereceği hususlar nedir diye düşünmez miydi? Çok net söylüyorum
bunu, arkadaşlarımızın dikkatine sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, diğer bir konuyla da ilgili olarak da şunu
söylemek istiyorum: Bakınız, Danışma Kurulu toplantılarında,
genelde, Hükümetten gelen herhangi bir kanun tasarısının, Meclis
komisyonlarında, 48 saat geçmeden önce görüşülmesi teklif edilir; ama,
bugünkü Danışma Kurulunda, hem 48 saat önce görüşülmesi talep edildi
hem de bu kanun tasarısının, bugün toplanacak komisyonda
görüşüldükten sonra, bir de Meclis Genel Kurulunda ele alınmasını
istedi arkadaşlarımız.
Değerli arkadaşlarım, milletvekiline saygı bu mu? Bu arkadaşlarımız
tasarıyı incelemeyecek mi? Komisyon üyelerimiz, bu, sizin
gönderdiğiniz kanun tasarısını incelemeyecek mi? Fikir sahibi
olmayacaklar mı? Gruplarının politikasını almak için bir
değerlendirme yapmayacaklar mı? Hadi bakınız, bundan da vazgeçtim;
Parlamentoya bu kadar saygılı Hükümetin bir diğer anlayışını da
anlatayım size: Bu taleplerini geri çevirdik Danışma Kurulunda.
Uzlaşma olmadı; uzlaşma olmayınca -haklı olarak- Doğru Yol Partisi
Grubu veya Refah Partisi Grubu Meclis Başkanlığına bir öneri
sunacaktır. Eğer, bu öneri kabul edilirse, Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı, Komisyon üyelerine bir çağrı yapar -Hükümetçe madem bu
kadar ivedilikle görüşülmesi isteniyor- Komisyon toplanır, durumu
değerlendirir.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, böyle bir karar almadık. Bugün, Genel
Kurul toplanmayabilirdi, çoğunluk olmayabilirdi...
Bakınız, saat 13.30'da Gruba geldi, Plan ve Bütçe Komisyon üyelerine
çağrı gitti; saat 14.30'da da, Komisyon üyeleri bu yetki kanunu
tasarısını görüşmek için çağrıldı. Bu, ne mantıktır? Bu emrivaki değil
de nedir? Bu mu Meclise saygınlık?
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Beraber de yaptık bu işleri.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Hayır, böyle yapmadık... Hiçbir zaman
yapmadık... "Çelişkiler" diyorsam, bunun en somut kanıtını
koyuyorum; buna hakkınız yok sizin.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Çok yaptınız, çok...
BAŞKAN – Müdahele etmeyelim efendim.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yani, bu kadar
önemli bir konuda eğer samimiyseniz, hakikaten Meclise saygılıysanız,
günlerdir kamuoyuna yansıyan demeçleriniz doğru ise, bu kürsüde
konuştuklarınız doğru ise, böyle yaşamsal bir konuda Meclise by-pass
yapmazsınız.
Evet, yani, çelişkiler Hükümeti, gerçekten... Her şeyiyle, her
davranışıyla... Maliye Bakanı, faize üst sınır getirileceğinden söz eder,
faizlerin vergi kapsamına alınacağından söz eder, Başbakan
Yardımcısı, böyle bir şeyin olmayacağını, faiz oranını piyasa
koşullarının tayin edeceğini ve sistemin aynen devam edeceğini söyler.
Refah Grubu "iktidara geldiğimiz gün, Meclis iradesiyle olağanüstü hali
kaldıracağız; Çekiç Güç gidecek, geldiğimiz gün gidecek" derdi; ama,
ne yazık ki, tamamen tersi davranışlarla karşılaşıyoruz!
Bugünkü uzatma talebine de geleyim. Keşke haklı olsanız bu uzatma
talebinde... Nedir uzatma talebinizin gerekçesi; bazı basın veya yayın
organlarının özgürlüğünü kısmak için, onları, baskı metoduyla kontrol
altına almak için hazırladığınız tasarının bir an önce görüşülmesi...
PTT'nin T' sini bir an önce satmak için kanun tasarısı... Özellikle Refah
Partisinin bunları dinlemesini istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Matkap, 5 dakikanız var efendim.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Burada, kamu çalışanlarının,
emeklilerin özlük haklarıyla, teşkilat yasalarıyla ilgili değişiklikler için
çalışmaları uzatmak istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, peki, bunu, kamu çalışanlarıyla görüşmeniz
gerekmiyor mu? Bu kadar etkin bir örgütle, kamu çalışanları
sendikalarıyla görüşmeniz gerekmiyor mu?
Gelin, Meclisin çalışma süresini iki gün değil, bir ay uzatalım.
Olağanüstü hali kaldırmak için, hangi yasa tasarıları sunulacaksa, onu
görüşelim. Gelin, asgarî ücreti vergi dışında bırakacak düzenlemeleri
yapalım. Gelin, peşin vergiyi kaldırmak için düzenleme yapalım. Gelin,
hayat standardı uygulamasını iptal etmek için düzenleme yapalım.
Gelin, tüm esnaf ve sanatkârlarımızın beklediği Bağ-Kur ile ilgili yasal
düzenlenlemeleri, anayasa değişiklikleriyle ilgili uyum yasalarını
çıkaralım... Türkiye'nin buna çok ihtiyacı var, Türkiye demokrasisinin
buna çok ihtiyacı var.
Bu nedenle, sizi, bu talebinizde içten görmüyoruz, samimî görmüyoruz
ve bu Grup önerinize...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim; süreyi uzatmıyorum.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Hayır, saygılar sunayım.
BAŞKAN – Tamam, saygılar sundunuz.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Hayır efendim, sunayım.
BAŞKAN – Hayır efendim, bugün öyle bir karar verdim.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Sayın Başkan, süreyi hiç fazla
kullandığımı gördünüz mü?
BAŞKAN – Süreniz geçti... Tamam... Teşekkür ederim.
REFİK ARAS (İstanbul) – Söylesin Sayın Başkan, kıyamet mi kopar?
NİHAT MATKAP (Devamla) – Eğer, herkese bu uygulamayı
yapmazsanız...
BAŞKAN – Bugün, böyle yapacağım.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Bugün değil, her zaman yapın.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Efendim, gündemdışı konuşmalarda arkadaşlarımız 5
dakika konuşuyor; 5 dakikada, hakikaten, bir müsamaha tanıyoruz; ama,
şimdi, bu konuda 10 dakika... Aslında, 10 dakikada çok şey söylenir;
hatta, kitap bile yazılır.
ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, dün 2 dakika ilave
yaptınız.
BAŞKAN – Sayın Mümtaz Soysal; buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
REFİK ARAS (İstanbul) – Hükümet yerinde yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Soysal, sizin de süreniz 10 dakika efendim. Süreyi
uzatmıyorum, özür dilerim.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
10 dakikada kitap yazmayacağım; ama, çok şey söyleyeceğim; çünkü,
çok şeyin söylenmesi gerekiyor.
Affınıza sığınarak, İktidar partilerine seslenmek istiyorum: Gidiş kötü;
çok kötü başlıyorsunuz. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Görünüş
şık; görünüş, Meclisi öne çıkarmak, Meclis iradesiyle iş yapmak; ama,
arkasındaki gidiş çok kötü; çünkü, bu görüntünün gerisinde, hem
ülkemizin insanlarını aldatmaya kalkışıyorsunuz hem de süre uzatarak,
çalışır görünerek Meclisin boş yere çalışmasını sağlamaya
uğraşıyorsunuz.
Sayın Başkan, sayın üyeler; bu Meclis, kaç gündür, gereği yokken, genel
görüşme, gizli görüşme vesaire, onlarla uğraştırıldı. Kamuoyu sandı ki,
çok önemli bir dönüş yapılacak; bilinmeyen şeyler söylenecek,
duyulmaması gereken şeyler söylenecek ve ondan sonra da Meclis,
Meclisteki çoğunluk önemli bir karar verecek, tarihî bir karar verecek;
ama, dün, dağ fare doğurdu!.. Dağ fare doğurdudan öteye bir şey
yapıldı; Meclisin tarihinde, yakın zamanların tarihinde, rekor bir
oylamayla, Huzur Harekâtının süresi uzatıldı. Bu -çok acıdır
söylemesi- Meclisimizin üzerine, Türkiye'nin üzerine düşmüş olan
gölgenin bir de Meclis kararıyla tescil edilmesinden başka bir şey
değildir. Demek ki, Meclisimiz söyler, söyler, hem de bazıları çok sert
söyler; ama, karar günü geldiğinde ve eğer, karar günü geldiğinde
üzerlerine tazyik yapılabilecek olanlar köşeye sıkıştırılmışsa, o
zamana kadar hiç tazyik yapılamayacağı sanılanlar köşeye
sıkıştırılmışsa, Meclisten rekor sayıyla karar çıkar.
METİN PERLİ (Kütahya) – Hocam, siz de çekimser kaldınız.
BAŞKAN – Müdahale etmeyin.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Biz çekimser kaldık; ama, lehte oy
vermedik. Başka partilerdeyken de aleyhte oy verdik, burada da sürekli
aleyhte oy verdik; ama, Hükümet geldi, sizin gizli görüşmelerde duymak
istediğiniz ya da duyurmamak istediğiniz şeyleri bize brifinglerde şurada
burada söylediler. Biz, onun üzerine, son bir düzenleme yapılacak, hadi
engel olmayalım diyerek; ama, lehte oy da vermeyerek, yine çekimser
kaldık; ikincisinde de dışarı çıktık.
METİN PERLİ (Kütahya) – Çekimser, destek sayılır.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Aynı şey değil... Hele şu yaptığınız,
hiç aynı şey değil. Belki, 1960'tan önce yapılmış olanlara benziyor.
(DSP sıralarından alkışlar)
"Meclis, iradesini öne çıkarır; Meclis iradesi 'egemenlik ulusundur'
dendiğine göre, ulus demektir, biz her şeyimizi yaparız" diyerek, onun
gerisine saklanarak, buradaki çoğunluğu, ülkeyi, çok karanlığa doğru
götürmesine, çok karanlık bir akıbete doğru götürmesine yol açmaktır.
Bakın, bu gidişiniz kötü ; ama, sanmayın ki biz buna müsaade
edeceğiz!.. Hayır; bu teşebbüsü burnunuzdan getireceğiz, burnunuzdan
getireceğiz!.. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Ayıp, ayıp.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Ayıp değil efendim.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Çok ayıp, çok ayıp.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Çok ayıp değil; çünkü, yaptığınız
şudur: Bakın, göz göre göre bir teşebbüste bulunuyorsunuz. Şu
getirdiğiniz yasalar Anayasa Mahkemesinin...
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Ne demek istiyorsunuz?
BAŞKAN– Efendim müdahale etmeyin, rica ediyorum.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Ne demek istediğimi anlatayım.
Açıkça, şu getirdiğiniz yasalar; yetki yasası, "T" yasası Anayasa
Mahkemesinin şimdiye kadarki kararlarıyla...
LÜTFİ YALMAN (Konya) – Hocam açık konuş.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Çok açık konuşuyorum.
BAŞKAN – Sayın Hocam, Genel Kurula hitap edin... Rica ediyorum.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Bana soru soruyorlar, ben de cevap
veriyorum.
BAŞKAN – Efendim, size soru sorma hakları yok.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Zaten yok da... Ben söyleyeyim; ama,
bunu yapmaya da hakları yok; çünkü, şu tutanak dergilerinde sizin bu
konularda söyledikleriniz yazılı, zamanı gelince onları da okuyacağım.
Şunu söyleyeyim; yaptığınız şey niçin bir aldatmacadır? Açıkça belli
ki, yaptığınız şey, Anayasa Mahkemesinin bu konularda verdiği
kararlara tersliklerle doludur; ama, vakit bırakmıyorsunuz ki...
Şöyle bakınca, gözüken terslikler var; Plan ve Bütçe Komisyonuna iki
gün süre verseniz, o terslikler daha açık ortaya çıkacak; ama, hayır, siz,
sıkboğaz edip bunları geçirmek istiyorsunuz. Niçin? Özellikle de bu
kamu çalışanlarının maaşlarına ilişkin konuda "biz Meclisten
geçirmeye çalıştık, ama, başkaları müsaade etmedi Anayasa
Mahkemesi müsaade etmedi" diyeceksiniz.
Bu oyun -çok kibar terimlerle söylemeye çalışıyorum- çok parlak bir
oyun değildir, yetki kanunları konusunda parlak bir oyun değildir. Hele,
kamu çalışanlarının maaşları konusunda hiç parlak değildir; açıkça,
Anayasaya aykırıdır, iptal edilecektir; çünkü, ne yaptığınızın galiba
farkında değilsiniz. Bu Mecliste, geçen dönemde, anayasa değişikliği
yapıldı ve bu gibi konuların görüşülmesi için Anayasa, birtakım
mekanizmalar öngördü, o mekanizmaların kurulması için bazı yasaların
çıkarılmasını öngördü. Siz, o yasaları çıkarmadan; yani, memur
maaşları nasıl konuşulur, nasıl bu durumlar ıslah edilir; bunun için
gerekli mekanizmalar kurulsun diyen Anayasanın hükmünü yerine
getirmeden, uyum yasalarını çıkarmadan, onu by-pass ederek -Meclis,
by-pass edildi şimdiye kadar; çoğunluk, azınlığı by-pass etti-
Anayasanın gerekli gördüğü yasaları çıkarmadan, olmayan bir şeyi by-
pass ederek, aslında, olması gerekini by-pass ederek bunları yapmaya
kalkışıyorsunuz.
Dönecek... Anayasa Mahkemesinden dönecek ve biz, oradan dönmesi
için uğraşacağız; çünkü, yanlış bir şey yapıyorsunuz.
Bu konular, en azından birkaç aylık çalışma gerektiren konulardır.
Şimdi, Meclis çalışmalarını birkaç gün uzatır gözükerek, bu konuda
müthiş çaba gösterdiğinizi millete ilan etmek istiyorsunuz, kendi ters
düşüşlerinizi bu çabanın gerisinde saklamak istiyorsunuz; ama, bu iyi bir
oyun değildir. Çok kibar deyimlerle söylüyorum, çok açık söylüyorum;
bu, iyi bir oyun değildir; ama, bir oyundur.
Çok teşekkür ederim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.
Sayın Soysal "burnunuzdan getireceğiz" diye bir ibare kullandı.
Herhalde "sert muhalefet yapacağız" anlamında kullandınız, değil mi
efendim?
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Efendim?..
BAŞKAN – Yani "burnunuzdan getireceğiz" dediniz de, bir açıklık
getirmek yönünden... Yanlış anlaşılmasın "burnunuzdan getireceğiz"
demekle bunu "sert muhalefet yapacağız, engelleyeceğiz" anlamında mı
kullandınız?
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Tabiî efendim. Siz biliyorsunuz
Türkçenin deyimlerindendir; yani, illâ burnundan kan akmayacak!..
BAŞKAN – Biliyorum da... Yanlış anlaşılmasın Sayın Hocam; o
bakımdan soruyorum.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Ama, zatı âliniz de dün söylediniz;
Mecliste... Siz, beşerî duygularınızı, bazen kuralların üzerine...
BAŞKAN – Efendim, ben, anlayışımı Genel Kurula aksettirmek için
söyledim.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Lehinde, Sayın Başesgioğlu ; buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçtüzüğümüzdeki sınırlama gereği, iki kişiye aleyhte
söz verilmiş bulunmaktadır. Ben de, lehte söz aldım; öneri üzerindeki
çekincelerimizi ve objektif görüşlerimizi bu çerçeve içerisinde ifade
etmeye çalışacağım.
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, bir dakikanızı rica ediyorum. Sürenizi
de durdurdum. Zatı âliniz bir grup başkanvekilisiniz, biliyorsunuz,
lehinde söz alıp da aleyhinde konuşmak olmaz. Ben başlangıçta bunu
söyleyeyim de... Rica ediyorum... Sınırlama getirilmişse, bu İçtüzükte
yer alan bir konudur. Sınırlamaları da aşarak... Normal yolları aşmanın
çaresini arayamazsınız.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, daha bir şey
söylemedim ki... Konuşmamı bitireyim...
BAŞKAN – Ama, dediniz ki "sınırlama getirildi, ben aleyhte
konuşamıyorum. Buna rağmen, lehte söz alabildim, düşüncelerimi
söyleyeceğim." Ben ikaz edeyim de...
Buyurun efendim.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – "Objektif olarak ifade
edeceğim" dedim Sayın Başkan, dikkatinizi çekerim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – "Çekince" dedi.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, aslında
bu grup önerisinin lehinde ve aleyhindeki fikirler arasında pek fazla fark
yok. Meclisimizin yerleşik teamülleri var, Meclis Genel Kurulumuzun
yasa yapma konusunda uyacağı bazı prosedürler, bazı prensipler var.
Meclisin çalışma süresi, daha önceki Danışma Kurulu kararı gereğince
31 Temmuz tarihine kadar uzatılmış bulunmaktaydı ki, bu tarih bugün
sona ermektedir. Dolayısıyla, Hükümet, öncelik gördüğü,
toplumumuzun çeşitli kesimlerini ilgilendiren konuları, bu süre
içerisinde, hem kendi önceliğine hem de Meclis Genel Kurulunun
önceliğine getirip, yasalaşma imkânı sağlayabilirdi; ama, Mecliste genel
görüşmeyle aşağı yukarı üç hafta zaman kaybettik. Gerek kaynak
konusunda gerek Çekiç Güç konusunda ve gerekse olağanüstü hal
konusunda Yüce Meclis boşuna işgal edildi.
Eğer, 54 üncü Hükümetimiz, şu anda Doğru Yol Partisi Grup önerisinde
belirtilen 4 yasa tasarısının kanunlaşmasını bir öncelik olarak görüyor
idiyse, bu genel görüşmelerle kaybedilecek zaman içerisinde, bu yasa
tasarılarını Meclisin Genel Kuruluna getirip, gerekli tartışmalar
yapıldıktan sonra bu tasarılar kanun haline getirilebilirdi; ama,
maalesef, 54 üncü Hükümetimiz üç haftalık bir zaman kaybına neden
olmuştur ve kanaatimiz odur ki, bu genel görüşmelerden de -gerek
kaynak konusundaki gerekse olağanüstü hal konusundaki ve gerekse de
Çekiç Güç konusundaki- hiçbir müspet netice alınamamıştır.
Şimdi, bizim tavsiyemiz, bizim ricamız, 54 üncü Hükümetin, Meclisin
yerleşik teamüllerini zorlamamasıdır. Mesela -burada, biraz evvel
arkadaşım da bahsetti- kamu personeline ilişkin yetki kanunu tasarısı,
henüz Danışma Kurulunda mutabakat hasıl olmadığı halde, burada bir
karar alınmadığı halde, Plan ve Bütçe Komisyonu, Komisyon üyelerini
toplantıya çağırmıştır. Bu, gerek İçtüzüğümüze gerekse Meclisin
yerleşmiş teamüllerine uygun bir hadise değildir.
Buradan, değerli komisyon başkanlarımızı, tekrar, İçtüzüğe uymaları
konusunda ikaz ediyoruz. Komisyon başkanı, komisyonu, her aklına
geldiğinde, istediği zamanda ve istediği ortamda toplayamaz. Hepimizin
uyacağı, hepimizin bağlı olduğu bazı kurallar vardır; en önemlisi,
Anayasa vardır, İçtüzük vardır.
Diğer taraftan, Yetki Kanun Tasarısıyla, 6 aylık süreyle yetki istemek,
bir anlamda Meclisi by-pass etmektir. Meclisin esas işlevi, esas
fonksiyonu yasa yapmaktır. Hele hele, milyonlarca kamu personelini
ilgilendiren, onların özlük haklarını ilgilendiren, emeklilerinin özlük
haklarını ilgilendiren bir konuda Meclisin devre dışı bırakılmasına
asla gönlümüz razı değildir.
Hükümetimiz "biz, Meclisi, Hükümetin üzerinde görüyoruz" diyordu,
böyle bir iddiası vardı. O zaman buyurun, bu iddianızı ispat edin, kamu
personelinin özlük haklarına ilişkin bu yetki kanunu tasarısına -
gerekirse Meclisin çalışma süresini de onbeş gün uzatalım, bir ay
uzatalım- muhalefet de katkısını versin. Meclis olarak, burada, bu
önemli yasayı hep birlikte olgunlaştıralım; çalışanlarımıza,
emeklilerimize de hayırlı bir iş yapalım.
Hükümetin, 6 ay süreyle Meclisi devreden çıkartacak böyle bir yetki
kanunu tasarısı getirmesi -Anayasa Mahkemesinin de çeşitli kereler iptal
ettiği gibi- hem Anayasa Mahkemesinden dönecektir hem de Hükümetin
iddiasını boşa çıkaracak bir konu olacaktır.
Netice olarak, sözlerimizi toparlamak istersek; bu çatı altında, hep
birlikte, memlekete hizmet etmek için varız. Bunun için seçildik; iktidar
kanadı, hiçbir zaman muhalefeti yok sayamaz, Anayasayı ve İçtüzüğü
yok sayamaz. Eğer, bu şekilde, tutumunda ısrar ederse, bir uzlaşma
içerisinde, bir hoşgörü içerisinde bu Mecliste çalışma imkânı
bulamayız. O zaman, muhalefetten de, getirdiğinizi hiçbir şeye katkı
istemeye hakkınız olmaz.
Oysa, Sayın Başbakan, bu kürsüden “bir değişim yaşıyoruz, Meclisin
üstünlüğünü savunuyoruz” iddialarını çok açık bir şekilde ifade etti. Biz
de diyoruz ki, bu iddialarınızın arkasında durun, Meclisi devreden
çıkarmayın.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başesgioğlu.
Öneri üzerindeki müzakereler bitmiştir.
VELİ AKSOY (İzmir) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.
BAŞKAN – Peki efendim, karar yetersayısını arayacağım.
Önerileri, ayrı ayrı, okutup, oylarınıza sunacağım.
Öneriler:
1. Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının,
Başkanlıkça havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmelerine, 48 saat geçmeden başlanmasının, İçtüzüğün 36 ncı
maddesi gereğince Komisyona tavsiye edilmesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_
Önerinin birinci kısmı kabul edilmiştir.
Önerinin ikinci kısmını okutuyorum:
2. 31.7.1996 tarihli Gelen Kağıtlarda yayımlanan, 86 sıra sayılı Bütçe
Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında
Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin
3 üncü sırasına; 85 sıra sayılı Telgraf ve Telefon Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü
sırasına; 71 sıra sayılı İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi
Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınması ve 6 ncı
sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerinin bu kısmı da
kabul edilmiştir.
Önerinin diğer kısmını okutuyorum:
3. Genel Kurulun, 1.8.1996 Perşembe ve 2.8.1996 Cuma günlerinde de
14.00-21.00 saatleri arasında toplanarak çalışmalarını sürdürmesi ve bu
birleşimlerde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerinin bu kısmı da
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI. – SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. – İnsan Hakları Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve
bağımsız milletvekillerine düşen bir üyelik için, Kayseri Milletvekili
Recep Kırış aday olmuştur.
Aday olmak isteyen başka bağımsız üye var mı? Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hayırlı uğurlu olsun.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlar Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S.
Sayısı : 69) (1)
BAŞKAN – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum:
Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun
okunması kabul edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Sayın Ateş...
CHP Grubu adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Öteki arkadaşlar da isimlerini bildirirlerse...
Sayın Ateş, süreniz 20 dakika efendim.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sizi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin aşması gereken yığınla sorunu
varken, alelacele, Hükümetin, gazetelerin promosyon konusunu Meclis
gündemine getirip oturtmasının altındaki gerçeği, bir milletvekili olarak
merak ediyorum.
Bunu, Yüce Meclisimize getirip dayatmalarının altındaki amacı arz
etmek istiyorum.
Başıboş bir şekilde boy atan promosyona çekidüzen vermek amacıyla
bu yılın ocak ayında bir düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemeden önce
basın kuruluşlarının da görüşü alınmış, Türkiye için uygun model olan
İngiltere sistemi benimsenmiştir. Bu sistem yasaklayıcı değil, okura
verilen taahhüdün yerine getirilmemesi durumunda cezalandırılma
esasına dayanmaktadır. Ancak, bu Hükümet, yirmi gün önce, alelacele,
bu konuda yeni bir tebliğ çıkarmış, arkasından da, yine aynı hızla bir
kanun tasarısı hazırlayarak Meclise sunmuştur. Komisyon, yangından
mal kaçırırcasına, İktidar partilerine mensup üyelerin oylarıyla
tasarıyı kabul ederek Genel Kurula sevk ederken, "kanun tasarısının
önemine binaen, Genel Kurulda öncelik ve ivedilikle görüşülmesine
karar verilmiştir" şeklinde bir gerekçeyle sevk etmiştir.
Şimdi, öncelik ve ivediliği gerektiren bir konu var mıdır; bunu, burada,
açıklamak istiyorum:
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, şu anda, Türkiye'nin en köklü
sorunlarından biri enflasyondur.
Asgarî ücretin, Hükümetin taahhüt ettiği gibi, vergi dışı bırakılması
sorunu vardır.
Yine, bu Hükümetin programında geniş yer verdiği, hayat standardının
kaldırılması sorunu vardır.
Türkiye'de, bir canavar gibi, her gün onlarca yurttaşımızı yutan bir
trafik sorunu vardır.
Güneydoğu'da -polisimizle, askerimizle, gencimizle- oluk gibi akan
kanın durdurulması sorunu vardır.
Türkiye, gümrük birliğine girdi; ama, maalesef, uzun bir zaman geçmiş
olmasına rağmen, gümrük birliğine uyum yasaları Türkiye'nin
gündemindedir.
Anayasa, bildiğiniz gibi, geçen yıl değiştirildi. Aradan bir yılı aşkın bir
süre geçmiş olmasına rağmen, maalesef, Anayasaya uyum yasaları
çıkarılamamıştır; memurlarımız, halen, özgürce sendikalaşma
hakkını kullanamamaktadırlar; özgürce siyasî partilere üye olmak ve
siyasal bir mücadele verme olanağından yoksun bırakılmışlardır;
üniversite öğretim üyelerimiz, bu olanaktan, siyasal örgütlülük
olanağından yoksun bırakılmışlardır; üniversite gençliğimiz, yoksun
bırakılmıştır. Şimdi, halen, toplumun üzerindeki bu baskı yasaları
kaldırılmamıştır.
Böylesine beceriksiz bir Hükümetle, Türkiye, herhalde hiç karşı karşıya
kalmadı. Bir haftadır cayır cayır ormanlarımız yanıyor, o yangını dahi
kontrol altına alamayan Hükümet, her ne hikmetse, promosyon
sorununu, Türkiye'nin birinci sorunu olarak getirip, Türkiye'nin
gündemine, Meclisin gündemine oturtmaya çalışıyor.
SITKI CENGİL (Adana) – Konuşmaya devam et!
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, basının şu andaki
durumu şudur: Promosyon başlamadan önce 2 milyon dolayında olan
gazete tirajları, promosyondan sonra 5 milyona çıkmıştır. Buna uygun
olarak da, basında istihdam artırılmış, oluşturulan yeni bir sistemle,
basınımız çalışmalarını sürdürmektedir. Gecikmeler ve kalite
düşüklüğü olmakla beraber, esas olarak, okura taahhüdünü yerine
getiremeyecek ölçüye varacak bir aksama olmamıştır.
Durum bu iken, İktidarın promosyonu ele almasının gerçek amacı,
basını kuşatmak, susturmak, teslim almak anlayışından
kaynaklanmaktadır.
Başbakan, bu amacını hiç de gizlemedi. Daha hükümet programı
üzerindeki görüşmeler devam ederken, eleştirileri yanıtlarken, 6
Temmuz günü, bu kürsüde, şu tehdidi savuruyordu: "Şimdi, bakın, takip
edin, o gazeteler üç gün sonra bizi nasıl methetmeye başlayacaklar;
göreceksiniz. Takip edin, hele bir methetmesinler de göreyim!.. 'Ödeyin
şu bankalara borçlarınızı' dediğimiz zaman ne olacak halleri?..
Türkiye'de öyle bir basın durumu var ki... Efendim, isterseniz, yargı
var... Üç senede, yargıdan bir sonuç aldığınız yok; neye yarar o yargı,
neye yarar?.. Onun için, hep beraber 'basın davaları bir ayda
sonuçlanacak' diye kanuna madde koyacağız. Öyle, üç sene... Çocuk
oyuncağı değil; böyle şey mi olur?.. İstediği gibi, istediğini yazsın,
çizsin, insanların haysiyetiyle oynansın ve bunun bir müeyyidesi
olmasın!" diyordu.
Şimdi, Sayın Başbakana burada sormak istiyorum; basın davalarını bir
ayda sonuçlandıran bu zihniyetle, bu anlayışla, hırsızlık ve yolsuzluk
davalarının da bir ayda sonuçlanması için bir tedbir getiriyor musunuz,
bir düzenleme getiriyor musunuz?.. Üç aydır Komisyona gelip ifade
vermeyen Mercümek ve gibilerini de bu Meclise getirip,
yargılanmalarını sağlayabilecek misiniz?
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – İSKİ'yi de yeniden
yargılayacağız.
SITKI CENGİL (Adana) – Ne alakası var?..
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Erbakan, gazetelerin hangi
yayınlarından, hangi yazdıklarından rahatsız olmaktadır; onu, Yüce
Meclisin bilgilerine arz etmek istiyorum.
Gazeteler Mercümek'i yazdı. Yalan mıydı; niye rahatsız oluyorsunuz?!.
Bosna-Herkes için topladığınız paraları içeride kullandığınızı
yazdılar. Yalan mı yazdılar?!.
SITKI CENGİL (Adana) – Kaç para verdin Bosna'ya?!
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – "Faize karşıyız, kaldıracağız" dediniz;
partinin parasını götürüp yüksek faiz veren bankalarda batırdığınızı
yazdılar. Yalan mı bunlar?!.
Faizi kaldıracağız; rantiyeciye karşıyız dediniz; bir gecede faizi 12
puan artırarak, rantiyecilerin cebine, bir gecede trilyonlar aktardınız.
Yalan mı?!. Bunları yazdı basın. (CHP sıralarından alkışlar)
SITKI CENGİL (Adana) – Bekle de gör...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – İktidara gelince Avrupa Gümrük Birliği
Sözleşmesini yırtıp atacağız dediniz; ama, iktidara gelince de, aman ne
güzel şeymiş, kabul edeceğiz dediğinizi yazdılar. Yalan mı bu
gazetelerin yazdığı?!.
İsrail ile yapılan güvenlik anlaşmasını yırtıp atacağınızı belirttiniz;
ama, iktidara geldiğiniz zaman ikincisini imzalamak için çaba sarf
ediyorsunuz. Basın, bunları yazdı; yalan mı bunlar?!. (RP sıralarından
gürültüler)
Çekiç Güç'e işgal ordusu dediniz, Büyük Ermenistan gücü olduğunu,
buna "evet" demenin uşaklık olacağını vurguladınız, söylediniz; ama,
iktidara gelince, büyük bir gayretle ve bugüne kadar benzeri görülmemiş
bir süreyle, Çekiç Güç'e "evet" dediniz. Basın bunları yazdığı için niye
rahatsız oluyorsunuz?..
SITKI CENGİL (Adana) – Ne alakası var?!. Yasayla ne ilgisi var?..
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Geleceğim, ne alakası olduğuna
geleceğim.
SITKI CENGİL (Adana) – Söyleyecek bir şeyin varsa, söyle; polemik
yapıyorsun...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Çiller'e "gâvur gelini" dediniz,
"Müslüman düşmanı" dediniz, "başını eteğiyle örtüyor" dediniz; ama,
sizinle hükümet ortağı olduktan sonra, "o bir hanımefendidir" dediniz!
Basın bunu yazdı; niye rahatsız oluyorsunuz bundan?!.
SITKI CENGİL (Adana) – Hepsi dedikodu...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Örtülü ödenekten, Sayın Çiller'in
yolsuzluk yaptığını açıkladınız; ama, karşılıklı bireysel çıkar için,
şimdi de aklamaya çalışma gayreti içerisindesiniz. Basın bunları yazdı;
neden karşısınız?
"Muhafazakârız" dediniz, "milliyetçiyiz" dediniz, "ulusalcıyız" dediniz,
"ülkenin bağımsızlığından yanayız" dediniz; ama, seçimlerden hemen
sonra Suudî Riyalinden dem vurup, Ankaralılara suyu dolar bazından
satmaya çalışıyorsunuz! Basın bu çelişkilerinizi yazdı; bundan neden
rahatsız oluyorsunuz?!.
HASAN DENİZKURDU ( İzmir) – Promosyon kalkınca yazmayacak
mı?..
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hükümetin diğer ortağı, Doğru Yol
Partisinin Lideri Sayın Çiller'in rahatsızlık duyması da bizim için
yabancı bir olay değil; çünkü, Kuşadası'nda çiftliğim yok dedi, çiftlikler
ortaya çıkarıldı basın tarafından.
Yurtdışındaki mal varlığını inkâr etti, gazeteler, belgeleriyle ortaya
koydular.
Örtülü ödenek konusunu Refah Partili sözcüler gündeme getirdiği zaman,
iki defa şerefsizdir dedi; ama, onları ortaya çıkardı basın.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Yani, kalsın mı promosyon, onu
söyle.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekili, bu çelişkileri gazeteler
dile getirdiği için, şimdi, bu Hükümet, yeni bir düzenlemeyle karşı
karşıya. Tabiî, basının suçu (!) bu sayın iki parti liderini ve
programlarını ciddiye alıp sayfalarında yer vermesidir. Çünkü, yazılı
olduğu için ortadan kaldırılamıyor. Gazetelere boy boy ilan verip, "bu
karanlığa geçit vermeyeceğiz" deniliyordu, "ülkem satılık değil"
deniliyordu; ama, bunlar, şimdi, gazetelerde, arşivlerde belge. Bunun
rahatsızlığı var sanırım.
Sayın milletvekilleri, bu Hükümet kurulur kurulmaz, hırsızlık,
yolsuzluk ve adaletsizlik karşısında dik duran, sesini yükselten kesimleri
sindirme gayretine girmiştir. Sendika hakkı ve insanca bir yaşam için
zam isteyen öğretmenlerin, memurların kafalarını kırdı, Kızılay
Meydanında sürüm sürüm sürükledi. Gazetecileri dövdü, yerlerde
sürükledi. Gazeteciler Cemiyetine saldırarak, gazetecileri dövdü.
Demokrasiye inancı olan bir Hükümet olsaydı, en azından ilgili
bakanların o gün istifa etmesi lazımdı. Ne demokrasiyle idare edilen
ülkelerde ne de Batı ülkelerinde bunun benzeri görülmemiş.
Atatürkçü, laik, demokrat ve cumhuriyet ilkeleri üzerine yemin eden
savcı ve yargıçları budamaya çalıştınız.
Cezaevlerindeki vatandaşlarımızı işkenceye tabi tuttunuz; 12 canın
yaşamını yitirmesine neden oldunuz.
Televizyonları sansür ettiniz. Türkiye Cumhuriyetinde televizyonu ilk
sansür eden Hükümet ve Başbakan unvanını kazandınız da 12 canın
yaşamını yitirmesine mâni mi oldunuz?..
ŞEVKİ YILMAZ (Rize) – Şehit polisten bahset...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Oraya da geliyorum Sayın Yılmaz... Siz
de, şu Atatürk'ten bir bahsetseniz. Biz, zaten bahsediyoruz; onu, bize
anımsatmanıza gerek yok. Yüreğiniz yetiyorsa çıkar burada
konuşursunuz; istediğiniz yerde de konuşuruz.
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim...
Bir defa, siz, İktidar partisi milletvekillerisiniz; İktidar partisinin
milletvekilleri Meclisin çalışmasına yardımcı olur. Eğer, yerinizden laf
atarsanız, kürsüde konuşan hatip de sizinle konuşur; o zaman, Meclisin
çalışması çıkmaza girer. İktidar partisi milletvekilleri sabırlı olacak.
Rica ediyorum...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Ama, bütün bu baskı, bu işkencelere
rağmen, Türkiye'nin demokratik güçlerini sindiremediniz, sindirmeye de
gücünüz yetmez. Ne gazeteler pazartesi günü sizi övmeye başladı, ne
gazeteciler yolsuzluklarınızı, ilkesizliklerinizi yazmakta vazgeçti, ne de
yurtsever vatandaşlarımız, daha demokratik bir Türkiye yaratma
isteminden, mücadelesinden vazgeçtiler ve vazgeçmeyecekler de.
Televizyonlara sansür, gazetecileri dövme, ekonomik ambargo
uygulamalarından sonra, şimdi de, basını teslim alma yöntemlerinden
biri olarak promosyonu Meclisin gündemine getirdiniz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümet tasarısının gerekçesinde,
basının temel işlevinin, en genel tanımıyla haber verme olduğu
belirtilerek, promosyonun bu ilkeye aykırı olduğu, bu çelişkinin ortadan
kaldırılmaya çalışıldığı belirtilmektedir.
Şimdi, bu Hükümeti oluşturan partilerin sayın yetkilileri, bizi
güldürmeyin! Sizin rahatsızlığınız, basının haber verme işlevini yerine
getirmesindendir. Bu yasal düzenlemeyle, bu ilkesizliklerinizin daha çok
insana ulaşmasını engellemeye çalışıyorsunuz ve bunları kamuoyuna
duyuran, yayan organ, kurum ve kişileri işlevsiz kılmaya
çalışıyorsunuz.
Hükümetin, "gazetelerin taahhütlerini yerine getirmemesi halinde,
okurların mağduriyeti yanında, bankerlik örneğinde olduğu gibi,
sisteme, daha açık deyişle devlete güvensizlik doğacaktır" şeklinde bir
gerekçesi de var. Bizim lügatımızda bir deyim vardır, "Dinime küfreden
Müslüman olsa bari" diye. Bakın, Refah Partisi halka hangi taahhütlerde
bulundu, hangi taahhütte bulunarak halktan oy istedi, bunları az önce
sıraladım. Sayın Çiller de, Doğru Yol Partisi adına vatandaşlardan oy
isterken, bakın, hangi taahhütlerde bulunmuştu... Bunlar şimdi ortaya
çıkarılınca, suç yine basının oluyur; çünkü, deniliyor ki, gazeteciler
bizim sözlerimizi yanlış anladılar; ama, Allah'tan ki, bu, demeç değil,
Sayın Çiller'in imzasıyla yayımlanan bir ilan.
Bakın ne diyor: "Bir ileri iki geri giden, zoru görünce kaçan Mesut
Yılmaz, Erbakan'ı durduramaz. Erbakan'ı durdurmak için, geriye gidişi
önlemek için, ileriye gitmek için DYP'de birleşin. DYP birinci parti
çıkacak ve Erbakan'sız ülkenin önünü açacak, en iyi hükümeti
kuracaktır. Erbakan'ı durduracak cesaret ve inanç bizde var."
Sayın Çiller daha da ileriye gidiyor ortağı hakkında. Bir başka ilan şu:
"DYP'ye verilen her oy, bölücü Refah ile maskeli yandaşı ANAP'a karşı
tek ve kesin çözümdür. Tertemiz Müslüman halkımızı geçmişin
karanlıklarına sürüklemeyi amaçlayan bölücü ve sömürücü Refah ile
onun maskeli yandaşı ANAP'a karşı, hiçbir seçmenin kayıtsızlık ve
kararsızlık göstermeye hakkı olamaz."
Sayın Çiller, yine, vatandaştan bir başka oy isteme taahhütünde, Sayın
Yılmaz, Sayın Yazıcıoğlu ve Sayın Erbakan'ı "karanlık güç" olarak
ilan etmiş ve "eğer bunlara oy verirseniz, ülkenin geleceği kararacak;
bunlar bütün özgürlüklere karşıdırlar, gelirlerse özel radyoları ve
televizyonları da kapatacaklardır" diyor. Sanırım, bir tek bu konuyu
doğru bilmiş Sayın Çiller ve ona karşı da kendisinin tek aydınlık güç
olduğunu gazetelere ilan olarak vermiş.
Doğru Yol Partisi de -az önce Sayın Erbakan'ın vaatlerini dile getirdim-
bu taahhütlerle vatandaştan oy istedi; ama, şimdi, iktidara geldi; her iki
parti de tam tersini yaptı. Daha doğrusu, bu her iki parti de resmen siyasî
bankerlik yaptı. Refah Partisi ve DYP'ye oy veren, o dürüst, o sade
vatandaşlarımızı aldattınız, kandırdınız; ya taahhütte
bulunmayacaktınız ya da yiğitçe o taahhütünüzün gereğini yerine
getirecektiniz.
Tabiî, şimdi, gazeteler hakkında, varsayıma dayanarak, varsayımı öne
sürerek, gerçekleşmemiş bir eylemin olabileceğini öne sürerek
yasaklayıcı bir mantık aramanın altındaki nedeni anlıyorum; çünkü, bir
insan, kendisi nasılsa karşısındakilerini de öyle bilir. Siz, halka karşı
taahhütlerinizi yerine getirmediniz; şimdi, bu yasa tasarısıyla, gazeteleri
de halka karşı taahhütlerini yerine getiremez konuma sokuyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Ateş, 2 dakikanız var efendim.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Bu tasarıda -sürem de kısaldığı için,
maddeler üzerinde görüşülürken de dile getireceğim- tamamen kültürel
hizmetleri yerine getirmesi yönünde de hiçbir madde yok. Tam tersine...
Tüketiciyi korumayla ilgisi yok; tekelciliği önlemekle ilgisi yok.
Gazetelere şunu önermek istiyorum: Bu tasarının bu hükümleri
yasalaşırsa, hiçbir kültürel faaliyette de bulunamayacaklar; "kültürel" adı
altında da olsa promosyon veremeyecekler; ama, bu tasarının özüne en
uygun promosyon, sanırım şudur; bunu öneriyorum: Mercümek
dosyasını ve Hoca ile Bacının mal varlığı kökeni ile örtülü ödenek
dosyasını, ilk kültürel yayın olarak, ilk promosyon olarak vermelerini -
bu yasa tasarısı yasalaştığı takdirde- ilk kültürel faaliyet olarak bunu
yapmalarını öneriyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son olarak şunu söylemek
istiyorum: Matbaaya karşı çıkarak Osmanlının aydınlanma çağını bir
asır, bir yüzyıl geciktirenler ile basını susturmak isteyen Abdülhamit
tarihte nasıl anılıyorlarsa, basını günümüzde susturmak isteyenler de,
aynı şekilde, hayırla anılmayacaklardır.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
DSP Grubu adına, Sayın Ahmet Tan; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Tan, sizin de süreniz 20 dakika.
DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun bazı
maddelerinde değişiklik öngören yasa tasarısı üzerinde Demokratik Sol
Partinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Söz konusu kanundaki değişiklik, günlük gazete okuru milyonlarca
yurttaşı ilgilendirmektedir. Bu nedenle de, dolaylı olarak, ülkenin,
toplumsal, kültürel, hatta, belli ölçülerde ticarî ve alışveriş düzenini
yakından alakalandırmaktadır; ancak, tasarı, ayrıca, çok önemli bir
noktayı da ortaya sermektedir. Bu nokta, basın söz konusu olduğu için,
halkın haber alma özgürlüğünü, dolayısıyla da Anayasadaki bazı temel
hak ve özgürlükleri yakından alakadar etmektedir; ama, öyle anlaşılıyor
ki, Hükümet, bu tasarıyı hazırlarken konunun bu boyutlarını fazla
dikkate almamıştır, belki de almak istememiştir. Gazete okuru olan 5-6
milyonluk kamuoyu kesimi, olağan bir çarşı-pazar tüketicisi durumunda
görülmüştür; tasarının hazırlığı sırasında tarafların görüşleri
alınmamıştır. Oysaki, bu Hükümet, biliyoruz ki, Amerikan Sefareti
yetkililerinin bile görüşünü alma yoluna gitmiştir. (DSP sıralarından
alkışlar) Niye almak yoluna gitmemiştir; niye yangından mal kaçırır
gibi, böyle bir tasarıyı Meclisin son gününde, tatile girmeden evvel
getirmiştir ve üstelik, gereğince komisyonlarda ele almadan getirmiştir?..
Bu olayın -daha önce de arkadaşımızın belirttiği gibi- ticarî yönü
vardır. Ticarî ve ekonomik yönü dolayısıyla Bütçe Komisyonunda da
ele alınabilirdi. Hatta, anayasal yönü var; çünkü, kamuoyunun
bilgilendirilmesiyle ilgili en önemli unsur olan günlük gazetelere belli bir
yükümlülük ve baskı getirmektedir. Bu yönüyle de ele alınması
gerekirdi; bu da yapılmamıştır.
Niye yapılmamıştır?.. Önce şunu belirtmek gerekiyor: Demokratik Sol
Parti olarak, biz, tanıtım amaçlı promosyona, böylesine yüksek
miktarlarda tüketim eşyası dağıtılmasına karşıyız; bendeniz de,
yirmibir yılını basın mesleğine adamış bir gazeteci olarak karşıyım;
ama, burada bir düzenleme yapılması başka bir mesele, bu
düzenlemenin birtakım niyetleri maskelemek için yapılması başka bir
mesele.
Bu iktidarın, yani Refahlı Hükümetin basına karşı niyetinin bozuk
olduğu, bizzat Sayın Başbakanın ağzından, bu kürsüde de,
güvenoylamasından bir gün önce, yine, gazetelerde de yayımlanan
demeçlerinden de anlaşılmıştır. En sağlam yerden referans vermek
gazetecilikte bir kuraldır. Bu en sağlam yer de Sayın Başbakandır. Evet,
Sayın Başbakan, 7 Temmuzda, yani, bu ayın başlangıçtaki yedinci günü
sabahı yayımlanan gazetelerde şöyle diyor.. "Üç gün sonra aynı
gazeteler bizi nasıl methedecekler... Tam 180 derece dönecekler. Hele bir
methetmesinler bakalım! Öde borcunu deyince, muhalefetleri bitecek;
aman, bu Refah Partisi ne partiymiş de bizim haberimiz yokmuş
diyecekler." Evet, Hoca, kendi 180 derecelik dönüşünü basınla birlikte
yapmayı temin etmek için, basını da kendisiyle birlikte döndürmek için
bu yasa değişikliğini hazırlamıştır. (DSP sıralarından alkışlar)
Gerçek niyet, bilindiği gibi, yine, zapturapt altına alınmak istenen
gazetelerde yayımlanmıştır. Gerçek niyet dediğimiz, varlığından
bahsedilen Koalisyon Protokolü, gizli protokol. Bu protokol, hepinizin
bildiği gibi, "yolsuzlukların üstüne gidilmeyecek" maddesini
taşımaktadır. Yolsuzlukların üstüne nasıl gidilir?.. Basın yoluyla
gidilir. Basını susturmak birinci hedef olmuşsa eğer bu Hükümet
tarafından, bu maddenin işlerlik kazanması bakımından olmuştur; yani,
basının yolsuzlukların üzerine gitmesi temin edilmezse, engellenirse, bu
madde işlerlik kazanacaktır ve tüketicinin korunmasıyla ilgili bu madde,
yolsuzlukların üstüne gidilmemesiyle tamamen aynı amaca hizmet
etmektedir.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Promosyon kaldırılınca gazeteler
haber vermeyecek mi?
AHMET TAN (Devamla) – Evet, önceliklerini şaşırmıştır bu Hükümet.
Garson hükümetti; fakat, garson, servisi şaşırdı; sonda getireceği
yemeği önde getirip, milletin iştahını kesmiş durumda! Bir komi kadar
acemilik sergilemektedir ve korkarım, tepsiyi devirip, halkın üstünü
başını berbat edecektir. (DSP sıralarından alkışlar)
Kumarhanelerde dönen milyonlarca dolarlık, milyarlarca, trilyonlarca
liralık, ocaklar söndüren haram sermaye ortadayken, Hükümetin, kendi
felsefesi bakımından bunların üstüne gitmesi gerekirken, biraz önceki
sözcü arkadaşımızın da söylediği gibi, ormanların cayır cayır yandığı
ortadayken, getirile getirile bu tasarının getirilmesini, önceliklerini
şaşıran bu garsonun bir marifeti olarak değerlendirmek gerekir. Yanan
ormanlar için bir tasarı getirilseydi, orman yakma suçunu işleyenlerin
cezalarının ömür boyu hapis olması yahut da ormanları söndürmek için
gereken malzemenin -kaynak yaratma son derece moda bir deyim- lüks
otomobillerin, makam otomobillerinin satılıp yerine yangın söndürme
helikopterinin alınmasıyla ilgili bir teklif gelseydi, seve seve buna
katılırdık; ancak, burada, dediğim gibi, tüketicinin korunmasıyla ilgili
bir maske arkasında, bir örtü arkasında, basın zapturapt altına alınmak
isteniyor. Niçin alınmak isteniyor?.. Çünkü, basın, bugüne kadar
olmadığı ölçüde yüksek tirajlara ulaşmıştır. Bu tirajlara ulaşırken, belli
sakıncalar yaratan bu kupon meselesi, belki, eleştirilecek -belki değil,
muhakkak eleştirilecek- bir nitelik taşıyor; ancak, asıl, bu Hükümeti
tereddüte, korkuya sevk eden şey, 6 milyona yakın günlük gazete
satılmasıdır Türkiye'de gazeteciler arasındaki bir hesaba göre -bir
gazete 5 kişi tarafından okunuyor- bu 6 milyon gazete, her gün 30
milyonluk halk kitlesine ulaşmaktadır. Amaç, bu gazetelerin ulaşmasını
engellemek, tekrar tirajları dizginlemek, tirajları baskı altına alıp
düşürmek ve böylece halkın, yolsuzluklardan, ülkedeki kötü yönetimden
ve garsonun işlediği zaaflardan, yaptığı servis hatalarından haberdar
olmamasını temin etmektir; buradaki niyet budur.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Hiç öyle bir hüküm yok orada.
AHMET TAN (Devamla) – O hüküm, biraz dikkatli okursanız ve
sonuçlarına bakarsanız, olacaktır.
Halkın yarısına gitmeyince, halk, bu kötü yönetimden, kötü servisten
haberdar olmayacaktır; hedef budur.
Evet, kuponculuk, niçin, basın tarafından, bu ölçüde, halkın ilgisine yol
açacak şekilde, yer yer istismara yol açan bir uygulamaya dönüştü?
Burada da, geçmiş hükümetlerin, iktidarların enflasyonu körüklemeleri,
halkın satın alma gücünü zayıflatmaları ve ölçüsüzce tüketime
zorlamalarının, özendirmelerinin büyük payı var. Tabiî, fakir halk
kitleleri, reklamlarla yahut da başka yollarla sergilenen tüketim
araçlarına özeniyorlar. Bunları satın alma imkânları yok; bunları
günlük taksitlerle, gazete satın alarak edinme yoluna gidiyorlar. Bu
masum istek, zaman zaman kötü biçimde istismar edilmiş olabilir,
ediliyor da; ama, bunu önlemenin yolu, başka bir davranış sergilemek ve
gazete okurunu, basit bir çarşı alışverişi yapan müşteri durumundan
çıkarıp, daha değişik bir yaklaşım izlenmesini gerektirirdi.
Birtakım cezalardan bahsediliyor, cezalar öngörülüyor. Bu cezalar da,
yine basın üzerindeki baskıyı artırmak için öngörülen cezalar. Öyle ki -
eğer önünüzde tasarı varsa- değişiklikle ilgili tasarıda, eroin
kaçakçılarına uygulanan miktarlarda yüksek cezalar, trilyonlara varan,
500 milyarları aşan cezalar öngörülüyor. Bu cezalar, tabiî, bir bakanın
ağzıyla, bir bakanın kararına bağlı olarak uygulanınca; bir siyasî kişilik
olan sayın bakan, elbette ki, basını zapturapt altına almakta geç
kalmayacaktır ve böylece, Hoca'nın, Sayın Başbakanın güvenoyu
almadan bir gün önceki ifadesiyle söyleyecek olursak, "öde borcunu,
deyince muhalefetleri bitecek, aman bu Refah Partisi ne partiymiş,
diyecekler ve 180 derece dönecekler." Bu 180 derece dönüş, İktidarı
oluşturan Refah Partisi ve Doğru Yol Partisinin, içinde bulundukları
yönetim anlayışını sergiliyor; o yüzden basını da kendileriyle birlikte
döndürmek için, bu cezalarla korkutarak, kendi yönetim bozukluklarını,
yolsuzlukları gizleme amaçlarını örtmek için yaptıkları bir uygulama.
Bu yüzden biz, bu tasarı için bazı değişiklik önergeleri vereceğiz,
bunları daha sonraki dakikalarda herhalde hep birlikte izlemiş olacağız.
Evet, Demokratik Sol Parti olarak bizler, elbette halkın kuponzede
olmasına karşıyız, ama basının da zedelenmemesi için elimizden
geleni yapacağız. (DSP sıralarından alkışlar)
Sözlerimi noktalarken, Sayın Başbakanın söylediği, "180 derece
dönecekler" ifadesinin, basını da içine almaması ve basının bugüne
kadar Mercümek olayında ve örtülü ödenek konusunda sergilediği
denetim görevini sonuna kadar yapması için, bu konudaki denetimini
DSP olarak Mecliste sürdüreceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.
ANAP Grubu adına Sayın İrfan Köksalan.
Sayın Köksalan, süreniz 20 dakikadır efendim.
Buyurun.
ANAP GRUBU ADINA İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Sayın
Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; huzurunuza, tüketicinin
korunması gibi fevkalade masum "tüketicinin korunması" gibi,
fevkalade masum bir tabir kullanılarak; aslında, basına tam bir sansür
getiren, promosyonla ilgili yasa tasarısı hakkında, Anavatan Partisi
Grubu ve şahsım adına görüşlerimi sunmak üzere çıkmış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, önümüzde bir kanun tasarısı var. Bu kanun
tasarısının gerekçesi içerisinde, haksız rekabetten bahsediliyor. Bu
kanun tasarısının gerekçesi içerisinde, güçsüz olan rakibi çökertmekten
bahsediliyor ve bu kanun tasarısının gerekçesi içerisinde, tekelci
zihniyetten bahsediliyor.
Bu Koalisyon Hükümeti, bugün, 31 Temmuz günü -Meclis, muhtemelen
yarın veya yarından sonra tatile girecek- âdeta yangından mal
kaçırırcasına, bu, basına sansür getirecek yasa tasarısını niçin getirir?!
Bu arzunun, bu isteğin arkasındaki maksadı iyi tespit etmek, iyi teşhis
etmek lazım.
Birazcık geriye gittiğimiz zaman, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisinin,
hangi gerekçelerle bir araya geldiklerini, hiç de ahlakî olmayan
gerekçelerle bir araya geldiklerini gördüğümüz zaman, bu yasa
tasarısının niçin geldiğini çok daha iyi anlayacağız. Bu Koalisyonda bir
araya gelen Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi ve onun Genel
Başkanlarının sabıkaları var, yolsuzlukla suçlanmaları var,
soruşturmaları var. Bakınız, şurada 54 üncü Hükümetin Programı var;
burada, yolsuzluklarla ilgili bir tek kelime yok. Peki, siz, 24 Aralık
seçimlerine giderken, yolsuzlukların takipçisi olacak değil miydiniz?!
Siz, hani, adil düzenden bahsediyordunuz, hani, millî görüş
taraftarıydınız!.. Peki, yolsuzluklar ne olacak? Bu soruşturmaları mı
kapatacaksınız? Sözüm Meclisten dışarı, kedi dahi, ancak kendi
pisliğini örter. Siz, birbirinizin pisliğini örtmek için bu Koalisyon
Hükümetinde bir araya geldiniz (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) ama, Sayın Mümtaz Soysal'ın dediği gibi -Sayın
Başkan orada düzeltme yaptı, o düzeltme istikametinde- yağma yok;
burnunuzdan fitil fitil getireceğiz. Şu üç hafta içerisinde ülkeyi ne hale
getirdiniz!.. Üç haftayı bırakın, üç gün içerisinde ülkeyi ne hale
getirdiniz!..
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Sizin gibi!..
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Yalan yanlış, beceriksiz ve
tecrübesiz beyanlarınızla -işte o faize karşıydınız ya- faizleri 15 puan
yukarı çıkardınız; bütçeyi, en az 20 trilyon yükün altına soktunuz;
Merkez Bankasını, 1 milyar dolar satmak mecburiyetinde bıraktınız.
Yazık değil mi bu ülkeye?! Mademki bilmiyordunuz, böyle bir göreve
niçin talip oldunuz? Evvela öğreneceksiniz. (RP sıralarından gürültüler,
ANAP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, alelacele basına sansür getiriliyor. Türkiye'nin hiç
mi meselesi kalmadı?! Bakın, yaylım ateşiyle cinayetler işleniyor,
intiharlar oluyor, aileler yok oluyor. Türkiye'de bir kumarhane sorunu
var. Peki, getirseniz ya o kumarhane sorununu; hayır... İlgili bakan bir
tedbir alıyor. Nedir o tedbir biliyor musunuz, evlere şenlik, efendim,
bundan sonra kumarhanelere bayanlar uzun etekle beyler kravatla
girecekmiş!.. İşte, tedbiri gördünüz mü! İşte, adil düzen anlayışını
gördünüz mü!.. İşte, böyle bir teşebbüse ortak oluyorlar. (RP
sıralarından gürültüler)
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – 20 gün içinde mi düzelteceğiz?!
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, demokrasinin
temelleri basın özgürlüğüdür. Eğer basın özgürlüğünü yok ederseniz,
demokrasiyi temellerinden sarsarsınız.
SITKI CENGİL (Adana) – Peki, samimîyseniz komisyondan niye
kaçtınız?
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Tabiî, demokrasiden ne anlıyorlar ne
anlamıyorlar, birisi çıksa da şu kürsüden ifade ediverse. Geçenlerde bir
belediye başkanları, onlar için demokrasinin bir araç olduğunu söyledi;
amaç değilmiş... Peki, neyin aracı, bu ülkeyi nereye götürmek
sevdasındasınız?.. Karanlığa götüreceksiniz... (RP sıralarından
gürültüler)
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Bağırmayın üstadım.
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Bir dakika müsaade et, mikrofondan
konuşuyorum, nasıl konuşacağıma müdahale etme.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Bağırmayın kardeşim.
BAŞKAN – Sayın Köksalan, rica ediyorum, sesinizin tonunu çok fazla
yükseltmezseniz memnun olurum.
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Şimdi, öyle anlıyorum ki,
arkadaşlarımız benim buradaki beyanlarımdan son derece rahatsız
oldular; ama, rahatsız olmasınlar. Hakikatlar böyledir işte, ben size
hakikatleri söylüyorum. (RP ve DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, müdahale etmeyin.
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, demokrasinin
onlar için araç olduğunu söyledi. Tabiî, biliyoruz ki, onlar karanlığa
götürecekler. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin... Rica ediyorum...
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Ama yağma yok, buna izin
vermeyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, sistemin dört temel taşı var: Bunlar, yasama,
yürütme, yargı ve basındır.
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Basın nereden çıktı ya?!
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Burada, yürütme organı, kendi
dışındaki üç temele âdeta müdahale durumunda. Nasıl müdahale
ediyor? Gelir gelmez hâkimler kararnamesi çıkarmaya kalktı. Aşağı
yukarı, zamanı olmayan, bu temmuz ayında, bu tatil mevsiminde, 1600
hâkimi yerinden etme gayreti içerisine girdi; ama, baktı ki, yapamayacak,
geri adım attı. Peki sonra?.. Sonra, hiç...
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Hazırlayan sizsiniz...
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Herhalde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi kuruldu kurulalı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin engelleneceği
gibi bir hükümet programı, bu Mecliste, bu Meclis çatısı altında
okunmamıştır.
Bakın, çok enteresan, bu 54 üncü Hükümetin Programında şöyle bir
cümle var; bakın ne diyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetleme
görevini gereğince sürdürebilmesini teminen.... amaca yönelik olması
engellenecek." Yani, böyle bir mantık olur mu? Bir hükümet
programında, "Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışması
engellenecek" diye bir cümle olur mu? Yalnız basını değil, Türkiye
Büyük Millet Meclisini dahi engelleme gayreti içerisindeler. Burası
istişari organ değil ki. Burayı, sanki istişari organmış gibi, Meclisi,
çalıştırma gayreti içerisine girdiler.
Değerli arkadaşlarım, dediğimiz gibi, tahmin ettiğimizden daha da kötü
başladılar; ama, sonları kötü olacak da... Biz, siyaseti ülke için
yapıyoruz, ülkemiz için üzülüyoruz. (RP sıralarından gürültüler)
Ülkemizin zaman kaybetmemesi için, burada haykırma gayreti
içerisindeyiz. Onun için, bunları bağırma olarak düşünmeyin. (RP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyelim... Rica ediyorum... Hatip
istediği gibi konuşsun...
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi,
promosyona bir düzenleme getirilmesine, şeklen, fikir olarak kesinlikle
karşı değiliz; ama, bu getirilirken, basına kısıtlama, basına sansür
getirilmemeliydi.
Şimdi, kültürel ürünler dağıtımı şeklinde bir düzenleme olabilir; buna
kesinlikle karşı değiliz; ama, bu yasa tasarısında, basını ekonomik
abluka altına alan, âdeta ceza tehdidi altına alan iki husus var: Bakın,
bunlardan birisi, 60 gün süreyle kısıtlıyor. Soruyorum size, bir basın
organının 60 günde ansiklopedi dağıtması mümkün mü? Diyelim ki
100 bin liraya satıyor, ne eder, 6 milyon lira eder. Yine, burada, yüzde 20
gibi bir oran getiriyor; yani, dağıtılan promosyon ürünü, gazete bedelinin
yüzde 20'sini geçemeyecek. Peki, 6 milyon liranın -diyelim ki 100 bin
liraya sattı- yüzde 20'si 1 milyon 200 bin lira... Bir basın organı için, 1
milyon 200 bin liraya ansiklopedi vermek, dağıtmak mümkün mü?..
Tabiî ki, mümkün değil.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Dağıtmasaydınız...
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – İşte, basını ekonomik abluka
altına almanın, ceza tehdidi altına almanın bundan daha güzel bir izahı
olamaz...
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Almayın o zaman...
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Sonra, Sanayi Bakanına yetki
veriyor. Nedir? Her gün için 1 milyar lira ceza tehdidi, her gün için 1
milyar lira... Yani, bir Sanayi Bakanının eline, Demokles'in kılıcı gibi,
böyle bir yetki verilir mi? Dünyanın neresinde böyle bir mantık var;
neresinde böyle bir tatbikat var? Onun için, bu adil düzen taraftarı
arkadaşlarımızı bu konuda da düşünmeye davet ediyorum...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Köşkten bahset,
köşkten...
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Şimdi, burada bir tekelci zihniyet
var.
Bakın değerli arkadaşlarım, ne zaman ki bu promosyon tatbikatı
çıkmış, Türkiye'de 12 adet ulusal yayın varmış; ama, birbuçuk yıllık
bu promosyonla birlikte ulusal yayın adedi 30'a çıkmış. Yine bu
promosyonla birlikte, 1,5 milyon olan tiraj 5 milyona çıkmış. Şimdi, üç
kişinin bu gazeteleri okuduğunu düşünün; 15 milyon vatandaşımıza
gazete ulaşmış, haber ulaşmış, haberdar olma imkânına kavuşmuşlar.
İşte, rahatsızlığın kaynağı da buradan geliyor zaten. Ama, bırakın da
bu dönem... Cumhuriyet kurulalı 73 sene olmuş. Türkiye'ye, 73 sene
sonra, bir Abdülhamid dönemi gibi karanlığı getirme gayreti içerisinde
olmak, hakikaten çok ayıp oluyor; millî görüşle de, adil düzenle de
hakikaten bağdaşmıyor. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin pek çok sorunu var; enflasyonu var,
kamu bütçesindeki açıkları var, var var var... Ama, bana göre,
Türkiye'nin asıl meselesi ne, biliyor musunuz? Türkiye'nin asıl meselesi,
ahlak. Türkiye'de, maalesef ve maalesef, ahlaksızlık egemen olmaya
başladı, hem de hiç olmaması icap eden siyasette ahlaksızlık egemen
olmaya başladı. Onun için, bize göre, eğer, siyasete ahlakı egemen
kılamazsak, bu sistem, yara alacak, rejim tehlikeye girecek. İşte, bizim
endişemiz, o nedenle, bu ahlaksızlığın önüne geçebilmektir.
Değerli arkadaşlarım, Soljenitsin'in çok güzel bir ifadesi var, burada
sizlere nakletmek istiyorum: "Eğer devletin, eğer politikanın ve eğer
sosyal hayatın temeli ahlaka dayanmayacaksa, insanlığın da sözü
edilecek hiçbir geleceği yok demektir." İşte, bizim sıkıntımız burada.
Biz, arzu ediyoruz ki, siyasete ahlakı egemen kılalım; ama, burada, bu
promosyonu önleme gayreti içerisinde getirilen yasa tasarısıyla arzu
edilen şey, ahlaksızlığı örtmektir. İşte, bu ahlaksızlığın örtülmesinde
size izin vermeyeceğiz; onun için de bu yasa tasarısına karşıyız...
SITKI CENGİL (Adana) – Komisyondan niye kaçtınız?
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – ... Ama, bugün, burada ellerinizi
kaldırabilirsiniz, bu kulislerde bekleyen arkadaşlarınız ordu halinde
içeriye girer, ellerinizi kaldırabilirsiniz; ama, o zaman ne olur biliyor
musunuz: Yerin altına girer. O fısıltı gazetesi var ya, işte sizi, asıl o
götürecektir.
Şu üç hafta içerisinde geldiğiniz duruma bakın. Hakikaten kötüye
gidiyorsunuz, çok kötüye gidiyorsunuz ve çok kötü başladınız. (RP
sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri, sizleri, bu duygularla, sevgi ve saygılarımla
selamlıyor, teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köksalan.
DYP Grubu adına Sayın Halûk Müftüler.
Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Müftüler, süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA M. HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Sayın
Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi sevgi, saygı ve
hürmetle selamlarım.
Bugün, burada, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım.
Değerli milletvekilleri, basının, gazetelerin dağıttığı hediyelerin,
promosyonların sınırlandırılması, sınır getirilmesi, artık bir zaruret
haline gelmişti.
Basının temel işlevi, en genel tanımıyla, haber vermektir. Basın, bu
işleviyle, toplumu, ülke ve dünyadaki olaylar hakkında bilgilendirirken,
aynı zamanda, haberleriyle ilgili değişik düşünce ve yorumları da
aktararak, bireylerin kendi değer yargılarına göre yeni tutumlar
geliştirmelerine katkıda bulunur.
Basın, bu işlevinden dolayı, parlamenter demokratik sistemlerde,
sistemin temelini oluşturan yasama, yürütme ve yargı düzeyinde ele
alınmakta ve dördüncü kuvvet olarak değerlendirilmektedir.
Açık toplumlarda basın özgürlüğünün diğer adı haber alma
özgürlüğüdür denilebilir. Nitekim, Anayasamız "basın hürdür, sansür
edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına
bağlanamaz" demek suretiyle, basın özgürlüğünü, anayasal güvence
altına almıştır.
Basın kuruluşlarının, tiraj yükseltmek amacıyla, zaman zaman, gazete
ve dergilere ek olarak, okuyucularına bazı ürünler verdikleri, hem
ülkemiz hem de başka ülkelerin uygulamalarından bilinmektedir. Burada
önemli olan, söz konusu ek ürünlerin, basının ana işlevinin önüne geçip
geçmemesidir.
Yakın zamana kadar ülkemizde okuyucuya verilen ek ürünlerin, büyük
ölçüde kültürel amaçlı olması, toplumda önemli bir sorun yaratmadığı
gibi, basının işlevlerine de uygun düşüyordu; ancak, son dönemlerde,
basın kuruluşlarınca, tiraj artırmak amacıyla, günlük tüketim
maddelerinden başlatılan ve giderek televizyonlara, tabak çanaklara ve
diğer konulara kadar dayanan her türlü tüketim maddesi verilmeye
başlandı.
Değerli milletvekilleri, işte, aşağı yukarı, özünü size aktardığım bu
konuda, maalesef, muhalefet kanadı, bizimle beraber promosyona karşı
olduklarını ifade etmelerine rağmen, bazı koşullarda, devamlı olarak,
temel olarak basına sansür getirildiğini öne sürdüler. Aslında böyle bir
şey yok, basına sansür getiren yok; her türlü yazıyı çiziyi her gün yazıp
çizmektedirler. Daha birkaç gün önce televizyon ekranlarında, Ankara'da
Rüzgârlı Sokakta, eline kuponları almış, kupon denkleştirmek, kupon
temin etmek için gezen birçok okuyucu gördük. İşte, biz, aslında,
getirdiğimiz bu tasarıyla, bu tip okuyucuları mutsuz olmaktan kurtarıp,
basının da, kendi işlevine dönmesini ve kitleyi yönlendirmesini
beklemekteyiz. O bakımdan, bizim, bu tasarıyla, sansür edip basını
susturmak gibi bir amacımız yoktur.
Muhalefet kanadına mensup arkadaşlarımız, 60 günlük yayından ve
bazı miktarlardan, 6 milyon liradan bahsettiler. Bugün, İngiltere,
Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde promosyona ilişkin bir sınır vardır,
hatta Fransa'da "gazeteler, dağıttığı promosyon ve hediyelerde -bizim
paramızla- 5 milyon Türk Lirasını geçemez" şeklinde şart vardır. O
bakımdan, gazetelerin, esas işlevlerine dönmeleri ve okuyucu kitlesini
bilgilendirmeleri amacıyla, getirdiğimiz yasa tasarısıyla, kültürel
açıdan, ansiklopedi, poster, Atatürk posterleri ve kitaplar şeklinde bu
değişikliği yaparak bunu önlemiş oluyoruz, engellemiş oluyoruz.
Aslında bu, basında da rekabeti kamçılar ve tekelciliği engeller. Bugün
Anadolu basınından hiçbirisinin böyle bir promosyonla hediye dağıttığı
görülmemiştir. O bakımdan, aynı zamanda Türkiye'de sanayici ve
üreticilerin de hakları ve pazarı korunmaktadır. Çünkü, tamamı ithal
edilen ve KDV gibi bir vergiden muaf olarak getirilen malların kaliteleri
de daha düşük olduğu için, Türkiye'de üretim yapan, sanayicilik yapan
arkadaşlarımızın, vatandaşlarımızın mağduriyeti söz konusudur; bu
mağduriyet önlenmiş olacaktır.
Burada denildiği gibi, sansür yapalım, basını susturalım, basına kilit
vuralım gibi bir düşünce yoktur. O bakımdan, bu tasarı yasalaştığı
takdirde, tüm basında okuyucu kitlesinin, tüketicinin, yani, halkımızın
bu sayede mutlu olacağına inanıyorum. Çünkü, yılbaşından beri
bizlere, Bakanlığımıza ve Komisyonumuza gelen mektuplarda ve
müracaatlarda, artık, tüketicinin de okuyucunun da buna bir son
verilmesini, buna bir şekil verilmesini gönülden arzu ettiğini
görmekteyiz.
O bakımdan, bu yasa tasarısını biz Doğru Yol Partisi Grubu olarak
destekliyoruz. Bugün bu tasarının burada yasalaşmasını da temenni
eder, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlarım. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Müftüler.
Gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına Sayın Işın Çelebi; buyurun.
EKREM ERDEM (İstanbul) – Refah var efendim.
BAŞKAN – Bize müracaat yok efendim.
EKREM ERDEM (İstanbul) – Var efendim, Kahraman Bey var.
BAŞKAN – Efendim varsa, bize zamanında bildirin.
Kahraman Bey, siz isterseniz Komisyon adına da açıklama
yapabilirsiniz.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Gaziantep ) – Olmazsa öyle yapacağız.
BAŞKAN – O zaman şimdi açıklayın.
Sayın Çelebi, sizden rica edeyim, size sonra söz vereyim; zira,
Komisyonun önceliği var.
Efendim bize daha önceden bildirirseniz biz de ona göre söz veririz.
Genel Kurul salonunda herkes, her grup da biliyor; kanun tasarısı
üzerinde söz, istem üzerine verilir.
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Sayın Başkan, davet ettiniz, hatip
kürsüye çıktı.
BAŞKAN – Efendim, biraz da benim yönetimime karışmayın; İçtüzük
hükümleri açık.
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Başkanlık Divanına yakışıyor mu bu
davranış, yakışıyor mu?!.
BAŞKAN – Efendim "yakışıyor mu" ne demek; Komisyonun önceliği
var.
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Hatibi siz çağırdınız, kürsüye çıktı;
geri gönderiyorsunuz; böyle olur mu?!.
BAŞKAN – Canım, yaptığım gayet doğru. Arkadaşlar, bizden, önceden
söz istemediler; bu sırada, ben onu çağırırken, Komisyon da söz istedi.
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Hayır , istemedi.
BAŞKAN – İstedi efendim.
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Oradan gelen ikaz üzerine, siz
gönderdiniz.
BAŞKAN – Efendim, Komisyon adına konuşuyor Sayın Emmioğlu.
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Komisyon Başkanı konuştu zaten.
iRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Tarafsızlığınızı ihlal etmeyin!..
BAŞKAN – Efendim, tarafsızlığı sizden öğrenmem;keşke, siz, benim
yüzde birim kadar tarafsız olsanız.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Tarafsız olması
gerekmiyor ki!..
BAŞKAN – Buyurun Sayın Emmioğlu.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ ve
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; konumuz, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkındaki Kanuna bir madde ilavesidir ve bu, promosyonun tahdit
edilmesi, sınırlandırılmasıyla ilgilidir.
Ne gariptir ki, bu kanun tasarısının metnindeki birtakım özellikler
yerine, tamamen hedef olarak, hep geçmişteki Hükümet Programına
atıfta bulunuldu ve gerçekten, ciddî bir teklif alamamanın, bu konuda
ciddî bir tenkit alamamanın üzüntüsünü yaşıyorum.
Gaziantepli halıcılar bana telefon ettiler. O sırada, bir gazete, halıyla
ilgili promosyon çalışmasında bulunuyor ve millete, promosyon olarak
halı veriyor. Halıların kalitesi düşük ve halılar ithal. Bütün esnaf,
küçük işadamlarının hepsi, telaş içinde bana müracaat ettiler ve
promosyonla ilk ilişkim de orada başladı.
Konuyu tetkik ettiğim zaman gördüm ki, gerçekten, rekabet konusunda
müthiş bir haksızlık var. Zira, promosyonla ilgili bütün mallar
dışarıdan geliyor ve bu mallara KDV uygulanmıyor; vergi de yok ve
malların kalitesi de düşük. Böylece, gazete okuyucusu bir nevi
aldatılıyor. Bu aldatmanın yanında, sanayimize de gerçek manada darbe
vuruluyor. Burada benden önce konuşan arkadaşlara sormak istiyorum:
Bir kişi hariç, bazıları "promosyona karşıyız" dediler. Promosyona
nasıl karşısınız ve siz nasıl oluyor da gazete tröstlerinin bir nevi
sözcüsü durumuna düşüyorsunuz?! (RP sıralarından alkışlar)
Evet, promosyon, gazete tirajlarını artırmıştır, doğrudur; ama, ne
pahasına; birçoklarının sıkıntısı pahasına, işsizlik pahasına. Onların
sıkıntıları pahasına tiraj artmıştır. Bu tiraj artışı, tıpkı enflasyon gibi
olmuştur; yani, ciddî bir artış da değildir. Zira, öyle evler vardır ki, sırf
promosyon için 2-3 tane gazete alan evleri biliyorum.
Tabiatıyla, şu anda bizi dinleyen vatandaşlarımızdan bazıları bize
"bizim bir televizyon alma imkânımız yoktu; ancak, bu promosyon
kanalıyla böyle bir imkâna kavuştuk" diyebilirler; ama, gazetelerin
fiyatları devamlı şekilde artmış ve gazete okuyucusu -bir nevi-
tamamen hakir görülmüş ve kendisine aslında o televizyon daha
pahalıya gelmiştir. Birçokları da bunun farkına varmıştır.
Bakınız, eğer, bu mallar yurtiçinde üretilseydi, bizim işçimize iş imkânı
sağlansaydı, tüketici kandırılmasaydı ve haksız rekabet olmasaydı,
bizim söyleyecek çok fazla şeyimiz olmazdı ve belki bunları da yapmak
durumunda olmazdık; ama, ne yazık ki, iktisadî noktadan fevkalade
zararlı olmuştur ve gazete okuyucusu da aldatılmıştır. Devlet buna
karşı bir tedbir almak zorundadır ve çok enteresandır "promosyona
karşıyız" dediler; ama, hangi şartlarla karşı olduklarını söylerlerken,
tasarısının bazı maddelerini söylediler; öyle gözüküyor ki, bu maddeleri
doğru dürüst okumamışlar ve yanlış tefsir ediyorlar.
Bu tasarıyla, gazetelerin sansür edilmesinin ne ilgisi var Allah aşkına?!
Ama, ısrarla bunu söylüyorlar. Bilakis, biz, gazeteyi şanlı, şerefli yerine
oturtmak istiyoruz; böyle gazetecilik olmaz. Ne oluyor?..Haksız rekabet
yalnız mallarla ilgili değil, bir de, korkunç bir şekilde, sektör içerisindeki
rekabet kayboluyor ve tröstleşme meydana geliyor. Bunu, belli gazete
grupları en büyük şekilde yapıyor ve üstelik gazeteleri var,
televizyonları var...Televizyonlarında haksız olarak bolca reklamlarını
yapıyorlar, bolca...
NECMİ HOŞVER (Bolu) –Bankaları da var.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Devamla) – Bankaları da var elbette.
Bütün kurum ve kuruluşlarıyla tröstleşmiş olan bu patronlar, durmadan
bu vesileyle de gidiyorlar ve büyüyorlar. Bu büyümeden cesaret alarak,
dağıtım konusunda da çok ciddî şekilde kaygı verici gelişmelere şahit
oluyoruz, onları gösteriyorlar. Nedir bu? Biliyorsunuz son gelişme
olarak dağıtım şirketleri birleşti, tröstleşti; kendilerinin dışındakilere
yüzde 30, kendilerine ise yüzde 14,5 veya belki daha düşük oranla
dağıtım hizmetini yapacaklar.
Biz, Meclis olarak, buna da çare bulmak durumundayız ve ümit
ediyorum, İktidar bu konuda da ciddî tedbir alacaktır.
Ben, bir de, "basını işsizliğe götürür" iddiasına cevap vermek istiyorum.
Evet, tiraj belki düşecektir; ama, eğer gerçekten gazeteciliği esas ittihaz
eder de çalışırlarsa, ben, bu tiraj düşümünün önleneceği inancındayım.
Eğer, tiraj düşerse, bir kısım basın işçimiz işsiz kalırsa, bunun
karşılığında ne yapılabilir, onu söyleyeyim arkadaşlar:
1. Ciddî bir çalışma ile bu işsizlik önlenir.
.- Bunlar eğer böyle devam ederse, bizim sanayimizde çok ciddî işsizlikle
karşı karşıya kalacağız. Buna meydan vermemek de, Hükümetin,
İktidarın vazifesidir.
Evet, bir de, ANAP’lılara bir sözüm var.
Değerli arkadaşlar, çok teşekkür ederim kendilerine; birtakım
meselelerde_
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Komisyon adına konuşuyorsun.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Devamla) – Bakınız, Komisyon adına konuşuyorum,
Komisyon olarak_
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Tarafsız olun.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Devamla) – Onu söyleyeceğim zaten.
Komisyonda, kendilerinin temsilcileri maalesef yoktu. Bir arkadaş vardı.
Gelmediler.
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Yangından mal kaçırır gibi, sabahın
köründe toplantı yapıyorsunuz.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Devamla) – Madem bu konuda ciddî olarak fikirleri
vardı, geleceklerdi, Komisyonda konuşacaklardı, bizi ikna edeceklerdi,
biz de onu kabul edecektik; ama, ne yazık ki, gelmediler.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Akşam
gönderiyorsunuz, sabah getiriyorsunuz.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Devamla) – Efendim, bu gibi meselelerde işi ciddiye
alıp, gelip, fikirlerinizi beyan etmeye çalışmanızda bizim içinde
fevkalade yarar var, sizler için de yarar var.
Bu kanun tasarısı, inşallah -geçerse hayırlı olsun- Türkiyemiz için çok
güzel bir kanun olacak, Anadolu basınımız da, tröst dışında olan
basınımız da rahatlayacak ve gerçek bir rekabete de, böylece, kavuşmuş
olacaktır.
Hepinizi, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum; sağ olun. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Komisyon adına konuşan Sayın Emmioğlu’na teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelebi, buyurun.
Sayın Çelebi, biraz önce sizi çağırırken... Biliyorsunuz, İçtüzüğün 61
inci maddesine göre, birinci öncelik komisyona, ikinci öncelik gruplara,
üçüncü öncelik milletvekiline...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Çelebi’ye kişisel
söz mü veriyorsunuz?
BAŞKAN – Evet efendim.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Gruplar adına konuşmalar bitmedi
efendim.
BAŞKAN – Efendim, geçti artık. Söz istemediniz...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim, ben söz istedim.
BAŞKAN – Hayır efendim... Rica ediyorum.
Efendim, böyle durup dururken_ Sonuna gelmişiz_ Söz verdim artık...
Demin istemediniz.
Buyurun Sayın Çelebi.
Süreniz 10 dakika.
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, böyle önemli bir konuda söz
verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Özellikle, Komisyon Başkanı veya üyesi olan Kahraman Beyin
konuşmasından sonra, işin mantığını çok daha açık ve net anladık. Bu,
sansürle ilgili bir kanun değişikliğidir; çünkü, Sayın Başkanın sözlerini
okuyorum... (RP ve DYP sıralarından "Allah Allah" sesleri, gürültüler)
Bakın beyler, hiç bağırmayın ve çağırmayın, sansür getiriyorsunuz...
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin. Rica ediyorum...
SITKI CENGİL (Adana) – Anlamamışsın!..
BAŞKAN – Herkes kendisine göre anlar.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Komisyon Başkanı, burada -tutanaklardan
da okuruz- çok açıkça, sansür getireceklerini ve "tüketicinin
kandırılmasını veya haksız rekabeti engellemek için, ben, yasaklama
getireceğim, sınırlama getireceğim" diyor...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – "Haksız rekabet için" diyor...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Bu tür şeyler, piyasa içerisinde, serbestlik
içerisinde, demokrasi içerisinde halledilir; yasaklamalarla, birtakım
kanunlarla bu meseleler çözülemez.
Değerli arkadaşlarım, bu anlayış, Türkiye'de yıllar önce terk edilmiş bir
anlayıştır...
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Tencereli basın olmaz!
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Bu anlayış, Adnan Menderes'i de sandığa
jandarma dipçiğiyle gömmeye çalışan anlayışla aynı anlayıştır.
Şimdi, burada, Sayın Başkan, Komisyon adına konuşurken, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, basında 5 milyon tiraj yapan ve dağıtım
mekanizmasına sahip olan kuruluşları terbiye edeceğini de, üstü kapalı
tehditle söylüyor. Burada, buna gücü yetmeyecek. 1950'lerde basına
sansür geldiğinde de kimsenin gücü yetmedi. Türkiye'yi sansürle, kaba
kuvvetle ve güç gösterisiyle yönetmek mümkün olmayacaktır. Bunu, çok
açıkça, burada, işin başında ifade etmek istiyorum.
Burada, Komisyon Başkanının sözlerine istinaden söylüyorum. Bir kere,
Komisyon adına konuşan Kahraman Bey, iyi ki konuştu; burada, niyetini
çok açık anlattı bize. Ben de, burada, ne kadar güzel bir konuşma, tarihî
bir konuşma yapma fırsatı buldum diye memnun oldum...
NECMİ HOŞVER (Bolu) – Senin evveliyatının ne olduğunu biliyoruz.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Birincisi, tüketicinin korunması için 4077
sayılı Yasada yapılacak değişikliklerin -kendi ifadesiyle- son derece
ciddî bir kısıtlamayı getirdiğini söylüyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar -"tahdit getirdik, sınırlama getirdik" ifadesini
kullanıyor- tahdit getirmek, sınırlama getirmek yerine tüketicinin
hakkının korunması ve rekabetin haklı bir rekabet haline gelebilmesi,
piyasaların etkin çalışmasıyla, rekabetin ve piyasaların sağlıklı
çalışmasıyla olur; yasaklanarak olmaz. Önce bunun altını çizmek
istiyorum. Bu mantık, yanlış bir mantıktır ve bu mantık, Türkiye'yi,
çok ciddî şekilde gerilere götürür.
Şimdi, Türkiye'nin temel meselesi, Türkiye'nin ileriye gitmesidir,
sivilleşmesi ve demokratikleşmesidir. Türkiye, özgürlüklerini, sivil bir
anlayışla geliştirmek zorundadır. Biz, 141, 142 ve 163'ü kaldırırken,
düşünce özgürlüğünü, din ve vicdan özgürlüğünü ve müteşebbis olan
insanların özgürlüğünü artırmaya çalıştık.
Demokrasinin en önemli unsurlarından biri katılımdır. Katılımda,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, danışma organı olarak değil, yasama
organı olarak, yürütme ve yargıyla birlikte, bu ülkenin yönetiminde
temel bir kurum olduğunu; basının, üniversitelerin ve derneklerin, bu
demokrasinin yaşamasında katılımı sağlayan önemli sivil toplum
örgütleri olduğunu kabul etmek zorundayız. Bu kuruluşları susturmaya
çalışmayı, bu kuruluşları baskıyla, şantajla, tehditle susturmayı,
buradan gözdağı vererek susturmayı ve burada, komisyon adına
konuşan arkadaşımızın gözdağı verme mantığını şiddetle kınıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, RTÜK'ün televizyonda getirdiği sansür
mantığı da yanlıştır. Eğer, siz, tüketicinin korunmasına dönük olarak,
gerçekten, burada belirttiğiniz gibi, haksız rekabeti engellemek veya
dediğiniz gibi, tüketicinin korunmasını istiyorsanız... Bugün,
Türkiye'nin temel meselesi, ahlak erozyonudur ve şiddettir. Tüketicinin
korunmasına dönük şu kanun maddelerinde, bu konuyla ilgili en ufak bir
hüküm yoktur. Şu maddeleri açıp baktığımda görüyorum ki, ne
tüketicinin korunması meselesine ne de burada sözü edilen o
Gaziantep'deki halıcıların tepkilerine çözüm getirecek maddeler vardır;
hiçbiri yoktur.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu açıdan olaya yaklaştığımız zaman, çok
açıkça, komisyon adına konuşan arkadaşımız -işin mantığını çok
açık biçimde ifade etmiş olmasından dolayı da, huzurunuzda,
kamuoyuna, açıkça ifade ediyorum; kendisi, bir sansür heyetinin
sözcülüğünü yapmaktadır- ciddî tenkit alamamanın üzüntüsünü çektiğini
söylüyor. Ben de çok açık söylüyorum. Ciddî ve bu söylediği
problemlerin çözümüne dönük hiçbir madde getirilmemiştir. Burada
getirilen, yazı yazma hakkına sahip olan insanların bu haklarını
özgürce kullanmalarının -basının bu hakkının- ellerinden alınmasına
yol açabilecek bazı maddeler içermektedir. (DYP sıralarından
gürültüler)
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Ne alakası var...
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin.
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Deniliyor ki, gazete okuyucusu aldatılıyor;
deniliyor ki, bu, yerli sanayie darbe vuruyor.
Bu maddeler, bu söylenilen meselelere çözüm getiren maddeler değildir.
Eğer, bu eleştirilerinize, bu eleştirilerinizin doğruluğuna inanıyorsanız,
bu maddeler, o problemleri çözmeye dönük içerikte olmalıdır; ama, bu
maddeleri dikkatle incelediğimizde görüyoruz ki -biraz sonra, maddelerin
de tartışmasına gireceğiz- açıkça tehdit, açıkça bir hesaplaşma mantığı
gütmektedir, "ya bizim dediğimizi yazacaksınız ya da biz, size her türlü
baskıyı, şiddeti uygulayacağız" demektedir. (DYP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Ne alakası var...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, perşembenin gelişi
çarşambadan belli olur. Buranın mantığı çok açık. Siz, istediğiniz kadar
itiraz edin, istediğiniz kadar "bu böyle değil" deyin; burada, Kahraman
Bey, çok açıkça bunları ifade etti...
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sen anlamamışsın...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – ...tirajla enflasyonun artışının
paralelliğinden söz etti. Tiraj artışı olumlu bir şeydir, enflasyon artışı
ise çok olumsuz bir şeydir. Bunları birbirine benzetmek, tiraj artışını
enflasyon kadar tehlikeli bir hadise olarak görmek, işin mantığını,
kafanın içyapısını göstermesi bakımından da ilginçtir.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Gaziantep) – Anlamamışsın... Anlamamışsın...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Enflasyon, bir ekonominin en önemli
problemidir. Enflasyon, bir ülkedeki gelir dağılımını bozan, bir ülkede
fakirliğe, ahlakın bozulmasına yol açan en önemli etkendir; ama, tirajın
artması, insanların okumasını, aydınlanmasını, insanların daha çok
bilgi sahibi olmasını temin eden önemli bir nosyondur. Tiraj artışını
enflasyon artışı kadar tehlikeli görmek, bence, benim şahsî kanaatimce,
çok ciddî sakıncalar getirir.
Değerli arkadaşlarım, ben, burada, sözü fazla uzatmayacağım. Burada
deniliyor ki: "Biz tedbir alıyoruz, kısıtlama getiriyoruz, işsizlik
meselesini, sanayicinin problemini çözmek istiyoruz."
Peki, ben size sorarım... Ben burada aylarca söyledim; Gümrük Birliğine
girerken küçük ve orta ölçekli sanayici lehine karar almazsanız, küçük ve
orta ölçekli sanayici ciddî sıkıntıya girecektir, dışticaret açığı çok
artacaktır dedim, en ufak tedbir alınmadı ve bugün, Türkiye'nin 25
milyar dolar dışticaret açığı oldu, enflasyon 85'in üzerine çıktı, bütçe
açığı 1,5 katrilyon oldu.
Değerli arkadaşlarım, bu meseleleri adım adım burada konuşacağız,
tartışacağız; Türkiye'nin her yerinde konuşacağız. Eğer, işsizlikten
sıkıntı çekiyorsanız, Gümrük Birliği meselesini Meclisten geçirmeden
emrivakiyle imzalayan insanlar, bugün bu dışticaret açığının 25 milyar
doları bulmasının ve işsizliğin bu noktaya gelmesinin oturup hesabını
verip, tedbir almak zorundadırlar. Değilse, böyle, basına sansür yasaları
getirerek, insanların ağzını kapatarak, kalemlerini kırdırarak bu
problemlere çözüm getirilemez.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
Şahsı adına Sayın Hasan Hüseyin Ceylan; buyurun efendim.
Sayın Ceylan, süreniz 10 dakika efendim.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, promosyon üzerine konuştuğumuz şu günde bizi
izlemekte olan Yüce Milletimizin değerli insanları; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Benden önce, ANAP temsilcisinin, değerli hemşerimin, Ankara
Milletvekilinin buradaki konuşması ve o konuşmasını daha önce
değiştirdiği partideyken de yapmış olduğu konuşmalarla düşündüğüm
zaman, bana şunu hatırlattı: Ziya Paşa diyor ki: "Onlar ki, verir laf ile
âleme nizamat, bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde." (RP sıralarından
alkışlar) Her türlü ayıbı üzerinde taşıyacaksınız, buradan hükümet
programınızı göstereceksiniz ve "nerede yolsuzluklar?" diyeceksiniz!..
Bakın, Osmanlı padişahına, Osmanlı döneminde "sakın ha sigara
içmeyin" diyerek Yeşilay'ın kurulması için mektup gelmiştir. Padişah
diyor ki: "Bizde, zaten, bu tür unsurlar yasak olduğu için, içilmediğinden
dolayı, duhanla mücadele derneğini şu anda kurmamıza gerek yoktur."
Biz, usulsüzlüklerin, yolsuzlukların, hırsızlıkların ve her türlü kötü
alışkanlıkların ne manaya geldiğini bilerek, 30 yıldır mücadelesini
veren bir partinin insanlarıyız ve bunu da ispat etmişiz... (CHP
sıralarından "Mercümek..." sesleri) Burada konuşan insanlara özellikle
söylemek istiyorum ki, sadece ANAP İktidarı döneminde, 1991 yılı
rakamıyla, 286 hayalî ihracat dosyasından tam 287 trilyonluk yolsuzluk
olmuştur. Buna el insaf demek gerekir. (RP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hâlâ oradasınız...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hangi mahkeme karar
vermiş?!. Sen hayalî konuşuyorsun.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Ben gazeteci
milletvekiliyim. Arkadaşlarıma söylüyorum, değerli Ahmet Tan
arkadaşıma da -yıllarca beraber olduk- söylüyorum. Bakın, burada,
Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin Başkanı Sayın Nail Güreli'nin gazeteci
milletvekillerine göndermiş olduğu bilgiler vardır. O bilgilerde, bugün,
Sanayi Bakanlığımızın ve promosyon olayını değerlendiren değerli
komisyon üyelerimizin yazdıklarının hepsini onaylayarak, bir de
Bakanımıza bir uyarıda bulunarak, "sakın ha, rica ediyoruz, bu altmış
günü uzatmayın; uzattığınız zaman, tröstleşmiş olan bu büyük
gazeteler, bu milleti en çok zarara uğratacak kişiler olacaktır" demiştir.
Sayın Ahmet Tan, çalışanların temsilcisidir, ben de öyleyim.
Patronların temsilcisi olmamalıyız diye özellikle vurgulamak istiyorum.
(RP sıralarından alkışlar)
Maddelerde ne var? Herkes ezbere konuşuyor. Kültür adamı olacağız.
Diyor ki: "Büyük Millet Meclisi kültürün temsilcisidir, kimliğin
temsilcisidir, bağımsızlığın temsilcisidir, düşüncenin temsilcisidir."
Özellikle yazılmış: "Kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü
ve görüntülü manyetik bant, optik disketler ve bilgi disketlerinin
dışında, kesinlikle, bu kültürel ürünlerin dışında hiçbir mal ve hizmetin
dağıtımı ve taahhüdü yapılamaz.
Çarşaf mı dağıtalım Allah aşkına!.. Diş macunu mu dağıtalım
arkadaşlar?.. Televizyon programlarına çıktığınız zaman, yırtılan
tencereler ve tavalar mı dağıtalım? Biz, kültürlü insanlarız; kültüre
hizmet etmek mecburiyetindeyiz. Benim bildiğim gazete sahipleri de
kültürel hizmetin yanındadırlar. "Tiraj kaygısından, bu promosyon
belası bizim de başımızı belaya soktu" diyerek, bendenize, hepsi
telefon etmektedir.
O yüzden, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı değerli Nail Güreli'nin
"bütün maddelerinizi onaylıyorum" diyen beyanatlarını ve özellikle de
"bu 60 günü sakın ha uzatmayın" diyen bölümünü tebrik ediyorum
buradan.
Kaldı ki, buradaki konuşmalarda "efendim, kısa" denildi. Bugün, büyük
gazetelerin hepsi 30 günlük promosyon veriyor; 45 günlük
promosyonları var, ütülerinden nevresimlerine kadar 60 günlük
promosyonları var; zaten veriyorlar. Adam, kalkmış, bize geliyor,
buradaki temsilcileri vasıtasıyla "efendim, 60 günden fazla olsun...."
İşinize gelince veriyorsunuz 45 günü!.. Niye karıştırıyorsunuz
öyleyse?
Patronun şikayet etmiş olduğu bu durumu da, madde değişikliklerini de,
komisyonumuzun beyan etmiş olduğu tarzda yapmak mecburiyetindeyiz.
Bakınız, bir televizyon verildi. Vereceklerdi vermeyeceklerdi... Bir yıl
uğraşıldı ve sonunda "şu kadar fiyat artışı vardır" denildi. Ne diyor?
"60 gün yaparsınız ve bu zaman zarfında fiyatlarınızı artıramazsınız"
diyor arkadaşlar. Şimdi, otomobil vereceksiniz, buzdolabı vereceksiniz...
İlk aylar artırmayacaksınız, tirajı kazandıracaksınız; son dört ayda 4
tane zam getireceksiniz.
Buradan, Sayın Bakanlığı tebrik ediyorum ve fiyat artışını
yaptırmamak üzere olan maddelerini, zaman maddesini, kültürel hizmet
noktasında ortaya koyduğu promosyon maddesini ve hassaten cezaları...
Esrarcı cezaları değil, eroinci cezaları değil. Eroinde ve esrarda belli
insanlar gidiyor; ama, promosyonlarda?!. Bugün bir gazeteye baktım,
altında 67 tane promosyon kuponu var; ütü, nevresim, diş macunu,
tencere, buzdolabı, bilmem ne... El insaf artık!
Onun yerine, geliniz, veriniz ansiklopediyi, veriniz kültürel kimliğimizi
kazandırıcı unsurları, hepimiz destekleyelim. Özellikle, bugün şikayet
eden gazeteler, beş yıl önce Larousse'larla ve benzeri ansiklopedilerle 1
milyon tirajlara ulaşmışlar. Bugün, o tiraj sahipleri eğer 500 binlerde
dolaşıyorlarsa, kültürden uzaklaştıran ve bizi yozlaşmaya götüren
promosyonlardan dolayıdır.
Kaldı ki, gazeteler üç tane alınıyor, doğru; ama, kuponu kesildikten
sonra -en büyük üzüntüm budur- artık gazete okunmuyor; "kuponu aldık
ya, yeter" deniyor. Benim çok değerli yazar arkadaşlarım, burada
bulunan, başta Mümtaz Soysal üstadımız ve diğer arkadaşlarım,
hararetle okunan köşe yazarları, ütü yüzünden, nevresim yüzünden, diş
macunu yüzünden, çelik tencere yüzünden okunmaz hale gelmişlerdir.
Biz, onların da fikir namusluluğunu korumak için, bu promosyona, grup
adına destek vermiş oluyoruz. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ceylan, biraz alçak sesle konuşursanız iyi olur
efendim.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Değerli dostlarım, Işın
Bey -çok sevgili arkadaşımızdır, çalışkan bir milletvekilimizdir-
burada bir şey söyleyince, şu aklıma geldi: "İçkili olarak namaza
yaklaşmayınız" ayetinin "sakın ha, namaza yaklaşmayınız" bölümünü
söylerseniz, namazdan uzaklaşmanın Allah'ın emri olduğunu iddia
edebilirsiniz pekâlâ. Kahraman Bey "haksız rekabeti ortadan kaldırmak
ve tüketici rekabetini getirebilmek adına bu yasaklamaları getirmek
mecburiyetindeyiz" derken, siz "yasak getireceğiz" bölümünü anlarsanız
"Allah namazdan uzaklaştırıyor bizi" deme manasında almış
olursunuz. Bu hakkı da size, ne Allah verir ne de Türkiye Büyük Millet
Meclisi verir arkadaşlarım.
Dolayısıyla, yanlış anlaşılmaları da beyan ederken, özellikle şu hususu
da dikkatlerinize arz etmek istiyorum: Milletvekili arkadaşlarımız,
Kızılay'a gidiyorlar, alışveriş yapıyorlar; her şeyde yüzde 15 KDV
ödüyoruz. Çıkrıkçılar Yokuşundaki nevresimciler, tencere satıcıları,
her alışverişlerinde yüzde 15 KDV öderken, niçin, Batı'dan gelen ve
onuncu sınıf mal olan tencelerlerde yüzde 1 KDV ödeyecek bu
patronlar; bana söyler misiniz? Biz, kimin adına çalışacağız; bu
memleket adına mı çalışacağız, bu devlet adına mı çalışacağız, yoksa
üç tane patron adına mı çalışacağız?
Sayın ANAP'lı yetkiliye söylüyorum. Biz, Refah Partisi olarak,
patronların değil, milletin partisiyiz ve o yüzden, promosyonla ilgili
kanun tasarısını bütünüyle destekliyoruz. Hem vergisiyle devleti
zenginleştiren hem kültürel atraksiyonlarıyla, okuyucularıyla beraber
bize bir kültür kazandırma gayretine giren hem de takvim ve zamanı
belirleyerek onların haksız rekabetini önleyen bu maddelerin ışığında,
arkadaşlarımızın çok faydalı bir kanun tasarısı getirdiklerini
düşünüyor ve bu vesileyle, değerli milletvekili arkadaşlarıma
saygılarımı sunuyorum.
Bu promosyon kanun tasarısının, bundan böyle, bazı haksız rekabetleri
de gidereceğini ve gerçekten, basına, istenilen ölçüde yolsuzlukların
yazılmayacağını değil, tam tersi, artık tencereyi bırakıp yolsuzlukları
da yazabileceğini bir fırsat olarak vereceğini ifade ediyorum.
Hemen, son söz olarak şunu belirtmek istiyorum: Yıllarca, burada,
birileri birilerinin yolsuzluğunu konuştu; dört yıl, "şunun hesabını
verin, bunun hesabını verin" dedi. Bir tanesinin soruşturma önergesini
vermediler. Sadece Refah Partisi verdi bunların soruşturma önergelerini.
Bundan böyle de verecek olan, kimden gelirse gelsin, sadece Refah
Partisidir.
Hepinize saygılar sunuyorum.(RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ceylan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler
tamamlanmıştır.
AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Sözcü, konuşmasında,
"orada patronların sözcüsü olmamak gerekir" diye bir ifade kullandı.
BAŞKAN – "Biz ikimiz de işçi temsilcisiyiz" dedi; yani, "biz" dedi...
AHMET TAN (İstanbul) – Arkasından ekledi... Yanlış anlamaya
meydan verebilir.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – "Patronun avukatıyım" diyorsa söz verin
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tan, sizin patronların temsilcisi olmadığınız açıkça
ortada; işçi temsilcisi olduğunuz da belli. Onun için, rica ediyorum... Ben
burada bir sataşma görmüyorum; siz de, zaten, konuşmanızda,
patronları savunmadınız. Gerçekten...
AHMET TAN (İstanbul) – Ama, o konuyu tashih etmesi lazım.
BAŞKAN – Sayın Ceylan, siz, Sayın Ahmet Tan'ı patronların temsilcisi
olarak mı yorumladınız?
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Tam tersi.
BAŞKAN – Tam tersine, işçi temsilcisi olarak yorumladı.
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz
istiyorum.
BAŞKAN – Hangi noktada sataşma var?
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – "Benim hemşerim, Ankara
Milletvekili, parti değiştiren" ifadelerini kullandı. Siz de parti
değiştirdiniz...
BAŞKAN – Tutanakları...
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Hayır, söylüyorum size. Duymadınız
mı?
BAŞKAN – Tutanakları getirtip inceleyeyim, ondan sonra efendim.
Tümü üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Maddelere geçilmesi sırasında yoklama istenilmiştir; önergeyi okutup,
arkadaşların burada olup olmadığını arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Genel Kurulda yeterli çoğunluk bulunmamaktadır. Salonda üye
tamsayısının üçte biri yoktur. Yoklama yapılmasını talep etmekteyiz.
Talebimizin 69 sıra sayılı tasarının tümü üzerinde görüşmelerden
sonra, maddelere geçilmeden önce, yerine getirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Çoğunluk var Sayın Başkan.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Bilerek çıkıyorlar.
BAŞKAN – Bir dakika efendim. Rica ediyorum... Herkes burada
karışırsa nasıl Meclisi...
Efendim, imza sahiplerini arayacağım.
Sayın milletvekilleri, burada uygulamak zorunda olduğumuz bir İçtüzük
var. Biz, burada keyfî yönetim yapmıyoruz. Rica ediyorum... İçtüzüğün
gereğini yapacağız.
Önder Sav?.. Burada.
Nihat Matkap?.. Burada.
Şahin Ulusoy?.. Burada.
Altan Öymen?.. Burada.
Ali Şahin?.. Burada.
Ercan Karakaş?.. Yok.
Bekir Kumbul?.. Burada.
Atilâ Sav?.. Burada.
Ayhan Fırat?.. Burada.
İsmet Atalay?.. Burada.
Zeki Çakıroğlu?.. Burada.
Nezir Büyükcengiz?.. Yok.
Mustafa Yıldız?.. Yok.
Seyfi Oktay?..
Saydınız mı, kaç tane imzayla önerge verilmiş?
KÂTİP ÜYE KÂZIM ÜSTÜNER (Burdur) – 20 efendim.
BAŞKAN – Efendim, 20 imza ise, zaten 20'yi doldurmuyor; 3 arkadaş
yok. Yoklama isteği usulüne göre değildir. (CHP sıralarından gürültüler)
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. (RP sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, 23 imza var orada.
BAŞKAN – 20 arkadaşın vermesi lazım Sayın Başkan. Zaten 3
arkadaşınız yok.
ÖNDER SAV (Ankara) – Ayrıca, tamamlanmadı, onun hepsini
okumadınız.
BAŞKAN – Sayın Sav, 22 imzalı. 3 arkadaşınız yoktu.
ÖNDER SAV (Ankara) – Arkadaşlar var burada.
BAŞKAN – Yoklar efendim. Rica ediyorum... Biz, burada, Divan Üyesi
arkadaşlarımızla müşterek yapıyoruz.
ADNAN KESKİN (Denizli) – Tekeffül ediyoruz. Arkadaşlar var
burada.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklamada, bundan önceki usullerimiz
şöyle: Yoklama isteyen milletvekili, yoklama sırasında Genel Kurul
salonunda olacak. İmzasının tekeffül edilmesi mümkün değildir.
ADNAN KESKİN (Denizli) – Niye? Uygulama var.
BAŞKAN – Yok efendim. Şimdiye kadar uygulamadık onu. Genel
Kurula herhalde devam etmiyorsunuz; onun için haberiniz yok!
ADNAN KESKİN (Denizli) – Yok canım!..
BAŞKAN – Onun için, bu usulümüz öteden beri uygulanmaktadır.
Yoklama isteyen arkadaşımız salonda oturacak. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar) Efendim, alkışlanmak için bunu söylemiyorum.
MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Buradayım. (CHP sıralarından
"Mustafa Yıldız burada" sesleri)
BAŞKAN – Efendim, o sırada yoktu. Gidin, çağırın ötekileri; olur mu
canım!.. Yoklama sırasında oturacak arkadaşlarımız.
ADNAN KESKİN (Denizli) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Efendim, oyladık, geçtik. Şimdi maddeyi okutacağım. Niye
yoklama istiyorsunuz!
Sayın Adnan Keskin, İçtüzüğü okursanız...
ADNAN KESKİN (Denizli) – İçtüzüğü okudum ben.
BAŞKAN – İçtüzükte diyor ki: "İşaretle oylamaya geçileceği sırada ya
20 kişi önerge verecek veyahut da ayağa kalkılacak." Biz oylamayı
yaptık efendim.
ADNAN KESKİN (Denizli) – Ayağa kalktık işte.
BAŞKAN – Sevgili arkadaşlarım, bakın, rica ediyorum sizden...
Başkanlık Divanı olarak bizi bu kadar zor duruma sokmayın.
ÖNDER SAV (Ankara) – İçtüzüğü siz bilmiyorsunuz.
BAŞKAN – İçtüzüğü en az adınız kadar biliyorum.
ÖNDER SAV (Ankara) – Bakın kaç imza var orada?
BAŞKAN – 22 tane imza vardı; üç tanesi yok.
ÖNDER SAV (Ankara) – İki tanesi yok.
BAŞKAN – Üç tanesi yok.
ÖNDER SAV (Ankara) – İki tanesi yok beyefendi.
BAŞKAN – Efendim tartışmayalım... Rica ederim...
Geçti, gitti.
ÖNDER SAV (Ankara) – 23 tane imza var; iki tanesini okudunuz; bitti.
BAŞKAN – Sayın Sav, sizden rica ediyorum... Başkanlık Divanını zor
duruma sokacağınıza, kendiniz, burada, yoklama isteyen
arkadaşlarınızı bulundurun.
ÖNDER SAV (Ankara) – Biz, üyenin mazeretini bilerek 23 imza verdik.
BAŞKAN – Tartışmıyorum. Rica ediyorum...
ÖNDER SAV (Ankara) – Zaten sizinle tartışılmaz ki...
BAŞKAN – Siz öyle zannedin.
ÖNDER SAV (Ankara) – Hukuk bilenle tartışılır.
BAŞKAN – 1 inci maddeyi okutuyorum:
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
MADDE 1. – 23.2.1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun 11 inci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Süreli yayın kuruluşlarınca düzenlenen ve her ne amaç ve şekilde olursa
olsun, bilet, kupon, iştirak numarası, oyun, çekiliş ve benzeri yollarla
süreli yayın dışında ikinci bir ürün verilmesinin taahhüt edildiği
kampanyalarda; kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü veya
görüntülü manyetik bant veya optik disk gibi süreli yayıncılık
amaçlarına aykırı olmayan kültürel ürünler dışında hiçbir mal ya da
hizmetin taahhüdü ve dağıtımı yapılamaz. Her halukârda bu mal veya
hizmetin piyasa değeri, tüketicinin ilgili kampanya süresince süreli
yayını satın almak için ödediği toplam bedelin yüzde yirmisini aşamaz
ve bu şekildeki kampanyaların süresi altmış günü geçemez. Kampanya
konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından
karşılanması, bu mal veya hizmetin ikinci ürün sayılmasına engel
değildir.
Kampanya süresince, süreli yayının satış fiyatı, ikinci ürün olarak
verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı
nedeniyle artırılamaz. Kampanya konusu mal veya hizmet taahhüdü ve
dağıtımı bölünerek yapılamayacağı gibi, bu mal veya hizmetin
ayrılmaz ya da tamamlayıcı parçaları da ayrı bir kampanya konusu
haline getirilemez. Bu Kanunun uygulamasında, ikinci ürün olarak
verilmesi taahhüt edilen her bir mal veya hizmete ilişkin işlemler
bağımsız bir kampanya olarak kabul edilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. CHP Grubu adına Sayın
Altan Öymen, ANAP Grubu adına Sayın Mehmet Keçeciler.
Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika efendim.
CHP GRUBU ADINA ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın arkadaşlarım; şimdi, anlaşılıyor ki, bu kanunun, buradan bir an
önce ve ekspres süratiyle çıkması için elden gelen her şey yapılıyor.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Çıkaracağız...
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Arkadaşlarım belirttiler. Türkiye'nin bir
sürü kanun konusu sırada beklerken, kanun tasarıları komisyonda
beklerken, buraya, sanki memleketin en acil işi buymuş gibi, bu yasa
tasarısı getirildi.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – En önemlisi bu efendim...
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Sayın Başkan da, daha bu toplantıyı
açarken, burada ancak 15 kişi 16 kişi olduğu halde, süratle
"çoğunluğumuz vardır" diye toplantıyı açtı. Şimdi de "yoklama
yapalım" talepleri, bu arada böyle aceleye geldi. Anlaşılıyor ki, biraz
sonra çıkacak; fakat, bari, bu aceleyi yaparken, bu tasarıyı hazırlayanlar,
biraz daha dikkatli davransaydı; yani, işte, bu basına orasından
burasından vuralım falan diye sistemli bir şekilde başlamış olan
kampanyanın bu aşamasında, biraz daha mantıklı davransalardı; bu işi
bilenlere, tekniğini bilenlere, gazeteciler cemiyetlerine, sendikalara falan
sorsalardı, en azından, ortaya böyle acayip bir 1 inci madde çıkmazdı.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Gazeteciler beyanda
bulunmuştur.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Şimdi, 1 inci madde üzerinde
konuşuyorum, teknik olarak... Öbür konuları, işin öbür cephesini
arkadaşlarım izah ettiler, Yılmaz Bey arkadaşım izah etti. Şimdi,
burada, deniliyor ki, bu tencere, tabak falan diye nitelendirilen ürünleri
yahut diğer ürünleri gazeteler dağıtmasın; ama, neyi dağıtsın?.. Kültürel
yönü olan, kültürel hizmet niteliği taşıyan, kitap gibi, ansiklopedi gibi
ürünleri dağıtsın. Burada, arkadaşlarım da, en son olarak konuşan
Hasan Hüseyin Ceylan da söyledi; "bunlar yapılmalıdır, faydalıdır;
gazeteler ansiklopediler, Büyük Larousse'lar verdi; gazeteler bundan
uzaklaştığı için bu işler kötüye gitti; şimdi, bundan sonra bunlar
verilmelidir" dedi; kanun da zaten böyle diyor. Şimdi, ansiklopedi versin
gazeteler değil mi; bu doğru bir görüş.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Doğru!..
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Ben de ona katılıyorum; çünkü,
Türkiye'de, bugün, ikibuçuk milyon insanın evinde, hakikaten o büyük
ansiklopediler var, gayet de iyi hazırlanmış, çeşitli gazeteler tarafından
verilmiş ansiklopediler var; İslam Ansiklopedisinden Meydan
Larousse'a kadar birçok ansiklopedi, böylece insanların evine gitti.
Komisyon da bunu istiyor, iktidar partileri de bunu istiyor, herkes istiyor.
Peki sonra?.. Sonra, bu 1 inci maddenin birinci fıkrasında bu husus
belirtildikten sonra, arkasından hemen ekleniyor: "Ama, bu yayınların
ikinci ürün olarak verilmesi 60 günden fazla süreyle olamaz, birbirinin
devamı da olamaz" falan gibi. 60 gün içinde nasıl verilecek bu
ansiklopedi? Yani, tasarınının birinci cümlesinde özellikle vurgulanan
ansiklopedi, ikinci cümlesindeki şarta göre nasıl verilecek? Diyelim,
öyle büyük de değil, 6 ciltlik bir ansiklopedi verecek olsa, bunu iki ay
içinde verecek; yani, herhalde, bir cilt on gün içinde verilecek.
Yeni bir şart daha getiriliyor; gazete için ödenen paranın, gazetenin satış
fiyatının iki aylık bölümünün yüzde 20'sini aşamaz. Yani, bir
ansiklopedinin bir cildinin piyasa fiyatı 100 bin lirayı aşamaz olacak; bir
ansiklopedinin satış fiyatı 100 bin lira, o da on gün içinde verilecek
falan... O on gün içinde de olmuyor, hepsi birden sonunda verilecek
diyor; bunun da, tüketiciyi korumak için olduğunu söylüyor tasarı.
Şimdi, bölüm bölüm veriliyordu, cilt cilt veriliyordu; "en sonunda
verilsin" demek, eğer o ansiklopedi kötüyse, onu ancak en sonunda fark
edebilsin, yani, o zamana kadar aldatılmış olsun demek; burada da bir
ayrı çelişki var.
Şimdi, bütün bu çelişkiler -yüzde 20'sini aşamaz, falan- sonra nasıl
kontrol edilecek? Bunları Sanayi Bakanı kontrol edecek. Acaba satış
fiyatına, piyasa fiyatına oranı yüzde 20'si mi, yüzde 21'i mi, yüzde 22'si
mi, herhalde, Sanayi Bakanı Yalım Erez, gidip gazetenin muhasebesine
mi bakacak, nasıl yapacaksa, öyle kontrol edecek.
Şimdi, arkadaşlar, burada getirilen maddede birinci cümle tamam, herkes
bunda ittifak ediyor. Anlaşılıyor ki, Doğru Yol Partili arkadaşlarım da
Refah Partili arkadaşlarım da bu birinci cümleye oy verecekler, diğer
arkadaşlar da, mademki tasarının tümü kabul edilmiş, ona oy
verecekler. Ama ondan sonraki cümleleri lütfen dikkatle okuyun; hem bir
yandan o maddeyle, maddenin amacıyla taban tabana çelişkilidir, hem de
aynı zamanda devleti hiç alakası olmayan işlerin içine iten ve devlete,
hükümete, yani Sanayi Bakanlığına bir takdir hakkı veren cümlelerdir
ondan sonrakiler.
Şimdi, bu konuda biz bir önerge verdik. Bu önergeyi, her türlü
önyargıdan uzak olarak, bu tasarıyı getiren Komisyonun da görmesini
rica ediyorum; çünkü, böylelikle işin içinden çıkılamayacaktır. Sanayi
Bakanlığının gazete fiyatının yüzde 20'sinin hesaplanmasına, gazete
fiyatına, şuna buna, kampanyanın süresine karışması, serbest piyasa
ekonomisini yerleştirmek iddiasında olan kimselerin hele, hiçbir zaman
savunabileceği bir şey değildir. Gazetenin fiyatıyla gazetenin verdiği
ürün arasındaki münasebeti arz-talep belirler. Bu suretle, Sanayi
Bakanlığına böyle bir yetkiyi vermek, hem onu yapamayacağı bir işin
altına sokmak hem de gazetelerin üzerinde gerçekten bir baskı unsuru
oluşturmak demektir.
Tasarı üzerinde söylenecek çok şey var; İktidarın, basın üzerindeki
niyetleri hakkında da söylenecek çok şey var. Zaten bunların bir kısmı
söylenildi; ama, burada, bir teknik konu olarak, bunun üzerinde duralım;
komisyon adına da, iktidardaki gruplar adına da, lütfen bu maddeye
baksınlar; çelişkileri görsünler arkadaşlarım ve verdiğimiz önerge
istikametinde oy kullansınlar. Bunu arz etmek için huzurunuza çıktım.
Teşekkür ederim arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen.
ANAP Grubu adına, Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun efendim.
Süreniz 10 dakika Sayın Keçeciler.
ANAP GRUBU ADINA MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında tüketiciyi korumak, makul, mantıklı, eğer
hakikaten amaç sadece tüketiciyi korumaksa, getirilen bu tasarı, buna
hizmet etmiyor. Niye etmiyor, bakın izah edeyim: Şimdi, siz diyorsunuz
ki, basın promosyon ürünü vermesin; çünkü, birbirleriyle promosyon
yarışına girdiler, kırıcı bir rekabete girdiler, bazıları vaatlerinde
durmuyor, sözlerini yerine getirmiyor, dolayısıyla biz bunu
yasaklayalım. Ama, getirdiğiniz bu yasal düzenleme, sadece basın
konusunda getirilen bir yasal düzenleme olduğu için, ister istemez
hepimizin dikkatini çekiyor; acaba, iktidar partileri basını susturmak mı
istiyor, acaba, iktidar partileri basının üzerinde bir baskı mı oluşturmak
istiyor, basının hürriyetini, basın hakkını kısıtlamak amacını mı
taşıyor, diye bir düşünce akla geliyor.
Şimdi, piyasada dolaşan pek çok promosyonlar var; filanca arabayı
alırsanız, şu kadar litre benzini bedava veriyoruz diyor; buna bir yasak
yok, serbest. Efendim, filanca tencereyi alırsanız, arsa vereceğim diyor;
tencere ile arsanın ne alakası var? Yok. Gerçi, serbest rekabete dayalı
ekonomik düzeni benimsemişseniz, elbette ki, üretimini satmak için,
insanları serbest bırakacaksınız. Sizin buraya getireceğiniz kanun,
sadece, vaadinde durmazsa, o ilan ettiği sözü yerine getirmez ise, ona
yasak getirmektir. Siz şimdi, bütün sektörleri bıraktınız, hepsi serbest...
Mesela, birisi çıkıp -hani, basın tencere veriyor diyorsunuz ya- şu
tencereyi alanı filanca gazeteye bir aylığına abone ediyorum dese,
getirdiğiniz bu düzenlemeye göre, bu serbest; ama, gazete alana tencere
verilecek derse, bu yasak!.. Böyle kanun olmaz; bu, Anayasaya aykırı
beyler!
Bakın, Anayasanın 10 uncu maddesi var; Anayasanın 10 uncu maddesi
"Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır" diyor; Anayasa
bunu gayet açık koymuş. Siz "tencereciye serbest, basın kuruluşuna
yasak" diyorsunuz.
Efendim, tencere satan adam dese ki, benim tenceremden bir set tencere
alanı, (A) gazetesine, (B) gazetesine -gazete ismi vermiyorum- bir
aylığına abone edeceğim; bu, bir promosyondur; bunun için de
televizyona ilan verse, şu çıkaracağınız kanuna göre, buna bir yasak
yok. Tencereci serbest olacak, tabakçı serbet olacak; ama, gazeteci
suçludur, öylesine suçludur ki, bu çıkaracağınız kanuna göre, bu iktidar
nezdinde, âdeta, görüldüğü yerde vurulmalıdır diyorsunuz...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Anlamamışsın; kandırma
bizi.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Evet, evet, onu söylüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, hür basın demokrasilerin esasıdır, bağımsız
adliye demokrasilerin esasıdır, serbest seçimler demokrasilerin esasıdır.
Sizin şimdi buraya getirdiğiniz bu kanun tasarısının 1 inci maddesiyle -
biraz evvel Sayın Altan Öymen de işaret etti- getirdiğiniz hükümlerin
arasında çelişki var. Evet, kültürel ürünler versin; ama, bunun süresi
altmış günü geçmesin, bunun verilecek miktarı da, gazete satış
bedelinin yüzde 20'sini geçmesin... Niye yapıyorsunuz bunu? Güya
tüketiciyi koruyacaksınız!..
"Ansiklopedi versin, ona taraftarız" diyorsunuz, buraya yazmışsınız;
ama, ansiklopediyi altmış gün içerisinde versin, gazete satış bedelinin
yüzde 20'sini geçmesin... Bu, mantıksız. Bir kanun metni böyle
hazırlanmaz. Kanun metinlerini önümüze getirirken ciddî olacaksınız.
İktidarın birinci görevi, buraya getirdiği kanun metinlerini çok ciddî bir
şekilde hazırlamaktır. Aksi takdirde, kanununuzu alırlar, zabıtlarda
yerden yere vururlar. Bu kanun metni, mantıksızdır, hesap bilmeyen
birisi tarafından hazırlanmıştır. Ne hesap biliyorsunuz ne kitap
biliyorsunuz! Yüzde 20'yi aşmayacak, iki ayı geçmeyecek, ansiklopedi
vereceksiniz!.. Verin bakalım haydi, haydi verin!.. Bunun hesabını
bulun bakayım!.. Böyle hesap mı olur?!. Böyle iktidar hazırlığı mı
olur?!. Böyle tasarı mı getirilir Yüce Meclisin huzuruna?!
Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı, Anayasaya aykırı, eşitlik
ilkesine aykırı, bir; kendi içerisinde tutarsız, iki. Her şeyden evvel, bu
tasarınız, basına düşmanlık zihniyetiyle alelacele hazırlanmış bir
tasarıdır; yani, doğrudan doğruya basını hedef alan bir tasarıdır...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hiç alakası yok.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Nasıl alakası yok Sayın
Bedük?!.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Oku...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Biraz evvel ifade ettim, faraza bir
gazete televizyon veriyor, o televizyon şirketi çıksa, dese ki: "Benim
televizyonumdan 1 tane alanı, ben, A gazetesine 1 yıllığına abone
ediyorum." Bu serbest, buna bir mâni yok. Bu olur mu?! Bu, eşitlik
ilkesine uygun mu?! Siz diyorsunuz ki: Basın olursan suçlusun, sakın
ola, böyle bir promosyon yapamazsın; ama, televizyon satıcısı, tencere
satıcısı, tabak satıcısı olursan serbestsin!..
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Eşitlik...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Hem buraya çıkıp -hem DYP
olarak hem Refah Partisi olarak- diyorsunuz ki: "Biz de serbest rekabete
dayalı ekonomik düzeni benimsiyoruz" Bunu resmî vesikalarınızla
söylüyorsunuz, seçim beyannamelerinizle söylüyorsunuz, sonra da
yasaklarla iş görmeye kalkıyorsunuz!.. Sizin, bu ekonomik anlayışı
benimsedikten sonra yapabileceğiniz tek şey var; o da, tüketiciyi
aldatmaya mâni olacak tedbirler almaktır; ama, genel alacaksınız;
kanunlar genel olur, herkese olur. Tüketiciyi korurken, "tüketiciyi basın
kuruluşlarının şerrinden koruyorum" maskesi altında baskı altında
tutmaya, ona birtakım engeller çıkarmaya, onun önünü kesmeye gayret
ediyorsunuz; bunu yapamazsınız beyler! Türkiye bu devirleri geçti, bu
devirleri çoktan aştı; siz Türkiye'yi yirmi sene geriden takip ediyorsunuz.
Türkiye oraya dönmeyecek, bakın size söylüyorum, Meclis kürsüsünden
ifade ediyorum: Hür basını kısıtlamaya gücünüz yetmeyecek.
Yanlış kanunlar getiriyorsunuz. Haksız promosyona biz de karşıyız, bir
gazete okuyucusu olarak benim de şikâyetçi olduğum noktalar var; para
verdiğim gazetenin birinci sayfasının yarısında reklam var; benim para
vererek satın aldığım gazetenin yarım sayfasını, bir sayfasını reklamla
işgal etmeye basın kuruluşlarının hakkı yok. Onun görevi, bana haber
vermek; haber vermiyor, reklam yapıyor; ben de şikâyetçiyim; ama,
benim hakkımı, böyle, basını susturarak, zorlayarak koruyamazsınız.
Genel kanun çıkaracaksınız. Diyeceksiniz ki: Her kim satıcı, hangi
malı satarsa satsın, promosyon yaparken, şu şu şu kaidelere dikkat
edecek. Böyle getirilir bu kanun. Siz oturuyorsunuz, tencere satan serbest,
araba satan serbest, televizyon satan serbest; ama, gazete satan suçlu.
BAŞKAN – Sayın Keçeciler, 1 dakikanız var efendim, süreyi
uzatmıyorum.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Tamam, bitiriyorum. Takip
ediyorum Sayın Başkanım.
O, ille, şu şu şu kaidelere uyacak diyorsunuz ve bunu da, Anayasanın 10
uncu maddesine rağmen yapıyorsunuz, kanun önünde herkese eşit
davranmanız icap eden bir tutum içerisinde yapıyorsunuz, kanunları
Anayasaya aykırı çıkarıyorsunuz; bu, yanlıştır, bu tutumdan vazgeçin.
Biz, bu 1 inci maddenin düzeltilmesi için önerge verdik. Bari önergeyi
kabul edin de, şu hesap hatanız Bağdat'tan dönsün, yanlışlığınız
Bağdat'tan dönsün.
Sayın Ceylan bir şey ifade etti, ona da cevap vermek istiyorum.
Sayın Başkan, 1 dakika süre ilave edeceksiniz...
BAŞKAN – Hayır, veremem efendim; kimsenin süresini uzatmadım.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Hemen bitiriyorum.
Dediler ki: Anavatan...
BAŞKAN – Sayın Keçeciler, teşekkür ediyorum. Tamam efendim.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın
Başkanım... Bir dakika...
BAŞKAN – Hayır efendim... Sabahtan beri süre uzatmadım, size niye
imtiyaz yapayım?!
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bazen konuşturuyorsunuz...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bir dakika... Peki, 2 nci maddede
çıkar, cevap veririz.
BAŞKAN – Hayır efendim... Rica ediyorum... Sayın Keçeciler...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Nasıl olsa buradayız; yürürlük
maddesinde söz alır yine söylerim.
BAŞKAN – Arkadaşlar, sabahtan şimdiye kadar kimseye vermedim;
niye ona özel ilgi göstereyim?!.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bazen 10 dakika fazla
konuşturuyorsunuz...
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Buyurun... Başka bir maddede
konuşursunuz.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Peki...
Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bizim burada adil davranmamız
lazım. Bugünkü uygulamalarımızda kimseye fazla süre vermedim.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Tek istisnasını
görmeyeceğiz inşallah oturum sonuna kadar.
BAŞKAN – Anlamadım...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bu uygulamanız sonuna
kadar devam eder inşallah.
BAŞKAN – Tabiî devam eder; siz isterseniz her zaman devam eder.
Sayın Tahir Köse, DSP Grubu adına; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Köse, süreniz 10 dakika.
DSP GRUBU ADINA MEHMET TAHİR KÖSE (İstanbul) – Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 1 inci maddesi hakkında Demokratik Sol Partinin
görüşlerini belirtmek üzere buradayım.
Bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen bir insan olarak, yasanın
bugünkü getirilen değişiklik maddelerinin de, yine, en iyi şekilde
olmasını arzuluyorum.
Promosyona, hemen hemen böyle kontrolsüz bir şekilde yapılan
promosyona tüm Meclisimiz karşı. Tüketicinin korunması, onun için
çok gerekli.
Yine, promosyonla, kültürel yayınların verilmesini de Demokratik Sol
Parti olarak destekliyoruz; fakat, tasarının hazırlanmasında -tamamen
teknik konulardan dolayı- birtakım muhalefetlerimiz var; onları
belirtmek istiyorum:
Birincisi -Sayın Öymen'in de üzerinde durduğu gibi- mal veya hizmetin
piyasa değeri, tüketicinin ilgili kampanya süresince süreli yayını satın
almak için ödediği toplam bedelin yüzde 20'sini aşamaz ve bu şekildeki
bir kampanyanın süresi de 60 günü geçemez... Kampanyanın belli bir
süre muhafaza edilmesi, yine son derece doğru; bu 30 gün, 60 gün, 90
gün olabilir; fakat, böyle, işte, bir yıla yaygın, birbuçuk yıla yaygın
kampanyalar, son derece zararlı oluyor ve kontrol edilmesi de son derece
güç oluyor.
Yalnız, burada, süreli yayın bedelinin yüzde 20'sinin tespiti son derece
zordur. Bunu, kim, nasıl yapacak? İşte, gazetelerin 60 günlük bedelinin
toplamı -örneğin- 3 milyon lira, bunun yüzde 20'si 600 bin lira; bunun
kıymet takdirini kim, nasıl yapacak? Burada bir açıklık yok. Bununla
ilgili olarak Demokratik Sol Partinin bir önergesi olacak. O önergenin
değerlendirilmesini arzu ediyoruz. Tamamıyla teknik konularla ilgili
önergeler.
Bir diğeri, yine, bu da benzer şekilde ve bu iki değişiklik önergesinde de
gösterilmek istenen şu: Tüketici korunuyormuş!.. Tüketicinin bu şekilde
korunmadığı da gayet açık.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan da
konuşmasında, bunu, bu şekilde anladı. Şimdi söyleyeceğim konuda
madde diyor ki "kampanya süresince, süreli yayının satış fiyatı, ikinci
ürün olarak verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı
maliyet artışı nedeniyle artırılamaz." Demiyor ki "gazete iki ay süreyle
fiyatını artıramaz." Gazete, sadece, bu süre zarfında "benim
promosyonla dağıttığım kültürel yayının fiyatı arttığı için, ben, bu
gazetemin fiyatını artırıyorum" demeyecek.
Değerli arkadaşlarım, gazeteler yıllardır promosyon yapıyor. Hangi
gazete "benim dağıttığım ürünün fiyatı arttığı için fiyatımı artırdım"
dedi bugüne kadar? Böyle bir şey demedi.
Şimdi, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan diyor ki "biz, burada tüketiciyi
koruyoruz; promosyon süresince fiyatını artıramayacak." Madde öyle
bir şey demiyor, "promosyon süresince, gazete, fiyatını artırabilecek;
ama, kültürel yayının fiyatındaki artışı gerekçe göstererek
artıramayacak" diyor. Tamamıyla uygulamadan uzak bir madde.
Demokratik Sol Parti olarak, bununla ilgili de yine bir önergemiz var. O
önergemizin de dikkate alınmasını Yüce Meclisten arz ediyorum,
saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.
Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.
Şahısları adına Sayın Mahmut Işık. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Işık, yalnız, zatı âliniz Komisyon üyesisiniz ve Komisyon
raporuna muhalefet şerhi koymamışsınız. İçtüzüğün 42 nci maddesi
diyor ki "komisyon toplantısına katılıp da komisyon raporuna
muhalefet şerhi koymayan milletvekili, komisyon raporu aleyhine
konuşamaz." Bu hususu hatırlatayım size.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – İçtüzük hükmünü uygulayın.
BAŞKAN – Efendim?..
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Belki aleyhinde konuşacaktı.
BAŞKAN – Hayır, arkadaşımız, belki komisyon raporunun lehinde
konuşacak da, o bakımdan...
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Ama, konuşacak...
BAŞKAN – Efendim, ben onu hatırlatayım; yani, ben İçtüzüğü
hatırlattım.
Buyurun Sayın Işık.
Süreniz 5 dakika.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
şimdi, Komisyonda bu yasa görüşülürken, benim bir önerim olmuştu;
önce, "bu yasa çok tartışılmadı, bu yasayı biraz tartışalım, bir alt
komisyon kuralım" demiştim; fakat, Komisyon, buna rağbet etmedi.
Ayrıca, 2 nci maddede de, "Anayasanın 24 üncü maddesinin son
fıkrasını, bu 1 inci maddeye ilave edelim" demiştim; fakat, bu da itibar
görmedi.
Şimdi, tabiî, ben, onunla ilgili olarak, bugün bir gazetede çıkan bir
yazıdan bahsetmek istiyorum. Ben, 24 üncü maddedeki son fıkranın
buraya ilave edilmesiyle, kültürel yayınların daha dikkatli
basılabileceğini söylemiştim ve örnek olarak da, dinî yayınları ya da
eğitim yayınlarını vermiştim. Hatta, orada "gazetelerden bir tanesi
Kur'an-ı Kerim dağıtmak istiyorsa, elbette dağıtacaktır; ama, Din İşleri
Yüksek Kurulunun onayını alan, yetkili ve ehil kuruluşların onayını
alan bir Kur'an-ı Kerim'i dağıtması ayrı bir olay. Millî Eğitim
Bakanlığı ile ilgili, eğitimle ilgili bir yayın dağıtacaksa, orada da, Talim
Terbiye'nin onayını alarak bir yayını dağıtması daha uygun olacaktır"
demiştim. Fakat, bugünkü bir gazetede, benim çok çağdışı
davranışlarda bulunduğum, Kur'an-ı Kerim'in dağıtılmasının yasak
olmasını istediğim gibi, çok saldırgan bir ifade kullanılmış. Ben,
esasında, bunun için söz aldım.
Ben, o sözlerimle, din düşmanlığı ya da Kur'an-ı Kerim dağıtılmaması
gibi bir uygulama önermedim, bilakis, yetkili ve ehil kuruluşların
onayından geçen kültürel yayınların olmasının toplumda daha yarar
sağlayacağını söyledim.
Bu gazeteye, Yüce Meclisin kürsüsünden şunu söylemek istiyorum: Ben,
burada, din düşmanlığı yapmıyorum; ama, bu gazetemiz, maalesef, din
sömürücülüğü yapıyor. Onu arz etmek için söz aldım.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Şahsı adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun efendim.
Süreniz 5 dakikadır.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi şahsım adına saygıyla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, daha önce de değindim; arkadaşlarımız teknik
olarak açıkladılar; şimdi, bu yasa tasarısıyla getirilen maddeyi iyi
niyetle bağdaştırmanın olanağı yoktur. Bu, Hükümetin genel bir
yaklaşımı. Çağımız, özgürlükçü çağı ve bilgi çağını yaşıyor. Burada,
yasaklayıcı bir tavırla bunu yasaklamaya kalkmak, günümüz
gerçekleriyle bağdaştırılmıyor. Bir gazetenin fiyatının -bir
arkadaşımız hesabını yaptı- 60 günlük tutarı 3 milyon lira ediyor.
"Bunun yüzde 20'sini aşamayacak" dendiği zaman, bu 600 bin lirayla,
okuyucuya, hangi kültürel bir yayın, eser sunulabilir?! Bu da, tıpkı diğer
uygulamalar gibi, sulandırmanın ötesine gitmeyecektir. Çok affedersiniz,
gazeteleri ya pornoya yönelteceksiniz, kültürle ilgisi olmayan, çok basit
düzeyde eserleri verdirtmeye kalkacaksınız ya da bunu tamamen
yasaklama mantığının bir ürünüdür.
Böyle bir kim vurduyla, kaptıkaçtıyla bu yasa tasarısını görüşmek,
Türkiye'nin aydınlık geleceğine kilit vurmaktır. Korkmayın...
Gazetelerin, özgürce, daha çok kişiye ulaşmasından neden
çekiyorsunuz?
Bakın, bir ülke, dünya, cahillerin cehaletinden ötürü geriye gitmez; bir
ülke, aydın geçinen cahillerin ihanetinden ötürü geri gider, kalkınamaz
ve çağdaşlığı yakalayamaz. Bu maddeyle, bu kanun tasarısıyla getirilen
olayın altında yatan mantık, yasaklayıcı bir mantıktır. Yüce Meclisin
bundan vazgeçmesini diliyoruz.
Sanayi Bakanlığı, bir siyasî kişilik olan Sayın Bakan, burada hem savcı
hem hâkim konumuna konmuş; hem cezayı belirleyecek hem
uygulayacak. Şimdi, böyle bir mantık ve anlayış, günümüzün kabul
edeceği bir mantık ve anlayış değildir.
O nedenle, böylesine, basını çok yakından ilgilendiren, .basının
gelişimini, işsizliği, sanayiyi çok yakından ilgilendiren böyle bir madde,
günümüzün gerçekleriyle bağdaşmıyor. Yüce Meclisin bu konuda
gereken düzeltmeyi yapacağını diliyorum. Bu konuda da Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bizim önergemiz var, onu da dikkate almanızı
diliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
VIII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Ankara Milletvekili İrfan Köksalan’ın, Ankara Milletvekili Hasan
Hüseyin Ceylan’ın, kendisine sataşması nedeniyle konuşması
BAŞKAN – Bu arada, Sayın İrfan Köksalan'ın kendisine yapılan
sataşmayla ilgili istediği tutanağı getirttim; tutanakta Sayın Hasan
Hüseyin Ceylan şöyle diyor: " ANAP temsilcisinin, değerli hemşerimin,
Ankara Milletvekilinin buradaki konuşması ve o konuşmasını daha
önce değiştirdiği partideyken de yapmış olduğu konuşmalarla
düşündüğüm zaman, bana şunu hatırlattı; Ziya Paşa diyor ki: Onlar ki,
verir laf ile âleme nizamat; bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde..."
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sadece şiir okudum.
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Arkasından da " Her türlü ayıbı
üzerinde taşıyacaksın" diyorsunuz; şiir değil bu işte.
Sayın Köksalan, "Her türlü ayıbı üzerinde taşıyacaksın" ibaresinde
sataşma gördüğüm için size söz veriyorum; buyurun (ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın Köksalan, rica ediyorum, yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Yavaş seslen.
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Sesim gürse, bu, benim kabahatim
değil Sayın İyimaya.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Yüce Parlamentoda ve bu
kürsüde bir kanun tasarısı konuşulurken söylenmesi ve ifade edilmesi
gereken şey, kanun tasarısı hakkında konuşmaktır; ama,
dağarcıklarında söyleyebilecekleri hiçbir şey bulunmayan kişilerin
yaptıkları bir tek şey vardır; kişisel sataşma, kişilik.
Ankara Milletvekili sayın arkadaşım "hemşerim" diye başladı, parti
değiştirmekten falan bahsetti. Kendisi tabiî, çok yeni, çok taze bir
milletvekili; hiçbir şeyden haberi yok; hep de okumadan, hatta, maddeyi
konuşmak üzere buraya çıktığı zaman okumadan geldiği belli oluyor,
kulaktan dolma, alelacele, yangından mal kaçırırcasına, burada, bir
şeyler söyledi.
Şimdi ben, geçen dönem, milletvekili olarak tam bir imtihandan geçtim;
keşke, milleti temsil etmek üzere, bu vekâlet görevini alan
milletvekillerinin hepsi, böyle bir sınavdan, böyle bir imtihandan, bu
yüce çatının altında geçebilse... Doğruları söyledim, yanlışları
haykırdım; bununla da iftihar ediyorum.
Bakın, o partideyken, o partiyi, biz, iktidar yaptığımız zaman, belli bir
orandaydı; şimdi beni hiç ilgilendirmiyor hangi oranlara geldiği; ama,
biz, siyaseti ülke için yapıyoruz. Ülkemiz, o dönemde, yüzde 156
enflasyonu yaşadı; yine, o dönemde ve bugün 1,5 katrilyona gelen faiz
katlamaları ve 1994 Ocak ayındaki ekonomik krizleri yaşadı; bunlar,
hep yanlış uygulamalar, yanlış kararlar ve tecrübesizlikti; bunları
söyledik; bunları söylemenin bir yanlışı var mı?!. Bunları söylemenin
milletvekilliğine uymayan bir tarafı var mı?!. Bunları söylemek için
yürek ister, yürek!..
Ee, şimdi millletvekili oldular, şu kutsal çatının altında bazen
görüyorum, Genel Başkanlarının karşısında el etek öpüyorlar. El
öpmeleri görüyorum; peki, o görüntü müdür acaba milletvekilliğinin
gereği?! Biz, el etek öpenlerden değiliz; olmadığımız için... Yine, geçen
dönemden kalma el etek öpenleri gördük; ne oldular, neredeler?!
Kelebekleri gördük; ne oldular, neredeler?! Onun için, bilmediği şeyleri
arkadaşımız konuşmazsa iyi olur.
Peki, bunun sonunda ne oldu?.. İhraç edildik; bu, bizim için onurdur;
milletvekili olarak, bundan evvel, 46'lı yıllarda, rahmetli Adnan
Menderes de ihraç edildi, Fuat Köprülü de ihraç edildi, Refik Koraltan da
ihraç edildi; tek parti devriydi; kalktılar, Demokrat Partiyi kurdular.
Nasıl, anladın mı sevgili hemşerim?
Ve biz de, işte bu kavgayı burada verebilmek için, tabiî, felsefemize
uygun, inandığımız, güvendiğimiz kişinin genel başkanlığındaki bir
partide, burada siyaset yapıyoruz; bunun ayıbı mı var?!. (ANAP
sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – ANAP'a hakaret ediyordun,
ANAP Genel Başkanına hakaret ediyordun o zaman!
İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, herhalde bu
sözlerden anlayabildiğini zannediyorum.
Teşekkür ediyorum, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Mesut Yılmaz aleyhinde
konuşuyordun!..
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum müdahale etmeyelim.
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına DairKanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S.
Sayısı 69) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler
bitmiştir.
Maddeyle ilgili önergeler vardır, önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme koyacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11 inci maddesine eklenen
ilk fıkranın aşağıdaki biçimde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İstemihan Talay Ahmet Tan Teoman Akgür
İçel İstanbul Sakarya

Arif Sezer Cafer Tufan Yazıcıoğlu Metin Şahin
Adana Bartın Antalya

A.Turan Bilge Mustafa Güven Karahan
Konya Balıkesir
Süreli yayın kuruluşlarınca düzenlenen ve her ne amaç ve şekilde olursa
olsun, bilet, kupon, iştirak numarası, oyun, çekiliş ve benzeri yollarla
süreli yayın dışında ikinci bir ürün verilmesinin taahhüt edildiği
kampanyalarda, kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü veya
görüntülü manyetik bant veya optik disk gibi süreli yayıncılık
amaçlarına aykırı olmayan kültürel ürünler dışında hiçbir mal ya da
hizmetin taahhüdü ve dağıtımı yapılamaz. Kampanya konusu mal veya
hizmetin bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması, bu
mal veya hizmetin ikinci ürün sayılmasına engel değildir.
BAŞKAN – Efendim, sayın önerge sahiplerine sormak istiyorum;
gerekçeyi okutursak söz hakkınız kaybolur, gerekçeyi okutalım mı?
ÖNDER SAV (Ankara) – Önce Komisyona ve Hükümete sormanız
gerekir.
BAŞKAN – Efendim, bir dakika...
Sayın arkadaşlar, tabiî İçtüzük değişikliği yeni... (Gülüşmeler)
Efendim, daha uygulamasını yapmadık, bu kadar gülmeye gerek yok,
herhalde gülünecek bir şey yapmıyoruz.
İçtüzükte diyor ki "değişiklik önergesi sahibi, gerekçeyi okutursa,
konuşamaz." Yalnız, bir başka maddesinde de diyor ki, "eğer önergeye
Hükümet veya Komisyon katılırsa, o zaman önerge sahibi konuşamaz."
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan_
BAŞKAN – Bir dakika efendim_
Şimdi, farzedelim ki, önerge sahibi “gerekçeyi okutmayalım” dedi,
arkasından da Hükümet katıldı.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Evvela Hükümete soracaksınız.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, yeni bir uygulama yapıyoruz.
Efendim, bugüne kadar bu konuda ilk uygulama_
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Daha önce, Başkanvekili Yasin Bey
zamanında aynı konu konuşuldu ve Yasin Bey, kendi tetkik ettikten
sonra -hatta “önceki uygulamamda hata etmişim” diye düzeltikten sonra-
bir uygulamayı yerleştirdi; zabıtlara bakarsanız görürsünüz.
ÖNDER SAV (Ankara) – Uluç Bey de bunu uyguladı ondan sonra.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Senin haberin yok Başkan.
BAŞKAN – Efendim, burada “kimsenin, kimseden haberi yok” demeyin.
Zaten, böyle, kolay kolay insanları itham ediyorsunuz. Herhalde, şu
salonda olan insanların çoğu kadar, ben de, bu İçtüzüğü biliyorum ve
uygulamasını da biliyorum; ama, burada bir Başkanvekili arkadaşımız
geçmişte bir uygulama yapmış; bu, daha çok yeni bir uygulama, bunun
haberle ilgisi yok. Sizler, Genel Kurulda konuşulan herşeyi takip mi
ediyorsunuz yani?..
Bunun gerekçesini okutmuyorum, sonra okutacağım.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle, 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 11 inci maddesine eklenen
fıkralardan sonra, aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Turan Bilge Arif Sezer Cafer Tufan Yazıcıoğlu
Konya Adana Bartın
Sema Pişkinsüt Ahmet Tan Teoman Akgür
Aydın İstanbul Sakarya
Metin Şahin Mustafa Güven Karahan
Antalya Balıkesir
Süreli yayın kuruluşlarının yukarıdaki esaslar dahilinde yapacakları
kampanyalarda, kampanya konusu mal ya da hizmet karşılığında
teminat gösterilmesi zorunludur. Bu teminat miktarı, kampanya
başlangıcında, Bakanlıkça belirlenecek usuller dairesinde saptanır;
ancak, bu teminat tutarı, ilgili süreli yayın kuruluşunun kampanyaya
başlamadan önceki son bir haftalık resmî tiraj ortalaması ile
kampanyaya başladıktan sonraki haftanın tiraj ortalaması arasındaki
farkın kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin çarpımı sonucu
bulunacak miktarı aşamaz.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Sıra Sayısı 69 olan (1/490) nolu Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunun Bazı maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1 inci maddesiyle Yasanın 11 inci maddesine eklenen
fıkranın "her halükârda bu mal veya hizmetin piyasa değeri tüketicinin
ilgili kampanya süresince" diye başlayan ikinci cümlesi ile "kampanya
süresince süreli yayının satış fiyatı..." diye başlayan son fıkrasının
madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ediyoruz.
Saygılarımızla.
Yılmaz Ateş Altan Öymen Atilâ Sav
Ankara İstanbul Hatay
Fikri Sağlar Önder Sav Celal Topkan
İçel Ankara Adıyaman
Bekir Kumbul Ayhan Fırat Ali Şahin
Antalya Malatya Kahramanmaraş
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi ikinci fıkrasında yer
alan "kampanya süresince süreli yayının satış fiyatı ikinci ürün olarak
verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı
nedeniyle artırılamaz" ifadesi metinden çıkarılmalıdır.
Tahir Köse Fikret Ünlü Metin Şahin
İstanbul Karaman Antalya
Ali Ilıksoy Tuncay Karaytuğ
Gaziantep Adana
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi ile 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11 inci maddesine eklenen
fıkradan sonra, aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Doğan Refis Aras
Kastamonu Kahramanmaraş İstanbul
Yusuf Ekinci Halit Dumankaya
Burdur İstanbul
"Süreli yayın kuruluşlarının yukarıdaki esaslar dahilinde yapacakları
kampanyalarda, kampanya konusu mal ya da hizmet karşılığında
teminat gösterilmesi zorunludur. Bu teminat miktarı, kampanya
başlangıcında, Bakanlıkça belirlenecek usuller dairesinde saptanır;
ancak, bu teminat tutarı, ilgili süreli yayın kuruluşunun kampanyaya
başlamadan önceki son bir haftalık resmî tiraj ortalaması ile
kampanyaya başladıktan sonraki haftanın tiraj ortalaması arasındaki
farkın, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin çarpımı sonucu
bulunacak miktarı aşamaz."
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin
ikinci fıkrasındaki "yüzde 20" rakamının "yüzde 50" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Abdulkadir Öncel Temel Karamollaoğlu Mustafa Kemal
Aykurt
Şanlıurfa Sıvas Denizli
Metin Işık Hasan Hüseyin Ceylan Saffet Arıkan Bedük
İstanbul Ankara Ankara
IX. – USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. – İçtüzüğün 87 nci maddesine göre, verilen değişiklik önergeleriyle
ilgili daha evvelce yapılan uygulamalara devam edilip edilmeyeceği
hakkında
BAŞKAN – Şimdi, önergeleri, aslında, aykırılık derecelerine göre
işleme koyacağım; yalnız, benim, İçtüzüğe göre, önergelerin bu şekilde
okunmasıyla ilgili olarak ciddî bir tereddüdüm var. Önce, gelen
önergeler okunur; okununca, gerekçesiyle birlikte ilk okumada
okunmayan kısmı, sonradan ikinci defa okumak, bence, bir defa usule
aykırı. Bir uygulama yapılmış; ben, bu uygulamayı içime
sindiremiyorum.
Bakın "Başkan, önergeye katılıp katılmadığını komisyona ve
Hükümete sorar. Komisyon ve Hükümet katılmama gerekçelerini kısaca
açıklayabilirler. Hükümetin veya komisyonun katılmadığı önerge,
sahibi tarafından beş dakikayı geçmemek üzere açıklanabilir." Her
halükârda "komisyon ve hükümet katılmadığı takdirde, önerge sahibinin
açıklama hakkı vardır. Önerge sahibine, gerekçesinin okunmasını
istediği önerge hakkında söz verilmez" denilmektedir. Olabilir ki, önerge
sahibi, önergesi hakkında konuşmak istemez, der ki "gerekçesi var,
gerekçesini okuyun." Yani, yapılan uygulama, bence çok hatalı.
Geçmişte uyguladığımız bir usul vardı; geçmişteki bu usulde ne
yapıyorduk? Komisyon, komisyon sıralarında çoğunluğu buluyor,
önergeye katılıyordu; o zaman, önerge sahibinin konuşma hakkı
doğmuyordu.
Şimdi, bugüne kadar yapılan uygulamada, yani, benden önce bir
arkadaşımızın yaptığı uygulamada, evvela önerge okunmuş -yalnız
metin okunmuş, gerekçe okunmamış- arkasından, hükümete sorulmuş,
hükümet veya komisyon katılma yönünde fikir beyan ederse, önerge
sahibine konuşma hakkı doğmuyor. Bu sırada, önerge sahibi konuşacak
veyahut da önergenin gerekçesi okunacak; bence ters bir şey. Benim
şahsî anlayışıma göre, evvela, önerge, gerekçesiyle birlikte
okunmalıdır, ondan sonra, hükümete ve komisyona sorulmalıdır. Eğer,
komisyon ve hükümetten herhangi birisi bu önergeye katılırsa, önerge
sahibinin konuşma hakkı doğmamalıdır; İçtüzüğün değiştirilmesindeki
amaç bu olmalıdır. Yani, bu, çok önemli bir uygulama olduğu için, eğer,
gruplar isterlerse, bu konuda bir usul tartışmasını da açmak istiyorum;
yani, çünkü, bundan sonra çok karşımıza gelecek. Yok, önce gerekçeyi
okumayacağız, hükümet katılmayacak, o zaman, "benim söz hakkım
var" der üye... Böyle olursa, o zaman, İçtüzüğün değiştirilmesinin
amacı da bu değil.
ÖNDER SAV (Ankara) – Usul tartışması açalım...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Usul tartışması açalım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, bu konuda usul tartışması açmak istiyorum; yani, usul
tartışmasını şu konuda açmak istiyorum arkadaşlar: Şimdi, önergenin
gerekçeli verilmesi zaten İçtüzük hükmüdür. Önerge, önce okunurken,
gerekçe ve metin de okunmalıdır; ancak, önergeyi veren milletvekili
arkadaşımız, gerekçenin okunmasını istemezse, o zaman, önergenin
gerekçesi okunmaz ve arkasından, hükümet veya komisyon, bu önergeye
katılırsa, önerge sahibinin söz hakkı da doğmaz; ama, önergeye,
hükümet ve komisyonun katılmamasına rağmen, eğer, milletvekili
arkadaş "ben konuşmak istemiyorum, benim gerekçem zaten yazılıdır"
derse, bu halde de, kendisine söz verilmez.
Ben, İçtüzüğün bu maddesini böyle anlıyorum. İsterseniz,
arkadaşlarımız, bu konudaki düşüncelerini söylesinler; çünkü, bundan
sonra da çok uygulama olacak, ters bir şey olmasın.
Benim bu düşüncemin lehinde ve aleyhinde söz isteyen var mı efendim?
Sayın milletvekilleri, başka bir şekilde, yani, oya konulmasını talep
ediyorlarsa, buna da açığım. Bu konuda bir görüşme açmak istiyorum
efendim.
ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, söz istiyorum
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın Sav, Sayın Soysal...
Sayın Sav, buyurun efendim.
Efendim, siz, benim düşüncemin lehinde mi aleyhinde mi
konuşacaksınız, onu bir anlayalım da.
ÖNDER SAV (Ankara) – Ben, sizin düşüncenizin aleyhinde
konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki efendim. Zaten, her zaman karşı karşıyayız herhalde.
(Gülüşmeler)
ÖNDER SAV (Devamla) – Ben, Meclisi yöneten, tarafsız olması
gereken bir sayın üyeyle, asla karşı karşıya olmayı düşünmem; ama,
uygulaması hukuka aykırıysa, elbette, hukuk bilgimin gereği, karşı
olmayı da görev bilirim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki efendim, buyurun.
ÖNDER SAV (Devamla) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
üyeleri; Sayın Başkanımız, belki, gerçekten, ileride de tartışılmaya
devam edilecek düşüncesiyle, İçtüzüğün 87 nci maddesindeki
"Değişiklik önergeleri" başlıklı pek çok fıkradan oluşan metni
tartışmaya açmak gereğini duydu. Aslında, usulden midir, değil midir;
onu, bir kez daha düşünmemiz gerekiyor.
Sayın Başkanımız, sanıyorum, bu maddenin, daha önce Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda tartışması yapılırken, herhalde, Genel
Kurul salonunda yoklardı. Kendilerinin şimdi oturduğu makamda, Refah
Partisi Grubu adına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilliğine
seçilmiş olan değerli arkadaşımız Sayın Yasin Hatiboğlu oturuyor ve
Meclise başkanlık ediyordu.
BAŞKAN – Ben de Komisyon sırasında Meclisi temsil ediyordum
Sayın Sav.
ÖNDER SAV (Devamla) – Gözleyememişim efendim, kusura
bakmayın. O zaman, bunu bilmeniz gerekiyor Sayın Başkan. Benimle
karşılıklı tartışmayın da, bu konuşma bittikten sonra, bunu, karşı
karşıya, dostça konuşalım. Lütfen, şimdi, beni sükûnetle dinleyin de...
O zaman, Sayın Hatiboğlu, benim uyarım üzerine bu uygulamanın
ileride de sıkıntı yaratacağını düşünerek, yapmış olduğu uygulamadan
döndü ve çok güzel bir duyguyla "hatadan dönmek de büyüklüktür" deyip
hatadan döndüğünü söyledi ve bu, Meclis tutanaklarına da geçti.
Sayın Hatiboğlu, bu maddenin uygulamasını, o zaman, bizim
istediğimiz biçimde yorumladı. Değişiklik önergesinin verilmesiyle,
değişiklik önergesinin okunmasını, okunduktan sonra, komisyona ve
hükümete sorulmasını, komisyon ve hükümetin katılmama gerekçesini
kısaca açıkladıktan sonra, bu konuda katılmadığı belirince, önerge
sahibinin iki seçeneği var önünde, iki tercihi var: Ya 5 dakikayı
geçmemek üzere çıkıp önergesini açıklayacak ya da "ben önergeme
iliştirdiğim gerekçeyle yetiniyorum, o gerekçe yeter derecede açıktır"
diyecek ve gerekçenin okunmasıyla yetinecek.
Aslında, İçtüzüğün düzenlenişi belki biraz çapraşık, belki takdim
tehirler var, belki sondaki fıkranın biraz önde yazılması gerekiyordu...
Fıkralarda bir karışıklık olmuş olabilir; ama, tümüyle okunduğu
zaman, bu maddenin lafzını bir kenara bıraktığımızda, ruhu da, bizim
anlatmaya çalıştığımız şekildedir. Yani, önerge okunacak, hükümet ve
komisyona sorulacak, hükümet önergeye katılıyorsa, mesele yok;
katılmıyorsa, önerge sahibinin tercih hakkı doğacak; dönecek, oturumu
yöneten Meclis Başkanı "komisyon ve Hükümet önergenize katılmadı,
konuşacak mısınız" diyecek veya üye yerinden "ben konuşacağım"
diyecek, tercih hakkını kullanacak. Sayın Başkanımızın açıkladığı
türdeki bir uygulama, üyenin tercih hakkını, baştan ketm ediyor, baştan
yok ediyor. Üyenin ne yapacağını, Meclisi yöneten Sayın Başkanımız
bilemez; o, ilerideki evrede ortaya çıkacak bir konudur. O nedenle,
Sayın Yasin Hatiboğlu'nun Genel Kurulu yönettiği gündeki, tutanaklara
geçen uygulaması doğrudur; Yüce Meclisin bu uygulamayı
değiştirmesine de hiçbir gerek yoktur.
Bu düşüncemizi bu şekilde açıklamak gereğini duyduk.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sav.
Sayın Soysal... (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Soysal, lehte mi aleyhte mi?
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Üzerinde konuşacağım Sayın
Başkan. Bir tartışma açtınız. Yani, o konuda görüş belirsiz de, o görüş
belirlensin diye konuşacağım.
BAŞKAN – Lehte, aleyhte deniliyor da efedim...
Buyurun.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Benden önce konuşan Sayın Sav da
söyledi. Bazı takdim tehirler yapılması gerekiyor aslında, Tüzük
maddesinin yazılmasında. Eğer, Tüzük maddesi deseydi ki "değişiklik
önergesi gerekçesiyle birlikte okunur" tartışma çok daha basitleşmiş
olacaktı; çünkü, ondan sonra yapılacak olan tartışmanın ne üzerinde
yapıldığını, hükümetin ya da komisyonun niçin katılıp katılmadığını
anlayabilmek için önce, değişiklik önergesini anlamak gerekir; zaten,
gerekçe de o maksatla yazılır. Eğer, lafzı açık değilse -ki, çoğu zaman
olabilir- onu açıklamak üzere bir gerekçe yazılmıştır. Onun için, önerge
okunduğu zaman, o gerekçe de birlikte okunursa o zaman, Hükümet niçin
katılıyor, niçin katılmıyor; o, zaten, kendiliğinden bir ölçüde
anlaşılmış olur. Onun için, ben diyorum ki, hükümet ya da komisyon,
katılsın ya da katılmasın, önerge sahibinin "gerekçem okunmuştur
zaten, Meclis fikir sahibi olmuştur" demesi mümkün ya da bu gerekçe
okunduğu halde, "Hükümet şu noktalarda ya da komisyon şu noktalarda
katılıyor katılmıyor, orada bir yanlış anlama var" ya da "gerekçe
yeterince açık değildir" ya da "yeni bir delil getirmişlerdir, onun üzerinde
konuşmak istiyorum" diyerek, önerge sahibinin, yine söz hakkının
olması gerekir.
Onun için, o noktada önerge sahibine, gerçi, İçtüzük maddesinde
"...gerekçesinin okunmasını istediği önerge hakkında söz verilmez"
deniliyor, bu olabilir; fakat, gerekçesinin okunmasını bu noktada değil;
yani, onun tercihine bırakmamak gerekirdi. Belki, bir daha okunmasını;
yani, öyle anlamamız gerekir. Önerge, gerekçesiyle birlikte başında
okunmuştur; önerge sahibi "Hükümet ya da komisyon bu noktada itiraz
etti, gerekçemin bir daha okunmasını istiyorum" diyebilir; ama, onun
dışında, bunu demişse, artık kendisine söz verilmez.
Onun için, o noktada, sormak değil de, "gerekçemin yeniden okunmasını
istiyorum" diyen önerge sahibine söz verilmez biçiminde yorumlamak
daha doğru olur diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Pardon efendim; yani, hangi halde önerge sahibine söz
verilmez?
Hükümet ve komisyon katılıyor, Hükümet veya komisyondan birisi
önergeye katılıyor; buna rağmen, önerge sahibi de çıkıyor diyor ki, "ben
önergemin gerekçesinin okunmasını istemiyorum." Söz verecek miyiz
vermeyecek miyiz?
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Efendim, zaten onun takdirine
bırakılmaması gerekir.
BAŞKAN – Ama, efendim, işte, ben de o konuda tereddüt ediyorum.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – İşte onun için, önerge, gerekçesiyle
birlikte bir bütündür, gerekçesiyle birlikte okunması gerekir. Böyle
olduğu içindir ki, zaten tahdit konulmuştur; yani, saatlerce gerekçe
okunmasın diye "500 kelimeyi geçemez, geçiyorsa da, bunun özeti
yazılsın" denilmiştir.
Dolayısıyla, önergenin gerekçesiyle birlikte okunması gerekir. O
takdirde, zaten bu tartışma büyük ölçüde önlenmiş olur. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki, çok teşekkür ederim.
Efendim, başka konuşmak isteyen?..
Sayın İyimaya, buyurun efendim.
BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan,
yerimden bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Bir dakika Sayın İyimaya, Sayın Hatiboğlu bir şey
söylemek istiyor.
Buyurun efendim.
BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan,
87 nci maddenin uygulamasıyla ilgili olarak, bendenize de atıfta
bulunduğunuz için, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre, bir hususu arz
etmek istiyorum Yüce Başkanlığa.
Sayın Başkan, biliyorsunuz, Tüzük yapıcı, burada zaman tasarrufunu
esas almıştır. Gerekçeler, maddelerin neden sevk edildiğinin izahıdır.
Konuşmacı, önerge sahibi, zaten konuşmayı yaparken...
ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Kürsüden konuşsun Sayın Başkan.
BAŞKAN – İsterseniz buradan izah edin Sayın Başkan; tutanaklara
geçsin, önemli bir usul tartışması yapıyoruz.
BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Emsal olmamak
üzere Sayın Başkan...
BAŞKAN – Şimdi, öyle bir karar vereceğiz ki, ilerideki bütün
uygulamalar buna göre olacak; bir nevi, İçtüzüğün yorumu olacak bu.
BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkanı
ve Yüce Heyeti selamlıyorum. Sayın Başkan, emsal olmamak üzere
kürsüye çıktım; bir. Bir de, ödünç olmamak üzere kürsüye çıktım.
Sayın milletvekilleri, Tüzük yapıcı, burada, zannediyorum, zamandan
tasarrufu esas almıştır; yani, uzun uzun bir gerekçe okunsun, arkasından
da önerge sahibi çıksın, uzun uzun -5 dakika da olsa... Bazen çok uzun
süre olabilir 5 dakikalık süre- o süreyi kullansın istememiş. Zaten,
gerekçeler, takdir olunacağı üzere, önerge sahibinin, o maddeyi, neden
sevk ettiğinin, getirdiğinin izahıdır; konuşma da odur, gerekçe de odur.
O halde, bana göre, uygun olanı şu olmalıdır: İçtüzüğün 87 nci
maddesinde "önergeler verilir verilmez, hemen, gerekçeleriyle birlikte
komisyonlara ve gruplara gönderilir" hükmü vardır. Buradan maksat,
zannediyorum, hem komisyon haberdar olsun diğer işlemler yapılırken
hem gruplar kendisini hazırlasın.
Şimdi bu safhada yapılacak nedir: Sayın Başkan, Komisyona ve
Hükümete sormalıdır, aslolan komisyondur. Komisyon önergeye
katılmadığını... O gerekçeyi de çünkü görecek, madde diyor ya
"gerekçeyle birlikte komisyona gider" diye; komisyon o gerekçeyi
görmüştür, bu değişiklik niye isteniliyor bunu gayet iyi biliyor; o
gerekçeyi de gördükten katılabilir katılmayabilir. Katıldığını
varsayalım, zaten önerge sahibinin yapacağı bir şey yoktur, karar Yüce
Kurulundur. Muhtemeldir ki, komisyon katılmayabilir, işte, o zaman,
Başkanlığın önerge sahibine iki yoldan birini kullandırma imkânı ve
hakkı vardır. Diyecektir ki, önerge sahibine "gerekçenizi mi okuyalım,
yoksa gerekçe okunmasın, siz onu buradan mı anlatırsınız" ve önerge
sahibi, tamamen tercih hak sahibidir "gerekçem okunsun, iktifa
ediyorum" derse, gerekçe okunacak ve mesele oylanacak. "Hayır,
gerekçeme gerek yok, zaten gruplar gördü, zaten komisyon gördü, ben
izah etmek istiyorum" diyecek ve önerge sahibinin görevi burada bitecek.
Bana göre, yol bu olmalıdır, bu silsileyi takip etmelidir; en uygun,
istikrarlı, bundan sonra tartışmalara meydan vermeyecek, mahal
bırakmayacak uygulama, bu uygulama olur diye düşünüyor; Başkanlığı
ve Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hatiboğlu.
Sayın İyimaya, buyurun efendim.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkanım, Yüce
Parlamentonun değerli üyeleri; İçtüzük uygulaması konusunda, Doğru
Yol Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım.
BAŞKAN – Hayır, şahsınız adına söz aldınız.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Grup adına...
BAŞKAN – Hayır efendim, grup yok, şahıs adına.
AHMET İYİMAYA (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.
Bu kuralın tedvinindeki amaç; yani, ratio legis, yasama ekonomisini;
yani, yasama tasarrufundaki sürati ve verimi sağlamaktır. Bu kuralı
yorumlarken bu ilkeyi gözden kaçırmamak lazımdır.
Önergelerle ilgili olarak İçtüzüğün 87 nci maddesi hayli çok sayıda ilke
getirmektedir. Birinci ilke, önergenin gerekçeli olmasıdır. Gerekçesiz
önerge yasağı vardır. Önergenin gerekçeli olması bir ilke; ama,
gerekçenin okunup okunmaması önerge sahibinin tercihine
bırakılmıştır. Burada seçimlik bir hak bulunmaktadır. Önerge sahibi,
dilerse, gerekçenin okunmasını tercih ederek konuşma hakkından
vazgeçmek veya dilerse, gerekçenin okunmamasını tercih ederek
konuşma hakkını gündeme getirmek gibi bir seçeneği kullanabilir.
Burada, kuralın bütünü yorumlanırken "Başkanlık Divanı şahsında
Başkan hangi usulü uygulamalıdır" sualine şöyle bir cevabın verilmesi
uygun olur diye düşünüyorum: Önerge evvela okunmalıdır, gerekçesi
okunmamalıdır; çünkü, gerekçesinin okunmasında önerge sahibine bir
tercih hakkı verildiği, kuraldan, kuralın kümülatif yorumundan
anlaşılmaktadır ve bu aşamada -zaten Parlamento aşamasında,
Komisyonumuzda değil Mecliste bir değişikliğe uğradı; önergelerin
gruplara ve komisyona tebliği, iletilmesi, ulaştırılması ilkesi
benimsendi. Burada bilgilenme var- Başkan, önergeyi okutmalı;
Hükümete ve komisyona -ki, asıl unsur komisyondur- sormalı;
komisyonun önergeye katılmaması halinde önerge sahibine tercih hakkı
hatırlatılmalı.
Bence, en uygunu, önergeye, bir not, bir zeyl düşülerek, önerge sahibi
"ben konuşmak istemiyorum" veya "konuşmak istiyorum" gibi dipnot
koyabilir; seçimlik hakkının tabiî neticesidir. Bunu koymaması halinde,
Başkan bunu sual etmeli, sormalı. Komisyonun katılmaması halinde,
önerge sahibi "gerekçemin okunmasını istiyorum" diyebilir veya
"konuşmayı istiyorum" diyebilir; bu kadar açık.
Komisyonun kabul etmesi halinde durum ne olacak?.. Bence, burada,
Tüzük susuyor; içtihatla bir boşluk doldurulabilir. O içtihatla boşluk
nasıl doldurulabilir? Burada, bir, önerge hakkında grup başkanvekilleri
bilgi sahibi; iki, komisyon ve hükümet bilgi sahibi. Belki, müzakereler
sırasında, üyelerin, oy kullanmak durumunda olan Yüce Parlamento
Heyetinin bilgisini sağlamak da amaçtır. O gibi durumda bir konuşma
hakkı verilebilir veya grup başkanvekillerine temsil kuramı içerisinde
ulaştığına göre, böyle bir konuşma hakkı verilmez de denebilir; fakat,
burada, bence, bir Tüzük boşluğu vardır; yani, komisyonun katılması
halinde durum ne olacaktır? Tüzük susmaktadır diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.
Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, bu maddenin getirilmesindeki amaç,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında zaman tasarrufunu
sağlamaktır. Zaman tasarrufunun sağlanmasını şu şekilde
düşünüyorum: Önerge sahibine önce başkan sormalıdır -maddenin
düzenlenmesinde, gerçekten, bir takdim tehir de var- "önergenizin
gerekçesinin okunmasını istiyor musunuz?" Eğer "istiyorum" diyorsa, bu
halde, önerge sahibinin söz hakkı doğmayacaktır ve gerekçe de
okunacaktır; artık, o, ikinci kısım, yani hükümet veya komisyon katılır
mı katılmaz mı, o da, yine, bir başka maddeye göre yorumlanır. Eğer,
hükümet veya komisyonun herhangi biri katılmazsa, önerge sahibinin
zaten söz hakkı doğacaktır.
Hayır, pardon... Bir defa, önerge sahibi önergesinin gerekçesini okutmak
istiyorsa her halükârda söz hakkı yoktur, feragat ediyor demektir; birinci
husus bu.
Eğer, önergesinin gerekçesinin okunmasını istemiyorsa, o zaman,
hükümet ve komisyonun oraya katılıp katılmamasına bağlı. Kanunlar
Müdürü arkadaşımla da yaptığımız şey bu; çok açık. Bunu
oylayacağım. Eğer, önerge sahibi, önergesinin gerekçesini daha ilk
aşamada okutmak istiyorsa, artık, o önergeyle ilgili olarak söz hakkı
yoktur.
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Öyle olur mu Sayın Başkan?..
BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, rica ederim... Yok, fazla uzatmaya gerek yok.
Ondan sonra, ben önergemin gerekçesini okutmuyorum diyorsa, o zaman,
söz hakkı doğup doğmadığı, yine, fıkrada hükme bağlanmıştır.
BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Değerli
Başkanım... Sayın Başkanım, efendim, izin verir misiniz...
Sayın önerge sahibi, hükümetin katılıp katılmama gerekçesini
duymadan bu tercihe zorlanırsa, yanlış olur. Komisyon ve hükümetin
katılıp katılmama gerekçesinden sonra önerge sahibi...
BAŞKAN – Efendim, o da çok dolambaçlı oluyor. Rica ediyorum...
(DSP sıralarından gürültüler)
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, İçtüzüğe aykırı
işlem oluyor.
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kamalak.
Arkadaşlar, bu işi uzatmayalım. Buradaki arkadaşlarımızda yılların
deneyimi var. Ben, kendi düşüncelerine de...
CEVDET AKÇALI (Adana) – Sayın Başkan, ben komisyon
başkanıydım o zaman; izin verin, ben izah edeyim.
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, izah
edebilir miyim?..
BAŞKAN – Peki... Yerinizden, ikiniz de düşüncenizi söyleyin efendim.
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, sizin
dediğiniz gibi bir uygulama usul olmaz, Tüzük değişikliği olur.
BAŞKAN – Tüzüğün yorumlanması olur efendim.
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Hayır hayır... Tüzüğün
değişimi olur o.
BAŞKAN – Siz nasıl istiyorsunuz?
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Bana göre, burada o kadar
müphem bir durum da yok, Tüzük gayet açık. Diyor ki Tüzük: Bir
önerge verildiği zaman, Başkan bunu derhal komisyona sunar,
komisyonu bilgilendirir.
BAŞKAN – Tabiî...
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Neticede, hükümete ve
komisyona -ikinci aşamada bu var- katılıyor musunuz diye sorar,
katılmadığı takdirde, son söz Meclisin olacağı için...
BAŞKAN – Efendim, okumadan neyi soracak?!
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Müsaade buyurun...
Önerge sahibine, orada, şunu sorar: Gerekçe mi okunsun, yoksa, Genel
Kurula karşı, 5 dakikayı geçmemek üzere açıklama mı yapacaksınız;
önünüzde iki yol var; hangisini tercih ediyorsunuz diye sorar; yani,
hükümetin ve komisyonun görüşünden sonra, önerge sahibine bu tercih
hakkı tanınır. Eğer, bu tercih hakkı, komisyonun ve hükümetin
görüşünü almadan sorulacak olursa, bu, bir Tüzük değişikliği anlamına
gelir.
BAŞKAN – Efendim, anladım dediğinizi. Şimdi, olay şu: Zaman
tasarrufu nasıl sağlanır? Tüzükte deniliyor ki, önergenin gerekçeli
olması gereklidir. O safhada, bana göre, Başkan önergeyi okuttuğu
sırada, önerge sahibine "gerekçenin okunmasını istiyor musunuz" diye
sormalıdır; gerekçenin okunmasını istiyorsa, o halde, artık,
milletvekilinin söz hakkı olmaz.
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Baştan okumak zorunda.
BAŞKAN – Efendim, baştan okumak zorunda. Zaten, önerge ilk
okunduğu zaman gerekçeyi eksik okutursanız, yeniden okuttuğunuzda o
önergeye ilaveler yapamazsınız. Yani, yıllarca biz burada uygulama
yaptık. Eğer, arkadaşımız "gerekçeyi okumayın" derse, ondan sonraki
yoruma göre bu Tüzüğü şey edeceğiz.
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz?..
BAŞKAN – Efendim, yani, artık bitirelim bunu...
CEVDET AKÇALI (Adana) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Yerinizden efendim; buyurun. (DSP ve CHP sıralarından
"oylama yapın" sesleri)
CEVDET AKÇALI (Adana) – Sayın Başkan, bu madde yapıldığı
zaman ben Komisyon başkanıydım. Şimdi, gerekçenin okunması,
komisyonu ikna bakımından önemlidir. Gerekçe okunmadan, komisyon
"ben katılıyorum" veya "katılmıyorum" derse...
BAŞKAN – Önerge zaten komisyonun önüne gidecek...
CEVDET AKÇALI (Adana) – O zaman okumuştur komisyon. Komisyon
katıldıktan sonra... Eğer katılmıyorsa gerekçesine izah hakkı vardır;
ama, katılıp katılmadığını söylemeden evvel okutmanın bir manası
yoktur.
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Tamam, doğrudur efendim. Müsaade
eder misiniz?..
BAŞKAN – Arkadaşlar, bakın, bu işi...
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
Efendim, burada, yeteri kadar konuşuldu; yani, bu kadar da çok uzatmak
gerekmez.
CEVDET AKÇALI (Adana) – Sayın Başkan, bir dakika...
BAŞKAN – Efendim, siz, eski uygulamayı biliyorsunuz.
CEVDET AKÇALI (Adana) – Komisyon Başkanıydım ben o zaman
beyefendi...
BAŞKAN – Hayır efendim; eski uygulamasını biliyorsunuz.
CEVDET AKÇALI (Adana) – Uygulama değil ki bu...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Türk.
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Bildiğiniz gibi, bütün yasa
tasarıları, bütün yasa önerileri, gerekçeli olarak verilmek zorundadır.
Dolayısıyla, burada, herhangi bir yasa tasarısı veya önerisiyle ilgili bir
değişiklik önergesi verildiği zaman, onun gerekçesiyle birlikte okunması
gerekir. Zaten, İçtüzükte "Değişiklik önergeleri gerekçeli olarak verilir"
deniliyor. Dolayısıyla, bir değişiklik önergesi, gerekçesiyle birlikte bir
bütündür. O nedenle, ilk okunuşta, önergenin gerekçesiyle birlikte
okunması gerekiyor. Ondan sonra, toplantıyı yöneten başkan,
komisyona ve hükümete, katılıp katılmadığını soracak; katılmadığı
takdirde önergeyi veren, dilerse, gerekçe okunmuş...
BAŞKAN – Ee, okundu hocam...
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – O gerekçenin tekrar okunması
gerekiyor.
BAŞKAN – Şimdi, efendim, bakın...
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Komisyon katılmadığı için
açıklamak istiyor.
BAŞKAN – Efendim, bakın...
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sözlü olarak açıklamak istiyor.
BAŞKAN – Efendim, bakın, ben, zatı âlinizin dediğini...
O zaman "Önerge sahibine, gerekçesinin okunmasını istediği önerge
hakkında söz verilmez." Birinci defa okutursak, artık, bu fıkranın
anlamı kalmaz.
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Ayrıca, konu, değişiklik
önergeleri...
BAŞKAN – Efendim, kâfi derecede anlaşıldı, Genel Kurul nasıl karar
verirse versin.
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Anlaşılmadı Sayın Başkan.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – Peki Sayın Sav, siz de buyurun.
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – İleride, yasaların yorumu
bakımından çok önemli bir konudur bu.
BAŞKAN – Efendim, ben de onu diyorum işte, çok önemsediğimiz için
burada sağlıklı bir karara varalım da... Hem de Meclisin zamanını
harcamayalım. O bakımdan...
Buyurun Sayın Sav.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Şimdi, Sayın Başkan, maddenin sekizinci
fıkrasında "değişiklik önergeleri önce veriliş, sonra aykırılık sırasına
göre okunur ve işleme konur" deniliyor. İşlem nedir? Dokuzuncu
fıkrada söylüyor işlem nedir: "Başkan, önergeye katılıp katılmadığını
komisyona ve hükümete sorar." İşlem başladı; önce, komisyona ve
hükümete soracak. "Komisyon ve hükümet katılmama gerekçelerini
kısaca açıklayabilirler. Hükümetin veya komisyonun katılmadığı
önerge, sahibi tarafından beş dakikayı geçmemek üzere açıklanabilir."
İşlem devam ediyor; önerge sahibinin hakkı, komisyonun görüşünün
belirlenmesinden sonra sıraya geliyor. Nedir? Beş dakikayı geçmemek
üzere konuşma yapabilir veya gerekçenin okunmasını istediği takdirde
önerge hakkında söz verilmez.
BAŞKAN – Ama, işte, başta önergenin gerekçesini okuyoruz efendim.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Efendim...
BAŞKAN – Başta gerekçeyi okuduğumuz zaman, artık, ikinci kez...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Hayır... Hayır... Şimdi, Sayın Başkan, sekizinci
fıkrada neyin okunacağı yazılmış, "yalnız önergeler" diyor ve
"gerekçeleri" demiyor; yalnız önergeler okunur.
BAŞKAN – Efendim, bakın...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Fıkra açık...
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, son olarak size de söz vereyim de...
Buyurun.
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, Başkanlığımız
gerekçesiz bir önergeyi kabul edebilir mi?
BAŞKAN – Etmez...
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Edemez...
BAŞKAN – Okumak da zorundayız...
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Dolayısıyla, gerekçe, önergenin
ayrılmaz bir parçasıdır; önergenin mütemmim cüzüdür. "Önergeler
veriliş sırasına göre okunur" denildiğine göre, o önergeyi eksik
okuyamazsınız, önergeyi tam okuyacaksınız.
BAŞKAN – Son cümle var Sayın Keçeciler. Bakın, beni de tereddüte
düşüren o.
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Ama, sırayla!.. Zaten 87 nci
maddede söylenilmiş.
BAŞKAN – Gerekçeyi başta okuduğumuza göre "Önerge sahibine,
gerekçesinin okunmasını istediği önerge hakkında söz verilmez"
cümlesinin anlamı ne?!.
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Okuyacaksınız zaten...
BAŞKAN – Tamam efendim, mesele bitmiştir.
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Komisyona sorulacak.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu maddede benim uygulamam şöyle:
Önergeler verildiği zaman, başlangıçta, Başkan, zaten önergeyi
gerekçesiyle birlikte, komisyona ve gruplara gönderiyor. Başkan,
önergeyi okutmadan önce önerge sahibine "önergenin gerekçesinin
okunmasını istiyor musun" diye soracak. Önerge sahibi, "önergenin
gerekçesini okuyun" derse, bu halde kendisinin söz hakkı doğmaz.
Mesele budur. Eğer bu şekilde, gerekçenin okunmasını isterse söz hakkı
doğmaz; eğer okunmasını istemezse, o zaman komisyon ve hükümetin
önergeye katılıp katılmama durumuna göre olay işleme konulur.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim rica ediyorum...
Bu hususu, benim düşüncemi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Olmaz, anlaşılmadı...
BAŞKAN – Rica ediyorum, arkadaşlarımız anladılar.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Biz anlamadık...
BAŞKAN – Önerge verildiği zaman gruplara, komisyonlara ve hükümete
gönderilir...
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Milletvekili ne yapacak Sayın Başkan?
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika, rica ediyorum.
Eğer önerge sahibi "gerekçemi okuyun" derse, bu halde önerge sahibinin
söz hakkı olmaz. Eğer "okumayın" derse, o zaman, o işleme göre, yani
hükümetin veya komisyonun katılmama durumuna göre o olay belirlenir.
Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Gerekçesiz önerge olur mu Sayın
Başkan?!.
BAŞKAN – Efendim, reddedilirse, gerekçe baştan okunur...
ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Sayın Başkan, baştan reddediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın arkadaşım, rica ediyorum, bir dakika...
Eğer reddedilirse, yani benim düşüncem reddedilirse, uygulama şu
şekilde olur.
BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan,
takdir sizin; zatı âlinize bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, kesin şeye vardım...
BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Bir; zatı
âlinizin uygulama şekli var, yani ona usul tartışması açtınız, bir de
önceki uygulama var; ikisini oylayın efendim.
BAŞKAN – Evet.
Peki efendim, benim düşündüğüm şekilde, önerge burada Başkan
tarafından okunmadan, hatta önerge sahibi önergesini verirken de, benim
önergemin gerekçesi okunmasın şeklinde bir not da düşebilir. (ANAP
sıralarından gürültüler)
Neyse efendim, rica ederim.
Ondan sonra, eğer önergesinin gerekçesinin okunmasını istemiyorsa, söz
hakkı doğar, önergesinin gerekçesinin okunmasını istiyorsa, söz hakkı
doğmaz.
Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...(ANAP sıralarından
gürültüler)
Yani ben anlamıyorum; sabahtan beri, benim eksiğim nedir,
anlamıyorum. (ANAP sıralarından "oyla" sesleri)
Efendim oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...
HİLMİ DEVELİ (Denizli) – Aldın mı?
BAŞKAN – Yani o söz size yakıştı mı?... (ANAP ve DSP sıralarından
gülüşmeler)
Evet, bu uygulama kabul edilmemiştir; yani, önerge burada gerekçesiyle
birlikte okunacak bu duruma göre; arkasından, işleme konulduğu zaman,
ikinci şeyde gerekçesi okunacak mı okunmayacak mı diye sorulacak...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkanım gerekçesi ...
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, işleme koyduğunuz
zaman...(DYP sıralarından gürültüler)
Müsaade eder misiniz?..
BAŞKAN – Efendim, artık oyladık. (ANAP ve DYP sıralarından
karşılıklı konuşmalar)
Sizin şu anda kabul ettiğiniz şeye göre, son cümle; "önerge sahibine,
gerekçesinin okunmasını istediği önerge hakkında söz verilmez"
cümlesinin bir anlamı kalmadığı için, bunu uygulamaya sokmuyoruz;
peki.
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Müsaade eder misiniz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Emiroğlu.
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Bu hususu çıkarırken, Anayasa
Komisyonu Başkanı bendenizdim; bu konu üzerindeki müzakereleri,
müsaadenizle ...
BAŞKAN – Oyladık ama.
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Oyladınız da, ikinci kere oylarken
neyi oylayacaksınız, onu söyleyeyim: Bakınız şimdi, önergeler
okunduğu zaman zaten gerekçeleriyle beraber okunuyor; değil mi
efendim?
BAŞKAN – İşte okunmuyor, bu hükme göre okunmayacak.
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Hayır, hüküm var efendim; hükme
göre, gerekçeleriyle beraber sıraya koyuyorsunuz; ondan sonra...
BAŞKAN – Efendim, birinci defa okunmuş gerekçeyi, ikinci defa
okunup okunmasın diye niye soralım? Zaten bundan önceki
uygulamalarımızda, birinci okumada gerekçeyi okuyorduk, ikinci
okumada gerekçeyi okumuyorduk.
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Yine okumayacaksınız.
BAŞKAN – Niye bu fıkra ilave edildi?
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Efendim, yine okumayacaksınız.
Bakınız, sürat için, ikinci kere gerekçeyi okumaya gerek yok.
BAŞKAN – Tamam Sayın Emiroğlu...
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Efendim, işleme koyduğunuz
zaman, eğer, komisyon kabul etmiyorsa, önergeyi veren kişinin konuşma
hakkı doğar.
BAŞKAN – Önergeleri işleme koyuyorum efendim.
METİN EMİROĞLU (Malatya) – Gerekçeyi okumanıza gerek yok onu
söylüyorum. Sürat kazanmak için biz bunu bu şekilde tanzim ettik
efendim; onu arz ediyorum.
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490)
(S.Sayısı : 69) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Sıra sayısı 69 olan 1/490 No'lu Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının, 1 inci maddesiyle, Yasanın 11 inci maddesine eklenen
fıkranın "Her halukârda bu mal veya hizmetin piyasa değeri, tüketicinin
ilgili kampanya süresince..." diye başlayan ikinci cümlesi ile "kampanya
süresince, süreli yayının satış fiyatı..." diye başlayan son fıkranın
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ediyoruz.
Saygılarımızla.
Atilâ Sav
Hatay
ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M.HALUK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Sav, gerekçenizi mi okuyalım, yoksa söz mü
istiyorsunuz?
ATİLÂ SAV (Hatay) – Gerekçeyi okuyalım efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
"Gerekçe :
Kanun tasarısı, basın sektöründe rekabetin haksız bir hal almasını
önlemek ve yasadışı bir yarışmayı düzenlemek amacını gütmektedir.
Bu düzenlemenin basın özgürlüğünü kısmaması ve yasaklarla kuşatarak
sınırlaması gerekir. Aksi düşünce Anayasaya aykırı olur.
Promosyonun, haksız rekabete dönüşmesini sınırlamak için gazetelerin
yapacağı promosyon konusunun, kitap, dergi veya başkaca yayıncılık
amaçlarına uygun mallar veya eşyayı, kapsaması yeterli bir
düzenlemedir. Bunun dışında konan başkaca sınırlamalar veya ölçütler
koymanın, tanınan serbestliği ortadan kaldırıcı nitelikte olduğu
gözükmektedir.
Konu, basın özgürlüğünün yanı sıra girişim serbestliğini de koruma
amacını kapsamaktadır. Promosyon dağıtımı yapan basın kuruluşu,
böyle bir dağıtımı tasarlarken, gerekli ticaret verimi..."
ATİLÂ SAV (Hatay) – Ben okuyayım Sayın Başkan, el yazısını
okuyamıyor.
BAŞKAN – Efendim, siz, Divan Kâtibi değilsiniz ki okuyasınız. Siz
okuyacağınıza, okunaklı önerge verin lütfen.
KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan, önergelerin okunaklı
olması lazım.
BAŞKAN – Tabiî... Rica ediyorum, önerge sahipleri okunaklı bir şekilde
önerge göndersinler; Divan üyesi arkadaşımız zorluk çekiyor.
Okumaya devam edin.
"...Basın özgürlüğünü dolaşık formüllerle ortadan kaldıran ve satışı
artırıcı promosyon olanaklarını tümüyle ortadan kaldıran bu fıkra,
hükümlerinin kaldırılması gerekmektedir."
BAŞKAN – Kaldırılmasını mı, korunmasını mı?..
Önergeye Hükümet ve Komisyon katılmıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge reddedilmiştir.
Arkadaşlar, rica ediyorum; önergelerinizi okunacak şekilde yazın ve
öyle gönderin.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Kanun tasarılarını zamanında verin de
üzerinde çalışalım, önerge hazırlayalım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi, ikinci fıkrasında yer
alan "kampanya süresince süreli yayının satış fiyatı, ikinci ürün olarak
verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı
nedeniyle, artırılamaz" ifadesi metinden çıkarılmalıdır.
Mehmet Tahir Köse (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M.HALÛK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmıyor.
Önerge sahibi gerekçesinin okunmasını istiyor mu?
MEHMET TAHİR KÖSE (İstanbul) – Okunsun efendim.
BAŞKAN – Peki, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Gazeteler, hiçbir zaman, promosyonla verdikleri ürünlerin maliyetinin
artmasını gerekçe göstererek fiyat artırmazlar. Burada, sanki tüketici
korunuyormuş izlenimi verilmektedir, gerçek böyle değildir. Gazeteler,
başka gerekçeler göstererek fiyat artırabilirler.
BAŞKAN – Efendim, Komisyon ve Hükümet önergeye katılmadılar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir. (DSP sıralarından "saymadınız Sayın
Başkan" sesleri)
Sayın arkadaşlarım, bakın, benden başka iki Divan Üyesi arkadaşımız
var. Biz orayı da görüyoruz burayı da görüyoruz... Rica ediyorum... Niye
bu kadar güvensizlik içindesiniz?!. (DSP sıralarından gürültüler) Bariz
bir farklılık var arkadaşlar.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11 inci maddesine eklenen
fıkralardan sonra, aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Tan
İstanbul
ve arkadaşları.
Süreli yayın kuruluşlarının yukarıdaki esaslar dahilinde yapacakları
kampanyalarda, kampanya konusu mal ya da hizmet karşılığında
teminat gösterilmesi zorunludur.
Bu teminat miktarı, kampanya başlangıcında Bakanlıkça belirlenecek
usuller dairesinde saptanır; ancak, bu teminat tutarı, ilgili süreli yayın
kuruluşunun kampanyaya başlamadan önceki son bir haftalık resmî tiraj
ortalaması ile kampanyaya başladıktan sonraki haftanın tiraj ortalaması
arasındaki farkın, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin çarpımı
sonucu bulunacak miktarı aşamaz.
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M.HALÛK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Tan, gerekçe mi okunsun, açıklayacak mısınız?
AHMET TAN (İstanbul) – Açıklayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Demokratik Sol Parti olarak biz, kuponzede yaratılmasına da karşıyız,
basın özgürlüğünün zedelenmesine de karşıyız.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Ne alakası var?
AHMET TAN (Devamla) – Çok alakası var; biraz dinlerseniz alakayı
kuracaksınız.
Bu yüzden, sayın Refah sözcüsünün burada gerekçeyi açıklarken mehaz
gösterdiği, kaynak gösterdiği Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin
görüşlerinden bir bölüm daha okuyacağım; çünkü, kendisi, bu görüşleri
eksik ifade etmişti.
Niçin Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin görüşlerini açıklıyorum? Şu
basit nedenle: Burada, bu kanunun hazırlanması sırasında hiçbir
tarafın, ilgili tarafların; ne kuponzede olan yurttaşların ne de basın
kuruluşlarının görüşleri alınmadı. Halbuki, yine, bundan bir hafta, on
gün evvel gördük ki, bir yabancı ülke sefiri, bir yabancı ülkenin
temsilcileri gelip, burada dinlenildi. Bu bakımdan, tutanaklara geçmesini
sağlamak üzere, Gazeteciler Cemiyetinin söz konusu gerekçesini
okuyacağım. Bu, bizim verdiğimiz değişiklik önergesinin de gerekçesi
olacaktır. Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin belgesi bu. Biraz evvel Refah
sözcüsünün, bu kürsüden ifade ettiği belgenin açıklamadığı yönleri:
"Promosyon; yani, tanıtım makul ölçülerde olmalıdır" diyor Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti. Daha sonra devam ediyor: "Kuralların, basını
siyasal iktidara bağımlı hale getirecek biçimde uygulanmasına imkân ve
ihtimal bırakmamalıdır; yani, son çıkarılan tebliğde öngörülen -ki, bu
tebliğ daha sonra, işte, buraya kanun tasarısı olarak getirildi-
Bakanlığın izni ileride bu bağımlılığa yol açacak niteliktedir; mutlaka
kaldırılmalıdır. Getirilen kurallar objektif biçimde, bir başka deyişle
otomatikman işlemelidir. İhlalinde -yani, bu maddelerin ihlalinde-
devreye siyasal iktidar değil, yargı girmelidir. Halbuki burada devrede
olan Sayın Bakanın kendisidir. Sayın Bakan, doğrudan doğruya ceza
verebilmektedir; bu ceza milyarları aşmaktadır."
Daha sonra, daha önemli bir madde. Yine, ben, bu değişiklik önergesinin
gerekçesi olarak bunu ifade etmek istiyorum: "Gazeteler arasında haksız
rekabete yol açacak uygulamalara olanak tanınmamalıdır. Büyük
grupların karşılayabileceği; ama, yeni ya da maddî gücü sınırlı
gazetelerin karşılayamayacağı malî yükümlülüklerden kaçınılmalıdır
ki" biz, değiştirilmesini istediğimiz bu maddede böyle bir fırsat eşitliği
yaratmaya çalıştık.
Evet, burada, belki bir başka teklif daha vermek gerekirdi; ama, bu teklif,
kavgaya, polemiğe yol açar diye vermiyoruz. Arkadaşlarımız, tencere,
tava dağıtılmasına karşı; biz de karşıyız; ama, seçim zamanlarında,
halkımıza eşarp dağıtma, tespih dağıtma, kahve dağıtma ve benim
seçim bölgem olan Sultanbeyli'de olduğu gibi kömür dağıtma biçimine
de karşı olunması lazım...
EVREN BULUT (Edirne) – Ne ilgisi var!..
AHMET TAN (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
EVREN BULUT (Edirne) – Maaşlı... Maaşlı...
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.
Sayın milletvekilleri, önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi ile 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11 inci maddesine eklenen
ilk fıkranın aşağıdaki biçimde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Tan
İstanbul
ve arkadaşları.
Süreli yayın kuruluşlarınca düzenlenen ve her ne amaç ve şekilde olursa
olsun, bilet, kupon, iştirak numarası, oyun, çekiliş ve benzeri yollarla
süreli yayın dışında ikinci bir ürün verilmesinin taahhüt edildiği
kampanyalarda kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü veya
görüntülü manyetik bant veya optik disk gibi süreli yayıncılık
amaçlarına aykırı olmayan kültürel ürünler dışında hiçbir mal ya da
hizmetin taahhüdü ve dağıtımı yapılamaz. Kampanya konusu mal veya
hizmetin bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması, bu
mal veya hizmetin ikinci ürün sayılmasına engel değildir.
BAŞKAN – Önergeye komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Tan, gerekçe mi okunsun, yoksa açıklama mı
yapacaksınız?
AHMET TAN (İstanbul) – Açıklama yapacağım efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır Sayın Tan.
AHMET TAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeni ihdas edilen kural uyarınca,
gerekçeyi bendeniz okuyacağım:
"Promosyon konusu mal ve hizmetin piyasa değerinin, tüketicinin
kampanya süresince ödediği toplam bedelin yüzde 20'si, kampanya
süresinin 60 günle sınırlanması, çoğu zaman, tüketicinin eline fazla
değeri olmayan mal veya hizmetlerin geçmesine olanak tanıyacaktır.
O nedenle, 4077 sayılı Yasanın 11 inci maddesine eklenen ilk fıkranın,
bir sınırlamaya ilişkin ikinci cümlesinin çıkarılması uygun olacaktır.
Kaldı ki, 60 günlük süre, ansiklopedi, dergi ve kitap dizisi gibi eserlerin
verilmesine elverişli değildir.
Değişiklik önergemiz bu düşünceyle verilmiştir."
Evet, yeniden, bu gerekçenin arkasındaki felsefeye karşı olduğumuza
ilişkin bazı görüşlerimizi ifade etme olanağını değerlendireceğim.
Komisyonun Sayın Başkanı, burada görüşlerini açıklarken "basını,
şanlı ve şerefli yerine oturtacağız" dedi. Oysaki, şanlı ve şerefli yerine
oturtma hadisesi, basına kısıtlamalar getirmek değildir. Çağımızın
demokrasisinde, kuralların mümkün olduğu kadar azaltılması
uygulaması vardır. Yeni kurallar koyarak, bahanelerle, örtülü
uygulamalarla, basına ve basına olduğu gibi basına paralel ifade
özgürlüğüne, anlatım özgürlüğüne ve bilgi alma özgürlüğüne ket vurmak
değildir.
Bir başka konu, tas, tencere dağıtımı; demin de söylediğim gibi, tas,
tencere dağıtımına, evet biz de çok karşıyız; ancak, görüyoruz ki, bu
tas, tencere dağıtımına iktidar partileri son derece karşılar, bizden daha
çok karşılar. Acaba, bu karşı olma hadisesi, bu boş tencerelerin içinin
doldurulması yönünde vatandaştan gelecek talepler dolayısıyla mı?
(DSP sıralarından alkışlar; RP sıralarından gürültüler)
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bunlar tencereyi boşalttılar.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Tencere istiyorsunuz galiba.
AHMET TAN (Devamla) – Valla, ben tencereyi istemiyorum.
Tencereden korkmamak lazım, bu korkuyu da bu şekilde ifade etmemek
lazım. (RP ve DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, müdahele etmeyin lütfen.
AHMET TAN (Devamla) – Tencere, belki yanlış çağrışımlar yapıyor;
çünkü, tencere yuvarlanmış ve kapağını bulmuş; kapak sizsiniz, tencere
de bu! (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar; RP ve DYP
sıralarından gürültüler)
Söz tencere ve tavadan açılmışken, yeniden, Sayın Başbakanın ifade
ettiği "biz, garson Hükümet olacağız" benzetmesine geliyorum. Garson
Hükümet olmaya çok yanlış biçimde başladınız. Sayın garson
yurttaşlarımızdan özür dileyerek ifade etmek gerekir ki, garsonluk,
bahşiş almayı gerektiriyor. Sizler, yanlış yaptınız, bahşiş vermeye
başladınız ve bahşişi de, Amerika'ya, Çekiç Güç'ü vererek başlattınız.
(DSP sıralarından alkışlar)
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Önergeyle ne alakası var Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın Tan, lütfen, önergenize bağlı olarak konuşur
musunuz efendim.
AHMET TAN (Devamla) – Efendim, laf atılmasını önlerseniz, konuya
bağlı olarak...
BAŞKAN – Evet, rica ediyorum...
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Önergeyle ilgili konuşsun. (RP ve DYP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, konuşmayın...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önerge... Önerge...
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Önergeye bağlı olarak konuşsun.
BAŞKAN – Efendim, siz karışmazsanız, önergeye bağlı olarak
konuşur.
AHMET TAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Refah, İktidar koltuğuna
alışamadı.
AHMET TAN (Devamla) – Evet, daha önce, Demokratik Sol Partinin
görüşlerini açıklamak üzere ilk defa kürsüye geldiğimde de ifade ettiğim
gibi, burada, bir siyasî organ olan Bakanlığa, müthiş bir imkân
verilmektedir, bir manivela verilmektedir. Bu manivela da, basın
özgürlüğünü durdurma biçiminde kullanılacaktır ve bunun ilk izlerini,
yine Sayın Başbakanın kendi ifadesinden, 7 Temmuz tarihinde yaptığı
konuşmadan aldığım bölümle ifade ettim. Sayın Başbakan "180 derece
dönecekler ve bizi methetmeye başlayacaklar" diyor. Sayın Başbakan ve
Hükümet, bunun gerçekleşmediğini gördü.
Bunu gerçekleştirmek için; evet, bunu gerçekleştirmek için, sözde,
kuponzedelerin haklarını savunuyor gibi görünerek bunu sağlamaya
çalışıyor. Nasıl sağlamaya çalışıyor? Burada, demin de ifade ettiğim
gibi, Hükümetin gizli protokolü olan, gizli maddesi olan yolsuzlukların
önlenmesi... Evet, yolsuzlukların önlenmesi derken, tabiî ki, basını, bir
bakanın ağzına bakar hale getirmesi ve milyarlara varan ceza tebligatını
yapmayı bakana bırakması... Ondan sonra, o korkuyla -yine demin
söylediğim gibi- Sayın Başbakan "vergilerini isteyeceğiz, ödeteceğiz;
ödemek istemeyince, bizim yanımıza gelecekler" diyor ve böylece, vergi
almayarak, almayı erteleyerek, bir rüşvet teklif ediyor. Bunun açıkça
izahı bu.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Çarşaf vermeyince niye gitsinler!
AHMET TAN (Devamla) – Çarşaf vermeyince... Çarşaftan korkmamak
lazım. Çarşaf da -belki sizi yanlış çağrışımlara itebilir- İktidarınızın,
daha ilk günlerinde çarşafa dolaşacağınızı ortaya koyduğu için değer
ifade etmektedir. (DSP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tan, tamam efendim, teşekkür ederim.
AHMET TAN (Devamla) – Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Çarşafa dolaştılar...
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 11 inci maddesine eklenen
fıkradan sonra aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu
Kastamonu
ve arkadaşları
Süreli yayın kuruluşlarının, yukarıdaki esaslar dahilinde yapacakları
kampanyalarda, kampanya konusu mal ya da hizmet karşılığında
teminat gösterilmesi zorunludur. Bu teminat miktarı, kampanya
başlangıcında, Bakanlıkça belirlenecek usuller dairesinde saptanır;
ancak, bu teminat tutarı, ilgili süreli yayın kuruluşunun kampanyaya
başlamadan önceki son bir haftalık resmî tiraj ortalaması ile
kampanyaya başladıktan sonraki haftanın tiraj ortalaması arasındaki
farkın, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin çarpımı sonucu
bulunacak miktarı aşamaz.
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?..
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M.HALÛK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E.YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.
Sayın önerge sahibi...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN – Peki efendim.
Gerekçe:
Madde, tüketicilerin, basın yayın araçlarının sağlamış olduğu
imkânlardan azamî faydayı temin suretiyle, haber alma özgürlüklerini
kullanma ilkesini korumayı hedefleyen bir anlayışı temsil etmektedir.
Önceki tasarının getirdiği, kültürel olan-olmayan ürün ayırımının,
yapay ve göreceli bir ayırım olduğu gerçeğinden yola çıkarak, böyle bir
ayırımı kaldırmakta ve ürünlerin tümünü, doğrudan tüketicilerin
istifadesine, basın yayın özgürlükleri çerçevesinde ve yetkili idare
makamlarının denetim ve gözetiminde ulaştırılmasını
hedeflemektedir. Bu çerçevede, taahhüt edilen ürünlerin, belli esaslar
dahilinde teminata bağlanması esasını getirmekte; bunu da süreli yayın
kuruluşlarının bu kampanyalar nedeniyle temin edecekleri faydalar
esasına bağlamaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, 4 önergeyi
geçti.
BAŞKAN – Efendim, bize, burada akıl vermeyin; rica ediyorum...
REFİK ARAS (İstanbul) – Bravo Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin
ikinci fıkrasındaki "yüzde 20" rakamının "yüzde 50" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Abdulkadir Öncel
Şanlıurfa
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Gerekçesi açıklansın.
BAŞKAN – Efendim, zaten, Hükümet ve Komisyon katılmış...
...Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Maddenin oylamasından önce, DSP'li arkadaşlarımızın bir yoklama
isteği var. Yalnız, şu anda, Divan Üyesi arkadaşım saydı, salonda 257
milletvekili arkadaşımız var.
ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Olur mu öyle şey?.. Yoklama yapmanız
gerekir.
BAŞKAN – Sayın arkadaşlarım, bakın, burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi. Tabiî, üyelerin önerge verme hakkı var da, bu önergeyi işleme
koyarken, Divanın da bir takdir hakkı olması lazım.
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Takdir yetkiniz var mı?
BAŞKAN – Dikkat ederseniz, İçtüzükte "yoklama isteyebilirler"
deniliyor. Yoklama isterken, eğer, salonda kahir bir çoğunluk varsa, bunu
işleme koymamak lazım. İşte görüyoruz, arkadaşımız, muhalefet
partisine mensup milletvekili; sordum kendisine, salonda 257 milletvekili
var.
Çoğunluğumuz vardır. Onun için, bunu işleme koymuyorum.
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Lütfen, görevinizi
yapın.
BAŞKAN – Maddeyi, önergeyle değiştirilen şekliyle... (DSP ve CHP
sıralarından gürültüler)
ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Olur mu bu?!
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
Maddeyi, değiştirilen şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde, kabul edilen değişiklik önergesiyle birlikte
kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi okutuyorum efendim.
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Olur mu öyle şey? Öyle
bir yetkiniz var mı?
BAŞKAN – Sayın Özkan, bakın, arkadaşıma saydırdım. Ben, Başkan
olarak, salonda çok büyük bir çoğunluk görüyorum. Yani, fuzuli işlerle
bizi işgal etmenin bir anlamı yok ki. Rica ediyorum sizden... (DSP
sıralarından "olmaz, böyle yapamazsınız" sesleri)
Efendim, geçmişte de böyle uygulamalarımız oldu.
ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sav.
ÖNDER SAV (Ankara) – Bu tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, tutumumda bir hata yok.
ÖNDER SAV (Ankara) – Usul bakımından...
BAŞKAN – Efendim, ben, bu tutumumu sadece bugün sergilemiyorum.
ÖNDER SAV (Ankara) – Bu tutumunuz, gelecek için de çok yanlış bir
uygulama olacaktır.
BAŞKAN – Sayın Sav, biz, Başkan olarak, daha önce de, zaman zaman
Genel Kurula baktık, çoğunluk varsa yoklama yaptırmadık.
ÖNDER SAV (Ankara) – Efendim, onun takdiri size ait değil.
BAŞKAN – Efendim, Başkanın bir takdir yetkisi olacak. Başkanın
takdir yetkisi olmayan bir kurumda bir çalışma usulü olur mu?..
ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, İçtüzük "önerge sahipleri
isteyebilir" diyor, istemiş; Meclis Başkanının o konuda takdir hakkı var
mı?
BAŞKAN – Var efendim.
ÖNDER SAV (Ankara) – Nerede var?
BAŞKAN – Efendim, bakın, İçtüzükte "yoklama isteyebilirler"
deniliyor; ama, "Başkan Genel Kurulu açtıktan sonra tereddüde düşerse
yoklama yapar" da deniliyor. "Yoklama isteyebilirler" denildiğine göre,
eğer, Başkan, salonda kahir çoğunluğun olduğunu görürse, yoklama
istemini yerine koymayabilir. Buna ilişkin, geçmişte de
uygulamalarımız vardır.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Rica ediyorum Sayın Hocam.
ÖNDER SAV (Ankara) – Yani, üyeler, laf olsun diye mi yoklama
istiyor?
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, tutumum hakkında müzakere açmıyorum; çünkü,
ben, geçmişte de böyle yaptım; yani, yoklama istemini işleme
koymadığım anlar oldu; tutanaklarda vardır. Neden koymadım?
Salonda çoğunluk görülüyorsa koymadım.
ÖNDER SAV (Ankara) – Nereden bildin?
BAŞKAN – Efendim, Divan Kâtibi arkadaşımız saydı. (CHP
sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, rica ediyorum...
Salonda bu kadar çoğunluk varken siz de herhalde istemezsiniz. Ben,
arkadaşlarıma da hatırlattım. Rica ediyorum...
Sayın Hocam, salonda çoğunluğun olmadığı konusunda en ufak bir
tereddüdüm olsa, yoklama isteğinizi yerine getirecektim. Rica
ediyorum...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, bir cümle
söylememe müsaade eder misiniz?
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Bu tutumunuz, şu anda doğru
olabilir; fakat, başka durumlar için bir vesile yaratmış olursunuz.
BAŞKAN – Hayır... Hayır efendim. Bu, takdir hakkıdır; takdir hakkı,
zaman ve zemine göre kullanılır.
MÜMTAZ SOYSAL (Ankara) – Bu çeşit önerge vermek isteyenler 5
dakika önce bu salonu boşaltabilirler.
BAŞKAN – Sayın Hocam, salona baktım, 250'nin üzerinde milletvekili
var. Rica ediyorum...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, takdir, önergeyi verenlerindir.
BAŞKAN – Hayır... Hayır... Takdir, Başkanındır efendim; yoklama
için karar verme Başkana aittir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. – 4077 Sayılı Kanunun 25 inci maddesine dördüncü
fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra, beşinci fıkra olarak
eklenmiştir.
11 inci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına aykırı hareket edenler
hakkında 500 milyon lira para cezası uygulanır. Aykırılık ülke
düzeyinde yayım yapan süreli yayın ile gerçekleşmişse cezanın 20 katı
uygulanır. Bakanlık, ayrıca süreli yayın kuruluşundan kampanyanın ve
kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilanın durdurulmasını ister. Bu
isteğe rağmen aykırılığın devamı halinde, reklam ve ilanın durdurma
zorunluluğunun doğduğu tarihten itibaren her sayı için 1 000 000 000
lira para cezası uygulanır ve Bakanlık kampanyanın ve kampanyaya
ilişkin her türlü reklam ve ilanın durdurulması talebi ile tüketici
mahkemesine başvurur.
BAŞKAN – Madde üzerinde, CHP Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Yılmaz Ateş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – ANAP Grubu adına da ben söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki efendim.
Sayın Ateş, süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Önce, yangından mal kaçırma mantığına, Başkanın da katılmış
olmasından büyük bir üzüntü duyduğumuzu belirtmek istiyorum.
Komisyonda görüşülmüyor, basın kuruluşlarının görüşü alınmıyor;
ama, burada, Mecliste, alelacele, yangından mal kaçırır gibi, bu yasa
tasarısını görüşmenin mantığını anlamakta güçlük çekiyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla getirilen değişiklik,
günümüzün hukuk kurallarına da son derece aykırı bir değişikliktir.
Tasarıda deniliyor ki "...reklam ve ilanın durdurma zorunluluğunun
doğduğu tarihten itibaren her sayı için 1 000 000 000 lira para cezası
uygulanır ve Bakanlık kampanyanın ve kampanyaya ilişkin her türlü
reklam ve ilanın durdurulması talebi ile tüketici mahkemesine
başvurur." Şimdi, bunu, bu mantığı anlamak mümkün değil; yasanın
kendisi, yasa mantığıyla çelişiyor. Burada, reklamı hazırlayan reklam
ajansının sorumluluğunun ne olduğu belirtilmiyor; reklamı yayınlayan
televizyon kuruluşunun bir sorumluluğu, bir yükümlülüğü belirtilmiyor.
Böylesine yuvarlak, böylesine siyasal iktidara bağımlı hale getiren bir
taslak...
Bu mantık, az önce belirttiğimiz gibi, basına düşman olma mantığının
karşımıza geliş şeklidir. Bu mantık, "Türkiye Büyük Millet Meclisi,
gerektiği gibi çalışmıyor, o halde kapatalım, ne gerek var" deme
mantığının, basına yansıma şeklidir. "Efendim, gazeteler, promosyonu
iyi idare etmiyor, bizim arzu ettiğimiz şekilde olmuyor; o halde,
yasaklayalım" mantığının, günümüzde kabul edilir bir tarafı yok.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bunu belirttikten sonra, işte, az
önce, Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hasan Hüseyin
Ceylan'ın, Refah Partisinin, halkın iradesini saptırma cesaretini,
cüretkârlığını bir kez de Meclis kürsüsünde dile getirmesinin çok açık
belgesi... Bakın, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan'ın -tutanaklardan aldım-
konuşmasını aynen okuyorum: "Bakın, burada, Gazeteciler Cemiyetinin
Başkanı Sayın Nail Güreli'nin, gazeteci milletvekillerine göndermiş
olduğu bilgiler vardır. O bilgilerde, bugün, Sanayi Bakanlığımızın ve
promosyon olayını değerlendiren değerli komisyon üyelerimizin
yazdıklarının hepsini onaylayarak, bir de Bakanımıza bir uyarıda
bulunarak 'sakın ha, rica ediyoruz, bu altmış günü uzatmayın;
uzattığınız zaman, tröstleşmiş olan bu büyük gazeteler, bu milleti en
çok zarara uğratacak kuruluşlar olacaktır' demiştir."
Sayın milletvekilleri, elimdeki şu metin de, Sayın Nail Güreli'nin,
adıma faksladığı metin. Eğer, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan'a
gönderdiği faks ayrı, bana gönderdiği faks ayrıysa bir şey diyemiyorum;
ama, bakın, bana gelen faksta, Sayın Nail Güreli'nin sözleri aynen şu:
"Görüşümüzü özetle yineleyecek olursak; biz, promosyonu, şu üç ölçü
içinde kabul edilebilir buluyoruz:
a) Promosyon, amaç olarak değil, araç olarak kullanılmalıdır. Yeni bir
tanıtım aracı olmalı, bir satış amacı haline gelmemelidir.
b) Makul ölçülerde olmalıdır.
c) Basının niteliğine, saygınlığına yakışır biçimde olmalıdır.
Bu son dönemde, bu üç ölçü de aşırı biçimde ihlal edildiğinden, bir
kurallar sistemi getirilmesi ihtiyacı artmıştır. Bu kuralları, gazetelerin
ve basının kendi aralarında belirleyerek uygulaması görüşünü öteden
beri savunan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, getirilecek kurallar
sisteminde, şu noktalara özen gösterilmesinden yanadır:
a) Kuralların, basını, siyasal iktidara bağımlı hale getirecek biçimde
uygulanmasına imkân ve ihtimal bırakmamalıdır. Yani, son çıkarılan
tebliğde öngörülen, Sanayi Bakanlığının izni ve ürünlerin teslim
süresinin uzatılması için, yine, Sanayi Bakanlığının izni, ileride, bu
bağımlılığa yol açabilecek niteliktedir; mutlaka kaldırılmalıdır.
Getirilen kurallar, objektif biçimde, bir başka deyişle, otomatikman
işlemelidir. İhlalinde, devreye, siyasal iktidar değil, yargı girmelidir.
b) Gazeteler arasında haksız rekabete yol açacak uygulamalara olanak
tanınmamalıdır. Büyük grupların karşılayabileceği; ama, yeni, ya da
maddî gücü sınırlı gazetelerin karşılayamayacağı malî
yükümlülüklerden kaçınılmalıdır. Gazeteci kökenli milletvekili olarak,
zaten konuyu bildiğinizi dikkate alarak görüşlerimizi kısaca sunduk.
Gerekli ilgiyi göstereceğinize inanarak teşekkürlerimizi sunuyorum.
Saygılarımla.
Nail Güreli
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
İmza"
Sayın Ceylan, şimdi burada size soruyorum: Hani nerede "bakana diyor
ki, 'aman, getirdiğiniz doğrudur; bunları değiştirmeyin, daha da artırın'"
cümlesi? Bakın, bu kadar açık ve belgeli... Bunu tahrif ederseniz, tahrip
ederseniz, bu halkın size güveni olur mu, bu Meclisin size güveni olur
mu? (RP sıralarından gürültüler) Bir başkasının imzalı olarak çektiği
bir görüşe de mi hiç saygınız yok? Ne hakla, ne cesaretle Sayın
Güreli'nin görüşlerini burada saptırarak tutanaklara geçiriyorsunuz?
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Hangi belgeyi okuyorsun?
Aynısını okudum.
BAŞKAN – Müdahale etmeyin efendim.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Böyle bir hakkı kendinizde nasıl
görüyorsunuz? "Dün dündür, bugün bugündür" mantığıyla, burada
hemen herkesin elinde olan bir belgeyi, bu kadar tahrip etme cesaretini
nereden buluyorsunuz? Sonra, bu Meclisin size güveni kalır mı? Bu
mantıkla, Meclis size güvenebilir mi? (RP sıralarından "size güvendik
de ne oldu?" sesleri)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tekrar ediyorum; bu yasa tasarısı,
basına konulmak istenen bir ambargo düşüncesinin ürünüdür. Gelin
bundan vazgeçin. Bu sizi, tarihte de, günümüzde de, yarın da, öbür gün
de rahmetle andırmayacak bir düzenlemedir. Eğer, basına
düşmanlığınız yoksa, basının yayınlarından rahatsızlık
duymuyorsanız, basının önüne engeller koymayın. Yüce Atatürk'ün bir
sözü vardır; "Özgürlüklerden doğacak sakıncaları giderebilmenin yolu,
yine o özgürlüklerin önünü açmaktır" diyor. Niye korkuyorsunuz;
bırakın... Basın kuruluşlarının görüşlerini alın, basın kuruluşlarının
görüşlerine yer verin, basın kuruluşlarıyla ve bu Yüce Meclisin bütün
üyeleriyle bu yasayı yapın. Böyle, kaptıkaçtı mantığıyla...
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Tencereyle ne ilgisi var kardeşim?!.
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin, rica ediyorum.
YILMAZ ATEŞ (Devamla)– Yani, dilime gelip gelip gidiyor... Örtülü
Başbakanınız oluyor da, tencereli basın neden olmuyor!.. (DYP
sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Bu, çok büyük bir saygısızlık.
YILMAZ ATEŞ (Devamla)– Saygısızlık, kürsü özgürlüğüne saygı
duymamanızdır...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Konuyla ne alakası var şu
konuştuklarınızın?
BAŞKAN– Rica ediyorum arkadaşlar...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Basının yazdığından rahatsızlık
duymayın. Niye rahatsızlık duyuyorsunuz basından?
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Basından rahatsızlık duyan yok.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Niye rahatsızlık duyuyorsunuz, niye?
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sen, kimin adına konuşuyorsun burada?
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, Sayın Gönül, lütfen efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Burada, patronların adına mı
konuşuyorsunuz...
BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, maddeyle ilgili konuşun.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Patronların temsilcisi olanlar bellidir.
Hallerinden de belli oluyor...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sen kimin adına konuşuyorsun; basının
adına mı konuşuyorsun, yoksa vatandaşın adına mı konuşuyorsun?
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
EVREN BULUT (Edirne) – Tencere satışları devam etsin!..
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Ayıp oluyor, biraz saygılı olmanız
lazım.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Önce siz saygılı olun... Önce siz saygılı
olun...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Saygılı olun... Bu yaptığınız çok ayıp.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Kendi konusunda konuşsa
ya Sayın Başkan.
YILMAZ ATEŞ (Devamla)- Bundan daha büyük konu mu olur.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Konunla ilgili konuş,
konunla...
BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum, müdahale etmeyin.
Konu üzerinde konuşalım arkadaşlar, lütfen.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Bunları söylemeniz çok ayıp,
yakışmıyor...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Bakın, bunları söylemek ayıp değil, ayıp
olan, yapmaktır. Yaparsanız söylerler, yaparsanız yazarlar; ayıp olan,
yapmaktır, günah olan, yapmaktır...
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Ne alakası var?
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Yapmayın bunları, medya da yazmasın.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Ayıp olan senin yaptığın;
konuştuklarının konuyla hiçbir alakası yok.
EVREN BULUT (Edirne) – Tencere satışlarına devam!..
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, size ve Yüce Meclise tekrar
saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Geliyorsunuz buraya, örtülü mörtülü
laflar söylüyorsunuz... Onu, zamanı geldiğinde konuşacağız.
BAŞKAN – ANAP Grubu adına, Sayın Işın Çelebi, buyurun efendim.
ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; benim, bu Parlamentoda öğrendiğim en önemli
kurallardan birincisi, yapılan yasaların kamuoyu vicdanında olumlu ses
getirmesi gereğidir. İkincisi, genel ilkeler içermesi gereği; üçüncüsü,
objektif olması gereği ve dördüncüsü de uygulanabilir olması gereğidir.
Kamuoyu vicdanında aklanmayan, kamuoyu vicdanında destek
görmeyen bir yasanın uygulanamadığını, ben, burada çıkarılan birçok
yasada gördüm. Örneğin, 1992 yılında çıkarılan Erken Emeklilik
Yasasının, vergi affının ne kadar yanlış olduğunu burada anlattık, “bu,
kamuoyu vicdanında derin yaralar açacak ve sonra büyük problemlere
yol açacak” dedik. Nitekim, Sosyal Sigortalar Kurumunun bugün iflas
etmesinde, o zaman, rahmetli Kahveci’yle yaptığımız uyarıların
dikkate alınmamasının da rolü oldu.
Ben, bugün Hükümeti uyarıyorum, burada, Sayın Nail Güreli’nin
konuşmalarını çarpıtarak, bu kürsüde haklı gibi gözükmek veya o
çabayı, böyle konuşmaları çarpıtarak bir noktaya getirmek de, bence,
içine gireceğimiz çıkmazı düzeltemez. Bakın, bu kanun tasarısının 2
nci maddesi, bu zihniyetin çok tipik bir örneği.
Bir kere, bu yasa tasarısı aceleyle hazırlanmış. Gazetelere 10 milyar lira
ceza veriyor ve yasaklar mantığına uygun. Bu kararı Bakanlık veriyor.
Arkadaşlar, bir cezayı bakanlık veremez; verecekse, mahkeme versin,
bağımsız mahkeme versin, yargı versin. Bakana, böyle, keyfî yetki
verilir mi?!. Böyle yasa olur mu?!. Siz, resmen, insanları, Hükümete
tebaa haline, kapıkulu haline getirmeye çalışıyorsunuz. Bu, genellik,
objektiflik ilkesine uygun mu? Bu tutarlı bir davranış mı? Hayır...
Acele etmeyin. Bakın, aceleyle bu yasa tasarısını hazırlamışsınız.
İnsanları hedef almışsınız “Ben, bu insanların burnunu sürteceğim;
bunlara ders vereceğim..." Buna, biz izin vermeyeceğiz bir kere. Türkiye,
özgürce tartışan, düşünce özgürlüğü olan, din, vicdan özgürlüğü olan ve
müteşebbis insanların özgürce davranabileceği, piyasalarında haklı bir
rekabet ortamının olacağı, tüketicinin korunacağı bir ülke olacak;
esnafın hakkının korunacağı, küçük ve orta ölçekli sanayicinin
hakkının korunacağı bir ülke olacak. Buna kimse mâni olamaz.
Bu yasa tasarısı acele hazırlanmış. Gelin, bunu komisyona geri
çekelim, tartışalım. Bu yasa, yasa değil; bu iş, iş değil. Gelin, yol
yakınken bu işten vazgeçin. Benim, Sayın Komisyon Başkanına, Sayın
Bakana ve birleşimi idare eden Sayın Başkanımıza önerim şu: Biz,
burada, geçen dönemde, çok önemli yasa tasarılarını -hatırlıyorum-
komisyona geri çektik; komisyonda yeniden tartıştık ve düzelterek,
yeniden hazırlayarak, doğru dürüst yasa tasarısı haline getirdik. Bunu,
Özelleştirme Kanununda yaptık, Merkez Bankasını Özerkleştirme
Kanununda yaptık, birçok kanunda yaptık. Bakın, çok açıkça
söylüyorum, bütün iyi niyetimle söylüyorum, bu yasa tasarısı yanlıştır.
Şimdi, burada, tencere tava falan misali konuşuluyor. Bakın, bu yasa
tasarısı ne kadar yanlış size anlatayım: 1 inci maddede, -süreli yayını
satın almak için ödediği toplam bedelin yüzde 20'si rakamını yüzde 50
yaptılar; yüzde 150 artırdılar. Niye arttı? Niçin arttı? Efendim, işte,
miktar yetmiyordu... O zaman, tencere tavaya yeter hale geldi yüzde 50.
Bu promosyon yanlış, tamam, kuponzedeler yanlış, tamam; ama,
mantık bu değil. Mantık, resmen, sansür ve ambargo getirme
mantığıdır. Burada, yüzde 20'yi, yüzde 50'ye, keyfî olarak artıran
mantık nedir? Birtakım yanlışları görüp, değiştirdi.
Benim ricam, bunu, Komisyona çekelim, yeniden tartışalım. Yüzde
20'nin, yüzde 50'ye çıkması, bunun ne kadar hatalı olduğunu gösteriyor.
Ceza yetkisinin sadece Bakanlığa verilmesi, sadece Sayın Bakana
verilmesi, bence, çok ciddî problemdir. Bunu, ben, sizden özellikle rica
ediyorum. Bakın, biz, Rekabetin Korunması Kanunu, Tüketici
Haklarının Korunması Kanunu buradan çıkarken çok yardımcı olduk,
çok yapıcı yardımlarımız oldu; ama, bu kanun tasarısı, ülkeye yarar
getirmeyecek, zarar getirecek. Bu, demokrasinin askıya alınmasını,
özgür düşünceye ambargo konulmasına yol açacak ve bu mantık,
insanlara gözdağı verme mantığının başlangıcı, halkın haber alma
özgürlüğünü kısıtlama mantığının başlangıcı olacak.
Bizim, burada, promosyonun kalkmasına, kuponzedeler meselesinin
halledilmesine bir itirazımız yok; ama, bu kanun tasarısının mantığı,
buna uygun değil. Küçük ve orta ölçekli sanayiciyi koruyacaksak,
tüketiciyi koruyacaksak, bu yasa tasarısını, genel ilkeler çerçevesine
oturtmamız lazım. Bu anlamda, bir amaca hizmet etmiyor. Özellikle, bu
2 nci madde, bu anlamda, yetkiler açısından yanlış donatılmıştır. 1
inci maddede yüzde 20'nin yüzde 50'ye çıkarılması "promosyona
karşıyız" mantığını çürütmüştür, yok etmiştir; tencere tava vermeye
müsait hale getirmiştir.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Tencere tava yok bu kanun tasarısında...
IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Yüzde 20'nin yüzde 50'ye çıkarılması, ona
imkân getirmiştir.
Şimdi, şunu anlatmak istiyorum; benim çok halisane, dostça önerim şu:
Bunu komisyona çekelim, komisyonda yeniden tartışalım, meseleyi
değerlendirelim ve bunu, tüketicinin haklarını genel açıdan korur, küçük
ve orta ölçekli sanayicinin menfaatlarını korur hale getirecek şekilde
yeniden ele alalım ve ondan sonra, Meclis Genel Kuruluna getirelim ve
elbirliğiyle meseleyi değerlendirelim.
Hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
Gruplar adına başka söz isteyen?..
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Soysal...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Arkadaşlar, isimleri önceden yazdırın.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Refah Partisi Grubu adına, Hasan
Hüseyin Ceylan konuşacak.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hasan
Denizkurdu konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Soysal, buyurun efendim. (DSP sıralarıdan alkışlar)
Süreniz 10 dakika Sayın Soysal.
DSP GRUBU ADINA MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın üyeler; bir önceki konuşmacı söyledi, bu yasa,
gözdağı verme yasasıdır. Bunun, tüketiciyi korumakla falan ilgisi yok.
Bu, düpedüz, basını yıldırma yasasıdır. En iyi ispatı da, bu maddeyle
ortaya çıkmış oluyor.
Sayın Başkan, ayrıca, bir önergemiz var. Bu maddenin, Anayasaya
aykırılığı söz konusu ve dolayısıyla, gündeme konulmaması gerekirdi.
O konuda verdiğimiz bir önerge var; bu maddenin görüşülmemesini
istiyoruz; ama, şu anda görüşülüyor.
Anayasaya niçin aykırı olduğunu huzurunuzda izah edeyim: Efendim,
idarî makamların ceza vermeleri, anayasa hukukunun ve idare
hukukunun kabul ettiği bir usuldür; ama, o cezanın bir haddi, bir hesabı
olur. Trafik polisi ceza yazar, hatta bazen vergi dairesi ceza yazar; çünkü,
ortada objektif birtakım ölçüler vardır. Trafik polisinin dahi verdiği
cezanın bir haddi, bir ölçüsü vardır. Şurada verilen ceza -rakamları
dikkatle okursanız- korkunç boyutlara varan bir cezadır. 500 milyon lira
para cezası... Bu da, ülke çapında dağıtılmayan gazeteler için. "Ülke
çapında dağıtıldığı zaman, on misli uygulanır" deniliyor. Yani...
(ANAP sıralarından "Yirmi misli" sesleri)
BAŞKAN – 20... 20...
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – 20 mi oldu; iyi vallahi!.. Belki, demin,
yüzde 20'yi yüzde 50 yaptıkları gibi, yüz misli falan diye de gelebilir!..
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Daha iyi olur!..
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Yüz misli falan diye de gelebilir... Ne
oluyor 20 misli?.. Günde 10 milyar lira, önce... Ondan sonra, geçti mi,
onu da değiştirdiler mi bilmiyorum... 1 milyar lira da her gün için... Yani,
bunu da kim veriyor?..
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Bakan veriyor...
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Bir mahkeme böyle bir ceza verse
"şeriatın kestiği parmak acımaz" dersiniz, âmenna; ama, bunu, Sayın
Bakan veriyor. Sayın Bakana saygımız tam olabilir; ama, Sayın Bakana,
yargı organı olarak saygımız yok; çünkü, burada, yargı organı
durumuna geçiyor. Yani, böyle müthiş bir ceza veriyor. Buna karşılık
da, başvurma yollarınız, idarî yargı vesaire olabilir. O karar
gerçekleşinceye kadar, her gün, o milyarları ödemeye devam
edeceksiniz. Sonuçta da, yine, Anayasaya aykırı olan bir yönü, yayının
durdurulması talebiyle, Sayın Bakan, tüketici mahkemesine başvuruyor.
Efendim, daha, Türkiye'de gerçek anlamda tüketici mahkemeleri
kurulmadı.
Yapılan şey şudur: Adalet Bakanlığı ile Sanayi Bakanlığı arasında bir
protokol imzalandı ve Adalet Bakanı her ilde bir mahkemeyi bu konuda
karar vermekle görevlendiriyor. Hangi mahkemeyi?.. Adalet Bakanının
uygun göreceği bir mahkemeyi. Oysa, tabiî hâkim diye hukukta başka bir
ilke vardır. Konular, kanundaki objektif kıstaslara göre belirli
mahkemelere gider, başka mahkemelere gittiği zaman itiraz hakkınız
doğar; çünkü, tabiî hâkim ilkesine aykırıdır.
Şimdi, Sanayi Bakanı cezalandırıyor, Adalet Bakanı da diyor ki,
Ankara'da falanca mahkeme görevlidir; ikisi anlaşarak bir mevkuteyi -bir
gazeteyi- Türkiye'nin her tarafında dağıtılan bir gazeteyi, sonuçta,
günler boyu, on milyarlarca, yüz milyarlarca lira cezaya mahkûm
ediyorlar; ya da, en azından, bu maddeyle böyle bir ceza tehdidi altında
tutuyorlar. Bu, terör estirmek değildir de nedir? Bu, terör estirmektir.
(DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Bu terör, hak, hukuk, adalet ve adil
düzen adına yapılmaktadır. Adil düzenin, teröre dönüşmesinin ilk
belirtisi ortaya çıkmıştır. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Adil düzen faşizmi!..
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Evet, terör başka türlü olmaz. Terör,
böyle başlar; sonuçta, gazeteler, fikirleri ifade edemez hale gelirler; o
zaman, silahlar konuşmaya başlar. Siz, dolaylı bir biçimde, silahların
konuşacağı bir Türkiye yaratıyorsunuz; olmaz!.. (RP sıralarından
gürültüler)
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – O ne biçim bir söz?!
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Olmaz... Biz, bu cumhuriyeti sokakta
bulmadık, size yıktırmayız!.. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Cumhuriyet bir tek sizin tekelinizde
değil.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sözünü geri alsın...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli konuşmacılar,
konunun dışına çıkarak, sataşma boyutuna varan ifadeler kullanıyorlar.
Biz de -özellikle de şu son günlerde- Meclisin çalışmasının sona
ereceği şu günlerde, bu tip konuşmalardan dolayı çok ciddî şekilde
rahatsız olmamıza rağmen, birazcık toleranslı davranıyoruz; ama, bu
arkadaşlarımıza bu kadar yetkiyi, bu tip ithamları veren herhalde...
Bunların neyine yakıştıracağız, bilemiyorum.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Tehdit mi ediyorsunuz?!.
BAŞKAN – Şimdi efendim...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Kesinlikle... Hocanın, biraz önceki
silah, tehdit vesair gibi ifadelerini yadırgıyoruz, çok görüyoruz,
yakıştıramıyoruz.
BAŞKAN – Peki efendim, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, tabiî, kanun tasarısının tümü üzerinde görüşme
yapılırken, sayın milletvekili, çok geniş politikalar üzerinde durabilir;
ama, madde üzerinde konuşulurken, maddede ne yazılıysa, onun
üzerinde durmak lazım.
Ben, arkadaşlara müdahale etmek istemiyorum, rica ediyorum...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Edeceksiniz...
BAŞKAN – Efendim, ediyoruz da, arkadaşlarımız, yine, bildiğini
okuyor.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Yani, kürsüden de
konuşturmayacaksınız, öyle mi?!.
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkan, sözlerini düzeltsin lütfen.
"Silahlar konuşur" denmez bu kürsüden. (DSP sıralarından "Otur...
Otur..." sesleri)
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Lütfen...
DYP Grubu adına Sayın Hasan Denizkurdu; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Sayın Denizkurdu, süreniz 10 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli Meclis üyeleri; Meclisin son iki çalışma gününde
tansiyonun giderek artması, herhalde, hiçbirimizce hoş karşılanmıyor.
Onun için, silahlar, ayaklanmalar ve kavgalardan daha sakin bir ortamda
bu müzakereler devam ederse, sanırım, hem biz hem de bizi izleyen
halkımız memnun olacaktır.
Aslında şunu söyleyeyim: Birçok konuşmacı arkadaşım... Sayın Tan,
Sayın Soysal gibi birçok arkadaşımın müşterek özelliği, gazete yazarı
olmaları... Ben de gazete yazarıyım, Yeni Asır Gazetesinde her hafta
sonu yazıyorum; ama, ben, para karşılığı yazmıyorum. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
İkincisi, toplantının başından beri anlayamadığım bir tek nokta var:
Konuyu getirip, bu yasa tasarısının bir terör yasa tasarısı olduğunu, bu
yasa tasarısının basın özgürlüğünü ortadan kaldıracağını
söylüyorsunuz; ama, sonuçta, bu yasayla yasaklanan "promosyon" adı
altında verilen, tencere, kap kacak vesaire gibi konular... Bu
savunmalarınızın sonucunda -biraz tuhaf oluyor; ama- basına değil,
tencerelere özgürlük ister hale düşüyorsunuz!.. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Muhalefetin bütün söylediklerini
hep böyle anlıyorsanız siz, o tarafa hitap edin o zaman. İnsaf... İnsaf...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Yani, basın, tencere; yani, basın,
İpana; yani, basın, kalem dağıttığı zaman özgür oluyor; ama, basın,
bunları dağıtamadığı zaman özgürlükleri ortadan kalkıyor mantalitesini
kabul etmek mümkün değil.
Bakın değerli arkadaşlar...
BÜLENT AKARCALI (istanbul) – Siz öyle anlıyorsunuz...
BAŞKAN – Müdahale etmeyin rica ediyorum.
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, bakınız, sizlere
dağıtılan...
BÜLENT AKARCALI (istanbul) – Biz o şekilde söylemiyoruz...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Sayın Akarcalı, lütfen müsaade
eder misiniz...
BÜLENT AKARCALI (istanbul) – Senin anlaman yanlış.
BAŞKAN – Rica ediyorum efendim... Siz de kendinize göre anlayın.
BÜLENT AKARCALI (istanbul) – Başkan sen sus!..
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Sayın Akarcalı, bakın, sizlere
dağıtılan, hepimize dağıtılan Komisyon raporuna havi şu belgede, 3-4
tane örnek ülke var. Fransa'yı okuyorum: "Keza, Fransa'da, basının
hediye malların değerinin, anamalın fiyatı 500 Fransız Frangının
altındaysa, bu malın değerinin yüzde 7'sini, 500 Fransız Frangının
üzerindeyse 30 Fransız Frangı artı bu malın değerinin yüzde 1'ini ve her
halükârda 350 Fransız Frangını geçemeyeceği hükme bağlanmış."
Demek ki, Fransa'da, basının üzerinde büyük bir terör var, Fransa'da
basına özgürlük yok!.. Hollanda'da ise...
AHMET ALKAN (Konya) – Maddeyi konuşalım Sayın Başkan...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Cezaları kim veriyor?..
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Geliyorum... Hollanda'ya
geliyorum. Hollanda'da ise...
AHMET ALKAN (Konya) – Soruyorum; cezaları kim veriyor?..
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin. Rica ediyorum... Orada,
yerinde oturarak müdahale edilir mi?..
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Konuşma maddeyle ilgisiz olunca...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Kimse maddeyle ilgili
konuşmadı...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Konuyla ilgisi yok ki!..
BAŞKAN – Sayın Akarcalı, rica ediyorum...
Bakın, buraya yeni geldiniz. Başlıyorsunuz... Meclisi çalıştırmaz
duruma sokuyorsunuz...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Maddeyle ilgili konuşsun...
BAŞKAN – Efendim, maddeyle ilgili konuşuyor. Siz, takip etmiyorsunuz
ki...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Demin siz söylediniz maddeyle ilgili
konuşulsun diye. Kendi ölçünüzü kullanın.
BAŞKAN – Maddeyi okudunuz mu?..
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Cezalara geliyorum Sayın
Akarcalı...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Tarafsız değilsiniz.
BAŞKAN – Oturur musunuz... Sayın Akarcalı, söz vermedim size...
Oturur musunuz...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Hayır efendim... Tarafsız
değilsiniz...
BAŞKAN – Efendim, oturur musunuz...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sizin sözünüze ihtiyacımız yok.
Madde üzerinde konuşsun.
BAŞKAN - Oturur musunuz yerinize...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Oturmuyorum...
BAŞKAN– Sayın Akarcalı, laftan mı anlıyorsunuz; yoksa, kaba
kuvvetten mi anlayacaksınız?!.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Hayır... Madde üzerinde konuşsun.
BAŞKAN – Oturur musunuz yerinize...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Cezalar üzerinde konuşuyorum.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Tarafsınız... Tarafsınız...
Tarafsınız...
BAŞKAN – Sayın Grup Başkanvekili, milletvekilinize sahip olun
efendim...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Hayır efendim... Cezalar üzerinde
konuşsun.
BAŞKAN – Yani, herkes böyle çıkarsa... Ben söz vermedim size...
Oturur musunuz yerinize...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Ölçüyü tek kullanın...
BAŞKAN – Ben, size söz vermedim diyorum. Oturur musunuz yerinize...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Ölçüyü tek kullanın... Ölçüyü
tarafsız kullanın. Yanlış yapıyorsunuz. Döneksiniz... Siyasette olduğu
gibi yönetimde de döneksiniz...
BAŞKAN – Sizin sağlığınız yerinde mi?!.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Yerinde...
BAŞKAN – Peki...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – O ne biçim laf!..
BAŞKAN – Buyurun, devam edin efendim.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Döneksiniz... Yönetimde
döneksiniz...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Bakınız, uygulanan müeyyideler
hakkında konuşuyorum ve dış dünyada da nasıl müeyyide uygulandığı
konusunda örnekler veriyorum... Konuştuğum 2 nci madde de müeyyide
maddesidir.
LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) – Müeyyideyi kimin verdiğini söyle...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Hollanda'ya bakıyoruz...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Kim veriyor?.. Bakan mı veriyor?..
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Bakınız... Hollanda'da, yine, bir
gazetenin, bir malı hediye olarak verebilmesi ya da teklifi tamamen
yasaklanmış; ancak, hediye malın değerinin çok düşük olması, özel
günlerde ve yerel kullanım amacıyla verilmesi ve değerinin, ana malın
değerinin yüzde 4'ünü geçmemesi koşullarıyla mümkün olabileceği
belirtilmiş.
Geçiyorum Almanya'ya. Bakın, Almanya'daki eyalet mahkemesi kararı:
"Okuyucuyu psikolojik baskı altına almak ve... "
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – O eyalet mahkemesi kararı...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bakan değil, eyalet mahkemesi...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, burada da, Bakanın
kararına karşı mahkemeye gitmek açık..
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – İnsaf... İnsaf... Sizin söylediğiniz...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Önce, siz benim konuşma
hakkıma saygı gösterin.
BAŞKAN – Sayın Akarcalı, lütfen... Susar mısınız... Rica ediyorum
efendim... Müdahale etmeyin... Arkadaşımız konuşsun.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sen muhatabım değilsin...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – "...okuyucuyu psikolojik baskı
altına almak ve ona sunulan ürünü satın almaya zorlamak" ifadeleri ile
bir gazetenin "eğer, bize abone olursanız, iyi bir otelde, size iki kişilik
bir hafta sonu tatili vereceğiz" şeklindeki reklamını ve kampanyasını
yasaklamıştır.
Demek ki, buradaki konuşmacı arkadaşlarımıza göre, Almanya'da,
Hollanda'da basının üzerinde çok büyük bir terör var, öyle anlaşılıyor!..
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Özgürlük yok orada...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – İkincisi, bu müeyyideyle ilgili
olarak birçok arkadaşımız kalktı, dediler ki "hiçbir şekilde, ne basına
ne başkasına hiç kimseye sorulmadı."
Şimdi, ben, şunu söylüyorum ve Sayın Bakanlıktan da teyit ettim;
yaklaşık bir ay evvel, Gazeteciler Cemiyeti, basının patronları, odalar,
esnaf teşekkülleri, sendikalar, Adalet Bakanlığı, her türlü mercie,
bakanlık, bu kanun teklifi ile ilgili görüşlerini sordu. Zaten sormasa,
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı bu cevabı verir miydi?!.
Bakın, ben, ticaret aleminden gelen bir insan olarak, Anadolu'nun her
yerinde yapılan her toplantıda, küçük esnafın, orta boy işletmenin,
promosyonlardan inanılmaz ölçüde müşteki olduğunu biliyorum. KDV'si
yok, haksız rekabet yaratıyor, dağıtılan malların da bir garantisi yok.
Türk insanı da, Türk özel sektörü de, dahası, Türkiye'deki en büyük üç
holdingten bir tanesinin de, bu konuda, Bakanlığa şikayeti vardır; bana
haksız rekabet yapılıyor, ben KDV ödüyorum, basın niye KDV
ödemiyor diye. Hatta, bunun tutarı çıkarılmıştır, önümüzde de
trilyonlar vardır.
Dolayısıyla, buradaki, bu, tencere gibi, çanak gibi çok masum gösterilen
rakamların bütçeye değeri çok büyük trilyonlardandır.
BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – Tencereden kim bahsediyor?
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Dolayısıyla, bu toplantıların
bugün bu kadar heyecanlı geçmesinin arkasında, işte bu menfaatların
Meclise yansımasının izlerini görmek mümkündür. (DYP ve RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, öyle anlaşılıyor ki, kendi
özgürlüklerinizi kullanamazsanız ve kendi özgürlüklerinizin içerisinde...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Tencereden kim
bahsediyor, açıklasın.
BAŞKAN – Efendim, bir dakika, rica ediyorum...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Tencereden kim
bahsediyor, söylesin ondan sonra.
BAŞKAN – Efendim, sözünü bitirsin rica ediyorum...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Söylesin, isim versin.
BAŞKAN – Sayın Özkan, rica ediyorum...
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Herkes bahsetti efendim, bütün
konuşmacılar... Ahmet Tan arkadaşım söyledi...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Ahmet Tan "tencere
yuvarlandı, kapağını buldu" dedi.
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Tamam işte, tencereden
bahsetmiş.
BAŞKAN – Sayın arkadaşlarımız, bakın, bu Meclisin yönetimini bu
şekilde devam ettiremeyiz.
AHMET TAN (İstanbul) – Ben tencereden bahsetmedim.
BAŞKAN – Sayın Tan, rica ediyorum...
Buyurun Sayın Denizkurdu, devam edin efendim.
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şİmdi, öyle
anlaşılıyor ki, şu çatı altında yapılan bu müzakere, şu gerçeği ortaya
çıkarmıştır:
1. Basının, bugün, içinde bulunduğu tekelleşme,
2. Basının, dağıtımında meydana gelen tekelleşme...
BAŞKAN – Sayın Denizkurdu, maddeyle ilgili konuşun... Rica
ediyorum... Maddede, cezaî müeyyide var; onun üzerinde durun efendim.
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Geliyorum efendim.
Öyle anlaşılıyor ki, Parlamentonun, basınla ilgili konuyu, sadece bu
bazda değil, genel anlamda ele almasında zaruret olduğu ortaya
çıkmıştır.
İkincisi, bu tasarıyla getirilen, tamamiyle, promosyon yasağının
sağlanması amacına matuf, Tüketiciyi Koruma Yasasındaki bir
düzenlemedir. Eğer buna uyulmazsa da, bunun müeyyidesini, tabiî ki bir
idarî makam verecektir. Bunu, mahkemeye itiraz yoluyla denetleme
hakkına sahipsiniz. Mahkemeler ceza vermez; bir yanlışlık
yapıyorsunuz. İdare bir ceza verecektir; yargıya itiraz edip bunu
düzelttirme hakkına sahip olacaksınız. Bu çok mudur, az mıdır; bu,
takdir meselesidir.
Dolayısıyla, biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, özellikle halkımızın,
küçük ve orta boy işletmelerin ve bütün iş aleminin arzu ettiği... Ben
şaşırıyorum; yani, kim kimi savunuyor şaşırıyorum... Hayret bir şey!..
AHMET ALKAN (Konya) – Biz, halkı savunuyoruz.
BAŞKAN – Sayın Denizkurdu, maddeyle ilgili konuşun efendim.
HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Dolayısıyla, biz, Doğru Yol
Partisi Grubu olarak, 2 nci maddenin de kesinlikle Anayasaya aykırı
olduğu kanaatinde değiliz; bu maddeyi destekliyoruz, tasarının tümünü
destekliyoruz.
Hepinize saygılarımı sunarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Denizkurdu.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan; buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Ceylan, madde üzerinde konuşun; rica ediyorum... Bakın, biraz
önceki konuşmanızda sataşma da yaptınız...
RP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, 1 inci maddeyle ilgili
müzakereler sürerken, bendeniz, basının değerli hizmetkârlarından
Altan Öymen Beye, DSP'li arkadaşıma gittim...
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – CHP'li...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – CHP'li arkadaşıma gittim;
burada, paragrafın bir bölümüyle ilgili söylediği boyutun haklılık
kısmını gördüm ve Sayın Bakana da, Grubumuz adına gittik.
Ansiklopedilerde, kültürel ürünlerde, kitap ve benzeri unsurlardaki yüzde
20'lik oranı 60 günlük ölçeğe vurduğumuz zaman, iki cildi kurtarıyor, üç
cildi kurtarıyor; ama, dört, beş, altı ciltlik ansiklopedileri de kurtarması
için çok samimî bir teklifi samimî bulduk; onurlandık ve kanunda
değişiklik önergesi vererek oranı yüzde 50'ye getirdik ve bundan da şeref
duyduk, katkısından dolayı da Sayın Altan Öymen'e teşekkür ediyorum.
Çok ilginçtir ki, biz, burada, basının özgür olması için, yine,
arkadaşlarımızın, özgürce yazabilmeleri, köşelerine tencere kuponu
gelmesi için değil, diş macunu kuponu gelmesi için değil, kitapla ilgili
istekler gelmesi için bu konuşmaları yaparken, nedense arkadaşlarımız
yanlış anlayarak, yeri geldiğinde de "niçin tencere özgürlüğü olmasın"
demek istiyorlar. Bunu, gerçekten yadırgadığımızı ifade edeyim.
Bakınız, Türkiye'de, önemli, yetkili kuruluşlarımızdan Gazeteciler
Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin Beyin, bu konuyla ilgili yapmış olduğu
basın toplantısındaki başlıkları okuyorum: "Basında Tekelleşme
Vardır; Promosyon Rezaleti Vardır; Artık Gazetelerimizden Mürekkep
Kokuları Yerine..."
BAŞKAN – Sayın Ceylan, maddede...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Maddeyle ilgili...
BAŞKAN – Efendim, maddeyle ilgili konuşun...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Efendim, bağlantısını
kuracağım.
BAŞKAN – Efendim, maddede ceza getiriliyor, bu cezalar fazla mıdır
az mıdır...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Efendim, cezayla ilgili
basın toplantısı yapmış cemiyet, onu okuyorum, sonra geleceğim.
BAŞKAN – Rica ediyorum, siz iktidar partisi milletvekilisiniz; bari siz,
bize yardımcı olun... Olur mu canım...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – "...Deterjan ve Diş Macunu
Kokuları Geliyor; Tencere Tava Gürültüleri Artık Babıâliyi Sardı,
Geliniz Buna Son Verelim."
İşte, bu son veriş, ceza maddeleriyle ilgilidir, 2 nci maddedeki
değişiklik önergesinde, 500 milyon liralık para cezası ve yirmi kat
uygulamayla ilgili olaylar, bu yanlış kokuların gelmemesiyle ilgilidir.
Onun için, Hükümetin ve Sayın Bakanlığın bu çalışmalarını çok
faydalı görüyorum. Faydalı görmediğim nokta şu: Sayın Mümtaz Soysal
Hocam, bu madde konuşulurken cümlesi aynen şöyleydi: "27 Mayıs
öncesi duruma benziyor." Ben biliyorum ki, ANAP'lı, DYP'li, Refah
Partili ve BBP'li arkadaşlarımın hepsi, 27 Mayıs İhtilalini reddeden
arkadaşlardan oluşuyor. O, özgürlükleri kısıtlamıştır, bu memlekette
demokrasi şehitlerinin verilmesine sebep olmuştur, hiç kimse, bu
Mecliste, 27 Mayısı bizlere alkışlatamaz arkadaşlar. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar)
Efendim, silahların gölgesinde bir Türkiye oluşuyormuş!..
AHMET TAN (İstanbul) – Maddeyle ne alakası var?
BAŞKAN – Sayın Ceylan, bakın, madde dışına çıkıyorsunuz.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Kusura bakmayın, biz,
getirdiğimiz bu ceza maddeleriyle "silah alın" demiyoruz "silahların
konuşsun" demiyoruz. Nedense, arkadaşlarımız, barajın altında
kalmanın verdiği üzüntülerle -Hükümetin bir kanadının almış olduğu
oyların da yüzdesi bellidir- artık, sıkıştıkça, bu cumhuriyeti
yıktırmayız... Refah Partisi varken bu cumhuriyeti kimse yıkamaz;
bunun teminatı biziz; bunu açık söylüyoruz size. (RP sıralarından
alkışlar "Bravo" sesleri)
AHMET TAN (İstanbul) – Maddeyle ne alakası var?
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Onun için ceza maddeleri
de, takvim maddeleri de, 60 gün maddeleri de, para cezaları da,
tamamen, basının özgürlüğüyle ilgilidir.
Bu maddenin son değişiklik önergesiyle beraber kemale erdiğini
düşünüyor ve bütünüyle maddeyi desteklediğimizi, Grubum adına
belirtiyor; hepinize saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ceylan.
Sayın milletvekilleri, bugün nedense, kürsüye çıkan her arkadaşımız
çok sinirli konuşuyor!.. Rica ediyorum... Biz, burada, bu Meclisi birlikte
yönetmek ve çalıştırmak zorundayız. Şimdi...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, orada, 27 Mayısa bir atıf
yaptı; ne gereği vardı, onu söyleyin.
BAŞKAN – Efendim, ben ikaz ettim. Madde üzerinde konuşun...
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Öymen, buyurun efendim.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Ağzından çıkanı kulağı duymuyor.
BAŞKAN – Arkadaşlar rica ediyorum... Sizden rica ediyorum...
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Madde üzerinde söz istedim.
BAŞKAN – Hayır, sizden önce söz isteyenler var efendim.
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Hayır, şey üzerinde...
BAŞKAN – Sizin Grubunuz adına Sayın Yılmaz Ateş konuştu
efendim.
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Hayır efendim, biraz önce konuşan
arkadaşımız, benden bahsederek bana bir şey izafe ettiği için,
sataşmadan dolayı... (RP sıralarından "Teşekkür etti" sesleri)
BAŞKAN – Size bir şey izafe etmedi efendim.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, ne zamandan
beri teşekkür, sataşma oldu?!.
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Hayır Sayın Başkan, yanlış
konuştuğumuzu şey yaptı; onu izah etmek istiyorum.
BAŞKAN – Efendim "ben, kendisiyle konuştum, önerge verdik, düzeldi"
dedi. Bunda bir sataşma yok ki... Eğer, sizinle konuşmadıysa,
konuşmadı dedi...
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Peki, Sayın Başkan. Bu konuda söz
vermiyorsanız söyleyecek bir şey yok.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, ben, her konuşmaya sataşmadan
dolayı söz verirsem, bu Meclisi nasıl yönetirim... Rica ediyorum...
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Hangisine uyuyorsunuz ki, buna
uyacaksınız!..
VIII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. – Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal’ın, Ankara Milletvekili
Hasan Hüseyin Ceylan’ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim...(RP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, rica ediyorum, susun...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, benim 27 Mayıstan
söz ettiğimi söyledi. Zannediyorum, ifademi hafifçe değil bir hayli
çarpıttı; müsaade ederseniz düzelteyim.
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Çok çarpıtıldı, bir hayli de değil!..
BAŞKAN – Peki, efendim, o beyanatta çarpıtma olabilir.
Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Rica ediyorum... Yeni bir sataşmaya yer vermemek üzere Sayın Hocam.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, 27 Mayıs konusu
ayrı bir konudur ve ben 27 Mayısı da savunurum; o ayrı konu. Ben ne
dedim... (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim rica ediyorum... Susun...
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Evet, savunurum; çünkü, ayıp değil
27 Mayısı savunmak. Niçin?.. Ben ne dedim Sayın Ceylan "1960
öncesini andırıyor" dedim. (RP sıralarından "ne demek" sesleri) Ha, o
ne demek; niye 27 Mayıs oldu, niçin böyle durumlar oluyor Türkiye'de?
Çünkü...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Sizin yüzünüzden oluyor...
BAŞKAN – Efendim, müsaade edin... Rica ediyorum...
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Ben de onu anlatıyorum size.
Lütfen... Sakin olarak dinleyin. 1960 öncesinin Meclisinde de, insanlar,
sakin sakin dinlenmiyordu, dinletilmiyordu. Çoğunluk "biz, ulusal
egemenliği temsil ediyoruz" diyordu, insanlar rahat konuşamıyorlardı,
tahkikat komisyonları kuruluyordu; 27 Mayıs ondan oldu.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – O zaman insan hakları yok
muydu?..
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Ben "27 Mayıslar olsun" demek
istemedim; tam tersine "olmasın" demek istedim "1960 öncesini bunun
için hatırlatıyorsunuz, yapmayın" dedim.
Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hocam.
Değerli arkadaşlarım, birbirimizi iyi anlarsak, burada daha rahat
çalışırız. Yani, şu çatı altında görev yapan her arkadaşımız halkın
iradesiyle gelmiştir, halkın iradesine de inanır.
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490)
(S.Sayısı : 69) (Devam)
BAŞKAN – Şahsı adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Ateş, süreniz 5 dakikadır.
Rica ediyorum; maddeye bağlı olarak konuşun.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri;
hepinizi şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, bu maddeyle getirilmek istenen, öteden beri; yetkili
yetkisiz, hakkında doğru yanlış bir iddia getirildiği zaman, basına
"efendim, basın elindeki yetkiyi kötü kullanıyor, yargısız infazda
bulunuyor" şeklinde suçlamalar var. Elbette ki, yanlış yazdığı zaman bu
eleştiri yöneltilmelidir; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi, elindeki bir
yetkiyi öç alma mantığıyla kullanamaz; kullanması, sosyal hukuk
devleti ilkelerine de aykırıdır, bu Yüce Meclisin saygınlığına da
aykırıdır.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bununla, bu cezalarla öç alma
mantığını getiriyor, yargının görevini, yürütmenin bir elemanı olan bir
bakana devrediyor. Sayın Bakanın şahsına bir iddiamız olmayabilir.
Sayın Bakan, yasayla kendisine verilen çerçeve içinde kalabilir; ama, bu
Meclis, kişinin kişiliğine orantılı olarak, kişiye özgü, bir başka
kurumun görevini bir kişiye devredemez. Bu yasal düzenlemeyle
getirilen; yargının görevini, yürütmenin bir elemanına devretme
mantığıdır; bu, yanlıştır. Bu yanlıştan -bir arkadaşımızın daha
önerisi oldu- geri dönelim. Bunu, Komisyona geri çekelim ve
Komisyonda, bu konuyu, basın temsilcileriyle, tüketicilerle tartışalım,
doğrusunu bulalım.
Bakın, bir arkadaşımız "basın kuruluşlarına soruldu; Sayın Güreli'nin
cevabı oradan geliyor" dedi.
Sevgili arkadaşlar, konuyu çarpıtmayalım. Sayın Güreli'nin gazeteci
kökenli milletvekillerine gönderdiği yazı, bu konu görüşülürken, özel
ilgimiz dileğiyle, kendiliğinden -herhangi bir başvuru sonucu değil-
kendisinin, duyarlı bir şekilde, bu konuya özel ilgi göstermemizi isteyen
duyarlılığından kaynaklanan bir yazıdır.
Şimdi, neden bu... Sanki, Bakanlık başvurmuş... Bakanlık başvursa,
bunun muhatabı Sayın Bakandır, Sayın Bakana gider. Sayın Bakanlık
başvurur da, neden Yılmaz Ateş'e, neden Hasan Hüseyin Ceylan'a
yanıtı gelsin?!. Böyle bir yanıt yoktur. Özellikle, bize gelen yazıda
böyle bir şey anlaşılmıyor, böyle bir ibare de yok; yani, Sayın Bakan
benden görüş istedi, bizden görüş istedi, biz de görüşümüzü bildiriyoruz,
bu görüşü değerlendirin gibi bir ibare de yok. Yapmayın... Bir
başkasının, hele hele, bu çatı altında bulunmayan bir başka kişinin
görüşlerini burada çarpıtma yetkisini kendinizde görmeyin. Bu, doğru bir
yöntem değildir. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de saygınlığına
gölge düşürecek bir davranıştır. Bir yasayı, özel hislerinize uygun
olarak çıkaracaksınız diye, demokratik kurumları da, demokratik
gelenekleri de yıkmayın.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Sayın Oltan Sungurlu, buyurun efendim.
Süreniz 5 dakikadır.
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Böylesine mühim bir yasa çıkarken, milletvekillerimiz ve Meclisteki
tansiyonun yükselmesi sonucu değerlendirmede bir hata yapabiliriz.
Şimdi, basınla ilgili meseleleri konuşurken bir araya gelirsek, hepimiz,
aşağı yukarı aynı şeyleri düşünürüz, aynı şeyleri söyleriz; ama, bu işin
münakaşası yapılırken, böylesine sinirlenip yanlış bir neticeye
varmayalım.
Ben, kanundaki rakamlar için, cezalar için, tatbikatlar için bir şey
demiyorum, üzerinde bir çalışmam olmadı. Dolayısıyla, bu verilen
cezalar azdır, çoktur, daha artırılsın; bunlar mümkündür. Ancak, şu
hususa dikkat edelim, bir yanlışlık yapmayalım: Daha önce, Tüketiciyi
Koruma Kanunu çıkmış. Bugün, o kanuna baktım. O kanun da
çıkarken, böylesine ince, ayrıntılı düşünülmemiş, buradaki tabirler
orada da var. Yani "efendim, bu kanun böyle çıkıyor, kanunun aslında
bunlar da var" diyebilirsiniz... Orada da gerekli itina gösterilmemiş
"bakanlık yapar" denmiş; yani, binlerce, yüzbinlerce esnafın
denetlenmesinde "bakanlık yapar, bakanlık bu cezayı tayin eder" gibi
tabirler kullanılmış; ama, şimdi, tüketiciyi korumayla ilgili değil,
basınla ilgili bir kanun çıkarıyoruz; çıkarırken, bir yanlışlık
yapmayalım. Bir defa -ne diyoruz- hiç bir ikaza lüzum kalmadan, yanlış
yapana, bakan bey, bakanlık -o da kim olduğu belli değil- 500 milyon
lira ve ulusal yayınlara da 10 milyar lira ceza tayin edebiliyor.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – 1 milyar...
MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Devamla) – 10 milyar efendim, yirmi
katı...
Sonra da, her gün için 1 milyar... Zannediyorum ki, değişecek,
enflasyonla değişecek ve memur katsayısına göre, önümüzdeki yıllarda,
bu rakamlar artacak.
Şimdi, bakınız, burada, Bakanı sıkıntıya sokuyoruz. Bir bakana, bütün
Türk basını üzerinde böylesine bir denetim hakkı veriyoruz. Şimdi,
sonuçta, bunu kim yapacak? Bakan yapacak. Eğer, Bakan bunu küçük bir
memuruna devrederse, o zaman da, bu işin sorumlusu kimdir diye ararız;
bir yanlış yapmayalım.
3 üncü maddede -bundan sonra gelecek maddede- bu yetkinin Bakana ait
olduğu yazılıyor. Zaten, bu maddenin, bu 2 nci maddenin de yazılış
tarzına bakarsak, çok muğlak, anlaşılması son derece zor bir madde. Bu
maddenin içerisinde de, mefhumu muhalifinden, bu cezaları Bakanın
tayin edeceği, vereceği çıkıyor.
Onun için, benim size söyleyeceğim şu: Yarın, Sayın Bakanın, bütün
Türkiye'nin karşısında suçlu duruma düşmesine sebep olmayalım. Bu
meseleyi Bakana bırakmayalım; ya bir başka kurum kuralım veya
mahkemeye verelim; bunu mutlak düzeltelim. Aksi takdirde, böyle bir
suç işlemese dahi, İstanbul piyasasına çıkıp da basını şantaj ve tehdit
altında bulundurmasa dahi, her bakan, bu iftiralara maruz kalacaktır ve
kendimiz, yarın, telafi edemeyeceğimiz bir zararla karşı karşıya
kalacağız. Bilfarz -Sayın Bakan söz konusu değil- herhangi bir bakan bu
yetkisini yanlış kullanırsa, bugün iktidar bizdedir diye buna hoş
bakmayın. Şöyle düşünün: Biz iktidarda değiliz ve bu yetkiyi bir başka
şahsa verebilir miyiz düşüncesi içinde olun. O takdirde göreceksiniz ki,
buna canınız katlanmaz. Bu yanlışlığa meydan vermeyelim; bu
yanlışlığın cezasını yarın hep beraber çekeriz.
Ben, hiçbir önerge de vermiyorum; ama, meseleyi aklıselimle
düşünmenizi, Sayın Bakanları da böyle bir töhmet altında
bırakmamanızı, yapılacak bütün işleri, adaletsizdir diye -basına
yapılacak haklı işlemleri bile- adaletsizlik duygusu altında kamuoyunda
lekelemeyin.
Saygılarımla arz ederim efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sungurlu.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle ilgili önergeler vardır; önce, geliş sırasına göre okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Doğan Halit Dumankaya
Kastamonu Kahramanmaraş İstanbul
Yusuf Ekinci Refik Aras
Burdur İstanbul
Madde 2. – 23.2.1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun 25 inci maddesine, dördüncü fıkradan sonra gelmek
üzere, aşağıdaki fıkra, beşinci fıkra olarak eklenmiştir.
"11 inci maddenin üç ve dördüncü fıkralarına aykırı hareket edenler
hakkında 500 000 000 Türk Lirası para cezası uygulanır. Aykırılık,
ülke düzeyinde yayım yapan süreli yayın ile gerçekleşmişse, para
cezasının miktarı 10 katına kadar artırılabilir. Bu takdirde, bu cezaya,
genel hükümlere göre, yetkili sulh ceza mahkemesi tarafından
hükmedilebilir. Bakanlık, yetkili sulh ceza mahkemesinden
kampanyanın ve kampanyaya ilişkin yayının durdurulmasını
isteyebilir. Durdurma kararına uyulmaması halinde, her sayı için 1 000
000 000 lira para cezası uygulanabilir."
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesi
Anayasaya aykıdır; dolayısıyla, reddi gerekir.
İçtüzüğün 84 üncü maddesi uyarınca gereğini dileriz.
Saygılarımızla.
Mümtaz Soysal Halil Çalık Teoman Akgür
Zonguldak Kocaeli Sakarya
Müjdat Koç Yalçın Gürtan
Ordu Samsun
BAŞKAN – Önergeleri veriliş sırasına göre okuttum. Aykırı önerge
ikincisi olduğu için, önce, ikinci önergeye işleme koyuyoruz.
Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Soysal, önergenin gerekçesini okuyalım mı efendim?
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Hayır efendim, konuşmak
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, sayın üyeler; her
şeyden önce bir noktayı düzeltmek istiyorum, yanlış bir izlenimi
düzeltmek istiyorum ya da verilmek istenilen yanlış bir izlenimi
düzeltmek istiyorum. Burada, şu tasarının çeşitli maddelerini eleştiren
insanlar arasından, üyeler arasından kimse çıkıp da "basın tencere
dağıtsın" demedi. Tencere edebiyatını lütfen bırakın; çünkü, neler
dağıtılabilir konusunda, burada tersine bir görüş ileri sürülmedi.
Hepimiz, kültüre yararlı, kültürün yaygınlaşmasına yararlı promosyon
olabilir dedik; hiçbirimiz "tencere, tava dağıtılsın" demedi; ama, burada,
bu görüşler ileri sürülmediği halde, başkaları da çıktılar, her
konuşmalarında nihayet -nedense- "tava, tencere" dediler; bunu, bir kere,
bir tarafa koyalım.
Sorun nedir?.. Promosyon, belli bir anlamda kabul edilmiştir. Bu, belli
bir anlamın dışına çıkıldığı zaman, bu dışına çıkmalar karşısındaki
yaptırımların sağlam, etkili - biraz önce söylendiği gibi- kabul edilebilir,
bakanı da hükümeti de zor duruma sokmayacak, basını da zor duruma
sokmayacak nitelikte olması gerekir dedik.
Niçin bu konuda hassasız?.. Çünkü, söz konusu olan tencere, tava
fabrikası değil; söz konusu olan basındır, fikir üretilen yerdir; ama,
promosyon dolayısıyla ve o promosyona uymamak dolayısıyla ortaya
çıkabilecek durumlarda -diyelim ki, "video kaset dağıtılır" denildiği ve
dağıtılan video kasetlerden birinin dağıtılmaması gerektiği; çünkü,
pornografik olduğu Bakanlıkça ileri sürüldüğü zaman- kanuna aykırı
bir durum meydana geliyor ve aslında bu, bir bakanın değil, bir
mahkemenin karar verebileceği bir noktadır; ama, o, sonunda belki
mahkemeye gidecek. Mahkemeye gidinceye kadar, başlangıçta 10
milyar, arkasından bilmem şu kadar milyar... Basın, bu tehdidin altında
olacak, bunu ödemeye devam edecek ve o sırada da, Bakana ters
düşmemek için, buna benzer cezalara maruz kalmamak için, sözlerine,
fikirlerine dikkat edecek; sütunlara parayla ya da değer etmediği için
parasız yazanlar, bunun tehdidi altında kalacaklar. (DSP sıralarından
alkışlar) Bunun tehdidi altında kalacaklar.
Ben kimseyi kastetmiyorum; bu çeşit insanlar da vardır ve gönüllü
olarak da, ben, paralı yazıyorum.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Hayırlı olsun.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Evet, telif hakkı alıyorum; tabiî, siz
de yazın, siz de alın, okunabiliyorsanız; ama mesele bu değil. (DSP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, lütfen tartışmayı saptırmayalım. Mesele, Anayasayı ilgilendiren
bir meseledir; çünkü, Anayasadaki düşünce özgürlüğünü ilgilendiren bir
meseledir; düşünce özgürlüğünün dolaylı bir biçimde tehdit altında
tutulması meselesidir; basının dolaylı bir biçimde tehdit altında
tutulması meselesidir; tencere, tava meselesi değildir ya da cezaların -
hatta- yüksekliği vesairesi de değildir. Bu yüksek cezalar gerekli
görülebilir, basının kazançlarının büyüklüğü karşısında; etkili olması
için böyle yüksek tutulması da düşünülebilir; ama, lütfen, bu cezaları bir
yargı organına bırakın, bu cezaları bir bakana bırakmayın; onu,
basının gözünde sürekli eleştirilmesi gereken insan durumuna
düşürmeyin ve bu arada da lütfen, Anayasaya böylesine ters düşen bir
konuyu yasalaştırmayın. Bizim ricamız onunla ilgiliydi.
Buna yönelik olarak Anayasaya aykırılık önergesi verdik ve Sayın
Başkan herhalde önce onu oylatacaktır ki, öbür önergeler oylanabilsin.
Teşekkür ederim (DSP sıralarından alkışlar)
AHMET İYİMAYA (Amasya) –Hangi maddesine aykırı Hocam?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.
Efendim, söz konusu önerge, maddenin Anayasaya aykırı olduğuna
ilişkin önergedir; önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadılar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
İSMAİL KÖSE (Erzurum) –Anayasanın hangi maddesine aykırı
Sayın Başkan?
BAŞKAN – Efendim, Anayasaya aykırı diye, genel anlamda da
söyleyebilir.
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Öteki önergeyi işleme koyuyorum efendim :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu
Kastamonu
ve arkadaşları
Madde 2.– 23.2.1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun 25 inci maddesine, dördüncü fıkradan sonra gelmek
üzere, aşağıdaki fıkra, beşinci fıkra olarak eklenmiştir.
"11 inci maddenin üç ve dördüncü fıkralarına aykırı hareket edenler
hakkında 500 000 000 Türk Lirası para cezası uygulanır. Aykırılık,
ülke düzeyinde yayım yapan süreli yayın ile gerçekleşmişse, para
cezasının miktarı 10 katına kadar artırılabilir. Bu takdirde, bu cezaya,
genel hükümlere göre, yetkili sulh ceza mahkemesi tarafından
hükmedilebilir. Bakanlık, yetkili sulh ceza mahkemesinden
kampanyanın ve kampanyaya ilişkin yayının durdurulmasını
isteyebilir. Durdurma kararına uyulmaması halinde, her sayı için 1 000
000 000 lira para cezası uygulanabilir."
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALUK MÜFTÜLER
(Denizli) – Hayır efendim, katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyorlar.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, buyurun efendim.
Süreniz 5 dakika.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sağ olun Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şu ana kadar yapılan görüşmeler
göstermiştir ki, muhalefet partilerinin çok haklı itirazlarına rağmen,
İktidar partilerine mensup arkadaşlarımız, bu yasa tasarısını, bütün
sakıncalarına rağmen Meclisten geçirmekte kararlı olduklarını ifade
etmişlerdir; ama, biz, yine de, Anamuhalefet Partisi olarak, bildiğimiz
doğruları, Yüce Meclisin takdirlerine bir kez daha arz etmeyi bir görev
sayıyoruz.
Değerli arkadaşlar, siyasal iktidar ile basın zaman zaman karşı karşıya
gelir, gelmiştir; bu, eşyanın tabiatından kaynaklanan bir hadisedir.
Şimdi, bu maddede düzenlenen husus, müeyyideyi, cezayı
öngörmektedir. Hukuk mevzuatımızda, idarî para cezalarına yer veren
bir sistem, bir düzenleme vardır; fakat, burada öngörülen idarî para
cezası, gerek miktarı itibariyle gerekse uygulanışı itibariyle çok büyük
meblağlara ulaşmaktadır.
Bir kere, taraf olmuş, yani -basın ile siyasî iktidarın karşı karşıya
oluşuna dikkat edersek- karşı karşıya gelmiş iki taraftan birine, diğerine
ceza hakkı tayin etmek hakkını tanımak, yasa koyucunun esas
maksadını aşan bir durumdur. Bu nedenle, biz, önergemizde, bu konuda
tayin edilecek cezanın bağımsız yargı tarafından yerine getirilmesini ve
miktarlarının artırılmasını öngördük. Bu konuda da yetkili mahkeme
olarak -özellikle basın davalarıyla ilgili- sulh ceza mahkemelerini
gösterdik. Eğer, bu konuda 10 milyarlara ulaşan ağır para cezalarının
konulması, yine, reklam ve kampanyaların durdurulması keyfiyetini
sadece Bakanlık uhdesinde bırakırsak, emin olunuz, önümüzdeki
günlerde, gerek bu konuyla ilgili Bakanlık gerekse basın kuruluşları
birbirleriyle karşı karşıya geleceklerdir.
Bakanlığın uyguladığı ceza adil de olsa, burada yapılan görüşmelerin
ışığında, mutlaka, bu tayin edilen ceza tartışılacaktır, bu cezaların bir
önyargıyla belirlendiği düşünülecektir.
Dolayısıyla, ikaz görevimizi tekrar yapıyoruz; çünkü, bize göre, bu
madde, bu tasarının en önemli maddesidir, müeyyideyi düzenleyen
maddedir. Gerek Bakanlık gerekse Komisyon bu konuyu yeniden
tezekkür edip, özellikle cezaların tayininde bağımsız bir merci tespit
ederlerse, yasanın işlemesi açısından daha faydalı olacağı
kanaatindeyiz.
Yine, maddede, tüketici mahkemeleri öngörülmüştür; ama, Sayın
Soysal'ın dediği gibi, daha henüz Türkiye'de tüketici mahkemeleri
kurulmamıştır; sadece Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun
görevlendireceği bir mahkeme bu görevi üstlenecektir. Dolayısıyla da,
bunda bir istikrar sağlanması söz konusu değildir.
Eğer kalıcı bir düzenleme düşünüyorsak, bu cezaların tayinini
Bakanlıktan alıp bağımsız mahkemelere vermenin ve gerek ilanların
gerekse kampanyaların durdurulması keyfiyetinin yine bağımsız
yargının kendi uhdesine tevdi etmenin çok yararlı olacağı
inancındayız.
Bu konudaki ikazımızı Yüce Genel Kurulun takdirlerine arz ediyor;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başesgioğlu.
Sayın milletvekilleri, önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamıştır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerindeki müzakereler bitmiştir; yalnız, maddenin oylamasının
açık oyla yapılmasına ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2 nci maddesinin, İçtüzüğün 143 üncü maddesi uyarınca
açık oylamayla oylanmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, önerge sahiplerinin burada olup
olmadıklarını arayacağım:
Şahin Ulusoy?.. Burada.
Celal Topkan?.. Burada.
Erdoğan Yetenç?.. Burada.
Önder Sav?.. Burada.
Nihat Matkap?.. Burada.
Atilâ Sav?.. Burada.
Erol Çevikçe?.. Burada.
Algan Hacaloğlu?.. Burada.
Yılmaz Ateş?.. Burada.
İsmet Atalay?.. Burada.
Ayhan Fırat?.. Burada.
Ali Şahin?.. Burada.
Metin Arifağaoğlu?.. Burada.
Ahmet Küçük?.. Burada.
Bekir Kumbul?.. Burada.
Fatih Atay?.. Burada.
Yahya Şimşek?.. Burada.
Altan Öymen?.. Burada.
Haydar Oymak?.. Burada.
Tamam, 15 imzayı zaten aşmış; onun için açık oylama yapacağız.
Açık oylamanın şeklini tayin edeceğiz.
Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılarak yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Açık
oylama, kupalar sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır.
Yanında basılı oy pusulası olmayan sayın milletvekilleri, beyaz bir
kâğıda adını, soyadını, seçim çevresini ve oyunun rengini yazıp
imzalayarak oylarını kullanabilirler.
Kupalar dolaştırılsın.
(Oyların toplanmasına başlandı)
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, bu açık
oylamadan sonra tasarıyı görüşmeye devam edeceğimizi anons eder
misiniz...
BAŞKAN – Efendim, tabiî, tasarıyı görüşmeye devam edeceğiz; sadece
bir maddesi açık oylamaya tabi tutuluyor.
Sayın arkadaşlar, bugün bir karar aldınız. Gündeme ilave ettiğimiz üç
tasarı var. Bu üç tasarının müzakeresi bitinceye kadar çalışmalara
devam edeceğiz. Benim yapacağım bir şey yok.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Ara verecek misiniz?
BAŞKAN – 20.00 ilâ 21.00 arasında ara vermeyi düşünüyorum.
(Oyların toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN – Evet, salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı
efendim? ("Var" sesleri)
Kupalar kürsüye konulmuştur; oyunu kullanmayan arkadaşlar oylarını
kullanabilirler.
Müzakerelere devam ediyoruz.
Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, oylamanın sonucunu
alsaydık...
BAŞKAN – Efendim, bazen de bu uygulamayı yapıyoruz.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Uluslararası sözleşmelerde böyle
yapıyoruz.
BAŞKAN – Efendim, Anayasanın oylamasında da bunu yaptık. Rica
ediyorum Sayın Matkap, burada beraber çalıştık.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Belki yetersayı yoktur...
BAŞKAN – Var, var...
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. – 4077 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
b) Üçüncü ve beşinci fıkralarında gösterilen cezalar Bakanlık
tarafından,
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim?
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Grup adına...
BAŞKAN – Sayın Altan Öymen, grup adına...
Başka gruplar da söz istiyorlarsa, işaret buyursunlar...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Ben de grup adına söz istiyorum.
BAŞKAN – Peki efendim.
Sayın Öymen, buyurun.
Süreniz 10 dakika efendim.
CHP GRUBU ADINA ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın arkadaşlarım; şimdi, tam şu sırada yaptığımız uygulama, bu
tasarının görüşülmesindeki acelenin ne kadar dayanıksızlıkla göze
alınarak yapıldığını gösteriyor.
Şimdi, bakın, 2 nci maddeyi burada oyladık. Şimdi görüştüğümüz 3
üncü madde, tamamen 2 nci maddeye bağlı bir maddedir; yani, o madde,
kabul mü edildi, ret mi edildi, henüz bilmiyoruz. Reddedilmiş olursa,
burada, bu maddenin bu şekilde görüşülmesine imkân yoktur; çünkü, 3
üncü maddede -maddeden aynen okuyorum- şöyle deniliyor:
"4077 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
b) Üçüncü ve beşinci fıkralarda gösterilen cezalar Bakanlık tarafından"
Üçüncü ve beşinci fıkralarda belirtilen cezalara atıfta bulunuyor. Nerede
bu fıkralar?.. Bu fıkralar, işte, şimdi oy kupasının içinde, daha belli
değil; o fıkraların kabul edilip edilmediği belli değil; ama, buna rağmen,
biz, müzakereye geçmiş bulunuyoruz.
Bu, neyi gösteriyor?.. Tabiî, bu, bir kere, bir usulsüzlük. İkincisi, bu
aceleciliğin, artık, ne kadar, her şeyi göze alarak yapılmakta olduğunu
gösteriyor, baştan itibaren...
Türkiye'nin bunca meselesi var; Anayasaya uyum kanunlarından tutun,
asgarî ücret meselesine, yetki kanununa, şuna buna kadar.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Asgarî ücret bugün açıklandı
Sayın Öymen.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Bunların hiçbiri olmadan, Hükümet
tarafından, birdenbire, son günde bunun sıkıştırılması gibi bir hadise
ve bir de Başkanlığın çok acelesi, bizi bu hale getirdi. Yani, öyle bir
kanun tasarısı görüşüyoruz ki, bir tarafı öteki tarafını tutmuyor.
Şimdi, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan, biraz önce benimle yaptığı bir
konuşmaya atıfta bulundu. Hakikaten, bir ara, çok iyi bir diyalog kurduk;
çünkü, ben, 1 inci madde üzerindeki çelişkilere işaret ettikten sonra,
kendisi geldi, bunları haklı bulduğunu söyledi ve beraberce bir çare
aradık. Sonra, Refah Partisinin Grup Başkanvekili de o çare üzerinde
düşündü; yani, bu çelişkiler nasıl düzelebilir, bunu araştırdık. Sonunda
tam anlaşamadık. Ben, yasa tasarısının, böyle, teferruatlı olmasına
karşıydım, arkadaşlarım da öyleydi; ama, bir ortalama formül olarak,
yüzde 20 diye bir oran vardı orada, "haydi, yüzde 50 yapalım" dediler ve
siz de yüzde 50 şeklinde kabul ettiniz; böyle çıktı.
Şimdi, burada, bu kadar acele içerisinde, "yüzde 20 olmasın, yüzde 25 mi
olsun, yüzde 30 mu olsun, yüzde 50 mi olsun" diye bir çare aranması ve
bu çarenin ancak bu şekilde bulunabilmesi, bu kanun tasarısının ne
kadar aceleyle, ne kadar dikkatsizlikle -daha birçok misallerde olduğu
gibi- hazırlandığını gösteriyor.
Yine, 1 inci maddede birçok çelişki var; kabul ettik, geçti; yapacak bir
şey yok; biraz önce oyladığımız maddede de -arkadaşlarım işaret
ettiler- olmayacak şeyler var ve şimdi görüşmekte olduğumuz bu 3 üncü
madde de -ki, 2 nci maddeyi tamamlıyor- olmayacak şeylerin üzerine tuz
biber ekiyor. Nedir bu olmayacak şey?.. Burada, Sayın Sanayi Bakanı,
basın üzerinde, cumhuriyet tarihinde hiçbir Sanayi Bakanının sahip
olmadığı kadar büyük bir yetki sahibi olarak beliriyor; birtakım yetkiler
uygulayacak; ama, bu yetki, bir mahkeme yetkisi; çünkü, böyle, 10
milyarlarla, 100 milyarlarla ifade edilen cezaların çok daha cüzi bir
kısmı, ancak mahkeme yetkisiyle tedvin edilebilir; fakat, burada, Bakan,
tek yetkilidir, bu işin tek hâkimidir; hâkimi olmakla kalmıyor,
savcısıdır; savcısı olmakla kalmıyor, inceleyicisidir.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – İdarecisidir...
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Yani, işte, kültürle alakalı olan bu
promosyonlar, yüzde 20 olan, şimdi yüzde 50'ye çıkan oranı aştı mı,
yüzde 51 mi oldu, yüzde 49 mu oldu; bunu inceleyecek; yani, 60 günü
aştı mı aşmadı mı, onu da inceleyecek; daha birçok şeyi inceleyecek;
bir karar verecek; ondan sonra, onu, Sanayi Bakanı olarak alıp, Sanayi
Bakanının savcısı gibi alıp, bunun bir suç olduğunu tespit edecek, o
iddiayla Sanayi Bakanına, yani kendisine müracaat edecek, Sanayi
Bakanı da bu cezayı verecek. Şimdi, böyle bir sistem, şimdiye kadar
Türkiye'de de görülmedi, dünyanın sayılan başka ülkelerinden
hiçbirinde de yoktur. Öyle, beş ülkede şu yapılmıştır diye, bir Sanayi
Bakanına böyle yetki verilmez. Kaldı ki, görüşmelerin başlangıcından
beri, mütemadiyen Sanayi Bakanından bahsediliyor. Tasarıyı kendi
hazırlamış, buraya gelmiş. Bu, çeşitli açılardan eleştiriliyor. Benim
bildiğim, bakanlar, burada, kendilerinin sevk ettiği tasarı görüşülürken,
bu kadar suçlama karşısında, bu kadar eleştiri karşısında kaldıkları
zaman, birkaç çift söz söylerler. Bakıyorum, hiç kılı kıpırdamadan,
orada, bütün bu olan bitenleri seyrediyor.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Demek ki, kendinden emin.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Bu yetkiyi, basın üzerinde, böyle,
görülmemiş derecede olağanüstü yetkileri haiz olarak buradan çıkıp
gidecek; ama, biz, onun, bu yetkileri nasıl kullanacağını dahi bilemez
halde buradan çıkıp gideceğiz; bu da garip bir durum.
Şimdi, sayın arkadaşlar, bu 3 üncü madde de gösteriyor, daha sonucu
belli olmayan, oylamasının sonucu belli olmayan 2 nci madde de
gösteriyor, 1 inci madde zaten gösterdi; bu tasarı, hakikaten, buradan
belki çıkacak, bu sürat, bu acele, bu ısrar, bu inat sonunda; fakat, bu
tasarı, içerisinden çıkılamaz problemler getirecek Türkiye'ye. Onun için,
yol yakınken -zaten, bunu bütün arkadaşlarımız kabul ediyor; Refah
Partili arkadaşlarımız da yanlışlarını tespit ettiler, Doğru Yol Partili
arkadaşlarımızdan da aynı şekilde bu yanlışları tespit edenler oldu- bu
tasarıyı, Bakanlık ve Komisyon yeniden incelesinler, alsınlar ve buraya
getirsinler; yani, bu, bugüne yetişmezse, bundan iki ay sonra buraya
gelse, ne olur; kıyamet mi kopar? Yani, bu, yarın yürürlüğe girmese, bir
ay sonra, iki ay sonra yürürlüğe girse ne olur? Bu kadar acil bir mesele
midir? Orman yangınları kadar acil bir mesele midir? Onun için, ben,
kendilerinden hulûs ile -tabir, sayenizde, "ihlas" diyorsunuz, o şekilde
popüler oldu- rica ediyorum, şu tasarıya bir kere baksınlar, bunu geri
almanın yolunu düşünsünler; yoksa, hakikaten, yasa yerine, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş, basın üzerinde bir dikta ucubesi
oluşuyor burada. Bunun başında da Sanayi ve Ticaret Bakanı olacak;
ayrıca -parantez içinde tekrar edeyim- kendisinin herhalde söyleyeceği
bir söz vardır, bu tasarıyı müdafaa etmek için. Nasıl müdafaa edecek,
merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen.
Sayın milletvekilleri, salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var
mı efendim? Yok.
Oylama işlemi bitmiştir.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına başlandı)
BAŞKAN – Sayın Öymen, konuşmasında, hep aceleden bahsetti. Tabiî,
bu oylamanın sonucunu almadan görüşmelere devam etmek ilk
yaptığımız bir şey değil. Önemli olan, Yüce Meclisin zamanını iyi
değerlendirmektir. Biz, Anayasa oylamalarında dahi, bir maddenin
oylaması yapılırken, öteki maddenin müzakerelerine başlıyorduk ki,
maksat, Yüce Meclisin zamanını en iyi şekilde değerlendirmek.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Doğru yoldasınız Sayın
Başkan; tebrikler.
BAŞKAN – Zaten, oylamanın sonucunu almadan 3 üncü maddeyi oya
sunmayacağım. Bu itibarla, Sayın Öymen'in, bunu, böyle anlamasını
diliyorum. Kaldı ki, bu tasarı, komisyonlarda görüşülürken, gruplardan
muhalefet eden olmamış, bir arkadaşımız da bir tek şeye muhalefet
göstermiş...
REFİK ARAS (İstanbul) – Komisyonda görüşülmedi.
BAŞKAN – Efendim, görüşülmemiş olur mu?! Bakın, Komisyona
katılan üyeleri okuyayım size.
REFİK ARAS (İstanbul) – Cuma günü öğleden sonra haber verdiler,
pazartesi 10.30'da toplantıya çağırdılar.
BAŞKAN – Bir tek Sayın Tevfik Diker arkadaşımız karşı çıkmış,
öteki partilerin milletvekilleri karşı da çıkmamış.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Komisyondaki görüşmeler tutanağa geçiyor
zannettim; ama, tutanağa geçmedi. Her komisyonda stenograf
çağırılırdı, burada çağırılmadı.
REFİK ARAS (İstanbul) – Cuma günü haber verdiler, pazartesi
10.30'da toplantıya çağırdılar.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akarcalı.
Sayın Akarcalı, süreniz 10 dakikadır efendim.
ANAP GRUBU ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın
Başkan, her açıklamanızla daha çok batıyorsunuz. Kusura bakmayın...
BAŞKAN – Efendim?..
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Her açıklamanızla daha çok
batıyorsunuz diyorum. Çünkü, arkadaşlarımın dediği gibi, bu kanun
tasarısının komisyonlara, nasıl, gelip gelmediğini bilmeden, ithamda
bulunuyorsunuz, "komisyona gelip katılmadınız" diyerek. Yangından
mal kaçırır gibi getirdiler bunu.
Siz, Başkan olarak bunu bilmiyorsunuz, bu cehaletinizi de, ben, burada
bir kere daha vurguluyorum. (DYP sıralarından gürültüler)
İkincisi, burada, hiçbir zaman, birbirine bağlı maddeler, Meclisin
zamanını iyi kullanmak amacıyla tahrif edilmemiştir. Meclisin
zamanını iyi kullanmak bir amaçtır; ama, hukukî açıdan birbirine bu
kadar bağlı olan maddelerden birinin oylamasının sonucunu
beklemeden diğerini görüşmeye açamazsınız Sayın Başkan,
açamazsınız.
Siz, velev ki, bunu, 12 Eylül Hükümetinin Kurucu Meclisinde de
öğrenmiş olsanız bile burada bunu yapamazsınız. (ANAP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) – Niye bu kadar sinirlisiniz?!
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Efendim, kalktınız, buradan, 27
Mayıs istismarı yaptınız; ben de, sizi, 12 Eylülün Kurucu Meclisinin,
birisinin başkanlığında yönetildiğini hatırlatıyorum, o kadar. Tamam
mı?.. (DYP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Akarcalı, bakın, beni hep itham ediyorsunuz...
Madde üzerinde konuşun efendim, maddeyle bağlı konuşun, rica
ediyorum sizden.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Geliyorum efendim.
İktidar milletvekillerine dinlemesini öğretin, ben de konuşmaya
başlayacağım. (DYP sıralarından gürültüler)
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) – Sen evvela konuşmasını öğren!..
BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum... Rica ediyorum susun...
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Hitap etmesini öğrenin!..
BAŞKAN – Rica ediyorum karışmayın.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Efendim, işinize geldiği gibi
dinleyip, işinize geldiği gibi reaksiyon gösterebilirsiniz; ama, bu kürsüye
çıkanı da dinlemek zorundasınız.
Bu cezalarla ilgili olarak belirtiyorum; uzlaşma dendi... Eğer, bu
Komisyonu, bir cuma günü haber verip -Meclis kapanmış, milletvekilleri
seçim bölgelerine gitmiş- "pazartesi günü gelin " şeklinde
toplamasaydınız, o zaman, Komisyonda olması gereken uzlaşmanın,
yalnız partilerarası değil, basının temsilcilerini, konuyla ilgili
akademisyenleri... Onca üniversitemiz var. Bu üniversitelerde, gerek
promosyon konularında gerek basın hürriyeti konusunda gerek dış
ülkelerde yapılan uygulamalar konusunda her şeyi etraflıca bilen
insanlarımız vardır. Yalnız birkaç tane gazetede yazı yazan
işadamlarının -parasız da yazsalar- bilgileriyle konulan gerekçeler
yoktur; daha başka işler de bunun içine girebilirdi. Uzlaşma dediğiniz
böyle olur.
BAŞKAN – Sayın Akarcalı, maddeye bağlı olarak konuşacak mısınız?
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Tabiî efendim.
BAŞKAN – Lütfen madde üzerinde konuşun; bakın, sizi fazla ikaz
etmeyeyim.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Puro göndereyim mi?!.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Peki, şöyle geliyorum: Bu maddede
insafsızca, ölçüsüzce belirtilen rakamların daha mantık içerisinde
olması nasıl olabilirdi, onu size anlatmaya çalışıyorum.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Puro vereyim mi?!.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın,
ölçüsüzlüğün geçmişte cezasını biz de çektik. Müstehcen yayınların
önlenmesiyle ilgili olarak koyduğumuz rakamlar, o zamanki heyecanla,
çok yüksek olduğu için, o rakamlar uygulanamadı; rakamın
büyüklüğünden dolayı uygulanamadı.
Aslında, bugün bakan olan arkadaşların ellerindeki silah daha normal bir
silah olabilse, daha normal rakamlar olabilse, bunları kullanabilirler;
fakat, rakamlar bu kadar yüksek olunca... Bir an gözlerinizi kapatın;
madem, buradaki her milletvekilinin bakan olma hakkı, imkânı, yetkisi
vardır; bu kadar büyük rakamları kullanmak istediğiniz zaman, yüzde
yüz haklı olsanız da, karşılaşacağınız baskıları, suçlamaları, hatta
ithamları bir düşünün, neler denilebilecek... Efendim, gazete, hükümetin,
bakanın lehinde yazmadığı için bu yapılıyor...
Sayın Öymen'in, biraz önce belirttiği doğru idi. Şimdi, şikâyeti yapan
kim? Bakanlık, yani, bakan. Suçu tespit eden kim? Bakanlık, yani,
bakan. Cezayı tespit eden kim? Bakanlık, yani, bakan. Cezayı uygulayan
kim, cezayı kesen kim? Bakan. Yani, polisi de, savcısı da, bilirkişisi de
-mahkeme, yargı sistemi içinde bir de bilirkişi müessesesi var- hâkimi
de, infaz memuru da aynı kişiden oluşuyor. Biz de diyoruz ki, gelin, bu
yanlışlığı yapmayın, bunu düzeltelim.
Şimdi, Sayın Soysal'ın da dediği gibi, "bu promosyon konusunda
basının yaptığı doğrudur" diyecek burada bir milletvekili arkadaş yok.
Dolayısıyla, siyasî bir uzlaşma da, aynı zamanda, muhalefetin
demediğini, diyormuş gibi göstererek olmaz. Eğer, siz, burada, gerçekten
uzlaşmayla çıksın diyorsanız -çünkü, bir iki defa bunu, iktidar
milletvekilleri belirtti- bunun yolları var. Bunun yolları, yalnız kendi
bildiğinizi, yetersiz de olsa, burada empoze etmek olmaz.
Bakın, buraya gelenin, konuşmak isteyenin belirli bir araştırma yapması
gerekir. Bu promosyonlarla ilgili KDV ne zaman kalktı, biliyor
musunuz?.. Sayın Çiller'in Başbakan olduğu dönemde... Hadi, buraya
çıkan birisi, DYP'li olmayan birisi bunu söylemiş olsa, bilmediğini
anlarım; ama, buraya, DYP'nin sözcüsü olarak çıkan arkadaşımız da,
sanki, KDV'nin kendi dönemlerinde kalktığını bilmiyormuş gibi, kalkıp
da, "bu KDV'yi uygulamıyorlar, bunlara KDV getireceğiz" yahut da
"esnaf, bundan dolayı şikâyetçi oluyor" diyorsa ve bu kişi de, esnafı
bildiğini, esnafla yakın ilişki içinde olduğunu söylüyorsa, bu tutarsızlığa
muhalefetin tepki göstermesi son derece normaldir.
Şimdi, bu tasarıyı bu şekilde çıkardığınız zaman, bunu uygulama
süreniz son derece az olacak; çünkü, bunu, Anamuhalefet Partisi olarak,
Anayasa Mahkemesine götüreceğiz ve bu tutarsızlıkların da Anayasa
Mahkemesinde iptal edileceğine dair ben de bir inanç var. İnanç var
diyorum, daha ötesinde herhangi bir şey söyleyemem.
Değerli arkadaşlarım, bakın, eğer, siz, gerçekten tüketiciyi korumak
istiyorsanız, haftalardır, şu Meclisin gündeminde, 3 üncü sırada,
sigaranın zararlarıyla ilgili kanun teklifi var; aynı konudaki bir teklifi
de, Refah Partisinden bir arkadaşım vermişti. Bakınız, biz, bu teklifi,
geçen Hükümet döneminde, Sayın Uluç Gürkan'ın Meclis
Başkanvekilliğini yaptığı esnada gündeme aldırmak istediğimizde,
hukuka çok saygılı olduğunu ifade eden kimi Refah Partili arkadaşlarım
"düşmüş bir Hükümetin -teklifi yaptığımızda Sayın Yılmaz,
Cumhurbaşkanına istifasını sunmuştu- kanununun burada
görüşülebilmesi için, Hükümetin buraya bir tezkere göndermesi lazım"
demişlerdi ve geri çekmiştik. Şimdi, bakıyorum, kanunun geçmesi,
DYP'li Adalet Komisyonu Başkanının büyük yardımlarıyla oldu; Refah
Partisinden arkadaşlarımız tam destek verdi. Tüketiciyi korumakla ilgili
böyle bir tasarı bu kadar alelacele getiriliyor; ama, gençlerimizin fosur
fosur sigara içmesine, ciğerlerinin zehirlenmesine karşı olan teklifi
burada almıyorsunuz; bunlar tutarsızlık.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Bunların maddeyle alakası yok.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Şimdi, maddeye gelip, sözümü
bitiriyorum.
Değerli arkadaşlar...
BAŞKAN – Efendim, insanlar anlatacak bir şey olmayınca; kafalarında
bir şey olmayınca nereye gidecekler?!.. (RP sıralarından alkışlar)
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Sayın Başkan, elinize fırsat geçti
diye bunu söyleyebilirsiniz; ama, sizin de, oradaki Başkanlığı götürü
usulüyle yönettiğinizi iyice anladık. (ANAP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı böyle çıkardığınız takdirde, bu
yasanın, geçme, çalışma imkânı olmayacaktır. Promosyon için,
önlemeye çalıştığınız promosyon için ortaya çıkarılabilecek güzel bir
aleti, maalesef, tahrip etmektesiniz; hatta, Makyavelist açıdan bakınca,
acaba Hükümet, sanki, promosyonu önlemek istermiş gibi yapıp,
aslında, bunu önlemeyecek bir tasarıyı mı getirdi demek bile aklımıza
gelmektedir.
Gelin, bu işten vazgeçin; hiç olmazsa, cezaların uygulanmasını önce
yargıya verin; çünkü, "efendim, biz, cezaları uygulayalım, siz, ondan
sonra yargıya gidin" anlayışı vardı; nerede vardı?.. İşte, o çöken
Sovyetler sisteminde vardı. Nerede vardır?..
AHMET İYİMAYA (Amasya) – İdarî ceza vardır.
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim, rica ediyorum.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – ...Bütün otoriter, totaliter
sistemlerde vardır.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – İtalya'da vardır; her yerde vardır.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Böylesine büyük cezaların
uygulandığı bir tane demokratik ülke yoktur.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Fransa'da, Almanya'da İtalya'da var.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bakın, Fransa var, Almanya var,
İtalya var denirken, oralarda, bu şekilde, bu miktarlarda, idare
tarafından resen kesilen ceza yoktur; iddia ederim.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Var... Var...
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Varsa, getirin, ayrı bir şekilde
görelim, tartışalım; neden olmadığını, size bir kere daha anlatalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti. Bugün, hiç kimsenin süresini
uzatmadım Sayın Akarcalı.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, vardır diyenler doğruyu söylemiyorlar.
BAŞKAN – Süreniz bitti; buyurun, rica ediyorum...
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Efendim, bir bardak su içiyorum ben
de bunun üstüne.
BAŞKAN – İçin, afiyet olsun.
Buyurmaz mısınız Sayın Akarcalı?!. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Sayın Akarcalı, gördünüz, bana karşı hınç, kin,
nefretle dolu bir konuşma yaparken...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Estağfurullah...
BAŞKAN – ...beni çok da itham etti, dedi ki, "Danışma Meclisi üyesi."
Doğru, ben Danışma Meclisi üyeliği yaptım; ama, Danışma Meclisi
üyeliği yaparken, 1982 Anayasasına tek başına ret oyu veren benim,
orada istifa eden benim.
EMİN KUL (İstanbul) – Tek başına değil...
BAŞKAN – Bir dakika efendim...
Sayın Bülent Akarcalı, 17 nci Dönem milletvekilidir. 17 nci Dönem
milletvekillerinin nasıl seçildiğini size anlatayım. Ben, o zaman
Danışma Meclisi üyesiydim, bağımsız milletvekili adayı oldum...
(ANAP sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim, beni itham etti.
Bağımsız milletvekili adayı oldum, Konsey beni veto etti; ama, bu
Akarcalı'yı Konsey o zaman tasvip etti, milletvekili adayı gösterdi. (RP
sıralarından alkışlar) Demek ki...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, burası sizin
mazinizin konuşulduğu yer değil, lütfen...
BAŞKAN – Ama beni itham ediyor Sayın Başesgioğlu.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Siz oradan laf atıyorsunuz, o
da size cevap veriyor.
BAŞKAN – Ben laf attım mı? Sizin vicdanınıza...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Burası sizin mazinizin
konuşulduğu yer değil.
BAŞKAN – Hayır, ben laf attım mı?
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – "Kafasında bir şey olmayan,
başka yere saldırır" dedin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ama, gündemdışı konuşuyor, gündemin dışında
konuşuyor.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Lütfen... Siz açıyorsunuz
bunu.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gündemdışı değil, grup adına
konuşuyordum.
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, lütfen yerinize oturur musunuz. Rica
ediyorum...
Ben sizin yerinizde olsaydım, Başkana bu kadar saldıran bir arkadaşa
derdim ki "yapma bunu."
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Önce siz laf attınız.
BAŞKAN – Ama, beni Danışma Meclisi üyesi olarak itham etti, ben
Danışma Meclisi üyesiyken bağımsız milletvekili adayı oldum, Konsey
beni veto etti...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gocunuyor musun?!.
BAŞKAN – O zaman, arkadaşımızın milletvekili adaylığını o 5 asker,
general tasdik etti.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gocunuyor musun?!.
BAŞKAN – Arkasından, ben gittim, 3 dönem -Tunceli gibi politik
hayatın duyarlı olduğu bir yerden- önseçimle seçildim geldim
arkadaşlar. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bunu defalarca anlattın
Başkan, Meclis biliyor bunu.
BAŞKAN – Peki, tamam efendim, teşekkür ederim.
Efendim, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci
maddesinin -biraz önce yapılan- açık oylamasına 334 sayın milletvekili
katılmış, 209 kabul, 120 ret oyu kullanılmış, 4 oy da mükerrer
çıkmıştır. Böylece 2 nci madde kabul edilmiştir.
Gruplar adına yapılan konuşmalar bitti.
Şahısları adına, Sayın Bülent Akarcalı söz istemişsiniz, tekrar kişisel
olarak konuşacak mısınız?
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Evet.
BAŞKAN – Konuşacaksanız buyurun efendim.
Sayın Akarcalı, süreniz 5 dakika.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, benim tepkilerim
belirli bir çizgi içindedir. Dolayısıyla, tek ricam, yarın bu yönettiğiniz
toplantıyla ilgili olan tutanakları okumanız, hangi çizgide tutarlı
davrandınız, hangi çizgide yanlı davrandınız, yansız davrandınız onu
gözden geçirmeniz ve vicdan muhasebenizi yapmanızdır.
Değerli arkadaşlarım, onüç yıldır bu Mecliste, bu kürsüde çok şeyler
gördük; ama, bu kadarına, demek ki, bundan sonra yavaş yavaş şahit
olacağız.
Değerli kardeşlerim, özellikle Refah Partisi, Hükümeti kurma gününe
gelinceye kadar, gerek bu Meclis kürsüsünde, gerekse vatandaşa, adil
olma konusunda, inanan insanlar için, bizler için, son derece kalıcı
vaatler vermiştir, sözler vermiştir. Tek söylediğim şudur...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Maddeyle ilgili konuş. (RP
sıralarından "maddeyle ilgili konuş" sesleri, gürültüler)
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Lütfen dinleyin; maddeye geliyorum
arkadaşlar.
Bu cezalar ve bu uygulamalar adil değildir. Vicdanınıza... (RP
sıralarından "maddeyle ilgili konuş" sesleri) Madde üzerinde
konuşuyorum değerli kardeşlerim.
Bu ceza miktarıyla, bu cezanın tespit ve uygulama hususu adil değildir,
insaf ölçüleri dışındadır. Yalnız ve yalnız bu ölçüleri uygulayın. Eğer,
yıllarca söylediğiniz "adil" kelimesine vicdanınızla, inancınızla
inandıysanız -ki, inandığınızı sanıyorum- bu rakamlar ve bu uygulama
sistemi, vicdanınıza adil geliyorsa, inancımızdaki insafa uygun
geliyorsa, ben sizi, kendi düşüncenizle, kendi kaderinizle başbaşa
bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akarcalı.
Sayın Yılmaz Ateş; buyurun.
Sayın Ateş, konuşma süreniz 5 dakika efendim.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, bu tasarının, tekelleşmeyi önleme, tüketicileri koruma
gibi bir amaçtan uzak olduğunu, defalarca vurguladık. Eğer, tüketicileri
korumada, tekelleşmeyi önleme iddiasında, bu tasarıyı getirenler
samimî olsalardı, bu tasarıdan önce, tüketici haklarını koruma
mahkemelerini kurar ve nasıl bir işlerlik kazandığını ortaya koyarlardı;
ama, uzun yıllardan beri, uzmanlık gerektiren mahkemelerin
kurulamayışının acılarını, toplum olarak biz, hep çektik. O nedenle, bu
maddeyi, bu düzenlemeyi, kasıtlı olarak görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bir üzüntümü daha belirtmek istiyorum. Tabiî, bir
milletvekili arkadaşımın ikide bir, bir başka kurum ve kişinin sözlerini
çarpıtmasını, benimde, her defasında çıkıp, bunu, burada düzeltmemi,
gerçekten üzülerek belirtmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, rica ediyorum madde üzerinde konuşun.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hayır, madde üzerinde_
Sayın Hasan Hüseyin Ceylan, bir madde üzerinde görüşürken, Ankara
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sayın Nazmi Bilgin’e ilişkin beyanlarda
bulundu. Şimdi, Sayın Nazmi Bilgin’in, Sayın Ceylan’ın bu ifadesi
üzerine, Anadolu Ajansına yaptığı açıklama, şu anda elimize ulaştı,
ayrıca, kendisi de Grubumuzu arayarak, bu beyanlarını Genel Kurulun
bilgisine sunmamızı arz etti.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Olur mu, kanun üzerinde konuşsana
kardeşim.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi, bakın, Anadolu Ajansının haberini
aynen okuyorum_
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Çarpıtmayın.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Neden, çarpıtmasına müsaade
ediyorsunuz. Bir konunun_
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Kanunla ilgili konuşun.
BAŞKAN – Sayın İyimaya, rica ediyorum_
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Konuyla ilgili konuşuyorum_
Yakışıyor mu; Genel Kurulda milletvekili olarak bulunan bir üyeye
yakışıyor mu bir başkasının sözlerini çarpıtmak?!. Onun için,
doğrusunu dinleyin, doğrusunu... Doğrusunu bilin, kararınızı ona göre,
vicdanınız sızlayarak verin.
“Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, promosyonla ilgili
yasanın bir düzenleme getirmekten öte, bir tepki yasası niteliğinde
olduğunu söyledi. Bilgin ‘tekelleşmeye de, promosyona da karşıyız;
ancak, Refah Partisi Ankara Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Ceylan'ın
ifade ettiği gibi, hiçbir zaman basına ağır para cezalarının
getirilmesinden yana olmadık' dedi...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Ben, para cezalarını
konuşmadım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, onu basına söyler Sayın Ateş... Rica ediyorum...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – ...Nazmi Bilgin, yaptığı açıklamada,
promosyonla ilgili yasa tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda görüşülmesi sırasında, Refah Partisi Sözcüsü Ankara
Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan'ın, konuyla ilgili görüşlerini
çarpıtarak yansıttığını söyledi. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi
Bilgin, açıklamasında şunları kaydetti: 'Promosyonla ilgili yasa, bir
düzenleme getirmekten öte, bir tepki yasası olmuştur. Tekelleşmeye de,
promosyona da karşıyız. Sayın Ceylan'ın ifade ettiği gibi, hiçbir zaman,
basına ağır para cezaları getirilmesinin yanında olmadık. Kaldı ki,
cezalandırma yetkisinin, siyasî otoriteye verilmesi, demokrasi için de çok
ciddî bir tehlike oluşturmaktadır. Görüşlerimin çarpıtılmasını hayretle
izledim' dedi."
Şimdi, bunu, Yüce Meclisin bilgisine arz ediyorum. Her konuda, böyle
çarpıtmayı bir hüner gibi sayanları da, bu tavrından vazgeçmeye davet
ediyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş.
Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan "çarpıtma"
diye suçlamış olduğu olayda - tutanaklardan tespit edebiliriz- söylediğim
bölümden değil, hiç konuşmadığım bölümlerden suçlama yapmıştır;
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Hayır efendim. Sonra, tutanakları getirtip, bakacağım.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Tutanakları getirtin... Benim
söylediğim gibi...
BAŞKAN – Sayın Ceylan...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, bir dakika...
Arz edeyim...
BAŞKAN – Efendim, zatı âliniz, iktidar partisi milletvekilisiniz. Burada,
her sataşmaya çıkıp cevap verirseniz, Meclisi çalıştıramayız.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Biz, sataşmalara hiç cevap
vermiyoruz...
BAŞKAN – Hayır... Ben, sataşmayı daha tespit etmedim. Onun için,
lütfen, yerinize oturur musunuz...
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Tutanaklardan inceleyin,
görün...
BAŞKAN – Efendim, madde üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Madde üzerinde...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Fırat...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Akarcalı'nın konuşması üzerine,
birkaç şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Size yönelik bir sataşma yoktu; bana sataştı...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Genelde var... Sizi itham etti; fakat, siz,
gerekli cevabı vermediniz.
BAŞKAN – Efendim, benim dışımda kimseye sataşmadı. Zaten, gerekli
cevabı da aldı.
Rica ediyorum... Sataşma görmüyorum Sayın Ayhan Fırat.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz...
BAŞKAN – Efendim, müsaade etmiyorum...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Burada bulunmayan çok kıymetli, namuslu,
dürüst, çalışkan, vatansever Danışma Meclisi üyelerinin hakkı için,
burada, birkaç şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Hayır efendim, müsaade etmiyorum. Rica ediyorum...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Neden cevabını vermediniz?
BAŞKAN – Efendim, ben, burada, zatı âlinize bir sataşma görmedim.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Bari şunu söyleseydiniz: O arkadaşın
mensubu olduğu Partinin Genel Başkan Yardımcısı, Danışma Meclisi
üyeliğinden gelmiş bir arkadaşımızdır.
BAŞKAN – Zaten, Türkiye'de herkes birbirini tanıyor canım, fazla da...
Ben, şimdi, Meclis Başkanı olduğum için, zamanı çok fazla harcamak
da istemiyorum. O yönden de susmak istiyorum.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Yetişmeyecek Sayın
Başkan; önergeler falan da var.
BAŞKAN – Geçici madde ilavesine ilişkin olarak, beş altı tane önerge
var. Bunları, ara verdikten sonra değerlendireceğiz.
Bu nedenle, birleşime saat 21.00'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.54

_

Açılma Saati: 21.00
BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Zeki ERGEZEN (Bitlis)


BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85 inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S.
Sayısı : 69) (Devam)
BAŞKAN – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
raporunun müzakerelerine devam ediyoruz.
Bilindiği üzere, bu kanun tasarısının 3 üncü maddesini kabul etmiştik;
geçici maddeler ve geçici maddelerle ilgili önergeler vardı, onlara
geçerken ara vermiştik.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Geçici maddelerle ilgili verilen önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki geçici madde 1'in eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
İstemihan Talay Ahmet Tan Zekeriya Temizel
İçel İstanbul İstanbul
Arif Sezer Teoman Akgür Cafer Tufan Yazıcıoğlu
Adana Sakarya Bartın
Metin Şahin Mustafa Güven Karahan A.Turan Bilge
Antalya Balıkesir Konya
Geçici Madde 1.- Bu kanunun yayımından önce başlamış bulunan
kampanyalar, başladıkları tarihteki mevzuat hükümleri çerçevesinde ve
bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde tamamlanır.
Ancak, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün
katkı payı olarak tüketici tarafından karşılanması esasına göre
yürütülen kampanyalarda bu süre aranmaz.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına
aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Mustafa Cumhur Ersümer Ali Doğan
Kastamonu Çanakkale Kahramanmaraş
Işın Çelebi Metin Emiroğlu Sadî Somuncuoğlu
İzmir Malatya Aksaray
Ersin Taranoğlu Yusuf Ekinci İrfan Köksalan
Sakarya Burdur Ankara
Geçici Madde 1- Bu kanunun yayımlanmasından önce başlamış
kampanyaların konusunu teşkil eden ürünler için, kampanya başlamadan
önce yapılmış sözleşmelerin tamamlanmasına veya oluşmuş stokların
eritilmesine yönelik kampanyalar, ilk başladıkları tarihteki mevzuat
hükümeri çerçevesinde ve bu kanunun yayımlandığı tarihten itibaren en
geç altı ay içinde tamamlanarak bitirilir. Ancak, bu kanunun yürürlüğe
girmesinden önce başlamış ve kampanya konusu mal veya hizmet
bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması (katkı payı)
esasına göre yürütülen kampanyaların tamamlanmasında süre şartı
aranmaz.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Sıra sayısı 69 olan (1/490) sıra sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısına bir geçici madde eklenmesine ilişkin teklifimizin
Yüce Meclisin onayına sunulmasını arz ederiz.
Yılmaz Ateş Atilâ Sav Altan Öymen
Ankara Hatay İstanbul
Bekir Kumbul Mahmut Işık Ali Şahin
Antalya Sıvas Kahramanmaraş
Celal Topkan
Adıyaman
Geçici Madde 1.- Bu kanunun yayımlanmasından önce başlamış
kampanyaların konusunu teşkil eden ürünler için, kampanya başlamadan
önce yapılmış sözleşmelerin tamamlanmasına veya oluşmuş stokların
eritilmesine yönelik kampanyalar, başladıkları tarihte yürürlükteki
hükümler çerçevesinde ve bu kanunun yayımından itibaren altı ay içinde
tamamlanarak bitirilir. Ancak, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce
başlamış ve kampanya konusu mal ve hizmetin bedelinin bir bölümünün
tüketici tarafından karşılanması (katkı payı) esasına göre yürütülen
kampanyaların tamamlanmasında süre şartı aranmaz.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına
aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Geçici Madde:
Bu kanunun yayımı tarihinden önce başlatılmış bulunan
kampanyaların, kazanılmış hakların korunması ve taahhüt edilmiş
koşulların yerine getirilmesi amacıyla, en geç iki yıl içinde
sonuçlandırılması zorunludur.
Biltekin Özdemir Işın Çelebi Esat Bütün
Samsun İzmir Kahramanmaraş
Halit Dumankaya Refik Aras
İstanbul İstanbul
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, bu kanun tasarısına geçici
madde eklenmesine dair verilmiş önergeleri sırasıyla işleme
koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
69 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki geçici madde 1'in eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Ahmet Tan
(İstanbul)
ve arkadaşları
Geçici madde 1.- Bu kanunun yayımından önce başlamış bulunan
kampanyalar, başladıkları tarihteki mevzuat hükümleri çerçevesinde ve
bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde tamamlanır.
Ancak, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün
katkı payı olarak tüketici tarafından karşılanması esasına göre
yürütülen kampanyalarda bu süre aranmaz.
BAŞKAN – Sayın Komisyon bu önergeye katılıyor mu efendim?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMUSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Tan, gerekçeyi mi okuyalım, açıklama mı
yapacaksınız?
AHMET TAN (İstanbul) – Gerekçeyi okuyun lütfen.
BAŞKAN – Peki efendim.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Daha önce başlamış bulunan kampanyalardan doğan hakların saklı
tutulması ve tüketicilerin mağdur edilmemesi için, bir geçiş dönemi
düzenlemesine gerek vardır. Önergemiz, böyle bir düzenleme getirmeyi
amaçlamaktadır.
AHMET TAN (İstanbul) – Bu konuda karar yetersayısının aranmasını
talep ediyoruz.
BAŞKAN – Peki, karar yetersayısını da arayalım.
Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmadı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Oradan bakanlar var efendim.
BAŞKAN – Efendim, biz kürsüden görüyoruz, tarif etmenize gerek yok;
bizim de gözümüz var, bizim de izanımız var, aklımız var. Hiç merak
etmeyin...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Göz var izan var Sayın
Başkan; karar yetersayısı yok.
BAŞKAN – Efendim, Divan Kâtibi arkadaşlarımız arasında ayrılık
var; o bakımdan, bir daha sayıyoruz. (ANAP ve DSP sıralarından
gürültüler)
Arkadaşlar ellerini daha indirmediler efendim; niye itiraz ediyorsunuz?
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – O zaman yarım saat
bekleyelim!..
BAŞKAN – Efendim, yeni giren arkadaşlarımız var ve kâtip
arkadaşlarımızın bildirdiği sayılar arasında da fark var. (ANAP
sıralarından "karar yetersayısı yok" sesleri)
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Yarım saat bekleyelim,
ondan sonra... Acelesi ne ki!..
BAŞKAN – Divan üyesi arkadaşlarımız sayıyor; onlar ne derlerse, ben
onlara uyacağım. (ANAP ve DSP sıralarından "yok, yok" sesleri)
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Bir de sen say.
BAŞKAN – Ben, sayıp saymayacağıma kendim karar veririm Sayın
Taşar; size danışmam.
Önerge reddedilmiştir. Karar yetersayısı vardır.
Gruplarca verilen, Sayın Atilâ Sav ve arkadaşlarının ve Sayın Murat
Başesgioğlu ve arkadaşlarının olmak üzere iki önerge var; ikisi de aynı
mahiyette olduğu için birlikte işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına
aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu
(Kastamonu)
ve arkadaşları
Geçici Madde 1.- Bu kanunun yayımlanmasından önce başlamış
kampanyaların konusunu teşkil eden ürünler için, kampanya başlamadan
önce yapılmış sözleşmelerin tamamlanmasına veya oluşmuş stokların
eritilmesine yönelik kampanyalar, ilk başladıkları tarihteki mevzuat
hükümleri çerçevesinde ve bu kanunun yayımlandığı tarihten itibaren en
geç altı ay içinde tamamlanarak bitirilir. Ancak, bu kanunun yürürlüğe
girmesinden önce başlamış ve kampanya konusu mal veya hizmet
bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması (katkı payı)
esasına göre yürütülen kampanyaların tamamlanmasında süre şartı
aranmaz.
BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye efendim?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Evet, Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.
Gerekçeyi mi okuyalım, açıklama mı yapmak?..
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyalım efendim:
Madde gerekçesi: Tasarıda, tüketicinin veya promosyon yapan basın
kuruluşunun halihazırdaki müktesep haklarını ya da kampanyanın
başladığı tarihteki mevzuat hükümlerine göre yerli veya yabancı
üreticilerle yaptıkları anlaşmalarla girdikleri ağır malî
yükümlülüklerinin sebebiyet vereceği telafisi imkânsız zararları
önlemeye yönelik koruyucu herhangi bir hüküm yer almamaktadır.
Ayrıca, tüketicinin katkı payıyla iştirak ettiği kampanyaların da ortadan
kaldırılması sonucunu ve dolayısıyla tüketici açısından çeşitli hak
kayıpları yaratabilecek ve giderek de tüketiciyle ilgili yayın kuruluşunu
karşı karşıya getirerek hem kamu düzenini bozacak hem de tüketicinin
haklı ve masum beklentilerini yok etme tehlikesini taşıyan mevcut
tasarıdaki boşluğun yol açabileceği önemli sakıncalar, düzenlenmiş olan
bu geçici maddeyle önlenmiştir.
BAŞKAN – Efendim, Sayın Sav ve arkadaşlarının gerekçesi biraz daha
değişik. Onu da ayrıca okuyalım.
ATİLÂ SAV (Hatay) – İkinci gerekçeyi de anlatalım efendim...
BAŞKAN – Önergeyi birleştirdik Sayın Sav; onun için gerekçeyi
okuyalım.
FATİH ATAY (Aydın) – Ama, hakkımız var Sayın Başkan.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Önergeleri birleştirdik.
Arkadaşımız söz istemedi; isteseydi, size söz verirdim. Birleştirdiğimiz
önergelerde bir kişiye söz verebiliriz. Sizin gerekçeyi de okuyalım
efendim.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Çıkalım, gerekçemizi anlatalım.
BAŞKAN – Efendim, gerekçenizi okuyalım. Rica ediyorum... Fark
etmez.
ATİLÂ SAV (Hatay) – OIur mu efendim?! Hükümetin...
BAŞKAN – İşte, böyle oluyor, sizin dediğiniz gibi olmuyor.
Buyurun... Arkadaşımız okusun...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, önergeyi birleştirerek işleme koyduk; yani, ayrı
olarak...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Bize söz vereceksiniz o zaman efendim.
BAŞKAN – Ama, takdir hakkımızı böyle kullandık efendim.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Efendim, gerekçe mi okunsun yoksa söz mü
istiyorsunuz diye sordunuz mu? Sorduğunuz zaman biz de söz istiyoruz
diyeceğiz.
BAŞKAN – Efendim, Sayın Başeşgioğlu'nun önergesi le sizin
önergenizi birleştirdik. Sizin önergenizde biraz daha değişik bir ifade
var. Arkadaşımızın önergesinin gerekçesini okuduk, sizinkini de
okuruz. Rica ediyorum...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Olur mu efendim?
BAŞKAN – Ben, size söz vermekten imtina etmek istemiyorum Sayın
Sav; ama, İçtüzüğü uygulamak zorundayız. Yani, böyle çifte standart
yapamayız. Rica ediyorum...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Efendim, belki burada...
BAŞKAN – Sayın Sav, rica ediyorum sizden.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Benim kişisel bir haktan vazgeçmem değil
Sayın Başkan.
Bu, millî iradeyi ilgilendiren, Türk toplumunu ilgilendiren bir yasa
tasarısı. Partimizin bir görüşü var, önerisi var; onu açıklamak isterim.
BAŞKAN – Peki, emsal teşkil etmemek üzere, size söz verelim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Ama, uygulama yerine geçiyor Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Zaten, gerekçe de pek okunaklı değildi, o bakımdan, Sayın
Sav kendisi açıklasın. (RP ve DYP sıralarından gülüşmeler, alkışlar )
ATİLÂ SAV (Ankara) – Sayın Başkan, kanun tasarılarını,
Anayasanın ve İçtüzüğün gösterdiği süreler içerisinde milletvekillerinin
ve grupların tetkikine sunarsanız, hazırlanacak önergeler de daha
okunaklı ve daha geniş incelemeye dayanarak hazırlanır. Bu,
Başkanlığın, İçtüzüğe ve yasaya uygun olmayan tutumunun bir
sonucudur. Onun için, Başkanlıktan özür diliyoruz; ama, kusurun büyük
kısmı bizde değil.
Efendim, bu tasarının diğer maddeleri doğrudan doğruya basın
özgürlüğüyle ilgili konulardı; bu maddesi, doğrudan doğruya...
HALUK YILDIZ (Kastamonu) – Ne ilgisi var özgürlükle şimdi?!.
BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum...
Buyurun efendim.
ATİLÂ SAV (Devamla) – Efendim, arkadaşlarımız, 7 saattir konunun
basın özgürlüğüyle ilgili boyutlarını anlatıyor. Eğer, hâlâ bazı
arkadaşlarımız anlamadılarsa, bu saatten sonra yapılacak başka bir şey
yok.
Ben, başka bir noktaya değinmek istiyorum. Tüketicinin korunmasıyla
ilgili gerçek hüküm budur; çünkü, tasarının lehinde ya da aleyhinde
konuşanların hepsinin ortak vardıkları bir nokta var. Bu uygulama
içerisinde, promosyon uygulaması içerisinde, birkaç yıllık sürede,
trilyonlarla ifade edilen bir piyasa ve bir piyasa düzeni oluşmuştur. Bu
tür düzenleri değiştirirken, buna yönelik bir yasa tasarısı getirilirken,
mutlaka geçiş hükümleri öngörülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, son
derece büyük bir hukukî kargaşa, bir haklar çatışması ortaya çıkabilir.
Önerimiz, bu tür çatışmaları önlemek amacına yöneliktir. Gerçekten, üç
anayasal hükümle ilgilidir bu tasarı. Bunlardan birisi basın özgürlüğü,
öbürü tüketicinin korunmasıysa, bir başkası da serbest sözleşme yapma
hakkıyla ilgilidir. Birtakım basın kuruluşları, milyonları bulan
okuyucularıyla, yani, müşterileriyle, alıcılarla birtakım sözleşmeler
yapmışlardır. Bu sözleşmelerle ilgili tarafların karşılıklı
yükümlülükleri ve hakları vardır. Bu yükümlülükler ve haklarla ilgili
durumlar ne olacaktır?
Bu kanun tasarısı kabul edilir, Resmî Gazetede yayımlanır, yürürlüğe
girerse, bundan önceki dönemde teşekkül etmiş, oluşmuş piyasayla ilgili
konularda bir yığın tereddüt doğacak, bir yığın uyuşmazlık ortaya
çıkabilecektir. Bunun için, gerekli olan hüküm, bir geçiş maddesidir, bir
geçiş dönemi düzenlemesidir. Önerimiz, bunu içermektedir. Yoksa,
doğrudan doğruya -yayım tarihinde yürürlüğe girer diye öngörülmüş olan
4 üncü madde biraz sonra tartışılacaktır- bu hükümle giderse bu tasarı,
doğabilecek hukukî kargaşalıkları önlemekte son derece büyük sıkıntı
doğacaktır. İşte, o zaman, asıl, tüketiciyi korumak için yeni birtakım
önlemler alınması gerekecektir ve konuları, mahkemelerin, yargı
yerinin çözmesi gerekecektir.
Kanunun başlığı Tüketiciyi Koruma Kanunu olduğuna göre, bu
değişiklikle, tüketicinin haklarında ortaya çıkacak ihtilafların,
uyuşmazlıkların giderilmesi bakımından yapmış olduğumuz geçici
madde önerisinin Yüksek Meclis tarafından kabul edilmesini arz ve
teklif ediyoruz.
Meclise en derin ve içten saygılarımızı sunuyorum efendim. Sağ olun.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sav.
Sayın Sav, malumunuz olduğu üzere, kanunların gündeme alınması,
görüşme sırasının tespiti, Yüce Kurulun kararıyla olmaktadır.
Başkanlık Divanının bu konuda bir etkisi yoktur. Danışma Kurulu
getiriyor veyahut da grup önerisi getiriyor, Genel Kurul karar veriyor;
yani, Başkanlık, bu kanun hemen görüşülsün şeklinde... Bu konuda
bilginiz de var; ama, nedense, Türkiye'de, politikacı, en fazla hücum
edilen kişi; Mecliste de en fazla hücum edilen Başkanlık Divanıdır;
çünkü...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Başkan simgelediği için sitemimizi, Başkanlık
Divanına...
BAŞKAN – Efendim, Başkanlık Divanının yapacağı bir şey yok ki.
Yani, Genel Kurul bir kanunu gündeme alıyor, biz de görüştürmek
zorundayız; yoksa, Başkanlık Divanı bir kanunu görüştürmüyor...
Evet, sayın milletvekilleri, önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı.
Önergeyi oya sunacağım...
III. – YOKLAMA
(ANAP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Yoklama istiyoruz.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Tamam... Peki...
Tespit edelim arkadaşlar.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşlarımızı tespit
edelim; ayakta olan herkesi yoklamada var kabul edeceğiz.
YUSUF EKİNCİ (Burdur) – Yeni usul mü koyuyorsunuz?!
BAŞKAN – Efendim, zaten edilecek...
Evet, ayaktaki arkadaşları tespit edelim efendim.
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayamadınız mı Sayın
Başkan?..
BAŞKAN – Efendim, herhalde elle yazıyoruz. Elle yazılınca da, bu
kadar bir zaman gerekiyor. Biraz ayakta durursanız iyi olur. (RP ve DYP
sıralarından gülüşmeler)
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Başkan, ne kötülüğümüzü gördün
de bizi ayakta tutuyorsun...
BAŞKAN – Efendim?
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Ne kötülüğümüzü gördün de...
BAŞKAN – Divan Kâtibi arkadaşımız tespit ediyor. Yani, iki dakika
ayakta durma zahmetine katlanın canım. Bu kadar engelleme
yapıyorsunuz; bu kadar da bir zahmete katlanın... (RP ve DYP
sıralarından gülüşmeler, alkışlar)
YUSUF EKİNCİ (Burdur) – Milletvekiliyiz, her şeye katlanırız.
İRFETTİN AKAR (Muğla) – Sayın Başkanım, 19 kişi oldu
arkadaşlar...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Kapıdakiler de gelsin Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Efendim, 20 arkadaşımız ayağa kalkmış da,
arkadaşlarımız isim tespitinde biraz zorluk çekiyorlar.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – İsimleri sorun, biz
söyleyelim.
BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız tespit ediyor, Divan Kâtibi
arkadaşımız tespit ediyor.
Yoklama isteminde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum:
Sayın Mustafa Taşar, Sayın Yusuf Ekinci, Sayın Biltekin Özdemir,
Sayın Cumhur Ersümer, Sayın Yaşar Topçu, Sayın Miraç Akdoğan,
Sayın Metin Emiroğlu, Sayın Şükrü Yürür, Sayın Emin Kul, Sayın
Murat Başesgioğlu, Sayın Mustafa Balcılar, Sayın Ömer Ertaş, Sayın
Ali Doğan, Sayın Yaşar Dedelek, Sayın Esat Bütün, Sayın Halit
Dumankaya, Sayın Refik Aras, Sayın Ali Hatipoğlu, Sayın Hüsnü
Sıvalıoğlu, Sayın Ahmet Alkan.
20 sayın arkadaşımız, yoklama isteğinde bulundular; gecenin bu
saatinde yoklama yapacağız.
Sabaha kadar buradayız; yani, hiç merak etmeyin.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Biz de buradayız Sayın
Başkanım...
BAŞKAN – Bir gün yirmidört saat; biz yirmibeş saat çalışabiliriz. (DYP
ve RP sıralarından alkışlar)
Yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz; yalnız, arkadaşların burada
bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.
(Yoklamaya başlandı)
İlhan Kesici ?.. Yok.
Hayati Korkmaz ?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Divan Kâtibinin biri yok...
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Divan teşekkül etmemiş. (ANAP
sıralarından gürültüler) Ara verelim, Divan teşekkül etmemiş.
BAŞKAN – Efendim, neyse... Arkadaşımız iki dakikalık...(ANAP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – "Neyse" diye olur mu
canım?! (ANAP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Rica ederim efendim... Bir dakika.... Şimdi buradaydı, ne
var yani?!
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Olmaz öyle.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Olmayan adamı da "var" yazdınız.
BAŞKAN – Bu kadar bir birimize karşı anlayışsız mıyız Sayın
Topçu?
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Nerede oradaydı?!. Yok.
(ANAP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Salondaki bir Divan Kâtibi arkadaş gelsin buraya. Sayın...
(ANAP sıralarından "Ara verelim" sesleri, gürültüler)
Efendim, rica ediyorum.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – İsmen çağıramazsınız.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Divan teşekkül etmeden devam edemezsiniz.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Olmayan adamı da "var"
yazdınız siz orada.
BAŞKAN – Efendim, şimdi buradaydı.(ANAP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Zeki Ergezen'i "var"
yazdınız; yoklamadan düşün onu. (ANAP sıralarından gürültüler) Onu
nasıl "var" yazarsınız?
BAŞKAN – Nerede "var" yazdık?
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Zeki Ergezen yoktu, "var"
yazdınız onu.
BAŞKAN – Buradaydı canım Zeki Ergezen.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) –Nasıl "var" yazıyorsunuz?
(ANAP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, lütfen siz gelir misiniz... (ANAP
sıralarından "Hayır gelemez" sesleri, gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, şimdi Sayın Ergezen buradaydı.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Zeki Ergezen'i "var" yazdınız.
BAŞKAN – "Var" yazdık; burada...
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Daha yeni geldi, böyle
laubalilik olur mu yahu?!
BAŞKAN – Laubalilik yapan sizsiniz!
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sensin be laubalilik yapan!
BAŞKAN – Arkadaşımız buradaydı, ben ne bileyim, herkesi anında
kontrol mu edeceğim yani?
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep)– Bak da ondan sonra konuş!
Böyle şey olur mu?
BAŞKAN – Ben, Divan Kâtibinin burada olduğunu kabul ediyorum.
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Böyle şey mi olur?
AHMET ALKAN (Konya) – Sorumluluğunun bilincinde olmayan
insanları oturtmayın oraya o zaman.
BAŞKAN – Evvela bana sorumluluk dersi vermeyin; siz sorumluluk
duygusuyla hareket edin!
AHMET ALKAN (Konya) – Ben sorumluluk duygusuyla ikaz ediyorum.
BAŞKAN – Rica ediyorum... Yani, Meclisin çalışmasını bu kadar
engellemeye hakkınız yok. (ANAP sıralarından gürültüler)
Efendim, arkadaşımız buradaydı.
YAŞAR TOPÇU (Sinop)– Bir dakika... Bir dakika...
Biz niye engellemiş oluyoruz? Divan teşekkül etmeyince...
BAŞKAN – Efendim, Divan Kâtibi buradaydı...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Oradaysa, yokluğuna varlığına
bakacaksınız. o göreviniz.
BAŞKAN – Efendim, şimdi ben, hem Genel Kurula bakıp, hem
yanımdaki adama mı bakayım?
MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – 20 kişi miyiz diye
bakıyorsunuz!..
BAŞKAN – Biraz insaf ve vicdan meselesi var arkadaşım yahu!
Neyse... Siz devam edin, neyse...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bari kusurunuzu bilin, susun.
BAŞKAN – Yoklamaya devam ediyoruz.
(Yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama sırasında Genel Kurul
salonunda olmayan sayın milletvekili sonradan gelmişse, adını
soyadını beyaz bir kâğıda yazıp, imzalayıp Divana göndermesini rica
ediyorum.
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Onlar okunsun, kâğıdı gelenler
okunsun.
BAŞKAN – Niye okunsun? Bir milletvekiline güvenmiyor musunuz?
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sana güvenmiyoruz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sana güvenmiyoruz.
BAŞKAN – Rica ediyorum arkadaşlar, birbirimize biraz güvenelim.
(ANAP sıralarından gürültüler)
Efendim, kimse, bu salonda olmadığı halde buraya kâğıt göndermez.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Geçen defa oldu.
BAŞKAN – Daha dün iktidardayken tersini düşünüyordunuz; burada o
kâğıtlar okunduğu zaman itiraz ediyordunuz.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Kâtip olmadığı halde "var dedin" burada;
sana nasıl güvenelim?!
BAŞKAN – Sayın Divan Üyesi arkadaşımız burada; sizin Grubun
üyesidir ve bu insanları tanıyor; ben müdahale de etmiyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Divanın Üyesi; bizim Grubun üyesi olmaz...
BAŞKAN – Efendim, her şeye itiraz etmek niye içinizden geçiyor; ben
anlamıyorum!..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Milletvekilinin işlevleleri arasında itiraz
etmek yok mu?
BAŞKAN – Sayın Topçu, zatı âlinize büyük saygı duyuyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Milletvekilinin işlevleri arasında itiraz etmek
yok mu yani?
BAŞKAN – Efendim, milletvekili, burada olmadığı halde kâğıt
göndermez; milletvekili sıfatına yakışmaz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, geçen defa kâğıtlar buraya
geldi, Başkan ayırdı...
BAŞKAN – Efendim?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Geçen defa, Sayın Korkmazcan yoklama
yaptı, olmadığını tespit etti ve ayırdı, kâğıt geldiği halde...
BAŞKAN – Sayın Topçu, ben öyle bir şey kabul etmiyorum.
Efendim, toplantı yetersayımız vardır, kâğıtlara lüzum kalmadan...
(DYP sıralarından gülüşmeler)
Tamam mı?.. Rahat ettiniz mi?
Toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza devam ediyoruz. (RP ve
DYP sıralarından alkışlar)
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S.
Sayısı : 69) (Devam)
BAŞKAN – Efendim, son önergeye Hükümet ve Komisyon
katılmamıştı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Şimdi, 4 üncü maddeyi okutuyorum efendim.
MADDE 4.– Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
ÖNDER SAV (Ankara) – Var... Var...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Söz istiyorsa vereceksin.
BAŞKAN – Bir dakika efendim, Meclisi ben yönetiyorum; istiyorsanız
gelin siz yönetin.
Sayın Sav, siz, yürürlük maddesi üzerinde söz istiyorsunuz. Bakın, size
bir şey söyleyeceğim: Bundan sonra, konuyla ilgili olmayan konuşmaya
müsaade etmeyeceğim.
CHP Grubu adına değil mi efendim?
ATİLÂ SAV (Hatay) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sav.
Süreniz 10 dakikadır efendim.
CHP GRUBU ADINA ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, deminki
uyarınızı hak edecek bir sabıkam olmadığını arz ederek sözlerime
başlıyorum; Sayın Başkanlığı ve Yüce Meclisi en içten saygılarımla
selamlıyorum.
Efendim, bu yasa tasarısının yürürlük maddesi önem taşımaktadır;
çünkü, biraz önce Yüce Meclise, bir geçici madde önerisiyle ilgili
görüşlerimizi açıklarken belirtmeye çalıştığımız gibi, bu tasarı
yasalaşırsa, bir oluşmuş, yerleşmiş piyasa düzenini değiştirecektedir.
Bununla ilgili düzenlemenin yayım tarihinde yürürlüğe girmesi halinde
birtakım hukukî tereddütlerin doğacağı kuşkusuzdur. En azından, bu
konuyla ilgili olarak yürürlüğün hangi konularda hemen yayım tarihinde
başladığı, bazı konularda yayımı takip eden süre içerisinde bir geçiş
hükmünün konulması çok gerekli ve yararlı olacaktır. En azından,
Sayın Komisyonun, bu konuda görüşlerini açıklaması ve yürürlüğün
yayım tarihinden başlamasının hangi anlama geldiğinin, ileride
doğabilecek uyuşmazlıklara ışık tutması bakımından, bu maddeleri,
bu yasa tasarısını uygulayacak hukukçulara, basın kuruluşlarına ve
basın kuruluşlarıyla ilişkileri bulunan okuyuculara, yani, tüketicilere yol
göstermek bakımından büyük yararı olacaktır.
Yasanın, yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe girmesiyle, yani bu
kuralların Resmî Gazetede yayınlanmasından itibaren yürürlüğe
girmesiyle bütün bu düzenin değişip değişmeyeceğinin veya hangi geçiş
süreci içerisinde bir intikal hükmü şeklinde değiştirileceğinin belirtilmesi
gerekmektedir. Bunu yapmadan bugünkü haliyle, şu huzura getirilmiş
olan haliyle yasanın kabul edilmesi, doğabilecek sakıncalar bakımından
dikkate değer, üzerinde durulmaya değer. Görüşümüz, bu konuda Yüce
Meclisin dikkatini çekmektir; en azından, Hükümetin ve Komisyonun bu
konulara aydınlık getirmesi isteğini kapsamaktadır.
Beni dinlediğiniz için sizlere ve söz verdiği için Sayın Başkana teşekkür
eder, en içten saygılarımı sunarım efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sav.
Size yaptığım ikazdan dolayı da özür dilerim; gerçekten konu içinde
konuştunuz; ben haksız olduğumu anladım.
Sayın Tan, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır efendim.
AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın
Başkan, siz, benden özür dilemek zorunda kalmayacaksınız; çünkü,
konu dışına çıkabileceğim yürürlük maddesiyle ilgili olarak Anayasa
Mahkemesine gideceğimizi, daha önce konuşan sözcümüz Sayın Soysal
tarafından açıkladık.
Şimdi, bir geçici madde önerisi vermiştik; bu, kabul edilmedi. Bu kadar
paldır küldür yapılan bir yasa değişikliğinde büyük yanlışlık yapma
ihtimalimiz artık kesinleşmiş duruma dönüştü. Bu Mecliste çıkarılacak
ilk kanun, çıkarılmak istenen ilk kanun, Mesut Yılmaz Hükümetinin,
açıktan büyükelçi atanmasıyla ilgili verdiği bir tasarıydı. Bu tasarı,
Refah Partili sözcünün başlattığı gündemdışı konuşmayla geri çekildi;
daha sonra, burada, Komisyon ve Hükümet yanlışlık yaptığını fark etti
ve bu tasarıyı geri çekti. Umudumuz, hâlâ, bu tasarının, Komisyon
tarafından ya da Hükümet tarafından geri çekilmesi; ancak, öyle
anlaşılıyor ki, bu yönde bir niyet sergilemiyor Sayın Hükümet.
Yine, daha önceki sözcülerin ifade ettiği gibi, Sayın Bakan, nedense, bu
kanun değişikliğini savunmak gibi bir ihtiyaç içine girmedi. Bu,
fazlasıyla bir aşırı güven sergileme; bunun da, hayra alamet
olmadığını kaydetmek istiyorum.
Serbest rekabeti, hür teşebbüsü temsil ettiğini söyleyen Doğru Yol Partisi
ve Refah Partisi Hükümetinin, hem kupon kesen yurttaşlarımızın
haklarını -kuponzede yaratabilecek- hem de bu dağıtımı yapan
gazetelerin haklarını haleldar edecektir. Bu anlamda, bu kadar hızlı
çıkarılan bu kanun, hem ticarî hayatı hem de vatandaşlarımızın
haklarıyla ilgili, kuponla ilgili beklentilerini zarara uğratacaktır,
beklentilerini boşa çıkaracaktır. Bu yüzden, yürürlük maddesinin -daha
önce yaptığımız öneri kabul edilmedi- yıl sonundan itibaren geçerli
olmasını...
Bu arada, tabiî, Anayasa Mahkemesinde ortaya çıkacak iptalle yahut da
yürütmeyi durdurmayla ilgili kamuoyunda bir tereddüt hâsıl olacak; bu
tereddüt, ayrıca kuponzede yaratabilecektir. Bu bakımdan, Demokratik
Sol Parti olarak biz, bu yürürlük maddesinin ileri bir tarihe alınmasını
yahut da bu tasarının tümden geri çekilmesini talep ediyoruz.
Saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.
Sayın Tan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde paldır küldür kanun
çıkmaz; burası bir Yüce Meclistir (DYP sıralarından alkışlar) Rica
ediyorum... Burada, her sözcü... Böyle laf sarf ettiniz; olmaz... Rica
ediyorum...
Yani, burada, 550 tane milletvekili var.
AHMET TAN (İstanbul) – Milletvekilleri tane değildir; tane karpuzdur.
BAŞKAN – Komisyonlara gitmiş, incelenmiş, komisyonlardan gelmiş...
Burada, aşağı yukarı sekiz on saattir müzakere ediyoruz; buna rağmen,
buna "paldır küldür çıkıyor" derseniz olmaz...
AHMET TAN (İstanbul) – Efendim, siz sayın milletvekillerine "tane"
diyorsunuz; biz tane değiliz.
BAŞKAN – Meclisin şanına da yakışmaz.
Ben, sizden rica ediyorum; hepimiz bu Meclisin bir üyesiyiz. Bu Meclisin
görüntüsünü zayıflatacak bir söz sarf etmeyelim; takdir sizindir.
Şahsı adına Sayın Soysal; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, sayın üyeler; yasa
tasarısının sonuna geldiğimiz için, ben, paldır küldür değil de, kibarca
çıkması ve çıtır pıtır çıkması için bir şeyler söyleyeceğim ve
zannediyorum, bunun yapıcı olacağını da sizler takdir edeceksiniz.
Efendim, bizim anayasa sistemimizde, maalesef, Fransız anayasa
sisteminde olan usul yok; yani, Meclisten bir yasa çıkarırken, gerçekten,
Anayasaya uygun mu değil mi diye, Fransa'da, Anayasa Konseyine
soruluyor; o da "iyi yapıyorsunuz" yani "Anayasaya uygundur, devam
edin" diyor ve ondan sonra kesinleşiyor; ama, bizim sistemimizde; yasa
çıkıyor, Anayasaya uygun çıkardığımızı sanıyor bir kısmımız; bir
kısmımız, aykırıdır diye düşünüyor; tabiî, aykırıdır diye düşünenler,
Anayasa Mahkemesine başvuruyorlar; bir süre sonra da, Anayasa
Mahkemesi iptal ediyor. Yakın zamana kadar, iktidarlar açısından
bunun büyük bir sakıncası olmuyor idi; iktidarlar "biz çıkaralım da, o
yasaya uygun olarak uygunsuz işleri yapmaya devam ederiz sekiz dokuz
ay hatta bir yıl; Anayasa Mahkemesi –ki, çok titiz bir organdır– bunu
enine boyuna tartışıncaya kadar istediğimizi yaparız" diye
düşünüyordu; ama, geçen dönemde, bu Mecliste, bu kürsüden
"Anayasaya aykırıdır; yapmayın, etmeyin" dediğimiz birtakım yasalar
çıktığı için, bu arada, bu paketle birlikte gelecek olan (T) satışı da
çıktığı için ve o konuda, sonradan düzeltilemeyecek ulusal çıkarlar söz
konusu olduğu için, idarî yargıda olduğu gibi, anayasa yargısında da
yürürlüğü durdurma –ki, idarî yargıda yürütmeyi durdurma deniliyordu–
istedik ve Anayasa Mahkemesi, bu konuda içtihat oluşturdu.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Öyle bir müessese yok.
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim lütfen.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Efendim, öyle bir müessese olup
olmadığına, yine, bu konularda karar vermeye yetkili olan organ karar
verdi "vardır" dedi, bu, bundan sonra da var.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Sizce var mı hocam?
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Var efendim. Nitekim, bu gibi
durumlarda yürürlüğü durduruyor.
Arkadaşımız da Grup adına söyledi; bunu hemen çıkaracağınıza, biraz
daha yavaş yavaş çıkarın, "paldır küldür olmasın" dedi arkadaşım;
ama, madem çıkarıyorsunuz, o zaman, sonradan sizler açısından telafi
edilemeyecek zararların ortaya çıkmaması için ve gazete
okuyucularınının zararlarının önlenebilmesi için birlikte karar verelim
ve bunun bir süre sonra -6 ay mı olur, 3 ay mı olur- yürürlüğe gireceğini
kararlaştıralım. Çünkü, biz arada -açıkça söylüyoruz- hemen çıkar
çıkmaz -açıkça Anayasaya aykırılıklar var bizim gözümüzde- Anayasa
Mahkemesine başvuracağız, yürürlüğü durdurma isteyeceğiz ve açık
olduğu için -inanıyoruz ki, hukuka inandığımız için- Anayasa
Mahkemesi de yürürlüğü durduracak.
NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) – Alıştık hocam.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Siz de alışacaksınız, biz de alıştık.
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin, rica ediyorum...
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Biz de alıştık.
Onun için, bu bir çıkar yoldur. Yasa yürürlüğe girinceye kadar, tıpkı
biraz Fransa'dakine benzer bir biçimde, Anayasa Mahkemesine sorarız -
biz sorarız, siz de cevabı beklersiniz- Anayasa Mahkemesi "uygundur"
derse, zaten 3 ay sonra yürürlüğe girer ya da 6 ay sonra yürürlüğe girer;
paldır küldür olmayan bir iş yapmış oluruz.
O bakımdan, ben de arkadaşlarımın önerisine katılıyorum.
Zannediyorum, Komisyon bu konuda da yapıcı olmak isteyecektir.
Yürürlük maddesinde "yasa yayımlandığı anda yürürlüğe girmez, belli
bir süre sonra girer" biçiminde bir düzenleme yapsın. Bunu herhalde
Komisyon daha iyi takdir edecektir ve sizin takdirinize de sunacaktır.
Teşekkür ederim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.
Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle ilgili önergeler vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Sıra sayısı 69 olan (1/490) sayılı kanun tasarısının 4 üncü
maddesinin aşağıdaki biçimde değiştirilmesini öneriyoruz.
"Madde 4.- Bu Kanun, 1 Ocak 1997 günü yürürlüğe girer."
Saygılarımızla.
Atilâ Sav Yılmaz Ateş Altan Öymen
Hatay Ankara İstanbul
Durmuş Fikri Sağlar Önder Sav Celal Topkan
İçel Ankara Adıyaman
Ali Şahin Ayhan Fırat Bekir Kumbul
Kahramanmaraş Malatya Antalya
Zeki Çakıroğlu
Muğla
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısında yer alan madde 4'ün
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve gereğini rica ederim.
"Madde 4.- Bu Kanun, 1 Ocak 1997 tarihinden itibaren yürürlüğe girer."
Biltekin Özdemir Işın Çelebi Esat Bütün
Samsun İzmir Kahramanmaraş
İsmail Durak Ünlü Hüseyin Yayla
Yozgat Hatay
BAŞKAN – Efendim, iki önerge de aynı mahiyette olup, kanunun, 1
Ocak 1997 tarihinde yürürlüğe girmesini öneriyor..
Bu nedenle, iki önergeyi birleştirerek işleme koyuyoruz.
Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER
(Denizli) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu efendim?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E.YALIM EREZ (Muğla) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.
Sayın Sav, açıklama yapmak ister misiniz?
ATİLÂ SAV (Hatay) – Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN – Efendim, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hukuk kuralları, toplumsal gelişmeyi sağlayıcı değişiklikler getirirken,
oluşmuş bazı durumları korumak zorunluluğu da doğabilir. Kazanılmış
hakların korunması bir hukuk devletinin temel özelliklerinden biridir.
Hukukun, istikrarı sağlamak görevi de bu anlayışın sonucudur.
Bu yasa ile, basında oluşmuş bir duruma, yeni yasaklar ve sınırlamalar
getirilmektedir. Bu yasaklar, yalnız promosyon dağıtan basın
kuruluşlarını değil, milyonlarca okuru da ilgilendirmektedir. Çünkü, bu
yolla yapılan dağıtımın konusu olan mal ve eşyayı edinmek umuduyla,
bir gazeteyi izlemekte olan okuyucuların da hukukunu korumak
zorunludur. Bu nedenle, yasanın köklü bir değişiklik getiren bu yasanın
başlangıç tarihinin bir geçiş sürecini sağlayacak biçimde yılbaşına
kadar ertelenmesi, hukukun temel ilkelerine uygundur. Değişiklik, bu
amaçla önerilmektedir.
BAŞKAN – Önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_
Önerge reddedilmiştir.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul
etmeyenler_ 4 üncü madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ Madde
kabul edilmiştir.
Sayın Öymen, kanunun tümü üzerinde, oyunuzun rengini belirtmek için
söz mü istiyorsunuz?
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; bu
kanun tasarısının müzakeresi sırasında, bu kanun tasarısının ne kadar
yanlış olduğu ne kadar yanlış niyetlere dayandığı uzun boylu anlatıldı;
Anayasaya aykırı olduğu da anlatıldı. Şimdi, bunu, nihaî olarak
oylayacağız. Ben, buna aleyhte oy vereceğim, bütün arkadaşlarıma da
aleyhte oy vermelerini tavsiye ederim. (RP ve DYP sıralarından “sağ ol”
sesleri)
Bunun da gerekçesini, kısaca, yeniden özetleyeceğim. Şimdi, bu kanun
tasarısı, promosyonlara, işte, o hakikaten, tabak, çanak gibi herkesin
eleştirdiği şeyin dışında, kültür hizmetleri çerçevesinde müsaade eden
bir kanun tasarısıdır; ama, bunu yaparken, bunu kontrol etme yetkisini,
yani, bunun masraflarını, fiyatlarını falan kontrol etme yetkisini Sanayi
Bakanlığına vermiştir. Bu yetki -basın üzerindeki böyle bir yetki- hiçbir
şekilde, Sanayi Bakanlığına, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde verilmiş
değildir. Sanayi Bakanlığına, başka şeyler üzerine yetkiler verilir; ama,
o yetkiler bile, bugün basın üzerindeki yetkilerle kıyaslanamayacak
kadar zayıftır. Mesela, promosyon denildiği zaman, deterjan firması
bardak mı veriyor, vermiyor mu; bardağın büyüklüğü ne olacak,
olmayacak falan... Sanayi Bakanlığı, bunlarla meşgul değildir; ama,
basının, muhasebe hesapları dahil, her şeyiyle ilgilenmek
durumundadır; hem bunu tetkik eden kişi olacaktır hem inceleyen kişi
olacaktır hem savcı olacaktır hem hâkim olacaktır. Ünlü sözdür,
Refahlı arkadaşlarım daha iyi bilir böyle sözleri:
"Kadı ola davacı ve muhzır dahi şahit.
Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?" Bu mahkemenin hükmüne
de adalet denilmeyecektir.
Şimdi, ikinci bir nokta; bu, aslında -arkadaşlarım daha da önce
belirttiler- bir niyetin arkasından gelen adımların ilki gibi
görünmektedir. Hükümetin güven oylamasından önce, burada yapılan
müzakerelerde, -arkadaşlarımız hatırlayacaklardır- Hükümet Başkanı
Sayın Erbakan, basın hakkındaki fikirlerini belirtirken, başlıca üç
madde ortaya koydu:
Bir tanesi, bu promosyonlara karşıydı, onu belirtti, basını şiddetle
eleştirdi ve "biz, bunları halledeceğiz" dedi. Şimdi, halletmiş bulunuyor.
İkincisi "basın, öyle birtakım iddialar ortaya atıyor ki, bunların takibi
mümkün olmuyor. Biz, bunları takip edeceğiz. Öyle, kişiler hakkında ve
önemli kişiler hakkında yazdığı yazılar için dava açıldığında,
o mahkemelerin bir ay içerisinde sonuçlanmasını sağlayacağız" dedi.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Doğru bir şeydir...
ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Aslında, doğru bir şeydir; yani, şunu
kastediyor: İşte yolsuzluk iddiaları çıkıyor ya basında, onlar çıktıktan
sonra, bir ay içerisinde onun davası nihayetlenecek. Keşke bunu yapsa;
bu, iyi. (CHP sıralarından alkışlar) Yani, bir yolsuzluk iddiası
yapıldıysa, bir hakaret falan varsa, o, bir ay içerisinde bitsin; basın
mensubu hakkında da -iftira etmişse falan- cezaî işlem gerekiyorsa
yapılsın. Fakat, yolsuzluk iddialarıyla ilgili muhakemeler var; onlar ne
olacak?! Onlar hakkında, böyle "bir ayda bitsin, iki ayda bitsin" falan
diye bir önlem yok; onlar, ilanihaye devam etsin; bütün konuşmasının
özeti o. Yani, burada, kısaca söyleyeyim: Türkiye'de öyle bir basın
durumu var ki -isterseniz yargı var– üç senede yargıdan bir sonuç
aldığınız yok. Onun için, hep beraber, basın davaları bir ayda
sonuçlanacak diye kanun çıkaracağız, bir madde koyacağız; istediği gibi
yazsın, çizsin, bunun bir müeyyidesi olmasın; hayır tabiî... Ama, bir
hırsızlık, yolsuzluk hakkında elimde bilgiler olsa, karineler olsa, ben
gazeteci olarak, bunları yazsam; "bunlar doğru mudur, değil midir" diye
sormadan, beni mahkeme önüne çıkarıp, bir ay sonra cezamı verecekler;
ama, benim yazdığım şeyler doğru mudur, değil midir davasının da
çabuklaştırılması yolunda herhangi bir adım yok. Ee, bunun da manası
açık: Kimse yolsuzluk iddialarını yazamasın. Arkadan, ikinci adım
olarak bunun geleceği, buradan ilan edilmiştir. Dilerim, artık o kadar
ileri gitmesin; bu madde açık.
Sayın Erbakan bunları da belirttikten sonra üçüncü hedef olarak, diyor
ki: "Şimdi, bakın, takip edin o gazeteleri -yani bizi eleştiren, işte
şahıslar hakkında yazı yazan gazeteleri- üç gün sonra, bizi nasıl
methetmeye başlayacaklar, göreceksiniz; takip edin, hele methetmesinler
bakalım!.." Bu da, üçüncü hedef noktası. Fakat, bütün bunu izleyen
adımlar devam etse de, RTÜK denilen müessese, televizyonları
susturmak için kullanılsa da, daha başka tedbirler alınsa da, bu
temenninin gerçekleşmeyeceğinden ben de eminim, diğer
arkadaşlarımın büyük bir kısmı da emin. Çünkü, bu, geçmişte de çok
görüldü; aynı şekilde, teşebbüslerin sonucu alınmadı. Böyle, bütün
basın, Sayın Erbakan'ı ve bugünkü İktidarı methetmeye başlasın
bunlar gelsin diye; ne kadar fazla tedbir alırsanız alın, bu neticeye
ulaşmanın imkânı olmadığını hep birlikte göreceksiniz.
Ben, gene, son olarak, bu kanun tasarısının oylaması sırasında, sizi,
kırmızı oy vermeye davet ediyorum.
Saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen.
Böylece, yasa tasarısı üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Yasa tasarısının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Yasa tasarısının tümü kabul edilmiştir.
Hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. İnşallah, tasarı, basınımıza da
böylece, bir içerik kazandıracaktır; memleketimize de faydalı olacaktır.
(DYP ve RP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, hiç konuşmadınız; bir teşekkür konuşması yapın,
arkadaşlar da, hiç olmazsa sesinizi duysunlar.
Buyurun efendim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu geç saatine rağmen, kabul
oylarınızla, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını kabul
ettiğinizden dolayı hepinize teşekkür ederim.
Hakikaten, bazı arkadaşlarım, benim sesimi çok özlemişler, niye
konuşmadığımı merak ediyorlar. Aptesimizden hiç şüphemiz yok da
onun için konuşmadık. Biz, birilerinin hakkını korumak için değil,
tüketicinin hakkını korumak için bu kanun tasarısını getirdik ve
aptesimizden şüphemiz yoktu, yazdığımız her şey doğruydu. (DYP ve
RP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, dilerim ki, bu konuda gösterdiğiniz hassasiyeti,
diğer kanunlarda da gösterirsiniz. Bu konuyla alakalı -bu kanun
tasarısıyla alakalı- tüketicinin en ufak bir zararı falan olmayacaktır.
Tebliğe uygun olarak devam eden promosyonlar, belirtilen tarihe kadar
devam edecek ve bitecektir; ancak, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren, kültür hizmetleri dışında hiçbir promosyon yapılmayacaktır.
Tabiî, kap kacakla, tavayla tencereyle basın özgürlüğünün ilişkisini
anlamış değilim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Burada, telif ücreti
alarak basında yazı yazan ve konuşan arkadaşlarım, diledikleri gibi
yazılarını yazsınlar; onların yazılarındaki özgürlüklerle bizim
ilişkimiz yoktur.
Bu kanun tasarısı, 54 üncü Hükümet zamanında hazırlanmamıştır. Bu
kanun tasarısı, 53 üncü Hükümet zamanında hazırlanmıştır; ancak, 53
üncü Hükümetin ömrü yetmediği için, 54 üncü Hükümet zamanında
getirilmiştir.
Hepinize teşekkür ederim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bundan sonraki kanun tasarısının müzakeresi için,
birleşime biraz ara vereceğim; çünkü, 170 tane önerge var. Aslında, biz,
İçtüzüğün, önergelerin gruplara verilmesi konusundaki maddesini
müzakere ederken dedik ki; önergeleri bütün gruplara vermeyelim.
Şimdi, 170 tane önerge var, 5 grubumuz var; 170'i 5 ile çarparsanız, 850
tane kopya olur. Yüce Meclisin, kâğıdın bu kadar israf edilmemesi,
fotokopi makinesinin de bu kadar yıpranmaması için, buna bir çare
bulması lazım; yani, şu anda aklıma geldi: İsterseniz, bu önergelerin
bir tanesini komisyona verelim, bütün partilerimizden birer milletvekilini
de komisyon sırasına çağıralım, onlara bir örnek verelim, müştereken
incelesinler; hakikaten, incelemeye değer buldukları önergeleri
çoğaltalım, gruplara verelim. Yazık millî servetimize...
ATİLÂ SAV (Hatay) – Tetkik etmeden olmaz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Sav, bütün gruplar birer milletvekili
gönderirse, orada... Yazık yani, şimdi, bin tane fotokopi çekeceğiz, bin
tane fotokopi...
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) –Tasarrufunuzu başka yerde yapın
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Biz, hepimiz bu memleketin
insanlarıyız, tasarrufu her yerde yapacağız.
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Tasarrufu başka yerde yapın.
BAŞKAN – Efendim, ben, bir Başkanvekili olarak, size, bir tavsiyede,
bir istekte bulunuyorum; tabiî, takdir sizin. Eğer, gruplarımız
anlaşmazlarsa, ben bir şey diyemiyorum; ama, yazık, bu memleketteki
her şeyi israfa götürmeyelim.
Bunu, gruplarımız, kendi aralarında bir konuşsunlar. Kanunlar
Müdürlüğünün de, şu anda, bin tane fotokopiyi çekmesi imkânsız.
Arkadaşımız, "1 200 tane" diyor; bir saat içerisinde ancak çekebilir.
Kanunlar Müdürlüğünün hazırlık yapması için, birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 22.27

ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.40
BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Zeki ERGEZEN (Bitlis)


BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85 inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. – Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili
Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı : 86) (1)
BAŞKAN – Alınan karar gereğince, gündemin üçüncü sırasındaki,
Bütçe Kanununda Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında
Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Raporun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım: Raporun
okunmasını kabul edenler...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Karar yetersayısının aranmasını
istiyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Karar yetersayısı yok ki...
BAŞKAN – Karar yetersayısının aranmasını, oylamaya geçtikten sonra
istediniz.
ATİLÂ SAV (Hatay) – Oylamaya geçmeden istedik.
BAŞKAN – Rica ediyorum... “Kabul edenler” dedikten sonra karar
yetersayısının aranmasını istediniz.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Çok formdasınız (!) kutluyorum sizi...
BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde söz isteyen var mı?..
NİHAT MATKAP (Hatay) – Grubumuz adına Sayın Hacaloğlu...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Önergeler de gelmedi
elimize.
BAŞKAN – O önergeler konusunda gerçekten, bütün gruplar bir araya
gelerek konuşulması lazım.
Daha önce de aslında...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Önce konuşalım, ondan sonra
bakalım.
BAŞKAN – Gruplarımız, bu konuda yeterli bilgilendirilmemiş; yani, bu
işin gerçek boyutu kendilerine anlatılmamış; o bakımdan yanlış bir
karara varılmaması bakımından ...
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Algan Hacaloğlu, DSP
Grubu adına Sayın Zekeriya Temizel konuşacaklar.
Sayın Hacaloğlu, buyurun.
(1) 86 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Grup olarak,
önergelerin gelmemiş olmasını...
BAŞKAN – Önergeler sırasında şey edeceğiz.
Buyurun, biz müzakareye başlayalım. Daha bir saatlik zamanımız var.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim. Gündem bitinceye kadar
Sayın Başkan.
BAŞKAN– Hayır efendim...
Sayın Hacaloğlu, siz konuşmanıza başlamadan önce, bir şeyi
hatırlatmak istiyorum. Raporda karşı oy yazılırken sizin isminiz
unutulmuş, sehven geçmemiş. Raporun 10 uncu sayfasının başında,
karşı oydan önce, altına “Algan Hacaloğlu (İstanbul Milletvekili)”
ifadesinin yazılması lazım.
Buyurun Sayın Hacaloğlu.
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; dün akşam, daha doğrusu bu sabah saat
2.00’de, Plan ve Bütçe Komisyonu, dün başlayan çalışmasını bitirmişti.
Bu sabah saat 2.00’de biten çalışmada, şu anda görüşmekte olduğumuz
yasa tasarısıyla, yine bugün gündemde yer alan posta, telefon, telgraf
hizmetleriyle ilgili Yasanın -PTT’nin T’si olarak tanımladığımız
telekomünikasyonun özelleştirilmesine ilişkin- bazı maddelerinin
değişikliğiyle ilgili bir tasarı; yani, bu iki tasarı, bu sabah saat 2.00’de
Komisyonda kabul edildi.
Ben, Komisyonun üyesiyim. Diğer, Komisyonun şanslı üyeleri, orada
bulunmaları nedeniyle, bu tasarılar hakkında belirli bilgi sahibi
olabildiler. Şu anda merak ediyorum; üzerinde genel görüşleri bildirecek
olduğum yasa tasarısını, çok değerli milletvekillerimizden kaç tanesi
inceleme fırsatını bulabildiler?.. Yani, böyle bir müzakere şekli, bu
kadar önemli bir konuda, konuların bu kadar aceleye getirilerek, Yüce
Meclisin değerli milletvekillerinin değerlendirebilme olanaklarının
dışında tutularak, acul bir şekilde müzakere edilmesi, ne Meclisimizin
çalışmalarına etkinlik kazandırır ne saygınlık kazandırır ne de burada
yapılan müzakerelerin toplum yararına sonuç vermesine katkı sağlar.
Bu saptamayı yapmayı önemsiyorum. Bundan sonraki
çalışmalarımızda, bugün fazlasıyla yaptığımız usul tartışmalarının,
İçtüzüğümüz gereğince belirli bir çerçeveye oturtularak, muhalefetiyle
iktidarıyla, tüm grupların, önümüze gelen tasarı ve teklifleri gereğince
değerlendirebilecekleri bir zemini, bir platformu yakalayabilmelerini
diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Anayasamızın 161 inci maddesi,
bütçe yasası içinde, bütçeyle ilgili olmayan konuların yer almamasını
amirdir; yani, bütçe yasası, sadece, doğrudan doğruya bütçeyle ilgili
konuları kapsar. Bu açık anayasal hükme rağmen, bilindiği gibi, 53 üncü
Hükümetin, yani ANAP-DYP Hükümetinin 1996 yılı bütçe yasa
tasarısını sunuşunda ve sonra, bu tasarının yasalaşma sürecinde,
bütçeyle ilgili olmayan, başka yasalarda yer alması gereken birçok
madde bu yasaya dahil edildi. Bunun yapılmaması konusunda, Plan ve
Bütçe Komisyonunda ve bu Yüce Meclisin çatısı altında, muhalefet
milletvekilleri, ciddî eleştirilerini sundular; ancak, ne yazık ki,
günümüzde, genel bir teamül halini almış bulunun hukuksuzluk,
kuralsızlık ve keyfîlik, bir anlamda, 1996 bütçesini de kendi çekim
alanında kucakladı ve o zamanki iktidar partilerinin oylarıyla, 1996
bütçesi, Anayasa Mahkemesinin, açık bir eleştiri ve denetim alanına
girmiş oldu.
Biraz evvel kabul edilen basınla ilgili yasada da çokça yer alan
Anayasaya aykırılık tartışmaları, 1996 bütçesi için de geçerli oldu ve
Anayasa mahkemesi, 17 Temmuz 1996 tarihinde aldığı kararla, 19
Temmuzda Resmî Gazetede yayımlanan kararıyla, 4139 sayılı Bütçe
Yasasının yaklaşık 10-12 maddesiyle ilgili olarak uygulamayı
durdurma kararı verdi ve Yasayı incelemeye devam etmekte. Doğal
olarak, bu durdurma kararı, şimdiki Hükümetimizin; yani, Refah-Doğru
Yol Hükümetimizin elini ayağını belirli alanlarda bağladı. Bağladı;
çünkü, yola yanlış çıkılmıştı. Bu durdurma kararı çerçevesinde,
yaklaşık 250 trilyon düzeyinde yıllık bir fon akımının, bütçeye intikal
etmesi beklenen bir kaynağın akışı da durdurulmuş oldu.
Değerli arkadaşlarım, Hükümetimiz, Anayasa Mahkemesinin hukukun
üstünlüğünü ve Anayasaya uygunluğunu temel alan bu yaklaşımını,
yeni bir yasa tasarısıyla aşmak üzere, Yüce Meclisimize bir tasarı
sunmuş durumda. Yalnız, ne yazık ki, 1996 Yılı Bütçe Yasasının bu
noktada tıkanmasına ve birçok maddesinin uygulamasının
durdurulmasına neden olan anlayış, bugün, şu anda tartışmakta
olduğumuz yasa tasarısının da aynı akıbete, aynı sonuca Anayasa
Mahkemesince, yeniden, benzeri bir uygulamayı durdurma eylemine,
kararına yol açabilecek bir çerçeve içinde hazırlanmış olduğunu
görmekteyiz; yani, 53 üncü Hükümete yönelik hukuksuzluğu,
kuralsızlığı -temel alan demek istemiyorum- ve en azından bu
konularda gerekli özeni göstermeyen davranışların 54 üncü Hükümet
açısından da geçerli olduğunu; geçen Hükümet dönemindeki duyarsız
yaklaşımın bu yeni yasa tasarısının düzenlenmesinde de geçerli
olduğunu, ne yazık ki, üzülerek saptamaktayız.
Bu tasarı, yani 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununda 4 maddeyle
değişikliği ve böylelikle devletin belirli kesimlerinde yaratılan
kaynakların bütçeye aktarılmasını öngören tasarı, bir şekilde devletin
bir cebinden alıp diğer cebine koyarak, devletin nakit akımının defter
üzerinde daha düzgün gözükmesini sağlayacak; ancak, gerçek anlamda
kaynak yaratmayan bir düzenleme yer almakta.
Bunun ekinde, son yıllarda, özellikle 53 üncü Hükümetin kısa süreli
icraat döneminde gerekli özen gösterilmeyerek devletin büyük ölçüde
yara almasına neden olan sosyal devlet anlayışına bir duyarsızlığın, bir
ek
duyarsızlığın yansıması olarak, 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Kanununda belirli değişiklikleri öngören maddeler
içermekte.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de sorunlar var, Türkiye ekonomisinin
sorunları var. Türkiye ekonomisi son onbeş yıldır -birkaç defa bu
kürsüde belirttiğimiz gibi- hep aynı zihniyetle yönetildi. Türkiye
ekonomisi, onbeş yirmi yıldır, şu anda, hemen hemen hiçbir dünya
ekonomisinin deneyimden geçirmediği, yaşamadığı yüzde 70’ler
düzeyinde bir enflasyon yaşamakta. Türkiye ekonomisi, bu makro
dengelerde köklü istikrarsızlığa neden olan enflasyonu kararlılık içinde
aşabilmek için maliye ve para politikalarını yapısal reformlarla
bütünleştirerek, çok yönlü bir dönüşüm programını, bir yapılanma
programını uygulamaya koyması gerekirken, bir rehabilitasyon
programını, vergi, harcama, gelir, banka, tüketim ve diğer birçok
alanlarda, kamu girişimciliğinin rehabilitasyonu ve diğer alanlarda
yapması gereken reformlara yönelmeden, kolaycı yöntemlerle kaynak
yaratma anlayışı içinde yıllarını, zamanını yitirdi.
Ne yazık ki, 54 üncü Hükümetin büyük ortağı olarak hükümette görev
alan ve muhalefet döneminde sürekli faize karşı tavrıyla, rant
ekonomisine karşı tavrıyla dikkatleri çeken Refah Partisinin, şu kısa
süreli iktidar ortaklığı döneminde, belli ki, son onbeş yılın sağ iktisat
anlayışının, sağ iktisatçıların, sağ ekonominin uygulayıcısı olan
siyasetin dümen suyuna girdiği ve şu birkaç haftalık icraatı döneminde,
faizci, rantiyerleri kollayan bir iktisat anlayışını devam ettirmeye
soyunduğu, yani, o çok eleştirdiği yoz düzeni devam ettirmek için
iktidarın o çekici etki alanına girdiği anlaşılmakta.
Daha dün -bugün yapmanız gereken, muhtemelen yaptığınız- 125
trilyonluk içborç ödeme için 153 trilyonluk bir içborçlanmaya gittiniz. Bu
içborçlanma, bir zaruretten, gerçekten bir ihtiyaçtan kaynaklandı; çünkü,
Türkiye ekonomisinin yaklaşık 30 milyar dolarlık bir içborcu var ve bu
içborç, şu anda, Türkiye ekonomisinin en ciddî darboğazını
oluşturmakta; ama, daha dün, Refahın Başbakanlığındaki Koalisyon
Hükümeti, iç piyasada satışa sunduğu 153 trilyonluk iç istikraz
tahvilleriyle, devlet tahvilleriyle, rantiyer kesimine, sadece bu satış
nedeniyle, günde 1,5 trilyonluk rant dağıtacaktır.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, ekonomi, ancak köklü önlemlerle ayağa
kalkar. Siz, yıllarca “biz, faize karşıyız” diyeceksiniz; sonra, iktidar
olduktan üç hafta sonra Türkiye’nin en yoğun borçlanma
uygulamalarının içine gireceksiniz... Şu anda, içborçlanmada vade 126
güne düşmüştür. Kırmızı sinyaller yanmaktadır. Bileşik borçlanma
faizi -belki biraz düştü- yüzde 128,5 oranında; ama, burada kritik olan,
vadenin 126 güne kadar inmiş olması.
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Bunun konuyla ne ilgisi var?!
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Konuyla ilgisi şu: Ekonominin...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Zaman dolsun diye...
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Hayır, vakit dolsun diye değil.
Eğer, bu söylediklerim size hiçbir şey anımsatmıyorsa, sizleri
uyarmıyorsa gerçekten işiniz çok zor. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının iki temel işlevi var. Çok
özetle belirttiğim, ekonominin içinde bulunduğu çok temel sorunları
gözardı edip, bu sorunları çözmeye yönelik, kararlı, gerçekten,
ekonomiyi üretim ekseninde, gerçekten, adil vergi reformları ekseninde,
üretimi artırarak, reel sektörleri ayağa kaldırarak ve rant ekonomisine
dur diyerek sağlanacak iyileştirmeler yerine, bu yasa tasarısıyla, 1996
Bütçesinin Anayasa Mahkemesi tarafından durdurulmuş olan
maddelerinin iki temel alanında bir kapı açılmak istenmekte.
Bunlardan bir bölümü -biraz evvel belirttiğim gibi- ülkede halen, her
alanda, her kesimde gözükmekte olan hukuksuzluk ve kuralsızlığın ve
keyfiliğin bir uzantısı olarak, döner sermayeden 13 trilyon düzeyinde,
değişik fonlardan 145 trilyon düzeyinde, kamu kuruluşlarından 56
trilyon düzeyinde, baraj, liman, tesisler vesaire gibi kamu tesis ve
işletmelerinden de edinilecek ek kaynaklarla, yaklaşık 250 trilyonluk bir
kaynağın bütçeye aktarılmasının yolu yordamı aranmakta.
Değerli arkadaşlarım, bir kere, bu yöntem, gerek ek 8 inci maddeyle, -
fonlarla ilgili- gerek ek 9 uncu madde çerçevesinde döner sermayeyle
ilgili getirilmiş olan düzenlemeler, Anayasamızın 87 nci, 88 inci, ve 89
uncu maddelerine aykırıdır.
BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, 2 dakikanız var; uzatmayacağım süreyi...
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Çünkü, fonlar ve döner
sermayelerle ilgili olarak, bu yasa tasarısıyla ortaya konulan
düzenlemeyle, bu fonların her birinin veya bu döner sermayelerin ilgili
kuruluşlarının her birinin kendi yasalarında, kendi kuralları içinde,
mevcut olan yapılarını değiştirmeden, bu konuda değişiklik, sadece ve
sadece, bu tasarıyla yapılmak istenmekte. Oysa, fonların ve döner
sermayelerin kendi kuruluş yasalarındaki, bunların hangi amaçlara
yönelik, nasıl kullanılacağı, hangi sosyal veya toplumsal yarar amacıyla
uygulanacağı konusunda bağlayıcı yasa metinlerine rağmen, salt,
bütçede bütçe giderlerine kaynak oluşturabilmesi için, bir genel ifade, bir
genel yaklaşımla, bunlar 2 madde içinde bütçeye aktarılmak
istenmektedir. Bu uygulama, bundan evvelki uygulama gibi, Anayasaya
aykırıdır ve bunun değiştirilmesi gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının diğer boyutlarına ilişkin
görüşlerimizi, maddeler çerçevesinde sunacağız.
Beni dinlediğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum; saygılarımı
iletiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
DSP Grubu adına, Sayın Zekeriya Temizel; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
DSP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, yıllardan beri, bütçe yasalarının bazı hükümleri
hakkında, bütçe yasası çıkar çıkmaz Anayasa Mahkemesine başvurulur
ve Anayasa Mahkemesi de, tekrar eder bir şekilde, ısrarla, konulan bu
maddeleri, her defasında, yürürlüğü durdurarak, bilahara da iptal eder.
Bütçe yasalarında Anayasaya aykırı bulunan hususlar nelerdir? Bütçe
yasalarının Anayasaya aykırılık nedenleri nelerdir? Anayasa
Mahkemesine başvuru dilekçelerine ve kararlarına baktığınızda,
Anayasa Mahkemesinin geçerli gördüğü maddelerin başında 87 nci
maddeye aykırılık gelir. Nedir 87 nci madde? Anayasanın 87 nci
maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri
belirtilirken, bütçe yasa tasarısını görüşmek ve kabul etmek dışında,
diğer kanunları koymak, değiştirmek, kaldırmak biçiminde bir ayırım
söz konusudur. Bütçe yasalarını öteki yasalardan ayrı tutan bu Anayasa
ilkesi karşısında, herhangi bir yasayla düzenlenmesi gereken bir
konunun, bütçe yasasıyla düzenlenmesi veya herhangi bir yasada yer alan
hükmün bütçe yasalarıyla değiştirilmesi ve kaldırılması olanaksızdır
denmektedir.
Yine, bu başvuru dilekçelerinde ve Anayasa Mahkemesi kararlarında
Anayasaya aykırılık olarak ileri sürülen ikinci husus, Anayasanın 88 ve
89 uncu maddeleridir. Anayasanın 88 ve 89 uncu maddelerinde,
yasaların, Türkiye Büyük Millet Meclisinin teklif, görüşme usul ve
esaslarıyla yayımlanması düzenlenirken, bütçe yasalarının görüşme
usul ve esaslarının, 62 nci maddede ayrıca belirtildiği görülmektedir. Bu
maddeye göre, bütçe yasa tasarılarının görüşülmesinde ayrı bir yöntem
kabul edilmiş; Genel Kurulda üyelerin, gider artırıcı ve gelir azaltıcı
önerilerde bulunmaları engellenmiştir. Anayasada, birbirinden tamamen
farklı olarak düzenlenen bu iki yasalaştırma yönteminin doğal sonucu
olarak, birincisinin konusuna giren bir işin, öteki yöntemle düzenlenmesi
ve değiştirilmesinin hatta kaldırılmasının olanaksız olduğu
belirtilmiştir.
Anayasanın 161 inci maddesinin son fıkrasında da “Bütçe yasalarına,
bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz”
denilmektedir. Maddenin gerekçesinde de açık olarak belirtildiği gibi,
bütçe yasaları, diğer yasalardan ayrı olması nedeniyle, bir yasa, nasıl,
aynı nitelikteki bir yasa kuralıyla değiştirilebilirse, bütçe yasalarının da,
aynı biçimde hazırlanmış ve kabul edilmiş bir yasayla
değiştirilebileceği belirtilmektedir.
Değerli milletvekilleri, yasa konusu olacak bir kuralı kapsamaması
koşuluyla “bütçeyle ilgili hükümler” ifadesi de, bütçeyi açıklayıcı,
uygulamasını kolaylaştırıcı nitelikte bir düzenlemedir. Ancak, ayrı
yasa konusu olacak bir konu, içerisinde malî hükümler taşımış olsa bile,
bütçeyle ilgili bir hüküm değildir ve bütçe yasasıyla düzenlenemez.
Anayasanın 161 inci maddesinin getiriliş amacı, bütçe yasalarında,
bütçe kavramı dışındaki konulara yer vermemek, böylece, bütçe
yasalarını, bütçeyle ilgili olmayan kurallardan uzak tutmak, kendi
yapısı içerisinde bütünlüğünü korumak amacını taşımaktadır.
Bir yasa kuralının, biraz önce belirttiğim gibi, bütçeden harcamayı ya da
bütçeye gelir sağlamayı gerektirir nitelikte bulunması, mutlak biçimde,
bütçeyle ilgili hükümlerden sayılmasına yetmez.
Her yasada, değişik nitelikte ve türde giderlere neden olacak hükümler ve
kurallar bulunabilir. Böyle kuralların bulunmasıyla, örneğin eğitim,
sağlık, ulaşım gibi kamu hizmetleri alanlarına ilişkin yasaların,
bütçeyle ilgili hükümler içerdiği kabul edilirse, bu konulardaki yasaların
değiştirilip kaldırılması için de, bütçe yasalarına hükümler konulma
yoluna gidilir. Oysa, bu tür yasa düzenlemeleri, bütçenin yapılması ve
uygulanması yöntemiyle ilişkisi bulunmayan, yasa koyucunun başka
amaçla ve bütçenin tümüyle değişik yöntemlerle geliştirilmesi gereken
yasama işlemidir.
Bütçeyle ilgili hüküm sözcüklerine dayanarak, gider ya da gelirle ilgili bir
konuyu, olağan bir yasa yerine bütçe yasasıyla düzenlemek, işte bu
nedenle Anayasanın 88 ve 89 uncu maddelerine aykırıdır ve bu
maddeleri uygulanamaz duruma düşürür.
Değerli milletvekilleri, 1996 yılı bütçesinde de işte bu tür düzenlemeler
yapılmış ve bu düzenlemelerin Anayasaya aykırı olduğu konusu, gerek
Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse bütçenin Genel kurulda
görüşülmesi sırasında dile getirilmiştir. Bunlar dile getirildikten sonra
da, Anayasaya aykırı bu açık hükümler karşısında, Anayasa
Mahkemesine başvurulacağı uyarısında da bulunulmuştur. Ancak, bu
uyarılar dikkate alınmamış, sonuçta, Anayasa Mahkemesine
başvurulmuş ve Anayasa Mahkemesi de, beklenen kararını ayın 17
temmuzda vermiştir. 17 temmuzda -1996/12 sayılı kararıyla
zannediyorum- yürürlüğü durdurma kararı da vermek suretiyle, bütçe
yasasının, bütçe gelirleri açısından oldukça önemli hükümler taşıyan
belirli sayıdaki maddesinin yürürlüğü durmuştur. İşte önünüzdeki yasa
da, bu boşluğu doldurmak amacıyla gündeme gelmiş ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulmuştur.
Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin bütçe yasalarını diğer
yasalardan ayrı saymasının temel nedeni, bu yasanın görüşülme
sürecindeki farklılıktır.
Bütçe yasasının uygulanmasına olanak tanıdığı gelir kanunları, çok
ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş kanunlardır. Bu nedenle, bütçe
yasasında, bu tür gelir ve giderlere ilişkin çok ayrıntılı düzenlemelerin
yer almaması nedeniyle, gerek görüşülme süreci, gerek bu yasayı
görüşecek olan Bütçe ve Plan Komisyonunun üye yapısı, iktidar
partilerine oldukça büyük hareket serbestisi sağlar niteliktedir. Halbuki,
diğer yasalar açısından, yasanın ilgilendirdiği tüm kitlelerin, tüm
alanların çok ayrıntılı bir tartışma olanağını bulması gerekir. Aksi
takdirde, buralarda düzenlemiş olduğunuz yasalarda, yasanın
ilgilendirdiği tüm alanlara ulaşamamanız nedeniyle, yasalar çıktıktan
sonra hakkaniyet esaslarına uymadıklarını görürsünüz ve Türk
bürokrasisi, yıllardan beri, karşısına çıkan bireysel sorunlar hakkında
“tamam, haklısın; ama, ne yapayım yasa böyle” sözünü defalarca tekrar
eder durur.
Eğer, normal yasalar, insanları ilgilendiren yasalar, normal sürecinde,
bütün ayrıntılarıyla görüşülmezse, Türkiye’de yasaların hakkaniyetli
olması konusunu da hiçbir zaman çözemezsiniz. Yasal olmak,
hakkaniyetli olmak sonucunu da doğurmaz.
İşte bu nedenle, bütçe yasalarında, özel kanunlarla düzenlenmesi
gereken konuların düzenlenmesi, Anayasaya aykırı bulunur. Şimdi, bu
konuların, yasal boşluğu da ortadan kaldırmak üzere, yeniden
düzenlenmesi gündeme gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, peki, şu anda görüşeceğimiz yasa tasarısı,
gerçekten, Anayasa Mahkemesinin kararıyla ortaya çıkan boşlukları,
Anayasaya uygun olarak doldurmakta mıdır, doldurmamakta mıdır? Bu
konunun, önümüzdeki yıllarda defalarca önünüze çıkacağını
düşünerek, herkesin kafasında tekrar tekrar irdelenmesinin gerektiğini
düşünüyoruz. Belki, bu yasaların, Anayasa Mahkemesi kararıyla ortaya
çıkan boşluğu doldurup, Anayasaya uygunlukları konusunda bizim
söylediklerimiz yeterli olmayabilir; bunların, burada teker teker dile
getirilmesi ve ayrıntısıyla tartışılması gerekir.
Bu yasayla ne yapılmıştır: Anayasa Mahkemesinin, ilgili yasalarında
düzenleme yapılması gereğiyle yürürlülüğünü durduğu maddelerde, bu
yasayla -bazıları hariç- genel olarak, ilgili yasalarında düzenleme
yapılmamıştır. İlgili yasalarında düzenleme yapmak yerine, 1050
sayılı Genel Muhasebe Yasasına ek maddeler eklemek suretiyle, bu
konuların bütçeyle ilişkilendirileceği düşünülmüştür.
Herhangi bir yasayla ilgili olarak Genel Muhasebe Yasasına bir madde
koyarak, onu, bütçeyle ilişkilendirme olanağına sahip olamazsınız. Her
yasa, mutlaka bir kamu gelirini ya da bir kamu giderini içerir. Örnek
birazcık abartılı olacak; ama, yürürlükteki yüzlerce maddeyle ilgili
olarak Genel Muhasebe Yasasına, bütün gelir ve gideri içeren
maddelerin hepsi, bütçe kanunları sırasında “gelirleri ve giderleri
azaltılır” diye hüküm koyduğunuz zaman, bunun, Anayasaya uygun
olması sonucunu doğurur bu; başka bir şey doğurmaz.
Örnek olarak, hemen, ilgili yasanın 1 inci maddesinden söz etmek
isterim: Fonların ödenek ve gelirleri. Fonlar, hepinizin bildiği gibi bütçe
yasalarının ve gider yasalarının katı kurallarından sıyrılmak için,
geçmişte, çok büyük hizmetler vereceği düşünülerek oluşturulmuş
kurumlardır. Bu tür kurumlarda, hepsinde olduğu gibi, kuruluşlarının
başlangıcında, gelirlerinin fazla, giderlerinin az olduğu dönemlerde,
oldukça önemli işlevler gördüğü zannedilmiştir. Fakat, belirli bir süre
sonra, fonların, bütçeden bir farkı kalmamış, fonlar da açık vermeye
başlamış, hatta, kamu kesimi borçlanma gereği içerisinde, fon
açıklarının, bütçe açıklarına neredeyse yaklaştığı görülmüştür. Bunun
üzerine, fonların denetim altına alınması zorunluluğu ortaya çıkmış.
Ne yapılmış? Fonların bütçeleştirilmesi esası gündeme gelmiş ve bütçe
kanunlarıyla, belirli fonların gelirlerinin, bütçe kanunları içerisinde
izlenilmesi, daha doğrusu, Hazine tarafından izlenilmesi ilkesi
getirilmiş.
Anayasa Mahkemesi, her defasında ısrarla demiş ki: “Fonlarla ilgili
düzenlemeleri, siz, bütçe kanunuyla yapmayın; bu, Anayasanın biraz
önce belirttiği maddelerine aykırı olur.”
Ne yaparsınız? Fonların hemen hemen tamamı ya bir yasayla ya da yasa
hükmündeki kararnameyle kurulmuştur; o zaman, ilgili yasalarında bu
değişikliği yapın. Fonların temel özelliği nedir? Fonların temel özelliği,
yasalarında, hemen başından itibaren “bu fonlar 1050 sayılı Yasaya,
2886 sayılı Yasaya, 832 sayılı Sayıştay Yasasına tabi değildir” diye
başlar. Bunun ilgili yasasında, bu yasalara tabi olmayacağına ilişkin
hükümler net olarak var.
Şimdi, ilgili fonların kuruluş ve işleyiş ilkeleri, bu yasalara tabi olmama
esası üzerine kurulmuş; siz bu yasal düzenlemeyle fonların gelirlerinin
hepsinin, 1050 sayılı Yasaya ekleyeceğiniz bir maddeyle bütçe
kanunundaki hükümler çerçevesinde düzenleneceği ilkesini getirirseniz,
fon yasalarının hepsine aykırı davranmış olursunuz. Yani, şöyle bir
garabetle karşı karşıya kalırsınız değerli milletvekilleri: Bir taraftan,
ilgili yasasında “ben, 1050 sayılı Yasaya tabi değilim” diyen, “değil”
hükmü orada duran bir fona, “sen ona tabi değilsin; ama, ben, bu 1050
sayılı Yasanın ek 35 inci maddesi uyarınca veya ek 8 inci maddesi
uyarınca, senin gelirlerini veya seni bütçenin içerisine alırım” dersiniz.
Böyle bir olay olamaz.
Dolayısıyla, yaptığınız böyle bir düzenlemeyle, kesin olarak, Anayasa
Mahkemesinin vermiş olduğu kararlardaki temel ilkeleri yerine getirmiş
olmazsınız. Bu, yasaya karşı hiledir, Anayasa Mahkemesine karşı
hiledir. Biraz önce çok net bir şekilde söyledim; eğer, bunların bütçe
içerisine alınması, 1050 sayılı Genel Muhasebe Yasasının ilkeleri
çerçevesinde, bütçe içerisinde izlenmesi gerekiyorsa, yapılacak olan, bu
fonların kuruluş yasalarında gereken değişiklikleri yapmaktır. Bunu
yaptığınız takdirde, ne burada düzenlediğiniz yasa, Anayasaya aykırı
olur ne de yapmış olduğunuz hukukî düzenlemeden, insanlar kesin
olarak herhangi bir zarar görür.
Değerli milletvekilleri, yine aynı şekilde, burada, döner sermaye
gelirlerinin de, yine Genel Muhasebe Yasasının arkasına eklenen bir
maddeyle, bir bütçe hükmü haline getirilmesine çalışılıyor. Bu da
gelmez, gelmez... Döner sermayelerin kuruluş amaçları bellidir. Hangi
amaçlar için kurulduğu da bellidir. Yasaları vardır, kararnameleri vardır.
Eğer, bunlara verilen geliri fazla buluyorsanız, o gelir çerçevesinde
bunların faaliyetlerinde israf görüyorsanız, bu takdirde, ilgili yasalarda
değişiklik yaparsınız; ama, oturup da, 1050 sayılı Yasaya göre,
bunların hasılatlarından belirli bir kısmın alınması konusunda Maliye
Bakanlığını yetkili kılamazsınız. Bakın, bu çok daha önemli bir konu.
Hasılatlarının yüzde 30’una kadar bir kısmının, Maliye Bakanının
yetkisi çerçevesinde, bunların elinden alma hakkını, siz, böyle bir
düzenlemeyle veremezsiniz. Hangisinden alacağınızı, hangisinden
almayacağınızı, hangisinin yararlı olduğunu, hangisinin kalkmak
zorunda olduğunu, hangi yasayla kurulmuşsa o yasa çerçevesinde
düzenleme zorunluluğunuz vardır. Eğer, bunu yapmazsanız, yine
hakkaniyet denilen olayı sağlayamazsınız.
Değerli milletvekilleri, şu konuyu gerçekten dinlemenizi ve bu konuda
“evet, biz bilinçli olarak oy veriyoruz” demenizi özellikle rica ediyorum.
Oy vermeniz de şart değil; ama, dinlemenizi özellikle istiyorum. Bu
yasanın ek 10 uncu maddesi aynen, ilgili yıl bütçe kanunları ile çeşitli
kanunlarla genel bütçe gelirlerinden kurum ve kuruluşlara aktarılması
öngörülen paraların kanunî oran ve miktarlarının değiştirilebileceğini,
yeniden tespit edilebileceğini ve uygulanmasının o yıl içerisinde
tamamen durdurulabileceğini söylüyor. Bu ne demektir biliyor musunuz?
Ha, yasanın gerekçesinde oldukça masumane birtakım ifadeler var.
Bunun içerisinde, işte, ormanlarla vesairelerle ilgili belirli ödeneklerin
vesairelerin kısılacağını söylüyor. Yalnız, burada dikkat çekilen konu
çeşitli kanunlarla genel bütçe gelirlerinden kurum ve kuruluşlara
aktarılması öngörülen paralar. Bunların en başında ne vardır biliyor
musunuz değerli milletvekilleri? 2380 sayılı Yerel Yönetimlere Genel
Bütçe Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun vardı. 2380 sayılı
Genel Bütçe Gelirlerinden Yerel Yönetimlere Pay Verilmesi Hakkında
Kanunu, bu eklediğiniz maddeyle, her yıl bütçe kanunuyla olduğu gibi,
sıfırlama olanağını tanımış oluyorsunuz hükümete. Eğer, bunu ortadan
kaldırmak istiyorsanız, burada kaldırmanız gereken, çok açık açık
2380 sayılı Yasanın tartışılmasıdır. Bu Meclis “genel bütçe
gelirlerinden yerel yönetimlere pay verilmesine gerek yoktur” der, bu
yasayı kaldırır, kimsenin diyecek bir şeyi olmaz; ama, böyle gizli
kapaklı maddelerle, bunları bütçe yasalarıyla, ilgili hükümetler, istediği
gibi indirir, istediği gibi kaldırır...
Şu anda, 975 civarında olan yerel yönetimlere verilecek payı,
önümüzdeki bütçe döneminde, bu hükme dayanarak olduğu gibi
sıfırlanmasını göze alabiliyorsanız, bu yasal düzenlemelerin doğru
olduğunu kabul edersiniz. Aksi takdirde, bütün bunların hepsinin
ayrıntılı incelemesinin zorunluluğunu ortaya koyarsınız. İşte, zaten
ortaya koymaya çalıştığımız konu da bu. Kendi kanunlarıyla yapılan
düzenlemelerin, böyle genel kanunlarla, torba kanunlarla, ne olduğu
anlaşılmayan kanunlarla ortadan kaldırılmasının yarattığı sakıncalar
bu. İşte, bu sakıncalara dikkat çekmeye çalışıyoruz değerli
milletvekilleri.
Yasanın diğer bütün maddeleriyle ilgili uygulamaların hepsini burada
anlatacak zaman yok gördüğüm kadarıyla; buradan izliyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Temizel, 2 dakikanız var...
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Evet, süre uzatmadığınızı da
biliyorum.
Bunları, ilgili maddelerin konuşulması sırasında yeniden gözden
geçireceğiz. Yalnız, sadece ve sadece, yürürlükten kaldırılan hükümler
maddesine de, biraz önce, aynen, ek 11 inci maddede çektiğim dikkat
kadar dikkatinizi çekmek istiyorum; yürürlükten kaldıran maddelerle,
neler yürürlükten kaldırılıyor ve neler yapıldığı konusuna da.
Değerli milletvekilleri, bu tür yasalar, aslında, Anayasamıza aykırı olan
düzenlemelerin çözümünü bulmak için getirilen bu tür düzenlemeler,
anayasal çözüm getirmiyor. Açıkça, yasaya karşı hileler işleniyor.
Yasaya karşı bu tür hilelerin, bu Meclisten, defalarca ve defalarca geçip
yeniden Anayasa Mahkemesinden dönmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu konuda gereken hassasiyeti göstereceğinize inanıyor, hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temizel.
Gruplar adına başka söz isteyen?..
Sayın Biltekin Özdemir istemişti; fakat, grup yetki belgesi gelmedi.
Sayın Özdemir, yetki belgeniz olmadığı için, isterseniz şahsınız adına
konuşabilirsiniz.
Sayın Özdemir, zatı âliniz komisyon üyesisiniz ve aynı zamanda,
komisyon raporunda muhalefet yazınız yok.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Evet...
içtüzüğün 42 nci maddesinde deniliyor ki, “Bir komisyon üyesi, eğer,
katıldığı bir komisyonun raporuna muhalefet şerhini koymamışsa,
komisyonlarda ve Genel Kurulda, o rapora aykırı konuşma yapamaz.’
Bu, çok açık bir hüküm.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, orada
konuştuklarımızı konuşuruz.
BAŞKAN – Efendim, hüküm bu...
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, biraz önce, değil
sayın üyeyi Komisyon Başkanını konuşturdunuz...
BAŞKAN – O, lehte konuştu efendim.
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) - Bunun aleyhte konuşacağını
nereden biliyorsunuz?
BAŞKAN – Muhalefet olunca lehte konuşmak biraz zor da... İçtüzük
hükmü böyle...
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Konuşayım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, buyurun efendim.
REFİK ARAS (İstanbul) – Biltekin Bey konuşsun.
BAŞKAN – Efendim, konuşmak meselesi değil, her şeyi usulüne
uyduralım. Burada bir İçtüzük uyguluyoruz. Bir yasa yapıyoruz, yasa
yapan insanların her şeyde hassas olması lazım.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Anavatan Grubu adına
konuşacağım çoktan ifade edildi. Zatı âlinize arz edilmedi mi?
BAŞKAN – Belgeniz yok burada, yetki belgeniz yok...
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Belgeyi bilahara... (ANAP
sıralarından “Konuşsun” sesleri)
BAŞKAN – Efendim, yeni geldi Grup Başkanvekili arkadaşınız.
İçtüzüğün 61 inci maddesi açık, orada deniliyor ki “grup adına
konuşanların yetki belgesini Başkanlığa ibraz etmesi şarttır.” Yani,
bunu, her zaman söylemeye gerek yok ki arkadaşlar. Burada, yıllardır
görev yapıyoruz. Biz, İçtüzüğü uyguladığımız zaman da mı suçlu
olacağız, bilmiyorum ki!..
Buyurun efendim.
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Sayın Başkan, tarih sizi çok dürüst
bir Başkan olarak yazacak.
ANAP GRUBU ADINA BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın
Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, bu nevi düzenlemeler üzerinde tabiî, İçtüzük
hükümlerine riayet etmek koşuluyla ne kadar çok konuşulursa, o derece,
tasarılar olgunlaştırılır, ülkemizin hizmetine sunduğumuz metinler,
hizmete daha elyak hale gelir.
O itibarla, sizin, bu konulardaki takdirlerinize, bugün yaptığınız gibi
teşekkür ediyorum; çok geniş bir şekilde uygulamanız, güzel bir
geleneğin oluşmasına da yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, şuraya gelen tasarıların, sayın üyelere arz edeceğim ilk
özelliği, bunların, esas itibariyle, bundan önceki Hükümette belli bir
noktaya getirilmiş tasarılar olduğu yolundadır. Ancak, üzülerek ifade
ediyorum, bu tasarılar, bu Hükümet döneminde -Komisyondaki
çalışmalar sırasında da arz ettim- üzerinde yeterince çalışma
yapılmadığı için, kimi eksikliklerle malul gelmiş; Komisyonda kısmen
düzeltilmiş bulunmasına rağmen, yine de, henüz, arzu edilen
mükemmeliyete erişememiştir.
Sayın Başkan, bundan önceki Büyük Millet Meclisi çalışmaları
sırasında, Sayın Başbakanın da burada bulundukları bir oturumda,
Grubum adına yaptığım konuşmada, Hükümetin dikkatini çektim;
ancak, Hükümet, bizim bu konudaki konuşmamıza yeterince ilgi
göstermemiştir. Ben, orada, Türkiye’de devlet idaresinin en önemli
boyutunun, sorununun, kaynak üretmek olduğu hususuna kendilerinin
dikkatlerini çektim ve kaynak üretmesini bilemeyenlerin, devlette,
hükümette, siyasette, halka kolay kolay hizmet sunamayacaklarına işaret
ettim. Bundan önceki uygulamalar sırasında, hükümetlerin, özellikle
1991 sonrasında, bu konuda son derece başarısız olduklarına da,
özenle, altını vurgulayarak, bir teknisyen gözüyle işaret ettim.
Bütün bu işaretlerimden muradım, herhangi bir suretle, bir dönemi,
kalkıp, tümüyle kötülemek değil; gelecekte, bugün yaşadığımız
sorunları tekrarlamamaya ve çarelerin nasıl üretileceğine yardımcı
olmaktı.
Yine o konuşmamda, Türkiye’de, bugün, Hükümetin, hem muhalefet
döneminde hem de şu geçen 15-20 günlük dönemde, kaynak üretme
konusunda hiç de başarılı çalışmalar yapmadığını; yapmış olduğu
çalışmaların da -eğer, bundan sonraki çalışmalarına bir işaretse- hayra
alamet olmadığını vurgulamıştım.
Bugün, yine, Sayın Başbakanın bu konuyla ilgili beyanlarından tespit
ediyorum ki, bu kaynak üzerinde, becerikli olmayan çalışmalar
sürdürülmektedir. Bugün, Sayın Başbakan, yapmış oldukları
beyanlarında, 575 trilyon liralık bir kaynak bulduklarını ifade
etmektedirler. Ben, bunu, bir teknisyen gözüyle değerlendirdim ve bu
kaynaktan, ne kadar uğraşırsanız uğraşınız, devletin bütçesine,
kasasına, taş çatlasa, o 575 trilyonun bir sıfırını attığınız zaman
geriye kalan 50-60 trilyondan daha fazla bir kaynağın konulamayacağını
görüyoruz.
Bunu, şunun için arz ediyorum: Bu değerlendirmelere bel bağlayarak,
gelecek hakkında -özellikle harcamalar açısından- karar verirseniz,
Türkiye’nin şu anda varmış olduğu bütçe açıklarını -zaten geçen
konuşmamda da ifade ettim- en az 2 katına yükselteceksiniz ve azaltma
olasılığınız da yok. Eğer, Sayın Başbakanın dedikleri gerçekleşirse,
bugün, bizim, tahminen 850 trilyonlar diye bağladığımız ve sizlerin de
tasvibini alan 1996 bütçesinin, yıl sonunda, 500 trilyonlardan daha az bir
büyüklükte açıkla kapanması lazım. Oysa, Sayın Başbakan, aynı
beyanlarında, açığın, en az 1,3 katrilyonu aştığını ifade ediyorlar.
Demek ki, ifadeler arasında da bir bütünlük, bir tutarlılık ve birbirini
tamamlayıcılık yok.
Bunlara dikkatlerinizi çekmek istemem, İktidarda olan değerli
milletvekili arkadaşlarımın, Hükümeti değerlendirirken, gelecek
hakkında karar verirken, bu nevi yanlış beyanlara, eksik beyanlara veya
eksik bilgilenmelere dayanarak yanılmamalarını temine matuftur.
SITKI CENGİL (Adana) – Anlamamışsın sen.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün
huzurunuzda bulunan, bütçe kanunlarında, Anayasa Mahkemesinin
yürürlüğün durdurması kararı üzerine getirilen tasarı da, yine, kaynak
sorununun önemli bir boyutunu oluşturduğu için, meseleye, kaynak
sorununa değinerek başladım.
Şimdi, burada, gerçekten uzun yıllardan beri, bütçe kanunlarında yer
alan kimi maddelerin, bütçede “bütçeyle ilgili olmayan hükümlere yer
verilemeyeceği” şeklinde ve bana göre, biraz dar yaklaşım içerisindeki
anayasa anlayışı muvacehesinde, ilgili kanunlarında yasal düzenlemeler
yapılması ihtiyacı duyulmuş ve bu, bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına, özelleştirme gelirlerinden beslenen Özelleştirme Fonunun
kaynaklarının 4046 sayılı Kanunda öngörülen amaçlar dışında hiçbir
şekilde kullanılmayacağına dair açık hüküm vardır. Şimdi, bu
düzenleme, o kanunun söz konusu düzenlemesini bertaraf edici bir
zafiyetle maluldür. Bütçe kanunundan haklen alınmasına rağmen, bir
ibare, ifade noksan bırakılmış ve 8 inci maddenin üçüncü fıkrasından
“Özelleştirme Fonu hariç” ibaresi çıkarılmıştır. Komisyonda Sayın
Bakana bunu arz etmemize rağmen dikkate almadılar, dikkate alınması
gerektiğinde ısrarlıyız ve burada, Genel Kurulunuzun da bütçe
kanununa mütenazır olarak bu ifadeyi buraya derc etmesi gerektiğini
düşünüyoruz ve bunu teminen de bir önerge Grubumuz tarafından
Başkanlığa sunulmuştur.
Bu düzenlemelerden önemli bir tanesini, ben de, tekrar, dikkatinize
sunmak istiyorum. Bu, merkezî idare gelirlerinden kamu kurum ve
kuruluşlarına verilecek payların miktarının tespiti konusunda alınan
yetkidir. Bu yetki, sizi, merkezî idare gelirlerinden, özellikle belediyelere,
bugün 300 trilyonu aşkın miktarda yapılan aktarımları sıfır liraya
kadar indirme imkânı vermektedir. Bu imkânın kullanımı önemlidir.
Hükümete bu imkân verilmektedir. Genel Kurulun dikkatine sunuyorum.
Böyle bir yetkiye limit konulması bana makul gelmektedir; ama, daha
önemlisi, uygulamada Hükümetin titiz davranmasıdır. Hükümetin de
dikkatini çekiyorum; çünkü, Hükümet, ne pahasına olursa olsun, kendi
kullanacağı kaynakları artırıp, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
kaynaklarını, bir şekilde, tırpanlama gibi bir yanlış yaklaşımın ve
dolayısıyla da, doğru ve sağlıklı kaynaklara doğru yönelme anlayışını
terk etmenin esiri gibi gelmektedir bana. Bunu da dikkatlerinize
sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir başka önemli husus da; Devlet Hava
Meydanları, Telekom, TEDAŞ, Tekel ve nihayet, Devlet Malzeme Ofisi
gibi, bazı kamu kurum ve kuruluşlarının hasılatlarından, yine, bütçenin
ihtiayacını karşılamak üzere belli bir bölümünün bütçeye gelir olarak
aktarılmasını öngören bir düzenleme yapılmıştı Bütçe Kanununda.
Şimdi, söz konusu maddenin de henüz yürürlüğü durdurulmamış
olmasına rağmen, durdurulma ihtimaline binaen, bir geçici madde
öngörülmüştür. Bu maddede de, yine, herhangi bir limitasyon
yapılmamıştır, herhangi bir kısıtlama öngörülmemiştir. Bu maddede
de, Bütçe Kanununda öngörülen nispetleri aşmayacak şekilde, bu
hasılatlardan bütçeye aktarılma yapılabileceğini açıklığa kavuşturacak
bir önergeyi de, yine, Başkanlığa sunduk; bunu da önemli görüyoruz;
çünkü, yetkileri sınırsız vermeniz kolaydır, bunu yanlış bir
uygulamaya doğru götürme ihtimali vardır. Bunu, Hükümetlere güven
olarak da değerlendirmemek gerekir. Kanun koyucu, Hükümete, yetkisini
nereye kadar kullanacağı konusunda da biraz açıklık, hatta, yönlendirme
getirmelidir. Bu itibarla, bunu da, yerine getirilmesi gereken bir önemli
düzenleme diye ifade ediyorum.
Netice itibariyle, söz konusu önergelerimizde önerilen hususlar, bu
tasarının daha önce Plan ve Bütçe Komisyonundan ve onu takiben Genel
Kurulda yapılan tartışmaların, değerlendirmelerin ışığında geçen
şekline daha uygun hale ve Anayasamıza da daha uygun hale
getirileceğini hedeflemektedir. Bu itibarla, Grubumuz tarafından
verilmiş olan her üç önergenin, de Genel Kurulunuzca kabulünün faydalı
ve uygun olacağını mütalaa ediyorum.
Sözlerimi, tekrar, şu kaynak meselesiyle bağlamak istiyorum; çünkü,
fırsat bulacağım her konuşmada, kaynağın, mutlak suretle dikkate
alınması gereken bir önemli unsur olduğunu, sizlere, elimden geldiği
kadar -sizleri rahatsız etme pahasına da olsa- tekrar tekrar anlatmaya
çalışacağım; çünkü, bugüne kadarki kaynak sorununa yaklaşım, bir
yaklaşım değildir; bir gösterişten ibarettir. Bu itibarla, tekrar
söylüyorum: Bugün, Sayın Başbakanın ifade ettikleri kaynak, kaynak
değildir. Bu, esas itibariyle, zaten, devlette, devletin muhtelif iktisadî
kuruluşlarında veya genel bütçeyle idare edilen kuruluşlarında birikmiş
olan gölcüklerin, bir bakıma, derlenip toparlanıp, harcanıp tükenmesi
amacını gütmektedir. Bu değirmene bu suları bağlar, bir ay, iki ay,
bilemediniz üç ay döndürürsünüz bu değirmeni; ama, değirmenin suyunu
doğru dürüst bağlamadığınız için, bir müddet sonra, bu değirmenin taşı
mutlaka durur ve durduğu zaman ne olur biliyor musunuz ?!.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün, geçmişte yapılan hataların
sonucunda değirmenin taşı nasıl durmuştur; yarın, bundan da daha
önemli durma durumuyla karşılaşır. Bugün çekilen sıkıntılar, bundan
üç ay sonra, beş ay sonra çok daha yoğun ve ağırlaşmış şekilde Büyük
Millet Meclisinin önüne gelir; buna da, müsaade etmemeniz gerektiğini
dikkatlerinize sunuyorum ve bilhassa, Hükümetin, bu konudaki
uyarılarıma daha özenle eğilmesi gerektiğini belirterek de, Sayın
Başbakanın dikkatlerine sunuyorum.
Hepinize, bu vesiyle saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan, şahsım
adına söz almak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Doğan, efendim, benim...
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – 5 dakika...
BAŞKAN – Şu İktidar Partisini, bir defa iktidar partisi olma
pozisyonuna sokmadık. İktidar partisi konuşmuyordu bundan önceki
görüşmelerde; ama, neyse artık...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın
Hikmet Uluğbay...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğan.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, sizlerin zamanını çok fazla işgal
etmeyeceğim; ancak, buradan, kamuoyuna ve Yüce Meclise bazı
doğruları ifade etmenin, her milletvekili gibi, benim de görevim olması
hasebiyle, söz almak ihtiyacını duydum.
Burada, önce, Hükümete teşekkür etmek istiyorum; çünkü, bütçe
kanunlarında yer alması uygun görülmeyen hükümler, Anayasa
Mahkemesinin engeline takılmıştır. Şimdi, Hükümet ne yapacaktır?..
Yani “bütçe kanunundaki bu hükümleri uygulamıyorum” diye bir
mazeretle bütçeyi devam ettiremez; bu itibarla, Anayasa Mahkemesi
tarafından yaratılan bir boşluğu böyle bir kanunla doldurmak
mecburiyetindedir; yapılan iş budur.
Bu, kısa, genel açıklamamdan sonra, şuna değinmek istiyorum: Bu yıl,
1996 bütçesinde yer alan bu hükümlerin pek çoğunu, daha önceki
yıllarda, hükümetler, kararnamelerle ifa etmişlerdir. Yani, demek
istiyorum ki, 1996 yılında uygulananan bu bütçe kanununa bu hükümler
konulmasaydı; Bakanlar Kurulu, kararnamelerle bu amaca yönelik
düzenlemeler yapabilir ve hedefe varabilirdi; ama, Maliye Bakanlığı, bu
sene, 1996 yılı bütçesinde, Hazinenin de, Planlamanın da katıldığı bir
görüşle, bunları, bütçe kanununa bir hüküm olarak getirmiştir; ama,
bunlar, Anayasa Mahkemesinin “bütçe kanunlarında yer alması gereken
hükümler şunlardan ibaret olacaktır” hükmü dolayısıyla engeline
takılmıştır ve bugünkü durum doğmuştur. Yani, demek istiyorum ki, bu
yasa, bir hukukî boşluğu doldurmaktadır ve hep birlikte bunu yerinde
görmek durumundayız.
Benim, bütün maliyecilik hayatımda gördüğüm pek çok hüküm vardır
ki, bu hüküm, yıl içerisinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş
veya yürürlüğü durdurulmuş; ama, gelecek yıl, bütçe kanununda da,
yine, aynen tekrar edilmiştir; yani, bunlar bir ihtiyaçtır; bir ihtiyaçtan
doğmuştur ve bugün bu ihtiyacı gidermek için, Hükümet, böyle bir
tasarıyla karşımıza gelmiştir.
Önce, burada, şunu belirtmek istiyorum arkadaşlarım; bu, bir finansman
kanunu değildir, bir finansman arayışı değildir; bir taraftan bir tarafa
aktarma kanunudur ve bunu da Hükümet, yasayla yapmaktadır.
Şimdi, bunu açıkladıktan sonra, arkadaşlarım bazı değerlendirmeler
yaptılar. Mesela, özelleştirmeyle ilgili 4046 sayılı Yasa... Orada şöyle
der “Özelleştirme gelirlerinden genel bütçeye gelir kaydedilemez.”
Değerli arkadaşlarım bilirler ki, devletin genel bütçesi yanında, bir de
katma bütçesi vardır. Bugün, katma bütçeli idarelere, örneğin Devlet Su
İşlerinin kaynaklarına, üniversitelere 4046 sayılı Kanunun
kaynaklarından pekala aktarma yapabiliriz. Peki “genel bütçeye aktarma
yapılamaz” şeklindeki hüküm niye konulmuştur; o zaman, biz, Plan ve
Bütçe Komisyonunda, Anavatan Partisiyle, bu yasayı; yani, 4046 sayılı
Yasayı çıkarabilmek için belli bir noktada uzlaşma aradık ve dedik ki
“peki, olsun; genel bütçeye aktarma yapılmasın.”
Bana göre, aslında, bu, gereksiz bir hükümdür; özelleştirme gelirlerini
üniversitelerde harcayabilen bir devlet, Devlet Su İşlerinin
harcamalarına, barajlara sarf edebilen bir devlet, bunu niye sağlık
işlerine harcayamasın? Eğer, hakikaten, bu tasarının yasalaşmasıyla
4046 sayılı Kanundaki bu hüküm egale ediliyorsa, isabetlidir. Bunu
burada eleştirmenin, menfi yönde eleştiri getirmenin yanında olmak
mümkün değildir. Özelleştirmenin esas amacı devlete gelir kaynağı
temin etmek filan değildir; ama, efendim, o zamanki -yani 1994 ve 1995
yıllarındaki- Hükümet böyle birtakım özelleştirme yapacak; aman ha,
bunları başka yerde kullanmasın denmiştir. Niye?..
Değerli arkadaşlarım, bunu kim savunabilir? Bunu savunamayız. Eğer,
devletin bir kaynağı varsa, bunu ilk kullanacağı yerler eğitimdir,
sağlıktır. Siz, geleceksiniz, bunları barajların yatırımında
kullanacağız, karayollarında kullanacağız, üniversitelerde kullanacağız;
ama, ilköğretimde kullanmayacağız... Yani, 4046 sayılı Yasadaki
hüküm budur. Eğer, bu tasarının kanunlaşmasıyla bu aşılıyorsa -ki,
muhalefetin görüşü odur- bana göre, bunun eleştirilecek tarafı değil,
takdir edilecek tarafı olmalıdır.
Devletin, özelleştirme dışında başka gelirleri de vardır. Pek çok
kurumlarımız var, bunlar kârlıdır. Onlara el koyma gibi bir olay yoktur.
Zaten, 1993, 1992, 1991, 1990, hatta 1980’e doğru gidin, devletin bu
kurumlarının hasılatlarının belli bir kısmının, fonlara ve genel
bütçeye aktarılmasına ilişkin olarak devletin arşivinde pek çok
kararname vardır.
Şimdi, daha önceki yıllarda, hükümetlerin kararnamelerle yaptığı bu
transferleri, bu aktarmaları böyle bir kanuna mevzu teşkil etmek
isabetlidir. Bunu, kararnameyle yaptığımız zaman, Parlamentonun
hiçbir ilgisi yoktur. Halbuki, Hükümet, buraya, böyle bir kanunla geliyor
“ben yetki istiyorum; bu bu işleri yapabilirim” diyor. Bunu da takdir
etmek lazım, bunun da yanında olmak lazımdır.
Hükümet, burada, birtakım kamu kurumlarının hasılatlarının belli bir
payını bu şekilde aktaracağım diye, bir yasayı, Parlamentonun önüne
getiriyorsa; Hükümetin, icraatını, yapacaklarını, öncelikle
Parlamentonun önüne koyması gibi bir durum vardır.
İkinci husus şudur: Arkadaşlarım diyor ki “efendim, genel bütçeden,
merkezî idare gelirlerinden mahallî idarelere pay vermek...”
Şimdi, maliyeci arkadaşlarım bilirler; belediyelere, özel idarelere nasıl
pay veririz; Maliye Bakanlığı yetkilidir. Bakanlık, Mahallî İdareler
Fonundan, Belediyeler Fonundan, Özel İdare Fonundan tahakkuku keser
ve istediği belediyeye, istediği kadar verir.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Olur mu öyle şey...
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Evet, geçtiğimiz günlerde
belediyelere bu şekilde aktarma yapmadık mı?
ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Yasayı değiştirmeden nasıl
çıkartırsınız?!
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Maliye Bakanlığının
istediği belediyeye, istediği kadar para verme yetkisi olacak... Maliye
Bakanlığının daha çok adil; böyle, senin belediyen, benim belediyem,
şu partinin belediyesi gibi ayrım yapmadan; mahallî idarelere genel
bütçe gelirlerinden ayrılacak payları global olarak, yani yüzde olarak...
Bugün nedir, yüzde 9,5... Bunu, yüzde 8,5’e indiriyorum der,
indirebilirim veya 10,5’e çıkarabilirim. Bu şekildeki bir aktarma...
ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Neye göre?.. Yasa çıkarmadan
yapamazsınız.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Efendim, bu, Hükümete
böyle bir yetki veriyorsa, bu yetkinin kullanılmasının “A belediyesine
50 milyar verdim” demek yerine, ben, mahallî idare gelirlerini; yani,
bunlara ayrılacak payları...
ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – 50 milyar lirayı, belediyeye, 2380
sayılı Yasaya göre veremiyor. Belediyeler, bu yasaya göre haklarını
alırlar.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Şimdi, burada şunu ifade
edeyim; buradaki yüzde 9 gibi bir pay, genel bir biçimde, bütün
belediyeleri kapsayacak. Burada, artık,
A belediyesi, B belediyesi yok; mahallî idarelere ayrılan payları
artırdım veya azaltım demek_ Bakın, zaten, Belediye Kanununda,
Hükümetlere, belli sınırlar içinde indirme, çıkarma yetkisi verilmiştir;
yani, böyle bir yetkinin Hükümetlere tanındığına dair yasalarımızda
hüküm vardır. Bana göre, bu hüküm, bugün, Hükümetin; bugün, Maliye
Bakanlığının yetkisi dahilinde olan A belediyesine şu kadar verdim, B
özel idaresine şu kadar verdim yetkisine kıyasla çok daha adil, çok daha
genel ve çok daha teknik bir yaklaşımdır. Bana göre, bunun, politik bir
kullanımı daha az sakıncalıdır. Bu itibarla, buna da, değerli
arkadaşlarım burada eleştiri getirdi, tabiî bu bir tespittir.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Kamu hukukunda kıyas olur mu
Allah aşkına!.. Belediyelere, şöyle, bilmem ne_
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Şimdi, burada, bu
tasarıda; Maliye Bakanlığına bugün tanınmış olan, Maliye
Bakanlığının bugünkü yetkisinden daha ileride değil, genel bir yetki söz
konusudur.
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sınırlı olsun diyoruz Sayın Bakan.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Sınırlı zaten; yani,
sınırsız değil ki... Genel bütçenin_
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sınırlı olsun.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Efendim, zaten sınırlıdır.
Niye sınırlıdır; bir kere, Maliye Bakanlığı, önce, genel bütçeyi finanse
edecektir. Genel bütçenin finansmanını bırakacak; yani, gidip, mahallî
idarelerin finansmanlarıyla uğraşacak değildir; ama, demek istiyorum ki,
burada bir Hükümet üyesinin, bir Maliye Bakanının, böyle bir yetkisi, A
belediyesine şu kadar para verme, şu kadar tahakkukla al sana şu kadar
para deme yetkisi ve bunun_
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – O yanlış da, bu yanlış değil mi?
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Hayır efendim; yani,
ortada tenkit edilecek böyle bir konu varken, böyle bir konuyu menfi
yönden ele almaya katılmak mümkün değildir. Bunu da burada belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, aslında, burada demek lazımdır ki, mahallî
idareler kendi özkaynaklarına kavuşturulmalıdır; olay budur. Yani,
belediyeler, bu şekildeki hükümetlerin paylarıyla değil, belediyeler,
hükümetlerinde tasarruflarına konu olmayan kendi özel kaynaklarına
kavuşturulursa, özel idareler buna kavuşturulursa... Bakın, bu, hepimizin
başındadır_ Bütün belediyelerin_ Bugün, ücret artışları, hep oldu_
Memurların maaşlarında artışlar oldu. Genel bütçede bunun kaynağı
var. Personel giderleri, genel bütçeden ödenecek.
Peki, belediyelerin personel giderleri nasıl ödenecek? Gelin, bunu,
burada tartışalım. Bütün personel ücretlerine yaptığımız zamlar,
mahallî idarelerin personeline de aynı şekilde yansıyor. Buna çare
bulmak lazım.
Yani, demek istiyorum ki, şunu tartışmamız lazım bugün bu kürsüde:
Bütün mahallî idareleri, merkezî idarenin yetkisi çerçevesinde finanse
etmek yerine, onları, özkaynaklarına kavuşturmak lazımdır. Bunu
yaparsak, belediye reislerinin, böyle, ikide bir, Ankara’ya koşmalarına
“aman, şu yüzde 9,5’luk payı 10,5’e çıkarın” gibi değil... Kendi
özkaynağın vardır...
Tabiî, mahallî idarelerin finansmanında şunu yapmak lazımdır. Mahallî
idareler, kendi kaynaklarını kendileri bulsunlar, kendi bütçelerini
kendileri yapsınlar, kendi bütçeleri çerçevesinde kendi hizmetlerini
yapsınlar. Vatandaş da, belediyelerin, mahallî idarelerin, özel idarelerin
yaptığı hizmetlere karşılık, elde ettikleri gelirleri de bizzat bilsin; yani,
yapılan hizmetle, onlara tahsis edilen gelir arasında bir irtibat kurabilsin;
ama, bugün, bunu bilmiyoruz. Bugün, vatandaş, hangi mahallî idarenin
ne kadar gelir elde ettiğini bilmiyor; çünkü, vatandaş, bugün, mahallî
idarelerin, doğrudan doğruya bir tahsilatıyla karşılaşmadığı için... Ben,
bu belediyeye, doğrudan doğruya, onun bir hemşerisi olarak, niye
ödediğimi bilmiyorum. Niye ödemediğimi bilmediğim için de, onun
yaptığı hizmeti, kendi ödememde de mukayese edemiyorum.
Değerli arkadaşlarım, yani, özet olarak demek istiyorum ki, burada
yapılan şey, bütçe kanunlarındaki hükümleri, bir genel kanuna
aktarmadan ibarettir; ama, bu kürsüde, burada, bizim tartışacağımız
esas konu, bunların ötesinde, mademki mahallî idarelerdir; mahallî
idarelerin kendi özkaynaklarına kavuşturulmasıdır. Sadece mahallî
idareler değil, katma bütçeli idareler de... Bugün, üniversitelerimizin de
kendi özkaynakları olmalıdır. Üniversitelerin malî özerkliği diyoruz;
yoktur malî özerkliği. Mahallî idarelerin malî özerkliği diyoruz; ama,
yoktur malî özerkliği. Hepsi, genel bütçeye bağlıdır; ha böyle
vermişsiniz, ha öyle vermişsiniz. Bu itibarla, dileğim, önümüzdeki
günlerde, hükümetlerin, hem mahallî idarelere hem katma bütçeli
idarelere, onların idarî ve ilmî özerklikleri yanında, malî özerkliklerini
gündeme getirecek finans tasarılarıyla buraya gelmeleridir.
Gecenin bu saatinde, bu temennilerle sözlerimi tamamlıyorum; saygılar
sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Mustafa Bey, bir kaç
cümle söylesin.
BAŞKAN – Buyurun efendim, buyurun. Nasıl olsa, sabaha kadar
buradayız.
Buyurun Sayın Ünaldı.
Süreniz 20 dakika.
RP GRUBU ADINA MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Uzatmayacağım
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının geneli üzerinde,
Grubumuzun görüşlerini özet olarak arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum; önce, Heyetinizi, Grubumuz ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
1996 bütçe görüşmelerini hatırlayanlar iyi bilirler ki, Refah Partisi
olarak, bütçenin, Anayasaya aykırı olarak hazırlandığını ısrarla
söyledik. Hele, -arkadaşlar, tartışmaları sık sık hatırlarlar- özellikle,
ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda hazırlanan bu tasarının Anayasaya
aykırı olduğunu, hemen hemen her gün, konuşmalarımın başında ifade
ettim. Herhalde söylediğim hususlardan biri; bugün kanun çıkarmak
suretiyle düzeltmek istediğimiz hususlardı. Bunu, samimî olarak
söyledik, düzeltmelerini istedik. İşte, dediklerimiz doğru çıktı. Özel
kanunlarda yer alan hükümlerin, bütçe kanununda yer almasının,
yapılmış bir müracaat üzerine, Anayasa Mahkemesi tarafından iptali
üzerine oluşmuş boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Şimdi, böylesine
yasal bir boşluk oluşmuş, dolayısıyla, bütçe dengeleri de etkilenmiştir.
Arkadaşlarımız, burada, bu tasarı üzerindeki konuşmalarında birtakım
ifadelerde bulundular. Sayın Biltekin Özdemir, tasarının doğru bir
yaklaşım olduğunu ifade etmiş olmakla beraber, bunun, önceki hükümet
tarafından hazırlandığını söyledi. Halbuki, kendisinin, Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanı olarak, hatalı olarak çıkardığı bütçenin eksiklerini
düzeltmek üzere bu kanun tasarısı hazırlanmış ve önümüze gelmiştir.
Tabiî, konuyla ilgisi olsun veya olmasın birtakım iddialarda da bulundu.
Bunlardan birisi de, kaynak üretmesini bilemeyenlerin halka hizmet
yapamayacaklarını söylediler; doğrudur. Şimdiye kadar halkın hizmet
görmemesinin sebebi, kaynaklara yönelmemek, kaynaklara sahip
çıkamamaktan kaynaklanmaktadır. Şimdi, bizim çabamız da budur. (RP
sıralarından alkışlar) Hiçbir kaynak üretme çalışması
yapamadığımızı söylüyor; halbuki, Hükümetin, bütün derdi, çabası bu
konu üzerindedir. İnşallah da, halkımızın beklediği, ümit ettiği
hizmetler önümüze konacaktır.
Tabiî, kendileri 575 trilyon kaynağı 50-60 trilyona indirdiler, bunu nasıl
bir hesapla yaptılar?.. Zoraki bir muhalefet hesabı olduğu açık. Sayın
Özdemir, varsın, bu hesaplarla oyalanadursun, bilmediği veya
anlamadığı bir hususu, bir atasözümüz ifade ediyor: “ İnanç, tekeden
süt çıkarır.”
AHMET ALKAN (Konya) – Bu da sizin yönetim anlayışınız.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Sayın Algan Hacaloğlu, konu dışı
birçok şeyler söyledi. Adil düzen için tasa çektiklerini de ifade etti.
Tasalarına teşekkür ediyorum; ama, boşuna tasa çekiyorlar.
Üzülmesinler, boşuna tasa çekmesinler. Tasarıyla ilgili olarak da, Sayın
Hacaloğlu, bir boşluğu doldurmak için konulmuş çabayı kınayarak,
Meclisin tatile girdiği günde hızlandırılarak, bir boşluğun
doldurulmasını ayıplayarak “arkadaşlarımız, ne kadar bilgi sahibi
olabildiler” diye sordu bu kanun tasarısı hakkında. Belki, haklıdır;
ama, kabahat, bu Hükümetin kabahati değildir. Hükümet ve Koalisyon
Grupları, bunca işin arasında, Anayasa Mahkemesinin iptaliyle oluşmuş
boşluğu doldurmaya çalışmaktadır.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Hangi işin?..
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Bu durum, aslında, tenkit edilecek
bir durum değil, takdir edilecek bir durumdur. Ancak, ben,
arkadaşımızın endişesini de gidermek üzere “tasarıda ne var” sorusunu,
heyetinize, kısa anekdotlarla ifade etmek istiyorum:
Bu tasarıda, malî disiplinin sağlanması amacıyla, kamu fonları, gelir ve
giderleriyle birlikte bütçe kapsamına alınmaktadır. Fon uygulamalarıyla
ilgili olarak, Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığınca düzenlemeler
yapılması imkânı getirilmektedir.
Döner sermayeli işletmelerin malî bir disiplin altına alınması ve
devletin, bu işletmelere, bütçeden yapılmış olan giderlerin bir
bölümünün karşılanması için, aylık gayri safî hâsılatından bir
kısmının genel bütçeye aktarılmasının sağlanması düzenlenmektedir.
Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu, Sivil Müdafaa Kanunu, Motorlu
Taşıt Vergisi, Karayolları Trafik Kanununda getirilen düzenlemeye göre
sakıncalı uygulamalar ortadan kaldırılarak, genel bütçe gelirlerinden
kurum ve kuruluşlara aktarılacak paraların oran ve miktarlarının, bütçe
imkânlarına göre yılları bütçe kanunlarıyla yeniden belirlenmesi
sağlanmaktadır.
Genel ve katma bütçeli daireler tarafından yapılan baraj, liman ve
havalimanı, enerji santralı gibi tesisleri kullanan, kendilerine tahsis
edilen gayrimenkuller üzerinde faaliyette bulunan veya bu
gayrimenkulleri değerlendiren kurum ve kuruluşlardan kendilerine
sağlanan bu imkânlara karşılık olarak, gelirleri ölçüsünde bir pay tahsis
edilmesi öngörülmektedir.
Bir başka konu olarak da, yurtdışında yetiştirilen personelin
hizmetlerinden, amaçlanan bir yararlanma sağlanmıyorsa, anılan
personelin mecburî hizmet yükümlülüğü daha açık bir şekilde
belirlenmekte, mecburî hizmetlerini yapmadan veya tamamlamadan
görevinden ayrılması gibi bir durumun ortaya çıkması halinde, yapılan
masrafların gerçek değeriyle ilgiliden alınabilmesini ve ilgililere
kolaylık sağlamak üzere 5 yıllık taksitlendirme imkânı getirilmektedir.
Halen, mecburî hizmet yükümlüsü olarak okuyan öğrencilere, gerek
mezuniyetlerinden sonra gerekse memuriyete atanmalarından sonra, tek
taraflı olarak mecburî hizmet yükümlülüğünü, tazminat borcu
doğmaksızın sona erdirme hakkı verilmektedir.
İşte, tasarı -özetleyeceğim dediğim bir iki husus daha tekrarlanabilir- bu
gibi konulardaki, Bütçe Kanununun iptalinden kaynaklanan boşlukları
doldurmaktadır. Böylesine bir boşluğu önümüzdeki aylar içerisinde
doldurmuş olarak icraatta bulunmanın ayıplanacak neyi vardır; doğrusu,
ben, taaccüple karşılıyorum ve bu duygu ve düşüncelerle hepinizi,
gecenin bu saatinde sözü daha fazla uzatmadan, saygıyla selamlıyorum.
(RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünaldı.
Sayın milletvekilleri, ANAP Grup Başkanvekili Sayın Murat
Başesgioğlu, DSP Grup Başkanvekili Sayın Mümtaz Soysal ve CHP
Grup Başkanvekili Sayın Önder Sav, gönderdikleri bir yazıyla şöyle
demektedirler: “Doğru Yol Partisince verilip kabul edilmiş önerge
gereğince yapılmakta olan görüşmelerle ilgili olarak 31.7.1996 günü için
öngörülen çalışmalar saat 24.00’te sona ermek zorunda olduğundan,
önergenin 3 üncü maddesince, 1.8.1996 Perşembe günü çalışmaları
sürdürmek üzere oturuma son verilmesini saygılarımızla rica ederiz.”
Bugün, Yüce Genel Kurulun kabul ettiği Doğru Yol Partisi önerisinin 2
nci maddesinin son cümlesini okuyorum: “...6 ncı sıraya kadar olan
tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması önerilmiştir.” Yani, bugün, 6 tasarının görüşmeleri
sonuçlanıncaya kadar çalışma süresi uzatılmıştır.
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Bugün, saat 24.00’te bitti; şu
anda 1.8.1996 tarihine geçtik Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, biz günü öyle almıyoruz.
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Tarih verdiler, “1.8.1996
tarihinde saat 14.00’te başlayacak” diye Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir dakika... Bakın, okuyayım size arkadaşlar; diyor ki:
“...71 sıra sayılı İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi
Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınması ve 6 ncı
sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.” Gün demiyor.
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – 1.8.1996 tarihindeki çalışma
saatimizi de oku Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hangisini?
ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – 3 üncü maddedeki...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Bir dakika efendim.
“Genel Kurulun 1.8.1996 Perşembe güne ve 2.8.1996 Cuma günlerinde
de 14.00-21.00 saatleri arasında toplanarak çalışmalarını sürdürmesi...”
deniyor. Bu, gayet...
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan, şu anda
1.8.1996.
BAŞKAN – Efendim, bugünkü çalışmalarımız devam ediyor.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan,
1.8.1996 başladı.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bugün, 24.00’te bitti; şu anda
1.8.1996’dayız.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Usul hakkında ve önerge üzerinde
söz almak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Hocam, ikide bir usul meselesi olur mu?!. Yani, konu
ortada, açık seçik...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Önerge üzerinde...
BAŞKAN – Bu kanun tasarıları bitinceye kadar çalışma süresi devam
edecek.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sadece izah edeyim; öyle değil.
BAŞKAN – Efendim, izaha gerek yok ki... İşte, kabul edilmiş önerge...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Var efendim...
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Saat 24.00’ten sonra çalışmaya
devam yok orada.
BAŞKAN–Şahsı adına, Sayın Hikmet Uluğbay; buyurun efendim.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Müsaade edin; izah edeyim.
BAŞKAN – Önergeyle ilgisi var mı Sayın Soysal?..
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Var efendim.
BAŞKAN – Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği, Doğru
Yol Partisi Grubunun önerisinde, şu, şu, şu tasarıların görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına deniyor.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Çalışma süresi diyor, çalışma
saatleri demiyor... Müsaade edin...
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Tarih, 1.8.1996’yı gösteriyor.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan,
şimdiye kadar alınan bütün uzatma kararlarında saat 24.00’ten sonra
çalışma kararı vardır.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Doğru Yol
Partisi Grubunun teklifi, 2 nci maddede açık olarak ifade edilmiştir. O
maddeye göre, o kanun tasarılarının hepsinin görüşülmesi gerekir.
Diğer bir konuda...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, söz verir misiniz...
BAŞKAN – Bu konuda bir tereddütüm yok ki size söz vereyim.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Efendim, bizim tereddütümüz var;
müsaade edin; izah edeyim...
BAŞKAN – Ama, müsaade edin de, biz, sabahtan beri, zaten, diyoruz
işte...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İzin verir misiniz...
Bugün, daha önce alınan karar gereğince, Meclis tatile giriyordu. Doğru
Yol Partisi Grubunun maksadı o olabilir; ama, kaleme alınan ve burada
oylanan metinde saatlerin uzatılması denmiyor; çalışma süresi
deniliyor. Perşembe ve Cuma için de çalışma saati koyuyor; diyor ki,
Meclis, Perşembe günü şu saatte toplanır, Cuma günü şu saatte.
Toplanma saati koyuyor... İşte, o sürenin tamamında...
BAŞKAN – Sayın Topçu, burada...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İzin verin; devam edeyim... 2 nci maddede
saydığı kanun tasarılarının tümü o sürede çıkacak. Cuma günü
akşam...
BAŞKAN – Hayır efendim, öyle bir şey yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Saat demiyor Sayın Başkan. Bugüne kadarki
bütün önergelerde çalışma saatlerinin uzatılmasıdır; burada “süre”
diyor.
BAŞKAN – Tamam efendim “süre” diyor; yani, şu tasarılar bitinceye
kadar çalışacaksın diyor.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, süreyle saat aynı şey değil.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Efendim, müsaade eder misiniz izah
edeyim.
BAŞKAN – Rica ediyorum Sayın Soysal...
Efendim, ben usul görüşmesi açmıyorum. Ben, konu çok açık diyorum;
bu tasarılar kabul edilinceye kadar çalışma süresi devam eder.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hayır efendim.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
Ama, herhangi bir şekilde gruplar mutabakata varırsa, belli bir saatten
sonra ara veririz, yine saat 14.00’te toplanırız.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Oylanan metin o değil ki.
BAŞKAN – Efendim, ben, bu konuda tartışma açmıyorum.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, izin
verir misiniz...
BAŞKAN – Hayır, niye izin vereyim canım, her isteyen kişi çıkıp
konuşur mu?!.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yanlış yapıyorsunuz!
BAŞKAN – Yanlış yapmıyorum!
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, saat
24.00’ten sonra çalışmaya dair bir karar yok.
BAŞKAN – Efendim, zaten saat 24.00’ü aştı.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır efendim; biz,
önergeyi saat 24.00’ü aşmadan verdik.
BAŞKAN – Sayın Ersümer, benim uygulamam böyledir, ben bu şekilde
karar verdim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır efendim, saat
24.00’ten sonra çalışmaya dair bir karar yok.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Bir dakika Sayın Başkan...
BAŞKAN – Rica ediyorum arkadaşlar... Rica ediyorum, oturur musunuz
yerinize...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Önergemiz de saat
24.00’ten önce verilmiştir.
BAŞKAN – Efendim, buradaki metin açık.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz...
BAŞKAN – Efendim, tartışma açmıyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, oyladığınız metinde “saat”
demiyor, “süre” diyor.
BAŞKAN – Demiyor... Şu şu şu tasarılar bitirilinceye kadar sürenin
uzatılmasına deniyor.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, bunlar için üç gün kaydedilmiş,
Çarşamba, Perşembe, Cuma günleri.
BAŞKAN – Hayır efendim, üç günle ilgisi yok. O, arkadaki 3 üncü
madde; onunla ilgisi yok. Esas, 2 nci madde.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hayır efendim, okuyun 3 üncü maddeyi.
BAŞKAN – Sayın Topçu, bakın...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşlarımız illâ da
çalışmamak istiyorlarsa, gidebilirler; ancak, 2 nci madde, asıl bizim
hedefimizi ortaya koymaktadır.
Arkadaşlarımızın itirazlarına da itibar ederseniz, lütfen oylama yapın,
Genel Kurulun kararını alın.
BAŞKAN – Efendim, bunun oylanacak tarafı yok ki.
Şimdi, bakın, okuyayım size...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan...
ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan, şu anda tarihin
ne olduğunu, size soruyorum!
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz...
BAŞKAN – Bir dakika efendim, rica ediyorum... Yerinize bir oturun...
Sayın Hocam, rica ediyorum, yerinize bir oturun...
Efendim bakın, 3 üncü madde -şu saatten itibaren 1 Ağustos başladı-
bugün başlaması gereken Meclis tatilini iki gün geriye atıyor; 3 üncü
maddenin amacı bu.
Ama, 2 nci madde şöyle:
“31.7.1996 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 86 sıra sayılı Bütçe
Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında
Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin 3
üncü sırasına; 85 sıra sayılı Telgraf ve Telefon Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü
sırasına; 71 sıra sayılı İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi
Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınması ve 6 ncı
sıraya kadar olan -daha önce bir tanesini almıştık- tasarıların
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir.” (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Saat ile süre arasında fark var.
BAŞKAN – Yani, 3 üncü madde tatil süresini uzatıyor; maddede “1 ve 2
Ağustosta da Meclis çalışsın” deniliyor. (DYP sıralarından “çalışma
süresi sabaha kadar” sesleri, ANAP sıralarından gürültüler)
Efendim, rica ediyorum; bu konuda tartışma açmıyorum...
Şahsı adına, Sayın Uluğbay; buyurun efendim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan,
tartışma açmayın; bir şey demiyorum; ancak, elimde, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, daha önce alınan, çalışma sürelerinin uzatılmasıyla
ilgili kararlar var. Ben, şu üç kararı sizin bilginize arz etmek istiyorum.
Bakın, bir tanesini okuyorum sadece; şunu söylüyor...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Efendim, usul tartışması
açmadınız.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – “... sürenin
uzatılmasına, aynı gün saat 24.00’e kadar çalışmaların
tamamlanmaması...”
BAŞKAN – Efendim, burada saat 24.00’ü hesaba katmamış; bu tasarılar
bitinceye kadar çalışılacak diyor.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Niye
katmıyorsunuz?!. Biz de onu söylüyoruz. (ANAP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Rica ediyorum arkadaşlar, rica ediyorum... Gereksiz yere
zaman kaybetmeyelim.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yanlış yapıyorsunuz!
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Hikmet Uluğbay, gelecek misiniz!..
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, gelinecek hale gelsin;
geleyim.
BAŞKAN – Efendim, tamam işte; sizi çağırıyoruz. Her çağırdığımız
üye arkadaşımız Genel Kuruldaki tartışmaların bitmesini beklerse, biz
burada konuşamayız.
Buyurun Sayın Uluğbay.
Süreniz 10 dakika efendim.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, bir açıklama
yapıyorsunuz; o açıklamayı tamamlamadan gelirsem, sizin yönetiminize
müdahale etmiş olurum. Böyle bir saygısızlığı yapmaya da niyetim yok.
BAŞKAN – Estağfurullah efendim; teşekkür ederim, zaten, size öyle bir
şey yakışmaz; saygılar sunarım.
Buyurun efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Kapattık Sayın Topçu.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız konuşuyor, rica ediyorum canım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bir dakika efendim... Perşembe ve Cuma
günlerindeki gündeminiz ne o zaman?
BAŞKAN – Efendim, size cevap vermiyorum... Lütfen... Rica ediyorum
Sayın Topçu.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Yok işte gündem!.. Gündemsiz toplantı olur
mu?!.
BAŞKAN – Yeni yeni gündem konusu gelebilir.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hayır efendim; olmaz öyle şey!..
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Gündemsiz çalışma
nerede var!..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Gündemsiz çalışma olur mu?!.
METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, İçtüzüğü çok iyi
biliyordunuz; yanlış yaptınız.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
görüşmekte olduğumuz gündem konusunda fikirlerimi ifade ederek
başlamak istiyorum sözlerime. (Gürültüler)
BAŞKAN – Rica ediyorum; sayın arkadaşımız konuşuyor; dinleyelim.
Buyurun efendim.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Bir defa, bugünkü çalışmalarımız
için karar almadan önce, Meclisin bir çalışma saati belirlemesi vardı.
Dolayısıyla, bugün, verilen önerge üzerine, Meclis, bir karar aldığı
vakit, çalışma saatlerini uzatmıştır. Nereye kadar uzatmıştır; gün
bitimine değin uzatmıştır. (DSP sıralarından alkışlar)
Şimdi, sizin ifadenizi varsayarsak, altı kanun tasarısının görüşülmesi,
yarın, daha doğrusu şu anda yaşamaya başladığımız günün 21.00’ine
kadar devam ettiği takdirde, bunun, verdiğiniz önergenin içeriğine uygun
olduğuna inanıyor musunuz?
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Yarın 12.00’de biter; 14.00’ten itibaren
görüşmelere tekrar başlanılır.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Ya bitmedi de 21.00’e kadar devam
etti... Yarının çalışma...
BAŞKAN – Sayın Uluğbay, siz, lütfen düşüncelerinizi söyleyin; bu,
Başkanlığın uygulamasıdır; grupla ilgisi yok efendim.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Efendim, ben şahsım adına kendim
söz aldım; fakat, söz aldığım noktadaki fikirlerimi ifade edebilmek için,
evvela çalışma saatlerine ait kuralları netleştirmemiz gerekiyor; o
nedenle, ben fikirlerimi ifade ettim. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli üyeler; önümüze gelen kanun tasarısıyla
Hükümet, bir çek istemektedir bizlerden; yani, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden Hükümet bir çek istiyor. Tabiatıyla, hükümetlerin Büyük
Millet Meclisinden çek isteme hakları vardır. Neden? Çünkü, kamuya
hizmet edeceklerdir; bu hizmet için birtakım harcamaları vardır; bu
harcamaları finanse edecekler. Buna son derece saygı duymamız lazım;
ancak, Hükümet bir şey daha istiyor. Diyor ki: “Çekin altına imzanızı
atın Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, miktar hanesini boş bırakın.”
Niye? “Onu ben dolduracağım.”
Türkiye Büyük Millet Meclisinin hangi koşullar altında yetki
devredeceği, Anayasada çok net biçimde tanımlanmıştır. Hükümetin
getirdiği yasa tasarısı bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor; bunu gayet net bir
şekilde anlıyoruz; ancak, bu ihtiyaç, yıllardan beri -burada ifade edildi-
bütçe kanunlarına konulmaması gereken maddelerin konulmasının
sonucunda, belirli aralıklarda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilen maddelerin yerine, bir hilei şeriye kanunuyla, dolambaçlı yoldan
aynı yetkiler alınmak isteniyor. Bu yapılırken bir şey daha yapılıyor;
bütçe kanunlarına konulduğu vakit şu deniliyordu: “Şu, şu, şu fonlardan
şu kadar miktarını, bu yıl, bütçe harcamalarının finansmanında
kullanılmak üzere, Maliye Bakanı veya Bakanlar Kurulu yetkilidir.”
Şimdi, burada, yine istenen yetkide, açık çek olma mahiyeti şuradan
kaynaklanıyor. Deniliyor ki: “Efendim, biz, her yıl, bütçe kanunlarında
hangi fonların gelirlerine el koyacağız; Yüce Meclis bu konuda bir şey
söylemesin.” Ya kim söylesin; Bakanlar Kurulu, hatta ve hatta, icra
mahallinde, Bakanlar Kurulunu da bir tarafa bırakın, Maliye Bakanı
karar versin. Yani, öyle bir yetki isteniyor ki; genelde meclisler yetki
devrini yaptıkları vakit -kanun hükümünde kararname çıkarma gibi-
bakanlar kuruluna verirler; yani, hükümete devrederler; oysa, bu kanunun
tasarısının içerisinde, yetki devri, Anayasanın öngördüğünün ötesinde,
Bakanlar Kurulu bir tarafa bırakılmış, belirli hallerde Maliye Bakanına
kadar iniyor.
Siz, Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak, Anayasanın size vermediği
bir yetkiyi, hangi hukuk içerisinde ve hangi yetkiyle devretmeye
hazırlanıyorsunuz?.. Elbette ki, Türkiye’nin daha iyi ve daha güzele
gidebilmesi için, kamu kaynaklarının harekete geçirilmesi lazım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun için vardır, bu kaynakları yaratmak
için vardır; komisyonlar, bunların görüşülmesi için vardır. Biz bunları
yapmaz isek, görevimizi yapmamış oluruz; ama, oraları çalıştırmak
gerekir.
Biraz evvel buradan şu açıklamada bulunuldu: Efendim, bütün bunlara,
fonların gelirlerine, bir kararname hükmüyle, hükümet, zaten el
koyageliyordu; bu sene yapılan, kararnameyle yaptığımız şeyi, Bütçe
Kanununun bünyesine dahil ettik... Ben, böyle bir ifadeyi duyduğum
vakit, sizlere açıkça itiraf edeyim, kanım dondu. Niye kanım dondu
biliyor musunuz?.. Birkısım hükümetler, hiçbir yerden yetki
almaksızın, Anayasayı tağyir ederek, kendilerinde olmayan bir yetkiyi
kullanarak, birtakım kaynaklara resen el koymuşlar. Bu, ne bir Afrika
kabilesinde görülmüştür ne de diktatörlükler rejiminde görülmüştür.
Onlar dahi, belirle hallerde, hukuk kurallarını, şeklen dahi olsa yerine
getirme zahmetine katlanırlar. Demek ki, yıllarca, bu ülkede, hukuk
kuralları bir tarafa bırakılmış; Bakanlar Kurulu, kendine vehmettiği bir
yetkiyle birtakım kaynaklara istediği gibi el koymuş ve Meclis, bugüne
değin sessiz kalmış. Bu sessizlik hakkını nereden elde ettik beyler?! Ne
zamandan beri, milletin bize verdiği yetkiyi, bizden yetki almaksızın
hükümetler kullanabilmiş?! Bu beyan burada yapıldığı anda, ben,
beklerdim ki, Meclis, soruşturma açsın, yetki olmadan nasıl bu yetkiyi
kullanabilmiştir diye hesabını sorsun; çünkü, bunu, dün, sizler yapmış
olabilirsiniz, yarın bir başkası yapar. Nerede kaldı hukuk devleti, nerede
kaldı demokrasi?.. Hangi yüzle seçmenin yüzüne bakabileceğiz?..
Bunları gönlünüze sığdırabiliyor musunuz?.. Vicdanlarınız kabul
ediyor mu?.. Benimki kabul etmiyor; sizleri vicdanlarınızla başbaşa
bırakıyorum.
Diğer taraftan, bu kanun tasarısının maddelerini çok net bir şekilde
incelediğiniz vakit göreceksiniz ki, fonların, döner sermayeli idarelerin
gelirine el konuluyor. Bunun ekonomide, hukukta bir tek ismi vardır;
vergi koymaktır. Eğer, birtakım kuruluşların gelirlerine şu veya bu isim
adı altında salma salıyorsanız, bu salma, vergidir. Verginin de nasıl
alınacağı, Anayasamızda belirlenmiştir.
BAŞKAN – Sayın Uluğbay, 1 dakikanız var efendim.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Verginin konulması da, ertelenmesi de, kaldırılması da kanunla olur.
Bu yetki, yıllardır kararnameyle kullanılmış, şimdi, kanunla getirilmek
isteniyor. Yalnız, deniliyor ki, nereden, kimden vergi alacağıma Meclis
karar vermesin; kimden, ne zaman, hangi tarihte, ne miktarda vergi
alacağıma, Hükümet olarak ben karar vermek istiyorum.
Beyler, hanımefendiler; bizler bunun için mi seçildik, buraya geldik?..
Bugün, bunu, bazı fonlar, bazı döner sermaye için yapan idare, yarın,
vatandaşın cebinden almak için kullanmak isterse, neyle
durduracaksınız?.. Bugün bu uygulamayı durdurmadığınız takdirde,
yarın, öbürünü durdurabilmek için kendinizde hak da, yetki de
bulamazsınız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uluğbay.
Tasarının tümü üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
26.5.1927 Tarih ve 1050 Sayılı, 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı,
16.8.1961 Tarih ve 351 Sayılı, 29.8.1977 Tarih ve 2108 Sayılı,
4.11.1981 Tarih ve 2547 Sayılı, 23.5.1928 Tarih ve 1322 Sayılı,
9.11.1983 Tarih ve 2946 Sayılı ve 11.11.1986 Tarih ve 3320 Sayılı
Kanunların Bazı Hükümlerinde Değişiklik Yapılması ve Bazı
Hükümlerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı
MADDE 1. – 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye
Kanununa aşağıdaki Ek Maddeler ilave edilmiştir.
“Fonların Ödenek ve Gelirleri
EK MADDE 8. – Kanun, kanun hükmünde kararname, yönetmelik ve
diğer mevzuatla kurulmuş olan fonların her türlü gelirleri hazine adına
açılan bir müşterek fon hesabında toplanır.
Yılları bütçe kanunları ile hangi fonların bütçe kapsamına dahil
edileceği belli edilir. Bütçe kapsamı içine alınan fonlar hizmetlerini
bütçenin (A) cetveline konulan ödeneklerle yerine getirirler. Bunların
gelirleri genel bütçe geliri olarak (B) cetveline gelir kaydedilir. Ancak bu
gelirlerden kredi ana para geri dönüşleri, kredi faizleri, borçlanma ve
satış hâsılatı ile üniversite araştırma fonlarının döner sermayeden
aldıkları paylar bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmeden
doğrudan müşterek fon hesabından ilgili fonun gider hesabına aktarılır.
Kapsam dışında bırakılan fonların gelirleri ve harcamaları bütçe ile
ilişkilendirilmez. Ancak, bunların müşterek fon hesabında toplanan
gelirlerinden Maliye Bakanı ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanın birlikte teklifi üzerine Başbakanın onayı ile belirlenecek oran
ve miktarlarda kesinti yapılarak genel bütçeye gelir kaydedilebilir.
Tüm fonlar hizmet ve harcamalarını kendi mevzuatlarında yer alan esas
ve usullere göre yürütürler.
Fon gelirlerinin tahsili, takibi, gelir kaydı, muhasebeleştirilmesi ve
denetimine ilişkin süre, esas ve usuller Maliye Bakanlığı ile Hazine
Müsteşarlığınca müştereken tespit edilir.
Kanun ve kanun hükmünde kararname ile kurulanlar hariç olmak üzere,
hizmet alanı kalmayan fonlar Maliye Bakanı ve Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın müşterek teklifi ve Başbakan
onayı ile tasfiye edilebilir. Bunların tasfiyesine ilişkin her türlü
düzenlemeleri yapmaya Maliye Bakanı ile Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan yetkilidir.”
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 86 sıra sayılı yasa
tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamu maliyesinin, devlet kaynaklarının etkinliğinin sağlanması
konusunda karşı karşıya bulunduğumuz en ciddî sorunlarından biri,
malî disiplinin sağlanamamış olmasıdır. Özellikle, 1980’li yılların
ortasından başlarayak, kamu kaynaklarının kullanımında izlenen
keyfîlik, yaratılan fonlar, pratikte, zaman zaman, bazı alanlarda
uygulamaları hızlandırıcı sonuçlar yaratmış olsa dahi, genelde, bütçe
birliği gibi çok temel bir ilkenin çiğnenmesine yol açmış ve çok sayıda
oluşturulan -bütçe içi ve bütçe dışı- fonlarla, kamu kaynaklarının
eşgüdümünün sağlanmasında, verimli kullanımında, amaçlara yönelik
kullanımında ve denetiminde ciddî eksiklikler yaratılmıştır. Eğer bir
devlet, kendi özkaynaklarını denetimde yeterince başarılı olamıyorsa;
eğer bir devlet, kamu kaynaklarının kullanımında keyfîliği aşarak,
bütçenin birliğini sağlayarak gerekli rasyonel yaklaşım içinde
olamıyorsa; biliniz ki, orada, o devlette, o ülkede hem hukuksuzluk
vardır hem keyfîlik vardır hem de yolsuzluğun zemini vardır.
Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, özellikle, Acil Destek Fonu gibi,
Tanıtım Fonu gibi, Sosyal Dayanışma Fonu gibi ve benzeri fonlarda
olduğu gibi, kullanımına, sadece bir bakanın veya başbakanın oluruyla
açılan uygulama alanları çerçevesinde, bu fonlarda biriken kaynakların,
o fonların kuruluş yasa ve mevzuatında belirlenen amaçlarının dışına
sık sık çıkarıldıkları görülmüştür.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tüm kamu fonlarının, bütçenin
kapsamı içinde, bir bütünlük içinde, bütçe birliğini sağlayacak çerçevede
toparlanmasını ve bu anlayış içinde oluşacak kamu bütçesinin, devlet
bütçesinin, tümüyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimi altında
olmasını öngörmekteyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yani yasama
organının denetimi dışında kalan kamu kaynaklarının yanlış
kullanımından, denetim dışı kullanımından doğabilecek
olumsuzlukların hesabını hiçbirimizin veremeyeceğini kabul
edeceğinizi zannediyorum. Ama, bir gerçek var ki, yıllardır, Türkiye’de,
belirli fonlar, siz sayın milletvekillerinin, yani Türkiye Büyük Millet
Meclisinin denetimi dışındadır.
Bu yasa tasarısının geneli çerçevesinde görüş belirtirken -benden sonra
konuşan ANAP ve DSP grup sözcülerinin de belirttikleri gibi- Anayasa
Mahkemesince uygulaması durdurulan bütçe yasasının belirli
maddeleri, bu kapsamda, fonlarla ilgili yasanın 31 inci maddesinin
uygulamasının durdurulmasından kaynaklanan boşluğu gidermek
amacıyla, şu anda tartışmakta olduğumuz madde gündeme gelmiştir.
Ancak, bu amaçla sunulmuş olan tasarı, ne yazık ki, biraz evvel özenle
üzerinde durmaya çalıştığım, bütçenin birliğini sağlayacak, tüm
fonların Meclis denetimi altında olmasını gerçekleştirecek bir
bütünlüğü sağlamakta yetersiz olduğu; aksine, bütçe dışı fonlar üzerinde
Başbakanın onayı ile, yine iki bakanın önerisi ve Başbakanın onayı
çerçevesinde, saptanabilecek herhangi düzeyde, yani yüzde 100’e kadar
ulaşabilecek düzeyde, fon kaynaklarının bütçeye aktarılabilmesi
öngörülmektedir.
Burada tabiatıyla şu söylenebilir: Eğer belgeler üzerinde fonların, belirli
kaynaklarda, belirli zeminlerde, belirli fonlar altında yasalar veya
mevzuat çerçevesinde oluşturulmuş olan bir fonlar çerçevesinde
tutuluyor olmasına karşın, Sayın Başbakanın yetkisi ve onayı ile, bu
fonlar, bu kaynaklar bütçeye aktarılıyor ise, amaca ulaşılamıyor mu,
ulaşılmaz mı diye sorgulanabilir. Buna yanıt “hayır” dır. Nedeni de,
her fonu oluşturan, o fonun kuruluşuna vücut veren mevzuat hükümleri
değiştirilmediği sürece, siz, eğer o fonlardan, o mevzuatta yer almayan
bir süreç çerçevesinde, o fonda mevcut kaynakları bütçeye aktarırsanız,
hukuka aykırı bir işlemde bulunmuş olursunuz. Bütçenin birliğini
sağlayabilmek için, öncelikle, mevzuatıyla, hukukuyla o fonları, o
mevzuat içerisinde gerekli yapıya sokup, bütçenin içine aktarmanız
gerekir. O mevzuat orada durduğu sürece, siz, keyfî bir şekilde günü
kurtarmak amacıyla, o kaynakları bütçeye aktaramazsınız. Buradan bir
arkadaşım, Özelleştirme Fonuyla ilişkin olarak, bunun bütçeye
aktarılmasının ne zararı olabileceği, böylelikle, Özelleştirme
Fonlarının sağlık gibi, kamusal yarar, toplumsal yarar amaçlarına
yönelik de kullanılabileceğini belirtti; ama, biliyoruz ki, 1980’li yılların
başında faiz giderlerinin bütçe içindeki payı yüzde 3’ler düzeyindeydi;
bugün, neredeyse, yüzde 50’lere ulaşmış vaziyette.
BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, 1 dakikanız var efendim
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – 1996 bütçesinde, Özelleştirme
Fonu, bütçeye aktarılacak fonlar dışında tutulmuştu. Bugünkü
uygulamayla, o Fon dahi, Sayın Başbakanın keyfî iradesi alanı içerisine
alınmış bulunmaktadır. Bunu kabul edebilmek mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, ilk konuşmamda da belirttim. Refah Partisi,
yıllardır “faiz haramdır” dedi; ama, uygulamada faizci oldu. Refah
Partisi, yıllardır “rant ekonomisi bitmeli” dedi; ancak, rantiyerlerle
kucaklaştı. Şimdi, diyorum ki, geliniz, buradaki bu uygulamadan
vazgeçin ve bütçenin birliğini hep beraber sağlayalım.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
DSP Grubu adına, Sayın Uluğbay; buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın Uluğbay, süreniz 10 dakika efendim.
DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; görüştüğümüz kanun tasarısının 1 inci
maddesinin alt madde olarak getirdiği 1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanununa ek 8 inci madde eklenmesi, aslında, Kanuna karşı yapılmış
bir hileyi içermekte. Nedir bu hile? Biliyorsunuz, fonlardan kaynaklanan,
daha doğrusu, fonların elindeki maddî olanaklardan bir bölümünün
bütçeye aktarılması.
Şimdi, burada, kanuna karşı hile derken, şunu ifade etmek istedim: Daha
önce, bu hususlar bütçe kanununun madde metinlerine dahil edildiği için,
Anayasa Mahkemesinin iptaline konu oldu. Neden? Çünkü,
Anayasamızda, bütçe kanunuyla ilgili olmayan hususların maddeler
bünyesine alınamayacağına amir hüküm var. Şimdi, orada iptal edilen
hususu, Muhasebei Umumiye Kanununa alıyoruz. Muhasebei Umumiye
Kanunu, devletin, vergi kanunları ve diğer kanunlar çerçevesinde
topladığı gelirlerin nasıl harcanacağına ilişkin, bütçenin yapılışına
ilişkin teknik hususları ve uygulamasına ilişkin teknik özellikleri taşır;
dolayısıyla, özel bir kanun niteliğindedir. Şimdi, biz, bu kanunun
içerisine bir madde koyuyoruz ve diyoruz ki: “Bizim memlekette bir de
fonlar vardır, bu fonların elinde gelir vardır, biz bu gelirlere el koymak
istiyoruz; ama, ne miktarda, hangi fondan, hangi yıl, ne kadar
alacağımızı bütçe kanununda belirleyeceğiz.” Yani, buraya yazdığımız
şeyle ne diyoruz, bütçe kanununda yapageldiklerimizi bir başka yere
yazmakla, Anayasa Mahkemesini kandıracağımızı zannediyoruz. Bu,
Meclisimiz için biraz fazlaca safdillik olur. Niye? Çünkü, karşımızda
güvenmemiz gereken, Meclisle birlikte, demokrasimizin temel
organlarından biri olan Anayasa Mahkemesinin değerlendirme vasfına
gölge düşürüyoruz, onu kandırmaya çalışıyoruz.
Eğer, gerçekten, bu ülkede hukuk devletini yerleştirmek gibi bir inanca
sahipsek, Meclisin saygınlığına ne kadar özen gösteriyorsak, Anayasa
Mahkemesinin saygınlığına da o kadar özen göstermek durumundayız.
O nedenle yapacağımız şey, bu Meclisten çıkarılan kanunları o
olgunlukta çıkaracağız ki, Anayasa Mahkemesine gitme ihtiyacı
olmayacak. Anayasa Mahkemesi, sistemimiz içerisinde, ihtiyaç halinde
başvurulması gereken bir güvence mercii olarak bulunacak; ama, biz ne
yapıyoruz? Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Anayasa
Mahkemesiyle bir inatlaşma savaşı ilan ediyoruz. Bu, bize saygınlık
getirmez. Herşeyden evvel, eğer bize saygı duyulmasını istiyorsak, biz
başkalarına saygı duymayı öğreneceğiz ve uygulayacağız, sadece
öğrenmemiz yeterli değil. Gerçekten, 21 inci Yüzyıla girerken, Türkiye
Cumhuriyetinin dünya üzerinde bir hukuk devleti olarak saygın bir yer
edinmesini istiyorsak, evvela hukuk devletine bizler saygılı olmak
durumundayız. Dolayısıyla kanunları yaparken, kenarından dolaştık,
vücut çalımı attık gibi, kendimizi kandıran ve kandırırken de
saygınlığımızı zedeleyen uygulamalardan vazgeçmemiz lazım.
O zaman ne yapabiliriz? O zaman yapacağımız şey, siyasî partilerin ve
iktidarların var oluş nedenlerinin felsefesine hâkim olmak. Nedir siyasî
iktidarlar ve siyasî partilerin var oluş nedeni? Karar almak ve
kararlılıkla uygulamaktır ve bu kararları, hukuk devletinin ilkeleri
çerçevesinde almaktır.
Bu maddenin tedvin ediliş şekliyle, İktidarın bir siyasî tercihi yoktur.
Bunu niçin söylüyorum; şunun için söylüyorum: Maddeyi dikkatle
okuyun, siyasî İktidar, “şu, şu, şu işlemler bugüne değin Türkiye’de fon
yönetimiyle yönetiliyordu, biz bunları gözettik, gördük ki, bu işlerin fon
yönetimiyle yürütülmesi sağlıklı sonuçlar vermedi -saygıdeğer bir
yargı- o nedenle, biz, bugünden itibaren, bu tür faaliyetleri bütçe içine
alıyoruz; dolayısıyla gelirleriyle giderleriyle konsolide bütçenin bir
parçası haline getirdik” diyor.
Bir siyasî iktidar olarak bunu dediğiniz anda, size karşı sadece saygı
duyarım. Niye? Bir siyasî tercih yapıyorsunuz. İktidar olmak, siyasî
tercih yapabilmek ve yapılan siyasî tercihi kararlılıkla uygulayabilmek
demektir. Muktedir olmak oradan gelir çünkü. Fakat, üzülerek
görüyorum ki, yazdığınız, tedvin ettiğiniz kanunlarda dahi, iktidarı
bizzat kendiniz reddediyorsunuz; çünkü, kararlı değilsiniz. Fon sistemi
Türkiye’ye yararlı mı olmuştur, yararsız mı olmuştur? Bunca yıldır
uygulanıyor, iki siyasî parti olarak yıllardır uyguladınız ve eleştirdiniz,
hâlâ daha karar alamıyorsunuz. Kusura bakmazsanız, ben, sizler için -
özür dileyerek- bir tabir kullanmak istiyorum: “Kararsız Kâzım” rolünü
oynuyorsunuz.
Lütfen beyler, iktidar olun ve karar alın. Deyin ki: “Fonlar Türkiye’ye
yararlıdır; o nedenle, aynı sistem devam etsin.” Bu kararınıza saygı
duyarım. Şunu da diyebilirsiniz: “Fon uygulamaları Türkiye’ye zarar
vermiştir. Yıllardır uygulanıyor, sonuçları ortadadır, tartışılmıştır.”
Bu yönde de tercihinizi kullandığınız vakit yine saygı duyulursunuz.
Ama “ben, önümüzdeki yıl, hangi fonları bütçe içerisine alacağım?
Ertesi yıl onu bütçe içerisinde mi tutacağım, tutmayacak mıyım? Bu
konularda şu anda verilmiş bir kararım yok, bir politikam da yok; o
nedenle, bana öyle bir açık çek verin ki, ben, karar aldığım vakit bu
kararımı uygulayayım.”
Beyefendiler, hanımefendiler; böyle bir yetki aşiretlerde dahi aşiret
reisine verilmiyor.
OSMAN HAZER (Afyon) – Biz kararlıyız...
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Kararlısınız... O zaman, lütfen,
maddenin tedvinine bir önergeyle katkıda bulunun ve “biz, siyasî iktidar
olarak, şu fonların, artık fon olarak yönetilmesini değil, konsolide
bütçenin içine alınmasına karar verdik” deyin. Lütfen, yazın, verin; ona
göre görüşelim. Ümit ederim, bu, şahsınızın değil, aynı zamanda
partinizin görüşüdür ve bu önergeyi de verirsiniz.
Şimdi, diğer bir unsur, maddenin tedvini itibariyle baktığımız vakit,
fonları ikiye ayırıyorsunuz: Kapsam içi, kapsam dışı. Personel
Kanunumuzda da vardır böyle bir rejim: Kapsam içi personel, kapsam
dışı personel. Personel rejimini içinden çıkılmaz hale getiren
unsurlardan bir tanesi de budur.
Şimdi, burada da, kapsam içinde... Orada da kararsızsınız. Orada, şunu
demiyorsunuz: Biz, şunları şunları kapsam içine aldık, şunları şunları
kapsam dışında bıraktık. Vallahi, bu sene aklımıza şunlar gelirse
bunları yazarız, seneye Allah kerim...
BAŞKAN – Sayın Uluğbay, 1 dakikanız var efendim...
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Beyefendiler, ailenizi yönetmiyorsunuz, şirketinizi yönetmiyorsunuz;
devlet yönetiyorsunuz. Devlet yönetmenin, usulü, kuralları ve adabı
vardır. Onun ötesinde, hadi bu kadarını da yaptınız, diyorsunuz ki
“kapsam dışında bırakılan fonların gelirleri ve harcamaları bütçeyle
ilişkilendirilmez.” Son derece saygın bir ifade. Diyorsunuz ki, ben,
tercihimi yapacağım. Yaptığım vakit de, kapsam dışında bıraktığım
fonların gelir ve harcamalarını bütçeyle ilişkilendireceğim. Madde
içindeki en saygın cümle bu; arkasından gelen bölüm olmasaydı.
Diyorsunuz ki, ancak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uluğbay, süreyi uzatmıyoruz... Süreniz bitti; bugün
hiç uzatmadım, kusura bakmayın.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Hiç olmazsa teşekkürüme fırsat
verin.
BAŞKAN – Yok, onun için de açmıyoruz efendim.
Teşekkür ederiz.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sağ olun.
Biltekin Bey, sizin yine yetki belgeniz yok.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Yetki belgemizi daha önceki...
BAŞKAN – Efendim, Grup Başkanvekilleriniz de yok salonda; yani, bir
yetki belgesinin yazılı gelmesi lazım. Şahsınız adına konuşun, fark
etmez.
Buyurun.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, şahsım adına ben
de konuşacağım.
BAŞKAN – Tamam, siz de konuşacaksınız.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Ben belge arz ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Siz konuşurken, eğer yetki belgesi gelirse...
Gruplar adına başka konuşan?.. Yok.
Onun için şahsî konuşmaya geçtik.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Var efendim...
BAŞKAN – Efendim, Sayın Uluğbay konuştu.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Ben konuşacağım. (DSP sıralarından
“şahsı adına” sesleri)
BAŞKAN – Şahsı adına iki arkadaşımız söz aldı. Biltekin Bey
konuşacak, Bülent Bey de söz aldı.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, 10 dakika, değil
mi?
BAŞKAN – Hayır, 5 dakika efendim. Grup yetkiniz yok... Rica
ediyorum...
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bir dakika... O zaman, Grup
yetkisini ben getiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; fonlarla ilgili birkaç hususa dikkatlerinizi
çekmek için söz almış bulunuyorum.
Önce, daha önceki konuşmacı arkadaşlarımdan Sayın Ünaldı’nın,
tarafımla ilgili değerlendirmeleri -değerlendirmeye mahal görmediğim
için- anlatmaları ve ifadeleri konusunda mukabil bir açıklamada
bulunmaya gerek görmüyorum; çünkü, yapmış oldukları açıklamalar,
cevaplandırılma düzeyinde tarafımca değerlendirilmemiştir.
Diğer arkadaşım Sayın Aykon Doğan, fonlarla ilgili olarak, burada
sunmuş olduğu bilgilerle, Heyetinizi yanlış bilgilendirmiştir. O konuda
bilgilenmelerinizi düzeltmek ihtiyacını hissettim. Kendileri, 4046 sayılı
Kanunun, bu tasarıda çerçeve 1 inci maddeye ekli 8 inci maddesinde
sözü edilen Özelleştirme Fonundan bütçeye kaynak aktarılamayacağına
ilişkin hükmüne “4046 sayılı Kanunda genel bütçeye aktarma
yapılamaz; öyleyse, katma bütçeye niçin aktarma yapılmasın? Devlet Su
İşlerine aktarma yapılabileceğine göre, genel bütçeye dahil bir, örneğin,
eğitim hizmetine neden aktarma yapılamaz” biçiminde yaklaştı.
Bütçeler arası ilişkiler konusunda bilgilerinin netleşmediğini tespit
etmiş oluyorum. “Bütçeye veya genel bütçeye aktarma yapılamaz”
demek, aynı zamanda, konsolide bütçenin bir unsuru olan ve esasen
genel bütçeden beslenen katma bütçeye de aktarma yapılamayacağının
çok açık bir ifadesidir. Bu itibarla, kanun metninde “genel bütçeye
aktarma yapılamaz” denilmiş olması, katma bütçeye de aktarma
yapılamayacağı sonucunu doğurur; çünkü, katma bütçe, ancak genel
bütçeye gelen kaynaklardan beslenen bir bütçe nevidir. Bunu, hem
bilgilerinizi tazelemek hem de arkadaşımızın yanlışını düzeltmek için,
bir defa daha ıttılaınıza sunmak ihtiyacını duydum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ikinci olarak şuna işaret etmek
istiyorum: Bu fon olayı, geçtiğimiz dört beş yıldır uygulanmaktadır.
Bu, son derece hatalı bir sonuca varmıştır. Niçin hatalı sonuca
varmıştır, onu arz etmek istiyorum: O tarihlerdeki hükümetler, 1992
yılından itibaren, fonlar hakkında söylemediklerini bırakmamışlardır.
Halbuki, fonlar, muayyen bir hizmetin, tahsis edilen muayyen bir
kaynakla, muayyen bir süre içerisinde, belli bir noktaya getirildikten
sonra, hizmet tamamlanıp görüldükten sonra tasfiyesini hedefleyen özel
düzenlemeler idi. O tarihte denilmiştir ki: “Biz, fonları bütçeleştirdik ve
disipline ettik.” Hiç ilgisi yoktur. Mevcut fon disiplinini de bozan bir
mekanizma geliştirilmiştir; bu yıl olduğu gibi... Bilahara da kaçınılmaz
hale gelmiştir bu iş tabiî. “Bu yıl niçin oldu?” diye, Sayın Ünaldı gibi,
bilgileri yeterli olmayan bazı arkadaşlarım sorarlarsa, cevap veriyorum;
şunun için: İş bir defa başlamıştır, vazgeçilemez noktaya gelinmiştir.
Şimdi, fonların, bu yıl takriben 250 trilyon lira geliri vardır. Bu gelir
bütçeye yazılır, bundan 100 trilyon lirası tekrar fonlara iade edilir, fon,
kendi mevzuatı içerisinde bu parayı kullanır; 150 trilyon ise bütçeye irat
yazılır. Yazılır da ne olur? Bütçenin açığını kapatırsınız, kendinizi
aldatmış olursunuz. Aslında, bütçe, 150 trilyon daha açıktır. Niye?
Fonun gelirini götürüp bütçenin fuzulî, carî harcamalarının
kapatılmasında kullanmışsınızdır. Başka ne yapmışsınızdır? Fondan
150 trilyon lira kıstığınız için, orada öngörülen hizmetleri ve
yatırımları yapmamış olursunuz; üstelik harcamayı da yatırımdan
kaçırdığınız için, bir ikinci ceremesi de oradan çekilmiş olur. Başka ne
olur? İleriki yıllar için, ihtiyaçlarınızı karşılayacak sağlıklı
kaynakları bulma konusundaki gayretlerinizi de morfinlemiş olursunuz
ve gele gele bugünkü sıkıntılara gelmiş olursunuz. Bugünkü, bu madde
de, ne yazık ki, bu anlayışların ürünü olarak bütçemize 1993 ve sonraki
yıllarda girmiş ve âdeta bir mikrop gibi bütçeye arız olmuş ve çıkamaz
hale gelmiştir. Aslında, bütün bunların...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdemir, süreniz bitti efendim.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) –...yeni kaynaklarla beslenerek
düzeltilmesi gerekir.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim; bir başka zaman telafi ederiz.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Grup adına konuşuyor.
BAŞKAN – Efendim, şahsı adına söz verdim.
Sayın Bülent Akarcalı, buyurun efendim.
Sayın Akarcalı, süreniz 5 dakikadır.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, “konuşmaya
başladığınızda yetki gelirse uzatırım” dediniz, “grup adına söz
veririm” dediniz ve arkadaşımız konuşurken size yetki belgesini
gönderdik; bakın, arkadaşlarımız da burada... Yani, biz, bazı konularda
boş yere sinirlenmiyoruz. Sayın Başkan, Biltekin Özdemir için dedi ki...
BAŞKAN – Şimdi, başkasının avukatlığını yapmayın. Ben,
arkadaşınıza, şahsı adına söz verdim...
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Ne demek avukatlığını!.. Ben,
burada, milletvekili olarak, Grubumdaki arkadaşımı tabiî savunacağım
Başkan, haddinizi bilin lütfen!..
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Akarcalı, burada bağırmanızın bir anlamı
yok.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Haddinizi bilin!.. (RP sıralarından
“bağırma, bağırma” sesleri)
BAŞKAN – Burada, usule riayet edin, isim arkadan gelsin diye bir usul
yok.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, gayet açık, siz
de olayı yaşadınız. Eğer, bu çirkinliklere izin verirseniz, burada, doğru
dürüst konuşma imkânı olmaz.
BAŞKAN – Çirkinliği yapan sizsiniz.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Ne dedi: “Grup adına...
BAŞKAN – Demedim öyle bir şey.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) –... yetki belgesini gönderin, grup
adına konuştururum.”
BAŞKAN – Gelmedi...
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Ben gönderdim, bizzat gönderdim
Sayın Başkan, lütfen...
BAŞKAN – Ben, şahsı adına söz verdikten sonra geldi.
Siz, maddeyle ilgili konuşun lütfen, rica ediyorum.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Tutanaklarda yazılı, “bilahara yetki
belgesini gönderirseniz grup adına konuşursunuz” dediniz. Tutanakları
istetin lütfen... Talep ediyorum, tutanakları istetin. (RP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen... Siz konuşmanıza başlayın.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Böylesine tutarsız bir yönetimle,
tabiî, böylesine tutarsız kanunlar gelir. Neyse.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Sadede gel sadede, Sayın
Akarcalı.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu tasarının
teknik içeriği hakkında fazla konuşmayacağım. Ancak, işin sadedi, işin
esasıdır; vicdanı olanlar için, insafı olanlar için, “adil” kelimesini
ağzında değil, yüreğinde duyanlar için. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, bırakın... Rica ederim...
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Sarhoş musun be?! Adam
gibi konuş!..
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Ayıp, ayıp!..
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Akarcalı, sabahtan beri burada kavga
çıkarmak için uğraşıyor. Rica ediyorum bırakın. Rica ediyorum...
Devam eder misiniz?
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Sustur bunları, konuşayım.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Tahammül edemiyorsun,
değil mi?
BAŞKAN – Efendim, tamam, siz devam edin.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Sustur bunları konuşayım.
BAŞKAN – Efendim, susuyorlar.
Arkadaşlar, rica ediyorum susun efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Bir şey mi söyledik...
BAŞKAN – Rica ediyorum efendim, susun.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Özellikle, Refah Partisinin
milletvekillerine sesleniyorum. Bu tasarıyla, bütün Meclise, ama, bu
arada Refah Partisinin milletvekillerine özellikle sesleniyorum, İçtüzüğe
göre buna hakkım var.
Arkadaşlar, bu tasarı yeni bir kaynak getirmiyor, bu tasarıyla mevcut
kaynakları daha iyi kullanma durumundasınız, bu da hakkınızdır tabiî.
Her yöneticinin kendine göre bir yoğurt yiyişi vardır. Ancak, bugün,
bunlar, Sayın Başbakanınız tarafından yeni kaynak diye lanse
ediliyordu Türk kamuoyuna. Bu, bir kandırmacadır. Açık açık deyin ki;
biz, yeni kaynak yaratmaktan aciziz; biz, kara paranın peşine gidemeyiz.
(RP sıralarından “ayıp, ayıp” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Akarcalı, maddeyle ilgili konuşacak mısınız?
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Maddeyle ilgili konuşuyorum. 1 inci
madde ne?
BAŞKAN – Fonların... Siz kaynaktan bahsediyorsunuz, maddeye bağlı
konuşun.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Nedir fon? Nedir 1 inci madde?..
Her maddede senin yorumunu mu dinleyeceğim ben? (RP sıralarından
“ayıp, ayıp” sesleri)
Arkadaşlar, sizleri, burada, yıllarca dinledik; hepsi tutanaklarda. Yeni
gelenler eskilerin ne söylediğini tutanaklardan okuyabilir. Daha geriye
gitmek isteyenler, 1970’li yıllarda MSP’nin ne dediğini de okuyabilirler
tutanaklardan. Onun için, ayıbın ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız,
önce aynaya bakın. Tamam mı? (RP sıralarından “Sen bak” sesleri,
gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin, rica ediyorum.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Eğer kaynak gerekiyorsa kara
paranın peşine gidersiniz, kayıtsız paranın peşine gidersiniz, hatta bu
tasarıya bir madde eklersiniz... Adamınız Mercümek “Türkiye’nin bütçe
açığını ben karşılayayım” dedi; onu getirir buraya eklersiniz nereden
olduğunu... (RP sıralarından gürültüler)
HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Titremene gerek yok.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bu, geçici ihtiyaçları belki kısa bir
süre için karşılayabilir, Anayasa Mahkemesinin öngördüğü şekilde bir
düzenlemeyi size sağlayabilir; ama, eğer, 1996-1997 bütçesini bu
Hükümet hazırlama durumunda olursa, dilerim, o kara paraları, o
kayıtdışı ekonomileri, o Mercümek’in söz ettiği, “bütçeyi kapatacağım”
dediği paraları da 1996-1997 bütçesine koyar getirirsiniz.
Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akarcalı.
Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle ilgili önergeler vardır...
ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sen, önce, Engin Civan’ın hesabını ver
de, sonra, gel konuş.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Senin verilecek o kadar çok hesabın
var ki, yedi ceddin veremez. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ederim...
Sayın Akarcalı, burada, herkes, milletvekiliği ağırlığını ve
ağırbaşlılığını taşımak zorundadır. Rica ediyorum... Sabahtan beri,
buraya geldiğinizden beri devamlı sert bir tutumda ve böyle bir bunalım
içinde yaşıyorsunuz.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Öyle mi?..
BAŞKAN – Öyle... Devamlı burayı tahrik ediyorsunuz, kürsüye
saldırıyorsunuz, arkadaşlara saldırıyorsunuz. Milletvekilleri bu şekilde
birbirlerine davranırlarsa burada nasıl çalışacağız?!
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bunalımı bu İktidar yaratıyor.
Bunalımı yaratan sizsiniz, bunalımın başındaki sizsiniz, bunalımın
bizatihi sahibi, sorumlusu sizsiniz.
BAŞKAN – Efendim, bu maddeyle ilgili verilmiş 48 önerge var; madde
6 fıkra olduğu için, bu 48 önergenin 24 tanesini işleme koyacağım.
Geliş sırasına göre okutuyoruz efendim...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ.ERTAN YÜLEK
(Adana) – Sayın Başkan, madde 1 henüz bitmemiştir, madde 1
içerisinde...
BAŞKAN – Efendim, daha ek madde 8’i işleme koyuyoruz. Daha durun
bakalım, madde 1’de ek madde 9 var, ek madde 10 var, ek madde 11 var.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ.ERTAN
YÜLEK(Adana) – Onu diyorum işte.
BAŞKAN – Öyle ayrı ayrı müzakere edeceğiz; ayrıca, çerçeve
maddeyi oylayacağız.Siz daha yenisiniz...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Efendim değişiklik
önergelerini gruba intikal ettirmediniz; bunları bizzat sizin yapmanız
lazım; bunları yapmadan görüşmelere geçemezsiniz.
BAŞKAN – Efendim, size de vereceğiz şimdi.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) –Ama, görüşeceğiz
gelmesi lazım.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Ne görüşeceğiz, bilmiyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeler biraz uzun; Divan Kâtibi
arkadaşımızın önergeleri oturarak okuması hususunu oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler...Etmeyenler...Kabul edilmiştir.
Buyurun, okuyun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının, Anayasaya aykırı
olduğu için, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan Müjdat Koç Hilmi Develi
Samsun Ordu Denizli
Mustafa Karslıoğlu Cafer Tufan Yazıcıoğlu Ali Günay
Bolu Bartın Hatay
Ayhan Gürel A.Turan Bilge Zekeriya Temizel
Samsun Konya İstanbul
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, önergeler geliyor mu
efendim ?
BAŞKAN – Geliyor efendim, size geliyor.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gelsin, ondan sonra okuyun.
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Usule riayet edin.
BAŞKAN – Tamam efendim, usule riayet ediyoruz, söyledik,
arkadaşlarımız veriyor size, ne yapalım yani...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Konuşmacı için yetki
belgesi istiyorsunuz; ama, önergeyi vermeden okutuyorsunuz.
BAŞKAN – Efendim söyledim işte verecekler size.
Tamam önergeler geliyor .
Önergeyi okutmaya devam ediyorum :
“86 sıra sayılı Yasa Tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in
birinci fıkrası yasa teklifinden çıkarılmıştır.”
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının Anayasaya aykırı
olduğu için, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan Müjdat Koç Hilmi Develi
Samsun Ordu Denizli
Cafer Tufan Yazıcıoğlu Ali Günay Ayhan Gürel
Bartın Hatay Samsun
A. Turan Bilge
Konya
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle, 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in
birinci fıkrasındaki “kanun, kanun hükmünde kararname” sözcükleri,
yasa tasarısından çıkarılmış “yönetmelik” sözcüğünün ilk harfi
büyütülmüştür.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan Müjdat Koç Cafer Tufan Yazıcıoğlu
Samsun Ordu Bartın
MustafaKarslıoğlu Ayhan Gürel Hilmi Develi
Bolu Samsun Denizli
Ali Günay
Hatay
86 sıra sayılı yasa tasarının 1 inci maddesiyle, 26.5.1927 tarih ve 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in birinci
fıkrasındaki “hazine” sözcüğünden sonra “müsteşarlığı” sözcüğü
eklenmiş ve “hazine” sözcüğünün ilk harfi büyütülmüştür.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin birinci fıkrasındaki “hazine”
ibaresinin “hazine ve maliye” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Özyılmaz Zeki Ünal Sıddık Altay
Erzurum Karaman Ağrı
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan
İstanbul Şanlıurfa Konya
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “ile
üniversite araştırma fonlarının döner sermeyaden aldıkları paylar”
ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz
Ömer Özyılmaz Mehmet Sıddık Altay Zeki Ünal
Erzurum Ağrı Karaman
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi
İstanbul Şanlıurfa Çorum
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından
“borçlanma ve satış hâsılatı” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ömer Özyılmaz Mehmet Sıddık Altay Zeki Ünal
Erzurum Ağrı Karaman
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi
İstanbul Şanlıurfa Çorum
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “kredi
faizleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Özyılmaz Mehmet Sıddık Altay Zeki Ünal
Erzurum Ağrı Karaman
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi
İstanbul Şanlıurfa Çorum
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “kredi
anapara geri dönüşleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ömer Özyılmaz Mehmet Sıddık Altay Zeki Ünal
Erzurum Ağrı Karaman
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi
İstanbul Şanlıurfa Çorum
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan Müjdat Koç Mahmut Erdir
Samsun Ordu Eskişehir
Cafer Tufan Yazıcıoğlu İhsan Çabuk Ayhan Gürel
Bartın Ordu Samsun
Ali Günay
Hatay
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in
üçüncü fıkrasındaki “ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın
birlikte teklifi üzerine Başbakanın onayı ile” ibaresi metinden
çıkarılmış, “Maliye Bakanı” ibaresi “Maliye Bakanınca” haline
getirilmiştir.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan Müjdat Koç Mahmut Erdir
Samsun Ordu Eskişehir
Cafer Tufan Yazıcıoğlu Ali Günay Ayhan Gürel
Bartın Hatay Samsun
İhsan Çabuk
Ordu
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in
üçüncü fıkrasındaki “ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın
birlikte” ibaresi metinden çıkarılmış, “Maliye Bakanı” ibaresi “Maliye
Bakanının” haline getirilmiştir.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan Müjdat Koç Mahmut Erdir
Samsun Ordu Eskişehir
Hasan Gemici Sema Pişkinsüt İstemihan Talay
Zonguldak Aydın İçel
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in
üçüncü fıkrası metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan Müjdat Koç Mahmut Erdir
Samsun Ordu Eskişehir
Hasan Gemici İstemihan Talay Sema Pişkinsüt
Zonguldak İçel Aydın
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in
üçüncü fıkrasındaki “kapsam dışında bırakılan fonların gelirleri ve
harcamaları bütçeyle ilişkilendirilemez” cümlesi metinden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hilmi Develi Halil Çalık Yalçın Gürtan
Denizli Kocaeli Samsun
A. Turan Bilge İstemihan Talay SemaPişkinsüt
Konya İçel Aydın
Ziya Aktaş A. Cihan Yazar
İstanbul Manisa
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in
dördüncü fıkrası metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki “tüm
fonlar” ibaresinin “bütçe dışı fonlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Zeki Ünal Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan
İstanbul Şanlıurfa Konya
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki “tüm
fonlar” ibaresinin “bütçe içi fonlar” şeklinde değiştirilmesini, arz ve
teklif ederiz
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik
İstanbul Şanlıurfa
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki “tüm
fonlar” ibaresinin “bütçe içi ve dışı tümü fonlar” şeklinde
değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan
İstanbul Şanlıurfa Konya
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan Halil Çalık Hilmi Develi
Samsun Kocaeli Denizli
M.İstemihan Talay A.Turan Bilge Sema Pişkinsüt
İçel Konya Aydın
A.Ziya Aktaş
İstanbul
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in
beşinci fıkrası metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 8 inci maddenin beşinci fıkrasındaki “ile
Hazine Müsteşarlığınca müştereken” ibaresinin metinden
çıkarılmasını ve “Maliye Bakanlığı” ibaresinin “Maliye
Bakanlığınca” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan
İstanbul Şanlıurfa Konya
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin beşinci fıkrasındaki “süre,
esas ve usuller” ibaresinin “hususlar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Veysel Candan Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik
Konya İstanbul Şanlıurfa
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin beşinci fıkrasındaki “ve
denetimine” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan
İstanbul Şanlıurfa Konya
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki “ve
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın müşterek” ibaresinin
metinden çıkarılmasını “Maliye Bakanı” ibaresinin “Maliye
Bakanının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Veysel Candan Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik
Konya İstanbul Şanlıurfa
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki “Maliye
Bakanı ve” ibaresi ile “müşterek” ibaresinin metinden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Veysel Candan Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik
Konya İstanbul Şanlıurfa
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki “Maliye
Bakanı ve” ibaresi ile “müşterek” ibaresinin metinden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan
İstanbul Şanlıurfa Konya
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki
“Başbakan onayı ile” ibaresinin “Başbakan ve Başbakan
Yardımcısının müşterek onayı ile” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi
İstanbul Şanlıurfa Çorum
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki
“Başbakan onayı ile” ibaresinin “Başbakan Yardımcısının onayı ile”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz
Karaman Ağrı Erzurum
Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan
İstanbul Şanlıurfa Konya
BAŞKAN – Şimdi, önergeleri aykırılık derecelerine göre okutup,
işleme koyacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin, Anayasaya aykırı olduğu için, aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan
(Samsun)
ve arkadaşları
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi ile 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in
birinci fıkrası yasa teklifinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Katılamazsınız... Anayasaya aykırılık önergesi...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Katıldı Başkan.
H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Katıldı, bitti...
BAŞKAN – Efendim, olur mu canım...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Reddetti...
BAŞKAN – Efendim, şimdi, zaten, Anayasaya aykırılık...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın arkadaşım, aslında, ben -komisyon başkanına fuzulî
de- bunu daha önce yaptım; fakat, denildi ki, her halükârda sorulsun.
Zaten, İçtüzüğe göre, eğer, komisyon, bir yasa tasarısı veya teklifinin
maddesini Anayasaya aykırı görürse, öncelikle reddeder. Komisyonun
buna katılması mümkün değil.
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Sana ne yahu!.. Sayın Başkan,
“katılıyoruz” dedi.
BAŞKAN – Yok efendim...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, Komisyon üyeleri
katılıyor, size ne?..
BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılamazsınız efendim...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır, katıldı...
BAŞKAN – O zaman niye getirdiniz bu metni buraya...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Reddetti efendim...
BAŞKAN – Efendim... Efendim...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sana ne ya... “Katılıyoruz” dedi...
BAŞKAN – Olur mu canım...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Komisyonun takdirine niye karşı
çıkıyorsunuz...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyon, burada, hatalı ifade
kullanıyorsa... Ben kendisine hatırlatıyorum...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Nereden biliyorsunuz
hatalı olduğunu...
BAŞKAN – Yine katılacaksa, o zaman, bunu metinden çıkarmamız
lazım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, burası eğitim merkezi değil ki...
BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?
NİHAT MATKAP (Hatay) – Komisyon katılıyor, sana ne...
(Gürültüler)
BAŞKAN – Anlamıyorum, bir dakika efendim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanı
“katılıyoruz” dediği zaman, siz düzeltemezsiniz.
BAŞKAN – Rica ediyorum... Arkadaşımız yanlış ifade edebilir Sayın
Topçu...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Görüşmelere katılamazsınız...
BAŞKAN – Ben görüşmelere katılmıyorum efendim, İçtüzük hükmü
açık...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanı
“katılıyoruz” dediği zaman, siz düzeltemezsiniz. Burası eğitim yeri
değil...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Komisyon dilediği gibi takdir eder...
BAŞKAN – Efendim, bakın...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Burası eğitim yeri değil...
BAŞKAN – Sayın Topçu, İçtüzüğümüze göre eğer bir komisyon...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Katılıyoruz dediği zaman...
BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... (Gürültüler)
Eğer, Anayasaya aykırıysa, zaten buraya rapor getiremez...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İyi ya, çeker geriye...
BAŞKAN – Canım, arkadaşımız yanlış anladı...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ne münasebet, kendi çekecek belki, ne
biliyorsun?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, mikrofon açık, mikrofona konuşun...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Olur mu öyle şey...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Katılmıyormuş efendim, yanlış anlamış... (Gülüşmeler)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Meclisi idare eden kişi görüşmelere
katılamaz...
BAŞKAN – Sayın arkadaşlar, rica ederim, insanlar yanlış anlamaz mı
bir şeyi... (ANAP sıralarından gürültüler)
Sayın Hükümet?...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılmıyoruz...
BAŞKAN – Peki efendim... Önerge sahibi...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, bir dakinazı rica ediyorum.
BAŞKAN – Efendim, bir dakika bir şey...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Siz, buradan, geçmişte, bunların itirazını
çok yaptınız. Şimdi, dönüp de kendi itiraz ettiğiniz işi uygulamaya
kalkarsanız, sizi ayıplarlar...
BAŞKAN – Yok... Efendim, bakın...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Siz idare edin komisyonu...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Sayın Başkan, açıklama yapayım. Çok önerge verildiği için...
(ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Burası eğitim yeri mi Sayın Başkan?..
BAŞKAN – Hayır, gerekçesini belirtecek efendim.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır, konuyu komisyon takdir etti.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Önergeler içerisinde yanlış anlaşıldığından...
Katıldıklarımız var, katılmadıklarımız var... Anayasaya aykırı olan
bu önergeye katılmamız, elbette mümkün değildir.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Gayet açık... Anayasaya aykırı...
BAŞKAN – Sayın Topçu, insanlar yanlış anlayabilir efendim... Rica
ediyorum... Siz, hayatınızda hiçbir şeyi yanlış anlamaz mısınız?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ne münasebet efendim...
BAŞKAN – Efendim, önerge sahibi konuşmak mı istiyor, gerekçesinin
okunmasını mı istiyor? (DYP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, keyfî
uygulama yapıyorsunuz...
BAŞKAN – Sayın Yalçın Gürkan, buradalar mı efendim?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Okul mu açtık?!
BAŞKAN – Sayın Temizel, siz mi konuşacaksınız?..
ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında
konuşmama müsaade eder misiniz?
BAŞKAN – Sayın Soysal, arkadaşımız yanlış anlamış. Önergeleri
karıştırmış birbirine efendim. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
gürültüler)
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Nesini yanlış anlamış canım?!.
BAŞKAN – Olur mu canım... Rica ediyorum... Allah, Allah...
NİHAT MATKAP (Hatay) – İçtüzüğün 64 üncü maddesine bir bakar
mısınız lütfen...
BAŞKAN – Tamam, bakıyorum...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Siz görüşmelere katılabilir misiniz?..
Komisyonun görüşlerine karışamazsınız.
BAŞKAN – Ben katılmıyorum efendim. Ben görüşmeye katılmadım ki.
Komisyon Başkanını ikaz ettim. (DYP, DSP ve CHP sıralarından
gürültüler)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır, etmediniz...
BAŞKAN – Ettim efendim. (Gürültüler)
Sayın arkadaşlarımız, hadi neyse, ben bir hata yaptım. Tamam, bir hata
ettim; ne yapalım şimdi? Söyleyin bakalım, hadi! (Gülüşmeler,
alkışlar)
Buyurun Sayın Temizel.
Sayın Zekeriya Temizel, önergenizi izah eder misiniz...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Siz, şu tavrınızı izah
eder misiniz Sayın Başkan...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – 14 kişi toplanmış kabul edeceğim diye, siz
niye itiraz ediyorsunuz?!.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Tutumunuz hakkında bir iki cümle
söylememe müsaade eder misiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın Soysal, rica ediyorum... Tamam, hatayı ben üzerime
alıyorum; ikaz etmemem lazımdı... (DYP, DSP ve CHP sıralarından
gürültüler)
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Kabul edeceğim diye, 14 kişi toplanmış...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, bu saatten sonra siz
dahi hata yapıyorsunuz, şu Meclis hata yapmaz mı... Bu saatten sonra
sağlıklı bir görüşme olmuyor...
BAŞKAN – Peki efendim... Özür dilerim... Hata yaptığım için özür
diliyorum Genel Kuruldan. Yani, özür dilemek benden, kabul etmek de
sizden arkadaşlar. Rica ediyorum... (Alkışlar)
HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Tam tiyatro!..
BAŞKAN – Sayın Temizel, buyurun efendim.
Süreniz 5 dakika.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hem komisyonu hem Başkanlığı, ikisini
idare edemezsin...
ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, üzerinde konuşacağımız
madde ve önergemizin bir anlamı kalmadı; çünkü, her halükârda, bu
yasanın görüşülmesiyle ilgili olarak bir usul hatası işlendiğine göre,
sadece bu açıdan gitmek suretiyle, yasanın bu maddesinin, Anayasa
Mahkemesi tarafından, Meclisteki usullere uygun olarak görüşülmemesi
nedeniyle de iptal edilmesi olanağı doğdu. Bu da kullanılacak her
halükârda. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin; Anayasa Mahkemesi kendisine
göre karar verir.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – O nedenle, yasa maddesinde bu
şekildeki bir rezervimizi koruyarak, yine de, neden Anayasaya aykırı
bulduğumuzu sizlere çok kısa olarak özetlemek istiyorum.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Lütfedersiniz.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Estağfurullah sayın
milletvekilim; görevim, onun için çıktım buraya.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 inci
maddesiyle düzenlenen ek 8 inci maddenin hemen başına dikkat
ederseniz, kanun, kanun hükmünde kararnameden bahsedilmektedir.
Yani, fonların kanunlar ve kanun hükmündeki kararnamelerle kurulması
gerektiği, burada çok net olarak vurgulanmaktadır. Yasanın geneli
üzerindeki konuşmalarımız sırasında belirttik. Eğer, herhangi bir
düzenleme, yasa ya da yasa hükmündeki bir kararnameyle yapılmışsa,
buradaki düzenlemelerin de, mutlaka, yine, benzer usullere uyularak
yapılması gerekir. Halbuki, yasa ve yasa hükmündeki kararnamelerle
kurulmuş olan fonların, bu düzenlemeyle, yılları bütçe kanunlarıyla
bütçe kapsamına alınmasına ya da dışında bırakılmasına olanak
tanınıyor. Bir fonun bütçe içerisine alınıp alınmayacağı konusu, kendi
özel yasasında belirtilmesi gereken bir konudur. Yani, fonun tasfiyesiyle
ilgili bir hükümdür. Dolayısıyla, her sene, belirli fonları bütçe içerisine,
belirli fonları bütçe dışarısına alma gibi, bütçe yasa tekniği içerisinde
bir uygulamanın yapılması, Anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırı
olduğu için, zaten, buraya geldik.
Şimdi, Anayasada, birbirinden tamamen farklı olarak düzenlenen iki
yasalaştırma yönteminin doğal sonucu olarak, birisinin konusuna giren
bir işin öteki yöntemle düzeltilmesi, değiştirilmesi ve kaldırılması
olanaksızdır; Anayasaya aykırıdır. O nedenle, bu madde Anayasaya
aykırıdır. Bir yasa kuralının, bütçeden harcamayı gerektirmesi veya
bütçeye gelir sağlaması, bunun bütçeyle ilgili hükümlerden sayılmasını
kesin olarak gerektirmiyor. Bu da Anayasa hükmü.
Bu durumda, bu düzenlemenin, bütçe yasasıyla değil de ilgili
yasalarında yapılması gerekiyor. Dolayısıyla, Genel Muhasebe
Yasasıyla -adı, zaten, Genel Muhasebe Yasasıdır; genel muhasebe
ilkelerini belirler- fonların niteliklerini tamamen ortadan kaldırarak bir
bütçe maddesi haline getirilmesi, Anayasaya aykırıdır. Daha önceki
hükümlerinde, etrafından dolaşarak, Anayasaya aykırı olmadığı
sonucunu doğurur. O nedenle, bütçe kapsamına alınma konusunda,
fonlar konusunda, bütçeye bu kadar büyük bir seyyaliyet tanıyan hükmün
burada düzenlenmesi, yine Anayasaya aykırı bir düzenleme
oluşturacaktır. O nedenle, biz, verdiğimiz önergeyle bu hükmün bu
tasarıdan çıkarılmasını öneriyoruz.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temizel.
Sayın milletvekilleri, bu önerge, Anayasaya aykırılık önergesidir.
Komisyon ve Hükümet önergeye katılmamıştır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge reddedilmiştir.
Öteki önergeyi işleme koyuyorum.
Yalnız, Sayın Komisyon, bizim söylediklerimizi işiterek cevap verin.
(Gülüşmeler)
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Olur Sayın Başkan.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Daha önce, içeride bir eğitim yapın, ondan
sonra...
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Yani, arkadaşlarımız daha ilk
komisyon...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İyi ya işte!.. Ben de onu söylüyorum. Sen
eğitime tabi tut.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan
Samsun
ve arkadaşları
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in
üçüncü fıkrasındaki “kapsam dışında bırakılan fonların gelirleri ve
harcamaları bütçeyle ilişkilendirilemez” cümlesi metinden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge sahibi Sayın Yalçın Gürtan...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Komisyon katılıyor, söz
isteyemez artık.
BAŞKAN – Efendim, Komisyon ve Hükümetin ayrı ayrı katılması
lazım. Aksi takdirde, Hükümet veya Komisyondan birisi katılmazsa
önerge sahibine söz hakkı doğuyor. Yeni değişiklik böyle. Neyse...
Uygulaya uygulaya öğreneceğiz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Eğitim... Eğitim...
BAŞKAN – Sayın önerge sahibi arkadaşlarımız?.. (DSP sıralarından
“gerekçe okunsun” sesleri)
Peki efendim, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Daha önce, ikinci fıkradaki değişiklik önergemiz çerçevesinde, bu
fıkranın ilk cümlesi de metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor, Hükümet katılmıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan
Samsun
ve arkadaşları
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in
üçüncü fıkrası metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyor.
O zaman, üyeye konuşma hakkı doğmuyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan
Samsun
ve arkadaşları
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle, 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek madde 8’in
üçüncü fıkrasındaki “ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın
birlikte” ibaresi metinden çıkarılmış, “Maliye Bakanı” ibaresi “Maliye
Bakanının” haline getirilmiştir.
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz efendim.
ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Katılamaz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılıyoruz
efendim.
ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Sayın Başkan, Komisyon katılamaz;
çoğunluğu yok.
BAŞKAN – Efendim, işte arkadaşımız da geliyor... (ANAP ve DSP
sıralarından “Önceden otursun” sesleri)
Rica ediyorum efendim... Daha önce, Genel Kurul salonunda oturan
arkadaşı kabul ediyorduk.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ne münasebet!..
BAŞKAN – Sayın Topçu, rica ediyorum... Bugün benimle çok
çatışmaya girmek istiyorsunuz...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bakınız, böyle yaparsanız, başka
müeyyideler uygularız; sizin yönettiğiniz oturumlara katılmayız.
BAŞKAN – Efendim, tehdit etmekle bir yere varılmaz ki...
Şimdi sayalım arkadaşları; tamam mı, değil mi?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Başkanlık yaptırmayız; bakın, söyleyeyim
size.
BAŞKAN – Efendim, ne demek; tehdit mi ediyorsunuz yani!..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Mümkün değil; böyle yaparsanız,
yaptırmayız... 13 kişi katılamayacağına göre, diyeceksiniz ki...
BAŞKAN – Peki efendim, öyle yapalım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Burası, köy kahvesi değil ki!..
BAŞKAN – Efendim, biz de kahve kabul etmiyoruz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Büyük Millet Meclisi burası. (DYP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, Büyük Millet Meclisi de... Birtakım ufak tefek
şeyler...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Olmaz ki efendim!..
BAŞKAN – Peki efendim, rica ediyorum... Tamam... Kestik Sayın
Topçu...
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Ama, çoğunluğunuz yok; katılamazsınız.
Hükümet?..
DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükümet katılıyor, Komisyonun çoğunluğu olmadığı için,
katılsa da kabul etmiyoruz.
Önerge sahibi konuşmak istiyor mu efendim; yoksa, gerekçeyi mi
okutmak istiyor? (DSP sıralarından “Gerekçe okunsun” sesleri)
Peki efendim, gerekçeyi okutalım.
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Önerge sahibi söz istemiyor Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Efendim, anladık, siz oturun; biz, ona göre işlem yapıyoruz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bütçenin uygulanmasından sorumlu bakan, Maliye Bakanıdır. Bu
nedenle, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakana bu konuda bir
yetki tanınmasına gerek yoktur. Sonraki değişiklik, ifadenin yapılan
değişiklik doğrultusunda düzeltilmesine yöneliktir.
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılmıştı, ama, çoğunluğu yoktu;
Hükümet katılmıştı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050
sayılı kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “kredi
anapara geri dönüşleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Sıddık Altay
Ağrı
ve arkadaşları
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergeyi geri alıyoruz.
BAŞKAN – Geri mi alıyorsunuz?.. Peki, önerge geri alınıyor.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050
sayılı kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “kredi
faizleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay
Ağrı
ve arkadaşları
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergeyi geri alıyoruz.
BAŞKAN – Geri mi alıyorsunuz?.. Peki, önerge geri verilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050
sayılı kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “borçlanma
ve satış hasılatı” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Sıddık Altay
Ağrı
ve arkadaşları
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergeyi geri alıyoruz.
BAŞKAN – Geri mi alıyorsunuz?.. Peki.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Önerge sahibine sorun.
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Kapusuz’un
imzası yok.
BAŞKAN – Herhangi birisi imzasını geri alırsa olur efendim.
Şimdi, arkadaşlar, bizi de zor duruma sokuyorsunuz; yani, bize yardımcı
olun. Komisyon sırasında arkadaşlarımız 14 kişi oturuyor; arkasından
biri anında fırlayıp gidiyor dışarı. Ben ne yapayım yani?!. Şimdi, ben,
her an orayı sayamam ki...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, şu saate kadar
devam eden görüşmelerde, muhalefet partileri, size çok büyük hoşgörü
gösterdiler. Usullere uymadınız...
BAŞKAN – Tamam efendim, uyuyorum.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Önergeleri dağıtmadınız;
komisyon eksik olduğu halde, Komisyon Başkanını ikaz ettiniz.
BAŞKAN – Tamam, onu uygulamadım.
Tamam efendim, aynı şekilde gidiyoruz.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Lütfen, usullere riayet ediniz.
BAŞKAN – Peki.
Buyurun, diğer önergeyi okuyun:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının Anayasaya aykırı
olduğu için aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan
Samsun
ve arkadaşları
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 Sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in
birinci fıkrasındaki “kanun, kanun hükmünde kararname” sözcükleri
yasa tasarısından çıkarılmış “yönetmelik” sözcüğünün ilk harfi
büyütülmüştür.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet?..
DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.
Önerge sahibi?..
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Anayasa Mahkemesi kararı gereğince, bu düzenleme, yasa ve
yasa gücünde kararnameyle kurulan fonlar yönünden yapılamaz. Bu
nedenle, “kanun” ve “kanun hükmünde kararname” sözcükleri metinden
çıkarılmış; daha sonraki “yönetmelik” sözcüğü cümlenin başı olduğu
için ilk harfi büyütülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Öteki önergeyi işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan
Samsun
ve arkadaşları
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in
dördüncü fıkrası metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyor.
Önerge sahibinin söz hakkı doğmadığı için, önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan
Samsun
ve arkadaşları
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in
beşinci fıkrası metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet?..
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılıyorlar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir.
Diğer önergeyi işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin beşinci fıkrasındaki “ile
Hazine Müsteşarlığınca müştereken” ibaresinin metinden
çıkarılmasını ve “Maliye Bakanlığı” ibaresinin “Maliye
Bakanlığınca” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zeki Ünal
Karaman
ve arkadaşları
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu madde üzerindeki
önergelerimizi geri çekiyoruz efendim.
BAŞKAN – Öyle mi efendim?
Yalnız, önerge sahipleri, imzası olan arkadaşlarımız...
Sayın İbrahim Halil Çelik ve Sayın Altay’ın imzalarının olduğu
önergeleri, maddeyle ilgili önergeleri geri çekiyorlar.
Diğer önergeleri işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yalçın Gürtan
Samsun
ve arkadaşları
86 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in
üçüncü fıkrasındaki “ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın
birlikte teklifi üzerine Başbakanın onayıyla” ibaresi metinden
çıkarılmış, “Maliye Bakanı” ibaresi “Maliye Bakanınca” haline
getirilmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet?..
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi işleme koyuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Müjdat Koç
Ordu
ve arkadaşları
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in
birinci fıkrasındaki “hazine” sözcüğünden sonra “müsteşarlığı”
sözcüğü eklenmiş ve “hazine” sözcüğünün ilk harfi büyütülmüştür.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Efendim, sıradaki arkadaşınız gitti. Bizi de bu kadar zor
duruma sokmayın. Rica ediyorum... Ya orada oturun ya da çıkın gidin
oraya.
MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayımız tamam. Arkadaşımız
burada Sayın Başkan. Yer yok.
BAŞKAN – Oradaysanız orada oturun. Arkadaşlar biraz önce itiraz
ettiler; ondan sonra da biz zor duruma düşüyoruz.
HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Sayın Başkan, burada duracak halimiz
yok. Burada oturuyoruz. Bu kadar da insafsızlık olmaz.
BAŞKAN – Biraz önce Sayın Topçu bizi ne duruma soktu. Rica
ediyorum...
Komisyon önergeye katılıyor.
Hükümet?..
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu maddenin fıkra fıkra oylanmasına ilişkin
önerge vardır; okuyorum:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci çerçeve maddesi ile düzenlenen “Fonların Ödenek ve
Geliri” başlıklı ek madde 8’in fıkraları konusuyla ilgili ayrı ayrı
düzenlemeleri içermektedir.
Dolayısıyla, İçtüzüğün 83/2 maddesi uyarınca bu fıkraların ayrı ayrı
oylanmaları için gereğini dileriz.
Saygılarımızla.”
Efendim, bu konudaki uygulamamız şöyle: Evvela önerge sahiplerini
arıyoruz, ondan sonra da, Genel Kurulun tasdikine sunuyoruz. Eğer,
Genel Kurul ayrı ayrı fıkralar halinde oylamasını kabul ederse, o
zaman ayrı ayrı fıkralar halinde, yoksa, tümünü oyluyoruz.
Önergedeki imzaları okutuyorum:
Zekeriya Temizel Hikmet Sami Türk Mustafa Güven
Karahan
İstanbul Trabzon Balıkesir
Necati Albay Fevzi Aytekin Turan Bilge
Eskişehir Tekirdağ Konya
Müjdat Koç Yalçın Gürtan Cihan Yazar
Ordu Samsun Manisa
Mehmet Aydın İhsan Çabuk Abdülbaki Gökçel
istanbul Ordu İçel
Fikret Uzunhasan Mustafa İlimen Yavuz Bildik
Muğla Edirne Adana
Hasan Gemici Hilmi Develi Halil Çalık
Zonguldak Denizli Kocaeli
Mahmut Erdir Mustafa Karslıoğlu
Eskişehir Bolu
BAŞKAN – Bu önergede 15 imza arıyoruz ve milletvekillerinin salonda
olmasını aramıyoruz; uygulamamız öyle. Yalnız, bu maddenin fıkra
fıkra oylanması hususunda verilen önergenin gereğini yerine getirmemiz
için, Genel Kurulun kabul etmesi lazım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Ek madde 8’in tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Ek madde 8 kabul edilmiştir.
Ek madde 9’u okutuyorum:
“Döner Sermaye Gelirleri
EK MADDE 9. – Genel bütçeye dahil dairelere ve katma bütçeli idarelere
bağlı döner sermayeli işletmelerin (iş yurtları ve benzeri kuruluşlar
dahil) aylık gayrisafi hâsılatının % 10’u (genel ve katma bütçeli daire
ve idarelere bağlı hastanelerin döner sermayeli işletmeleri için % 9’u) en
geç ertesi ayın 20’sine kadar genel bütçeye irat kaydedilmek üzere ilgili
saymanlıklara yatırılır. Zorunlu hallerde Maliye Bakanlığınca ek süre
verilebilir.
Bu şekilde hesaplanan tutarın % 30’una kadar olan kısmının hâsılatın
tahakkukunda, kalan kısmının da tahsilinde ödettirilmesine Maliye
Bakanı yetkilidir.
Yıl sonu kârları ile aylık gayrisafi hâsılat üzerinden genel bütçeye
aktarılacak miktarlar zamanında yatırılmadığı takdirde, 6183 sayılı
Kanundaki usullere göre, yıllık % 12 zamlı olarak tahsil edilir.
Hesaplanan zam, döner sermayelerin ita amiri ve saymanlarından yarı
yarıya alınır. Ancak, Maliye Bakanlığınca verilmiş ek süreler için zam
uygulanmaz.
Genel bütçeye dahil dairelere ve katma bütçeli idarelere bağlı döner
sermayeli işletmelerden gerekli görülenlerin birleştirilmesine,
devredilmesine ve tasfiye edilmesine Maliye Bakanı yetkilidir.
Döner sermayeli işletmelerin aylık gayrisafi hâsılatından irat
kaydedilecek oranı, % 30’a kadar yükseltmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
Genel bütçeye dahil dairelerin ve katma bütçeli idarelerin, özel
kanunlarında bu Kanuna tabi olmayacağı belirtilen döner sermaye
işletmeleri hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Gurubu adına,
Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının ek 9 uncu
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı
sunuyorum.
1996 yılı bütçesinin 30 uncu maddesi döner sermaye gelirleriyle ilgilidir.
Bu maddenin tümü, Anayasa Mahkemesinin 17.7.1996 tarihli yürütmeyi
durdurma kararı çerçevesinde uygulamadan kalkmıştır. Getirilmiş olan
düzenleme, burada doğmuş bulunan boşluğu giderme anlayışı içinde
bize bir yasa tasarısı metni sunmaktadır. Ancak, üzülerek belirtmek
isterim ki, mevcut tasarıda yer alan ek 9 uncu madde, bütçe tasarısında
Anayasa Mahkemesince üzerinde durdurma kararı verilmiş bulunan
metinden, hukukî açıdan daha sakıncalı ve Anayasa engeline takılma
ihtimali çok daha yüksek olan bir metindir.
Bütçe yasasının 30 uncu maddesinin sadece ikinci fıkrası, yeni metinde
yer almamakta. Muhtemelen mevcut tasarıyı sunan arkadaşlarımızın, o
ikinci fıkra çerçevesinde, Maliye Bakanlığının, döner sermayeli
işletmelerin aylık gayri safî hâsılatı üzerinden genel bütçeye aktarılacak
miktarların tespitine yönelik üstlenmiş olduğu yetkiyi, Anayasa
Mahkemesinin bu konudaki kararının temel gerekçesi olarak gördükleri
anlaşılıyor; ama, mevcut tasarıyı incelediğimizde, Anayasa
Mahkemesinin göstermiş olduğu hassasiyetin ortadan kalkmasına neden
olacak düzenlemenin yeni tasarıda yer almadığını görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, döner sermayeler -aynen fonlar gibi-
kuruluşlarına vücut veren mevzuat hükümleri çerçevesinde oluşurlar;
bunlar, bazen bir yasadır, bazen kanun hükmünde kararnamedir, bazen
de belirli yönetmenlik veya diğer mevzuattır. Bunlar dikkate alınmadan,
mevcut döner sermayelerin birleştirilmesi, devredilmesi veya tasfiye
edilmesine ilişkin olarak Maliye Bakanına yetki devredilmesi, Maliye
Bakanınca, bu konuda, bu kuruluşların mevzuatı gözardı edilerek, bu
konuda tasarrufta bulunma yetkisinin Bakanlıkça kullanılması,
kesinlikle hukuka aykırıdır; bu maddenin Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmesinin gerekçesini oluşturacaktır.
Keza, tasarıda mevcut olup, bütçede yer almayan, genel bütçeye dahil
dairelerin ve katma bütçeli idarelerin özel konumlarında, özel
kanunlarında, bu kanuna tabi olmayacağı belirtilen döner sermaye
işletmeleri hakkında da bu madde hükümlerinin uygulanacağını belirten
ifade, genel hukuk anlayışına, yasa yapma tekniğine uygun değildir.
Yani, muhtelif yasalarda, ayrı ayrı yasalarda, belirli döner sermayelerin
onlarla ilgili yasalarında, o döner sermayelerin Muhasebei Umumiye
Kanununa tabi olmayacağını belirteceksiniz; belirli gerekçelerle, o döner
sermayelerin oluşumundan kaynaklanan gerekçelerle bunu o yasalara
derç edeceksiniz; sonra, bu yasada, bu türden tüm yasalara yansımış
kuralları yok farz ederek, bu konudaki yasaların varlığını yok sayarak,
bunlar hakkında da bu hükümlerin uygulanacağını, yani bunların da
Muhasebei Umumiye Kanununa tabi olacağını söyleyeceksiniz; bunu
kabul edebilmek mümkün değil, böyle bir yasa yapma tekniği yoktur.
Değerli arkadaşlarım, döner sermayelerin varlığının nedenini biliyoruz.
Nedir o?.. Genel veya katma bütçeye dahil daire veya işletmelerin
işlerliğine, çalışmasına, faaliyetlerine dinamizm kazandırmak, kaynak
yaratma potansiyellerini geliştirebilmek, etkin ve verimli işletme
koşullarına kavuşturabilmek. Döner sermayeler bu anlayışla
oluşturulur. Esasında, döner sermaye mevzuatı ve uygulaması
açısından, ülkemiz, oldukça geridir. Biz, bu mevzuatı geliştirmek
yerine, işletmeleri piyasa koşullarında rekabet edebilir yapılara
kavuşturabilmek anlayışına yaklaşabilmek için döner sermayeleri
güçlendirmek yerine, gerek geçmiş 1996 Bütçe Yasasıyla ve gerekse bu
tasarıyla, döner sermayelere ayakbağı oluşturuyoruz; üstlerine, âdeta
ceberrut devlet anlayışıyla gitmekteyiz. Bunu da kabul edebilmek
mümkün değil.
Biz, sosyal demokrasinin ekonomik anlayışını, kamu işletmelerine,
kamu girişimcilerine taşıma kararlılığı içerisinde, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, döner sermayeleri etkinliğe kavuşturmayla, döner
sermayelerin, o işletmelerin kaynak yaratma ve orada çalışanların
motivasyonunu artırma, piyasaya açılma konusunda işlevleri olacağına
inanıyoruz ve bu bakımdan, gerek bu tasarının gerekse bütçe
yasasının, bunu engelleyici bir çerçeve oluşturduğunu belirtmek
istiyoruz.
Bir noktanın daha altını çizmek istiyorum: Gerek bütçe yasasında
gerekse bu tasarıda, döner sermayelerin yarattığı kaynaklardan yüzde
30’a kadar artırılabilecek bir miktarın, bütçeye aktarılması
öngörülmekte; bu yetki de Maliye Bakanına verilmekte. Böyle bir yetki
de söz konusu olamaz; ama, bir başka uygulama söz konusu...
BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, 1 dakikanız var efendim.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Biliyorum Sayın Başkan.
...o da, döner sermayelerin gelirlerinin tahakkukunda yüzde 30’unun
bütçelere aktarılması öngörülüyor. Değerli arkadaşlarım, eğer,
uygulamanın içindeyseniz, biliyorsunuz ki, bu anlayış, döner sermayeler
için çok önemli bir ayakbağıdır; daha henüz nakit akımı oluşmadan,
kaynaklar realize edilmeden, bütçe gelirlerinin yüzde 30’unun
aktarılmasını beklemek, gerçekten, sonuç alınamayacak, anlamsız bir
uygulamadır.
Bu duygularla, hepinize saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
DSP Grubu adına, Sayın Zekeriya Temizel; buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın Temizel, süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; döner sermayeli işletme ne demektir?
Döner sermayeli işletmeler, genel olarak, devletin kendi kuralları
içerisinde yapamadığı bazı hizmetleri yapmak üzere, yine devlet
içerisinde oluşturulmuş, sermayesi devlet tarafından verilmiş ve yasayla
kurulmuş -yasayla kurulmuş; bunun altını yeniden çiziyoruz-
tüzelkişiliği haiz olan kuruluşlardır. Hepsinin özel kanunları vardır ve
bu özel kanunlarda, kendilerine özel görevler verilmiştir. Bu kuruluşlar,
kanunlarında gösterilen görevleri yapmak zorundadırlar. Bunlar, Tarım
Bakanlığından Sağlık Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanlığından
üniversitelere kadar yayılırlar. Devlet eğer bunları genel idare hizmetleri
içerisinde yapıyor olsaydı, böyle bir zorunluluk duyulmaz; dolayısıyla
da, devletin içerisinde “döner sermayeli işletmeler” diye herhangi bir şey
ortaya çıkmazdı. Döner sermayeli kuruluşlar, kendi yönetmeliklerine
göre yönetilirler. Dolayısıyla yasayla kendisine verilmiş olan bir görevi
yapabilmek için bütçeleme olanakları vardır, gelirlerini tahmin ederler
ve görevlerini gereğince yerine getirmeye çalışırlar.
Değerli milletvekilleri, döner sermayeli işletmelerin, bu nitelikleri
itibariyle normal işletmelerden herhangi bir farkı yoktur. Yani, nasıl
herhangi bir işletme, yaptığı ticarî faaliyetler nedeniyle Kurumlar
Vergisine tabi ise, döner sermayeli işletmeler de Kurumlar Vergisine
tabidir. Bu, bu tür işletmeler arasında bir farklılık yaratmamak,
dolayısıyla, en azından bir rekabet eksikliğine meydan vermemek için
getirilmiş olan bir ilkedir. Çok kısa olarak bu niteliklerini belirledikten
sonra, yasa tasarısıyla bu işletmelere neler getiriyoruz, bir de ona
bakalım.
Yaptığımız yasal düzenlemeyle genel bütçeye dahil daireler ve katma
bütçeli idarelere bağlı döner sermaye işletmelerinin aylık hâsılatlarının
yüzde 10’unu kesip bütçeye alıyoruz. Bakın, doğal olarak, aylık hâsılat,
bu işletmenin kâr edeceği veya önündeki günlerde ya da önümüzdeki
günlerde, kendisine yasayla tanınmış olan görevleri yerine getirip
getiremeyeceği konusunda, başlangıçta bu olaya bir ambargo koymak
anlamına gelir. Eğer, bir işletmenin hâsılatının yüzde 10’unu
keserseniz, bu işletmeye: “Sen, yasayla kendine verilen görevleri yapma
konusunda artık sorumlu değilsin” demek gerekir; ama, yasa ortalıkta
duruyor. O zaman, o yasayı değiştirmeden; yani, bu döner sermayeli
işletmeye yasayla tanınmış olan görevlerde herhangi bir azaltma
yapmadan, onun hâsılatına el koyma olanağına sahip olamazsınız.
İlgili yasalarında değişiklik yapılmadan, bu kuruluşlar hakkındaki, bu
tür düzenlemelerin Anayasaya aykırı olduğu konusunu, ısrarla onun için
vurguluyoruz.
Döner sermayeli işletmelerin, genellikle kamu olanaklarını kullandığı,
devlet binaları içerisinde faaliyette bulunduğu, hatta, devletin, kamunun
elektriğinden, suyundan, personelinden yararlandığı da ayrı bir
gerçektir. Eğer, bunlara karşılık herhangi bir şey almaya
çalışıyorsanız, o zaman oturun, yasal düzenlemesini yine yapın.
Şu anda Türkiye’deki döner sermayeli işletmelerin sayısı belki
bilmiyorsunuz; ama, 3 bini geçiyor; 3 bin tane işletme vardır. Eğer
yaptığınız düzenlemeyle, ekonomide oldukça önemli işlevler gören 3
bin tane işletmenin birden bire bu işlevlerinden çekilmesi sonucunu
doğurur iseniz, eh, bu takdirde ortaya çıkacak kaosun sonuçlarına da hep
beraber katlanmak zorunda kalırız. O nedenle, aldıkları bu hizmetler
nedeniyle, döner sermaye işletmelerinden eğer bir gelir elde edilmek
gerekiyorsa, bu, onların kârıdır; dolayısıyla, devletin, döner sermayeli
işletmelerin kârına el koyması gerekir.
Bugün, döner sermayeli işletmelerin temel sorunu, özellikle kamu
denetiminden yoksun olmalarıdır. Saymanları, Maliye Bakanlığı
tarafından tam anlamıyla büyük ölçüde atanamamakta ve
denetlenmemektedir. Eğer bu işletmeleri denetlemek, kârlarının doğru
oluşmasını ve Kurumlar Vergisi ödendikten sonra bütçeye bunların
gelir olarak alınmasını istiyor iseniz, bunu düzenleme doğru olur; ama,
düzenlemeyi değiştirmek gerekir.
Hâsılattan yüzde 10 pay almak demek -ki, bunu, yüzde 30’a kadar
çıkarmaya Maliye Bakanı yetkili- yüzde 30’u demek; kâr oranının
yüzde 25 olduğunu düşünürseniz, aşağı yukarı kârının tamamını
almaktan öte, zarar ettirilmesi sonucunu doğurur. O nedenle, yapılan
düzenleme, yasayla kurulmuş olan döner sermaye işletmelerinin bu
işlevlerinin tamamen son bulması sonucunu doğurmaktadır. Halbuki, bu
işletmelerin işlevlerinin son bulması, ilgili yasalarının ortadan
kaldırılmasıyla olanaklıdır. Başka türlü bir şekilde ortadan
kaldırılırsa -ki, her yıl bütçe kanununa konulacak olan bir hükümle,
Maliye Bakanının yetkisi dahilinde, bunu alma sonucunu doğurursanız-
bu, Anayasaya aykırı olur.
Bunları defalarca dile getirmemizin nedeni, bu yasaların bu şekilde
düzenlenmemesi gereğidir; yoksa, böyle bir gereksinimin olmadığı
anlamına gelmez. Bu nedenle, bu değerlendirmenin, bu şekilde
yapılması ve eğer, mümkünse, bu çerçevede bunun düzeltilmesinin
uygun olacağını söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temizel.
Şahısları adına Sayın Hikmet Uluğbay; buyurun efendim.
Süreniz 5 dakikadır.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; benim bildiğim kadarıyla, Refah Partisi,
bir siyasî kuruluş olarak, faize karşı olan bir yapıdadır; ancak, Meclise
sunduğunuz bu kanun teklifiyle, siz, sadece faize taraf haline
gelmiyorsunuz; aynı zamanda, döner sermaye idarelerini birer tefeci
haline getiriyorsunuz. Bunu, tahmin ediyorum, kendiniz de belki şu ana
kadar fark etmediniz.
Şimdi, bir işletme düşünün ki, aylık hâsılatının yüzde 10’una el
koyuyorsunuz. Eğer, o işletme, yüzde 10’una el konulduktan sonra
faaliyetine devam edebiliyorsa, o işletmenin aylık en az yüzde 10 kârı
var demektir. Aylık yüzde 10 kâr varsa, bunu basit matematik kuralları
çerçevesinde hesapladığınız takdirde, yılda yüzde 314 kâr eder.
Enflasyonun yüzde 80 olduğu bir yerde bu kuruluşlara yüzde 314 kâr
ettireceksiniz; siz, tefeciliği özendiriyorsunuz. Artı, orada
kalmıyorsunuz, diyorsunuz ki, bu kuruluşlar o kadar kârlı ki, gerekirse,
biz, yüzde 30’unu da alırız. Aylık hâsılatının yüzde 30’unu
alacaksınız; yani, o işletmeler 100 kazandıkları vakit 70’i işleri
çevirmeye yetecek, 30’u da kâr niteliğinde olacak; onu 12 aya iblağ
ettiğiniz takdirde de, yılda yüzde 2 330... Bu, tefecinin de tefeciliği.
Zannediyorum, Sayın Mercümek dahi bu hesabı yapamamıştır bugüne
değin. Siz, bunları bulup çıkardınız; kutlarım sizleri... (DSP
sıralarından alkışlar)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – O kadar hesap için matematik
bilmeye gerek yok.
ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Gökten çıkarmıştır
herhalde...
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Ee, herhalde, siz de ondan ödünç
aldınız.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Yok, yok, size devrettik...
BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ederim müdahele etmeyin. Bakın, şu saate
kadar çalışıyoruz, herkes çıksın düşüncesini söylesin... Rica ediyorum.
(RP sıralarından “Sataşıyor” sesleri)
Efendim, sataşabilir; tabiî ki, iktidar partisine sataşılır. Niye siz iktidar
oldunuz? Eğer, sataşılmasını istemiyorsanız, iktidar olmasaydınız?
(RP sıralarından gürültüler)
Rica ediyorum.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Hatta ve hatta, maddeyi o şekilde
tedvin etmişsiniz ki, bu döner sermayeli idarelerin, parayı eline almasını
beklemiyorsunuz. “Tahakkuk ettiği anda yüzde 30’ unu da el koyarım”
diyorsunuz. Adamın, daha alıp almadığı belli değil; tahakkuk ettiği
anda el koyuyorsunuz. Kamu yönetiminde birer harikalar yaratıyorsunuz.
Bunun ötesinde, bakın, başka neler yapıyorsunuz; maddenin bir
fıkrasını okuyorum: “Genel bütçeye dahil dairelerin ve katma bütçeli
idarelerin, özel kanunlarında, bu kanuna tabi olmayacağı belirtilen döner
sermayeli işletmelerin hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.” Bu
Kanunun, Meclisten geçmesi yeterli değil; Mecliste görüşülmüş olması
dahi, hukuk fakültesi ders kitaplarında, kodifikasyon şaheseri olarak
okutulacak bir fıkradır bu; yani, bir kanunda yazıyor ve bu kanun
Meclisten geçmiş, deniliyor ki “1050 sayılı Kanuna tabi değildir.”
Şimdi, burada Yüce Meclisin iradesiyle, bazı kanunlar da “1050 sayılı
Kanuna tabi olmayacağı” yazılıyor. Kulak asmayın; bizden evvelki
Parlamentonun aldığı kararlara biz saygı duymayız, orada öyle yazsa
da, onlar, bundan sonra buna tabidir. Bu, bir kodifikasyon şaheseridir.
Gerçekten, bu tür hukukçularımızı, ders kitaplarında, bundan sonraki
hukuk öğrencilerine örnek olarak göstermek lazım ki, bu şekilde
kodifikasyon yapanlara, hukuk fakültesinden diploma verilmesin; çünkü,
kazara, yarın bir gün Refah Partisinden milletvekili olurlar, kanun
yazarlar.
Artı, onun ötesinde, maddenin üçüncü fıkrasında şunu diyorsunuz:
Eğer, bu döner sermayeli idareler, elde ettikleri gelirleri zamanında
ödemezlerse, yüzde 12 zamlı olarak alıyorsunuz. Orada da
durmuyorsunuz; yöneticisine diyorsunuz ki: “İta amiriyle saymanlardan
yarı yarıya alırım.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uluğbay, süreniz bitti efendim. Kusura bakmayın, hiç
kimsenin süresini uzatmadım.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkür ederim. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı adına, Sayın Aykon Doğan; buyurun efendim.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, ben de Grubum
adına konuşmak istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, gruplar adına konuşmalar tamamlandı, şahıs
adına konuşmalara geçtik; Sayın Aykon Doğan da şahsı adına
konuşacak.
Sayın Doğan, süreniz 5 dakikadır.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; tabiî, arkadaşlarımız, burada açıklamalar
getirdiler. Bu hüküm, bütçe kanunlarında bugüne kadar yer alagelmiş;
yani, 1978’deki bütçe kanunlarına bakın, bu hüküm var.
Daha değişik bir şey söyleyeceğim: Doğru Yol Partisi-Sosyaldemokrat
Halkçı Parti Koalisyonunun bütçesinde yüzde 10 hükmü var; 1993 yılı...
Cumhuriyet Halk Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyonunun hazırladığı
bütçe kanununda da bu hüküm var. Peki, 1993 yılında, yüzde 10’la
döner sermayeli idareler battı mı?.. Batmadı...
ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Tabiî, battı, battı...
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Yani, hemen
batırıyorsunuz idareleri.
Şimdi, onun için, bu kürsüye gelirken, bunu araştırmak lazım.
Peki, bu bütçeleri hazırladığınız zaman bu doğruydu da, şimdi bu
yanlış mı?
ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Yanlış tabiî.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – O zaman, bütçe
kanunlarında buna el kaldırıyorsunuz, şimdi, kanun olunca buna karşı
çıkıyorsunuz...
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Nasıl kaldırdığımızı biliyorsunuz.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu yüzde 10 payı aldığımız zaman ne olur? Hizmetin
bedeline yüzde 10 ilave yapar; yani, hizmetin bedeli, yüzde 10, yüzde 8,
yüzde 5 pahalılaşır; yani, illaki “bu hüküm olduğu zaman, bu döner
sermayeli idare batar” hükmüne katılmak mümkün değil.
Şimdi, bakın, burada, bir sınır koymuş; burada, döner sermayeli
idarelerin gelirlerinden genel bütçeye aktarma yapılıyor. Burada,
Anavatan Partisi Sözcüsü değerli meslektaşım Sayın Biltekin Özdemir,
benim de ismimi zikrederek “Meclisi, 4046 sayılı Yasayla ilgili olarak
yanlış bilgilendirdiğimi” ifade etti. Tabiî, kendileri, geçen dönem burada
parlamenter değildi. 4046 sayılı Özelleştirme Yasasında, Anavatan
Partisi tutturmuştu ki “efendim, özelleştirme yasalarından bütçeye gelir
kaydedilirse, o günkü iktidarlar bunu harcarlar, birtakım hizmetler gelir;
bunlar aktarılmasın” Ee, ne yapacaktık özelleştirme gelirlerini?!.. O
zaman, Plan ve Bütçe Komisyonuna katılan Sayın Işın Çelebi ve
koalisyon ortağımızla beraber oturduk, bu hükmü, öyle kaleme aldık,
dedik ki “özelleştirme gelirlerinden genel bütçeye aktarma yapılmasın”
Ama, fonlara... Hangi fona? Kamu Ortaklığı Fonuna aktarma
yapılabilir; buna mani bir hüküm yok. Ayrıca, katma bütçeli idarelere de
aktarma yapılabilir; buna da mani bir hüküm yok. “Efendim, bu
yapılamaz” diyor arkadaşım. Bu kadar taassuba gerek yok. Aslında
“genel bütçeye aktarma yapılamaz” hükmü, bir taassubun ifadesiydi.
Tutturdum; böyle olacak... Bir uzlaşı aranmıştır, bu kabul edilmiştir;
ama, o zaman, 4046 sayılı Yasada, yani, özelleştirme gelirlerinden bu
Parlamento, katma bütçeli idarelere ve fonlara aktarma yapılacağını
kabul etmiştir. Nitekim, 1995 yılında, özelleştirme gelirlerinden -Sayın
Biltekin’in bilgilerine sunmak istiyorum- Kamu Ortaklığı Fonuna
aktarma yaptık; Kamu Ortaklığı Fonundan da katma bütçeli idare olan
Devlet Su İşlerinin barajlarına para verdik. Devletin hesapları
ortadadır; yani, ben, nasıl yanlış bilgilendiriyormuşum? Tatbikatın
içerisinde, bunları uygulayan bir bakan olarak bunu yaşamışım; ayrıca,
4046 sayılı Yasanın hazırlanmasını, bürokrasideki hazırlanmasını,
komisyondaki tartışmalarını bizzat yaşamış geliyorum. Bütün bunları
yaşamış bir insan olarak Parlamentoyu doğru bilgilendirmek istedim.
Onun için, burada, buraya gelirken, geçmişteki bilgilerimizi
Parlamentoya doğru aktarmakta hassasızdır; önce, bunu, Yüce
Parlamentonun bilgilerine sunuyorum.
Burada da; efendim “bu, döner sermayeli idareleri batırır, döner
sermayeli idareler kapanır” şeklindeki yargılar çok ekstrem yargılardır.
Yani, mesele nedir? 550 parlamenter arkadaşımın da, herhangi bir döner
sermayeli idarenin hizmetinin aksatılması gibi bir düşüncesinin
olacağını asla zannetmiyorum; iyi niyetle gelmiş bir hükümdür. Bunu,
ben, hazırlayan teknik arkadaşlarımla konuştum “niçin yüzde 10’u
koydunuz, yüzde 5 olamaz mıydı?” dedim. Yüzde 10, geçmiş yıllarda
kabul görmüş, geçmiş yıllarda tatbikatta ittifak hâsıl olmuş bir orandır,
makul bir orandır. Onun için, makul bir oranda Yüce Meclisin
huzurunda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Doğan, süreniz bitti efendim.
Süreyi uzatmıyoruz efendim.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Efendim, zaten tutanaklara geçmiyor.
ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim, sağ olun.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili önergeler var.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, söz istemiştim
efendim.
BAŞKAN – Efendim, söz isteğiniz bize gelmedi.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Dikkatlerinize sundum; ama, fark
edemediniz. Müsaade ederseniz üç dört dakika konuşacağım.
BAŞKAN – Şahsı adına iki arkadaşımız konuştu; takdiri size
bırakıyorum.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Çok uzatmayacağım Sayın
Başkan.
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Fark edilmediğini kendisi de
söylüyor.
BAŞKAN – Ben, bir saat de konuşmanızı isterim, gerçekten, zevkle
dinliyorum konuşmanızı; ama, yok, İçtüzüğe göre müsait değil bu
maddede söz almanız.
Uygun görürseniz ya sizinle ilgili bir önergede ...
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, hem Sayın
üstadımız, değerli arkadaşımla ilgili bir dakika, verdiği bilgilerle ilgili
bir dakika, bir ek açıklama için bir dakika ve döner sermayeyle ilgili bir
dakika; toplam dört dakika konuşacağım.
BAŞKAN – Biltekin Bey, söz hakkı yok, olsa size söz vereyim. Yani,
gruplar konuştu, arkasından da iki arkadaşımıza söz verdim; yok. Sayın
Karamollaoğlu da söz istedi, vermedim. Rica ediyorum...
Madde üzerinde 43 önerge var, 24 tanesini geliş sırasına göre
okutuyorum efendim.
Efendim, bizim her şeye dikkat etmemiz mümkün değil. Sayın Zeki
Ünal, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesidir ve aynı zamanda önerge
vermiş.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arz edeyim efendim.
BAŞKAN – Anladım; ama, ilk önce de onun ismini yazmışsınız;
burada okutuyoruz... Bunlara dikkat edin. Arkadaşlarımız, burada, bizi
tenkit ediyorlar. Bizim de, bu kadar çalışma programı içerisinde her
şeye dikkat edecek halimiz yok, gözden kaçırıyoruz. Rica ediyorum,
bundan sonra dikkat edin.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Onu fark ettiğimiz için...
Arkadaşlarımız imzalatmışlar... 5 imza tamam.
BAŞKAN – Tamam, ondan başka 5 imza var; ama, bu gibi hususlar bir
daha olmasın.
Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki “yüzde
10” oranının “yüzde 15” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret
Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki “yüzde
10” oranının “yüzde 16” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret
Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki “yüzde
10” oranının “yüzde 12” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin
Kansu
Ağrı Erzurum İstanbul
Fikret Karabekmez Ekrem Erdem Zeki Ünal
Malatya İstanbul Karaman
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki “yüzde
10” oranının “yüzde 14” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret
Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN– Öteki önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki “yüzde
30” oranının “yüzde 50” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret
Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki “yüzde
30” oranının “yüzde 35” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret
Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkasındaki “yüzde
30” oranının “yüzde 40” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret
Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki “yüzde
30” oranının “yüzde 45” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret
Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya

Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin üçüncü fıkrasındaki “yüzde
12” oranının “yüzde 9” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin üçüncü fıkrasındaki “yüzde
12” oranının “yüzde 8” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin üçüncü fıkrasındaki “yüzde
12” oranının “yüzde 11” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin üçüncü fıkrasındaki “yüzde
12” oranının “yüzde 10” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasındaki
“Maliye Bakanı” ibaresinin “ilgili bakan” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasındaki
“Maliye Bakanı” ibaresinin “Başbakan” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret
Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasının
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret
Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin beşinci fıkrasındaki “yüzde
30” oranının “yüzde 45” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz
Ağrı Erzurum İstanbul
İbrahim Halil Çelik Veysel Candan Zeki Ünal
Şanlıurfa Konya Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin beşinci fıkrasındaki “yüzde
30” oranının “yüzde 40” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz İbrahim Halil
Çelik
Ağrı Erzurum Şanlıurfa
Fikret Karabekmez Ekrem Erdem Zeki Ünal
Malatya İstanbul Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin beşinci fıkrasındaki “yüzde
30” oranının “yüzde 35” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz İbrahim Halil
Çelik
Ağrı Erzurum Şanlıurfa
Fikret Karabekmez Ekrem Erdem Zeki Ünal
Malatya İstanbul Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin beşinci fıkrasındaki “yüzde
30” oranının “yüzde 50” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz
Ağrı Erzurum İstanbul
İbrahim Halil Çelik Veysel Candan Zeki Ünal
Şanlıurfa Konya Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin altıncı fıkrasının metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz
Ağrı Erzurum İstanbul
İbrahim Halil Çelik Veysel Candan Zeki Ünal
Şanlıurfa Konya Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin altıncı fıkrasındaki “genel
bütçeye dahil dairelerin ve katma bütçeli idarelerin” ibaresinin “kamu
kurum ve kuruluşlarının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz
Ağrı Erzurum İstanbul
İbrahim Halil Çelik Veysel Candan Zeki Ünal
Şanlıurfa Konya Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin altıncı fıkrasındaki “genel
bütçeye dahil dairelerin ve” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez
Ağrı Erzurum Malatya
Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal
İstanbul Şanlıurfa Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasındaki
“Maliye Bakanı” ibaresinin “Başbakan Yardımcısı” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz
Ağrı Erzurum İstanbul
İbrahim Halil Çelik Zeki Ergezen Zeki Ünal
Şanlıurfa Bitlis Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasabei Umumiye Kanununa eklenen
ek 9 uncu maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz.
“Genel ve katma bütçeli kuruluşların belediyelere ve bağlı
kuruluşlarına olan borçlarını gerektiğinde bu kuruluşların bütçedeki
ilgili tertibinden, mevcut ödeneğinden kesinti yapılarak, ilgili
belediyelere ve bağlı kuruluşlara ödettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.”
İbrahim HalilÇelik Necati Çetinkaya Ferit Bora
Şanlıurfa Konya Diyarbakır
İsmail Köse Nihan İlgün Hüseyin Yıldız
Erzurum Tekirdağ Mardin
Ahmet Bilgiç Cihan Paçacı Rıza Akçalı
Balıkesir Elazığ Manisa
Osman Çilsal
Kayseri
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, maddeyle ilgili önergelerin okunması
işlemi bitmiştir.
Yalnız, DSP Grubuna mensup bazı milletvekili arkadaşlar tarafından
verilen bir önergede “86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle
26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen
ek madde 9 metinden çıkarılmıştır” şeklinde bir ibare kullanılıyor;
fakat, önergenin gerekçesinde, bunun Anayasaya aykırı olduğu şeklinde
bir yorum getiriliyor ve “ Yıllık bütçe yasalarıyla yapılamayan bu
düzenleme, şimdi genel bir yasayla yapılmak istenmektedir; ama,
Anayasaya aykırılık sürmektedir” deniliyor.
Şimdi, biz, bu önergeyi işleme bir Anayasaya aykırılık önergesi
şeklinde mi koyalım? Eğer bu şekilde düşünüyorsanız, öncelikle,
Anayasaya aykırılık önergesinin işleme girmesi gerekir. Bu önergeyi,
Sayın Ahmet Piriştina, Sayın Tuncay Karaytuğ, Sayın Erdal Kesebir,
Sayın Tahir Köse, Sayın Şükrü Gürel, Sayın Hasan Gülay vermişlerdir.
Bu arkadaşlarımızdan herhangi birisi Genel Kurul salonunda bulunuyor
mu efendim?
AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Piriştina, bu önergenizde, Anayasaya aykırılık
olduğunu açıkça metinde söylemiyorsunuz da, gerekçede söylüyorsunuz;
yani, bir yanlışlık olmasın diye_
Aslında, önergelerin çok açık olarak verilmesi lazım; tabiî, biz burada,
bilmece çözer gibi bir çözüme gidiyoruz. Yani, Anayasaya aykırılık
önergesi olduğunu iddia ediyorsanız, işleme koyacağız efendim.
AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Evet efendim, iddia ediyoruz.
BAŞKAN – Peki, bunu da okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı, Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ahmet Piriştina Tuncay Karaytuğ Erdal Kesebir
İzmir Adana Edirne
M. Tahir Köse Şükrü Gürel Hasan Gülay
İstanbul İzmir Manisa
İsmail Cem Ahmet Tan Mustafa Karslıoğlu
Kayseri İstanbul Bolu
86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle, 26.5.1927 tarih ve
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 9
metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Sayın Komisyon, aslında gerekçesi itibariyle Anayasaya
aykırı olduğu öne sürüldüğü için, biz, bunu Anayasaya aykırılık
önergesi olarak nazara aldık.
Tabiî, benim, geçen maddeyle ilgili yaptığım uygulamada,
arkadaşlarımız bize haksız olarak kızdılar. Biliyorsunuz, İçtüzüğün 38
inci maddesine göre, eğer komisyon, bir kanun tasarısı veya teklifini
Anayasaya aykırı görürse, maddelerine geçmeden reddeder. Burada,
Komisyon maddelerine geçmiş, kanun tasarısını kabul etmiş, getirmiş.
Komisyon, bir yanlış anlamayla “katılıyoruz” dedi; katılıyoruz derse, o
zaman, zaten getirdiği rapora ve düzenlemeye aykırı; ama, maalesef
arkadaşlarımız bunu bize usulsüzlük diye atfettiler.
Bu itibarla, Komisyona hatırlatıyorum. Bunu, Anayasaya aykırılık
önergesi olarak...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabiî, İçtüzüğün 38 inci maddesine göre, öncelikle, Komisyonda
görüşülebilmesi için, Anayasaya uygun olup olmadığı mütalaa edilir ve
müzakere edilir. Komisyonumuzda, bu mütalaa ve biraz evvel zatı
âlinizin buyurmuş olduğu, yani ilk meseledeki hadise, yine mütalaa
edilmiş ve Anayasaya aykırı olduğu kabul edilmemiştir. Dolayısıyla,
bu önergeye katılmıyoruz.
BAŞKAN – Peki efendim.
Hükümet?..
KÜLTÜR BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.
Önerge sahibi Sayın Piriştina, isterseniz gerekçeyi okutalım, isterseniz...
ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Ben, söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Gürel, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Gürel, süreniz 5 dakikadır.
ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında, bu maddede de itirazımız, elbette Anayasaya
aykırılık itirazı; çünkü, daha önceki Anayasaya aykırılık itirazlarımız
gibi, burada da, görülen o ki, bu yasa tasarısını hazırlayanlar, aslında,
çok temel bir hukuk ilkesini gözardı etmişler. Burada, dönersermaye
gelirlerinin yüzde 10’una el koyabilmek, yani, bir anlamda, evin içinde
dolaşarak, masa sandalye sayarak kaynak yaratmak esprisiyle, acaba
nereden kaynak bulabiliriz diyerek, dönersermaye gelirlerinin de yüzde
10’una ve gerekirse, daha da artan bir oranına el koymayı düşünmüşler
genel bütçeye aktararak.
Aslında, dönersermaye işletmeleri, özel yasalarla kurulan işletmelerdir
ve bu dönersermayelerin gelir kaynakları, bir görevin yerine getirilmesi
için, o görev dolayısıyla tahsis edilen gelir kaynaklarıdır. Eğer,
dönersermaye gelirlerine el konulmaya başlanırsa, o zaman, bu görev,
yapılamaz hale gelir ve o zaman da, daha önce yasa koyucunun kamu
yararına yapılacak bir işlev olarak takdir ettiği bir işlevi, görevi, siz,
şimdi, başka bir yasayla, hem de genel çerçeveli bir yasayla ortadan
kaldırmış olursunuz ki, işte, bu, temel bir hukuk ilkesinin ihlali demek
olur. Dönersermayenin kârına belki el konulabilir, belki başka bir fasla
aktarılabilir; ama, eğer, dönersermayenin gelirlerine el koymak söz
konusu olursa, o zaman, hiç değilse, o dönersermaye işletmesini kuran
yasada yeni bir düzenleme yapıp, o yasayla, zaten gelirlerine el konulan
bu işletmenin işlevini yerine getirmeyeceği de hesaplanarak, bu işlevi
ortadan kaldırmak uygun olabilir. O zaman, belki, yaptığınız iş doğru
olabilir; ama, hem bu görevi, bu işlevi, özel bir yasayla bir işletmeye
yükleyeceksiniz hem de kaynağını keserek, kamu yarına olan bu işlevin
yerine getirilmesini engelleyeceksiniz. İşte, bu, doğrusu, Anayasaya
aykırı, temel hukuk ilkelerine aykırı bir işlem olur ki, Demokratik Sol
Parti Grubundan pek çok arkadaşım, işte, bunun için, bu önergeyi verdik
ve sizlerin de, hiç değilse bu maddede, Anayasaya aykırı bu hükmün
ortadan kaldırılması ve düzeltilmesi için oy kullanmanızı rica ederiz.
Saygılarımla. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürel.
Önergeye, Hükümet ve Komisyon katılmadı.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
III. – Y O K L A M A
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (istanbul) – Yoklama yapılmasını
istiyoruz Sayın Başkan.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Ayağa kalkan yok Sayın Başkan!..
(DSP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN – Yoklama isteminde bulunan milletvekillerinin isimlerini
tespit edelim efendim:
Sayın Özkan, Sayın Temizel, Sayın Soysal, Sayın Dayanıklı, Sayın
Uluğbay, Sayın Çapoğlu, Sayın Şimşek, Sayın Akarcalı, Sayın
Piriştina, Sayın Tan, Sayın Ceyhan, Sayın Gürkan...
Aslında, Sayın Uluç Gürkan’ın, Meclis çalışmasına katılma hakkı
yok; yani, 94 üncü maddeye göre, Meclis başkanvekilleri Meclis
çalışmalarına katılamaz. O bakımdan, sizin, yoklama isteme hakkınız
yok.
Sayın Gürel, Sayın Akgür, Sayın Sina Gürel, Sayın Albay, Sayın
Bodur, Sayın Korkmaz, Sayın Yurdagül, Sayın Dilekçi, Sayın Mehmet
Aydın, Sayın Arif Sezer.
Yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır;
müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. – Bütçe Kanununda Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında
Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/491) (S. Sayısı : 86) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Anayasaya aykırılık önergesine, Komisyon ve Hükümet
katılmamışlardı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki “yüzde
30” oranının “yüzde 50” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Sıddık Altay
(Ağrı)
ve arkadaşları.
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – İmzamız olan önergeleri geri
çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki efendim.
Son bir önerge var, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen
ek 9 uncu maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz.
“Genel ve katma bütçeli kuruluşların, belediyelere ve bağlı
kuruluşlarına olan borçlarını gerektiğinde bu kuruluşların bütçedeki
ilgili tertibinde mevcut ödeneğinden kesinti yapılarak ilgili belediyelere
ve bağlı kuruluşlara ödettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.”
İbrahim Halil Çelik (Şanlıurfa) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet?..
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor, Hükümet katılmıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (DYP ve RP
sıralarından gürültüler)
Efendim, önergeye Hükümet katılmıyor, Komisyon katılıyor.
Rica ediyorum sayın milletvekilleri, ellerinizi kaldırıyorsanız kaldırın,
indiriyorsanız indirin...
Arkadaşlar, lütfen yerlerinize oturur musunuz... Böyle, ayakta olmaz
efendim. (RP ve DYP sıralarından gürültüler)
KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan, 5 dakika yoklama
yaptınız...
BAŞKAN – Önergeyi oyluyorum efendim...
Sayın arkadaşlar, lütfen, oturur musunuz.
Bir önerge var; Hükümet katılmıyor, Komisyon katılıyor.
Önergeyi tekrar oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul
etmeyenler...Önerge kabul edilmemiştir.
Ek madde 9’u okunan şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Kabul etmeyenler...Ek madde 9, okunan şekliyle kabul
edilmiştir.
Ek madde 10’u okutuyorum:
EK MADDE 10. – İlgili yıl bütçe kanunları ile çeşitli kanunlara genel
bütçe gelirlerinden kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılması öngörülen
paraların kanunî oran ve miktarları o malî yıl için yeniden belirlenebilir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan
Hacaloğlu; buyurun efendim.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, Sayın Zekeriya Temizel; süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önünüzdeki yasa tasarısının en
önemli maddelerinden birisini görüşüyoruz. O nedenle, bu konudaki
ilgilerinizi bir defa daha çekmeden, gecenin geç vakti de olsa, bu
konudaki görüşmeleri sonuçlandırmak istemedik.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki yasa tasarısının ek 10 uncu
maddesinde “İlgili yıl bütçe kanunları ile çeşitli kanunlarla genel bütçe
gelirlerinden kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılması öngörülen
paraların kanunî oran ve miktarları değiştirilebilir, yeniden tespit
edilebilir veya uygulanması o yıl için tamamen durdurulabilir” hükmü
bulunmaktadır. Çeşitli kanunlarla, genel bütçe gelirlerinden kurum ve
kuruluşlara aktarma öngören hükümler nelerdir? Bunlar, oldukça değişik
hükümlerdir ve her birisi, herhangi bir kurumun ayakta kalmasını, o
kurumun faaliyetlerde bulunmasını sağlayan hükümlerdir. Örneğin,
2380 sayılı Yerel Yönetimlere Genel Bütçe Gelirlerinden Pay Verilmesi
Hakkında Kanun vardır bunun içerisinde; Akaryakıt Tüketim
Vergisinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun vardır bunun içerisinde;
Emlâk Vergilerinin dağıtımıyla ilgili hükümler vardır bunun içerisinde.
Yani, kısacası, ekonomik ve sosyal yaşamı düzenleyen birçok kanun, bu
kanunla olduğu gibi, Bütçe Kanununun içerisine alınmaktadır.
Eğer, bu kanunların hepsi bütçe kanunuyla düzenlecek hükümler ise, bu
kanunların yapılmasına gerek yoktur. Bu kanunların hepsi kendi
süreçleri içerisinde oldukça ayrıntılı tartışmalara neden olarak
çıkarılmış kanunlardır. Özellikle, Yerel Yönetimlere Pay Verilmesi
Hakkındaki Kanun, Türkiye’de en fazla tartışılan bir kanundur.
Dolayısıyla, her yıl, bütçe kanunuyla, bu kanundan belediyelere ne
kadar pay verileceğinin yeniden yeniden pazarlık konusu yapılması,
Türkiye’deki yönetimin sürekliliği kavramına da aykırı düşer.
Şu anda çeşitli kanunlarla genel bütçe gelirlerinden pay verilecek
kurumların sayısını burada saymak mümkün değil. Kısacası, böyle bir
düzenlemeyle ne yaptığımızın çok açık olarak farkında bile değiliz.
Ancak, yaptığımız düzenleme, gelecekte, Türkiye’nin düzeni açısından
oldukça büyük sorunlar yaratacak bir düzenlemedir.
Şu anda, belki de, bu konuşma, sadece zaman geçirmek için yapılan bir
konuşma diye düşünüldüğünden, pek fazla kimsenin ilgisini de
çekmiyor; ama, önümüzdeki günlerde böyle bir düzenlemeden,
Türkiye’deki kurum ve kuruluşların, ne kadar büyük bir tahribatla karşı
karşıya kalacağını göreceğiz hep beraberce. Dolayısıyla da, bu
uyarılarımız, hiç değilse, Meclis tutanaklarına geçtiği için “evet,
birileri, bu konuda, hiç değilse Meclisi uyarmıştı” diyecektir. Meclis,
özel olarak yapılmış, üzerinde çok uzun süre çalışılmış olan yasalarla
getirilen bir düzenin, bir torba maddeyle tamamen ortadan kaldırılması,
hatta, hiçbir sonuç verilemeyecek bir hale getirilmesinin sonuçlarını
belki o zaman anlayacak.
Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekmeye çalıştığımız konu, gerçekten,
sıradan bir konu değil. Özel yasalarla getirilmiş olan bir düzenleme,
neden, birdenbire, bütçe kanunun genel hükümleri içerisine alınıyor?
İstenilen yasa yürürlükten kaldırılıp, istenilen yasa her sene niye
yürürlüğe konulsun? O zaman, kanunların hepsini, 1050 sayılı Kanunun
arkasından sıralarsınız “bu kanunlarla ilgili olarak getirilen malî
hükümler, her sene, bütçe kanunuyla kaldırılır, indirilir” dersiniz;
Türkiye’nin yönetimini de korkunç bir şekilde basitleştirmiş olursunuz.
Türkiye, böylece, tek başına bir bütçe yasasıyla yönetilir. Bütçe yasası,
bir gider yasasıdır, bir gelir yasasıdır, kısacası, bir denge yasasıdır;
toplumu düzenleyen bütün kanunların uygulama hükümlerinin ortadan
kaldırıldığı bir yasa değildir. Getirdiğiniz 1050 sayılı Yasa
düzenlemesi, Türkiye’nin bütün yaşamını düzenleyen kanunların
hepsini, bir torba madde halinde bütçe kanununa aktarma yasasıdır.
Biz, buradaki konuşmalarımızla, gerçekten, getirilen düzenlemenin
Türkiye’de nelere mal olacağı konusunda dikkatlerinizi bir defa daha
çekmeyi amaçladık; ama, başarılı olacak mıyız olmayacak mıyız
bilmiyorum. Oylamaların sonuçları, pek yararlı olduğumuzu da
göstermiyor; ancak, zaman, umarız ki, bizi, düşündüğümüz kadar haklı
çıkarmaz.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, sağ olun. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Temizel.
Sayın Temizel, hiçbir zaman, engelleme konuşması yapmıyorsunuz,
gerçekten, konuya, herkesin faydalanabileceği bir düzeyde katkıda
bulunuyorsunuz; size teşekkür ederiz. (DSP sıralarından alkışlar)
Grupları adına başka söz isteyen?.. Yok.
Şahısları adına; Sayın Çapoğlu ve Sayın Uluğbay söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Çapoğlu.
Sayın Çapoğlu, süreniz 5 dakikadır.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun tasarısıyla getirilen ek madde 10, aslında Türk Devletinin
yönetim biçimini çok iyi belirliyor. Türkiye’de sistem yerine, sürekli
olarak, kanunları, işimize geldiği gibi değiştirip uygulama ve kurumları
değiştirme anlayışımız var. Bakın, bu madde, çok açık bir şekilde,
Türkiye’de devletin çalışmasının nasıl önlendiğini ve verimliliğinin
nasıl düşürüldüğünü açık bir şekilde ortaya koyuyor. Düşünün ki, kamu
kurum ve kuruluşlarının, sürekli olarak faaliyetlerini yapabilmek için bir
bütçeyle çalışmaları gerekiyor ve bu bütçeyi bir zaman içerisinde, iki,
üç, dört, beş yıllık orta; on yıllık uzun dönemler için planlamak
durumundalar; ama, bu planı yapabilmek için, kamudan gelen
kaynakları kesin olarak bilmek ve onları, gelecek gelirleri, bir şekilde
tahmin etmek durumundadırlar. Eğer, siz, bir işletmeyi verimli bir
şekilde yönetmek istiyorsanız, o zaman gelecek kaynakları bir şekilde
bilmek durumundasınız. Eğer, kaynakları hesaplayamıyorsanız, büyük
bir ihtimalle zarar edeceksiniz demektir.
İşte, şimdi aynı ilke, burada kamu kuruluşları için de geçerli. Eğer,
kamu kuruluşları bu olanaktan yoksunsa, eğer, her yıl bütçe
kanunlarıyla iktidar, o anki kaynak ihtiyacına göre bu oranları tespit
edebiliyorsa, o zaman, bu kamu kuruluşlarının verimli çalışma
olanaklarını ortadan kaldırırsınız. Neden kaldırırsınız; çünkü siz,
devlete sağlam kaynak bulamadığınız, siz, belirliliği sağlamadığınız
için istikrarsızlık yaratırsınız ve o kaynaklardan birtakım kuruluşları
mahrum edersiniz. İşte, buradaki yasa tasarısı bu açıdan oldukça
sakıncalı.
Bizim, yasa yaparken, daha doğrusu yasanın ötesinde, anlayışımızda
değişmesi gereken şeyler var. Her seferinde, gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda olsun gerek burada olsun, sürekli olarak günlük
ihtiyaçlara cevap veriyoruz. Hiçbir zaman, Türkiye’nin beş, on yıllık
uzun dönemlerini düşünerek karar almıyoruz ve karar alamadığımız
müddetçe de, biz, bu sıkıntılara sürekli olarak düşeceğiz; sürekli olarak,
günlük hesaplar içerisinde olacağız; olduğumuz zaman da, belirsizliği ve
istikrarsızlığı sürekli olarak artıracağız. O zaman da, bugün olduğu
gibi, verimsiz bir çalışma ortamına gireceğiz. Eğer bu kanunlar daha
önce tespit edilip ve kamunun kaynakları daha sağlıklı olarak tespit
edilseydi, bu kanunlardaki bu değişikliklere hiçbir şekilde gerek
kalmayacaktı.
Bakın, bugün kaynaklar açıklandı. Bugün akşam saatlerinde de
belirtildi. Bu kaynakların hiçbirisi sağlıklı kaynaklar değil. O kaynaklar
sağlıklı olmayınca, bu sefer, hükümetler, verimli alanlara giden bazı
kamu kurumlarımızın gerçekten ihtiyacı olan kaynakları alacaklar bu
kuruluşlardan ve borç faizlerini ödemek için kullanacaklar. İşte, bu
kanunun tasarısının mantığı aslında burada yatıyor; ama, sadece bu
kanun tasarısı değil; burada dikkat edilmesi gereken nokta, bizim,
devleti yönetme anlayışımızın değişmesi gerek. Daha uzun dönemli
istikrarı ön plana alan bir düşünme anlayışına, yönetim anlayışına
dönmemiz gerekiyor. Bunu yapmadığımız müddetçe, bu sıkıntıları
hep birlikte yaşayacağız ve zararlarını hep birlikte göreceğiz; ondan
sonra, verimli çalışmayan kamu kuruluşlarını, verimli çalışmıyor diye
sürekli olarak suçlayacağız. Esas kabahati, burada, kendimizde
bulmamız gerekiyor ve bu açıdan, bu ek maddenin geçirilmesi oldukça
sakıncalıdır.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çapoğlu.
Sayın Hikmet Uluğbay; buyurun efendim.
Süreniz 5 dakikadır.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; izninizle, ben, bu maddeye devekuşu
maddesi diyorum. Neden; gerçeklere karşı başımızı kuma gömüyoruz
bu maddeyle. Diğer devletler de, bizimki gibi, dönemlerden geçmişler ve
bizim, şu anda yapmakta olduğumuz hileler denenmiş ve bunlardan acı
ders alındığı için, bütçe açıklarının yanında yeni bir kavram
oluşturulmuştur; kamu sektörü borçlanma gereği.
Şimdi, bu çerçevede, genel bütçeden çeşitli idarelere aktaracağımız
miktarları ve oranları, o yılki bütçenin durumuna göre değiştirebilme
yetkisini hükümete tanıyoruz. Hükümet, o yılki bütçe açığını
daraltabilmek için “bu yıl, şu şu şu kuruluşlara, ben aktarma
yapmıyorum geçen seneki boyutunda” diyebilecek. Güzel, bu, bir siyasî
tercih; ancak, aktarmayı yapmadığı kuruluşlar, bu takdirde büyük
açıklar vermeye başlayacak; yerel yönetimler, sosyal güvenlik
kuruluşları vesaire...
Bunun sonucu ne olacak? Bütçe açığını, gayri safî millî hâsılaya göre
yüzde 8’den yüzde 6’ya indireceksiniz ve bütçe açığını küçülttük diye
sevineceksiniz. Ancak, diğer kuruluşların açığı devam ettiği için de,
kamu sektörü borçlanma gereği diğer kalemlerle bir araya geldiğinde
yüzde 11’lere, yüzde 12’lere gidecek. İşte, bu tür uygulamaları, Türk
kamu idaresinde ve malî sisteminde yıllarca yaptık. Nasıl yaptığımızı
hepimizin hafızalarını tazeleyerek bildirmek istiyorum: Hatırlarsanız,
1980’ li yılların -1986-1987’de- kamu sektörü borçlanma gereği, yüzde
5, yüzde 6 ‘lardaydı ve biz, o tarihten itibaren, onun ortaya çıkardığı
sorunlara dikkat etmediğimiz için, 1993 yılına değin, bunlar, yüzde
5’ten, yüzde 8’e, yüzde 9’a, yüzde 11’e, yüzde 12,5’e kadar ulaştı.
Ondan sonra, hep beraber, bir gün uyandık ve gördük ki, Türkiye’de
ekonomik bir kriz var. Ekonomik krizi, aslında, biz davet ettik. Nasıl
davet ettik? Gözlerimizi kapattık gerçeklere, yapay olarak bazı açıkları
daralttık.
Aslında, Türk kamu idaresinde, maliye yönetimine talip olacakların,
gönül ister ki, evvela, lise kitaplarındaki birleşik kaplar teorisini bilip
bilmedikleri test edilsin. Niçin bu gerekiyor? Çünkü, bir taraftan bütçenin
açığını baskı altına alıyorsunuz, öbür taraftan, belediyelerin açıkları,
KİT’lerin açıkları, sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları patlıyor.
Sonuçta, Maliye Bakanı veya Hükümet “ben bütçeyi düzelttim” diyor.
Evet, bütçeyi düzeltmiş görünüyor; ama, Türk ekonomisini bir krize
doğru itiyor ve biz, bunu, yıllarca, bu şekilde yaşadığımız için, 1994
krizini yaşadık.
Şu anda, iktisattan anlayanlar şunu yazıyorlar: 1996 yılının sonunda,
kamu sektörü borçlanma gereğinin yüzde 11’lere ulaşacağı, aklı
başındaki her iktisatçı tarafından, bugünden hesaplanmış durumda.
Biz, 1996 yılı sonunda, Türk ekonomisini krize sokacak bir hazırlık
içerisindeyiz. Niye?.. Çünkü, Meclisin şu değerli saatlerinde, bu
sorunları kökünden çözecek çözümler üretmek yerine, yapay, o kaptan
bu kaba borç ve alacak nakletmek suretiyle, neticeyi hiçbir şekilde
düzeltmeyecek, Türkiye’yi sağlıklı bir konuma taşıyacak kararları
almadığımız için. Oysa, bu Meclis, yeterli kapasiteye sahiptir. Biz, bu
saatleri, bütçenin ve diğer kamu kuruluşlarının sağlıklı kaynaklara...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uluğbay, süreniz bitti efendim, özür dilerim.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkür ederim. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uluğbay.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle ilgili 8 adet önerge vardır. 8 önergenin 4’ünü, geliş sırasına
göre işleme koyacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesindeki “ilgili yıl” ibaresinin
“yılları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin Kansu
Ağrı Erzurum İstanbul
Ekrem Erdem Fikret Karabekmez Zeki Ünal
İstanbul Malatya Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesindeki “yeniden tespit
edilebilir” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin Kansu
Ağrı Erzurum İstanbul
Ekrem Erdem Fikret Karabekmez Zeki Ünal
İstanbul Malatya Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesindeki “kurum ve” ibaresinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin Kansu
Ağrı Erzurum İstanbul
Ekrem Erdem Fikret Karabekmez Zeki Ünal
İstanbul Malatya Karaman
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesinin metinden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin Kansu
Ağrı Erzurum İstanbul
Ekrem Erdem Fikret Karabekmez Zeki Ünal
İstanbul Malatya Karaman
BAŞKAN – Efendim, bu önerge, en aykırı önerge, maddenin tasarıdan
çıkarılmasını istiyor; öncelikle bundan başlayacağız.
Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.
Önerge sahibi söz istemiyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Niye önerge veriyor efendim?!..
BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız kendi önergesini savunmuyor. Ben
ne yapayım şimdi?..
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050
sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesindeki “ilgili yıl” ibaresinin,
“yılları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sıddık Altay (Ağrı) ve arkadaşları
FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Sayın Başkan, önergemizi geri
çekiyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergeyi geri çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge sahibi, önergesini geri çekiyor.
Diğer önergeyi okutuyorum...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Diğerlerini de çekiyoruz.
BAŞKAN – Peki efendim.
Maddeyi okunan şekliyle...
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, Hükümet bir şey mi hatırlatmak istiyor?
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan,
bir düzeltme yapmak gerekecek.
Maddî bir hata var Sayın Başkan. “İlgili yıl bütçe kanunları ile çeşitli
kanunlara” ifadesinin yerine “kanunlarla” ...
BAŞKAN – “Kanunlara” ibaresi “kanunlarla” olacak.
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Zaten “kanunlarla” diye yazıyor!..
BAŞKAN – Maddeyi, bu redaksiyon değişikliğiyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Ek madde 10 kabul edilmiştir.
Ek madde 11’i okutuyorum efendim:
EK MADDE 11. – Baraj, liman, havalimanı, enerji santralı, tesis gibi
taşınmaz mal ve sair varlıklar kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının
gayrisafi hâsılatlarından, bu kullanım karşılığı olarak belirli bir oran
dahilinde bir bedel tahsil edilerek genel bütçeye irat kaydedilebilir.
Hangi kurum ve kuruluşlardan ne oranda pay alınacağı her yıl bütçe
kanunları ile tespit edilir.
Bu payların takip, tahsil ve denetimine ilişkin esas ve usulleri
berlirlemeye Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığı yetkilidir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim?
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yok... Yok...
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Var, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Uluğbay, buyurun efendim.
Efendim, arkadaşlarımızın söz isteme hakları var; siz muhalefetteyken
her maddede söz istiyordunuz!..
Sayın Uluğbay, Grup adına mı konuşacaksınız?
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uluğbay.
Süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; 11 inci maddeyle bütçeye bir gelir
sağlanmak isteniyor; son derece saygıdeğer bir davranış ve bu gelirlerin,
gerçekten, bütçeye sağlanması gerekir.
Türkiye’de, konsolide bütçe çerçevesinde tefrik ettiğimiz kaynaklarla
barajlar inşa ediyoruz, hava meydanları inşa ediyoruz, enerji santralları
inşa ediyoruz ve bu inşa edilen değerler, özellikle barajlar, eskiden,
Devlet Su İşleri tarafından Türkiye Elektrik Kurumuna devredilirdi. Bu
devir, inşaatların defter kayıt değerleriyle yapılır ve bunlar, o kuruluşun
sermayesine kalb edilirdi. Dolayısıyla, bütçeden tefrik ettiğimiz bugünkü
değerleri son derece yüksek kaynaklar, aşağı yukarı onda bir veya
yirmide bir değeriyle bir kuruluşa aynî sermaye olarak devredilirdi ve bu
kuruluşların ürettiği elektrik ve diğer hizmetlerin bedelleri de yapay
olarak oluşurdu, piyasa koşullarına göre oluşmazdı.
Şimdi, burada ne yapılabilir? Mademki bizden katkı istiyorsunuz,
buyurun size bir katkı... Devlet Su İşlerinin inşa ettiği barajların
metreküp su fiyatına belirli bir değer koyarsınız ve elektrik enerjisi
üreten kuruluş, bunun karşılığını, DSİ vasıtasıyla, konsolide bütçeye
gelir olarak öder. Bunu yaptığınız vakit, son derece saygın bir iş
yaparsınız; çünkü, dünyanın her tarafında bu böyle yapılıyor; ama, siz,
bunu böyle yapmıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Tamamen bunun dışında
-bunların oranlarına şu anda ben karar vermiyorum; ne zaman, ne
kadarını nereden alacağıma da karar vermiyorum- bunları bana bırakın
diyorsunuz. Bir taraftan piyasa ekonomisini savunuyorsunuz, bir taraftan
da, piyasa mekanizmasında fiyat oluşumlarında maliyetin temel
girdilerinden bir tanesine keyfe mayeşa karar veririm diyorsunuz. Bakın,
burada, özellikle, barajları ifade ediyorsunuz. Barajlar, Türkiye’deki
elektrik enerji üretiminin aşağı yukarı yarıdan fazlasının değerini
yaratıyor ve elektrik enerjisinin fiyat oluşumunda, bu, temel girdilerden
bir tanesi.
Bir yandan, Hükümet olarak, zaman zaman kararname çıkarıyoruz ve
bütçeden kaynak ayırmak suretiyle, Türk sanayicisi dışarıda rekabet
edebilsin diye enerji bedellerini düşük tutuyoruz. Öbür taraftan, enerjinin
girdisi olan suyu bedelsiz... Kamu maliyesinde bir prensip vardır
“kullanıcının ücretleri” diye. Doğrudur... Belirli kamu mallarının ve
hizmetlerinin üretimi, çoğu ülkede, bedelsiz olagelmiştir; ancak, ne
zaman bütçeler giderek büyüyen açık vermeye başlamışlardır, o tarihten
itibaren Fransası, İngilteresi, Almanyası, Amerika Birleşik Devletleri -
örnek aldığınız ülkeler- kullanıcı ücretleri diye kavramı oluşturmuşlar
teoride ve pratikte, yasalarına da koymak suretiyle, bu ücretleri yasal hale
getirmişlerdir; ama, bu ücretleri koydukları vakit, bunu, piyasalar da
bilir, ödeyecek de bilir ve hem de tahmin yapılabilir; yani, bu yıl şu
kadar gelir gelecek, dolayısıyla, gelirim noksan kaldığı takdirde başka
nereden kaynak yaratabileceğim diye...
Bir taraftan, çağdaş devlet olalım diyoruz; bir taraftan da, çağdaş
devleti sağlayacak mekanizmaları reddediyoruz!.. Bir taraftan, kurumları
alalım diyoruz; ama, kurumsallaşmayı reddediyoruz ve ondan sonra da,
çağdaş devlet olarak dünyada yerimizi bulalım diyoruz!.. Çelişkiler
içinde bir toplum ve çelişkiler içinde bir siyasî yapı içinde, ülkenin
halkına, çözüm ürettiğimiz görüntüsünü veriyoruz.
Halk, buna aldanmıyor. Biz, 550 kişi, burada, aramızda aynı dili
konuşamadığımız için, ben buraya çıktığım vakit sizler kulağınızı
tıkadığınız için... Çünkü, niye; ben, muhalefet milletvekili olarak
çıkıyorum, ben gerçekleri söyleyemem diye bir önyargınız var ve
söylenenlerden yararlanmıyorsunuz. Eğer, yararlansanız, bütün bu
önerilerin üzerine bu maddeyi yeniden tedvin ederiz ve deriz ki,
kullanıcı ücretlerin mekanizması Türk malî sistemine gelmiştir;
barajlardan kullanılan suyun karşılığında, elektrik kurumları
mektreküp fiyat olarak şu kadar ödeyecektir; havalimanlarından
yararlanmanın ücreti, uçuş başına şu kadardır -bunu, istiyorsanız,
enflasyona da endekslersiniz- iniş kalkış yapan, altyapının yatırımına
katkı payı olarak bütçeye onu öder. İşte, yapılabilecek şeyler...
Zaman zaman muhalefetten öneri gelmiyor diye bizi eleştiriyorsunuz;
buyurun size öneri, uygulayın. Niye kanunsuzlukta, hukuksuzlukta ve
keyfî idarede ısrar ediyorsunuz? İşte, anlaşamadığımız ve yönetimde
sıkıntıları yarattığımız nokta buradan başlıyor.
Aynı şekilde, kanunda son derece muğlak ve keyfî idareye yol açacak
ibareler var. Bakın, beraber okuyalım; eğer, ben yanlış anlıyorsam,
lütfen tashih ediniz.
“Ek Madde 11.- Baraj, liman, havalimanı, enerji santralı, tesis gibi
taşınmaz mal ve sair varlıkları kullanan...”
Tesis nedir?.. Bu Meclisin yazılı hafızası gayet iyi bilir; yıllarca önce,
Amerika ile imzaladığımız anlaşmalar nedeniyle “üs müdür, tesis
midir” tartışması yapıldı burada ve bir türlü, bu Meclis, üs mü, tesis mi
olduğuna karar veremedi.
Şimdi, buraya “tesis” diye bir ibare yazıyoruz. Tesisten kastımız nedir?..
Burada, yorum hakkını... Bakın, diğerlerinde saymışız “baraj” demişiz
“liman” demişiz “havalimanı” demişiz; ondan sonra da şunu demişiz:
Gözümüzden kaçmış şeyler olabilir; onu da denk getirip, Deli
Dumrulvari, önümüze ne gelirse uygulayabilelim diye “torba” niteliğinde
bir sıfat koymuşuz. İşte, yasalardaki uygulamada, hepimizin zaman
zaman eleştirdiği yolsuz ve kötü kullanımı; yani, suiistimallerin temelini
bizler atıyoruz. Ondan sonra, dönüyoruz, diyoruz ki; efendim, yasaların
uygulanmasında suiistimal var!.. Bizler...
BAŞKAN – Sayın Uluğbay, biraz da maddeye bağlı konuşursanız
memnun olurum. Yani, genel konuşuyorsunuz da... Rica ediyorum.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sayın Başkan, maddeye yönelik
olarak konuşuyorum; çünkü “tesis” kelimesini, ben, Komisyonda sordum
“Hükümet tesisi hangi anlamda kullanmıştır?” diye ve bunu üç kez
sormama rağmen, Hükümetten cevap alamadım; onun için, madde
üzerinde görüşüyorum Sayın Başkan.
Muğlak bir ifadeyle, biz, idareye öyle bir takdir hakkı tanıyoruz ki, idare,
burada, kanun koyucu gibi, tesisin ne olduğunu vaz edecek, uygulayacak
ve salmasını salacak. Tamamen maddenin içindeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki efendim.
AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Madde üzerinde konuşuyor...
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Dolayısıyla, eğer, gerçekten,
Hükümet, muhalefetle birlikte, ülkenin çıkarları için yasa çıkmasını
istiyorsa... Çünkü, sizler kadar biz de bu ülkeye hizmet etmek İstiyoruz
ki, Türk halkının çektiği sıkıntılar son bulsun ve bu son bulmanın
şerefi de, şu Mecliste oturan 550 kişiye, ortaklaşa ait olsun. Çabamız
bundan ibaret; onun için de, buraya geldiğimiz vakit, süreyi doldurmak
ve size güçlük çıkarmak için gelmiyoruz. Şimdiye kadar, her yaptığımız
konuşmada somut öneri getirdik, somut çözüm getirdik (DSP
sıralarından alkışlar) Ama, üzülerek görüyorum ki, önyargıyla
dinlendik; önyargıyla dinlendiğimiz için de, hâlâ, bu saatte, aramızda
diyaloğu ve aynı dili kullanmayı beceremiyoruz. Bunda, kabahati, lütfen,
her birimiz, ayrı ayrı, kendimizde arayalım; ama, bunda, zannediyorum,
minimum günah bize ait; çünkü, zabıtlar şahidimizdir, kulaklarınız
şahidimizdir ki...
İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Bizim de Allah şahidimizdir.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – ... biz, sizlere öneri getirdik ve
kaynak yaratıcı, yarattığınız kaynağın da hukuksal olmasını ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uluğbay.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – ... bu Meclise yaraşır türde
olmasını istiyoruz. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Uluğbay.
Gerçekten, konuşmalardan çok yararlanıyoruz. Genel Kurul da,
konuşmalarınızı büyük bir sükûnetle dinliyor.
Şahsınız adına, Sayın Çapoğlu. (DSP sıralarından alkışlar)
AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Sayın Başkan, İçtüzüğe göre,
Mecliste uyumak serbest mi?
BAŞKAN – Vallahi, gazeteci arkadaşımız yukarıda; uykulu halinizle
bir yakalarsa sizi... İsterseniz uyuyun...
Bir dakikanızı rica ediyorum Sayın Çapoğlu.
Şimdi arkadaşlar, gazeteci arkadaşımız orada, kendisi de bekliyor; ama,
şimdi, burada uyuyan arkadaşımızı çektiği zaman... Tabiî, bunu
“sabahın saat 4.00’ünde Meclis çalışırken bir arkadaşımız uyudu” diye
yazmaz; yine, bastırırlar gazetinin bir köşesine “bakın işte, Meclis
uyuyor” diye. Onun için, tavsiye ediyorum arkadaşlara, kimse uyumasın.
Buyurun efendim.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, ben, tesis tartışmasına girmeyeceğim; zannediyorum,
Sayın Uluğbay, yeterince açık bir şekilde, tesisin ne anlama geldiğini
söyledi.
BAŞKAN – Siz de maddeye başka yönden katkıda bulunun!..
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Ben temel bir konuya; yani, yine
Türkiye’de yönetim anlayışının nasıl olduğu konusuna geleceğim.
Bakın, Türkiye’de veya genel olarak dünyada yapılması gereken,
uygulanması gereken kural, sorun neredeyse, sorunu, kaynağında
çözmektir. Eğer, siz sorunu kaynağında çözmezseniz ve başka yerlerde
çözmeye kalkarsanız, o zaman başka sorunlar yaratırsınız. Belki, ticaret
teorisi dersi almış olanlarınız vardır; bu, ticaret teorisinde çok açık bir
şekilde anlatılır.
Ben buradaki konuya gelmek istiyorum. Buradaki esas sorun, devletin
esas sorunu kaynak, bütçe, devlet bütçesinde verilen açıklar ve onun
temel nedeni de Türkiye’de vergi gelirlerinin yeterli olmayışıdır.
Türkiye’de, devlet, vergi toplayamıyor. Devlet, vergi toplayamadığı
zaman, farklı kaynaklara başvurmaya çalışıyor. Kaynaklara başvurduğu
zaman da, farklı sorunlar yaratıyor.
Bakın, burada üç unsur var; devlet bütçesinin açık olması, burada
kullanılan tesisler, baraj, liman, havalimanı, enerji santralı, tesis gibi
taşınmaz mal ve sair varlıklar; bir de, bunları kullanan kamu kurum ve
kuruluşları.
Biz, burada; baraj, liman, havalimanı gibi çeşitli tesislerin maliyetlerini,
gelirlerini alıp, onların kiralarının neler olabileceğini ve onların
yenileme yatırımlarının neler olduğunu hesaplamadan, bir kenara
bırakıp, bu kaynaklardan yararlanan kuruluşlardan, gayri safî
hâsılatlarından belirli bir oranda kesintiye gidiyoruz. Dediğim gibi,
kesintiye gidilmesinin temel nedeni, devletin vergi gelirleriyle yeterince
kaynak toplayamamasıdır.
Eğer, devlet, vergi gelirlerini yeterince toplayabilseydi, zaten o zaman
devlet olacaktı, gerçek anlamında devlet olacaktı ve o zaman, zaten
böyle bir sorun ortaya çıkmayacaktı. O zaman ne olacaktı? Bu gibi hava
limanı, baraj, liman gibi altyapı tesislerinin kullanım bedellerini ortaya
koyacaktı.
Biraz önce Sayın Uluğbay bir örnek verdi. Örneğin; suyun metreküpünün
maliyetini veya uçakların alana iniş-kalkışlarından alınan gelirleri,
bunları hesaplayacaktı; bir barajın maliyetini, gelirini ve ekonomik
ömrünü hesaplayacaktı; ülkeye katkısını hesaplayacaktı. Devlet, bunu
yapmıyor; barajı yapıyor...(DSP ve CHPsıralarından alkışlar)...o
şekilde bırakıyor ve burada çok kötü bir şey var. Şimdi, bu kaynakları,
kamu kuruluşlarından alıyor...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Barajı götürecek miydi?
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Hayır, bu kaynaklar, barajın ve
limanın yenilenmesine gitmiyor; burada çok temel bir sorun var. Sürekli
olarak barajın, limanın, hava limanının yenilenme yatırımları olması
gerekir.
Şimdi, siz, kamu kuruluşlarından bu kaynakları alsanız, hava
limanlarına verseniz, barajlara verseniz orada sorun yok, tamam...
Diyelim ki, bunu yaparken bir hatanız var, burada onların kullanım
bedellerini hesaplamak yerine, siz onu, bu kuruluşların gayri safî
hâsılalarından alıyorsunuz. Gene, ekonomik üretkenlik, verimliliklerden
uzaklaşıyorsunuz; ama, hiç olmazsa kamu kuruluşlarından aldığınız
kaynakları, tekrar, barajlara, hava limanlarına veriyorsunuz; ama, devlet
ne yapıyor; devlet, bu kaynakları alıyor ve biraz önce söylediğim gibi
faizlere, rantçı kesime kaynak aktarımı yapıyor...(DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Benim ve Partimin karşı çıktığı nokta bu. Biz, Türkiye’nin üretken
alanlarına, altyapı yatırımlarına kaynak aktarılmasını istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çapoğlu, çok teşekkür ederim.(DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Bize, burada verdiğiniz bu dersleri, öğrencilerinize de verseniz, onlar
sağlıklı yetişseler, bize daha iyi kaynak yaratırlar.
Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle ilgili önergeler vardı.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergelerimizi geri çekiyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergelerini geri çekiyorlarmış.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_
FATİH ATAY (Aydın) – Açık oylama istemimiz vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki efendim.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Oylamaya geçtik Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge gelmiş; ama, bana intikal etmedi.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Biraz önce de yoklama yapıldı Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Efendim olsun. Açık oylama istemek ayrı birşey, yoklama
istemek ayrı birşey.
Önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı yasanın ek 11 inci maddesi
oylamasının açık olarak yapılmasını saygılarımızla rica ederiz.
Mümtaz Soysal?.. Burada
Önder Sav?.. Burada
Fatih Atay?.. Burada.
Algan Hacaloğlu?.. Burada
Ahmet Piriştina?.. Burada.
Hikmet Uluğbay?.. Burada.
Zekeriya Temizel?.. Burada.
Hasan Hüsamettin Özkan?.. Burada.
Mehmet Aydın?.. Burada.
Çetin Bilgir?.. Burada.
M. Hadi Dilekçi?.. Burada
Bekir Yurdagül?..Burada
Teoman Akgür?.. Burada
Bayram Fırat Dayanıklı?.. Burada
Şükrü Sina Gürel?.. Burada.
M. Cihan Yazar?.. Burada.
Necati Albay?.. Burada.
Ali Rıza Bodur?.. Burada.
Arif Sezer?.. Burada.
Yahya Şimşek?.. Burada.
BAŞKAN – Önergede yeterli imza vardır; kanun tasarısının bu maddesi
açık oylamaya sunulacaktır.
Açık oylamanın şeklini belirlemek üzere oylarınıza başvuracağım.
Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Açık oylama, kupalar sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle
yapılacaktır.
Yanında basılı oy pusulası olmayan sayın milletvekillerinin, adını,
soyadını beyaz bir kâğıda yazarak, oyunun rengini de belirtmek
suretiyle imzalayıp, kupaya atmasını rica ediyorum.
Kupalar dolaştırılsın.
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN – Sayın arkadaşlar, bir hususu belirtmek istiyorum; açık oy
isteminde bulunan arkadaşlarımız oy kullanmazlarsa, bu, işaretle
oylamaya döner. Yani, İçtüzük öyle... Attınız mı oylarınızı?
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, oylarımızı attık.
BAŞKAN – Yani, bir eksiklik olmasın; açık oylamayı isteyen
arkadaşlarımız, eğer, oy kullanmazlarsa, oylama, işaretle oylamaya
döner; o bakımdan belirtmek istiyorum.
Uygun görürseniz, oylama devam ederken çalışmalarımıza da devam
edelim; kupalar kürsüye konulmuştur; arkadaşlarımız oylarını
kullanabilirler.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. – 14.7.1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
aşağıdaki Ek Maddeler ilave edilmiştir.
Yurt Dışı Eğitim Masraflarının Tahsili
EK MADDE 34. – İlgili kanunlarına göre; öğrenim yapmak,
yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak, staj yapmak veya benzerî
bir nedenle geçici süreli görevlendirilmek suretiyle, üç ay veya daha fazla
süre ile yurt dışına gönderilen kamu personeli yurt dışında
bulundukları sürenin iki katı kadar mecburî hizmetle yükümlüdürler. Bu
şekilde yurt dışına gönderilecek personelden, örneği Maliye Bakanlığı
tarafından hazırlanmış “Yüklenme Senedi ile Muteber İmzalı
Müteselsil Kefalet Senedi” alınır.
Anılan personelin mecburî hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden
veya tamamlamadan görevinden ayrılması, müstafi sayılması ya da bir
ceza ile görevine son verilmesi halinde, kendileri için kurumlarınca fiilen
döviz olarak yapılmış olan her türlü masraflar aynı döviz cins ve
miktarı üzerinden borçlandırılır. Döviz borcu toplamından mecburî
hizmetin tamamlanan kısmı için hesaplanan miktar indirilir. Hesaplanan
borç miktarı, ilgilinin durumu ve ödettirilecek meblağ dikkate alınırık
azamî beş yıla kadar taksitlendirilebilir. Borç miktarı ilgili tarafından
Türk Lirası ile ödenir ve yapılan ödeme miktarı tahsil tarihindeki T.C.
Merkez Bankasınca tespit ve ilan edilen efektif satış kuru üzerinden
ödemeler dövize çevrilerek yukarıda belirlenen şekilde hesaplanan döviz
borcundan mahsup edilir.
İlgilinin eğitimdeki başarısızlığı veya kendi kusuru nedeniyle yurt
dışından geri çağrılması ya da verilen süreyi tamamlayıp başarısız
olarak dönmesi durumunda da, ilgili için fiilen döviz olarak yapılmış
olan her türlü masrafların tamamı aynı esaslara göre ödettirilir.
30.4.1992 tarih ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun 19 uncu maddesine 492 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile eklenen (ı) bendi kapsamında bulunanlar
hakkında üçüncü fıkra hükmü, 8.4.1929 tarih ve 1416 sayılı Ecnebi
Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun ve diğer kanun
hükümleri uyarınca yurt dışına gönderilen öğrenciler hakkında da bu
madde hükümleri uygulanır.
Kendi imkânları ile yurt dışında öğrenim gören öğrenciler bu madde
hükmünün dışındadır.
BAŞKAN – Efendim, salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok.
Oylama işlemi bitmiştir.
Kupaları kaldıralım.
(Oyların ayırımına başlandı)
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?..
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Grup adına söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Yalnız, burada, redaksiyonla ilgili bir şey soracağım. Bu,
son fıkrada, bazı kanunların isimlerini yazmışsınız; mesela, 492 sayılı
kanunun hangi kanun olduğunu belirtmemişsiniz. Redaksiyon yönünden,
Sayın Komisyon değiştirirse... Mesela “3797 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” demişsiniz veya
“1416 sayılı Ecnebi Memlekete Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun”
demişsiniz; ama “492 sayılı Harçlar Kanunu” dememişsiniz.
MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – O, kanun
hükmünde kararname Sayın Başkan.
BAŞKAN – ANAP Grubu adına, Sayın Akarcalı; buyurun efendim.
Süreniz 10 dakika.
ANAP GRUBU ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; doğruya doğru, eğriye eğri, bu iki ek
madde, yerinde ek maddedir.
Yurtdışı eğitim masraflarının, ek madde 34’te öngörüldüğü şekilde
tahsil edilmesi, hakkaniyete ve eşitliğe uygundur.
Bu arada, hatta, şunu da belirtmek isterim: İnceleme imkânım olmuştu,
yurtdışında bir öğrencinin maliyeti, her geçen gün daha da artmaktadır
devlete, hele devlet tarafından ya da kamu kuruluşu tarafından
gönderildiyse. Dolayısıyla, 10 binlerce doların tahsis edildiği bir
öğrencinin bu parayı hak edecek şekilde çalışması, ileride bunu ödeme
sorumluluğunu taşıması gerekir. Dolayısıyla, bu, son derece yerindedir.
Ek madde 35’te yer alan, yurtiçinde okutulan öğrencilerin mecburî
hizmet yükümlülüğünün kaldırılması da, aynı şekilde, doğrudur. Her ne
kadar, buradaki gerekçe, mecburî kadro şişkinliği yaratması şeklinde
gösterilmekteyse de, aslında, bunu, zamanında rahmetli Turgut Özal şu
gerekçeyle kaldırmak istemişti -o zaman tepki görmüştü- o da şuydu:
Kamu kurumları burslu olarak okuttuktan sonra, ihtiyacı olduğu yere, o
okuttukları çocuğun otomatikman dönmesi değil, imtihan açıp, en iyi
öğrenci kimse onları alması gerekir anlayışından kaynaklanıyordu.
Yani, eğer birisi mecburî hizmet için çağırılıyorsa; o da, üniversiteyi
bitirmiş olmasına rağmen, en iyilerinden birisi değilse, hakkaniyete
aykırı bir durum vardı; hem kamu kurumunun parasıyla okumuş
oluyordu, hem de imtihan açılsa, yerine başkasının kazanabileceği bir
işi kendisi garanti etmiş oluyordu. Dolayısıyla, burs sisteminin
kaldırılmadan mecburî hizmet yükümlülüğünün kaldırılması da, yine,
hakkaniyete ve eşitliğe uygun iki yaklaşımdır.
Bunları belirtir; saygılar sunarım.
Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akarcalı.
Başka söz isteyen?.. Yok
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Var Sayın Başkan.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Uluğbay, grup adına mı efendim?
Buyurun.
Sayın Soysal, grup adına Sayın Uluğbay mı konuşacaklar?
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Evet Sayın Başkan.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, tamam mı?
BAŞKAN – Tamam, ben de “buyurun” diyorum.
HİKMET ULUĞBAY (Ankara) –Siz Sayın Soysal’a sual sordunuz da o
bakımdan.
BAŞKAN – Hayır efendim, siz buyurun, buraya kadar gelin; ben Sayın
Soysal’a soruyorum; grup adına derse, size 10 dakika süre vereceğim.
Buyurun Sayın Uluğbay.
DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan,
kürsüye gelmekte tereddüt etmemin nedeni şuydu: Siz, benim, şahsım
veya grup adına konuşmamda tereddüt ettiniz; dolayısıyla, onun
aydınlığa kavuşabilmesi içindi. Zira, biliyorsunuz, grup adına
konuşmalar, şahıs adına konuşmalardan öncedir. Dolayısıyla, sizi,
burada müşkül durumda bırakmamak için, neticenin istihsal edilmesini
bekledim; saygıyla arz ederim.
BAŞKAN – Sayın Çapoğlu da el kaldırdı, o bakımdan... İkinizden
hanginizin grup adına konuşacağı yönünde tereddüt geçirdim efendim.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Ben, şahsım adına söz istedim.
BAŞKAN – Peki efendim.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli üyeler;
Türkiye’nin birçok sorunu gibi, özellikle, kaliteli insangücü
yetiştirmedeki açığı da hepimizin malumudur. Çeşitli araştırmalar
yapılmıştır, malumunuzdur. Türkiye’de 7 yaş üzeri nüfusun okuduğu
yıllar üst üste toplandığı ve 7 yaş üzeri nüfusa bölündüğü vakit,
Türkiye’deki okur-yazarlık oranı 3,6 yıldır; yani, diğer bir deyişle, 7
yaş üzeri nüfusumuzun eğitim düzeyi, henüz ilkokul düzeyine
ulaşmamıştır. Bu, Türkiye Cumhuriyeti için onarılması gereken bir
nakısa ve bir ayıptır. O nedenle, eğitime ne kadar kaynak ayırırsak,
ülkenin çıkarlarına o kadar fazla hizmet etmiş olacağız. Bu nedenle,
eğitime kaynak ayırırken, elbette ki, devletin kıt olanaklarını da en
verimli şekilde kullanmak mecburiyetindeyiz. O nedenle, maddenin
düzenlenişinde, özellikle, yurtdışında okuyan öğrencilerimize yapılan
harcamanın karşılığında mecburi hizmet yükümlülüğünün getirilmesi,
gayet doğal ve akılcı bir yoldur. Aynı şekilde, mecburî hizmetlerini
tamamlamadan ayrılanların da, bunları, kendilerine ödenen para
cinsinden tazmin etmeleri de anlamlıdır. Ancak, burada, bir hususun
altını çizmekte fayda var. Maalesef, Türk idaresinde partizan
davranışlara son vermediğimiz için, zaman zaman, yurtdışında eğitim
görmüş olan arkadaşlarımızın, amme idaresinde en yararlı yerlerde
istihdam edilmesinden ziyade, çeşitli yerlerde, belki de en düşük katkıyı
sağlayabileceğimiz yerlerde istihdamına da yol açıyoruz. Bu, aslında bir
başka tür kaynak israfı.
Bu gibi durumlarda, zaman zaman, bu şekilde eğittiğimiz insanlar, amme
idaresinden, yine Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde bir başka
yerde hizmet vermek üzere ayrılabiliyorlar. Bu gibi durumda olan
arkadaşlarımızın sorunlarına çözüm getirecek bir şey, madde bünyesine
alınmış durumda değil.
İkinci bir husus şu: Maddenin düzenleniş tarzında, küçük bir
farklılıkla, aslında, bedellerin tahsilinde alınması gereken miktardan
fazlası alınıyor. Sebebi şu: Merkez Bankası, döviz kurlarını, efektif
kurlar ve döviz kurları olarak ifade eder. Nakit paranın taşınma maliyeti
olduğu için de, efektif döviz kurları, normal döviz kurlarından yüzde 1,5
daha fazladır. Madde yazılırken, efektif döviz kuru denilmiştir. Oysa,
bu öğrenciler yurtdışında okutulurken, bunlara para yurtdışındaki
bankaların döviz hesaplarından ödeniyor.
Dolayısıyla, maliyeti, gerçekten devlete yüzde 1,5 oranında düşük
olandan mal olurken, tahsil ederken yüzde 1,5 fazlasıyla tahsil ediyoruz.
Tutarlılık bakımından, mademki kendilerine yurtdışındaki hesaplardan
ödeniyor, içeride de tahsil edilirken, bunun, bu şekilde, efektif değil,
döviz kurları üzerinden tahsil edilmesi, daha gerçekçi ve daha sağlıklı
bir yöntem olurdu.
Artı, bu vesileyle bir hususun daha altını çizmekte fayda var; çünkü, bu
tasarı kanunlaştıktan sonra, bu meseleyi, belki tekrar görüşme şansını
elde edemeyeceğiz. Türkiye’den, yaygın bir şekilde, gerek üniversite,
gerekse üniversite üstü öğrenim görmek için, yurtdışına, oldukça fazla
sayıda öğrenci gönderiyoruz. Bu bir ihtiyaçtır; ancak, devlet olarak, biz,
şunun hesabını yapmak durumundayız: Yurtdışına gönderdiğimiz
öğrencilerin, bir yıl içerisinde veya bir doktora döneminde, döviz
faturası nedir? Bu döviz faturasının, her yıl belirli bir bölümünü
öğrenciye tahsis etmek yerine, yurtdışından hoca davet etmek suretiyle,
üniversitelerimizin doktora programlarını zenginleştirsek, hem
yurtdışındaki bilgi birikimini ülkeye taşıma imkânına sahip oluruz,
hem de Türk üniversitelerinin doktora programlarını zenginleştirmek
suretiyle, belki, yabancı ülkelerden Türkiye’ye doktora yapmak üzere
öğrenci getirip, döviz kazanır hale gelebiliriz. (DSP sıralarından
alkışlar)
Bu söylediğim, hayalci bir program değildir. Bugün, Türkî cumhuriyetler,
bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, dünya ekonomileri içinde
yerlerini alabilmek için, yurtdışına, eğitim amacıyla, giderek artan
sayıda insan gönderiyorlar. Bunlar, Amerika, Fransa, İngiltere, Almanya
gibi yerlere gidiyorlar. Türk üniversitelerinin seviyesini, kaynak tefrik
etmek suretiyle, bu üniversitelerle rekabet eder düzeye getirip, kardeş
cumhuriyetler dediğimiz ülkelerin insanlarına o düzeyde eğitim verelim;
bu suretle, hem bizim kültürümüzle olan bağlılıkları devam etsin, hem
de bizim ekonomimizde aldıkları eğitim nedeniyle, edindikleri
deneyimle, o ülkelerle Türkiye arasındaki işbirliği boyutlarını
geliştirsinler.
Amerikan Hükümeti, AID uygulaması altında üniversite sonrası için
burs verirken, bu husus bütçelerinde görüşülürken ileri sürülen
görüşlerden bir tanesi şuydu: Biz, bu parayı veriyoruz; ama, karşılıksız
değildir. Amerikan üniversitesinde gelip okuyan bir öğrenci, Amerikan
ekonomisini tanıdıktan sonra, Amerikan mal ve hizmetlerini öğrendikten
sonra, gittiği ülkede, ticaret olanağını en fazla Amerikan pazarlarında
arayacaktır; dolayısıyla, bu düzenleme sağlıklı bir düzenlemedir.
Yalnız, üniversite ve gençliğe yatırım yaparken, bu düzenleme olayın
yarısını çözmüştür. Çözülmeyen çok önemli bir yarım vardır. Bu
maddeyi bu şekilde geçirdikten sonra, uygulamaya koyduktan sonra, biz,
Türkiye’nin geleceğine yapacağımız yatırımlar konusunda görevimizin
bittiğini sanıyorsak, yine, diğer olaylarda olduğu gibi, natamam bir iş
yapmış olacağız.
Güzel atılmış bir adım. Bu adımı tamamlamakta fayda var. Bunu
dikkatlerinize sunmak için Grubum adına söz aldım. Beni sabırla
dinlediğiniz için teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uluğbay.
Şahsı adına, Sayın Çapoğlu; buyurun efendim.
FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Şahsı adına bizim de talebimiz
vardır...
BAŞKAN – Pardon; bir dakikanızı rica edeyim... Daha önceden söz
isteyen yok zannettim de onun için. Sayın Çapoğlu, sizden çok özür
diliyorum, burada bize intikal eden söz istekleri var.
Şahısları adına, Sayın Suat Pamukçu, Sayın Fikret Karabekmez, Sayın
İsmail Yılmaz ve Sayın Yakup Budak arkadaşlarımız buradalar mı
efendim? Buradalar.
Özür dilerim Sayın Çapoğlu, bu arkadaşlarımız daha önceden kişisel
söz istemişler; o bakımdan...
AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Sayın Başkan, önce burayı
gördünüz!.. Sizin gördüğünüz birinci sıradır!..
BAŞKAN – Hayır... Bakın, arkadaşlarımız yazılı olarak Divana
başvurmuşlardır; bu listede benim önüme bırakılmış, ama ben
görmedim.
AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Efendim, siz yanı görmüyorsunuz,
Divanı görmüyorsunuz, Komisyonu görmüyorsunuz...
BAŞKAN – Peki, ben arkadaşlarımdan özür diliyorum.
Buyurun Sayın Çapoğlu. (DSP sıralarından alkışlar)
Aslında, benim gördüğüm doğru da... Ne ise...
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bir defa, yaptığınız uygulama daha doğru. Burada, zaten herkesin el
kaldırarak söz istemesi gerekir; o kadar fazla arkadaş yok...
BAŞKAN – Hayır, hayır, yazılı da isteniyor Sayın Çapoğlu.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Ama, bakın, ben, el kaldırdım...
BAŞKAN – Neyse, tartışmıyoruz; size söz verdik efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Hadi, zamanını iyi kullan.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Görüşleriniz için teşekkür ederim
(!)
Şimdi, bu tasarının çok önemli bir yönü var. Önemli olan noktası,
gerçek değerinden alınması; yani, ödeme dövizle yapılıyor, oradaki
öğrencilere, gönderdiğimiz kişilere dövizle yapılıyor. Aslında getirmek
istediği anlayış bu; fakat, bunun ötesinde, temelde bir sorun var. Bizim,
yurtdışına neden öğrenci gönderdiğimiz; daha doğrusu, eğitmek için
gönderdiğimiz insanların orada kalması sorunu. Eğer, belirli alanlarda
gönderebilirsek sorun değil; yani, çok uzmanlık isteyen alanlarda
giderlerse, evet, gerçekten, devlet, kıt olan döviz kaynaklarını verimli
alanlarda kullanıyor demektir; fakat, bugünün dünyasında, baktığınız
zaman, İngilizce veya diğer yabancı dilleri öğrenmesi için bile
yurtdışına öğrenci gönderiliyor. Şimdi, aynı kaynaklar, çok daha
tasarruf edilerek Türkiye’de kullanılabilir. Türkiye’de siz, bir yabancı dil
köyü yaratırsınız; bu köyde istediğiniz şekilde dil öğretirsiniz ve çok
daha ucuza öğretirsiniz.
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Çapoğlu, siz yabancı dili
Türkiye’de mi öğrendiniz?
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Ben, Türkiye’de öğrendim; daha
sonra yurtdışına gittim.
Biz kendimizi küçümsemeyelim. Sürekli olarak kendimizi küçümseme
içerisindeyiz. Türkiye’de dünyanın birçok yerinden çok daha iyi eğitim
verilmektedir. Bakın, Türkiye’nin üniversiteleri, Türkiye’nin kurumları
birçok ülkeden çok daha iyidir, Avrupa üniversitelerinden iyidir,
Amerika üniversitelerinden iyidir. (DSP sıralarından alkışlar)
Biz, bu kaynakları burada değerlendirebiliriz. Bakın, size, çok çarpıcı
bir örnek vereceğim. Tüm üniversitelere harcadığımız kaynak yaklaşık
90 trilyon lira; ama, yurtdışına giden öğrencilere verdiğimiz döviz 80
trilyona yakın bir kaynak. O dövizi Türkiye içerisinde yaratabilseydik,
hem değerli beyin gücümüzü Türkiye’de tutabilecektik hem de o
hizmetleri burada vererek bir birikim yaratabilecektik. Türkiye’nin
sorunu burada çıkıyor.
Bakın, biz, özelleştirme için yurtdışına eleman gönderiyoruz,
Özelleştirme Dairesinden ve orada verilen eğitim, Türkiye koşullarından
çok farklı. Özelleştirmeyi yapabilmek için, ülkenin kurumsal yapısını,
ülkenin ekonomisini çok iyi bilmeniz gerekiyor ve size samimî olarak
söyleyeyim; son on yıldır özelleştirmenin yapılamamasının veya
yapılan özelleştirmenin yanlış yapılmasının altında yatan nedenlerden
biri budur. Biz, yurtdışından uzman getiriyoruz veya buradaki
uzmanlarımızı yurtdışına göndererek farklı kurumsal yapılarda
eğitmeye çalışıyoruz. Eğer bunu yapabilirsek, yani, biz, kaynaklarımızı
yurtiçinde kullanabilirsek; ama, biraz önce belirttiğiniz gibi, bunun için
anlayışımızın değişmesi lazım, kendimize özgüvenin gelmesi lazım
ve biz, birçok şeyi Batı’dakinden çok daha iyi yapabiliriz inancına sahip
olmamız lazım. (DSP sıralarından alkışlar)
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Taklitçi olmamak lazım.
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Katılıyorum, taklitçi olmamamız
lazım. Taklitçi olmamızın altında yatan, kendimize özgüven olmaması.
(DSP sıralarından alkışlar)
Bakın, bir Gazi Yaşargil diyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çapoğlu, bitti... Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Sayın Suat Pamukçu; buyurun efendim.
SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının çerçeve 2 nci maddesinin
geçici 34 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarıyı hazırlayan Hükümete ve Komisyona, çalışmalarından
dolayı teşekkür ediyorum.
Tekrar, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim; bu da çok kısa oldu.
Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Sayın milletvekilleri, biraz önce yapılan açık oylamanın sonucunu
açıklıyorum.
Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarda
Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının ek 11 inci maddesinin
yapılan açık oylamasına 240 sayın milletvekili katılmış; 206 kişi
kabul, 32 kişi de ret oyu vermiş, 2 oy da mükerrer çıkmış olup, böylece,
ek 11 inci madde kabul edilmiştir.
Bu durumda, çerçeve 1 inci maddenin tüm ek maddeleri kabul edildiği
için, çerçeve 1 inci maddeyi, ek maddelerle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Çerçeve 1 inci madde,
ek maddeleriyle beraber kabul edilmiştir.
Ek 34 üncü maddeyle ilgili verilen önergeler var...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Geri alıyoruz.
FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Geri alıyoruz.
BAŞKAN – Ek madde 34 ile ilgili verilen önergeler geri alınmıştır.
Yalnız, Sayın Komisyon, bir ve ikinci paragrafın sonundaki “ödemeler”
kelimesi kalkıyor, değil mi efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Doğrudur Sayın Başkanım; bir redaksiyon hatası var; başka
bir hata yok.
BAŞKAN – Yapılan bu redaksiyonla birlikte ek madde 34’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 34 kabul
edilmiştir.
Ek madde 35’i okutuyorum:
Yurt İçinde Okutulan Öğrencilerin Mecburî Hizmet Yükümlülüğü
“EK MADDE 35. – Kamu kurum ve kuruluşları tarafından personel
kanunları ve diğer özel kanunlarda yer alan hükümlere göre bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren okutulacak yeni öğrencilere mecburî
yükümlülüğü getirilemez.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte mecburî hizmet karşılığı
okutulmakta olan öğrenciler, mezuniyetlerinden veya memuriyete
atanmalarından sonra kurumlarından mecburî hizmet yükümlülüğünün
kaldırılmasını talep edebilirler. Bu takdirde başka hiçbir işleme gerek
kalmaksızın, mecburî hizmet yükümlülüğü ve tazminat borçları
(1.1.1995 tarihinden önce mecburî hizmet yükümlüğünü ihlal edenlerin
borçları dahil) ortadan kalkar.
Yurt dışında okutulanlar ile Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel
Müdürlüğü tarafından okutulanlara hakkında bu madde hükmü
uygulanmaz.”
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?..
DSP Grubu adına Sayın Uluğbay. (RP ve DYP sıralarından gürültüler)
Efendim, doğal hakları arkadaşlarımızın; rica ediyorum...
Sonra, Sayın Uluğbay kanuna katkıda bulunuyor arkadaşlar.
MUSTAFA DEDEOĞLU (Muğla) – Eksik kalmasın...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uluğbay. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Uluğbay, süreniz 10 dakika efendim.
DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli üyeler, yurtiçinde okuttuğumuz öğrencilerin üzerinden mecburî
hizmet ve tazminat yükümlülüğünü kaldıran...
Efendim, geçen sefer 10 dakikamı kullanmadım. Fikrimin bittiği yerde
nokta koymasını biliyorum. Bunu da, bana sizler öğretecek değilsiniz.
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Hocam, gerçekten bizi
aydınlattığınıza inanıyor musunuz?!
BAŞKAN – Canım, müdahale etmeyin... Rica ediyorum... Allah, Allah...
Sayın Durak, rica ediyorum...
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Kendisi müdahale ediyor bana.
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Ama, siz laf attınız...
Bu saatten sonra, dikkatlerinizin dağılmış olması, uykunuzun gelmesi
nedeniyle algılama yetenekleriniz azaldıysa, o benim günahım değil.
(DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Tabiî efendim...
Ayakta gezen sayın milletvekilleri, lütfen, oturur musunuz efendim.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Ancak, bu güzel düzenlemeyi
yaparken, beraberinde, bir hususu daha düzenlememiz lazım. Bugün,
Türkiye Cumhuriyetinin resmî istatistiklerine göre, kentsel işsizliğimizin
yüzde 35’i, lise ve üniversite mezunlarının işsizliğinden kaynaklanıyor.
Bir taraftan, Yüce Meclis üniversiteler açıyor, meslek liseleri açıyor;
diğer taraftan, buralardan mezun olan insanlarımız işsiz kalıyor. O
zaman, bu doğru politikaları uygularken, yani, insanımızın eğitimine
katkı yaparken, bir başka yerde bir yanlış yapıyoruz.
Bakın, 1988 yılından bu yana, Türkiye’nin izlediği kur politikaları
sonucunda, imalat sanayii yatırımlarında emek yoğundan sermaye
yoğuna bir kayış vardır. Devlet Planlama Teşkilatının yayımladığı
istatistikî verilere bakarsanız, 1988 yılında, özel kesim imalat
sanayiinde istihdam endeksi yüzde 135 iken, 1996 yılının birinci
çeyreğinde, bu, yüzde 100’e kadar inmiştir. Aynı dönemde, özel kesim
imalat sanayiinin üretim endeksi yüzde 40 kadar artmıştır. Diğer bir
deyişle, üretimin yüzde 45 arttığı yerde, yedi yıl içerisinde, Türkiye’de
istihdam, özel imalat sanayiinde yüzde 35 azalmıştır. Bunun sonucu
nedir? Eğitilmiş insan gücümüze iş alanı yaratamıyoruz;
yaratamadığımız için, o zaman, bunu düzenlemekle sorunu
çözmüyoruz; bunun yanında bir şey daha yapmamız lazım. Bunun için
yapmamız gereken şey, özel sektörün de yatırımını özendirecek,
devletin de yatırımını teşvik edecek kararlar almamız lazım.
1980’lerde devlet bütçesinin yüzde 17’siyle 22’si arasındaki bölümü
yatırımlara gidiyordu, 1995 yılı bütçesinden yatırımlara ayırdığımız
bölüm yüzde 5,5’tir; dörtte birine inmiştir.
İş olanağı yaratmıyoruz, ondan sonra, gençlerimize diploma veriyoruz.
Bir insan cahil olduğu vakit veya ilkokul mezunu olup da iş bulamadığı
vakit “annem babam beni eğitseydi, ben iş sahibi olabilirdim” diyor;
ama, ortaokul, lise ve üniversiteyi bitirip de iş sahibi olamıyorsa, artık,
annesine babasına günah bulmuyor, topluma günah buluyor; “sistem
bana iş yaratmıyor, sistem beni aç bırakıyor” diyor. Ondan sonra, biz,
kalkıp, bu Meclis kürsüsünden “anarşi vardır, kentsel anarşi vardır,
güneydoğuda sorun vardır” diyoruz. Sorunun tohumlarını, bu kanunları
ve kamu kaynaklarını doğru kullanamamak suretiyle bizler atıyoruz ve
bunlar, bu kürsüde dile geldiği vakit de, oyalama, engelleme... Noksan iş
yapıyoruz beyler...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – İş yapmalıyız hoca... İş
yapmalıyız... Zamanında, ağır sanayie “hayır” dediniz.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...
Sayın Hocam; anlattıklarınızın maddeyle ilgisi yok, biraz daha... Yani,
burada, mecburî hizmetle ilgili bir hüküm getirilmiş, bununla ilgili
aydınlatıcı bilgi verirseniz memnun olurum efendim.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Mecburî hizmeti kaldırıyorsunuz;
kaldırdıktan sonra, bu insanlar, devletin açtığı ve şu ana kadar... Ki,
buralarda neler var? Maliye meslek okulları var, diğer okullar var... Ve
bunlar çalışmayacaklar.
BAŞKAN – Var da; işte, personel fazlası da var bunlar da. O bakımdan,
devlet zorunlu kamu hizmetine almıyor bunu. Yani, mecburî hizmeti
getirirseniz...
Neyse... Buyurun efendim.
HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Var da Sayın Başkan, biraz evvel
bir şey söyledim, birleşik kaplar teorisi her yerde geçerlidir. Siz,
insanlara eğitim olanağını veriyorsunuz, bu eğitim olanağını verirken
de en ucuzunu veriyorsunuz. En çok açtığımız üniversite nedir? Sosyal
bilimler. Üniversite öğrencilerinin yüzde 55’i sosyal bilimler okuyor;
devlet dairesi işe almıyor, belediye işe almıyor, il özel idaresi işe
almıyor ve başka yerde iş olanağı yok. Bugün, üniversite mezunu
olanların kaçta kaçı kendi alanında çalışıyor?
Biz, bu düzenlemeleri yapıyoruz; yaraya merhem sürüyoruz, yarayı
tedavi edecek, hastalığı önleyecek hiçbir şey yapmıyoruz -bunun altını
çiziyorum- ve sorun çözdük diyoruz. Sorun çözdük diyorsanız, o zaman,
Türkiye’nin sorunları, niye günden güne büyüyor? Hepinizi, bunun
üzerinde düşünmeye davet ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uluğbay.
Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.
Şahısları adına Sayın İsmail Yılmaz...
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Söz istemiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yakup Budak...
YAKUP BUDAK (Adana) – Söz istemiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Suat Pamukçu...
SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – İstemiyorum.
BAŞKAN – Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Yalnız, herhalde bu maddeden sonra da artık Meclisi tatil etmemiz
lazım.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşlarla konsensüs
sağladık; bu kanun tasarısını bitirinceye kadar çalışmalara devam
edeceğiz.
FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Önergeleri geri çekiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Bu maddeyle ilgili olarak verilen önergeleri geri alıyorlar.
Bu durumda madde üzerinde önerge de kalmıyor.
Ek madde 35’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Ek madde 35 kabul edilmiştir.
Çerçeve madde 2’yi ek maddelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Çerçeve madde 2, ek maddeleriyle birlikte
kabul edilmiştir.
O zaman, artık tabiî bürokrat arkadaşlarımız da... Yarın, belki
Danışma Kurulu da toplantıya çağrılacak...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu tasarının bitirilmesi
konusunda arkadaşlarla konsensüs sağladık.
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bu tasarının
bitirilmesi hususunda arkadaşlarla anlaştık.
BAŞKAN – Peki efendim, teşekkür ederim.
O zaman 3 üncü maddeyi okutuyorum efendim.
MADDE 3. – 16.8.1961 Tarih ve 351 Sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Kanununun 16 ncı maddesi madde başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Kredi Borcunun Tespiti ve Ödenmesi ile Kredi Teminatı
MADDE 16. – Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumundan, öğrenim
kredisi alan öğrencilerin borcu, öğrenim kredilerinin verildiği tarihten
öğrenim süresi bitimine kadar geçen sürede veya herhangi bir sebeple
kredisinin kesildiği tarihe kadar öğrenim kredisi olarak verilen
miktarlara, Devlet İstatistik Enstitüsünün toptan eşya fiyat endeksindeki
artışlar uygulanarak hesaplanacak miktarın ilave edilmesi suretiyle tespit
edilir.
Öğrenci, borcunu, öğrenim gördüğü öğretim kurumunun normal öğrenim
süresinin bitiminden itibaren iki yıl (öğrencinin lisansüstü eğitim
yapması halinde dört yıl) sonra başlamak üzere, kredi aldığı sürenin
yarısı kadar sürede ve üçer aylık dönemler halinde Kuruma ödemek
zorundadır.
Ancak, sağlık sebepleri dışında kendi isteği ile öğretim kurumunu
bırakan veya herhangi bir sebeple öğretim kurumundan çıkarılan
öğrenciler öğretim kurumu ile ilişiğinin kesildiği tarihten itibaren bir yıl
sonra başlamak üzere ve bir yıl içinde borçlarını öder.
Endeks uygulamasına, kredi borçlarının geri ödenmesine ve
taksitlendirilmesine ilişkin esas ve usulleri belirlemeye, öğrencilerin
borçlarından birinci fıkraya göre hesaplanan endeks artışından ilave
edilen miktarın % 50’sine kadar indirim yapmaya Kurum Yönetim
Kurulu yetkilidir.
İndirim uygulandıktan sonra öğrencilerin ödeyecekleri bakiye kredi
borcu; öğrencilerin eğitim süresince Kurumdan aldığı toplam kredi
miktarının 3 katını geçemez.
Öğrencinin tabi olacağı mükellefiyetler öğrencilerden alınacak taahhüt
senedinde ayrıca belirtilir. Düzenlenen taahhüt senetlerinde krediyi
alacak öğrencinin, öğrencinin reşit olmaması halinde ise öğrenci ile
birlikte veli veya vasisinin borçlu sıfatıyla imzası yeterli olup, ayrıca
kefil aranmaz.
Öğrencilere kredi verilmesi ve gerektiğinde kredinin kesilmesi ile ilgili
hususlar yönetmeliklerle düzenlenir.
Kamu kurumları ve özel kurumlarda görev alanların borç taksitleri bu
kurumlarca ilgililere ödenecek aylıklardan kesilerek Kuruma yatırılır.
Maddî ve hukukî nedenlerle takibinde yarar bulunmayan ve yılları bütçe
kanunlarında gösterilen miktarları aşmayan kredi borçları terkin edilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?..
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu, buyurun
efendim.
Sayın Hacaloğlu, süreniz 10 dakika efendim.
VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Sayın Hacaloğlu, neden böyle
yaptınız?
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim.
Buyurun Sayın Hacaloğlu.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; saat 05.00. Meclis saat 05.00’lerde çok
çalışmıştır; ama, şu aşamada bütçenin açıklarını kapatmak ile kaynak
yaratmaya ilişkin bir yasa paketi çerçevesinde düşünürken, önümüze bu
madde ile getirilmiş olan konuyu, suskun geçiştirmek mümkün değil.
Sorunlarla yüklü, sorunlarla kuşatılmış Türkiye’de, kaynakları kıt
Türkiye’de, eğer, kaynak aktarılması gereken bir alan varsa, eğer,
yatırım yapılması gereken bir alan varsa, o da gençlerimiz olmalıdır.
Burada, öğrenim kredisinin koşullarına ilişkin yeni bir düzenleme var.
Bu düzenleme, esasında, 1996 bütçesi ile gündeme geldi. Geçen yıl
itibariyle, ülkemizin her yöresinden gelen, geçim sorunlarıyla karşı
karşıya bulunan, öğrenim kredisi ihtiyacı içinde olan yetenekli
gençlerimize, verebildiğimiz öğrenim kredisi miktarı öğrenci başına
ayda1,5 milyon TL idi. Eğer, bir öğrenci hergün, 1 ekmek, 150 gram
beyaz peynir, 250 gram üzüm yese, bütün gün sadece bunları yese,
günlük yiyecek gideri 100 bin liradır; aylık gideri ise 3 milyon liradır.
Bizim ise, bugüne değin, üniversite öğrencisine, kıydığımız,
ayırabildiğimiz kaynak, öğrenci başına 1,5 milyondur. Bu parayı 2
milyona çıkarsanız, 2,5-3 milyona çıkarsanız ne olur, neye yeter?!
Şimdi, durum böyleyken, yani, hayvan besiciliğine 20 trilyon lira kaynak
ayırırken, her alana hesapsız kitapsız birçok kaynakları aktarırken,
öğrencilerimize ayırabildiğimiz kaynakların miktarı bunun çok çok
altında. Hayvancılığımıza, yani, hayvanlarımızın beslenmesi için
yüzde 20 faizle kredi sağlarken, önümüze getirilen bu tasarıyla,
öğrencilerimizin beslenmesi için verdiğimiz krediye uyguladığımız faiz
oranı yüzde 80, yüzde 90. Biz, milletvekilleri olarak Ziraat Bankasından
yüzde 50 faizle kredi alabiliyoruz; ama, üniversite öğrencilerine toptan
eşya fiyat endeksi üzerinden kredi verelim diyoruz.
Burada bir çarpıklık var, gerçekten bir çarpıklık var. Yani, gecenin bu
saatinde, herkesin paylaştığını bildiğim duyguları ifade ediyorum; ama,
zapta geçmesi için ifade ediyorum. Bunlar konuşulmadan bu maddenin
buradan kabul edilerek geçmesinin, hepimizin ayıbı olacağını
düşünüyorum.
Daha evvel, 1996 yılı bütçesiyle getirilen değişiklikten evvel,
öğrencilere verilen kredilerden faiz alınmaz, ancak, öğrenciye, ödeme
sırasında yüzde 3’ü geçmemek şartıyla masraf kesilirdi. Tasarının bu
maddesi, Anayasa Mahkemesinin uygulamasını durdurduğu 1996 bütçe
maddesini ikame eden bir madde; ama, ondan beter bir madde. Daha
evvel kredilerin geri ödenmesinde, kredinin kullanıldığı dönemin iki
misli bir süre içinde geri ödenmesi öngörülüyordu; şimdi, kredinin
kullanıldığı dönemin yarısı kadar bir süre içinde; yani, öğrenim
bittikten iki yıl sonra, kredi geri ödenecek. Esasında, bu tasarı Plan ve
Bütçe Komisyonuna getirildiğinde, okuldan mezun olduktan bir yıl sonra
geri ödenmesi öngörülmekteydi. Yani, talebe mezun olacak, daha
askerliğini bitirmeden kredisini geri ödemesini istiyorsunuz. Oysa,
Türkiye’nin koşullarında üniversite mezunu gençlerimizin ne kadarının
askerlik bittikten ne kadar sonra iş bulabildiğini hepimiz çok iyi
biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, öğrenim kredisinin beher öğrenciye verilen
miktarı yetersiz, öğrenci kredilerine uygulanan faizler, ülkede fırsat
eşitliğini gözetmeyen, sosyal devlet anlayışını gözetmeyen düzeylerde.
Yani, ben bu saatte Sayın Refah Partisi milletvekillerinin bu faizci
anlayışı nasıl içlerine sindirdiklerini sormak istemiyorum. (RP
sıralarından “sor, sor” sesleri) Onların da kabul ettiklerini
zannetmiyorum; ama, bir kere önlerine gelmiş, Hükümet ortağı
durumundalar, elleri... Yani, ne kadar zor koşulda olduklarını fark
ediyorum; ama, bu böyle gitmez. Bunun hesabını veremezsiniz kendi
çocuklarınıza. Anadolu’nun her bir yöresinde fırsat eşitliğinin, gelir
dağılımının son derece bozuk olduğu bir ortamda, iki gün sonra kendi
kentlerinize geri döndüğünüz zaman, etrafınızda olacak olan
gençlerinize bu hesabı veremeyeceksiniz.
Evet değerli arkadaşlarım, kesiyorum. Eğer bu ülkede, şu anda, iki
alana, doğrudan doğruya özendirmek amacıyla, teşvik amacıyla bir
kaynak aktarılacaksa, bunlardan biri araştırmaya olmalıdır.
Araştırmaya olabildiğince kaynak, nakdî destek olarak aktarılmalıdır.
İkinci alan ise, üniversitede okuyan gençlerimize olmalıdır; onlara da
olabildiğince kaynak aktarmalıyız.
Bırakalım, birkaç trilyon, 10 trilyon, 20 trilyon, 30 trilyon verelim,
karşılığını alırız. Üniversitede okuyan, okumak isteyen gençlerimize
bu fırsatı tanıyalım. Ancak, böylelikle belki, ülkemizde, eğitimde fırsat
eşitsizliğini bir ölçüde aşabilir, bir ölçüde belki sosyal devlet
anlayışının gereklerini uygulamaya geçirebiliriz. Bu iki koşul, biliniz
ki, ülkemizde, içbarışın da vazgeçilmez temel koşullarıdır.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
Başka söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum efendim...
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, önergeyi geri alıyoruz.
BAŞKAN – Siz de geri mi alıyorsunuz?
GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Evet efendim.
BAŞKAN – Peki efendim.
Önerge geri verilmiştir.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
3 üncü madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum efendim:
MADDE 4. – 4.11.1981 tarih ve 2547 sayılı Kanunun Ek 18 inci
maddesinin ikinci fkırası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Yapılacak Yardım : Devlet yardımının miktarı katma bütçeli Devlet
Yükseköğretim Kurumlarına o yıl tahsis edilen toplam bütçe
ödeneklerinin örgün öğrenci sayısına bölünmesi ile elde edilen miktarın
ilgili vakıf yükseköğretim kurumunda okuyan öğrenci sayısıyla
çarpılmasıyla bulunacak meblağın yarısını geçemez. Bu şekilde
bulunacak miktar İstanbul, Ankara ve İzmir illeri dışında kurulacak
yükseköğretim kurumlarına bu illerdekilere nazaran iki katı fen,
mühendislik, mimarlık ve tıp dalları için de diğer dallara nazaran iki
katı olacak şekilde bölüştürülür. Vakıf üniversiteleri merkezleri
dışındaki illerde kurdukları yükseköğretim kurumları için yapılacak
yardımın hesabında merkez dışındaki ilgili il esas alınır.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Madde üzerinde bir önerge vardır.
Sayın Bedük, siz, bu önergeyi geri alıyor musunuz?
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır efendim...
BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf Bahadır Ahmet Bilge İsmet Attila
Trabzon Ankara Afyon
Ferit Bora Şamil Ayrım Salih Kapusuz
Diyarbakır Iğdır Kayseri
Saffet Arıkan Bedük Necmettin Aydın
Ankara Zonguldak
Madde 4.- 4.11. 1981 tarih ve 2547 sayılı Kanunun ek 18 inci
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Yapılacak Yardım: Devlet yardımının miktarı katma bütçeli devlet
yükseköğretim kurumlarına o yıl tahsis edilen toplam bütçe
ödeneklerinin örgün öğrenci sayısına bölünmes ile elde edilen miktarın
ilgili vakıf yükseköğretim kurumunda okuyan öğrenci sayısıyla
çarpılmasıyla bulunacak meblağın yarısını geçemez. Vakıf
üniversiteleri merkezleri dışındaki illerde yükseköğretim kurumları
kurabilirler.”
BAŞKAN – Bu kadar mı?
SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Evet, bu kadar.
BAŞKAN – Yani, madde bu hale mi geliyor?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Evet Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK
(Adana) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet, önergeye katılıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi, kabul edilen bu önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlükten Kaldırılan Hükümler
MADDE 5. – a) 29.8.1977 tarih ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve
Sosyal Güvenlik Yasasının 2 nci maddesi,
b) 4.11.1981 tarih ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 50 nci
maddesinin (c) bendi,
c) 23.5.1928 tarih ve 1322 sayılı Kununların ve Nizamnamelerin Sureti
Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanunun 7 nci maddesi,
d) 9.11.1983 tarih ve 2946 sayılı Kamu Konutları Kanununun 6 ncı
maddesi,
e) 16.8.1961 tarih ve 351 sayılı Yüksek Öğretim Kredi ve Yurtlar
Kurumu Kanununun 15 ve 18 inci maddeleri,
f) Kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin, 1 inci madde ile 1050
sayılı Kanuna eklenen Ek 8 inci maddeye aykırı hükümleri,
g) 11.11.1986 tarihli ve 3320 sayılı Memurlar ve İşçiler ile Bunların
Emeklilerine Konut Edindirme Yardımı Yapılması Hakkında Kanunun
3 üncü Maddesi,
Yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Madde üzerinde önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 5 inci
madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1’i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. – Bu Kanunun 1 inci maddesi ile 1050 sayılı
Muhasebe–i Umumiye Kanununa eklenen ek 11 inci madde gereğince;
baraj, liman, havalimanı, enerji santralı, tesis gibi taşınmaz mal ve sair
varlıkları kullanan kamu kurum ve kuruluşların gayri safi
hâsılatlarından, bu kullanıma karşılık olmak üzere 1996 Malî Yılında
hangi kurum ve kuruluşlardan ne oranda pay alınacağının tespitine
Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Önerge yok.
Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Geçici 1 inci madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. – Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesi ile 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 ve 9 uncu
maddeler,
b) 2 nci maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen ek
35 inci madde,
c) 3 üncü maddesi ile 5 inci maddesinin (a) ve (e) fıkraları,
hükümleri 19.7.1996 tarihinden,
d) Diğer hükümleri yayımı tarihinden,
Geçerli olmak üzere yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum...
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Geri çekiyoruz.
BAŞKAN – Peki efendim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı
madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın kupaların sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Kupalar dolaştırılsın.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?.. Yok.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanunlarda Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının açık oylamasına 165 sayın üye katılmış; 160 kabul , 5 ret
oyu kullanılmıştır. Ancak, toplantı yetersayısı kadar oy
kullanılmadığı için oylama geçerli sayılmayacaktır, oylama
tekrarlanacaktır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmek için 1 Ağustos 1996 Perşembe günü, yani bugün, saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma saati : 05.06

X. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, partizanca atamalar yaptığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in
yazılı cevabı (7/999)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Tuncay Karaytuğ
Adana
Sorular :
1. Çukurova Pamuk Yerfıstığı ve Yağlı Tohumlar Tarım Satış
Kooperatifleri Birliği Genel Müdürü Mustafa Gündeşlioğlu ile Birliğin
Yönetim Kurulu tarafından başarılı çalışmalarından dolayı
ödüllendirilen Hukuk Müşaviri Ali Rıza Öztürk’ün görevden alınma
gerekçeleri nedir?
2. Adları çeşitli yolsuzluklara karışmış olan Bülent Örk’ü Teknik
İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığına ve çeşitli yolsuzluklar
nedeniyle yargılanmış bulunan İzzet Arslankurt’un Birliğe bağlı
Ceyhan Yağ Sanayi Genel Müdürlüğüne açıktan atanmaları hukuken ve
kamu vicdanı bakımından doğru mudur?
3. Eski Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu’nun görevden alınmasında
bu kişinin 5.3.1996 tarihinde Teftkiş Kuruluna hitaben ham bez
satışlarına ilişkin protokollerin incelenerek Birliğin çıkarlarının
korunup korunmadığının araştırılmasına ilişkin talimatının bir etkisi
olmuş mudur?
4. Yine eski Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu’nun Birliğin
bünyesinde yapılacak tüm alım satım ihalelerinin basına ve kamuoyuna
açık olarak yapılmasını sağlamak için 11.3.1996 tarihinde
Bakanlığınıza bir talebi olmuş mudur? Bu talebin, bu kişinin görevden
alınmasında etkisi olmuş mudur?
5. Birliklere açıktan ataması yapılan yöneticilerin çoğunun DYP’li
olması partizanlık yapıldığının kanıtı değil midir?
T.C.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 25.7.1996
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Sayı : B.14.0.BHİ.01-201
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 10.7.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/999-2517/6852 sayılı
yazınız.
Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Çukobirlik Genel
Müdürlüğünde partizanca atamalar yapıldığı iddiasına ilişkin olarak
tarafımdan cevaplandırılmasını istediği yazılı soru önergesiyle ilgili
cevabımız ekte takdim edilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Yalım Erez
Sanayi ve Ticaret Bakanı
Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un Yazılı Sorularına
Cevaplarımız
Cevap 1. 3168 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununa
tabi olarak faaliyet gösteren Çukobirlik Genel Müdürlüğü soru
önergesinde ismi geçen yöneticiler zamanında, idarî ve malî yönden
kuruluşundan bu yanaki en kötü dönemini yaşamıştır.
Üstelik, Bakanlığımızda mevcut bilgi ve belgelere göre, halen
ülkemizde hizmet gören 16 Birlik içerisinde durumu en kötü olanı
Çukobirlik Genel Müdürlüğüdür.
Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu atama ve işe almalardaki
usulsüzlükleri sebebiyle ve Bakanlık Müfettişlerinin düzenledikleri rapor
üzerine görevden alınmış olup, adı geçenin bu hususlardaki cezaî
sorumluluğu araştırılmakta ve diğer konularda da incelemeler devam
etmektedir.
Diğer taraftan, Danıştay nezdindeki girişimleriyle Çukobirlik Genel
Müdürlüğünü birikmiş 1,5 Trilyon liralık ve her ay yaklaşık 60 Milyar
liralık malî yükten kurtardığı için ödüllendirilen Ali Rıza Öztürk’ün
başarısı olarak ileri sürülen işlem dolayısıyla Danıştayın ilgili
kararına S.S.K. İdaresinin temyiz yoluna gittiği ve bu İdarenin isteği
doğrultusunda “yürütmenin durdurulması” kararı verildiği
anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, ortada bir başarıdan söz edilemeyeceği açıktır.
Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu ve Genel Müdür Yardımcısı Ali
Rıza Öztürk’ün, yasaların güvencesi altında olmaları ve şayet
kendilerine bir haksızlık yapıldığını düşünüyorlarsa yasal yollara
başvurarak haklarını arayabilecekleri ve Bakanlığımızın yargı
kararlarını saygıyla karşılayıp gereğini yerine getireceğini açıklamak
durumundayız.
Cevap 2. Çukobirlik Genel Müdür Yardımcılığına atanan Bülent Örk
ile Ceyhan Yağ Sanayi Genel Müdürlüğüne atanan İzzet Arslankurt’un
bu görevlere atanmalarına hukuken engel teşkil eden fiillerinin
Bakanlığımıza bildirilmesi halinde, yasalara uygun önlemler derhal
alınacaktır.
Cevap 3. Eski Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu’nun görevden
alınmasının adı geçenin Birlik Teftiş Kuruluna verdiği 5.3.1996 tarihli
Talimatla ilgilendirilmesi anlaşılamamıştır.
Cevap 4. Soru önergesinin dördüncü sırasındaki suale de üçüncü soru
için verdiğimiz cevabı tekrarlamak durumundayız.
Cevap 5. Birliklere açıktan ataması yapılan yöneticilerin çoğunun
DYP’li olduğu açıklaması gerçeği yansıtmamaktadır.
Yöneticilerin atamasında mümkün olabildiği kadar rasyonel ve objektif
olmaya çaba gösterilmektedir.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesine
verilen oyların sonucu :

Kabul Edilmiştir.
Üye Sayısı : 550
Kullanılan Oy : 334
Kabul Edenler : 209
Reddedenler : 120
Çekimserler : —
Geçersiz Oylar : 1
Oya Katılmayanlar : 220
Açık Üyelikler : —
Mükerrer Oylar : 4

(Kabul Edenler)
ADANA
Cevdet Akçalı
Sıtkı Cengil
İ. Cevher Cevheri
Veli Andaç Durak
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Ahmet Çelik
Ahmet Doğan
AFYON
İsmet Attila
Osman Hazer
Nuri Yabuz
AĞRI
Cemil Erhan
M. Ziyattin Tokar
AKSARAY
Nevzat Köse
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
İlhan Aküzüm
Saffet Arıkan Bedük
Ahmet Bilge
Hasan Hüseyin Ceylan
Ömer Ekinci
Ünal Erkan
Mehmet Gölhan
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Osman Berberoğlu
Arif Ahmet Denizolgun
Hayri Doğan
ARTVİN
Hasan Ekinci
AYDIN
Ali Rıza Gönül
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
İsmail Özgün
İlyas Yılmazyıldız
BATMAN
Musa Okçu
Faris Özdemir
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİNGÖL
Hüsamettin Korkutata
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Feti Görür
Necmit Hoşver
Mustafa Yünlüoğlu
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
BURSA
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Turhan Tayan
Ertuğrul Yalçınbayır
ÇANAKKALE
Nevfel Şahin
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
İsmail Coşar
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Bekir Aksoy
Mehmet Aykaç
Zülfikâr Gazi
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Mehmet Gözlükaya
Haluk Müftüler
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Ferit Bora
Yakup Hatipoğlu
EDİRNE
Evren Bulut
ELAZIĞ
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Cihan Paçacı
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Zeki Ertugay
Lütfü Esengün
Abdullah Fırat
İsmail Köse
Ömer Özyılmaz
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
Ergun Özdemir
GÜMÜŞHANE
Lütfi Doğan
HAKKÂRİ
Mustafa Zeydan
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Süleyman Metin Kalkan
Mehmet Sılay
Ali Uyar
IĞDIR
Şamil Ayrım
ISPARTA
Ömer Bilgin
A. Aykon Doğan
Mustafa Köylü
Halil Yıldız
İÇEL
Fevzi Arıcı
Saffet Benli
Turhan Güven
İSTANBUL
Yıldırım Aktuna
Sedat Aloğlu
Tayyar Altıkulaç
Mukadder Başeğmez
Süleyman Arif Emre
Hasan Tekin Enerem
Ekrem Erdem
Metin Işık
İsmail Kahraman
Cefi Jozef Kamhi
Hüseyin Kansu
Hayri Kozakçıoğlu
Göksal Küçükali
Ali Oğuz
Mehmet Ali Şahin
Osman Yumakoğulları
Bahattin Yücel
Bahri Zengin
İZMİR
Turhan Arınç
Hasan Denizkurdu
Sabri Tekir
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Ahmet Dökülmez
Mustafa Kamalak
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KARS
Sabri Güner
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Osman Çilsal
Ayvaz Gökdemir
Salih Kapusuz
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Hacı Filiz
KIRŞEHİR
Ömer Demir
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
KOCAELİ
Osman Pepe
KONYA
Hüseyin Arı
Veysel Candan
Necati Çetinkaya
Necmettin Erbakan
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Lütfi Yalman
KÜTAHYA
Ahmet Derin
Mehmet Korkmaz
Metin Perli
MALATYA
Yaşar Canbay
Fikret Karabekmez
M. Recai Kutan
MANİSA
Rıza Akçalı
Bülent Arınç
Yahya Uslu
MARDİN
Fehim Adak
Muzaffer Arıkan
Mahmut Duyan
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
İrfettin Akar
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
MUŞ
Necmettin Dede
Nedim İlci
Erkan Kemaloğlu
NEVŞEHİR
Mehmet Elkatmış
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Mehmet Salih Katırcıoğlu
Ergun Özkan
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa Hasan Öz
RİZE
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Cevat Ayhan
Nevzat Ercan
SAMSUN
Ahmet Demircan
Nafiz Kurt
Latif Öztek
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
SİNOP
Kadir Bozkurt
SIVAS
Tahsin Irmak
Temel Karamollaoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Necmettin Cevheri
İbrahim Halil Çelik
Zülfükar İzol
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
Hasan Peker
TOKAT
Abdullah Arslan
Ali Şevki Erek
Bekir Sobacı
TRABZON
Yusuf Bahadır
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
UŞAK
Hasan Karakaya
VAN
Maliki Ejder Arvas
Mustafa Bayram
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Cevdet Aydın
YOZGAT
İlyas Arslan
Yusuf Bacanlı
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Ömer Barutçu
(Reddedenler)
ADANA
Uğur Aksöz
İbrahim Yavuz Bildik
Mehmet Büyükyılmaz
Erol Çevikçe
Tuncay Karaytuğ
Arif Sezer
AKSARAY
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
ANKARA
Yılmaz Ateş
Gökhan Çapoğlu
Eşref Erdem
Halis Uluç Gürkan
M. Seyfi Oktay
Önder Sav
Aydın Tümen
ANTALYA
Bekir Kumbul
Yusuf Öztop
ARDAHAN
İsmet Atalay
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
AYDIN
M. Fatih Atay
BALIKESİR
Mustafa Güven Karahan
İ. Önder Kırlı
Hüsnü Sıvalıoğlu
BARTIN
Zeki Çakan
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BOLU
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Yusuf Ekinci
Kâzım Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Hayati Korkmaz
Yahya Şimşek
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
Mustafa Cumhur Ersümer
Ahmet Küçük
DENİZLİ
Hilmi Develi
DİYARBAKIR
Sebgetullah Seydaoğlu
EDİRNE
Mustafa İlimen
ERZİNCAN
Mustafa Kul
Mustafa Yıldız
ESKİŞEHİR
Necati Albay
Mustafa Balcılar
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Ali Ilıksoy
Mustafa R. Taşar
Ünal Yaşar
Mustafa Yılmaz
HATAY
Fuat Çay
Ali Günay
Levent Mıstıkoğlu
Atila Sav
İÇEL
Abdülbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Ziya Aktaş
Refik Aras
Mehmet Aydın
Bülent Ecevit
Algan Hacaloğlu
Ercan Karakaş
Ahmet Güryüz Ketenci
Osman Kılıç
Emin Kul
Altan Öymen
H. Hüsamettin Özkan
Ahmet Tan
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
İZMİR
Veli Aksoy
İ. Kaya Erdem
Sabri Ergül
Şükrü Sina Gürel
Ahmet Piriştina
KAHRAMANMARAŞ
Ali Doğan
Ali Şahin
KARABÜK
Erol Karan
KARAMAN
Fikret Ünlü
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
Hadi Dilekçi
KAYSERİ
İsmail Cem
KIRIKKALE
Recep Mızrak
KIRŞEHİR
Mehmet Ali Altın
KOCAELİ
Halil Çalık
Hayrettin Uzun
Bekir Yurdagül
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah Turan Bilge
Mehmet Keçeciler
MALATYA
Miraç Akdoğan
Metin Emiroğlu
Ayhan Fırat
MANİSA
Hasan Gülay
Sümer Oral
Cihan Yazar
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Ömer Ertaş
MUĞLA
Zeki Çakıroğlu
Fikret Uzunhasan
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
ORDU
İhsan Çabuk
Şükrü Yürür
SAKARYA
Teoman Akgür
SAMSUN
Ayhan Gürel
Biltekin Özdemir
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
Yaşar Topçu
SIVAS
Mahmut Işık
ŞIRNAK
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Bayram Fırat Dayanıklı
TOKAT
Şahin Ulusoy
TRABZON
İbrahim Çebi
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Mehmet Yaşar Ünal
ZONGULDAK
Hasan Gemici
Mümtaz Soysal
(Geçersiz Oy)



ADIYAMAN
Celal Topkan






(Oya Katılmayanlar)
ADANA
İmren Aykut
M. Ali Bilici
Yakup Budak
M. Halit Dağlı (B.)
Orhan Kavuncu
Mustafa Küpeli
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
AFYON
Sait Açba
H. İbrahim Özsoy
Yaman Törüner
Kubilay Uygun
AĞRI
M. Sıddık Altay
Yaşar Eryılmaz
Celal Esin
AKSARAY
Mehmet Altınsoy (B.)
ANKARA
Nejat Arseven
Cemil Çiçek
Ali Dinçer
Mehmet Ekici
Agah Oktay Güner
Şaban Karataş
İrfan Köksalan
Mehmet Sağdıç
Yücel Seçkiner (İ. A.)
İlker Tuncay
Hikmet Uluğbay
ANTALYA
Deniz Baykal
Emre Gönensay
İbrahim Gürdal
Sami Küçükbaşkan
Metin Şahin
ARDAHAN
Saffet Kaya
ARTVİN
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
Sema Pişkinsüt
İsmet Sezgin
Yoksel Yalova
BALIKESİR
Safa Giray
Tamer Kanber
BARTIN
Köksal Toptan
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Ataullah Hamidi
BAYBURT
Ülkü Güney
BİLECİK
Şerif Çim
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Kâmran İnan
BOLU
Avni Akyol
Abbas İnceayan
BURSA
Ali Rahmi Beyreli
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
İlhan Kesici
Feridun Pehlivan
Ali Osman Sönmez
İbrahim Yazıcı
ÇANKIRI
Mete Bülgün
ÇORUM
Hasan Çağlayan
Yasin Hatipoğlu (Bşk. V.)
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Muzaffer Arslan
M. Salim Ensarioğlu (B.)
Sacit Günbey (B.)
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
Erdal Kesebir
ELAZIĞ
Mehmet Ağar (B.)
Ahmet Cemil Tunç (B.)
ERZURUM
Necati Güllülü
Aslan Polat
ESKİŞEHİR
Demir Berberoğlu
İbrahim Yaşar Dedelek
GAZİANTEP
Mehmet Batallı
Hikmet Çetin
GİRESUN
Burhan Kara
Yavzu Köymen
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKÂRİ
Naim Geylani
HATAY
Nihat Matkap
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
ISPARTA
Erkan Mumcu
İÇEL
Oya Araslı
Mehmet Emin Aydınbaş
Halil Cin
Ali Er
Ayfer Yılmaz (B.)
Rüştü Kâzım Yücelen
İSTANBUL
Meral Akşener
Ahat Andican
Azmi Ateş
Mustafa Baş
Ali Coşkun
Nami Çağan
Tansu Çiller (B.)
Gürcan Dağdaş (B.)
Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Mehmet Fuat Fırat
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Mehmet Tahir Köse
Aydın Menderes
Necdet Menzir
Mehmet Moğultay
Yusuf Namoğlu
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Güneş Taner
Erdoğan Toprak
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
Namık Kemal Zeybek (B.)
İZMİR
Ali Rıza Bodur
Işın Çelebi
Aydın Güven Gürkan
Gencay Gürün
Birgen Keleş
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Metin Öney
Rüşdü Saracoglu
Işılay Saygın (B.)
Rıfat Serdaroğlu
Ufuk Söylemez (B.)
Sühat Tanık
Hakan Tartan
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Avni Doğan
KARABÜK
Şinasi Altıner
KASTAMONU
Fethi Acar
Nurhan Tekinel
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Abdullah Gül (B.)
Nurettin Kaldırımcı
Recep Kırış
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Mikail Korkmaz
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
A. Sezal Özbek
Cemal Özbilen
Necdet Tekin
KİLİS
Doğan Güneş
KOCAELİ
Bülent Atasayan
Necati Çelik (B.)
İsmail Kalkandelen
Şevket Kazan (B.)
Onur Kumbaracıbaşı
KONYA
Nezir Büyükcengiz
Remzi Çetin
Abdullah Gencer
Ali Günaydın
Mustafa Ünaldı
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Başkan)
Emin Karaa
İsmail Karakuyu
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
MANİSA
Abdullah Akarsu
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Ekrem Pakdemirli
MARDİN
Süleyman Çelebi
MUĞLA
Lale Aytaman
MUŞ
Sabahattin Yıldız
NİĞDE
Akın Gönen
ORDU
Mustafa Bahri Kibar
Müjdat Koç
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
Ahmet Mesut Yılmaz
SAKARYA
Nezir Aydın
Ertuğrul Eryılmaz
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Yalçın Gürtan
Murat Karayalçın
Musa Uzunkaya
Adem Yıldız
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SIVAS
Musa Demirci (B.)
Abdullatif Şener (B.)
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Seyit Eyyüpoğlu
Eyüp Cenap Gülpınar
Ahmet Karavar
ŞIRNAK
Bayar Ökten
TEKİRDAĞ
Enis Sülün
TOKAT
Hanefi Çelik
Metin Gürdere
Ahmet Fevzi İnceöz
TRABZON
Eyüp Aşık
Ali Kemal Başaran
İsmail İlhan Sungur
TUNCELİ
Kamer Genç (Bşk. V.)
UŞAK
Yıladırım Aktürk
VAN
Şerif Bedirhanoğlu
YALOVA
Yaşar Okuyan
YOZGAT
Kazım Arslan
Lutfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Necmettin Aydın
Tahsin Boray Baycık
(Mükerrer Oylar)
ANKARA
M. Seyfi Oktay


İÇEL
Fevzi Arıcı


ŞANLIURFA
M. Fevzi Şihanlıoğlu
TEKİRDAĞ
Hasan Peker
26.5.1927 Tarih ve 1050 Sayılı, 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı,
16.8.1961 Tarih ve 351 Sayılı, 29.8.1977 Tarih ve 2108 Sayılı,
4.11.1981 Tarih ve 2547 Sayılı, 23.5.1928 Tarih ve 1322 Sayılı,
9.11.1983 Tarih ve 2946 Sayılı ve 11.11.1986 Tarih ve 3320 Sayılı
Kanunların Bazı Hükümlerinde Değişiklik Yapılması ve Bazı
Hükümlerin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısının
Çerçeve 1 inci Maddesine Bağlı Ek Madde 11’e verilen oyların sonucu :

Kabul Edilmiştir.
Üye Sayısı : 550
Kullanılan Oy : 240
Kabul Edenler : 206
Reddedenler : 32
Çekimserler : —
Geçersiz Oylar : —
Oya Katılmayanlar : 312
Açık Üyelikler : —
Mükerrer Oylar : 12
(Kabul Edenler)
ADANA
Cevdet Akçalı
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
İ. Cevher Cevheri
Veli Andaç Durak
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Ahmet Çelik
Ahmet Doğan
AFYON
Sait Açba
İsmet Attila
Osman Hazer
Yaman Törüner
Nuri Yabuz
AĞRI
Cemil Erhan
Celal Ersin
AKSARAY
Mehmet Altınsoy
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
İlhan Aküzüm
Saffet Arıkan Bedük
Ahmet Bilge
Ömer Ekinci
Ünal Erkan
Mehmet Gölhan
Şaban Karataş
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Osman Berberoğlu
Arif Ahmet Denizolgun
Hayri Doğan
ARDAHAN
Saffet Kaya
ARTVİN
Hasan Ekinci
AYDIN
Ali Rıza Gönül
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
İsmail Özgün
İlyas Yılmazyıldız
BATMAN
Alaettin Sever Aydın
Musa Okçu
Faris Özdemir
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
Hüsamettin Korkutata
BİTLİS
Zeki Ergezen
BOLU
Feti Görür
Necmit Hoşver
Mustafa Yünlüoğlu
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
BURSA
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Ali Osmaan Sönmez
Ertuğrul Yalçınbayır
ÇANAKKALE
Nevfel Şahin
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Bekir Aksoy
Mehmet Aykaç
Yasin Hatiboğlu
DENİZLİ
Mehmet Gözlükaya
Haluk Müftüler
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Ferit Bora
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Yakup Hatipoğlu
EDİRNE
Evren Bulut
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Cihan Paçacı
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Lütfü Esengün
Abdullah Fırat
İsmail Köse
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
HAKKÂRİ
Mustafa Zeydan
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Ali Uyar
IĞDIR
Şamil Ayrım
ISPARTA
A. Aykon Doğan
Mustafa Köylü
Halil Yıldız
İÇEL
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
İSTANBUL
Sedat Aloğlu
Tayyar Altıkulaç
Azmi Ateş
Mukadder Başeğmez
Süleyman Arif Emre
Ekrem Erdem
Mehmet Fuat Fırat
Metin Işık
Cefi Jozef Kamhi
Hüseyin Kansu
Göksal Küçükali
Ali Oğuz
Mehmet Ali Şahin
Osman Yumakoğulları
Bahri Zengin
İZMİR
Turhan Arınç
Hasan Denizkurdu
Ufuk Söylemez
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Avni Doğan
Ahmet Dökülmez
Mustafa Kamalak
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KARS
Sabri Güner
KASTAMONU
Fethi Acar
Nurhan Tekinel
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Osman Çilsal
Ayvaz Gökdemir
Nurettin Kaldırımcı
Salih Kapusuz
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Hacı Filiz
Mikail Korkmaz
KIRŞEHİR
Ömer Demir
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
KOCAELİ
İsmail Kalkandelen
Osman Pepe
KONYA
Hüseyin Arı
Veysel Candan
Remzi Çetin
Necati Çetinkaya
Abdullah Gencer
Ali Günaydın
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Mustafa Ünaldı
Lütfi Yalman
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Ahmet Derin
İsmail Karakuyu
Metin Perli
MALATYA
Yaşar Canbay
Fikret Karabekmez
MANİSA
Rıza Akçalı
MARDİN
Fehim Adak
Mahmut Duyan
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
MUŞ
Nedim İlci
Erkan Kemaloğlu
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Mehmet Elkatmış
NİĞDE
Mehmet Salih Katırcıoğlu
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa Hasan Öz
SAKARYA
Nezir Aydın
Nevzat Ercan
Ertuğrul Eryılmaz
SAMSUN
Ahmet Demircan
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
SİNOP
Kadir Bozkurt
SIVAS
Tahsin Irmak
Temel Karamollaoğlu
Abdullatif Şener
ŞANLIURFA
Necmettin Cevheri
Zülfükar İzol
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
Hasan Peker
TOKAT
Abdullah Arslan
Ali Şevki Erek
Ahmet Fevzi İnceöz
Bekir Sobacı
TRABZON
Yusuf Bahadır
Şeref Malkoç
İsmail İlnan Sungur
UŞAK
Hasan Karakaya
VAN
Maliki Ejder Arvas
Mustafa Bayram
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
YALOVA
Cevdet Aydın
YOZGAT
İlyas Arslan
Kazım Arslan
Yusuf Bacanlı
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Necmettin Aydın
Ömer Barutçu
(Reddedenler)
ADANA
Arif Sezer
ANKARA
Gökhan Çapoğlu
Agah Oktay Güner
Halis Uluç Gürkan
Önder Sav
Hikmet Uluğbay
AYDIN
M. Fatih Atay
BURSA
Hayati Korkmaz
Yahya Şimşek
ÇANAKKALE
Mustafa Cumhur Ersümer
ESKİŞEHİR
Necati Albay
GAZİANTEP
Ünal Yaşar
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Mehmet Aydın
Algan Hacaloğlu
H. Hüsamettin Özkan
Ahmet Tan
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
İZMİR
Veli Aksoy
Ali Rıza Bodur
Şükrü Sina Gürel
Ahmet Piriştina
KARS
Çetin Bilgir
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
Hadi Dilekçi
KOCAELİ
Bekir Yurdagül
MANİSA
Cihan Yazar
MARDİN
Ömer Ertaş
SAKARYA
Teoman Akgür
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
TEKİRDAĞ
Bayram Fırat Dayanıklı
ZONGULDAK
Mümtaz Soysal

(Oya Katılmayanlar)
ADANA
Uğur Aksöz
İmren Aykut
İbrahim Yavuz Bildik
M. Ali Bilici
Mehhmet Büyükyılmaz
Erol Çevikçe
M. Halit Dağlı (B.)
Tuncay Karaytuğ
Orhan Kavuncu
Mustafa Küpeli
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
Celal Topkan
AFYON
H. İbrahim Özsoy
Kubilay Uygun
AĞRI
M. Sıddık Altay
Yaşar Eryılmaz
M. Ziyattin Tokar (B.)
AKSARAY
Nevzat Köse
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
ANKARA
Nejat Arseven
Yılmaz Ateş
Hasan Hüseyin Ceylan
Cemil Çiçek
Ali Dinçer
Mehmet Ekici
Eşref Erdem
İrfan Köksalan
M. Seyfi Oktay
Mehmet Sağdıç
Yücel Seçkiner (İ. A.)
İlker Tuncay
Aydın Tümen
ANTALYA
Deniz Baykal
Emre Gönensay
İbrahim Gürdal
Bekir Kumbul
Sami Küçükbaşkan
Yusuf Öztop
Metin Şahin
ARDAHAN
İsmet Atalay
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
Sema Pişkinsüt
İsmet Sezgin
Yoksel Yalova
BALIKESİR
Ahmet Bilgiç
Safa Giray
Tamer Kanber
Mustafa Güven Karahan
İ. Önder Kırlı (İ. A.)
Hüsnü Sıvalıoğlu
BARTIN
Zeki Çakan
Köksal Toptan
Cafet Tufan Yazıcıoğlu
BATMAN
Ataullah Hamidi
BAYBURT
Ülkü Güney
BİLECİK
Şerif Çim
Bahattin Şeker (B.)
BİNGÖL
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Kâmran İnan
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Avni Akyol
Abbas İnceayan
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Yusuf Ekinci
Kâzım Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
İlhan Kesici
Feridun Pehlivan
Turhan Tayan (B.)
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
Ahmet Küçük
ÇANKIRI
Mete Bülgün
İsmail Coşar
ÇORUM
Hasan Çağlayan
Zülfikâr Gazi
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
M. Kemal Akyurt
Hilmi Develi
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Muzaffer Arslan
M. Salim Ensarioğlu (B.)
Sacit Günbey (B.)
Seyyit Haşim Haşimi
Sebgetullah Seydaoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ERZİNCAN
Mustafa Kul
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Zeki Ertugay
Necati Güllülü
ESKİŞEHİR
Mustafa Balcılar
Demir Berberoğlu
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Mehmet Batallı
Hikmet Çetin
Ali Ilıksoy
Mustafa R. Taşar
Mustafa Yılmaz (İ. A.)
GİRESUN
Turhan Alçelik
Burhan Kara
Yavzu Köymen
Ergun Özdemir
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Lütfün Doğan
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKÂRİ
Naim Geylani
HATAY
Fuat Çay
Ali Günay
Süleyman Metin Kalkan
Nihat Matkap
Levent Mıstıkoğlu
Atila Sav
Mehmet Sılay
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
ISPARTA
Ömer Bilgin
Erkan Mumcu
İÇEL
Oya Araslı
Fevzi Arıcı
Halil Cin
Ali Er
Abdülbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kâzım Yücelen
İSTANBUL
Meral Akşener
Ziya Aktaş
Yıldırım Aktuna (B.)
Ahat Andican
Refik Aras
Mustafa Baş
Ali Coşkun
Nami Çağan
Tansu Çiller (B.)
Gürcan Dağdaş (B.)
Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Hasan Tekin Enerem
İsmail Kahraman
Ercan Karakaş
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Ahmet Güryüz Ketenci
Osman Kılıç
Hayri Kozakçıoğlu
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
Aydın Menderes
Necdet Menzir
Mehmet Moğultay
Yusuf Namoğlu
Altan Öymen
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Güneş Taner
Bülent Tanla
Erdoğan Toprak
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
Bahattin Yücel
Namık Kemal Zeybek (B.)
İZMİR
Işın Çelebi
İ. Kaya Erdem
Sabri Ergül
Aydın Güven Gürkan
Gencay Gürün
Birgen Keleş
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Metin Öney
Rüşdü Saracoglu
Işılay Saygın (B.)
Rıfat Serdaroğlu
Süha Tanık
Hakan Tartan
Sabri Tekir (B.)
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Avni Doğan
Mehmet Sağlam (B.)
Ali Şahin
KARABÜK
Şinasi Altıner
Erol Karan
KARAMAN
Fikret Ünlü
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Zeki Karabayır
KAYSERİ
İsmail Cem
Abdullah Gül (B.)
Recep Kırış
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
A. Sezal Özbek
Cemal Özbilen
Necdet Tekin
KIRŞEHİR
Mehmet Ali Altın
KİLİS
Doğan Güneş
KOCAELİ
Bülent Atasayan
Hali Çalık
Necati Çelik (B.)
Şevket Kazan (B.)
Onur Kumbaracıbaşı
Hayrettin Uzun
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah Turan Bilge
Nezir Büyükcengiz
Necmettin Erbakan (Başbakan)
Mehmet Keçeciler
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Başkan)
Emin Karaa
Mehmet Korkmaz
MALATYA
Miraç Akdoğan
Oğuzhan Asiltürk
Metin Emiroğlu
Ayhan Fırat
M. Recai Kutan (B.)
MANİSA
Abdullah Akarsu
Bülent Arınç
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Hasan Gülay
Sümer Oral
Ekrem Pakdemirli
Yahya Uslu
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Muzaffer Arıkan
Süleyman Çelebi
MUĞLA
İrfettin Akar
Lale Aytaman
Zeki Çakıroğlu
Fikret Uzunhasan
MUŞ
Necmettin Dede
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Akın Gönen
Ergun Özkan
ORDU
İhsan Çabuk
Mustafa Bahri Kibar
Müjdat Koç
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
Ahmet Mesut Yılmaz
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Cevat Ayhan (B.)
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Ayhan Gürel
Yalçın Gürtan
Murat Karayalçın
Nafiz Kurt (B.)
Biltekin Özdemir
Adem Yıldız
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Yaşar Topçu
SIVAS
Musa Demirci (B.)
Mahmut Işık
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
İbrahim Halil Çelik (İ. A.)
Seyit Eyyüpoğlu
Eyüp Cenap Gülpınar
Ahmet Karavar
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Enis Sülün
TOKAT
Hanefi Çelik
Metin Gürdere
Şahin Ulusoy
TRABZON
Eyüp Aşık
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
Kemalettin Göktaş
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Kamer Genç (Bşk. V.)
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Şerif Bedirhanoğlu
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Yaşar Okuyan
YOZGAT
Lutfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Tahsin Boray Baycık
Hasan Gemici
(Mükerrer Oylar)
ANKARA
Ahmet Tekdal
ARTVİN
Hasan Ekinci
AYDIN
Nahit Menteşe
BOLU
Necmi Hoşver
İZMİR
Turan Arınç
KAHRAMANMARAŞ
Mustafa Kamalak
KONYA
Mehmet Ali Yavzu
MUĞLA
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
VAN
Mustafa Bayram
Şaban Sevli
YALOVA
Cevdet Aydın
26.5.1927 Tarih ve 1050 Sayılı, 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı,
16.8.1961 Tarih ve 351 Sayılı, 29.8.1977 Tarih ve 2108 Sayılı,
4.11.1981 Tarih ve 2547 Sayılı, 23.5.1928 Tarih ve 1322 Sayılı,
9.11.1983 Tarih ve 2946 Sayılı ve 11.11.1986 Tarih ve 3320 Sayılı
Kanunların Bazı Hükümlerinde Değişiklik Yapılması ve Bazı
Hükümlerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısına
verilen oyların sonucu :

Üye Sayısı : 550
Kullanılan Oy : 165
Kabul Edenler : 160 Çoğunluk yoktur.
Reddedenler : 5
Çekinserler : —
Geçersiz Oylar : —
Oya Katılmayanlar : 385
Açık Üyelikler : —
Mükerrer Oylar : 3

(Kabul Edenler)
ADANA
Cevdet Akçalı
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
İ. Cevher Cevheri
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Ahmet Çelik
Ahmet Doğan
AFYON
Sait Açba
İsmet Attila
Osman Hazer
AKSARAY
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
İlhan Aküzüm
Saffet Arıkan Bedük
Ömer Ekinci
Ünal Erkan
Mehmet Gölhan
Şaban Karataş
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
ARDAHAN
Saffet Kaya
ARTVİN
Hasan Ekinci
AYDIN
Ali Rıza Gönül
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
İsmail Özgün
İlyas Yılmazyıldız
BATMAN
Musa Okçu
Faris Özdemir
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİTLİS
Zeki Ergezen
BOLU
Feti Görür
Necmi Hoşver
Mustafa Yünlüoğlu
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
BURSA
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Ali Osman Sönmez
Ertuğrul Yalçınbayır
ÇORUM
Bekir Aksoy
Mehmet Aykaç
Zülfikâr Gazi
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Mehmet Gözlükaya
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Seyyit Haşim Haşimi
ELAZIĞ
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Lütfü Esengün
Abdulilah Fırat
İsmail Köse
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
HAKKÂRİ
Mustafa Zeydan
IĞDIR
Şamil Ayrım
ISPARTA
A. Aykon Doğan
Mustafa Köylü
İÇEL
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
İSTANBUL
Sedat Aloğlu
Taykar Altıkulaç
Azmi Ateş
Mukadder Başeğmez
Süleyman Arif Emre
Ekrem Erdem
Mehmet Fuat Fırat
Metin Işık
İsmail Kahraman
Hüseyin Kansu
Ali Oğuz
Mehmet Ali Şahin
Osman Yumakoğulları
Bahattin Yücel
İZMİR
Turhan Arınç
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Mustafa Kamalak
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KASTAMONU
Fethi Acar
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Osman Çilsal
Nurettin Kaldırımcı
Salih Kapusuz
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Mikail Korkmaz
KIRŞEHİR
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
KOCAELİ
İsmail Kalkandelen
KONYA
Hüseyin Arı
Veysel Candan
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Mustafa Ünaldı
Lütfi Yalman
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Ahmet Derin
İsmail Karakuyu
Metin Perli
MALATYA
Yaşar Canbay
Fikret Karabekmez
MANİSA
Rıza Akçalı
MARDİN
Fehim Adak
Mahmut Duyan
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
MUŞ
Nedim İlci
Erkan Kemaloğlu
Sabahattin Yıldız
NİĞDE
Mehmet Salih Katırcıoğlu
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa Hasan Öz
SAKARYA
Nezir Aydın
Ertuğrul Eryılmaz
SAMSUN
Ahmet Demircan
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
SIVAS
Temel Karamollaoğlu
Abdullatif Şener
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Necmettin Cevheri
Zülfükar İzol
Ahmet Karavar
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
Hasan Peker
TOKAT
Abdullah Arslan
Ali Şevki Erek
Ahmet Fevzi İnceöz
Bekir Sobacı
TRABZON
Yusuf Bahadır
İsmail İlhan Sungur
UŞAK
Hasan Karakaya
VAN
Maliki Ejder Arvas
Mustafa Bayram
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
YALOVA
Cevdet Aydın
YOZGAT
İlyas Arslan
Yusuf Bacanlı
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Necmettin Aydın

ÇANAKKALE
Mustafa Cumhur Ersümer
GAZİANTEP
(Reddedenler)
Ünal Yaşar
İSTANBUL
Algan Hacaloğlu

KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
MARDİN
Ömer Ertaş
(Oya Katılmayanlar)
ADANA
Uğur Aksöz
İmren Aykut
İbrahim Yavuz Bildik
M. Ali Bilici
Mehmet Büyükyılmaz
Erol Çevikçe
M. Halit Dağlı (B.)
Veli andaç Durak (İ.A.)
Tuncay Karaytuğ
Orhan Kavuncu
Mustafa Küpeli
Arif Sezer
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
Celal Topkan
AFYON
H. İbrahim Özsoy
Yaman Törüner
Kubilay Uygun
Nuri Yabuz
AĞRI
M. Sıddık Altay
Cemil Erhan
Yaşar Eryılmaz
Celal Esin
M. Ziyaattin Tokar (B.)
AKSARAY
Mehmet Altınsoy (B.)
Nevzat Köse
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
ANKARA
Nejat Arseven
Yılmaz Ateş
Ahmet Bilge
Hasan Hüseyin Ceylan
Gökhan Çapoğlu
Cemil Çiçek
Ali Dinçer
Mehmet Ekici
Eşref Erdem
Agah Oktay Güner
Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)
İrfan Köksalan
M. Seyfi Oktay
Mehmet Sağdıç
Önder Sav
Yücel Seçkiner (İ. A.)
İlker Tuncay
Aydın Tümen
Hikmet Uluğbay
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Deniz Baykal
Osman Berberoğlu
Arif Ahmet Denizolgun
Hayri Doğan
Emre Gönensay
İbrahim Gürdal
Bekir Kumbul
Sami Küçükbaşkan
Yusuf Öztop
Metin Şahin
ARDAHAN
İsmet Atalay
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
M. Fatih Atay
Sema Pişkinsüt
İsmet Sezgin
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Ahmet Bilgiç
Safa Giray
Tamer Kanber
Mustafa Güven Karahan
İ. Önder Kırlı (İ. A.)
Hüsnü Sıvalıoğlu
BARTIN
Zeki Çakan
Köksal Toptan
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Ataullah Hamidi
BAYBURT
Ülkü Güney
BİLECİK
Şerif Çim
Bahattin Şeker (B.)
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
Hüsamettin Korkutata
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Kâmran İnan
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Avni Akyol
Abbas İnceayan
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Yusuf Ekinci
Kâzım Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
İlhan Kesici
Hayati Korkmaz
Feridun Pehlivan
Yahya Şimşek
Turhan Tayan (B.)
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
Ahmet Küçük
Nevfel Şahin
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
İsmail Coşar
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Hasan Çağlayan
Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Hilmi Develi
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)
Haluk Müftüler
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Muzaffer Arslan
Ferit Bora
M. Salim Ensarioğlu (B.)
Sacit Günbey (B.)
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Yakup Hatipoğlu
Sebgetullah Seydaoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
Evren Bulut
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ELAZIĞ
Mehmet Ağar (B.)
Cihan Paçacı
Ahmet Cemil Tunç (B.)
ERZİNCAN
Mustafa Kul
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Zeki Ertugay
Necati Güllülü
ESKİŞEHİR
Necati Albay
Mustafa Balcılar
Demir Berberoğlu
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Mehmet Batallı
Hikmet Çetin
Ali Ilıksoy
Mustafa R. Taşar
Mustafa Yılmaz (İ. A.)
GİRESUN
Burhan Kara
Yavuz Köymen
Ergun Özdemir
Rasim Zaimoğlu
GÜMAŞHANE
Lütfi Doğan
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKÂRİ
Naim Geylani
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Fuat Çay
Ali Günay
Süleyman Metin Kalkan
Nihat Matkap
Levent Mıstıkoğlu
Atila Sav
Mehmet Sılay
Ali Uyar
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
ISPARTA
Ömer Bilgin
Erkan Mumcu
Halil Yıldız
İÇEL
Oya Araslı
Fevzi Arıcı
Halil Cin
Ali Er
Abdulbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kâzım Yücelen
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Meral Akşener
Ziya Aktaş
Yıldırım Aktuna (B.)
Ahat Andican
Refik Aras
Mehmet Aydın
Mustafa Baş
Ali Coşkun
Nami Çağan
Tansu Çiller (B.)
Gürcan Dağdaş (B.)
Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Hasan Tekin Enerem
Cefi Jozef Kamhi
Ercan Karakaş
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Ahmet Güryüz Ketenci
Osman Kılıç
Hayri Kozakcıoğlu
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
Göksal Küçükali
Aydın Menderes
Necdet Menzir
Mehmet Moğultay
Yusuf Namoğlu
Altan Öymen
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
H. Hüsamettin Özkan
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Ahmet Tan
Güneş Taner
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
Erdoğan Toprak
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
Bahri Zengin
Namık Kemal Zeybek (B.)
İZMİR
Veli Aksoy
Ali Rıza Bodur
Işın Çelebi
Hasan Denizkurdu
İ. Kaya Erdem
Sabri Ergül
Şükrü Sina Gürel
Aydın Güven Gürkan
Gencay Gürün
Birgen Keleş
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Metin Öney
Ahmet Piriştina
Rüşdü Saracoglu
Işılay Saygın (B.)
Rıfat Serdaroğlu
Ufuk Söylemez (B.)
Süha Tanık
Hakan Tartan
Sabri Tekir (B.)
Zerrin Yeniceli
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali Doğan
Avni Doğan
Ahmet Dökülmez
Mehmet Sağlam (B.)
Ali Şahin
KARABÜK
Şinasi Altıner
Erol Karan
KARAMAN
Fikret Ünlü
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
Sabri Güner
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Hadi Dilekçi
Nurhan Tekinel
Haluk Yıldız
KAYSERİ
İsmail Cem
Ayvaz Gökdemir
Abdullah Gül (B.)
Recep Kırış
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Hacı Filiz
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
A. Sezal Özbek
Cemal Özbilen
Necdet Tekin
KIRŞEHİR
Mehmet Ali Altın
Ömer Demir
KİLİS
Doğan Güreş
KOCAELİ
Bülent Atasayan
Halil Çalık
Necati Çelik (B.)
Şevket Kazan (B.)
Onur Kumbaracıbaşı
Osman Pepe
Hayrettin Uzun
Bekir Yurdagül
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah Turan Bilge
Nezir Büyükcengiz
Remzi Çetin
Necati Çetinkaya
Necmettin Erbakan (Başbakan)
Abdullah Gencer
Ali Günaydın
Mehmet Keçeciler
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Başkan)
Emin Karaa
Mehmet Korkmaz
MALATYA
Miraç Akdoğan
Oğuzhan Asiltürk
Metin Emmioğlu
Ayhan Fırat
M. Recai Kutan (B.)
MANİSA
Abdullah Akarsu
Bülent Arınç
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Hasan Gülay
Sümer Oral
Ekrem Pakdemirli
Yahya Uslu
Cihan Yazar
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Muzaffer Arıkan
Süleyman Çelebi
MUĞLA
İrfettin Akar
Lale Aytaman
Zeki Çakıroğlu
Fikret Uzunhasan
MUŞ
Necmettin Dede
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
Mehmet Elkatmış
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Akın Gönen
Ergun Özkan
ORDU
İhsan Çabuk
Mustafa Bahri Kibar
Müjdat Koç
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
Ahmet Mesut Yılmaz
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Teoman Akgür
Cevat Ayhan (B.)
Nevzat Ercan (B.)
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Ayhan Gürel
Yalçın Gürtan
Murat Karayalçın
Nafiz Kurt (B.)
Biltekin Özdemir
Adem Yıldız
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
Kadir Bozkurt
Yaşar Topçu
SIVAS
Musa Demirci (B.)
Tahsin Irmak
Mahmut Işık
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
İbrahim Halil Çelik (İ.A.)
Seyit Eyyüpoğlu
Eyüp Cenap Gülpınar
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Bayram Fırat Dayanıklı
Enis Sülün
TOKAT
Hanefi Çelik
Metin Gürdere
Şahin Ulusoy
TRABZON
Eyüp Aşık
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Kamer Genç (Bşk. V.)
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Şerif Bedirhanoğlu
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Yaşar Okuyan
YOZGAT
Kazım Arslan
Lütfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Ömer Barutçu (B.)
Tahsin Boray Baycık
Hasan Gemici
Mümtaz Soysal

KONYA
Mehmet Ali Yavuz
(Mükerrer Oylar)
ŞANLIURFA
Necmettin Cevheri

VAN
Şaban Şevli



TUTANAĞIN SONUDUR.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.