DÖNEM : 20 CİLT : 9 YASAMA YILI :
1 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 85 inci Birleşim 31 . 7 . 1996 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – YOKLAMALAR IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in, Amerika Birleşik Devletlerine, Parlamento Grubuyla yaptıkları seyahatte edindiği izlenimlere ilişkin gündemdışı konuşması 2. – Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu’nun, Maliye Bakanlığı fonundan il özel idarelerine verilen ödeneklere ilişkin gündemdışı konuşması 3. – Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici’nin, ORÜS Anonim Şirketi Devrek İşletmesinde geçici işçi olarak çalışanlara ilişkin gündemdışı konuşması B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Maliye Bakanlığına bağlı bulunan Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünün Başbakanlığa bağlanmasının uygun bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/423) 2. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Etibank Genel Müdürlüğünün Başbakanlıkla ilgilendirilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/424) C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 49 arkadaşının, orman yangınlarının önlenebilmesi için alınması gereken tedbirler ile yangınlardaki ihmal ve kusurların tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) V. – ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının komisyonda görüşme zamanı ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden belirlenmesi ile görüşülecek konulara ilişkin DYP Grubu önerisi VI. – SEÇİMLER A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM 1. – İnsan Hakları Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – 926 Sayılı TürkSilahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S.Sayısı : 23) 2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S.Sayısı : 69) 3. – Bütçe Kanununda Yer Alan Bazı Hükümlerin ilgili Kanunlardında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/491) (S.Sayısı : 86) VIII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili İrfan Köksalan’ın, Ankara Milletvekili Hasan HüseyinCeylan’ın, kendisine sataşması nedeniyle konuşması 2. – Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal’ın, Ankara Milletvekili HasanHüseyin Ceylan’ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması IX. – USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER 1. – İçtüzüğün 87 nci maddesine göre, verilen değişiklik önergeleriyle ilgili daha evvelce yapılan uygulamalara devam edilip edilmeyeceği hakkında X. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, partizanca atamalar yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/999) _ I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. İstanbul Milletvekili Sedat Aloğlu, gümrük mevzuatı ve uygulamalarına, Manisa Milletvekili H. Ayseli Göksoy, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin sorunlarına, İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar. Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, son günlerde meydana gelen orman yangınlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Nevzat Ercan cevap verdi. Denizli Milletvekili Hilmi Develi ve 20 arkadaşının, Denizli İlinin içinde bulunduğu durumun araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/101), Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal ve 20 arkadaşının, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler tarafından sürdürülen ölüm orucunun nedenlerini; tutuklu ve hükümlülerin istemlerini açığa kavuşturmak (10/102), Amacıyla, birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı. Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Kongresinin vaki davetine icabet etmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen altı kişilik Parlamento heyetine katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Başkanlıkça, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin müracaatlarına ilişkin duyuruda bulunuldu. Avustralya Parlamento Başkanının resmî davetine icabet edilmesine, Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine, İstanbul Milletvekili Aydın Menderes ile Bursa Milletvekili Abdulkadir Cenkçiler’e, ödenek ve yolluklarının ödenmesine, İlişkin Başkanlık tezkereleri ile, GenelKurulun 30.7.1996 Salı günkü birleşiminde, Çokuluslu Güç’ün görev süresinin ve olağanüstü halin uzatılması ile ilgili Başbakanlık tezkerelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi ile, Bütçe Kanunlarında Yer alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesine DairKanun Tasarısının, Başkanlıkça havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerine, 48 saat geçmeden başlanmasının, İçtüzüğün 36 ncı maddesi gereğince Komisyona tavsiye edilmesine, 30.7.1996 tarihli GelenKâğıtlarda yayımlanan 69 Sıra Sayılı, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan GelenDiğer İşler” kısmının 2 nci sırasına alınmasına, Genelkurulun 31.7.1996 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmasına ve bu toplantıda sözlü soruların görüşülmesine ilişkin DYPGrubu önerisi ve Ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin, 31.7.1996 tarihinden itibaren beş ay, On ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 31.7.1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere dört ay, Süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkereleri, yapılan görüşmelerden sonra, Kabul edildi. Alınan karar gereğince, 31 Temmuz 1996 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere, Birleşime 21.44’te son verildi. Kamer Genç Başkanvekili Ünal Yaşar Kâzım Üstüner Gaziantep Burdur Kâtip Üye Kâtip Üye _ II. – GELEN KÂĞITLAR 31.7.1996 ÇARŞAMBA Tasarılar 1. – 1995 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/492) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.1996) 2. – 1995 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/493) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)(Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.1996) 3. – Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı (1/494) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)(Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.1996) Teklifler 1. – Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 6 Arkadaşının; Adana İli Osmaniye İlçesinin İl olması Hakkında Kanun Teklifi (2/401) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1996) 2. – Balıkesir Milletvekili Mustafa Güven Karahan ve 4 Arkadaşının; Hastane ve sağlık İşletmeleri Kanun Teklifi (2/402) (Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1996) Raporlar 1. – İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna DairKanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/364) (S.Sayısı : 71) (Dağıtma Tarihi : 31.7.1996) (GÜNDEME) 2. – Telgraf ve Telefon Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/469) (S.Sayısı : 85) (Dağıtma Tarihi : 31.7.1996) (GÜNDEME) 3. – Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerinİlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında KanunTasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/491) (S.Sayısı : 86) (Dağıtma Tarihi : 31.7.1996) (GÜNDEME) Meclis Araşırması Önergesi 1. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 49 arkadaşının, orman yangınlarının önlenebilmesi için alınması gereken tedbirler ile yangınlardaki ihmal ve kusurların tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.7.1996) _ BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 31 Temmuz 1996 Çarşamba BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Ünal YAŞAR (Gaziantep) _ BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85 inci Birleşimini açıyorum. Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, bu kadar kişiyle toplantıyı başlatacağınıza ihtimal vermiyorduk. BAŞKAN – Efendim, biliyoruz, bu Meclisi yıllardır yöneten insanız; perşembenin gelişi çarşambadan belli olduğuna göre, insiyatifimizi de kullanalım... IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in, Amerika Birleşik Devletlerine, Parlamento Grubuyla yaptıkları seyahatte edindiği izlenimlere ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – İlk gündemdışı sözü, Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer'e veriyorum. Sayın Dinçer, 14-20 Temmuz tarihleri arasında, Amerika Birleşik Devletlerine, Parlamento grubuyla yaptıkları seyahatin izlenimlerini anlatmak üzere gündemdışı söz istemişlerdir. Süreniz 5 dakika. Yalnız, süreyi uzatmayacağım, bugünkü çalışmalarımız biraz yoğun. Rica ediyorum... Buyurun. ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Washington'da bulunan Demokrasi Merkezi adlı bir vakfın davetlisi olarak, değişik partilerden 9 milletvekili, 14-20 Temmuz tarihleri arasında Amerika'yı ziyaret ettik. Bu Demokrasi Merkezi, By Partizan, hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin içerisinde olduğu partilerarası bir vakıf. Bu gezi sırasında, heyette, Cumhuriyet Halk Partisinden ben vardım, Demokratik Sol Partiden Uluç Gürkan vardı, Anavatan Partisinden Işın Çelebi ve Ahmet Neidim arkadaşlarımız vardı, Doğru Yol Partisinden Saffet Arıkan Bedük ve Gencay Gürün Hanımefendi vardı, Refah Partisinden Temel Karamollaoğlu, Ertan Yülek, Cevdet Akçalı Beyler vardı. Gezi, yoğun bir temas trafiği içerisinde geçti. Sırasıyla, Senato Dışilişkiler Komitesi, Avrupa İlişkileri Altkomitesi Başkanı ve üyeleriyle, Türk-Amerikan Derneği ile, Türkiye'nin Amerikalı Dostları ile, Temsilciler Meclisi Uluslararası ilişkiler Komitesi Başkanıyla ve diğer komite üyeleriyle, Temsilciler Meclisi Bütçe Tahsisat Komisyonu Başkanı ve üyeleriyle, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu Başkanı ve üyeleriyle, Savunma Bakanlığı politikalardan sorumlu Başyardımcısı ve danışmanlarıyla, Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Kanada ilişkilerinden sorumlu Bakan Yardımcısıyla, Dışişleri Bakanlığı Yakındoğu ilişkilerinden sorumlu Bakan Yardımcısı ve danışmanlarıyla toplantılar yaptık. Ayrıca, New York'ta borsayı ziyaret ettik, borsa başkanıyla birlikte olduk. Bu gezi boyunca, ağırlıklı olarak, Türk parlamenterlerle, Amerikalı parlamenterler, Kongre üyeleri bilgi alışverişinde bulundular. Grup olarak, herkes kendi düşüncesini söyledi; ama, yine de belli konularda birlikte hareket ettik. Örneğin, parasını ödediğimiz halde Türkiye'ye verilmesi geciktirilen fırkateynler ve helikopterlerle ilgili görüşlerimizi dile getirdik. Bunu söylerken, Türkiye'nin, NATO üyesi olarak, vecibelerini sürekli yerine getirdiğini; ama, Türkiye'ye karşı vecibelerin sürekli aksatıldığını, bunun böyle olmaması gerektiğini vurguladık. Şarta bağlanan 25 milyon dolarlık yardımı kabul edemeyeceğimizi vurguladık; çünkü, Temsilciler Meclisinde, Ermeni soykırımını kabül etmemize bağlı hale getiriyorlar bu 25 milyon dolarlık yardımı. Böyle bir yardımı kabul edemeyeceğimizi; bunu, gerekirse, ihtiyaç halinde olan Bosna-Hersek Programına aktarmalarını hep birlikte söyledik. Çekiç Güç'ün ülkemizde yarattığı sorunları, özellikle Kuzey Irak'taki boşluktan dolayı, anarşiyi, terörü besleme özelliğini vurguladık. Bunun önlenmesi gerektiğini de vurguladık. Dün, burada süresi tekrar uzatılan Çekiç Güç'ün, bu haliyle, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde teröre destek verdiğini, isteyerek olmasa da destek verdiğini hep birlikte vurguladık hiçbir parti ayırımı gözetmeksizin ve Türkiye'nin önemli bir ülke olduğunu; artık, bir bölge gücü olduğunu vurguladık. Bu arada, örneğin, bazı arkadaşlarımız, Türkiye'nin, Amerika'yla, Batı dünyasıyla, İslam dünyası arasında köprü olacağını vurguladılar. Ben ve bazı arkadaşlarımız, ek olarak, Türkiye'nin, sadece İslam dünyasıyla ilgili bir ülke olmadığını, Osmanlı İmparatorluğunun devamı olan bir ülke olarak, Karadeniz Bölgesinde, Balkanlarda, Doğu Avrupa'da, Ege'de, Doğu Akdeniz'de, Ortadoğu'da, Kafkasya'da, Orta Asya'da etkin bir ülke olduğunu; bu geniş bölgede, geniş coğrafyada barış ve istikrar için önemli bir ülke olduğunu, ona göre dikkate alınmasını; Türkiye'nin daha geniş açıdan değerlendirilmesini ve şimdiye kadar, Türkiye'ye karşı yerine getirilmeyen vecibelerin yerine getirilmesi için gereken titizliği özellikle Amerika Birleşik Devletleri ilgililerinin, Temsilciler Meclisinin, Senatosunun göstermesi gerektiğini sürekli vurguladık... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Dinçer, son cümlenizi söylemek üzere süre veriyorum. Bakın, bugün çalışmamız çok yoğun. Rica ediyorum... ALİ DİNÇER (Devamla) – Hay hay efendim. Bu gezide, bu temaslarda, sürekli, karşılıklı sorular soruldu ve sorular yanıtlandı, hem biz sorduk, onlar yanıtladılar hem onlar sordu, biz yanıtladık. Kanımca, iki parlamento arasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Amerikan Kongresi arasında verimli sonuçlar üreten bir gezi oldu. Size, bu konuları, kısaca da olsa açıklamak istedim. Sayın Başkana, gösterdiği hoşgörüden dolayı teşekkür ediyorum. Grupta, birlikte temaslar yaptığımız arkadaşlar adına değerli milletvekili arkadaşlarıma tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer. 2. – Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu’nun, Maliye Bakanlığı fonundan il özel idarelerine verilen ödeneklere ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – İkinci gündemdışı söz, Maliye Bakanlığınca il özel idarelerine tahsis edilen 50'şer milyar liranın verilmemesiyle ilgili gündemdışı söz isteyen, Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlu'na verilmiştir. Buyurun efendim. Sayın Taranoğlu, süreniz 5 dakikadır. Rica ediyorum, süreye dikkat edin. ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Maliye Bakanlığı fonundan Sakarya İline gönderilen 50 milyar liralık ödeneğin, 54 üncü Cumhuriyet Hükümetince, göreve başlayışının 24 üncü saatinde geri alınması nedeniyle, Sakaryalıların hakkını savunmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kutsal çatının altında oturan bizlerin, düşünceleri, siyasî görüşleri, parti amblemleri, liderleri farklı olabilir; ama, hepimizin ortak bir özelliği vardır; bu özellik, milletin vekili olmamızdır. Bizler, milletvekilleriyiz; adı üzerinde, milletin vekili. Bu kutsal çatı altında görev yaptığımız her an, hepimizin, niçin buraya geldiğimizi, kimler vesilesiyle buraya geldiğimizi, bizi buraya getiren insanların bizlerden neler beklediğini, bizlerin neleri yapmamız için bize yetki verildiğini ve bizlerin neleri yapmamamız gerektiğini hiçbir zaman unutmamamız gerekir. Hal böyle olunca, hepimizin görevi, parti farkı gözetmeksizin halka hizmet etmektir. Hepimiz, aslında birer hizmetkârız; hepimizin görevi halka hizmet etmektir. Eğer, halka hizmet edersek, Hak'ka hizmet etmiş oluruz; işte siyasetteki hizmetin de rahmani tarafı budur. Halka, partizanlık ve parti gözüyle, tefrik ederek hizmet ettiğimiz takdirde... ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Sayın Bakan, bunu siz söylemeyin bari!.. ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – ... Yaradan'ın gönlüne güçlük gideceğine inanırız. Şimdi, halk, seçim günü bizlere oy verirken, partilerimizi tefrik edebilir; ama, bizleri milletvekili olarak buraya gönderdikten sonra, sizin Refah Partili, benim Anavatan Partili, sizin Doğru Yol Partili, bir başkasının DSP'li, CHP'li olması halkımızı hiç enterese etmemektedir. Halk için esas olan, kendisine, herkesin elbirliğiyle hizmet etmesidir. Dolayısıyla, bizlerin, Sakarya İlinin milletvekili olarak; yani, Sakaryalıların avukatı olarak, onların hakkını savunmak en tabiî hakkımızdır. Ona yapılacak haksızlıklarda da, çıkıp, bu kürsüde, bize verilen bu imkânı kullanmak en tabiî hakkımızdır. İşte, bu sorumluluk duygusu içerisinde, 53 üncü Cumhuriyet Hükümeti dönemi içerisinde, Sakarya İline ve aşağıda isimlerini sayacağım köylere 50 milyar tutarında bir ödenek tahsis edilmiş ve bunların... ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Siz niye yapmadınız? ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – ... asfaltının yapılması için de talimat verilmiştir. Adapazarı... ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Diyarbakır'a niye vermediniz? BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin rica ediyorum. ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Bana müdahale etmeyin. 1991 yılında, Abdülkadir Aksu İçişleri Bakanı iken, o zamanın Refah Partili belediye başkanına, o günün parasıyla 1 milyar çıkardığını ben biliyorum. ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Ya!..Ya!.. ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Siz daha yeni Hükümetsiniz. Daha yirmi ikinci gününde böyle güç zehirlenmesine tutulur, bana cevap verirseniz, ilk seçimde, o her cevap verenlerin mukadder akıbetlerine ulaşırsınız. Değerli arkadaşlarım, Merkez'in Değirmendere, Hasanbey, Büyükesence, Büyükhataplı, Dağyoncalı Köyleri; Akyazı'nın Uzunçayır, Salihiye, Durmuşlar, Alaağaç Köyleri; Geyve'nin Koru, Setçe, Belpınar Köyleri; Hendek'in Kırktepe, Nüzhetiye, İkbaliye, Karaçökek Köyleri; Kocaali'nin Karalar, Köyyeri, Açmabaşı, Selahiye, Kestanepınarı, Çakmaklı, Kadıköprü, Kirazlı, Çukurköy; Kaynarca'nın Karaçalı köyleri için gönderilen bu paraları birinci günde aldınız. Ben, buna bir şey demiyorum. Bu, sizin bir siyasî tercihinizdir; ama, benim bunu tenkit etmek hakkımı da hoşgöreceksiniz. Bu, bir güçtür. Eğer, bizim yaptığımız tasarruf yasal değilse, gidip, bunun, hukuk içerisinde, hukuk karşılığını takip etmeniz lazım; ama, siz, bir hukuk devleti örneği olarak değil de, bir ihtilal idaresi gibi davranak, bir talimatla bunları geri alırsanız, bize zulüm etmiş olursunuz. ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Siz yaptınız onları... ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – Gücünüz bana yeter, gücünüz 53 üncü Cumhuriyet Hükümetine yeter; ama, gücünüz, Sakarya halkına yetmez! Bakın, Hazreti Ömer, bir sohbetinde adalet üzerine konuşurken dinleyenler "Bu kadar adaletten bahsediyorsun, ya sen adaleti bozarsan ne yaparız?" deyince... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Taranoğlu, son cümlenizi söyleyin lütfen. Rica ediyorum... ERSİN TARANOĞLU (Devamla) – ... Hazreti Ömer, "Kılıcınızla düzeltirsiniz" dedi. O yüzyılın kılıcı, bu yüzyılın oylarıdır; halk sizi oylarıyla düzeltir. Gücünüzü bize göstermeyin; gücünüz varsa, gidin, Parsadan'ın bu milletten aldığı 5 milyarın hesabını sorun; gücünüz varsa, Amerika'ya mal kaçırıp, para kaçırıp, orada han, hamam, otel sahibi olanlara gücünüzü gösterin. Buradan Sakarya'nın iki Bakanına sesleniyorum: Refah Partisi, belki Sakarya halkının hakkını savunmaz; ama, Bayındırlık Bakanı ile Devlet Bakanı Nevzat Ercan'ı ve Sakaryalı iki milletvekilini de göreve davet ediyorum. Bu vesileyle, bu hoşgörü içerisinde bu yanlışı düzelteceğinizi umuyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorm. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taranoğlu. Sayın Bakan bu konuşmaya cevap vermeyecek mi efendim?.. Sayın Taranoğlu, aslında, Hazreti Ömer'in adaletinden bahseden kişinin adaletli olması lazım. Siz, kendi seçim bölgenize 50 milyar lira gönderirken, bizim Tunceli'ye de bir 5 milyar gönderseydiniz ya!.. (RP sıralarından alkışlar) ERSİN TARANOĞLU (Sakarya) – Benim görevim Sakarya halkının hakkını savunmak. BAŞKAN – Efendim, kusura bakmayın... Milletvekilinin bir kişiliği var. Milletvekili, temsil ettiği bölgenin milletvekili değildir; bütün Türkiye halkının temsilcisidir. (RP sıralarından alkışlar) Ben, gerçekten, sizin bu konuşmanızı yadırgadım; çünkü, insanlar hükümet olunca... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, her şeye cevap vermek zorunda değilsiniz. BAŞKAN – Bir dakika efendim... Eğer, herkes bakan olduğu ili korursa öteki illerin günahı ne? MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, yorum getirmek zorunda değilsiniz. Her oturumda bunu yapıyorsunuz. BAŞKAN – Ben, Meclis Başkanvekiliyim. Burada, biraz, adalete, hakka uygun konuşmaların yapılması lazım. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Cevap verecekse, ilgili bakan çıkar, cevap verir. Siz, bakanın yerine cevap veremezsiniz. BAŞKAN – Ama, ben de bir haksızlığa tahammül edemem. Kusura bakmayın... (RP sıralarından alkışlar) 3. – Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici’nin, ORÜS Anonim Şirketi Devrek İşletmesinde geçici işçi olarak çalışanlara ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – Üçüncü konuşmayı, ORÜS Anonim Şirketi Devrek İşletmesinde geçici işçi olarak çalışırken iş akitleri feshedilen işçilerin ihbar tazminatının bugüne kadar ödenmemesiyle ilgili olarak gündemdışı söz isteyen Zonguldak Milletvekili Sayın Hasan Gemici'ye veriyorum; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Zonguldak taşkömürü havzasında tasman olayının yol açtığı olaylar ile Orman Ürünleri Sanayi AŞ'de (ORÜS) yapılan özelleştirmeler ve ORÜS işçilerinin mağduriyetlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere, öncelikle tasman hakkında bilgi vermek istiyorum. Tasman, kömür madeni üretimi sırasında yeraltında oluşan boşluklar üzerine yeryüzü tabakalarının zamanla çökmesi sonucu meydana gelen yer hareketleridir. Yeraltı kömür madenciliği yapılan bölgelerde, özellikle de Zonguldak kömür havzasında yaşanan bir olaydır. Tasman sonucunda, yeryüzündeki binalar yıkılmakta, hasar görmekte, yol, su, kanalizasyon gibi altyapılar kısa sürede kullanılmaz hale gelmektedir. Tasman, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda 27.12.1993 gün ve 3956 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle doğal afet kapsamına alınmıştır. Tasmanın doğal afet kapsamına alınması önemli bir aşama olmakla birlikte, yasa değişikliğinden beklenen yararlar, ne yazık ki, sağlanamamıştır. Kanunun yürürlüğünden önce yapılan tespitlere göre, yalnızca Zonguldak kent merkezinin On Temmuz ve Birlik Mahallelerinde tasmandan zarar gören yapı sayısı 893'tür. Bu konut sahiplerine, kanunun yürürlüğünden önce hasar gördüğü için yardım yapılamamaktadır. Kanunun yürürlüğünden sonra da, Zonguldak'ın Kozlu beldesi Güney Mahallesinde büyük boyutlu zarara neden olan tasman hareketleri meydana gelmiş ve 128 konut çeşitli ölçülerde zarar görmüştür. Olayın üzerinden aylar geçmesine rağmen, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının hasar tespit çalışmaları tamamlanamamış ve vatandaşlara gereken yardımlar yapılamamıştır. Konuyla ilgili yapılması gerekenleri sıralıyorum: 1. 1993 yılından önce tasmandan zarar görenler de yasa kapsamına alınarak, tasmandan zarar gören bütün vatandaşlarımıza devlet eli uzatılmalıdır. 2. Bu durum, Zonguldak'ta plansız kentleşmenin bir ürünüdür. Zonguldak'ta, kentleşmeyle kömür üretimi birlikte değerlendirilerek yeni yerleşim alanları açılmalıdır. Bu amaçla, Zonguldak'ın Bağlık semtinde toplukonut alanı olarak ilan edilen 600 bin metrekare arazi tasmanzedelerin ve konut kooperatiflerinin kullanımına açılmalıdır. Zonguldak'ta sanayi yerleşim alanı olarak belirlenen Filyos Vadisiyle Zonguldak'ı birbirine bağlayacak olan sahil yolu, Zonguldak'ın tasman etkisi olmayan alanlara doğru gelişmesi için çok önemli bir projedir. 1996 yatırım programında 10 milyar lira olarak ayrılan ödeneğin artırılarak, bu projenin, bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 3. Bilindiği gibi, ülkemizde deprem, sel gibi doğal afete maruz kalan bazı beldelerimize, Bakanlar Kurulunun 18.12.1995 günlü Resmî Gazetede yayımlanan bir kararıyla, İller Bankası payları artırılarak ödenmektedir. Zonguldak, bu karardan yararlanan belediyeler listesinde yer almamıştır. Yukarıda arz etmeye çalıştığım gerekçeler ışığında yeniden bir değerlendirme yapılarak, Zonguldak ve çevre belediyelerine de İller Bankası paylarının 2 katı şeklinde ödenmesine yönelik olarak, Bakanlar Kurulu tarafından mutlaka karar alınmalıdır. Ayrıca, Zonguldak, jeolojik ve coğrafî yapısı nedeniyle sık sık heyelanlara maruz kalmaktadır. Zonguldak köylerinde bu doğal afetten zarar görerek yardıma hak kazanmış 116 aile, 1985'ten bu yana hak ettikleri yardımları beklemektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasman konusundaki görüşlerimi ve dileklerimi bu şekilde izah ettikten sonra, şimdi, kısaca, ORÜS'teki (Orman Ürünleri Sanayii) özelleştirme uygulamalarına değinmek istiyorum. Ülkemizde, son yıllarda var olan ekonomik sorunları aşmak için, bazı çevrelerce sihirli bir formül gibi sunulan ve hukukî altyapısı hazırlanmadan uygulamaya konulan özelleştirme uygulamalarının, 1. Bir kurumu nasıl bitirip yok olma noktasına getirdiğini, 2. Bu kurumun bulunduğu yörenin ekonomisini nasıl tahrip ettiğini, 3. Çalışanlarını nasıl mağdur ettiğini görmek isteyenler için, en çarpıcı örnek, Orman Ürünleri Sanayii Kurumu ORÜS'tür. Özelleştirmeyle amaçlanan, ekonominin yeniden yapılanmasının sağlanması, istihdamın artırılması, ticarî piyasanın canlandırılması ve sermayenin tabana yayılmasıydı. Ancak, özelleştirilen diğer KİT'lerde olduğu gibi, ORÜS'te de bunların tam tersi olmuştur. ORÜS'ün 23 işletmesinden 8'i özelleştirilmiş, geri kalan 15 işletmede üretim faaliyetleri durma noktasına gelmiştir. Özelleştirilen 8 işletmede, özelleştirme öncesi 1 900 işçi çalışırken, bugün 312 işçi çalışmakta olup, çok düşük kapasiteyle üretim yapmaktadırlar. Bartın-Ulupınar'da üretim tamamıyla durmuştur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz... Sizin de sürenizi uzatmayacağım; buyurun, son cümlenizi söyleyin. HASAN GEMİCİ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere, 1970 yılında kurulan, 1992 yılına kadar başarıyla çalışan, kendi yağıyla kavrulan, ancak, özelleştirme kapsamına alındığı 1993 yılından itibaren çöküşe sürüklenen, şu anda, batma noktasındaki Orman Ürünleri Sanayii Anonim Şirketini ve özelleştirme sonrası ORÜS çalışanlarının mağduriyetlerini anlatmaya çalıştım. ORÜS'teki özelleştirme macerasından hep birlikte ders almalıyız. İktidar olduktan sonra, muhalefetteki söylemlerinden tek tek vazgeçen Refah Partisinin, özelleştirme konusundaki tavrını dikkatle izleyeceğiz. Dileriz, gümrük birliği, Huzur Harekâtı ve olağanüstü hal konularındaki tavır değişikliğini, özelleştirme konusunda yaşamayız. ORÜS'te geri kalan, şu anda üretimleri tamamen durmuş olan 15 işletmenin ekonomiye tekrar kazandırılması, özelleştirilen 8 işletmede, işletme çalışanlarının mağduriyetlerinin giderilmesi, sosyal hukuk devleti olmanın gereğidir. Hepinizi, tekrar, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gemici. Hükümet, cevap vermeyecek herhalde... Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar bitmiştir. Gündeme geçiyorum. Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır, okutuyorum. B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Maliye Bakanlığına bağlı bulunan Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünün Başbakanlığa bağlanmasının uygun bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/423) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: Başbakanlığın 16 Temmuz 1996 gün ve B.02.0.PPG.0.12-1/1- 12578 sayılı yazısı. Maliye Bakanlığına bağlı bulunan Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünün, 3046 sayılı Kanunun 3313 sayılı Kanunla değişik 10 uncu maddesine göre, Başbakanlığa bağlanması, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüştür. Bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Büyük bir yanlış... BAŞKAN – Diğer tezkereyi okutuyorum: 2. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Etibank Genel Müdürlüğünün Başbakanlıkla ilgilendirilmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/424) Türkiye Büyük Millet meclisi Başkanlığına İlgi: Başbakanlığın 16 Temmuz 1996 gün ve B.02.0.PPG.0.12-1/1- 12579 sayılı yazısı. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Etibank Genel Müdürlüğü (Madencilik) nün, 3046 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine göre, Başbakanlıkla ilgilendirilmesi, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüştür. Bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis araştırma önergesi vardır, okutuyorum: C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Aydın Milletvekili Yüksel Yalova ve 49 arkadaşının, orman yangınlarının önlenebilmesi için alınması gereken tedbirler ile yangınlardaki ihmal ve kusurların tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Son günlerde yurdumuzun çeşitli yörelerinde meydana gelen orman yangınları üzüntü verici boyutlara ulaşmıştır. Özellikle Muğla- Marmaris, Aydın-Söke-Kuşadası, Adana ve Antalya illerimizdeki yangınlar maddî ve manevî büyük kayıplara yol açmış bulunmaktadır. Türkiye çapında oldukça önemli boyutlara ulaşması sonucu büyük bir kayıpla karşı karşıya olduğumuz aşikârdır. Ülkemizde orman varlığı, genel alanın yüzde 26'sı kadar olup, ormanlarımızın büyük bir bölümü verimsiz orman niteliğindedir. Türkiye'deki orman varlığı dünya orman varlığının binde 4'ü kadardır. Orman yangınlarıyla, doğa, kültür ve tarihî değerlerin yok olması nedeniyle, yangınların çabuk ve etkin bir biçimde söndürülmesi için yapılması gerekenlerin, yeni orman alanları açılması, tahrip olan değerlerin yeniden düzenlenmesi, yerel yönetimlerin sınırlı imkân ve çabalarıyla, merkezî hükümet yetkililerinin idarî ve kanunî açıdan yetersiz araçlarla önlemeye çalıştıkları yangınların, ülkemiz bakımından kesin ve etkin bir düzenlemeye muhtaç olduğu açıktır. Orman yangınlarının önlenebilmesi için, alınan tedbirlerin yanında, ilave ne gibi tedbirlerin alınabileceği ve yangın olaylarındaki ihmal ve kusurların tespiti için, Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine binaen, bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. Yüksel Yalova (Aydın) Abbas inceayan (Bolu) Mahmut Bozkurt (Adıyaman) İsmail Durak Ünlü (Yozgat) Sadi Somuncuoğlu (Aksaray) Süleyman Hatinoğlu (Artvin) Rüştü Saracoğlu (İzmir) Yusuf Ekinci (Burdur) Emin Kul (İstanbul) Şükrü Yürür (Ordu) Ahmet Alkan (Konya) Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak) Ali Talip Özdemir (İstanbul) Sebgetullah Seydaoğlu (Diyarbakır) Abdülkadir Aksu (Diyarbakır) Yusuf Pamuk (İstanbul) Enis Sülün (Tekirdağ) Lale Aytaman (Muğla) Mehmet Ali Altın (Kırşehir) Agâh Oktay Güner (Ankara) Mehmet Sağdıç (Ankara) Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir) Ömer Ertaş (Mardin) İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir) Muzaffer Arslan (Diyarbakır) Mustafa Küpeli (Adana) Yusuf Selahattin Beyribey (Kars) Ahmet Kabil (Rize) Refik Aras (İstanbul) Aslan Ali Hatiboğlu (Amasya) Ali Doğan (Kahramanmaraş) Naim Geylani (Hakkâri) Nizamettin Sevgili (Siirt) Adil Aşırım (Iğdır) Ali Kemal Başaran (Trabzon) Seyit Eyyüboğlu (Şanlıurfa) Kaya Erdem (İzmir) Nejat Arseven (Ankara) Tevfik Diker (Manisa) Adem Yıldız (Samsun) İrfan Köksalan (Ankara) Şinasi Altıner (Karabük) Ekrem Pakdemirli (Manisa) Avni Akyol (Bolu) Ersin Taranoğlu (Sakarya) Yaşar Okuyan (Yalova) İbrahim Yazıcı (Bursa) Rasim Zaimoğlu (Giresun) Biltekin Özdemir (Samsun) Sami Küçükbaşkan (Antalya) BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, Doğru Yol Partisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; okutup işleme koyacağım. V. – ÖNERİLER A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1. – Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının komisyonda görüşme zamanı ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden belirlenmesi ile görüşülecek konulara ilişkin DYP Grubu önerisi 31.7.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulunun 31.7.1996 Çarşamba günü yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerilerinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim. Saygılarımla. Saffet Arıkan Bedük Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Öneriler: 1. Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının, Başkanlıkça havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasının, İçtüzüğün 36 ncı maddesi gereğince Komisyona tavsiye edilmesi önerilmiştir. 2. 31.7.1996 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan; 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin 3 üncü sırasına; 85 sıra sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına; 71 sıra sayılı İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınması ve 6 ncı sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. 3. Genel Kurulun 1.8.1996 Perşembe ve 2.8.1996 Cuma günlerinde de 14.00-21.00 saatleri arasında toplanarak çalışmalarını sürdürmesi ve bu birleşimlerde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu öneriyle ilgili olarak Sayın Nihat Matkap, Sayın Mümtaz Soysal... Sayın Matkap, siz lehte mi aleyhte mi söz istemiştiniz? NİHAT MATKAP (Hatay) – Aleyhte... BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu?.. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Aleyhte... BAŞKAN – Sizi de yazalım... Lehte ve aleyhte iki arkadaşa söz vereceğim için... Lehte söz isteyen var mı efendim?.. Neyse, söz istenirse... Aleyhte, Sayın Matkap; buyurun efendim.. Sayın Matkap, süreniz 10 dakikadır. NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince vermiş bulunduğu grup önerisi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken, Sayın Başkanı ve sizleri saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, anlayışıyla, işleyişiyle, çalışma yöntemleriyle çelişkiler yumağı oluşturan bir Hükümet sürecinden geçiyoruz. İktidar partilerine mensup sözcüler, zaman zaman kürsüye çıktıklarında, 54 üncü Hükümeti bir değişim hükümeti olarak tanımlamaya çalışıyorlar; ama, ne yazık ki, bu uygulamalar, bu Hükümetin bu tanıma hiç uymadığı, bu Hükümete söylense söylense, sadece "çelişkiler hükümeti" tarifi yapılacağını da gösteriyor. Değerli arkadaşlarım, hatırlarsınız, 54 üncü Hükümetin Programı üzerinde müzakereler yapılırken, Sayın Başbakan, hükümet etme anlayışlarını açıklarken "bizim Hükümetimiz, hiçbir zaman Meclisi yönlendirme zihniyetinde olmayacak, tam tersine, Meclis bizim Hükümeti yönlendirecek" diye açıklama yaptı, taahhütte bulundu; yani, burada söylemek istediğini bir diğer ifadeyle anlatmak istersem "Meclisi hiçbir zaman emrivakilere muhatap etmeyeceğiz" şeklindeydi. Değerli arkadaşlarım, daha sonra, anımsarsınız, olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili, Çokuluslu Çekiç Güç'ün ülkemizde kalma süresinin uzatılmasıyla ilgili Hükümet politikalarını belirlemeden önce, bir genel görüşme yapıp, bu konuda Meclisin iradesini almak istediklerini, ona göre politikalarına yön vermek istediklerini açıkladılar, böyle masum bir taleple geldiler. O zaman, muhalefet partileri, bu yaklaşımı, bu talebi samimi görmediklerini söyledi. Cumhuriyet Halk Partisi adına, bu konuyla ilgili yaptığımız açıklamalarda şunu söylemiştik: Bu isteğinizde samimi değilsiniz, içten değilsiniz. Hükümetin bu isteği... Bu oylamada muhtemelen çok zor duruma düşecek olan Refah Partisi kanadının, bugüne kadar söylediklerinin tersine oy vermesiyle ilgili zemin hazırlığı olduğunu, U dönüşünün altyapısının hazırlanmak istendiğini söyledik. Buna rağmen, arkadaşlarımız, çıktılar, kürsüde bunun böyle olmadığını söylediler. Şimdi, bakınız, tezatı anlatayım... HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Geçti o... NİHAT MATKAP (Devamla) – Tabiî ki geçti; ama, Hükümet devam ediyor. Bu anlayışımızda ne kadar haklı olduğumuzu size anlatmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Hükümet, bir yetki kanun tasarısı sundu. Bu kanun tasarısı, Meclis Başkanlığına dün sunuldu. Akşam saat 9.00'da, grup başkanvekillerince bu konuyla ilgili haberdar edildik. Tabiî, bugün toplanacak Danışma Kuruluna o da dahil edildi. Bakınız, bu yetki kanunu tasarısında ne isteniyor: Tüm kamu çalışanlarının ve emeklilerin malî, sosyal ve diğer hakları ile istihdam esas ve usullerine ilişkin hükümleriyle, özel kanunlarında veya teşkilat kanunlarında mevcut, malî, sosyal ve diğer haklara dair hükümlerde yapılacak değişiklik ve yeni düzenlemeleri yapmak için Hükümet yetki istiyor. Böylesine geniş kapsamlı bir yetki istiyor ve dikkat ederseniz, bu yetki istemi, birçok kanunumuzda değişiklik yapmayı öngörüyor. Eğer, gerçekten, Hükümet, Meclisin iradesine, istemine saygılı olsaydı, böyle bir konuyu tamamen kendi yetkisine alır mıydı? Eğer, gerçekten, o genel görüşmelerde samimî olsaydı, böylesine önemli, 2 milyon kamu çalışanımızı çok yakından ilgilendiren böyle bir değişiklik konusunda Meclis ne diyor; Meclisin bu konudaki tavrı, Meclisin bu konuda bize önereceği hususlar nedir diye düşünmez miydi? Çok net söylüyorum bunu, arkadaşlarımızın dikkatine sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, diğer bir konuyla da ilgili olarak da şunu söylemek istiyorum: Bakınız, Danışma Kurulu toplantılarında, genelde, Hükümetten gelen herhangi bir kanun tasarısının, Meclis komisyonlarında, 48 saat geçmeden önce görüşülmesi teklif edilir; ama, bugünkü Danışma Kurulunda, hem 48 saat önce görüşülmesi talep edildi hem de bu kanun tasarısının, bugün toplanacak komisyonda görüşüldükten sonra, bir de Meclis Genel Kurulunda ele alınmasını istedi arkadaşlarımız. Değerli arkadaşlarım, milletvekiline saygı bu mu? Bu arkadaşlarımız tasarıyı incelemeyecek mi? Komisyon üyelerimiz, bu, sizin gönderdiğiniz kanun tasarısını incelemeyecek mi? Fikir sahibi olmayacaklar mı? Gruplarının politikasını almak için bir değerlendirme yapmayacaklar mı? Hadi bakınız, bundan da vazgeçtim; Parlamentoya bu kadar saygılı Hükümetin bir diğer anlayışını da anlatayım size: Bu taleplerini geri çevirdik Danışma Kurulunda. Uzlaşma olmadı; uzlaşma olmayınca -haklı olarak- Doğru Yol Partisi Grubu veya Refah Partisi Grubu Meclis Başkanlığına bir öneri sunacaktır. Eğer, bu öneri kabul edilirse, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı, Komisyon üyelerine bir çağrı yapar -Hükümetçe madem bu kadar ivedilikle görüşülmesi isteniyor- Komisyon toplanır, durumu değerlendirir. Değerli arkadaşlarım, bakınız, böyle bir karar almadık. Bugün, Genel Kurul toplanmayabilirdi, çoğunluk olmayabilirdi... Bakınız, saat 13.30'da Gruba geldi, Plan ve Bütçe Komisyon üyelerine çağrı gitti; saat 14.30'da da, Komisyon üyeleri bu yetki kanunu tasarısını görüşmek için çağrıldı. Bu, ne mantıktır? Bu emrivaki değil de nedir? Bu mu Meclise saygınlık? HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Beraber de yaptık bu işleri. NİHAT MATKAP (Devamla) – Hayır, böyle yapmadık... Hiçbir zaman yapmadık... "Çelişkiler" diyorsam, bunun en somut kanıtını koyuyorum; buna hakkınız yok sizin. ALİ OĞUZ (İstanbul) – Çok yaptınız, çok... BAŞKAN – Müdahele etmeyelim efendim. NİHAT MATKAP (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yani, bu kadar önemli bir konuda eğer samimiyseniz, hakikaten Meclise saygılıysanız, günlerdir kamuoyuna yansıyan demeçleriniz doğru ise, bu kürsüde konuştuklarınız doğru ise, böyle yaşamsal bir konuda Meclise by-pass yapmazsınız. Evet, yani, çelişkiler Hükümeti, gerçekten... Her şeyiyle, her davranışıyla... Maliye Bakanı, faize üst sınır getirileceğinden söz eder, faizlerin vergi kapsamına alınacağından söz eder, Başbakan Yardımcısı, böyle bir şeyin olmayacağını, faiz oranını piyasa koşullarının tayin edeceğini ve sistemin aynen devam edeceğini söyler. Refah Grubu "iktidara geldiğimiz gün, Meclis iradesiyle olağanüstü hali kaldıracağız; Çekiç Güç gidecek, geldiğimiz gün gidecek" derdi; ama, ne yazık ki, tamamen tersi davranışlarla karşılaşıyoruz! Bugünkü uzatma talebine de geleyim. Keşke haklı olsanız bu uzatma talebinde... Nedir uzatma talebinizin gerekçesi; bazı basın veya yayın organlarının özgürlüğünü kısmak için, onları, baskı metoduyla kontrol altına almak için hazırladığınız tasarının bir an önce görüşülmesi... PTT'nin T' sini bir an önce satmak için kanun tasarısı... Özellikle Refah Partisinin bunları dinlemesini istiyorum. BAŞKAN – Sayın Matkap, 5 dakikanız var efendim. NİHAT MATKAP (Devamla) – Burada, kamu çalışanlarının, emeklilerin özlük haklarıyla, teşkilat yasalarıyla ilgili değişiklikler için çalışmaları uzatmak istiyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, peki, bunu, kamu çalışanlarıyla görüşmeniz gerekmiyor mu? Bu kadar etkin bir örgütle, kamu çalışanları sendikalarıyla görüşmeniz gerekmiyor mu? Gelin, Meclisin çalışma süresini iki gün değil, bir ay uzatalım. Olağanüstü hali kaldırmak için, hangi yasa tasarıları sunulacaksa, onu görüşelim. Gelin, asgarî ücreti vergi dışında bırakacak düzenlemeleri yapalım. Gelin, peşin vergiyi kaldırmak için düzenleme yapalım. Gelin, hayat standardı uygulamasını iptal etmek için düzenleme yapalım. Gelin, tüm esnaf ve sanatkârlarımızın beklediği Bağ-Kur ile ilgili yasal düzenlenlemeleri, anayasa değişiklikleriyle ilgili uyum yasalarını çıkaralım... Türkiye'nin buna çok ihtiyacı var, Türkiye demokrasisinin buna çok ihtiyacı var. Bu nedenle, sizi, bu talebinizde içten görmüyoruz, samimî görmüyoruz ve bu Grup önerinize... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim; süreyi uzatmıyorum. NİHAT MATKAP (Devamla) – Hayır, saygılar sunayım. BAŞKAN – Tamam, saygılar sundunuz. NİHAT MATKAP (Devamla) – Hayır efendim, sunayım. BAŞKAN – Hayır efendim, bugün öyle bir karar verdim. NİHAT MATKAP (Devamla) – Sayın Başkan, süreyi hiç fazla kullandığımı gördünüz mü? BAŞKAN – Süreniz geçti... Tamam... Teşekkür ederim. REFİK ARAS (İstanbul) – Söylesin Sayın Başkan, kıyamet mi kopar? NİHAT MATKAP (Devamla) – Eğer, herkese bu uygulamayı yapmazsanız... BAŞKAN – Bugün, böyle yapacağım. NİHAT MATKAP (Devamla) – Bugün değil, her zaman yapın. Saygılarımı sunuyorum. BAŞKAN – Efendim, gündemdışı konuşmalarda arkadaşlarımız 5 dakika konuşuyor; 5 dakikada, hakikaten, bir müsamaha tanıyoruz; ama, şimdi, bu konuda 10 dakika... Aslında, 10 dakikada çok şey söylenir; hatta, kitap bile yazılır. ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, dün 2 dakika ilave yaptınız. BAŞKAN – Sayın Mümtaz Soysal; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) REFİK ARAS (İstanbul) – Hükümet yerinde yok Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Soysal, sizin de süreniz 10 dakika efendim. Süreyi uzatmıyorum, özür dilerim. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. 10 dakikada kitap yazmayacağım; ama, çok şey söyleyeceğim; çünkü, çok şeyin söylenmesi gerekiyor. Affınıza sığınarak, İktidar partilerine seslenmek istiyorum: Gidiş kötü; çok kötü başlıyorsunuz. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Görünüş şık; görünüş, Meclisi öne çıkarmak, Meclis iradesiyle iş yapmak; ama, arkasındaki gidiş çok kötü; çünkü, bu görüntünün gerisinde, hem ülkemizin insanlarını aldatmaya kalkışıyorsunuz hem de süre uzatarak, çalışır görünerek Meclisin boş yere çalışmasını sağlamaya uğraşıyorsunuz. Sayın Başkan, sayın üyeler; bu Meclis, kaç gündür, gereği yokken, genel görüşme, gizli görüşme vesaire, onlarla uğraştırıldı. Kamuoyu sandı ki, çok önemli bir dönüş yapılacak; bilinmeyen şeyler söylenecek, duyulmaması gereken şeyler söylenecek ve ondan sonra da Meclis, Meclisteki çoğunluk önemli bir karar verecek, tarihî bir karar verecek; ama, dün, dağ fare doğurdu!.. Dağ fare doğurdudan öteye bir şey yapıldı; Meclisin tarihinde, yakın zamanların tarihinde, rekor bir oylamayla, Huzur Harekâtının süresi uzatıldı. Bu -çok acıdır söylemesi- Meclisimizin üzerine, Türkiye'nin üzerine düşmüş olan gölgenin bir de Meclis kararıyla tescil edilmesinden başka bir şey değildir. Demek ki, Meclisimiz söyler, söyler, hem de bazıları çok sert söyler; ama, karar günü geldiğinde ve eğer, karar günü geldiğinde üzerlerine tazyik yapılabilecek olanlar köşeye sıkıştırılmışsa, o zamana kadar hiç tazyik yapılamayacağı sanılanlar köşeye sıkıştırılmışsa, Meclisten rekor sayıyla karar çıkar. METİN PERLİ (Kütahya) – Hocam, siz de çekimser kaldınız. BAŞKAN – Müdahale etmeyin. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Biz çekimser kaldık; ama, lehte oy vermedik. Başka partilerdeyken de aleyhte oy verdik, burada da sürekli aleyhte oy verdik; ama, Hükümet geldi, sizin gizli görüşmelerde duymak istediğiniz ya da duyurmamak istediğiniz şeyleri bize brifinglerde şurada burada söylediler. Biz, onun üzerine, son bir düzenleme yapılacak, hadi engel olmayalım diyerek; ama, lehte oy da vermeyerek, yine çekimser kaldık; ikincisinde de dışarı çıktık. METİN PERLİ (Kütahya) – Çekimser, destek sayılır. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Aynı şey değil... Hele şu yaptığınız, hiç aynı şey değil. Belki, 1960'tan önce yapılmış olanlara benziyor. (DSP sıralarından alkışlar) "Meclis, iradesini öne çıkarır; Meclis iradesi 'egemenlik ulusundur' dendiğine göre, ulus demektir, biz her şeyimizi yaparız" diyerek, onun gerisine saklanarak, buradaki çoğunluğu, ülkeyi, çok karanlığa doğru götürmesine, çok karanlık bir akıbete doğru götürmesine yol açmaktır. Bakın, bu gidişiniz kötü ; ama, sanmayın ki biz buna müsaade edeceğiz!.. Hayır; bu teşebbüsü burnunuzdan getireceğiz, burnunuzdan getireceğiz!.. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Ayıp, ayıp. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Ayıp değil efendim. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Çok ayıp, çok ayıp. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Çok ayıp değil; çünkü, yaptığınız şudur: Bakın, göz göre göre bir teşebbüste bulunuyorsunuz. Şu getirdiğiniz yasalar Anayasa Mahkemesinin... LÜTFİ YALMAN (Konya) – Ne demek istiyorsunuz? BAŞKAN– Efendim müdahale etmeyin, rica ediyorum. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Ne demek istediğimi anlatayım. Açıkça, şu getirdiğiniz yasalar; yetki yasası, "T" yasası Anayasa Mahkemesinin şimdiye kadarki kararlarıyla... LÜTFİ YALMAN (Konya) – Hocam açık konuş. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Çok açık konuşuyorum. BAŞKAN – Sayın Hocam, Genel Kurula hitap edin... Rica ediyorum. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Bana soru soruyorlar, ben de cevap veriyorum. BAŞKAN – Efendim, size soru sorma hakları yok. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Zaten yok da... Ben söyleyeyim; ama, bunu yapmaya da hakları yok; çünkü, şu tutanak dergilerinde sizin bu konularda söyledikleriniz yazılı, zamanı gelince onları da okuyacağım. Şunu söyleyeyim; yaptığınız şey niçin bir aldatmacadır? Açıkça belli ki, yaptığınız şey, Anayasa Mahkemesinin bu konularda verdiği kararlara tersliklerle doludur; ama, vakit bırakmıyorsunuz ki... Şöyle bakınca, gözüken terslikler var; Plan ve Bütçe Komisyonuna iki gün süre verseniz, o terslikler daha açık ortaya çıkacak; ama, hayır, siz, sıkboğaz edip bunları geçirmek istiyorsunuz. Niçin? Özellikle de bu kamu çalışanlarının maaşlarına ilişkin konuda "biz Meclisten geçirmeye çalıştık, ama, başkaları müsaade etmedi Anayasa Mahkemesi müsaade etmedi" diyeceksiniz. Bu oyun -çok kibar terimlerle söylemeye çalışıyorum- çok parlak bir oyun değildir, yetki kanunları konusunda parlak bir oyun değildir. Hele, kamu çalışanlarının maaşları konusunda hiç parlak değildir; açıkça, Anayasaya aykırıdır, iptal edilecektir; çünkü, ne yaptığınızın galiba farkında değilsiniz. Bu Mecliste, geçen dönemde, anayasa değişikliği yapıldı ve bu gibi konuların görüşülmesi için Anayasa, birtakım mekanizmalar öngördü, o mekanizmaların kurulması için bazı yasaların çıkarılmasını öngördü. Siz, o yasaları çıkarmadan; yani, memur maaşları nasıl konuşulur, nasıl bu durumlar ıslah edilir; bunun için gerekli mekanizmalar kurulsun diyen Anayasanın hükmünü yerine getirmeden, uyum yasalarını çıkarmadan, onu by-pass ederek -Meclis, by-pass edildi şimdiye kadar; çoğunluk, azınlığı by-pass etti- Anayasanın gerekli gördüğü yasaları çıkarmadan, olmayan bir şeyi by- pass ederek, aslında, olması gerekini by-pass ederek bunları yapmaya kalkışıyorsunuz. Dönecek... Anayasa Mahkemesinden dönecek ve biz, oradan dönmesi için uğraşacağız; çünkü, yanlış bir şey yapıyorsunuz. Bu konular, en azından birkaç aylık çalışma gerektiren konulardır. Şimdi, Meclis çalışmalarını birkaç gün uzatır gözükerek, bu konuda müthiş çaba gösterdiğinizi millete ilan etmek istiyorsunuz, kendi ters düşüşlerinizi bu çabanın gerisinde saklamak istiyorsunuz; ama, bu iyi bir oyun değildir. Çok kibar deyimlerle söylüyorum, çok açık söylüyorum; bu, iyi bir oyun değildir; ama, bir oyundur. Çok teşekkür ederim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal. Sayın Soysal "burnunuzdan getireceğiz" diye bir ibare kullandı. Herhalde "sert muhalefet yapacağız" anlamında kullandınız, değil mi efendim? MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Efendim?.. BAŞKAN – Yani "burnunuzdan getireceğiz" dediniz de, bir açıklık getirmek yönünden... Yanlış anlaşılmasın "burnunuzdan getireceğiz" demekle bunu "sert muhalefet yapacağız, engelleyeceğiz" anlamında mı kullandınız? MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Tabiî efendim. Siz biliyorsunuz Türkçenin deyimlerindendir; yani, illâ burnundan kan akmayacak!.. BAŞKAN – Biliyorum da... Yanlış anlaşılmasın Sayın Hocam; o bakımdan soruyorum. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Ama, zatı âliniz de dün söylediniz; Mecliste... Siz, beşerî duygularınızı, bazen kuralların üzerine... BAŞKAN – Efendim, ben, anlayışımı Genel Kurula aksettirmek için söyledim. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Peki, teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Lehinde, Sayın Başesgioğlu ; buyurun. Süreniz 10 dakikadır. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçtüzüğümüzdeki sınırlama gereği, iki kişiye aleyhte söz verilmiş bulunmaktadır. Ben de, lehte söz aldım; öneri üzerindeki çekincelerimizi ve objektif görüşlerimizi bu çerçeve içerisinde ifade etmeye çalışacağım. BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, bir dakikanızı rica ediyorum. Sürenizi de durdurdum. Zatı âliniz bir grup başkanvekilisiniz, biliyorsunuz, lehinde söz alıp da aleyhinde konuşmak olmaz. Ben başlangıçta bunu söyleyeyim de... Rica ediyorum... Sınırlama getirilmişse, bu İçtüzükte yer alan bir konudur. Sınırlamaları da aşarak... Normal yolları aşmanın çaresini arayamazsınız. MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, daha bir şey söylemedim ki... Konuşmamı bitireyim... BAŞKAN – Ama, dediniz ki "sınırlama getirildi, ben aleyhte konuşamıyorum. Buna rağmen, lehte söz alabildim, düşüncelerimi söyleyeceğim." Ben ikaz edeyim de... Buyurun efendim. MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – "Objektif olarak ifade edeceğim" dedim Sayın Başkan, dikkatinizi çekerim. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – "Çekince" dedi. MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, aslında bu grup önerisinin lehinde ve aleyhindeki fikirler arasında pek fazla fark yok. Meclisimizin yerleşik teamülleri var, Meclis Genel Kurulumuzun yasa yapma konusunda uyacağı bazı prosedürler, bazı prensipler var. Meclisin çalışma süresi, daha önceki Danışma Kurulu kararı gereğince 31 Temmuz tarihine kadar uzatılmış bulunmaktaydı ki, bu tarih bugün sona ermektedir. Dolayısıyla, Hükümet, öncelik gördüğü, toplumumuzun çeşitli kesimlerini ilgilendiren konuları, bu süre içerisinde, hem kendi önceliğine hem de Meclis Genel Kurulunun önceliğine getirip, yasalaşma imkânı sağlayabilirdi; ama, Mecliste genel görüşmeyle aşağı yukarı üç hafta zaman kaybettik. Gerek kaynak konusunda gerek Çekiç Güç konusunda ve gerekse olağanüstü hal konusunda Yüce Meclis boşuna işgal edildi. Eğer, 54 üncü Hükümetimiz, şu anda Doğru Yol Partisi Grup önerisinde belirtilen 4 yasa tasarısının kanunlaşmasını bir öncelik olarak görüyor idiyse, bu genel görüşmelerle kaybedilecek zaman içerisinde, bu yasa tasarılarını Meclisin Genel Kuruluna getirip, gerekli tartışmalar yapıldıktan sonra bu tasarılar kanun haline getirilebilirdi; ama, maalesef, 54 üncü Hükümetimiz üç haftalık bir zaman kaybına neden olmuştur ve kanaatimiz odur ki, bu genel görüşmelerden de -gerek kaynak konusundaki gerekse olağanüstü hal konusundaki ve gerekse de Çekiç Güç konusundaki- hiçbir müspet netice alınamamıştır. Şimdi, bizim tavsiyemiz, bizim ricamız, 54 üncü Hükümetin, Meclisin yerleşik teamüllerini zorlamamasıdır. Mesela -burada, biraz evvel arkadaşım da bahsetti- kamu personeline ilişkin yetki kanunu tasarısı, henüz Danışma Kurulunda mutabakat hasıl olmadığı halde, burada bir karar alınmadığı halde, Plan ve Bütçe Komisyonu, Komisyon üyelerini toplantıya çağırmıştır. Bu, gerek İçtüzüğümüze gerekse Meclisin yerleşmiş teamüllerine uygun bir hadise değildir. Buradan, değerli komisyon başkanlarımızı, tekrar, İçtüzüğe uymaları konusunda ikaz ediyoruz. Komisyon başkanı, komisyonu, her aklına geldiğinde, istediği zamanda ve istediği ortamda toplayamaz. Hepimizin uyacağı, hepimizin bağlı olduğu bazı kurallar vardır; en önemlisi, Anayasa vardır, İçtüzük vardır. Diğer taraftan, Yetki Kanun Tasarısıyla, 6 aylık süreyle yetki istemek, bir anlamda Meclisi by-pass etmektir. Meclisin esas işlevi, esas fonksiyonu yasa yapmaktır. Hele hele, milyonlarca kamu personelini ilgilendiren, onların özlük haklarını ilgilendiren, emeklilerinin özlük haklarını ilgilendiren bir konuda Meclisin devre dışı bırakılmasına asla gönlümüz razı değildir. Hükümetimiz "biz, Meclisi, Hükümetin üzerinde görüyoruz" diyordu, böyle bir iddiası vardı. O zaman buyurun, bu iddianızı ispat edin, kamu personelinin özlük haklarına ilişkin bu yetki kanunu tasarısına - gerekirse Meclisin çalışma süresini de onbeş gün uzatalım, bir ay uzatalım- muhalefet de katkısını versin. Meclis olarak, burada, bu önemli yasayı hep birlikte olgunlaştıralım; çalışanlarımıza, emeklilerimize de hayırlı bir iş yapalım. Hükümetin, 6 ay süreyle Meclisi devreden çıkartacak böyle bir yetki kanunu tasarısı getirmesi -Anayasa Mahkemesinin de çeşitli kereler iptal ettiği gibi- hem Anayasa Mahkemesinden dönecektir hem de Hükümetin iddiasını boşa çıkaracak bir konu olacaktır. Netice olarak, sözlerimizi toparlamak istersek; bu çatı altında, hep birlikte, memlekete hizmet etmek için varız. Bunun için seçildik; iktidar kanadı, hiçbir zaman muhalefeti yok sayamaz, Anayasayı ve İçtüzüğü yok sayamaz. Eğer, bu şekilde, tutumunda ısrar ederse, bir uzlaşma içerisinde, bir hoşgörü içerisinde bu Mecliste çalışma imkânı bulamayız. O zaman, muhalefetten de, getirdiğinizi hiçbir şeye katkı istemeye hakkınız olmaz. Oysa, Sayın Başbakan, bu kürsüden “bir değişim yaşıyoruz, Meclisin üstünlüğünü savunuyoruz” iddialarını çok açık bir şekilde ifade etti. Biz de diyoruz ki, bu iddialarınızın arkasında durun, Meclisi devreden çıkarmayın. Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başesgioğlu. Öneri üzerindeki müzakereler bitmiştir. VELİ AKSOY (İzmir) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz. BAŞKAN – Peki efendim, karar yetersayısını arayacağım. Önerileri, ayrı ayrı, okutup, oylarınıza sunacağım. Öneriler: 1. Kamu Personeli ile Emeklilerin Malî, Sosyal ve Diğer Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının, Başkanlıkça havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerine, 48 saat geçmeden başlanmasının, İçtüzüğün 36 ncı maddesi gereğince Komisyona tavsiye edilmesi önerilmiştir. BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Önerinin birinci kısmı kabul edilmiştir. Önerinin ikinci kısmını okutuyorum: 2. 31.7.1996 tarihli Gelen Kağıtlarda yayımlanan, 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin 3 üncü sırasına; 85 sıra sayılı Telgraf ve Telefon Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına; 71 sıra sayılı İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınması ve 6 ncı sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir. BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerinin bu kısmı da kabul edilmiştir. Önerinin diğer kısmını okutuyorum: 3. Genel Kurulun, 1.8.1996 Perşembe ve 2.8.1996 Cuma günlerinde de 14.00-21.00 saatleri arasında toplanarak çalışmalarını sürdürmesi ve bu birleşimlerde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir. BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerinin bu kısmı da kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz. VI. – SEÇİMLER A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM 1. – İnsan Hakları Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN – İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve bağımsız milletvekillerine düşen bir üyelik için, Kayseri Milletvekili Recep Kırış aday olmuştur. Aday olmak isteyen başka bağımsız üye var mı? Yok. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı uğurlu olsun. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlar Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23) BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon?.. Yok. Ertelenmiştir. 2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı : 69) (1) BAŞKAN – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz. Komisyon?.. Yerinde. Hükümet?.. Yerinde. Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Sayın Ateş... CHP Grubu adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Öteki arkadaşlar da isimlerini bildirirlerse... Sayın Ateş, süreniz 20 dakika efendim. CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin aşması gereken yığınla sorunu varken, alelacele, Hükümetin, gazetelerin promosyon konusunu Meclis gündemine getirip oturtmasının altındaki gerçeği, bir milletvekili olarak merak ediyorum. Bunu, Yüce Meclisimize getirip dayatmalarının altındaki amacı arz etmek istiyorum. Başıboş bir şekilde boy atan promosyona çekidüzen vermek amacıyla bu yılın ocak ayında bir düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemeden önce basın kuruluşlarının da görüşü alınmış, Türkiye için uygun model olan İngiltere sistemi benimsenmiştir. Bu sistem yasaklayıcı değil, okura verilen taahhüdün yerine getirilmemesi durumunda cezalandırılma esasına dayanmaktadır. Ancak, bu Hükümet, yirmi gün önce, alelacele, bu konuda yeni bir tebliğ çıkarmış, arkasından da, yine aynı hızla bir kanun tasarısı hazırlayarak Meclise sunmuştur. Komisyon, yangından mal kaçırırcasına, İktidar partilerine mensup üyelerin oylarıyla tasarıyı kabul ederek Genel Kurula sevk ederken, "kanun tasarısının önemine binaen, Genel Kurulda öncelik ve ivedilikle görüşülmesine karar verilmiştir" şeklinde bir gerekçeyle sevk etmiştir. Şimdi, öncelik ve ivediliği gerektiren bir konu var mıdır; bunu, burada, açıklamak istiyorum: Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, şu anda, Türkiye'nin en köklü sorunlarından biri enflasyondur. Asgarî ücretin, Hükümetin taahhüt ettiği gibi, vergi dışı bırakılması sorunu vardır. Yine, bu Hükümetin programında geniş yer verdiği, hayat standardının kaldırılması sorunu vardır. Türkiye'de, bir canavar gibi, her gün onlarca yurttaşımızı yutan bir trafik sorunu vardır. Güneydoğu'da -polisimizle, askerimizle, gencimizle- oluk gibi akan kanın durdurulması sorunu vardır. Türkiye, gümrük birliğine girdi; ama, maalesef, uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, gümrük birliğine uyum yasaları Türkiye'nin gündemindedir. Anayasa, bildiğiniz gibi, geçen yıl değiştirildi. Aradan bir yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, maalesef, Anayasaya uyum yasaları çıkarılamamıştır; memurlarımız, halen, özgürce sendikalaşma hakkını kullanamamaktadırlar; özgürce siyasî partilere üye olmak ve siyasal bir mücadele verme olanağından yoksun bırakılmışlardır; üniversite öğretim üyelerimiz, bu olanaktan, siyasal örgütlülük olanağından yoksun bırakılmışlardır; üniversite gençliğimiz, yoksun bırakılmıştır. Şimdi, halen, toplumun üzerindeki bu baskı yasaları kaldırılmamıştır. Böylesine beceriksiz bir Hükümetle, Türkiye, herhalde hiç karşı karşıya kalmadı. Bir haftadır cayır cayır ormanlarımız yanıyor, o yangını dahi kontrol altına alamayan Hükümet, her ne hikmetse, promosyon sorununu, Türkiye'nin birinci sorunu olarak getirip, Türkiye'nin gündemine, Meclisin gündemine oturtmaya çalışıyor. SITKI CENGİL (Adana) – Konuşmaya devam et! YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, basının şu andaki durumu şudur: Promosyon başlamadan önce 2 milyon dolayında olan gazete tirajları, promosyondan sonra 5 milyona çıkmıştır. Buna uygun olarak da, basında istihdam artırılmış, oluşturulan yeni bir sistemle, basınımız çalışmalarını sürdürmektedir. Gecikmeler ve kalite düşüklüğü olmakla beraber, esas olarak, okura taahhüdünü yerine getiremeyecek ölçüye varacak bir aksama olmamıştır. Durum bu iken, İktidarın promosyonu ele almasının gerçek amacı, basını kuşatmak, susturmak, teslim almak anlayışından kaynaklanmaktadır. Başbakan, bu amacını hiç de gizlemedi. Daha hükümet programı üzerindeki görüşmeler devam ederken, eleştirileri yanıtlarken, 6 Temmuz günü, bu kürsüde, şu tehdidi savuruyordu: "Şimdi, bakın, takip edin, o gazeteler üç gün sonra bizi nasıl methetmeye başlayacaklar; göreceksiniz. Takip edin, hele bir methetmesinler de göreyim!.. 'Ödeyin şu bankalara borçlarınızı' dediğimiz zaman ne olacak halleri?.. Türkiye'de öyle bir basın durumu var ki... Efendim, isterseniz, yargı var... Üç senede, yargıdan bir sonuç aldığınız yok; neye yarar o yargı, neye yarar?.. Onun için, hep beraber 'basın davaları bir ayda sonuçlanacak' diye kanuna madde koyacağız. Öyle, üç sene... Çocuk oyuncağı değil; böyle şey mi olur?.. İstediği gibi, istediğini yazsın, çizsin, insanların haysiyetiyle oynansın ve bunun bir müeyyidesi olmasın!" diyordu. Şimdi, Sayın Başbakana burada sormak istiyorum; basın davalarını bir ayda sonuçlandıran bu zihniyetle, bu anlayışla, hırsızlık ve yolsuzluk davalarının da bir ayda sonuçlanması için bir tedbir getiriyor musunuz, bir düzenleme getiriyor musunuz?.. Üç aydır Komisyona gelip ifade vermeyen Mercümek ve gibilerini de bu Meclise getirip, yargılanmalarını sağlayabilecek misiniz? MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – İSKİ'yi de yeniden yargılayacağız. SITKI CENGİL (Adana) – Ne alakası var?.. BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Erbakan, gazetelerin hangi yayınlarından, hangi yazdıklarından rahatsız olmaktadır; onu, Yüce Meclisin bilgilerine arz etmek istiyorum. Gazeteler Mercümek'i yazdı. Yalan mıydı; niye rahatsız oluyorsunuz?!. Bosna-Herkes için topladığınız paraları içeride kullandığınızı yazdılar. Yalan mı yazdılar?!. SITKI CENGİL (Adana) – Kaç para verdin Bosna'ya?! YILMAZ ATEŞ (Devamla) – "Faize karşıyız, kaldıracağız" dediniz; partinin parasını götürüp yüksek faiz veren bankalarda batırdığınızı yazdılar. Yalan mı bunlar?!. Faizi kaldıracağız; rantiyeciye karşıyız dediniz; bir gecede faizi 12 puan artırarak, rantiyecilerin cebine, bir gecede trilyonlar aktardınız. Yalan mı?!. Bunları yazdı basın. (CHP sıralarından alkışlar) SITKI CENGİL (Adana) – Bekle de gör... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – İktidara gelince Avrupa Gümrük Birliği Sözleşmesini yırtıp atacağız dediniz; ama, iktidara gelince de, aman ne güzel şeymiş, kabul edeceğiz dediğinizi yazdılar. Yalan mı bu gazetelerin yazdığı?!. İsrail ile yapılan güvenlik anlaşmasını yırtıp atacağınızı belirttiniz; ama, iktidara geldiğiniz zaman ikincisini imzalamak için çaba sarf ediyorsunuz. Basın, bunları yazdı; yalan mı bunlar?!. (RP sıralarından gürültüler) Çekiç Güç'e işgal ordusu dediniz, Büyük Ermenistan gücü olduğunu, buna "evet" demenin uşaklık olacağını vurguladınız, söylediniz; ama, iktidara gelince, büyük bir gayretle ve bugüne kadar benzeri görülmemiş bir süreyle, Çekiç Güç'e "evet" dediniz. Basın bunları yazdığı için niye rahatsız oluyorsunuz?.. SITKI CENGİL (Adana) – Ne alakası var?!. Yasayla ne ilgisi var?.. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Geleceğim, ne alakası olduğuna geleceğim. SITKI CENGİL (Adana) – Söyleyecek bir şeyin varsa, söyle; polemik yapıyorsun... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Çiller'e "gâvur gelini" dediniz, "Müslüman düşmanı" dediniz, "başını eteğiyle örtüyor" dediniz; ama, sizinle hükümet ortağı olduktan sonra, "o bir hanımefendidir" dediniz! Basın bunu yazdı; niye rahatsız oluyorsunuz bundan?!. SITKI CENGİL (Adana) – Hepsi dedikodu... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Örtülü ödenekten, Sayın Çiller'in yolsuzluk yaptığını açıkladınız; ama, karşılıklı bireysel çıkar için, şimdi de aklamaya çalışma gayreti içerisindesiniz. Basın bunları yazdı; neden karşısınız? "Muhafazakârız" dediniz, "milliyetçiyiz" dediniz, "ulusalcıyız" dediniz, "ülkenin bağımsızlığından yanayız" dediniz; ama, seçimlerden hemen sonra Suudî Riyalinden dem vurup, Ankaralılara suyu dolar bazından satmaya çalışıyorsunuz! Basın bu çelişkilerinizi yazdı; bundan neden rahatsız oluyorsunuz?!. HASAN DENİZKURDU ( İzmir) – Promosyon kalkınca yazmayacak mı?.. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hükümetin diğer ortağı, Doğru Yol Partisinin Lideri Sayın Çiller'in rahatsızlık duyması da bizim için yabancı bir olay değil; çünkü, Kuşadası'nda çiftliğim yok dedi, çiftlikler ortaya çıkarıldı basın tarafından. Yurtdışındaki mal varlığını inkâr etti, gazeteler, belgeleriyle ortaya koydular. Örtülü ödenek konusunu Refah Partili sözcüler gündeme getirdiği zaman, iki defa şerefsizdir dedi; ama, onları ortaya çıkardı basın. HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Yani, kalsın mı promosyon, onu söyle. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekili, bu çelişkileri gazeteler dile getirdiği için, şimdi, bu Hükümet, yeni bir düzenlemeyle karşı karşıya. Tabiî, basının suçu (!) bu sayın iki parti liderini ve programlarını ciddiye alıp sayfalarında yer vermesidir. Çünkü, yazılı olduğu için ortadan kaldırılamıyor. Gazetelere boy boy ilan verip, "bu karanlığa geçit vermeyeceğiz" deniliyordu, "ülkem satılık değil" deniliyordu; ama, bunlar, şimdi, gazetelerde, arşivlerde belge. Bunun rahatsızlığı var sanırım. Sayın milletvekilleri, bu Hükümet kurulur kurulmaz, hırsızlık, yolsuzluk ve adaletsizlik karşısında dik duran, sesini yükselten kesimleri sindirme gayretine girmiştir. Sendika hakkı ve insanca bir yaşam için zam isteyen öğretmenlerin, memurların kafalarını kırdı, Kızılay Meydanında sürüm sürüm sürükledi. Gazetecileri dövdü, yerlerde sürükledi. Gazeteciler Cemiyetine saldırarak, gazetecileri dövdü. Demokrasiye inancı olan bir Hükümet olsaydı, en azından ilgili bakanların o gün istifa etmesi lazımdı. Ne demokrasiyle idare edilen ülkelerde ne de Batı ülkelerinde bunun benzeri görülmemiş. Atatürkçü, laik, demokrat ve cumhuriyet ilkeleri üzerine yemin eden savcı ve yargıçları budamaya çalıştınız. Cezaevlerindeki vatandaşlarımızı işkenceye tabi tuttunuz; 12 canın yaşamını yitirmesine neden oldunuz. Televizyonları sansür ettiniz. Türkiye Cumhuriyetinde televizyonu ilk sansür eden Hükümet ve Başbakan unvanını kazandınız da 12 canın yaşamını yitirmesine mâni mi oldunuz?.. ŞEVKİ YILMAZ (Rize) – Şehit polisten bahset... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Oraya da geliyorum Sayın Yılmaz... Siz de, şu Atatürk'ten bir bahsetseniz. Biz, zaten bahsediyoruz; onu, bize anımsatmanıza gerek yok. Yüreğiniz yetiyorsa çıkar burada konuşursunuz; istediğiniz yerde de konuşuruz. BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim... Bir defa, siz, İktidar partisi milletvekillerisiniz; İktidar partisinin milletvekilleri Meclisin çalışmasına yardımcı olur. Eğer, yerinizden laf atarsanız, kürsüde konuşan hatip de sizinle konuşur; o zaman, Meclisin çalışması çıkmaza girer. İktidar partisi milletvekilleri sabırlı olacak. Rica ediyorum... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Ama, bütün bu baskı, bu işkencelere rağmen, Türkiye'nin demokratik güçlerini sindiremediniz, sindirmeye de gücünüz yetmez. Ne gazeteler pazartesi günü sizi övmeye başladı, ne gazeteciler yolsuzluklarınızı, ilkesizliklerinizi yazmakta vazgeçti, ne de yurtsever vatandaşlarımız, daha demokratik bir Türkiye yaratma isteminden, mücadelesinden vazgeçtiler ve vazgeçmeyecekler de. Televizyonlara sansür, gazetecileri dövme, ekonomik ambargo uygulamalarından sonra, şimdi de, basını teslim alma yöntemlerinden biri olarak promosyonu Meclisin gündemine getirdiniz. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümet tasarısının gerekçesinde, basının temel işlevinin, en genel tanımıyla haber verme olduğu belirtilerek, promosyonun bu ilkeye aykırı olduğu, bu çelişkinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı belirtilmektedir. Şimdi, bu Hükümeti oluşturan partilerin sayın yetkilileri, bizi güldürmeyin! Sizin rahatsızlığınız, basının haber verme işlevini yerine getirmesindendir. Bu yasal düzenlemeyle, bu ilkesizliklerinizin daha çok insana ulaşmasını engellemeye çalışıyorsunuz ve bunları kamuoyuna duyuran, yayan organ, kurum ve kişileri işlevsiz kılmaya çalışıyorsunuz. Hükümetin, "gazetelerin taahhütlerini yerine getirmemesi halinde, okurların mağduriyeti yanında, bankerlik örneğinde olduğu gibi, sisteme, daha açık deyişle devlete güvensizlik doğacaktır" şeklinde bir gerekçesi de var. Bizim lügatımızda bir deyim vardır, "Dinime küfreden Müslüman olsa bari" diye. Bakın, Refah Partisi halka hangi taahhütlerde bulundu, hangi taahhütte bulunarak halktan oy istedi, bunları az önce sıraladım. Sayın Çiller de, Doğru Yol Partisi adına vatandaşlardan oy isterken, bakın, hangi taahhütlerde bulunmuştu... Bunlar şimdi ortaya çıkarılınca, suç yine basının oluyur; çünkü, deniliyor ki, gazeteciler bizim sözlerimizi yanlış anladılar; ama, Allah'tan ki, bu, demeç değil, Sayın Çiller'in imzasıyla yayımlanan bir ilan. Bakın ne diyor: "Bir ileri iki geri giden, zoru görünce kaçan Mesut Yılmaz, Erbakan'ı durduramaz. Erbakan'ı durdurmak için, geriye gidişi önlemek için, ileriye gitmek için DYP'de birleşin. DYP birinci parti çıkacak ve Erbakan'sız ülkenin önünü açacak, en iyi hükümeti kuracaktır. Erbakan'ı durduracak cesaret ve inanç bizde var." Sayın Çiller daha da ileriye gidiyor ortağı hakkında. Bir başka ilan şu: "DYP'ye verilen her oy, bölücü Refah ile maskeli yandaşı ANAP'a karşı tek ve kesin çözümdür. Tertemiz Müslüman halkımızı geçmişin karanlıklarına sürüklemeyi amaçlayan bölücü ve sömürücü Refah ile onun maskeli yandaşı ANAP'a karşı, hiçbir seçmenin kayıtsızlık ve kararsızlık göstermeye hakkı olamaz." Sayın Çiller, yine, vatandaştan bir başka oy isteme taahhütünde, Sayın Yılmaz, Sayın Yazıcıoğlu ve Sayın Erbakan'ı "karanlık güç" olarak ilan etmiş ve "eğer bunlara oy verirseniz, ülkenin geleceği kararacak; bunlar bütün özgürlüklere karşıdırlar, gelirlerse özel radyoları ve televizyonları da kapatacaklardır" diyor. Sanırım, bir tek bu konuyu doğru bilmiş Sayın Çiller ve ona karşı da kendisinin tek aydınlık güç olduğunu gazetelere ilan olarak vermiş. Doğru Yol Partisi de -az önce Sayın Erbakan'ın vaatlerini dile getirdim- bu taahhütlerle vatandaştan oy istedi; ama, şimdi, iktidara geldi; her iki parti de tam tersini yaptı. Daha doğrusu, bu her iki parti de resmen siyasî bankerlik yaptı. Refah Partisi ve DYP'ye oy veren, o dürüst, o sade vatandaşlarımızı aldattınız, kandırdınız; ya taahhütte bulunmayacaktınız ya da yiğitçe o taahhütünüzün gereğini yerine getirecektiniz. Tabiî, şimdi, gazeteler hakkında, varsayıma dayanarak, varsayımı öne sürerek, gerçekleşmemiş bir eylemin olabileceğini öne sürerek yasaklayıcı bir mantık aramanın altındaki nedeni anlıyorum; çünkü, bir insan, kendisi nasılsa karşısındakilerini de öyle bilir. Siz, halka karşı taahhütlerinizi yerine getirmediniz; şimdi, bu yasa tasarısıyla, gazeteleri de halka karşı taahhütlerini yerine getiremez konuma sokuyorsunuz. BAŞKAN – Sayın Ateş, 2 dakikanız var efendim. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Bu tasarıda -sürem de kısaldığı için, maddeler üzerinde görüşülürken de dile getireceğim- tamamen kültürel hizmetleri yerine getirmesi yönünde de hiçbir madde yok. Tam tersine... Tüketiciyi korumayla ilgisi yok; tekelciliği önlemekle ilgisi yok. Gazetelere şunu önermek istiyorum: Bu tasarının bu hükümleri yasalaşırsa, hiçbir kültürel faaliyette de bulunamayacaklar; "kültürel" adı altında da olsa promosyon veremeyecekler; ama, bu tasarının özüne en uygun promosyon, sanırım şudur; bunu öneriyorum: Mercümek dosyasını ve Hoca ile Bacının mal varlığı kökeni ile örtülü ödenek dosyasını, ilk kültürel yayın olarak, ilk promosyon olarak vermelerini - bu yasa tasarısı yasalaştığı takdirde- ilk kültürel faaliyet olarak bunu yapmalarını öneriyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son olarak şunu söylemek istiyorum: Matbaaya karşı çıkarak Osmanlının aydınlanma çağını bir asır, bir yüzyıl geciktirenler ile basını susturmak isteyen Abdülhamit tarihte nasıl anılıyorlarsa, basını günümüzde susturmak isteyenler de, aynı şekilde, hayırla anılmayacaklardır. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz. DSP Grubu adına, Sayın Ahmet Tan; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Tan, sizin de süreniz 20 dakika. DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun bazı maddelerinde değişiklik öngören yasa tasarısı üzerinde Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Söz konusu kanundaki değişiklik, günlük gazete okuru milyonlarca yurttaşı ilgilendirmektedir. Bu nedenle de, dolaylı olarak, ülkenin, toplumsal, kültürel, hatta, belli ölçülerde ticarî ve alışveriş düzenini yakından alakalandırmaktadır; ancak, tasarı, ayrıca, çok önemli bir noktayı da ortaya sermektedir. Bu nokta, basın söz konusu olduğu için, halkın haber alma özgürlüğünü, dolayısıyla da Anayasadaki bazı temel hak ve özgürlükleri yakından alakadar etmektedir; ama, öyle anlaşılıyor ki, Hükümet, bu tasarıyı hazırlarken konunun bu boyutlarını fazla dikkate almamıştır, belki de almak istememiştir. Gazete okuru olan 5-6 milyonluk kamuoyu kesimi, olağan bir çarşı-pazar tüketicisi durumunda görülmüştür; tasarının hazırlığı sırasında tarafların görüşleri alınmamıştır. Oysaki, bu Hükümet, biliyoruz ki, Amerikan Sefareti yetkililerinin bile görüşünü alma yoluna gitmiştir. (DSP sıralarından alkışlar) Niye almak yoluna gitmemiştir; niye yangından mal kaçırır gibi, böyle bir tasarıyı Meclisin son gününde, tatile girmeden evvel getirmiştir ve üstelik, gereğince komisyonlarda ele almadan getirmiştir?.. Bu olayın -daha önce de arkadaşımızın belirttiği gibi- ticarî yönü vardır. Ticarî ve ekonomik yönü dolayısıyla Bütçe Komisyonunda da ele alınabilirdi. Hatta, anayasal yönü var; çünkü, kamuoyunun bilgilendirilmesiyle ilgili en önemli unsur olan günlük gazetelere belli bir yükümlülük ve baskı getirmektedir. Bu yönüyle de ele alınması gerekirdi; bu da yapılmamıştır. Niye yapılmamıştır?.. Önce şunu belirtmek gerekiyor: Demokratik Sol Parti olarak, biz, tanıtım amaçlı promosyona, böylesine yüksek miktarlarda tüketim eşyası dağıtılmasına karşıyız; bendeniz de, yirmibir yılını basın mesleğine adamış bir gazeteci olarak karşıyım; ama, burada bir düzenleme yapılması başka bir mesele, bu düzenlemenin birtakım niyetleri maskelemek için yapılması başka bir mesele. Bu iktidarın, yani Refahlı Hükümetin basına karşı niyetinin bozuk olduğu, bizzat Sayın Başbakanın ağzından, bu kürsüde de, güvenoylamasından bir gün önce, yine, gazetelerde de yayımlanan demeçlerinden de anlaşılmıştır. En sağlam yerden referans vermek gazetecilikte bir kuraldır. Bu en sağlam yer de Sayın Başbakandır. Evet, Sayın Başbakan, 7 Temmuzda, yani, bu ayın başlangıçtaki yedinci günü sabahı yayımlanan gazetelerde şöyle diyor.. "Üç gün sonra aynı gazeteler bizi nasıl methedecekler... Tam 180 derece dönecekler. Hele bir methetmesinler bakalım! Öde borcunu deyince, muhalefetleri bitecek; aman, bu Refah Partisi ne partiymiş de bizim haberimiz yokmuş diyecekler." Evet, Hoca, kendi 180 derecelik dönüşünü basınla birlikte yapmayı temin etmek için, basını da kendisiyle birlikte döndürmek için bu yasa değişikliğini hazırlamıştır. (DSP sıralarından alkışlar) Gerçek niyet, bilindiği gibi, yine, zapturapt altına alınmak istenen gazetelerde yayımlanmıştır. Gerçek niyet dediğimiz, varlığından bahsedilen Koalisyon Protokolü, gizli protokol. Bu protokol, hepinizin bildiği gibi, "yolsuzlukların üstüne gidilmeyecek" maddesini taşımaktadır. Yolsuzlukların üstüne nasıl gidilir?.. Basın yoluyla gidilir. Basını susturmak birinci hedef olmuşsa eğer bu Hükümet tarafından, bu maddenin işlerlik kazanması bakımından olmuştur; yani, basının yolsuzlukların üzerine gitmesi temin edilmezse, engellenirse, bu madde işlerlik kazanacaktır ve tüketicinin korunmasıyla ilgili bu madde, yolsuzlukların üstüne gidilmemesiyle tamamen aynı amaca hizmet etmektedir. HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Promosyon kaldırılınca gazeteler haber vermeyecek mi? AHMET TAN (Devamla) – Evet, önceliklerini şaşırmıştır bu Hükümet. Garson hükümetti; fakat, garson, servisi şaşırdı; sonda getireceği yemeği önde getirip, milletin iştahını kesmiş durumda! Bir komi kadar acemilik sergilemektedir ve korkarım, tepsiyi devirip, halkın üstünü başını berbat edecektir. (DSP sıralarından alkışlar) Kumarhanelerde dönen milyonlarca dolarlık, milyarlarca, trilyonlarca liralık, ocaklar söndüren haram sermaye ortadayken, Hükümetin, kendi felsefesi bakımından bunların üstüne gitmesi gerekirken, biraz önceki sözcü arkadaşımızın da söylediği gibi, ormanların cayır cayır yandığı ortadayken, getirile getirile bu tasarının getirilmesini, önceliklerini şaşıran bu garsonun bir marifeti olarak değerlendirmek gerekir. Yanan ormanlar için bir tasarı getirilseydi, orman yakma suçunu işleyenlerin cezalarının ömür boyu hapis olması yahut da ormanları söndürmek için gereken malzemenin -kaynak yaratma son derece moda bir deyim- lüks otomobillerin, makam otomobillerinin satılıp yerine yangın söndürme helikopterinin alınmasıyla ilgili bir teklif gelseydi, seve seve buna katılırdık; ancak, burada, dediğim gibi, tüketicinin korunmasıyla ilgili bir maske arkasında, bir örtü arkasında, basın zapturapt altına alınmak isteniyor. Niçin alınmak isteniyor?.. Çünkü, basın, bugüne kadar olmadığı ölçüde yüksek tirajlara ulaşmıştır. Bu tirajlara ulaşırken, belli sakıncalar yaratan bu kupon meselesi, belki, eleştirilecek -belki değil, muhakkak eleştirilecek- bir nitelik taşıyor; ancak, asıl, bu Hükümeti tereddüte, korkuya sevk eden şey, 6 milyona yakın günlük gazete satılmasıdır Türkiye'de gazeteciler arasındaki bir hesaba göre -bir gazete 5 kişi tarafından okunuyor- bu 6 milyon gazete, her gün 30 milyonluk halk kitlesine ulaşmaktadır. Amaç, bu gazetelerin ulaşmasını engellemek, tekrar tirajları dizginlemek, tirajları baskı altına alıp düşürmek ve böylece halkın, yolsuzluklardan, ülkedeki kötü yönetimden ve garsonun işlediği zaaflardan, yaptığı servis hatalarından haberdar olmamasını temin etmektir; buradaki niyet budur. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Hiç öyle bir hüküm yok orada. AHMET TAN (Devamla) – O hüküm, biraz dikkatli okursanız ve sonuçlarına bakarsanız, olacaktır. Halkın yarısına gitmeyince, halk, bu kötü yönetimden, kötü servisten haberdar olmayacaktır; hedef budur. Evet, kuponculuk, niçin, basın tarafından, bu ölçüde, halkın ilgisine yol açacak şekilde, yer yer istismara yol açan bir uygulamaya dönüştü? Burada da, geçmiş hükümetlerin, iktidarların enflasyonu körüklemeleri, halkın satın alma gücünü zayıflatmaları ve ölçüsüzce tüketime zorlamalarının, özendirmelerinin büyük payı var. Tabiî, fakir halk kitleleri, reklamlarla yahut da başka yollarla sergilenen tüketim araçlarına özeniyorlar. Bunları satın alma imkânları yok; bunları günlük taksitlerle, gazete satın alarak edinme yoluna gidiyorlar. Bu masum istek, zaman zaman kötü biçimde istismar edilmiş olabilir, ediliyor da; ama, bunu önlemenin yolu, başka bir davranış sergilemek ve gazete okurunu, basit bir çarşı alışverişi yapan müşteri durumundan çıkarıp, daha değişik bir yaklaşım izlenmesini gerektirirdi. Birtakım cezalardan bahsediliyor, cezalar öngörülüyor. Bu cezalar da, yine basın üzerindeki baskıyı artırmak için öngörülen cezalar. Öyle ki - eğer önünüzde tasarı varsa- değişiklikle ilgili tasarıda, eroin kaçakçılarına uygulanan miktarlarda yüksek cezalar, trilyonlara varan, 500 milyarları aşan cezalar öngörülüyor. Bu cezalar, tabiî, bir bakanın ağzıyla, bir bakanın kararına bağlı olarak uygulanınca; bir siyasî kişilik olan sayın bakan, elbette ki, basını zapturapt altına almakta geç kalmayacaktır ve böylece, Hoca'nın, Sayın Başbakanın güvenoyu almadan bir gün önceki ifadesiyle söyleyecek olursak, "öde borcunu, deyince muhalefetleri bitecek, aman bu Refah Partisi ne partiymiş, diyecekler ve 180 derece dönecekler." Bu 180 derece dönüş, İktidarı oluşturan Refah Partisi ve Doğru Yol Partisinin, içinde bulundukları yönetim anlayışını sergiliyor; o yüzden basını da kendileriyle birlikte döndürmek için, bu cezalarla korkutarak, kendi yönetim bozukluklarını, yolsuzlukları gizleme amaçlarını örtmek için yaptıkları bir uygulama. Bu yüzden biz, bu tasarı için bazı değişiklik önergeleri vereceğiz, bunları daha sonraki dakikalarda herhalde hep birlikte izlemiş olacağız. Evet, Demokratik Sol Parti olarak bizler, elbette halkın kuponzede olmasına karşıyız, ama basının da zedelenmemesi için elimizden geleni yapacağız. (DSP sıralarından alkışlar) Sözlerimi noktalarken, Sayın Başbakanın söylediği, "180 derece dönecekler" ifadesinin, basını da içine almaması ve basının bugüne kadar Mercümek olayında ve örtülü ödenek konusunda sergilediği denetim görevini sonuna kadar yapması için, bu konudaki denetimini DSP olarak Mecliste sürdüreceğiz. Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan. ANAP Grubu adına Sayın İrfan Köksalan. Sayın Köksalan, süreniz 20 dakikadır efendim. Buyurun. ANAP GRUBU ADINA İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; huzurunuza, tüketicinin korunması gibi fevkalade masum "tüketicinin korunması" gibi, fevkalade masum bir tabir kullanılarak; aslında, basına tam bir sansür getiren, promosyonla ilgili yasa tasarısı hakkında, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi sunmak üzere çıkmış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım. Değerli milletvekilleri, önümüzde bir kanun tasarısı var. Bu kanun tasarısının gerekçesi içerisinde, haksız rekabetten bahsediliyor. Bu kanun tasarısının gerekçesi içerisinde, güçsüz olan rakibi çökertmekten bahsediliyor ve bu kanun tasarısının gerekçesi içerisinde, tekelci zihniyetten bahsediliyor. Bu Koalisyon Hükümeti, bugün, 31 Temmuz günü -Meclis, muhtemelen yarın veya yarından sonra tatile girecek- âdeta yangından mal kaçırırcasına, bu, basına sansür getirecek yasa tasarısını niçin getirir?! Bu arzunun, bu isteğin arkasındaki maksadı iyi tespit etmek, iyi teşhis etmek lazım. Birazcık geriye gittiğimiz zaman, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisinin, hangi gerekçelerle bir araya geldiklerini, hiç de ahlakî olmayan gerekçelerle bir araya geldiklerini gördüğümüz zaman, bu yasa tasarısının niçin geldiğini çok daha iyi anlayacağız. Bu Koalisyonda bir araya gelen Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi ve onun Genel Başkanlarının sabıkaları var, yolsuzlukla suçlanmaları var, soruşturmaları var. Bakınız, şurada 54 üncü Hükümetin Programı var; burada, yolsuzluklarla ilgili bir tek kelime yok. Peki, siz, 24 Aralık seçimlerine giderken, yolsuzlukların takipçisi olacak değil miydiniz?! Siz, hani, adil düzenden bahsediyordunuz, hani, millî görüş taraftarıydınız!.. Peki, yolsuzluklar ne olacak? Bu soruşturmaları mı kapatacaksınız? Sözüm Meclisten dışarı, kedi dahi, ancak kendi pisliğini örter. Siz, birbirinizin pisliğini örtmek için bu Koalisyon Hükümetinde bir araya geldiniz (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) ama, Sayın Mümtaz Soysal'ın dediği gibi -Sayın Başkan orada düzeltme yaptı, o düzeltme istikametinde- yağma yok; burnunuzdan fitil fitil getireceğiz. Şu üç hafta içerisinde ülkeyi ne hale getirdiniz!.. Üç haftayı bırakın, üç gün içerisinde ülkeyi ne hale getirdiniz!.. HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Sizin gibi!.. İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Yalan yanlış, beceriksiz ve tecrübesiz beyanlarınızla -işte o faize karşıydınız ya- faizleri 15 puan yukarı çıkardınız; bütçeyi, en az 20 trilyon yükün altına soktunuz; Merkez Bankasını, 1 milyar dolar satmak mecburiyetinde bıraktınız. Yazık değil mi bu ülkeye?! Mademki bilmiyordunuz, böyle bir göreve niçin talip oldunuz? Evvela öğreneceksiniz. (RP sıralarından gürültüler, ANAP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, alelacele basına sansür getiriliyor. Türkiye'nin hiç mi meselesi kalmadı?! Bakın, yaylım ateşiyle cinayetler işleniyor, intiharlar oluyor, aileler yok oluyor. Türkiye'de bir kumarhane sorunu var. Peki, getirseniz ya o kumarhane sorununu; hayır... İlgili bakan bir tedbir alıyor. Nedir o tedbir biliyor musunuz, evlere şenlik, efendim, bundan sonra kumarhanelere bayanlar uzun etekle beyler kravatla girecekmiş!.. İşte, tedbiri gördünüz mü! İşte, adil düzen anlayışını gördünüz mü!.. İşte, böyle bir teşebbüse ortak oluyorlar. (RP sıralarından gürültüler) MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – 20 gün içinde mi düzelteceğiz?! İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, demokrasinin temelleri basın özgürlüğüdür. Eğer basın özgürlüğünü yok ederseniz, demokrasiyi temellerinden sarsarsınız. SITKI CENGİL (Adana) – Peki, samimîyseniz komisyondan niye kaçtınız? İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Tabiî, demokrasiden ne anlıyorlar ne anlamıyorlar, birisi çıksa da şu kürsüden ifade ediverse. Geçenlerde bir belediye başkanları, onlar için demokrasinin bir araç olduğunu söyledi; amaç değilmiş... Peki, neyin aracı, bu ülkeyi nereye götürmek sevdasındasınız?.. Karanlığa götüreceksiniz... (RP sıralarından gürültüler) AHMET İYİMAYA (Amasya) – Bağırmayın üstadım. İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Bir dakika müsaade et, mikrofondan konuşuyorum, nasıl konuşacağıma müdahale etme. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Bağırmayın kardeşim. BAŞKAN – Sayın Köksalan, rica ediyorum, sesinizin tonunu çok fazla yükseltmezseniz memnun olurum. İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Şimdi, öyle anlıyorum ki, arkadaşlarımız benim buradaki beyanlarımdan son derece rahatsız oldular; ama, rahatsız olmasınlar. Hakikatlar böyledir işte, ben size hakikatleri söylüyorum. (RP ve DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, müdahale etmeyin. İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, demokrasinin onlar için araç olduğunu söyledi. Tabiî, biliyoruz ki, onlar karanlığa götürecekler. (RP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin... Rica ediyorum... İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Ama yağma yok, buna izin vermeyeceğiz. Değerli arkadaşlarım, sistemin dört temel taşı var: Bunlar, yasama, yürütme, yargı ve basındır. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Basın nereden çıktı ya?! İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Burada, yürütme organı, kendi dışındaki üç temele âdeta müdahale durumunda. Nasıl müdahale ediyor? Gelir gelmez hâkimler kararnamesi çıkarmaya kalktı. Aşağı yukarı, zamanı olmayan, bu temmuz ayında, bu tatil mevsiminde, 1600 hâkimi yerinden etme gayreti içerisine girdi; ama, baktı ki, yapamayacak, geri adım attı. Peki sonra?.. Sonra, hiç... CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Hazırlayan sizsiniz... İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Herhalde, Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu kurulalı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin engelleneceği gibi bir hükümet programı, bu Mecliste, bu Meclis çatısı altında okunmamıştır. Bakın, çok enteresan, bu 54 üncü Hükümetin Programında şöyle bir cümle var; bakın ne diyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetleme görevini gereğince sürdürebilmesini teminen.... amaca yönelik olması engellenecek." Yani, böyle bir mantık olur mu? Bir hükümet programında, "Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışması engellenecek" diye bir cümle olur mu? Yalnız basını değil, Türkiye Büyük Millet Meclisini dahi engelleme gayreti içerisindeler. Burası istişari organ değil ki. Burayı, sanki istişari organmış gibi, Meclisi, çalıştırma gayreti içerisine girdiler. Değerli arkadaşlarım, dediğimiz gibi, tahmin ettiğimizden daha da kötü başladılar; ama, sonları kötü olacak da... Biz, siyaseti ülke için yapıyoruz, ülkemiz için üzülüyoruz. (RP sıralarından gürültüler) Ülkemizin zaman kaybetmemesi için, burada haykırma gayreti içerisindeyiz. Onun için, bunları bağırma olarak düşünmeyin. (RP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyelim... Rica ediyorum... Hatip istediği gibi konuşsun... İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, promosyona bir düzenleme getirilmesine, şeklen, fikir olarak kesinlikle karşı değiliz; ama, bu getirilirken, basına kısıtlama, basına sansür getirilmemeliydi. Şimdi, kültürel ürünler dağıtımı şeklinde bir düzenleme olabilir; buna kesinlikle karşı değiliz; ama, bu yasa tasarısında, basını ekonomik abluka altına alan, âdeta ceza tehdidi altına alan iki husus var: Bakın, bunlardan birisi, 60 gün süreyle kısıtlıyor. Soruyorum size, bir basın organının 60 günde ansiklopedi dağıtması mümkün mü? Diyelim ki 100 bin liraya satıyor, ne eder, 6 milyon lira eder. Yine, burada, yüzde 20 gibi bir oran getiriyor; yani, dağıtılan promosyon ürünü, gazete bedelinin yüzde 20'sini geçemeyecek. Peki, 6 milyon liranın -diyelim ki 100 bin liraya sattı- yüzde 20'si 1 milyon 200 bin lira... Bir basın organı için, 1 milyon 200 bin liraya ansiklopedi vermek, dağıtmak mümkün mü?.. Tabiî ki, mümkün değil. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Dağıtmasaydınız... İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – İşte, basını ekonomik abluka altına almanın, ceza tehdidi altına almanın bundan daha güzel bir izahı olamaz... AHMET İYİMAYA (Amasya) – Almayın o zaman... İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Sonra, Sanayi Bakanına yetki veriyor. Nedir? Her gün için 1 milyar lira ceza tehdidi, her gün için 1 milyar lira... Yani, bir Sanayi Bakanının eline, Demokles'in kılıcı gibi, böyle bir yetki verilir mi? Dünyanın neresinde böyle bir mantık var; neresinde böyle bir tatbikat var? Onun için, bu adil düzen taraftarı arkadaşlarımızı bu konuda da düşünmeye davet ediyorum... MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Köşkten bahset, köşkten... İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Şimdi, burada bir tekelci zihniyet var. Bakın değerli arkadaşlarım, ne zaman ki bu promosyon tatbikatı çıkmış, Türkiye'de 12 adet ulusal yayın varmış; ama, birbuçuk yıllık bu promosyonla birlikte ulusal yayın adedi 30'a çıkmış. Yine bu promosyonla birlikte, 1,5 milyon olan tiraj 5 milyona çıkmış. Şimdi, üç kişinin bu gazeteleri okuduğunu düşünün; 15 milyon vatandaşımıza gazete ulaşmış, haber ulaşmış, haberdar olma imkânına kavuşmuşlar. İşte, rahatsızlığın kaynağı da buradan geliyor zaten. Ama, bırakın da bu dönem... Cumhuriyet kurulalı 73 sene olmuş. Türkiye'ye, 73 sene sonra, bir Abdülhamid dönemi gibi karanlığı getirme gayreti içerisinde olmak, hakikaten çok ayıp oluyor; millî görüşle de, adil düzenle de hakikaten bağdaşmıyor. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin pek çok sorunu var; enflasyonu var, kamu bütçesindeki açıkları var, var var var... Ama, bana göre, Türkiye'nin asıl meselesi ne, biliyor musunuz? Türkiye'nin asıl meselesi, ahlak. Türkiye'de, maalesef ve maalesef, ahlaksızlık egemen olmaya başladı, hem de hiç olmaması icap eden siyasette ahlaksızlık egemen olmaya başladı. Onun için, bize göre, eğer, siyasete ahlakı egemen kılamazsak, bu sistem, yara alacak, rejim tehlikeye girecek. İşte, bizim endişemiz, o nedenle, bu ahlaksızlığın önüne geçebilmektir. Değerli arkadaşlarım, Soljenitsin'in çok güzel bir ifadesi var, burada sizlere nakletmek istiyorum: "Eğer devletin, eğer politikanın ve eğer sosyal hayatın temeli ahlaka dayanmayacaksa, insanlığın da sözü edilecek hiçbir geleceği yok demektir." İşte, bizim sıkıntımız burada. Biz, arzu ediyoruz ki, siyasete ahlakı egemen kılalım; ama, burada, bu promosyonu önleme gayreti içerisinde getirilen yasa tasarısıyla arzu edilen şey, ahlaksızlığı örtmektir. İşte, bu ahlaksızlığın örtülmesinde size izin vermeyeceğiz; onun için de bu yasa tasarısına karşıyız... SITKI CENGİL (Adana) – Komisyondan niye kaçtınız? İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – ... Ama, bugün, burada ellerinizi kaldırabilirsiniz, bu kulislerde bekleyen arkadaşlarınız ordu halinde içeriye girer, ellerinizi kaldırabilirsiniz; ama, o zaman ne olur biliyor musunuz: Yerin altına girer. O fısıltı gazetesi var ya, işte sizi, asıl o götürecektir. Şu üç hafta içerisinde geldiğiniz duruma bakın. Hakikaten kötüye gidiyorsunuz, çok kötüye gidiyorsunuz ve çok kötü başladınız. (RP sıralarından gürültüler) Değerli milletvekilleri, sizleri, bu duygularla, sevgi ve saygılarımla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köksalan. DYP Grubu adına Sayın Halûk Müftüler. Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Müftüler, süreniz 20 dakikadır. DYP GRUBU ADINA M. HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi sevgi, saygı ve hürmetle selamlarım. Bugün, burada, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Değerli milletvekilleri, basının, gazetelerin dağıttığı hediyelerin, promosyonların sınırlandırılması, sınır getirilmesi, artık bir zaruret haline gelmişti. Basının temel işlevi, en genel tanımıyla, haber vermektir. Basın, bu işleviyle, toplumu, ülke ve dünyadaki olaylar hakkında bilgilendirirken, aynı zamanda, haberleriyle ilgili değişik düşünce ve yorumları da aktararak, bireylerin kendi değer yargılarına göre yeni tutumlar geliştirmelerine katkıda bulunur. Basın, bu işlevinden dolayı, parlamenter demokratik sistemlerde, sistemin temelini oluşturan yasama, yürütme ve yargı düzeyinde ele alınmakta ve dördüncü kuvvet olarak değerlendirilmektedir. Açık toplumlarda basın özgürlüğünün diğer adı haber alma özgürlüğüdür denilebilir. Nitekim, Anayasamız "basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz" demek suretiyle, basın özgürlüğünü, anayasal güvence altına almıştır. Basın kuruluşlarının, tiraj yükseltmek amacıyla, zaman zaman, gazete ve dergilere ek olarak, okuyucularına bazı ürünler verdikleri, hem ülkemiz hem de başka ülkelerin uygulamalarından bilinmektedir. Burada önemli olan, söz konusu ek ürünlerin, basının ana işlevinin önüne geçip geçmemesidir. Yakın zamana kadar ülkemizde okuyucuya verilen ek ürünlerin, büyük ölçüde kültürel amaçlı olması, toplumda önemli bir sorun yaratmadığı gibi, basının işlevlerine de uygun düşüyordu; ancak, son dönemlerde, basın kuruluşlarınca, tiraj artırmak amacıyla, günlük tüketim maddelerinden başlatılan ve giderek televizyonlara, tabak çanaklara ve diğer konulara kadar dayanan her türlü tüketim maddesi verilmeye başlandı. Değerli milletvekilleri, işte, aşağı yukarı, özünü size aktardığım bu konuda, maalesef, muhalefet kanadı, bizimle beraber promosyona karşı olduklarını ifade etmelerine rağmen, bazı koşullarda, devamlı olarak, temel olarak basına sansür getirildiğini öne sürdüler. Aslında böyle bir şey yok, basına sansür getiren yok; her türlü yazıyı çiziyi her gün yazıp çizmektedirler. Daha birkaç gün önce televizyon ekranlarında, Ankara'da Rüzgârlı Sokakta, eline kuponları almış, kupon denkleştirmek, kupon temin etmek için gezen birçok okuyucu gördük. İşte, biz, aslında, getirdiğimiz bu tasarıyla, bu tip okuyucuları mutsuz olmaktan kurtarıp, basının da, kendi işlevine dönmesini ve kitleyi yönlendirmesini beklemekteyiz. O bakımdan, bizim, bu tasarıyla, sansür edip basını susturmak gibi bir amacımız yoktur. Muhalefet kanadına mensup arkadaşlarımız, 60 günlük yayından ve bazı miktarlardan, 6 milyon liradan bahsettiler. Bugün, İngiltere, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde promosyona ilişkin bir sınır vardır, hatta Fransa'da "gazeteler, dağıttığı promosyon ve hediyelerde -bizim paramızla- 5 milyon Türk Lirasını geçemez" şeklinde şart vardır. O bakımdan, gazetelerin, esas işlevlerine dönmeleri ve okuyucu kitlesini bilgilendirmeleri amacıyla, getirdiğimiz yasa tasarısıyla, kültürel açıdan, ansiklopedi, poster, Atatürk posterleri ve kitaplar şeklinde bu değişikliği yaparak bunu önlemiş oluyoruz, engellemiş oluyoruz. Aslında bu, basında da rekabeti kamçılar ve tekelciliği engeller. Bugün Anadolu basınından hiçbirisinin böyle bir promosyonla hediye dağıttığı görülmemiştir. O bakımdan, aynı zamanda Türkiye'de sanayici ve üreticilerin de hakları ve pazarı korunmaktadır. Çünkü, tamamı ithal edilen ve KDV gibi bir vergiden muaf olarak getirilen malların kaliteleri de daha düşük olduğu için, Türkiye'de üretim yapan, sanayicilik yapan arkadaşlarımızın, vatandaşlarımızın mağduriyeti söz konusudur; bu mağduriyet önlenmiş olacaktır. Burada denildiği gibi, sansür yapalım, basını susturalım, basına kilit vuralım gibi bir düşünce yoktur. O bakımdan, bu tasarı yasalaştığı takdirde, tüm basında okuyucu kitlesinin, tüketicinin, yani, halkımızın bu sayede mutlu olacağına inanıyorum. Çünkü, yılbaşından beri bizlere, Bakanlığımıza ve Komisyonumuza gelen mektuplarda ve müracaatlarda, artık, tüketicinin de okuyucunun da buna bir son verilmesini, buna bir şekil verilmesini gönülden arzu ettiğini görmekteyiz. O bakımdan, bu yasa tasarısını biz Doğru Yol Partisi Grubu olarak destekliyoruz. Bugün bu tasarının burada yasalaşmasını da temenni eder, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Müftüler. Gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır. Şahsı adına Sayın Işın Çelebi; buyurun. EKREM ERDEM (İstanbul) – Refah var efendim. BAŞKAN – Bize müracaat yok efendim. EKREM ERDEM (İstanbul) – Var efendim, Kahraman Bey var. BAŞKAN – Efendim varsa, bize zamanında bildirin. Kahraman Bey, siz isterseniz Komisyon adına da açıklama yapabilirsiniz. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep ) – Olmazsa öyle yapacağız. BAŞKAN – O zaman şimdi açıklayın. Sayın Çelebi, sizden rica edeyim, size sonra söz vereyim; zira, Komisyonun önceliği var. Efendim bize daha önceden bildirirseniz biz de ona göre söz veririz. Genel Kurul salonunda herkes, her grup da biliyor; kanun tasarısı üzerinde söz, istem üzerine verilir. İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Sayın Başkan, davet ettiniz, hatip kürsüye çıktı. BAŞKAN – Efendim, biraz da benim yönetimime karışmayın; İçtüzük hükümleri açık. İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Başkanlık Divanına yakışıyor mu bu davranış, yakışıyor mu?!. BAŞKAN – Efendim "yakışıyor mu" ne demek; Komisyonun önceliği var. İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Hatibi siz çağırdınız, kürsüye çıktı; geri gönderiyorsunuz; böyle olur mu?!. BAŞKAN – Canım, yaptığım gayet doğru. Arkadaşlar, bizden, önceden söz istemediler; bu sırada, ben onu çağırırken, Komisyon da söz istedi. İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Hayır , istemedi. BAŞKAN – İstedi efendim. İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Oradan gelen ikaz üzerine, siz gönderdiniz. BAŞKAN – Efendim, Komisyon adına konuşuyor Sayın Emmioğlu. ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Komisyon Başkanı konuştu zaten. iRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Tarafsızlığınızı ihlal etmeyin!.. BAŞKAN – Efendim, tarafsızlığı sizden öğrenmem;keşke, siz, benim yüzde birim kadar tarafsız olsanız. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Tarafsız olması gerekmiyor ki!.. BAŞKAN – Buyurun Sayın Emmioğlu. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ ve TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konumuz, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanuna bir madde ilavesidir ve bu, promosyonun tahdit edilmesi, sınırlandırılmasıyla ilgilidir. Ne gariptir ki, bu kanun tasarısının metnindeki birtakım özellikler yerine, tamamen hedef olarak, hep geçmişteki Hükümet Programına atıfta bulunuldu ve gerçekten, ciddî bir teklif alamamanın, bu konuda ciddî bir tenkit alamamanın üzüntüsünü yaşıyorum. Gaziantepli halıcılar bana telefon ettiler. O sırada, bir gazete, halıyla ilgili promosyon çalışmasında bulunuyor ve millete, promosyon olarak halı veriyor. Halıların kalitesi düşük ve halılar ithal. Bütün esnaf, küçük işadamlarının hepsi, telaş içinde bana müracaat ettiler ve promosyonla ilk ilişkim de orada başladı. Konuyu tetkik ettiğim zaman gördüm ki, gerçekten, rekabet konusunda müthiş bir haksızlık var. Zira, promosyonla ilgili bütün mallar dışarıdan geliyor ve bu mallara KDV uygulanmıyor; vergi de yok ve malların kalitesi de düşük. Böylece, gazete okuyucusu bir nevi aldatılıyor. Bu aldatmanın yanında, sanayimize de gerçek manada darbe vuruluyor. Burada benden önce konuşan arkadaşlara sormak istiyorum: Bir kişi hariç, bazıları "promosyona karşıyız" dediler. Promosyona nasıl karşısınız ve siz nasıl oluyor da gazete tröstlerinin bir nevi sözcüsü durumuna düşüyorsunuz?! (RP sıralarından alkışlar) Evet, promosyon, gazete tirajlarını artırmıştır, doğrudur; ama, ne pahasına; birçoklarının sıkıntısı pahasına, işsizlik pahasına. Onların sıkıntıları pahasına tiraj artmıştır. Bu tiraj artışı, tıpkı enflasyon gibi olmuştur; yani, ciddî bir artış da değildir. Zira, öyle evler vardır ki, sırf promosyon için 2-3 tane gazete alan evleri biliyorum. Tabiatıyla, şu anda bizi dinleyen vatandaşlarımızdan bazıları bize "bizim bir televizyon alma imkânımız yoktu; ancak, bu promosyon kanalıyla böyle bir imkâna kavuştuk" diyebilirler; ama, gazetelerin fiyatları devamlı şekilde artmış ve gazete okuyucusu -bir nevi- tamamen hakir görülmüş ve kendisine aslında o televizyon daha pahalıya gelmiştir. Birçokları da bunun farkına varmıştır. Bakınız, eğer, bu mallar yurtiçinde üretilseydi, bizim işçimize iş imkânı sağlansaydı, tüketici kandırılmasaydı ve haksız rekabet olmasaydı, bizim söyleyecek çok fazla şeyimiz olmazdı ve belki bunları da yapmak durumunda olmazdık; ama, ne yazık ki, iktisadî noktadan fevkalade zararlı olmuştur ve gazete okuyucusu da aldatılmıştır. Devlet buna karşı bir tedbir almak zorundadır ve çok enteresandır "promosyona karşıyız" dediler; ama, hangi şartlarla karşı olduklarını söylerlerken, tasarısının bazı maddelerini söylediler; öyle gözüküyor ki, bu maddeleri doğru dürüst okumamışlar ve yanlış tefsir ediyorlar. Bu tasarıyla, gazetelerin sansür edilmesinin ne ilgisi var Allah aşkına?! Ama, ısrarla bunu söylüyorlar. Bilakis, biz, gazeteyi şanlı, şerefli yerine oturtmak istiyoruz; böyle gazetecilik olmaz. Ne oluyor?..Haksız rekabet yalnız mallarla ilgili değil, bir de, korkunç bir şekilde, sektör içerisindeki rekabet kayboluyor ve tröstleşme meydana geliyor. Bunu, belli gazete grupları en büyük şekilde yapıyor ve üstelik gazeteleri var, televizyonları var...Televizyonlarında haksız olarak bolca reklamlarını yapıyorlar, bolca... NECMİ HOŞVER (Bolu) –Bankaları da var. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Bankaları da var elbette. Bütün kurum ve kuruluşlarıyla tröstleşmiş olan bu patronlar, durmadan bu vesileyle de gidiyorlar ve büyüyorlar. Bu büyümeden cesaret alarak, dağıtım konusunda da çok ciddî şekilde kaygı verici gelişmelere şahit oluyoruz, onları gösteriyorlar. Nedir bu? Biliyorsunuz son gelişme olarak dağıtım şirketleri birleşti, tröstleşti; kendilerinin dışındakilere yüzde 30, kendilerine ise yüzde 14,5 veya belki daha düşük oranla dağıtım hizmetini yapacaklar. Biz, Meclis olarak, buna da çare bulmak durumundayız ve ümit ediyorum, İktidar bu konuda da ciddî tedbir alacaktır. Ben, bir de, "basını işsizliğe götürür" iddiasına cevap vermek istiyorum. Evet, tiraj belki düşecektir; ama, eğer gerçekten gazeteciliği esas ittihaz eder de çalışırlarsa, ben, bu tiraj düşümünün önleneceği inancındayım. Eğer, tiraj düşerse, bir kısım basın işçimiz işsiz kalırsa, bunun karşılığında ne yapılabilir, onu söyleyeyim arkadaşlar: 1. Ciddî bir çalışma ile bu işsizlik önlenir. .- Bunlar eğer böyle devam ederse, bizim sanayimizde çok ciddî işsizlikle karşı karşıya kalacağız. Buna meydan vermemek de, Hükümetin, İktidarın vazifesidir. Evet, bir de, ANAP’lılara bir sözüm var. Değerli arkadaşlar, çok teşekkür ederim kendilerine; birtakım meselelerde_ HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Komisyon adına konuşuyorsun. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Bakınız, Komisyon adına konuşuyorum, Komisyon olarak_ HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Tarafsız olun. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Onu söyleyeceğim zaten. Komisyonda, kendilerinin temsilcileri maalesef yoktu. Bir arkadaş vardı. Gelmediler. İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Yangından mal kaçırır gibi, sabahın köründe toplantı yapıyorsunuz. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Madem bu konuda ciddî olarak fikirleri vardı, geleceklerdi, Komisyonda konuşacaklardı, bizi ikna edeceklerdi, biz de onu kabul edecektik; ama, ne yazık ki, gelmediler. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Akşam gönderiyorsunuz, sabah getiriyorsunuz. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Efendim, bu gibi meselelerde işi ciddiye alıp, gelip, fikirlerinizi beyan etmeye çalışmanızda bizim içinde fevkalade yarar var, sizler için de yarar var. Bu kanun tasarısı, inşallah -geçerse hayırlı olsun- Türkiyemiz için çok güzel bir kanun olacak, Anadolu basınımız da, tröst dışında olan basınımız da rahatlayacak ve gerçek bir rekabete de, böylece, kavuşmuş olacaktır. Hepinizi, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum; sağ olun. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Komisyon adına konuşan Sayın Emmioğlu’na teşekkür ediyorum. Sayın Çelebi, buyurun. Sayın Çelebi, biraz önce sizi çağırırken... Biliyorsunuz, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre, birinci öncelik komisyona, ikinci öncelik gruplara, üçüncü öncelik milletvekiline... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Çelebi’ye kişisel söz mü veriyorsunuz? BAŞKAN – Evet efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Gruplar adına konuşmalar bitmedi efendim. BAŞKAN – Efendim, geçti artık. Söz istemediniz... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim, ben söz istedim. BAŞKAN – Hayır efendim... Rica ediyorum. Efendim, böyle durup dururken_ Sonuna gelmişiz_ Söz verdim artık... Demin istemediniz. Buyurun Sayın Çelebi. Süreniz 10 dakika. IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, böyle önemli bir konuda söz verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Özellikle, Komisyon Başkanı veya üyesi olan Kahraman Beyin konuşmasından sonra, işin mantığını çok daha açık ve net anladık. Bu, sansürle ilgili bir kanun değişikliğidir; çünkü, Sayın Başkanın sözlerini okuyorum... (RP ve DYP sıralarından "Allah Allah" sesleri, gürültüler) Bakın beyler, hiç bağırmayın ve çağırmayın, sansür getiriyorsunuz... BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin. Rica ediyorum... SITKI CENGİL (Adana) – Anlamamışsın!.. BAŞKAN – Herkes kendisine göre anlar. IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Komisyon Başkanı, burada -tutanaklardan da okuruz- çok açıkça, sansür getireceklerini ve "tüketicinin kandırılmasını veya haksız rekabeti engellemek için, ben, yasaklama getireceğim, sınırlama getireceğim" diyor... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – "Haksız rekabet için" diyor... IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Bu tür şeyler, piyasa içerisinde, serbestlik içerisinde, demokrasi içerisinde halledilir; yasaklamalarla, birtakım kanunlarla bu meseleler çözülemez. Değerli arkadaşlarım, bu anlayış, Türkiye'de yıllar önce terk edilmiş bir anlayıştır... AHMET İYİMAYA (Amasya) – Tencereli basın olmaz! IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Bu anlayış, Adnan Menderes'i de sandığa jandarma dipçiğiyle gömmeye çalışan anlayışla aynı anlayıştır. Şimdi, burada, Sayın Başkan, Komisyon adına konuşurken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, basında 5 milyon tiraj yapan ve dağıtım mekanizmasına sahip olan kuruluşları terbiye edeceğini de, üstü kapalı tehditle söylüyor. Burada, buna gücü yetmeyecek. 1950'lerde basına sansür geldiğinde de kimsenin gücü yetmedi. Türkiye'yi sansürle, kaba kuvvetle ve güç gösterisiyle yönetmek mümkün olmayacaktır. Bunu, çok açıkça, burada, işin başında ifade etmek istiyorum. Burada, Komisyon Başkanının sözlerine istinaden söylüyorum. Bir kere, Komisyon adına konuşan Kahraman Bey, iyi ki konuştu; burada, niyetini çok açık anlattı bize. Ben de, burada, ne kadar güzel bir konuşma, tarihî bir konuşma yapma fırsatı buldum diye memnun oldum... NECMİ HOŞVER (Bolu) – Senin evveliyatının ne olduğunu biliyoruz. IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Birincisi, tüketicinin korunması için 4077 sayılı Yasada yapılacak değişikliklerin -kendi ifadesiyle- son derece ciddî bir kısıtlamayı getirdiğini söylüyor. Şimdi, değerli arkadaşlar -"tahdit getirdik, sınırlama getirdik" ifadesini kullanıyor- tahdit getirmek, sınırlama getirmek yerine tüketicinin hakkının korunması ve rekabetin haklı bir rekabet haline gelebilmesi, piyasaların etkin çalışmasıyla, rekabetin ve piyasaların sağlıklı çalışmasıyla olur; yasaklanarak olmaz. Önce bunun altını çizmek istiyorum. Bu mantık, yanlış bir mantıktır ve bu mantık, Türkiye'yi, çok ciddî şekilde gerilere götürür. Şimdi, Türkiye'nin temel meselesi, Türkiye'nin ileriye gitmesidir, sivilleşmesi ve demokratikleşmesidir. Türkiye, özgürlüklerini, sivil bir anlayışla geliştirmek zorundadır. Biz, 141, 142 ve 163'ü kaldırırken, düşünce özgürlüğünü, din ve vicdan özgürlüğünü ve müteşebbis olan insanların özgürlüğünü artırmaya çalıştık. Demokrasinin en önemli unsurlarından biri katılımdır. Katılımda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, danışma organı olarak değil, yasama organı olarak, yürütme ve yargıyla birlikte, bu ülkenin yönetiminde temel bir kurum olduğunu; basının, üniversitelerin ve derneklerin, bu demokrasinin yaşamasında katılımı sağlayan önemli sivil toplum örgütleri olduğunu kabul etmek zorundayız. Bu kuruluşları susturmaya çalışmayı, bu kuruluşları baskıyla, şantajla, tehditle susturmayı, buradan gözdağı vererek susturmayı ve burada, komisyon adına konuşan arkadaşımızın gözdağı verme mantığını şiddetle kınıyorum. Değerli arkadaşlarım, bugün, RTÜK'ün televizyonda getirdiği sansür mantığı da yanlıştır. Eğer, siz, tüketicinin korunmasına dönük olarak, gerçekten, burada belirttiğiniz gibi, haksız rekabeti engellemek veya dediğiniz gibi, tüketicinin korunmasını istiyorsanız... Bugün, Türkiye'nin temel meselesi, ahlak erozyonudur ve şiddettir. Tüketicinin korunmasına dönük şu kanun maddelerinde, bu konuyla ilgili en ufak bir hüküm yoktur. Şu maddeleri açıp baktığımda görüyorum ki, ne tüketicinin korunması meselesine ne de burada sözü edilen o Gaziantep'deki halıcıların tepkilerine çözüm getirecek maddeler vardır; hiçbiri yoktur. Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu açıdan olaya yaklaştığımız zaman, çok açıkça, komisyon adına konuşan arkadaşımız -işin mantığını çok açık biçimde ifade etmiş olmasından dolayı da, huzurunuzda, kamuoyuna, açıkça ifade ediyorum; kendisi, bir sansür heyetinin sözcülüğünü yapmaktadır- ciddî tenkit alamamanın üzüntüsünü çektiğini söylüyor. Ben de çok açık söylüyorum. Ciddî ve bu söylediği problemlerin çözümüne dönük hiçbir madde getirilmemiştir. Burada getirilen, yazı yazma hakkına sahip olan insanların bu haklarını özgürce kullanmalarının -basının bu hakkının- ellerinden alınmasına yol açabilecek bazı maddeler içermektedir. (DYP sıralarından gürültüler) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Ne alakası var... BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin. IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Deniliyor ki, gazete okuyucusu aldatılıyor; deniliyor ki, bu, yerli sanayie darbe vuruyor. Bu maddeler, bu söylenilen meselelere çözüm getiren maddeler değildir. Eğer, bu eleştirilerinize, bu eleştirilerinizin doğruluğuna inanıyorsanız, bu maddeler, o problemleri çözmeye dönük içerikte olmalıdır; ama, bu maddeleri dikkatle incelediğimizde görüyoruz ki -biraz sonra, maddelerin de tartışmasına gireceğiz- açıkça tehdit, açıkça bir hesaplaşma mantığı gütmektedir, "ya bizim dediğimizi yazacaksınız ya da biz, size her türlü baskıyı, şiddeti uygulayacağız" demektedir. (DYP sıralarından gürültüler) MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Ne alakası var... IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, perşembenin gelişi çarşambadan belli olur. Buranın mantığı çok açık. Siz, istediğiniz kadar itiraz edin, istediğiniz kadar "bu böyle değil" deyin; burada, Kahraman Bey, çok açıkça bunları ifade etti... SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sen anlamamışsın... IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – ...tirajla enflasyonun artışının paralelliğinden söz etti. Tiraj artışı olumlu bir şeydir, enflasyon artışı ise çok olumsuz bir şeydir. Bunları birbirine benzetmek, tiraj artışını enflasyon kadar tehlikeli bir hadise olarak görmek, işin mantığını, kafanın içyapısını göstermesi bakımından da ilginçtir. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Anlamamışsın... Anlamamışsın... IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Enflasyon, bir ekonominin en önemli problemidir. Enflasyon, bir ülkedeki gelir dağılımını bozan, bir ülkede fakirliğe, ahlakın bozulmasına yol açan en önemli etkendir; ama, tirajın artması, insanların okumasını, aydınlanmasını, insanların daha çok bilgi sahibi olmasını temin eden önemli bir nosyondur. Tiraj artışını enflasyon artışı kadar tehlikeli görmek, bence, benim şahsî kanaatimce, çok ciddî sakıncalar getirir. Değerli arkadaşlarım, ben, burada, sözü fazla uzatmayacağım. Burada deniliyor ki: "Biz tedbir alıyoruz, kısıtlama getiriyoruz, işsizlik meselesini, sanayicinin problemini çözmek istiyoruz." Peki, ben size sorarım... Ben burada aylarca söyledim; Gümrük Birliğine girerken küçük ve orta ölçekli sanayici lehine karar almazsanız, küçük ve orta ölçekli sanayici ciddî sıkıntıya girecektir, dışticaret açığı çok artacaktır dedim, en ufak tedbir alınmadı ve bugün, Türkiye'nin 25 milyar dolar dışticaret açığı oldu, enflasyon 85'in üzerine çıktı, bütçe açığı 1,5 katrilyon oldu. Değerli arkadaşlarım, bu meseleleri adım adım burada konuşacağız, tartışacağız; Türkiye'nin her yerinde konuşacağız. Eğer, işsizlikten sıkıntı çekiyorsanız, Gümrük Birliği meselesini Meclisten geçirmeden emrivakiyle imzalayan insanlar, bugün bu dışticaret açığının 25 milyar doları bulmasının ve işsizliğin bu noktaya gelmesinin oturup hesabını verip, tedbir almak zorundadırlar. Değilse, böyle, basına sansür yasaları getirerek, insanların ağzını kapatarak, kalemlerini kırdırarak bu problemlere çözüm getirilemez. Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi. Şahsı adına Sayın Hasan Hüseyin Ceylan; buyurun efendim. Sayın Ceylan, süreniz 10 dakika efendim. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, promosyon üzerine konuştuğumuz şu günde bizi izlemekte olan Yüce Milletimizin değerli insanları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Benden önce, ANAP temsilcisinin, değerli hemşerimin, Ankara Milletvekilinin buradaki konuşması ve o konuşmasını daha önce değiştirdiği partideyken de yapmış olduğu konuşmalarla düşündüğüm zaman, bana şunu hatırlattı: Ziya Paşa diyor ki: "Onlar ki, verir laf ile âleme nizamat, bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde." (RP sıralarından alkışlar) Her türlü ayıbı üzerinde taşıyacaksınız, buradan hükümet programınızı göstereceksiniz ve "nerede yolsuzluklar?" diyeceksiniz!.. Bakın, Osmanlı padişahına, Osmanlı döneminde "sakın ha sigara içmeyin" diyerek Yeşilay'ın kurulması için mektup gelmiştir. Padişah diyor ki: "Bizde, zaten, bu tür unsurlar yasak olduğu için, içilmediğinden dolayı, duhanla mücadele derneğini şu anda kurmamıza gerek yoktur." Biz, usulsüzlüklerin, yolsuzlukların, hırsızlıkların ve her türlü kötü alışkanlıkların ne manaya geldiğini bilerek, 30 yıldır mücadelesini veren bir partinin insanlarıyız ve bunu da ispat etmişiz... (CHP sıralarından "Mercümek..." sesleri) Burada konuşan insanlara özellikle söylemek istiyorum ki, sadece ANAP İktidarı döneminde, 1991 yılı rakamıyla, 286 hayalî ihracat dosyasından tam 287 trilyonluk yolsuzluk olmuştur. Buna el insaf demek gerekir. (RP sıralarından alkışlar) MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hâlâ oradasınız... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Hangi mahkeme karar vermiş?!. Sen hayalî konuşuyorsun. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Ben gazeteci milletvekiliyim. Arkadaşlarıma söylüyorum, değerli Ahmet Tan arkadaşıma da -yıllarca beraber olduk- söylüyorum. Bakın, burada, Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin Başkanı Sayın Nail Güreli'nin gazeteci milletvekillerine göndermiş olduğu bilgiler vardır. O bilgilerde, bugün, Sanayi Bakanlığımızın ve promosyon olayını değerlendiren değerli komisyon üyelerimizin yazdıklarının hepsini onaylayarak, bir de Bakanımıza bir uyarıda bulunarak, "sakın ha, rica ediyoruz, bu altmış günü uzatmayın; uzattığınız zaman, tröstleşmiş olan bu büyük gazeteler, bu milleti en çok zarara uğratacak kişiler olacaktır" demiştir. Sayın Ahmet Tan, çalışanların temsilcisidir, ben de öyleyim. Patronların temsilcisi olmamalıyız diye özellikle vurgulamak istiyorum. (RP sıralarından alkışlar) Maddelerde ne var? Herkes ezbere konuşuyor. Kültür adamı olacağız. Diyor ki: "Büyük Millet Meclisi kültürün temsilcisidir, kimliğin temsilcisidir, bağımsızlığın temsilcisidir, düşüncenin temsilcisidir." Özellikle yazılmış: "Kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü ve görüntülü manyetik bant, optik disketler ve bilgi disketlerinin dışında, kesinlikle, bu kültürel ürünlerin dışında hiçbir mal ve hizmetin dağıtımı ve taahhüdü yapılamaz. Çarşaf mı dağıtalım Allah aşkına!.. Diş macunu mu dağıtalım arkadaşlar?.. Televizyon programlarına çıktığınız zaman, yırtılan tencereler ve tavalar mı dağıtalım? Biz, kültürlü insanlarız; kültüre hizmet etmek mecburiyetindeyiz. Benim bildiğim gazete sahipleri de kültürel hizmetin yanındadırlar. "Tiraj kaygısından, bu promosyon belası bizim de başımızı belaya soktu" diyerek, bendenize, hepsi telefon etmektedir. O yüzden, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı değerli Nail Güreli'nin "bütün maddelerinizi onaylıyorum" diyen beyanatlarını ve özellikle de "bu 60 günü sakın ha uzatmayın" diyen bölümünü tebrik ediyorum buradan. Kaldı ki, buradaki konuşmalarda "efendim, kısa" denildi. Bugün, büyük gazetelerin hepsi 30 günlük promosyon veriyor; 45 günlük promosyonları var, ütülerinden nevresimlerine kadar 60 günlük promosyonları var; zaten veriyorlar. Adam, kalkmış, bize geliyor, buradaki temsilcileri vasıtasıyla "efendim, 60 günden fazla olsun...." İşinize gelince veriyorsunuz 45 günü!.. Niye karıştırıyorsunuz öyleyse? Patronun şikayet etmiş olduğu bu durumu da, madde değişikliklerini de, komisyonumuzun beyan etmiş olduğu tarzda yapmak mecburiyetindeyiz. Bakınız, bir televizyon verildi. Vereceklerdi vermeyeceklerdi... Bir yıl uğraşıldı ve sonunda "şu kadar fiyat artışı vardır" denildi. Ne diyor? "60 gün yaparsınız ve bu zaman zarfında fiyatlarınızı artıramazsınız" diyor arkadaşlar. Şimdi, otomobil vereceksiniz, buzdolabı vereceksiniz... İlk aylar artırmayacaksınız, tirajı kazandıracaksınız; son dört ayda 4 tane zam getireceksiniz. Buradan, Sayın Bakanlığı tebrik ediyorum ve fiyat artışını yaptırmamak üzere olan maddelerini, zaman maddesini, kültürel hizmet noktasında ortaya koyduğu promosyon maddesini ve hassaten cezaları... Esrarcı cezaları değil, eroinci cezaları değil. Eroinde ve esrarda belli insanlar gidiyor; ama, promosyonlarda?!. Bugün bir gazeteye baktım, altında 67 tane promosyon kuponu var; ütü, nevresim, diş macunu, tencere, buzdolabı, bilmem ne... El insaf artık! Onun yerine, geliniz, veriniz ansiklopediyi, veriniz kültürel kimliğimizi kazandırıcı unsurları, hepimiz destekleyelim. Özellikle, bugün şikayet eden gazeteler, beş yıl önce Larousse'larla ve benzeri ansiklopedilerle 1 milyon tirajlara ulaşmışlar. Bugün, o tiraj sahipleri eğer 500 binlerde dolaşıyorlarsa, kültürden uzaklaştıran ve bizi yozlaşmaya götüren promosyonlardan dolayıdır. Kaldı ki, gazeteler üç tane alınıyor, doğru; ama, kuponu kesildikten sonra -en büyük üzüntüm budur- artık gazete okunmuyor; "kuponu aldık ya, yeter" deniyor. Benim çok değerli yazar arkadaşlarım, burada bulunan, başta Mümtaz Soysal üstadımız ve diğer arkadaşlarım, hararetle okunan köşe yazarları, ütü yüzünden, nevresim yüzünden, diş macunu yüzünden, çelik tencere yüzünden okunmaz hale gelmişlerdir. Biz, onların da fikir namusluluğunu korumak için, bu promosyona, grup adına destek vermiş oluyoruz. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Ceylan, biraz alçak sesle konuşursanız iyi olur efendim. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Değerli dostlarım, Işın Bey -çok sevgili arkadaşımızdır, çalışkan bir milletvekilimizdir- burada bir şey söyleyince, şu aklıma geldi: "İçkili olarak namaza yaklaşmayınız" ayetinin "sakın ha, namaza yaklaşmayınız" bölümünü söylerseniz, namazdan uzaklaşmanın Allah'ın emri olduğunu iddia edebilirsiniz pekâlâ. Kahraman Bey "haksız rekabeti ortadan kaldırmak ve tüketici rekabetini getirebilmek adına bu yasaklamaları getirmek mecburiyetindeyiz" derken, siz "yasak getireceğiz" bölümünü anlarsanız "Allah namazdan uzaklaştırıyor bizi" deme manasında almış olursunuz. Bu hakkı da size, ne Allah verir ne de Türkiye Büyük Millet Meclisi verir arkadaşlarım. Dolayısıyla, yanlış anlaşılmaları da beyan ederken, özellikle şu hususu da dikkatlerinize arz etmek istiyorum: Milletvekili arkadaşlarımız, Kızılay'a gidiyorlar, alışveriş yapıyorlar; her şeyde yüzde 15 KDV ödüyoruz. Çıkrıkçılar Yokuşundaki nevresimciler, tencere satıcıları, her alışverişlerinde yüzde 15 KDV öderken, niçin, Batı'dan gelen ve onuncu sınıf mal olan tencelerlerde yüzde 1 KDV ödeyecek bu patronlar; bana söyler misiniz? Biz, kimin adına çalışacağız; bu memleket adına mı çalışacağız, bu devlet adına mı çalışacağız, yoksa üç tane patron adına mı çalışacağız? Sayın ANAP'lı yetkiliye söylüyorum. Biz, Refah Partisi olarak, patronların değil, milletin partisiyiz ve o yüzden, promosyonla ilgili kanun tasarısını bütünüyle destekliyoruz. Hem vergisiyle devleti zenginleştiren hem kültürel atraksiyonlarıyla, okuyucularıyla beraber bize bir kültür kazandırma gayretine giren hem de takvim ve zamanı belirleyerek onların haksız rekabetini önleyen bu maddelerin ışığında, arkadaşlarımızın çok faydalı bir kanun tasarısı getirdiklerini düşünüyor ve bu vesileyle, değerli milletvekili arkadaşlarıma saygılarımı sunuyorum. Bu promosyon kanun tasarısının, bundan böyle, bazı haksız rekabetleri de gidereceğini ve gerçekten, basına, istenilen ölçüde yolsuzlukların yazılmayacağını değil, tam tersi, artık tencereyi bırakıp yolsuzlukları da yazabileceğini bir fırsat olarak vereceğini ifade ediyorum. Hemen, son söz olarak şunu belirtmek istiyorum: Yıllarca, burada, birileri birilerinin yolsuzluğunu konuştu; dört yıl, "şunun hesabını verin, bunun hesabını verin" dedi. Bir tanesinin soruşturma önergesini vermediler. Sadece Refah Partisi verdi bunların soruşturma önergelerini. Bundan böyle de verecek olan, kimden gelirse gelsin, sadece Refah Partisidir. Hepinize saygılar sunuyorum.(RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ceylan. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır. AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Sözcü, konuşmasında, "orada patronların sözcüsü olmamak gerekir" diye bir ifade kullandı. BAŞKAN – "Biz ikimiz de işçi temsilcisiyiz" dedi; yani, "biz" dedi... AHMET TAN (İstanbul) – Arkasından ekledi... Yanlış anlamaya meydan verebilir. ALİ OĞUZ (İstanbul) – "Patronun avukatıyım" diyorsa söz verin Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Tan, sizin patronların temsilcisi olmadığınız açıkça ortada; işçi temsilcisi olduğunuz da belli. Onun için, rica ediyorum... Ben burada bir sataşma görmüyorum; siz de, zaten, konuşmanızda, patronları savunmadınız. Gerçekten... AHMET TAN (İstanbul) – Ama, o konuyu tashih etmesi lazım. BAŞKAN – Sayın Ceylan, siz, Sayın Ahmet Tan'ı patronların temsilcisi olarak mı yorumladınız? HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Tam tersi. BAŞKAN – Tam tersine, işçi temsilcisi olarak yorumladı. İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum. BAŞKAN – Hangi noktada sataşma var? İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – "Benim hemşerim, Ankara Milletvekili, parti değiştiren" ifadelerini kullandı. Siz de parti değiştirdiniz... BAŞKAN – Tutanakları... İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Hayır, söylüyorum size. Duymadınız mı? BAŞKAN – Tutanakları getirtip inceleyeyim, ondan sonra efendim. Tümü üzerindeki müzakereler bitmiştir. Maddelere geçilmesi sırasında yoklama istenilmiştir; önergeyi okutup, arkadaşların burada olup olmadığını arayacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Genel Kurulda yeterli çoğunluk bulunmamaktadır. Salonda üye tamsayısının üçte biri yoktur. Yoklama yapılmasını talep etmekteyiz. Talebimizin 69 sıra sayılı tasarının tümü üzerinde görüşmelerden sonra, maddelere geçilmeden önce, yerine getirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Çoğunluk var Sayın Başkan. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Bilerek çıkıyorlar. BAŞKAN – Bir dakika efendim. Rica ediyorum... Herkes burada karışırsa nasıl Meclisi... Efendim, imza sahiplerini arayacağım. Sayın milletvekilleri, burada uygulamak zorunda olduğumuz bir İçtüzük var. Biz, burada keyfî yönetim yapmıyoruz. Rica ediyorum... İçtüzüğün gereğini yapacağız. Önder Sav?.. Burada. Nihat Matkap?.. Burada. Şahin Ulusoy?.. Burada. Altan Öymen?.. Burada. Ali Şahin?.. Burada. Ercan Karakaş?.. Yok. Bekir Kumbul?.. Burada. Atilâ Sav?.. Burada. Ayhan Fırat?.. Burada. İsmet Atalay?.. Burada. Zeki Çakıroğlu?.. Burada. Nezir Büyükcengiz?.. Yok. Mustafa Yıldız?.. Yok. Seyfi Oktay?.. Saydınız mı, kaç tane imzayla önerge verilmiş? KÂTİP ÜYE KÂZIM ÜSTÜNER (Burdur) – 20 efendim. BAŞKAN – Efendim, 20 imza ise, zaten 20'yi doldurmuyor; 3 arkadaş yok. Yoklama isteği usulüne göre değildir. (CHP sıralarından gürültüler) Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. (RP sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, 23 imza var orada. BAŞKAN – 20 arkadaşın vermesi lazım Sayın Başkan. Zaten 3 arkadaşınız yok. ÖNDER SAV (Ankara) – Ayrıca, tamamlanmadı, onun hepsini okumadınız. BAŞKAN – Sayın Sav, 22 imzalı. 3 arkadaşınız yoktu. ÖNDER SAV (Ankara) – Arkadaşlar var burada. BAŞKAN – Yoklar efendim. Rica ediyorum... Biz, burada, Divan Üyesi arkadaşlarımızla müşterek yapıyoruz. ADNAN KESKİN (Denizli) – Tekeffül ediyoruz. Arkadaşlar var burada. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklamada, bundan önceki usullerimiz şöyle: Yoklama isteyen milletvekili, yoklama sırasında Genel Kurul salonunda olacak. İmzasının tekeffül edilmesi mümkün değildir. ADNAN KESKİN (Denizli) – Niye? Uygulama var. BAŞKAN – Yok efendim. Şimdiye kadar uygulamadık onu. Genel Kurula herhalde devam etmiyorsunuz; onun için haberiniz yok! ADNAN KESKİN (Denizli) – Yok canım!.. BAŞKAN – Onun için, bu usulümüz öteden beri uygulanmaktadır. Yoklama isteyen arkadaşımız salonda oturacak. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) Efendim, alkışlanmak için bunu söylemiyorum. MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Buradayım. (CHP sıralarından "Mustafa Yıldız burada" sesleri) BAŞKAN – Efendim, o sırada yoktu. Gidin, çağırın ötekileri; olur mu canım!.. Yoklama sırasında oturacak arkadaşlarımız. ADNAN KESKİN (Denizli) – Yoklama istiyoruz. BAŞKAN – Efendim, oyladık, geçtik. Şimdi maddeyi okutacağım. Niye yoklama istiyorsunuz! Sayın Adnan Keskin, İçtüzüğü okursanız... ADNAN KESKİN (Denizli) – İçtüzüğü okudum ben. BAŞKAN – İçtüzükte diyor ki: "İşaretle oylamaya geçileceği sırada ya 20 kişi önerge verecek veyahut da ayağa kalkılacak." Biz oylamayı yaptık efendim. ADNAN KESKİN (Denizli) – Ayağa kalktık işte. BAŞKAN – Sevgili arkadaşlarım, bakın, rica ediyorum sizden... Başkanlık Divanı olarak bizi bu kadar zor duruma sokmayın. ÖNDER SAV (Ankara) – İçtüzüğü siz bilmiyorsunuz. BAŞKAN – İçtüzüğü en az adınız kadar biliyorum. ÖNDER SAV (Ankara) – Bakın kaç imza var orada? BAŞKAN – 22 tane imza vardı; üç tanesi yok. ÖNDER SAV (Ankara) – İki tanesi yok. BAŞKAN – Üç tanesi yok. ÖNDER SAV (Ankara) – İki tanesi yok beyefendi. BAŞKAN – Efendim tartışmayalım... Rica ederim... Geçti, gitti. ÖNDER SAV (Ankara) – 23 tane imza var; iki tanesini okudunuz; bitti. BAŞKAN – Sayın Sav, sizden rica ediyorum... Başkanlık Divanını zor duruma sokacağınıza, kendiniz, burada, yoklama isteyen arkadaşlarınızı bulundurun. ÖNDER SAV (Ankara) – Biz, üyenin mazeretini bilerek 23 imza verdik. BAŞKAN – Tartışmıyorum. Rica ediyorum... ÖNDER SAV (Ankara) – Zaten sizinle tartışılmaz ki... BAŞKAN – Siz öyle zannedin. ÖNDER SAV (Ankara) – Hukuk bilenle tartışılır. BAŞKAN – 1 inci maddeyi okutuyorum: Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı MADDE 1. – 23.2.1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11 inci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir. Süreli yayın kuruluşlarınca düzenlenen ve her ne amaç ve şekilde olursa olsun, bilet, kupon, iştirak numarası, oyun, çekiliş ve benzeri yollarla süreli yayın dışında ikinci bir ürün verilmesinin taahhüt edildiği kampanyalarda; kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü veya görüntülü manyetik bant veya optik disk gibi süreli yayıncılık amaçlarına aykırı olmayan kültürel ürünler dışında hiçbir mal ya da hizmetin taahhüdü ve dağıtımı yapılamaz. Her halukârda bu mal veya hizmetin piyasa değeri, tüketicinin ilgili kampanya süresince süreli yayını satın almak için ödediği toplam bedelin yüzde yirmisini aşamaz ve bu şekildeki kampanyaların süresi altmış günü geçemez. Kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması, bu mal veya hizmetin ikinci ürün sayılmasına engel değildir. Kampanya süresince, süreli yayının satış fiyatı, ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı nedeniyle artırılamaz. Kampanya konusu mal veya hizmet taahhüdü ve dağıtımı bölünerek yapılamayacağı gibi, bu mal veya hizmetin ayrılmaz ya da tamamlayıcı parçaları da ayrı bir kampanya konusu haline getirilemez. Bu Kanunun uygulamasında, ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen her bir mal veya hizmete ilişkin işlemler bağımsız bir kampanya olarak kabul edilir. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. CHP Grubu adına Sayın Altan Öymen, ANAP Grubu adına Sayın Mehmet Keçeciler. Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakika efendim. CHP GRUBU ADINA ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; şimdi, anlaşılıyor ki, bu kanunun, buradan bir an önce ve ekspres süratiyle çıkması için elden gelen her şey yapılıyor. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Çıkaracağız... ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Arkadaşlarım belirttiler. Türkiye'nin bir sürü kanun konusu sırada beklerken, kanun tasarıları komisyonda beklerken, buraya, sanki memleketin en acil işi buymuş gibi, bu yasa tasarısı getirildi. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – En önemlisi bu efendim... ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Sayın Başkan da, daha bu toplantıyı açarken, burada ancak 15 kişi 16 kişi olduğu halde, süratle "çoğunluğumuz vardır" diye toplantıyı açtı. Şimdi de "yoklama yapalım" talepleri, bu arada böyle aceleye geldi. Anlaşılıyor ki, biraz sonra çıkacak; fakat, bari, bu aceleyi yaparken, bu tasarıyı hazırlayanlar, biraz daha dikkatli davransaydı; yani, işte, bu basına orasından burasından vuralım falan diye sistemli bir şekilde başlamış olan kampanyanın bu aşamasında, biraz daha mantıklı davransalardı; bu işi bilenlere, tekniğini bilenlere, gazeteciler cemiyetlerine, sendikalara falan sorsalardı, en azından, ortaya böyle acayip bir 1 inci madde çıkmazdı. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Gazeteciler beyanda bulunmuştur. ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Şimdi, 1 inci madde üzerinde konuşuyorum, teknik olarak... Öbür konuları, işin öbür cephesini arkadaşlarım izah ettiler, Yılmaz Bey arkadaşım izah etti. Şimdi, burada, deniliyor ki, bu tencere, tabak falan diye nitelendirilen ürünleri yahut diğer ürünleri gazeteler dağıtmasın; ama, neyi dağıtsın?.. Kültürel yönü olan, kültürel hizmet niteliği taşıyan, kitap gibi, ansiklopedi gibi ürünleri dağıtsın. Burada, arkadaşlarım da, en son olarak konuşan Hasan Hüseyin Ceylan da söyledi; "bunlar yapılmalıdır, faydalıdır; gazeteler ansiklopediler, Büyük Larousse'lar verdi; gazeteler bundan uzaklaştığı için bu işler kötüye gitti; şimdi, bundan sonra bunlar verilmelidir" dedi; kanun da zaten böyle diyor. Şimdi, ansiklopedi versin gazeteler değil mi; bu doğru bir görüş. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Doğru!.. ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Ben de ona katılıyorum; çünkü, Türkiye'de, bugün, ikibuçuk milyon insanın evinde, hakikaten o büyük ansiklopediler var, gayet de iyi hazırlanmış, çeşitli gazeteler tarafından verilmiş ansiklopediler var; İslam Ansiklopedisinden Meydan Larousse'a kadar birçok ansiklopedi, böylece insanların evine gitti. Komisyon da bunu istiyor, iktidar partileri de bunu istiyor, herkes istiyor. Peki sonra?.. Sonra, bu 1 inci maddenin birinci fıkrasında bu husus belirtildikten sonra, arkasından hemen ekleniyor: "Ama, bu yayınların ikinci ürün olarak verilmesi 60 günden fazla süreyle olamaz, birbirinin devamı da olamaz" falan gibi. 60 gün içinde nasıl verilecek bu ansiklopedi? Yani, tasarınının birinci cümlesinde özellikle vurgulanan ansiklopedi, ikinci cümlesindeki şarta göre nasıl verilecek? Diyelim, öyle büyük de değil, 6 ciltlik bir ansiklopedi verecek olsa, bunu iki ay içinde verecek; yani, herhalde, bir cilt on gün içinde verilecek. Yeni bir şart daha getiriliyor; gazete için ödenen paranın, gazetenin satış fiyatının iki aylık bölümünün yüzde 20'sini aşamaz. Yani, bir ansiklopedinin bir cildinin piyasa fiyatı 100 bin lirayı aşamaz olacak; bir ansiklopedinin satış fiyatı 100 bin lira, o da on gün içinde verilecek falan... O on gün içinde de olmuyor, hepsi birden sonunda verilecek diyor; bunun da, tüketiciyi korumak için olduğunu söylüyor tasarı. Şimdi, bölüm bölüm veriliyordu, cilt cilt veriliyordu; "en sonunda verilsin" demek, eğer o ansiklopedi kötüyse, onu ancak en sonunda fark edebilsin, yani, o zamana kadar aldatılmış olsun demek; burada da bir ayrı çelişki var. Şimdi, bütün bu çelişkiler -yüzde 20'sini aşamaz, falan- sonra nasıl kontrol edilecek? Bunları Sanayi Bakanı kontrol edecek. Acaba satış fiyatına, piyasa fiyatına oranı yüzde 20'si mi, yüzde 21'i mi, yüzde 22'si mi, herhalde, Sanayi Bakanı Yalım Erez, gidip gazetenin muhasebesine mi bakacak, nasıl yapacaksa, öyle kontrol edecek. Şimdi, arkadaşlar, burada getirilen maddede birinci cümle tamam, herkes bunda ittifak ediyor. Anlaşılıyor ki, Doğru Yol Partili arkadaşlarım da Refah Partili arkadaşlarım da bu birinci cümleye oy verecekler, diğer arkadaşlar da, mademki tasarının tümü kabul edilmiş, ona oy verecekler. Ama ondan sonraki cümleleri lütfen dikkatle okuyun; hem bir yandan o maddeyle, maddenin amacıyla taban tabana çelişkilidir, hem de aynı zamanda devleti hiç alakası olmayan işlerin içine iten ve devlete, hükümete, yani Sanayi Bakanlığına bir takdir hakkı veren cümlelerdir ondan sonrakiler. Şimdi, bu konuda biz bir önerge verdik. Bu önergeyi, her türlü önyargıdan uzak olarak, bu tasarıyı getiren Komisyonun da görmesini rica ediyorum; çünkü, böylelikle işin içinden çıkılamayacaktır. Sanayi Bakanlığının gazete fiyatının yüzde 20'sinin hesaplanmasına, gazete fiyatına, şuna buna, kampanyanın süresine karışması, serbest piyasa ekonomisini yerleştirmek iddiasında olan kimselerin hele, hiçbir zaman savunabileceği bir şey değildir. Gazetenin fiyatıyla gazetenin verdiği ürün arasındaki münasebeti arz-talep belirler. Bu suretle, Sanayi Bakanlığına böyle bir yetkiyi vermek, hem onu yapamayacağı bir işin altına sokmak hem de gazetelerin üzerinde gerçekten bir baskı unsuru oluşturmak demektir. Tasarı üzerinde söylenecek çok şey var; İktidarın, basın üzerindeki niyetleri hakkında da söylenecek çok şey var. Zaten bunların bir kısmı söylenildi; ama, burada, bir teknik konu olarak, bunun üzerinde duralım; komisyon adına da, iktidardaki gruplar adına da, lütfen bu maddeye baksınlar; çelişkileri görsünler arkadaşlarım ve verdiğimiz önerge istikametinde oy kullansınlar. Bunu arz etmek için huzurunuza çıktım. Teşekkür ederim arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen. ANAP Grubu adına, Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun efendim. Süreniz 10 dakika Sayın Keçeciler. ANAP GRUBU ADINA MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, aslında tüketiciyi korumak, makul, mantıklı, eğer hakikaten amaç sadece tüketiciyi korumaksa, getirilen bu tasarı, buna hizmet etmiyor. Niye etmiyor, bakın izah edeyim: Şimdi, siz diyorsunuz ki, basın promosyon ürünü vermesin; çünkü, birbirleriyle promosyon yarışına girdiler, kırıcı bir rekabete girdiler, bazıları vaatlerinde durmuyor, sözlerini yerine getirmiyor, dolayısıyla biz bunu yasaklayalım. Ama, getirdiğiniz bu yasal düzenleme, sadece basın konusunda getirilen bir yasal düzenleme olduğu için, ister istemez hepimizin dikkatini çekiyor; acaba, iktidar partileri basını susturmak mı istiyor, acaba, iktidar partileri basının üzerinde bir baskı mı oluşturmak istiyor, basının hürriyetini, basın hakkını kısıtlamak amacını mı taşıyor, diye bir düşünce akla geliyor. Şimdi, piyasada dolaşan pek çok promosyonlar var; filanca arabayı alırsanız, şu kadar litre benzini bedava veriyoruz diyor; buna bir yasak yok, serbest. Efendim, filanca tencereyi alırsanız, arsa vereceğim diyor; tencere ile arsanın ne alakası var? Yok. Gerçi, serbest rekabete dayalı ekonomik düzeni benimsemişseniz, elbette ki, üretimini satmak için, insanları serbest bırakacaksınız. Sizin buraya getireceğiniz kanun, sadece, vaadinde durmazsa, o ilan ettiği sözü yerine getirmez ise, ona yasak getirmektir. Siz şimdi, bütün sektörleri bıraktınız, hepsi serbest... Mesela, birisi çıkıp -hani, basın tencere veriyor diyorsunuz ya- şu tencereyi alanı filanca gazeteye bir aylığına abone ediyorum dese, getirdiğiniz bu düzenlemeye göre, bu serbest; ama, gazete alana tencere verilecek derse, bu yasak!.. Böyle kanun olmaz; bu, Anayasaya aykırı beyler! Bakın, Anayasanın 10 uncu maddesi var; Anayasanın 10 uncu maddesi "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır" diyor; Anayasa bunu gayet açık koymuş. Siz "tencereciye serbest, basın kuruluşuna yasak" diyorsunuz. Efendim, tencere satan adam dese ki, benim tenceremden bir set tencere alanı, (A) gazetesine, (B) gazetesine -gazete ismi vermiyorum- bir aylığına abone edeceğim; bu, bir promosyondur; bunun için de televizyona ilan verse, şu çıkaracağınız kanuna göre, buna bir yasak yok. Tencereci serbest olacak, tabakçı serbet olacak; ama, gazeteci suçludur, öylesine suçludur ki, bu çıkaracağınız kanuna göre, bu iktidar nezdinde, âdeta, görüldüğü yerde vurulmalıdır diyorsunuz... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Anlamamışsın; kandırma bizi. MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Evet, evet, onu söylüyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, hür basın demokrasilerin esasıdır, bağımsız adliye demokrasilerin esasıdır, serbest seçimler demokrasilerin esasıdır. Sizin şimdi buraya getirdiğiniz bu kanun tasarısının 1 inci maddesiyle - biraz evvel Sayın Altan Öymen de işaret etti- getirdiğiniz hükümlerin arasında çelişki var. Evet, kültürel ürünler versin; ama, bunun süresi altmış günü geçmesin, bunun verilecek miktarı da, gazete satış bedelinin yüzde 20'sini geçmesin... Niye yapıyorsunuz bunu? Güya tüketiciyi koruyacaksınız!.. "Ansiklopedi versin, ona taraftarız" diyorsunuz, buraya yazmışsınız; ama, ansiklopediyi altmış gün içerisinde versin, gazete satış bedelinin yüzde 20'sini geçmesin... Bu, mantıksız. Bir kanun metni böyle hazırlanmaz. Kanun metinlerini önümüze getirirken ciddî olacaksınız. İktidarın birinci görevi, buraya getirdiği kanun metinlerini çok ciddî bir şekilde hazırlamaktır. Aksi takdirde, kanununuzu alırlar, zabıtlarda yerden yere vururlar. Bu kanun metni, mantıksızdır, hesap bilmeyen birisi tarafından hazırlanmıştır. Ne hesap biliyorsunuz ne kitap biliyorsunuz! Yüzde 20'yi aşmayacak, iki ayı geçmeyecek, ansiklopedi vereceksiniz!.. Verin bakalım haydi, haydi verin!.. Bunun hesabını bulun bakayım!.. Böyle hesap mı olur?!. Böyle iktidar hazırlığı mı olur?!. Böyle tasarı mı getirilir Yüce Meclisin huzuruna?! Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı, Anayasaya aykırı, eşitlik ilkesine aykırı, bir; kendi içerisinde tutarsız, iki. Her şeyden evvel, bu tasarınız, basına düşmanlık zihniyetiyle alelacele hazırlanmış bir tasarıdır; yani, doğrudan doğruya basını hedef alan bir tasarıdır... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hiç alakası yok. MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Nasıl alakası yok Sayın Bedük?!. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Oku... MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Biraz evvel ifade ettim, faraza bir gazete televizyon veriyor, o televizyon şirketi çıksa, dese ki: "Benim televizyonumdan 1 tane alanı, ben, A gazetesine 1 yıllığına abone ediyorum." Bu serbest, buna bir mâni yok. Bu olur mu?! Bu, eşitlik ilkesine uygun mu?! Siz diyorsunuz ki: Basın olursan suçlusun, sakın ola, böyle bir promosyon yapamazsın; ama, televizyon satıcısı, tencere satıcısı, tabak satıcısı olursan serbestsin!.. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Eşitlik... MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Hem buraya çıkıp -hem DYP olarak hem Refah Partisi olarak- diyorsunuz ki: "Biz de serbest rekabete dayalı ekonomik düzeni benimsiyoruz" Bunu resmî vesikalarınızla söylüyorsunuz, seçim beyannamelerinizle söylüyorsunuz, sonra da yasaklarla iş görmeye kalkıyorsunuz!.. Sizin, bu ekonomik anlayışı benimsedikten sonra yapabileceğiniz tek şey var; o da, tüketiciyi aldatmaya mâni olacak tedbirler almaktır; ama, genel alacaksınız; kanunlar genel olur, herkese olur. Tüketiciyi korurken, "tüketiciyi basın kuruluşlarının şerrinden koruyorum" maskesi altında baskı altında tutmaya, ona birtakım engeller çıkarmaya, onun önünü kesmeye gayret ediyorsunuz; bunu yapamazsınız beyler! Türkiye bu devirleri geçti, bu devirleri çoktan aştı; siz Türkiye'yi yirmi sene geriden takip ediyorsunuz. Türkiye oraya dönmeyecek, bakın size söylüyorum, Meclis kürsüsünden ifade ediyorum: Hür basını kısıtlamaya gücünüz yetmeyecek. Yanlış kanunlar getiriyorsunuz. Haksız promosyona biz de karşıyız, bir gazete okuyucusu olarak benim de şikâyetçi olduğum noktalar var; para verdiğim gazetenin birinci sayfasının yarısında reklam var; benim para vererek satın aldığım gazetenin yarım sayfasını, bir sayfasını reklamla işgal etmeye basın kuruluşlarının hakkı yok. Onun görevi, bana haber vermek; haber vermiyor, reklam yapıyor; ben de şikâyetçiyim; ama, benim hakkımı, böyle, basını susturarak, zorlayarak koruyamazsınız. Genel kanun çıkaracaksınız. Diyeceksiniz ki: Her kim satıcı, hangi malı satarsa satsın, promosyon yaparken, şu şu şu kaidelere dikkat edecek. Böyle getirilir bu kanun. Siz oturuyorsunuz, tencere satan serbest, araba satan serbest, televizyon satan serbest; ama, gazete satan suçlu. BAŞKAN – Sayın Keçeciler, 1 dakikanız var efendim, süreyi uzatmıyorum. MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Tamam, bitiriyorum. Takip ediyorum Sayın Başkanım. O, ille, şu şu şu kaidelere uyacak diyorsunuz ve bunu da, Anayasanın 10 uncu maddesine rağmen yapıyorsunuz, kanun önünde herkese eşit davranmanız icap eden bir tutum içerisinde yapıyorsunuz, kanunları Anayasaya aykırı çıkarıyorsunuz; bu, yanlıştır, bu tutumdan vazgeçin. Biz, bu 1 inci maddenin düzeltilmesi için önerge verdik. Bari önergeyi kabul edin de, şu hesap hatanız Bağdat'tan dönsün, yanlışlığınız Bağdat'tan dönsün. Sayın Ceylan bir şey ifade etti, ona da cevap vermek istiyorum. Sayın Başkan, 1 dakika süre ilave edeceksiniz... BAŞKAN – Hayır, veremem efendim; kimsenin süresini uzatmadım. MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Hemen bitiriyorum. Dediler ki: Anavatan... BAŞKAN – Sayın Keçeciler, teşekkür ediyorum. Tamam efendim. MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım... Bir dakika... BAŞKAN – Hayır efendim... Sabahtan beri süre uzatmadım, size niye imtiyaz yapayım?! MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bazen konuşturuyorsunuz... MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bir dakika... Peki, 2 nci maddede çıkar, cevap veririz. BAŞKAN – Hayır efendim... Rica ediyorum... Sayın Keçeciler... MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Nasıl olsa buradayız; yürürlük maddesinde söz alır yine söylerim. BAŞKAN – Arkadaşlar, sabahtan şimdiye kadar kimseye vermedim; niye ona özel ilgi göstereyim?!. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bazen 10 dakika fazla konuşturuyorsunuz... BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Buyurun... Başka bir maddede konuşursunuz. MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Peki... Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bizim burada adil davranmamız lazım. Bugünkü uygulamalarımızda kimseye fazla süre vermedim. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Tek istisnasını görmeyeceğiz inşallah oturum sonuna kadar. BAŞKAN – Anlamadım... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bu uygulamanız sonuna kadar devam eder inşallah. BAŞKAN – Tabiî devam eder; siz isterseniz her zaman devam eder. Sayın Tahir Köse, DSP Grubu adına; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Köse, süreniz 10 dakika. DSP GRUBU ADINA MEHMET TAHİR KÖSE (İstanbul) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi hakkında Demokratik Sol Partinin görüşlerini belirtmek üzere buradayım. Bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen bir insan olarak, yasanın bugünkü getirilen değişiklik maddelerinin de, yine, en iyi şekilde olmasını arzuluyorum. Promosyona, hemen hemen böyle kontrolsüz bir şekilde yapılan promosyona tüm Meclisimiz karşı. Tüketicinin korunması, onun için çok gerekli. Yine, promosyonla, kültürel yayınların verilmesini de Demokratik Sol Parti olarak destekliyoruz; fakat, tasarının hazırlanmasında -tamamen teknik konulardan dolayı- birtakım muhalefetlerimiz var; onları belirtmek istiyorum: Birincisi -Sayın Öymen'in de üzerinde durduğu gibi- mal veya hizmetin piyasa değeri, tüketicinin ilgili kampanya süresince süreli yayını satın almak için ödediği toplam bedelin yüzde 20'sini aşamaz ve bu şekildeki bir kampanyanın süresi de 60 günü geçemez... Kampanyanın belli bir süre muhafaza edilmesi, yine son derece doğru; bu 30 gün, 60 gün, 90 gün olabilir; fakat, böyle, işte, bir yıla yaygın, birbuçuk yıla yaygın kampanyalar, son derece zararlı oluyor ve kontrol edilmesi de son derece güç oluyor. Yalnız, burada, süreli yayın bedelinin yüzde 20'sinin tespiti son derece zordur. Bunu, kim, nasıl yapacak? İşte, gazetelerin 60 günlük bedelinin toplamı -örneğin- 3 milyon lira, bunun yüzde 20'si 600 bin lira; bunun kıymet takdirini kim, nasıl yapacak? Burada bir açıklık yok. Bununla ilgili olarak Demokratik Sol Partinin bir önergesi olacak. O önergenin değerlendirilmesini arzu ediyoruz. Tamamıyla teknik konularla ilgili önergeler. Bir diğeri, yine, bu da benzer şekilde ve bu iki değişiklik önergesinde de gösterilmek istenen şu: Tüketici korunuyormuş!.. Tüketicinin bu şekilde korunmadığı da gayet açık. Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan da konuşmasında, bunu, bu şekilde anladı. Şimdi söyleyeceğim konuda madde diyor ki "kampanya süresince, süreli yayının satış fiyatı, ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı nedeniyle artırılamaz." Demiyor ki "gazete iki ay süreyle fiyatını artıramaz." Gazete, sadece, bu süre zarfında "benim promosyonla dağıttığım kültürel yayının fiyatı arttığı için, ben, bu gazetemin fiyatını artırıyorum" demeyecek. Değerli arkadaşlarım, gazeteler yıllardır promosyon yapıyor. Hangi gazete "benim dağıttığım ürünün fiyatı arttığı için fiyatımı artırdım" dedi bugüne kadar? Böyle bir şey demedi. Şimdi, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan diyor ki "biz, burada tüketiciyi koruyoruz; promosyon süresince fiyatını artıramayacak." Madde öyle bir şey demiyor, "promosyon süresince, gazete, fiyatını artırabilecek; ama, kültürel yayının fiyatındaki artışı gerekçe göstererek artıramayacak" diyor. Tamamıyla uygulamadan uzak bir madde. Demokratik Sol Parti olarak, bununla ilgili de yine bir önergemiz var. O önergemizin de dikkate alınmasını Yüce Meclisten arz ediyorum, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse. Gruplar adına konuşmalar bitmiştir. Şahısları adına Sayın Mahmut Işık. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Işık, yalnız, zatı âliniz Komisyon üyesisiniz ve Komisyon raporuna muhalefet şerhi koymamışsınız. İçtüzüğün 42 nci maddesi diyor ki "komisyon toplantısına katılıp da komisyon raporuna muhalefet şerhi koymayan milletvekili, komisyon raporu aleyhine konuşamaz." Bu hususu hatırlatayım size. AHMET İYİMAYA (Amasya) – İçtüzük hükmünü uygulayın. BAŞKAN – Efendim?.. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Belki aleyhinde konuşacaktı. BAŞKAN – Hayır, arkadaşımız, belki komisyon raporunun lehinde konuşacak da, o bakımdan... AHMET İYİMAYA (Amasya) – Ama, konuşacak... BAŞKAN – Efendim, ben onu hatırlatayım; yani, ben İçtüzüğü hatırlattım. Buyurun Sayın Işık. Süreniz 5 dakika. MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; şimdi, Komisyonda bu yasa görüşülürken, benim bir önerim olmuştu; önce, "bu yasa çok tartışılmadı, bu yasayı biraz tartışalım, bir alt komisyon kuralım" demiştim; fakat, Komisyon, buna rağbet etmedi. Ayrıca, 2 nci maddede de, "Anayasanın 24 üncü maddesinin son fıkrasını, bu 1 inci maddeye ilave edelim" demiştim; fakat, bu da itibar görmedi. Şimdi, tabiî, ben, onunla ilgili olarak, bugün bir gazetede çıkan bir yazıdan bahsetmek istiyorum. Ben, 24 üncü maddedeki son fıkranın buraya ilave edilmesiyle, kültürel yayınların daha dikkatli basılabileceğini söylemiştim ve örnek olarak da, dinî yayınları ya da eğitim yayınlarını vermiştim. Hatta, orada "gazetelerden bir tanesi Kur'an-ı Kerim dağıtmak istiyorsa, elbette dağıtacaktır; ama, Din İşleri Yüksek Kurulunun onayını alan, yetkili ve ehil kuruluşların onayını alan bir Kur'an-ı Kerim'i dağıtması ayrı bir olay. Millî Eğitim Bakanlığı ile ilgili, eğitimle ilgili bir yayın dağıtacaksa, orada da, Talim Terbiye'nin onayını alarak bir yayını dağıtması daha uygun olacaktır" demiştim. Fakat, bugünkü bir gazetede, benim çok çağdışı davranışlarda bulunduğum, Kur'an-ı Kerim'in dağıtılmasının yasak olmasını istediğim gibi, çok saldırgan bir ifade kullanılmış. Ben, esasında, bunun için söz aldım. Ben, o sözlerimle, din düşmanlığı ya da Kur'an-ı Kerim dağıtılmaması gibi bir uygulama önermedim, bilakis, yetkili ve ehil kuruluşların onayından geçen kültürel yayınların olmasının toplumda daha yarar sağlayacağını söyledim. Bu gazeteye, Yüce Meclisin kürsüsünden şunu söylemek istiyorum: Ben, burada, din düşmanlığı yapmıyorum; ama, bu gazetemiz, maalesef, din sömürücülüğü yapıyor. Onu arz etmek için söz aldım. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık. Şahsı adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun efendim. Süreniz 5 dakikadır. YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi şahsım adına saygıyla selamlarım. Sayın milletvekilleri, daha önce de değindim; arkadaşlarımız teknik olarak açıkladılar; şimdi, bu yasa tasarısıyla getirilen maddeyi iyi niyetle bağdaştırmanın olanağı yoktur. Bu, Hükümetin genel bir yaklaşımı. Çağımız, özgürlükçü çağı ve bilgi çağını yaşıyor. Burada, yasaklayıcı bir tavırla bunu yasaklamaya kalkmak, günümüz gerçekleriyle bağdaştırılmıyor. Bir gazetenin fiyatının -bir arkadaşımız hesabını yaptı- 60 günlük tutarı 3 milyon lira ediyor. "Bunun yüzde 20'sini aşamayacak" dendiği zaman, bu 600 bin lirayla, okuyucuya, hangi kültürel bir yayın, eser sunulabilir?! Bu da, tıpkı diğer uygulamalar gibi, sulandırmanın ötesine gitmeyecektir. Çok affedersiniz, gazeteleri ya pornoya yönelteceksiniz, kültürle ilgisi olmayan, çok basit düzeyde eserleri verdirtmeye kalkacaksınız ya da bunu tamamen yasaklama mantığının bir ürünüdür. Böyle bir kim vurduyla, kaptıkaçtıyla bu yasa tasarısını görüşmek, Türkiye'nin aydınlık geleceğine kilit vurmaktır. Korkmayın... Gazetelerin, özgürce, daha çok kişiye ulaşmasından neden çekiyorsunuz? Bakın, bir ülke, dünya, cahillerin cehaletinden ötürü geriye gitmez; bir ülke, aydın geçinen cahillerin ihanetinden ötürü geri gider, kalkınamaz ve çağdaşlığı yakalayamaz. Bu maddeyle, bu kanun tasarısıyla getirilen olayın altında yatan mantık, yasaklayıcı bir mantıktır. Yüce Meclisin bundan vazgeçmesini diliyoruz. Sanayi Bakanlığı, bir siyasî kişilik olan Sayın Bakan, burada hem savcı hem hâkim konumuna konmuş; hem cezayı belirleyecek hem uygulayacak. Şimdi, böyle bir mantık ve anlayış, günümüzün kabul edeceği bir mantık ve anlayış değildir. O nedenle, böylesine, basını çok yakından ilgilendiren, .basının gelişimini, işsizliği, sanayiyi çok yakından ilgilendiren böyle bir madde, günümüzün gerçekleriyle bağdaşmıyor. Yüce Meclisin bu konuda gereken düzeltmeyi yapacağını diliyorum. Bu konuda da Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim önergemiz var, onu da dikkate almanızı diliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş. Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. VIII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili İrfan Köksalan’ın, Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan’ın, kendisine sataşması nedeniyle konuşması BAŞKAN – Bu arada, Sayın İrfan Köksalan'ın kendisine yapılan sataşmayla ilgili istediği tutanağı getirttim; tutanakta Sayın Hasan Hüseyin Ceylan şöyle diyor: " ANAP temsilcisinin, değerli hemşerimin, Ankara Milletvekilinin buradaki konuşması ve o konuşmasını daha önce değiştirdiği partideyken de yapmış olduğu konuşmalarla düşündüğüm zaman, bana şunu hatırlattı; Ziya Paşa diyor ki: Onlar ki, verir laf ile âleme nizamat; bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde..." HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sadece şiir okudum. BAŞKAN – Bir dakika efendim... Arkasından da " Her türlü ayıbı üzerinde taşıyacaksın" diyorsunuz; şiir değil bu işte. Sayın Köksalan, "Her türlü ayıbı üzerinde taşıyacaksın" ibaresinde sataşma gördüğüm için size söz veriyorum; buyurun (ANAP sıralarından alkışlar) Sayın Köksalan, rica ediyorum, yeni bir sataşmaya meydan vermeyin. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Yavaş seslen. İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Sesim gürse, bu, benim kabahatim değil Sayın İyimaya. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Yüce Parlamentoda ve bu kürsüde bir kanun tasarısı konuşulurken söylenmesi ve ifade edilmesi gereken şey, kanun tasarısı hakkında konuşmaktır; ama, dağarcıklarında söyleyebilecekleri hiçbir şey bulunmayan kişilerin yaptıkları bir tek şey vardır; kişisel sataşma, kişilik. Ankara Milletvekili sayın arkadaşım "hemşerim" diye başladı, parti değiştirmekten falan bahsetti. Kendisi tabiî, çok yeni, çok taze bir milletvekili; hiçbir şeyden haberi yok; hep de okumadan, hatta, maddeyi konuşmak üzere buraya çıktığı zaman okumadan geldiği belli oluyor, kulaktan dolma, alelacele, yangından mal kaçırırcasına, burada, bir şeyler söyledi. Şimdi ben, geçen dönem, milletvekili olarak tam bir imtihandan geçtim; keşke, milleti temsil etmek üzere, bu vekâlet görevini alan milletvekillerinin hepsi, böyle bir sınavdan, böyle bir imtihandan, bu yüce çatının altında geçebilse... Doğruları söyledim, yanlışları haykırdım; bununla da iftihar ediyorum. Bakın, o partideyken, o partiyi, biz, iktidar yaptığımız zaman, belli bir orandaydı; şimdi beni hiç ilgilendirmiyor hangi oranlara geldiği; ama, biz, siyaseti ülke için yapıyoruz. Ülkemiz, o dönemde, yüzde 156 enflasyonu yaşadı; yine, o dönemde ve bugün 1,5 katrilyona gelen faiz katlamaları ve 1994 Ocak ayındaki ekonomik krizleri yaşadı; bunlar, hep yanlış uygulamalar, yanlış kararlar ve tecrübesizlikti; bunları söyledik; bunları söylemenin bir yanlışı var mı?!. Bunları söylemenin milletvekilliğine uymayan bir tarafı var mı?!. Bunları söylemek için yürek ister, yürek!.. Ee, şimdi millletvekili oldular, şu kutsal çatının altında bazen görüyorum, Genel Başkanlarının karşısında el etek öpüyorlar. El öpmeleri görüyorum; peki, o görüntü müdür acaba milletvekilliğinin gereği?! Biz, el etek öpenlerden değiliz; olmadığımız için... Yine, geçen dönemden kalma el etek öpenleri gördük; ne oldular, neredeler?! Kelebekleri gördük; ne oldular, neredeler?! Onun için, bilmediği şeyleri arkadaşımız konuşmazsa iyi olur. Peki, bunun sonunda ne oldu?.. İhraç edildik; bu, bizim için onurdur; milletvekili olarak, bundan evvel, 46'lı yıllarda, rahmetli Adnan Menderes de ihraç edildi, Fuat Köprülü de ihraç edildi, Refik Koraltan da ihraç edildi; tek parti devriydi; kalktılar, Demokrat Partiyi kurdular. Nasıl, anladın mı sevgili hemşerim? Ve biz de, işte bu kavgayı burada verebilmek için, tabiî, felsefemize uygun, inandığımız, güvendiğimiz kişinin genel başkanlığındaki bir partide, burada siyaset yapıyoruz; bunun ayıbı mı var?!. (ANAP sıralarından alkışlar) HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – ANAP'a hakaret ediyordun, ANAP Genel Başkanına hakaret ediyordun o zaman! İRFAN KÖKSALAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, herhalde bu sözlerden anlayabildiğini zannediyorum. Teşekkür ediyorum, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Mesut Yılmaz aleyhinde konuşuyordun!.. BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum müdahale etmeyelim. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına DairKanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı 69) (Devam) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir. Maddeyle ilgili önergeler vardır, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme koyacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11 inci maddesine eklenen ilk fıkranın aşağıdaki biçimde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. İstemihan Talay Ahmet Tan Teoman Akgür İçel İstanbul Sakarya Arif Sezer Cafer Tufan Yazıcıoğlu Metin Şahin Adana Bartın Antalya A.Turan Bilge Mustafa Güven Karahan Konya Balıkesir Süreli yayın kuruluşlarınca düzenlenen ve her ne amaç ve şekilde olursa olsun, bilet, kupon, iştirak numarası, oyun, çekiliş ve benzeri yollarla süreli yayın dışında ikinci bir ürün verilmesinin taahhüt edildiği kampanyalarda, kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü veya görüntülü manyetik bant veya optik disk gibi süreli yayıncılık amaçlarına aykırı olmayan kültürel ürünler dışında hiçbir mal ya da hizmetin taahhüdü ve dağıtımı yapılamaz. Kampanya konusu mal veya hizmetin bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması, bu mal veya hizmetin ikinci ürün sayılmasına engel değildir. BAŞKAN – Efendim, sayın önerge sahiplerine sormak istiyorum; gerekçeyi okutursak söz hakkınız kaybolur, gerekçeyi okutalım mı? ÖNDER SAV (Ankara) – Önce Komisyona ve Hükümete sormanız gerekir. BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Sayın arkadaşlar, tabiî İçtüzük değişikliği yeni... (Gülüşmeler) Efendim, daha uygulamasını yapmadık, bu kadar gülmeye gerek yok, herhalde gülünecek bir şey yapmıyoruz. İçtüzükte diyor ki "değişiklik önergesi sahibi, gerekçeyi okutursa, konuşamaz." Yalnız, bir başka maddesinde de diyor ki, "eğer önergeye Hükümet veya Komisyon katılırsa, o zaman önerge sahibi konuşamaz." ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan_ BAŞKAN – Bir dakika efendim_ Şimdi, farzedelim ki, önerge sahibi “gerekçeyi okutmayalım” dedi, arkasından da Hükümet katıldı. AYHAN FIRAT (Malatya) – Evvela Hükümete soracaksınız. BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, yeni bir uygulama yapıyoruz. Efendim, bugüne kadar bu konuda ilk uygulama_ ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Daha önce, Başkanvekili Yasin Bey zamanında aynı konu konuşuldu ve Yasin Bey, kendi tetkik ettikten sonra -hatta “önceki uygulamamda hata etmişim” diye düzeltikten sonra- bir uygulamayı yerleştirdi; zabıtlara bakarsanız görürsünüz. ÖNDER SAV (Ankara) – Uluç Bey de bunu uyguladı ondan sonra. AYHAN FIRAT (Malatya) – Senin haberin yok Başkan. BAŞKAN – Efendim, burada “kimsenin, kimseden haberi yok” demeyin. Zaten, böyle, kolay kolay insanları itham ediyorsunuz. Herhalde, şu salonda olan insanların çoğu kadar, ben de, bu İçtüzüğü biliyorum ve uygulamasını da biliyorum; ama, burada bir Başkanvekili arkadaşımız geçmişte bir uygulama yapmış; bu, daha çok yeni bir uygulama, bunun haberle ilgisi yok. Sizler, Genel Kurulda konuşulan herşeyi takip mi ediyorsunuz yani?.. Bunun gerekçesini okutmuyorum, sonra okutacağım. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 11 inci maddesine eklenen fıkralardan sonra, aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. Turan Bilge Arif Sezer Cafer Tufan Yazıcıoğlu Konya Adana Bartın Sema Pişkinsüt Ahmet Tan Teoman Akgür Aydın İstanbul Sakarya Metin Şahin Mustafa Güven Karahan Antalya Balıkesir Süreli yayın kuruluşlarının yukarıdaki esaslar dahilinde yapacakları kampanyalarda, kampanya konusu mal ya da hizmet karşılığında teminat gösterilmesi zorunludur. Bu teminat miktarı, kampanya başlangıcında, Bakanlıkça belirlenecek usuller dairesinde saptanır; ancak, bu teminat tutarı, ilgili süreli yayın kuruluşunun kampanyaya başlamadan önceki son bir haftalık resmî tiraj ortalaması ile kampanyaya başladıktan sonraki haftanın tiraj ortalaması arasındaki farkın kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin çarpımı sonucu bulunacak miktarı aşamaz. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Sıra Sayısı 69 olan (1/490) nolu Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle Yasanın 11 inci maddesine eklenen fıkranın "her halükârda bu mal veya hizmetin piyasa değeri tüketicinin ilgili kampanya süresince" diye başlayan ikinci cümlesi ile "kampanya süresince süreli yayının satış fiyatı..." diye başlayan son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ediyoruz. Saygılarımızla. Yılmaz Ateş Altan Öymen Atilâ Sav Ankara İstanbul Hatay Fikri Sağlar Önder Sav Celal Topkan İçel Ankara Adıyaman Bekir Kumbul Ayhan Fırat Ali Şahin Antalya Malatya Kahramanmaraş BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi ikinci fıkrasında yer alan "kampanya süresince süreli yayının satış fiyatı ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı nedeniyle artırılamaz" ifadesi metinden çıkarılmalıdır. Tahir Köse Fikret Ünlü Metin Şahin İstanbul Karaman Antalya Ali Ilıksoy Tuncay Karaytuğ Gaziantep Adana BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11 inci maddesine eklenen fıkradan sonra, aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. Murat Başesgioğlu Ali Doğan Refis Aras Kastamonu Kahramanmaraş İstanbul Yusuf Ekinci Halit Dumankaya Burdur İstanbul "Süreli yayın kuruluşlarının yukarıdaki esaslar dahilinde yapacakları kampanyalarda, kampanya konusu mal ya da hizmet karşılığında teminat gösterilmesi zorunludur. Bu teminat miktarı, kampanya başlangıcında, Bakanlıkça belirlenecek usuller dairesinde saptanır; ancak, bu teminat tutarı, ilgili süreli yayın kuruluşunun kampanyaya başlamadan önceki son bir haftalık resmî tiraj ortalaması ile kampanyaya başladıktan sonraki haftanın tiraj ortalaması arasındaki farkın, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin çarpımı sonucu bulunacak miktarı aşamaz." BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki "yüzde 20" rakamının "yüzde 50" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Abdulkadir Öncel Temel Karamollaoğlu Mustafa Kemal Aykurt Şanlıurfa Sıvas Denizli Metin Işık Hasan Hüseyin Ceylan Saffet Arıkan Bedük İstanbul Ankara Ankara IX. – USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER 1. – İçtüzüğün 87 nci maddesine göre, verilen değişiklik önergeleriyle ilgili daha evvelce yapılan uygulamalara devam edilip edilmeyeceği hakkında BAŞKAN – Şimdi, önergeleri, aslında, aykırılık derecelerine göre işleme koyacağım; yalnız, benim, İçtüzüğe göre, önergelerin bu şekilde okunmasıyla ilgili olarak ciddî bir tereddüdüm var. Önce, gelen önergeler okunur; okununca, gerekçesiyle birlikte ilk okumada okunmayan kısmı, sonradan ikinci defa okumak, bence, bir defa usule aykırı. Bir uygulama yapılmış; ben, bu uygulamayı içime sindiremiyorum. Bakın "Başkan, önergeye katılıp katılmadığını komisyona ve Hükümete sorar. Komisyon ve Hükümet katılmama gerekçelerini kısaca açıklayabilirler. Hükümetin veya komisyonun katılmadığı önerge, sahibi tarafından beş dakikayı geçmemek üzere açıklanabilir." Her halükârda "komisyon ve hükümet katılmadığı takdirde, önerge sahibinin açıklama hakkı vardır. Önerge sahibine, gerekçesinin okunmasını istediği önerge hakkında söz verilmez" denilmektedir. Olabilir ki, önerge sahibi, önergesi hakkında konuşmak istemez, der ki "gerekçesi var, gerekçesini okuyun." Yani, yapılan uygulama, bence çok hatalı. Geçmişte uyguladığımız bir usul vardı; geçmişteki bu usulde ne yapıyorduk? Komisyon, komisyon sıralarında çoğunluğu buluyor, önergeye katılıyordu; o zaman, önerge sahibinin konuşma hakkı doğmuyordu. Şimdi, bugüne kadar yapılan uygulamada, yani, benden önce bir arkadaşımızın yaptığı uygulamada, evvela önerge okunmuş -yalnız metin okunmuş, gerekçe okunmamış- arkasından, hükümete sorulmuş, hükümet veya komisyon katılma yönünde fikir beyan ederse, önerge sahibine konuşma hakkı doğmuyor. Bu sırada, önerge sahibi konuşacak veyahut da önergenin gerekçesi okunacak; bence ters bir şey. Benim şahsî anlayışıma göre, evvela, önerge, gerekçesiyle birlikte okunmalıdır, ondan sonra, hükümete ve komisyona sorulmalıdır. Eğer, komisyon ve hükümetten herhangi birisi bu önergeye katılırsa, önerge sahibinin konuşma hakkı doğmamalıdır; İçtüzüğün değiştirilmesindeki amaç bu olmalıdır. Yani, bu, çok önemli bir uygulama olduğu için, eğer, gruplar isterlerse, bu konuda bir usul tartışmasını da açmak istiyorum; yani, çünkü, bundan sonra çok karşımıza gelecek. Yok, önce gerekçeyi okumayacağız, hükümet katılmayacak, o zaman, "benim söz hakkım var" der üye... Böyle olursa, o zaman, İçtüzüğün değiştirilmesinin amacı da bu değil. ÖNDER SAV (Ankara) – Usul tartışması açalım... NİHAT MATKAP (Hatay) – Usul tartışması açalım Sayın Başkan. BAŞKAN – Evet, bu konuda usul tartışması açmak istiyorum; yani, usul tartışmasını şu konuda açmak istiyorum arkadaşlar: Şimdi, önergenin gerekçeli verilmesi zaten İçtüzük hükmüdür. Önerge, önce okunurken, gerekçe ve metin de okunmalıdır; ancak, önergeyi veren milletvekili arkadaşımız, gerekçenin okunmasını istemezse, o zaman, önergenin gerekçesi okunmaz ve arkasından, hükümet veya komisyon, bu önergeye katılırsa, önerge sahibinin söz hakkı da doğmaz; ama, önergeye, hükümet ve komisyonun katılmamasına rağmen, eğer, milletvekili arkadaş "ben konuşmak istemiyorum, benim gerekçem zaten yazılıdır" derse, bu halde de, kendisine söz verilmez. Ben, İçtüzüğün bu maddesini böyle anlıyorum. İsterseniz, arkadaşlarımız, bu konudaki düşüncelerini söylesinler; çünkü, bundan sonra da çok uygulama olacak, ters bir şey olmasın. Benim bu düşüncemin lehinde ve aleyhinde söz isteyen var mı efendim? Sayın milletvekilleri, başka bir şekilde, yani, oya konulmasını talep ediyorlarsa, buna da açığım. Bu konuda bir görüşme açmak istiyorum efendim. ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, söz istiyorum MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Söz istiyorum efendim. BAŞKAN – Sayın Sav, Sayın Soysal... Sayın Sav, buyurun efendim. Efendim, siz, benim düşüncemin lehinde mi aleyhinde mi konuşacaksınız, onu bir anlayalım da. ÖNDER SAV (Ankara) – Ben, sizin düşüncenizin aleyhinde konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki efendim. Zaten, her zaman karşı karşıyayız herhalde. (Gülüşmeler) ÖNDER SAV (Devamla) – Ben, Meclisi yöneten, tarafsız olması gereken bir sayın üyeyle, asla karşı karşıya olmayı düşünmem; ama, uygulaması hukuka aykırıysa, elbette, hukuk bilgimin gereği, karşı olmayı da görev bilirim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Peki efendim, buyurun. ÖNDER SAV (Devamla) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sayın Başkanımız, belki, gerçekten, ileride de tartışılmaya devam edilecek düşüncesiyle, İçtüzüğün 87 nci maddesindeki "Değişiklik önergeleri" başlıklı pek çok fıkradan oluşan metni tartışmaya açmak gereğini duydu. Aslında, usulden midir, değil midir; onu, bir kez daha düşünmemiz gerekiyor. Sayın Başkanımız, sanıyorum, bu maddenin, daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda tartışması yapılırken, herhalde, Genel Kurul salonunda yoklardı. Kendilerinin şimdi oturduğu makamda, Refah Partisi Grubu adına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilliğine seçilmiş olan değerli arkadaşımız Sayın Yasin Hatiboğlu oturuyor ve Meclise başkanlık ediyordu. BAŞKAN – Ben de Komisyon sırasında Meclisi temsil ediyordum Sayın Sav. ÖNDER SAV (Devamla) – Gözleyememişim efendim, kusura bakmayın. O zaman, bunu bilmeniz gerekiyor Sayın Başkan. Benimle karşılıklı tartışmayın da, bu konuşma bittikten sonra, bunu, karşı karşıya, dostça konuşalım. Lütfen, şimdi, beni sükûnetle dinleyin de... O zaman, Sayın Hatiboğlu, benim uyarım üzerine bu uygulamanın ileride de sıkıntı yaratacağını düşünerek, yapmış olduğu uygulamadan döndü ve çok güzel bir duyguyla "hatadan dönmek de büyüklüktür" deyip hatadan döndüğünü söyledi ve bu, Meclis tutanaklarına da geçti. Sayın Hatiboğlu, bu maddenin uygulamasını, o zaman, bizim istediğimiz biçimde yorumladı. Değişiklik önergesinin verilmesiyle, değişiklik önergesinin okunmasını, okunduktan sonra, komisyona ve hükümete sorulmasını, komisyon ve hükümetin katılmama gerekçesini kısaca açıkladıktan sonra, bu konuda katılmadığı belirince, önerge sahibinin iki seçeneği var önünde, iki tercihi var: Ya 5 dakikayı geçmemek üzere çıkıp önergesini açıklayacak ya da "ben önergeme iliştirdiğim gerekçeyle yetiniyorum, o gerekçe yeter derecede açıktır" diyecek ve gerekçenin okunmasıyla yetinecek. Aslında, İçtüzüğün düzenlenişi belki biraz çapraşık, belki takdim tehirler var, belki sondaki fıkranın biraz önde yazılması gerekiyordu... Fıkralarda bir karışıklık olmuş olabilir; ama, tümüyle okunduğu zaman, bu maddenin lafzını bir kenara bıraktığımızda, ruhu da, bizim anlatmaya çalıştığımız şekildedir. Yani, önerge okunacak, hükümet ve komisyona sorulacak, hükümet önergeye katılıyorsa, mesele yok; katılmıyorsa, önerge sahibinin tercih hakkı doğacak; dönecek, oturumu yöneten Meclis Başkanı "komisyon ve Hükümet önergenize katılmadı, konuşacak mısınız" diyecek veya üye yerinden "ben konuşacağım" diyecek, tercih hakkını kullanacak. Sayın Başkanımızın açıkladığı türdeki bir uygulama, üyenin tercih hakkını, baştan ketm ediyor, baştan yok ediyor. Üyenin ne yapacağını, Meclisi yöneten Sayın Başkanımız bilemez; o, ilerideki evrede ortaya çıkacak bir konudur. O nedenle, Sayın Yasin Hatiboğlu'nun Genel Kurulu yönettiği gündeki, tutanaklara geçen uygulaması doğrudur; Yüce Meclisin bu uygulamayı değiştirmesine de hiçbir gerek yoktur. Bu düşüncemizi bu şekilde açıklamak gereğini duyduk. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sav. Sayın Soysal... (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Soysal, lehte mi aleyhte mi? MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Üzerinde konuşacağım Sayın Başkan. Bir tartışma açtınız. Yani, o konuda görüş belirsiz de, o görüş belirlensin diye konuşacağım. BAŞKAN – Lehte, aleyhte deniliyor da efedim... Buyurun. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Benden önce konuşan Sayın Sav da söyledi. Bazı takdim tehirler yapılması gerekiyor aslında, Tüzük maddesinin yazılmasında. Eğer, Tüzük maddesi deseydi ki "değişiklik önergesi gerekçesiyle birlikte okunur" tartışma çok daha basitleşmiş olacaktı; çünkü, ondan sonra yapılacak olan tartışmanın ne üzerinde yapıldığını, hükümetin ya da komisyonun niçin katılıp katılmadığını anlayabilmek için önce, değişiklik önergesini anlamak gerekir; zaten, gerekçe de o maksatla yazılır. Eğer, lafzı açık değilse -ki, çoğu zaman olabilir- onu açıklamak üzere bir gerekçe yazılmıştır. Onun için, önerge okunduğu zaman, o gerekçe de birlikte okunursa o zaman, Hükümet niçin katılıyor, niçin katılmıyor; o, zaten, kendiliğinden bir ölçüde anlaşılmış olur. Onun için, ben diyorum ki, hükümet ya da komisyon, katılsın ya da katılmasın, önerge sahibinin "gerekçem okunmuştur zaten, Meclis fikir sahibi olmuştur" demesi mümkün ya da bu gerekçe okunduğu halde, "Hükümet şu noktalarda ya da komisyon şu noktalarda katılıyor katılmıyor, orada bir yanlış anlama var" ya da "gerekçe yeterince açık değildir" ya da "yeni bir delil getirmişlerdir, onun üzerinde konuşmak istiyorum" diyerek, önerge sahibinin, yine söz hakkının olması gerekir. Onun için, o noktada önerge sahibine, gerçi, İçtüzük maddesinde "...gerekçesinin okunmasını istediği önerge hakkında söz verilmez" deniliyor, bu olabilir; fakat, gerekçesinin okunmasını bu noktada değil; yani, onun tercihine bırakmamak gerekirdi. Belki, bir daha okunmasını; yani, öyle anlamamız gerekir. Önerge, gerekçesiyle birlikte başında okunmuştur; önerge sahibi "Hükümet ya da komisyon bu noktada itiraz etti, gerekçemin bir daha okunmasını istiyorum" diyebilir; ama, onun dışında, bunu demişse, artık kendisine söz verilmez. Onun için, o noktada, sormak değil de, "gerekçemin yeniden okunmasını istiyorum" diyen önerge sahibine söz verilmez biçiminde yorumlamak daha doğru olur diye düşünüyorum. BAŞKAN – Pardon efendim; yani, hangi halde önerge sahibine söz verilmez? Hükümet ve komisyon katılıyor, Hükümet veya komisyondan birisi önergeye katılıyor; buna rağmen, önerge sahibi de çıkıyor diyor ki, "ben önergemin gerekçesinin okunmasını istemiyorum." Söz verecek miyiz vermeyecek miyiz? MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Efendim, zaten onun takdirine bırakılmaması gerekir. BAŞKAN – Ama, efendim, işte, ben de o konuda tereddüt ediyorum. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – İşte onun için, önerge, gerekçesiyle birlikte bir bütündür, gerekçesiyle birlikte okunması gerekir. Böyle olduğu içindir ki, zaten tahdit konulmuştur; yani, saatlerce gerekçe okunmasın diye "500 kelimeyi geçemez, geçiyorsa da, bunun özeti yazılsın" denilmiştir. Dolayısıyla, önergenin gerekçesiyle birlikte okunması gerekir. O takdirde, zaten bu tartışma büyük ölçüde önlenmiş olur. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Peki, çok teşekkür ederim. Efendim, başka konuşmak isteyen?.. Sayın İyimaya, buyurun efendim. BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, yerimden bir şey söylemek istiyorum. BAŞKAN – Bir dakika Sayın İyimaya, Sayın Hatiboğlu bir şey söylemek istiyor. Buyurun efendim. BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, 87 nci maddenin uygulamasıyla ilgili olarak, bendenize de atıfta bulunduğunuz için, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre, bir hususu arz etmek istiyorum Yüce Başkanlığa. Sayın Başkan, biliyorsunuz, Tüzük yapıcı, burada zaman tasarrufunu esas almıştır. Gerekçeler, maddelerin neden sevk edildiğinin izahıdır. Konuşmacı, önerge sahibi, zaten konuşmayı yaparken... ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Kürsüden konuşsun Sayın Başkan. BAŞKAN – İsterseniz buradan izah edin Sayın Başkan; tutanaklara geçsin, önemli bir usul tartışması yapıyoruz. BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Emsal olmamak üzere Sayın Başkan... BAŞKAN – Şimdi, öyle bir karar vereceğiz ki, ilerideki bütün uygulamalar buna göre olacak; bir nevi, İçtüzüğün yorumu olacak bu. BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkanı ve Yüce Heyeti selamlıyorum. Sayın Başkan, emsal olmamak üzere kürsüye çıktım; bir. Bir de, ödünç olmamak üzere kürsüye çıktım. Sayın milletvekilleri, Tüzük yapıcı, burada, zannediyorum, zamandan tasarrufu esas almıştır; yani, uzun uzun bir gerekçe okunsun, arkasından da önerge sahibi çıksın, uzun uzun -5 dakika da olsa... Bazen çok uzun süre olabilir 5 dakikalık süre- o süreyi kullansın istememiş. Zaten, gerekçeler, takdir olunacağı üzere, önerge sahibinin, o maddeyi, neden sevk ettiğinin, getirdiğinin izahıdır; konuşma da odur, gerekçe de odur. O halde, bana göre, uygun olanı şu olmalıdır: İçtüzüğün 87 nci maddesinde "önergeler verilir verilmez, hemen, gerekçeleriyle birlikte komisyonlara ve gruplara gönderilir" hükmü vardır. Buradan maksat, zannediyorum, hem komisyon haberdar olsun diğer işlemler yapılırken hem gruplar kendisini hazırlasın. Şimdi bu safhada yapılacak nedir: Sayın Başkan, Komisyona ve Hükümete sormalıdır, aslolan komisyondur. Komisyon önergeye katılmadığını... O gerekçeyi de çünkü görecek, madde diyor ya "gerekçeyle birlikte komisyona gider" diye; komisyon o gerekçeyi görmüştür, bu değişiklik niye isteniliyor bunu gayet iyi biliyor; o gerekçeyi de gördükten katılabilir katılmayabilir. Katıldığını varsayalım, zaten önerge sahibinin yapacağı bir şey yoktur, karar Yüce Kurulundur. Muhtemeldir ki, komisyon katılmayabilir, işte, o zaman, Başkanlığın önerge sahibine iki yoldan birini kullandırma imkânı ve hakkı vardır. Diyecektir ki, önerge sahibine "gerekçenizi mi okuyalım, yoksa gerekçe okunmasın, siz onu buradan mı anlatırsınız" ve önerge sahibi, tamamen tercih hak sahibidir "gerekçem okunsun, iktifa ediyorum" derse, gerekçe okunacak ve mesele oylanacak. "Hayır, gerekçeme gerek yok, zaten gruplar gördü, zaten komisyon gördü, ben izah etmek istiyorum" diyecek ve önerge sahibinin görevi burada bitecek. Bana göre, yol bu olmalıdır, bu silsileyi takip etmelidir; en uygun, istikrarlı, bundan sonra tartışmalara meydan vermeyecek, mahal bırakmayacak uygulama, bu uygulama olur diye düşünüyor; Başkanlığı ve Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hatiboğlu. Sayın İyimaya, buyurun efendim. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkanım, Yüce Parlamentonun değerli üyeleri; İçtüzük uygulaması konusunda, Doğru Yol Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. BAŞKAN – Hayır, şahsınız adına söz aldınız. AHMET İYİMAYA (Devamla) – Grup adına... BAŞKAN – Hayır efendim, grup yok, şahıs adına. AHMET İYİMAYA (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum. Bu kuralın tedvinindeki amaç; yani, ratio legis, yasama ekonomisini; yani, yasama tasarrufundaki sürati ve verimi sağlamaktır. Bu kuralı yorumlarken bu ilkeyi gözden kaçırmamak lazımdır. Önergelerle ilgili olarak İçtüzüğün 87 nci maddesi hayli çok sayıda ilke getirmektedir. Birinci ilke, önergenin gerekçeli olmasıdır. Gerekçesiz önerge yasağı vardır. Önergenin gerekçeli olması bir ilke; ama, gerekçenin okunup okunmaması önerge sahibinin tercihine bırakılmıştır. Burada seçimlik bir hak bulunmaktadır. Önerge sahibi, dilerse, gerekçenin okunmasını tercih ederek konuşma hakkından vazgeçmek veya dilerse, gerekçenin okunmamasını tercih ederek konuşma hakkını gündeme getirmek gibi bir seçeneği kullanabilir. Burada, kuralın bütünü yorumlanırken "Başkanlık Divanı şahsında Başkan hangi usulü uygulamalıdır" sualine şöyle bir cevabın verilmesi uygun olur diye düşünüyorum: Önerge evvela okunmalıdır, gerekçesi okunmamalıdır; çünkü, gerekçesinin okunmasında önerge sahibine bir tercih hakkı verildiği, kuraldan, kuralın kümülatif yorumundan anlaşılmaktadır ve bu aşamada -zaten Parlamento aşamasında, Komisyonumuzda değil Mecliste bir değişikliğe uğradı; önergelerin gruplara ve komisyona tebliği, iletilmesi, ulaştırılması ilkesi benimsendi. Burada bilgilenme var- Başkan, önergeyi okutmalı; Hükümete ve komisyona -ki, asıl unsur komisyondur- sormalı; komisyonun önergeye katılmaması halinde önerge sahibine tercih hakkı hatırlatılmalı. Bence, en uygunu, önergeye, bir not, bir zeyl düşülerek, önerge sahibi "ben konuşmak istemiyorum" veya "konuşmak istiyorum" gibi dipnot koyabilir; seçimlik hakkının tabiî neticesidir. Bunu koymaması halinde, Başkan bunu sual etmeli, sormalı. Komisyonun katılmaması halinde, önerge sahibi "gerekçemin okunmasını istiyorum" diyebilir veya "konuşmayı istiyorum" diyebilir; bu kadar açık. Komisyonun kabul etmesi halinde durum ne olacak?.. Bence, burada, Tüzük susuyor; içtihatla bir boşluk doldurulabilir. O içtihatla boşluk nasıl doldurulabilir? Burada, bir, önerge hakkında grup başkanvekilleri bilgi sahibi; iki, komisyon ve hükümet bilgi sahibi. Belki, müzakereler sırasında, üyelerin, oy kullanmak durumunda olan Yüce Parlamento Heyetinin bilgisini sağlamak da amaçtır. O gibi durumda bir konuşma hakkı verilebilir veya grup başkanvekillerine temsil kuramı içerisinde ulaştığına göre, böyle bir konuşma hakkı verilmez de denebilir; fakat, burada, bence, bir Tüzük boşluğu vardır; yani, komisyonun katılması halinde durum ne olacaktır? Tüzük susmaktadır diye düşünüyorum. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya. Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, bu maddenin getirilmesindeki amaç, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında zaman tasarrufunu sağlamaktır. Zaman tasarrufunun sağlanmasını şu şekilde düşünüyorum: Önerge sahibine önce başkan sormalıdır -maddenin düzenlenmesinde, gerçekten, bir takdim tehir de var- "önergenizin gerekçesinin okunmasını istiyor musunuz?" Eğer "istiyorum" diyorsa, bu halde, önerge sahibinin söz hakkı doğmayacaktır ve gerekçe de okunacaktır; artık, o, ikinci kısım, yani hükümet veya komisyon katılır mı katılmaz mı, o da, yine, bir başka maddeye göre yorumlanır. Eğer, hükümet veya komisyonun herhangi biri katılmazsa, önerge sahibinin zaten söz hakkı doğacaktır. Hayır, pardon... Bir defa, önerge sahibi önergesinin gerekçesini okutmak istiyorsa her halükârda söz hakkı yoktur, feragat ediyor demektir; birinci husus bu. Eğer, önergesinin gerekçesinin okunmasını istemiyorsa, o zaman, hükümet ve komisyonun oraya katılıp katılmamasına bağlı. Kanunlar Müdürü arkadaşımla da yaptığımız şey bu; çok açık. Bunu oylayacağım. Eğer, önerge sahibi, önergesinin gerekçesini daha ilk aşamada okutmak istiyorsa, artık, o önergeyle ilgili olarak söz hakkı yoktur. MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Öyle olur mu Sayın Başkan?.. BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim, rica ederim... Yok, fazla uzatmaya gerek yok. Ondan sonra, ben önergemin gerekçesini okutmuyorum diyorsa, o zaman, söz hakkı doğup doğmadığı, yine, fıkrada hükme bağlanmıştır. BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Değerli Başkanım... Sayın Başkanım, efendim, izin verir misiniz... Sayın önerge sahibi, hükümetin katılıp katılmama gerekçesini duymadan bu tercihe zorlanırsa, yanlış olur. Komisyon ve hükümetin katılıp katılmama gerekçesinden sonra önerge sahibi... BAŞKAN – Efendim, o da çok dolambaçlı oluyor. Rica ediyorum... (DSP sıralarından gürültüler) MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, İçtüzüğe aykırı işlem oluyor. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Buyurun Sayın Kamalak. Arkadaşlar, bu işi uzatmayalım. Buradaki arkadaşlarımızda yılların deneyimi var. Ben, kendi düşüncelerine de... CEVDET AKÇALI (Adana) – Sayın Başkan, ben komisyon başkanıydım o zaman; izin verin, ben izah edeyim. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, izah edebilir miyim?.. BAŞKAN – Peki... Yerinizden, ikiniz de düşüncenizi söyleyin efendim. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, sizin dediğiniz gibi bir uygulama usul olmaz, Tüzük değişikliği olur. BAŞKAN – Tüzüğün yorumlanması olur efendim. MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Hayır hayır... Tüzüğün değişimi olur o. BAŞKAN – Siz nasıl istiyorsunuz? MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Bana göre, burada o kadar müphem bir durum da yok, Tüzük gayet açık. Diyor ki Tüzük: Bir önerge verildiği zaman, Başkan bunu derhal komisyona sunar, komisyonu bilgilendirir. BAŞKAN – Tabiî... MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Neticede, hükümete ve komisyona -ikinci aşamada bu var- katılıyor musunuz diye sorar, katılmadığı takdirde, son söz Meclisin olacağı için... BAŞKAN – Efendim, okumadan neyi soracak?! MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Müsaade buyurun... Önerge sahibine, orada, şunu sorar: Gerekçe mi okunsun, yoksa, Genel Kurula karşı, 5 dakikayı geçmemek üzere açıklama mı yapacaksınız; önünüzde iki yol var; hangisini tercih ediyorsunuz diye sorar; yani, hükümetin ve komisyonun görüşünden sonra, önerge sahibine bu tercih hakkı tanınır. Eğer, bu tercih hakkı, komisyonun ve hükümetin görüşünü almadan sorulacak olursa, bu, bir Tüzük değişikliği anlamına gelir. BAŞKAN – Efendim, anladım dediğinizi. Şimdi, olay şu: Zaman tasarrufu nasıl sağlanır? Tüzükte deniliyor ki, önergenin gerekçeli olması gereklidir. O safhada, bana göre, Başkan önergeyi okuttuğu sırada, önerge sahibine "gerekçenin okunmasını istiyor musunuz" diye sormalıdır; gerekçenin okunmasını istiyorsa, o halde, artık, milletvekilinin söz hakkı olmaz. MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Baştan okumak zorunda. BAŞKAN – Efendim, baştan okumak zorunda. Zaten, önerge ilk okunduğu zaman gerekçeyi eksik okutursanız, yeniden okuttuğunuzda o önergeye ilaveler yapamazsınız. Yani, yıllarca biz burada uygulama yaptık. Eğer, arkadaşımız "gerekçeyi okumayın" derse, ondan sonraki yoruma göre bu Tüzüğü şey edeceğiz. METİN EMİROĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?.. BAŞKAN – Efendim, yani, artık bitirelim bunu... CEVDET AKÇALI (Adana) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Yerinizden efendim; buyurun. (DSP ve CHP sıralarından "oylama yapın" sesleri) CEVDET AKÇALI (Adana) – Sayın Başkan, bu madde yapıldığı zaman ben Komisyon başkanıydım. Şimdi, gerekçenin okunması, komisyonu ikna bakımından önemlidir. Gerekçe okunmadan, komisyon "ben katılıyorum" veya "katılmıyorum" derse... BAŞKAN – Önerge zaten komisyonun önüne gidecek... CEVDET AKÇALI (Adana) – O zaman okumuştur komisyon. Komisyon katıldıktan sonra... Eğer katılmıyorsa gerekçesine izah hakkı vardır; ama, katılıp katılmadığını söylemeden evvel okutmanın bir manası yoktur. METİN EMİROĞLU (Malatya) – Tamam, doğrudur efendim. Müsaade eder misiniz?.. BAŞKAN – Arkadaşlar, bakın, bu işi... HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Buyurun efendim. Efendim, burada, yeteri kadar konuşuldu; yani, bu kadar da çok uzatmak gerekmez. CEVDET AKÇALI (Adana) – Sayın Başkan, bir dakika... BAŞKAN – Efendim, siz, eski uygulamayı biliyorsunuz. CEVDET AKÇALI (Adana) – Komisyon Başkanıydım ben o zaman beyefendi... BAŞKAN – Hayır efendim; eski uygulamasını biliyorsunuz. CEVDET AKÇALI (Adana) – Uygulama değil ki bu... BAŞKAN - Buyurun Sayın Türk. HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Bildiğiniz gibi, bütün yasa tasarıları, bütün yasa önerileri, gerekçeli olarak verilmek zorundadır. Dolayısıyla, burada, herhangi bir yasa tasarısı veya önerisiyle ilgili bir değişiklik önergesi verildiği zaman, onun gerekçesiyle birlikte okunması gerekir. Zaten, İçtüzükte "Değişiklik önergeleri gerekçeli olarak verilir" deniliyor. Dolayısıyla, bir değişiklik önergesi, gerekçesiyle birlikte bir bütündür. O nedenle, ilk okunuşta, önergenin gerekçesiyle birlikte okunması gerekiyor. Ondan sonra, toplantıyı yöneten başkan, komisyona ve hükümete, katılıp katılmadığını soracak; katılmadığı takdirde önergeyi veren, dilerse, gerekçe okunmuş... BAŞKAN – Ee, okundu hocam... HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – O gerekçenin tekrar okunması gerekiyor. BAŞKAN – Şimdi, efendim, bakın... HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Komisyon katılmadığı için açıklamak istiyor. BAŞKAN – Efendim, bakın... HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sözlü olarak açıklamak istiyor. BAŞKAN – Efendim, bakın, ben, zatı âlinizin dediğini... O zaman "Önerge sahibine, gerekçesinin okunmasını istediği önerge hakkında söz verilmez." Birinci defa okutursak, artık, bu fıkranın anlamı kalmaz. HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Ayrıca, konu, değişiklik önergeleri... BAŞKAN – Efendim, kâfi derecede anlaşıldı, Genel Kurul nasıl karar verirse versin. MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Anlaşılmadı Sayın Başkan. ATİL SAV (Hatay) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum. BAŞKAN – Peki Sayın Sav, siz de buyurun. HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – İleride, yasaların yorumu bakımından çok önemli bir konudur bu. BAŞKAN – Efendim, ben de onu diyorum işte, çok önemsediğimiz için burada sağlıklı bir karara varalım da... Hem de Meclisin zamanını harcamayalım. O bakımdan... Buyurun Sayın Sav. ATİL SAV (Hatay) – Şimdi, Sayın Başkan, maddenin sekizinci fıkrasında "değişiklik önergeleri önce veriliş, sonra aykırılık sırasına göre okunur ve işleme konur" deniliyor. İşlem nedir? Dokuzuncu fıkrada söylüyor işlem nedir: "Başkan, önergeye katılıp katılmadığını komisyona ve hükümete sorar." İşlem başladı; önce, komisyona ve hükümete soracak. "Komisyon ve hükümet katılmama gerekçelerini kısaca açıklayabilirler. Hükümetin veya komisyonun katılmadığı önerge, sahibi tarafından beş dakikayı geçmemek üzere açıklanabilir." İşlem devam ediyor; önerge sahibinin hakkı, komisyonun görüşünün belirlenmesinden sonra sıraya geliyor. Nedir? Beş dakikayı geçmemek üzere konuşma yapabilir veya gerekçenin okunmasını istediği takdirde önerge hakkında söz verilmez. BAŞKAN – Ama, işte, başta önergenin gerekçesini okuyoruz efendim. ATİL SAV (Hatay) – Efendim... BAŞKAN – Başta gerekçeyi okuduğumuz zaman, artık, ikinci kez... ATİL SAV (Hatay) – Hayır... Hayır... Şimdi, Sayın Başkan, sekizinci fıkrada neyin okunacağı yazılmış, "yalnız önergeler" diyor ve "gerekçeleri" demiyor; yalnız önergeler okunur. BAŞKAN – Efendim, bakın... ATİL SAV (Hatay) – Fıkra açık... MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim, son olarak size de söz vereyim de... Buyurun. MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, Başkanlığımız gerekçesiz bir önergeyi kabul edebilir mi? BAŞKAN – Etmez... MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Edemez... BAŞKAN – Okumak da zorundayız... MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Dolayısıyla, gerekçe, önergenin ayrılmaz bir parçasıdır; önergenin mütemmim cüzüdür. "Önergeler veriliş sırasına göre okunur" denildiğine göre, o önergeyi eksik okuyamazsınız, önergeyi tam okuyacaksınız. BAŞKAN – Son cümle var Sayın Keçeciler. Bakın, beni de tereddüte düşüren o. MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Ama, sırayla!.. Zaten 87 nci maddede söylenilmiş. BAŞKAN – Gerekçeyi başta okuduğumuza göre "Önerge sahibine, gerekçesinin okunmasını istediği önerge hakkında söz verilmez" cümlesinin anlamı ne?!. MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Okuyacaksınız zaten... BAŞKAN – Tamam efendim, mesele bitmiştir. MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Komisyona sorulacak. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu maddede benim uygulamam şöyle: Önergeler verildiği zaman, başlangıçta, Başkan, zaten önergeyi gerekçesiyle birlikte, komisyona ve gruplara gönderiyor. Başkan, önergeyi okutmadan önce önerge sahibine "önergenin gerekçesinin okunmasını istiyor musun" diye soracak. Önerge sahibi, "önergenin gerekçesini okuyun" derse, bu halde kendisinin söz hakkı doğmaz. Mesele budur. Eğer bu şekilde, gerekçenin okunmasını isterse söz hakkı doğmaz; eğer okunmasını istemezse, o zaman komisyon ve hükümetin önergeye katılıp katılmama durumuna göre olay işleme konulur. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim rica ediyorum... Bu hususu, benim düşüncemi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Olmaz, anlaşılmadı... BAŞKAN – Rica ediyorum, arkadaşlarımız anladılar. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Biz anlamadık... BAŞKAN – Önerge verildiği zaman gruplara, komisyonlara ve hükümete gönderilir... ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Milletvekili ne yapacak Sayın Başkan? BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika, rica ediyorum. Eğer önerge sahibi "gerekçemi okuyun" derse, bu halde önerge sahibinin söz hakkı olmaz. Eğer "okumayın" derse, o zaman, o işleme göre, yani hükümetin veya komisyonun katılmama durumuna göre o olay belirlenir. Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Gerekçesiz önerge olur mu Sayın Başkan?!. BAŞKAN – Efendim, reddedilirse, gerekçe baştan okunur... ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Sayın Başkan, baştan reddediyorsunuz. BAŞKAN – Sayın arkadaşım, rica ediyorum, bir dakika... Eğer reddedilirse, yani benim düşüncem reddedilirse, uygulama şu şekilde olur. BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, takdir sizin; zatı âlinize bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. BAŞKAN – Efendim, kesin şeye vardım... BAŞKANVEKİLİ YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Bir; zatı âlinizin uygulama şekli var, yani ona usul tartışması açtınız, bir de önceki uygulama var; ikisini oylayın efendim. BAŞKAN – Evet. Peki efendim, benim düşündüğüm şekilde, önerge burada Başkan tarafından okunmadan, hatta önerge sahibi önergesini verirken de, benim önergemin gerekçesi okunmasın şeklinde bir not da düşebilir. (ANAP sıralarından gürültüler) Neyse efendim, rica ederim. Ondan sonra, eğer önergesinin gerekçesinin okunmasını istemiyorsa, söz hakkı doğar, önergesinin gerekçesinin okunmasını istiyorsa, söz hakkı doğmaz. Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...(ANAP sıralarından gürültüler) Yani ben anlamıyorum; sabahtan beri, benim eksiğim nedir, anlamıyorum. (ANAP sıralarından "oyla" sesleri) Efendim oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... HİLMİ DEVELİ (Denizli) – Aldın mı? BAŞKAN – Yani o söz size yakıştı mı?... (ANAP ve DSP sıralarından gülüşmeler) Evet, bu uygulama kabul edilmemiştir; yani, önerge burada gerekçesiyle birlikte okunacak bu duruma göre; arkasından, işleme konulduğu zaman, ikinci şeyde gerekçesi okunacak mı okunmayacak mı diye sorulacak... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkanım gerekçesi ... METİN EMİROĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, işleme koyduğunuz zaman...(DYP sıralarından gürültüler) Müsaade eder misiniz?.. BAŞKAN – Efendim, artık oyladık. (ANAP ve DYP sıralarından karşılıklı konuşmalar) Sizin şu anda kabul ettiğiniz şeye göre, son cümle; "önerge sahibine, gerekçesinin okunmasını istediği önerge hakkında söz verilmez" cümlesinin bir anlamı kalmadığı için, bunu uygulamaya sokmuyoruz; peki. METİN EMİROĞLU (Malatya) – Müsaade eder misiniz Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun Sayın Emiroğlu. METİN EMİROĞLU (Malatya) – Bu hususu çıkarırken, Anayasa Komisyonu Başkanı bendenizdim; bu konu üzerindeki müzakereleri, müsaadenizle ... BAŞKAN – Oyladık ama. METİN EMİROĞLU (Malatya) – Oyladınız da, ikinci kere oylarken neyi oylayacaksınız, onu söyleyeyim: Bakınız şimdi, önergeler okunduğu zaman zaten gerekçeleriyle beraber okunuyor; değil mi efendim? BAŞKAN – İşte okunmuyor, bu hükme göre okunmayacak. METİN EMİROĞLU (Malatya) – Hayır, hüküm var efendim; hükme göre, gerekçeleriyle beraber sıraya koyuyorsunuz; ondan sonra... BAŞKAN – Efendim, birinci defa okunmuş gerekçeyi, ikinci defa okunup okunmasın diye niye soralım? Zaten bundan önceki uygulamalarımızda, birinci okumada gerekçeyi okuyorduk, ikinci okumada gerekçeyi okumuyorduk. METİN EMİROĞLU (Malatya) – Yine okumayacaksınız. BAŞKAN – Niye bu fıkra ilave edildi? METİN EMİROĞLU (Malatya) – Efendim, yine okumayacaksınız. Bakınız, sürat için, ikinci kere gerekçeyi okumaya gerek yok. BAŞKAN – Tamam Sayın Emiroğlu... METİN EMİROĞLU (Malatya) – Efendim, işleme koyduğunuz zaman, eğer, komisyon kabul etmiyorsa, önergeyi veren kişinin konuşma hakkı doğar. BAŞKAN – Önergeleri işleme koyuyorum efendim. METİN EMİROĞLU (Malatya) – Gerekçeyi okumanıza gerek yok onu söylüyorum. Sürat kazanmak için biz bunu bu şekilde tanzim ettik efendim; onu arz ediyorum. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S.Sayısı : 69) (Devam) BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Sıra sayısı 69 olan 1/490 No'lu Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 1 inci maddesiyle, Yasanın 11 inci maddesine eklenen fıkranın "Her halukârda bu mal veya hizmetin piyasa değeri, tüketicinin ilgili kampanya süresince..." diye başlayan ikinci cümlesi ile "kampanya süresince, süreli yayının satış fiyatı..." diye başlayan son fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ediyoruz. Saygılarımızla. Atilâ Sav Hatay ve arkadaşları BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M.HALUK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Hükümet?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Sav, gerekçenizi mi okuyalım, yoksa söz mü istiyorsunuz? ATİL SAV (Hatay) – Gerekçeyi okuyalım efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: "Gerekçe : Kanun tasarısı, basın sektöründe rekabetin haksız bir hal almasını önlemek ve yasadışı bir yarışmayı düzenlemek amacını gütmektedir. Bu düzenlemenin basın özgürlüğünü kısmaması ve yasaklarla kuşatarak sınırlaması gerekir. Aksi düşünce Anayasaya aykırı olur. Promosyonun, haksız rekabete dönüşmesini sınırlamak için gazetelerin yapacağı promosyon konusunun, kitap, dergi veya başkaca yayıncılık amaçlarına uygun mallar veya eşyayı, kapsaması yeterli bir düzenlemedir. Bunun dışında konan başkaca sınırlamalar veya ölçütler koymanın, tanınan serbestliği ortadan kaldırıcı nitelikte olduğu gözükmektedir. Konu, basın özgürlüğünün yanı sıra girişim serbestliğini de koruma amacını kapsamaktadır. Promosyon dağıtımı yapan basın kuruluşu, böyle bir dağıtımı tasarlarken, gerekli ticaret verimi..." ATİL SAV (Hatay) – Ben okuyayım Sayın Başkan, el yazısını okuyamıyor. BAŞKAN – Efendim, siz, Divan Kâtibi değilsiniz ki okuyasınız. Siz okuyacağınıza, okunaklı önerge verin lütfen. KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan, önergelerin okunaklı olması lazım. BAŞKAN – Tabiî... Rica ediyorum, önerge sahipleri okunaklı bir şekilde önerge göndersinler; Divan üyesi arkadaşımız zorluk çekiyor. Okumaya devam edin. "...Basın özgürlüğünü dolaşık formüllerle ortadan kaldıran ve satışı artırıcı promosyon olanaklarını tümüyle ortadan kaldıran bu fıkra, hükümlerinin kaldırılması gerekmektedir." BAŞKAN – Kaldırılmasını mı, korunmasını mı?.. Önergeye Hükümet ve Komisyon katılmıyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir. Arkadaşlar, rica ediyorum; önergelerinizi okunacak şekilde yazın ve öyle gönderin. ATİL SAV (Hatay) – Kanun tasarılarını zamanında verin de üzerinde çalışalım, önerge hazırlayalım Sayın Başkan. BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi, ikinci fıkrasında yer alan "kampanya süresince süreli yayının satış fiyatı, ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı nedeniyle, artırılamaz" ifadesi metinden çıkarılmalıdır. Mehmet Tahir Köse (İstanbul) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M.HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmıyor. Önerge sahibi gerekçesinin okunmasını istiyor mu? MEHMET TAHİR KÖSE (İstanbul) – Okunsun efendim. BAŞKAN – Peki, gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Gazeteler, hiçbir zaman, promosyonla verdikleri ürünlerin maliyetinin artmasını gerekçe göstererek fiyat artırmazlar. Burada, sanki tüketici korunuyormuş izlenimi verilmektedir, gerçek böyle değildir. Gazeteler, başka gerekçeler göstererek fiyat artırabilirler. BAŞKAN – Efendim, Komisyon ve Hükümet önergeye katılmadılar. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. (DSP sıralarından "saymadınız Sayın Başkan" sesleri) Sayın arkadaşlarım, bakın, benden başka iki Divan Üyesi arkadaşımız var. Biz orayı da görüyoruz burayı da görüyoruz... Rica ediyorum... Niye bu kadar güvensizlik içindesiniz?!. (DSP sıralarından gürültüler) Bariz bir farklılık var arkadaşlar. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11 inci maddesine eklenen fıkralardan sonra, aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. Ahmet Tan İstanbul ve arkadaşları. Süreli yayın kuruluşlarının yukarıdaki esaslar dahilinde yapacakları kampanyalarda, kampanya konusu mal ya da hizmet karşılığında teminat gösterilmesi zorunludur. Bu teminat miktarı, kampanya başlangıcında Bakanlıkça belirlenecek usuller dairesinde saptanır; ancak, bu teminat tutarı, ilgili süreli yayın kuruluşunun kampanyaya başlamadan önceki son bir haftalık resmî tiraj ortalaması ile kampanyaya başladıktan sonraki haftanın tiraj ortalaması arasındaki farkın, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin çarpımı sonucu bulunacak miktarı aşamaz. BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M.HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Hükümet?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Tan, gerekçe mi okunsun, açıklayacak mısınız? AHMET TAN (İstanbul) – Açıklayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti olarak biz, kuponzede yaratılmasına da karşıyız, basın özgürlüğünün zedelenmesine de karşıyız. HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Ne alakası var? AHMET TAN (Devamla) – Çok alakası var; biraz dinlerseniz alakayı kuracaksınız. Bu yüzden, sayın Refah sözcüsünün burada gerekçeyi açıklarken mehaz gösterdiği, kaynak gösterdiği Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin görüşlerinden bir bölüm daha okuyacağım; çünkü, kendisi, bu görüşleri eksik ifade etmişti. Niçin Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin görüşlerini açıklıyorum? Şu basit nedenle: Burada, bu kanunun hazırlanması sırasında hiçbir tarafın, ilgili tarafların; ne kuponzede olan yurttaşların ne de basın kuruluşlarının görüşleri alınmadı. Halbuki, yine, bundan bir hafta, on gün evvel gördük ki, bir yabancı ülke sefiri, bir yabancı ülkenin temsilcileri gelip, burada dinlenildi. Bu bakımdan, tutanaklara geçmesini sağlamak üzere, Gazeteciler Cemiyetinin söz konusu gerekçesini okuyacağım. Bu, bizim verdiğimiz değişiklik önergesinin de gerekçesi olacaktır. Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin belgesi bu. Biraz evvel Refah sözcüsünün, bu kürsüden ifade ettiği belgenin açıklamadığı yönleri: "Promosyon; yani, tanıtım makul ölçülerde olmalıdır" diyor Türkiye Gazeteciler Cemiyeti. Daha sonra devam ediyor: "Kuralların, basını siyasal iktidara bağımlı hale getirecek biçimde uygulanmasına imkân ve ihtimal bırakmamalıdır; yani, son çıkarılan tebliğde öngörülen -ki, bu tebliğ daha sonra, işte, buraya kanun tasarısı olarak getirildi- Bakanlığın izni ileride bu bağımlılığa yol açacak niteliktedir; mutlaka kaldırılmalıdır. Getirilen kurallar objektif biçimde, bir başka deyişle otomatikman işlemelidir. İhlalinde -yani, bu maddelerin ihlalinde- devreye siyasal iktidar değil, yargı girmelidir. Halbuki burada devrede olan Sayın Bakanın kendisidir. Sayın Bakan, doğrudan doğruya ceza verebilmektedir; bu ceza milyarları aşmaktadır." Daha sonra, daha önemli bir madde. Yine, ben, bu değişiklik önergesinin gerekçesi olarak bunu ifade etmek istiyorum: "Gazeteler arasında haksız rekabete yol açacak uygulamalara olanak tanınmamalıdır. Büyük grupların karşılayabileceği; ama, yeni ya da maddî gücü sınırlı gazetelerin karşılayamayacağı malî yükümlülüklerden kaçınılmalıdır ki" biz, değiştirilmesini istediğimiz bu maddede böyle bir fırsat eşitliği yaratmaya çalıştık. Evet, burada, belki bir başka teklif daha vermek gerekirdi; ama, bu teklif, kavgaya, polemiğe yol açar diye vermiyoruz. Arkadaşlarımız, tencere, tava dağıtılmasına karşı; biz de karşıyız; ama, seçim zamanlarında, halkımıza eşarp dağıtma, tespih dağıtma, kahve dağıtma ve benim seçim bölgem olan Sultanbeyli'de olduğu gibi kömür dağıtma biçimine de karşı olunması lazım... EVREN BULUT (Edirne) – Ne ilgisi var!.. AHMET TAN (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) EVREN BULUT (Edirne) – Maaşlı... Maaşlı... BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan. Sayın milletvekilleri, önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 11 inci maddesine eklenen ilk fıkranın aşağıdaki biçimde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ahmet Tan İstanbul ve arkadaşları. Süreli yayın kuruluşlarınca düzenlenen ve her ne amaç ve şekilde olursa olsun, bilet, kupon, iştirak numarası, oyun, çekiliş ve benzeri yollarla süreli yayın dışında ikinci bir ürün verilmesinin taahhüt edildiği kampanyalarda kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü veya görüntülü manyetik bant veya optik disk gibi süreli yayıncılık amaçlarına aykırı olmayan kültürel ürünler dışında hiçbir mal ya da hizmetin taahhüdü ve dağıtımı yapılamaz. Kampanya konusu mal veya hizmetin bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması, bu mal veya hizmetin ikinci ürün sayılmasına engel değildir. BAŞKAN – Önergeye komisyon katılıyor mu? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Tan, gerekçe mi okunsun, yoksa açıklama mı yapacaksınız? AHMET TAN (İstanbul) – Açıklama yapacağım efendim. BAŞKAN – Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır Sayın Tan. AHMET TAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeni ihdas edilen kural uyarınca, gerekçeyi bendeniz okuyacağım: "Promosyon konusu mal ve hizmetin piyasa değerinin, tüketicinin kampanya süresince ödediği toplam bedelin yüzde 20'si, kampanya süresinin 60 günle sınırlanması, çoğu zaman, tüketicinin eline fazla değeri olmayan mal veya hizmetlerin geçmesine olanak tanıyacaktır. O nedenle, 4077 sayılı Yasanın 11 inci maddesine eklenen ilk fıkranın, bir sınırlamaya ilişkin ikinci cümlesinin çıkarılması uygun olacaktır. Kaldı ki, 60 günlük süre, ansiklopedi, dergi ve kitap dizisi gibi eserlerin verilmesine elverişli değildir. Değişiklik önergemiz bu düşünceyle verilmiştir." Evet, yeniden, bu gerekçenin arkasındaki felsefeye karşı olduğumuza ilişkin bazı görüşlerimizi ifade etme olanağını değerlendireceğim. Komisyonun Sayın Başkanı, burada görüşlerini açıklarken "basını, şanlı ve şerefli yerine oturtacağız" dedi. Oysaki, şanlı ve şerefli yerine oturtma hadisesi, basına kısıtlamalar getirmek değildir. Çağımızın demokrasisinde, kuralların mümkün olduğu kadar azaltılması uygulaması vardır. Yeni kurallar koyarak, bahanelerle, örtülü uygulamalarla, basına ve basına olduğu gibi basına paralel ifade özgürlüğüne, anlatım özgürlüğüne ve bilgi alma özgürlüğüne ket vurmak değildir. Bir başka konu, tas, tencere dağıtımı; demin de söylediğim gibi, tas, tencere dağıtımına, evet biz de çok karşıyız; ancak, görüyoruz ki, bu tas, tencere dağıtımına iktidar partileri son derece karşılar, bizden daha çok karşılar. Acaba, bu karşı olma hadisesi, bu boş tencerelerin içinin doldurulması yönünde vatandaştan gelecek talepler dolayısıyla mı? (DSP sıralarından alkışlar; RP sıralarından gürültüler) BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bunlar tencereyi boşalttılar. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Tencere istiyorsunuz galiba. AHMET TAN (Devamla) – Valla, ben tencereyi istemiyorum. Tencereden korkmamak lazım, bu korkuyu da bu şekilde ifade etmemek lazım. (RP ve DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Efendim, müdahele etmeyin lütfen. AHMET TAN (Devamla) – Tencere, belki yanlış çağrışımlar yapıyor; çünkü, tencere yuvarlanmış ve kapağını bulmuş; kapak sizsiniz, tencere de bu! (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar; RP ve DYP sıralarından gürültüler) Söz tencere ve tavadan açılmışken, yeniden, Sayın Başbakanın ifade ettiği "biz, garson Hükümet olacağız" benzetmesine geliyorum. Garson Hükümet olmaya çok yanlış biçimde başladınız. Sayın garson yurttaşlarımızdan özür dileyerek ifade etmek gerekir ki, garsonluk, bahşiş almayı gerektiriyor. Sizler, yanlış yaptınız, bahşiş vermeye başladınız ve bahşişi de, Amerika'ya, Çekiç Güç'ü vererek başlattınız. (DSP sıralarından alkışlar) HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Önergeyle ne alakası var Sayın Başkan? BAŞKAN – Sayın Tan, lütfen, önergenize bağlı olarak konuşur musunuz efendim. AHMET TAN (Devamla) – Efendim, laf atılmasını önlerseniz, konuya bağlı olarak... BAŞKAN – Evet, rica ediyorum... HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Önergeyle ilgili konuşsun. (RP ve DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Efendim, konuşmayın... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önerge... Önerge... HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Önergeye bağlı olarak konuşsun. BAŞKAN – Efendim, siz karışmazsanız, önergeye bağlı olarak konuşur. AHMET TAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Refah, İktidar koltuğuna alışamadı. AHMET TAN (Devamla) – Evet, daha önce, Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere ilk defa kürsüye geldiğimde de ifade ettiğim gibi, burada, bir siyasî organ olan Bakanlığa, müthiş bir imkân verilmektedir, bir manivela verilmektedir. Bu manivela da, basın özgürlüğünü durdurma biçiminde kullanılacaktır ve bunun ilk izlerini, yine Sayın Başbakanın kendi ifadesinden, 7 Temmuz tarihinde yaptığı konuşmadan aldığım bölümle ifade ettim. Sayın Başbakan "180 derece dönecekler ve bizi methetmeye başlayacaklar" diyor. Sayın Başbakan ve Hükümet, bunun gerçekleşmediğini gördü. Bunu gerçekleştirmek için; evet, bunu gerçekleştirmek için, sözde, kuponzedelerin haklarını savunuyor gibi görünerek bunu sağlamaya çalışıyor. Nasıl sağlamaya çalışıyor? Burada, demin de ifade ettiğim gibi, Hükümetin gizli protokolü olan, gizli maddesi olan yolsuzlukların önlenmesi... Evet, yolsuzlukların önlenmesi derken, tabiî ki, basını, bir bakanın ağzına bakar hale getirmesi ve milyarlara varan ceza tebligatını yapmayı bakana bırakması... Ondan sonra, o korkuyla -yine demin söylediğim gibi- Sayın Başbakan "vergilerini isteyeceğiz, ödeteceğiz; ödemek istemeyince, bizim yanımıza gelecekler" diyor ve böylece, vergi almayarak, almayı erteleyerek, bir rüşvet teklif ediyor. Bunun açıkça izahı bu. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Çarşaf vermeyince niye gitsinler! AHMET TAN (Devamla) – Çarşaf vermeyince... Çarşaftan korkmamak lazım. Çarşaf da -belki sizi yanlış çağrışımlara itebilir- İktidarınızın, daha ilk günlerinde çarşafa dolaşacağınızı ortaya koyduğu için değer ifade etmektedir. (DSP sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tan, tamam efendim, teşekkür ederim. AHMET TAN (Devamla) – Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Çarşafa dolaştılar... BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 11 inci maddesine eklenen fıkradan sonra aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. Murat Başesgioğlu Kastamonu ve arkadaşları Süreli yayın kuruluşlarının, yukarıdaki esaslar dahilinde yapacakları kampanyalarda, kampanya konusu mal ya da hizmet karşılığında teminat gösterilmesi zorunludur. Bu teminat miktarı, kampanya başlangıcında, Bakanlıkça belirlenecek usuller dairesinde saptanır; ancak, bu teminat tutarı, ilgili süreli yayın kuruluşunun kampanyaya başlamadan önceki son bir haftalık resmî tiraj ortalaması ile kampanyaya başladıktan sonraki haftanın tiraj ortalaması arasındaki farkın, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin çarpımı sonucu bulunacak miktarı aşamaz. BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?.. SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M.HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E.YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor. Sayın önerge sahibi... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN – Peki efendim. Gerekçe: Madde, tüketicilerin, basın yayın araçlarının sağlamış olduğu imkânlardan azamî faydayı temin suretiyle, haber alma özgürlüklerini kullanma ilkesini korumayı hedefleyen bir anlayışı temsil etmektedir. Önceki tasarının getirdiği, kültürel olan-olmayan ürün ayırımının, yapay ve göreceli bir ayırım olduğu gerçeğinden yola çıkarak, böyle bir ayırımı kaldırmakta ve ürünlerin tümünü, doğrudan tüketicilerin istifadesine, basın yayın özgürlükleri çerçevesinde ve yetkili idare makamlarının denetim ve gözetiminde ulaştırılmasını hedeflemektedir. Bu çerçevede, taahhüt edilen ürünlerin, belli esaslar dahilinde teminata bağlanması esasını getirmekte; bunu da süreli yayın kuruluşlarının bu kampanyalar nedeniyle temin edecekleri faydalar esasına bağlamaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum... TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, 4 önergeyi geçti. BAŞKAN – Efendim, bize, burada akıl vermeyin; rica ediyorum... REFİK ARAS (İstanbul) – Bravo Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki "yüzde 20" rakamının "yüzde 50" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Abdulkadir Öncel Şanlıurfa ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılıyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Gerekçesi açıklansın. BAŞKAN – Efendim, zaten, Hükümet ve Komisyon katılmış... ...Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki müzakereler bitmiştir. Maddenin oylamasından önce, DSP'li arkadaşlarımızın bir yoklama isteği var. Yalnız, şu anda, Divan Üyesi arkadaşım saydı, salonda 257 milletvekili arkadaşımız var. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Olur mu öyle şey?.. Yoklama yapmanız gerekir. BAŞKAN – Sayın arkadaşlarım, bakın, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Tabiî, üyelerin önerge verme hakkı var da, bu önergeyi işleme koyarken, Divanın da bir takdir hakkı olması lazım. HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Takdir yetkiniz var mı? BAŞKAN – Dikkat ederseniz, İçtüzükte "yoklama isteyebilirler" deniliyor. Yoklama isterken, eğer, salonda kahir bir çoğunluk varsa, bunu işleme koymamak lazım. İşte görüyoruz, arkadaşımız, muhalefet partisine mensup milletvekili; sordum kendisine, salonda 257 milletvekili var. Çoğunluğumuz vardır. Onun için, bunu işleme koymuyorum. HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Lütfen, görevinizi yapın. BAŞKAN – Maddeyi, önergeyle değiştirilen şekliyle... (DSP ve CHP sıralarından gürültüler) ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Olur mu bu?! BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Maddeyi, değiştirilen şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde, kabul edilen değişiklik önergesiyle birlikte kabul edilmiştir. Diğer maddeyi okutuyorum efendim. HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Olur mu öyle şey? Öyle bir yetkiniz var mı? BAŞKAN – Sayın Özkan, bakın, arkadaşıma saydırdım. Ben, Başkan olarak, salonda çok büyük bir çoğunluk görüyorum. Yani, fuzuli işlerle bizi işgal etmenin bir anlamı yok ki. Rica ediyorum sizden... (DSP sıralarından "olmaz, böyle yapamazsınız" sesleri) Efendim, geçmişte de böyle uygulamalarımız oldu. ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Buyurun Sayın Sav. ÖNDER SAV (Ankara) – Bu tutumunuz hakkında söz istiyorum. BAŞKAN – Efendim, tutumumda bir hata yok. ÖNDER SAV (Ankara) – Usul bakımından... BAŞKAN – Efendim, ben, bu tutumumu sadece bugün sergilemiyorum. ÖNDER SAV (Ankara) – Bu tutumunuz, gelecek için de çok yanlış bir uygulama olacaktır. BAŞKAN – Sayın Sav, biz, Başkan olarak, daha önce de, zaman zaman Genel Kurula baktık, çoğunluk varsa yoklama yaptırmadık. ÖNDER SAV (Ankara) – Efendim, onun takdiri size ait değil. BAŞKAN – Efendim, Başkanın bir takdir yetkisi olacak. Başkanın takdir yetkisi olmayan bir kurumda bir çalışma usulü olur mu?.. ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, İçtüzük "önerge sahipleri isteyebilir" diyor, istemiş; Meclis Başkanının o konuda takdir hakkı var mı? BAŞKAN – Var efendim. ÖNDER SAV (Ankara) – Nerede var? BAŞKAN – Efendim, bakın, İçtüzükte "yoklama isteyebilirler" deniliyor; ama, "Başkan Genel Kurulu açtıktan sonra tereddüde düşerse yoklama yapar" da deniliyor. "Yoklama isteyebilirler" denildiğine göre, eğer, Başkan, salonda kahir çoğunluğun olduğunu görürse, yoklama istemini yerine koymayabilir. Buna ilişkin, geçmişte de uygulamalarımız vardır. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Rica ediyorum Sayın Hocam. ÖNDER SAV (Ankara) – Yani, üyeler, laf olsun diye mi yoklama istiyor? MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Tutumunuz hakkında söz istiyorum. BAŞKAN – Efendim, tutumum hakkında müzakere açmıyorum; çünkü, ben, geçmişte de böyle yaptım; yani, yoklama istemini işleme koymadığım anlar oldu; tutanaklarda vardır. Neden koymadım? Salonda çoğunluk görülüyorsa koymadım. ÖNDER SAV (Ankara) – Nereden bildin? BAŞKAN – Efendim, Divan Kâtibi arkadaşımız saydı. (CHP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, rica ediyorum... Salonda bu kadar çoğunluk varken siz de herhalde istemezsiniz. Ben, arkadaşlarıma da hatırlattım. Rica ediyorum... Sayın Hocam, salonda çoğunluğun olmadığı konusunda en ufak bir tereddüdüm olsa, yoklama isteğinizi yerine getirecektim. Rica ediyorum... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, bir cümle söylememe müsaade eder misiniz? BAŞKAN – Buyurun efendim. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Bu tutumunuz, şu anda doğru olabilir; fakat, başka durumlar için bir vesile yaratmış olursunuz. BAŞKAN – Hayır... Hayır efendim. Bu, takdir hakkıdır; takdir hakkı, zaman ve zemine göre kullanılır. MÜMTAZ SOYSAL (Ankara) – Bu çeşit önerge vermek isteyenler 5 dakika önce bu salonu boşaltabilirler. BAŞKAN – Sayın Hocam, salona baktım, 250'nin üzerinde milletvekili var. Rica ediyorum... ATİL SAV (Hatay) – Sayın Başkan, takdir, önergeyi verenlerindir. BAŞKAN – Hayır... Hayır... Takdir, Başkanındır efendim; yoklama için karar verme Başkana aittir. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. – 4077 Sayılı Kanunun 25 inci maddesine dördüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra, beşinci fıkra olarak eklenmiştir. 11 inci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına aykırı hareket edenler hakkında 500 milyon lira para cezası uygulanır. Aykırılık ülke düzeyinde yayım yapan süreli yayın ile gerçekleşmişse cezanın 20 katı uygulanır. Bakanlık, ayrıca süreli yayın kuruluşundan kampanyanın ve kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilanın durdurulmasını ister. Bu isteğe rağmen aykırılığın devamı halinde, reklam ve ilanın durdurma zorunluluğunun doğduğu tarihten itibaren her sayı için 1 000 000 000 lira para cezası uygulanır ve Bakanlık kampanyanın ve kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilanın durdurulması talebi ile tüketici mahkemesine başvurur. BAŞKAN – Madde üzerinde, CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – ANAP Grubu adına da ben söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki efendim. Sayın Ateş, süreniz 10 dakikadır. CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Önce, yangından mal kaçırma mantığına, Başkanın da katılmış olmasından büyük bir üzüntü duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Komisyonda görüşülmüyor, basın kuruluşlarının görüşü alınmıyor; ama, burada, Mecliste, alelacele, yangından mal kaçırır gibi, bu yasa tasarısını görüşmenin mantığını anlamakta güçlük çekiyoruz. Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla getirilen değişiklik, günümüzün hukuk kurallarına da son derece aykırı bir değişikliktir. Tasarıda deniliyor ki "...reklam ve ilanın durdurma zorunluluğunun doğduğu tarihten itibaren her sayı için 1 000 000 000 lira para cezası uygulanır ve Bakanlık kampanyanın ve kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilanın durdurulması talebi ile tüketici mahkemesine başvurur." Şimdi, bunu, bu mantığı anlamak mümkün değil; yasanın kendisi, yasa mantığıyla çelişiyor. Burada, reklamı hazırlayan reklam ajansının sorumluluğunun ne olduğu belirtilmiyor; reklamı yayınlayan televizyon kuruluşunun bir sorumluluğu, bir yükümlülüğü belirtilmiyor. Böylesine yuvarlak, böylesine siyasal iktidara bağımlı hale getiren bir taslak... Bu mantık, az önce belirttiğimiz gibi, basına düşman olma mantığının karşımıza geliş şeklidir. Bu mantık, "Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerektiği gibi çalışmıyor, o halde kapatalım, ne gerek var" deme mantığının, basına yansıma şeklidir. "Efendim, gazeteler, promosyonu iyi idare etmiyor, bizim arzu ettiğimiz şekilde olmuyor; o halde, yasaklayalım" mantığının, günümüzde kabul edilir bir tarafı yok. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bunu belirttikten sonra, işte, az önce, Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hasan Hüseyin Ceylan'ın, Refah Partisinin, halkın iradesini saptırma cesaretini, cüretkârlığını bir kez de Meclis kürsüsünde dile getirmesinin çok açık belgesi... Bakın, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan'ın -tutanaklardan aldım- konuşmasını aynen okuyorum: "Bakın, burada, Gazeteciler Cemiyetinin Başkanı Sayın Nail Güreli'nin, gazeteci milletvekillerine göndermiş olduğu bilgiler vardır. O bilgilerde, bugün, Sanayi Bakanlığımızın ve promosyon olayını değerlendiren değerli komisyon üyelerimizin yazdıklarının hepsini onaylayarak, bir de Bakanımıza bir uyarıda bulunarak 'sakın ha, rica ediyoruz, bu altmış günü uzatmayın; uzattığınız zaman, tröstleşmiş olan bu büyük gazeteler, bu milleti en çok zarara uğratacak kuruluşlar olacaktır' demiştir." Sayın milletvekilleri, elimdeki şu metin de, Sayın Nail Güreli'nin, adıma faksladığı metin. Eğer, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan'a gönderdiği faks ayrı, bana gönderdiği faks ayrıysa bir şey diyemiyorum; ama, bakın, bana gelen faksta, Sayın Nail Güreli'nin sözleri aynen şu: "Görüşümüzü özetle yineleyecek olursak; biz, promosyonu, şu üç ölçü içinde kabul edilebilir buluyoruz: a) Promosyon, amaç olarak değil, araç olarak kullanılmalıdır. Yeni bir tanıtım aracı olmalı, bir satış amacı haline gelmemelidir. b) Makul ölçülerde olmalıdır. c) Basının niteliğine, saygınlığına yakışır biçimde olmalıdır. Bu son dönemde, bu üç ölçü de aşırı biçimde ihlal edildiğinden, bir kurallar sistemi getirilmesi ihtiyacı artmıştır. Bu kuralları, gazetelerin ve basının kendi aralarında belirleyerek uygulaması görüşünü öteden beri savunan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, getirilecek kurallar sisteminde, şu noktalara özen gösterilmesinden yanadır: a) Kuralların, basını, siyasal iktidara bağımlı hale getirecek biçimde uygulanmasına imkân ve ihtimal bırakmamalıdır. Yani, son çıkarılan tebliğde öngörülen, Sanayi Bakanlığının izni ve ürünlerin teslim süresinin uzatılması için, yine, Sanayi Bakanlığının izni, ileride, bu bağımlılığa yol açabilecek niteliktedir; mutlaka kaldırılmalıdır. Getirilen kurallar, objektif biçimde, bir başka deyişle, otomatikman işlemelidir. İhlalinde, devreye, siyasal iktidar değil, yargı girmelidir. b) Gazeteler arasında haksız rekabete yol açacak uygulamalara olanak tanınmamalıdır. Büyük grupların karşılayabileceği; ama, yeni, ya da maddî gücü sınırlı gazetelerin karşılayamayacağı malî yükümlülüklerden kaçınılmalıdır. Gazeteci kökenli milletvekili olarak, zaten konuyu bildiğinizi dikkate alarak görüşlerimizi kısaca sunduk. Gerekli ilgiyi göstereceğinize inanarak teşekkürlerimizi sunuyorum. Saygılarımla. Nail Güreli Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İmza" Sayın Ceylan, şimdi burada size soruyorum: Hani nerede "bakana diyor ki, 'aman, getirdiğiniz doğrudur; bunları değiştirmeyin, daha da artırın'" cümlesi? Bakın, bu kadar açık ve belgeli... Bunu tahrif ederseniz, tahrip ederseniz, bu halkın size güveni olur mu, bu Meclisin size güveni olur mu? (RP sıralarından gürültüler) Bir başkasının imzalı olarak çektiği bir görüşe de mi hiç saygınız yok? Ne hakla, ne cesaretle Sayın Güreli'nin görüşlerini burada saptırarak tutanaklara geçiriyorsunuz? HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Hangi belgeyi okuyorsun? Aynısını okudum. BAŞKAN – Müdahale etmeyin efendim. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Böyle bir hakkı kendinizde nasıl görüyorsunuz? "Dün dündür, bugün bugündür" mantığıyla, burada hemen herkesin elinde olan bir belgeyi, bu kadar tahrip etme cesaretini nereden buluyorsunuz? Sonra, bu Meclisin size güveni kalır mı? Bu mantıkla, Meclis size güvenebilir mi? (RP sıralarından "size güvendik de ne oldu?" sesleri) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tekrar ediyorum; bu yasa tasarısı, basına konulmak istenen bir ambargo düşüncesinin ürünüdür. Gelin bundan vazgeçin. Bu sizi, tarihte de, günümüzde de, yarın da, öbür gün de rahmetle andırmayacak bir düzenlemedir. Eğer, basına düşmanlığınız yoksa, basının yayınlarından rahatsızlık duymuyorsanız, basının önüne engeller koymayın. Yüce Atatürk'ün bir sözü vardır; "Özgürlüklerden doğacak sakıncaları giderebilmenin yolu, yine o özgürlüklerin önünü açmaktır" diyor. Niye korkuyorsunuz; bırakın... Basın kuruluşlarının görüşlerini alın, basın kuruluşlarının görüşlerine yer verin, basın kuruluşlarıyla ve bu Yüce Meclisin bütün üyeleriyle bu yasayı yapın. Böyle, kaptıkaçtı mantığıyla... AHMET İYİMAYA (Amasya) – Tencereyle ne ilgisi var kardeşim?!. BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin, rica ediyorum. YILMAZ ATEŞ (Devamla)– Yani, dilime gelip gelip gidiyor... Örtülü Başbakanınız oluyor da, tencereli basın neden olmuyor!.. (DYP sıralarından gürültüler) ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Bu, çok büyük bir saygısızlık. YILMAZ ATEŞ (Devamla)– Saygısızlık, kürsü özgürlüğüne saygı duymamanızdır... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Konuyla ne alakası var şu konuştuklarınızın? BAŞKAN– Rica ediyorum arkadaşlar... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Basının yazdığından rahatsızlık duymayın. Niye rahatsızlık duyuyorsunuz basından? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Basından rahatsızlık duyan yok. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Niye rahatsızlık duyuyorsunuz, niye? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sen, kimin adına konuşuyorsun burada? BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, Sayın Gönül, lütfen efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Burada, patronların adına mı konuşuyorsunuz... BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, maddeyle ilgili konuşun. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Patronların temsilcisi olanlar bellidir. Hallerinden de belli oluyor... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sen kimin adına konuşuyorsun; basının adına mı konuşuyorsun, yoksa vatandaşın adına mı konuşuyorsun? BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... EVREN BULUT (Edirne) – Tencere satışları devam etsin!.. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Ayıp oluyor, biraz saygılı olmanız lazım. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Önce siz saygılı olun... Önce siz saygılı olun... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Saygılı olun... Bu yaptığınız çok ayıp. BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Kendi konusunda konuşsa ya Sayın Başkan. YILMAZ ATEŞ (Devamla)- Bundan daha büyük konu mu olur. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Konunla ilgili konuş, konunla... BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum, müdahale etmeyin. Konu üzerinde konuşalım arkadaşlar, lütfen. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Bunları söylemeniz çok ayıp, yakışmıyor... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Bakın, bunları söylemek ayıp değil, ayıp olan, yapmaktır. Yaparsanız söylerler, yaparsanız yazarlar; ayıp olan, yapmaktır, günah olan, yapmaktır... ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Ne alakası var? YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Yapmayın bunları, medya da yazmasın. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Ayıp olan senin yaptığın; konuştuklarının konuyla hiçbir alakası yok. EVREN BULUT (Edirne) – Tencere satışlarına devam!.. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, size ve Yüce Meclise tekrar saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Geliyorsunuz buraya, örtülü mörtülü laflar söylüyorsunuz... Onu, zamanı geldiğinde konuşacağız. BAŞKAN – ANAP Grubu adına, Sayın Işın Çelebi, buyurun efendim. ANAP GRUBU ADINA IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; benim, bu Parlamentoda öğrendiğim en önemli kurallardan birincisi, yapılan yasaların kamuoyu vicdanında olumlu ses getirmesi gereğidir. İkincisi, genel ilkeler içermesi gereği; üçüncüsü, objektif olması gereği ve dördüncüsü de uygulanabilir olması gereğidir. Kamuoyu vicdanında aklanmayan, kamuoyu vicdanında destek görmeyen bir yasanın uygulanamadığını, ben, burada çıkarılan birçok yasada gördüm. Örneğin, 1992 yılında çıkarılan Erken Emeklilik Yasasının, vergi affının ne kadar yanlış olduğunu burada anlattık, “bu, kamuoyu vicdanında derin yaralar açacak ve sonra büyük problemlere yol açacak” dedik. Nitekim, Sosyal Sigortalar Kurumunun bugün iflas etmesinde, o zaman, rahmetli Kahveci’yle yaptığımız uyarıların dikkate alınmamasının da rolü oldu. Ben, bugün Hükümeti uyarıyorum, burada, Sayın Nail Güreli’nin konuşmalarını çarpıtarak, bu kürsüde haklı gibi gözükmek veya o çabayı, böyle konuşmaları çarpıtarak bir noktaya getirmek de, bence, içine gireceğimiz çıkmazı düzeltemez. Bakın, bu kanun tasarısının 2 nci maddesi, bu zihniyetin çok tipik bir örneği. Bir kere, bu yasa tasarısı aceleyle hazırlanmış. Gazetelere 10 milyar lira ceza veriyor ve yasaklar mantığına uygun. Bu kararı Bakanlık veriyor. Arkadaşlar, bir cezayı bakanlık veremez; verecekse, mahkeme versin, bağımsız mahkeme versin, yargı versin. Bakana, böyle, keyfî yetki verilir mi?!. Böyle yasa olur mu?!. Siz, resmen, insanları, Hükümete tebaa haline, kapıkulu haline getirmeye çalışıyorsunuz. Bu, genellik, objektiflik ilkesine uygun mu? Bu tutarlı bir davranış mı? Hayır... Acele etmeyin. Bakın, aceleyle bu yasa tasarısını hazırlamışsınız. İnsanları hedef almışsınız “Ben, bu insanların burnunu sürteceğim; bunlara ders vereceğim..." Buna, biz izin vermeyeceğiz bir kere. Türkiye, özgürce tartışan, düşünce özgürlüğü olan, din, vicdan özgürlüğü olan ve müteşebbis insanların özgürce davranabileceği, piyasalarında haklı bir rekabet ortamının olacağı, tüketicinin korunacağı bir ülke olacak; esnafın hakkının korunacağı, küçük ve orta ölçekli sanayicinin hakkının korunacağı bir ülke olacak. Buna kimse mâni olamaz. Bu yasa tasarısı acele hazırlanmış. Gelin, bunu komisyona geri çekelim, tartışalım. Bu yasa, yasa değil; bu iş, iş değil. Gelin, yol yakınken bu işten vazgeçin. Benim, Sayın Komisyon Başkanına, Sayın Bakana ve birleşimi idare eden Sayın Başkanımıza önerim şu: Biz, burada, geçen dönemde, çok önemli yasa tasarılarını -hatırlıyorum- komisyona geri çektik; komisyonda yeniden tartıştık ve düzelterek, yeniden hazırlayarak, doğru dürüst yasa tasarısı haline getirdik. Bunu, Özelleştirme Kanununda yaptık, Merkez Bankasını Özerkleştirme Kanununda yaptık, birçok kanunda yaptık. Bakın, çok açıkça söylüyorum, bütün iyi niyetimle söylüyorum, bu yasa tasarısı yanlıştır. Şimdi, burada, tencere tava falan misali konuşuluyor. Bakın, bu yasa tasarısı ne kadar yanlış size anlatayım: 1 inci maddede, -süreli yayını satın almak için ödediği toplam bedelin yüzde 20'si rakamını yüzde 50 yaptılar; yüzde 150 artırdılar. Niye arttı? Niçin arttı? Efendim, işte, miktar yetmiyordu... O zaman, tencere tavaya yeter hale geldi yüzde 50. Bu promosyon yanlış, tamam, kuponzedeler yanlış, tamam; ama, mantık bu değil. Mantık, resmen, sansür ve ambargo getirme mantığıdır. Burada, yüzde 20'yi, yüzde 50'ye, keyfî olarak artıran mantık nedir? Birtakım yanlışları görüp, değiştirdi. Benim ricam, bunu, Komisyona çekelim, yeniden tartışalım. Yüzde 20'nin, yüzde 50'ye çıkması, bunun ne kadar hatalı olduğunu gösteriyor. Ceza yetkisinin sadece Bakanlığa verilmesi, sadece Sayın Bakana verilmesi, bence, çok ciddî problemdir. Bunu, ben, sizden özellikle rica ediyorum. Bakın, biz, Rekabetin Korunması Kanunu, Tüketici Haklarının Korunması Kanunu buradan çıkarken çok yardımcı olduk, çok yapıcı yardımlarımız oldu; ama, bu kanun tasarısı, ülkeye yarar getirmeyecek, zarar getirecek. Bu, demokrasinin askıya alınmasını, özgür düşünceye ambargo konulmasına yol açacak ve bu mantık, insanlara gözdağı verme mantığının başlangıcı, halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlama mantığının başlangıcı olacak. Bizim, burada, promosyonun kalkmasına, kuponzedeler meselesinin halledilmesine bir itirazımız yok; ama, bu kanun tasarısının mantığı, buna uygun değil. Küçük ve orta ölçekli sanayiciyi koruyacaksak, tüketiciyi koruyacaksak, bu yasa tasarısını, genel ilkeler çerçevesine oturtmamız lazım. Bu anlamda, bir amaca hizmet etmiyor. Özellikle, bu 2 nci madde, bu anlamda, yetkiler açısından yanlış donatılmıştır. 1 inci maddede yüzde 20'nin yüzde 50'ye çıkarılması "promosyona karşıyız" mantığını çürütmüştür, yok etmiştir; tencere tava vermeye müsait hale getirmiştir. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Tencere tava yok bu kanun tasarısında... IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Yüzde 20'nin yüzde 50'ye çıkarılması, ona imkân getirmiştir. Şimdi, şunu anlatmak istiyorum; benim çok halisane, dostça önerim şu: Bunu komisyona çekelim, komisyonda yeniden tartışalım, meseleyi değerlendirelim ve bunu, tüketicinin haklarını genel açıdan korur, küçük ve orta ölçekli sanayicinin menfaatlarını korur hale getirecek şekilde yeniden ele alalım ve ondan sonra, Meclis Genel Kuruluna getirelim ve elbirliğiyle meseleyi değerlendirelim. Hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi. Gruplar adına başka söz isteyen?.. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Sayın Soysal... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Arkadaşlar, isimleri önceden yazdırın. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Refah Partisi Grubu adına, Hasan Hüseyin Ceylan konuşacak. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Hasan Denizkurdu konuşacak. BAŞKAN – Sayın Soysal, buyurun efendim. (DSP sıralarıdan alkışlar) Süreniz 10 dakika Sayın Soysal. DSP GRUBU ADINA MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın üyeler; bir önceki konuşmacı söyledi, bu yasa, gözdağı verme yasasıdır. Bunun, tüketiciyi korumakla falan ilgisi yok. Bu, düpedüz, basını yıldırma yasasıdır. En iyi ispatı da, bu maddeyle ortaya çıkmış oluyor. Sayın Başkan, ayrıca, bir önergemiz var. Bu maddenin, Anayasaya aykırılığı söz konusu ve dolayısıyla, gündeme konulmaması gerekirdi. O konuda verdiğimiz bir önerge var; bu maddenin görüşülmemesini istiyoruz; ama, şu anda görüşülüyor. Anayasaya niçin aykırı olduğunu huzurunuzda izah edeyim: Efendim, idarî makamların ceza vermeleri, anayasa hukukunun ve idare hukukunun kabul ettiği bir usuldür; ama, o cezanın bir haddi, bir hesabı olur. Trafik polisi ceza yazar, hatta bazen vergi dairesi ceza yazar; çünkü, ortada objektif birtakım ölçüler vardır. Trafik polisinin dahi verdiği cezanın bir haddi, bir ölçüsü vardır. Şurada verilen ceza -rakamları dikkatle okursanız- korkunç boyutlara varan bir cezadır. 500 milyon lira para cezası... Bu da, ülke çapında dağıtılmayan gazeteler için. "Ülke çapında dağıtıldığı zaman, on misli uygulanır" deniliyor. Yani... (ANAP sıralarından "Yirmi misli" sesleri) BAŞKAN – 20... 20... MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – 20 mi oldu; iyi vallahi!.. Belki, demin, yüzde 20'yi yüzde 50 yaptıkları gibi, yüz misli falan diye de gelebilir!.. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Daha iyi olur!.. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Yüz misli falan diye de gelebilir... Ne oluyor 20 misli?.. Günde 10 milyar lira, önce... Ondan sonra, geçti mi, onu da değiştirdiler mi bilmiyorum... 1 milyar lira da her gün için... Yani, bunu da kim veriyor?.. MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Bakan veriyor... MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Bir mahkeme böyle bir ceza verse "şeriatın kestiği parmak acımaz" dersiniz, âmenna; ama, bunu, Sayın Bakan veriyor. Sayın Bakana saygımız tam olabilir; ama, Sayın Bakana, yargı organı olarak saygımız yok; çünkü, burada, yargı organı durumuna geçiyor. Yani, böyle müthiş bir ceza veriyor. Buna karşılık da, başvurma yollarınız, idarî yargı vesaire olabilir. O karar gerçekleşinceye kadar, her gün, o milyarları ödemeye devam edeceksiniz. Sonuçta da, yine, Anayasaya aykırı olan bir yönü, yayının durdurulması talebiyle, Sayın Bakan, tüketici mahkemesine başvuruyor. Efendim, daha, Türkiye'de gerçek anlamda tüketici mahkemeleri kurulmadı. Yapılan şey şudur: Adalet Bakanlığı ile Sanayi Bakanlığı arasında bir protokol imzalandı ve Adalet Bakanı her ilde bir mahkemeyi bu konuda karar vermekle görevlendiriyor. Hangi mahkemeyi?.. Adalet Bakanının uygun göreceği bir mahkemeyi. Oysa, tabiî hâkim diye hukukta başka bir ilke vardır. Konular, kanundaki objektif kıstaslara göre belirli mahkemelere gider, başka mahkemelere gittiği zaman itiraz hakkınız doğar; çünkü, tabiî hâkim ilkesine aykırıdır. Şimdi, Sanayi Bakanı cezalandırıyor, Adalet Bakanı da diyor ki, Ankara'da falanca mahkeme görevlidir; ikisi anlaşarak bir mevkuteyi -bir gazeteyi- Türkiye'nin her tarafında dağıtılan bir gazeteyi, sonuçta, günler boyu, on milyarlarca, yüz milyarlarca lira cezaya mahkûm ediyorlar; ya da, en azından, bu maddeyle böyle bir ceza tehdidi altında tutuyorlar. Bu, terör estirmek değildir de nedir? Bu, terör estirmektir. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Bu terör, hak, hukuk, adalet ve adil düzen adına yapılmaktadır. Adil düzenin, teröre dönüşmesinin ilk belirtisi ortaya çıkmıştır. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Adil düzen faşizmi!.. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Evet, terör başka türlü olmaz. Terör, böyle başlar; sonuçta, gazeteler, fikirleri ifade edemez hale gelirler; o zaman, silahlar konuşmaya başlar. Siz, dolaylı bir biçimde, silahların konuşacağı bir Türkiye yaratıyorsunuz; olmaz!.. (RP sıralarından gürültüler) ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – O ne biçim bir söz?! MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Olmaz... Biz, bu cumhuriyeti sokakta bulmadık, size yıktırmayız!.. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) AHMET İYİMAYA (Amasya) – Cumhuriyet bir tek sizin tekelinizde değil. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sözünü geri alsın... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli konuşmacılar, konunun dışına çıkarak, sataşma boyutuna varan ifadeler kullanıyorlar. Biz de -özellikle de şu son günlerde- Meclisin çalışmasının sona ereceği şu günlerde, bu tip konuşmalardan dolayı çok ciddî şekilde rahatsız olmamıza rağmen, birazcık toleranslı davranıyoruz; ama, bu arkadaşlarımıza bu kadar yetkiyi, bu tip ithamları veren herhalde... Bunların neyine yakıştıracağız, bilemiyorum. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Tehdit mi ediyorsunuz?!. BAŞKAN – Şimdi efendim... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Kesinlikle... Hocanın, biraz önceki silah, tehdit vesair gibi ifadelerini yadırgıyoruz, çok görüyoruz, yakıştıramıyoruz. BAŞKAN – Peki efendim, teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, tabiî, kanun tasarısının tümü üzerinde görüşme yapılırken, sayın milletvekili, çok geniş politikalar üzerinde durabilir; ama, madde üzerinde konuşulurken, maddede ne yazılıysa, onun üzerinde durmak lazım. Ben, arkadaşlara müdahale etmek istemiyorum, rica ediyorum... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Edeceksiniz... BAŞKAN – Efendim, ediyoruz da, arkadaşlarımız, yine, bildiğini okuyor. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Yani, kürsüden de konuşturmayacaksınız, öyle mi?!. ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkan, sözlerini düzeltsin lütfen. "Silahlar konuşur" denmez bu kürsüden. (DSP sıralarından "Otur... Otur..." sesleri) BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Lütfen... DYP Grubu adına Sayın Hasan Denizkurdu; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Denizkurdu, süreniz 10 dakikadır. DYP GRUBU ADINA HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; Meclisin son iki çalışma gününde tansiyonun giderek artması, herhalde, hiçbirimizce hoş karşılanmıyor. Onun için, silahlar, ayaklanmalar ve kavgalardan daha sakin bir ortamda bu müzakereler devam ederse, sanırım, hem biz hem de bizi izleyen halkımız memnun olacaktır. Aslında şunu söyleyeyim: Birçok konuşmacı arkadaşım... Sayın Tan, Sayın Soysal gibi birçok arkadaşımın müşterek özelliği, gazete yazarı olmaları... Ben de gazete yazarıyım, Yeni Asır Gazetesinde her hafta sonu yazıyorum; ama, ben, para karşılığı yazmıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) İkincisi, toplantının başından beri anlayamadığım bir tek nokta var: Konuyu getirip, bu yasa tasarısının bir terör yasa tasarısı olduğunu, bu yasa tasarısının basın özgürlüğünü ortadan kaldıracağını söylüyorsunuz; ama, sonuçta, bu yasayla yasaklanan "promosyon" adı altında verilen, tencere, kap kacak vesaire gibi konular... Bu savunmalarınızın sonucunda -biraz tuhaf oluyor; ama- basına değil, tencerelere özgürlük ister hale düşüyorsunuz!.. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Muhalefetin bütün söylediklerini hep böyle anlıyorsanız siz, o tarafa hitap edin o zaman. İnsaf... İnsaf... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Yani, basın, tencere; yani, basın, İpana; yani, basın, kalem dağıttığı zaman özgür oluyor; ama, basın, bunları dağıtamadığı zaman özgürlükleri ortadan kalkıyor mantalitesini kabul etmek mümkün değil. Bakın değerli arkadaşlar... BÜLENT AKARCALI (istanbul) – Siz öyle anlıyorsunuz... BAŞKAN – Müdahale etmeyin rica ediyorum. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, bakınız, sizlere dağıtılan... BÜLENT AKARCALI (istanbul) – Biz o şekilde söylemiyoruz... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Sayın Akarcalı, lütfen müsaade eder misiniz... BÜLENT AKARCALI (istanbul) – Senin anlaman yanlış. BAŞKAN – Rica ediyorum efendim... Siz de kendinize göre anlayın. BÜLENT AKARCALI (istanbul) – Başkan sen sus!.. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Sayın Akarcalı, bakın, sizlere dağıtılan, hepimize dağıtılan Komisyon raporuna havi şu belgede, 3-4 tane örnek ülke var. Fransa'yı okuyorum: "Keza, Fransa'da, basının hediye malların değerinin, anamalın fiyatı 500 Fransız Frangının altındaysa, bu malın değerinin yüzde 7'sini, 500 Fransız Frangının üzerindeyse 30 Fransız Frangı artı bu malın değerinin yüzde 1'ini ve her halükârda 350 Fransız Frangını geçemeyeceği hükme bağlanmış." Demek ki, Fransa'da, basının üzerinde büyük bir terör var, Fransa'da basına özgürlük yok!.. Hollanda'da ise... AHMET ALKAN (Konya) – Maddeyi konuşalım Sayın Başkan... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Cezaları kim veriyor?.. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Geliyorum... Hollanda'ya geliyorum. Hollanda'da ise... AHMET ALKAN (Konya) – Soruyorum; cezaları kim veriyor?.. BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin. Rica ediyorum... Orada, yerinde oturarak müdahale edilir mi?.. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Konuşma maddeyle ilgisiz olunca... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Kimse maddeyle ilgili konuşmadı... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Konuyla ilgisi yok ki!.. BAŞKAN – Sayın Akarcalı, rica ediyorum... Bakın, buraya yeni geldiniz. Başlıyorsunuz... Meclisi çalıştırmaz duruma sokuyorsunuz... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Maddeyle ilgili konuşsun... BAŞKAN – Efendim, maddeyle ilgili konuşuyor. Siz, takip etmiyorsunuz ki... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Demin siz söylediniz maddeyle ilgili konuşulsun diye. Kendi ölçünüzü kullanın. BAŞKAN – Maddeyi okudunuz mu?.. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Cezalara geliyorum Sayın Akarcalı... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Tarafsız değilsiniz. BAŞKAN – Oturur musunuz... Sayın Akarcalı, söz vermedim size... Oturur musunuz... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Hayır efendim... Tarafsız değilsiniz... BAŞKAN – Efendim, oturur musunuz... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sizin sözünüze ihtiyacımız yok. Madde üzerinde konuşsun. BAŞKAN - Oturur musunuz yerinize... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Oturmuyorum... BAŞKAN– Sayın Akarcalı, laftan mı anlıyorsunuz; yoksa, kaba kuvvetten mi anlayacaksınız?!. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Hayır... Madde üzerinde konuşsun. BAŞKAN – Oturur musunuz yerinize... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Cezalar üzerinde konuşuyorum. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Tarafsınız... Tarafsınız... Tarafsınız... BAŞKAN – Sayın Grup Başkanvekili, milletvekilinize sahip olun efendim... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Hayır efendim... Cezalar üzerinde konuşsun. BAŞKAN – Yani, herkes böyle çıkarsa... Ben söz vermedim size... Oturur musunuz yerinize... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Ölçüyü tek kullanın... BAŞKAN – Ben, size söz vermedim diyorum. Oturur musunuz yerinize... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Ölçüyü tek kullanın... Ölçüyü tarafsız kullanın. Yanlış yapıyorsunuz. Döneksiniz... Siyasette olduğu gibi yönetimde de döneksiniz... BAŞKAN – Sizin sağlığınız yerinde mi?!. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Yerinde... BAŞKAN – Peki... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – O ne biçim laf!.. BAŞKAN – Buyurun, devam edin efendim. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Döneksiniz... Yönetimde döneksiniz... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Bakınız, uygulanan müeyyideler hakkında konuşuyorum ve dış dünyada da nasıl müeyyide uygulandığı konusunda örnekler veriyorum... Konuştuğum 2 nci madde de müeyyide maddesidir. LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) – Müeyyideyi kimin verdiğini söyle... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Hollanda'ya bakıyoruz... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Kim veriyor?.. Bakan mı veriyor?.. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Bakınız... Hollanda'da, yine, bir gazetenin, bir malı hediye olarak verebilmesi ya da teklifi tamamen yasaklanmış; ancak, hediye malın değerinin çok düşük olması, özel günlerde ve yerel kullanım amacıyla verilmesi ve değerinin, ana malın değerinin yüzde 4'ünü geçmemesi koşullarıyla mümkün olabileceği belirtilmiş. Geçiyorum Almanya'ya. Bakın, Almanya'daki eyalet mahkemesi kararı: "Okuyucuyu psikolojik baskı altına almak ve... " IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – O eyalet mahkemesi kararı... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bakan değil, eyalet mahkemesi... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Efendim, burada da, Bakanın kararına karşı mahkemeye gitmek açık.. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – İnsaf... İnsaf... Sizin söylediğiniz... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Önce, siz benim konuşma hakkıma saygı gösterin. BAŞKAN – Sayın Akarcalı, lütfen... Susar mısınız... Rica ediyorum efendim... Müdahale etmeyin... Arkadaşımız konuşsun. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sen muhatabım değilsin... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – "...okuyucuyu psikolojik baskı altına almak ve ona sunulan ürünü satın almaya zorlamak" ifadeleri ile bir gazetenin "eğer, bize abone olursanız, iyi bir otelde, size iki kişilik bir hafta sonu tatili vereceğiz" şeklindeki reklamını ve kampanyasını yasaklamıştır. Demek ki, buradaki konuşmacı arkadaşlarımıza göre, Almanya'da, Hollanda'da basının üzerinde çok büyük bir terör var, öyle anlaşılıyor!.. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Özgürlük yok orada... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – İkincisi, bu müeyyideyle ilgili olarak birçok arkadaşımız kalktı, dediler ki "hiçbir şekilde, ne basına ne başkasına hiç kimseye sorulmadı." Şimdi, ben, şunu söylüyorum ve Sayın Bakanlıktan da teyit ettim; yaklaşık bir ay evvel, Gazeteciler Cemiyeti, basının patronları, odalar, esnaf teşekkülleri, sendikalar, Adalet Bakanlığı, her türlü mercie, bakanlık, bu kanun teklifi ile ilgili görüşlerini sordu. Zaten sormasa, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı bu cevabı verir miydi?!. Bakın, ben, ticaret aleminden gelen bir insan olarak, Anadolu'nun her yerinde yapılan her toplantıda, küçük esnafın, orta boy işletmenin, promosyonlardan inanılmaz ölçüde müşteki olduğunu biliyorum. KDV'si yok, haksız rekabet yaratıyor, dağıtılan malların da bir garantisi yok. Türk insanı da, Türk özel sektörü de, dahası, Türkiye'deki en büyük üç holdingten bir tanesinin de, bu konuda, Bakanlığa şikayeti vardır; bana haksız rekabet yapılıyor, ben KDV ödüyorum, basın niye KDV ödemiyor diye. Hatta, bunun tutarı çıkarılmıştır, önümüzde de trilyonlar vardır. Dolayısıyla, buradaki, bu, tencere gibi, çanak gibi çok masum gösterilen rakamların bütçeye değeri çok büyük trilyonlardandır. BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – Tencereden kim bahsediyor? HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Dolayısıyla, bu toplantıların bugün bu kadar heyecanlı geçmesinin arkasında, işte bu menfaatların Meclise yansımasının izlerini görmek mümkündür. (DYP ve RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, öyle anlaşılıyor ki, kendi özgürlüklerinizi kullanamazsanız ve kendi özgürlüklerinizin içerisinde... HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Tencereden kim bahsediyor, açıklasın. BAŞKAN – Efendim, bir dakika, rica ediyorum... HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Tencereden kim bahsediyor, söylesin ondan sonra. BAŞKAN – Efendim, sözünü bitirsin rica ediyorum... HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Söylesin, isim versin. BAŞKAN – Sayın Özkan, rica ediyorum... HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Herkes bahsetti efendim, bütün konuşmacılar... Ahmet Tan arkadaşım söyledi... HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Ahmet Tan "tencere yuvarlandı, kapağını buldu" dedi. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Tamam işte, tencereden bahsetmiş. BAŞKAN – Sayın arkadaşlarımız, bakın, bu Meclisin yönetimini bu şekilde devam ettiremeyiz. AHMET TAN (İstanbul) – Ben tencereden bahsetmedim. BAŞKAN – Sayın Tan, rica ediyorum... Buyurun Sayın Denizkurdu, devam edin efendim. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şİmdi, öyle anlaşılıyor ki, şu çatı altında yapılan bu müzakere, şu gerçeği ortaya çıkarmıştır: 1. Basının, bugün, içinde bulunduğu tekelleşme, 2. Basının, dağıtımında meydana gelen tekelleşme... BAŞKAN – Sayın Denizkurdu, maddeyle ilgili konuşun... Rica ediyorum... Maddede, cezaî müeyyide var; onun üzerinde durun efendim. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Geliyorum efendim. Öyle anlaşılıyor ki, Parlamentonun, basınla ilgili konuyu, sadece bu bazda değil, genel anlamda ele almasında zaruret olduğu ortaya çıkmıştır. İkincisi, bu tasarıyla getirilen, tamamiyle, promosyon yasağının sağlanması amacına matuf, Tüketiciyi Koruma Yasasındaki bir düzenlemedir. Eğer buna uyulmazsa da, bunun müeyyidesini, tabiî ki bir idarî makam verecektir. Bunu, mahkemeye itiraz yoluyla denetleme hakkına sahipsiniz. Mahkemeler ceza vermez; bir yanlışlık yapıyorsunuz. İdare bir ceza verecektir; yargıya itiraz edip bunu düzelttirme hakkına sahip olacaksınız. Bu çok mudur, az mıdır; bu, takdir meselesidir. Dolayısıyla, biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, özellikle halkımızın, küçük ve orta boy işletmelerin ve bütün iş aleminin arzu ettiği... Ben şaşırıyorum; yani, kim kimi savunuyor şaşırıyorum... Hayret bir şey!.. AHMET ALKAN (Konya) – Biz, halkı savunuyoruz. BAŞKAN – Sayın Denizkurdu, maddeyle ilgili konuşun efendim. HASAN DENİZKURDU (Devamla) – Dolayısıyla, biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, 2 nci maddenin de kesinlikle Anayasaya aykırı olduğu kanaatinde değiliz; bu maddeyi destekliyoruz, tasarının tümünü destekliyoruz. Hepinize saygılarımı sunarım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Denizkurdu. Refah Partisi Grubu adına, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Ceylan, madde üzerinde konuşun; rica ediyorum... Bakın, biraz önceki konuşmanızda sataşma da yaptınız... RP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, 1 inci maddeyle ilgili müzakereler sürerken, bendeniz, basının değerli hizmetkârlarından Altan Öymen Beye, DSP'li arkadaşıma gittim... IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – CHP'li... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – CHP'li arkadaşıma gittim; burada, paragrafın bir bölümüyle ilgili söylediği boyutun haklılık kısmını gördüm ve Sayın Bakana da, Grubumuz adına gittik. Ansiklopedilerde, kültürel ürünlerde, kitap ve benzeri unsurlardaki yüzde 20'lik oranı 60 günlük ölçeğe vurduğumuz zaman, iki cildi kurtarıyor, üç cildi kurtarıyor; ama, dört, beş, altı ciltlik ansiklopedileri de kurtarması için çok samimî bir teklifi samimî bulduk; onurlandık ve kanunda değişiklik önergesi vererek oranı yüzde 50'ye getirdik ve bundan da şeref duyduk, katkısından dolayı da Sayın Altan Öymen'e teşekkür ediyorum. Çok ilginçtir ki, biz, burada, basının özgür olması için, yine, arkadaşlarımızın, özgürce yazabilmeleri, köşelerine tencere kuponu gelmesi için değil, diş macunu kuponu gelmesi için değil, kitapla ilgili istekler gelmesi için bu konuşmaları yaparken, nedense arkadaşlarımız yanlış anlayarak, yeri geldiğinde de "niçin tencere özgürlüğü olmasın" demek istiyorlar. Bunu, gerçekten yadırgadığımızı ifade edeyim. Bakınız, Türkiye'de, önemli, yetkili kuruluşlarımızdan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin Beyin, bu konuyla ilgili yapmış olduğu basın toplantısındaki başlıkları okuyorum: "Basında Tekelleşme Vardır; Promosyon Rezaleti Vardır; Artık Gazetelerimizden Mürekkep Kokuları Yerine..." BAŞKAN – Sayın Ceylan, maddede... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Maddeyle ilgili... BAŞKAN – Efendim, maddeyle ilgili konuşun... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Efendim, bağlantısını kuracağım. BAŞKAN – Efendim, maddede ceza getiriliyor, bu cezalar fazla mıdır az mıdır... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Efendim, cezayla ilgili basın toplantısı yapmış cemiyet, onu okuyorum, sonra geleceğim. BAŞKAN – Rica ediyorum, siz iktidar partisi milletvekilisiniz; bari siz, bize yardımcı olun... Olur mu canım... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – "...Deterjan ve Diş Macunu Kokuları Geliyor; Tencere Tava Gürültüleri Artık Babıâliyi Sardı, Geliniz Buna Son Verelim." İşte, bu son veriş, ceza maddeleriyle ilgilidir, 2 nci maddedeki değişiklik önergesinde, 500 milyon liralık para cezası ve yirmi kat uygulamayla ilgili olaylar, bu yanlış kokuların gelmemesiyle ilgilidir. Onun için, Hükümetin ve Sayın Bakanlığın bu çalışmalarını çok faydalı görüyorum. Faydalı görmediğim nokta şu: Sayın Mümtaz Soysal Hocam, bu madde konuşulurken cümlesi aynen şöyleydi: "27 Mayıs öncesi duruma benziyor." Ben biliyorum ki, ANAP'lı, DYP'li, Refah Partili ve BBP'li arkadaşlarımın hepsi, 27 Mayıs İhtilalini reddeden arkadaşlardan oluşuyor. O, özgürlükleri kısıtlamıştır, bu memlekette demokrasi şehitlerinin verilmesine sebep olmuştur, hiç kimse, bu Mecliste, 27 Mayısı bizlere alkışlatamaz arkadaşlar. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) Efendim, silahların gölgesinde bir Türkiye oluşuyormuş!.. AHMET TAN (İstanbul) – Maddeyle ne alakası var? BAŞKAN – Sayın Ceylan, bakın, madde dışına çıkıyorsunuz. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Kusura bakmayın, biz, getirdiğimiz bu ceza maddeleriyle "silah alın" demiyoruz "silahların konuşsun" demiyoruz. Nedense, arkadaşlarımız, barajın altında kalmanın verdiği üzüntülerle -Hükümetin bir kanadının almış olduğu oyların da yüzdesi bellidir- artık, sıkıştıkça, bu cumhuriyeti yıktırmayız... Refah Partisi varken bu cumhuriyeti kimse yıkamaz; bunun teminatı biziz; bunu açık söylüyoruz size. (RP sıralarından alkışlar "Bravo" sesleri) AHMET TAN (İstanbul) – Maddeyle ne alakası var? HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Devamla) – Onun için ceza maddeleri de, takvim maddeleri de, 60 gün maddeleri de, para cezaları da, tamamen, basının özgürlüğüyle ilgilidir. Bu maddenin son değişiklik önergesiyle beraber kemale erdiğini düşünüyor ve bütünüyle maddeyi desteklediğimizi, Grubum adına belirtiyor; hepinize saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ceylan. Sayın milletvekilleri, bugün nedense, kürsüye çıkan her arkadaşımız çok sinirli konuşuyor!.. Rica ediyorum... Biz, burada, bu Meclisi birlikte yönetmek ve çalıştırmak zorundayız. Şimdi... AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, orada, 27 Mayısa bir atıf yaptı; ne gereği vardı, onu söyleyin. BAŞKAN – Efendim, ben ikaz ettim. Madde üzerinde konuşun... ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Sayın Öymen, buyurun efendim. AYHAN FIRAT (Malatya) – Ağzından çıkanı kulağı duymuyor. BAŞKAN – Arkadaşlar rica ediyorum... Sizden rica ediyorum... ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Madde üzerinde söz istedim. BAŞKAN – Hayır, sizden önce söz isteyenler var efendim. ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Hayır, şey üzerinde... BAŞKAN – Sizin Grubunuz adına Sayın Yılmaz Ateş konuştu efendim. ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Hayır efendim, biraz önce konuşan arkadaşımız, benden bahsederek bana bir şey izafe ettiği için, sataşmadan dolayı... (RP sıralarından "Teşekkür etti" sesleri) BAŞKAN – Size bir şey izafe etmedi efendim. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, ne zamandan beri teşekkür, sataşma oldu?!. ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Hayır Sayın Başkan, yanlış konuştuğumuzu şey yaptı; onu izah etmek istiyorum. BAŞKAN – Efendim "ben, kendisiyle konuştum, önerge verdik, düzeldi" dedi. Bunda bir sataşma yok ki... Eğer, sizinle konuşmadıysa, konuşmadı dedi... ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Peki, Sayın Başkan. Bu konuda söz vermiyorsanız söyleyecek bir şey yok. BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, ben, her konuşmaya sataşmadan dolayı söz verirsem, bu Meclisi nasıl yönetirim... Rica ediyorum... ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Hangisine uyuyorsunuz ki, buna uyacaksınız!.. VIII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 2. – Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal’ın, Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan’ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim...(RP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, rica ediyorum, susun... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, benim 27 Mayıstan söz ettiğimi söyledi. Zannediyorum, ifademi hafifçe değil bir hayli çarpıttı; müsaade ederseniz düzelteyim. IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Çok çarpıtıldı, bir hayli de değil!.. BAŞKAN – Peki, efendim, o beyanatta çarpıtma olabilir. Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Rica ediyorum... Yeni bir sataşmaya yer vermemek üzere Sayın Hocam. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, 27 Mayıs konusu ayrı bir konudur ve ben 27 Mayısı da savunurum; o ayrı konu. Ben ne dedim... (RP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Efendim rica ediyorum... Susun... MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Evet, savunurum; çünkü, ayıp değil 27 Mayısı savunmak. Niçin?.. Ben ne dedim Sayın Ceylan "1960 öncesini andırıyor" dedim. (RP sıralarından "ne demek" sesleri) Ha, o ne demek; niye 27 Mayıs oldu, niçin böyle durumlar oluyor Türkiye'de? Çünkü... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Sizin yüzünüzden oluyor... BAŞKAN – Efendim, müsaade edin... Rica ediyorum... MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Ben de onu anlatıyorum size. Lütfen... Sakin olarak dinleyin. 1960 öncesinin Meclisinde de, insanlar, sakin sakin dinlenmiyordu, dinletilmiyordu. Çoğunluk "biz, ulusal egemenliği temsil ediyoruz" diyordu, insanlar rahat konuşamıyorlardı, tahkikat komisyonları kuruluyordu; 27 Mayıs ondan oldu. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – O zaman insan hakları yok muydu?.. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Ben "27 Mayıslar olsun" demek istemedim; tam tersine "olmasın" demek istedim "1960 öncesini bunun için hatırlatıyorsunuz, yapmayın" dedim. Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hocam. Değerli arkadaşlarım, birbirimizi iyi anlarsak, burada daha rahat çalışırız. Yani, şu çatı altında görev yapan her arkadaşımız halkın iradesiyle gelmiştir, halkın iradesine de inanır. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S.Sayısı : 69) (Devam) BAŞKAN – Şahsı adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Ateş, süreniz 5 dakikadır. Rica ediyorum; maddeye bağlı olarak konuşun. YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri; hepinizi şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, bu maddeyle getirilmek istenen, öteden beri; yetkili yetkisiz, hakkında doğru yanlış bir iddia getirildiği zaman, basına "efendim, basın elindeki yetkiyi kötü kullanıyor, yargısız infazda bulunuyor" şeklinde suçlamalar var. Elbette ki, yanlış yazdığı zaman bu eleştiri yöneltilmelidir; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi, elindeki bir yetkiyi öç alma mantığıyla kullanamaz; kullanması, sosyal hukuk devleti ilkelerine de aykırıdır, bu Yüce Meclisin saygınlığına da aykırıdır. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bununla, bu cezalarla öç alma mantığını getiriyor, yargının görevini, yürütmenin bir elemanı olan bir bakana devrediyor. Sayın Bakanın şahsına bir iddiamız olmayabilir. Sayın Bakan, yasayla kendisine verilen çerçeve içinde kalabilir; ama, bu Meclis, kişinin kişiliğine orantılı olarak, kişiye özgü, bir başka kurumun görevini bir kişiye devredemez. Bu yasal düzenlemeyle getirilen; yargının görevini, yürütmenin bir elemanına devretme mantığıdır; bu, yanlıştır. Bu yanlıştan -bir arkadaşımızın daha önerisi oldu- geri dönelim. Bunu, Komisyona geri çekelim ve Komisyonda, bu konuyu, basın temsilcileriyle, tüketicilerle tartışalım, doğrusunu bulalım. Bakın, bir arkadaşımız "basın kuruluşlarına soruldu; Sayın Güreli'nin cevabı oradan geliyor" dedi. Sevgili arkadaşlar, konuyu çarpıtmayalım. Sayın Güreli'nin gazeteci kökenli milletvekillerine gönderdiği yazı, bu konu görüşülürken, özel ilgimiz dileğiyle, kendiliğinden -herhangi bir başvuru sonucu değil- kendisinin, duyarlı bir şekilde, bu konuya özel ilgi göstermemizi isteyen duyarlılığından kaynaklanan bir yazıdır. Şimdi, neden bu... Sanki, Bakanlık başvurmuş... Bakanlık başvursa, bunun muhatabı Sayın Bakandır, Sayın Bakana gider. Sayın Bakanlık başvurur da, neden Yılmaz Ateş'e, neden Hasan Hüseyin Ceylan'a yanıtı gelsin?!. Böyle bir yanıt yoktur. Özellikle, bize gelen yazıda böyle bir şey anlaşılmıyor, böyle bir ibare de yok; yani, Sayın Bakan benden görüş istedi, bizden görüş istedi, biz de görüşümüzü bildiriyoruz, bu görüşü değerlendirin gibi bir ibare de yok. Yapmayın... Bir başkasının, hele hele, bu çatı altında bulunmayan bir başka kişinin görüşlerini burada çarpıtma yetkisini kendinizde görmeyin. Bu, doğru bir yöntem değildir. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de saygınlığına gölge düşürecek bir davranıştır. Bir yasayı, özel hislerinize uygun olarak çıkaracaksınız diye, demokratik kurumları da, demokratik gelenekleri de yıkmayın. Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz. Sayın Oltan Sungurlu, buyurun efendim. Süreniz 5 dakikadır. MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Böylesine mühim bir yasa çıkarken, milletvekillerimiz ve Meclisteki tansiyonun yükselmesi sonucu değerlendirmede bir hata yapabiliriz. Şimdi, basınla ilgili meseleleri konuşurken bir araya gelirsek, hepimiz, aşağı yukarı aynı şeyleri düşünürüz, aynı şeyleri söyleriz; ama, bu işin münakaşası yapılırken, böylesine sinirlenip yanlış bir neticeye varmayalım. Ben, kanundaki rakamlar için, cezalar için, tatbikatlar için bir şey demiyorum, üzerinde bir çalışmam olmadı. Dolayısıyla, bu verilen cezalar azdır, çoktur, daha artırılsın; bunlar mümkündür. Ancak, şu hususa dikkat edelim, bir yanlışlık yapmayalım: Daha önce, Tüketiciyi Koruma Kanunu çıkmış. Bugün, o kanuna baktım. O kanun da çıkarken, böylesine ince, ayrıntılı düşünülmemiş, buradaki tabirler orada da var. Yani "efendim, bu kanun böyle çıkıyor, kanunun aslında bunlar da var" diyebilirsiniz... Orada da gerekli itina gösterilmemiş "bakanlık yapar" denmiş; yani, binlerce, yüzbinlerce esnafın denetlenmesinde "bakanlık yapar, bakanlık bu cezayı tayin eder" gibi tabirler kullanılmış; ama, şimdi, tüketiciyi korumayla ilgili değil, basınla ilgili bir kanun çıkarıyoruz; çıkarırken, bir yanlışlık yapmayalım. Bir defa -ne diyoruz- hiç bir ikaza lüzum kalmadan, yanlış yapana, bakan bey, bakanlık -o da kim olduğu belli değil- 500 milyon lira ve ulusal yayınlara da 10 milyar lira ceza tayin edebiliyor. HASAN DENİZKURDU (İzmir) – 1 milyar... MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Devamla) – 10 milyar efendim, yirmi katı... Sonra da, her gün için 1 milyar... Zannediyorum ki, değişecek, enflasyonla değişecek ve memur katsayısına göre, önümüzdeki yıllarda, bu rakamlar artacak. Şimdi, bakınız, burada, Bakanı sıkıntıya sokuyoruz. Bir bakana, bütün Türk basını üzerinde böylesine bir denetim hakkı veriyoruz. Şimdi, sonuçta, bunu kim yapacak? Bakan yapacak. Eğer, Bakan bunu küçük bir memuruna devrederse, o zaman da, bu işin sorumlusu kimdir diye ararız; bir yanlış yapmayalım. 3 üncü maddede -bundan sonra gelecek maddede- bu yetkinin Bakana ait olduğu yazılıyor. Zaten, bu maddenin, bu 2 nci maddenin de yazılış tarzına bakarsak, çok muğlak, anlaşılması son derece zor bir madde. Bu maddenin içerisinde de, mefhumu muhalifinden, bu cezaları Bakanın tayin edeceği, vereceği çıkıyor. Onun için, benim size söyleyeceğim şu: Yarın, Sayın Bakanın, bütün Türkiye'nin karşısında suçlu duruma düşmesine sebep olmayalım. Bu meseleyi Bakana bırakmayalım; ya bir başka kurum kuralım veya mahkemeye verelim; bunu mutlak düzeltelim. Aksi takdirde, böyle bir suç işlemese dahi, İstanbul piyasasına çıkıp da basını şantaj ve tehdit altında bulundurmasa dahi, her bakan, bu iftiralara maruz kalacaktır ve kendimiz, yarın, telafi edemeyeceğimiz bir zararla karşı karşıya kalacağız. Bilfarz -Sayın Bakan söz konusu değil- herhangi bir bakan bu yetkisini yanlış kullanırsa, bugün iktidar bizdedir diye buna hoş bakmayın. Şöyle düşünün: Biz iktidarda değiliz ve bu yetkiyi bir başka şahsa verebilir miyiz düşüncesi içinde olun. O takdirde göreceksiniz ki, buna canınız katlanmaz. Bu yanlışlığa meydan vermeyelim; bu yanlışlığın cezasını yarın hep beraber çekeriz. Ben, hiçbir önerge de vermiyorum; ama, meseleyi aklıselimle düşünmenizi, Sayın Bakanları da böyle bir töhmet altında bırakmamanızı, yapılacak bütün işleri, adaletsizdir diye -basına yapılacak haklı işlemleri bile- adaletsizlik duygusu altında kamuoyunda lekelemeyin. Saygılarımla arz ederim efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sungurlu. Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Maddeyle ilgili önergeler vardır; önce, geliş sırasına göre okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Murat Başesgioğlu Ali Doğan Halit Dumankaya Kastamonu Kahramanmaraş İstanbul Yusuf Ekinci Refik Aras Burdur İstanbul Madde 2. – 23.2.1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 25 inci maddesine, dördüncü fıkradan sonra gelmek üzere, aşağıdaki fıkra, beşinci fıkra olarak eklenmiştir. "11 inci maddenin üç ve dördüncü fıkralarına aykırı hareket edenler hakkında 500 000 000 Türk Lirası para cezası uygulanır. Aykırılık, ülke düzeyinde yayım yapan süreli yayın ile gerçekleşmişse, para cezasının miktarı 10 katına kadar artırılabilir. Bu takdirde, bu cezaya, genel hükümlere göre, yetkili sulh ceza mahkemesi tarafından hükmedilebilir. Bakanlık, yetkili sulh ceza mahkemesinden kampanyanın ve kampanyaya ilişkin yayının durdurulmasını isteyebilir. Durdurma kararına uyulmaması halinde, her sayı için 1 000 000 000 lira para cezası uygulanabilir." BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesi Anayasaya aykıdır; dolayısıyla, reddi gerekir. İçtüzüğün 84 üncü maddesi uyarınca gereğini dileriz. Saygılarımızla. Mümtaz Soysal Halil Çalık Teoman Akgür Zonguldak Kocaeli Sakarya Müjdat Koç Yalçın Gürtan Ordu Samsun BAŞKAN – Önergeleri veriliş sırasına göre okuttum. Aykırı önerge ikincisi olduğu için, önce, ikinci önergeye işleme koyuyoruz. Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Hükümet?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Soysal, önergenin gerekçesini okuyalım mı efendim? MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Hayır efendim, konuşmak istiyorum. BAŞKAN – Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, sayın üyeler; her şeyden önce bir noktayı düzeltmek istiyorum, yanlış bir izlenimi düzeltmek istiyorum ya da verilmek istenilen yanlış bir izlenimi düzeltmek istiyorum. Burada, şu tasarının çeşitli maddelerini eleştiren insanlar arasından, üyeler arasından kimse çıkıp da "basın tencere dağıtsın" demedi. Tencere edebiyatını lütfen bırakın; çünkü, neler dağıtılabilir konusunda, burada tersine bir görüş ileri sürülmedi. Hepimiz, kültüre yararlı, kültürün yaygınlaşmasına yararlı promosyon olabilir dedik; hiçbirimiz "tencere, tava dağıtılsın" demedi; ama, burada, bu görüşler ileri sürülmediği halde, başkaları da çıktılar, her konuşmalarında nihayet -nedense- "tava, tencere" dediler; bunu, bir kere, bir tarafa koyalım. Sorun nedir?.. Promosyon, belli bir anlamda kabul edilmiştir. Bu, belli bir anlamın dışına çıkıldığı zaman, bu dışına çıkmalar karşısındaki yaptırımların sağlam, etkili - biraz önce söylendiği gibi- kabul edilebilir, bakanı da hükümeti de zor duruma sokmayacak, basını da zor duruma sokmayacak nitelikte olması gerekir dedik. Niçin bu konuda hassasız?.. Çünkü, söz konusu olan tencere, tava fabrikası değil; söz konusu olan basındır, fikir üretilen yerdir; ama, promosyon dolayısıyla ve o promosyona uymamak dolayısıyla ortaya çıkabilecek durumlarda -diyelim ki, "video kaset dağıtılır" denildiği ve dağıtılan video kasetlerden birinin dağıtılmaması gerektiği; çünkü, pornografik olduğu Bakanlıkça ileri sürüldüğü zaman- kanuna aykırı bir durum meydana geliyor ve aslında bu, bir bakanın değil, bir mahkemenin karar verebileceği bir noktadır; ama, o, sonunda belki mahkemeye gidecek. Mahkemeye gidinceye kadar, başlangıçta 10 milyar, arkasından bilmem şu kadar milyar... Basın, bu tehdidin altında olacak, bunu ödemeye devam edecek ve o sırada da, Bakana ters düşmemek için, buna benzer cezalara maruz kalmamak için, sözlerine, fikirlerine dikkat edecek; sütunlara parayla ya da değer etmediği için parasız yazanlar, bunun tehdidi altında kalacaklar. (DSP sıralarından alkışlar) Bunun tehdidi altında kalacaklar. Ben kimseyi kastetmiyorum; bu çeşit insanlar da vardır ve gönüllü olarak da, ben, paralı yazıyorum. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Hayırlı olsun. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Evet, telif hakkı alıyorum; tabiî, siz de yazın, siz de alın, okunabiliyorsanız; ama mesele bu değil. (DSP sıralarından alkışlar) Şimdi, lütfen tartışmayı saptırmayalım. Mesele, Anayasayı ilgilendiren bir meseledir; çünkü, Anayasadaki düşünce özgürlüğünü ilgilendiren bir meseledir; düşünce özgürlüğünün dolaylı bir biçimde tehdit altında tutulması meselesidir; basının dolaylı bir biçimde tehdit altında tutulması meselesidir; tencere, tava meselesi değildir ya da cezaların - hatta- yüksekliği vesairesi de değildir. Bu yüksek cezalar gerekli görülebilir, basının kazançlarının büyüklüğü karşısında; etkili olması için böyle yüksek tutulması da düşünülebilir; ama, lütfen, bu cezaları bir yargı organına bırakın, bu cezaları bir bakana bırakmayın; onu, basının gözünde sürekli eleştirilmesi gereken insan durumuna düşürmeyin ve bu arada da lütfen, Anayasaya böylesine ters düşen bir konuyu yasalaştırmayın. Bizim ricamız onunla ilgiliydi. Buna yönelik olarak Anayasaya aykırılık önergesi verdik ve Sayın Başkan herhalde önce onu oylatacaktır ki, öbür önergeler oylanabilsin. Teşekkür ederim (DSP sıralarından alkışlar) AHMET İYİMAYA (Amasya) –Hangi maddesine aykırı Hocam? BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal. Efendim, söz konusu önerge, maddenin Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin önergedir; önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadılar. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... İSMAİL KÖSE (Erzurum) –Anayasanın hangi maddesine aykırı Sayın Başkan? BAŞKAN – Efendim, Anayasaya aykırı diye, genel anlamda da söyleyebilir. Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Öteki önergeyi işleme koyuyorum efendim : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Murat Başesgioğlu Kastamonu ve arkadaşları Madde 2.– 23.2.1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 25 inci maddesine, dördüncü fıkradan sonra gelmek üzere, aşağıdaki fıkra, beşinci fıkra olarak eklenmiştir. "11 inci maddenin üç ve dördüncü fıkralarına aykırı hareket edenler hakkında 500 000 000 Türk Lirası para cezası uygulanır. Aykırılık, ülke düzeyinde yayım yapan süreli yayın ile gerçekleşmişse, para cezasının miktarı 10 katına kadar artırılabilir. Bu takdirde, bu cezaya, genel hükümlere göre, yetkili sulh ceza mahkemesi tarafından hükmedilebilir. Bakanlık, yetkili sulh ceza mahkemesinden kampanyanın ve kampanyaya ilişkin yayının durdurulmasını isteyebilir. Durdurma kararına uyulmaması halinde, her sayı için 1 000 000 000 lira para cezası uygulanabilir." BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALUK MÜFTÜLER (Denizli) – Hayır efendim, katılmıyoruz. BAŞKAN Hükümet?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyorlar. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Söz istiyorum. BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sağ olun Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şu ana kadar yapılan görüşmeler göstermiştir ki, muhalefet partilerinin çok haklı itirazlarına rağmen, İktidar partilerine mensup arkadaşlarımız, bu yasa tasarısını, bütün sakıncalarına rağmen Meclisten geçirmekte kararlı olduklarını ifade etmişlerdir; ama, biz, yine de, Anamuhalefet Partisi olarak, bildiğimiz doğruları, Yüce Meclisin takdirlerine bir kez daha arz etmeyi bir görev sayıyoruz. Değerli arkadaşlar, siyasal iktidar ile basın zaman zaman karşı karşıya gelir, gelmiştir; bu, eşyanın tabiatından kaynaklanan bir hadisedir. Şimdi, bu maddede düzenlenen husus, müeyyideyi, cezayı öngörmektedir. Hukuk mevzuatımızda, idarî para cezalarına yer veren bir sistem, bir düzenleme vardır; fakat, burada öngörülen idarî para cezası, gerek miktarı itibariyle gerekse uygulanışı itibariyle çok büyük meblağlara ulaşmaktadır. Bir kere, taraf olmuş, yani -basın ile siyasî iktidarın karşı karşıya oluşuna dikkat edersek- karşı karşıya gelmiş iki taraftan birine, diğerine ceza hakkı tayin etmek hakkını tanımak, yasa koyucunun esas maksadını aşan bir durumdur. Bu nedenle, biz, önergemizde, bu konuda tayin edilecek cezanın bağımsız yargı tarafından yerine getirilmesini ve miktarlarının artırılmasını öngördük. Bu konuda da yetkili mahkeme olarak -özellikle basın davalarıyla ilgili- sulh ceza mahkemelerini gösterdik. Eğer, bu konuda 10 milyarlara ulaşan ağır para cezalarının konulması, yine, reklam ve kampanyaların durdurulması keyfiyetini sadece Bakanlık uhdesinde bırakırsak, emin olunuz, önümüzdeki günlerde, gerek bu konuyla ilgili Bakanlık gerekse basın kuruluşları birbirleriyle karşı karşıya geleceklerdir. Bakanlığın uyguladığı ceza adil de olsa, burada yapılan görüşmelerin ışığında, mutlaka, bu tayin edilen ceza tartışılacaktır, bu cezaların bir önyargıyla belirlendiği düşünülecektir. Dolayısıyla, ikaz görevimizi tekrar yapıyoruz; çünkü, bize göre, bu madde, bu tasarının en önemli maddesidir, müeyyideyi düzenleyen maddedir. Gerek Bakanlık gerekse Komisyon bu konuyu yeniden tezekkür edip, özellikle cezaların tayininde bağımsız bir merci tespit ederlerse, yasanın işlemesi açısından daha faydalı olacağı kanaatindeyiz. Yine, maddede, tüketici mahkemeleri öngörülmüştür; ama, Sayın Soysal'ın dediği gibi, daha henüz Türkiye'de tüketici mahkemeleri kurulmamıştır; sadece Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun görevlendireceği bir mahkeme bu görevi üstlenecektir. Dolayısıyla da, bunda bir istikrar sağlanması söz konusu değildir. Eğer kalıcı bir düzenleme düşünüyorsak, bu cezaların tayinini Bakanlıktan alıp bağımsız mahkemelere vermenin ve gerek ilanların gerekse kampanyaların durdurulması keyfiyetinin yine bağımsız yargının kendi uhdesine tevdi etmenin çok yararlı olacağı inancındayız. Bu konudaki ikazımızı Yüce Genel Kurulun takdirlerine arz ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başesgioğlu. Sayın milletvekilleri, önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamıştır. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Madde üzerindeki müzakereler bitmiştir; yalnız, maddenin oylamasının açık oyla yapılmasına ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Görüşülmekte olan 69 sıra sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin, İçtüzüğün 143 üncü maddesi uyarınca açık oylamayla oylanmasını arz ve teklif ederiz. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, önerge sahiplerinin burada olup olmadıklarını arayacağım: Şahin Ulusoy?.. Burada. Celal Topkan?.. Burada. Erdoğan Yetenç?.. Burada. Önder Sav?.. Burada. Nihat Matkap?.. Burada. Atilâ Sav?.. Burada. Erol Çevikçe?.. Burada. Algan Hacaloğlu?.. Burada. Yılmaz Ateş?.. Burada. İsmet Atalay?.. Burada. Ayhan Fırat?.. Burada. Ali Şahin?.. Burada. Metin Arifağaoğlu?.. Burada. Ahmet Küçük?.. Burada. Bekir Kumbul?.. Burada. Fatih Atay?.. Burada. Yahya Şimşek?.. Burada. Altan Öymen?.. Burada. Haydar Oymak?.. Burada. Tamam, 15 imzayı zaten aşmış; onun için açık oylama yapacağız. Açık oylamanın şeklini tayin edeceğiz. Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılarak yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Açık oylama, kupalar sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır. Yanında basılı oy pusulası olmayan sayın milletvekilleri, beyaz bir kâğıda adını, soyadını, seçim çevresini ve oyunun rengini yazıp imzalayarak oylarını kullanabilirler. Kupalar dolaştırılsın. (Oyların toplanmasına başlandı) MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, bu açık oylamadan sonra tasarıyı görüşmeye devam edeceğimizi anons eder misiniz... BAŞKAN – Efendim, tabiî, tasarıyı görüşmeye devam edeceğiz; sadece bir maddesi açık oylamaya tabi tutuluyor. Sayın arkadaşlar, bugün bir karar aldınız. Gündeme ilave ettiğimiz üç tasarı var. Bu üç tasarının müzakeresi bitinceye kadar çalışmalara devam edeceğiz. Benim yapacağım bir şey yok. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Ara verecek misiniz? BAŞKAN – 20.00 ilâ 21.00 arasında ara vermeyi düşünüyorum. (Oyların toplanmasına devam edildi) BAŞKAN – Evet, salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı efendim? ("Var" sesleri) Kupalar kürsüye konulmuştur; oyunu kullanmayan arkadaşlar oylarını kullanabilirler. Müzakerelere devam ediyoruz. Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum... NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, oylamanın sonucunu alsaydık... BAŞKAN – Efendim, bazen de bu uygulamayı yapıyoruz. NİHAT MATKAP (Hatay) – Uluslararası sözleşmelerde böyle yapıyoruz. BAŞKAN – Efendim, Anayasanın oylamasında da bunu yaptık. Rica ediyorum Sayın Matkap, burada beraber çalıştık. NİHAT MATKAP (Hatay) – Belki yetersayı yoktur... BAŞKAN – Var, var... 3 üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3. – 4077 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. b) Üçüncü ve beşinci fıkralarında gösterilen cezalar Bakanlık tarafından, BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim? ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Grup adına... BAŞKAN – Sayın Altan Öymen, grup adına... Başka gruplar da söz istiyorlarsa, işaret buyursunlar... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Ben de grup adına söz istiyorum. BAŞKAN – Peki efendim. Sayın Öymen, buyurun. Süreniz 10 dakika efendim. CHP GRUBU ADINA ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; şimdi, tam şu sırada yaptığımız uygulama, bu tasarının görüşülmesindeki acelenin ne kadar dayanıksızlıkla göze alınarak yapıldığını gösteriyor. Şimdi, bakın, 2 nci maddeyi burada oyladık. Şimdi görüştüğümüz 3 üncü madde, tamamen 2 nci maddeye bağlı bir maddedir; yani, o madde, kabul mü edildi, ret mi edildi, henüz bilmiyoruz. Reddedilmiş olursa, burada, bu maddenin bu şekilde görüşülmesine imkân yoktur; çünkü, 3 üncü maddede -maddeden aynen okuyorum- şöyle deniliyor: "4077 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. b) Üçüncü ve beşinci fıkralarda gösterilen cezalar Bakanlık tarafından" Üçüncü ve beşinci fıkralarda belirtilen cezalara atıfta bulunuyor. Nerede bu fıkralar?.. Bu fıkralar, işte, şimdi oy kupasının içinde, daha belli değil; o fıkraların kabul edilip edilmediği belli değil; ama, buna rağmen, biz, müzakereye geçmiş bulunuyoruz. Bu, neyi gösteriyor?.. Tabiî, bu, bir kere, bir usulsüzlük. İkincisi, bu aceleciliğin, artık, ne kadar, her şeyi göze alarak yapılmakta olduğunu gösteriyor, baştan itibaren... Türkiye'nin bunca meselesi var; Anayasaya uyum kanunlarından tutun, asgarî ücret meselesine, yetki kanununa, şuna buna kadar. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Asgarî ücret bugün açıklandı Sayın Öymen. ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Bunların hiçbiri olmadan, Hükümet tarafından, birdenbire, son günde bunun sıkıştırılması gibi bir hadise ve bir de Başkanlığın çok acelesi, bizi bu hale getirdi. Yani, öyle bir kanun tasarısı görüşüyoruz ki, bir tarafı öteki tarafını tutmuyor. Şimdi, Sayın Hasan Hüseyin Ceylan, biraz önce benimle yaptığı bir konuşmaya atıfta bulundu. Hakikaten, bir ara, çok iyi bir diyalog kurduk; çünkü, ben, 1 inci madde üzerindeki çelişkilere işaret ettikten sonra, kendisi geldi, bunları haklı bulduğunu söyledi ve beraberce bir çare aradık. Sonra, Refah Partisinin Grup Başkanvekili de o çare üzerinde düşündü; yani, bu çelişkiler nasıl düzelebilir, bunu araştırdık. Sonunda tam anlaşamadık. Ben, yasa tasarısının, böyle, teferruatlı olmasına karşıydım, arkadaşlarım da öyleydi; ama, bir ortalama formül olarak, yüzde 20 diye bir oran vardı orada, "haydi, yüzde 50 yapalım" dediler ve siz de yüzde 50 şeklinde kabul ettiniz; böyle çıktı. Şimdi, burada, bu kadar acele içerisinde, "yüzde 20 olmasın, yüzde 25 mi olsun, yüzde 30 mu olsun, yüzde 50 mi olsun" diye bir çare aranması ve bu çarenin ancak bu şekilde bulunabilmesi, bu kanun tasarısının ne kadar aceleyle, ne kadar dikkatsizlikle -daha birçok misallerde olduğu gibi- hazırlandığını gösteriyor. Yine, 1 inci maddede birçok çelişki var; kabul ettik, geçti; yapacak bir şey yok; biraz önce oyladığımız maddede de -arkadaşlarım işaret ettiler- olmayacak şeyler var ve şimdi görüşmekte olduğumuz bu 3 üncü madde de -ki, 2 nci maddeyi tamamlıyor- olmayacak şeylerin üzerine tuz biber ekiyor. Nedir bu olmayacak şey?.. Burada, Sayın Sanayi Bakanı, basın üzerinde, cumhuriyet tarihinde hiçbir Sanayi Bakanının sahip olmadığı kadar büyük bir yetki sahibi olarak beliriyor; birtakım yetkiler uygulayacak; ama, bu yetki, bir mahkeme yetkisi; çünkü, böyle, 10 milyarlarla, 100 milyarlarla ifade edilen cezaların çok daha cüzi bir kısmı, ancak mahkeme yetkisiyle tedvin edilebilir; fakat, burada, Bakan, tek yetkilidir, bu işin tek hâkimidir; hâkimi olmakla kalmıyor, savcısıdır; savcısı olmakla kalmıyor, inceleyicisidir. AHMET İYİMAYA (Amasya) – İdarecisidir... ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Yani, işte, kültürle alakalı olan bu promosyonlar, yüzde 20 olan, şimdi yüzde 50'ye çıkan oranı aştı mı, yüzde 51 mi oldu, yüzde 49 mu oldu; bunu inceleyecek; yani, 60 günü aştı mı aşmadı mı, onu da inceleyecek; daha birçok şeyi inceleyecek; bir karar verecek; ondan sonra, onu, Sanayi Bakanı olarak alıp, Sanayi Bakanının savcısı gibi alıp, bunun bir suç olduğunu tespit edecek, o iddiayla Sanayi Bakanına, yani kendisine müracaat edecek, Sanayi Bakanı da bu cezayı verecek. Şimdi, böyle bir sistem, şimdiye kadar Türkiye'de de görülmedi, dünyanın sayılan başka ülkelerinden hiçbirinde de yoktur. Öyle, beş ülkede şu yapılmıştır diye, bir Sanayi Bakanına böyle yetki verilmez. Kaldı ki, görüşmelerin başlangıcından beri, mütemadiyen Sanayi Bakanından bahsediliyor. Tasarıyı kendi hazırlamış, buraya gelmiş. Bu, çeşitli açılardan eleştiriliyor. Benim bildiğim, bakanlar, burada, kendilerinin sevk ettiği tasarı görüşülürken, bu kadar suçlama karşısında, bu kadar eleştiri karşısında kaldıkları zaman, birkaç çift söz söylerler. Bakıyorum, hiç kılı kıpırdamadan, orada, bütün bu olan bitenleri seyrediyor. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Demek ki, kendinden emin. ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Bu yetkiyi, basın üzerinde, böyle, görülmemiş derecede olağanüstü yetkileri haiz olarak buradan çıkıp gidecek; ama, biz, onun, bu yetkileri nasıl kullanacağını dahi bilemez halde buradan çıkıp gideceğiz; bu da garip bir durum. Şimdi, sayın arkadaşlar, bu 3 üncü madde de gösteriyor, daha sonucu belli olmayan, oylamasının sonucu belli olmayan 2 nci madde de gösteriyor, 1 inci madde zaten gösterdi; bu tasarı, hakikaten, buradan belki çıkacak, bu sürat, bu acele, bu ısrar, bu inat sonunda; fakat, bu tasarı, içerisinden çıkılamaz problemler getirecek Türkiye'ye. Onun için, yol yakınken -zaten, bunu bütün arkadaşlarımız kabul ediyor; Refah Partili arkadaşlarımız da yanlışlarını tespit ettiler, Doğru Yol Partili arkadaşlarımızdan da aynı şekilde bu yanlışları tespit edenler oldu- bu tasarıyı, Bakanlık ve Komisyon yeniden incelesinler, alsınlar ve buraya getirsinler; yani, bu, bugüne yetişmezse, bundan iki ay sonra buraya gelse, ne olur; kıyamet mi kopar? Yani, bu, yarın yürürlüğe girmese, bir ay sonra, iki ay sonra yürürlüğe girse ne olur? Bu kadar acil bir mesele midir? Orman yangınları kadar acil bir mesele midir? Onun için, ben, kendilerinden hulûs ile -tabir, sayenizde, "ihlas" diyorsunuz, o şekilde popüler oldu- rica ediyorum, şu tasarıya bir kere baksınlar, bunu geri almanın yolunu düşünsünler; yoksa, hakikaten, yasa yerine, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş, basın üzerinde bir dikta ucubesi oluşuyor burada. Bunun başında da Sanayi ve Ticaret Bakanı olacak; ayrıca -parantez içinde tekrar edeyim- kendisinin herhalde söyleyeceği bir söz vardır, bu tasarıyı müdafaa etmek için. Nasıl müdafaa edecek, merak ediyorum. Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen. Sayın milletvekilleri, salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı efendim? Yok. Oylama işlemi bitmiştir. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlandı) BAŞKAN – Sayın Öymen, konuşmasında, hep aceleden bahsetti. Tabiî, bu oylamanın sonucunu almadan görüşmelere devam etmek ilk yaptığımız bir şey değil. Önemli olan, Yüce Meclisin zamanını iyi değerlendirmektir. Biz, Anayasa oylamalarında dahi, bir maddenin oylaması yapılırken, öteki maddenin müzakerelerine başlıyorduk ki, maksat, Yüce Meclisin zamanını en iyi şekilde değerlendirmek. M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Doğru yoldasınız Sayın Başkan; tebrikler. BAŞKAN – Zaten, oylamanın sonucunu almadan 3 üncü maddeyi oya sunmayacağım. Bu itibarla, Sayın Öymen'in, bunu, böyle anlamasını diliyorum. Kaldı ki, bu tasarı, komisyonlarda görüşülürken, gruplardan muhalefet eden olmamış, bir arkadaşımız da bir tek şeye muhalefet göstermiş... REFİK ARAS (İstanbul) – Komisyonda görüşülmedi. BAŞKAN – Efendim, görüşülmemiş olur mu?! Bakın, Komisyona katılan üyeleri okuyayım size. REFİK ARAS (İstanbul) – Cuma günü öğleden sonra haber verdiler, pazartesi 10.30'da toplantıya çağırdılar. BAŞKAN – Bir tek Sayın Tevfik Diker arkadaşımız karşı çıkmış, öteki partilerin milletvekilleri karşı da çıkmamış. MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Komisyondaki görüşmeler tutanağa geçiyor zannettim; ama, tutanağa geçmedi. Her komisyonda stenograf çağırılırdı, burada çağırılmadı. REFİK ARAS (İstanbul) – Cuma günü haber verdiler, pazartesi 10.30'da toplantıya çağırdılar. BAŞKAN – Buyurun Sayın Akarcalı. Sayın Akarcalı, süreniz 10 dakikadır efendim. ANAP GRUBU ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, her açıklamanızla daha çok batıyorsunuz. Kusura bakmayın... BAŞKAN – Efendim?.. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Her açıklamanızla daha çok batıyorsunuz diyorum. Çünkü, arkadaşlarımın dediği gibi, bu kanun tasarısının komisyonlara, nasıl, gelip gelmediğini bilmeden, ithamda bulunuyorsunuz, "komisyona gelip katılmadınız" diyerek. Yangından mal kaçırır gibi getirdiler bunu. Siz, Başkan olarak bunu bilmiyorsunuz, bu cehaletinizi de, ben, burada bir kere daha vurguluyorum. (DYP sıralarından gürültüler) İkincisi, burada, hiçbir zaman, birbirine bağlı maddeler, Meclisin zamanını iyi kullanmak amacıyla tahrif edilmemiştir. Meclisin zamanını iyi kullanmak bir amaçtır; ama, hukukî açıdan birbirine bu kadar bağlı olan maddelerden birinin oylamasının sonucunu beklemeden diğerini görüşmeye açamazsınız Sayın Başkan, açamazsınız. Siz, velev ki, bunu, 12 Eylül Hükümetinin Kurucu Meclisinde de öğrenmiş olsanız bile burada bunu yapamazsınız. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) – Niye bu kadar sinirlisiniz?! BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Efendim, kalktınız, buradan, 27 Mayıs istismarı yaptınız; ben de, sizi, 12 Eylülün Kurucu Meclisinin, birisinin başkanlığında yönetildiğini hatırlatıyorum, o kadar. Tamam mı?.. (DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Akarcalı, bakın, beni hep itham ediyorsunuz... Madde üzerinde konuşun efendim, maddeyle bağlı konuşun, rica ediyorum sizden. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Geliyorum efendim. İktidar milletvekillerine dinlemesini öğretin, ben de konuşmaya başlayacağım. (DYP sıralarından gürültüler) NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) – Sen evvela konuşmasını öğren!.. BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum... Rica ediyorum susun... İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Hitap etmesini öğrenin!.. BAŞKAN – Rica ediyorum karışmayın. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Efendim, işinize geldiği gibi dinleyip, işinize geldiği gibi reaksiyon gösterebilirsiniz; ama, bu kürsüye çıkanı da dinlemek zorundasınız. Bu cezalarla ilgili olarak belirtiyorum; uzlaşma dendi... Eğer, bu Komisyonu, bir cuma günü haber verip -Meclis kapanmış, milletvekilleri seçim bölgelerine gitmiş- "pazartesi günü gelin " şeklinde toplamasaydınız, o zaman, Komisyonda olması gereken uzlaşmanın, yalnız partilerarası değil, basının temsilcilerini, konuyla ilgili akademisyenleri... Onca üniversitemiz var. Bu üniversitelerde, gerek promosyon konularında gerek basın hürriyeti konusunda gerek dış ülkelerde yapılan uygulamalar konusunda her şeyi etraflıca bilen insanlarımız vardır. Yalnız birkaç tane gazetede yazı yazan işadamlarının -parasız da yazsalar- bilgileriyle konulan gerekçeler yoktur; daha başka işler de bunun içine girebilirdi. Uzlaşma dediğiniz böyle olur. BAŞKAN – Sayın Akarcalı, maddeye bağlı olarak konuşacak mısınız? BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Tabiî efendim. BAŞKAN – Lütfen madde üzerinde konuşun; bakın, sizi fazla ikaz etmeyeyim. HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Puro göndereyim mi?!. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Peki, şöyle geliyorum: Bu maddede insafsızca, ölçüsüzce belirtilen rakamların daha mantık içerisinde olması nasıl olabilirdi, onu size anlatmaya çalışıyorum. HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Puro vereyim mi?!. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın, ölçüsüzlüğün geçmişte cezasını biz de çektik. Müstehcen yayınların önlenmesiyle ilgili olarak koyduğumuz rakamlar, o zamanki heyecanla, çok yüksek olduğu için, o rakamlar uygulanamadı; rakamın büyüklüğünden dolayı uygulanamadı. Aslında, bugün bakan olan arkadaşların ellerindeki silah daha normal bir silah olabilse, daha normal rakamlar olabilse, bunları kullanabilirler; fakat, rakamlar bu kadar yüksek olunca... Bir an gözlerinizi kapatın; madem, buradaki her milletvekilinin bakan olma hakkı, imkânı, yetkisi vardır; bu kadar büyük rakamları kullanmak istediğiniz zaman, yüzde yüz haklı olsanız da, karşılaşacağınız baskıları, suçlamaları, hatta ithamları bir düşünün, neler denilebilecek... Efendim, gazete, hükümetin, bakanın lehinde yazmadığı için bu yapılıyor... Sayın Öymen'in, biraz önce belirttiği doğru idi. Şimdi, şikâyeti yapan kim? Bakanlık, yani, bakan. Suçu tespit eden kim? Bakanlık, yani, bakan. Cezayı tespit eden kim? Bakanlık, yani, bakan. Cezayı uygulayan kim, cezayı kesen kim? Bakan. Yani, polisi de, savcısı da, bilirkişisi de -mahkeme, yargı sistemi içinde bir de bilirkişi müessesesi var- hâkimi de, infaz memuru da aynı kişiden oluşuyor. Biz de diyoruz ki, gelin, bu yanlışlığı yapmayın, bunu düzeltelim. Şimdi, Sayın Soysal'ın da dediği gibi, "bu promosyon konusunda basının yaptığı doğrudur" diyecek burada bir milletvekili arkadaş yok. Dolayısıyla, siyasî bir uzlaşma da, aynı zamanda, muhalefetin demediğini, diyormuş gibi göstererek olmaz. Eğer, siz, burada, gerçekten uzlaşmayla çıksın diyorsanız -çünkü, bir iki defa bunu, iktidar milletvekilleri belirtti- bunun yolları var. Bunun yolları, yalnız kendi bildiğinizi, yetersiz de olsa, burada empoze etmek olmaz. Bakın, buraya gelenin, konuşmak isteyenin belirli bir araştırma yapması gerekir. Bu promosyonlarla ilgili KDV ne zaman kalktı, biliyor musunuz?.. Sayın Çiller'in Başbakan olduğu dönemde... Hadi, buraya çıkan birisi, DYP'li olmayan birisi bunu söylemiş olsa, bilmediğini anlarım; ama, buraya, DYP'nin sözcüsü olarak çıkan arkadaşımız da, sanki, KDV'nin kendi dönemlerinde kalktığını bilmiyormuş gibi, kalkıp da, "bu KDV'yi uygulamıyorlar, bunlara KDV getireceğiz" yahut da "esnaf, bundan dolayı şikâyetçi oluyor" diyorsa ve bu kişi de, esnafı bildiğini, esnafla yakın ilişki içinde olduğunu söylüyorsa, bu tutarsızlığa muhalefetin tepki göstermesi son derece normaldir. Şimdi, bu tasarıyı bu şekilde çıkardığınız zaman, bunu uygulama süreniz son derece az olacak; çünkü, bunu, Anamuhalefet Partisi olarak, Anayasa Mahkemesine götüreceğiz ve bu tutarsızlıkların da Anayasa Mahkemesinde iptal edileceğine dair ben de bir inanç var. İnanç var diyorum, daha ötesinde herhangi bir şey söyleyemem. Değerli arkadaşlarım, bakın, eğer, siz, gerçekten tüketiciyi korumak istiyorsanız, haftalardır, şu Meclisin gündeminde, 3 üncü sırada, sigaranın zararlarıyla ilgili kanun teklifi var; aynı konudaki bir teklifi de, Refah Partisinden bir arkadaşım vermişti. Bakınız, biz, bu teklifi, geçen Hükümet döneminde, Sayın Uluç Gürkan'ın Meclis Başkanvekilliğini yaptığı esnada gündeme aldırmak istediğimizde, hukuka çok saygılı olduğunu ifade eden kimi Refah Partili arkadaşlarım "düşmüş bir Hükümetin -teklifi yaptığımızda Sayın Yılmaz, Cumhurbaşkanına istifasını sunmuştu- kanununun burada görüşülebilmesi için, Hükümetin buraya bir tezkere göndermesi lazım" demişlerdi ve geri çekmiştik. Şimdi, bakıyorum, kanunun geçmesi, DYP'li Adalet Komisyonu Başkanının büyük yardımlarıyla oldu; Refah Partisinden arkadaşlarımız tam destek verdi. Tüketiciyi korumakla ilgili böyle bir tasarı bu kadar alelacele getiriliyor; ama, gençlerimizin fosur fosur sigara içmesine, ciğerlerinin zehirlenmesine karşı olan teklifi burada almıyorsunuz; bunlar tutarsızlık. HASAN DENİZKURDU (İzmir) – Bunların maddeyle alakası yok. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Şimdi, maddeye gelip, sözümü bitiriyorum. Değerli arkadaşlar... BAŞKAN – Efendim, insanlar anlatacak bir şey olmayınca; kafalarında bir şey olmayınca nereye gidecekler?!.. (RP sıralarından alkışlar) BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Sayın Başkan, elinize fırsat geçti diye bunu söyleyebilirsiniz; ama, sizin de, oradaki Başkanlığı götürü usulüyle yönettiğinizi iyice anladık. (ANAP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı böyle çıkardığınız takdirde, bu yasanın, geçme, çalışma imkânı olmayacaktır. Promosyon için, önlemeye çalıştığınız promosyon için ortaya çıkarılabilecek güzel bir aleti, maalesef, tahrip etmektesiniz; hatta, Makyavelist açıdan bakınca, acaba Hükümet, sanki, promosyonu önlemek istermiş gibi yapıp, aslında, bunu önlemeyecek bir tasarıyı mı getirdi demek bile aklımıza gelmektedir. Gelin, bu işten vazgeçin; hiç olmazsa, cezaların uygulanmasını önce yargıya verin; çünkü, "efendim, biz, cezaları uygulayalım, siz, ondan sonra yargıya gidin" anlayışı vardı; nerede vardı?.. İşte, o çöken Sovyetler sisteminde vardı. Nerede vardır?.. AHMET İYİMAYA (Amasya) – İdarî ceza vardır. BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim, rica ediyorum. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – ...Bütün otoriter, totaliter sistemlerde vardır. AHMET İYİMAYA (Amasya) – İtalya'da vardır; her yerde vardır. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Böylesine büyük cezaların uygulandığı bir tane demokratik ülke yoktur. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Fransa'da, Almanya'da İtalya'da var. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bakın, Fransa var, Almanya var, İtalya var denirken, oralarda, bu şekilde, bu miktarlarda, idare tarafından resen kesilen ceza yoktur; iddia ederim. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Var... Var... BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Varsa, getirin, ayrı bir şekilde görelim, tartışalım; neden olmadığını, size bir kere daha anlatalım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti. Bugün, hiç kimsenin süresini uzatmadım Sayın Akarcalı. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bitiriyorum. Değerli arkadaşlarım, vardır diyenler doğruyu söylemiyorlar. BAŞKAN – Süreniz bitti; buyurun, rica ediyorum... BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Efendim, bir bardak su içiyorum ben de bunun üstüne. BAŞKAN – İçin, afiyet olsun. Buyurmaz mısınız Sayın Akarcalı?!. (ANAP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, Sayın Akarcalı, gördünüz, bana karşı hınç, kin, nefretle dolu bir konuşma yaparken... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Estağfurullah... BAŞKAN – ...beni çok da itham etti, dedi ki, "Danışma Meclisi üyesi." Doğru, ben Danışma Meclisi üyeliği yaptım; ama, Danışma Meclisi üyeliği yaparken, 1982 Anayasasına tek başına ret oyu veren benim, orada istifa eden benim. EMİN KUL (İstanbul) – Tek başına değil... BAŞKAN – Bir dakika efendim... Sayın Bülent Akarcalı, 17 nci Dönem milletvekilidir. 17 nci Dönem milletvekillerinin nasıl seçildiğini size anlatayım. Ben, o zaman Danışma Meclisi üyesiydim, bağımsız milletvekili adayı oldum... (ANAP sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim, beni itham etti. Bağımsız milletvekili adayı oldum, Konsey beni veto etti; ama, bu Akarcalı'yı Konsey o zaman tasvip etti, milletvekili adayı gösterdi. (RP sıralarından alkışlar) Demek ki... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, burası sizin mazinizin konuşulduğu yer değil, lütfen... BAŞKAN – Ama beni itham ediyor Sayın Başesgioğlu. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Siz oradan laf atıyorsunuz, o da size cevap veriyor. BAŞKAN – Ben laf attım mı? Sizin vicdanınıza... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Burası sizin mazinizin konuşulduğu yer değil. BAŞKAN – Hayır, ben laf attım mı? MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – "Kafasında bir şey olmayan, başka yere saldırır" dedin Sayın Başkan. BAŞKAN – Ama, gündemdışı konuşuyor, gündemin dışında konuşuyor. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Lütfen... Siz açıyorsunuz bunu. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gündemdışı değil, grup adına konuşuyordum. BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, lütfen yerinize oturur musunuz. Rica ediyorum... Ben sizin yerinizde olsaydım, Başkana bu kadar saldıran bir arkadaşa derdim ki "yapma bunu." MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Önce siz laf attınız. BAŞKAN – Ama, beni Danışma Meclisi üyesi olarak itham etti, ben Danışma Meclisi üyesiyken bağımsız milletvekili adayı oldum, Konsey beni veto etti... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gocunuyor musun?!. BAŞKAN – O zaman, arkadaşımızın milletvekili adaylığını o 5 asker, general tasdik etti. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gocunuyor musun?!. BAŞKAN – Arkasından, ben gittim, 3 dönem -Tunceli gibi politik hayatın duyarlı olduğu bir yerden- önseçimle seçildim geldim arkadaşlar. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bunu defalarca anlattın Başkan, Meclis biliyor bunu. BAŞKAN – Peki, tamam efendim, teşekkür ederim. Efendim, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin -biraz önce yapılan- açık oylamasına 334 sayın milletvekili katılmış, 209 kabul, 120 ret oyu kullanılmış, 4 oy da mükerrer çıkmıştır. Böylece 2 nci madde kabul edilmiştir. Gruplar adına yapılan konuşmalar bitti. Şahısları adına, Sayın Bülent Akarcalı söz istemişsiniz, tekrar kişisel olarak konuşacak mısınız? BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Evet. BAŞKAN – Konuşacaksanız buyurun efendim. Sayın Akarcalı, süreniz 5 dakika. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, benim tepkilerim belirli bir çizgi içindedir. Dolayısıyla, tek ricam, yarın bu yönettiğiniz toplantıyla ilgili olan tutanakları okumanız, hangi çizgide tutarlı davrandınız, hangi çizgide yanlı davrandınız, yansız davrandınız onu gözden geçirmeniz ve vicdan muhasebenizi yapmanızdır. Değerli arkadaşlarım, onüç yıldır bu Mecliste, bu kürsüde çok şeyler gördük; ama, bu kadarına, demek ki, bundan sonra yavaş yavaş şahit olacağız. Değerli kardeşlerim, özellikle Refah Partisi, Hükümeti kurma gününe gelinceye kadar, gerek bu Meclis kürsüsünde, gerekse vatandaşa, adil olma konusunda, inanan insanlar için, bizler için, son derece kalıcı vaatler vermiştir, sözler vermiştir. Tek söylediğim şudur... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Maddeyle ilgili konuş. (RP sıralarından "maddeyle ilgili konuş" sesleri, gürültüler) BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Lütfen dinleyin; maddeye geliyorum arkadaşlar. Bu cezalar ve bu uygulamalar adil değildir. Vicdanınıza... (RP sıralarından "maddeyle ilgili konuş" sesleri) Madde üzerinde konuşuyorum değerli kardeşlerim. Bu ceza miktarıyla, bu cezanın tespit ve uygulama hususu adil değildir, insaf ölçüleri dışındadır. Yalnız ve yalnız bu ölçüleri uygulayın. Eğer, yıllarca söylediğiniz "adil" kelimesine vicdanınızla, inancınızla inandıysanız -ki, inandığınızı sanıyorum- bu rakamlar ve bu uygulama sistemi, vicdanınıza adil geliyorsa, inancımızdaki insafa uygun geliyorsa, ben sizi, kendi düşüncenizle, kendi kaderinizle başbaşa bırakıyorum. Teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akarcalı. Sayın Yılmaz Ateş; buyurun. Sayın Ateş, konuşma süreniz 5 dakika efendim. YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Sayın Başkan, bu tasarının, tekelleşmeyi önleme, tüketicileri koruma gibi bir amaçtan uzak olduğunu, defalarca vurguladık. Eğer, tüketicileri korumada, tekelleşmeyi önleme iddiasında, bu tasarıyı getirenler samimî olsalardı, bu tasarıdan önce, tüketici haklarını koruma mahkemelerini kurar ve nasıl bir işlerlik kazandığını ortaya koyarlardı; ama, uzun yıllardan beri, uzmanlık gerektiren mahkemelerin kurulamayışının acılarını, toplum olarak biz, hep çektik. O nedenle, bu maddeyi, bu düzenlemeyi, kasıtlı olarak görüyoruz. Sayın milletvekilleri, bir üzüntümü daha belirtmek istiyorum. Tabiî, bir milletvekili arkadaşımın ikide bir, bir başka kurum ve kişinin sözlerini çarpıtmasını, benimde, her defasında çıkıp, bunu, burada düzeltmemi, gerçekten üzülerek belirtmek istiyorum. BAŞKAN – Sayın Yılmaz, rica ediyorum madde üzerinde konuşun. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hayır, madde üzerinde_ Sayın Hasan Hüseyin Ceylan, bir madde üzerinde görüşürken, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sayın Nazmi Bilgin’e ilişkin beyanlarda bulundu. Şimdi, Sayın Nazmi Bilgin’in, Sayın Ceylan’ın bu ifadesi üzerine, Anadolu Ajansına yaptığı açıklama, şu anda elimize ulaştı, ayrıca, kendisi de Grubumuzu arayarak, bu beyanlarını Genel Kurulun bilgisine sunmamızı arz etti. AHMET İYİMAYA (Amasya) – Olur mu, kanun üzerinde konuşsana kardeşim. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi, bakın, Anadolu Ajansının haberini aynen okuyorum_ AHMET İYİMAYA (Amasya) – Çarpıtmayın. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Neden, çarpıtmasına müsaade ediyorsunuz. Bir konunun_ AHMET İYİMAYA (Amasya) – Kanunla ilgili konuşun. BAŞKAN – Sayın İyimaya, rica ediyorum_ YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Konuyla ilgili konuşuyorum_ Yakışıyor mu; Genel Kurulda milletvekili olarak bulunan bir üyeye yakışıyor mu bir başkasının sözlerini çarpıtmak?!. Onun için, doğrusunu dinleyin, doğrusunu... Doğrusunu bilin, kararınızı ona göre, vicdanınız sızlayarak verin. “Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, promosyonla ilgili yasanın bir düzenleme getirmekten öte, bir tepki yasası niteliğinde olduğunu söyledi. Bilgin ‘tekelleşmeye de, promosyona da karşıyız; ancak, Refah Partisi Ankara Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Ceylan'ın ifade ettiği gibi, hiçbir zaman basına ağır para cezalarının getirilmesinden yana olmadık' dedi... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Ben, para cezalarını konuşmadım Sayın Başkan. BAŞKAN – Efendim, onu basına söyler Sayın Ateş... Rica ediyorum... YILMAZ ATEŞ (Devamla) – ...Nazmi Bilgin, yaptığı açıklamada, promosyonla ilgili yasa tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında, Refah Partisi Sözcüsü Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan'ın, konuyla ilgili görüşlerini çarpıtarak yansıttığını söyledi. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, açıklamasında şunları kaydetti: 'Promosyonla ilgili yasa, bir düzenleme getirmekten öte, bir tepki yasası olmuştur. Tekelleşmeye de, promosyona da karşıyız. Sayın Ceylan'ın ifade ettiği gibi, hiçbir zaman, basına ağır para cezaları getirilmesinin yanında olmadık. Kaldı ki, cezalandırma yetkisinin, siyasî otoriteye verilmesi, demokrasi için de çok ciddî bir tehlike oluşturmaktadır. Görüşlerimin çarpıtılmasını hayretle izledim' dedi." Şimdi, bunu, Yüce Meclisin bilgisine arz ediyorum. Her konuda, böyle çarpıtmayı bir hüner gibi sayanları da, bu tavrından vazgeçmeye davet ediyorum. Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş. Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan "çarpıtma" diye suçlamış olduğu olayda - tutanaklardan tespit edebiliriz- söylediğim bölümden değil, hiç konuşmadığım bölümlerden suçlama yapmıştır; cevap vermek istiyorum. BAŞKAN – Hayır efendim. Sonra, tutanakları getirtip, bakacağım. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Tutanakları getirtin... Benim söylediğim gibi... BAŞKAN – Sayın Ceylan... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, bir dakika... Arz edeyim... BAŞKAN – Efendim, zatı âliniz, iktidar partisi milletvekilisiniz. Burada, her sataşmaya çıkıp cevap verirseniz, Meclisi çalıştıramayız. HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Biz, sataşmalara hiç cevap vermiyoruz... BAŞKAN – Hayır... Ben, sataşmayı daha tespit etmedim. Onun için, lütfen, yerinize oturur musunuz... HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Tutanaklardan inceleyin, görün... BAŞKAN – Efendim, madde üzerindeki müzakereler bitmiştir. Madde üzerinde... AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Buyurun Sayın Fırat... AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Akarcalı'nın konuşması üzerine, birkaç şey söylemek istiyorum. BAŞKAN – Size yönelik bir sataşma yoktu; bana sataştı... AYHAN FIRAT (Malatya) – Genelde var... Sizi itham etti; fakat, siz, gerekli cevabı vermediniz. BAŞKAN – Efendim, benim dışımda kimseye sataşmadı. Zaten, gerekli cevabı da aldı. Rica ediyorum... Sataşma görmüyorum Sayın Ayhan Fırat. AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz... BAŞKAN – Efendim, müsaade etmiyorum... AYHAN FIRAT (Malatya) – Burada bulunmayan çok kıymetli, namuslu, dürüst, çalışkan, vatansever Danışma Meclisi üyelerinin hakkı için, burada, birkaç şey söyleyeceğim. BAŞKAN – Hayır efendim, müsaade etmiyorum. Rica ediyorum... AYHAN FIRAT (Malatya) – Neden cevabını vermediniz? BAŞKAN – Efendim, ben, burada, zatı âlinize bir sataşma görmedim. AYHAN FIRAT (Malatya) – Bari şunu söyleseydiniz: O arkadaşın mensubu olduğu Partinin Genel Başkan Yardımcısı, Danışma Meclisi üyeliğinden gelmiş bir arkadaşımızdır. BAŞKAN – Zaten, Türkiye'de herkes birbirini tanıyor canım, fazla da... Ben, şimdi, Meclis Başkanı olduğum için, zamanı çok fazla harcamak da istemiyorum. O yönden de susmak istiyorum. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Yetişmeyecek Sayın Başkan; önergeler falan da var. BAŞKAN – Geçici madde ilavesine ilişkin olarak, beş altı tane önerge var. Bunları, ara verdikten sonra değerlendireceğiz. Bu nedenle, birleşime saat 21.00'e kadar ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.54 _ Açılma Saati: 21.00 BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Zeki ERGEZEN (Bitlis) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı : 69) (Devam) BAŞKAN – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun müzakerelerine devam ediyoruz. Bilindiği üzere, bu kanun tasarısının 3 üncü maddesini kabul etmiştik; geçici maddeler ve geçici maddelerle ilgili önergeler vardı, onlara geçerken ara vermiştik. Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar. Geçici maddelerle ilgili verilen önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki geçici madde 1'in eklenmesini arz ve teklif ederiz. İstemihan Talay Ahmet Tan Zekeriya Temizel İçel İstanbul İstanbul Arif Sezer Teoman Akgür Cafer Tufan Yazıcıoğlu Adana Sakarya Bartın Metin Şahin Mustafa Güven Karahan A.Turan Bilge Antalya Balıkesir Konya Geçici Madde 1.- Bu kanunun yayımından önce başlamış bulunan kampanyalar, başladıkları tarihteki mevzuat hükümleri çerçevesinde ve bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde tamamlanır. Ancak, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün katkı payı olarak tüketici tarafından karşılanması esasına göre yürütülen kampanyalarda bu süre aranmaz. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Murat Başesgioğlu Mustafa Cumhur Ersümer Ali Doğan Kastamonu Çanakkale Kahramanmaraş Işın Çelebi Metin Emiroğlu Sadî Somuncuoğlu İzmir Malatya Aksaray Ersin Taranoğlu Yusuf Ekinci İrfan Köksalan Sakarya Burdur Ankara Geçici Madde 1- Bu kanunun yayımlanmasından önce başlamış kampanyaların konusunu teşkil eden ürünler için, kampanya başlamadan önce yapılmış sözleşmelerin tamamlanmasına veya oluşmuş stokların eritilmesine yönelik kampanyalar, ilk başladıkları tarihteki mevzuat hükümeri çerçevesinde ve bu kanunun yayımlandığı tarihten itibaren en geç altı ay içinde tamamlanarak bitirilir. Ancak, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce başlamış ve kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması (katkı payı) esasına göre yürütülen kampanyaların tamamlanmasında süre şartı aranmaz. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Sıra sayısı 69 olan (1/490) sıra sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına bir geçici madde eklenmesine ilişkin teklifimizin Yüce Meclisin onayına sunulmasını arz ederiz. Yılmaz Ateş Atilâ Sav Altan Öymen Ankara Hatay İstanbul Bekir Kumbul Mahmut Işık Ali Şahin Antalya Sıvas Kahramanmaraş Celal Topkan Adıyaman Geçici Madde 1.- Bu kanunun yayımlanmasından önce başlamış kampanyaların konusunu teşkil eden ürünler için, kampanya başlamadan önce yapılmış sözleşmelerin tamamlanmasına veya oluşmuş stokların eritilmesine yönelik kampanyalar, başladıkları tarihte yürürlükteki hükümler çerçevesinde ve bu kanunun yayımından itibaren altı ay içinde tamamlanarak bitirilir. Ancak, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce başlamış ve kampanya konusu mal ve hizmetin bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması (katkı payı) esasına göre yürütülen kampanyaların tamamlanmasında süre şartı aranmaz. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Geçici Madde: Bu kanunun yayımı tarihinden önce başlatılmış bulunan kampanyaların, kazanılmış hakların korunması ve taahhüt edilmiş koşulların yerine getirilmesi amacıyla, en geç iki yıl içinde sonuçlandırılması zorunludur. Biltekin Özdemir Işın Çelebi Esat Bütün Samsun İzmir Kahramanmaraş Halit Dumankaya Refik Aras İstanbul İstanbul BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, bu kanun tasarısına geçici madde eklenmesine dair verilmiş önergeleri sırasıyla işleme koyuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 69 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki geçici madde 1'in eklenmesini arz ve teklif ederiz. Ahmet Tan (İstanbul) ve arkadaşları Geçici madde 1.- Bu kanunun yayımından önce başlamış bulunan kampanyalar, başladıkları tarihteki mevzuat hükümleri çerçevesinde ve bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altı ay içinde tamamlanır. Ancak, kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün katkı payı olarak tüketici tarafından karşılanması esasına göre yürütülen kampanyalarda bu süre aranmaz. BAŞKAN – Sayın Komisyon bu önergeye katılıyor mu efendim? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMUSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Hükümet?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Tan, gerekçeyi mi okuyalım, açıklama mı yapacaksınız? AHMET TAN (İstanbul) – Gerekçeyi okuyun lütfen. BAŞKAN – Peki efendim. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Daha önce başlamış bulunan kampanyalardan doğan hakların saklı tutulması ve tüketicilerin mağdur edilmemesi için, bir geçiş dönemi düzenlemesine gerek vardır. Önergemiz, böyle bir düzenleme getirmeyi amaçlamaktadır. AHMET TAN (İstanbul) – Bu konuda karar yetersayısının aranmasını talep ediyoruz. BAŞKAN – Peki, karar yetersayısını da arayalım. Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmadı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Oradan bakanlar var efendim. BAŞKAN – Efendim, biz kürsüden görüyoruz, tarif etmenize gerek yok; bizim de gözümüz var, bizim de izanımız var, aklımız var. Hiç merak etmeyin... MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Göz var izan var Sayın Başkan; karar yetersayısı yok. BAŞKAN – Efendim, Divan Kâtibi arkadaşlarımız arasında ayrılık var; o bakımdan, bir daha sayıyoruz. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler) Arkadaşlar ellerini daha indirmediler efendim; niye itiraz ediyorsunuz? MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – O zaman yarım saat bekleyelim!.. BAŞKAN – Efendim, yeni giren arkadaşlarımız var ve kâtip arkadaşlarımızın bildirdiği sayılar arasında da fark var. (ANAP sıralarından "karar yetersayısı yok" sesleri) MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Yarım saat bekleyelim, ondan sonra... Acelesi ne ki!.. BAŞKAN – Divan üyesi arkadaşlarımız sayıyor; onlar ne derlerse, ben onlara uyacağım. (ANAP ve DSP sıralarından "yok, yok" sesleri) MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Bir de sen say. BAŞKAN – Ben, sayıp saymayacağıma kendim karar veririm Sayın Taşar; size danışmam. Önerge reddedilmiştir. Karar yetersayısı vardır. Gruplarca verilen, Sayın Atilâ Sav ve arkadaşlarının ve Sayın Murat Başesgioğlu ve arkadaşlarının olmak üzere iki önerge var; ikisi de aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme koyuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Murat Başesgioğlu (Kastamonu) ve arkadaşları Geçici Madde 1.- Bu kanunun yayımlanmasından önce başlamış kampanyaların konusunu teşkil eden ürünler için, kampanya başlamadan önce yapılmış sözleşmelerin tamamlanmasına veya oluşmuş stokların eritilmesine yönelik kampanyalar, ilk başladıkları tarihteki mevzuat hükümleri çerçevesinde ve bu kanunun yayımlandığı tarihten itibaren en geç altı ay içinde tamamlanarak bitirilir. Ancak, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce başlamış ve kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması (katkı payı) esasına göre yürütülen kampanyaların tamamlanmasında süre şartı aranmaz. BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye efendim? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Hükümet?.. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Evet, Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor. Gerekçeyi mi okuyalım, açıklama mı yapmak?.. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okuyalım efendim: Madde gerekçesi: Tasarıda, tüketicinin veya promosyon yapan basın kuruluşunun halihazırdaki müktesep haklarını ya da kampanyanın başladığı tarihteki mevzuat hükümlerine göre yerli veya yabancı üreticilerle yaptıkları anlaşmalarla girdikleri ağır malî yükümlülüklerinin sebebiyet vereceği telafisi imkânsız zararları önlemeye yönelik koruyucu herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Ayrıca, tüketicinin katkı payıyla iştirak ettiği kampanyaların da ortadan kaldırılması sonucunu ve dolayısıyla tüketici açısından çeşitli hak kayıpları yaratabilecek ve giderek de tüketiciyle ilgili yayın kuruluşunu karşı karşıya getirerek hem kamu düzenini bozacak hem de tüketicinin haklı ve masum beklentilerini yok etme tehlikesini taşıyan mevcut tasarıdaki boşluğun yol açabileceği önemli sakıncalar, düzenlenmiş olan bu geçici maddeyle önlenmiştir. BAŞKAN – Efendim, Sayın Sav ve arkadaşlarının gerekçesi biraz daha değişik. Onu da ayrıca okuyalım. ATİL SAV (Hatay) – İkinci gerekçeyi de anlatalım efendim... BAŞKAN – Önergeyi birleştirdik Sayın Sav; onun için gerekçeyi okuyalım. FATİH ATAY (Aydın) – Ama, hakkımız var Sayın Başkan. ATİL SAV (Hatay) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Önergeleri birleştirdik. Arkadaşımız söz istemedi; isteseydi, size söz verirdim. Birleştirdiğimiz önergelerde bir kişiye söz verebiliriz. Sizin gerekçeyi de okuyalım efendim. ATİL SAV (Hatay) – Çıkalım, gerekçemizi anlatalım. BAŞKAN – Efendim, gerekçenizi okuyalım. Rica ediyorum... Fark etmez. ATİL SAV (Hatay) – OIur mu efendim?! Hükümetin... BAŞKAN – İşte, böyle oluyor, sizin dediğiniz gibi olmuyor. Buyurun... Arkadaşımız okusun... ATİL SAV (Hatay) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim, önergeyi birleştirerek işleme koyduk; yani, ayrı olarak... ATİL SAV (Hatay) – Bize söz vereceksiniz o zaman efendim. BAŞKAN – Ama, takdir hakkımızı böyle kullandık efendim. ATİL SAV (Hatay) – Efendim, gerekçe mi okunsun yoksa söz mü istiyorsunuz diye sordunuz mu? Sorduğunuz zaman biz de söz istiyoruz diyeceğiz. BAŞKAN – Efendim, Sayın Başeşgioğlu'nun önergesi le sizin önergenizi birleştirdik. Sizin önergenizde biraz daha değişik bir ifade var. Arkadaşımızın önergesinin gerekçesini okuduk, sizinkini de okuruz. Rica ediyorum... ATİL SAV (Hatay) – Olur mu efendim? BAŞKAN – Ben, size söz vermekten imtina etmek istemiyorum Sayın Sav; ama, İçtüzüğü uygulamak zorundayız. Yani, böyle çifte standart yapamayız. Rica ediyorum... ATİL SAV (Hatay) – Efendim, belki burada... BAŞKAN – Sayın Sav, rica ediyorum sizden. ATİL SAV (Hatay) – Benim kişisel bir haktan vazgeçmem değil Sayın Başkan. Bu, millî iradeyi ilgilendiren, Türk toplumunu ilgilendiren bir yasa tasarısı. Partimizin bir görüşü var, önerisi var; onu açıklamak isterim. BAŞKAN – Peki, emsal teşkil etmemek üzere, size söz verelim. (CHP sıralarından alkışlar) Buyurun. HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Ama, uygulama yerine geçiyor Sayın Başkan. BAŞKAN – Zaten, gerekçe de pek okunaklı değildi, o bakımdan, Sayın Sav kendisi açıklasın. (RP ve DYP sıralarından gülüşmeler, alkışlar ) ATİL SAV (Ankara) – Sayın Başkan, kanun tasarılarını, Anayasanın ve İçtüzüğün gösterdiği süreler içerisinde milletvekillerinin ve grupların tetkikine sunarsanız, hazırlanacak önergeler de daha okunaklı ve daha geniş incelemeye dayanarak hazırlanır. Bu, Başkanlığın, İçtüzüğe ve yasaya uygun olmayan tutumunun bir sonucudur. Onun için, Başkanlıktan özür diliyoruz; ama, kusurun büyük kısmı bizde değil. Efendim, bu tasarının diğer maddeleri doğrudan doğruya basın özgürlüğüyle ilgili konulardı; bu maddesi, doğrudan doğruya... HALUK YILDIZ (Kastamonu) – Ne ilgisi var özgürlükle şimdi?!. BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum... Buyurun efendim. ATİL SAV (Devamla) – Efendim, arkadaşlarımız, 7 saattir konunun basın özgürlüğüyle ilgili boyutlarını anlatıyor. Eğer, hâlâ bazı arkadaşlarımız anlamadılarsa, bu saatten sonra yapılacak başka bir şey yok. Ben, başka bir noktaya değinmek istiyorum. Tüketicinin korunmasıyla ilgili gerçek hüküm budur; çünkü, tasarının lehinde ya da aleyhinde konuşanların hepsinin ortak vardıkları bir nokta var. Bu uygulama içerisinde, promosyon uygulaması içerisinde, birkaç yıllık sürede, trilyonlarla ifade edilen bir piyasa ve bir piyasa düzeni oluşmuştur. Bu tür düzenleri değiştirirken, buna yönelik bir yasa tasarısı getirilirken, mutlaka geçiş hükümleri öngörülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, son derece büyük bir hukukî kargaşa, bir haklar çatışması ortaya çıkabilir. Önerimiz, bu tür çatışmaları önlemek amacına yöneliktir. Gerçekten, üç anayasal hükümle ilgilidir bu tasarı. Bunlardan birisi basın özgürlüğü, öbürü tüketicinin korunmasıysa, bir başkası da serbest sözleşme yapma hakkıyla ilgilidir. Birtakım basın kuruluşları, milyonları bulan okuyucularıyla, yani, müşterileriyle, alıcılarla birtakım sözleşmeler yapmışlardır. Bu sözleşmelerle ilgili tarafların karşılıklı yükümlülükleri ve hakları vardır. Bu yükümlülükler ve haklarla ilgili durumlar ne olacaktır? Bu kanun tasarısı kabul edilir, Resmî Gazetede yayımlanır, yürürlüğe girerse, bundan önceki dönemde teşekkül etmiş, oluşmuş piyasayla ilgili konularda bir yığın tereddüt doğacak, bir yığın uyuşmazlık ortaya çıkabilecektir. Bunun için, gerekli olan hüküm, bir geçiş maddesidir, bir geçiş dönemi düzenlemesidir. Önerimiz, bunu içermektedir. Yoksa, doğrudan doğruya -yayım tarihinde yürürlüğe girer diye öngörülmüş olan 4 üncü madde biraz sonra tartışılacaktır- bu hükümle giderse bu tasarı, doğabilecek hukukî kargaşalıkları önlemekte son derece büyük sıkıntı doğacaktır. İşte, o zaman, asıl, tüketiciyi korumak için yeni birtakım önlemler alınması gerekecektir ve konuları, mahkemelerin, yargı yerinin çözmesi gerekecektir. Kanunun başlığı Tüketiciyi Koruma Kanunu olduğuna göre, bu değişiklikle, tüketicinin haklarında ortaya çıkacak ihtilafların, uyuşmazlıkların giderilmesi bakımından yapmış olduğumuz geçici madde önerisinin Yüksek Meclis tarafından kabul edilmesini arz ve teklif ediyoruz. Meclise en derin ve içten saygılarımızı sunuyorum efendim. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sav. Sayın Sav, malumunuz olduğu üzere, kanunların gündeme alınması, görüşme sırasının tespiti, Yüce Kurulun kararıyla olmaktadır. Başkanlık Divanının bu konuda bir etkisi yoktur. Danışma Kurulu getiriyor veyahut da grup önerisi getiriyor, Genel Kurul karar veriyor; yani, Başkanlık, bu kanun hemen görüşülsün şeklinde... Bu konuda bilginiz de var; ama, nedense, Türkiye'de, politikacı, en fazla hücum edilen kişi; Mecliste de en fazla hücum edilen Başkanlık Divanıdır; çünkü... ATİL SAV (Hatay) – Başkan simgelediği için sitemimizi, Başkanlık Divanına... BAŞKAN – Efendim, Başkanlık Divanının yapacağı bir şey yok ki. Yani, Genel Kurul bir kanunu gündeme alıyor, biz de görüştürmek zorundayız; yoksa, Başkanlık Divanı bir kanunu görüştürmüyor... Evet, sayın milletvekilleri, önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı. Önergeyi oya sunacağım... III. – YOKLAMA (ANAP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Yoklama istiyoruz. MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Yoklama istiyoruz. BAŞKAN – Tamam... Peki... Tespit edelim arkadaşlar. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşlarımızı tespit edelim; ayakta olan herkesi yoklamada var kabul edeceğiz. YUSUF EKİNCİ (Burdur) – Yeni usul mü koyuyorsunuz?! BAŞKAN – Efendim, zaten edilecek... Evet, ayaktaki arkadaşları tespit edelim efendim. ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayamadınız mı Sayın Başkan?.. BAŞKAN – Efendim, herhalde elle yazıyoruz. Elle yazılınca da, bu kadar bir zaman gerekiyor. Biraz ayakta durursanız iyi olur. (RP ve DYP sıralarından gülüşmeler) BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Başkan, ne kötülüğümüzü gördün de bizi ayakta tutuyorsun... BAŞKAN – Efendim? BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Ne kötülüğümüzü gördün de... BAŞKAN – Divan Kâtibi arkadaşımız tespit ediyor. Yani, iki dakika ayakta durma zahmetine katlanın canım. Bu kadar engelleme yapıyorsunuz; bu kadar da bir zahmete katlanın... (RP ve DYP sıralarından gülüşmeler, alkışlar) YUSUF EKİNCİ (Burdur) – Milletvekiliyiz, her şeye katlanırız. İRFETTİN AKAR (Muğla) – Sayın Başkanım, 19 kişi oldu arkadaşlar... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Kapıdakiler de gelsin Sayın Başkanım. BAŞKAN – Efendim, 20 arkadaşımız ayağa kalkmış da, arkadaşlarımız isim tespitinde biraz zorluk çekiyorlar. MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – İsimleri sorun, biz söyleyelim. BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız tespit ediyor, Divan Kâtibi arkadaşımız tespit ediyor. Yoklama isteminde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: Sayın Mustafa Taşar, Sayın Yusuf Ekinci, Sayın Biltekin Özdemir, Sayın Cumhur Ersümer, Sayın Yaşar Topçu, Sayın Miraç Akdoğan, Sayın Metin Emiroğlu, Sayın Şükrü Yürür, Sayın Emin Kul, Sayın Murat Başesgioğlu, Sayın Mustafa Balcılar, Sayın Ömer Ertaş, Sayın Ali Doğan, Sayın Yaşar Dedelek, Sayın Esat Bütün, Sayın Halit Dumankaya, Sayın Refik Aras, Sayın Ali Hatipoğlu, Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu, Sayın Ahmet Alkan. 20 sayın arkadaşımız, yoklama isteğinde bulundular; gecenin bu saatinde yoklama yapacağız. Sabaha kadar buradayız; yani, hiç merak etmeyin. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Biz de buradayız Sayın Başkanım... BAŞKAN – Bir gün yirmidört saat; biz yirmibeş saat çalışabiliriz. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz; yalnız, arkadaşların burada bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum. (Yoklamaya başlandı) İlhan Kesici ?.. Yok. Hayati Korkmaz ?.. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Divan Kâtibinin biri yok... ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Divan teşekkül etmemiş. (ANAP sıralarından gürültüler) Ara verelim, Divan teşekkül etmemiş. BAŞKAN – Efendim, neyse... Arkadaşımız iki dakikalık...(ANAP sıralarından gürültüler) MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – "Neyse" diye olur mu canım?! (ANAP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Rica ederim efendim... Bir dakika.... Şimdi buradaydı, ne var yani?! ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Olmaz öyle. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Olmayan adamı da "var" yazdınız. BAŞKAN – Bu kadar bir birimize karşı anlayışsız mıyız Sayın Topçu? MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Nerede oradaydı?!. Yok. (ANAP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Salondaki bir Divan Kâtibi arkadaş gelsin buraya. Sayın... (ANAP sıralarından "Ara verelim" sesleri, gürültüler) Efendim, rica ediyorum. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – İsmen çağıramazsınız. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Divan teşekkül etmeden devam edemezsiniz. MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Olmayan adamı da "var" yazdınız siz orada. BAŞKAN – Efendim, şimdi buradaydı.(ANAP sıralarından gürültüler) MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Zeki Ergezen'i "var" yazdınız; yoklamadan düşün onu. (ANAP sıralarından gürültüler) Onu nasıl "var" yazarsınız? BAŞKAN – Nerede "var" yazdık? MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Zeki Ergezen yoktu, "var" yazdınız onu. BAŞKAN – Buradaydı canım Zeki Ergezen. MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) –Nasıl "var" yazıyorsunuz? (ANAP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Kapusuz, lütfen siz gelir misiniz... (ANAP sıralarından "Hayır gelemez" sesleri, gürültüler) Değerli arkadaşlarım, şimdi Sayın Ergezen buradaydı. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Zeki Ergezen'i "var" yazdınız. BAŞKAN – "Var" yazdık; burada... MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Daha yeni geldi, böyle laubalilik olur mu yahu?! BAŞKAN – Laubalilik yapan sizsiniz! MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sensin be laubalilik yapan! BAŞKAN – Arkadaşımız buradaydı, ben ne bileyim, herkesi anında kontrol mu edeceğim yani? MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep)– Bak da ondan sonra konuş! Böyle şey olur mu? BAŞKAN – Ben, Divan Kâtibinin burada olduğunu kabul ediyorum. MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Böyle şey mi olur? AHMET ALKAN (Konya) – Sorumluluğunun bilincinde olmayan insanları oturtmayın oraya o zaman. BAŞKAN – Evvela bana sorumluluk dersi vermeyin; siz sorumluluk duygusuyla hareket edin! AHMET ALKAN (Konya) – Ben sorumluluk duygusuyla ikaz ediyorum. BAŞKAN – Rica ediyorum... Yani, Meclisin çalışmasını bu kadar engellemeye hakkınız yok. (ANAP sıralarından gürültüler) Efendim, arkadaşımız buradaydı. YAŞAR TOPÇU (Sinop)– Bir dakika... Bir dakika... Biz niye engellemiş oluyoruz? Divan teşekkül etmeyince... BAŞKAN – Efendim, Divan Kâtibi buradaydı... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Oradaysa, yokluğuna varlığına bakacaksınız. o göreviniz. BAŞKAN – Efendim, şimdi ben, hem Genel Kurula bakıp, hem yanımdaki adama mı bakayım? MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – 20 kişi miyiz diye bakıyorsunuz!.. BAŞKAN – Biraz insaf ve vicdan meselesi var arkadaşım yahu! Neyse... Siz devam edin, neyse... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bari kusurunuzu bilin, susun. BAŞKAN – Yoklamaya devam ediyoruz. (Yoklamaya devam edildi) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama sırasında Genel Kurul salonunda olmayan sayın milletvekili sonradan gelmişse, adını soyadını beyaz bir kâğıda yazıp, imzalayıp Divana göndermesini rica ediyorum. ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Onlar okunsun, kâğıdı gelenler okunsun. BAŞKAN – Niye okunsun? Bir milletvekiline güvenmiyor musunuz? ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sana güvenmiyoruz. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sana güvenmiyoruz. BAŞKAN – Rica ediyorum arkadaşlar, birbirimize biraz güvenelim. (ANAP sıralarından gürültüler) Efendim, kimse, bu salonda olmadığı halde buraya kâğıt göndermez. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Geçen defa oldu. BAŞKAN – Daha dün iktidardayken tersini düşünüyordunuz; burada o kâğıtlar okunduğu zaman itiraz ediyordunuz. ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Kâtip olmadığı halde "var dedin" burada; sana nasıl güvenelim?! BAŞKAN – Sayın Divan Üyesi arkadaşımız burada; sizin Grubun üyesidir ve bu insanları tanıyor; ben müdahale de etmiyorum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Divanın Üyesi; bizim Grubun üyesi olmaz... BAŞKAN – Efendim, her şeye itiraz etmek niye içinizden geçiyor; ben anlamıyorum!.. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Milletvekilinin işlevleleri arasında itiraz etmek yok mu? BAŞKAN – Sayın Topçu, zatı âlinize büyük saygı duyuyorum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Milletvekilinin işlevleri arasında itiraz etmek yok mu yani? BAŞKAN – Efendim, milletvekili, burada olmadığı halde kâğıt göndermez; milletvekili sıfatına yakışmaz. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, geçen defa kâğıtlar buraya geldi, Başkan ayırdı... BAŞKAN – Efendim?.. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Geçen defa, Sayın Korkmazcan yoklama yaptı, olmadığını tespit etti ve ayırdı, kâğıt geldiği halde... BAŞKAN – Sayın Topçu, ben öyle bir şey kabul etmiyorum. Efendim, toplantı yetersayımız vardır, kâğıtlara lüzum kalmadan... (DYP sıralarından gülüşmeler) Tamam mı?.. Rahat ettiniz mi? Toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza devam ediyoruz. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 2. – Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı : 69) (Devam) BAŞKAN – Efendim, son önergeye Hükümet ve Komisyon katılmamıştı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Şimdi, 4 üncü maddeyi okutuyorum efendim. MADDE 4.– Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. ÖNDER SAV (Ankara) – Var... Var... HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Söz istiyorsa vereceksin. BAŞKAN – Bir dakika efendim, Meclisi ben yönetiyorum; istiyorsanız gelin siz yönetin. Sayın Sav, siz, yürürlük maddesi üzerinde söz istiyorsunuz. Bakın, size bir şey söyleyeceğim: Bundan sonra, konuyla ilgili olmayan konuşmaya müsaade etmeyeceğim. CHP Grubu adına değil mi efendim? ATİL SAV (Hatay) – Evet efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Sav. Süreniz 10 dakikadır efendim. CHP GRUBU ADINA ATİL SAV (Hatay) – Sayın Başkan, deminki uyarınızı hak edecek bir sabıkam olmadığını arz ederek sözlerime başlıyorum; Sayın Başkanlığı ve Yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlıyorum. Efendim, bu yasa tasarısının yürürlük maddesi önem taşımaktadır; çünkü, biraz önce Yüce Meclise, bir geçici madde önerisiyle ilgili görüşlerimizi açıklarken belirtmeye çalıştığımız gibi, bu tasarı yasalaşırsa, bir oluşmuş, yerleşmiş piyasa düzenini değiştirecektedir. Bununla ilgili düzenlemenin yayım tarihinde yürürlüğe girmesi halinde birtakım hukukî tereddütlerin doğacağı kuşkusuzdur. En azından, bu konuyla ilgili olarak yürürlüğün hangi konularda hemen yayım tarihinde başladığı, bazı konularda yayımı takip eden süre içerisinde bir geçiş hükmünün konulması çok gerekli ve yararlı olacaktır. En azından, Sayın Komisyonun, bu konuda görüşlerini açıklaması ve yürürlüğün yayım tarihinden başlamasının hangi anlama geldiğinin, ileride doğabilecek uyuşmazlıklara ışık tutması bakımından, bu maddeleri, bu yasa tasarısını uygulayacak hukukçulara, basın kuruluşlarına ve basın kuruluşlarıyla ilişkileri bulunan okuyuculara, yani, tüketicilere yol göstermek bakımından büyük yararı olacaktır. Yasanın, yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe girmesiyle, yani bu kuralların Resmî Gazetede yayınlanmasından itibaren yürürlüğe girmesiyle bütün bu düzenin değişip değişmeyeceğinin veya hangi geçiş süreci içerisinde bir intikal hükmü şeklinde değiştirileceğinin belirtilmesi gerekmektedir. Bunu yapmadan bugünkü haliyle, şu huzura getirilmiş olan haliyle yasanın kabul edilmesi, doğabilecek sakıncalar bakımından dikkate değer, üzerinde durulmaya değer. Görüşümüz, bu konuda Yüce Meclisin dikkatini çekmektir; en azından, Hükümetin ve Komisyonun bu konulara aydınlık getirmesi isteğini kapsamaktadır. Beni dinlediğiniz için sizlere ve söz verdiği için Sayın Başkana teşekkür eder, en içten saygılarımı sunarım efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sav. Size yaptığım ikazdan dolayı da özür dilerim; gerçekten konu içinde konuştunuz; ben haksız olduğumu anladım. Sayın Tan, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır efendim. AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başkan, siz, benden özür dilemek zorunda kalmayacaksınız; çünkü, konu dışına çıkabileceğim yürürlük maddesiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesine gideceğimizi, daha önce konuşan sözcümüz Sayın Soysal tarafından açıkladık. Şimdi, bir geçici madde önerisi vermiştik; bu, kabul edilmedi. Bu kadar paldır küldür yapılan bir yasa değişikliğinde büyük yanlışlık yapma ihtimalimiz artık kesinleşmiş duruma dönüştü. Bu Mecliste çıkarılacak ilk kanun, çıkarılmak istenen ilk kanun, Mesut Yılmaz Hükümetinin, açıktan büyükelçi atanmasıyla ilgili verdiği bir tasarıydı. Bu tasarı, Refah Partili sözcünün başlattığı gündemdışı konuşmayla geri çekildi; daha sonra, burada, Komisyon ve Hükümet yanlışlık yaptığını fark etti ve bu tasarıyı geri çekti. Umudumuz, hâlâ, bu tasarının, Komisyon tarafından ya da Hükümet tarafından geri çekilmesi; ancak, öyle anlaşılıyor ki, bu yönde bir niyet sergilemiyor Sayın Hükümet. Yine, daha önceki sözcülerin ifade ettiği gibi, Sayın Bakan, nedense, bu kanun değişikliğini savunmak gibi bir ihtiyaç içine girmedi. Bu, fazlasıyla bir aşırı güven sergileme; bunun da, hayra alamet olmadığını kaydetmek istiyorum. Serbest rekabeti, hür teşebbüsü temsil ettiğini söyleyen Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi Hükümetinin, hem kupon kesen yurttaşlarımızın haklarını -kuponzede yaratabilecek- hem de bu dağıtımı yapan gazetelerin haklarını haleldar edecektir. Bu anlamda, bu kadar hızlı çıkarılan bu kanun, hem ticarî hayatı hem de vatandaşlarımızın haklarıyla ilgili, kuponla ilgili beklentilerini zarara uğratacaktır, beklentilerini boşa çıkaracaktır. Bu yüzden, yürürlük maddesinin -daha önce yaptığımız öneri kabul edilmedi- yıl sonundan itibaren geçerli olmasını... Bu arada, tabiî, Anayasa Mahkemesinde ortaya çıkacak iptalle yahut da yürütmeyi durdurmayla ilgili kamuoyunda bir tereddüt hâsıl olacak; bu tereddüt, ayrıca kuponzede yaratabilecektir. Bu bakımdan, Demokratik Sol Parti olarak biz, bu yürürlük maddesinin ileri bir tarihe alınmasını yahut da bu tasarının tümden geri çekilmesini talep ediyoruz. Saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan. Sayın Tan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde paldır küldür kanun çıkmaz; burası bir Yüce Meclistir (DYP sıralarından alkışlar) Rica ediyorum... Burada, her sözcü... Böyle laf sarf ettiniz; olmaz... Rica ediyorum... Yani, burada, 550 tane milletvekili var. AHMET TAN (İstanbul) – Milletvekilleri tane değildir; tane karpuzdur. BAŞKAN – Komisyonlara gitmiş, incelenmiş, komisyonlardan gelmiş... Burada, aşağı yukarı sekiz on saattir müzakere ediyoruz; buna rağmen, buna "paldır küldür çıkıyor" derseniz olmaz... AHMET TAN (İstanbul) – Efendim, siz sayın milletvekillerine "tane" diyorsunuz; biz tane değiliz. BAŞKAN – Meclisin şanına da yakışmaz. Ben, sizden rica ediyorum; hepimiz bu Meclisin bir üyesiyiz. Bu Meclisin görüntüsünü zayıflatacak bir söz sarf etmeyelim; takdir sizindir. Şahsı adına Sayın Soysal; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, sayın üyeler; yasa tasarısının sonuna geldiğimiz için, ben, paldır küldür değil de, kibarca çıkması ve çıtır pıtır çıkması için bir şeyler söyleyeceğim ve zannediyorum, bunun yapıcı olacağını da sizler takdir edeceksiniz. Efendim, bizim anayasa sistemimizde, maalesef, Fransız anayasa sisteminde olan usul yok; yani, Meclisten bir yasa çıkarırken, gerçekten, Anayasaya uygun mu değil mi diye, Fransa'da, Anayasa Konseyine soruluyor; o da "iyi yapıyorsunuz" yani "Anayasaya uygundur, devam edin" diyor ve ondan sonra kesinleşiyor; ama, bizim sistemimizde; yasa çıkıyor, Anayasaya uygun çıkardığımızı sanıyor bir kısmımız; bir kısmımız, aykırıdır diye düşünüyor; tabiî, aykırıdır diye düşünenler, Anayasa Mahkemesine başvuruyorlar; bir süre sonra da, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Yakın zamana kadar, iktidarlar açısından bunun büyük bir sakıncası olmuyor idi; iktidarlar "biz çıkaralım da, o yasaya uygun olarak uygunsuz işleri yapmaya devam ederiz sekiz dokuz ay hatta bir yıl; Anayasa Mahkemesi –ki, çok titiz bir organdır– bunu enine boyuna tartışıncaya kadar istediğimizi yaparız" diye düşünüyordu; ama, geçen dönemde, bu Mecliste, bu kürsüden "Anayasaya aykırıdır; yapmayın, etmeyin" dediğimiz birtakım yasalar çıktığı için, bu arada, bu paketle birlikte gelecek olan (T) satışı da çıktığı için ve o konuda, sonradan düzeltilemeyecek ulusal çıkarlar söz konusu olduğu için, idarî yargıda olduğu gibi, anayasa yargısında da yürürlüğü durdurma –ki, idarî yargıda yürütmeyi durdurma deniliyordu– istedik ve Anayasa Mahkemesi, bu konuda içtihat oluşturdu. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Öyle bir müessese yok. BAŞKAN – Müdahale etmeyelim lütfen. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Efendim, öyle bir müessese olup olmadığına, yine, bu konularda karar vermeye yetkili olan organ karar verdi "vardır" dedi, bu, bundan sonra da var. MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Sizce var mı hocam? MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Var efendim. Nitekim, bu gibi durumlarda yürürlüğü durduruyor. Arkadaşımız da Grup adına söyledi; bunu hemen çıkaracağınıza, biraz daha yavaş yavaş çıkarın, "paldır küldür olmasın" dedi arkadaşım; ama, madem çıkarıyorsunuz, o zaman, sonradan sizler açısından telafi edilemeyecek zararların ortaya çıkmaması için ve gazete okuyucularınının zararlarının önlenebilmesi için birlikte karar verelim ve bunun bir süre sonra -6 ay mı olur, 3 ay mı olur- yürürlüğe gireceğini kararlaştıralım. Çünkü, biz arada -açıkça söylüyoruz- hemen çıkar çıkmaz -açıkça Anayasaya aykırılıklar var bizim gözümüzde- Anayasa Mahkemesine başvuracağız, yürürlüğü durdurma isteyeceğiz ve açık olduğu için -inanıyoruz ki, hukuka inandığımız için- Anayasa Mahkemesi de yürürlüğü durduracak. NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) – Alıştık hocam. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Siz de alışacaksınız, biz de alıştık. BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin, rica ediyorum... MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Biz de alıştık. Onun için, bu bir çıkar yoldur. Yasa yürürlüğe girinceye kadar, tıpkı biraz Fransa'dakine benzer bir biçimde, Anayasa Mahkemesine sorarız - biz sorarız, siz de cevabı beklersiniz- Anayasa Mahkemesi "uygundur" derse, zaten 3 ay sonra yürürlüğe girer ya da 6 ay sonra yürürlüğe girer; paldır küldür olmayan bir iş yapmış oluruz. O bakımdan, ben de arkadaşlarımın önerisine katılıyorum. Zannediyorum, Komisyon bu konuda da yapıcı olmak isteyecektir. Yürürlük maddesinde "yasa yayımlandığı anda yürürlüğe girmez, belli bir süre sonra girer" biçiminde bir düzenleme yapsın. Bunu herhalde Komisyon daha iyi takdir edecektir ve sizin takdirinize de sunacaktır. Teşekkür ederim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal. Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Maddeyle ilgili önergeler vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Sıra sayısı 69 olan (1/490) sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki biçimde değiştirilmesini öneriyoruz. "Madde 4.- Bu Kanun, 1 Ocak 1997 günü yürürlüğe girer." Saygılarımızla. Atilâ Sav Yılmaz Ateş Altan Öymen Hatay Ankara İstanbul Durmuş Fikri Sağlar Önder Sav Celal Topkan İçel Ankara Adıyaman Ali Şahin Ayhan Fırat Bekir Kumbul Kahramanmaraş Malatya Antalya Zeki Çakıroğlu Muğla BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısında yer alan madde 4'ün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve gereğini rica ederim. "Madde 4.- Bu Kanun, 1 Ocak 1997 tarihinden itibaren yürürlüğe girer." Biltekin Özdemir Işın Çelebi Esat Bütün Samsun İzmir Kahramanmaraş İsmail Durak Ünlü Hüseyin Yayla Yozgat Hatay BAŞKAN – Efendim, iki önerge de aynı mahiyette olup, kanunun, 1 Ocak 1997 tarihinde yürürlüğe girmesini öneriyor.. Bu nedenle, iki önergeyi birleştirerek işleme koyuyoruz. Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİî KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu efendim? SANAYİ VE TİCARET BAKANI E.YALIM EREZ (Muğla) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor. Sayın Sav, açıklama yapmak ister misiniz? ATİL SAV (Hatay) – Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN – Efendim, gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Hukuk kuralları, toplumsal gelişmeyi sağlayıcı değişiklikler getirirken, oluşmuş bazı durumları korumak zorunluluğu da doğabilir. Kazanılmış hakların korunması bir hukuk devletinin temel özelliklerinden biridir. Hukukun, istikrarı sağlamak görevi de bu anlayışın sonucudur. Bu yasa ile, basında oluşmuş bir duruma, yeni yasaklar ve sınırlamalar getirilmektedir. Bu yasaklar, yalnız promosyon dağıtan basın kuruluşlarını değil, milyonlarca okuru da ilgilendirmektedir. Çünkü, bu yolla yapılan dağıtımın konusu olan mal ve eşyayı edinmek umuduyla, bir gazeteyi izlemekte olan okuyucuların da hukukunu korumak zorunludur. Bu nedenle, yasanın köklü bir değişiklik getiren bu yasanın başlangıç tarihinin bir geçiş sürecini sağlayacak biçimde yılbaşına kadar ertelenmesi, hukukun temel ilkelerine uygundur. Değişiklik, bu amaçla önerilmektedir. BAŞKAN – Önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Önerge reddedilmiştir. 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ 4 üncü madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ Madde kabul edilmiştir. Sayın Öymen, kanunun tümü üzerinde, oyunuzun rengini belirtmek için söz mü istiyorsunuz? ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Evet efendim. BAŞKAN – Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; bu kanun tasarısının müzakeresi sırasında, bu kanun tasarısının ne kadar yanlış olduğu ne kadar yanlış niyetlere dayandığı uzun boylu anlatıldı; Anayasaya aykırı olduğu da anlatıldı. Şimdi, bunu, nihaî olarak oylayacağız. Ben, buna aleyhte oy vereceğim, bütün arkadaşlarıma da aleyhte oy vermelerini tavsiye ederim. (RP ve DYP sıralarından “sağ ol” sesleri) Bunun da gerekçesini, kısaca, yeniden özetleyeceğim. Şimdi, bu kanun tasarısı, promosyonlara, işte, o hakikaten, tabak, çanak gibi herkesin eleştirdiği şeyin dışında, kültür hizmetleri çerçevesinde müsaade eden bir kanun tasarısıdır; ama, bunu yaparken, bunu kontrol etme yetkisini, yani, bunun masraflarını, fiyatlarını falan kontrol etme yetkisini Sanayi Bakanlığına vermiştir. Bu yetki -basın üzerindeki böyle bir yetki- hiçbir şekilde, Sanayi Bakanlığına, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde verilmiş değildir. Sanayi Bakanlığına, başka şeyler üzerine yetkiler verilir; ama, o yetkiler bile, bugün basın üzerindeki yetkilerle kıyaslanamayacak kadar zayıftır. Mesela, promosyon denildiği zaman, deterjan firması bardak mı veriyor, vermiyor mu; bardağın büyüklüğü ne olacak, olmayacak falan... Sanayi Bakanlığı, bunlarla meşgul değildir; ama, basının, muhasebe hesapları dahil, her şeyiyle ilgilenmek durumundadır; hem bunu tetkik eden kişi olacaktır hem inceleyen kişi olacaktır hem savcı olacaktır hem hâkim olacaktır. Ünlü sözdür, Refahlı arkadaşlarım daha iyi bilir böyle sözleri: "Kadı ola davacı ve muhzır dahi şahit. Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?" Bu mahkemenin hükmüne de adalet denilmeyecektir. Şimdi, ikinci bir nokta; bu, aslında -arkadaşlarım daha da önce belirttiler- bir niyetin arkasından gelen adımların ilki gibi görünmektedir. Hükümetin güven oylamasından önce, burada yapılan müzakerelerde, -arkadaşlarımız hatırlayacaklardır- Hükümet Başkanı Sayın Erbakan, basın hakkındaki fikirlerini belirtirken, başlıca üç madde ortaya koydu: Bir tanesi, bu promosyonlara karşıydı, onu belirtti, basını şiddetle eleştirdi ve "biz, bunları halledeceğiz" dedi. Şimdi, halletmiş bulunuyor. İkincisi "basın, öyle birtakım iddialar ortaya atıyor ki, bunların takibi mümkün olmuyor. Biz, bunları takip edeceğiz. Öyle, kişiler hakkında ve önemli kişiler hakkında yazdığı yazılar için dava açıldığında, o mahkemelerin bir ay içerisinde sonuçlanmasını sağlayacağız" dedi. HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Doğru bir şeydir... ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Aslında, doğru bir şeydir; yani, şunu kastediyor: İşte yolsuzluk iddiaları çıkıyor ya basında, onlar çıktıktan sonra, bir ay içerisinde onun davası nihayetlenecek. Keşke bunu yapsa; bu, iyi. (CHP sıralarından alkışlar) Yani, bir yolsuzluk iddiası yapıldıysa, bir hakaret falan varsa, o, bir ay içerisinde bitsin; basın mensubu hakkında da -iftira etmişse falan- cezaî işlem gerekiyorsa yapılsın. Fakat, yolsuzluk iddialarıyla ilgili muhakemeler var; onlar ne olacak?! Onlar hakkında, böyle "bir ayda bitsin, iki ayda bitsin" falan diye bir önlem yok; onlar, ilanihaye devam etsin; bütün konuşmasının özeti o. Yani, burada, kısaca söyleyeyim: Türkiye'de öyle bir basın durumu var ki -isterseniz yargı var– üç senede yargıdan bir sonuç aldığınız yok. Onun için, hep beraber, basın davaları bir ayda sonuçlanacak diye kanun çıkaracağız, bir madde koyacağız; istediği gibi yazsın, çizsin, bunun bir müeyyidesi olmasın; hayır tabiî... Ama, bir hırsızlık, yolsuzluk hakkında elimde bilgiler olsa, karineler olsa, ben gazeteci olarak, bunları yazsam; "bunlar doğru mudur, değil midir" diye sormadan, beni mahkeme önüne çıkarıp, bir ay sonra cezamı verecekler; ama, benim yazdığım şeyler doğru mudur, değil midir davasının da çabuklaştırılması yolunda herhangi bir adım yok. Ee, bunun da manası açık: Kimse yolsuzluk iddialarını yazamasın. Arkadan, ikinci adım olarak bunun geleceği, buradan ilan edilmiştir. Dilerim, artık o kadar ileri gitmesin; bu madde açık. Sayın Erbakan bunları da belirttikten sonra üçüncü hedef olarak, diyor ki: "Şimdi, bakın, takip edin o gazeteleri -yani bizi eleştiren, işte şahıslar hakkında yazı yazan gazeteleri- üç gün sonra, bizi nasıl methetmeye başlayacaklar, göreceksiniz; takip edin, hele methetmesinler bakalım!.." Bu da, üçüncü hedef noktası. Fakat, bütün bunu izleyen adımlar devam etse de, RTÜK denilen müessese, televizyonları susturmak için kullanılsa da, daha başka tedbirler alınsa da, bu temenninin gerçekleşmeyeceğinden ben de eminim, diğer arkadaşlarımın büyük bir kısmı da emin. Çünkü, bu, geçmişte de çok görüldü; aynı şekilde, teşebbüslerin sonucu alınmadı. Böyle, bütün basın, Sayın Erbakan'ı ve bugünkü İktidarı methetmeye başlasın bunlar gelsin diye; ne kadar fazla tedbir alırsanız alın, bu neticeye ulaşmanın imkânı olmadığını hep birlikte göreceksiniz. Ben, gene, son olarak, bu kanun tasarısının oylaması sırasında, sizi, kırmızı oy vermeye davet ediyorum. Saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen. Böylece, yasa tasarısı üzerindeki müzakereler bitmiştir. Yasa tasarısının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Yasa tasarısının tümü kabul edilmiştir. Hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. İnşallah, tasarı, basınımıza da böylece, bir içerik kazandıracaktır; memleketimize de faydalı olacaktır. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan, hiç konuşmadınız; bir teşekkür konuşması yapın, arkadaşlar da, hiç olmazsa sesinizi duysunlar. Buyurun efendim. SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu geç saatine rağmen, kabul oylarınızla, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını kabul ettiğinizden dolayı hepinize teşekkür ederim. Hakikaten, bazı arkadaşlarım, benim sesimi çok özlemişler, niye konuşmadığımı merak ediyorlar. Aptesimizden hiç şüphemiz yok da onun için konuşmadık. Biz, birilerinin hakkını korumak için değil, tüketicinin hakkını korumak için bu kanun tasarısını getirdik ve aptesimizden şüphemiz yoktu, yazdığımız her şey doğruydu. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, dilerim ki, bu konuda gösterdiğiniz hassasiyeti, diğer kanunlarda da gösterirsiniz. Bu konuyla alakalı -bu kanun tasarısıyla alakalı- tüketicinin en ufak bir zararı falan olmayacaktır. Tebliğe uygun olarak devam eden promosyonlar, belirtilen tarihe kadar devam edecek ve bitecektir; ancak, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, kültür hizmetleri dışında hiçbir promosyon yapılmayacaktır. Tabiî, kap kacakla, tavayla tencereyle basın özgürlüğünün ilişkisini anlamış değilim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Burada, telif ücreti alarak basında yazı yazan ve konuşan arkadaşlarım, diledikleri gibi yazılarını yazsınlar; onların yazılarındaki özgürlüklerle bizim ilişkimiz yoktur. Bu kanun tasarısı, 54 üncü Hükümet zamanında hazırlanmamıştır. Bu kanun tasarısı, 53 üncü Hükümet zamanında hazırlanmıştır; ancak, 53 üncü Hükümetin ömrü yetmediği için, 54 üncü Hükümet zamanında getirilmiştir. Hepinize teşekkür ederim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, bundan sonraki kanun tasarısının müzakeresi için, birleşime biraz ara vereceğim; çünkü, 170 tane önerge var. Aslında, biz, İçtüzüğün, önergelerin gruplara verilmesi konusundaki maddesini müzakere ederken dedik ki; önergeleri bütün gruplara vermeyelim. Şimdi, 170 tane önerge var, 5 grubumuz var; 170'i 5 ile çarparsanız, 850 tane kopya olur. Yüce Meclisin, kâğıdın bu kadar israf edilmemesi, fotokopi makinesinin de bu kadar yıpranmaması için, buna bir çare bulması lazım; yani, şu anda aklıma geldi: İsterseniz, bu önergelerin bir tanesini komisyona verelim, bütün partilerimizden birer milletvekilini de komisyon sırasına çağıralım, onlara bir örnek verelim, müştereken incelesinler; hakikaten, incelemeye değer buldukları önergeleri çoğaltalım, gruplara verelim. Yazık millî servetimize... ATİL SAV (Hatay) – Tetkik etmeden olmaz Sayın Başkan. BAŞKAN – Şimdi, Sayın Sav, bütün gruplar birer milletvekili gönderirse, orada... Yazık yani, şimdi, bin tane fotokopi çekeceğiz, bin tane fotokopi... METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) –Tasarrufunuzu başka yerde yapın Sayın Başkan. BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Biz, hepimiz bu memleketin insanlarıyız, tasarrufu her yerde yapacağız. METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Tasarrufu başka yerde yapın. BAŞKAN – Efendim, ben, bir Başkanvekili olarak, size, bir tavsiyede, bir istekte bulunuyorum; tabiî, takdir sizin. Eğer, gruplarımız anlaşmazlarsa, ben bir şey diyemiyorum; ama, yazık, bu memleketteki her şeyi israfa götürmeyelim. Bunu, gruplarımız, kendi aralarında bir konuşsunlar. Kanunlar Müdürlüğünün de, şu anda, bin tane fotokopiyi çekmesi imkânsız. Arkadaşımız, "1 200 tane" diyor; bir saat içerisinde ancak çekebilir. Kanunlar Müdürlüğünün hazırlık yapması için, birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 22.27 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 22.40 BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Zeki ERGEZEN (Bitlis) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 3. – Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı : 86) (1) BAŞKAN – Alınan karar gereğince, gündemin üçüncü sırasındaki, Bütçe Kanununda Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz. Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar. Raporun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... NİHAT MATKAP (Hatay) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir. NİHAT MATKAP (Hatay) – Karar yetersayısı yok ki... BAŞKAN – Karar yetersayısının aranmasını, oylamaya geçtikten sonra istediniz. ATİL SAV (Hatay) – Oylamaya geçmeden istedik. BAŞKAN – Rica ediyorum... “Kabul edenler” dedikten sonra karar yetersayısının aranmasını istediniz. NİHAT MATKAP (Hatay) – Çok formdasınız (!) kutluyorum sizi... BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde söz isteyen var mı?.. NİHAT MATKAP (Hatay) – Grubumuz adına Sayın Hacaloğlu... HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Önergeler de gelmedi elimize. BAŞKAN – O önergeler konusunda gerçekten, bütün gruplar bir araya gelerek konuşulması lazım. Daha önce de aslında... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Önce konuşalım, ondan sonra bakalım. BAŞKAN – Gruplarımız, bu konuda yeterli bilgilendirilmemiş; yani, bu işin gerçek boyutu kendilerine anlatılmamış; o bakımdan yanlış bir karara varılmaması bakımından ... Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Algan Hacaloğlu, DSP Grubu adına Sayın Zekeriya Temizel konuşacaklar. Sayın Hacaloğlu, buyurun. (1) 86 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Grup olarak, önergelerin gelmemiş olmasını... BAŞKAN – Önergeler sırasında şey edeceğiz. Buyurun, biz müzakareye başlayalım. Daha bir saatlik zamanımız var. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim. Gündem bitinceye kadar Sayın Başkan. BAŞKAN– Hayır efendim... Sayın Hacaloğlu, siz konuşmanıza başlamadan önce, bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Raporda karşı oy yazılırken sizin isminiz unutulmuş, sehven geçmemiş. Raporun 10 uncu sayfasının başında, karşı oydan önce, altına “Algan Hacaloğlu (İstanbul Milletvekili)” ifadesinin yazılması lazım. Buyurun Sayın Hacaloğlu. Süreniz 20 dakikadır. CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dün akşam, daha doğrusu bu sabah saat 2.00’de, Plan ve Bütçe Komisyonu, dün başlayan çalışmasını bitirmişti. Bu sabah saat 2.00’de biten çalışmada, şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla, yine bugün gündemde yer alan posta, telefon, telgraf hizmetleriyle ilgili Yasanın -PTT’nin T’si olarak tanımladığımız telekomünikasyonun özelleştirilmesine ilişkin- bazı maddelerinin değişikliğiyle ilgili bir tasarı; yani, bu iki tasarı, bu sabah saat 2.00’de Komisyonda kabul edildi. Ben, Komisyonun üyesiyim. Diğer, Komisyonun şanslı üyeleri, orada bulunmaları nedeniyle, bu tasarılar hakkında belirli bilgi sahibi olabildiler. Şu anda merak ediyorum; üzerinde genel görüşleri bildirecek olduğum yasa tasarısını, çok değerli milletvekillerimizden kaç tanesi inceleme fırsatını bulabildiler?.. Yani, böyle bir müzakere şekli, bu kadar önemli bir konuda, konuların bu kadar aceleye getirilerek, Yüce Meclisin değerli milletvekillerinin değerlendirebilme olanaklarının dışında tutularak, acul bir şekilde müzakere edilmesi, ne Meclisimizin çalışmalarına etkinlik kazandırır ne saygınlık kazandırır ne de burada yapılan müzakerelerin toplum yararına sonuç vermesine katkı sağlar. Bu saptamayı yapmayı önemsiyorum. Bundan sonraki çalışmalarımızda, bugün fazlasıyla yaptığımız usul tartışmalarının, İçtüzüğümüz gereğince belirli bir çerçeveye oturtularak, muhalefetiyle iktidarıyla, tüm grupların, önümüze gelen tasarı ve teklifleri gereğince değerlendirebilecekleri bir zemini, bir platformu yakalayabilmelerini diliyorum. Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Anayasamızın 161 inci maddesi, bütçe yasası içinde, bütçeyle ilgili olmayan konuların yer almamasını amirdir; yani, bütçe yasası, sadece, doğrudan doğruya bütçeyle ilgili konuları kapsar. Bu açık anayasal hükme rağmen, bilindiği gibi, 53 üncü Hükümetin, yani ANAP-DYP Hükümetinin 1996 yılı bütçe yasa tasarısını sunuşunda ve sonra, bu tasarının yasalaşma sürecinde, bütçeyle ilgili olmayan, başka yasalarda yer alması gereken birçok madde bu yasaya dahil edildi. Bunun yapılmaması konusunda, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve bu Yüce Meclisin çatısı altında, muhalefet milletvekilleri, ciddî eleştirilerini sundular; ancak, ne yazık ki, günümüzde, genel bir teamül halini almış bulunun hukuksuzluk, kuralsızlık ve keyfîlik, bir anlamda, 1996 bütçesini de kendi çekim alanında kucakladı ve o zamanki iktidar partilerinin oylarıyla, 1996 bütçesi, Anayasa Mahkemesinin, açık bir eleştiri ve denetim alanına girmiş oldu. Biraz evvel kabul edilen basınla ilgili yasada da çokça yer alan Anayasaya aykırılık tartışmaları, 1996 bütçesi için de geçerli oldu ve Anayasa mahkemesi, 17 Temmuz 1996 tarihinde aldığı kararla, 19 Temmuzda Resmî Gazetede yayımlanan kararıyla, 4139 sayılı Bütçe Yasasının yaklaşık 10-12 maddesiyle ilgili olarak uygulamayı durdurma kararı verdi ve Yasayı incelemeye devam etmekte. Doğal olarak, bu durdurma kararı, şimdiki Hükümetimizin; yani, Refah-Doğru Yol Hükümetimizin elini ayağını belirli alanlarda bağladı. Bağladı; çünkü, yola yanlış çıkılmıştı. Bu durdurma kararı çerçevesinde, yaklaşık 250 trilyon düzeyinde yıllık bir fon akımının, bütçeye intikal etmesi beklenen bir kaynağın akışı da durdurulmuş oldu. Değerli arkadaşlarım, Hükümetimiz, Anayasa Mahkemesinin hukukun üstünlüğünü ve Anayasaya uygunluğunu temel alan bu yaklaşımını, yeni bir yasa tasarısıyla aşmak üzere, Yüce Meclisimize bir tasarı sunmuş durumda. Yalnız, ne yazık ki, 1996 Yılı Bütçe Yasasının bu noktada tıkanmasına ve birçok maddesinin uygulamasının durdurulmasına neden olan anlayış, bugün, şu anda tartışmakta olduğumuz yasa tasarısının da aynı akıbete, aynı sonuca Anayasa Mahkemesince, yeniden, benzeri bir uygulamayı durdurma eylemine, kararına yol açabilecek bir çerçeve içinde hazırlanmış olduğunu görmekteyiz; yani, 53 üncü Hükümete yönelik hukuksuzluğu, kuralsızlığı -temel alan demek istemiyorum- ve en azından bu konularda gerekli özeni göstermeyen davranışların 54 üncü Hükümet açısından da geçerli olduğunu; geçen Hükümet dönemindeki duyarsız yaklaşımın bu yeni yasa tasarısının düzenlenmesinde de geçerli olduğunu, ne yazık ki, üzülerek saptamaktayız. Bu tasarı, yani 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununda 4 maddeyle değişikliği ve böylelikle devletin belirli kesimlerinde yaratılan kaynakların bütçeye aktarılmasını öngören tasarı, bir şekilde devletin bir cebinden alıp diğer cebine koyarak, devletin nakit akımının defter üzerinde daha düzgün gözükmesini sağlayacak; ancak, gerçek anlamda kaynak yaratmayan bir düzenleme yer almakta. Bunun ekinde, son yıllarda, özellikle 53 üncü Hükümetin kısa süreli icraat döneminde gerekli özen gösterilmeyerek devletin büyük ölçüde yara almasına neden olan sosyal devlet anlayışına bir duyarsızlığın, bir ek duyarsızlığın yansıması olarak, 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda belirli değişiklikleri öngören maddeler içermekte. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de sorunlar var, Türkiye ekonomisinin sorunları var. Türkiye ekonomisi son onbeş yıldır -birkaç defa bu kürsüde belirttiğimiz gibi- hep aynı zihniyetle yönetildi. Türkiye ekonomisi, onbeş yirmi yıldır, şu anda, hemen hemen hiçbir dünya ekonomisinin deneyimden geçirmediği, yaşamadığı yüzde 70’ler düzeyinde bir enflasyon yaşamakta. Türkiye ekonomisi, bu makro dengelerde köklü istikrarsızlığa neden olan enflasyonu kararlılık içinde aşabilmek için maliye ve para politikalarını yapısal reformlarla bütünleştirerek, çok yönlü bir dönüşüm programını, bir yapılanma programını uygulamaya koyması gerekirken, bir rehabilitasyon programını, vergi, harcama, gelir, banka, tüketim ve diğer birçok alanlarda, kamu girişimciliğinin rehabilitasyonu ve diğer alanlarda yapması gereken reformlara yönelmeden, kolaycı yöntemlerle kaynak yaratma anlayışı içinde yıllarını, zamanını yitirdi. Ne yazık ki, 54 üncü Hükümetin büyük ortağı olarak hükümette görev alan ve muhalefet döneminde sürekli faize karşı tavrıyla, rant ekonomisine karşı tavrıyla dikkatleri çeken Refah Partisinin, şu kısa süreli iktidar ortaklığı döneminde, belli ki, son onbeş yılın sağ iktisat anlayışının, sağ iktisatçıların, sağ ekonominin uygulayıcısı olan siyasetin dümen suyuna girdiği ve şu birkaç haftalık icraatı döneminde, faizci, rantiyerleri kollayan bir iktisat anlayışını devam ettirmeye soyunduğu, yani, o çok eleştirdiği yoz düzeni devam ettirmek için iktidarın o çekici etki alanına girdiği anlaşılmakta. Daha dün -bugün yapmanız gereken, muhtemelen yaptığınız- 125 trilyonluk içborç ödeme için 153 trilyonluk bir içborçlanmaya gittiniz. Bu içborçlanma, bir zaruretten, gerçekten bir ihtiyaçtan kaynaklandı; çünkü, Türkiye ekonomisinin yaklaşık 30 milyar dolarlık bir içborcu var ve bu içborç, şu anda, Türkiye ekonomisinin en ciddî darboğazını oluşturmakta; ama, daha dün, Refahın Başbakanlığındaki Koalisyon Hükümeti, iç piyasada satışa sunduğu 153 trilyonluk iç istikraz tahvilleriyle, devlet tahvilleriyle, rantiyer kesimine, sadece bu satış nedeniyle, günde 1,5 trilyonluk rant dağıtacaktır. Değerli arkadaşlarım, gerçekten, ekonomi, ancak köklü önlemlerle ayağa kalkar. Siz, yıllarca “biz, faize karşıyız” diyeceksiniz; sonra, iktidar olduktan üç hafta sonra Türkiye’nin en yoğun borçlanma uygulamalarının içine gireceksiniz... Şu anda, içborçlanmada vade 126 güne düşmüştür. Kırmızı sinyaller yanmaktadır. Bileşik borçlanma faizi -belki biraz düştü- yüzde 128,5 oranında; ama, burada kritik olan, vadenin 126 güne kadar inmiş olması. MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Bunun konuyla ne ilgisi var?! ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Konuyla ilgisi şu: Ekonominin... MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Zaman dolsun diye... ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Hayır, vakit dolsun diye değil. Eğer, bu söylediklerim size hiçbir şey anımsatmıyorsa, sizleri uyarmıyorsa gerçekten işiniz çok zor. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının iki temel işlevi var. Çok özetle belirttiğim, ekonominin içinde bulunduğu çok temel sorunları gözardı edip, bu sorunları çözmeye yönelik, kararlı, gerçekten, ekonomiyi üretim ekseninde, gerçekten, adil vergi reformları ekseninde, üretimi artırarak, reel sektörleri ayağa kaldırarak ve rant ekonomisine dur diyerek sağlanacak iyileştirmeler yerine, bu yasa tasarısıyla, 1996 Bütçesinin Anayasa Mahkemesi tarafından durdurulmuş olan maddelerinin iki temel alanında bir kapı açılmak istenmekte. Bunlardan bir bölümü -biraz evvel belirttiğim gibi- ülkede halen, her alanda, her kesimde gözükmekte olan hukuksuzluk ve kuralsızlığın ve keyfiliğin bir uzantısı olarak, döner sermayeden 13 trilyon düzeyinde, değişik fonlardan 145 trilyon düzeyinde, kamu kuruluşlarından 56 trilyon düzeyinde, baraj, liman, tesisler vesaire gibi kamu tesis ve işletmelerinden de edinilecek ek kaynaklarla, yaklaşık 250 trilyonluk bir kaynağın bütçeye aktarılmasının yolu yordamı aranmakta. Değerli arkadaşlarım, bir kere, bu yöntem, gerek ek 8 inci maddeyle, - fonlarla ilgili- gerek ek 9 uncu madde çerçevesinde döner sermayeyle ilgili getirilmiş olan düzenlemeler, Anayasamızın 87 nci, 88 inci, ve 89 uncu maddelerine aykırıdır. BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, 2 dakikanız var; uzatmayacağım süreyi... ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Çünkü, fonlar ve döner sermayelerle ilgili olarak, bu yasa tasarısıyla ortaya konulan düzenlemeyle, bu fonların her birinin veya bu döner sermayelerin ilgili kuruluşlarının her birinin kendi yasalarında, kendi kuralları içinde, mevcut olan yapılarını değiştirmeden, bu konuda değişiklik, sadece ve sadece, bu tasarıyla yapılmak istenmekte. Oysa, fonların ve döner sermayelerin kendi kuruluş yasalarındaki, bunların hangi amaçlara yönelik, nasıl kullanılacağı, hangi sosyal veya toplumsal yarar amacıyla uygulanacağı konusunda bağlayıcı yasa metinlerine rağmen, salt, bütçede bütçe giderlerine kaynak oluşturabilmesi için, bir genel ifade, bir genel yaklaşımla, bunlar 2 madde içinde bütçeye aktarılmak istenmektedir. Bu uygulama, bundan evvelki uygulama gibi, Anayasaya aykırıdır ve bunun değiştirilmesi gerekir. Değerli arkadaşlarım, bu tasarının diğer boyutlarına ilişkin görüşlerimizi, maddeler çerçevesinde sunacağız. Beni dinlediğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum; saygılarımı iletiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu. DSP Grubu adına, Sayın Zekeriya Temizel; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Süreniz 20 dakika. DSP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, hepinize saygılar sunuyorum. Değerli milletvekilleri, yıllardan beri, bütçe yasalarının bazı hükümleri hakkında, bütçe yasası çıkar çıkmaz Anayasa Mahkemesine başvurulur ve Anayasa Mahkemesi de, tekrar eder bir şekilde, ısrarla, konulan bu maddeleri, her defasında, yürürlüğü durdurarak, bilahara da iptal eder. Bütçe yasalarında Anayasaya aykırı bulunan hususlar nelerdir? Bütçe yasalarının Anayasaya aykırılık nedenleri nelerdir? Anayasa Mahkemesine başvuru dilekçelerine ve kararlarına baktığınızda, Anayasa Mahkemesinin geçerli gördüğü maddelerin başında 87 nci maddeye aykırılık gelir. Nedir 87 nci madde? Anayasanın 87 nci maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri belirtilirken, bütçe yasa tasarısını görüşmek ve kabul etmek dışında, diğer kanunları koymak, değiştirmek, kaldırmak biçiminde bir ayırım söz konusudur. Bütçe yasalarını öteki yasalardan ayrı tutan bu Anayasa ilkesi karşısında, herhangi bir yasayla düzenlenmesi gereken bir konunun, bütçe yasasıyla düzenlenmesi veya herhangi bir yasada yer alan hükmün bütçe yasalarıyla değiştirilmesi ve kaldırılması olanaksızdır denmektedir. Yine, bu başvuru dilekçelerinde ve Anayasa Mahkemesi kararlarında Anayasaya aykırılık olarak ileri sürülen ikinci husus, Anayasanın 88 ve 89 uncu maddeleridir. Anayasanın 88 ve 89 uncu maddelerinde, yasaların, Türkiye Büyük Millet Meclisinin teklif, görüşme usul ve esaslarıyla yayımlanması düzenlenirken, bütçe yasalarının görüşme usul ve esaslarının, 62 nci maddede ayrıca belirtildiği görülmektedir. Bu maddeye göre, bütçe yasa tasarılarının görüşülmesinde ayrı bir yöntem kabul edilmiş; Genel Kurulda üyelerin, gider artırıcı ve gelir azaltıcı önerilerde bulunmaları engellenmiştir. Anayasada, birbirinden tamamen farklı olarak düzenlenen bu iki yasalaştırma yönteminin doğal sonucu olarak, birincisinin konusuna giren bir işin, öteki yöntemle düzenlenmesi ve değiştirilmesinin hatta kaldırılmasının olanaksız olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 161 inci maddesinin son fıkrasında da “Bütçe yasalarına, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz” denilmektedir. Maddenin gerekçesinde de açık olarak belirtildiği gibi, bütçe yasaları, diğer yasalardan ayrı olması nedeniyle, bir yasa, nasıl, aynı nitelikteki bir yasa kuralıyla değiştirilebilirse, bütçe yasalarının da, aynı biçimde hazırlanmış ve kabul edilmiş bir yasayla değiştirilebileceği belirtilmektedir. Değerli milletvekilleri, yasa konusu olacak bir kuralı kapsamaması koşuluyla “bütçeyle ilgili hükümler” ifadesi de, bütçeyi açıklayıcı, uygulamasını kolaylaştırıcı nitelikte bir düzenlemedir. Ancak, ayrı yasa konusu olacak bir konu, içerisinde malî hükümler taşımış olsa bile, bütçeyle ilgili bir hüküm değildir ve bütçe yasasıyla düzenlenemez. Anayasanın 161 inci maddesinin getiriliş amacı, bütçe yasalarında, bütçe kavramı dışındaki konulara yer vermemek, böylece, bütçe yasalarını, bütçeyle ilgili olmayan kurallardan uzak tutmak, kendi yapısı içerisinde bütünlüğünü korumak amacını taşımaktadır. Bir yasa kuralının, biraz önce belirttiğim gibi, bütçeden harcamayı ya da bütçeye gelir sağlamayı gerektirir nitelikte bulunması, mutlak biçimde, bütçeyle ilgili hükümlerden sayılmasına yetmez. Her yasada, değişik nitelikte ve türde giderlere neden olacak hükümler ve kurallar bulunabilir. Böyle kuralların bulunmasıyla, örneğin eğitim, sağlık, ulaşım gibi kamu hizmetleri alanlarına ilişkin yasaların, bütçeyle ilgili hükümler içerdiği kabul edilirse, bu konulardaki yasaların değiştirilip kaldırılması için de, bütçe yasalarına hükümler konulma yoluna gidilir. Oysa, bu tür yasa düzenlemeleri, bütçenin yapılması ve uygulanması yöntemiyle ilişkisi bulunmayan, yasa koyucunun başka amaçla ve bütçenin tümüyle değişik yöntemlerle geliştirilmesi gereken yasama işlemidir. Bütçeyle ilgili hüküm sözcüklerine dayanarak, gider ya da gelirle ilgili bir konuyu, olağan bir yasa yerine bütçe yasasıyla düzenlemek, işte bu nedenle Anayasanın 88 ve 89 uncu maddelerine aykırıdır ve bu maddeleri uygulanamaz duruma düşürür. Değerli milletvekilleri, 1996 yılı bütçesinde de işte bu tür düzenlemeler yapılmış ve bu düzenlemelerin Anayasaya aykırı olduğu konusu, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse bütçenin Genel kurulda görüşülmesi sırasında dile getirilmiştir. Bunlar dile getirildikten sonra da, Anayasaya aykırı bu açık hükümler karşısında, Anayasa Mahkemesine başvurulacağı uyarısında da bulunulmuştur. Ancak, bu uyarılar dikkate alınmamış, sonuçta, Anayasa Mahkemesine başvurulmuş ve Anayasa Mahkemesi de, beklenen kararını ayın 17 temmuzda vermiştir. 17 temmuzda -1996/12 sayılı kararıyla zannediyorum- yürürlüğü durdurma kararı da vermek suretiyle, bütçe yasasının, bütçe gelirleri açısından oldukça önemli hükümler taşıyan belirli sayıdaki maddesinin yürürlüğü durmuştur. İşte önünüzdeki yasa da, bu boşluğu doldurmak amacıyla gündeme gelmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin bütçe yasalarını diğer yasalardan ayrı saymasının temel nedeni, bu yasanın görüşülme sürecindeki farklılıktır. Bütçe yasasının uygulanmasına olanak tanıdığı gelir kanunları, çok ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş kanunlardır. Bu nedenle, bütçe yasasında, bu tür gelir ve giderlere ilişkin çok ayrıntılı düzenlemelerin yer almaması nedeniyle, gerek görüşülme süreci, gerek bu yasayı görüşecek olan Bütçe ve Plan Komisyonunun üye yapısı, iktidar partilerine oldukça büyük hareket serbestisi sağlar niteliktedir. Halbuki, diğer yasalar açısından, yasanın ilgilendirdiği tüm kitlelerin, tüm alanların çok ayrıntılı bir tartışma olanağını bulması gerekir. Aksi takdirde, buralarda düzenlemiş olduğunuz yasalarda, yasanın ilgilendirdiği tüm alanlara ulaşamamanız nedeniyle, yasalar çıktıktan sonra hakkaniyet esaslarına uymadıklarını görürsünüz ve Türk bürokrasisi, yıllardan beri, karşısına çıkan bireysel sorunlar hakkında “tamam, haklısın; ama, ne yapayım yasa böyle” sözünü defalarca tekrar eder durur. Eğer, normal yasalar, insanları ilgilendiren yasalar, normal sürecinde, bütün ayrıntılarıyla görüşülmezse, Türkiye’de yasaların hakkaniyetli olması konusunu da hiçbir zaman çözemezsiniz. Yasal olmak, hakkaniyetli olmak sonucunu da doğurmaz. İşte bu nedenle, bütçe yasalarında, özel kanunlarla düzenlenmesi gereken konuların düzenlenmesi, Anayasaya aykırı bulunur. Şimdi, bu konuların, yasal boşluğu da ortadan kaldırmak üzere, yeniden düzenlenmesi gündeme gelmiştir. Değerli milletvekilleri, peki, şu anda görüşeceğimiz yasa tasarısı, gerçekten, Anayasa Mahkemesinin kararıyla ortaya çıkan boşlukları, Anayasaya uygun olarak doldurmakta mıdır, doldurmamakta mıdır? Bu konunun, önümüzdeki yıllarda defalarca önünüze çıkacağını düşünerek, herkesin kafasında tekrar tekrar irdelenmesinin gerektiğini düşünüyoruz. Belki, bu yasaların, Anayasa Mahkemesi kararıyla ortaya çıkan boşluğu doldurup, Anayasaya uygunlukları konusunda bizim söylediklerimiz yeterli olmayabilir; bunların, burada teker teker dile getirilmesi ve ayrıntısıyla tartışılması gerekir. Bu yasayla ne yapılmıştır: Anayasa Mahkemesinin, ilgili yasalarında düzenleme yapılması gereğiyle yürürlülüğünü durduğu maddelerde, bu yasayla -bazıları hariç- genel olarak, ilgili yasalarında düzenleme yapılmamıştır. İlgili yasalarında düzenleme yapmak yerine, 1050 sayılı Genel Muhasebe Yasasına ek maddeler eklemek suretiyle, bu konuların bütçeyle ilişkilendirileceği düşünülmüştür. Herhangi bir yasayla ilgili olarak Genel Muhasebe Yasasına bir madde koyarak, onu, bütçeyle ilişkilendirme olanağına sahip olamazsınız. Her yasa, mutlaka bir kamu gelirini ya da bir kamu giderini içerir. Örnek birazcık abartılı olacak; ama, yürürlükteki yüzlerce maddeyle ilgili olarak Genel Muhasebe Yasasına, bütün gelir ve gideri içeren maddelerin hepsi, bütçe kanunları sırasında “gelirleri ve giderleri azaltılır” diye hüküm koyduğunuz zaman, bunun, Anayasaya uygun olması sonucunu doğurur bu; başka bir şey doğurmaz. Örnek olarak, hemen, ilgili yasanın 1 inci maddesinden söz etmek isterim: Fonların ödenek ve gelirleri. Fonlar, hepinizin bildiği gibi bütçe yasalarının ve gider yasalarının katı kurallarından sıyrılmak için, geçmişte, çok büyük hizmetler vereceği düşünülerek oluşturulmuş kurumlardır. Bu tür kurumlarda, hepsinde olduğu gibi, kuruluşlarının başlangıcında, gelirlerinin fazla, giderlerinin az olduğu dönemlerde, oldukça önemli işlevler gördüğü zannedilmiştir. Fakat, belirli bir süre sonra, fonların, bütçeden bir farkı kalmamış, fonlar da açık vermeye başlamış, hatta, kamu kesimi borçlanma gereği içerisinde, fon açıklarının, bütçe açıklarına neredeyse yaklaştığı görülmüştür. Bunun üzerine, fonların denetim altına alınması zorunluluğu ortaya çıkmış. Ne yapılmış? Fonların bütçeleştirilmesi esası gündeme gelmiş ve bütçe kanunlarıyla, belirli fonların gelirlerinin, bütçe kanunları içerisinde izlenilmesi, daha doğrusu, Hazine tarafından izlenilmesi ilkesi getirilmiş. Anayasa Mahkemesi, her defasında ısrarla demiş ki: “Fonlarla ilgili düzenlemeleri, siz, bütçe kanunuyla yapmayın; bu, Anayasanın biraz önce belirttiği maddelerine aykırı olur.” Ne yaparsınız? Fonların hemen hemen tamamı ya bir yasayla ya da yasa hükmündeki kararnameyle kurulmuştur; o zaman, ilgili yasalarında bu değişikliği yapın. Fonların temel özelliği nedir? Fonların temel özelliği, yasalarında, hemen başından itibaren “bu fonlar 1050 sayılı Yasaya, 2886 sayılı Yasaya, 832 sayılı Sayıştay Yasasına tabi değildir” diye başlar. Bunun ilgili yasasında, bu yasalara tabi olmayacağına ilişkin hükümler net olarak var. Şimdi, ilgili fonların kuruluş ve işleyiş ilkeleri, bu yasalara tabi olmama esası üzerine kurulmuş; siz bu yasal düzenlemeyle fonların gelirlerinin hepsinin, 1050 sayılı Yasaya ekleyeceğiniz bir maddeyle bütçe kanunundaki hükümler çerçevesinde düzenleneceği ilkesini getirirseniz, fon yasalarının hepsine aykırı davranmış olursunuz. Yani, şöyle bir garabetle karşı karşıya kalırsınız değerli milletvekilleri: Bir taraftan, ilgili yasasında “ben, 1050 sayılı Yasaya tabi değilim” diyen, “değil” hükmü orada duran bir fona, “sen ona tabi değilsin; ama, ben, bu 1050 sayılı Yasanın ek 35 inci maddesi uyarınca veya ek 8 inci maddesi uyarınca, senin gelirlerini veya seni bütçenin içerisine alırım” dersiniz. Böyle bir olay olamaz. Dolayısıyla, yaptığınız böyle bir düzenlemeyle, kesin olarak, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlardaki temel ilkeleri yerine getirmiş olmazsınız. Bu, yasaya karşı hiledir, Anayasa Mahkemesine karşı hiledir. Biraz önce çok net bir şekilde söyledim; eğer, bunların bütçe içerisine alınması, 1050 sayılı Genel Muhasebe Yasasının ilkeleri çerçevesinde, bütçe içerisinde izlenmesi gerekiyorsa, yapılacak olan, bu fonların kuruluş yasalarında gereken değişiklikleri yapmaktır. Bunu yaptığınız takdirde, ne burada düzenlediğiniz yasa, Anayasaya aykırı olur ne de yapmış olduğunuz hukukî düzenlemeden, insanlar kesin olarak herhangi bir zarar görür. Değerli milletvekilleri, yine aynı şekilde, burada, döner sermaye gelirlerinin de, yine Genel Muhasebe Yasasının arkasına eklenen bir maddeyle, bir bütçe hükmü haline getirilmesine çalışılıyor. Bu da gelmez, gelmez... Döner sermayelerin kuruluş amaçları bellidir. Hangi amaçlar için kurulduğu da bellidir. Yasaları vardır, kararnameleri vardır. Eğer, bunlara verilen geliri fazla buluyorsanız, o gelir çerçevesinde bunların faaliyetlerinde israf görüyorsanız, bu takdirde, ilgili yasalarda değişiklik yaparsınız; ama, oturup da, 1050 sayılı Yasaya göre, bunların hasılatlarından belirli bir kısmın alınması konusunda Maliye Bakanlığını yetkili kılamazsınız. Bakın, bu çok daha önemli bir konu. Hasılatlarının yüzde 30’una kadar bir kısmının, Maliye Bakanının yetkisi çerçevesinde, bunların elinden alma hakkını, siz, böyle bir düzenlemeyle veremezsiniz. Hangisinden alacağınızı, hangisinden almayacağınızı, hangisinin yararlı olduğunu, hangisinin kalkmak zorunda olduğunu, hangi yasayla kurulmuşsa o yasa çerçevesinde düzenleme zorunluluğunuz vardır. Eğer, bunu yapmazsanız, yine hakkaniyet denilen olayı sağlayamazsınız. Değerli milletvekilleri, şu konuyu gerçekten dinlemenizi ve bu konuda “evet, biz bilinçli olarak oy veriyoruz” demenizi özellikle rica ediyorum. Oy vermeniz de şart değil; ama, dinlemenizi özellikle istiyorum. Bu yasanın ek 10 uncu maddesi aynen, ilgili yıl bütçe kanunları ile çeşitli kanunlarla genel bütçe gelirlerinden kurum ve kuruluşlara aktarılması öngörülen paraların kanunî oran ve miktarlarının değiştirilebileceğini, yeniden tespit edilebileceğini ve uygulanmasının o yıl içerisinde tamamen durdurulabileceğini söylüyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? Ha, yasanın gerekçesinde oldukça masumane birtakım ifadeler var. Bunun içerisinde, işte, ormanlarla vesairelerle ilgili belirli ödeneklerin vesairelerin kısılacağını söylüyor. Yalnız, burada dikkat çekilen konu çeşitli kanunlarla genel bütçe gelirlerinden kurum ve kuruluşlara aktarılması öngörülen paralar. Bunların en başında ne vardır biliyor musunuz değerli milletvekilleri? 2380 sayılı Yerel Yönetimlere Genel Bütçe Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun vardı. 2380 sayılı Genel Bütçe Gelirlerinden Yerel Yönetimlere Pay Verilmesi Hakkında Kanunu, bu eklediğiniz maddeyle, her yıl bütçe kanunuyla olduğu gibi, sıfırlama olanağını tanımış oluyorsunuz hükümete. Eğer, bunu ortadan kaldırmak istiyorsanız, burada kaldırmanız gereken, çok açık açık 2380 sayılı Yasanın tartışılmasıdır. Bu Meclis “genel bütçe gelirlerinden yerel yönetimlere pay verilmesine gerek yoktur” der, bu yasayı kaldırır, kimsenin diyecek bir şeyi olmaz; ama, böyle gizli kapaklı maddelerle, bunları bütçe yasalarıyla, ilgili hükümetler, istediği gibi indirir, istediği gibi kaldırır... Şu anda, 975 civarında olan yerel yönetimlere verilecek payı, önümüzdeki bütçe döneminde, bu hükme dayanarak olduğu gibi sıfırlanmasını göze alabiliyorsanız, bu yasal düzenlemelerin doğru olduğunu kabul edersiniz. Aksi takdirde, bütün bunların hepsinin ayrıntılı incelemesinin zorunluluğunu ortaya koyarsınız. İşte, zaten ortaya koymaya çalıştığımız konu da bu. Kendi kanunlarıyla yapılan düzenlemelerin, böyle genel kanunlarla, torba kanunlarla, ne olduğu anlaşılmayan kanunlarla ortadan kaldırılmasının yarattığı sakıncalar bu. İşte, bu sakıncalara dikkat çekmeye çalışıyoruz değerli milletvekilleri. Yasanın diğer bütün maddeleriyle ilgili uygulamaların hepsini burada anlatacak zaman yok gördüğüm kadarıyla; buradan izliyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Temizel, 2 dakikanız var... ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Evet, süre uzatmadığınızı da biliyorum. Bunları, ilgili maddelerin konuşulması sırasında yeniden gözden geçireceğiz. Yalnız, sadece ve sadece, yürürlükten kaldırılan hükümler maddesine de, biraz önce, aynen, ek 11 inci maddede çektiğim dikkat kadar dikkatinizi çekmek istiyorum; yürürlükten kaldıran maddelerle, neler yürürlükten kaldırılıyor ve neler yapıldığı konusuna da. Değerli milletvekilleri, bu tür yasalar, aslında, Anayasamıza aykırı olan düzenlemelerin çözümünü bulmak için getirilen bu tür düzenlemeler, anayasal çözüm getirmiyor. Açıkça, yasaya karşı hileler işleniyor. Yasaya karşı bu tür hilelerin, bu Meclisten, defalarca ve defalarca geçip yeniden Anayasa Mahkemesinden dönmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda gereken hassasiyeti göstereceğinize inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temizel. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Sayın Biltekin Özdemir istemişti; fakat, grup yetki belgesi gelmedi. Sayın Özdemir, yetki belgeniz olmadığı için, isterseniz şahsınız adına konuşabilirsiniz. Sayın Özdemir, zatı âliniz komisyon üyesisiniz ve aynı zamanda, komisyon raporunda muhalefet yazınız yok. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Evet... içtüzüğün 42 nci maddesinde deniliyor ki, “Bir komisyon üyesi, eğer, katıldığı bir komisyonun raporuna muhalefet şerhini koymamışsa, komisyonlarda ve Genel Kurulda, o rapora aykırı konuşma yapamaz.’ Bu, çok açık bir hüküm. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, orada konuştuklarımızı konuşuruz. BAŞKAN – Efendim, hüküm bu... ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, biraz önce, değil sayın üyeyi Komisyon Başkanını konuşturdunuz... BAŞKAN – O, lehte konuştu efendim. ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) - Bunun aleyhte konuşacağını nereden biliyorsunuz? BAŞKAN – Muhalefet olunca lehte konuşmak biraz zor da... İçtüzük hükmü böyle... BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Konuşayım Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki, buyurun efendim. REFİK ARAS (İstanbul) – Biltekin Bey konuşsun. BAŞKAN – Efendim, konuşmak meselesi değil, her şeyi usulüne uyduralım. Burada bir İçtüzük uyguluyoruz. Bir yasa yapıyoruz, yasa yapan insanların her şeyde hassas olması lazım. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Anavatan Grubu adına konuşacağım çoktan ifade edildi. Zatı âlinize arz edilmedi mi? BAŞKAN – Belgeniz yok burada, yetki belgeniz yok... BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Belgeyi bilahara... (ANAP sıralarından “Konuşsun” sesleri) BAŞKAN – Efendim, yeni geldi Grup Başkanvekili arkadaşınız. İçtüzüğün 61 inci maddesi açık, orada deniliyor ki “grup adına konuşanların yetki belgesini Başkanlığa ibraz etmesi şarttır.” Yani, bunu, her zaman söylemeye gerek yok ki arkadaşlar. Burada, yıllardır görev yapıyoruz. Biz, İçtüzüğü uyguladığımız zaman da mı suçlu olacağız, bilmiyorum ki!.. Buyurun efendim. VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Sayın Başkan, tarih sizi çok dürüst bir Başkan olarak yazacak. ANAP GRUBU ADINA BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, bu nevi düzenlemeler üzerinde tabiî, İçtüzük hükümlerine riayet etmek koşuluyla ne kadar çok konuşulursa, o derece, tasarılar olgunlaştırılır, ülkemizin hizmetine sunduğumuz metinler, hizmete daha elyak hale gelir. O itibarla, sizin, bu konulardaki takdirlerinize, bugün yaptığınız gibi teşekkür ediyorum; çok geniş bir şekilde uygulamanız, güzel bir geleneğin oluşmasına da yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Sayın Başkan, şuraya gelen tasarıların, sayın üyelere arz edeceğim ilk özelliği, bunların, esas itibariyle, bundan önceki Hükümette belli bir noktaya getirilmiş tasarılar olduğu yolundadır. Ancak, üzülerek ifade ediyorum, bu tasarılar, bu Hükümet döneminde -Komisyondaki çalışmalar sırasında da arz ettim- üzerinde yeterince çalışma yapılmadığı için, kimi eksikliklerle malul gelmiş; Komisyonda kısmen düzeltilmiş bulunmasına rağmen, yine de, henüz, arzu edilen mükemmeliyete erişememiştir. Sayın Başkan, bundan önceki Büyük Millet Meclisi çalışmaları sırasında, Sayın Başbakanın da burada bulundukları bir oturumda, Grubum adına yaptığım konuşmada, Hükümetin dikkatini çektim; ancak, Hükümet, bizim bu konudaki konuşmamıza yeterince ilgi göstermemiştir. Ben, orada, Türkiye’de devlet idaresinin en önemli boyutunun, sorununun, kaynak üretmek olduğu hususuna kendilerinin dikkatlerini çektim ve kaynak üretmesini bilemeyenlerin, devlette, hükümette, siyasette, halka kolay kolay hizmet sunamayacaklarına işaret ettim. Bundan önceki uygulamalar sırasında, hükümetlerin, özellikle 1991 sonrasında, bu konuda son derece başarısız olduklarına da, özenle, altını vurgulayarak, bir teknisyen gözüyle işaret ettim. Bütün bu işaretlerimden muradım, herhangi bir suretle, bir dönemi, kalkıp, tümüyle kötülemek değil; gelecekte, bugün yaşadığımız sorunları tekrarlamamaya ve çarelerin nasıl üretileceğine yardımcı olmaktı. Yine o konuşmamda, Türkiye’de, bugün, Hükümetin, hem muhalefet döneminde hem de şu geçen 15-20 günlük dönemde, kaynak üretme konusunda hiç de başarılı çalışmalar yapmadığını; yapmış olduğu çalışmaların da -eğer, bundan sonraki çalışmalarına bir işaretse- hayra alamet olmadığını vurgulamıştım. Bugün, yine, Sayın Başbakanın bu konuyla ilgili beyanlarından tespit ediyorum ki, bu kaynak üzerinde, becerikli olmayan çalışmalar sürdürülmektedir. Bugün, Sayın Başbakan, yapmış oldukları beyanlarında, 575 trilyon liralık bir kaynak bulduklarını ifade etmektedirler. Ben, bunu, bir teknisyen gözüyle değerlendirdim ve bu kaynaktan, ne kadar uğraşırsanız uğraşınız, devletin bütçesine, kasasına, taş çatlasa, o 575 trilyonun bir sıfırını attığınız zaman geriye kalan 50-60 trilyondan daha fazla bir kaynağın konulamayacağını görüyoruz. Bunu, şunun için arz ediyorum: Bu değerlendirmelere bel bağlayarak, gelecek hakkında -özellikle harcamalar açısından- karar verirseniz, Türkiye’nin şu anda varmış olduğu bütçe açıklarını -zaten geçen konuşmamda da ifade ettim- en az 2 katına yükselteceksiniz ve azaltma olasılığınız da yok. Eğer, Sayın Başbakanın dedikleri gerçekleşirse, bugün, bizim, tahminen 850 trilyonlar diye bağladığımız ve sizlerin de tasvibini alan 1996 bütçesinin, yıl sonunda, 500 trilyonlardan daha az bir büyüklükte açıkla kapanması lazım. Oysa, Sayın Başbakan, aynı beyanlarında, açığın, en az 1,3 katrilyonu aştığını ifade ediyorlar. Demek ki, ifadeler arasında da bir bütünlük, bir tutarlılık ve birbirini tamamlayıcılık yok. Bunlara dikkatlerinizi çekmek istemem, İktidarda olan değerli milletvekili arkadaşlarımın, Hükümeti değerlendirirken, gelecek hakkında karar verirken, bu nevi yanlış beyanlara, eksik beyanlara veya eksik bilgilenmelere dayanarak yanılmamalarını temine matuftur. SITKI CENGİL (Adana) – Anlamamışsın sen. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün huzurunuzda bulunan, bütçe kanunlarında, Anayasa Mahkemesinin yürürlüğün durdurması kararı üzerine getirilen tasarı da, yine, kaynak sorununun önemli bir boyutunu oluşturduğu için, meseleye, kaynak sorununa değinerek başladım. Şimdi, burada, gerçekten uzun yıllardan beri, bütçe kanunlarında yer alan kimi maddelerin, bütçede “bütçeyle ilgili olmayan hükümlere yer verilemeyeceği” şeklinde ve bana göre, biraz dar yaklaşım içerisindeki anayasa anlayışı muvacehesinde, ilgili kanunlarında yasal düzenlemeler yapılması ihtiyacı duyulmuş ve bu, bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına, özelleştirme gelirlerinden beslenen Özelleştirme Fonunun kaynaklarının 4046 sayılı Kanunda öngörülen amaçlar dışında hiçbir şekilde kullanılmayacağına dair açık hüküm vardır. Şimdi, bu düzenleme, o kanunun söz konusu düzenlemesini bertaraf edici bir zafiyetle maluldür. Bütçe kanunundan haklen alınmasına rağmen, bir ibare, ifade noksan bırakılmış ve 8 inci maddenin üçüncü fıkrasından “Özelleştirme Fonu hariç” ibaresi çıkarılmıştır. Komisyonda Sayın Bakana bunu arz etmemize rağmen dikkate almadılar, dikkate alınması gerektiğinde ısrarlıyız ve burada, Genel Kurulunuzun da bütçe kanununa mütenazır olarak bu ifadeyi buraya derc etmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bunu teminen de bir önerge Grubumuz tarafından Başkanlığa sunulmuştur. Bu düzenlemelerden önemli bir tanesini, ben de, tekrar, dikkatinize sunmak istiyorum. Bu, merkezî idare gelirlerinden kamu kurum ve kuruluşlarına verilecek payların miktarının tespiti konusunda alınan yetkidir. Bu yetki, sizi, merkezî idare gelirlerinden, özellikle belediyelere, bugün 300 trilyonu aşkın miktarda yapılan aktarımları sıfır liraya kadar indirme imkânı vermektedir. Bu imkânın kullanımı önemlidir. Hükümete bu imkân verilmektedir. Genel Kurulun dikkatine sunuyorum. Böyle bir yetkiye limit konulması bana makul gelmektedir; ama, daha önemlisi, uygulamada Hükümetin titiz davranmasıdır. Hükümetin de dikkatini çekiyorum; çünkü, Hükümet, ne pahasına olursa olsun, kendi kullanacağı kaynakları artırıp, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kaynaklarını, bir şekilde, tırpanlama gibi bir yanlış yaklaşımın ve dolayısıyla da, doğru ve sağlıklı kaynaklara doğru yönelme anlayışını terk etmenin esiri gibi gelmektedir bana. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, bir başka önemli husus da; Devlet Hava Meydanları, Telekom, TEDAŞ, Tekel ve nihayet, Devlet Malzeme Ofisi gibi, bazı kamu kurum ve kuruluşlarının hasılatlarından, yine, bütçenin ihtiayacını karşılamak üzere belli bir bölümünün bütçeye gelir olarak aktarılmasını öngören bir düzenleme yapılmıştı Bütçe Kanununda. Şimdi, söz konusu maddenin de henüz yürürlüğü durdurulmamış olmasına rağmen, durdurulma ihtimaline binaen, bir geçici madde öngörülmüştür. Bu maddede de, yine, herhangi bir limitasyon yapılmamıştır, herhangi bir kısıtlama öngörülmemiştir. Bu maddede de, Bütçe Kanununda öngörülen nispetleri aşmayacak şekilde, bu hasılatlardan bütçeye aktarılma yapılabileceğini açıklığa kavuşturacak bir önergeyi de, yine, Başkanlığa sunduk; bunu da önemli görüyoruz; çünkü, yetkileri sınırsız vermeniz kolaydır, bunu yanlış bir uygulamaya doğru götürme ihtimali vardır. Bunu, Hükümetlere güven olarak da değerlendirmemek gerekir. Kanun koyucu, Hükümete, yetkisini nereye kadar kullanacağı konusunda da biraz açıklık, hatta, yönlendirme getirmelidir. Bu itibarla, bunu da, yerine getirilmesi gereken bir önemli düzenleme diye ifade ediyorum. Netice itibariyle, söz konusu önergelerimizde önerilen hususlar, bu tasarının daha önce Plan ve Bütçe Komisyonundan ve onu takiben Genel Kurulda yapılan tartışmaların, değerlendirmelerin ışığında geçen şekline daha uygun hale ve Anayasamıza da daha uygun hale getirileceğini hedeflemektedir. Bu itibarla, Grubumuz tarafından verilmiş olan her üç önergenin, de Genel Kurulunuzca kabulünün faydalı ve uygun olacağını mütalaa ediyorum. Sözlerimi, tekrar, şu kaynak meselesiyle bağlamak istiyorum; çünkü, fırsat bulacağım her konuşmada, kaynağın, mutlak suretle dikkate alınması gereken bir önemli unsur olduğunu, sizlere, elimden geldiği kadar -sizleri rahatsız etme pahasına da olsa- tekrar tekrar anlatmaya çalışacağım; çünkü, bugüne kadarki kaynak sorununa yaklaşım, bir yaklaşım değildir; bir gösterişten ibarettir. Bu itibarla, tekrar söylüyorum: Bugün, Sayın Başbakanın ifade ettikleri kaynak, kaynak değildir. Bu, esas itibariyle, zaten, devlette, devletin muhtelif iktisadî kuruluşlarında veya genel bütçeyle idare edilen kuruluşlarında birikmiş olan gölcüklerin, bir bakıma, derlenip toparlanıp, harcanıp tükenmesi amacını gütmektedir. Bu değirmene bu suları bağlar, bir ay, iki ay, bilemediniz üç ay döndürürsünüz bu değirmeni; ama, değirmenin suyunu doğru dürüst bağlamadığınız için, bir müddet sonra, bu değirmenin taşı mutlaka durur ve durduğu zaman ne olur biliyor musunuz ?!. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün, geçmişte yapılan hataların sonucunda değirmenin taşı nasıl durmuştur; yarın, bundan da daha önemli durma durumuyla karşılaşır. Bugün çekilen sıkıntılar, bundan üç ay sonra, beş ay sonra çok daha yoğun ve ağırlaşmış şekilde Büyük Millet Meclisinin önüne gelir; buna da, müsaade etmemeniz gerektiğini dikkatlerinize sunuyorum ve bilhassa, Hükümetin, bu konudaki uyarılarıma daha özenle eğilmesi gerektiğini belirterek de, Sayın Başbakanın dikkatlerine sunuyorum. Hepinize, bu vesiyle saygılarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan, şahsım adına söz almak istiyorum. BAŞKAN – Sayın Doğan, efendim, benim... ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – 5 dakika... BAŞKAN – Şu İktidar Partisini, bir defa iktidar partisi olma pozisyonuna sokmadık. İktidar partisi konuşmuyordu bundan önceki görüşmelerde; ama, neyse artık... HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Hikmet Uluğbay... BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğan. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, sizlerin zamanını çok fazla işgal etmeyeceğim; ancak, buradan, kamuoyuna ve Yüce Meclise bazı doğruları ifade etmenin, her milletvekili gibi, benim de görevim olması hasebiyle, söz almak ihtiyacını duydum. Burada, önce, Hükümete teşekkür etmek istiyorum; çünkü, bütçe kanunlarında yer alması uygun görülmeyen hükümler, Anayasa Mahkemesinin engeline takılmıştır. Şimdi, Hükümet ne yapacaktır?.. Yani “bütçe kanunundaki bu hükümleri uygulamıyorum” diye bir mazeretle bütçeyi devam ettiremez; bu itibarla, Anayasa Mahkemesi tarafından yaratılan bir boşluğu böyle bir kanunla doldurmak mecburiyetindedir; yapılan iş budur. Bu, kısa, genel açıklamamdan sonra, şuna değinmek istiyorum: Bu yıl, 1996 bütçesinde yer alan bu hükümlerin pek çoğunu, daha önceki yıllarda, hükümetler, kararnamelerle ifa etmişlerdir. Yani, demek istiyorum ki, 1996 yılında uygulananan bu bütçe kanununa bu hükümler konulmasaydı; Bakanlar Kurulu, kararnamelerle bu amaca yönelik düzenlemeler yapabilir ve hedefe varabilirdi; ama, Maliye Bakanlığı, bu sene, 1996 yılı bütçesinde, Hazinenin de, Planlamanın da katıldığı bir görüşle, bunları, bütçe kanununa bir hüküm olarak getirmiştir; ama, bunlar, Anayasa Mahkemesinin “bütçe kanunlarında yer alması gereken hükümler şunlardan ibaret olacaktır” hükmü dolayısıyla engeline takılmıştır ve bugünkü durum doğmuştur. Yani, demek istiyorum ki, bu yasa, bir hukukî boşluğu doldurmaktadır ve hep birlikte bunu yerinde görmek durumundayız. Benim, bütün maliyecilik hayatımda gördüğüm pek çok hüküm vardır ki, bu hüküm, yıl içerisinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş veya yürürlüğü durdurulmuş; ama, gelecek yıl, bütçe kanununda da, yine, aynen tekrar edilmiştir; yani, bunlar bir ihtiyaçtır; bir ihtiyaçtan doğmuştur ve bugün bu ihtiyacı gidermek için, Hükümet, böyle bir tasarıyla karşımıza gelmiştir. Önce, burada, şunu belirtmek istiyorum arkadaşlarım; bu, bir finansman kanunu değildir, bir finansman arayışı değildir; bir taraftan bir tarafa aktarma kanunudur ve bunu da Hükümet, yasayla yapmaktadır. Şimdi, bunu açıkladıktan sonra, arkadaşlarım bazı değerlendirmeler yaptılar. Mesela, özelleştirmeyle ilgili 4046 sayılı Yasa... Orada şöyle der “Özelleştirme gelirlerinden genel bütçeye gelir kaydedilemez.” Değerli arkadaşlarım bilirler ki, devletin genel bütçesi yanında, bir de katma bütçesi vardır. Bugün, katma bütçeli idarelere, örneğin Devlet Su İşlerinin kaynaklarına, üniversitelere 4046 sayılı Kanunun kaynaklarından pekala aktarma yapabiliriz. Peki “genel bütçeye aktarma yapılamaz” şeklindeki hüküm niye konulmuştur; o zaman, biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Anavatan Partisiyle, bu yasayı; yani, 4046 sayılı Yasayı çıkarabilmek için belli bir noktada uzlaşma aradık ve dedik ki “peki, olsun; genel bütçeye aktarma yapılmasın.” Bana göre, aslında, bu, gereksiz bir hükümdür; özelleştirme gelirlerini üniversitelerde harcayabilen bir devlet, Devlet Su İşlerinin harcamalarına, barajlara sarf edebilen bir devlet, bunu niye sağlık işlerine harcayamasın? Eğer, hakikaten, bu tasarının yasalaşmasıyla 4046 sayılı Kanundaki bu hüküm egale ediliyorsa, isabetlidir. Bunu burada eleştirmenin, menfi yönde eleştiri getirmenin yanında olmak mümkün değildir. Özelleştirmenin esas amacı devlete gelir kaynağı temin etmek filan değildir; ama, efendim, o zamanki -yani 1994 ve 1995 yıllarındaki- Hükümet böyle birtakım özelleştirme yapacak; aman ha, bunları başka yerde kullanmasın denmiştir. Niye?.. Değerli arkadaşlarım, bunu kim savunabilir? Bunu savunamayız. Eğer, devletin bir kaynağı varsa, bunu ilk kullanacağı yerler eğitimdir, sağlıktır. Siz, geleceksiniz, bunları barajların yatırımında kullanacağız, karayollarında kullanacağız, üniversitelerde kullanacağız; ama, ilköğretimde kullanmayacağız... Yani, 4046 sayılı Yasadaki hüküm budur. Eğer, bu tasarının kanunlaşmasıyla bu aşılıyorsa -ki, muhalefetin görüşü odur- bana göre, bunun eleştirilecek tarafı değil, takdir edilecek tarafı olmalıdır. Devletin, özelleştirme dışında başka gelirleri de vardır. Pek çok kurumlarımız var, bunlar kârlıdır. Onlara el koyma gibi bir olay yoktur. Zaten, 1993, 1992, 1991, 1990, hatta 1980’e doğru gidin, devletin bu kurumlarının hasılatlarının belli bir kısmının, fonlara ve genel bütçeye aktarılmasına ilişkin olarak devletin arşivinde pek çok kararname vardır. Şimdi, daha önceki yıllarda, hükümetlerin kararnamelerle yaptığı bu transferleri, bu aktarmaları böyle bir kanuna mevzu teşkil etmek isabetlidir. Bunu, kararnameyle yaptığımız zaman, Parlamentonun hiçbir ilgisi yoktur. Halbuki, Hükümet, buraya, böyle bir kanunla geliyor “ben yetki istiyorum; bu bu işleri yapabilirim” diyor. Bunu da takdir etmek lazım, bunun da yanında olmak lazımdır. Hükümet, burada, birtakım kamu kurumlarının hasılatlarının belli bir payını bu şekilde aktaracağım diye, bir yasayı, Parlamentonun önüne getiriyorsa; Hükümetin, icraatını, yapacaklarını, öncelikle Parlamentonun önüne koyması gibi bir durum vardır. İkinci husus şudur: Arkadaşlarım diyor ki “efendim, genel bütçeden, merkezî idare gelirlerinden mahallî idarelere pay vermek...” Şimdi, maliyeci arkadaşlarım bilirler; belediyelere, özel idarelere nasıl pay veririz; Maliye Bakanlığı yetkilidir. Bakanlık, Mahallî İdareler Fonundan, Belediyeler Fonundan, Özel İdare Fonundan tahakkuku keser ve istediği belediyeye, istediği kadar verir. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Olur mu öyle şey... ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Evet, geçtiğimiz günlerde belediyelere bu şekilde aktarma yapmadık mı? ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Yasayı değiştirmeden nasıl çıkartırsınız?! ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Maliye Bakanlığının istediği belediyeye, istediği kadar para verme yetkisi olacak... Maliye Bakanlığının daha çok adil; böyle, senin belediyen, benim belediyem, şu partinin belediyesi gibi ayrım yapmadan; mahallî idarelere genel bütçe gelirlerinden ayrılacak payları global olarak, yani yüzde olarak... Bugün nedir, yüzde 9,5... Bunu, yüzde 8,5’e indiriyorum der, indirebilirim veya 10,5’e çıkarabilirim. Bu şekildeki bir aktarma... ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Neye göre?.. Yasa çıkarmadan yapamazsınız. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) - Efendim, bu, Hükümete böyle bir yetki veriyorsa, bu yetkinin kullanılmasının “A belediyesine 50 milyar verdim” demek yerine, ben, mahallî idare gelirlerini; yani, bunlara ayrılacak payları... ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – 50 milyar lirayı, belediyeye, 2380 sayılı Yasaya göre veremiyor. Belediyeler, bu yasaya göre haklarını alırlar. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Şimdi, burada şunu ifade edeyim; buradaki yüzde 9 gibi bir pay, genel bir biçimde, bütün belediyeleri kapsayacak. Burada, artık, A belediyesi, B belediyesi yok; mahallî idarelere ayrılan payları artırdım veya azaltım demek_ Bakın, zaten, Belediye Kanununda, Hükümetlere, belli sınırlar içinde indirme, çıkarma yetkisi verilmiştir; yani, böyle bir yetkinin Hükümetlere tanındığına dair yasalarımızda hüküm vardır. Bana göre, bu hüküm, bugün, Hükümetin; bugün, Maliye Bakanlığının yetkisi dahilinde olan A belediyesine şu kadar verdim, B özel idaresine şu kadar verdim yetkisine kıyasla çok daha adil, çok daha genel ve çok daha teknik bir yaklaşımdır. Bana göre, bunun, politik bir kullanımı daha az sakıncalıdır. Bu itibarla, buna da, değerli arkadaşlarım burada eleştiri getirdi, tabiî bu bir tespittir. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Kamu hukukunda kıyas olur mu Allah aşkına!.. Belediyelere, şöyle, bilmem ne_ ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Şimdi, burada, bu tasarıda; Maliye Bakanlığına bugün tanınmış olan, Maliye Bakanlığının bugünkü yetkisinden daha ileride değil, genel bir yetki söz konusudur. ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sınırlı olsun diyoruz Sayın Bakan. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Sınırlı zaten; yani, sınırsız değil ki... Genel bütçenin_ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sınırlı olsun. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Efendim, zaten sınırlıdır. Niye sınırlıdır; bir kere, Maliye Bakanlığı, önce, genel bütçeyi finanse edecektir. Genel bütçenin finansmanını bırakacak; yani, gidip, mahallî idarelerin finansmanlarıyla uğraşacak değildir; ama, demek istiyorum ki, burada bir Hükümet üyesinin, bir Maliye Bakanının, böyle bir yetkisi, A belediyesine şu kadar para verme, şu kadar tahakkukla al sana şu kadar para deme yetkisi ve bunun_ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – O yanlış da, bu yanlış değil mi? ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Hayır efendim; yani, ortada tenkit edilecek böyle bir konu varken, böyle bir konuyu menfi yönden ele almaya katılmak mümkün değildir. Bunu da burada belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, tabiî, aslında, burada demek lazımdır ki, mahallî idareler kendi özkaynaklarına kavuşturulmalıdır; olay budur. Yani, belediyeler, bu şekildeki hükümetlerin paylarıyla değil, belediyeler, hükümetlerinde tasarruflarına konu olmayan kendi özel kaynaklarına kavuşturulursa, özel idareler buna kavuşturulursa... Bakın, bu, hepimizin başındadır_ Bütün belediyelerin_ Bugün, ücret artışları, hep oldu_ Memurların maaşlarında artışlar oldu. Genel bütçede bunun kaynağı var. Personel giderleri, genel bütçeden ödenecek. Peki, belediyelerin personel giderleri nasıl ödenecek? Gelin, bunu, burada tartışalım. Bütün personel ücretlerine yaptığımız zamlar, mahallî idarelerin personeline de aynı şekilde yansıyor. Buna çare bulmak lazım. Yani, demek istiyorum ki, şunu tartışmamız lazım bugün bu kürsüde: Bütün mahallî idareleri, merkezî idarenin yetkisi çerçevesinde finanse etmek yerine, onları, özkaynaklarına kavuşturmak lazımdır. Bunu yaparsak, belediye reislerinin, böyle, ikide bir, Ankara’ya koşmalarına “aman, şu yüzde 9,5’luk payı 10,5’e çıkarın” gibi değil... Kendi özkaynağın vardır... Tabiî, mahallî idarelerin finansmanında şunu yapmak lazımdır. Mahallî idareler, kendi kaynaklarını kendileri bulsunlar, kendi bütçelerini kendileri yapsınlar, kendi bütçeleri çerçevesinde kendi hizmetlerini yapsınlar. Vatandaş da, belediyelerin, mahallî idarelerin, özel idarelerin yaptığı hizmetlere karşılık, elde ettikleri gelirleri de bizzat bilsin; yani, yapılan hizmetle, onlara tahsis edilen gelir arasında bir irtibat kurabilsin; ama, bugün, bunu bilmiyoruz. Bugün, vatandaş, hangi mahallî idarenin ne kadar gelir elde ettiğini bilmiyor; çünkü, vatandaş, bugün, mahallî idarelerin, doğrudan doğruya bir tahsilatıyla karşılaşmadığı için... Ben, bu belediyeye, doğrudan doğruya, onun bir hemşerisi olarak, niye ödediğimi bilmiyorum. Niye ödemediğimi bilmediğim için de, onun yaptığı hizmeti, kendi ödememde de mukayese edemiyorum. Değerli arkadaşlarım, yani, özet olarak demek istiyorum ki, burada yapılan şey, bütçe kanunlarındaki hükümleri, bir genel kanuna aktarmadan ibarettir; ama, bu kürsüde, burada, bizim tartışacağımız esas konu, bunların ötesinde, mademki mahallî idarelerdir; mahallî idarelerin kendi özkaynaklarına kavuşturulmasıdır. Sadece mahallî idareler değil, katma bütçeli idareler de... Bugün, üniversitelerimizin de kendi özkaynakları olmalıdır. Üniversitelerin malî özerkliği diyoruz; yoktur malî özerkliği. Mahallî idarelerin malî özerkliği diyoruz; ama, yoktur malî özerkliği. Hepsi, genel bütçeye bağlıdır; ha böyle vermişsiniz, ha öyle vermişsiniz. Bu itibarla, dileğim, önümüzdeki günlerde, hükümetlerin, hem mahallî idarelere hem katma bütçeli idarelere, onların idarî ve ilmî özerklikleri yanında, malî özerkliklerini gündeme getirecek finans tasarılarıyla buraya gelmeleridir. Gecenin bu saatinde, bu temennilerle sözlerimi tamamlıyorum; saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Mustafa Bey, bir kaç cümle söylesin. BAŞKAN – Buyurun efendim, buyurun. Nasıl olsa, sabaha kadar buradayız. Buyurun Sayın Ünaldı. Süreniz 20 dakika. RP GRUBU ADINA MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Uzatmayacağım Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının geneli üzerinde, Grubumuzun görüşlerini özet olarak arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; önce, Heyetinizi, Grubumuz ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. 1996 bütçe görüşmelerini hatırlayanlar iyi bilirler ki, Refah Partisi olarak, bütçenin, Anayasaya aykırı olarak hazırlandığını ısrarla söyledik. Hele, -arkadaşlar, tartışmaları sık sık hatırlarlar- özellikle, ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda hazırlanan bu tasarının Anayasaya aykırı olduğunu, hemen hemen her gün, konuşmalarımın başında ifade ettim. Herhalde söylediğim hususlardan biri; bugün kanun çıkarmak suretiyle düzeltmek istediğimiz hususlardı. Bunu, samimî olarak söyledik, düzeltmelerini istedik. İşte, dediklerimiz doğru çıktı. Özel kanunlarda yer alan hükümlerin, bütçe kanununda yer almasının, yapılmış bir müracaat üzerine, Anayasa Mahkemesi tarafından iptali üzerine oluşmuş boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Şimdi, böylesine yasal bir boşluk oluşmuş, dolayısıyla, bütçe dengeleri de etkilenmiştir. Arkadaşlarımız, burada, bu tasarı üzerindeki konuşmalarında birtakım ifadelerde bulundular. Sayın Biltekin Özdemir, tasarının doğru bir yaklaşım olduğunu ifade etmiş olmakla beraber, bunun, önceki hükümet tarafından hazırlandığını söyledi. Halbuki, kendisinin, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı olarak, hatalı olarak çıkardığı bütçenin eksiklerini düzeltmek üzere bu kanun tasarısı hazırlanmış ve önümüze gelmiştir. Tabiî, konuyla ilgisi olsun veya olmasın birtakım iddialarda da bulundu. Bunlardan birisi de, kaynak üretmesini bilemeyenlerin halka hizmet yapamayacaklarını söylediler; doğrudur. Şimdiye kadar halkın hizmet görmemesinin sebebi, kaynaklara yönelmemek, kaynaklara sahip çıkamamaktan kaynaklanmaktadır. Şimdi, bizim çabamız da budur. (RP sıralarından alkışlar) Hiçbir kaynak üretme çalışması yapamadığımızı söylüyor; halbuki, Hükümetin, bütün derdi, çabası bu konu üzerindedir. İnşallah da, halkımızın beklediği, ümit ettiği hizmetler önümüze konacaktır. Tabiî, kendileri 575 trilyon kaynağı 50-60 trilyona indirdiler, bunu nasıl bir hesapla yaptılar?.. Zoraki bir muhalefet hesabı olduğu açık. Sayın Özdemir, varsın, bu hesaplarla oyalanadursun, bilmediği veya anlamadığı bir hususu, bir atasözümüz ifade ediyor: “ İnanç, tekeden süt çıkarır.” AHMET ALKAN (Konya) – Bu da sizin yönetim anlayışınız. MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Sayın Algan Hacaloğlu, konu dışı birçok şeyler söyledi. Adil düzen için tasa çektiklerini de ifade etti. Tasalarına teşekkür ediyorum; ama, boşuna tasa çekiyorlar. Üzülmesinler, boşuna tasa çekmesinler. Tasarıyla ilgili olarak da, Sayın Hacaloğlu, bir boşluğu doldurmak için konulmuş çabayı kınayarak, Meclisin tatile girdiği günde hızlandırılarak, bir boşluğun doldurulmasını ayıplayarak “arkadaşlarımız, ne kadar bilgi sahibi olabildiler” diye sordu bu kanun tasarısı hakkında. Belki, haklıdır; ama, kabahat, bu Hükümetin kabahati değildir. Hükümet ve Koalisyon Grupları, bunca işin arasında, Anayasa Mahkemesinin iptaliyle oluşmuş boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Hangi işin?.. MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Bu durum, aslında, tenkit edilecek bir durum değil, takdir edilecek bir durumdur. Ancak, ben, arkadaşımızın endişesini de gidermek üzere “tasarıda ne var” sorusunu, heyetinize, kısa anekdotlarla ifade etmek istiyorum: Bu tasarıda, malî disiplinin sağlanması amacıyla, kamu fonları, gelir ve giderleriyle birlikte bütçe kapsamına alınmaktadır. Fon uygulamalarıyla ilgili olarak, Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığınca düzenlemeler yapılması imkânı getirilmektedir. Döner sermayeli işletmelerin malî bir disiplin altına alınması ve devletin, bu işletmelere, bütçeden yapılmış olan giderlerin bir bölümünün karşılanması için, aylık gayri safî hâsılatından bir kısmının genel bütçeye aktarılmasının sağlanması düzenlenmektedir. Orman Köylülerini Kalkındırma Fonu, Sivil Müdafaa Kanunu, Motorlu Taşıt Vergisi, Karayolları Trafik Kanununda getirilen düzenlemeye göre sakıncalı uygulamalar ortadan kaldırılarak, genel bütçe gelirlerinden kurum ve kuruluşlara aktarılacak paraların oran ve miktarlarının, bütçe imkânlarına göre yılları bütçe kanunlarıyla yeniden belirlenmesi sağlanmaktadır. Genel ve katma bütçeli daireler tarafından yapılan baraj, liman ve havalimanı, enerji santralı gibi tesisleri kullanan, kendilerine tahsis edilen gayrimenkuller üzerinde faaliyette bulunan veya bu gayrimenkulleri değerlendiren kurum ve kuruluşlardan kendilerine sağlanan bu imkânlara karşılık olarak, gelirleri ölçüsünde bir pay tahsis edilmesi öngörülmektedir. Bir başka konu olarak da, yurtdışında yetiştirilen personelin hizmetlerinden, amaçlanan bir yararlanma sağlanmıyorsa, anılan personelin mecburî hizmet yükümlülüğü daha açık bir şekilde belirlenmekte, mecburî hizmetlerini yapmadan veya tamamlamadan görevinden ayrılması gibi bir durumun ortaya çıkması halinde, yapılan masrafların gerçek değeriyle ilgiliden alınabilmesini ve ilgililere kolaylık sağlamak üzere 5 yıllık taksitlendirme imkânı getirilmektedir. Halen, mecburî hizmet yükümlüsü olarak okuyan öğrencilere, gerek mezuniyetlerinden sonra gerekse memuriyete atanmalarından sonra, tek taraflı olarak mecburî hizmet yükümlülüğünü, tazminat borcu doğmaksızın sona erdirme hakkı verilmektedir. İşte, tasarı -özetleyeceğim dediğim bir iki husus daha tekrarlanabilir- bu gibi konulardaki, Bütçe Kanununun iptalinden kaynaklanan boşlukları doldurmaktadır. Böylesine bir boşluğu önümüzdeki aylar içerisinde doldurmuş olarak icraatta bulunmanın ayıplanacak neyi vardır; doğrusu, ben, taaccüple karşılıyorum ve bu duygu ve düşüncelerle hepinizi, gecenin bu saatinde sözü daha fazla uzatmadan, saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünaldı. Sayın milletvekilleri, ANAP Grup Başkanvekili Sayın Murat Başesgioğlu, DSP Grup Başkanvekili Sayın Mümtaz Soysal ve CHP Grup Başkanvekili Sayın Önder Sav, gönderdikleri bir yazıyla şöyle demektedirler: “Doğru Yol Partisince verilip kabul edilmiş önerge gereğince yapılmakta olan görüşmelerle ilgili olarak 31.7.1996 günü için öngörülen çalışmalar saat 24.00’te sona ermek zorunda olduğundan, önergenin 3 üncü maddesince, 1.8.1996 Perşembe günü çalışmaları sürdürmek üzere oturuma son verilmesini saygılarımızla rica ederiz.” Bugün, Yüce Genel Kurulun kabul ettiği Doğru Yol Partisi önerisinin 2 nci maddesinin son cümlesini okuyorum: “...6 ncı sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.” Yani, bugün, 6 tasarının görüşmeleri sonuçlanıncaya kadar çalışma süresi uzatılmıştır. ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Bugün, saat 24.00’te bitti; şu anda 1.8.1996 tarihine geçtik Sayın Başkan. BAŞKAN – Efendim, biz günü öyle almıyoruz. ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Tarih verdiler, “1.8.1996 tarihinde saat 14.00’te başlayacak” diye Sayın Başkan. BAŞKAN – Bir dakika... Bakın, okuyayım size arkadaşlar; diyor ki: “...71 sıra sayılı İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınması ve 6 ncı sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.” Gün demiyor. ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – 1.8.1996 tarihindeki çalışma saatimizi de oku Sayın Başkan. BAŞKAN – Hangisini? ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – 3 üncü maddedeki... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Bir dakika efendim. “Genel Kurulun 1.8.1996 Perşembe güne ve 2.8.1996 Cuma günlerinde de 14.00-21.00 saatleri arasında toplanarak çalışmalarını sürdürmesi...” deniyor. Bu, gayet... ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan, şu anda 1.8.1996. BAŞKAN – Efendim, bugünkü çalışmalarımız devam ediyor. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, 1.8.1996 başladı. HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bugün, 24.00’te bitti; şu anda 1.8.1996’dayız. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Usul hakkında ve önerge üzerinde söz almak istiyorum. BAŞKAN – Sayın Hocam, ikide bir usul meselesi olur mu?!. Yani, konu ortada, açık seçik... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Önerge üzerinde... BAŞKAN – Bu kanun tasarıları bitinceye kadar çalışma süresi devam edecek. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sadece izah edeyim; öyle değil. BAŞKAN – Efendim, izaha gerek yok ki... İşte, kabul edilmiş önerge... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Var efendim... HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Saat 24.00’ten sonra çalışmaya devam yok orada. BAŞKAN–Şahsı adına, Sayın Hikmet Uluğbay; buyurun efendim. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Müsaade edin; izah edeyim. BAŞKAN – Önergeyle ilgisi var mı Sayın Soysal?.. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Var efendim. BAŞKAN – Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği, Doğru Yol Partisi Grubunun önerisinde, şu, şu, şu tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına deniyor. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Çalışma süresi diyor, çalışma saatleri demiyor... Müsaade edin... ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Tarih, 1.8.1996’yı gösteriyor. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, şimdiye kadar alınan bütün uzatma kararlarında saat 24.00’ten sonra çalışma kararı vardır. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisi Grubunun teklifi, 2 nci maddede açık olarak ifade edilmiştir. O maddeye göre, o kanun tasarılarının hepsinin görüşülmesi gerekir. Diğer bir konuda... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, söz verir misiniz... BAŞKAN – Bu konuda bir tereddütüm yok ki size söz vereyim. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Efendim, bizim tereddütümüz var; müsaade edin; izah edeyim... BAŞKAN – Ama, müsaade edin de, biz, sabahtan beri, zaten, diyoruz işte... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İzin verir misiniz... Bugün, daha önce alınan karar gereğince, Meclis tatile giriyordu. Doğru Yol Partisi Grubunun maksadı o olabilir; ama, kaleme alınan ve burada oylanan metinde saatlerin uzatılması denmiyor; çalışma süresi deniliyor. Perşembe ve Cuma için de çalışma saati koyuyor; diyor ki, Meclis, Perşembe günü şu saatte toplanır, Cuma günü şu saatte. Toplanma saati koyuyor... İşte, o sürenin tamamında... BAŞKAN – Sayın Topçu, burada... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İzin verin; devam edeyim... 2 nci maddede saydığı kanun tasarılarının tümü o sürede çıkacak. Cuma günü akşam... BAŞKAN – Hayır efendim, öyle bir şey yok. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Saat demiyor Sayın Başkan. Bugüne kadarki bütün önergelerde çalışma saatlerinin uzatılmasıdır; burada “süre” diyor. BAŞKAN – Tamam efendim “süre” diyor; yani, şu tasarılar bitinceye kadar çalışacaksın diyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, süreyle saat aynı şey değil. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Efendim, müsaade eder misiniz izah edeyim. BAŞKAN – Rica ediyorum Sayın Soysal... Efendim, ben usul görüşmesi açmıyorum. Ben, konu çok açık diyorum; bu tasarılar kabul edilinceye kadar çalışma süresi devam eder. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hayır efendim. BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Ama, herhangi bir şekilde gruplar mutabakata varırsa, belli bir saatten sonra ara veririz, yine saat 14.00’te toplanırız. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Oylanan metin o değil ki. BAŞKAN – Efendim, ben, bu konuda tartışma açmıyorum. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, izin verir misiniz... BAŞKAN – Hayır, niye izin vereyim canım, her isteyen kişi çıkıp konuşur mu?!. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yanlış yapıyorsunuz! BAŞKAN – Yanlış yapmıyorum! MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, saat 24.00’ten sonra çalışmaya dair bir karar yok. BAŞKAN – Efendim, zaten saat 24.00’ü aştı. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır efendim; biz, önergeyi saat 24.00’ü aşmadan verdik. BAŞKAN – Sayın Ersümer, benim uygulamam böyledir, ben bu şekilde karar verdim. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır efendim, saat 24.00’ten sonra çalışmaya dair bir karar yok. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Bir dakika Sayın Başkan... BAŞKAN – Rica ediyorum arkadaşlar... Rica ediyorum, oturur musunuz yerinize... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Önergemiz de saat 24.00’ten önce verilmiştir. BAŞKAN – Efendim, buradaki metin açık. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... BAŞKAN – Efendim, tartışma açmıyorum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, oyladığınız metinde “saat” demiyor, “süre” diyor. BAŞKAN – Demiyor... Şu şu şu tasarılar bitirilinceye kadar sürenin uzatılmasına deniyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, bunlar için üç gün kaydedilmiş, Çarşamba, Perşembe, Cuma günleri. BAŞKAN – Hayır efendim, üç günle ilgisi yok. O, arkadaki 3 üncü madde; onunla ilgisi yok. Esas, 2 nci madde. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hayır efendim, okuyun 3 üncü maddeyi. BAŞKAN – Sayın Topçu, bakın... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşlarımız illâ da çalışmamak istiyorlarsa, gidebilirler; ancak, 2 nci madde, asıl bizim hedefimizi ortaya koymaktadır. Arkadaşlarımızın itirazlarına da itibar ederseniz, lütfen oylama yapın, Genel Kurulun kararını alın. BAŞKAN – Efendim, bunun oylanacak tarafı yok ki. Şimdi, bakın, okuyayım size... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan... ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan, şu anda tarihin ne olduğunu, size soruyorum! MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... BAŞKAN – Bir dakika efendim, rica ediyorum... Yerinize bir oturun... Sayın Hocam, rica ediyorum, yerinize bir oturun... Efendim bakın, 3 üncü madde -şu saatten itibaren 1 Ağustos başladı- bugün başlaması gereken Meclis tatilini iki gün geriye atıyor; 3 üncü maddenin amacı bu. Ama, 2 nci madde şöyle: “31.7.1996 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin 3 üncü sırasına; 85 sıra sayılı Telgraf ve Telefon Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına; 71 sıra sayılı İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 5 inci sırasına alınması ve 6 ncı sıraya kadar olan -daha önce bir tanesini almıştık- tasarıların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.” (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler) YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Saat ile süre arasında fark var. BAŞKAN – Yani, 3 üncü madde tatil süresini uzatıyor; maddede “1 ve 2 Ağustosta da Meclis çalışsın” deniliyor. (DYP sıralarından “çalışma süresi sabaha kadar” sesleri, ANAP sıralarından gürültüler) Efendim, rica ediyorum; bu konuda tartışma açmıyorum... Şahsı adına, Sayın Uluğbay; buyurun efendim. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, tartışma açmayın; bir şey demiyorum; ancak, elimde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, daha önce alınan, çalışma sürelerinin uzatılmasıyla ilgili kararlar var. Ben, şu üç kararı sizin bilginize arz etmek istiyorum. Bakın, bir tanesini okuyorum sadece; şunu söylüyor... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Efendim, usul tartışması açmadınız. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – “... sürenin uzatılmasına, aynı gün saat 24.00’e kadar çalışmaların tamamlanmaması...” BAŞKAN – Efendim, burada saat 24.00’ü hesaba katmamış; bu tasarılar bitinceye kadar çalışılacak diyor. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Niye katmıyorsunuz?!. Biz de onu söylüyoruz. (ANAP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Rica ediyorum arkadaşlar, rica ediyorum... Gereksiz yere zaman kaybetmeyelim. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yanlış yapıyorsunuz! YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Sayın Hikmet Uluğbay, gelecek misiniz!.. HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, gelinecek hale gelsin; geleyim. BAŞKAN – Efendim, tamam işte; sizi çağırıyoruz. Her çağırdığımız üye arkadaşımız Genel Kuruldaki tartışmaların bitmesini beklerse, biz burada konuşamayız. Buyurun Sayın Uluğbay. Süreniz 10 dakika efendim. HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, bir açıklama yapıyorsunuz; o açıklamayı tamamlamadan gelirsem, sizin yönetiminize müdahale etmiş olurum. Böyle bir saygısızlığı yapmaya da niyetim yok. BAŞKAN – Estağfurullah efendim; teşekkür ederim, zaten, size öyle bir şey yakışmaz; saygılar sunarım. Buyurun efendim. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Kapattık Sayın Topçu. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bir şey söyleyeceğim. BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız konuşuyor, rica ediyorum canım. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bir dakika efendim... Perşembe ve Cuma günlerindeki gündeminiz ne o zaman? BAŞKAN – Efendim, size cevap vermiyorum... Lütfen... Rica ediyorum Sayın Topçu. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Yok işte gündem!.. Gündemsiz toplantı olur mu?!. BAŞKAN – Yeni yeni gündem konusu gelebilir. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hayır efendim; olmaz öyle şey!.. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Gündemsiz çalışma nerede var!.. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Gündemsiz çalışma olur mu?!. METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, İçtüzüğü çok iyi biliyordunuz; yanlış yaptınız. BAŞKAN – Buyurun efendim. HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşmekte olduğumuz gündem konusunda fikirlerimi ifade ederek başlamak istiyorum sözlerime. (Gürültüler) BAŞKAN – Rica ediyorum; sayın arkadaşımız konuşuyor; dinleyelim. Buyurun efendim. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Bir defa, bugünkü çalışmalarımız için karar almadan önce, Meclisin bir çalışma saati belirlemesi vardı. Dolayısıyla, bugün, verilen önerge üzerine, Meclis, bir karar aldığı vakit, çalışma saatlerini uzatmıştır. Nereye kadar uzatmıştır; gün bitimine değin uzatmıştır. (DSP sıralarından alkışlar) Şimdi, sizin ifadenizi varsayarsak, altı kanun tasarısının görüşülmesi, yarın, daha doğrusu şu anda yaşamaya başladığımız günün 21.00’ine kadar devam ettiği takdirde, bunun, verdiğiniz önergenin içeriğine uygun olduğuna inanıyor musunuz? ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Yarın 12.00’de biter; 14.00’ten itibaren görüşmelere tekrar başlanılır. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Ya bitmedi de 21.00’e kadar devam etti... Yarının çalışma... BAŞKAN – Sayın Uluğbay, siz, lütfen düşüncelerinizi söyleyin; bu, Başkanlığın uygulamasıdır; grupla ilgisi yok efendim. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Efendim, ben şahsım adına kendim söz aldım; fakat, söz aldığım noktadaki fikirlerimi ifade edebilmek için, evvela çalışma saatlerine ait kuralları netleştirmemiz gerekiyor; o nedenle, ben fikirlerimi ifade ettim. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli üyeler; önümüze gelen kanun tasarısıyla Hükümet, bir çek istemektedir bizlerden; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinden Hükümet bir çek istiyor. Tabiatıyla, hükümetlerin Büyük Millet Meclisinden çek isteme hakları vardır. Neden? Çünkü, kamuya hizmet edeceklerdir; bu hizmet için birtakım harcamaları vardır; bu harcamaları finanse edecekler. Buna son derece saygı duymamız lazım; ancak, Hükümet bir şey daha istiyor. Diyor ki: “Çekin altına imzanızı atın Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, miktar hanesini boş bırakın.” Niye? “Onu ben dolduracağım.” Türkiye Büyük Millet Meclisinin hangi koşullar altında yetki devredeceği, Anayasada çok net biçimde tanımlanmıştır. Hükümetin getirdiği yasa tasarısı bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor; bunu gayet net bir şekilde anlıyoruz; ancak, bu ihtiyaç, yıllardan beri -burada ifade edildi- bütçe kanunlarına konulmaması gereken maddelerin konulmasının sonucunda, belirli aralıklarda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen maddelerin yerine, bir hilei şeriye kanunuyla, dolambaçlı yoldan aynı yetkiler alınmak isteniyor. Bu yapılırken bir şey daha yapılıyor; bütçe kanunlarına konulduğu vakit şu deniliyordu: “Şu, şu, şu fonlardan şu kadar miktarını, bu yıl, bütçe harcamalarının finansmanında kullanılmak üzere, Maliye Bakanı veya Bakanlar Kurulu yetkilidir.” Şimdi, burada, yine istenen yetkide, açık çek olma mahiyeti şuradan kaynaklanıyor. Deniliyor ki: “Efendim, biz, her yıl, bütçe kanunlarında hangi fonların gelirlerine el koyacağız; Yüce Meclis bu konuda bir şey söylemesin.” Ya kim söylesin; Bakanlar Kurulu, hatta ve hatta, icra mahallinde, Bakanlar Kurulunu da bir tarafa bırakın, Maliye Bakanı karar versin. Yani, öyle bir yetki isteniyor ki; genelde meclisler yetki devrini yaptıkları vakit -kanun hükümünde kararname çıkarma gibi- bakanlar kuruluna verirler; yani, hükümete devrederler; oysa, bu kanunun tasarısının içerisinde, yetki devri, Anayasanın öngördüğünün ötesinde, Bakanlar Kurulu bir tarafa bırakılmış, belirli hallerde Maliye Bakanına kadar iniyor. Siz, Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak, Anayasanın size vermediği bir yetkiyi, hangi hukuk içerisinde ve hangi yetkiyle devretmeye hazırlanıyorsunuz?.. Elbette ki, Türkiye’nin daha iyi ve daha güzele gidebilmesi için, kamu kaynaklarının harekete geçirilmesi lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun için vardır, bu kaynakları yaratmak için vardır; komisyonlar, bunların görüşülmesi için vardır. Biz bunları yapmaz isek, görevimizi yapmamış oluruz; ama, oraları çalıştırmak gerekir. Biraz evvel buradan şu açıklamada bulunuldu: Efendim, bütün bunlara, fonların gelirlerine, bir kararname hükmüyle, hükümet, zaten el koyageliyordu; bu sene yapılan, kararnameyle yaptığımız şeyi, Bütçe Kanununun bünyesine dahil ettik... Ben, böyle bir ifadeyi duyduğum vakit, sizlere açıkça itiraf edeyim, kanım dondu. Niye kanım dondu biliyor musunuz?.. Birkısım hükümetler, hiçbir yerden yetki almaksızın, Anayasayı tağyir ederek, kendilerinde olmayan bir yetkiyi kullanarak, birtakım kaynaklara resen el koymuşlar. Bu, ne bir Afrika kabilesinde görülmüştür ne de diktatörlükler rejiminde görülmüştür. Onlar dahi, belirle hallerde, hukuk kurallarını, şeklen dahi olsa yerine getirme zahmetine katlanırlar. Demek ki, yıllarca, bu ülkede, hukuk kuralları bir tarafa bırakılmış; Bakanlar Kurulu, kendine vehmettiği bir yetkiyle birtakım kaynaklara istediği gibi el koymuş ve Meclis, bugüne değin sessiz kalmış. Bu sessizlik hakkını nereden elde ettik beyler?! Ne zamandan beri, milletin bize verdiği yetkiyi, bizden yetki almaksızın hükümetler kullanabilmiş?! Bu beyan burada yapıldığı anda, ben, beklerdim ki, Meclis, soruşturma açsın, yetki olmadan nasıl bu yetkiyi kullanabilmiştir diye hesabını sorsun; çünkü, bunu, dün, sizler yapmış olabilirsiniz, yarın bir başkası yapar. Nerede kaldı hukuk devleti, nerede kaldı demokrasi?.. Hangi yüzle seçmenin yüzüne bakabileceğiz?.. Bunları gönlünüze sığdırabiliyor musunuz?.. Vicdanlarınız kabul ediyor mu?.. Benimki kabul etmiyor; sizleri vicdanlarınızla başbaşa bırakıyorum. Diğer taraftan, bu kanun tasarısının maddelerini çok net bir şekilde incelediğiniz vakit göreceksiniz ki, fonların, döner sermayeli idarelerin gelirine el konuluyor. Bunun ekonomide, hukukta bir tek ismi vardır; vergi koymaktır. Eğer, birtakım kuruluşların gelirlerine şu veya bu isim adı altında salma salıyorsanız, bu salma, vergidir. Verginin de nasıl alınacağı, Anayasamızda belirlenmiştir. BAŞKAN – Sayın Uluğbay, 1 dakikanız var efendim. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Verginin konulması da, ertelenmesi de, kaldırılması da kanunla olur. Bu yetki, yıllardır kararnameyle kullanılmış, şimdi, kanunla getirilmek isteniyor. Yalnız, deniliyor ki, nereden, kimden vergi alacağıma Meclis karar vermesin; kimden, ne zaman, hangi tarihte, ne miktarda vergi alacağıma, Hükümet olarak ben karar vermek istiyorum. Beyler, hanımefendiler; bizler bunun için mi seçildik, buraya geldik?.. Bugün, bunu, bazı fonlar, bazı döner sermaye için yapan idare, yarın, vatandaşın cebinden almak için kullanmak isterse, neyle durduracaksınız?.. Bugün bu uygulamayı durdurmadığınız takdirde, yarın, öbürünü durdurabilmek için kendinizde hak da, yetki de bulamazsınız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uluğbay. Tasarının tümü üzerindeki müzakereler bitmiştir. Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. 1 inci maddeyi okutuyorum: 26.5.1927 Tarih ve 1050 Sayılı, 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı, 16.8.1961 Tarih ve 351 Sayılı, 29.8.1977 Tarih ve 2108 Sayılı, 4.11.1981 Tarih ve 2547 Sayılı, 23.5.1928 Tarih ve 1322 Sayılı, 9.11.1983 Tarih ve 2946 Sayılı ve 11.11.1986 Tarih ve 3320 Sayılı Kanunların Bazı Hükümlerinde Değişiklik Yapılması ve Bazı Hükümlerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı MADDE 1. – 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununa aşağıdaki Ek Maddeler ilave edilmiştir. “Fonların Ödenek ve Gelirleri EK MADDE 8. – Kanun, kanun hükmünde kararname, yönetmelik ve diğer mevzuatla kurulmuş olan fonların her türlü gelirleri hazine adına açılan bir müşterek fon hesabında toplanır. Yılları bütçe kanunları ile hangi fonların bütçe kapsamına dahil edileceği belli edilir. Bütçe kapsamı içine alınan fonlar hizmetlerini bütçenin (A) cetveline konulan ödeneklerle yerine getirirler. Bunların gelirleri genel bütçe geliri olarak (B) cetveline gelir kaydedilir. Ancak bu gelirlerden kredi ana para geri dönüşleri, kredi faizleri, borçlanma ve satış hâsılatı ile üniversite araştırma fonlarının döner sermayeden aldıkları paylar bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmeden doğrudan müşterek fon hesabından ilgili fonun gider hesabına aktarılır. Kapsam dışında bırakılan fonların gelirleri ve harcamaları bütçe ile ilişkilendirilmez. Ancak, bunların müşterek fon hesabında toplanan gelirlerinden Maliye Bakanı ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın birlikte teklifi üzerine Başbakanın onayı ile belirlenecek oran ve miktarlarda kesinti yapılarak genel bütçeye gelir kaydedilebilir. Tüm fonlar hizmet ve harcamalarını kendi mevzuatlarında yer alan esas ve usullere göre yürütürler. Fon gelirlerinin tahsili, takibi, gelir kaydı, muhasebeleştirilmesi ve denetimine ilişkin süre, esas ve usuller Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığınca müştereken tespit edilir. Kanun ve kanun hükmünde kararname ile kurulanlar hariç olmak üzere, hizmet alanı kalmayan fonlar Maliye Bakanı ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın müşterek teklifi ve Başbakan onayı ile tasfiye edilebilir. Bunların tasfiyesine ilişkin her türlü düzenlemeleri yapmaya Maliye Bakanı ile Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir.” BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz 10 dakikadır. CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kamu maliyesinin, devlet kaynaklarının etkinliğinin sağlanması konusunda karşı karşıya bulunduğumuz en ciddî sorunlarından biri, malî disiplinin sağlanamamış olmasıdır. Özellikle, 1980’li yılların ortasından başlarayak, kamu kaynaklarının kullanımında izlenen keyfîlik, yaratılan fonlar, pratikte, zaman zaman, bazı alanlarda uygulamaları hızlandırıcı sonuçlar yaratmış olsa dahi, genelde, bütçe birliği gibi çok temel bir ilkenin çiğnenmesine yol açmış ve çok sayıda oluşturulan -bütçe içi ve bütçe dışı- fonlarla, kamu kaynaklarının eşgüdümünün sağlanmasında, verimli kullanımında, amaçlara yönelik kullanımında ve denetiminde ciddî eksiklikler yaratılmıştır. Eğer bir devlet, kendi özkaynaklarını denetimde yeterince başarılı olamıyorsa; eğer bir devlet, kamu kaynaklarının kullanımında keyfîliği aşarak, bütçenin birliğini sağlayarak gerekli rasyonel yaklaşım içinde olamıyorsa; biliniz ki, orada, o devlette, o ülkede hem hukuksuzluk vardır hem keyfîlik vardır hem de yolsuzluğun zemini vardır. Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, özellikle, Acil Destek Fonu gibi, Tanıtım Fonu gibi, Sosyal Dayanışma Fonu gibi ve benzeri fonlarda olduğu gibi, kullanımına, sadece bir bakanın veya başbakanın oluruyla açılan uygulama alanları çerçevesinde, bu fonlarda biriken kaynakların, o fonların kuruluş yasa ve mevzuatında belirlenen amaçlarının dışına sık sık çıkarıldıkları görülmüştür. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tüm kamu fonlarının, bütçenin kapsamı içinde, bir bütünlük içinde, bütçe birliğini sağlayacak çerçevede toparlanmasını ve bu anlayış içinde oluşacak kamu bütçesinin, devlet bütçesinin, tümüyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimi altında olmasını öngörmekteyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yani yasama organının denetimi dışında kalan kamu kaynaklarının yanlış kullanımından, denetim dışı kullanımından doğabilecek olumsuzlukların hesabını hiçbirimizin veremeyeceğini kabul edeceğinizi zannediyorum. Ama, bir gerçek var ki, yıllardır, Türkiye’de, belirli fonlar, siz sayın milletvekillerinin, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimi dışındadır. Bu yasa tasarısının geneli çerçevesinde görüş belirtirken -benden sonra konuşan ANAP ve DSP grup sözcülerinin de belirttikleri gibi- Anayasa Mahkemesince uygulaması durdurulan bütçe yasasının belirli maddeleri, bu kapsamda, fonlarla ilgili yasanın 31 inci maddesinin uygulamasının durdurulmasından kaynaklanan boşluğu gidermek amacıyla, şu anda tartışmakta olduğumuz madde gündeme gelmiştir. Ancak, bu amaçla sunulmuş olan tasarı, ne yazık ki, biraz evvel özenle üzerinde durmaya çalıştığım, bütçenin birliğini sağlayacak, tüm fonların Meclis denetimi altında olmasını gerçekleştirecek bir bütünlüğü sağlamakta yetersiz olduğu; aksine, bütçe dışı fonlar üzerinde Başbakanın onayı ile, yine iki bakanın önerisi ve Başbakanın onayı çerçevesinde, saptanabilecek herhangi düzeyde, yani yüzde 100’e kadar ulaşabilecek düzeyde, fon kaynaklarının bütçeye aktarılabilmesi öngörülmektedir. Burada tabiatıyla şu söylenebilir: Eğer belgeler üzerinde fonların, belirli kaynaklarda, belirli zeminlerde, belirli fonlar altında yasalar veya mevzuat çerçevesinde oluşturulmuş olan bir fonlar çerçevesinde tutuluyor olmasına karşın, Sayın Başbakanın yetkisi ve onayı ile, bu fonlar, bu kaynaklar bütçeye aktarılıyor ise, amaca ulaşılamıyor mu, ulaşılmaz mı diye sorgulanabilir. Buna yanıt “hayır” dır. Nedeni de, her fonu oluşturan, o fonun kuruluşuna vücut veren mevzuat hükümleri değiştirilmediği sürece, siz, eğer o fonlardan, o mevzuatta yer almayan bir süreç çerçevesinde, o fonda mevcut kaynakları bütçeye aktarırsanız, hukuka aykırı bir işlemde bulunmuş olursunuz. Bütçenin birliğini sağlayabilmek için, öncelikle, mevzuatıyla, hukukuyla o fonları, o mevzuat içerisinde gerekli yapıya sokup, bütçenin içine aktarmanız gerekir. O mevzuat orada durduğu sürece, siz, keyfî bir şekilde günü kurtarmak amacıyla, o kaynakları bütçeye aktaramazsınız. Buradan bir arkadaşım, Özelleştirme Fonuyla ilişkin olarak, bunun bütçeye aktarılmasının ne zararı olabileceği, böylelikle, Özelleştirme Fonlarının sağlık gibi, kamusal yarar, toplumsal yarar amaçlarına yönelik de kullanılabileceğini belirtti; ama, biliyoruz ki, 1980’li yılların başında faiz giderlerinin bütçe içindeki payı yüzde 3’ler düzeyindeydi; bugün, neredeyse, yüzde 50’lere ulaşmış vaziyette. BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, 1 dakikanız var efendim ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – 1996 bütçesinde, Özelleştirme Fonu, bütçeye aktarılacak fonlar dışında tutulmuştu. Bugünkü uygulamayla, o Fon dahi, Sayın Başbakanın keyfî iradesi alanı içerisine alınmış bulunmaktadır. Bunu kabul edebilmek mümkün değil. Değerli arkadaşlarım, ilk konuşmamda da belirttim. Refah Partisi, yıllardır “faiz haramdır” dedi; ama, uygulamada faizci oldu. Refah Partisi, yıllardır “rant ekonomisi bitmeli” dedi; ancak, rantiyerlerle kucaklaştı. Şimdi, diyorum ki, geliniz, buradaki bu uygulamadan vazgeçin ve bütçenin birliğini hep beraber sağlayalım. Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu. DSP Grubu adına, Sayın Uluğbay; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Uluğbay, süreniz 10 dakika efendim. DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli üyeler; görüştüğümüz kanun tasarısının 1 inci maddesinin alt madde olarak getirdiği 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa ek 8 inci madde eklenmesi, aslında, Kanuna karşı yapılmış bir hileyi içermekte. Nedir bu hile? Biliyorsunuz, fonlardan kaynaklanan, daha doğrusu, fonların elindeki maddî olanaklardan bir bölümünün bütçeye aktarılması. Şimdi, burada, kanuna karşı hile derken, şunu ifade etmek istedim: Daha önce, bu hususlar bütçe kanununun madde metinlerine dahil edildiği için, Anayasa Mahkemesinin iptaline konu oldu. Neden? Çünkü, Anayasamızda, bütçe kanunuyla ilgili olmayan hususların maddeler bünyesine alınamayacağına amir hüküm var. Şimdi, orada iptal edilen hususu, Muhasebei Umumiye Kanununa alıyoruz. Muhasebei Umumiye Kanunu, devletin, vergi kanunları ve diğer kanunlar çerçevesinde topladığı gelirlerin nasıl harcanacağına ilişkin, bütçenin yapılışına ilişkin teknik hususları ve uygulamasına ilişkin teknik özellikleri taşır; dolayısıyla, özel bir kanun niteliğindedir. Şimdi, biz, bu kanunun içerisine bir madde koyuyoruz ve diyoruz ki: “Bizim memlekette bir de fonlar vardır, bu fonların elinde gelir vardır, biz bu gelirlere el koymak istiyoruz; ama, ne miktarda, hangi fondan, hangi yıl, ne kadar alacağımızı bütçe kanununda belirleyeceğiz.” Yani, buraya yazdığımız şeyle ne diyoruz, bütçe kanununda yapageldiklerimizi bir başka yere yazmakla, Anayasa Mahkemesini kandıracağımızı zannediyoruz. Bu, Meclisimiz için biraz fazlaca safdillik olur. Niye? Çünkü, karşımızda güvenmemiz gereken, Meclisle birlikte, demokrasimizin temel organlarından biri olan Anayasa Mahkemesinin değerlendirme vasfına gölge düşürüyoruz, onu kandırmaya çalışıyoruz. Eğer, gerçekten, bu ülkede hukuk devletini yerleştirmek gibi bir inanca sahipsek, Meclisin saygınlığına ne kadar özen gösteriyorsak, Anayasa Mahkemesinin saygınlığına da o kadar özen göstermek durumundayız. O nedenle yapacağımız şey, bu Meclisten çıkarılan kanunları o olgunlukta çıkaracağız ki, Anayasa Mahkemesine gitme ihtiyacı olmayacak. Anayasa Mahkemesi, sistemimiz içerisinde, ihtiyaç halinde başvurulması gereken bir güvence mercii olarak bulunacak; ama, biz ne yapıyoruz? Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Anayasa Mahkemesiyle bir inatlaşma savaşı ilan ediyoruz. Bu, bize saygınlık getirmez. Herşeyden evvel, eğer bize saygı duyulmasını istiyorsak, biz başkalarına saygı duymayı öğreneceğiz ve uygulayacağız, sadece öğrenmemiz yeterli değil. Gerçekten, 21 inci Yüzyıla girerken, Türkiye Cumhuriyetinin dünya üzerinde bir hukuk devleti olarak saygın bir yer edinmesini istiyorsak, evvela hukuk devletine bizler saygılı olmak durumundayız. Dolayısıyla kanunları yaparken, kenarından dolaştık, vücut çalımı attık gibi, kendimizi kandıran ve kandırırken de saygınlığımızı zedeleyen uygulamalardan vazgeçmemiz lazım. O zaman ne yapabiliriz? O zaman yapacağımız şey, siyasî partilerin ve iktidarların var oluş nedenlerinin felsefesine hâkim olmak. Nedir siyasî iktidarlar ve siyasî partilerin var oluş nedeni? Karar almak ve kararlılıkla uygulamaktır ve bu kararları, hukuk devletinin ilkeleri çerçevesinde almaktır. Bu maddenin tedvin ediliş şekliyle, İktidarın bir siyasî tercihi yoktur. Bunu niçin söylüyorum; şunun için söylüyorum: Maddeyi dikkatle okuyun, siyasî İktidar, “şu, şu, şu işlemler bugüne değin Türkiye’de fon yönetimiyle yönetiliyordu, biz bunları gözettik, gördük ki, bu işlerin fon yönetimiyle yürütülmesi sağlıklı sonuçlar vermedi -saygıdeğer bir yargı- o nedenle, biz, bugünden itibaren, bu tür faaliyetleri bütçe içine alıyoruz; dolayısıyla gelirleriyle giderleriyle konsolide bütçenin bir parçası haline getirdik” diyor. Bir siyasî iktidar olarak bunu dediğiniz anda, size karşı sadece saygı duyarım. Niye? Bir siyasî tercih yapıyorsunuz. İktidar olmak, siyasî tercih yapabilmek ve yapılan siyasî tercihi kararlılıkla uygulayabilmek demektir. Muktedir olmak oradan gelir çünkü. Fakat, üzülerek görüyorum ki, yazdığınız, tedvin ettiğiniz kanunlarda dahi, iktidarı bizzat kendiniz reddediyorsunuz; çünkü, kararlı değilsiniz. Fon sistemi Türkiye’ye yararlı mı olmuştur, yararsız mı olmuştur? Bunca yıldır uygulanıyor, iki siyasî parti olarak yıllardır uyguladınız ve eleştirdiniz, hâlâ daha karar alamıyorsunuz. Kusura bakmazsanız, ben, sizler için - özür dileyerek- bir tabir kullanmak istiyorum: “Kararsız Kâzım” rolünü oynuyorsunuz. Lütfen beyler, iktidar olun ve karar alın. Deyin ki: “Fonlar Türkiye’ye yararlıdır; o nedenle, aynı sistem devam etsin.” Bu kararınıza saygı duyarım. Şunu da diyebilirsiniz: “Fon uygulamaları Türkiye’ye zarar vermiştir. Yıllardır uygulanıyor, sonuçları ortadadır, tartışılmıştır.” Bu yönde de tercihinizi kullandığınız vakit yine saygı duyulursunuz. Ama “ben, önümüzdeki yıl, hangi fonları bütçe içerisine alacağım? Ertesi yıl onu bütçe içerisinde mi tutacağım, tutmayacak mıyım? Bu konularda şu anda verilmiş bir kararım yok, bir politikam da yok; o nedenle, bana öyle bir açık çek verin ki, ben, karar aldığım vakit bu kararımı uygulayayım.” Beyefendiler, hanımefendiler; böyle bir yetki aşiretlerde dahi aşiret reisine verilmiyor. OSMAN HAZER (Afyon) – Biz kararlıyız... HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Kararlısınız... O zaman, lütfen, maddenin tedvinine bir önergeyle katkıda bulunun ve “biz, siyasî iktidar olarak, şu fonların, artık fon olarak yönetilmesini değil, konsolide bütçenin içine alınmasına karar verdik” deyin. Lütfen, yazın, verin; ona göre görüşelim. Ümit ederim, bu, şahsınızın değil, aynı zamanda partinizin görüşüdür ve bu önergeyi de verirsiniz. Şimdi, diğer bir unsur, maddenin tedvini itibariyle baktığımız vakit, fonları ikiye ayırıyorsunuz: Kapsam içi, kapsam dışı. Personel Kanunumuzda da vardır böyle bir rejim: Kapsam içi personel, kapsam dışı personel. Personel rejimini içinden çıkılmaz hale getiren unsurlardan bir tanesi de budur. Şimdi, burada da, kapsam içinde... Orada da kararsızsınız. Orada, şunu demiyorsunuz: Biz, şunları şunları kapsam içine aldık, şunları şunları kapsam dışında bıraktık. Vallahi, bu sene aklımıza şunlar gelirse bunları yazarız, seneye Allah kerim... BAŞKAN – Sayın Uluğbay, 1 dakikanız var efendim... HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Beyefendiler, ailenizi yönetmiyorsunuz, şirketinizi yönetmiyorsunuz; devlet yönetiyorsunuz. Devlet yönetmenin, usulü, kuralları ve adabı vardır. Onun ötesinde, hadi bu kadarını da yaptınız, diyorsunuz ki “kapsam dışında bırakılan fonların gelirleri ve harcamaları bütçeyle ilişkilendirilmez.” Son derece saygın bir ifade. Diyorsunuz ki, ben, tercihimi yapacağım. Yaptığım vakit de, kapsam dışında bıraktığım fonların gelir ve harcamalarını bütçeyle ilişkilendireceğim. Madde içindeki en saygın cümle bu; arkasından gelen bölüm olmasaydı. Diyorsunuz ki, ancak... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Uluğbay, süreyi uzatmıyoruz... Süreniz bitti; bugün hiç uzatmadım, kusura bakmayın. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Hiç olmazsa teşekkürüme fırsat verin. BAŞKAN – Yok, onun için de açmıyoruz efendim. Teşekkür ederiz. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sağ olun. Biltekin Bey, sizin yine yetki belgeniz yok. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Yetki belgemizi daha önceki... BAŞKAN – Efendim, Grup Başkanvekilleriniz de yok salonda; yani, bir yetki belgesinin yazılı gelmesi lazım. Şahsınız adına konuşun, fark etmez. Buyurun. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, şahsım adına ben de konuşacağım. BAŞKAN – Tamam, siz de konuşacaksınız. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Ben belge arz ederim Sayın Başkan. BAŞKAN – Siz konuşurken, eğer yetki belgesi gelirse... Gruplar adına başka konuşan?.. Yok. Onun için şahsî konuşmaya geçtik. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Var efendim... BAŞKAN – Efendim, Sayın Uluğbay konuştu. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Ben konuşacağım. (DSP sıralarından “şahsı adına” sesleri) BAŞKAN – Şahsı adına iki arkadaşımız söz aldı. Biltekin Bey konuşacak, Bülent Bey de söz aldı. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, 10 dakika, değil mi? BAŞKAN – Hayır, 5 dakika efendim. Grup yetkiniz yok... Rica ediyorum... BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bir dakika... O zaman, Grup yetkisini ben getiriyorum. BAŞKAN – Buyurun efendim. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; fonlarla ilgili birkaç hususa dikkatlerinizi çekmek için söz almış bulunuyorum. Önce, daha önceki konuşmacı arkadaşlarımdan Sayın Ünaldı’nın, tarafımla ilgili değerlendirmeleri -değerlendirmeye mahal görmediğim için- anlatmaları ve ifadeleri konusunda mukabil bir açıklamada bulunmaya gerek görmüyorum; çünkü, yapmış oldukları açıklamalar, cevaplandırılma düzeyinde tarafımca değerlendirilmemiştir. Diğer arkadaşım Sayın Aykon Doğan, fonlarla ilgili olarak, burada sunmuş olduğu bilgilerle, Heyetinizi yanlış bilgilendirmiştir. O konuda bilgilenmelerinizi düzeltmek ihtiyacını hissettim. Kendileri, 4046 sayılı Kanunun, bu tasarıda çerçeve 1 inci maddeye ekli 8 inci maddesinde sözü edilen Özelleştirme Fonundan bütçeye kaynak aktarılamayacağına ilişkin hükmüne “4046 sayılı Kanunda genel bütçeye aktarma yapılamaz; öyleyse, katma bütçeye niçin aktarma yapılmasın? Devlet Su İşlerine aktarma yapılabileceğine göre, genel bütçeye dahil bir, örneğin, eğitim hizmetine neden aktarma yapılamaz” biçiminde yaklaştı. Bütçeler arası ilişkiler konusunda bilgilerinin netleşmediğini tespit etmiş oluyorum. “Bütçeye veya genel bütçeye aktarma yapılamaz” demek, aynı zamanda, konsolide bütçenin bir unsuru olan ve esasen genel bütçeden beslenen katma bütçeye de aktarma yapılamayacağının çok açık bir ifadesidir. Bu itibarla, kanun metninde “genel bütçeye aktarma yapılamaz” denilmiş olması, katma bütçeye de aktarma yapılamayacağı sonucunu doğurur; çünkü, katma bütçe, ancak genel bütçeye gelen kaynaklardan beslenen bir bütçe nevidir. Bunu, hem bilgilerinizi tazelemek hem de arkadaşımızın yanlışını düzeltmek için, bir defa daha ıttılaınıza sunmak ihtiyacını duydum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, ikinci olarak şuna işaret etmek istiyorum: Bu fon olayı, geçtiğimiz dört beş yıldır uygulanmaktadır. Bu, son derece hatalı bir sonuca varmıştır. Niçin hatalı sonuca varmıştır, onu arz etmek istiyorum: O tarihlerdeki hükümetler, 1992 yılından itibaren, fonlar hakkında söylemediklerini bırakmamışlardır. Halbuki, fonlar, muayyen bir hizmetin, tahsis edilen muayyen bir kaynakla, muayyen bir süre içerisinde, belli bir noktaya getirildikten sonra, hizmet tamamlanıp görüldükten sonra tasfiyesini hedefleyen özel düzenlemeler idi. O tarihte denilmiştir ki: “Biz, fonları bütçeleştirdik ve disipline ettik.” Hiç ilgisi yoktur. Mevcut fon disiplinini de bozan bir mekanizma geliştirilmiştir; bu yıl olduğu gibi... Bilahara da kaçınılmaz hale gelmiştir bu iş tabiî. “Bu yıl niçin oldu?” diye, Sayın Ünaldı gibi, bilgileri yeterli olmayan bazı arkadaşlarım sorarlarsa, cevap veriyorum; şunun için: İş bir defa başlamıştır, vazgeçilemez noktaya gelinmiştir. Şimdi, fonların, bu yıl takriben 250 trilyon lira geliri vardır. Bu gelir bütçeye yazılır, bundan 100 trilyon lirası tekrar fonlara iade edilir, fon, kendi mevzuatı içerisinde bu parayı kullanır; 150 trilyon ise bütçeye irat yazılır. Yazılır da ne olur? Bütçenin açığını kapatırsınız, kendinizi aldatmış olursunuz. Aslında, bütçe, 150 trilyon daha açıktır. Niye? Fonun gelirini götürüp bütçenin fuzulî, carî harcamalarının kapatılmasında kullanmışsınızdır. Başka ne yapmışsınızdır? Fondan 150 trilyon lira kıstığınız için, orada öngörülen hizmetleri ve yatırımları yapmamış olursunuz; üstelik harcamayı da yatırımdan kaçırdığınız için, bir ikinci ceremesi de oradan çekilmiş olur. Başka ne olur? İleriki yıllar için, ihtiyaçlarınızı karşılayacak sağlıklı kaynakları bulma konusundaki gayretlerinizi de morfinlemiş olursunuz ve gele gele bugünkü sıkıntılara gelmiş olursunuz. Bugünkü, bu madde de, ne yazık ki, bu anlayışların ürünü olarak bütçemize 1993 ve sonraki yıllarda girmiş ve âdeta bir mikrop gibi bütçeye arız olmuş ve çıkamaz hale gelmiştir. Aslında, bütün bunların... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Özdemir, süreniz bitti efendim. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) –...yeni kaynaklarla beslenerek düzeltilmesi gerekir. Hepinize saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederim; bir başka zaman telafi ederiz. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Grup adına konuşuyor. BAŞKAN – Efendim, şahsı adına söz verdim. Sayın Bülent Akarcalı, buyurun efendim. Sayın Akarcalı, süreniz 5 dakikadır. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, “konuşmaya başladığınızda yetki gelirse uzatırım” dediniz, “grup adına söz veririm” dediniz ve arkadaşımız konuşurken size yetki belgesini gönderdik; bakın, arkadaşlarımız da burada... Yani, biz, bazı konularda boş yere sinirlenmiyoruz. Sayın Başkan, Biltekin Özdemir için dedi ki... BAŞKAN – Şimdi, başkasının avukatlığını yapmayın. Ben, arkadaşınıza, şahsı adına söz verdim... BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Ne demek avukatlığını!.. Ben, burada, milletvekili olarak, Grubumdaki arkadaşımı tabiî savunacağım Başkan, haddinizi bilin lütfen!.. BAŞKAN – Şimdi, Sayın Akarcalı, burada bağırmanızın bir anlamı yok. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Haddinizi bilin!.. (RP sıralarından “bağırma, bağırma” sesleri) BAŞKAN – Burada, usule riayet edin, isim arkadan gelsin diye bir usul yok. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, gayet açık, siz de olayı yaşadınız. Eğer, bu çirkinliklere izin verirseniz, burada, doğru dürüst konuşma imkânı olmaz. BAŞKAN – Çirkinliği yapan sizsiniz. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Ne dedi: “Grup adına... BAŞKAN – Demedim öyle bir şey. BÜLENT AKARCALI (Devamla) –... yetki belgesini gönderin, grup adına konuştururum.” BAŞKAN – Gelmedi... BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Ben gönderdim, bizzat gönderdim Sayın Başkan, lütfen... BAŞKAN – Ben, şahsı adına söz verdikten sonra geldi. Siz, maddeyle ilgili konuşun lütfen, rica ediyorum. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Tutanaklarda yazılı, “bilahara yetki belgesini gönderirseniz grup adına konuşursunuz” dediniz. Tutanakları istetin lütfen... Talep ediyorum, tutanakları istetin. (RP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Lütfen... Siz konuşmanıza başlayın. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Böylesine tutarsız bir yönetimle, tabiî, böylesine tutarsız kanunlar gelir. Neyse. İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Sadede gel sadede, Sayın Akarcalı. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu tasarının teknik içeriği hakkında fazla konuşmayacağım. Ancak, işin sadedi, işin esasıdır; vicdanı olanlar için, insafı olanlar için, “adil” kelimesini ağzında değil, yüreğinde duyanlar için. (RP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, bırakın... Rica ederim... İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Sarhoş musun be?! Adam gibi konuş!.. ALİ OĞUZ (İstanbul) – Ayıp, ayıp!.. BAŞKAN – Şimdi, Sayın Akarcalı, sabahtan beri burada kavga çıkarmak için uğraşıyor. Rica ediyorum bırakın. Rica ediyorum... Devam eder misiniz? BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Sustur bunları, konuşayım. İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Tahammül edemiyorsun, değil mi? BAŞKAN – Efendim, tamam, siz devam edin. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Sustur bunları konuşayım. BAŞKAN – Efendim, susuyorlar. Arkadaşlar, rica ediyorum susun efendim. MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Bir şey mi söyledik... BAŞKAN – Rica ediyorum efendim, susun. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Özellikle, Refah Partisinin milletvekillerine sesleniyorum. Bu tasarıyla, bütün Meclise, ama, bu arada Refah Partisinin milletvekillerine özellikle sesleniyorum, İçtüzüğe göre buna hakkım var. Arkadaşlar, bu tasarı yeni bir kaynak getirmiyor, bu tasarıyla mevcut kaynakları daha iyi kullanma durumundasınız, bu da hakkınızdır tabiî. Her yöneticinin kendine göre bir yoğurt yiyişi vardır. Ancak, bugün, bunlar, Sayın Başbakanınız tarafından yeni kaynak diye lanse ediliyordu Türk kamuoyuna. Bu, bir kandırmacadır. Açık açık deyin ki; biz, yeni kaynak yaratmaktan aciziz; biz, kara paranın peşine gidemeyiz. (RP sıralarından “ayıp, ayıp” sesleri, gürültüler) BAŞKAN – Sayın Akarcalı, maddeyle ilgili konuşacak mısınız? BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Maddeyle ilgili konuşuyorum. 1 inci madde ne? BAŞKAN – Fonların... Siz kaynaktan bahsediyorsunuz, maddeye bağlı konuşun. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Nedir fon? Nedir 1 inci madde?.. Her maddede senin yorumunu mu dinleyeceğim ben? (RP sıralarından “ayıp, ayıp” sesleri) Arkadaşlar, sizleri, burada, yıllarca dinledik; hepsi tutanaklarda. Yeni gelenler eskilerin ne söylediğini tutanaklardan okuyabilir. Daha geriye gitmek isteyenler, 1970’li yıllarda MSP’nin ne dediğini de okuyabilirler tutanaklardan. Onun için, ayıbın ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız, önce aynaya bakın. Tamam mı? (RP sıralarından “Sen bak” sesleri, gürültüler) BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin, rica ediyorum. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Eğer kaynak gerekiyorsa kara paranın peşine gidersiniz, kayıtsız paranın peşine gidersiniz, hatta bu tasarıya bir madde eklersiniz... Adamınız Mercümek “Türkiye’nin bütçe açığını ben karşılayayım” dedi; onu getirir buraya eklersiniz nereden olduğunu... (RP sıralarından gürültüler) HASAN HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Titremene gerek yok. BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bu, geçici ihtiyaçları belki kısa bir süre için karşılayabilir, Anayasa Mahkemesinin öngördüğü şekilde bir düzenlemeyi size sağlayabilir; ama, eğer, 1996-1997 bütçesini bu Hükümet hazırlama durumunda olursa, dilerim, o kara paraları, o kayıtdışı ekonomileri, o Mercümek’in söz ettiği, “bütçeyi kapatacağım” dediği paraları da 1996-1997 bütçesine koyar getirirsiniz. Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akarcalı. Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Maddeyle ilgili önergeler vardır... ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sen, önce, Engin Civan’ın hesabını ver de, sonra, gel konuş. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Senin verilecek o kadar çok hesabın var ki, yedi ceddin veremez. (RP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ederim... Sayın Akarcalı, burada, herkes, milletvekiliği ağırlığını ve ağırbaşlılığını taşımak zorundadır. Rica ediyorum... Sabahtan beri, buraya geldiğinizden beri devamlı sert bir tutumda ve böyle bir bunalım içinde yaşıyorsunuz. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Öyle mi?.. BAŞKAN – Öyle... Devamlı burayı tahrik ediyorsunuz, kürsüye saldırıyorsunuz, arkadaşlara saldırıyorsunuz. Milletvekilleri bu şekilde birbirlerine davranırlarsa burada nasıl çalışacağız?! BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bunalımı bu İktidar yaratıyor. Bunalımı yaratan sizsiniz, bunalımın başındaki sizsiniz, bunalımın bizatihi sahibi, sorumlusu sizsiniz. BAŞKAN – Efendim, bu maddeyle ilgili verilmiş 48 önerge var; madde 6 fıkra olduğu için, bu 48 önergenin 24 tanesini işleme koyacağım. Geliş sırasına göre okutuyoruz efendim... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ.ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, madde 1 henüz bitmemiştir, madde 1 içerisinde... BAŞKAN – Efendim, daha ek madde 8’i işleme koyuyoruz. Daha durun bakalım, madde 1’de ek madde 9 var, ek madde 10 var, ek madde 11 var. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ.ERTAN YÜLEK(Adana) – Onu diyorum işte. BAŞKAN – Öyle ayrı ayrı müzakere edeceğiz; ayrıca, çerçeve maddeyi oylayacağız.Siz daha yenisiniz... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Efendim değişiklik önergelerini gruba intikal ettirmediniz; bunları bizzat sizin yapmanız lazım; bunları yapmadan görüşmelere geçemezsiniz. BAŞKAN – Efendim, size de vereceğiz şimdi. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) –Ama, görüşeceğiz gelmesi lazım. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Ne görüşeceğiz, bilmiyoruz. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeler biraz uzun; Divan Kâtibi arkadaşımızın önergeleri oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler...Etmeyenler...Kabul edilmiştir. Buyurun, okuyun. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının, Anayasaya aykırı olduğu için, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Müjdat Koç Hilmi Develi Samsun Ordu Denizli Mustafa Karslıoğlu Cafer Tufan Yazıcıoğlu Ali Günay Bolu Bartın Hatay Ayhan Gürel A.Turan Bilge Zekeriya Temizel Samsun Konya İstanbul NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, önergeler geliyor mu efendim ? BAŞKAN – Geliyor efendim, size geliyor. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gelsin, ondan sonra okuyun. HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Usule riayet edin. BAŞKAN – Tamam efendim, usule riayet ediyoruz, söyledik, arkadaşlarımız veriyor size, ne yapalım yani... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Konuşmacı için yetki belgesi istiyorsunuz; ama, önergeyi vermeden okutuyorsunuz. BAŞKAN – Efendim söyledim işte verecekler size. Tamam önergeler geliyor . Önergeyi okutmaya devam ediyorum : “86 sıra sayılı Yasa Tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in birinci fıkrası yasa teklifinden çıkarılmıştır.” BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu için, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Müjdat Koç Hilmi Develi Samsun Ordu Denizli Cafer Tufan Yazıcıoğlu Ali Günay Ayhan Gürel Bartın Hatay Samsun A. Turan Bilge Konya 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle, 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in birinci fıkrasındaki “kanun, kanun hükmünde kararname” sözcükleri, yasa tasarısından çıkarılmış “yönetmelik” sözcüğünün ilk harfi büyütülmüştür. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Müjdat Koç Cafer Tufan Yazıcıoğlu Samsun Ordu Bartın MustafaKarslıoğlu Ayhan Gürel Hilmi Develi Bolu Samsun Denizli Ali Günay Hatay 86 sıra sayılı yasa tasarının 1 inci maddesiyle, 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in birinci fıkrasındaki “hazine” sözcüğünden sonra “müsteşarlığı” sözcüğü eklenmiş ve “hazine” sözcüğünün ilk harfi büyütülmüştür. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin birinci fıkrasındaki “hazine” ibaresinin “hazine ve maliye” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ömer Özyılmaz Zeki Ünal Sıddık Altay Erzurum Karaman Ağrı Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan İstanbul Şanlıurfa Konya BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “ile üniversite araştırma fonlarının döner sermeyaden aldıkları paylar” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz Ömer Özyılmaz Mehmet Sıddık Altay Zeki Ünal Erzurum Ağrı Karaman Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi İstanbul Şanlıurfa Çorum BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “borçlanma ve satış hâsılatı” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Ömer Özyılmaz Mehmet Sıddık Altay Zeki Ünal Erzurum Ağrı Karaman Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi İstanbul Şanlıurfa Çorum BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “kredi faizleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Ömer Özyılmaz Mehmet Sıddık Altay Zeki Ünal Erzurum Ağrı Karaman Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi İstanbul Şanlıurfa Çorum BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “kredi anapara geri dönüşleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Ömer Özyılmaz Mehmet Sıddık Altay Zeki Ünal Erzurum Ağrı Karaman Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi İstanbul Şanlıurfa Çorum BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Müjdat Koç Mahmut Erdir Samsun Ordu Eskişehir Cafer Tufan Yazıcıoğlu İhsan Çabuk Ayhan Gürel Bartın Ordu Samsun Ali Günay Hatay 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in üçüncü fıkrasındaki “ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın birlikte teklifi üzerine Başbakanın onayı ile” ibaresi metinden çıkarılmış, “Maliye Bakanı” ibaresi “Maliye Bakanınca” haline getirilmiştir. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Müjdat Koç Mahmut Erdir Samsun Ordu Eskişehir Cafer Tufan Yazıcıoğlu Ali Günay Ayhan Gürel Bartın Hatay Samsun İhsan Çabuk Ordu 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in üçüncü fıkrasındaki “ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın birlikte” ibaresi metinden çıkarılmış, “Maliye Bakanı” ibaresi “Maliye Bakanının” haline getirilmiştir. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Müjdat Koç Mahmut Erdir Samsun Ordu Eskişehir Hasan Gemici Sema Pişkinsüt İstemihan Talay Zonguldak Aydın İçel 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in üçüncü fıkrası metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Müjdat Koç Mahmut Erdir Samsun Ordu Eskişehir Hasan Gemici İstemihan Talay Sema Pişkinsüt Zonguldak İçel Aydın 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in üçüncü fıkrasındaki “kapsam dışında bırakılan fonların gelirleri ve harcamaları bütçeyle ilişkilendirilemez” cümlesi metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Hilmi Develi Halil Çalık Yalçın Gürtan Denizli Kocaeli Samsun A. Turan Bilge İstemihan Talay SemaPişkinsüt Konya İçel Aydın Ziya Aktaş A. Cihan Yazar İstanbul Manisa 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek Madde 8’in dördüncü fıkrası metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki “tüm fonlar” ibaresinin “bütçe dışı fonlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan İstanbul Şanlıurfa Konya BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki “tüm fonlar” ibaresinin “bütçe içi fonlar” şeklinde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik İstanbul Şanlıurfa BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki “tüm fonlar” ibaresinin “bütçe içi ve dışı tümü fonlar” şeklinde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan İstanbul Şanlıurfa Konya BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Halil Çalık Hilmi Develi Samsun Kocaeli Denizli M.İstemihan Talay A.Turan Bilge Sema Pişkinsüt İçel Konya Aydın A.Ziya Aktaş İstanbul 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in beşinci fıkrası metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 8 inci maddenin beşinci fıkrasındaki “ile Hazine Müsteşarlığınca müştereken” ibaresinin metinden çıkarılmasını ve “Maliye Bakanlığı” ibaresinin “Maliye Bakanlığınca” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan İstanbul Şanlıurfa Konya BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin beşinci fıkrasındaki “süre, esas ve usuller” ibaresinin “hususlar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Veysel Candan Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Konya İstanbul Şanlıurfa BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin beşinci fıkrasındaki “ve denetimine” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan İstanbul Şanlıurfa Konya BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki “ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın müşterek” ibaresinin metinden çıkarılmasını “Maliye Bakanı” ibaresinin “Maliye Bakanının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Veysel Candan Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Konya İstanbul Şanlıurfa BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki “Maliye Bakanı ve” ibaresi ile “müşterek” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Veysel Candan Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Konya İstanbul Şanlıurfa BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki “Maliye Bakanı ve” ibaresi ile “müşterek” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan İstanbul Şanlıurfa Konya BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki “Başbakan onayı ile” ibaresinin “Başbakan ve Başbakan Yardımcısının müşterek onayı ile” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Zülfikar Gazi İstanbul Şanlıurfa Çorum BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin altıncı fıkrasındaki “Başbakan onayı ile” ibaresinin “Başbakan Yardımcısının onayı ile” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Karaman Ağrı Erzurum Ali Oğuz İbrahim Halil Çelik Veysel Candan İstanbul Şanlıurfa Konya BAŞKAN – Şimdi, önergeleri aykırılık derecelerine göre okutup, işleme koyacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin, Anayasaya aykırı olduğu için, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan (Samsun) ve arkadaşları 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi ile 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in birinci fıkrası yasa teklifinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Katılamazsınız... Anayasaya aykırılık önergesi... NİHAT MATKAP (Hatay) – Katıldı Başkan. H. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Katıldı, bitti... BAŞKAN – Efendim, olur mu canım... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Reddetti... BAŞKAN – Efendim, şimdi, zaten, Anayasaya aykırılık... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Sayın arkadaşım, aslında, ben -komisyon başkanına fuzulî de- bunu daha önce yaptım; fakat, denildi ki, her halükârda sorulsun. Zaten, İçtüzüğe göre, eğer, komisyon, bir yasa tasarısı veya teklifinin maddesini Anayasaya aykırı görürse, öncelikle reddeder. Komisyonun buna katılması mümkün değil. MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Sana ne yahu!.. Sayın Başkan, “katılıyoruz” dedi. BAŞKAN – Yok efendim... NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, Komisyon üyeleri katılıyor, size ne?.. BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılamazsınız efendim... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Hayır, katıldı... BAŞKAN – O zaman niye getirdiniz bu metni buraya... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Reddetti efendim... BAŞKAN – Efendim... Efendim... NİHAT MATKAP (Hatay) – Sana ne ya... “Katılıyoruz” dedi... BAŞKAN – Olur mu canım... NİHAT MATKAP (Hatay) – Komisyonun takdirine niye karşı çıkıyorsunuz... BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyon, burada, hatalı ifade kullanıyorsa... Ben kendisine hatırlatıyorum... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Nereden biliyorsunuz hatalı olduğunu... BAŞKAN – Yine katılacaksa, o zaman, bunu metinden çıkarmamız lazım. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, burası eğitim merkezi değil ki... BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz? NİHAT MATKAP (Hatay) – Komisyon katılıyor, sana ne... (Gürültüler) BAŞKAN – Anlamıyorum, bir dakika efendim... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanı “katılıyoruz” dediği zaman, siz düzeltemezsiniz. BAŞKAN – Rica ediyorum... Arkadaşımız yanlış ifade edebilir Sayın Topçu... NİHAT MATKAP (Hatay) – Görüşmelere katılamazsınız... BAŞKAN – Ben görüşmelere katılmıyorum efendim, İçtüzük hükmü açık... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanı “katılıyoruz” dediği zaman, siz düzeltemezsiniz. Burası eğitim yeri değil... NİHAT MATKAP (Hatay) – Komisyon dilediği gibi takdir eder... BAŞKAN – Efendim, bakın... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Burası eğitim yeri değil... BAŞKAN – Sayın Topçu, İçtüzüğümüze göre eğer bir komisyon... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Katılıyoruz dediği zaman... BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... (Gürültüler) Eğer, Anayasaya aykırıysa, zaten buraya rapor getiremez... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İyi ya, çeker geriye... BAŞKAN – Canım, arkadaşımız yanlış anladı... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ne münasebet, kendi çekecek belki, ne biliyorsun?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim, mikrofon açık, mikrofona konuşun... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Olur mu öyle şey... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Katılmıyormuş efendim, yanlış anlamış... (Gülüşmeler) NİHAT MATKAP (Hatay) – Meclisi idare eden kişi görüşmelere katılamaz... BAŞKAN – Sayın arkadaşlar, rica ederim, insanlar yanlış anlamaz mı bir şeyi... (ANAP sıralarından gürültüler) Sayın Hükümet?... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılmıyoruz... BAŞKAN – Peki efendim... Önerge sahibi... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, bir dakinazı rica ediyorum. BAŞKAN – Efendim, bir dakika bir şey... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Siz, buradan, geçmişte, bunların itirazını çok yaptınız. Şimdi, dönüp de kendi itiraz ettiğiniz işi uygulamaya kalkarsanız, sizi ayıplarlar... BAŞKAN – Yok... Efendim, bakın... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Siz idare edin komisyonu... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, açıklama yapayım. Çok önerge verildiği için... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler) YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Burası eğitim yeri mi Sayın Başkan?.. BAŞKAN – Hayır, gerekçesini belirtecek efendim. NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır, konuyu komisyon takdir etti. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Önergeler içerisinde yanlış anlaşıldığından... Katıldıklarımız var, katılmadıklarımız var... Anayasaya aykırı olan bu önergeye katılmamız, elbette mümkün değildir. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Gayet açık... Anayasaya aykırı... BAŞKAN – Sayın Topçu, insanlar yanlış anlayabilir efendim... Rica ediyorum... Siz, hayatınızda hiçbir şeyi yanlış anlamaz mısınız? YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ne münasebet efendim... BAŞKAN – Efendim, önerge sahibi konuşmak mı istiyor, gerekçesinin okunmasını mı istiyor? (DYP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar) MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, keyfî uygulama yapıyorsunuz... BAŞKAN – Sayın Yalçın Gürkan, buradalar mı efendim?.. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Okul mu açtık?! BAŞKAN – Sayın Temizel, siz mi konuşacaksınız?.. ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Evet Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun efendim. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında konuşmama müsaade eder misiniz? BAŞKAN – Sayın Soysal, arkadaşımız yanlış anlamış. Önergeleri karıştırmış birbirine efendim. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler) YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Nesini yanlış anlamış canım?!. BAŞKAN – Olur mu canım... Rica ediyorum... Allah, Allah... NİHAT MATKAP (Hatay) – İçtüzüğün 64 üncü maddesine bir bakar mısınız lütfen... BAŞKAN – Tamam, bakıyorum... NİHAT MATKAP (Hatay) – Siz görüşmelere katılabilir misiniz?.. Komisyonun görüşlerine karışamazsınız. BAŞKAN – Ben katılmıyorum efendim. Ben görüşmeye katılmadım ki. Komisyon Başkanını ikaz ettim. (DYP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler) NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır, etmediniz... BAŞKAN – Ettim efendim. (Gürültüler) Sayın arkadaşlarımız, hadi neyse, ben bir hata yaptım. Tamam, bir hata ettim; ne yapalım şimdi? Söyleyin bakalım, hadi! (Gülüşmeler, alkışlar) Buyurun Sayın Temizel. Sayın Zekeriya Temizel, önergenizi izah eder misiniz... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Siz, şu tavrınızı izah eder misiniz Sayın Başkan... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – 14 kişi toplanmış kabul edeceğim diye, siz niye itiraz ediyorsunuz?!. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Tutumunuz hakkında bir iki cümle söylememe müsaade eder misiniz Sayın Başkan? BAŞKAN – Sayın Soysal, rica ediyorum... Tamam, hatayı ben üzerime alıyorum; ikaz etmemem lazımdı... (DYP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler) YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Kabul edeceğim diye, 14 kişi toplanmış... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, bu saatten sonra siz dahi hata yapıyorsunuz, şu Meclis hata yapmaz mı... Bu saatten sonra sağlıklı bir görüşme olmuyor... BAŞKAN – Peki efendim... Özür dilerim... Hata yaptığım için özür diliyorum Genel Kuruldan. Yani, özür dilemek benden, kabul etmek de sizden arkadaşlar. Rica ediyorum... (Alkışlar) HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Tam tiyatro!.. BAŞKAN – Sayın Temizel, buyurun efendim. Süreniz 5 dakika. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hem komisyonu hem Başkanlığı, ikisini idare edemezsin... ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, üzerinde konuşacağımız madde ve önergemizin bir anlamı kalmadı; çünkü, her halükârda, bu yasanın görüşülmesiyle ilgili olarak bir usul hatası işlendiğine göre, sadece bu açıdan gitmek suretiyle, yasanın bu maddesinin, Anayasa Mahkemesi tarafından, Meclisteki usullere uygun olarak görüşülmemesi nedeniyle de iptal edilmesi olanağı doğdu. Bu da kullanılacak her halükârda. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin; Anayasa Mahkemesi kendisine göre karar verir. ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – O nedenle, yasa maddesinde bu şekildeki bir rezervimizi koruyarak, yine de, neden Anayasaya aykırı bulduğumuzu sizlere çok kısa olarak özetlemek istiyorum. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Lütfedersiniz. ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Estağfurullah sayın milletvekilim; görevim, onun için çıktım buraya. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 inci maddesiyle düzenlenen ek 8 inci maddenin hemen başına dikkat ederseniz, kanun, kanun hükmünde kararnameden bahsedilmektedir. Yani, fonların kanunlar ve kanun hükmündeki kararnamelerle kurulması gerektiği, burada çok net olarak vurgulanmaktadır. Yasanın geneli üzerindeki konuşmalarımız sırasında belirttik. Eğer, herhangi bir düzenleme, yasa ya da yasa hükmündeki bir kararnameyle yapılmışsa, buradaki düzenlemelerin de, mutlaka, yine, benzer usullere uyularak yapılması gerekir. Halbuki, yasa ve yasa hükmündeki kararnamelerle kurulmuş olan fonların, bu düzenlemeyle, yılları bütçe kanunlarıyla bütçe kapsamına alınmasına ya da dışında bırakılmasına olanak tanınıyor. Bir fonun bütçe içerisine alınıp alınmayacağı konusu, kendi özel yasasında belirtilmesi gereken bir konudur. Yani, fonun tasfiyesiyle ilgili bir hükümdür. Dolayısıyla, her sene, belirli fonları bütçe içerisine, belirli fonları bütçe dışarısına alma gibi, bütçe yasa tekniği içerisinde bir uygulamanın yapılması, Anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırı olduğu için, zaten, buraya geldik. Şimdi, Anayasada, birbirinden tamamen farklı olarak düzenlenen iki yasalaştırma yönteminin doğal sonucu olarak, birisinin konusuna giren bir işin öteki yöntemle düzeltilmesi, değiştirilmesi ve kaldırılması olanaksızdır; Anayasaya aykırıdır. O nedenle, bu madde Anayasaya aykırıdır. Bir yasa kuralının, bütçeden harcamayı gerektirmesi veya bütçeye gelir sağlaması, bunun bütçeyle ilgili hükümlerden sayılmasını kesin olarak gerektirmiyor. Bu da Anayasa hükmü. Bu durumda, bu düzenlemenin, bütçe yasasıyla değil de ilgili yasalarında yapılması gerekiyor. Dolayısıyla, Genel Muhasebe Yasasıyla -adı, zaten, Genel Muhasebe Yasasıdır; genel muhasebe ilkelerini belirler- fonların niteliklerini tamamen ortadan kaldırarak bir bütçe maddesi haline getirilmesi, Anayasaya aykırıdır. Daha önceki hükümlerinde, etrafından dolaşarak, Anayasaya aykırı olmadığı sonucunu doğurur. O nedenle, bütçe kapsamına alınma konusunda, fonlar konusunda, bütçeye bu kadar büyük bir seyyaliyet tanıyan hükmün burada düzenlenmesi, yine Anayasaya aykırı bir düzenleme oluşturacaktır. O nedenle, biz, verdiğimiz önergeyle bu hükmün bu tasarıdan çıkarılmasını öneriyoruz. Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temizel. Sayın milletvekilleri, bu önerge, Anayasaya aykırılık önergesidir. Komisyon ve Hükümet önergeye katılmamıştır. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir. Öteki önergeyi işleme koyuyorum. Yalnız, Sayın Komisyon, bizim söylediklerimizi işiterek cevap verin. (Gülüşmeler) PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Olur Sayın Başkan. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Daha önce, içeride bir eğitim yapın, ondan sonra... BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Yani, arkadaşlarımız daha ilk komisyon... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – İyi ya işte!.. Ben de onu söylüyorum. Sen eğitime tabi tut. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Samsun ve arkadaşları 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in üçüncü fıkrasındaki “kapsam dışında bırakılan fonların gelirleri ve harcamaları bütçeyle ilişkilendirilemez” cümlesi metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet?.. DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Önerge sahibi Sayın Yalçın Gürtan... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Komisyon katılıyor, söz isteyemez artık. BAŞKAN – Efendim, Komisyon ve Hükümetin ayrı ayrı katılması lazım. Aksi takdirde, Hükümet veya Komisyondan birisi katılmazsa önerge sahibine söz hakkı doğuyor. Yeni değişiklik böyle. Neyse... Uygulaya uygulaya öğreneceğiz. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Eğitim... Eğitim... BAŞKAN – Sayın önerge sahibi arkadaşlarımız?.. (DSP sıralarından “gerekçe okunsun” sesleri) Peki efendim, gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Daha önce, ikinci fıkradaki değişiklik önergemiz çerçevesinde, bu fıkranın ilk cümlesi de metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor, Hükümet katılmıyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi işleme koyuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Samsun ve arkadaşları 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in üçüncü fıkrası metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?.. PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet?.. DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyor. O zaman, üyeye konuşma hakkı doğmuyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi işleme koyuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Samsun ve arkadaşları 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle, 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen Ek madde 8’in üçüncü fıkrasındaki “ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın birlikte” ibaresi metinden çıkarılmış, “Maliye Bakanı” ibaresi “Maliye Bakanının” haline getirilmiştir. BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz efendim. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Katılamaz efendim. BAŞKAN – Hükümet?.. DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılıyoruz efendim. ULUÇ GÜRKAN (Ankara) – Sayın Başkan, Komisyon katılamaz; çoğunluğu yok. BAŞKAN – Efendim, işte arkadaşımız da geliyor... (ANAP ve DSP sıralarından “Önceden otursun” sesleri) Rica ediyorum efendim... Daha önce, Genel Kurul salonunda oturan arkadaşı kabul ediyorduk. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ne münasebet!.. BAŞKAN – Sayın Topçu, rica ediyorum... Bugün benimle çok çatışmaya girmek istiyorsunuz... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bakınız, böyle yaparsanız, başka müeyyideler uygularız; sizin yönettiğiniz oturumlara katılmayız. BAŞKAN – Efendim, tehdit etmekle bir yere varılmaz ki... Şimdi sayalım arkadaşları; tamam mı, değil mi?.. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Başkanlık yaptırmayız; bakın, söyleyeyim size. BAŞKAN – Efendim, ne demek; tehdit mi ediyorsunuz yani!.. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Mümkün değil; böyle yaparsanız, yaptırmayız... 13 kişi katılamayacağına göre, diyeceksiniz ki... BAŞKAN – Peki efendim, öyle yapalım. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Burası, köy kahvesi değil ki!.. BAŞKAN – Efendim, biz de kahve kabul etmiyoruz. YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Büyük Millet Meclisi burası. (DYP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Efendim, Büyük Millet Meclisi de... Birtakım ufak tefek şeyler... YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Olmaz ki efendim!.. BAŞKAN – Peki efendim, rica ediyorum... Tamam... Kestik Sayın Topçu... Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Ama, çoğunluğunuz yok; katılamazsınız. Hükümet?.. DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet katılıyor, Komisyonun çoğunluğu olmadığı için, katılsa da kabul etmiyoruz. Önerge sahibi konuşmak istiyor mu efendim; yoksa, gerekçeyi mi okutmak istiyor? (DSP sıralarından “Gerekçe okunsun” sesleri) Peki efendim, gerekçeyi okutalım. VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Önerge sahibi söz istemiyor Sayın Başkan. BAŞKAN – Efendim, anladık, siz oturun; biz, ona göre işlem yapıyoruz. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bütçenin uygulanmasından sorumlu bakan, Maliye Bakanıdır. Bu nedenle, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakana bu konuda bir yetki tanınmasına gerek yoktur. Sonraki değişiklik, ifadenin yapılan değişiklik doğrultusunda düzeltilmesine yöneliktir. BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılmıştı, ama, çoğunluğu yoktu; Hükümet katılmıştı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050 sayılı kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “kredi anapara geri dönüşleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ağrı ve arkadaşları SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergeyi geri alıyoruz. BAŞKAN – Geri mi alıyorsunuz?.. Peki, önerge geri alınıyor. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050 sayılı kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “kredi faizleri” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ağrı ve arkadaşları SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergeyi geri alıyoruz. BAŞKAN – Geri mi alıyorsunuz?.. Peki, önerge geri verilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050 sayılı kanuna eklenen ek 8 inci maddenin ikinci fıkrasından “borçlanma ve satış hasılatı” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ağrı ve arkadaşları SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergeyi geri alıyoruz. BAŞKAN – Geri mi alıyorsunuz?.. Peki. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Önerge sahibine sorun. MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Kapusuz’un imzası yok. BAŞKAN – Herhangi birisi imzasını geri alırsa olur efendim. Şimdi, arkadaşlar, bizi de zor duruma sokuyorsunuz; yani, bize yardımcı olun. Komisyon sırasında arkadaşlarımız 14 kişi oturuyor; arkasından biri anında fırlayıp gidiyor dışarı. Ben ne yapayım yani?!. Şimdi, ben, her an orayı sayamam ki... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, şu saate kadar devam eden görüşmelerde, muhalefet partileri, size çok büyük hoşgörü gösterdiler. Usullere uymadınız... BAŞKAN – Tamam efendim, uyuyorum. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Önergeleri dağıtmadınız; komisyon eksik olduğu halde, Komisyon Başkanını ikaz ettiniz. BAŞKAN – Tamam, onu uygulamadım. Tamam efendim, aynı şekilde gidiyoruz. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Lütfen, usullere riayet ediniz. BAŞKAN – Peki. Buyurun, diğer önergeyi okuyun: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu için aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Samsun ve arkadaşları 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 Sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in birinci fıkrasındaki “kanun, kanun hükmünde kararname” sözcükleri yasa tasarısından çıkarılmış “yönetmelik” sözcüğünün ilk harfi büyütülmüştür. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükümet?.. DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor. Önerge sahibi?.. YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Anayasa Mahkemesi kararı gereğince, bu düzenleme, yasa ve yasa gücünde kararnameyle kurulan fonlar yönünden yapılamaz. Bu nedenle, “kanun” ve “kanun hükmünde kararname” sözcükleri metinden çıkarılmış; daha sonraki “yönetmelik” sözcüğü cümlenin başı olduğu için ilk harfi büyütülmüştür. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir. Öteki önergeyi işleme koyuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Samsun ve arkadaşları 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in dördüncü fıkrası metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükümet?.. MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyor. Önerge sahibinin söz hakkı doğmadığı için, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir. Diğer önergeyi işleme koyuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Samsun ve arkadaşları 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in beşinci fıkrası metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Hükümet?.. MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılıyorlar. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir. Diğer önergeyi işleme koyuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin beşinci fıkrasındaki “ile Hazine Müsteşarlığınca müştereken” ibaresinin metinden çıkarılmasını ve “Maliye Bakanlığı” ibaresinin “Maliye Bakanlığınca” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Zeki Ünal Karaman ve arkadaşları SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu madde üzerindeki önergelerimizi geri çekiyoruz efendim. BAŞKAN – Öyle mi efendim? Yalnız, önerge sahipleri, imzası olan arkadaşlarımız... Sayın İbrahim Halil Çelik ve Sayın Altay’ın imzalarının olduğu önergeleri, maddeyle ilgili önergeleri geri çekiyorlar. Diğer önergeleri işleme koyuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yalçın Gürtan Samsun ve arkadaşları 86 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in üçüncü fıkrasındaki “ve Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın birlikte teklifi üzerine Başbakanın onayıyla” ibaresi metinden çıkarılmış, “Maliye Bakanı” ibaresi “Maliye Bakanınca” haline getirilmiştir. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Hükümet?.. MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir. Diğer önergeyi işleme koyuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Müjdat Koç Ordu ve arkadaşları 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 8’in birinci fıkrasındaki “hazine” sözcüğünden sonra “müsteşarlığı” sözcüğü eklenmiş ve “hazine” sözcüğünün ilk harfi büyütülmüştür. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Efendim, sıradaki arkadaşınız gitti. Bizi de bu kadar zor duruma sokmayın. Rica ediyorum... Ya orada oturun ya da çıkın gidin oraya. MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayımız tamam. Arkadaşımız burada Sayın Başkan. Yer yok. BAŞKAN – Oradaysanız orada oturun. Arkadaşlar biraz önce itiraz ettiler; ondan sonra da biz zor duruma düşüyoruz. HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Sayın Başkan, burada duracak halimiz yok. Burada oturuyoruz. Bu kadar da insafsızlık olmaz. BAŞKAN – Biraz önce Sayın Topçu bizi ne duruma soktu. Rica ediyorum... Komisyon önergeye katılıyor. Hükümet?.. MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılıyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir. Sayın milletvekilleri, bu maddenin fıkra fıkra oylanmasına ilişkin önerge vardır; okuyorum: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci çerçeve maddesi ile düzenlenen “Fonların Ödenek ve Geliri” başlıklı ek madde 8’in fıkraları konusuyla ilgili ayrı ayrı düzenlemeleri içermektedir. Dolayısıyla, İçtüzüğün 83/2 maddesi uyarınca bu fıkraların ayrı ayrı oylanmaları için gereğini dileriz. Saygılarımızla.” Efendim, bu konudaki uygulamamız şöyle: Evvela önerge sahiplerini arıyoruz, ondan sonra da, Genel Kurulun tasdikine sunuyoruz. Eğer, Genel Kurul ayrı ayrı fıkralar halinde oylamasını kabul ederse, o zaman ayrı ayrı fıkralar halinde, yoksa, tümünü oyluyoruz. Önergedeki imzaları okutuyorum: Zekeriya Temizel Hikmet Sami Türk Mustafa Güven Karahan İstanbul Trabzon Balıkesir Necati Albay Fevzi Aytekin Turan Bilge Eskişehir Tekirdağ Konya Müjdat Koç Yalçın Gürtan Cihan Yazar Ordu Samsun Manisa Mehmet Aydın İhsan Çabuk Abdülbaki Gökçel istanbul Ordu İçel Fikret Uzunhasan Mustafa İlimen Yavuz Bildik Muğla Edirne Adana Hasan Gemici Hilmi Develi Halil Çalık Zonguldak Denizli Kocaeli Mahmut Erdir Mustafa Karslıoğlu Eskişehir Bolu BAŞKAN – Bu önergede 15 imza arıyoruz ve milletvekillerinin salonda olmasını aramıyoruz; uygulamamız öyle. Yalnız, bu maddenin fıkra fıkra oylanması hususunda verilen önergenin gereğini yerine getirmemiz için, Genel Kurulun kabul etmesi lazım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Ek madde 8’in tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 8 kabul edilmiştir. Ek madde 9’u okutuyorum: “Döner Sermaye Gelirleri EK MADDE 9. – Genel bütçeye dahil dairelere ve katma bütçeli idarelere bağlı döner sermayeli işletmelerin (iş yurtları ve benzeri kuruluşlar dahil) aylık gayrisafi hâsılatının % 10’u (genel ve katma bütçeli daire ve idarelere bağlı hastanelerin döner sermayeli işletmeleri için % 9’u) en geç ertesi ayın 20’sine kadar genel bütçeye irat kaydedilmek üzere ilgili saymanlıklara yatırılır. Zorunlu hallerde Maliye Bakanlığınca ek süre verilebilir. Bu şekilde hesaplanan tutarın % 30’una kadar olan kısmının hâsılatın tahakkukunda, kalan kısmının da tahsilinde ödettirilmesine Maliye Bakanı yetkilidir. Yıl sonu kârları ile aylık gayrisafi hâsılat üzerinden genel bütçeye aktarılacak miktarlar zamanında yatırılmadığı takdirde, 6183 sayılı Kanundaki usullere göre, yıllık % 12 zamlı olarak tahsil edilir. Hesaplanan zam, döner sermayelerin ita amiri ve saymanlarından yarı yarıya alınır. Ancak, Maliye Bakanlığınca verilmiş ek süreler için zam uygulanmaz. Genel bütçeye dahil dairelere ve katma bütçeli idarelere bağlı döner sermayeli işletmelerden gerekli görülenlerin birleştirilmesine, devredilmesine ve tasfiye edilmesine Maliye Bakanı yetkilidir. Döner sermayeli işletmelerin aylık gayrisafi hâsılatından irat kaydedilecek oranı, % 30’a kadar yükseltmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Genel bütçeye dahil dairelerin ve katma bütçeli idarelerin, özel kanunlarında bu Kanuna tabi olmayacağı belirtilen döner sermaye işletmeleri hakkında da bu madde hükümleri uygulanır. BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Gurubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim. CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının ek 9 uncu maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum. 1996 yılı bütçesinin 30 uncu maddesi döner sermaye gelirleriyle ilgilidir. Bu maddenin tümü, Anayasa Mahkemesinin 17.7.1996 tarihli yürütmeyi durdurma kararı çerçevesinde uygulamadan kalkmıştır. Getirilmiş olan düzenleme, burada doğmuş bulunan boşluğu giderme anlayışı içinde bize bir yasa tasarısı metni sunmaktadır. Ancak, üzülerek belirtmek isterim ki, mevcut tasarıda yer alan ek 9 uncu madde, bütçe tasarısında Anayasa Mahkemesince üzerinde durdurma kararı verilmiş bulunan metinden, hukukî açıdan daha sakıncalı ve Anayasa engeline takılma ihtimali çok daha yüksek olan bir metindir. Bütçe yasasının 30 uncu maddesinin sadece ikinci fıkrası, yeni metinde yer almamakta. Muhtemelen mevcut tasarıyı sunan arkadaşlarımızın, o ikinci fıkra çerçevesinde, Maliye Bakanlığının, döner sermayeli işletmelerin aylık gayri safî hâsılatı üzerinden genel bütçeye aktarılacak miktarların tespitine yönelik üstlenmiş olduğu yetkiyi, Anayasa Mahkemesinin bu konudaki kararının temel gerekçesi olarak gördükleri anlaşılıyor; ama, mevcut tasarıyı incelediğimizde, Anayasa Mahkemesinin göstermiş olduğu hassasiyetin ortadan kalkmasına neden olacak düzenlemenin yeni tasarıda yer almadığını görmekteyiz. Değerli arkadaşlarım, döner sermayeler -aynen fonlar gibi- kuruluşlarına vücut veren mevzuat hükümleri çerçevesinde oluşurlar; bunlar, bazen bir yasadır, bazen kanun hükmünde kararnamedir, bazen de belirli yönetmenlik veya diğer mevzuattır. Bunlar dikkate alınmadan, mevcut döner sermayelerin birleştirilmesi, devredilmesi veya tasfiye edilmesine ilişkin olarak Maliye Bakanına yetki devredilmesi, Maliye Bakanınca, bu konuda, bu kuruluşların mevzuatı gözardı edilerek, bu konuda tasarrufta bulunma yetkisinin Bakanlıkça kullanılması, kesinlikle hukuka aykırıdır; bu maddenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesinin gerekçesini oluşturacaktır. Keza, tasarıda mevcut olup, bütçede yer almayan, genel bütçeye dahil dairelerin ve katma bütçeli idarelerin özel konumlarında, özel kanunlarında, bu kanuna tabi olmayacağı belirtilen döner sermaye işletmeleri hakkında da bu madde hükümlerinin uygulanacağını belirten ifade, genel hukuk anlayışına, yasa yapma tekniğine uygun değildir. Yani, muhtelif yasalarda, ayrı ayrı yasalarda, belirli döner sermayelerin onlarla ilgili yasalarında, o döner sermayelerin Muhasebei Umumiye Kanununa tabi olmayacağını belirteceksiniz; belirli gerekçelerle, o döner sermayelerin oluşumundan kaynaklanan gerekçelerle bunu o yasalara derç edeceksiniz; sonra, bu yasada, bu türden tüm yasalara yansımış kuralları yok farz ederek, bu konudaki yasaların varlığını yok sayarak, bunlar hakkında da bu hükümlerin uygulanacağını, yani bunların da Muhasebei Umumiye Kanununa tabi olacağını söyleyeceksiniz; bunu kabul edebilmek mümkün değil, böyle bir yasa yapma tekniği yoktur. Değerli arkadaşlarım, döner sermayelerin varlığının nedenini biliyoruz. Nedir o?.. Genel veya katma bütçeye dahil daire veya işletmelerin işlerliğine, çalışmasına, faaliyetlerine dinamizm kazandırmak, kaynak yaratma potansiyellerini geliştirebilmek, etkin ve verimli işletme koşullarına kavuşturabilmek. Döner sermayeler bu anlayışla oluşturulur. Esasında, döner sermaye mevzuatı ve uygulaması açısından, ülkemiz, oldukça geridir. Biz, bu mevzuatı geliştirmek yerine, işletmeleri piyasa koşullarında rekabet edebilir yapılara kavuşturabilmek anlayışına yaklaşabilmek için döner sermayeleri güçlendirmek yerine, gerek geçmiş 1996 Bütçe Yasasıyla ve gerekse bu tasarıyla, döner sermayelere ayakbağı oluşturuyoruz; üstlerine, âdeta ceberrut devlet anlayışıyla gitmekteyiz. Bunu da kabul edebilmek mümkün değil. Biz, sosyal demokrasinin ekonomik anlayışını, kamu işletmelerine, kamu girişimcilerine taşıma kararlılığı içerisinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, döner sermayeleri etkinliğe kavuşturmayla, döner sermayelerin, o işletmelerin kaynak yaratma ve orada çalışanların motivasyonunu artırma, piyasaya açılma konusunda işlevleri olacağına inanıyoruz ve bu bakımdan, gerek bu tasarının gerekse bütçe yasasının, bunu engelleyici bir çerçeve oluşturduğunu belirtmek istiyoruz. Bir noktanın daha altını çizmek istiyorum: Gerek bütçe yasasında gerekse bu tasarıda, döner sermayelerin yarattığı kaynaklardan yüzde 30’a kadar artırılabilecek bir miktarın, bütçeye aktarılması öngörülmekte; bu yetki de Maliye Bakanına verilmekte. Böyle bir yetki de söz konusu olamaz; ama, bir başka uygulama söz konusu... BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, 1 dakikanız var efendim. ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Biliyorum Sayın Başkan. ...o da, döner sermayelerin gelirlerinin tahakkukunda yüzde 30’unun bütçelere aktarılması öngörülüyor. Değerli arkadaşlarım, eğer, uygulamanın içindeyseniz, biliyorsunuz ki, bu anlayış, döner sermayeler için çok önemli bir ayakbağıdır; daha henüz nakit akımı oluşmadan, kaynaklar realize edilmeden, bütçe gelirlerinin yüzde 30’unun aktarılmasını beklemek, gerçekten, sonuç alınamayacak, anlamsız bir uygulamadır. Bu duygularla, hepinize saygılarımı sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu. DSP Grubu adına, Sayın Zekeriya Temizel; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Temizel, süreniz 10 dakikadır. DSP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; döner sermayeli işletme ne demektir? Döner sermayeli işletmeler, genel olarak, devletin kendi kuralları içerisinde yapamadığı bazı hizmetleri yapmak üzere, yine devlet içerisinde oluşturulmuş, sermayesi devlet tarafından verilmiş ve yasayla kurulmuş -yasayla kurulmuş; bunun altını yeniden çiziyoruz- tüzelkişiliği haiz olan kuruluşlardır. Hepsinin özel kanunları vardır ve bu özel kanunlarda, kendilerine özel görevler verilmiştir. Bu kuruluşlar, kanunlarında gösterilen görevleri yapmak zorundadırlar. Bunlar, Tarım Bakanlığından Sağlık Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanlığından üniversitelere kadar yayılırlar. Devlet eğer bunları genel idare hizmetleri içerisinde yapıyor olsaydı, böyle bir zorunluluk duyulmaz; dolayısıyla da, devletin içerisinde “döner sermayeli işletmeler” diye herhangi bir şey ortaya çıkmazdı. Döner sermayeli kuruluşlar, kendi yönetmeliklerine göre yönetilirler. Dolayısıyla yasayla kendisine verilmiş olan bir görevi yapabilmek için bütçeleme olanakları vardır, gelirlerini tahmin ederler ve görevlerini gereğince yerine getirmeye çalışırlar. Değerli milletvekilleri, döner sermayeli işletmelerin, bu nitelikleri itibariyle normal işletmelerden herhangi bir farkı yoktur. Yani, nasıl herhangi bir işletme, yaptığı ticarî faaliyetler nedeniyle Kurumlar Vergisine tabi ise, döner sermayeli işletmeler de Kurumlar Vergisine tabidir. Bu, bu tür işletmeler arasında bir farklılık yaratmamak, dolayısıyla, en azından bir rekabet eksikliğine meydan vermemek için getirilmiş olan bir ilkedir. Çok kısa olarak bu niteliklerini belirledikten sonra, yasa tasarısıyla bu işletmelere neler getiriyoruz, bir de ona bakalım. Yaptığımız yasal düzenlemeyle genel bütçeye dahil daireler ve katma bütçeli idarelere bağlı döner sermaye işletmelerinin aylık hâsılatlarının yüzde 10’unu kesip bütçeye alıyoruz. Bakın, doğal olarak, aylık hâsılat, bu işletmenin kâr edeceği veya önündeki günlerde ya da önümüzdeki günlerde, kendisine yasayla tanınmış olan görevleri yerine getirip getiremeyeceği konusunda, başlangıçta bu olaya bir ambargo koymak anlamına gelir. Eğer, bir işletmenin hâsılatının yüzde 10’unu keserseniz, bu işletmeye: “Sen, yasayla kendine verilen görevleri yapma konusunda artık sorumlu değilsin” demek gerekir; ama, yasa ortalıkta duruyor. O zaman, o yasayı değiştirmeden; yani, bu döner sermayeli işletmeye yasayla tanınmış olan görevlerde herhangi bir azaltma yapmadan, onun hâsılatına el koyma olanağına sahip olamazsınız. İlgili yasalarında değişiklik yapılmadan, bu kuruluşlar hakkındaki, bu tür düzenlemelerin Anayasaya aykırı olduğu konusunu, ısrarla onun için vurguluyoruz. Döner sermayeli işletmelerin, genellikle kamu olanaklarını kullandığı, devlet binaları içerisinde faaliyette bulunduğu, hatta, devletin, kamunun elektriğinden, suyundan, personelinden yararlandığı da ayrı bir gerçektir. Eğer, bunlara karşılık herhangi bir şey almaya çalışıyorsanız, o zaman oturun, yasal düzenlemesini yine yapın. Şu anda Türkiye’deki döner sermayeli işletmelerin sayısı belki bilmiyorsunuz; ama, 3 bini geçiyor; 3 bin tane işletme vardır. Eğer yaptığınız düzenlemeyle, ekonomide oldukça önemli işlevler gören 3 bin tane işletmenin birden bire bu işlevlerinden çekilmesi sonucunu doğurur iseniz, eh, bu takdirde ortaya çıkacak kaosun sonuçlarına da hep beraber katlanmak zorunda kalırız. O nedenle, aldıkları bu hizmetler nedeniyle, döner sermaye işletmelerinden eğer bir gelir elde edilmek gerekiyorsa, bu, onların kârıdır; dolayısıyla, devletin, döner sermayeli işletmelerin kârına el koyması gerekir. Bugün, döner sermayeli işletmelerin temel sorunu, özellikle kamu denetiminden yoksun olmalarıdır. Saymanları, Maliye Bakanlığı tarafından tam anlamıyla büyük ölçüde atanamamakta ve denetlenmemektedir. Eğer bu işletmeleri denetlemek, kârlarının doğru oluşmasını ve Kurumlar Vergisi ödendikten sonra bütçeye bunların gelir olarak alınmasını istiyor iseniz, bunu düzenleme doğru olur; ama, düzenlemeyi değiştirmek gerekir. Hâsılattan yüzde 10 pay almak demek -ki, bunu, yüzde 30’a kadar çıkarmaya Maliye Bakanı yetkili- yüzde 30’u demek; kâr oranının yüzde 25 olduğunu düşünürseniz, aşağı yukarı kârının tamamını almaktan öte, zarar ettirilmesi sonucunu doğurur. O nedenle, yapılan düzenleme, yasayla kurulmuş olan döner sermaye işletmelerinin bu işlevlerinin tamamen son bulması sonucunu doğurmaktadır. Halbuki, bu işletmelerin işlevlerinin son bulması, ilgili yasalarının ortadan kaldırılmasıyla olanaklıdır. Başka türlü bir şekilde ortadan kaldırılırsa -ki, her yıl bütçe kanununa konulacak olan bir hükümle, Maliye Bakanının yetkisi dahilinde, bunu alma sonucunu doğurursanız- bu, Anayasaya aykırı olur. Bunları defalarca dile getirmemizin nedeni, bu yasaların bu şekilde düzenlenmemesi gereğidir; yoksa, böyle bir gereksinimin olmadığı anlamına gelmez. Bu nedenle, bu değerlendirmenin, bu şekilde yapılması ve eğer, mümkünse, bu çerçevede bunun düzeltilmesinin uygun olacağını söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temizel. Şahısları adına Sayın Hikmet Uluğbay; buyurun efendim. Süreniz 5 dakikadır. HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli üyeler; benim bildiğim kadarıyla, Refah Partisi, bir siyasî kuruluş olarak, faize karşı olan bir yapıdadır; ancak, Meclise sunduğunuz bu kanun teklifiyle, siz, sadece faize taraf haline gelmiyorsunuz; aynı zamanda, döner sermaye idarelerini birer tefeci haline getiriyorsunuz. Bunu, tahmin ediyorum, kendiniz de belki şu ana kadar fark etmediniz. Şimdi, bir işletme düşünün ki, aylık hâsılatının yüzde 10’una el koyuyorsunuz. Eğer, o işletme, yüzde 10’una el konulduktan sonra faaliyetine devam edebiliyorsa, o işletmenin aylık en az yüzde 10 kârı var demektir. Aylık yüzde 10 kâr varsa, bunu basit matematik kuralları çerçevesinde hesapladığınız takdirde, yılda yüzde 314 kâr eder. Enflasyonun yüzde 80 olduğu bir yerde bu kuruluşlara yüzde 314 kâr ettireceksiniz; siz, tefeciliği özendiriyorsunuz. Artı, orada kalmıyorsunuz, diyorsunuz ki, bu kuruluşlar o kadar kârlı ki, gerekirse, biz, yüzde 30’unu da alırız. Aylık hâsılatının yüzde 30’unu alacaksınız; yani, o işletmeler 100 kazandıkları vakit 70’i işleri çevirmeye yetecek, 30’u da kâr niteliğinde olacak; onu 12 aya iblağ ettiğiniz takdirde de, yılda yüzde 2 330... Bu, tefecinin de tefeciliği. Zannediyorum, Sayın Mercümek dahi bu hesabı yapamamıştır bugüne değin. Siz, bunları bulup çıkardınız; kutlarım sizleri... (DSP sıralarından alkışlar) TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – O kadar hesap için matematik bilmeye gerek yok. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Gökten çıkarmıştır herhalde... HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Ee, herhalde, siz de ondan ödünç aldınız. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Yok, yok, size devrettik... BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ederim müdahele etmeyin. Bakın, şu saate kadar çalışıyoruz, herkes çıksın düşüncesini söylesin... Rica ediyorum. (RP sıralarından “Sataşıyor” sesleri) Efendim, sataşabilir; tabiî ki, iktidar partisine sataşılır. Niye siz iktidar oldunuz? Eğer, sataşılmasını istemiyorsanız, iktidar olmasaydınız? (RP sıralarından gürültüler) Rica ediyorum. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Hatta ve hatta, maddeyi o şekilde tedvin etmişsiniz ki, bu döner sermayeli idarelerin, parayı eline almasını beklemiyorsunuz. “Tahakkuk ettiği anda yüzde 30’ unu da el koyarım” diyorsunuz. Adamın, daha alıp almadığı belli değil; tahakkuk ettiği anda el koyuyorsunuz. Kamu yönetiminde birer harikalar yaratıyorsunuz. Bunun ötesinde, bakın, başka neler yapıyorsunuz; maddenin bir fıkrasını okuyorum: “Genel bütçeye dahil dairelerin ve katma bütçeli idarelerin, özel kanunlarında, bu kanuna tabi olmayacağı belirtilen döner sermayeli işletmelerin hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.” Bu Kanunun, Meclisten geçmesi yeterli değil; Mecliste görüşülmüş olması dahi, hukuk fakültesi ders kitaplarında, kodifikasyon şaheseri olarak okutulacak bir fıkradır bu; yani, bir kanunda yazıyor ve bu kanun Meclisten geçmiş, deniliyor ki “1050 sayılı Kanuna tabi değildir.” Şimdi, burada Yüce Meclisin iradesiyle, bazı kanunlar da “1050 sayılı Kanuna tabi olmayacağı” yazılıyor. Kulak asmayın; bizden evvelki Parlamentonun aldığı kararlara biz saygı duymayız, orada öyle yazsa da, onlar, bundan sonra buna tabidir. Bu, bir kodifikasyon şaheseridir. Gerçekten, bu tür hukukçularımızı, ders kitaplarında, bundan sonraki hukuk öğrencilerine örnek olarak göstermek lazım ki, bu şekilde kodifikasyon yapanlara, hukuk fakültesinden diploma verilmesin; çünkü, kazara, yarın bir gün Refah Partisinden milletvekili olurlar, kanun yazarlar. Artı, onun ötesinde, maddenin üçüncü fıkrasında şunu diyorsunuz: Eğer, bu döner sermayeli idareler, elde ettikleri gelirleri zamanında ödemezlerse, yüzde 12 zamlı olarak alıyorsunuz. Orada da durmuyorsunuz; yöneticisine diyorsunuz ki: “İta amiriyle saymanlardan yarı yarıya alırım.” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Uluğbay, süreniz bitti efendim. Kusura bakmayın, hiç kimsenin süresini uzatmadım. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Şahsı adına, Sayın Aykon Doğan; buyurun efendim. TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, ben de Grubum adına konuşmak istiyorum. BAŞKAN – Efendim, gruplar adına konuşmalar tamamlandı, şahıs adına konuşmalara geçtik; Sayın Aykon Doğan da şahsı adına konuşacak. Sayın Doğan, süreniz 5 dakikadır. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; tabiî, arkadaşlarımız, burada açıklamalar getirdiler. Bu hüküm, bütçe kanunlarında bugüne kadar yer alagelmiş; yani, 1978’deki bütçe kanunlarına bakın, bu hüküm var. Daha değişik bir şey söyleyeceğim: Doğru Yol Partisi-Sosyaldemokrat Halkçı Parti Koalisyonunun bütçesinde yüzde 10 hükmü var; 1993 yılı... Cumhuriyet Halk Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyonunun hazırladığı bütçe kanununda da bu hüküm var. Peki, 1993 yılında, yüzde 10’la döner sermayeli idareler battı mı?.. Batmadı... ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Tabiî, battı, battı... ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Yani, hemen batırıyorsunuz idareleri. Şimdi, onun için, bu kürsüye gelirken, bunu araştırmak lazım. Peki, bu bütçeleri hazırladığınız zaman bu doğruydu da, şimdi bu yanlış mı? ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Yanlış tabiî. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – O zaman, bütçe kanunlarında buna el kaldırıyorsunuz, şimdi, kanun olunca buna karşı çıkıyorsunuz... MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Nasıl kaldırdığımızı biliyorsunuz. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu yüzde 10 payı aldığımız zaman ne olur? Hizmetin bedeline yüzde 10 ilave yapar; yani, hizmetin bedeli, yüzde 10, yüzde 8, yüzde 5 pahalılaşır; yani, illaki “bu hüküm olduğu zaman, bu döner sermayeli idare batar” hükmüne katılmak mümkün değil. Şimdi, bakın, burada, bir sınır koymuş; burada, döner sermayeli idarelerin gelirlerinden genel bütçeye aktarma yapılıyor. Burada, Anavatan Partisi Sözcüsü değerli meslektaşım Sayın Biltekin Özdemir, benim de ismimi zikrederek “Meclisi, 4046 sayılı Yasayla ilgili olarak yanlış bilgilendirdiğimi” ifade etti. Tabiî, kendileri, geçen dönem burada parlamenter değildi. 4046 sayılı Özelleştirme Yasasında, Anavatan Partisi tutturmuştu ki “efendim, özelleştirme yasalarından bütçeye gelir kaydedilirse, o günkü iktidarlar bunu harcarlar, birtakım hizmetler gelir; bunlar aktarılmasın” Ee, ne yapacaktık özelleştirme gelirlerini?!.. O zaman, Plan ve Bütçe Komisyonuna katılan Sayın Işın Çelebi ve koalisyon ortağımızla beraber oturduk, bu hükmü, öyle kaleme aldık, dedik ki “özelleştirme gelirlerinden genel bütçeye aktarma yapılmasın” Ama, fonlara... Hangi fona? Kamu Ortaklığı Fonuna aktarma yapılabilir; buna mani bir hüküm yok. Ayrıca, katma bütçeli idarelere de aktarma yapılabilir; buna da mani bir hüküm yok. “Efendim, bu yapılamaz” diyor arkadaşım. Bu kadar taassuba gerek yok. Aslında “genel bütçeye aktarma yapılamaz” hükmü, bir taassubun ifadesiydi. Tutturdum; böyle olacak... Bir uzlaşı aranmıştır, bu kabul edilmiştir; ama, o zaman, 4046 sayılı Yasada, yani, özelleştirme gelirlerinden bu Parlamento, katma bütçeli idarelere ve fonlara aktarma yapılacağını kabul etmiştir. Nitekim, 1995 yılında, özelleştirme gelirlerinden -Sayın Biltekin’in bilgilerine sunmak istiyorum- Kamu Ortaklığı Fonuna aktarma yaptık; Kamu Ortaklığı Fonundan da katma bütçeli idare olan Devlet Su İşlerinin barajlarına para verdik. Devletin hesapları ortadadır; yani, ben, nasıl yanlış bilgilendiriyormuşum? Tatbikatın içerisinde, bunları uygulayan bir bakan olarak bunu yaşamışım; ayrıca, 4046 sayılı Yasanın hazırlanmasını, bürokrasideki hazırlanmasını, komisyondaki tartışmalarını bizzat yaşamış geliyorum. Bütün bunları yaşamış bir insan olarak Parlamentoyu doğru bilgilendirmek istedim. Onun için, burada, buraya gelirken, geçmişteki bilgilerimizi Parlamentoya doğru aktarmakta hassasızdır; önce, bunu, Yüce Parlamentonun bilgilerine sunuyorum. Burada da; efendim “bu, döner sermayeli idareleri batırır, döner sermayeli idareler kapanır” şeklindeki yargılar çok ekstrem yargılardır. Yani, mesele nedir? 550 parlamenter arkadaşımın da, herhangi bir döner sermayeli idarenin hizmetinin aksatılması gibi bir düşüncesinin olacağını asla zannetmiyorum; iyi niyetle gelmiş bir hükümdür. Bunu, ben, hazırlayan teknik arkadaşlarımla konuştum “niçin yüzde 10’u koydunuz, yüzde 5 olamaz mıydı?” dedim. Yüzde 10, geçmiş yıllarda kabul görmüş, geçmiş yıllarda tatbikatta ittifak hâsıl olmuş bir orandır, makul bir orandır. Onun için, makul bir oranda Yüce Meclisin huzurunda... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Doğan, süreniz bitti efendim. Süreyi uzatmıyoruz efendim. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Efendim, zaten tutanaklara geçmiyor. ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim, sağ olun. Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. Maddeyle ilgili önergeler var. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, söz istemiştim efendim. BAŞKAN – Efendim, söz isteğiniz bize gelmedi. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Dikkatlerinize sundum; ama, fark edemediniz. Müsaade ederseniz üç dört dakika konuşacağım. BAŞKAN – Şahsı adına iki arkadaşımız konuştu; takdiri size bırakıyorum. BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Çok uzatmayacağım Sayın Başkan. VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Fark edilmediğini kendisi de söylüyor. BAŞKAN – Ben, bir saat de konuşmanızı isterim, gerçekten, zevkle dinliyorum konuşmanızı; ama, yok, İçtüzüğe göre müsait değil bu maddede söz almanız. Uygun görürseniz ya sizinle ilgili bir önergede ... BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, hem Sayın üstadımız, değerli arkadaşımla ilgili bir dakika, verdiği bilgilerle ilgili bir dakika, bir ek açıklama için bir dakika ve döner sermayeyle ilgili bir dakika; toplam dört dakika konuşacağım. BAŞKAN – Biltekin Bey, söz hakkı yok, olsa size söz vereyim. Yani, gruplar konuştu, arkasından da iki arkadaşımıza söz verdim; yok. Sayın Karamollaoğlu da söz istedi, vermedim. Rica ediyorum... Madde üzerinde 43 önerge var, 24 tanesini geliş sırasına göre okutuyorum efendim. Efendim, bizim her şeye dikkat etmemiz mümkün değil. Sayın Zeki Ünal, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesidir ve aynı zamanda önerge vermiş. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arz edeyim efendim. BAŞKAN – Anladım; ama, ilk önce de onun ismini yazmışsınız; burada okutuyoruz... Bunlara dikkat edin. Arkadaşlarımız, burada, bizi tenkit ediyorlar. Bizim de, bu kadar çalışma programı içerisinde her şeye dikkat edecek halimiz yok, gözden kaçırıyoruz. Rica ediyorum, bundan sonra dikkat edin. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Onu fark ettiğimiz için... Arkadaşlarımız imzalatmışlar... 5 imza tamam. BAŞKAN – Tamam, ondan başka 5 imza var; ama, bu gibi hususlar bir daha olmasın. Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki “yüzde 10” oranının “yüzde 15” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki “yüzde 10” oranının “yüzde 16” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki “yüzde 10” oranının “yüzde 12” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin Kansu Ağrı Erzurum İstanbul Fikret Karabekmez Ekrem Erdem Zeki Ünal Malatya İstanbul Karaman BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin birinci fıkrasındaki “yüzde 10” oranının “yüzde 14” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN– Öteki önergeyi okutuyorum : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki “yüzde 30” oranının “yüzde 50” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki “yüzde 30” oranının “yüzde 35” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkasındaki “yüzde 30” oranının “yüzde 40” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki “yüzde 30” oranının “yüzde 45” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin üçüncü fıkrasındaki “yüzde 12” oranının “yüzde 9” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin üçüncü fıkrasındaki “yüzde 12” oranının “yüzde 8” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin üçüncü fıkrasındaki “yüzde 12” oranının “yüzde 11” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin üçüncü fıkrasındaki “yüzde 12” oranının “yüzde 10” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle, 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasındaki “Maliye Bakanı” ibaresinin “ilgili bakan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasındaki “Maliye Bakanı” ibaresinin “Başbakan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin beşinci fıkrasındaki “yüzde 30” oranının “yüzde 45” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz Ağrı Erzurum İstanbul İbrahim Halil Çelik Veysel Candan Zeki Ünal Şanlıurfa Konya Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin beşinci fıkrasındaki “yüzde 30” oranının “yüzde 40” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz İbrahim Halil Çelik Ağrı Erzurum Şanlıurfa Fikret Karabekmez Ekrem Erdem Zeki Ünal Malatya İstanbul Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin beşinci fıkrasındaki “yüzde 30” oranının “yüzde 35” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz İbrahim Halil Çelik Ağrı Erzurum Şanlıurfa Fikret Karabekmez Ekrem Erdem Zeki Ünal Malatya İstanbul Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 9 uncu maddenin beşinci fıkrasındaki “yüzde 30” oranının “yüzde 50” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz Ağrı Erzurum İstanbul İbrahim Halil Çelik Veysel Candan Zeki Ünal Şanlıurfa Konya Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin altıncı fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz Ağrı Erzurum İstanbul İbrahim Halil Çelik Veysel Candan Zeki Ünal Şanlıurfa Konya Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin altıncı fıkrasındaki “genel bütçeye dahil dairelerin ve katma bütçeli idarelerin” ibaresinin “kamu kurum ve kuruluşlarının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz Ağrı Erzurum İstanbul İbrahim Halil Çelik Veysel Candan Zeki Ünal Şanlıurfa Konya Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin altıncı fıkrasındaki “genel bütçeye dahil dairelerin ve” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Fikret Karabekmez Ağrı Erzurum Malatya Ekrem Erdem İbrahim Halil Çelik Zeki Ünal İstanbul Şanlıurfa Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasındaki “Maliye Bakanı” ibaresinin “Başbakan Yardımcısı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Ali Oğuz Ağrı Erzurum İstanbul İbrahim Halil Çelik Zeki Ergezen Zeki Ünal Şanlıurfa Bitlis Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasabei Umumiye Kanununa eklenen ek 9 uncu maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz. “Genel ve katma bütçeli kuruluşların belediyelere ve bağlı kuruluşlarına olan borçlarını gerektiğinde bu kuruluşların bütçedeki ilgili tertibinden, mevcut ödeneğinden kesinti yapılarak, ilgili belediyelere ve bağlı kuruluşlara ödettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.” İbrahim HalilÇelik Necati Çetinkaya Ferit Bora Şanlıurfa Konya Diyarbakır İsmail Köse Nihan İlgün Hüseyin Yıldız Erzurum Tekirdağ Mardin Ahmet Bilgiç Cihan Paçacı Rıza Akçalı Balıkesir Elazığ Manisa Osman Çilsal Kayseri BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, maddeyle ilgili önergelerin okunması işlemi bitmiştir. Yalnız, DSP Grubuna mensup bazı milletvekili arkadaşlar tarafından verilen bir önergede “86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 9 metinden çıkarılmıştır” şeklinde bir ibare kullanılıyor; fakat, önergenin gerekçesinde, bunun Anayasaya aykırı olduğu şeklinde bir yorum getiriliyor ve “ Yıllık bütçe yasalarıyla yapılamayan bu düzenleme, şimdi genel bir yasayla yapılmak istenmektedir; ama, Anayasaya aykırılık sürmektedir” deniliyor. Şimdi, biz, bu önergeyi işleme bir Anayasaya aykırılık önergesi şeklinde mi koyalım? Eğer bu şekilde düşünüyorsanız, öncelikle, Anayasaya aykırılık önergesinin işleme girmesi gerekir. Bu önergeyi, Sayın Ahmet Piriştina, Sayın Tuncay Karaytuğ, Sayın Erdal Kesebir, Sayın Tahir Köse, Sayın Şükrü Gürel, Sayın Hasan Gülay vermişlerdir. Bu arkadaşlarımızdan herhangi birisi Genel Kurul salonunda bulunuyor mu efendim? AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Evet Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Piriştina, bu önergenizde, Anayasaya aykırılık olduğunu açıkça metinde söylemiyorsunuz da, gerekçede söylüyorsunuz; yani, bir yanlışlık olmasın diye_ Aslında, önergelerin çok açık olarak verilmesi lazım; tabiî, biz burada, bilmece çözer gibi bir çözüme gidiyoruz. Yani, Anayasaya aykırılık önergesi olduğunu iddia ediyorsanız, işleme koyacağız efendim. AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Evet efendim, iddia ediyoruz. BAŞKAN – Peki, bunu da okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı, Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ahmet Piriştina Tuncay Karaytuğ Erdal Kesebir İzmir Adana Edirne M. Tahir Köse Şükrü Gürel Hasan Gülay İstanbul İzmir Manisa İsmail Cem Ahmet Tan Mustafa Karslıoğlu Kayseri İstanbul Bolu 86 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesiyle, 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek madde 9 metinden çıkarılmıştır. BAŞKAN – Sayın Komisyon, aslında gerekçesi itibariyle Anayasaya aykırı olduğu öne sürüldüğü için, biz, bunu Anayasaya aykırılık önergesi olarak nazara aldık. Tabiî, benim, geçen maddeyle ilgili yaptığım uygulamada, arkadaşlarımız bize haksız olarak kızdılar. Biliyorsunuz, İçtüzüğün 38 inci maddesine göre, eğer komisyon, bir kanun tasarısı veya teklifini Anayasaya aykırı görürse, maddelerine geçmeden reddeder. Burada, Komisyon maddelerine geçmiş, kanun tasarısını kabul etmiş, getirmiş. Komisyon, bir yanlış anlamayla “katılıyoruz” dedi; katılıyoruz derse, o zaman, zaten getirdiği rapora ve düzenlemeye aykırı; ama, maalesef arkadaşlarımız bunu bize usulsüzlük diye atfettiler. Bu itibarla, Komisyona hatırlatıyorum. Bunu, Anayasaya aykırılık önergesi olarak... PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Tabiî, İçtüzüğün 38 inci maddesine göre, öncelikle, Komisyonda görüşülebilmesi için, Anayasaya uygun olup olmadığı mütalaa edilir ve müzakere edilir. Komisyonumuzda, bu mütalaa ve biraz evvel zatı âlinizin buyurmuş olduğu, yani ilk meseledeki hadise, yine mütalaa edilmiş ve Anayasaya aykırı olduğu kabul edilmemiştir. Dolayısıyla, bu önergeye katılmıyoruz. BAŞKAN – Peki efendim. Hükümet?.. KÜLTÜR BAKANI İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor. Önerge sahibi Sayın Piriştina, isterseniz gerekçeyi okutalım, isterseniz... ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Ben, söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Gürel, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Gürel, süreniz 5 dakikadır. ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bu maddede de itirazımız, elbette Anayasaya aykırılık itirazı; çünkü, daha önceki Anayasaya aykırılık itirazlarımız gibi, burada da, görülen o ki, bu yasa tasarısını hazırlayanlar, aslında, çok temel bir hukuk ilkesini gözardı etmişler. Burada, dönersermaye gelirlerinin yüzde 10’una el koyabilmek, yani, bir anlamda, evin içinde dolaşarak, masa sandalye sayarak kaynak yaratmak esprisiyle, acaba nereden kaynak bulabiliriz diyerek, dönersermaye gelirlerinin de yüzde 10’una ve gerekirse, daha da artan bir oranına el koymayı düşünmüşler genel bütçeye aktararak. Aslında, dönersermaye işletmeleri, özel yasalarla kurulan işletmelerdir ve bu dönersermayelerin gelir kaynakları, bir görevin yerine getirilmesi için, o görev dolayısıyla tahsis edilen gelir kaynaklarıdır. Eğer, dönersermaye gelirlerine el konulmaya başlanırsa, o zaman, bu görev, yapılamaz hale gelir ve o zaman da, daha önce yasa koyucunun kamu yararına yapılacak bir işlev olarak takdir ettiği bir işlevi, görevi, siz, şimdi, başka bir yasayla, hem de genel çerçeveli bir yasayla ortadan kaldırmış olursunuz ki, işte, bu, temel bir hukuk ilkesinin ihlali demek olur. Dönersermayenin kârına belki el konulabilir, belki başka bir fasla aktarılabilir; ama, eğer, dönersermayenin gelirlerine el koymak söz konusu olursa, o zaman, hiç değilse, o dönersermaye işletmesini kuran yasada yeni bir düzenleme yapıp, o yasayla, zaten gelirlerine el konulan bu işletmenin işlevini yerine getirmeyeceği de hesaplanarak, bu işlevi ortadan kaldırmak uygun olabilir. O zaman, belki, yaptığınız iş doğru olabilir; ama, hem bu görevi, bu işlevi, özel bir yasayla bir işletmeye yükleyeceksiniz hem de kaynağını keserek, kamu yarına olan bu işlevin yerine getirilmesini engelleyeceksiniz. İşte, bu, doğrusu, Anayasaya aykırı, temel hukuk ilkelerine aykırı bir işlem olur ki, Demokratik Sol Parti Grubundan pek çok arkadaşım, işte, bunun için, bu önergeyi verdik ve sizlerin de, hiç değilse bu maddede, Anayasaya aykırı bu hükmün ortadan kaldırılması ve düzeltilmesi için oy kullanmanızı rica ederiz. Saygılarımla. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürel. Önergeye, Hükümet ve Komisyon katılmadı. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... III. – Y O K L A M A HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (istanbul) – Yoklama yapılmasını istiyoruz Sayın Başkan. HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Ayağa kalkan yok Sayın Başkan!.. (DSP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) BAŞKAN – Yoklama isteminde bulunan milletvekillerinin isimlerini tespit edelim efendim: Sayın Özkan, Sayın Temizel, Sayın Soysal, Sayın Dayanıklı, Sayın Uluğbay, Sayın Çapoğlu, Sayın Şimşek, Sayın Akarcalı, Sayın Piriştina, Sayın Tan, Sayın Ceyhan, Sayın Gürkan... Aslında, Sayın Uluç Gürkan’ın, Meclis çalışmasına katılma hakkı yok; yani, 94 üncü maddeye göre, Meclis başkanvekilleri Meclis çalışmalarına katılamaz. O bakımdan, sizin, yoklama isteme hakkınız yok. Sayın Gürel, Sayın Akgür, Sayın Sina Gürel, Sayın Albay, Sayın Bodur, Sayın Korkmaz, Sayın Yurdagül, Sayın Dilekçi, Sayın Mehmet Aydın, Sayın Arif Sezer. Yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz. (Yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. VII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) 3. – Bütçe Kanununda Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarında Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/491) (S. Sayısı : 86) (Devam) BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar. Anayasaya aykırılık önergesine, Komisyon ve Hükümet katılmamışlardı. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu maddenin ikinci fıkrasındaki “yüzde 30” oranının “yüzde 50” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet Sıddık Altay (Ağrı) ve arkadaşları. BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – İmzamız olan önergeleri geri çekiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki efendim. Son bir önerge var, okutuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 26.5.1927 tarih ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa eklenen ek 9 uncu maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz. “Genel ve katma bütçeli kuruluşların, belediyelere ve bağlı kuruluşlarına olan borçlarını gerektiğinde bu kuruluşların bütçedeki ilgili tertibinde mevcut ödeneğinden kesinti yapılarak ilgili belediyelere ve bağlı kuruluşlara ödettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.” İbrahim Halil Çelik (Şanlıurfa) ve arkadaşları. BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Hükümet?.. MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor, Hükümet katılmıyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (DYP ve RP sıralarından gürültüler) Efendim, önergeye Hükümet katılmıyor, Komisyon katılıyor. Rica ediyorum sayın milletvekilleri, ellerinizi kaldırıyorsanız kaldırın, indiriyorsanız indirin... Arkadaşlar, lütfen yerlerinize oturur musunuz... Böyle, ayakta olmaz efendim. (RP ve DYP sıralarından gürültüler) KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan, 5 dakika yoklama yaptınız... BAŞKAN – Önergeyi oyluyorum efendim... Sayın arkadaşlar, lütfen, oturur musunuz. Bir önerge var; Hükümet katılmıyor, Komisyon katılıyor. Önergeyi tekrar oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Önerge kabul edilmemiştir. Ek madde 9’u okunan şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Ek madde 9, okunan şekliyle kabul edilmiştir. Ek madde 10’u okutuyorum: EK MADDE 10. – İlgili yıl bütçe kanunları ile çeşitli kanunlara genel bütçe gelirlerinden kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılması öngörülen paraların kanunî oran ve miktarları o malî yıl için yeniden belirlenebilir. BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim. ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Vazgeçtim Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun, Sayın Zekeriya Temizel; süreniz 10 dakikadır. DSP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önünüzdeki yasa tasarısının en önemli maddelerinden birisini görüşüyoruz. O nedenle, bu konudaki ilgilerinizi bir defa daha çekmeden, gecenin geç vakti de olsa, bu konudaki görüşmeleri sonuçlandırmak istemedik. Değerli milletvekilleri, önümüzdeki yasa tasarısının ek 10 uncu maddesinde “İlgili yıl bütçe kanunları ile çeşitli kanunlarla genel bütçe gelirlerinden kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılması öngörülen paraların kanunî oran ve miktarları değiştirilebilir, yeniden tespit edilebilir veya uygulanması o yıl için tamamen durdurulabilir” hükmü bulunmaktadır. Çeşitli kanunlarla, genel bütçe gelirlerinden kurum ve kuruluşlara aktarma öngören hükümler nelerdir? Bunlar, oldukça değişik hükümlerdir ve her birisi, herhangi bir kurumun ayakta kalmasını, o kurumun faaliyetlerde bulunmasını sağlayan hükümlerdir. Örneğin, 2380 sayılı Yerel Yönetimlere Genel Bütçe Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun vardır bunun içerisinde; Akaryakıt Tüketim Vergisinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun vardır bunun içerisinde; Emlâk Vergilerinin dağıtımıyla ilgili hükümler vardır bunun içerisinde. Yani, kısacası, ekonomik ve sosyal yaşamı düzenleyen birçok kanun, bu kanunla olduğu gibi, Bütçe Kanununun içerisine alınmaktadır. Eğer, bu kanunların hepsi bütçe kanunuyla düzenlecek hükümler ise, bu kanunların yapılmasına gerek yoktur. Bu kanunların hepsi kendi süreçleri içerisinde oldukça ayrıntılı tartışmalara neden olarak çıkarılmış kanunlardır. Özellikle, Yerel Yönetimlere Pay Verilmesi Hakkındaki Kanun, Türkiye’de en fazla tartışılan bir kanundur. Dolayısıyla, her yıl, bütçe kanunuyla, bu kanundan belediyelere ne kadar pay verileceğinin yeniden yeniden pazarlık konusu yapılması, Türkiye’deki yönetimin sürekliliği kavramına da aykırı düşer. Şu anda çeşitli kanunlarla genel bütçe gelirlerinden pay verilecek kurumların sayısını burada saymak mümkün değil. Kısacası, böyle bir düzenlemeyle ne yaptığımızın çok açık olarak farkında bile değiliz. Ancak, yaptığımız düzenleme, gelecekte, Türkiye’nin düzeni açısından oldukça büyük sorunlar yaratacak bir düzenlemedir. Şu anda, belki de, bu konuşma, sadece zaman geçirmek için yapılan bir konuşma diye düşünüldüğünden, pek fazla kimsenin ilgisini de çekmiyor; ama, önümüzdeki günlerde böyle bir düzenlemeden, Türkiye’deki kurum ve kuruluşların, ne kadar büyük bir tahribatla karşı karşıya kalacağını göreceğiz hep beraberce. Dolayısıyla da, bu uyarılarımız, hiç değilse, Meclis tutanaklarına geçtiği için “evet, birileri, bu konuda, hiç değilse Meclisi uyarmıştı” diyecektir. Meclis, özel olarak yapılmış, üzerinde çok uzun süre çalışılmış olan yasalarla getirilen bir düzenin, bir torba maddeyle tamamen ortadan kaldırılması, hatta, hiçbir sonuç verilemeyecek bir hale getirilmesinin sonuçlarını belki o zaman anlayacak. Değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekmeye çalıştığımız konu, gerçekten, sıradan bir konu değil. Özel yasalarla getirilmiş olan bir düzenleme, neden, birdenbire, bütçe kanunun genel hükümleri içerisine alınıyor? İstenilen yasa yürürlükten kaldırılıp, istenilen yasa her sene niye yürürlüğe konulsun? O zaman, kanunların hepsini, 1050 sayılı Kanunun arkasından sıralarsınız “bu kanunlarla ilgili olarak getirilen malî hükümler, her sene, bütçe kanunuyla kaldırılır, indirilir” dersiniz; Türkiye’nin yönetimini de korkunç bir şekilde basitleştirmiş olursunuz. Türkiye, böylece, tek başına bir bütçe yasasıyla yönetilir. Bütçe yasası, bir gider yasasıdır, bir gelir yasasıdır, kısacası, bir denge yasasıdır; toplumu düzenleyen bütün kanunların uygulama hükümlerinin ortadan kaldırıldığı bir yasa değildir. Getirdiğiniz 1050 sayılı Yasa düzenlemesi, Türkiye’nin bütün yaşamını düzenleyen kanunların hepsini, bir torba madde halinde bütçe kanununa aktarma yasasıdır. Biz, buradaki konuşmalarımızla, gerçekten, getirilen düzenlemenin Türkiye’de nelere mal olacağı konusunda dikkatlerinizi bir defa daha çekmeyi amaçladık; ama, başarılı olacak mıyız olmayacak mıyız bilmiyorum. Oylamaların sonuçları, pek yararlı olduğumuzu da göstermiyor; ancak, zaman, umarız ki, bizi, düşündüğümüz kadar haklı çıkarmaz. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, sağ olun. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Temizel. Sayın Temizel, hiçbir zaman, engelleme konuşması yapmıyorsunuz, gerçekten, konuya, herkesin faydalanabileceği bir düzeyde katkıda bulunuyorsunuz; size teşekkür ederiz. (DSP sıralarından alkışlar) Grupları adına başka söz isteyen?.. Yok. Şahısları adına; Sayın Çapoğlu ve Sayın Uluğbay söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Çapoğlu. Sayın Çapoğlu, süreniz 5 dakikadır. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Bu kanun tasarısıyla getirilen ek madde 10, aslında Türk Devletinin yönetim biçimini çok iyi belirliyor. Türkiye’de sistem yerine, sürekli olarak, kanunları, işimize geldiği gibi değiştirip uygulama ve kurumları değiştirme anlayışımız var. Bakın, bu madde, çok açık bir şekilde, Türkiye’de devletin çalışmasının nasıl önlendiğini ve verimliliğinin nasıl düşürüldüğünü açık bir şekilde ortaya koyuyor. Düşünün ki, kamu kurum ve kuruluşlarının, sürekli olarak faaliyetlerini yapabilmek için bir bütçeyle çalışmaları gerekiyor ve bu bütçeyi bir zaman içerisinde, iki, üç, dört, beş yıllık orta; on yıllık uzun dönemler için planlamak durumundalar; ama, bu planı yapabilmek için, kamudan gelen kaynakları kesin olarak bilmek ve onları, gelecek gelirleri, bir şekilde tahmin etmek durumundadırlar. Eğer, siz, bir işletmeyi verimli bir şekilde yönetmek istiyorsanız, o zaman gelecek kaynakları bir şekilde bilmek durumundasınız. Eğer, kaynakları hesaplayamıyorsanız, büyük bir ihtimalle zarar edeceksiniz demektir. İşte, şimdi aynı ilke, burada kamu kuruluşları için de geçerli. Eğer, kamu kuruluşları bu olanaktan yoksunsa, eğer, her yıl bütçe kanunlarıyla iktidar, o anki kaynak ihtiyacına göre bu oranları tespit edebiliyorsa, o zaman, bu kamu kuruluşlarının verimli çalışma olanaklarını ortadan kaldırırsınız. Neden kaldırırsınız; çünkü siz, devlete sağlam kaynak bulamadığınız, siz, belirliliği sağlamadığınız için istikrarsızlık yaratırsınız ve o kaynaklardan birtakım kuruluşları mahrum edersiniz. İşte, buradaki yasa tasarısı bu açıdan oldukça sakıncalı. Bizim, yasa yaparken, daha doğrusu yasanın ötesinde, anlayışımızda değişmesi gereken şeyler var. Her seferinde, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda olsun gerek burada olsun, sürekli olarak günlük ihtiyaçlara cevap veriyoruz. Hiçbir zaman, Türkiye’nin beş, on yıllık uzun dönemlerini düşünerek karar almıyoruz ve karar alamadığımız müddetçe de, biz, bu sıkıntılara sürekli olarak düşeceğiz; sürekli olarak, günlük hesaplar içerisinde olacağız; olduğumuz zaman da, belirsizliği ve istikrarsızlığı sürekli olarak artıracağız. O zaman da, bugün olduğu gibi, verimsiz bir çalışma ortamına gireceğiz. Eğer bu kanunlar daha önce tespit edilip ve kamunun kaynakları daha sağlıklı olarak tespit edilseydi, bu kanunlardaki bu değişikliklere hiçbir şekilde gerek kalmayacaktı. Bakın, bugün kaynaklar açıklandı. Bugün akşam saatlerinde de belirtildi. Bu kaynakların hiçbirisi sağlıklı kaynaklar değil. O kaynaklar sağlıklı olmayınca, bu sefer, hükümetler, verimli alanlara giden bazı kamu kurumlarımızın gerçekten ihtiyacı olan kaynakları alacaklar bu kuruluşlardan ve borç faizlerini ödemek için kullanacaklar. İşte, bu kanunun tasarısının mantığı aslında burada yatıyor; ama, sadece bu kanun tasarısı değil; burada dikkat edilmesi gereken nokta, bizim, devleti yönetme anlayışımızın değişmesi gerek. Daha uzun dönemli istikrarı ön plana alan bir düşünme anlayışına, yönetim anlayışına dönmemiz gerekiyor. Bunu yapmadığımız müddetçe, bu sıkıntıları hep birlikte yaşayacağız ve zararlarını hep birlikte göreceğiz; ondan sonra, verimli çalışmayan kamu kuruluşlarını, verimli çalışmıyor diye sürekli olarak suçlayacağız. Esas kabahati, burada, kendimizde bulmamız gerekiyor ve bu açıdan, bu ek maddenin geçirilmesi oldukça sakıncalıdır. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çapoğlu. Sayın Hikmet Uluğbay; buyurun efendim. Süreniz 5 dakikadır. HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli üyeler; izninizle, ben, bu maddeye devekuşu maddesi diyorum. Neden; gerçeklere karşı başımızı kuma gömüyoruz bu maddeyle. Diğer devletler de, bizimki gibi, dönemlerden geçmişler ve bizim, şu anda yapmakta olduğumuz hileler denenmiş ve bunlardan acı ders alındığı için, bütçe açıklarının yanında yeni bir kavram oluşturulmuştur; kamu sektörü borçlanma gereği. Şimdi, bu çerçevede, genel bütçeden çeşitli idarelere aktaracağımız miktarları ve oranları, o yılki bütçenin durumuna göre değiştirebilme yetkisini hükümete tanıyoruz. Hükümet, o yılki bütçe açığını daraltabilmek için “bu yıl, şu şu şu kuruluşlara, ben aktarma yapmıyorum geçen seneki boyutunda” diyebilecek. Güzel, bu, bir siyasî tercih; ancak, aktarmayı yapmadığı kuruluşlar, bu takdirde büyük açıklar vermeye başlayacak; yerel yönetimler, sosyal güvenlik kuruluşları vesaire... Bunun sonucu ne olacak? Bütçe açığını, gayri safî millî hâsılaya göre yüzde 8’den yüzde 6’ya indireceksiniz ve bütçe açığını küçülttük diye sevineceksiniz. Ancak, diğer kuruluşların açığı devam ettiği için de, kamu sektörü borçlanma gereği diğer kalemlerle bir araya geldiğinde yüzde 11’lere, yüzde 12’lere gidecek. İşte, bu tür uygulamaları, Türk kamu idaresinde ve malî sisteminde yıllarca yaptık. Nasıl yaptığımızı hepimizin hafızalarını tazeleyerek bildirmek istiyorum: Hatırlarsanız, 1980’ li yılların -1986-1987’de- kamu sektörü borçlanma gereği, yüzde 5, yüzde 6 ‘lardaydı ve biz, o tarihten itibaren, onun ortaya çıkardığı sorunlara dikkat etmediğimiz için, 1993 yılına değin, bunlar, yüzde 5’ten, yüzde 8’e, yüzde 9’a, yüzde 11’e, yüzde 12,5’e kadar ulaştı. Ondan sonra, hep beraber, bir gün uyandık ve gördük ki, Türkiye’de ekonomik bir kriz var. Ekonomik krizi, aslında, biz davet ettik. Nasıl davet ettik? Gözlerimizi kapattık gerçeklere, yapay olarak bazı açıkları daralttık. Aslında, Türk kamu idaresinde, maliye yönetimine talip olacakların, gönül ister ki, evvela, lise kitaplarındaki birleşik kaplar teorisini bilip bilmedikleri test edilsin. Niçin bu gerekiyor? Çünkü, bir taraftan bütçenin açığını baskı altına alıyorsunuz, öbür taraftan, belediyelerin açıkları, KİT’lerin açıkları, sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları patlıyor. Sonuçta, Maliye Bakanı veya Hükümet “ben bütçeyi düzelttim” diyor. Evet, bütçeyi düzeltmiş görünüyor; ama, Türk ekonomisini bir krize doğru itiyor ve biz, bunu, yıllarca, bu şekilde yaşadığımız için, 1994 krizini yaşadık. Şu anda, iktisattan anlayanlar şunu yazıyorlar: 1996 yılının sonunda, kamu sektörü borçlanma gereğinin yüzde 11’lere ulaşacağı, aklı başındaki her iktisatçı tarafından, bugünden hesaplanmış durumda. Biz, 1996 yılı sonunda, Türk ekonomisini krize sokacak bir hazırlık içerisindeyiz. Niye?.. Çünkü, Meclisin şu değerli saatlerinde, bu sorunları kökünden çözecek çözümler üretmek yerine, yapay, o kaptan bu kaba borç ve alacak nakletmek suretiyle, neticeyi hiçbir şekilde düzeltmeyecek, Türkiye’yi sağlıklı bir konuma taşıyacak kararları almadığımız için. Oysa, bu Meclis, yeterli kapasiteye sahiptir. Biz, bu saatleri, bütçenin ve diğer kamu kuruluşlarının sağlıklı kaynaklara... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Uluğbay, süreniz bitti efendim, özür dilerim. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uluğbay. Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Maddeyle ilgili 8 adet önerge vardır. 8 önergenin 4’ünü, geliş sırasına göre işleme koyacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesindeki “ilgili yıl” ibaresinin “yılları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin Kansu Ağrı Erzurum İstanbul Ekrem Erdem Fikret Karabekmez Zeki Ünal İstanbul Malatya Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesindeki “yeniden tespit edilebilir” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin Kansu Ağrı Erzurum İstanbul Ekrem Erdem Fikret Karabekmez Zeki Ünal İstanbul Malatya Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesindeki “kurum ve” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin Kansu Ağrı Erzurum İstanbul Ekrem Erdem Fikret Karabekmez Zeki Ünal İstanbul Malatya Karaman BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay Ömer Özyılmaz Hüseyin Kansu Ağrı Erzurum İstanbul Ekrem Erdem Fikret Karabekmez Zeki Ünal İstanbul Malatya Karaman BAŞKAN – Efendim, bu önerge, en aykırı önerge, maddenin tasarıdan çıkarılmasını istiyor; öncelikle bundan başlayacağız. Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükümet katılıyor mu? MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor. Önerge sahibi söz istemiyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Niye önerge veriyor efendim?!.. BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız kendi önergesini savunmuyor. Ben ne yapayım şimdi?.. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddesindeki “ilgili yıl” ibaresinin, “yılları” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Sıddık Altay (Ağrı) ve arkadaşları FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Sayın Başkan, önergemizi geri çekiyoruz. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergeyi geri çekiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Önerge sahibi, önergesini geri çekiyor. Diğer önergeyi okutuyorum... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Diğerlerini de çekiyoruz. BAŞKAN – Peki efendim. Maddeyi okunan şekliyle... MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Efendim, Hükümet bir şey mi hatırlatmak istiyor? MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak gerekecek. Maddî bir hata var Sayın Başkan. “İlgili yıl bütçe kanunları ile çeşitli kanunlara” ifadesinin yerine “kanunlarla” ... BAŞKAN – “Kanunlara” ibaresi “kanunlarla” olacak. VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Zaten “kanunlarla” diye yazıyor!.. BAŞKAN – Maddeyi, bu redaksiyon değişikliğiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Ek madde 10 kabul edilmiştir. Ek madde 11’i okutuyorum efendim: EK MADDE 11. – Baraj, liman, havalimanı, enerji santralı, tesis gibi taşınmaz mal ve sair varlıklar kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının gayrisafi hâsılatlarından, bu kullanım karşılığı olarak belirli bir oran dahilinde bir bedel tahsil edilerek genel bütçeye irat kaydedilebilir. Hangi kurum ve kuruluşlardan ne oranda pay alınacağı her yıl bütçe kanunları ile tespit edilir. Bu payların takip, tahsil ve denetimine ilişkin esas ve usulleri berlirlemeye Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığı yetkilidir. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim? SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yok... Yok... HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Var, Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Uluğbay, buyurun efendim. Efendim, arkadaşlarımızın söz isteme hakları var; siz muhalefetteyken her maddede söz istiyordunuz!.. Sayın Uluğbay, Grup adına mı konuşacaksınız? HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Evet efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Uluğbay. Süreniz 10 dakikadır. DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli üyeler; 11 inci maddeyle bütçeye bir gelir sağlanmak isteniyor; son derece saygıdeğer bir davranış ve bu gelirlerin, gerçekten, bütçeye sağlanması gerekir. Türkiye’de, konsolide bütçe çerçevesinde tefrik ettiğimiz kaynaklarla barajlar inşa ediyoruz, hava meydanları inşa ediyoruz, enerji santralları inşa ediyoruz ve bu inşa edilen değerler, özellikle barajlar, eskiden, Devlet Su İşleri tarafından Türkiye Elektrik Kurumuna devredilirdi. Bu devir, inşaatların defter kayıt değerleriyle yapılır ve bunlar, o kuruluşun sermayesine kalb edilirdi. Dolayısıyla, bütçeden tefrik ettiğimiz bugünkü değerleri son derece yüksek kaynaklar, aşağı yukarı onda bir veya yirmide bir değeriyle bir kuruluşa aynî sermaye olarak devredilirdi ve bu kuruluşların ürettiği elektrik ve diğer hizmetlerin bedelleri de yapay olarak oluşurdu, piyasa koşullarına göre oluşmazdı. Şimdi, burada ne yapılabilir? Mademki bizden katkı istiyorsunuz, buyurun size bir katkı... Devlet Su İşlerinin inşa ettiği barajların metreküp su fiyatına belirli bir değer koyarsınız ve elektrik enerjisi üreten kuruluş, bunun karşılığını, DSİ vasıtasıyla, konsolide bütçeye gelir olarak öder. Bunu yaptığınız vakit, son derece saygın bir iş yaparsınız; çünkü, dünyanın her tarafında bu böyle yapılıyor; ama, siz, bunu böyle yapmıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Tamamen bunun dışında -bunların oranlarına şu anda ben karar vermiyorum; ne zaman, ne kadarını nereden alacağıma da karar vermiyorum- bunları bana bırakın diyorsunuz. Bir taraftan piyasa ekonomisini savunuyorsunuz, bir taraftan da, piyasa mekanizmasında fiyat oluşumlarında maliyetin temel girdilerinden bir tanesine keyfe mayeşa karar veririm diyorsunuz. Bakın, burada, özellikle, barajları ifade ediyorsunuz. Barajlar, Türkiye’deki elektrik enerji üretiminin aşağı yukarı yarıdan fazlasının değerini yaratıyor ve elektrik enerjisinin fiyat oluşumunda, bu, temel girdilerden bir tanesi. Bir yandan, Hükümet olarak, zaman zaman kararname çıkarıyoruz ve bütçeden kaynak ayırmak suretiyle, Türk sanayicisi dışarıda rekabet edebilsin diye enerji bedellerini düşük tutuyoruz. Öbür taraftan, enerjinin girdisi olan suyu bedelsiz... Kamu maliyesinde bir prensip vardır “kullanıcının ücretleri” diye. Doğrudur... Belirli kamu mallarının ve hizmetlerinin üretimi, çoğu ülkede, bedelsiz olagelmiştir; ancak, ne zaman bütçeler giderek büyüyen açık vermeye başlamışlardır, o tarihten itibaren Fransası, İngilteresi, Almanyası, Amerika Birleşik Devletleri - örnek aldığınız ülkeler- kullanıcı ücretleri diye kavramı oluşturmuşlar teoride ve pratikte, yasalarına da koymak suretiyle, bu ücretleri yasal hale getirmişlerdir; ama, bu ücretleri koydukları vakit, bunu, piyasalar da bilir, ödeyecek de bilir ve hem de tahmin yapılabilir; yani, bu yıl şu kadar gelir gelecek, dolayısıyla, gelirim noksan kaldığı takdirde başka nereden kaynak yaratabileceğim diye... Bir taraftan, çağdaş devlet olalım diyoruz; bir taraftan da, çağdaş devleti sağlayacak mekanizmaları reddediyoruz!.. Bir taraftan, kurumları alalım diyoruz; ama, kurumsallaşmayı reddediyoruz ve ondan sonra da, çağdaş devlet olarak dünyada yerimizi bulalım diyoruz!.. Çelişkiler içinde bir toplum ve çelişkiler içinde bir siyasî yapı içinde, ülkenin halkına, çözüm ürettiğimiz görüntüsünü veriyoruz. Halk, buna aldanmıyor. Biz, 550 kişi, burada, aramızda aynı dili konuşamadığımız için, ben buraya çıktığım vakit sizler kulağınızı tıkadığınız için... Çünkü, niye; ben, muhalefet milletvekili olarak çıkıyorum, ben gerçekleri söyleyemem diye bir önyargınız var ve söylenenlerden yararlanmıyorsunuz. Eğer, yararlansanız, bütün bu önerilerin üzerine bu maddeyi yeniden tedvin ederiz ve deriz ki, kullanıcı ücretlerin mekanizması Türk malî sistemine gelmiştir; barajlardan kullanılan suyun karşılığında, elektrik kurumları mektreküp fiyat olarak şu kadar ödeyecektir; havalimanlarından yararlanmanın ücreti, uçuş başına şu kadardır -bunu, istiyorsanız, enflasyona da endekslersiniz- iniş kalkış yapan, altyapının yatırımına katkı payı olarak bütçeye onu öder. İşte, yapılabilecek şeyler... Zaman zaman muhalefetten öneri gelmiyor diye bizi eleştiriyorsunuz; buyurun size öneri, uygulayın. Niye kanunsuzlukta, hukuksuzlukta ve keyfî idarede ısrar ediyorsunuz? İşte, anlaşamadığımız ve yönetimde sıkıntıları yarattığımız nokta buradan başlıyor. Aynı şekilde, kanunda son derece muğlak ve keyfî idareye yol açacak ibareler var. Bakın, beraber okuyalım; eğer, ben yanlış anlıyorsam, lütfen tashih ediniz. “Ek Madde 11.- Baraj, liman, havalimanı, enerji santralı, tesis gibi taşınmaz mal ve sair varlıkları kullanan...” Tesis nedir?.. Bu Meclisin yazılı hafızası gayet iyi bilir; yıllarca önce, Amerika ile imzaladığımız anlaşmalar nedeniyle “üs müdür, tesis midir” tartışması yapıldı burada ve bir türlü, bu Meclis, üs mü, tesis mi olduğuna karar veremedi. Şimdi, buraya “tesis” diye bir ibare yazıyoruz. Tesisten kastımız nedir?.. Burada, yorum hakkını... Bakın, diğerlerinde saymışız “baraj” demişiz “liman” demişiz “havalimanı” demişiz; ondan sonra da şunu demişiz: Gözümüzden kaçmış şeyler olabilir; onu da denk getirip, Deli Dumrulvari, önümüze ne gelirse uygulayabilelim diye “torba” niteliğinde bir sıfat koymuşuz. İşte, yasalardaki uygulamada, hepimizin zaman zaman eleştirdiği yolsuz ve kötü kullanımı; yani, suiistimallerin temelini bizler atıyoruz. Ondan sonra, dönüyoruz, diyoruz ki; efendim, yasaların uygulanmasında suiistimal var!.. Bizler... BAŞKAN – Sayın Uluğbay, biraz da maddeye bağlı konuşursanız memnun olurum. Yani, genel konuşuyorsunuz da... Rica ediyorum. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sayın Başkan, maddeye yönelik olarak konuşuyorum; çünkü “tesis” kelimesini, ben, Komisyonda sordum “Hükümet tesisi hangi anlamda kullanmıştır?” diye ve bunu üç kez sormama rağmen, Hükümetten cevap alamadım; onun için, madde üzerinde görüşüyorum Sayın Başkan. Muğlak bir ifadeyle, biz, idareye öyle bir takdir hakkı tanıyoruz ki, idare, burada, kanun koyucu gibi, tesisin ne olduğunu vaz edecek, uygulayacak ve salmasını salacak. Tamamen maddenin içindeyim Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki efendim. AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Madde üzerinde konuşuyor... HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Dolayısıyla, eğer, gerçekten, Hükümet, muhalefetle birlikte, ülkenin çıkarları için yasa çıkmasını istiyorsa... Çünkü, sizler kadar biz de bu ülkeye hizmet etmek İstiyoruz ki, Türk halkının çektiği sıkıntılar son bulsun ve bu son bulmanın şerefi de, şu Mecliste oturan 550 kişiye, ortaklaşa ait olsun. Çabamız bundan ibaret; onun için de, buraya geldiğimiz vakit, süreyi doldurmak ve size güçlük çıkarmak için gelmiyoruz. Şimdiye kadar, her yaptığımız konuşmada somut öneri getirdik, somut çözüm getirdik (DSP sıralarından alkışlar) Ama, üzülerek görüyorum ki, önyargıyla dinlendik; önyargıyla dinlendiğimiz için de, hâlâ, bu saatte, aramızda diyaloğu ve aynı dili kullanmayı beceremiyoruz. Bunda, kabahati, lütfen, her birimiz, ayrı ayrı, kendimizde arayalım; ama, bunda, zannediyorum, minimum günah bize ait; çünkü, zabıtlar şahidimizdir, kulaklarınız şahidimizdir ki... İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Bizim de Allah şahidimizdir. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – ... biz, sizlere öneri getirdik ve kaynak yaratıcı, yarattığınız kaynağın da hukuksal olmasını ve... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uluğbay. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – ... bu Meclise yaraşır türde olmasını istiyoruz. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Uluğbay. Gerçekten, konuşmalardan çok yararlanıyoruz. Genel Kurul da, konuşmalarınızı büyük bir sükûnetle dinliyor. Şahsınız adına, Sayın Çapoğlu. (DSP sıralarından alkışlar) AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Sayın Başkan, İçtüzüğe göre, Mecliste uyumak serbest mi? BAŞKAN – Vallahi, gazeteci arkadaşımız yukarıda; uykulu halinizle bir yakalarsa sizi... İsterseniz uyuyun... Bir dakikanızı rica ediyorum Sayın Çapoğlu. Şimdi arkadaşlar, gazeteci arkadaşımız orada, kendisi de bekliyor; ama, şimdi, burada uyuyan arkadaşımızı çektiği zaman... Tabiî, bunu “sabahın saat 4.00’ünde Meclis çalışırken bir arkadaşımız uyudu” diye yazmaz; yine, bastırırlar gazetinin bir köşesine “bakın işte, Meclis uyuyor” diye. Onun için, tavsiye ediyorum arkadaşlara, kimse uyumasın. Buyurun efendim. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, tekrar, saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, ben, tesis tartışmasına girmeyeceğim; zannediyorum, Sayın Uluğbay, yeterince açık bir şekilde, tesisin ne anlama geldiğini söyledi. BAŞKAN – Siz de maddeye başka yönden katkıda bulunun!.. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Ben temel bir konuya; yani, yine Türkiye’de yönetim anlayışının nasıl olduğu konusuna geleceğim. Bakın, Türkiye’de veya genel olarak dünyada yapılması gereken, uygulanması gereken kural, sorun neredeyse, sorunu, kaynağında çözmektir. Eğer, siz sorunu kaynağında çözmezseniz ve başka yerlerde çözmeye kalkarsanız, o zaman başka sorunlar yaratırsınız. Belki, ticaret teorisi dersi almış olanlarınız vardır; bu, ticaret teorisinde çok açık bir şekilde anlatılır. Ben buradaki konuya gelmek istiyorum. Buradaki esas sorun, devletin esas sorunu kaynak, bütçe, devlet bütçesinde verilen açıklar ve onun temel nedeni de Türkiye’de vergi gelirlerinin yeterli olmayışıdır. Türkiye’de, devlet, vergi toplayamıyor. Devlet, vergi toplayamadığı zaman, farklı kaynaklara başvurmaya çalışıyor. Kaynaklara başvurduğu zaman da, farklı sorunlar yaratıyor. Bakın, burada üç unsur var; devlet bütçesinin açık olması, burada kullanılan tesisler, baraj, liman, havalimanı, enerji santralı, tesis gibi taşınmaz mal ve sair varlıklar; bir de, bunları kullanan kamu kurum ve kuruluşları. Biz, burada; baraj, liman, havalimanı gibi çeşitli tesislerin maliyetlerini, gelirlerini alıp, onların kiralarının neler olabileceğini ve onların yenileme yatırımlarının neler olduğunu hesaplamadan, bir kenara bırakıp, bu kaynaklardan yararlanan kuruluşlardan, gayri safî hâsılatlarından belirli bir oranda kesintiye gidiyoruz. Dediğim gibi, kesintiye gidilmesinin temel nedeni, devletin vergi gelirleriyle yeterince kaynak toplayamamasıdır. Eğer, devlet, vergi gelirlerini yeterince toplayabilseydi, zaten o zaman devlet olacaktı, gerçek anlamında devlet olacaktı ve o zaman, zaten böyle bir sorun ortaya çıkmayacaktı. O zaman ne olacaktı? Bu gibi hava limanı, baraj, liman gibi altyapı tesislerinin kullanım bedellerini ortaya koyacaktı. Biraz önce Sayın Uluğbay bir örnek verdi. Örneğin; suyun metreküpünün maliyetini veya uçakların alana iniş-kalkışlarından alınan gelirleri, bunları hesaplayacaktı; bir barajın maliyetini, gelirini ve ekonomik ömrünü hesaplayacaktı; ülkeye katkısını hesaplayacaktı. Devlet, bunu yapmıyor; barajı yapıyor...(DSP ve CHPsıralarından alkışlar)...o şekilde bırakıyor ve burada çok kötü bir şey var. Şimdi, bu kaynakları, kamu kuruluşlarından alıyor... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Barajı götürecek miydi? GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Hayır, bu kaynaklar, barajın ve limanın yenilenmesine gitmiyor; burada çok temel bir sorun var. Sürekli olarak barajın, limanın, hava limanının yenilenme yatırımları olması gerekir. Şimdi, siz, kamu kuruluşlarından bu kaynakları alsanız, hava limanlarına verseniz, barajlara verseniz orada sorun yok, tamam... Diyelim ki, bunu yaparken bir hatanız var, burada onların kullanım bedellerini hesaplamak yerine, siz onu, bu kuruluşların gayri safî hâsılalarından alıyorsunuz. Gene, ekonomik üretkenlik, verimliliklerden uzaklaşıyorsunuz; ama, hiç olmazsa kamu kuruluşlarından aldığınız kaynakları, tekrar, barajlara, hava limanlarına veriyorsunuz; ama, devlet ne yapıyor; devlet, bu kaynakları alıyor ve biraz önce söylediğim gibi faizlere, rantçı kesime kaynak aktarımı yapıyor...(DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Benim ve Partimin karşı çıktığı nokta bu. Biz, Türkiye’nin üretken alanlarına, altyapı yatırımlarına kaynak aktarılmasını istiyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çapoğlu, çok teşekkür ederim.(DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Bize, burada verdiğiniz bu dersleri, öğrencilerinize de verseniz, onlar sağlıklı yetişseler, bize daha iyi kaynak yaratırlar. Teşekkür ederiz. Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Maddeyle ilgili önergeler vardı. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergelerimizi geri çekiyoruz efendim. BAŞKAN – Önergelerini geri çekiyorlarmış. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ FATİH ATAY (Aydın) – Açık oylama istemimiz vardı Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki efendim. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Oylamaya geçtik Sayın Başkan. BAŞKAN – Önerge gelmiş; ama, bana intikal etmedi. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Biraz önce de yoklama yapıldı Sayın Başkan. BAŞKAN – Efendim olsun. Açık oylama istemek ayrı birşey, yoklama istemek ayrı birşey. Önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı yasanın ek 11 inci maddesi oylamasının açık olarak yapılmasını saygılarımızla rica ederiz. Mümtaz Soysal?.. Burada Önder Sav?.. Burada Fatih Atay?.. Burada. Algan Hacaloğlu?.. Burada Ahmet Piriştina?.. Burada. Hikmet Uluğbay?.. Burada. Zekeriya Temizel?.. Burada. Hasan Hüsamettin Özkan?.. Burada. Mehmet Aydın?.. Burada. Çetin Bilgir?.. Burada. M. Hadi Dilekçi?.. Burada Bekir Yurdagül?..Burada Teoman Akgür?.. Burada Bayram Fırat Dayanıklı?.. Burada Şükrü Sina Gürel?.. Burada. M. Cihan Yazar?.. Burada. Necati Albay?.. Burada. Ali Rıza Bodur?.. Burada. Arif Sezer?.. Burada. Yahya Şimşek?.. Burada. BAŞKAN – Önergede yeterli imza vardır; kanun tasarısının bu maddesi açık oylamaya sunulacaktır. Açık oylamanın şeklini belirlemek üzere oylarınıza başvuracağım. Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Açık oylama, kupalar sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır. Yanında basılı oy pusulası olmayan sayın milletvekillerinin, adını, soyadını beyaz bir kâğıda yazarak, oyunun rengini de belirtmek suretiyle imzalayıp, kupaya atmasını rica ediyorum. Kupalar dolaştırılsın. (Oyların toplanmasına başlandı) BAŞKAN – Sayın arkadaşlar, bir hususu belirtmek istiyorum; açık oy isteminde bulunan arkadaşlarımız oy kullanmazlarsa, bu, işaretle oylamaya döner. Yani, İçtüzük öyle... Attınız mı oylarınızı? HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, oylarımızı attık. BAŞKAN – Yani, bir eksiklik olmasın; açık oylamayı isteyen arkadaşlarımız, eğer, oy kullanmazlarsa, oylama, işaretle oylamaya döner; o bakımdan belirtmek istiyorum. Uygun görürseniz, oylama devam ederken çalışmalarımıza da devam edelim; kupalar kürsüye konulmuştur; arkadaşlarımız oylarını kullanabilirler. 2 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2. – 14.7.1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa aşağıdaki Ek Maddeler ilave edilmiştir. Yurt Dışı Eğitim Masraflarının Tahsili EK MADDE 34. – İlgili kanunlarına göre; öğrenim yapmak, yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini artırmak, staj yapmak veya benzerî bir nedenle geçici süreli görevlendirilmek suretiyle, üç ay veya daha fazla süre ile yurt dışına gönderilen kamu personeli yurt dışında bulundukları sürenin iki katı kadar mecburî hizmetle yükümlüdürler. Bu şekilde yurt dışına gönderilecek personelden, örneği Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış “Yüklenme Senedi ile Muteber İmzalı Müteselsil Kefalet Senedi” alınır. Anılan personelin mecburî hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden veya tamamlamadan görevinden ayrılması, müstafi sayılması ya da bir ceza ile görevine son verilmesi halinde, kendileri için kurumlarınca fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masraflar aynı döviz cins ve miktarı üzerinden borçlandırılır. Döviz borcu toplamından mecburî hizmetin tamamlanan kısmı için hesaplanan miktar indirilir. Hesaplanan borç miktarı, ilgilinin durumu ve ödettirilecek meblağ dikkate alınırık azamî beş yıla kadar taksitlendirilebilir. Borç miktarı ilgili tarafından Türk Lirası ile ödenir ve yapılan ödeme miktarı tahsil tarihindeki T.C. Merkez Bankasınca tespit ve ilan edilen efektif satış kuru üzerinden ödemeler dövize çevrilerek yukarıda belirlenen şekilde hesaplanan döviz borcundan mahsup edilir. İlgilinin eğitimdeki başarısızlığı veya kendi kusuru nedeniyle yurt dışından geri çağrılması ya da verilen süreyi tamamlayıp başarısız olarak dönmesi durumunda da, ilgili için fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafların tamamı aynı esaslara göre ödettirilir. 30.4.1992 tarih ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 19 uncu maddesine 492 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen (ı) bendi kapsamında bulunanlar hakkında üçüncü fıkra hükmü, 8.4.1929 tarih ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun ve diğer kanun hükümleri uyarınca yurt dışına gönderilen öğrenciler hakkında da bu madde hükümleri uygulanır. Kendi imkânları ile yurt dışında öğrenim gören öğrenciler bu madde hükmünün dışındadır. BAŞKAN – Efendim, salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok. Oylama işlemi bitmiştir. Kupaları kaldıralım. (Oyların ayırımına başlandı) BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Grup adına söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Yalnız, burada, redaksiyonla ilgili bir şey soracağım. Bu, son fıkrada, bazı kanunların isimlerini yazmışsınız; mesela, 492 sayılı kanunun hangi kanun olduğunu belirtmemişsiniz. Redaksiyon yönünden, Sayın Komisyon değiştirirse... Mesela “3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” demişsiniz veya “1416 sayılı Ecnebi Memlekete Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun” demişsiniz; ama “492 sayılı Harçlar Kanunu” dememişsiniz. MALİYE BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – O, kanun hükmünde kararname Sayın Başkan. BAŞKAN – ANAP Grubu adına, Sayın Akarcalı; buyurun efendim. Süreniz 10 dakika. ANAP GRUBU ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; doğruya doğru, eğriye eğri, bu iki ek madde, yerinde ek maddedir. Yurtdışı eğitim masraflarının, ek madde 34’te öngörüldüğü şekilde tahsil edilmesi, hakkaniyete ve eşitliğe uygundur. Bu arada, hatta, şunu da belirtmek isterim: İnceleme imkânım olmuştu, yurtdışında bir öğrencinin maliyeti, her geçen gün daha da artmaktadır devlete, hele devlet tarafından ya da kamu kuruluşu tarafından gönderildiyse. Dolayısıyla, 10 binlerce doların tahsis edildiği bir öğrencinin bu parayı hak edecek şekilde çalışması, ileride bunu ödeme sorumluluğunu taşıması gerekir. Dolayısıyla, bu, son derece yerindedir. Ek madde 35’te yer alan, yurtiçinde okutulan öğrencilerin mecburî hizmet yükümlülüğünün kaldırılması da, aynı şekilde, doğrudur. Her ne kadar, buradaki gerekçe, mecburî kadro şişkinliği yaratması şeklinde gösterilmekteyse de, aslında, bunu, zamanında rahmetli Turgut Özal şu gerekçeyle kaldırmak istemişti -o zaman tepki görmüştü- o da şuydu: Kamu kurumları burslu olarak okuttuktan sonra, ihtiyacı olduğu yere, o okuttukları çocuğun otomatikman dönmesi değil, imtihan açıp, en iyi öğrenci kimse onları alması gerekir anlayışından kaynaklanıyordu. Yani, eğer birisi mecburî hizmet için çağırılıyorsa; o da, üniversiteyi bitirmiş olmasına rağmen, en iyilerinden birisi değilse, hakkaniyete aykırı bir durum vardı; hem kamu kurumunun parasıyla okumuş oluyordu, hem de imtihan açılsa, yerine başkasının kazanabileceği bir işi kendisi garanti etmiş oluyordu. Dolayısıyla, burs sisteminin kaldırılmadan mecburî hizmet yükümlülüğünün kaldırılması da, yine, hakkaniyete ve eşitliğe uygun iki yaklaşımdır. Bunları belirtir; saygılar sunarım. Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akarcalı. Başka söz isteyen?.. Yok HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Var Sayın Başkan. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Var Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Uluğbay, grup adına mı efendim? Buyurun. Sayın Soysal, grup adına Sayın Uluğbay mı konuşacaklar? MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Evet Sayın Başkan. HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, tamam mı? BAŞKAN – Tamam, ben de “buyurun” diyorum. HİKMET ULUĞBAY (Ankara) –Siz Sayın Soysal’a sual sordunuz da o bakımdan. BAŞKAN – Hayır efendim, siz buyurun, buraya kadar gelin; ben Sayın Soysal’a soruyorum; grup adına derse, size 10 dakika süre vereceğim. Buyurun Sayın Uluğbay. DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, kürsüye gelmekte tereddüt etmemin nedeni şuydu: Siz, benim, şahsım veya grup adına konuşmamda tereddüt ettiniz; dolayısıyla, onun aydınlığa kavuşabilmesi içindi. Zira, biliyorsunuz, grup adına konuşmalar, şahıs adına konuşmalardan öncedir. Dolayısıyla, sizi, burada müşkül durumda bırakmamak için, neticenin istihsal edilmesini bekledim; saygıyla arz ederim. BAŞKAN – Sayın Çapoğlu da el kaldırdı, o bakımdan... İkinizden hanginizin grup adına konuşacağı yönünde tereddüt geçirdim efendim. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Ben, şahsım adına söz istedim. BAŞKAN – Peki efendim. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye’nin birçok sorunu gibi, özellikle, kaliteli insangücü yetiştirmedeki açığı da hepimizin malumudur. Çeşitli araştırmalar yapılmıştır, malumunuzdur. Türkiye’de 7 yaş üzeri nüfusun okuduğu yıllar üst üste toplandığı ve 7 yaş üzeri nüfusa bölündüğü vakit, Türkiye’deki okur-yazarlık oranı 3,6 yıldır; yani, diğer bir deyişle, 7 yaş üzeri nüfusumuzun eğitim düzeyi, henüz ilkokul düzeyine ulaşmamıştır. Bu, Türkiye Cumhuriyeti için onarılması gereken bir nakısa ve bir ayıptır. O nedenle, eğitime ne kadar kaynak ayırırsak, ülkenin çıkarlarına o kadar fazla hizmet etmiş olacağız. Bu nedenle, eğitime kaynak ayırırken, elbette ki, devletin kıt olanaklarını da en verimli şekilde kullanmak mecburiyetindeyiz. O nedenle, maddenin düzenlenişinde, özellikle, yurtdışında okuyan öğrencilerimize yapılan harcamanın karşılığında mecburi hizmet yükümlülüğünün getirilmesi, gayet doğal ve akılcı bir yoldur. Aynı şekilde, mecburî hizmetlerini tamamlamadan ayrılanların da, bunları, kendilerine ödenen para cinsinden tazmin etmeleri de anlamlıdır. Ancak, burada, bir hususun altını çizmekte fayda var. Maalesef, Türk idaresinde partizan davranışlara son vermediğimiz için, zaman zaman, yurtdışında eğitim görmüş olan arkadaşlarımızın, amme idaresinde en yararlı yerlerde istihdam edilmesinden ziyade, çeşitli yerlerde, belki de en düşük katkıyı sağlayabileceğimiz yerlerde istihdamına da yol açıyoruz. Bu, aslında bir başka tür kaynak israfı. Bu gibi durumlarda, zaman zaman, bu şekilde eğittiğimiz insanlar, amme idaresinden, yine Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde bir başka yerde hizmet vermek üzere ayrılabiliyorlar. Bu gibi durumda olan arkadaşlarımızın sorunlarına çözüm getirecek bir şey, madde bünyesine alınmış durumda değil. İkinci bir husus şu: Maddenin düzenleniş tarzında, küçük bir farklılıkla, aslında, bedellerin tahsilinde alınması gereken miktardan fazlası alınıyor. Sebebi şu: Merkez Bankası, döviz kurlarını, efektif kurlar ve döviz kurları olarak ifade eder. Nakit paranın taşınma maliyeti olduğu için de, efektif döviz kurları, normal döviz kurlarından yüzde 1,5 daha fazladır. Madde yazılırken, efektif döviz kuru denilmiştir. Oysa, bu öğrenciler yurtdışında okutulurken, bunlara para yurtdışındaki bankaların döviz hesaplarından ödeniyor. Dolayısıyla, maliyeti, gerçekten devlete yüzde 1,5 oranında düşük olandan mal olurken, tahsil ederken yüzde 1,5 fazlasıyla tahsil ediyoruz. Tutarlılık bakımından, mademki kendilerine yurtdışındaki hesaplardan ödeniyor, içeride de tahsil edilirken, bunun, bu şekilde, efektif değil, döviz kurları üzerinden tahsil edilmesi, daha gerçekçi ve daha sağlıklı bir yöntem olurdu. Artı, bu vesileyle bir hususun daha altını çizmekte fayda var; çünkü, bu tasarı kanunlaştıktan sonra, bu meseleyi, belki tekrar görüşme şansını elde edemeyeceğiz. Türkiye’den, yaygın bir şekilde, gerek üniversite, gerekse üniversite üstü öğrenim görmek için, yurtdışına, oldukça fazla sayıda öğrenci gönderiyoruz. Bu bir ihtiyaçtır; ancak, devlet olarak, biz, şunun hesabını yapmak durumundayız: Yurtdışına gönderdiğimiz öğrencilerin, bir yıl içerisinde veya bir doktora döneminde, döviz faturası nedir? Bu döviz faturasının, her yıl belirli bir bölümünü öğrenciye tahsis etmek yerine, yurtdışından hoca davet etmek suretiyle, üniversitelerimizin doktora programlarını zenginleştirsek, hem yurtdışındaki bilgi birikimini ülkeye taşıma imkânına sahip oluruz, hem de Türk üniversitelerinin doktora programlarını zenginleştirmek suretiyle, belki, yabancı ülkelerden Türkiye’ye doktora yapmak üzere öğrenci getirip, döviz kazanır hale gelebiliriz. (DSP sıralarından alkışlar) Bu söylediğim, hayalci bir program değildir. Bugün, Türkî cumhuriyetler, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, dünya ekonomileri içinde yerlerini alabilmek için, yurtdışına, eğitim amacıyla, giderek artan sayıda insan gönderiyorlar. Bunlar, Amerika, Fransa, İngiltere, Almanya gibi yerlere gidiyorlar. Türk üniversitelerinin seviyesini, kaynak tefrik etmek suretiyle, bu üniversitelerle rekabet eder düzeye getirip, kardeş cumhuriyetler dediğimiz ülkelerin insanlarına o düzeyde eğitim verelim; bu suretle, hem bizim kültürümüzle olan bağlılıkları devam etsin, hem de bizim ekonomimizde aldıkları eğitim nedeniyle, edindikleri deneyimle, o ülkelerle Türkiye arasındaki işbirliği boyutlarını geliştirsinler. Amerikan Hükümeti, AID uygulaması altında üniversite sonrası için burs verirken, bu husus bütçelerinde görüşülürken ileri sürülen görüşlerden bir tanesi şuydu: Biz, bu parayı veriyoruz; ama, karşılıksız değildir. Amerikan üniversitesinde gelip okuyan bir öğrenci, Amerikan ekonomisini tanıdıktan sonra, Amerikan mal ve hizmetlerini öğrendikten sonra, gittiği ülkede, ticaret olanağını en fazla Amerikan pazarlarında arayacaktır; dolayısıyla, bu düzenleme sağlıklı bir düzenlemedir. Yalnız, üniversite ve gençliğe yatırım yaparken, bu düzenleme olayın yarısını çözmüştür. Çözülmeyen çok önemli bir yarım vardır. Bu maddeyi bu şekilde geçirdikten sonra, uygulamaya koyduktan sonra, biz, Türkiye’nin geleceğine yapacağımız yatırımlar konusunda görevimizin bittiğini sanıyorsak, yine, diğer olaylarda olduğu gibi, natamam bir iş yapmış olacağız. Güzel atılmış bir adım. Bu adımı tamamlamakta fayda var. Bunu dikkatlerinize sunmak için Grubum adına söz aldım. Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uluğbay. Şahsı adına, Sayın Çapoğlu; buyurun efendim. FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Şahsı adına bizim de talebimiz vardır... BAŞKAN – Pardon; bir dakikanızı rica edeyim... Daha önceden söz isteyen yok zannettim de onun için. Sayın Çapoğlu, sizden çok özür diliyorum, burada bize intikal eden söz istekleri var. Şahısları adına, Sayın Suat Pamukçu, Sayın Fikret Karabekmez, Sayın İsmail Yılmaz ve Sayın Yakup Budak arkadaşlarımız buradalar mı efendim? Buradalar. Özür dilerim Sayın Çapoğlu, bu arkadaşlarımız daha önceden kişisel söz istemişler; o bakımdan... AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Sayın Başkan, önce burayı gördünüz!.. Sizin gördüğünüz birinci sıradır!.. BAŞKAN – Hayır... Bakın, arkadaşlarımız yazılı olarak Divana başvurmuşlardır; bu listede benim önüme bırakılmış, ama ben görmedim. AHMET PİRİŞTİNA (İzmir) – Efendim, siz yanı görmüyorsunuz, Divanı görmüyorsunuz, Komisyonu görmüyorsunuz... BAŞKAN – Peki, ben arkadaşlarımdan özür diliyorum. Buyurun Sayın Çapoğlu. (DSP sıralarından alkışlar) Aslında, benim gördüğüm doğru da... Ne ise... GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Bir defa, yaptığınız uygulama daha doğru. Burada, zaten herkesin el kaldırarak söz istemesi gerekir; o kadar fazla arkadaş yok... BAŞKAN – Hayır, hayır, yazılı da isteniyor Sayın Çapoğlu. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Ama, bakın, ben, el kaldırdım... BAŞKAN – Neyse, tartışmıyoruz; size söz verdik efendim. ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Hadi, zamanını iyi kullan. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Görüşleriniz için teşekkür ederim (!) Şimdi, bu tasarının çok önemli bir yönü var. Önemli olan noktası, gerçek değerinden alınması; yani, ödeme dövizle yapılıyor, oradaki öğrencilere, gönderdiğimiz kişilere dövizle yapılıyor. Aslında getirmek istediği anlayış bu; fakat, bunun ötesinde, temelde bir sorun var. Bizim, yurtdışına neden öğrenci gönderdiğimiz; daha doğrusu, eğitmek için gönderdiğimiz insanların orada kalması sorunu. Eğer, belirli alanlarda gönderebilirsek sorun değil; yani, çok uzmanlık isteyen alanlarda giderlerse, evet, gerçekten, devlet, kıt olan döviz kaynaklarını verimli alanlarda kullanıyor demektir; fakat, bugünün dünyasında, baktığınız zaman, İngilizce veya diğer yabancı dilleri öğrenmesi için bile yurtdışına öğrenci gönderiliyor. Şimdi, aynı kaynaklar, çok daha tasarruf edilerek Türkiye’de kullanılabilir. Türkiye’de siz, bir yabancı dil köyü yaratırsınız; bu köyde istediğiniz şekilde dil öğretirsiniz ve çok daha ucuza öğretirsiniz. İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Çapoğlu, siz yabancı dili Türkiye’de mi öğrendiniz? GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Ben, Türkiye’de öğrendim; daha sonra yurtdışına gittim. Biz kendimizi küçümsemeyelim. Sürekli olarak kendimizi küçümseme içerisindeyiz. Türkiye’de dünyanın birçok yerinden çok daha iyi eğitim verilmektedir. Bakın, Türkiye’nin üniversiteleri, Türkiye’nin kurumları birçok ülkeden çok daha iyidir, Avrupa üniversitelerinden iyidir, Amerika üniversitelerinden iyidir. (DSP sıralarından alkışlar) Biz, bu kaynakları burada değerlendirebiliriz. Bakın, size, çok çarpıcı bir örnek vereceğim. Tüm üniversitelere harcadığımız kaynak yaklaşık 90 trilyon lira; ama, yurtdışına giden öğrencilere verdiğimiz döviz 80 trilyona yakın bir kaynak. O dövizi Türkiye içerisinde yaratabilseydik, hem değerli beyin gücümüzü Türkiye’de tutabilecektik hem de o hizmetleri burada vererek bir birikim yaratabilecektik. Türkiye’nin sorunu burada çıkıyor. Bakın, biz, özelleştirme için yurtdışına eleman gönderiyoruz, Özelleştirme Dairesinden ve orada verilen eğitim, Türkiye koşullarından çok farklı. Özelleştirmeyi yapabilmek için, ülkenin kurumsal yapısını, ülkenin ekonomisini çok iyi bilmeniz gerekiyor ve size samimî olarak söyleyeyim; son on yıldır özelleştirmenin yapılamamasının veya yapılan özelleştirmenin yanlış yapılmasının altında yatan nedenlerden biri budur. Biz, yurtdışından uzman getiriyoruz veya buradaki uzmanlarımızı yurtdışına göndererek farklı kurumsal yapılarda eğitmeye çalışıyoruz. Eğer bunu yapabilirsek, yani, biz, kaynaklarımızı yurtiçinde kullanabilirsek; ama, biraz önce belirttiğiniz gibi, bunun için anlayışımızın değişmesi lazım, kendimize özgüvenin gelmesi lazım ve biz, birçok şeyi Batı’dakinden çok daha iyi yapabiliriz inancına sahip olmamız lazım. (DSP sıralarından alkışlar) MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Taklitçi olmamak lazım. GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Katılıyorum, taklitçi olmamamız lazım. Taklitçi olmamızın altında yatan, kendimize özgüven olmaması. (DSP sıralarından alkışlar) Bakın, bir Gazi Yaşargil diyoruz... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çapoğlu, bitti... Teşekkür ederim. Şahsı adına, Sayın Suat Pamukçu; buyurun efendim. SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının çerçeve 2 nci maddesinin geçici 34 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarıyı hazırlayan Hükümete ve Komisyona, çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Tekrar, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim; bu da çok kısa oldu. Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Sayın milletvekilleri, biraz önce yapılan açık oylamanın sonucunu açıklıyorum. Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarda Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının ek 11 inci maddesinin yapılan açık oylamasına 240 sayın milletvekili katılmış; 206 kişi kabul, 32 kişi de ret oyu vermiş, 2 oy da mükerrer çıkmış olup, böylece, ek 11 inci madde kabul edilmiştir. Bu durumda, çerçeve 1 inci maddenin tüm ek maddeleri kabul edildiği için, çerçeve 1 inci maddeyi, ek maddelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Çerçeve 1 inci madde, ek maddeleriyle beraber kabul edilmiştir. Ek 34 üncü maddeyle ilgili verilen önergeler var... TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Geri alıyoruz. FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Geri alıyoruz. BAŞKAN – Ek madde 34 ile ilgili verilen önergeler geri alınmıştır. Yalnız, Sayın Komisyon, bir ve ikinci paragrafın sonundaki “ödemeler” kelimesi kalkıyor, değil mi efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Doğrudur Sayın Başkanım; bir redaksiyon hatası var; başka bir hata yok. BAŞKAN – Yapılan bu redaksiyonla birlikte ek madde 34’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 34 kabul edilmiştir. Ek madde 35’i okutuyorum: Yurt İçinde Okutulan Öğrencilerin Mecburî Hizmet Yükümlülüğü “EK MADDE 35. – Kamu kurum ve kuruluşları tarafından personel kanunları ve diğer özel kanunlarda yer alan hükümlere göre bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren okutulacak yeni öğrencilere mecburî yükümlülüğü getirilemez. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte mecburî hizmet karşılığı okutulmakta olan öğrenciler, mezuniyetlerinden veya memuriyete atanmalarından sonra kurumlarından mecburî hizmet yükümlülüğünün kaldırılmasını talep edebilirler. Bu takdirde başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın, mecburî hizmet yükümlülüğü ve tazminat borçları (1.1.1995 tarihinden önce mecburî hizmet yükümlüğünü ihlal edenlerin borçları dahil) ortadan kalkar. Yurt dışında okutulanlar ile Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından okutulanlara hakkında bu madde hükmü uygulanmaz.” BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?.. DSP Grubu adına Sayın Uluğbay. (RP ve DYP sıralarından gürültüler) Efendim, doğal hakları arkadaşlarımızın; rica ediyorum... Sonra, Sayın Uluğbay kanuna katkıda bulunuyor arkadaşlar. MUSTAFA DEDEOĞLU (Muğla) – Eksik kalmasın... BAŞKAN – Buyurun Sayın Uluğbay. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Uluğbay, süreniz 10 dakika efendim. DSP GRUBU ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan. Değerli üyeler, yurtiçinde okuttuğumuz öğrencilerin üzerinden mecburî hizmet ve tazminat yükümlülüğünü kaldıran... Efendim, geçen sefer 10 dakikamı kullanmadım. Fikrimin bittiği yerde nokta koymasını biliyorum. Bunu da, bana sizler öğretecek değilsiniz. VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Hocam, gerçekten bizi aydınlattığınıza inanıyor musunuz?! BAŞKAN – Canım, müdahale etmeyin... Rica ediyorum... Allah, Allah... Sayın Durak, rica ediyorum... VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Kendisi müdahale ediyor bana. BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Ama, siz laf attınız... Bu saatten sonra, dikkatlerinizin dağılmış olması, uykunuzun gelmesi nedeniyle algılama yetenekleriniz azaldıysa, o benim günahım değil. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Tabiî efendim... Ayakta gezen sayın milletvekilleri, lütfen, oturur musunuz efendim. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Ancak, bu güzel düzenlemeyi yaparken, beraberinde, bir hususu daha düzenlememiz lazım. Bugün, Türkiye Cumhuriyetinin resmî istatistiklerine göre, kentsel işsizliğimizin yüzde 35’i, lise ve üniversite mezunlarının işsizliğinden kaynaklanıyor. Bir taraftan, Yüce Meclis üniversiteler açıyor, meslek liseleri açıyor; diğer taraftan, buralardan mezun olan insanlarımız işsiz kalıyor. O zaman, bu doğru politikaları uygularken, yani, insanımızın eğitimine katkı yaparken, bir başka yerde bir yanlış yapıyoruz. Bakın, 1988 yılından bu yana, Türkiye’nin izlediği kur politikaları sonucunda, imalat sanayii yatırımlarında emek yoğundan sermaye yoğuna bir kayış vardır. Devlet Planlama Teşkilatının yayımladığı istatistikî verilere bakarsanız, 1988 yılında, özel kesim imalat sanayiinde istihdam endeksi yüzde 135 iken, 1996 yılının birinci çeyreğinde, bu, yüzde 100’e kadar inmiştir. Aynı dönemde, özel kesim imalat sanayiinin üretim endeksi yüzde 40 kadar artmıştır. Diğer bir deyişle, üretimin yüzde 45 arttığı yerde, yedi yıl içerisinde, Türkiye’de istihdam, özel imalat sanayiinde yüzde 35 azalmıştır. Bunun sonucu nedir? Eğitilmiş insan gücümüze iş alanı yaratamıyoruz; yaratamadığımız için, o zaman, bunu düzenlemekle sorunu çözmüyoruz; bunun yanında bir şey daha yapmamız lazım. Bunun için yapmamız gereken şey, özel sektörün de yatırımını özendirecek, devletin de yatırımını teşvik edecek kararlar almamız lazım. 1980’lerde devlet bütçesinin yüzde 17’siyle 22’si arasındaki bölümü yatırımlara gidiyordu, 1995 yılı bütçesinden yatırımlara ayırdığımız bölüm yüzde 5,5’tir; dörtte birine inmiştir. İş olanağı yaratmıyoruz, ondan sonra, gençlerimize diploma veriyoruz. Bir insan cahil olduğu vakit veya ilkokul mezunu olup da iş bulamadığı vakit “annem babam beni eğitseydi, ben iş sahibi olabilirdim” diyor; ama, ortaokul, lise ve üniversiteyi bitirip de iş sahibi olamıyorsa, artık, annesine babasına günah bulmuyor, topluma günah buluyor; “sistem bana iş yaratmıyor, sistem beni aç bırakıyor” diyor. Ondan sonra, biz, kalkıp, bu Meclis kürsüsünden “anarşi vardır, kentsel anarşi vardır, güneydoğuda sorun vardır” diyoruz. Sorunun tohumlarını, bu kanunları ve kamu kaynaklarını doğru kullanamamak suretiyle bizler atıyoruz ve bunlar, bu kürsüde dile geldiği vakit de, oyalama, engelleme... Noksan iş yapıyoruz beyler... KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – İş yapmalıyız hoca... İş yapmalıyız... Zamanında, ağır sanayie “hayır” dediniz. BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Sayın Hocam; anlattıklarınızın maddeyle ilgisi yok, biraz daha... Yani, burada, mecburî hizmetle ilgili bir hüküm getirilmiş, bununla ilgili aydınlatıcı bilgi verirseniz memnun olurum efendim. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Mecburî hizmeti kaldırıyorsunuz; kaldırdıktan sonra, bu insanlar, devletin açtığı ve şu ana kadar... Ki, buralarda neler var? Maliye meslek okulları var, diğer okullar var... Ve bunlar çalışmayacaklar. BAŞKAN – Var da; işte, personel fazlası da var bunlar da. O bakımdan, devlet zorunlu kamu hizmetine almıyor bunu. Yani, mecburî hizmeti getirirseniz... Neyse... Buyurun efendim. HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Var da Sayın Başkan, biraz evvel bir şey söyledim, birleşik kaplar teorisi her yerde geçerlidir. Siz, insanlara eğitim olanağını veriyorsunuz, bu eğitim olanağını verirken de en ucuzunu veriyorsunuz. En çok açtığımız üniversite nedir? Sosyal bilimler. Üniversite öğrencilerinin yüzde 55’i sosyal bilimler okuyor; devlet dairesi işe almıyor, belediye işe almıyor, il özel idaresi işe almıyor ve başka yerde iş olanağı yok. Bugün, üniversite mezunu olanların kaçta kaçı kendi alanında çalışıyor? Biz, bu düzenlemeleri yapıyoruz; yaraya merhem sürüyoruz, yarayı tedavi edecek, hastalığı önleyecek hiçbir şey yapmıyoruz -bunun altını çiziyorum- ve sorun çözdük diyoruz. Sorun çözdük diyorsanız, o zaman, Türkiye’nin sorunları, niye günden güne büyüyor? Hepinizi, bunun üzerinde düşünmeye davet ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uluğbay. Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok. Şahısları adına Sayın İsmail Yılmaz... İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Söz istemiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Yakup Budak... YAKUP BUDAK (Adana) – Söz istemiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Suat Pamukçu... SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – İstemiyorum. BAŞKAN – Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir. Yalnız, herhalde bu maddeden sonra da artık Meclisi tatil etmemiz lazım. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşlarla konsensüs sağladık; bu kanun tasarısını bitirinceye kadar çalışmalara devam edeceğiz. FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Önergeleri geri çekiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Bu maddeyle ilgili olarak verilen önergeleri geri alıyorlar. Bu durumda madde üzerinde önerge de kalmıyor. Ek madde 35’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 35 kabul edilmiştir. Çerçeve madde 2’yi ek maddelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Çerçeve madde 2, ek maddeleriyle birlikte kabul edilmiştir. O zaman, artık tabiî bürokrat arkadaşlarımız da... Yarın, belki Danışma Kurulu da toplantıya çağrılacak... SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu tasarının bitirilmesi konusunda arkadaşlarla konsensüs sağladık. SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bu tasarının bitirilmesi hususunda arkadaşlarla anlaştık. BAŞKAN – Peki efendim, teşekkür ederim. O zaman 3 üncü maddeyi okutuyorum efendim. MADDE 3. – 16.8.1961 Tarih ve 351 Sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununun 16 ncı maddesi madde başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Kredi Borcunun Tespiti ve Ödenmesi ile Kredi Teminatı MADDE 16. – Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumundan, öğrenim kredisi alan öğrencilerin borcu, öğrenim kredilerinin verildiği tarihten öğrenim süresi bitimine kadar geçen sürede veya herhangi bir sebeple kredisinin kesildiği tarihe kadar öğrenim kredisi olarak verilen miktarlara, Devlet İstatistik Enstitüsünün toptan eşya fiyat endeksindeki artışlar uygulanarak hesaplanacak miktarın ilave edilmesi suretiyle tespit edilir. Öğrenci, borcunu, öğrenim gördüğü öğretim kurumunun normal öğrenim süresinin bitiminden itibaren iki yıl (öğrencinin lisansüstü eğitim yapması halinde dört yıl) sonra başlamak üzere, kredi aldığı sürenin yarısı kadar sürede ve üçer aylık dönemler halinde Kuruma ödemek zorundadır. Ancak, sağlık sebepleri dışında kendi isteği ile öğretim kurumunu bırakan veya herhangi bir sebeple öğretim kurumundan çıkarılan öğrenciler öğretim kurumu ile ilişiğinin kesildiği tarihten itibaren bir yıl sonra başlamak üzere ve bir yıl içinde borçlarını öder. Endeks uygulamasına, kredi borçlarının geri ödenmesine ve taksitlendirilmesine ilişkin esas ve usulleri belirlemeye, öğrencilerin borçlarından birinci fıkraya göre hesaplanan endeks artışından ilave edilen miktarın % 50’sine kadar indirim yapmaya Kurum Yönetim Kurulu yetkilidir. İndirim uygulandıktan sonra öğrencilerin ödeyecekleri bakiye kredi borcu; öğrencilerin eğitim süresince Kurumdan aldığı toplam kredi miktarının 3 katını geçemez. Öğrencinin tabi olacağı mükellefiyetler öğrencilerden alınacak taahhüt senedinde ayrıca belirtilir. Düzenlenen taahhüt senetlerinde krediyi alacak öğrencinin, öğrencinin reşit olmaması halinde ise öğrenci ile birlikte veli veya vasisinin borçlu sıfatıyla imzası yeterli olup, ayrıca kefil aranmaz. Öğrencilere kredi verilmesi ve gerektiğinde kredinin kesilmesi ile ilgili hususlar yönetmeliklerle düzenlenir. Kamu kurumları ve özel kurumlarda görev alanların borç taksitleri bu kurumlarca ilgililere ödenecek aylıklardan kesilerek Kuruma yatırılır. Maddî ve hukukî nedenlerle takibinde yarar bulunmayan ve yılları bütçe kanunlarında gösterilen miktarları aşmayan kredi borçları terkin edilir. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu, buyurun efendim. Sayın Hacaloğlu, süreniz 10 dakika efendim. VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Sayın Hacaloğlu, neden böyle yaptınız? BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim. Buyurun Sayın Hacaloğlu. CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; saat 05.00. Meclis saat 05.00’lerde çok çalışmıştır; ama, şu aşamada bütçenin açıklarını kapatmak ile kaynak yaratmaya ilişkin bir yasa paketi çerçevesinde düşünürken, önümüze bu madde ile getirilmiş olan konuyu, suskun geçiştirmek mümkün değil. Sorunlarla yüklü, sorunlarla kuşatılmış Türkiye’de, kaynakları kıt Türkiye’de, eğer, kaynak aktarılması gereken bir alan varsa, eğer, yatırım yapılması gereken bir alan varsa, o da gençlerimiz olmalıdır. Burada, öğrenim kredisinin koşullarına ilişkin yeni bir düzenleme var. Bu düzenleme, esasında, 1996 bütçesi ile gündeme geldi. Geçen yıl itibariyle, ülkemizin her yöresinden gelen, geçim sorunlarıyla karşı karşıya bulunan, öğrenim kredisi ihtiyacı içinde olan yetenekli gençlerimize, verebildiğimiz öğrenim kredisi miktarı öğrenci başına ayda1,5 milyon TL idi. Eğer, bir öğrenci hergün, 1 ekmek, 150 gram beyaz peynir, 250 gram üzüm yese, bütün gün sadece bunları yese, günlük yiyecek gideri 100 bin liradır; aylık gideri ise 3 milyon liradır. Bizim ise, bugüne değin, üniversite öğrencisine, kıydığımız, ayırabildiğimiz kaynak, öğrenci başına 1,5 milyondur. Bu parayı 2 milyona çıkarsanız, 2,5-3 milyona çıkarsanız ne olur, neye yeter?! Şimdi, durum böyleyken, yani, hayvan besiciliğine 20 trilyon lira kaynak ayırırken, her alana hesapsız kitapsız birçok kaynakları aktarırken, öğrencilerimize ayırabildiğimiz kaynakların miktarı bunun çok çok altında. Hayvancılığımıza, yani, hayvanlarımızın beslenmesi için yüzde 20 faizle kredi sağlarken, önümüze getirilen bu tasarıyla, öğrencilerimizin beslenmesi için verdiğimiz krediye uyguladığımız faiz oranı yüzde 80, yüzde 90. Biz, milletvekilleri olarak Ziraat Bankasından yüzde 50 faizle kredi alabiliyoruz; ama, üniversite öğrencilerine toptan eşya fiyat endeksi üzerinden kredi verelim diyoruz. Burada bir çarpıklık var, gerçekten bir çarpıklık var. Yani, gecenin bu saatinde, herkesin paylaştığını bildiğim duyguları ifade ediyorum; ama, zapta geçmesi için ifade ediyorum. Bunlar konuşulmadan bu maddenin buradan kabul edilerek geçmesinin, hepimizin ayıbı olacağını düşünüyorum. Daha evvel, 1996 yılı bütçesiyle getirilen değişiklikten evvel, öğrencilere verilen kredilerden faiz alınmaz, ancak, öğrenciye, ödeme sırasında yüzde 3’ü geçmemek şartıyla masraf kesilirdi. Tasarının bu maddesi, Anayasa Mahkemesinin uygulamasını durdurduğu 1996 bütçe maddesini ikame eden bir madde; ama, ondan beter bir madde. Daha evvel kredilerin geri ödenmesinde, kredinin kullanıldığı dönemin iki misli bir süre içinde geri ödenmesi öngörülüyordu; şimdi, kredinin kullanıldığı dönemin yarısı kadar bir süre içinde; yani, öğrenim bittikten iki yıl sonra, kredi geri ödenecek. Esasında, bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonuna getirildiğinde, okuldan mezun olduktan bir yıl sonra geri ödenmesi öngörülmekteydi. Yani, talebe mezun olacak, daha askerliğini bitirmeden kredisini geri ödemesini istiyorsunuz. Oysa, Türkiye’nin koşullarında üniversite mezunu gençlerimizin ne kadarının askerlik bittikten ne kadar sonra iş bulabildiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Değerli arkadaşlarım, öğrenim kredisinin beher öğrenciye verilen miktarı yetersiz, öğrenci kredilerine uygulanan faizler, ülkede fırsat eşitliğini gözetmeyen, sosyal devlet anlayışını gözetmeyen düzeylerde. Yani, ben bu saatte Sayın Refah Partisi milletvekillerinin bu faizci anlayışı nasıl içlerine sindirdiklerini sormak istemiyorum. (RP sıralarından “sor, sor” sesleri) Onların da kabul ettiklerini zannetmiyorum; ama, bir kere önlerine gelmiş, Hükümet ortağı durumundalar, elleri... Yani, ne kadar zor koşulda olduklarını fark ediyorum; ama, bu böyle gitmez. Bunun hesabını veremezsiniz kendi çocuklarınıza. Anadolu’nun her bir yöresinde fırsat eşitliğinin, gelir dağılımının son derece bozuk olduğu bir ortamda, iki gün sonra kendi kentlerinize geri döndüğünüz zaman, etrafınızda olacak olan gençlerinize bu hesabı veremeyeceksiniz. Evet değerli arkadaşlarım, kesiyorum. Eğer bu ülkede, şu anda, iki alana, doğrudan doğruya özendirmek amacıyla, teşvik amacıyla bir kaynak aktarılacaksa, bunlardan biri araştırmaya olmalıdır. Araştırmaya olabildiğince kaynak, nakdî destek olarak aktarılmalıdır. İkinci alan ise, üniversitede okuyan gençlerimize olmalıdır; onlara da olabildiğince kaynak aktarmalıyız. Bırakalım, birkaç trilyon, 10 trilyon, 20 trilyon, 30 trilyon verelim, karşılığını alırız. Üniversitede okuyan, okumak isteyen gençlerimize bu fırsatı tanıyalım. Ancak, böylelikle belki, ülkemizde, eğitimde fırsat eşitsizliğini bir ölçüde aşabilir, bir ölçüde belki sosyal devlet anlayışının gereklerini uygulamaya geçirebiliriz. Bu iki koşul, biliniz ki, ülkemizde, içbarışın da vazgeçilmez temel koşullarıdır. Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu. Başka söz isteyen?.. Yok. Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum efendim... GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, önergeyi geri alıyoruz. BAŞKAN – Siz de geri mi alıyorsunuz? GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Evet efendim. BAŞKAN – Peki efendim. Önerge geri verilmiştir. 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi okutuyorum efendim: MADDE 4. – 4.11.1981 tarih ve 2547 sayılı Kanunun Ek 18 inci maddesinin ikinci fkırası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Yapılacak Yardım : Devlet yardımının miktarı katma bütçeli Devlet Yükseköğretim Kurumlarına o yıl tahsis edilen toplam bütçe ödeneklerinin örgün öğrenci sayısına bölünmesi ile elde edilen miktarın ilgili vakıf yükseköğretim kurumunda okuyan öğrenci sayısıyla çarpılmasıyla bulunacak meblağın yarısını geçemez. Bu şekilde bulunacak miktar İstanbul, Ankara ve İzmir illeri dışında kurulacak yükseköğretim kurumlarına bu illerdekilere nazaran iki katı fen, mühendislik, mimarlık ve tıp dalları için de diğer dallara nazaran iki katı olacak şekilde bölüştürülür. Vakıf üniversiteleri merkezleri dışındaki illerde kurdukları yükseköğretim kurumları için yapılacak yardımın hesabında merkez dışındaki ilgili il esas alınır. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde bir önerge vardır. Sayın Bedük, siz, bu önergeyi geri alıyor musunuz? SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır efendim... BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 86 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Yusuf Bahadır Ahmet Bilge İsmet Attila Trabzon Ankara Afyon Ferit Bora Şamil Ayrım Salih Kapusuz Diyarbakır Iğdır Kayseri Saffet Arıkan Bedük Necmettin Aydın Ankara Zonguldak Madde 4.- 4.11. 1981 tarih ve 2547 sayılı Kanunun ek 18 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Yapılacak Yardım: Devlet yardımının miktarı katma bütçeli devlet yükseköğretim kurumlarına o yıl tahsis edilen toplam bütçe ödeneklerinin örgün öğrenci sayısına bölünmes ile elde edilen miktarın ilgili vakıf yükseköğretim kurumunda okuyan öğrenci sayısıyla çarpılmasıyla bulunacak meblağın yarısını geçemez. Vakıf üniversiteleri merkezleri dışındaki illerde yükseköğretim kurumları kurabilirler.” BAŞKAN – Bu kadar mı? SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Evet, bu kadar. BAŞKAN – Yani, madde bu hale mi geliyor? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Evet Sayın Başkanım. BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Hükümet?.. DEVLET BAKANI BEKİR AKSOY (Çorum) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet, önergeye katılıyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 4 üncü maddeyi, kabul edilen bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir. 5 inci maddeyi okutuyorum: Yürürlükten Kaldırılan Hükümler MADDE 5. – a) 29.8.1977 tarih ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 2 nci maddesi, b) 4.11.1981 tarih ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 50 nci maddesinin (c) bendi, c) 23.5.1928 tarih ve 1322 sayılı Kununların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanunun 7 nci maddesi, d) 9.11.1983 tarih ve 2946 sayılı Kamu Konutları Kanununun 6 ncı maddesi, e) 16.8.1961 tarih ve 351 sayılı Yüksek Öğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununun 15 ve 18 inci maddeleri, f) Kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin, 1 inci madde ile 1050 sayılı Kanuna eklenen Ek 8 inci maddeye aykırı hükümleri, g) 11.11.1986 tarihli ve 3320 sayılı Memurlar ve İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut Edindirme Yardımı Yapılması Hakkında Kanunun 3 üncü Maddesi, Yürürlükten kaldırılmıştır. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Madde üzerinde önerge yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir. Geçici madde 1’i okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1. – Bu Kanunun 1 inci maddesi ile 1050 sayılı Muhasebe–i Umumiye Kanununa eklenen ek 11 inci madde gereğince; baraj, liman, havalimanı, enerji santralı, tesis gibi taşınmaz mal ve sair varlıkları kullanan kamu kurum ve kuruluşların gayri safi hâsılatlarından, bu kullanıma karşılık olmak üzere 1996 Malî Yılında hangi kurum ve kuruluşlardan ne oranda pay alınacağının tespitine Maliye Bakanı yetkilidir. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Önerge yok. Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Geçici 1 inci madde kabul edilmiştir. 6 ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6. – Bu Kanunun; a) 1 inci maddesi ile 1050 sayılı Kanuna eklenen ek 8 ve 9 uncu maddeler, b) 2 nci maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen ek 35 inci madde, c) 3 üncü maddesi ile 5 inci maddesinin (a) ve (e) fıkraları, hükümleri 19.7.1996 tarihinden, d) Diğer hükümleri yayımı tarihinden, Geçerli olmak üzere yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok. Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum... MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Geri çekiyoruz. BAŞKAN – Peki efendim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir. 7 nci maddeyi okutuyorum: MADDE 7. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın kupaların sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kupalar dolaştırılsın. (Oylar toplandı) BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?.. Yok. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanunlarda Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının açık oylamasına 165 sayın üye katılmış; 160 kabul , 5 ret oyu kullanılmıştır. Ancak, toplantı yetersayısı kadar oy kullanılmadığı için oylama geçerli sayılmayacaktır, oylama tekrarlanacaktır. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için 1 Ağustos 1996 Perşembe günü, yani bugün, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma saati : 05.06 X. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, partizanca atamalar yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/999) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Tuncay Karaytuğ Adana Sorular : 1. Çukurova Pamuk Yerfıstığı ve Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği Genel Müdürü Mustafa Gündeşlioğlu ile Birliğin Yönetim Kurulu tarafından başarılı çalışmalarından dolayı ödüllendirilen Hukuk Müşaviri Ali Rıza Öztürk’ün görevden alınma gerekçeleri nedir? 2. Adları çeşitli yolsuzluklara karışmış olan Bülent Örk’ü Teknik İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığına ve çeşitli yolsuzluklar nedeniyle yargılanmış bulunan İzzet Arslankurt’un Birliğe bağlı Ceyhan Yağ Sanayi Genel Müdürlüğüne açıktan atanmaları hukuken ve kamu vicdanı bakımından doğru mudur? 3. Eski Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu’nun görevden alınmasında bu kişinin 5.3.1996 tarihinde Teftkiş Kuruluna hitaben ham bez satışlarına ilişkin protokollerin incelenerek Birliğin çıkarlarının korunup korunmadığının araştırılmasına ilişkin talimatının bir etkisi olmuş mudur? 4. Yine eski Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu’nun Birliğin bünyesinde yapılacak tüm alım satım ihalelerinin basına ve kamuoyuna açık olarak yapılmasını sağlamak için 11.3.1996 tarihinde Bakanlığınıza bir talebi olmuş mudur? Bu talebin, bu kişinin görevden alınmasında etkisi olmuş mudur? 5. Birliklere açıktan ataması yapılan yöneticilerin çoğunun DYP’li olması partizanlık yapıldığının kanıtı değil midir? T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 25.7.1996 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.14.0.BHİ.01-201 Konu : Yazılı Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 10.7.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/999-2517/6852 sayılı yazınız. Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Çukobirlik Genel Müdürlüğünde partizanca atamalar yapıldığı iddiasına ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir. Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un Yazılı Sorularına Cevaplarımız Cevap 1. 3168 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununa tabi olarak faaliyet gösteren Çukobirlik Genel Müdürlüğü soru önergesinde ismi geçen yöneticiler zamanında, idarî ve malî yönden kuruluşundan bu yanaki en kötü dönemini yaşamıştır. Üstelik, Bakanlığımızda mevcut bilgi ve belgelere göre, halen ülkemizde hizmet gören 16 Birlik içerisinde durumu en kötü olanı Çukobirlik Genel Müdürlüğüdür. Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu atama ve işe almalardaki usulsüzlükleri sebebiyle ve Bakanlık Müfettişlerinin düzenledikleri rapor üzerine görevden alınmış olup, adı geçenin bu hususlardaki cezaî sorumluluğu araştırılmakta ve diğer konularda da incelemeler devam etmektedir. Diğer taraftan, Danıştay nezdindeki girişimleriyle Çukobirlik Genel Müdürlüğünü birikmiş 1,5 Trilyon liralık ve her ay yaklaşık 60 Milyar liralık malî yükten kurtardığı için ödüllendirilen Ali Rıza Öztürk’ün başarısı olarak ileri sürülen işlem dolayısıyla Danıştayın ilgili kararına S.S.K. İdaresinin temyiz yoluna gittiği ve bu İdarenin isteği doğrultusunda “yürütmenin durdurulması” kararı verildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla, ortada bir başarıdan söz edilemeyeceği açıktır. Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu ve Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Öztürk’ün, yasaların güvencesi altında olmaları ve şayet kendilerine bir haksızlık yapıldığını düşünüyorlarsa yasal yollara başvurarak haklarını arayabilecekleri ve Bakanlığımızın yargı kararlarını saygıyla karşılayıp gereğini yerine getireceğini açıklamak durumundayız. Cevap 2. Çukobirlik Genel Müdür Yardımcılığına atanan Bülent Örk ile Ceyhan Yağ Sanayi Genel Müdürlüğüne atanan İzzet Arslankurt’un bu görevlere atanmalarına hukuken engel teşkil eden fiillerinin Bakanlığımıza bildirilmesi halinde, yasalara uygun önlemler derhal alınacaktır. Cevap 3. Eski Genel Müdür Mustafa Gündeşlioğlu’nun görevden alınmasının adı geçenin Birlik Teftiş Kuruluna verdiği 5.3.1996 tarihli Talimatla ilgilendirilmesi anlaşılamamıştır. Cevap 4. Soru önergesinin dördüncü sırasındaki suale de üçüncü soru için verdiğimiz cevabı tekrarlamak durumundayız. Cevap 5. Birliklere açıktan ataması yapılan yöneticilerin çoğunun DYP’li olduğu açıklaması gerçeği yansıtmamaktadır. Yöneticilerin atamasında mümkün olabildiği kadar rasyonel ve objektif olmaya çaba gösterilmektedir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesine verilen oyların sonucu : Kabul Edilmiştir. Üye Sayısı : 550 Kullanılan Oy : 334 Kabul Edenler : 209 Reddedenler : 120 Çekimserler : — Geçersiz Oylar : 1 Oya Katılmayanlar : 220 Açık Üyelikler : — Mükerrer Oylar : 4 (Kabul Edenler) ADANA Cevdet Akçalı Sıtkı Cengil İ. Cevher Cevheri Veli Andaç Durak ADIYAMAN Mahmut Nedim Bilgiç Ahmet Çelik Ahmet Doğan AFYON İsmet Attila Osman Hazer Nuri Yabuz AĞRI Cemil Erhan M. Ziyattin Tokar AKSARAY Nevzat Köse Murtaza Özkanlı AMASYA Ahmet İyimaya Cemalettin Lafcı ANKARA İlhan Aküzüm Saffet Arıkan Bedük Ahmet Bilge Hasan Hüseyin Ceylan Ömer Ekinci Ünal Erkan Mehmet Gölhan Ahmet Tekdal Rıza Ulucak Ersönmez Yarbay ANTALYA Osman Berberoğlu Arif Ahmet Denizolgun Hayri Doğan ARTVİN Hasan Ekinci AYDIN Ali Rıza Gönül Nahit Menteşe Muhammet Polat BALIKESİR Abdülbaki Ataç Ahmet Bilgiç İsmail Özgün İlyas Yılmazyıldız BATMAN Musa Okçu Faris Özdemir BAYBURT Suat Pamukçu BİLECİK Bahattin Şeker BİNGÖL Hüsamettin Korkutata Mahmut Sönmez BİTLİS Zeki Ergezen Abdulhaluk Mutlu BOLU Feti Görür Necmit Hoşver Mustafa Yünlüoğlu BURDUR Mustafa Çiloğlu BURSA Mehmet Altan Karapaşaoğlu Cemal Külahlı Turhan Tayan Ertuğrul Yalçınbayır ÇANAKKALE Nevfel Şahin A. Hamdi Üçpınarlar ÇANKIRI İsmail Coşar Ahmet Uyanık ÇORUM Bekir Aksoy Mehmet Aykaç Zülfikâr Gazi DENİZLİ M. Kemal Aykurt Mehmet Gözlükaya Haluk Müftüler Ramazan Yenidede DİYARBAKIR Ferit Bora Yakup Hatipoğlu EDİRNE Evren Bulut ELAZIĞ Ömer Naimi Barım Hasan Belhan Cihan Paçacı ERZİNCAN Tevhit Karakaya Naci Terzi ERZURUM Zeki Ertugay Lütfü Esengün Abdullah Fırat İsmail Köse Ömer Özyılmaz Şinasi Yavuz ESKİŞEHİR Hanifi Demirkol GAZİANTEP Nurettin Aktaş Kahraman Emmioğlu Mehmet Bedri İncetahtacı GİRESUN Turhan Alçelik Ergun Özdemir GÜMÜŞHANE Lütfi Doğan HAKKÂRİ Mustafa Zeydan HATAY Abdulkadir Akgöl Süleyman Metin Kalkan Mehmet Sılay Ali Uyar IĞDIR Şamil Ayrım ISPARTA Ömer Bilgin A. Aykon Doğan Mustafa Köylü Halil Yıldız İÇEL Fevzi Arıcı Saffet Benli Turhan Güven İSTANBUL Yıldırım Aktuna Sedat Aloğlu Tayyar Altıkulaç Mukadder Başeğmez Süleyman Arif Emre Hasan Tekin Enerem Ekrem Erdem Metin Işık İsmail Kahraman Cefi Jozef Kamhi Hüseyin Kansu Hayri Kozakçıoğlu Göksal Küçükali Ali Oğuz Mehmet Ali Şahin Osman Yumakoğulları Bahattin Yücel Bahri Zengin İZMİR Turhan Arınç Hasan Denizkurdu Sabri Tekir İsmail Yılmaz KAHRAMANMARAŞ Hasan Dikici Ahmet Dökülmez Mustafa Kamalak Mehmet Sağlam KARABÜK Hayrettin Dilekcan KARAMAN Abdullah Özbey Zeki Ünal KARS Sabri Güner Zeki Karabayır KASTAMONU Haluk Yıldız KAYSERİ Osman Çilsal Ayvaz Gökdemir Salih Kapusuz KIRIKKALE Kemal Albayrak Hacı Filiz KIRŞEHİR Ömer Demir Cafer Güneş KİLİS Mustafa Kemal Ateş KOCAELİ Osman Pepe KONYA Hüseyin Arı Veysel Candan Necati Çetinkaya Necmettin Erbakan Teoman Rıza Güneri Hasan Hüseyin Öz Lütfi Yalman KÜTAHYA Ahmet Derin Mehmet Korkmaz Metin Perli MALATYA Yaşar Canbay Fikret Karabekmez M. Recai Kutan MANİSA Rıza Akçalı Bülent Arınç Yahya Uslu MARDİN Fehim Adak Muzaffer Arıkan Mahmut Duyan Hüseyin Yıldız MUĞLA İrfettin Akar Mustafa Dedeoğlu Enis Yalım Erez MUŞ Necmettin Dede Nedim İlci Erkan Kemaloğlu NEVŞEHİR Mehmet Elkatmış Esat Kıratlıoğlu NİĞDE Doğan Baran Mehmet Salih Katırcıoğlu Ergun Özkan ORDU Hüseyin Olgun Akın Mustafa Hasan Öz RİZE Şevki Yılmaz SAKARYA Cevat Ayhan Nevzat Ercan SAMSUN Ahmet Demircan Nafiz Kurt Latif Öztek SİİRT Ahmet Nurettin Aydın Mehmet Emin Aydın SİNOP Kadir Bozkurt SIVAS Tahsin Irmak Temel Karamollaoğlu ŞANLIURFA Sedat Edip Bucak Necmettin Cevheri İbrahim Halil Çelik Zülfükar İzol Abdülkadir Öncel M. Fevzi Şıhanlıoğlu ŞIRNAK Mehmet Tatar TEKİRDAĞ Nihan İlgün Hasan Peker TOKAT Abdullah Arslan Ali Şevki Erek Bekir Sobacı TRABZON Yusuf Bahadır Kemalettin Göktaş Şeref Malkoç UŞAK Hasan Karakaya VAN Maliki Ejder Arvas Mustafa Bayram Fethullah Erbaş Şaban Şevli Mahmut Yılbaş YALOVA Cevdet Aydın YOZGAT İlyas Arslan Yusuf Bacanlı Abdullah Örnek ZONGULDAK Ömer Barutçu (Reddedenler) ADANA Uğur Aksöz İbrahim Yavuz Bildik Mehmet Büyükyılmaz Erol Çevikçe Tuncay Karaytuğ Arif Sezer AKSARAY Sadi Somuncuoğlu AMASYA Aslan Ali Hatipoğlu Haydar Oymak ANKARA Yılmaz Ateş Gökhan Çapoğlu Eşref Erdem Halis Uluç Gürkan M. Seyfi Oktay Önder Sav Aydın Tümen ANTALYA Bekir Kumbul Yusuf Öztop ARDAHAN İsmet Atalay ARTVİN Metin Arifağaoğlu AYDIN M. Fatih Atay BALIKESİR Mustafa Güven Karahan İ. Önder Kırlı Hüsnü Sıvalıoğlu BARTIN Zeki Çakan Cafer Tufan Yazıcıoğlu BOLU Mustafa Karslıoğlu BURDUR Yusuf Ekinci Kâzım Üstüner BURSA Yüksel Aksu Hayati Korkmaz Yahya Şimşek ÇANAKKALE Hikmet Aydın Mustafa Cumhur Ersümer Ahmet Küçük DENİZLİ Hilmi Develi DİYARBAKIR Sebgetullah Seydaoğlu EDİRNE Mustafa İlimen ERZİNCAN Mustafa Kul Mustafa Yıldız ESKİŞEHİR Necati Albay Mustafa Balcılar Mahmut Erdir GAZİANTEP Ali Ilıksoy Mustafa R. Taşar Ünal Yaşar Mustafa Yılmaz HATAY Fuat Çay Ali Günay Levent Mıstıkoğlu Atila Sav İÇEL Abdülbaki Gökçel D. Fikri Sağlar Mustafa İstemihan Talay İSTANBUL Bülent Akarcalı Ziya Aktaş Refik Aras Mehmet Aydın Bülent Ecevit Algan Hacaloğlu Ercan Karakaş Ahmet Güryüz Ketenci Osman Kılıç Emin Kul Altan Öymen H. Hüsamettin Özkan Ahmet Tan Bülent Tanla Zekeriya Temizel İZMİR Veli Aksoy İ. Kaya Erdem Sabri Ergül Şükrü Sina Gürel Ahmet Piriştina KAHRAMANMARAŞ Ali Doğan Ali Şahin KARABÜK Erol Karan KARAMAN Fikret Ünlü KARS Y. Selahattin Beyribey Çetin Bilgir KASTAMONU Murat Başesgioğlu Hadi Dilekçi KAYSERİ İsmail Cem KIRIKKALE Recep Mızrak KIRŞEHİR Mehmet Ali Altın KOCAELİ Halil Çalık Hayrettin Uzun Bekir Yurdagül KONYA Ahmet Alkan Abdullah Turan Bilge Mehmet Keçeciler MALATYA Miraç Akdoğan Metin Emiroğlu Ayhan Fırat MANİSA Hasan Gülay Sümer Oral Cihan Yazar Erdoğan Yetenç MARDİN Ömer Ertaş MUĞLA Zeki Çakıroğlu Fikret Uzunhasan NEVŞEHİR Abdülkadir Baş ORDU İhsan Çabuk Şükrü Yürür SAKARYA Teoman Akgür SAMSUN Ayhan Gürel Biltekin Özdemir SİNOP Metin Bostancıoğlu Yaşar Topçu SIVAS Mahmut Işık ŞIRNAK Mehmet Salih Yıldırım TEKİRDAĞ Fevzi Aytekin Bayram Fırat Dayanıklı TOKAT Şahin Ulusoy TRABZON İbrahim Çebi Hikmet Sami Türk TUNCELİ Orhan Veli Yıldırım UŞAK Mehmet Yaşar Ünal ZONGULDAK Hasan Gemici Mümtaz Soysal (Geçersiz Oy) ADIYAMAN Celal Topkan (Oya Katılmayanlar) ADANA İmren Aykut M. Ali Bilici Yakup Budak M. Halit Dağlı (B.) Orhan Kavuncu Mustafa Küpeli İbrahim Ertan Yülek ADIYAMAN Mahmut Bozkurt AFYON Sait Açba H. İbrahim Özsoy Yaman Törüner Kubilay Uygun AĞRI M. Sıddık Altay Yaşar Eryılmaz Celal Esin AKSARAY Mehmet Altınsoy (B.) ANKARA Nejat Arseven Cemil Çiçek Ali Dinçer Mehmet Ekici Agah Oktay Güner Şaban Karataş İrfan Köksalan Mehmet Sağdıç Yücel Seçkiner (İ. A.) İlker Tuncay Hikmet Uluğbay ANTALYA Deniz Baykal Emre Gönensay İbrahim Gürdal Sami Küçükbaşkan Metin Şahin ARDAHAN Saffet Kaya ARTVİN Süleyman Hatinoğlu AYDIN Cengiz Altınkaya Sema Pişkinsüt İsmet Sezgin Yoksel Yalova BALIKESİR Safa Giray Tamer Kanber BARTIN Köksal Toptan BATMAN Alaattin Sever Aydın Ataullah Hamidi BAYBURT Ülkü Güney BİLECİK Şerif Çim BİNGÖL Kazım Ataoğlu BİTLİS Edip Safder Gaydalı Kâmran İnan BOLU Avni Akyol Abbas İnceayan BURSA Ali Rahmi Beyreli Abdülkadir Cenkçiler Cavit Çağlar İlhan Kesici Feridun Pehlivan Ali Osman Sönmez İbrahim Yazıcı ÇANKIRI Mete Bülgün ÇORUM Hasan Çağlayan Yasin Hatipoğlu (Bşk. V.) Ali Haydar Şahin DENİZLİ Adnan Keskin Hasan Korkmazcan (Bşk. V.) DİYARBAKIR Abdülkadir Aksu Muzaffer Arslan M. Salim Ensarioğlu (B.) Sacit Günbey (B.) Seyyit Haşim Haşimi Ömer Vehbi Hatipoğlu Salih Sümer EDİRNE Ümran Akkan Erdal Kesebir ELAZIĞ Mehmet Ağar (B.) Ahmet Cemil Tunç (B.) ERZURUM Necati Güllülü Aslan Polat ESKİŞEHİR Demir Berberoğlu İbrahim Yaşar Dedelek GAZİANTEP Mehmet Batallı Hikmet Çetin GİRESUN Burhan Kara Yavzu Köymen Rasim Zaimoğlu GÜMÜŞHANE Mahmut Oltan Sungurlu HAKKÂRİ Naim Geylani HATAY Nihat Matkap Hüseyin Yayla IĞDIR Adil Aşırım ISPARTA Erkan Mumcu İÇEL Oya Araslı Mehmet Emin Aydınbaş Halil Cin Ali Er Ayfer Yılmaz (B.) Rüştü Kâzım Yücelen İSTANBUL Meral Akşener Ahat Andican Azmi Ateş Mustafa Baş Ali Coşkun Nami Çağan Tansu Çiller (B.) Gürcan Dağdaş (B.) Hüsnü Doğan Halit Dumankaya Mehmet Fuat Fırat Yılmaz Karakoyunlu M. Cavit Kavak Mehmet Tahir Köse Aydın Menderes Necdet Menzir Mehmet Moğultay Yusuf Namoğlu Korkut Özal Ali Talip Özdemir Yusuf Pamuk Mehmet Cevdet Selvi Mehmet Sevigen Güneş Taner Erdoğan Toprak Ali Topuz Şadan Tuzcu Namık Kemal Zeybek (B.) İZMİR Ali Rıza Bodur Işın Çelebi Aydın Güven Gürkan Gencay Gürün Birgen Keleş Mehmet Köstepen Atilla Mutman Metin Öney Rüşdü Saracoglu Işılay Saygın (B.) Rıfat Serdaroğlu Ufuk Söylemez (B.) Sühat Tanık Hakan Tartan Zerrin Yeniceli KAHRAMANMARAŞ Esat Bütün Avni Doğan KARABÜK Şinasi Altıner KASTAMONU Fethi Acar Nurhan Tekinel KAYSERİ Memduh Büyükkılıç Abdullah Gül (B.) Nurettin Kaldırımcı Recep Kırış İbrahim Yılmaz KIRIKKALE Mikail Korkmaz KIRKLARELİ İrfan Gürpınar A. Sezal Özbek Cemal Özbilen Necdet Tekin KİLİS Doğan Güneş KOCAELİ Bülent Atasayan Necati Çelik (B.) İsmail Kalkandelen Şevket Kazan (B.) Onur Kumbaracıbaşı KONYA Nezir Büyükcengiz Remzi Çetin Abdullah Gencer Ali Günaydın Mustafa Ünaldı Mehmet Ali Yavuz KÜTAHYA Mustafa Kalemli (Başkan) Emin Karaa İsmail Karakuyu MALATYA Oğuzhan Asiltürk MANİSA Abdullah Akarsu Tevfik Diker Ayseli Göksoy Ekrem Pakdemirli MARDİN Süleyman Çelebi MUĞLA Lale Aytaman MUŞ Sabahattin Yıldız NİĞDE Akın Gönen ORDU Mustafa Bahri Kibar Müjdat Koç Nabi Poyraz Refaiddin Şahin RİZE Avni Kabaoğlu Ahmet Kabil Ahmet Mesut Yılmaz SAKARYA Nezir Aydın Ertuğrul Eryılmaz Ahmet Neidim Ersin Taranoğlu SAMSUN Cemal Alişan İrfan Demiralp Yalçın Gürtan Murat Karayalçın Musa Uzunkaya Adem Yıldız SİİRT Nizamettin Sevgili SIVAS Musa Demirci (B.) Abdullatif Şener (B.) Nevzat Yanmaz Muhsin Yazıcıoğlu ŞANLIURFA Seyit Eyyüpoğlu Eyüp Cenap Gülpınar Ahmet Karavar ŞIRNAK Bayar Ökten TEKİRDAĞ Enis Sülün TOKAT Hanefi Çelik Metin Gürdere Ahmet Fevzi İnceöz TRABZON Eyüp Aşık Ali Kemal Başaran İsmail İlhan Sungur TUNCELİ Kamer Genç (Bşk. V.) UŞAK Yıladırım Aktürk VAN Şerif Bedirhanoğlu YALOVA Yaşar Okuyan YOZGAT Kazım Arslan Lutfullah Kayalar İsmail Durak Ünlü ZONGULDAK Veysel Atasoy Necmettin Aydın Tahsin Boray Baycık (Mükerrer Oylar) ANKARA M. Seyfi Oktay İÇEL Fevzi Arıcı ŞANLIURFA M. Fevzi Şihanlıoğlu TEKİRDAĞ Hasan Peker 26.5.1927 Tarih ve 1050 Sayılı, 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı, 16.8.1961 Tarih ve 351 Sayılı, 29.8.1977 Tarih ve 2108 Sayılı, 4.11.1981 Tarih ve 2547 Sayılı, 23.5.1928 Tarih ve 1322 Sayılı, 9.11.1983 Tarih ve 2946 Sayılı ve 11.11.1986 Tarih ve 3320 Sayılı Kanunların Bazı Hükümlerinde Değişiklik Yapılması ve Bazı Hükümlerin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısının Çerçeve 1 inci Maddesine Bağlı Ek Madde 11’e verilen oyların sonucu : Kabul Edilmiştir. Üye Sayısı : 550 Kullanılan Oy : 240 Kabul Edenler : 206 Reddedenler : 32 Çekimserler : — Geçersiz Oylar : — Oya Katılmayanlar : 312 Açık Üyelikler : — Mükerrer Oylar : 12 (Kabul Edenler) ADANA Cevdet Akçalı Yakup Budak Sıtkı Cengil İ. Cevher Cevheri Veli Andaç Durak İbrahim Ertan Yülek ADIYAMAN Mahmut Nedim Bilgiç Ahmet Çelik Ahmet Doğan AFYON Sait Açba İsmet Attila Osman Hazer Yaman Törüner Nuri Yabuz AĞRI Cemil Erhan Celal Ersin AKSARAY Mehmet Altınsoy Murtaza Özkanlı AMASYA Ahmet İyimaya Cemalettin Lafcı ANKARA İlhan Aküzüm Saffet Arıkan Bedük Ahmet Bilge Ömer Ekinci Ünal Erkan Mehmet Gölhan Şaban Karataş Ahmet Tekdal Rıza Ulucak Ersönmez Yarbay ANTALYA Osman Berberoğlu Arif Ahmet Denizolgun Hayri Doğan ARDAHAN Saffet Kaya ARTVİN Hasan Ekinci AYDIN Ali Rıza Gönül Nahit Menteşe Muhammet Polat BALIKESİR Abdülbaki Ataç İsmail Özgün İlyas Yılmazyıldız BATMAN Alaettin Sever Aydın Musa Okçu Faris Özdemir BAYBURT Suat Pamukçu BİNGÖL Kazım Ataoğlu Hüsamettin Korkutata BİTLİS Zeki Ergezen BOLU Feti Görür Necmit Hoşver Mustafa Yünlüoğlu BURDUR Mustafa Çiloğlu BURSA Mehmet Altan Karapaşaoğlu Cemal Külahlı Ali Osmaan Sönmez Ertuğrul Yalçınbayır ÇANAKKALE Nevfel Şahin A. Hamdi Üçpınarlar ÇANKIRI Ahmet Uyanık ÇORUM Bekir Aksoy Mehmet Aykaç Yasin Hatiboğlu DENİZLİ Mehmet Gözlükaya Haluk Müftüler Ramazan Yenidede DİYARBAKIR Ferit Bora Ömer Vehbi Hatipoğlu Yakup Hatipoğlu EDİRNE Evren Bulut ELAZIĞ Mehmet Ağar Ömer Naimi Barım Hasan Belhan Cihan Paçacı Ahmet Cemil Tunç ERZİNCAN Tevhit Karakaya Naci Terzi ERZURUM Lütfü Esengün Abdullah Fırat İsmail Köse Ömer Özyılmaz Aslan Polat Şinasi Yavuz ESKİŞEHİR Hanifi Demirkol GAZİANTEP Kahraman Emmioğlu Mehmet Bedri İncetahtacı HAKKÂRİ Mustafa Zeydan HATAY Abdulkadir Akgöl Ali Uyar IĞDIR Şamil Ayrım ISPARTA A. Aykon Doğan Mustafa Köylü Halil Yıldız İÇEL Mehmet Emin Aydınbaş Saffet Benli Turhan Güven Ayfer Yılmaz İSTANBUL Sedat Aloğlu Tayyar Altıkulaç Azmi Ateş Mukadder Başeğmez Süleyman Arif Emre Ekrem Erdem Mehmet Fuat Fırat Metin Işık Cefi Jozef Kamhi Hüseyin Kansu Göksal Küçükali Ali Oğuz Mehmet Ali Şahin Osman Yumakoğulları Bahri Zengin İZMİR Turhan Arınç Hasan Denizkurdu Ufuk Söylemez İsmail Yılmaz KAHRAMANMARAŞ Hasan Dikici Avni Doğan Ahmet Dökülmez Mustafa Kamalak KARABÜK Hayrettin Dilekcan KARAMAN Abdullah Özbey Zeki Ünal KARS Sabri Güner KASTAMONU Fethi Acar Nurhan Tekinel Haluk Yıldız KAYSERİ Memduh Büyükkılıç Osman Çilsal Ayvaz Gökdemir Nurettin Kaldırımcı Salih Kapusuz KIRIKKALE Kemal Albayrak Hacı Filiz Mikail Korkmaz KIRŞEHİR Ömer Demir Cafer Güneş KİLİS Mustafa Kemal Ateş KOCAELİ İsmail Kalkandelen Osman Pepe KONYA Hüseyin Arı Veysel Candan Remzi Çetin Necati Çetinkaya Abdullah Gencer Ali Günaydın Teoman Rıza Güneri Hasan Hüseyin Öz Mustafa Ünaldı Lütfi Yalman Mehmet Ali Yavuz KÜTAHYA Ahmet Derin İsmail Karakuyu Metin Perli MALATYA Yaşar Canbay Fikret Karabekmez MANİSA Rıza Akçalı MARDİN Fehim Adak Mahmut Duyan Hüseyin Yıldız MUĞLA Mustafa Dedeoğlu Enis Yalım Erez MUŞ Nedim İlci Erkan Kemaloğlu Sabahattin Yıldız NEVŞEHİR Mehmet Elkatmış NİĞDE Mehmet Salih Katırcıoğlu ORDU Hüseyin Olgun Akın Mustafa Hasan Öz SAKARYA Nezir Aydın Nevzat Ercan Ertuğrul Eryılmaz SAMSUN Ahmet Demircan Latif Öztek Musa Uzunkaya SİİRT Ahmet Nurettin Aydın Mehmet Emin Aydın SİNOP Kadir Bozkurt SIVAS Tahsin Irmak Temel Karamollaoğlu Abdullatif Şener ŞANLIURFA Necmettin Cevheri Zülfükar İzol Abdülkadir Öncel M. Fevzi Şıhanlıoğlu ŞIRNAK Mehmet Tatar TEKİRDAĞ Nihan İlgün Hasan Peker TOKAT Abdullah Arslan Ali Şevki Erek Ahmet Fevzi İnceöz Bekir Sobacı TRABZON Yusuf Bahadır Şeref Malkoç İsmail İlnan Sungur UŞAK Hasan Karakaya VAN Maliki Ejder Arvas Mustafa Bayram Fethullah Erbaş Şaban Şevli YALOVA Cevdet Aydın YOZGAT İlyas Arslan Kazım Arslan Yusuf Bacanlı Abdullah Örnek ZONGULDAK Necmettin Aydın Ömer Barutçu (Reddedenler) ADANA Arif Sezer ANKARA Gökhan Çapoğlu Agah Oktay Güner Halis Uluç Gürkan Önder Sav Hikmet Uluğbay AYDIN M. Fatih Atay BURSA Hayati Korkmaz Yahya Şimşek ÇANAKKALE Mustafa Cumhur Ersümer ESKİŞEHİR Necati Albay GAZİANTEP Ünal Yaşar İSTANBUL Bülent Akarcalı Mehmet Aydın Algan Hacaloğlu H. Hüsamettin Özkan Ahmet Tan Bülent Tanla Zekeriya Temizel İZMİR Veli Aksoy Ali Rıza Bodur Şükrü Sina Gürel Ahmet Piriştina KARS Çetin Bilgir KASTAMONU Murat Başesgioğlu Hadi Dilekçi KOCAELİ Bekir Yurdagül MANİSA Cihan Yazar MARDİN Ömer Ertaş SAKARYA Teoman Akgür SİNOP Metin Bostancıoğlu TEKİRDAĞ Bayram Fırat Dayanıklı ZONGULDAK Mümtaz Soysal (Oya Katılmayanlar) ADANA Uğur Aksöz İmren Aykut İbrahim Yavuz Bildik M. Ali Bilici Mehhmet Büyükyılmaz Erol Çevikçe M. Halit Dağlı (B.) Tuncay Karaytuğ Orhan Kavuncu Mustafa Küpeli ADIYAMAN Mahmut Bozkurt Celal Topkan AFYON H. İbrahim Özsoy Kubilay Uygun AĞRI M. Sıddık Altay Yaşar Eryılmaz M. Ziyattin Tokar (B.) AKSARAY Nevzat Köse Sadi Somuncuoğlu AMASYA Aslan Ali Hatipoğlu Haydar Oymak ANKARA Nejat Arseven Yılmaz Ateş Hasan Hüseyin Ceylan Cemil Çiçek Ali Dinçer Mehmet Ekici Eşref Erdem İrfan Köksalan M. Seyfi Oktay Mehmet Sağdıç Yücel Seçkiner (İ. A.) İlker Tuncay Aydın Tümen ANTALYA Deniz Baykal Emre Gönensay İbrahim Gürdal Bekir Kumbul Sami Küçükbaşkan Yusuf Öztop Metin Şahin ARDAHAN İsmet Atalay ARTVİN Metin Arifağaoğlu Süleyman Hatinoğlu AYDIN Cengiz Altınkaya Sema Pişkinsüt İsmet Sezgin Yoksel Yalova BALIKESİR Ahmet Bilgiç Safa Giray Tamer Kanber Mustafa Güven Karahan İ. Önder Kırlı (İ. A.) Hüsnü Sıvalıoğlu BARTIN Zeki Çakan Köksal Toptan Cafet Tufan Yazıcıoğlu BATMAN Ataullah Hamidi BAYBURT Ülkü Güney BİLECİK Şerif Çim Bahattin Şeker (B.) BİNGÖL Mahmut Sönmez BİTLİS Edip Safder Gaydalı Kâmran İnan Abdulhaluk Mutlu BOLU Avni Akyol Abbas İnceayan Mustafa Karslıoğlu BURDUR Yusuf Ekinci Kâzım Üstüner BURSA Yüksel Aksu Ali Rahmi Beyreli Abdülkadir Cenkçiler Cavit Çağlar İlhan Kesici Feridun Pehlivan Turhan Tayan (B.) İbrahim Yazıcı ÇANAKKALE Hikmet Aydın Ahmet Küçük ÇANKIRI Mete Bülgün İsmail Coşar ÇORUM Hasan Çağlayan Zülfikâr Gazi Ali Haydar Şahin DENİZLİ M. Kemal Akyurt Hilmi Develi Adnan Keskin Hasan Korkmazcan (Bşk. V.) DİYARBAKIR Abdülkadir Aksu Muzaffer Arslan M. Salim Ensarioğlu (B.) Sacit Günbey (B.) Seyyit Haşim Haşimi Sebgetullah Seydaoğlu Salih Sümer EDİRNE Ümran Akkan Mustafa İlimen Erdal Kesebir ERZİNCAN Mustafa Kul Mustafa Yıldız ERZURUM Zeki Ertugay Necati Güllülü ESKİŞEHİR Mustafa Balcılar Demir Berberoğlu İbrahim Yaşar Dedelek Mahmut Erdir GAZİANTEP Nurettin Aktaş Mehmet Batallı Hikmet Çetin Ali Ilıksoy Mustafa R. Taşar Mustafa Yılmaz (İ. A.) GİRESUN Turhan Alçelik Burhan Kara Yavzu Köymen Ergun Özdemir Rasim Zaimoğlu GÜMÜŞHANE Lütfün Doğan Mahmut Oltan Sungurlu HAKKÂRİ Naim Geylani HATAY Fuat Çay Ali Günay Süleyman Metin Kalkan Nihat Matkap Levent Mıstıkoğlu Atila Sav Mehmet Sılay Hüseyin Yayla IĞDIR Adil Aşırım ISPARTA Ömer Bilgin Erkan Mumcu İÇEL Oya Araslı Fevzi Arıcı Halil Cin Ali Er Abdülbaki Gökçel D. Fikri Sağlar Mustafa İstemihan Talay Rüştü Kâzım Yücelen İSTANBUL Meral Akşener Ziya Aktaş Yıldırım Aktuna (B.) Ahat Andican Refik Aras Mustafa Baş Ali Coşkun Nami Çağan Tansu Çiller (B.) Gürcan Dağdaş (B.) Hüsnü Doğan Halit Dumankaya Bülent Ecevit Hasan Tekin Enerem İsmail Kahraman Ercan Karakaş Yılmaz Karakoyunlu M. Cavit Kavak Ahmet Güryüz Ketenci Osman Kılıç Hayri Kozakçıoğlu Mehmet Tahir Köse Emin Kul Aydın Menderes Necdet Menzir Mehmet Moğultay Yusuf Namoğlu Altan Öymen Korkut Özal Ali Talip Özdemir Yusuf Pamuk Mehmet Cevdet Selvi Mehmet Sevigen Güneş Taner Bülent Tanla Erdoğan Toprak Ali Topuz Şadan Tuzcu Bahattin Yücel Namık Kemal Zeybek (B.) İZMİR Işın Çelebi İ. Kaya Erdem Sabri Ergül Aydın Güven Gürkan Gencay Gürün Birgen Keleş Mehmet Köstepen Atilla Mutman Metin Öney Rüşdü Saracoglu Işılay Saygın (B.) Rıfat Serdaroğlu Süha Tanık Hakan Tartan Sabri Tekir (B.) Zerrin Yeniceli KAHRAMANMARAŞ Esat Bütün Avni Doğan Mehmet Sağlam (B.) Ali Şahin KARABÜK Şinasi Altıner Erol Karan KARAMAN Fikret Ünlü KARS Y. Selahattin Beyribey Zeki Karabayır KAYSERİ İsmail Cem Abdullah Gül (B.) Recep Kırış İbrahim Yılmaz KIRIKKALE Recep Mızrak KIRKLARELİ İrfan Gürpınar A. Sezal Özbek Cemal Özbilen Necdet Tekin KIRŞEHİR Mehmet Ali Altın KİLİS Doğan Güneş KOCAELİ Bülent Atasayan Hali Çalık Necati Çelik (B.) Şevket Kazan (B.) Onur Kumbaracıbaşı Hayrettin Uzun KONYA Ahmet Alkan Abdullah Turan Bilge Nezir Büyükcengiz Necmettin Erbakan (Başbakan) Mehmet Keçeciler KÜTAHYA Mustafa Kalemli (Başkan) Emin Karaa Mehmet Korkmaz MALATYA Miraç Akdoğan Oğuzhan Asiltürk Metin Emiroğlu Ayhan Fırat M. Recai Kutan (B.) MANİSA Abdullah Akarsu Bülent Arınç Tevfik Diker Ayseli Göksoy Hasan Gülay Sümer Oral Ekrem Pakdemirli Yahya Uslu Erdoğan Yetenç MARDİN Muzaffer Arıkan Süleyman Çelebi MUĞLA İrfettin Akar Lale Aytaman Zeki Çakıroğlu Fikret Uzunhasan MUŞ Necmettin Dede NEVŞEHİR Abdülkadir Baş Esat Kıratlıoğlu NİĞDE Doğan Baran Akın Gönen Ergun Özkan ORDU İhsan Çabuk Mustafa Bahri Kibar Müjdat Koç Nabi Poyraz Refaiddin Şahin Şükrü Yürür RİZE Avni Kabaoğlu Ahmet Kabil Ahmet Mesut Yılmaz Şevki Yılmaz SAKARYA Cevat Ayhan (B.) Ahmet Neidim Ersin Taranoğlu SAMSUN Cemal Alişan İrfan Demiralp Ayhan Gürel Yalçın Gürtan Murat Karayalçın Nafiz Kurt (B.) Biltekin Özdemir Adem Yıldız SİİRT Nizamettin Sevgili SİNOP Yaşar Topçu SIVAS Musa Demirci (B.) Mahmut Işık Nevzat Yanmaz Muhsin Yazıcıoğlu ŞANLIURFA Sedat Edip Bucak İbrahim Halil Çelik (İ. A.) Seyit Eyyüpoğlu Eyüp Cenap Gülpınar Ahmet Karavar ŞIRNAK Bayar Ökten Mehmet Salih Yıldırım TEKİRDAĞ Fevzi Aytekin Enis Sülün TOKAT Hanefi Çelik Metin Gürdere Şahin Ulusoy TRABZON Eyüp Aşık Ali Kemal Başaran İbrahim Çebi Kemalettin Göktaş Hikmet Sami Türk TUNCELİ Kamer Genç (Bşk. V.) Orhan Veli Yıldırım UŞAK Yıldırım Aktürk Mehmet Yaşar Ünal VAN Şerif Bedirhanoğlu Mahmut Yılbaş YALOVA Yaşar Okuyan YOZGAT Lutfullah Kayalar İsmail Durak Ünlü ZONGULDAK Veysel Atasoy Tahsin Boray Baycık Hasan Gemici (Mükerrer Oylar) ANKARA Ahmet Tekdal ARTVİN Hasan Ekinci AYDIN Nahit Menteşe BOLU Necmi Hoşver İZMİR Turan Arınç KAHRAMANMARAŞ Mustafa Kamalak KONYA Mehmet Ali Yavzu MUĞLA Mustafa Dedeoğlu Enis Yalım Erez VAN Mustafa Bayram Şaban Sevli YALOVA Cevdet Aydın 26.5.1927 Tarih ve 1050 Sayılı, 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı, 16.8.1961 Tarih ve 351 Sayılı, 29.8.1977 Tarih ve 2108 Sayılı, 4.11.1981 Tarih ve 2547 Sayılı, 23.5.1928 Tarih ve 1322 Sayılı, 9.11.1983 Tarih ve 2946 Sayılı ve 11.11.1986 Tarih ve 3320 Sayılı Kanunların Bazı Hükümlerinde Değişiklik Yapılması ve Bazı Hükümlerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısına verilen oyların sonucu : Üye Sayısı : 550 Kullanılan Oy : 165 Kabul Edenler : 160 Çoğunluk yoktur. Reddedenler : 5 Çekinserler : — Geçersiz Oylar : — Oya Katılmayanlar : 385 Açık Üyelikler : — Mükerrer Oylar : 3 (Kabul Edenler) ADANA Cevdet Akçalı Yakup Budak Sıtkı Cengil İ. Cevher Cevheri İbrahim Ertan Yülek ADIYAMAN Mahmut Nedim Bilgiç Ahmet Çelik Ahmet Doğan AFYON Sait Açba İsmet Attila Osman Hazer AKSARAY Murtaza Özkanlı AMASYA Ahmet İyimaya Cemalettin Lafcı ANKARA İlhan Aküzüm Saffet Arıkan Bedük Ömer Ekinci Ünal Erkan Mehmet Gölhan Şaban Karataş Ahmet Tekdal Rıza Ulucak ARDAHAN Saffet Kaya ARTVİN Hasan Ekinci AYDIN Ali Rıza Gönül Nahit Menteşe Muhammet Polat BALIKESİR Abdülbaki Ataç İsmail Özgün İlyas Yılmazyıldız BATMAN Musa Okçu Faris Özdemir BAYBURT Suat Pamukçu BİTLİS Zeki Ergezen BOLU Feti Görür Necmi Hoşver Mustafa Yünlüoğlu BURDUR Mustafa Çiloğlu BURSA Mehmet Altan Karapaşaoğlu Cemal Külahlı Ali Osman Sönmez Ertuğrul Yalçınbayır ÇORUM Bekir Aksoy Mehmet Aykaç Zülfikâr Gazi DENİZLİ M. Kemal Aykurt Mehmet Gözlükaya Ramazan Yenidede DİYARBAKIR Seyyit Haşim Haşimi ELAZIĞ Ömer Naimi Barım Hasan Belhan ERZİNCAN Tevhit Karakaya Naci Terzi ERZURUM Lütfü Esengün Abdulilah Fırat İsmail Köse Ömer Özyılmaz Aslan Polat Şinasi Yavuz ESKİŞEHİR Hanifi Demirkol GAZİANTEP Nurettin Aktaş Kahraman Emmioğlu Mehmet Bedri İncetahtacı GİRESUN Turhan Alçelik HAKKÂRİ Mustafa Zeydan IĞDIR Şamil Ayrım ISPARTA A. Aykon Doğan Mustafa Köylü İÇEL Mehmet Emin Aydınbaş Saffet Benli Turhan Güven Ayfer Yılmaz İSTANBUL Sedat Aloğlu Taykar Altıkulaç Azmi Ateş Mukadder Başeğmez Süleyman Arif Emre Ekrem Erdem Mehmet Fuat Fırat Metin Işık İsmail Kahraman Hüseyin Kansu Ali Oğuz Mehmet Ali Şahin Osman Yumakoğulları Bahattin Yücel İZMİR Turhan Arınç KAHRAMANMARAŞ Hasan Dikici Mustafa Kamalak KARABÜK Hayrettin Dilekcan KARAMAN Abdullah Özbey Zeki Ünal KASTAMONU Fethi Acar KAYSERİ Memduh Büyükkılıç Osman Çilsal Nurettin Kaldırımcı Salih Kapusuz KIRIKKALE Kemal Albayrak Mikail Korkmaz KIRŞEHİR Cafer Güneş KİLİS Mustafa Kemal Ateş KOCAELİ İsmail Kalkandelen KONYA Hüseyin Arı Veysel Candan Teoman Rıza Güneri Hasan Hüseyin Öz Mustafa Ünaldı Lütfi Yalman Mehmet Ali Yavuz KÜTAHYA Ahmet Derin İsmail Karakuyu Metin Perli MALATYA Yaşar Canbay Fikret Karabekmez MANİSA Rıza Akçalı MARDİN Fehim Adak Mahmut Duyan Hüseyin Yıldız MUĞLA Mustafa Dedeoğlu Enis Yalım Erez MUŞ Nedim İlci Erkan Kemaloğlu Sabahattin Yıldız NİĞDE Mehmet Salih Katırcıoğlu ORDU Hüseyin Olgun Akın Mustafa Hasan Öz SAKARYA Nezir Aydın Ertuğrul Eryılmaz SAMSUN Ahmet Demircan Latif Öztek Musa Uzunkaya SİİRT Ahmet Nurettin Aydın Mehmet Emin Aydın SIVAS Temel Karamollaoğlu Abdullatif Şener ŞANLIURFA Sedat Edip Bucak Necmettin Cevheri Zülfükar İzol Ahmet Karavar Abdülkadir Öncel M. Fevzi Şıhanlıoğlu ŞIRNAK Mehmet Tatar TEKİRDAĞ Nihan İlgün Hasan Peker TOKAT Abdullah Arslan Ali Şevki Erek Ahmet Fevzi İnceöz Bekir Sobacı TRABZON Yusuf Bahadır İsmail İlhan Sungur UŞAK Hasan Karakaya VAN Maliki Ejder Arvas Mustafa Bayram Fethullah Erbaş Şaban Şevli YALOVA Cevdet Aydın YOZGAT İlyas Arslan Yusuf Bacanlı Abdullah Örnek ZONGULDAK Necmettin Aydın ÇANAKKALE Mustafa Cumhur Ersümer GAZİANTEP (Reddedenler) Ünal Yaşar İSTANBUL Algan Hacaloğlu KASTAMONU Murat Başesgioğlu MARDİN Ömer Ertaş (Oya Katılmayanlar) ADANA Uğur Aksöz İmren Aykut İbrahim Yavuz Bildik M. Ali Bilici Mehmet Büyükyılmaz Erol Çevikçe M. Halit Dağlı (B.) Veli andaç Durak (İ.A.) Tuncay Karaytuğ Orhan Kavuncu Mustafa Küpeli Arif Sezer ADIYAMAN Mahmut Bozkurt Celal Topkan AFYON H. İbrahim Özsoy Yaman Törüner Kubilay Uygun Nuri Yabuz AĞRI M. Sıddık Altay Cemil Erhan Yaşar Eryılmaz Celal Esin M. Ziyaattin Tokar (B.) AKSARAY Mehmet Altınsoy (B.) Nevzat Köse Sadi Somuncuoğlu AMASYA Aslan Ali Hatipoğlu Haydar Oymak ANKARA Nejat Arseven Yılmaz Ateş Ahmet Bilge Hasan Hüseyin Ceylan Gökhan Çapoğlu Cemil Çiçek Ali Dinçer Mehmet Ekici Eşref Erdem Agah Oktay Güner Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.) İrfan Köksalan M. Seyfi Oktay Mehmet Sağdıç Önder Sav Yücel Seçkiner (İ. A.) İlker Tuncay Aydın Tümen Hikmet Uluğbay Ersönmez Yarbay ANTALYA Deniz Baykal Osman Berberoğlu Arif Ahmet Denizolgun Hayri Doğan Emre Gönensay İbrahim Gürdal Bekir Kumbul Sami Küçükbaşkan Yusuf Öztop Metin Şahin ARDAHAN İsmet Atalay ARTVİN Metin Arifağaoğlu Süleyman Hatinoğlu AYDIN Cengiz Altınkaya M. Fatih Atay Sema Pişkinsüt İsmet Sezgin Yüksel Yalova BALIKESİR Ahmet Bilgiç Safa Giray Tamer Kanber Mustafa Güven Karahan İ. Önder Kırlı (İ. A.) Hüsnü Sıvalıoğlu BARTIN Zeki Çakan Köksal Toptan Cafer Tufan Yazıcıoğlu BATMAN Alaattin Sever Aydın Ataullah Hamidi BAYBURT Ülkü Güney BİLECİK Şerif Çim Bahattin Şeker (B.) BİNGÖL Kazım Ataoğlu Hüsamettin Korkutata Mahmut Sönmez BİTLİS Edip Safder Gaydalı Kâmran İnan Abdulhaluk Mutlu BOLU Avni Akyol Abbas İnceayan Mustafa Karslıoğlu BURDUR Yusuf Ekinci Kâzım Üstüner BURSA Yüksel Aksu Ali Rahmi Beyreli Abdülkadir Cenkçiler Cavit Çağlar İlhan Kesici Hayati Korkmaz Feridun Pehlivan Yahya Şimşek Turhan Tayan (B.) İbrahim Yazıcı ÇANAKKALE Hikmet Aydın Ahmet Küçük Nevfel Şahin A. Hamdi Üçpınarlar ÇANKIRI Mete Bülgün İsmail Coşar Ahmet Uyanık ÇORUM Hasan Çağlayan Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.) Ali Haydar Şahin DENİZLİ Hilmi Develi Adnan Keskin Hasan Korkmazcan (Bşk. V.) Haluk Müftüler DİYARBAKIR Abdülkadir Aksu Muzaffer Arslan Ferit Bora M. Salim Ensarioğlu (B.) Sacit Günbey (B.) Ömer Vehbi Hatipoğlu Yakup Hatipoğlu Sebgetullah Seydaoğlu Salih Sümer EDİRNE Ümran Akkan Evren Bulut Mustafa İlimen Erdal Kesebir ELAZIĞ Mehmet Ağar (B.) Cihan Paçacı Ahmet Cemil Tunç (B.) ERZİNCAN Mustafa Kul Mustafa Yıldız ERZURUM Zeki Ertugay Necati Güllülü ESKİŞEHİR Necati Albay Mustafa Balcılar Demir Berberoğlu İbrahim Yaşar Dedelek Mahmut Erdir GAZİANTEP Mehmet Batallı Hikmet Çetin Ali Ilıksoy Mustafa R. Taşar Mustafa Yılmaz (İ. A.) GİRESUN Burhan Kara Yavuz Köymen Ergun Özdemir Rasim Zaimoğlu GÜMAŞHANE Lütfi Doğan Mahmut Oltan Sungurlu HAKKÂRİ Naim Geylani HATAY Abdulkadir Akgöl Fuat Çay Ali Günay Süleyman Metin Kalkan Nihat Matkap Levent Mıstıkoğlu Atila Sav Mehmet Sılay Ali Uyar Hüseyin Yayla IĞDIR Adil Aşırım ISPARTA Ömer Bilgin Erkan Mumcu Halil Yıldız İÇEL Oya Araslı Fevzi Arıcı Halil Cin Ali Er Abdulbaki Gökçel D. Fikri Sağlar Mustafa İstemihan Talay Rüştü Kâzım Yücelen İSTANBUL Bülent Akarcalı Meral Akşener Ziya Aktaş Yıldırım Aktuna (B.) Ahat Andican Refik Aras Mehmet Aydın Mustafa Baş Ali Coşkun Nami Çağan Tansu Çiller (B.) Gürcan Dağdaş (B.) Hüsnü Doğan Halit Dumankaya Bülent Ecevit Hasan Tekin Enerem Cefi Jozef Kamhi Ercan Karakaş Yılmaz Karakoyunlu M. Cavit Kavak Ahmet Güryüz Ketenci Osman Kılıç Hayri Kozakcıoğlu Mehmet Tahir Köse Emin Kul Göksal Küçükali Aydın Menderes Necdet Menzir Mehmet Moğultay Yusuf Namoğlu Altan Öymen Korkut Özal Ali Talip Özdemir H. Hüsamettin Özkan Yusuf Pamuk Mehmet Cevdet Selvi Mehmet Sevigen Ahmet Tan Güneş Taner Bülent Tanla Zekeriya Temizel Erdoğan Toprak Ali Topuz Şadan Tuzcu Bahri Zengin Namık Kemal Zeybek (B.) İZMİR Veli Aksoy Ali Rıza Bodur Işın Çelebi Hasan Denizkurdu İ. Kaya Erdem Sabri Ergül Şükrü Sina Gürel Aydın Güven Gürkan Gencay Gürün Birgen Keleş Mehmet Köstepen Atilla Mutman Metin Öney Ahmet Piriştina Rüşdü Saracoglu Işılay Saygın (B.) Rıfat Serdaroğlu Ufuk Söylemez (B.) Süha Tanık Hakan Tartan Sabri Tekir (B.) Zerrin Yeniceli İsmail Yılmaz KAHRAMANMARAŞ Esat Bütün Ali Doğan Avni Doğan Ahmet Dökülmez Mehmet Sağlam (B.) Ali Şahin KARABÜK Şinasi Altıner Erol Karan KARAMAN Fikret Ünlü KARS Y. Selahattin Beyribey Çetin Bilgir Sabri Güner Zeki Karabayır KASTAMONU Hadi Dilekçi Nurhan Tekinel Haluk Yıldız KAYSERİ İsmail Cem Ayvaz Gökdemir Abdullah Gül (B.) Recep Kırış İbrahim Yılmaz KIRIKKALE Hacı Filiz Recep Mızrak KIRKLARELİ İrfan Gürpınar A. Sezal Özbek Cemal Özbilen Necdet Tekin KIRŞEHİR Mehmet Ali Altın Ömer Demir KİLİS Doğan Güreş KOCAELİ Bülent Atasayan Halil Çalık Necati Çelik (B.) Şevket Kazan (B.) Onur Kumbaracıbaşı Osman Pepe Hayrettin Uzun Bekir Yurdagül KONYA Ahmet Alkan Abdullah Turan Bilge Nezir Büyükcengiz Remzi Çetin Necati Çetinkaya Necmettin Erbakan (Başbakan) Abdullah Gencer Ali Günaydın Mehmet Keçeciler KÜTAHYA Mustafa Kalemli (Başkan) Emin Karaa Mehmet Korkmaz MALATYA Miraç Akdoğan Oğuzhan Asiltürk Metin Emmioğlu Ayhan Fırat M. Recai Kutan (B.) MANİSA Abdullah Akarsu Bülent Arınç Tevfik Diker Ayseli Göksoy Hasan Gülay Sümer Oral Ekrem Pakdemirli Yahya Uslu Cihan Yazar Erdoğan Yetenç MARDİN Muzaffer Arıkan Süleyman Çelebi MUĞLA İrfettin Akar Lale Aytaman Zeki Çakıroğlu Fikret Uzunhasan MUŞ Necmettin Dede NEVŞEHİR Abdülkadir Baş Mehmet Elkatmış Esat Kıratlıoğlu NİĞDE Doğan Baran Akın Gönen Ergun Özkan ORDU İhsan Çabuk Mustafa Bahri Kibar Müjdat Koç Nabi Poyraz Refaiddin Şahin Şükrü Yürür RİZE Avni Kabaoğlu Ahmet Kabil Ahmet Mesut Yılmaz Şevki Yılmaz SAKARYA Teoman Akgür Cevat Ayhan (B.) Nevzat Ercan (B.) Ahmet Neidim Ersin Taranoğlu SAMSUN Cemal Alişan İrfan Demiralp Ayhan Gürel Yalçın Gürtan Murat Karayalçın Nafiz Kurt (B.) Biltekin Özdemir Adem Yıldız SİİRT Nizamettin Sevgili SİNOP Metin Bostancıoğlu Kadir Bozkurt Yaşar Topçu SIVAS Musa Demirci (B.) Tahsin Irmak Mahmut Işık Nevzat Yanmaz Muhsin Yazıcıoğlu ŞANLIURFA İbrahim Halil Çelik (İ.A.) Seyit Eyyüpoğlu Eyüp Cenap Gülpınar ŞIRNAK Bayar Ökten Mehmet Salih Yıldırım TEKİRDAĞ Fevzi Aytekin Bayram Fırat Dayanıklı Enis Sülün TOKAT Hanefi Çelik Metin Gürdere Şahin Ulusoy TRABZON Eyüp Aşık Ali Kemal Başaran İbrahim Çebi Kemalettin Göktaş Şeref Malkoç Hikmet Sami Türk TUNCELİ Kamer Genç (Bşk. V.) Orhan Veli Yıldırım UŞAK Yıldırım Aktürk Mehmet Yaşar Ünal VAN Şerif Bedirhanoğlu Mahmut Yılbaş YALOVA Yaşar Okuyan YOZGAT Kazım Arslan Lütfullah Kayalar İsmail Durak Ünlü ZONGULDAK Veysel Atasoy Ömer Barutçu (B.) Tahsin Boray Baycık Hasan Gemici Mümtaz Soysal KONYA Mehmet Ali Yavuz (Mükerrer Oylar) ŞANLIURFA Necmettin Cevheri VAN Şaban Şevli TUTANAĞIN SONUDUR. |
|