DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 1 T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ CİLT : 7 63 üncü Birleşim 18 . 6 . 1996 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KAĞITLAR III. – YOKLAMA IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhindeki çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması 2. – İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in, personel reformuna ilişkin gündemdışı konuşması 3. – Kars Milletvekili Çetin Bilgir’in, Doğu Anadolu’nun ekonomik kalkınması ve devlet desteğine ilişkin gündemdışı konuşması B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dönüşüne kadar, Cumhurbaşkanlığına, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/341) 2. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/342) 3. – Genel Nüfus Tespiti Yapılması ve Seçmen Kütüklerinin Güncelleştirilmesi Hakkında Yasa Önerisinin komisyonlarda ve Genel Kurulda öncelikli olarak görüşülmesine devam olunmasının Bakanlar Kurulunca uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/343) 4. – Denizli Milletvekili M. Haluk Müftüler’in, (10/63) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/38) 5. – (10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/344) 6. – (10/13, 53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/345) 7. – Ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin, TBMM karar tarihinden başlamak üzere 31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına ve Bakanlar Kurulunun bu konuda yetkili kılınmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/346) 8. – On ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 18.6.1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 18.10.1996 günü saat 17.00’ye kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/347) V. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – (9/6), (9/7), (9/9) ve (9/8) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleriBakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/478) 2. – Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun,Ege adalarının durumuna ve 4. Orduya ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’ın yazılı cevabı (7/530) 3. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, canlı hayvan ve et ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali TalipÖzdemir’in yazılı cevabı (7/548) 4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, balık çiftliklerinin turizme ve çevreye verdikleri zarara ilişkin Başbakandan sorusu ve Turizm Bakanı Işılay Saygın’ın yazılı cevabı (7/654) 5. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, 4 Eylül Barajı için ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/679) 6. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya’da Fen Lisesinin açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/689) 7. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya-Aslanapa-Kureyşler sulama barajına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/699) 8. – Kütahya Milletvekili MehmetKorkmaz’ın, Kütahya şehir merkezi içerisinden geçen DSİ sulama kanallarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/700) 9. – İzmir Milletvekili İsmail Yılmaz’ın, TEDAŞ Elektrik Bildirim kâğıdı ve faturalarına elektrik fiyatının yazılmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/706) 10. – Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti tarafından Sağlık Karnelerinin düzenlendiği iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/711) 11. – Elazığ Millletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Bakanlık bünyesindeki hizmet araçlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/736) 12. – BayburtMilletvekili Suat Pamukçu’nun, bazı ihalelerin Tedaş Satınalma Yönetmeliğince aykırı olarak yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/744) 13. – SıvasMilletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Mustafa Taşar’ın yazılı cevabı (7/758) 14. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ta bulunan 4 No’lu Askeri Dikimevine personel alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/760) 15. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/778) 16. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/780) 17. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvasİline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/782) 18. – YozgatMilletvekili Kâzım Arslan’ın, Yozgat Fen-Edebiyat ve Mimarlık ve Mühendislik Fakülteleri için 1996 bütçesinden ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/808) 19. – YozgatMilletvekili Kâzım Arslan’ın, eğitim sistemine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/809) 20. – Bartın Milletvekili CaferTufan Yazıcıoğlu’nun, Bağ-Kur üyelerinin basamak yükselmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/813) 21. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, İstanbul’daki spor klüplerine verilen irtifak hakkı bedellerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Lutfullah Kayalar’ın yazılı cevabı (7/815) 22. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, Savunma Sanayi Müsteşarlığınca yükseltilen projelerin maliyetlerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/816) 23. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Ladik (halıcı) Civa işletmesinin kapatılma sebebi ile ülkemizin civa ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/827) 24. – Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Adana-Sofulu Köyündeki çöplüğün kaldırılmasına ilişkin sorusu ve ÇevreBakanı Mustafa R.Taşar’ın yazılı cevabı (7/842) 25. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Bartın İline D.L.H.A.Ş. Bölge Müdürlüğü kurulmasının düşünülüp düşünülmediğine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/848) 26. – İzmirMilletvekili Sabri Gül’ün, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Üyelerinin aidatlarının SSKtarafından kaynakta kesilmesinin mevzuata uygun olup olmadığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/852) 27. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Vakıflar Bankasının bazı giderleri ile kârına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’nun yazılı cevabı (7/862) 28. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, T.B.M.M.’ne devredilen Yıldız Porselen ve Hereke Halı Fabrikalarına ilişkin sorusu ve T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/957 I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İstanbul Alibeyköy’de 13 Mayıs günü bir kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylar ile 8 Haziran günü Taksim İstiklal Caddesindeki memur eylemleri sırasında yaşanan olaylara ve güvenlik güçlerinin bu olaylardaki tutumuna ilişkin gündem dışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Ülkü Gökalp Güney cevap verdi. İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin, Habitat II Toplantısı nedeniyle ülkemizde misafir bulunan İsrail Cumhurbaşkanının basına verdiği bir demecinde ülkemizin bağımsızlığına yönelik olumsuz ifadeler bulunduğuna; Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ da, elektrik enerjisi üretim sisteminde karşılaşılabilecek sorunlara ve bu sorunların aşılabilmesi için alınması gereken tedbirlere; İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar. Görüşmeleri izlemek üzere Meclisi teşrif etmiş bulunan Kazakistan Parlamento Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi. Mısır Meclis Başkanının resmî davetine bir parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin TBMMBaşkanlığı tezkeresi kabul edildi. (10/63) esas numaralı Meclis araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1 inci sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (2/64) (S. Sayısı : 15) görüşmeleri, içtüzüğün 78 inci maddesi gereğince Hükümetten bir talep gelmemesi nedeniyle ertelendi. 2 nci sırasında yer alan, Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mehkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmuyetlerinin İnfazına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (2/298) (S. Sayısı : 16) görüşmelerine başlanarak, 2 nci maddesi için yapılan oylamalarda karar yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; (9/6), (9/7), (9/8) ve (9/9) esas numaralı Meclis soruşturması önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmek için, 18 Haziran 1996 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere,Birleşime 16.31’de son verildi. Uluç Gürkan Başkanvekili Zeki Ergezen Kadir Bozkurt Kâtip Üye Kâtip Üye II. – GELEN KÂĞITLAR 14 . 6 . 1996 CUMA Sözlü Soru Önergeleri 1. – Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in, Fırat nehri üzerinde bir köprü yapılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/247) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 2. – Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in, Adıyaman’da yapımı süren hava meydanının hizmete açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/248) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 3. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Bir gazetede yayımlanan “Patrikhane TC’yi takmıyor” başlıklı haberde yer alan iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/249) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 4. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Patnos Barajı ve patnos ovası sulama inşaatlarının personel yetersizliğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/250) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 5. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Kıbrıs T.C. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın bir gazetede yer alan bazı sözlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/251) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 6. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Türkiye-İsrail Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması ile ilgili basına yansıyan bir beyanına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/252) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 7. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Hollanda’daki İslâm Kolejlerinden mezun olanların bu okullarda geçen öğretim sürelerinin Türkiye’de eksik değerlendirildiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/253)(Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 8. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı İline bağlı köy ve mezralardaki göçleri önlemeye yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/254) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 9. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Kalkınmada öncelikli yörelerdeki çiftçilere ek kredi verilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/255) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 10. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, 1996-1997 Hububat Alım Kararnamesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/256) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 11. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı İl sınırları içindeki bazı akarsular üzerinde baraj yapılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/257) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 12. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı Yazıcı Barajı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/258) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 13. – Ağrı Milletvekil M. Sıddık Altay’ın, Eleşkirk-Aydıntepe, Tutak-Nadir Şeyh, Tutak- Karahalit Barajlarının yapımına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/259) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 14. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı İli sınırları içinde bulunan Murat Nehri üzerinde bir baraj yapılıp yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/260) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 15. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Patnos İlçesinde bulunan Badişan deresi üzerinde bir baraj yapılıp yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/261) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 16. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, gazetelerde yer alan “İsrail nükleer deneme için Türkiye’yi seçti” şeklindeki habere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/262) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 17. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, BMGenel Sekreteri ButlosGali’nin Habitat toplantılarına Türkiye ile ilgili beyanlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/263) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Hollanda’da çalışan işçilerimizin çocuklarının bir Anadolu İmam Hatip lisesine kayda zorlandıkları iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/946) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, BMGenel Sekreteri ButrosGali’nin basında yer alan bazı sözlerine ilişkinDışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/947) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 3. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Medyada yer alan iç borç miktarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/948) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 4. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Van Gölünde uranyum yatakları olduğu iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/949) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 5. – Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Dökülmez’in, yük taşımacılığında kullanılan takoğraf aletine ilişkin Ulaştırma Bakanlığından yazılı soru önergesi (7/950) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 6. – Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Dökülmez’in, Kahramanmaraş Merkez Kültür Belediyesi Bozoğlan ve Beşoluk Mahallelerinin ilkokul ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/951) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 7. – Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Dökülmez’in, Kahramanmaraş Türkoğlu İlçesinin bir beldesinin sular altında kalan arazisine ilikin Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanından yazılı soru önergesi (7/952) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 8. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan-Tercan İlçesi Edebük Köyünün terörist saldırılara karşı güvenliği konusundaki tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/953) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 9. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan-Kemah-Yücebelen Köyüne teröristlerce yapılan saldırılar sonucunda mağdur olan vatandaşlarımıza ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/954) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 10. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, bir Devlet Bakanının SSK’nın batırıldığı yolundaki beyanına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/955) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 11. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Konya’nın Kadınhanı ve Sarayönü ilçelerine bağlı bazı köylerin Konuklar DevletÜretme Çiftliğiyle olan arazi ihtilafına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/956) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.1996) 12. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, T.B.M.M.’ne devredilen Yıldız Porselen ve Hereke Halı Fabrikalarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/957) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.1996) 13. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, 1992’de Erzincan ve köylerinde meydana gelen depremde zarar gören bazı vatandaşların konutlarına ve sağlanan kredilere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/958) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 14. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Ankara Ziraî Donatım Kurumu İşletme Müdürlüğünün kapatılma gerekçesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/959) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996) 18 . 6 . 1996 SALI Teklifler 1. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/338) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 2. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın; Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/339) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 3. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul ve 14 Arkadaşının; Erzincan, Tunceli, Kars, Ağrı, Van, Muş, Hakkâri, Bitlis, Siirt, Mardin, Sıvas, Adıyaman, Diyarbakır, Batman, Şırnak ve Bingöl İllerinde Terör Nedeniyle Boşaltılan Köylerden Başka Yerlere Gönderilen Yurttaşlara Yardım Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/340) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996) 4. – Aydın Milletvekili M. Fatih Atay’ın; Aydın İli Yenihisar İlçesi Adının “Didim” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/341) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.1996) 5. – Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın’ın; Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/342) (Adalet ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.1996) Tezkereler 1. – Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli’nin; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/338) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.1996) 2. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın; Yasama Dokunulmazlığının KaldırılmasıHakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/339) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.1996) 3. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu ve Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın; Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/340) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.6.1996) Rapor 1. – Türkiye Büyük MilletMeclisi İdare Amirleri Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner, Adana Milletvekili Veli Andaç Durak, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim HalilÇelik, Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz ile Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, 832 Sayılı Sayıştay Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (2/201) (S. Sayısı : 24) (Dağıtma tarihi : 18.6.1996) (GÜNDEME) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN KÂTİP ÜYELER: Salih KAPUSUZ (Kayseri), Fatih ATAY (Aydın) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63 üncü Birleşimini açıyorum. III. – YOKLAMA BAŞKAN – Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum. (Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'a kadar yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç değerli milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhindeki çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhindeki çalışmalarıyla ilgili olarak, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı, buyurun. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şanssız bir şekilde konuşuyorum; çünkü, bu konuşmam, özellikle Hükümeti ilgilendirecek; ama, ANAP Grup toplantısı daha bitmediği için burada Hükümetteki arkadaşlarımın bu konuşmayı dinleme imkânları olmayacak; artık, tutanaklardan çıkarır kendilerine dağıtırım. Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki çok önemli gelişmeler hakkında Yüce Meclise bilgiler vermek istiyorum. Rahmetli Turgut Özal'ın Başbakanlığı döneminde, bu Mahkemeye ferdî başvuru hakkının kabul edilmesini sağlamıştık. Bilahara, yine rahmetlinin Cumhurbaşkanlığı döneminde, bu Mahkemenin yargı üstünlüğünü kabul etmiştik. Buna göre, bir vatandaş, ülkemizdeki tüm yargı mercilerini tüketmiş ise, yani, davası Yargıtayda, Danıştayda kesinleştikten sonra hâlâ hakkını elde edemediğine veya mağdur kaldığına dair inancı var ise ve dava konusu mesele insan hakları çerçevesinde ise, vatandaşımız, bu Mahkemeye başvurabilmektedir. Bu Mahkemede iki ana bölüm bulunmaktadır; Komisyon ve Divan. Komisyon, müracaatları alır, inceler, sonra da kabul veya reddeder. Kabul edilenler için, yani, kabul edilen dosyanın dava olarak esas mahkeme olan Divanda yargılanmasından önce, Komisyon, taraflara dostane çözüm önerir. Böylece, davacı vatandaş ile davalı devlet arasında dostane bir çözüme gidilme yolu aranır; bu olmadığı takdirde, dava Divanda ele alınır. Bugüne kadar üç dört tane dava dostane çözümle, üç dört tanesi de Divan kararıyla sonuçlanmıştır. Ancak, Komisyonda şu anda 400'e yakın dava dilekçesi bulunmaktadır. Karşı karşıya kaldığımız büyük tehlike ise, bu dava sayılarının, binlerce olarak, çok kısa süre içerisinde artmasıdır. Şu anda, Komisyon, Türkiye'den gelecek kimi şikâyetlerin, tüm yargı mercileri tüketilmeden, hatta Türkiye'de bir mahkemeye başvurulmadan doğrudan doğruya kabulünü sağlatacak bir girişim içindedir; yani, Komisyon, alacağı bu kararla, Türkiye'deki yargı sisteminin yeterli olmadığını bir yerde kabul etmiş olacaktır; buna da neyin yol açtığını açıklamak istiyorum. Ülkemizde, insan haklarını koruma iddiasıyla kurulmuş, ancak, başkan ve yöneticilerinin önemli bir kısmının, etnik ve bölücü yapılaşma içinde olduğu görünümünü veren bir siyasî parti içinde bulunduğu, hatta, bunlardan aday olduğu bir dernek vardır. Bu dernek, son altı aydır, sistematik bir şekilde, vatandaşlarımızı, Türkiye aleyhine dava açmaya teşvik etmektedir. Vatandaşlar, para vaadi karşılığında kandırılmaktadır; bunlara "siz, bu şikâyet dilekçelerini doldurduğunuz ve devlet aleyhine dava açtığınız takdirde, milyarlarca lira kazanacaksınız" demektedirler. Toplanan bu dosyalar, bilahara, merkezi Londra'da bulunan bölücü bir teşkilatta, kimi İngiliz avukatlarının yardım ettiği yine bir sözde insan hakları proje bürosu tarafından derlenmekte; buradan da, İnsan Hakları Mahkemesine gönderilmektedir. Sistem içindeki zayıf noktamız, 1913'te geçici amaçla çıkarılmış olan Memurin Muhakematı Hakkında Kanundan kaynaklanmaktadır. Bir vatandaşımız tarafından hakkında dava açılmak istenen devlet memurunun mahkemeye sevki konusunda, ilçe veya il idare kurullarınca karar verilir olması ve kimi zaman da, dava taleplerinin, ilçe veya il idare kurulu tarafından reddedilmesi "Türk vatandaşının, hakkını bağımsız yargıda arama imkânı kısıtlanmaktadır" şeklinde yorumlanmaya yol açmaktadır. Değerli arkadaşlarım, eğer, aranızda konuşmayı iki dakika kesip, ülkemizin başına, bu ülkeyi neredeyse bölünmeye götürecek ölçüde bela olacak, çok büyük bir olayı ve bu olayın bir aydır Dışişleri tarafından da saklanmakta olduğunu söylersem, belki daha bir öncelikle meseleyi dinleriz. Bu gerekçelerden hareketle, Komisyon, Divana, Türkiye'den şikâyetlerin, mahkemelere gitmeden de... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Toparlayın Sayın Akarcalı. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Şikâyetlerin Türkiye'de mahkemelere dahi gitmeden, Komisyon tarafından kabul edilip, Divana götürülme kararını alma aşamasındadır. Bu kararın... SABRİ ERGÜL (İzmir) – Keyfinden mi yapıyor?! Haklarını arayamıyor insanlar, ondan oluyor. Bir de demokrat geçiniyorsunuz!.. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Efendim, ben, zayıf noktamızın -eğer arkadaşımız beni tam dinlemiş olsaydı- 1913'te çıkmış olan Memurin Muhakematı Hakkında Kanundan kaynaklandığını ve hatta, vatandaşlarımızın dava taleplerinin, ilçe veya il idare kurulu tarafından reddedilmesinin, Türk vatandaşının hakkını bağımsız yargıda arama imkânını kısıtlamakta olduğunu söyledim sayın milletvekili arkadaşım ve zayıf noktamızın bu olduğunu, meselenin de buradan kaynaklandığını söyledim; ama, bu gerçeğin olması, bunu istismar eden bölücülerin de var olduğunu inkâr anlamına gelmez. Gerçekleri burada olduğu gibi açıklıyorum. Bilançonun aktifini de pasifini de veriyorum. Lütfen, işinize gelen kısmı duyup, işinize gelmeyen kısma sağır olmayınız. Bu, hepimizin meselesi. İnsan hakları meselesinde ayıbımız varsa, onu kaldırmak bizim meselemiz; ama, onun üzerinde, bu devletin üzerinde oynanan, İngiliz casusluğunu hatırlatan, Lawrence'yi hatırlatan oyunları ifade etmek de bizim meselemiz. Değerli arkardaşlarım, Uluslararası Af Örgütü Londra'da bulunmaktadır. Bu sistem de, aynı şekilde, Londra'da işlemektedir. Bütün bunlar, İngiliz Hükümetinin burnunun dibinde, İngiltere'nin meşhur MI-6'sının izni, bilgisi olmadan yapılmaz. Biz de, hiç olmazsa, bazı haklarımızı koruyalım. Ben, bunu ifade etmeye çalışıyorum. Eksiğimiz şudur değerli arkadaşlarım: Bu Memurin Muhakematı Hakkında Kanun bu şekilde devam ettiği takdirde, Komisyonun Divana yapmış olduğu başvurunun, yani, işkence ve insan haklarını ihlal davalarında bu tip konulardaki şikâyetlerin, Türkiye'deki bağımsız mahkemelere gitmeden kabulü, maalesef gerçekleşecektir. Bu gerçekleştiği takdirde de, kurulmuş olan kumpas, yani, biraz önce belirttiğim, burada kimi kişilerin "insan haklarını savunma" adı altında kurdukları organizasyon ve bunların topladığı dosyalar, Londra'ya gider; Londra'da, nedense, yalnız bu konularla ilgilenen İngiliz hukukçuları, Batı Trakya ile ilgilenmezler, çok iyi bildikleri Keşmir meselesiyle ilgilenmezler, çok iyi bildikleri Filistin'le ilgilenmezler, Kıbrıs'la ilgilenmezler, bununla ilgilenirler. BAŞKAN – Toparlar mısınız Sayın Akarcalı. BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bitiyor Sayın Başkanım. Buradan vermek istediğim mesaj şudur: Bu mesele, bütün Meclisimizi ilgilendiren bir meseledir. Sözümü şöyle bağlıyorum: Bunda, Dışişlerimizin herhangi bir suçu yoktur; Dışişlerine, İnsan Hakları Mahkemesindeki bu davaları takip etmek için yeterli kadro imkânının da verilmiş olduğunu söyleyemem. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bu meseleye öncelikle el koymasını arz eder, saygılar sunarım. Teşekkür ederim. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'ya teşekkür ediyorum. 2. – İzmirMilletvekili Birgen Keleş’in, personel reformuna ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, gündemdışı ikinci konuşmacı Sayın Birgen Keleş, personel reformunun kısa sürede gerçekleştirilmesi konusunda söz talebinde bulunmuşlardır. Buyurun Sayın Keleş. (CHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakikadır. BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; personel reformunun önemine değinmek için söz almış bulunuyorum ve konuşmaya başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Temmuz ayı, kamu çalışanları için önemli kararların alındığı, daha doğrusu, kamuda çalışanların aylıklarıyla ilgili olarak alınmış olan kararların yaşama geçirildiği bir aydır. Dilerdim ki, bu temmuz ayında personel reformunu gerçekleştirmiş olalım ve kamu çalışanlarının pek çok sorununu çözmüş bulunalım. Ancak, Türkiye'de, son yıllarda çok garip ve yeni bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz: Sorunların saptanmasında, hatta çözüm önerilerinde, büyük ölçüde görüş birliği olsa da, gerekli adımlar bir türlü atılmıyor ve öneriler yaşama geçirilmiyor. Personel reformu da, gerekli olduğu herkes tarafından kabul edilen, ama, yıllardır bir türlü uygulanmayan bir politikadır. Her yıl bütçe çalışmaları sırasında yatırımlardan sonra en büyük kesintiye uğrayan kalem, memur maaşları olmaktadır. Bütçenin giderek daha küçük oranı personel harcamalarına ayrılmakta ve bu durum, bir yandan nitelikli insanları kamu hizmetinden uzaklaştırmakta, öte yandan da giderek artan sayıda memurun yetersiz ücretlerle çalışmasına yol açmaktadır. Kariyer ilkesine önem verilmemesi, üst görevlere memur atanırken gerekli koşulların dikkate alınmaması, atamalarda, eğitim, deneyim ve çalışma disiplini gibi konular yerine parti yandaşlığının son yıllarda giderek daha ağırlık kazanması, olumsuzluğu daha da artırmaktadır. Sistemde reform yapılmadan gerçekleştirilen bazı gelişmeler vardır ve bunların sonucunda personel rejimi daha da karmaşık bir hal almıştır. Esas aylık, taban aylığı, kıdem aylığı, 20-25 çeşit zam ve tazminat, 8-10 çeşit sosyal yardım söz konusudur ve durum öylesine karışmıştır ki, herhangi bir ücret artışında maaşları doğru olarak saptamak bile fevkalade güçleşmiştir. Mevcut gösterge ve katsayı sistemi ücret yetersizliğini aşmaya yetmeyince, bu kez ek ödemeler gündeme getirilmiştir. Ancak, değerli arkadaşlarım, ek ödemeler bugün için memur maaşlarının yüzde 60'ını oluşturmaktadır ve üst kademelerde daha fazladır. Hem bu nedenle, hem de maaşlar, mesleklere, sınıflara, statülere, kurumlara ve bölgelere göre çok değiştiği için, kendi içinde de, adaletsiz bir sistem ortaya çıkmıştır. Ek ödemeler, sadece, mevcut çalışanların durumunu adaletsiz hale getirmekle kalmamıştır; çalışanlarla emekliler arasındaki farkı da açmıştır; çünkü, ek ödemelerin büyük bir kısmı emeklilere yansımamaktadır. Dolayısıyla, en yüksek emekli maaşı veren Emekli Sandığına bağlı olan memur emeklileri bile, fevkalade güç durumdadır. Aldıkları maaşlar, temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. Oysa, hepimiz biliyoruz ki, belli bir işte çalışmak ve o işten elde edilen gelirle temel ihtiyaçları karşılamak, önemli insan haklarındandır. Kamu görevlilerinin içine itildikleri çaresizlikten kurtarılmaları gerektiğini ve memur haklarını –sendikal hak ve özgürlükler de dahil– daha ciddî olarak ele almamızın zorunlu olduğunu düşünüyorum. Memurların, hak aradıklarında karşılaştıkları kötü muameleler, en kısa sürede son bulmalıdır ve bugünlerde çok artan memur kıyımı da sona erdirilmelidir diye düşünüyorum. Memurların gelirleriyle ilgili olarak kaynak kıtlığı bir mazeret olarak kullanılmamalıdır. Çünkü, sayın milletvekilleri, iktidarların görevi zenginleri daha zengin yapmak değildir. Oysa, bugün, faiz ve rant ekonomisiyle yaptığımız budur. Ciddî bir vergi reformuyla, iç ve dışborç sorunu çözülmeli ve bir an önce ele alınacak bir personel reformuyla da memurlara hakları tanınmalı ve memurlar, eski saygın konumlarına yükseltilmelidir. Bu konuyu gündeme getirdim; çünkü, konunun, sadece kamu çalışanları açısından değil, Türkiye'nin geleceği ve Türkiye'nin itibarı açısından da önemli olduğunu düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Birgen Keleş'e teşekkür ediyorum. 3. – KarsMilletvekili Çetin Bilgir’in, Doğu Anadolu’nun ekonomik kalkınması ve devlet desteğine ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, Kars Milletvekili Sayın Çetin Bilgir, Doğu Anadolu'nun ekonomik kalkınması ve devlet desteği konusunda söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Bilgir. (DSP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 5 dakika. ÇETİN BİLGİR (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Anadolu'daki yatırımlar ve devlet desteği konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurula saygılarımı sunuyorun. Bilindiği gibi, bu bölge, gerek devlet ve gerekse özel sektör tarafından yatırım yapılmayan veya diğer bölgelere göre kıyaslandığında, çok az, hatta hiç denecek kadar yatırım yapılan bir yöredir. Devlet, ilan ettiği kalkınmada öncelikli yöreleri ayrıca derecelendiriyor; doğudaki illerin hemen hemen tamamına yakını birinci derecede kalkınmada öncelikli il statüsü tanınan illerdir. Yine, bilindiği gibi, yatırım kararlarının alınmasında en önemli husus, geleceğe yönelik tahmin ve beklentilerdir. Ülkemizde sık sık meydana gelen ekonomik krizler, enflasyon ve faiz oranlarındaki değişiklikler, döviz kurunda meydana gelen dalgalanmalar, siyasî istikrarsızlık ve en önemlisi, devletin söz verdiği ve devlet yardımı olarak teşvik belgelerine yazdığı, ancak, zamanında ödemediği devlet yardımları, bu bölgelerde müteşebbis ruhu azaltmış, geleceğe yönelik beklenti ve tahminleri güçleştirmiştir. Ülkemizde, bölgesel gelir farklılıkları çok önemli boyutlardadır. Devletin bu ekonomik farklılıkları giderici birtakım teşvik unsurlarını devreye sokarak, ülke içi dengeleri sağlamaya çalışması gerekmektedir. Bilindiği gibi, bölgelerarası gelir dağılımının bozuk olması, insanları gelir dağılımının iyi olduğu yörelere toplamakta ve -örnek olarak Kars'ta olduğu gibi- büyük göçler olmaktadır. Bu göçlerle, göç veren yerler, gelir açısından iyice geriye gitmekte, ekonomik açıdan çökmektedir. Göç alan yerlerde de altyapı problemleri, çevre kirliliği, işsizlik, suç işleme oranları ve trafik problemlerinde artışlar meydana gelmektedir; yani, sorunlar iki taraflı artmaktadır. Ülkemizde, firmaların yatırım ve işletme kredisini normal finans piyasasından temini oldukça güçtür. Faiz oranının yüksekliği, yatırım projelerinin kârlılığını azaltmaktadır. Bankacılık sisteminden kredi temin yöntemleri çok teferruatlı ve külfetlidir. İpotek, teminat ve kefalet istenmekte, bunlar oldukça zor karşılanabilmektedir. Faiz oranları da ayrıca yüksektir. Bu noktada, teşvik sisteminin devreye girerek, kaynak yetersizliği çeken yeni faaliyete geçecek proje ve yatırımları, kaynak ve işletme kredisiyle tamamlanmış yatırımları desteklemesi beklenmektedir; ancak, bu, günümüzde yine gerçekleştirilememektedir. Gerçekleştirilememe nedeni olarak, yeterli ödeneğin ayrılmayışı, kredi verilişinde Hazinenin aracı bankalar kullanması gelmektedir. Bu bankaların ipotek veyahut da bazen yatırım yapılmayan başka illerden ipotek istemeleri, kredilerin kullanımını imkânsızlaştırmaktadır. Gündemdışı konuşmamın amacı, Hazine Müsteşarlığı bünyesinde faaliyet gösteren, Yatırımları ve Döviz Kazandırıcı Hizmetleri Teşvik Fonundan aktarılması planlanan ve bir bölümü onaya sunulan 23 trilyon lira civarındaki paranın -ki, bu, kredi niteliğindedir- 1 trilyon lirasının, duyduğumuza göre, doğuya ayrılabilmiş olmasıyla da ilgilidir. Şu anda Hazine Müsteşarlığına Sayın Saracoğlu bakmaktadır. Sayın Saracoğlu'dan ricamız, Doğu Anadolu'daki yatırımların teşvike bağlı miktarının, 1995 yılı içerisinde, Türkiye toplam teşvikli yatırımlarının ancak yüzde 3'ü civarında olduğunu göz önüne alarak, gereğini buna göre yapmasıdır. Onay istenen ve ödeneceği sanılan yaklaşık 3 trilyon liralık teşvik fonunun maksadı da göz önüne alınarak, doğuya, öncelikli olması ve bekleyen tüm ödenekleri kapsar şekilde yapılmasını talep ediyoruz. Ayrıca, sayın yetkililere şunu üzülerek de aktarmalıyım ki, devlet, kalkınmada öncelikli yöre yatırımlarına, sanayi kuşağı yatırımlarından daha az teşvik primi ödemektedir. 93/4000 ile 94/5942 sayılı kararlara istinaden çıkarılan 94/7 ve 94/8 sayılı tebliğlerde sanayi kuşağı olarak belirtilen bütün illere -ki, bu, hemen hemen, kalkınmada öncelikli yöre illeri dışındaki bütün illeri kapsamaktadır- sanayi kuşağı denilmiş ve özel öneme alınmışlardır. Bununla, bu sanayi kuşağı illerdeki teşvik primi, KDV artı 10 puan olarak belirlenirken, kalkınmada öncelikli yöre illerinde devlet desteğinin daha avantajlı olması gerekmekte iken, KDV oranları az olmakta, yani teşvik 10 puan daha az alınmaktadır -bu oransızlık, 1995 yılından beri hâlâ düzeltilemememiştir- yarım kalmış teşviklere de uygulanmamaktadır. Hepimiz tarafından bilinmektedir ki, büyük ölçekli firmalar, sanayi kuşaklarındadırlar. Bu firmaların büyüklüğü, siyasî karar mekanizmalarına her zaman baskı yapma imkânını doğurmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğuda faaliyet gösteren şirketlerin alacağının, devlet tarafından bir an önce ödenmesi için talimat verilmelidir. Doğuya, bu anlamda öncelik verilmelidir. Teşvik belgelerinde kalkınmada öncelikli illerdeki yatırımcıların mağduriyetlerinin giderilmesi ve uygulama birliğinin sağlanmasını temin için, doğu ve güneydoğudaki yatırımcılar, aynı şekilde, teşvik primlerinden eşit olarak; yani, KDV artı 10 oranında yararlandırılmalıdırlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı toparlayın lütfen. ÇETİN BİLGİR (Devamla) – Toparlıyorum efendim. Devletimiz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki yatırımlara öncülük etmeli; ancak, bu bölgelerin kalkınmalarının, özel sektör yatırımıyla olabileceği göz önüne alınarak, mevzuatta yer alan yatırım avantajlarını uygulamaya sokmalıdır. Bu anlamda, işadamlarının Doğu Holding kurma girişimlerini de olumlu bir gelişme olarak görmekteyiz. Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Kars Milletvekili Çetin Bilgir'e teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dönüşüne kadar, Cumhurbaşkanlığına, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/341) 15.6.1996 Tükiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Alija İzetbegoviç'in davetlisi olarak, 17-18 Haziran 1996 tarihleri arasında Bosna-Hersek'e resmî bir ziyarette bulunacağımdan, dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Doç.Dr.Mustafa Kalemli vekâlet edecektir. Bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. İkinci tezkereyi okutuyorum: 2. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/342) 12.6.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşmelerde bulunmak üzere, 17 Haziran 1996 tarihinde Bosna-Hersek'e gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay'ın dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutuyorum: 3. – Genel Nüfus Tespiti Yapılması ve Seçmen Kütüklerinin Güncelleştirilmesi Hakkında Yasa Önerisinin komisyonlarda ve Genel Kurulda öncelikli olarak görüşülmesine devam olunmasının Bakanlar Kurulunca uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/343) 17.6.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün değişik 78 inci maddesinde, "Bakanlar Kurulunun herhangi bir sebeple çekilmesi halinde yeni Bakanlar Kurulu güvenoyu alıncaya kadar, Anayasa ve İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir. Ancak, Bakanlar Kurulunun öncelikli olduğunu bir yazı ile Başkanlığa bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine devam olunur" hükmü yer almıştır. İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 5 arkadaşının "Genel Nüfus Tespiti Yapılması ve Seçmen Kütüklerinin Güncelleştirilmesi Hakkında Yasa Önerisi"nin yukarıda belirtilen hüküm uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında ve Genel Kurulunda öncelikli olarak görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür. Gereğini arz ederim. Mesut Yılmaz Başbakan BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis araştırması komisyonundan istifa önergesi vardır; okutuyorum: 4. – Denizli Milletvekili M. Halûk Müftüler’in, (10/63) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/38) 17.6.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan (10/63) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonundan istifa ediyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim Saygılarımla. Halûk Müftüler (Denizli) Sanayi, Teknoloji ve Ticaret Komisyonu Başkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. (10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım: 5. – (10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/344) 17.6.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 8.5.1996 tarihinde görev bölümü yaparak çalışmalara başlayan komisyonumuz, çalışma süresi içinde araştırmasını tamamlayamadığından, yeni bir çalışma süresi verilmesi için talepte bulunmaya karar vermiştir. Alınan karar uyarınca komisyonumuza; 19.6.1996 tarihinden geçerli olmak üzere 2 aylık yeni bir çalışma süresi verilmesi için gereğini arz ederim. Saygılarımla. Prof.Dr.Halil Cin (İçel) Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı BAŞKAN – Öneriyi kabul edenler... LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, bu Komisyonun görevi ne; onu bilelim. BAŞKAN – Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyonun görevi buradaki numaralardan belli; mahiyeti hakkında ... LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sadece numarası var Sayın Başkan. BAŞKAN – Önemli olan, Başkanlığın, araştırmalarını henüz tamamlayamadığı yönündeki talebidir. Bu talebi, Genel Kurulumuz uygun bulmuştur. Komisyon, yükseköğretimin sorunlarını araştırmakla görevli olan komisyondur. HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Âdet haline gelecek Sayın Başkan; iki ay uzatma, iki ay uzatma... BAŞKAN – Hayır. İçtüzüğe göre, bir defaya mahsus olarak, ilk defa uzatılıyor. (10/13-53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına dair tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım: 6. – (10/13, 53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/345) 14.6.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına (10/13,53) esas nolu Araştırma Komisyonumuz, ilgili kurum ve kuruluşlardan görevli olarak çağırdığı uzmanlarla, taşkömürü üretimindeki sorunların çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumla ilgili, kurumlardan gelen raporlar üzerindeki çalışmalara devam etmektedir. Bu nedenle, Komisyonumuz görev süresinin, 19.6.1996 tarihinden itibaren iki ay süreyle uzatılması kararlaştırılmıştır. Gereğini takdir ve tensiplerinize arz ederim. Saygılarımla. Metin Arifağaoğlu (Artvin) Komisyon Başkanı BAŞKAN – Tezkereden de anlaşıldığı gibi, bu araştırma komisyonu Türkiye Kömür işletmeleriyle ilgili çalışmalar yürütmektedir. Bu Komisyon Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım. Öneriyi okutuyorum: V. – ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. – (9/6), (9/7), (9/9) ve (9/8) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No: 17 Tarihi: 18.6.1996 Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan ve 18.6.1996 tarihli birleşimde görüşülmesi kararlaştırılan eski Başbakan Mesut Yılmaz hakkındaki (9/6), (9/7) ve (9/9) esas numaralı Meclis soruşturması önergeleriyle eski Başbakan Tansu Çiller hakkındaki (9/8) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin görüşmelerinin 19.6.1996 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasının ve Meclis soruşturması önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür. Uluç Gürkan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı V. RP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili Abdüllatif Şener Ali Rıza Gönül ANAP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili Cumhur Ersümer Hasan Hüsamettin Özkan CHP Grubu Başkanvekili Önder Sav BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin, karar tarihinden başlamak üzere, 31 Temmuz 1996 tarihine kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresini okutuyorum: IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 7. – Ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin, TBMM karar tarihinden başlamak üzere 31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına ve Bakanlar Kurulunun bu konuda yetkili kılınmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/346) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 17.6.1996 Körfez savaşını takiben Kuzey Irak'ta meydana gelen olaylar sonucunda ülkemize yönelen ve sınırlarımızın fizikî güvenliğini tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda ekonomik ve sosyal düzenimizi de zorlayacak boyutlara erişen toplu göç hareketinin tekrarına yol açabilecek gelişmeleri, Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyarak caydırmak, gerekirse bu gelişmelere mani olmak, Kuzey Irak'ta bölge halkının insanî ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için Birleşmiş Milletler bağlı kuruluşlarınca yürütülen faaliyetlerin güvenlik içinde devamını sağlamak amacıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 688 sayılı kararı da gözönünde tutularak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991 tarihli ve 126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan "Provide Comfort ll" Huzur Harekâtı çerçevesinde ülkemizde konuşlandırılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.3.1996 tarihli ve 409 sayılı kararıyla görev süresi 31 Mart 1996 tarihinden itibaren 3 ay uzatılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılması hakkındaki kararın, Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda iptal edilmesi halinde hukukî boşluğa neden olmamak "Provide Comfort ll" harekâtındaki müttefiklerimizle yapılmakta olan görüşmelerin sonuçlandırılabilmesi için gerekli olan zaman ihtiyacının karşılanabilmesi amacına yönelik olarak, Çokuluslu Güç'ün görev süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi karar tarihinden başlamak üzere, 31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına, Çokuluslu Güç'ün yapısı, güce bağlı yabancı ülke silahlı kuvvetleri personelinin ülkemizde tabi olacakları statünün tayini, Türkiye'nin güce katkısı ve bu gücün amaçlarına uygun biçimde kullanılmasıyla ilgili bütün kararları almaya ve gerektiğinde harekâtı sona erdirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim. Mesut Yılmaz Başbakan BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, Hükümete ve sahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri; gruplar ve Hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır. Görüşmelerin sonunda da tezkere oylarınıza sunulacaktır. Tezkere hakkında açıklamada bulunmak üzere, Hükümet söz talebinde bulunuyor mu efendim?.. Hükümetin, görüşmelerin safahatı içinde, söz hakkı mahfuz. Gruplar adına ilk söz talebi, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Bülent Ecevit'ten geldi. Buyurun Sayın Ecevit. (DSP sıralarından ayakta alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakikadır Sayın Ecevit. DSP GRUBU ADINA BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – Evet, teşekkür ederim efendim. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan konunun gerçek adı "Huzur Harekâtı"dır; fakat, nedense, Türkiye'de, bundan hep "Çekiç Güç" diye söz edilmektedir. Oysa "Çekiç Güç" diye bir ad, bir terim aslında söz konusu değildir. Sorun, bir Çekiç Güç sorunuymuş gibi algılanınca da birtakım yanlış düşüncelere yol açılmış olmaktadır: "Çekiç Güç gitsin mi gitmesin mi; Çekiç Güç'ün süresini uzatmazsak başka yere gider..." Oysa, soruna bu açıdan yaklaşmanın çok yanlış olduğunu, biz, öteden beri belirliyoruz. Aslında, süre uzatılması verilse de verilmese de, uzun yıllardan beri, Türkiye'nin güneydoğusunda -örneğin Silopi'de, örneğin Diyarbakır'da, örneğin Pirinçlik'te, İncirlik'te- zaten ortak askerî tesisler vardır ve bu ortak askerî tesislerde, uluslararası anlaşmaya göre, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri birlikte görev görmektedirler. Bu Güç'e "Türkiye'den git" denmesi yolunda herhangi bir eğilim de şu ana kadar ortaya çıkmamıştır; fakat, sorun, hep, Çekiç Güç gitsin mi kalksın mı şeklinde algılanıyor ve ele alınıyor. Evvela, bu yanlışlığı düzeltmek isterim. Evet, bir ortak askerî güç, çokuluslu askerî güç vardır; buna, son beş yılda, Türk ve Amerikan askerî personeli dışında, başka bazı müttefiklerin de çok az sayıda askerî temsilcileri katılmışlardır. Bizim görüşümüze göre, sorun şudur: Bu Güç'e, beş yıldır ek bir görev verilmiştir. Bu görev devam etsin mi, etmesin mi; bunu görüşüyoruz. Biz, bu görevin çoktan değişmesi gerektiğine inanıyoruz; çünkü, söz konusu düzenlemenin adı Huzur Harekâtı olduğu halde, bu harekât hiç kimseye huzur getirmemiştir; ne Türkiye'ye huzur getirmiştir ne Güneydoğu Anadolu'daki yurttaşlarımıza huzur getirmiştir ne de Kuzey Irak'ta yaşayanlara huzur getirmiştir. Bu düzenlemeyle, bölücü terör örgütü PKK'nın Türkiye'ye sızabilmesi son derecede kolaylaşmıştır. Bunun sonucu olarak da, Türkiye'de bölücü hareket tırmanışa geçmiştir. Bu arada, Irak, fiilen bölünmüştür ve Kuzey Irak'ta bir yönetim boşluğu, bir otorite boşluğu oluşturulmuştur. Bu boşluk üzerine de, yapay bir Kürdistan devleti kurulmak istenmektedir. Bunda eğer başarı sağlanırsa, bir sonraki aşama da, hiç kuşkusuz, Türkiye'den toprak istemlerinin gündeme gelmesi olacaktır. Bu arada, özellikle son zamanlarda, sözde Huzur Harekâtının, Türkiye açısından ve bölgenin geleceği açısından olumsuz sonuçları büsbütün ağırlaşmaya, belirginleşmeye başlamıştır. Örneğin, o arada, gerek Barzani gerek Talabani kuvvetleri, fiilen, bölücü terör örgütü PKK'ya büyük ölçüde teslim olmuş durumdadırlar. Ayrıca, Kuzey Irak'ta, bir yandan İran'ın, bir yandan da Suriye'nin etkinliği belirgin biçimde artmaktadır. Ayrıca, Kuzey Irak'ta, bu otorite boşluğundan yararlanarak görev yapan, güya insanî amaçlı görev yapan gönüllü kuruluşlardan bir çoğu, aslında, gerek Irak'ın gerek Türkiye'nin bölünmesi için faaliyet göstermektedirler. 1991 Nisanında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 688 sayılı Kararını almış ve açıklamıştır. Bu karara göre, Irak'ın bölünmesi kesinlikle önlenmelidir. Yine, bu karara göre, Irak'taki soruna, Kuzey Irak'ta yaşayanlarla Bağdat yönetimi arasında demokratik diyalog kurulması yoluyla çözüm aranmalıdır. Oysa, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, bazı müttefiklerimiz tarafından ve maalesef, Türkiye de alet edilerek, Güvenlik Konseyinin halen yürürlükte olan bu 688 sayılı kararı fiilen çiğnenmiştir; yani, Irak bölünmüştür ve özellikle Amerika Birleşik Devletlerinin baskısı ve engellemesi yüzünden, Kuzey Irak'ta yaşayanlar ile Irak merkezî yönetimi arasında diyalog da önlenmiştir. Eğer, Amerika bunu önlemiş olmasaydı, daha Nisan 1991'de, Kuzey Irak'taki başlıca grupların liderleri ile Bağdat yönetimi, aralarında barışçı bir anlaşmaya diyalog yoluyla varmak üzereydiler. Amerika Birleşik Devletlerinin açıklanan amacı nedir; Güvenlik Konseyine açıkça aykırı olan bu tutumla, davranışla ilgili olarak Amerika Birleşik Devletlerinin resmen açıkladığı amaç nedir? Amerika Birleşik Devletleri, amacının, Saddam Hüseyin yönetiminin devrilmesi olduğunu açıklamaktadır. Oysa, aradan beş yıl geçtiği halde, Saddam Hüseyin yönetimi, devrilmek şöyle dursun, büsbütün kökleşmiştir. Ayrıca, bildiğiniz gibi, geçen gün Habitat dolayısıyla İstanbul'a gelen Küba Devlet Başkanı Castro, Amerika Birleşik Devletlerinin kendisini devirme çabalarına karşın, 30 yıldan beri liderliğini sürdürebilmektedir. Umarım ki, Amerika Birleşik Devletleri, Irak'taki açıkladığı amacına ulaşmak için de 30 yıl bekleme sabrını göstermez. Kaldı ki, eğer, Amerika Birleşik Devletleri, Saddam Hüseyin yönetimini gerçekten devirmek isteseydi, Körfez Savaşını iki üç gün daha uzatarak bu amacına erişebilirdi. Onun için, bizim görüşümüze göre, Amerika Birleşik Devletlerinin, bizim bilmediğimiz, bizlere ve dünya kamuoyuna açıklanmayan başka bazı amaçları olabileceği olasılığını göz önünde tutmamız gerekir. Biz, herhalde, Amerika Birleşik Devletlerinin bilmediğimiz amaçları uğruna intihar etmeye mecbur olamayız. Bu sözde Huzur Harekâtı yüzünden başımıza neler geldiği ortadadır. Bir kere, Irak'ın fiilen bölünmesi üzerine, PKK, Türkiye'ye büyük ölçüde sızma olanağı, kolaylığı elde etmiştir. Bunun sonucu olarak da, Türkiye'de bölücü akım yaygınlaşmış ve bölücü terör eylemleri tırmanışa geçmiştir. Müttefiklerimizin iddiasına göre, güya, bu Huzur Harekâtı sayesinde, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye yönelik büyük göç hareketi durmuştur; ama, onun yerine, tırmanışa geçen terör eylemleri yüzünden ve o tırmanışa geçen terör eylemleri karşısında Türkiye de güvenlik önlemlerini artırmak zorunda kaldığı için, dış göç yerine, ondan çok daha büyük boyutlu bir iç göç ortaya çıkmıştır ve bu yüzden, Türkiye'nin bazı büyük kentlerinde -başta İstanbul olmak üzere- ciddî, sosyal, siyasal patlamalar yer almaya başlamıştır. Ayrıca, bir yandan, bu düzenlemenin sonucu olarak bölücü terörün tırmanışa geçmesi, bir yandan da, buna karşı alınan tedbirlerin ister istemez artırılması yüzünden, Güneydoğu Anadolu halkı yıllardan beri büyük ıstırap çekmektedir. Maalesef, Doğru Yol Partisi-Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti de, bu ıstırapları giderici, hafifletici hiçbir girişimde bulunmamıştır. Binlerce köy güvenlik nedeniyle boşaltıldığı halde; bu köylerin halkının insanca yaşayabilmeleri için, barınabilmeleri için, yiyecek ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için, geçim olanaklarını sağlayabilmek için devlet hiçbir katkıda bulunmamış, hiçbir yardımda bulunmamıştır. Sayısız okul yıllardan beri kapalıdır. O yüzden, yüzbinlerce çocuğumuz eğitim göremeden, hatta, birçok yerde Türkçe bile öğrenemeden büyümektedirler ve bunlardan bazıları da, PKK'nın tuzağına düşmektedir. Biz, bunların olacağını çok öncelerden gördüğümüz için, ayrıca, Türkiye'nin ekonomik sorunlarının da, bu yüzden, büsbütün artacağını bildiğimiz için, başından beri, bu sözde Huzur Harekâtına karşı çıktık ve bu harekâtla ilgili süre uzatmalarına karşı da ret oyu kullandık; ancak, Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisi arasında kurulan Hükümetin bu kürsüden okunan programı bize umut verdi. Programda, bizim, Huzur Harekâtıyla ilgili kaygılarımızın paylaşıldığı ve buna karşı yeni önlemler alınacağı yolunda, Huzur Harekâtının yerine daha gerçekçi ve sağlıklı bir düzenlemenin getirileceği yolunda bazı umutlar veriliyordu, bazı sözler veriliyordu. Onun için, biz, Hükümetin bu niyetlerini uygulama şansını ona sağlamak üzere, çekimser oy kullanmakla, üç aylık bir süre uzatmasına olanak verdik. Fakat, bu arada, Hükümetten herhangi bir öneri, herhangi bir değişik düzenleme planı gelmedi. Belli ki, Hükümet, bu konuda iyiniyetli olmakla beraber, ya hazırlıksızdı, Hükümet kurulmadan önce hazırlamış olduğu bir plan yoktu veya koalisyon ortakları arasındaki bitip tükenmez kavga yüzünden, bu Hükümet, o, son derecede yaşamsal önem taşıyan soruna bir çözüm arayışı içine girme olanağını bulamadı. Onun üzerine, biz, Demokratik Sol Parti olarak, 15 Nisanda kendi planımızı açıkladık, Huzur Harekâtının yerine geçmek üzere öngördüğümüz planı hazırladık; buna da "Bölgesel Güvenlik Planı" adını verdik. Hükümet de, bizim bu planımızı temel kabul ederek -edindiğimiz izlenime göre- olumlu karşılayarak, ilk kez, Amerika Birleşik Devletleriyle bir müzakere sürecini başlattı. Oysa, beş yıldan beri, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleriyle, bu konuda, müzakereye bile gerek görmüyordu; Amerika'nın uyguladığı politikanın ardından, körü körüne sürükleniyordu; fakat, bu kez, Demokratik Sol Partinin girişimiyle ve Hükümetin de - edindiğimiz izlenime göre- bu girişimi gerçekçi ve geçerli bulması sayesinde, ilk kez, Amerika Birleşik Devletleriyle bir müzakere süreci başlatılmış oldu. Bir yandan da, Irak'la zaten devam etmekte olan görüşmeleri, Hükümet -bildiğimiz kadar- sıklaştırmaya başladı. Gerek Amerika Birleşik Devletleriyle gerek Irak yönetimiyle Hükümet adına yapılan görüşmelerde de -bildiğimiz kadar- bizim planımız bir temel belge olarak kabul edildi ve tartışmalara konu oldu. Ancak, bu müzakere süreci henüz sonuç aşamasına varmadan ve Martta yürürlüğe girmiş üç aylık süre uzatması dolmadan, Anayasa Mahkemesinin 31 Marttaki uygulamayı geçersiz sayan kararının açıklanmak üzere olduğunu öğrendik; onun üzerine, bugün, konu Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmiş oldu. Eğer Anayasa Mahkemesi kararı söz konusu olmasaydı, uzatma süresi 30 Haziranda sona erecekti; yani, normal olarak sürenin dolmasına daha 13 gün var. Eğer, süre, bugün yeniden uzatılmazsa tehlikeli bir hukuk boşluğu ortaya çıkacaktır ve bu hukuk boşluğu, tehlikeli birtakım siyasal oluşumlara da yol açabilecektir. Onun için, şimdi, Hükümet, yeni bir uzatma, kısa, sınırlı bir uzatma önerisiyle Meclisin huzuruna gelmiş bulunuyor ve Huzur Harekâtı süresini temmuz sonuna kadar uzatmak istiyor; yani, 1 ay 13 gün için uzatmak istiyor. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, buna karşı çıkmıyoruz; çünkü, özellikle, Amerika Birleşik Devletleri ile Hükümet arasında müzakereler başlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri, belirttiğim -biraz önce sözünü ettiğim- planımız üzerine, bizimle de bir diyalog kurmuştur ve bu müzakere de, bu diyalog da, henüz, sonuç aşamasına varmış değildir. Bu arada, Amerika Birleşik Devletleri, bizim kaygılarımızı göz önünde tuttuğunu iddia ederek, bir deklarasyon taslağı, bir açıklama taslağı hazırlamıştır. Bunu, bir yandan Hükümetimize sunmuştur bir yandan da, bize, Sayın Büyükelçileri ve Dışişleri Bakanlığımız vasıtasıyla ulaşmıştır. Fakat, biz, henüz, bu konuda tatmin edilmiş olmaktan çok uzağız; yani Kuzey Irak'a, Güneydoğu Anadoluya, bütün bölgeye, büyük zararlar veren tutumunu ABD, gerçekten değiştirme eğilimini henüz göstermiş değildir. Umarız ki, devam edecek olan -eğer süre uzatımı kabul edilecek olursa- müzakereler ve diyalog sırasında Amerika da makul bir düşünme noktasına gelebilir; bunu ümit ve temenni ediyoruz. Dediğim gibi, son derecede tehlikeli bir hukuksal boşluk doğmaması ve bunun çok ciddî tehlikeli birtakım siyasal sonuçlara yol açmaması için, biz, bu 1 ay 13 günlük süre uzatılmasını uygun buluyoruz. Ancak, başından beri "Huzur Harekâtının" tehlikelerini beş yıldır vurguladığımız için ve o nedenle de şimdiye kadar hep ret oyu verdiğimiz, sadece son defa çekimser kaldığımız için, olumlu oy kullanmayı içimize sindiremiyoruz, oylamaya katılmamak suretiyle, Hükümet tezkeresinin onaylanabilmesini kolaylaştırmak, buna katkıda bulunmak düşüncesindeyiz. Tabiî, yeni bir düzenleme arayışı, Amerika Birleşik Devletleri ve Irak ile müzakereler, herhalde, içine sürüklendiğimiz hükümet bunalımı nedeniyle, büsbütün ağırlaşmaktadır, çalışmalar zorlaşmaktadır. Ancak bu güçlükler, Sayın Millî Savunma Bakanından ve Sayın Dışişleri Bakanından kaynaklanmıyor bizim görebildiğimiz kadar. Bizim gözlemimize göre, ayrı partilerden bu iki sayın bakan, kendilerine düşen görevi, uyum ve eşgüdüm içinde yerine getirmeye çalışıyorlar. Sonuçta varacakları karar bizi tatmin etmeyebilir; fakat, hükümet krizine ve partilerinin başkanları arasındaki bitip tükenmez kavgalara rağmen, Türkiye için yaşamsal önem taşıyan bu konuda, Millî Savunma Bakanıyla Dışişleri Bakanının -gözlemimiz doğruysa- aralarında bu diyaloğu kurup, uyum içinde çalışmaları dolayısıyla kendilerini kutluyoruz. Eğer, bu iki bakanın davranışını, diğer sayın bakanlar da örnek alsalardı, liderler arasındaki kavgaya karşın, Türkiye, bugünkü siyasal tıkanıklığa ve hükümet bunalımı sürecine sürüklenmemiş olurdu. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizim hazırladığımız bölgesel güvenlik planı, daha çok, sorunun siyasal boyutuna çözüm önerileri getirmektedir. Bizim planımızda, Silahlı Kuvvetlerle ilgili önerilere sınırlı ölçüde yer verdik; çünkü, Silahlı Kuvvetlerin, en gerçekçi biçimde kendilerinin bu önerileri oluşturabileceklerini biliyorduk. Ancak, Silahlı Kuvvetleri de ilgilendiren iki öneride bulunduk: Birisi, Kuzey Irak'la aramızdaki sınırda elektronik gözetleme tesislerinin kurulması için, Amerika'nın, Türkiye'ye gerekli olanakları sağlaması; bunu Amerikan yönetimi kabul etti. Askerlikle ilgili ikinci önerimiz de, savunması son derece güç olan Kuzey Irak'la Türkiye arasındaki sınırda, Türkiye'nin, sınırın biraz daha güneyine inerek orada bir geçici öngüvenlik çizgisi oluşturmasıydı. Bu konuda, bildiğim kadar, Amerika Birleşik Devletleri bir görüş açıklamamıştır; ama buna itirazı olduğu yolunda bir şey de, bildiğimiz kadar, söylememiştir. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, Amerika Birleşik Devletleriyle diyaloğumuz sırasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerî önlemlerle ve etkinliklerle ilgili başka önerilerini de desteklediğimizi Amerika Birleşik Devletlerine bildirdik. Bu desteklediğimiz önerilerden biri, Kuzey Irak'ta, Zaho'da bulunan Askerî Eşgüdüm Merkezinin, Türkiye sınırları içine, Silopi'ye alınmasıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinden gelen bu isteği desteklememizin nedeni şudur: Bu Merkez, Kuzey Irak topraklarında olup bitenleri Türkiye'nin denetimini çok zorlaştırmaktadır. İkincisi, bu Merkez, bir işgal kuvveti görünümü vermektedir Irak topraklarında; Irak'ın fiilî bölünmüşlüğünün sürmesine katkıda bulunduğu yolunda bir izlenim vermektedir. Ayrıca, bu Eşgüdüm Merkezinin, Kuzey Irak'taki birtakım siyasal tertiplere de katkılarda bulunduğu izlenimi edinilmektedir. Onun için, Silahlı Kuvvetlerimiz, bildiğimiz kadar, sezebildiğimiz kadar, bu gibi gerekçelerle, Zaho'daki merkezin, Türkiye sınırları içerisine alınmasını istemektedir; biz de, dediğim gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu isteğini makul karşıladığımızı Amerika Birleşik Devletlerine bildirmiş bulunuyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Eğer, bugün, Büyük Millet Meclisi, Huzur Harekâtı süresini 1 ay 13 gün için uzatma kararını onaylayacak olursa, biz, bu süreyi, gerek Amerika Birleşik Devletleriyle gerek Irak'la diyaloğumuzu sürdürmek için değerlendirmeye devam edeceğiz. Herhalde, Amerika Birleşik Devletleri ve konuyla ilgili olan öteki müttefik devletler, bu sürenin, bir kez daha Büyük Millet Meclisinde uzatılmasının kolay olmayacağını bilmelidirler. (DSP sıralarından alkışlar) Herhalde, bugün oy kullanmamak suretiyle Demokratik Sol Partinin yapacağı katkı, bu süre uzatmalarına son katkı olacaktır. Kaldı ki daha fazla süre uzatılmasına Büyük Millet Meclisinin de izin vermeyeceğini ummak istiyoruz. Şimdiye kadar, son yıllarda, hükümetler, dış ilişkilerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin ağırlığını kullanmamışlardır. Oysa, bu hükümet boşluğu sürecinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, dış ilişkilerle ilgili görevlerini de etkin biçimde yerine getirebilecek konumda olduğunu, bunun için gerekli siyasî iradeye sahip olduğunu, bundan birkaç gün önce, Batı Avrupa Birliğiyle ilgili önerinin geri çekilmesini sağlamak suretiyle göstermiştir. Bildiğiniz gibi, şimdiye kadar, Amerika Birleşik Devletleri, bizim bazı haklı isteklerimizi reddederken, biz, "yönetim olarak, Başkanlık olarak isteklerinizi haklı buluyoruz; ama, ne yapalım, bizim bir kongremiz var, o engeli aşamıyoruz" demektedir. Bu, bazen samimi bir mazerettir, bazen avutucu bir iddiadır. Şimdi, artık, biz, şunu söyleyebilecek durumda olmalıyız: Amerika Birleşik Devletlerinin Kkongresi varsa Türkiye'nin de Büyük Millet Meclisi vardır. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bazı konularda hükümetler aşılsa bile, Türkiye Büyük Millet Meclisi aşılamayacaktır. (DSP sıralarından alkışlar) Bunun kanıtlarını vermek zorundayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi, daha Türkiye'de demokrasi yokken, Kurtuluş Savaşı sürerken, savaşın taktiklerini bile görüşüp karara bağlayan bir Meclisti. Umarım ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, artık, dış ilişkiler konusunda aynı duyarlılığı göstersin. Değerli arkadaşlarım, ister bugünkü hükümet ister kurulacak olan hükümet, Türkiye'de ulusal sorunlara sahip çıkan bir Büyük Millet Meclisinin bulunduğunu ve bu Meclise rağmen bir politika saptanamayacağını, artık, başta müttefiklerimiz olmak üzere, bütün dünyaya duyurmalıdır. Sözlerimi bitirmeden, kısaca, firkateynler skandalına da değinmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'ye 3 firkateyn vermeyi kabul etmişti. Sayın Cumhurbaşkanımızın Washington'u son ziyareti sırasında da, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Clinton, Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'e, bu firkateynlerin mutlaka verileceği vaadinde bulunmuştu; fakat, aylardan beri, o gemileri teslim almak üzere Amerika'da bulunan yaklaşık 480 Deniz Kuvvetleri görevlimiz, yaklaşık kırk-elli milyon dolarlık masrafla orada kaldıktan sonra, şimdi, gemileri alamadan Türkiye'ye dönme durumuyla, zorunluluğuyla karşı karşıya kalmışlardır. Türkiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, buna, elbette gereken tepkiyi göstermelidir; ama, bu firkateynler skandalıyla Huzur Harekâtı arasında bir bağlantı da kurmamalıdır; firkateynler verilse de verilmese de, 3 değil 10 firkateyn verilse de, Türkiye, artık, bugünkü haliyle Huzur Harekâtını onaylayamayacağını bütün dünyaya göstermelidir. Bu arada, Amerika Birleşik Devletleri de, gerek bu firkateynler vesilesiyle gerek başka konularda, sözüne güvenilmez bir müttefik olduğu izlenimini, umarım ki, diğer müttefiklerine vermeyecektir. Değerli arkadaşlarım, bu sözlerimle konuşmamı tamamlamış oluyorum. Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından ayakta alkışlar; ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Bülent Ecevit'e teşekkür ediyorum. Tezkere üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Muş Milletvekili Sayın Necmettin Dede; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakikadır Sayın Dede. DYP GRUBU ADINA NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda "Çekiç Güç" diye adlandırılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılmasına ilişkin Hükümet tezkeresi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek için huzurlarınızda bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlarım. Sayın milletvekilleri, Çekiç Güç hakkında, Grubum adına konuşma görevini aldığım zaman, daha önceki günlerde Parlamentoda geçen konuşmaları, basındaki değerlendirmeleri, yazım çizimleri inceledim. Çekiç Güç konusu, Yüce Meclisimizde ve kamuoyunda üzerinde konuşulan geniş bir mesele. Ülkemizin hangi konulara doğru çekildiği hakkında, eleştirilerin hangi yönde olduğunun ve ülkemizin çıkar ve geleceğinin, selametinin, hangi yönde, hangi şekilde vücut bulduğunun incelemesinin, bizler için çok önemli olduğunun -kendi kanaatimde, kendi vicdanımda- daha sonra ülkemin geleceği bakımından neleri kapsadığının inancı içerisinde fikirlerimi arz etmek istiyorum. Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılması konusunda birtakım motifler elde edilmiştir; eleştirilmiştir, söylenilmiştir. 1991, 1992 ve 1993 yıllarında, 1995 yılında ve 1996 yılında konu aynı şekilde terennüm edilmiştir. Maziye döndüğümüz zaman göreceğiz; 1978 yılında, hudutlarımızda bir yaklaşma, bir dolma var; bu ferahlığın, bu birikimin hangi güçle izah edilmesi gerekirdi... 1978'de başlayan bu birikim, 1991, 1992 ve 1993 yıllarında hudutlarımızın içerisine sızmış ve huzursuzluk, bölgemiz için de ülkemiz için de başlamıştır; ama, bu harekâtla görüyoruz ki, 1994 ve 1995 yıllarında, hudutlarda bariz bir şekilde çekilme görülmüştür. Çekiç Güç'ün harekâtı dolayısıyla, burada, güvenlik güçlerimizin 10 bin civarında -sivil güçlerimizin- bir kaybı vardır. Bunu bir kerede yok etmeye veya düşünmemeye bir anda sahip olmamız da mümkün değildir. Çekiç Güç kendiliğinden gelmemiştir -Balkanlar bir tarafta, Kafkaslar bir tarafta- Körfez'de kaynaklanan siyasî etkinlikler ve etkenler arasında bu konu tezahür etmiştir, Irak'ta bir olay vuku bulmuştur. Zamanındaki bu harekâtın ülkemize sıçramasındaki değerlendirmede, uluslararası gücün çağrısı elbet burada zuhur etmiştir. Çekiç Güç, Irak topraklarının bütünlüğünü koruma, Irak yönetiminin, Kuzey Iraklılara iyi muamele etmesini sağlama ve bu Güç'e mani olmasını önleme, Kuzey Irak yönetimiyle, birlikte yaşadığı kişilerin beraberliğini sağlama niyetiyle bu görevi ifa etme durumuna gelmiştir; ama, değerlendirmeye baktığımız zaman, hiçbir parti -beşi için de- söylemiş olduğunun değişik bir yöntemiyle veya değişik bir fikirle gelmemiştir. Sayın Demokratik Sol Parti Genel Başkanı, her seferinde aynı konuyu dile getirmiştir, Refah Partisi de getirmiştir; diğer partilerdeki milletvekili arkadaşlarım da aynı şekilde dile getirmişlerdir. Gayemiz ne; Çekiç Güç'ün gitmesi. Yanlış değerlendiriyoruz; Çekiç Güç bizden gittiği zaman, şeklini kaybetmekte midir... Biz, Çekiç Güç'ün buradan gitmesini istiyoruz, biz, bunun kalkmasında yeterli bilgiye veyahut bu karara sahip değiliz. Çekiç Güç buradan kalkacaktır, başka bir ülkeye gidecektir, yakın bir ülkeye gidecektir ve aynı konumunu muhafaza edecektir. Biz, değerlendirmeyi burada yanlış yapıyoruz. Çekiç Güç'ün esas gayesi, bizim sınırlarımızdaki ve sınır ötemizdeki huzur ve sükûnun sağlanması konusudur. Hudutlarımızda olan olaylarda, Çekiç Güç'ü, Amerika yönetiminde, yalnız Amerikan kişilerinin riyasetinde olan bir olay olarak görmek, kanaatimizce çok sakıncalıdır. Yalnız Amerikan kuvvetinden veya diğer devletlerin kuvvetlerinden şahısların olduğunu ve bu Güç'ün, onun emrinde olduğunu söylemek, yine arz ediyorum, sayın milletvekilleri, son derece sakıncalıdır. Burada, Türk komutanlarının, eşgüdümde, eşdeğerde görev yaptıklarını hiçbir zaman akla getirmemekteyiz. Bu filolar, bu uçaklar, kalktıkları meydanlarda, sadece onların emrinde değildir; eşdeğerdeki Türk komutanlarının riyaseti altında yapılmaktadır. Biz, ülkemizin, sınırlarımızın korunmasında, işte gördük, 500 binin üzerindeki Kürt ve diğer zümrelerden kişiler, Saddam'ın sıkıştırmasından sonra, ülkemizin hudutlarından içeriye girmişlerdir. Bu 500 bini aşkın Kürt, Türkmen, Asurî ve Arap, can havliyle sınırlarımıza sığınmışlardır. Bunların, can havliyle sınırlarımıza sığınmasına karşı"siz gidin" gibi insanlık dışı bir hareket yapmanın son derece sakıncalı olacağını, merhametli ve vicdanî bir iş olmayacağını daha önce dile getirmiştik. Biz, bunların, ülkemize getirdiği ekonomik sıkıntıları da müşahede etmiştik. Bunlar, ülkemize ekonomik yönden çok büyük sıkıntılara meydan vermiştir. Biz, bunun üzerine, Birleşmiş Milletler kanalıyla dünyaya çağrı yapmış ve bu çağrı üzerine, 688 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı çıkarılmıştır. Söz konusu karar çerçevesinde, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Körfez Savaşında yer alan 13 ülkeden 21 bini aşkın asker, uçak ve helikopterlerle Türkiye'ye gelmiş; bunlar, Kuzey Irak'ta, askerî ve sivil Irak güvenlik güçlerini bölge dışına ittikten sonra, sığınmacıları bu bölgeye yerleştirmişlerdir; bunun adına "Huzur I Harekâtı" denilmiştir. Bu Güç, Türkiye'de, Batı ülkeleri istedi diye kalmamıştır. Türkiye ve müttefikleri, bölgedeki nispî sükûnetin devamı ve gelişmelerin kontrol altında tutulabilmesi için küçük bir askerî birliğin Türkiye'de barındırılmasını uygun görmüş ve buna da "Huzur Harekâtı II" denilmiştir. Bugün, Çekiç Güç, uçak ve helikopterlerden oluşan bir filodur. Çekiç Güç, şu an, İncirlik ve Pirinçlik'ten faydalanmaktadır. Bu Güç'ün görev alanı sadece Kuzey Irak olup, burada yaşayan Kürt, Türkmen, Arap ve Asurîler için bir şemsiye görevi yapmakta, onları Saddam yönetiminin gazabından korumakta ve yine Saddam'ın bu insanlara yönelik olası bir saldırısına uluslararası bir caydırıcılık boyutu kazandırmaktadır. Türkiye, böyle bir saldırıya seyirci kalamaz, kalmamalıdır; zaten, en üst düzey yetkililerimiz, bunu, defalarca ifade etmişlerdir. Irak yönetiminin saldırı olasılığı da, her zaman mevcuttur. Çekiç Güç'ün varlığıyla, Irak, böyle bir bir şeye cesaret edememektedir; diyelim ki, böyle bir şeye cesaret etti; işte o zaman, Türkiye yalnız kalmayacak, müttefik güçleri de yanında görecektir. Değerli milletvekili arkadaşlarım, az önce ifade etmiş olduğum gibi, bütün bu olayları yaratan Saddam rejimi, 1990 yılından itibaren, yoğunlaşan deneyimiyle, iktidarını aynen korumaktadır. Burada Çekiç Güç'ü konuşlandırmak için 1991 yılının Ocak ayında alınan kararda neden olarak gösterilen hususların hiçbirisi, henüz ortadan kalkmamıştır; hepsi, aynen yerindedir. Bu kadar deneyimi kazanmış Irak'ın Birleşmiş Milletlerin sıkı kontrolüne rağmen, uluslararası arenada yasaklanmış bazı kimyasal silahları halen elinde bulundurduğu iddiaları vardır. Bu bölgede yaşayan insanları, onların keyfiyetine hiçbir zaman terk edemeyiz. Değerli arkadaşlarım, ayrıca, 1991 yılında, demokrasi hareketine girişmiş olan Irak'ta, bir demokrasi hareketinin oluştuğunu beklemek, bugüne kadar zuhur eden bir olay değil; arzu etmemizin aksine, daha sert bir rejime doğru yönelmektedir. Bu rejimin hırsı, vatandaşlarını ve dolayısıyla huzur komşusu olan bizleri de zaman zaman rahatsız etmektedir. Saddam kuvvetleriyle peşmergeler arasında çatışmalar, bu kuvvet çekildikten sonra inanıyoruz ki başlayacaktır. Bu durum, sınırımızda kitlesel göçlere tekrar neden olacaktır; hiçbir yönetimin, bu kişilere "gelmeyin" demesi de söz konusu olmayacaktır. Türkiye, böyle bir duruma seyirci kalmayacağını da defalarca ifade etmiştir. Çekiç Güç'ün varlığı, Irak'ı böyle bir şekilden alıkoyduğu gibi, Irak yönetimine karşı, Türkiye'nin yanına Batı'nın da desteğini koymaktadır. Olası bir çatışma halinde, Türkiye, tek başına müdahale yerine kolektif müdahale imkânına kavuşacaktır. Tek başına müdahale halinde, saldırgan yayılımcı diye; kolektif bir müdahalede ise, huzuru temin eden bir ülke olarak nitelendirileceğiz. Sayın milletvekilleri, Çekiç Güç aleyhine söylenen bazı görüşlere değinmek istiyorum. Deniliyor ki "Çekiç Güç, hükümranlık haklarımızı ihlal etmektedir." Oysa, Çekiç Güç'ün Türkiye'ye gelmesini biz istedik; tamamen kontrolümüz altında görev yapmaktadır. Bizim, onların serbest ve keyfî hareketlerini, yardım ve yataklık pozisyonunda görüşmemiz, felsefî ve inançlı görüşlerimize de tamamen ters düşmektedir. Değerli milletvekilleri, bu irademizi ve yetkimizi kullanmaya hiçbir güç engel olamaz; bu yetki ve irademiz, hiçbir koşulla kısıtlanamaz, elimizden alınamaz. İşte, o nedenle, hükümranlık hakkımızın ihlalinden söz etmek yanlıştır. Çekiç Güç'ün siyasal dayanağı da bulunmaktadır; bu dayanak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Bakanlar Kurulunun ilgili kararlarıdır. Değerli arkadaşlarım, aleyhte bir diğer ifade de "Çekiç Güç, PKK'ya yardım ediyor" görüşüdür; bunu iddia edenler, bugüne kadar kanıtlayamamışlardır; çünkü, her ekipte Türk komutanın mutlaka bulunduğu her zaman ispatlanacak bir konudur. Aleyhte bir diğer argüman da "Çekiç Güç'ün varlığı, Barzani ve Talabani'yi cesaretlendiriyor" denilmesidir. Evet, Çekiç Güç, bölgedeki varlığıyla Barzani ve Talabani gibi liderleri koruyor; ama, Türkiye'nin aleyhinde olan bir durum değildir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ortaya atılan en önemli argümanlardan bir tanesi de, Çekiç Güç'ün, Kuzey Irak'taki otorite boşluğunu kullanarak, burada bağımsız bir devlet kurdurma iddiasıdır. 1992, 1993, 1994 ve 1995 yıllarında bu konu Yüce Meclisimizde görüşülürken, sözcüler, defalarca bunu dile getirmişlerdir. Belki o günkü endişelerini dile getirmekte haklıydılar; ancak, geçen zaman göstermiştir ki, Çekiç Güç'ün, burada herhangi bir bağımsızlık devleti kurdurmak maksadıyla otorite boşluğu sonucunu doğuran açık davranışı kanıtlanmamıştır. Bu demek değildir ki, orada bu konuda herhangi bir gelişme olmamıştır; evet olmuştur; Kürt parlamentosu oluşturulmuştur, belediye seçimleri yapılmıştır, hükümet kurulmuştur... Ancak, bunların ciddî kaynağı, 1970 yılında Molla Barzani'nin, Irak yönetimiyle yapmış olduğu anlaşmadadır. Bu anlaşmanın detaylarına bugün girmenin bir manası yoktur. Söylenilmesi gereken, Kürtlerin, Kuzey Irak'ta, bu anlaşmayla otonom bir idareye kavuşmuş olmalarıdır. Ayrıca, 36 ncı paralelin kuzeyinde oluşmuş bu otorite boşluğunun sebebi Çekiç Güç değildir. Ancak, 36 ncı paralelin kuzeyindeki askerî harekâtın yasaklanmasını takiben boşluğun doldurulmuş olmamasıdır. Maalesef, buradaki Barzani ve Talabani'ye bağlı peşmergeler, otorite boşluğunu dolduramamışlardır; bu arada bir otorite boşluğu vardır ve Çekiç Güç, bu otorite boşluğu olduğu için buradadır; otorite boşluğunun sebebi değildir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugüne kadar geçen zaman içerisinde Çekiç Güç içerisinde yer alan Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Türkiye ve diğer müttefikler, defalarca, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunacağını ifade etmişlerdir; Türkiye, bu konuda çok duyarlı olduğunu defalarca açıklamıştır. Bu nedenle, Çekiç Güç'ün, bu bölgede bir süre daha kalması gerekmektedir. Bugüne kadar Genel Kurulun gündemine gelen Hükümet tezkerelerinin aksine, bu tezkereler de, bu sürenin kısaltılarak getirilmiş olması da son derece iyi bir adımdır. Sayın milletvekilleri, görüyoruz ki, bu iddia, varsayıma dayanan bir senaryodan ibarettir. Türkiye, Irak'ın, birlik ve toprak bütünlüğünün korunmasına büyük önem vermektedir. Bu duyarlılığını da, bütün müttefiklerine net şekilde ulaştırmıştır. Sürekli olarak "Çekiç Güç ne zaman gidecek?" denildi; bizler de, her defasında "Kuzey Irak'ta bir normalleşme olmadan Çekiç Güç'ün, bölgeyi terk etmesinde mahzurlar bulunduğunu" ifade etmiştik; "Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından, Ortadoğu'daki barış ve istikrar için buna ihtiyaç var" dedik; "ancak, ulusal çıkarlarımız açısından uygulamada bazı iyileşmeler yapılması gerektiğini" de her zaman ifade ettik. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, Türkiye, Çekiç Güç'ün, topraklarımızda konuşlandırılmasına izin verirken, en başta kendi çıkarlarını göz önünde bulundurmuştur; ama, buna rağmen, Körfez Savaşında müttefiklerle birlikte hareket ettiği için büyük ekonomik zarara uğramıştır. Kimse bunu görmezlikten gelmemelidir; zira, dostluklar, tek taraflı özverilerle yürütülemez. Bu bağlamda, Avrupa ile bütünleşme sürecinde, müttefiklerimizden gereken desteği beklemek hakkımızdır. Türkiye, Avrupa Birliğine katılma hedefinden vazgeçemez. Tabiî, bu hedefe ulaşmak için müttefiklerimize olduğu gibi, bize de önemli görevler düşmektedir; biz de, demokratik ve ekonomik reformlarımızı, hızla tamamlamak mecburiyetindeyiz. Bu düşünceler ışığında, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasına, Doğru Yol Partisi olarak "evet" diyeceğimizi arz eder; Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Necmettin Dede'ye teşekkür ediyorum. Tezkere üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Topuz'un. Buyurun Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakika Sayın Topuz. CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, 17 Ocak 1991 tarihli ve 126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan Huzur Harekâtı çerçevesinde, ülkemizde konuşlandırılmış bulunan Çokuluslu Güç'ün, görev süresinin, 31 Temmuz 1996 tarihine kadar, yeniden uzatılmasına ilişkin, Başbakanlık tezkeresini değerlendirmek ve bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ve önerilerini ortaya koymak amacıyla söz almış bulunuyorum; hepinizi en içten duygularımla, saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, bu tezkereyi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiren Hükümet, güvenoyu alamadığı Anayasa Mahkemesinin kararıyla sabit olmuş bir azınlık hükümetidir. Bilindiği gibi, Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılması kararına, en son 28 Mart 1996 tarihinde, bu Azınlık Hükümetini oluşturan Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi ve çekimser desteğiyle Demokratik Sol Parti oy vererek almıştır. Sürenin dolmasına 12 gün kala, iki gerekçeyle, süre uzatımı yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmiş bulunuyor. Hükümet tezkeresinde, Anayasa Mahkemesinin kararının doğurabileceği boşluk gerekçe olarak gösteriliyor; henüz bu karar açıklanmadan bu talep yapılıyor. Şimdi öğreniyoruz ki, biraz önce, gerekçeli karar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ulaştırılmış bulunuyor. Hükümet tezkeresinin dayandığı ikinci gerekçe, müttefiklerimizle, bu geçen dönemde yapılmış olan çalışmaların çok olumlu aşamalara geldiği, sonuçlandırılabilmesi için sürenin uzatılmasına gerek duyulduğu, bunun için de, 12 güne ilave edilen 1 aylık sürenin yeterli olabileceği ifade ediliyor. Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Hükümet, istifa etmiş olan Azınlık Hükümeti ve şimdiki uzatmaya destek vereceğini açıklamış olan Demokratik Sol Parti, 12 günlük süreye 1 aylık süre daha eklendiği takdirde, bu arada sorunun çözüme ulaşabileceğini ümit ediyorlar, buna inanıyorlar ve kendi inandıkları konuya, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve halkın da inanmasını, güvenmesini istiyorlar. Olay budur. Şimdi, biz, bunu tartışıyoruz, bunu görüşüyoruz ve bu konuda, biraz sonra karar vereceğiz. Sayın Milletvekilleri, öncelikle şu hukuk boşluğu meselesine değinmek istiyorum. Biraz önce, bu kürsüden konuşan Demokratik Sol Partinin Sayın Genel Başkanı, bu konuyla ilgili bir hukuk boşluğu yaratmamak için acele etmemiz gerektiğini, süratle hukuk boşluğunu doldurmamız gerektiğini ifade ettiler. Sayın Genel Başkan, bu oylamadan önceki dönemlerde, sürekli olarak, sürenin uzatılmaması gerektiğini söyleyip, konuyla ilgili bir çözüm önerisi ortaya çıkmadan bir büyük hukuk boşluğu doldurulmasına beş yıla yakın bir süre razı olacak; şimdi, üçbuçuk, dört aylık bir süre içinde boşluk yaratmanın sakıncalarından söz edilecek... Bu iddianın samimiyetine inanmak mümkün müdür?!. Hukuk boşluğu ne zaman söz konusu olur; 30 Hazirana kadar uzatılmış olan bu sürenin -Anayasa Mahkemesi kararıyla o karar iptal edildiği için- dolmasına kadar geçecek dönemle ve bu geçmiş dönemde alınmış olan kararlarla ilgili olarak bir hukuk boşluğundan belki bahsedilebilir; yani, geçerli olmayan bir karara dayanılarak hareket edilmiştir, bunun birtakım sorumlulukları olur belki denilebilir, hukukî bakımdan burada boşluk olduğu belki varsayılabilir. O zaman, buraya getirilecek olan teklif, 28 Martta alınmış olan kararın süresini değiştirmeden, ona meşruiyet kazandırmaya dönük bir öneri olabilirdi. Anayasa Mahkemesi, süreyi uzatın demiyor ki, Anayasa Mahkemesi "bu konuda almış olduğunuz karar, İçtüzüğe göre, yanlış olmuştur, bu karar geçersizdir" diyor. Bunu geçerli hale getirirsin, buna meşruiyet kazandırırsın; ama, o karara meşruiyet kazandırırsın. Yeni bir kararı, ileriki döneme sarkacak bir öneriyi Anayasa Mahkemesi önümüze getirmiyor ki!.. Hukuk boşluğu iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinin kararına sığınarak, bir aylık uzatmaya gerekçe arıyorsunuz. Sayın milletvekilleri, 28 Martta, Türkiye Büyük Millet Meclisinde uzatma kararı görüşülürken, Başbakan Sayın Yılmaz ve çekimser destek verdiğini o tarihte de açıklamış olan Demokratik Sol Partinin Sayın Genel Başkanı, bu kürsüden birtakım açıklamalar yaptılar. İzin verirseniz, kısaca, o açıklamaları sizlere hatırlatmak istiyorum. Sayın Yılmaz, yaptığı sunuş konuşmasında şunları söylüyordu: "Bir süreden beri Çekiç Güç'e iştirak eden ortaklarımızla müzakere halindeyiz. Bu konudaki endişelerimizin onlar tarafından daha iyi anlaşılmakta olduğunu görüyoruz. Bu konuda müttefiklere verilen metinlerin birkısmı üzerinde mutabakata varılmıştır; diğer hususlar elan müzakere edilmektedir. Kontrolümuüz altında bulunan Huzur Harekâtının günlük işleyişine ilişkin teknik kural ve ilkelerin gözden geçirilmesi amacıyla koalisyon devletleriyle başlatılan sürecin de kısa süre içinde sonuçlandırılabileceğini, yapılan temaslar sonucu, memnuniyetle müşahede etmiş bulunuyoruz." Huzur Herakâtının üç ay daha uzatılmasını isterken bu düşüncelere dayandığını ifade ediyor ve konuşmasının daha sonraki bölümlerinde şunları söylüyor: "Hükümetimiz, Irak'ın yeniden bütünleşmesi, bu süreçte, kökenleri ne olursa olsun tüm Kuzey Irak halkının huzurunun, güvenliğinin ve insan haklarının etkili güvencelere bağlanması, Türkiye'nin sınır güvenliğinin kesin olarak sağlanması ve harekâta ilişkin teknik düzenlemelerin sonuçlandırılması amacıyla yapmış olduğu kararlı ve etkin girişimin sonuçlarının alınmasını teminen, sürenin üç ay uzatılmasını onayınıza sunuyorum." Yani, Sayın Yılmaz, üç ay içinde bütün bunların başarılabileceğine o tarihte de inanıyor "üç aylık uzatma Yüce Meclisin tasvibine mazhar olduğu takdirde bunları gerçekleştireceğiz" diyor. Şimdi, Sayın Yılmaz, önümüze geliyor "bu üç ay yetmedi bir ay daha lazım" diyor. Ah keşke söylediğinize bir inanabilsek, ah, bir ay içinde bunların çözülebileceğine bir inanabilsek, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hepimiz parmaklarımızı havaya kaldırarak "size bir ay daha veriyoruz; ama, bir ay sonra bunu kaldıracağız" diyebiliriz ama, ben inanmıyorum; siz, gerçekleri söylemiyorsunuz. Biraz sonra değineceğim, bunun bir ay sonra bile sonuçlanmayacağını, siz de biliyorsunuz, Sayın Ecevit neler söylemiş, biraz da onlara değinelim. Sayın Genel Başkan "Çekiç Güç kalsın mı, gitsin mi diye yansıtılıyor bu tartışma; sorunun özü bu değil" diyor. Neymiş sorunun özü; 5 madde halinde sıralıyor; aşağı yukarı birbirini tekrarlayan biçimde "Hükümet tezkerelerinde de kullanılan terimle 'Huzur Harekâtı' denilen ve beş yıldır uygulanan düzenleme sürsün mü, yoksa sona mı ersin" diyor; yani, aslında, sürmemesini istiyor, sona ermesini istiyor; asıl görüşünün bu olduğunu söylüyor; "Kuzey Irak'taki otorite boşluğu sürsün mü sürmesin mi" diyor, sürmemesini temenni ediyor; "Irak'ın bölünmüşlüğü, fiilen bölünmüşlüğü sürsün mü sürmesin mi" diyor, sürmemesi gerektiğini ifade ediyor, hepimizin düşüncelerine bir ölçüde tercüman olarak; "Türkiye'ye büyük sızma kolaylığı elde eden PKK'nın bölücü terör eylemlerindeki tırmanışı sürsün mü sürmesin mi" diyor, tabiî, sürmemesini temenni ediyor. Bunun için, Hükümetin getirdiği öneriyi ve kendilerinin o öneriye yaptığı katkıyı, tezkerenin içerisine koyduğu bölümlerle, üç ay içinde bu işin bitebileceğine inandığı için, destek vermese bile, çekimser oyla bu kararın alınmasını kolaylaştırdığını ifade ediyor Sayın Genel Başkan. BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – "İnanmak" sözünü kullanmadım hiçbir zaman. ALİ TOPUZ (Devamla) – Peki, ben, şimdi soruyorum... İnandınız, üç ay süreyle bunların yapılacağını söylediniz; ben bunu biliyorum... BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – "İnanmak" sözünü kullanmadım hiçbir zaman. MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – Hep veriyordunuz ama... ALİ TOPUZ (Devamla) – Onu da söyleyeceğim efendim... Kim veriyordu, hep; vermiyorduk!.. Yanlış biliyorsunuz; zabıtlara bakarsanız, gerçeği görürsünüz... MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Zikzak yapıyor!.. ALİ TOPUZ (Devamla) – Şimdi, bütün bu temenniler, çok doğru temennilerdir; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beklediği gelişmedir. Bunun üç ay içinde olabileceğini sanan, üç ay içinde olabileceği umudunu taşıyan sözcüler, şimdi, üç ay yetmedi, bir ay daha verin diyor. Ben, inanıyorum ki, bir ay sonra gelindiği zaman, bu umutların hepsi yeniden sönecek, başka süreler istenecek, eğer politika değişikliği yapmazsak. Değerli milletvekilleri, çekimser desteğiyle, geçen sefer, sürenin uzatılmasına katkıda bulunan Demokratik Sol Parti, Hükümet önerisinin işlerlik kazanmasını, sonuca varabilmesini sağlamak amacıyla, bu önerinin içine -biraz evvel söylediğim gibi- kendi düşüncelerini de yerleştirmiş ve onunla bu işin yürüyebileceği kanaatine varmıştır. Aslında, bu iddialar, o tarihteki uzatma önerisinin altındaki iddialar, daha önceki hükümetlerin yapamadığı, beceremediği, gerekli iradeyi ortaya koyamadığı varsayımına dayanıyor ve o konuşmalarda da, eski hükümetler "siz yapamadınız" diye hep suçlanıyor. Hatta, burada yapılan konuşmalarda o kadar suçlanıyor ki, Amerika Birleşik Devletlerinin çözüm için Türkiye'den öneri beklediği; ama, ne yazık ki, geçmiş hükümetlerin bu konuda öneri bile göndermediği, halbuki öneri göndermiş olsalar, konuşsalar, bugüne kadar bunun çözülebileceği iddiaları yer alıyor. Bir de şimdi bakıyoruz, öneriler götürülmüş, tartışılmış, yine sonuç yok. Zannediliyor ki, Amerika Birleşik Devletleri ve onun müttefikleri, Ortadoğu konusunda izledikleri politikayı, bu kadar basit ve ucuz tedbirlerle, telkinlerle, bizim yapacağımız bir başvuruyla, bir taleple, bir öneriyle değiştirecekler. Yani, onların, Ortadoğu üzerindeki genel emelleriyle ilgili, dünya politikası içinde Ortadoğu'ya verdikleri önemle ilgili görüşlerini, bizim bu taleplerimizle, böyle uzatma süreleri içinde, pazarlık gücümüzün çok zayıf olduğu dönemlerde, talepte bulunduğumuz için, hatır için, yüzleri tutmayacağı için kabul edecekleri zannediliyor. Bunların ne kadar yanlış olduğu her geçen gün anlaşılıyor. Hatta, Demokratik Sol Partinin sözcüleri, bu konudaki Hükümet uygulamalarını, Amerikan Hükümetinin etkisine girme suçlamalarıyla iddiasını ispatlamaya çalışıyor. Geçmiş hükümetler "Amerika'nın etkisine, güdümüne girmiştir, onların her istediğini yapıyor" iddialarına, suçlamalarına neden olmuştur. Burada, geçmiş hükümetler için bunlar söylenmiştir Şimdi göreceğiz, üç ay gördük, eğer uzatırlarsa bir ay sonra da göreceğiz; bu yolla başarıya ulaşamayanlar, acaba, Amerikalıların etkisi altında kalma suçlaması yaptıkları başkaları için söyledikleri bu sözlerin kendilerine hatırlatılması sırasında ne cevap vereceklerdir; başkaları için uygun gördükleri bir durum kendileri için de uygun hale geldiği zaman nasıl davranacaklardır, azıcık yüzleri kızaracak mı kızarmayacak mı ben bunu merak ediyorum.(CHP sıralarından alkışlar) HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Beş senedir yüzünüzün kızardığı buradan belli oluyor! ALİ TOPUZ (Devamla) – Bugün varılan noktada durumumuz nedir?..Bir kere şunu teslim etmemiz lazım ki, bu Hükümet, Demokratik Sol Partinin de katkısıyla ve desteğiyle, dürtüsüyle müzakere sürecini başlatmış veya başlatılmış süreci hızlandırmış, sürdürmüştür. Askerî otoritelerle müzakereler yoğun bir biçimde götürülmüştür; sivil otoritelerle konu görüşülmüş, tartışılmıştır; dostluk ilişkileri devreye sokulmuştur. Hatta Amerika Birleşik Devletleri temsilcileriyle, Irak temsilcileriyle hem Hükümet hem de Demokratik Sol Parti yöneticileri görüşmüşlerdir, uğraşmışlardır, didinmişlerdir. Hatta bu arada, Demokratik Sol Parti, Huzur Sağlama Harekâtı yerine, "Bölgesel Güvenlik Planı" adıyla bir plan da sunmuştur. Bu plan, sadece bizim konumuzu değil, daha geniş kapsamlı, Ortadoğu sorunlarının çok büyük bir bölümünü de içeren bir iddia taşımaktadır. Bir an için bu planı kabul ettiklerini düşünsek bile, kabul etmenin yeterli sayılıp sayılamayaca -kabul etmek yeterli değil de, burada söylenenler yaşama geçirilecek ve öylece bu sorundan kurtulacağımız varsayılıyorsa- bu planda öngörülen iddiaların ne kadar bir süre içinde gerçekleşebileceği konusunda da, Hükümet yetkililerinin, daha sonra bize cevap vermelerini bekliyoruz; çünkü, burada, Amerika Birleşik Devletlerinin politikası belirtiliyor, Irak'ın politikası belirtiliyor, bütün devletlerin nasıl davranması gerektiği belirtiliyor, bizim nasıl davranmamız gerektiği belirtiliyor ve bütün bunların, hepsinin bir arada yapılması öngörülüyor. Ah ne güzel; keşke bunlar yapılabilse... Zaten, sorun o. Bunları buraya yazmak, bir planın içine yazmak; başkalarının bilmediği şeyler değil ki bunlar; bunlar herkesin bildiği, cümle âlemin bildiği, halkın bildiği şeyler. Bunları alt alta yazıp, buna bir plan demek, bunu verdiği zaman da sorun çözülecek veya çözüm yoluna girdi demek kendi kendini kandırmaktan başka ne anlama geliyor, ben doğrusu merak ediyorum. Nedir gelinen nokta; bize göre, 2 ay 18 gündür sürdürülen politika, ortaya konulan iddialar, Anavatan Partisinin iddiaları, Hükümetin iddiaları, Demokratik Sol Partinin iddiaları gerçekleşememiştir, başarı sağlanamamıştır, ortada bir başarısızlık vardır. Şimdi, giderayak, bu başarısızlığı acaba nasıl kamufle edebiliriz, nasıl başka yöne sevk edebiliriz, gönderebiliriz, olayı başka bir platforma nasıl taşıyabiliriz, nasıl gerekçeler bulabiliriz noktasına gelinmiştir. Bugünkü çırpınışlar, bugünkü iddialar, konunun böyle gündeme getirilmesi, bu amaçtan başka bir amaç taşımıyor; çünkü, başarısız olunduğunu herkes biliyor, cümle âlem biliyor dedim; askerler biliyor, siviller biliyor, Amerika biliyor, Irak biliyor, Hükümet biliyor, biz biliyoruz, herkes biliyor. Bu konuya bağlanan umutlar söndü; çünkü, bu konuyla ilgili verilmiş olan çekimser destek, daha çok içpolitika ağırlıklı bir değerlendirme sonunda, mecbur olarak verilmiş bir destekdir. Bu destek, kurulmuş olan Hükümetin devamını sağlamaya dönük bir politik değerlendirmeye dayanıyor. Hani sadece kuruluşuna katkıda bulunacaktınız; ondan sonra yanlış bulduğunuz şeylere "evet" demeyecektiniz; onlara karşı direnecektiniz... Dörtbuçuk yıl direndiğiniz bir konu için üç ay daha direnmekten neden vazgeçtiniz; doğrusu bunu da anlamak mümkün değildir. Topluma yeni umutlar vererek bir ay sonra... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ TOPUZ (Devamla) – Süre vermiyor musunuz Sayın Başkan? BAŞKAN – Buyurun Sayın Topuz, konuşmanızı tamamlayın efendim. ALİ TOPUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sürem doldu, o nedenle, bir kısmını atlayarak sonucuna geliyorum. ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Bu konudaki fikriniz ne? ALİ TOPUZ (Devamla) – Fikrimi söyleyeceğim şimdi efendim, merak buyurmayınız, şimdi onu söyleyeceğim, çok memnun olacaksınız. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bugüne kadar "Çekiç Güç" diye adlandırılan bu konuyla ilgili olarak, hiçbir zaman, sataşma yaparak bana laf duyurmaya çalışan arkadaşlarımın ifade ettiği gibi, olayın savunucusu durumuna gelmedik. Biz, çoğunluğuyla, bu Mecliste, Çekiç Gücün, OHAL'in süresinin uzatılmaması yolunda oy kullandık; SHP döneminde de böyle kullanıldı, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde daha ağırlıklı olarak böyle kullanıldı. Açarsınız bakarsınız... HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Tezkerelerin altında imzalarınız var, kimseyi aldatmayın, Bakanlar Kurulundan imzalarınızla geldi!.. ALİ TOPUZ (Devamla) – Açarsınız bakarsınız. Biz, bu süre uzatımının aleyhinde oy kullanacağız ve biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, inanıyoruz ki, bu sorun öyle bir noktaya gelmiştir ki, bu sorunu çözmek için, ancak ve ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin insiyatif alması gerekir. O insiyatif, önce uzatma kararını reddetmek, yaratılan fiilî durumdan sonra, varsa burada bir sorun, onu çözmek istiyorsanız, buyurun, gelin, bizim koşullarımıza göre, yeni durumu müzakere edelim demektir. (RP sıralarından alkışlar) Eğer, böyle düşünülmeseydi, 1974 yılında da, Kıbrıs Harekâtı için o karar alınamasaydı, Kıbrıs'a çıkılmasaydı, şimdi, hâlâ müzakere masalarında, Kıbrıs ne olacak diye, belki, konuşmak zorunda kalacaktık; belki de konuşamayacaktık; çünkü, Kıbrıs'taki Türk halkıyla Kıbrıs'ın tamamı çoktan elden gitmiş olacaktı. MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Onun fatihi burada, burada!.. (DSP sıralarından alkışlar) Bilmiyorsanız öğrenin. ALİ TOPUZ (Devamla) – Onun fatihinin kim olduğunu biliyoruz. Siz, hâlâ kişileri fatih görerek, onları tabu görerek peşinden giderseniz, demokrasiyi öğrenmekte çok gecikeceksiniz. Koca Cumhuriyet Halk Partisinin, benim de içinde bulunduğum Cumhuriyet Halk Partisi Hükümetinin, MSP ile ortak hükümetin ortak başarısıdır; kimsenin özel başarısı değildir. (CHP ve RP sıralarından alkışlar) Herkesin katkısı vardır; en büyük katkı, belki Sayın Ecevit'indir (DSP sıralarından alkışlar) ama, o eser, Ecevit'in eseri değildir. O eser, Hükümetten başlayarak Büyük Millet Meclisinden devam ederek, Türk halkının eseridir; onu bir kişiye mal etmeye yeltenmeyin. (CHP ve RP sıralarından alkışlar) Parlamentonun, -hâkimiyet kayıtsız şartsız ulusundur diye şurada yazıyor- bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hükümetlerden gelen, yeteri kadar ciddiyetle hazırlanmamış, hayallarle dolu önerileri onaylamasını değil, Birinci Meclisin, İkinci Meclisin yaptığı gibi, önemli konularda hükümete yön verebilecek bir iradeyi ortaya koymasını temenni ediyoruz, onu diliyoruz. Yoksa, bir sözcünün burada konuştuğu gibi, bunları yapalım; ama, şimdi değil, biraz daha uzatalım, bir ay sonra, iki ay sonra gelelim yapalım... İki ay sonra bu noktaya geleceğimizden emin olduğumuz halde, bu kararı bugün almayıp iki ay sonraya bırakmanın manevî sorumluluğunu Cumhuriyet Halk Partisi üstlenmeyecektir; Türkiye Büyük Millet Meclisinin de üstlenmeyeceği kanısındadır. Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ali Topuz'a teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, Sayın Ali Topuz, konuşmasının başlangıcında, bugünkü tezkereyi Yüce Meclise sunan Hükümetin, güvenoyu alamadığı Anayasa Mahkemesince karara bağlanmış olan bir azınlık hükümeti olduğunu ifade etti. Bu ifadelerle, tezkerenin hukukî mahiyetinde bir yanlış değerlendirme söz konusu olabilir. Sayın Topuz'un da bildiği gibi, şu andaki müzakere ettiğimiz tezkereyi gönderen Hükümet, yeni hükümet kuruluncaya kadar ve Sayın Cumhurbaşkanınca Meclise bildirilinceye kadar, Anayasanın öngördüğü Hükümet yetkilerinin tamamına sahiptir. Onun için, tezkerenin Yüce Meclise sunuluşunda herhangi bir hukukî eksiklik yoktur. İkinci bir konu, Sayın Topuz, Anayasa Mahkemesi kararının, bugün Meclis Başkanlığına sunulmuş olduğunu, tebliğ edilmiş olduğunu ifade ettiler. Anayasa Mahkemesi kararları, bildiğiniz gibi, Meclis Başkanlığına gönderilmez. Anayasa Mahkemesi kararları, Resmî Gazetede yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girer. Zaten, şu ana kadar da, Başkanlığımıza, Anayasada mevcut olmayan bir usulle, Anayasa Mahkemesince gönderilmiş herhangi bir karar yoktur. Değerli arkadaşlarım, şimdi... ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... BAŞKAN – Buyurun efendim. ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Anayasa Mahkemesinde bu konudaki iptal davasını açan Refah Partisi Grubuna, Anayasa Mahkemesinin, gerek Çekiç Güç konusundaki gerek olağanüstü hal konusundaki Meclis kararlarının iptaline dair olan kararı, bu sabah tebliğ edilmiştir. Arz ederim. BAŞKAN – Sayın Kazan, verdiğiniz bilgi için teşekkür ederim. Refah Partisi Grubu davacı olduğu için, Anayasa Mahkemesi, elbette davacıya tebligat yapar; ama, Sayın Topuz, Meclis Başkanlığına yapılan bir tebligattan söz ettiği için düzeltme ihtiyacı duydum. Teşekkür ederim. Değerli arkadaşlarım, gruplar adına dördüncü söz, Anavatan Partisi Grubunun. Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Safa Giray konuşacaklar. Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar) Sayın Giray, konuşma süreniz 20 dakikadır. ANAP GRUBU ADINA İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Grubum adına ve şahsen, hepinize saygılarımı sunarım. Efendim, aslında, 28 Martta Meclisçe verilen bir kararın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi -öyle diyelim- sebebiyle, Çekiç Güç konusunu yeniden görüşmek durumunda kaldık. Bu konuda, değerli arkadaşlarımız, evvelden beri yapılagelen konuşmaların benzerlerini -birkısmı tıpatıp tekrar şeklinde olsa bile- yapmaktalar. Meclisimiz, o gün bir karar vermiş; o verdiği kararı, bugün, İçtüzüğe uygun olmak, Anayasaya uygun olmak kaydıyla yeniden vermek durumunda. Aslında, bu konuda da birtakım münakaşalar var; ama, şimdi, onların hepsini bırakalım; gelelim bugünkü konumuza. Bugü mevcut, istifa etmiş geçici Hükümet, ülkemizin önemli konularından biri olan Çekiç Güç konusunu, Meclisimizde görüşülmek üzere Meclise arz etmiştir. Asıl bakmamız gereken konu budur; bu olmasına rağmen, ben, Sayın Topuz'un, konuşmasında ileri sürdüğü iddialar, ileri sürdüğü fikirler konusunda, doğrusu, biraz, anlayamamak gibi bir duruma düştüm. Gerçekten, Sayın Topuz neyi müzakere ediyor anlamadım; müzakere ettiği konu Demokratik Sol Partinin davranışları mıdır, Doğru Yol Partisinin davranışları mıdır, Anavatan Partisinin davranışları mıdır, özellikle Sayın Ecevit'in davranışları mıdır, yoksa, Çekiç Güç konusu mudur? Bunu anlamadım. (DSP sıralarından alkışlar) Hele şunu hiç anlamadım: Bakınız Sayın Topuz, son sözleriniz arasında dediniz ki "Meclis bir karar vermeli, işe vazıyet etmeli; önce son vermeli bu işe; ondan sonra, inisiyatifi alıp, gelin, bizim şartlarımızla görüşelim demeli..." Bakınız, 1992 yılı ocak ayında yahut haziran ayında, yine bu konuyu konuştuğumuz bir sırada, ben, buna benzer bir laf ettim. Şunu söyledim o zaman; dedim ki: Huzur Harekâtı tamamen insanî amaçlarla başlatılmış bir şeydi. Yani, o zaman Türkiye'ye kaçmış olan 500 bin kişinin, tekrar, emniyetle Irak'a yerleştirilmesi ve onların huzurunun sağlanması amacıyla başlatıldı. İşte, dünyanın şu kadar ülkesi 21-22 bin askerle katıldı, paralar geldi, bu adamlar yerlerine yerleştirildi ve bu iş, aşağı yukarı üç ayda bitti. Bu, Birleşmiş Milletler kararına dayalı bir hareketti, uluslararası bir hareketti. Türkiye de, elbette, kendi sınırları içindeki olaydan dolayı bunun içindeydi. Sonra, tamam, bu adamlar, üç ay içinde oralara götürüldüler; ama, yeni gitmiş durumdalar, daha henüz her şey yerine oturmamış, onun için, 1 Temmuz 1991'de Provide Comfort ll; yani, Huzur Harekâtı ll diye bir harekât daha başlatıldı ve o harekât için bir anlaşma yapıldı. Anlaşma, bu işin, eylüle kadar çözüleceği, bir defaya mahsus olmak üzere, yıl sonuna kadar da uzatılabileceğini ifade ediyordu. Anlaşmanın amacı da yine tamamen insanîydi ve Irak'a döndürülmüş, yerleştirilmiş olan bu insanların, yeni düzene alışıp, her şeyin yerli yerine oturtulmasını sağlamaktı. Anlaşma buydu ve 31 Aralık 1991'de süresi bitiyordu. Biz, Ekim 1991'de seçimleri kaybettik, iktidar değişti, 20 Kasımda hükümeti devrettik. Ondan sonra, o zamana kadar, Çekiç Güç'e her türlü reaksiyonu göstermiş olan ve yeniden iktidara gelip hükümet kuranlar, 31 Aralıkta bu sürenin bitmiş olduğunu, 1 Ocaktan itibaren ellerinin serbest olduğunu hiç hesaba katmadan bunu uzattılar. O zaman şunu dedim ben: Eliniz serbestti, anlaşma bitmişti; niye, oturup, yenisini, kendi şartlarınızla yapmadınız? Bunu şimdi sormanın manası var m; üstelik Dört yıl, SHP, Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarın ortağı olarak Dışişleri Bakanlığındayken. Sayın Topuz, şimdi, herkes, her şeyi unutuyor zannederek konuşmayın... (DSP sıralarından alkışlar) Efendim, asıl konumuza gelelim: Çekiç Güç için son uzatmamızı yaparken, yani 28 Mart günü yaptığımız konuşmalarda - zabıtlara bakarsanız, gayet açıkça görülür- Çekiç Güç'e yeni bir şekil vermek, yeni bir anlaşmaya bağlamak, eski şeklinden memnun olmadığımızı ifade etmek suretiyle, Hükümetin, yeni kurulmuş bir hükümet olarak kucağında bulduğu bu problemi halletmek için bir sürenin verilmesi lazım geldiğini söyleyerek üç ay süreyi öyle verdik. Bizim, zaten, evvelden beri şikâyetimiz "Bu Çekiç Güç, eksi amacıyla, ilk kuruluşundaki amacıyla bağdaşabilen bir Çekiç Güç olmaktan çıktı; bize rahatsızlık veriyor, bölgeye rahatsızlık veriyor; ne Türkiye'ye yarıyor ne Irak'a yarıyor ne oradaki insanlara yarıyor. Onun için, bunu değiştirin; çalışın, bir anlaşmaya bağlayın, öyle gelin" şeklinde idi ve hep bunu dedik. Mart ayındaki konuşmada da yine aynı şeyi söyledik; dedik ki: "Buna bir şekil verin. Biz, bunun bugünkü şeklinden memnun değiliz. Şimdi, yeni Hükümet oldunuz; yeni Hükümet olduğunuza göre, size bir süre verelim; o sürede bu işi bitirin..." Sayın Ecevit'in de ifadesi buna benziyordu, hemen hemen aynıydı; "bunu bitirin..." Ama, orada müstenkif kalmayı ben anlamıyorum, özür dilerim. Müstenkif kalmanın hiç anlamı yok. Bu, açık bir görev vermedir; yap, getir demektir. Burada, müstenkif kalmanın hiç gereği yok. Bugünkü durumda hiç yok. Bunu anlamıyorum... Efendim, bakınız, geçen seferki üç aylık uzatma talebinde, Hükümet Başkanı ne ifade kullanıyor: "Kuzey Irak'ta ortaya çıkan otorite boşluğunun Türkiye açısından yarattığı sakıncaların tümüyle bilincindeyiz. Irak'ın kuzeyinde bugün hâkim olan olağandışı durum, o bölgede yaşayanlara da, Türkiye'ye de huzur getirmemiştir. Mevcut otorite boşluğundan, Kuzey Irak Halkı da Türkiye de zarar görmektedir. Çatışan grupların arasında kalan bölge halkı fevkalade mutazarrırdır. Bunların da üstünde, Irak'ın toprak bütünlüğü zaafa uğramıştır. Bazı müttefiklerimiz, Huzur Harekâtına stratejik bir önem vermektedir. Türkiye olarak biz de, Kuzey Irak'taki sakıncalı durumun giderilmesine stratejik önem veriyoruz; bu iki hususun birbiriyle bağdaştırılmasına çalışıyoruz." Devam ediyor: "Bütün bu hususları göz önüne alan Hükümetimiz, Irak'ın yeniden bütünleşmesi, bu süreçte, kökenleri ne olursa olsun tüm Kuzey Irak Halkının huzurunun, güvenliğinin ve insan haklarının etkili güvencelere bağlanması, Türkiye'nin sınır güvenliğinin kesin olarak sağlanması ve harekâta ilişkin teknik düzenlemelerin sonuçlandırılması amacıyla yapmış olduğu kararlı ve etkin girişimin sonuçlarının alınmasını teminen, sürenin üç ay uzatılmasını talep etmektedir." Bakın, şurası önemli: "Değerli milletvekilleri, Çekiç Güç konusunda aynı endişeleri paylaşıyoruz. Belki aramızdaki tek fark, bu endişeleri karşılamadaki usul ve yaklaşım farkıdır. Amacımız, sakıncaları ortadan kaldırmaktır. Bu amaçta beraberiz. Belki, bu amaca varmada, aramızda görüş farklılıkları söz konusudur. Üç aylık bir uzatma, Yüce Meclisin tasvibine mazhar olduğu takdirde, Hükümetimizin, ortaklarımızla görüşmeleri süratle sonuçlandırmayı amaçladığını, burada, bir defa daha ifade etmek istiyorum" Mart ayındaki tezkere üzerinde söylenen ifade budur. Sayın Ecevit de burada açıkladılar; Hükümet, bu arada -Sayın Ecevit gayet iyi takip etmiş konuyu- bu konuşmanın gösterdiği yönde birtakım çalışmalar yapmış, birtakım temaslar yapmış ve bunların bazısını hal noktasına da getirmiş; ama, tamamlayamamış. Eğer, bu Meclis kararı bozulmasaydı Anayasa Mahkemesi tarafından, bu ayın sonuna kadar tamamlanabilecek miydi... Onu, tabiî, söylemek mümkün değil; ama, onüç gün süreleri daha vardı. Bir noktaya gelmişler. Belki, 30 Haziran günü o hedefe tam ulaşmış olamayacaklardı ve belki, gelip, diyeceklerdi ki, bize, bir ay daha süre verin yahut yirmibeş gün daha süre verin. Vermeyecek miydiniz bunları anlattığı zaman... Amacımız nedir muhterem arkadaşlarım; amacımız, Türkiye'nin bir probleminin, belirli, bilinen şekle sokulmasıdır, bir anlaşmaya bağlanmasıdır, Türkiye'ye yarayacak bir noktaya getirilmesidir; yoksa, amacımız, burada, parti çekişmesi yapmak değildir. Bakınız, Türkiye, komşuları arasında büyük sıkıntılar yaşanan bir bölgede bulunmaktadır. Bugün, bütün komşularımızı alın, hepsi problemlidir; fakirliğin getirdiği, tarihin getirdiği, birtakım siyasî uzlaşmazlıkların getirdiği bir sürü problemin içindedir. Üstüne üstlük, bir de, petrol gibi bütün dünyanın ilgisini çeken ve isteseniz de istemeseniz de, buraya parmağını sokanların, birtakım rahatsızlıkların var olduğu bir yerde yaşamaktadır. Türkiye burada yaşayacaktır, yaşamaya devam edecektir; çaresi yoktur. Onun için, bu işlere bakarken, çok daha sükûnetle, çok daha akılcı, sakin, sabırlı olarak bakmamız lazım. Hükümetimizi uyaralım, tamam; Meclis, gerektiğinde el koysun, doğrudur; gerektiğinde, Meclis, taktik kararları vererek Hükümete yardımcı da olsun, doğrudur. Eğer, hepimiz inanırsak ki, bunu reddetmek suretiyle biz hükümete yardım etmiş oluruz, onu da yapalım. Bu teklifleri de yaptık zamanında biz; bunlar zabıtlarda vardır Sayın Topuz. Eğer lazımsa, eğer anlaşıyorsak, eğer o yolun doğru olduğuna topluca kanaat getiriyorsak, öyle anlaşalım, Meclisin belli bir sayısı şöyle, belli bir sayısı böyle rey versin; ama, bunu, çekişme için bir fırsat saymayalım. Bu değil amacımız. Bugünkü durumda, önümüzde bir geçici Hükümet var. Bu Hükümet gelmiş "Türkiye'nin böyle bir problemiyle karşı karşıyayız" diyor. Bu problem nereden geliyor; bugün gelen problem, kendi içimizden geliyor beyler, dışardan değil... Bugün gelen problem, Anayasa Mahkemesinden, Anayasamızdan, şu davranışımızdan, bu davranışımızdan; ama, bizden geliyor. Komşularımızın yahut da Amerikalıların, İngilizlerin bilmem kimlerin getirdiği bir problem değil bugünkü problem. O problem vardı zaten ve o probleme karşı, Türkiye, tek yumruk gibi davranırsa güçlü olur, kuvvetli olur, çözer. Biz, onu gösterelim. Hiçbirinizin, hiçbirimizin amacı, zayıflığa sebep olmak değil ki... Şimdi, bir ay daha süre verelim. Ha, bir ay sonra bu olmadıysa; yine bakalım. Yine bakalım, anlayalım; gerekirse, kapalı oturum yapalım ve Hükümetten gizli bilgileri de alalım. Bu, topumuzun problemidir. Bu, Türkiye'nin sınırları dışında ve sınırları içerisinde, komşularıyla ilgili zorlu bir problemdir. Ortadoğu, zaten zorlu bir bölgedir. Onun için, lütfen, bu konuda, çok daha sakin düşünerek, parti düşüncelerinin dışına çıkarak, böyle bir konunun, Türkiye'nin konusu olduğunu hesaba katarak, bu tezkereye olumlu cevap verelim. Saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Safa Giray'a teşekkür ediyorum. ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan konuşacak. BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (RP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakika Sayın Ayhan. RP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Çekiç Güç'ün, altıncı yılda, onuncu görüşmesini yapıyoruz. Dokuz görüşmede, Çekiç Güç'le ilgili endişeler burada, defaatle arz edildi; ancak, bugüne kadar, bu endişeleri bertaraf edecek tedbirler de maalesef getirilemedi. En son dokuzuncu uzatma, bu haziran ayı sonunda son bulacak iken, şimdi, temmuz sonuna kadar bir yeni uzatma talebiyle karşı karşıya bulunmaktayız. Muhterem arkadaşlar, Çokuluslu Güç, Türkiye'de, Çekiç Güç diye maruf olan, Provide Comfort-I ve II'nin (Huzur Harekâtı) Türkiye'ye gelişini, şöyle, hafızalarımızı tazeleyip, kısaca bir gözden geçirirsek: Tarih 2 Ağustos 1990; Irak, Kuveyt'i işgal eder. Acele toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın Kuveyt'ten derhal çıkmasını ister. Saddam rejimiyle, idarecileriyle, uluslararası ve ikili birçok görüşme yapılır; ama, maalesef, Irak, bu işgali kaldırmaz ve işgalde ısrar eder. Bu arada, tabiî, Körfez bölgesine, takriben 600 bin askerden oluşan bir çokuluslu güç yığınağı yapılır ve nihayet 16 Ocak 1991, Körfez Savaşı başlar. Türkiye'den de endişeyle takip edilen bu savaş çok sürmez; kısa zamanda, Saddam'ın o anlı şanlı silahlı güçleri, hiçbir muharebeye de aktif olarak katılmadan teslim olurlar ve Körfez Savaşı biter. Biter; ama, Körfez Savaşının ardından da, Türkiye'nin, beş altı yıldır, bu Mecliste müzakeresini yaptığı bu Çekiç Güç meselesi, Körfez Savaşından, Türkiye'ye kalan fevkalade sıkıntılı bir mesele olarak Türkiye tarafından taşınmaktadır. Çekiç Güç'ün ortaya çıkışı şöyle olmuştur: Körfez Savaşının devam ettiği günlerde, ittifak güçleri, çok eskiden beri Irak (Bağdat) rejimiyle ihtilaf halinde olan, zaman zaman anlaşmaya varan, zaman zaman isyan eden Kuzey Irak Halkını, Bağdat Hükümetine karşı isyana teşvik eder. İttifak güçleri, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, uçaklardan attıkları beyannamelerle ve çeşitli yollarla isyana teşvik ederler ve Kuzey Irak'ta, Bağdat rejimine karşı harekete başlar. Körfez Savaşının son bulmasıyla, Irak güçlerinin kuzeye yönelmesi neticesinde, bölge halkı, Irak güçlerinin ateşi altında kalır. Tabiî, ittifak güçleri, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, bir koruma tedbiri yerine, yine uçaklardan attıkları beyannamelerle, bölge halkını, kuzeye doğru, Türkiye'ye doğru kaçmaya teşvik ederler. Bütün bunlar, her yönüyle basına yansıyan açık seçik olaylardır. Ben sadece satırbaşlarıyla arz ediyorum. Kuzey Irak'tan, takriben 500 bin Irak vatandaşı, Türkiye'nin güneydoğusuna iltica eder, fevkalade kargaşalı günler geçirilir ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, acele, Birleşmiş Milletlerden yardım talebinde bulunur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 688 sayılı Kararıyla, bütün üye ülkeleri, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye iltica eden bu insanlara karşı, insanî koruma tedbiri almaya ve bu faaliyetlere katılmaya devam eder. İşte, Çekiç Güç'ün Türkiye'ye gelişinin hikâyesi budur. Türkiye Büyük Millet Meclisi de, 17 Ocak 1991'de 126 sayılı Kararı alarak, İncirlik ve Diyarbakır-Pirinçlik Üslerinde üslenmek üzere, 13 ülkenin 21 bin silahlı kuvvetinin, askerinin, Türkiye'ye gelmesine müsaade eder. O aylardaki çalışmalar neticesinde, bu 500 bin mülteci Kuzey Irak'a iade edilir. Arkasından da, Çekiç Güç dediğimiz bu Çokuluslu Güç'ün ikinci safhası, yani, Provite Comfort-II dediğimiz safhası başlar. İşte, halen tartıştığımız budur. Başlangıçta 5 bin silahlı güçle Türkiye'ye gelen bu güç, bugün, takriben 3 bin mertebesine inmiş bulunmaktadır. Burada, tabiî, tartışmaya sebep, bu gücün Türkiye'de bulunuşu ve Kuzey Irak'ta bu güç sayesinde meydana gelen gelişmelerin, milletimizi ve bu Meclisin değerli üyelerini de rahatsız etmiş olmasıdır. Nedir bu rahatsızlık dediğimiz zaman; bugün, Kuzey Irak'taki otorite boşluğu sebebiyle, Kuzey Irak'a yerleşmiş olan takriben sayısı 90-100 civarında -ki, güvenlik güçlerinin muhtelif vesilelerle bize ifade ettikleri bilgilerden aktarıyorum- olan bu sivil kuruluşların, hükümetler dışı organizasyonların, Kuzey Irak'ı, Irak'tan bölücü istikamette birtakım teşkilatlanmalara destek vermeleri ve bu faaliyetlerin de, Çekiç Güç'ün himayesinde cereyan etmiş olmasıdır. Evet, Çekiç Güç'ün, Kuzey Irak harekâtına, oradaki gözetleme, önleme ve koruma faaliyetlerine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensupları da müşahit olarak katılmaktadırlar; ancak, orada, sivil kuruluş dediğimiz, bölgeyi bölmek isteyen birtakım art niyetli ve başka niyetli kuruluşların çalışmalarını ise, bizim güvenlik güçlerinin denetleme imkânı yoktur; işte, Çekiç Güç'le ilgili endişelerin temel kaynağı budur. Muhterem arkadaşlar, tabiî, Türkiye, kendi bölgesinde, bölgeyi bölecek ve bölge ülkeleri ile bölge halkları arasında, uzun ve sonu gelmeyen ihtilaflara sebep olacak olan bu gelişmeleri makul karşılayamaz; bunları önleyici tedbirleri de aramak mecburiyetindedir. İşte, bu anlayışladır ki, daha önce, uzun süreli uzatılan Çekiç Güç'ün Türkiye'de kalma süreleri, son dönemde üç aya kadar indirilmiştir, şimdi, bu uzatmayla, nihayet, temmuz ayı sonuna kadar bir uzatma getirilmek istenilmektedir. Muhterem arkadaşlar, tabiî, burada, onuncu seferdir müzakere ettiğimiz bu meseleye bakarken, endişe duymamak ve üzülmemek mümkün değil. Mademki, Çekiç Güç'ün Türkiye'de bulunması, Türkiye'nin de bölgenin de menfaatlarına aykırıdır, bizim, buna ait tedbiri bugüne kadar getirmiş olmamız gerekirdi. Sayın Cumhurbaşkanı Demirel'in, 1990 ve 1991 yıllarında, –o zaman muhalefet lideri olduğu dönemde- bakınız, beyanları var. Bir muhalefet lideri olarak Sayın Demirel "Süresi, kimliği, niçin, kime karşı kurulduğu, hangi hukukî dayanaklara bağlı olduğu belli olmayan Çekiç Güç'ün mahiyetinin en kısa sürede açıklanmasını istiyoruz" diyor. Aynı şekilde, yine, bu Mecliste yapılan müzakerelerde, bugün Hükümet olan Anavatan Partisi sözcülerinin zabıtlarda aynen şu ifadeleri var: "Çokuluslu Güç, Türkiye aleyhine çalışır bir konuma gelmiştir veya daha doğru bir ifadeyle, Türkiye aleyhine çalışan güçlere şemsiye görevi görerek, koruyan bir güç haline gelmiştir" Yine, Anavatan Partisinin bugünkü muhterem Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın, daha 1991 yılında Hükümetten çekilmeden önce, seçim öncesi, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasıyla ilgili buradaki müzakerelerdeki beyanları, parti adına yapılan beyanlar, Çekiç Güç'ün görev süresinin son defa uzatıldığı mahiyetindeydi. Türkiye'de ne oluyor ki, bugün Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Sayın Demirel'in, muhalefet lideri olduğu zamanki beyanı ortada iken, Başbakan olduğu dönemde, Çekiç Güç'ün görev süresini devamlı uzatmıştır. Yine, Sayın Yılmaz'ın, 1991'de Başbakan iken, son defa olarak görev süresinin uzatıldığını ifade ettiği Çekiç Güç'ün süresi, bakın ki, bugün, yine Sayın Yılmaz'ın Başbakanlığında onuncu sefer uzatılma durumundadır. Şimdi, bu noktaya baktığımız zaman diyoruz ki, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasını mecbur kılan şartlar nedir? Sayın Demirel, muhalefette bunu bilmiyordu; iktidar olunca bunu gördü ve uzatma yoluna gitti. Sayın Yılmaz, iktidarda iken, bunun son defa uzatıldığını ifade etti, muhalefette iken, burada defaatle destekledi ve şimdi de Hükümet olarak, Anavatan olarak, onuncu defa uzatılmasını önümüze getirmiş bulunmaktadır. Tabiî, biz, burada, genel hatlarıyla, dışarıdan bakarak ve sızan birtakım bilgilere dayanarak tahmin ediyoruz ki, Çekiç Güç'ün bölgede bulunuşu, aslında, Batılı güçlerin; Amerika ve müttefiklerinin, Ortadoğu'ya yüz yıldır bakışlarının devamı istikamette, Ortadoğu'da yeni yapılanmalara temel hazırlamak içindir. Zaten, Körfez Harekâtının devam ettiği günlerde, 1991 yılının şubat ayında, bir değerli Türk gazetecisi, Riyat'da, o zamanki Çokuluslu Güç'ün Amerikan karargâhında, harekâtı idare eden üst seviyede birtakım subaylarla yapmış olduğu mülakatı, o günlerde, Türkiye'de kendi gazetesine yansıtmıştı. Bu gazetede -Mecliste de, bu, muhtelif defalar dile getirildi, ben detayına girmeyeceğim- o harekâtı yöneten Amerikan kurmaylarının ifadesi şu: "Kuzey Irak'ta - harita üzerinde elini dolaştırarak- işte bu bölgede ayrı bir devlet kurulacak." Gazeteci "Peki, Türkiye buna karşı çıkarsa" diye sorunca "karşı çıkarsa savaşırsınız" diyor. Gazeteci "Türkiye güçlü orduya sahip" deyince "onların, zaman içerisinde sizden daha fazla gücü olacak" ifadesinde bulunuyor. Bakın, mesele, adım adım bu noktaya götürülmek isteniyor. Niye bu noktaya götürülmek isteniyor; meselenin özü, mahiyeti şu: Ortadoğu, petrol rezervleri itibariyle dünya petrollerinin yüzde 70'ine sahip. Bu petrolü kullanan da, Batı'nın sanayileşmiş ülkeleridir. Kendileri, petrol kaynaklarına daima egemen olmak, istediği miktarda ve istediği fiyattan petrol ikmalini güvenlik altında tutmak istemektedirler. Zaten, Osmanlı Devletinin yıkılışından sonra, bu acı kaderimizden sonra, Ortadoğu'ya baktığımız zaman, Osmanlı toprakları üzerinde 18-20 civarında devlet kurulmuş. Her şeyhliğe bir devlet verilmiş, her aileye bir devlet kurdurulmuş; krallıklar, şeyhlikler... İşte, Osmanlı coğrafyasının bölünmüş manzarası bu. Şimdi, bu yetmiyor, Batılı güçler, Sevr Anlaşmasında tamamlayamadıkları, ulaşamadıkları, başarılı olamadıkları, millî mücadele, İstiklal Harbi Hareketi sebebiyle orada akamete uğrayan taleplerini, isteklerini, arzularını, yeni bir merhale halinde, Ortadoğu'da uygulamak istemektedirler. Kuzey Irak'ı bölecekler, Türkiye'yi bölecekler, bölgede, büyük İsrail'in ve büyük Ermenistan'ın genişlemesine zemin hazırlayacak daha da istikrarsız bir siyasî yapı oluşturacaklar; hedef budur muhterem arkadaşlar. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bizim verdiğimiz güven oylarıyla, 1991'den bugüne kadar Türkiye'yi idare etmiş olan hükümetlerin, bu meseleyle ilgili tedbirleri, bu Meclisin önüne getirip, bu Meclisin desteğini almış olmaları gerekirdi. Şimdi, tekrar, yeni bir uzatmada, 1 aylık bir sürede neyi olgunlaştıracaklar, önümüze getirecekler... Tabiî, bu, yeni bir oyalama taktiğidir. Muhterem arkadaşlar, şayet, hükümetlerin, başbakanların, dışişleri bakanlarının açıkta ifade edemedikleri birtakım hususlar varsa, bizim endişelerimizi teyit eden birtakım hususlar varsa, buyursunlar, gizli oturum yapalım, Meclis olarak, biz, her türlü desteği verelim. Muhterem arkadaşlar, bir muhalefet lideri muhterem beyefendi, burada "biz, bu Meclisin, Hükümetin arkasında olduğunu gösterme durumundayız. Hükümetin gücünün yetmediği yerlerde, Amerikan Hükümetinin kendi meclisine dayandığı gibi, Hükümetimiz de, Meclise dayansın; biz reddedelim, biz karşı çıkalım, karşı tarafa gitsin, Meclis bunu kabul etmiyor" diye ifade ettiler. Muhterem arkadaşlar, doğrudur; ama, bunu yapabilmek için de, bu Meclisin, kararlı olarak, bu meselelerde tavrını ortaya koyması gerekir. Meclis'ten çıkarak, oylamaya katılmayarak, biz, bu neticeyi sağlayamayız. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Keşke, bundan önceki dönemlerde de kararlı olarak bu meseleye karşı çıkmış olsaydık, bu mesele, bugünkü noktaya gelmezdi. Benim ifade etmek istediğim husus şudur ki; Çekiç Güç, Türkiye'de kaldığı sürece, bölgeye, güvenlik ve huzur gelmeyecektir. Bakınız, Çekiç Güç, Türkiye'de bulunduğu sürede, şüpheyle karşılanan birçok faaliyetlerin de içinde olmuştur. Yine, istihbarat kaynaklarının, güvenlik kaynaklarının ifade ettiğine göre, Cudi Dağı civarında kuşatılmış olan teröristlere malzeme ikmali yapmışlardır. Yine, Kuzey Irak'ta birtakım faaliyetleri korumaktadırlar. Muhterem arkadaşlar, Türkiye'nin ve bölgenin güvenliği bakımından, aslında, ulaşılması gereken nokta, Kuzey Irak'ın, Irak'la, o bölge halkının temel haklarını, güvenliğini, huzurunu teminat altına alacak yeni bir anlaşma zemini oluşturulmasıdır; ama, sizlerin de bildiği, benim de burada bir cümleyle tekrar etmek istediğim husus şudur ki, Kuzey Irak Halkının, Irak, Bağdat rejimiyle yapacağı bir barışı, bir anlaşmayı, Batılı güçler ve başta Amerika Birleşik Devletleri istememekte, bu istikamette ortaya çıkan gelişmeleri önlemekte ve her türlü baskıyı da uygulamaktadır. Demek ki, her ne kadar Amerika ve müttefiklerinin, Çokuluslu Güç'ün sahiplerinin, Irak'ın toprak bütünlüğünü muhafaza etmek istikametindeki beyanları olsa dahi, bunların, aslında, perde arkasındaki art niyetleriyle uyuşmadığını, kendi niyetlerinin, Kuzey Irak'ı Irak'tan ayırmak, bölgede yeni siyasî oluşumlara zemin hazırlamak olduğunu görüyoruz. Muhterem arkadaşlar, sözlerimi bitirirken şunu söylemek istiyorum: Evet, Çekiç Güç belası da, bir gün, Türkiye'nin üzerinden inşallah kalkacaktır ve o günlerin de yakın olduğuna inanıyorum; ancak, asıl söylemek istediğim husus şudur: Ortadoğu, bizim bölgemizdir; biz, bu coğrafyanın insanıyız; bu bölgelerde, komşularımızla, sulh içinde, güvenlik içinde yaşayabileceğimiz şartları bizim oluşturmamız lazım; bir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayın efendim. CEVAT AYHAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Türkiye'yi, komşularıyla ihtilafa sevk etmek isteyen Batılı merkezlerden gelen birtakım telkinlere, tavsiyelere, yönlendirmelere karşı çok dikkatli olmamız gerekmektedir ve bölgede, orta ve uzun vadede, Türkiye için ve halen de bölge ülkeleri için bir tehdit merkezi oluşturan İsrail ile münasebetlerimize dikkat etmemiz gerekmektedir. İsrail'in, bölgedeki yayılmacı gücüne karşı bizim tedbirli olmamız ve bölgede bir işgal gücü olarak bulunan İsrail'e karşı, bilakis, bölgenin kadim halkları olarak ve geçmişte, tarih boyunca beraber yaşadığımız insanlarla dayanışmamızı geliştirmemiz gerekmektedir. Muhterem arkadaşlar, netice itibariyle şunu arz etmek istiyorum ki; bölgede, güvenlik, huzur ve barışı sağlayacak olan dayanışma geliştirilmelidir. Bu da, İslam ülkeleri arasında ileriye doğru atılacak olan İslam ortak pazarıdır, İslam dayanışma gücüdür. Müslümanların bölgedeki dayanışması, huzur ve güvenliği ancak bu şekilde sağlanır. Ben, daha önce de olduğu gibi bu dönemde de, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasına Refah Partisi olarak karşı olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Cevat Ayhan'a teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nahit Menteşe söz istemiş bulunmaktadır; buyurun Sayın Menteşe. Konuşma süreniz 20 dakikadır. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAHİT MENTEŞE (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evvela, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanını ve değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. Demokratik Sol Parti, Doğru Yol Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi ve nihayet, Refah Partisi sözcüleri, bu kürsüden konuşmak suretiyle, Huzur Harekâtı hakkında değerli fikirlerini ortaya koydular; her birine teşekkürlerimi arz ediyorum. Kamuoyunda -ilk ismine atfen- "Çekiç Güç" olarak adlandırılan huzur sağlama veya kısaca Huzur Harekâtı hakkında Yüce Meclise bilgi arz etmek ve müşterek bir değerlendirmede bulunmak amacıyla huzurlarınızda bulunuyorum. Konunun geçmişi yüksek malumlarınız olmakla beraber, yapılacak değerlendirmeye ışık tutmak amacıyla, Huzur Harekâtına yol açan gelişmeleri kısaca hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum. Bildiğiniz gibi, Körfez Savaşının 1991 yılında sona ermesini takiben Irak genelinde meydana gelen karışıklıklar, Saddam Hüseyin yönetimince şiddet kullanılarak bastırılma yoluna gidilmiştir. Bunun sonucunda, 1991 yılının nisan ayı başlarında, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye doğru kitlesel bir göç hareketi başlamış ve etnik grup ayırımı olmaksızın, takriben 500 bin Irak vatandaşı sınırlarımıza gelmiş dayanmıştır. Bu göçün, Türkiye açısından yarattığı sıkıntılar ve göçmenlerin perişan hali hepimizin anılarında hâlâ tazeliğini muhafaza etmektedir. Göçün, Türkiye için yarattığı sorunları ve bu durumda, tek bir ülkenin başa çıkmasının mümkün olmadığını dikkate alan o günkü Hükümetin girişimleri sonucunda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 5 Nisan tarihli 688 sayılı Kararıyla, Irak yönetimine, kendi halkına karşı uyguladığı sindirme harekâtını durdurması ve uluslararası toplumun Irak'la yürüteceği insanî yardım faaliyetlerini engellememesi için çağrıda bulunurken, diğer üye ülkeleri de, göçe zorlanan kitleye yardımda bulunmaya davet etmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına binaen başlatılan yardım faaliyetinde 13 ülkeden yaklaşık 21 bin askerî personel görev almış ve 30 kadar ülkenin yardım malzemesi ihtiyaç sahiplerine dağıtılmıştır. Harekâtın bu ilk aşamasının süresi, iki kere, 30'ar günlük sürelerle uzatıldıktan sonra, amaçlanan hedeflere 1991 yılı Temmuz ayının başlarında varılmış ve sığınmacıların tamamına yakını Kuzey Irak'a dönmüştür. Bildiğiniz üzere, daha sonra, bölgede yeni göç hareketlerine yol açabilecek olayların engellenmesi ve Kuzey Irak'ta yürütülen insanî yardım faaliyetlerinin sürmesini sağlayacak koşulların korunması amacıyla, Huzur Harekâtının ikinci aşaması başlatılmıştır. Harekâtın Türkiye açısından başlıca yararı, ülkemizin ekonomik ve sosyal düzenini ve fizikî güvenliğini tehdit eden ve 1988 ile 1991 yıllarında iki kez meydana gelen göç hareketlerinin tekerrürünü önlemiş olmasıdır. Türkiye'nin uluslararası toplumla birlikte hareket ettiğini simgeleyen Huzur Harekâtı, Bağdat Hükümetini Kuzey'e karşı saldırıya geçmekten caydırmak ve ayrıca, bölge halkına yönelik insanî yardım faaliyetlerinin güvenli koşullarda sürdürülmesine imkân vermek suretiyle, bugüne kadar işlevini yerine getirmiştir. Buna karşılık, aradan geçen zaman içerisinde iki temel sakınca ortaya çıkmıştır: Bunlardan birincisi; bölgede meydana gelen otorite boşluğunun, Kuzey Iraklı gruplar tarafından doldurulması sonucu, Irak'ın toprak bütünlüğünün giderek zaafa uğramasıyla ilgilidir. İkinci sakınca ise, PKK terör örgütünün bölgeye iyice yerleşmesi ve buradan, ülkemize saldırılarda bulunma imkânı elde etmiş olmasıdır. Değerli arkadaşlarım, Kuzey Irak'ta ortaya çıkan otorite boşluğunun Türkiye açısından yarattığı sakıncaların tümüyle bilinci içerisindeyiz. Türkiye, PKK terör örgütünün eylemleri için uygun bir zemin yaratan, buna karşılık bölge halkına da kendisine de huzur vermeyen bu koşulların ilânihaye sürmesine izin veremez. Bildiğiniz üzere, Yüce Meclisimizin 28 Mart 1996 tarihinde kabul ettiği 409 sayılı Kararda, Huzur Harekâtının 30 Haziran 1996 tarihine kadarki uzatma döneminin, Irak'ın yeniden bütünleşmesini, bütünleşme sürecinde, Kuzey Irak'taki çeşitli etnik gruplara mensup insanların huzurunun, güvenliğinin ve insanlık haklarının etkili kurallara dayandırılmasını ve Türkiye'nin sınır güvenliğinin kesin olarak sağlanması için kararlı ve etkin girişimlerde bulunmak amacıyla değerlendirilmesi öngörülmüştür. Arz etmeye çalıştığım ve tümüyle mutabık olduğumuz yukarıdaki hususlarla ilgili olarak, geçen üç ay zarfında, her seviyede etkili ve kararlı girişimlerde bulunulmuştur. Bu girişimlerde güttüğümüz temel gayeler, Türkiye'ye zarar veren Kuzey Irak'taki olağandışı koşulların sona erdirilmesi, bölgede PKK terörünün önlenmesi, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, Türkiye'nin sınır güvenliğinin sağlanması, yürütülen insanî yardım faaliyetlerinden -Türkmenler de dahil- her etnik grubun eşit şekilde yararlanması ve Türkiye'nin uğradığı ekonomik kayıpların giderilmesi olmuştur. Bu hususlarla ilgili olarak önemli ve kayda değer ilerlemeler sağladığımızı memnuniyetle ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Huzur Harekâtının uygulanmasından sorumlu birleşik görev kuvveti askerî birim, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa'nın uçak ve personelinden oluşmaktadır. Bu Güç'ün büyük bölümü Türk Silahlı Kuvvetleri İncirlik tesislerinde konuşludur. Birleşik görev kuvvetinin, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları da dahil olmak üzere, yaklaşık 1 750 görevlisi ve 80 kadar uçak ve helikopteri bulunmaktadır. Söz konusu uçaklardan sadece 48'i muharip uçak olup, fiiliyatta, ülkemizde bulunan muharip uçak sayısı bu sayının altındadır. Söz konusu 48 uçaklık sınırın, ikili anlaşmalar çerçevesinde, ülkemizde konuşlandırılmasına izin verilen muharip uçak sayısına tekabül ettiğini ve anılan kontenjanın, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa tarafından müştereken kullanıldığını vurgulamakta yarar görüyorum. Huzur Harekâtı çerçevesinde, ülkemizde, ikili anlaşmaların izin verdiği miktarın dışında başka herhangi bir muharip uçağının bulunmadığını önemle hatırlatmak istiyorum. Bu kuvvet, bir Türk generalinin eşkomutanlığı altında, yetkili makamlarımızın kontrolünde faaliyetlerini sürdürmektedir. Harekât, tarafımızdan belirlenen kurallar çerçevesinde yürütülmekte, her helikopter ve awacs uçuşunda bir Türk görevlisi yer almaktadır. Tümüyle kontrolümüz ve egemenlik haklarımız içerisinde yürütülen harekâtın askerî teknik yönleri de, az önce arz ettiğim siyasî girişimlerimiz paralelinde yeniden gözden geçirilmektedir. Sayın milletvekilleri, Kuzey Irak Halkının güvenliğini sağlamak için oluşmuş bulunan uluslararası birlik ve dayanışmayı simgeleyen Huzur Harekâtı, dış politikamızın genel dengeleri açısından önem taşımaktadır. Türkiye'nin, harekâta desteğini çekmesi halinde, koalisyon devletlerinin, herekâtı, başka yol ve yerlerden devam ettirme olanaklarını arayacakları kuşkusuzdur. Ürdün, Kuveyt, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinin de Huzur Harekâtına benzer bir harekâtı sürdürmekte olduğunu hatırlatmakta yarar görüyorum. Türkiye'nin, huzur herekâtını durdurması değil, bu harekâttan ayrılması mümkün olabilir. Koalisyonun dışında kalmakla ortaya çıkacak sakıncalar kamuoyumuzda yeterince tartışılmış bulunmaktadır. Bu bakımdan, Yüce Meclisimizin, bu sakıncaları gereği gibi değerlendirdiği inancıyla bunları burada tekrarlamayacağım. Az önce de kuvvetli ifadelerle vurguladığım gibi, Kuzey Irak'ta ortaya çıkan otorite boşluğunun yarattığı sakıncaların tümüyle bilinci içindeyiz, bu durumun devam etmesine izin vermemeye kararlıyız. Bu sakıncaların ortadan kaldırılması için, geçen üç ay zarfında, her seviyede elden gelen her türlü gayret sarf edilmiştir. Müspet sonuçlar aldığımız bu gayretlerimize, iktidarda da olsak, muhalefette de olsak, aynı azim ve kararlılıkla devam edeceğiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümetimiz, müstafi bir hükümettir. Yeni bir hükümetin kurulması amacıyla, bu çatı altında görev yapan sayın partilerimiz arasında koalisyon görüşmeleri devam etmektedir. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi tarafından alınan son iptal kararı, yeni bir hukukî durum ortaya getirmiştir. Böyle bir ortamda, gerek yeni bir hükümetin kuruluşuna kadar, Huzur Harekâtına ilişkin herhangi bir hukukî boşluğa meydan vermemek gerekse kurulacak yeni hükümetin, kendi görüş ve değerlendirmelerini yapabilmelerine imkân sağlamak ve harekâtın siyasî ve teknik veçhelerini gözden geçirmek amacıyla başlatılan ve şimdiden tatminkâr ve memnuniyet verici neticeler alınan girişimlere biraz daha zaman tanımak amacıyla, Huzur Harekâtı uygulamasının, 31 Temmuz 1996 tarihine kadar uzatılmasını, Yüce Meclisimizin tasvibine sunmaya karar vermiş bulunmaktayız. Bu sürenin sonunda, milletimize hayırlı hizmetler yapacak yeni bir hükümetin kurulması ve koalisyon ortaklarımızla yürütülen çalışmalardan, en olumlu sonuçların alınması temennileriyle, tekrar, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkana saygılarımı sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Hükümet adına konuşan Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Sayın Nahit Menteşe'ye teşekkür ediyorum. Şimdi, kişisel söz taleplerine sıra geldi. Sayın Hasan Çağlayan; buyurun. Konuşma süreniz 10 dakikadır. HASAN ÇAĞLAYAN (Çorum) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, Hükümet tarafından Meclise sunulan Çokuluslu Güç'ün süresinin uzatılmasıyla ilgili tezkerenin muhteviyatı özetle şöyledir: Toplu göçü önlemek, Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak, insanî ihtiyaçlara cevap vermek için güvenlik, müttefiklerle yapılan görüşmeler için zaman. Şu anda, mevcut tezkerenin muhteviyatı böyledir. Çokuluslu Güç'ün süresinin uzatılmasıyla ilgili nedenler, bu ana başlıklarla özetlenmiştir. Bir milletin, ülkenin en temel özelliği bağımsızlığıdır. Ülkeyi yönetenler, ilk önce, bağımsızlıklarına sahip çıkmalı, bunda kararlı olmalıdır. Uluslararası ilişkilerde, bugün masum görülen tavizler, yarın ülkenin başına ciddî problemler açabilir. Ülkeyi yönetenlerin feraseti, işte böyle durumlarda ortaya çıkar. Kurtuluş Savaşını verdiğimiz yıllarda da, o zamanki şartlar altında manda isteyenler vardı, himaye isteyenler vardı. Dün, bu yola girerek, belki de bugünkünden çok daha iyi ekonomik şartlara sahip olabilirdik; ama, bağımsızlık, bu millet için, ekmek gibi, tuz gibidir; bizim için yaşamanın vazgeçilmez baş şartıdır. İşte, bu durumda, bu millet, bu Meclis iradesini ortaya koyarak, tam bağımsızlık dedi ve hakkı olanı kazandı. Bugün, bağımsızlığımızı kanatan, kendimize güvensizliğimizin timsali olarak duran Çekiç Güç'ü, maalesef yeniden oyluyoruz. Bu durum, Kurtuluş Savaşını veren Yüce Meclis için çok sıkıntı vericidir. Çekiç Güç'ün geliş amacı neydi, bugün geldiği nokta nedir; bunu lütfen değerlendirelim. Çekiç Güç, Körfez Savaşı sonrası, Irak'ın, Kuzey Irak'ta yaşayan Kürt ve Türkmenlere yaptığı baskı, katliam ve göç üzerine, bölge insanına, insanî yardımı organize etmek, korumak maksadıyla gelmiş ve Türkiye'ye yerleşmiştir. Bugün ise, Türkiye'nin devlet politikasına aykırı olarak, Irak'ın toprak bütünlüğüne karşı bir yapı içindedir. Kuzey Irak'ta oluşturulan otorite boşluğu, yabancı güçlerin destek ve himayeleriyle, Türkiye aleyhine doldurulmaktadır. Kendi topraklarımızdan, kendimize karşı bir tavır vardır. Bu çelişkiyi içimize sindiremeyiz. Çekiç Güç'ün olumlu yönlerini savunarak haklı çıkarmaya çalışmak manasızdır; ülkeye, millete, devlete güvenmemektir. Bugün, Kuzey Irak'ta yaşayanların mutluluğunu sağladığı ve sivil halkı, Irak'ın tehditlerine karşı koruduğu söylenen Çekiç Güç, ciddî bir amaç sapması içerisindedir. Üstelik, koruma, güvenlik görevini başka güçlere ihale etmek de ülkemiz için onur kırıcıdır. Günlük menfaat politikalarıyla bağımsızlığımızın lekelenmesine geçit vermemeliyiz. Ülke politikasına her alanda hâkim olan düalist yaklaşımlar, Çekiç Güç konusunda da kendisini göstermektedir. Bazı politikacılarımız, Çekiç Güç'ün tılsımından kendilerini kurtarmalıdır. Muhalefette gördüklerini iktidarda unutanlar, iktidarda unuttuklarını muhalefette yeniden hatırlayanları, milletimiz ibretle seyrediyor. (BBP sıralarından alkışlar) Bağımsızlığımıza sahip çıkmak, kendimize, geleceğimize sahip çıkmaktır. Çocuklarımıza gelecekte ipotekli bir Türkiye bırakmaya hakkımız yok. Unutmayalım ki, Osmanlıyı yıkan en önemli unsurlardan biri de masum kapitülasyonlardı. Geçmişten ders almalıyız. Tarihimiz, bize geleceğimizi göstermektedir. Çekiç Güç konusunda belirsizlikler netleşmeli, dualist tavırlar terk edilerek, özgüvenimizi ortaya koymalıyız. Çekiç Güç, bu ülkeden gitmelidir. Bu, birine düşman olmanın gereği değil, onurlu olmanın gereğidir. Bu konuda, Yüce Meclisin kıymetli üyelerinin üzerine düşeni yapacağına inanıyorum. Milletimizin gözü bizde, milletimizi yanıltmayalım. Şu ana kadar bütün konuşmacıların konuştuklarının değişik bir şekliyle meseleye yaklaşmak istiyor ve konuyu değişik bir perspektiften açıklamak istiyorum. Çekiç Güç konusu gündeme geldiği zaman insanımızın bütün dikkatleri konuya odaklanmaktadır. Millet, Çekiç Güç ile ilgili endişe duymakta, Meclisin tavrı karşısında hayrete düşmektedir. Siyasî partilerimiz, muhalefette iken Çekiç Güç'e karşı, iktidara geldiklerinde ise yanında tavır almaktadırlar. Daha sonra muhalefete geçtiklerinde yine karşı olmaları milletimizin kafasını karıştırmaktadır. Milletimiz, bu çelişkiye bir anlam verememektedir. Bu durum, milletimizde, siyasî partilere ve Meclise karşı bir güvensizlik meydana getirmektedir. Çekiç Güç'ün Türkiye'de kalıp kalmaması bir iç politika çekişmesi olmaktan çıkartılmalıdır. Çekiç Güç ile ilgili ne değişmektedir ki, muhalefetteyken karşı, iktadardayken yanında oluyorsunuz. Değerli milletvekilleri, bugün, Çekiç Güç ile ilgili oylamada, "faydalar şunlardır zararlar şunlardır"dan ziyade, Yüce Meclisin içine düştüğü duruma dikkati çekmek istiyorum; çünkü, asıl mesele budur. Milletvekillerimiz, kamuoyuna, birebir kaldıklarında, Çekiç Güç'e karşı olduklarını ifade ederken; nedense, her oylamada, Çekiç Güç, bu Meclisten geçmiştir. Milletimiz, kendilerini temsil eden vekillerin iradesine ipotek konulduğu noktasında ciddî bir şüphe içerisindedir. Bu durum, Meclisimizi zayıflatmakta, milletvekillerimizi yıpratmaktadır. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin güçlülüğüne inananların, Türkiye Büyük Millet Meclisini güçlü kılmak isteyenlerin, ülkemizin içerisinde bulunmuş olduğu şu durumu göz önünde bulundurarak, milletin hassasiyetle takip etmiş olduğu Çekiç Güç meselesinde, Mecliste kararsızlık örneği olan oturumu terk etmekle değil, kararlı oy vermekle, bu güçlülüğe iştirak etmeleri gerekirdi. Çekiç Güç'ün kalmasını isteyenler, kararlarını, bir baskı oluşturmadan ortaya koymalı; nedenlerini, açıkça izah etmeli, demokratik teamüller çerçevesinde, milletvekillerini iknaya çalışmalıdır. Vatandaşın gözünde, Meclisi, ipotekli Meclis konumuna düşürmemek için, açık olmak, dürüst olmak, samimî olmak gerekir. Bu ciddî sınavdan, bu Meclis, geçmelidir, geçeceğine de inanıyorum. Saygılar sunarım. (BBP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Çorum Milletvekili Sayın Hasan Çağlayan'a teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım; ancak, Başkanlığımıza ulaşmış, açık oy talebiyle ilgili iki önerge bulunmaktadır; önce onlarla ilgili işlemleri tamamlayacağız. Açık oy talebiyle ilgili ilk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Çekiç Güç oylamasının açık oyla yapılması için gereğinin yapılmasını saygıyla arz ederiz. BAŞKAN – Şimdi, imza sahiplerinin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim: Abdüllatif Şener?.. Burada. Ali Oğuz?.. Burada. Göksal Küçükali?.. Burada. Memduh Büyükkılıç?.. Burada. Rıza Ulucak?.. Burada. Ahmet Nurettin Aydın?.. Burada. Osman Yumakoğulları?.. Yok. Şevki Yılmaz?.. Burada. Hüseyin Olgun Akın?.. Burada. Sabahattin Yıldız?.. Burada. Metin Perli?.. Burada. Abdulkadir Öncel?.. Burada. Sabri Tekir?.. Burada. İsmail Yılmaz?.. Burada. Zeki Karabayır?.. Burada. Önergedeki diğer imza sahipleriyle birlikte yeterli imza bulunmaktadır. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Konuşulmakta olan Huzur Harekâtıyla ilgili oylamanın, kutuların sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılmasını, -açık oylama şeklinde yapılmasını- saygıyla arz ederiz. Mehmet Gözlükaya Cumhur Ersümer Ünal Erkan Denizli Çanakkale Ankara Abbas İnceayan Yılmaz Karakoyunlu Ünal Yaşar Bolu İstanbul Gaziantep Ali Rıza Gönül Aslan Ali Hatipoğlu Yıldırım Aktürk Aydın Amasya Uşak Nejat Arseven İbrahim Yazıcı Refik Aras Ankara Bursa İstanbul Şadan Tuzcu Salih Yıldırım Adil Aşırım İstanbul Şırnak Iğdır Sami Küçükbaşkan Halil Cin Miraç Akdoğan Antalya İçel Malatya BAŞKAN - Açık oylama talebi için yeterli imza sahibi Genel Kurulda bulunmaktadır. Şimdi, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekillerinin, kürsüye konulacak oy kutusuna, oy pusulasını atması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin, ayağa kalkarak, kabul, ret veya çekimser şeklinde oyunu belirtmesi suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Açık oylama, oy kutusu sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır. Değerli arkadaşlarım, şimdi, tezkereyi bir kere daha okutup, bilgilerinize sunuyorum. 17.6.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Körfez savaşını takiben Kuzey Irak'ta meydana gelen olaylar sonucunda ülkemize yönelen ve sınırlarımızın fizikî güvenliğini tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda ekonomik ve sosyal düzenimizi de zorlayacak boyutlara erişen toplu göç hareketinin tekrarına yol açabilecek gelişmeleri, Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyarak caydırmak, gerekirse bu gelişmelere mâni olmak, Kuzey Irak'ta bölge halkının insanî ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için Birleşmiş Milletler bağlı kuruluşlarınca yürütülen faaliyetlerin güvenlik içinde devamını sağlamak amacıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 688 sayılı kararı da göz önünde tutularak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991 tarihli ve 126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan "Provide Comfort-ll" Huzur Harekâtı çerçevesinde ülkemizde konuşlandırılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.3.1996 tarihli ve 409 sayılı kararıyla görev süresi 31 Mart 1996 tarihinden itibaren 3 ay uzatılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılması hakkındaki kararın, Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda iptal edilmesi halinde hukukî boşluğa neden olmamak "Provide Comfort-ll" Harekâtındaki müttefiklerimizle yapılmakta olan görüşmelerin sonuçlandırılabilmesi için gerekli olan zaman ihtiyacının karşılanabilmesi amacına yönelik olarak, Çokuluslu Güç'ün görev süresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi karar tarihinden başlamak üzere, 31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına, Çokuluslu Güç'ün yapısı, Güç'e bağlı yabancı ülke silahlı kuvvetleri personelinin ülkemizde tabi olacakları statünün tayini, Türkiye'nin Güç'e katkısı ve bu Güç'ün amaçlarına uygun biçimde kullanılmasıyla ilgili bütün kararları almaya ve gerektiğinde Harekâtı sona erdirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim. A. Mesut Yılmaz Başbakan BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, oy kupalarını dolaştıracağız; ancak, arkadaşlarımın hareketliliğinden, müzakerelerin bittiği gibi bir sonuç çıkardıklarını anlıyorum. Oylama bittikten sonra, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin Hükümet tezkeresinin müzakereleri var; o görüşmeleri yapacağız. Onun için, arkadaşlarımızın, oylamadan sonra Genel Kurulu terk etmemelerini rica ediyorum. Kupalar dolaştırılsın. (Oyların toplanmasına başlandı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oy kullanmayanların, kürsünün önüne konulmuş olan kupalara oylarını atmalarını rica ediyorum. Diğer arkadaşlarımızın, müzakerelere devam edebilmemiz için ön kısımları boşaltmalarını rica ediyorum. Sayın miletvekilleri, arkadaşlarımız oylarını kullanırken, şimdi, 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 18.6.1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere, 18.10.1996 günü saat 17.00'ye kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin müzakeresine başlıyoruz. Başbakanlık tezkeresini okutuyorum: 8. – On ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 18.6.1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere, 18.10.1996 günü saat 17.00’ye kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/347) 17.6.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 19.3.1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılması hakkındaki 14.3.1996 tarihli ve 399 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının, Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda iptal edilmesi halinde hukukî boşluğa neden olunmaması, olağanüstü halin kaldırılması halinde ihtiyaç duyulacak idarî ve yasal düzenlemelerin henüz tamamlanamamış bulunması nedeniyle, dlağanüstü halin, yukarıda sayılan 10 ilde, 18.6.1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere, 18.10.1996 günü saat 17.00'ye kadar uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 17.6.1996 tarihinde kararlaştırılmıştır. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. A. Mesut Yılmaz Başbakan BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın bakanlar; ön sıralardaki yerlerden ayrılıp, Genel Kuruldaki çalışma yerlerinize geçmenizi rica ediyorum... Bu uyarıya, Sayın Çevre Bakanımız da muhataptır... Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açıyorum. Gruplara, Hükümete ve şahsı adına iki üyeye söz verilecektir. Konuşma süreleri, gruplar ve Hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır. Görüşmelerin sonunda tezkereyi oylarınıza sunacağım. Tezkere hakkında, Hükümet adına açıklamada bulunmak üzere, İçişleri Bakanı Sayın Ülkü Güney söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar) İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri... Sayın Başkan, konuşayım mı; yoksa, arkadaşlarımızın oturmalarını mı bekleyeyim? BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, olağanüstü hal uygulamasının uzatılmasıyla ilgili görüşmelere başlamış bulunuyoruz. Buyurun Sayın Bakan. İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Devamla) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasının 26 ncı kez uzatımına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki oylama aleyhine Anayasa Mahkemesine gidilmiş olması nedeniyle, iptali yönündeki gerekçeli kararın yayımından sonra yasal bir boşluğa neden olunmaması bakımından, olağanüstü halin, 18 Haziran 1996 tarihi itibariyle dört ay süreyle uzatımına ilişkin Hükümet tezkeresi üzerindeki görüşlerimizi, Hükümet adına açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, 53 üncü Hükümetin Programında belirtildiği şekilde, şiddet ve terör olaylarıyla kararlı bir mücadele, bugüne kadar sürdürülmüştür; bu mücadeleye bugünden böyle de devam edilecektir. Yine, hepinizin bildiği gibi, bu sorun, sadece Koalisyon Hükümetinin sorunu değil; bu, bütün partilerin ve Meclisimizin bir sorunudur. Bu bakımdan, değerli milletvekillerimizin, bu konuya sadece bir hükümet sorunu olarak değil, ülkenin sorunu, aynı zamanda Meclisin bütün partilerinin sorunu olarak bakmasını istirham ediyorum. Muhterem arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinin yapısı, taviz kaldırmaz, üniter bir yapıdır. Devletin oluşumundaki millet iradesi bu yönde tecelli etmiştir. Devletin varlığına ve bütünlüğüne, demokratik otoritesinin sarsılmasına yeltenmiş olanlarla mücadele, demokratik kurallar içerisinde yürütülmektedir. Terör ve şiddet ortamıyla mücadele, bu yasal çerçeve içerisinde, en sert şekilde sürdürülmektedir. Bölgedeki sorunların çözümü ve olağanüstü hal uygulamasının tedricen kaldırılması yönünde, Hükümet Programında - hepininiz bildiği gibi- taahhüdümüz vardır. Bundan önce; yani, 26 ncı kez uzatılması sırasında konuştuklarımı burada tekrar etmek istemiyorum; ama, ben, İçişleri Bakanı olarak, Yüce Meclise, buradan, olağanüstü hali kaldırmada kararlı olduğumuzu ve bunu en kısa süre içerisinde mutlaka kaldıracağımızı; ancak, olağanüstü hali kaldırırken, bazı kanunlarımızda değişiklik yapacağımızı ve bu değişiklikleri de hazırlayacağımızı ifade etmiştim. Şimdi, bugün geldiğimiz noktada, olağanüstü hali kaldırdığımız zaman İl İdaresi Kanunundaki yapacağımız değişiklikleri hazırladık ve Bakanlar Kuruluna sevk ettik; Bakanlar Kurulunda gerekli işlem tamamlandı ve Yüce Meclise gönderildi. Aynı zamanda, Köy Kanunundaki değişiklikler ile geçici köy korucularının statülerinin belirlenmesi yönündeki düzenlemeler de hazırlandı ve bu kanun tasarısı da Yüce Meclise sunuldu. Yine, taahhüt ettiğimiz bir diğer kanun olan Kimlik Bildirme Kanununda istenilen değişiklikler yapıldı, hazırlandı, Bakanlar Kurulana sevk edildi ve bu kanun tasarısı da Yüce Meclise gönderildi. Ayrıca, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanunda öngörülen yeni statüler yasalaşıncaya kadar, mevcut olağanüstü halin hukukî kimliğinin devamı için hazırlamış olduğumuz bir kanun tasarısı ve bundan evvel bahsettiğim diğer üç kanun tasarısı, bugün, Yüce Meclise sevk edilmiş durumdadır. Muhterem arkadaşlarım, bilindiği gibi, son günlerde, PKK terörüyle yapılan mücadele sınır ötesine taşmış bulunmaktadır. Son bir hafta içerisinde, Kuzey Irak'ta barınan ve sınırımızdan ülkemize girme hazırlığında olan bir grup PKK militanına yönelik olarak Hakkâri ve Şırnak İllerimiz sınır bölgeleri ile Kuzey Irak'a uzanan hatta yapılan operasyonlarda 163 terörist ölü olarak ele geçirilmiştir. Devletin güvenlik güçlerinin sınır ötesinde bu mücadeleyi sürdürmeleri, bugün, ancak, olağanüstü hal hukukunun tanımış olduğu imkânlar ölçüsünde mümkündür. Olağanüstü hal rejimi kaldırıldıktan sonra, güvenlik güçlerimizin, devam edecek olan terörle mücadelesinin hukukî bir desteğe ihtiyaç hissettireceği, açıkça ortadadır. Biraz önce de söylediğim gibi, demin ismini zikrettiğim kanun tasarıları bu nedenle hazırlanmış ve Yüce Meclise sunulmuştur. Ben, bundan önceki konuşmamda, yani 26 ncı uzatmada, dört aylık süre içerisinde bu kanun tasarılarını hazırlayabileceğimizi, Yüce Meclisimizden geçirebileceğimizi ve bunun sonucunda da olağanüstü hali kaldıracağımızı bu kürsüden beyan etmiştim; ancak, hepinizin bildiği gibi, siyasî ortamın, üç aylık dönem içerisinde, Parlamentodan reform niteliğindeki yasal düzenlemelerin çıkarılmasına fırsat vermemiş olması, olağanüstü halin kaldırılmasıyla birlikte büyük bir boşluğun doğmasına neden olacaktır. Bu, beklemediğimiz bir durumdu. Hepinizin bildiği gibi, biz, bunu, dört aylık süre içerisinde çıkarabileceğimizi tahmin etmiştik; ama, siyasî dengeler ve bugün gelinen nokta, bize bu imkânı vermedi. Aynı zamanda, bu olağanüstü hal uygulamasıyla ilgili oylama ve Yüce Meclisin almış olduğu karar Anayasa Mahkemesi tarafından geçersiz sayıldığından, daha önce 19 Temmuza kadar almış olduğumuz karar kadük oldu. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadelede ulaşılmış bulunan noktadan geriye gitmemek için, yasal düzenlemelerin kanunlaşması ve buna paralel idarî tedbirlerin alınması bakımından, 18.6.1996 tarihinden başlamak üzere, 18.10.1996 tarihine kadar olağanüstü hal süresinin uzatılması zorunluluğu açıkça ortadadır. Parlamentonun iradesinin, olağanüstü hal rejiminin kaldırılması yönünde olduğu, 53 üncü Hükümetin Programında da bu hususu açıkça belirttiğimiz, hepiniz tarafından bilinmektedir. Yöre halkının, güvenlik gerekçesiyle köyünü terk ettiği, buna paralel birtakım geçim sıkıntıları içerisinde olduğu da aşikârdır; fakat, devletin, bu sıkıntıları ortadan kaldırma yönünde bütün imkânlarını seferber etmeye azimli ve kararlı olduğu da bir gerçektir. Huzur ve güvenin bedelinin, demokrasi düzeninden, hak ve hürriyetlerden vazgeçmek olmayacağına yürekten inanmaktayız. Demokrasiyi hedef almış olan şiddet ve terörle de, Anayasamızın öngördüğü ölçülerde mücadele edilmiş olmasını da yadırgamamak gerekir. Muhterem arkadaşlarım, bütün bu gerekçelere paralel, Hükümetimiz tarafından hazırlanmış ve Yüce Parlamentoya gönderilmiş olan, güvenlik güçlerimizin terörle mücadelesini yakından ilgilendiren ve ülkemizin demokratik yapısıyla alakalı yasal düzenlemelerin süratli bir şekilde, hiçbir politik mülahazaya sığınmadan çıkarılması yönünde ciddî bir iradeye ihtiyaç bulunmaktadır. İnancım şudur: Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, bu, sadece hükümetin meselesi değil, Yüce Meclisin, Yüce Meslisteki bütün grupların meselesidir, ülkemizin meselesidir. Bizim, çok ciddî şekilde hazırlayarak, büyük emekler vererek Yüce Parlamentoya göndermiş olduğumuz bu kanun tasarılarının, çok kısa bir sürede Yüce Parlamentomuz tarafından çıkarılacağına inanmaktayız. Parlamentomuzun, olağanüstü halin bir kez daha uzatımına ilişkin bu süresi içerisinde bu iradeyi göstereceğine ve olağanüstü hal tartışmalarına, Parlamentonun çatısı altında, artık, zaman harcanmayacağına olan inancımla, 18 Haziran 1996 tarihinden başlamak üzere olağanüstü hal süresinin uzatılması yönünde Yüce Parlamentonun son kez destek vermesini takdirlerinize sunar, hepinize en derin saygılarımı sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – İçişleri Bakanı Sayın Ülkü Güney'e teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresiyle ilgili oylamayı bitiriyoruz. Oyunu kullanmayan arkadaşımız var mı? Yok. Oy verme işlemi sona ermiştir. Kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımına başlandı) BAŞKAN – Şimdi, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin söz taleplerini derliyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Hayri Kozakçıoğlu, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın İstemihan Talay, Refah Partisi Grubu adına Ömer Vehbi Hatipoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Fatih Atay, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Balcılar söz istemiş bulunuyorlar. Şu ana kadar, sadece, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Ekici kişisel söz talebinde bulunmuşlardır. Sözcüleri tespit etmiş bulunuyoruz. Şimdi, sırasıyla söz veriyorum. İlk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Hayri Kozakçıoğlu'nun; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Sayın Kozakçıoğlu, konuşma süreniz 20 dakikadır. DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Başkanlık Divanını ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Olağanüstü halin uzatılması konusundaki Doğru Yol Partisi görüşlerini sizlere takdim etmeye çalışacağım. Efendim, bildiğimiz gibi, Anayasamız, normal yönetim şekilleri dışında olağanüstü yönetim usulünü kabul etmiş ve 119, 120, 121 inci maddeleriyle de olağanüstü halin ilanı, uzatılması ve yönetimiyle ilgili düzenlemeler getirmiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, 1987 yılı 19 Temmuzundan başlamak üzere, olağanüstü hal, Anayasanın bu hükümleri uyarınca, dörder aylık sürelerle ve Meclis kararlarıyla bugüne kadar gelmiştir. Olağanüstü hal, bu yönetim tarzını sıkıyönetim şeklinden devralmış ve bugüne getirmiştir. Olağanüstü hal, 1982 Anayasasıyla getirilen, sıkıyönetim ile normal yönetim arasındaki bir geçişi ve güvenlik hizmetlerinin koordineli şekilde, sivil otoritenin denetimi ve yönetimi altında yürütülmesi esasını kapsamaktadır. Ben, olayın ve olağanüstü halin uzatılması gerekip gerekmediğinin teknik bakımdan değerlendirmesini sizlere sunmaya çalışacağım. Mevzuatımıza göre olağanüstü hal nasıl düzenlenmiştir ve bugünkü yönetim tarzı da nasıldır, onu sizlere sunacağım. 12 Eylül yönetimi, iki yasa taslağı hazırlamıştır. Bunlardan birisi, olağanüstü hal yasa tasarısıdır; diğeri de, bölge valilikleri kurulması hakkındaki yasa tasarısıdır. 12 Eylül yönetiminin düzenlemesine göre, Türkiye, dokuz bölgeye bölünecek; dokuz bölgede birer bölge valiliği kurulacak; böylece, vilayetler ile merkezî hükümet arasında bölge valiliği kademesi getirilecekti. Bu, kabul edilmişti ve buna göre bir yasa tasarısı hazırlanmıştı. İşte, olağanüstü hal yasa tasarısı da, bu idarî esasa göre düzenlenmiştir. Bu nedenle, 25.10.1983 tarihli 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu, Türkiye'de bölge valilikleri kurulacağı esasına göre düzenlenen bir kanundur; yasalaşmıştır, yürürlüğe girmiştir. Ancak, 12 Eylül yönetiminin bölge valilikleri kurulması hakkındaki tasarısı, yasa haline gelmemiştir; kanun hükmünde kararname düzenlenmiştir. 1983 yılında yapılan genel seçimlerden sonra, bu kanun hükmünde kararname, yeni kurulan Meclise gelmiş; Yüce Meclis bunu kabul etmemiştir. Böyle olunca, bölge valilikleri kurulmadan, bölge valilikleri esasına göre, bir Olağanüstü Hal Kanunu çıkmıştır; şu anda yürürlükte bulunan Kanunumuz, Türkiye'nin bölge valilikleri esasına göre düzenlenmiş olan bir kanundur. İşte, Güneydoğu Anadolu'da, 1987 yılında olağanüstü hal ilanı düşünülünce, bu Yasayla olağanüstü halin yürütülemeyeceği kabul edildi ve 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname düzenlendi. Daha sonra, sayısı yirmiyi bulan -ben, bir kısmının numarasını sizlere sunayım: 286, 287, 313, 321, 387, 413, 421, 424, 425, 426, 428, 432, 481, arada 430 ve 460 sayılı- kanun hükmünde kararname çıktı. Bunlar, bugün, iki büyük başlık altında toplanmaktadır: 285 ve 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler. Bu kanun hükmünde kararnamelerden iki tanesi, iki ayrı kanunla değiştirildi veya birkısım maddeleri iptal edildi. Bu arada, Anayasa Mahkemesi de, kanun hükmünde kararnamelerin bazı maddelerini iptal etti. Buradan, şuraya gelmek istiyorum: Bugün, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde uygulanan yönetim sistemi, 1987 yılından bugüne kadar çıkarılan, değiştirilen, iptal edilen, eklenen, sayısı yirmiye yakın kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmektedir. Mevcut Olağanüstü Hal Kanununa, bu uygulamada yer verilememiştir; yer verilmesi de mümkün değildir. Şimdi, yapılması gereken neydi: Yapılması gereken, bu kanun hükmünde kararnamelerin hızla Meclise getirilmesi, Mecliste incelenmesi, tasdik edilmesi, değiştirilmesi veya reddedilmesiydi. İşte, İçişleri Komisyonu olarak -ben, aynı zamanda, İçişleri Komisyonu üyesiyim- daha önce yapılması gereken bu işlemi şimdi bitirmeye çalışıyoruz . İçişleri Komisyonu olarak, çok kısa bir süre sonra, olağanüstü halin yönetimiyle ilgili kanun hükmünde kararnameleri, iki ana metinde toplamak suretiyle, Yüce Meclise, sizlerin bilgisine ve onayına sunacağız; ancak, bu yeterli değil. Bununla birlikte, İçişleri Bakanlığınca, yeniden, olağanüstü hal yasa tasarısı hazırlanmıştır. Şimdi, o bölge, iki büyük, iki esaslı yasayı beklemektedir. Bunlardan birisi, yeni bir il idaresi yasası; diğeri de yeni bir olağanüstü hal yasası. Bu iki yasa düzenlenmeden, eğer, biz, bugün, olağanüstü hali kaldırırsak ne olur: Biz, bugün olağanüstü hali kaldırırsak, ortada, tamamen, büyük bir boşluk doğar. Nasıl bir boşluk doğar: Bu kanun hükmünde kararnameler, o bölgedeki yönetimde, sadece güvenlik operasyonları için kullanılmamaktadır. Mevcut kanun hükmünde kararnamelerle, o bölgede, herşeyden önce, sivil otoriteler arasında, daha sonra da sivil otoriteler ile güvenlik güçleri arasında koordinasyon sağlanmaktadır ve koordine makamları tespit edilmiştir. Mevcut yönetmelikte, ayrıca, güvenlik güçleri ve yargı organları tarafından yürütülen -adlî soruşturmalarla ilgili- teknik birkısım özellikler, birkısım hükümler vardır. Ayrıca, olağanüstü hal bölgesinde yürütülen güvenlik hizmetlerine -direkt ve indirekt şekilde- hizmet veren birkısım personel, birkısım araç gereç vardır. Bölge Valiliği kurulduktan, olağanüstü hal uygulaması başladıktan sonra, devlet bütçesinden veya diğer kaynaklardan, doğrudan doğruya oraya araç gereç, personel ve bina verilmemiştir. Bölge Valiliği, diğer kuruluşların personelinden, araçlarından gereçlerinden, binalarından faydalanmak suretiyle, bugüne kadar, bu hizmeti yerine getirmiştir. Eğer, biz, kanun hükmünde kararnameleri kaldırırsak, bir anda, güvenlik hizmetlerine -direkt ve indirekt şekilde- hizmet veren bütün personel, araç gereç, yasal olarak kullanılamaz hale gelecektir. Ayrıca, o bölgede görev yapan personele ödenen ek ödemeler, bu kararnamelerle düzenlenmiştir. O bölgede görev yapan personelin, gerek o bölgede gerekse başka bölgelerde ikamet eden eş, aile ve çocuklarına lojman tahsisi, yine bu kararnamelerle düzenlenmiştir. O bölgede, terörle mücadele sırasında yaralanan veya hastalanan devlet güvenlik güçlerinin tedavi masraflarıyla ilgili düzenlemeler, yine bu kararnamelerde vardır. İşte, bu kararnameleri kaldırmamız demek, olağanüstü hali, bugün uzatmamamız demektir. Olağanüstü halin uzatılmasını reddettiğimiz takdirde, olağanüstü halin mevcudiyetine dayanarak çıkarılmış bulunan kararnamelerin hepsi hükümsüz hale gelecektir ve bugüne kadar yeni bir olağanüstü hal yasası düzenlenmemesi nedeniyle de, oradaki hizmetlerin yürütülmesinde çok büyük zorluklarla karşılaşılacaktır. İl idaresi yasası tasarısı, Komisyonumuza gelmiştir, olağanüstü hal yasası tasarısı da gelmek üzeredir. Bu iki yasa tasarısı, komisyonlarımızın ve Meclisimizin hızlı çalışmasıyla, süratle yasa haline geldiği takdirde, artık, bu kanun hükmünde kararnamelere gerek kalmayacaktır; büyük bir ihtimalle, olağanüstü hale de gerek kalmayacaktır. İl idaresi kanununun düzenlemeleriyle, oradaki güvenlik hizmetleri, normal şartlar altında yürütülebilir hale gelecektir. Bu nedenle, bugüne kadar yürütülen terörle mücadele hizmetlerini aksatmamak, bunları kesintiye uğratmamak için, olağanüstü halin uzatılmasında gerçekten yarar bulunmaktadır. Olağanüstü halin uygulanmasından dolayı çeşitli sızlanmalar, çeşitli dertler zaman zaman ileri sürülmektedir; ancak ben burada şunu söylemek istiyorum: Bu sızlanmalar ve şikâyetler yasalardan kaynaklanmamaktadır; bu şikâyetler daha ziyade uygulamaları hedef almaktadır; bu nedenle, olağanüstü halin ve olağanüstü halle ilgili mevzuatın devamı, bence bu şikâyetlerle beraber değerlendirilmemelidir. Doğrudan doğruya, eğer varsa, hatalı uygulamaların düzeltilmesine ağırlık verilmesi, olağanüstü halin devamı, bugüne kadar verdiğimiz şehitlerin, gazilerimizin, devlet güvenlik güçlerinin, korucularla birlikte ve bölge halkıyla birlikte, teröre karşı, bölücülere karşı bugüne kadar verdiği büyük mücadelenin desteklenmesini ve devamını sağlayacaktır. Bu nedenle bizim, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, olağanüstü halin, bu amaçlarla ve bu niyetlerle, ekim ayına kadar uzatılmasından yana olduğumuzu, görüşümüzün bu olduğunu özellikle belirtiyor, konuyu Yüce Meclisin takdirine sunuyorum, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hayri Kozakçıoğlu'na teşekkür ediyorum. 7. – Ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin, TBMM karar tarihinden başlamak üzere 31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına ve bu güç ile ilgili bütün kararları almaya ve gerektiğinde harekâtı sona erdirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınmasına izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/346) (Devam) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin karar tarihinden başlamak üzere 31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin açık oylamasının sonuçlarını sunuyorum: Oylamaya katılanlar : 453 Kabul : 249 Ret : 195 Geçersiz : 1 Mükerrer : 8 Böylece, Çokuluslu Güç'ün -31.7.1996 tarihine kadar- konuşlandırılmasının uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi Meclisce kabul edilmiş bulunmaktadır. 8. – On ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 18.6.1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere, 31.7.1996 günü saat 17.00’ye kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/347) (Devam) BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, çalışma süremizin bitmesine az bir zaman kaldı; görüşmeleri bu süre içerisinde tamamlamamız mümkün değil. O bakımdan, görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Şimdi, gruplar adına konuşmalara devam ediyoruz. Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın İstemihan Talay; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakikadır. DSP GRUBU ADINA M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğu tezkere iki önemli unsurdan oluşmaktadır. Bunlardan bir tanesi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla ortaya çıkabilecek hukukî boşluğu doldurmak. İkincisi ise, 18.6.1996 tarihinden başlamak üzere, 18.10.1996 tarihine kadar olağanüstü halin on ilimizde dört ay süreyle uzatılmasını yeniden kararlaştırmak şeklindedir. Görülüyor ki, Hükümet, geçen üç ay içerisinde hiçbir yasal düzenleme ortaya koymadığı gerçeğini bir tarafa bırakarak ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı arkasına da sığınarak, olağanüstü hal gibi çok önemli bir kararı, dört ay için, hiçbir taahhüt veya sorumluluk altına girmeden, uzatmak istemektedir. Oysaki bu Hükümet, 14 Mart 1996 tarihinde yapılan müzakerelerde, bizim de çekimser desteğimizi isterken, çok açık bir şekilde "bu uzatma kararı, son uzatma kararı olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisine, en kısa zamanda, İl İdaresi Kanunu ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanunla ilgili etkin ve demokratik düzenlemeler yapılacak ve yeni bir Meclis kararına ihtiyaç kalmayacaktır" şeklinde taahhütlerde bulunmuşlardır. Ancak, Hükümet, geçen süreyi maalesef, etkin bir şekilde değerlendirememiş ve tüketmiştir. Kendisine bağlanan umutları ve güveni hayal kırıklığına dönüştürmüştür. "Aranızda kavga etseniz bile, ülke sorunlarını ihmal etmeyiniz" şeklindeki önerilerimize karşın, kişisel çekişmeler her şeyin önüne geçmiştir. Bugün, Hükümet istifa etmiş bir hükümettir; ama, bu durum, devlet sorumluluğunu ortadan kaldırmaz, kaldırmamalıdır. Nitekim, iki gün önce Sayın Cumhurbaşkanı, Hükümete sorumluluğunu hatırlatmak ve görevlerini eksiksiz yerine getirmek konusunda uyarıda bulunmuştur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bundan yaklaşık üç ay önce, olağanüstü hale ilişkin, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklarken, oylamada çekimser oy kullanarak, Hükümete bir fırsat tanıyacağımızı, Hükümetin getireceği öneri ve düzenlemelere göre, Grubumuzun bundan sonra nasıl davranacağını belirleyeceğini ve bu süre içerisinde, milletvekillerimize, bölgede gerekli inceleme ve araştırmaları yaparak, bu çalışmalara katkıda bulunacağımızı da belirtmiştim. Bugün, maalesef, bu kadar önemli bir sorunla ilgili olarak, Hükümetin, bu yasal düzenlemeleri yapmamamış olduğunu üzüntüyle karşıladığımızı bildirmek istiyorum. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi kararına dayanarak yasal boşluğu gidermek gerekçesiyle, süreyi dört ay daha uzatmalarını da olumlu karşılamadığımızı belirtmek istiyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, olağanüstü halin, on ilimizde, dört ay süreyle yeniden uzatılmasına ilişkin 27 nci Hükümet tezkeresi, yöneticilerimizin, geçmişten bu yana, yanlışta ısrarını göstermesi bakımından da ilginçtir. Olağanüstü halin bu kadar süredir uygulanmasına karşın, teröre bir çözüm olmadığı herkes tarafından bilinmesine rağmen; hiçbir şey yapmadığı halde bir şey yapıyormuş gibi görünmek amacıyla, olağanüstü halin uzatılması konusu, bugün, 27 nci kez Parlamentoda görüşülmektedir. Oysaki, terör mücadelesi çok yönlü ve çok boyutlu olarak ele alınmalı ve değişen koşullara göre yeni uygulamalar gündeme getirilebilmelidir. Geçen sürede görülmüştür ki, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, koordinasyonu sağlamak şöyle dursun, il valilerinin yetki ve görevlerinde erozyona yol açtığı için, güvenlik ve yönetim sistemini daha da bozmakta ve yetki kargaşasına yol açmaktadır. Olağanüstü hal uygulaması, bütün yönetim ilişkilerini, terör mücadelesi bağlamında, sivil otoritenin dışına kaydırmakta, sivil otoritenin ekonomik ve sosyal görevlerini geri plana itmektedir. Sanki, her şey askere havale edilmiş gibi bir yönetim uygulanmaktadır. Yönetim, terörle mücadeleye sadece güvenlik boyutu içinde yaklaşmakta, dış unsurlar, ekonomik ve sosyal boyutlar ihmal edilmekte ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımız demokratik bir yönetimden mahrum bırakılmaktadır. Demokratik Sol Parti, terörle mücadelenin birinci koşulunun halkı kazanmaktan geçtiğinin bilincindedir. Dolayısıyla, şu anda, bölgede yaşayan vatandaşlarımızın ekonomik ve sosyal sorunlarına çözüm üretecek programların, terörle mücadeleye en büyük desteği sağlayacağını ve bu konuda etkin önlemler alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ne yazık ki, bu konuda da bütün hükümetler aynı görüşü paylaşmalarına karşın, maalesef, bu programları hayata geçirmede başarılı olamamışlardır. Topyekûn kalkınma projelerine yöneltilmesi gereken kaynaklar, sayıları 50 bini aşan korucuların aylıklarına veya siyasî partilerin yandaşı olan hayalî yatırımcılara yönlendirilmektedir ve bu imkânların bir bölümünün, mücadele ettiğimiz PKK'nın - dolaylı yollardan- kasasına aktığı da bir gerçektir. Demokratik Sol Parti, 3-10 Nisan tarihleri arasında, bölgedeki vatandaşlarımızın sorunlarını yerinde incelemek, bu sorunları bizzat vatandaşlarımızdan dinlemek ve bu bilgileri kamuoyuna açıklayarak, soruna kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla, bir milletvekili heyetini bölgeye göndermiş ve konunun ciddî olarak yeniden değerlendirilmesi imkânını yaratmıştır. Bizim edindiğimiz bilgilere göre, devletin, hızla, bölgede ekonomik ve sosyal bir planı uygulamaya koyması zorunluluğu vardır. Köylerinden göçe mecbur kalan vatandaşlarımızın, toplulaştırılmış ve ekonomik girişimlere imkân sağlayacak yerleşim birimlerine kavuşturulması çalışmaları bir an önce başlatılmalıdır. Çocuklarımızın eğitim ihtiyacı açısından hiçbir ödenek sınırlamasına gidilmeden, bölge ilköğretim okullarının yapılması, yatılı ilköğretim okullarının yapılması ve bunların öğretim kadrolarının tamamlanması çalışmalarına hız verilmelidir. Bu arada, özel teşebbüsün "Doğu Holding" adıyla, doğuda yatırım yapacak ciddî bir girişimini öğrenmekten mutluluk duyuyoruz. Güneydoğu sorununun çözümüne devletin yanı sıra, özel kesimin de duyduğu bu ilgi, ülkemizde, çözüm için topyekûn bir millî anlayışın doğduğunu ve çözümün ekonomik yönünün de en az güvenlik yönü kadar önem taşıdığını göstermesi bakımından, bu girişimi çok önemli bir girişim olarak değerlendiriyoruz. Geçici köy koruculuğu sistemi, devletin yanı sıra, tehlikeli bir büyüklüğe ulaşan yetki, görev, sorumluluk, eğitim ve denetim düzeni tartışmalı bir milis gücünün doğmasına yol açmıştır. Hem kaynakların tükenmesine hem denetlenmesi giderek zorlaşan bir yarı askerî oluşuma hem de çalışabilir insanların tüketime yönelmesine yol açan geçici köy koruculuğu sistemi, kademeli olarak tasfiye edilmelidir. Yeni kadrolar ihdas edilmemeli ve boşalan kadrolar doldurulmamalı ve en önemlisi, bu kişiler, hayvancılık, tarım ve arıcılık gibi, tarımsal faaliyetlere yönlendirilerek üretime kazandırılmalıdır. Yasal düzenlemeler açısından İl İdaresi Kanunu bir an önce yeniden ele alınmalı ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kurumu kaldırılmalıdır. Ayrıca, il valilerine yetki genişliği ilkesi çerçevesinde, merkezî bazı yetkilerle planlama, yatırım ve ekonomik yönetim yetkileri sağlanarak, valilerin etkinliği artırılmalıdır. Hükümetin basına yansıyan hazırlıkları arasında yer alan ve köy koruculuğunu kurumsallaştırmayı öngören yaklaşımların, çok yanlış bir politika olacağını burada belirtmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadelenin en önemli boyutunun dış unsur olduğu ve Türkiye'deki terörün temelinde ve kaynağında, ağırlıklı olarak, dış mihrakların yer aldığı bilinmektedir. Özellikle Kuzey Irak'ta 36 ncı paralelin kuzeyinde, Huzur Harekâtı nedeniyle yaratılan otorite boşluğunun ve bazı komşu ülkelerin PKK terörüne verdiği desteğin, Türkiye'nin terör mücadelesinde önemli faktörler olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hükümetin, özellikle Kuzey Irak konusunda ve Huzur Harekâtıyla ilgili olarak, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer taraflarla ciddî bir müzakere sürecine girmiş olduğunu belirtmek istiyorum. İlk kez Demokratik Sol Partinin bu konudaki kararlı tutumu sonucunda, daha önce ABD çıkarlarının arkasında sürüklenen Türkiye'nin, kendi önceliklerini tartışır duruma girmesi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Petrol boru hattının açılmasına ve sınırlarımızın elektronik aygıtlarla donatılmasına kadar uzanan bir dizi yeni önlemin, bu yakın geçmişteki süreçte ortaya çıktığı gözden uzak tutulmamalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni bir hükümetin kurulma müzakerelerinin devam ettiği bugünlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü hali ekim ayına kadar uzatmasını doğru bulmuyoruz. Burada önemli olan, yasal boşluğu tamamlamak ve eğer kurulabilirse, yeni hükümete de programını hazırlarken, bu konudaki taahhüdünü kamuoyuna açıklama fırsatını tanımaktır. Bu açıdan, biz, aynı Huzur Harekâtında olduğu gibi, olağanüstü halin de 31 Temmuz 1996 tarihine kadar uzatılmasını istiyoruz ve bu konuda bir önerge vereceğiz. Önergemiz kabul edildiği takdirde, olağanüstü halin 31 Temmuza kadar uzatılmasına ve yasal boşluğun giderilmesine olumlu oy kullanacağız; aksi takdirde, olağanüstü halin uzatılmasına karşı ret oyu kullanacağız. Ben, bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisi gruplarına yeni bir öneri sunmak istiyorum. Geliniz, 31 Temmuza kadar geçecek bu süreyi aynı kurucu meclis gibi değerlendirelim, olağanüstü hali kaldıracak yasal düzenlemeleri bu arada hızla gerçekleştirelim. Bildiğimiz kadarıyla ve öğrendiğimiz kadarıyla, bazı tasarılar, o arada iller idaresi kanunu tasarısı, şu anda hazır vaziyettedir. Parlamento, 31 Temmuza kadar, tatil kararı almadan, ciddî bir çalışmayla, acil ihtiyaç duyulan tasarıları yasalaştırabilir. Hepinizin bildiği gibi, yönetim biliminde bir temel kural vardır; bir işe ne kadar zaman ayırırsanız, o iş, o kadar sürede gerçekleşir. Eğer, süreyi çok uzun tutarsanız, o zaman, o işin yapılması için kullanılır; süreyi sınırlı tutarsanız da, o iş, o zamana sığdırılır. Bu nedenle, biz, arkasında bir siyasî irade ve bir uzlaşma olarak, özellikle bugün, Parlamentonun, artık, Türkiye'nin en önemli sorunu olan güneydoğu sorununa etkin çözüm arayışı içerisinde, bu süreyi, bu zamanı değerlendirerek, 31 Temmuza kadar bu önemli yasaları çıkarabileceğine inanıyoruz. Bu konuda, siyasî parti gruplarının desteğini bekliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın İstemihan Talay'a teşekkür ediyorum. Söz sırası, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun. Buyurun efendim. Konuşma süreniz 20 dakikadır. RP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü halin 27 nci kez uzatılması talebiyle ilgili olarak, Refah Partimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önce, tezkereyle ilgili ilk konuşmayı yapan Sayın İçişleri Bakanını dikkatle izledim. Sayın Bakan, olağanüstü hal uygulamasını, terörle mücadele için, âdeta, olmazsa olmaz bir şart şeklinde burada takdim ettiler ve olağanüstü hal uygulamasına karşı çıkmanın, sanki, terörle mücadeleden yana olmamakmış gibi algılanabilecek şekilde yanlış bir tablo çizdiler. Ben, bunu tashih etmek için, öncelikle, Refah Partisinin bu konudaki görüşlerini takdim etmek istiyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, belirtmekte yarar görüyorum ki, Refah Partisi, Türkiye'nin, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ilkesine, demokratik cumhuriyete, insan temel hak ve özgürlüklerine sadakatla bağlı; terörizmin ve şiddetin her türlüsüne karşı; barış, dostluk, sevgi ve kardeşlikten yana olup, Türkiye'nin ve Türkiye'de yaşayan altmış milyon vatan evladının birliğinin teminatı olan partidir. Bu ülkenin insanlarının, bin yılı aşkın bir süredir ortaya koydukları barış içinde, bir arada yaşama iradesine yönelen her türlü baskı, şiddet ve saldırıya karşı en büyük direnç ve mücadelenin bizim tarafımızdan gösterileceğine hiç kimsenin kuşkusu bulunmasın. Bu nedenle, hukuk devleti ilkelerinden ödün vermeden, masum vatandaşı rahatsız etmeden, terörle mücadele konusunda alınacak her türlü yasal önlemi destekleyeceğimizi peşinen vurgulamak isterim. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasına kaynaklık teşkil eden Olağanüstü Hal Yasası, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan, demokrasinin ruhuna, evrensel hukuk normlarına ve uluslararası anlaşmalara aykırı birçok düzenlemeler içermektedir; sansür, sürgün, zorla yerleşim birimlerinin boşaltılması gibi, normal demokratik yaşamda izahı mümkün olmayan uygulamalara yol açmaktadır. En basit bir ifadeyle, Olağanüstü Hal Yasasının 2 nci maddesi, temel hak ve özgürlüklerin hangi şartlarda ve nasıl kısıtlanacağını tarif etmektedir. Demek ki, bu yasanın esası, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasıdır. Peki, bu hal ne kadar uzayacak? Olağanüstü hali bekleyen en ciddî sorun, onun olağanlaşması değil de nedir? Şimdi neden olağanüstü hal uygulaması devam etsin; efendim, terörün kökünü kazımak için; öyle mi?.. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hafızaları tazelemek için birazcık gerilere gitmek istiyorum. Hepinizin malumu olduğu gibi, olağanüstü hal kapsamındaki illerde, 1978 yılında sıkıyönetim ilan edilmiş, sıkıyönetim uygulaması başlatılmış ve bu uygulama, daha sonra yerini olağanüstü hale bırakmıştır. Bu ne demektir; bu bölgede 18 yıldır yaşayan olağandışı bir uygulama var demektir. Yani, bugün, 18 yaşındaki bir delikanlı, olağan bir yönetimin nasıl olduğunu, maalesef bilememektedir. Gerekçesi ne olursa olsun, ülkemizin bir parçası üzerinde böyle bir yönetimin sürgit devamından yana olabilecek veya bunu isteyebilecek bir tek arkadaşımın bile bu çatının altında bulunmadığına inanıyorum. Her ne kadar olağanüstü hal Anayasamızda yer almış bir uygulama ise de, onu kalıcı kılarak olağanlaştırmak, bugünkü rejime, demokrasiye ve hukuk devleti anlayışına vurulabilecek en büyük darbelerden biridir. (RP sıralarından alkışlar) Peki, 27 nci defa uzatılmak istenmesi, terörün kökünün kazınmadığının en basit belgesi değil midir? Sevgili arkadaşlarım, şu soruyu kendi kendimize sormak durumundayız: Eğer, olağanüstü hal uygulaması terörün ilacı ise, neden hâlâ terör var; değilse, niçin olağanüstü hal uygulamasını uzatıyoruz? Olağanüstü hal görüşmeleri yapılırken, 1992 yılında, zamanın Başbakanı Sayın Demirel, bu kürsüden, yurtiçinde 3 bin, yurtdışında 7 bin olmak üzere, toplam 10 bin PKK teröristinin olduğunu açıkladı. Şimdi 1996 yılına geldik; ölü, yaralı ve sağ ele geçirilen terörist sayısının 50 bin civarında olduğu ifade edilmektedir. Demek ki, olağanüstü hal bir çare değildir, birçok etkenle birlikte terörün azmasına neden olmaktadır ve 1992 yılından 1996 yılına kadar iktidar koltuğuna oturan siyaset kadrolarının, 10 bin teröristi 50 bine çıkarmayı nasıl becerdiklerini de kendi kendilerine sormaları gerekir diye düşünüyoruz. Olağanüstü hal uygulamalarının, PKK'yı çökertmek bir yana, devlet ve millet kaynaşmasına yaptığı menfi etkiler, daha derin yaraların açılmasına da neden olmuştur. Terör örgütüne karşı geniş halk kitlelerinin desteğini almak birinci derecede önemli ve öncelikli konu iken buna önem verilmemiş, ciddî olmayan ihbarlar sonucu, insanlar, kitleler halinde gözaltına alınmış, keyfî uygulamalar yapılmış, gereksiz otorite gösterilerine kalkışılmış, istihbarat toplamak veya bir sanığı ele geçirmek uğruna zaman zaman köy halkının tamamı sorgudan geçirilmiş, tedirgin edilmiş, köyler boşaltılmış, yakılmış ve yıkılmıştır. Bu da, bölge halkında var olması gereken devlet görevlilerine karşı güven duygusunun zedelenmesine, umutsuzluğun yaygınlaşmasına ve yabancılaşmanın artmasına neden olmuştur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bundan önceki hükümet, işe, temelde yanlış bir teşhisle başlamıştır; güneydoğu sorununu terörden ibaret saymış ve bunu, yalnızca askerî yöntemlerle çözebileceğini varsaymıştır. Halbuki, terörle mücadelenin evrensel ilkeleri vardır. Bir askerî yetkili, parlamenterlere, terörle mücadele konusunda brifing verirken, şu konuya dikkati çekiyor: Terörle mücadelenin dört sacayağı var; bunlardan birisi istihbarat, diğeri silahlı mücadele, bir diğeri sosyal ve ekonomik tedbirler ve bir başkası da terörün dış desteğiyle ilgili mücadele. Aynı askerî yetkilinin ifadesine göre, biz, sosyal ve ekonomik tedbirlerden, terörün dış destekleriyle mücadeleden sınıfta kalmışız; hiçbir faaliyet veya başarılı bir faaliyet sergileyememişiz ve yirmi yıldan beri, istihbarat faaliyetlerinde de gözle görülebilir bir gelişme kaydedilememiştir. O halde, biz, şimdi, terörle mücadele derken, bunun, sadece yüzde 25'i ile, yani silahlı mücadele bölümüyle uğraşıyoruz ve Yüce Meclis 27 kezdir olağanüstü hal uygulamasıyla ilgili görüşmeler yaparken, maalesef, PKK terörü hedef gösterilerek, bu uygulama uzatılmak isteniyor. Hangi noktaya gelmişiz; yakılan, yıkılan bine yakın okul, üç bini aşkın boşaltılmış köy, sayısı üç binlerle ifade edilen faili meçhul cinayet, açız diye haykıran on binler ve insansızlaştırılan bir vatan toprağı. (RP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bu, yol değildir; bu yol çıkmaz sokaktır. Bu ülkenin evlatları çözüm bekliyor; kan, gözyaşı ve ıstıraptan bıktık artık. Şimdi, demagojiden hoşlanan bazı arkadaşlar, neden PKK'dan, onun vahşetinden söz etmiyorsunuz diyebilirler; çünkü, biz, hastalığı da mikrobu da iyi tanıyoruz; çünkü, bir hastalığa yakalandığınızda şifa bulmak için o hastalığın mikrobuna küfretmezsiniz, küfrederek de iyileşmezsiniz. Hastayı nasıl iyilleştirirsiniz; uzman bir doktor ve doğru bir tedavi yöntemiyle hastalıktan kurtarırsınız. Ne yapacak PKK; Türkiye'yi mi bölecek? Bakın muhterem arkadaşlarım, Türkiye'yi bölmek, kimsenin haddine değildir. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ne Bekaa Vadisinde oturan adam ne Washington'da ne de Tel Aviv'de oturanlar bu ülkeyi bölemeyeceklerdir (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) ama, ihanet odakları, kalkınmamızı, güçlenmemizi, birlikteliğimizi ortadan kaldırmak için, tarih boyunca yaptıkları gibi, taşeronlar kullanacaklardır. Biz, güçlü bir devletiz; biz, tarihin şerefi olmuş bir milletin evlatlarıyız; biz, halkımızla ilişkilerimizi, ona götüreceğimiz ekonomik, sosyal ve kültürel hizmetleri, bir örgütün yörüngesine girerek, onun alacağı tavırlara göre ayarlamaya kalkışamayız. Bunu yaparsak, işte asıl o zaman teröre teslim olmuşuz demektir. Yoksulluğu, yoksunluğu, işsizliği, açlığı gideremezseniz, siz, teröriste kan vermiş olursunuz, kan!.. İşte o zaman, Allah korusun, bu ülke, birçok tehlikeyle karşı karşıya gelmiş olur. Öncelikle şu konuyu açıklığa kavuşturmalıyız: Bölünme, kendi kendine var olan bir vakıa değildir, bölünme bir sonuçtur. Bu nedenle de, bölünüyoruz veya bölüneceğiz diye dövünmek yerine, bizi bu sonuca götürecek şartları ortadan kaldırmak nasıl mümkündür diye çaba harcamamız gerekmektedir. Açıkçası, bölünme fobisine gerek yok. Aklımızı kullanıp, halkımızı sever, tedbirlerimizi alır, gerçekleri önceden görmek gibi bir ferasete sahip olursak, hiçbir şey olmaz. Bu ülkenin sorumluluğunu üstlenmiş insanlar olarak, şu soruları da kendi kendimize sormamız gerekir: Ülkemizde, insanımızın can ve mal güvenliği var mı; herkese iş, yoksula ekmek, hastaya ilaç, çocuğa okul var mı? Paramız para, pasaportumuz gerçekten pasaport mu? Vatandaşlar, adalet dağıtan mekanizmaya güven duyuyorlar mı? En önemlisi; özgürlük var mı özgürlük?!. (RP sıralarından alkışlar) İnsanlar, inandıkları gibi yaşayabiliyor ve düşündüklerini özgürce ifade edebiliyorlar mı? Eğer, bütün bu sorulara "evet" diyebiliyorsak, hiçbir endişeye gerek yok; o zaman, bu ülkede yaşayan insanları kovsanız da, kimse, hiçbir yere gitmez; böyle bir ülkede terör de olmaz; ama, bu soruların cevabı "hayır" ise, işte o zaman, terör var olur. Zira, teröristin ekmeği, hayat iksiri, özgürlük yokluğudur, adalet yokluğudur, ekmek yokluğudur, iş yokluğudur, güven bunalımıdır. (RP sıralarından alkışlar) Kısacası, kendi halkıyla, kendi diniyle, kendi halkının tarihiyle mücadele içerisinde bulunan; halkına özgürlük, adalet ve ekmek sunamayan düzen, terörist üretir; daha doğrusu, terörist, böyle bir çarpık sistem içerisinde hayat bulur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasının yarar yerine zarar getirdiğini anlayabilmek için uzun boylu tartışmaya gerek yoktur. Hangi partiye mensup olursa olsun, herhangi bir milletvekilimiz, bölgenin yirmi yıl öncesiyle bugününü objektif şekilde mukayese edecek olursa, bizimle aynı sonuca varır ve der ki; "Ne ekonomik, ne kültürel ve ne de sosyal bakımdan bölge, yirmi yıl öncekinden daha iyi değildir; aksine, çok daha kötüdür." Ben, burada, duygusal bazı şeyleri anlatmak ve hislerinize hitap etmek istemiyorum; ama, ben de o bölgenin çocuklarından biriyim. Bakınız, bir tablo çizeyim size. O bölgede, yirmi yıl önce, iyi kötü kendisine yeten bir ekonomik çark dönüyordu. Bölge halkı, özellikle kırsal alanlarda üretici konumundaydı; kendi tarlasında, kendi köyünde tarımsal faaliyette bulunuyor, ekip biçiyor hayvancılıkla meşgul oluyor ve geçimini sağlıyordu. Kısacası, bu bölgenin insanı, hiç kimseye avuç açmadan onurlu bir şekilde hayatını sürdürebiliyordu. Şimdilerde ise bu bölgede (Diyarbakır'da, Hakkâri'de Van'da) bir insanlık dramı yaşanıyor. İnsanlar, köyünü, tarlasını, çubuğunu, ata yadigârı toprağını terk etmiş, şehir merkezlerine ve büyük ilçelere gelip toplanmışlar, buralara sığınmışlar ve yıllardır üretimden kopuk yaşamaktadırlar. Kent varoşları birer sefalet merkezi haline gelmiş; aş yok, iş yok, güven yok, yarına umut yok. Köyünde, sofrasında, her gece üç beş konuk ağırlayan o eli öpülesi hacı amcaları, camilerin avlusunda, avucunu açmış dilenirken görürsünüz ve bu acı tablo karşısında sizin yüzünüz kızarır. Bir evde üç dört aile birden yaşamaktadır; üç dört aile kadınıyla, erkeğiyle, çocuklarıyla ortak bir tuvaleti paylaşmak mecburiyetinde kalmaktadır; aile mahremiyeti diye bir şey kalmamıştır. Terör belası ve güvensizlik... Allah, bu çatı altındaki hiçbir kardeşime göstermesin. Ben, doğduğum, büyüdüğüm ilçeye gittim; kendi babamın elleriyle yaptığı evin harabe haline geldiğini gördüm. Allah, hiçbirinize böyle bir acı neticeyi, akıbeti göstermesin. Terör belası ve güvenlik nedeniyle müteşebbis de bölgeden kaçmaktadır. Yatırım neredeyse durmuş; işsizlik, bir çığ gibi, her geçen gün artıyor. Bu acı tablo, yaşanan bu insanlık dramı, sizlerin, bu çatı altındaki kardeşlerimizin elbirliğiyle üretecekleri acil çözümler sayesinde ortadan kalkabilir. Bu bölgeye yönelik, hepimizin katılacağı kalıcı, millî politikalar üretmek zorundayız. Her birimiz, hiç olmazsa bir kova su alıp şu yangının üzerine dökmekte yarışmalıyız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Yılmaz, anamuhalefet partisi lideri iken "olağanüstü hal, terörün ilacı değildir, üstelik bölgeci bir yaklaşımı çağrıştırdığı için teröre malzeme oluşturmaktadır" demişti. Yine, Sayın Yılmaz "bölgede ilk terör eylemlerinin sıkıyönetim döneminde ortaya çıktığını unutmamak gerekir" demişti. Yine, Sayın Yılmaz "doğu ve güneydoğuya mahsus ayrı tedbirler üretmek, bu bölgeye, ayrı bir yermiş duygusu verir; bölgedeki memurlara ayrı ödenek verilip psikolojik olarak ayrıymış izlenimi yaratılmamalıdır" diye buyuruyordu. Başbakan olunca, son kez şartıyla, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin tezkereyi Yüce Meclise sundu. Sayın bakan da, o tezkereyle ilgili konuşurken "son kez dört ay istiyorum" demişti. Şimdi, ben sayın bakana sormak istiyorum: Peki, o günden bugüne geçen üç aylık süre zarfında hangi yasal düzenlemeleri yaptınız; yapamadıysanız, yapmadıysanız, bunu beceremiyorsanız, neden altından kalkamayacağınız taahhütlerde bulunuyorsunuz? Bu, milletle alay etmek değil de nedir, sevgili kardeşlerim?!. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başbakan, seçim öncesi, olağanüstü hal bölgesinde yaşayan mazlum ve mağdur vatandaşlarımıza sıcak gelecek mesajlar verdi. Seçim beyannamelerinde, olağanüstü halin kaldırılacağı, yakılmış, yıkılmış köylerin imar edilerek, yeniden yaşanabilir hale getirileceğini vaat ettiler. Evet, bu Hükümetin kuruluşundan bugüne, tam 101 gün geçti. Şimdi, soruyorum: Bu süre zarfında, hangi yaraya merhem oldunuz, hangi köyü imar ettiniz, kaç kuruşluk yatırım yaptınız, kaç mazlumun gözyaşını sildiniz, kime, hangi şefkat elini uzattınız? Şovdan başka ne yaptınız Allah aşkına, ne yaptınız!.. Bunu, gelip, burada söyleyin. (RP sıralarından alkışlar) MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bir çare de sen söyle... ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Ben çareyi söyleyeyim. Siz, olağanüstü hali uzatıyorsunuz; Allah nasip edecek, biz geleceğiz ve olağanüstü hali de kaldıracağız; kalkar mı, kalkmaz mı, bir gün bile devam ettirilir mi; onu göstereceğiz. Bakınız, sevgili kardeşlerim, ben, niçin olağanüstü hale karşı olduğumuzu burada anlatırken, arkadaşların kafasında şöyle bir izlenim uyanmış olabilir: Bunlar, olağanüstü hale, bölgeye mesaj vermek için karşı çıkıyorlar. Böyle olmadığını, ben, size, birkaç belgeyle, şimdi ifade edeceğim. Şu elimdeki, jandarma astsubay üstçavuşun, imzalayıp, mühürleyip, vatandaşın eline verdiği belgedir. Bakın, bu belgede ne yazıyor: "Sütlüce Köyü, Mehmet Resul Bezek; aşağıdaki malzemeleri almasına izin verilmiştir." Ne zaman; bu, eskiden mi oluyordu? Hani, eskiden karneyle ekmek filan alınıyordu ya, o gün... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayın efendim. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bakınız, sevgili arkadaşlar, köylü vatandaş ilçeye inecek, oradan yiyecek maddesi alacak; karakol komutanından bu belgeyi almak zorunda. Ne diyor bu belgede: "50 kilogram patates, 1 torba çimento, 5 kilo makarna, 5 kilo fasulye, 5 kilo mercimek, 1 kutu salça, 1 paket tursil." Altını çizmiş "yalnız 5 kalemdir" demiş; mühürleyip imzalamış ve vatandaşa vermiş. Olağanüstü hal uygulaması deyip geçmeyin; olağanüstü hal uygulaması, o bölgede yaşayan vatandaşlar üzerine konmuş, aynı zamanda bir yiyecek ambargosudur, gıda ambargosudur. Ben, DSP'nin Sayın Genel Başkanına buradan sesleniyorum; çok haklı olarak, Kuzey Irak'ta uygulanan ambargoya karşı çıkıyorlar: Neden, güneydoğuda uygulanan ambargoya da karşı çıkma cesaretini göstermiyorsunuz? (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Her zaman, her yerde cesaretliyiz. ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, huzurunuzdan ayrılırken, Refah Partisi Grubunun, biraz önce burada ifade edildiği gibi, temmuz ayı sonuna kadar olağanüstü hal uygulamasının uzatılmasına ilişkin önerilerle ilgili görüşlerini bir cümleyle ifade ederek buradan ayrılacağım. Bu kürsüde, 27 nci kez olağanüstü hal görüşülüyor; her seferinde de "son kez", "son kez" deniliyor. Şu 30 Temmuz ifadesinin de, günü geçiştirmeye yönelik bir politika olduğuna kesinlikle inanıyoruz ve biz, olağanüstü hal uygulamasının bir gün dahi uzatılmasından yana olmadığımızı huzurlarınızda ilan ediyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu'na teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Fatih Atay'da Buyurun Sayın Atay. Konuşma süreniz 20 dakikadır. CHP GRUBU ADINA FATİH ATAY (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin dört ay uzatılması konusunda, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım. Bu nedenle, Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Uzatılması istenilen olağanüstü halin 27 nci kez dört ay süreyle uzatılmasının, bizlerin ve tüm kamuoyumuzun gündeminde olmasından sanıyorum yine rahatsızlık duymaktayız. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki ekonomik ve sosyal yetersizlikler veya ihmaller, bugün, bu koşullardan beslenen bir terör örgütünü yaratmıştır. Kulluk anlayışına dayanan aşiret ve ağalık yapıları, bu bölgede, demokrasinin yerleşip gelişmesini, serbest çalışma koşullarını ve sınır aşırı pazarlara dayalı bir ekonominin güçlenmesini, doğası gereği engellemiştir. Bu engellemeler, bölge halkı üzerindeki baskıları artırmış, kan davalarını ve kamplaşmaları doğurmuştur. Bölge halkı, devlet eliyle gelebilecek nimetlerden yararlanamaz, devletin hoşgörüsü ve himayesini göremezse, devlet karşıtlığı kolayca oluşturulabilir ve sonuç da öyle olmuştur. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1979 yılından bu yana, ülkemizin büyük bir bölümü sıkıyönetim ve olağandışı yöntemlerle yönetilmektedir. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleriyle ilgili insan hakları raporları, daha da vahim ve tehlikeli gelişmeler olacağının işaretini vermektedir. Bölgedeki teröristlerle halk özdeşleştirilmiş ve tüm bölge halkı terörist olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Üstelik, her geçen gün, yeni baskı yöntemleri geliştirilmektedir. Devlet, anayasasına sahip olmadıkça, hükümetler, programlarında söyledikleri demokrasi kurumlarını işletmedikçe, daha derin yaraların açılacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur. Türkiye'de, 1923'ten bu yana, çeşitli dönemlerde, sıkıyönetim ve olağanüstü hal gibi olağandışı yönetimler uygulanmış, buna karşın, sorunlar giderilememiştir. Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin kurulduğu 1987'den bu yana özgürlükleri kısıtlanan, eylemciler, örgütler değil, halk olmuştur. Oysa, bölgedeki uygulamaların, giderek halkı devletten soğuttuğu, hatta yer yer kopardığı bir gerçektir. Artık, bölge halkı sesini yükseltmektedir; "savaştan bıktık ve yorulduk, bunca akan kan bize hak sağlamadı" kanısı gitgide yaygınlaşmaktadır. Kan aktıkça halk, devletle PKK arasında sıkışmaktadır. Yıllarca süren, hep, kan ve ateştir ve ortada kazanılmış tek bir hak yoktur. İç savaş halkı bıktırmıştır.(1) Bu nedenle, halk, silahsız çözümler aramaya yönelmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu noktada, gözardı edilmeyecek dedikodulara da dikkat çekmek istiyorum: "Olağanüstü hal sektör olmuştur. Bölgede korucu sayısı, bunların her birine ödenen maaş... Bir ailede beş korucu olsa, aylık gelirini siz hesaplayın." Bu söylentiler bununla da kalmamaktadır. Korucuların, bölgedeki uyuşturucu ticaretinde de kaçakçılıkta da parmakları olduğu iddiaları yaygındır. Mahalle bekçisi olarak alacağı kişiyi bile sınavla seçen, eğitimden geçiren devlet, dağdaki köylüye kendi adına hareket etme hakkını nasıl tanımaktadır? Olağanüstü halin uzatılması konusunda karar alırken, bölgedeki manzaraları dikkate almak gerekir. Teröre karşı elbette belli bir mücadele yürütmek zorunludur ve amacımız, o bölgedeki çalışanları karalamak değildir; ancak, tüm bunlar, gerçeklere gözlerimizi kapatmamızı da gerektirmez. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti bir ırk ve kan bağı cumhuriyeti, etnik köken cumhuriyeti olarak kurulmadı. Kimliği ne olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun, kendini bu ülkenin vatandaşı kabul eden herkes, yasalar önünde eşittir. Devletin, etnik tercihi olamaz. Bu nedenle, sorunların çözümünde insan haklarına ve demokrasiye öncelik veren politikaları öne çıkarmalıyız. Barış, sevgi ve uzlaşma ortamının yaratılmasını hedef almalıyız. "Olağanüstü hale gerek kalmayacak, valilerin yetkileri artırılacak" gibi söylemler ve yasa teklifleri sorunu çözmez; gerçi, Hükümetten, herhangi bir teklif de gelmemiştir. Unutmayalım ki, bugün, ülkemizde terör, sıkıyönetim ortamında doğdu, olağanüstü hal ortamında da büyüdü. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümetin bu kısa ömründe hiçbir ciddî projeyi Meclise getirememiş olması, bu konuya olan duyarlılığının da kanıtıdır diye düşünüyorum!.. Oysa, ondokuz yıla yakın süren bu olağanüstü hal uygulaması, ülkemizin en önemli sorunudur. Bu konuda duyarsız kalamayız, hiçbir şey yapamıyoruz diyemeyiz; tam aksine, bu konuda duyarlı olduğumuzu göstermeli ve çözüm üretmeliyiz. Geçen uzatma döneminde de "son kez uzatalım, bu sorunu çözeceğiz" sözlerinin geçerli olmamasının, bugün, hep birlikte tanığıyız. Güvenli bölgelerde, köye dönüş projeleri uygulanmamıştır; evleri yakılan yurttaşlarımıza, hiçbir tazminat ödenmemiştir; güvenlik sağlanarak, köy meralarının bölgenin çok önemli bir gelir kaynağı olan hayvancılığa açılmaması son derece yanlıştır; bu güven-lik bir an önce sağlanarak, bu bölgede yaşayan yurttaşlarımızın ekonomik fayda sağlamalarına katkı yapılmalıdır. (1) Bu cümleye ilişkin düzeltme, 19.6.1996 Tarihli 64 üncü Birleşim Tutanak dergisindedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu'da yaşanan olağanüstü halin temeli olan terör, hem iç güçler hem de dış güçlerce beslenmektedir. Terörün, beslenen bu damarlarını tıkamalıyız; bunun için, bu bölgedeki olağanüstü koşulları ortadan kaldırıp, olağan koşulların oluşmasını sağlamalıyız. 12 Eylül askerî rejiminin demokrasi dışı, baskıcı uygulamalarıyla, ülkemizde, toplumsal gelişmenin önü tıkanmış, iç barış bozulmuş, güneydoğuya daha ağır oranda baskı uygulanmıştır. Ülkemizin bu bölgesinde onsekiz ondokuz yıldan bu yana sıkıyönetim ve olağanüstü hal yönetimi hüküm sürmektedir. Düşününüz; 18 yaşında olan ve son seçimlerde siyasal iradesini kullanan, oy kullanan bu gençler henüz normal bir yönetim görmediler; kişi hak ve özgürlüklerini, insan haklarını ve demokrasiyi tanımadılar. Bu nedenle, bu gençlere karşı daha fazla haksızlık yapmadan, olağan koşullarda yaşamaları için gerekli önlemlerin bir an önce alınmasını diliyoruz. Hükümet Programında da, olağanüstü halin tedricen kaldırılacağı belirtilmekteydi. Bu büyük sorunun çözümü için gerçekçi çözümler üretmeliyiz. Bu arada, bir temel yanlışı vurgulamakta yarar vardır; devletin bazı etkin unsurlarının -bu arada bölge valilerinin- sorunu, salt bir terör, asayiş ve bölücülük sorunu olarak görmelerine son verilmesi gerekmektedir. Devletin, bu önyargılı görüşten kendini sıyırması gerekmektedir. Tabiatıyla, bu arada Hükümetin de net politikalar üreterek, sorunun çözümünü hızlandırması, atılması gerekli ilk adımdır. Bu adım atılırken, kamuoyu önünde açık bilgilendirme ve tartışma platformu açılarak, politikaların toplumun her kesimince benimsenmesi ve denetlenmesi sağlanmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkes anadilini, kültürünü, tarihini, folklorunu araştırmak, korumak, geliştirmek hakkına sahiptir. Bunlar, insan hak ve özgürlüklerinin kapsamında sayılmalıdır. Böyle bir anlayışla hareket edilirse, kısa bir gelecekte, terör hareketlerinin, olağanüstü hale gereksinme duyulmaksızın yok edileceğine hiç kuşkumuz yoktur. Bütün bu çerçevede, bir kez daha söylemekte yarar görüyoruz ki, Hükümet iki önemli yaklaşım göstermelidir: 1. Sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik yaklaşım, 2. Terör karşısında yılgınlık göstermeden, kararlılığını ve terörü yok edeceğini topluma inandırmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin uzatılması, sorunu çözmemektedir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, olağanüstü hal uygulamasının, kimi dönemlerde demokratik rejimlerle çeliştiğine, yöre insanına sıkıntılar getirdiğine, sorunlar yarattığına inanıyoruz; bir daha uzatılmayacak bahaneleriyle ve taahhütleriyle uzatılma geleneğinin yaratılmasını da uygun bulmuyoruz. Bu nedenle, olağanüstü halin uzatılmasına, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ret oyu vereceğiz. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Fatih Atay'a teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri, Sayın Atay konuşmasının bir bölümünde, bölgedeki olaylarla ilgili yanlış anlamalara sebebiyet verebilecek "iç savaş" gibi bir tanımlama kullandı. Kastının, bu anlamda olmadığını, konuşmanın bütününden zaten anlıyoruz. Kendilerinin de takdir edecekleri gibi, bölgede, bölge halkını da hedef alan dış destekli bir terör olayı vardır ve bu terör olayına karşı devletimizin, milletimizin yürüttüğü meşru bir mücadele vardır. Onun için, bu açıklamayı yapma ihtiyacını duydum. Gruplar adına son konuşmayı, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Balcılar yapacak. Buyurun Sayın Balcılar. (ANAP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20 dakika. ANAP GRUBU ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 ncı kez uzatılan olağanüstü halle ilgili Meclis kararının, Meclis İçtüzüğünün oylamada yanlış kullanıldığı gerekçesiyle, bir siyasî partimiz tarafından Anayasa Mahkemesine gidilmesi sebebiyle, daha önce alınan kararın bozulması karşısında bir boşluk doğacağı endişesiyle, Millî Güvenlik Kurulu tarafından tavsiye edilen ve Hükümet tarafından Meclise gönderilen, olağanüstü halin 27 nci kez uzatılmasıyla ilgili Hükümet tezkeresi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. Değerli milletvekilleri, ülkemizde bölücü terör, 1978'de daha değişik bir boyutla başlamış ve 1984 Eruh-Şemdinli baskınlarıyla, PKK ağırlıklı olarak devam etmiştir. Dış destekli diyorum; çünkü, yakalanan teröristlerin, işte, sünnetsiz, Ermeni vesaire olduklarını hep beraber tespit etmiş bulunuyoruz. Zaman içerisinde inişli çıkışlı grafikler arz eden bu bölücü terörün gelişmesinin, cumhuriyet hükümetleri ve devlet güvenlik güçleri tarafından önlenmesinin gayreti içerisinde olunmuştur. Anavatan Partisi olarak, 1984'te iktidar olmamızla, sıkıyönetim olarak aldığımız -1978'de başlayan- bu idare tarzını, cumhuriyet hükümeti olarak, gerekli sosyal, ekonomik tedbirleri almaya çalışarak, 1987 yılında, daha yumuşak bir idare şekli olan olağanüstü hale çevirmenin gayreti içerisinde olduk. Biz, bunu yaparken -zabıtlara geçmesi açısından tekrar tekrar söylemekte yarar görüyorum- 1983-1991 yılları arasında, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği adında bir sistem geliştirdik. Sayın konuşmacıların ifade ettikleri gibi, Olağanüstü Hal Bölge Valiliğiyle ilgili olarak, gerekli mevzuat düzenlemelerini yaptık. Yine, Olağanüstü Hal Jandarma Asayiş Komutanlığını ihdas ettik. O tarihe kadar, geçici köy koruculuğu diye bir şey yoktu; geçici köy koruculuğu sistemini getirdik. Poliste ve askerde -jandarmada- özel timleri gündeme getirdik. Pişmanlık Yasasını, Terörle Mücadele Yasasını çıkardık ve Refah Partili arkadaşımın ifade ettiği şeyleri -zamanında onlar da iktidardaydılar; 163 üncü maddeyi kaldırmaya hiç kimse cesaret edemedi- 141, 142 ve 163 üncü maddelerdeki yasakları kaldırdık. 2932 sayılı Yasadaki Kürtçe konuşmayla ilgili yasağı kaldırdık. Şırnak, Batman gibi, kritik bölgede, iki il ihdas ettik; bölgeye 90 bin kadro verildi. GAP Projesi, yüzde 85-90 -dolar bazında- Anavatan Partisi döneminde finanse edildi. 1991 yılından itibaren, ikibuçuk kilometrelik tünellerin betonlaması yakın tarihe kadar yapılamadı da, Harran Ovasına, by-pass boruyla su verme durumunda kalındı. Bölgede televizyon izlenme oranı, 1991 yılına kadar yüzde 60-70 civarına yükseltildi. Türkiye'de, telekomünikasyona ve elektrifikasyona öncelikle bu bölgeden başlandı. Teşvikler devam ettirildi ve bu bölgede çalışan personele güvenlik tazminatı gibi uygulamalar getirildi ve sadece askerî ve polisiye tedbirlerle değil, sosyal, ekonomik uygulamalar da yapılmak suretiyle, 1987 yılında, bölgede, daha yumuşak bir idare şekli olan olağanüstü hale geçildi. Bunları niye anlatıyorum; birazdan arz edeceğim. 1991 yılında, Anavatan Partisi muhalefette kaldı. Tabiî ki, her cumhuriyet hükümeti, terörün bitmesinin, vatandaşının bu baskıdan kurtulmasının gayreti içerisindedir; ama, maalesef, özellikle son yıllarda, tabiî ki, bölücü terör örgütü PKK'nın, vatandaşı sindirme ve korkutma suretiyle devletin güvenilirliğini yitirmesini sağlama, devlete güveni azaltma gayesiyle, bir Kürtçü devlet -Kürt kökenli bir Kürtçü devlet- kurma gayesinde olduğunu hep beraber biliyoruz; ama, bir noktayı iyi tespit etmek lazım ve özellikle bölge halkına çok iyi duyurmak lazım. O bölgede Kürt kökenli vatandaşlarımız daha yüksek oranda ve bu Kürt devleti -Kürtçü bir devlet- kurmayı amaçlayan PKK bölücü terör örgütü, genelde, o bölgedeki insanlarımızı çoluk çocuk demeden, yaşlı demeden öldürüyor; yani, Kürt devleti kurmak isteyen PKK, Kürt vatandaşlarımızı öldürüyor, kendilerini ikna edemediği için. Bu, bölge halkının PKK'nın bir Kürt devleti kurmasına karşı olduğunun en müşahhas kanıtlarından birisidir. Bunu, özellikle, yabancı heyetlere anlatmamızda, bölge halkına anlatmamızda yarar vardır. Bölge halkı, vatandaş olarak devletin yanındadır. O bölgede görev yapmış değerli kamu görevlilerimiz vardır; hepimiz biliyoruz ki, bölge halkı, gerçekten devletin yanındadır; ama, olayın çözümü olarak gördüğümüz husus, sadece insan öldürmekle bu olayın üstesinden gelinemeyeceği hususudur. 1991-1995 arasında devlet güvenlik güçlerimiz, polisiyle, askeriyle, geçici köy korucusuyla, her zaman olduğu gibi, bu dönemde de görevlerini layıkı vechile yapmışlardır. Nedir görevleri: Teröristi gidip yakalama, eğer tesirsiz hale getiremiyorsa, öldürme. 1991-1992 ilâ 1995 arasında -az önce bir konuşmacı arkadaşım da ifade etti- 50 bine yakın kişi öldürülmüş, yakalanmış. 1992'de -yine, aynı konuşmacı arkadaşım ifade etti- 1991 sonrasındaki ilk olağanüstü halde, Sayın Demirel Başbakan olarak konuştu, dedi ki:"İçeride 3 bin, dağlarda 7 bin terörist var." Yani, toplam terörist sayısı 10 bin. 50 bin kişi yakalanmış öldürülmüş. O zaman, adam öldürmek çözüm değil. Olayın, sosyal, ekonomik, psikolojik taraflarını nazarı dikkate almadığımız sürece, biz, polisiye tedbirlerle, ancak, bölücü terörün azmasını durdurabiliriz; önleyemeyiz. Burada, tabiî ki, polisiye tedbirlerin en şiddetli bir şekilde devam etmesi, ama, yanında, sosyal, ekonomik tedbirlerin de mutlaka alınmasından yana olduğumuzu ifade ettik. 1991'den itibaren, o tarihteki Koalisyon Hükümeti, her seferinde "son defa" diye, olağanüstü halle ilgili olarak uzatma tezkereleri getirdi. Biz, Anavatan Partisi olarak, 1995 seçimlerinden evvelki son oylamaya kadar müspet rey verdik; ama, burada, konuşmacılar olarak ben ve arkadaşlarım çıktık, dedik ki; tamam, uzatmak istiyorsunuz, size imkân sağlayalım; ama, bu uzatma esnasında, olayın sosyal, ekonomik tedbirleri olarak neler getireceksiniz; bu konuda bir adım atın ki, biz size destek olalım ve bu olağanüstü halin, bölge halkı için olağan hale gelmiş olan, onsekiz yılı geçmiş olan bu uygulamanın kaldırılması konusunda hep beraber bir gayret içerisinde olalım. Her seferinde "son defa" denilip tedbirler getirileceğinin söylenmesine rağmen, hiçbir tedbir getirilmeden, ta 1995'e kadar gelindi ve son oylamada, biz de, Anavatan Partisi olarak ret oyu kullandık. Bunu niye söylüyorum; 1995 seçimlerinden hemen sonra -24 Aralıkta seçim oldu- hükümet kurulamadı, partiler aralarında anlaşamadılar; hep beraber biliyoruz, vatandaş, çok enteresan bir tablo çıkardı; 13 Martta, Hükümet güvenoyu aldı, 14 Martta da - tarih sıkıştırdığı için- olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili kararı, süratli bir şekilde getirmek zorundaydık. Yine, 14 Martta, bütçeyi Meclise getirmek durumundaydık ve o zaman biz, Anavatan Partisi olarak, daha evvelden, muhalefette iken, iktidara "şu, şu, şu tedbirleri alın veya bazı tedbirler alın, netice itibariyle bu olağanüstü hali kaldırın" diyorduk; şimdi, devran döndü, biz iktidar olduk veya iktidarın patronajı durumundayız; biz, bu, bu tedbirleri alacağız ve tedrici olarak bu olağanüstü hali kaldıracağız dedik; bu, Koalisyon Protokolümüzde de yazılıdır. Daha evvel uzatma talepleriyle gelen hükümetlerle, bizim, 14 Martta uzatma talebiyle gelmemiz arasındaki fark, şu anda, Sayın Bakanın da sunuş konuşmasında ifade ettiği gibi, bazı adımların atılmasıdır. Olağanüstü hali kaldırma konusunda niyetimizi ortaya koyacak olan ve -konuşmacıların hepsiyle müttefik olduğumuz, hemfikir olduğumuz- olağanüstü halin kalkması halinde, valilerin yetkilerinin artırılması gibi, İl İdaresi Kanununda ve geçici köy korucularını bir zapturapta alacak olan Köy Kanununda, Kimlik Bildirme Kanununda, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanunda yapılacak değişiklikler Meclise sevk edilmiştir. Biz, Hükümet olarak olağanüstü hali kaldırma konusunda niyetimizi, daha evvelki olağanüstü hali kaldırma talebinde bulunan ve "son defa" diye gelen hükümetlerden farklı olarak, yaptığımız, sevk ettiğimiz bu kanun değişiklikleri talebiyle göstermiş olduk. Ama, lütfen, herkes elini vicdanına koysun, 25 Aralıkta seçim oldu, 13 Marta kadar Hükümet güvenoyu alamadı, 14 Martta -kucağımızda- çok süratli bir şekilde, olağanüstü halle ilgili hükümet tezkeresini getirmek durumunda kaldık ve Hükümet güvenoyu aldıktan bir gün sonra, Meclise, Plan ve Bütçe Komisyonuna bütçeyi sevk etmek durumundaydık martın sonuna kadar görüşülmesi gerekiyordu; mart ayı bu şekilde geçti. Aradan zaman geçti, bürokratik atamalardaki sıkıntıları hep beraber gördük, aradan biraz daha zaman geçti, Hükümette, Meclise sevk edeceğimiz kanunlarda imzalamama olaylarını hep beraber tespit ettik -kusura bakmayın- bir müddet sonra da, koalisyonun bozulmasına sebebiyet veren Meclis araştırma, soruşturma önergeleri geldi ve Hükümet istifa etmek durumunda kaldı; Refah Partisinin, olağanüstü hal ve Hükümetin güvenoylamasıyla ilgili, Meclisin, İçtüzüğü yanlış uygulamasıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine gidişi ve Hükümetin istifası... Şimdi, değerli arkadaşlar, DYP adına konuşan Sayın Hayri Kozakçıoğlu, o bölgede uzun müddet çalıştı, mevzuatı bu Mecliste en iyi bilen arkadaşlarımızdan birisi. Ben de konuşmamda ifade ettim, dedim ki, biz, 1983-1991 yılları arasında, olağanüstü hali uygulamaya koyduk, olağanüstü halle ilgili mevzuatları çıkardık. Sayın Kozakçıoğlu, bu mevzuatlarla ilgili bilgi verdi. Şimdi, diyelim ki, Meclis, Anayasa ve İçtüzük gereği, 1 Temmuzdan itibaren tatile girebilme durumunda ve arada iki üç ay, Meclisin, olağanüstü bir davet olmadığı takdirde, toplanamama keyfiyeti var. Bizim olağanüstü hali kaldırmamız halinde, bu olağanüstü halle ilgili mevzuatlarda, anında müdahale edilmesi gereken bazı sıkıntılar olacaktır; Meclisin bu sıkıntıları giderebilecek, müdahale imkânı ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla, ekim ayına kadar, yani, Meclisin tatilden sonra tekrar açılacağı tarihi geçirecek şekilde bu olağanüstü hali uzatma tarihini tespit etmemiz halinde, olağanüstü halin -prensip olarak hep beraber katılıyoruz- kalkması halinde doğabilecek mevzuat boşluklarının, olağanüstü halle ilgili mevzuat boşluklarının çok süratli müdahalelerle giderilebilme keyfiyeti vardır. Anavatan Partisi olarak ve Hükümet olarak görüşümüz, uzatma kararının dört ay olarak uygulanmasıdır; ama, parti grupları kendi aralarında anlaşırlarsa, tabiî ki, hep beraber, grupların kararlarına saygılı olacağız. Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Mustafa Balcılar'a teşekkür ediyorum. Şimdi, kişisel söz taleplerine sıra geldi. İlk sırada Sayın Mehmet Ekici; buyurun efendim. Konuşma süreniz 10 dakikadır. MEHMET EKİCİ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; on ili kapsayan olağanüstü hal görüşmelerinde görüşlerimizi aktarmadan önce, devletin bölünmez bütünlüğü, vatanın birliği uğruna şehit düşen asker, sivil, polis, bütün memleket evlatlarını rahmetle anıyor; hepinize saygılar sunuyorum. 10 ili kapsayan olağanüstü hal uygulamasının, dört ay süreyle, 27 nci kez uzatılmasını görüşüyoruz. Her seferinde "son kez" diyerek görüştüğümüz bu tezkerenin gerçekten son defa görüşülmesi, en büyük temennimizdir. 10 ilimizde mevcut olağanüstü hal uygulamasının uzatılmasının, tek başına ele alındığı sürece, yeterli bir tedbir olmadığı düşüncesindeyiz. Irak'ın toprak bütünlüğü sağlanmadan, bölgenin ekonomik ve sosyal durumunu düzeltmeden, çok yoğun ve istem dışı göç olayını durdurmadan, olağanüstü hal uygulamasına sebep olan PKK terörünü sadece askerî tedbirlerle önlememiz mümkün değildir. Maaşlar dışında hiçbir ekonomik geliri olmayan bölge insanına çeşitli zamanlarda verilen sözler ve edilen vaatler, söz ve vaat olmaktan çıkarılarak, gerçekleştirilebilir siyasî, ekonomik ve sosyal tedbirler haline getirilmedikçe, daha çok tezkereyle karşılaşacağımızı umuyorum. Bugünlerde, Mesut Barzani'nin başında bulunduğu KDP ile PKK arasındaki anlaşma dikkate alınırsa, Kuzey Irak'taki fiili durumun, bu 10 ilimizi ve ülkemizi ne kadar ilgilendirdiğini görürüz. Türkiye, Kuzey Irak'taki fiilî duruma son verilmesi noktasında, gerçekçi ve radikal tedbirlerin ilgili ülkeler ve bölge ülkeleri tarafından alınmasını sağlayacak dış politikadan yoksun olduğu müddetçe, Doğu Anadolu'da huzuru sağlamamız pek mümkün görünmemektedir. Her türlü iç siyasal çekişmelerin ve sen ben kavgasının önüne geçerek, hemen yanı başımızdaki bu yarayı tedavi etmeliyiz. Kuzey Irak'ta -gazetelerimizde yayımlanan ve televizyonlardan teyidini dinlediğimiz- PKK-Barzani işbirliğinin PKK'ya sağlayacağı üs, lojistik destek, silah ve insan kaynağı sağlama ile propaganda avantajlarının, terörle mücadelede, Türkiye aleyhine meydana getireceği tehlikenin boyutlarını takdirlerinize arz ediyorum. Kuzey Irak'ta meydana gelen otorite boşluğunun, Irak'ın toprak bütünlüğünü sağlama yoluyla kaldırılması, devlet ve millet hayatıyla, toprak bütünlüğü açısından elzemdir. Bakınız, elimde bir gazete haberi var. Eğer bu gazete haberi doğruysa, Kuzey Irak'ın, PKK'lıların kendi kimlikleriyle serbestçe dolaşabildiği bir bataklık halini alması; PKK'lıların, Türkiye bölümündeki petrol boru hatlarına dönük sabotajlar konusunda Barzani'yle anlaşmış olması, ortak dört karargâh meydana getirmesi; birinin düşman kabul ettiğini, diğerinin de kabul edeceği gibi bir noktayla, ortak radyo ve siyasî hareket okulu gibi birtakım çalışmalar yapılıyorsa; Türkiye, bu konuda kayıtsız kalmamalıdır. Olağanüstü Hal Bölgesinde, terör, teşkilatlı bir şekilde devam etmektedir. Terörle mücadelede, başlangıçta çok sıkıntı çeken güvenlik güçlerimiz, zaman içerisinde, eğitim, strateji ve organizasyonla, silah gücü bakımından olumlu ve belirli bir seviyeyi yakalamış ve terör örgütüne karşı alan hâkimiyetini artırmıştır. Bu durum ümit vericidir; ancak, mücadele, sürekli ve dikkatli yapılmadığı zaman, her an inisiyatif kaybına sebep olabilecek hassas bir durumdur. Terörle mücadele bütün hızıyla devam ederken, bu mücadeleyi veren devlet güçleri, halk ile teröristi ayırarak, halka şefkati esas kabul eden, halka potansiyel terörist gözüyle bakmayan bir mücadele metodunu benimsemeli ve halka sıkıntı kaynağı olabilecek uygulamalara derhal son verilmelidir. Hayvancılığın ölmesine neden olan uygulamalara tedricen son verilmeli ve önemli bir gelir kaynağı olan hayvancılığın canlandırılması için gerekli tedbirler derhal alınmalıdır. Bölgede, güvenlik gerekçesiyle meydana getirilen göç dalgasının insanlarda meydana getirdiği sıkıntılara son vermek noktasındaki vazifelerimizi, hiç beklemeden yerine getirmeliyiz. Göç etmek zorunda kalan insanların, iş, barınma ihtiyaçlarının karşılanması yanında, bu göçe muhatap olan yerleşim merkezlerinin yerel yönetimlerine de gerekli desteğin verilmesi bir zarurettir. Sınır ticaretini geliştirmek suretiyle bölgenin ekonomik canlılığına katkıda bulunmak da, ayrı bir görevimizi teşkil eder. Bölge halkına ve ülkemiz insanına rahatsızlık veren olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması, elbette, en samimî isteğimizdir. Hükümet tezkeresinde yer alan gerekçeye -ki, olağanüstü halin kaldırılması halinde ihtiyaç duyulabilecek idarî ve yasal düzenlemelerin henüz tamamlanmamış olması gerekçesine- tedbir olarak, İl İdaresi Kanununu behemehal gündeme almalıyız; ancak, 19 uncu Dönemde yapıldığı gibi, cebir ve şiddet kanunu haline getirmeden, uygun ve demokratik çözümleri ihtiva eder şekilde yeniden düzenlemeliyiz. Terör, elbette ki, ekonomik, sosyal ve siyasî hayatımızda büyük sıkıntılara sebep oluyor; ülke kaynaklarının önemli bir bölümü, terörle mücadeleye aktarılıyor. Ancak, bizler, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, her türlü tabudan sıyrılarak, gerçekçi bir yorumu kendi kendimize yapmalı; yani, bir anlamda, bu işin özeleştirisini de mutlaka yapmalıyız. Bölge kaynaklı uyuşturucu trafiğinin elan devam ettiği dikkate alınarak, terörle mücadelede, silahlı mücadele dışında mücadele metotlarını bilmeli ve gereğini uygulamalıyız. Terörün patronlarını, ne pahasına olursa olsun, mutlaka yok etmeli, onları koruyanlara karşı da, şahsiyetli ve ciddî tavrımızı mutlaka ortaya koymalıyız. Olağanüstü hal uygulamasına ve terörle mücadeleye aktarılan kaynakların en rantabl şekilde kullanılmasına dikkat edilmelidir. Kaynak ve imkân israfına prim verilmeden hareket edilmeli ve suiistimallere karşı dikkatli olunmalıdır. Bu görüşler çerçevesinde, Hükümetin müstafi durumda bulunduğu şu günlerde, hükümet boşluğunu her an hissettiğimiz böyle bir ortamda, terörle mücadeleye zarar verebileceği endişesini her an duyarak, kerhen, Hükümet tezkeresini destekleyeceğiz. Konu, Genel Kurulun takdirindedir. Muhterem Genel Kurulun bu konuda gereğini yapacağına inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BBP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Ekici'ye teşekkür ediyorum. Sayın İçişleri Bakanının söz talebi bulunmaktadır. Buyurun Sayın Bakan. İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt)– Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; biraz önce, bu konuyla ilgili uzun bir takdim konuşması yapmıştım ve niyetim bir daha bu konuyla ilgili konuşmamaktı; ancak, benden önce grupları adına konuşan değerli arkadaşlarımızın bazı beyanlarını düzeltmek ve o beyanlara çok kısa cevap vermek için söz aldım. Zamanınızı fazla almayacağım; çünkü, konu, yeterince burada görüşüldü. Şimdi, muhterem arkadaşlarım, tabiî, bu konu görüşülürken buradaki hatipler, partileriyle ilgili, şahıslarıyla ilgili, yöreleriyle ilgili her türlü konuşmayı da bu konunun içine sokabilirler. Kürsü serbest, herkes istediği gibi konuşabilir; ama, ben deminki konuşmamda bir şey arz etmiştim; demiştim ki, bu konu millî bir meseledir. Altını çizerek iki defa üst üste şu cümleyi sarf ettim: Bu, sadece Hükümetin meselesi değildir; bu, Parlamentoda grubu olan bütün partilerin, hatta bütün milletvekillerinin, hepimizin meselesidir. Şimdi, Refah Partisi Grubu adına konuşan çok değerli arkadaşım Sayın Hatipoğlu, konuşmamı çok dikkatli dinlediğini ve konuşmamda gruplarını ve kendisini rencide ettiğimi ifade etti ve "olağanüstü hale karşı çıkmak bir yanlışlık değildir" gibi bir ifade kullandı. Şunu hemen peşin olarak ifade edeyim ki, ben, burada, hiçbir değerli grubu ve hiçbir arkadaşımı, hele böyle önemli bir meselede rencide etmeyi asla düşünmem, hiçbir grubu burada rencide etmek istemem; çünkü, konu son derece ciddîdir. Bu konuda, hepimizin objektif kriterlere dayanarak konuşması lazım, gerçekleri konuşması lazım. Burada, mesaj vermek, duygusal konuşmak olabilir; bunu da doğal karşılıyorum; ama, meselenin özünü konuşmamız lazım. Muhterem arkadaşlarım, ben üç dönemdir milletvekiliyim. İktidarlar değişti, koalisyonlar değişti, neler geldi neler geçti; hepiniz biliyorsunuz. Muhalefetteyken birçok arkadaştan ve birçok gruptan "geldiğimiz gün bir saat dahi olağanüstü hali uzatmayız" diyeni çok gördük. Bunları, burada sıralamak; bunların kronolojisini burada açıklamak istemiyorum. Bunlar, muhalefetteyken söylenir; ama, iktidara gelen, sorumluluk altına girenler, örtüyü de bir kaldırdıklarında bunu yapmak mecburiyetinde olduklarını, olağanüstü hali uzatmanın gerektiğine inandıkları anda, evvelce söylemiş olduklarına bakmadan, ülkenin menfaatları neyi icap ettiriyorsa onu yapmışlardır ve yapıyorlardır. Şunu söyleyeyim. Biz, yirmialtıncı kez uzatmada şunu ifade ettik: Yasal kanunları, yasal eksikleri çıkaracağız ve bu son kez uzatma olacak dedik. Bunu ifade ettim, ben söyledim. Muhterem arkadaşlarım, biz, bütçesi olmayan bir hükümet bulduk. Biz, bütçeyi çıkarmak için 1 ay zaman harcadık. Aradan geçen çok kısa bir süre içerisinde, İçişleri Bakanlığı olarak biz, bütün gücümüzle, gecemizi gündüzümüze katarak, bu 4 kanundaki - yani 442 Sayılı Köy Kanunu, İl İdaresi Kanunu, Kimlik Bildirme Kanunu ve 6136 Sayılı Kanundaki- değişiklikleri hazırladık ve bunu -demin de arz ettim- Bakanlar Kuruluna sevk ettik; imzadan geçti; Meclis Genel Kuruluna geldi. Şimdi, burada, bunu yapmadınız, siz hiçbir şey yapmadınız demek bana göre doğru değil, hatta haksızlık. Biz yaptık... Efendim, siz, bu iki üç ay zarfında o boşalan köyleri abat etseydiniz, herkes yerine dönseydi, okulları açsaydınız... Hepimizin içinden bu geçiyor. Hangimiz bunu istemiyoruz, bu çatı altında hangi milletvekili bunu arzu etmez... Biz, bunlar için de hazırlık yaptık; ama, iki ikibuçuk ay gibi kısa bir süre içerisinde bunun yapılamayacağını, burada beyan eden arkadaşımın da bilmesi icap eder. Yine, bir arkadaşım "gıda ambargosu" ifadesini kullandı. Hükümetler, hiçbir cumhuriyet hükümeti, hiçbir yörede ve hiçbir vatandaşına gıda ambargosu uygulamaz. Bu mümkün değildir. Bunu hiç kimse düşünemez. Yapılan nedir; bir tedbirdir. Bu tedbir nedir; gıda da veriliyor; ama, istenilen miktarda veriliyor. Fazla gıda verdiğiniz zaman, çuvallarla gittiği zaman ne oluyor... MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – PKK'ya gidiyor... İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Devamla) – ...PKK veyahut o eşkıya orayı basıyor, zorla alıyor ve dağa götürüyor. Bu, bir tedbirdir. Bizden evvelki iktidarlar da hükümetler de yaptı, biz de yapıyoruz. İsteyerek mi yapıyoruz; hayır. Onu, biz, bir tedbir olarak kullanıyoruz. Bunu, böyle ifade etmek gerekir. Değerli Başkan burada bir arkadaşımızı ikaz etti. Zannediyorum, Sayın Atay -Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan hatip- maksadını aşan bir cümle sarf etti, "bir iç savaş" terimini kullandı. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Hiçbir zaman, bu, bir iç savaş değildir. Oradaki olayın ismini ve oradaki olayın şeklini hepiniz çok iyi biliyorsunuz; bunu kabul etmemiz mümkün değildir arkadaşlar. Muhterem arkadaşlarım, hükümetlerde devamlılık vardır. Biz, müstafi bir Hükümet olarak, bu kanun tasarılarını hazırlamış ve Yüce Meclise getirmiş bulunuyoruz; ama, size bir gerçeği ifade etmek istiyorum. Zannediyorum, bu sürenin de -Çekiç Güç gibi- 31 Temmuza kadar uzatılmasına dair bir eğilim vardır. Buna saygı duyuyorum; yani, bunu getiren gruplara saygı duyuyorum; ama, bir gerçeği de ifade etmek istiyorum: 1 Temmuzda Yüce Meclis tatile girecek. Meclisten kanunlarımızın geçme hızını da -en iyimser rakamlarla- iyi biliyorsunuz. Dört kanun tasarısıdır; önemli kanun tasarılarıdır. Bizden sonra gelecek olan Hükümetin de bu kısa süre içerisinde -iki hafta içerisinde- bu tasarıları geçiremeyeceği şeklinde bir endişem vardır. Bunun sonucunda, temmuzun 31'inde Meclis bu konu için olağanüstü bir toplantıya çağrıldığında, bu kanunların yetişemeyeceğinden endişeliyim. Bunu ifade etmek istiyorum. Onun için, ben, 4 ay olmasında ısrar ediyorum. Bu, doğrudur, gerçekçidir; 4 ay içerisinde -yani, ekimin 18'ine kadar süre verilirse- bu kanunlar buradan geçmiş olur ve o zamanki Hükümet, Yüce Meclisin huzuruna, tekrar, olağanüstü hali bir daha uzatmak için gelmez diye düşünüyorum ve bu takriri veren arkadaşlarımı, grupları bu konuda tekrar düşünmeye davet ediyorum. Getirmiş olduğumuz tezkereye olumlu oy vereceğiniz umuduyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – İçişleri Bakanı Sayın Ülkü Güney'e teşekkür ediyorum. Tezkere üzerinde son söz milletvekilinin. Ankara Milletvekili Sayın Ünal Erkan, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 10 dakikadır. ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu görüşmelerin son konuşmasını yaparken, 10 dakikaya, gerçekten çok önemli gördüğüm bu konuyu sığdırma gayreti içerisinde olacağım ve görüşlerimi arza çalışacağım. Bütün saygıdeğer konuşmacıları dikkatle izledim. Aslında, olağanüstü halin ilanından bu yana, Yüce Parlamentomuzda bu konuya ilişkin yapılan konuşmaları da -geçmişte- oldukça dikkatle izlemiştim. Bütün geçmiş görüşmeleri hafızamda canlandırdığımda, bende, geçen zaman içerisinde, genelde, mesele, bir anlamda, sanki iç politika olayıymış gibi, aynı tarzda ele alınmaya devam ediliyor intibaı uyandı. Aslında, olaya, politik görüşlerimizden tamamen arınarak yaklaşmanın zarureti ortadadır. Terör, yaygın terör, şiddet, bölücü terör, öyle, kolay kolay hafife alınacak ve rastgele bakılacak, ülkenin, milletin başına sıkıntı olmuş organizasyonlar değildir. Olağanüstü hal, bilindiği gibi, 1987'de ilan edildi. Olağanüstü hal niye ilan edildi; çünkü, Türkiye'nin başına dış destekli bir terör örgütü musallat edilmişti ve bu örgüt, kendisini dışarıdan ve içeriden destekleyen veya yönetenlerle, bu ülkeyi bölme hedefine yönelik silahlı eylemlere başlamıştı. Hepimizin hafızalarındadır terörün başladığı günler. 1984'te başlamıştı, 1987'de olağanüstü hal ilan edildi. Uygulama tamamen anayasal bir uygulama. Yaygın terör ve şiddet varsa, bu anayasal uygulama gündeme gelirdi ve Yüce Meclisler, bu nedenle olağanüstü hali ilan edip, günümüze kadar da uzattılar. Elbette, olağanüstü hal kalksın; elbette, olağan hale geçilsin; yani, terör... SABRİ ERGÜL (İzmir) – Niye olmuyor?!. ÜNAL ERKAN (Devamla) – Niye olmuyoru, tabiî, beraber anlamaya çalışalım. Yaygın terör ve şiddeti yok etmeden, olağanüstü hali kaldıralım derseniz, terör ve şiddetin devamına hayatiyet verilmiş olunur. SABRİ ERGÜL (İzmir) – Yönteminiz yanlış!.. ÜNAL ERKAN (Devamla) – Yöntem doğrudur. Bu işi bilmeden, bu işi yaşamadan, bu işin farkında olmadan... Elbette, saygı duyuyorum görüşlerinize; ama, bu işi biraz bilmek lazım, içinde yaşamak lazım. Keyif için kimse olağanüstü hal ilan etmez. Orada, bu vatan evlatları -ister güneydoğuda yerleşik olsun isterse Türkiye'nin muhtelif yörelerinden gitsin- bu memleketin kahraman evlatları, bu bölücülüğü ortadan kaldırmak için, kanını akıtıyor. Binlerce insanımız şehit oldu. OHAL'i kaldırsaydınız, olağanüstü hal olmasaydı, olağanüstü hal olmasın diye, yıllar önce de söyleniyordu. Olağanüstü hali kaldırınca, yerine ne koyacağımızı söyleyelim; yerine koyacağımızı söylemeden, olağanüstü hali kaldıralım... Tabiî, kaldıralım; ama, ne zaman kaldıralım?.. Bu ülkeyi, hiç şüphe yok, hepimiz seviyoruz. Yöntemler farklı olabilir; ama, olağanüstü hali kaldırmak için, şu terörü, hem de burnumuzun dibindeki ülkelerin desteklediğini apaçık bildiğimiz terörü, etkisiz kılalım, iyice etkisiz kılalım ve güneydoğuda ve Türkiye'nin muhtelif yörelerinde yaşayan insanlarımız, artık, bunun rahatsızlığını çekmesinler; kan akmasın, kan akıtılmasın. Şimdi, olağanüstü hal laf olsun diye konulmadı. Olağanüstü hal, dört ayda bir Yüce Meclise getiriliyor -saygı duyuyorum; ama, üzülerek izliyorum- her defasında, kaldıralım bu olağanüstü hali deniliyor. Terör bitmemiş... Bakınız, üç dört gündür televizyonları -dikkatlice de değil- arasıra izleyenler, sınırlarımızın ötesinde ne oluyor, sınırlarımızın içinde neler var, bunları rahatlıkla görebilir. Nedir bu; terörle mücadelenin görüntüleri ve sonuçları. Demek ki, terör bitmemiş daha. Terörün bitirilmesi konusunda daha güzel yöntemler varsa -bu işin içerisinde yetişmiş, bu işi araştırmış, incelemiş, bilen, muhterem insanlar, muhterem vatandaşlar, muhterem yetkililer elbette vardır- onları koyalım da terörü bir an evvel bitirelim. Orada, kahraman mehmetçik gerçekten başarılı bir mücadele veriyor; kahraman polisimiz, kahraman korucumuz, o kırsalda, bu kadar dış desteği olan bir organizasyonu şöyle aşağılara çekmiş. Kolay mı bu; elbette değil. Bakınız "olağanüstü hal oldu da ne oldu" deniliyor. Olağanüstü hal oldu... Daha ne olsun; yaygın terör ve şiddet eylemleri nedeniyle ilan edilen olağanüstü halle, bu anayasal uygulamayla -güneydoğuyu, o zamanları hepimiz biliyoruz- dışarıdan, kimi zaman Suriye'den, kimi zaman Irak'tan veya Kuzey Irak'tan, kimi zaman İran'dan, kimi zaman Yunanistan'dan, kimi zaman Avrupa'nın şurasından burasından değişik tarzda destek alan bu terör organizasyonu nerelerden nerelere çekildi; bu kendiliğinden mi oldu; olağanüstü hal uygulamasıyla bugünlere gelindi. Hepimiz biliyoruz, bundan sekiz on sene önce Güneydoğu Anadolu neydi, beş altı sene önce Güneydoğu Anadolu neydi, üç dört sene önce Güneydoğu Anadolu neydi... Bugün, Allah'a bin şükür, Güneydoğu Anadolu'da vatandaşlarımız daha huzurlu daha güvenli bir ortamda; ki, kalıcı olsun, hepimizin de onların da isteği bu. İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Hepsini göç ettirdiniz!.. ÜNAL ERKAN (Devamla) – Göç etti; orada yaşıyor... Göçün nedeni terör örgütüdür. Terör örgütü yokken bu göç yoktu, onu görmezlikten gelemeyiz. Terör örgütünün mevcudiyeti, orada, güzelim insanlarımızın çoluğundan çocuğundan olmasına, fakir fukara olmasına ve yerinden yurdundan uzaklaşmasına neden olmuştur. Şimdi, olağanüstü halle, sokağa çıkılamaz güneydoğudan, sokağa çıkılır güneydoğuya geldik. Okullarda bayrak asılamıyordu, Allah'a bin şükür, bugün, köylerde de bayrak asılıyor. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) Güneydoğu Anadolu'daki fakir esnafımız, dükkânını açamıyordu; bunları hepimiz yaşadık. Güneydoğu Anadolunun fakir esnafı, Allah'a bin şükür, bugün, dükkânını açabiliyor. Dün, buna benzer yaşanan sıkıntıları, çok şükür, bugün yaşamıyoruz; ama, yaşadığımız sıkıntılar var, terörün getirdiği sıkıntılar var. Olağanüstü halin uzamasına, Yüce Meclis karar verecek tabiî... "Efendim, olağanüstü hali kaldıralım, yerine, İl İdaresi Yasasında bazı değişiklikler yapalım -yani, bir zorlama getiriyoruz- bu getireceğimiz değişikliklerle olağanüstü hali kaldıralım..." Canım, hepimiz de kabul ediyoruz ki, orada, dozu, şiddeti azalmış bir terör var. Güvenlik kuvvetlerinin, vatandaşlarımızla birlikte yürüttüğü mücadele sonucu, bugün daha güvenli, daha huzurlu günlere gelinmiş; ama, iş bitmemiş daha, işin devamı gerekiyor; sınır ötesinde de var, içeride de var; bu, kolay bir mücadele değil lafla ifade edildiği gibi. Şimdi, İl İdaresi Yasasında değişiklik yapsak ne olur, olağanüstü hal kalsa ne olur; burada esas olan şudur: Terörle mücadelede, mücadelenin içerisinde olan, mücadeleyi yürütmekte olan güvenlik kuvvetlerini, bu mücadelede zaafa düşürmemek ve zaafa düşürmemek suretiyle de, vatandaşın sıkıntısını -terör örgütünün geçmişte verdiği, bugün veremediği- ortadan kaldırmaktır. Bu bakımdan, olağanüstü halin uzatılmasında -şahsî kanaatim odur ki- zaruret görüyorum. Eğer, İl İdaresi Yasasında, güvenlik kuvvetlerinin ve yöneticilerin, terörle mücadelede zaafa düşmeyecekleri değişiklikler, yetkiler gündeme gelirse, elbette, olağanüstü hal ortadan kalkabilir diye değerlendiriyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN– Konuşmanızı tamamlayın efendim. ÜNAL ERKAN (Devamla) – Yapılan konuşmalarda, belki zamanın darlığından. belki de açıklamalarını tam yapamadıklarından, bazı konuşmacıların konuşmalarında takıldığım bir iki konuya değinmek istiyorum. Öteden beri "polisiye tedbirlerle bu iş çözülmez, silahlı mücadele ile Polisiye tedbirlerle çözülmez" diye söylenir. Polisiye tedbirler geliştirilir. Güneydoğu Anadolu'nun, Türkiye'nin diğer yörelerinden soyutlanmayacak önemli sorunları var; işsizlikten fakirliğe, terörün neden olduğu artan konut probleminden altyapı hizmetlerine kadar, ama, polisiye tedbirler, elbette silahlı töröre karşı gereklidir. Eğer yanlış anlamadıysam, bir sayın sözcü siyasal çözümden bahsetti. Nedir bu siyasal çözüm? Türk Devleti üniter bir devlettir, tek devlettir, tek millettir, tek bayrağı, tek dili vardır. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) Neyin siyasal çözümü; ya bunu açalım ya burada yanlışlık yapmışsak o yanlışlığı düzeltelim. Güneydoğu Anadolu'da terör problemi vardır, Güneydoğu Anadolu'da terörün de neden olduğu, geçmişten de süregelen, vatandaşlarımızın daha iyi, daha insanca yaşaması gereken ortamın yaratılması ihtiyacı vardır. Bu problemleri çözmek, elbette Türk Devletinin, Yüce Parlamentonun görevidir; ama, çözümleri, polisiye tedbirler bir kenara atarak, siyasal çözüm gibi ifadelerle bulmak mümkün değildir. Yüce Meclisi tenzih ediyorum, o siyasal çözümlerin ne demek olduğunu gayet açık bir biçimde ifade eden kimseler vardır, çevreler vardır; onların bu ifadeyi hangi amaçla kullandığını hepimiz biliyoruz. Bu bakımdan tekrar tenzih ederek, siyasal çözüm ifadesini, şu Yüce Mecliste yapacağımız konuşmalarda, sürçülisan bile olsa yapmamamız gerekir diye değerlendiriyorum. Güneydoğu Anadolu'da vatandaşların yaşamını iyileştirmeye yönelik ciddi problemler vardır, gerçekten ciddi problemler vardır. Cumhuriyet hükümetlerinin yaptıkları güzel hizmetler vardır; ama, eksiktir, yeterli değildir. Türkiye'nin diğer yörelerine de; ama, öncelikle Güneydoğu Anadolu'ya, bu problemlerin çözümlenmesi için ciddî bir yönelime -kaynakları, rakamlarla ifade ederek değil, oraya göndererek- ciddî çözümlere ihtiyaç vardır. Bu arada, geçici köy korucularıyla ilgili "kimi kaçakçılık yapıyor, kimi bilmem ne yapıyor" gibi yine bir sürçülisan oldu zannediyorum. Yine, bunun bir kasta dayanmadığını düşünüyorum. O geçici köy korucuları, bu millete, canı pahasına hizmet etmek için, dağda bayırda aç susuz gezen insanlardır. İçlerinde yanlış yapanlar varsa, yanlış yapanları ayıklarsınız; ama, yanlış yapılıyor diye -ki, her meslekte yanlış yapanlar vardır- meslekler yok edilmez, hizmet alanları ortadan kaldırılmaz, geçici köy korucularının içerisinde yanlış yapan var diye geçici köy koruculuğu da kaldırılmaz. Geçici köy koruculuğu, cumhuriyet yasalarına, bu anayasal nizama dayalı bir yapıdır, faydalıdır, büyük hizmetleri olmuştur, terör örgütünün bekçisiz bostanda gezmesine imkân vermemiştir. Başta kahraman mehmetçik olmak üzere, geçici köy korucularımızın ve kahraman polisimizin, bütün milletimizin bu mücadeleye verdiği gücü şükranla anıyorum, şehitlerimizi minnetle anıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Ünal Erkan'a teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Başbakanlık tezkeresini terar okutup, oylarınıza sunacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 19.3.1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılması hakkındaki 14.3.1996 tarihli ve 399 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararının, Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda iptal edilmesi halinde hukukî boşluğa neden olunmaması, olağanüstü halin kaldırılması halinde ihtiyaç duyulacak idarî ve yasal düzenlemelerin henüz tamamlanmamış bulunması nedeniyle, olağanüstü halin yukarıda sayılan on ilde 18.6.1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere, 18.10.1996 günü saat 17.00'ye kadar uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 17.6.1996 tarihinde kararlaştırılmıştır. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. Mesut Yılmaz Başbakan BAŞKAN – Tezkereyle ilgili bir önerge vardır; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 17.6.1996 tarihli 188-2/2620 sayılı tezkere ile 18.10.1996 günü saat 17.00'ye kadar uzatılmak istenen olağanüstü halin, Anayasa Mahkemesi kararıyla ortaya çıkan hukukî boşluğun giderilmesi amacıyla, 31.7.1996 günü saat 17.00'ye kadar uzatılmasını arz ve teklif ederiz. Mustafa Cumhur Ersümer Mehmet Gözlükaya Hasan Hüsamettin Özkan Çanakkale Denizli İstanbul ANAP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. Şimdi, tezkereyi bu önerge ışığında oylarınıza sunacağım; ancak, oylamanın açık oylama şeklinde yapılması yönünde iki önerge bulunmaktadır; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Konuşulmakta olan, on ilde olağanüstü halin devamıyla ilgili olarak yapılan oylamanın, açık oylama yapılmasını saygıyla arz ederiz. BAŞKAN – Önerge sahiplerinin Genel Kurulda bulunup bulunmadıklarını arayacağım. Mehmet Gözlükaya?.. Burada. Saffet Kaya?.. Burada. Refik Aras?.. Burada. İbrahim Yılmaz?.. Burada. Hacı Filiz?.. Burada. Nabi Poyraz?.. Yok. NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Tekabbül ediyorum. BAŞKAN – Sayın Nejat Arseven tekabbül ediyor. Nuri Yabuz?.. Burada. Yusuf Pamuk?.. Burada. Murat Başesgioğlu?.. Burada. Mehmet Sağdıç?.. Yok. SUHA TANIK (İzmir) – Tekabbül ediyorum. BAŞKAN – Diğer önergede, ikinci önergede yeterli imza var. Edip Safder Gaydalı?.. Burada. Naim Geylani?.. Yok. Mustafa Balcılar?.. Burada. Rüştü Kâzım Yücelen?.. Yok. Şükrü Yürür?.. Burada. Ahmet Alkan?.. Burada. Sadi Somuncuoğlu?.. Burada. BAŞKAN – Genel Kurulda, açık oy talebiyle ilgili yeterli imza sahibi bulunmaktadır. İkinci önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili tezkerenin oylanmasının açık olarak yapılmasını saygılarımızla arz ederiz. Şevket Kazan Alaattin Sever Aydın Mehmet Recai Kutan Kocaeli Batman Malatya Osman Hazer Muhammet Polat Mehmet Sıddık Altay Afyon Aydın Ağrı Sacit Günbey İsmail Yılmaz İsmail Özgün Diyabakır İzmir Balıkesir Zeki Karabayır Kemal Albayrak Ramazan Yenidede Kars Kırıkkale Denizli Hüseyin Olgun Akın Zülfikar Gazi Sait Açba Ordu Çorum Afyon Fikret Karabekmez Mikail Korkmaz Fethi Acar Malatya Kırıkkale Kastamonu Nurettin Aktaş Hasan Belhan Tevhit Karakaya Gaziantep Elazığ Erzincan BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, şimdi, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. İki önerge aynı mahiyette olduğu için birleştirerek işlem yapıyorum. Şimdi, açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekillerinin, kürsüye konulacak oy kupasına oy pusulasını atması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin ayağa kalkarak "kabul, red" veya "çekinser" şeklinde oyunu belirtmesi suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Açık oylama, oy kupası sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır. Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın. (Oylar toplandı) BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok. Oy verme işlemi bitmiştir; kupalar kaldırılsın. (Oyların ayırımı yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin açık oylama sonuçlarını açıklıyorum: Oylamaya katılanlar 501, kabul 303, ret 187, geçersiz 2, mükerrer 9. Böylece, 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin, kabul edilen önergede belirtilen süreye kadar uzatılması kabul edilmiş bulunmaktadır. (9/6), (9/7), (9/8) ve (9/9) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerini ve gündemdeki diğer işleri görüşmek için, 19 Haziran 1996 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.45 VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/478) (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim. 20.3.1996 Mehmet Elkatmış Nevşehir Sorular : 1. 49 uncu Demirel Hükümeti, 50-51 ve 52 nci Çiller Hükümetleri büyük partizanlıkla Devletin imkânlarını DYP ve SHP (Bilâhare birleşmekte CHP)’li belediyelere aktarılmıştır. Bu durumdan anamuhalefet partisi başkanı olarak siz de müşteki idiniz. 49-50-51 ve 52 nci Hükümetler döneminde Başbakanlık-Maliye-Bayındırlık-Turizm ve diğer bakanlıklar bütçesinden ve çeşitli fonlardan hangi belediyeye ne miktar naktî veya aynî yardım yapılmıştır? 2. Geçmiş dönemde kendilerine yardım yapılmayan muhalefet belediyelerine (ANAP ve RP) gasbedilen bu hakları sizin Hükümetinizce verilmek suretiyle eşitlik ve hakaniyet sağlanacak ve adaletsizlik giderilecek mi? 3. Sizin başkanı bulunduğunuz 53 üncü Hükümet belediyelere çeşitli bakanlıklar ve fonlardan yardım yapılırken iktidar- muhalefet ayrımı yapılacak mı? Yapılacak yardımlardaki kriterler ne olacak? 4. Sizin başkanı bulunduğunuz 53 üncü Hükümet işbaşına geldiği kısa süre içerisinde hangi belediyelere, hangi kaynaklardan, ne miktar yardım yapılmıştır? T.C. İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü 17.6.1996 Sayı : B050MAH0650002/ (80-86)96-489-50522 Konu : Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın yazılı soru önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : a) Devlet Bakanlığının 17.4.1996 tarih ve B.02.0012/2.02.393 sayılı yazısı. b) TBMM Başkanlığının 1.4.1996 tarih ve A.01.0.0.GNS.0.10.00.02-7/478-920/2300 sayılı yazısı. Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın Sayın Başbakan’a tevcih ettiği, Sayın Başbakanın da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılmasını tensip buyurdukları “49-50-51-52 ve 53 üncü hükümet dönemlerinde belediyelere hükümetçe yapılan nakdî ve aynî yardımlara ilişkin” yazılı soru önergesine cevap teşkil etmek üzere; Bakanlığım bünyesinde bulunan “Mahallî İdareler Fonu”, “Muhtaç Asker Ailelerine Yardım Fonu” ve “Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonu” ile Bakanlığımın aracılık ettiği “Acil Destek Fonu”ndan yapılan yardımları gösterir liste “Ek-1”de, Diğer Bakanlık ve kuruluşlardan; Maliye Bakanlığının yardımları Ek : 2’de, Bayındırlık Bakanlığının yardımları Ek : 3’de, Çevre Bakanlığının yardımları Ek : 4’de, DPT Müsteşarlığının yardımları Ek : 5’de, Devlet Bakanlığının yardımları Ek 6’da, Turizm Bakanlığının yardımları Ek : 7’de, Kültür Bakanlığının yardımları Ek 8’de, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının yardımları Ek : 9’da, sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Doç. Dr. Ülkü Güney İçişleri Bakanı 2. – Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun, Ege adalarının durumuna ve 4 üncü Orduya ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’ın yazılı cevabı (7/530) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların, Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tavassutlarınıza arz ederim. Saygılarımla, Yasin Hatiboğlu Çorum Basında çıkan haberlerden hatırlanacağı üzere : Sayın Başbakan, Fransa’nın Başkenti Paris’te basına yaptığı açıklamada :“Yunan yönetimi, Ege adalarındaki silahları ve askerlerini geri çekerse biz de 4 üncü ordunun (Ege Ordusu) durumunu gözden geçirebiliriz...” demişlerdi. Org. Çevik Bir’in ise ABD’de yaptığı basına açıklamada : Kendisini ve görevini doğrudan ilgilendiren konuların dışına çıktığı; “Bizim insan haklarına olan saygımız ve gösterdiğimiz titizlikten şüphe edilemez. ABD’deki alaka ve saygıdan daha az değildir. İsterseniz buyurun insan hakları konusunda program ve proje hazırlayın, biz onu imzaya ve uygulamaya hazırız...” anlamını ifade eden beyanlarda bulunduğu bilinmektedir. Buna göre; 1. Lozan, Montrö, Paris Andlaşmalarına ve uluslararası hukuka göre zaten silahsız ve askersiz olması gereken Ege adalarının bu gerçek hüviyetine kavuşturulması için ne tedbir düşünülmektedir? 2. Bağımsız devletin en tabiî hakkıdır ki: ulusal sınırları içerisinde istediği sayıda ve istediği yerde askerî birim kurar ya da lağveder. 4 üncü Ordu da bu hakka dayalı olarak ihdas olunmuştur. Ulusal hakka dayalı 4 üncü Ordunun varlığı ise; uluslararası hukuku ihlal bahasına Ege adalarının silahlandırılmış olması keyfiyeti nasıl eşdeğerde görülmektedir? Böyle bir görüntü, Ege adalarının haksız silahlandırılmış olmasını meşrulaştırmış olmaz mı? 3. Kamunun hangi kesiminde ve hangi etkinliğinde olursa olsun bir kamu görevlisinin, Devletimiz ve milletimiz dışında hiçbir güçten direktif alamayacağına göre “siz hazırlayın, biz imzalayalım” teslimiyetini bağımsızlıkla bağdaştırıyor musunuz? T.C. Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü 11.6.1996 Sayı : SPGM/5900-1216-7126 Konu : Soru Önergesi hk. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 8.4.1996 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/530-1034/2658 sayılı yazıları. Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu tarafından Sayın Başbakanımıza tevcih edilen yazılı soru önergesinin Bakanlığıma ait kısmının cevabı ilişikte sunulmuştur. Saygılarımla arz ederim. Prof. Dr. Emre Gönensay Dışişleri Bakanı Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu’nun yazılı soru önergesinin cevabı Doğu Ege adalarının askerden arındırılmış statüsü Yunanistan’ın uluslararası anlaşmalardan doğan yasal bir yükümlülüğüdür. Bu statünün şartlarının fiilen yeniden tesisi Ege’deki barışçı bir çözümün vazgeçilemez koşullarındandır. Yunanistan’ın aksine, Türkiye’nin egemenlik hakları üzerinde ise herhangi bir sınırlandırma bulunmamaktadır. Bu anlayış çerçevesinde, Türkiye’nin 4 üncü Ordusu ile Ege adalarındaki gayrimeşru Yunan birliklerinin eşdeğerde görülmesi sözkonusu değildir. Ege adalarının askerden arındırılmış statüsünün Yunanistan tarafından ihlali keyfiyeti 1960’lı yıllardan itibaren hem ikili, hem de çok taraflı düzeyde çeşitli vesilelerle diplomatik girişim ve protesto konusu yapılmıştır. Şimdi de, eğer Ege sorunlarının çözümü için yeni açılımımız çerçevesinde üçüncü taraf çözüm yollarına başvurulacak ise, bu sorunun da bu yolla çözümlenmesi vazgeçilmez temel koşullardandır. 3. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, canlı hayvan ve et ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/548) (1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki yazılı soruların Başbakan Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, İçtüzüğün 94 üncü maddesince gereğini arz ederim. Hakan Tartan İzmir 1. Son günlerde, halk arasında “deli dana” olarak nitelenen BSE virüsünden kaynaklanan hastalık gündemde en ön sıraya çıkmıştır. Bu hastalığın olumsuz etkileri de basınımıza yansımaktadır. Ağustos 1995 tarihinden sonra İngiltere, İrlanda ve İskoçya’dan Türkiye’ye et ve canlı hayvan ithalatı yapılmış mıdır? Yapılmışsa miktarı nedir? Hangi firmalar tarafından ithalat gerçekleşmiştir? 2. İthalatta “menşei şehadetnamesi” konusunda ne gibi önlemler alınmaktadır? Bazı firmaların İngiltere, İrlanda ve İskoçya menşei taşıyan et ve canlı hayvanları başka ülkelerin menşei altında getirdiklerine ilişkin söylentiler vardır. Bunu engelleyici ne gibi çalışmalar yapılmaktadır? 3. – Hastalıklı hayvanların bazı organlarının kozmetik sanayiinde kullanıldığı ileri sürülmektedir. Bu nedenle bazı Avrupa ülkeleri İngiltere’den kozmetik alımını durdurmuştur. Türkiye’de bu konuda ne tür önlemler alındı? İngiltere’den belli bir süre için kozmetik ithalatının durdurulması düşünülüyor mu? 4. Bu arada canlı hayvan ithalatındaki özensizlik veba hastalığınında yeniden ortaya çıkmasına neden oldu? Kaç veba vakasına rastlanılmıştır? T.C. Devlet Bakanlığı 7.6.1996 Sayı : B.02.0012/2.02.714 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 8.4.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/548-1089/2822 sayılı yazısı. İzmir Milletvekili Sayın Hakan Tartan’ın Başbakana tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen “Ağustos 1995 tarihinden sonra İngiltere, İrlanda ve İskoçya’dan Türkiye’ye et ve canlı hayvan ithalatı yapılması” ile ilgili 7/548 esas nolu yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar aşağıda sunulmaktadır. 1. Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 7 nci maddesine dayanılarak, 0IE (Office International Des Epizooties)’nin 1989 yıllık hastalık bültenlerine atfen, İngiltere ve İrlanda’da Bovine Spongiform Encephalitis (BSE) hastalığının ortaya çıktığının anlaşılması üzerine, 25.5.1990 tarihi itibarı ile İngiltere, İrlanda, Kuzey İrlanda ve İskoçya menşeli bazı canlı hayvan ve et ürünlerinin ithalatı yasaklanmıştır. Adı geçen Bakanlığın 21.7.1995 tarih ve 13319 sayılı yazısı ile, sözkonusu maddelerdeki yasaklama yürürlükten kaldırılmıştır. Bakanlığın 9.8.1995 tarihli tebliği ile Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının verdiği ithal izni çerçevesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından kontrol belgesi alan “Adana Güneş Tarım Ürünleri” firması tarafından, 1995 yılı Aralık ayında 20 ton ve 1996 yılı Ocak ayında 20 ton olmak üzere toplam 40 ton lenf ve sinir dokularından arındırılmış kemiksiz et, İngiltere’den ithal edilmiş olup, ithal edilen bu etler kesinlikle herhangi bir risk taşımamaktadır. Öte yandan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca canlı hayvan ithalat müsaadesi verilmemiştir. Ancak, adı geçen hastalığın yeniden görülmesi üzerine, Bakanlığın 26.3.1996 tarih ve 5985 sayılı yazısı ile bazı canlı hayvan ve et ürünlerinin ithalatı yeniden yasaklanmıştır. 2. Ülkemize ithal edilecek canlı hayvan ve hayvansal ürünler daha ithal edilmeden önce; Tarım ve Köyişleri Bakanlığından “Kontrol Belgesi” alınması aşamasında, ihracatçı ülkenin gerek hayvan sağlığı gerekse insan sağlığı açısından potansiyel bir risk teşkil edip etmediğine bakılmakta ve uluslararası salgın hastalıklar ofisinin (OIE) hastalık bültenlerine girip girmediği incelendikten sonra uygun görüldüğü takdirde kontrol belgesi verilmektedir. Bu suretle, kontrol belgesi alma aşamasında menşe araştırması yapılmakta olup; tatbikatı Gümrük Müsteşarlığınca yürütülen menşe şahadetnamelerine ilişkin denetim, 1615 sayılı Gümrük Kanununun 67 nci ve Gümrük Yönetmeliğinin 261 ve 270 inci maddelerine istinaden ithal konusu eşyanın menşeinin belirtilmesi gerekmektedir. Ayrıca, yasaklı ülkeler orijinli hayvanların 3 üncü ülkelerden ülkemize girişinin engellenmesi için de hayvanların ithal edileceği ülkede doğup büyüdüğünü teyit eden resmî bir belge ile bu belgenin Dışişleri Bakanlığının yurtdışı temsilciliklerinden onaylanması şartı getirilmiştir. Bütün bunlara ilaveten, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca fiilî ithalat sırasında menşe şahadetnamesi aranmakta ve incelenmektedir. 3. Sağlık Bakanlığında oluşturulan “BSE Hastalığı Devamlı İzleme ve Değerlendirme Komitesi”, Avrupa Birliği ve bazı AB üyesi ülkelerin karar ve uygulamalarını da gözönünde bulundurarak 10.4.1996 tarih ve 3096 sayılı Makam Onayı ile “Sığır kaynaklı ilaç ve kozmetik ürünler ile bu ürünlerin imalatında kullanılan sığır kaynaklı madde veya madde karışımlarının, BSE görülen ülkelerden doğrudan veya üçüncü ülkeler üzerinden ithalatının durdurulması, ayrıca, diğer ülkelerden ithal edilecekler için bu ürünlerin BSE’li sığırlardan elde edilmediğini belgeleyen sağlık ve analiz sertifikası istenmesi” kararı alınmıştır. Yine, 11.4.1996 tarih ve 3153 sayılı Makam Onayı ile Değerlendirme Komisyonunca Colipa (The European Cosmetic Toiletry and Parfumery Association) ve WHO (World Health Organization)’dan edinilen bilgiler de değerlendirilerek uygulamaya ilişkin tedbirler ayrıntılandırılmıştır. Üretim ve/veya ithal izni başvurularında, firmalardan hayvansal kaynaklı madde veya madde karışımları için hammaddelerin kaynağına, cins, tür, dokusuna (BSE görülen ülkelerden ithal edilmiş sığırlardan elde edilmemiş olduğu da belirtilerek), maksimum risk taşıyan hayvan dokularını (beyin, göz, omurilik ve diğerlerini) içermediğine, Dünya Sağlık teşkilatının konuya ilişkin aldığı / alacağı bütün kararlara uygun üretildiğine, inaktive edildiğine ve kontrol edildiğine, belgeyi düzenleyen ülkede serbestçe satıldığına ilişkin bilgileri ihtiva eden, ilgili sağlık otoritesince onaylanmış olan ve yeni tarihli Sağlık Serbest Satış Sertifikası istenmektedir. Hayvansal kaynaklı olmayan madde veya madde karışımları için ise, kaynağı belirtilen ve üretici firma yetkililerince onaylanmış olan hammadde spesifikasyonları talep edilmektedir. Yukarıda belirtilen nitelikte belgeleri göndermeyen veya gönderemeyen firmaların başvuruları ise reddedilmektedir. Görüldüğü üzere; konunun hassasiyet ve ehemmiyeti de gözönünde bulundurularak, bu hususda, Bakanlığın görev ve yetkileri sahasına müteallik olan her türlü tedbirler alınmış ve hadisenin seyrine göre de gereken tedbirlerin alınmasına ve uygulanmasına devam edilecektir. 4. Önergenin 2 nci sorusuna verilen cevapta açıklandığı gibi, ülkemize ithal edilen bütün hayvanların sağlık muayene ve kontrolleri çok sıkı bir şekilde yapılmakta olup; ülkemize, insan ve hayvan sağlığına olumsuz etki yapacak bir ülkeden ithalata izin verilmemektedir. Yurtdışından ithal edilen damızlık hayvanlar, ihracatçı ülke topraklarında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca görevlendirilen Veteriner Hekim ve Zooteknistler tarafından kontrol edilmekte; ayrıca, ülkemize ithal edilen tüm hayvanlar gümrük kapılarında görevli veteriner hekimler tarafından da sağlık muayene ve kontrolünden geçirilmektedir. Kasaplık ve besilik hayvanlar da aynı şekilde, gümrük giriş kapılarında oluşturulan seçim ve muayene heyetleri tarafından kontrole tabi tutulmaktadır. Dolayısı ile ithal edilen hayvanların vebalı olması mümkün değildir. Ancak, ithal edilen hayvanlarda uzun yol şartlarına bağlı olarak zaman zaman yaralanmalar olabilmektedir. Bilgilerinize saygılarımla arz ederim. Ali Talip Özdemir Devlet Bakanı 4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, balık çiftliklerinin turizme ve çevreye verdikleri zarara ilişkin Başbakandan sorusu ve Turizm Bakanı Işılay Saygın’ın yazılı cevabı (7/654) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Bülent Akarcalı İstanbul Ayvalık’tan Alanya’ya kadar uzanan kıyı şeridinde, ruhsatlı ve ruhsatsız kurulan balık çiftlikleri turizme ağır zararlar vermektedir. Sadece Bodrum’da Mandalya Körfezinde 60’ı ruhsatlı 300 balık çiftliği bulunmaktadır. 1. Turizmin geleceğini tehlikeye atan ve doğayı kirleten balık çiftlikleri konusunda önlem almayı düşünür müsünüz? 2. Balık çiftliği bahanesiyle el konularak yağmalanan bu eşsiz koylarımızı kurtarmaya yönelik çalışmalar mevcut mudur? T.C. Turizm Bakanlığı Hukuk Müşavirliği 17.6.1996 Sayı : B.17.HKM/705-17914 Konu : Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir. Soru önergesindeki konular aşağıda izah edilmiştir. Soru 1 : Turizmin geleceğini tehlikeye atan ve doğayı kirleten balık çiftlikleri konusunda önlem almayı düşünür müsünüz? Cevap 1 : Su ürünleri yetiştiriciliği tesislerin çevreye olan etkilerine ilişkin olarak çevre etki değerlendirmesi yaptırılması, bu değerlendirme sonucu ortaya çıkan kriterlerin değerlendirilmesi sonucunda, “Su Ürünleri Üretim Alanı” olarak belirlenecek alanların çevre düzeni planlarına işlenmesi ile planda gereken revizyonların yapılması ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından onaylanması gerektiği 30.10.1992 tarihli yazımız ile Bayındırlık ve İskân, Orman, Tarım ve Köyişleri ve Çevre Bakanlıklarına bildirilmiştir. Eldeki verilerle, münferit taleplere ilişkin sağlıklı bir görüş verilmediğinden, belirli koşul ve dayanağı oturtulmadan verilen izinle plansız gelişmeler, ileride geri dönülmez durumları ortaya çıkaracaktır. Tüm bu endişelerimiz nedeniyle; Tarım Bakanlığınca su ürünleri yetiştiriciliğine uygun alanların belirlenip 1/25 000 ölçekli çevre düzeni planlarına işlenmek ve imar mevzuatı çerçevesinde onay işlemleri tamamlanıncaya kadar su ürünleri yetiştiriciliğine ilişkin taleplerin Bakanlığımızca değerlendirilmeyeceği ve uygun görülmeyeceği 26.9.1994 tarihli yazımızla ilgili Bakanlıklara ve Valiliklere bildirilmiştir. Tarım Bakanlığınca Muğla İlinde su ürünleri yetiştiriciliğine uygun alanlar belirlenerek, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına iletilmiştir. Çevre düzeni planı revizyonunun Bakanlığımızca uygun görüldüğü plan revizyonu onay işlemlerini takiben diğer bölgelerle ilgili çalışmalarının bir an önce tamamlanmasında yarar görüldüğü 19.10.1995 tarihli yazımız ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bildirilmiştir. Ancak, Orman Bakanlığı görüşü henüz iletilmediğinden Muğla İline ait çevre düzeni planı revizyonları ilgili Bakanlıkça henüz onaylanmamıştır. Sözkonusu plan revizyonları onaylanıncaya kadar Çeşme-Gazipaşa arası kıyı bandında su ürünleri yetiştiriciliği talepleri Bakanlığımızca değerlendirilmemektedir. Soru 2 : Balık çiftliği bahanesiyle el konularak yağmalanan bu eşsiz koylarımızı kurtarmaya yönelik çalışmalar mevcut mudur? Cevap 2. : Bakanlığın 11.7.1994 tarih ve 1994/26 sayılı Genelgesi ile oluşturulan Başbakanlık Başmüşavirliği Deniz İşleri Birimi Yürütme Kurulunun 4 nolu toplantısında, harita çalışmaları bitip kriterler tespit edilinceye kadar; ruhsat verme işleminin durdurulması, mevcut ruhsatlı çiftliklerin belirli bir süre içinde tespit edilen bölgelere taşınmasının sağlanarak, tespit edilen kriterlere uygun düzeye getirilmesi, ruhsatsız balık çiftliklerinin kapatılarak savcılıklara suç duyurusunda bulunulması hususlarında görüş birliğine varılmıştır. Ancak, bu defa Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 24.10.1994 gün ve 6951 sayılı yazısı ile kaçak su ürünleri işletmelerine yasal işlemlerini tamamlatmaları için 1.9.1995 tarihine kadar süre verilmiştir. Çevre düzeni planı revizyonu çalışmalarının tamamlanmasını müteakip değişik kurum ve kuruluşlardan görüş almaya gerek kalmadan, önceden belirlenmiş şartlara uyulması kaydıyla, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı izni ile yatırıma geçilebilecektir. Bilgilerinize arz ederim. Işılay Saygın Devlet Bakanı 5. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, 4 Eylül Barajı için ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/679) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. 24.4.1996 Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas Sorular : 1. Sıvas’ın içme suyu ihtiyacının karşılanması için yapılması planlanan “4 Eylül Barajı”nın 1996 ödeneği ne kadardır? 2. Baraj ne zaman faaliyete geçecektir? T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996 Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.740/9987 Konu : Yazılı Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının 23 Mayıs 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/679-1476/3929 sayılı yazısı. Sıvas Milletvekili Sayın Abdullatif Şener’in tarafıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/679 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Hüsnü Doğan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sıvas Milletvekili Sayın Abdullatif Şener’in yazılı soru önergesi ve cevapları (7/679-1476) Soru : Sıvas’ın içmesuyu ihtiyacının karşılanması için yapılması planlanan “4 Eylül Barajı’nın 1996 ödeneği ne kadardır? Cevap : DSİ Genel Müdürlüğünce yürütülen Sıvas içmesuyu projesi kapsamındaki 4 Eylül Barajında, depolanacak 85 milyon m3 su ile şehre yılda ortalama 33 milyon m3 içme-kullanma ve endüstri suyu sağlanması hedeflenmiştir. 1993 yılında ihale edilen ve 94/6019 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi uyarınca tasfiye edilen 4 Eylül Barajı ihalesi, 24.9.1995 tarihinde 865,2 milyar TL. bedelle yeniden ihale edilmiştir. Söz konusu proje için, DSİ Genel Müdürlüğü 1996 yılı yatırım programında 200 milyar TL. ödenek tahsis edilmiştir. Soru : Baraj ne zaman faaliyete geçecektir? Cevap : 4 Eylül Barajının 1999 yılında bitirilmesi programlanmıştır. 6. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya’da Fen Lisesinin açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/689) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki yazılı sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. Saygılarımla. 24.4.1996 Mehmet Korkmaz Kütahya 1. 24 Aralık seçimleri öncesinde, ilimize yaptığınız bir ziyarette; Kütahya iline Fen Lisesi açılacağı müjdesini vermiştiniz. İl Millî Eğitim Müdürlüğümüz, Bakanlığınıza müracaatla geçici olarak öğretim yapılabilecek bir okulu Fen Lisesi için tahsis edeceğini beyan etmiştir. a) İlimize Fen Lisesi ne zaman açılabilecektir? Ve Bakanlık olarak bu konudaki çalışmalarınız nedir? T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 17.6.1996 Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/1560 Konu : Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının 9.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1732 sayılı yazısı. Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın “Kütahya’da Fen Lisesinin açılıp açılamayacağına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir. Kütahya İlinde Fen Lisesi olabilecek müstakil bir bina yoktur. Fen Lisesinin açılması için Valilikçe geçici olarak teklif edilen okulların durumu değerlendirilmektedir. Arz ederim. Turhan Tayan Millî Eğitim Bakanı 7. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya-Aslanapa-Kureyşler sulama barajına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/699) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki yazılı sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. Saygılarımla. 24.4.1996 Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas 1. Kütahya Aslanapa-Kureyşler sulama barajının yapımı yıllardır konuşulmasına rağmen proje ve yapımı konusunda bir çalışma henüz yoktur. Bakanlık olarak bu konudaki en son çalışmalarınız nedir? 2. Söz konusu Aslanapa-Kureyşler sulama barajının yapımına ne zaman başlanılacaktır? T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996 Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.741/9988 Konu : Yazılı Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının 9.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7-1731 sayılı yazısı. Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın tarafıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/699 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Hüsnü Doğan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/699-1499) Soru 1 : Kütahya-Aslanapa-Kureyşler sulama barajının yapımı yıllardır konuşulmasına rağmen proje ve yapımı konusunda bir çalışma henüz yoktur. Bakanlık olarak bu konudaki en son çalışmalarınız nedir? Cevap : DSİ Genel Müdürlüğü yatırım programında yeralan Aslanapa-Kureyşler projesi kapsamındaki Aslanapa-Kureyşler barajında depolanacak 29,2 milyon m3 su ile 2 621 hektarlık alanın sulanması sağlanacaktır. Kureyşler barajı 30.6.1995 tarihinde ihale edilmiş ve ihale, % 43,95 indirim ile Kızılırmak İnşaat Ticaret Sanayi Ltd. Şti. üzerinde kalmıştır. Ancak, bir yıl içinde iki kere üst üste geçerli teklif vermediği (26.6.1995 ve 27.6.1995 tarihlerinde yapılan iki gölet ihalesine başvurduğu halde iki kere üst üste geçerli teklif verilmemesi) için DSİ Genel Müdürlüğünün 10.7.1995 tarih ve 311.5 Genel 3899 sayılı Oluru ile 27.6.1995 tarihinden itibaren bir yıl süreyle hakkında yasaklama kararı bulunan Kızılırmak İnşaat Ticaret Sanayi Ltd. Şirketi, 2886 sayılı Kanunun 6 ıncı maddesinin (e) bendi gereğince ihaleye katılması yasaklı bulunduğu halde ihaleye katıldığından ihale şartnamesinin 4 üncü maddesi gereğince söz konusu ihale iptal edilmiştir. Bu nedenle yüklenici firma mahkemeye başvurmuş olup, mahkeme devam etmektedir. Soru 2 : Söz konusu Aslanapa-Kureyşler sulama barajının yapımına ne zaman başlanılacaktır? Cevap : Aslanapa-Kureyşler projesine 1996 yılı için 20 milyar TL. ödenek tahsis edilmiştir. Birinci soruda da belirtildiği gibi projenin ihalesi ile ilgili mahkeme devam etmekte olup, yargı sonucuna göre gereği yapılacaktır. 8. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya şehir merkezi içerisinden geçen DSİ sulama kanallarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/700) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki yazılı sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. Saygılarımla. 24.4.1996 Mehmet Korkmaz Kütahya 1. Kütahya şehir merkezi içerisinden geçen DSİ sulama kanalları yer yer üzeri açık bulunduğundan, gerek sağlık bakımından gerekse küçük çocukların içine düşerek ölümüyle sonuçlanan tehlikeleri bakımından zararlı hale gelmiştir. Söz konusu kanalların meskün saha dışına çıkartılarak, kanal ve yan yollarının imara açılmak üzere Belediyeye devrinin yapılması konusunda Bakanlığınız olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır? T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996 Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.743/9990 Konu : Yazılı Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının 9.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1731 sayılı yazısı. Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın tarafıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/700 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Hüsnü Doğan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/700-1500) Soru : Kütahya şehir merkezi içerisinden geçen DSİ sulama kanalları yer yer üzeri açık olduğundan, gerek sağlık bakımından gerekse küçük çocukların içine düşerek ölümüyle sonuçlanan tehlikeleri bakımından zararlı hale gelmiştir. Söz konusu kanalların meskun saha dışına çıkartılarak, kanal ve yan yollarının imara açılmak üzere Belediyeye devrinin yapılması konusunda Bakanlığınız olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır? Cevap : Kütahya şehir merkezinden geçen sulama kanalları, Kütahya ovası sulaması işi kapsamında 1957-1962 yılları arasında yapılmış ve 1963 yılında işletmeye açılarak 4 000 hektarlık alanda sulamaya geçilmiştir. Sonraki yıllarda il merkezindeki tarım alanlarının iskana açılması ile bu alan 3 127 hektara düşmüş olup, bu sulama şebekesinde Kütahya Merkez Ağaçköy, Sinerköy, Zira, Parmakören, İnköy arazileri cazibe ile, şehir merkezinin sanayi mevkiinde bulunan pompa istasyonu ve Bölcek-Okçu köyleri arasındaki pompa istasyonu ile de Bölcek, Dumlupınar, Okçu, Güveççi, Sofuköy ve Kirazpınar Köyü arazileri sulanmaktadır. Şehir merkezindeki ana kanalların toplam 14 000 m’lik bölümü yerleşim alanı içerisinde kalmakta olup, bu kanallar yağışlı periyotlarda şehirden ve dışarıdan gelerek meskun mahallere yayılabilecek yüzey sularını şehir dışına aktarma vazifesi görerek, doğabilecek zararları engellemektedir. Bu kanalların üzerinin kapatılması büyük maliyet gerektirmekte olup, kapatılması halinde ise işletme-bakım-onarım hizmetleri de yapılamayacaktır. Ayrıca, kanalların meskun mahal alanı dışına çıkarılması, sulama şebekesinin yeniden projelendirilmesini ve inşa edilmesini gerektirmektedir ki bu da hem program hem de bütçe yönüyle mümkün görülmemektedir. 9. – İzmir Milletvekili İsmail Yılmaz’ın, TEDAŞ Elektrik Bildirim kağıdı ve faturalarına elektrik fiyatlarının yazılmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/706) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. Saygılarımla. İsmail Yılmaz İzmir 1. Tedaş Elektrik Bildirim kağıdı ve faturalarında elektrik kWh fiyatı yazılmayarak 4077 sayılı Tüketiciyi Koruma Kanununun 12 nci maddesi ihlal edilmektedir. Bu nedenle abone, faturasını kontrol ve tetkik edememektedir. Abonenin bu hakkını kullanmasına manî olunmasının gerekçesi nedir? Eğer gerekçesi yoksa bu durumun önlenmesi için tedbir alınmış mıdır? Alınmışsa ne gibi tedbirler alınmıştır? Bu tedbirler uygulanmakta mıdır? 2. Ayrıca 9 Kasım 1977 tarih ve 22458 sayılı elektrik tarifelerinin 38 inci ve 57 nci maddelerine göre, iki ayda bir fiilen sayaç okuyarak fatura tahakkuku yapılması gerekirken, aylık okumadan fatura düzenlenmektedir. Bu durum, abonelerin hem maddî ve hem de manevî zararına sebep olmaktadır. Tüketiciyi Koruma Yasasına göre önlem alınması için ne gibi çalışmalar yapılmıştır? Eğer yapılmamışsa ne zaman yapılacaktır? T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996 Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.742/9989 Konu : Yazılı Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: TBMM Başkanlığının 15 Mayıs 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1815 sayılı yazısı. İzmir Milletvekili İsmail Yılmaz’ın tarafıma tevcih ettiği 7/706-1512 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Hüsnü Doğan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı İzmir Milletvekili Sayın İsmail Yılmaz’ın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/706-1512) Soru 1 : TEDAŞ Elektrik Bildirim kağıdı ve faturalarında elektrik kWh fiyatı yazılmayarak 4077 sayılı Tüketiciyi Koruma Kanununun 12 nci maddesi ihlal edilmektedir. Bu nedenle abone, faturasını kontrol ve tetkik edememektedir. Abonenin bu hakkını kullanmasına manî olunmasının gerekçesi nedir? Eğer gerekçesi yoksa bu durumun önlenmesi için tedbir alınmış mıdır? Alınmışsa ne gibi tedbirler alınmıştır? Bu tedbirler uygulanmakta mıdır? Cevap : Bilindiği üzere, elektrik tüketimi belli bir süre için yapıldıktan sonra bu tüketimler, TEDAŞ Genel Müdürlüğünün görevli okuyucuları tarafından tespit edilmekte ve buna göre fatura düzenlenmektedir. Bu tüketim döneminde, birden fazla tarife değişikliği olabildiğinden birim fiyatının fatura üzerinde gösterilmesi abonelerimizi yanıltabilir düşüncesi ile bugüne kadar yazılmamaktaydı. Ayrıca TEDAŞ’ın kayıtları her zaman abonelere ve isteyenlere açık olup, kendi iç denetim birimlerince de incelenmektedir. Buna rağmen, faturalar üzerine birim fiyatı yazılması için İzmir EDM’ye TEDAŞ Genel Müdürlüğünce, 2.4.1996 tarih ve 647 sayılı yazılı talimat verilmiş olup, uygulamaya geçilmiştir. Aynı uygulamanın ülke çapında yaygınlaştırılması çalışmaları son aşamaya getirilmiştir. Soru 2 : Ayrıca 9 Kasım 1977 tarih ve 22458 sayılı elektrik tarifelerinin 38 inci ve 57 nci maddelerine göre, iki ayda bir fiilen sayaç okuyarak fatura tahakkuku yapılması gerekirken, aylık okumadan fatura düzenlenmektedir. Bu durum, abonelerin hem maddî ve hem de manevî zararına sebep olmaktadır. Tüketiciyi Koruma Yasasına göre önlem alınması için ne gibi çalışmalar yapılmıştır? Eğer yapılmamışsa ne zaman yapılacaktır? Cevap : Geçmiş yıllardan bu yana, küçük tüketimli aboneler için iki ortalama ve bir kesin okumaya dayalı, büyük tüketimli aboneler için ise aylık okumaya dayalı faturalama ve tahsilat sistemi, sadece İzmir EDM sorumluluk alanında uygulanagelmiştir. Ancak, Bakanlığım ve TEDAŞ Genel Müdürlüğünün talimatlarıyla İzmir’deki sözkonusu uygulamaya 15.4.1996 tarihinden itibaren son verilmiş olup, faturalama sistemi birinci soru cevabında açıklandığı şekliyle uygulamaya konulmuştur. 10. – Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti tarafından sağlık karnelerinin düzenlendiği iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/711) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Emin Kul tarafından delaletinizle yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Sıtkı Cengil Adana Soru 1 : Türkiye genelinde yaklaşık 240 bin sağlık karnesinin “usule uygun” hale dönüştürülmesi amacı ile sağlık karnelerini yenileme işinin Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetine devredildiği doğru mudur? Soru 2 : Doğru ise, hangi gerekçe ile yapılmıştır? Soru 3 : Derneğin yaptığı fiyatlarla bu işin toplam getirisi ne kadardır? Soru 4 : Borç batağı içinde bulunan SSK’nin böyle bir feragatta bulunma hakkı var mıdır? Soru 5 : Üye olmayana kart verilirken zorluk çıkartıldığı, Cemiyete zoraki üye yapıldığı ve üyelik ücreti olarak ayrıca 120 bin lira alındığı doğru mudur? T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kuruluşları 18.6.1996 Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/3249-015019 Konu : Yazılı Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 15.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/711-1518/4038 sayılı yazınız. Adana Milletvekili Sıtkı Cengil tarafından hazırlanan Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık karnelerinin Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti tarafından düzenlendiği iddiasına ilişkin yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumunca sigortalılar ve emekliler ile bunların aile bireylerinden oluşan yaklaşık 25 milyon vatandaşımıza sağlık hizmeti verilmektedir. İlgililere, sağlık yardımlarından yararlanabilmeleri için Kurumca verilen sağlık karnelerinin muhafazasında yeterli özenin gösterilmediği ve haksahibi olmadığı halde bu karneleri kullananların olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle, Sosyal Sigortalar Kurumunun harcamalarında önemli bir yer tutan ilaç ve sağlık giderlerinin disipline edilmesi amacıyla Kurumun sağlık yardımlarından yararlananlar için TS 5706 sağlık karnesine uygun resimli ve otokopili yeni bir tip sağlık karnesi geliştirilmiştir. Yeni sağlık karnelerinin dağıtımına önce pilot bölge seçilen Ankara’da başlanmış, daha sonra merkezî bilgisayar sistemine bağlı olan 26 ilde uygulamaya geçilmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumunun içinde bulunduğu finansman darboğazı da dikkate alınarak milyonlarca kişiye verilecek yeni sağlık karnelerinin maliyetinin bir bölümünün ilgililerce karşılanması amacıyla yeni tip sağlık karnelerinden ücret alınması konusunda Yönetim Kurulunun 27.8.1992 tarihli ve X/2675 sayılı kararı ile Genel Müdürlük yetkili kılınmıştır. Bu çerçevede, Genel Müdürlükçe 12.1.1994 tarihinde alınan bir kararla, yeni tip sağlık karnesini ilk kez alan sigortalılardan ücret alınmaması, karnesini kaybederek ikinci kez alacaklar için 50 000 TL. ücret alınması uygun görülmüş, 17.6.1994 tarihinden itibaren de ilk kez sağlık karnesi alacak olanlardan 20 000 TL. alınması uygulamasına geçilmiş, 2.12.1994 tarihinde alınan bir karar ile de ilk kez sağlık karnesi verilenlerden alınan ücret 30 000 TL.’ye yükseltilmiştir. Öte yandan, yeni tip sağlık karnelerinin Sosyal Sigortalar Kurumunun 26 ildeki Sigorta Müdürlüklerince dağıtımının çok zaman alacağı, bu belgeyi alabilmeleri için ilgililerin, özellikle emeklilerin, oluşacak kuyruklarda beklemeden daha kısa sürede belgelerini alabilmeleri amacıyla Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetinin sağlık karnelerinin düzenlenmesi ve dağıtımı hususunda Kuruma yardımcı olabilecekleri önerisi de dikkate alınarak, kontrollerinin Kurumun Sigorta Müdürlüklerince yapılması ve onaylanması koşuluyla Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Başkanlıklarına sağlık karnelerini düzenleme yetkisi verilmiştir. Yeni tip sağlık karneleri Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Şube Başkanlıklarına seri numaralı ve makbuz karşılığı verilmekte ve Başkanlıklarca ilgililerden ilk karne için 30 000 TL., yeniden düzenlenenler için 50 000 TL. olmak üzere alınan ücretler, Sosyal Sigortalar Kurumuna yatırılmaktadır. Dolayısıyla, Kurumun sağlık karnelerinin düzenlenmesinde alınan ücretlerden feragat etmesi sözkonusu değildir. Ayrıca, sağlık karnelerinin dağıtımına halen Kurumun ilgili Sigorta Müdürlüklerinde devam edildiğinden, yeni tip sağlık karnelerini alabilmeleri için emeklilerin, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetine üye olmaları zorunlu olmadığı gibi, cemiyetin üyesi olanlar da dahil edilmek üzere isteyen tüm emeklilerin bulundukları ildeki Sigorta Müdürlüklerine başvurarak sağlık karnelerini almaları imkânı da bulunmaktadır. Bilgilerinize arz ederim. Emin Kul Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 11. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Bakanlık bünyesindeki hizmet araçlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/736) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Ahmet Cemil Tunç Elazığ Sorular : 1. Bakanlığınız bünyesinde her mesai günü kaç kişi veya makam için makam otosu trafiğe çıkmaktadır? 2. Bakanlık ve bağlı kuruluşlar bünyesinde toplam ne kadar hizmet aracı mevcuttur? T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 18.6.1996 Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/2000 Konu : Elazığ Milletvekili A. Cemil Tunç’un Yazılı Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM’nin 15.5.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1810 sayılı yazısı. İlgi yazı ilişiğinde alınan, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un “Hizmet Araçları”na dair Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir. – Bakanlığımız Merkez Teşkilatı, Yapı İşleri, Afet İşleri ile Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüklerimizde makam hizmeti için 10 adet, hizmet aracı 76 adet, taşra teşkilatında ise 277 adet; – Yaklaşık 3 000 kişinin çalıştığı, görev sahasının tamamı karayolu üzerinde olan Karayolları Genel Müdürlüğümüzde makam hizmeti için 1 adet, binek 26 adet, Station Vagon 35 adet, minibüs 11 adet, otobüs 30 adet; Karayolları Bölge Müdürlüklerimizde binek 72 adet, Station Vagon 470 adet, minibüs 184 adet, otobüs 4 adet; – İller Bankası Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatı ve Bölge Müdürlükleri ile Baş Mühendisliklerinde binek aracı olarak 139 adet araç bulunmaktadır. Bilgi ve gereğini arz ederim. Mehmet Keçeciler Bayındırlık ve İskân Bakanı 12. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, bazı ihalelerin Tedaş Satınalma Yönetmeliğince aykırı olarak yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/744) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. Suat Pamukçu Bayburt Sorular : 1. TEDAŞ’ın ihtiyacı olan 4 adet IBM 6150 RT Bilgisayar Sistemi ile yan donanımlarının bakım ve onarımı için önce ihaleye çıkılmış ve daha sonra ihale iptal edilerek bir firma ile 18.10.1994 tarihinde sözleşme imzalanarak TEDAŞ Satınalma Yönetmeliğine aykırı hareket edilmiş midir? Sorumlular hakkında soruşturma açılmış mıdır? Adı geçen firmaya sözleşmeye aykırı olarak ödenen KDV tutarı geri istenmiş midir? 2. SAT-95/012 dosya kapsamında TEDAŞ tarafından sözleşmeye bağlanan bakım işi ile ilgili olarak, sözleşme yapılan firmaya usulsüz olarak ödenen KDV geri alınmış mıdır? 3. TEDAŞ Satınalma Yönetmeliğine aykırı olarak, SAT-93/312 No.lu dosya kapsamında ihale edilen 22 adet OG/OG Güç Trafosu alımı işlemleri hakkında Bakanlığınızca soruşturma açılmış mıdır? 4. SAT-94/200 No.lu dosya kapsamında; a) Satınalma Yönetmeliğine aykırı olarak ihale edilen 226 400 m. OG kablosu alımı işlemleri ile ilgili Bakanlığınızca soruşturma açılmış mıdır? b) Sözleşme hükümlerine aykırı olarak, firmaya fazladan ödenen KDV geri alınmış mıdır? 5. Yalnızca iki firmanın iştirak ettiği ve ihalenin bu iki firma arasında bölüştürüldüğü SAT-95/056 dosya kapsamında alımı yapılan 1 680 000 kg. Havai hat iletkeni ile ilgili işlemler konusunda sorumlular hakkında soruşturma yapılmış mıdır? 6. Yenibosna TM Havaalanı Enerji Nakil Hattı Deplasmanı ihalesinde TEDAŞ 1 250 000 000 TL. zarara uğratılmış mıdır? Sorumlular hakkında işlem yapılmış mıdır? T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996 Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23-300 739/9986 Konu : Yazılı Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının 15.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1815 sayılı yazısı. Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu’nun tarafıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince cevaplandırılması istenen, 7/744-1614 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Hüsnü Doğan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu’nun Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/744-1614) Soru 1. TEDAŞ’ın ihtiyacı olan 4 adet IBM 6 150 RTBilgisayar Sistemi ile yan donanımlarının bakım ve onarımı için önce ihaleye çıkılmış ve daha sonra ihale iptal edilerek bir firma ile 18.10.1994 tarihinde sözleşme imzalanarak TEDAŞ Satınalma Yönetmeliğine aykırı hareket edilmiş midir?Sorumlular hakkında soruşturma açılmış mıdır?Adı geçen firmaya sözleşmeye aykırı olarak ödenen KDV tutarı geri istenmiş midir? Cevap : Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkanlığınca, TEDAŞGenel Müdürlüğünün 1994 yılı faaliyetleri hakkında hazırlanan Denetleme Raporunun 30 no’lu temenni maddesinde yeralan söz konusu konu Bakanlığım Teftiş Kurulunca incelenmiştir. Yapılan incelemede; dört adet bilgisayar sistemi ile yan donanımlarının bakım ve onarımı için başlatılan ihalede, ihale prosedürü başlatıldıktan ve firmalara teklif isteme yazıları gönderildikten sonra, ihale yapılmasından vazgeçilerek, satınalma yönetmeliğinin amir hükümlerine aykırı olarak, söz konusu işi yaklaşık dört yıldır yürüten IBM-BORTADAfirması ile 18.10.1994 tarihinde sözleşme imzalandığı tespit edilmiştir. Ancak söz konusu inceleme sonucunda, bu fiillerin ilgili yönetmelik hükümlerine aykırı görülmesi ile birlikte; yaklaşık dört yıldır 10 483 $/yıl bedelle yenilenen sözleşmenin, yeni dönemde söz konusu firmaya daha düşük bir bedelle (8 400 $) verilmiş olması karşısında, temelde kurum menfaatlerinin ön planda tutulması amacına yönelik görüldüğü, ayrıca bu aşamada hizmet alımının ihale edilmesi durumunda daha düşük bir bedelle yaptırılıp yaptırılmayacağının bilinemeyeceği gerekçesine dayanılarak, cezaî, hukukî ve disiplin yönlerinden herhangi bir işlem yapılmasına mahal bulunmadığı; ancak, bundan böyle yapılacak malzeme ve hizmet alımlarında, TEDAŞGenel Müdürlüğü Satınalma ve İhale Yönetmeliğinin amir hükümlerine titizlikle uyulması gerektiği hususunda TEDAŞGenel Müdürlüğüne talimat verilmesi uygun görülerek, işlem bu şekilde sonuçlandırılmıştır. Diğer taraftan, TEDAŞ’ın ihtiyacı olan 4 adet IBM 6 150 RTbilgisayar sistemi ile yan donanımlarının bakım onarım sözleşmeleri hükümlerine göre usulüne uygun olarak TEDAŞtarafından ödenen KDV, Türk Vergi Kanunlarının karar pulu, sözleşme pulu, damga vergileri gibi, firmaların kanunî defter ve kayıtlarında gider olarak gösterilebilen bir türü olmayıp; 3065 sayılı KDV Kanununda malı satınalanların veya hizmetten yararlananların ödeyerek, kendi içerisindeki “indirim mekanizması” ile diğer kimselere yansıtılan bir vergi olduğundan, sözleşmeye dayanılarak ödemeler sırasında ayrıca ödenen (fatura üzerinde gösterilerek hesaplanan) KDV’nin, yasal olarak geri alınmasının söz konusu olmayacağı, zira 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8 inci maddesinde, vergi mükellefiyetine ve vergi sorumluluğuna müteallik özel mukavelelerin vergi dairelerini bağlamayacağı, Bakanlığım Teftiş Kurulunca yapılan, yukarıda belirtilen inceleme sonucunda tespit edilmiştir. Soru 2. SAT-95/012 dosya kapsamında TEDAŞ tarafından sözleşmeye bağlanan bakım işi ile ilgili olarak, sözleşme yapılan firmaya usülsüz olarak ödenen KDV geri alınmış mıdır. Cevap 1. Sorunun cevabında da açıklandığı üzere KDV’nin, hizmet veya malı satın alan tarafından ödenmesi yasa gereğidir. İadesi de yine yasal olarak mümkün değildir. Soru 3. TEDAŞ Satınalma yönetmeliğine aykırı olarak, SAT-93/312 No’lu dosya kapsamında ihale edilen 22 adet OG/OG Güç Trafosu alımı işlemleri hakkında Bakanlığınızca soruşturma açılmış mıdır? Soru 4. SAT94/200 No’lu dosya kapsamında; a) Satınalma Yönetmeliğine aykırı olarak ihale edilen 226 400 m. OG kablosu alımı işlemleri ile ilgili Bakanlığınızca soruşturma açılmış mıdır? b) Sözleşme hükümlerine aykırı olarak, firmaya fazladan ödenen KDVgeri alınmış mıdır? Soru 5. Yalnızca iki firmanın iştirak ettiği ve ihalenin bu iki firma arasında bölüştürüldüğü SAT-95/056 dosya kapsamında alımı yapılan 1 680 000 kg. havaî hat iletkeni ile ilgili işlemler konusunda sorumlular hakkında soruşturma yapılmış mıdır? Soru 6. Yenibosna TM - Havaalanı Enerji Nakil Hattı Deplasmanı İhalesinde TEDAŞ 1 250 000 000 TL. zarara uğratılmış mıdır?Sorumlular hakkında işlem yapılmış mıdır? Cevap 3., 4., 5., 6. Sorularınızda adı geçen konular hakkında Bakanlığım Teftiş Kurulunca soruşturma açılmış olup, halen devam etmektedir. 13. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Mustafa Taşar’ın yazılı cevabı (7/758) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Çevre Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas Sorular : 1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe Yatırım ödenekleri ne kadardır? 2. 1996 Yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar -projeler itibariyle- ne kadardır? 3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir? T.C. Çevre Bakanlığı 7.6.1996 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.19.0.APK.0.22.00.03/0417/455/3523 Konu : Sıvas İline Ayrılan Yatırım Ödenekleri. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine (Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı) İlgi : 23 Mayıs 1996 gün ve 4486 sayılı yazınız. İlgide kayıtlı yazı ile istenen Bakanlığımız 1996 Yılı Yatırım Programı Ödenekleri Resmî Gazetenin 17 Mayıs 1996 gün ve 22639 Mükerrer Sayısında yayımlanmış olup, 526 336 Milyon TL.’dır. Bakanlığımız yatırım bakanlığı değildir. Bu nedenle hiçbir ilimize ait yatırım ödeneği bulunmamaktadır. Bilgilerinize arz ederim. Mustafa R. Taşar Çevre Bakanı Not : Yazılı soru ile ilgili diğer bilgiler dosyasındadır. 14. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ta bulunan 4 No.lu Askerî Dikimevine personel alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/760) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Savunma Bakanı Sayın Oltan Sungurlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas Sorular : 1. Sıvas’ta bulunan 420 kişinin istihdam edildiği 4 No’lu Askeri Dikimevi’nin geliştirilmesi düşünülüyor mu? 2. Bu kuruluştan emekli olanların yeri boş tutuluyor, yenileri atanmıyor, bu sebepten 150’ye yakın makina boş duruyor, her giden emekliden dolayı verim düşüyor. Bu kayıpları nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz? Personel açığını doldurmaya yönelik bir çalışmanız var mı? 3. Eksilen personelin yerine yenilerinin alınmaması Sıvas kamuoyunda Fabrikanın nakli endişelerine sebep olmaktadır. Bu kuşkularda haklılık payı var mıdır? T.C. Millî Savunma Bakanlığı 17.6.1996 Kanun : 1996/453-MD Konu : Yazılı Soru Önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM. Bşk.lığının 23 Mayıs 1996 tarihli ve KAN.KAR.MD.:A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/760-1643/4488 sayılı yazısı. Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener tarafından verilen ve ilgi ile cevaplandırılması istenilen “Sıvas’ta bulunan 4 No.lu Askerî Dikimevine personel alınıp alınmayacağına ilişkin” Yazılı Soru Önergesinin cevabı Ek’tedir. Arz ederim. M. Oltan Sungurlu Millî Savunma Bakanı Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener Tarafından Verilen Sıvas’ta Bulunan 4 No.lu Askeri Dikimevine Personel Alınıp Alınmayacağına İlişkin Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır 1. Sıvas 4 No.lu Dikimevi Müdürlüğünde halen 416 işçi istihdam edilmektedir. 2. Bu Dikimevinde atıl bırakıldığı belirtilen 150 civarındaki makina; miadını doldurmuş, kullanılması ekonomik olmayan ve işletme yedeği olarak tutulan makinalar olup, kullanılmamaları nedeniyle üretimi ve verimliliği olumsuz yönde etkilemeleri söz konusu değildir. 3. Üretim planlamalarına göre 4 No.lu Dikimevinde görevli personel yeterli bulunduğundan 1996 yılı için yeni işçi alımına ihtiyaç duyulmamaktadır. 4. Halihazırda sözkonusu Dikimevinin başka bir yere nakli hususunda herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Bilgilerine arz ederim. M. Oltan Sungurlu Millî Savunma Bakanı 15. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/778) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Emin Kul tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas Sorular : 1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır? 2. 1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar -projeler itibariyle- ne kadardır? 3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir? T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 18.6.1996 Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/3248/015020 Konu : Yazılı soru önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1949 sayılı yazınız. Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener tarafından hazırlanan “Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin” 7/778 Esas No.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir. Bilindiği üzere; 1996 yılı yatırım programı 17.5.1996 tarih ve 22639 Mükerrer sayılı Resmî Gazetede “1996 Yılı Yatırım Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair” 95/7376 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının eki olarak yayımlanmıştır. Buna göre, Bakanlığımız merkez birimlerinin 1996 yılı yatırım programında yer alan projelerinin toplam ödenek miktarı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilave edilen 145 milyar TL ile birlikte 262 milyar TL. dır. Bakanlığımızın 1996 yılında Sıvas İlinde yatırım projesi bulunmamaktadır. Bakanlığım bağlı kuruluşlarından, Sosyal Sigortalar Kurumunun 1996 yılı yatırım programında yeralan toplam ödenek miktarı 2,760 milyar TL. dır. Bu miktar içerisinde, Sıvas Sigorta Müdürlüğü binası inşaatı için 15 milyar TL. ödenek ayrılmış olup, sözkonusu projenin yatırım programına göre 1998 yılında tamamlanması öngörülmektedir. Bağ-Kur Genel Müdürlüğünün 1996 yılı yatırım programında yer alan projelerinin toplam ödenek miktarı 230 milyar TL. olup, Sıvas İlinde yatırım projesi bulunmamaktadır. İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğünün ise 1996 yılı yatırım programında yeralan toplam ödenek miktarı 840 milyar TL. dir. Bu ödeneklerin 770 milyar TL. si istihdam ve eğitim projesi, 46,5 milyar TL. sı Adana Hizmet Binası ve İşgücü Yetiştirme Merkezi İnşaatı, 23,5 milyar TL. sı Şanlıurfa Hizmet Binası ve İşgücü Yetiştirme Merkezi İnşaatı için ayrılmış olup, Kurumun Sıvas İlinde yatırım projesi bulunmamaktadır. Bilgilerinize arz ederim. Emin Kul Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 16. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/780) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas Sorular : 1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe Yatırım ödenekleri ne kadardır? 2. 1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar -projeler itibariyle- ne kadardır? 3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir? T.C. Ulaştırma Bakanlığı 17.6.1996 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.010.00.00.A-7/808-16007 Konu : Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in yazılı soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 23 Mayıs 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.00.02-1958sayılı yazınız. Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in Bakanlığıma yönelttiği 7/780-1665 sayılı soru önergesine ilişkin cevap formu ilişikte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Ömer Barutçu Ulaştırma Bakanı Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in 7/780-1665 Sayılı Soru Önergesi ve Cevabı Sorular : 1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe Yatırım ödenekleri ne kadardır? 2. 1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar-projeler itibariylene kadardır? 3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir. Cevaplar : 1. Ulaştırma Bakanlığının Genel Bütçeye tabi 1996 yılı yatırımları 9 trilyon 451 milyar TL. sıdır. Ayrıca Bakanlığın bağlı ve ilgili kuruluşları muafiyetiyle 1996 yılında planlanan toplam yatırımlar 55 trilyon 398 milyar TL. dir. 2-3. Sıvas İline ait yatırım ödenekleri ile projelerin bitiş tarihleri ekli tablolarda kuruluşlar itibariyle verilmiştir. Ulaştırma Bakanlığı Merkez ile Bağlı ve İlgili Kuruluşlarının Sıvas İli 1996 Yılı Yatırımları (Milyon TL.) Proje Sorumlu Proje 1996 Kuruluşu Adı Ödeneği Bitiş Yılı DLHGenel Müd. – 365 693 1996 Hanlı-Bostankaya Demiryolu İnşaatı 125 876 (Sinyalizasyon Tesisi) “ “ Divriği-Sıvas (Tecer-Kangal) Demiryolu İnşaatı 239 817 1997 TCDD İşl. Gen. Müd. – 928 494 İskenderun-Divriği Elektrifikasyon Tesisi 59 580 1996 “ “ Kayaş-Çetinkaya Sinyalizasyon Tesisi 233 100 1996 “ “ Mevcut Lokomotif deposu ile revizörlük atölyesi modernizasyonu 7 179 1996 “ “ Karagöl İstasyonu Karkürer mak. garaj yapımı 1 919 1996 “ “ Sıvas gar eğitim salonu ile Bostankaya İst. kule tipi aydınlatması 2 211 1996 “ “ Sıvas Beton Travers Fab. Tevsii 27 700 1996 “ “ Tecer-Bozarmut 1 000 Ad. Proje Sorumlu Proje 1996 Kuruluşu Adı Ödeneği Bitiş Yılı TCDD İşl. Gen. Müd. Ray kay. ile Sıvas-Erzurum 807+600 menfez yenileme 6 805 1996 “ “ Samsun-Kalın 59 km. yol yenilemesi yapımı 590 000 1996 Posta İşl. Gen. Md. 56 394 Posta hiz. mekanizasyonu ve otomasyonu 12 497 1996 “ “ İdame, bakım ve onarım 3 002 1996 “ “ Taşıt alımı 1 150 1996 “ “ Posta hizmet binaları 38 760 1996 “ “ Mak.-Teç. alımı 985 1996 Türk Telekom A.Ş. 28 446 1996 Özel Telekomünikasyon sistemleri 12 540 1996 “ “ Elektronik Bilgi İşlem Merkezi 2 982 1996 Türk Telekom A.Ş. İdame-Bakım ve onarım 10 759 Taşıt alımı 1 165 1996 “ “ Makine-Teçhizat alımı 1 000 1996 TÜDEMSAŞ Atık su arıtma tesisi ile idame ve yenileme projesi 21 000 1996 DHMİ Gnl. Md. 15 505 Hava Meydanı Radyoling temini 15 000 1996 Mevcut Tes. onarım ve tad. 505 1996 17. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/782) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas Sorular : 1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır? 2. 1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar -projeler itibariyle- ne kadardır? 3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir? T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 18.6.1996 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Ankara Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/2002 Konu : Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in yazılı soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM’nin 23.5.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/782-1667/4512 sayılı yazısı. İlgi yazı ilişiğinde alınan, Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in “1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenek miktarları”na dair Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir. 1. Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzün 1996 yılı bütçesi 3 176 481 000 000 TL. dir. Bu yılın yatırım programında yer alıp, yapımı gerçekleştirilmekte olan Sıvas İline ayrılan yatırımlar proje itibariyle tanzim edilerek ekte gönderilmiş olup (EK-1); yapımı devam eden projelerin yatırım programında öngörülen tarihlerde bitirilmesine çalışılacaktır. 2. Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzün 1996 yılı yatırım bütçesi 13 530 376 000 000 TL. dir. Bu miktarın 11 707 000 000 000 TL. si, 1.10.1995 tarihinde Afyon İli Dinar İlçesi ve çevresinde meydana gelen deprem nedeniyle “Dinar Deprem Projesi” kapsamında yeniden inşa edilecek ve onarılacak konutlar için ayrılmış olup, finansmanının bir bölümü Avrupa Konseyi Sosyal Kalkınma Fonunca verilen krediden karşılanmaktadır. 1 823 376 000 000 TL. lik bölümü ise Türkiye genelindeki diğer konut, altyapı, afet önleyici tedbir projelerine ve onarım yardımlarına ayrılmıştır. 1996 yılı programımızda Sıvas İlinde 1 yerde 84 konutun (Suşehri-Merkez) ikmal inşaatı yer almakta olup, 51 500 000 000 TL. ödenek ayrılmıştır. İhale işlemleri tamamlandığında, ayrılan bu ödenekle konutlar 1996 yılı sonunda bitirilebilecektir. 3. Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğümüzce imar uygulamaları nedeniyle yapacakları düzenleme ve kamulaştırma işlerinde kullanılmak üzere il belediyelerine 400 000 000 TL. ilçe belediyelerine 300 000 000 TL. ve kasaba belediyelerine 150 000 000 TL. gönderilmesi planlanmış olup, ödenek durumu müsait olduğunda bütçe imkânları ölçüsünde değerlendirilmesine çalışılacaktır. Ayrıca, köylere gelir getirici tesislerin yapımında kullanılmak üzere her ilin 15 köyüne ve her bir köye 979 574 788 TL. olmak üzere toplam 14 693 621 820 TL. ayrılmış bulunmaktadır. 4. Karayolları Genel Müdürlüğünün 1996 yılı yatırım ödenekleri, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda eklenen ödeneklerle birlikte (% 5 kesintili) sektörler itibariyle şöyledir; (Milyon TL.) Bütçe Bütçe Dışı Toplam Ulaştırma 30 033 300 885 000 30 918 300 Turizm 427 500 – 427 500 Enerji 625 100 – 625 100 Tarım 950 – 950 Konut 13 300 – 13 300 Toplam 31 100 150 885 000 31 985 150 Bu yatırım ödeneklerinin net yatırıma isabet eden kısmı ise (710 A.K.) Karayolları Genel Müdürlüğü toplamında 27 417 379 milyon TL. dir. 1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri ile yatırımların tamamlanma süreleri ekli tabloda gösterilmiştir. (Ek-2) 5. İller Bankası Genel Müdürlüğünün 1996 yılı yatırımları için 17 trilyon TL. sı özkaynak ve 2 trilyon 874 milyar 392 milyon TL. sı belediye katılımı olmak üzere toplam 19 trilyon 874 milyar 392 milyon TL. ödenek öngörülmüştür. Toplam yatırım ödeneğinin 12 trilyon 293 milyar TL. sı özkaynak, 1 trilyon 609 milyar 400 milyon TL. sı belediye katılımı olmak üzere toplam 13 trilyon 822 milyar 400 milyon TL. sı içmesuyu sektörüne; 2 trilyon 924 milyar TL. sı özkaynak, 589 milyar 705 milyon TL. sı belediye katılımı olmak üzere 3 trilyon 513 milyar 705 milyon TL. sı ise kanalizasyon sektörüne aittir. 1996 yılında banka programında bulunan Sıvas (Merkez), Gürün ve Divriği Belediyelerine ait yatırım projelerine ayrılan ödenekler ekli çizelgede (Ek-3) gösterilmiştir. Bu yatırım projeleri devam etmekte olup, çizelgede gösterilen bitiş sürelerinde tamamlanacaktır. Bilgi ve gereğini arz ederim. Mehmet Keçeciler Bayındırlık ve İskân Bakanı Not : Yazılı soru ile ilgili diğer bilgiler dosyasındadır. 18. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, Yozgat Fen-Edebiyat ve Mimarlık ve Mühendislik Fakülteleri için 1996 bütçesinden ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/808) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep etmekteyim. Gereğini saygılarımla arz ederim. 8.5.1996 Dr. Kâzım Arslan Yozgat 1. Yeni kurulmuş olan Yozgat Fen-Edebiyat ve Mimarlık-Mühendislik fakülteleri için 1996 bütçesinde ayrılan ödenekler sizce yeterli midir? 2. Bu ödeneklerin artırılması mümkün değil midir? T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 14.6.1996 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/1547 Konu : Soru önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 23.5.1996 tarih ve GNS.0.10.00.021947 sayılı yazısı. Yozgat Milletvekili Sayın Dr. Kazım Arslan’ın “Yozgat Fen-Edebiyat ve Mimarlık Mühendislik Fakülteleri için 1996 bütçesinden ayrılan ödeneğe ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir. 1. Yükseköğretim kurumlarının yıllık ödenek ihtiyaçları, dekanlığın talebi, üniversitenin uygun görüşü ve Maliye Bakanlığı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının o yıl bütçeden ayırabileceği kaynaklar doğrultusunda hesaplanmaktadır. 1996 Malî yılında Yozgat Fen-Edebiyat Fakültesine 2 milyar 280 milyon TL., Mühendislik Mimarlık Fakültesine ise 11 milyar 910 milyon TL. ödenek ayrılmıştır. Bütün yükseköğretim kurumlarında olduğu gibi adı geçen fakültelerin de ödeneklerinin istenilen düzeyde olmadığı tarafımızdan bilinmektedir. 2. Ödeneklerin artırılması hususunda Yükseköğretim Kurulunca ilgili kuruluşlar nezdinde bütün çabaların gösterilmesine rağmen yeni kaynak bulmanın mümkün olamadığı anlaşılmıştır. Arz ederim. Turhan Tayan Millî Eğitim Bakanı 19. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, eğitim sistemine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/809) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep etmekteyim. Gereğini saygılarımla arz ederim. 8.5.1996 Dr. Kâzım Arslan Yozgat Son yıllarda alınan politik kararlarla, bilhassa orta öğretimde ders ve sınıf geçme müessesesi iyice dejenere olmuş, adeta başarısız olmak imkânsız hale getirilmiştir. Eğitim sistemimiz yaz-boz tahtasına döndürülmüştür. 1. Bu politik uygulamalardan umulan faydalar nelerdir? 2. Gençlerimizin, bilgisizce her ne pahasına olursa olsun, bu okullardan mezun edilmesi devletimize ve kendilerine ne kazandıracaktır? 3. Eğitimi sadece maddî maliyeti ile ölçmek yanlış değil midir? 4. Neticede yapılan uygulamaların pratikte bundan bir farkı olmadığına göre: Bu uygulamaların daha ileri bir safhası olarak, orta dereceli okullara kayıt edilen her öğrenciye, diploma alacakları tarihleri de bildirmek mümkün olamaz mı? T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 14.6.1996 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/1548 Konu : Soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1947 sayılı yazısı (7/809-1695) Yozgat Milletvekili Sayın Dr. Kazım Arslan’ın “eğitim sistemine ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir. 1. Ders Geçme ve Kredi Sisteminin uygulanmasında; öğrencinin kendi ilgi, istek ve yeteneğine göre yönlendirilmesi, geliştirilmesi ve belirli alanlarda ilerlemesi amaçlanmıştır. Ancak, her ölçme ve değerlendirme uygulamasında olduğu gibi bu sistemde de gerekli çabayı gösteremeyen öğrenciler başarısız duruma düşmüşler ve zamanında mezun olamamışlardır. Ayrıca, sistem için gerekli alt yapının da mevcut olmayışı nedeniyle uygulama başarılı olamamıştır. Bu nedenlerle Ders Geçme ve Kredi Sisteminden vazgeçilmesinde politik bir mülahaza söz konusu değildir. 2. Her ne pahasına olursa olsun öğrencinin mezun edilmesi söz konusu değildir. Hatta, öğretmenler kurulu kararı ile başarılı sayılmak bile yoktur. Öğrenci mezuniyet kredisi miktarı kadar krediyi, ancak başardığı derslerden alabilmektedir. 3. Eğitim, sadece maddî maliyeti ile ölçülmemektedir. Uygulamalar, 1739 sayılı Millî Eğitim Kanununun amaçları doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. 4. Ortaöğretim kurumundan mezun olacak öğrencilerin öğrenim süresi bellidir. Bu süre içinde başarılı olamayanların okulla ilişkisi kesilmektedir. Başarısız öğrenciye diploma verilmesi mümkün değildir. Arz ederim. Turhan Tayan Millî Eğitim Bakanı 20. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Bağ-Kur üyelerinin basamak yükselmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/813) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 7.5.1996 Cafer Tufan Yazıcıoğlu Bartın Soru :Bağ-Kur üyelerinin basamak sayısı 12’den 24’e çıkmasına rağmen 12 nci basamak yürürlükte iken, üye olanlara basamak yükseltme hakkı verilmemiştir. Niçin? Verilmesi düşünülmekte midir? T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 18.6.1996 Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/3246/015022 Konu : Yazılı soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1949 sayılı yazınız. Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu tarafından hazırlanan “Bağ-Kur üyelerine basamak yükseltme hakkı verilmesine ilişkin” 7/813 Esas No.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir. Bilindiği üzere; 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun, 20.6.1987 tarih ve 3396 sayılı Kanunla değişik 50 nci maddesinde, Bağ-Kur sigortalılarının prim ve aylıklarının hesaplanmasında esas alınan basamak sayısının artırılması hususunda Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Sözkonusu yetkiye istinaden, Bakanlar Kurulunun 87/11995 sayılı Kararı ile, basamak sayısı 12’den 24’e çıkarılmış ve 13 ile 24 üncü basamaklarda bekleme süresi 1 yıl olarak belirlenmiştir. Diğer taraftan; Bakanlığımızca hazırlanan ve Bağ-Kur sigortalılarına bulundukları basamakları 12 basamağa kadar yükseltme imkânı da tanıyan “Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı” 7.6.1996 tarihinde Başbakanlığa sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Emin Kul Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 21. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, İstanbul’daki spor kulüplerine verilen irtifak hakkı bedellerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Lutfullah Kayalar’ın yazılı cevabı (7/815) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Lutfullah Kayalar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Zeki Ergezen Bitlis 1. İstanbul’daki spor kulüplerine verilen irtifak hakları bedellerinin uygun olmadığı iddia edilmektedir. Bu irtifak haklarının adedi, yüzölçümü ve irtifak hakkı bedelleri ne kadardır? 2. Ayrıca, Yeşilyurt Spor Kulübü ve Taş Spor Kulübüne verilen irtifak hakkı bedelleri her biri için ne kadardır? 3. Yeşilyurt Spor Kulübüne bir kişinin yıllık giriş kartı ücretinin 100 milyon olduğu, buna karşılık Yeşilyurt’a verilen irtifak hakkının kirası da yıllık 150 ila 200 milyon olduğu gelen şikâyetler arasındadır. Bir kişinin yıllık 100 milyon, hazineden kiralanan irtifak hakkının yıllığı da 150-200 milyon. Bu yağmalamaya devam edilecek mi, yoksa bu kiralamalar iptal edilip, yeniden mi değerlendirilecek? T.C. Maliye Bakanlığı 7.6.1996 Millî Emlak Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.MEG.0.17.3129-9338/17282 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1960 sayılı yazınız. Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen tarafından verilen ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen yazılı soru önergesinde sözü edilen İstanbul İlinde Hazine arazileri üzerinde spor kulüpleri lehine tesis edilen irtifak haklarına ilişkin cevaplar aşağıda sunulmuştur. Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve herhangi bir kamu hizmeti için gerekli olmayan taşınmaz mallar kiralama, irtifak hakkı tesisi veya kullanım hakkı verme yöntemleriyle idare edilmektedir. Taşınmaz mal üzerinde önemli sayılacak bir yatırım yapılmadan, kullanılmasının talep edilmesi halinde 2886 sayılı Kanun hükümlerine göre 10 yıla kadar kiralama yapılmaktadır. Ancak, taşınmaz malın üzerinde sabit ve kalıcı nitelikte tesis yapılmak üzere kiralanmasının talep edilmesi halinde, 2886 sayılı Kanunda belirtilen 10 yıllık kiralama süresi yetersiz kaldığından, anılan Kanun ile 743 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre taşınmaz mallar üzerinde irtifak hakkı tesis edilmektedir. Hazine taşınmaz malları üzerinde irtifak hakkı tesisi işlemleri turizm ve denizcilik sektörlerinin geliştirilmesi amacıyla 1980’li yıllarda yaygınlaştırılmış, daha sonra bu sektörlerin dışında eğitim, sağlık, spor ve ağaçlandırma gibi sosyal, kültürel ve çevreyi koruyucu alanlarda da Hazine taşınmazları üzerinde irtifak hakkı veya intifa hakkı tesis edilmiştir. Bu ikinci kategoride yeralan sektörlerde devlete bir gelir sağlamak yanında sosyal, kültürel, sağlık konularında faaliyet gösteren dernek, vakıf ve spor kulüplerine, toplumda üstlendikleri fonksiyonları yerine getirebilmeleri bakımından imkân sağlanması da amaçlanmaktadır. İrtifak hakkı tesis edilen Hazineye ait taşınmaz mallar üzerinde yapılan sabit ve kalıcı nitelikte tesisler irtifak hakkı süresi sonunda herhangi bir kayıt ve şart olmadan Hazineye kalmaktadır. Taşınmaz malın ilk yıl irtifak hakkı bedeli 2886 Sayılı Kanunun 9 ve 13 üncü maddeleri gereğince teşekkül eden ihale komisyonu tarafından ticaret odası, sanayi odası, belediye ve borsa gibi kuruluşlardan soruşturularak, taşınmaz malın değeri ve üzerinde yapılacak tesislerin proje maliyet bedelleri de dikkate alınmak suretiyle tespit edilmekte ve taahhüt senedine konulan hükümlerle irtifak hakkı bedelinin her yıl artırılması sağlanmakta ayrıca, irtifak hakkı bedelinin zaman içerisinde değer kayıplarını telafi etmek bakımından her üç yılda bir yenilenmektedir. Bakanlığımız tarafından Hazineye ait taşınmaz mallar üzerinde sabit ve kalıcı spor tesisleri yapmak isteyen spor kulüplerine 29 yıl süreyle irtifak hakkı tesis edilmektedir. 1. İstanbul ilinde Hazine arazisi üzerinde 10 adet spor kulübü lehine toplam 250.210,08 m2 taşınmaz mal üzerinde irtifak hakkı tesis edilmiş, bu irtifak haklarının bedeli 1996 yılında toplam 6 643 861 298 TL. olarak belirlenmiştir. 2. İstanbul İli, Bakırköy ilçesinde bulunan tapunun 47 pafta, 1 080 ada, 39, 40 ve 28 parsel nolarında 19 567 m2 yüzölçümle Hazine adına kayıtlı taşınmaz mallar, spor tesisleri olarak kullanılmak amacıyla Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiştir. Ancak konu ile ilgili olarak Bakanlığımızca alınan duyumlardan anılan Genel Müdürlük tarafından taşınmaz malların Yeşilyurt Spor Kulübüne kiralandığının anlaşılması üzerine, taşınmazların tahsis amacına aykırı kullanılmaları nedeniyle adı geçen Genel Müdürlüğe olan tahsis kaldırılmış ve kulüpten Hazine taşınmaz mallarını kullanmalarından dolayı ecrimisil talep edilmiş, kulüp bu duruma itiraz ederek idare mahkemesine başvurulmuş ve Hazine aleyhine dava açmıştır. Daha sonra belirtilen uyuşmazlığın da çözülmesi için söz konusu taşınmaz mallar üzerinde, yukarıda belirtilen prensipler çerçevesinde 28.2.1995 tarihinde Yeşilyurt Spor Kulübü lehine sadece spor tesisleri yapılmak amacıyla ve irtifak hakkı bedelinin her yıl Vergi Usul Kanununa göre Maliye Bakanlığınca her yılın Aralık ayında açıklanan Yeniden Değerleme Oranında artırılarak tahsil edilmesi, ayrıca bedelin her üç yılda bir günün rayicine göre yeniden takdir edilmesi şartlarıyla 29 yıl süreli irtifak hakkı tesis edilmiş ve 1996yılı irtifak hakkı bedeli 379 050 000 TL. olarak tespit edilmiştir. Kadıköy ilçesinde bulunan 309 ada, 3 parsel no’sunda 10 476 m2 lik deniz dolgusu vasıflı taşınmaz mal üzerinde spor tesisleri yapılmak amacıyla Taç Spor Kulübünce uzun süreli kiralama talebinde bulunulmuş; bu konuda görüşleri sorulan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce, adı geçen kulübün 12 spor dalında faaliyet gösterdiği ve anılan taşınmaz mal üzerinde sporcuların eğitim yapacağı tesislerin inşa edilmesinde yarar görüldüğünün belirtilmesi üzerine, 13.4.1996 tarihinde Taç Spor Kulübü lehine sadece spor tesisleri yapılmak amacıyla ve irtifak hakkı bedelinin her yıl Vergi Usul Kanununa göre Maliye Bakanlığınca her yılın Aralık ayında açıklanan Yeniden Değerleme Oranında artırılarak tahsil edilmesi, ayrıca bedelin her üç yılda bir günün rayicine göre yeniden takdir edilmesi şartlarıyla 29 yıl süreli irtifak hakkı tesis edilmiş ve 1996 yılı irtifak hakkı bedeli 320 000 000 TL. olarak belirlenmiştir. Bilgilerini arz ederim. Lutfullah Kayalar Maliye Bakanı 22. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, Savunma Sanayi Müsteşarlığınca yükseltilen projelerin maliyetlerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/816) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Oltan Sungurlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Zeki Ergezen Bitlis 1. Savunma Sanayi Müsteşarlığının yürütmekte oldukları projelerin maliyetleri ne kadardır. ARGE projeler dahil. 2. Yerli katkı oranları kontrattaki şartlara göre ne kadardır? 3. Şu anda şartnameye göre ne kadar yerli katkı gerçekleşmiştir? 4. Ofsetle ilgili kontrat şartları nelerdir? 5. Gerçekleşen ofset miktarı ne kadardır? Direk-indirek olabilir? T.C. Millî Savunma Bakanlığı 14.6.1996 Kanun : 1996/454-TÖ Konu : Soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMMBşk.lığının 23.5.1996 tarihli ve Kan. Kar. Md. A. 01.0.GNS.0.10.02-7/816-1744/4603 sayılı yazısı. Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen tarafından verilen ve İlgi Ekinde gönderilerek cevaplandırılması istenen “Savunma Sanayi Müsteşarlığınca yürütülen projelerin maliyetlerine ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı Ektedir. Arz ederim. M. Oltan Sungurlu Millî Savunma Bakanı Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen Tarafından Verilen 7/816 Numaralı Yazılı Soru Önergesinin Cevabı : Soru 1. Savunma Sanayii Müsteşarlığının yürütmekte olduğu projelerin maliyetleri ne kadardır? ARGE projeleri dahil. Cevap 1. Müsteşarlığımız tarafından halihazırda yürütülmekte olan projelerin maliyetleri : Projenin Adı Maliyeti (Milyon $) Zırhlı muharebe aracı 1 300 F/16 Elektronik harp 325 HF/SSB+Veri terminali 163 C3+Mobil radar 314 Hafif nakliye uçağı 550 Denizde ikmal gemisi 26 TOPLAM 2 678 Müsteşarlığımız tarafından yürütülmekte olan arge projelerinin maliyetleri: Projenin Adı Maliyeti (Bin $) Kripto analiz merkezi teşkili 2 498 155 mm. Türk tipi çekili obüs 577 Projenin Adı Maliyeti (Bin $) Kaideye monteli stinger 3 350 Uşak dizayn ofisini faaliyete geçirme 122 Uçaklara takılı uzaktan algılama sistemi 1 500 TURNA “Ataletsel Güdüm Kontrol Sistemi” 1 145 Prototipinin geliştirilmesi Komuta Kontrol Bilgi Sistemi 1 173 Geleceğin büyük uçağı 45 000 TOPLAM 55 365 Soru 2. Yerli katkı oranları kontrattaki şartlara göre ne kadardır? Cevap 2. Projeler Sözleşmeye göre yerli katkı taahhütleri Zırhlı muharebe aracı (ZMA) 1.PY(*) % 14 2.PY % 35 3.PY % 43 4.PY % 55 5.PY % 62 Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 15.8.1989 6.PY % 67 ZMA-Motor Transmisyon 1.PY % 0 2.PY % 21 3.PY % 21 Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 25.11.1991 Hafif nakliye uçağı 1.FAZ yükümlülük yok 2.FAZ 109 590 iş saati 3.FAZ 193 890 iş saati 4.FAZ 523 272 iş saati Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 1.2.1991 5.FAZ 688 110 iş saati HAF/SSB 1.PY % 18,59 (26.4.1991) 2.PY % 33,91 3.PY % 46,34 4.PY % 46,61 Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 26.3.1990 5.PY % 51,55 Mobil Radar Programın tamamı için : % 23 1.PY yükümlülük yok (7.12.1991) 2.PY yükümlülük yok 3.PY $ 398 500 4.PY $ 8 553 200 Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 7.12.1990 5.PY $ 13 001 200 C3 Komuta Kontrol Programın tamamı için yerli katkı oranı, sözleşme bedelinin %27,7’si olacaktır. Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 7.12.1990 F-16 Elektronik Harp Programın tamamı için: – Yerli katkı % 14 – Ortak üretim % 31 Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 20.9.1989 (*) PY:Program yılı Soru 3. Şu anda şartnameye göre ne kadar yerli katkı oranı gerçekleşmiştir? Cevap 3. Projeler Gerçekleşen yerli katkı oranları Zırhlı Muharebe aracı (ZMA) 1.PY %11,9 (15.8.1990) 2.PY % 49,9 3.PY % 57 Projeler Gerçekleşen yerli katkı oranları 4.PY % 58,4 5.PY % 74 6.PY % 78,7 ZMA-Motor Transmisyon 1.PY % 5,86 (135 adet teslimat) 2.PY % 16,40 (287 adet teslimat) 3.PY % 37,67 (329 adet teslimat) 2. Program yılındaki gerçekleştirilemeyen kısım bir sonraki yıl telafi edilmiştir. Hafif nakliye uçağı 2.FAZ 332 984 iş saati (1.7.1993) 3.FAZ 311 866 iş saati 4.FAZ 653 549 iş saati 5.FAZ Rapor hazırlanma aşamasında HF/SSB Taahhütedilen yerlileştirme planı sözleş- meye uygun olarak devam etmektedir. Ancak program yıllarına göre hesaplama yöntemleri üzerinde görüş birliği sağlana- mamış ve firmaya ceza uygulanmıştır. Mobil Radar Sözleşmede yurt içinde üretileceği bildiri- len ekipmanın üretimi devam etmektedir. Ancak yıllara göre yerli katkı yüzdeleri üzerinde değerlendirmeler tamamlanma- mıştır. C3 Komuta Kontrol Değerlendirme program sonunda yapıla- caktır. F-16 Elektronik Harp Değerlendirme program sonunda yapıla- caktır. 4. Ofset ile ilgili kontrat şartları nelerdir? Cevap 4. Kontrat şartlarının oluşturulmasında, müsteşarlığımızca 1991 yılında yayımlanan ve Ek’te sunulan “Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) Ofset Uygulama Elkitabı” esas alınmaktadır. Kontratlarda genel şartların yanısıra aşağıda zikredilen özel şartlar da yer almaktadır. – SSM tarafından yürütülmekte olan projeler çerçevesinde taahhüt edilecek ofset oranı proje bedelinin % 30’undan veya projenin ithal kısmının % 50’sinden az olamaz. – Firmalardan alınacak ofset taahhütleri direkt ve indirekt olmak üzere iki grupta toplanmaktadır. – Proje ile doğrudan veya yakından ilgili alanlarda gerçekleştirilen üretimlerin sistem, altsistem, komponent, parça, malzeme ve hizmet seviyesinde yurt dışına ihracı direkt ofset olarak kabul edilmektedir. – Direkt ofset dışında kalan teknoloji transferi, eğitim, ar-ge çalışmaları, know-how, lisans, sermaye yatırımları ve savunma sanayii ile ilgili ürünlerin ihracı ise indirekt ofset olarak kabul edilmektedir. – Firmalar tarafından gerçekleştirilen ofsetler yerli katkı bazında değerlendirilerek ofset taahhütlerine sayılmak üzere kredilendirilmektedir. – Ofset yükümlülüklerinin öngörülen süre ve şartlarda yerine getirilmemesi halinde, yerine getirilmeyen, eskale edilmiş ofset miktarına % 10 oranında ceza uygulanmaktadır. Para cezası uygulanması, taahhüdün yerine getirilmemesinden kaynaklanan kayıplar karşısında firmayı sorumluluktan kurtarmamakta ve ilgili firma, SSM’nca yürütülecek projelere katılmaktan menedilebilmektedir. – Firmalardan, yerine getirilmeyen taahhütlerin potansiyel ceza miktarı tutarında Banka Teminat Mektubu alınmaktadır. – SSM, ofsetlerin ne ölçüde yerine getirildiğini tespit amacına yönelik olarak, firma veya altkontraktörlerinin hesaplarını kontrol edebilmektedir. – Ofset anlaşmaları kapsamında meydana gelebilecek uyuşmazlıkların çözümünde Türk mahkemeleri yetkili olacaktır. Ofset anlaşmaları, Türk yasalarına göre anlaşılıp uygulanacaktır. Soru 5. Gerçekleşen ofset miktarı ne kadardır? Direkt-indirekt olabilir. Cevap 5. Program yıllarına dağılmış ofset taahhütlerine göre 31 Mayıs 1996 tarihi itibariyle firmalar tarafından gerçekleştirilen direkt ve indirekt ofset oranları şöyledir : Direkt ofset gerçekleşme oranı : % 26 Gerçekleşme oranının %100’ün altında olması, öncelikle, program yılları bazındaki toplam direkt ofset taahhüt miktarının, 1996 yılı sonuna kadar olan taahhütleri ihtiva etmesinden kaynaklanmaktadır. Direkt ofset gerçekleşmelerine ilişkin Müsetşarlığımıza intikal ettirilmiş firma talepleri mevcut olup henüz inceleme safhasındadır. Diğer taraftan, firmalarla yapılan görüşmelerde çalışmaların sürdürüldüğü ve en kısa sürede gerçekleşme ile ilgili kredilendirme talebinde bulunmak üzere Müsteşarlığımıza başvurulacağı bildirilmiştir. İndirekt ofset gerçekleşme oranı : + % 100 Bazı firmaların taahhütlerinin üzerinde gerçekleşme oranı sağlamalarından dolayı, indirekt ofset gerçekleşme oranı % 100’ün üzerine çıkmıştır. Kalan Taahhüt Miktarları : Direkt ofset :1 057 802 273 Dolar İndirekt ofset : 688 955 342 Dolar olup, sözkonusu rakamlar eskalasyona tabi baz değerlerdir. Bilgilerine arz ederim. M. Oltan Sungurlu Millî Savunma Bakanı Savunma Sanayii Müsteşarlığı Ofset Uygulaması 4. Temel İlkeler : Ofsetin değerlendirilmesi ve kredilendirilmesinde aşağıdaki hususlara uyulacaktır : 4.1. İlgili proje çerçevesinde gerek nihaî kullanıcı personeline verilen kullanıcı eğitimi ve gerekse yurt içinde kurulan sınaî tesisin üretim yapabilmesi için verilen üretim eğitimi madde 3.2 kapsamında mütalaa edilemez. 4.2. Yatırım türü dolaylı ofset taahhüdü çerçevesinde gerçekleştirilecek yatırımların kredilendirilmesi, ilgili firmanın sözkonusu yatırımını, yatırımın gerçekleşme tarihinden itibaren en az 10 yıl süre ile üçüncü şahıslara devretmemesi şartıyla mümkündür. 4.3. Taahhüt edilen ofset, her yıl Ana Tedarik Anlaşmasında yer alan ve ithal edilecek mal ve hizmetlere uygulanacak eskalasyon formülü çerçevesinde eskale edilecektir. 4.4. Ait olduğu yıl gerçekleştirilmeyen ofset taahhütleri bir sonraki yıla ait taahhüt miktarına eklenerek tekrar eskale edilecektir. 4.5. Taahhüt edilen ofsetin Ana Tedarik Anlaşmasının süresinin bitiminden bir yıl önce MSB/SSM’nı tatmin edecek şekilde tamamlanmaması halinde taahhüt sahibi firmadan yerine getirilemeyen tahmini eskale edilmiş taahhüt miktarına uygulanacak cezaî şart oranında Gayri Kabili Rücu Banka Teminat Mektubu alınır. MSB/SSM’nca Ana Tedarik Anlaşması çerçevesinde taahhüt sahibi firmaya yapılacak ödemelerden sözkonusu teminat mektubu tutarına eşit miktardaki ödemeler ancak teminat mektubunun MSB/SSM’na sunulmasından sonra yapılacaktır. 4.6. Savunma alanına yönelik dolaylı ofset taahhütlerinin yerine getirilmesinde Türk bandıralı deniz nakliyat araçları kullanılarak yapılan nakliye giderleri ve sigortanın Türk şirketlerine yaptırılması halinde durumu tevsik eden belgelerin MSB/SSM’na sunulması kaydıyla MSB/SSM tarafından ilgili firmanın ofseti olarak kredilendirilir. 4.7. İlgili firmanın veya ofseti gerçekleştiren firmanın ofset faaliyetleri çerçevesindeki personel, idarî vs. giderleri, hiçbir şekilde ofset taahhüdüne kredilendirilemez. 4.8. Gerçekleştirilen doğrudan ofset miktarı taahhüt edilen miktarı aştığı takdirde aşan kısım, ilgili firmanın talebi üzerine, aynı proje çerçevesindeki dolaylı ofset taahhüdüne kredilendirilebilir. 4.9. Taahhüt edilen miktarın üzerinde doğrudan ve/veya dolaylı ofset gerçekleştirilmesi halinde, fazladan gerçekleştirilen ofset miktarı, ilgili firmanın talebi halinde firmanın gelecekte üstleneceği ofset taahhüdüne sayılmak üzere ön kredilendirmeye tabi tutulur. Ancak bu şekilde ön kredilendirmeye tabi tutulacak olan ofset miktarı ile ilgili kredilendirme talebi ofsetin gerçekleştirildiği tarihten itibaren en geç 5 yıl içinde ilgili firma tarafından yapılmalıdır. Sözkonusu talebin 5 yıl içinde yapılmaması durumunda fazladan gerçekleştirilen ofset miktarı dikkate alınmaz. 4.10. İlgili firmanın, Ana Tedarik Anlaşması imzalanmadan önce vereceği ofset teklifi bu elkitabında belirlenen esaslar çerçevesinde ön kredilendirmeye tabi tutulabilir. 4.11. İlgili firmanın taahhüdüne kredilendirilecek ofsetlere ilişkin faaliyetlerin ofset anlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ancak ön kredilendirme işlemleri dahilinde yapılacak uygulama hariçtir. 4.12. MSB/SSM’nca yürütülen projeler kapsamında, dolaylı ofset olarak sayılabilecek yatırımlar sonucu üretilen malların ihracı durumunda, o malın üretiminde Türkiye’de yaratılan katma değer, ilgili firmanın şirket hissesine iştiraki oranında, en çok 10 yıl süre ile dolaylı ofset kabul edilerek kredilendirme yapılır. 4.13. MSB/SSM tarafından yürütülmekte olan projeler çerçevesinde taahhüt edilecek ofset oranı proje bedelinin % 30’undan az olamaz. Ancak bu oran hiçbir şekilde projenin ithal kısmının % 50’sinden az olamaz. Yurt içi üretim projelerinde bu oranın en az % 50’sinin doğrudan ofset olması şartı aranır. 4.14. Doğrudan ofset taahhütlerinin değerlendirilmesinde, ihracat türü dolaylı ofset taahhütlerine göre 2 katsayısı uygulanır. 4.15. Proje çerçevesinde gerçekleştirilen yerli katkı oranı taahhüt edilen miktardan fazla olursa, aradaki farkın tamamı dolaylı ofset veya % 50’si doğrudan ofset olarak kredilendirilebilir. 4.16. MSB/SSM projeleri çerçevesinde gerçekleştirilen ofset ilgili firma haricinde bir başka firma hesabına kredilendirilemez. 23. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Ladik (halıcı) Civa İşletmesinin kapatılma sebebi ile ülkemizin civa ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/827) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla, 13.5.1996 Hasan Hüseyin Öz Konya 650 kişinin çalıştığı Ladik (Halıcı) Civa İşletmesi 1990 yılında kapatılmıştır. 1. Bu fabrikanın kapatılış sebebi nedir? 2. Ülkemizin civa ihtiyacı yıllık olarak kaç tondur? 3. İhtiyacımız olan civa nerelerden karşılanmaktadır? 4. Ladik-Civa işletmelerinin yeniden açılması düşünülmekte midir? T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 14.6.1996 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.300/744/9991 Konu :Yazılı soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi :TBMM Başkanlığının 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/827-1780/4773 sayılı yazısı. Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün tarafıma tevcih ettiği ve Meclis İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince cevaplandırılması istenen, 7/827esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Hüsnü Doğan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün Yazılı Soru Önergesinin Cevabı (7/827-1780) 650 kişinin çalıştığı Ladik (Halıcı) Civa İşletmesi 1990 yılında kapatılmıştır. Soru 1: Bu fabrikanın kapatılış sebebi nedir? Cevap : Saf civa üretimi üzerinden % 10 rodövans karşılığı maden sahalarının devir alınmasını müteakip Etibank Genel Müdürlüğünce kurulan modern tesislerde civa üretimi 1969 yılında başlamıştır. Başlangıçta rantabl bir işletmecilik için uygun görülen şartlar, Dünyada çevre kirlenmesi nedeniyle ortaya çıkan talep düşüşleri ve buna bağlı olarak fiyatların düşmesi ile aleyhe dönmüştür. İşletme kuruluşundan kapatılıncaya kadar sürekli zarar ederek kaynak tüketir durumunu muhafaza etmiştir. İşletmenin kuruluşunda 500 $/şişe (1 şişe=34,5 kg) mertebesindeki fiyatlar 1970’li yılların ortalarında 121 $/şişeye kadar düşmüştür. 1989 yılı başlarında 265-280 $/şişe mertebesinde bulunan dünya piyasası fiyatları, işletmenin maliyetlerini karşılayıp üretimi rantabl kılacak düzeyde olmaktan çok uzakta kalmıştır. Gelecekte, fiyatlarda maliyetleri karşılayabilecek bir artışın olamayacağı, alınacak her türlü tedbire rağmen zararın önlenemeyeceği anlaşılmış, bu itibarla da civa üretiminden doğan zararın giderek artacağı açık olarak ortaya çıkmıştır. Neticede; civa üretiminin başladığı 1969 yılından, kapanma kararının alındığı 1989 yılına kadar geçen 20 yıllık sürede cari fiyatlarla toplam 3788,5 milyon TL., 1995 yılı fiyatlarıyla ise toplam 3 388 390 milyon TL. zarar edilmiştir. 1989 yılı başlarında 265-280 $/şişe mertebesinde olan dünya fiyatlarının sürekli düşen bir eğilim göstermesi ve halen 165-175 $/şişe seviyelerinde olduğu dikkate alındığında, kapatma kararının isabetliliği daha iyi anlaşılmaktadır. Konya Civa İşletmesinde 1989 yılı Mart ayı başında 129 işçi ve 31 memur olmak üzere toplam 160 personel çalışmakta iken, isteyenlerin ihtiyaç duyulan diğer müesseselere nakli yapılmış, başka birimlerde çalışmak istemeyen işçilerin kıdem tazminatları ödenmek suretiyle iş akitleri feshedilmiştir. 9 teknik, 22 idarî olmak üzere 31 memur ise ihtiyaç duyulan diğer birimlere nakledilmiş ve böylelikle hiç bir personel mağdur edilmemiştir. Soru 2 : Ülkemizin civa ihtiyacı yıllık olarak kaç tondur? Cevap : Ülkemizin yıllık saf civa ihtiyacı ile ilgili kesin bir bilgi mevcut değildir. Devlet İstatistik Ensitüsü verilerine göre 1990-1995 yılları arasındaki 6 yıllık sürede 87 443 kg. civa ithal edilmiştir. Aynı süre içerisinde yapılan ihracat miktarı ise 3 277 kg’dır. Konya ve Halıköy Civa İşletmeleri üretimlerinin durdurulmasından sonra 1989 sonu itibariyle mevcut olan 13 627,5kg’lık (395 şişe) saf civa stoğu 1995 yılı Mart ayına kadar ancak satılabilmiştir. Bu bilgiler ışığında, 1990-1995 yılları arasında ülkemizin ortalama saf civa tüketimi 16 299 kg/yıl olmuştur. Soru 3 : İhtiyacımız olan civa nerelerden karşılanmaktadır. Cevap : Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, 1990-1995 yılları arasındaki 6 yılda ithal edilen saf civa miktarlarının ülkeler bazında dağılımı aşağıdadır. Ülke Adı 6 Yıllık saf civa ithalatı (kg.) Almanya 42 231 Rusya Federasyonu 24 080 İtalya 6 472 Hindistan 3 500 Hollanda 3 000 Belçika-Lüksemburg 2 992 ABD 2 062 İngiltere 1 466 Ülke Adı 6 Yıllık saf civa ithalatı (kg.) İspanya 1 442 İsviçre 164 Finlandiya 34 TOPLAM 87 443 Soru 4 : Ladik Civa İşletmelerinin yeniden açılması düşünülmekte midir? Cevap : Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, 1990-1995 yılları arasında ithal edilen 87 443 kg. saf civa için 274 957 $ ödenmiştir. Ortalama ithal fiyatı 108,48 $/şişe olmaktadır. Bu durumda, Civa İşletmesinin çalıştırılması ülke kaynaklarının gereksizce ısrafı anlamına gelmektedir. Ayrıca, rodövans karşılığı özel şahıslardan devir alınan Konya Civa İşletmesindeki civa ruhsat sahalarının ücretsiz olarak tekrar eski sahiplerine devri önerilmiş, ancak sahaların istenmemesi üzerine ruhsat sahaları terk edilmiştir. Etibank Genel Müdürlüğünün Konya bölgesindeki civa sahaları ile hiç bir bağlantısı kalmamıştır. Bu bilgiler ışığında, Ladik Civa İşletmesinin Etibank Genel Müdürlüğü tarafından tekrar çalıştırılmasının sözkonusu olamayacağı aşikârdır. 24. —Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Adana-Sofulu Köyündeki çöplüğün kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/842) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorunun Çevre Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi arz ederim. Sıtkı Cengil Adana Soru 1. 1989 yılında geçici çöp alanı olarak ilan edilen Sofulu Köyümüz, şu anda Belde olmuş ve sürekli büyümektedir. Dökülen çöpler binlerce Sofulu’nun sağlığını tehdit ettiği gibi, su havzası üzerinde bulunması hasebiyle Adanamızı da tehdit etmektedir. 1993 yılında çöp fabrikası kurulacağı söylenmesine rağmen, herhangi bir gelişme olmamıştır. Çöplüğün buradan kaldırılması ve uygun bir yerde bir çöp fabrikasının kurulması için, Adana Büyük Şehir Belediyesi nezdinde herhangi bir girişiminiz ve yardımınız olacak mıdır? T. C. Çevre Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 13.6.1996 Sayı :B.19.0.APK.0.20.00.02/0012/478-3627 Konu :Yazılı Soru Önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi :30.5.1996 tarih ve A.01.0.GMS.0.10.00.02-7/842-1843/4906 sayılı yazınız. İlgi yazınız eki Adana Sofulu Köyündeki çöplüğün kaldırılmasına ilişkin Adana Milletvekili Sayın Sıtkı Cengil’in yazılı soru önergesi cevaplandırılarak ekte sunulmaktadır. Bilgilerinize arz ederim. Mustafa R. Taşar Çevre Bakanı Bilindiği gibi, 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanunun 6/a maddesi (J) bendine göre; çöplerin ve sanayi atıklarının toplanma yerlerini belirtmek, değerlendirmek ve imhası için gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmek Büyükşehir Belediyelerinin, 1580 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesine göre de tüm diğer Belediyelerin görevleri arasındadır. Çevre Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 443 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin görevlere ilişkin 2 nci maddesi gereğince atık, artık ve yakıtların çevreye zarar vermeyecek şekilde bertarafının sağlanması için denetimler yapmak, atık yönetim politikalarını belirlemek gibi genelde ilke ve stratejileri tespit görevleri bulunmamaktadır. Bakanlığımız, 14.3.1991 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ile, düzenli depo alanlarının yer seçimi, inşaası ve işletilmesi ile ilgili teknik ve idarî esasları belirlenmiş bulunmaktadır. Sözkonusu Yönetmeliğin ilgili maddelerine dayanılarak bütün belediyelere 11.8.1992, 3.5.1993 ve 17.5.1993 tarihli genelgeler ile “Ülke genelinde gelişigüzel çöp deposu yapıldığı, bu durumun insan ve çevre sağlığı açısından tehlike oluşturduğu” bildirilmiştir.Aynı Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesinde de; “Yerel Yönetimlerin mevcut atık deponi sahalarını kapatmaları ve rehabilite etmeleri ve depo alanları için yeni yer seçimi yaparak plan ve projelerini Yönetmeliğin yayına girdiği tarihden itibaren 6 ay içerisinde hazırlamaları ve Bakanlığımıza sunmaları gerektiği hükmü bulunmaktadır. Buna rağmen çok az sayıda belediye tarafından bu yönde Bakanlığımıza başvuru yapılmıştır. Belediyelerin Bakanlığımıza göndermiş olduğu katı atık depo sahaları ile ilgili projeleri ise, Katı Atık Kontrolü Yönetmeliğinin ilgili maddeleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu kapsamda, Bakanlığımız uzmanlarınca 12 Mayıs 1996 günü Adana Büyükşehir Belediyesi ve Bağlı Belediyeler (Yüreğir ve Seyhan) ile Buruk Belediyesinin mevcut Sofulu Çöp Depolama Alanı ve bu sahaya alternatif planlanan Damlıca Çöp Depolama Alanı yerinde incelenmiştir. Yapılan incelemede; Sofulu Çöp Depolama Sahasında Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinde belirtilen esaslara aykırı düzensiz depolama yapıldığı, Seçilen yeni alanın Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, Orman Arazilerinin Tahsisi Hakkındaki Yönetmelikte belirtilen hükümlere uymadığı ve DSİ tarafından projesi yaptırılan Kılıçlı Göleti havzasında yer almasından dolayı uygun olmadığı tespit edilmiştir. Bu durum 21.5.1996 tarih ve 3060 sayılı yazımızla Adana Valiliğine bildirilmiş ve mevcut mevzuat çerçevesinde Sofulu Çöp Depolama Sahasına alternatif yeni yer belirleme çalışmalarının başlatılması istenmiştir. 25. —Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Bartın İline D.L.H. A.Ş. Bölge Müdürlüğü kurulmasının düşünülüp düşünülmediğine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/848) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Sayın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 8.5.1996 Cafer Tufan Yazıcıoğlu Bartın Soru :Bartın İline D.L.H. A.Ş. Bölge Müdürlüğü kurulacak mı? T. C. Ulaştırma Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 14.6.1996 Sayı :B.11.0.APK.0.011.00.A-7/800-15880 Konu :Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun Yazılı Soru Önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi :30 Mayıs 1996 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/848-1849-4914 sayılı yazınız. Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun Bakanlığıma yönelttiği 7/848-1849 sayılı yazılı soru önergesine ilişkin cevap formu ilişikte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Ömer Barutçu Ulaştırma Bakanı Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun 7/848-1849 Sayılı Soru Önergesi ve Cevabı Soru :Bartın İline D.L.H. A.Ş. Bölge Müdürlüğü kurulacak mı? Cevap :Bartın İlinde halen Bakanlığımız DLH İnşaatı Şube Başmühendisliği teşkilatı mevcut olup, bölgede sürdürülen yatırımlarınız açısından sözkonusu Başmühendislik yeterli bulunmaktadır. 26. —İzmir Milletvekili Sabri Gül’ün, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Üyelerinin aidatlarının SSKtarafından kaynakta kesilmesinin mevzuata uygun olup olmadığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/852) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanınca yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim. 15.5.1996 Saygılarımla. Sabri Ergül İzmir 1. Dernekler yasasına göre kurulmuş ve faaliyet gösteren Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti,Bakanlığınıza bağlı SSK Kurumundan emekli aylığı alan işçilerden kaç tanesinin kendi üyeleri olduğunu bildirmiştir; ve kaç emekliden kaç lira Cemiyet aidatı kesilmiş ve 1995 ve 1996 yılları için bu yolla Cemiyete aktarılan para miktarı nedir? 2. Dernekler Yasasına göre kurulmuş bu cemiyetin üye olmayan emekli yurttaşlarımızı da üye gibi gösterdiği doğru mudur? SSK Genel Müdürlüğü bu konuda Cemiyetten ne gibi belge istemekte, cemiyetin beyanını geçerli ve doğru mu kabul etmektedir. 3. Anılan bu Cemiyet Dernekler Yasasına göre kurulduğuna ve yasanın dernek üye aidatlarının kaynakta/bodroda kesilmesine cevaz vermediği dikkate alındığında, SSK bu kesintiyi hangi Yasa, Kararname, Tüzük, Yönetmelik, Genelge, Talimat ve karara göre yapmaktadır?Bu kaynakta kesinti işleminin hukukî ve idarî dayanağı var mıdır? Nedir? T. C. Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü 18.6.1996 Sayı :B.13.0.SGK-0-13-00-01/3247-015021 Konu :Yazılı Soru Önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi :30.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/852-1860/4964 sayılı yazınız. İzmir Milletvekili Sabri Ergül tarafından hazırlanan “Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti üyelerinin aidatlarının Sosyal Sigortalar Kurumunca emekli aylıklarından kesilmesinin mevzuata uygun olup olmadığına ilişkin” yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir. Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Tüzüğünün 30 uncu maddesinde “Üyeler, aidatlarının emekli aylıklarından kesilmesine, muvafakat etmiş sayılırlar”. hükmü yeralmaktadır. Ayrıca, emekli dul ve yetimler Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetine üye olmak üzere doldurdukları üyelik başvurularına ilişkin beyan ve taahhütlerinde de, üyelik aidatlarının emekli aylıklarından kesilmesine muvafakat etmektedirler. Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetinin bu konudaki başvurusu üzerine, cemiyet üyelerinin üyelik aidatlarının emekli aylıklarından kesilmesi, SosyalSigortalar Kurumu Yönetim Kurulunun 22.2.1985 tarih ve 564 sayılı, 28.6.1985 tarih ve 2011 sayılı, 14.12.1990 tarih ve 3089 sayılı kararları ile uygun görülmüştür. Öte yandan, Sosyal Sigortalar Kurumunca üyelik aidatlarının kesildiği aylarda cemiyete üye olmadıklarını ileri sürerek kesilen aidatların iadesini talep eden emekli, dul ve yetimlerin bu talepleri Cemiyet Başkanlığına gönderilerek kesilen aidatların iadesi sağlanmaktadır. Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Başkanlığı, üyesi olan emekli, dul ve yetimleri beyan ve kayıtlarına göre düzenledikleri noter tasdikli listelerle emekli aylıklarından üyelik aidatları kesilmek üzere Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmektedirler. Bu amaçla 1995 yılında 336 885 ve 1996 yılında 368 859 emekli dul ve yetimin adı Kuruma bildirilmiştir. Sözkonusu kişilerin aylıklarından yıllık 120 000 lira olarak kesilen aidatlardan 1995 yılında 40 426 200 000 lira, 1996 yılında 44 263 080 000 lira olmak üzere toplam 84 689 280 000 lira Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Başkanlığının hesabına yatırılmıştır. Bilgilerinize arz ederim. Emin Kul Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı 27. – TrabzonMilletvekili Kemalettin Göktaş'ın, Vakıflar Bankasının bazı giderleri ile kârına ilişkin sorusu ve DevletBakanı Rüşdü Saracoğlu'nun yazılı cevabı (7/862) Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın ilgili Bakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğinin yapılmasını arz ederim. 17.5.1996 Kemalettin Göktaş Trabzon 1. Vakıflar Bankasının 1992-1993-1994-1995 yıllarında kârı ne kadardır? 2. 1992-1993-1994-1995 yılları temsil ve ağırlama giderleri ne kadardır? 3. 1992-1993-1994-1995 yılları reklam giderleri ne kadardır? 4. 1994-1995 ve 1996 yılı 5 inci aya kadar hangi gazeteye, hangi televizyona ve hangi radyoya veya diğer hangi basın yayın kuruluşlarına verilen reklam gideri ne kadardır? T.C. DevletBakanlığı 13.6.1996 Sayı : B.02.0.002/15-989 Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının 30.5.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2045-7/862 sayılı yazısı. Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş'ın ilgi yazı ekinde alınan yazılı soru önergesinde yer alan sorularla ilgili olarak hazırlanan cevabî yazı ekte gönderilmiştir. Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. Dr.Rüşdü Saracoglu DevletBakanı Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş'ın Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına vermiş olduğu soru önergesi ile ilgili Bankamız cevabı; Cevap 1. Bankamızın; 1992 yılı kârı 372,8 milyar TL. 1993 yılı kârı 153,6 milyar TL. 1994 yılı kârı 1,185 trilyon TL.'dır. 1995 yılı kârı 5,330 trilyon TL.'dır. Cevap 2. Bankamızın kamuoyundaki imajına yakışır şekilde temsiline, mevcut müşterilerimizin tüm bankacılık işlemlerinin Bankamıza kanalize edilmesine ve yeni müşterilerin Bankamıza kazandırılmasına yönelik olarak, yurt içi ve yurt dışı şube, temsilcilik ve birimler dahil olmak üzere yapılan temsil ve ağırlama giderleri; 1992 yılı için 12,8 milyar TL. 1993 yılı için 24 milyar TL. 1994 yılı için 58,8 milyar TL. 1995 yılı için 96,9 milyar TL.'dır. Cevap 3. Bankamızın reklam politikasıyla; mevcut ve uygulamaya sunduğu hizmet ve ürünlerinin geniş halk kitlesine daha iyi tanıtılması ve böylece müşteri portföyümüzün genişletilerek işlem hacminin ve kârlılığın artırılması, maliyet unsurunun ön planda tutularak daha az maliyetle daha çok tanıtım ve faydanın sağlanması amaçlanmış ve arzu edilen sonuca ulaşılmıştır. Şöyleki; 1992 yılında reklam gideri olarak 9,7 milyar TL., 1993 yılında reklam gideri olarak 103,1 milyar TL., 1994 yılında reklam gideri olarak 129 milyar TL., 1995 yılında reklam gideri olarak 278,9 milyar TL., harcama yapılmıştır. Yapılan bu reklam harcamalarının hiç şüphesiz Bankamızın büyümesine çok önemli derecede etkisi olmuştur. 1992 yılına göre 1993 yılındaki reklam harcamalarımız her ne kadar yüksek gibi görünse bile, Bankamız 1992 yılı ve 1993 yılının ilk altı ayında yaşadığı durgun dönemden çıkmak için her konuda atılıma geçmiş buna bağlı olarak da reklama büyük önem vermiştir. 1993 yılının son üç ayında yapılan atılımların banka kârına yansıması 1994 yılında olmuştur. 1992 yılında 29.2 trilyon TL., olan aktifimiz 1993 yılında 46.5 trilyon TL.'ye, 1994 yılında 106.2 trilyon TL.'ye, 1995 yılında ise 231.9 trilyon TL.'ye ulaşmıştır. 1992-1995 yılları mukayese edildiğinde ise aktiflerimiz % 694 nispetinde büyümüştür. 1992 yılında, 22.3 trilyon TL. olan mevduatımız (Türk lirası ve döviz mevduatı) 1993 yılında 33.1 trilyon TL.'ye , 1994 yılında 67.5 trilyon TL.'ye, 1995 yılında ise 165.4 trilyon TL.'ye ulaşmıştır. 1992-1995 yılları mukayese edildiğinde ise mevduatımız % 642 nispetinde artmıştır. 1992 yılında 13.1 trilyon TL. olan nakdî ve gayrinakdî kredilerimiz 1993 yılında 31.6 trilyon TL.'ye, 1994 yılında 94,2 trilyon TL.'ye, 1995 yılında ise 200.5 trilyon TL.'ye ulaşmıştır. 1992-1995 yılları mukayese edildiğinde ise kullandığımız krediler % 1 431 nispetinde artmıştır. 1992 yılında 372 milyar TL. olan kârımız 1993 yılında 1533 milyar TL., 1994 yılında 1,2 trilyon TL., 1995 yılında ise 5,3 trilyon net kâra ulaşmıştır. 1992-1995 yılları mukayese edildiğinde kârımız % 1 333 nispetinde artmıştır. Cevap 4. Bankamızın reklam politikasıyla mevcut ve uygulamaya yeni sunduğu hizmet ve ürünlerinin geniş halk kitlesine daha iyi tanıtılması ve böylece müşteri portföyümüzün genişletilerek işlem hacminin ve kârlılığın artırılması, maliyet unsurunun ön planda tutularak daha az maliyetle daha çok tanıtım ve faydanın sağlanması amaçlanmış ve arzu edilen sonuca ulaşılmış olup; 1994 yılında Türkiye, Sabah, Milliyet, Meydan, Hürriyet, Tercüman, Y. Günaydın, Cumhuriyet, Yeni Asır gazeteleri ile 16 adet yerel basın kuruluşlarına toplam 50 177 614 008 TL.; Inter Star, ATV, Show TV, Kanal 6, TRT, HBB, Flash TV, TGRT, TRT 3 televizyonlarına toplam 34 192 945 742 TL.; Süper FM, Best FM radyolarına ise toplam 952 758 606 TL. ödeme yapılmıştır. 1995 yılında Hürriyet, Sabah, Milliyet, Cumhuriyet, Meydan, Gözlem, Y. Asır, Posta, Hürses Gazeteleri ile 50 adet yerel basın kuruluşlarına 85 152 746 214 TL; TRT 1-2, Kanal D, Cine 5, Inter Star, Show TV televizyonları ile 13 adet diğer özel televizyon kanallarına 34 215 256 336 TL; TRT FM, Süper FM, Kral FM, Show Radyo, Best FM, Alem FM radyoları ile 10 adet diğer özel radyo kanalına toplam 12 321 933 494 TL. ödeme yapılmıştır. 1996 yılı itibariyle de Hürriyet, Son Havadis, Meydan, Milliyet, Posta, Türkiye, Cumhuriyet, Global, Gözlem, Dünya, Gazete Ege, Hürses gazeteleri ile 25 adet yerel basın kuruluşlarına toplam 34 156 638 995 TL; TRT, Inter Star, Show, Kanal 6, HBB, TGRT, Flash, Kanal D televizyonları ile 12 adet yerel televizyonlara toplam 24 571 001 813 TL; TRT FM Süper FM, Kral FM, Show radyo, Radyo Clup, Hür FM, Best FM, Alem FM, Number One FM, Radyo Anadolu, Radyo Kar, SKY FM, Radyo Foreks radyoları ile 18 adet diğer özel radyo kanalına 8 486 928 196 TL. ödeme yapılmıştır. 28. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, T.B.M.M.'ne devredilen Yıldız Porselen ve Hereke Halı Fabrikalarına ilişkin sorusu ve T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kalemli'nin yazılı cevabı (7/957) Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Başkanlıkça yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim. Mehmet Elkatmış Nevşehir Sorular : 1. TBMM'ne devredilen Yıldız Porselen Fabrikası ile Hereke Halı Fabrikaları kaç personel ile devralındı? Devralındıktan sonra kaç personel emekli oldu veya iş akti, sözleşmesi fesh edildi? Bu fabrikalardaki şu andaki toplam personel mevcudu kaç adettir? 2. Bu fabrikalar üretime devam ediyor mu? Üretilen mallar serbest piyasada mı satılıyor veya kamu kuruluşlarına mı üretim yapılıyor? 3. TBMM'ne döneminizde bir kısım eleman alındığı söylenmektedir. Çeşitli sebeplerle yeni dönemde TBMM'ne eleman alındı mı alındıysa sayısı nedir? 4. Yeni elemanlar hangi kritere ve hangi usullere göre alınmaktadır? T.C. Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığı 14.6.1996 Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı KAN.KAR.MD. Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/957-1873/5019 Sayın Mehmet Elkatmış Nevşehir Milletvekili İlgi : 16.5.1996 tarihli yazılı soru önergeniz. Türkiye BüyükMilletMeclisine devredilen Yıldız Porselen ve Hereke Halı Fabrikalarına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır. Bilgilerinizi rica ederim. Saygılarımla. Mustafa Kalemli Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanı Cevap 1. 4046 sayılı Kanunun geçici 14 üncü maddesi ile Başkanlığımıza devredilen fabrikalardan "Yıldız Çini ve Porselen Sanayi İşletmesi" 169, "Hereke Halı ve İpekli Dokuma Fabrikası" ise 65 personeli ile devralınmıştır. Toplam 234 personel, bu amaçla Başkanlığımıza tahsis edilen kadrolara ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre intibakları yapılmak suretiyle 31.12.1994 tarihi itibariyle atanmışlardır. O günden bu yana; 1'i kendi isteği üzerine, 4'ü Devlet Memuru niteliklerini taşımadığı sonradan anlaşıldığından Sümer Holding A.Ş.'ne iade edilmiş, 1 personel emekli olmuş, 2 personel vefat etmiş 1 personel de Başbakanlık aracılığı ile başka bir kamu kuruluşuna naklen tayin edilmiştir. Halen bu iki işletmede toplam (225) personel görev yapmaktadır. Cevap 2. Her iki fabrika; üretimlerine devam etmektedir. Üretilen ürünlerin satışı serbest piyasaya veya sipariş verene yapılmaktadır. Cevap 3.-4. Türkiye BüyükMilletMeclisi GenelSekreterliği Teşkilatına, yeni dönemde de, 657 sayılı Kanunun 59, 60 ve 61 inci maddeleri ile 2919 sayılı TBMM Genel Sekreterliği Teşkilatı Kanunu ve 4.5.1992 tarih ve 21218 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yönetmelik hükümlerine göre toplam 22 eleman atanmıştır. Ülkemizde Konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin karar tarihinden başlamak üzere 31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresine verilen oyların sonucu : (Kabul edilmiştir.) Üye Sayısı : 550 Kullanılan Oy : 453 Kabul Edenler : 249 Reddedenler : 195 Çekinserler : — Geçersiz Oylar : 1 Oya Katılmayanlar : 105 Açık Üyelikler : — Mükerrer Oylar : 8 (Kabul Edenler) ADANA Uğur Aksöz İmren Aykut M. Ali Binici İ. Cevher Cevheri M. Halit Dağlı Veli Andaç Durak Mustafa Küpeli ADIYAMAN Mahmut Nedim Bilgiç Mahmut Bozkurt AFYON İsmet Attila H. İbrahim Özsoy Yaman Törüner Nuri Yabuz AĞRI Cemil Erhan Yaşar Eryılmaz AKSARAY Nevzat Köse Sadi Somuncuoğlu AMASYA Aslan Ali Hatipoğlu Ahmet İyimaya ANKARA İlhan Aküzüm Nejat Arseven Saffet Arıkan Bedük Ahmet Bilge Cemil Çiçek Ünal Erkan MehmetGölhan Agah Oktay Güner İrfan Köksalan Mehmet Sağdıç Yücel Seçkiner İlker Tuncay ANTALYA Osman Berberoğlu Hayri Doğan İbrahim Gürdal Sami Küçükbaşkan ARTVİN Hasan Ekinci Süleyman Hatinoğlu AYDIN Cengiz Altınkaya Ali Rıza Gönül Nahit Menteşe İsmet Sezgin Yüksel Yalova BALIKESİR Abdülbaki Ataç Ahmet Bilgiç Safa Giray Hüsnü Sıvalıoğlu İlyas Yılmazyıldız BARTIN Zeki Çakan Köksal Toptan BATMAN Ataullah Hamidi Faris Özdemir BAYBURT Ülkü Güney BİLECİK Bahattin Şeker BİTLİS Edip Safder Gaydalı Kâmran İnan BOLU Avni Akyol Necmi Hoşver Abbas İnceayan BURDUR Mustafa Çiloğlu Yusuf Ekinci BURSA Abdülkadir Cenkçiler Cavit Çağlar İlhan Kesici Feridun Pehlivan Ali Osman Sönmez Turhan Tayan İbrahim Yazıcı ÇANAKKALE Mustafa Cumhur Ersümer Nevfel Şahin A. Hamdi Üçpınarlar ÇANKIRI Mete Bülgün Ahmet Uyanık ÇORUM Bekir Aksoy DENİZLİ M. Kemal Aykurt Mehmet Gözlükaya Haluk Müftüler DİYARBAKIR Abdülkadir Aksu Muzaffer Arslan M. Salim Ensarioğlu Sebgetullah Seydaoğlu Salih Sümer EDİRNE Ümran Akkan Evren Bulut ELAZIĞ Mehmet Ağar Cihan Paçacı ERZURUM Zeki Ertugay Necati Güllülü İsmail Köse ESKİŞEHİR Mustafa Balcılar Demir Berberoğlu İbrahim Yaşar Dedelek GAZİANTEP Mehmet Batallı Mustafa R. Taşar Ünal Yaşar GİRESUN Burhan Kara Yavuz Köymen Ergun Özdemir Rasim Zaimoğlu GÜMÜŞHANE Mahmut Oltan Sungurlu HAKKÂRİ Naim Geylani HATAY Abdulkadir Akgöl Levent Mıstıkoğlu Hüseyin Yayla IĞDIR Adil Aşırım Şamil Ayrım ISPARTA Ömer Bilgin A. Aykon Doğan Erkan Mumcu Halil Yıldız İÇEL Fevzi Arıcı Halil Cin Ali Er Turhan Güven Ayfer Yılmaz Rüştü Kâzım Yücelen İSTANBUL Bülent Akarcalı Meral Akşener Yıldırım Aktuna Sedat Aloğlu Tayyar Altıkulaç Ahat Andican Refik Aras Ali Coşkun Tansu Çiller Hüsnü Doğan Halit Dumankaya Hasan Tekin Enerem Cefi Jozef Kamhi Yılmaz Karakoyunlu M. Cavit Kavak Hayri Kozakçıoğlu Emin Kul Necdet Menzir Yusuf Namoğlu Korkut Özal Ali Talip Özdemir Yusuf Pamuk Güneş Taner Şadan Tuzcu Bahattin Yücel Namık Kemal Zeybek İZMİR Turhan Arınç Işın Çelebi Hasan Denizkurdu Gencay Gürün Mehmet Köstepen Metin Öney Rüşdü Saracoglu Işılay Saygın Rıfat Serdaroğlu Ufuk Söylemez Süha Tanık KAHRAMANMARAŞ Esat Bütün Ali Doğan Mehmet Sağlam KARABÜK Şinasi Altıner KARS Y. Selahattin Beyribey Sabri Güner KASTAMONU Murat Başesgioğlu Nurhan Tekinel Haluk Yıldız KAYSERİ Osman Çilsal Ayvaz Gökdemir İbrahim Yılmaz KIRIKKALE Hacı Filiz Recep Mızrak KIRKLARELİ A. Sezal Özbek Cemal Özbilen KIRŞEHİR Mehmet Ali Altın Ömer Demir KOCAELİ Bülent Atasayan İsmail Kalkandelen Hayrettin Uzun KONYA Ahmet Alkan Necati Çetinkaya Ali Günaydın Mehmet Keçeciler Mehmet Ali Yavuz KÜTAHYA İsmail Karakuyu Mehmet Korkmaz MALATYA Miraç Akdoğan MANİSA Abdullah Akarsu Rıza Akçalı Tevfik Diker Ayseli Göksoy Sümer Oral Ekrem Pakdemirli Yahya Uslu MARDİN Süleyman Çelebi Mahmut Duyan Ömer Ertaş MUĞLA İrfettin Akar Lale Aytaman Mustafa Dedeoğlu Enis Yalım Erez MUŞ Necmettin Dede Erkan Kemaloğlu NEVŞEHİR Abdülkadir Baş Esat Kıratlıoğlu NİĞDE Doğan Baran Akın Gönen Ergun Özkan ORDU Mustafa Bahri Kibar Nabi Poyraz Refaiddin Şahin Şükrü Yürür RİZE Avni Kabaoğlu Ahmet Mesut Yılmaz SAKARYA Nevzat Ercan Ertuğrul Eryılmaz Ahmet Neidim Ersin Taranoğlu SAMSUN Cemal Alişan İrfan Demiralp Nafiz Kurt Biltekin Özdemir SİİRT Nizamettin Sevgili SİNOP Kadir Bozkurt Yaşar Topçu SIVAS Tahsin Irmak ŞANLIURFA Sedat Edip Bucak Necmettin Cevheri Seyit Eyyüpoğlu Eyyüp Cenap Gülpınar Mehmet Fevzi Şihanlıoğlu ŞIRNAK Bayar Ökten Mehmet Tatar Mehmet Salih Yıldırım TEKİRDAĞ Nihan İlgün Hasan Peker Enis Sülün TOKAT Ali Şevki Erek Metin Gürdere TRABZON Eyüp Âşık Yusuf Bahadır Ali Kemal Başaran İbrahim Çebi TUNCELİ Kamer Genç UŞAK Yıldırım Aktürk Hasan Karakaya VAN Şerif Bedirhanoğlu Mahmut Yılbaş YALOVA Cevdet Aydın Yaşar Okuyan YOZGAT Yusuf Bacanlı Lütfullah Kayalar İsmail Durak Ünlü ZONGULDAK Ömer Barutçu (Reddedenler) ADANA Yakup Budak Sıtkı Cengil Orhan Kavuncu İbrahim Ertan Yülek ADIYAMAN Ahmet Çelik Ahmet Doğan Celal Topkan AFYON Sait Açba Osman Hazer AĞRI M. Sıddık Altay Celal Ersin M. Ziyattin Tokar AKSARAY Mehmet Altınsoy Murtaza Özkanlı AMASYA Cemalettin Lafcı Haydar Oymak ANKARA Yılmaz Ateş Hasan Hüseyin Ceylan Ali Dinçer Mehmet Ekici Ömer Ekinci Eşref Erdem Şaban Karataş Önder Sav Ahmet Tekdal Rıza Ulucak Ersönmez Yarbay ANTALYA Deniz Baykal Arif Ahmet Denizolgun Bekir Kumbul Yusuf Öztop ARDAHAN İsmet Atalay ARTVİN Metin Arifağaoğlu AYDIN M. Fatih Atay Muhammet Polat BALIKESİR İ. Önder Kırlı İsmail Özgün BATMAN Alaattin Sever Aydın Musa Okçu BAYBURT Suat Pamukçu BİNGÖL Kâzım Ataoğlu Hüsamettin Korkutata BİTLİS Zeki Ergezen Abdulhaluk Mutlu BOLU Feti Görür Mustafa Yünlüoğlu BURSA Mehmet Altan Karapaşaoğlu Cemal Külahlı Yahya Şimşek Ertuğrul Yalçınbayır ÇANAKKALE Ahmet Küçük ÇANKIRI İsmailCoşar ÇORUM Mehmet Aykaç Hasan Çağlayan Zülfikâr Gazi Yasin Hatiboğlu Ali Haydar Şahin DENİZLİ Adnan Keskin Ramazan Yenidede DİYARBAKIR Ferit Bora Sacit Günbey Seyyit Haşim Haşimi Ömer Vehbi Hatipoğlu Yakup Hatipoğlu ELAZIĞ Ömer Naimi Barım Hasan Belhan Ahmet Cemil Tunç ERZİNCAN Tevhit Karakaya Naci Terzi Mustafa Yıldız ERZURUM Lütfü Esengün Abdulilah Fırat Ömer Özyılmaz Aslan Polat Şinasi Yavuz ESKİŞEHİR Hanifi Demirkol GAZİANTEP Nurettin Aktaş Kahraman Emmioğlu Mehmet Bedri İncetahtacı GİRESUN Turhan Alçelik GÜMÜŞHANE Lütfi Doğan HATAY Fuat Çay Süleyman Metin Kalkan Nihat Matkap Atila Sav Mehmet Sılay ISPARTA Mustafa Köylü İÇEL Oya Araslı Mehmet Emin Aydınbaş Saffet Benli İSTANBUL Azmi Ateş Mustafa Baş Mukadder Başeğmez Gürcan Dağdaş Süleyman Arif Emre Ekrem Erdem Metin Işık İsmail Kahraman Hüseyin Kansu Ercan Karakaş Ahmet Güryüz Ketenci Göksal Küçükali Mehmet Moğultay Ali Oğuz Mehmet Sevigen Mehmet Ali Şahin Ali Topuz Osman Yumakoğulları Bahri Zengin İZMİR Ali Rıza Bodur Sabri Ergül Birgen Keleş Sabri Tekir İsmail Yılmaz KAHRAMANMARAŞ Hasan Dikici Avni Doğan Ahmet Dökülmez Ali Şahin KARABÜK Hayrettin Dilekcan KARAMAN Abdullah Özbey Zeki Ünal KARS Zeki Karabayır KASTAMONU Fethi Acar KAYSERİ Memduh Büyükkılıç Abdullah Gül Nurettin Kaldırımcı Salih Kapusuz Recep Kırış KIRIKKALE Kemal Albayrak Mikail Korkmaz KIRKLARELİ İrfan Gürpınar KIRŞEHİR Cafer Güneş KİLİS Mustafa Kemal Ateş KOCAELİ Necati Çelik Şevket Kazan KONYA Hüseyin Arı Nezir Büyükcengiz Veysel Candan Remzi Çetin Necmettin Erbakan Abdullah Gencer Teoman Rıza Güneri Hasan Hüseyin Öz Mustafa Ünaldı Lütfi Yalman KÜTAHYA Ahmet Derin Metin Perli MALATYA Oğuzhan Asiltürk Yaşar Canbay Ayhan Fırat Fikret Karabekmez M. Recai Kutan MANİSA Bülent Arınç Erdoğan Yetenç MARDİN Fehim Adak Hüseyin Yıldız MUĞLA Zeki Çakıroğlu MUŞ Nedim İlci Sabahattin Yıldız NEVŞEHİR Mehmet Elkatmış NİĞDE Mehmet Salih Katırcıoğlu ORDU Hüseyin Olgun Akın Mustafa HasanÖz RİZE Şevki Yılmaz SAKARYA Nezir Aydın Cevat Ayhan SAMSUN Ahmet Demircan Latif Öztek Musa Uzunkaya SİİRT Ahmet Nurettin Aydın MehmetEmin Aydın SIVAS Musa Demirci Mahmut Işık Temel Karamollaoğlu Abdullatif Şener Nevzat Yanmaz Muhsin Yazıcıoğlu ŞANLIURFA İbrahim Halil Çelik Zülfükar İzol Abdülkadir Öncel TOKAT Abdullah Arslan Hanefi Çelik Ahmet Fevzi İnceöz Bekir Sobacı Şahin Ulusoy TRABZON KemalettinGöktaş Şeref Malkoç İsmail İlhan Sungur VAN Maliki Ejder Arvas Fethullah Erbaş Şaban Şevli YOZGAT İlyas Arslan Kazım Arslan AbdullahÖrnek ZONGULDAK Necmettin Aydın (Geçersiz Oy) ŞANLIURFA Ahmet Karavar (Oya Katılmayanlar) ADANA Cevdet Akçalı İbrahim Yavuz Bildik Mehmet Büyükyılmaz Erol Çevikçe Tuncay Karaytuğ Arif Sezer AFYON Kubilay Uygun ANKARA Gökhan Çapoğlu Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.) M. Seyfi Oktay Aydın Tümen Hikmet Uluğbay ANTALYA Emre Gönensay (B.) Metin Şahin ARDAHAN Saffet Kaya AYDIN Sema Pişkinsüt BALIKESİR Tamer Kanber Mustafa Güven Karahan BARTIN Cafer Tufan Yazıcıoğlu BİLECİK Şerif Çim BİNGÖL Mahmut Sönmez BOLU Mustafa Karslıoğlu BURDUR Kâzım Üstüner BURSA Yüksel Aksu Ali Rahmi Beyreli Hayati Korkmaz ÇANAKKALE Hikmet Aydın DENİZLİ Hilmi Develi Hasan Korkmazcan (Bşk. V.) EDİRNE Mustafa İlimen Erdal Kesebir ERZİNCAN Mustafa Kul ESKİŞEHİR Necati Albay Mahmut Erdir GAZİANTEP Hikmet Çetin Ali Ilıksoy Mustafa Yılmaz (İ. A.) HAKKÂRİ Mustafa Zeydan HATAY Ali Günay Ali Uyar İÇEL Abdülbaki Gökçel D. Fikri Sağlar Mustafa İstemihan Talay İSTANBUL Ziya Aktaş Mehmet Aydın Nami Çağan Bülent Ecevit Mehmet Fuat Fırat Algan Hacaloğlu Osman Kılıç Mehmet Tahir Köse Aydın Menderes Altan Öymen H. Hüsamettin Özkan Mehmet Cevdet Selvi Ahmet Tan Bülent Tanla Zekeriya Temizel Erdoğan Toprak İZMİR Veli Aksoy İ. Kaya Erdem Şükrü Sina Gürel AydınGüven Gürkan Atilla Mutman Ahmet Piriştina Hakan Tartan Zerrin Yeniceli KAHRAMANMARAŞ Mustafa Kamalak KARABÜK Erol Karan KARAMAN Fikret Ünlü KARS Çetin Bilgir KASTAMONU Hadi Dilekçi KAYSERİ İsmail Cem KIRKLARELİ Necdet Tekin KİLİS DoğanGüreş KOCAELİ Halil Çalık Onur Kumbaracıbaşı Osman Pepe Bekir Yurdagül KONYA Abdullah Turan Bilge KÜTAHYA Mustafa Kalemli (Başkan) Emin Karaa MANİSA Hasan Gülay Cihan Yazar MARDİN Muzaffer Arıkan MUĞLA Fikret Uzunhasan ORDU İhsan Çabuk Müjdat Koç RİZE Ahmet Kabil SAKARYA Teoman Akgür SAMSUN AyhanGürel Yalçın Gürtan Murat Karayalçın Adem Yıldız SİNOP Metin Bostancıoğlu TEKİRDAĞ Fevzi Aytekin Bayram Fırat Dayanıklı TRABZON Hikmet Sami Türk TUNCELİ Orhan Veli Yıldırım UŞAK Mehmet Yaşar Ünal VAN Mustafa Bayram ZONGULDAK Veysel Atasoy Tahsin Boray Baycık Hasan Gemici Mümtaz Soysal (Mükerrer Oylar) ADANA İmren Aykut ADIYAMAN Mahmut Bozkurt AYDIN Cengiz Altınkaya BARTIN Köksal Toptan İSTANBUL Bahattin Yücel TRABZON Eyüp Aşık ZONGULDAK Ömer Barutçu On İlde Uygulanmakta Olan Olağanüstü Halin 18.6.1996 Günü Saat 17.00'den Geçerli Olmak Üzere 18.10.1996 Günü Saat 17.00'ye Kadar Uzatılmasına İlişkin Başbakanlık Tezkeresine verilen oyların sonucu : Üye Sayısı : 550 (Kabul edilmiştir.) Kullanılan Oy : 501 Kabul Edenler : 303 Reddedenler : 187 Çekinserler : — Geçersiz Oylar : 2 Oya Katılmayanlar : 58 Açık Üyelikler : — Mükerrer Oylar : 9 (Kabul Edenler) ADANA Uğur Aksöz İmren Aykut İbrahim Yavuz Bildik M. Ali Bilici MehmetBüyükyılmaz İ. Cevher Cevheri M. Halit Dağlı Veli Andaç Durak Orhan Kavuncu Mustafa Küpeli Arif Sezer ADIYAMAN Mahmut Nedim Bilgiç Mahmut Bozkurt AFYON İsmet Attila H. İbrahim Özsoy Yaman Törüner Nuri Yabuz AĞRI Cemil Erhan Yaşar Eryılmaz AKSARAY Nevzat Köse Sadi Somuncuoğlu AMASYA Aslan Ali Hatipoğlu Ahmet İyimaya ANKARA İlhan Aküzüm Nejat Arseven Saffet Arıkan Bedük Gökhan Çapoğlu Cemil Çiçek Mehmet Ekici Ünal Erkan Mehmet Gölhan Agâh Oktay Güner İrfan Köksalan Mehmet Sağdıç Yücel Seçkiner İlker Tuncay ANTALYA Osman Berberoğlu Hayri Doğan İbrahim Gürdal Metin Şahin ARDAHAN Saffet Kaya ARTVİN Hasan Ekinci Süleyman Hatinoğlu AYDIN Cengiz Altınkaya Ali Rıza Gönül Nahit Menteşe Sema Pişkinsüt İsmet Sezgin Yüksel Yalova BALIKESİR Abdülbaki Ataç Ahmet Bilgiç Safa Giray Tamer Kanber Mustafa Güven Karahan Hüsnü Sıvalıoğlu İlyas Yılmazyıldız BARTIN Zeki Çakan Köksal Toptan Cafer Tufan Yazıcıoğlu BATMAN Ataullah Hamidi Faris Özdemir BAYBURT Ülkü Güney BİLECİK Bahattin Şeker BİTLİS Edip Safder Gaydalı BOLU Avni Akyol Necmi Hoşver Abbas İnceayan Mustafa Karslıoğlu BURDUR Mustafa Çiloğlu Yusuf Ekinci Kâzım Üstüner BURSA Ali Rahmi Beyreli Abdülkadir Cenkçiler Cavit Çağlar İlhan Kesici Hayati Korkmaz Feridun Pehlivan Turhan Tayan İbrahim Yazıcı ÇANAKKALE Hikmet Aydın Mustafa Cumhur Ersümer Nevfel Şahin A. Hamdi Üçpınarlar ÇANKIRI Mete Bülgün Ahmet Uyanık ÇORUM Bekir Aksoy Hasan Çağlayan DENİZLİ M. Kemal Aykurt Hilmi Develi Mehmet Gözlükaya Haluk Müftüler DİYARBAKIR Abdülkadir Aksu Muzaffer Arslan M. Salim Ensarioğlu EDİRNE Ümran Akkan Evren Bulut Mustafa İlimen Erdal Kesebir ELAZIĞ Mehmet Ağar Cihan Paçacı ERZURUM Zeki Ertugay İsmail Köse ESKİŞEHİR Mustafa Balcılar Demir Berberoğlu İbrahim Yaşar Dedelek Mahmut Erdir GAZİANTEP Mehmet Batallı Mustafa R. Taşar Ünal Yaşar Mustafa Yılmaz GİRESUN Burhan Kara Yavuz Köymen Ergun Özdemir Rasim Zaimoğlu GÜMÜŞHANE Mahmut Oltan Sungurlu HATAY Abdulkadir Akgöl Ali Günay Levent Mıstıkoğlu Hüseyin Yayla IĞDIR Adil Aşırım Şamil Ayrım ISPARTA Ömer Bilgin A. Aykon Doğan ErkanMumcu Halil Yıldız İÇEL Fevzi Arıcı Halil Cin Ali Er Abdülbaki Gökçel Turhan Güven Mustafa İstemihan Talay Rüştü Kâzım Yücelen İSTANBUL Meral Akşener Ziya Aktaş Yıldırım Aktuna Sedat Aloğlu Tayyar Altıkulaç Ahat Andican Refik Aras Mehmet Aydın Ali Coşkun Nami Çağan Hüsnü Doğan Halit Dumankaya Bülent Ecevit Hasan Tekin Enerem Cefi Jozef Kamhi Yılmaz Karakoyunlu M. Cavit Kavak Osman Kılıç Hayri Kozakçıoğlu Mehmet Tahir Köse Emin Kul Necdet Menzir Yusuf Namoğlu Korkut Özal Ali Talip Özdemir H. Hüsamettin Özkan Yusuf Pamuk Mehmet Cevdet Selvi Ahmet Tan Güneş Taner Bülent Tanla Zekeriya Temizel Erdoğan Toprak Şadan Tuzcu Bahattin Yücel İZMİR Veli Aksoy Turhan Arınç Işın Çelebi Hasan Denizkurdu Şükrü Sina Gürel Gencay Gürün Mehmet Köstepen Atilla Mutman Metin Öney Rüşdü Saracoglu Işılay Saygın Rıfat Serdaroğlu Ufuk Söylemez Süha Tanık Hakan Tartan Zerrin Yeniceli KAHRAMANMARAŞ Esat Bütün Ali Doğan Mehmet Sağlam KARABÜK Şinasi Altıner Erol Karan KARAMAN Fikret Ünlü KARS Y. Selahattin Beyribey Çetin Bilgir KASTAMONU Murat Başesgioğlu Hadi Dilekçi Nurhan Tekinel Haluk Yıldız KAYSERİ İsmail Cem Osman Çilsal Ayvaz Gökdemir İbrahim Yılmaz KIRIKKALE Hacı Filiz Recep Mızrak KIRKLARELİ A. Sezal Özbek Cemal Özbilen Necdet Tekin KIRŞEHİR Mehmet Ali Altın Ömer Demir KOCAELİ Bülent Atasayan Halil Çalık İsmail Kalkandelen Hayrettin Uzun Bekir Yurdagül KONYA Ahmet Alkan Abdullah TuranBilge Necati Çetinkaya Ali Günaydın Mehmet Keçeciler Mehmet Ali Yavuz KÜTAHYA Emin Karaa İsmail Karakuyu Mehmet Korkmaz MALATYA Miraç Akdoğan Metin Emiroğlu MANİSA Abdullah Akarsu Rıza Akçalı Tevfik Diker Ayseli Göksoy Hasan Gülay Sümer Oral Ekrem Pakdemirli Yahya Uslu Cihan Yazar MARDİN Süleyman Çelebi Mahmut Duyan Ömer Ertaş MUĞLA İrfettin Akar Lale Aytaman Mustafa Dedeoğlu Enis Yalım Erez Fikret Uzunhasan MUŞ Necmettin Dede ErkanKemaloğlu NEVŞEHİR Abdülkadir Baş Esat Kıratlıoğlu NİĞDE Doğan Baran Akın Gönen Ergun Özkan ORDU İhsan Çabuk Mustafa Bahri Kibar Müjdat Koç Nabi Poyraz Refaiddin Şahin Şükrü Yürür RİZE Avni Kabaoğlu Ahmet Mesut Yılmaz SAKARYA Teoman Akgür Nevzat Ercan Ertuğrul Eryılmaz Ahmet Neidim Ersin Taranoğlu SAMSUN Cemal Alişan İrfan Demiralp Ayhan Gürel Yalçın Gürtan Nafiz Kurt Biltekin Özdemir SİİRT Nizamettin Sevgili SİNOP Metin Bostancıoğlu Kadir Bozkurt YaşarTopçu SIVAS Tahsin Irmak Nevzat Yanmaz Muhsin Yazıcıoğlu ŞANLIURFA Sedat Edip Bucak Necmettin Cevheri Seyit Eyyüpoğlu Eyüp Cenap Gülpınar M. Fevzi Şıhanlıoğlu ŞIRNAK Mehmet Tatar Mehmet Salih Yıldırım TEKİRDAĞ Fevzi Aytekin Bayram Fırat Dayanıklı Nihan İlgün HasanPeker EnisSülün TOKAT Hanefi Çelik Ali Şevki Erek Metin Gürdere TRABZON Eyüp Aşık Yusuf Bahadır Ali Kemal Başaran İbrahim Çebi UŞAK Yıldırım Aktürk Hasan Karakaya Mehmet Yaşar Ünal VAN Mahmut Yılbaş YALOVA Cevdet Aydın Yaşar Okuyan YOZGAT Yusuf Bacanlı Lütfullah Kayalar İsmail Durak Ünlü ZONGULDAK Ömer Barutçu Tahsin Boray Baycık Hasan Gemici (Reddedenler) ADANA Yakup Budak Sıtkı Cengil İbrahim Ertan Yülek ADIYAMAN Ahmet Çelik AhmetDoğan Celal Topkan AFYON Sait Açba Osman Hazer AĞRI M. Sıddık Altay Celal Esin M. Ziyattin Tokar AKSARAY Mehmet Altınsoy Murtaza Özkanlı AMASYA Cemalettin Lafcı ANKARA Yılmaz Ateş Hasan Hüseyin Ceylan Ali Dinçer Ömer Ekinci Eşref Erdem Şaban Karataş Önder Sav Ahmet Tekdal Rıza Ulucak Ersönmez Yarbay ANTALYA Arif Ahmet Denizolgun Bekir Kumbul Yusuf Öztop ARDAHAN İsmet Atalay ARTVİN Metin Arifağaoğlu AYDIN M. Fatih Atay Muhammet Polat BALIKESİR İ. Önder Kırlı İsmail Özgün BATMAN Alaattin Sever Aydın Musa Okçu BAYBURT Suat Pamukçu BİNGÖL Kâzım Ataoğlu Hüsamettin Korkutata Mahmut Sönmez BİTLİS Zeki Ergezen Abdulhaluk Mutlu BOLU Feti Görür Mustafa Yünlüoğlu BURSA Mehmet Altan Karapaşaoğlu Cemal Külahlı Yahya Şimşek Ertuğrul Yalçınbayır ÇANAKKALE Ahmet Küçük ÇANKIRI İsmail Coşar ÇORUM Mehmet Aykaç Zülfikâr Gazi Yasin Hatiboğlu Ali Haydar Şahin DENİZLİ Adnan Keskin Ramazan Yenidede DİYARBAKIR Ferit Bora Sacit Günbey Seyyit Haşim Haşimi Ömer Vehbi Hatipoğlu Yakup Hatipoğlu ELAZIĞ Ömer Naimi Barım Hasan Belhan Ahmet Cemil Tunç ERZİNCAN Tevhit Karakaya Naci Terzi Mustafa Yıldız ERZURUM Lütfü Esengün Abdulilah Fırat Ömer Özyılmaz Aslan Polat Şinasi Yavuz ESKİŞEHİR Hanifi Demirkol GAZİANTEP Nurettin Aktaş Kahraman Emmioğlu Mehmet Bedri İncetahtacı GİRESUN Turhan Alçelik GÜMÜŞHANE Lütfi Doğan HATAY Fuat Çay SüleymanMetin Kalkan Nihat Matkap Atila Sav MehmetSılay ISPARTA Mustafa Köylü İÇEL Oya Araslı Mehmet Emin Aydınbaş Saffet Benli D. Fikri Sağlar İSTANBUL Azmi Ateş Mustafa Baş Mukadder Başeğmez Süleyman Arif Emre Ekrem Erdem Mehmet Fuat Fırat Metin Işık İsmail Kahraman Hüseyin Kansu Ercan Karakaş Ahmet Güryüz Ketenci Göksal Küçükali Mehmet Moğultay Ali Oğuz Mehmet Sevigen Mehmet Ali Şahin Ali Topuz Osman Yumakoğulları Bahri Zengin İZMİR Ali Rıza Bodur Sabri Ergül Birgen Keleş Sabri Tekir İsmail Yılmaz KAHRAMANMARAŞ HasanDikici Avni Doğan Ahmet Dökülmez Ali Şahin KARABÜK Hayrettin Dilekcan KARAMAN Abdullah Özbey Zeki Ünal KARS Zeki Karabayır KASTAMONU Fethi Acar KAYSERİ Memduh Büyükkılıç Abdullah Gül Nurettin Kaldırımcı Salih Kapusuz KIRIKKALE Kemal Albayrak Mikail Korkmaz KIRKLARELİ İrfan Gürpınar KIRŞEHİR Cafer Güneş KİLİS Mustafa Kemal Ateş KOCAELİ Necati Çelik Şevket Kazan KONYA Hüseyin Arı Nezir Büyükcengiz Veysel Candan Remzi Çetin Necmettin Erbakan Abdullah Gencer Teoman Rıza Güneri Hasan Hüseyin Öz Mustafa Ünaldı Lütfi Yalman KÜTAHYA Ahmet Derin Metin Perli MALATYA Oğuzhan Asiltürk Yaşar Canbay Ayhan Fırat Fikret Karabekmez M. Recai Kutan MANİSA Bülent Arınç MARDİN Fehim Adak Hüseyin Yıldız MUĞLA Zeki Çakıroğlu MUŞ Nedim İlci Sabahattin Yıldız NEVŞEHİR Mehmet Elkatmış NİĞDE Mehmet Salih Katırcıoğlu ORDU Hüseyin Olgun Akın Mustafa Hasan Öz RİZE Şevki Yılmaz SAKARYA Nezir Aydın Cevat Ayhan SAMSUN Ahmet Demircan Latif Öztek Musa Uzunkaya SİİRT Ahmet Nurettin Aydın Mehmet Emin Aydın SIVAS Musa Demirci Mahmut Işık Temel Karamollaoğlu Abdullatif Şener ŞANLIURFA İbrahim Halil Çelik Zülfükar İzol Ahmet Karavar Abdülkadir Öncel TOKAT Abdullah Arslan Ahmet Fevzi İnceöz Bekir Sobacı TRABZON Kemalettin Göktaş Şeref Malkoç İsmail İlhan Sungur VAN Maliki Ejder Arvas Fethullah Erbaş Şaban Şevli YOZGAT İlyas Arslan Kazım Arslan Abdullah Örnek ZONGULDAK Necmettin Aydın (Geçersiz Oylar) BURSA GAZİANTEP Yüksel Aksu Ali Ilıksoy (Oya Katılmayanlar) ADANA Cevdet Akçalı Erol Çevikçe Tuncay Karaytuğ AFYON Kubilay Uygun AMASYA Haydar Oymak ANKARA AhmetBilge Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.) M. Seyfi Oktay Aydın Tümen Hikmet Uluğbay ANTALYA Deniz Baykal Emre Gönensay (B.) Sami Küçükbaşkan BİLECİK Şerif Çim BİTLİS Kâmran İnan BURSA Ali Osman Sönmez DENİZLİ Hasan Korkmazcan (Bşk. V.) DİYARBAKIR Sebgetullah Seydaoğlu Salih Sümer ERZİNCAN Mustafa Kul ERZURUM Necati Güllülü ESKİŞEHİR Necati Albay GAZİANTEP Hikmet Çetin HAKKÂRİ Naim Geylani Mustafa Zeydan HATAY Ali Uyar İÇEL Ayfer Yılmaz (B.) İSTANBUL Bülent Akarcalı Tansu Çiller Gürcan Dağdaş Algan Hacaloğlu Aydın Menderes Altan Öymen Namık Kemal Zeybek İZMİR İ. Kaya Erdem Aydın Güven Gürkan Ahmet Piriştina KAHRAMANMARAŞ Mustafa Kamalak KARS Sabri Güner KAYSERİ Recep Kırış KİLİS Doğan Güreş KOCAELİ Onur Kumbaracıbaşı Osman Pepe KÜTAHYA Mustafa Kalemli (Başkan) MANİSA Erdoğan Yetenç MARDİN Muzaffer Arıkan RİZE Ahmet Kabil SAMSUN Murat Karayalçın Adem Yıldız ŞIRNAK Bayar Ökten TOKAT Şahin Ulusoy TRABZON Hikmet Sami Türk TUNCELİ Kamer Genç (Bşk. V.) Orhan Veli Yıldırım VAN Mustafa Bayram Şerif Bedirhanoğlu ZONGULDAK Veysel Atasoy Mümtaz Soysal ADANA İmren Aykut ANKARA İlker Tuncay BURSA Abdülkadir Cenkçiler (Mükerrer Oylar) İZMİR Rüşdü Saracoglu Ufuk Söylemez MUĞLA İrfettin Akar SAKARYA Ersin Taranoğlu ŞANLIURFA Sedat Edip Bucak TRABZON Eyüp Aşık TUTANAĞIN SONU |
|