Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 1

T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 7


63 üncü Birleşim
18 . 6 . 1996 Salı


İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KAĞITLAR
III. – YOKLAMA
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhindeki çalışmalarına ilişkin
gündemdışı konuşması
2. – İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in, personel reformuna ilişkin gündemdışı konuşması
3. – Kars Milletvekili Çetin Bilgir’in, Doğu Anadolu’nun ekonomik kalkınması ve devlet desteğine ilişkin gündemdışı
konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dönüşüne kadar, Cumhurbaşkanlığına, TBMM
Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/341)
2. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/342)
3. – Genel Nüfus Tespiti Yapılması ve Seçmen Kütüklerinin Güncelleştirilmesi Hakkında Yasa Önerisinin komisyonlarda ve
Genel Kurulda öncelikli olarak görüşülmesine devam olunmasının Bakanlar Kurulunca uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/343)
4. – Denizli Milletvekili M. Haluk Müftüler’in, (10/63) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/38)
5. – (10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/344)
6. – (10/13, 53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/345)
7. – Ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin, TBMM karar tarihinden başlamak üzere 31.7.1996 tarihine
kadar uzatılmasına ve Bakanlar Kurulunun bu konuda yetkili kılınmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/346)
8. – On ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 18.6.1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 18.10.1996 günü saat
17.00’ye kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/347)
V. – ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. – (9/6), (9/7), (9/9) ve (9/8) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleriBakanı
Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/478)
2. – Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun,Ege adalarının durumuna ve 4. Orduya ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri
Bakanı Emre Gönensay’ın yazılı cevabı (7/530)
3. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, canlı hayvan ve et ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali
TalipÖzdemir’in yazılı cevabı (7/548)
4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, balık çiftliklerinin turizme ve çevreye verdikleri zarara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Turizm Bakanı Işılay Saygın’ın yazılı cevabı (7/654)
5. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, 4 Eylül Barajı için ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
KaynaklarBakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/679)
6. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya’da Fen Lisesinin açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/689)
7. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya-Aslanapa-Kureyşler sulama barajına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/699)
8. – Kütahya Milletvekili MehmetKorkmaz’ın, Kütahya şehir merkezi içerisinden geçen DSİ sulama kanallarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/700)
9. – İzmir Milletvekili İsmail Yılmaz’ın, TEDAŞ Elektrik Bildirim kâğıdı ve faturalarına elektrik fiyatının yazılmadığına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/706)
10. – Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti tarafından Sağlık Karnelerinin düzenlendiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/711)
11. – Elazığ Millletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Bakanlık bünyesindeki hizmet araçlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/736)
12. – BayburtMilletvekili Suat Pamukçu’nun, bazı ihalelerin Tedaş Satınalma Yönetmeliğince aykırı olarak yapıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/744)
13. – SıvasMilletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve
Çevre Bakanı Mustafa Taşar’ın yazılı cevabı (7/758)
14. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ta bulunan 4 No’lu Askeri Dikimevine personel alınıp alınmayacağına
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/760)
15. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/778)
16. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/780)
17. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvasİline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/782)
18. – YozgatMilletvekili Kâzım Arslan’ın, Yozgat Fen-Edebiyat ve Mimarlık ve Mühendislik Fakülteleri için 1996 bütçesinden
ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/808)
19. – YozgatMilletvekili Kâzım Arslan’ın, eğitim sistemine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı
cevabı (7/809)
20. – Bartın Milletvekili CaferTufan Yazıcıoğlu’nun, Bağ-Kur üyelerinin basamak yükselmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/813)
21. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, İstanbul’daki spor klüplerine verilen irtifak hakkı bedellerine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Lutfullah Kayalar’ın yazılı cevabı (7/815)
22. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, Savunma Sanayi Müsteşarlığınca yükseltilen projelerin maliyetlerine ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/816)
23. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Ladik (halıcı) Civa işletmesinin kapatılma sebebi ile ülkemizin civa ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/827)
24. – Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Adana-Sofulu Köyündeki çöplüğün kaldırılmasına ilişkin sorusu ve ÇevreBakanı
Mustafa R.Taşar’ın yazılı cevabı (7/842)
25. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Bartın İline D.L.H.A.Ş. Bölge Müdürlüğü kurulmasının düşünülüp
düşünülmediğine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/848)
26. – İzmirMilletvekili Sabri Gül’ün, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Üyelerinin aidatlarının SSKtarafından kaynakta
kesilmesinin mevzuata uygun olup olmadığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı
(7/852)
27. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Vakıflar Bankasının bazı giderleri ile kârına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Rüşdü Saracoglu’nun yazılı cevabı (7/862)
28. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, T.B.M.M.’ne devredilen Yıldız Porselen ve Hereke Halı Fabrikalarına
ilişkin sorusu ve T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/957

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İstanbul Alibeyköy’de 13 Mayıs günü bir kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylar ile 8
Haziran günü Taksim İstiklal Caddesindeki memur eylemleri sırasında yaşanan olaylara ve güvenlik güçlerinin bu olaylardaki
tutumuna ilişkin gündem dışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Ülkü Gökalp Güney cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin, Habitat II Toplantısı nedeniyle ülkemizde misafir bulunan İsrail Cumhurbaşkanının
basına verdiği bir demecinde ülkemizin bağımsızlığına yönelik olumsuz ifadeler bulunduğuna;
Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ da, elektrik enerjisi üretim sisteminde karşılaşılabilecek sorunlara ve bu sorunların
aşılabilmesi için alınması gereken tedbirlere;
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Görüşmeleri izlemek üzere Meclisi teşrif etmiş bulunan Kazakistan Parlamento Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
“Hoş geldiniz” denildi.
Mısır Meclis Başkanının resmî davetine bir parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin TBMMBaşkanlığı tezkeresi kabul
edildi.
(10/63) esas numaralı Meclis araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip
üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1 inci sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (2/64) (S. Sayısı : 15) görüşmeleri, içtüzüğün 78 inci
maddesi gereğince Hükümetten bir talep gelmemesi nedeniyle ertelendi.
2 nci sırasında yer alan, Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mehkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk
Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmuyetlerinin İnfazına Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının (2/298) (S. Sayısı : 16) görüşmelerine başlanarak, 2 nci maddesi için yapılan oylamalarda karar yetersayısı
bulunmadığı anlaşıldığından;
(9/6), (9/7), (9/8) ve (9/9) esas numaralı Meclis soruşturması önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmek için, 18 Haziran
1996 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere,Birleşime 16.31’de son verildi.

Uluç Gürkan
Başkanvekili
Zeki Ergezen Kadir Bozkurt
Kâtip Üye Kâtip Üye




II. – GELEN KÂĞITLAR
14 . 6 . 1996 CUMA
Sözlü Soru Önergeleri
1. – Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in, Fırat nehri üzerinde bir köprü yapılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/247) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
2. – Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in, Adıyaman’da yapımı süren hava meydanının hizmete açılmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/248) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
3. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Bir gazetede yayımlanan “Patrikhane TC’yi takmıyor” başlıklı haberde yer alan
iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/249) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
4. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Patnos Barajı ve patnos ovası sulama inşaatlarının personel yetersizliğine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/250) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
5. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Kıbrıs T.C. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın bir gazetede yer alan bazı sözlerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/251) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
6. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Türkiye-İsrail Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması ile ilgili basına yansıyan bir
beyanına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/252) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
7. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Hollanda’daki İslâm Kolejlerinden mezun olanların bu okullarda geçen öğretim
sürelerinin Türkiye’de eksik değerlendirildiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/253)(Başkanlığa
geliş tarihi : 10.6.1996)
8. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı İline bağlı köy ve mezralardaki göçleri önlemeye yönelik projelere ilişkin
Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/254) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
9. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Kalkınmada öncelikli yörelerdeki çiftçilere ek kredi verilmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/255) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
10. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, 1996-1997 Hububat Alım Kararnamesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/256) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
11. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı İl sınırları içindeki bazı akarsular üzerinde baraj yapılmasına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/257) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
12. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı Yazıcı Barajı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/258) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
13. – Ağrı Milletvekil M. Sıddık Altay’ın, Eleşkirk-Aydıntepe, Tutak-Nadir Şeyh, Tutak- Karahalit Barajlarının yapımına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/259) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
14. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı İli sınırları içinde bulunan Murat Nehri üzerinde bir baraj yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/260) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
15. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Patnos İlçesinde bulunan Badişan deresi üzerinde bir baraj yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/261) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
16. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, gazetelerde yer alan “İsrail nükleer deneme için Türkiye’yi seçti” şeklindeki
habere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/262) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
17. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, BMGenel Sekreteri ButlosGali’nin Habitat toplantılarına Türkiye ile ilgili
beyanlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/263) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
Yazılı Soru Önergeleri
1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Hollanda’da çalışan işçilerimizin çocuklarının bir Anadolu İmam Hatip lisesine
kayda zorlandıkları iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/946) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, BMGenel Sekreteri ButrosGali’nin basında yer alan bazı sözlerine ilişkinDışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/947) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
3. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Medyada yer alan iç borç miktarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/948) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
4. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Van Gölünde uranyum yatakları olduğu iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/949) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
5. – Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Dökülmez’in, yük taşımacılığında kullanılan takoğraf aletine ilişkin Ulaştırma
Bakanlığından yazılı soru önergesi (7/950) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
6. – Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Dökülmez’in, Kahramanmaraş Merkez Kültür Belediyesi Bozoğlan ve Beşoluk
Mahallelerinin ilkokul ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/951) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
7. – Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Dökülmez’in, Kahramanmaraş Türkoğlu İlçesinin bir beldesinin sular altında kalan
arazisine ilikin Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanından yazılı soru önergesi (7/952) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
8. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan-Tercan İlçesi Edebük Köyünün terörist saldırılara karşı güvenliği
konusundaki tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/953) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
9. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan-Kemah-Yücebelen Köyüne teröristlerce yapılan saldırılar sonucunda
mağdur olan vatandaşlarımıza ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/954) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
10. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, bir Devlet Bakanının SSK’nın batırıldığı yolundaki beyanına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/955) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
11. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Konya’nın Kadınhanı ve Sarayönü ilçelerine bağlı bazı köylerin Konuklar
DevletÜretme Çiftliğiyle olan arazi ihtilafına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/956) (Başkanlığa geliş tarihi :
12.6.1996)
12. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, T.B.M.M.’ne devredilen Yıldız Porselen ve Hereke Halı Fabrikalarına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/957) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.5.1996)
13. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, 1992’de Erzincan ve köylerinde meydana gelen depremde zarar gören bazı
vatandaşların konutlarına ve sağlanan kredilere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/958) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.6.1996)
14. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Ankara Ziraî Donatım Kurumu İşletme Müdürlüğünün kapatılma gerekçesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/959) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1996)
18 . 6 . 1996 SALI
Teklifler
1. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/338) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
2. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın; Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/339)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1996)
3. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul ve 14 Arkadaşının; Erzincan, Tunceli, Kars, Ağrı, Van, Muş, Hakkâri, Bitlis, Siirt,
Mardin, Sıvas, Adıyaman, Diyarbakır, Batman, Şırnak ve Bingöl İllerinde Terör Nedeniyle Boşaltılan Köylerden Başka Yerlere
Gönderilen Yurttaşlara Yardım Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/340) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 11.6.1996)
4. – Aydın Milletvekili M. Fatih Atay’ın; Aydın İli Yenihisar İlçesi Adının “Didim” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/341) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.1996)
5. – Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın’ın; Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/342) (Adalet ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
12.6.1996)
Tezkereler
1. – Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli’nin; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/338) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.1996)
2. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın; Yasama Dokunulmazlığının KaldırılmasıHakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/339)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.6.1996)
3. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu ve Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın; Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/340) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.6.1996)
Rapor
1. – Türkiye Büyük MilletMeclisi İdare Amirleri Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner, Adana Milletvekili Veli Andaç Durak,
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim HalilÇelik, Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz ile Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın,
832 Sayılı Sayıştay Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
ve Anayasa ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (2/201) (S. Sayısı : 24) (Dağıtma tarihi : 18.6.1996) (GÜNDEME)

BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN
KÂTİP ÜYELER: Salih KAPUSUZ (Kayseri), Fatih ATAY (Aydın)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63 üncü Birleşimini açıyorum.
III. – YOKLAMA
BAŞKAN – Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle
belirtmelerini rica ediyorum.
(Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın'a kadar yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç değerli milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhindeki çalışmalarına ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhindeki çalışmalarıyla ilgili olarak, İstanbul Milletvekili Sayın
Bülent Akarcalı, buyurun.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şanssız bir şekilde konuşuyorum; çünkü,
bu konuşmam, özellikle Hükümeti ilgilendirecek; ama, ANAP Grup toplantısı daha bitmediği için burada Hükümetteki
arkadaşlarımın bu konuşmayı dinleme imkânları olmayacak; artık, tutanaklardan çıkarır kendilerine dağıtırım.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki çok önemli gelişmeler hakkında Yüce Meclise bilgiler vermek
istiyorum. Rahmetli Turgut Özal'ın Başbakanlığı döneminde, bu Mahkemeye ferdî başvuru hakkının kabul edilmesini sağlamıştık.
Bilahara, yine rahmetlinin Cumhurbaşkanlığı döneminde, bu Mahkemenin yargı üstünlüğünü kabul etmiştik. Buna göre, bir
vatandaş, ülkemizdeki tüm yargı mercilerini tüketmiş ise, yani, davası Yargıtayda, Danıştayda kesinleştikten sonra hâlâ hakkını
elde edemediğine veya mağdur kaldığına dair inancı var ise ve dava konusu mesele insan hakları çerçevesinde ise, vatandaşımız, bu
Mahkemeye başvurabilmektedir.
Bu Mahkemede iki ana bölüm bulunmaktadır; Komisyon ve Divan. Komisyon, müracaatları alır, inceler, sonra da kabul veya
reddeder. Kabul edilenler için, yani, kabul edilen dosyanın dava olarak esas mahkeme olan Divanda yargılanmasından önce,
Komisyon, taraflara dostane çözüm önerir. Böylece, davacı vatandaş ile davalı devlet arasında dostane bir çözüme gidilme yolu
aranır; bu olmadığı takdirde, dava Divanda ele alınır. Bugüne kadar üç dört tane dava dostane çözümle, üç dört tanesi de Divan
kararıyla sonuçlanmıştır.
Ancak, Komisyonda şu anda 400'e yakın dava dilekçesi bulunmaktadır. Karşı karşıya kaldığımız büyük tehlike ise, bu dava
sayılarının, binlerce olarak, çok kısa süre içerisinde artmasıdır. Şu anda, Komisyon, Türkiye'den gelecek kimi şikâyetlerin, tüm
yargı mercileri tüketilmeden, hatta Türkiye'de bir mahkemeye başvurulmadan doğrudan doğruya kabulünü sağlatacak bir girişim
içindedir; yani, Komisyon, alacağı bu kararla, Türkiye'deki yargı sisteminin yeterli olmadığını bir yerde kabul etmiş olacaktır; buna
da neyin yol açtığını açıklamak istiyorum.
Ülkemizde, insan haklarını koruma iddiasıyla kurulmuş, ancak, başkan ve yöneticilerinin önemli bir kısmının, etnik ve bölücü
yapılaşma içinde olduğu görünümünü veren bir siyasî parti içinde bulunduğu, hatta, bunlardan aday olduğu bir dernek vardır. Bu
dernek, son altı aydır, sistematik bir şekilde, vatandaşlarımızı, Türkiye aleyhine dava açmaya teşvik etmektedir. Vatandaşlar, para
vaadi karşılığında kandırılmaktadır; bunlara "siz, bu şikâyet dilekçelerini doldurduğunuz ve devlet aleyhine dava açtığınız
takdirde, milyarlarca lira kazanacaksınız" demektedirler. Toplanan bu dosyalar, bilahara, merkezi Londra'da bulunan bölücü bir
teşkilatta, kimi İngiliz avukatlarının yardım ettiği yine bir sözde insan hakları proje bürosu tarafından derlenmekte; buradan da,
İnsan Hakları Mahkemesine gönderilmektedir.
Sistem içindeki zayıf noktamız, 1913'te geçici amaçla çıkarılmış olan Memurin Muhakematı Hakkında Kanundan
kaynaklanmaktadır. Bir vatandaşımız tarafından hakkında dava açılmak istenen devlet memurunun mahkemeye sevki konusunda,
ilçe veya il idare kurullarınca karar verilir olması ve kimi zaman da, dava taleplerinin, ilçe veya il idare kurulu tarafından
reddedilmesi "Türk vatandaşının, hakkını bağımsız yargıda arama imkânı kısıtlanmaktadır" şeklinde yorumlanmaya yol
açmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, eğer, aranızda konuşmayı iki dakika kesip, ülkemizin başına, bu ülkeyi neredeyse bölünmeye götürecek
ölçüde bela olacak, çok büyük bir olayı ve bu olayın bir aydır Dışişleri tarafından da saklanmakta olduğunu söylersem, belki daha
bir öncelikle meseleyi dinleriz.
Bu gerekçelerden hareketle, Komisyon, Divana, Türkiye'den şikâyetlerin, mahkemelere gitmeden de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Toparlayın Sayın Akarcalı.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Şikâyetlerin Türkiye'de mahkemelere dahi gitmeden, Komisyon tarafından kabul edilip,
Divana götürülme kararını alma aşamasındadır.
Bu kararın...
SABRİ ERGÜL (İzmir) – Keyfinden mi yapıyor?! Haklarını arayamıyor insanlar, ondan oluyor. Bir de demokrat
geçiniyorsunuz!..
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Efendim, ben, zayıf noktamızın -eğer arkadaşımız beni tam dinlemiş olsaydı- 1913'te
çıkmış olan Memurin Muhakematı Hakkında Kanundan kaynaklandığını ve hatta, vatandaşlarımızın dava taleplerinin, ilçe veya
il idare kurulu tarafından reddedilmesinin, Türk vatandaşının hakkını bağımsız yargıda arama imkânını kısıtlamakta olduğunu
söyledim sayın milletvekili arkadaşım ve zayıf noktamızın bu olduğunu, meselenin de buradan kaynaklandığını söyledim; ama, bu
gerçeğin olması, bunu istismar eden bölücülerin de var olduğunu inkâr anlamına gelmez. Gerçekleri burada olduğu gibi açıklıyorum.
Bilançonun aktifini de pasifini de veriyorum. Lütfen, işinize gelen kısmı duyup, işinize gelmeyen kısma sağır olmayınız. Bu,
hepimizin meselesi. İnsan hakları meselesinde ayıbımız varsa, onu kaldırmak bizim meselemiz; ama, onun üzerinde, bu devletin
üzerinde oynanan, İngiliz casusluğunu hatırlatan, Lawrence'yi hatırlatan oyunları ifade etmek de bizim meselemiz.
Değerli arkardaşlarım, Uluslararası Af Örgütü Londra'da bulunmaktadır. Bu sistem de, aynı şekilde, Londra'da işlemektedir.
Bütün bunlar, İngiliz Hükümetinin burnunun dibinde, İngiltere'nin meşhur MI-6'sının izni, bilgisi olmadan yapılmaz. Biz de, hiç
olmazsa, bazı haklarımızı koruyalım. Ben, bunu ifade etmeye çalışıyorum.
Eksiğimiz şudur değerli arkadaşlarım: Bu Memurin Muhakematı Hakkında Kanun bu şekilde devam ettiği takdirde,
Komisyonun Divana yapmış olduğu başvurunun, yani, işkence ve insan haklarını ihlal davalarında bu tip konulardaki şikâyetlerin,
Türkiye'deki bağımsız mahkemelere gitmeden kabulü, maalesef gerçekleşecektir. Bu gerçekleştiği takdirde de, kurulmuş olan
kumpas, yani, biraz önce belirttiğim, burada kimi kişilerin "insan haklarını savunma" adı altında kurdukları organizasyon ve
bunların topladığı dosyalar, Londra'ya gider; Londra'da, nedense, yalnız bu konularla ilgilenen İngiliz hukukçuları, Batı Trakya ile
ilgilenmezler, çok iyi bildikleri Keşmir meselesiyle ilgilenmezler, çok iyi bildikleri Filistin'le ilgilenmezler, Kıbrıs'la ilgilenmezler,
bununla ilgilenirler.
BAŞKAN – Toparlar mısınız Sayın Akarcalı.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bitiyor Sayın Başkanım.
Buradan vermek istediğim mesaj şudur: Bu mesele, bütün Meclisimizi ilgilendiren bir meseledir.
Sözümü şöyle bağlıyorum: Bunda, Dışişlerimizin herhangi bir suçu yoktur; Dışişlerine, İnsan Hakları Mahkemesindeki bu
davaları takip etmek için yeterli kadro imkânının da verilmiş olduğunu söyleyemem.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bu meseleye öncelikle el koymasını arz eder,
saygılar sunarım.
Teşekkür ederim. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı'ya teşekkür ediyorum.
2. – İzmirMilletvekili Birgen Keleş’in, personel reformuna ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, gündemdışı ikinci konuşmacı Sayın Birgen Keleş, personel reformunun kısa sürede
gerçekleştirilmesi konusunda söz talebinde bulunmuşlardır.
Buyurun Sayın Keleş. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; personel reformunun önemine değinmek için söz almış bulunuyorum ve konuşmaya
başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Temmuz ayı, kamu çalışanları için önemli kararların alındığı, daha doğrusu, kamuda çalışanların aylıklarıyla ilgili olarak
alınmış olan kararların yaşama geçirildiği bir aydır.
Dilerdim ki, bu temmuz ayında personel reformunu gerçekleştirmiş olalım ve kamu çalışanlarının pek çok sorununu çözmüş
bulunalım. Ancak, Türkiye'de, son yıllarda çok garip ve yeni bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz: Sorunların saptanmasında,
hatta çözüm önerilerinde, büyük ölçüde görüş birliği olsa da, gerekli adımlar bir türlü atılmıyor ve öneriler yaşama geçirilmiyor.
Personel reformu da, gerekli olduğu herkes tarafından kabul edilen, ama, yıllardır bir türlü uygulanmayan bir politikadır. Her
yıl bütçe çalışmaları sırasında yatırımlardan sonra en büyük kesintiye uğrayan kalem, memur maaşları olmaktadır. Bütçenin
giderek daha küçük oranı personel harcamalarına ayrılmakta ve bu durum, bir yandan nitelikli insanları kamu hizmetinden
uzaklaştırmakta, öte yandan da giderek artan sayıda memurun yetersiz ücretlerle çalışmasına yol açmaktadır.
Kariyer ilkesine önem verilmemesi, üst görevlere memur atanırken gerekli koşulların dikkate alınmaması, atamalarda, eğitim,
deneyim ve çalışma disiplini gibi konular yerine parti yandaşlığının son yıllarda giderek daha ağırlık kazanması, olumsuzluğu
daha da artırmaktadır.
Sistemde reform yapılmadan gerçekleştirilen bazı gelişmeler vardır ve bunların sonucunda personel rejimi daha da karmaşık
bir hal almıştır. Esas aylık, taban aylığı, kıdem aylığı, 20-25 çeşit zam ve tazminat, 8-10 çeşit sosyal yardım söz konusudur ve
durum öylesine karışmıştır ki, herhangi bir ücret artışında maaşları doğru olarak saptamak bile fevkalade güçleşmiştir. Mevcut
gösterge ve katsayı sistemi ücret yetersizliğini aşmaya yetmeyince, bu kez ek ödemeler gündeme getirilmiştir. Ancak, değerli
arkadaşlarım, ek ödemeler bugün için memur maaşlarının yüzde 60'ını oluşturmaktadır ve üst kademelerde daha fazladır. Hem bu
nedenle, hem de maaşlar, mesleklere, sınıflara, statülere, kurumlara ve bölgelere göre çok değiştiği için, kendi içinde de, adaletsiz bir
sistem ortaya çıkmıştır. Ek ödemeler, sadece, mevcut çalışanların durumunu adaletsiz hale getirmekle kalmamıştır; çalışanlarla
emekliler arasındaki farkı da açmıştır; çünkü, ek ödemelerin büyük bir kısmı emeklilere yansımamaktadır. Dolayısıyla, en yüksek
emekli maaşı veren Emekli Sandığına bağlı olan memur emeklileri bile, fevkalade güç durumdadır. Aldıkları maaşlar, temel
ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. Oysa, hepimiz biliyoruz ki, belli bir işte çalışmak ve o işten elde edilen gelirle temel
ihtiyaçları karşılamak, önemli insan haklarındandır.
Kamu görevlilerinin içine itildikleri çaresizlikten kurtarılmaları gerektiğini ve memur haklarını –sendikal hak ve özgürlükler de
dahil– daha ciddî olarak ele almamızın zorunlu olduğunu düşünüyorum.
Memurların, hak aradıklarında karşılaştıkları kötü muameleler, en kısa sürede son bulmalıdır ve bugünlerde çok artan memur
kıyımı da sona erdirilmelidir diye düşünüyorum.
Memurların gelirleriyle ilgili olarak kaynak kıtlığı bir mazeret olarak kullanılmamalıdır. Çünkü, sayın milletvekilleri,
iktidarların görevi zenginleri daha zengin yapmak değildir. Oysa, bugün, faiz ve rant ekonomisiyle yaptığımız budur. Ciddî bir vergi
reformuyla, iç ve dışborç sorunu çözülmeli ve bir an önce ele alınacak bir personel reformuyla da memurlara hakları tanınmalı ve
memurlar, eski saygın konumlarına yükseltilmelidir.
Bu konuyu gündeme getirdim; çünkü, konunun, sadece kamu çalışanları açısından değil, Türkiye'nin geleceği ve Türkiye'nin
itibarı açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Birgen Keleş'e teşekkür ediyorum.
3. – KarsMilletvekili Çetin Bilgir’in, Doğu Anadolu’nun ekonomik kalkınması ve devlet desteğine ilişkin gündemdışı
konuşması
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, Kars Milletvekili Sayın Çetin Bilgir, Doğu Anadolu'nun ekonomik kalkınması ve devlet
desteği konusunda söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bilgir. (DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakika.
ÇETİN BİLGİR (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Anadolu'daki yatırımlar ve devlet desteği konusunda
gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurula saygılarımı sunuyorun.
Bilindiği gibi, bu bölge, gerek devlet ve gerekse özel sektör tarafından yatırım yapılmayan veya diğer bölgelere göre
kıyaslandığında, çok az, hatta hiç denecek kadar yatırım yapılan bir yöredir. Devlet, ilan ettiği kalkınmada öncelikli yöreleri ayrıca
derecelendiriyor; doğudaki illerin hemen hemen tamamına yakını birinci derecede kalkınmada öncelikli il statüsü tanınan illerdir.
Yine, bilindiği gibi, yatırım kararlarının alınmasında en önemli husus, geleceğe yönelik tahmin ve beklentilerdir. Ülkemizde
sık sık meydana gelen ekonomik krizler, enflasyon ve faiz oranlarındaki değişiklikler, döviz kurunda meydana gelen dalgalanmalar,
siyasî istikrarsızlık ve en önemlisi, devletin söz verdiği ve devlet yardımı olarak teşvik belgelerine yazdığı, ancak, zamanında
ödemediği devlet yardımları, bu bölgelerde müteşebbis ruhu azaltmış, geleceğe yönelik beklenti ve tahminleri güçleştirmiştir.
Ülkemizde, bölgesel gelir farklılıkları çok önemli boyutlardadır. Devletin bu ekonomik farklılıkları giderici birtakım teşvik
unsurlarını devreye sokarak, ülke içi dengeleri sağlamaya çalışması gerekmektedir. Bilindiği gibi, bölgelerarası gelir dağılımının
bozuk olması, insanları gelir dağılımının iyi olduğu yörelere toplamakta ve -örnek olarak Kars'ta olduğu gibi- büyük göçler
olmaktadır. Bu göçlerle, göç veren yerler, gelir açısından iyice geriye gitmekte, ekonomik açıdan çökmektedir. Göç alan yerlerde de
altyapı problemleri, çevre kirliliği, işsizlik, suç işleme oranları ve trafik problemlerinde artışlar meydana gelmektedir; yani, sorunlar
iki taraflı artmaktadır.
Ülkemizde, firmaların yatırım ve işletme kredisini normal finans piyasasından temini oldukça güçtür. Faiz oranının yüksekliği,
yatırım projelerinin kârlılığını azaltmaktadır.
Bankacılık sisteminden kredi temin yöntemleri çok teferruatlı ve külfetlidir. İpotek, teminat ve kefalet istenmekte, bunlar
oldukça zor karşılanabilmektedir. Faiz oranları da ayrıca yüksektir.
Bu noktada, teşvik sisteminin devreye girerek, kaynak yetersizliği çeken yeni faaliyete geçecek proje ve yatırımları, kaynak ve
işletme kredisiyle tamamlanmış yatırımları desteklemesi beklenmektedir; ancak, bu, günümüzde yine gerçekleştirilememektedir.
Gerçekleştirilememe nedeni olarak, yeterli ödeneğin ayrılmayışı, kredi verilişinde Hazinenin aracı bankalar kullanması gelmektedir.
Bu bankaların ipotek veyahut da bazen yatırım yapılmayan başka illerden ipotek istemeleri, kredilerin kullanımını
imkânsızlaştırmaktadır.
Gündemdışı konuşmamın amacı, Hazine Müsteşarlığı bünyesinde faaliyet gösteren, Yatırımları ve Döviz Kazandırıcı
Hizmetleri Teşvik Fonundan aktarılması planlanan ve bir bölümü onaya sunulan 23 trilyon lira civarındaki paranın -ki, bu, kredi
niteliğindedir- 1 trilyon lirasının, duyduğumuza göre, doğuya ayrılabilmiş olmasıyla da ilgilidir.
Şu anda Hazine Müsteşarlığına Sayın Saracoğlu bakmaktadır. Sayın Saracoğlu'dan ricamız, Doğu Anadolu'daki yatırımların
teşvike bağlı miktarının, 1995 yılı içerisinde, Türkiye toplam teşvikli yatırımlarının ancak yüzde 3'ü civarında olduğunu göz
önüne alarak, gereğini buna göre yapmasıdır.
Onay istenen ve ödeneceği sanılan yaklaşık 3 trilyon liralık teşvik fonunun maksadı da göz önüne alınarak, doğuya, öncelikli
olması ve bekleyen tüm ödenekleri kapsar şekilde yapılmasını talep ediyoruz.
Ayrıca, sayın yetkililere şunu üzülerek de aktarmalıyım ki, devlet, kalkınmada öncelikli yöre yatırımlarına, sanayi kuşağı
yatırımlarından daha az teşvik primi ödemektedir. 93/4000 ile 94/5942 sayılı kararlara istinaden çıkarılan 94/7 ve 94/8 sayılı
tebliğlerde sanayi kuşağı olarak belirtilen bütün illere -ki, bu, hemen hemen, kalkınmada öncelikli yöre illeri dışındaki bütün illeri
kapsamaktadır- sanayi kuşağı denilmiş ve özel öneme alınmışlardır.
Bununla, bu sanayi kuşağı illerdeki teşvik primi, KDV artı 10 puan olarak belirlenirken, kalkınmada öncelikli yöre illerinde
devlet desteğinin daha avantajlı olması gerekmekte iken, KDV oranları az olmakta, yani teşvik 10 puan daha az alınmaktadır -bu
oransızlık, 1995 yılından beri hâlâ düzeltilemememiştir- yarım kalmış teşviklere de uygulanmamaktadır.
Hepimiz tarafından bilinmektedir ki, büyük ölçekli firmalar, sanayi kuşaklarındadırlar. Bu firmaların büyüklüğü, siyasî karar
mekanizmalarına her zaman baskı yapma imkânını doğurmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğuda faaliyet gösteren şirketlerin alacağının, devlet tarafından bir an önce ödenmesi
için talimat verilmelidir. Doğuya, bu anlamda öncelik verilmelidir. Teşvik belgelerinde kalkınmada öncelikli illerdeki yatırımcıların
mağduriyetlerinin giderilmesi ve uygulama birliğinin sağlanmasını temin için, doğu ve güneydoğudaki yatırımcılar, aynı şekilde,
teşvik primlerinden eşit olarak; yani, KDV artı 10 oranında yararlandırılmalıdırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı toparlayın lütfen.
ÇETİN BİLGİR (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Devletimiz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki yatırımlara öncülük etmeli; ancak, bu bölgelerin kalkınmalarının,
özel sektör yatırımıyla olabileceği göz önüne alınarak, mevzuatta yer alan yatırım avantajlarını uygulamaya sokmalıdır. Bu
anlamda, işadamlarının Doğu Holding kurma girişimlerini de olumlu bir gelişme olarak görmekteyiz.
Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Kars Milletvekili Çetin Bilgir'e teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dönüşüne kadar, Cumhurbaşkanlığına, TBMM
Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/341)
15.6.1996
Tükiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Alija İzetbegoviç'in davetlisi olarak, 17-18 Haziran 1996 tarihleri arasında Bosna-Hersek'e resmî
bir ziyarette bulunacağımdan, dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi
uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Doç.Dr.Mustafa Kalemli vekâlet edecektir.
Bilgilerinize sunarım.
Süleyman Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
2. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/342)
12.6.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 17 Haziran 1996 tarihinde Bosna-Hersek'e gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay'ın
dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
3. – Genel Nüfus Tespiti Yapılması ve Seçmen Kütüklerinin Güncelleştirilmesi Hakkında Yasa Önerisinin komisyonlarda ve
Genel Kurulda öncelikli olarak görüşülmesine devam olunmasının Bakanlar Kurulunca uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/343)
17.6.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün değişik 78 inci maddesinde, "Bakanlar Kurulunun herhangi bir sebeple çekilmesi
halinde yeni Bakanlar Kurulu güvenoyu alıncaya kadar, Anayasa ve İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin
komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir. Ancak, Bakanlar Kurulunun öncelikli olduğunu bir yazı ile Başkanlığa
bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine devam olunur" hükmü yer almıştır.
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 5 arkadaşının "Genel Nüfus Tespiti Yapılması ve Seçmen Kütüklerinin
Güncelleştirilmesi Hakkında Yasa Önerisi"nin yukarıda belirtilen hüküm uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında
ve Genel Kurulunda öncelikli olarak görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür.
Gereğini arz ederim.
Mesut Yılmaz
Başbakan
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması komisyonundan istifa önergesi vardır; okutuyorum:
4. – Denizli Milletvekili M. Halûk Müftüler’in, (10/63) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/38)
17.6.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan (10/63) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonundan istifa ediyorum.
Gereğinin yapılmasını arz ederim
Saygılarımla.
Halûk Müftüler
(Denizli)
Sanayi, Teknoloji ve Ticaret
Komisyonu Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
(10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına dair
bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:
5. – (10/8, 16, 20) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/344)
17.6.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
8.5.1996 tarihinde görev bölümü yaparak çalışmalara başlayan komisyonumuz, çalışma süresi içinde araştırmasını
tamamlayamadığından, yeni bir çalışma süresi verilmesi için talepte bulunmaya karar vermiştir.
Alınan karar uyarınca komisyonumuza; 19.6.1996 tarihinden geçerli olmak üzere 2 aylık yeni bir çalışma süresi verilmesi için
gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Prof.Dr.Halil Cin
(İçel)
Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanı
BAŞKAN – Öneriyi kabul edenler...
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, bu Komisyonun görevi ne; onu bilelim.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun görevi buradaki numaralardan belli; mahiyeti hakkında ...
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sadece numarası var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önemli olan, Başkanlığın, araştırmalarını henüz tamamlayamadığı yönündeki talebidir. Bu talebi, Genel
Kurulumuz uygun bulmuştur.
Komisyon, yükseköğretimin sorunlarını araştırmakla görevli olan komisyondur.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Âdet haline gelecek Sayın Başkan; iki ay uzatma, iki ay uzatma...
BAŞKAN – Hayır. İçtüzüğe göre, bir defaya mahsus olarak, ilk defa uzatılıyor.
(10/13-53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına dair
tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:
6. – (10/13, 53) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/345)
14.6.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(10/13,53) esas nolu Araştırma Komisyonumuz, ilgili kurum ve kuruluşlardan görevli olarak çağırdığı uzmanlarla, taşkömürü
üretimindeki sorunların çözüm yollarının tespiti ile Türkiye Taşkömürü Kurumunun içinde bulunduğu durumla ilgili, kurumlardan
gelen raporlar üzerindeki çalışmalara devam etmektedir.
Bu nedenle, Komisyonumuz görev süresinin, 19.6.1996 tarihinden itibaren iki ay süreyle uzatılması kararlaştırılmıştır.
Gereğini takdir ve tensiplerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Metin Arifağaoğlu
(Artvin)
Komisyon Başkanı
BAŞKAN – Tezkereden de anlaşıldığı gibi, bu araştırma komisyonu Türkiye Kömür işletmeleriyle ilgili çalışmalar
yürütmektedir.
Bu Komisyon Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
V. – ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. – (9/6), (9/7), (9/9) ve (9/8) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 17 Tarihi: 18.6.1996
Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan ve 18.6.1996 tarihli birleşimde görüşülmesi kararlaştırılan
eski Başbakan Mesut Yılmaz hakkındaki (9/6), (9/7) ve (9/9) esas numaralı Meclis soruşturması önergeleriyle eski Başbakan Tansu
Çiller hakkındaki (9/8) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin görüşmelerinin 19.6.1996 Çarşamba günkü birleşimde
yapılmasının ve Meclis soruşturması önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Uluç Gürkan
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı V.
RP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili
Abdüllatif Şener Ali Rıza Gönül
ANAP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili
Cumhur Ersümer Hasan Hüsamettin Özkan
CHP Grubu Başkanvekili
Önder Sav
BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin, karar tarihinden başlamak üzere, 31 Temmuz 1996
tarihine kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
7. – Ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin, TBMM karar tarihinden başlamak üzere 31.7.1996 tarihine
kadar uzatılmasına ve Bakanlar Kurulunun bu konuda yetkili kılınmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/346)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
17.6.1996
Körfez savaşını takiben Kuzey Irak'ta meydana gelen olaylar sonucunda ülkemize yönelen ve sınırlarımızın fizikî güvenliğini
tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda ekonomik ve sosyal düzenimizi de zorlayacak boyutlara erişen toplu göç hareketinin
tekrarına yol açabilecek gelişmeleri, Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyarak caydırmak, gerekirse bu gelişmelere mani olmak, Kuzey
Irak'ta bölge halkının insanî ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için Birleşmiş Milletler bağlı kuruluşlarınca yürütülen faaliyetlerin
güvenlik içinde devamını sağlamak amacıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 688 sayılı kararı da gözönünde tutularak,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991 tarihli ve 126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan "Provide Comfort ll" Huzur
Harekâtı çerçevesinde ülkemizde konuşlandırılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.3.1996 tarihli ve 409 sayılı kararıyla
görev süresi 31 Mart 1996 tarihinden itibaren 3 ay uzatılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılması hakkındaki kararın,
Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda iptal edilmesi halinde hukukî boşluğa neden olmamak "Provide Comfort ll"
harekâtındaki müttefiklerimizle yapılmakta olan görüşmelerin sonuçlandırılabilmesi için gerekli olan zaman ihtiyacının
karşılanabilmesi amacına yönelik olarak, Çokuluslu Güç'ün görev süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi karar tarihinden başlamak
üzere, 31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına, Çokuluslu Güç'ün yapısı, güce bağlı yabancı ülke silahlı kuvvetleri personelinin
ülkemizde tabi olacakları statünün tayini, Türkiye'nin güce katkısı ve bu gücün amaçlarına uygun biçimde kullanılmasıyla ilgili
bütün kararları almaya ve gerektiğinde harekâtı sona erdirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci
maddesine göre izin verilmesini arz ederim.
Mesut Yılmaz
Başbakan
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükümete ve sahsı adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri; gruplar ve Hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır.
Görüşmelerin sonunda da tezkere oylarınıza sunulacaktır.
Tezkere hakkında açıklamada bulunmak üzere, Hükümet söz talebinde bulunuyor mu efendim?..
Hükümetin, görüşmelerin safahatı içinde, söz hakkı mahfuz.
Gruplar adına ilk söz talebi, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Bülent Ecevit'ten geldi.
Buyurun Sayın Ecevit. (DSP sıralarından ayakta alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır Sayın Ecevit.
DSP GRUBU ADINA BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – Evet, teşekkür ederim efendim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan konunun gerçek adı "Huzur Harekâtı"dır; fakat, nedense, Türkiye'de,
bundan hep "Çekiç Güç" diye söz edilmektedir. Oysa "Çekiç Güç" diye bir ad, bir terim aslında söz konusu değildir. Sorun, bir Çekiç
Güç sorunuymuş gibi algılanınca da birtakım yanlış düşüncelere yol açılmış olmaktadır: "Çekiç Güç gitsin mi gitmesin mi; Çekiç
Güç'ün süresini uzatmazsak başka yere gider..." Oysa, soruna bu açıdan yaklaşmanın çok yanlış olduğunu, biz, öteden beri
belirliyoruz.
Aslında, süre uzatılması verilse de verilmese de, uzun yıllardan beri, Türkiye'nin güneydoğusunda -örneğin Silopi'de, örneğin
Diyarbakır'da, örneğin Pirinçlik'te, İncirlik'te- zaten ortak askerî tesisler vardır ve bu ortak askerî tesislerde, uluslararası anlaşmaya
göre, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri birlikte görev görmektedirler. Bu Güç'e "Türkiye'den git" denmesi yolunda herhangi bir
eğilim de şu ana kadar ortaya çıkmamıştır; fakat, sorun, hep, Çekiç Güç gitsin mi kalksın mı şeklinde algılanıyor ve ele alınıyor.
Evvela, bu yanlışlığı düzeltmek isterim.
Evet, bir ortak askerî güç, çokuluslu askerî güç vardır; buna, son beş yılda, Türk ve Amerikan askerî personeli dışında, başka
bazı müttefiklerin de çok az sayıda askerî temsilcileri katılmışlardır.
Bizim görüşümüze göre, sorun şudur: Bu Güç'e, beş yıldır ek bir görev verilmiştir. Bu görev devam etsin mi, etmesin mi; bunu
görüşüyoruz.
Biz, bu görevin çoktan değişmesi gerektiğine inanıyoruz; çünkü, söz konusu düzenlemenin adı Huzur Harekâtı olduğu halde, bu
harekât hiç kimseye huzur getirmemiştir; ne Türkiye'ye huzur getirmiştir ne Güneydoğu Anadolu'daki yurttaşlarımıza huzur
getirmiştir ne de Kuzey Irak'ta yaşayanlara huzur getirmiştir.
Bu düzenlemeyle, bölücü terör örgütü PKK'nın Türkiye'ye sızabilmesi son derecede kolaylaşmıştır. Bunun sonucu olarak da,
Türkiye'de bölücü hareket tırmanışa geçmiştir. Bu arada, Irak, fiilen bölünmüştür ve Kuzey Irak'ta bir yönetim boşluğu, bir otorite
boşluğu oluşturulmuştur. Bu boşluk üzerine de, yapay bir Kürdistan devleti kurulmak istenmektedir. Bunda eğer başarı sağlanırsa,
bir sonraki aşama da, hiç kuşkusuz, Türkiye'den toprak istemlerinin gündeme gelmesi olacaktır.
Bu arada, özellikle son zamanlarda, sözde Huzur Harekâtının, Türkiye açısından ve bölgenin geleceği açısından olumsuz
sonuçları büsbütün ağırlaşmaya, belirginleşmeye başlamıştır. Örneğin, o arada, gerek Barzani gerek Talabani kuvvetleri, fiilen,
bölücü terör örgütü PKK'ya büyük ölçüde teslim olmuş durumdadırlar.
Ayrıca, Kuzey Irak'ta, bir yandan İran'ın, bir yandan da Suriye'nin etkinliği belirgin biçimde artmaktadır. Ayrıca, Kuzey Irak'ta,
bu otorite boşluğundan yararlanarak görev yapan, güya insanî amaçlı görev yapan gönüllü kuruluşlardan bir çoğu, aslında, gerek
Irak'ın gerek Türkiye'nin bölünmesi için faaliyet göstermektedirler.
1991 Nisanında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 688 sayılı Kararını almış ve açıklamıştır. Bu karara göre, Irak'ın
bölünmesi kesinlikle önlenmelidir. Yine, bu karara göre, Irak'taki soruna, Kuzey Irak'ta yaşayanlarla Bağdat yönetimi arasında
demokratik diyalog kurulması yoluyla çözüm aranmalıdır. Oysa, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, bazı
müttefiklerimiz tarafından ve maalesef, Türkiye de alet edilerek, Güvenlik Konseyinin halen yürürlükte olan bu 688 sayılı kararı
fiilen çiğnenmiştir; yani, Irak bölünmüştür ve özellikle Amerika Birleşik Devletlerinin baskısı ve engellemesi yüzünden, Kuzey
Irak'ta yaşayanlar ile Irak merkezî yönetimi arasında diyalog da önlenmiştir. Eğer, Amerika bunu önlemiş olmasaydı, daha Nisan
1991'de, Kuzey Irak'taki başlıca grupların liderleri ile Bağdat yönetimi, aralarında barışçı bir anlaşmaya diyalog yoluyla varmak
üzereydiler.
Amerika Birleşik Devletlerinin açıklanan amacı nedir; Güvenlik Konseyine açıkça aykırı olan bu tutumla, davranışla ilgili
olarak Amerika Birleşik Devletlerinin resmen açıkladığı amaç nedir? Amerika Birleşik Devletleri, amacının, Saddam Hüseyin
yönetiminin devrilmesi olduğunu açıklamaktadır. Oysa, aradan beş yıl geçtiği halde, Saddam Hüseyin yönetimi, devrilmek şöyle
dursun, büsbütün kökleşmiştir. Ayrıca, bildiğiniz gibi, geçen gün Habitat dolayısıyla İstanbul'a gelen Küba Devlet Başkanı Castro,
Amerika Birleşik Devletlerinin kendisini devirme çabalarına karşın, 30 yıldan beri liderliğini sürdürebilmektedir. Umarım ki,
Amerika Birleşik Devletleri, Irak'taki açıkladığı amacına ulaşmak için de 30 yıl bekleme sabrını göstermez. Kaldı ki, eğer,
Amerika Birleşik Devletleri, Saddam Hüseyin yönetimini gerçekten devirmek isteseydi, Körfez Savaşını iki üç gün daha uzatarak bu
amacına erişebilirdi. Onun için, bizim görüşümüze göre, Amerika Birleşik Devletlerinin, bizim bilmediğimiz, bizlere ve dünya
kamuoyuna açıklanmayan başka bazı amaçları olabileceği olasılığını göz önünde tutmamız gerekir. Biz, herhalde, Amerika
Birleşik Devletlerinin bilmediğimiz amaçları uğruna intihar etmeye mecbur olamayız.
Bu sözde Huzur Harekâtı yüzünden başımıza neler geldiği ortadadır. Bir kere, Irak'ın fiilen bölünmesi üzerine, PKK,
Türkiye'ye büyük ölçüde sızma olanağı, kolaylığı elde etmiştir. Bunun sonucu olarak da, Türkiye'de bölücü akım yaygınlaşmış ve
bölücü terör eylemleri tırmanışa geçmiştir. Müttefiklerimizin iddiasına göre, güya, bu Huzur Harekâtı sayesinde, Kuzey Irak'tan
Türkiye'ye yönelik büyük göç hareketi durmuştur; ama, onun yerine, tırmanışa geçen terör eylemleri yüzünden ve o tırmanışa geçen
terör eylemleri karşısında Türkiye de güvenlik önlemlerini artırmak zorunda kaldığı için, dış göç yerine, ondan çok daha büyük
boyutlu bir iç göç ortaya çıkmıştır ve bu yüzden, Türkiye'nin bazı büyük kentlerinde -başta İstanbul olmak üzere- ciddî, sosyal,
siyasal patlamalar yer almaya başlamıştır.
Ayrıca, bir yandan, bu düzenlemenin sonucu olarak bölücü terörün tırmanışa geçmesi, bir yandan da, buna karşı alınan
tedbirlerin ister istemez artırılması yüzünden, Güneydoğu Anadolu halkı yıllardan beri büyük ıstırap çekmektedir. Maalesef, Doğru
Yol Partisi-Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti de, bu ıstırapları giderici, hafifletici hiçbir girişimde bulunmamıştır. Binlerce köy
güvenlik nedeniyle boşaltıldığı halde; bu köylerin halkının insanca yaşayabilmeleri için, barınabilmeleri için, yiyecek ihtiyaçlarını
karşılayabilmeleri için, geçim olanaklarını sağlayabilmek için devlet hiçbir katkıda bulunmamış, hiçbir yardımda bulunmamıştır.
Sayısız okul yıllardan beri kapalıdır. O yüzden, yüzbinlerce çocuğumuz eğitim göremeden, hatta, birçok yerde Türkçe bile
öğrenemeden büyümektedirler ve bunlardan bazıları da, PKK'nın tuzağına düşmektedir.
Biz, bunların olacağını çok öncelerden gördüğümüz için, ayrıca, Türkiye'nin ekonomik sorunlarının da, bu yüzden, büsbütün
artacağını bildiğimiz için, başından beri, bu sözde Huzur Harekâtına karşı çıktık ve bu harekâtla ilgili süre uzatmalarına karşı da
ret oyu kullandık; ancak, Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisi arasında kurulan Hükümetin bu kürsüden okunan programı bize
umut verdi. Programda, bizim, Huzur Harekâtıyla ilgili kaygılarımızın paylaşıldığı ve buna karşı yeni önlemler alınacağı
yolunda, Huzur Harekâtının yerine daha gerçekçi ve sağlıklı bir düzenlemenin getirileceği yolunda bazı umutlar veriliyordu, bazı
sözler veriliyordu. Onun için, biz, Hükümetin bu niyetlerini uygulama şansını ona sağlamak üzere, çekimser oy kullanmakla, üç
aylık bir süre uzatmasına olanak verdik. Fakat, bu arada, Hükümetten herhangi bir öneri, herhangi bir değişik düzenleme planı
gelmedi. Belli ki, Hükümet, bu konuda iyiniyetli olmakla beraber, ya hazırlıksızdı, Hükümet kurulmadan önce hazırlamış olduğu
bir plan yoktu veya koalisyon ortakları arasındaki bitip tükenmez kavga yüzünden, bu Hükümet, o, son derecede yaşamsal önem
taşıyan soruna bir çözüm arayışı içine girme olanağını bulamadı.
Onun üzerine, biz, Demokratik Sol Parti olarak, 15 Nisanda kendi planımızı açıkladık, Huzur Harekâtının yerine geçmek
üzere öngördüğümüz planı hazırladık; buna da "Bölgesel Güvenlik Planı" adını verdik. Hükümet de, bizim bu planımızı temel
kabul ederek -edindiğimiz izlenime göre- olumlu karşılayarak, ilk kez, Amerika Birleşik Devletleriyle bir müzakere sürecini başlattı.
Oysa, beş yıldan beri, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleriyle, bu konuda, müzakereye bile gerek görmüyordu; Amerika'nın
uyguladığı politikanın ardından, körü körüne sürükleniyordu; fakat, bu kez, Demokratik Sol Partinin girişimiyle ve Hükümetin de -
edindiğimiz izlenime göre- bu girişimi gerçekçi ve geçerli bulması sayesinde, ilk kez, Amerika Birleşik Devletleriyle bir müzakere
süreci başlatılmış oldu. Bir yandan da, Irak'la zaten devam etmekte olan görüşmeleri, Hükümet -bildiğimiz kadar- sıklaştırmaya
başladı.
Gerek Amerika Birleşik Devletleriyle gerek Irak yönetimiyle Hükümet adına yapılan görüşmelerde de -bildiğimiz kadar- bizim
planımız bir temel belge olarak kabul edildi ve tartışmalara konu oldu. Ancak, bu müzakere süreci henüz sonuç aşamasına varmadan
ve Martta yürürlüğe girmiş üç aylık süre uzatması dolmadan, Anayasa Mahkemesinin 31 Marttaki uygulamayı geçersiz sayan
kararının açıklanmak üzere olduğunu öğrendik; onun üzerine, bugün, konu Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmiş oldu. Eğer
Anayasa Mahkemesi kararı söz konusu olmasaydı, uzatma süresi 30 Haziranda sona erecekti; yani, normal olarak sürenin dolmasına
daha 13 gün var. Eğer, süre, bugün yeniden uzatılmazsa tehlikeli bir hukuk boşluğu ortaya çıkacaktır ve bu hukuk boşluğu, tehlikeli
birtakım siyasal oluşumlara da yol açabilecektir.
Onun için, şimdi, Hükümet, yeni bir uzatma, kısa, sınırlı bir uzatma önerisiyle Meclisin huzuruna gelmiş bulunuyor ve Huzur
Harekâtı süresini temmuz sonuna kadar uzatmak istiyor; yani, 1 ay 13 gün için uzatmak istiyor. Biz, Demokratik Sol Parti olarak,
buna karşı çıkmıyoruz; çünkü, özellikle, Amerika Birleşik Devletleri ile Hükümet arasında müzakereler başlamıştır. Amerika
Birleşik Devletleri, belirttiğim -biraz önce sözünü ettiğim- planımız üzerine, bizimle de bir diyalog kurmuştur ve bu müzakere de, bu
diyalog da, henüz, sonuç aşamasına varmış değildir.
Bu arada, Amerika Birleşik Devletleri, bizim kaygılarımızı göz önünde tuttuğunu iddia ederek, bir deklarasyon taslağı, bir
açıklama taslağı hazırlamıştır. Bunu, bir yandan Hükümetimize sunmuştur bir yandan da, bize, Sayın Büyükelçileri ve Dışişleri
Bakanlığımız vasıtasıyla ulaşmıştır. Fakat, biz, henüz, bu konuda tatmin edilmiş olmaktan çok uzağız; yani Kuzey Irak'a,
Güneydoğu Anadoluya, bütün bölgeye, büyük zararlar veren tutumunu ABD, gerçekten değiştirme eğilimini henüz göstermiş değildir.
Umarız ki, devam edecek olan -eğer süre uzatımı kabul edilecek olursa- müzakereler ve diyalog sırasında Amerika da makul bir
düşünme noktasına gelebilir; bunu ümit ve temenni ediyoruz.
Dediğim gibi, son derecede tehlikeli bir hukuksal boşluk doğmaması ve bunun çok ciddî tehlikeli birtakım siyasal sonuçlara yol
açmaması için, biz, bu 1 ay 13 günlük süre uzatılmasını uygun buluyoruz. Ancak, başından beri "Huzur Harekâtının" tehlikelerini
beş yıldır vurguladığımız için ve o nedenle de şimdiye kadar hep ret oyu verdiğimiz, sadece son defa çekimser kaldığımız için,
olumlu oy kullanmayı içimize sindiremiyoruz, oylamaya katılmamak suretiyle, Hükümet tezkeresinin onaylanabilmesini
kolaylaştırmak, buna katkıda bulunmak düşüncesindeyiz.
Tabiî, yeni bir düzenleme arayışı, Amerika Birleşik Devletleri ve Irak ile müzakereler, herhalde, içine sürüklendiğimiz hükümet
bunalımı nedeniyle, büsbütün ağırlaşmaktadır, çalışmalar zorlaşmaktadır. Ancak bu güçlükler, Sayın Millî Savunma Bakanından
ve Sayın Dışişleri Bakanından kaynaklanmıyor bizim görebildiğimiz kadar. Bizim gözlemimize göre, ayrı partilerden bu iki sayın
bakan, kendilerine düşen görevi, uyum ve eşgüdüm içinde yerine getirmeye çalışıyorlar. Sonuçta varacakları karar bizi tatmin
etmeyebilir; fakat, hükümet krizine ve partilerinin başkanları arasındaki bitip tükenmez kavgalara rağmen, Türkiye için yaşamsal
önem taşıyan bu konuda, Millî Savunma Bakanıyla Dışişleri Bakanının -gözlemimiz doğruysa- aralarında bu diyaloğu kurup,
uyum içinde çalışmaları dolayısıyla kendilerini kutluyoruz. Eğer, bu iki bakanın davranışını, diğer sayın bakanlar da örnek
alsalardı, liderler arasındaki kavgaya karşın, Türkiye, bugünkü siyasal tıkanıklığa ve hükümet bunalımı sürecine sürüklenmemiş
olurdu. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizim hazırladığımız bölgesel güvenlik planı, daha çok, sorunun siyasal boyutuna çözüm
önerileri getirmektedir. Bizim planımızda, Silahlı Kuvvetlerle ilgili önerilere sınırlı ölçüde yer verdik; çünkü, Silahlı Kuvvetlerin,
en gerçekçi biçimde kendilerinin bu önerileri oluşturabileceklerini biliyorduk. Ancak, Silahlı Kuvvetleri de ilgilendiren iki öneride
bulunduk:
Birisi, Kuzey Irak'la aramızdaki sınırda elektronik gözetleme tesislerinin kurulması için, Amerika'nın, Türkiye'ye gerekli
olanakları sağlaması; bunu Amerikan yönetimi kabul etti.
Askerlikle ilgili ikinci önerimiz de, savunması son derece güç olan Kuzey Irak'la Türkiye arasındaki sınırda, Türkiye'nin,
sınırın biraz daha güneyine inerek orada bir geçici öngüvenlik çizgisi oluşturmasıydı. Bu konuda, bildiğim kadar, Amerika Birleşik
Devletleri bir görüş açıklamamıştır; ama buna itirazı olduğu yolunda bir şey de, bildiğimiz kadar, söylememiştir.
Biz, Demokratik Sol Parti olarak, Amerika Birleşik Devletleriyle diyaloğumuz sırasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerî
önlemlerle ve etkinliklerle ilgili başka önerilerini de desteklediğimizi Amerika Birleşik Devletlerine bildirdik. Bu desteklediğimiz
önerilerden biri, Kuzey Irak'ta, Zaho'da bulunan Askerî Eşgüdüm Merkezinin, Türkiye sınırları içine, Silopi'ye alınmasıdır. Türk
Silahlı Kuvvetlerinden gelen bu isteği desteklememizin nedeni şudur: Bu Merkez, Kuzey Irak topraklarında olup bitenleri
Türkiye'nin denetimini çok zorlaştırmaktadır. İkincisi, bu Merkez, bir işgal kuvveti görünümü vermektedir Irak topraklarında;
Irak'ın fiilî bölünmüşlüğünün sürmesine katkıda bulunduğu yolunda bir izlenim vermektedir. Ayrıca, bu Eşgüdüm Merkezinin,
Kuzey Irak'taki birtakım siyasal tertiplere de katkılarda bulunduğu izlenimi edinilmektedir. Onun için, Silahlı Kuvvetlerimiz,
bildiğimiz kadar, sezebildiğimiz kadar, bu gibi gerekçelerle, Zaho'daki merkezin, Türkiye sınırları içerisine alınmasını istemektedir;
biz de, dediğim gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu isteğini makul karşıladığımızı Amerika Birleşik Devletlerine bildirmiş
bulunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Eğer, bugün, Büyük Millet Meclisi, Huzur Harekâtı süresini 1 ay 13 gün için uzatma kararını
onaylayacak olursa, biz, bu süreyi, gerek Amerika Birleşik Devletleriyle gerek Irak'la diyaloğumuzu sürdürmek için değerlendirmeye
devam edeceğiz.
Herhalde, Amerika Birleşik Devletleri ve konuyla ilgili olan öteki müttefik devletler, bu sürenin, bir kez daha Büyük Millet
Meclisinde uzatılmasının kolay olmayacağını bilmelidirler. (DSP sıralarından alkışlar) Herhalde, bugün oy kullanmamak suretiyle
Demokratik Sol Partinin yapacağı katkı, bu süre uzatmalarına son katkı olacaktır. Kaldı ki daha fazla süre uzatılmasına Büyük
Millet Meclisinin de izin vermeyeceğini ummak istiyoruz.
Şimdiye kadar, son yıllarda, hükümetler, dış ilişkilerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin ağırlığını kullanmamışlardır. Oysa,
bu hükümet boşluğu sürecinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, dış ilişkilerle ilgili görevlerini de etkin biçimde yerine getirebilecek
konumda olduğunu, bunun için gerekli siyasî iradeye sahip olduğunu, bundan birkaç gün önce, Batı Avrupa Birliğiyle ilgili önerinin
geri çekilmesini sağlamak suretiyle göstermiştir. Bildiğiniz gibi, şimdiye kadar, Amerika Birleşik Devletleri, bizim bazı haklı
isteklerimizi reddederken, biz, "yönetim olarak, Başkanlık olarak isteklerinizi haklı buluyoruz; ama, ne yapalım, bizim bir kongremiz
var, o engeli aşamıyoruz" demektedir. Bu, bazen samimi bir mazerettir, bazen avutucu bir iddiadır. Şimdi, artık, biz, şunu
söyleyebilecek durumda olmalıyız: Amerika Birleşik Devletlerinin Kkongresi varsa Türkiye'nin de Büyük Millet Meclisi vardır.
(DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bazı konularda hükümetler aşılsa bile, Türkiye Büyük Millet Meclisi aşılamayacaktır. (DSP
sıralarından alkışlar) Bunun kanıtlarını vermek zorundayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi, daha Türkiye'de demokrasi yokken,
Kurtuluş Savaşı sürerken, savaşın taktiklerini bile görüşüp karara bağlayan bir Meclisti. Umarım ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi
de, artık, dış ilişkiler konusunda aynı duyarlılığı göstersin.
Değerli arkadaşlarım, ister bugünkü hükümet ister kurulacak olan hükümet, Türkiye'de ulusal sorunlara sahip çıkan bir Büyük
Millet Meclisinin bulunduğunu ve bu Meclise rağmen bir politika saptanamayacağını, artık, başta müttefiklerimiz olmak üzere,
bütün dünyaya duyurmalıdır.
Sözlerimi bitirmeden, kısaca, firkateynler skandalına da değinmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, Amerika Birleşik Devletleri,
Türkiye'ye 3 firkateyn vermeyi kabul etmişti. Sayın Cumhurbaşkanımızın Washington'u son ziyareti sırasında da, Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Sayın Clinton, Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'e, bu firkateynlerin mutlaka verileceği vaadinde bulunmuştu;
fakat, aylardan beri, o gemileri teslim almak üzere Amerika'da bulunan yaklaşık 480 Deniz Kuvvetleri görevlimiz, yaklaşık kırk-elli
milyon dolarlık masrafla orada kaldıktan sonra, şimdi, gemileri alamadan Türkiye'ye dönme durumuyla, zorunluluğuyla karşı
karşıya kalmışlardır. Türkiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, buna, elbette gereken tepkiyi göstermelidir; ama, bu firkateynler
skandalıyla Huzur Harekâtı arasında bir bağlantı da kurmamalıdır; firkateynler verilse de verilmese de, 3 değil 10 firkateyn verilse
de, Türkiye, artık, bugünkü haliyle Huzur Harekâtını onaylayamayacağını bütün dünyaya göstermelidir.
Bu arada, Amerika Birleşik Devletleri de, gerek bu firkateynler vesilesiyle gerek başka konularda, sözüne güvenilmez bir
müttefik olduğu izlenimini, umarım ki, diğer müttefiklerine vermeyecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu sözlerimle konuşmamı tamamlamış oluyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından ayakta alkışlar; ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Bülent Ecevit'e teşekkür ediyorum.
Tezkere üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Muş Milletvekili Sayın Necmettin Dede; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır Sayın Dede.
DYP GRUBU ADINA NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda "Çekiç Güç" diye
adlandırılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılmasına ilişkin Hükümet tezkeresi hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına
görüşlerimi arz etmek için huzurlarınızda bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, Çekiç Güç hakkında, Grubum adına konuşma görevini aldığım zaman, daha önceki günlerde
Parlamentoda geçen konuşmaları, basındaki değerlendirmeleri, yazım çizimleri inceledim. Çekiç Güç konusu, Yüce Meclisimizde ve
kamuoyunda üzerinde konuşulan geniş bir mesele. Ülkemizin hangi konulara doğru çekildiği hakkında, eleştirilerin hangi yönde
olduğunun ve ülkemizin çıkar ve geleceğinin, selametinin, hangi yönde, hangi şekilde vücut bulduğunun incelemesinin, bizler için
çok önemli olduğunun -kendi kanaatimde, kendi vicdanımda- daha sonra ülkemin geleceği bakımından neleri kapsadığının inancı
içerisinde fikirlerimi arz etmek istiyorum.
Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılması konusunda birtakım motifler elde edilmiştir; eleştirilmiştir, söylenilmiştir. 1991, 1992
ve 1993 yıllarında, 1995 yılında ve 1996 yılında konu aynı şekilde terennüm edilmiştir. Maziye döndüğümüz zaman göreceğiz;
1978 yılında, hudutlarımızda bir yaklaşma, bir dolma var; bu ferahlığın, bu birikimin hangi güçle izah edilmesi gerekirdi... 1978'de
başlayan bu birikim, 1991, 1992 ve 1993 yıllarında hudutlarımızın içerisine sızmış ve huzursuzluk, bölgemiz için de ülkemiz için
de başlamıştır; ama, bu harekâtla görüyoruz ki, 1994 ve 1995 yıllarında, hudutlarda bariz bir şekilde çekilme görülmüştür.
Çekiç Güç'ün harekâtı dolayısıyla, burada, güvenlik güçlerimizin 10 bin civarında -sivil güçlerimizin- bir kaybı vardır. Bunu
bir kerede yok etmeye veya düşünmemeye bir anda sahip olmamız da mümkün değildir.
Çekiç Güç kendiliğinden gelmemiştir -Balkanlar bir tarafta, Kafkaslar bir tarafta- Körfez'de kaynaklanan siyasî etkinlikler ve
etkenler arasında bu konu tezahür etmiştir, Irak'ta bir olay vuku bulmuştur. Zamanındaki bu harekâtın ülkemize sıçramasındaki
değerlendirmede, uluslararası gücün çağrısı elbet burada zuhur etmiştir. Çekiç Güç, Irak topraklarının bütünlüğünü koruma, Irak
yönetiminin, Kuzey Iraklılara iyi muamele etmesini sağlama ve bu Güç'e mani olmasını önleme, Kuzey Irak yönetimiyle, birlikte
yaşadığı kişilerin beraberliğini sağlama niyetiyle bu görevi ifa etme durumuna gelmiştir; ama, değerlendirmeye baktığımız zaman,
hiçbir parti -beşi için de- söylemiş olduğunun değişik bir yöntemiyle veya değişik bir fikirle gelmemiştir. Sayın Demokratik Sol Parti
Genel Başkanı, her seferinde aynı konuyu dile getirmiştir, Refah Partisi de getirmiştir; diğer partilerdeki milletvekili arkadaşlarım
da aynı şekilde dile getirmişlerdir.
Gayemiz ne; Çekiç Güç'ün gitmesi. Yanlış değerlendiriyoruz; Çekiç Güç bizden gittiği zaman, şeklini kaybetmekte midir... Biz,
Çekiç Güç'ün buradan gitmesini istiyoruz, biz, bunun kalkmasında yeterli bilgiye veyahut bu karara sahip değiliz. Çekiç Güç buradan
kalkacaktır, başka bir ülkeye gidecektir, yakın bir ülkeye gidecektir ve aynı konumunu muhafaza edecektir. Biz, değerlendirmeyi
burada yanlış yapıyoruz. Çekiç Güç'ün esas gayesi, bizim sınırlarımızdaki ve sınır ötemizdeki huzur ve sükûnun sağlanması
konusudur.
Hudutlarımızda olan olaylarda, Çekiç Güç'ü, Amerika yönetiminde, yalnız Amerikan kişilerinin riyasetinde olan bir olay olarak
görmek, kanaatimizce çok sakıncalıdır. Yalnız Amerikan kuvvetinden veya diğer devletlerin kuvvetlerinden şahısların olduğunu ve
bu Güç'ün, onun emrinde olduğunu söylemek, yine arz ediyorum, sayın milletvekilleri, son derece sakıncalıdır. Burada, Türk
komutanlarının, eşgüdümde, eşdeğerde görev yaptıklarını hiçbir zaman akla getirmemekteyiz. Bu filolar, bu uçaklar, kalktıkları
meydanlarda, sadece onların emrinde değildir; eşdeğerdeki Türk komutanlarının riyaseti altında yapılmaktadır.
Biz, ülkemizin, sınırlarımızın korunmasında, işte gördük, 500 binin üzerindeki Kürt ve diğer zümrelerden kişiler, Saddam'ın
sıkıştırmasından sonra, ülkemizin hudutlarından içeriye girmişlerdir. Bu 500 bini aşkın Kürt, Türkmen, Asurî ve Arap, can
havliyle sınırlarımıza sığınmışlardır. Bunların, can havliyle sınırlarımıza sığınmasına karşı"siz gidin" gibi insanlık dışı bir
hareket yapmanın son derece sakıncalı olacağını, merhametli ve vicdanî bir iş olmayacağını daha önce dile getirmiştik. Biz,
bunların, ülkemize getirdiği ekonomik sıkıntıları da müşahede etmiştik. Bunlar, ülkemize ekonomik yönden çok büyük sıkıntılara
meydan vermiştir.
Biz, bunun üzerine, Birleşmiş Milletler kanalıyla dünyaya çağrı yapmış ve bu çağrı üzerine, 688 sayılı Güvenlik Konseyi
Kararı çıkarılmıştır. Söz konusu karar çerçevesinde, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Körfez Savaşında yer alan 13
ülkeden 21 bini aşkın asker, uçak ve helikopterlerle Türkiye'ye gelmiş; bunlar, Kuzey Irak'ta, askerî ve sivil Irak güvenlik güçlerini
bölge dışına ittikten sonra, sığınmacıları bu bölgeye yerleştirmişlerdir; bunun adına "Huzur I Harekâtı" denilmiştir. Bu Güç,
Türkiye'de, Batı ülkeleri istedi diye kalmamıştır. Türkiye ve müttefikleri, bölgedeki nispî sükûnetin devamı ve gelişmelerin kontrol
altında tutulabilmesi için küçük bir askerî birliğin Türkiye'de barındırılmasını uygun görmüş ve buna da "Huzur Harekâtı II"
denilmiştir.
Bugün, Çekiç Güç, uçak ve helikopterlerden oluşan bir filodur. Çekiç Güç, şu an, İncirlik ve Pirinçlik'ten faydalanmaktadır. Bu
Güç'ün görev alanı sadece Kuzey Irak olup, burada yaşayan Kürt, Türkmen, Arap ve Asurîler için bir şemsiye görevi yapmakta,
onları Saddam yönetiminin gazabından korumakta ve yine Saddam'ın bu insanlara yönelik olası bir saldırısına uluslararası bir
caydırıcılık boyutu kazandırmaktadır.
Türkiye, böyle bir saldırıya seyirci kalamaz, kalmamalıdır; zaten, en üst düzey yetkililerimiz, bunu, defalarca ifade etmişlerdir.
Irak yönetiminin saldırı olasılığı da, her zaman mevcuttur. Çekiç Güç'ün varlığıyla, Irak, böyle bir bir şeye cesaret edememektedir;
diyelim ki, böyle bir şeye cesaret etti; işte o zaman, Türkiye yalnız kalmayacak, müttefik güçleri de yanında görecektir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, az önce ifade etmiş olduğum gibi, bütün bu olayları yaratan Saddam rejimi, 1990 yılından
itibaren, yoğunlaşan deneyimiyle, iktidarını aynen korumaktadır. Burada Çekiç Güç'ü konuşlandırmak için 1991 yılının Ocak
ayında alınan kararda neden olarak gösterilen hususların hiçbirisi, henüz ortadan kalkmamıştır; hepsi, aynen yerindedir. Bu kadar
deneyimi kazanmış Irak'ın Birleşmiş Milletlerin sıkı kontrolüne rağmen, uluslararası arenada yasaklanmış bazı kimyasal silahları
halen elinde bulundurduğu iddiaları vardır. Bu bölgede yaşayan insanları, onların keyfiyetine hiçbir zaman terk edemeyiz.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, 1991 yılında, demokrasi hareketine girişmiş olan Irak'ta, bir demokrasi hareketinin oluştuğunu
beklemek, bugüne kadar zuhur eden bir olay değil; arzu etmemizin aksine, daha sert bir rejime doğru yönelmektedir. Bu rejimin hırsı,
vatandaşlarını ve dolayısıyla huzur komşusu olan bizleri de zaman zaman rahatsız etmektedir.
Saddam kuvvetleriyle peşmergeler arasında çatışmalar, bu kuvvet çekildikten sonra inanıyoruz ki başlayacaktır. Bu durum,
sınırımızda kitlesel göçlere tekrar neden olacaktır; hiçbir yönetimin, bu kişilere "gelmeyin" demesi de söz konusu olmayacaktır.
Türkiye, böyle bir duruma seyirci kalmayacağını da defalarca ifade etmiştir. Çekiç Güç'ün varlığı, Irak'ı böyle bir şekilden
alıkoyduğu gibi, Irak yönetimine karşı, Türkiye'nin yanına Batı'nın da desteğini koymaktadır. Olası bir çatışma halinde, Türkiye,
tek başına müdahale yerine kolektif müdahale imkânına kavuşacaktır. Tek başına müdahale halinde, saldırgan yayılımcı diye;
kolektif bir müdahalede ise, huzuru temin eden bir ülke olarak nitelendirileceğiz.
Sayın milletvekilleri, Çekiç Güç aleyhine söylenen bazı görüşlere değinmek istiyorum. Deniliyor ki "Çekiç Güç, hükümranlık
haklarımızı ihlal etmektedir." Oysa, Çekiç Güç'ün Türkiye'ye gelmesini biz istedik; tamamen kontrolümüz altında görev
yapmaktadır. Bizim, onların serbest ve keyfî hareketlerini, yardım ve yataklık pozisyonunda görüşmemiz, felsefî ve inançlı
görüşlerimize de tamamen ters düşmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu irademizi ve yetkimizi kullanmaya hiçbir güç engel olamaz; bu yetki ve irademiz, hiçbir koşulla
kısıtlanamaz, elimizden alınamaz. İşte, o nedenle, hükümranlık hakkımızın ihlalinden söz etmek yanlıştır. Çekiç Güç'ün siyasal
dayanağı da bulunmaktadır; bu dayanak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Bakanlar Kurulunun ilgili kararlarıdır.
Değerli arkadaşlarım, aleyhte bir diğer ifade de "Çekiç Güç, PKK'ya yardım ediyor" görüşüdür; bunu iddia edenler, bugüne
kadar kanıtlayamamışlardır; çünkü, her ekipte Türk komutanın mutlaka bulunduğu her zaman ispatlanacak bir konudur.
Aleyhte bir diğer argüman da "Çekiç Güç'ün varlığı, Barzani ve Talabani'yi cesaretlendiriyor" denilmesidir. Evet, Çekiç Güç,
bölgedeki varlığıyla Barzani ve Talabani gibi liderleri koruyor; ama, Türkiye'nin aleyhinde olan bir durum değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ortaya atılan en önemli argümanlardan bir tanesi de, Çekiç Güç'ün, Kuzey Irak'taki otorite
boşluğunu kullanarak, burada bağımsız bir devlet kurdurma iddiasıdır. 1992, 1993, 1994 ve 1995 yıllarında bu konu Yüce
Meclisimizde görüşülürken, sözcüler, defalarca bunu dile getirmişlerdir. Belki o günkü endişelerini dile getirmekte haklıydılar;
ancak, geçen zaman göstermiştir ki, Çekiç Güç'ün, burada herhangi bir bağımsızlık devleti kurdurmak maksadıyla otorite boşluğu
sonucunu doğuran açık davranışı kanıtlanmamıştır. Bu demek değildir ki, orada bu konuda herhangi bir gelişme olmamıştır; evet
olmuştur; Kürt parlamentosu oluşturulmuştur, belediye seçimleri yapılmıştır, hükümet kurulmuştur... Ancak, bunların ciddî
kaynağı, 1970 yılında Molla Barzani'nin, Irak yönetimiyle yapmış olduğu anlaşmadadır. Bu anlaşmanın detaylarına bugün
girmenin bir manası yoktur. Söylenilmesi gereken, Kürtlerin, Kuzey Irak'ta, bu anlaşmayla otonom bir idareye kavuşmuş
olmalarıdır. Ayrıca, 36 ncı paralelin kuzeyinde oluşmuş bu otorite boşluğunun sebebi Çekiç Güç değildir. Ancak, 36 ncı paralelin
kuzeyindeki askerî harekâtın yasaklanmasını takiben boşluğun doldurulmuş olmamasıdır. Maalesef, buradaki Barzani ve
Talabani'ye bağlı peşmergeler, otorite boşluğunu dolduramamışlardır; bu arada bir otorite boşluğu vardır ve Çekiç Güç, bu otorite
boşluğu olduğu için buradadır; otorite boşluğunun sebebi değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugüne kadar geçen zaman içerisinde Çekiç Güç içerisinde yer alan Amerika Birleşik
Devletleri, İngiltere, Fransa, Türkiye ve diğer müttefikler, defalarca, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunacağını ifade etmişlerdir;
Türkiye, bu konuda çok duyarlı olduğunu defalarca açıklamıştır. Bu nedenle, Çekiç Güç'ün, bu bölgede bir süre daha kalması
gerekmektedir. Bugüne kadar Genel Kurulun gündemine gelen Hükümet tezkerelerinin aksine, bu tezkereler de, bu sürenin
kısaltılarak getirilmiş olması da son derece iyi bir adımdır.
Sayın milletvekilleri, görüyoruz ki, bu iddia, varsayıma dayanan bir senaryodan ibarettir. Türkiye, Irak'ın, birlik ve toprak
bütünlüğünün korunmasına büyük önem vermektedir. Bu duyarlılığını da, bütün müttefiklerine net şekilde ulaştırmıştır.
Sürekli olarak "Çekiç Güç ne zaman gidecek?" denildi; bizler de, her defasında "Kuzey Irak'ta bir normalleşme olmadan Çekiç
Güç'ün, bölgeyi terk etmesinde mahzurlar bulunduğunu" ifade etmiştik; "Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından, Ortadoğu'daki barış
ve istikrar için buna ihtiyaç var" dedik; "ancak, ulusal çıkarlarımız açısından uygulamada bazı iyileşmeler yapılması gerektiğini"
de her zaman ifade ettik.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, Türkiye, Çekiç Güç'ün, topraklarımızda konuşlandırılmasına izin verirken,
en başta kendi çıkarlarını göz önünde bulundurmuştur; ama, buna rağmen, Körfez Savaşında müttefiklerle birlikte hareket ettiği için
büyük ekonomik zarara uğramıştır. Kimse bunu görmezlikten gelmemelidir; zira, dostluklar, tek taraflı özverilerle yürütülemez. Bu
bağlamda, Avrupa ile bütünleşme sürecinde, müttefiklerimizden gereken desteği beklemek hakkımızdır.
Türkiye, Avrupa Birliğine katılma hedefinden vazgeçemez. Tabiî, bu hedefe ulaşmak için müttefiklerimize olduğu gibi, bize de
önemli görevler düşmektedir; biz de, demokratik ve ekonomik reformlarımızı, hızla tamamlamak mecburiyetindeyiz.
Bu düşünceler ışığında, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasına, Doğru Yol Partisi olarak "evet" diyeceğimizi arz eder;
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Necmettin Dede'ye teşekkür ediyorum.
Tezkere üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Topuz'un.
Buyurun Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakika Sayın Topuz.
CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, 17
Ocak 1991 tarihli ve 126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan Huzur Harekâtı çerçevesinde, ülkemizde konuşlandırılmış bulunan
Çokuluslu Güç'ün, görev süresinin, 31 Temmuz 1996 tarihine kadar, yeniden uzatılmasına ilişkin, Başbakanlık tezkeresini
değerlendirmek ve bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ve önerilerini ortaya koymak amacıyla söz almış
bulunuyorum; hepinizi en içten duygularımla, saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu tezkereyi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiren Hükümet, güvenoyu alamadığı Anayasa
Mahkemesinin kararıyla sabit olmuş bir azınlık hükümetidir.
Bilindiği gibi, Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılması kararına, en son 28 Mart 1996 tarihinde, bu Azınlık Hükümetini
oluşturan Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi ve çekimser desteğiyle Demokratik Sol Parti oy vererek almıştır. Sürenin dolmasına
12 gün kala, iki gerekçeyle, süre uzatımı yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmiş bulunuyor. Hükümet
tezkeresinde, Anayasa Mahkemesinin kararının doğurabileceği boşluk gerekçe olarak gösteriliyor; henüz bu karar açıklanmadan bu
talep yapılıyor. Şimdi öğreniyoruz ki, biraz önce, gerekçeli karar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ulaştırılmış
bulunuyor.
Hükümet tezkeresinin dayandığı ikinci gerekçe, müttefiklerimizle, bu geçen dönemde yapılmış olan çalışmaların çok olumlu
aşamalara geldiği, sonuçlandırılabilmesi için sürenin uzatılmasına gerek duyulduğu, bunun için de, 12 güne ilave edilen 1 aylık
sürenin yeterli olabileceği ifade ediliyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Hükümet, istifa etmiş olan Azınlık Hükümeti ve şimdiki uzatmaya destek vereceğini açıklamış olan
Demokratik Sol Parti, 12 günlük süreye 1 aylık süre daha eklendiği takdirde, bu arada sorunun çözüme ulaşabileceğini ümit ediyorlar,
buna inanıyorlar ve kendi inandıkları konuya, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve halkın da inanmasını, güvenmesini istiyorlar.
Olay budur. Şimdi, biz, bunu tartışıyoruz, bunu görüşüyoruz ve bu konuda, biraz sonra karar vereceğiz.
Sayın Milletvekilleri, öncelikle şu hukuk boşluğu meselesine değinmek istiyorum. Biraz önce, bu kürsüden konuşan Demokratik
Sol Partinin Sayın Genel Başkanı, bu konuyla ilgili bir hukuk boşluğu yaratmamak için acele etmemiz gerektiğini, süratle hukuk
boşluğunu doldurmamız gerektiğini ifade ettiler.
Sayın Genel Başkan, bu oylamadan önceki dönemlerde, sürekli olarak, sürenin uzatılmaması gerektiğini söyleyip, konuyla ilgili
bir çözüm önerisi ortaya çıkmadan bir büyük hukuk boşluğu doldurulmasına beş yıla yakın bir süre razı olacak; şimdi, üçbuçuk,
dört aylık bir süre içinde boşluk yaratmanın sakıncalarından söz edilecek... Bu iddianın samimiyetine inanmak mümkün müdür?!.
Hukuk boşluğu ne zaman söz konusu olur; 30 Hazirana kadar uzatılmış olan bu sürenin -Anayasa Mahkemesi kararıyla o karar
iptal edildiği için- dolmasına kadar geçecek dönemle ve bu geçmiş dönemde alınmış olan kararlarla ilgili olarak bir hukuk
boşluğundan belki bahsedilebilir; yani, geçerli olmayan bir karara dayanılarak hareket edilmiştir, bunun birtakım sorumlulukları olur
belki denilebilir, hukukî bakımdan burada boşluk olduğu belki varsayılabilir. O zaman, buraya getirilecek olan teklif, 28 Martta
alınmış olan kararın süresini değiştirmeden, ona meşruiyet kazandırmaya dönük bir öneri olabilirdi.
Anayasa Mahkemesi, süreyi uzatın demiyor ki, Anayasa Mahkemesi "bu konuda almış olduğunuz karar, İçtüzüğe göre, yanlış
olmuştur, bu karar geçersizdir" diyor. Bunu geçerli hale getirirsin, buna meşruiyet kazandırırsın; ama, o karara meşruiyet
kazandırırsın. Yeni bir kararı, ileriki döneme sarkacak bir öneriyi Anayasa Mahkemesi önümüze getirmiyor ki!.. Hukuk boşluğu
iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinin kararına sığınarak, bir aylık uzatmaya gerekçe arıyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, 28 Martta, Türkiye Büyük Millet Meclisinde uzatma kararı görüşülürken, Başbakan Sayın Yılmaz ve
çekimser destek verdiğini o tarihte de açıklamış olan Demokratik Sol Partinin Sayın Genel Başkanı, bu kürsüden birtakım
açıklamalar yaptılar. İzin verirseniz, kısaca, o açıklamaları sizlere hatırlatmak istiyorum.
Sayın Yılmaz, yaptığı sunuş konuşmasında şunları söylüyordu: "Bir süreden beri Çekiç Güç'e iştirak eden ortaklarımızla
müzakere halindeyiz. Bu konudaki endişelerimizin onlar tarafından daha iyi anlaşılmakta olduğunu görüyoruz. Bu konuda
müttefiklere verilen metinlerin birkısmı üzerinde mutabakata varılmıştır; diğer hususlar elan müzakere edilmektedir. Kontrolümuüz
altında bulunan Huzur Harekâtının günlük işleyişine ilişkin teknik kural ve ilkelerin gözden geçirilmesi amacıyla koalisyon
devletleriyle başlatılan sürecin de kısa süre içinde sonuçlandırılabileceğini, yapılan temaslar sonucu, memnuniyetle müşahede etmiş
bulunuyoruz." Huzur Herakâtının üç ay daha uzatılmasını isterken bu düşüncelere dayandığını ifade ediyor ve konuşmasının
daha sonraki bölümlerinde şunları söylüyor: "Hükümetimiz, Irak'ın yeniden bütünleşmesi, bu süreçte, kökenleri ne olursa olsun tüm
Kuzey Irak halkının huzurunun, güvenliğinin ve insan haklarının etkili güvencelere bağlanması, Türkiye'nin sınır güvenliğinin
kesin olarak sağlanması ve harekâta ilişkin teknik düzenlemelerin sonuçlandırılması amacıyla yapmış olduğu kararlı ve etkin
girişimin sonuçlarının alınmasını teminen, sürenin üç ay uzatılmasını onayınıza sunuyorum." Yani, Sayın Yılmaz, üç ay içinde
bütün bunların başarılabileceğine o tarihte de inanıyor "üç aylık uzatma Yüce Meclisin tasvibine mazhar olduğu takdirde bunları
gerçekleştireceğiz" diyor.
Şimdi, Sayın Yılmaz, önümüze geliyor "bu üç ay yetmedi bir ay daha lazım" diyor. Ah keşke söylediğinize bir inanabilsek, ah,
bir ay içinde bunların çözülebileceğine bir inanabilsek, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hepimiz parmaklarımızı
havaya kaldırarak "size bir ay daha veriyoruz; ama, bir ay sonra bunu kaldıracağız" diyebiliriz ama, ben inanmıyorum; siz, gerçekleri
söylemiyorsunuz. Biraz sonra değineceğim, bunun bir ay sonra bile sonuçlanmayacağını, siz de biliyorsunuz,
Sayın Ecevit neler söylemiş, biraz da onlara değinelim. Sayın Genel Başkan "Çekiç Güç kalsın mı, gitsin mi diye yansıtılıyor
bu tartışma; sorunun özü bu değil" diyor. Neymiş sorunun özü; 5 madde halinde sıralıyor; aşağı yukarı birbirini tekrarlayan
biçimde "Hükümet tezkerelerinde de kullanılan terimle 'Huzur Harekâtı' denilen ve beş yıldır uygulanan düzenleme sürsün mü,
yoksa sona mı ersin" diyor; yani, aslında, sürmemesini istiyor, sona ermesini istiyor; asıl görüşünün bu olduğunu söylüyor; "Kuzey
Irak'taki otorite boşluğu sürsün mü sürmesin mi" diyor, sürmemesini temenni ediyor; "Irak'ın bölünmüşlüğü, fiilen bölünmüşlüğü
sürsün mü sürmesin mi" diyor, sürmemesi gerektiğini ifade ediyor, hepimizin düşüncelerine bir ölçüde tercüman olarak; "Türkiye'ye
büyük sızma kolaylığı elde eden PKK'nın bölücü terör eylemlerindeki tırmanışı sürsün mü sürmesin mi" diyor, tabiî, sürmemesini
temenni ediyor. Bunun için, Hükümetin getirdiği öneriyi ve kendilerinin o öneriye yaptığı katkıyı, tezkerenin içerisine koyduğu
bölümlerle, üç ay içinde bu işin bitebileceğine inandığı için, destek vermese bile, çekimser oyla bu kararın alınmasını
kolaylaştırdığını ifade ediyor Sayın Genel Başkan.
BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – "İnanmak" sözünü kullanmadım hiçbir zaman.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Peki, ben, şimdi soruyorum...
İnandınız, üç ay süreyle bunların yapılacağını söylediniz; ben bunu biliyorum...
BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – "İnanmak" sözünü kullanmadım hiçbir zaman.
MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – Hep veriyordunuz ama...
ALİ TOPUZ (Devamla) – Onu da söyleyeceğim efendim...
Kim veriyordu, hep; vermiyorduk!.. Yanlış biliyorsunuz; zabıtlara bakarsanız, gerçeği görürsünüz...
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Zikzak yapıyor!..
ALİ TOPUZ (Devamla) – Şimdi, bütün bu temenniler, çok doğru temennilerdir; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
beklediği gelişmedir. Bunun üç ay içinde olabileceğini sanan, üç ay içinde olabileceği umudunu taşıyan sözcüler, şimdi, üç ay
yetmedi, bir ay daha verin diyor. Ben, inanıyorum ki, bir ay sonra gelindiği zaman, bu umutların hepsi yeniden sönecek, başka
süreler istenecek, eğer politika değişikliği yapmazsak.
Değerli milletvekilleri, çekimser desteğiyle, geçen sefer, sürenin uzatılmasına katkıda bulunan Demokratik Sol Parti, Hükümet
önerisinin işlerlik kazanmasını, sonuca varabilmesini sağlamak amacıyla, bu önerinin içine -biraz evvel söylediğim gibi- kendi
düşüncelerini de yerleştirmiş ve onunla bu işin yürüyebileceği kanaatine varmıştır.
Aslında, bu iddialar, o tarihteki uzatma önerisinin altındaki iddialar, daha önceki hükümetlerin yapamadığı, beceremediği,
gerekli iradeyi ortaya koyamadığı varsayımına dayanıyor ve o konuşmalarda da, eski hükümetler "siz yapamadınız" diye hep
suçlanıyor. Hatta, burada yapılan konuşmalarda o kadar suçlanıyor ki, Amerika Birleşik Devletlerinin çözüm için Türkiye'den öneri
beklediği; ama, ne yazık ki, geçmiş hükümetlerin bu konuda öneri bile göndermediği, halbuki öneri göndermiş olsalar, konuşsalar,
bugüne kadar bunun çözülebileceği iddiaları yer alıyor. Bir de şimdi bakıyoruz, öneriler götürülmüş, tartışılmış, yine sonuç yok.
Zannediliyor ki, Amerika Birleşik Devletleri ve onun müttefikleri, Ortadoğu konusunda izledikleri politikayı, bu kadar basit ve
ucuz tedbirlerle, telkinlerle, bizim yapacağımız bir başvuruyla, bir taleple, bir öneriyle değiştirecekler. Yani, onların, Ortadoğu
üzerindeki genel emelleriyle ilgili, dünya politikası içinde Ortadoğu'ya verdikleri önemle ilgili görüşlerini, bizim bu taleplerimizle,
böyle uzatma süreleri içinde, pazarlık gücümüzün çok zayıf olduğu dönemlerde, talepte bulunduğumuz için, hatır için, yüzleri
tutmayacağı için kabul edecekleri zannediliyor. Bunların ne kadar yanlış olduğu her geçen gün anlaşılıyor. Hatta, Demokratik Sol
Partinin sözcüleri, bu konudaki Hükümet uygulamalarını, Amerikan Hükümetinin etkisine girme suçlamalarıyla iddiasını
ispatlamaya çalışıyor. Geçmiş hükümetler "Amerika'nın etkisine, güdümüne girmiştir, onların her istediğini yapıyor" iddialarına,
suçlamalarına neden olmuştur. Burada, geçmiş hükümetler için bunlar söylenmiştir
Şimdi göreceğiz, üç ay gördük, eğer uzatırlarsa bir ay sonra da göreceğiz; bu yolla başarıya ulaşamayanlar, acaba,
Amerikalıların etkisi altında kalma suçlaması yaptıkları başkaları için söyledikleri bu sözlerin kendilerine hatırlatılması sırasında
ne cevap vereceklerdir; başkaları için uygun gördükleri bir durum kendileri için de uygun hale geldiği zaman nasıl davranacaklardır,
azıcık yüzleri kızaracak mı kızarmayacak mı ben bunu merak ediyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Beş senedir yüzünüzün kızardığı buradan belli oluyor!
ALİ TOPUZ (Devamla) – Bugün varılan noktada durumumuz nedir?..Bir kere şunu teslim etmemiz lazım ki, bu Hükümet,
Demokratik Sol Partinin de katkısıyla ve desteğiyle, dürtüsüyle müzakere sürecini başlatmış veya başlatılmış süreci hızlandırmış,
sürdürmüştür. Askerî otoritelerle müzakereler yoğun bir biçimde götürülmüştür; sivil otoritelerle konu görüşülmüş, tartışılmıştır;
dostluk ilişkileri devreye sokulmuştur. Hatta Amerika Birleşik Devletleri temsilcileriyle, Irak temsilcileriyle hem Hükümet hem de
Demokratik Sol Parti yöneticileri görüşmüşlerdir, uğraşmışlardır, didinmişlerdir.
Hatta bu arada, Demokratik Sol Parti, Huzur Sağlama Harekâtı yerine, "Bölgesel Güvenlik Planı" adıyla bir plan da sunmuştur.
Bu plan, sadece bizim konumuzu değil, daha geniş kapsamlı, Ortadoğu sorunlarının çok büyük bir bölümünü de içeren bir iddia
taşımaktadır. Bir an için bu planı kabul ettiklerini düşünsek bile, kabul etmenin yeterli sayılıp sayılamayaca -kabul etmek yeterli
değil de, burada söylenenler yaşama geçirilecek ve öylece bu sorundan kurtulacağımız varsayılıyorsa- bu planda öngörülen
iddiaların ne kadar bir süre içinde gerçekleşebileceği konusunda da, Hükümet yetkililerinin, daha sonra bize cevap vermelerini
bekliyoruz; çünkü, burada, Amerika Birleşik Devletlerinin politikası belirtiliyor, Irak'ın politikası belirtiliyor, bütün devletlerin nasıl
davranması gerektiği belirtiliyor, bizim nasıl davranmamız gerektiği belirtiliyor ve bütün bunların, hepsinin bir arada yapılması
öngörülüyor. Ah ne güzel; keşke bunlar yapılabilse... Zaten, sorun o.
Bunları buraya yazmak, bir planın içine yazmak; başkalarının bilmediği şeyler değil ki bunlar; bunlar herkesin bildiği, cümle
âlemin bildiği, halkın bildiği şeyler. Bunları alt alta yazıp, buna bir plan demek, bunu verdiği zaman da sorun çözülecek veya çözüm
yoluna girdi demek kendi kendini kandırmaktan başka ne anlama geliyor, ben doğrusu merak ediyorum.
Nedir gelinen nokta; bize göre, 2 ay 18 gündür sürdürülen politika, ortaya konulan iddialar, Anavatan Partisinin iddiaları,
Hükümetin iddiaları, Demokratik Sol Partinin iddiaları gerçekleşememiştir, başarı sağlanamamıştır, ortada bir başarısızlık vardır.
Şimdi, giderayak, bu başarısızlığı acaba nasıl kamufle edebiliriz, nasıl başka yöne sevk edebiliriz, gönderebiliriz, olayı başka bir
platforma nasıl taşıyabiliriz, nasıl gerekçeler bulabiliriz noktasına gelinmiştir. Bugünkü çırpınışlar, bugünkü iddialar, konunun
böyle gündeme getirilmesi, bu amaçtan başka bir amaç taşımıyor; çünkü, başarısız olunduğunu herkes biliyor, cümle âlem biliyor
dedim; askerler biliyor, siviller biliyor, Amerika biliyor, Irak biliyor, Hükümet biliyor, biz biliyoruz, herkes biliyor. Bu konuya
bağlanan umutlar söndü; çünkü, bu konuyla ilgili verilmiş olan çekimser destek, daha çok içpolitika ağırlıklı bir değerlendirme
sonunda, mecbur olarak verilmiş bir destekdir. Bu destek, kurulmuş olan Hükümetin devamını sağlamaya dönük bir politik
değerlendirmeye dayanıyor. Hani sadece kuruluşuna katkıda bulunacaktınız; ondan sonra yanlış bulduğunuz şeylere "evet"
demeyecektiniz; onlara karşı direnecektiniz... Dörtbuçuk yıl direndiğiniz bir konu için üç ay daha direnmekten neden vazgeçtiniz;
doğrusu bunu da anlamak mümkün değildir.
Topluma yeni umutlar vererek bir ay sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ TOPUZ (Devamla) – Süre vermiyor musunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Topuz, konuşmanızı tamamlayın efendim.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sürem doldu, o nedenle, bir kısmını atlayarak sonucuna geliyorum.
ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) – Bu konudaki fikriniz ne?
ALİ TOPUZ (Devamla) – Fikrimi söyleyeceğim şimdi efendim, merak buyurmayınız, şimdi onu söyleyeceğim, çok memnun
olacaksınız.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bugüne kadar "Çekiç Güç" diye adlandırılan bu konuyla ilgili olarak, hiçbir zaman, sataşma
yaparak bana laf duyurmaya çalışan arkadaşlarımın ifade ettiği gibi, olayın savunucusu durumuna gelmedik. Biz, çoğunluğuyla, bu
Mecliste, Çekiç Gücün, OHAL'in süresinin uzatılmaması yolunda oy kullandık; SHP döneminde de böyle kullanıldı, Cumhuriyet
Halk Partisi döneminde daha ağırlıklı olarak böyle kullanıldı. Açarsınız bakarsınız...
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Tezkerelerin altında imzalarınız var, kimseyi aldatmayın, Bakanlar
Kurulundan imzalarınızla geldi!..
ALİ TOPUZ (Devamla) – Açarsınız bakarsınız.
Biz, bu süre uzatımının aleyhinde oy kullanacağız ve biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, inanıyoruz ki, bu sorun öyle bir
noktaya gelmiştir ki, bu sorunu çözmek için, ancak ve ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin insiyatif alması gerekir. O insiyatif,
önce uzatma kararını reddetmek, yaratılan fiilî durumdan sonra, varsa burada bir sorun, onu çözmek istiyorsanız, buyurun, gelin,
bizim koşullarımıza göre, yeni durumu müzakere edelim demektir. (RP sıralarından alkışlar) Eğer, böyle düşünülmeseydi, 1974
yılında da, Kıbrıs Harekâtı için o karar alınamasaydı, Kıbrıs'a çıkılmasaydı, şimdi, hâlâ müzakere masalarında, Kıbrıs ne
olacak diye, belki, konuşmak zorunda kalacaktık; belki de konuşamayacaktık; çünkü, Kıbrıs'taki Türk halkıyla Kıbrıs'ın tamamı
çoktan elden gitmiş olacaktı.
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Onun fatihi burada, burada!.. (DSP sıralarından alkışlar) Bilmiyorsanız öğrenin.
ALİ TOPUZ (Devamla) – Onun fatihinin kim olduğunu biliyoruz. Siz, hâlâ kişileri fatih görerek, onları tabu görerek peşinden
giderseniz, demokrasiyi öğrenmekte çok gecikeceksiniz. Koca Cumhuriyet Halk Partisinin, benim de içinde bulunduğum Cumhuriyet
Halk Partisi Hükümetinin, MSP ile ortak hükümetin ortak başarısıdır; kimsenin özel başarısı değildir. (CHP ve RP sıralarından
alkışlar) Herkesin katkısı vardır; en büyük katkı, belki Sayın Ecevit'indir (DSP sıralarından alkışlar) ama, o eser, Ecevit'in eseri
değildir. O eser, Hükümetten başlayarak Büyük Millet Meclisinden devam ederek, Türk halkının eseridir; onu bir kişiye mal etmeye
yeltenmeyin. (CHP ve RP sıralarından alkışlar)
Parlamentonun, -hâkimiyet kayıtsız şartsız ulusundur diye şurada yazıyor- bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hükümetlerden
gelen, yeteri kadar ciddiyetle hazırlanmamış, hayallarle dolu önerileri onaylamasını değil, Birinci Meclisin, İkinci Meclisin yaptığı
gibi, önemli konularda hükümete yön verebilecek bir iradeyi ortaya koymasını temenni ediyoruz, onu diliyoruz. Yoksa, bir sözcünün
burada konuştuğu gibi, bunları yapalım; ama, şimdi değil, biraz daha uzatalım, bir ay sonra, iki ay sonra gelelim yapalım... İki ay
sonra bu noktaya geleceğimizden emin olduğumuz halde, bu kararı bugün almayıp iki ay sonraya bırakmanın manevî sorumluluğunu
Cumhuriyet Halk Partisi üstlenmeyecektir; Türkiye Büyük Millet Meclisinin de üstlenmeyeceği kanısındadır.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ali Topuz'a teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Ali Topuz, konuşmasının başlangıcında, bugünkü tezkereyi Yüce Meclise sunan Hükümetin,
güvenoyu alamadığı Anayasa Mahkemesince karara bağlanmış olan bir azınlık hükümeti olduğunu ifade etti. Bu ifadelerle,
tezkerenin hukukî mahiyetinde bir yanlış değerlendirme söz konusu olabilir.
Sayın Topuz'un da bildiği gibi, şu andaki müzakere ettiğimiz tezkereyi gönderen Hükümet, yeni hükümet kuruluncaya kadar ve
Sayın Cumhurbaşkanınca Meclise bildirilinceye kadar, Anayasanın öngördüğü Hükümet yetkilerinin tamamına sahiptir. Onun için,
tezkerenin Yüce Meclise sunuluşunda herhangi bir hukukî eksiklik yoktur.
İkinci bir konu, Sayın Topuz, Anayasa Mahkemesi kararının, bugün Meclis Başkanlığına sunulmuş olduğunu, tebliğ edilmiş
olduğunu ifade ettiler. Anayasa Mahkemesi kararları, bildiğiniz gibi, Meclis Başkanlığına gönderilmez. Anayasa Mahkemesi
kararları, Resmî Gazetede yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girer. Zaten, şu ana kadar da, Başkanlığımıza, Anayasada mevcut
olmayan bir usulle, Anayasa Mahkemesince gönderilmiş herhangi bir karar yoktur.
Değerli arkadaşlarım, şimdi...
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Anayasa Mahkemesinde bu konudaki iptal davasını açan Refah Partisi Grubuna, Anayasa
Mahkemesinin, gerek Çekiç Güç konusundaki gerek olağanüstü hal konusundaki Meclis kararlarının iptaline dair olan kararı, bu
sabah tebliğ edilmiştir.
Arz ederim.
BAŞKAN – Sayın Kazan, verdiğiniz bilgi için teşekkür ederim.
Refah Partisi Grubu davacı olduğu için, Anayasa Mahkemesi, elbette davacıya tebligat yapar; ama, Sayın Topuz, Meclis
Başkanlığına yapılan bir tebligattan söz ettiği için düzeltme ihtiyacı duydum.
Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, gruplar adına dördüncü söz, Anavatan Partisi Grubunun.
Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Safa Giray konuşacaklar.
Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın Giray, konuşma süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Grubum adına ve şahsen,
hepinize saygılarımı sunarım.
Efendim, aslında, 28 Martta Meclisçe verilen bir kararın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi -öyle diyelim- sebebiyle,
Çekiç Güç konusunu yeniden görüşmek durumunda kaldık. Bu konuda, değerli arkadaşlarımız, evvelden beri yapılagelen
konuşmaların benzerlerini -birkısmı tıpatıp tekrar şeklinde olsa bile- yapmaktalar.
Meclisimiz, o gün bir karar vermiş; o verdiği kararı, bugün, İçtüzüğe uygun olmak, Anayasaya uygun olmak kaydıyla yeniden
vermek durumunda.
Aslında, bu konuda da birtakım münakaşalar var; ama, şimdi, onların hepsini bırakalım; gelelim bugünkü konumuza. Bugü
mevcut, istifa etmiş geçici Hükümet, ülkemizin önemli konularından biri olan Çekiç Güç konusunu, Meclisimizde görüşülmek üzere
Meclise arz etmiştir. Asıl bakmamız gereken konu budur; bu olmasına rağmen, ben, Sayın Topuz'un, konuşmasında ileri sürdüğü
iddialar, ileri sürdüğü fikirler konusunda, doğrusu, biraz, anlayamamak gibi bir duruma düştüm. Gerçekten, Sayın Topuz neyi
müzakere ediyor anlamadım; müzakere ettiği konu Demokratik Sol Partinin davranışları mıdır, Doğru Yol Partisinin davranışları
mıdır, Anavatan Partisinin davranışları mıdır, özellikle Sayın Ecevit'in davranışları mıdır, yoksa, Çekiç Güç konusu mudur?
Bunu anlamadım. (DSP sıralarından alkışlar)
Hele şunu hiç anlamadım: Bakınız Sayın Topuz, son sözleriniz arasında dediniz ki "Meclis bir karar vermeli, işe vazıyet
etmeli; önce son vermeli bu işe; ondan sonra, inisiyatifi alıp, gelin, bizim şartlarımızla görüşelim demeli..." Bakınız, 1992 yılı
ocak ayında yahut haziran ayında, yine bu konuyu konuştuğumuz bir sırada, ben, buna benzer bir laf ettim. Şunu söyledim o zaman;
dedim ki: Huzur Harekâtı tamamen insanî amaçlarla başlatılmış bir şeydi. Yani, o zaman Türkiye'ye kaçmış olan 500 bin kişinin,
tekrar, emniyetle Irak'a yerleştirilmesi ve onların huzurunun sağlanması amacıyla başlatıldı. İşte, dünyanın şu kadar ülkesi 21-22
bin askerle katıldı, paralar geldi, bu adamlar yerlerine yerleştirildi ve bu iş, aşağı yukarı üç ayda bitti.
Bu, Birleşmiş Milletler kararına dayalı bir hareketti, uluslararası bir hareketti. Türkiye de, elbette, kendi sınırları içindeki
olaydan dolayı bunun içindeydi. Sonra, tamam, bu adamlar, üç ay içinde oralara götürüldüler; ama, yeni gitmiş durumdalar, daha
henüz her şey yerine oturmamış, onun için, 1 Temmuz 1991'de Provide Comfort ll; yani, Huzur Harekâtı ll diye bir harekât daha
başlatıldı ve o harekât için bir anlaşma yapıldı. Anlaşma, bu işin, eylüle kadar çözüleceği, bir defaya mahsus olmak üzere, yıl
sonuna kadar da uzatılabileceğini ifade ediyordu. Anlaşmanın amacı da yine tamamen insanîydi ve Irak'a döndürülmüş,
yerleştirilmiş olan bu insanların, yeni düzene alışıp, her şeyin yerli yerine oturtulmasını sağlamaktı. Anlaşma buydu ve 31 Aralık
1991'de süresi bitiyordu.
Biz, Ekim 1991'de seçimleri kaybettik, iktidar değişti, 20 Kasımda hükümeti devrettik. Ondan sonra, o zamana kadar, Çekiç
Güç'e her türlü reaksiyonu göstermiş olan ve yeniden iktidara gelip hükümet kuranlar, 31 Aralıkta bu sürenin bitmiş olduğunu, 1
Ocaktan itibaren ellerinin serbest olduğunu hiç hesaba katmadan bunu uzattılar. O zaman şunu dedim ben: Eliniz serbestti, anlaşma
bitmişti; niye, oturup, yenisini, kendi şartlarınızla yapmadınız? Bunu şimdi sormanın manası var m; üstelik Dört yıl, SHP,
Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarın ortağı olarak Dışişleri Bakanlığındayken.
Sayın Topuz, şimdi, herkes, her şeyi unutuyor zannederek konuşmayın... (DSP sıralarından alkışlar)
Efendim, asıl konumuza gelelim: Çekiç Güç için son uzatmamızı yaparken, yani 28 Mart günü yaptığımız konuşmalarda -
zabıtlara bakarsanız, gayet açıkça görülür- Çekiç Güç'e yeni bir şekil vermek, yeni bir anlaşmaya bağlamak, eski şeklinden memnun
olmadığımızı ifade etmek suretiyle, Hükümetin, yeni kurulmuş bir hükümet olarak kucağında bulduğu bu problemi halletmek için
bir sürenin verilmesi lazım geldiğini söyleyerek üç ay süreyi öyle verdik.
Bizim, zaten, evvelden beri şikâyetimiz "Bu Çekiç Güç, eksi amacıyla, ilk kuruluşundaki amacıyla bağdaşabilen bir Çekiç Güç
olmaktan çıktı; bize rahatsızlık veriyor, bölgeye rahatsızlık veriyor; ne Türkiye'ye yarıyor ne Irak'a yarıyor ne oradaki insanlara
yarıyor. Onun için, bunu değiştirin; çalışın, bir anlaşmaya bağlayın, öyle gelin" şeklinde idi ve hep bunu dedik.
Mart ayındaki konuşmada da yine aynı şeyi söyledik; dedik ki: "Buna bir şekil verin. Biz, bunun bugünkü şeklinden memnun
değiliz. Şimdi, yeni Hükümet oldunuz; yeni Hükümet olduğunuza göre, size bir süre verelim; o sürede bu işi bitirin..." Sayın Ecevit'in
de ifadesi buna benziyordu, hemen hemen aynıydı; "bunu bitirin..." Ama, orada müstenkif kalmayı ben anlamıyorum, özür dilerim.
Müstenkif kalmanın hiç anlamı yok. Bu, açık bir görev vermedir; yap, getir demektir. Burada, müstenkif kalmanın hiç gereği yok.
Bugünkü durumda hiç yok. Bunu anlamıyorum...
Efendim, bakınız, geçen seferki üç aylık uzatma talebinde, Hükümet Başkanı ne ifade kullanıyor: "Kuzey Irak'ta ortaya çıkan
otorite boşluğunun Türkiye açısından yarattığı sakıncaların tümüyle bilincindeyiz. Irak'ın kuzeyinde bugün hâkim olan olağandışı
durum, o bölgede yaşayanlara da, Türkiye'ye de huzur getirmemiştir. Mevcut otorite boşluğundan, Kuzey Irak Halkı da Türkiye de
zarar görmektedir. Çatışan grupların arasında kalan bölge halkı fevkalade mutazarrırdır. Bunların da üstünde, Irak'ın toprak
bütünlüğü zaafa uğramıştır. Bazı müttefiklerimiz, Huzur Harekâtına stratejik bir önem vermektedir. Türkiye olarak biz de, Kuzey
Irak'taki sakıncalı durumun giderilmesine stratejik önem veriyoruz; bu iki hususun birbiriyle bağdaştırılmasına çalışıyoruz."
Devam ediyor: "Bütün bu hususları göz önüne alan Hükümetimiz, Irak'ın yeniden bütünleşmesi, bu süreçte, kökenleri ne olursa
olsun tüm Kuzey Irak Halkının huzurunun, güvenliğinin ve insan haklarının etkili güvencelere bağlanması, Türkiye'nin sınır
güvenliğinin kesin olarak sağlanması ve harekâta ilişkin teknik düzenlemelerin sonuçlandırılması amacıyla yapmış olduğu kararlı
ve etkin girişimin sonuçlarının alınmasını teminen, sürenin üç ay uzatılmasını talep etmektedir."
Bakın, şurası önemli: "Değerli milletvekilleri, Çekiç Güç konusunda aynı endişeleri paylaşıyoruz. Belki aramızdaki tek fark,
bu endişeleri karşılamadaki usul ve yaklaşım farkıdır. Amacımız, sakıncaları ortadan kaldırmaktır. Bu amaçta beraberiz. Belki,
bu amaca varmada, aramızda görüş farklılıkları söz konusudur. Üç aylık bir uzatma, Yüce Meclisin tasvibine mazhar olduğu
takdirde, Hükümetimizin, ortaklarımızla görüşmeleri süratle sonuçlandırmayı amaçladığını, burada, bir defa daha ifade etmek
istiyorum" Mart ayındaki tezkere üzerinde söylenen ifade budur.
Sayın Ecevit de burada açıkladılar; Hükümet, bu arada -Sayın Ecevit gayet iyi takip etmiş konuyu- bu konuşmanın gösterdiği
yönde birtakım çalışmalar yapmış, birtakım temaslar yapmış ve bunların bazısını hal noktasına da getirmiş; ama,
tamamlayamamış. Eğer, bu Meclis kararı bozulmasaydı Anayasa Mahkemesi tarafından, bu ayın sonuna kadar tamamlanabilecek
miydi... Onu, tabiî, söylemek mümkün değil; ama, onüç gün süreleri daha vardı. Bir noktaya gelmişler. Belki, 30 Haziran günü o
hedefe tam ulaşmış olamayacaklardı ve belki, gelip, diyeceklerdi ki, bize, bir ay daha süre verin yahut yirmibeş gün daha süre verin.
Vermeyecek miydiniz bunları anlattığı zaman...
Amacımız nedir muhterem arkadaşlarım; amacımız, Türkiye'nin bir probleminin, belirli, bilinen şekle sokulmasıdır, bir
anlaşmaya bağlanmasıdır, Türkiye'ye yarayacak bir noktaya getirilmesidir; yoksa, amacımız, burada, parti çekişmesi yapmak
değildir.
Bakınız, Türkiye, komşuları arasında büyük sıkıntılar yaşanan bir bölgede bulunmaktadır. Bugün, bütün komşularımızı
alın, hepsi problemlidir; fakirliğin getirdiği, tarihin getirdiği, birtakım siyasî uzlaşmazlıkların getirdiği bir sürü problemin içindedir.
Üstüne üstlük, bir de, petrol gibi bütün dünyanın ilgisini çeken ve isteseniz de istemeseniz de, buraya parmağını sokanların,
birtakım rahatsızlıkların var olduğu bir yerde yaşamaktadır.
Türkiye burada yaşayacaktır, yaşamaya devam edecektir; çaresi yoktur. Onun için, bu işlere bakarken, çok daha sükûnetle, çok
daha akılcı, sakin, sabırlı olarak bakmamız lazım. Hükümetimizi uyaralım, tamam; Meclis, gerektiğinde el koysun, doğrudur;
gerektiğinde, Meclis, taktik kararları vererek Hükümete yardımcı da olsun, doğrudur. Eğer, hepimiz inanırsak ki, bunu reddetmek
suretiyle biz hükümete yardım etmiş oluruz, onu da yapalım. Bu teklifleri de yaptık zamanında biz; bunlar zabıtlarda vardır Sayın
Topuz. Eğer lazımsa, eğer anlaşıyorsak, eğer o yolun doğru olduğuna topluca kanaat getiriyorsak, öyle anlaşalım, Meclisin belli bir
sayısı şöyle, belli bir sayısı böyle rey versin; ama, bunu, çekişme için bir fırsat saymayalım. Bu değil amacımız.
Bugünkü durumda, önümüzde bir geçici Hükümet var. Bu Hükümet gelmiş "Türkiye'nin böyle bir problemiyle karşı karşıyayız"
diyor. Bu problem nereden geliyor; bugün gelen problem, kendi içimizden geliyor beyler, dışardan değil... Bugün gelen problem,
Anayasa Mahkemesinden, Anayasamızdan, şu davranışımızdan, bu davranışımızdan; ama, bizden geliyor. Komşularımızın yahut
da Amerikalıların, İngilizlerin bilmem kimlerin getirdiği bir problem değil bugünkü problem. O problem vardı zaten ve o probleme
karşı, Türkiye, tek yumruk gibi davranırsa güçlü olur, kuvvetli olur, çözer. Biz, onu gösterelim. Hiçbirinizin, hiçbirimizin amacı,
zayıflığa sebep olmak değil ki...
Şimdi, bir ay daha süre verelim. Ha, bir ay sonra bu olmadıysa; yine bakalım. Yine bakalım, anlayalım; gerekirse, kapalı
oturum yapalım ve Hükümetten gizli bilgileri de alalım. Bu, topumuzun problemidir. Bu, Türkiye'nin sınırları dışında ve sınırları
içerisinde, komşularıyla ilgili zorlu bir problemdir. Ortadoğu, zaten zorlu bir bölgedir. Onun için, lütfen, bu konuda, çok daha sakin
düşünerek, parti düşüncelerinin dışına çıkarak, böyle bir konunun, Türkiye'nin konusu olduğunu hesaba katarak, bu tezkereye
olumlu cevap verelim.
Saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Safa Giray'a teşekkür ediyorum.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan konuşacak.
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakika Sayın Ayhan.
RP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Çekiç Güç'ün, altıncı yılda, onuncu
görüşmesini yapıyoruz. Dokuz görüşmede, Çekiç Güç'le ilgili endişeler burada, defaatle arz edildi; ancak, bugüne kadar, bu
endişeleri bertaraf edecek tedbirler de maalesef getirilemedi. En son dokuzuncu uzatma, bu haziran ayı sonunda son bulacak iken,
şimdi, temmuz sonuna kadar bir yeni uzatma talebiyle karşı karşıya bulunmaktayız.
Muhterem arkadaşlar, Çokuluslu Güç, Türkiye'de, Çekiç Güç diye maruf olan, Provide Comfort-I ve II'nin (Huzur Harekâtı)
Türkiye'ye gelişini, şöyle, hafızalarımızı tazeleyip, kısaca bir gözden geçirirsek:
Tarih 2 Ağustos 1990; Irak, Kuveyt'i işgal eder. Acele toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın Kuveyt'ten derhal
çıkmasını ister. Saddam rejimiyle, idarecileriyle, uluslararası ve ikili birçok görüşme yapılır; ama, maalesef, Irak, bu işgali
kaldırmaz ve işgalde ısrar eder.
Bu arada, tabiî, Körfez bölgesine, takriben 600 bin askerden oluşan bir çokuluslu güç yığınağı yapılır ve nihayet 16 Ocak
1991, Körfez Savaşı başlar. Türkiye'den de endişeyle takip edilen bu savaş çok sürmez; kısa zamanda, Saddam'ın o anlı şanlı
silahlı güçleri, hiçbir muharebeye de aktif olarak katılmadan teslim olurlar ve Körfez Savaşı biter. Biter; ama, Körfez Savaşının
ardından da, Türkiye'nin, beş altı yıldır, bu Mecliste müzakeresini yaptığı bu Çekiç Güç meselesi, Körfez Savaşından, Türkiye'ye
kalan fevkalade sıkıntılı bir mesele olarak Türkiye tarafından taşınmaktadır.
Çekiç Güç'ün ortaya çıkışı şöyle olmuştur: Körfez Savaşının devam ettiği günlerde, ittifak güçleri, çok eskiden beri Irak
(Bağdat) rejimiyle ihtilaf halinde olan, zaman zaman anlaşmaya varan, zaman zaman isyan eden Kuzey Irak Halkını, Bağdat
Hükümetine karşı isyana teşvik eder. İttifak güçleri, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, uçaklardan attıkları
beyannamelerle ve çeşitli yollarla isyana teşvik ederler ve Kuzey Irak'ta, Bağdat rejimine karşı harekete başlar. Körfez Savaşının
son bulmasıyla, Irak güçlerinin kuzeye yönelmesi neticesinde, bölge halkı, Irak güçlerinin ateşi altında kalır. Tabiî, ittifak güçleri,
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, bir koruma tedbiri yerine, yine uçaklardan attıkları beyannamelerle, bölge halkını,
kuzeye doğru, Türkiye'ye doğru kaçmaya teşvik ederler. Bütün bunlar, her yönüyle basına yansıyan açık seçik olaylardır. Ben sadece
satırbaşlarıyla arz ediyorum.
Kuzey Irak'tan, takriben 500 bin Irak vatandaşı, Türkiye'nin güneydoğusuna iltica eder, fevkalade kargaşalı günler geçirilir ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, acele, Birleşmiş Milletlerden yardım talebinde bulunur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 688
sayılı Kararıyla, bütün üye ülkeleri, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye iltica eden bu insanlara karşı, insanî koruma tedbiri almaya ve bu
faaliyetlere katılmaya devam eder. İşte, Çekiç Güç'ün Türkiye'ye gelişinin hikâyesi budur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi de, 17 Ocak 1991'de 126 sayılı Kararı alarak, İncirlik ve Diyarbakır-Pirinçlik Üslerinde
üslenmek üzere, 13 ülkenin 21 bin silahlı kuvvetinin, askerinin, Türkiye'ye gelmesine müsaade eder. O aylardaki çalışmalar
neticesinde, bu 500 bin mülteci Kuzey Irak'a iade edilir. Arkasından da, Çekiç Güç dediğimiz bu Çokuluslu Güç'ün ikinci safhası,
yani, Provite Comfort-II dediğimiz safhası başlar. İşte, halen tartıştığımız budur. Başlangıçta 5 bin silahlı güçle Türkiye'ye gelen
bu güç, bugün, takriben 3 bin mertebesine inmiş bulunmaktadır. Burada, tabiî, tartışmaya sebep, bu gücün Türkiye'de bulunuşu ve
Kuzey Irak'ta bu güç sayesinde meydana gelen gelişmelerin, milletimizi ve bu Meclisin değerli üyelerini de rahatsız etmiş olmasıdır.
Nedir bu rahatsızlık dediğimiz zaman; bugün, Kuzey Irak'taki otorite boşluğu sebebiyle, Kuzey Irak'a yerleşmiş olan takriben
sayısı 90-100 civarında -ki, güvenlik güçlerinin muhtelif vesilelerle bize ifade ettikleri bilgilerden aktarıyorum- olan bu sivil
kuruluşların, hükümetler dışı organizasyonların, Kuzey Irak'ı, Irak'tan bölücü istikamette birtakım teşkilatlanmalara destek
vermeleri ve bu faaliyetlerin de, Çekiç Güç'ün himayesinde cereyan etmiş olmasıdır. Evet, Çekiç Güç'ün, Kuzey Irak harekâtına,
oradaki gözetleme, önleme ve koruma faaliyetlerine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensupları da müşahit olarak katılmaktadırlar;
ancak, orada, sivil kuruluş dediğimiz, bölgeyi bölmek isteyen birtakım art niyetli ve başka niyetli kuruluşların çalışmalarını ise,
bizim güvenlik güçlerinin denetleme imkânı yoktur; işte, Çekiç Güç'le ilgili endişelerin temel kaynağı budur.
Muhterem arkadaşlar, tabiî, Türkiye, kendi bölgesinde, bölgeyi bölecek ve bölge ülkeleri ile bölge halkları arasında, uzun ve
sonu gelmeyen ihtilaflara sebep olacak olan bu gelişmeleri makul karşılayamaz; bunları önleyici tedbirleri de aramak
mecburiyetindedir. İşte, bu anlayışladır ki, daha önce, uzun süreli uzatılan Çekiç Güç'ün Türkiye'de kalma süreleri, son dönemde üç
aya kadar indirilmiştir, şimdi, bu uzatmayla, nihayet, temmuz ayı sonuna kadar bir uzatma getirilmek istenilmektedir.
Muhterem arkadaşlar, tabiî, burada, onuncu seferdir müzakere ettiğimiz bu meseleye bakarken, endişe duymamak ve üzülmemek
mümkün değil. Mademki, Çekiç Güç'ün Türkiye'de bulunması, Türkiye'nin de bölgenin de menfaatlarına aykırıdır, bizim, buna ait
tedbiri bugüne kadar getirmiş olmamız gerekirdi. Sayın Cumhurbaşkanı Demirel'in, 1990 ve 1991 yıllarında, –o zaman muhalefet
lideri olduğu dönemde- bakınız, beyanları var. Bir muhalefet lideri olarak Sayın Demirel "Süresi, kimliği, niçin, kime karşı
kurulduğu, hangi hukukî dayanaklara bağlı olduğu belli olmayan Çekiç Güç'ün mahiyetinin en kısa sürede açıklanmasını istiyoruz"
diyor.
Aynı şekilde, yine, bu Mecliste yapılan müzakerelerde, bugün Hükümet olan Anavatan Partisi sözcülerinin zabıtlarda aynen şu
ifadeleri var: "Çokuluslu Güç, Türkiye aleyhine çalışır bir konuma gelmiştir veya daha doğru bir ifadeyle, Türkiye aleyhine çalışan
güçlere şemsiye görevi görerek, koruyan bir güç haline gelmiştir" Yine, Anavatan Partisinin bugünkü muhterem Genel Başkanı
Mesut Yılmaz'ın, daha 1991 yılında Hükümetten çekilmeden önce, seçim öncesi, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasıyla ilgili
buradaki müzakerelerdeki beyanları, parti adına yapılan beyanlar, Çekiç Güç'ün görev süresinin son defa uzatıldığı mahiyetindeydi.
Türkiye'de ne oluyor ki, bugün Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Sayın Demirel'in, muhalefet lideri olduğu zamanki
beyanı ortada iken, Başbakan olduğu dönemde, Çekiç Güç'ün görev süresini devamlı uzatmıştır. Yine, Sayın Yılmaz'ın, 1991'de
Başbakan iken, son defa olarak görev süresinin uzatıldığını ifade ettiği Çekiç Güç'ün süresi, bakın ki, bugün, yine Sayın Yılmaz'ın
Başbakanlığında onuncu sefer uzatılma durumundadır.
Şimdi, bu noktaya baktığımız zaman diyoruz ki, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasını mecbur kılan şartlar nedir? Sayın
Demirel, muhalefette bunu bilmiyordu; iktidar olunca bunu gördü ve uzatma yoluna gitti. Sayın Yılmaz, iktidarda iken, bunun son
defa uzatıldığını ifade etti, muhalefette iken, burada defaatle destekledi ve şimdi de Hükümet olarak, Anavatan olarak, onuncu defa
uzatılmasını önümüze getirmiş bulunmaktadır.
Tabiî, biz, burada, genel hatlarıyla, dışarıdan bakarak ve sızan birtakım bilgilere dayanarak tahmin ediyoruz ki, Çekiç Güç'ün
bölgede bulunuşu, aslında, Batılı güçlerin; Amerika ve müttefiklerinin, Ortadoğu'ya yüz yıldır bakışlarının devamı istikamette,
Ortadoğu'da yeni yapılanmalara temel hazırlamak içindir. Zaten, Körfez Harekâtının devam ettiği günlerde, 1991 yılının şubat
ayında, bir değerli Türk gazetecisi, Riyat'da, o zamanki Çokuluslu Güç'ün Amerikan karargâhında, harekâtı idare eden üst seviyede
birtakım subaylarla yapmış olduğu mülakatı, o günlerde, Türkiye'de kendi gazetesine yansıtmıştı. Bu gazetede -Mecliste de, bu,
muhtelif defalar dile getirildi, ben detayına girmeyeceğim- o harekâtı yöneten Amerikan kurmaylarının ifadesi şu: "Kuzey Irak'ta -
harita üzerinde elini dolaştırarak- işte bu bölgede ayrı bir devlet kurulacak." Gazeteci "Peki, Türkiye buna karşı çıkarsa" diye
sorunca "karşı çıkarsa savaşırsınız" diyor. Gazeteci "Türkiye güçlü orduya sahip" deyince "onların, zaman içerisinde sizden daha
fazla gücü olacak" ifadesinde bulunuyor.
Bakın, mesele, adım adım bu noktaya götürülmek isteniyor. Niye bu noktaya götürülmek isteniyor; meselenin özü, mahiyeti şu:
Ortadoğu, petrol rezervleri itibariyle dünya petrollerinin yüzde 70'ine sahip. Bu petrolü kullanan da, Batı'nın sanayileşmiş ülkeleridir.
Kendileri, petrol kaynaklarına daima egemen olmak, istediği miktarda ve istediği fiyattan petrol ikmalini güvenlik altında tutmak
istemektedirler. Zaten, Osmanlı Devletinin yıkılışından sonra, bu acı kaderimizden sonra, Ortadoğu'ya baktığımız zaman,
Osmanlı toprakları üzerinde 18-20 civarında devlet kurulmuş. Her şeyhliğe bir devlet verilmiş, her aileye bir devlet kurdurulmuş;
krallıklar, şeyhlikler... İşte, Osmanlı coğrafyasının bölünmüş manzarası bu. Şimdi, bu yetmiyor, Batılı güçler, Sevr
Anlaşmasında tamamlayamadıkları, ulaşamadıkları, başarılı olamadıkları, millî mücadele, İstiklal Harbi Hareketi sebebiyle orada
akamete uğrayan taleplerini, isteklerini, arzularını, yeni bir merhale halinde, Ortadoğu'da uygulamak istemektedirler. Kuzey Irak'ı
bölecekler, Türkiye'yi bölecekler, bölgede, büyük İsrail'in ve büyük Ermenistan'ın genişlemesine zemin hazırlayacak daha da
istikrarsız bir siyasî yapı oluşturacaklar; hedef budur muhterem arkadaşlar.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bizim verdiğimiz güven oylarıyla, 1991'den bugüne kadar Türkiye'yi idare etmiş
olan hükümetlerin, bu meseleyle ilgili tedbirleri, bu Meclisin önüne getirip, bu Meclisin desteğini almış olmaları gerekirdi. Şimdi,
tekrar, yeni bir uzatmada, 1 aylık bir sürede neyi olgunlaştıracaklar, önümüze getirecekler... Tabiî, bu, yeni bir oyalama taktiğidir.
Muhterem arkadaşlar, şayet, hükümetlerin, başbakanların, dışişleri bakanlarının açıkta ifade edemedikleri birtakım hususlar
varsa, bizim endişelerimizi teyit eden birtakım hususlar varsa, buyursunlar, gizli oturum yapalım, Meclis olarak, biz, her türlü desteği
verelim.
Muhterem arkadaşlar, bir muhalefet lideri muhterem beyefendi, burada "biz, bu Meclisin, Hükümetin arkasında olduğunu
gösterme durumundayız. Hükümetin gücünün yetmediği yerlerde, Amerikan Hükümetinin kendi meclisine dayandığı gibi,
Hükümetimiz de, Meclise dayansın; biz reddedelim, biz karşı çıkalım, karşı tarafa gitsin, Meclis bunu kabul etmiyor" diye ifade
ettiler.
Muhterem arkadaşlar, doğrudur; ama, bunu yapabilmek için de, bu Meclisin, kararlı olarak, bu meselelerde tavrını ortaya
koyması gerekir. Meclis'ten çıkarak, oylamaya katılmayarak, biz, bu neticeyi sağlayamayız. (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Keşke, bundan önceki dönemlerde de kararlı olarak bu meseleye karşı çıkmış olsaydık, bu mesele, bugünkü noktaya
gelmezdi.
Benim ifade etmek istediğim husus şudur ki; Çekiç Güç, Türkiye'de kaldığı sürece, bölgeye, güvenlik ve huzur gelmeyecektir.
Bakınız, Çekiç Güç, Türkiye'de bulunduğu sürede, şüpheyle karşılanan birçok faaliyetlerin de içinde olmuştur. Yine, istihbarat
kaynaklarının, güvenlik kaynaklarının ifade ettiğine göre, Cudi Dağı civarında kuşatılmış olan teröristlere malzeme ikmali
yapmışlardır. Yine, Kuzey Irak'ta birtakım faaliyetleri korumaktadırlar.
Muhterem arkadaşlar, Türkiye'nin ve bölgenin güvenliği bakımından, aslında, ulaşılması gereken nokta, Kuzey Irak'ın, Irak'la,
o bölge halkının temel haklarını, güvenliğini, huzurunu teminat altına alacak yeni bir anlaşma zemini oluşturulmasıdır; ama,
sizlerin de bildiği, benim de burada bir cümleyle tekrar etmek istediğim husus şudur ki, Kuzey Irak Halkının, Irak, Bağdat rejimiyle
yapacağı bir barışı, bir anlaşmayı, Batılı güçler ve başta Amerika Birleşik Devletleri istememekte, bu istikamette ortaya çıkan
gelişmeleri önlemekte ve her türlü baskıyı da uygulamaktadır. Demek ki, her ne kadar Amerika ve müttefiklerinin, Çokuluslu Güç'ün
sahiplerinin, Irak'ın toprak bütünlüğünü muhafaza etmek istikametindeki beyanları olsa dahi, bunların, aslında, perde arkasındaki art
niyetleriyle uyuşmadığını, kendi niyetlerinin, Kuzey Irak'ı Irak'tan ayırmak, bölgede yeni siyasî oluşumlara zemin hazırlamak
olduğunu görüyoruz.
Muhterem arkadaşlar, sözlerimi bitirirken şunu söylemek istiyorum: Evet, Çekiç Güç belası da, bir gün, Türkiye'nin üzerinden
inşallah kalkacaktır ve o günlerin de yakın olduğuna inanıyorum; ancak, asıl söylemek istediğim husus şudur: Ortadoğu, bizim
bölgemizdir; biz, bu coğrafyanın insanıyız; bu bölgelerde, komşularımızla, sulh içinde, güvenlik içinde yaşayabileceğimiz şartları
bizim oluşturmamız lazım; bir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayın efendim.
CEVAT AYHAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Türkiye'yi, komşularıyla ihtilafa sevk etmek isteyen Batılı merkezlerden gelen birtakım telkinlere, tavsiyelere, yönlendirmelere
karşı çok dikkatli olmamız gerekmektedir ve bölgede, orta ve uzun vadede, Türkiye için ve halen de bölge ülkeleri için bir tehdit
merkezi oluşturan İsrail ile münasebetlerimize dikkat etmemiz gerekmektedir. İsrail'in, bölgedeki yayılmacı gücüne karşı bizim
tedbirli olmamız ve bölgede bir işgal gücü olarak bulunan İsrail'e karşı, bilakis, bölgenin kadim halkları olarak ve geçmişte, tarih
boyunca beraber yaşadığımız insanlarla dayanışmamızı geliştirmemiz gerekmektedir.
Muhterem arkadaşlar, netice itibariyle şunu arz etmek istiyorum ki; bölgede, güvenlik, huzur ve barışı sağlayacak olan
dayanışma geliştirilmelidir. Bu da, İslam ülkeleri arasında ileriye doğru atılacak olan İslam ortak pazarıdır, İslam dayanışma
gücüdür. Müslümanların bölgedeki dayanışması, huzur ve güvenliği ancak bu şekilde sağlanır.
Ben, daha önce de olduğu gibi bu dönemde de, Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasına Refah Partisi olarak karşı
olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Cevat Ayhan'a teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nahit Menteşe söz istemiş
bulunmaktadır; buyurun Sayın Menteşe.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAHİT MENTEŞE (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
evvela, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanını ve değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Demokratik Sol Parti, Doğru Yol Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi ve nihayet, Refah Partisi sözcüleri, bu
kürsüden konuşmak suretiyle, Huzur Harekâtı hakkında değerli fikirlerini ortaya koydular; her birine teşekkürlerimi arz ediyorum.
Kamuoyunda -ilk ismine atfen- "Çekiç Güç" olarak adlandırılan huzur sağlama veya kısaca Huzur Harekâtı hakkında Yüce
Meclise bilgi arz etmek ve müşterek bir değerlendirmede bulunmak amacıyla huzurlarınızda bulunuyorum.
Konunun geçmişi yüksek malumlarınız olmakla beraber, yapılacak değerlendirmeye ışık tutmak amacıyla, Huzur Harekâtına
yol açan gelişmeleri kısaca hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum.
Bildiğiniz gibi, Körfez Savaşının 1991 yılında sona ermesini takiben Irak genelinde meydana gelen karışıklıklar, Saddam
Hüseyin yönetimince şiddet kullanılarak bastırılma yoluna gidilmiştir. Bunun sonucunda, 1991 yılının nisan ayı başlarında,
Kuzey Irak'tan Türkiye'ye doğru kitlesel bir göç hareketi başlamış ve etnik grup ayırımı olmaksızın, takriben 500 bin Irak
vatandaşı sınırlarımıza gelmiş dayanmıştır. Bu göçün, Türkiye açısından yarattığı sıkıntılar ve göçmenlerin perişan hali
hepimizin anılarında hâlâ tazeliğini muhafaza etmektedir. Göçün, Türkiye için yarattığı sorunları ve bu durumda, tek bir ülkenin
başa çıkmasının mümkün olmadığını dikkate alan o günkü Hükümetin girişimleri sonucunda, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi, 5 Nisan tarihli 688 sayılı Kararıyla, Irak yönetimine, kendi halkına karşı uyguladığı sindirme harekâtını durdurması ve
uluslararası toplumun Irak'la yürüteceği insanî yardım faaliyetlerini engellememesi için çağrıda bulunurken, diğer üye ülkeleri de,
göçe zorlanan kitleye yardımda bulunmaya davet etmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına binaen başlatılan yardım
faaliyetinde 13 ülkeden yaklaşık 21 bin askerî personel görev almış ve 30 kadar ülkenin yardım malzemesi ihtiyaç sahiplerine
dağıtılmıştır. Harekâtın bu ilk aşamasının süresi, iki kere, 30'ar günlük sürelerle uzatıldıktan sonra, amaçlanan hedeflere 1991
yılı Temmuz ayının başlarında varılmış ve sığınmacıların tamamına yakını Kuzey Irak'a dönmüştür.
Bildiğiniz üzere, daha sonra, bölgede yeni göç hareketlerine yol açabilecek olayların engellenmesi ve Kuzey Irak'ta yürütülen
insanî yardım faaliyetlerinin sürmesini sağlayacak koşulların korunması amacıyla, Huzur Harekâtının ikinci aşaması
başlatılmıştır. Harekâtın Türkiye açısından başlıca yararı, ülkemizin ekonomik ve sosyal düzenini ve fizikî güvenliğini tehdit eden
ve 1988 ile 1991 yıllarında iki kez meydana gelen göç hareketlerinin tekerrürünü önlemiş olmasıdır.
Türkiye'nin uluslararası toplumla birlikte hareket ettiğini simgeleyen Huzur Harekâtı, Bağdat Hükümetini Kuzey'e karşı
saldırıya geçmekten caydırmak ve ayrıca, bölge halkına yönelik insanî yardım faaliyetlerinin güvenli koşullarda sürdürülmesine
imkân vermek suretiyle, bugüne kadar işlevini yerine getirmiştir. Buna karşılık, aradan geçen zaman içerisinde iki temel sakınca
ortaya çıkmıştır:
Bunlardan birincisi; bölgede meydana gelen otorite boşluğunun, Kuzey Iraklı gruplar tarafından doldurulması sonucu, Irak'ın
toprak bütünlüğünün giderek zaafa uğramasıyla ilgilidir. İkinci sakınca ise, PKK terör örgütünün bölgeye iyice yerleşmesi ve
buradan, ülkemize saldırılarda bulunma imkânı elde etmiş olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, Kuzey Irak'ta ortaya çıkan otorite boşluğunun Türkiye açısından yarattığı sakıncaların tümüyle bilinci
içerisindeyiz. Türkiye, PKK terör örgütünün eylemleri için uygun bir zemin yaratan, buna karşılık bölge halkına da kendisine de
huzur vermeyen bu koşulların ilânihaye sürmesine izin veremez.
Bildiğiniz üzere, Yüce Meclisimizin 28 Mart 1996 tarihinde kabul ettiği 409 sayılı Kararda, Huzur Harekâtının 30 Haziran
1996 tarihine kadarki uzatma döneminin, Irak'ın yeniden bütünleşmesini, bütünleşme sürecinde, Kuzey Irak'taki çeşitli etnik gruplara
mensup insanların huzurunun, güvenliğinin ve insanlık haklarının etkili kurallara dayandırılmasını ve Türkiye'nin sınır
güvenliğinin kesin olarak sağlanması için kararlı ve etkin girişimlerde bulunmak amacıyla değerlendirilmesi öngörülmüştür.
Arz etmeye çalıştığım ve tümüyle mutabık olduğumuz yukarıdaki hususlarla ilgili olarak, geçen üç ay zarfında, her seviyede
etkili ve kararlı girişimlerde bulunulmuştur. Bu girişimlerde güttüğümüz temel gayeler, Türkiye'ye zarar veren Kuzey Irak'taki
olağandışı koşulların sona erdirilmesi, bölgede PKK terörünün önlenmesi, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, Türkiye'nin
sınır güvenliğinin sağlanması, yürütülen insanî yardım faaliyetlerinden -Türkmenler de dahil- her etnik grubun eşit şekilde
yararlanması ve Türkiye'nin uğradığı ekonomik kayıpların giderilmesi olmuştur. Bu hususlarla ilgili olarak önemli ve kayda değer
ilerlemeler sağladığımızı memnuniyetle ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Huzur Harekâtının uygulanmasından sorumlu birleşik görev kuvveti askerî birim, Türkiye,
Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa'nın uçak ve personelinden oluşmaktadır. Bu Güç'ün büyük bölümü Türk Silahlı
Kuvvetleri İncirlik tesislerinde konuşludur. Birleşik görev kuvvetinin, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları da dahil olmak üzere,
yaklaşık 1 750 görevlisi ve 80 kadar uçak ve helikopteri bulunmaktadır. Söz konusu uçaklardan sadece 48'i muharip uçak olup,
fiiliyatta, ülkemizde bulunan muharip uçak sayısı bu sayının altındadır. Söz konusu 48 uçaklık sınırın, ikili anlaşmalar
çerçevesinde, ülkemizde konuşlandırılmasına izin verilen muharip uçak sayısına tekabül ettiğini ve anılan kontenjanın, Amerika
Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa tarafından müştereken kullanıldığını vurgulamakta yarar görüyorum.
Huzur Harekâtı çerçevesinde, ülkemizde, ikili anlaşmaların izin verdiği miktarın dışında başka herhangi bir muharip uçağının
bulunmadığını önemle hatırlatmak istiyorum.
Bu kuvvet, bir Türk generalinin eşkomutanlığı altında, yetkili makamlarımızın kontrolünde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Harekât, tarafımızdan belirlenen kurallar çerçevesinde yürütülmekte, her helikopter ve awacs uçuşunda bir Türk görevlisi yer
almaktadır. Tümüyle kontrolümüz ve egemenlik haklarımız içerisinde yürütülen harekâtın askerî teknik yönleri de, az önce arz
ettiğim siyasî girişimlerimiz paralelinde yeniden gözden geçirilmektedir.
Sayın milletvekilleri, Kuzey Irak Halkının güvenliğini sağlamak için oluşmuş bulunan uluslararası birlik ve dayanışmayı
simgeleyen Huzur Harekâtı, dış politikamızın genel dengeleri açısından önem taşımaktadır. Türkiye'nin, harekâta desteğini
çekmesi halinde, koalisyon devletlerinin, herekâtı, başka yol ve yerlerden devam ettirme olanaklarını arayacakları kuşkusuzdur.
Ürdün, Kuveyt, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinin de Huzur Harekâtına benzer bir harekâtı sürdürmekte olduğunu
hatırlatmakta yarar görüyorum. Türkiye'nin, huzur herekâtını durdurması değil, bu harekâttan ayrılması mümkün olabilir.
Koalisyonun dışında kalmakla ortaya çıkacak sakıncalar kamuoyumuzda yeterince tartışılmış bulunmaktadır. Bu bakımdan, Yüce
Meclisimizin, bu sakıncaları gereği gibi değerlendirdiği inancıyla bunları burada tekrarlamayacağım.
Az önce de kuvvetli ifadelerle vurguladığım gibi, Kuzey Irak'ta ortaya çıkan otorite boşluğunun yarattığı sakıncaların tümüyle
bilinci içindeyiz, bu durumun devam etmesine izin vermemeye kararlıyız. Bu sakıncaların ortadan kaldırılması için, geçen üç ay
zarfında, her seviyede elden gelen her türlü gayret sarf edilmiştir. Müspet sonuçlar aldığımız bu gayretlerimize, iktidarda da olsak,
muhalefette de olsak, aynı azim ve kararlılıkla devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümetimiz, müstafi bir hükümettir. Yeni bir hükümetin kurulması amacıyla, bu çatı
altında görev yapan sayın partilerimiz arasında koalisyon görüşmeleri devam etmektedir. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi
tarafından alınan son iptal kararı, yeni bir hukukî durum ortaya getirmiştir. Böyle bir ortamda, gerek yeni bir hükümetin kuruluşuna
kadar, Huzur Harekâtına ilişkin herhangi bir hukukî boşluğa meydan vermemek gerekse kurulacak yeni hükümetin, kendi görüş ve
değerlendirmelerini yapabilmelerine imkân sağlamak ve harekâtın siyasî ve teknik veçhelerini gözden geçirmek amacıyla başlatılan
ve şimdiden tatminkâr ve memnuniyet verici neticeler alınan girişimlere biraz daha zaman tanımak amacıyla, Huzur Harekâtı
uygulamasının, 31 Temmuz 1996 tarihine kadar uzatılmasını, Yüce Meclisimizin tasvibine sunmaya karar vermiş bulunmaktayız.
Bu sürenin sonunda, milletimize hayırlı hizmetler yapacak yeni bir hükümetin kurulması ve koalisyon ortaklarımızla yürütülen
çalışmalardan, en olumlu sonuçların alınması temennileriyle, tekrar, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkana saygılarımı sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hükümet adına konuşan Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Sayın Nahit Menteşe'ye teşekkür ediyorum.
Şimdi, kişisel söz taleplerine sıra geldi.
Sayın Hasan Çağlayan; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
HASAN ÇAĞLAYAN (Çorum) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Hükümet tarafından Meclise sunulan Çokuluslu Güç'ün süresinin uzatılmasıyla ilgili tezkerenin muhteviyatı özetle
şöyledir: Toplu göçü önlemek, Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak, insanî ihtiyaçlara cevap vermek için güvenlik, müttefiklerle
yapılan görüşmeler için zaman.
Şu anda, mevcut tezkerenin muhteviyatı böyledir. Çokuluslu Güç'ün süresinin uzatılmasıyla ilgili nedenler, bu ana başlıklarla
özetlenmiştir.
Bir milletin, ülkenin en temel özelliği bağımsızlığıdır. Ülkeyi yönetenler, ilk önce, bağımsızlıklarına sahip çıkmalı, bunda
kararlı olmalıdır. Uluslararası ilişkilerde, bugün masum görülen tavizler, yarın ülkenin başına ciddî problemler açabilir. Ülkeyi
yönetenlerin feraseti, işte böyle durumlarda ortaya çıkar.
Kurtuluş Savaşını verdiğimiz yıllarda da, o zamanki şartlar altında manda isteyenler vardı, himaye isteyenler vardı. Dün, bu
yola girerek, belki de bugünkünden çok daha iyi ekonomik şartlara sahip olabilirdik; ama, bağımsızlık, bu millet için, ekmek gibi,
tuz gibidir; bizim için yaşamanın vazgeçilmez baş şartıdır. İşte, bu durumda, bu millet, bu Meclis iradesini ortaya koyarak, tam
bağımsızlık dedi ve hakkı olanı kazandı.
Bugün, bağımsızlığımızı kanatan, kendimize güvensizliğimizin timsali olarak duran Çekiç Güç'ü, maalesef yeniden oyluyoruz.
Bu durum, Kurtuluş Savaşını veren Yüce Meclis için çok sıkıntı vericidir.
Çekiç Güç'ün geliş amacı neydi, bugün geldiği nokta nedir; bunu lütfen değerlendirelim. Çekiç Güç, Körfez Savaşı sonrası,
Irak'ın, Kuzey Irak'ta yaşayan Kürt ve Türkmenlere yaptığı baskı, katliam ve göç üzerine, bölge insanına, insanî yardımı organize
etmek, korumak maksadıyla gelmiş ve Türkiye'ye yerleşmiştir. Bugün ise, Türkiye'nin devlet politikasına aykırı olarak, Irak'ın
toprak bütünlüğüne karşı bir yapı içindedir.
Kuzey Irak'ta oluşturulan otorite boşluğu, yabancı güçlerin destek ve himayeleriyle, Türkiye aleyhine doldurulmaktadır. Kendi
topraklarımızdan, kendimize karşı bir tavır vardır. Bu çelişkiyi içimize sindiremeyiz.
Çekiç Güç'ün olumlu yönlerini savunarak haklı çıkarmaya çalışmak manasızdır; ülkeye, millete, devlete güvenmemektir.
Bugün, Kuzey Irak'ta yaşayanların mutluluğunu sağladığı ve sivil halkı, Irak'ın tehditlerine karşı koruduğu söylenen Çekiç Güç,
ciddî bir amaç sapması içerisindedir. Üstelik, koruma, güvenlik görevini başka güçlere ihale etmek de ülkemiz için onur kırıcıdır.
Günlük menfaat politikalarıyla bağımsızlığımızın lekelenmesine geçit vermemeliyiz. Ülke politikasına her alanda hâkim olan
düalist yaklaşımlar, Çekiç Güç konusunda da kendisini göstermektedir. Bazı politikacılarımız, Çekiç Güç'ün tılsımından
kendilerini kurtarmalıdır. Muhalefette gördüklerini iktidarda unutanlar, iktidarda unuttuklarını muhalefette yeniden hatırlayanları,
milletimiz ibretle seyrediyor. (BBP sıralarından alkışlar)
Bağımsızlığımıza sahip çıkmak, kendimize, geleceğimize sahip çıkmaktır. Çocuklarımıza gelecekte ipotekli bir Türkiye
bırakmaya hakkımız yok. Unutmayalım ki, Osmanlıyı yıkan en önemli unsurlardan biri de masum kapitülasyonlardı. Geçmişten
ders almalıyız. Tarihimiz, bize geleceğimizi göstermektedir. Çekiç Güç konusunda belirsizlikler netleşmeli, dualist tavırlar terk
edilerek, özgüvenimizi ortaya koymalıyız.
Çekiç Güç, bu ülkeden gitmelidir. Bu, birine düşman olmanın gereği değil, onurlu olmanın gereğidir. Bu konuda, Yüce Meclisin
kıymetli üyelerinin üzerine düşeni yapacağına inanıyorum. Milletimizin gözü bizde, milletimizi yanıltmayalım.
Şu ana kadar bütün konuşmacıların konuştuklarının değişik bir şekliyle meseleye yaklaşmak istiyor ve konuyu değişik bir
perspektiften açıklamak istiyorum. Çekiç Güç konusu gündeme geldiği zaman insanımızın bütün dikkatleri konuya
odaklanmaktadır. Millet, Çekiç Güç ile ilgili endişe duymakta, Meclisin tavrı karşısında hayrete düşmektedir. Siyasî partilerimiz,
muhalefette iken Çekiç Güç'e karşı, iktidara geldiklerinde ise yanında tavır almaktadırlar. Daha sonra muhalefete geçtiklerinde yine
karşı olmaları milletimizin kafasını karıştırmaktadır. Milletimiz, bu çelişkiye bir anlam verememektedir. Bu durum, milletimizde,
siyasî partilere ve Meclise karşı bir güvensizlik meydana getirmektedir. Çekiç Güç'ün Türkiye'de kalıp kalmaması bir iç politika
çekişmesi olmaktan çıkartılmalıdır. Çekiç Güç ile ilgili ne değişmektedir ki, muhalefetteyken karşı, iktadardayken yanında
oluyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bugün, Çekiç Güç ile ilgili oylamada, "faydalar şunlardır zararlar şunlardır"dan ziyade, Yüce Meclisin
içine düştüğü duruma dikkati çekmek istiyorum; çünkü, asıl mesele budur. Milletvekillerimiz, kamuoyuna, birebir kaldıklarında,
Çekiç Güç'e karşı olduklarını ifade ederken; nedense, her oylamada, Çekiç Güç, bu Meclisten geçmiştir. Milletimiz, kendilerini
temsil eden vekillerin iradesine ipotek konulduğu noktasında ciddî bir şüphe içerisindedir. Bu durum, Meclisimizi zayıflatmakta,
milletvekillerimizi yıpratmaktadır.
Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin güçlülüğüne inananların, Türkiye Büyük Millet Meclisini güçlü kılmak isteyenlerin,
ülkemizin içerisinde bulunmuş olduğu şu durumu göz önünde bulundurarak, milletin hassasiyetle takip etmiş olduğu Çekiç Güç
meselesinde, Mecliste kararsızlık örneği olan oturumu terk etmekle değil, kararlı oy vermekle, bu güçlülüğe iştirak etmeleri
gerekirdi.
Çekiç Güç'ün kalmasını isteyenler, kararlarını, bir baskı oluşturmadan ortaya koymalı; nedenlerini, açıkça izah etmeli,
demokratik teamüller çerçevesinde, milletvekillerini iknaya çalışmalıdır. Vatandaşın gözünde, Meclisi, ipotekli Meclis konumuna
düşürmemek için, açık olmak, dürüst olmak, samimî olmak gerekir. Bu ciddî sınavdan, bu Meclis, geçmelidir, geçeceğine de
inanıyorum.
Saygılar sunarım. (BBP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çorum Milletvekili Sayın Hasan Çağlayan'a teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Başbakanlık tezkeresini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım; ancak, Başkanlığımıza ulaşmış, açık oy talebiyle ilgili
iki önerge bulunmaktadır; önce onlarla ilgili işlemleri tamamlayacağız.
Açık oy talebiyle ilgili ilk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çekiç Güç oylamasının açık oyla yapılması için gereğinin yapılmasını saygıyla arz ederiz.
BAŞKAN – Şimdi, imza sahiplerinin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim:
Abdüllatif Şener?.. Burada.
Ali Oğuz?.. Burada.
Göksal Küçükali?.. Burada.
Memduh Büyükkılıç?.. Burada.
Rıza Ulucak?.. Burada.
Ahmet Nurettin Aydın?.. Burada.
Osman Yumakoğulları?.. Yok.
Şevki Yılmaz?.. Burada.
Hüseyin Olgun Akın?.. Burada.
Sabahattin Yıldız?.. Burada.
Metin Perli?.. Burada.
Abdulkadir Öncel?.. Burada.
Sabri Tekir?.. Burada.
İsmail Yılmaz?.. Burada.
Zeki Karabayır?.. Burada.
Önergedeki diğer imza sahipleriyle birlikte yeterli imza bulunmaktadır.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Konuşulmakta olan Huzur Harekâtıyla ilgili oylamanın, kutuların sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılmasını, -açık
oylama şeklinde yapılmasını- saygıyla arz ederiz.
Mehmet Gözlükaya Cumhur Ersümer Ünal Erkan
Denizli Çanakkale Ankara
Abbas İnceayan Yılmaz Karakoyunlu Ünal Yaşar
Bolu İstanbul Gaziantep
Ali Rıza Gönül Aslan Ali Hatipoğlu Yıldırım Aktürk
Aydın Amasya Uşak
Nejat Arseven İbrahim Yazıcı Refik Aras
Ankara Bursa İstanbul
Şadan Tuzcu Salih Yıldırım Adil Aşırım
İstanbul Şırnak Iğdır
Sami Küçükbaşkan Halil Cin Miraç Akdoğan
Antalya İçel Malatya
BAŞKAN - Açık oylama talebi için yeterli imza sahibi Genel Kurulda bulunmaktadır.
Şimdi, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekillerinin, kürsüye konulacak oy kutusuna, oy pusulasını atması suretiyle
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin, ayağa kalkarak, kabul, ret veya çekimser şeklinde oyunu belirtmesi suretiyle
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Açık oylama, oy kutusu sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, tezkereyi bir kere daha okutup, bilgilerinize sunuyorum.
17.6.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Körfez savaşını takiben Kuzey Irak'ta meydana gelen olaylar sonucunda ülkemize yönelen ve sınırlarımızın fizikî güvenliğini
tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda ekonomik ve sosyal düzenimizi de zorlayacak boyutlara erişen toplu göç hareketinin
tekrarına yol açabilecek gelişmeleri, Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyarak caydırmak, gerekirse bu gelişmelere mâni olmak, Kuzey
Irak'ta bölge halkının insanî ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için Birleşmiş Milletler bağlı kuruluşlarınca yürütülen faaliyetlerin
güvenlik içinde devamını sağlamak amacıyla, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 688 sayılı kararı da göz önünde tutularak,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991 tarihli ve 126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan "Provide Comfort-ll" Huzur
Harekâtı çerçevesinde ülkemizde konuşlandırılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28.3.1996 tarihli ve 409 sayılı kararıyla
görev süresi 31 Mart 1996 tarihinden itibaren 3 ay uzatılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılması hakkındaki kararın,
Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda iptal edilmesi halinde hukukî boşluğa neden olmamak "Provide Comfort-ll"
Harekâtındaki müttefiklerimizle yapılmakta olan görüşmelerin sonuçlandırılabilmesi için gerekli olan zaman ihtiyacının
karşılanabilmesi amacına yönelik olarak, Çokuluslu Güç'ün görev süresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi karar tarihinden başlamak
üzere, 31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına, Çokuluslu Güç'ün yapısı, Güç'e bağlı yabancı ülke silahlı kuvvetleri personelinin
ülkemizde tabi olacakları statünün tayini, Türkiye'nin Güç'e katkısı ve bu Güç'ün amaçlarına uygun biçimde kullanılmasıyla ilgili
bütün kararları almaya ve gerektiğinde Harekâtı sona erdirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için, Anayasanın 92 nci
maddesine göre izin verilmesini arz ederim.
A. Mesut Yılmaz
Başbakan
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, oy kupalarını dolaştıracağız; ancak, arkadaşlarımın hareketliliğinden, müzakerelerin
bittiği gibi bir sonuç çıkardıklarını anlıyorum. Oylama bittikten sonra, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin Hükümet tezkeresinin
müzakereleri var; o görüşmeleri yapacağız. Onun için, arkadaşlarımızın, oylamadan sonra Genel Kurulu terk etmemelerini rica
ediyorum.
Kupalar dolaştırılsın.
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oy kullanmayanların, kürsünün önüne konulmuş olan kupalara oylarını atmalarını rica
ediyorum.
Diğer arkadaşlarımızın, müzakerelere devam edebilmemiz için ön kısımları boşaltmalarını rica ediyorum.
Sayın miletvekilleri, arkadaşlarımız oylarını kullanırken, şimdi, 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 18.6.1996 günü
saat 17.00'den geçerli olmak üzere, 18.10.1996 günü saat 17.00'ye kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin müzakeresine
başlıyoruz.
Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:
8. – On ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 18.6.1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere, 18.10.1996 günü saat
17.00’ye kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/347)
17.6.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde devam etmekte olan olağanüstü
halin, 19.3.1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılması hakkındaki 14.3.1996 tarihli ve 399 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının, Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda iptal edilmesi halinde hukukî boşluğa
neden olunmaması, olağanüstü halin kaldırılması halinde ihtiyaç duyulacak idarî ve yasal düzenlemelerin henüz tamamlanamamış
bulunması nedeniyle, dlağanüstü halin, yukarıda sayılan 10 ilde, 18.6.1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere, 18.10.1996
günü saat 17.00'ye kadar uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 17.6.1996 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
A. Mesut Yılmaz
Başbakan
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın bakanlar; ön sıralardaki yerlerden ayrılıp, Genel Kuruldaki çalışma yerlerinize
geçmenizi rica ediyorum...
Bu uyarıya, Sayın Çevre Bakanımız da muhataptır...
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açıyorum.
Gruplara, Hükümete ve şahsı adına iki üyeye söz verilecektir. Konuşma süreleri, gruplar ve Hükümet için 20'şer dakika,
şahıslar için 10'ar dakikadır. Görüşmelerin sonunda tezkereyi oylarınıza sunacağım.
Tezkere hakkında, Hükümet adına açıklamada bulunmak üzere, İçişleri Bakanı Sayın Ülkü Güney söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri...
Sayın Başkan, konuşayım mı; yoksa, arkadaşlarımızın oturmalarını mı bekleyeyim?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, olağanüstü hal uygulamasının uzatılmasıyla ilgili görüşmelere başlamış bulunuyoruz.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Devamla) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasının 26
ncı kez uzatımına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki oylama aleyhine Anayasa Mahkemesine gidilmiş olması nedeniyle,
iptali yönündeki gerekçeli kararın yayımından sonra yasal bir boşluğa neden olunmaması bakımından, olağanüstü halin, 18 Haziran
1996 tarihi itibariyle dört ay süreyle uzatımına ilişkin Hükümet tezkeresi üzerindeki görüşlerimizi, Hükümet adına açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, 53 üncü Hükümetin Programında belirtildiği şekilde, şiddet ve terör
olaylarıyla kararlı bir mücadele, bugüne kadar sürdürülmüştür; bu mücadeleye bugünden böyle de devam edilecektir. Yine, hepinizin
bildiği gibi, bu sorun, sadece Koalisyon Hükümetinin sorunu değil; bu, bütün partilerin ve Meclisimizin bir sorunudur. Bu bakımdan,
değerli milletvekillerimizin, bu konuya sadece bir hükümet sorunu olarak değil, ülkenin sorunu, aynı zamanda Meclisin bütün
partilerinin sorunu olarak bakmasını istirham ediyorum.
Muhterem arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinin yapısı, taviz kaldırmaz, üniter bir yapıdır. Devletin oluşumundaki millet
iradesi bu yönde tecelli etmiştir. Devletin varlığına ve bütünlüğüne, demokratik otoritesinin sarsılmasına yeltenmiş olanlarla
mücadele, demokratik kurallar içerisinde yürütülmektedir. Terör ve şiddet ortamıyla mücadele, bu yasal çerçeve içerisinde, en sert
şekilde sürdürülmektedir.
Bölgedeki sorunların çözümü ve olağanüstü hal uygulamasının tedricen kaldırılması yönünde, Hükümet Programında -
hepininiz bildiği gibi- taahhüdümüz vardır. Bundan önce; yani, 26 ncı kez uzatılması sırasında konuştuklarımı burada tekrar
etmek istemiyorum; ama, ben, İçişleri Bakanı olarak, Yüce Meclise, buradan, olağanüstü hali kaldırmada kararlı olduğumuzu ve
bunu en kısa süre içerisinde mutlaka kaldıracağımızı; ancak, olağanüstü hali kaldırırken, bazı kanunlarımızda değişiklik
yapacağımızı ve bu değişiklikleri de hazırlayacağımızı ifade etmiştim.
Şimdi, bugün geldiğimiz noktada, olağanüstü hali kaldırdığımız zaman İl İdaresi Kanunundaki yapacağımız değişiklikleri
hazırladık ve Bakanlar Kuruluna sevk ettik; Bakanlar Kurulunda gerekli işlem tamamlandı ve Yüce Meclise gönderildi.
Aynı zamanda, Köy Kanunundaki değişiklikler ile geçici köy korucularının statülerinin belirlenmesi yönündeki düzenlemeler de
hazırlandı ve bu kanun tasarısı da Yüce Meclise sunuldu.
Yine, taahhüt ettiğimiz bir diğer kanun olan Kimlik Bildirme Kanununda istenilen değişiklikler yapıldı, hazırlandı, Bakanlar
Kurulana sevk edildi ve bu kanun tasarısı da Yüce Meclise gönderildi.
Ayrıca, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanunda öngörülen yeni statüler yasalaşıncaya kadar, mevcut
olağanüstü halin hukukî kimliğinin devamı için hazırlamış olduğumuz bir kanun tasarısı ve bundan evvel bahsettiğim diğer üç
kanun tasarısı, bugün, Yüce Meclise sevk edilmiş durumdadır.
Muhterem arkadaşlarım, bilindiği gibi, son günlerde, PKK terörüyle yapılan mücadele sınır ötesine taşmış bulunmaktadır. Son
bir hafta içerisinde, Kuzey Irak'ta barınan ve sınırımızdan ülkemize girme hazırlığında olan bir grup PKK militanına yönelik
olarak Hakkâri ve Şırnak İllerimiz sınır bölgeleri ile Kuzey Irak'a uzanan hatta yapılan operasyonlarda 163 terörist ölü olarak ele
geçirilmiştir. Devletin güvenlik güçlerinin sınır ötesinde bu mücadeleyi sürdürmeleri, bugün, ancak, olağanüstü hal hukukunun
tanımış olduğu imkânlar ölçüsünde mümkündür. Olağanüstü hal rejimi kaldırıldıktan sonra, güvenlik güçlerimizin, devam edecek
olan terörle mücadelesinin hukukî bir desteğe ihtiyaç hissettireceği, açıkça ortadadır. Biraz önce de söylediğim gibi, demin ismini
zikrettiğim kanun tasarıları bu nedenle hazırlanmış ve Yüce Meclise sunulmuştur.
Ben, bundan önceki konuşmamda, yani 26 ncı uzatmada, dört aylık süre içerisinde bu kanun tasarılarını hazırlayabileceğimizi,
Yüce Meclisimizden geçirebileceğimizi ve bunun sonucunda da olağanüstü hali kaldıracağımızı bu kürsüden beyan etmiştim; ancak,
hepinizin bildiği gibi, siyasî ortamın, üç aylık dönem içerisinde, Parlamentodan reform niteliğindeki yasal düzenlemelerin
çıkarılmasına fırsat vermemiş olması, olağanüstü halin kaldırılmasıyla birlikte büyük bir boşluğun doğmasına neden olacaktır.
Bu, beklemediğimiz bir durumdu. Hepinizin bildiği gibi, biz, bunu, dört aylık süre içerisinde çıkarabileceğimizi tahmin etmiştik;
ama, siyasî dengeler ve bugün gelinen nokta, bize bu imkânı vermedi. Aynı zamanda, bu olağanüstü hal uygulamasıyla ilgili oylama
ve Yüce Meclisin almış olduğu karar Anayasa Mahkemesi tarafından geçersiz sayıldığından, daha önce 19 Temmuza kadar almış
olduğumuz karar kadük oldu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadelede ulaşılmış bulunan noktadan geriye gitmemek için, yasal
düzenlemelerin kanunlaşması ve buna paralel idarî tedbirlerin alınması bakımından, 18.6.1996 tarihinden başlamak üzere,
18.10.1996 tarihine kadar olağanüstü hal süresinin uzatılması zorunluluğu açıkça ortadadır.
Parlamentonun iradesinin, olağanüstü hal rejiminin kaldırılması yönünde olduğu, 53 üncü Hükümetin Programında da bu
hususu açıkça belirttiğimiz, hepiniz tarafından bilinmektedir. Yöre halkının, güvenlik gerekçesiyle köyünü terk ettiği, buna paralel
birtakım geçim sıkıntıları içerisinde olduğu da aşikârdır; fakat, devletin, bu sıkıntıları ortadan kaldırma yönünde bütün
imkânlarını seferber etmeye azimli ve kararlı olduğu da bir gerçektir. Huzur ve güvenin bedelinin, demokrasi düzeninden, hak ve
hürriyetlerden vazgeçmek olmayacağına yürekten inanmaktayız. Demokrasiyi hedef almış olan şiddet ve terörle de, Anayasamızın
öngördüğü ölçülerde mücadele edilmiş olmasını da yadırgamamak gerekir.
Muhterem arkadaşlarım, bütün bu gerekçelere paralel, Hükümetimiz tarafından hazırlanmış ve Yüce Parlamentoya gönderilmiş
olan, güvenlik güçlerimizin terörle mücadelesini yakından ilgilendiren ve ülkemizin demokratik yapısıyla alakalı yasal
düzenlemelerin süratli bir şekilde, hiçbir politik mülahazaya sığınmadan çıkarılması yönünde ciddî bir iradeye ihtiyaç
bulunmaktadır. İnancım şudur: Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, bu, sadece hükümetin meselesi değil, Yüce Meclisin, Yüce
Meslisteki bütün grupların meselesidir, ülkemizin meselesidir. Bizim, çok ciddî şekilde hazırlayarak, büyük emekler vererek Yüce
Parlamentoya göndermiş olduğumuz bu kanun tasarılarının, çok kısa bir sürede Yüce Parlamentomuz tarafından çıkarılacağına
inanmaktayız. Parlamentomuzun, olağanüstü halin bir kez daha uzatımına ilişkin bu süresi içerisinde bu iradeyi göstereceğine ve
olağanüstü hal tartışmalarına, Parlamentonun çatısı altında, artık, zaman harcanmayacağına olan inancımla, 18 Haziran 1996
tarihinden başlamak üzere olağanüstü hal süresinin uzatılması yönünde Yüce Parlamentonun son kez destek vermesini takdirlerinize
sunar, hepinize en derin saygılarımı sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İçişleri Bakanı Sayın Ülkü Güney'e teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresiyle ilgili oylamayı
bitiriyoruz.
Oyunu kullanmayan arkadaşımız var mı? Yok.
Oy verme işlemi sona ermiştir.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına başlandı)
BAŞKAN – Şimdi, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin söz taleplerini derliyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Hayri
Kozakçıoğlu, Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın İstemihan Talay, Refah Partisi Grubu adına Ömer Vehbi Hatipoğlu,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Fatih Atay, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Balcılar söz istemiş
bulunuyorlar.
Şu ana kadar, sadece, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Ekici kişisel söz talebinde bulunmuşlardır.
Sözcüleri tespit etmiş bulunuyoruz.
Şimdi, sırasıyla söz veriyorum.
İlk söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Hayri Kozakçıoğlu'nun; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Kozakçıoğlu, konuşma süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce, Başkanlık Divanını ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Olağanüstü halin uzatılması konusundaki Doğru Yol Partisi görüşlerini sizlere takdim etmeye çalışacağım.
Efendim, bildiğimiz gibi, Anayasamız, normal yönetim şekilleri dışında olağanüstü yönetim usulünü kabul etmiş ve 119, 120,
121 inci maddeleriyle de olağanüstü halin ilanı, uzatılması ve yönetimiyle ilgili düzenlemeler getirmiştir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, 1987 yılı 19 Temmuzundan başlamak üzere, olağanüstü hal, Anayasanın bu hükümleri
uyarınca, dörder aylık sürelerle ve Meclis kararlarıyla bugüne kadar gelmiştir.
Olağanüstü hal, bu yönetim tarzını sıkıyönetim şeklinden devralmış ve bugüne getirmiştir. Olağanüstü hal, 1982 Anayasasıyla
getirilen, sıkıyönetim ile normal yönetim arasındaki bir geçişi ve güvenlik hizmetlerinin koordineli şekilde, sivil otoritenin denetimi
ve yönetimi altında yürütülmesi esasını kapsamaktadır.
Ben, olayın ve olağanüstü halin uzatılması gerekip gerekmediğinin teknik bakımdan değerlendirmesini sizlere sunmaya
çalışacağım. Mevzuatımıza göre olağanüstü hal nasıl düzenlenmiştir ve bugünkü yönetim tarzı da nasıldır, onu sizlere sunacağım.
12 Eylül yönetimi, iki yasa taslağı hazırlamıştır. Bunlardan birisi, olağanüstü hal yasa tasarısıdır; diğeri de, bölge valilikleri
kurulması hakkındaki yasa tasarısıdır.
12 Eylül yönetiminin düzenlemesine göre, Türkiye, dokuz bölgeye bölünecek; dokuz bölgede birer bölge valiliği kurulacak;
böylece, vilayetler ile merkezî hükümet arasında bölge valiliği kademesi getirilecekti. Bu, kabul edilmişti ve buna göre bir yasa
tasarısı hazırlanmıştı. İşte, olağanüstü hal yasa tasarısı da, bu idarî esasa göre düzenlenmiştir. Bu nedenle, 25.10.1983 tarihli
2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu, Türkiye'de bölge valilikleri kurulacağı esasına göre düzenlenen bir kanundur; yasalaşmıştır,
yürürlüğe girmiştir. Ancak, 12 Eylül yönetiminin bölge valilikleri kurulması hakkındaki tasarısı, yasa haline gelmemiştir; kanun
hükmünde kararname düzenlenmiştir. 1983 yılında yapılan genel seçimlerden sonra, bu kanun hükmünde kararname, yeni kurulan
Meclise gelmiş; Yüce Meclis bunu kabul etmemiştir. Böyle olunca, bölge valilikleri kurulmadan, bölge valilikleri esasına göre, bir
Olağanüstü Hal Kanunu çıkmıştır; şu anda yürürlükte bulunan Kanunumuz, Türkiye'nin bölge valilikleri esasına göre düzenlenmiş
olan bir kanundur.
İşte, Güneydoğu Anadolu'da, 1987 yılında olağanüstü hal ilanı düşünülünce, bu Yasayla olağanüstü halin yürütülemeyeceği
kabul edildi ve 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname düzenlendi. Daha sonra, sayısı yirmiyi bulan -ben, bir kısmının
numarasını sizlere sunayım: 286, 287, 313, 321, 387, 413, 421, 424, 425, 426, 428, 432, 481, arada 430 ve 460 sayılı- kanun
hükmünde kararname çıktı. Bunlar, bugün, iki büyük başlık altında toplanmaktadır: 285 ve 430 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameler. Bu kanun hükmünde kararnamelerden iki tanesi, iki ayrı kanunla değiştirildi veya birkısım maddeleri iptal edildi. Bu
arada, Anayasa Mahkemesi de, kanun hükmünde kararnamelerin bazı maddelerini iptal etti.
Buradan, şuraya gelmek istiyorum: Bugün, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde uygulanan yönetim sistemi, 1987 yılından bugüne
kadar çıkarılan, değiştirilen, iptal edilen, eklenen, sayısı yirmiye yakın kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenmektedir. Mevcut
Olağanüstü Hal Kanununa, bu uygulamada yer verilememiştir; yer verilmesi de mümkün değildir.
Şimdi, yapılması gereken neydi: Yapılması gereken, bu kanun hükmünde kararnamelerin hızla Meclise getirilmesi, Mecliste
incelenmesi, tasdik edilmesi, değiştirilmesi veya reddedilmesiydi. İşte, İçişleri Komisyonu olarak -ben, aynı zamanda, İçişleri
Komisyonu üyesiyim- daha önce yapılması gereken bu işlemi şimdi bitirmeye çalışıyoruz . İçişleri Komisyonu olarak, çok kısa bir
süre sonra, olağanüstü halin yönetimiyle ilgili kanun hükmünde kararnameleri, iki ana metinde toplamak suretiyle, Yüce Meclise,
sizlerin bilgisine ve onayına sunacağız; ancak, bu yeterli değil. Bununla birlikte, İçişleri Bakanlığınca, yeniden, olağanüstü hal yasa
tasarısı hazırlanmıştır.
Şimdi, o bölge, iki büyük, iki esaslı yasayı beklemektedir. Bunlardan birisi, yeni bir il idaresi yasası; diğeri de yeni bir
olağanüstü hal yasası. Bu iki yasa düzenlenmeden, eğer, biz, bugün, olağanüstü hali kaldırırsak ne olur: Biz, bugün olağanüstü hali
kaldırırsak, ortada, tamamen, büyük bir boşluk doğar. Nasıl bir boşluk doğar: Bu kanun hükmünde kararnameler, o bölgedeki
yönetimde, sadece güvenlik operasyonları için kullanılmamaktadır. Mevcut kanun hükmünde kararnamelerle, o bölgede, herşeyden
önce, sivil otoriteler arasında, daha sonra da sivil otoriteler ile güvenlik güçleri arasında koordinasyon sağlanmaktadır ve koordine
makamları tespit edilmiştir. Mevcut yönetmelikte, ayrıca, güvenlik güçleri ve yargı organları tarafından yürütülen -adlî
soruşturmalarla ilgili- teknik birkısım özellikler, birkısım hükümler vardır. Ayrıca, olağanüstü hal bölgesinde yürütülen güvenlik
hizmetlerine -direkt ve indirekt şekilde- hizmet veren birkısım personel, birkısım araç gereç vardır. Bölge Valiliği kurulduktan,
olağanüstü hal uygulaması başladıktan sonra, devlet bütçesinden veya diğer kaynaklardan, doğrudan doğruya oraya araç gereç,
personel ve bina verilmemiştir. Bölge Valiliği, diğer kuruluşların personelinden, araçlarından gereçlerinden, binalarından
faydalanmak suretiyle, bugüne kadar, bu hizmeti yerine getirmiştir. Eğer, biz, kanun hükmünde kararnameleri kaldırırsak, bir anda,
güvenlik hizmetlerine -direkt ve indirekt şekilde- hizmet veren bütün personel, araç gereç, yasal olarak kullanılamaz hale gelecektir.
Ayrıca, o bölgede görev yapan personele ödenen ek ödemeler, bu kararnamelerle düzenlenmiştir. O bölgede görev yapan
personelin, gerek o bölgede gerekse başka bölgelerde ikamet eden eş, aile ve çocuklarına lojman tahsisi, yine bu kararnamelerle
düzenlenmiştir.
O bölgede, terörle mücadele sırasında yaralanan veya hastalanan devlet güvenlik güçlerinin tedavi masraflarıyla ilgili
düzenlemeler, yine bu kararnamelerde vardır.
İşte, bu kararnameleri kaldırmamız demek, olağanüstü hali, bugün uzatmamamız demektir. Olağanüstü halin uzatılmasını
reddettiğimiz takdirde, olağanüstü halin mevcudiyetine dayanarak çıkarılmış bulunan kararnamelerin hepsi hükümsüz hale gelecektir
ve bugüne kadar yeni bir olağanüstü hal yasası düzenlenmemesi nedeniyle de, oradaki hizmetlerin yürütülmesinde çok büyük
zorluklarla karşılaşılacaktır.
İl idaresi yasası tasarısı, Komisyonumuza gelmiştir, olağanüstü hal yasası tasarısı da gelmek üzeredir. Bu iki yasa tasarısı,
komisyonlarımızın ve Meclisimizin hızlı çalışmasıyla, süratle yasa haline geldiği takdirde, artık, bu kanun hükmünde
kararnamelere gerek kalmayacaktır; büyük bir ihtimalle, olağanüstü hale de gerek kalmayacaktır. İl idaresi kanununun
düzenlemeleriyle, oradaki güvenlik hizmetleri, normal şartlar altında yürütülebilir hale gelecektir.
Bu nedenle, bugüne kadar yürütülen terörle mücadele hizmetlerini aksatmamak, bunları kesintiye uğratmamak için, olağanüstü
halin uzatılmasında gerçekten yarar bulunmaktadır.
Olağanüstü halin uygulanmasından dolayı çeşitli sızlanmalar, çeşitli dertler zaman zaman ileri sürülmektedir; ancak ben burada
şunu söylemek istiyorum: Bu sızlanmalar ve şikâyetler yasalardan kaynaklanmamaktadır; bu şikâyetler daha ziyade uygulamaları
hedef almaktadır; bu nedenle, olağanüstü halin ve olağanüstü halle ilgili mevzuatın devamı, bence bu şikâyetlerle beraber
değerlendirilmemelidir. Doğrudan doğruya, eğer varsa, hatalı uygulamaların düzeltilmesine ağırlık verilmesi, olağanüstü halin
devamı, bugüne kadar verdiğimiz şehitlerin, gazilerimizin, devlet güvenlik güçlerinin, korucularla birlikte ve bölge halkıyla birlikte,
teröre karşı, bölücülere karşı bugüne kadar verdiği büyük mücadelenin desteklenmesini ve devamını sağlayacaktır. Bu nedenle
bizim, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, olağanüstü halin, bu amaçlarla ve bu niyetlerle, ekim ayına kadar uzatılmasından yana
olduğumuzu, görüşümüzün bu olduğunu özellikle belirtiyor, konuyu Yüce Meclisin takdirine sunuyorum, Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Hayri Kozakçıoğlu'na teşekkür ediyorum.
7. – Ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin, TBMM karar tarihinden başlamak üzere 31.7.1996 tarihine
kadar uzatılmasına ve bu güç ile ilgili bütün kararları almaya ve gerektiğinde harekâtı sona erdirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili
kılınmasına izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/346) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin karar tarihinden başlamak üzere
31.7.1996 tarihine kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin açık oylamasının sonuçlarını sunuyorum:
Oylamaya katılanlar : 453
Kabul : 249
Ret : 195
Geçersiz : 1
Mükerrer : 8
Böylece, Çokuluslu Güç'ün -31.7.1996 tarihine kadar- konuşlandırılmasının uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
Meclisce kabul edilmiş bulunmaktadır.
8. – On ilde devam etmekte olan olağanüstü halin 18.6.1996 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere, 31.7.1996 günü saat
17.00’ye kadar uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/347) (Devam)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, çalışma süremizin bitmesine az bir zaman kaldı; görüşmeleri bu süre içerisinde
tamamlamamız mümkün değil. O bakımdan, görüşmelerin bitimine kadar çalışmalara devam hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, gruplar adına konuşmalara devam ediyoruz.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın İstemihan Talay; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümetin, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunduğu tezkere iki önemli unsurdan oluşmaktadır. Bunlardan bir tanesi, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararıyla ortaya çıkabilecek hukukî boşluğu doldurmak. İkincisi ise, 18.6.1996 tarihinden başlamak üzere, 18.10.1996 tarihine
kadar olağanüstü halin on ilimizde dört ay süreyle uzatılmasını yeniden kararlaştırmak şeklindedir.
Görülüyor ki, Hükümet, geçen üç ay içerisinde hiçbir yasal düzenleme ortaya koymadığı gerçeğini bir tarafa bırakarak ve
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı arkasına da sığınarak, olağanüstü hal gibi çok önemli bir kararı, dört ay için, hiçbir taahhüt veya
sorumluluk altına girmeden, uzatmak istemektedir. Oysaki bu Hükümet, 14 Mart 1996 tarihinde yapılan müzakerelerde, bizim de
çekimser desteğimizi isterken, çok açık bir şekilde "bu uzatma kararı, son uzatma kararı olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisine,
en kısa zamanda, İl İdaresi Kanunu ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanunla ilgili etkin ve demokratik
düzenlemeler yapılacak ve yeni bir Meclis kararına ihtiyaç kalmayacaktır" şeklinde taahhütlerde bulunmuşlardır. Ancak, Hükümet,
geçen süreyi maalesef, etkin bir şekilde değerlendirememiş ve tüketmiştir. Kendisine bağlanan umutları ve güveni hayal kırıklığına
dönüştürmüştür. "Aranızda kavga etseniz bile, ülke sorunlarını ihmal etmeyiniz" şeklindeki önerilerimize karşın, kişisel çekişmeler
her şeyin önüne geçmiştir. Bugün, Hükümet istifa etmiş bir hükümettir; ama, bu durum, devlet sorumluluğunu ortadan kaldırmaz,
kaldırmamalıdır. Nitekim, iki gün önce Sayın Cumhurbaşkanı, Hükümete sorumluluğunu hatırlatmak ve görevlerini eksiksiz yerine
getirmek konusunda uyarıda bulunmuştur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bundan yaklaşık üç ay önce, olağanüstü hale ilişkin, Demokratik Sol Parti Grubunun
görüşlerini açıklarken, oylamada çekimser oy kullanarak, Hükümete bir fırsat tanıyacağımızı, Hükümetin getireceği öneri ve
düzenlemelere göre, Grubumuzun bundan sonra nasıl davranacağını belirleyeceğini ve bu süre içerisinde, milletvekillerimize,
bölgede gerekli inceleme ve araştırmaları yaparak, bu çalışmalara katkıda bulunacağımızı da belirtmiştim. Bugün, maalesef, bu
kadar önemli bir sorunla ilgili olarak, Hükümetin, bu yasal düzenlemeleri yapmamamış olduğunu üzüntüyle karşıladığımızı
bildirmek istiyorum. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi kararına dayanarak yasal boşluğu gidermek gerekçesiyle, süreyi dört ay daha
uzatmalarını da olumlu karşılamadığımızı belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, olağanüstü halin, on ilimizde, dört ay süreyle yeniden uzatılmasına ilişkin 27 nci Hükümet
tezkeresi, yöneticilerimizin, geçmişten bu yana, yanlışta ısrarını göstermesi bakımından da ilginçtir.
Olağanüstü halin bu kadar süredir uygulanmasına karşın, teröre bir çözüm olmadığı herkes tarafından bilinmesine rağmen;
hiçbir şey yapmadığı halde bir şey yapıyormuş gibi görünmek amacıyla, olağanüstü halin uzatılması konusu, bugün, 27 nci kez
Parlamentoda görüşülmektedir. Oysaki, terör mücadelesi çok yönlü ve çok boyutlu olarak ele alınmalı ve değişen koşullara göre yeni
uygulamalar gündeme getirilebilmelidir.
Geçen sürede görülmüştür ki, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, koordinasyonu sağlamak şöyle dursun, il valilerinin yetki ve
görevlerinde erozyona yol açtığı için, güvenlik ve yönetim sistemini daha da bozmakta ve yetki kargaşasına yol açmaktadır.
Olağanüstü hal uygulaması, bütün yönetim ilişkilerini, terör mücadelesi bağlamında, sivil otoritenin dışına kaydırmakta, sivil
otoritenin ekonomik ve sosyal görevlerini geri plana itmektedir. Sanki, her şey askere havale edilmiş gibi bir yönetim
uygulanmaktadır.
Yönetim, terörle mücadeleye sadece güvenlik boyutu içinde yaklaşmakta, dış unsurlar, ekonomik ve sosyal boyutlar ihmal
edilmekte ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımız demokratik bir yönetimden mahrum bırakılmaktadır.
Demokratik Sol Parti, terörle mücadelenin birinci koşulunun halkı kazanmaktan geçtiğinin bilincindedir. Dolayısıyla, şu anda,
bölgede yaşayan vatandaşlarımızın ekonomik ve sosyal sorunlarına çözüm üretecek programların, terörle mücadeleye en büyük
desteği sağlayacağını ve bu konuda etkin önlemler alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ne yazık ki, bu konuda da bütün hükümetler
aynı görüşü paylaşmalarına karşın, maalesef, bu programları hayata geçirmede başarılı olamamışlardır.
Topyekûn kalkınma projelerine yöneltilmesi gereken kaynaklar, sayıları 50 bini aşan korucuların aylıklarına veya siyasî
partilerin yandaşı olan hayalî yatırımcılara yönlendirilmektedir ve bu imkânların bir bölümünün, mücadele ettiğimiz PKK'nın -
dolaylı yollardan- kasasına aktığı da bir gerçektir.
Demokratik Sol Parti, 3-10 Nisan tarihleri arasında, bölgedeki vatandaşlarımızın sorunlarını yerinde incelemek, bu sorunları
bizzat vatandaşlarımızdan dinlemek ve bu bilgileri kamuoyuna açıklayarak, soruna kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla, bir
milletvekili heyetini bölgeye göndermiş ve konunun ciddî olarak yeniden değerlendirilmesi imkânını yaratmıştır. Bizim edindiğimiz
bilgilere göre, devletin, hızla, bölgede ekonomik ve sosyal bir planı uygulamaya koyması zorunluluğu vardır.
Köylerinden göçe mecbur kalan vatandaşlarımızın, toplulaştırılmış ve ekonomik girişimlere imkân sağlayacak yerleşim
birimlerine kavuşturulması çalışmaları bir an önce başlatılmalıdır. Çocuklarımızın eğitim ihtiyacı açısından hiçbir ödenek
sınırlamasına gidilmeden, bölge ilköğretim okullarının yapılması, yatılı ilköğretim okullarının yapılması ve bunların öğretim
kadrolarının tamamlanması çalışmalarına hız verilmelidir.
Bu arada, özel teşebbüsün "Doğu Holding" adıyla, doğuda yatırım yapacak ciddî bir girişimini öğrenmekten mutluluk
duyuyoruz. Güneydoğu sorununun çözümüne devletin yanı sıra, özel kesimin de duyduğu bu ilgi, ülkemizde, çözüm için topyekûn
bir millî anlayışın doğduğunu ve çözümün ekonomik yönünün de en az güvenlik yönü kadar önem taşıdığını göstermesi
bakımından, bu girişimi çok önemli bir girişim olarak değerlendiriyoruz.
Geçici köy koruculuğu sistemi, devletin yanı sıra, tehlikeli bir büyüklüğe ulaşan yetki, görev, sorumluluk, eğitim ve denetim
düzeni tartışmalı bir milis gücünün doğmasına yol açmıştır. Hem kaynakların tükenmesine hem denetlenmesi giderek zorlaşan bir
yarı askerî oluşuma hem de çalışabilir insanların tüketime yönelmesine yol açan geçici köy koruculuğu sistemi, kademeli olarak
tasfiye edilmelidir. Yeni kadrolar ihdas edilmemeli ve boşalan kadrolar doldurulmamalı ve en önemlisi, bu kişiler, hayvancılık,
tarım ve arıcılık gibi, tarımsal faaliyetlere yönlendirilerek üretime kazandırılmalıdır.
Yasal düzenlemeler açısından İl İdaresi Kanunu bir an önce yeniden ele alınmalı ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kurumu
kaldırılmalıdır. Ayrıca, il valilerine yetki genişliği ilkesi çerçevesinde, merkezî bazı yetkilerle planlama, yatırım ve ekonomik
yönetim yetkileri sağlanarak, valilerin etkinliği artırılmalıdır.
Hükümetin basına yansıyan hazırlıkları arasında yer alan ve köy koruculuğunu kurumsallaştırmayı öngören yaklaşımların,
çok yanlış bir politika olacağını burada belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadelenin en önemli boyutunun dış unsur olduğu ve Türkiye'deki terörün
temelinde ve kaynağında, ağırlıklı olarak, dış mihrakların yer aldığı bilinmektedir. Özellikle Kuzey Irak'ta 36 ncı paralelin
kuzeyinde, Huzur Harekâtı nedeniyle yaratılan otorite boşluğunun ve bazı komşu ülkelerin PKK terörüne verdiği desteğin,
Türkiye'nin terör mücadelesinde önemli faktörler olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Hükümetin, özellikle Kuzey Irak konusunda ve Huzur Harekâtıyla ilgili olarak, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer taraflarla
ciddî bir müzakere sürecine girmiş olduğunu belirtmek istiyorum. İlk kez Demokratik Sol Partinin bu konudaki kararlı tutumu
sonucunda, daha önce ABD çıkarlarının arkasında sürüklenen Türkiye'nin, kendi önceliklerini tartışır duruma girmesi olumlu bir
gelişme olarak değerlendirilmelidir. Petrol boru hattının açılmasına ve sınırlarımızın elektronik aygıtlarla donatılmasına kadar
uzanan bir dizi yeni önlemin, bu yakın geçmişteki süreçte ortaya çıktığı gözden uzak tutulmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni bir hükümetin kurulma müzakerelerinin devam ettiği bugünlerde, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin olağanüstü hali ekim ayına kadar uzatmasını doğru bulmuyoruz. Burada önemli olan, yasal boşluğu tamamlamak
ve eğer kurulabilirse, yeni hükümete de programını hazırlarken, bu konudaki taahhüdünü kamuoyuna açıklama fırsatını
tanımaktır. Bu açıdan, biz, aynı Huzur Harekâtında olduğu gibi, olağanüstü halin de 31 Temmuz 1996 tarihine kadar uzatılmasını
istiyoruz ve bu konuda bir önerge vereceğiz. Önergemiz kabul edildiği takdirde, olağanüstü halin 31 Temmuza kadar uzatılmasına ve
yasal boşluğun giderilmesine olumlu oy kullanacağız; aksi takdirde, olağanüstü halin uzatılmasına karşı ret oyu kullanacağız.
Ben, bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisi gruplarına yeni bir öneri sunmak istiyorum. Geliniz, 31 Temmuza kadar geçecek
bu süreyi aynı kurucu meclis gibi değerlendirelim, olağanüstü hali kaldıracak yasal düzenlemeleri bu arada hızla gerçekleştirelim.
Bildiğimiz kadarıyla ve öğrendiğimiz kadarıyla, bazı tasarılar, o arada iller idaresi kanunu tasarısı, şu anda hazır vaziyettedir.
Parlamento, 31 Temmuza kadar, tatil kararı almadan, ciddî bir çalışmayla, acil ihtiyaç duyulan tasarıları yasalaştırabilir.
Hepinizin bildiği gibi, yönetim biliminde bir temel kural vardır; bir işe ne kadar zaman ayırırsanız, o iş, o kadar sürede
gerçekleşir. Eğer, süreyi çok uzun tutarsanız, o zaman, o işin yapılması için kullanılır; süreyi sınırlı tutarsanız da, o iş, o zamana
sığdırılır.
Bu nedenle, biz, arkasında bir siyasî irade ve bir uzlaşma olarak, özellikle bugün, Parlamentonun, artık, Türkiye'nin en önemli
sorunu olan güneydoğu sorununa etkin çözüm arayışı içerisinde, bu süreyi, bu zamanı değerlendirerek, 31 Temmuza kadar bu
önemli yasaları çıkarabileceğine inanıyoruz.
Bu konuda, siyasî parti gruplarının desteğini bekliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın İstemihan Talay'a teşekkür ediyorum.
Söz sırası, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu'nun.
Buyurun efendim.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU ADINA ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü halin 27
nci kez uzatılması talebiyle ilgili olarak, Refah Partimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; hepinizi,
Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önce, tezkereyle ilgili ilk konuşmayı yapan Sayın İçişleri Bakanını dikkatle
izledim. Sayın Bakan, olağanüstü hal uygulamasını, terörle mücadele için, âdeta, olmazsa olmaz bir şart şeklinde burada takdim
ettiler ve olağanüstü hal uygulamasına karşı çıkmanın, sanki, terörle mücadeleden yana olmamakmış gibi algılanabilecek şekilde
yanlış bir tablo çizdiler. Ben, bunu tashih etmek için, öncelikle, Refah Partisinin bu konudaki görüşlerini takdim etmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, belirtmekte yarar görüyorum ki, Refah Partisi, Türkiye'nin, vatanı ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü ilkesine, demokratik cumhuriyete, insan temel hak ve özgürlüklerine sadakatla bağlı; terörizmin ve şiddetin her
türlüsüne karşı; barış, dostluk, sevgi ve kardeşlikten yana olup, Türkiye'nin ve Türkiye'de yaşayan altmış milyon vatan evladının
birliğinin teminatı olan partidir. Bu ülkenin insanlarının, bin yılı aşkın bir süredir ortaya koydukları barış içinde, bir arada yaşama
iradesine yönelen her türlü baskı, şiddet ve saldırıya karşı en büyük direnç ve mücadelenin bizim tarafımızdan gösterileceğine hiç
kimsenin kuşkusu bulunmasın. Bu nedenle, hukuk devleti ilkelerinden ödün vermeden, masum vatandaşı rahatsız etmeden, terörle
mücadele konusunda alınacak her türlü yasal önlemi destekleyeceğimizi peşinen vurgulamak isterim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasına kaynaklık teşkil eden Olağanüstü Hal Yasası, temel hak ve
özgürlükleri kısıtlayan, demokrasinin ruhuna, evrensel hukuk normlarına ve uluslararası anlaşmalara aykırı birçok düzenlemeler
içermektedir; sansür, sürgün, zorla yerleşim birimlerinin boşaltılması gibi, normal demokratik yaşamda izahı mümkün olmayan
uygulamalara yol açmaktadır. En basit bir ifadeyle, Olağanüstü Hal Yasasının 2 nci maddesi, temel hak ve özgürlüklerin hangi
şartlarda ve nasıl kısıtlanacağını tarif etmektedir. Demek ki, bu yasanın esası, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasıdır.
Peki, bu hal ne kadar uzayacak? Olağanüstü hali bekleyen en ciddî sorun, onun olağanlaşması değil de nedir? Şimdi neden
olağanüstü hal uygulaması devam etsin; efendim, terörün kökünü kazımak için; öyle mi?..
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hafızaları tazelemek için birazcık gerilere gitmek istiyorum. Hepinizin malumu olduğu
gibi, olağanüstü hal kapsamındaki illerde, 1978 yılında sıkıyönetim ilan edilmiş, sıkıyönetim uygulaması başlatılmış ve bu
uygulama, daha sonra yerini olağanüstü hale bırakmıştır. Bu ne demektir; bu bölgede 18 yıldır yaşayan olağandışı bir uygulama
var demektir. Yani, bugün, 18 yaşındaki bir delikanlı, olağan bir yönetimin nasıl olduğunu, maalesef bilememektedir. Gerekçesi ne
olursa olsun, ülkemizin bir parçası üzerinde böyle bir yönetimin sürgit devamından yana olabilecek veya bunu isteyebilecek bir tek
arkadaşımın bile bu çatının altında bulunmadığına inanıyorum. Her ne kadar olağanüstü hal Anayasamızda yer almış bir
uygulama ise de, onu kalıcı kılarak olağanlaştırmak, bugünkü rejime, demokrasiye ve hukuk devleti anlayışına vurulabilecek en
büyük darbelerden biridir. (RP sıralarından alkışlar)
Peki, 27 nci defa uzatılmak istenmesi, terörün kökünün kazınmadığının en basit belgesi değil midir?
Sevgili arkadaşlarım, şu soruyu kendi kendimize sormak durumundayız: Eğer, olağanüstü hal uygulaması terörün ilacı ise,
neden hâlâ terör var; değilse, niçin olağanüstü hal uygulamasını uzatıyoruz?
Olağanüstü hal görüşmeleri yapılırken, 1992 yılında, zamanın Başbakanı Sayın Demirel, bu kürsüden, yurtiçinde 3 bin,
yurtdışında 7 bin olmak üzere, toplam 10 bin PKK teröristinin olduğunu açıkladı. Şimdi 1996 yılına geldik; ölü, yaralı ve sağ ele
geçirilen terörist sayısının 50 bin civarında olduğu ifade edilmektedir. Demek ki, olağanüstü hal bir çare değildir, birçok etkenle
birlikte terörün azmasına neden olmaktadır ve 1992 yılından 1996 yılına kadar iktidar koltuğuna oturan siyaset kadrolarının, 10
bin teröristi 50 bine çıkarmayı nasıl becerdiklerini de kendi kendilerine sormaları gerekir diye düşünüyoruz.
Olağanüstü hal uygulamalarının, PKK'yı çökertmek bir yana, devlet ve millet kaynaşmasına yaptığı menfi etkiler, daha derin
yaraların açılmasına da neden olmuştur. Terör örgütüne karşı geniş halk kitlelerinin desteğini almak birinci derecede önemli ve
öncelikli konu iken buna önem verilmemiş, ciddî olmayan ihbarlar sonucu, insanlar, kitleler halinde gözaltına alınmış, keyfî
uygulamalar yapılmış, gereksiz otorite gösterilerine kalkışılmış, istihbarat toplamak veya bir sanığı ele geçirmek uğruna zaman
zaman köy halkının tamamı sorgudan geçirilmiş, tedirgin edilmiş, köyler boşaltılmış, yakılmış ve yıkılmıştır. Bu da, bölge
halkında var olması gereken devlet görevlilerine karşı güven duygusunun zedelenmesine, umutsuzluğun yaygınlaşmasına ve
yabancılaşmanın artmasına neden olmuştur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bundan önceki hükümet, işe, temelde yanlış bir teşhisle başlamıştır; güneydoğu sorununu
terörden ibaret saymış ve bunu, yalnızca askerî yöntemlerle çözebileceğini varsaymıştır. Halbuki, terörle mücadelenin evrensel
ilkeleri vardır.
Bir askerî yetkili, parlamenterlere, terörle mücadele konusunda brifing verirken, şu konuya dikkati çekiyor: Terörle mücadelenin
dört sacayağı var; bunlardan birisi istihbarat, diğeri silahlı mücadele, bir diğeri sosyal ve ekonomik tedbirler ve bir başkası da
terörün dış desteğiyle ilgili mücadele. Aynı askerî yetkilinin ifadesine göre, biz, sosyal ve ekonomik tedbirlerden, terörün dış
destekleriyle mücadeleden sınıfta kalmışız; hiçbir faaliyet veya başarılı bir faaliyet sergileyememişiz ve yirmi yıldan beri,
istihbarat faaliyetlerinde de gözle görülebilir bir gelişme kaydedilememiştir.
O halde, biz, şimdi, terörle mücadele derken, bunun, sadece yüzde 25'i ile, yani silahlı mücadele bölümüyle uğraşıyoruz ve Yüce
Meclis 27 kezdir olağanüstü hal uygulamasıyla ilgili görüşmeler yaparken, maalesef, PKK terörü hedef gösterilerek, bu uygulama
uzatılmak isteniyor.
Hangi noktaya gelmişiz; yakılan, yıkılan bine yakın okul, üç bini aşkın boşaltılmış köy, sayısı üç binlerle ifade edilen faili
meçhul cinayet, açız diye haykıran on binler ve insansızlaştırılan bir vatan toprağı. (RP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu, yol değildir; bu yol çıkmaz sokaktır. Bu ülkenin evlatları çözüm bekliyor; kan, gözyaşı ve ıstıraptan
bıktık artık.
Şimdi, demagojiden hoşlanan bazı arkadaşlar, neden PKK'dan, onun vahşetinden söz etmiyorsunuz diyebilirler; çünkü, biz,
hastalığı da mikrobu da iyi tanıyoruz; çünkü, bir hastalığa yakalandığınızda şifa bulmak için o hastalığın mikrobuna
küfretmezsiniz, küfrederek de iyileşmezsiniz. Hastayı nasıl iyilleştirirsiniz; uzman bir doktor ve doğru bir tedavi yöntemiyle
hastalıktan kurtarırsınız. Ne yapacak PKK; Türkiye'yi mi bölecek? Bakın muhterem arkadaşlarım, Türkiye'yi bölmek, kimsenin
haddine değildir. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ne Bekaa Vadisinde oturan adam ne Washington'da ne de Tel Aviv'de
oturanlar bu ülkeyi bölemeyeceklerdir (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) ama, ihanet odakları, kalkınmamızı,
güçlenmemizi, birlikteliğimizi ortadan kaldırmak için, tarih boyunca yaptıkları gibi, taşeronlar kullanacaklardır. Biz, güçlü bir
devletiz; biz, tarihin şerefi olmuş bir milletin evlatlarıyız; biz, halkımızla ilişkilerimizi, ona götüreceğimiz ekonomik, sosyal ve
kültürel hizmetleri, bir örgütün yörüngesine girerek, onun alacağı tavırlara göre ayarlamaya kalkışamayız. Bunu yaparsak, işte asıl o
zaman teröre teslim olmuşuz demektir.
Yoksulluğu, yoksunluğu, işsizliği, açlığı gideremezseniz, siz, teröriste kan vermiş olursunuz, kan!.. İşte o zaman, Allah
korusun, bu ülke, birçok tehlikeyle karşı karşıya gelmiş olur.
Öncelikle şu konuyu açıklığa kavuşturmalıyız: Bölünme, kendi kendine var olan bir vakıa değildir, bölünme bir sonuçtur. Bu
nedenle de, bölünüyoruz veya bölüneceğiz diye dövünmek yerine, bizi bu sonuca götürecek şartları ortadan kaldırmak nasıl
mümkündür diye çaba harcamamız gerekmektedir. Açıkçası, bölünme fobisine gerek yok. Aklımızı kullanıp, halkımızı sever,
tedbirlerimizi alır, gerçekleri önceden görmek gibi bir ferasete sahip olursak, hiçbir şey olmaz.
Bu ülkenin sorumluluğunu üstlenmiş insanlar olarak, şu soruları da kendi kendimize sormamız gerekir: Ülkemizde,
insanımızın can ve mal güvenliği var mı; herkese iş, yoksula ekmek, hastaya ilaç, çocuğa okul var mı? Paramız para, pasaportumuz
gerçekten pasaport mu? Vatandaşlar, adalet dağıtan mekanizmaya güven duyuyorlar mı? En önemlisi; özgürlük var mı özgürlük?!.
(RP sıralarından alkışlar) İnsanlar, inandıkları gibi yaşayabiliyor ve düşündüklerini özgürce ifade edebiliyorlar mı?
Eğer, bütün bu sorulara "evet" diyebiliyorsak, hiçbir endişeye gerek yok; o zaman, bu ülkede yaşayan insanları kovsanız da,
kimse, hiçbir yere gitmez; böyle bir ülkede terör de olmaz; ama, bu soruların cevabı "hayır" ise, işte o zaman, terör var olur. Zira,
teröristin ekmeği, hayat iksiri, özgürlük yokluğudur, adalet yokluğudur, ekmek yokluğudur, iş yokluğudur, güven bunalımıdır. (RP
sıralarından alkışlar) Kısacası, kendi halkıyla, kendi diniyle, kendi halkının tarihiyle mücadele içerisinde bulunan; halkına
özgürlük, adalet ve ekmek sunamayan düzen, terörist üretir; daha doğrusu, terörist, böyle bir çarpık sistem içerisinde hayat bulur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasının yarar yerine zarar getirdiğini anlayabilmek için uzun boylu
tartışmaya gerek yoktur. Hangi partiye mensup olursa olsun, herhangi bir milletvekilimiz, bölgenin yirmi yıl öncesiyle bugününü
objektif şekilde mukayese edecek olursa, bizimle aynı sonuca varır ve der ki; "Ne ekonomik, ne kültürel ve ne de sosyal bakımdan
bölge, yirmi yıl öncekinden daha iyi değildir; aksine, çok daha kötüdür."
Ben, burada, duygusal bazı şeyleri anlatmak ve hislerinize hitap etmek istemiyorum; ama, ben de o bölgenin çocuklarından
biriyim. Bakınız, bir tablo çizeyim size. O bölgede, yirmi yıl önce, iyi kötü kendisine yeten bir ekonomik çark dönüyordu. Bölge
halkı, özellikle kırsal alanlarda üretici konumundaydı; kendi tarlasında, kendi köyünde tarımsal faaliyette bulunuyor, ekip biçiyor
hayvancılıkla meşgul oluyor ve geçimini sağlıyordu. Kısacası, bu bölgenin insanı, hiç kimseye avuç açmadan onurlu bir şekilde
hayatını sürdürebiliyordu. Şimdilerde ise bu bölgede (Diyarbakır'da, Hakkâri'de Van'da) bir insanlık dramı yaşanıyor. İnsanlar,
köyünü, tarlasını, çubuğunu, ata yadigârı toprağını terk etmiş, şehir merkezlerine ve büyük ilçelere gelip toplanmışlar, buralara
sığınmışlar ve yıllardır üretimden kopuk yaşamaktadırlar. Kent varoşları birer sefalet merkezi haline gelmiş; aş yok, iş yok, güven
yok, yarına umut yok. Köyünde, sofrasında, her gece üç beş konuk ağırlayan o eli öpülesi hacı amcaları, camilerin avlusunda,
avucunu açmış dilenirken görürsünüz ve bu acı tablo karşısında sizin yüzünüz kızarır.
Bir evde üç dört aile birden yaşamaktadır; üç dört aile kadınıyla, erkeğiyle, çocuklarıyla ortak bir tuvaleti paylaşmak
mecburiyetinde kalmaktadır; aile mahremiyeti diye bir şey kalmamıştır. Terör belası ve güvensizlik... Allah, bu çatı altındaki
hiçbir kardeşime göstermesin. Ben, doğduğum, büyüdüğüm ilçeye gittim; kendi babamın elleriyle yaptığı evin harabe haline
geldiğini gördüm. Allah, hiçbirinize böyle bir acı neticeyi, akıbeti göstermesin.
Terör belası ve güvenlik nedeniyle müteşebbis de bölgeden kaçmaktadır. Yatırım neredeyse durmuş; işsizlik, bir çığ gibi, her
geçen gün artıyor.
Bu acı tablo, yaşanan bu insanlık dramı, sizlerin, bu çatı altındaki kardeşlerimizin elbirliğiyle üretecekleri acil çözümler
sayesinde ortadan kalkabilir. Bu bölgeye yönelik, hepimizin katılacağı kalıcı, millî politikalar üretmek zorundayız. Her birimiz, hiç
olmazsa bir kova su alıp şu yangının üzerine dökmekte yarışmalıyız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Yılmaz, anamuhalefet partisi lideri iken "olağanüstü hal, terörün ilacı değildir,
üstelik bölgeci bir yaklaşımı çağrıştırdığı için teröre malzeme oluşturmaktadır" demişti. Yine, Sayın Yılmaz "bölgede ilk terör
eylemlerinin sıkıyönetim döneminde ortaya çıktığını unutmamak gerekir" demişti. Yine, Sayın Yılmaz "doğu ve güneydoğuya
mahsus ayrı tedbirler üretmek, bu bölgeye, ayrı bir yermiş duygusu verir; bölgedeki memurlara ayrı ödenek verilip psikolojik olarak
ayrıymış izlenimi yaratılmamalıdır" diye buyuruyordu. Başbakan olunca, son kez şartıyla, olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin
tezkereyi Yüce Meclise sundu. Sayın bakan da, o tezkereyle ilgili konuşurken "son kez dört ay istiyorum" demişti.
Şimdi, ben sayın bakana sormak istiyorum: Peki, o günden bugüne geçen üç aylık süre zarfında hangi yasal düzenlemeleri
yaptınız; yapamadıysanız, yapmadıysanız, bunu beceremiyorsanız, neden altından kalkamayacağınız taahhütlerde
bulunuyorsunuz? Bu, milletle alay etmek değil de nedir, sevgili kardeşlerim?!.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başbakan, seçim öncesi, olağanüstü hal bölgesinde yaşayan mazlum ve mağdur
vatandaşlarımıza sıcak gelecek mesajlar verdi. Seçim beyannamelerinde, olağanüstü halin kaldırılacağı, yakılmış, yıkılmış
köylerin imar edilerek, yeniden yaşanabilir hale getirileceğini vaat ettiler. Evet, bu Hükümetin kuruluşundan bugüne, tam 101 gün
geçti. Şimdi, soruyorum: Bu süre zarfında, hangi yaraya merhem oldunuz, hangi köyü imar ettiniz, kaç kuruşluk yatırım yaptınız,
kaç mazlumun gözyaşını sildiniz, kime, hangi şefkat elini uzattınız? Şovdan başka ne yaptınız Allah aşkına, ne yaptınız!.. Bunu,
gelip, burada söyleyin. (RP sıralarından alkışlar)
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Bir çare de sen söyle...
ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Ben çareyi söyleyeyim. Siz, olağanüstü hali uzatıyorsunuz; Allah nasip edecek, biz
geleceğiz ve olağanüstü hali de kaldıracağız; kalkar mı, kalkmaz mı, bir gün bile devam ettirilir mi; onu göstereceğiz.
Bakınız, sevgili kardeşlerim, ben, niçin olağanüstü hale karşı olduğumuzu burada anlatırken, arkadaşların kafasında şöyle bir
izlenim uyanmış olabilir: Bunlar, olağanüstü hale, bölgeye mesaj vermek için karşı çıkıyorlar. Böyle olmadığını, ben, size, birkaç
belgeyle, şimdi ifade edeceğim. Şu elimdeki, jandarma astsubay üstçavuşun, imzalayıp, mühürleyip, vatandaşın eline verdiği
belgedir. Bakın, bu belgede ne yazıyor: "Sütlüce Köyü, Mehmet Resul Bezek; aşağıdaki malzemeleri almasına izin verilmiştir." Ne
zaman; bu, eskiden mi oluyordu? Hani, eskiden karneyle ekmek filan alınıyordu ya, o gün...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayın efendim.
ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakınız, sevgili arkadaşlar, köylü vatandaş ilçeye inecek, oradan yiyecek maddesi alacak; karakol komutanından bu belgeyi
almak zorunda. Ne diyor bu belgede: "50 kilogram patates, 1 torba çimento, 5 kilo makarna, 5 kilo fasulye, 5 kilo mercimek, 1 kutu
salça, 1 paket tursil." Altını çizmiş "yalnız 5 kalemdir" demiş; mühürleyip imzalamış ve vatandaşa vermiş.
Olağanüstü hal uygulaması deyip geçmeyin; olağanüstü hal uygulaması, o bölgede yaşayan vatandaşlar üzerine konmuş, aynı
zamanda bir yiyecek ambargosudur, gıda ambargosudur.
Ben, DSP'nin Sayın Genel Başkanına buradan sesleniyorum; çok haklı olarak, Kuzey Irak'ta uygulanan ambargoya karşı
çıkıyorlar: Neden, güneydoğuda uygulanan ambargoya da karşı çıkma cesaretini göstermiyorsunuz? (RP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Her zaman, her yerde cesaretliyiz.
ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, huzurunuzdan ayrılırken, Refah Partisi
Grubunun, biraz önce burada ifade edildiği gibi, temmuz ayı sonuna kadar olağanüstü hal uygulamasının uzatılmasına ilişkin
önerilerle ilgili görüşlerini bir cümleyle ifade ederek buradan ayrılacağım.
Bu kürsüde, 27 nci kez olağanüstü hal görüşülüyor; her seferinde de "son kez", "son kez" deniliyor. Şu 30 Temmuz ifadesinin de,
günü geçiştirmeye yönelik bir politika olduğuna kesinlikle inanıyoruz ve biz, olağanüstü hal uygulamasının bir gün dahi
uzatılmasından yana olmadığımızı huzurlarınızda ilan ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu'na teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Fatih Atay'da
Buyurun Sayın Atay.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FATİH ATAY (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin dört ay uzatılması konusunda, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
sunmak üzere huzurlarınızdayım. Bu nedenle, Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzatılması istenilen olağanüstü halin 27 nci kez dört ay süreyle uzatılmasının, bizlerin ve tüm kamuoyumuzun gündeminde
olmasından sanıyorum yine rahatsızlık duymaktayız.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki ekonomik ve sosyal yetersizlikler veya ihmaller, bugün, bu koşullardan beslenen
bir terör örgütünü yaratmıştır. Kulluk anlayışına dayanan aşiret ve ağalık yapıları, bu bölgede, demokrasinin yerleşip gelişmesini,
serbest çalışma koşullarını ve sınır aşırı pazarlara dayalı bir ekonominin güçlenmesini, doğası gereği engellemiştir. Bu
engellemeler, bölge halkı üzerindeki baskıları artırmış, kan davalarını ve kamplaşmaları doğurmuştur. Bölge halkı, devlet eliyle
gelebilecek nimetlerden yararlanamaz, devletin hoşgörüsü ve himayesini göremezse, devlet karşıtlığı kolayca oluşturulabilir ve
sonuç da öyle olmuştur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1979 yılından bu yana, ülkemizin büyük bir bölümü sıkıyönetim ve olağandışı
yöntemlerle yönetilmektedir. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleriyle ilgili insan hakları raporları, daha da vahim ve
tehlikeli gelişmeler olacağının işaretini vermektedir. Bölgedeki teröristlerle halk özdeşleştirilmiş ve tüm bölge halkı terörist olarak
adlandırılmaya başlanmıştır. Üstelik, her geçen gün, yeni baskı yöntemleri geliştirilmektedir.
Devlet, anayasasına sahip olmadıkça, hükümetler, programlarında söyledikleri demokrasi kurumlarını işletmedikçe, daha derin
yaraların açılacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur.
Türkiye'de, 1923'ten bu yana, çeşitli dönemlerde, sıkıyönetim ve olağanüstü hal gibi olağandışı yönetimler uygulanmış, buna
karşın, sorunlar giderilememiştir. Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin kurulduğu 1987'den bu yana özgürlükleri kısıtlanan, eylemciler,
örgütler değil, halk olmuştur. Oysa, bölgedeki uygulamaların, giderek halkı devletten soğuttuğu, hatta yer yer kopardığı bir
gerçektir. Artık, bölge halkı sesini yükseltmektedir; "savaştan bıktık ve yorulduk, bunca akan kan bize hak sağlamadı" kanısı
gitgide yaygınlaşmaktadır. Kan aktıkça halk, devletle PKK arasında sıkışmaktadır. Yıllarca süren, hep, kan ve ateştir ve ortada
kazanılmış tek bir hak yoktur. İç savaş halkı bıktırmıştır.(1) Bu nedenle, halk, silahsız çözümler aramaya yönelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu noktada, gözardı edilmeyecek dedikodulara da dikkat çekmek istiyorum: "Olağanüstü
hal sektör olmuştur. Bölgede korucu sayısı, bunların her birine ödenen maaş... Bir ailede beş korucu olsa, aylık gelirini siz
hesaplayın." Bu söylentiler bununla da kalmamaktadır. Korucuların, bölgedeki uyuşturucu ticaretinde de kaçakçılıkta da parmakları
olduğu iddiaları yaygındır.
Mahalle bekçisi olarak alacağı kişiyi bile sınavla seçen, eğitimden geçiren devlet, dağdaki köylüye kendi adına hareket etme
hakkını nasıl tanımaktadır?
Olağanüstü halin uzatılması konusunda karar alırken, bölgedeki manzaraları dikkate almak gerekir. Teröre karşı elbette belli
bir mücadele yürütmek zorunludur ve amacımız, o bölgedeki çalışanları karalamak değildir; ancak, tüm bunlar, gerçeklere
gözlerimizi kapatmamızı da gerektirmez.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti bir ırk ve kan bağı cumhuriyeti, etnik köken
cumhuriyeti olarak kurulmadı. Kimliği ne olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun, kendini bu ülkenin vatandaşı kabul eden
herkes, yasalar önünde eşittir. Devletin, etnik tercihi olamaz. Bu nedenle, sorunların çözümünde insan haklarına ve demokrasiye
öncelik veren politikaları öne çıkarmalıyız. Barış, sevgi ve uzlaşma ortamının yaratılmasını hedef almalıyız. "Olağanüstü hale
gerek kalmayacak, valilerin yetkileri artırılacak" gibi söylemler ve yasa teklifleri sorunu çözmez; gerçi, Hükümetten, herhangi bir
teklif de gelmemiştir. Unutmayalım ki, bugün, ülkemizde terör, sıkıyönetim ortamında doğdu, olağanüstü hal ortamında da büyüdü.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümetin bu kısa ömründe hiçbir ciddî projeyi Meclise getirememiş olması, bu konuya
olan duyarlılığının da kanıtıdır diye düşünüyorum!.. Oysa, ondokuz yıla yakın süren bu olağanüstü hal uygulaması, ülkemizin en
önemli sorunudur. Bu konuda duyarsız kalamayız, hiçbir şey yapamıyoruz diyemeyiz; tam aksine, bu konuda duyarlı olduğumuzu
göstermeli ve çözüm üretmeliyiz.
Geçen uzatma döneminde de "son kez uzatalım, bu sorunu çözeceğiz" sözlerinin geçerli olmamasının, bugün, hep birlikte
tanığıyız. Güvenli bölgelerde, köye dönüş projeleri uygulanmamıştır; evleri yakılan yurttaşlarımıza, hiçbir tazminat
ödenmemiştir; güvenlik sağlanarak, köy meralarının bölgenin çok önemli bir gelir kaynağı olan hayvancılığa açılmaması son
derece yanlıştır; bu güven-lik bir an önce sağlanarak, bu bölgede yaşayan yurttaşlarımızın ekonomik fayda sağlamalarına katkı
yapılmalıdır.
(1) Bu cümleye ilişkin düzeltme, 19.6.1996 Tarihli 64 üncü Birleşim Tutanak dergisindedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu'da yaşanan olağanüstü halin temeli olan terör, hem iç güçler hem de
dış güçlerce beslenmektedir. Terörün, beslenen bu damarlarını tıkamalıyız; bunun için, bu bölgedeki olağanüstü koşulları ortadan
kaldırıp, olağan koşulların oluşmasını sağlamalıyız.
12 Eylül askerî rejiminin demokrasi dışı, baskıcı uygulamalarıyla, ülkemizde, toplumsal gelişmenin önü tıkanmış, iç barış
bozulmuş, güneydoğuya daha ağır oranda baskı uygulanmıştır. Ülkemizin bu bölgesinde onsekiz ondokuz yıldan bu yana
sıkıyönetim ve olağanüstü hal yönetimi hüküm sürmektedir. Düşününüz; 18 yaşında olan ve son seçimlerde siyasal iradesini
kullanan, oy kullanan bu gençler henüz normal bir yönetim görmediler; kişi hak ve özgürlüklerini, insan haklarını ve demokrasiyi
tanımadılar. Bu nedenle, bu gençlere karşı daha fazla haksızlık yapmadan, olağan koşullarda yaşamaları için gerekli önlemlerin bir
an önce alınmasını diliyoruz. Hükümet Programında da, olağanüstü halin tedricen kaldırılacağı belirtilmekteydi. Bu büyük sorunun
çözümü için gerçekçi çözümler üretmeliyiz.
Bu arada, bir temel yanlışı vurgulamakta yarar vardır; devletin bazı etkin unsurlarının -bu arada bölge valilerinin- sorunu, salt
bir terör, asayiş ve bölücülük sorunu olarak görmelerine son verilmesi gerekmektedir. Devletin, bu önyargılı görüşten kendini
sıyırması gerekmektedir. Tabiatıyla, bu arada Hükümetin de net politikalar üreterek, sorunun çözümünü hızlandırması, atılması
gerekli ilk adımdır. Bu adım atılırken, kamuoyu önünde açık bilgilendirme ve tartışma platformu açılarak, politikaların toplumun
her kesimince benimsenmesi ve denetlenmesi sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkes anadilini, kültürünü, tarihini, folklorunu araştırmak, korumak, geliştirmek hakkına
sahiptir. Bunlar, insan hak ve özgürlüklerinin kapsamında sayılmalıdır. Böyle bir anlayışla hareket edilirse, kısa bir gelecekte, terör
hareketlerinin, olağanüstü hale gereksinme duyulmaksızın yok edileceğine hiç kuşkumuz yoktur.
Bütün bu çerçevede, bir kez daha söylemekte yarar görüyoruz ki, Hükümet iki önemli yaklaşım göstermelidir:
1. Sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik yaklaşım,
2. Terör karşısında yılgınlık göstermeden, kararlılığını ve terörü yok edeceğini topluma inandırmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin uzatılması, sorunu çözmemektedir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
olağanüstü hal uygulamasının, kimi dönemlerde demokratik rejimlerle çeliştiğine, yöre insanına sıkıntılar getirdiğine, sorunlar
yarattığına inanıyoruz; bir daha uzatılmayacak bahaneleriyle ve taahhütleriyle uzatılma geleneğinin yaratılmasını da uygun
bulmuyoruz. Bu nedenle, olağanüstü halin uzatılmasına, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ret oyu vereceğiz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Fatih Atay'a teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Atay konuşmasının bir bölümünde, bölgedeki olaylarla ilgili yanlış anlamalara sebebiyet
verebilecek "iç savaş" gibi bir tanımlama kullandı. Kastının, bu anlamda olmadığını, konuşmanın bütününden zaten anlıyoruz.
Kendilerinin de takdir edecekleri gibi, bölgede, bölge halkını da hedef alan dış destekli bir terör olayı vardır ve bu terör olayına
karşı devletimizin, milletimizin yürüttüğü meşru bir mücadele vardır. Onun için, bu açıklamayı yapma ihtiyacını duydum.
Gruplar adına son konuşmayı, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Balcılar yapacak.
Buyurun Sayın Balcılar. (ANAP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakika.
ANAP GRUBU ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 ncı kez uzatılan
olağanüstü halle ilgili Meclis kararının, Meclis İçtüzüğünün oylamada yanlış kullanıldığı gerekçesiyle, bir siyasî partimiz
tarafından Anayasa Mahkemesine gidilmesi sebebiyle, daha önce alınan kararın bozulması karşısında bir boşluk doğacağı
endişesiyle, Millî Güvenlik Kurulu tarafından tavsiye edilen ve Hükümet tarafından Meclise gönderilen, olağanüstü halin 27 nci kez
uzatılmasıyla ilgili Hükümet tezkeresi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde bölücü terör, 1978'de daha değişik bir boyutla başlamış ve 1984 Eruh-Şemdinli baskınlarıyla,
PKK ağırlıklı olarak devam etmiştir. Dış destekli diyorum; çünkü, yakalanan teröristlerin, işte, sünnetsiz, Ermeni vesaire
olduklarını hep beraber tespit etmiş bulunuyoruz. Zaman içerisinde inişli çıkışlı grafikler arz eden bu bölücü terörün gelişmesinin,
cumhuriyet hükümetleri ve devlet güvenlik güçleri tarafından önlenmesinin gayreti içerisinde olunmuştur.
Anavatan Partisi olarak, 1984'te iktidar olmamızla, sıkıyönetim olarak aldığımız -1978'de başlayan- bu idare tarzını,
cumhuriyet hükümeti olarak, gerekli sosyal, ekonomik tedbirleri almaya çalışarak, 1987 yılında, daha yumuşak bir idare şekli olan
olağanüstü hale çevirmenin gayreti içerisinde olduk.
Biz, bunu yaparken -zabıtlara geçmesi açısından tekrar tekrar söylemekte yarar görüyorum- 1983-1991 yılları arasında,
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği adında bir sistem geliştirdik. Sayın konuşmacıların ifade ettikleri gibi, Olağanüstü Hal Bölge
Valiliğiyle ilgili olarak, gerekli mevzuat düzenlemelerini yaptık.
Yine, Olağanüstü Hal Jandarma Asayiş Komutanlığını ihdas ettik.
O tarihe kadar, geçici köy koruculuğu diye bir şey yoktu; geçici köy koruculuğu sistemini getirdik.
Poliste ve askerde -jandarmada- özel timleri gündeme getirdik.
Pişmanlık Yasasını, Terörle Mücadele Yasasını çıkardık ve Refah Partili arkadaşımın ifade ettiği şeyleri -zamanında onlar
da iktidardaydılar; 163 üncü maddeyi kaldırmaya hiç kimse cesaret edemedi- 141, 142 ve 163 üncü maddelerdeki yasakları
kaldırdık. 2932 sayılı Yasadaki Kürtçe konuşmayla ilgili yasağı kaldırdık.
Şırnak, Batman gibi, kritik bölgede, iki il ihdas ettik; bölgeye 90 bin kadro verildi.
GAP Projesi, yüzde 85-90 -dolar bazında- Anavatan Partisi döneminde finanse edildi. 1991 yılından itibaren, ikibuçuk
kilometrelik tünellerin betonlaması yakın tarihe kadar yapılamadı da, Harran Ovasına, by-pass boruyla su verme durumunda
kalındı.
Bölgede televizyon izlenme oranı, 1991 yılına kadar yüzde 60-70 civarına yükseltildi.
Türkiye'de, telekomünikasyona ve elektrifikasyona öncelikle bu bölgeden başlandı.
Teşvikler devam ettirildi ve bu bölgede çalışan personele güvenlik tazminatı gibi uygulamalar getirildi ve sadece askerî ve
polisiye tedbirlerle değil, sosyal, ekonomik uygulamalar da yapılmak suretiyle, 1987 yılında, bölgede, daha yumuşak bir idare şekli
olan olağanüstü hale geçildi.
Bunları niye anlatıyorum; birazdan arz edeceğim.
1991 yılında, Anavatan Partisi muhalefette kaldı. Tabiî ki, her cumhuriyet hükümeti, terörün bitmesinin, vatandaşının bu
baskıdan kurtulmasının gayreti içerisindedir; ama, maalesef, özellikle son yıllarda, tabiî ki, bölücü terör örgütü PKK'nın, vatandaşı
sindirme ve korkutma suretiyle devletin güvenilirliğini yitirmesini sağlama, devlete güveni azaltma gayesiyle, bir Kürtçü devlet -Kürt
kökenli bir Kürtçü devlet- kurma gayesinde olduğunu hep beraber biliyoruz; ama, bir noktayı iyi tespit etmek lazım ve özellikle bölge
halkına çok iyi duyurmak lazım. O bölgede Kürt kökenli vatandaşlarımız daha yüksek oranda ve bu Kürt devleti -Kürtçü bir devlet-
kurmayı amaçlayan PKK bölücü terör örgütü, genelde, o bölgedeki insanlarımızı çoluk çocuk demeden, yaşlı demeden öldürüyor;
yani, Kürt devleti kurmak isteyen PKK, Kürt vatandaşlarımızı öldürüyor, kendilerini ikna edemediği için. Bu, bölge halkının
PKK'nın bir Kürt devleti kurmasına karşı olduğunun en müşahhas kanıtlarından birisidir. Bunu, özellikle, yabancı heyetlere
anlatmamızda, bölge halkına anlatmamızda yarar vardır.
Bölge halkı, vatandaş olarak devletin yanındadır. O bölgede görev yapmış değerli kamu görevlilerimiz vardır; hepimiz
biliyoruz ki, bölge halkı, gerçekten devletin yanındadır; ama, olayın çözümü olarak gördüğümüz husus, sadece insan öldürmekle bu
olayın üstesinden gelinemeyeceği hususudur. 1991-1995 arasında devlet güvenlik güçlerimiz, polisiyle, askeriyle, geçici köy
korucusuyla, her zaman olduğu gibi, bu dönemde de görevlerini layıkı vechile yapmışlardır. Nedir görevleri: Teröristi gidip
yakalama, eğer tesirsiz hale getiremiyorsa, öldürme. 1991-1992 ilâ 1995 arasında -az önce bir konuşmacı arkadaşım da ifade etti- 50
bine yakın kişi öldürülmüş, yakalanmış. 1992'de -yine, aynı konuşmacı arkadaşım ifade etti- 1991 sonrasındaki ilk olağanüstü
halde, Sayın Demirel Başbakan olarak konuştu, dedi ki:"İçeride 3 bin, dağlarda 7 bin terörist var." Yani, toplam terörist sayısı 10
bin. 50 bin kişi yakalanmış öldürülmüş. O zaman, adam öldürmek çözüm değil. Olayın, sosyal, ekonomik, psikolojik taraflarını
nazarı dikkate almadığımız sürece, biz, polisiye tedbirlerle, ancak, bölücü terörün azmasını durdurabiliriz; önleyemeyiz. Burada,
tabiî ki, polisiye tedbirlerin en şiddetli bir şekilde devam etmesi, ama, yanında, sosyal, ekonomik tedbirlerin de mutlaka
alınmasından yana olduğumuzu ifade ettik.
1991'den itibaren, o tarihteki Koalisyon Hükümeti, her seferinde "son defa" diye, olağanüstü halle ilgili olarak uzatma tezkereleri
getirdi. Biz, Anavatan Partisi olarak, 1995 seçimlerinden evvelki son oylamaya kadar müspet rey verdik; ama, burada, konuşmacılar
olarak ben ve arkadaşlarım çıktık, dedik ki; tamam, uzatmak istiyorsunuz, size imkân sağlayalım; ama, bu uzatma esnasında, olayın
sosyal, ekonomik tedbirleri olarak neler getireceksiniz; bu konuda bir adım atın ki, biz size destek olalım ve bu olağanüstü halin,
bölge halkı için olağan hale gelmiş olan, onsekiz yılı geçmiş olan bu uygulamanın kaldırılması konusunda hep beraber bir gayret
içerisinde olalım.
Her seferinde "son defa" denilip tedbirler getirileceğinin söylenmesine rağmen, hiçbir tedbir getirilmeden, ta 1995'e kadar gelindi
ve son oylamada, biz de, Anavatan Partisi olarak ret oyu kullandık.
Bunu niye söylüyorum; 1995 seçimlerinden hemen sonra -24 Aralıkta seçim oldu- hükümet kurulamadı, partiler aralarında
anlaşamadılar; hep beraber biliyoruz, vatandaş, çok enteresan bir tablo çıkardı; 13 Martta, Hükümet güvenoyu aldı, 14 Martta da -
tarih sıkıştırdığı için- olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili kararı, süratli bir şekilde getirmek zorundaydık.
Yine, 14 Martta, bütçeyi Meclise getirmek durumundaydık ve o zaman biz, Anavatan Partisi olarak, daha evvelden, muhalefette
iken, iktidara "şu, şu, şu tedbirleri alın veya bazı tedbirler alın, netice itibariyle bu olağanüstü hali kaldırın" diyorduk; şimdi,
devran döndü, biz iktidar olduk veya iktidarın patronajı durumundayız; biz, bu, bu tedbirleri alacağız ve tedrici olarak bu olağanüstü
hali kaldıracağız dedik; bu, Koalisyon Protokolümüzde de yazılıdır. Daha evvel uzatma talepleriyle gelen hükümetlerle, bizim, 14
Martta uzatma talebiyle gelmemiz arasındaki fark, şu anda, Sayın Bakanın da sunuş konuşmasında ifade ettiği gibi, bazı adımların
atılmasıdır.
Olağanüstü hali kaldırma konusunda niyetimizi ortaya koyacak olan ve -konuşmacıların hepsiyle müttefik olduğumuz, hemfikir
olduğumuz- olağanüstü halin kalkması halinde, valilerin yetkilerinin artırılması gibi, İl İdaresi Kanununda ve geçici köy
korucularını bir zapturapta alacak olan Köy Kanununda, Kimlik Bildirme Kanununda, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar
Hakkında Kanunda yapılacak değişiklikler Meclise sevk edilmiştir. Biz, Hükümet olarak olağanüstü hali kaldırma konusunda
niyetimizi, daha evvelki olağanüstü hali kaldırma talebinde bulunan ve "son defa" diye gelen hükümetlerden farklı olarak,
yaptığımız, sevk ettiğimiz bu kanun değişiklikleri talebiyle göstermiş olduk. Ama, lütfen, herkes elini vicdanına koysun, 25
Aralıkta seçim oldu, 13 Marta kadar Hükümet güvenoyu alamadı, 14 Martta -kucağımızda- çok süratli bir şekilde, olağanüstü halle
ilgili hükümet tezkeresini getirmek durumunda kaldık ve Hükümet güvenoyu aldıktan bir gün sonra, Meclise, Plan ve Bütçe
Komisyonuna bütçeyi sevk etmek durumundaydık martın sonuna kadar görüşülmesi gerekiyordu; mart ayı bu şekilde geçti.
Aradan zaman geçti, bürokratik atamalardaki sıkıntıları hep beraber gördük, aradan biraz daha zaman geçti, Hükümette, Meclise
sevk edeceğimiz kanunlarda imzalamama olaylarını hep beraber tespit ettik -kusura bakmayın- bir müddet sonra da, koalisyonun
bozulmasına sebebiyet veren Meclis araştırma, soruşturma önergeleri geldi ve Hükümet istifa etmek durumunda kaldı; Refah
Partisinin, olağanüstü hal ve Hükümetin güvenoylamasıyla ilgili, Meclisin, İçtüzüğü yanlış uygulamasıyla ilgili olarak Anayasa
Mahkemesine gidişi ve Hükümetin istifası...
Şimdi, değerli arkadaşlar, DYP adına konuşan Sayın Hayri Kozakçıoğlu, o bölgede uzun müddet çalıştı, mevzuatı bu
Mecliste en iyi bilen arkadaşlarımızdan birisi. Ben de konuşmamda ifade ettim, dedim ki, biz, 1983-1991 yılları arasında,
olağanüstü hali uygulamaya koyduk, olağanüstü halle ilgili mevzuatları çıkardık. Sayın Kozakçıoğlu, bu mevzuatlarla ilgili bilgi
verdi. Şimdi, diyelim ki, Meclis, Anayasa ve İçtüzük gereği, 1 Temmuzdan itibaren tatile girebilme durumunda ve arada iki üç ay,
Meclisin, olağanüstü bir davet olmadığı takdirde, toplanamama keyfiyeti var. Bizim olağanüstü hali kaldırmamız halinde, bu
olağanüstü halle ilgili mevzuatlarda, anında müdahale edilmesi gereken bazı sıkıntılar olacaktır; Meclisin bu sıkıntıları
giderebilecek, müdahale imkânı ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla, ekim ayına kadar, yani, Meclisin tatilden sonra tekrar açılacağı
tarihi geçirecek şekilde bu olağanüstü hali uzatma tarihini tespit etmemiz halinde, olağanüstü halin -prensip olarak hep beraber
katılıyoruz- kalkması halinde doğabilecek mevzuat boşluklarının, olağanüstü halle ilgili mevzuat boşluklarının çok süratli
müdahalelerle giderilebilme keyfiyeti vardır.
Anavatan Partisi olarak ve Hükümet olarak görüşümüz, uzatma kararının dört ay olarak uygulanmasıdır; ama, parti grupları
kendi aralarında anlaşırlarsa, tabiî ki, hep beraber, grupların kararlarına saygılı olacağız.
Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Mustafa Balcılar'a teşekkür ediyorum.
Şimdi, kişisel söz taleplerine sıra geldi.
İlk sırada Sayın Mehmet Ekici; buyurun efendim.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
MEHMET EKİCİ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; on ili kapsayan olağanüstü hal görüşmelerinde
görüşlerimizi aktarmadan önce, devletin bölünmez bütünlüğü, vatanın birliği uğruna şehit düşen asker, sivil, polis, bütün memleket
evlatlarını rahmetle anıyor; hepinize saygılar sunuyorum.
10 ili kapsayan olağanüstü hal uygulamasının, dört ay süreyle, 27 nci kez uzatılmasını görüşüyoruz. Her seferinde "son kez"
diyerek görüştüğümüz bu tezkerenin gerçekten son defa görüşülmesi, en büyük temennimizdir.
10 ilimizde mevcut olağanüstü hal uygulamasının uzatılmasının, tek başına ele alındığı sürece, yeterli bir tedbir olmadığı
düşüncesindeyiz. Irak'ın toprak bütünlüğü sağlanmadan, bölgenin ekonomik ve sosyal durumunu düzeltmeden, çok yoğun ve istem
dışı göç olayını durdurmadan, olağanüstü hal uygulamasına sebep olan PKK terörünü sadece askerî tedbirlerle önlememiz mümkün
değildir. Maaşlar dışında hiçbir ekonomik geliri olmayan bölge insanına çeşitli zamanlarda verilen sözler ve edilen vaatler, söz ve
vaat olmaktan çıkarılarak, gerçekleştirilebilir siyasî, ekonomik ve sosyal tedbirler haline getirilmedikçe, daha çok tezkereyle
karşılaşacağımızı umuyorum.
Bugünlerde, Mesut Barzani'nin başında bulunduğu KDP ile PKK arasındaki anlaşma dikkate alınırsa, Kuzey Irak'taki fiili
durumun, bu 10 ilimizi ve ülkemizi ne kadar ilgilendirdiğini görürüz.
Türkiye, Kuzey Irak'taki fiilî duruma son verilmesi noktasında, gerçekçi ve radikal tedbirlerin ilgili ülkeler ve bölge ülkeleri
tarafından alınmasını sağlayacak dış politikadan yoksun olduğu müddetçe, Doğu Anadolu'da huzuru sağlamamız pek mümkün
görünmemektedir. Her türlü iç siyasal çekişmelerin ve sen ben kavgasının önüne geçerek, hemen yanı başımızdaki bu yarayı tedavi
etmeliyiz.
Kuzey Irak'ta -gazetelerimizde yayımlanan ve televizyonlardan teyidini dinlediğimiz- PKK-Barzani işbirliğinin PKK'ya
sağlayacağı üs, lojistik destek, silah ve insan kaynağı sağlama ile propaganda avantajlarının, terörle mücadelede, Türkiye aleyhine
meydana getireceği tehlikenin boyutlarını takdirlerinize arz ediyorum.
Kuzey Irak'ta meydana gelen otorite boşluğunun, Irak'ın toprak bütünlüğünü sağlama yoluyla kaldırılması, devlet ve millet
hayatıyla, toprak bütünlüğü açısından elzemdir.
Bakınız, elimde bir gazete haberi var. Eğer bu gazete haberi doğruysa, Kuzey Irak'ın, PKK'lıların kendi kimlikleriyle serbestçe
dolaşabildiği bir bataklık halini alması; PKK'lıların, Türkiye bölümündeki petrol boru hatlarına dönük sabotajlar konusunda
Barzani'yle anlaşmış olması, ortak dört karargâh meydana getirmesi; birinin düşman kabul ettiğini, diğerinin de kabul edeceği gibi
bir noktayla, ortak radyo ve siyasî hareket okulu gibi birtakım çalışmalar yapılıyorsa; Türkiye, bu konuda kayıtsız kalmamalıdır.
Olağanüstü Hal Bölgesinde, terör, teşkilatlı bir şekilde devam etmektedir. Terörle mücadelede, başlangıçta çok sıkıntı çeken
güvenlik güçlerimiz, zaman içerisinde, eğitim, strateji ve organizasyonla, silah gücü bakımından olumlu ve belirli bir seviyeyi
yakalamış ve terör örgütüne karşı alan hâkimiyetini artırmıştır. Bu durum ümit vericidir; ancak, mücadele, sürekli ve dikkatli
yapılmadığı zaman, her an inisiyatif kaybına sebep olabilecek hassas bir durumdur.
Terörle mücadele bütün hızıyla devam ederken, bu mücadeleyi veren devlet güçleri, halk ile teröristi ayırarak, halka şefkati esas
kabul eden, halka potansiyel terörist gözüyle bakmayan bir mücadele metodunu benimsemeli ve halka sıkıntı kaynağı olabilecek
uygulamalara derhal son verilmelidir.
Hayvancılığın ölmesine neden olan uygulamalara tedricen son verilmeli ve önemli bir gelir kaynağı olan hayvancılığın
canlandırılması için gerekli tedbirler derhal alınmalıdır.
Bölgede, güvenlik gerekçesiyle meydana getirilen göç dalgasının insanlarda meydana getirdiği sıkıntılara son vermek
noktasındaki vazifelerimizi, hiç beklemeden yerine getirmeliyiz. Göç etmek zorunda kalan insanların, iş, barınma ihtiyaçlarının
karşılanması yanında, bu göçe muhatap olan yerleşim merkezlerinin yerel yönetimlerine de gerekli desteğin verilmesi bir zarurettir.
Sınır ticaretini geliştirmek suretiyle bölgenin ekonomik canlılığına katkıda bulunmak da, ayrı bir görevimizi teşkil eder.
Bölge halkına ve ülkemiz insanına rahatsızlık veren olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması, elbette, en samimî
isteğimizdir. Hükümet tezkeresinde yer alan gerekçeye -ki, olağanüstü halin kaldırılması halinde ihtiyaç duyulabilecek idarî ve yasal
düzenlemelerin henüz tamamlanmamış olması gerekçesine- tedbir olarak, İl İdaresi Kanununu behemehal gündeme almalıyız;
ancak, 19 uncu Dönemde yapıldığı gibi, cebir ve şiddet kanunu haline getirmeden, uygun ve demokratik çözümleri ihtiva eder
şekilde yeniden düzenlemeliyiz.
Terör, elbette ki, ekonomik, sosyal ve siyasî hayatımızda büyük sıkıntılara sebep oluyor; ülke kaynaklarının önemli bir
bölümü, terörle mücadeleye aktarılıyor. Ancak, bizler, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, her türlü tabudan sıyrılarak,
gerçekçi bir yorumu kendi kendimize yapmalı; yani, bir anlamda, bu işin özeleştirisini de mutlaka yapmalıyız.
Bölge kaynaklı uyuşturucu trafiğinin elan devam ettiği dikkate alınarak, terörle mücadelede, silahlı mücadele dışında mücadele
metotlarını bilmeli ve gereğini uygulamalıyız. Terörün patronlarını, ne pahasına olursa olsun, mutlaka yok etmeli, onları
koruyanlara karşı da, şahsiyetli ve ciddî tavrımızı mutlaka ortaya koymalıyız.
Olağanüstü hal uygulamasına ve terörle mücadeleye aktarılan kaynakların en rantabl şekilde kullanılmasına dikkat edilmelidir.
Kaynak ve imkân israfına prim verilmeden hareket edilmeli ve suiistimallere karşı dikkatli olunmalıdır.
Bu görüşler çerçevesinde, Hükümetin müstafi durumda bulunduğu şu günlerde, hükümet boşluğunu her an hissettiğimiz böyle
bir ortamda, terörle mücadeleye zarar verebileceği endişesini her an duyarak, kerhen, Hükümet tezkeresini destekleyeceğiz.
Konu, Genel Kurulun takdirindedir. Muhterem Genel Kurulun bu konuda gereğini yapacağına inanıyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (BBP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Ekici'ye teşekkür ediyorum.
Sayın İçişleri Bakanının söz talebi bulunmaktadır.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt)– Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; biraz önce, bu konuyla ilgili uzun
bir takdim konuşması yapmıştım ve niyetim bir daha bu konuyla ilgili konuşmamaktı; ancak, benden önce grupları adına konuşan
değerli arkadaşlarımızın bazı beyanlarını düzeltmek ve o beyanlara çok kısa cevap vermek için söz aldım. Zamanınızı fazla
almayacağım; çünkü, konu, yeterince burada görüşüldü.
Şimdi, muhterem arkadaşlarım, tabiî, bu konu görüşülürken buradaki hatipler, partileriyle ilgili, şahıslarıyla ilgili, yöreleriyle
ilgili her türlü konuşmayı da bu konunun içine sokabilirler. Kürsü serbest, herkes istediği gibi konuşabilir; ama, ben deminki
konuşmamda bir şey arz etmiştim; demiştim ki, bu konu millî bir meseledir. Altını çizerek iki defa üst üste şu cümleyi sarf ettim:
Bu, sadece Hükümetin meselesi değildir; bu, Parlamentoda grubu olan bütün partilerin, hatta bütün milletvekillerinin, hepimizin
meselesidir.
Şimdi, Refah Partisi Grubu adına konuşan çok değerli arkadaşım Sayın Hatipoğlu, konuşmamı çok dikkatli dinlediğini ve
konuşmamda gruplarını ve kendisini rencide ettiğimi ifade etti ve "olağanüstü hale karşı çıkmak bir yanlışlık değildir" gibi bir
ifade kullandı. Şunu hemen peşin olarak ifade edeyim ki, ben, burada, hiçbir değerli grubu ve hiçbir arkadaşımı, hele böyle önemli
bir meselede rencide etmeyi asla düşünmem, hiçbir grubu burada rencide etmek istemem; çünkü, konu son derece ciddîdir. Bu
konuda, hepimizin objektif kriterlere dayanarak konuşması lazım, gerçekleri konuşması lazım. Burada, mesaj vermek, duygusal
konuşmak olabilir; bunu da doğal karşılıyorum; ama, meselenin özünü konuşmamız lazım.
Muhterem arkadaşlarım, ben üç dönemdir milletvekiliyim. İktidarlar değişti, koalisyonlar değişti, neler geldi neler geçti;
hepiniz biliyorsunuz. Muhalefetteyken birçok arkadaştan ve birçok gruptan "geldiğimiz gün bir saat dahi olağanüstü hali uzatmayız"
diyeni çok gördük. Bunları, burada sıralamak; bunların kronolojisini burada açıklamak istemiyorum. Bunlar, muhalefetteyken
söylenir; ama, iktidara gelen, sorumluluk altına girenler, örtüyü de bir kaldırdıklarında bunu yapmak mecburiyetinde olduklarını,
olağanüstü hali uzatmanın gerektiğine inandıkları anda, evvelce söylemiş olduklarına bakmadan, ülkenin menfaatları neyi icap
ettiriyorsa onu yapmışlardır ve yapıyorlardır.
Şunu söyleyeyim. Biz, yirmialtıncı kez uzatmada şunu ifade ettik: Yasal kanunları, yasal eksikleri çıkaracağız ve bu son kez
uzatma olacak dedik. Bunu ifade ettim, ben söyledim.
Muhterem arkadaşlarım, biz, bütçesi olmayan bir hükümet bulduk. Biz, bütçeyi çıkarmak için 1 ay zaman harcadık. Aradan
geçen çok kısa bir süre içerisinde, İçişleri Bakanlığı olarak biz, bütün gücümüzle, gecemizi gündüzümüze katarak, bu 4 kanundaki -
yani 442 Sayılı Köy Kanunu, İl İdaresi Kanunu, Kimlik Bildirme Kanunu ve 6136 Sayılı Kanundaki- değişiklikleri hazırladık ve
bunu -demin de arz ettim- Bakanlar Kuruluna sevk ettik; imzadan geçti; Meclis Genel Kuruluna geldi.
Şimdi, burada, bunu yapmadınız, siz hiçbir şey yapmadınız demek bana göre doğru değil, hatta haksızlık. Biz yaptık...
Efendim, siz, bu iki üç ay zarfında o boşalan köyleri abat etseydiniz, herkes yerine dönseydi, okulları açsaydınız... Hepimizin
içinden bu geçiyor. Hangimiz bunu istemiyoruz, bu çatı altında hangi milletvekili bunu arzu etmez... Biz, bunlar için de hazırlık
yaptık; ama, iki ikibuçuk ay gibi kısa bir süre içerisinde bunun yapılamayacağını, burada beyan eden arkadaşımın da bilmesi icap
eder.
Yine, bir arkadaşım "gıda ambargosu" ifadesini kullandı. Hükümetler, hiçbir cumhuriyet hükümeti, hiçbir yörede ve hiçbir
vatandaşına gıda ambargosu uygulamaz. Bu mümkün değildir. Bunu hiç kimse düşünemez. Yapılan nedir; bir tedbirdir. Bu tedbir
nedir; gıda da veriliyor; ama, istenilen miktarda veriliyor. Fazla gıda verdiğiniz zaman, çuvallarla gittiği zaman ne oluyor...
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – PKK'ya gidiyor...
İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Devamla) – ...PKK veyahut o eşkıya orayı basıyor, zorla alıyor ve dağa götürüyor.
Bu, bir tedbirdir. Bizden evvelki iktidarlar da hükümetler de yaptı, biz de yapıyoruz. İsteyerek mi yapıyoruz; hayır. Onu, biz, bir
tedbir olarak kullanıyoruz. Bunu, böyle ifade etmek gerekir.
Değerli Başkan burada bir arkadaşımızı ikaz etti. Zannediyorum, Sayın Atay -Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan hatip-
maksadını aşan bir cümle sarf etti, "bir iç savaş" terimini kullandı. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Hiçbir zaman, bu, bir iç
savaş değildir. Oradaki olayın ismini ve oradaki olayın şeklini hepiniz çok iyi biliyorsunuz; bunu kabul etmemiz mümkün değildir
arkadaşlar.
Muhterem arkadaşlarım, hükümetlerde devamlılık vardır. Biz, müstafi bir Hükümet olarak, bu kanun tasarılarını hazırlamış
ve Yüce Meclise getirmiş bulunuyoruz; ama, size bir gerçeği ifade etmek istiyorum. Zannediyorum, bu sürenin de -Çekiç Güç gibi- 31
Temmuza kadar uzatılmasına dair bir eğilim vardır. Buna saygı duyuyorum; yani, bunu getiren gruplara saygı duyuyorum; ama, bir
gerçeği de ifade etmek istiyorum: 1 Temmuzda Yüce Meclis tatile girecek. Meclisten kanunlarımızın geçme hızını da -en iyimser
rakamlarla- iyi biliyorsunuz. Dört kanun tasarısıdır; önemli kanun tasarılarıdır. Bizden sonra gelecek olan Hükümetin de bu kısa
süre içerisinde -iki hafta içerisinde- bu tasarıları geçiremeyeceği şeklinde bir endişem vardır. Bunun sonucunda, temmuzun 31'inde
Meclis bu konu için olağanüstü bir toplantıya çağrıldığında, bu kanunların yetişemeyeceğinden endişeliyim. Bunu ifade etmek
istiyorum. Onun için, ben, 4 ay olmasında ısrar ediyorum. Bu, doğrudur, gerçekçidir; 4 ay içerisinde -yani, ekimin 18'ine kadar süre
verilirse- bu kanunlar buradan geçmiş olur ve o zamanki Hükümet, Yüce Meclisin huzuruna, tekrar, olağanüstü hali bir daha uzatmak
için gelmez diye düşünüyorum ve bu takriri veren arkadaşlarımı, grupları bu konuda tekrar düşünmeye davet ediyorum.
Getirmiş olduğumuz tezkereye olumlu oy vereceğiniz umuduyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – İçişleri Bakanı Sayın Ülkü Güney'e teşekkür ediyorum.
Tezkere üzerinde son söz milletvekilinin.
Ankara Milletvekili Sayın Ünal Erkan, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu görüşmelerin son konuşmasını yaparken, 10 dakikaya, gerçekten çok önemli gördüğüm bu konuyu sığdırma gayreti
içerisinde olacağım ve görüşlerimi arza çalışacağım.
Bütün saygıdeğer konuşmacıları dikkatle izledim. Aslında, olağanüstü halin ilanından bu yana, Yüce Parlamentomuzda bu
konuya ilişkin yapılan konuşmaları da -geçmişte- oldukça dikkatle izlemiştim. Bütün geçmiş görüşmeleri hafızamda
canlandırdığımda, bende, geçen zaman içerisinde, genelde, mesele, bir anlamda, sanki iç politika olayıymış gibi, aynı tarzda ele
alınmaya devam ediliyor intibaı uyandı. Aslında, olaya, politik görüşlerimizden tamamen arınarak yaklaşmanın zarureti ortadadır.
Terör, yaygın terör, şiddet, bölücü terör, öyle, kolay kolay hafife alınacak ve rastgele bakılacak, ülkenin, milletin başına
sıkıntı olmuş organizasyonlar değildir.
Olağanüstü hal, bilindiği gibi, 1987'de ilan edildi. Olağanüstü hal niye ilan edildi; çünkü, Türkiye'nin başına dış destekli bir
terör örgütü musallat edilmişti ve bu örgüt, kendisini dışarıdan ve içeriden destekleyen veya yönetenlerle, bu ülkeyi bölme hedefine
yönelik silahlı eylemlere başlamıştı. Hepimizin hafızalarındadır terörün başladığı günler. 1984'te başlamıştı, 1987'de olağanüstü
hal ilan edildi. Uygulama tamamen anayasal bir uygulama. Yaygın terör ve şiddet varsa, bu anayasal uygulama gündeme gelirdi ve
Yüce Meclisler, bu nedenle olağanüstü hali ilan edip, günümüze kadar da uzattılar.
Elbette, olağanüstü hal kalksın; elbette, olağan hale geçilsin; yani, terör...
SABRİ ERGÜL (İzmir) – Niye olmuyor?!.
ÜNAL ERKAN (Devamla) – Niye olmuyoru, tabiî, beraber anlamaya çalışalım.
Yaygın terör ve şiddeti yok etmeden, olağanüstü hali kaldıralım derseniz, terör ve şiddetin devamına hayatiyet verilmiş olunur.
SABRİ ERGÜL (İzmir) – Yönteminiz yanlış!..
ÜNAL ERKAN (Devamla) – Yöntem doğrudur. Bu işi bilmeden, bu işi yaşamadan, bu işin farkında olmadan... Elbette, saygı
duyuyorum görüşlerinize; ama, bu işi biraz bilmek lazım, içinde yaşamak lazım. Keyif için kimse olağanüstü hal ilan etmez. Orada,
bu vatan evlatları -ister güneydoğuda yerleşik olsun isterse Türkiye'nin muhtelif yörelerinden gitsin- bu memleketin kahraman
evlatları, bu bölücülüğü ortadan kaldırmak için, kanını akıtıyor. Binlerce insanımız şehit oldu.
OHAL'i kaldırsaydınız, olağanüstü hal olmasaydı, olağanüstü hal olmasın diye, yıllar önce de söyleniyordu. Olağanüstü hali
kaldırınca, yerine ne koyacağımızı söyleyelim; yerine koyacağımızı söylemeden, olağanüstü hali kaldıralım... Tabiî, kaldıralım;
ama, ne zaman kaldıralım?.. Bu ülkeyi, hiç şüphe yok, hepimiz seviyoruz. Yöntemler farklı olabilir; ama, olağanüstü hali kaldırmak
için, şu terörü, hem de burnumuzun dibindeki ülkelerin desteklediğini apaçık bildiğimiz terörü, etkisiz kılalım, iyice etkisiz kılalım
ve güneydoğuda ve Türkiye'nin muhtelif yörelerinde yaşayan insanlarımız, artık, bunun rahatsızlığını çekmesinler; kan akmasın,
kan akıtılmasın.
Şimdi, olağanüstü hal laf olsun diye konulmadı. Olağanüstü hal, dört ayda bir Yüce Meclise getiriliyor -saygı duyuyorum; ama,
üzülerek izliyorum- her defasında, kaldıralım bu olağanüstü hali deniliyor. Terör bitmemiş...
Bakınız, üç dört gündür televizyonları -dikkatlice de değil- arasıra izleyenler, sınırlarımızın ötesinde ne oluyor,
sınırlarımızın içinde neler var, bunları rahatlıkla görebilir. Nedir bu; terörle mücadelenin görüntüleri ve sonuçları. Demek ki, terör
bitmemiş daha. Terörün bitirilmesi konusunda daha güzel yöntemler varsa -bu işin içerisinde yetişmiş, bu işi araştırmış, incelemiş,
bilen, muhterem insanlar, muhterem vatandaşlar, muhterem yetkililer elbette vardır- onları koyalım da terörü bir an evvel bitirelim.
Orada, kahraman mehmetçik gerçekten başarılı bir mücadele veriyor; kahraman polisimiz, kahraman korucumuz, o kırsalda, bu
kadar dış desteği olan bir organizasyonu şöyle aşağılara çekmiş. Kolay mı bu; elbette değil.
Bakınız "olağanüstü hal oldu da ne oldu" deniliyor. Olağanüstü hal oldu... Daha ne olsun; yaygın terör ve şiddet eylemleri
nedeniyle ilan edilen olağanüstü halle, bu anayasal uygulamayla -güneydoğuyu, o zamanları hepimiz biliyoruz- dışarıdan, kimi
zaman Suriye'den, kimi zaman Irak'tan veya Kuzey Irak'tan, kimi zaman İran'dan, kimi zaman Yunanistan'dan, kimi zaman
Avrupa'nın şurasından burasından değişik tarzda destek alan bu terör organizasyonu nerelerden nerelere çekildi; bu kendiliğinden mi
oldu; olağanüstü hal uygulamasıyla bugünlere gelindi.
Hepimiz biliyoruz, bundan sekiz on sene önce Güneydoğu Anadolu neydi, beş altı sene önce Güneydoğu Anadolu neydi, üç dört
sene önce Güneydoğu Anadolu neydi... Bugün, Allah'a bin şükür, Güneydoğu Anadolu'da vatandaşlarımız daha huzurlu daha
güvenli bir ortamda; ki, kalıcı olsun, hepimizin de onların da isteği bu.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Hepsini göç ettirdiniz!..
ÜNAL ERKAN (Devamla) – Göç etti; orada yaşıyor... Göçün nedeni terör örgütüdür. Terör örgütü yokken bu göç yoktu, onu
görmezlikten gelemeyiz. Terör örgütünün mevcudiyeti, orada, güzelim insanlarımızın çoluğundan çocuğundan olmasına, fakir
fukara olmasına ve yerinden yurdundan uzaklaşmasına neden olmuştur.
Şimdi, olağanüstü halle, sokağa çıkılamaz güneydoğudan, sokağa çıkılır güneydoğuya geldik. Okullarda bayrak asılamıyordu,
Allah'a bin şükür, bugün, köylerde de bayrak asılıyor. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) Güneydoğu Anadolu'daki fakir
esnafımız, dükkânını açamıyordu; bunları hepimiz yaşadık. Güneydoğu Anadolunun fakir esnafı, Allah'a bin şükür, bugün,
dükkânını açabiliyor. Dün, buna benzer yaşanan sıkıntıları, çok şükür, bugün yaşamıyoruz; ama, yaşadığımız sıkıntılar var,
terörün getirdiği sıkıntılar var.
Olağanüstü halin uzamasına, Yüce Meclis karar verecek tabiî... "Efendim, olağanüstü hali kaldıralım, yerine, İl İdaresi
Yasasında bazı değişiklikler yapalım -yani, bir zorlama getiriyoruz- bu getireceğimiz değişikliklerle olağanüstü hali kaldıralım..."
Canım, hepimiz de kabul ediyoruz ki, orada, dozu, şiddeti azalmış bir terör var. Güvenlik kuvvetlerinin, vatandaşlarımızla birlikte
yürüttüğü mücadele sonucu, bugün daha güvenli, daha huzurlu günlere gelinmiş; ama, iş bitmemiş daha, işin devamı gerekiyor;
sınır ötesinde de var, içeride de var; bu, kolay bir mücadele değil lafla ifade edildiği gibi.
Şimdi, İl İdaresi Yasasında değişiklik yapsak ne olur, olağanüstü hal kalsa ne olur; burada esas olan şudur: Terörle
mücadelede, mücadelenin içerisinde olan, mücadeleyi yürütmekte olan güvenlik kuvvetlerini, bu mücadelede zaafa düşürmemek ve
zaafa düşürmemek suretiyle de, vatandaşın sıkıntısını -terör örgütünün geçmişte verdiği, bugün veremediği- ortadan kaldırmaktır.
Bu bakımdan, olağanüstü halin uzatılmasında -şahsî kanaatim odur ki- zaruret görüyorum.
Eğer, İl İdaresi Yasasında, güvenlik kuvvetlerinin ve yöneticilerin, terörle mücadelede zaafa düşmeyecekleri değişiklikler,
yetkiler gündeme gelirse, elbette, olağanüstü hal ortadan kalkabilir diye değerlendiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN– Konuşmanızı tamamlayın efendim.
ÜNAL ERKAN (Devamla) – Yapılan konuşmalarda, belki zamanın darlığından. belki de açıklamalarını tam
yapamadıklarından, bazı konuşmacıların konuşmalarında takıldığım bir iki konuya değinmek istiyorum.
Öteden beri "polisiye tedbirlerle bu iş çözülmez, silahlı mücadele ile Polisiye tedbirlerle çözülmez" diye söylenir. Polisiye
tedbirler geliştirilir. Güneydoğu Anadolu'nun, Türkiye'nin diğer yörelerinden soyutlanmayacak önemli sorunları var; işsizlikten
fakirliğe, terörün neden olduğu artan konut probleminden altyapı hizmetlerine kadar, ama, polisiye tedbirler, elbette silahlı töröre
karşı gereklidir.
Eğer yanlış anlamadıysam, bir sayın sözcü siyasal çözümden bahsetti. Nedir bu siyasal çözüm? Türk Devleti üniter bir devlettir,
tek devlettir, tek millettir, tek bayrağı, tek dili vardır. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) Neyin siyasal çözümü; ya bunu açalım
ya burada yanlışlık yapmışsak o yanlışlığı düzeltelim. Güneydoğu Anadolu'da terör problemi vardır, Güneydoğu Anadolu'da
terörün de neden olduğu, geçmişten de süregelen, vatandaşlarımızın daha iyi, daha insanca yaşaması gereken ortamın yaratılması
ihtiyacı vardır. Bu problemleri çözmek, elbette Türk Devletinin, Yüce Parlamentonun görevidir; ama, çözümleri, polisiye tedbirler bir
kenara atarak, siyasal çözüm gibi ifadelerle bulmak mümkün değildir. Yüce Meclisi tenzih ediyorum, o siyasal çözümlerin ne demek
olduğunu gayet açık bir biçimde ifade eden kimseler vardır, çevreler vardır; onların bu ifadeyi hangi amaçla kullandığını hepimiz
biliyoruz. Bu bakımdan tekrar tenzih ederek, siyasal çözüm ifadesini, şu Yüce Mecliste yapacağımız konuşmalarda, sürçülisan bile
olsa yapmamamız gerekir diye değerlendiriyorum.
Güneydoğu Anadolu'da vatandaşların yaşamını iyileştirmeye yönelik ciddi problemler vardır, gerçekten ciddi problemler
vardır. Cumhuriyet hükümetlerinin yaptıkları güzel hizmetler vardır; ama, eksiktir, yeterli değildir. Türkiye'nin diğer yörelerine de;
ama, öncelikle Güneydoğu Anadolu'ya, bu problemlerin çözümlenmesi için ciddî bir yönelime -kaynakları, rakamlarla ifade ederek
değil, oraya göndererek- ciddî çözümlere ihtiyaç vardır.
Bu arada, geçici köy korucularıyla ilgili "kimi kaçakçılık yapıyor, kimi bilmem ne yapıyor" gibi yine bir sürçülisan oldu
zannediyorum. Yine, bunun bir kasta dayanmadığını düşünüyorum. O geçici köy korucuları, bu millete, canı pahasına hizmet
etmek için, dağda bayırda aç susuz gezen insanlardır. İçlerinde yanlış yapanlar varsa, yanlış yapanları ayıklarsınız; ama, yanlış
yapılıyor diye -ki, her meslekte yanlış yapanlar vardır- meslekler yok edilmez, hizmet alanları ortadan kaldırılmaz, geçici köy
korucularının içerisinde yanlış yapan var diye geçici köy koruculuğu da kaldırılmaz. Geçici köy koruculuğu, cumhuriyet yasalarına,
bu anayasal nizama dayalı bir yapıdır, faydalıdır, büyük hizmetleri olmuştur, terör örgütünün bekçisiz bostanda gezmesine imkân
vermemiştir.
Başta kahraman mehmetçik olmak üzere, geçici köy korucularımızın ve kahraman polisimizin, bütün milletimizin bu
mücadeleye verdiği gücü şükranla anıyorum, şehitlerimizi minnetle anıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Ünal Erkan'a teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Başbakanlık tezkeresini terar okutup, oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde devam etmekte olan olağanüstü
halin, 19.3.1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılması hakkındaki 14.3.1996 tarihli ve 399 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararının, Anayasa Mahkemesinde açılan dava sonucunda iptal edilmesi halinde hukukî boşluğa
neden olunmaması, olağanüstü halin kaldırılması halinde ihtiyaç duyulacak idarî ve yasal düzenlemelerin henüz tamamlanmamış
bulunması nedeniyle, olağanüstü halin yukarıda sayılan on ilde 18.6.1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere, 18.10.1996 günü
saat 17.00'ye kadar uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 17.6.1996 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Mesut Yılmaz
Başbakan
BAŞKAN – Tezkereyle ilgili bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
17.6.1996 tarihli 188-2/2620 sayılı tezkere ile 18.10.1996 günü saat 17.00'ye kadar uzatılmak istenen olağanüstü halin, Anayasa
Mahkemesi kararıyla ortaya çıkan hukukî boşluğun giderilmesi amacıyla, 31.7.1996 günü saat 17.00'ye kadar uzatılmasını arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Cumhur Ersümer Mehmet Gözlükaya Hasan Hüsamettin Özkan
Çanakkale Denizli İstanbul
ANAP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, tezkereyi bu önerge ışığında oylarınıza sunacağım; ancak, oylamanın açık oylama şeklinde yapılması yönünde iki
önerge bulunmaktadır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Konuşulmakta olan, on ilde olağanüstü halin devamıyla ilgili olarak yapılan oylamanın, açık oylama yapılmasını saygıyla arz
ederiz.
BAŞKAN – Önerge sahiplerinin Genel Kurulda bulunup bulunmadıklarını arayacağım.
Mehmet Gözlükaya?.. Burada.
Saffet Kaya?.. Burada.
Refik Aras?.. Burada.
İbrahim Yılmaz?.. Burada.
Hacı Filiz?.. Burada.
Nabi Poyraz?.. Yok.
NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Nejat Arseven tekabbül ediyor.
Nuri Yabuz?.. Burada.
Yusuf Pamuk?.. Burada.
Murat Başesgioğlu?.. Burada.
Mehmet Sağdıç?.. Yok.
SUHA TANIK (İzmir) – Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN – Diğer önergede, ikinci önergede yeterli imza var.
Edip Safder Gaydalı?.. Burada.
Naim Geylani?.. Yok.
Mustafa Balcılar?.. Burada.
Rüştü Kâzım Yücelen?.. Yok.
Şükrü Yürür?.. Burada.
Ahmet Alkan?.. Burada.
Sadi Somuncuoğlu?.. Burada.
BAŞKAN – Genel Kurulda, açık oy talebiyle ilgili yeterli imza sahibi bulunmaktadır.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili tezkerenin oylanmasının açık olarak yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Şevket Kazan Alaattin Sever Aydın Mehmet Recai Kutan
Kocaeli Batman Malatya
Osman Hazer Muhammet Polat Mehmet Sıddık Altay
Afyon Aydın Ağrı
Sacit Günbey İsmail Yılmaz İsmail Özgün
Diyabakır İzmir Balıkesir
Zeki Karabayır Kemal Albayrak Ramazan Yenidede
Kars Kırıkkale Denizli
Hüseyin Olgun Akın Zülfikar Gazi Sait Açba
Ordu Çorum Afyon
Fikret Karabekmez Mikail Korkmaz Fethi Acar
Malatya Kırıkkale Kastamonu
Nurettin Aktaş Hasan Belhan Tevhit Karakaya
Gaziantep Elazığ Erzincan
BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, şimdi, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
İki önerge aynı mahiyette olduğu için birleştirerek işlem yapıyorum.
Şimdi, açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekillerinin, kürsüye konulacak oy kupasına oy pusulasını atması suretiyle
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Açık oylamanın, adı okunan sayın milletvekilinin ayağa kalkarak "kabul, red" veya "çekinser" şeklinde oyunu belirtmesi
suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Açık oylama, oy kupası sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır.
Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oy verme işlemi bitmiştir; kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresinin
açık oylama sonuçlarını açıklıyorum:
Oylamaya katılanlar 501, kabul 303, ret 187, geçersiz 2, mükerrer 9.
Böylece, 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin, kabul edilen önergede belirtilen süreye kadar uzatılması kabul edilmiş
bulunmaktadır.
(9/6), (9/7), (9/8) ve (9/9) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerini ve gündemdeki diğer işleri görüşmek için, 19 Haziran
1996 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.45



VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/478) (1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim. 20.3.1996
Mehmet Elkatmış
Nevşehir
Sorular :
1. 49 uncu Demirel Hükümeti, 50-51 ve 52 nci Çiller Hükümetleri büyük partizanlıkla Devletin imkânlarını DYP ve SHP
(Bilâhare birleşmekte CHP)’li belediyelere aktarılmıştır. Bu durumdan anamuhalefet partisi başkanı olarak siz de müşteki idiniz.
49-50-51 ve 52 nci Hükümetler döneminde Başbakanlık-Maliye-Bayındırlık-Turizm ve diğer bakanlıklar bütçesinden ve çeşitli
fonlardan hangi belediyeye ne miktar naktî veya aynî yardım yapılmıştır?
2. Geçmiş dönemde kendilerine yardım yapılmayan muhalefet belediyelerine (ANAP ve RP) gasbedilen bu hakları sizin
Hükümetinizce verilmek suretiyle eşitlik ve hakaniyet sağlanacak ve adaletsizlik giderilecek mi?
3. Sizin başkanı bulunduğunuz 53 üncü Hükümet belediyelere çeşitli bakanlıklar ve fonlardan yardım yapılırken iktidar-
muhalefet ayrımı yapılacak mı? Yapılacak yardımlardaki kriterler ne olacak?
4. Sizin başkanı bulunduğunuz 53 üncü Hükümet işbaşına geldiği kısa süre içerisinde hangi belediyelere, hangi kaynaklardan,
ne miktar yardım yapılmıştır?
T.C.
İçişleri Bakanlığı
Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü 17.6.1996
Sayı : B050MAH0650002/
(80-86)96-489-50522
Konu : Nevşehir Milletvekili
Sayın Mehmet Elkatmış’ın
yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) Devlet Bakanlığının 17.4.1996 tarih ve B.02.0012/2.02.393 sayılı yazısı.
b) TBMM Başkanlığının 1.4.1996 tarih ve A.01.0.0.GNS.0.10.00.02-7/478-920/2300 sayılı yazısı.
Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın Sayın Başbakan’a tevcih ettiği, Sayın Başbakanın da kendileri adına tarafımdan
cevaplandırılmasını tensip buyurdukları “49-50-51-52 ve 53 üncü hükümet dönemlerinde belediyelere hükümetçe yapılan nakdî ve
aynî yardımlara ilişkin” yazılı soru önergesine cevap teşkil etmek üzere;
Bakanlığım bünyesinde bulunan “Mahallî İdareler Fonu”, “Muhtaç Asker Ailelerine Yardım Fonu” ve “Trafik Hizmetleri
Geliştirme Fonu” ile Bakanlığımın aracılık ettiği “Acil Destek Fonu”ndan yapılan yardımları gösterir liste “Ek-1”de,
Diğer Bakanlık ve kuruluşlardan;
Maliye Bakanlığının yardımları Ek : 2’de,
Bayındırlık Bakanlığının yardımları Ek : 3’de,
Çevre Bakanlığının yardımları Ek : 4’de,
DPT Müsteşarlığının yardımları Ek : 5’de,
Devlet Bakanlığının yardımları Ek 6’da,
Turizm Bakanlığının yardımları Ek : 7’de,
Kültür Bakanlığının yardımları Ek 8’de,
Toplu Konut İdaresi Başkanlığının yardımları Ek : 9’da,
sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Doç. Dr. Ülkü Güney
İçişleri Bakanı
2. – Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun, Ege adalarının durumuna ve 4 üncü Orduya ilişkin Başbakandan sorusu ve
Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’ın yazılı cevabı (7/530)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tavassutlarınıza arz ederim.
Saygılarımla,
Yasin Hatiboğlu
Çorum
Basında çıkan haberlerden hatırlanacağı üzere :
Sayın Başbakan, Fransa’nın Başkenti Paris’te basına yaptığı açıklamada :“Yunan yönetimi, Ege adalarındaki silahları ve
askerlerini geri çekerse biz de 4 üncü ordunun (Ege Ordusu) durumunu gözden geçirebiliriz...” demişlerdi.
Org. Çevik Bir’in ise ABD’de yaptığı basına açıklamada : Kendisini ve görevini doğrudan ilgilendiren konuların dışına
çıktığı; “Bizim insan haklarına olan saygımız ve gösterdiğimiz titizlikten şüphe edilemez. ABD’deki alaka ve saygıdan daha az
değildir. İsterseniz buyurun insan hakları konusunda program ve proje hazırlayın, biz onu imzaya ve uygulamaya hazırız...”
anlamını ifade eden beyanlarda bulunduğu bilinmektedir.
Buna göre;
1. Lozan, Montrö, Paris Andlaşmalarına ve uluslararası hukuka göre zaten silahsız ve askersiz olması gereken Ege adalarının
bu gerçek hüviyetine kavuşturulması için ne tedbir düşünülmektedir?
2. Bağımsız devletin en tabiî hakkıdır ki: ulusal sınırları içerisinde istediği sayıda ve istediği yerde askerî birim kurar ya da
lağveder. 4 üncü Ordu da bu hakka dayalı olarak ihdas olunmuştur.
Ulusal hakka dayalı 4 üncü Ordunun varlığı ise; uluslararası hukuku ihlal bahasına Ege adalarının silahlandırılmış olması
keyfiyeti nasıl eşdeğerde görülmektedir?
Böyle bir görüntü, Ege adalarının haksız silahlandırılmış olmasını meşrulaştırmış olmaz mı?
3. Kamunun hangi kesiminde ve hangi etkinliğinde olursa olsun bir kamu görevlisinin, Devletimiz ve milletimiz dışında hiçbir
güçten direktif alamayacağına göre “siz hazırlayın, biz imzalayalım” teslimiyetini bağımsızlıkla bağdaştırıyor musunuz?
T.C.
Dışişleri Bakanlığı
Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü 11.6.1996
Sayı : SPGM/5900-1216-7126
Konu : Soru Önergesi hk.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 8.4.1996 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/530-1034/2658 sayılı yazıları.
Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu tarafından Sayın Başbakanımıza tevcih edilen yazılı soru önergesinin
Bakanlığıma ait kısmının cevabı ilişikte sunulmuştur.
Saygılarımla arz ederim.
Prof. Dr. Emre Gönensay
Dışişleri Bakanı
Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu’nun yazılı soru önergesinin cevabı
Doğu Ege adalarının askerden arındırılmış statüsü Yunanistan’ın uluslararası anlaşmalardan doğan yasal bir
yükümlülüğüdür. Bu statünün şartlarının fiilen yeniden tesisi Ege’deki barışçı bir çözümün vazgeçilemez koşullarındandır.
Yunanistan’ın aksine, Türkiye’nin egemenlik hakları üzerinde ise herhangi bir sınırlandırma bulunmamaktadır.
Bu anlayış çerçevesinde, Türkiye’nin 4 üncü Ordusu ile Ege adalarındaki gayrimeşru Yunan birliklerinin eşdeğerde görülmesi
sözkonusu değildir.
Ege adalarının askerden arındırılmış statüsünün Yunanistan tarafından ihlali keyfiyeti 1960’lı yıllardan itibaren hem ikili,
hem de çok taraflı düzeyde çeşitli vesilelerle diplomatik girişim ve protesto konusu yapılmıştır. Şimdi de, eğer Ege sorunlarının
çözümü için yeni açılımımız çerçevesinde üçüncü taraf çözüm yollarına başvurulacak ise, bu sorunun da bu yolla çözümlenmesi
vazgeçilmez temel koşullardandır.
3. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, canlı hayvan ve et ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip
Özdemir’in yazılı cevabı (7/548) (1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı soruların Başbakan Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, İçtüzüğün 94 üncü
maddesince gereğini arz ederim.
Hakan Tartan
İzmir
1. Son günlerde, halk arasında “deli dana” olarak nitelenen BSE virüsünden kaynaklanan hastalık gündemde en ön sıraya
çıkmıştır. Bu hastalığın olumsuz etkileri de basınımıza yansımaktadır. Ağustos 1995 tarihinden sonra İngiltere, İrlanda ve
İskoçya’dan Türkiye’ye et ve canlı hayvan ithalatı yapılmış mıdır? Yapılmışsa miktarı nedir? Hangi firmalar tarafından ithalat
gerçekleşmiştir?
2. İthalatta “menşei şehadetnamesi” konusunda ne gibi önlemler alınmaktadır? Bazı firmaların İngiltere, İrlanda ve İskoçya
menşei taşıyan et ve canlı hayvanları başka ülkelerin menşei altında getirdiklerine ilişkin söylentiler vardır. Bunu engelleyici ne
gibi çalışmalar yapılmaktadır?
3. – Hastalıklı hayvanların bazı organlarının kozmetik sanayiinde kullanıldığı ileri sürülmektedir. Bu nedenle bazı Avrupa
ülkeleri İngiltere’den kozmetik alımını durdurmuştur. Türkiye’de bu konuda ne tür önlemler alındı? İngiltere’den belli bir süre
için kozmetik ithalatının durdurulması düşünülüyor mu?
4. Bu arada canlı hayvan ithalatındaki özensizlik veba hastalığınında yeniden ortaya çıkmasına neden oldu? Kaç veba
vakasına rastlanılmıştır?
T.C.
Devlet Bakanlığı 7.6.1996
Sayı : B.02.0012/2.02.714
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 8.4.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/548-1089/2822 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Sayın Hakan Tartan’ın Başbakana tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen “Ağustos
1995 tarihinden sonra İngiltere, İrlanda ve İskoçya’dan Türkiye’ye et ve canlı hayvan ithalatı yapılması” ile ilgili 7/548 esas nolu
yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar aşağıda sunulmaktadır.
1. Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 7 nci maddesine dayanılarak, 0IE
(Office International Des Epizooties)’nin 1989 yıllık hastalık bültenlerine atfen, İngiltere ve İrlanda’da Bovine Spongiform
Encephalitis (BSE) hastalığının ortaya çıktığının anlaşılması üzerine, 25.5.1990 tarihi itibarı ile İngiltere, İrlanda, Kuzey
İrlanda ve İskoçya menşeli bazı canlı hayvan ve et ürünlerinin ithalatı yasaklanmıştır.
Adı geçen Bakanlığın 21.7.1995 tarih ve 13319 sayılı yazısı ile, sözkonusu maddelerdeki yasaklama yürürlükten
kaldırılmıştır. Bakanlığın 9.8.1995 tarihli tebliği ile Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının verdiği ithal izni çerçevesinde, Tarım
ve Köyişleri Bakanlığından kontrol belgesi alan “Adana Güneş Tarım Ürünleri” firması tarafından, 1995 yılı Aralık ayında 20 ton
ve 1996 yılı Ocak ayında 20 ton olmak üzere toplam 40 ton lenf ve sinir dokularından arındırılmış kemiksiz et, İngiltere’den ithal
edilmiş olup, ithal edilen bu etler kesinlikle herhangi bir risk taşımamaktadır.
Öte yandan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca canlı hayvan ithalat müsaadesi verilmemiştir. Ancak, adı geçen hastalığın
yeniden görülmesi üzerine, Bakanlığın 26.3.1996 tarih ve 5985 sayılı yazısı ile bazı canlı hayvan ve et ürünlerinin ithalatı yeniden
yasaklanmıştır.
2. Ülkemize ithal edilecek canlı hayvan ve hayvansal ürünler daha ithal edilmeden önce; Tarım ve Köyişleri Bakanlığından
“Kontrol Belgesi” alınması aşamasında, ihracatçı ülkenin gerek hayvan sağlığı gerekse insan sağlığı açısından potansiyel bir risk
teşkil edip etmediğine bakılmakta ve uluslararası salgın hastalıklar ofisinin (OIE) hastalık bültenlerine girip girmediği incelendikten
sonra uygun görüldüğü takdirde kontrol belgesi verilmektedir. Bu suretle, kontrol belgesi alma aşamasında menşe araştırması
yapılmakta olup; tatbikatı Gümrük Müsteşarlığınca yürütülen menşe şahadetnamelerine ilişkin denetim, 1615 sayılı Gümrük
Kanununun 67 nci ve Gümrük Yönetmeliğinin 261 ve 270 inci maddelerine istinaden ithal konusu eşyanın menşeinin belirtilmesi
gerekmektedir.
Ayrıca, yasaklı ülkeler orijinli hayvanların 3 üncü ülkelerden ülkemize girişinin engellenmesi için de hayvanların ithal edileceği
ülkede doğup büyüdüğünü teyit eden resmî bir belge ile bu belgenin Dışişleri Bakanlığının yurtdışı temsilciliklerinden
onaylanması şartı getirilmiştir. Bütün bunlara ilaveten, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca fiilî ithalat
sırasında menşe şahadetnamesi aranmakta ve incelenmektedir.
3. Sağlık Bakanlığında oluşturulan “BSE Hastalığı Devamlı İzleme ve Değerlendirme Komitesi”, Avrupa Birliği ve bazı AB
üyesi ülkelerin karar ve uygulamalarını da gözönünde bulundurarak 10.4.1996 tarih ve 3096 sayılı Makam Onayı ile “Sığır
kaynaklı ilaç ve kozmetik ürünler ile bu ürünlerin imalatında kullanılan sığır kaynaklı madde veya madde karışımlarının, BSE
görülen ülkelerden doğrudan veya üçüncü ülkeler üzerinden ithalatının durdurulması, ayrıca, diğer ülkelerden ithal edilecekler için
bu ürünlerin BSE’li sığırlardan elde edilmediğini belgeleyen sağlık ve analiz sertifikası istenmesi” kararı alınmıştır.
Yine, 11.4.1996 tarih ve 3153 sayılı Makam Onayı ile Değerlendirme Komisyonunca Colipa (The European Cosmetic Toiletry
and Parfumery Association) ve WHO (World Health Organization)’dan edinilen bilgiler de değerlendirilerek uygulamaya ilişkin
tedbirler ayrıntılandırılmıştır.
Üretim ve/veya ithal izni başvurularında, firmalardan hayvansal kaynaklı madde veya madde karışımları için hammaddelerin
kaynağına, cins, tür, dokusuna (BSE görülen ülkelerden ithal edilmiş sığırlardan elde edilmemiş olduğu da belirtilerek), maksimum
risk taşıyan hayvan dokularını (beyin, göz, omurilik ve diğerlerini) içermediğine, Dünya Sağlık teşkilatının konuya ilişkin aldığı /
alacağı bütün kararlara uygun üretildiğine, inaktive edildiğine ve kontrol edildiğine, belgeyi düzenleyen ülkede serbestçe satıldığına
ilişkin bilgileri ihtiva eden, ilgili sağlık otoritesince onaylanmış olan ve yeni tarihli Sağlık Serbest Satış Sertifikası istenmektedir.
Hayvansal kaynaklı olmayan madde veya madde karışımları için ise, kaynağı belirtilen ve üretici firma yetkililerince
onaylanmış olan hammadde spesifikasyonları talep edilmektedir.
Yukarıda belirtilen nitelikte belgeleri göndermeyen veya gönderemeyen firmaların başvuruları ise reddedilmektedir.
Görüldüğü üzere; konunun hassasiyet ve ehemmiyeti de gözönünde bulundurularak, bu hususda, Bakanlığın görev ve yetkileri
sahasına müteallik olan her türlü tedbirler alınmış ve hadisenin seyrine göre de gereken tedbirlerin alınmasına ve uygulanmasına
devam edilecektir.
4. Önergenin 2 nci sorusuna verilen cevapta açıklandığı gibi, ülkemize ithal edilen bütün hayvanların sağlık muayene ve
kontrolleri çok sıkı bir şekilde yapılmakta olup; ülkemize, insan ve hayvan sağlığına olumsuz etki yapacak bir ülkeden ithalata izin
verilmemektedir.
Yurtdışından ithal edilen damızlık hayvanlar, ihracatçı ülke topraklarında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca görevlendirilen
Veteriner Hekim ve Zooteknistler tarafından kontrol edilmekte; ayrıca, ülkemize ithal edilen tüm hayvanlar gümrük kapılarında
görevli veteriner hekimler tarafından da sağlık muayene ve kontrolünden geçirilmektedir.
Kasaplık ve besilik hayvanlar da aynı şekilde, gümrük giriş kapılarında oluşturulan seçim ve muayene heyetleri tarafından
kontrole tabi tutulmaktadır. Dolayısı ile ithal edilen hayvanların vebalı olması mümkün değildir. Ancak, ithal edilen hayvanlarda
uzun yol şartlarına bağlı olarak zaman zaman yaralanmalar olabilmektedir.
Bilgilerinize saygılarımla arz ederim.
Ali Talip Özdemir
Devlet Bakanı
4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, balık çiftliklerinin turizme ve çevreye verdikleri zarara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Turizm Bakanı Işılay Saygın’ın yazılı cevabı (7/654)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Bülent Akarcalı
İstanbul
Ayvalık’tan Alanya’ya kadar uzanan kıyı şeridinde, ruhsatlı ve ruhsatsız kurulan balık çiftlikleri turizme ağır zararlar
vermektedir. Sadece Bodrum’da Mandalya Körfezinde 60’ı ruhsatlı 300 balık çiftliği bulunmaktadır.
1. Turizmin geleceğini tehlikeye atan ve doğayı kirleten balık çiftlikleri konusunda önlem almayı düşünür müsünüz?
2. Balık çiftliği bahanesiyle el konularak yağmalanan bu eşsiz koylarımızı kurtarmaya yönelik çalışmalar mevcut mudur?
T.C.
Turizm Bakanlığı
Hukuk Müşavirliği 17.6.1996
Sayı : B.17.HKM/705-17914
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Genel Sekreterliği
Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir. Soru önergesindeki konular
aşağıda izah edilmiştir.
Soru 1 : Turizmin geleceğini tehlikeye atan ve doğayı kirleten balık çiftlikleri konusunda önlem almayı düşünür müsünüz?
Cevap 1 : Su ürünleri yetiştiriciliği tesislerin çevreye olan etkilerine ilişkin olarak çevre etki değerlendirmesi yaptırılması, bu
değerlendirme sonucu ortaya çıkan kriterlerin değerlendirilmesi sonucunda, “Su Ürünleri Üretim Alanı” olarak belirlenecek alanların
çevre düzeni planlarına işlenmesi ile planda gereken revizyonların yapılması ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından
onaylanması gerektiği 30.10.1992 tarihli yazımız ile Bayındırlık ve İskân, Orman, Tarım ve Köyişleri ve Çevre Bakanlıklarına
bildirilmiştir.
Eldeki verilerle, münferit taleplere ilişkin sağlıklı bir görüş verilmediğinden, belirli koşul ve dayanağı oturtulmadan verilen
izinle plansız gelişmeler, ileride geri dönülmez durumları ortaya çıkaracaktır.
Tüm bu endişelerimiz nedeniyle; Tarım Bakanlığınca su ürünleri yetiştiriciliğine uygun alanların belirlenip 1/25 000 ölçekli
çevre düzeni planlarına işlenmek ve imar mevzuatı çerçevesinde onay işlemleri tamamlanıncaya kadar su ürünleri yetiştiriciliğine
ilişkin taleplerin Bakanlığımızca değerlendirilmeyeceği ve uygun görülmeyeceği 26.9.1994 tarihli yazımızla ilgili Bakanlıklara ve
Valiliklere bildirilmiştir.
Tarım Bakanlığınca Muğla İlinde su ürünleri yetiştiriciliğine uygun alanlar belirlenerek, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
iletilmiştir. Çevre düzeni planı revizyonunun Bakanlığımızca uygun görüldüğü plan revizyonu onay işlemlerini takiben diğer
bölgelerle ilgili çalışmalarının bir an önce tamamlanmasında yarar görüldüğü 19.10.1995 tarihli yazımız ile Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına bildirilmiştir. Ancak, Orman Bakanlığı görüşü henüz iletilmediğinden Muğla İline ait çevre düzeni planı revizyonları
ilgili Bakanlıkça henüz onaylanmamıştır.
Sözkonusu plan revizyonları onaylanıncaya kadar Çeşme-Gazipaşa arası kıyı bandında su ürünleri yetiştiriciliği talepleri
Bakanlığımızca değerlendirilmemektedir.
Soru 2 : Balık çiftliği bahanesiyle el konularak yağmalanan bu eşsiz koylarımızı kurtarmaya yönelik çalışmalar mevcut mudur?
Cevap 2. : Bakanlığın 11.7.1994 tarih ve 1994/26 sayılı Genelgesi ile oluşturulan Başbakanlık Başmüşavirliği Deniz İşleri
Birimi Yürütme Kurulunun 4 nolu toplantısında, harita çalışmaları bitip kriterler tespit edilinceye kadar; ruhsat verme işleminin
durdurulması, mevcut ruhsatlı çiftliklerin belirli bir süre içinde tespit edilen bölgelere taşınmasının sağlanarak, tespit edilen
kriterlere uygun düzeye getirilmesi, ruhsatsız balık çiftliklerinin kapatılarak savcılıklara suç duyurusunda bulunulması hususlarında
görüş birliğine varılmıştır. Ancak, bu defa Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 24.10.1994 gün ve 6951 sayılı yazısı ile kaçak su
ürünleri işletmelerine yasal işlemlerini tamamlatmaları için 1.9.1995 tarihine kadar süre verilmiştir.
Çevre düzeni planı revizyonu çalışmalarının tamamlanmasını müteakip değişik kurum ve kuruluşlardan görüş almaya gerek
kalmadan, önceden belirlenmiş şartlara uyulması kaydıyla, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı izni ile yatırıma geçilebilecektir.
Bilgilerinize arz ederim.
Işılay Saygın
Devlet Bakanı
5. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, 4 Eylül Barajı için ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/679)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının
teminini saygılarımla arz ederim. 24.4.1996
Doç. Dr. Abdullatif Şener
Sıvas
Sorular :
1. Sıvas’ın içme suyu ihtiyacının karşılanması için yapılması planlanan “4 Eylül Barajı”nın 1996 ödeneği ne kadardır?
2. Baraj ne zaman faaliyete geçecektir?
T.C.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.740/9987
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 23 Mayıs 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/679-1476/3929 sayılı yazısı.
Sıvas Milletvekili Sayın Abdullatif Şener’in tarafıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince
cevaplandırılması istenen 7/679 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Hüsnü Doğan
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Sıvas Milletvekili Sayın Abdullatif Şener’in yazılı soru önergesi ve cevapları (7/679-1476)
Soru : Sıvas’ın içmesuyu ihtiyacının karşılanması için yapılması planlanan “4 Eylül Barajı’nın 1996 ödeneği ne kadardır?
Cevap : DSİ Genel Müdürlüğünce yürütülen Sıvas içmesuyu projesi kapsamındaki 4 Eylül Barajında, depolanacak 85 milyon
m3 su ile şehre yılda ortalama 33 milyon m3 içme-kullanma ve endüstri suyu sağlanması hedeflenmiştir. 1993 yılında ihale edilen ve
94/6019 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi uyarınca tasfiye edilen 4 Eylül Barajı ihalesi, 24.9.1995 tarihinde 865,2 milyar TL.
bedelle yeniden ihale edilmiştir.
Söz konusu proje için, DSİ Genel Müdürlüğü 1996 yılı yatırım programında 200 milyar TL. ödenek tahsis edilmiştir.
Soru : Baraj ne zaman faaliyete geçecektir?
Cevap : 4 Eylül Barajının 1999 yılında bitirilmesi programlanmıştır.
6. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya’da Fen Lisesinin açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/689)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda
gereğini arz ederim.
Saygılarımla. 24.4.1996
Mehmet Korkmaz
Kütahya
1. 24 Aralık seçimleri öncesinde, ilimize yaptığınız bir ziyarette; Kütahya iline Fen Lisesi açılacağı müjdesini vermiştiniz. İl
Millî Eğitim Müdürlüğümüz, Bakanlığınıza müracaatla geçici olarak öğretim yapılabilecek bir okulu Fen Lisesi için tahsis edeceğini
beyan etmiştir.
a) İlimize Fen Lisesi ne zaman açılabilecektir? Ve Bakanlık olarak bu konudaki çalışmalarınız nedir?
T.C.
Millî Eğitim Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 17.6.1996
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/1560
Konu : Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 9.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1732 sayılı yazısı.
Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın “Kütahya’da Fen Lisesinin açılıp açılamayacağına ilişkin” yazılı soru
önergesi incelenmiştir.
Kütahya İlinde Fen Lisesi olabilecek müstakil bir bina yoktur. Fen Lisesinin açılması için Valilikçe geçici olarak teklif edilen
okulların durumu değerlendirilmektedir.
Arz ederim.
Turhan Tayan
Millî Eğitim Bakanı
7. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya-Aslanapa-Kureyşler sulama barajına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/699)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.
Saygılarımla. 24.4.1996
Doç. Dr. Abdullatif Şener
Sıvas
1. Kütahya Aslanapa-Kureyşler sulama barajının yapımı yıllardır konuşulmasına rağmen proje ve yapımı konusunda bir
çalışma henüz yoktur. Bakanlık olarak bu konudaki en son çalışmalarınız nedir?
2. Söz konusu Aslanapa-Kureyşler sulama barajının yapımına ne zaman başlanılacaktır?
T.C.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.741/9988
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 9.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7-1731 sayılı yazısı.
Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın tarafıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince
cevaplandırılması istenen 7/699 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Hüsnü Doğan
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/699-1499)
Soru 1 : Kütahya-Aslanapa-Kureyşler sulama barajının yapımı yıllardır konuşulmasına rağmen proje ve yapımı konusunda
bir çalışma henüz yoktur. Bakanlık olarak bu konudaki en son çalışmalarınız nedir?
Cevap : DSİ Genel Müdürlüğü yatırım programında yeralan Aslanapa-Kureyşler projesi kapsamındaki Aslanapa-Kureyşler
barajında depolanacak 29,2 milyon m3 su ile 2 621 hektarlık alanın sulanması sağlanacaktır. Kureyşler barajı 30.6.1995 tarihinde
ihale edilmiş ve ihale, % 43,95 indirim ile Kızılırmak İnşaat Ticaret Sanayi Ltd. Şti. üzerinde kalmıştır. Ancak, bir yıl içinde iki
kere üst üste geçerli teklif vermediği (26.6.1995 ve 27.6.1995 tarihlerinde yapılan iki gölet ihalesine başvurduğu halde iki kere üst
üste geçerli teklif verilmemesi) için DSİ Genel Müdürlüğünün 10.7.1995 tarih ve 311.5 Genel 3899 sayılı Oluru ile 27.6.1995
tarihinden itibaren bir yıl süreyle hakkında yasaklama kararı bulunan Kızılırmak İnşaat Ticaret Sanayi Ltd. Şirketi, 2886 sayılı
Kanunun 6 ıncı maddesinin (e) bendi gereğince ihaleye katılması yasaklı bulunduğu halde ihaleye katıldığından ihale
şartnamesinin 4 üncü maddesi gereğince söz konusu ihale iptal edilmiştir. Bu nedenle yüklenici firma mahkemeye başvurmuş olup,
mahkeme devam etmektedir.
Soru 2 : Söz konusu Aslanapa-Kureyşler sulama barajının yapımına ne zaman başlanılacaktır?
Cevap : Aslanapa-Kureyşler projesine 1996 yılı için 20 milyar TL. ödenek tahsis edilmiştir. Birinci soruda da belirtildiği gibi
projenin ihalesi ile ilgili mahkeme devam etmekte olup, yargı sonucuna göre gereği yapılacaktır.
8. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Kütahya şehir merkezi içerisinden geçen DSİ sulama kanallarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/700)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.
Saygılarımla. 24.4.1996
Mehmet Korkmaz
Kütahya
1. Kütahya şehir merkezi içerisinden geçen DSİ sulama kanalları yer yer üzeri açık bulunduğundan, gerek sağlık bakımından
gerekse küçük çocukların içine düşerek ölümüyle sonuçlanan tehlikeleri bakımından zararlı hale gelmiştir. Söz konusu kanalların
meskün saha dışına çıkartılarak, kanal ve yan yollarının imara açılmak üzere Belediyeye devrinin yapılması konusunda
Bakanlığınız olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır?
T.C.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.743/9990
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 9.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1731 sayılı yazısı.
Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın tarafıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince
cevaplandırılması istenen 7/700 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Hüsnü Doğan
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Kütahya Milletvekili Sayın Mehmet Korkmaz’ın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/700-1500)
Soru : Kütahya şehir merkezi içerisinden geçen DSİ sulama kanalları yer yer üzeri açık olduğundan, gerek sağlık bakımından
gerekse küçük çocukların içine düşerek ölümüyle sonuçlanan tehlikeleri bakımından zararlı hale gelmiştir. Söz konusu kanalların
meskun saha dışına çıkartılarak, kanal ve yan yollarının imara açılmak üzere Belediyeye devrinin yapılması konusunda
Bakanlığınız olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır?
Cevap : Kütahya şehir merkezinden geçen sulama kanalları, Kütahya ovası sulaması işi kapsamında 1957-1962 yılları
arasında yapılmış ve 1963 yılında işletmeye açılarak 4 000 hektarlık alanda sulamaya geçilmiştir. Sonraki yıllarda il merkezindeki
tarım alanlarının iskana açılması ile bu alan 3 127 hektara düşmüş olup, bu sulama şebekesinde Kütahya Merkez Ağaçköy,
Sinerköy, Zira, Parmakören, İnköy arazileri cazibe ile, şehir merkezinin sanayi mevkiinde bulunan pompa istasyonu ve Bölcek-Okçu
köyleri arasındaki pompa istasyonu ile de Bölcek, Dumlupınar, Okçu, Güveççi, Sofuköy ve Kirazpınar Köyü arazileri sulanmaktadır.
Şehir merkezindeki ana kanalların toplam 14 000 m’lik bölümü yerleşim alanı içerisinde kalmakta olup, bu kanallar yağışlı
periyotlarda şehirden ve dışarıdan gelerek meskun mahallere yayılabilecek yüzey sularını şehir dışına aktarma vazifesi görerek,
doğabilecek zararları engellemektedir. Bu kanalların üzerinin kapatılması büyük maliyet gerektirmekte olup, kapatılması halinde ise
işletme-bakım-onarım hizmetleri de yapılamayacaktır.
Ayrıca, kanalların meskun mahal alanı dışına çıkarılması, sulama şebekesinin yeniden projelendirilmesini ve inşa edilmesini
gerektirmektedir ki bu da hem program hem de bütçe yönüyle mümkün görülmemektedir.
9. – İzmir Milletvekili İsmail Yılmaz’ın, TEDAŞ Elektrik Bildirim kağıdı ve faturalarına elektrik fiyatlarının yazılmadığına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/706)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına
delaletlerinizi arz ederim.
Saygılarımla.
İsmail Yılmaz
İzmir
1. Tedaş Elektrik Bildirim kağıdı ve faturalarında elektrik kWh fiyatı yazılmayarak 4077 sayılı Tüketiciyi Koruma
Kanununun 12 nci maddesi ihlal edilmektedir. Bu nedenle abone, faturasını kontrol ve tetkik edememektedir. Abonenin bu hakkını
kullanmasına manî olunmasının gerekçesi nedir? Eğer gerekçesi yoksa bu durumun önlenmesi için tedbir alınmış mıdır?
Alınmışsa ne gibi tedbirler alınmıştır? Bu tedbirler uygulanmakta mıdır?
2. Ayrıca 9 Kasım 1977 tarih ve 22458 sayılı elektrik tarifelerinin 38 inci ve 57 nci maddelerine göre, iki ayda bir fiilen sayaç
okuyarak fatura tahakkuku yapılması gerekirken, aylık okumadan fatura düzenlenmektedir. Bu durum, abonelerin hem maddî ve hem
de manevî zararına sebep olmaktadır. Tüketiciyi Koruma Yasasına göre önlem alınması için ne gibi çalışmalar yapılmıştır? Eğer
yapılmamışsa ne zaman yapılacaktır?
T.C.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.742/9989
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: TBMM Başkanlığının 15 Mayıs 1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1815 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili İsmail Yılmaz’ın tarafıma tevcih ettiği 7/706-1512 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler
hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Hüsnü Doğan
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
İzmir Milletvekili Sayın İsmail Yılmaz’ın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/706-1512)
Soru 1 : TEDAŞ Elektrik Bildirim kağıdı ve faturalarında elektrik kWh fiyatı yazılmayarak 4077 sayılı Tüketiciyi Koruma
Kanununun 12 nci maddesi ihlal edilmektedir. Bu nedenle abone, faturasını kontrol ve tetkik edememektedir. Abonenin bu hakkını
kullanmasına manî olunmasının gerekçesi nedir? Eğer gerekçesi yoksa bu durumun önlenmesi için tedbir alınmış mıdır?
Alınmışsa ne gibi tedbirler alınmıştır? Bu tedbirler uygulanmakta mıdır?
Cevap : Bilindiği üzere, elektrik tüketimi belli bir süre için yapıldıktan sonra bu tüketimler, TEDAŞ Genel Müdürlüğünün
görevli okuyucuları tarafından tespit edilmekte ve buna göre fatura düzenlenmektedir. Bu tüketim döneminde, birden fazla tarife
değişikliği olabildiğinden birim fiyatının fatura üzerinde gösterilmesi abonelerimizi yanıltabilir düşüncesi ile bugüne kadar
yazılmamaktaydı. Ayrıca TEDAŞ’ın kayıtları her zaman abonelere ve isteyenlere açık olup, kendi iç denetim birimlerince de
incelenmektedir. Buna rağmen, faturalar üzerine birim fiyatı yazılması için İzmir EDM’ye TEDAŞ Genel Müdürlüğünce, 2.4.1996
tarih ve 647 sayılı yazılı talimat verilmiş olup, uygulamaya geçilmiştir. Aynı uygulamanın ülke çapında yaygınlaştırılması
çalışmaları son aşamaya getirilmiştir.
Soru 2 : Ayrıca 9 Kasım 1977 tarih ve 22458 sayılı elektrik tarifelerinin 38 inci ve 57 nci maddelerine göre, iki ayda bir fiilen
sayaç okuyarak fatura tahakkuku yapılması gerekirken, aylık okumadan fatura düzenlenmektedir. Bu durum, abonelerin hem maddî
ve hem de manevî zararına sebep olmaktadır. Tüketiciyi Koruma Yasasına göre önlem alınması için ne gibi çalışmalar
yapılmıştır? Eğer yapılmamışsa ne zaman yapılacaktır?
Cevap : Geçmiş yıllardan bu yana, küçük tüketimli aboneler için iki ortalama ve bir kesin okumaya dayalı, büyük tüketimli
aboneler için ise aylık okumaya dayalı faturalama ve tahsilat sistemi, sadece İzmir EDM sorumluluk alanında uygulanagelmiştir.
Ancak, Bakanlığım ve TEDAŞ Genel Müdürlüğünün talimatlarıyla İzmir’deki sözkonusu uygulamaya 15.4.1996 tarihinden itibaren
son verilmiş olup, faturalama sistemi birinci soru cevabında açıklandığı şekliyle uygulamaya konulmuştur.
10. – Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti tarafından sağlık karnelerinin düzenlendiği iddiasına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/711)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Emin Kul tarafından delaletinizle yazılı olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Sıtkı Cengil
Adana
Soru 1 : Türkiye genelinde yaklaşık 240 bin sağlık karnesinin “usule uygun” hale dönüştürülmesi amacı ile sağlık karnelerini
yenileme işinin Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetine devredildiği doğru mudur?
Soru 2 : Doğru ise, hangi gerekçe ile yapılmıştır?
Soru 3 : Derneğin yaptığı fiyatlarla bu işin toplam getirisi ne kadardır?
Soru 4 : Borç batağı içinde bulunan SSK’nin böyle bir feragatta bulunma hakkı var mıdır?
Soru 5 : Üye olmayana kart verilirken zorluk çıkartıldığı, Cemiyete zoraki üye yapıldığı ve üyelik ücreti olarak ayrıca 120 bin
lira alındığı doğru mudur?
T.C.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Sosyal Güvenlik Kuruluşları 18.6.1996
Genel Müdürlüğü
Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/3249-015019
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 15.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/711-1518/4038 sayılı yazınız.
Adana Milletvekili Sıtkı Cengil tarafından hazırlanan Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık karnelerinin Türkiye İşçi Emeklileri
Cemiyeti tarafından düzenlendiği iddiasına ilişkin yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Sosyal Sigortalar Kurumunca sigortalılar ve emekliler ile bunların aile bireylerinden oluşan yaklaşık 25 milyon vatandaşımıza
sağlık hizmeti verilmektedir. İlgililere, sağlık yardımlarından yararlanabilmeleri için Kurumca verilen sağlık karnelerinin
muhafazasında yeterli özenin gösterilmediği ve haksahibi olmadığı halde bu karneleri kullananların olduğu tespit edilmiştir. Bu
nedenle, Sosyal Sigortalar Kurumunun harcamalarında önemli bir yer tutan ilaç ve sağlık giderlerinin disipline edilmesi amacıyla
Kurumun sağlık yardımlarından yararlananlar için TS 5706 sağlık karnesine uygun resimli ve otokopili yeni bir tip sağlık karnesi
geliştirilmiştir. Yeni sağlık karnelerinin dağıtımına önce pilot bölge seçilen Ankara’da başlanmış, daha sonra merkezî bilgisayar
sistemine bağlı olan 26 ilde uygulamaya geçilmiştir.
Sosyal Sigortalar Kurumunun içinde bulunduğu finansman darboğazı da dikkate alınarak milyonlarca kişiye verilecek yeni
sağlık karnelerinin maliyetinin bir bölümünün ilgililerce karşılanması amacıyla yeni tip sağlık karnelerinden ücret alınması
konusunda Yönetim Kurulunun 27.8.1992 tarihli ve X/2675 sayılı kararı ile Genel Müdürlük yetkili kılınmıştır.
Bu çerçevede, Genel Müdürlükçe 12.1.1994 tarihinde alınan bir kararla, yeni tip sağlık karnesini ilk kez alan sigortalılardan
ücret alınmaması, karnesini kaybederek ikinci kez alacaklar için 50 000 TL. ücret alınması uygun görülmüş, 17.6.1994 tarihinden
itibaren de ilk kez sağlık karnesi alacak olanlardan 20 000 TL. alınması uygulamasına geçilmiş, 2.12.1994 tarihinde alınan bir karar
ile de ilk kez sağlık karnesi verilenlerden alınan ücret 30 000 TL.’ye yükseltilmiştir.
Öte yandan, yeni tip sağlık karnelerinin Sosyal Sigortalar Kurumunun 26 ildeki Sigorta Müdürlüklerince dağıtımının çok
zaman alacağı, bu belgeyi alabilmeleri için ilgililerin, özellikle emeklilerin, oluşacak kuyruklarda beklemeden daha kısa sürede
belgelerini alabilmeleri amacıyla Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetinin sağlık karnelerinin düzenlenmesi ve dağıtımı hususunda
Kuruma yardımcı olabilecekleri önerisi de dikkate alınarak, kontrollerinin Kurumun Sigorta Müdürlüklerince yapılması ve
onaylanması koşuluyla Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Başkanlıklarına sağlık karnelerini düzenleme yetkisi verilmiştir.
Yeni tip sağlık karneleri Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Şube Başkanlıklarına seri numaralı ve makbuz karşılığı verilmekte
ve Başkanlıklarca ilgililerden ilk karne için 30 000 TL., yeniden düzenlenenler için 50 000 TL. olmak üzere alınan ücretler, Sosyal
Sigortalar Kurumuna yatırılmaktadır. Dolayısıyla, Kurumun sağlık karnelerinin düzenlenmesinde alınan ücretlerden feragat etmesi
sözkonusu değildir.
Ayrıca, sağlık karnelerinin dağıtımına halen Kurumun ilgili Sigorta Müdürlüklerinde devam edildiğinden, yeni tip sağlık
karnelerini alabilmeleri için emeklilerin, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetine üye olmaları zorunlu olmadığı gibi, cemiyetin üyesi
olanlar da dahil edilmek üzere isteyen tüm emeklilerin bulundukları ildeki Sigorta Müdürlüklerine başvurarak sağlık karnelerini
almaları imkânı da bulunmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Emin Kul
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
11. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Bakanlık bünyesindeki hizmet araçlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/736)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Ahmet Cemil Tunç
Elazığ
Sorular :
1. Bakanlığınız bünyesinde her mesai günü kaç kişi veya makam için makam otosu trafiğe çıkmaktadır?
2. Bakanlık ve bağlı kuruluşlar bünyesinde toplam ne kadar hizmet aracı mevcuttur?
T.C.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 18.6.1996
Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/2000
Konu : Elazığ Milletvekili A. Cemil Tunç’un
Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM’nin 15.5.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1810 sayılı yazısı.
İlgi yazı ilişiğinde alınan, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un “Hizmet Araçları”na dair Bakanlığımıza yönelttiği
yazılı soru önergesi incelenmiştir.
– Bakanlığımız Merkez Teşkilatı, Yapı İşleri, Afet İşleri ile Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüklerimizde
makam hizmeti için 10 adet, hizmet aracı 76 adet, taşra teşkilatında ise 277 adet;
– Yaklaşık 3 000 kişinin çalıştığı, görev sahasının tamamı karayolu üzerinde olan Karayolları Genel Müdürlüğümüzde
makam hizmeti için 1 adet, binek 26 adet, Station Vagon 35 adet, minibüs 11 adet, otobüs 30 adet;
Karayolları Bölge Müdürlüklerimizde binek 72 adet, Station Vagon 470 adet, minibüs 184 adet, otobüs 4 adet;
– İller Bankası Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatı ve Bölge Müdürlükleri ile Baş Mühendisliklerinde binek aracı olarak 139
adet araç bulunmaktadır.
Bilgi ve gereğini arz ederim.
Mehmet Keçeciler
Bayındırlık ve İskân Bakanı
12. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, bazı ihalelerin Tedaş Satınalma Yönetmeliğince aykırı olarak yapıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/744)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına
delaletlerinizi arz ederim.
Suat Pamukçu
Bayburt
Sorular :
1. TEDAŞ’ın ihtiyacı olan 4 adet IBM 6150 RT Bilgisayar Sistemi ile yan donanımlarının bakım ve onarımı için önce
ihaleye çıkılmış ve daha sonra ihale iptal edilerek bir firma ile 18.10.1994 tarihinde sözleşme imzalanarak TEDAŞ Satınalma
Yönetmeliğine aykırı hareket edilmiş midir? Sorumlular hakkında soruşturma açılmış mıdır? Adı geçen firmaya sözleşmeye
aykırı olarak ödenen KDV tutarı geri istenmiş midir?
2. SAT-95/012 dosya kapsamında TEDAŞ tarafından sözleşmeye bağlanan bakım işi ile ilgili olarak, sözleşme yapılan firmaya
usulsüz olarak ödenen KDV geri alınmış mıdır?
3. TEDAŞ Satınalma Yönetmeliğine aykırı olarak, SAT-93/312 No.lu dosya kapsamında ihale edilen 22 adet OG/OG Güç
Trafosu alımı işlemleri hakkında Bakanlığınızca soruşturma açılmış mıdır?
4. SAT-94/200 No.lu dosya kapsamında;
a) Satınalma Yönetmeliğine aykırı olarak ihale edilen 226 400 m. OG kablosu alımı işlemleri ile ilgili Bakanlığınızca
soruşturma açılmış mıdır?
b) Sözleşme hükümlerine aykırı olarak, firmaya fazladan ödenen KDV geri alınmış mıdır?
5. Yalnızca iki firmanın iştirak ettiği ve ihalenin bu iki firma arasında bölüştürüldüğü SAT-95/056 dosya kapsamında alımı
yapılan 1 680 000 kg. Havai hat iletkeni ile ilgili işlemler konusunda sorumlular hakkında soruşturma yapılmış mıdır?
6. Yenibosna TM Havaalanı Enerji Nakil Hattı Deplasmanı ihalesinde TEDAŞ 1 250 000 000 TL. zarara uğratılmış mıdır?
Sorumlular hakkında işlem yapılmış mıdır?
T.C.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 14.6.1996
Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.15.0.APK.0.23-300 739/9986
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 15.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1815 sayılı yazısı.
Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu’nun tarafıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince
cevaplandırılması istenen, 7/744-1614 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Hüsnü Doğan
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu’nun Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
(7/744-1614)
Soru 1. TEDAŞ’ın ihtiyacı olan 4 adet IBM 6 150 RTBilgisayar Sistemi ile yan donanımlarının bakım ve onarımı için önce
ihaleye çıkılmış ve daha sonra ihale iptal edilerek bir firma ile 18.10.1994 tarihinde sözleşme imzalanarak TEDAŞ Satınalma
Yönetmeliğine aykırı hareket edilmiş midir?Sorumlular hakkında soruşturma açılmış mıdır?Adı geçen firmaya sözleşmeye aykırı
olarak ödenen KDV tutarı geri istenmiş midir?
Cevap : Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkanlığınca, TEDAŞGenel Müdürlüğünün 1994 yılı faaliyetleri hakkında
hazırlanan Denetleme Raporunun 30 no’lu temenni maddesinde yeralan söz konusu konu Bakanlığım Teftiş Kurulunca
incelenmiştir.
Yapılan incelemede; dört adet bilgisayar sistemi ile yan donanımlarının bakım ve onarımı için başlatılan ihalede, ihale
prosedürü başlatıldıktan ve firmalara teklif isteme yazıları gönderildikten sonra, ihale yapılmasından vazgeçilerek, satınalma
yönetmeliğinin amir hükümlerine aykırı olarak, söz konusu işi yaklaşık dört yıldır yürüten IBM-BORTADAfirması ile 18.10.1994
tarihinde sözleşme imzalandığı tespit edilmiştir. Ancak söz konusu inceleme sonucunda, bu fiillerin ilgili yönetmelik hükümlerine
aykırı görülmesi ile birlikte; yaklaşık dört yıldır 10 483 $/yıl bedelle yenilenen sözleşmenin, yeni dönemde söz konusu firmaya
daha düşük bir bedelle (8 400 $) verilmiş olması karşısında, temelde kurum menfaatlerinin ön planda tutulması amacına yönelik
görüldüğü, ayrıca bu aşamada hizmet alımının ihale edilmesi durumunda daha düşük bir bedelle yaptırılıp yaptırılmayacağının
bilinemeyeceği gerekçesine dayanılarak, cezaî, hukukî ve disiplin yönlerinden herhangi bir işlem yapılmasına mahal bulunmadığı;
ancak, bundan böyle yapılacak malzeme ve hizmet alımlarında, TEDAŞGenel Müdürlüğü Satınalma ve İhale Yönetmeliğinin amir
hükümlerine titizlikle uyulması gerektiği hususunda TEDAŞGenel Müdürlüğüne talimat verilmesi uygun görülerek, işlem bu şekilde
sonuçlandırılmıştır.
Diğer taraftan, TEDAŞ’ın ihtiyacı olan 4 adet IBM 6 150 RTbilgisayar sistemi ile yan donanımlarının bakım onarım
sözleşmeleri hükümlerine göre usulüne uygun olarak TEDAŞtarafından ödenen KDV, Türk Vergi Kanunlarının karar pulu,
sözleşme pulu, damga vergileri gibi, firmaların kanunî defter ve kayıtlarında gider olarak gösterilebilen bir türü olmayıp; 3065
sayılı KDV Kanununda malı satınalanların veya hizmetten yararlananların ödeyerek, kendi içerisindeki “indirim mekanizması” ile
diğer kimselere yansıtılan bir vergi olduğundan, sözleşmeye dayanılarak ödemeler sırasında ayrıca ödenen (fatura üzerinde
gösterilerek hesaplanan) KDV’nin, yasal olarak geri alınmasının söz konusu olmayacağı, zira 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8
inci maddesinde, vergi mükellefiyetine ve vergi sorumluluğuna müteallik özel mukavelelerin vergi dairelerini bağlamayacağı,
Bakanlığım Teftiş Kurulunca yapılan, yukarıda belirtilen inceleme sonucunda tespit edilmiştir.
Soru 2. SAT-95/012 dosya kapsamında TEDAŞ tarafından sözleşmeye bağlanan bakım işi ile ilgili olarak, sözleşme yapılan
firmaya usülsüz olarak ödenen KDV geri alınmış mıdır.
Cevap 1. Sorunun cevabında da açıklandığı üzere KDV’nin, hizmet veya malı satın alan tarafından ödenmesi yasa gereğidir.
İadesi de yine yasal olarak mümkün değildir.
Soru 3. TEDAŞ Satınalma yönetmeliğine aykırı olarak, SAT-93/312 No’lu dosya kapsamında ihale edilen 22 adet OG/OG Güç
Trafosu alımı işlemleri hakkında Bakanlığınızca soruşturma açılmış mıdır?
Soru 4. SAT94/200 No’lu dosya kapsamında;
a) Satınalma Yönetmeliğine aykırı olarak ihale edilen 226 400 m. OG kablosu alımı işlemleri ile ilgili Bakanlığınızca
soruşturma açılmış mıdır?
b) Sözleşme hükümlerine aykırı olarak, firmaya fazladan ödenen KDVgeri alınmış mıdır?
Soru 5. Yalnızca iki firmanın iştirak ettiği ve ihalenin bu iki firma arasında bölüştürüldüğü SAT-95/056 dosya kapsamında
alımı yapılan 1 680 000 kg. havaî hat iletkeni ile ilgili işlemler konusunda sorumlular hakkında soruşturma yapılmış mıdır?
Soru 6. Yenibosna TM - Havaalanı Enerji Nakil Hattı Deplasmanı İhalesinde TEDAŞ 1 250 000 000 TL. zarara
uğratılmış mıdır?Sorumlular hakkında işlem yapılmış mıdır?
Cevap 3., 4., 5., 6. Sorularınızda adı geçen konular hakkında Bakanlığım Teftiş Kurulunca soruşturma açılmış olup, halen
devam etmektedir.
13. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve
Çevre Bakanı Mustafa Taşar’ın yazılı cevabı (7/758)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çevre Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini
saygılarımla arz ederim.
Doç. Dr. Abdullatif Şener
Sıvas
Sorular :
1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe Yatırım ödenekleri ne kadardır?
2. 1996 Yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve
yatırımlar -projeler itibariyle- ne kadardır?
3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?
T.C.
Çevre Bakanlığı 7.6.1996
Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.19.0.APK.0.22.00.03/0417/455/3523
Konu : Sıvas İline Ayrılan Yatırım Ödenekleri.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Genel Sekreterliğine
(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)
İlgi : 23 Mayıs 1996 gün ve 4486 sayılı yazınız.
İlgide kayıtlı yazı ile istenen Bakanlığımız 1996 Yılı Yatırım Programı Ödenekleri Resmî Gazetenin 17 Mayıs 1996 gün ve
22639 Mükerrer Sayısında yayımlanmış olup, 526 336 Milyon TL.’dır. Bakanlığımız yatırım bakanlığı değildir. Bu nedenle
hiçbir ilimize ait yatırım ödeneği bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Mustafa R. Taşar
Çevre Bakanı
Not : Yazılı soru ile ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.

14. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ta bulunan 4 No.lu Askerî Dikimevine personel alınıp alınmayacağına
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/760)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Savunma Bakanı Sayın Oltan Sungurlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini
saygılarımla arz ederim.
Doç. Dr. Abdullatif Şener
Sıvas
Sorular :
1. Sıvas’ta bulunan 420 kişinin istihdam edildiği 4 No’lu Askeri Dikimevi’nin geliştirilmesi düşünülüyor mu?
2. Bu kuruluştan emekli olanların yeri boş tutuluyor, yenileri atanmıyor, bu sebepten 150’ye yakın makina boş duruyor, her
giden emekliden dolayı verim düşüyor. Bu kayıpları nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz? Personel açığını doldurmaya yönelik bir
çalışmanız var mı?
3. Eksilen personelin yerine yenilerinin alınmaması Sıvas kamuoyunda Fabrikanın nakli endişelerine sebep olmaktadır. Bu
kuşkularda haklılık payı var mıdır?
T.C.
Millî Savunma Bakanlığı 17.6.1996
Kanun : 1996/453-MD
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM. Bşk.lığının 23 Mayıs 1996 tarihli ve KAN.KAR.MD.:A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/760-1643/4488 sayılı yazısı.
Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener tarafından verilen ve ilgi ile cevaplandırılması istenilen “Sıvas’ta bulunan 4 No.lu Askerî
Dikimevine personel alınıp alınmayacağına ilişkin” Yazılı Soru Önergesinin cevabı Ek’tedir.
Arz ederim.
M. Oltan Sungurlu
Millî Savunma Bakanı
Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener Tarafından Verilen Sıvas’ta Bulunan
4 No.lu Askeri Dikimevine Personel Alınıp Alınmayacağına İlişkin
Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır
1. Sıvas 4 No.lu Dikimevi Müdürlüğünde halen 416 işçi istihdam edilmektedir.
2. Bu Dikimevinde atıl bırakıldığı belirtilen 150 civarındaki makina; miadını doldurmuş, kullanılması ekonomik olmayan ve
işletme yedeği olarak tutulan makinalar olup, kullanılmamaları nedeniyle üretimi ve verimliliği olumsuz yönde etkilemeleri söz
konusu değildir.
3. Üretim planlamalarına göre 4 No.lu Dikimevinde görevli personel yeterli bulunduğundan 1996 yılı için yeni işçi alımına
ihtiyaç duyulmamaktadır.
4. Halihazırda sözkonusu Dikimevinin başka bir yere nakli hususunda herhangi bir çalışma yapılmamaktadır.
Bilgilerine arz ederim.
M. Oltan Sungurlu
Millî Savunma Bakanı
15. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/778)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Emin Kul tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının
teminini saygılarımla arz ederim.
Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas
Sorular :
1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?
2. 1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve
yatırımlar -projeler itibariyle- ne kadardır?
3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?
T.C. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 18.6.1996 Sosyal Güvenlik Kuruluşları
Genel Müdürlüğü
Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/3248/015020
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1949 sayılı yazınız.
Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener tarafından hazırlanan “Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına
ilişkin” 7/778 Esas No.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Bilindiği üzere; 1996 yılı yatırım programı 17.5.1996 tarih ve 22639 Mükerrer sayılı Resmî Gazetede “1996 Yılı Yatırım
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair” 95/7376 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının eki olarak
yayımlanmıştır.
Buna göre, Bakanlığımız merkez birimlerinin 1996 yılı yatırım programında yer alan projelerinin toplam ödenek miktarı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilave edilen 145 milyar TL ile birlikte 262 milyar TL. dır. Bakanlığımızın 1996 yılında Sıvas
İlinde yatırım projesi bulunmamaktadır.
Bakanlığım bağlı kuruluşlarından, Sosyal Sigortalar Kurumunun 1996 yılı yatırım programında yeralan toplam ödenek
miktarı 2,760 milyar TL. dır. Bu miktar içerisinde, Sıvas Sigorta Müdürlüğü binası inşaatı için 15 milyar TL. ödenek ayrılmış
olup, sözkonusu projenin yatırım programına göre 1998 yılında tamamlanması öngörülmektedir.
Bağ-Kur Genel Müdürlüğünün 1996 yılı yatırım programında yer alan projelerinin toplam ödenek miktarı 230 milyar TL.
olup, Sıvas İlinde yatırım projesi bulunmamaktadır.
İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğünün ise 1996 yılı yatırım programında yeralan toplam ödenek miktarı 840 milyar
TL. dir. Bu ödeneklerin 770 milyar TL. si istihdam ve eğitim projesi, 46,5 milyar TL. sı Adana Hizmet Binası ve İşgücü Yetiştirme
Merkezi İnşaatı, 23,5 milyar TL. sı Şanlıurfa Hizmet Binası ve İşgücü Yetiştirme Merkezi İnşaatı için ayrılmış olup, Kurumun
Sıvas İlinde yatırım projesi bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Emin Kul Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı
16. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/780)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini
saygılarımla arz ederim.
Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas
Sorular :
1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe Yatırım ödenekleri ne kadardır?
2. 1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve
yatırımlar -projeler itibariyle- ne kadardır?
3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?
T.C. Ulaştırma Bakanlığı
17.6.1996 Araştırma Planlama ve
Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.11.0.APK.0.010.00.00.A-7/808-16007
Konu : Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 23 Mayıs 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.00.02-1958sayılı yazınız.
Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in Bakanlığıma yönelttiği 7/780-1665 sayılı soru önergesine ilişkin cevap formu ilişikte
sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Ömer Barutçu Ulaştırma
Bakanı
Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in 7/780-1665 Sayılı Soru Önergesi ve Cevabı
Sorular :
1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe Yatırım ödenekleri ne kadardır?
2. 1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve
yatırımlar-projeler itibariylene kadardır?
3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir.
Cevaplar :
1. Ulaştırma Bakanlığının Genel Bütçeye tabi 1996 yılı yatırımları 9 trilyon 451 milyar TL. sıdır.
Ayrıca Bakanlığın bağlı ve ilgili kuruluşları muafiyetiyle 1996 yılında planlanan toplam yatırımlar 55 trilyon 398 milyar TL.
dir.
2-3. Sıvas İline ait yatırım ödenekleri ile projelerin bitiş tarihleri ekli tablolarda kuruluşlar itibariyle verilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı Merkez ile Bağlı ve İlgili Kuruluşlarının Sıvas İli 1996 Yılı Yatırımları

(Milyon TL.)
Proje Sorumlu Proje 1996
Kuruluşu Adı Ödeneği Bitiş Yılı
DLHGenel Müd. – 365 693 1996
Hanlı-Bostankaya Demiryolu İnşaatı 125
876 (Sinyalizasyon Tesisi)
“ “ Divriği-Sıvas (Tecer-Kangal)
Demiryolu İnşaatı 239 817 1997
TCDD İşl. Gen. Müd. – 928 494
İskenderun-Divriği Elektrifikasyon Tesisi
59 580 1996
“ “ Kayaş-Çetinkaya Sinyalizasyon Tesisi
233 100 1996
“ “ Mevcut Lokomotif deposu ile revizörlük
atölyesi modernizasyonu 7
179 1996
“ “ Karagöl İstasyonu Karkürer mak. garaj yapımı 1
919 1996
“ “ Sıvas gar eğitim salonu ile Bostankaya İst. kule tipi
aydınlatması 2 211 1996
“ “ Sıvas Beton Travers Fab. Tevsii 27 700 1996
“ “ Tecer-Bozarmut 1 000 Ad. Proje Sorumlu Proje 1996
Kuruluşu Adı Ödeneği Bitiş Yılı TCDD İşl. Gen. Müd. Ray
kay. ile Sıvas-Erzurum 807+600 menfez yenileme 6
805 1996
“ “ Samsun-Kalın 59 km. yol yenilemesi yapımı 590
000 1996
Posta İşl. Gen. Md. 56 394
Posta hiz. mekanizasyonu ve otomasyonu 12
497 1996
“ “ İdame, bakım ve onarım 3 002 1996
“ “ Taşıt alımı 1 150 1996
“ “ Posta hizmet binaları 38 760 1996
“ “ Mak.-Teç. alımı 985 1996
Türk Telekom A.Ş. 28 446 1996
Özel Telekomünikasyon sistemleri 12 540 1996
“ “ Elektronik Bilgi İşlem Merkezi 2 982 1996
Türk Telekom A.Ş.
İdame-Bakım ve onarım 10 759
Taşıt alımı 1 165 1996
“ “ Makine-Teçhizat alımı 1 000 1996
TÜDEMSAŞ Atık su arıtma tesisi ile idame ve yenileme
projesi 21 000 1996
DHMİ Gnl. Md. 15 505
Hava Meydanı Radyoling temini 15 000 1996
Mevcut Tes. onarım ve tad. 505 1996

17. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mehmet Keçeciler’in yazılı cevabı (7/782)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının
teminini saygılarımla arz ederim.
Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas
Sorular :
1. Bakanlığınızın 1996 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?
2. 1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve
yatırımlar -projeler itibariyle- ne kadardır?
3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Sıvas’taki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?
T.C. Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı 18.6.1996 Basın ve Halkla İlişkiler
Müşavirliği Ankara
Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/2002
Konu : Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM’nin 23.5.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/782-1667/4512 sayılı yazısı.
İlgi yazı ilişiğinde alınan, Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in “1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenek
miktarları”na dair Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzün 1996 yılı bütçesi 3 176 481 000 000 TL. dir.
Bu yılın yatırım programında yer alıp, yapımı gerçekleştirilmekte olan Sıvas İline ayrılan yatırımlar proje itibariyle tanzim
edilerek ekte gönderilmiş olup (EK-1); yapımı devam eden projelerin yatırım programında öngörülen tarihlerde bitirilmesine
çalışılacaktır.
2. Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzün 1996 yılı yatırım bütçesi 13 530 376 000 000 TL. dir.
Bu miktarın 11 707 000 000 000 TL. si, 1.10.1995 tarihinde Afyon İli Dinar İlçesi ve çevresinde meydana gelen deprem
nedeniyle “Dinar Deprem Projesi” kapsamında yeniden inşa edilecek ve onarılacak konutlar için ayrılmış olup, finansmanının bir
bölümü Avrupa Konseyi Sosyal Kalkınma Fonunca verilen krediden karşılanmaktadır. 1 823 376 000 000 TL. lik bölümü ise
Türkiye genelindeki diğer konut, altyapı, afet önleyici tedbir projelerine ve onarım yardımlarına ayrılmıştır.
1996 yılı programımızda Sıvas İlinde 1 yerde 84 konutun (Suşehri-Merkez) ikmal inşaatı yer almakta olup, 51 500 000 000
TL. ödenek ayrılmıştır. İhale işlemleri tamamlandığında, ayrılan bu ödenekle konutlar 1996 yılı sonunda bitirilebilecektir.
3. Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğümüzce imar uygulamaları nedeniyle yapacakları düzenleme ve
kamulaştırma işlerinde kullanılmak üzere il belediyelerine 400 000 000 TL. ilçe belediyelerine 300 000 000 TL. ve kasaba
belediyelerine 150 000 000 TL. gönderilmesi planlanmış olup, ödenek durumu müsait olduğunda bütçe imkânları ölçüsünde
değerlendirilmesine çalışılacaktır.
Ayrıca, köylere gelir getirici tesislerin yapımında kullanılmak üzere her ilin 15 köyüne ve her bir köye 979 574 788 TL. olmak
üzere toplam 14 693 621 820 TL. ayrılmış bulunmaktadır.
4. Karayolları Genel Müdürlüğünün 1996 yılı yatırım ödenekleri, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda eklenen ödeneklerle
birlikte (% 5 kesintili) sektörler itibariyle şöyledir;
(Milyon TL.)
Bütçe Bütçe Dışı Toplam
Ulaştırma 30 033 300 885 000 30 918 300
Turizm 427 500 – 427 500
Enerji 625 100 – 625 100
Tarım 950 – 950
Konut 13 300 – 13 300
Toplam 31 100 150 885 000 31 985 150
Bu yatırım ödeneklerinin net yatırıma isabet eden kısmı ise (710 A.K.) Karayolları Genel Müdürlüğü toplamında 27 417 379
milyon TL. dir.
1996 yılında Sıvas İline ayrılan yatırım ödenekleri ile yatırımların tamamlanma süreleri ekli tabloda gösterilmiştir. (Ek-2)
5. İller Bankası Genel Müdürlüğünün 1996 yılı yatırımları için 17 trilyon TL. sı özkaynak ve 2 trilyon 874 milyar 392 milyon
TL. sı belediye katılımı olmak üzere toplam 19 trilyon 874 milyar 392 milyon TL. ödenek öngörülmüştür.
Toplam yatırım ödeneğinin 12 trilyon 293 milyar TL. sı özkaynak, 1 trilyon 609 milyar 400 milyon TL. sı belediye katılımı
olmak üzere toplam 13 trilyon 822 milyar 400 milyon TL. sı içmesuyu sektörüne; 2 trilyon 924 milyar TL. sı özkaynak, 589 milyar
705 milyon TL. sı belediye katılımı olmak üzere 3 trilyon 513 milyar 705 milyon TL. sı ise kanalizasyon sektörüne aittir.
1996 yılında banka programında bulunan Sıvas (Merkez), Gürün ve Divriği Belediyelerine ait yatırım projelerine ayrılan
ödenekler ekli çizelgede (Ek-3) gösterilmiştir. Bu yatırım projeleri devam etmekte olup, çizelgede gösterilen bitiş sürelerinde
tamamlanacaktır.
Bilgi ve gereğini arz ederim.
Mehmet Keçeciler
Bayındırlık ve İskân Bakanı

Not : Yazılı soru ile ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
18. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, Yozgat Fen-Edebiyat ve Mimarlık ve Mühendislik Fakülteleri için 1996 bütçesinden
ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/808)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep
etmekteyim.
Gereğini saygılarımla arz ederim. 8.5.1996
Dr. Kâzım Arslan
Yozgat
1. Yeni kurulmuş olan Yozgat Fen-Edebiyat ve Mimarlık-Mühendislik fakülteleri için 1996 bütçesinde ayrılan ödenekler sizce
yeterli midir?
2. Bu ödeneklerin artırılması mümkün değil midir?
T.C. Millî Eğitim Bakanlığı
14.6.1996 Araştırma Planlama ve
Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/1547
Konu : Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 23.5.1996 tarih ve GNS.0.10.00.021947 sayılı yazısı.
Yozgat Milletvekili Sayın Dr. Kazım Arslan’ın “Yozgat Fen-Edebiyat ve Mimarlık Mühendislik Fakülteleri için 1996
bütçesinden ayrılan ödeneğe ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. Yükseköğretim kurumlarının yıllık ödenek ihtiyaçları, dekanlığın talebi, üniversitenin uygun görüşü ve Maliye Bakanlığı
ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının o yıl bütçeden ayırabileceği kaynaklar doğrultusunda hesaplanmaktadır.
1996 Malî yılında Yozgat Fen-Edebiyat Fakültesine 2 milyar 280 milyon TL., Mühendislik Mimarlık Fakültesine ise 11 milyar
910 milyon TL. ödenek ayrılmıştır. Bütün yükseköğretim kurumlarında olduğu gibi adı geçen fakültelerin de ödeneklerinin
istenilen düzeyde olmadığı tarafımızdan bilinmektedir.
2. Ödeneklerin artırılması hususunda Yükseköğretim Kurulunca ilgili kuruluşlar nezdinde bütün çabaların gösterilmesine
rağmen yeni kaynak bulmanın mümkün olamadığı anlaşılmıştır.
Arz ederim.
Turhan Tayan Millî Eğitim
Bakanı
19. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, eğitim sistemine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı
cevabı (7/809)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Turhan Tayan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını talep
etmekteyim.
Gereğini saygılarımla arz ederim. 8.5.1996
Dr. Kâzım Arslan Yozgat
Son yıllarda alınan politik kararlarla, bilhassa orta öğretimde ders ve sınıf geçme müessesesi iyice dejenere olmuş, adeta
başarısız olmak imkânsız hale getirilmiştir. Eğitim sistemimiz yaz-boz tahtasına döndürülmüştür.
1. Bu politik uygulamalardan umulan faydalar nelerdir?
2. Gençlerimizin, bilgisizce her ne pahasına olursa olsun, bu okullardan mezun edilmesi devletimize ve kendilerine ne
kazandıracaktır?
3. Eğitimi sadece maddî maliyeti ile ölçmek yanlış değil midir?
4. Neticede yapılan uygulamaların pratikte bundan bir farkı olmadığına göre: Bu uygulamaların daha ileri bir safhası olarak,
orta dereceli okullara kayıt edilen her öğrenciye, diploma alacakları tarihleri de bildirmek mümkün olamaz mı?
T.C. Millî Eğitim Bakanlığı
14.6.1996 Araştırma Planlama ve
Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/1548
Konu : Soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1947 sayılı yazısı (7/809-1695)
Yozgat Milletvekili Sayın Dr. Kazım Arslan’ın “eğitim sistemine ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. Ders Geçme ve Kredi Sisteminin uygulanmasında; öğrencinin kendi ilgi, istek ve yeteneğine göre yönlendirilmesi,
geliştirilmesi ve belirli alanlarda ilerlemesi amaçlanmıştır. Ancak, her ölçme ve değerlendirme uygulamasında olduğu gibi bu
sistemde de gerekli çabayı gösteremeyen öğrenciler başarısız duruma düşmüşler ve zamanında mezun olamamışlardır. Ayrıca,
sistem için gerekli alt yapının da mevcut olmayışı nedeniyle uygulama başarılı olamamıştır.
Bu nedenlerle Ders Geçme ve Kredi Sisteminden vazgeçilmesinde politik bir mülahaza söz konusu değildir.
2. Her ne pahasına olursa olsun öğrencinin mezun edilmesi söz konusu değildir. Hatta, öğretmenler kurulu kararı ile başarılı
sayılmak bile yoktur. Öğrenci mezuniyet kredisi miktarı kadar krediyi, ancak başardığı derslerden alabilmektedir.
3. Eğitim, sadece maddî maliyeti ile ölçülmemektedir. Uygulamalar, 1739 sayılı Millî Eğitim Kanununun amaçları
doğrultusunda gerçekleştirilmektedir.
4. Ortaöğretim kurumundan mezun olacak öğrencilerin öğrenim süresi bellidir. Bu süre içinde başarılı olamayanların okulla
ilişkisi kesilmektedir. Başarısız öğrenciye diploma verilmesi mümkün değildir.
Arz ederim.
Turhan Tayan Millî Eğitim
Bakanı
20. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Bağ-Kur üyelerinin basamak yükselmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/813)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ve talep ederim. 7.5.1996
Cafer Tufan Yazıcıoğlu Bartın
Soru :Bağ-Kur üyelerinin basamak sayısı 12’den 24’e çıkmasına rağmen 12 nci basamak yürürlükte iken, üye olanlara basamak
yükseltme hakkı verilmemiştir. Niçin? Verilmesi düşünülmekte midir?
T.C. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 18.6.1996 Sosyal Güvenlik Kuruluşları
Genel Müdürlüğü
Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/3246/015022
Konu : Yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1949 sayılı yazınız.
Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu tarafından hazırlanan “Bağ-Kur üyelerine basamak yükseltme hakkı verilmesine
ilişkin” 7/813 Esas No.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Bilindiği üzere; 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun,
20.6.1987 tarih ve 3396 sayılı Kanunla değişik 50 nci maddesinde, Bağ-Kur sigortalılarının prim ve aylıklarının hesaplanmasında
esas alınan basamak sayısının artırılması hususunda Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.
Sözkonusu yetkiye istinaden, Bakanlar Kurulunun 87/11995 sayılı Kararı ile, basamak sayısı 12’den 24’e çıkarılmış ve 13 ile
24 üncü basamaklarda bekleme süresi 1 yıl olarak belirlenmiştir.
Diğer taraftan; Bakanlığımızca hazırlanan ve Bağ-Kur sigortalılarına bulundukları basamakları 12 basamağa kadar yükseltme
imkânı da tanıyan “Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı” 7.6.1996 tarihinde Başbakanlığa sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Emin Kul Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı
21. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, İstanbul’daki spor kulüplerine verilen irtifak hakkı bedellerine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Lutfullah Kayalar’ın yazılı cevabı (7/815)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Lutfullah Kayalar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim.
Zeki Ergezen Bitlis
1. İstanbul’daki spor kulüplerine verilen irtifak hakları bedellerinin uygun olmadığı iddia edilmektedir. Bu irtifak haklarının
adedi, yüzölçümü ve irtifak hakkı bedelleri ne kadardır?
2. Ayrıca, Yeşilyurt Spor Kulübü ve Taş Spor Kulübüne verilen irtifak hakkı bedelleri her biri için ne kadardır?
3. Yeşilyurt Spor Kulübüne bir kişinin yıllık giriş kartı ücretinin 100 milyon olduğu, buna karşılık Yeşilyurt’a verilen irtifak
hakkının kirası da yıllık 150 ila 200 milyon olduğu gelen şikâyetler arasındadır. Bir kişinin yıllık 100 milyon, hazineden
kiralanan irtifak hakkının yıllığı da 150-200 milyon. Bu yağmalamaya devam edilecek mi, yoksa bu kiralamalar iptal edilip, yeniden
mi değerlendirilecek?
T.C. Maliye Bakanlığı
7.6.1996 Millî Emlak Genel Müdürlüğü
Sayı : B.07.0.MEG.0.17.3129-9338/17282

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-1960 sayılı yazınız.
Bitlis Milletvekili Sayın Zeki Ergezen tarafından verilen ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen yazılı soru önergesinde
sözü edilen İstanbul İlinde Hazine arazileri üzerinde spor kulüpleri lehine tesis edilen irtifak haklarına ilişkin cevaplar aşağıda
sunulmuştur.
Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve herhangi bir kamu hizmeti için gerekli
olmayan taşınmaz mallar kiralama, irtifak hakkı tesisi veya kullanım hakkı verme yöntemleriyle idare edilmektedir.
Taşınmaz mal üzerinde önemli sayılacak bir yatırım yapılmadan, kullanılmasının talep edilmesi halinde 2886 sayılı Kanun
hükümlerine göre 10 yıla kadar kiralama yapılmaktadır.
Ancak, taşınmaz malın üzerinde sabit ve kalıcı nitelikte tesis yapılmak üzere kiralanmasının talep edilmesi halinde, 2886
sayılı Kanunda belirtilen 10 yıllık kiralama süresi yetersiz kaldığından, anılan Kanun ile 743 sayılı Türk Medeni Kanunu
hükümlerine göre taşınmaz mallar üzerinde irtifak hakkı tesis edilmektedir.
Hazine taşınmaz malları üzerinde irtifak hakkı tesisi işlemleri turizm ve denizcilik sektörlerinin geliştirilmesi amacıyla 1980’li
yıllarda yaygınlaştırılmış, daha sonra bu sektörlerin dışında eğitim, sağlık, spor ve ağaçlandırma gibi sosyal, kültürel ve çevreyi
koruyucu alanlarda da Hazine taşınmazları üzerinde irtifak hakkı veya intifa hakkı tesis edilmiştir. Bu ikinci kategoride yeralan
sektörlerde devlete bir gelir sağlamak yanında sosyal, kültürel, sağlık konularında faaliyet gösteren dernek, vakıf ve spor
kulüplerine, toplumda üstlendikleri fonksiyonları yerine getirebilmeleri bakımından imkân sağlanması da amaçlanmaktadır.
İrtifak hakkı tesis edilen Hazineye ait taşınmaz mallar üzerinde yapılan sabit ve kalıcı nitelikte tesisler irtifak hakkı süresi
sonunda herhangi bir kayıt ve şart olmadan Hazineye kalmaktadır.
Taşınmaz malın ilk yıl irtifak hakkı bedeli 2886 Sayılı Kanunun 9 ve 13 üncü maddeleri gereğince teşekkül eden ihale
komisyonu tarafından ticaret odası, sanayi odası, belediye ve borsa gibi kuruluşlardan soruşturularak, taşınmaz malın değeri ve
üzerinde yapılacak tesislerin proje maliyet bedelleri de dikkate alınmak suretiyle tespit edilmekte ve taahhüt senedine konulan
hükümlerle irtifak hakkı bedelinin her yıl artırılması sağlanmakta ayrıca, irtifak hakkı bedelinin zaman içerisinde değer
kayıplarını telafi etmek bakımından her üç yılda bir yenilenmektedir.
Bakanlığımız tarafından Hazineye ait taşınmaz mallar üzerinde sabit ve kalıcı spor tesisleri yapmak isteyen spor kulüplerine
29 yıl süreyle irtifak hakkı tesis edilmektedir.
1. İstanbul ilinde Hazine arazisi üzerinde 10 adet spor kulübü lehine toplam 250.210,08 m2 taşınmaz mal üzerinde irtifak
hakkı tesis edilmiş, bu irtifak haklarının bedeli 1996 yılında toplam 6 643 861 298 TL. olarak belirlenmiştir.
2. İstanbul İli, Bakırköy ilçesinde bulunan tapunun 47 pafta, 1 080 ada, 39, 40 ve 28 parsel nolarında 19 567 m2 yüzölçümle
Hazine adına kayıtlı taşınmaz mallar, spor tesisleri olarak kullanılmak amacıyla Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğüne tahsis
edilmiştir. Ancak konu ile ilgili olarak Bakanlığımızca alınan duyumlardan anılan Genel Müdürlük tarafından taşınmaz malların
Yeşilyurt Spor Kulübüne kiralandığının anlaşılması üzerine, taşınmazların tahsis amacına aykırı kullanılmaları nedeniyle adı
geçen Genel Müdürlüğe olan tahsis kaldırılmış ve kulüpten Hazine taşınmaz mallarını kullanmalarından dolayı ecrimisil talep
edilmiş, kulüp bu duruma itiraz ederek idare mahkemesine başvurulmuş ve Hazine aleyhine dava açmıştır. Daha sonra belirtilen
uyuşmazlığın da çözülmesi için söz konusu taşınmaz mallar üzerinde, yukarıda belirtilen prensipler çerçevesinde 28.2.1995
tarihinde Yeşilyurt Spor Kulübü lehine sadece spor tesisleri yapılmak amacıyla ve irtifak hakkı bedelinin her yıl Vergi Usul
Kanununa göre Maliye Bakanlığınca her yılın Aralık ayında açıklanan Yeniden Değerleme Oranında artırılarak tahsil edilmesi,
ayrıca bedelin her üç yılda bir günün rayicine göre yeniden takdir edilmesi şartlarıyla 29 yıl süreli irtifak hakkı tesis edilmiş ve
1996yılı irtifak hakkı bedeli 379 050 000 TL. olarak tespit edilmiştir.
Kadıköy ilçesinde bulunan 309 ada, 3 parsel no’sunda 10 476 m2 lik deniz dolgusu vasıflı taşınmaz mal üzerinde spor tesisleri
yapılmak amacıyla Taç Spor Kulübünce uzun süreli kiralama talebinde bulunulmuş; bu konuda görüşleri sorulan Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünce, adı geçen kulübün 12 spor dalında faaliyet gösterdiği ve anılan taşınmaz mal üzerinde sporcuların eğitim
yapacağı tesislerin inşa edilmesinde yarar görüldüğünün belirtilmesi üzerine, 13.4.1996 tarihinde Taç Spor Kulübü lehine sadece spor
tesisleri yapılmak amacıyla ve irtifak hakkı bedelinin her yıl Vergi Usul Kanununa göre Maliye Bakanlığınca her yılın Aralık
ayında açıklanan Yeniden Değerleme Oranında artırılarak tahsil edilmesi, ayrıca bedelin her üç yılda bir günün rayicine göre
yeniden takdir edilmesi şartlarıyla 29 yıl süreli irtifak hakkı tesis edilmiş ve 1996 yılı irtifak hakkı bedeli 320 000 000 TL. olarak
belirlenmiştir.
Bilgilerini arz ederim.
Lutfullah Kayalar Maliye Bakanı
22. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, Savunma Sanayi Müsteşarlığınca yükseltilen projelerin maliyetlerine ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/816)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Oltan Sungurlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Zeki Ergezen Bitlis
1. Savunma Sanayi Müsteşarlığının yürütmekte oldukları projelerin maliyetleri ne kadardır. ARGE projeler dahil.
2. Yerli katkı oranları kontrattaki şartlara göre ne kadardır?
3. Şu anda şartnameye göre ne kadar yerli katkı gerçekleşmiştir?
4. Ofsetle ilgili kontrat şartları nelerdir?
5. Gerçekleşen ofset miktarı ne kadardır? Direk-indirek olabilir?
T.C.
Millî Savunma Bakanlığı 14.6.1996 Kanun : 1996/454-TÖ
Konu : Soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMMBşk.lığının 23.5.1996 tarihli ve Kan. Kar. Md. A. 01.0.GNS.0.10.02-7/816-1744/4603 sayılı yazısı.
Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen tarafından verilen ve İlgi Ekinde gönderilerek cevaplandırılması istenen “Savunma Sanayi
Müsteşarlığınca yürütülen projelerin maliyetlerine ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı Ektedir.
Arz ederim.
M. Oltan Sungurlu Millî Savunma
Bakanı
Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen Tarafından Verilen 7/816 Numaralı Yazılı Soru Önergesinin Cevabı :
Soru 1. Savunma Sanayii Müsteşarlığının yürütmekte olduğu projelerin maliyetleri ne kadardır? ARGE projeleri dahil.
Cevap 1. Müsteşarlığımız tarafından halihazırda yürütülmekte olan projelerin maliyetleri :
Projenin Adı Maliyeti (Milyon $)
Zırhlı muharebe aracı 1 300
F/16 Elektronik harp 325
HF/SSB+Veri terminali 163
C3+Mobil radar 314
Hafif nakliye uçağı 550
Denizde ikmal gemisi 26
TOPLAM 2 678

Müsteşarlığımız tarafından yürütülmekte olan arge projelerinin maliyetleri:
Projenin Adı Maliyeti (Bin $)
Kripto analiz merkezi teşkili 2 498
155 mm. Türk tipi çekili obüs 577
Projenin Adı Maliyeti (Bin $)
Kaideye monteli stinger 3 350
Uşak dizayn ofisini faaliyete geçirme 122
Uçaklara takılı uzaktan algılama sistemi 1 500
TURNA “Ataletsel Güdüm Kontrol Sistemi” 1 145
Prototipinin geliştirilmesi
Komuta Kontrol Bilgi Sistemi 1 173
Geleceğin büyük uçağı 45 000
TOPLAM 55 365
Soru 2. Yerli katkı oranları kontrattaki şartlara göre ne kadardır?
Cevap 2.
Projeler Sözleşmeye göre yerli katkı taahhütleri
Zırhlı muharebe aracı (ZMA) 1.PY(*) % 14 2.PY % 35
3.PY % 43
4.PY % 55 5.PY
% 62 Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 15.8.1989
6.PY % 67
ZMA-Motor Transmisyon 1.PY % 0 2.PY % 21
3.PY % 21
Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 25.11.1991
Hafif nakliye uçağı 1.FAZ yükümlülük yok 2.FAZ 109
590 iş saati 3.FAZ 193 890 iş saati
4.FAZ 523 272 iş saati Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 1.2.1991 5.FAZ 688
110 iş saati
HAF/SSB 1.PY % 18,59 (26.4.1991) 2.PY % 33,91
3.PY % 46,34
4.PY % 46,61 Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 26.3.1990 5.PY
% 51,55
Mobil Radar Programın tamamı için : % 23 1.PY
yükümlülük yok (7.12.1991) 2.PY yükümlülük yok 3.PY
$ 398 500 4.PY $ 8 553 200
Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 7.12.1990 5.PY $ 13 001 200
C3 Komuta Kontrol Programın tamamı için yerli katkı oranı,
sözleşme bedelinin %27,7’si olacaktır. Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 7.12.1990
F-16 Elektronik Harp Programın tamamı için: – Yerli katkı
% 14 – Ortak üretim % 31
Projenin yürürlüğe giriş tarihi : 20.9.1989
(*) PY:Program yılı
Soru 3. Şu anda şartnameye göre ne kadar yerli katkı oranı gerçekleşmiştir?
Cevap 3.
Projeler Gerçekleşen yerli katkı oranları
Zırhlı Muharebe aracı (ZMA) 1.PY %11,9 (15.8.1990) 2.PY % 49,9
3.PY % 57
Projeler Gerçekleşen yerli katkı oranları
4.PY % 58,4 5.PY % 74
6.PY % 78,7
ZMA-Motor Transmisyon 1.PY % 5,86 (135 adet teslimat) 2.PY % 16,40
(287 adet teslimat)
3.PY % 37,67 (329 adet teslimat) 2. Program
yılındaki gerçekleştirilemeyen kısım bir sonraki yıl telafi edilmiştir.
Hafif nakliye uçağı 2.FAZ 332 984 iş saati (1.7.1993) 3.FAZ 311
866 iş saati 4.FAZ 653 549 iş saati
5.FAZ Rapor hazırlanma aşamasında
HF/SSB Taahhütedilen yerlileştirme planı sözleş-
meye uygun olarak devam etmektedir.
Ancak program yıllarına göre hesaplama
yöntemleri üzerinde görüş birliği sağlana-
mamış ve firmaya ceza uygulanmıştır.
Mobil Radar Sözleşmede yurt içinde üretileceği bildiri-
len ekipmanın üretimi devam etmektedir.
Ancak yıllara göre yerli katkı yüzdeleri
üzerinde değerlendirmeler tamamlanma-
mıştır.
C3 Komuta Kontrol Değerlendirme program sonunda yapıla-
caktır.
F-16 Elektronik Harp Değerlendirme program sonunda yapıla-
caktır.

4. Ofset ile ilgili kontrat şartları nelerdir?
Cevap 4. Kontrat şartlarının oluşturulmasında, müsteşarlığımızca 1991 yılında yayımlanan ve Ek’te sunulan “Savunma
Sanayii Müsteşarlığı (SSM) Ofset Uygulama Elkitabı” esas alınmaktadır.
Kontratlarda genel şartların yanısıra aşağıda zikredilen özel şartlar da yer almaktadır.
– SSM tarafından yürütülmekte olan projeler çerçevesinde taahhüt edilecek ofset oranı proje bedelinin % 30’undan veya
projenin ithal kısmının % 50’sinden az olamaz.
– Firmalardan alınacak ofset taahhütleri direkt ve indirekt olmak üzere iki grupta toplanmaktadır.
– Proje ile doğrudan veya yakından ilgili alanlarda gerçekleştirilen üretimlerin sistem, altsistem, komponent, parça, malzeme ve
hizmet seviyesinde yurt dışına ihracı direkt ofset olarak kabul edilmektedir.
– Direkt ofset dışında kalan teknoloji transferi, eğitim, ar-ge çalışmaları, know-how, lisans, sermaye yatırımları ve savunma
sanayii ile ilgili ürünlerin ihracı ise indirekt ofset olarak kabul edilmektedir.
– Firmalar tarafından gerçekleştirilen ofsetler yerli katkı bazında değerlendirilerek ofset taahhütlerine sayılmak üzere
kredilendirilmektedir.
– Ofset yükümlülüklerinin öngörülen süre ve şartlarda yerine getirilmemesi halinde, yerine getirilmeyen, eskale edilmiş ofset
miktarına % 10 oranında ceza uygulanmaktadır. Para cezası uygulanması, taahhüdün yerine getirilmemesinden kaynaklanan
kayıplar karşısında firmayı sorumluluktan kurtarmamakta ve ilgili firma, SSM’nca yürütülecek projelere katılmaktan
menedilebilmektedir.
– Firmalardan, yerine getirilmeyen taahhütlerin potansiyel ceza miktarı tutarında Banka Teminat Mektubu alınmaktadır.
– SSM, ofsetlerin ne ölçüde yerine getirildiğini tespit amacına yönelik olarak, firma veya altkontraktörlerinin hesaplarını kontrol
edebilmektedir.
– Ofset anlaşmaları kapsamında meydana gelebilecek uyuşmazlıkların çözümünde Türk mahkemeleri yetkili olacaktır. Ofset
anlaşmaları, Türk yasalarına göre anlaşılıp uygulanacaktır.
Soru 5. Gerçekleşen ofset miktarı ne kadardır? Direkt-indirekt olabilir.
Cevap 5. Program yıllarına dağılmış ofset taahhütlerine göre 31 Mayıs 1996 tarihi itibariyle firmalar tarafından
gerçekleştirilen direkt ve indirekt ofset oranları şöyledir :
Direkt ofset gerçekleşme oranı : % 26
Gerçekleşme oranının %100’ün altında olması, öncelikle, program yılları bazındaki toplam direkt ofset taahhüt miktarının,
1996 yılı sonuna kadar olan taahhütleri ihtiva etmesinden kaynaklanmaktadır. Direkt ofset gerçekleşmelerine ilişkin
Müsetşarlığımıza intikal ettirilmiş firma talepleri mevcut olup henüz inceleme safhasındadır. Diğer taraftan, firmalarla yapılan
görüşmelerde çalışmaların sürdürüldüğü ve en kısa sürede gerçekleşme ile ilgili kredilendirme talebinde bulunmak üzere
Müsteşarlığımıza başvurulacağı bildirilmiştir.
İndirekt ofset gerçekleşme oranı : + % 100
Bazı firmaların taahhütlerinin üzerinde gerçekleşme oranı sağlamalarından dolayı, indirekt ofset gerçekleşme oranı % 100’ün
üzerine çıkmıştır.
Kalan Taahhüt Miktarları :
Direkt ofset :1 057 802 273 Dolar
İndirekt ofset : 688 955 342 Dolar olup, sözkonusu rakamlar eskalasyona tabi baz değerlerdir.
Bilgilerine arz ederim.
M. Oltan Sungurlu
Millî Savunma Bakanı
Savunma Sanayii Müsteşarlığı Ofset Uygulaması
4. Temel İlkeler :
Ofsetin değerlendirilmesi ve kredilendirilmesinde aşağıdaki hususlara uyulacaktır :
4.1. İlgili proje çerçevesinde gerek nihaî kullanıcı personeline verilen kullanıcı eğitimi ve gerekse yurt içinde kurulan sınaî
tesisin üretim yapabilmesi için verilen üretim eğitimi madde 3.2 kapsamında mütalaa edilemez.
4.2. Yatırım türü dolaylı ofset taahhüdü çerçevesinde gerçekleştirilecek yatırımların kredilendirilmesi, ilgili firmanın
sözkonusu yatırımını, yatırımın gerçekleşme tarihinden itibaren en az 10 yıl süre ile üçüncü şahıslara devretmemesi şartıyla
mümkündür.
4.3. Taahhüt edilen ofset, her yıl Ana Tedarik Anlaşmasında yer alan ve ithal edilecek mal ve hizmetlere uygulanacak eskalasyon
formülü çerçevesinde eskale edilecektir.
4.4. Ait olduğu yıl gerçekleştirilmeyen ofset taahhütleri bir sonraki yıla ait taahhüt miktarına eklenerek tekrar eskale edilecektir.
4.5. Taahhüt edilen ofsetin Ana Tedarik Anlaşmasının süresinin bitiminden bir yıl önce MSB/SSM’nı tatmin edecek şekilde
tamamlanmaması halinde taahhüt sahibi firmadan yerine getirilemeyen tahmini eskale edilmiş taahhüt miktarına uygulanacak cezaî
şart oranında Gayri Kabili Rücu Banka Teminat Mektubu alınır. MSB/SSM’nca Ana Tedarik Anlaşması çerçevesinde taahhüt sahibi
firmaya yapılacak ödemelerden sözkonusu teminat mektubu tutarına eşit miktardaki ödemeler ancak teminat mektubunun
MSB/SSM’na sunulmasından sonra yapılacaktır.
4.6. Savunma alanına yönelik dolaylı ofset taahhütlerinin yerine getirilmesinde Türk bandıralı deniz nakliyat araçları
kullanılarak yapılan nakliye giderleri ve sigortanın Türk şirketlerine yaptırılması halinde durumu tevsik eden belgelerin
MSB/SSM’na sunulması kaydıyla MSB/SSM tarafından ilgili firmanın ofseti olarak kredilendirilir.
4.7. İlgili firmanın veya ofseti gerçekleştiren firmanın ofset faaliyetleri çerçevesindeki personel, idarî vs. giderleri, hiçbir
şekilde ofset taahhüdüne kredilendirilemez.
4.8. Gerçekleştirilen doğrudan ofset miktarı taahhüt edilen miktarı aştığı takdirde aşan kısım, ilgili firmanın talebi üzerine,
aynı proje çerçevesindeki dolaylı ofset taahhüdüne kredilendirilebilir.
4.9. Taahhüt edilen miktarın üzerinde doğrudan ve/veya dolaylı ofset gerçekleştirilmesi halinde, fazladan gerçekleştirilen ofset
miktarı, ilgili firmanın talebi halinde firmanın gelecekte üstleneceği ofset taahhüdüne sayılmak üzere ön kredilendirmeye tabi
tutulur. Ancak bu şekilde ön kredilendirmeye tabi tutulacak olan ofset miktarı ile ilgili kredilendirme talebi ofsetin gerçekleştirildiği
tarihten itibaren en geç 5 yıl içinde ilgili firma tarafından yapılmalıdır. Sözkonusu talebin 5 yıl içinde yapılmaması durumunda
fazladan gerçekleştirilen ofset miktarı dikkate alınmaz.
4.10. İlgili firmanın, Ana Tedarik Anlaşması imzalanmadan önce vereceği ofset teklifi bu elkitabında belirlenen esaslar
çerçevesinde ön kredilendirmeye tabi tutulabilir.
4.11. İlgili firmanın taahhüdüne kredilendirilecek ofsetlere ilişkin faaliyetlerin ofset anlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra
gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ancak ön kredilendirme işlemleri dahilinde yapılacak uygulama hariçtir.
4.12. MSB/SSM’nca yürütülen projeler kapsamında, dolaylı ofset olarak sayılabilecek yatırımlar sonucu üretilen malların
ihracı durumunda, o malın üretiminde Türkiye’de yaratılan katma değer, ilgili firmanın şirket hissesine iştiraki oranında, en çok 10
yıl süre ile dolaylı ofset kabul edilerek kredilendirme yapılır.
4.13. MSB/SSM tarafından yürütülmekte olan projeler çerçevesinde taahhüt edilecek ofset oranı proje bedelinin % 30’undan az
olamaz. Ancak bu oran hiçbir şekilde projenin ithal kısmının % 50’sinden az olamaz. Yurt içi üretim projelerinde bu oranın en az %
50’sinin doğrudan ofset olması şartı aranır.
4.14. Doğrudan ofset taahhütlerinin değerlendirilmesinde, ihracat türü dolaylı ofset taahhütlerine göre 2 katsayısı uygulanır.
4.15. Proje çerçevesinde gerçekleştirilen yerli katkı oranı taahhüt edilen miktardan fazla olursa, aradaki farkın tamamı dolaylı
ofset veya % 50’si doğrudan ofset olarak kredilendirilebilir.
4.16. MSB/SSM projeleri çerçevesinde gerçekleştirilen ofset ilgili firma haricinde bir başka firma hesabına kredilendirilemez.
23. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Ladik (halıcı) Civa İşletmesinin kapatılma sebebi ile ülkemizin civa ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/827)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla, 13.5.1996
Hasan Hüseyin Öz Konya
650 kişinin çalıştığı Ladik (Halıcı) Civa İşletmesi 1990 yılında kapatılmıştır.
1. Bu fabrikanın kapatılış sebebi nedir?
2. Ülkemizin civa ihtiyacı yıllık olarak kaç tondur?
3. İhtiyacımız olan civa nerelerden karşılanmaktadır?
4. Ladik-Civa işletmelerinin yeniden açılması düşünülmekte midir?
T.C. Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı 14.6.1996 Araştırma, Planlama ve
Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Sayı : B.15.0.APK.0.23.300/744/9991
Konu :Yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi :TBMM Başkanlığının 23.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/827-1780/4773 sayılı yazısı.
Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün tarafıma tevcih ettiği ve Meclis İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince
cevaplandırılması istenen, 7/827esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Hüsnü Doğan Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı
Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün Yazılı Soru Önergesinin Cevabı (7/827-1780)
650 kişinin çalıştığı Ladik (Halıcı) Civa İşletmesi 1990 yılında kapatılmıştır.
Soru 1:
Bu fabrikanın kapatılış sebebi nedir?
Cevap : Saf civa üretimi üzerinden % 10 rodövans karşılığı maden sahalarının devir alınmasını müteakip Etibank Genel
Müdürlüğünce kurulan modern tesislerde civa üretimi 1969 yılında başlamıştır.
Başlangıçta rantabl bir işletmecilik için uygun görülen şartlar, Dünyada çevre kirlenmesi nedeniyle ortaya çıkan talep düşüşleri
ve buna bağlı olarak fiyatların düşmesi ile aleyhe dönmüştür. İşletme kuruluşundan kapatılıncaya kadar sürekli zarar ederek
kaynak tüketir durumunu muhafaza etmiştir. İşletmenin kuruluşunda 500 $/şişe (1 şişe=34,5 kg) mertebesindeki fiyatlar 1970’li
yılların ortalarında 121 $/şişeye kadar düşmüştür. 1989 yılı başlarında 265-280 $/şişe mertebesinde bulunan dünya piyasası
fiyatları, işletmenin maliyetlerini karşılayıp üretimi rantabl kılacak düzeyde olmaktan çok uzakta kalmıştır.
Gelecekte, fiyatlarda maliyetleri karşılayabilecek bir artışın olamayacağı, alınacak her türlü tedbire rağmen zararın
önlenemeyeceği anlaşılmış, bu itibarla da civa üretiminden doğan zararın giderek artacağı açık olarak ortaya çıkmıştır.
Neticede; civa üretiminin başladığı 1969 yılından, kapanma kararının alındığı 1989 yılına kadar geçen 20 yıllık sürede cari
fiyatlarla toplam 3788,5 milyon TL., 1995 yılı fiyatlarıyla ise toplam 3 388 390 milyon TL. zarar edilmiştir. 1989 yılı başlarında
265-280 $/şişe mertebesinde olan dünya fiyatlarının sürekli düşen bir eğilim göstermesi ve halen 165-175 $/şişe seviyelerinde
olduğu dikkate alındığında, kapatma kararının isabetliliği daha iyi anlaşılmaktadır.
Konya Civa İşletmesinde 1989 yılı Mart ayı başında 129 işçi ve 31 memur olmak üzere toplam 160 personel çalışmakta iken,
isteyenlerin ihtiyaç duyulan diğer müesseselere nakli yapılmış, başka birimlerde çalışmak istemeyen işçilerin kıdem tazminatları
ödenmek suretiyle iş akitleri feshedilmiştir. 9 teknik, 22 idarî olmak üzere 31 memur ise ihtiyaç duyulan diğer birimlere nakledilmiş
ve böylelikle hiç bir personel mağdur edilmemiştir.
Soru 2 :
Ülkemizin civa ihtiyacı yıllık olarak kaç tondur?
Cevap : Ülkemizin yıllık saf civa ihtiyacı ile ilgili kesin bir bilgi mevcut değildir. Devlet İstatistik Ensitüsü verilerine göre
1990-1995 yılları arasındaki 6 yıllık sürede 87 443 kg. civa ithal edilmiştir. Aynı süre içerisinde yapılan ihracat miktarı ise 3 277
kg’dır. Konya ve Halıköy Civa İşletmeleri üretimlerinin durdurulmasından sonra 1989 sonu itibariyle mevcut olan 13 627,5kg’lık
(395 şişe) saf civa stoğu 1995 yılı Mart ayına kadar ancak satılabilmiştir. Bu bilgiler ışığında, 1990-1995 yılları arasında
ülkemizin ortalama saf civa tüketimi 16 299 kg/yıl olmuştur.
Soru 3 :
İhtiyacımız olan civa nerelerden karşılanmaktadır.
Cevap : Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, 1990-1995 yılları arasındaki 6 yılda ithal edilen saf civa miktarlarının
ülkeler bazında dağılımı aşağıdadır.
Ülke Adı 6 Yıllık saf civa ithalatı (kg.)
Almanya 42 231
Rusya Federasyonu 24 080
İtalya 6 472
Hindistan 3 500
Hollanda 3 000
Belçika-Lüksemburg 2 992
ABD 2 062
İngiltere 1 466
Ülke Adı 6 Yıllık saf civa ithalatı (kg.)
İspanya 1 442
İsviçre 164
Finlandiya 34
TOPLAM 87 443
Soru 4 :
Ladik Civa İşletmelerinin yeniden açılması düşünülmekte midir?
Cevap : Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, 1990-1995 yılları arasında ithal edilen 87 443 kg. saf civa için 274 957 $
ödenmiştir. Ortalama ithal fiyatı 108,48 $/şişe olmaktadır.
Bu durumda, Civa İşletmesinin çalıştırılması ülke kaynaklarının gereksizce ısrafı anlamına gelmektedir.
Ayrıca, rodövans karşılığı özel şahıslardan devir alınan Konya Civa İşletmesindeki civa ruhsat sahalarının ücretsiz olarak
tekrar eski sahiplerine devri önerilmiş, ancak sahaların istenmemesi üzerine ruhsat sahaları terk edilmiştir. Etibank Genel
Müdürlüğünün Konya bölgesindeki civa sahaları ile hiç bir bağlantısı kalmamıştır.
Bu bilgiler ışığında, Ladik Civa İşletmesinin Etibank Genel Müdürlüğü tarafından tekrar çalıştırılmasının sözkonusu
olamayacağı aşikârdır.
24. —Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Adana-Sofulu Köyündeki çöplüğün kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı
Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/842)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorunun Çevre Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi arz
ederim.
Sıtkı Cengil
Adana
Soru 1. 1989 yılında geçici çöp alanı olarak ilan edilen Sofulu Köyümüz, şu anda Belde olmuş ve sürekli büyümektedir.
Dökülen çöpler binlerce Sofulu’nun sağlığını tehdit ettiği gibi, su havzası üzerinde bulunması hasebiyle Adanamızı da tehdit
etmektedir. 1993 yılında çöp fabrikası kurulacağı söylenmesine rağmen, herhangi bir gelişme olmamıştır. Çöplüğün buradan
kaldırılması ve uygun bir yerde bir çöp fabrikasının kurulması için, Adana Büyük Şehir Belediyesi nezdinde herhangi bir
girişiminiz ve yardımınız olacak mıdır?
T. C.
Çevre Bakanlığı
Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 13.6.1996
Sayı :B.19.0.APK.0.20.00.02/0012/478-3627
Konu :Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi :30.5.1996 tarih ve A.01.0.GMS.0.10.00.02-7/842-1843/4906 sayılı yazınız.
İlgi yazınız eki Adana Sofulu Köyündeki çöplüğün kaldırılmasına ilişkin Adana Milletvekili Sayın Sıtkı Cengil’in yazılı
soru önergesi cevaplandırılarak ekte sunulmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Mustafa R. Taşar
Çevre Bakanı
Bilindiği gibi, 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanunun 6/a maddesi (J) bendine göre; çöplerin ve
sanayi atıklarının toplanma yerlerini belirtmek, değerlendirmek ve imhası için gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya
işlettirmek Büyükşehir Belediyelerinin, 1580 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesine göre de tüm diğer Belediyelerin
görevleri arasındadır.
Çevre Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki 443 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin görevlere ilişkin 2 nci
maddesi gereğince atık, artık ve yakıtların çevreye zarar vermeyecek şekilde bertarafının sağlanması için denetimler yapmak, atık
yönetim politikalarını belirlemek gibi genelde ilke ve stratejileri tespit görevleri bulunmamaktadır.
Bakanlığımız, 14.3.1991 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ile,
düzenli depo alanlarının yer seçimi, inşaası ve işletilmesi ile ilgili teknik ve idarî esasları belirlenmiş bulunmaktadır.
Sözkonusu Yönetmeliğin ilgili maddelerine dayanılarak bütün belediyelere 11.8.1992, 3.5.1993 ve 17.5.1993 tarihli genelgeler
ile “Ülke genelinde gelişigüzel çöp deposu yapıldığı, bu durumun insan ve çevre sağlığı açısından tehlike oluşturduğu”
bildirilmiştir.Aynı Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesinde de; “Yerel Yönetimlerin mevcut atık deponi sahalarını kapatmaları ve
rehabilite etmeleri ve depo alanları için yeni yer seçimi yaparak plan ve projelerini Yönetmeliğin yayına girdiği tarihden itibaren 6 ay
içerisinde hazırlamaları ve Bakanlığımıza sunmaları gerektiği hükmü bulunmaktadır. Buna rağmen çok az sayıda belediye
tarafından bu yönde Bakanlığımıza başvuru yapılmıştır.
Belediyelerin Bakanlığımıza göndermiş olduğu katı atık depo sahaları ile ilgili projeleri ise, Katı Atık Kontrolü
Yönetmeliğinin ilgili maddeleri çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Bu kapsamda, Bakanlığımız uzmanlarınca 12 Mayıs 1996 günü Adana Büyükşehir Belediyesi ve Bağlı Belediyeler (Yüreğir
ve Seyhan) ile Buruk Belediyesinin mevcut Sofulu Çöp Depolama Alanı ve bu sahaya alternatif planlanan Damlıca Çöp Depolama
Alanı yerinde incelenmiştir. Yapılan incelemede;
Sofulu Çöp Depolama Sahasında Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinde belirtilen esaslara aykırı düzensiz depolama
yapıldığı,
Seçilen yeni alanın Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, Orman Arazilerinin
Tahsisi Hakkındaki Yönetmelikte belirtilen hükümlere uymadığı ve DSİ tarafından projesi yaptırılan Kılıçlı Göleti havzasında
yer almasından dolayı uygun olmadığı tespit edilmiştir.
Bu durum 21.5.1996 tarih ve 3060 sayılı yazımızla Adana Valiliğine bildirilmiş ve mevcut mevzuat çerçevesinde Sofulu Çöp
Depolama Sahasına alternatif yeni yer belirleme çalışmalarının başlatılması istenmiştir.
25. —Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Bartın İline D.L.H. A.Ş. Bölge Müdürlüğü kurulmasının düşünülüp
düşünülmediğine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı cevabı (7/848)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın Ulaştırma Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.
8.5.1996 Cafer Tufan Yazıcıoğlu
Bartın
Soru :Bartın İline D.L.H. A.Ş. Bölge Müdürlüğü kurulacak mı?
T. C. Ulaştırma Bakanlığı
Araştırma Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı 14.6.1996 Sayı :B.11.0.APK.0.011.00.A-7/800-15880
Konu :Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi :30 Mayıs 1996 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/848-1849-4914 sayılı yazınız.
Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun Bakanlığıma yönelttiği 7/848-1849 sayılı yazılı soru önergesine ilişkin cevap
formu ilişikte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Ömer Barutçu
Ulaştırma Bakanı
Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun 7/848-1849 Sayılı Soru Önergesi ve Cevabı
Soru :Bartın İline D.L.H. A.Ş. Bölge Müdürlüğü kurulacak mı?
Cevap :Bartın İlinde halen Bakanlığımız DLH İnşaatı Şube Başmühendisliği teşkilatı mevcut olup, bölgede sürdürülen
yatırımlarınız açısından sözkonusu Başmühendislik yeterli bulunmaktadır.
26. —İzmir Milletvekili Sabri Gül’ün, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Üyelerinin aidatlarının SSKtarafından kaynakta
kesilmesinin mevzuata uygun olup olmadığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı
(7/852)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanınca yazılı olarak yanıtlanması için gereğini dilerim.
15.5.1996
Saygılarımla.
Sabri Ergül
İzmir
1. Dernekler yasasına göre kurulmuş ve faaliyet gösteren Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti,Bakanlığınıza bağlı SSK
Kurumundan emekli aylığı alan işçilerden kaç tanesinin kendi üyeleri olduğunu bildirmiştir; ve kaç emekliden kaç lira Cemiyet
aidatı kesilmiş ve 1995 ve 1996 yılları için bu yolla Cemiyete aktarılan para miktarı nedir?
2. Dernekler Yasasına göre kurulmuş bu cemiyetin üye olmayan emekli yurttaşlarımızı da üye gibi gösterdiği doğru mudur?
SSK Genel Müdürlüğü bu konuda Cemiyetten ne gibi belge istemekte, cemiyetin beyanını geçerli ve doğru mu kabul etmektedir.
3. Anılan bu Cemiyet Dernekler Yasasına göre kurulduğuna ve yasanın dernek üye aidatlarının kaynakta/bodroda kesilmesine
cevaz vermediği dikkate alındığında, SSK bu kesintiyi hangi Yasa, Kararname, Tüzük, Yönetmelik, Genelge, Talimat ve karara göre
yapmaktadır?Bu kaynakta kesinti işleminin hukukî ve idarî dayanağı var mıdır? Nedir?
T. C.
Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı
Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü 18.6.1996
Sayı :B.13.0.SGK-0-13-00-01/3247-015021
Konu :Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi :30.5.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/852-1860/4964 sayılı yazınız.
İzmir Milletvekili Sabri Ergül tarafından hazırlanan “Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti üyelerinin aidatlarının Sosyal
Sigortalar Kurumunca emekli aylıklarından kesilmesinin mevzuata uygun olup olmadığına ilişkin” yazılı soru önergesi
Bakanlığımca incelenmiştir.
Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Tüzüğünün 30 uncu maddesinde “Üyeler, aidatlarının emekli aylıklarından kesilmesine,
muvafakat etmiş sayılırlar”. hükmü yeralmaktadır.
Ayrıca, emekli dul ve yetimler Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetine üye olmak üzere doldurdukları üyelik başvurularına ilişkin
beyan ve taahhütlerinde de, üyelik aidatlarının emekli aylıklarından kesilmesine muvafakat etmektedirler.
Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyetinin bu konudaki başvurusu üzerine, cemiyet üyelerinin üyelik aidatlarının emekli
aylıklarından kesilmesi, SosyalSigortalar Kurumu Yönetim Kurulunun 22.2.1985 tarih ve 564 sayılı, 28.6.1985 tarih ve 2011 sayılı,
14.12.1990 tarih ve 3089 sayılı kararları ile uygun görülmüştür.
Öte yandan, Sosyal Sigortalar Kurumunca üyelik aidatlarının kesildiği aylarda cemiyete üye olmadıklarını ileri sürerek kesilen
aidatların iadesini talep eden emekli, dul ve yetimlerin bu talepleri Cemiyet Başkanlığına gönderilerek kesilen aidatların iadesi
sağlanmaktadır.
Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Başkanlığı, üyesi olan emekli, dul ve yetimleri beyan ve kayıtlarına göre düzenledikleri noter
tasdikli listelerle emekli aylıklarından üyelik aidatları kesilmek üzere Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmektedirler. Bu amaçla
1995 yılında 336 885 ve 1996 yılında 368 859 emekli dul ve yetimin adı Kuruma bildirilmiştir.
Sözkonusu kişilerin aylıklarından yıllık 120 000 lira olarak kesilen aidatlardan 1995 yılında 40 426 200 000 lira, 1996
yılında 44 263 080 000 lira olmak üzere toplam 84 689 280 000 lira Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti Başkanlığının hesabına
yatırılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Emin Kul
Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı
27. – TrabzonMilletvekili Kemalettin Göktaş'ın, Vakıflar Bankasının bazı giderleri ile kârına ilişkin sorusu ve DevletBakanı
Rüşdü Saracoğlu'nun yazılı cevabı (7/862)
Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili Bakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğinin yapılmasını arz ederim.
17.5.1996
Kemalettin Göktaş
Trabzon
1. Vakıflar Bankasının 1992-1993-1994-1995 yıllarında kârı ne kadardır?
2. 1992-1993-1994-1995 yılları temsil ve ağırlama giderleri ne kadardır?
3. 1992-1993-1994-1995 yılları reklam giderleri ne kadardır?
4. 1994-1995 ve 1996 yılı 5 inci aya kadar hangi gazeteye, hangi televizyona ve hangi radyoya veya diğer hangi basın yayın
kuruluşlarına verilen reklam gideri ne kadardır?
T.C.
DevletBakanlığı 13.6.1996
Sayı : B.02.0.002/15-989
Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 30.5.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-2045-7/862 sayılı yazısı.
Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş'ın ilgi yazı ekinde alınan yazılı soru önergesinde yer alan sorularla ilgili olarak
hazırlanan cevabî yazı ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Dr.Rüşdü Saracoglu
DevletBakanı
Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş'ın Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına vermiş olduğu soru önergesi ile
ilgili Bankamız cevabı;
Cevap 1. Bankamızın;
1992 yılı kârı 372,8 milyar TL.
1993 yılı kârı 153,6 milyar TL.
1994 yılı kârı 1,185 trilyon TL.'dır.
1995 yılı kârı 5,330 trilyon TL.'dır.
Cevap 2. Bankamızın kamuoyundaki imajına yakışır şekilde temsiline, mevcut müşterilerimizin tüm bankacılık işlemlerinin
Bankamıza kanalize edilmesine ve yeni müşterilerin Bankamıza kazandırılmasına yönelik olarak, yurt içi ve yurt dışı şube,
temsilcilik ve birimler dahil olmak üzere yapılan temsil ve ağırlama giderleri;
1992 yılı için 12,8 milyar TL.
1993 yılı için 24 milyar TL.
1994 yılı için 58,8 milyar TL.
1995 yılı için 96,9 milyar TL.'dır.
Cevap 3. Bankamızın reklam politikasıyla; mevcut ve uygulamaya sunduğu hizmet ve ürünlerinin geniş halk kitlesine daha iyi
tanıtılması ve böylece müşteri portföyümüzün genişletilerek işlem hacminin ve kârlılığın artırılması, maliyet unsurunun ön
planda tutularak daha az maliyetle daha çok tanıtım ve faydanın sağlanması amaçlanmış ve arzu edilen sonuca ulaşılmıştır.
Şöyleki;
1992 yılında reklam gideri olarak 9,7 milyar TL.,
1993 yılında reklam gideri olarak 103,1 milyar TL.,
1994 yılında reklam gideri olarak 129 milyar TL.,
1995 yılında reklam gideri olarak 278,9 milyar TL.,
harcama yapılmıştır.
Yapılan bu reklam harcamalarının hiç şüphesiz Bankamızın büyümesine çok önemli derecede etkisi olmuştur. 1992 yılına
göre 1993 yılındaki reklam harcamalarımız her ne kadar yüksek gibi görünse bile, Bankamız 1992 yılı ve 1993 yılının ilk altı
ayında yaşadığı durgun dönemden çıkmak için her konuda atılıma geçmiş buna bağlı olarak da reklama büyük önem vermiştir.
1993 yılının son üç ayında yapılan atılımların banka kârına yansıması 1994 yılında olmuştur.
1992 yılında 29.2 trilyon TL., olan aktifimiz 1993 yılında 46.5 trilyon TL.'ye, 1994 yılında 106.2 trilyon TL.'ye, 1995 yılında
ise 231.9 trilyon TL.'ye ulaşmıştır. 1992-1995 yılları mukayese edildiğinde ise aktiflerimiz % 694 nispetinde büyümüştür.
1992 yılında, 22.3 trilyon TL. olan mevduatımız (Türk lirası ve döviz mevduatı) 1993 yılında 33.1 trilyon TL.'ye , 1994
yılında 67.5 trilyon TL.'ye, 1995 yılında ise 165.4 trilyon TL.'ye ulaşmıştır. 1992-1995 yılları mukayese edildiğinde ise
mevduatımız % 642 nispetinde artmıştır.
1992 yılında 13.1 trilyon TL. olan nakdî ve gayrinakdî kredilerimiz 1993 yılında 31.6 trilyon TL.'ye, 1994 yılında 94,2 trilyon
TL.'ye, 1995 yılında ise 200.5 trilyon TL.'ye ulaşmıştır. 1992-1995 yılları mukayese edildiğinde ise kullandığımız krediler % 1
431 nispetinde artmıştır.
1992 yılında 372 milyar TL. olan kârımız 1993 yılında 1533 milyar TL., 1994 yılında 1,2 trilyon TL., 1995 yılında ise 5,3
trilyon net kâra ulaşmıştır. 1992-1995 yılları mukayese edildiğinde kârımız % 1 333 nispetinde artmıştır.
Cevap 4. Bankamızın reklam politikasıyla mevcut ve uygulamaya yeni sunduğu hizmet ve ürünlerinin geniş halk kitlesine daha
iyi tanıtılması ve böylece müşteri portföyümüzün genişletilerek işlem hacminin ve kârlılığın artırılması, maliyet unsurunun ön
planda tutularak daha az maliyetle daha çok tanıtım ve faydanın sağlanması amaçlanmış ve arzu edilen sonuca ulaşılmış olup;
1994 yılında Türkiye, Sabah, Milliyet, Meydan, Hürriyet, Tercüman, Y. Günaydın, Cumhuriyet, Yeni Asır gazeteleri ile 16 adet
yerel basın kuruluşlarına toplam 50 177 614 008 TL.; Inter Star, ATV, Show TV, Kanal 6, TRT, HBB, Flash TV, TGRT, TRT 3
televizyonlarına toplam 34 192 945 742 TL.; Süper FM, Best FM radyolarına ise toplam 952 758 606 TL. ödeme yapılmıştır.
1995 yılında Hürriyet, Sabah, Milliyet, Cumhuriyet, Meydan, Gözlem, Y. Asır, Posta, Hürses Gazeteleri ile 50 adet yerel basın
kuruluşlarına 85 152 746 214 TL; TRT 1-2, Kanal D, Cine 5, Inter Star, Show TV televizyonları ile 13 adet diğer özel televizyon
kanallarına 34 215 256 336 TL; TRT FM, Süper FM, Kral FM, Show Radyo, Best FM, Alem FM radyoları ile 10 adet diğer özel
radyo kanalına toplam 12 321 933 494 TL. ödeme yapılmıştır.
1996 yılı itibariyle de Hürriyet, Son Havadis, Meydan, Milliyet, Posta, Türkiye, Cumhuriyet, Global, Gözlem, Dünya, Gazete
Ege, Hürses gazeteleri ile 25 adet yerel basın kuruluşlarına toplam 34 156 638 995 TL; TRT, Inter Star, Show, Kanal 6, HBB, TGRT,
Flash, Kanal D televizyonları ile 12 adet yerel televizyonlara toplam 24 571 001 813 TL; TRT FM Süper FM, Kral FM, Show radyo,
Radyo Clup, Hür FM, Best FM, Alem FM, Number One FM, Radyo Anadolu, Radyo Kar, SKY FM, Radyo Foreks radyoları ile 18
adet diğer özel radyo kanalına 8 486 928 196 TL. ödeme yapılmıştır.
28. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, T.B.M.M.'ne devredilen Yıldız Porselen ve Hereke Halı Fabrikalarına ilişkin
sorusu ve T.B.M.M. Başkanı Mustafa Kalemli'nin yazılı cevabı (7/957)
Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başkanlıkça yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.
Mehmet Elkatmış
Nevşehir
Sorular :
1. TBMM'ne devredilen Yıldız Porselen Fabrikası ile Hereke Halı Fabrikaları kaç personel ile devralındı? Devralındıktan
sonra kaç personel emekli oldu veya iş akti, sözleşmesi fesh edildi? Bu fabrikalardaki şu andaki toplam personel mevcudu kaç adettir?
2. Bu fabrikalar üretime devam ediyor mu? Üretilen mallar serbest piyasada mı satılıyor veya kamu kuruluşlarına mı üretim
yapılıyor?
3. TBMM'ne döneminizde bir kısım eleman alındığı söylenmektedir. Çeşitli sebeplerle yeni dönemde TBMM'ne eleman alındı
mı alındıysa sayısı nedir?
4. Yeni elemanlar hangi kritere ve hangi usullere göre alınmaktadır?
T.C.
Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığı 14.6.1996
Genel Sekreterliği
Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı KAN.KAR.MD.
Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/957-1873/5019
Sayın Mehmet Elkatmış
Nevşehir Milletvekili
İlgi : 16.5.1996 tarihli yazılı soru önergeniz.
Türkiye BüyükMilletMeclisine devredilen Yıldız Porselen ve Hereke Halı Fabrikalarına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular
aşağıda cevaplandırılmıştır.
Bilgilerinizi rica ederim.
Saygılarımla.
Mustafa Kalemli
Türkiye BüyükMillet Meclisi
Başkanı
Cevap 1. 4046 sayılı Kanunun geçici 14 üncü maddesi ile Başkanlığımıza devredilen fabrikalardan "Yıldız Çini ve Porselen
Sanayi İşletmesi" 169, "Hereke Halı ve İpekli Dokuma Fabrikası" ise 65 personeli ile devralınmıştır.
Toplam 234 personel, bu amaçla Başkanlığımıza tahsis edilen kadrolara ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 5434
sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre intibakları yapılmak suretiyle 31.12.1994 tarihi itibariyle atanmışlardır.
O günden bu yana; 1'i kendi isteği üzerine, 4'ü Devlet Memuru niteliklerini taşımadığı sonradan anlaşıldığından Sümer
Holding A.Ş.'ne iade edilmiş, 1 personel emekli olmuş, 2 personel vefat etmiş 1 personel de Başbakanlık aracılığı ile başka bir
kamu kuruluşuna naklen tayin edilmiştir. Halen bu iki işletmede toplam (225) personel görev yapmaktadır.
Cevap 2. Her iki fabrika; üretimlerine devam etmektedir. Üretilen ürünlerin satışı serbest piyasaya veya sipariş verene
yapılmaktadır.
Cevap 3.-4. Türkiye BüyükMilletMeclisi GenelSekreterliği Teşkilatına, yeni dönemde de, 657 sayılı Kanunun 59, 60 ve 61 inci
maddeleri ile 2919 sayılı TBMM Genel Sekreterliği Teşkilatı Kanunu ve 4.5.1992 tarih ve 21218 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan Yönetmelik hükümlerine göre toplam 22 eleman atanmıştır.


Ülkemizde Konuşlandırılan Çokuluslu Güç’ün görev süresinin karar tarihinden başlamak üzere 31.7.1996 tarihine kadar
uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresine verilen oyların sonucu :
(Kabul edilmiştir.)
Üye Sayısı : 550
Kullanılan Oy : 453
Kabul Edenler : 249
Reddedenler : 195
Çekinserler : —
Geçersiz Oylar : 1
Oya Katılmayanlar : 105
Açık Üyelikler : —
Mükerrer Oylar : 8
(Kabul Edenler)
ADANA
Uğur Aksöz
İmren Aykut
M. Ali Binici
İ. Cevher Cevheri
M. Halit Dağlı
Veli Andaç Durak
Mustafa Küpeli
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Mahmut Bozkurt
AFYON
İsmet Attila
H. İbrahim Özsoy
Yaman Törüner
Nuri Yabuz
AĞRI
Cemil Erhan
Yaşar Eryılmaz
AKSARAY
Nevzat Köse
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Ahmet İyimaya
ANKARA
İlhan Aküzüm
Nejat Arseven
Saffet Arıkan Bedük
Ahmet Bilge
Cemil Çiçek
Ünal Erkan
MehmetGölhan
Agah Oktay Güner
İrfan Köksalan
Mehmet Sağdıç
Yücel Seçkiner
İlker Tuncay
ANTALYA
Osman Berberoğlu
Hayri Doğan
İbrahim Gürdal
Sami Küçükbaşkan
ARTVİN
Hasan Ekinci
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
Ali Rıza Gönül
Nahit Menteşe
İsmet Sezgin
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
Safa Giray
Hüsnü Sıvalıoğlu
İlyas Yılmazyıldız
BARTIN
Zeki Çakan
Köksal Toptan
BATMAN
Ataullah Hamidi
Faris Özdemir
BAYBURT
Ülkü Güney
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Kâmran İnan
BOLU
Avni Akyol
Necmi Hoşver
Abbas İnceayan
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
Yusuf Ekinci
BURSA
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
İlhan Kesici
Feridun Pehlivan
Ali Osman Sönmez
Turhan Tayan
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Mustafa Cumhur Ersümer
Nevfel Şahin
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Bekir Aksoy
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Mehmet Gözlükaya
Haluk Müftüler
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Muzaffer Arslan
M. Salim Ensarioğlu
Sebgetullah Seydaoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
Evren Bulut
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Cihan Paçacı
ERZURUM
Zeki Ertugay
Necati Güllülü
İsmail Köse
ESKİŞEHİR
Mustafa Balcılar
Demir Berberoğlu
İbrahim Yaşar Dedelek
GAZİANTEP
Mehmet Batallı
Mustafa R. Taşar
Ünal Yaşar
GİRESUN
Burhan Kara
Yavuz Köymen
Ergun Özdemir
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKÂRİ
Naim Geylani
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Levent Mıstıkoğlu
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
Şamil Ayrım
ISPARTA
Ömer Bilgin
A. Aykon Doğan
Erkan Mumcu
Halil Yıldız
İÇEL
Fevzi Arıcı
Halil Cin
Ali Er
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
Rüştü Kâzım Yücelen
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Meral Akşener
Yıldırım Aktuna
Sedat Aloğlu
Tayyar Altıkulaç
Ahat Andican
Refik Aras
Ali Coşkun
Tansu Çiller
Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Hasan Tekin Enerem
Cefi Jozef Kamhi
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Hayri Kozakçıoğlu
Emin Kul
Necdet Menzir
Yusuf Namoğlu
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
Yusuf Pamuk
Güneş Taner
Şadan Tuzcu
Bahattin Yücel
Namık Kemal Zeybek
İZMİR
Turhan Arınç
Işın Çelebi
Hasan Denizkurdu
Gencay Gürün
Mehmet Köstepen
Metin Öney
Rüşdü Saracoglu
Işılay Saygın
Rıfat Serdaroğlu
Ufuk Söylemez
Süha Tanık
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali Doğan
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Şinasi Altıner
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Sabri Güner
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
Nurhan Tekinel
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Osman Çilsal
Ayvaz Gökdemir
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Hacı Filiz
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
A. Sezal Özbek
Cemal Özbilen
KIRŞEHİR
Mehmet Ali Altın
Ömer Demir
KOCAELİ
Bülent Atasayan
İsmail Kalkandelen
Hayrettin Uzun
KONYA
Ahmet Alkan
Necati Çetinkaya
Ali Günaydın
Mehmet Keçeciler
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
İsmail Karakuyu
Mehmet Korkmaz
MALATYA
Miraç Akdoğan
MANİSA
Abdullah Akarsu
Rıza Akçalı
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Sümer Oral
Ekrem Pakdemirli
Yahya Uslu
MARDİN
Süleyman Çelebi
Mahmut Duyan
Ömer Ertaş
MUĞLA
İrfettin Akar
Lale Aytaman
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
MUŞ
Necmettin Dede
Erkan Kemaloğlu
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Akın Gönen
Ergun Özkan
ORDU
Mustafa Bahri Kibar
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Mesut Yılmaz
SAKARYA
Nevzat Ercan
Ertuğrul Eryılmaz
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Nafiz Kurt
Biltekin Özdemir
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Kadir Bozkurt
Yaşar Topçu
SIVAS
Tahsin Irmak
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Necmettin Cevheri
Seyit Eyyüpoğlu
Eyyüp Cenap Gülpınar
Mehmet Fevzi Şihanlıoğlu
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Tatar
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
Hasan Peker
Enis Sülün
TOKAT
Ali Şevki Erek
Metin Gürdere
TRABZON
Eyüp Âşık
Yusuf Bahadır
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
TUNCELİ
Kamer Genç
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Hasan Karakaya
VAN
Şerif Bedirhanoğlu
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Cevdet Aydın
Yaşar Okuyan
YOZGAT
Yusuf Bacanlı
Lütfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Ömer Barutçu
(Reddedenler)
ADANA
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
Orhan Kavuncu
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Ahmet Çelik
Ahmet Doğan
Celal Topkan
AFYON
Sait Açba
Osman Hazer
AĞRI
M. Sıddık Altay
Celal Ersin
M. Ziyattin Tokar
AKSARAY
Mehmet Altınsoy
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Cemalettin Lafcı
Haydar Oymak
ANKARA
Yılmaz Ateş
Hasan Hüseyin Ceylan
Ali Dinçer
Mehmet Ekici
Ömer Ekinci
Eşref Erdem
Şaban Karataş
Önder Sav
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Deniz Baykal
Arif Ahmet Denizolgun
Bekir Kumbul
Yusuf Öztop
ARDAHAN
İsmet Atalay
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
AYDIN
M. Fatih Atay
Muhammet Polat
BALIKESİR
İ. Önder Kırlı
İsmail Özgün
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Musa Okçu
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİNGÖL
Kâzım Ataoğlu
Hüsamettin Korkutata
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Feti Görür
Mustafa Yünlüoğlu
BURSA
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Yahya Şimşek
Ertuğrul Yalçınbayır
ÇANAKKALE
Ahmet Küçük
ÇANKIRI
İsmailCoşar
ÇORUM
Mehmet Aykaç
Hasan Çağlayan
Zülfikâr Gazi
Yasin Hatiboğlu
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Adnan Keskin
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Ferit Bora
Sacit Günbey
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Yakup Hatipoğlu
ELAZIĞ
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Lütfü Esengün
Abdulilah Fırat
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
GÜMÜŞHANE
Lütfi Doğan
HATAY
Fuat Çay
Süleyman Metin Kalkan
Nihat Matkap
Atila Sav
Mehmet Sılay
ISPARTA
Mustafa Köylü
İÇEL
Oya Araslı
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
İSTANBUL
Azmi Ateş
Mustafa Baş
Mukadder Başeğmez
Gürcan Dağdaş
Süleyman Arif Emre
Ekrem Erdem
Metin Işık
İsmail Kahraman
Hüseyin Kansu
Ercan Karakaş
Ahmet Güryüz Ketenci
Göksal Küçükali
Mehmet Moğultay
Ali Oğuz
Mehmet Sevigen
Mehmet Ali Şahin
Ali Topuz
Osman Yumakoğulları
Bahri Zengin
İZMİR
Ali Rıza Bodur
Sabri Ergül
Birgen Keleş
Sabri Tekir
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Avni Doğan
Ahmet Dökülmez
Ali Şahin
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KARS
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Abdullah Gül
Nurettin Kaldırımcı
Salih Kapusuz
Recep Kırış
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Mikail Korkmaz
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
KIRŞEHİR
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
KOCAELİ
Necati Çelik
Şevket Kazan
KONYA
Hüseyin Arı
Nezir Büyükcengiz
Veysel Candan
Remzi Çetin
Necmettin Erbakan
Abdullah Gencer
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Mustafa Ünaldı
Lütfi Yalman
KÜTAHYA
Ahmet Derin
Metin Perli
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
Yaşar Canbay
Ayhan Fırat
Fikret Karabekmez
M. Recai Kutan
MANİSA
Bülent Arınç
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Fehim Adak
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
Zeki Çakıroğlu
MUŞ
Nedim İlci
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Mehmet Elkatmış
NİĞDE
Mehmet Salih Katırcıoğlu
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa HasanÖz
RİZE
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Nezir Aydın
Cevat Ayhan
SAMSUN
Ahmet Demircan
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
MehmetEmin Aydın
SIVAS
Musa Demirci
Mahmut Işık
Temel Karamollaoğlu
Abdullatif Şener
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
İbrahim Halil Çelik
Zülfükar İzol
Abdülkadir Öncel
TOKAT
Abdullah Arslan
Hanefi Çelik
Ahmet Fevzi İnceöz
Bekir Sobacı
Şahin Ulusoy
TRABZON
KemalettinGöktaş
Şeref Malkoç
İsmail İlhan Sungur
VAN
Maliki Ejder Arvas
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
YOZGAT
İlyas Arslan
Kazım Arslan
AbdullahÖrnek
ZONGULDAK
Necmettin Aydın






(Geçersiz Oy)

ŞANLIURFA
Ahmet Karavar

(Oya Katılmayanlar)






ADANA
Cevdet Akçalı
İbrahim Yavuz Bildik
Mehmet Büyükyılmaz
Erol Çevikçe
Tuncay Karaytuğ
Arif Sezer
AFYON
Kubilay Uygun
ANKARA
Gökhan Çapoğlu
Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)
M. Seyfi Oktay
Aydın Tümen
Hikmet Uluğbay
ANTALYA
Emre Gönensay (B.)
Metin Şahin
ARDAHAN
Saffet Kaya
AYDIN
Sema Pişkinsüt
BALIKESİR
Tamer Kanber
Mustafa Güven Karahan
BARTIN
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BİLECİK
Şerif Çim
BİNGÖL
Mahmut Sönmez
BOLU
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Kâzım Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
Hayati Korkmaz
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
DENİZLİ
Hilmi Develi
Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)
EDİRNE
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ERZİNCAN
Mustafa Kul
ESKİŞEHİR
Necati Albay
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Hikmet Çetin
Ali Ilıksoy
Mustafa Yılmaz (İ. A.)
HAKKÂRİ
Mustafa Zeydan
HATAY
Ali Günay
Ali Uyar
İÇEL
Abdülbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
İSTANBUL
Ziya Aktaş
Mehmet Aydın
Nami Çağan
Bülent Ecevit
Mehmet Fuat Fırat
Algan Hacaloğlu
Osman Kılıç
Mehmet Tahir Köse
Aydın Menderes
Altan Öymen
H. Hüsamettin Özkan
Mehmet Cevdet Selvi
Ahmet Tan
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
Erdoğan Toprak
İZMİR
Veli Aksoy
İ. Kaya Erdem
Şükrü Sina Gürel
AydınGüven Gürkan
Atilla Mutman
Ahmet Piriştina
Hakan Tartan
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Mustafa Kamalak
KARABÜK
Erol Karan
KARAMAN
Fikret Ünlü
KARS
Çetin Bilgir
KASTAMONU
Hadi Dilekçi
KAYSERİ
İsmail Cem
KIRKLARELİ
Necdet Tekin
KİLİS
DoğanGüreş
KOCAELİ
Halil Çalık
Onur Kumbaracıbaşı
Osman Pepe
Bekir Yurdagül
KONYA
Abdullah Turan Bilge
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Başkan)
Emin Karaa
MANİSA
Hasan Gülay
Cihan Yazar
MARDİN
Muzaffer Arıkan
MUĞLA
Fikret Uzunhasan
ORDU
İhsan Çabuk
Müjdat Koç
RİZE
Ahmet Kabil
SAKARYA
Teoman Akgür
SAMSUN
AyhanGürel
Yalçın Gürtan
Murat Karayalçın
Adem Yıldız
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Bayram Fırat Dayanıklı
TRABZON
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Mustafa Bayram
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Tahsin Boray Baycık
Hasan Gemici
Mümtaz Soysal
(Mükerrer Oylar)
ADANA
İmren Aykut
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
AYDIN
Cengiz Altınkaya
BARTIN
Köksal Toptan
İSTANBUL
Bahattin Yücel
TRABZON
Eyüp Aşık
ZONGULDAK
Ömer Barutçu
On İlde Uygulanmakta Olan Olağanüstü Halin 18.6.1996 Günü Saat 17.00'den Geçerli
Olmak Üzere 18.10.1996 Günü Saat 17.00'ye Kadar Uzatılmasına İlişkin Başbakanlık
Tezkeresine verilen oyların sonucu :

Üye Sayısı : 550 (Kabul edilmiştir.)
Kullanılan Oy : 501
Kabul Edenler : 303
Reddedenler : 187
Çekinserler : —
Geçersiz Oylar : 2
Oya Katılmayanlar : 58
Açık Üyelikler : —
Mükerrer Oylar : 9

(Kabul Edenler)
ADANA
Uğur Aksöz
İmren Aykut
İbrahim Yavuz Bildik
M. Ali Bilici
MehmetBüyükyılmaz
İ. Cevher Cevheri
M. Halit Dağlı
Veli Andaç Durak
Orhan Kavuncu
Mustafa Küpeli
Arif Sezer
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Mahmut Bozkurt
AFYON
İsmet Attila
H. İbrahim Özsoy
Yaman Törüner
Nuri Yabuz
AĞRI
Cemil Erhan
Yaşar Eryılmaz
AKSARAY
Nevzat Köse
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Ahmet İyimaya
ANKARA
İlhan Aküzüm
Nejat Arseven
Saffet Arıkan Bedük
Gökhan Çapoğlu
Cemil Çiçek
Mehmet Ekici
Ünal Erkan
Mehmet Gölhan
Agâh Oktay Güner
İrfan Köksalan
Mehmet Sağdıç
Yücel Seçkiner
İlker Tuncay
ANTALYA
Osman Berberoğlu
Hayri Doğan
İbrahim Gürdal
Metin Şahin
ARDAHAN
Saffet Kaya
ARTVİN
Hasan Ekinci
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
Ali Rıza Gönül
Nahit Menteşe
Sema Pişkinsüt
İsmet Sezgin
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
Safa Giray
Tamer Kanber
Mustafa Güven Karahan
Hüsnü Sıvalıoğlu
İlyas Yılmazyıldız
BARTIN
Zeki Çakan
Köksal Toptan
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BATMAN
Ataullah Hamidi
Faris Özdemir
BAYBURT
Ülkü Güney
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
BOLU
Avni Akyol
Necmi Hoşver
Abbas İnceayan
Mustafa Karslıoğlu
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
Yusuf Ekinci
Kâzım Üstüner
BURSA
Ali Rahmi Beyreli
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
İlhan Kesici
Hayati Korkmaz
Feridun Pehlivan
Turhan Tayan
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
Mustafa Cumhur Ersümer
Nevfel Şahin
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Bekir Aksoy
Hasan Çağlayan
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Hilmi Develi
Mehmet Gözlükaya
Haluk Müftüler
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Muzaffer Arslan
M. Salim Ensarioğlu
EDİRNE
Ümran Akkan
Evren Bulut
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Cihan Paçacı
ERZURUM
Zeki Ertugay
İsmail Köse
ESKİŞEHİR
Mustafa Balcılar
Demir Berberoğlu
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Mehmet Batallı
Mustafa R. Taşar
Ünal Yaşar
Mustafa Yılmaz
GİRESUN
Burhan Kara
Yavuz Köymen
Ergun Özdemir
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Ali Günay
Levent Mıstıkoğlu
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
Şamil Ayrım
ISPARTA
Ömer Bilgin
A. Aykon Doğan
ErkanMumcu
Halil Yıldız
İÇEL
Fevzi Arıcı
Halil Cin
Ali Er
Abdülbaki Gökçel
Turhan Güven
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kâzım Yücelen
İSTANBUL
Meral Akşener
Ziya Aktaş
Yıldırım Aktuna
Sedat Aloğlu
Tayyar Altıkulaç
Ahat Andican
Refik Aras
Mehmet Aydın
Ali Coşkun
Nami Çağan
Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Hasan Tekin Enerem
Cefi Jozef Kamhi
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Osman Kılıç
Hayri Kozakçıoğlu
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
Necdet Menzir
Yusuf Namoğlu
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
H. Hüsamettin Özkan
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Ahmet Tan
Güneş Taner
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
Erdoğan Toprak
Şadan Tuzcu
Bahattin Yücel
İZMİR
Veli Aksoy
Turhan Arınç
Işın Çelebi
Hasan Denizkurdu
Şükrü Sina Gürel
Gencay Gürün
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Metin Öney
Rüşdü Saracoglu
Işılay Saygın
Rıfat Serdaroğlu
Ufuk Söylemez
Süha Tanık
Hakan Tartan
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali Doğan
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Şinasi Altıner
Erol Karan
KARAMAN
Fikret Ünlü
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
Hadi Dilekçi
Nurhan Tekinel
Haluk Yıldız
KAYSERİ
İsmail Cem
Osman Çilsal
Ayvaz Gökdemir
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Hacı Filiz
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
A. Sezal Özbek
Cemal Özbilen
Necdet Tekin
KIRŞEHİR
Mehmet Ali Altın
Ömer Demir
KOCAELİ
Bülent Atasayan
Halil Çalık
İsmail Kalkandelen
Hayrettin Uzun
Bekir Yurdagül
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah TuranBilge
Necati Çetinkaya
Ali Günaydın
Mehmet Keçeciler
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Emin Karaa
İsmail Karakuyu
Mehmet Korkmaz
MALATYA
Miraç Akdoğan
Metin Emiroğlu
MANİSA
Abdullah Akarsu
Rıza Akçalı
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Hasan Gülay
Sümer Oral
Ekrem Pakdemirli
Yahya Uslu
Cihan Yazar
MARDİN
Süleyman Çelebi
Mahmut Duyan
Ömer Ertaş
MUĞLA
İrfettin Akar
Lale Aytaman
Mustafa Dedeoğlu
Enis Yalım Erez
Fikret Uzunhasan
MUŞ
Necmettin Dede
ErkanKemaloğlu
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Akın Gönen
Ergun Özkan
ORDU
İhsan Çabuk
Mustafa Bahri Kibar
Müjdat Koç
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Mesut Yılmaz
SAKARYA
Teoman Akgür
Nevzat Ercan
Ertuğrul Eryılmaz
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Ayhan Gürel
Yalçın Gürtan
Nafiz Kurt
Biltekin Özdemir
SİİRT
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
Kadir Bozkurt
YaşarTopçu
SIVAS
Tahsin Irmak
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Necmettin Cevheri
Seyit Eyyüpoğlu
Eyüp Cenap Gülpınar
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Mehmet Tatar
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Bayram Fırat Dayanıklı
Nihan İlgün
HasanPeker
EnisSülün
TOKAT
Hanefi Çelik
Ali Şevki Erek
Metin Gürdere
TRABZON
Eyüp Aşık
Yusuf Bahadır
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Hasan Karakaya
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Cevdet Aydın
Yaşar Okuyan
YOZGAT
Yusuf Bacanlı
Lütfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Ömer Barutçu
Tahsin Boray Baycık
Hasan Gemici
(Reddedenler)
ADANA
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Ahmet Çelik
AhmetDoğan
Celal Topkan
AFYON
Sait Açba
Osman Hazer
AĞRI
M. Sıddık Altay
Celal Esin
M. Ziyattin Tokar
AKSARAY
Mehmet Altınsoy
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Cemalettin Lafcı
ANKARA
Yılmaz Ateş
Hasan Hüseyin Ceylan
Ali Dinçer
Ömer Ekinci
Eşref Erdem
Şaban Karataş
Önder Sav
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Arif Ahmet Denizolgun
Bekir Kumbul
Yusuf Öztop
ARDAHAN
İsmet Atalay
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
AYDIN
M. Fatih Atay
Muhammet Polat
BALIKESİR
İ. Önder Kırlı
İsmail Özgün
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Musa Okçu
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİNGÖL
Kâzım Ataoğlu
Hüsamettin Korkutata
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Feti Görür
Mustafa Yünlüoğlu
BURSA
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Yahya Şimşek
Ertuğrul Yalçınbayır
ÇANAKKALE
Ahmet Küçük
ÇANKIRI
İsmail Coşar
ÇORUM
Mehmet Aykaç
Zülfikâr Gazi
Yasin Hatiboğlu
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Adnan Keskin
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Ferit Bora
Sacit Günbey
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Yakup Hatipoğlu
ELAZIĞ
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Lütfü Esengün
Abdulilah Fırat
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
GÜMÜŞHANE
Lütfi Doğan
HATAY
Fuat Çay
SüleymanMetin Kalkan
Nihat Matkap
Atila Sav
MehmetSılay
ISPARTA
Mustafa Köylü
İÇEL
Oya Araslı
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
D. Fikri Sağlar
İSTANBUL
Azmi Ateş
Mustafa Baş
Mukadder Başeğmez
Süleyman Arif Emre
Ekrem Erdem
Mehmet Fuat Fırat
Metin Işık
İsmail Kahraman
Hüseyin Kansu
Ercan Karakaş
Ahmet Güryüz Ketenci
Göksal Küçükali
Mehmet Moğultay
Ali Oğuz
Mehmet Sevigen
Mehmet Ali Şahin
Ali Topuz
Osman Yumakoğulları
Bahri Zengin
İZMİR
Ali Rıza Bodur
Sabri Ergül
Birgen Keleş
Sabri Tekir
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
HasanDikici
Avni Doğan
Ahmet Dökülmez
Ali Şahin
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
Zeki Ünal
KARS
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Abdullah Gül
Nurettin Kaldırımcı
Salih Kapusuz
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Mikail Korkmaz
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
KIRŞEHİR
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
KOCAELİ
Necati Çelik
Şevket Kazan
KONYA
Hüseyin Arı
Nezir Büyükcengiz
Veysel Candan
Remzi Çetin
Necmettin Erbakan
Abdullah Gencer
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Mustafa Ünaldı
Lütfi Yalman
KÜTAHYA
Ahmet Derin
Metin Perli
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
Yaşar Canbay
Ayhan Fırat
Fikret Karabekmez
M. Recai Kutan
MANİSA
Bülent Arınç
MARDİN
Fehim Adak
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
Zeki Çakıroğlu
MUŞ
Nedim İlci
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Mehmet Elkatmış
NİĞDE
Mehmet Salih Katırcıoğlu
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa Hasan Öz
RİZE
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Nezir Aydın
Cevat Ayhan
SAMSUN
Ahmet Demircan
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
SIVAS
Musa Demirci
Mahmut Işık
Temel Karamollaoğlu
Abdullatif Şener
ŞANLIURFA
İbrahim Halil Çelik
Zülfükar İzol
Ahmet Karavar
Abdülkadir Öncel
TOKAT
Abdullah Arslan
Ahmet Fevzi İnceöz
Bekir Sobacı
TRABZON
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
İsmail İlhan Sungur
VAN
Maliki Ejder Arvas
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
YOZGAT
İlyas Arslan
Kazım Arslan
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Necmettin Aydın
(Geçersiz Oylar)
BURSA GAZİANTEP
Yüksel Aksu Ali Ilıksoy


(Oya Katılmayanlar)
ADANA
Cevdet Akçalı
Erol Çevikçe
Tuncay Karaytuğ
AFYON
Kubilay Uygun
AMASYA
Haydar Oymak
ANKARA
AhmetBilge
Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)
M. Seyfi Oktay
Aydın Tümen
Hikmet Uluğbay
ANTALYA
Deniz Baykal
Emre Gönensay (B.)
Sami Küçükbaşkan
BİLECİK
Şerif Çim
BİTLİS
Kâmran İnan
BURSA
Ali Osman Sönmez
DENİZLİ
Hasan Korkmazcan (Bşk. V.)
DİYARBAKIR
Sebgetullah Seydaoğlu
Salih Sümer
ERZİNCAN
Mustafa Kul
ERZURUM
Necati Güllülü
ESKİŞEHİR
Necati Albay
GAZİANTEP
Hikmet Çetin
HAKKÂRİ
Naim Geylani
Mustafa Zeydan
HATAY
Ali Uyar
İÇEL
Ayfer Yılmaz (B.)
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Tansu Çiller
Gürcan Dağdaş
Algan Hacaloğlu
Aydın Menderes
Altan Öymen
Namık Kemal Zeybek
İZMİR
İ. Kaya Erdem
Aydın Güven Gürkan
Ahmet Piriştina
KAHRAMANMARAŞ
Mustafa Kamalak
KARS
Sabri Güner
KAYSERİ
Recep Kırış
KİLİS
Doğan Güreş
KOCAELİ
Onur Kumbaracıbaşı
Osman Pepe
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Başkan)
MANİSA
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Muzaffer Arıkan
RİZE
Ahmet Kabil
SAMSUN
Murat Karayalçın
Adem Yıldız
ŞIRNAK
Bayar Ökten
TOKAT
Şahin Ulusoy
TRABZON
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Kamer Genç (Bşk. V.)
Orhan Veli Yıldırım
VAN
Mustafa Bayram
Şerif Bedirhanoğlu
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Mümtaz Soysal

ADANA
İmren Aykut
ANKARA
İlker Tuncay
BURSA
Abdülkadir Cenkçiler
(Mükerrer Oylar)
İZMİR
Rüşdü Saracoglu
Ufuk Söylemez
MUĞLA
İrfettin Akar

SAKARYA
Ersin Taranoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
TRABZON
Eyüp Aşık

TUTANAĞIN SONU
Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.