DÖNEM : 20 CİLT : 5 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 51 inci Birleşim 14 . 5 . 1996 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – YOKLAMA IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Özürlüler Haftası ve özürlülerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in cevabı 2. – Konya Milletvekili Abdullah Turan Bilge’nin, süne ve kımıl zararlılarıyla mücadeleye ilişkin gündemdışı konuşması 3. – Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki karayollarının durumuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in cevabı B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’na, dönüşüne kadar, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı H. Hüsnü Doğan’ın vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/272) 2. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/273) 3. – İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı Mehmet Halit Dağlı’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/274) 4. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/275) 5. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, (6/128, 96) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/16) 6. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, (6/100) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/17) 7. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, (6/33) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/18) 8. – Bayındırlık, İmâr, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, Komisyona havale edilen, “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin” Millî Eğitim Komisyonuna havale edilmesinin uygun olacağına ilişkin tezkeresi (3/276) 9. – Fas Temsilciler Meclisi Başkanının vaki davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/277) 10. – Türkiye-Bulgaristan Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/278) 11. – (10/2) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/279) 12. – Bazı Milletvekillerine izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/280) C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, Refah Partisi üyesi oldukları iddia edilen iki kişinin kurban organizasyonu marifetiyle topladıkları paraların nerelerde kullanıldığını tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72) 2. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, bazı turizm şirketlerinin hac organizasyonlarından sağladıkları gelirden Refah Partisine para aktarılıp aktarılmadığını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73) V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesap Cetvelinin Sunulduğuna İlişkin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Tezkeresi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (3/208) (S. Sayısı : 12) VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, KİT ürünlerine yapılan son zamlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/58) 2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, TURBAN Genel Müdürlüğüne ait bazı telefonların konuşma ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1) 3. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, 1995 yılında iller itibariyle kaç kişiye ve hangi miktarlarda hayvancılık kredisi verildiğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2) 4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Seyranbağları Kreşi ücretlerine yapılan zamma Başbakandan sözlü soru önergesi (6/60) 5. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1 Aralık 1995 tarihinden beri Belediyelere verilen ödeneklere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/63) 6. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, 5 Nisan 1995 kararlarından sonra kamu kuruluşlarına alınan personele ve SSK’ya bağlı bazı hastane ve sağlık birimlerinin kadro ihtiyaçlarının karşılanmasına müsaade edilmediği iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/64) 7. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Türkiye Kalkınma Bankasınca satın alınan sentetik boyalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/128) B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ve bağlı kuruluşlarının bazı harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/362) 2. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, MKE ve bağlı kuruluşlarının bazı harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/374) 3. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, TRT’nin bazı harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/387) 4. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, Fransa’dan Cougar marka helikopter alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/396) 5. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, Diyarbakır-Bismil’deki pamuk üreticilerinin Çukobirlik’ten alacaklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/410) 6. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Deniz taşımacılığı ve navlun bedellerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/417) 7. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir’e yapılan kamu yatırımlarına ve teşviklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı (7/418) 8. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, TOFAŞ hisselerinin satışı ihalesine fesat karıştırıldığı iddiasıyla ilgililer hakkında yapılan işlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’nun yazılı cevabı (7/420) 9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, sarı basın kartlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/431) 10. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, din görevlisi kadrolarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in yazılı cevabı (7/477) 11. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, yurtdışında ilahiyat öğrenimi gören öğrecilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/508) 12. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Anadolu Ajansı haber bülteninde yer alan bir habere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/514) 13. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Anadolu Ajansına beyanat veren askerî yetkiliye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/515) 14. – Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, fındık ihracatından yapılan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kesintilerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/527) 15. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, Bursa’nın ilçelerinde meydana gelen hayvan hırsızlıklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/547) 16. – Kütahya Milletvekili Metin Perli’nin, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Zafer Haftası kutlama törenleri yönergesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/579) 17. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, hac ibadetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in yazılı cevabı (7/584) 18. – Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün, İsrail savaş uçaklarının eğitimi amacıyla ülkemizin üslerinden faydalanmasına izin verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/589) 19. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, F-4 savaş uçaklarının tamir ve modifikasyonuna ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/591) 20. – Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’ın, Yozgat-Sarıkaya Babayağmur Belediye Başkanına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/602) 21. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, İstanbul’da yapılan PAB Konferansına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/814) VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) ÖNGÖRÜŞMELER 1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı. Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası nedeniyle gündemdışı bir konuşma yaptı. İçel Milletvekili Halil Cin’in, köylü-orman ilişkileri ve orman kadastrosuna, Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, fıstık çamı ve fıstık çamı üretimiyle uğraşan orman köylülerine, İlişkin gündemdışı konuşmalarına da Orman Bakanı Nevzat Ercan, cevap verdi. Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 22 arkadaşının, ülkemizdeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin tespiti ve işletilmesi konusunda millî bir petrol politikasının oluşturulması, Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve 28 arkadaşının, Rusya ve Ukrayna’dan kalitesiz ve standatlara uygun olmayan saç ithal edildiği iddialarını ve bunların üretimde kullanılmasının sakıncalarını tespit etmek, Çankırı Milletvekili İsmail Çoşar ve 42 arkadaşının, ülkemizin enerji tüketiminde ileride bir darboğazla karşılaşmaması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 21 arkadaşının, Refah Partisinin Uluslararası Yardım Teşkilatı (IHH) ile ilişkisinin araştırılması ve bu teşkilatca toplanan kurban paralarının amacına ulaşıp ulaşmadığının tespiti, Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/68), (10/69), (10/70) ve (10/71) okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı. (10/13, 53) (10/8, 16, 20) (10/5) ve (10/7) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonları Geçici Başkanlıklarının, komisyonların başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, (6/59) ve (6/61) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği açıklandı. 31 Mayıs - 1 Haziran 1996 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak olan Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı HABİTAT II Global Parlamenterler Forumuna katılacak Türkiye Büyük Millet Meclisi heyetine ilişkin Başkanlık tezkeresi bilgiye sunuldu. Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Kuveyt Parlamentosunun davetine icabet etmesine, Azerbaycan Parlamento Başkanından alınan davete icabeten, 10-13 Haziran 1996 tarihleri arasında Bakû’de yapılacak olan KEİPA Parlamento Başkanları toplantısına, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen Başkanvekili Kamer Genç’in katılmasına, İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi. Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 56 arkadaşının, Türk Otomobil Fabrikaları A.Ş. (TOFAŞ) ile TOFAŞ Oto Ticaret A.Ş.’ndeki devlete ait hissenin satış yolu ile özelleştirilmesi sırasında nüfusunu kullanmak ve ihaleye fesat karıştırmak suretiyle devleti zarara uğratarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Tansu Çiller hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin (9/3) görüşmeleri tamamlanarak, istem üzerine yapılan açık oylamadan sonra, Meclis soruşturması açılmasının; Anayasanın 100 üncü maddesine göre kurulacak komisyonun iki aylık çalışma süresinin, komisyonunu başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren başlamasının; Kabul edildiği açıklandı. Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Meclis soruşturması önergesinin görüşmeleri sırasında, Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün’ün partsine sataşması nedeniyle konuşma yaptı. 14 Mayıs 1996 Salı günü saat 15’te toplanmak üzere, 18.36’da birleşime son verildi. H. Uluç Gürkan Başkanvekili Zeki Ergezen Kadir Bozkurt Bitlis Sinop Kâtip Üye Kâtip Üye II. – GELEN KÂĞITLAR 10 . 5 . 1996 CUMA Tasarılar 1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/391) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996) 2. – Yedek Subay, Yedeğe Ayrılmış Subay ve Astsubay Kanunu Tasarısı (1/392) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996) 3. – Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/393) (Millî Savunma ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996) 4. – Askerî Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/394) (Millî Savunma ve Adalet komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996) 5. – Askerlik Kanunu Tasarısı (1/395) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996) 6. – Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam Edilecek Sözleşmeli Subaylar Hakkında Kanun Tasarısı (1/396) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996) 7. – Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanun ile Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/397) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996) 8. —Kara Avcılığı Kanunu Tasarısı (1/398) (Adalet ve Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 9. —Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı (1/399) (Sanayi ve Teknoloji ve Ticaret ve Millî Savunma komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 10. —Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/400) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 11. —Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/401) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 12. —Silahlı Kuvvetler İhtiyaç Fazlası Mal ve Hizmetlerinin Satış, Hibe, Devir ve Elden Çıkarılması; Diğer Devletler Adına Yurt Dışı ve Yurt İçi Alımların Yapılması ve Eğitim Görecek Yabancı Personel Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı (1/402) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 13. —Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu Tasarısı (1/403) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 14. —Türk Silahlı Kuvvetleri Özel Beslenme Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/404) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 15. —Askerî Havaalanları Çevresinde Uygulanacak İnşaat ve Her Türlü Mania Sınırlamaları Hakkında Kanun Tasarısı (1/405) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 16.—Topyekûn Savunma Sivil Hizmetleri Kanunu Tasarısı (1/406) (Adalet ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 17.—Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/407) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 18. —190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/408) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 19.— Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/409) (Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 20. – Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/410) (İçişleri ve Millî Savunma komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 21. – Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısı (1/411) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 22. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/412) (Millî Eğitim Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 23. – Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığı ile Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Kanun Tasarısı (1/413) (Adalet ve İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 24. – 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/414) (Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 25. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı (1/415) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 26. – 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/416) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 27. – Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/417) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 28. – Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/418) (Çevre ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 29. – 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/419) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 30. – Yargıtay Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/420) (Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 31. —Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına İlişkin Kanun Tasarısı (1/421) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 32. —Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/422) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 33. —Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/423) (Millî Savunma ve Adalet komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 34. —Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/424) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 35. —Yükseköğretim Öğrencilerinin Yurt İçi ve Yurt Dışı Staj Kanunu Tasarısı (1/425) (Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 36. —78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/426) (Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 37. —Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanunu Tasarısı (1/427) (Çevre ve Adalet ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 38. —Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı (1/428) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 39.—Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/429) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 40.—Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/430) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 41. —190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/431) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 42.— 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/432) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 43. —Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/433) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 44. —78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkinKanun Tasarısı (1/434) (Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 45. —Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu ve Kıbrıs’a Gönderilecek Türk Askerî Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/435) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 46. —Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı (1/436) (Adalet ve İçişleri ve Çevre komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) 47. —İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/437) (Sanayi ve Teknoloji ve Ticaret ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996) Teklifler 1. —Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Ek ve Ek Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında 17.6.1992 Tarihli 3815 Sayılı Kanunun 3 üncü Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/277) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :2.5.1996) 2. —Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in; 2886 Sayılı Devlet İhale Kanununun 2.3.1984 gün ve 2990 Sayılı Kanunla Değişik 13 üncü Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/278) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :2.5.1996) 3. —Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 18 Mayıs 1994 Tarihli 527 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Değişik Ek -18 inci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/279) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.1996) 4. —Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 36 Arkadaşının; Devlet Memurları Kanununun 36 ncı Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/280) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :6.5.1996) 5. —Nevşehir Milletvekili Abdülkadir Baş ve 5 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/281) (Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :6.5.1996) Raporlar 1. —Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesap Cetvelinin Sunulduğuna İlişkin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Tezkeresi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (3/208) (S. Sayısı :12) (Dağıtma tarihi :10.5.1996) (GÜNDEME) 2. —Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/300) (S. Sayısı :14) (Dağıtma tarihi :10.5.1996) (GÜNDEME) 14 . 5 . 1996 SALI Tasarı 1. – Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı (1/438) (Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.1996) Teklifler 1. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın; Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/282) (Sanayi ve Teknoloji ve Ticaret komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.5.1996) 2. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın; 647 Sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunun 4 ve 6 ncı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/283) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1996) 3. – Aydın Milletvekili M. Fatih Atay’ın; 1475 Sayılı İş Kanununun 98 inci Maddesinin “C” Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/284) (Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1996) 4. – Ordu Milletvekili Şükrü Yürür ve 6 Arkadaşının; Erbaş ve Er Ailelerinin Ücretsiz Tedavisi Hakkında Kanun Teklifi (2/285) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1996) 5. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 10 Arkadaşının; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/286) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1996) Tezkereler 1. – Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan’ın; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/268) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996) 2. – Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Çelik’in; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/269) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996) 3. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın; Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/270) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996) 4. – Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/271) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.1996) Rapor 1. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/64) (S. Sayısı : 15) (Dağıtma tarihi : 14.5.1996) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, İstanbul Atatürk Hava Limanı dış hatlar terminali ihalesindeki yolsuzluk iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/130) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 2. – İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in, Ereğli Demir ve Çelik Fabriraları A.Ş.’nin özelleştirilmesi ile ilgili ihalenin iptaline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/131) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 3. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, Çiftçilerimize yapılacak yardımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/132) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 4. – Şanlırurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, Şanlıurfa’da Tedaş’ın bazı hizmetlerindeki yetersizliğe ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/133) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 5. – Afyon Milletvekili Nuri Yavuz’un, T.C. Merkez Bankası Van Gölü Eğitim ve Dinlenme Tesislerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/134) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 6. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop Boyabat SSK Hastanesinin ne zaman faaliyete geçeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/135) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 7. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinopta nükleer santral kurulması ile ilgili bir projenin olup olmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/136) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 8. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop’a bağlı bazı ilçelerin yol yapım çalışmalarına ve Köy konakları için ayrılan ödenek miktarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/137) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 9. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop’a bağlı Durağan ve Dikmen ilçelerinde yaşayan bazı kimselerin çocuklarını Bafra’da kurulmuş çocuk pazarında sattıkları iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/138) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Kastamonu Milletvekili Fethi Acar’ın, Cumhurbaşkanlığındaki personel ve otolara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/753) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Ülkemizde yaşanan trafik kazalarına karşı alınacak önlemlere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/754) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 3. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın bazı köylerinin köprü ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/755) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 4. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/756) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 5. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısından yazılı soru önergesi (7/757) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 6. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/758) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 7. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/759) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 8. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ta bulunan 4 No. lu Askeri Dikimevine personel alınıp alınmayacağına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/760) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 9. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/761) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 10. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/762) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 11. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/763) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 12. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/764) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 13. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/765) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 14. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/766) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 15. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/767) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 16. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/768) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 17. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/769) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 18. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/770) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 19. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/771) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 20. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/772) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 21. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/773) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 22. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/774) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 23. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/775) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 24. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/776) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 25. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/777) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 26. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/778) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 27. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/779) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 28. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/780) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 29. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/781) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 30. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/782) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 31. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/783) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 32. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/784) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 33. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/785) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 34. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/786) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 35. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/787) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 36. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline 1996 yılında ayrılan Yatırım ödenek miktarıların ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/788) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 37. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın bazı ilçelerine bağlı bazı köylerin sulama kanalı ihtiyaçlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/789) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 38. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın Germenek ilçe merkezi ve Yenibuçuk kasabasına su ileten toprak kanallarının betona dönüştürümesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/790) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 39. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas-Hafik ilçesinin su ihtiyacının giderilmesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/791) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 40. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas Akıncılar ilçesi’ne bağlı iki köy arasındaki bir derenin ıslahına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/792) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 41. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı köylerin kanalizasyon yapımlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/793) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 42. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın Gölova ilçesine bağlı bazı köy yollarının bakımı ve asfaltlanmasına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/794) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 43. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı köylerin sulama kanallarının yapımına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/795) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 44. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın bazı ilçelerine bağlı bazı bölgelerde tatlı su ve tarla balıkçılığının geliştirilmesi projesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/796) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 45. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın bazı ilçelerine bağlı bazı köylerin Köy Yerleşme planlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/797) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 46. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın Koyulhisar ilçesine bağlı bazı köylerin yıkılan köprülerinin yapımına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/798) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 47. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ın Koyulhisar ilçesine bağlı bazı köylerin köprü ihtiyacına ve bazı köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/799) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 48. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas-Ulaş İlçesine bağlı bazı köy yollarının altyapı, genişleme, kumlama ve asfaltlanmasına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/800) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 49. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, 1995 ve 1996 yıllarına ait Köy Hizmetleri bütçesinin ne kadarı Sıvas iline tahsis edildiğine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/801) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 50. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’a bağlı Suşehri İlçesine Köy Hizmetlerince bir şube açılmasının düşünülüp düşünülmediğine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/802) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 51. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’a bağlı Divriği İlçesine bir Köy Hizmetleri Şantiye Şefliğinin kurulmasına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/803) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 52. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’a bağlı Doğanşar-Hafik arasındaki yola ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/804) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 53. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Gökpınar Göleti Sulama Projesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/805) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 54. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, uyuşturucu kaçakçılığı iddiasıyla bir şahsın gözaltına alınıp alınmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/806) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 55. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, Diyarbakır Merkez Bağıvar Beldesi Karakol Komutanının belde halkına baskı yaptığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/807) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 56. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Yozgat Fen-Edebiyat ve Mimarlık Mühendislik Fakülteleri için 1996 bütçesinden ayrılan ödeneğe ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/808) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 57. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, eğitim sistemine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/809) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 58. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Cami, Kur’an Kursu, dernek veya Vakıflara Devlet Bütçesinden bir yardım yapılıp yapılmadığına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/810) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 59. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Yozgat İlinde besicilik kredisinden yararlanan kişilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/811) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 60. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Emekli aylıklarının, aylık olarak ödenmesinin mümkün olup olmadığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/812) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996) 61. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Bağ-Kur üyelerinin basamak yükselmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/813) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996) 62. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, İstanbul’da yapılan PAB Konferansına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/814) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996) Meclis Araştırması Önergeleri 1. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, Refah Partisi üyesi oldukları iddia edilen iki kişinin kurban organizasyonu marifetiyle topladıkları paraların nerelerde kullanıldığını tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Melis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.1996) 2. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, bazı turizm şirketlerinin hac organizasyonlarından sağladıkları gelirden Refah Partisi’ne para aktarıp aktarılmadığını araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Melis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.1996) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU KÂTİP ÜYELER : M. Fatih ATAY (Aydın), Salih KAPUSUZ (Kayseri) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşimini açıyorum. III. – YOKLAMA BAŞKAN – Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; adı okunan sayın üyelerin, salonda bulunduklarını yüksek sesle işaret buyurmalarını rica ediyorum. Kulislerde bulunan sayın milletvekillerinin Genel Kurulu teşrifini, ayrıca rica ediyorum. (Yoklamaya başlandı) Mustafa Küpeli?.. Yok. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclisi yöneten her Meclis Başkanvekili arkadaşımız, Genel Kurul üyesi sayın milletvekillerinden, bu cep telefonlarıyla ilgili ricalarda bulundu. Görüyorum ki, cep telefonları hâlâ dertli ve firkatli nida etmektedir. Eğer buna müsamaha gösterirsek, endişe ederim ki, kimi sayın üye faks makinesi getirme ihtiyacını duyacaktır. Rica ediyorum... Bu gereçten elbette yararlanılmalıdır; ama, yeri burası değildir. İstirham ediyorum... Eğer o icadın bir kapatma yeri varsa, lütfen düğmesine basın ve kapatın; en azından, kitapçığında, nereye basıldığında kapatılacağı yazılıdır. Teşekkür ediyorum. Yoklamaya devam ediyoruz. ( Yoklamaya devam edildi) Arif Sezer?.. Yok. (Adıyaman Milletvekili Mahmut Nedim Bilgiç’e kadar yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç sayın üyeye gündemdışı söz vereceğim. IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Özürlüler Haftası ve özürlülerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in cevabı BAŞKAN – Sayın Ersönmez Yarbay, Sakatlar Haftası dolayısıyla gündemdışı söz istemişlerdir. Tabiî, bu “sakat” tabirini, rencide olmamaları için “özürlüler” olarak ifade ediyorum; “fiziksel özürlüler” ya da “fiziksel engelliler” de olabilir. Buyurun Sayın Yarbay. (RP sıralarından alkışlar) ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde, 10-16 Mayıs tarihleri arası, her yıl, Özürlüler Haftası olarak kutlanmaktadır. Özürlüler Haftası münasebetiyle, özürlülerin içinde bulundukları acıklı durumlara Yüce Heyetinizin dikkatlerini çekmek için, gündemdışı söz almış bulunuyorum. Birleşmiş Milletler kıstaslarına göre, az gelişmiş ülkelerde nüfusun yüzde 12’si özürlü insanlardan oluşmaktadır; bu, çok yüksek bir orandır. Ülkemizde, 1985 nüfus sayımında yapılan tespitlere göre, 429 130’u erkek, 265 941’i kadın olmak üzere, 695 071 özürlü vatandaşımız bulunmaktadır. 1985 nüfus sayımında tespit edilen bu rakamların, çalışamayacak kadar özürlü olan vatandaşlarımıza ait olduğu kabul edilmelidir. Elde sağlıklı veriler olmamasına karşın, Türkiye’de özürlü vatandaşlarımızın sayısı 6 milyon civarındadır. 1990 nüfus sayımında, özürlü vatandaşlarımızla ilgili olarak hiçbir veri yoktur. Özürlü vatandaşlarımızla ilgili politikalar üretilirken, özürlü vatandaşlarımızın kesin sayısı tespit edilmeli, özür nedenleri ve sayıları belirlenmelidir. Bu arada, ülkemizde, acilen bir nüfus sayımı yapmanın zaruret olduğunu da işaret etmek istiyorum. Hızlı nüfus artışı sebebiyle ve hızlı göç sebebiyle, günümüzde, artık, elimizdeki rakamlar, olayları değerlendirmede yetersiz kalmakta; bu sebeple, acilen bir nüfus sayımı gerekmektedir. Nüfusumuzun yüzde 10’unu ilgilendiren bir konuda hiç istatistikî bilginin bulunmaması gerçekten üzücüdür. Sağlık Bakanlığının yayımlamış olduğu sağlık istatistikleri kitabında, çeşitli sebeplerle sonradan özürlü kalan vatandaşlarımızla ilgili hiçbir bilgi yoktur. Ülkemizde yapılacak öncelikli iş, özürlülerle ilgili analize elverişli envanterler çıkarılmalı, bu bilgilere göre özürlü vatandaşlarımızla ilgili politikalar üretilmelidir. Özürlü vatandaşlarımızı topluma kazandırmak; onları, üretici hale getirmek; normal insanlar gibi eğitim gören, çalışan, eğlenen, spor yapan fertler haline dönüştürmek; diğer vatandaşlarımız ile özürlü vatandaşlarımız arasındaki fırsat eşitliğini sağlamak devletin görevidir. Anayasanın 10 uncu maddesi, eşitlik ilkesini, 2 nci maddesi de sosyal devlet ilkesini düzenlemiştir. Anayasamızın, eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevini düzenleyen 42 nci maddesi, özel eğitim ihtiyacı bulunanların eğitimi konusunda gerekli tedbirlerin alınmasının devletin görevi olduğunu belirtmektedir; fakat, ne yazık ki, bugün, sadece, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda 15 bin öğrencimiz eğitim görebilmekte; ama, sayısını bilemediğimiz kadar özürlü öğrencimiz de, maalesef eğitim görememektedir. Yine, Anayasamızın bir başka maddesinde, çalışma ve dinlenme hakkı konusunda, özürlülerle ilgili bir düzenleme yapılmış ve devlete, özürlülerin korunması konusunda görevler verilmiştir; keza, Anayasamızın bir başka maddesinde -sosyal güvenlikle ilgili bir maddesinde de- yine, özürlüler ve güçsüzlerle ilgili düzenlemeler yapılmış ve devlete bu konuda görevler verilmiştir. İş Kanununda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, Sosyal Güvenlik Kurumları Kanununda, Sosyal Yardımlaşma Vakfı Kanununda ve birçok kanunda özürlülerle ilgili düzenlemeler bulunmasına rağmen, ülkemizde, halen, özürlülerin, sadece yüzde 3’ü eğitim görebilmektedir. Ülkemizde, işsiz oranı, nüfusumuzun yüzde 10-15’i civarında olmasına karşın, özürlülerde bu oran yüzde 95’leri bulmaktadır. Bu kadar dağınık mevzuat içerisinde, mutlaka bir özürlüler bakanlığı kurulmalıdır. Geçen dönemde, Genel Başkanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve arkadaşlarının teklifiyle, bu Mecliste, özürlülerin durumunu araştırma ve bu konudaki politikaları geliştirme... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim... ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Tabiî efendim. ...maksadıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmuş ve bu komisyon, çalışmalarını tamamlayarak, raporunu Yüce Meclise takdim etmiştir. Bu komisyonda, özürlülerle ilgili bir bakanlığın kurulması ve özürlüler konusunda, özürlüler derneklerinin, vakıflarının, federasyonlarının katılımcı olarak bu bakanlıkta görev alması istenmiştir. Bu konuda, o komisyonda dile getirilen görüşlerin bir an önce yasaya dönüştürülmesini ve acilen bir özürlüler yasasının çıkarılmasını diliyor, bu düşüncelerle Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Yarbay, teşekkür ediyorum efendim. Cevap ihtiyacı duyulmadı. 2. – Konya Milletvekili Abdullah Turan Bilge’nin, süne ve kımıl zararlılarıyla mücadeleye ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – İkinci sırada, süne ve kımılla mücadele ile ilgili olarak Sayın Turan Bilge söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Bilge. (DSP sıralarından alkışlar) ABDULLAH TURAN BİLGE (Konya) – Başlayabilir miyim efendim? BAŞKAN – Tabiî efendim, buyurun; emre müheyyadır mikrofonlar. ABDULLAH TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinize saygılarımı sunuyorum. Orta Anadolu’nun çok büyük bir bölümünde buğday ve arpa ziraatı en yaygın üretim desenidir. Kımıl ve süne diye adlandırdığımız iki zararlı, Konya, Kırşehir, Çorum, Çankırı, Ankara ve Ankara’nın özellikle Polatlı, Haymana, Bala İlçelerinde buğdayda daneleri emerek, önemli boyutlarda ağırlık ve kalite kaybına neden olmaktadır. Tarım Bakanlığının şu andaki politikası, süne mücadelesinde ilaç, uçak, işçilik ve tarla kontrolü gibi giderlerin devlet tarafından karşılanmasıdır. Kımıl mücadelesinde ise, ilaç ve yer aleti, devlet tarafından karşılanmaktadır; fakat, ilaçlama, işçilik ve tarla kontrolü gibi hizmetler çiftçiye bırakılmaktadır; ancak, şu anda, alette ve yer yer ilaçta önemli boyutlarda sıkıntılar bulunmaktadır. Bakanlığı bu konuda daha duyarlı olmaya davet ediyorum. Çiftçi, kımılda, tarla kontrol çalışmalarını değişik nedenlerle yapamamakta ve bunun doğal bir sonucu olarak da, ergin kımıllara karşı etkili bir mücadele yapılamamaktadır; böyle olunca da, üreyen kımıl, Orta Anadolu’da, her geçen yıl daha da yaygınlaşmakta ve çiftçimizin gündemindeki önemli yerini korumaktadır. Kımılda yavruyla mücadele, son derece zor ve pahalı bir yöntemdir. Örneğin, 3 milyon dekarı ilaçlamak için -bütün masraflar bir tarafa- sadece 50 uçak gerekmektedir. Kımılda ergine karşı uçakla ilaçlı mücadele de hem pahalı bir yöntemdir hem de çok fazla ilaçlama sonucu doğal denge bozulmakta ve ekili hububat da zarar görmektedir. Sayın Genel Başkanımız Bülent Ecevit’in her zaman ifade ettiği gibi, DSP sadece sorunları ortaya koymaz, en sağlıklı çözüm önerilerini de beraberinde getirir esprisi içerisinde, kımılda var olan ikilemi aşmak için, devlet, kımıl yavru ilaçlamasında, çiftçilerin kendi kullanacakları ilaçlara yüzde 50 ilâ 60 geri ödeme yapmayı kabul ederse, çiftçi, bu mücadeleyi kendisi yapar ve böylece de, çiftçi, tarım teşkilatı ve Bakanlık arasındaki sürtüşme kalkar. Tarımda birtakım girdi ve ürünlere yapılan iade ve teşvik ödemeleri aylardan beri yapılamamaktadır. Seçim bölgem olan Konya’da, çiftçilerimizin 500 milyara varan bu ödemelerini lütfen yapınız ve çiftçilerimizin sıkıntılarına bir ölçüde çare olunuz; bu sorunu aşmak için, çiftçiye gübreyi ucuz fiyattan veriniz; geri ödemeyi, gübre üreticilerine veya tüccarlarına yapınız; çünkü, onlar, çiftçiden daha imkânlı kişi ve kuruluşlardır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; doğa, Orta Anadolu’ya yeterince cömert davranmamıştır; yağış miktarı yer yer limitin altında kalmaktadır. Bu yöre çiftçisinin kaderi ve yaşam koşulları, doğaya endekslidir; yetersiz yağış sonucu, her yıl milyonlarca hektar tarım arazisi nadasa bırakılmakta ve çiftçi, iki yılda bir ürün almaktadır...Bu yörenin çiftçisi sıkıntılıdır; çok yıllar, attığı tohumu bile alamamıştır; her geçen gün hızla yükselen fiyatlar tarımda da maliyeti artırmakla kalmıyor, buna paralel olarak, üretimin azalmasına neden oluyor... Yöre çiftçisi, daha sekiz ay önce 7-8 bin liraya sattığı buğdayının bugün 20-21 bin liradan işlem gördüğünü seyretmekte ve Hükümetin yanlış politikalarının burukluğunu içerisinde duymaktadır. Yerli buğdayın, şu anda, serbest piyasada, kilosu 20 bin liranın üzerinde işlem görmektedir. ithal buğdayın tonu ise, 260-265 dolardır. Bu kürsüden, tüm yetkililere soruyorum: Yabancı ülkelerin çiftçilerine rahat rahat ödediğiniz bu paraları, çilekeş ve vefakâr Türk çifçisine çok mu görüyorsunuz? Az önce ifade ettiğim gibi, doğa, Orta Anadoluya, daha fazla cömert değildir. Bu yörenin insanları, şarkıdaki ifadesiyle “yağdır Mevlam su” diye çok zaman Allah’a dua eder; bu nedenle, sulama, yöre için hayatî önem taşır. Kısa adı KOP olan, Konya Ovaları Sulama Projesi, Orta Anadolu çiftçisinin bir sevdasıdır, bir güzel rüyasıdır. Yöre çiftçisi, bu güzel rüyayı görürken, devletin, halen suladığı alanlarda yaptığı uygulamaları, birer karabasan gibi varlığında hissetmektedir. Şu anda, Orta Anadolu’da, on binlerce çiftçinin üye olduğu yüzlerce sulama kooperatifi vardır; ama, yığınla da sorunları vardır. 1993 yılında, kilovatı 232 lira olan elektrik ücreti, yüzde 2 400 artırılmak suretiyle, 5 600 liraya yüksetilmiş bulunmaktadır. Çiftçinin ödeyemediği borcuna, tefecileri bile kıskandıracak, aylık yüzde 18 gibi bir faiz uygulanmaktadır; devlet ve çiftci, icralık olmuşlardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – 2 dakika süre verdim; lütfen toparlayınız efendim. ABDULLAH TURAN BİLGE (Devamla) – Peki efendim. Çözüm: Geliniz, yüzde 50 indirimli yeşil tarifeyi, yeniden uygulayalım; gecikme faizlerini bir kez affedelim, bu olmaz ise, toplam borcu hemen donduralım ve taksite bağlayalım; Orta Anadolu’da, sulamada kullanılan elektriğin paralarını, gecikme faizi uygulamadan şubat, ağustos aylarına alalım. “Kuyuların çalışacak” diye kandırılıp, ona göre, ürün eken kooperatiflerin ufak tefek noksanlıklarını gideriniz ve bu kooperatifleri, hemen faaliyete geçiriniz. Çifçi, kendi kendine soruyor “Bu hükümetler bize ne diyor: Ürününe, istediğin kadar değil, cebindeki paran kadar su ver; üretimi artırma, istersen hiç ekme, hiç üretme; sana, kiloda, 8 bin lirayı çok gördüğüm mısır ve buğdayı dışarıdan 19-20 bin liraya alıyorum” diyor. Bir zamanlar “benim köylüm, benim çiftçim” diye oy deposu olarak görülen bu insanların, son 10 yıldır ülkeyi yöneten siyasîler tarafından ne hale getirildiklerinin kısa metrajlı bir filmini sundum. Vah köylüm! Eyvah köylüm! Ama, üzülme, yoksulluk ve çile çekmek senin yazgın olmayacaktır ve güzel günler yakındır; DSP, köylüye sevdalıdır. Saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Bilge, teşekkür ediyorum. 1. – Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Özürlüler Haftası ve özürlülerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam) DEVLET BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Sayın Başkan, birinci gündemdışı konuşmada Genel Kurul salonunda yoktum; müsaade ederseniz, şimdi cevap vermek istiyorum. BAŞKAN – Özürlülerle mi ilgili efendim? DEVLET BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Evet efendim. BAŞKAN – Özürlülerle alakalı, engellilerle alakalı gündemdışı konuşmaya, Hükümet edına arzı cevap etmek üzere, Sayın Bakan buyurun. DEVLET BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; geciktiğim için, Refah Partisi Milletvekili değerli arkadaşımız Ersönmez Yarbay’ın, biraz önce, Sakatlar Haftası nedeniyle yapmış olduğu gündemdışı konuşmayı dinleyemedim; ancak, içeriği itibariyle toplumumuzu fevkalade yakından ilgilendiren bir konu olması hasebiyle, ben de, Hükümet adına görüşlerimi arz etmek üzere gelmiş bulunuyorum. 19 uncu Dönemde, Refah Partisinin vermiş olduğu bir önergeye dayanılarak Meclisimizde kurulan özürlülerin sorunlarını araştırma komisyonu, belki de, uzun yıllar sonra, ilk defa, özürlülerin sorunlarına fevkalade cevaplar verebilecek bir araştırma komisyonu çalışması yaptı. Özellikle, geçtiğimiz dönem Meclisimizin değerli milletvekillerinin desteğiyle, bu komisyonun Başkanlığını ben deruhte ettim. Aşağı yukarı bir yıl içerisinde -bir yıl bile değil on ay içerisinde- Meclisimizin değerli katkılarıyla, bu komisyon, çalışmalarını tamamladı, genel görüşmesi yapıldı ve şu anda çeşitli parti gruplarımıza ait değerli arkadaşlarımızın hazırlamış olduğu özürlülerle ilgili yasa taslakları, geçen dönemin sonuna doğru hazır hale getirildi, birleştirildi. Ben, şimdi, arkadaşımıza, bu duyarlı konuda söz alıp görüşlerini belirttiği için teşekkür ediyorum. Ayrıca, Yüce Meclisimizden, bu dönemde uzun zamandır bekleyen -dört yıl sonra; yani, dört yıl önce çalışması bitmiş- özürlülerle ilgili yasanın, katkılarınızla, bir an önce çıkması hususunda da, sizlerden ilgi ve alaka bekliyorum. Hepinize ayrı ayrı teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum. 3. – Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki karayollarının durumuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in cevabı BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü sırada Sayın Hüsamettin Korkutata, Türkiye’deki köy ve karayolları ağlarıyla ilgili olarak konuşmak üzere, buyurun. Tabiî, özellikle Bingöl demeyi arzu edersiniz; ama, 74 ilimiz var; buyurun. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; karayolları ve bilhassa kapalı olan yollarla ilgili... BAŞKAN – Efendim, ben sürenizi durdurdum. Sayın Kahraman uyarıyor, “İl sayısı 74 değil 79” diyor; haklıdır. Düzeltiyorum; ama, biz, akşam 74 ille yatıp sabah 75 ille uyanıyoruz; onun için takip edemiyorum; kusura bakmayın efendim, cehaletimi bağışlayın. Buyurun. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – Estağfurullah efendim. Sayın Başkanım, inşallah bundan sonra öyle yatıp kalkmayacaksınız, bunun için de bir düzenleme yapılıyor. NECMİ HOŞVER (Bolu) – Başkan, bizimkileri şimdiden önledin; biz de bekliyoruz il olacak yerleri. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 61 bin kilometrelik karayollarının şöyle böyle 35 bin kilometrelik kısmı trafiğe elverişli değil ve maalesef, doğru dürüst kullanılamıyor. Kullanılan yollardan da birkısmı zaman zaman kesilince, diğer yollarda trafik kazalarının artması daha çok imkân dahiline giriyor . Ben, 14.3.1996 tarihinde; yani, bundan tam iki ay önce olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili bir konuşmamda Bingöl-Diyarbakır karayolunun kapalı olduğunu söylemiştim ve o zaman Sayın İçişleri Bakanımız Ülkü Güney Bey, “bu yolun kapalı olmadığını” söylemişti; ben de “yanlış bilgilendirildiklerini” kendilerine arz etmiştim. Bundan kısa bir zaman sonra da Sayın Bakanımız, bana geldi “özür dilerim, gerçekten bu yol kapalı imiş, ben yanlış bilgilenmişim; ama, söz veriyorum, 15 gün içinde bu yolu açacağız” dedi. Ben, kendilerine teşekkür ettim ve ondan sonra Sayın Ünal Erkan ile birlikte biz Bingöl’e gittik ve orada halkın huzurunda bir bakan olarak, bölgeyi bilen bir insan olarak da “bu yolu açmak bizim boyumuzun borcudur” demişlerdi. Fakat, ne acıdır ki, tam iki ay zaman geçti ve bu yol bir türlü açılamadı değerli arkadaşlar. Buradan emirler verildi, görüşmeler yapıldı, bütün bunlara rağmen bu yolun açılamaması, vatandaşı, gerçekten inançsızlığa itmiştir; çünkü, vatandaşın huzurunda verilen söz yerine getirilmemiştir. Değerli arkadaşlar, bu karayolunun açılmasında Bingöl’ün hiçbir dahli yoktur; yani, Bingöl, açılmaması için hiçbir mazeret ileri sürmemiştir; hem tugay komutanlığı emniyetini sağlamak yönünden hem Bingöl Valiliği de, asfalt ve diğer hizmetlerini yapmak yönünden hiçbir sakınca görmemektedir; ama, Diyarbakır Valiliği ve ilgililer, maalesef bu yolun açılmasına müsaade etmiyorlar. Ben, bu yolun en kısa zamanda açılmasını istiyorum. Zira, devletimizin buradaki kaybı trilyonları buluyor. 140 -160 kilometre yol yerine tam 300 küsur kilometre yol gidilip geliniyor; hem vatandaşa çok büyük külfet hem büyük zaman israfı ve hem de benzin sarfiyatı ve araçların yıpranması yönünden gerçekten büyük bir zarar. Biz, o zaman yalnız bu yolu söylemiştik, başka yolları söylemedik. Şimdi ben, doğu ve güneydoğudaki karayollarının diğer yerlerine kısaca değinmek istiyorum. Şu anda Siirt ile Şırnak arasında yol açık değildir değerli arkadaşlar; ama, hiç açık değil! Hiç kimse de iki üç yıldan beri gidip gelmemektedir. Bu yolun mutlaka güvencesinin de sağlanması ve açılması lazımdır. Yine, bugün Bitlis’le Van arasında saat 16.00’dan sonra gidip gelmek mümkün değil, 16.00-16.30; şu anda saat değişmişse bilmiyorum; benim gittiğim tarihte öyle idi . Doğu, güneydoğu yollarının büyük ekseriyeti de bu durumdadır; ancak saatli olarak açıktır, onun dışında açık değil. Bingöl’e, maalesef ve maalesef, yolcu treni, iki yıldan beri gitmemektedir. Bunu müteaddit defalar tenkit etmemize rağmen, buraya yolcu treni, hâlâ bir türlü gönderilmedi; ancak, yük treni gidebilmektedir. Bunların hepsi de, tabiî ki, oradaki vatandaşa bıkkınlık veriyor, eziyet veriyor. Zaten, demiryolu hattının geçtiği yerlerde, birçok vatandaşa yol götürülmemiş, nasıl olsa raylı sistemden istifade ediliyor denilmiş; ama, bugün, o vatandaş, yükünü, ya hayvan sırtında veyahut da kendi sırtında götürmektedir. Bu vatandaşın ıstırabının bir an önce dinmesi lazımdır. Değerli arkadaşlar, 2 Haziranda bir araseçim var: Mahallî araseçim. Bir bakıyoruz ki... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir bakıyorsunuz ki, süreniz bitmiş. Ben, şimdi, sürenizi uzatıyorum; buyurun. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, birçok vaatler yapılıyor -doğu ve güneydoğunun tamamında bu böyledir- paketler açılıyor, trilyonluk paketler; fakat, arkasından bir şey çıkmadığı zaman, vatandaş çok üzülüyor ve umutsuzluğa itiliyor. Vatandaşı bu umutsuzluğun içinden çıkarabilmenin tek yolu, vatandaşa söyleneni mutlak ve mutlak şekilde zamanında yapabilmektir. Biz, bu anlayışın içerisine girmediğimiz zaman, ne terörde başarılı oluruz ne de hiçbir işte başarılı olabiliriz. Bugün, şöyle böyle dört küsur aydır biz buradayız; yaptığımız hiçbir şey yok, verdiğimiz hiçbir söz yerine getirilmemiş, hiçbir konu başarılmamıştır değerli arkadaşlar. Bugün, yine, Bingöl’le ilgili bir konudan söz etmek istiyorum: Adaklı, Kiğı, Yedisu ve birçok ilçeye yol hizmeti gidememektedir; yollar da, yoldan başka herşeye benzemektedir değerli arkadaşlar. Bu yolların, mutlaka, kısa zamanda yapılması şarttır. Seçim zamanı gelip, orada vaat edip, sonra da hiçbir şey yapmamak, bir neticeyi değiştirmez arkadaşlar. Biliyorum, bir sürü yatırımlarımız var; hepsi, yıllardan beri, sürüm sürüm sürünmektedir. Bir devlet hastanesi inşaatı tam on yıldır devam etmiş; ama, hâlâ da bitmemiştir. Yarın gelinip başka şeyler söylenebilir; ama, bunun bir kıymet ifade etmeyeceğini şimdiden söylemek istiyorum. Eğer, bunlar ciddî şekilde yapılacaksa, bugünden, programına doğru dürüst para konulmalı ve bu işler bitirilmelidir, seçim malzemesi olarak kullanılmamalıdır. Değerli arkadaşlar, şu anda İçişleri Bakanımız geldi, bunu, kendilerinin yanında, Sayın Başkanın da müsamahasına sığınarak bir kez daha söyleyerek, sözlerime son vermek istiyorum: Bu karayolunun -Bingöl-Diyarbakır karayolunun- açılması için... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Efendim... Lütfen... HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – ...Sayın Bakanım “beraber gideceğiz, onu açacağız” diye söz vermişti. O günden bugüne kadar bekledim, iki ay geçti, şimdi, yerinden inşallah cevap vereceklerdir. Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Korkutata teşekkür ediyorum. Sayın Korkutata’nın gündemdışı konuşmasıyla ilgili olarak, Devlet Bakanı Sayın Çiçek. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz evvel, burada söz alan Sayın Korkutata, özü itibariyle karayollarıyla ilgisi olması gereken; ama, biraz da, o Bakanlığın o Genel Müdürlüğün sınırlarını aşan bir genel değerlendirme yaptı; ben de, o konuyla ilgili, kısaca, Yüce Heyetinize bilgi sunmak istiyorum. Tabiatıyla, o taraflarda belediye seçimleri var. Orada yapılan çalışmaları, ne ölçüde seçimle ilgilendirirseniz, burada yapılan konuşmayı da seçime yönelik bir konuşma olarak değerlendirme mecburiyetiniz hâsıl olur. HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Aynı konuyu daha önce de söylemiştim. DEVLET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – O sebeple, Karayolları Genel Müdürlüğünün, 1996 yılında Türkiye’de yapmak istediği çalışmalarla ilgili kısaca bilgi arz etmek istiyorum : Bugün, Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluğu altında 60 bin kilometrelik yol ağı mevcuttur. Bu yol ağındaki çalışmalar, genel bütçe içerisinde giderek azalan bütçe ödenekleriyle yürütülmektedir. 1996 yılı başı itibariyle, toplam yol ağının yüzde 85’i asfalt kaplama, yüzde 11’i stabilize kaplama, yüzde 4’ü ise toprak ve geçit vermeyen yol durumundadır. Bunların dışında, yine, 1996 yılı başı itibariyle, 93 kilometrelik bağlantı yoluyla birlikte, 1 246 kilometrelik otoyol ağı mevcuttur. 1996 yılında Karayolları Genel Müdürlüğüne, devlet ve il yolları faaliyetleri için, bütçeden 58 trilyon 348 milyar liralık bir ödenek ayrılmıştır. Bunun dışında, bütçe dışı kaynaklardan temin edilen gelirlerle beraber, bu sene bu hizmetler yürütülmeye çalışılacaktır. Ayrıca, otoyol faaliyetleri için de 47 trilyon 300 milyar liralık bir ödenek öngörülmüştür. Bu ödeneklerle, toplam 9 bin kilometrelik devlet ve il yolunda, asfalt yapımı ve onarımı hizmeti yürütülecektir. 60 bin kilometrelik yol ağında, normal bakım, onarım, trafik ve karla mücadele hizmetleri yürütülecektir. Otoyollarda ise, 21 Nisan 1996 tarihinde hizmete açılan Erzin Kavşağı ve Payas Kavşağı ile -ki, 30 kilometrelik bir yoldur- 1 276 kilometreye ulaşılmış olacaktır. 1996 yılı sonu itibariyle, 183 kilometre otoyol daha hizmete açılmış olacaktır. Hizmete açık bulunan otoyollarda yer alan yolculukla ilgili hizmet tesislerinden, 20 adedinden 9 unda Yap-İşlet-Devret Kanunuyla görevlendirme yapılmıştır, geriye kalan 11 adedinde ise görevlendirme çalışmaları devam etmektedir. Diğer taraftan, İzmit Körfez geçişiyle, Çanakkale köprüsünün de yap-işlet-devret modeliyle ihale edilmesi çalışmaları sürdürülmektedir. Bunların dışında, uluslararası projelere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin karayolu faaliyetleri çalışmalarına da devam edilecektir. Bu vesileyle, bu bilgileri Yüce Heyetinize saygıyla sunuyorum. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, gündemdışı görüşmeler tamamlanmıştır. Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır, okutup, bilgilerinize sunacağım: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. – İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’na, dönüşüne kadar, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı H. Hüsnü Doğan’ın vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/272) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşmelerde bulunmak üzere, 10 Mayıs 1996 tarihinde İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı Dr. Rüşdü Saracoğlu’nun dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı H.Hüsnü Doğan’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer tezkereyi okutuyorum: 2. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/273) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Bakanlar Toplantısına ve (ECO) Zirve Toplantısına katılmak üzere, 10 Mayıs 1996 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’ın dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer tezkereyi okutuyorum: 3. – İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı Mehmet Halit Dağlı’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/274) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşmelerde bulunmak üzere, 10 Mayıs 1996 tarihinde İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı M. Halit Dağlı’nın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı İ. Yaşar Dedelek’in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer tezkereyi okutuyorum: 4. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/275) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkmenistan Cumhurbaşkanı Saparmurad Türkmenbaşı’nın davetlisi olarak, 12-15 Mayıs 1996 tarihleri arasında Aşkabat’ta düzenlenecek Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Zirvesine katılacağımdan, dönüşüme kadar, Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Doç.Dr. Mustafa Kalemli vekâlet edecektir. Bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Sayın milletvekilleri, Sayın Divan Üyemizin, bundan sonraki sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, Meclis araştırma önergeleri vardır; okutuyorum: C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, Refah Partisi üyesi oldukları iddia edilen iki kişinin kurban organizasyonu marifetiyle topladıkları paraların nerelerde kullanıldığını tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Beşir Darçın ve Adnan Simit, özellikle, 1994 yılı içinde karışmış oldukları olaylar nedeniyle, isimlerinden sıkça bahsedilen ve basında yer alan kişilerdir. Ticaret, emlakçılık işleriyle uğraştıkları, fabrikalarının bulunduğu resmî kayıtlarla doğrulanmakta, ayrıca, para alım–satım (tefecilik) yaptıkları iddiaları da yaygın olarak konuşulmaktadır. Adı geçen kişiler, Erzincan, güneydoğu bölgemiz, Bosna–Hersek, Azerbaycan ve Abhazya’ya kurban eti göndermek, vatandaşlarımıza kurban kesme vecibelerini yerine getirme hususunda yardımcı olabilmek için yurt sathında “kurban organizasyonu” kurmuş bulunduklarını gazetelere verdikleri ilanlarla yayınlamışlardır. Böylece, ulvi bir amaç için düzenledikleri organizasyona pek çok duyarlı ve yardımsever vatandaşlarımızın kampanyaya katılımlarını da sağlamışlardır. Bu kişiler, bu organizasyona katılmak isteyen vatandaşlarımızın İstanbul’daki Yapı Kredi Bankası Fatih Şubesinde açtırmış bulundukları 0064988–9 No’lu hesaba paranın yatırılmasını ve geniş bilgi çin 4–2873059 No’lu telefona başvurulabileceğine, ilanlarında yer vermişlerdir. Burada dikkat çekici olan konu, geniş bilgi ve irtibat için verilen telefon numarasının Refah Partisine ait telefon olması ve bu telefondan aranıldığı takdirde, Refah Partisi yetkililerinin çıkmalarıdır. Bu husus, özellikle, bu organizasyonun ve organizasyonu düzenleyen kişilerin Refah Partisi ile olan illiyet bağını gösterir en önemli delildir. Ayrıca, Beşir Darçın ve Adnan Simit’in kim oldukları konusunda bilgilerinin olmadığını ısrarla beyan eden Refah Partisi yetkilileri, bilahara, Beşir Darçın’ı tanıdıklarını ve partilerine kayıtlı üye olduğunu kabullenmek zorunda kalmışlardır. Bu yolla ve belirtilen hesapta toplanan paraların akıbetinin ne olduğunun, yardım için kullanılıp kullanılmadığının, amacı doğrultusunda kullanılmış ise nerelere gönderildiğinin belirlenmesi, yoksa Refah Partisinin kendisine maddî kaynak sağlamak için aldatma yoluna başvurarak vatandaşı istismar edip etmediğinin saptanması, Refah Partisi veya teşkilatlarına bu yolla, bu hesapta kaynak sağlanıp sağlanmadığının tespiti için Anayasamızın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 1. Ali Rıza Gönül (Aydın) 2. Mehmet Gözlükaya (Denizli) 3. Saffet Arıkan Bedük (Ankara) 4. Nevzat Köse (Aksaray) 5. Evren Bulut (Edirne) 6. Bekir Aksoy (Çorum) 7. Tahsin Irmak (Sıvas) 8. İrfettin Akar (Muğla) 9. İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir) 10. Hayri Doğan (Antalya) 11. Zeki Ertugay (Erzurum) 12. Ali Uyar (Hatay) 13. Necati Çetinkaya (Konya) 14. Nihan İlgün (Tekirdağ) BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır. Diğer önergeyi okutuyorum: 2. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, bazı turizm şirketlerinin hac organizasyonlarından sağladıkları gelirden Refah Partisine para aktarılıp aktarılmadığını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Hac görevini yerine getirmek her Müslümanın en büyük arzusu ve aynı zamanda dinen görevidir. Çünkü, Müslüman olmanın şartlarından birisi de hacca gitmektir. Tabiî ki, hac farizasını yerine getirmenin gerekli koşul ve şartları da ayrıca dinimizce belirlenmiştir. Her yıl Suudî Arabistan, Müslüman ülkelere belli oranlarda hac kontenjanı ayırmaktadır. Ülkemiz için de ayrılan bu kontenjan Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde kurulan Hac Komitesi tarafından kullanılmakta ve aranılan şartları taşıyan turizm şirketleri vasıtasıyla, maktu belirlenmiş ücret karşılığı, vatandaşlarımız hac görevini yerine getirmektedirler. 1994 yılında, Suudî Arabistan, Türkiye için 60 bin kişilik hac kontenjanı ayırmıştır; ancak, Hac komitesine yapılan başvuruların bu miktarı aşması sebebiyle yeniden ek kontenjan sağlanması yolunda, resmî yollan, Suudî yetkililere başvurulmuş, hatta, Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in aynı şekilde kontenjan arttırılması yolundaki dileğinin Suudî Arabistan Kralına iletildiği basınımızda da yer almıştır. Bu girişimleri bizzat zamanın Devlet Bakanı Sayın Necmettin Cevheri ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz da doğrulamıştır. Resmî müracaatlara Suudî Arabistan’dan olumlu bir cevap alınamamıştır. Bu arada, Suudî Arabistan’ın, Refah Partisine 5 bin kişilik ek kontenjan verdiği; ayrıca, kamuoyunda Refah Partisiyle illiyet bağı bulunduğu iddia edilen Avrupa’daki Millî Görüş Teşkilatına da 10 bin kişilik kontenjan tanıdığı iddiaları basında yer almaya başlamıştır. Yapılan inceleme ve araştırma sonucu, gerçekten, sadece 1994 yılı için değil, 1993 yılı için de 5 bin kişilik ek kontenjanın, bu yolla, Suudî Arabistanca tanındığı ve bu kontenjanların aranılan niteliklere sahip olmayan, yani, Turizm Bakanlığı tarafından hac organizasyonu yapacak firmaların (A) tipi olma zorunluluğunun dışında kalan firmalar eliyle kullanıldığı ve kullanılmak istendiği ortaya çıkmıştır. Bu durum kesinleşince, Türkiye’nin 60 bin kişilik hac kontenjanının arttırılması istemini reddeden Suudî Arabistan’ın, Refah Partisi ile doğrudan ilişki kurup, 5 bin kişilik ek hac vizesi vermesinden rahatsızılık duyan Dışişleri Bakanlığı, Suudîlerin bu davranışını “Türkiye’nin içişlerine müdahale” biçiminde değerlendirmiştir. Konuyu, diyanet işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Necmettin Cevheri ile birlikte değerlendirmeye alan Dışişleri Bakanı Sayın Hikmet Çetin, Refah Partisine tanınan ek kontenjandan bir tanesinin dahi kullandırılmayacağını, hac kotasının Türk Hükümetine tanındığını, Hükümetin dışında başka bir grup ya da zümreye kota tanınmasının o ülkeyle ilişkiler bakımından iyi olmayacağını ve bu konuya özen gösterilmesi gerektiğini, kesin bir dille, Türkiye’nin Suudi Arabistan Büyükelçiliği vasıtasıyla Riyad yönetimine bildirmiştir. Önce, ek kontenjan alınması konusundaki girişimleri yalanlayan Refah Partisi yetkilileri “Refah Partisinin yükseldiğini görüyorlar, çamur atmak için bunu yapıyorlar” savunmasını yapmış; bilahara, Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Rıza Ulucak “bizim, bu işlerle Parti olarak ilgimiz yok; ama, Refahlı bazı turizm şirketleri böyle bir girişimde bulunmuş olabilir” açıklamasında bulunarak, bir anlamda iddiayı doğrulamıştır. Daha sonra, Refah Partisi Genel Başkanı Sayın Necmettin Erbakan da “Refah Partisi, ülke evlatlarının hac konusuyla ilgilenir. Daha çok vatandaşın hacca gitmesini sağlamak, Refah Partisinin işidir” şeklindeki beyanatıyla, örtülü olarak, bu kontenjanın sağlanmasında kendisinin ve Refah Partisinin rolünün olduğunu itiraf etmiştir. Bu gelişmeler karşısında Hükümet, Refah Partili şirketlerin hac turlarını engellemek için bir dizi önlem almış; Diyanet Vakfı ve Hac Komitesi, belirlenen “A” grubu seyahat acenteleri ile hacca gidecek 60 bin hacı adayının tamamına özel kimlik kartı dağıtmak suretiyle, Refah Partili ve Refah Partisine yakın turizm şirketlerinin hac organizasyonunu denetim altına almak istemiştir. Şüphesiz, bu olayın malî yönü de bulunmaktadır. Yine, basında yer aldığı kadarıyla, 1993 ve 1994 yıllarında bu kontenjanı kullanan şirketlerden bir yetkili, yani turizm acente sahibi “hac maliyeti 1 300 dolardır. Hacı adaylarından 1 700 dolar alınır. Refah Partisine bağlı çalışan turizm şirketleri, 400 dolarlık kârın 200 dolarını Refah Partisine verirler” demek suretiyle, hac kontenjanının arkasında yatan parasal çıkarı ortaya koymuştur. Uluslararası protokole aykırı olan söz konusu hac kontenjanının sağlanması karşılığında Refah Partisinin Suudi Arabistan’a ne verdiğinin ve kaba hesapla alındığı iddia edilen pay karşılığı 2 milyon doların Refah Partisine aktarılıp aktarılmadığının belirlenmesi için, Anayasamızın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 1. Ali Rıza Gönül (Aydın) 2. Evren Bulut (Edirne) 3. Mehmet Gözlükaya (Denizli) 4. Bekir Aksoy (Çorum) 5. Saffet Arıkan Bedük (Ankara) 6. Zeki Ertugay (Erzurum) 7. Ali Uyar (Hatay) 8. Necati Çetinkaya (Konya) 9. Nihan İlgün (Tekirdağ) 10. Nevzat Köse (Aksaray) 11. Tahsin Irmak (Sıvas) 12. İrfettin Akar (Muğla) 13. İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir) 14. Hayri Doğan (Antalya) BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, soru önergesinin geri istendiğine dair önergeler vardır; okutuyorum: B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 5. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, (6/128, 96) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/16) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 7 nci ve 39 uncu sıralarında yer alan (6/128 ve 96) esas numaralı sözlü soru önergelerime yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Halit Dumankaya İstanbul 6. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, (6/100) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/17) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 43 üncü sırasında yer alan (6/100) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Kemalettin Göktaş Trabzon 7. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, (6/33) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/18) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 77 nci sırasında yer alan 6/33 esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. İsmail Özgün Balıkesir BAŞKAN – Soru önergeleri geri verilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun bir raporu vardır; okutup, bilgilerinize arz edeceğim: V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1. – Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesap Cetvelinin Sunulduğuna İlişkin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Tezkeresi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (3/208) (S. Sayısı : 12) (1) 16.4.1996 Yüksek Başkanlığa Cumhurbaşkanlığı 1994 malî yılı kesin hesaplarını ihtiva eden bu cetvellerin içindekiler incelenerek kayıt defterine uygun olduğu anlaşılmış olup İçtüzüğümüzün 156 ncı maddesi gereğince Genel Kurula arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur. Komisyon Başkanı Komisyon Başkan V. Sözcü Süleyman Hatinoğlu Haluk Yıldız Şerif Bedirhanoğlu Artvin Kastamonu Van Kâtip Denetçi Üye Mehmet Altan Karapaşaoğlu Hacı Filiz İsmail Çoşar Bursa Kırıkkale Çankırı Üye Üye Üye Mehmet Korkmaz Mehmet Moğultay Ahmet Neidim Kütahya İstanbul Sakarya Üye Üye Mustafa Köylü Cihan Yazar Isparta Manisa BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Sayın milletvekilleri, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun, İçtüzüğün 35 inci maddesinin birinci fıkrasına göre verilmiş bir raporu vardır; okutuyorum: IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 8. – Bayındırlık, İmâr, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, Komisyona havale edilen, “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin” Millî Eğitim Komisyonuna havale edilmesinin uygun olacağına ilişkin tezkeresi (3/276) (1)- 12 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. 8.5.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” Hükümeti temsilen Maliye Bakanlığı temsilcileri ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü temsilcilerinin de katılımlarıyla, Komisyonumuzun 8.5.1996 tarihli 2 nci Birleşiminde incelenip görüşüldü. Söz konusu kanun hükmünde kararnameyle, Devlet Tiyatrosu ile Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüklerinin Teşkilat Kanunlarında değişiklik yapılarak, bu kuruluşların bütçelerinin, Bakanlar Kurulu yerine, her yıl, Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Kültür Bakanlığınca onaylanması öngörülmektedir. Diğer taraftan, Çevre Müsteşarlığında ana hizmet birimi olarak Finansman Dairesi Başkanlığı kurulmakta ve bu birim için 1 adet daire başkanı kadrosu ile Müsteşarlığın taşra teşkilatında kullanılmak üzere 178 adet kadro ihdası sebebiyle 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellerde değişiklik yapılmakta, ayrıca, 2872 sayılı Çevre Kanununun 5 inci maddesinde yer alan İl Çevre Kurulu kaldırılarak, görevleri merkez çevre kurullarına verilmektedir. Kültür Bakanlığını ilgilendiren kanun hükmünde kararnameler ile tasarı ve teklifler, ilgisi nedeniyle Millî Eğitim Komisyonunda, Çevre Bakanlığını ilgilendiren konular da Çevre Komisyonunda incelenip görüşülmektedir. Bu nedenle Komisyonumuza havale edilmiş bulunan (1/167) esas numaralı bu Kanun Hükmünde Kararname, Komisyonumuzun ihtisası dışındadır. Komisyonumuz, bu gerekçe ile, söz konusu Kanun Hükmünde Kararnamenin, Millî Eğitim Komisyonunun ve de Çevre Komisyonunun yetkisi dahilinde bulunduğuna ve bu nedenle de Millet Meclisi İçtüzüğünün 35 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca, öncelikle, Millî Eğitim Komisyonuna havalesinin uygun olacağı yolunda karar vermiştir. Raporumuz, gereği yapılmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur. Başkan Başkanvekili Sözcü Yusuf Namoğlu Osman Berberoğlu Sebgetullah Seydaoğlu İstanbul Antalya Diyarbakır Üye Üye Üye Tevhit Karakaya Abdulilah Fırat Faris Özdemir Erzincan Erzurum Batman Üye Üye Üye Mahmut Sönmez Yusuf Pamuk Veli Aksoy Bingöl İstanbul İzmir Üye Üye Üye Fikret Ünlü Sabahattin Yıldız Zeki Çakıroğlu Karaman Karaman Muğla Üye Üye Üye Tahsin Irmak Nizamettin Sevgili Mustafa Hasan Öz Sıvas Siirt Ordu Üye Üye Üye Şahin Ulusoy Yusuf Bahadır İsmail İlhan Sungur Tokat Trabzon Trabzon Üye Tahsin Boray Baycık Zonguldak BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bahse konu kanun hükmünde kararname, aidiyeti cihetiyle, Millî Eğitim Komisyonuna gönderilecektir; bilgilerinize sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım: 9. – Fas Temsilciler Meclisi Başkanının vaki davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/277) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Fas Temsilciler Meclisi Başkanından alınan resmî bir davette, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento Heyeti Fas’a davet edilmektedir. Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. Mustafa Kalemli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, bir tezkereyi okuttum ve görüşünüzü almak, oyunuzu almak istedim... Bir daha okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Fas Temsilciler Meclisi Başkanından alınan resmî bir davette Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento Heyeti Fas’a davet edilmektedir. Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. Mustafa Kalemli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bir başka tezkere vardır; okutuyorum: 10. – Türkiye-Bulgaristan Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/278) 14.5.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10 Mayıs 1996 tarih ve 12 sayılı kararı ile, Türkiye-Bulgaristan Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulması uygun görülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca, anılan dosluk grubunun kurulması Genel Kurulun tasvibine sunulur. Mustafa Kalemli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, (10/2) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım. 11. – (10/2) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/279) 24.4.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sait Halim Paşa Yalısında Meydana Gelen Yangının Nedenlerini ve Turban Genel Müdürlüğüyle İlgili Yolsuzluk İddialarını Araştırmak Amacıyla Kurulan (10/2) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonumuz, çalışmalarını bir aylık çalışma süresi içinde tamamlayamamış olduğundan; çalışmalarını bitirebilmesi amacıyla, 2 Mayıs 1996 tarihinden geçerli olmak üzere, Genel Kuruldan, iki aylık çalışma süresi verilmesi için talepte bulunulmasına, Komisyonumuzun 16 Nisan 1996 tarihli birleşiminde karar verilmiştir. Karar gereğince, Millet Meclisi İçtüzüğünün 103 üncü maddesi uyarınca, Komisyonumuza 2 Mayıs 1996 tarihinden itibaren iki aylık çalışma süresi verilmesi için gereğini arz ederim. Saygılarımla. Halit Dumankaya İstanbul Komisyon Başkanı KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu konuda, yerimden, bir şey arz etmek istiyorum. Araştırma komisyonları, kendilerine verilen konularda ciddî araştırma yapsınlar. Lütfen...Bu konuları bir an önce, araştırsınlar, Genel Kurula getirsinler. Kamuoyunda da bu konularda büyük spekülasyonlar yapılmaktadır. Ayrıca, bu komisyonun süresi, galiba, 2 Mayısta bitmiş; bugün, komisyonun çalışma süresinin bittiği tarih bir hayli aşılmıştır. HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Kanunlar Kararlar... KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, rica ediyorum... Araştırma komisyonlarında, geçmiş dönemde gördüğümüz şuydu: Araştırma komisyonu başkanları bir araba, bir sekreter alıyorlar, çeşitli nedenlerle, boyuna süreyi uzatıp duruyorlar. Ben, sizden rica ediyorum, Genel Kurula arz ediyorum; herkesin bilgisi olsun diye de söylüyorum: Bunlar, hem Genel Kurulda hem kamuoyunda takip edilen konulardır hem de önemli konulardır; yani, bir araştırma komisyonu kurulduğunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendilerine verdiği süre içerisinde, başka işlerle irtibatlarını kessinler ve bunları bitirsinler, gelsinler, Genel Kurula raporlarını arz etsinler; ikide bir uzatma istemiyle gelmesinler. Bunu arz etmek istedim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç. HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Sayın Dumankaya, böyle bir usulümüz yok efendim. HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Hayır, efendim; ama, bakın, itham etmiştir. BAŞKAN – Nasıl itham etmiştir efendim?.. HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bakınız, şunu dedi... BAŞKAN – Müzakere açmadım Sayın Dumankaya... HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir dakika... “Araştırma komisyonu başkanı altına araba alıyor” demiştir. Ben, komisyona başkan seçildiğim zaman, bu komisyonun hiçbir imkânından istifade etmeyeceğimi söyledim. Biz, zamanında müracaat ettik; Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünde... BAŞKAN – Sayın Dumankaya, müzakere açmadım. Zaten, araba konusunu, Sayın Genç, çok ciddî buluyorsa, Başkanlık Divanında gündeme getirir; onun tartışılma yeri burası değildir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçen dönemden bahsettim efendim... HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, komisyonun hiçbir imkânından istifade etmedim, etmem de. BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Süre uzatımı kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım: 12. – Bazı Milletvekillerine izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/280) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 10.5.1996 tarihli toplantısında uygun görülmüştür. Genel Kurulun onayına sunulur. Hasan Korkmazcan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı V. “Afyon Milletvekili Kubilay Uygun; hastalığı nedeniyle 26.3.1996 tarihinden geçerli olmak üzere 23 gün ve 22.4.1996 tarihinde geçerli olmak üzere 15 gün” BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğerini okutuyorum: “İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş, mazereti nedeniyle 25.4.1996 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün” BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğerini okutuyorum: “İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu, mazereti nedeniyle 25.4.1996 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün” BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Diğerini okutuyorum: “Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu, mazereti nedeniyle 20.4.1996 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün” BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz. Gündemdeki sırasına göre, sözlü soruların sıra numaralarını ifade edeceğim ve Sayın Hükümeti ile sayın soru sahibini arayacağım. VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, KİT ürünlerine yapılan son zamlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/58) BAŞKAN – 1 inci sırada, İstanbul Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın, Sayın Başbakandan sorusu vardır. Sayın Halit Dumankaya?.. Hazır. Sayın Başbakan veya yerine cevap verecek Sayın Bakan?.. Hazır değil. Soru ertelenmiştir. 2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, TURBAN Genel Müdürlüğüne ait bazı telefonların konuşma ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1) BAŞKAN – 2 nci sırada, İstanbul Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın, Sayın Ulaştırma Bakanından sorusu vardır. Sayın Dumankaya?.. Hazır. Sayın Bakan?.. Hazır değil. Soru ertelenmiştir. 3. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, 1995 yılında iller itibariyle kaç kişiye ve hangi miktarlarda hayvancılık kredisi verildiğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2) BAŞKAN – 3 üncü sırada, İstanbul Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın, Sayın Başbakandan sorusu vardır. Sayın Dumankaya?.. Hazır. Sayın Başbakan veya yerine cevap verecek Sayın Bakan?.. Hazır değil. Soru ertelenmiştir. 4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Seyranbağları Kreşi ücretlerine yapılan zamma ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/60) BAŞKAN – 4 üncü sırada, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın, Sayın Başbakandan sorusu vardır. Sayın Akarcalı?.. Yok. Sayın Başbakan veya yerine cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 5. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1 Aralık 1995 tarihinden beri Belediyelere verilen ödeneklere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/63) BAŞKAN – 5 inci sırada, Ankara Milletvekili Sayın Yücel Seçkiner’in, Sayın Maliye Bakanından sorusu vardır. Sayın Seçkiner?.. Yok. Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 6. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, 5 Nisan 1995 kararlarından sonra kamu kuruluşlarına alınan personele ve SSK’ya bağlı bazı hastane ve sağlık birimlerinin kadro ihtiyaçlarının karşılanmasına müsaade edilmediği iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/64) BAŞKAN – 6 ncı sırada, Sıvas Milletvekili Sayın Mahmut Işık’ın, Sayın Başbakandan sorusu vardır. Sayın Işık?.. Yok. Sayın Başbakan veya yerine cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. 7. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Türkiye Bankasınca satın alınan sentetik bonolara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/128) BAŞKAN – 7 nci sırada, İstanbul Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın, Sayın Başbakandan sorusu vardır. Sayın Dumankaya?.. Burada. Sayın Başbakan veya yerine cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok. Soru ertelenmiştir. Sayın Bakanlarımızdan bir hususu öğrenebilir miyim; takip edip, cevap verecek, belirlediğiniz sorular var mı? Yani, hep böyle takip edeceksek, gündemin öbür kısımlarını yürütelim diye düşünüyoruz Başkanlık olarak. İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, ben de bir not hazırlamıştım, gönderiyordum; teşekkür ederim bu imkânı verdiğiniz için. Bugün sözlü sorulara ilk defa geçmiş olduk. Hükümet üyesi arkadaşlarımızın bilgisi olduğu kanaatinde değilim. O nedenle, bugüne mahsus olmak üzere erteleyebilir miyiz? BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın Hükümet üyelerinin bu yeni sistemden haberdar olamamış olma ihtimaline binaen, Sayın İçişleri Bakanının bir talebi oldu. Çalışmalarımızı yürütmüş olalım diye, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz. VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) ÖNGÖRÜŞMELER 1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, Kocaeli Milletvekili Sayın Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 nci ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz. Sayın Hükümet hazır. Önergeyi tekrar okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 1 Mayıs İşçi Bayramında İstanbul Kadıköy’de meydana gelen anarşik eylemlerde gereken tedbirlerin alınıp alınmadığı, alınmamışsa sorumlu olanların tespiti açısından, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 nci maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasına delaletinizi saygılarımızla arz ederiz. 3.5.1996 Şevket Kazan (Kocaeli) ve arkadaşları Gerekçe: Milletçe henüz anlamını tam bilemediğimiz ve kutlamasını nedense beceremediğimiz “ 1 Mayıs İşçi ve Emek Bayramı” bu yıl İstanbul’un Kadıköy İlçesinde yine kana bulandı, yine yasadışı örgütlerin estirdiği terör ortamında devlet aciz kaldı. 3 sivilin öldüğü, 30 sivil, 40 polisin yaralandığı, araçların ateşe verildiği, mağazaların cam ve çerçevelerinin kırıldığı, malların yağmalandığı ve yüz milyarlarca lira zararın ortaya çıktığı bu olayda başlıca suçlular elbette taş ve sopalarla bu hain eylemi sergileyen illegal örgütler ve teröristlerdir. Ancak bu olayda devletin de yeterli tedbiri almadığı, gerek caydırıcılık gerek müdahale ve gerekse suçluları yakalama acısından kendisinden beklenen dirayeti gösteremediği herkesçe kabul edilen bir vakıadır. Olay sonrasında, gerek yöneticilerin gerekse toplantıyı düzenleyen sendikacıların beyanatları gerçekten ilginçtir. Bir yanda yöneticiler gerekli önlemleri almadığı gerekçesiyle sendikacıları suçlamakta, öte yandan sendikacılar güvenlik güçlerinin olaya zamanında ve yeterince müdahalede bulunmadığından yakınmaktadırlar. Oysa 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, toplantı ve yürüyüşü düzenleyenlerle, toplantı ve yürüyüşün güvenliğini sağlayacak olanların görevlerini teker teker saymıştır. 1- Bu sayılan görevleri taraflar yerine getirmişler midir? 2- Polise, ta Ankara’dan, Bakan veya Başbakan tarafından, yetkilerini kısıtlayıcı müdahalede bulunulduğu şayiaları yaygındır. Bu doğru mudur? 3- Poliste izinler kaldırılırken, Vali Bey, gerçekten Marmaris’te tatilde midir? 4- TV kameralarında meydanda 500 polis gözükmezken, Bakanın “5 000 polisle tertibat aldık” demesi gerçek midir? 5- Polise, “olayı uzaktan takip edin” denilmişse, bu “bir sivil polisin linç edilmesine de duyarsız kalabilirsiniz” demek midir? 6- Eylemcileri dağıtmak için elde su sıkacak panzer yok mudur? Varsa neden ortaya çıkmamışlar; göstericileri su sıkarak dağıtmamışlardır? Neden göz yaşartıcı bomba kullanılmamıştır? 7- Devletin çevik ve çelik kuvvetleri, neden, yerli yersiz ve bilinçsiz müdahalelerle, suçludan kaçan bir görüntüye mahkûm edilmiştir? 8- Bu mitinge yasadışı örgütlerin katılacağı, hem de özel üniformaları, bayrakları ve flamalarıyla katılacağı, nasıl olup da haber alınamamıştır? 9- Ankara’da Kızılay’da, İstanbul’da Taksim’de bu gibi toplantı ve gösteri yürüyüşlerine izin verilmezken, en az bu yerler kadar işlek olan Kadıköy Altıyol Caddesi ve İskele Meydanında, bu toplantıya, kimler, nasıl izin vermişlerdir? 10- Kadıköy’deki emniyet güçlerinin başında bulunan Emniyet Müdür Muavini Ali Yön’ün ağır şekilde yaralanması, tabanca ve telsizinin elinden alınmasını müteakip, ekipleri kim sevk ve idare etmiştir? Ali Yön, ekipler tarafından niçin korunamamıştır? 11- Olayda çevrede hazır bekleyen askerî birliklerden niye yardım istenmemiştir? Tüm bu soruların ve olayla ilgili daha bilinmeyen hususların Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılmasında zaruret görüldüğünden bu önergenin verilmesi lüzumu hasıl olmuştur. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, önce Sayın Hükümete, sonra sayın grup temsilcilerine, daha sonra ilk imza sahibine ya da birinci imza sahibinin işaret buyuracağı sayın milletvekiline söz vereceğim. Hükümetin ve grupların konuşma süreleri 20’şer dakika, önerge sahibinin ya da temsilcisinin konuşma süresi 10 dakikadır. Sayın Hükümet, buyurun efendim. İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Kocaeli Milletvekili Sayın Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarının araştırılması için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca Başkanlık makamına vermiş olduğu Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerinde Hükümet adına konuşmak amacıyla söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Yüce Meclisin saygıdeğer üyelerini saygıyla selamlıyorum. Önergeyi incelediğimizde, önergedeki veriliş amacının, özetle,tarafımdan veya Sayın Başbakanımızca polisin yetkilerini kısıtlayıcı bir müdahalede bulunup bulunulmadığının, 1 Mayıs 1996 tarihinde Kadıköy’de meydana gelen olayların önlenmesi ve suçluların yakalanmasıyla ilgili olarak gerekli tedbirlerin yeterli düzeyde alınıp alınmadığının ve toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleyenler ile bu toplantı ve gösteri yürüyüşünün güvenliğini sağlamakla görevli olanların, görev ve yükümlülüklerini, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun amir hükümleri uyarınca yerine getirip getirmediklerinin; olaylar sırasında çevrede bekleyen askerî birliklerden yardım istenmemesinin nedenlerini araştırmak olduğu anlaşılmaktadır. Muhterem arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, İstanbul’un Kadıköy İlçesinde 1 Mayıs etkinlikleri nedeniyle düzenlenen mitingde meydana gelen üzücü olaylar ile ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna, 7 Mayıs 1996 günü, gündemdışı bir konuşmayla bilgi arz etmiştim. Bu konuşmamda, 1 Mayıs 1996 Çarşamba günü Kadıköy’de meydana gelen olayları bütün açıklığıyla belirtmeye çalışmıştım. Bu nedenle, konuya tekrar uzun uzadıya girerek kıymetli zamanlarınızı almak istemiyorum; olaya, sadece, bu konudaki bilgileri tazeleme açısından ana hatlarıyla değinmekle yetineceğim. Hepinizin bildiği gibi, 1 Mayıs 1996 günü İstanbul’un Kadıköy Meydanında yapılan miting, Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK konfederasyonlarının öncülüğünde, bu günün mana ve ehemmiyeti için etkinlikler olarak düzenlenmişti. Saat 09.00’da, Taksim Anıtına, düzenleme kurulunca çelenk konulmuş ve saygı duruşunda bulunulmuştu. Bu sırada, Taksim Meydanı, bazı göstericiler tarafından işgal edilmek istenmişse de önceden alınan sıkı güvenlik önlemleri nedeniyle, bunda, karşıt güçler başarılı olamamışlardı. Taksim Meydanında yapılacak bu eylemleri daha önceden istihbar etmemizin sonucu, burada sıkı güvenlik önlemleri alınmış, takriben 2 bin civarında güvenlik gücü orada konuşlandırılmıştı. Kadıköy tarafında ise, saat 08.00’den itibaren, Kadıköy Belediyesi önündeki toplanma alanına intikal eden gruplar, daha önceden hazırlanan 45 arama ve kontrol güzergâhlarında denetimden geçirilmiştir. Saat 09.00 sıralarında, Kadıköy Evlendirme Dairesi önündeki kontrol sahasına, DHKP-C ibareli pankart taşıyan, yüzleri maskeli 300 kişilik bir grup gelmiştir. Tüm ikazlara rağmen üstlerini aratmak istemeyen, güvenlik güçlerinin kendilerini aramamaları için müdahalede bulunan ve güvenlik güçlerine saldırıda bulunan bu 300 kişilik gruba, 500 kişilik bir grup da, başka yönlerden katılmış, büyük bir grup halinde, güvenlik güçleriyle aralarında sıcak bir tartışma çıkmıştır. İşte bu esnada, saldırgan grup tarafından taş, sopa ve silahla güvenlik güçlerine yapılan müdahaleler sonucunda burada 5 kişi silahla yaralanmıştır. Bunlardan 1’i emniyet müdür yardımcısı bir güvenlik görevlisidir, geri kalan 4’ü de, orada bulanan insanlardandır. Yaralanan bu insanlardan, vatandaşlardan Dursun Odabaşı’nın, Marksist Leninist Komünist Partisi üyesi olduğu tespit edilmiştir, daha önce de bu eylemlere katıldığına dair sicili vardır; Hasan Albayrak, TİKKO örgütü mensubudur, bu da, yine, daha önceden bu tip eylemlere katılmış bir şahıstır. Ayrıca, Levent Yalçın isminde bir şahıs, yine, burada silahla yaralanarak hayatını kaybetmiştir; bu şahıs da, Bayrampaşa Cezaevinde gardiyan olarak görev yapmaktaydı. Bu olaydan sonra, muhtelif istikametlerden gelen göstericiler ve sendika mensupları, Kadıköy Meydanına doğru yürüyüşe geçmişlerdir. Bu yürüyüş kanunsuzdur; bu yürüyüş için izin alınmamıştır; ama, sayılarının çok fazla oluşu, aynı zamanda, federasyon başkanlarının rica ve teminatları sonucu, güvenlik güçleri, bu yürüyüşü yapanları, sadece koruma amacıyla; meydana, gidecekleri yere kadar koruma amacıyla takip etmiş ve korumuşlardır. Meydanda toplanıldığında, sayının 35-40 bin civarında olduğu tespitlerimizdedir ve burada, DİSK, Hak-İş ve KESK Konfederasyonları Başkanları konuşma yapmak istemişler; ancak, konuşmaları çok kısa sürmüş; çünkü, provokatör gruplar ve illegal gruplar bu konuşmalara mâni olmuştur. Burada, asıl izin alan ve bu toplantıyı tertip eden konfederasyon başkanları konuşmalarını yapamamışlar; taş, sopa ve müdaheleler sonucunda kürsüden indirilmişlerdir. Güvenlik güçlerimiz, burada müdahele edip, bu diğer grupları işçilerden ayırmaya gayret etmişse de, tabiî, bu kadar büyük bir toplulukta, bu ayırım yeterince yapılamamış; aynı zamanda, gelen şahısların küçük yaşta oluşu, 15-20 yaş grubunun büyük bir sayıda oluşu, burada daha etkin bir müdahele yapmamızı da önlemiştir. Muhterem arkadaşlarım, konfederasyonların konuşamamaları sonucunda, konferedasyon mensupları, yani toplantı izni alan düzenleme kurulu da başta olmak üzere, sahayı terk etmişlerdir ve saha, tamamen illegal örgütlere kalmıştır. İllegal örgütler konuşma isteminde bulunmuş, bir miktar konuşma yapmışlar; fakat, güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucunda bunlar da dağıtılmıştır. Burada bir noktayı dikkatlerinize arz etmek istiyorum: 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 12 nci maddesi, düzenleme kurulunun, toplantının disiplininden sorumlu olduğunu vurgular ve sonuna kadar burada kalmasını emreder “toplantının bitiminden sonra ancak sahayı terk eder” diye bir amir hüküm vardır. Tabiî, burada, olayın bu hale geldiğini gören konferedasyon mensupları, bize göre “evet, artık, bizim aramıza başka gruplar girdi, biz bu işi yapamıyoruz” demişler, burayı terk etmişlerdir. Doğru bir davranış göstermişlerdir,bunu, müteaddit defalar ifade ettik; ama, görevlerini de yeterli ve tam olarak yapmamışlardır; çünkü, bu toplantının sonuna kadar, bu disiplin konusunda, kendilerinin de görevleri vardır. Değerli milletvekilleri, burada toplanan illegal örgüt mensupları -dağılmaya başladıklarında- bütün çıkış noktalarında, ara sokaklarda tahribata başlamışlardır. Hepinizin bildiği gibi, 114 işyeri tahrip edilmiş, 10 oto kundaklanmış, 2 oto yakılmıştır. Burada, bize “güvenlik güçleri, acaba nasıl oldu da -televizyondan seyrettiğimize göre- bunlar, bu işleri yaparken, camları kırarken, bir otoyu yakarken veya taş atarken polis orada yoktu” şeklinde isnatta bulunuldu. Sizler televizyonlarda muhtelif kareleri seyrediyorsunuz; dikkat ettiğinizde, o karelerde, olay, çok kısa bir süre içerisinde oluyor. Muhletif çıkış yerlerinden, bu işi yapanlar kaçıyor. Eğer, burada çekilen filmleri, benim gibi, devamlı takip etmek mümkün olsa, muhtelif yerlerde, aynı anda, çıkış noktalarında bu tahribatı yapanların, polis tarafından takip edildiği görülecektir ve takip edildi, önleri kesildi ki, bu işi yapanlardan 338 kişi yakalandı, adalete teslim edildi. Şunu arz etmek istiyorum: Bu, meydanda olan bir olay değil, çıkış noktasında ve ara sokaklarda olan bir olaydır. Panzerin, orada o anda görülmemiş olması veya polisin, toplu olarak bulunmamış olması mümkündür, çünkü bu, çıkış noktasında olan bir olaydır; meydanda olan bir olay değildir. Muhterem milletvekilleri, bu olayları müteakip, İçişleri Bakanı olarak olaylara anında el koydum; hangi eksiklerimiz vardır, ne gibi yanlışlarımız vardır, bunları tespite çalıştım. Ertesi gün, Bakanlar Kurulumuz toplandı, Bakanlar Kurulu, bu konuda gerekli araştırma ve incelemeyi yaptı. Sayın Adalet Bakanıyla aynı gün İstanbul’a gittim, İstanbul’da da, olay yerinde ilgililerle gerekli incelemeyi yaptım. Şunu açıkkalplilikle ifade etmek istiyorum: Herhangi bir mazeretin arkasına sığınmayı asla düşünmüyorum. Bu mesele, sadece bizim meselemiz değil, bu, ülkenin meselesi, hepimizin meselesi. Terör meselesi, sadece, birtakım şahısların veyahut da sadece bir kesimin meselesi değildir, tümümüzün meselesidir. Bu meselede, hepinizin hassasiyetini anlıyorum, aynı hassasiyeti, ben de, sorumlu bir insan olarak taşıyorum. Bu nedenle, hiç düşünmeden, bu konuda, Hükümet olarak, İçişleri Bakanlığı olarak, güvenlik güçleri olarak herhangi bir zafiyetimizin olup olmadığını, tarafsız ve ciddî bir şekilde araştırdım. Bu idarî araştırmayla birlikte, demin de arz ettiğim gibi, hukukî yönden de, tespit edilip yakalananlar, peyderpey mahkemeye, savcılığa gönderildi. Şu anda elimizdeki bilgilere göre, yakalanan, gözaltına alınan bu 330 şahsın 270’i mahkemeye, savcılığa sevk edildi, 14’ü tutuklandı, bugün de 58 kişi -ki, asıl kilit adamlarıdır bunlar- sevk edildi. Onların, şu anda, mahkemeleri hâlâ devam etmektedir. Bizim tespitlerimize göre, bu olaya karışanların yüzde 70’i yakalanmıştır, geri kalanların da çoğunun isimleri, adresleri tespit edilmiştir, fotoğrafları elimizde mevcuttur, kısa bir süre içerisinde, onlar da, mutlaka yakalanıp, adalete teslim edilecektir. Muhterem milletvekilleri, idarî yönden gerekli tahkikatı başlattım. İstanbul Valisinin, olay günü görevde olmadığı, görevinin başında bulunmadığı konusu gündeme gelmişti, hepiniz biliyorsunuz. Vali, şahsî işleri için izin almıştır; yalnız, 1 Mayıs günü görevinin başında olmak kaydıyla izin verilmiştir -yerine vekili bakmaktadır- ama, o gün uçağı geç kalktığı için, görev mahalline saat 13.00’te dönmüştür. Bu konuda, gerekli tahkikatı yaptırdım, gerekli bilgileri aldım, araştırma bitti. Aynı zamanda, yine, diğer güvenlik güçlerimizi yönetenler ve yardımcılar konusunda da tahkikat devam ediyor. Tahkikat sonuçları, kısa bir süre içerisinde, net bir şekilde elime geçecektir. Şundan emin olmanızı istiyorum: Bu tahkikatın sonucuna göre, rütbesi veyahut da konumu ne olursa olsun, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmamız mümkün değildir. Kanunlar neyi emrediyorsa o yapılacaktır; bundan, hepinizin müsterih olmasını istirham ediyorum. “Polise Ankara’dan herhangi bir talimat verilmiş midir” sorusu vardır. Polise, şahsım ve Sayın Başbakan tarafından herhangi bir talimat verilmemiştir; verilmesi zaten mümkün değildir. Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda, polisin, nerede, ne zaman silah kullanacağı açıkça yazılmıştır. Buradan, benim veya Sayın Başbakanın, polise “silah kullanın” veya “kullanmayın” demesi anlamsızdır ve böyle bir şey olamaz, mümkün de değildir. İstihbarat, zamanında yapılmıştır. Ayın 15’inden itibaren istihbarat birimlerimizden gelen bu konudaki bilgiler, anında, gerekli mercilere gönderilmiştir; yani, istihbaratın yapılmamış olması diye herhangi bir şey söz konusu değildir. Askerden yardım istenmiştir. Askerî birliklerle anlaşma yapılmıştır. Mahallin en büyük mülkî amiri, Vali, bu istemi yapmış ve gerekli hazırlık yapılarak, 150 civarında asker, jandarma timi de Fenerbahçe Stadında konuşlandırılmış; ancak, bunlara ihtiyaç kalmamıştır. Demin, olayı çok kısaca arz etmiştim, belki dikkatlerinizden kaçmış olabilir, tekrar etmek istiyorum: Olay, saat 9.45’te ani olarak bir kontrol noktasında meydana gelmiş; kırıp, dökmeler de, dağılma esnasında, ara sokaklarda olmuştur. O anda, askerî birliğin yapacağı bir şey de yoktu. Zaten, şunu çok açıkça ifade edeyim; biz, bu bölgede; yani, Kadıköy’de 4 500 civarında güvenlik gücü konuşlandırmıştık ve daha önceden bunun planı yapılmıştı. Burada, kimlerin, nerede, nasıl kalacakları, konuşlandırılacağı yerler daha önceden saptanmış ve bu plan çerçevesinde yapılmıştı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakan, ne kadar süre arzu edersiniz efendim; 3 dakika yeter mi? İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Devamla) – Yeter... Hepiniz takdir edersiniz ki, toplumsal olaylarda, her şey, istenildiği gibi dakik bir şekilde gitmeyebiliyor; bir anda, hiç beklenmedik süprizlerle karşılaşılabiliyor. 35-40 bin kişinin bulunduğu bu olay da, son derece kızgın, daha önceden şartlanmış, bugüne kadar tespit ettiğimiz 5 bin illegal örgüt mensubunun da araya sızmasıyla, istenmeyen bu sonuçlar meydana gelmiştir. Muhterem milletvekilleri, polisimiz, güvenlik güçlerimiz orada görevini yapmıştır, bunu, açıkça burada ifade ediyorum; canları pahasına bu görevlerini yapmışlardır. Belki, içinizden, o anda, daha sert daha radikal tedbirler alınması o anda icap ederdi diye düşünenler olabilir. Daha önce de arz ettiğim gibi, ekseriyeti 15-20 yaşındaki çocukların getirildiği bir toplulukta, bu durum karşısında ben, şahsen, polisin sağduyusunu takdirle karşılıyorum. Eğer, burada, daha katı radikal tedbirlere o an için başvurulsaydı, sonucun, son derece daha kötü olacağını düşünmekteyim. Değerli Refah Partili arkadaşlarımın bu konuda göstermiş olduğu hassasiyete katılıyorum, teşekkür de ediyorum; Meclisimiz de bu konuda son derece duyarlıdır bunu biliyorum; ama, bu araştırma ister açılsın ister açılmasın, hangi şekilde olursa olsun, İçişleri Bakanı olarak, ciddî ve kararlı bir şekilde gereğini yapacağım. Bunu, buradan, açıkça ifade ediyorum; ama, gerek idarî gerek hukukî bütün soruşturmaların başlamış olduğu böyle bir olayda, bir Meclis araştırmasının bu olay için yeni bir şeyler getireceğini, yeni birtakım deliller getirebileceğini veyahut da bu konuda bizi daha fazla aydınlatacağına inanmamaktayım. Bu düşüncelerle, araştırma önergesine, Hükümet olarak olumlu bakmamaktayız. Durumu, Yüce Meclisin takdirine arz ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Erdem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA EŞREF ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum. İki hafta kadar önce, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylar ve aynı gün televizyonlarda yayınlanan ürkütücü görüntüler, hepimizi derinden etkilemiş ve üzmüştür. Elbette üzüldük; ama, bu yetmez. Bu ülkenin siyaset adamları olarak, sorunu, duygusal ve önyargılı olmaktan uzak, sağduyulu ve soğukkanlı bir şekilde ele almak durumundayız. Refah Partisinin verdiği Meclis araştırması önergesinin gerekçelerinin tümüne -en azından bir bölümüne- katılmadığımızı burada açıklamak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, olayın, üzerinde durulması gereken iki boyutu vardır. Bir boyutu terördür, bir boyutu da demokrasidir. Terör ve demokrasi bir arada düşünülemez. Terörün olduğu yerde demokrasi, demokrasinin olduğu yerde terör olmaz. Şiddet yoluyla sonuç alınamayacağını, artık herkes kavramış olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şiddeti, hiçbir şekilde benimsemediğimizi ve reddettiğimizi, açık ve berrak bir şekilde, burada altını çizerek ifade etmek istiyorum. Bu arada, Kadıköy’de işyerleri tahrip edilen değerli yurttaşlarımızın zararlarının tazmin edilmesi açısından, Cumhuriyet Halk Partisinin bu işin takipçisi olduğu, bu konuda bir listenin yapıldığı ve Kadıköy Kaymakamlığınca İstanbul Valiliğine gönderildiğini bilgilerinize sunmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, tabiî, terörü reddetmek, terörün ortadan kaldırılmasına yetmez. Demokrasiyi içimize sindirmek, onu bütün kurumlarıyla yaşama geçirmek gerekir. Kafalarımızdaki önyargıları, tabuları yıkmak ve ifade özgürlüğünün önündeki engelleri ortadan kaldırmak gerekir. Olayları doğru değerlendirmek, burada, bu tartışmadan yararlanmak ve ders almak için bütünü görmek gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, birbirimizi önyargılı görmek yerine, bir daha kanlı 1 Mayıslar yaşamamak için, birbirimizi dinlemek ve olayı her cephesiyle tartışmak doğru olacaktır düşüncesindeyim. Emeğin, birlik ve dayanışmasının en anlamlı günü olan 1 Mayıs, çoğu zaman tarihsel köklerinden koparılarak bir başkaldırı gibi takdim edilmektedir. Oysa, bu anlamlı gün, yüz yılı aşkın bir süredir, emeğin, ekonomik, sosyal ve politik taleplerinin dile getirildiği bir gündür. Sayın milletvekilleri, 1 Mayısı, isteyenler bahar ve çicek bayramı olarak kutlar, isteyenler o gün piknik yapar. Ancak, 1 Mayısın, emeğin birlik ve dayanışma günü olarak kutlanılmasına hiçkimsenin karşı çıkmaya hakkı yoktur. Her topluluğun, her katmanın, örgütün ve sınıfın birlik ve dayanışma günleri vardır. 1 Mayıs, işçi sınıfının sesinin ve insanca yaşamak, barış ve özgürlük istemlerinin, uluslararası ölçekte en gür biçimde yükseltildiği tarihsel bir gündür. Geride bıraktığımız 1 Mayıs, bu önemine ve anlamına uygun olarak bir kez daha yaşatılmak istenmişse de, ne yazık ki, planlanan biçimiyle kutlanamamıştır. 1 Mayıs kutlamalarının yapıldığı 1993’te Pendik, 1994’te Hürriyet Meydanı ve 1995 ve 1996’da Kadıköy’de, hepsinde, arama noktalarında, belli gruplarla polis arasında olaylar çıkmıştır. Pankart sokma sokmama noktasında başlayan gerginliklerin yaşandığı arama noktalarından birinde, ne yazık ki, ilk defa bu yıl silah kullanılmış ve 3 kişi yaşamını yitirmiştir. Yürüyüş güzergâhında değil de, toplanma yerinde ve toplanma yerine ulaşan noktalarda arama yapılması yine ilk defa bu mitingde olmuştur. Gerekçesi de, arama sırasında ortaya çıkabilecek gerginliklerin, daha az insanın bulunduğu noktalarda olmasının istenmesidir, sorunların daha kolay ve sessiz aşılmak istenmesidir. Ancak, düşünülenin tersi olmuş, küçük bir arama noktasında silah kullanılmış ve 2 insan hayatını kaybetmiştir. Saat 11.00’de başlayacak olan 1 Mayıs kutlamaları öncesi, saat 09.15’te bu olayın yaşanmış olması, tansiyonun, daha sabahın erken saatlerinden itibaren yükselmesine neden olmuştur. Burada, yürüyüşü düzenleyen konfederasyonlarımızın yöneticilerinin ve işçilerimizin, çalışanlarımızın, emekçilerimizin gösterdiği sorumluluk bilinci ve sağduyu, takdire şayandır. Güvenlik güçlerinin de büyük bölümünün itidali, olayın daha da vahim bir boyut almasını önlemiştir. Buna karşılık, toplumda süren huzursuzluktan beslenen toplum ve demokrasi düşmanları da vardır. Ne yazık ki, yıllardır, polis politize edilmiş, belli bir ideolojinin sempatizanı olanlar, bu örgüte alınmış ve âdeta, bu anlayış teşvik edilmiş, ortaya bir dev çıkarılmıştır. Bugün, bu deve hâkim olunamamaktadır. Her kitle gösterisinde, polislerin bir kısmına hâkim olmaya çalışan amirlere sıkça rastlanılmaktadır. “1 Mayıs” deyince tüyleri ürperen “gençlik” deyince saldıran “işçi” deyince “komünist” diye tepki gösteren; açıkça, radikal sağ eğilimlerden yana bir Emniyet yaratılmıştır. Haftalar öncesinden başlayan ve giderek yoğunlaştırılan kampanyayla, 1 Mayısın, amacı dışına taşınacağının ve doğrultusundan saptırılacağının kanıtlarına, kimi yazılı basında bolca rastlanmasına karşın, güvenlik güçlerince gerekli ve zorunlu duyarlılığın gösterilmediği açıkça anlaşılmaktadır. Emniyet güçlerinin olaylara bilerek seyirci kaldığı kuşkuları, ciddî şekilde dile getirilmiş ve sonuçta, bu kuşkular, İstanbul Emniyet Müdürünün açıklamalarıyla, daha da haklılık kazanmıştır. Bazı örgütlerin, propaganda amacıyla, güçlerini alabildiğince sergileyebilecekleri ve bu yolla kamuoyu oluşturmaya çalışacakları konusunda, yeterli istihbaratın yapılmış olması gerekirdi. Kutlamaların, düzenleniş amacının dışına çıkarılarak, bir şiddet gösterisi haline dönüştürülmesini kimse onaylayamaz ve eylemin terör karakterini hiç kimse gözardı edemez. Toplumsal belleğe kaydedilen görüntülerin unutulması ve bugünden yarına silinme olanağı da yoktur; ancak, güvenlik güçlerinin savsamasını anlamak da mümkün değildir. Bu kuruluşun görevi, olayların gerçekleşmesini bekledikten sonra, onu bastırmak değil, ortaya çıkmadan önlemektir; oysa, 1 Mayıs mitinginde bunun tam aksi yapılmıştır. Nitekim, İstanbul Emniyet Müdürünün “fazla müdahaleci olmadık, kamuoyu, bunları görsün istedik, vatandaşlarımız da haklılığımızı nihayet gördü” yolundaki açıklaması, bu iddiayı haklı gösterecek ipuçlarını vermektedir; bu tutum, pek çok soruyu da akla getirmektedir. İlerideki günlerde, olası operasyonlar için kamuoyunun hazırlanması ve onun desteğinin şimdiden sağlanmaya çalışılması gibi bir tutumun benimsendiği düşünülebilir. Geçmiş yılların deneyimiyle ifade etmek istiyorum ki, bu tür bahanelerle demokratik hak ve özgürlüklerin yeniden kısıtlanmasına dönük bir düşüncenin ön hazırlıkları yapıldığı biçiminde, kamuoyunda yaygın bir izlenim oluşmuştur. Var olan demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, açık olan kısmî kanalların da kısılması, kendini ifade edebilme yollarının tıkanması çözüm değildir; çözüm görülüyorsa, gelecek için kaygılar taşımamız gerekir. Yaşananlar veya topluma yaşattırılmak istenenler, yeni baskıları da gündeme getirmeyi hedefliyorsa, bu, tam bir yanılgıdır. Var olan eşitsizliklerin üzerine gidilmezse, demokratik ifade kanalları daha da kısıtlanırsa, bu tedbirlerin önleyici olmayacağı, daha hazırlıklı, daha büyük tepkileri beraberinde getireceği unutulmamalıdır. Ülkemizin sorunu, 82 Anayasasının getirdiği yasakçı ve baskıcı anlayışın, antidemokratik düzenleme ve uygulamaların tümünün ortadan kaldırılması, çağdaş demokratik devlet ve topluma ulaşılmasıdır. Özgürlüklerin, kimilerince kötüye kullanılması ve kötü örnekler gerekçe gösterilerek, insan haklarına dayalı hukuk devletinin tüm kurumlarıyla yaratılması ve yaşatılması gereğine aykırı düzenlemeler için, yapay nedenler yaratılmamalıdır. 12 Eylül 1980 darbesiyle susturulan, örgütlenme hakkından yoksun bırakılan, politika yapması yasaklanan ve acımasızca ezilen emekçilerin ve çalışanların, demokratik kitle örgütlerinin giderek yükselen bilinçlenmesinin ve buna bağlı taleplerinin nasıl geriletileceğinin hesaplarının yapıldığını sezer gibi oluyoruz. Oysa, sivil toplumu güçlendirmek ve demokratik katılımı gerçekleştirmek için, sendikal yaşamı düzenleyen yasaların ivedilikle, gerçek demokratik usul ve esaslara bağlanarak yeniden düzenlenmesi, sendikaların demokratik örgütlenme hakkının verilmesi ve bu amaçla, 2821 ve 2822 sayılı Yasalarda değişiklik yapılması zorunludur. Böylece, sendikalar güçlenecek ve 1 Mayıslarda şiddeti amaçlayan grupların karşısında güçlü bir demokratik sendika yapısı ve gücü oluşturulacaktır. Bu şekilde, bu alanlar şiddeti kendileri tasfiye edeceklerdir. Aynı şekilde, kamu sendikalarının da iç hukuk düzenlemesi bir an önce gerçekleştirilerek, gerçek bir sendikal yapı ortaya çıkarılmalıdır. Böylece, legal örgütlenme genişledikçe, illegal örgütlenme gerileyecektir. Unutulmamalıdır ki, çağdaş, demokrat bir toplum yaratma, demokrasiyi kurumlaştırma, daha çok baskıyla değil, daha çok demokrasiyle mümkündür. Sayın milletvekilleri, 12 Eylül sonrası uygulamaya konulan kültürel, sosyal ve ekonomik politikalar, yeni bir insan tipi yaratmaya yöneliktir. Çevresinde gelişen olaylara duyarsız, bireyci, çıkarcı, tüm moral değerleri yadsıyan ve bunların yanına da, bedeli nasıl ödenmiş olursa olsun, sadece kazanmak amacını koyan bir insan tipi. Bu politikada, maalesef, büyük ölçüde başarılı olunmuştur. Bugün, ülkemizde toplumsal gelirin dağılımındaki adaletsizlik artarak sürüyor. Millî gelir hakça bölüşülmüyor. Üretmeden kazanmak, ülkesini ve insanını soyarak zenginleşmenin adı, iş bitiricilik sayılıyor. Rant ve faiz âdeta özendiriliyor. Bütün ahlaki değerlerin ve kavramların içleri boşaltılıyor; insanlar, erdemlerinden özveride bulunmaya zorlanıyor, soylu davranışlara dudak bükülüyor. İşkence olayları, yargısız infazlar devam ediyor ve kurumlaşıyor. İnsan hakları, giderek hız kazanan ve yoğunlaşan bir biçimde ihlal edilmeye devam ediliyor. Ceza ve tutukevleri çağdışı. Çalışanların tamamı, örgütlenme, grev hakkına sahip değil. Yükseköğrenimin eşiğindeki gençler huzursuz ve güvensiz. İşsizlik çığ gibi büyüyor. Hayat pahalılığı çekilmez bir hal alıyor. Kırsal alanlardaki yaşam koşullarının yetersizliği sonucu kentlere akan insanlarımız, başlarını sokabilecek, elektriksiz, yolsuz, susuz bir odacık için canlarını veriyor. Şehirlerin etrafında yeni halkalar oluşturan gecekondu kentler büyüyor. Yeni kültürler ortaya çıkıyor; kent, kırsal kesim ve gecekondu kültürüyle insan arasında uyum sağlanamıyor. Pek çok noksanıyla özetlenmeye çalışılan bu tablo içinde, 1 Mayısta sergilenen şiddet, insanlarımızda kaygılara ve korkulara yol açmıştır. Ancak, bilinmelidir ki, bu olaylar, içinde bulunduğumuz toplumun koşullarına ve doğasına bir parça uygundur. Topluma egemen kılınan ekonomik, kültürel, politik ve hukuksal koşulların, suç ve suçlu yaratmaya ne denli elverişli iklim oluşturduğunu görmeliyiz; toplumun, her an patlamaya hazır bir barut fıçısı haline getirildiğini fark etmeliyiz. Hepimiz biliyoruz ki, suçluyu kazırsanız, altından insan çıkacaktır. Ne var ki, polis devletine özgü baskıcılıktan, insanı kul gören devlet anlayışından, yurttaşlarını potansiyel suçlu gibi gören devlet anlayışından, insanları etnik kökenlerine ve mezheplerine göre bir şablona oturtan çağ dışılıktan, hukuk devletiyle kanun devletini birbirine karıştıran görüşten, uzlaşmayı, anlaşmayı, konuşmayı, hoşgörüyü reddeden, sevgiyi reddeden kısırlıktan ve sığlıktan uzaklaşamadığımız sürece, emeğin hakkını vermediğimiz sürece, insan gibi yaşamanın asgari koşullarını sağlamadığımız sürece, hepimizin kınadığı olayların azalmasını beklemek ve umut etmek pek de haklı bir beklenti olmayacaktır. İnsanlarımıza hayal kurma olanağı dahi vermiyorsunuz ve ondan sonra da, umutsuzca girişilen şiddet karşısında şaşkınlığa düşüyorsunuz. Olaylar, basında ifadesini bulduğu gibi varoşların kente inmesi değildir. O insanlar, az önce çizilen koşullar içerisinde yaşamaktadır, kimsenin de bir yere indiği yoktur; iç içe geçmiş sorunlar yumağıyla, yine, iç içe yaşamaktadırlar. Bu olaylar rastlantısal değildir; ama, kaderimiz de değildir. Dürüst, ahlaklı, emeğe saygılı, insan haklarına saygılı, hak ve özgürlüklerin özüne saygılı bir yönetim eliyle sorunların üstesinden gelmek hiç de zor değildir. Başbakan olduğunuz bir ülkede değil de, güvenceli gördünüz bir ülkede mal mülk alır, Türkiye’nin parasını dışarıya transfer ederseniz, gençlerimizi, gelecek güvencesi yerine, ülkesine ve geleceğine güvenemez hale getirirsiniz, öfkeli gençlik yetiştirirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Eğitimi, sağlığı, sadece ve sadece varlıklıların erişebilecekleri bir hizmet haline getirirseniz, gençliğin öfkesini artırırsınız. Bir emlak meselesi yüzünden mahkemeye saatlerce ifade veren Amerika Birleşik Devletleri Başkanının, hukukun üstünlüğü ilkesine duyduğu saygı yanında, mahkemenin celbine icabet etmeyen bir eski Cumhurbaşkanı için de, tavrını, gençlere elbette anlatamazsınız. Değerli arkadaşlarım, bu ve benzer örnekleri artırmak mümkündür. Yazılı ve görsel basın tarafından laleleri kopartırken görüntülenen genç kızın hıncını ve hırsını anlamak ve açıklamak çok zordur belki; ama, 3 yurttaşımızın polis kurşunuyla öldürüldüğünü anlamak ve açıklamak hiç mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Herkesin konuştuğu, kırılan cam, koparılan lale... Evet, bunların hepsi terörün bir parçasıdır ve asla onaylanamaz; bu kargaşa, bu kırıp dökme, kesinlikle bağışlanamaz; hiçbir gerekçe, bu suçu ve suçluyu ortadan kaldıramaz. Değerli arkadaşlarım, 3 kişinin öldürülmesi hiç mi önem taşımamaktadır? (CHP sıralarından alkışlar) İnsanın ayağını bastığı toprak diyebileceğimiz temel hakların başında bedensel güvenlik hakkı gelir; yaşamı güvenlikte olmayan bir kişinin, başkaca değerli hak ve özgürlüklerden yararlanma olanağı olamaz. Fizikî varlığı yasal ve toplumsal düzenlemelerle güvenliğe kavuşturulmamış insanın, mucizevî şekilde korunmuş olsalar da, diğer hak ve özgürlüklerden yararlanması düşünülemez. Özünde bütün hak ve özgürlükler değerlidir; ancak, kullanılabiliyor ise ve temel haklar güvenliğe kavuşturulmuş ise pratik olarak bir anlam taşırlar. Kişinin can güvenliği ciddî tehditler altındayken, sözgelimi, eğitim hakkının bir anlamı kalmaz; bu nedenledir ki, yaşama hakkı, en başta gelen temel haktır. Ülkemizdeki gelişmeler, bu temel hakkın özüne dokunmakta pek çekingen davranılmadığını ortaya koymaktadır. Giderek korkutucu boyutlara varan toplumsal tepkisizlik ve duyarsızlık, en az bu olgu kadar büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Yargı kararlarına bağlanmış idam cezalarının dahi tartışıldığı ve bu ceza yandaşlarının argümanlarının tek tek çürütüldüğü günümüzde, insanların cinayetlere kurban verilmesi, hepimizin örtülemez ayıbıdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olayı, yalın değil, bütün boyutlarıyla, sosyolojik, politik, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla ve yukarıda özet olarak sunmaya çalıştığım karmaşık tabloyla birlikte ele alır ve de irdelersek, sağlıklı çözümler bulmak mümkün olur. Sonuç olarak, terör, çıkar yol değildir. Bunun vurgulanması ve altının çizilmesi önemlidir; ama, çağdaş bir demokrasiyi kurumlaştırmak, çağdaş bir güvenlik konsepti oluşturmak da en az o kadar önemlidir. Bu tür toplumsal gösterilerde, önceden yeterli önlem alınmalıdır. Daha yürüyüş başlamadan, o küçük grupların disipline edilmesi gerekirdi. Su sıkma, göz yaşartıcı bomba ve benzeri yöntemlerin kullanılmamış olması. Ayrıca, düşündürücüdür. Ayrıca, hiç bir mazeret, silah kullanmayı, haklı gösteremez. Güvenlik güçleri, hepimizin güvenliğini sağlamakla görevlidir. Bilinmelidir ki, güvenlik güçlerinin, belli bir ideoloji doğrultusunda politize edilmesinin, bilinmelidir ki, hiç kimseye yararı yoktur. Güvenlik güçleri, kendilerini, taraf olarak görmemelidir. Cumhuriyeti, onun temel ilkelerini ve laikliği tehdit eden tarikatları pazarlıklarla büyük kentlere sokan ve onlara izinsiz gösteri olanağı sağlayan güvenlik görevlilerinin -en azından bir bölümünün- aynı tavrı, ekonomik ve demokratik hakları için gösteri yapan memurlar, öğretmenler, çalışanlar karşısında göstermemiş olmasını, aksine, onları coplamasını anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bu tutum, doğaldır ki, kamuoyu vicdanını yaralar. Bununla, güvenlik mensuplarının tümünü kastetmiyorum; ama, altını çizmekte de yarar görüyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bunun sorumluluğunu, elbette, sadece kamu görevlilerine yüklemek doğru olmaz; hatta, tamamen doğru değildir; bizim asıl muhatabımız, siyasî iktidardır, siyasî otoritedir. Asıl sorumlu olan, böyle bir anlayışın oluşmasına, yeşermesine ve gelişmesine destek veren siyasî otoritedir, siyasî iktidardır. İçişleri Bakanı Sayın Güney’in “Vali, izinli değildi” ifadesi, Valinin sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı gibi, Sayın İçişleri Bakanının sorumluluğunu da ortadan kaldırmaz. Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bir daha böyle olayları yaşamak istemiyoruz; gerçekten, ülke, böyle olayları yaşasın istemiyoruz. Bu nedenle de, burada, gerçek sorumluların ortaya çıkmasına katkıda bulunmak istiyoruz, destek veriyoruz. Bu duygularla, Yüce Meclisi selamlıyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Erdem, teşekkür ediyorum. Müzakereye konu görüşmeyle ilgili olarak, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Selvi; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA M CEVDET SELVİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 1 Mayıs olaylarıyla ilgili Meclis araştırması önergesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, görüş ve düşüncelerimi sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. İstanbul Kadıköy’de yaşanan, 3 sivilin öldüğü, 30 sivil ve 40 polisin yaralandığı, 114 işyerinin ve 12 aracın tahrip edildiği 1 Mayıs olayları, tüm ülkede, üzüntüyle, kaygıyla izlendi. Tabiî ki, gelişen bu ve benzeri acı olaylar karşısında, sadece üzüntü duymak, kaygılanmak yeterli değildir. Bu olaylar, bu gelişmeler, geçmiş uygulamaların, politikaların, olumsuzlukların birikimi ve sonucudur; kısa ve orta vadeli geleceğin de, maalesef, göstergesidir. Bu bakımdan, 1 Mayısta, Kadıköy’de yaşanan olayların, her yönüyle incelenmesi, irdelenmesi, temel nedenlerinin saptanarak, çözümlerin bulunması ve acil olarak da uygulanması gerekmektedir. Eğer, yaşanan bu olay yüzeysel olarak ele alınır, kaynağına inilmez, sıradan bir olay gibi geçiştirilirse, bugüne kadar yapılan yanlışlar devam edecek, yeni yanlış ve hataların yapılmasına neden olacaktır. Bu da, ülkede, daha üzücü, acı ve daha tehlikeli boyutlara ulaşan olayların yaşanmasını ve yaygınlaşmasını sağlayacaktır. Sayın milletvekilleri, 1 Mayıs, tüm dünyada, bir asırdan fazla süredir kutlanmaktadır. İşçi ve emekçi bayramı, birlik ve dayanışma günü olarak, barış içerisinde ve çeşitli etkinliklerle kutlanan bu gün, Türkiye’de de, 4 işçi konfederasyonu tarafından kutlanmak istenmiştir. Günün anlamına uygun, ülkenin büyük ihtiyacı olan birlik, beraberlik ve dayanışmayı da simgeleyen farklı siyasî görüşe mensup konfederasyonlar, ülkedeki haksızlık ve adaletsizlikleri bir kez daha anlatmak, yetkili ve sorumlulara kendi sorunlarını duyurmak istemişlerdir. Bu yasal ve demokratik haklarını kullanmak üzere, ilgili makamlara başvurmuş ve resmî izinlerini almışlardır. Önceden bilinen ve belirlenen yerde yapılacak açıkhava toplantısı için yetkili ve sorumluların hazırlık yapması, gerekli önlemleri alması kaçınılmazdır; can ve mal güvenliğini sağlaması yasalarla da verilmiş bir görevdir; ancak, bu yetkililer görevlerini yerine getirememiş veya getirmemişlerdir. Maalesef, ülkemizde her 1 Mayısın sancılı olduğu ve geçmişimizde acılı ve kanlı 1 Mayıslar yaşandığı halde gereken önlemlerin alınmamış olması, araştırılması, incelenmesi gereken önemli bir noktadır. Maskeli, tek tip elbiseli, PKK flamalı, Apo posterli illegal örgütlerin, grupların önceden ve özellikle bugün için hazırlandığı istihbar edilmemişse; bu, gaflettir; eğer, bilindiği halde yeterli ve gerekli önlem alınmamışsa, daha da tehlikelidir. İstanbul Valisinin böyle bir günde makamında bulunmaması, Emniyet Müdürünün “halk görsün istedik” şeklindeki talihsiz açıklamaları, düşündürücüdür. Bu ihmal, bu yaklaşım, bu sorumsuzluklar, 1 Mayıs Kadıköy mitingindeki can ve mal kaybına neden olan olayların önemli bir unsurudur. Halkın alana henüz toplanmamış olduğu saat 9.30-10.00 arasında 3 kişinin öldürülmesi, bir polisin linç edilme girişimine duyarsız kalınması, olaylardan sonra yetkililerin basına yansıyan çelişkili açıklamaları ve yapılan hazırlıklar, gözden kaçırılmaması gereken konulardır. Örneğin, Valinin, sendikacılar tertip komitesi hakkında suç duyurusunda bulunması, suçlarının ise, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına muhalefet ve kürsü güvenliğini sağlayamamak olduğunu belirtmesi, sendikacıların sanık olarak ifadelerinin alınmaya başlanması, ciddiyetle üzerinde durulması gereken konular arasındadır. Yasal prosedürü yerine getiren, izinli bir mitingi gerçekleştirmek isteyen sendika ve işçilerin suçlanması,aksızlıktır. Yetkili ve görevlilerin ihmali veya başarısızlıkları sonucu sendikaların saldırıya uğradığı açıktır. Sendikacıların ve işçilerin bu sorumlu davranışı, olayların tırmanmasını önlemek amacıyla gösterdikleri anlayışı görmezden gelmek, hatta, inkâr etmek yanlıştır. Bunun altında, ancak, sendikaları baskı altına almak, en azından psikolojik baskı altında tutmak ve kamuoyunda yıpratmak anlayışı yatabilir; bu olay gerekçe gösterilerek, demokratik yasal hak arama yollarının daha da sınırlandırılması isteği bulunabilir; sendikaların daha da etkisiz hale getirilme çabası olduğu, sendikalaşmanın engellenmesi, önlenmesi için yapılan hazırlıklar olduğu, haklı olarak düşünülebilir. Pahalılığın çekilmez olduğu, gelir dağılımındaki ve vergideki adaletsizliğin uçurum boyutuna ulaştığı, özelleştirmenin hızlandığı, işsizliğin daha da yoğunlaştığı, çiftçinin, esnafın, emeklinin, işçinin ekonomik sıkıntı içinde olduğu, memurun, kamu çalışanlarının sendikalaşma hakkının gündemde bulunduğu, öğrencilerin, gençlerin bunalıma düştüğü bu ortamda yeni hatalar, yeni yanlışlar yapılmamalıdır. Çünkü, sadece alınacak polisiye tedbirler, baskı ve demokratik yasal hak arama yollarının sınırlandırılması veya tıkanması, hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi, açılan yaraların derinleşmesine neden olacaktır. Bu bakımdan, 1 Mayıs olayları, öncesi ve sonrasındaki uygulamalar, politikalar, çok yönlü, ayrıntılı ve gerçekçi olarak araştırılmalı ve incelenmelidir. İlk önce, belirli mağduriyete uğrayanlar, can ve mal kaybı olanlar, mesnetsiz ve kanıtsız bir şekilde suçlanarak, oyalanarak, durum geçiştirilmemelidir. Kadıköy esnafının zararı tazmin edilmelidir. Her konunun, hatta ayrıntının incelenerek aydınlatılması sağlanmalıdır. Hukuk devleti olmanın gereği de budur. Bu olaylarda, hangi kademe ve makamda olursa olsun, ihmali, hatası, suçu bulunanlar saptanarak, yasal işlemler başlatılmalıdır. Sayın milletvekilleri, önemli ve gerekli olan, acı da olsa, bu Kadıköy olayının bir uyarı niteliği taşıyabilmesidir; tüm toplum kesimlerinin, demokratik kurum ve kuruluşların, devlet içinde yer almış görevlilerin, bu olayı tekrar değerlendirerek, olumlu yönde katkı sağlayabilmesidir. Önemli olan, ülkeyi yönetme yetkisi ve sorumluluğu almış iktidarların, uygulanan politikalardaki yanlışları görebilmesidir, yapılan hataların boyutunu ve ülkeyi hangi çıkmazlara sürüklediğini fark edebilmiş olmasıdır. Özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu olaydan hareketle, sorunların kaynağına inerek, temel nedenlerin bulunmasını, gerçekçi, kalıcı ve demokratik önlemler alınmasını sağlamasıdır; bu da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin aslî görevidir. Sayın milletvekilleri, Kadıköy olaylarıyla ilgili basında yer alan açıklamalarda, 2 memur, 25 üniversite, 30 lise öğrencisi, 10 ev kadını, 37 işsiz, 213 serbest -yani, işsiz- olmak üzere, 317 kişinin gözaltına alındığı yazılmıştır. Bunların büyük bir bölümün, çocuk yaşta olduğu görülerek, bırakılmıştır. 8 Mayısta, gözaltında bulunan 194 kişiden 152’si, herhangi bir örgütle bağının olmadığı gerekçesiyle, devlet güvenlik mahkemesi tarafından serbest bırakılmıştır; 42’sinin de örgüt bağının olup olmadığı araştırılmaktadır. Bilinen, görülen durum- rakamlara yansıyan şekliyle-olaydaki, çocukların, gençlerin, işsizlerin ve kırsal alandan göç eden insanların yoğunluğudur. Türkiye, nüfusu en genç ülkelerden biridir; ama, Türkiye’nin bir gençlik politikası yoktur. Atatürk, cumhuriyeti gençliğe emanet etmiştir; fakat, gençlik arasında cumhuriyet düşmanlığı yaygınlaşmaktadır; değil cumhuriyet düşmanlığı, devlete, demokrasiye, hatta ulusa düşmanlık yaygınlaşmaktadır. Bunda, çağdışı bazı ideolojik saplantıların, dış kökenli kışkırtmaların etkisi olabilir, bölücü akımların katkısı olabilir; ancak, asıl, birkısım gençlerin, hatta çocukların, bu kışkırtmalardan neden ve nasıl etkilenebildikleri önemlidir. Bazı yasadışı örgütler, belli ki, gençlerin ve çocukların üzerinde, eğitim kurumlarından daha etkili olmaya başlamışlardır. Açıkça görülüyor ki, devletin gençlik politikası olmadığı gibi, geçerli bir eğitim politikası da yoktur. Ayrıca, devletin, tutarlı ve etkili bir içgüvenlik politikasının da bulunmadığıdır. Kitlesel olaylar karşısında, polis, etkisiz kalmakla, bazen kaçmakla, öldürücü, can alıcı silah kullanma seçenekleri arasında sıkışıp kalmış durumdadır. Oysa, Genel Başkanımız Sayın Ecevit, polisin, kitlesel eylemler, yasadışı eylemler karşısında, can alıcı, öldürücü silah kullanmadan, kitleleri denetim altına alabilecek araçlarla ve yöntemlerle donatılması gerektiğini önermiş ve savunmuştu. O sıralarda, bu öneri ciddiye alınmamış, o sıralarda, bazıları tarafından, olayın önemi bile kavranamamıştı; fakat, son zamanlarda, herkes, bu ihtiyacı, bu zorunluluğu kabul etmektedir. Yani, kitlesel eylemler karşısında, öldürücü silah yerine, başka türlü önlemlerin uygulanmasının gerektiği daha geniş kabul görmektedir; fakat, bu yönde, hâlâ bir adım atılmamıştır. Değerli milletvekilleri, devletin, hakça, dengeli bir kalkınma politikası yoktur. Bunun sonucu olarak da -kırsal alanın ve tarımın ihmali yüzünden- büyük kentlere göç hızla artmaktadır. Özellikle İstanbul’da, bu göç, sosyal patlamalara yol açmaktadır. Buna karşılık, bazı belediye başkanları, devlet yetkilileri, vize uygulaması gibi çağdışı birtakım önerilerde bulunmaktadır. Önemli olan, vize koymak, baskı uygulamak değildir; önemli olan, bu hızlı göçe karşı gerekli önlemleri almak, geçerli politikaları uygulamaktır. Eğer, Demokratik Sol Partinin yıllardan beri gündeme getirmeye çalıştığı, yaygın ve dengeli kalkınma politikası uygulanmaya başlansaydı, büyük kentlerdeki -özellikle İstanbul’daki- sosyal sorunlar bu ölçülere varmazdı. Demokratik Sol Partinin, coğrafî anlamda, dengeli, yaygın, kırsal alandan başlayan kalkınma politikası, kentlileşme ve sanayi toplumu aşamalarına, yerinde ve yumuşak geçişi sağlayabilirdi. Sayın milletvekilleri, İstanbul’da yaşanan olaylarda dikkatle incelenmesi gereken diğer bir yön de, bazı gençlerin, çocukların, sadece vitrinleri taşlamakla, kırmakla kalmamaları, otomobillere, bankalara saldırmakla yetinmemeleri, trafik lambalarına, çiçeklere hınçla saldırmalarıdır. Bunlar, ciddî bir bunalım aşamasına gelindiğini de göstermektedir. Bu tuzaklara düşen gençlerin ruhsal sorunlarının, mutlaka, uzmanlar tarafından tahlili gerekmektedir. Ruhsal bunalımın altındaki sosyal nedenlerin de sosyal bilimciler tarafından incelenmesi gerekmektedir. Bu çocuklar, bu gençler, bu insanlar, başka ülkelerden gelmemişlerdir; bizim ülkemizin çocukları, gençleridir, kendi ülkemizin, kendi toplumumuzun yetiştirdiği, daha doğrusu adam gibi yetiştiremediği gençlerdir, çocuklardır ve kazanılması gereken insanlarımızdır. Değerli arkadaşlarım, özetlemeye çalıştığım bütün bu konuların ötesinde, sosyal adaletsizliğin çok ileri boyutlara varmış olması, haksız kazancın, devlet soygunlarının, rüşvet, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin yaygınlaşması, halkın tepkisini artırmaktadır. Bu ve benzeri suç işleyenlerin, yurt içinde veya yurt dışına çıkarak serbestçe dolaşması; yani, yapanın yanına kâr kalması, kamu vicdanını yaralamaktadır. Günlük yaşama yansıyan her türlü haksızlık, adaletsizlik halkı bıktırmakta ve bunaltmaktadır. İşsizlik ve yoksullukla kıvranan insanlar hastane kapılarında kalmakta veya elini verse kolunu kurtaramamaktadır. Okuyamayan, sağlığını koruyamayan kitleler, ekmek bulamayan insanlar çoğalmaktadır. Bu geniş halk kitleleri ile israf içerisinde sorumsuzca yaşayan belirli bir kesim arasındaki dengesizlik, hızla, uçurum boyutuna varmakta, bu adaletsizlik toplumsal huzuru daha da bozmaktadır. Hükümetlerin bu yöndeki yanlış politikaları ve uygulamaları, yetersizliği, duyarsızlığı ve ilgisizliği, halkın yalnızlığa, karamsarlığa ve umutsuzluğa düşmesini sağlamaktadır. Bu ve benzeri gelişmeler de sosyal patlamalara zemin hazırlamaktadır. Değerli milletvekileri, yıkıp yakmaların en çok görüldüğü ülke Amerika’dır. Amerika Birleşik Devletlerinde, özellikle zenciler, zaman zaman yıkıp yakmakta ve yağmalamaktadırlar. Bunlara nedenleri sorulduğunda ise “bizi, kimse dikkate almıyor; dikkat çekmek için yaptım; bu sistemde geleceğimi göremediğim için, geleceği olanlara da zarar veriyorum” türü yanıtlar alınmaktadır;. Bu yanıtlar, bize ve olayların nedenine, kısmen de olsa ışık tutmalıdır. Yaşanan bu büyük çelişkiler ve uygulamalar, insanlarımızı arayışa, zaman zaman da yanlışlara sürüklemektedir. Toplumun demokratik ve yasal örgütlenme hakkının engellenmesi, sendikasızlaştırma, var olan kooperatiflerin, meslek kuruluşlarının ve sendikaların daha da etkisiz ve güçsüz hale getirilmesi, iş güvencesinden yoksun, sigortasız işçi çalıştırma, çalışma yasalarının bile uygulanmaması, bazı işçilerin illegal örgütlerden etkilenmesini kolaylaştırmaktadır. Halkımızın her gün gördüğü ve yaşadığı ülke yönetimindeki belirsizlikler ve tutarsızlıklar, devlete ve yönetenlere olan güven duygusunu zayıflatmaktadır. Polisin, güvenlik güçlerinin, hangi olayda, hangi kitlesel eylemde ne gibi bir davranış içinde olacağının anlaşılmaması, ciddî olarak incelenmesi gereken bir konudur. Belirli gruplara gayet toleranslı, hoşgörülü davranan polis, zaman zaman, hak arayan memurlara, kamu çalışanlarına, öğrencilere, öğretmenlere, işçi ve emeklilere aynı yaklaşımı göstermemektedir. Bu çifte standart, kamuoyunun da gözünden kaçmamaktadır. Başka bir örnek de, Aczimendi denilen bir grubun Ankara’ya girmek istemesi karşısında, bunların, güvenlik güçleri tarafından Gölbaşı’nda çevrilerek, girişlerinin önlenmesi; ancak, yapılan tartışmalardan sonra, bu grubun, sert tepkisi, tehditkâr sözleri sonunda ve birkaç saat sonra, Başkente girerek eylemlerini gerçekleştirebilmeleridir. Bu ve benzeri pek çok çelişkili uygulamalar ve pazarlıklar, halkın polise olan güvenini sarsmaktadır. Ayrıca, günümüzde, linç etme istekleri ve eylemleri çoğalmakta, futbol terörü de hızla artmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Selvi, 2 dakika daha süre vereyim; lütfen toparlayın. M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Hemen bitireyim. Futbol Federasyonuna bir ayda 100’e yakın olay rapor edilmiştir, 74 takımın sahası kapatılmıştır. İşte, bu ve benzeri olaylar da göstermektedir ki, çok yönlü, gerçekçi ve kalıcı önlemlerin alınma zamanı geçmek üzeredir. Bu haksızlıkların, adaletsizliklerin, sosyal devlet ilkesinden uzaklaşmanın, hukuk devleti ilkesini yozlaştırmanın, hukuk devleti ilkesini yok etmeye çalışmanın, toplumu ve ülkeyi hangi yarınlara, nasıl bir geleceğe taşıdığı görülmektedir. Bütün yanıltmalara, saptırmalara ve ısrarlara rağmen, bu düzenin, bu sistemin, nasıl bir gençlik, nasıl bir nesil meydana getirdiği açıkça anlaşılmaktadır. Bunun için, İstanbul’da yaşanan 1 Mayıs olayları, ülkede yaşanan acı gerçekler ve gelişmeler çok yönlü incelenmeli, temel nedenleri saptanarak çözümler bulunmalı ve acilen uygulamaya konmalıdır. Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bu anlayış ve duygularla, 1 Mayıs olaylarıyla ilgili Meclis araştırması önergesine olumlu oy vereceğimizi belirtir, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Selvi, teşekkür ediyorum. Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Nejat Arseven; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar) ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Refah Partisi Grup Başkanvekili Sayın Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, 1 Mayıs İşçi Bayramında İstanbul Kadıköy’de meydana gelen anarşik eylemlerde gereken tedbirlerin alınmadığı; alınmışsa, sorumlu olanların tespiti açısından Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 nci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması hususundaki talepleri üzerine, Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere, söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, Değerli İçişleri Bakanımız, daha geçen hafta, burada, yine aynı olayla ilgili olarak, Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere gündemdışı söz almış ve yaptığımız görüşmelerde, hemen bütün gruplar bu konudaki görüşlerini ifade etmişler ve bu konu, Yüce Meclisin huzurunda enine boyuna tartışılmış ve görüşülmüştü. Bugün, burada, aradan bir hafta geçtikten sonra, yine aynı konuyla ilgili olarak bir Meclis araştırması açılması amacıyla bir önerge verilmesi hususunu, hepinizin önünde duran ve incelemekte olduğunuz Meclis gündemindeki araştırma ve soruşturmaların sayısını, bunların giderek artmasını ve bu konuda, yarın, Meclisin gündeminin ne hale geleceği konusunu çok dikkatli düşünmeye davet ediyorum. Burada, Meclisteki grupların milletvekili sayısı da dikkate alınırsa, eğer, bu araştırma ve soruşturma önergelerinin birçoğunun kabulü ve kurulacak komisyonlara her grubun vereceği milletvekili arkadaşlarımın sayısı da dikkate alınırsa, ben, öyle zannediyorum ki, çok yakın bir zamanda, bu Mecliste, burada oturacak arkadaşımızı bulamayacağız ve bütün arkadaşlarımız, eğer bütün zamanlarını bu komisyon çalışmalarına verseler dahi, ben, inanıyorum ki, bunların hiçbirisinin tamamlanması ve netice alınması da mümkün olmayacaktır. Evet, değerli arkadaşlarım, bundan sonra, bu konudaki görüşlerimi, Anavatan Partisinin görüşlerini ifade ederek sözlerime devam etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, 1 Mayıs günü, İstanbul Kadıköy’de Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK’in 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamalarıyla ilgili düzenlemiş oldukları toplantıya karışan yasadışı illegal örgütlerin meydana getirmiş oldukları olaylar, hepimizi ve tabiî, Yüce Meclisimizi yürekten yaralamıştır. 3 sivilin öldüğü, 30 sivil ve 58 polisimizin de yaralandığı, araçların ateşe verildiği, mağazaların cam ve çerçevelerinin kırıldığı, mallarının yağmalandığı ve yüzmilyonlarca liralık maddî zararın ortaya çıktığı bu olayda başlıca suçlular, elbette, taş ve sopalarla bu hain eylemlerini gerçekleştiren illegal örgütler ve teröristlerdir. Bu olayda, işçinin sosyal ve ekonomik sorunlarının duyurulmak istendiği böyle bir günde, kürsülerde konuşmak isteyen sendika temsilcileri, militan gruplarca taşlanmak suretiyle konuşturulmamıştır. Bu olaylara katılan gruplara mensup kişilerin yaş ortalamasının, emniyet güçlerinin tespitlerine göre, 20 veya alt yaş grubunda oluşu, Gaziosmanpaşa olaylarıyla başlayan, İstanbul ve Ankara’da işyerlerine dönük saldırı ve tahrip eylemleriyle devam edegelen örgütsel hareketliliğin, 1 Mayıs 1996’da, ülkede, anarşi ve terörün ulaştığı seviyeyi göstermesi bakımından da dikkat çekicidir. Aslında, bu olaylarda, yıkıcı eşkıya ve terör örgütlerinin, bugün, Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da, neyin peşinde olduklarını ve amaçlarını, tüm kamuoyu önünde oynadıkları bu oyunla ortaya koymuş olmaları, son yıllarda, beli kırıldığı, bitirildiği ifade edilen terörün, değil güneydoğuda, büyükşehirlerdeki durumunu ortaya koyması da, aslında, bundan sonra, bu konuda yapılması gerekenlerin tespiti ve bu işle ilgili durumun tespiti açısından da, bence, fevkalade önemli olmuştur. Aslında, o gün, güvenlik kuvvetlerimizin itidalli davranışı, belki bir manada, Kadıköy Meydanının kana bulanmasının ve aslında, o kargaşa anında ayırt edilmesi fevkalade zor olan, halisane niyetlerle orada bulunan ve asıl amaçları 1 Mayıs İşçi ve Emek Bayramını kutlamak olan yüzlerce değerli işçi kardeşlerimizin de yok yere kanlarının dökülmesinin önüne geçmiştir. O gün Kadıköy Meydanında yapılacak olan kutlama ve gösterilerle ilgili olarak, bu bölgede, resmî ve tam teçhizatlı 3 500 - 4 000 civarında güvenlik görevlisinin görevlendirildiği, yetkililerce ifade edilmiştir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada, aslında, fevkalade üzücü olan, gerek siyasîlerimizin gerekse basınımızın, bu olaylarda polisin pasif kalması konusunda, Sayın İçişleri Bakanımızın ve Başbakanımızın talimatlarının etkili olduğu yolunda ve buna benzer açıklamalarla, aslında, Yüce Parlamentonun yek vücut olarak karşı çıkması ve bir siyaset malzemesi konusu yapılmaması gereken anarşi ve terör konusunun, maalesef, siyaset malzemesi haline getirilmesidir. İstanbul ilinde ilk kez olduğu İçişleri Bakanlığı kaynaklarınca ifade edilen ve 40 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen 1 Mayıs etkinliklerinin, 4 bin kişilik bir provokasyon grubuna rağmen, işte demin ifade ettiğim sayıdaki güvenlik gücüyle kontrol altına alınmak suretiyle, olayların daha büyük bir boyut kazanmasının engellenmiş olmasını ve tabiî, en önemlisi, bu manada katılımla gerçekleşen olaylarda, can kaybının sadece 3 kişiyle sınırlı olmasını fevkalade önemli buluyoruz; ancak, son yıllarda, kökünün kurutulduğu, bitirildiği ve üzerine kararlılıkla gidildiği ifade edilen terörün, 1996 1 Mayısında ve henüz iki ikibuçuk ayı bulmayan Hükümetimiz döneminde, İstanbul’un göbeğindeki bu gösteri ve eyleminin de, Hükümetçe, üzerinde çok dikkatli bir şekilde durulması, değerlendirilmesi ve irdelenmesi gereken bir konu olduğuna inanmaktayız. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada, asıl olan -tekrar ifade ediyorum- anarşi ve terör konularının istismarı değil, doğru tespit ve teşhislerle üzerine gidilmesidir. Bu konu, yalnız hükümetlerin değil, aslında, tüm Parlamentonun da ortak sorumluluğundadır. Yine, burada, netice olarak, son dönemlerde, sokağa hâkim olmak istek ve eyleminde aşırı ısrarlı oldukları görülen şiddet yanlısı grupların, bu davranışları, bir şekilde, mutlaka caydırılmalıdır. Aksi halin, radikal örgütlerin büyüme ve gelişme sürecine önemli katkılar sağlayacağını da gözden uzak tutmamak gerekir. Değerli milletvekilleri, bu ve benzeri olaylarda, görevini layıkıyla yaptığına inandığımız tüm güvenlik güçleri ve özellikle polisimizin etkisiz gösterilmesi ve yıpratılmasının da, son derece yanlış olduğunu, burada, huzurunuzda bir kez daha ifade etmek istiyorum. Yine, bu bağlamda, İçişleri Bakanımızın, konuyla ilgili bazı görevliler hakkında gerekli soruşturmanın açılmış olduğu ifadesini ve demin buradaki ifadesini de çok önemli bulduğumuzu sizlere ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu olayda, illegal örgütlerin, eylemleri ve provokeleri için 1 Mayıs gününü seçmiş olmaları da, aslında, bir tesadüf değildir. Polisten sâdır olacak çok sert bir davranışın, aslında, orada, fevkalade halisane duygularla bulunan, vatanın birliği ve bütünlüğünü her şeyin üzerinde tutan ve tuttuğuna inandığımız işçi kardeşlerimize yönelik bir olay gibi gösterme gayretleri de burada, asil Türk polisinin olgun ve bilinçli davranışıyla neticesiz kalmıştır. Burada, aslında, çok basiretli davranan ve olayda, büyük ölçüde can kaybına sebebiyet vermeyen güvenlik güçlerimizi takdir etmek gerekmektedir. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara’da, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde yaşanan olaylarda, polisimizin, gereksiz yere, çok sert davranışlarda bulunduğu iddiaları da, yine, geçmiş günlerde basınımızda geniş bir şekilde yer almış ve kamuoyunda da ciddî bir şekilde tartışılmıştır. Böyle, çok önemli ve hassas toplumsal olaylarda, görüntülü ve yazılı medyanın, konunun önemine ve hassasiyetine binaen, çok dikkatli olması gereği de apaçık ortada durmaktadır. Çünkü, toplumsal olaylarda, gerek polisin, güvenlik güçlerinin tahriki ve şartlandırılması gerekse vatandaşların aynı yönde yönlendirilmesi neticesi, olayların büyüme temayülü de apaçık ortada durmaktadır. Bugün, Türkiye’de, tüm anayasal kuruluşların, artık, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne kastettikleri konusunda hiçbir tereddüt bulunmayan bu kır ve şehir eşkıyasının yok edilmesi ve tabiî, toplumumuzda, bu gibi yeni insanların da ürememesi konusunda, yetişmemesi konusunda gerekli her türlü ekonomik ve sosyal tedbirleri alma zorunlulukları da ortadadır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Refah Partisinin Grup Başkanvekili Sayın Şevket Kazan ve arkadaşlarının vermiş oldukları 1 Mayıs olaylarıyla ilgili Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin gerekçe bölümünde ifade bulan bazı hususlara da tekrar gelmek ve bu hususlarda Anavatan Partisinin görüşlerini ifade etmek istiyorum. Burada, özellikle, gerekçe bölümünün birinci paragrafında, bu olaylar karşısında devletin âciz kaldığı yolunda bir beyan var. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, tarihinden bu yana, hiçbir dönemde acz içerisinde olmamıştır. Gerek şanlı tarihimiz gerekse cumhuriyet dönemi bunun canlı örnekleriyle doludur. İstiklal Savaşında, o durumda, o günün şartlarında, Büyük Atatürk’ün önderliğinde, yurdumuzu işgal eden ve bize hayat hakkı tanımamak kararındaki tüm işgal kuvvetleriyle mücadele eden bu millet, bugün, yine -dış mihraklarca desteklendiği ve teşvik edildiği bilinen- üç beş kır ve şehir eşkıyasına pabuç bırakmayacaktır. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, Türkiyemiz büyük bir ülkedir ve bu millet de, çok büyük bir millettir. Bu Yüce Meclis çatısı altında, İstiklal Savaşını yapmış bu Meclisin içerisinde “bugün, devletin acz içerisinde olduğu” ifadesini, fevkalade yakışıksız bulduğumuzu açıkça ifade etmek istiyorum. İşte, biraz önce ifade ettiğim bu terör örgütlerinin asıl amacı ve isteği de, aslında, ülkede, devleti acz içerisinde göstermek ve bu hali de, millet önünde tespit ettirmektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür ve aynı zamanda, çok büyük ve güçlüdür. Dün olduğu gibi, bugün de, yarın da, hiçbir zaman, hiç kimseye ve hiçbir güce karşı acz içerisinde olmamıştır, olmayacaktır da. Yine, bu araştırma önergesinde, polise, güvenlik güçlerimize, Sayın Bakan veya Sayın Başbakan tarafından, yetkilerini kısıtlayıcı müdahalelerde bulunulduğu iddiaları yer almaktadır. Sayın milletvekilleri, hükümetlerin birinci hedefi, ülkede, bu gibi olayların önüne geçmek ve ülkede yaşayan bütün vatandaşların, huzur ve refah içerisinde yaşamalarını sağlamak; ayrıca, ülkedeki huzur ve refahı da artırmaktır. Bu, yalnız bizim Hükümetimizin değil, aynı zamanda, tüm cumhuriyet hükümetlerinin de görevidir. Ayrıca, bizim, Anavatan Partisi olarak -beğenilir beğenilmez, tasvip görür veya görmez; o konuda bizim bir şey söylememiz mümkün değil- muhalefet dönemimizde açıkça göstermiş olduğumuz ve ortaya koymuş olduğumuz gibi, muhalefetin de, ülke ve milletin bütünlüğünü ilgilendiren bu gibi konularda çok ciddî bir sorumluluğu vardır. Şimdi, bu olaylarda durum bu iken, Sayın Başbakanın veya Sayın İçişleri Bakanının, polise “müdahale etmeyin” şeklinde emir vermesi mümkün müdür? Yukarıda ifade ettiğim olayda polisimiz ve güvenlik güçlerimiz, topyekûn olarak, fevkalade basiretli davranmıştır. Bu gibi, ağır tahriklerle dolu ve katılımı yüksek; ayrıca, katılanların da mutlaka bir olay çıkarmak gayreti içinde oldukları bir olayda ölü sayısının 3 ile sınırlı kalışı, burada, önemli değil midir? Aksini düşünelim: Bu olayda, suçsuz ve kusursuz, sadece, mensubu oldukları konfederasyonların düzenlemiş olduğu 1 Mayıs etkinliklerine katılmaktan başka hiçbir -kusur diyelim- kusuru bulunmayan değerli işçi kardeşlerimizden onlarca, yüzlerce kişi ölseydi, bugün daha mı iyi olacaktı; yani, güvenlik güçleri, burada, çok başarılı olacak; devlet acz içinde olmayacak mıydı? Sayın milletvekilleri, devletlerin büyük ve güçlü oluşu, bugün, tüm dünyada, özellikle, gelişmiş tüm Batı toplumlarında bu gibi olayların ya hiç olmaması ya da vukuu halinde, can kaybının az oluşuyla tespit edilmektedir. Şimdi, biraz hafızalarımızı yoklayalım. Yine, İstanbul’da meydana gelen Gaziosmanpaşa olaylarındaki polisin tutumu, Ankara’da ve özellikle Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde meydana gelen olaylarda güvenlik güçlerinin tutumu; hatta -isterseniz biraz daha geriye gidelim- bu gibi bir olayda, bir milletvekilinin polisler tarafından coplanması, bu Meclisin tasvip ettiği olaylar mıdır veya basınımız, kamuoyumuz bu olayları tasvip mi etmiştir? Değerli milletvekilleri, nasıl ordumuz milletimizin gözbebeğiyse, Türk polisi de, özellikle 1980 sonrası tarafsız ve yansız tutumuyla, gerek eğitimi ve gerekse teknolojik gelişmesiyle milletimizin gözbebeği olma yolundadır. Hepimizin evlatlarından oluşan, içimizden çıkmış, ülkede huzur ve sükûnetin sağlanması için gece ve gündüz çalışan; aynı zamanda da, hepimizin ve hatta, mensubu bulunduğumuz siyasî partilerimizin il, ilçe teşkilatlarının veya genel merkezlerinin önünde nöbet tutarken hayatını kaybeden polisimizi rencide etmek yerine, yüceltmek ve ona sahip çıkmak gibi bir görevimiz de vardır. Bu olayda da, devlet ve onun güvenlik güçleri, olayın da seyri içerisinde büyük bir basiretle olayın önlenmesi ve özellikle hepsi birbirine karışmış o sahadaki insanlar içerisinde can kaybının az olması için elinden geleni yapmıştır. Önergede ifade edildiği gibi, devletin çelik ve çevik kuvvetlerinin yersiz ve bilinçsiz müdahalelerle suçludan kaçan bir görüntüye mahkûm oldukları iddialarını da kabul etmek mümkün değildir. Hele bu önergede, devleti ve bu gibi olaylarda, olayın nasıl geliştiğini ve bir bakanın müdahale imkânının ne ölçüde olduğunu yakînen bildiğine inandığımız eski bir adalet ve içişleri bakanının imzasının da bulunmasını üzücü bulduğumu burada ifade ediyorum. Burada kasıt aramanın... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen. NEJAT ARSEVEN (Devamla) – ...yahut “bilinçsiz müdahale” deyimini kullanmanın da yanlışlığına inanıyorum. Burada, bilinç vardır, şuur vardır; orada toplanan suçsuz, kusursuz onbinlerce insanın hayatını riske atmamak basireti vardır. Burada, görevlilerin şahıslarından doğan bir hizmet kusuru varsa, bu konular ve kişiler hakkında idarî soruşturmanın açılmış ve neticelenme noktasında olduğu da, Sayın Bakan tarafından ifade edilmiştir. Eğer, kusuru olanlar varsa, bu tahkikatlar neticesinde, mutlaka gereken yapılmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi olarak, bu Meclis araştırması önergesiyle ilgili oylamada, burada ifade ettiğim nedenlerle, ret oyu vereceğimizi huzurunuzda ifade ediyorum. Sözlerimi bitirmeden önce, özellikle, son 1 Mayıs olayları başta olmak üzere, bu tür anarşi ve terör hadiselerinde hayatını kaybeden bütün güvenlik güçlerimize ve aynı olaylarda hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına Allah’tan rahmet, bütün yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Arseven, teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, 17.55’te toplanmak üzere, birleşime 10 dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.42 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.55 BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU KÂTİP ÜYELER: M. Fatih ATAY (Aydın), Salih KAPUSUZ (Kayseri) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam) 1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) (Devam) BAŞKAN – Müzakereye konu görüşmenin gruplar adına söz söyleme sırasıyla Refah Partisi Grubunun temsilcisini kürsüye davet ediyorum. Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Mehmet Altınsoy; buyurun. RP GRUBU ADINA MEHMET ALTINSOY (Aksaray) – Muhterem Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1 Mayıs 1996 tarihinde İşçi Bayramının kutlanması sırasında İstanbul Kadıköy’de vaki olan müessif hadisenin Yüce Meclise intikaliyle, bu hususta Meclis araştırması açılması istemi hakkında konuşmak üzere huzurlarınızı işgal etmiş bulunuyorum. Müessif hadise, gerek Sayın Bakan gerek muhterem partilerin değerli sözcüleri tarafından defaatle burada hikâye edildi; medya da enine boyuna hadiseyi anlattı. O nedenle, hafızalarınızda taze olduğu için olayı izah ederek başlamayacağım. Olay, 1 Mayıs 1996 tarihinde vaki oldu, 3 Mayıs 1996 tarihinde Meclis araştırması önergesini Yüce Meclise takdim ettik. 7 Mayıs gününde, Sayın İçişleri Bakanı, gündemdışı söz alarak olayı bu kürsüden huzurunuzda bütün teferruatıyla anlattı; değerli partilerin saygıdeğer sözcüleri de partilerinin görüşünü buradan size hikâye ettiler. Buna istinaden, biraz evvel, bu konuda söz alan Sayın İçişleri Bakanı, artık Meclis araştırmasına lüzum kalmadığını, bu bakımdan da Hükümetlerinin Meclis araştırmasına karşı olduğunu; Anavatan Partisi sözcüsü değerli Arseven de, aynı istikamette, meselenin aydınlandığını, onun için araştırma önergesinin aleyhinde oy kullanacaklarını beyan ettiler. Değerli arkadaşlar, kanaatler muhteremdir; ancak, olayın vahamet derecesini bir defa daha gözler önüne sermekte mecburiyet var. Hangi cepheden olursa olsun, 3 can kaybı, 58’i polis olmak üzere 76 yaralanma, 120’yi aşkın ticarethane, işyeri, dükkân tahribi olmuş, yani mal ve can kaybı olmuş, kan dökülmüş bir hadise, Meclis içinde gündemdışı bir konuşmayla kapatılacak. Ne güzel... Değerli arkadaşlar, tarım sektöründe hayvan nesli için, tehlike arz ettiği için Meclis araştırması yapıyoruz; insan nesline, insanların can ve malına kasteden bir hadise için Meclis araştırması açılmasına lüzum görmüyoruz... REFİK ARAS (İstanbul) – Ne alakası var.. .Hiçbir alakası yok. MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Bu mantıkla hareket edilmesi mümkün değil. Elbette ki, hayvanların neslinin ıslahı ve idamesi için Meclis araştırması yapılmalı, bunun için de yapılmalı; hatta, kelaynak kuşlarının neslinin tükenmemesi için de araştırma yapılmalı. O zaman da, bu hadiseyi pek küçük görmemeli. Aslında, biz, bu olayı, bir Meclis araştırmasının ötesinde, bir gensoru konusu olarak düşünüyorduk; ancak, Hükümetin henüz yeni olması, Sayın İçişleri Bakanının bütün iyi niyetine rağmen, görevinde yeni olması dolayısıyla, yapılan hadisenin hüsnüniyete makrun olduğunu düşünerek bu yolu tercih etmedik; ama, bir araştırmanın zaruretine inanıyoruz. Şimdi, olayları, size hikâye etmekten ziyade, neticelerine göre değerlendirmeyi huzurunuzda arz etmeye çalışacağım: 3 ölü, 76 yaralı, şu kadar dükkânın tahribi... Olayın tarzı cereyanı fevkalade enteresandır. Saat 10.00’dan 15.00’e kadar, tam 5 saat, bir şehrin en büyük meydanı kanunsuz bir ekip tarafından işgal edilmiş oluyor ve kanundışı hareketler cereyan ediyor;. sonunda da tahripler, yakmalar, yıkmalar, yağmalar oluyor. Hadise fevkalade enteresan. Bu işi tertip edenler, son derece tertipli, talimli, eğitimli ve düzenli. Güvenlik güçlerini yanıltmak için çok kurnazca bir taktik kullanılıyor. Önce, Taksim Meydanında bir olay olacağı bir gün evvel ilan ediliyor; daha doğrusu sızdırılıyor; güvenlik güçleri tam orada tedbir almışken, bu sefer Kadıköy’de hadise patlak veriyor. Geliş tarzları fevkalade enteresan; ayrı ayrı cephelerden, ayrı ayrı kollar halinde gelip, birleşiyorlar. Ancak, çok eskiden yapılmış sıkı bir talimin ancak meydana getireceği bir olaydır; tesadüfî değil. Ondan sonra, 40 bini aşkın bir kalabalığı toplamış olan Türkiye’nin en büyük ve en güçlü dört işçi temsilcisi konfederasyonun temsilcileri ve orada -Sayın Bakanın ifadesiyle- 4 500-5 000 civarındaki emniyet gücünün elinden meydanı teslim alıyorlar, kürsüye hâkim oluyorlar, hoparlöre hâkim oluyorlar, mikrofona hâkim oluyorlar ve 5 saat kendi propagandalarını yapabiliyorlar. Bu, küçümsenecek bir hadise değil. İşin asıl vahim tarafı bu kadar da değil. Bu hadise, olayın, sadece su yüzünde görüneni. Aslında, terör ve anarşi, göründüğü kadar küçük değildir, asıl büyük gücü yeraltındadır, bu sadece küçük bir gösteridir; ama, bu gösteride tespit edilmesi lazım gelen bazı hususlar var. Bir defa, çok enterasandır, burada adı geçen TİKKO, Dev-Genç, PKK ve benzeri illegal örgütler kulağımıza pek de yabancı değil; her hadisenin içerisinde bulunuyorlar, her provaokasyonun içinde bunlar var, her masum gösteriyi bunlar provoke ettiler. Bu kadar biliniyorlar; ama, bir şey daha bilinmiyor. Şimdiye kadar illegal örgütler devlete karşı oldukları gibi birbirlerine de karşıydılar; ama, bu hadise gösteriyor ki, illegal örgütler birleşmişler, anlaşmalı, müttefik hareket etmeye başlamışlar; asıl üzerinde durulması lazım gelen nokta budur. Şimdi, güvenlik güçleri, maalesef, bu olay karşısında cılız kalmıştır. İşçi teşekkülleri de kürsülerini muhafaza edememişlerdir. Belki, iyi olmuştur, daha fazla can, mal kaybına sebep olmamak için meseleyi büyütmemişler diye telakki edilebilir, öyle de düşünülebilir; ancak, gayri meşru güçleri, her hücumlarında meşru güçleri püskürtmeye alıştırırsanız, bir gün, önünde durma imkânını bulamazsınız. Bu bakımdan, araştırmanın, mutlaka, ihtiyacına inanmak mecburiyeti var. Değerli miletvekilleri, çok enteresan bir husus daha var; gayet tertipli olduklarını gösteren bir husus: Ortada görünen, daha ziyade 15 ve onun altında olan yaştaki çocuklar... Bunlar, orada tesadüfen bulunmuş değil. Bu çocuklar, temyiz kudretine sahip olmadıkları için, kandırılarak, özel olarak getirilip, emniyet güçlerinin önüne, bir nevi perde olarak konulmuştur. Şimdi, bir bakıyoruz tesadüfen yakaladığımız 300 küsur kişinin, 125 tanesi 18 yaşın, hatta, 15 yaşın altındaki çocuklar. Sonra da dönüp, diyoruz ki “efendim, işte, emniyet güçleri, oradaki bu işin müşevviklerini yakaladı, meydana getirdi; haklarında tahkikat yapılacak, gereken cezalar verilecek; onun için, herhangi bir araştırmaya gerek yok.” 125 tanesi 15 yaşın altındaki küçük çocuktan, bilmem şu kadarı ev kadınından, bu kadarı iş güç sahibi insandan müteşekkil, tesadüfen getirdiğiniz insanların arasından seçip çıkarabildiğiniz beş, on, yirmi tane teröristi cezalandırmış olmak, bu meseleyi kapatmaya kâfi gelir mi? Sorarım... Kaldı ki, meselenin boyutu bu kadar da değil; asıl, işin derinine inmek mecburiyetindesiniz. İstanbul’da, Türkiye’nin her yerinde, günlerce evvel, birbirinin aynı olan sopalar hazırlanmış, üniformalar dikilmiş, talimler yapılmış; seyrettiniz medyada; talimli adımlarla ve gayet tertipli, bir nevi askerî birlikmiş gibi hareket ediliyor. Bunlar, bir günde kendiliğinden olan şeyler değil; mutlaka, bunun talimi, terbiyesi yapılmış; nerede; Türkiye’de. O halde, istihbarat güçlerimiz çalışıyor, her şeyi haber veriyor diyorsak, ya istihbarat güçleri doğru dürüst çalışmıyor yahut da istihbarat teşkilatının gönderdiği bilgiler gerekli makamlarda doğru dürüst tahlil edilemiyor, değerlendirilemiyor. Ee, bunların tahkik edilmesi lazım, araştırma bunun için lazım. Değerli arkadaşlar, bir başka husus da şudur: Bu tarz hareketler olduğu zaman hemen bir bahane bulunuyor; şehrin varoşlarındaki insanlar bu kargaşayı yaratıyor... Şehrin varoşlarında yaşayan insanlar, kendi bulundukları yerde can ve mal emniyeti, geçim imkânı bulamadıkları için büyük şehirlere sığınmış, hayatlarına, mallarına, canlarına ve geçimlerine çare arayan insanlardır. Niçin bunları suçluyoruz hemen?! Ha, şehrin varoşlarında iptidaî şartlarda yaşadıkları için kötülük tohumları bunların içerisine ekiliyorsa, onların çocukları iğfal ediliyorsa, bunu da araştırmamız lazım; hükümetin, devletin güçleri bunlara imkân vermediği için buraları mikrop yuvası haline geliyorsa, bunun getirmenin suçlusunu aramamız lazım, onun için araştırma lazım. Değerli milletvekilleri, bütün açıklamaları dinledik. Güvenlik güçleri bütün imkânını harcamış, elinden geleni yapmış, görevini yerine getirmiş; Sayın İçişleri Bakanı görevini ifa etmiş, Başbakan görevini ifa etmiş; o halde, bu facia neden cereyan etmiş? İşte, bunun araştırılması lazım. Biz, şu anda, kimseyi itham etmek istemiyoruz, ne güvenlik güçlerini ne Sayın Bakanı ne de Hükümeti; ancak, bu olay ve bundan sonra olma ihtimali olan benzeri olaylar için hangi tedbirlerin alınması lazım, hastalık nerede, mesele nereden cereyan ediyor, onu bulmak lazım. Değerli milletvekilleri, mikroplar, müsait ortam bulurlarsa ürerler. İllegal hareketler, terör, mutlaka bir mikroptur, hem de hayata kasteden bir mikroptur; ortamını bertaraf etmezseniz, bunun üstesinden gelemezsiniz. Teröristi, anarşisti mahkûm etmek amenna; ama, terörizmi ve anarşizmi kökünden kurutamazsanız, kaynağından kurutamazsanız, insanları hapsetmekle bu işin üstesinden gelemezsiniz. Bunları araştırmak mecburiyetindesiniz. (RP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, ortamlar nasıl yaratılır; kanunsuz hareketler, yeraltı hareketleri, illegal hareketler, belli ortamı, zayıf iktidarlar zamanında bulurlar. Devlet bir organizasyondur; devletin organlarından birisi ve birincisi icra organı, yani hükümettir. Eğer, hükümet zayıf kalırsa, devletin aczi bahis konusudur. Bir değerli arkadaşımız burada bize, bir devletçilik dersi verdi. Türk Milleti büyük millettir; Türk Devleti de büyük devlettir, güçlü devlettir; ancak, onları temsil edenler zayıf olursa, devlet ayağa düşer. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Terör de, anarşi de bu ortamda ürer. Güçlü olan iktidarlar, teröre izin vermezler, kaynağını kökünden kuruturlar; bu hadiseler hep zayıf zamanlarda çıkar. Dolayısıyla, şahsen, bununla Hükümeti de fazla muaheze etmek istemiyorum; güvenoyu alması bile meşkûk hale gelmiş -Anayasa Mahkemesi kanalıyla- bir hükümetten, daha fazlasını beklemek mümkün değil. O halde, Hükümet, görevini ifa ederken, dayandığı ekseriyet ne olursa olsun, güçlü olmak mecburiyetinde; her şeyin üstesinden gelecek gücünü ispat etmek mecburiyetinde; aksi halde, sokakları anarşiye ve teröre teslim etmek gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalırız. Sayın milletvekilleri, vali izinli miydi değil miydi, emniyet müdürü şu beyanatı verdi mi vermedi mi, talihli miydi talihsiz miydi, orada bulunan -4 500 veyahut 5 bin kişilik- emniyet güçleri görevlerini kâmilen yaptılar mıydı yapmadılar mıydı gibi hususlar şüphesiz araştırılacak; ama, araştırmadan asıl gayemiz bu değil, biraz evvel arz etmeye çalıştığım gibi, asıl, bu hareketleri kökünden, temelinden önleyecek tedbirler alınıyor mu alınmıyor mu...Bu tedbirler günlük mesele değil, bir genel politika meselesidir, bir rejim meselesidir. Rejimin ayakta durabilmesi için, bütün şer kuvvetlere karşı konulacak tedbirler alındı mı alınmadı mı, bunlara bakmak lazım. Eğer vilayet güçlüyse, valinin kim olması, makamında olup olmaması, vekilinin olması, asilinin olması bir şey ifade etmez; ama, vilayet makamı kâfi vazifesini yapacak güçte değilse, makamda kim olursa olsun hiçbir şey fayda etmez; makamı güçlendirmek mecburiyetindesiniz. Devlet, elbette güçlüdür; ama, devletin icra organı zayıfsa devleti güçsüz duruma düşürür, terörün karşısında aciz duruma düşürür. Bir şehrin en büyük meydanı kanunsuzlar tarafından beş saat işgal ediliyorsa, orada ülkede iktidardan bahsedilemez. İktidar olmak, muktedir olmak demektir, muktedir olmak, tehdidini ikaya kadir olmak demektir. (RP sıralarından alkışlar) Her terörist hadiseden sonra yetkililerden “terörün belini kırdık, anarşistin canına okuduk, bitirdik” gibi çok güzel laflar dinledik; ama, bir bakıyoruz ki, her seferinde daha güçlü, daha gümrah olarak terör hadiseleri meydana geliyor. Demek ki, terör bitmiyor, bitirilemiyor!.. “Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz; şahsın görünür rütbei aklı eserinde. Yetkililer buraya gelip “terörün belini kırdık, kafasını ezdik” diyeceklerine, kırsınlar, ezsinler, onu ıspat etsinler; bu güçleri var mı yokmu, bunun da araştırılmasını istiyoruz. (RP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, araştırma, bir meselenin derinliğine, detaylarına inme meselesidir; kimsenin ithamı, kimsenin cezalandırılması meselesi değildir, ama derinliğine ve detaylarıyla araştırılmadan o mesele onun hakkında bir hüküm vermek de mümkün değildir. Tekrar sözümün başına dönüyorum: Gündemdışı bir konuşmada burada yapılan izahatla, bu işin geçiştirilmesi mümkün değildir, çünkü, Kadıköy’deki hadise, sadece 1 Mayıs hadisesi değildir. Başka 1 Mayıslara, başka olaylara, başka terörist hareketlere meydan vermemek için, şimdiden üzerinde ciddi olarak, adamakıllı duralım, araştıralım, kaynağını bulalım. Kaynağını kurutacak tedbirleri alırsak, o zaman, yeni 1 Mayıslara, yeni terörist hareketlere, yeni müessif hadiselere şahit olmayız. Bütün mesele bundan ibarettir. Bu olmadığı sürece, bir netice almanın mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Sayın İçişleri Bakanına bir istirhamımız var: Lütfen, Hükümet olarak fikirlerini değiştirsinler, araştırma için bizimle beraber olsunlar, yardımcı olsunlar; çünkü, bu araştırma kendilerini de beraata götürecektir. Üzerinden şöyle bir geçmekle bu işi bıraktıkları takdirde, korkarım ki, Sayın Bakan hakkında da... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen. MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Bitiriyorum efendim. ...hafızalarda istihfam kalacaktır. Bir değerli arkadaşım olduğu için, şahsen kendisinden rica ediyorum: Kendisinin de vicdanlarda istihfam bırakmaması için, bu işe bizimle beraber “evet” demesini tavsiye ediyorum. Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Altınsoy, teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Dede, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Toplumumuzun günlerdir kahvehanede, sokakta konuştuğu 1 Mayıs olaylarının, biz de burada tartışmasını yapıyoruz. 1 Mayıs olayı, yalnız 1996 yılında zuhur etmiş bir olay değildir; maziye baktığımız zaman nice 1 Mayıs olaylarına rastlamış, şahit olmuşuzdur. Bu yıl da 1 Mayıs Bayramı kutlanmış, ülke genelinde 16 ayrı merkezde kutlama ve gösteri yürüyüşü şeklinde 1 Mayıs etkinliklerinin yapılmak istendiği, ilgililer tarafından, mülkî idare amirlerine başvurularla gündeme getirilmiştir. 16 merkezde, tahmini 78 bin kişi bu etkinliklere katılmıştır. Meydana gelen bu olaylar sonucu, 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 20 vatandaşımız ile 72 amir ve memurumuz saldırılar sonucu muhtelif yerlerinden yaralanmış, olaylara sebebiyet verdiği gerekçesiyle 330 kişi gözaltına alınmıştır. Saldırılar neticesinde 114 işyeri tahrip edilmiş ve 12 otomobile kundaklanarak, maddî hasar verilmiştir. Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK öncülüğünde yapılan 1 Mayıs etkinlikleri, terör gruplarının propaganda ortamına dönüşmüştür. İşçinin sosyal ve ekonomik sorunlarının kamuya duyurulmak istendiği böyle bir günde, kürsüde konuşmak isteyen sendika temsilcileri, militan gruplarca, taşlanmak suretiyle, konuşturulmamışlardır. Ülke genelinde gerçekleştirilen 1 Mayıs olaylarının yoğunluğu, İzmir, İçel ve İstanbul’da zuhur etmiştir. İşçi sendika ve yöneticileri tarafından oluşturulan düzenleme kurulunca Kadıköy Meydanında yapılan 1 Mayıs kutlamalarına, 40 bin civarında kişi katılmıştır. Saat 9.45’te Kadıköy Evlendirme Dairesi yanında pankart açarak toplanma alanına girmek isteyen 300 kişilik bir grup, ikazlara rağmen, güvenlik güçlerine ve etraftaki binalara taşlı sopalı saldırıda bulunmuştur. Aynı anda Ziverbey Caddesi 1 nolu arama noktasında, aynı örgüte mensup yüzleri maskeli 500 kişilik bir grubun da üstlerini aratmadığı, taşlı sopalı olarak polise, etraftaki işyerlerine yönelik saldırılara geçtiği, alan içerisinde toplananlarca da bu gruba destek verildiği, çıkan çatışmada silahla 5 kişinin yaralandığı ve bunlardan 3’ünün hayatını kaybettiği; olay çıkaran bir gurup, yürüyüşe geçen kortejin önüne geçmek istemiş ise de, ikaz edilerek, mitingi düzenleyenlerin önde yürümelerinin sağlandığı; saat 10.30’da Fatih Sultan Mehmet Köprüsünde, araçlarla gelen 300 kişilik bir grubun köprü girişini trafiğe kapattığı, ikaz edilmeleri üzerine araçlarına binerek Kadıköy’e hareket ettiği; saat 11.45’te yürüyüş kortejinin miting alanına geldiği sırada bir siyasî partinin Kadıköy ilçe binasına molotofkokteyli atıldığı, birtakım mağazaların tahrip edilerek yağmalandığı görülmüştür. Saat 12’de miting alanında, sendika yöneticileri konuşurken yüzleri maskeli 30 kişinin kürsüyü işgal ettiği ve topluca, mikrofon eşliğinde yasadışı sloganlar attığı, türküler söylediği; bu arada, işçilerin miting alanını yavaş yavaş boşalttığı; işçilerin dışındaki 5 000 kadar yasadışı örgüt mensubunun saat 15’e kadar çeşitli pankartlar açarak slogan attığı; sonradan, dağılmaya başladıkları sırada, Rıhtım Caddesi ile Söğütlü Çeşmesi Caddesinde bulunan banka, mağaza, oto galerisi, postane, turizm acenteleri, pastane ve muhtelif işyerleri tahrip edilerek yağmalandığı, resmî ve özel otomobillerin maddî zarara uğratıldığı ve kundaklanmak suretiyle yakıldığı müşahede edilmiştir. Olaylarda, 114 işyerinin tahrip edilerek yağmalanması, 10 otomobile maddî hasar verilmesi, 2 otomobilin yakılması olaylarına sebebiyet veren 330 kişi de gözaltına alınmıştır. Değerli milletvekilleri, tarihimizi gözden geçirmek istiyorum. 1960 yıllarında üniversitede talebeydik ve gençliği temsil ediyorduk O yıllarda, Türkiye Millî Türk Talebe Federasyonu Başkanlığı da yapmıştım. Şu anda görüyorum. Bütün partilerimizin, sırayla, iktidarda olduklarını müşahede ettim. Yaşım, yarım asır. Talebe ve gençlik idareciliği yaptığım zaman gördüğüm olaylar, hâlâ zuhur ediyor. Neden?..Olay olduğu zaman “gençlik” diyoruz, işimize gelmediği zaman “güvenlik güçleri” diyoruz; o zamandan beri gençliğe ne yaptık?.. Bütün partiler sırayla iktidara geldiler; hangisi, gençliğin geleceğini âbâd şekle soktu? Şu anda, olay zuhur ettiği zaman, tüm partilere mensup olarak burada fikirlerimizi rahatlıkla arz ediyor ve bazı kesimlere çatmakla yetiniyoruz. Bu gençler hepimizin evladı değil mi, bu güvenlik güçleri hepimizin evladı değil mi;? Bunları ithal etmedik. Güvenlik güçlerimizin çoğu da, dün okumakta olan bu gençlerimiz değil mi, bu evlatlarımız değil mi? Neden böyle; çünkü, hiçbir zaman, dış güçler, Türkiyemizin, Türkiye Cumhuriyetinin, devletimizin istikrarlı bir şekilde yücelmesine imkân verme düşüncesinde değillerdir. Bakın, olaylar zuhur etmeden önce, basın, zaman zaman, güvenlik güçleri aleyhinde yazılar yazdı, toplumu hazırladı -artık, güvenlik güçlerinin öcü olduğunu belirtmek istiyorlar- yavaş yavaş, bu yazılarla güvenlik güçleri sindirilmeye başlandı ve işte, olaylar zuhur ettiği zaman da, güvenlik güçleri bocalamaya başladı. Bunlar, o zamanki haleti ruhiye meselesidir; kolay değildir bir olayla karşı karşıya kalmak. Şu anda, kürsüde rahat konuşmak veya tenkit etmek son derece rahat bir olaydır; ama, temenni etmiyorum, bu olaylarla karşı karşıya gelindiği zaman, üstesinden gelmek son derece zor bir olaydır. Bakın, ne kadar güzel alıştık, ağzımızdan hep “varoş” kelimesi çıkıyor. Nedir Allahaşkına bu varoş?! Buna -gecekondu bölgesi- diyemiyor muyuz? Basında, bir gazetede geçti, hepimizin ağzında bir “varoş” kelimesi, hemen yeni terimi kavramaya başladık. Bu bölgedeki insanlar fakir insanlardır. Eğer bunlar sırasıyla gelen iktidarlar zamanında aş, iş sahibi olsalardı, inanıyorum ki, sokakta bu türlü olaylara rastlamak mümkün olamazdı Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da her gün binlerce insan ölüyor, hiçbirimizin kılı kıpırdamıyor. İstanbul’da 1 Mayıs olayları zuhur etti; bunu, hükümet meselesi haline getirdik. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, terör nedeniyle her gün binlerce insan ölüyor; bunlar hiçbir zaman kale alınmayacak mı, orada güvenlik güçlerimiz yok mu? Terör diyoruz, terörün içerisinde acaba suçsuz olanlar yok mu? Bunların araştırılmasını neden hiç düşünmedik. Sadece 1 Mayıs olaylarını ele alarak, burada herhangi bir kesime yanaşmak ve o kesimin geleceğini siyasî yönden teminat altına almak için mi bu görüşmeleri yapıyoruz? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün düşüncelere saygı duymamak mümkün değildir; ama, görüyoruz, bir laf atılıyor: “Başbakan, polis silah kullanmasın diye İçişleri Bakanına talimat vermiş” Zaten, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 16 ncı maddesinde açıkça belirtilmiştir; “hiçbir makam, polise, kanun dışı silah kullanma emrini veremez.” denilmiştir. İnanıyorum ki, bugün polis bu bilinçle yetişmiştir. Onun karşısındaki de insandır, kendi vatandaşıdır; karşı karşıya kaldığı insanların, kendi öz vatandaşı, öz kanı, öz canı olduğunu hiçbir zaman gönlünden çıkarmamıştır. Gelin, elbirliğiyle Türkiye’nin geleceğini düşünelim. Bakın, bu tür önergelerle Meclisimizin gündemini -benden önce konuşan sayın milletvekilleri arz ettiler- tıkıyoruz. İçişleri Bakanımız, “Olayın müsebbipleri hakkında, her kesim için, gerekli işlemi yapacağız” diye ifade ettiler. Beklemeliydik, acaba ne yapacak; çok aceleciyiz. Polise laf söylüyorsunuz ama, polisin imkânları buna müsait mi? Biz, zamanında, Amerika’ya, terörle mücadele kursuna gittiğimiz zaman, bize, ilk defa, bir terör olayıyla ilgili film gösterdiler ve olayı yapanlar için de “Türk teröristler” dediler. Biz, orayı terk ettik ve yapımcılara “böyle bir olay olmamıştır ve Türkiye’deki teröristler tarafından da yapılmamıştır” dedik. Demek ki, dış güçlerde, biz, her zaman, öcü olarak gösterilmekteyiz. Gelin, elbirliğiyle insaflı olalım, biz imanlıyız, inançlıyız, azimliyiz, bizi kimse yıkamaz; buna ben inanıyorum; gelin, biz de güç birliği yapalım, hangi partiye mensup olursak olalım Türkiye’nin kaderinde oynanan oyunlara müsaade etmeyelim; evimizde müsaade etmeyelim, sokakta müsaade etmeyelim, hatta ve hatta birleşik yönde, bu Mecliste birlik ve beraberlik içinde olalım. (DYP sıralarından alkışlar) Eğer biz, burada birliğimizi göstermezsek, sokaktaki evlatlarımız da ayrı duyguları taşırlar; biz, burada beraber olursak, sokaktaki çocuklarımız da aynı görüşe sahip olur. Biz, hiçbir kesimi suçlamak istemiyoruz. Biz, bu önergeyi, bir araştırma açılsın ve ortada bir kan revan varsa üstü örtülmesin; bir hak hukuk varsa, bu zayi olmasın diye verdik; biz bu görüşü savunarak buraya çıktık, bunun müdafaasını yaptık; aksini yapmaya da tenezzül etmeyiz zaten. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle terör örgütleri, fırsat buldukları her ortamı değerlendirmek suretiyle, bu tür eylemlere tevessül edeceklerdir. Yapılacak olan ekonomik ve sosyal düzenlemelerle, işçi ve memur kesiminin tepkisel hareketlere yönelmelerinin önlenmesi Hükümetimizin başlıca görevleri arasında olmalıdır. İşçimizin, memurumuzun ve gençlerimizin sorunlarının yasadışı örgütlerce kullanılması ve masum gösterilerin provoke edilerek, devlete ve rejime saldırıya dönüştürülmesinin önlenmesinde, aklıselim sahibi her kesime büyük görev düşmektedir. Gelişmelerin boyutlarının önceden kestirilemeyişi, devlet güçleriyle, toplumsal hadiselerin kontrol altına alınamayışı, önemli sorunlar yaratmaktadır. Diğer bir husus da, güvenlik kuvvetlerimizin teknik bilgi ve teçhizat yönünden takviye edilmesi gerçeğidir; çünkü, hep birlikte paylaştığımız toplumsal sorunlarımız devam ettiği sürece, toplumsal boyutu olan olaylarla karşı karşıya kalmamız her zaman mümkündür. Değerli milletvekilleri, geleceğimizi düşündüğümüz zaman, burada alacağımız kararları, mazimizden örnek alarak, atiye taşıma inancında olmamız gerekiyor. Şu veya bu, sudan sebeplerden dolayı, bu gündemin başka konulara çekilmesi ve bir kesimimizin zedelenmesi de, hepimiz için sonradan üzüntü kaynağı olacaktır. Parlamento olarak, parlamenter olarak, atalarımızın bıraktığı temiz mazimizi, bizlerin de, aynı duygularla devam ettirme inancında olduğumuza ve bu şekilde yürüteceğimize kanaatim sonsuzdur. Siz değerli milletvekillerinin zamanını fazla almak istemiyorum. Bu konu, hepimizce bilinen bir konudur. İnşallah, Cenabı Allah, bir daha bizi bu tür olaylarla karşı karşıya getirmesin; hiçbir zaman, bir eve acı vermesin, hiçbir zaman, bir can kaybını benim ülkemdeki insanlarıma nasip etmesin. Bugün yanlış düşüncededirler, yarın doğru düşüncede olabilirler; bunlar, inançlı insanların çocuklarıdır, imanlı, azimli Türk Milletinin çocuklarıdır; inanıyorum ki, elbet bir gün gerçeği görecekler ve onların gönüllerine de merhamet gelecek, bu tür yanlış hareketlerden onlar da kaçınacaklardır. Değerli milletvekilleri, olayda güvenlik güçlerince her şeyin soğukkanlılıkla yerine getirildiğini gördüm; şahsî kanaatim olarak da bunu uygun gördüğümü belirtiyorum. O harekette -televizyonda seyrettik- yolda sokak ortasında öldürülmek istenen bir güvenlik mensubunun belinde silahı vardı; o silahta, en aşağı, dokuz on tane kurşunu vardı; bununla, en aşağı on can yakabilirdi; ama, onu takdirle karşılıyorum ki, bu acıya sabır gösterdi ve o silahına el atmadı. Burada, güvenlik güçlerimizin geleceğinde de -bazı zararlarımız olabilir, bazı yanlış yolda olanlarımız olabilir- gençlerimizin daha iyi yolda olacakları inancını taşıyorum; sizlerin de, bu görüşe biraz katılmanızı canı gönülden arz ediyorum. Değerli milletvekilleri, rahmetli olan vatandaşlarımızın da, şu anda, evlerinde acısı vardır; onlara da Tanrıdan rahmet diliyor, bir daha böyle bir acı göstermemesini diliyorum. Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Dede, teşekkür ediyorum. Önergede birinci imza sahibi olan Sayın Kazan, söz hakkını Sayın Korkmaz’a devrettiğini bir tezkereyle yazılı olarak gönderdi; bu sebeple, Sayın Korkmaz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Korkmaz, süreniz 10 dakikadır. İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.55 BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU KÂTİP ÜYELER: M. Fatih ATAY (Aydın), Salih KAPUSUZ (Kayseri) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam) 1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) (Devam) BAŞKAN – Müzakereye konu görüşmenin gruplar adına söz söyleme sırasıyla Refah Partisi Grubunun temsilcisini kürsüye davet ediyorum. Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Mehmet Altınsoy; buyurun. RP GRUBU ADINA MEHMET ALTINSOY (Aksaray) – Muhterem Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1 Mayıs 1996 tarihinde İşçi Bayramının kutlanması sırasında İstanbul Kadıköy’de vaki olan müessif hadisenin Yüce Meclise intikaliyle, bu hususta Meclis araştırması açılması istemi hakkında konuşmak üzere huzurlarınızı işgal etmiş bulunuyorum. Müessif hadise, gerek Sayın Bakan gerek muhterem partilerin değerli sözcüleri tarafından defaatle burada hikâye edildi; medya da enine boyuna hadiseyi anlattı. O nedenle, hafızalarınızda taze olduğu için olayı izah ederek başlamayacağım. Olay, 1 Mayıs 1996 tarihinde vaki oldu, 3 Mayıs 1996 tarihinde Meclis araştırması önergesini Yüce Meclise takdim ettik. 7 Mayıs gününde, Sayın İçişleri Bakanı, gündemdışı söz alarak olayı bu kürsüden huzurunuzda bütün teferruatıyla anlattı; değerli partilerin saygıdeğer sözcüleri de partilerinin görüşünü buradan size hikâye ettiler. Buna istinaden, biraz evvel, bu konuda söz alan Sayın İçişleri Bakanı, artık Meclis araştırmasına lüzum kalmadığını, bu bakımdan da Hükümetlerinin Meclis araştırmasına karşı olduğunu; Anavatan Partisi sözcüsü değerli Arseven de, aynı istikamette, meselenin aydınlandığını, onun için araştırma önergesinin aleyhinde oy kullanacaklarını beyan ettiler. Değerli arkadaşlar, kanaatler muhteremdir; ancak, olayın vahamet derecesini bir defa daha gözler önüne sermekte mecburiyet var. Hangi cepheden olursa olsun, 3 can kaybı, 58’i polis olmak üzere 76 yaralanma, 120’yi aşkın ticarethane, işyeri, dükkân tahribi olmuş, yani mal ve can kaybı olmuş, kan dökülmüş bir hadise, Meclis içinde gündemdışı bir konuşmayla kapatılacak. Ne güzel... Değerli arkadaşlar, tarım sektöründe hayvan nesli için, tehlike arz ettiği için Meclis araştırması yapıyoruz; insan nesline, insanların can ve malına kasteden bir hadise için Meclis araştırması açılmasına lüzum görmüyoruz... REFİK ARAS (İstanbul) – Ne alakası var.. .Hiçbir alakası yok. MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Bu mantıkla hareket edilmesi mümkün değil. Elbette ki, hayvanların neslinin ıslahı ve idamesi için Meclis araştırması yapılmalı, bunun için de yapılmalı; hatta, kelaynak kuşlarının neslinin tükenmemesi için de araştırma yapılmalı. O zaman da, bu hadiseyi pek küçük görmemeli. Aslında, biz, bu olayı, bir Meclis araştırmasının ötesinde, bir gensoru konusu olarak düşünüyorduk; ancak, Hükümetin henüz yeni olması, Sayın İçişleri Bakanının bütün iyi niyetine rağmen, görevinde yeni olması dolayısıyla, yapılan hadisenin hüsnüniyete makrun olduğunu düşünerek bu yolu tercih etmedik; ama, bir araştırmanın zaruretine inanıyoruz. Şimdi, olayları, size hikâye etmekten ziyade, neticelerine göre değerlendirmeyi huzurunuzda arz etmeye çalışacağım: 3 ölü, 76 yaralı, şu kadar dükkânın tahribi... Olayın tarzı cereyanı fevkalade enteresandır. Saat 10.00’dan 15.00’e kadar, tam 5 saat, bir şehrin en büyük meydanı kanunsuz bir ekip tarafından işgal edilmiş oluyor ve kanundışı hareketler cereyan ediyor;. sonunda da tahripler, yakmalar, yıkmalar, yağmalar oluyor. Hadise fevkalade enteresan. Bu işi tertip edenler, son derece tertipli, talimli, eğitimli ve düzenli. Güvenlik güçlerini yanıltmak için çok kurnazca bir taktik kullanılıyor. Önce, Taksim Meydanında bir olay olacağı bir gün evvel ilan ediliyor; daha doğrusu sızdırılıyor; güvenlik güçleri tam orada tedbir almışken, bu sefer Kadıköy’de hadise patlak veriyor. Geliş tarzları fevkalade enteresan; ayrı ayrı cephelerden, ayrı ayrı kollar halinde gelip, birleşiyorlar. Ancak, çok eskiden yapılmış sıkı bir talimin ancak meydana getireceği bir olaydır; tesadüfî değil. Ondan sonra, 40 bini aşkın bir kalabalığı toplamış olan Türkiye’nin en büyük ve en güçlü dört işçi temsilcisi konfederasyonun temsilcileri ve orada -Sayın Bakanın ifadesiyle- 4 500-5 000 civarındaki emniyet gücünün elinden meydanı teslim alıyorlar, kürsüye hâkim oluyorlar, hoparlöre hâkim oluyorlar, mikrofona hâkim oluyorlar ve 5 saat kendi propagandalarını yapabiliyorlar. Bu, küçümsenecek bir hadise değil. İşin asıl vahim tarafı bu kadar da değil. Bu hadise, olayın, sadece su yüzünde görüneni. Aslında, terör ve anarşi, göründüğü kadar küçük değildir, asıl büyük gücü yeraltındadır, bu sadece küçük bir gösteridir; ama, bu gösteride tespit edilmesi lazım gelen bazı hususlar var. Bir defa, çok enterasandır, burada adı geçen TİKKO, Dev-Genç, PKK ve benzeri illegal örgütler kulağımıza pek de yabancı değil; her hadisenin içerisinde bulunuyorlar, her provaokasyonun içinde bunlar var, her masum gösteriyi bunlar provoke ettiler. Bu kadar biliniyorlar; ama, bir şey daha bilinmiyor. Şimdiye kadar illegal örgütler devlete karşı oldukları gibi birbirlerine de karşıydılar; ama, bu hadise gösteriyor ki, illegal örgütler birleşmişler, anlaşmalı, müttefik hareket etmeye başlamışlar; asıl üzerinde durulması lazım gelen nokta budur. Şimdi, güvenlik güçleri, maalesef, bu olay karşısında cılız kalmıştır. İşçi teşekkülleri de kürsülerini muhafaza edememişlerdir. Belki, iyi olmuştur, daha fazla can, mal kaybına sebep olmamak için meseleyi büyütmemişler diye telakki edilebilir, öyle de düşünülebilir; ancak, gayri meşru güçleri, her hücumlarında meşru güçleri püskürtmeye alıştırırsanız, bir gün, önünde durma imkânını bulamazsınız. Bu bakımdan, araştırmanın, mutlaka, ihtiyacına inanmak mecburiyeti var. Değerli miletvekilleri, çok enteresan bir husus daha var; gayet tertipli olduklarını gösteren bir husus: Ortada görünen, daha ziyade 15 ve onun altında olan yaştaki çocuklar... Bunlar, orada tesadüfen bulunmuş değil. Bu çocuklar, temyiz kudretine sahip olmadıkları için, kandırılarak, özel olarak getirilip, emniyet güçlerinin önüne, bir nevi perde olarak konulmuştur. Şimdi, bir bakıyoruz tesadüfen yakaladığımız 300 küsur kişinin, 125 tanesi 18 yaşın, hatta, 15 yaşın altındaki çocuklar. Sonra da dönüp, diyoruz ki “efendim, işte, emniyet güçleri, oradaki bu işin müşevviklerini yakaladı, meydana getirdi; haklarında tahkikat yapılacak, gereken cezalar verilecek; onun için, herhangi bir araştırmaya gerek yok.” 125 tanesi 15 yaşın altındaki küçük çocuktan, bilmem şu kadarı ev kadınından, bu kadarı iş güç sahibi insandan müteşekkil, tesadüfen getirdiğiniz insanların arasından seçip çıkarabildiğiniz beş, on, yirmi tane teröristi cezalandırmış olmak, bu meseleyi kapatmaya kâfi gelir mi? Sorarım... Kaldı ki, meselenin boyutu bu kadar da değil; asıl, işin derinine inmek mecburiyetindesiniz. İstanbul’da, Türkiye’nin her yerinde, günlerce evvel, birbirinin aynı olan sopalar hazırlanmış, üniformalar dikilmiş, talimler yapılmış; seyrettiniz medyada; talimli adımlarla ve gayet tertipli, bir nevi askerî birlikmiş gibi hareket ediliyor. Bunlar, bir günde kendiliğinden olan şeyler değil; mutlaka, bunun talimi, terbiyesi yapılmış; nerede; Türkiye’de. O halde, istihbarat güçlerimiz çalışıyor, her şeyi haber veriyor diyorsak, ya istihbarat güçleri doğru dürüst çalışmıyor yahut da istihbarat teşkilatının gönderdiği bilgiler gerekli makamlarda doğru dürüst tahlil edilemiyor, değerlendirilemiyor. Ee, bunların tahkik edilmesi lazım, araştırma bunun için lazım. Değerli arkadaşlar, bir başka husus da şudur: Bu tarz hareketler olduğu zaman hemen bir bahane bulunuyor; şehrin varoşlarındaki insanlar bu kargaşayı yaratıyor... Şehrin varoşlarında yaşayan insanlar, kendi bulundukları yerde can ve mal emniyeti, geçim imkânı bulamadıkları için büyük şehirlere sığınmış, hayatlarına, mallarına, canlarına ve geçimlerine çare arayan insanlardır. Niçin bunları suçluyoruz hemen?! Ha, şehrin varoşlarında iptidaî şartlarda yaşadıkları için kötülük tohumları bunların içerisine ekiliyorsa, onların çocukları iğfal ediliyorsa, bunu da araştırmamız lazım; hükümetin, devletin güçleri bunlara imkân vermediği için buraları mikrop yuvası haline geliyorsa, bunun getirmenin suçlusunu aramamız lazım, onun için araştırma lazım. Değerli milletvekilleri, bütün açıklamaları dinledik. Güvenlik güçleri bütün imkânını harcamış, elinden geleni yapmış, görevini yerine getirmiş; Sayın İçişleri Bakanı görevini ifa etmiş, Başbakan görevini ifa etmiş; o halde, bu facia neden cereyan etmiş? İşte, bunun araştırılması lazım. Biz, şu anda, kimseyi itham etmek istemiyoruz, ne güvenlik güçlerini ne Sayın Bakanı ne de Hükümeti; ancak, bu olay ve bundan sonra olma ihtimali olan benzeri olaylar için hangi tedbirlerin alınması lazım, hastalık nerede, mesele nereden cereyan ediyor, onu bulmak lazım. Değerli milletvekilleri, mikroplar, müsait ortam bulurlarsa ürerler. İllegal hareketler, terör, mutlaka bir mikroptur, hem de hayata kasteden bir mikroptur; ortamını bertaraf etmezseniz, bunun üstesinden gelemezsiniz. Teröristi, anarşisti mahkûm etmek amenna; ama, terörizmi ve anarşizmi kökünden kurutamazsanız, kaynağından kurutamazsanız, insanları hapsetmekle bu işin üstesinden gelemezsiniz. Bunları araştırmak mecburiyetindesiniz. (RP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, ortamlar nasıl yaratılır; kanunsuz hareketler, yeraltı hareketleri, illegal hareketler, belli ortamı, zayıf iktidarlar zamanında bulurlar. Devlet bir organizasyondur; devletin organlarından birisi ve birincisi icra organı, yani hükümettir. Eğer, hükümet zayıf kalırsa, devletin aczi bahis konusudur. Bir değerli arkadaşımız burada bize, bir devletçilik dersi verdi. Türk Milleti büyük millettir; Türk Devleti de büyük devlettir, güçlü devlettir; ancak, onları temsil edenler zayıf olursa, devlet ayağa düşer. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Terör de, anarşi de bu ortamda ürer. Güçlü olan iktidarlar, teröre izin vermezler, kaynağını kökünden kuruturlar; bu hadiseler hep zayıf zamanlarda çıkar. Dolayısıyla, şahsen, bununla Hükümeti de fazla muaheze etmek istemiyorum; güvenoyu alması bile meşkûk hale gelmiş -Anayasa Mahkemesi kanalıyla- bir hükümetten, daha fazlasını beklemek mümkün değil. O halde, Hükümet, görevini ifa ederken, dayandığı ekseriyet ne olursa olsun, güçlü olmak mecburiyetinde; her şeyin üstesinden gelecek gücünü ispat etmek mecburiyetinde; aksi halde, sokakları anarşiye ve teröre teslim etmek gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalırız. Sayın milletvekilleri, vali izinli miydi değil miydi, emniyet müdürü şu beyanatı verdi mi vermedi mi, talihli miydi talihsiz miydi, orada bulunan -4 500 veyahut 5 bin kişilik- emniyet güçleri görevlerini kâmilen yaptılar mıydı yapmadılar mıydı gibi hususlar şüphesiz araştırılacak; ama, araştırmadan asıl gayemiz bu değil, biraz evvel arz etmeye çalıştığım gibi, asıl, bu hareketleri kökünden, temelinden önleyecek tedbirler alınıyor mu alınmıyor mu...Bu tedbirler günlük mesele değil, bir genel politika meselesidir, bir rejim meselesidir. Rejimin ayakta durabilmesi için, bütün şer kuvvetlere karşı konulacak tedbirler alındı mı alınmadı mı, bunlara bakmak lazım. Eğer vilayet güçlüyse, valinin kim olması, makamında olup olmaması, vekilinin olması, asilinin olması bir şey ifade etmez; ama, vilayet makamı kâfi vazifesini yapacak güçte değilse, makamda kim olursa olsun hiçbir şey fayda etmez; makamı güçlendirmek mecburiyetindesiniz. Devlet, elbette güçlüdür; ama, devletin icra organı zayıfsa devleti güçsüz duruma düşürür, terörün karşısında aciz duruma düşürür. Bir şehrin en büyük meydanı kanunsuzlar tarafından beş saat işgal ediliyorsa, orada ülkede iktidardan bahsedilemez. İktidar olmak, muktedir olmak demektir, muktedir olmak, tehdidini ikaya kadir olmak demektir. (RP sıralarından alkışlar) Her terörist hadiseden sonra yetkililerden “terörün belini kırdık, anarşistin canına okuduk, bitirdik” gibi çok güzel laflar dinledik; ama, bir bakıyoruz ki, her seferinde daha güçlü, daha gümrah olarak terör hadiseleri meydana geliyor. Demek ki, terör bitmiyor, bitirilemiyor!.. “Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz; şahsın görünür rütbei aklı eserinde. Yetkililer buraya gelip “terörün belini kırdık, kafasını ezdik” diyeceklerine, kırsınlar, ezsinler, onu ıspat etsinler; bu güçleri var mı yokmu, bunun da araştırılmasını istiyoruz. (RP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, araştırma, bir meselenin derinliğine, detaylarına inme meselesidir; kimsenin ithamı, kimsenin cezalandırılması meselesi değildir, ama derinliğine ve detaylarıyla araştırılmadan o mesele onun hakkında bir hüküm vermek de mümkün değildir. Tekrar sözümün başına dönüyorum: Gündemdışı bir konuşmada burada yapılan izahatla, bu işin geçiştirilmesi mümkün değildir, çünkü, Kadıköy’deki hadise, sadece 1 Mayıs hadisesi değildir. Başka 1 Mayıslara, başka olaylara, başka terörist hareketlere meydan vermemek için, şimdiden üzerinde ciddi olarak, adamakıllı duralım, araştıralım, kaynağını bulalım. Kaynağını kurutacak tedbirleri alırsak, o zaman, yeni 1 Mayıslara, yeni terörist hareketlere, yeni müessif hadiselere şahit olmayız. Bütün mesele bundan ibarettir. Bu olmadığı sürece, bir netice almanın mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Sayın İçişleri Bakanına bir istirhamımız var: Lütfen, Hükümet olarak fikirlerini değiştirsinler, araştırma için bizimle beraber olsunlar, yardımcı olsunlar; çünkü, bu araştırma kendilerini de beraata götürecektir. Üzerinden şöyle bir geçmekle bu işi bıraktıkları takdirde, korkarım ki, Sayın Bakan hakkında da... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen. MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Bitiriyorum efendim. ...hafızalarda istihfam kalacaktır. Bir değerli arkadaşım olduğu için, şahsen kendisinden rica ediyorum: Kendisinin de vicdanlarda istihfam bırakmaması için, bu işe bizimle beraber “evet” demesini tavsiye ediyorum. Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Altınsoy, teşekkür ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Dede, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar) DYP GRUBU ADINA NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Toplumumuzun günlerdir kahvehanede, sokakta konuştuğu 1 Mayıs olaylarının, biz de burada tartışmasını yapıyoruz. 1 Mayıs olayı, yalnız 1996 yılında zuhur etmiş bir olay değildir; maziye baktığımız zaman nice 1 Mayıs olaylarına rastlamış, şahit olmuşuzdur. Bu yıl da 1 Mayıs Bayramı kutlanmış, ülke genelinde 16 ayrı merkezde kutlama ve gösteri yürüyüşü şeklinde 1 Mayıs etkinliklerinin yapılmak istendiği, ilgililer tarafından, mülkî idare amirlerine başvurularla gündeme getirilmiştir. 16 merkezde, tahmini 78 bin kişi bu etkinliklere katılmıştır. Meydana gelen bu olaylar sonucu, 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 20 vatandaşımız ile 72 amir ve memurumuz saldırılar sonucu muhtelif yerlerinden yaralanmış, olaylara sebebiyet verdiği gerekçesiyle 330 kişi gözaltına alınmıştır. Saldırılar neticesinde 114 işyeri tahrip edilmiş ve 12 otomobile kundaklanarak, maddî hasar verilmiştir. Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK öncülüğünde yapılan 1 Mayıs etkinlikleri, terör gruplarının propaganda ortamına dönüşmüştür. İşçinin sosyal ve ekonomik sorunlarının kamuya duyurulmak istendiği böyle bir günde, kürsüde konuşmak isteyen sendika temsilcileri, militan gruplarca, taşlanmak suretiyle, konuşturulmamışlardır. Ülke genelinde gerçekleştirilen 1 Mayıs olaylarının yoğunluğu, İzmir, İçel ve İstanbul’da zuhur etmiştir. İşçi sendika ve yöneticileri tarafından oluşturulan düzenleme kurulunca Kadıköy Meydanında yapılan 1 Mayıs kutlamalarına, 40 bin civarında kişi katılmıştır. Saat 9.45’te Kadıköy Evlendirme Dairesi yanında pankart açarak toplanma alanına girmek isteyen 300 kişilik bir grup, ikazlara rağmen, güvenlik güçlerine ve etraftaki binalara taşlı sopalı saldırıda bulunmuştur. Aynı anda Ziverbey Caddesi 1 nolu arama noktasında, aynı örgüte mensup yüzleri maskeli 500 kişilik bir grubun da üstlerini aratmadığı, taşlı sopalı olarak polise, etraftaki işyerlerine yönelik saldırılara geçtiği, alan içerisinde toplananlarca da bu gruba destek verildiği, çıkan çatışmada silahla 5 kişinin yaralandığı ve bunlardan 3’ünün hayatını kaybettiği; olay çıkaran bir gurup, yürüyüşe geçen kortejin önüne geçmek istemiş ise de, ikaz edilerek, mitingi düzenleyenlerin önde yürümelerinin sağlandığı; saat 10.30’da Fatih Sultan Mehmet Köprüsünde, araçlarla gelen 300 kişilik bir grubun köprü girişini trafiğe kapattığı, ikaz edilmeleri üzerine araçlarına binerek Kadıköy’e hareket ettiği; saat 11.45’te yürüyüş kortejinin miting alanına geldiği sırada bir siyasî partinin Kadıköy ilçe binasına molotofkokteyli atıldığı, birtakım mağazaların tahrip edilerek yağmalandığı görülmüştür. Saat 12’de miting alanında, sendika yöneticileri konuşurken yüzleri maskeli 30 kişinin kürsüyü işgal ettiği ve topluca, mikrofon eşliğinde yasadışı sloganlar attığı, türküler söylediği; bu arada, işçilerin miting alanını yavaş yavaş boşalttığı; işçilerin dışındaki 5 000 kadar yasadışı örgüt mensubunun saat 15’e kadar çeşitli pankartlar açarak slogan attığı; sonradan, dağılmaya başladıkları sırada, Rıhtım Caddesi ile Söğütlü Çeşmesi Caddesinde bulunan banka, mağaza, oto galerisi, postane, turizm acenteleri, pastane ve muhtelif işyerleri tahrip edilerek yağmalandığı, resmî ve özel otomobillerin maddî zarara uğratıldığı ve kundaklanmak suretiyle yakıldığı müşahede edilmiştir. Olaylarda, 114 işyerinin tahrip edilerek yağmalanması, 10 otomobile maddî hasar verilmesi, 2 otomobilin yakılması olaylarına sebebiyet veren 330 kişi de gözaltına alınmıştır. Değerli milletvekilleri, tarihimizi gözden geçirmek istiyorum. 1960 yıllarında üniversitede talebeydik ve gençliği temsil ediyorduk O yıllarda, Türkiye Millî Türk Talebe Federasyonu Başkanlığı da yapmıştım. Şu anda görüyorum. Bütün partilerimizin, sırayla, iktidarda olduklarını müşahede ettim. Yaşım, yarım asır. Talebe ve gençlik idareciliği yaptığım zaman gördüğüm olaylar, hâlâ zuhur ediyor. Neden?..Olay olduğu zaman “gençlik” diyoruz, işimize gelmediği zaman “güvenlik güçleri” diyoruz; o zamandan beri gençliğe ne yaptık?.. Bütün partiler sırayla iktidara geldiler; hangisi, gençliğin geleceğini âbâd şekle soktu? Şu anda, olay zuhur ettiği zaman, tüm partilere mensup olarak burada fikirlerimizi rahatlıkla arz ediyor ve bazı kesimlere çatmakla yetiniyoruz. Bu gençler hepimizin evladı değil mi, bu güvenlik güçleri hepimizin evladı değil mi;? Bunları ithal etmedik. Güvenlik güçlerimizin çoğu da, dün okumakta olan bu gençlerimiz değil mi, bu evlatlarımız değil mi? Neden böyle; çünkü, hiçbir zaman, dış güçler, Türkiyemizin, Türkiye Cumhuriyetinin, devletimizin istikrarlı bir şekilde yücelmesine imkân verme düşüncesinde değillerdir. Bakın, olaylar zuhur etmeden önce, basın, zaman zaman, güvenlik güçleri aleyhinde yazılar yazdı, toplumu hazırladı -artık, güvenlik güçlerinin öcü olduğunu belirtmek istiyorlar- yavaş yavaş, bu yazılarla güvenlik güçleri sindirilmeye başlandı ve işte, olaylar zuhur ettiği zaman da, güvenlik güçleri bocalamaya başladı. Bunlar, o zamanki haleti ruhiye meselesidir; kolay değildir bir olayla karşı karşıya kalmak. Şu anda, kürsüde rahat konuşmak veya tenkit etmek son derece rahat bir olaydır; ama, temenni etmiyorum, bu olaylarla karşı karşıya gelindiği zaman, üstesinden gelmek son derece zor bir olaydır. Bakın, ne kadar güzel alıştık, ağzımızdan hep “varoş” kelimesi çıkıyor. Nedir Allahaşkına bu varoş?! Buna -gecekondu bölgesi- diyemiyor muyuz? Basında, bir gazetede geçti, hepimizin ağzında bir “varoş” kelimesi, hemen yeni terimi kavramaya başladık. Bu bölgedeki insanlar fakir insanlardır. Eğer bunlar sırasıyla gelen iktidarlar zamanında aş, iş sahibi olsalardı, inanıyorum ki, sokakta bu türlü olaylara rastlamak mümkün olamazdı Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da her gün binlerce insan ölüyor, hiçbirimizin kılı kıpırdamıyor. İstanbul’da 1 Mayıs olayları zuhur etti; bunu, hükümet meselesi haline getirdik. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, terör nedeniyle her gün binlerce insan ölüyor; bunlar hiçbir zaman kale alınmayacak mı, orada güvenlik güçlerimiz yok mu? Terör diyoruz, terörün içerisinde acaba suçsuz olanlar yok mu? Bunların araştırılmasını neden hiç düşünmedik. Sadece 1 Mayıs olaylarını ele alarak, burada herhangi bir kesime yanaşmak ve o kesimin geleceğini siyasî yönden teminat altına almak için mi bu görüşmeleri yapıyoruz? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün düşüncelere saygı duymamak mümkün değildir; ama, görüyoruz, bir laf atılıyor: “Başbakan, polis silah kullanmasın diye İçişleri Bakanına talimat vermiş” Zaten, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 16 ncı maddesinde açıkça belirtilmiştir; “hiçbir makam, polise, kanun dışı silah kullanma emrini veremez.” denilmiştir. İnanıyorum ki, bugün polis bu bilinçle yetişmiştir. Onun karşısındaki de insandır, kendi vatandaşıdır; karşı karşıya kaldığı insanların, kendi öz vatandaşı, öz kanı, öz canı olduğunu hiçbir zaman gönlünden çıkarmamıştır. Gelin, elbirliğiyle Türkiye’nin geleceğini düşünelim. Bakın, bu tür önergelerle Meclisimizin gündemini -benden önce konuşan sayın milletvekilleri arz ettiler- tıkıyoruz. İçişleri Bakanımız, “Olayın müsebbipleri hakkında, her kesim için, gerekli işlemi yapacağız” diye ifade ettiler. Beklemeliydik, acaba ne yapacak; çok aceleciyiz. Polise laf söylüyorsunuz ama, polisin imkânları buna müsait mi? Biz, zamanında, Amerika’ya, terörle mücadele kursuna gittiğimiz zaman, bize, ilk defa, bir terör olayıyla ilgili film gösterdiler ve olayı yapanlar için de “Türk teröristler” dediler. Biz, orayı terk ettik ve yapımcılara “böyle bir olay olmamıştır ve Türkiye’deki teröristler tarafından da yapılmamıştır” dedik. Demek ki, dış güçlerde, biz, her zaman, öcü olarak gösterilmekteyiz. Gelin, elbirliğiyle insaflı olalım, biz imanlıyız, inançlıyız, azimliyiz, bizi kimse yıkamaz; buna ben inanıyorum; gelin, biz de güç birliği yapalım, hangi partiye mensup olursak olalım Türkiye’nin kaderinde oynanan oyunlara müsaade etmeyelim; evimizde müsaade etmeyelim, sokakta müsaade etmeyelim, hatta ve hatta birleşik yönde, bu Mecliste birlik ve beraberlik içinde olalım. (DYP sıralarından alkışlar) Eğer biz, burada birliğimizi göstermezsek, sokaktaki evlatlarımız da ayrı duyguları taşırlar; biz, burada beraber olursak, sokaktaki çocuklarımız da aynı görüşe sahip olur. Biz, hiçbir kesimi suçlamak istemiyoruz. Biz, bu önergeyi, bir araştırma açılsın ve ortada bir kan revan varsa üstü örtülmesin; bir hak hukuk varsa, bu zayi olmasın diye verdik; biz bu görüşü savunarak buraya çıktık, bunun müdafaasını yaptık; aksini yapmaya da tenezzül etmeyiz zaten. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle terör örgütleri, fırsat buldukları her ortamı değerlendirmek suretiyle, bu tür eylemlere tevessül edeceklerdir. Yapılacak olan ekonomik ve sosyal düzenlemelerle, işçi ve memur kesiminin tepkisel hareketlere yönelmelerinin önlenmesi Hükümetimizin başlıca görevleri arasında olmalıdır. İşçimizin, memurumuzun ve gençlerimizin sorunlarının yasadışı örgütlerce kullanılması ve masum gösterilerin provoke edilerek, devlete ve rejime saldırıya dönüştürülmesinin önlenmesinde, aklıselim sahibi her kesime büyük görev düşmektedir. Gelişmelerin boyutlarının önceden kestirilemeyişi, devlet güçleriyle, toplumsal hadiselerin kontrol altına alınamayışı, önemli sorunlar yaratmaktadır. Diğer bir husus da, güvenlik kuvvetlerimizin teknik bilgi ve teçhizat yönünden takviye edilmesi gerçeğidir; çünkü, hep birlikte paylaştığımız toplumsal sorunlarımız devam ettiği sürece, toplumsal boyutu olan olaylarla karşı karşıya kalmamız her zaman mümkündür. Değerli milletvekilleri, geleceğimizi düşündüğümüz zaman, burada alacağımız kararları, mazimizden örnek alarak, atiye taşıma inancında olmamız gerekiyor. Şu veya bu, sudan sebeplerden dolayı, bu gündemin başka konulara çekilmesi ve bir kesimimizin zedelenmesi de, hepimiz için sonradan üzüntü kaynağı olacaktır. Parlamento olarak, parlamenter olarak, atalarımızın bıraktığı temiz mazimizi, bizlerin de, aynı duygularla devam ettirme inancında olduğumuza ve bu şekilde yürüteceğimize kanaatim sonsuzdur. Siz değerli milletvekillerinin zamanını fazla almak istemiyorum. Bu konu, hepimizce bilinen bir konudur. İnşallah, Cenabı Allah, bir daha bizi bu tür olaylarla karşı karşıya getirmesin; hiçbir zaman, bir eve acı vermesin, hiçbir zaman, bir can kaybını benim ülkemdeki insanlarıma nasip etmesin. Bugün yanlış düşüncededirler, yarın doğru düşüncede olabilirler; bunlar, inançlı insanların çocuklarıdır, imanlı, azimli Türk Milletinin çocuklarıdır; inanıyorum ki, elbet bir gün gerçeği görecekler ve onların gönüllerine de merhamet gelecek, bu tür yanlış hareketlerden onlar da kaçınacaklardır. Değerli milletvekilleri, olayda güvenlik güçlerince her şeyin soğukkanlılıkla yerine getirildiğini gördüm; şahsî kanaatim olarak da bunu uygun gördüğümü belirtiyorum. O harekette -televizyonda seyrettik- yolda sokak ortasında öldürülmek istenen bir güvenlik mensubunun belinde silahı vardı; o silahta, en aşağı, dokuz on tane kurşunu vardı; bununla, en aşağı on can yakabilirdi; ama, onu takdirle karşılıyorum ki, bu acıya sabır gösterdi ve o silahına el atmadı. Burada, güvenlik güçlerimizin geleceğinde de -bazı zararlarımız olabilir, bazı yanlış yolda olanlarımız olabilir- gençlerimizin daha iyi yolda olacakları inancını taşıyorum; sizlerin de, bu görüşe biraz katılmanızı canı gönülden arz ediyorum. Değerli milletvekilleri, rahmetli olan vatandaşlarımızın da, şu anda, evlerinde acısı vardır; onlara da Tanrıdan rahmet diliyor, bir daha böyle bir acı göstermemesini diliyorum. Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Dede, teşekkür ediyorum. Önergede birinci imza sahibi olan Sayın Kazan, söz hakkını Sayın Korkmaz’a devrettiğini bir tezkereyle yazılı olarak gönderdi; bu sebeple, Sayın Korkmaz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar) Sayın Korkmaz, süreniz 10 dakikadır. MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; gönül isterdi ki, kanın aktığı, anaların ağladığı, yavruların öksüz kaldığı, devletin hırpalandığı 1 Mayısla ilgili Meclis araştırması önergesini, Sayın Başbakanın ve bütün bakanların huzurunda, bu Meclis tartışsın; ama, ne yazık ki, güvenoyu almamış bir hükümetin huzurunda, 1 Mayıs olaylarını irdelemeye çalışacağız; bu da ayrı bir talihsizliktir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, bu Yüce Mecliste, her şey yakılıp yıkıldıktan sonra - devlet adına görev yapan bu milletin en değerli varlıkları üniformalı polisleri dövüldükten, 3 insan öldükten, 200 milyar liralık zarar yapıldıktan sonra- 1 Mayısın konuşmasını yapacağız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu milletin, güzel bir gününü, elinde lalelerle, kardeşlik havası içinde omuz omuza kutlaması gerekirken, belinde silahı, elinde sopasıyla birtakım gözü dönmüşler, hak arama adına, emek mahsulü serveti yakmışlar, yıkmışlardır. 1 Mayısı, yakıp yıkma ve her şeyi altüst etmeye çevirenler, ellerini kollarını sallayarak gezeceklerse, cezasız kalacaklarsa, bundan sonra yağmalamanın olmayacağını, insanların ölmeyeceğini kim garanti edebilir? Buna, dikkatinizi çekmek istiyorum. Dün, bu sokaklar bu milleti yok etmek isteyen işgal kuvvetleriyle işgal edilmiş; fakat, bu asil millet, tarihî geleneklerindeki hürriyet ve istiklal meşalesiyle düşmanı kovmuştu. Dün düşmanı elbirliğiyle bu ülkeden kovanların evlatları, yanlış ve köksüz kültür politikasıyla birbirlerine düşman edilmiş ve düşman edilmeye devam edilmiştir. Bu politikayı üretenleri bu vatan coğrafyası, tarih boyunca affetmeyecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün neden bu duruma geldik veya getirildik; sorunun temelinde bu yatmaktadır. Bu millet, bu devletini, Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da, İnönü’de kan ve ter dökerek yeniden kurmadı mı, yeniden inşa etmedi mi... Benim yiğit Anadolu insanım, eli nasırlı köylüm, çilekeş işçim, mağdur memurum, yoksul emekli dul ve yetimim; Maraş’ın Sütçü İmamının, Erzurum’un babayiğit dadaşının, Karadeniz’in aslan bakışlı uşağının torunları 1 Mayısı böyle kutlamamalıydı, kutlaması da mümkün değildir. Öyleyse kimdir bunlar? Birileri suçluları ilan etti; gecekondu sakinleri. Hayır... Hayır... Onlara bu suçları isnat edenler, yalanda ve yanlıştadırlar. Gecekondu sakinleri, Anadolu’nun, çileli, namus timsali, yiğit insanlarıdır; devletine bağlı, ezan ve bayrağına saygılı, Sıvas’ın, Çorum’un, Erzurum’un, Edirne’nin, Diyarbakır’ın, Burdur’un, Kırıkkale’nin, topyekûn vatan coğrafyasının asıl insanlarıdır onlar. MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Kastamonulular da var; onları saymadın. MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – 70’li yıllardan itibaren, bu milletin genç nesillerinin beynini, tarih düşmanlığı, millet düşmanlığı teranesiyle yıkadıktan sonra, hiç kimse, 1 Mayıstaki yakıp yıkmayı varoşlara yükleyemez. “Bunu varoşlar yaptı” diyorlarsa, Meclisin dibindeki fakültelerdeki tarumarı kimler yaptı? Anarşik olayların okumuşlukla okumamışlıkla hiç alakası yoktur, vatan sevgisinin varlığıyla yokluğuyla ölçülü; buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu insanlar, eğer vatanda esen rüzgârdan nasibini almış olsalardı, hangi rüzgârdan hangi mananın çıkmış olduğunu bilmiş olsalardı, bu vatanın hangi hamurla yoğrulmuş olduğunu bilselerdi, üniversitelerdeki, göznurunun, elemeğinin neticesinde milletin helal parasıyla yapılmış şeyleri yakıp yıkarlar mıydı? Bunun temeline inilmesi gerektiğine inanıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs 1996’da, Kadıköy meydanında kan dökülmüş, 3 insan ölmüş, devletin polisi sopa yemiş ve linç edilmiştir. Yüce Meclisin, bu olayların temelindeki sorunlara inerek, çözüm bulması lazımdır. Bu millet, acı bir tecrübe geçirmiştir, 1970’li ve 80’li yıllarda binlerce vatan evladı birbirine öldürtülmüştür, bu vatanın sokakları kan gölüne çevrilmiştir. Hükümetin görevi, vatanı doğru yönetmektir. Yeniden anaların ağlamaması, çocukların yetim, eşlerin dul kalmaması için, bu Yüce Meclisin, 1 Mayıs ve benzeri yürüyüşlerdeki devletle vatandaşı karşı karşıya getiren olayların perde arkasını iyice incelemeye tabi tutması, araştırması gereklidir; sayın üyelerin, bu önergemize olumlu oy vererek, bu görevlerini yapacaklarından eminim. Aynı tarihî değerleri taşıyan Anadolu insanını birbirine öldürten ne idiğü belirsiz görüş ve düşünceleri bu Yüce Mecliste çözelim ve bizleri buraya hayır dualarıyla gönderen asil milletimizin çocuğuna aş, iş hazırlayarak, hayır duaları almaya devam edelim; Meclisin görevi budur, inşallah yapacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs 1996’da, Kadıköy’de, devlet ayaklar altına alınmıştır. Sayın Vali tatildeyken “5 bin polis var” denilmiş; ama, polisler, kendi canlarını kurtarmak için çaba sarf etmişlerdir. Millî servet yağmalanmıştır. Gelin, bu araştırma önergemize olumlu oy vererek, İstanbul Halkına ve milletimize görevimizi helalından ifa etmeye çalışalım. Sayın İçişleri Bakanımız 1996’nın 1 Mayısıyla ilgili olarak Mecliste yaptığı konuşmada “her yıl, İstanbul’a ve İstanbul’un varoşlarına, özellikle güneydoğudan, 300-400 bin insanımız geliyor ve yeterince iskân edilemiyorlar; bundan dolayı, bu insanlar bu hale getiriliyor” demiştir. Hayır Sayın Bakanım, hayır... Size verilen bilgi yalan ve yanlıştır... Varoşların insanları, temiz Anadolu insanlarıdır; varoşların insanları, her şeylerini, sandık demokrasisiyle çözmeye hazırdırlar; dün İstanbul’da çözmüştür; Kırıkkale’de çözmüştür, Mamak’ta çözmüştür, Çankaya’da çözmüştür; demokratik yoldan oyunu vermiş ve belediye başkanlarını seçmiştir. Onun için, varoşların insanlarından başka şey beklemek, onları başka yerlere yönlendirmek, vatana ihanet kadar, o insanlara da ihanettir. (RP sıralarından alkışlar) Devletine söven, polisini döven, ellerinde sopayla vatan ve milletini bölen insanlar varoşların insanları değil, varoşlarda yaşayanların hakkını bir imzayla yutan ve daha sonra da onun üzerine yatan haramzadeler ve onların piyonlarıdırlar. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Yüce Meclis, bu dönemde de, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, insanımızla devletimizi zaafa düşüren olayların üzerine gitmelidir. 1 Mayıs 1996’da, İstanbul Kadıköy’de meydana gelen olaylarda -yeniden söyleyecek olursak- 3 insan ölmüş, devletin üniformalı polisi dövülmüş, 65 milyon vatandaşımızın hakkı gasp edilmiş; mallar, yağma edilmiş, yetimin hakkı yenmiş. Geliniz, bu pisliği temizlemek, suçluları meydana çıkarmak ve yargı organlarımıza yardımcı olmak vazifesini, bu Meclise verelim. Bir de şunu ifade edeyim ki: Bu kürsüden, İstanbul halkının sevgisini kazanmış Tayyip Erdoğan gibi bir yiğide “İstanbul’a vize koyacak” diye laf atıldı. Bu, çağdışılıksa, çağın içi hangi hizmetle izah edilebilir; bunun da cevabını istiyoruz. Sayın milletvekilleri, sözümün sonunda şunu demek istiyorum: Kan dökülmüştür, sopa yenilmiştir, millî servet tarumar olmuştur; onun için, geliniz, araştırma önergesine, olumlu oy verelim; bu milletin huzurunda, yeniden 1 Mayısların olmaması için söz verelim. Tarihte olmuştur; buraya çıkılıyor deniliyor ki “olmasın.” Olmasını hiç kimse istemiyor; ama, çaresi söylenmiyor; bunun, tek bir çaresi vardır... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Korkmaz, toparlar mısınız lütfen. MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – Bu milletin, varoşlarından, Çankaya’da oturan insana kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının firmasını ve TC vatandaşını tanıyan insanlara değer vermektir; günübirlik politikaların ötesinde, insanı insan olarak bilmek, onun inancına da saygı duymak, kardeşlik ruhunun temelindeki kültürün ne olduğunu insanlara vermektir. Bu duygularla, yeniden 1 Mayısların olmaması için bu önergemize olumlu oy vereceğinizi umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Korkmaz, teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasına dair önerge üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır. Şimdi, önergeyi oylarınıza sunacağım. Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Açılmasını mı, açılmamasını mı? BAŞKAN – Efendim, açılması hususunu... Takdimden önce “açılıp açılmamasını” dedim. BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bir daha tekrar eder misiniz? BAŞKAN – Efendim, tekrar edeyim. Meclis araştırması açılması hususunu oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Meclis araştırması açılması hususu kabul edilmiştir. (RP ve CHP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 9 üyeden oluşması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; komisyon 9 üyeden oluşacaktır. Sayın milletvekilleri, komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere 1 ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, komisyonun, gerektiğinde, Ankara dışında çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile (10/63) esas numaralı Meclis araştırması önergesini ve zaman kaldığı takdirde kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 15 Mayıs 1996 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 18.52 |
|