DÖNEM : 20 CİLT : 2 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M. TUTANAK DERGİSİ 32 nci Birleşim 3 . 4 . 1996 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. – GELEN KÂĞITLAR III. – YOKLAMA IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. – Genel Kurulu ziyaret eden Yeni Zelanda Parlamento Başkanı Peter Tapsell’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın, Adıyaman’ın, ülke ekonomisine katkılarına ve iskân edilemeyen ailelere ilişkin gündemdışı konuşması 2. – Adana Milletvekili Arif Sezer’in, tarım ürünlerindeki ithalat uygulamaları ile pancar alım fiyatlarına ilişkin gündemdışı konuşması 3. – İzmir Milletvekili Atilla Mutman’ın, Bağ-Kur ve işçi emeklilerinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un cevabı C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – İzmir Milletvekili Metin Öney ve 10 arkadaşının, ceza ve tevkifevleri ile tutuklu, hükümlü ve yöneticilerin içinde bulundukları durumu araştırarak alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52) V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) ÖNGÖRÜŞMELER 1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 14 arkadaşının, Lions Kulüpleri ile yan kuruluşlarının faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10) 2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15 arkadaşının, Rotary Kulüplerinin faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11) 3. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15 arkadaşının, Bilderberg Kulübünün faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12) VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Bolu Kartalkaya’da geçirdiği yılbaşı tatili için yapılan harcamalara ve güvenlik görevlilerinin sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin yazılı cevabı (7/3) 2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Pendik Yayalar Mahallesi ilköğretim okulu inşaatı ile ilgili yolsuzluk iddialarına ve yürütülen soruşturmaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/241) 3. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Emlak Bankası Genel Müdürlüğünün 1995 yılı reklam harcamalarına ve malî faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoğlu’nun yazılı cevabı (7/243) 4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’ın, Sinop’ta bazı öğretmenlerin sürgün edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/309) 5. – İstanbul Milletvekili Cevdet Selvi’nin, İstanbul-Üsküdar’da Emlak Bankasınca satıldığı iddia edilen bir arsaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoğlu’nun yazılı cevabı (7/311) 6. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin merkezine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/328) 7. – Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, SSK hastanelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/343) 8. – Diyarbakır Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun, Diyarbakır’daki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/407) 9. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Erdemli Meslek Yüksekokuluna devredilmesi planlanan bina ve arsaya ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı İsmet Attila’nın yazılı cevabı (7/461) I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı. İzmir Milletvekili Suha Tanık’ın, İstanbul’da yapılacak olan HABİTAT-II toplantısıyla ilgili gündem dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Ünal Erkan, Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, 1995-1996 öğretim yılının başlayışından bu yana her geçen gün arttığı iddia edilen öğrenci olaylarına ilişkin gündem dışı konuşmasına da İçişleri Bakanı Ülkü Güney, Cevap verdiler. Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay, eğitim sorunlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Arnavutluk’a gidecek olan Millî Savunma Bakanı M. Oltan Sungurlu’ya, dönüşüne kadar, İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in vekâletetmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, TBMM Başkanlığının : Pakistan Meclis Başkanının resmî davetine icabetle, İslâmabat’ta düzenlenecek Uluslararası Kadın Parlamenterler Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen İzmir Milletvekili Gencay Gürün’ün katılacağına, Parlamentolararası Birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grubumuzu oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere; (10/3, 10/4), (10/6), (10/2) esas numaralı Meclis araştırma komisyonları geçici başkanlıklarının, komisyonların başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerine; İlişkin tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. 1996 Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarılarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına; bütçe görüşmelerine 17 Nisan 1996 Çarşamba günü saat 10.00’da başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri de dahil, her gün saat 10.00’dan 13.00’e ve 14.00’ten günlük programın tamamlanmasına kadar devam olunmasına; Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) birer saat (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 15’er dakika ile sınırlandırılmasına; Bütçe görüşmelerinin altı günde; bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin, İçtüzüğün 73 üncü maddesi gereğince 14 turda tamamlanmasına; ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerde dörder tur, beşinci günde iki tur yapılmasına, 14 üncü turun bitiminden sonra Bütçe Kanunu Tasarılarının maddelerinin oylanmasına; Her turda gruplar ve Hükümete 20’şer dakika (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir), şahıslara 10’ar dakika süre ile söz verilmesine, kişisel konuşmalarda her turda, İçtüzüğün 62 nci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesine; İlişkin, DYP, ANAP, DSP ve CHP gruplarının müşterek önerileri kabul edildi. Adalet; Millî Savunma; Dışişleri; Millî Eğitim; Sanayi ve Teknoloji ve Ticaret; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri; Sağlık ve Sosyal İşler; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme; Dilekçe; İnsan Haklarını İnceleme; Çevre, Kamu İktisadî Teşebbüsleri; Komisyonlarına, siyasî parti gruplarınca gösterilen adaylar, Seçildiler. Başkanlıkça, üye seçimleri tamamlanan komisyonlar ile, (10/5) esas numaralı komisyonun, Başkan, Başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak için toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu. Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen; Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 14 arkadaşının, Lions Kulüpleri ile yan kuruluşlarının, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15 arkadaşının, Rotary Kulüplerinin, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15 arkadaşının, Bilderberg Kulübünün, Faaliyetlerinin araştırılması amacıyla (10/10; 10/11; 10/12), bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerine bir müddet devam edildi. 3 Nisan 1996 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, Birleşime 18.40’ta son verildi. Hasan Korkmazcan Başkanvekili Salih Kapusuz Kadir Bozkurt Kayseri Sinop Kâtip Üye Kâtip Üye II. – GELEN KÂĞITLAR 3 . 4 . 1996 Çarşamba Teklifler 1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 6 Arkadaşının; Millet Meclisi İçtüzüğünün Adının ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifi (2/176) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.1996) 2. – Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün’ün; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 25 inci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair İçtüzük Teklifi (2/177) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.1996) 3. – Kayseri Milletvekili Recep Kırış’ın; Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/178) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.1996) Sözlü Soru Önergesi 1. – Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı’nın, DYP-CHPkoalisyonu döneminde devletten kredi ve teşvik alan medya kuruluşlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/41) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) Yazılı Soru Önergeleri 1. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, tamamlama programı mezunlarının atamalarının ne zaman yapılacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/532) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 2. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, Yozgat-Yenifakılı-Özler yolunun bakımına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/533) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 3. – Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, isteğe bağlı sigortalılara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/534) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 4. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Beyşehir-Gökçimen Köyü yoluna ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/535) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 5. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Beyşehir-Mesutlar Köyü yoluna ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/536) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 6. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Beyşehir-Bekdemir Köyü yoluna ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/537) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 7. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Beyşehir-Eğirler Köyü yoluna ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/538) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 8. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Seydişehir-Tepecik Köyü yoluna ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/539) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 9. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Beyşehir-Karahisar Köyü yoluna ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/540) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 10. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Beyşehir-Eylikler Köyü yoluna ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/541) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996) 11. – Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı’nın, öğretmen ve yöneticilerin ek ders ücretlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi 12. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, Yozgat İli Gençlik Merkezi İnşaatına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/543) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.1996) 13. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Diyarbakır içme suyuna petrol atıklarının karıştığı iddiasına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/544) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.1996) Meclis Araştırması Önergesi 1. – İzmir Milletvekili Metin Öney ve 10 arkadaşının, ceza ve tevkifevleri ile tutuklu, hükümlü ve yöneticilerin içinde bulundukları durumu araştırarak alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.1996) Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi 1. – Diyarbakır Milletvekili Abdülkadir Aksu, kamu borçlarına uygulanan gecikme faizine ilişkin Maliye Bakanlığına yönelttiği yazılı soru önergesini 2.4.1996 tarihinde geri almıştır (7/408) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN KÂTİP ÜYELER: Salih KAPUSUZ (Kayseri), Kadir BOZKURT (Sinop) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN – Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum. (Yoklamaya başlandı) Miraç Akdoğan?.. Yok. Oğuzhan Asiltürk?.. Burada. OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, yeterli çoğunluk var, niye açmıyorsunuz?.. BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, yoklamayı sonuna kadar yapacağız; biraz sabırlı olun lütfen. OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, her zaman böyle yapılmıyordu; bugün özel bir durum mu var? BAŞKAN – Yoklamaya devam ediyoruz. Yaşar Canbay?.. Burada. (Yoklamaya devam edildi) BAŞKAN – Yeterli çoğunluğumuz vardır; çalışmalara başlıyoruz. IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) ÇEŞİTLİ İŞLER 1. – Genel Kurulu ziyaret eden Yeni Zelanda Parlamento Başkanı Peter Tapsell’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Yüce Meclisimizin davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Yeni Zelanda Parlamento Başkanı Sayın Peter Tapsell ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi onurlandırmış bulunmaktadırlar; kendilerine, Yüce Heyetiniz adına “hoş geldiniz” diyorum. (Alkışlar) Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç değerli arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın, Adıyaman’ın, ülke ekonomisine katkılarına ve İskân edilemeyen ailelere ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – İlk gündemdışı konuşma, Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan’ın. Sayın Topkan, Adıyaman’da iskânı sağlanamayan 701 ailenin durumuyla ilgili söz talebinde bulunmuştur. Buyurun Sayın Topkan. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakikadır. CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 nci Dönem milletvekili olarak, sizlere ilk defa hitap ediyorum. Sözlerime, Türk halkının 20 nci Dönem parlamenterlerinden beklentilerini dile getirerek başlamak istiyorum. Türk halkı, 20 nci Dönem Parlamentosundan, halkın gerisinde değil önünde olmasını; Türkiye’nin geleceğe dönük, akılcı, bilimsel ve vatandaşlarını özgür ve ekonomik bağımsızlığını kazanmış olmanın onuruyla yaşatacak çözümler üretmesini ve geleceği bu doğrultuda planlamasını beklemektedir. Halkımızın bu arzusunun ivedi olarak gerçekleşmesi dileğiyle, sizleri saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adıyaman İli, Güneydoğu Anadolu’da, yeraltı, yerüstü ve turizm zenginliği yönünden Türkiye’nin sayılı illerinden birisidir. Dünyanın sekizinci harikası Nemrut, Adıyaman’ın sınırları içerisindedir. Türkiye’nin dev projesi, övünç kaynağı ve geleceği Atatürk Barajı ve GAP kompleksi, Adıyaman’ın bağrında vücut bulmuştur ve Türkiye ve Ortadoğu’ya hayat verecek olan bakir Harran Ovasını sulayarak, bölgenin ve dünyanın yeni düzeninin oluşmasını sağlayacaktır. Aynı şekilde, ilimiz sınırları içerisinde yer alan Çat Barajı, komşu ilimiz Malatya’nın bakir topraklarını sulayarak, Malatya’nın ekonomik kalkınmışlığına katkıda bulunacaktır. Yine, Gölbaşı İlçemizin sınırları içerisinde yapımı devam eden Çataltepe Barajıyla da, komşumuz Gaziantep’in içmesuyu sağlanacaktır. Türkiye’de üretilmekte olan petrolün yüzde 63’ü Adıyaman’da üretilmekte olup, ülke ekonomisine, ekonomik anlamda, günlük 200 milyar TL değerinde bir katkı sağlamaktadır. Ülkemizde üretilen antepfıstığının büyük kısmı, Besni ve Gölbaşı’nda üretilmektedir; ayrıca, tütün, pamuk ve buğday üretimiyle, ekonomimize büyük katkılar sağlanmaktadır. Sizlere, birinci Adıyaman’ı böylece anlatmış bulunuyorum. Görüldüğü gibi, birinci Adıyaman, ülkemiz ekonomisine ve ülkemizin kalkınmasına, hatırı sayılır oranda katkılar sağlamaktadır. Eğer, gereken önem verilir ve gerekli altyapı çalışmaları yapılırsa, dünyanın sekizinci harikası olan Nemrut, turizmde sağlayacağı gelirlerle, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına adaydır; ancak, bugüne kadar gereken ilgiyi görmemiştir. İl sınırları içerisinde çeşitli yerlerde petrol aramaları devam etmekte, devamlı yeni kuyular açılmakta, her geçen gün petrol üretimi artışıyla da ülke ekonomisine katkılar sağlanmaktadır. Görüldüğü gibi, birinci Adıyaman, ekonomik anlamda hep veren konumunda olup, ülkemizin ekonomik kalkınmasına katkılar sağlamaktadır; bununla ne kadar övünülse azdır ve övünülmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz da ikinci Adıyaman’dan bahsetmek istiyorum. İkinci Adıyaman’ın ekonomik durumu, sosyal yapısı, verdiklerine karşın aldıklarının azlığı ve hükümetlerin, sorunları karşısındaki ilgisizliği ve duyarsızlığı, Adıyamanlıları çok üzmektedir. Şimdi anlatacaklarımı dinleyince, sanıyorum sizler de, Adıyaman’da yaşayan insanlar adına üzüleceksiniz. Türkiye Cumhuriyetinin gurur abidesi olarak yükselen Atatürk Barajı, enerji, sulama ve içmesuyu sağlamaya yönelik dev bir projedir; 81 700 hektarlık bir alan üzerine inşa edilmiştir. Bu alanın yüzde 60,12’lik, yani 49 118 hektarlık kısmı, ilimiz sınırları içerisindedir. Bu proje kapsamında, Samsat İlçemiz, tüm tarihî zenginlikleriyle, 12 köy ve 46 mezrasıyla tamamen, 26 yerleşim yeri ise kısmen sular altında kalmıştır. Hepinizin bildiği gibi, Atatürk Barajı, enerji, sulama ve içmesuyu amaçlıdır; enerji ve sulama üretimine iki yıldan beri başlamış ve ülke ekonomisine trilyonlarca... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı toparlayın lütfen Sayın Topkan. CELAL TOPKAN (Devamla) – ...katkı sağlamış olmasına karşın, baraj suları altında kalan toplam 85 yerleşim yerinde yaşayan 2 268 aile, yerlerini ve yurtlarını terk etmişlerdir. Benzer şekilde, GAP kompleksi kapsamında, Çat Barajı bölgesinde 7 köy sular altında kalmış ve bu köylerde yaşayan 547 aile, yerlerini yurtlarını terk etmişlerdir. Bu şekilde, toplam 2 815 aile ile bu ailelerin oluşturduğu 60 bin nüfus, mağdur ve perişan olmuşlardır. 2 815 aileden, 701 aile gibi büyük bir bölümünün, halen iskânları sağlanmamıştır. Bu aileler, tarımsal iskânda hak sahibi olmalarına karşın, geçici iskânları dahi temin edilmemiştir; halen, kati iskân için beklemektedirler. Henüz, bu ailelerin, nerede iskân edilecekleri dahi belli değildir. Bu durum, halkın devlete olan güvenini sarsmakta ve halkı devlete küstürmektedir. Böyle özverili ve devletine karşı saygılı bir toplumun devletine olan güvenini yok etmeye hiç kimsenin hakkı olmasa gerek. Tüm bu olumsuzluklar yetmiyormuş ve bu insanlar yeteri kadar mağdur edilmemiş gibi, bir de, halkın devletten alacağı olan, ilama bağlı, toplam 663 milyar TL halen ödenmemiştir; acilen ödenmesi gerekmektedir. GAP Projesi kapsamında 49 118 hektarlık alanını vermesi ve 60 bin nüfusunun mağdur olması, 701 ailesinin halen iskânsız, mağdur durumda yaşamaya mahkûm edilmesi yetmiyormuş gibi, ilimizde yapılması gereken sulama projelerinin büyük bölümü de halen planlama aşamasındadır. Halen yapımı tamamlanmamış olan Gözebaşı, Kınık, Hasancık, Dot ve Mülk göletlerinin altında kalan araziler sulamaya hazır hale getirilemediği için, göletler suyla dolu olduğu halde, bu arazilerde sulu tarım yapılamamaktadır. İkinci Adıyaman’ın mağduriyetinin giderilmesi, hep veren Adıyaman olmanın azizliğinden kurtulması için ve acilen, GAP kapsamında etkilenen vatandaşların sıkıntılarının giderilmesi için, Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetlerince yapılması gereken sulama projelerinin bir an önce yapılması gerekmektedir. Bu anlamda, Adıyaman’da tütün ekiminde uygulanan kota sisteminin, tütünün, kalite, cins ve üretim planlaması yapılarak hemen kaldırılması, sulamaya yönelik gerekli çalışmalar yapılarak, pamuk ve şekerpancarı ekim alanlarının genişletilmesi için, gerekli çalışmalara hemen başlanılması gerekmektedir. İskânsız olarak yaşamakta olan 701 ailenin iskân sorunları, hiçbir gerekçeye başvurulmaksızın acilen çözülmelidir. Mağdur ailelerin 663 milyar TL ilama bağlı alacakları acilen ödenmelidir. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan’a teşekkür ediyorum. 2. – Adana Milletvekili Arif Sezer’in, tarım ürünlerindeki ithalat uygulamaları ile pancar alım fiyatlarına ilişkin gündemdışı konuşması BAŞKAN – Gündemdışı konuşma talebinde bulunan ikinci milletvekili arkadaşımız Adana Milletvekili Sayın Arif Sezer, pancar taban fiyatları konusunda konuşacaklardır. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Sezer, süreniz 5 dakikadır. ARİF SEZER (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 yılı için açıklanan pancar alım fiyatlarının yetersizliğiyle ilgili olarak, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, Yüce Genel Kurula saygılarımı sunarım. Hükümetler 1960’lı yıllardan başlayarak, tarımı kalkındırabilmek için, büyük çaba göstermişlerdir. Türkiye, 1970’li yıllara gelindiğinde, tarım ürünlerinde, beslenmede kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmuştur ve bu destek 1980’li yıllara kadar sürmüştür; ancak, 80’li yıllar sonrası ciddî sıkıntıların olduğunu görüyoruz. Hükümetler, 1985’li yıllardan itibaren dünya pazarlarından kolay borçlanma suretiyle, ucuz kredi adı altında, ithalat lehine, çiftçilerimiz aleyhine yanlış politika izlemesi sonucu, tarımla uğraşmayı yok saydılar; yarın Türk halkı ne yer, ne içer, hammadde için ne yapar diye maalesef düşünmediler; insanımızda, işsizlikten, yokluktan bunaldıkça ortaya çıkan olayları polisiye vaka diye gördüler... 1995 yılının sonuna kadar maalesef böyle geldik. O günkü Koalisyon Hükümeti, tarımda serbest piyasa ekonomisini gerçekleştirmek, Çukobirlik gibi tarım satış kooperatifi birliklerini de batırarak ithalatı pompalamak görevini yaptı. Planlı kalkınma döneminin başında, gayri safî millî hâsıladan Türk çiftçisinin almış olduğu pay yüzde 35’lerde idi; ancak, bugün, Türk çiftçisi, gayri safî millî hâsıladan almış olduğu pay olan yüzde 11-12’lik gibi bir rakamla yetinmek zorunda kaldı. Ekonomik olarak gücünü yitiren köylümüz iki seçenekle baş başa bırakıldı: Göç ve fakirleşme. Bunun sonucu olarak ülkemize getirilen en büyük sıkıntılardan birisi, köyden kente göçün başlamasıyla sağlıksız bir kentleşme yapısı oldu ve ciddî terör olaylarının da varlığı görülmeye başlandı. Türk şeker sanayii... 1990 yılında Türkiye Şeker Fabrikaları ciddî bir kurumdu. İlk kez, ihtiyacı olmadan, 700 bin ton şeker ithalatı yapınca, şeker fabrikalarının elinde kalan şeker stokları, Türkiye Şeker Fabrikalarını ekonomik yönden darboğaza itti. Daha sonraki koalisyon hükümetleri döneminde de pancar alım fiyatları -1994 yılında enflasyon yüzde 150’yi bulmasına rağmen- verilen taban fiyatı yüzde 100; yani, kiloda 1 000 Türk Lirası oldu. Taban fiyatlarının yetersizliğini gören çiftçimiz, 1995 yılına gelince -ağzı yanmıştı- ekim alanlarının daraldığını gördük. Ayrıca, o günkü hükümetin grevler nedeniyle, iki gün kampanyalı açılımdan sonra, pancarlar tarlada kalırken, diges dediğimiz, polar dediğimiz nedenlerle şeker oranının düşmesine sebep olup, pancarda da ciddî şekilde hasar meydana geldi. Bu, tamamen bir belirsizlikti ve bütün bunlar, Türkiye’nin 600 bin ton şeker ithalatını da beraberinde getirdi. Tabiî, Türk çiftçisinden esirgenen destekleme, diğer ülkelerin çiftçisine, bu ithalatla hediye edildi. Biz parti politikası olarak, ülkelerin gıda güvenliği denilen ilkelere bağlıyız. Bu ülke, kendi kendine yetecek duruma getirilmeli. Hatırlıyoruz, geçmişte, ucuz ithalat adı altında ülkemize çeşitli tarım ürünleri girdi. Örneğin; Çikita muzu. Ne oldu; Anamur’dan başlayıp Antalya sahillerine kadar muz tarlalarının söküldünü gördük. Şimdi, Türk halkı, muzu ucuza yiyemiyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Sezer, konuşma süreniz tamam; konuşmanızı toparlayın efendim. ARİF SEZER (Devamla) – Sayın Başkan, pancar konusuna geliyorum. Ekim öncesi 4 400 olarak fiyat açıklayan hükümet, Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğünün ve Pankobirlik’in görüşlerini ve önerilerini dikkate almamıştır; ancak, ilan edilen 4 400 lira taban fiyatla da, 1996 yılı için planlanan 4,1 milyon dekar şekerpancarı ekimi yapılamayacak demektir; bu da, ülkemizin yeniden şeker ithalatı yapmasına neden olacaktır. Hükümetin sayın yetkilileri, açıklamış olduğunuz pancar alım fiyat kararnamesi, henüz yayımlanmamıştır. Bu nedenle, Hükümetin, yanlıştan dönerek, ilan ettiği fiyatın, avans fiyatı olduğunu kararnamede belirtmesi, kesin fiyatın, pancar hasadının başlayacağı eylül ayında, çiftçi aleyhinde birtakım göstergeler olursa, çiftçinin lehine dönüştürüleceğini belirtmesi gerekir. O zaman, çiftçimiz, hakkının zayi olmayacağı inancıyla, gerekli ekimi yapacaktır. Konuşmamı, Hükümetimizinden bu yöndeki olumlu çabayı göreceğim umuduyla, tüm tarım sektörünün ihmal edilmeyeceği inancıyla bitiriyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Adana Milletvekili Sayın Arif Sezer’e teşekkür ediyorum. 3. – İzmir Milletvekili Atilla Mutman’ın, Bağ-Kur ve işçi emeklilerinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un cevabı BAŞKAN – Gündemdışı son konuşmacımız, İzmir Milletvekili Sayın Atilla Mutman. Sayın Mutman, Bağ-Kur ve işçi emeklilerinin durumuyla ilgili olarak söz talebinde bulunmuştur. Süreniz 5 dakikadır; buyurun Sayın Mutman. ATİLLA MUTMAN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; işçi emeklileri ve Bağ-Kur emeklilerinin ekonomik zorluklarıyla ilgili, gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Sayın Başkana, konuşma imkânını yaratmasından dolayı teşekkür ediyorum. Hepinizin bildiği gibi, sosyal güvenlik, çağdaş toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. İnsanlara sağlanan refah seviyesi, gelişmişlik ölçüsü olarak kabul edilmektedir. Anayasamızın 60 ıncı maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” denilmektedir; ancak, hâlâ, 30 milyon civarında insanımız sosyal güvenlikten yoksundur. Var olan üç sosyal güvenlik kuruluşumuzdan Emekli Sandığı, Hazineden sürekli para çekerek ayakta durmaya çalışırken, Bağ- Kur ve SSK batma noktasına gelmiştir. Bağ-Kur, diğer bağımsız çalışanların yanı sıra, esnaf ve sanatkârların sosyal güvenliğini sağlamaktadır; ancak, arzu edilen hizmetlerin kurum tarafından verilememesi, sigortalılar arasında büyük güvensizlik yaratmıştır. Bağ-Kur, Türkiye nüfusunun, yaklaşık yüzde 20’sini kapsayan bir kurumdur; içerisinde bulunduğu darboğazı aşması, kurumu, modern anlamda bir sosyal kuruluş haline getirmek için acilen yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu yasal düzenlemeler neticesinde, Bağ-Kur emeklisinin çekmiş olduğu sıkıntılar düzelecektir. SSK’ya gelince; gelirleri, tamamen, işçi, işverenler ile bağımsız çalışanlar tarafından karşılanan bu kurumumuzun kaynakları, yıllarca sağlıklı çalıştırılamamış; başkalarına ucuz kredi gibi kullandırılmıştır. Sosyal Sigortalar Kurumunda, yapısal reforma acilen ihtiyaç vardır. Kurum, özerkleştirilerek, yönetiminde çalışanların da bulunacağı, devletin belli bir miktar katkı sağlayabileceği bir yapıya dönüştürülmelidir. Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumunda, emekliye beş tür maaş ödenmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunda, aynı süre prim ödeyenler, farklı yıllarda emekli olmalarından dolayı, farklı emekli maaşı almaktadırlar; bu maaş farklılıklarını ortadan kaldırmak için, tek gösterge uygulamasına geçilmesi şarttır. Bu, ilgili yasanın çıkması için de, Yüce Meclisimize büyük iş düşmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunda olsun, Bağ-Kur kurumunda olsun, malî güçsüzlüğü nedeniyle, üyelerine yeterli sağlık hizmeti de verilememektedir. Ayrıca, emeklilere ödediği maaşlar da son derece düşüktür. Günümüz itibariyle, Sosyal Sigortalar Kurumunda, emeklinin aldığı ortalama maaş 11 milyon 500 bin liradır. Bağ-Kur’da ise, emekli maaşı ortalama 5 milyon 200 bin liradır. Unutulmamalıdır ki, günümüz itibariyle dört kişilik bir ailenin gıda masrafı ayda 12 milyon liradan az tutmamaktadır. Bu ağır yaşam koşulları ve dizginlenemeyen enflasyon nedeniyle, bu düşük maaşlarla nasıl yaşanacaktır?.. Kaldı ki bugüne kadar emekliliğin sıkıntısını giderecek hiçbir olumlu adım da atılmamıştır; ikinci geliri olmayan Bağ-Kur ve işçi emeklileri, âdeta ölüme terk edilmişlerdir; maaş kuyruklarında çektikleri sıkıntılar da cabasıdır... Emekli insanlar, hayatları boyunca çalışırlar, didinirler; hayatlarını, sağlıklarını ve sevgilerini tüketirler, emekli olurlar, artık bekledikleri; şu ölümlü dünyada küçücük bir iyimserliktir, toplum karşısında desteksiz, terk edilmiş olarak kendilerini hissetmemek... Ama, biz bu emeklilerimize nasıl bir yaşam reva görüyoruz: Alacakları maaşlarıyla sadece on gün yaşamak, ayın diğer yirmi günü ele muhtaç olmak, hastalanıp hastanelere düşmemek için Allah’a dua etmekten başka çıkar yol bulamamak... Hal böyleyken, son günlerde bazı çevrelerin “emekli aylıklarının dondurulması, Sosyal Sigortalar Kurumunun özerkleştirilmesi” gibi sözler sarf etmesi ibret vericidir. Dargelirleriyle zaten büyük bir stres içinde yaşam savaşı veren bu emekli kitlesi, büyük bir korku ve yeis içine sürüklenmektedir... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı toparlayın Sayın Mutman. ATİLLA MUTMAN (Devamla) – Bu insanlarımız, zaten, bu pahalılıkla ve her gün gelen yeni zamlarla yaşamlarını mucizevî bir şekilde sürdürmektedirler. Sanki memlekette hiç enflasyon yokmuş gibi “aylıkların dondurulması” gibi sözler nasıl sarf edilebilmektedir, bunu anlamak mümkün değildir. Bu insanlarımız, gülmeyi unutmuşlardır, yüzleri iyice kararmış, mutsuz, umutsuz, ruh sağlığı bozulan bir kesim haline dönüşmüştür. Siyasî iktidarların kötü yönetimlerinin bedelini ödetmek için, aynı insanlardan sürekli fedakârlık beklemek gerekmemektedir. Bu memlekette yıllarca özverili hizmet etmiş bu insanlarımız, kötü ve mutsuz bir yaşama, yakışıksız ve sorumsuz sıfatlara layık değildirler. Ekonomi yönetimi güven ve istikrar ister; günlük ve geçici tedbirler yarar yerine, ağır zararlar getirir. Devlet ekonomisi, aylık ve ücretleri dondurup, hergün her türlü mal ve hizmete zam yöntemiyle yönetilecek kadar basit değildir. Bir fedakârlık gerekliyse, bu fedakârlığı, gelmiş geçmiş iktidarlardan azamî ölçüde çıkar sağlayanlardan ve rantiyeci kesimlerden istemenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Atilla Mutman’a teşekkür ediyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Emin Kul, Sayın Atilla Mutman’ın konuşması üzerine, Hükümet adına söz talep etti; buyurun Sayın Kul. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın Atilla Mutman’ın, gündemdışı konuşması ile ilgili olarak, kendilerini aydınlatmak üzere -cevaplamak üzere değil- söz almış bulunuyorum; görüşlerimizi, bilgilerinize sunmadan önce, sizleri saygıyla selamlıyorum. Sayın Mutman’a teşekkür ediyorum; gerçekten, sık sık olmasa da, zaman zaman, işçi emeklileri hakkında, bu kürsüden dile getirilen sorunları, üzülerek ifade edeyim ki, bir kez daha dile getirdiler; üzüntümün sebebi, bu sorunların hâlâ devam etmiş olmasındadır. Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur hakkında söyledikleri, belirttikleri hususlar kısmen doğrudur; fakat, her iki kurumun içerisinde bulunduğu finansman açığıyla ilgili darboğaz, “gelmiş geçmiş iktidarlar” diye, zaman zaman, basında da söyleniyor, suçlandığı apaçık; ama, “siyasal iktidarlar” deyince, elli yılına gelmiş, Sosyal Sigortalar Kurumunun üzerinde yapılan tasarruflar, her siyasal iktidarın kendi süresi içerisinde, lehte veya aleyhte yaptığı müdahaleler oranında paylaşılacak sonuçları davet etmiştir. Dolayısıyla, burada, şu partiyi veya bu partiyi gözetmeksizin olaya bakmak, eğer, geçmişte bu gibi müdahaleler tespit ediliyorsa, bunun payını ona göre çıkarmak ve eleştirmek çok daha doğru olacaktır. Sadece, Sosyal Sigortalar Kurumunun bugün idrak ettiğimiz ellinci yılında, bu Kurumla ilgili olarak, siyasal iktidarların, mevcut kuruluş kanunundaki ilişkisi, denetime dayalı bir vesayet hukuku ilişkisi şeklindedir; halbuki, Sayın Mutman’ın ifade ettiği şikâyetlerden, bu denetime dayalı vesayet hukuku ilişkisi, zaman zaman, hükümran bir vesayet hukuku ilişkisi haline gelmiş ve işçilerin ve işverenlerin ödedikleri pirimlerle meydana gelen bir sosyal güvenlik sisteminin parasal katılımlı alt kurumu olan, âdeta, bir sigorta kuruluşu olan, bir sigorta şirketi gibi olan bu kuruluşumuzun aktüer dengesini bozacak, bu kuruluşumuzu, finansal darboğaza sürükleyecek müdahaleler aşırı şekilde yapılmıştır; bunu kabul ediyorum; tespitimiz de budur; ama, bundan, kendimizi, belki belli bir tarihten sonra, en azından, bu dönemden sonra, sıyıracak tedbirler almak ve ciddî şekilde olaya yaklaşmak mecburiyetindeyiz. Hükümetimiz, bunun, yollarını, çarelerini bulmak için araştırma yapmaktadır. Bağ-Kur’un kuruluşuna baktığınız zaman, kuruluş nedenlerinin temel gerekçelerinin dışında, kuruluşunun hemen sonrasında emekli vermiş belki, dünyadaki tek sigorta kurumudur. Hiçbir sigorta kurumu, kuruluşunun ilk yıllarında emekli vermez; hatta, kuruluşunun ilk yılları, sigorta kurumları için pembe yıllardır. Giderek emekli vermeye başlayınca aktüaryel dengede bazı oynamalar olabilir; ama Bağ-Kur, kuruluşunun hemen sonrasında onbinlerce emekli vermiş bir kuruluşumuzdur. Dolayısıyla, kuruluşunun gerekçesi bir tarafa, kuruluştaki ve sonrasındaki bazı -belki hesap hataları- girişim hataları, aktüaryel dengeleri oldukça sarsmıştır. Bugüne gelene kadar da, Bağ-Kur’dan beklenen hizmetlerin alınmadığı bir vakıadır. Bağ-Kur konusunda geçtiğimiz dönemde de sadece kuruluş kanunuyla ve yapacağı hizmetlerle ilgili olarak, hem kanun tasarısı vardı hem Grubumuzun hazırladığı, milletvekili arkadaşlarımızın hazırladığı bu konuda kanun teklifleri vardı. Maalesef, bunları birleştirerek, yeteri kadar müzakere etmek, hayata geçirmek imkânı, çeşitli nedenlerle bulunamadı. Tabiî, arzı cevap ederken, herhangi bir partiyi veya bakanı bu izahatımın içerisine sokmak istemiyorum; ama, Sayın Mutman’ın bilgisine sunmak için söylüyorum. Bugün, Bağ-Kur, maalesef, 57 trilyon liralık finansman açığıyla karşı karşıyadır. Eğer Bağ-Kur, her ay Hazineden 2,5 ila 4 trilyon lira arasında bir tahsisat alamazsa, yani finansman açığını kapatmak için bir kaynak bulamazsa, 57 trilyon liralık finansman açığıyla, hizmetlerini yerine getiremez duruma gelmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumumuz da, 1996 sonu itibariyle, 201 trilyon liralık bir finansman açığıyla karşı karşıyadır. Plan ve Bütçe Komisyonumuzda müzakere edilen genel bütçeye baktığımızda, 65 milyon insanımıza, yatırımlar için, ülke kalkınması için ayrılan kaynakların 200 trilyon lira civarında olduğunu görüyoruz; yalnız Sosyal Sigortalar Kurumunun 1996 yılı açığı 201 trilyon liradır. 1995 yılında fiilî açık 81 trilyon liradır. 1991 yılında, Sosyal Sigortalar Kurumu, bir genel seçimden sonra, finansman dengesi açısından 35 milyar lira finansman fazlası veriyor. Sigorta kollarından, sadece yaşlılık sigorta kolunda belli bir açık vardı; ölüm, maluliyet, analık, hastalık gibi diğer sigorta kollarında açık yoktu, fazla vardı ve genel olarak da, yaşlılık sigortasındaki açık ile diğer sigorta kollarındaki fazlalığın dengelenmesi dolayısıyla, 35 milyar liralık bir finansman fazlası vardı 1991 yılı sonunda ve nakit olarak da, bankalarda ve tahvile yatırılmış 740 milyar lirası mevcuttu. Halbuki, 1991 yılında 35 milyar lira finansman fazlası olan bu kurum, 1995 yılında, fiilen, 81 trilyon lira finansman açığı vermiş durumda ve 1996 yılında da 201 trilyon lira finansman açığıyla karşı karşıya. Tabiî, bunun nasıl meydana geldiği, neden doğduğu, geçmişe doğru sarkıttığımızda, hangi eylemlerden, işlemlerden -demin arz ettiğim- hükümran vesayet hukuku ilişkisinin hangi yoldan kurumun üzerine yansıyıp aktuaryel dengesini bozduğu, kurumun kaynaklarının ne şekilde alınıp kullanıldığı gibi sorunlar ortada. Bunlar hakkında her türlü eleştiri yapılabilir, tartışılabilir; ancak, karşı karşıya bulunduğumuz gerçeği değiştirmez. Yani, geçmişe doğru hesapla, -Hükümetimiz geldiği zaman, yaptırdı- örneğin, kurumun kaynaklarına el konuldu, kurumun kaynakları, fonları çok düşük faizlerle alındı ve dolayısıyla, bir enflasyon süreci içerisinde uzun yıllar kullanılan, düşük faizle kullanılan bu kaynaklar, kurumun aktüer dengesini bozdu, fon idaresini allak bullak etti; doğru bir eleştiridir; ama -baktığımız zaman, en azından- 1970 yılından 1987 yılına kadar bunun hesabını çıkardık; 1987 yılından sonra, zaten, el konulacak veyahut da tahvil alınacak, düşük faizle yönlendirilecek bir kaynak kalmamış. 1970 yılından 1987 yılına kadar yaptığımız hesaplara -dolar bazına da çevirerek- baktığımızda, geçmişte kullanılan kaynaklar, bugünkü dolar bazında, defaten kuruma ödense de, kurumun bugünkü finansman açıkları kapatılamıyor tabiî; demek ki, bu finansman açıklarının doğmasında başka sebepler de var; tek başına bu da değil. Dolayısıyla, bu gibi sebepler, bu gibi eleştiriler doğru, yerinde, tartışılabilir eleştirilerdir; ama, bugün, karşı karşıya olduğumuz tabloyu değiştirmeye, ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir sonuç getirmez. Onun için, biz, Hükümet olarak, suçlayıcı olmaktan ziyade, bu eleştirilerin, kuruma ne maliyet getirdiğini ve bunların, yeni bir anlayış içerisinde düzenlenmesi için ne yapılması lazım geldiğini araştırmaya ve bir seçenek ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Sayın Mutman’ın ifade buyurdukları gibi, bu seçenek, ne özerkleştirmedir ne özelleştirmedir ne tasfiyedir. Hükümet, hiçbir belgesinde veya Bakanlığımız hiçbir beyanında, tasfiyeden veya özelleştirmeden söz etmemiştir. Tasfiye yapılabilir mi? İnsanlar, işlerini de tasfiye ediyor... Niçin? Daha iyisini kurmak için. Eğer, Hükümetin böyle bir kararı olsa, o da, açıkça söylenir, tartışmaya açılır; ama, böyle bir şey yoktur henüz, böyle bir seçeneği tercih etmemiştir, böyle bir tercihi yoktur. Özelleştirme mi? Hayır; bu da yapılabilir; Hükümet kararını verse, bunu açıkça söyleyebilir; hayır, böyle bir seçeneği de henüz kararlaştırmamıştır; ama, Türk Tabipler Birliğinden, Malî Müşavirler Muhasebeciler Odasına kadar, Odalar Birliğine kadar, bir sivil toplum örgütü olan TÜSİAD’a kadar, çeşitli sendikaların, konfederasyonların düzenledikleri raporlara kadar, elimizde, derlediğimiz, toparladığımız, sosyal güvenlikte uğranılan darboğazın nasıl aşılabileceğine dair görüşler vardır, belgeler vardır. Yine, Dünya Bankasından alınan bir krediyle açılan bir ihale sonucu Uluslararası Çalışma Teşkilatının kazandığı bir ihaleyle, birbuçuk yıldır sosyal güvenlik sistemimizin nasıl onarılabileceğine veya nasıl bir model ortaya konulacağına dair bir rapor hazırlandı ve geçtiğimiz hafta perşembe günü Hazine, bunu bütün ilgili kurumlara, bakanlıklara, işçi konfederasyonlarına ve işveren kuruluşlarına dağıttı. Bu, birbuçuk yılda uzun bir emek sonucu hazırlanan bir rapordur. Demek ki, bütün bu belgelerin ve bilgilerin ışığında, önümüze Hükümet olarak koyacağımız, araştıracağımız, çıkaracağımız seçenekler üzerinde karar verme aşamasında ve karar verdikten sonra, bu sistemden yararlanan bütün tarafların görüşlerini alarak ve hatta Mecliste bulunan siyasî partilerimizin gruplarına müracaat edip onlara brifingler vererek, onların görüşlerini tespit ederek bir tercihi meydana çıkarmak çalışması içerisindeyiz. Bütün bu izahlarımın, bunun çok uzun bir zaman alacağı noktasında kuşkular yaratmamasını dilerim. Bunu, en kısa zamanda yapmak ve meydana çıkarmak için gece gündüz çalışma gayreti içerisindeyiz. Dolayısıyla Hükümet olarak, kurumlarımızın bugün veremediği, hatta vermek imkânı kalmadığı hizmetleri, ortaya koyacağımız yeni seçeneklerle, yeni anlayışlarla, yeni yaklaşımlarla ve bunun hukuksal altyapısını inşa ederek, yine bu Mecliste kararlaştırıp, daha iyiye doğru götürmek azmimiz vardır. Geçmişe doğru eleştiriler haklıdır; ama, bu, önümüzdeki tabloyu değiştirmez. Geleceğe doğru bu eleştirilerden faydalanılarak ve söylediğim istikamette çalışmalar yaparak, sosyal güvenliğimizin, sadece sigortacılık kısmını değil, genellikle bu hizmeti alamayan milyonlarca yurttaşımızın, yani kimsesiz çocuklarımızın, yaşlı insanlarımızın, bakıma muhtaç insanlarımızın da bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında, prim ödemeksizin nasıl toplanabileceklerinin, bunların kaynaklarının nereden derlenebileceğinin araştırmasını yapıp, huzurunuza, hukuksal altyapıyı düzenleyerek geleceğiz. Elbette ki, Hükümetimiz, görüşünü, derleyip toparlayıp, Meclise, huzurunuza getirecektir. 19 uncu Dönem çalışmaları sırasında, sadece Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu üzerinde, 40’a yakın maddenin değişikliğini içeren, kamuoyunda bilinen nitelemesiyle “mezarda emeklilik” denilen bir kanun tasarısı, Yüce Meclise sunulmuştu. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu üzerinde, 40’a yakın maddenin değiştirilmesini, 10’a yakın geçici ve ek maddenin eklenmesini ihtiva eden bu kanun tasarısı, sekiz ay, komisyonlarımızda bekletildi; yani, hemen ele alınması imkânı vardı; ama, nedense, geçtiğimiz dönemde, komisyonlarda ele alınmadı, bekletildi ve kadük oldu. Belki, Yüce Meclisimizin üzerinde ve Sayın Mutman’da şöyle bir endişe olabilir: Acaba, yine bu kanun tasarısı mı huzura gelecek; yani, bu kadük olan tasarı mı yenilenecek diye. Böyle bir niyet de, henüz Bakanlar Kurulumuzda mevcut değil. Özellikle, bu kanun tasarısının, Sosyal Sigortalar Kurumunun aktuaryel dengesine ve finansman açığına ne getirip ne götüreceği konusunda da hesaplar yaptırdık. Bu hesaplamalarda gördük ki, bu 40 maddelik kanun tasarısı, Sosyal Sigortalar Kurumuna, bir gelir, bir kazanç olarak, sadece, yılda 17 trilyon lira getiriyor. Oysaki, Kurumun açığı, 201 trilyon lira; ama, bir maddesiyle -yani, sosyal yardım zammının Hazinece ödenmesiyle ilgili teklif edilen maddesiyle- 69 trilyonluk bir yükü Kurumun sırtından kaldırıyor. İkisini toplarsak, şöyle böyle, 80 trilyon lira civarında bir çare getirilmiş oluyor; ama, 80 trilyon lira civarındaki bu çare, Kurumun, sigortalılara karşı birtakım yükümlülüklerinin de ortadan kalkmasına sebep oluyor; yaş meselesi, prim ödeme gün sayısı meselesi, sağlık hizmetlerini alma şartları, iştirakçilerin aleyhine -belki zorunlu olarak- değişmiş oluyor. Şimdi, Koalisyon Hükümeti olarak, 80 trilyon liralık bir gelir getirir gibi gözüken bu yasa tasarısını, kadük olan bu yasa tasarısını incelesek, tekrar düzelterek, onararak huzura getirsek dahi, bu tasarının, 201 trilyon liralık bir finansman açığını tedavi edecek nitelikte ve içerikte olmadığı gözüküyor. Ha, daha ağır şartlar mı getireceksiniz; hayır. Biz, başka kaynaklar, başka yapılaşmalar aramanın içindeyiz. Özelleştirme çağrışımı belki şundan yapılıyor: Özel sigortacılığın desteklenmesi konusu, Hükümet Programında vardır, özel sigortacılık desteklenecektir; ama, özel sigortacılığın desteklenmesi konusunda, Programımızda yer verilen ifadeler, mevcut, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi kuruluşların özelleştirileceği manasında anlaşılmamalıdır. Buna da karar verilirse, o da deklare edilir; ama, eleştiriler bu noktaya yöneltilmemelidir. Özel sigortacılık, bütün dünyada yaygın hizmetler veren ve sağlam hizmetler de verdiği özellikle kalkınmış ülkelerde görülen bir sigortacılıktır. Ülkemizde, diğer sanayi kollarımızı veya tarımımızı nasıl destekliyorsak, bu alandaki gelişmeleri de, elbette ki desteklememiz gerekecektir. Bireyler, kendi tasarruflarından elde ettikleri birtakım getirileri, kendi gelecekleri için, daha üstün bir sigorta hizmeti, daha üstün bir sağlık hizmeti almak istiyorlarsa, elbette ki, özel sigorta şirketlerine doğru yönlendirebilirler. Hatta, bazı sendikalarımız, kendi bünyelerinde, bu gibi oluşumlar yapıp sağlık ve emeklilik yönünden daha üstün sigorta hizmeti vermeye çalışıyorlar. Sayın Mutman’ın söylediklerinde, burada anlattıklarında, büyük haklılık payı vardır; kendisine katılıyorum; ama, bunları çözmek için, Yüce Mecliste bu dönem el ele vererek, Hükümetin huzurunuza getireceği hazırlıkları daha önce tartışıp, burada eleştirerek bir yol bulabileceğimizi ümit ediyorum. Bu ümitle, kendisine tekrar teşekkür eder, Yüce Meclise saygılar sunarım. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Emin Kul’a teşekkür ediyorum. Böylece, gündemdışı konuşmaları tamamlamış oluyoruz. Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum: C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. – İzmir Milletvekili Metin Öney ve 10 arkadaşının, ceza ve tevkifevleri ile tutuklu, hükümlü ve yöneticilerin içinde bulundukları durumu araştırarak alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 21.9.1995 günü İzmir Buca Cezaevinde başlayan ve daha sonra diğer cezaevlerine de sıçrayan ve ölümlerle de sonuçlanan olayları ve 1992 yılından bu yana cezaevlerinin içinde bulundukları durumları araştırmak ve gerekli tedbirleri almak üzere, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince, bir araştırmanın açılmasını saygılarımızla arz ederiz. Metin Öney Ali Doğan İzmir Kahramanmaraş Sadi Somuncuoğlu Nabi Poyraz Aksaray Ordu Yaşar Okuyan Aslan Ali Hatipoğlu Yalova Amasya Nejat Arseven Halit Dumankaya Ankara İstanbul Abdülkadir Baş İbrahim Yılmaz Nevşehir Kayseri Ahmet Alkan Konya Gerekçe: İzmir Buca Ceza ve Tevkifevinde 21.9.1995 günü 3 kişinin ölümü ve 40 kişinin yaralanmasıyla başlayan olaylar, daha sonra, başta İstanbul olmak üzere diğer illerdeki cezaevlerine de sıçramış ve ölümlerle sonuçlanan olaylar meydana gelmiştir. Esasen, 1991 yılı sonu itibariyle başlayan ve giderek yoğunlaşan cezaevlerinden firar olayları ile birlikte, zaman zaman meydana gelen direnme ve çatışmalar, ciddî boyutlara ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınmış bulunan “yasama hakkı” bizzat devletin yargı organlarınca tedbir kararı ile hürriyeti kısıtlanan tutuklu ve hükümlülerin içinde bulundukları şartlar ile cezaevi yöneticilerinin de karşı karşıya kaldıkları olaylar dikkate alındığında, çok ciddî bir yönetim boşluğu ortaya koymaktadır. Gün geçmiyor ki cezaevlerinde direnme, çatışma olmasın, gün geçmiyor ki kötü muamele yapıldığı iddiaları kamuoyuna yansımasın ve yine gün geçmiyor ki, yöneticilere de yönelik ağır ve vahim olaylar meydana gelmesin. Eğer, devlet, cezaevlerinde dahi hukukun üstünlüğünü temin edemiyorsa, sokakta bunu nasıl sağlayacağını sormak herkesin hakkı olsa gerek. Zaman zaman cezaevlerine silah ve uyuşturucu sokulduğuna dair resmî açıklamalar, kamuoyuna yansıyan bilgi ve beyanlar, konuya daha da ciddî bir boyut getirmektedir. Sonuç olarak, hem tutuklu ve hükümlüler açısından hem de yöneticiler açısından, meselenin enine boyuna araştırılıp, gerekli tedbirlerin acilen alınması konusunda, bir Meclis araştırması yapılmasında zaruret vardır. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz. V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A) ÖNGÖRÜŞMELER 1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 14 arkadaşının, Lions Kulüpleri ile yan kuruluşlarının faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10) 2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15 arkadaşının, Rotary Kulüplerinin faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11) 3. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15 arkadaşının, Bilderberg Kulübünün faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12) BAŞKAN – Dünkü birleşimde alınan karar uyarınca, birinci sırada yer alan Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 14 arkadaşının, Lions Kulüpleri ile yan kuruluşlarının faaliyetlerinin araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ile ikinci ve üçüncü sıralarda yer alan, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15’er arkadaşının, Rotary ve Bilderberg Kulüplerinin faaliyetleriyle ilgili Meclis araştırması açılmasına ilişkin (10/11) ve (10/12) esas numaralı önergelerinin birlikte görüşülmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Hükümet?.. Burada. Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde, İçtüzük uyarınca, Hükümet, Refah Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi Grupları adına konuşmalar tamamlanmıştı; şimdi, istem sırasına göre, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bahattin Yücel’e söz vereceğim. Buyurun Sayın Yücel. Konuşma süreniz 20 dakikadır. DYP GRUBU ADINA MEHMET BAHATTİN YÜCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Refah Partisi Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı ve arkadaşları tarafından, ülkemizde mevcut yasalara göre önceden izin alınarak kurulan dernek niteliğindeki iki kulüp ve bunların dışında değerlendirilmesi gereken bir toplantı ile ilgili olarak Yüce Meclisten açılması istenilen Meclis araştırmasına ilişkin önergeleri üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum, bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Özellikle bu konudan kaynaklanabilmesi muhtemel bir eksikliği, bir bilgi eksikliğini giderme adına, bir açıklamayla sözlerime başlamak istiyorum. Meclis araştırmasına konu edilmesi istenilen iki dernek söz konusudur. Bunlardan bir tanesi, sırasına göre, Türkiye’nin değişik yerlerinde yaklaşık 400 adet kulüp çatısı altında faaliyet gösteren Lionslar ve onlara bağlı birtakım alt kuruluşlar ile yine, daha az sayıda, ilk olarak 1954 yılında Ankara’da, Bakanlar Kurulunun uluslararası ilişkilerde bulunmasına ilişkin bir kararı çerçevesinde faaliyet gösteren Rotary Kulüpleridir. Bu her iki kulüp de, ülkemizde zaman zaman değişikliğe uğrayan, hatta demokrasinin kesintiye uğradığı dönemlerde buna ilişkin mevzuatın tümüyle değiştirildiği iki kulüptür ve bir kulüp niteliği taşımayan, herhangi bir tüzüğü olmayan; ama, 1954 yılından bu yana hemen her yıl, dünyanın bir değişik ülkesinde, önceden belirlenmiş belli bir gündemi tartışmak amacıyla bir araya gelen insanların oluşturdukları Bilderberg toplantılarıdır. Bu noktada, zannediyorum, dün, Refah Partisi sözcüsü değerli arkadaşımız Sayın Sılay’ın gündeme getirdiği birtakım endişeleri de gidermek açısından, öncelikle, bu iki kulübün; yani, Lions ve Rotary Kulüplerinin, dünyada ortaya çıktıkları döneme ilişkin kısa bir inceleme yapmakta, ortaya bir bakış açısı koymakta, sanıyorum, yarar var. Bu her iki kulüp de 1900’lü yılların başlarında; biri, 1945, diğeri de 1917 yılında, çok az sayıda -belki bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar- girişimcinin istekleriyle kurulmuş ve daha sonra dünyanın hemen hemen her ülkesinde belli amaçlar doğrultusunda çalışma yapma olanağına kavuşmuş bulunan kulüplerdir; 1900’lü yılların başlarında, yani, bitirmek üzere bulunduğumuz 20 nci Yüzyılın başlarında, dünyanın bugünkü gelişmelerine oranla oldukça farklı olayların cereyan ettiği ve cereyan eden olayların insan topluluklarını da alabildiğine etkilediği bir dönemde ortaya çıkmıştır. Dünya, hammadde kaynaklarını ele geçirmek amacıyla amansız ve acımasız bir rekabetin kurulduğu ve hemen hemen, bu kaynakların sömürgeler ve sömürge yönetimleri aracılığıyla da belli birtakım güçler arasında paylaşıldığı bir dönemi yaşamaktadır. Devlet imkânlarını ve bu imkânların sağlamış olduğu ortamı iyi kullanarak, rekabetçiliğe neredeyse hiç imkân vermeyecek ölçüde, bugün rahatlıkla vahşi kapitalizm olarak nitelendirebileceğimiz bir dönemde, bu iki kulüp de serbest meslek sahiplerinin, bu tekelleşme ve paylaşım savaşı içerisinde kendilerine yer edinme imkânı bulamayan birtakım girişimcilerin, belli düşünce disiplini altında bir araya gelebilmelerini sağlamak amacıyla ortaya konmuştur. İkisinin de ortaya çıkışı, hem kurucuların taşımış oldukları nitelikler hem de bu niteliklerin daha sonraki safhalarda kendi kitlelerine ve uluslararası topluluğa kabul ettirilmesi açısından da büyük ölçüde değişikliğe uğramamıştır. O dönemde sanırım, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Avrupa’da şekillenen ve daha çok Avrupa’dan kaynaklanan sanayi ve buna dayalı ticaret ilişkileri içerisinde, Avrupa ülkelerindeki rakiplerine oranla daha az pay aldığı bir dönemde, bu tür kulüpler aracılığıyla bir sivil toplum örgütlenmesine gitmesi, bugün yüzyıla yakın bir süre geçmiş olmasına karşın, Türkiye’de neden, birtakım gizli, hatta Türkiye’nin temel, hayatî çıkarlarını ortadan kaldırabilecek maksatların da aracı olarak görülmek isteniyor; bunu anlamakta oldukça büyük güçlük çektiğimizi ifade etmek istiyorum. Bu derneklerin, amaçlarının, çalışma yöntemlerinin, tüzüklerinin Türkiye’de yasal anlamda kabul edilmiş kurumlardan ve kuruluşlardan geçirildiğini ve onların sürekli yasal denetimi altında olduğunu da ifade etmek istiyorum. Bu amaçların, Türkiye’nin temel çıkarlarıyla çelişen birtakım oluşumların araçları olarak kullanılmış biçimde gösterilmesinin de, değerli arkadaşlarım izin verirlerse, bir talihsizlik oluğunu düşünüyorum. Size, amaçlarla ilgili bir bölümü okuyarak dikkatlerinizi çekmek istiyorum: “Amacı, bütün şerefli teşebbüslerin temeli sayılan hizmet etme idealini teşvik etmek, geliştirmek ve özellikle, tanışıklığın geliştirilmesinin bir hizmet fırsatı sayılmasını, iş ve meslekte erdemli olmanın bir değer olarak da tanınması ve her üyenin, kendi meslek ve işini, topluma bir hizmet fırsatı sayarak yüceltmesini; her üyenin, hizmet idealini, kendi kişisel ve işine olduğu kadar toplum hayatına da uygulamasını; hizmet idealinde birleşmiş olan çeşitli iş ve meslek adamları arasında, dünya çapında dostluk ilişkileri kurmak suretiyle, uluslararası karşılıklı anlayışı, iyi niyeti ve barış sevgisini geliştirmektir. Bu kuruluş, meslek ve işadamlarının hizmet kuruluşudur.” Bu metni, Rotary Kulüplerinin, kendi amaçlarını açıklayan belgelerinden alarak; ama, “Rotary” adını özellikle okumadan dikkatlerinize sunmak istedim. Şimdi, sanıyorum, bu Yüce Çatı altında hiçbir arkadaşımız, bu amaçların, Türkiye’nin aleyhine, Türkiye’nin temel çıkarlarını zedeleyecek birtakım oluşumlara vesile olarak kullandırılmasına inanmaz ve inanmayacaktır da. Yine, önergede yer alan ve daha sonra, burada, Refah Partili arkadaşımızın dile getirmiş olduğu birtakım endişeler nedeniyle, bu kulüplerin üyelik, üye olurken ödenilen giriş ödentisi ve bu ödentilerin de, bu tür kuruluşların uluslararası ilişkilerde araç olarak kullandıkları merkezlerine aktarılan kaynaklarla ilgili, ciddî anlamda bir denetime sahip olduğunu ve ödenilen paraların da, öyle Türkiye aleyhine faaliyet gösterecek nitelikte çok ciddî oluşumlara da yetmeyeceğini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ama, ben burada, hem bulundukları topluma hem belki, üyelerin oluşturmuş olduğu meslek gruplarına katkıda bulunmak amacı dışında hiçbir amaç taşımayan bu kuruluşların, ülkemizde de, son derece kutlanılabilecek nitelikte önemli fonksiyonlar üstlenmelerine karşın, böylesine bir suçlamayla karşı karşıya bırakılmalarından üzüntü duyduğumu söylemek istiyorum. Elbette, bu kuruluşların değerli üyeleri, kendi yaptıklarını, bu topluma, onları kabul eden ve onlarla dayanışma içerisinde bulunan insanlarımıza kabul ettirmekte zorluk çekmemişlerdir; ama, yine de, dönem dönem Refah Partisi adına konuşan bazı arkadaşlarımızın, kendilerinin sivil bir hareket olduğunu, hatta -Türkiye’de daha da iddialı, altını çizerek vurgulamak istiyorum- Türkiye’de tek sivil hareket olduklarını öne sürmelerine rağmen, burada, birer sivil toplum örgütü olmanın ötesinde fonksiyonları olmayan bu iki kulübü, kuşkulu, Türkiye aleyhine faaliyet gösteren kuruluşlarmış izlenimi doğuracak biçimde, peş peşe, o anlamlı kelimeleri sıralayarak -suçlamak demiyorum; ama- araştırmak istemelerini de bir talihsizlik olarak değerlendirmek istiyorum. (RP sıralarından “ araştıralım, ne çıkar! “ sesleri) MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Niye korkuyorsunuz?.. MEHMET BAHATTİN YÜCEL (Devamla) – Araştırma konusunda da öyle bir korkuya falan kapıldığımız yok, kesinlikle yok; bakın bunun altını çiziyorum. Bu kulüplere birer yazı yazarsınız, o kulüplerden aldığınız cevaplar sizi tatmin etmezse, gelip bizi ikna edersiniz. Türkiye’nin, 20 nci Yüzyılın başlarındaki oluşumunu şöyle bir düşünelim; bu, her iki kulübün de kuruldukları dönemlerde dünyada neler olmuş, dünya nelerin peşindeymiş, biz nelerle uğraşıyoruz konusunda, sanıyorum bizlere biraz fikir verir. Bakınız, bu Kulüplerden Rotarynin kurulduğu 1905 yılında dünyada neler olmuş: Alman tıp adamı Dr. Robert Koch veremle mücadele konusunda çok önemli bir gelişmeyi sağlamış ve Nobel Tıp Ödülünü almış, Rus–Japon Savaşı başlamış... O dönemde dünyanın uğraştığı, belki, o toplumların kendilerini aşma adına geliştirdikleri böyle bir doğrultuda, ortaya çıkan bu kulüpler, Türkiye’ye -İkinci Dünya Savaşının bitiminde- çokpartili demokratik ortama geçilinceye kadar ne yazık ki ulaşamamışlar; ama, çokpartili demokratik yaşama geçmemizle birlikte, bu kulüplerin de, yavaş yavaş Türkiye’de, kendi etkinliklerini sağlama adına ortaya çıktıklarını ve o günün koşulları içerisinde, belki sivil toplum örgütlenmesinin çok güç olduğu o dönemlerde de -Bakanlar Kurulu kararı dahil- önlerindeki yasal engellerin kaldırıldığını görüyoruz. Yalnız, bizim, 1950’li yıllarda -bu yüzyılın ortasında- önlerinden yasal engelleri kaldırmış olduğumuz bu kulüpler, sadece ve sadece iki ülkede örgütlenme olanağı bulamamışlar. Bu iki ülkeyi, sanıyorum, Yüce Meclisin değerli üyeleri merak ediyorlardır; ne Lions Kulüplerinin ne de Rotary kulüplerinin örgütlenme imkânı bulamadığı iki ülkenin adını yüksek dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi Suudi Arabistan’dır, diğeri de, önceden kurulmuş olmasına rağmen, İslam devriminden sonra, maalesef, üyelerinin kurşuna dizilerek hayatlarına son verildiği İran’dır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri) Şimdi, bu iki ülke dışında -bize de çok benzeyen- başka ülkelerde alabildiğine örgütlenme imkânı bulan bu kulüplerin, Türkiye’de yürüttükleri birtakım çalışmalardan -burada, dün, benden önce söz alan değerli arkadaşlarım da veciz biçimde açıkladılar- ben de söz etmek istiyorum; ama, zamanınızı çok almayacağım. Hastane, okul, özellikle göz ve böbrekle ilgili - imkânları başkalarına oranla biraz daha sınırlı olan vatandaşlarımıza yardım amacıyla kurulan- vakıflardan çok fazla söz etmek istemiyorum; ama, örneğin, Rotary Kulübünün 1954 yılındaki kuruluşu sırasında, onun kurucularından ve bu oluşuma destek veren, çoğu rahmetli olmuş birtakım tanınmış insanlarımızdan söz etmek istiyorum. Bunlar, kurucuların dışında, yazar Falih Rıfkı Atay, Ahmet Emin Yalman, Prof. Ahmet Şükrü Esmer ve Dr. Münci Kapani gibi bilim adamlarından oluşuyor ve o dönemde, zannediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapan merhum Refik Koraltan’ın oğlunun böyle bir girişime öncülük etmesi de, Rotary kulüplerinin Türkiye’de yasal çerçeve içerisine kavuşmalarında oldukça ciddî ve önemli etki yaratmış sayılmalı. Ayrıca, bir diğer kulüp olan Lionsun, 1963 yılında, İstanbul’daki kurucuları arasında da merhum Ordinaryüs Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, o günün İstanbul Valisi Niyazi Akı, Belediye Başkanı Necdet Uğur ve profesörler Şerif Egeli, Kâmuran Görgün gibi, Türkiye’nin o dönemdeki bilim ve yönetim hayatına damgasını vurmuş insanlar yer almaktadır. Şimdi, bu insanların, Türkiye’nin geleceği ve çıkarları konusunda aynı duyarlılığı göstermediklerini, en azından, düşünmenin bile, onlara, ciddî anlamda haksızlık yapmak olacağını düşünüyorum ve bunu düşündüğüm için bir çelişkiyi de dikkatlerinize sunmak istiyorum: Keşke, burada, bu tür sivil toplum örgütlerinin daha fazla kurulabilmesi ve kendi ülkelerine daha çok yardım edebilmeleri için önlerindeki engellerin -en azından, konu, madde başlığı olarak açılmışken- kaldırılmasını savunacak yerde, bunların altında bir şeyler varmış gibi düşüncelerle önplana çıkarak, en azından buralarda görev almak isteyecek ya da benzer girişimlerde bulunmak isteyecek Türk insanlarının, en azından, umutlarını kırmayalım. Biraz evvel, burada değinmeye çalıştım; ama, sıra Bilderberg toplantılarına gelmişken, bunun, böyle, bir örgüt, bir kulüp ya da dernek olarak düşünülmemesi gerektiğini; çünkü, her yıl, önceden belirlenen bir gündem maddesiyle, tartışma amacıyla yapılmış bir toplantı olduğunu söylemek istiyorum. 1954 yılından günümüze kadar, her yıl bu toplantılar süregeliyor. 1976 yılında bu toplantı yapılmamış; ama, 1970 yılı öncesinde, bu tür toplantılara katılanların kimlikleri hakkında sizlere bilgi sunmak istiyorum. LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Siz hangisine katıldınız? MEHMET BAHATTİN YÜCEL (Devamla) – Ben hiçbirine katılmadım, katılma olanağı bulamadım. Örneğin, 1970 yılı öncesinde, bugün, sanıyorum, acil şifalar dileyerek Amerika’ya yolcu ettiğimiz Sayın Aydın Menderes’in merhum babası, o zamanki Başbakan Adnan Menderes -ben, Bilderberg toplantılarına katılanları dikkatlerinize sunmak istiyorum- o zamanki Dışişleri Bakanı merhum Fatin Rüştü Zorlu... ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Orada olsalardı asılmazlardı. MEHMET BAHATTİN YÜCEL (Devamla) – ...Tekin Arıburun ve özellikle 1975 yılında Çeşme’de yapılan toplantıya katılan merhum İhsan Sabri Çağlayangil, İhsan Doğramacı, Sayın Bülent Ecevit, Sayın Turhan Feyzioğlu, bugün aramızda bulunan ve zevkle bu sıraları paylaştığımız Sayın Kâmran İnan gibi politikacıların da bulunduğunu, bilgi dağarcığınızda bulunması amacıyla dikkatlerinize sunuyorum. O zaman, böylesine bir ortamda, böyle bir platformda, Türkiye’deki siyasetçilerin, Türkiye’deki bilim adamlarının, Türkiye’deki yöneticilerin bulunmalarının mı, kendi görüşlerimizi aktarmalarının mı; yoksa, bu tür toplantıları kuşkulu toplantılar olarak ilan edip, acaba kendi içimizde bir başka anlayışı tartışan toplantıların mı doğru olduğu konusundaki en haklı kararı, kamuoyu, sanıyorum ki, mutlaka ve mutlaka verecektir. Sözlerimi tamamlarken, dün burada kulanılan bir ifadeyi de, özellikle eleştirmek istiyorum. Bu tür toplantılara katılanların özel birer üniforma giydikleri ya da üniforma çağrışımı yapabilecek kıyafetler giydikleri, bunun da, ülkemizin bağımsızlığıyla ne ölçüde ilişkide bulunduğunu akla getiren bir soru soruldu. O toplantıların, özellikle ülkemizin tanıtılmasına yönelik birtakım törenlerde çok etkili olduklarını, izlediğim kadarıyla, ben de biliyorum; ama, bir başka kıyafetle, bir ülke devlet başkanıyla tokalaşan, onunla öpüşen bir siyaset adamımızın giymiş olduğu kıyafetin de, bende çok olumsuz etki yarattığını ve çok olumsuz olarak etkilendiğimi, dikkatlerinize sunmak istiyorum. Zamanımı daha fazla aşmadan, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Bahattin Yücel’e teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, gruplar adına son konuşmayı, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın İstemihan Talay yapacaklar. Sayın Talay, konuşma süreniz 20 dakikadır; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) DSP GRUBU ADINA M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’nın önergeleri üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, partimin, Meclis araştırmaları konusundaki yaklaşımı ve politikaları nedir; bu konuda, sizlere, bazı bilgiler sunmak istiyorum. Demokratik Sol Parti, ülke çıkarlarını gerektiren konularda, hiçbir önyargı içinde olmadan, Meclis araştırması açılması önergeleri vermekte veya verilmiş olan önergeleri desteklemektedir. Nitekim, 20 nci Dönemin başından itibaren, Sosyal Sigortalar Kurumunun sorunlarının, TURBAN Genel Müdürlüğündeki yolsuzluğun, Metin Göktepe cinayetinin, Petrol Ofisi Genel Müdürlüğündeki, Toprak Mahsulleri Ofisindeki yolsuzlukların ve yükseköğretimin sorunlarının araştırılması önergelerini ciddî, tutarlı ve gerekli gördüğü için, Demokratik Sol Parti Grubu, bu konuları desteklemiş ve bu konuların araştırılmasına katkıda bulunmuştur. Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’nın, hudutlarımızın güvenliği konusunda verdiği araştırma önergesiyle, Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş ve arkadaşlarının, ülkemizdeki ilaç sanayii ile ilgili olarak verdikleri önergelerin, kurumları hedef alması, önyargılı ve sübjektif olmaları nedeniyle, bu önergelere, Demokratik Sol Parti Grubu, olumlu oy kullanmamıştır. Hepinizin bildiği gibi, Meclis araştırması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin belirli konularda bilgilenmesini öngören bir denetim mekanizmasıdır. Bir konuya, önyargılı ve daha, baştan itibaren, sonuçlarına karar vermiş olarak yaklaşılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma önergesinin ciddiyetini ve güvenirliliğini zedeler ve zaafa uğratır. Hele, önergenin, incelenecek kurumları baskı altına almak amacına yönelmesi ve bunun, bir siyasal güç gösterisi haline dönüşmesi, Meclis araştırması üzerinde kuşkular doğmasına yol açar ve bilgilenmenin ötesinde, gizli niyetlerin varlığını ortaya koyar. Değerli Refah Partili milletvekillerinin, zaman zaman değindiği ilaç sanayii ile ilgili Meclis araştırması önergesine ret oyu vermemizin bir nedeni de budur. Yaklaşık, 100 milyon doların üzerinde ihracat yapan bir sanayi ile ilgili olarak verdiğiniz Meclis araştırması önergesinde, ilaca, yeterli deneylerden geçirilmeden ruhsat verildiği ve hatta, dünyada kullanılması sakıncalı ilaçlara bile ruhsat verildiği iddia edilmekte; piyasaya çıkan ilaçların, piyasaya çıkmadan önce ve piyasaya çıktıktan sonra, yeterli bir şekilde kalite kontrolü yapılmadığı söylenmektedir. Sayın Kemalettin Göktaş’ın, duyumlarına ve söylenmelerine dayalı olarak verdiği böyle bir önerge -değerli miletvekilleri, bazılarımız, yurtdışında Türkiye’yi temsil eden görevler de yapıyorlar; bunlardan biri de benim- Türkiye’nin ilaç sanayiini yıkmak isteyen, ihracatını engellemek isteyen ülkelerin eline geçtiği takdirde, bu, bizim aleyhimize, bir silah şeklinde kullanılabilir. (RP sıralarından “ne alakası var” sesleri) M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Evet, çok alakası var. (DSP sıralarından alkışlar) Burada konuştuğumuz her şey, dışarıda, aynıyla duyulmaktadır; burada söylenen her şey, dışarıda, gerektiğinde, aleyhimize kullanılacak bir silah durumuna gelebilmektedir. İlaç sanayiinin sorunları olduğunu biliyoruz. İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – İlaç vurgunu var, ilaç vurgunu... M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Eğer biz, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bu önergeye olumlu oy vermemiş isek, ilaç sanayiinde sorunlar olmadığı için değil, bu anlayışı kabul etmediğimiz için vermemiş bulunuyoruz. (DSP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı açıklamalarda, Demokratik Sol Partinin, hiçbir komplekse kapılmadan, her zaman doğrunun yanında yer alacağını ve bu doğru, ister muhalefetten isterse iktidardan kaynaklansın, bir önyargı içinde olmadan destekleyebileceğimizi ifade etmişlerdir. Nitekim, Refah Partisi Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’nın, yükseköğretimin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesine yönelik önergesi, Grubumuzca kabul edilmiştir. Yine aynı sayın milletvekilinin, hudutlarımızın güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirlerin araştırılması amacıyla verdiği önerge, Grubumuz tarafından, yukarıda açıkladığımız nedenlerle reddedilmiştir. MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Rant işlerinde yumuşaksınız, rant... M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Rant konusunda... Kimin rantçı olduğunu herkes biliyor. (DSP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, hudutlarımızın güvenliği, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından sağlanmaktadır. Bir taraftan “sınır güvenliğimiz sağlanamıyor” diyecek ve bununla ilgili Meclis araştırması önergesi vereceksiniz; diğer taraftan, kışlada, askerî eğitimi ve ibadeti belli bir disipline bağlayan ve aslî savunma görevini gözeten bir uygulamayı din düşmanlığıyla suçlayacaksınız!.. (DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler) İşte, Grubumuz, böyle önyargılı bir araştırmanın içerisinde, bu nedenle yer almamıştır. İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – İlaç konusuna gel, ilaç... LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Asıl oraya gel, oraya... M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Geliyorum... Geliyorum... Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuşkusuz ki, millet egemenliğinin, hem kaynağı hem de temsil edildiği en önemli demokratik kurumdur; ama, bu kurumun üyeleri olarak, diğer kişi ve kurumların hakkını korumak, onlara haksızlık yapılmasını engellemek de, yine, bizlere düşen bir görevdir. Anayasada yazılı olan özgürlükleri hayata geçirmek, bizim gibi düşünmeyen kişilerin de, yasalara aykırı olmamak kaydıyla, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü savunmak, bizlerin anayasal görevidir. Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’nın, Rotary Kulüp, Lions Kulüp ve Bilderberg toplantılarını hedef alan ve bu kişiler üzerinde kuşku ve düşmanlık tohumları yaratabilecek önergelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmesini, Demokratik Sol Parti Grubu, yukarıda açıkladığım demokratik anlayışı nedeniyle, haklı ve doğru bir yaklaşım olarak görmemektedir. Ayrıca, yurtdışı ilişkileri olan ve yurtdışında faaliyetleri bulunan başka kulüp ve dernekler de mevcuttur. Hatta, bazı partilerin yan kuruluşu gibi çalışan teşkilatların da varlığı kamuoyu tarafından bilinmektedir. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu gerçekler ortada iken, araştırma önergesinde, başka derneklere hiç değinilmeden, sadece Lions, Rotary ve Bilderberg Kulüplerine yönelinmesi ve önergede “Bu dernekler, milletimizin ve Meclisimizin yeterince kanaat sahibi olmadığı kuruluşlardandır. Bunların faaliyetlerinin ne olduğu, bu faaliyetlerinin tüzükleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı, yurtdışında üst kuruluşlarının bulunup bulunmadığı, varsa ilişkilerinin ne şekilde ve seviyede olduğu, kamuoyundan gizleniyormuş gibi bir görüntünün hangi sebeplerden ileri geldiği araştırılmalıdır” denilmesi, bu önergenin, sübjektif ve önyargılı olduğu sonucunu vermektedir. ALİ OĞUZ (İstanbul) – Niye gocunuyorsunuz?!. M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Bütün bunlardan daha da önemli olarak, biz, bu önergeleri, Anayasada, açıkça belirtilen kişilerin dernek kurma ve bunlara üye olma hakkını ihlal eden, Anayasaya ve özgürlükçü demokrasiye aykırı önergeler olarak görüyoruz. Herkes biliyor ki, bu dernekler, İçişleri Bakanlığının ve bağımsız yargının denetim ve gözetimi altında görevlerini sürdürmektedir. Eğer, gerçekten, sayın milletvekilinin bildiği bir yolsuzluk veya usulsüzlük varsa, idarî veya adlî mercilere, bunu doğrudan iletmek, zaten kendi haklarıdır. Bunun dışında bir yaklaşım, kişilerin özgürlüğünü baskı altında tutmaya yönelen ve kendileri gibi düşünmeyen herkesi dışlamayı öngören bir nitelik kazanır. Biz istiyoruz ki, kimse, kendi ideolojik değerlendirmeleri çerçevesinde kurumları ve kişileri yıpratmasın; kimse, siyasal güç gösterisi için ve bazı kurumları baskı altında tutabilmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma önergelerini bir silah olarak kullanmasın. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilderberg toplantıları, biraz önce, değerli Doğru Yol Partili milletvekili arkadaşımın da açıkladığı gibi, değişik zamanlarda, değişik ortamlarda, değişik ülkelerde, o ülkelerin veya başka ülkelerin devlet adamlarını, siyasetçilerini, bilim adamlarını bir araya getiren bir toplantı biçimidir... LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Ve de gizlidir... MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Niye gizli yapılıyor?.. Cevap verin... M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – ...Bu toplantılara, zaman zaman, Türkiye’den de, elbette, ülkeyi temsil yetkisi olan kişilerin katılması doğaldır... AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Hangi toplantılar, bunlar açıklayın... M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – ... üzerimizdeki, ülkeyi temsil sorumluluğunun bir gereğidir. Yoksa, bu toplantıların bir parçası olmak veya üyesi olmak anlamında değil; ülkenin sorunlarını tartışmak anlamında bir yaklaşımdır. Bu nedenle, değerli arkadaşlarımın, bunu, bu çerçevede değerlendireceklerine inanıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti, demokrasinin, karşılıklı saygı ve sevgi rejimi olduğuna inanmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, toplumda bu güvenin kurulması için çaba göstermelidir. Yasalar karşısında bütün vatandaşlarımızın eşitliği, demokrasinin en temel kuralıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, birkısım vatandaşlarımıza, anayasal haklarını kullandıkları için, onlara düşman gibi bakan bir anlayışa alet olmamalıdır. MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Yanlış... Yanlış... M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bu önergelere, bu ilkeler çerçevesinde olumsuz oy vereceğimizi bildirir; Yüce Meclise saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın İstemihan Talay’a teşekkür ederim. Değerli arkadaşlarım, öngörüşmeler sırasında, son konuşmayı önerge sahipleri yapacaklardır. Önerge sahipleri adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun konuşmasına dair, birinci imza sahibinin önerisi bulunmaktadır. Şimdi, Sayın Karapaşaoğlu’nu kürsüye davet ediyorum; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar) Söz süreniz 10 dakikadır. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Değerli Başkan, Saygıdeğer Meclisimizin değerli üyeleri; konuyla ilgili olarak, Doğru Yol Partisinin sözcüsü Bahattin Yücel arkadaşımızın bahsiyle konuya başlamak istiyorum. Ortaya çıkış nedenleri neydi? Değerli kardeşlerim, 1925 yılına dönüyoruz. 1925 yılında, Türkiye Masonları Yüksek Şûrası, İskoç Büyük Locasının da telkiniyle, Mustafa Kemal Atatürk’e masonluk teklifi getirmiş ve kendisine 33 üncü dereceyi verip, rit hâkimi yapmayı kararlaştırmışlardır. Bu işle de, Doktor Fikret ve Mehmet Cemal Beyi (o günlerde İçişleri Bakanı olan zat) görevlendirmişlerdir. Mustafa Kemal, bu öneri karşısında “böyle bir teklifi duymamış olayım; şimdilik kalsın; evvela kendinizin ne olduğunu gösterin, millete kendinizi sevdirmeye gayret edin; gereğini sonra düşünürüz” der. Yıl 1935... Cumhurbaşkanı Atatürk, devletin ve devleti yöneten tek partinin denetimi ve yönetiminde olmayan, kökünün dışarıda olduğu bilinen, ilişkilerinin derinliği bilinmeyen, İttihat ve Terakkiden arta kalan hemen her şey gibi, mason localarının da kapatılmasına karar vermiştir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu kesin kararını, yüksek dereceli bir mason olduğunu bildiği ve üstelik de çok güvendiği İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya şifahen bildirir. 33 üncü dereceden bir mason olan ve yüksek şûra üyesi olmaktan öte, cumhuriyet hükümetinin ve Atatürk’ün İçişleri Bakanıdır; buyruk almıştır, bunu yerine getirecektir ve bu buyruk yerine getirilmezse, parti, yeni kanun çıkaracak, masonlar için çok daha fena olacaktır. Dolayısıyla, mason teşkilatı, Atatürk’ün emriyle kapatılmıştır. İki cihan harbi arasında, işte, mason teşkilatlarının durumu, konumu budur. Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım; toplum üzerinde itibarını yitiren bu teşkilat, yeniden bir teşkilatlanma, yeniden bir yapılanma lüzumu hissetmiştir. İşte, değerli kardeşim Bahattin Yücel’in söylediği ortaya çıkış nedenlerinin altında yatan asıl sebep budur ve o zaman, Rotaryler ve Lionslar gündeme getirilmiştir. Değerli kardeşlerim, son ikiyüz yıldan bu tarafa, ülke tarihinde Masonların faaliyetleri, karanlık bir rejim oluşturmuştur. Faaliyetleri, daima ülkemiz aleyhine oldu. Amaçlarına ulaşabilmek için, kendilerini destekleyen yan kuruluşlar oluşturdular. Türkiye dahil, dünyanın birçok ülkesinde toplum hayatı ve devletler üzerinde bir baskı grubu olarak etkisini sürdürmektedirler. Fikir ve ideal yönünden organik bir bütünün uzuvlarından olan bu kulüplerin, dünya Siyonizminin maske teşkilatlarından olduğu iddiaları vardır. Dünya devleti kurmayı planlayan Siyonist teşkilatların en önemlilerinden olan bu kulüpler, siyasî, iktisadî, sosyal, askerî alanlarda dünya çapında faaliyet gösteren ve devletlerin millî politikalarını, kurmak istedikleri bir denge lehine değiştirmeye uğraşan kuruluşlardır. Amaçlarına göre de, bir teşkilat yapısı kurmuşlardır. Ükemizi de, şekilde görüldüğü gibi, iki yönetim çevresine ayırmışlardır. Bu yönetim çevrelerinden, size şeklini gösterdiğim yönetim çevresi, 242 numaralı yönetim çevresidir. Bu çevre dışında kalan bölge ise, 243’üncü bölgedir. Bu bölgeleri, kendilerine guvernör adı verdikleri, bölge valileriyle yönetirler. Uluslararası Lions ve Rotary sloganı “hizmet ediyoruz”dur. Bakınız, hizmet amaçlarından biri olan kültür hakkındaki görüşlerini, size, Lions kavramı, Rotary kavramı sözlüğünden, kendi kitaplarından okuyorum: Kültür adına düşüncelerinde “Taomina Forumunda görüş birliğine varılan bir düşünce türü olup, Avrupa kültürünün binlerce yıllık geçmişine dayanarak, Avrupa birliğini ve ahenkli bir Avrupa’yı oluşturacak girişimlerle, değişik toplumların kültürlerini etüt etmek, tek bir Avrupa kültürü düşüncesini verecek eğitim, müzik ve sanat programlarını hazırlamak amaç edinilmiştir” denilmektedir. Bu sözler, kendi neşriyatlarından alınarak size okunmuştur. (RP sıralarından ‘Bravo” sesleri, alkışlar) Ayrıca, kökünün dışarıda olmadığı söyleniyor. Değerli kardeşlerim, bakın, Fındıklı Rotary Kulübünün kendi neşretmiş olduğu teşkilat kitabından, size, bir mektup okuyacağım -Rotary Kulübü Başkanı Hanefi Ulutekin’e yazılan yazı; yazan da Fahir Armaoğlu- mektubunda şöyle diyor: “Anladığıma göre, Fındıklı Rotary Kulübümüzün bölgesi, Karaköy Kulübümüzün kendi bölgesinden bir kısmını Fındıklı Kulübümüze terk etmek suretiyle teşekkül etmektedir. Eğer, böyleyse, uluslararası Rotary kurallarına göre, Karaköy Rotary Kulübünün bu konuda bir karar alması ve bu kararın uygulanması, Uluslararası Rotary Kulubünce onaylanması gerekmektedir.” Değerli kardeşim, görüyorsunuz “dışarıyla ilişkisi yok” dediğiniz Rotary Kulübü, ülkemizi bölgelere ayırıyor; bu bölgeleri, bölge valilikleriyle yürütüyor. Sayın bölge valilerimiz de karşımızda... Ne görevi yaptıklarını hepimiz görüyoruz, işitiyoruz, duyuyoruz... Türkiye Cumhuriyetinin bölge valisi, görevini yapmıştır ve şu anda parlamenterdir. Rotary Kulübünün bölge valisi ne iş yapar, onu sormak lazım; onu anlamak lazım. (RP sıralarından alkışlar) Siz diyorsunuz ya “kökü dışarıda değil” diye; işte, bakın, bir bölgenin tefrik edilmesi için dahi, dışarıdan izin almaları gerekiyor. Bir milletin kültürü, millî yapısını oluşturur. Kültür korunmadığı veya ani sapmalarla muhteviyatı değiştirilmek istendiğinde, nesiller arası oluşan uçurumlar münasebetiyle, o toplumun sosyal dengesi bozulur. Öyle ki, mallar ve servet, zenginler arasında dönüp dolaşan otorite olurlar, topluma karışıklık hâkim olur; işte bu karışıkları fırsat bilen şer güçler, anarşiyi, yolsuzlukları, kargaşayı ve başarısızlığı getirirler. Değerli kardeşlerim, bakınız, Sayın İçişleri Bakanımız, burada, dün konuşurken, birtakım ansiklopedik bilgiler verirken “Atatürk ilkeleri, iç ve dış politikalarımızın temeli olmuştur ve bundan böyle de olmaya devam edecektir. Kurucusu kim olursa olsun, dernek yöneticilerinin, ülkemiz üzerinde bir yaptırım gücüne sahip bulunması, ülkemizi yakından ilgilendiren konularda yetkili mercilerimizi etkilemesi, asla söz konusu olamaz” diyordu; kendilerine teşekkür ediyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan. İşte, değerli kardeşlerim, bu konuda bir gerçek var mıdır, yok mudur; böyle midir? Biz, çok kısa vadeli araştırmalarımızda bunları tespit ettik. Bunların, daha geniş çaplı araştırılmak suretiyle, çok değerli Kurulumuzun önüne getirilmesi gerekiyor. Bunun için, herhangi bir şey olmadığını söylediğiniz veya iddia ettiğiniz bu konuda neden çekinser davranıyorsunuz; neden korkuyorsunuz; anlamak mümkün değil!.. (RP sıralarından alkışlar) Dün, burada, bu Parlamentonun çalışma süresininin bitimine 20 dakikadan fazla bir zaman vardı; bu oturumda, bu konuşmalar bitirilebilirdi. Sayın Başkanımız, Genel Kurulu 10 dakika, 20 dakika daha çalıştırabilirdi. Bu çalışma neden yapılmadı?.. Ben Parlamentoya daha yeni seçilip geldim; bugün, milletvekillerinin ismi teker teker okunmak suretiyle, neden sonuna kadar yoklama yapıldı; şahsen bunu anlayamıyorum. Ancak, sözlerimi şununla bitiriyorum değerli kardeşlerim : Halkımızın haklarını elinde bulunduran bu Yüce Meclise ve Başkanına saygılarımızı sunuyoruz. Arkadaşlarımızın, milletimize ve onun değerlerine gösterdikleri hassasiyetlerinin göstergesi olarak, bu araştırma önergesinin kabulü doğrultusunda oy kullanmalarını teklif ediyoruz; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyoruz ve önergenin kabulü istikametinde oy kullanmanızı, millî çıkarlarımız açısından, milletimizin bilgilenmesi açısından önemle rica ediyoruz. Saygılar sunuyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Önerge sahipleri adına konuşan Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu’na teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri, Sayın Karapaşaoğlu konuşmasını bitirirken, Başkanlığın tutumuna da iki konuda eleştiri getirdiler; onları cevaplandırmak zorundayım. Öncelikle, dün çalışma saatinin bitimine 20 dakika kala neden birleşimi kapatıp, bugüne geçtiğimiz sorusunun cevabını vereyim: İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yeni üye; farkında değil; bilmiyor. BAŞKAN – Dün, süremiz 20 dakika kalmıştı, ama bugün de, bütün üyelerin gördükleri gibi, yapılan konuşmalar, İçtüzük gereğince yapılması gereken konuşmalar, iki grubun, bir de önerge sahibinin konuşabilmesi için, arada hiçbir kesinti olmadan, sürelerine riayetle konuşmuş olsalar dahi, 50 dakikalık bir süreye ihtiyaç vardı; 50 dakikanın ötesinde, oylamalar için geçecek bir ek süreye de ihtiyaç vardı. Bu sebeple, toplantının bitirilebilmesi için, saat 19.00’dan sonra da -dört saat çalışmış olan Genel Kurulun müsaadesini alıp- çalışmayı sürdürmek veya bir saat ara vererek, saat 20.00’de tekrar toplanmak zarureti vardı. Gündemimizin çok aşırı bir yük altında olmaması sebebiyle, bu 20 dakikalık süreyi kullanmadan, bugüne geçmekte hiçbir beis görmedim; bugün de daha rahat bir süre içerisinde konuyu tartışabilme fırsatı bulduk. Hiçbir sözcünün söz hakkını kısaltmak, kamuoyuna verilmek istenen mesajları dar bir zamana sıkıştırmak gibi bir kasıt taşımadık; tam aksine, Meclisin çalışmasına fırsat vermek ve gündemde de başka bekleyen konu bulunmadığı için, bugüne aktarılmıştır. Kaldı ki, dün, saat 20.00’de, bugün Genel Kurulumuzu da onurlandıran, Yeni Zelanda Parlamento Başkanı ve beraberindeki heyetle, Meclis Başkanlık Divanının birlikte yapacakları bazı görevler vardı; onları da dikkate alarak ve Meclisin dört saate yakın mesaisini kâfi görerek, konuyu bugüne aktarmış olduk. Bunda kasıt aramayı, arkadaşlarıma yakıştıramıyorum. İkinci konuya gelince: Neden bugün yoklamayı sonuna kadar yaptık?.. Yoklamayı, arada bir sonuna kadar yapmak, burada, katılan arkadaşlarımızı ve katılmayan arkadaşlarımızı tespit bakımından önem taşımaktadır; kaldı ki, yoklama, Başkanın tereddüt duyduğu hallerde, kendi takdiriyle yapacağı bir işlemdir. Ben de, oturumun başlangıcında, salonda çoğunluk olmadığını gördüğüm için, yoklamaya başladım; yoklama belli bir aşamaya geldiğinde, salonda çoğunluğun bulunduğu anlaşılmıştı; ama, on dakika daha devam edip, tam bir yoklamayla burada bulunan arkadaşlarımızın tespitinde fayda gördüm. Şimdi, acaba, benim bu yirmi dakika geciktirmem, Refah Partisi üyesi arkadaşlarımızın verdiği önergenin işleme konması hususunda kendilerine ne kaybettirmiştir? Şu anda oylamaya geçeceğiz, daha birbuçuk saatlik süremiz var; yani, nasıl bir kasıtla, Başkanlık, bugün, konuyu yirmi dakika daha erteleyerek görüştürmeyi düşünür?! Yani, bu... OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, sormasanız cevap vermezdim; dün azınlıktaydı karşı taraf; ama, şimdi, onun çoğunluğa gelmesi sağlandı. BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, dün saat 18.40’ta Meclis kapanmıştır. Siz, 18.40’ta oylamaya geçilmeyeceğini biliyorsunuz; yani, eğer salonda çoğunluğu sağlamak gibi bir kasıtla ara vermiş olsaydım, herhalde, saat 19.00’dan sonra ara vererek, Meclisin, saat 20.00’de veya 21.00’de toplantıya çağırılmasını imkân dahiline sokabilirdim ve orada sonuçlanırdı. Burada bir kasıt yok. Bugün ise, toplantının başlangıcında yoklama yapmamda da bir kasıt arıyorsunuz; onu neyle izah edeceksiniz?.. Yani, bu vehimlerle Meclis Başkanlığını yıpratmayı, Refah Partisi Grubunun yöneticisi olan deneyimli arkadaşlarıma yakıştıramıyorum. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar) OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, siz, bazen yoklama yapıyorsunuz, bazen yapmıyorsunuz... BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki öngörüşme tamamlanmıştır; şimdi, oylamaya geçeceğiz. Meclis araştırması açılmasını kabul edenler işaret buyursunlar... Kabul etmeyenler... Değerli arkadaşlarım, oylama sırasında hareket etmeyelim... Değerli arkadaşlarım, oylamayı tekrarlayacağız; arkadaşlarımın, oylama sırasında yerlerinde oturmalarını rica ediyorum. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Değerli arkadaşlarım, oylamada iki Divan Üyesi arkadaşımız anlaşmazlığa düştüğü için, oylamayı ayağa kalkmak suretiyle tekrarlatacağım. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) (RP sıralarından “Oylamaya itiraz ediyoruz... Sayıları bilelim Sayın Başkan...” sesleri) BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, benim, Başkanınız olarak yaptığım tespit şudur: Kabul edenler 138, kabul etmeyenler 157’dir. Değerli arkadaşlarım, çalışma süremiz, bundan sonraki Meclis araştırması önergesinin sonuçlandırılmasına yetmemektedir; 1 saat 10 dakikalık süre var; ancak, bu sürede, bir önergeyi, gruplar ve Hükümet görüşmeye hazırsa, bundan sonra sırada bulunan öngörüşme safhasına geçeceğiz. Grupların bu konudaki temayüllerini bekliyorum... MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, süremizin yetmesi mümkün değildir, Meclis araştırması önergesinin görüşülmesinin ertelenmesini istirham ediyoruz; takdirinize sunuyoruz. ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Evet efendim, biz de katılıyoruz. BAŞKAN – Refah Partisi Grubu temsilcisi arkadaşlarımız bir görüş belirtmediler; onları da tespit etmek istiyorum... ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Tamam Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür ederim; dün, 20 dakikalık süreyi bugüne ertelemiş olmamızı özel şekilde değerlendiriyordunuz; bakınız, bugün, 1 saat 10 dakikalık süremiz var; ama, bir önergenin ele alınıp bitirilmesi imkânı olmadığından, gündemde yer alan işleri görüşmek için, 4 Nisan 1996 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere -grupların da temayülü bu doğrultuda olduğu için- birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 17.50 VI. – SORULAR VE CEVAPLAR A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Bolu Kartalkaya’da geçirdiği yılbaşı tatili için yapılan harcamalara ve güvenlik görevlilerinin sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin yazılı cevabı (7/3) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Tansu Çiller tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim. Saygılarımla. Halit Dumankaya İstanbul Yeni yıl tatilinizi Bolu Kartalkaya’daki tesislerde geçirdiğiniz hepimizin malumudur. Sorular : 1. Tatiliniz sırasında gerek güvenliğinizin sağlanması ve gerekse diğer hizmetler için kaç kamu görevlisi (koruma, aşçı, garson v.b.) görev yapmıştır? 2. Bütün harcamaların Devlet tarafından karşılandığına göre; tatilinizin Devletimize maliye ne kadardır? T.C. Devlet Bakanlığı 2.4.1996 Başbakan Yardımcılığı Sayı : B.02.0.001.0.00.00.00/003/02252 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 15.2.1996 tarihli ve A.01.0. GNS.0.01.00.02-7/3-19/69 sayılı yazısı. b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 1/3/1996 106-97/1058sayılı yazısı. İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın Sayın Başbakana tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen 7/3esas nolu yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar aşağıda sunulmaktadır. 1. Önceki Başbakanımız Sayın Tansu Çiller’in Bolu Kartalkaya’daki yılbaşı tatili sırasında güvenliğinin sağlanmasını teminen 24 koruma görevlisi görev yapmıştır. Kartalkaya’da hizmet veren aşçı ise aylık ücreti Sayın Özer Çiller tarafından ödenen özel hizmetlidir. 2. Söz konusu tatilde yapılan harcamaların tamamı, Sayın Başbakanın eşi Özer Çiller tarafından ödenmiştir. Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. Nahit Menteşe Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı 2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Pendik Yayalar Mahallesi İlköğretim Okulu inşaatı ile ilgili yolsuzluk iddialarına ve yürütülen soruşturmaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/241) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. Saygılarımla Halit Dumankaya İstanbul Millî Eğitim Bakanlığında bir çok ihale yolsuzluğu ve son İstanbul Millî Eğitim Müdürü Naci Akay’ın görkemli serveti ve gün yüzüne çıkmayan yüzlerceservet. Pendik Yayalar Mahallesi İlköğretim Okulu inşaatı ile ilgili yolsuzluklarla ilgili soru önergeme “soruşturma başlatılmış, bilahara size soruşturma raporu bildirilecektir” cevabını vermiştiniz. Soru 1. Pendik Yayalar Mahallesi İlköğretim Okulu inşaatı ile ilgili soruşturma bitti mi? Bitti ise kimler suçlu bulundu, kimler mahkemeye verildi, mahkeme hangi aşamadadır? Soru 2. Yaklaşık beş milyara bitecek bir okulun parasını yiyerek şu anda 70-80 milyara çıkmayacak bu işe sebep olanların gayrimenkullerine tedbir kondu mu? Tedbir konmak için mahkemeye müracaatta bulunuldu mu? Soru 3. Olaylar mahkemeye intikal ettiyse, kaç mahkeme oldu, Amme adına mahkemeye amme avukatları giriyor mu? Soru 4. Bu adı geçen okulun 1995 yılı programından çıkartıldığı söylentileri vardır doğru mudur? Doğru ise gerekçeniz nedir? T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 1.4.1996 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/788 Konu : Soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi :TBMM Başkanlığının 15 Şubat 1996 Tarih ve Kan. Kar. Md. 7/241-353/657 sayılı yazısı. İstanbul Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın “Pendik Yayalar Mahallesi İlköğretim Okulu İnşaatıile ilgili yolsuzluk iddialarına” ilişkin yazılı soru önergesi incelenmiştir. 1. İstanbul Pendik Yayalar İlköğretim Okulu inşaatını ihale edenler hakkında soruşturma açılmış, disiplin cezalarına çarptırılmış, idarî yönden görev yerleri değiştirilmiştir. Ayrıca soruşturma sonucu düzenlenen fezleke Danıştay 2 nci Daire Başkanlığına intikal ettirilmiş olup bu daire tarafından verilecek karara göre işlem yapılacaktır. 2. Söz konusu okulun, ikmal keşfi 1995 yılı birim fiyatlarına göre 24 milyar TL.’dir. 3. Pendik Yayalar İlköğretim Okulu 1995 yılı yatırım programlarında yer almıştır. Arz ederim. Turhan Tayan Millî Eğitim Bakanı 3. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Emlak Bankası Genel Müdürlüğünün 1995 yılı reklam harcamalarına ve malî faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoğlu’nun yazılı cevabı (7/243) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Tansu Çiller tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. Saygılarımla. Halit Dumankaya İstanbul Emlak Bankası Genel Müdürlüğü; Soru 1. 1995 yılı reklam bütçeniz 980 milyar lira idi. Bu bütçe revize edilmiş midir? Yapılan reklamlar hangi televizyon ve hangi basın kuruluşlarına verilmiştir? Hangi reklam ajansı vasıtası ile verilmiştir? Aylara göre açıklar mısınız? Soru 2. Yurtdışındaki ortak olduğunuz bankalara ne kadar kaynak aktarılmıştır, bu bankalar kanalı ile kimlere kredi verilmiştir?Geriye dönmeyen kredi var mıdır? Soru 3. 1995 yılı sonu itibarı ile iç borcu nedir? Dış borcu nedir? Soru 4. 1995 yılı kârı nedir?Bu kârın ne kadarı repo veya faiz gelirlerindendir? Soru 5. 1995 yılı sonu itibariyle Toplu Konut Fonuna olan borcu nedir? Soru 6. Bu paralara yüzde kaç faiz verilmektedir? T.C. Devlet Bakanlığı 2.4.1996 Sayı B. 02.0.002/135 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMMBaşkanlığının 15.2.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/243-355/659 sayılı yazısı. İstanbul Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın ilgi yazı ekinde alınan Sayın Başkanımıza tevcih ettiği yazılı soru önergesinde yer alan sorularla ilgili olarak hazırlanan cevabî yazı ekte sunulmuştur. Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. Dr. Rüşdü Saracoğlu Devlet Bakanı Yanıt 1. Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın sorularının yanıtıdır. 1995 yılı reklam için alınan 980 milyar TL bütçe her yıl olduğu gibi yılın 2 nci yarısı için revize edilerek 1.030 milyar TL’na yükseltilmiştir. Söz konusu bütçenin 615 milyar TL.’lık kısmı TV-Basın-Radyo reklamları için kullanılmıştır. 9 ay harcamaları Sayın Halit Dumankaya’nın 7/7163 sayılı soru önergesi üzerine daha önce T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığına gönderildiğinden bu defa 10, 11 ve 12 nci aylara göre dökümler ek’te sunulmuştur. Diğer yandan TV ve Basın yoluyla yapılan reklam harcamaları haricindeki; – Sponsorluklar, – Bankamızın tanıtımı amacıyla basımı yapılan broşür, afiş, kitapçık, davetiye, katalog v.s., – Bayram tebrik kartları, zarfları, kartvizit talepleri, – Billboard ve açık hava reklam panolarımız, – Spor kulüplerine futbol, basketbol ve voleybol takımlarına forma reklamı gibi ödemeler de reklam bütçemizden karşılanmaktadır. Reklamlar Televizyon ve Basın kuruluşlarına sözleşmeli ajansımız Cenajans/Grey Reklamcılık A.Ş. vasıtasıyla verilmiştir. Not : Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır. 4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’ın, Sinop’ta bazı öğretmenlerin sürgün edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/309) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına aracılığınızı arz ederim. Saygılarımla. 5.2.1996 Mustafa Yıldız Erzincan Milletçe iç huzura ihtiyacımız olan bir süreçten geçmekteyiz. Söz konusu iç huzurun sağlanmasında en büyük kutsal görevi yüklenen toplum katmanımız, en ilkel koşullarda yaşamını sürdüren köy öğretmenlerinden tutun üniversite kampuslarında görev yapmakta olan öğretim görevlilerine kadar tüm eğitim camiamızdır. Ancak, ülkemizde “eğitim ordusu” olarak adlandırdığımız bu kültür ocağımızın mensuplarına bırakın saygı duymayı, her türlü sürgün ve cezalandırma reva görülmektedir. Bu konuda alınan duyumlardan ve başvurulardan öğrendiğime göre, Sinop Valiliğince 1993 yılından bu yana yüzlerce öğretmenimizin kıyıma uğradığı öğrenilmiştir. Sinop ilimizdeki eğitim mensuplarımızın ve bunlara bağlı binlerce öğretmen ailesinin huzursuzluğunun giderilmesi açısından, aşağıdaki sorularımın tatmin edici bir şekilde cevaplandırılması ve olumsuzlukların düzeltilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, adıgeçen ilimizde; 1. 50 öğretmenin il içi ve il dışı sürgüne gönderildiği doğru mudur? 2. Yaklaşık 400’e yakın öğretmen hakkında idarî soruşturma yapılmış mıdır? 3. 200 öğretmene kınama, 200 öğretmene uyarı, 15 öğretmene kıdem durdurması, 40 öğretmene maaşten kesme, cezaları verilmiş midir? 4. Son bir ay içinde bu ilimizde kaç öğretmen sürülmüştür? Sürülme gerekçeleri nelerdir? 5. Tüm bu olanlardan Bakanlığınızın bilgisi var mıdır? Varsa, bu konularla ilgili olarak gerekli soruşturma yapılmak üzere, tarafınızdan herhangi bir teftiş elemanı görevlendirilmiş midir? 6. Bu kadar işlemin olduğu Sinop İlimizle ilgili olarak Bakanlığınıza bilgiler anında gelmekte midir? Şu ana kadar herhangi bir bilgi gelmemiş ise, şu andan itibaren ne gibi tedbir almayı düşünüyorsunuz? 7. Sinop ilimizde görev yapan öğretmenlerimizden verimli hizmet almaya devam edebilmek için, mevcut kıyımların düzeltilmesi yönünde Bakanlık olarak ne gibi tedbirler alınacaktır? T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 1.4.1996 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/787 Konu :Soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMMBaşkanlığının 16.2.1996 tarih ve Kan. Kar. Md. 7/1309-497/986 sayılı yazısı. Erzincan Milletvekili Sayın Mustafa Yıldız’ın “Sinop’ta bazı öğretmenlerin sürgün edildiği iddialarına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir. 1. Soruşturma sonucunda 28 öğretmenin il içi ve il dışı nakilleri yapılmıştır. 2. İşi bırakma eylemine katılan 253 öğretmen hakkında soruşturma açılmıştır. 3. 253 öğretmenden; 49’u uyarma, 50’si kınama ve 14’ü aylıktan kesme, 8’i 1 yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile tecziye edilmiş, diğerleri hakkında ceza uygulamasına gidilmemiştir. 4. Son 1 ay içerisinde soruşturma nedeni ile birinci maddede belirtilen öğretmenlerin dışında nakil yapılmamıştır. 5. Sinop Valiliğince yapılan bu işlem mahallî nitelikte çözümlenecek özellikte görüldüğünden Bakanlık Müfettişinin gönderilmesine gerek duyulmamıştır. 6. Bu tür konuların Bakanlığımıza intikali halinde, işlemleri mevzuata uygun olarak değerlendirilmektedir. 7. Yapılan işlemlerin öğretmen kıyımı olarak değerlendirilmesi doğru değildir. Bakanlığımız öğretmenlerimizin rahat, güvenli ve verimli görev yapmaları için gerekli ortamı sağlama konusunda sürekli çaba harcamaktadır. Arz ederim. Turhan Tayan Millî Eğitim Bakanı 5. – İstanbul Milletvekili Cevdet Selvi’nin, İstanbul-Üsküdar’dan Emlak Bankasınca satıldığı iddia edilen bir arsaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoğlu’nun yazılı cevabı (7/311) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla 8.2.1996 Cevdet Selvi İstanbul İstanbul Üsküdar Nuh Kuyusu Cad. No. 10’daki 458 ada 12-13-14-15-16-17-18-19-20-21-22-23-24-25-27-28-29 parseldeki toplam 24 700 m2’lik arsa Emlak Bankası Genel Müdürlüğünün sahipiğinde idi. 11.1.1995 tarihinde yapılan ilan ile ihaleye çıkarılmış olup, bir vatandaşa satılmıştır. 1. 24.3.1994 tarihinde SSK malı olan bu arsa ne kadar bedelle Emlak Kredi Bankasına satılmıştır? 2. 23.8.1995 tarihinde yapılan ihale sonucu ne kadar bedelle Emlak Bankası adı geçen arsayı satmıştır? 3. Mevcut arsada kiracı olarak bulunan vatandaş bu satıştan haberdar edilmiş midir? 4. İhale bedeli ile satış bedeli arasında bir fark var mıdır? 5. Adı geçen arsa imar durumu SSK Hastahane imar alanı gözükmektedir. 24.700 m2’lik bu arsada yapılacak mevzi imar planı değişiklik sonucu elde edilecek Rant bedeli ile arsanın satış bedeli arasındaki fark hiç düşünüldü mü? T.C. Devlet Bakanlığı 2.4.1996 Sayı : B.02.0.002/134 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının 16.2.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/311-505/1036 sayılı yazısı. İstanbul Milletvekili Sayın Cevdet Selvi’nin ilgi yazı ekinde alınan Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği yazılı soru önergesinde yer alan sorularla ilgili olarak hazırlanan cevabî yazı ekte sunulmuştur. Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. Dr. Rüşdü Saracoğlu Devlet Bakanı Genel Müdürlük Emlak Müdürlüğü 28.3.1996 Sayı : 000510-212349 Konu : SSK taşınmazlar hak. Sayın Dr. Rüştü Saracoğlu Devlet Bakanı İlgi : 19.3.1996 tarih 46 sayılı yazınız. İlgi yazınızda belirtilen ve İstanbul Milletvekili Sayın Cevdet Selvi tarafından cevaplandırılması istenen sorularla ilgili açıklamalar aşağıda yeralmaktadır. 1. 3917 sayılı yasanın geçici 7 nci maddesi gereğince, SSK mülkiyetinde bulunan taşınmazlardan İstanbul-Üsküdar, Arakiyeci Hacı Mehmet Mahallesinde, tapunun 458 adasında kayıtlı 16 adet parselden ibaret 24 778 50 m2 yüzölçümlü arsalar, 24.3.1994 tarihinde 100 milyar TL. bedelle Bankamıza devir edilmiştir. 2. Yasa gereği olarak, taşınmazların açık artırma usulü ile satışa çıkarılması sağlanmış ve 24.8.1995 tarihinde yapılan ihale sonucunda 104 046 111 000 TL. peşin bedelle ihale edilmiş ve isteklisine satışı yapılmıştır. 3. Taşınmazların açık artırma usulü ile satışa çıkarılması zorunlu olduğundan 11.8.1995 tarihinde Hürriyet Gazetesinin bölge baskısı ve 14.8.1995 tarihinde Sabah Gazetesinin Türkiye baskısında olmak üzere kamuoyuna satış ilanları verilmiş olup, kiracı da böylece satış ilanlarının yayınlanması ile bilgilenmiştir. 4. Yasa gereği olarak taşınmazın satışa çıkarılabilmesi için güncel değerine göre yapılan ekspertiz raporunda 95 446 782 000 TL. değer takdir edilen ve 100 milyar TL. bedelle devir alınan taşınmazların 104 046 111 000 TL. ihale bedeli üzerinden satışları gerçekleştirildiğinden devir bedeli ile satış bedeli arasında 4 046 111 000 TL fark oluşmuştur. 5. Sözkonusu taşınmazın mevcut imar durumunun Hastane alanında kalması nedeniyle, satışa çıkarmadan önce imar durumu değişikliği yoluyla taşınmaza değer kazandırılmasını teminen gerekli girişimlerde bulunulmuştur. Üsküdar Belediyesine imar durumunun değiştirilmesi konusunda yapılan başvuru, taşınmazın imar planında Belediyeye ait Kadastrol yollarla parçalanması, bölge içerisinde İSKİ’ye ait 11 parsel sayılı Selimiye menba suyu alanı ve bağlantı yollarının olması, ayrıca parsellerin bir bütün olarak değerlendirilmesinin mümkün olmaması nedeniyle imar durumu değişikliği uygun bulunmamıştır. Ayrıca, T.C. Sağlık Bakanlığınca da imar durumu değişikliği uygun görülmediğinden imar durumu değiştirilememiştir. Sözkonusu taşınmazın imar durumunun değiştirilememesi ve güncel değerinin de devir bedelinin altında kalması nedeniyle devir bedeli muhammen bedel kabul edilerek yasa gereği olarak satışa çıkarılması sağlanmıştır. Diğer taraftan, bu konuda Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının 1.3.1996/197 sayılı yazısı ile bilgi istenmiş olup, 25.3.1996/503-211816 sayılı yazımızla Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığına bilgi verilmiştir. Bilgilerinize arz ederiz. Saygılarımızla. Türkiye Emlak Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü Veysi Oral Arif Cihan Genel Müdür Emlak, Onarım Dekorasyon ve Koordinatörü Yönetim Kurulu Başkanı Not : Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır. 6. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin merkezine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/328) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Şinasi Altıner tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim. Saygılarımla. Hilmi Develi Denizli 1. Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş.’ne bağlı ortaklığın yeni idare merkezi Denizli olmayacaksa hangi il olacaktır? Denizli dışındaki merkez, hangi mantık ve hangi gerekçe ile seçilmektedir? 2. Böylece Denizli TEDAŞ Müessese Müdürlüğünün eski kuruluş unvanının ve teşkilatlanmasının feshedileceği doğru mudur? 3. Enerji yatırım ve yönetiminin Denizli dışında bir il olması halinde Denizli’deki sınai kalkınma ve yeni yatırımların aksayacağı, büyük çapta zaman, kaynak, işgücü kaybı ve maliyet artışı meydana geleceği yargısına katılıyor musunuz? 4. Böyle bir uygulama ile Denizli ilini cezalandırmak mı istiyorsunuz? T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2.4.1996 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23-300-350/4150 Konu : Yazılı soru önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMMBaşkanlığının 28.2.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/328-542/1166 sayılı yazısı. Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi tarafından Bakanlığıma tevcih edilen 7/328-542 sayılı yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Hüsnü Doğan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi’nin Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/328-542) Soru 1. Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş.’nebağlı ortaklığın yeni idare merkezi Denizli olmayacaksa hangi il olacaktır? Denizli dışındaki merkez, hangi mantık ve hangi gerekçe ile seçilmektedir. Cevap 1. Elektrik enerjisi sektöründe özelleştirmeye hazırlık olarak Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş’ne bağlı 9 adet ortaklık kurulmuştur. Bu ortaklıklardan 7 tanesi yasal prosedürlerini 1995 yılı içinde tamamlayarak göreve başlamıştır. Yüksek Planlama Kurulunun 9.1.1996 tarih ve 96/T-1numaralı kararı ile biri Efes Elektrik Dağıtım A.Ş. diğeri Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş. olmak üzere iki adet bağlı ortaklık daha kurulması uygun görülmüştür. Bu karara dayalı olarak düzenlenen ana sözleşmede de Menderes Elektrik dağıtım A.Ş. merkezinin Aydın İli olduğu belirtilmiştir. Aydın İlinin, abone sayısının diğer illerden daha fazla olmasının yanısıra, kadrosal fazlalık ile teknik ekipman yönünden daha üstün durumda bulunması hususları dikkate alınarak, Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin merkezi olmasına karar verilmiştir. Daha önce kurulmuş bulunan 7 bağlı ortaklıkda da aynı kriterler gözönüne alınmış olup, herhangi bir sorun yaşanmamıştır. Soru 2. Böylece Denizli TEDAŞ Müessesesi Müdürlüğünün eskikuruluş unvanının ve teşkilatlanmasının feshedileceği doğru mudur? Cevap 2. TEDAŞ Genel Müdürlüğüne bağlı olarak kurulmasına karar verilen bağlı ortaklıkların kuruluşu tamamlandıktan sonra, Denizli Elektrik Dağıtım Müessesesinin unvanı ve teşkilatlanması feshedilerek, yerine Menderes EDAŞ’a bağlı olarak çalışmak üzere, İşletme Müdürlüğü kurulacaktır. Soru 3. Enerji yatırım ve yönetiminin Denizli dışında bir il olması halinde Denizli’deki sınai kalkınma ve yeni yatırımların aksayacağı, büyük çapta zaman, kaynak, iş gücü kaybı ve maliyet artışı meydana geleceği yargısına katılıyor musunuz? Cevap 3. Denizli İli’ndeki müessesenin feshedilerek Aydın’da bağlı ortaklık kurulması iddia edildiği gibi; sınai kalkınmayı ve yeni yatırımları aksatmayacak, zaman, kaynak, işgücü kaybına ve maliyet artışına sebebiyet vermeyecektir. Aksine halen Ankara’dan yürütülen pek çok iş, Denizli’ye çok daha yakın olan Aydın’dan takip edilecek, böylece önemli ölçüde maliyet, işgücü ve kaynak tasarrufu sağlanacaktır. Soru 4. Böyle bir uygulama ile Denizli ilini cezalandırmak mı istiyorsunuz? Cevap 4. Aydın’da bağlı ortaklık kurulması, Denizliİli’nin elektrik hizmetlerinin eskisinden daha verimli olacağı planlanarak uygulamaya konulmuştur. Her iki ilimizde vatanımızın bir parçası olup, T.C.’nin bir Bakanlığı olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ne bir ayırım ne de bir cezalandırma düşüncesi söz konusu olamaz. 7. – Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, SSK hastanelerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un yazılı cevabı (7/343) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim. Süleyman Hatinoğlu Artvin 14.2.1996 tarihli Hürriyet ve Meydan gazetelerinde SSK’ya bağlı Dışkapı, Göztepe, eğitim hastaneleri ve diğer hastanelerde bazı doktorların insan sağlığını hiçe saydıkları gibi ve ayrıca fuhuş yapıldığı, yolsuzluk ve suistimallerin yaşandığı bizzat tarafınızdan basına açıklanmıştır. Bu nedenle sorularım : 1. Ankara SSK Dışkapı Hastanesinde 20 Kasım 1991’den bugüne kadar kaç tane başhekim, Başhekim Yardımcısı ve Hastane Müdürü değişmiştir. a) İdarî davayı kazanarak göreve iade edilip tekrar görevden alınan Başhekim, Başhekim Yardımcısı ve Hastane müdürü var mıdır? b)Siyasî amaçlarla hastanelerin idaresinde büyük değişiklikler yapıldığı doğru mudur? 2. SSKHastanelerinde yaşanan ve başta insan sağlığını tehlikeye atan, yolsuzluk ve suiistimallere neden olan sorumlular hakkında bir işlem yaptınız mı? 3. Sorumlular hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacak mısınız? 4. SSKhastanelerinde hastalar kobay olarak mı kullanılmaktadır? a) Dışkapı Hastanenizde halen başında bulunan kadro ile kalp ve damar cerrahisi bölümünde ameliyatlara devam edecek misiniz? b) Dışkapı Hastanenizin bu bölümüne karşı kamuoyunun büyük güvensizliği vardır. Bunu nasıl telafi edeceksiniz? 5. SSKhastanelerindeki bu başıbozukluk bir iktidar boşluğundan mı kaynaklanmaktadır? 6. 4 yıldan beri iktidarda bulunan DYP-CHP koalisyon hükümeti döneminde, sizden önce görev yapan sayın bakanların bu tablo karşısında başarılı olduklarını söyleyebilir misiniz? 7. SSK Hastanelerinde yaşanan ve basına yansıyan olaylarla tüm Türkiye’deki hekimlerin meslekî şeref ve haysiyetleri ile oynandığı bir gerçektir. Hekimlerimizin meslekî itibarını iade etmek için Bakanlığınız şikâyet değil, çözüm bulmak durumundadır. Şayet çözüm bulamayacaksanız istifa etmeyi düşünür müsünüz? T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 3.4.1996 Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK-0-13-00-01/1570/07661 Konu : Yazılı soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 15.3.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/343-574/1273 sayılı yazınız. Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu tarafından hazırlanan “Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara Dışkapı Eğitim Hastanesine ilişkin” yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir. Sözkonusu Hastanede, 21.11.1991 tarihinden bugüne kadar görev yapan başhekim, başhekim yardımcısı ve hastane müdürlerinin isimleri ve çalışma süreleri aşağıda açıklanmıştır. Başhekimler : Doç. Dr. O. Sedat Ünal, 21.11.1991 tarihinde Başhekim olarak görevi yürütmekte iken Dr. Erdoğan Yüce’nin yargı kararının uygulanmasından dolayı 4.9.1992 tarihinde görevinden alınmış, hizmetin gereği olarak 6.11.1992 tarihinde tekrar göreve getirilmiş olup, 9.4.1993 tarihinde bu görevinden alınmıştır. Dr. Erdoğan Yüce, yargı kararı uyarınca 4.9.1992 tarihinde Başhekim olarak göreve atanmış, 6.11.1992 tarihinde bu görevinden alınmıştır. Tekrar yargı kararı uyarınca 9.4.1993 tarihinde anılan Kurum ünitesinde Başhekim olarak göreve atanmış olup, 31.8.1993 tarihinde yaş haddinden emekliye ayrılmıştır. Doç. Dr. Gülten Özgün, 10.12.1993 tarihinde açık bulunan Başhekim kadrosuna atanmış, 27.7.1995 tarihinde bu görevinden hizmetin gereği alınmış ve görevine iadesi için açmış olduğu davayı kazanması nedeniyle 8.1.1996 tarihinde eski görevine iadesi yapılmış olup, halen adıgeçen Hastanede Başhekim olarak görev yapmaktadır. Prof. Dr. Gazi Aydın’ın, 27.7.1995 tarihinde Başhekim olarak ataması yapılmış olup, Dr. Gülten Özgün’e idarî yargı kararının uygulanabilmesi için 8.1.1996 tarihinde görevinden alınmıştır. Başhekim yardımcıları : Op. Dr. Ayhan Gönger, 15.8.1985 tarihinde Başhekim Yardımcılığı görevine başlamış, 28.8.1995 tarihinde görevinden ayrılmıştır. Dr. Orhan Eriş, 18.8.1989 tarihinde Başhekim Yardımcılığı görevine başlamış, 28.8.1995 tarihinde görevinden ayrılmıştır. Opr. Dr. Onay Güneş 8.9.1993, Dr. Atilla Gürcan 26.5.1994, Diyo Uzmanı Dr. Ali Akdemir 5.7.1994, Dr. Veldet Velidedeoğlu 7.9.1994, tarihlerinde Başhekim Yardımcısı olarak atanmışlardır. Op. Dr. Celal Dilektaşlı 29.8.1994 tarihinde Başhekim Yardımcılığı görevine başlamış, 7.7.1995 tarihinde görevinden ayrılmıştır. Dr. A. Haldun Soygür 12.10.1994, Dr. F. Lütfü Azizoğlu 20.1.1995, Dr. Ferda Aydoğdu 25.7.1995, tarihlerinde Başhekim yardımcısı olarak görevlerine başlamışlardır. Dr. İstemihan Akın, 26.7.1995 tarihinde Başhekim yardımcılığı görevine başlamış, 27.11.1995 tarihinde görevinden ayrılmıştır. Op. Dr. Melih Nebigil 21.8.1995, Dr. Mustafa Usta 7.9.1995, Diş tabibi Nevit İlkay Batum 19.9.1995, Dr. Kadir Saylam 21.9.1995, tarihlerinde Başhekim Yardımcısı olarak görevlerine başlamışlardır. Hastane müdürleri : Sosyal Sigortalar Kurumu Dışkapı Hastane Müdürü olarak 23.8.1985 tarihinde göreve başlayan Adem Dede, hizmetin gereği olarak 15.9.1995 tarihinde görevinden alınmış ve Ankara Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Hastanesine Hastane Müdürü olarak atanmıştır. 15.9.1995 tarihinde anılan Hastane Müdürlüğüne atanan Orhan Bozkurt halen bu görevi yürütmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara Dışkapı Eğitim Hastanesinde idarî davayı kazanarak görevine iade edilen, daha sonra tekrar görevinden alınan Başhekim Dr. Erdoğan Yüce dışında başkaca Başhekim, Başhekim Yardımcısı ve Hastane Müdürü bulunmamaktadır. Diğer taraftan, Kurumun gerek sigorta, gerekse sağlık tesislerinde yolsuzluk ve suistimal yapıldığının tespiti halinde, konu Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettirilmekte ve yapılan teftiş sonucunda düzenlenen soruşturma raporlarına istinaden ilgililer hakkında idarî ve inzibati tedbir alınması yoluna gidilmektedir. Kurumun Ankara Eğitim Hastanesinde kalp-damar cerrahisi dalındaki hizmetler, Kalp-Damar Cerrahisi Kliniğinde görev yapan biri “klinik şef yardımcısı” ve “doçent” akademik unvanına sahip, biri başasistan olmak üzere toplam altı uzman tabip ile yürütülmektedir. Kurumun açık kalp ameliyatları yapılan tek birimi olan bu klinikte, Sağlık Bakanlığınca verilen yetki ile aynı zamanda “tıpta uzmanlık eğitimi” verilmektedir. Sözkonusu klinikte15 Temmuz 1995-15 Ocak 1996 tarihleri arasında 173 açık kalp ameliyatı yapılmıştır. Bu dönemde ameliyat edilen hastalardan 8’i ölmüştür. Bu sonuçlara göre, kliniğin açık kalp ameliyatlarındaki hasta ölüm oranı % 4,6’dır. Türkiye’de bu oranın % 5-10 arasında değiştiği gözönünde bulundurulduğunda, Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara Eğitim Hastanesinde Kalp-Damar Cerrahisi Kliniğinin açık kalp cerrahisi konusundaki çalışmalarının, dolayısıyla bu ameliyatları gerçekleştiren sağlık ekibinin başarısız olduğu savının bilimsel dayanaktan yoksun olduğu açıktır. Bu konuda yaşanan sorunların büyük bölümü yazılı ve görsel basında, doğru ve yansız bilgilendirme ilkesine aykırı olarak yayımlanan haberlerden kaynaklanmaktadır. Son günlerde gerek gazetelerin haber sütunlarına, gerekse görüntülü basının haber programlarına sıkça konu olan bu tür haberler Kurumun bugüne kadar verdiği sağlık hizmetleri dolayısıyle sahip olduğu saygınlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Kamuoyu üzerinde yaratılan bu tür olumsuzlukların, bu yıl içerisinde Kurumun “50 nci Kuruluş Yılı” kutlamaları kapsamında, yazılı ve görsel basının katılımı ile düzenlenecek etkinliklerle, verilen sağlık hizmetleri hakkında kamuoyunun doğru ve yeterli olarak bilgilendirilmesi suretiyle giderilmesi için azamî çaba sarfedilecektir. Bilgilerinize arz ederim. Emin Kul Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 8. – Diyarbakır Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun, Diyarbakır’daki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/407) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Abdülkadir Aksu Diyarbakır Diyarbakır İlimizde bilhassa kış aylarında yoğun bir elektrik kesintileri olmakta, bunun neticesinde hem sanayide ve hem de konutlarda mağduriyetler yaşanmakta zaten mağdur olan yöre halkına elektronik cihazların bozulması neticesi maddî külfetler yüklediği gibi, çalışmaların da büyük ölçüde aksaması neticesinde iş verimi ile birlikte moralman da sıkıntılara sebebiyet verilmektedir. 1. Bu konuda il yetkililerince yapıldığı belirtilen müracaatlar neden gözönüne alınmamıştır? 2. Acil tedbirler alınmasına ilişkin çalışmalar yapılacak mıdır? 3. Doğu ve Güneydoğunun bu sıkıntıları yaşamasının sebebi siyasî midir? 4. Yöremizin çeşitli bölümlerinde yaşanan bu sıkıntılara sebep olunması sizleri üzmüyor mu? 5. Hüküm süren bu kesintiler neticesi meydana gelen işgücü kayıplarının tespiti ile telafisi düşünülmekte midir? 6. Elektrik şebekelerinin yenilenmesine ve personelin takviyesi cihetine gidilecek midir? 7. Ekonomiye katkısı olan girişimci esnaf ve sanayicimizi destek ve teşvik için bir kaç yıl için de olsa indirimli fiyatlarla elektrik verilmesi düşünülemez mi? T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2.4.1996 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.300.351/4151 Konu : Soru önergesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının 15.3.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/407-699/1557 sayılı yazısı. Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdülkadir Aksu tarafından Bakanlığıma tevcih edilen 7/407 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur. Bilgilerinize arz ederim. Hüsnü Doğan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdülkadir Aksu’nun Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/407-699) Diyarbakır İlimizde bilhassa kış aylarında yoğun elektrik kesintileri olmakta, bunun neticesinde hem sanayide ve hem de konutlarda mağduriyetler yaşanmakta, zaten mağdur olan yöre halkına elektronik cihazların bozulması neticesi maddî külfetler yüklendiği gibi, çalışmaların da büyük ölçüde aksaması neticesinde iş verimi ile birlikte moralman da sıkıntılara sebebiyet verilmektedir. Soru 1. Bu konuda il yetkililerince yapıldığı belirtilen müracaatlar neden gözönüne alınmamıştır? Cevap : Diyarbakır il merkezine kırsal kesimden yoğun göç olmaktadır. Bunun sonucu olarak, artan elektrik ihtiyacını, şehrin mevcut elektrik şebekesiyle karşılamakta sıkıntıya düşülmektedir. Bu nedenle, mevcut şebekenin yenilenmesi ve yeni oluşan yerleşim yerlerine elektrik şebekesi yapılması için gerekli projeler hazırlanmış ve geçtiğimiz günlerde, bu projelerde öngörülen tesislerin yapımı işi ihale edilmiştir. Müracaatların gözönüne alınmaması gibi bir durum söz konusu değildir. Soru 2. Acil tedbirler alınmasına ilişkin çalışmalar yapılacak mıdır? Cevap : Birinci soruda açıklandığı üzere; ihale edilen elektrik şebekesi projelerinin, uzun zaman alabileceği gözönünde bulundurularak, elektrik ihtiyacını karşılayacak acil tesislerin biran önce yapılması için Diyarbakır Elektrik Dağıtım Müessesesine yetki verilmiştir. Soru 3. Doğu ve Güneydoğunun bu sıkıntıları yaşamasının sebebi siyasî midir? Cevap : Yukarıda açıklandığı üzere, Diyarbakır’da zaman zaman meydana gelen elektrik kesintileri, şehir nüfusunun beklenmedik bir hızla artması, bu nedenle, elektrik şebekesinin ihtiyacı karşılayamamasından ileri gelmektedir. Elektrik kesintilerinin herhangi bir siyasî sebebi söz konusu değildir. Soru 4. Yöremizin çeşitli bölümlerinde yaşanan bu sıkıntılara sebep olunması sizleri üzüyor mu? Cevap : Bakanlığımız, ülkemizin her yöresinde olduğu gibi Diyarbakır yöresinde de elektrik kesintileri olmasını arzu etmemektedir. Zaman zaman meydana gelen arızaların giderilerek abonelerimize sürekli elektrik verilmesi için, tüm olanaklarımız sonuna kadar kullanılmaktadır. Soru 5. Hüküm süren bu kesintiler neticesi meydana gelen işgücü kayıplarının tespiti ile telafisi düşünülmekte midir? Cevap : Elektrik kesintilerinin aboneler üzerindeki olumsuz sonuçlarını gidermek amacıyla, gerekli tesisler ihale edilmiş olup, biran önce tamamlanmasına çalışılmaktadır. Soru 6. Elektrik şebekelerinin yenilenmesine ve personelin takviyesi cihetine gidilecek midir? Cevap : Diyarbakır Dağıtım Müessesemizde yeter sayıda kalifiye teknik personel bulunmadığından, burada istihdam edilmek üzere, 7 adet mühendis ve 7 adet teknikerin açıktan atanması için Başbakanlık nezdinde girişimde bulunulmuştur. Soru 7. Ekonomiye katkısı olan girişimci esnaf ve sanayicimizi destek ve teşvik için bir kaç yıl için de olsa indirimli fiyatlarla elektrik verilmesi düşünülemez mi? Cevap : Diyarbakır ilinde ve kalkınmada öncelikli illerdeki abonelerimize, 1990 yılından bu yana, diğer illerdeki abonelere göre %15 oranında daha ucuz elektrik verilmektedir. 9. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Erdemli Meslek Yüksekokuluna devredilmesi planlanan bina ve arsaya ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı İsmet Attila’nın yazılı cevabı (7/461) 13.3.1996 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıda yeralan sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim. Ercan Karakaş İstanbul Mersin Üniversitesine bağlı Erdemli Meslek Yüksekokulu Eylül 1994’de kurulmuştur. Yüksekokulun açılışı bina ve yeterli araç, gereç donanımı olmadan gerçekleştirilmiştir. Binanın araç, gereç donanımının temin edileceği yönünde 27 Mart seçimleri öncesinde Belediye Başkanı tarafından vaatlerde bulunulduysa da bunlar gerçekleştirilmemiştir. Daha sonra, 1982 yılında terk edilmiş ve bir kısım binaları başka kuruluşlar tarafından kullanılan Alata Ziraat Okulunun 792 dönümlük arazisi ile birlikte tamamiyle Yüksekokulun kullanımına verilmesi, dönemin Tarım Bakanı tarafından Eylül 1995’te kabul edilmiştir. Bu tahsisin daha kolay yapılabilmesi için Ziraat Okulunun Orman Bakanlığından Tarım Bakanlığına devredildiği de gene bakan tarafından belirtilmiştir. Soru : 1. Tarım Bakanlığı tahsisin yapılması için Alata Ziraat Okulu, Orman Bakanlığı tarafından kendilerine devir edildiği halde tahsisi niçin gerçekleştirmemiştir? 2. Kullanılabilir durumda binalar olmasına rağmen, bunlar ihtiyacı olduğu halde Erdemli Meslek Yüksekokulunun kullanımına sunulmamıştır ve terk edilmiştir. Devletin kısıtlı imkânlarına rağmen, öğrencilerine her koşulda eğitim vermeye çalışanların önünü tıkayan bu davranışı onaylıyor musunuz? T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 3.4.1996 İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanlığı Sayı : İnş. Eml. Şb. Md-7313/135/17696 Konu :Yazılı soru önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : 25.3.1996 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/461-839/2017 sayılı yazınız. İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Karakaş tarafından Başkanlığınıza verilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenen önerge ile ilgili olarak hazırlanan cevabî yazımız ekte gönderilmiştir. Bilgi ve gereğini arz ederim. İsmet Attila Tarım ve Köyişleri Bakanı Bakanlığımıza bağlı İçel-Erdemli Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, 1940’lı yıllardan beri aynı yerde kurulmuş bulunan “AlataZiraat Meslek Lisesinin bir kısım arazisi üzerinde 1968 yılında faaliyete başlamış ve 1981’de adı geçen Meslek Lisesinin kapanması üzerine onun sahip olduğu bütün taşınmazların sahibi olarak görevine devam etmiştir. Söz konusu Enstitünün yerleşim alanının 792 200 m2’lik kısmı ormanlık saha içerisinde bulunmaktadır. Bu ormanlık alanın tahsisi Orman Bakanlığına, fiilen kullanımı ise Bakanlığımız Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde bulunmaktadır. Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğünün 3.5.1995 tarih ve 1343 sayılı yazıları ile mezkûr ormanlık sahaya Bakanlığımızın ihtiyacı olup olmadığı sorulmuş 2.6.1995 tarih ve 7313-253 sayılı yazımızla ihtiyacı olduğu bildirilmiştir. Bunun üzerine ilgili Bakanlıkça bahse konu ormanlık sahanın Bakanlığımız kullanımında bırakılması uygun görülmüştür. Bakanlığımız kuruluşlarının bilinçli koruması sayesinde bugüne kadar gelebilmiş ve yakın çevresindeki ormanların uğradığı tahribattan kurtulabilmiştir. Sözü edilen ormanlık sahanın bir kısmında; eski Ziraat Meslek Lisesinden kalan veya daha sonra Araştırma Enstitüsünce yapılan ve Enstitü Araştırıcı Personeli, Yardımcı Personel ve işçilerin büyük çoğunluğunun ikamet ettiği lojmanlar, sosyal tesisler ve ambar binaları; yaklaşık 100 dekarlık kısmında turunçgil, erkenci sofralık kayısı, incir ve zeytin genetik materyali ve deneme bahçeleri, geriye kalan kısmında ise titizlikle muhafaza edilmeye çalışılan koruluk bulunmaktadır. Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Doğu Akdeniz Bölgemize, narenciye başta olmak üzere meyvecilik, örtüaltı ve açıkta sebze, erkenci sofralık üzüm ve her türlü süs bitkileri yetiştiriciliği için Araştırma ve Eğitim hizmetleri sunan, Bakanlığımızın ve bölgenin kesinliklevazgeçemeyeceği önemli bir kuruluşumuzdur. Halihazırdaki durumu açıklanan ormanlık alandan, özellikle deneme bahçeleri ve yerleşim birimlerinin bulunduğu kısmın başka bir amaç için kullanılmak üzere diğer bir kamu hizmetine tahsis edilmesi halinde, bu önemli kuruluşun bütünlüğü bozulacak ve hizmetine devamı, hemen hemen imkânsız hale gelecektir. Buna karşılık yeni hizmet sektörü de beklenen şekilde gelişemeyecektir. Yukarıda belirtildiği üzere Mersin Üniversitesinin sadece bir Meslek Yüksek Okuluna 15.9.1995 tarih ve 281 sayılı onayla 4 bina geçici olarak tahsis edilmiş okulun ve öğrencilerinin hizmetine verilmiştir. Ancak Okul İdarecileri Araştırma Enstitüsünün kullanımında bulunan diğer binaları ve ormanlık sahayı da genişlemek arzusu ile talep etmiştir. Bilgi ve gereğini arz ederim. İsmet Attila Tarım ve Köyişleri Bakanı |
|