Dönem : 22 Yasama Yılı : 3
T.B.M.M. (S. Sayısı : 698)
Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu Tasarısı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/535, 1/292)
T.C.
Başbakanlık 7.3.2003
Kanunlar ve Kararlar
Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.02.0.KKG.0.10/101-508/1020
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı
Bakanlar Kurulunca 3.12.2002 tarihinde kararlaştırılan “Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu Tasarısı” ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Abdullah
Gül
Başbakan
GENEL GEREKÇE
Ülkemizde ceza muhakeme
usul ve kurallarına ilişkin bazı esasları içeren ilk metinler, 14 Şubat 1870
(13 Zilkade 1286) tarihli "Divan-ı Ahkâm-ı Adliyenin Dahilî Nizamnamesi"nin Üçüncü Faslı ve
24 Şubat 1870 tarihli "Dersaadet ve Mülhakatı İdare-i Zabıta ve Mehakim
Nizamnamesi"nin Dördüncü Faslıdır. Ancak, dönemine göre çağdaş ilk Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu, Meclisi Mebusan'ın içtimaında kanuniyeti teklif olunmak üzere meydana
getirilmiş 25 Haziran 1879 (5 Recep 1296) tarihli "Usulü Muhakemati
Cezaiye Kanunu Muvakkati"dir; bu Kanunun aslı 1808 tarihli Fransız Ceza
Usulü Kanunudur. Fransız Kanunu, bazı hükümleri değiştirilerek iktibas
edilmiştir.
Bu Kanunu yürürlükten
kaldıran 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, 1887
tarihli Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu esas alınarak meydana
getirilmiştir. Kaynak Alman Kanunu, yürürlüğe girdiğinden bu yana pek çok
değişikliğe uğramış, Kanuna yeni madde ve fıkralar eklenmiştir. Özellikle
1960'lı yıllardan sonra bu değişikliklerin sayısı ve kapsamı genişlemiştir.
Değişikliklerin esasının, insan hak ve hürriyetlerini korumak ve bireyin adil
yargılanma veya dava hakkını sağlamlaştırmak olduğu söylenebilir.
1412 sayılı Kanunun
yerine bir diğerinin konulması hususunda, bu Tasarıdan önce de iki girişimde
bulunulmuştur. 1946 yılında meydana getirilmesine girişilen tasarı üzerindeki çalışmalara devam
edilmemiştir. 1951 yılında başka bir tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna kadar gelmiş olmasına
rağmen hükümsüz sayılmıştır.
1412 sayılı Kanunun,
Almanya'daki kadar yoğun bir değişime tâbi tutulmadığı söylense bile, yürürlüğe
girdiği tarihten günümüze kadar 27 kez yapılan değişiklikler sonucu çok sayıda
maddelerinin değiştirilmiş bulunduğu belirtilmelidir.
Bu değişikliklerde,
kaynak Kanunun ait olduğu devletin gerçekleştirdiği yenilikler izlenemediği,
bunun yerine uygulama esas alınarak bazı değişiklikler yapıldığı,
yapılan bu değişikliklerle ilkelerden özveride bulunulduğu hususundaki bir
kısım görüşlere tam olarak katılınmasa da; bunların hiç değilse gerçeğin önemli
bir kısmını yansıttığı söylenebilir.
İkinci Dünya Savaşının
sona ermesini izleyen yıllarda bütün Avrupa ülkelerinde büyük ivme kazanması
nedeniyle, demokratikleşmenin, ceza muhakemeleri usulünde geniş değişiklikleri
getirmesi ise kaçınılmazdı. Uluslararası alanda gerçekleştirilen ve insan hak
ve özgürlüklerine ilişkin bulunan çok taraflı sözleşmeler de demokratikleşmeyi
teşvik ve tahrik etmektedir. Türkiye, Birleşmiş Milletler düzeyinde insan hak
ve hürriyetlerine ilişkin sözleşmeleri ve İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşmeyi (kısaca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini) kabul etmiş
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını tanımıştır. Bu
sözleşmelerde, adil yargılanma hakkı ve bunun gerekleri olan suçsuzluk
karinesi, susma hakkı, silâhların eşitliği ilkeleri ve savunma hakları gibi
hükümler yer almaktadır. Bu hükümler, bugün artık Türk iç hukukunun uyulması
zorunlu kısımları hâline gelmişlerdir. Söz konusu sözleşme hükümleri, Yargıtay
ve mahkemelerimiz tarafından doğrudan uygulanmakta, Anayasa Mahkemesince de
destek norm olarak kullanılmaktadır.
Hâl böyle iken,
Türkiye'nin hızla artan nüfusu, Dünyanın küreselleşmesi, milyonlarca Türk
vatandaşının Avrupa ülkelerinde çalışmaları ve hatta yerleşmeleri, Ülkemizde
işlenen suçları hem miktar ve hem de nitelik itibarıyla değiştirmiş, ceza
adalet sistemi büyük bir baskı altına girmiş, davaların sonuçlandırılması makul
süreleri aşmıştır. Davaların uzamasının önlenmesi için millî ve uluslararası
çalışmalar yapılmaktadır.
Bu durum karşısında, ceza
usul mevzuatında davalara hız kazandırmak düşüncesi, kamu hak ve özgürlüklerine
göre daha fazla etkili olmuş ve yapılan kanun değişiklikleri bazen ilkelerden
özveride bulunulmasını sonuçlamış, bu hâl Kanunun sistematiğini de bir ölçüde
etkilemiştir. Ancak, 1992 yılında, çağdaş ceza usulünde temel ilkeyi oluşturan
ve savunmayı sağlayan "silâhların eşitliği" çerçevesinde
Kanunda değişiklikler yapılarak savunma hakkı, hatta Batı ülkelerinden de ileri
gidilerek, güçlendirilmiştir.
Ceza muhakemesi hukukunun
ve bunun ifadesini oluşturan ana kanunun temel amacı "gerçeğe
ulaşmaktır"; ancak bu hedef, insan hak ve özgürlüklerini vurgulayan adil
yargılanma hakkına uygun biçimde gerçekleştirilmelidir.
Özetle açıklanması
gerekirse, 1412 sayılı Kanunun noksanlarının çok sayıda olduğu belirtilmelidir:
Söz gelimi, koruma tedbirleri çağdaş gelişmeleri izleyememiş; telekomünikasyona müdahalede, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nce saptanan koşullara uyulması sağlanamamış; tanık dinlenmesi ve
güvencesine, bilirkişiliğe, kamu davasının açılmasında maksada uygunluk
sistemine bir ölçüde yer verilmesini zorunlu kılan hâller karşılanamamış; beden
muayenesi ve moleküler genetik inceleme hususundaki hükümlere, tanığın ve hatta
hâkimin korunmasına ilişkin esaslara ve her şeyden önemlisi davanın bir
duruşmada bitirilmesini sağlayacak hüküm ve tedbirlere, kaçakların yargılanmasına
ilişkin yeni hükümlere, uzlaşma usulünün uygulanmasına, bazı suçlar hakkında
özel tedbirlere ve diğerlerine yer verilmemiştir. Yabancı ülkelerde, özellikle
Almanya, Fransa, Belçika, İtalya ve İspanya'da 1960'lı yıllardan beri adil
yargılanma hakkını daha güçlü hâle getirmek amacıyla kanunlarında
gerçekleştirilen yoğun değişikliklere 1412 sayılı Kanun uydurulmamış; yukarıda
açıklandığı üzere daha ziyade davaların hızlandırılmasını sağlamak amacıyla ve
bazen silâhların eşitliği ilkesiyle bağdaşması zor, Kanunun sistematiğini de
bozucu nitelikte bir kısım değişikliklere yer verilmesiyle yetinilmiştir. Kanun
yolları arasında istinaf kanun yolunun tesis edilmemiş olması ise, artık adil
yargılama esası ile bağdaşmamaktadır. İçine dahil bulunduğumuz romano-cermanik
hukuk sistemine dahil ülkeler yukarıda belirlenen ilkeleri güçlendiren
kanun değişikliklerini sürekli olarak yapmaktadırlar. 15/6/2000 tarihinde
Fransa, Ceza Usul Kanununun 140 küsur maddesini değiştirmiştir.
Ancak, ceza muhakemeleri
usulünün amacı sadece sanık haklarını korumaktan ibaret değildir:
Gerçekten, çağdaş hukukta
ve ceza muhakemeleri usulü hukukuna egemen olan temel strateji, sosyal düzenin
korunması ile bireyin temel hak ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge
kurulması suretiyle gerçeği ortaya çıkarmak ve adil yargılama ilkesine uyarak
adil yaptırımlara hükmedip uygulamaktır. Söz konusu stratejinin asıl ulaşmak
istediği hedef, gerçeği meydana çıkarmaktır; ancak, gerçeğin adil yargılanma
hakkına uyularak meydana çıkarılması temel koşuldur. Ceza adalet sistemi, bu
denge üzerine kurulmalıdır. Dengeyi sağlayacak esas güvenceler bugün artık
anayasalarda ve uluslararası hukuk metinlerinde yer almaktadır.
"Adil, hakkaniyete
uygun yargılanma hakkı"na saygılı olmak ve bunun gerektirdiği usul
hükümlerine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yer vermek, söz konusu dengenin,
bireyin hak ve özgürlüklerine ilişkin kısmını karşılamaktadır: Kişinin, kanunun
belirlediği, açıkça tanımladığı usullere göre itham edilebilmesi; güvencelere
saygı göstererek yakalanabilmesi, gözaltında tutulabilmesi, tutuklanabilmesi;
şüpheli veya sanığın aleyhindeki ithamları önceden bilmesi, savunmanın
gerektirdiği bütün olanakların davanın tüm evre ve aşamalarında tanınması
(sanık veya avukatın savunmasını
hazırlamak için zorunlu vasıtalara ve zamana sahip kılınması, avukatın,
müvekkili ile temas etmek ve dosyaya ulaşmak olanağının her evrede kabul
edilmesi, sanık olmadan duruşma yapılıp hüküm verilememesi, susma hakkı
kullanıldığında bunun şüpheli veya sanık
aleyhinde sonuç meydana
getirememesi, adlî işlemlere katılmak olanağı, zorunlu avukatlık ilkesinin mümkün
olduğunca genişletilmesi ve diğerleri); silâhların eşitliğinin gerekli
hükümlerle saptanması; suçsuzluk karinesi, susma hakkı, davanın bağımsız ve
tarafsız, kanunla kurulmuş mahkemelerde alenen görülmesi ve makul bir süre içinde
bitirilmesi; yakalama, adlî kontrol, tutuklama gibi önleyici tedbirlerin ancak
çok sıkı koşullar altında ve itiraz hakları kabul edilerek uygulanabilmesi;
tutuklamaya seçenek olarak adlî kontrolün kabulü; hukuka aykırı olarak elde
edilen delil, iz, eser ve emarelerin hükümsüz sayılması, hazırlık evresinden
kovuşturma evresine geçilirken bir orta evrenin kabulü ve diğerleri ...
Dengenin sosyal düzenin
korunmasına ilişkin faydasının saptanmasında iki temel direktif vardır:
Bunlardan birincisi,
insan hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi zorunluğu saklı kalmak koşulu
ile maddî gerçeği ortaya çıkarmayı sağlayacak tedbirleri almaya yönelik
yetkileri kabul etmek, hürriyeti kısıtlayıcı tedbirlere ancak çok zorunlu
hâllerde başvurmak ve kesin ihtiyaç ölçüsünde kısıtlama yapmak; ikincisi ise,
bu yetkilerin ancak sonuncu bir çare olarak kullanılmasını benimsemek ve bunun
koşullarını belirlemektir. Bu yetkilerin kullanılmasının genel olarak ve çok
kere tâbi kılındığı koşul "gecikmesinde sakınca bulunan hâl"
ölçüsüdür.
Bu iki temel direktif
çerçevesinde, yukarıda belirtilen stratejinin gerektirdiği, sosyal düzenin
korunmasına yönelik karakteristik sayılabilecek kavram, hüküm ve tedbirlerin
önemlileri şunlardır: Gecikmesinde sakınca bulunan hâl kavramının tanımlanması
ve yetkilerin genişlemesini sağlayan bu hâllerin belirlenmesi; uyuşturucu
maddeler, terör suçları bakımından özel hükümler getirilmesi; duruşmalara
gelmeyen kaçakların hazır bulunmalarını sağlayıcı zorlayıcı tedbirler alınması;
şüpheliden, sanıktan veya mağdurdan yahut üçüncü kişilerden kıl, salgı, kan ve
benzerleri gibi kısım veya parçaların alınabilmesi; beden muayenesini sağlayan
yetkilerin tanınması; moleküler genetik incelemenin yapılabilmesi;
telekomünikasyona müdahale ile belirli bilgi veya verilere elkonulabilmesi;
kişiyi tanıklıkta bulunmaya zorlayacak ve tanığın korunmasını sağlayacak
tedbirler getirilmesi; kolluk elemanlarının meslekî sırlarının korunması,
memurların tanıklıklarında istisna oluşturabilecek esasların gösterilmesi;
zorunlu hâllerde evvelce tutulmuş tutanakların duruşmada okunabilmesi; kamu
davasının açılmasında veya sürdürülmesinde kamu yararı öngörülerek bazen de
olsa maksada uygunluk sisteminin uygulanabilmesi, kaçaklar hakkında özel usul
hükümlerine yer verilmesi; çağımız ceza ve usul hukukunun temel ilkelerinden
birisi mağduru korumak olduğundan, ceza davasının bütün aşamalarında mağdura
bir kısım haklar ve yetkiler tanınması ve diğerleri ...
Yukarıda belirtilen temel
stratejinin direktiflerine uygun olarak Tasarıda gerçeğin adil yargılanma, ceza
davasına muhatap olma hakkına saygılı olarak meydana çıkarılmasını sağlayacak
ve yukarıda kısmen değinilen kavram, ilke ve esaslara tam olarak yer
verilmesine çalışılmıştır. Bu maksatla Tasarı meydana getirilirken geniş bir
karşılaştırmalı ceza usul hukuku araştırmasına girişilmiş; Alman Kanununun
bugün aldığı son şekil bütünüyle Türkçeye çevrilmiş, Fransız Ceza Usulü
Kanununun pek çok maddesi de son değişiklikler dahil, keza Türkçeye çevrilerek
Komisyon üyelerinin incelemesine sunulmuş, İtalyan hukuku ve Common Law sistemi
gözden geçirilmiş ve karşılaştırmalı ceza usul hukukunda yerleşmiş uluslararası
Siraküza Suç Bilimleri Uluslararası Yüksek Enstitüsünün etkinlikleri çerçevesinde
ve idaresi altında düzenlenmiş uluslararası beş ayrı mukayeseli seminer
çalışmalarına sunulan raporların sentezi özellikle ve özenle değerlendirilmiş,
Yargıtay ve Askerî Yargıtayın yerleşmiş kararları göz önünde bulundurulmuş ve
bunun dışında burada zikredilmesi güç sayılabilecek diğer kaynaklara da
başvurularak karşılaştırmalar yapılmıştır.
İlk Tasarı metni ve
gerekçesi, hazırlandıktan sonra Tasarı Adalet Bakanlığınca, Yargıtaya, Askerî
Yargıtaya, bütün bakanlıklara, ilgili Devlet kurumlarına, bütün barolara,
üniversitelere, savcılıklara, adliyelere gönderilerek mütalâa, görüş ve
eleştirileri alınmıştır. Bütün bunlar Komisyonda değerlendirilerek, uygun
görüldüğünde değişiklikler yapılmıştır.
Tasarının dilinde,
Yargıtay ve Askerî Yargıtayın uygulamaları ve kararları ile Türk hukuk öğretisi
göz önünde bulundurulmuş ve hükümlerin, açık ve halk tarafından anlaşılacak
tarzda biçimlendirilmesine özen gösterilerek duru Türkçe vurgulanmıştır.
Anayasanın içerdiği ve diğer yerleşmiş terimler elbette ki, aynen korunmuştur.
1412 sayılı Kanunun
tasnifinin esasta amaca tam uygun olduğunu söylemek olanağı yoktur. Bir usul
kanununun aslında ceza adalet sistemini yürüten mekanizmanın işleyişini
yansıtan bir tasnifi içermesi ve ceza davasının evre ve aşamalarına göre
düzenlenmiş bulunması uygun olur. Böylece, kişi, sahibi bulunduğu adil
yargılanma hakkından yararlanıp yararlanmadığını kolayca saptayacak ve hakkında
yürütülecek kovuşturma ve davanın gelişmelerini, algılamak olanağına kavuşmuş bulunacaktır.
1412 sayılı Kanunun aslında aynı kitap, kısım, fasıl veya bölümde bulunması
gerekli hükümleri değişik yerlerde toplamış olan tasnifi, bu bakımdan
eleştirilebilecek nitelikte görülmüş ve Tasarı özetle aşağıda belirtilen biçimde
bir tasnifi uygun saymıştır:
Tasarı, sekiz kitap ve
389 maddeden oluşmaktadır. Kitaplar kısımlara ve kısımlar da bölümlere ayrılmış
bulunmaktadır.
Tasarının madde sayısı,
426 madde ve 6 ek maddeden oluşan 1412 sayılı Kanuna göre daha azdır. Oysa
Tasarı, kişisel dava usulünü kaldırmış ve dolayısıyla bu konuya ilişkin
maddeler metinde yer almamış bulunmasına karşın içerdiği hükümler itibarıyla
1412 sayılı Kanuna göre çok daha zengin ve ayrıntılıdır. Haksız tutuklama veya
yakalamaya tazminat, yasak hakların geri verilmesi gibi hükümlerin
geliştirilerek Tasarının içine alınmış bulunmaları dışında, aşağıda açıklanacak
98 yeni konu ve bunlarla ilgili hüküm ve maddelere metin içerisinde yer
verildiği gibi, 1412 sayılı Kanunun bazen birleştirilerek, bazen ayrılarak
Tasarıya alınan bütün hükümlerinde değişiklikler yapılmış ve bazı hükümler
çıkarılırken bazı yeni hükümler de eklenmiştir.
Tasarının maddeleri ve
özellikle ayrıntılı biçimde kaleme alınmış gerekçeleri incelendiğinde, bu
konular belirlenmiş ve işlevleri anlaşılmış olacaktır. Bu itibarla, söz konusu
98 konuyu burada ayrıca izah etmek gereksiz bir tekrar sayılmış, sadece bu
konuların listesinin aşağıda belirtilmesi yeterli görülmüştür.
1) Kanunun kapsamı ve
yorumunda uyulması gerekli ilkeleri belirten hüküm,
2) Kanunda geçen
terimlerin tanımları,
3) Tebligat ve yazışma
usulü,
4) Cumhuriyet savcılığına
yapılan tebligat,
5) Meslek ve sürekli
uğraşıları nedeniyle tanıklıktan çekinme,
6) Bilirkişilik konusunda
yepyeni ve çok ayrıntılı düzenlemeler,
7) Bilirkişilerin
atanmaları ve incelemelerin yürütülmesi,
8) Bilirkişi raporu,
9) Duruşmada
bilirkişilerin açıklama usulleri,
10) Tanık bilirkişi,
11) Şüpheli veya sanığın
beden muayenesi,
12) Diğer kişilerin
bedeninin muayenesi,
13) Kadının muayenesi,
14) Moleküler genetik
incelemeler,
15) Fizik kimliğin
saptanması,
16) Telekomünikasyon
yoluyla yapılan haberleşmeye girmeye ilişkin hükümler,
17) Telekomünikasyon
yoluyla yapılan haberleşmeye girmeye ilişkin kararların yerine getirilmesi,
18) Avukatın büro ve
yerleşim yerindeki telekomünikasyon araçlarına ilişkin istisnalar,
19) Bilgisayarlarda,
bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve geçici elkoymaya
ait hükümler,
20) Arama, kopyalama ve
geçici elkoymada uluslararası yardımlaşma,
21) Adlî kontrol,
22) Adlî kontrol kararı
ve hükmedecek merciler,
23) Adlî kontrol
kararının kaldırılması,
24) Adlî kontrol
tedbirlerine uymamanın yaptırımları,
25) Güvence,
26) Önceden ödetme,
27) Güvencenin geri
verilmesi,
28) Tutuklama kararı,
29) Şüpheli ve sanığın
salıverilme istemleri,
30) Adlî kontrolun veya
tutuklamanın tamamen veya kısmen kaldırılması usulü,
31) Salıverilenin
yükümleri,
32) Geçici salıverilme,
33) Gözaltı işlemlerinin
denetimi,
34) Yakalanan veya
tutuklanan kişilerin nakli,
35) Yakalama tutanağı,
36) Tazminat istemi ve
tazminat davası koşulları,
37) Tazminatın geri
alınması,
38) Tazminat
isteyemeyecek kişiler,
39) İfade ve sorgunun
tarzı,
40) Avukatın atanmasında
temel ilke ve usul,
41) Soruşturmanın
gizliliği,
42) Soruşturma evresinin
sona ermesi,
43) Kamu davasının
açılmasının ertelenmesi,
44) Kamu davasının
açılması,
45) İddianamenin
değiştirilmesi veya geri alınması,
46) İddianamenin iadesi,
47) İddianamenin
reddi,
48) İddianamenin iadesi
ve reddi kararlarına itiraz,
49) İddianamenin kabulü,
50) Duruşmada ses ve
görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı,
51) Duruşma sırasında
işlenen suçlar hakkında işlem yapılması,
52) Hükmün geri
bırakılması ve denetimli serbestlik,
53) Suçun mağduru ile
şikâyetçinin çağrılmaları ve hakları,
54) Suçun mağduru ile
şikâyetçinin davete uymamaları,
55) Suçun mağduru ile
şikâyetçinin dinlenmeleri,
56) Suçun mağduru ile
şikâyetçinin tazminat ve giderleri,
57) Katılanın hakları,
58) Katılmanın hükümsüz
kalması,
59) Yargılamada tüzel
kişiler hakkında uygulanacak hükümler,
60) Tüzel kişilerin
yargılanmasında yetkili mahkeme,
61) Tüzel kişiliğin kamu
davasında temsili,
62) Tüzel kişinin
temsilcisi hakkında uygulanacak hükümler,
63) Tüzel kişiye
uygulanacak hükümler,
64) Önödeme,
65) Uzlaşma,
66) Hâkim tarafından
uzlaştırma,
67) Birden çok fail
hâlinde uzlaşma,
68) Uyuşturucu madde
suçları hakkında özel usul,
69) Uyuşturucu maddelerin
tespiti, aranması, elkoyma ve şartla salıverilme,
70) Uyuşturucu madde
suçlularının gözlenmeleri ve hukuka uygunluk nedenleri,
71) Uyuşturucu madde
suçlarının işlendiği yerlerin kapatılması,
72) Fuhuş için aracılık,
göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarının takibinde özel hükümler,
73) Fuhuş için aracılık,
göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarının tesbiti, arama ve elkoymada
usuller ve kapatma tedbiri,
74) Fuhuş için aracılık,
göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarını işleyen yabancıların yurt dışına
çıkarılması,
75) Fuhuş yaptıranların zararları
tazmini,
76) Kaçağın tanımı,
77) Kaçaklar hakkında
alınabilecek tedbirler,
78) Tedbirlerin ilân ve
tescili,
79) Tedbirlerin süresi,
80) İstinaf yoluna
başvurulabilecek hükümler,
81) İstinaf istemi ve
süresi,
82) Eski hâle getirme
süresi içinde istinaf yoluna başvuru süresinin işlemesi,
83) İstinaf dilekçesinin
etkisi,
84) İstinaf isteminin
hükmü veren mahkemece reddi,
85) İstinaf isteminin
tebliği ve cevabı,
86) Bölge adliye
mahkemesi Cumhuriyet savcısının görevi,
87) Bölge adliye mahkemesinin
dosya üzerinde ön incelemesi,
88) Bölge adliye
mahkemesinde inceleme ve kovuşturma,
89) Bölge adliye
mahkemesinde duruşma hazırlığı,
90) Bölge adliye
mahkemesinde duruşmayla ilgili istisnalar,
91) Bölge adliye
mahkemesine sanık lehine başvuru hâlinde verilecek hüküm,
92) Bölge adliye
mahkemesi kararlarına karşı direnme yasağı ve özel kanunların temyize ilişkin
hükümleri,
93) Bölge adliye
mahkemelerinde karar düzeltme ve usulü,
94) Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısının kanun yararına başvurusu,
95) Hürriyeti bağlayıcı
cezanın bölünerek infazı,
96) Şartla salıverilmede
usul,
97) Şartla salıverilen
hakkındaki hacir kararının etkisizliği,
98) Yasaklanmış hakların
geri verilmesi usulü ve koşulları.
Yukarıda yer alan
listenin 80 ilâ 93 numaralarında Tasarının getirdiği istinaf yoluna ilişkin yenilikler belirtilmiştir.
Gerçekten, bu Tasarının getirdiği en önemli yenilik, adlî yargı ilk derece
mahkemelerinden verilen kararların doğrudan temyiz edilemeyeceği ve bunlar
aleyhine istinaf yoluna gidileceğidir. Bilindiği üzere, hükmün maddî, ispat
yönünden ve aynı zamanda hukukî bakımdan kontrolünü yapan yargı merciine öteden
beri "istinaf" denilmiştir. Tasarı, bu kanun yolunu kabul etmiş
bulunmakta ve bunu "istinaf yolu"; bu incelemeyi yapacak mahkemeleri
de bölge idare mahkemelerine paralel olarak "bölge adliye mahkemesi"
biçiminde adlandırmaktadır. Tasarı, bu hükümleriyle ceza mevzuatımızın büyük
bir noksanını ortadan kaldırmış olmaktadır.
Böyle bir kanun yolunun
kabulü davanın adil yargılama ilkesine göre yürütülmesi ilkesi yönünden de
büyük bir boşluğu ortadan kaldırmış olacaktır:
Bilindiği gibi, esas
mahkemesi tarafından verilen hüküm iki sorunu çözer: (a) fiilin sanık
tarafından işlenip işlenmediği (maddî mesele) sorunu, (b) sanık tarafından
gerçekleştirilmiş olan eyleme hangi cezanın verilmesi gerektiği, fiilin suç
oluşturup oluşturmadığı sorunu ve nasıl muhakeme yapılacağı (hukukî mesele)
sorunu.
Maddî ve hukukî meselenin
kanun yolu mahkemesi tarafından incelenmesi kabul edilmiş ise, bu kanun yoluna
verilen isim Tasarıya göre "istinaf yolu"dur.
Temyizi bundan ayıran
özellik, temyizde delillerle temas edilerek öğrenme muhakemesi yapılamamasına
karşılık, istinaf yolunda gerektiğinde deliller de incelenerek esas hakkında
yeni bir karar verilmesi; yeni bir olay yargılaması yapılarak hata saptanırsa,
esas mahkemesi tarafından verilmiş olan ilk hükmün düzeltilmesidir.
Bölge adliye mahkemesi,
hatayı saptadıktan sonra esas hakkındaki kararı da verir. Buna karşılık,
temyizdeki kural, bozmadır. Yargıtay delillerle bizzat temasa geçerek olay
yargılaması yapamaz. Yargıtayın ülkede içtihat birliğini sağlamak amacıyla
kurulmuş bulunmasından kaynaklanan "tek mahkeme oluş" özelliği
vardır. Yargıtayın delillerle tekrar temasa geçerek maddî meseleyi
denetleyebilmesi aslında kabul olunmaz.
İstinaf yolunun işleyişi
ve kuruluşu ülkelere göre değişiklik göstermektedir: Almanya'da bu yola
başvurmak bir dereceye kadar savcının elindedir. Savcı, Mahkemelerin Kuruluş
Kanununun verdiği yetkiye dayanarak (GVG m.24/I,3), önemli gördüğü davaları
eyalet mahkemesinin ceza dairesi önünde açabilmektedir.
Türkiye'de 1839 Tanzimat
Fermanından önceki dönemde mahkemeler İslâm hukuku ilkelerine göre
kurulmuşlardı ve "şeriat mahkemeleri" adını taşıyan bu kuruluşlar tek
hâkimli ve tek dereceliydiler: Mahkeme kararlarına karşı, kural olarak, kanun
yolu tanınmış değildi; "istinaf" fonksiyonu görecek üst mahkemeler
olmadığı gibi, hukuk birliğini sağlayacak bir mahkeme de yoktu. "Divan-ı Hümayun"
bazı hâllerde bir yüksek mahkeme olarak görev yapabiliyordu.
Tanzimat Fermanından
sonra, Avrupa'dan alınan kuralları uygulamak üzere "Nizamiye
Mahkemeleri" kuruldu.
1864 yılında şeriat
hükümlerini ilgilendiren davalar dışında kalan ceza ve hukuk davalarına bakmak
üzere, Tuna Vilayetinde tecrübe niteliğinde mahkemeler kuruldu. Bu uygulama
1864 yılında diğer vilayetleri de kapsar hâle getirildi. Ayrıca kadılar
tarafından verilen hükümleri inceleyen "şer'i tetkikat meclisleri" de
meydana getirildi.
1885 yılında anılan
Kanunun Temyiz Mahkemesi Faslı genişletildi. 1907 yılında vilayetlerin adlî
teşkilâtı değiştirilmiş, 1913 yılında Edirne Vilayetinde tek hâkim esası konmuş
ve buradaki istinaf mahkemesi iki üyeli yapılmıştır. Edirne'de uygulanan tek
hâkim sistemi tatmin edici netice verince, 6 ay sonra çıkarılan bir kanunla, bu
uygulama bütün yurdu kapsar hâle getirilmiştir.
24/4/1924 tarihli ve 469
sayılı Kanun ile laik temellere dayanması gereken hukuk sistemimizin içinde
yeri olmadığı için şeriye mahkemeleri ilga edilirken, istinaf mahkemeleri de kaldırılmıştır.
Bunun çeşitli nedenleri vardır. Tanzimattan sonra kurulan nizamiye
mahkemelerinden bidayet mahkemelerine bir Müslüman, bir Hristiyan, istinaf
mahkemelerine de iki Müslüman ve iki Hristiyan üye tayin ediliyordu. Bu arada,
nizamiye mahkemeleri kurulmuş olmakla birlikte, şeriat mahkemeleri
kaldırılamamıştı. "Tefriki Vezaif Nizamnamesi" ile görev bölümü
yapılmıştı, ama şeriat mahkemeleri yine de kendilerini her işte yetkili sayıp
yargılama yapıyor ve kararları yerine getiriliyordu.
Ağır cezalık işlerin
hepsi tutuklu olarak görüldüğünden, cinayet davalarına öncelik tanınıyor ve
istinaf davaları ihmal ediliyordu. Müstakil kuruluşu olan yerlerde de istinaf
mahkemeleri ihtiyacı karşılayacak kadar geniş değildi.
İstinafta ehil hâkim
azdı. İstinaf mahkemelerindeki hâkimler zabıt katipliğinden hatta mübaşirlikten
gelme eski hâkimlerdi. İlk mahkemelerde ise, hukuk mezunu ve yeni hukuku okumuş
genç hâkimler bulunuyordu. 1924 yılında temyiz çoğunlukla, ilk mahkeme
kararlarını doğru bulmakta, istinaf mahkemesi kararlarını ise bozmakta idi.
İstinafta ilk muhakeme tekrarlandığı için işler birikiyordu.
Cumhuriyet Döneminde
hukuk devrimi gerçekleştirilirken, Alman Ceza Muhakemesi Kanunu alınmış, fakat
istinaf kurumuna yer verilmemiştir.
1879 Kanununda yapılan
değişiklikle istinaf mahkemeleri ilga edildikten sonra, bu mahkemelerin tekrar
kurulmasını amaçlayan fakat çeşitli nedenlerle kanunlaşamayan tasarılar
hazırlandı. Bunların amacı, mahkemeler kuruluşunu tek bir kanunla düzenlemek ve
maddî meselenin incelenmesine olanak sağlamaktı.
İlk tasarı 1932 yılında
hazırlandı. Bunu, tasarı üzerinde yapılan değişikliklerden meydana gelen ikinci
tasarı izledi. 1948 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulup, 11 maddesi
Adalet Komisyonunda görüşülen bu tasarı, Bakanlıkça geri alındı ve 1932
tasarısı gibi kanunlaşamadı.
1952 yılında Yargıtayın
işlevlerini yerine getirebilmesi için zemin hazırlamak amacı ile istinaf
mahkemelerinin kurulmasını öneren bir tasarı daha hazırlandı. Bu tasarı da,
Adalet Komisyonunca bazı değişikliklerle kabul edilmiş olduğu hâlde, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmamıştır. 1963 yılında "Üst
Mahkemeler" adı altında bu mahkemelerin kurulmasını öneren yeni bir tasarı
hazırlandı; ancak bu da diğerleri gibi kanunlaşamadı.
Yargıtay, Adalet
Bakanlığının isteği üzerine 1975 yılında bir rapor hazırlamış, bunu 1977
yılında Yüksek Hâkimler Kurulunun hazırladığı tasarı izlemiştir. Yine 1977
yılında, Adalet Bakanının uyarısı doğrultusunda Bakanlıkça bir tasarı hazırlanmış
ve ağır ceza mahkemelerine bir tür istinaf fonksiyonu verilmek istenmiştir.
1978 yılında da Adalet Bakanlığı, Yüksek Hâkimler Kurulu tarafından 1977
yılında hazırlanmış olan tasarı üzerinde çalışmak suretiyle bir metin hazırlamış
ve üniversitelerin görüşlerine sunmuştu.
Bu konudaki diğer bir
çalışma, 1993 yılında Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan "Adliye
Mahkemeleri ile Üst Mahkemelerin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı" ile "1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"dır.
İstinaf yolunun aleyhinde
olanlar istinafın yerel mahkemeleri zayıflatmak ve merkezî bir mahkemeyi
kuvvetlendirmek, yani siyasal amaç ile kabul edilmiş olduğunu ileri sürerek ve
onu bir "krallık" kurumu gibi tanımlarlar.
İlk mahkemeler bilgili ve
tecrübeli hâkimlerle kurulmalıdır.
Tasarının getirdiği
sistem davaları uzatmayacaktır. Basit ve orta ağırlıktaki suçlarda duruşmanın
yeniden yapılması fazla zaman almayacaktır.
Doğru bir karar elde etme
olasılığını çoğaltmak için, maddî meselenin de kontrol edilebileceği bir kanun
yolunun kabulü zorunludur. Bugünkü sistemimiz maddî meselenin kontrolüne yasal
olanak sağlamadığı için değiştirilmelidir. Yargıtayın esas fonksiyonunu
görmesini sağlayacak şekilde, bir sistem değişikliği yapılması gereklidir: Bir
tek kanun yolu mahkemesi kabul edip bütün ilk derece mahkemelerinden verilen
son kararları ona incelettirmek Yargıtayı aşırı iş yükü ile karşı karşıya
bırakmıştır. Yargıtayın hukuk yaratmasına olanak verecek şekilde işlerinin
azaltılması ve böylece teminata zarar vermeksizin muhakemenin çabuklaştırılması
gereklidir.
Tasarıda, adlî kontrole
ilişkin hükümlere ve bu hükümler cümlesinden olmak üzere kefâlete yer
verildiğinden, 1412 sayılı Kanunda düzenlenmiş olan, tutuklunun kefâletle
salıverilmesine ilişkin hükümler Tasarıya alınmamıştır.
Ayrıca, davaların
sür'atle sonuçlandırılması amacını güden bu Tasarıda, mahkeme ve hâkim
kararlarına karşı itiraz yolunun açık tutulması ilkesinin dengelenmesi için,
itiraz ve acele itiraz ayırımı muhafaza edilmekle birlikte, itiraz olunabilecek
kararlar ilgili maddesinde teker teker belirtilmekte, acele itiraz süresi yedi
günden üç güne indirilmekte, acele itiraz dışındaki itirazların süresi ise
kanunda ayrıca hüküm konulmamış hâller bakımından yedi gün olarak belirlenmektedir.
Tasarının getirdiği çok
önemli bir yenilik "uzlaşma" kurumunun kabul edilmiş olmasıdır. Bu
hususta ayrıntılı bilgiler 265 inci maddenin gerekçesinde verilmiştir.
Bunların yanında, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararı nedeniyle hükümlü lehine yargılamanın
yenilenmesine ilişkin hüküm getirilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6
ncı maddesine paralel olarak 4709 sayılı Kanunla Anayasanın 36 ncı maddesine
"adil yargılanma" hakkı eklenmiştir. Adil yargılanma hakkının bir
uygulaması olarak yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasına Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin veya eki protokollerin
ihlâli nedeniyle verilen mahkûmiyet kararları da dahil edilmek suretiyle
Sözleşme veya eki protokollerin hükümlerinin iç hukuka yansıtılması
sağlanmıştır.
Öte yandan, Tasarı, her
suçtan dolayı zarar görenin Devlet olduğu gerçeğinden hareketle, dava açmanın
bir kamu görevi olması gerektiğini benimsemiş ve bireyin ceza davası açmasını
içeren kişisel dava usulünü kaldırmıştır. Bu konu, hukuk çevrelerinde yıllardan
beri tartışılmaktadır. Kişisel davanın kaldırılmasının lehinde ve aleyhinde
olanlar da vardır. Tasarı, günümüzde artık suçların kamusal ve özlük olarak
ikiye ayrılmadığını, açılan ceza davasına katılma, Cumhuriyet savcısının dava
açılmasına yer olmadığına dair kararına itiraz olanaklarını geniş ölçüde kabul
etmiş bulunduğuna göre, uygulamada çok kere mahkemeleri işgal eden, zaman
israfına neden olan kişisel davaya, Tasarıda yer verilmemiştir. Kişisel dava,
suçtan zarar gören kimse için gerçekten külfetlidir. Ceza muhakemeleri usulü
hukukunda eser vermiş ünlü hukukçular da bu usulün kaldırılması görüşündedir.
Getirilen veya
değiştirilen kurum ve hükümler hakkındaki gerekçeler ayrıntılı olarak maddelere
ilişkin gerekçelerde gösterilmiş olup, Tasarı yukarıda açıklanan ilke ve
düşünceler esas alınarak hazırlanmıştır.
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1. - Maddenin (1)
numaralı fıkrası Kanunun kapsamını göstermektedir. Bir suçun işlenmesiyle
birlikte Devlet ile fail arasında, değişik evre ve aşamaları kapsayan, bir
ilişkinin oluştuğu bilinmektedir. Bu ilişki suçun ve failinin saptanmasından
başlayarak verilecek hükmün kesinleşmesine ve hatta bazı hâllerde uygulanacak
yaptırımların infazına kadar uzanmaktadır. Devletle fail arasında oluşan bu
ilişkinin adil yargılama ilkesine tam uyularak sürdürülmesi, Anayasanın, İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme (kısaca Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi) ve diğer uluslararası hukuk metinlerinin gereğidir. Bu
hususlara maddenin izleyen fıkralarında daha ayrıntılı olarak değinilecektir.
Ceza muhakemeleri usulü
kanunları, suç işleyenle Devlet arasındaki bu ilişkinin adil yargılama
esaslarına uygun olarak yürütülmesini sağlayan bağlayıcı hukuk kurallarını
içermektedir; vurgulanması istenen esas da budur. Böylece Tasarı kamu davası
bakımından Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun temel bir kanun olduğunu belirtmiş
ve diğer kanunlarda yer alan özel usullerin ise saklı bulunduğunu açıklamıştır.
O halde diğer kanunlarda yer alan özel usuller yönünden de, Tasarının
hükümlerinin tamamlayıcı nitelik taşıyacağı böylece açıklanmak istenilmiştir.
Yabancı kanunlarda da benzeri hükümler yer alıyor: Sözgelimi Fransız Ceza Usulü
Kanununun 1 inci maddesinde "Cezaların uygulanması maksadıyla açılan kamu
davası, hakimler veya kanunla yetkili kılınmış görevliler tarafından harekete
geçirilir ve yürütülür. Bu dava, suçtan zarar görenlerce de, bu Kanunun
belirlediği koşullar altında harekete geçirilebilir" denilmektedir.
Adil yargılama ilkesi ve
cezanın amaçları yönünden ortaya çıkan yeni eğilimler nedeniyle ceza davasında
yer alan organların, aktörlerin, ajanların sayısı artmıştır. Zira içerdiği
değişik evreler ve aşamalar yönünden ceza davası daha karmaşık hâle gelmiştir. Dava, hâkime aynı zamanda
yardım sağlayan savcılar, avukatlar, kolluk unsurları ve diğer elemanlar
nedeniyle adeta ortak bir eser niteliğindedir. Madde bütün bu karmaşık
mekanizmanın nasıl yürütüleceğini gösteren hükümlerin esas amacını
belirtmektedir.
Maddenin (2) ilâ (4)
numaralı fıkraları, Türk hukukunda ve hatta Batı hukukunda ceza usulü
bakımından meydana getirilmiş gerçekten büyük bir yeniliği ve çağdaş hukuk
düzenlerinde insan hakları ve özgürlükleri, suçsuzluk karinesi bakımından her
zaman uyulması gerekli esasları göstermekte ve Kanunun uygulanmasında, uyulması
zorunlu yorum direktiflerini açıklamaktadır. Madde bu şekliyle 15 Haziran 2000
tarihinde Fransız Ceza Usul Kanununun 1 inci giriş maddesinde gerçekleştirilen
değişiklikleri, eklemeleri esas itibarıyla yansıtmaktadır. Avrupa ceza
muhakemeleri usulü sistemlerinin hiçbirisinde, henüz belirtildiği biçimde bir
ilkeler bütünü, bir giriş maddesi yer almış değildir. Bazı anayasalarda,
şart'larda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve diğer hak sözleşmelerinde
değişik yerlerde belirtilmiş ilkeler, bu suretle ana kanunun 1 inci maddesinde,
bir "giriş maddesi" olarak yer almıştır. Yeni Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu Tasarısı söz konusu hükme 1 inci maddesinde yer vermek suretiyle ceza
usul hukukunda, Fransız hukukuyla birlikte büyük bir yeniliği gerçekleştirmiş
ve Avrupa hukukuna göre öncelik kazanmış bulunmaktadır.
(2) numaralı fıkra,
Kanunun uygulanmasında daima ne gibi esasların göz önünde bulundurulacağını
açıklamaktadır: Bu esaslar adil yargılama, tartışmalılık, iddia ve savunma
haklarının dengeliliği yani öteden beri kabul edilen terminolojisi ile
silâhların eşitliğidir. Bu ilkelerin uygulanması bakımından, elbette ki,
Kanunda yer almış bulunan hükümler esastır ve bunlara uyulacaktır. Ancak yorum
gerektiği bütün hâllerde söz konusu ilkeler temel olacaktır.
(2) numaralı fıkranın
ikinci paragrafında, ceza usulünün, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
mutlaka birbirinden ayrılması ve işlemlerin böylece meydana getirilmesi
hususundaki temel ilke vurgulanmıştır. Bu itibarla soruşturma evresinde bir
işlemi gerçekleştirmiş bulunan görevli, aynı suç nedeniyle kovuşturma evresinde
herhangi bir işleme katılamayacaktır.
(2) numaralı fıkranın
üçüncü paragrafı, ceza kanunlarının ve usul kanunlarının uygulanmasında
uyulması gerekli ve insanlar arasında daima gözetilmesi zorunlu eşitlik
ilkesini vurgulamıştır. Böylece bir bakıma, tabiî hâkim ilkesi de vurgulanmış
olmaktadır. Ancak yargılama zorunlulukları nedeniyle kanunların kabul
edebilecekleri istisnalar saklıdır. O hâlde istisnalar dışında bu konuda
eşitlik kuralı mutlaktır.
Maddenin (3) numaralı
fıkrasında, kamu davasının bütün aşamalarında mağdur haklarının saptanması ve
güvence altında tutulması, görevliler ve adlî merciler için temel bir görev
olarak kabul edilmiştir; mağdurun hakları hem saptanacak ve hem de güvence
altında tutulacaktır. İlgililer ve görevliler, iş ister kolluk ister savcılık
veya yargı mercileri düzeyinde olsun, bu hususta gerekli dikkati ve özeni
göstermekle yükümlü tutulmuşlardır. Bu itibarla, mağdur haklarının belirlenmesi
sonucunda bunların kayba uğramamaları için dikkat sarf edilecektir.
Maddenin (4) numaralı
fıkrasının birinci paragrafında, çağdaş anayasa hukukunun ve bütünüyle hukuk
düzeninin insan hak ve özgürlükleri bakımından en büyük güvencesini oluşturduğu
kabul edilen suçsuzluk karinesi vurgulanmaktadır. Suçsuzluk karinesinin sadece
anayasalarda veya uluslararası hak beyannamelerinde veya sözleşmelerinde yer
almış bulunması yeterli değildir. Fakat insan haklarının en başında gelen bu
karineye başta basının, medyanın, Devlet ve siyaset adamlarının, adlî yargı
içinde yer almış bulunan herkesin saygılı olması, ihlâllerin engellenmesi, bu
hususta hukukî korumaların sağlanması ve yaptırımların ciddiyetle uygulanması
gereklidir. Kişilerin, suçsuzluk haklarına yöneltilmiş saldırıların sebep
olduğu zararlar giderilmeli ve bu hakkın ihlâline mani olunmalıdır. Fıkra, bu
konudaki ilkeyi ve direktifi belirtmiş oluyor. İhlâllerin ayrıca suç
oluşturduğu hâllerde ise, ilgili hükümlerin ve müeyyidelerin gerekli usullerine
uygun olarak işlem yapılacaktır.
(4) numaralı fıkranın
ikinci paragrafında, uygar ve insan haklarına saygılı bir ceza usulünün mutlaka
uygulanması gerekli ilke ve direktiflerine yer verilmiştir. Şüpheli ve sanık
hakları bakımından temel olan bu iki ilkenin birincisi şüpheli veya sanıklara,
haklarındaki iddiaların usulü üzere bildirilmesi hakkındaki zorunluluktur. Adı
geçenlere haklarındaki iddia açık olarak bildirilmedikçe hiçbir hukuk
işleminin, kovuşturma veya soruşturmanın yapılamaması esastır. Bu kural, suça
ilişkin her çeşit işlem veya girişim bakımından da zorunludur. Bir kimsenin,
söz gelimi bir karakola davetinde de,
hakkındaki iddia, isnat ve talebin usulü üzere bildirilmesi zorunludur.
İkinci temel ilke,
kişinin dava veya usul işlemlerinin hangi aşamasında olursa olsun bir avukatın
yardımından yararlanmasının hiçbir suretle engellenemeyeceğidir. Doğal olarak
avukatın müvekkili ile görüşmesi, dosyayı incelemesi ve diğer işlemler yönünden
Kanunun gösterdiği kurallar geçerlidir ve uygulanacaktır. Ancak, ne olursa
olsun, bir şüpheli veya sanığın, müdafiinin (avukatın) yardımından yoksun hâle
getirilmesi olanaklı bulunmayacaktır.
(4) numaralı fıkranın
üçüncü paragrafı, çağdaş uygar ceza hukukunun şüpheli veya sanıklar hakkında
uygulanabilmesi olanağını verdiği zorlayıcı tedbirlerin ne gibi koşullar
altında ve ne derecelerde geçerli olabileceğini göstermektedir. Böylece usul
zorunlulukları, genel ölçüde belirlenmekte ve ölçüler açıklanmaktadır: Bu bakımdan
ilk kural kanunların öngördüğü zorlayıcı tedbirlerin ancak hâkim kararı ile ve
ikinci olarak yine hâkimlerin etkin denetimleri altında uygulanabilmesidir.
Üçüncü olarak tedbirlere ancak kanun ve usullerin zorunlu kıldığı hâllerde ve
zorunluluk ölçüsüne sıkı biçimde ve özenle uyulması suretiyle
başvurulabilecektir. Zorunluluk yoksa, zorlayıcı tedbirlere
başvurulamayacaktır. Ancak zorunluluk hâllerinde de, bu hâlin olanak verdiği
ölçülere sıkı suretle uyulması koşulu gözetilerek uygulama yapılacak ve bu
bakımdan her türlü özen gösterilecektir.
Diğer bir temel kural,
uygulamanın dikkat ve özenle, makul bir süre aşılmadan sürdürülebilmesidir.
Herhalde uygulamada kişilik onuru zedelenmeyecektir.
Nihayet (4) numaralı
fıkranın son paragrafı mahkûm edilen herkesin,
kanunların belirlediği istisnalar dışında, hakkındaki hükmü diğer bir
yargı merciinde inceletmek hakkına sahip bulunduğunu açıklamaktadır.
Madde 2. - Madde Kanunun
değişik yerlerinde sürekli olarak kullanılan terimlerden ne anlaşılması
gerektiğini baştan belirlemek amacı ile kaleme alınmıştır. Aşağıda bu kavramlar
gösterilmiş ve bir kısım açıklamalar yapılmıştır.
1. Şüpheli:
Yürürlükteki Kanunun
kaynağını oluşturan Alman Kanununda suç işlediği sanılan kişi üzerindeki
şüphenin kuvvet derecesine göre, değişik terimler kullanılmaktadır. Sanı
(zehap) derecesindeki basit şüphe, somut fiilî olgularla desteklenirse, kişi
"şüpheli" statüsüne sokulmaktadır. Tasarıda, basit şüphe-kuvvetli
şüphe ayırımının, insan hakları açısından taşıdığı önem dikkate alınarak,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin içtihadı da değerlendirilmek suretiyle, hakkında soruşturma
yapılan kişi "şüpheli" olarak nitelendirilmiştir.
2. Sanık:
Sanık, iddianamenin
kabulüne karar verilmesinden sonra şüphelinin aldığı sıfattır. Kaynak Kanun da,
bu ayırıma yer vermiş ve 157 nci
maddesinde kamu davası açıldıktan sonra şüphelinin artık "suçlanan kişi"
olduğunu belirtmiştir. Kamu davası
açıldıktan sonra işin mahkeme önüne gitmesi için "son soruşturmanın
açılması kararı"nın verilmesi gerektiğinden, bundan sonra, failin
"ceza davalısı" olacağını hükme bağlamıştır. Tasarıda ise,
"iddianamenin reddi" kurumu kabul edilmiş olduğundan, iddianamenin
kabulüne karar verilmesinden sonra, yeknesak bir terim olarak "sanık"
terimi benimsenmiştir. Böylece, soruşturma evresinde hakkında suç şüphesi ile
adlî işlem yapılan kişilere "şüpheli", kamu davasının açılmasından ve
iddianamenin kabulüne karar verilmesinden sonra ise "sanık" denilmesi
kabul edilmiştir.
3. Avukat:
Tasarı, değişik maddelerinde
belirttiği şüpheli, sanık, katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu
kişileri müdafi olarak veya vekil sıfatı ile temsil eden meslek mensuplarını,
avukat olarak tanımlamış ve belirlemiştir. Herhangi bir tereddüde yer vermemek
üzere, avukatın, şüpheli ve sanık bakımından müdafii ve katılan, suçtan zarar
gören veya malen sorumlu kişiler bakımından da vekili ifade ettiği (3) numaralı
bentte ayrıca belirtilmiştir.
4. Soruşturma:
Tasarının 1 inci
maddesinde de açıklandığı üzere, kamu davasında iki temel evre kabul edilmiş
bulunmaktadır. Davanın hazırlanmasına ilişkin olup, işlenen suça ilk
müdahaleden başlayarak iddianamenin mahkemeye verilmesine kadar geçen bütün
işlemleri kapsayan evre, soruşturma olarak isimlendirilmiştir. Elbette ki, bu
evre içerisinde birtakım aşamalar da vardır.
5. Kovuşturma:
Kovuşturma ise mahkemenin
iddianamenin kabulü kararını verdikten sonra, sanığın beraatine veya hükümlü
sıfatını almasına veya davayı sona erdiren diğer nedenlerin gerçekleşmesine
kadar geçen evredir. Bu evre kamu davasının en karmaşık dönemini kapsamakta ve
karşılaştırmalı hukuk yönünden de çok değişik işlemlerin yapıldığı ve çözümlere
ulaşıldığı kısmını oluşturmaktadır.
6. Malen sorumlu:
Malen sorumlu, bentte
açıklandığı gibi, işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun
kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından
etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir. Tasarının 249 uncu maddesine göre
de malen sorumlu kamu davasına katılabilecektir.
7. Gece vakti:
Mevzuat tarafından
benimsenmiş olan bu tanımın güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve
doğmasından bir saat öncesine kadar geçen süreyi belirttiği yönündeki uygulama
aynen korunmuştur.
8. Gecikmesinde sakınca
bulunan hâl:
Tasarının değişik
maddelerinde belirtildiği üzere, delil, iz, eser ve emarelerin saptanması
bakımından adlî mercilerce yetkilerin ne suretle kullanılacağı, insan haklarına
saygı ve adil yargılama esasları çerçevesinde gösterilmiştir. Ancak, bir kısım
Batı kanunlarında da gösterilmiş olduğu üzere "gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde" bu işlemlerin kolluk tarafından da yapılabilmesi
öngörülmüştür. Fakat, bu tür istisnaî uygulama kural hâlini alabildiğinden "gecikmesinde
sakınca bulunan hâl"in bu maddede
tanımlanması ve bu uygulamanın, gerektiği durumlarda, maddesinde açıkça
gösterilmesi uygun görülmüştür. Maddeye göre temel koşul derhâl işlem
yapılmadığı takdirde suçun, delil, iz, eser ve emarelerinin ortadan kaybolması
olasılığının ortaya çıkmasıdır. Bu hâlin ilgililerce bir takdiri gerektirdiği
muhakkaktır. Bu takdirin ölçüsü maddede böylece gösterilmiştir. Gecikmesinde
sakınca bulunan hâl kavramı ceza davasının makul süre içinde bitirilmesi
hususunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinin bir tür teminatı
olmaktadır.
9. Suçüstü:
Suçüstü (meşhut suç) konusunda verilen tanımlarda 4/4/1929
tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 127 nci maddesinin
üçüncü fıkrasında yer alan "İşlenmekte olan suç, meşhut suçtur" ve dördüncü
fıkrasında yer alan "Henüz işlenmiş olan suç ile suçun işlenmesinden hemen
sonra zabıta veya suçtan zarar gören şahıs yahut başkaları tarafından takip
edilerek veya suçun pek az evvel işlendiğini gösteren eşya veya izlerle
yakalanan kimsenin işlediği suç da meşhut suç sayılır." hükümleri
benimsenmiş ve sistematik hâle getirilmiştir. Böylece uygulamada kolaylık
sağlanması hedeflenmiştir.
10. Toplu suç:
Tasarının bazı
maddelerinde ve 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu dahil, ceza
hükümlerini kapsayan diğer mevzuatta yer alan "toplu suç" kavramı
bazen iştirak hâli ile karıştırılmakta olduğundan buna ait bir tanımın
verilmesi uygun sayılmıştır: Aralarında Türk Ceza Kanununa göre iştirakin
önemli koşulunu oluşturan iştirak iradesi bulunmasa da fiilin üç veya daha
fazla fail tarafından işlenmesi hâlinde toplu suçun varlığı kabul edilecek ve
buna ilişkin hükümler uygulanabilecektir.
11. Disiplin hapsi:
Kısmî bir düzeni, örneğin
mahkemenin, disiplin, düzen ve yüceliğini (mehâbetini) veya yargılamanın
esenlikle yürütülmesini sağlamak üzere mahkeme başkanı veya hâkime verilmiş
olan hapis cezası yaptırımını uygulamak yetkisinin anlam ve sonuçlarını
belirtmek üzere bu yaptırımın disiplin hapsi olduğunun her hâlde ayrıca
belirlenmesi uygun görülmüş ve niteliği açıklanmıştır. Nitelikleri belirtmek
üzere tanımda yer alan sözcük ve cümleler yeterli derecede açıktır.
12. Ağır cezalı işler:
Ağır cezalı işler deyimi,
ölüm, ağır hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren cürümlere
ilişkin davaları belirtmektedir.
Madde 3. - Kamu davasını
gören merci, elbette ki, mahkemedir. Türk sisteminde de mahkemelerle ilgili
hususlar mahkemeler teşkilâtı hakkındaki kanunlarda yer almalıdır. Burada
sadece mahkemelerin görevleri ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Bu
hükümlerin, genel hükümler arasında yani soruşturma ve kovuşturma evrelerine
ortak Birinci Kitabın Birinci Kısmında yer almış bulunmasının nedeni, böylece
Cumhuriyet savcılarının da yetkisinin dolayısıyla belirlenmiş olmasıdır.
Maddede "madde
bakımından yetki" türü düzenlenmiş olup, bu hükümle Anayasanın 142 nci
maddesindeki ilke de ayrıca vurgulanmaktadır.
Madde 4. - Görev, kamu
düzeniyle doğrudan ilgilidir ve şüpheli ve sanık yönünden de tabiî hâkim
ilkesine göre güvence oluşturur. Bu nedenle görev "madde bakımından
yetki" sorununun, Cumhuriyet savcısı, katılan ve sanık ileri sürmese de mahkemece
kovuşturmanın her aşamasında re'sen göz önünde bulundurulması gerekir. Ancak,
iddianamenin kabulünden sonra, suçun yargılamasının alt dereceli bir mahkemeye
ait olduğundan söz edilerek görevsizlik kararı verilemeyeceğine ilişkin 5 inci
madde hükmü saklıdır. Maddenin birinci fıkrası bu kuralı açıklamaktadır.
Maddenin ikinci
fıkrasında ise, mahkemeler arasında olumlu veya olumsuz görev uyuşmazlığı
çıktığında görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkemenin belirleyeceği
hükme bağlanmıştır. Bu fıkra çerçevesinde, aynı yargı sistemi içinde yer alan
mahkemeler arasındaki görev uyuşmazlıkları söz konusudur.
Madde 5. - Bu madde ile 4
üncü maddenin birinci fıkrasında yer alan ilkeye bir istisna getirilmektedir.
Tasarının temel amaçlarından birisi, adil yargılama esas olmakla beraber,
davaların sür'atle sonuçlandırılması olduğundan 181 inci maddeye göre
iddianamenin kabulü kararı verildikten sonra, suçun yargılamasının madde
itibarıyla alt dereceli bir mahkemenin yetkisinde olduğundan söz edilerek
görevsizlik kararı verilemeyecek, madde itibarıyla yüksek dereceli mahkeme
artık yargılamayı sürdürerek kovuşturma evresindeki işlemleri gerçekleştirerek
davayı hükme ulaştıracaktır. Doğal olarak, iddianamenin iadesine bu nedenle
karar verdiğinde görevli mahkeme de gösterilecektir.
Madde 6. - Madde, suçun
davayı gören mahkemenin görevini aştığının veya dışında kaldığının saptandığı
hâllerde, işin derhâl görevli mahkemeye gönderilmesini öngörmektedir. Böylece
hem sanığın güvencesi saklı kalmış ve hem de gecikmeyi gidermek olanağı
sağlanmış bulunmaktadır.
Maddenin ikinci
fıkrasında bu karara karşı Cumhuriyet savcısının acele itiraz yoluna
gidebileceği açıklanmıştır.
Madde 7. - Anayasanın 145
inci maddesinde, askerî yargı düzenlenmiştir. Öte yandan, 25/10/1963 tarihli ve
353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun 9 uncu
maddesinde, kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askerî olan
suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerî mahallerde yahut
askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ilişkin
davalara askerî mahkemelerde bakılacağı, 10 uncu maddesinde, Kanunun
uygulanmasında kimlerin asker kişi sayılacağı, 11 inci maddesinde asker olmayan
kişilerin hangi suçlar bakımından askerî mahkemelerde yargılanabilecekleri
açıklanmıştır.
Bu özel Kanun hükümleri
saklı tutulmakla beraber asker
kişilerin askerî yargıya tâbi olmayan suçlarına adliye mahkemelerinde
bakılacağı maddede belirtilmiştir.
Madde 8. - Maddede
"murtabıt" yerine "bağlantılı" sözcüğü kullanılmıştır. Madde iki fıkradan
oluşmaktadır. Birinci fıkra, 1412 sayılı Kanunun 3 üncü maddesini
tekrarlamakta, ikinci fıkra ise bağlantı kavramını genişletmekte ve aynı
Kanunun 230 uncu maddesinin söz konusu ettiği olanağı somutlaştırmaktadır.
Böylece ikinci fıkrada, suçun işlenmesinden sonra faile yardım etme, suçun
delil, iz, eser ve emarelerini ortadan kaldırma veya suç failine yataklık etme
fiillerinin de bağlantılı suç sayıldığı açıklanmıştır.
Madde 9. - 1412 sayılı
Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrası hükmü, günümüzün diline uygun hâle
getirilerek bu maddeye alınmıştır.
Bu maddeyi karşılayan
1412 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Bu
mahkeme, birleştirilmiş olan ceza davalarının ayrılmasına da karar
verebilir" ibaresine 10 uncu maddede yer verilmiştir.
Madde 10. - Madde,
davanın her aşamasında aralarında bağlantı bulunan davaların yüksek görevli
mahkemece re'sen birleştirilerek yargılamaya devam edilebileceğini veya
birleştirilen davaların gerek görüldüğünde aynı şekilde ayrılabileceğini
belirtmektedir. Cumhuriyet savcısı veya taraflar da bu hususu mahkemeden
isteyebilirler; ancak mahkeme takdirine göre gerekli kararı verecektir.
Dava ekonomisinin
sağlanması, yargılamanın sür'atlendirilmesi amacı ile öngörülen bu madde
düzenlenirken ikinci fıkrada işin esasına girildikten sonra ayırma kararı
verildiğinde, ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunması kabul edilmiştir.
Davanın esasına girmeden maksat, iddianamenin okunmasından sonraki aşamalardır.
Madde 11. - 10 uncu
maddede, soruşturması ve kovuşturulması ayrı ayrı yürütülen davaların sonradan
birleştirilmesine veya daha önce birleştirilen davaların ayrılmasına karar
vermek yetkisinin yüksek görevli mahkemeye ait olduğu belirtildiğinden ve
kovuşturma yüksek görevli mahkemede yapılacağından, izlenecek yargılama
usulünün, bu mahkemenin tâbi bulunduğu usul olması davaların sür'atle
sonuçlandırılması ilkesi gereği uygun görülmüştür.
Madde 12. - Madde, 8 inci
maddenin ikinci fıkrasında yer alan hâlleri de kapsamak üzere, bağlantı
kavramını genişletmiştir.
Madde 13. - Madde, sadece
yer bakımından yetki konusunu
düzenlemektedir. Esasta Cumhuriyet savcısı, yer bakımından yetkili
mahkeme önünde dava açmak zorundadır. Bu hususta hata varsa, mahkeme bunu
araştırır. Madde yargılamanın engelsiz, kesintisiz olarak yürütülmesini sağlamak için düzenlenmiştir.
Tasarı, derece derece
tahsis yetkisini kabul eden İtalyan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundan bu
konuda esinlenmiş ve yetkili mahkemeleri sırasıyla belirlemiştir: Suçun
işlenmesinden en çok ilgilenen, delillerin bulunması ve kolaylıkla toplanabilmesi
yönünden kuşkusuz önemli olan yer, suçun işlendiği yerdir. Ayrıca önemli
suçlarda, suçun işlendiği yerde kamuoyunun duyarlılığı daha fazladır. Bunun
için, suçun işlendiği yer mahkemesi yetkili sayılmış ve yetkide ana kural,
maddenin birinci fıkrasında belirtilmiştir.
Maddenin ikinci
fıkrasında, teşebbüs hâlinde kalan suçlarla, mütemadî ve müteselsil suçlarda
yetki kuralı düzenlenmiştir.
Üçüncü fıkrada ise,
suçun, ülkede yayımlanan basılı bir eserin içeriğinde yer aldığı hâllerde,
basılı eserin yayın merkezi olan yer mahkemesinin yetkili bulunduğu hükme
bağlanmaktadır. Ancak, uygulamada eserin birden çok yerde basıldığı ve bu baskılarda da içerik
farklılığı olduğu, bazı durumlarda ise yayın merkezindeki basıda suç unsuru
bulunmayan bir basılı eserin, başka yerdeki basısında suç unsuru taşıdığı görülmektedir. Bu itibarla, basın
davalarının en kısa sürede sonuçlandırılmasını sağlamak üzere yetkili
mahkemenin, içeriği suç oluşturan eserin basıldığı yerdeki mahkeme olması kabul
edilmiştir.
Maddenin dördüncü
fıkrasında, basılı eser ile yayın merkezinin dışında ikamet eden bir kimseye
karşı kovuşturulması şikâyete bağlı hakaret ve sövme fiilleri işlendiğinde ve
eser o kimsenin yerleşim yerinde veya oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer
mahkemesinin de yetkili olması hakkaniyete uygun sayılmıştır. Zira, saldırılan
kimsenin basılı eserin yayın merkezi olan yer mahkemesine gidip davasını takip
etmesi kendisi için büyük bir yük oluşturacaktır.
Maddenin beşinci
fıkrasında ise, görsel ve işitsel yayınlarla işlenen suçlarda da, basılı eserle
işlenen suçlara ilişkin yetki kuralının uygulanması öngörülmüştür. Görsel ve
işitsel yayınlarla suçun işlenmesi hâlinde, bunun saldırıya uğrayan nezdinde
yaptığı etki diğer suç vasıtalarına göre daha hızlı bir şekilde ortaya
çıkacağından görsel ve işitsel yayın, saldırıya uğrayan kimsenin yerleşim
yerinde veya oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer mahkemesi de
yetkili olacaktır. Öte yandan, saldırıya uğrayanın yerleşim yerindeki mahkemeye
yetki verilmesi suça karşı duyulan tepkinin giderilmesini ve adaletin daha
çabuk gerçekleştirilmesini sağlayacak, daha sür'atli bir yargılama olanağını
ortaya çıkaracaktır.
Maddenin son fıkrası
önemli bir yenilik getirmektedir: Karşılaştırmalı ceza yargılama usulü yönünden
temel ilke sanığın mutlaka, hükmü verecek mahkemede ifadesinin alınması,
belirli istisnalar dışında duruşmalarda hazır bulunması ve savunmasını
yapmasıdır. Ülkemizde belirli güvenlik nedenleri ile bazı sanıklar, yargılamayı
yapan mahkemeden çok uzaktaki tutukevlerinde bulunduklarından ifade ve
savunmaları yerel mahkeme tarafından istinabe suretiyle alınıp asıl yani suçun
işlendiği yer mahkemelerine gönderilmekte ve bunlar da göz önüne alınarak hüküm
verilmektedir. Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin değişik kararlarında bu
uygulama adil yargılama ilkelerine aykırı görülmüştür. İşte bu nedenlerle
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları doğrultusunda, esas hakkındaki
hükmü veren mahkemenin sanığı şahsen dinleyebilmesi amacıyla ikili yetki kabul
edilmiştir.
Madde 14. - Maddede,
delil elde etme ölçütünden yola çıkılarak, 13 üncü maddeye göre yetkinin
saptanması olanağı bulunmayan hâllerde, yetkili mahkemenin ne suretle
belirleneceği gösterilmektedir. Delillerin en iyi toplanabileceği yer, esas
itibarıyla suçun işlendiği yerdir.
Fakat bu yer belli değilse veya saptanamıyorsa, suç delillerinin en iyi
toplanabileceği yer olarak ona en yakın yer mahkemesi yetkili sayılmıştır: Buna
göre suçun işlendiği yer belli değilse sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa
yerleşim yeri, o da yoksa en son oturduğu yer mahkemesi yetkili olacaktır.
Bütün bu seçeneklere göre de yetkili mahkeme belirlenemiyorsa, yargılama
usulüne ilişkin ilk işlemin yapıldığı yer mahkemesi yetkili olacaktır. Böylece
basamaklı bir yetki sistemi kurularak çekişmelerin ortaya çıkması önlenmek
istenilmiştir.
Madde 15. - Maddede
yabancı ülkede işlenen suçtan söz edildiğine göre bundan icra hareketi veya
doğrudan neticesi Türkiye'de meydana gelmeyen fiiller anlaşılacaktır. Yurt
dışında işlenen ve Türk Ceza Kanununun 4, 5, 6, 7 ve 8 inci madde hükümleri
gereğince, sanığa veya mağdura göre kişisellik veya adalet, gerçeklik
ilkelerine göre Türkiye'de soruşturulması ve kovuşturulması gereken bu suçlarda
sanığın Türkiye'de yakalandığı ve yakalanmamışsa Türkiye'deki yerleşim yeri
mahkemesi yetkilidir. Sanığın Türkiye'de yerleşim yeri yoksa, Türkiye'de en son
oturduğu yer mahkemesi yetkilidir.
Ancak yargılama hukuku
gerekleri açısından yukarıdaki kurallara göre belirlenen mahkeme yerine, suçun
işlendiği yabancı ülkeye coğrafi bakımdan
daha yakın yer mahkemesinin yetkili kılınmasına Cumhuriyet başsavcısının
veya sanığın istemi üzerine, Yargıtay tarafından karar verilebilir.
Maddenin üçüncü fıkrasına
göre sanığın yabancı olması veya yurt dışında doğup yaşamış bir Türk olması
gibi nedenlerle Türkiye'de yakalanamaması veya Türkiye'de yerleşim yeri veya en
son oturduğu yer bulunmaması hâlinde yetkili mahkeme Adalet Bakanının istemi ve
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusu üzerine Yargıtay tarafından
belirlenir.
Maddenin son fıkrasına
göre ise, yabancı ülkelerde bulunup da 1961 tarihli Viyana Diplomatik İlişkiler
Sözleşmesi gibi çok taraflı veya ikili sözleşmelere veya uluslararası hukukun
karşılıklılık, örf ve adet hukuku kurallarına göre bulundukları yerde diplomatik bağışıklıklardan yararlanmaları nedeniyle haklarında soruşturma
yapılamayan Türk memurlarının kişisel suçları ile görev suçları Ankara
mahkemesince kovuşturulur.
Yabancı ülkede bulunup da
diplomatik bağışıklıktan yararlanan Türk memurlarının görevleri sebebiyle
işledikleri suçlarından dolayı soruşturma ve kovuşturma; 2/12/1999 tarihli ve
4483 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun"a göre yapılacaktır. Yetkili soruşturma ve kovuşturma makamları da
buna göre belirlenecektir. Örneğin, büyükelçiler hakkında ilgili bakan
tarafından izin verildikten sonra, soruşturma yapma yetkisi, 4483 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesinin (a) bendi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
veya Başsavcıvekiline ait olup, davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme ise,
aynı Kanunun 13 üncü maddesi uyarınca Yargıtayın ilgili ceza dairesidir. Ancak,
görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tâbi
olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda
gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.
Örneğin, suçun niteliği bakımından, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu,
3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu
ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamına giren
suçlar bakımından, yetkili mahkeme, bu kanunlarda gösterilen soruşturma ve
kovuşturma usullerine göre belirlenir.
Madde 16. - Maddede,
deniz ve hava taşıtlarında veya bu taşıtlarla işlenen suçlarda yetki, ayrı
fıkralar hâlinde düzenlenmiştir.
Üçüncü fıkrada, çevreyi
kirletme suçlarında hangi mahkemenin yetkili olacağı gösterilmiştir. Türk kara
suları dışında, yabancı gemi tarafından denizin kirletildiği ve kirlenmenin
etkisinin, Türk kara sularında görüldüğü hâllerde, Türk mahkemelerinin yetkili
olacağı ve suçun işlendiği yere yakınlığına göre fıkrada gösterilen liman
şehirlerindeki mahkemelerden işe ilk elkoyan mahkemenin yer bakımından yetkili
bulunacakları açıklanmıştır.
Madde 17. - Maddede,
değişik mahkemelerin yer itibarıyla yetkisi
içinde bulunan bağlantılı ceza davalarının, bu mahkemelerden herhangi
birisinde birleştirilerek görülebilmesi hükme bağlanmıştır. Bir sanığın ayrı ayrı
yerlerde suç işlemesi hâlinde kural, her suç için suçun işlendiği yerde
yargılama yapılmasıdır. Ancak bağlantılı suçların birleştirilmesinde ve
uyuşmazlığın tek bir mahkemede çözülmesinde yarar umulduğu için bu kuraldan
ayrılmak zorunluluğu varsa bu tür suçlara ilişkin ceza davalarının
mahkemelerden herhangi birisinde birleştirilmesine olanak sağlanmıştır.
Bağlantılı yargılamalar
Cumhuriyet savcılarının anlaşması ile davaların birlikte açılması suretiyle gerçekleşebileceği gibi
görülmekte olan bir dava ile birleştirilmek üzere ikinci davanın açılması
suretiyle de bu yola gidilebilir. Hatta açılmış olan davaların sonradan birleştirilmesi
olanaklıdır. Ancak ayrı ayrı açılmış olan davaların birleştirilmesi için bu
davalardan her birini kanunen soruşturmaya yetkili Cumhuriyet savcılarının
davaların birleştirilerek görülmesi isteminde ittifak etmeleri, mahkemelerin de
bu konuda anlaşmaları gerekir.
Maddenin üçüncü
fıkrasında birleştirme için uyuşma olmaması hâlinde başvurulabilecek işlem
gösterilmiştir: Cumhuriyet savcısı veya sanığın istemi üzerine ortak yüksek
görevli mahkeme birleştirmeye yer olmadığına veya birleştirmeye, birleştirilecek
mahkemeyi de belirlemek suretiyle, karar verecektir.
Maddenin son fıkrasında birleştirilmiş olan davaların
ayrılmasının da aynı usule tâbi olduğu açıklanmıştır.
Madde 18. - Madde olumlu
veya olumsuz yetki uyuşmazlığının nasıl çözüleceğini göstermektedir. Madde bu
tür uyuşmazlıkların çözümü yetkisini ortak yüksek görevli mahkemeye
vermektedir.
Madde 19. - Tasarının
temel amacı, davanın işlemler sürdürülerek gerek ilk derece mahkemelerinde ve
gerek bölge adliye mahkemelerinde bir duruşmada bitirilmesi olduğundan ve
davanın ertelenmesine neden olabilecek hususları önlemek zorunlu sayıldığından,
yetkisizlik iddiasının, ilk derece mahkemelerinde duruşmanın başlangıcında
iddianame okunmadan, bölge adliye mahkemelerinde incelemenin başlamasından ve
duruşmalı işlerde inceleme raporunun okunmasından önce ileri sürülebilmesi
kabul edilmiştir; bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunamayacağı
gibi anılan mahkemelerce de yetkisizlik kararı verilemeyecek, davaya bakmayı sürdüreceklerdir.
İlk derece mahkemelerinde
yukarıda açıklanan zaman ve koşullara göre yetkisizlik kararı verilebileceği
gibi 178 inci madde gereğince iddianame Cumhuriyet savcılığına iade de
edilebilecektir.
Madde 20. - Madde davanın
naklini düzenlemiştir. Tabiî hâkim
kavramı ile olan ilişki nedeniyle madde, davanın nakline ilişkin koşulları
özenle belirlemiştir. Madde metnine göre dava aynı derecede olan bir mahkemeye
nakledilebilir. Davanın nakline karar verilebilmesi için, mahkemenin hukukî
veya fiilî nedenlerle görevini yerine getiremeyecek hâlde bulunması veya
kovuşturmanın esas yetkili mahkemede yapılmasının kamu güvenliği için tehlikeli
olması gerekir.
Kovuşturmanın esas
görevli ve yetkili mahkemede yapılmasının kamu güvenliği için tehlikeli olması
hususunun takdiri, ister istemez Devletin icra gücünün işlevi içinde
olacağından, bu hâlde nakil isteminin Adalet Bakanı tarafından yapılması uygun
görülmüştür.
Hukukî veya fiilî
nedenlerle görevin yerine getirilememesi durumunda davanın nakline yüksek
görevli mahkemece, kamu güvenliği gerekçesiyle nakle ise yalnızca Yargıtay
tarafından karar verilecektir.
Bu hükmün sadece
kovuşturma evresini ilgilendirdiği açıktır.
Madde 21. - Madde yetkili
olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemlerin, hukukî değerini belirleyen
ilkeyi saptamaktadır. Buna göre yetkili olmayan hâkim veya mahkemenin
işlemleri, yetkili merci tarafından sadece yetkisizlik nedeniyle hükümsüz
sayılamayacaktır. Bunun anlamı, yetkili merciin söz konusu işlemleri
değerlendireceği ve takdirine göre bunları geçerli sayabileceğidir. Böylece
madde, söz konusu hükümlerin, sadece şeklî bakımdan hükümsüz sayılamayacağını
belirtmiş olmaktadır.
Madde 22. - 21 inci
maddede kendisini, hatalı olarak yetkili sayan hâkim veya mahkemenin yaptığı
araştırma işlemlerinin sonuçları belirtilmiştir. Bu maddede ise yetkili
olmadığını bile bile bu işlemi yapmak zorunluluğunda kalan hâkim veya
mahkemenin durumu düzenlenmektedir. Gerçekten burada, ivediliğin getirdiği zorunluluktan kaynaklanan bir hâl
söz konusudur; ancak bu hâl yalnızca yetki bakımından geçerli olup, görev
yönünden uygulanmaz.
Gecikmesinde sakınca
bulunan hâl kavramı için 2 nci maddenin (8) numaralı bendi ve gerekçesine
bakılmalıdır. Somut olarak, söz gelimi yetkili olmayan mahkeme, usul işlemini
yapmasa idi, o işlem ya hiç yapılamayacak veya bu konuda esaslı zorluklar
ortaya çıkacaktır.
İlke olarak Cumhuriyet
savcısının acele işlemin yapılmasını istemesi gerekecektir. Ancak, hâkim veya
mahkeme, acil hâllerde istem olmasa da re'sen bu hususta karar verebilecektir.
Madde 23. - Madde,
Anayasamızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde belirtilen yargının
bağımsızlığını ve tarafsızlığını güvence altına almanın, adil yargılama
kurallarının gereği olarak Tasarıda yer almıştır. Bu çerçevede hâkimin gördüğü
dava ile kişisel ilişkisinin bulunması, taraf tutma açısından mutlak bir karine
olarak kabul edilmiş ve bu nedenle hâkimin davaya bakamayacağı hâller
sayılmıştır. Bu hâller, ceza davasının özelliklerinden kaynaklanmakta ve bu
nedenle 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
hükümlerinden kısmen farklılık göstermektedir.
Maddede beş bent hâlinde
sayılan hâllerde hâkimin davadan kendiliğinden çekilmesi gerekmektedir; kamu
düzeninden sayılan bu hâller yargılamanın her aşamasında geçerlidir ve sonuç
doğuracaktır.
Bu hâller:
1. Suçtan zarar görenin
bizzat hâkimin kendisi olması,
2. Sonradan kalksa bile
şüpheli, sanık veya mağdur ile
aralarında evlilik veya vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunması,
3. Şüpheli, sanık veya
mağdurun kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy ve altsoy veya
bunlarla evlât edinme bağlantısı veya şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında
üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan hısımlığı veya kendisi ile kayın
hısımlığından ileri gelen evlilik kalmasa bile aralarında ikinci dereceye kadar
(bu derece dahil) sebepten yansoy
hısımlığı olması,
4. Aynı davada Cumhuriyet
savcılığı, adlî kolluk görevini veya şüpheli veya sanık veya mağdurun
avukatlığını yapmış olması,
5. Aynı davada tanık veya
bilirkişi sıfatıyla dinlenmiş bulunması,
olarak belirlenmiştir.
Madde 24. - Madde, hâkimi
bazı yargısal işlemleri yapmaktan
yasaklamaktadır. Maddede yer alan bu hüküm "kamu davasını açmakla
ve bu husustaki işlemleri yürütmekle görevli olanlarla, hüküm mercileri
arasındaki kesin ayırım"ın muhafaza edilmesine ilişkin ilkeyi
vurgulamaktadır.
1412 sayılı Kanunun 22
nci maddesinde "hüküm"den söz edilmektedir. Bu maddeye ilişkin
gerekçede bu sözcüğün hem hükmü, hem de kararı tanımlayan geniş anlamda
kullanıldığı belirtilmiş olmakla birlikte, uygulamada tereddüt ve yanılgıya
ortam bırakmamak için maddede "karar veya hüküm" denilerek her iki
sözcüğe de yer verilmiştir.
Hâkim, vermiş olduğu ve
itiraz yoluna başvurulmuş kararı veya temyiz edilmiş hükmü inceleyecek yüksek
görevli mahkemedeki karara katılamaz. Toplanan delilleri tartışıp suçun
nitelendirilmesini yapmak suretiyle görevsizlik kararı veren hâkim de
yargılamayı yapacak yüksek görevli mahkemede görev alamaz.
Karşılaştırmalı yargılama
hukukunda bu konu daha kapsamlı olarak ele
alınmıştır: Genel ilke, hâkimlerin önceden aynı işte soruşturmaya
katılmamış olmalarıdır. Hâkimlerin, bir işe müdahale ettiklerinde önceden bir
fikir veya düşüncelerinin olmaması gereklidir ve tarafsız kalmanın bir koşulu da
budur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Sözleşmenin 6 ncı maddesine dayanarak hâkimin önce soruşturmasını veya bir
soruşturma işlemini yaptığı davadaki usul işlemlerine katılmasını hukuka aykırı
saymıştır. Avrupa usul kanunlarında da benzeri hükümler yer almaktadır. Ancak,
pratik nedenlerle ilkeyi ihlâl eden kanunlar varsa da bu istisnalar Avrupa
hukuklarında giderek gerilemektedir.
Madde 25. - Maddede,
hâkimin davaya bakmaktan yasaklı olduğu hâller ve tarafsızlığı konusunda kuşku
yaratacak diğer nedenlerle reddinin istenebilmesi kabul edilmiş, böylece
taraflar yönünden güvence sağlanması amaçlanmıştır.
Hâkimin davaya
bakmaktan yasaklı olduğu, görevini yapamayacağı hâller 23 üncü maddede
sayılmıştır. Tarafsızlık konusunda kuşku yaratacak diğer nedenleri önceden
belirleme olanağı bulunmadığından, öne sürülecek hâllerin değerlendirilmesi,
reddi inceleyecek mercie bırakılmıştır. Ancak ileri sürülecek ret nedeninin
nesnel ve akla uygun olması gerekir.
Maddenin ikinci
fıkrasında hâkimi ret isteminde bulunabilecekler açıklanmıştır. Kişisel dava
usulü Tasarıda kabul edilmediği için, buna metinde yer verilmemiştir.
Hâkimlerin isimlerinin
istendiğinde bildirilmesi, taraflar için ek bir güvence oluşturmakta ve ayrıca,
ret işlemlerinin ciddîliğini sağlayabilecek bir tedbir niteliğini
göstermektedir.
Madde 26. - Hâkimin
davaya bakmaktan yasaklı olduğu hâllerde ret istemleri yargılamanın her
aşamasında ileri sürülebilir. Oysa, kanun, tarafsızlığı konusunda kuşku yaratan
nedenlerden dolayı hâkimin reddi için zaman bakımından sınırlama getirmiş,
reddin ilk derece mahkemelerinde iddianame okununcaya, duruşmalı işlerde bölge
adliye mahkemelerinde inceleme raporu ve Yargıtayda görevlendirilen üye veya
tetkik hâkimi tarafından yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya, diğer
hâllerde de inceleme başlayıncaya kadar istenmesi gerektiği öngörülmüştür; bu
sürelerin geçirilmesi durumunda istem dikkate alınmayacaktır.
Madde, yalnızca
kovuşturma evresinde uygulanmak amacıyla düzenlenmiş olmakla birlikte, hâkimin
tarafsızlığının yargılamanın tüm evrelerinde korunması zorunlu bulunmaktadır.
Sonradan ortaya çıkan
nedenlere dayanılarak, duruşma bitinceye kadar, tarafsızlık konusunda kuşku
yaratan nedenin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde hâkimin reddinin
istenebilmesi Tasarının getirdiği yeni bir hüküm niteliğindedir. İstemin yedi
gün içinde ileri sürülmesi koşulu, davanın uzatılmasına yönelik çabaları
önlemek için gerekli ve yararlı sayılmıştır.
Madde 27. - Ret isteminin
nasıl yapılacağı ve hangi kurallara uyulacağına ilişkin maddenin birinci
fıkrasında, mahkemeye dilekçe verme veya zabıt
kâtibine konu ile ilgili sözlü başvuruda bulunma ve onun tutanak düzenlemesini
sağlama olarak iki yol öngörülmüştür.
Maddenin ikinci fıkrasına
göre, reddi isteyen taraf öğrendiği ret nedenlerinin tümünü, süresi içinde,
inandırıcı biçimde ve bir defada açıklamak zorundadır. Böylece bir önceki
maddedeki düzenlemeyle birlikte, hâkimin reddi istemleriyle duruşmaların
sürüncemede kalmaması sağlanmak
istenmiştir.
Her şeyin delil
olabileceğini ilke olarak benimseyen ceza yargılamasında, hâkimin reddi
bakımından yeminin kanıt olmayacağının madde metnine ayrıca yazılmasına gerek
görülmemiştir.
Maddenin son fıkrasında
ise, reddi istenen hâkimin ret nedenleri hakkındaki görüşlerini yazılı olarak
bildireceği hükme bağlanmıştır.
Madde 28. - Maddenin
birinci ve ikinci fıkralarında hâkimin reddi istemini inceleyip karara
bağlayacak mahkemeler, uygulamada tereddüde yer bırakmayacak bir açıklıkla
belirtilmiştir. 1412 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasının son
cümlesinde yer alan "Ret olunan hâkim, ret talebinin haklı olduğunu kabul
ederse ret talebi hakkında bir karar verilmez." hükmüne yer verilmemiş,
böylece, her hâlde merciin karar vermesi zorunluğu kabul edilmiştir.
Maddenin üçüncü
fıkrasında ise bölge adliye mahkemesi ceza dairesi başkan ve üyelerinin reddi
isteminin, reddedilen başkan ve üye katılmaksızın görevli olduğu dairece
incelenerek karara bağlanacağı ve dairelerin toplantılarını engelleyen toplu
ret istemlerinin dinlenmeyeceği hükme bağlanmıştır.
Hâkimin reddi hususunda
ileri sürülen nedenlerin geçersiz olmasından dolayı istemin kabul edilmemesi
hâlinde beşyüzmilyon liraya kadar hafif para cezasına hükmedilebilmesine olanak
sağlanmıştır.
Geçerli nedenlerle hâkimi
reddetmek yetkisi yasal bir haktır. Ancak, taraflar için güvence sağlayan bu
hakkın kötüye kullanılması ve bu yolla hâkimin kişilik haklarına saldırıda
bulunulması veya kendisine karşı suç işlenmesi hâllerinde, hâkimin de herkes
gibi dava ve şikâyette
bulunma hakkı olduğundan 1412 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin son
fıkrası gibi bir hükme maddede ayrıca yer verilmemiştir.
Madde 29. - Hâkimin
tarafsızlığını yargılamanın tüm evrelerinde sürdürmesi gerekli olduğundan,
hâkimin reddi istemi de kovuşturma evresinin öncesinde veya içinde yapılabilir.
Maddede hâkimin reddi
istemi kovuşturmanın hangi aşamasında ileri sürülürse sürülsün kabulüne ilişkin kararın kesin olduğu, ret
isteminin reddi (kabul edilmemesi) kararına karşı ise kanun yolunun açık
bulunduğu belirtilmiştir.
Hâkimin reddi isteminin
esassız olduğuna dair kovuşturma sırasında verilecek karara karşı hükümle
birlikte maddede öngörülen kanun yollarına başvurulabilecektir.
Madde 30. - Madde, reddi
istenilen hâkimin, istem hakkında merciince bir karar verilinceye kadar
yapabileceği işlemleri ve bunların geçerlilik derecelerini düzenlemektedir.
Hâkimin reddi istemi, 23
üncü maddede yazılı görevi yerine getiremeyeceği yasaklılık hâllerinden birine
dayandığı takdirde, istem kovuşturma evresinden önce veya sırasında da ileri
sürülmüş olsa da hâkim, kesinlikle hiçbir işlem yapamayacaktır.
26 ncı maddede belirtilen
ve hâkimin tarafsızlığı konusunda kuşku yaratan diğer nedenlerle reddi hâlinde
yapabileceği işlemler bu maddede gösterilmiştir.
Ret isteği kovuşturma
evresinde ileri sürülmüşse hâkim, reddi hakkında bir karar verilinceye kadar
yalnızca gecikmesinde sakınca bulunan işlemleri yapabilir; duruşma sırasında
reddi hâlinde ise, o duruşmaya devam
olunarak 225 inci maddede tanımlanan son iddia, görüş ve savunma
dışında, gecikmesinde sakınca bulunan veya bulunmayan diğer tüm yargısal
işlemler yerine getirilir. Ancak ret olunan hâkim istemle ilgili bir karar
verilmeden, sonraki duruşmaya katılamaz.
Hâkimin reddi isteminin kabul edilmemesi hâlinde yapılmış
olan işlemlerin geçerliliğini sürdüreceği açıktır. Ret isteminin kabulüne karar
verildiği takdirde, gecikmesinde
sakınca olması nedeniyle yapılmış işlemler dışındaki işlemlerin tekrarlanması zorunludur.
Madde 31. - Hâkim,
hakkında bir istem bulunmasa da, reddini gerektiren nedenleri kendisi açıklayıp
yargılama görevini yapmaktan veya davaya bakmaktan çekindiğini bildirebilir.
Çekinme, hâkimin kişisel takdiri içinde olmadığından kendiliğinden sonuç
doğurmaz. 28 inci maddede belirtilen reddi incelemeye yetkili mahkeme
bildirilen nedenlerin yerinde olup olmadığına karar verecektir. Çekinme
nedenleri geçerli görülmediği takdirde hâkimin görevini sürdüreceğinde kuşku
yoktur. Mahkeme, çekinmenin yerinde olduğuna karar verirse hâkim işten el
çekeceğinden, bu nedenle davanın aynı mahkemede görülmesi olanaksız hâle gelmiş
ise başka bir hâkime tevdi veya mahkemeye nakleder.
Maddenin üçüncü
fıkrasında, ayrıca hâkimin reddi istemini veya davaya bakmaktan çekinmesini
karara bağlamakla görevli mahkemeyi bir istem veya çekinme olmasa da hâkimin
davaya bakamayacağı kuşkusunu uyandıran durumlarda, bu hususu kendiliğinden
inceleyip karara bağlamakla da görevlendirmiştir.
Davadan çekinmesi
hâlinde, hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan işler hakkında 30 uncu madde
hükmünü uygular.
Madde 32. - Madde,
uygulamada gerçekleşmesini sağladığı olumlu sonuçlar gözetilerek, 1412 sayılı
Kanundan kelime değişiklikleri ile aynen alınmış ve kovuşturma evresine ulaşmış
davaların, tarafların iyi niyete dayanmayan ret istemleriyle sürüncemede
kalmasını önlemeyi amaçlamıştır. Bu maksatla ret isteminin mutlaka geri
çevrileceği hâller: Kovuşturma evresinde ileri sürülen hâkimin reddi isteminin
süresinde yapılmaması, ret nedeni veya inandırıcı delilin gösterilmemesi,
duruşmayı uzatmak için ileri sürüldüğünün açıkça anlaşılmasıdır. Bu hâllerde
istem reddedilen hâkim tarafından doğrudan doğruya veya onun katılımıyla
mahkemece geri çevrilir.
"Geri çevirme"
kararına karşı hükümle birlikte, ilk derece mahkemesince verilmişse istinaf
yoluna, bölge adliye mahkemesince verilmişse temyiz yoluna başvurulabilir.
Madde 33. - Maddede,
yargılama işlemlerinde tutanakların düzenlenmesinde hâkimin yardımcısı olarak
görev yapan zabıt kâtiplerinin, yerine getirdikleri görevin önemi gözetilerek
ret veya davadan çekinme yönünden hâkimlerle aynı hükümlere tâbi olmaları
öngörülmüştür.
Zabıt kâtibinin reddi
veya çekindiğini bildirmesi hâllerinde, nedenlerin yerinde olup olmadığını
inceleme ve karara bağlama yetkisi, yanında görev yaptığı başkan veya hâkime
aittir. Hâkim ve zabıt kâtibi birlikte reddedilmiş veya davadan çekinmişlerse;
karar verecek mahkeme hâkime göre belirlenir.
Madde 34. - Madde,
kararların nasıl verileceği hususundaki temel usul ilkesini belirtmektedir.
Buna göre, kovuşturma evresinde duruşmada verilecek kararlar Cumhuriyet savcısı
ve taraflar dinlendikten sonra verilecektir. Kanunun, taraflar hazır
bulunmasalar da duruşma yapılabileceğini belirttiği hâllerde ise, elbette ki,
sadece hazır bulunan taraflar dinlenecek ve karar verilecektir.
Duruşma dışında verilecek
kararlar için ise, sadece Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü
alınacaktır.
Madde 35. - Madde, her
türlü kararların ve karşı oyların
gerekçeli yazılması zorunluğunu getirmiştir. Anayasa gerekçe zorunluğunu
koymaktadır. "Karar" terimi, hâkimlik kararı ve mahkeme hükmünü
kapsamaktadır.
Hüküm ve kararlara ne
suretle ve ne ölçüde gerekçe getirmek gerektiği konusu, karşılaştırmalı ceza
usul hukukunda tartışılan bir konudur. Gerekçe getirmenin, ceza davalarının
görülmesinde önemli bir gecikme nedeni oluşturduğu kabul edilmekte ve bu sorun giderek gerilemektedir: Hollanda usul
hukukuna göre temyiz başvurusu önemli bir hukuk sorunu getirmemiştir. Yüksek
mahkemenin gerekçesiz bir ret kararı verebileceği kabul edilmektedir. 1996
yılında çıkarılan bu kanun, özet
hükümlerin uygulanmasını resmîleştirmiş ve bu tür kararlarda sadece delillerin
kaynaklarının gösterilmesini yeterli saymıştır. İsviçre'de hemen verilen
hükümlerin sadece sözlü olacağı ve itiraz hâlinde gerekçeye yer verilmesi
öngörülmüştür. Yukarıda da açıklandığı üzere, Anayasa hükümleri karşısında
bizde bu tür uygulamalara yer verilemez.
Madde 36. - Madde,
kararların açıklanması ve tebliği zorunluğuna ilişkin temel ilkeyi
içermektedir.
Son fıkrada, haklarını
daha etkin bir biçimde kullanabilmesini sağlamak amacıyla, ilgili taraf serbest
olmayan bir kişi veya tutuklu olduğunda tebliğ edilen kararın, adı geçenin
istemi hâlinde kendisine okunacağı ve anlatılacağı belirtilmiştir. Böylece söz
gelimi, başvurulabilecek olan kanun yolu, süresi, mercii ve şekil koşulu
konusunda açıklamada bulunulması zorunlu hâle getirilmiştir.
Maddede geçen serbest
olmayan bir kişiden maksat, Kanunun öngördüğü işlemler çerçevesinde yakalanmış,
gözaltına alınmış veya bu maksatla bir yerden başka bir yere götürülmekte olan
kişinin durumudur.
Madde 37. - 1412 sayılı
Kanunun 34 üncü maddesinde tebligat işlerinin Cumhuriyet savcılığı tarafından
yapılacağı hükme bağlanmışken, bu maddeyle, mahkeme ile ilgili tebligat
işlerinin doğrudan doğruya mahkeme tarafından yapılması kabul edilerek,
adaletin işleyişi hızlandırılmıştır. Genel olarak bütün hâkimlere verilen bu
yetki, elbette ki, sulh ceza hâkimini de kapsamaktadır.
İnfaz edilecek kararlar
ise, Cumhuriyet savcılığına verilecek ve Cumhuriyet savcısı bu görevini yerine
getirmek üzere gerekli bütün tedbirleri alacaktır. Ancak maddenin ikinci
fıkrasında belirtildiği üzere, duruşma düzeninin sağlanması yönünden bütün
tedbirlere ilişkin kararlar doğrudan mahkeme başkanı veya hâkim tarafından
alınacak ve bu hususla ilgili tedbirler de onlar tarafından yerine getirilecektir.
Madde 38. - Mevzuatımızda
adlî işlerde tebligatın ne suretle yapılacağı, buna ilişkin hâller 11/2/1959
tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununda düzenlemiştir. Bu açıdan Tasarıda da,
esas olarak ceza yargılaması işlemlerinin tebliğinin aynı Kanun hükümleri
uyarınca yapılması kabul edilmiştir. Ancak yargılama işlemlerinin ilgililere
bildirimi konusunda genel kurallar Tebligat Kanununda yer almakla birlikte,
mevzuatımızda gerek 1412 sayılı Kanunda gerek başka özel ceza kanunlarında
tebligata ilişkin hükümlerin yer aldığı göz önüne alınarak, Tasarının bu
maddesinin birinci fıkrasında, tebligatın kanunlarda ayrı hüküm bulunması
hâlinde bunlara göre yapılacağı kabul edilmiştir.
Maddenin ikinci
fıkrasında da, 1412 sayılı Kanunun 35 inci maddesinden farklı olarak,
uluslararası andlaşmaların kabul ettiği hâllerde doğrudan iadeli taahhütlü
posta ile yargılama işlemlerinin ilgililere tebliği öngörülmüştür. Tebligat
Kanunu hükümlerine göre, yargılama işlemlerinin yabancı ülkede bulunan kişilere
tebliği, çeşitli resmî makamlar aracılığı ile gerçekleştirilmektedir. Bu,
yargılamaların uzamasına neden olabilecek bir usuldür. Bu bakımdan Tasarıda
getirilen düzenlemeyle ikili ya da çok taraflı uluslararası andlaşmaların
öngörmesi hâlinde, ilgili yabancı ülkelere tebligatın doğrudan postayla veya
diğer iletişim araçları ile yapılması kabul edilmiştir.
Madde 39. - Maddeye göre,
Cumhuriyet savcılığına yapılacak tebligat, tebliği gereken yazının aslının
verilmesi suretiyle yapılacaktır.
Tebliğ ile başlayan
sürelerin başladığı tarihe açıklık getirilmesi amacıyla, Cumhuriyet savcılığına
verildiği günün, verilen yazının aslına kaydedilmesi zorunluğuna maddede yer
verilmiştir.
Madde 40. - Madde,
sürelerin başlayacağı günü göstermektedir. Buna göre, Tebligat Kanununa göre
yapılacak tebligattan sonra süre, tebligatın yapıldığının ertesi günü
başlayacaktır.
Madde 41. - Madde, hafta
veya ay olarak belirlenmiş sürelerin ne zaman sona ereceğini göstermektedir:
Hafta olarak belirlenen süreler, takip eden hafta veya haftaların, sürenin
işlemeye başladığı günün isim itibarıyla karşılığı olan günde sona erecektir.
Ay itibarıyla belirlenen süreler ise izleyen ay veya aylarda sayı itibarıyla
karşılığı olan günde, sürenin son bulduğu ayda o sayıda gün yoksa, örneğin
sürenin işlemeye başladığı ay 31 gün ise, izleyen ay veya ayların son gününde
sona erecektir. Ancak son gün bir tatile rastlarsa, süre, tatilin ertesi günü
yani tatilin bittiği günün ertesi günü sona erecektir.
Ülkemizde, kanunlarla
belirli olan tatil günleri dışında, bazen "idarî izin" de
verilmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında yer alan hüküm, bu tür izinleri de
kapsamaktadır.
Maddenin son fıkrasında,
kendisine süre verilen kimsenin yerleşim yeri işlem yapacağı yerden uzaksa,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 164 üncü maddesinin uygulanacağı bir madde
hükmü olarak yer almaktadır.
Madde 42. - Madde, başta
eski hâle getirme kurumunu ve koşullarını belirlemektedir: Eski hâle getirme,
esasında bir süreye uyamayan kişinin kaybettiği hakkı ona yeniden sağlama
olanağını veren bir kurumdur; koşulları, kişinin mücbir nedenler, yani dıştan
gelen, failin bilinç ve iradesinin sonucu olmayan ve failin karşı koyamayacağı
ve önleyemeyeceği bir kuvvetin etkisiyle veya failin sakınması olanağı
bulunmayan kaza, rastlantı, maddî zorlama gibi olaylar sonucu süreye uyamamış
olmasıdır. Böyle bir hâl nedeniyle süreye uyamamış bulunan kişi eski hâle
getirme isteminde bulunacaktır.
Maddenin ikinci
fıkrasında yasal olarak beklenilmeyen ve sakınılması olanağı bulunmayan iki hâl
gösterilmiştir. Bunlar, bir tebliğden kusuru olmaksızın bilgi edinilememesi
veya kanun yoluna başvurma hakkının bildirilmemesidir.
Madde 43. - Madde, eski
hâle getirmenin usulünü göstermektedir: Buna göre bir dilekçe usule ilişkin
işlemleri yapacak olan mahkemeye verilecek ve dilekçede süreye uyulmamasının
nedenleri açıkça ve inandırıcı bir biçimde yani ciddiyetle ve özenle
bildirilecektir, gerektiğinde belgeler de eklenecektir. Kişi dilekçesini
vermekle beraber aynı anda usule ilişkin olarak, 42 nci maddede belirlenen
nedenlerle yapamadığı işlemleri de yerine getirecektir.
Madde 44. - Maddenin
birinci fıkrası eski hâle getirme dilekçesinin verileceği mahkemeyi
belirlemektedir. Bu mahkeme, usul işlemi süresi içinde yapılsa idi esasa
hükmedecek olan mahkemedir ve istemin kabul veya reddi hakkında karar verecektir.
Maddenin ikinci
fıkrasında eski hâle getirme isteminin kabulü hakkındaki kararın kesin olduğu
belirtilmektedir. Karşılaştırmalı usul hukukunda lehe olan hak doğurucu bu tür
kararlar aleyhine kanun yoluna gidilemeyeceği eğilimi vardır. Ret kararına
karşı ise acele itiraz yoluna gidilebilir.
Maddenin üçüncü
fıkrasında verilen dilekçenin hukukî sonuçları açıklanmıştır. Eski hâle getirme
dilekçesi, kararın yerine getirilmesini durdurmaz. Buna karşılık dilekçe
üzerine mahkeme kararın yerine getirilmesini, merciince karar verilinceye kadar
erteleyebilir.
Madde 45. - Madde, en
önemli delillerden birisini oluşturan tanıklık konusunda yenilikler
getirmektedir. Tanıklık, kamu yararının ağırlık taşıdığı toplumsal bir görev
olup kişiler bu görevi yerine getirmekle yükümlüdürler.
Tanıkların bu
yükümlülüklerini yerine getirmeleri için öncelikle davetiye ile çağrılmaları
gerekir. Esas bu olmakla beraber yargılamada sür'ati sağlamak amacı ile
telefon, telgraf, faks ve benzeri haberleşme araçlarından da yararlanılması
uygun görülmüş ve davetin bu araçlarla da yapılabilmesi kabul edilmiştir.
Karşılaştırmalı ceza yargılama hukukunda da bu usullere yer verilmiştir.
Davet üzerine gelmemenin
yasal sonuçları, davetiye, telgraf, faks gibi yazı ile yapılan çağrılarda
yazılı ve telefonla gerçekleştirilen çağrıda sözlü olarak tanığa
bildirilecektir. Tebligatın yapıldığı ve yasal sonuçlarının bildirildiği
çağrının türüne göre ilgilinin imzasının alınması veya görevli tarafından
tutanak düzenlenmesi suretiyle belgelendirilecektir.
Mahkeme tutuklu veya
ivedi işler ile davanın özellik ve niteliği bakımından zorunlu gördüğü
hâllerde, açıklanan kuraldan ayrılarak tanıklar için ihzar müzekkeresi
verebilecek, müzekkerede zorla getirmenin nedenleri gösterilecek ve davetiye
ile gelen tanıklarla ilgili hükümler uygulanacaktır.
Mahkeme, duruşma sürerken
gelmemiş olan veya o aşamada davayla ilgisi bulunduğunu belirlediği bir kişinin
dinlenmesi hâlinde davanın hüküm aşamasına ulaşabileceğini saptayabilir.
Davaların kısa sürede sonuçlanmasına olanak sağlamak için maddenin üçüncü
fıkrası bu ve benzeri durumlarda, mahkemenin, görevlilere tanığı duruşmaya
getirmeleri konusunda yazılı olarak emir verebileceğini kabul etmiştir.
Maddenin dördüncü
fıkrasında Cumhurbaşkanının tanıklığı ile ilgili çağırma ve ifade alma yönünden
özel hükümlere yer verilmiştir: Cumhurbaşkanının tanık olarak çağrılamaması
esas kuraldır; tanık sıfatıyla beyanı konutuna gidilerek alınacaktır.
Cumhurbaşkanı isterse beyanını yazılı olarak da gönderebilir; ancak esas,
beyanın hâkim tarafından tutanağa geçirilmesidir.
Maddenin son fıkrasına
göre Başbakan, bakanlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri esas itibarıyla
yetkili mahkeme veya merci tarafından dinleneceklerdir; ancak Ankara mahkemelerinde
de dinlenebilirler.
Madde 46. - Madde çağrıya
uymayan tanıklar hakkında uygulanacak işlem ve yaptırımları göstermektedir.
Usulüne uygun olarak çağrılmış tanık gelmediğinde zorla getirilecektir. Ancak
gelmeyen tanık önceden mazeretini bildirmiş ve bu mazereti kabul edilmiş ise
zorla getirilmez ve yeniden davet olunur. Mazeretini bildirmeyen tanık, zorla
getirilmesi dışında, gelmemesinin neden olduğu giderler ile beraber yüzmilyon
liradan beşyüzmilyon liraya kadar hafif para cezasına mahkûm edilecektir.
Önceden mazeretini
bildirmediği veya bildirdiği mazereti kabul olunmadığı için zorla getirilen ve
ceza ve giderlere mahkûm edilmiş bulunan tanık, gelmemesini haklı gösterecek
nedenleri derhâl açıklar ve bunları ispat ederse, hükmedilen gider ve cezalar
kaldırılacaktır.
Mahkemenin verdiği bu
karara itiraz olunabilir.
Maddenin ilk üç
fıkrasında yer alan bu hükümleri istinabe olunan mahkeme, naip hâkim ve
soruşturma sırasında sulh ceza hâkimleri de uygulamak yetkisine sahiptirler.
Fiilî hizmette bulunan
askerlere davetiye, Tebligat Kanunu hükümlerince tebliğ olunacaktır. Ancak
ihzar müzekkereleri askerî makamlar aracılığı ile yerine getirilecektir.
Madde 47. - Tanık,
bildiklerini söylemek zorundadır. Ancak, bazı hâllerde bu zorunluk biyolojik
gerçeklere veya sosyo psikolojik ilişkilere ters düşmektedir. Nitekim,
kendisinin veya bir yakınının cezalandırılması sonucuna götürecek zorunluk,
tanığı yalan beyana zorlama anlamını taşıyacaktır. Oysa tanıklık gerçeğin
öğrenilmesi için bir araçtır. Bunun en iyi şekilde elde edilmesi, samimi, doğru
tanıklıkla gerçeğe ulaşılması gerekmektedir. Bunun için tanığa yemin verdirilir;
tarafsızlığını sağlamaya çalışılır. Tarafsız olmayacağını bile bile kişiyi
tanıklığa mecbur tutmak bu gerçeklerle bağdaşmayacağı için bu madde ile,
aşağıda belirtilen kimselere tanıklıktan çekinme olanağı tanınmıştır.
Şüpheli veya sanığın:
1. Nişanlısı,
2. Evlilik bağı kalmasa
bile karısı veya kocası,
3. Kan hısımlığı veya
kayın hısımlığından üstsoy ve altsoyu,
4. Üçüncü dereceye kadar (bu
derece dahil), kan hısımlığından yansoy hısımı ile evlilik bağı kalmasa bile
üçüncü dereceye kadar bu derece dahil kayın hısımlığından yansoy hısımı,
5. Evlâtlığı veya evlât
edineni.
Maddede sözü edilen kayın
hısımlığı sadece eşlerden biri ile diğerinin kan hısımları arasındaki bağdır.
Baldız ile görümce, iki kayınpeder arasında böyle bir bağ bulunmadığı için adı
geçenler madde kapsamına girmeyecekleri gibi, tanınmama veya babalığa
hükmedilmeme sonucu hukuken koca ile hısımlık ilişkisi kurulmayan kişi ile
sanık durumunda bulunan kadın arasında da kişisel hısımlık bulunmadığı için
sözü edilen kişi, sanık durumundaki analığı hakkında tanıklıktan çekinemeyecektir.
Bunun dışındaki kişiler analığı veya babalığı ile kayın hısımı olduklarından
madde kapsamı içinde olacaklardır.
Maddede tanıklıktan
çekinmenin isteğe bağlı olduğu açıkça belirtilmiştir. Şu kadar ki, tanığın
beyanını takdir hâkime ait bulunduğundan, tanıklık yapmak isteyenlere yemin
gerekip gerekmeyeceğine yine hâkim karar verecektir. Maddenin (2) numaralı
fıkrasına göre yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle
tanıklıktan çekinmenin anlamını kavrayamayacak kişiler yasal temsilcilerinin rızasıyla tanık olarak
dinlenebilirler. Yasal temsilci şüpheli veya sanık ise, çekinme hususunda karar
veremez.
Bu husus bildirilmeden
alınan beyanın hükmü yoktur. Mahkeme tarafından, tanıklıktan çekinebilecek olan
kimselere dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilecektir.
Madde 48. - Madde, esasta
meslek ve sürekli uğraşılar nedeniyle tanıklıktan çekinmeyi düzenlemektedir. Bu
bakımdan tanıklıktan çekinme, hizmet sunulan kişilere güven verdikleri takdirde
hizmet verebilecek meslek grupları bakımından kabul edilmiştir. Madde
tanıklıktan çekinebilecek meslek gruplarının sayısını çoğaltmıştır. Bu hususta
göz önünde tutulan ölçüt, "güven ilişkisi"dir;
"orantılılık" ilkesi gereğince maddî gerçeğin ortaya çıkarılması
hedefi ile güven ilişkisinin korunmasından doğan yarar tartılmış ve maddede
kabul edilen hâllerde güven ilişkisinin daha ağır bastığı kabul edilmiştir.
Meslekî sır tutma
nedeniyle, karşılaştırmalı ceza yargılama hukukunda avukatların, hekimlerin
veya din görevlilerinin, sıfatları nedeniyle öğrendikleri müvekkillerinin,
hastalarının, kendilerine itirafta bulunmuş din cemaatleri mensuplarının
sırları hakkında tanıklıktan çekinebilmeleri kabul edilmektedir. Buna karşılık
meslekî sır gazeteciler için genel olarak kabul edilmemektedir. Kolluk
mensuplarının meslekî sırları konusu ise tartışmalı olmakla beraber, İtalyan
Ceza Usulü Kanununun 201 inci maddesi ile, Fransa'da, mahkeme içtihatları ile
kamu yararına bağışıklığın kabul edildiği İngiltere'de, kolluk mensuplarının
kendilerine sürekli bilgi getiren kişilerin (indicateur) isimlerini açıklamayı
reddedebilecekleri kabul edilmiştir.
Maddede, değişik
ülkelerin karşılaştırmalı kanun ve içtihatları ve bu husustaki eğilimler göz
önünde bulundurulmak suretiyle dört meslek grubu mensupları bakımından belirli
koşullarla meslekî sırdan dolayı tanıklıktan çekinme kabul edilmiştir.
1. Avukatlar veya
stajyerleri veya yardımcıları, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri
yargı görevi nedeniyle öğrendikleri sırlar hakkında tanıklıktan çekinebilirler.
Görülüyor ki, avukatın
meslekî sırrı koruma yükümü, avukatın sıfatı veya yüklendiği yargı görevi
nedeniyle elde ettiği bütün sırları kapsamaktadır. Bu itibarla avukatın
müvekkili ile bütün haberleşmesi de meslekî sır içindedir. Meslekî sıfat
dolayısıyla veya yargı görevi nedeniyle elde edilmemiş olan bilgiler bakımından
tanıklıktan çekinilemeyecektir. Hâkimin, bilginin ne suretle elde edildiğine
dair beyanları takdir yetkisi vardır.
2. Hekimler, diş
hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek
veya sanatları mensupları, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ile bunların
yakınlarına ait öğrendikleri sırlar hakkında tanıklıktan çekinebilirler.
3. Malî işlerde
görevlendirilmiş müşavirler ve noterler, hizmet verdikleri kişilerin, sıfatları
dolayısıyla öğrendikleri sırları hakkında tanıklıktan çekinebileceklerdir.
4. Kolluk mensupları, bu
sıfatları nedeniyle üç grup kişi hakkında öğrendikleri bazı bilgiler hususunda
tanıklıktan vazgeçebileceklerdir. Bu hüküm, Türk hukukunda tam bir yeniliktir
ve suçla mücadelede etkin bir araç oluşturabilecek niteliktedir.
Gruplar şunlardır:
a) Kolluk mensubu,
kendilerinin veya yakınlarının hayat ve sağlıklarını korumak amacıyla
kimliklerini açıklamayı reddetmiş bulunan tanıkların kimliklerini açıklamaktan
çekinebilir.
b) Aynı nedenle suçu
ihbar etmiş olanların kimlikleri hususunda da tanıklıktan çekinilebilir.
c) Kolluğa suçlar ve
suçlular hakkında sürekli bilgi veren kimselerin de kimliklerini kolluk
mensupları açıklamaktan çekinebilirler.
Görülüyor ki, çekinme
sadece bu üç grup kişinin kimliklerini kapsamaktadır.
Yukarıda açıklanan (1)
ilâ (3) numaralı bentlerde belirtilen kişilerin tanıklıktan çekinmeleri
zorunlukları mutlaktır; bunlar ilgilinin rızası bulunsa bile belirtilen
hususlarda tanıklık yapamazlar. (4) numaralı bentte yazılı hâlde ise ilgilinin
rızası varsa çekinme zorunlu değildir; ancak kolluk mensubu takdirine göre yine
de tanıklıktan çekinebilecektir.
Ancak maddenin son
fıkrasında belirtildiği üzere, bilginin verilmemesinin suç sayıldığı hâllerde
çekinmede bulunulamaz. Fakat bu fıkra, avukatlar veya stajyerleri veya
yardımcıları hakkında, hiçbir hâlde uygulanmayacaktır.
Madde 49. - Madde, Devlet
memurları ve diğer kamu görevlilerinin, görevleri nedeniyle öğrendikleri ve
saklamakla yükümlü oldukları Devletin güvenliği veya temel dış yararlarına
ilişkin sırlar hakkında, ne gibi koşullarla tanıklıkta bulunabileceklerini
göstermektedir.
Adı geçenlerin tanık
sıfatıyla dinlenmeleri sırrın ait olduğu makam âmirinin iznine bağlıdır. Âmirin
olumsuz beyanına karşı mahkeme, bu tanıklığın davanın sonuca ulaştırılabilmesi
için zorunlu olduğu gerekçesiyle ilgili bakana başvurabilir. Âmirin veya onun
olumsuz beyanına karşı başvurulan bakanın izni olmadıkça hâkimin bu kişileri
dinlemek yetkisi yoktur. Hâkimin izin almadan saptayacağı tanık anlatımı hukuka
aykırı olarak elde edilmiş olacağından hükme esas teşkil edemeyecektir.
Bütün bu değişikliklerin
amacı, etkin bir ceza sisteminin oluşturulmasıdır. Bu yapılırken, Devlet sırrı
da korunmakta ve yararların dengelenmesine çalışılmaktadır.
Maddenin son fıkrasında
izinle tanıklıkta bulunabilecek kişilerin, görevleri sona ermiş olsa da, bu
koşul ile bağlı kalmakta devam edecekleri açıklanmıştır.
Madde 50. - Madde,
evrensel kural olan ve Anayasanın 38 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer
alan "Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir
beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz." biçimindeki
ilkeyi iç hukukta yinelemektedir.
Getirilen kuralın anlamı
esasta beyanda bulunan tanığın maddede söz konusu olanağı bazı sorular yönünden kullanabilmesidir. Yakınların kim
olduğu 47 nci maddenin (1) numaralı fıkrasında gösterilmiştir.
Her hâlde tanığa
tanıklıktan çekinebileceği ve sorulara cevap vermeyebileceği önceden
bildirilecektir. Kişiye, haklarının yargı mercii tarafından hatırlatılması,
adil yargılama yönünden çok esaslı bir güvence sayılmaktadır.
Madde 51. - Maddede
düzenlenen husus, mahkeme başkanının, hâkim veya Cumhuriyet savcısının, gerekli
gördüğünde tanığı çekinmesinin nedenlerini bildirmeye davet etmeleri ve
nedenler hakkında yemin de verilebilmeleridir. Nedenler, tanığın tanıklıktan
çekinmesini dayandırdığı olaylardır; mesleğinin icrası sırasında veya mesleği
nedeniyle öğrenmiş olduğu olaylar gibi.
Madde, istem üzerine
bildirmeyi öngörmüştür. Böyle bir istemi sadece ifadeyi alan (hâkim veya savcı)
kişiler yapabilir. Bir başka deyişle diğer süjeler, bunu uygulayamazlar. Söz
gelimi katılana bu yetki tanınmamıştır.
Esas dava hâkimi, tanığın
yaptığı bazı açıklamaları, tanıklıktan çekinmeyi gerektirici nitelikte olup
olmadığını bizzat kendisi değerlendirebilir. Ancak bu konuda şüpheye düştüğü
takdirde tanığı yemine davet edecektir.
Tanık, vereceği
ifadelerin kendisini veya yakınlarını suçlayıcı sonuçlar doğuracağını
düşünürse, bu konuda hâkim kendisinden neden göstermesini istememelidir. Aksi
takdirde 50 nci maddenin ratio legis'ine uyulmamış bulunulur. Bu düşünce ile
maddede "tarafından gerekli görüldüğünde" sözcüklerine yer
verilmiştir.
Madde 52. - Tasarının 56
ilâ 59 uncu maddeleri tanıklara verilmesi gerekli yemini düzenlemektedir.
Ceza usul hukukuna göre
tanığın ilke olarak üç yükümü vardır: Çağrıya uyarak hazır bulunmak, beyanda
bulunmak ve verilecek yemini eda etmek. Yemin, tanığın anlatacakları hususunda
vicdanına hitap edilerek doğru söylemesini ve adalet yararına olarak tanığın beyanının
içtenliğini sağlamak amacı ile verildiğinden, kamu düzenine ilişkindir.
Açıklanan nedenlerle bazı
kişiler tanık olarak yemin etme yükümü altında değildirler. Bu kişiler,
maddenin (1) ilâ (3) numaralı bentlerinde sayılı olarak gösterilmişlerdir.
Yeminden ayrık tutulmuş bulunan bu kişilerin bir kısmı hakkında psikolojik
noksanlık veya zaaf karinesi vardır; maddenin (1) ve (2) numaralı bentlerinde
gösterilmiş bulunanlar gibi. (1) numaralı bende göre tanığın olay sırasındaki
değil ve fakat beyanda bulunduğu sıradaki yaşı onbeşi aşmamış bulunacaktır.
Diğer bir neden aklî veya
ruhsal noksanlıktır. Maddenin (2) numaralı bendinde bunlar "ayırt etme
gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini
kavrayamayanlar" olarak belirlenmiştir.
Nihayet (3) numaralı
bendinde yeminden ayrık tutulmuş kişiler bakımından neden, taraf tutabilme
olasılığıdır.
Madde 53. - Madde, 47 nci
madde gereğince tanıklıktan çekinebileceklere yemin verilip verilmemesini hâkim
veya mahkemenin takdirine bırakmıştır. Ancak madde ile tanığa yemin etmekten
çekinme olanağı da verilmiş ve bu hususun hâkim veya mahkeme tarafından
bildirilmesi zorunlu hâle getirilmiştir. Bu hatırlatma yapılmadan yemin
ettirilen ve yalan beyanda bulunan kişi suçlu sayılamaz.
Madde 54. - Tanıklar,
dava konusu olay hakkında bildiklerini doğru ve eksiksiz anlatmakla yükümlü
olduklarından, madde bunun gerçekleşmesi için tanıkların birbirlerini
etkilememeleri ve yönlendirmemeleri maksadıyla her tanığın ayrı ayrı ve sonraki
tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenmesi gerektiğini hükme bağlamıştır.
Soruşturma evresi,
delillerin toplandığı ve esasta gizliliğin egemen olduğu, kovuşturma ise,
açıklık ilkesinin ışığında tarafların yüzlerine karşı delillerin tartışılıp
değerlendirilmesinin yapıldığı bir evredir. Bu kapsamda; mahkemeye tanık
anlatımlarını ayrıntılı olarak ve serbestçe değerlendirme olanağını sağlamak
üzere, tanıkların birbirleri veya sanıkla yüzleştirilmeleri kovuşturma
evresinde yapılabilir. Soruşturma evresinde tanıklar ancak gecikmesinde sakınca
bulunan veya kimlik belirleme zorunluğu doğan hâllerde yüzleştirilebilirler.
Madde 55. - Tanık
içtenlikle beyanda bulunmak yasal yükümü altındadır. Bununla birlikte Tasarı bu
hususu açıklayan bir hüküm getirmek yerine, gerçekçi davranarak, tanığın
doğruyu söylemesini sağlayacak tedbirlerin alınmasının daha uygun olacağını
belirtmiştir. Bu madde söz konusu tedbirlerden birisini içermektedir. Madde,
tanıkların doğruyu söylemeleri için yetkili tarafından uyarılmalarını,
gerektiğinde kendilerine yemin verileceğinin hatırlatılmasını ve mahkeme
başkanı veya hâkimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyeceğinin
bildirilmesini emretmektedir. Yetkili, uyarmanın içeriğini belirler ve bu arada
yalan tanıklığın cezalandırılacağını belirtebilir.
Madde 56. - Madde,
yeminin esas itibarıyla tanıklıktan önce verileceğini kabul etmiştir; yeminin,
cezaî sonuçları önceden bilinirse doğrunun daha büyük bir olasılıkla
söyleneceği düşünülmüştür.
Yeminin önemini, anlamını
kavraması için, hâkim yemin edecek olanlara, dinlemeden önce yeminin önemini
anlatmalıdır.
Soruşturma evresinde
Cumhuriyet savcısının tanığa yemin verebilmesi ayrık hâllerde olasıdır. Zira
esas hakkında hüküm verecek olan hâkim tanığı bizzat dinlemelidir. Tasarının
sisteminde hastalık gibi bir nedenle, tanığın duruşmada bulunamayacağının
anlaşıldığı hâllerde istinabe yolu ile tanığın dinlenmesi istinaen kabul
edilmiştir.
İstisna, doğrudan
doğruyalık kuralına aykırı olmakla birlikte davaları hızlandırmak amacı ile
tanığın Cumhuriyet savcısı huzurunda da ceza tehdidi altında doğruyu söylemesi
için, Cumhuriyet savcısının da yemin verebilmesi kabul edilmiştir.
Cumhuriyet savcısının
yemin verebilmesi, hukukumuzda ilk soruşturmanın kaldırılmış olmasının bir
sonucu olarak da kabul edilebilir.
Madde 57. - Madde yeminin
biçimini belirtmektedir. 1412
sayılı Kanunun 57 nci maddesine göre yemin formülü daha kısadır; yeminin
duyurması gerekli duyguları ifade edebilmesi ve mahkemenin görkemliliği
(mahabeti) korunarak ruhsal etkiyi yapabilmesinin bu suretle kolaylaşacağı
düşünülmüştür.
Yemin, toplumbilim
yönünden bir tür sosyal tören olduğundan eda edilirken herkesin ayağa kalkması uygun görülmüştür.
Ancak uygulamada bu hususa dikkat gösterildiğinde istenilen sonuçlar elde
edilebilecektir.
Madde 58. - Madde,
yeminin nasıl yerine getirileceğini göstermektedir; önce hâkim yemin biçimini
tekrarlayacak, sonra tanık yüksek sesle bunları tekrarlayacaktır. Hâkim veya
yetkili yemin biçimini söyledikten sonra tanığın "ederim" sözcüğünü
söylemesi yeterli değildir.
Sağır ve dilsizler, yemin
şeklini yazıp imzalarını koyunca yemini yerine getirmiş sayılırlar, okuma yazma
bilmiyorlarsa, işaretle yemin ederler. Bu takdirde işaretlerden anlayan bir
kimsenin aracılığına başvurulur. Geçici olarak konuşma yeteneğini kaybetmiş
olanlar hakkında da aynı usule başvurulur. Kişi, sağır ve dilsiz olmadığı
hâlde, sağır ve dilsiz gibi hareket ederek yemin etmiş ise ettiği yemin geçerli
sayılmalıdır.
Madde 59. - Aynı
soruşturma veya kovuşturma evresinde tanığın tekrar dinlenmesi gerektiğinde
eski yemini hatırlatılarak yeniden yemin ettirilmeyebilir. Yemin, 57 nci madde
gerekçesinde de açıklandığı üzere bir tür sosyal tören olduğundan, aynı kişiye
tekrar tekrar ettirilirse ruhsal etkisi kaybolabileceğinden bu madde kaleme
alınmıştır. Böylece aynı gün içinde birkaç kez yemin ettirilmesi önlenmek
istenmiştir. Ancak soruşturma evresinde yemin verilen tanığa, kovuşturma
evresine geçildiğinde tekrar yemin verilmesi zorunludur.
Madde 60. - Maddede,
tanıkların dinlenmesinde çok önemli dört husus yer almıştır:
1. Birinci fıkrada her
tanığa özellikle sorulacak hususlar yer almaktadır: Tanığa, her şeyden önce
adı, soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyeri veya geçici olarak oturduğu
yerin adresi, varsa telefon numarası özellikle sorulacaktır. Bunlardan sonra,
yine tanıklık konusuna geçilmeden önce şüpheli, sanık veya mağdur ile
ilişkilerine dair sorular sorulacaktır. Bu sorularla tanığın beyanına ne
dereceye kadar güvenilebileceğinin belirlenmesine çalışılacaktır.
2. Ceza yargılaması
süreçlerinde kanıtlanmış olan ve bu nedenle gözardı edilmeyecek gerçeklerden
biri de kişilerin tanıklık etmekte gösterdikleri çekingenliktir. Özellikle son
zamanlarda suç işlemek amacı ile artan örgütlenmeler, giderek büyüyen kent
rantlarını paylaştırmak için oluşturulan çeteler, suçun ve suçlunun
izlenmesinde yeterince özenli ve etkili davranılmadığı yolundaki bir kısım
medyadaki beyanlar, tanıklığın bir işe yaramayacağı doğrultusundaki olumsuz
değerlendirmeler, "mafya" denilen suç şebekelerine ilişkin günlük
haberler ve bunlara eklenebilecek diğer psikolojik etkenlerle kişiler tanıklık
yapmada çekingenlik göstermekte ve hatta korkmaktadırlar. Bu olumsuz etkilerin
giderilmesi yolu, tanıkların güvenliklerinin eksiksiz sağlanmasıdır. Bu nedenle
gerek kendi gerek bir başka kişi örneğin, ailesi yönünden sakınca görülmesi
hâlinde, tanığın adreslerini gizleyebilmesi için Cumhuriyet savcısı, mahkeme
başkanı veya hâkimin kendisine davetiyenin ulaşabileceği bir başka adresi
göstermesine izin verebilmesi, ikinci fıkrada kabul edilmiştir.
3. Tanığın kimliğini
açıklaması, kendisinin veya başka bir kişinin beden bütünlüğünü veya
özgürlüğünü tehlikeye düşüreceği yolunda bir kuşkuya yol açıyorsa kimliğini
açıklamadan kaçınabilmesine Cumhuriyet savcısı, mahkeme başkanı veya hâkim
tarafından izin verilebilecektir. Ancak tanığın, tanıklık ettiği olayları
hangi neden ve vesile ile öğrenmiş
bulunduğunu açıklaması zorunludur.
Böylece anlatımının
gerçeğe uygunluk denetiminin yapılabilmesi ve sanığın da savunma olanaklarını
uygun biçimde kullanabilmesi sağlanmış ve çıkarlar arasında denge gözetilmiş
olmaktadır.
4. Tanığın dinlenilmesi
sırasında kimliğinin açıklanması gerektiğinde, tanık hakkında hâkim kararıyla
12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesinde
gösterilen "koruma tedbirleri" uygulanabilecektir. Bu tedbirlere
ancak tanığın kimliğinin açıklanmasının kendisi veya başkaları için ciddî bir
tehlike oluşturması hâlinde başvurulabilecektir.
Getirilen düzenleme ile
ceza yargılamasında özellikle "kovuşturma evresi"nde önemli bir yer
tutan, "tanık beyan delili"nin daha kolay ve güvenli bir şekilde elde
edilmesi amaçlanmıştır. Gerçeğin ortaya çıkarılmasında beyanı ile katkıda
bulunan tanığın Devletçe korunması, hem Anayasa, hem evrensel insan hakları
normlarının gereğidir.
5. Tanığın kimliğine
ilişkin bilgilerin tanıklık etmekle doğan veya varsayılan sakıncaların ortadan
kalkmasına değin, dosyaya konulmayarak Cumhuriyet savcılığında ve kovuşturma
evresinde mahkemede saklanması ve engelin ortadan kalkması ile birlikte dosyaya
konulması maddenin beşinci fıkrasının emri gereğidir.
6. Tanığın kimlik ve
adresine ilişkin bilgileri bu madde hükümlerine aykırı olarak açıklayanlara
verilecek ceza, maddenin son fıkrasında hükme bağlanmaktadır.
Madde 61. - Maddenin
koyduğu temel kural, tanığa, kovuşturmanın konusunu ve sanık kişinin kim
olduğunu açıklamaktır. Bu kural, gerek mahkemece yapılan ifade almalarda, gerek
istinabe yolu ile alınan ifadelerde ve savcının ifade almaya yetkili olduğu
hâllerde geçerlidir. Ancak, polisin aldığı ifadelerde bu kural uygulanmaz.
Çünkü polisin araştırma çerçevesi cümlesinden olarak aldığı ifadelerde, suç
olayının ortaya çıkarılması için başvurulan taktik nedenleri ağırlık
kazanacaktır. Bu nedenle tanığın polisçe ifadesinin alınmasında, soruşturmanın
konusu söylenmeyebilir.
Tanığın bildiklerini
söylemeye davet olunması ve sözünün kesilmemesi kuralı ihlâl olunduğunda bir
kanun yoluna başvuru nedeni doğabilir, çünkü bu durum hukuka aykırılık
anlamındadır. Ancak bozma kararı vermek için doğal olarak nedensellik bağı da
araştırılacak ve aksi hâlde bu aykırılık bir bozma nedeni olmayacaktır.
Tanığa, dinlenmesinden
önce davanın anlatılması, sanık hazır ise, onun gösterilmesi, düzenleyici bir
kuraldır, ihlâl edilmesi kanun yolu nedeni olmaz.
Maddenin ikinci
fıkrasında, tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve adı geçenin
bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa
ayrıca sorular da yöneltilebilir. Maddenin amacı gerçeği bulmak, ortaya
çıkarmaktır. Bu nedenle yetkililer bu amaç doğrultusundaki soruları, elbette
ki, yöneltebileceklerdir.
Madde 62. - Maddede
tanıklıktan ve yeminden çekinmenin yaptırımları ve uygulama koşulları yer
almıştır. Ceza muhakemesi faaliyeti süreklilik arz ettiğinden ve en kısa sürede
bitirilmesi de gerektiğinden tanığın gelmemesi, bu iki hedefe ulaşılmasını
engelleyecektir. Bu nedenle, gelmeyen tanığa, o celsenin giderlerinin
yüklenmesi âdil ve etkili bir yaptırımdır. Mazeretsiz gelmemenin büyük ölçüde
önünün alınması böylece söz konusu olabilecektir.
Tanımlardaki düzenleme
doğrultusunda "hapis yolu ile tazyik" yerine "disiplin
hapsi" kelimesi kullanılmıştır.
Beyanda bulunmaktan veya
yeminden kaçınan tanığın, üç ayı geçmemek ve herhâlde dava hakkında hüküm
verilinceye kadar disiplin hapsine konacağı maddede belirtilmiştir. Disiplin
hapsi için 2 nci maddenin gerekçesine bakılmalıdır. Süre kabahatlere ilişkin
davalarda en çok bir aydır.
Maddenin üçüncü
fıkrasında açıklandığı üzere disiplin hapsi aynı işte yeniden verilse bile tümü
için cürümlerde üç, kabahatlerde bir ayı aşamaz.
Disiplin hapsine karşı
itiraz yolu açıktır.
Madde 63. - Maddede
tanığa verdiği hizmet dolayısıyla ödenecek tazminat ve giderler düzenlenmiştir.
Tazminatın belirlenmesinde mahrum kalınan kâr, zorunlu yol masrafları, beslenme
giderleri, duruşmaya gelmek için olağandışı giderler göz önünde tutulmakla
beraber esas, Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifedir.
Tanık görevini yerine
getirebilmek için seyahat etmek durumunda kalmış ise yol giderleri ile ikamet
giderleri de karşılanacaktır.
1412 sayılı Kanunun 64
üncü maddesinde de davet olunan tanığın "...tarifeye göre kaybettiği vakit
ile mütenasip bir tazminat istihsaline hakkı vardır..." hükmü yer almış,
ancak sözü edilen tarifenin hangi merci tarafından hazırlanacağı ve ne kadar
süre için geçerli olacağı belirtilmemiştir. Maddede yapılan düzenleme ile sözü
edilen tarifenin Adalet Bakanlığınca her yıl için hazırlanacağı vurgulanmak
suretiyle belirsizlik giderilmiştir.
Diğer yandan ceza
yargılamasında tanıklığın önemi dikkate alınarak bu görevin herhangi bir
parasal kaygı duyulmaksızın yapılmasını sağlamak için tanığa ödenecek tazminat
ve giderlerin her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduğu hususuna ikinci
fıkrada yer verilmiştir.
Madde 64. - Bu madde ile
başlayan hükümler bilirkişilik konusunda 1412 sayılı Kanuna göre çok önemli
değişiklikler getirmiş bulunmaktadır. Bunlara aşağıda yer alan madde
gerekçelerinde değinilecektir.
Bu madde, genel bir hüküm
getirmekte ve esas olarak bilirkişilikte Birinci Kitabın Üçüncü Kısmının İkinci
Bölümünde yer alan hükümlerin uygulanacağını, ancak bu hükümlere aykırı olmayan
tanıklığa ilişkin Birinci Bölümde yer alan hükümlerin de uygulanacağını
açıklamaktadır; söz gelimi tanıkların çağırılması hakkındaki hükümler
bilirkişiler hakkında da uygulanacaktır. Tasarı bazı hâllerde ise,
73 ve 74 üncü maddelerde olduğu gibi, doğrudan doğruya ve madde numarası
açıklayarak tanıklık hakkındaki hükümlere yollama yapmaktadır.
Bilirkişiliğin kendisi
bir delil olmamakla birlikte, bilirkişi incelemesi sonucu elde edilen delil,
iz, eser ve emare delildir. Başka bir deyişle bilirkişilik, delillere ulaşmak
için bir araçtır. Bu hususlar göz önüne alınarak bilirkişi incelemesi ile
ilgili hükümler bu Bölümde düzenlenmiştir.
Madde 65. - Madde, ilke
olarak bilirkişinin ne gibi hâllerde atanabileceğini göstermektedir. Hâkimlik
mesleğinin gerektirdiği genel (yani herkese ortak toplumsal kültür verileri) ve
hukukî bilgilerle çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi atanamayacak ve
dinlenemeyecektir. Böylece, uygulamada bazen görüldüğü üzere, örneğin
"fiilin hangi suçu oluşturduğunu" belirlemek amacı ile bilirkişi
atanması söz konusu olamayacaktır.
Madde bu hususu
açıklamakla yetinmemiş ve fakat ayrıca bilirkişi oy ve görüşünün hangi hâllerde
alınabileceğini de açıklamıştır: Çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren
hâllerde re'sen, Cumhuriyet savcısının, tarafların veya avukatlarının istemi
üzerine bilirkişi atanabilecektir. Açıklanmalıdır ki, bu ölçü çerçevesinde
bugün bilirkişiye başvurulması gerekli konular çok geniştir ve genişlemektedir:
Psikiyatri ve adlî tıp bilgileri, ceset üzerinde incelemeler, parmak izleri ve
benzeri metodlar, toksikoloji, bilimsel polis, silâhlar, daktilolar, biyoloji,
kimya, muhasebe, mimarî, mekanik, trafik, arkeoloji, yabancı dil, Türkiye'de
eski harfler.
Maddeye göre bilirkişiyi
atamak yetkisi soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısına, kovuşturma evresinde
ise hâkim veya mahkemeye aittir. Bilirkişinin sayısının belirlenmesi de hâkim,
mahkeme veya Cumhuriyet savcısının takdirine bırakılmıştır. Birden çok
bilirkişi atanmasına ilişkin istemin reddinde de aynı usul uygulanacaktır.
1412 sayılı Kanunun 66
ncı maddesine göre Cumhuriyet savcısının bilirkişi atama yetkisinin, hâkim ile
aynı düzeye getirilmesinin nedeni, soruşturmanın noksansız yapılmasını
sağlamaktır.
Madde ile güdülen amaç
(maddenin "ratio legis"i) bilirkişiyi gerçek rolüne döndürmek ve
bilirkişi adaleti olarak adlandırılan uygulamalara son vermektir.
Madde 66. - Madde, esas
itibarıyla bilirkişi olarak kimlerin atanabileceklerini göstermektedir. Aslında
bilirkişi bir sanat adamı, bir uzmandır. 65 inci madde ne gibi hâllerde
bilirkişi atanacağını gösterirken dolayısıyla bilirkişinin niteliğini de
göstermiştir: Bilirkişi özel bir bilgiye veya teknik bilgiye sahip bulunan bir
kişi ve genellikle bir teknisyendir. Ancak teknisyen olmak bilirkişinin tanımı
için yeterli değildir. Zira bilirkişi yalnız bir saptama değil aynı zamanda bir
takdirde bulunacak, bir değerlendirme de yapacaktır. Bu itibarla bilirkişinin
bilgi ve teknik alanında belirli bir deney sahibi olmuş kişilerden seçilmesi ve
bu bakımdan adlî otoritenin, bir tür tasvibini (agrément) elde etmiş bulunması
gerekir. İşte bu nedenle madde birinci fıkrasında her yıl il adlî yargı adalet
komisyonlarınca bir liste hazırlanmasını ve yukarıda belirtilen niteliklere
sahip bilirkişilere bu listede yer verilmesini uygun görmüştür. Madde
listelerin meydana getirilmesi ve listelerde yer verilenlerin, listelerden
çıkarılmaları hususundaki esas ve usullerin, Adalet Bakanlığınca çıkarılacak
bir yönetmelikte belirlenmesini uygun görmüştür. Bilirkişiler ilke olarak bu
listelerde yer alan kişiler arasından seçileceklerdir: Listelerde gerçek ve
tüzel kişilere yer verilecektir. Üçüncü fıkrada bilirkişi olarak bir tüzel kişi
seçildiğinde (Örneğin bir araştırma veya muhasebe şirketi gibi) incelemeyi
yapacak kişi veya kişilerin isimleri atayan mercie bildirilecek ve bunlar yargı
merciinin onayından sonra işlerine başlayacaklardır; onaylanmadıklarında ise
istem olursa yeniden isim bildirebileceklerdir. Böylece madde, çok yerinde
olarak bilirkişilerin, önceden bir elemeden geçirilerek atanmalarına olanak
sağlamış bulunmaktadır; bu suretle bilirkişilik kurumuna disiplin sağlanması
ile kalınmayacak ayrıca bilirkişinin hâkim gibi görev yapması da önlenmiş
olacaktır.
Sistem esasta böylece
işleyecektir; ancak, işin özelliği gereği listeye dahil olmayanlar arasından da
bilirkişi atanması gerekebilir. Bu ihtiyacı karşılamak üzere de maddenin ikinci
fıkrasında, istisnaî olarak ve gerekçesi de gösterilmek suretiyle, listelere
girmeyenler arasından da bilirkişi seçilebilmesi olanağı tanınmıştır. Diğer
yandan kanunların özel olarak görevlendirdiği resmî bilirkişiler varsa bunlar
öncelikle atanacaklardır. Ancak yetkili merci sunulan görüş veya oydan tatmin
olmazsa listeden ve liste dışından yeni bilirkişi atayabilecektir.
Maddenin beşinci ve
izleyen fıkralarında bilirkişilerin yemin şekli, ne suretle yemin edecekleri,
yemini saptayan tutanağın nasıl düzenleneceği gösterilmiştir.
Cumhuriyet savcısı ve
hâkimler, yalnız bulundukları il bakımından yapılmış listelerden değil ve fakat
diğer illerde oluşturulmuş listelerden de bilirkişi seçebilirler.
Madde 67. - Numara
verilmiş altı fıkra ve fıkralar içerisinde yer alan paragraflardan oluşan bu
madde bilirkişilikle ilgili önemli sorunlara çözüm yolları getirmektedir. Bu
çözüm yolları aşağıda fıkra sıralamasında gösterilmiştir.
1. Bilirkişi incelemesine
ilişkin karar: (1) numaralı fıkrada yer alan hükme göre karar iki hususu
içerecektir:
a) İnceleme konusu belirtilecek
ve bu konu teknik nitelikte veya özel bilgilerle çözülebilecek nitelikte
olacaktır. Bunlar dışındaki sorunlar için bilirkişi incelemesi kararı
verilemeyecektir.
b) Bilirkişinin görevini
yerine getireceği süre belirtilecektir yani bilirkişiye belirli bir süre
verilecektir. Özel nedenler zorunlu kılmadıkça bilirkişi görevini bu süre
içinde bitirmekle yükümlüdür. (2) numaralı fıkrada da belirtildiği üzere bu
bilirkişi hemen değiştirilebilir. Ancak yetkili merci özel nedenleri kabul
ettiğinde ve bilirkişinin de istemi varsa, süre bütün bu hususları belirten
gerekçeli bir kararla en çok üç ay daha uzatılabilir.
2. Bilirkişinin süresi
içinde görevini bitirememesi hâli: Bilirkişi, belirlenen süre içinde raporunu
vermemiş ve süre de uzatılmamış ise yine de merciine bir rapor vermek ve bunda
o ana kadar giriştiği işlemleri açıklamak ve görevi nedeniyle kendisine teslim
edilmiş olan eşya ve belgeleri derhâl geri vermekle yükümlüdür. Bu bilirkişi,
bilirkişiler listesinden çıkarılabilir. Fıkrada görevlerini zamanında yerine
getirmemiş bulunan bilirkişinin bu yüzden uğranılan zararları tazmine mahkûm
edilip edilmemeleri, kendilerini atayan merciin takdirine bırakılmıştır.
3. Bilirkişinin görevini
yerine getirmesi biçimi: Birinci olarak görevin, atayan merci ile ilişki
kurularak yerine getirilmesi, örneğin bazı konularda hâkim veya Cumhuriyet
savcısından ek bilgi istenebilmesi esastır. İkinci olarak bilirkişi
gerektiğinde incelemelerinin gelişmeleri hakkında merciine bilgi verecektir;
böylece bilirkişinin görevini ihmal etmesi önlenmek istenilmektedir. Bilirkişi
yararlı gördüğü tedbirlerin alınmasını da merciden isteyebilecektir.
4. Bilirkişinin bazı
kimselerle teması: Bilirkişi görevin yerine getirilmesi gerektiriyorsa şüpheli veya sanığın
bilgisine başvurabileceği gibi (aşağıda 5 numaraya bakınız) aynı maksatla sanık
dışındaki kimselerin de bilgilerine başvurabilir. Bilirkişinin, uzmanlığına
girmeyen bir hususta aydınlanma gereksinimi duyduğu hâllerde, hâkime veya
mahkemeye veya Cumhuriyet savcısına başvurması ve gereksinimi bildirmesi
hâlinde adı geçenlerin, nitelikli ve konusunda bilgisiyle tanınmış kişilerle
bir araya gelmelerine izin vermeleri (4) numaralı fıkrada öngörülmüştür.
Böylece çağırılan kişiler de yemin edecekler ve rapor vereceklerdir. Bu rapor
bilirkişi raporunun tamamlayıcı bir kısmı sayılacaktır. Cumhuriyet savcısı ve
taraflar da hâkimden aynı nitelikteki istemde bulunabileceklerdir.
5. Bilirkişinin şüpheli
veya sanığa soru yöneltmesi: Bilirkişinin şüpheli veya sanığa soru yöneltmesi
mahkeme başkanı veya hâkim veya Cumhuriyet savcısının iznine bağlıdır. Adı
geçenler bu hususta gerekçeli bir karar ile izin vereceklerdir. İzin verilmezse
sorular mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısı aracılığı ile yani onlar
tarafından yöneltilir.
Cumhuriyet savcısı veya
taraflar, bilirkişiye sorularını hâkim aracılığı ile sorarlar; ancak hâkim adı
geçenlere doğrudan soru yöneltmek yetkisini verebilir. Ancak hekim bilirkişiler
muayene yaparken, zorunlu saydıkları soruları, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve
avukat bulunmadan da doğrudan şüpheli veya sanığa yöneltebilirler.
6. Bilirkişiye eşyanın
veya belgelerin verilmesi: Bilirkişilere, incelemek üzere şeyler mühür altında
verilmeden önce sayım yapılır ve bir liste meydana getirilir. Bütün bu hususlar
tutanağa bağlanır; mühürlerin açılması ve yeniden konulması yine bir tutanağa
bağlanır ve bir liste düzenlenir. Bu ikinci liste ve tutanak bilirkişilerce
düzenlenecektir.
Madde 68. - Madde,
bilirkişinin düzenleyeceği raporun yazılış biçimini, merciine verilmesini, rapor
hakkındaki itirazları, yeni bilirkişi atanması konularını düzenlemektedir.
Rapor, bilirkişilerin
yaptıkları işlemleri, vardıkları sonuçları içerecek, incelemelerin bizzat
bilirkişilerce yapıldığını ifade edecektir. Birden çok bilirkişi atanmış ve
değişik görüşler yansıtılmış ise bu görüşler, ortak sonuçlar üzerinde ayrık
görüşler varsa bunlar da gerekçeleri ile birlikte rapora geçirilecektir. Sonra
rapor ve mühür altındaki şeyler kaleme verilecek ve bu hususu belirten bir
tutanağa bağlanacaktır.
Rapor örnekleri duruşma
aşamasında Cumhuriyet savcısına, taraflara ve avukatlara verilebileceği gibi
adı geçenlere iadeli taahhütlü bir mektup ile de gönderilebilecektir.
Bu işlem yerine
getirilmekle beraber Cumhuriyet savcısı ve taraflara itirazlarını veya yeni bir
bilirkişi incelemesi isteyip istemediklerini bildirmek üzere bir süre
verilecek, bunu hâkim veya mahkeme belirleyecektir.
Mahkeme veya hâkim bu
istemleri inceleyecek ve reddi hâlinde üç gün içinde gerekçeli bir karar
verecektir.
Madde 69. - Kovuşturma
evresinin, hemen hemen bütün mukayeseli mevzuatta ortak olan özellikleri
sözlülük, tartışmalılık, işi bir duruşmada bitirmedir. Bunlardan sözlülük
(şifahilik) esastır ve başta gelir. Bu esas çerçevesinde bilirkişilerin
duruşmada açıklama yapmak üzere çağırılması, bu madde ile öngörülmüş ve
düzenlenmiştir.
Bilirkişilerin duruşma
aşamasında raporlarını verdikten sonra hazır bulunmaları zorunluğu yoktur.
Ancak mahkeme re'sen veya Cumhuriyet savcısının veya tarafların veya avukatların istemi üzerine adı
geçenleri, açıklamalarda bulunmak üzere çağırabilir. Bu hâlde not ve
raporlarına bakarak cevap verebilecek olan bilirkişilere, görevleri
kapsamındaki bütün sorular yöneltilebilir.
Bilirkişi açıklaması ile
tanık olarak veya bilgi edinilmesi için dinlenen kişilerin beyanları arasında
çelişki ortaya çıkarsa, mahkeme gerekçeli bir kararla duruşmanın devamına veya
işin ileri bir tarihe bırakılmasına karar verebilir.
Madde 70. - Madde,
bilirkişinin reddini düzenlemektedir. Ret nedenleri, hâkimler bakımından söz
konusu olanların aynıdır. Bu hususta 23 üncü ve izleyen maddelerin
gerekçelerine bakılmalıdır.
Madde ikinci fıkrasında
tanıklığın bilirkişi olarak atanmaya engel olmadığını belirtmiş ve ret hakkına
sahip bulunanları göstermiştir.
Üçüncü fıkrada ret
istemini inceleyecek merciler soruşturma ve kovuşturma evreleri için ayrı ayrı
gösterilmiştir.
1412 sayılı Kanunda geçen
ve reddi isteyenin nedenleri "ispat" etmesine ilişkin ifade yerine
"inandırıcı bir şekilde açıklama" ibaresine yer verildiğinden ayrıca,
"yemin delil olmaz" hükmü uygun görülmemiştir.
Madde 71. - Maddede,
belirtilen kişi ve kurumların bilirkişilik görevini kabul etmek zorunluğunda
olduğu açıklanmaktadır. Bunlar; resmen bilirkişilikle görevlendirilmiş olanlar
ve il adalet komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan gerçek ve
tüzel kişiler, incelemenin yapılması için bilinmesi gerekli fen ve sanatları
meslek edinenler ile inceleme için gerekli mesleği yapmaya resmen yetkili
olanlardır.
Madde 72. - Belli bir
muayeneyi veya incelemeyi yaparken değişme ve gelişmelere tanıklık yapan kişi
tanık gibidir. Bu çeşit bilirkişiye "tanık bilirkişi" denilir.
Geçmişte gerçekleşmiş olan bir olay veya durumu, sahip olduğu özel bilgi ile
açıklayıp raporunu yazan bilirkişi, bu olayın adeta tanığı olmaktadır. Bu gibi
hâllerde hem uzmanlık derecesindeki bilgi nedeniyle bilirkişi, hem de belli
olay veya durumlara ait bilgisi nedeniyle tanığı olduğu için bilirkişiye ayrı bir
statü verilmesi gerekli sayılmıştır. Talât Paşa'nın öldürülmesi ile ilgili
olarak yıllar sonraki bir davada dinlenen bilirkişi bunun tipik örneğidir.
Yukarıda açıklandığı
üzere bilirkişi saptama ve değerlendirme yapan kişidir; burada ise yapılan iş
adeta tarihe tanıklık yapmak gibidir. Bu nedenle söz konusu kişiler hakkında
tanıklığa ait hükümlerin uygulanmasını madde kabul etmiştir.
Madde 73. - Madde,
bilirkişilikten çekinme bakımından üç grup neden belirlemektedir:
1. Tanıklıktan çekinmeyi
gerektiren nedenler, bilirkişiler için de geçerlidir.
2. Ancak bilirkişi
geçerli diğer nedenlerle de, söz gelimi ideolojik yapısı veya sanığa karşı
duyduğu şefkat derecesi gibi nedenlerle de çekinebilir.
3. Memur veya diğer kamu
görevlileri de, mensup bulundukları dairece bilirkişiliklerinin memuriyetin
yarar ve gereklerine zarar vereceği bildirildiğinde, bilirkişi olarak
dinlenemezler.
Madde 74. - Madde
usulünce çağrıldığı hâlde gelmeyen veya yemin etmekten veya görüş bildirmekten
çekinen bilirkişiler hakkında, tanıklar hakkında uygulanan zorlama
tedbirlerinin uygulanmasını kabul etmiştir. Bilirkişilikten çekinildiğinde ve
çekinme mercii tarafından kabul edildiğinde, elbette ki, bu hüküm
uygulanmayacaktır.
Madde 75. - Ceza
yargılamasında, kriminoloji ve teknolojideki gelişmelerden yararlanılması
kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu durumda teknik bilirkişinin önemi ve
vazgeçilmezliği bir defa daha ortaya çıkmaktadır. Maddede sağlıklı bir
yargılama ve doğru bir hüküm tesisi için çaba gösteren ehliyetli kişilere bu
görevlerinin karşılığı olarak yapılacak ödemeler düzenlenmektedir.
Madde 76. - Madde, para
ve Devlet tarafından çıkarılan tahvil ve Hazine bonosu gibi değerler üzerinde
işlenen sahtecilik suçlarında, gerektiğinde bu şeylerin, asıllarını tedavüle
çıkaran makamlara incelettirilmesini öngörmektedir. Madde, ayrıca bu makamların
hangi hususlarda görüş bildireceklerini de belirtmektedir: Taklit veya
sahteciliğin neden ibaret bulunduğu ve ne suretle gerçekleştirildiği ve
eserlerinin neden ibaret bulunduğu görüşte yer alacaktır.
Yabancı devletlerin
paraları ve değerlerinin her türü için de yetkili Türk makamlarının görüşleri
mutlaka alınacaktır.
Madde 77. - 1412 sayılı
Kanunun 74 üncü maddesinin birinci fıkrasında "tedavi ve muhafazaya
hükmolunması veya Ceza Kanununun 47 nci maddesinin uygulanması bakımından
yapılan incelemede" ibaresine yer verilmiştir. Tasarının bu maddesiyle Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı ile Türk Ceza Kanunu arasında uyum
sağlanmıştır.
İkinci fıkrasında,
"Birinci fıkra hükmü, ancak şüpheli veya sanığın fiili işlediği yolunda
kuvvetli şüpheler varsa uygulanabilir" hükmü yer almaktadır. Böylece,
Anayasanın 19 uncu maddesinde belirtilen gözlem altına alma gibi kişi hürriyeti
ve güvenliğini ve Anayasanın 17 nci maddesinde belirtilen kişi dokunulmazlığını
çok yakından ilgilendiren ağır bir işlemin ancak kuvvetli şüphelerin bulunması
hâlinde söz konusu olabilmesi uygun sayılmıştır ve ayrıca çağdaş ceza
muhakemesinin evrensel ilkelerinden biri olan orantılılık ilkesine de gereken
önem verilmiştir.
Üçüncü fıkra, şüpheli
veya sanık hakkında alınacak bu tedbirin kişi haklarını, adeta tutuklama gibi
ihlâl edici nitelikte bulunması nedeniyle, bu hâlde zorunlu avukat atanması
esasını getirmiştir.
Dördüncü fıkra, gözlem
altında bulundurmayı belirli sürelerle kısıtlamış bulunmaktadır. Bu kararlara
karşı acele itiraz yoluna gidilebilecek ve itiraz kararın yerine getirilmesini
durduracaktır.
Fiili işlediği zaman şuur
ve hareket serbestliği yerinde olan sanığın, sonradan bilincini veya hareket
serbestliğini tamamen kaldıracak veya önemli derecede azaltacak surette aklî
malûliyet hâli ortaya çıkarsa, hakkında kovuşturma yapılamıyacağından, bu madde
hükmü gereğince işlem yapılması ve sonucuna göre yargılamanın durması kararının
verilmesi gerekir.
Madde 78. - Beden
muayenesi, 1412 sayılı Kanunda ayrıntılı olarak düzenlenmiş değildir; 1412
sayılı Kanunun 66 ncı maddesinin son fıkrasında yer alan düzenlemenin, gerek
maddî gerçeğe ulaşılması ve gerek şüpheli ve sanığın insan hakları açısından
yeterli olmadığı açıktır. Tasarı bu konuyu geniş şekilde düzenlemeyi uygun
görmüştür.
Karşılaştırmalı hukukta
bedenden parça alınması hususunda değişik düzenlemeler vardır: İngiltere'de
ilgilinin rızası olmadıkça parça alınamaz; ancak geçerli bir neden olmadığı
hâlde rıza açıklanmaması durumunda hâkim, sanığa karşı bir suçluluk emaresi çıkarabilir. İtalya'da
ise parça alma hem yasaktır ve hem de rıza olmaması hâlinde hâkim bundan sonuç
çıkaramaz. Almanya'da ise ilgilinin rızası olmadan bedenden parça ve kısım
alınabilir. Bu işlem hâkim, savcı ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
polis tarafından gerçekleştirilebilir. Ancak ön koşul kişinin sağlığının bir
riskle karşılaşmaması ve işin ağır bir tıbbî müdahaleyi gerektirmemesidir; 15/6/2000
tarihli olup, Fransız Ceza Usul
Kanununun 142 nci maddesinde ve diğer bir kısım kanunlarda değişiklik yapan
Kanun bu konuda şu hükmü getirmiştir: "Gözaltına alınmış bir kimse
üzerinde dahili bedensel tahkik işlemlerine girişmek için bir hekime başvurmak
zorunludur. Bu tür bir işleme, araştırma bakımından zorunlu olduğu hâllerde
başvurulabilir".
Tasarı, Alman sistemine yakın
ve fakat ona göre daha güvenceli bir usulü kabul etmiştir: Birinci olarak delil
elde etmek, bazı vakıaları ve olayları, örneğin yaraları, iz ve eserleri
belirlemek amacıyla muayene yapılabilecek, beden boşlukları incelenebilecektir.
İkinci olarak bedenden
kan, cinsel salgı, saç, vücut kılları, tırnak, tükürük, nefes, deri döküntüsü,
gaita, sümük, balgam gibi örneklerin alınması mümkün olacaktır. Bu yolla
örneğin gen teknolojisi ceza muhakemesinin hizmetine sokulmuş olacaktır.
Üçüncü olarak işlemin ilgilinin
sağlığını tehlikeye düşürmemesi temel ön koşuldur. Bu itibarla muayene veya
parça almak maksadıyla, hiçbir suretle, cerrahî müdahalede bulunulamaz. Cerrahî
müdahalenin ne olduğunu, sağlıkla ilgili mevzuat belirtmektedir.
Dördüncü olarak bu işleme
ultima ratio olarak yani başka suretle delil elde etme olasılığı bulunmayan
hâllerde başvurulabilecektir.
Beşinci olarak işleme,
mutlaka şüpheli veya sanığın avukatının dinlenmesinden sonra hâkim tarafından
karar verilebilecektir. Cumhuriyet savcısı veya mağdur bu hususta istemde
bulunabileceklerdir.
Altıncı olarak gerekli
işlemler hâkimin görevlendireceği bir hekim veya diğer bir görevli tarafından
yapılacaktır.
Yedinci olarak alınan
örneklerin, kişilik haklarının korunması için olayla ilgisi bulunmayan başka
yargılamalarda kullanılması mümkün olmayacaktır.
Bu maksatla alınan
kararlara karşı itiraz edilebileceği maddenin son fıkrasında hüküm altına
alınmıştır.
Madde 79. - Maddî
gerçeğin araştırılması bakımından şüpheli veya sanıktan başka kişilerin de
beden muayenesi gerekli olabilir. Örneğin, mağdur üzerinde yapılacak olan
incelemeler, iddia ve savunma açısından önemli bulguları ortaya koyabilir. Bu
nedenle maddede, 78 inci maddede yer alan usulün şüpheli veya sanık dışındaki
kişiler bakımından da uygulanabilmesi öngörülmüştür. Ancak bu gibi hâllerde 78
inci maddenin saptadığı bütün koşullara uyulacaktır. Beden muayenesinin veya
bedenden kısım alınmasının amacı suça ait delil, iz, eser ve emarelerin bulunup
bulunmadığını saptamak veya irsiyeti belirlemek olacaktır.
Tanıklıktan çekinme
haklarına sahip olanlar beden muayenesini yaptırmayı veya bedenden parça
alınmasını kabul etmeyebilirler. Bu durumda bulunan çocuk veya akıl hastaları
hakkında çekinme hakkını bunlar yerine yasal temsilcileri kullanırlar. Ancak
yasal temsilci de şüpheli veya sanık ise çekinme hakkı konusunda kararı hâkim
verecektir. Yasal temsilci değiştiğinde veya davanın ileri aşamalarında şüpheli
veya sanık sıfatı kalktığında, evvelce elde edilmiş delil, iz, eser ve
emareler, adı geçenin rızası olmadığında kullanılamayacaktır.
Bu maddenin uygulanması
yönünden diğer önemli bir koşul bedenden alınan örneklerin ancak olayın
yargılanmasında veya bununla bağlantılı yargılamalarda kullanılmasıdır.
Kullanılmasına gerek kalmayan örnekler, derhal yok edilecektir.
Madde, bu madde gereğince
alınacak kararlara itiraz edilebileceğini saptamıştır.
Madde 80. - Madde,
kadının muayenesine ilişkin olup, genel ahlâk anlayışına uygun bir düzenleme
getirmiştir.
Madde 81. - Maddede
moleküler genetik incelemelerin esasları belirlenmektedir. Bu madde ve 82 nci
maddedeki düzenlemeler, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 81a ilâ 81f
paragraflarına paralel bir niteliktedir. Çoğu kez soybağı veya ele geçirilen
materyalin şüpheliye, sanığa veya mağdura ait olup olmadığı konusunda duyulan
kuşkular, moleküler genetik incelemeler yapılmaksızın giderilememektedir. Bu
nedenle maddede moleküler genetik incelemelerin esasları ve sınırları düzenlenmektedir.
Madde 82. - Madde
uyarınca moleküler genetik incelemeler yapılmasına sadece hâkim karar
verebilecek, yazılı kararda incelemeyi yapacak bilirkişi de gösterilecektir.
Maddede, bilirkişi olarak görevlendirilecek kişilerin nitelikleri, yasak genetik
incelemelerin yapılmaması ve elde edilecek bilgilerin dışarıya sızmaması için
alınması gerekli tedbirlerle ilgili hükümler konulmaktadır.
Madde 83. - Madde, fizik
kimliğin saptanmasına ilişkin esasları ve saptanacak hususları göstermektedir.
Fizik kimliğin saptanması
esasta soruşturma evresinde yapılması gereken alışılagelmiş bir kolluk
işlemidir ve şüpheliler ile sanıkların soruşturma ve kovuşturma makamlarınca
tanınmasını amaçlamaktadır. Kişiler hakkındaki belirli bilgiler, esasta özel
hayata ilişkin bulunduğundan ve hukukun koruması altında kaldığından bu
husustaki bilgi ve bulguların ancak belirli ağırlığı olan suçlar bakımından
saptanması ve kovuşturmaya yer olmadığına veya beraate karar verildiğinde
kayıtların dosyadan çıkarılıp yok edilmesi uygun görülmüştür.
Madde 84. - 78 ilâ 83
üncü maddelerde öngörülen işlemlerin yapılması ile ilgili esas ve usullerin,
Adalet Bakanlığınca Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak çıkarılacak
yönetmelikle düzenleneceği belirtilmektedir.
Madde 85. - Madde,
yargılamanın amacına erişmek için olay ve durumun oluş nedenlerini anlayabilmek
üzere yerinde inceleme yapmak hususunu düzenlemektedir. Bu amaçla yapılacak
incelemeye muhakeme hukukunda keşif denilmektedir. Keşif, delil içeriğinin
öğrenilmesine, toplanmış delillerin değerlendirilmesine yaradığı gibi, icra
edildiği yerde var olan durum ile olayın özelliğine göre varlığı umulup da
bulunamayan eserlerin ve izlerin yokluğunu saptama bakımından da önemlidir.
Hâkim tarafından ve
alınan bir karara dayanılarak icra edilen keşif, olay yerinde, olay saati ve
meteorolojik koşullara uygun biçimde yapıldığında amaca daha uygun olur. Diğer
muhakeme işlemlerinde olduğu gibi keşif, naip hâkim ya da istinabe olunan
mahkeme ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından
yapılabilecektir.
Keşfin, hâkim tarafından
yapılması gereği, vicdanî delil sisteminde hâkimin, ispat araçları ile doğrudan
teması ve duruşmadan edineceği kanaate göre karar vermesi ilkesi bakımından
önemli olduğu kadar, davanın sonucuna etkili bir durum saptamasının, tarafların
hazır bulunabileceği yargılama aşamasında yapılması açısından da yararlı olup
"adil yargılama" ilkesi ile doğrudan ilişkilidir. Bu konuda 86 ncı
maddenin gerekçesine de bakılmalıdır.
Madde 86. - Madde,
keşifte, tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde hazır bulunabilecek kişileri
göstermektedir.
Yargılamanın yüzyüzelik
(vicahîlik) yani sözlülük ilkesi, iddia ve savunma dengesinin korunmasının
gerektirdiği ölçüde, sanığın yargılama faaliyetlerine katılmasını gerektirir.
Tanıkların dinlenilmesinde sanığın, tanık beyanlarını tartışıp çürütmek, onlara
gerekli soruları gerekli zamanda yöneltmek hakkı adil yargılama bağlamında ne
kadar önemli ise, davanın, sonucuna etki yapabilecek nitelikteki keşif
işlemlerinde de sanığın hazır bulunup, bu yargılama faaliyetlerine katılması da
aynı açıdan gereklidir. Bu nedenlerle keşfin, ilke olarak hâkim tarafından
yapılması yararlı sayılmıştır.
Bir olayın
soruşturmasında incelemenin hemen yapılmasının zorunlu olduğu, diğer bir
deyişle gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından da
keşif yapılabilecektir. Kolluğun veya Cumhuriyet savcısının, delil olabilecek
şeyleri arayıp bulmak için yaptığı araştırma ve bu husustaki saptamalar ile
"keşif" işlemini birbirine karıştırmamak gerekir. Cumhuriyet savcısı
belirtilen şekildeki saptamayla yetinmeyip, gecikmesinde sakınca bulunması
nedeniyle keşfin hemen yapılmasını gerekli gördüğü hâllerde, bunun hâkim
tarafından yapılması gereken bir yargılama işlemi olduğunu dikkate alarak,
duruşmada hazır bulunabilecek kişileri, kendisinin yaptığı keşif işleminde de
hazır bulundurmalıdır. Böylece kendisine suç isnat edilen de keşif mahallînde
bulunup inceleme işlemlerine katılmış ve duruşmada da incelenecek bu belgeye
karşı itirazlarını yapabilecek bir durumda olacağından savunma hakkı
kısıtlanmamış olacaktır. Bu konuda 85 inci maddenin gerekçesine de
bakılmalıdır.
Madde birinci fıkrasında,
keşifte şüpheli, sanık, mağdur ve avukatlarının hazır bulunabileceklerini,
ikinci fıkrada ise tanık veya bilirkişinin dinlenmelerinde hangi hâllerde adı
geçenlerin hazır bulunabileceklerini göstermektedir.
Üçüncü fıkrada ise,
şüpheli veya sanığın hazır bulunmasının men olunabileceği bir hâl yer
almaktadır: Adı geçenlerin hazır bulunmaları, tanığın gerçeğe uygun beyanını
engelleyebilecekse, örneğin tanık, sanığın etkisi altında kalıyorsa, tanığın
dinlenmesinde sanığın hazır bulunmamasına karar verilebilir.
Maddenin dördüncü ve
beşinci fıkralarında, hazır bulunma hakkına sahip olanların ne şekilde haberdar
edileceklerine, işin başka güne bırakılmasını isteyemeyeceklerine, tutukluların
ancak mahkeme binası içerisindeki işlerde hazır bulunabileceklerine ilişkin
hükümler yer almaktadır. Ancak beşinci fıkranın ikinci cümlesi, zorunlu sayılan
hâllerde, tutuklu, şüpheli veya sanığın, hâkim kararı ile mahkeme binası
dışında da yapılacak işlemlerde hazır bulunmasına karar verilebilmesine de
olanak sağlamıştır. Bu gibi hâllerde, hâkim tarafından re'sen karar
verilmediğinde, kolluğun istemi üzerine Cumhuriyet savcısı, tutuklama kararını
vermiş olan hâkimden bu hususta karar
vermesini isteyebilecektir.
Madde 87. - Madde ölünün
kimliğini belirleme ve adlî muayeneyi düzenlemektedir. 88 inci maddede de
otopsi düzenlenmiştir. Keşif ve bilirkişiliğe ilişkin genel hükümler varken bu
iki konunun ayrıca ele alınmasının nedeni, ceset iyi muayene edilmezse
çürüyeceğinden ve otopsi iyi yapılmadığında ceset dağılacak ve deliller de
kaybolacağından, bu işlemlerin iyi ve doğru bir tarzda yapılmasını sağlamak
üzere konuyu ayrıca düzenleme gereğidir.
Her şeyden önce ölünün
kimliği saptanacaktır. Bu amaçla her şey yapılabilecek ve özellikle, ölen
kişiyi tanıyanlara ceset gösterilecek veya bilgilerine başvurulacaktır. Şüpheli
veya sanığa da ölü gösterilecektir. Maddede sayılı hususlar dışında da,
soruşturmayı yapan, gerekli gördüğü yerlerden bilgi toplayabilecektir.
Ölünün kimliği
saptandıktan sonra, adlî muayenesi yapılacaktır. Bu muayenede, tıbbî
belirtiler, ölüm zamanı ve ölüm nedenini belirlemek için tüm bulgular
saptanacaktır. Adlî muayene, sırf olayı saptamak ve delil, iz, eser ve emare
bulmak amacı ile yapılan işlemdir.
Cesedin adlî muayenesi
esasta zorunludur ve Cumhuriyet savcısının istemi üzerine buna hâkim,
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde buna Cumhuriyet savcısı tarafından karar
verilir ve bir hekim görevlendirilerek, hâkim veya Cumhuriyet savcısının huzuru
ile işlem gerçekleştirilir. Ancak ölüm
nedeni açık ise veya delil, iz, eser ve emarelerin elde edilmesi için hekime
gereksinim yoksa, hekim görevlendirilmesinden vazgeçilebilir ve saptamaları
hâkim veya Cumhuriyet savcısı kendisi yapar.
Madde 88. - 87 nci
maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi, keşif ve bilirkişiliğe ilişkin
genel hükümler varken önemi nedeniyle otopsi ayrıca düzenlenmiştir.
Maddenin kapsadığı
esaslar şunlardır:
1. Otopsi, cesedin durumu
olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnının açılması suretiyle yapılan tıbbî bir müdahaledir.
İlke olarak birisi adlî tabip diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan
birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Avukat
tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir; böylece "adil
yargılanma hakkı" güçlendirilmektedir ve ayrıca soruşturmada, sağlam
delillerin elde edilmesi, davanın bir duruşmada bitirilmesi için gerekli
olduğundan, avukatın bu evrede belli delillerin saptanmasında katkıda bulunması
sağlanmaktadır.
Kural böyle olmakla
beraber, ülkemizin bazı bölgelerindeki koşullar göz önüne alınarak, zorunluk
bulunduğunda işlemin bir hekim tarafından yapılabilmesi de kabul edilmiştir.
Ölümünden önceki
hastalığında öleni tedavi etmiş olan hekime otopsi yapma görevi verilemeyeceği,
ancak adı geçenin otopsi sırasında hazır bulundurularak hastalığın seyri
hakkında bilgi vermesinin istenebileceği kabul edilmiştir.
2. Otopsi Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine hâkimin, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
Cumhuriyet savcısının huzurunda yapılacaktır.
3. Gömülmüş bir cesedin
çıkarılıp muayenesi ve ceset üzerinde otopsi yapılması için gerekli karar hâkim
tarafından verilecektir. Ancak gecikmesinde sakınca bulunan bir hâl varsa
Cumhuriyet savcısı tarafından da bu hususta karar verilebilecektir.
4. Mezardan cesedin
çıkarılması kararı ilke olarak ölünün bir yakınına hemen bildirilecektir; ancak
bildirme, araştırmanın amacını tehlikeye düşürecekse, örneğin cesedin yok
edilmesi olasılığı varsa veya yakınına ulaşılması zor ise, gerçekleştirilmeyecektir.
5. Maddede belirtilen
işlemler yapılırken olanaklar ölçüsünde cesedin fotoğrafı da alınacaktır.
Madde 89. - Madde, yeni
doğanın adlî muayenesi ve otopsisi hakkında özel hüküm getirmekte ve
araştırılacak hususları belirtmektedir: Bunlar, yeni doğanın yaşayıp
yaşamadığı, vaktinde doğup doğmadığı, yaşama yeteneği, doğumdan sonra yaşama
süresi ve ölüm zamanı ile ölüm nedenlerini kapsamaktadır.
Yeni doğanın cesedi
üzerinde yapılacak adlî muayene veya otopsi işleminin amacı çocuğun doğum
sırasında veya doğumdan sonra yaşayıp yaşamadığını, yaşam bulgularının var olup
olmadığını veya biyolojik olarak ananın bedeni dışında yaşamını sürdürüp
sürdüremeyeceğini saptamaktır yani yaşama yeteneğini taşıyıp taşımadığını
belirlemektir. Demek oluyor ki, Tasarının bu maddesi ile getirilen bir başka
yenilik, yeni doğanın yaşama hakkının bir belirtisi olarak, klâsik adlî muayene
veya otopsi işlemlerinin yapılmasından beklenen amacın ötesinde, ananın bedeni
dışında yaşamının olgunlaşıp olgunlaşmadığının veya yaşama yeteneğinin bulunup
bulunmadığının da saptanmasının zorunlu hâle getirilmesidir.
Madde 90. - Madde,
zehirlenerek öldüğünden şüphe edilen kişinin otopsisinde ne gibi hususların,
mutlaka göz önüne alınması gerektiğini göstermektedir:
1. Organlardan parça
alınırken organın görünen şekli tanımlanacaktır.
2. Organda rastlanan
tahribat belirlenip, tanımlanacaktır.
3. Ölüde veya diğer
yerlerde bulunmuş şüpheli maddeler toplanacak ve bunların, bir uzmana veya
resmen görevlendirilmiş bir makama incelettirilerek tahlilleri yaptırılacaktır.
4. Bu analizin bir
hekimin katılmasıyla veya onun idaresinde yaptırılmasına da karar
verilebilecektir.
Madde 91. - Madde, kamu
davasında suçun ispatı bakımından yararlı görülen veya müsadereye veya Devletin
mülkiyetine geçmesi yaptırımına tâbi olan eşyanın muhafazası veya başka bir
şekilde güvence altına alınması yetkisini vermektedir. Eşyanın önce yanında
bulundurandan teslimi istenecek, vermezse eşyaya elkonulabilecektir. Elkoyma
terimi Tasarıda zapt yerine kullanılmakta ve rıza bulunmayan hâllerde zorla
şeyi alma yetkisini ifade etmektedir.
Madde böylece önemli bir
koruma tedbirine yer vermiş olmaktadır.
İstenen eşyayı
vermeyenler hakkındaki yaptırım 92 nci maddede gösterilmiştir.
Madde 92. - Madde, 91
inci maddede yer alan koruma tedbirine uymayanlara uygulanacak yaptırımları
göstermektedir.
Maddeye göre teslimi
istenen şeyleri yanında bulunduranlar, istem üzerine bu şeyi göstermez veya
teslim etmezlerse, haklarında 62 nci maddede yer alan disiplin hapsi
uygulanacaktır.
Tanıklıktan çekinebilecek
olan kişilere tanınan ayrıcalık, Anayasamızın 38 inci maddesinin beşinci
fıkrasında yer alan, "Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen
yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye
zorlanamaz." kuralının ifadesi olduğundan, tanıklıktan çekinebilecekler
hakkında disiplin hapsinin uygulanamayacağı son fıkrada açıkça belirtilmiştir.
Madde 93. - Bu madde,
resmî dairelerdeki dosya ve diğer belgelerin delil olarak mahkemelerde
kullanılabilmesi açısından önemli değişiklikler getirmiş ve öncelikle Devletin
güvenliği veya temel dış yararları unsurları kullanılmıştır.
Ayrıca, izin verme konusu
netleştirilmiş ve doğrudan doğruya ilgili bakana yetki verilmiştir. Ayrıca
bakanın kararına karşı itiraz yolu da açılarak, Başbakanlığa başvurulabilmesi
kabul edilmiştir.
Bütün bu yeniliklerin
amacı, etkin bir ceza yargılama sisteminin oluşturulmasıdır. Bu yapılırken,
Devlet sırrı da korunmakta ve yararların dengelenmesine çalışılmaktadır.
İlgili makam veya resmî
memur, bakanın kararı olmadan Devletin güvenliği veya temel dış yararlarına
karşı ağır sonuçlar meydana getirecek dosya ve belgeleri verecek olursa,
mahkeme bunları hükme esas alamayacaktır.
Madde 94. - Madde,
elkonulamayacak mektup ve belgeleri göstermektedir.
Bunlar:
1. Şüpheli veya sanık ile
tanıklıktan çekinebilecek olan kimseler arasındaki mektuplar ve belgelerdir.
2. Ancak elkonulamaması
için bunların adı geçenlerin nezdinde bulunması gerekir. Nezdinde bulunmaktan
maksat yalnız kişinin üzeri olmayıp,
mektup ve belgelerin yerleşim yerinde veya işyerinde bulunması da, kavramın
kapsamı içindedir.
3. Mektup ve belgeler,
tanıklıktan çekinebilecek olanlarla, şüpheli veya sanık arasındaki muhabere
kapsamında ise ve çekinme hakkına sahip olanların nezdinde bulunuyorlarsa
bunlara elkonulamaz. Ancak, tanıklıktan çekinebilecek olanların soruşturulan
veya kovuşturulan suça iştirak veya yataklık etmiş olmaları şüphesi varsa, söz
konusu mektup veya belgelere elkonulabilecektir.
Maddenin "ratio
legis"i tanıklıktan çekinme olanağının korunmasıdır.
Madde 95. - İspat aracı
olarak yararlı görülen veya müsadereye tâbi eşyayı yanında bulunduran kişi bunu
rızası ile teslim etmediği takdirde bu tür eşyaya zor kullanılarak
elkonulabileceği yukarıdaki maddelerde belirtilmiştir.
Maddede bu eşyaya hangi
merciin kararı ile elkonulacağı gösterilmektedir. Maddenin birinci fıkrasına
göre, zor kullanarak elkoymaya esasta hâkim karar verecektir. Kişinin rızası
olmadan eşyasına elkonulması o eşya üzerindeki tasarruf hakkını kaldırmış
olacağından, zorla elkoymaya hâkim karar vermelidir. Diğer yönden elkoyma,
delilleri koruma açısından önemli olduğu için, gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde Cumhuriyet savcısı ve bunların yardımcısı sıfatıyla emirlerini yerine
getirmeye memur olan kolluk görevlileri de Cumhuriyet savcısının veya kolluk
amirinin yazılı emri ile zor kullanarak elkoyma işlemini
gerçekleştirebileceklerdir. Elkoyma ile ilgili düzenlenecek tutanağa bu işlemi
yapan kolluk görevlisinin açık kimliği yazılacaktır. Elkoyma hâkim kararı
olmadan, yetkili merciin başka bir ifadeyle Cumhuriyet savcısının veya kolluk
amirinin yazılı emriyle gerçekleştirilmiş ise bu karar yirmidört saat içinde
hâkimin onayına sunulacaktır. Onaya sunma durumunda hâkimin kararını elkoymadan
itibaren kırksekiz saat içinde açıklayacağı aksi hâlde elkoymanın kendiliğinden
kalkacağı da birinci fıkrada ayrıca belirtilmek suretiyle 3/10/2001 tarihli ve
4709 sayılı Kanunla Anayasanın 20 nci maddesinde yapılan değişikliğe uygulama yeteneği
kazandırılması amaçlanmıştır.
Hâkimin kararı olmaksızın
yapılan elkoyma işleminin, birinci fıkrada belirtilenler dışında hangi hâllerde
hâkimin onayına sunulacağı hangi hâllerde hâkimden bu hususta bir karar
vermesinin istenebileceği maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında
gösterilmiştir. Elkoyma işlemi sırasında ilgili kişi veya bunun ayırt etme
gücüne sahip hısımlarından birinin hazır bulunmadığı veya bunlardan biri veya
avukatı hazır bulunup da elkoyma işlemine karşı çıktığı takdirde, elkoyma işlemi
yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulacaktır.
Maddenin üçüncü
fıkrasında, elkonulan eşya yanında bulunan kişi, kendi nezdindeki eşyaya
elkonulduğu, dolayısıyla tasarruf yetkisinin kaldırılmasından etkilendiği için,
hâkime başvurarak bu hususta yani elkoymanın gerekip gerekmediği hakkında bir
karar vermesini isteyebilecektir.
Maddenin ikinci ve üçüncü
fıkralarında belirtilen hâllerde:
1. Kamu davası açılmış
ise karar verme yetkisi, kuşkusuz kamu davasına bakan hâkim veya mahkemeye
aittir.
2. Henüz kamu davası
açılmamış ise karar verme yetkisi, elkoyma işleminin yapıldığı yerin sulh ceza
hâkimine ait olacaktır.
Kamu davası açıldıktan
sonra da, delillerin korunmasının zorunlu olduğu hâllerde, Cumhuriyet savcısı
ve bunların yardımcısı sıfatıyla emirlerini yerine getirmeye memur olan kolluk
görevlileri tarafından bir kısım eşyaya elkonulabilecektir. Bu takdirde davaya
bakan hâkim veya mahkemeye hemen ve her hâlde en geç yirmidört saat içinde
bilgi verilecek ve eşya, hâkim veya mahkemenin emri gereğince işleme tâbi
tutulmak üzere hazır bulundurulacaktır. Maddenin beşinci fıkrası bu hususu
düzenlemektedir.
Maddenin altıncı fıkrası
ise askerî mahâlde yapılacak elkoymaya ilişkin hükümleri düzenlemektedir:
"Askerî mahal" başta Anayasa olmak üzere mevzuata girmiş bir
kavramdır. Anayasanın 145 inci ve Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü
Kanununun 9 uncu maddelerinde, asker kişilerin "askerî mahallerde"
işledikleri suçlara da askerî mahkemelerde bakılacağı belirtilmiştir. Bu hâle
göre askerî yargının görevinin belirlenmesinde yasal esaslardan biri olan
"askerî mahal" uygulamada yerleşmiş bir deyim olup, bugüne kadar
askerî yargı ve uyuşmazlık mahkemesi kararlarında açıklığa kavuşmuş ve herhangi
bir tereddüde neden olmamıştır.
4/1/1961 tarihli ve 211
sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 12 nci maddesinde tarif
edilen, kıt'a, taktik birlik, idarî birlik, karargâh ve askerî kurumlar ile
aynı Kanunun 51 inci maddesinde açıklanan kışla ve benzeri yerler bu
nitelikleri bakımından askerî mahallerdir. Aynı Kanunun 100 üncü maddesinde
askerî mahal olma durumları uygulamada tereddütlere neden olabileceği düşünülen
"orduevleri, askerî gazinolar ve kışla gazinoları"nın da askerî bina olup askerî mahal niteliğini
haiz olduğu açıklanmıştır.
Öte yandan, 9/7/1982
tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununun 21 inci maddesinin
son fıkrasında, Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı askerî mahaller
açıklanmıştır.
Madde 96. - 1412 sayılı
Kanunun 91 inci maddesinde iki ayrı fıkrada düzenlenen sanığa gönderilen veya
sanık tarafından gönderilen mektuplara ait hükümler birleştirilerek tek fıkrada
ele alınmıştır. Postayla gönderilen bilgi kavramı açıklanmış ve elektromanyetik
araçlarla gönderilenler de buna dahil edilmiştir.
Yapılan diğer bir yenilik
1412 sayılı Kanunun 91 ilâ 93 üncü maddelerinin birleştirilmesinden
oluşmaktadır; böylece, birbirleri ile ilgili olan maddelerin bir araya
toplanması yoluyla, daha sistemli bir kanun elde etme amacı güdülmüştür.
Madde, postada elkoyma
konusunu, haberleşme özgürlüğünün demokratik hayat biçimindeki çok önemli üstün
değeri dolayısıyla ayrıca düzenlemiş bulunmaktadır. Postada bulunan mektup,
telgraf veya elektromanyetik araçlarla gönderilmiş bilgileri içeren yazı, belge
veya diğer gönderilere (mersulelere) elkonulabilmesi için:
1. Bunların suçun delil,
iz, eser ve emarelerini oluşturduğundan şüphe edilmesi temel koşuldur.
2. Ancak, bu yeterli
olmayıp ayrıca adliyenin eli altında olması zorunlu sayılmalıdır.
Haberleşme özgürlüğünü
güvence altında bulundurmak üzere madde ayrıca, tamamlayıcı tedbirlere ve
bunları sağlayan hükümlere yer vermiş bulunmaktadır:
1. Elkoymaya esasta hâkim
karar verecektir,
2. Cumhuriyet savcısı
ancak gecikmesinde sakınca olan hâllerde elkoyma emrini verebilecektir. Ancak
elkoydukları şeyleri açmadan hemen yetkili hâkime teslim edecektir.
3. Kolluk memurları
sadece hâkim kararını veya Cumhuriyet savcısının emrini yerine
getirebilecekler; ancak zarf veya paketleri hiçbir suretle açamayacak, ilgili
posta görevlilerinin huzuru ile bunları mühür altına alacaklar ve hemen, yerine
göre hâkime veya Cumhuriyet savcısına
teslim edeceklerdir.
4. Böylece kendisine
teslim edilen mühür altındaki şeyleri açıp açamamak hususundaki karar hâkim
tarafından verilecektir. Hâkimin bu husustaki kararı, maddenin birinci
fıkrasında belirtilen koşulların var olup olmadığına dayanacaktır. Açıldıktan
sonra adliyenin eli altında tutulmasına gerek bulunmadığı anlaşılan şeyler
hemen ilgililerine teslim olunacaktır. Buna karşılık birinci fıkradaki
koşulları kapsayan şeyler Cumhuriyet savcısına teslim edilecektir. Cumhuriyet
savcısı soruşturma sonunda suçla ilgili bulunmadığını saptadığı şeyleri bir
tutanak düzenleyerek ilgilisine teslim edecektir.
Bütün bu hükümler
Anayasada öngörülen özel hayatın gizliliğini korumaya yöneliktir.
Madde 97. - 97 ilâ 106
ncı maddeler, insan haklarının en önemlilerinden birisini oluşturan özel
hayatın dokunulmazlığı ile çok ilgili olan bir usul işleminin, aramanın
koşullarını belirlemektedir.
Maddeye göre arama:
1. Suç işlediği sanılan,
şerik oldukları veya yataklık ettiği düşünülen kişilerin konutlarında, adı
geçenlere ait diğer yerlerde, üstlerinde veya bunlara ait eşyada,
2. Suç işlediği sanılan
kişinin yakalanması, suçun delil, iz, eser ve emarelerinin bulunması, suçla
ilgili eşyanın elde edilmesi için,
yapılabilir.
Yukarıda belirtilen
yerlerde arama yapılabilmesi için, buralarda aramanın amacının
gerçekleşebileceğinin sanılması ve doğal olarak bu sanıyı haklı kılacak
durumların var olması gerekir.
Ayrıca aramanın yapılabilmesi
için kişinin özellikle şüpheli veya sanık statüsüne girmiş bulunması da
gerekmez; tahmin yeterlidir.
Madde, aramada kamusal
yarar ile kişisel haklar arasındaki dengeyi bu suretle kurmaya çalışmaktadır.
Madde 98. - 97 nci
maddede suç ile ilgili bulunan kişilerin nezdinde yapılacak aramaya ilişkin
hükümler düzenlenmiştir. Bu maddede ise adı geçenler dışında kalan kimseler
yönünden aramanın koşulları gösterilmektedir. Özel hayatın dokunulmazlığı
itibarıyla, suçla ilgisi bulunmayan kişilerin nezdinde arama daha da sıkı bir
kısım koşullara tâbi kılınmıştır. Arama yine de 97 nci maddede gösterilen
koşullar varsa yapılabilecektir; ancak, maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği
üzere suçla ilgisi olmayan kişilerin nezdinde arama, aranılan kişinin ve suçun
delil, iz, eser ve emarelerinin veya elkonulacak eşyanın oralarda bulunduğunu
kabul ettirebilecek olayların varlığına yani bu hususun saptanmış olmasına
bağlıdır. Bu koşulu, arama yetkisini kullananların çok dikkatle saptamış
bulunmaları gerekir. Ancak, üçüncü fıkrada belirtildiği üzere şüpheli veya
sanığın yakalandığı veya izlendiği sırada girdiği yerler bakımından bu koşul
aranmayacaktır.
Madde 99. - Madde, ilke
olarak konutta, iş yerlerinde ve diğer kapalı
yerlerde aramanın yapılacağı zamanı ve her zaman arama yapılabilecek
hâlleri göstermektedir: İlke, söz konusu yerlerde gece vaktinde aramanın yapılmamasıdır.
Tasarının 2 nci maddesinin (7) numaralı bendinde gece vakti tanımlanmıştır.
Birinci fıkrada belirtilen yerler dışında arama günün her saatinde yapılabilecektir.
Madde birinci fıkrasında
belirlediği bu ilkeye, yine birinci ve ikinci fıkralarında istisnalar
getirmektedir.
İstisnalar şunlardır:
1. Suçüstü cürüm,
2. Gecikmesinde sakınca
bulunan hâller, (bu terim için 2 nci maddenin gerekçesine bakılmalıdır.)
3. Firar eden kişi ile
tutuklu ve hükümlünün tekrar yakalanması durumları,
4. Geceleyin herkesin
girip çıkabileceği yerler,
5. Mahkûmların toplanma
veya sığınma yerleri,
6. Suç ile elde edilen
şeyleri saklama yerleri,
7. Gizli kumar yerleri,
8. Genelevler.
Maddenin ikinci
fıkrasında yer alan ve yukarıda 4 ilâ 8 inci sıra numaralarında belirlenen
mahaller gibi yani bunların benzeri olan ve kollukça bilinen yerlerde de her
zaman arama yapılabilecektir.
Madde 100. - Madde, arama
kararının kimler tarafından, nasıl verileceğini, karar veya emirde ne gibi
hususların yer alması gerektiğini, aramanın yapılmasında uyulması gerekli
hususları ve istisnalarını göstermektedir. Madde, 1412 sayılı Kanunun konuya ilişkin 97 nci maddesine göre esaslı
sayılabilecek değişiklikler getirmiştir. Maddenin temel yapısı aşağıdaki şemada
gösterilmiştir:
1. Arama kararı, ilke
olarak hâkim tarafından verilecektir. Ancak gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde Cumhuriyet savcıları veya kolluk amirlerinin yazılı emri üzerine
kolluk memurları da arama yapabilirler.
2. Arama kararında veya
Cumhuriyet savcının veya kolluk amirinin verdiği yazılı emirde mutlaka aramanın
nedenini oluşturan fiil, delil, iz, eser ve emarelerin ne olduğu, aranacak
kişi, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi gösterilecektir. Ayrıca
yapılan arama üzerine düzenlenecek arama tutanağına bu işlemi yapanların açık
kimlikleri yazılacaktır.
3. Konutlarda veya iş
görmeye özgü yerlerde veya kapalı yerlerde aramada o yer ihtiyar heyetinden
veya komşulardan iki kişi hazır bulundurulacaktır. Ancak arama doğrudan doğruya
hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yapıldığında bu koşulun yerine
getirilmesine gerek yoktur. Keza, 99 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
yerlerde arama yapılırken de bu koşula uymak gereği yoktur.
4. Askerî mahallerde
yapılacak aramalar için hâkim veya Cumhuriyet savcısı istemde bulunacaktır. Bu
istem üzerine arama askerî makamlar tarafından yapılacaktır. Ancak, bu işleme
hâkim veya Cumhuriyet savcısı mutlaka katılacaktır. Bu katılım sadece hazır
bulunmaktan ibaret olmayıp fiilen katılma olarak düşünülmüştür; bunun anlamı
adı geçenlerin istemlerinin askerî makamlarca yerine getirilmesidir.
Madde 101. - Madde,
avukat bürolarında arama, elkoyma ve avukatlarla ilişkili postada yapılacak
belge ve varakalara elkoyma ile ilgili ve suç nedeniyle yapılacak işlemleri
ayrı ve genel hükümlere göre farklı usullere ve özel hükümlere bağlamış
bulunmaktadır. Böylece ayrı ve istisnaî usuller getirilmesinin temel nedeni,
savunma hakkını sağlam tutmaktır: Avukat ile müvekkilleri arasındaki
ilişkilerin tam bir gizlilik içerisinde yürütülmesi, savunma hakkını sağlam
tutmanın ve avukatın meslekî sırlarının korunmasının temel koşuludur. İşte bu
nedenle özel hükümler meydana getirilmiştir.
1. Avukat büroları ancak
mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet
savcısının denetiminde aranabilecektir ve aramaya baro başkanı mutlaka
çağırılacak veya kendisi yahut onu temsil eden bir avukat aramada mutlaka hazır
bulundurulacaktır.
2. Maddenin (2) numaralı
fıkrasına göre bürosunda arama yapılan avukat ile müvekkili arasındaki meslekî
ilişkiye ait olan şeylere elkonulamaz. Arama sırasında avukat veya baro başkanı
yahut temsilcisi elkonulmak istenilen şeyin avukat ile müvekkili arasındaki
ilişkiye ait olduğunu öne sürerek bunlara elkonulmasına karşı koyduklarında, bu
şey ayrı bir zarf veya paket içerisine konulacak ve hazır bulunanlarca
mühürlenecektir. İşlem soruşturma evresi sırasında yapılmakta ise paket sulh
ceza hâkimine verilecek ve adı geçen gerekli incelemeleri yaparak yirmidört
saat içinde bu husustaki kararı verecektir; işlem kovuşturma evresi içinde
gerçekleştirilmiş ise bu takdirde, yine yirmidört saat içinde gerekli karar,
298 inci maddede gösterilen merci tarafında verilecektir.
Her iki hâlde yetkili
hâkim, elkonulan şeyin avukat ile müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait
olduğunu saptadığında bunu derhal avukata iade etmekle beraber, yapılan işlemi
belirten bütün tutanakların ortadan kaldırılmasına karar verecektir. Aksi hâlde
ise şeyler ilgili savcıya veya hâkim veya mahkemeye verilecektir.
3. Maddenin (3) numaralı
fıkrası, postada elkoyma durumunu düzenlemektedir; bu hâlde de avukat, baro
başkanı veya adı geçeni temsil eden avukatın şeylere elkonulmasına karşı
koyması hâlinde, maddenin (2) numaralı fıkrasında belirtilen hükümlerin
uygulanması suretiyle sorun
çözülecektir.
Madde 102. - Madde
aramada, yasal olarak bulundurulması zorunlu kişiler dışında kimlerin hazır
bulunabileceklerini göstermektedir:
Aranan yerin sahibi veya
aranan eşyanın zilyedi aramada hazır bulunabilir. Adı geçenler hazır
bulunmadıklarında, temsilcileri veya ayırt etme gücüne sahip hısımlarından
birisi veya kendisi ile beraber oturmakta bulunan bir kişi veya komşusu hazır
bulundurulacaktır. Ancak dikkat edilmelidir ki, yerin sahibi veya eşyanın
zilyedi, orada bulunmakla beraber aramaya katılmazlar veya çıkıp gidecek
olurlarsa, diğer kişiler onlar yerine hazır bulundurulmazlar. Arama, 98 inci
maddenin birinci fıkrası gereğince suç ile ilişkili olmayan kimselerin nezdinde
yapılıyorsa, bu maddenin birinci fıkrasına göre aramada bulunabilecek kişiye
veya adı geçenler yerine çağrılanlara aramanın amacı hakkında, işleme
girişmeden önce bilgi verilir. Ancak, 99 uncu maddenin ikinci fıkrasında gösterilen
yerlerin zilyetlerine, arama hakkında bilgi vermek zorunluluğu yoktur.
Avukatın arama için
çağırılması zorunlu değildir; ancak kendiliğinden geldiğinde aramada hazır
bulunabilecektir.
Madde 103. - Madde,
hakkında arama işleminin uygulandığı kimseye işlemin sona ermesinden sonra
verilmesi gerekli belgeleri göstermekte ve bunların içeriğine ait bazı
hususları belirlemektedir: Verilecek bu belgede cezalandırılacak fiilin
niteliği gösterilecek ve elkonulan veya koruma altına alınan şeyler varsa bunların
listesini içeren tam bir defter düzenlenerek isterse ilgiliye verilecektir.
Ayrıca, elkonulan veya koruma altına alınan eşya mühür altına alınacak veya
eşyayı belirlemeye olanak verecek bir işaret eşya üzerine konulacaktır. Arama
sonucunda, aramanın gerekçesini oluşturan şüpheyi haklı kılan bir şey elde
edilememiş ise bunu belirten bir belge de, istemi hâlinde ilgiliye verilecektir.
Maddenin ikinci fıkrası,
elkonulan eşyanın mülkiyetine dair olmak üzere hakkında arama işlemi uygulanan
kimsenin görüş ve iddialarına belgede yer verilmesini öngörmüştür. Üçüncü
şahısların iddiaları varsa bunların da belgeye geçirilmesi uygun olacaktır.
Madde 104. - Madde, arama
sonunda, aramanın esasını oluşturan soruşturma ile ilgisi bulunmayan ve fakat
diğer bir suç şüphesini harekete geçirecek şeylerin bulunması hâlinde yapılacak
işlemi göstermektedir. Bu eşyaya geçici olarak elkonulacak ve durum Cumhuriyet
savcılığına, geciktirilmeksizin bildirilecektir.
Madde 105. - Madde,
aramada ele geçirilen kağıtların (evrakın) incelenmesi yetkisini mühasıran
hâkime vermiş ve 1412 sayılı Kanunda yer alan, rıza hâlinde kağıtları kolluğun
da inceleyebilmesi olanağını kaldırmıştır. Amaç, özel hayatı korumaktır.
Cumhuriyet savcısı veya
kolluk görevlileri belirtilen nitelikte kağıtlara rastladıklarında, bunları
ilgilinin rızası olsa bile okumayarak bir zarfa koyacak ve zarfı mühürleyerek
hâkime teslim edeceklerdir. Kağıtların zilyedi veya onun temsilcisi isterse
kendi mühürünü de koyabilecek veya
imzasını atabilecektir. Yukarıda da açıklandığı üzere hükmün amacı, ilgilinin
suçla ilişkisi olmayan ve onun özel hayat ve ilişkileri ile ilgili yazıların,
ne suretle olursa olsun başkaları tarafından okunamamasını sağlamak ve böylece
özel hayatın dokunulmazlığını güvence altında tutmaktır. Hâkim kendisine teslim
olunan kağıtları inceledikten sonra bir ayırım yapacak ve sadece suçla ilgili
olanları Cumhuriyet savcısına verecektir. Kağıtların geri kalan kısmı ise,
elbette ki, ilgiliye geri verilecektir. Böylece hâkim, kişinin özel hayatını
koruyucu önemli bir rolü yerine getirmiş olacaktır. Madde bu hususa o derecede
önem vermektedir ki, hâkim tarafından mühür kaldırılırken ve kağıtlar
incelenirken zilyet veya temsilcisi veya avukatının çağrılmasını öngörmüş
bulunmaktadır. Çağrıya uyulmadığında gerekli işlem yapılacaktır.
Madde 106. - Suç
nedeniyle alınmış olan eşyanın geri verilmesi uygulamada sıkıntılara yol
açtığından, madde, konuyu yeniden düzenlemiş ve 1412 sayılı Kanunun 103 üncü
maddesinde yer alan düzenlemenin yetersizliğini gidermiştir.
1412 sayılı Kanunun 103
üncü maddesinde sadece mağdura yer verilmiş, sanıktan ve üçüncü kişilerden söz
edilmemiştir. Oysa, örneğin sanıktan alınıp da müsaderesine karar verilmeyeceği
anlaşılan veya delil olarak bulundurulmasına gerek duyulmayan eşyanın da,
mülkiyet hakkına duyulan saygı gereği geri verilmesi mümkün olmalıdır. Bu
sorun, özellikle cürüm eşyasını satın alma suçu münasebetiyle kuyumculardan
alınan "emsal altın"ın, soruşturma için bir önemi kalmadığı hâllerde
de adliyenin eli altında bulundurulmaya devam edilmesiyle mülkiyet hakkının
ihlâline yol açan bir nitelik kazanmıştır.
Alınmış olan şeylerin
soruşturma veya kovuşturma yönünden muhafazasına gerek kalmadığı merciince
görüldüğünde, bunların re'sen veya istem üzerine geri verilmesine karar
verilecektir. İstemin reddi hâlinde karara karşı itiraz yoluna gidilebilecektir.
İlgililer, eşyanın geri
verilmesi için hukuk davası da açabileceklerdir.
Madde 107. -
Telekomünikasyon yoluyla yapılan haberleşmeye girme, mevzuatımızda sadece
30/7/1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele
Kanununda belirli örgütlü suçlar için düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uygun genel bir
düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Tasarı 107 ilâ 111 inci maddeler ile Türk
usul hukukundaki bu önemli boşluğu
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarına uygun olarak doldurmaktadır.
Gerçekten gerek ikrar,
gerek işlenen suça ait diğer delil, iz, eser ve emareler, suçu işleyen,
şerikleri, yataklık edenler ile diğer kişiler arasında cereyan eden telefon
muhaverelerinin (karşılıklı konuşmaların) dinlenmesi veya sinyalleri, yazıları,
resimleri, görüntü veya sesleri veya diğer nitelikteki bilgileri kablo, radyo
veya diğer elektromanyetik sistemlerle veya tek yönlü sistemlerle alan ve
ileten araçlara girilerek elde edilebilir. Modern teknik bu hususta kolaylıklar
ve olanaklar sağlamış bulunmaktadır.
Ancak burada, çok açık
olan ve örneğin uyuşturucu madde trafiğinde olduğu gibi başka suretle delilini
bulmak olanağının çok az olduğu suçları ve faillerini meydana çıkarmak gibi
önemli toplumsal yarar ile haberleşme özgürlüğü, özel hayatın dokunulmazlığı
gibi temel insan haklarına saygının çatıştığı açık olduğundan Batı ülkeleri bu
konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uygun biçimde
düzenlemişlerdir. Bunun tipik
örneğini Fransız Ceza
Usulü Kanununun 100 ilâ 100-7 nci maddeleri oluşturmaktadır. Tasarının
107 ilâ 111 inci maddeleri kaleme alınırken sözü edilen mevzuattan ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarından esinlenilmiştir.
Madde telefon
konuşmalarına veya maddede sayılan diğer iletişim araçlarına müdahale edilmesi,
girilebilmesi için koşulları şu suretle saptamıştır:
1. Soruşturulan suçun beş
yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir cürüm olması
gerekmektedir.
2. Yapılan soruşturmada
başka suretle delil, iz, eser veya emare elde edilemeyeceği anlaşılmış
olmalıdır yani bu yola "ultima ratio" olarak başvurulabilecektir.
3. Bu husustaki karar
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi
tarafından verilecektir.
4. Hâkim, müdahale
kararını sadece hakkında soruşturma açılmış kişiler için değil ve fakat,
iletişimlerine girildiğinde soruşturma yapılan suç ve suçlular bakımından
delil, iz, eser ve emare elde edilebilecek diğer kişiler hakkında da verebilecektir.
Telefonla sürekli rahatsız edildikleri için, polise başvurarak telefonlarının
dinlenmelerini istemiş bulunan kişiler bakımından, elbette ki, bu usul
uygulanmayacaktır.
5. Verilecek kararda
maddenin ikinci fıkrasında açıklandığı üzere, dinlenecek telefonun numarası
veya diğer iletişim araçları bakımından hattın sahibinin veya kullananın kim
olduğu, bu hususlara ait bütün unsurlar ve suçun türü ile üç aydan fazla
olmamak üzere müdahale süresi, gösterilecektir. Özetle karar,
telekomünikasyonda müdahale
edilecek hattı, cihazı belirlemeye
yarayacak bütün unsurları, başvurulmayı gerekli kılan suçu ve müdahale süresini
içerecektir. Müdahale; yukarıda açıklanan usul ve koşullara uyularak en çok iki
defa üçer aydan fazla olmamak üzere uzatılabilecektir.
Madde ile getirilen
düzenleme belirtildiği gibi bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Bu ihtiyaç
nedeniyle konu diğer ülkelerin kanunlarında da düzenlenmiştir. Bununla birlikte
insan hakları bakımından önemi dikkate alınarak bu usulün uygulanması için
Fransız Ceza Usul Kanununda işlenen cürmün cezasının "iki yıl" olarak
öngörülmüş bulunmasına karşılık, Tasarının bu maddesinde "beş yıl veya
daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren cürümlerde" bu usulün
uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeyle de insan hakları bakımından
önemli bir koruma getirilmiştir.
Böylece getirilen metin
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında belirtilen bütün kayıt ve
koşulları içermektedir.
Madde 108. - Madde, 107
nci madde gereğince alınacak kararların nasıl yerine getirileceği hakkındaki
usulleri, icra ile görevli olanların neler yapacakları, kayıtların metin hâline
getirilmesi, toplanan bilgilerin yargısal değeri, kayıtların muhafazası
konularını düzenlemektedir.
Buna göre:
1. Cumhuriyet savcısı
veya onun görevlendireceği kolluk memuru, istediğinde resmen
telekomünikasyonlarla görevli olanlar veya böyle bir hizmeti yerine getirmek
hususunda yetkili bulunanlar, kararın uygulanması için gerekli bütün faaliyetleri
derhâl yerine getirmekle yükümlüdürler. İşin başladığı ve bitirildiği tarih ve
saatler saptanarak bir tutanağa bağlanır. Kolluk, işlemleri bizzat kendisi de
gerçekleştirebilir.
2. Elde edilen kayıtlar,
Cumhuriyet savcılığınca veya görevlendireceği kolluk memuru tarafından çözülür
ve metin hâline getirilir; yabancı dildeki kayıtlar da Türkçe'ye çevirttirilir.
Kayıtlar ise zarflara konularak mühürlenir.
3. İlgilinin 147 nci
maddede, ifade almada ve sorguda, isnat açıklandıktan, susma hakkı tanındıktan
sonra, serbest irade ile yapılan açıklamaların delil niteliği kazandığı
belirtildiği için, gizlice yapılan telefon ve benzeri dinlemelerde, ilgilinin
beyanda bulunması, ikrar delili değil, bir belirti delili olarak anlam kazanır.
İkrar, suçun doğrudan doğruya ispatı açısından elverişli bir delil olduğu
hâlde, emare delili, parmak izi gibi dolaylı bir ispat gücüne sahiptir ve başka
delillerle bütünleşmeden tek başına ispat bakımından yeterli olmaz. Bu nedenle
maddenin üçüncü fıkrasında kayıt ve saptamaların yargılamada sanığın ikrarına
ilişkin delil olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir.
4. Maddenin dördüncü
fıkrasında, toplu kaset kullanılmış ise, ilgili kaydın örneğinin çıkarılacağı
ve bu hususta bir tutanağın düzenlenerek dosyasına gönderileceği açıklanmıştır.
Böylece mühür altına alınan kayıt ve saptamaların kamu davası zamanaşımı
gerçekleşinceye kadar muhafaza olunacağı, bu tarihte Cumhuriyet savcısının
denetimi ve gözetimi altında imha edileceği; işlemin bir tutanağa bağlanacağı
ve keyfiyetin ilgiliye bildirileceği hususlarına yer verilmiştir.
Madde 109. - Maddede,
avukatın bürosu, konutu ve yerleşim yerindeki telefon, faks, bilgisayar gibi
telekomünikasyon araçları hakkında, savunmasını üstlendiği şüpheli veya sanığın
işlediği suç nedeniyle, 107 nci maddenin uygulanamayacağı açıklanmıştır.
Gerçekten avukatın savunmasını üstlendiği şüpheli veya sanık ile haberleşmesi
denetlenemez. Bunun dışında, avukatın kendisi suç işleme şüphesi altındaysa ve
diğer dinleme koşulları varsa 107 nci madde uygulanabilecektir.
Madde 110. - Madde,
bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve geçici elkoyma
konularını düzenlemektedir. Bireye ait kişisel bilgiler üzerindeki hak, temel
insan haklarından olduğundan hakkın kısıtlanabilmesi için yasal düzenleme
gerekeceği açıktır.
Ancak bilgisayarlardaki
kayıtların gerçeğin açığa çıkarılması yönünden, ceza davasında delil, iz, eser
ve emare oluşturacağı ortadadır. Bu itibarla madde hem bu olanağı sağlamak ve
hem de bireysel yararları saklı tutmak amacıyla bilgisayar program ve
kütüklerinde arama yapılmasını aşağıdaki belirli koşullara tâbi kılmış
bulunmaktadır;
1. İki yıl veya daha
fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren cürümler hakkında yapılan soruşturmalarda
bilgisayarda, bilgisayar programlarında ve bilgisayar kütüklerinde arama,
kopyalama ve aygıta geçici olarak elkoyma yapılabilir.
2. Bunun için, söz konusu
işleme başvurulmasının zorunlu olması yani bunun bir "ultima ratio"
çare oluşturması gereklidir.
3. Bu husustaki kararın
mutlaka hâkim tarafından ve gizli olarak verilmesi gerekir. Bu karar,
soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi tarafından gizli olarak verilecektir.
4. Arama sonucu, suçla
ilgili bilgi metin hâline getirilecektir.
5. Bilgiler şifreye
bağlanmış ise ve bu nedenle giriş yapılamıyorsa, çözümün yapılabilmesi için
araç ve gereçlere, aygıta geçici olarak elkonulabilir. Çözümden hemen sonra
bilgisayardaki bilgilere zarar vermeden aygıtın ilgilisine hemen geri verilmesi
gerekir.
Dikkat edilmelidir ki, bu
maddenin amacı 107 nci maddeden farklıdır. 107 nci maddede bilgisayar işlemekte
iken içeri girilmekte ve ilgilinin bundan haberi olmamaktadır. Bu maddede ise,
durağan hâldeki aygıtta araştırma, arama yapılmaktadır.
Maddenin öngördüğü geçici
elkoyma işlemine itiraz edilebilecektir.
Madde 111. - Madde,
özellikle çıkar amaçlı örgütlü suçla mücadele açısından önem taşıyan bir hükmü içermektedir. Yabancı ülkelerden
alınacak kişisel bilgilerin hukuka uygun bir şekilde delil olarak kullanılması
böylece olanaklı hâle getirilmiş olmaktadır. Başvuru için uluslararası adlî
yardımlaşma esas ve kuralları uygulanacaktır. Bu madde hükmünün 107 nci madde
kapsamındaki işlemler bakımından da geçerli olduğu maddenin ikinci fıkrasında
açıklanmıştır.
Madde 112. - Yalnız
başına tutuklama, hâkimi, şüpheli veya sanık hakkında ya bütünüyle hürriyetten
yoksunluğa ya da tam serbest bırakmaya mecbur kılan bir tedbirdir; adı geçenler
ya bir yere kapatılacaklar veya tam serbest kalacaklardır. Tasarı bu maddesi
ile bu iki durum arasında adlî kontrol kurumunu getirmiş bulunmaktadır. Söz
konusu kurum tesis edilirken Alman, İtalyan ve özellikle Fransız hukuku
göz önünde bulundurulmuştur. Kurum
ilgiliyi özgürlüğünden yoksun kılmamakla birlikte gözlemeyi ve denetlemeyi
olanaklı kılan tedbirlere tâbi kılmaktadır; böylece kişinin kaçması riski
azaltılırken hürriyetten tümü ile yoksun kılmanın zararları da ortadan
kaldırılmış olmaktadır. Bu yeni kurumun hem özgürlükçü ve hem de kamu düzenini
koruyucu nitelikte bulunduğu söylenebilir. Bu kurumdan sonra tutukluluk
uygulaması istisnaî hâle gelmektedir. Kurum şüpheliyi hürriyetten yoksun hâle
getirmemekle birlikte, aynı sonuçların elde edilebileceği hâllerde adlî kontrole
hükmetmek gerekecektir.
Adlî kontrolün soruşturma
evresinde uygulanmasında üç temel koşul vardır:
1. Şüphelinin işlediği
iddia olunan fiilin 119 uncu maddeye göre tutuklamayı gerektirebilecek bir suçu
oluşturması,
2. Cumhuriyet savcısının
istemde bulunması,
3. Sulh ceza hâkiminin
kararı.
Adlî kontrole tâbi
tutulan şüphelinin veya 113 üncü maddenin son fıkrası gereğince kovuşturma
evresinde sanığın maddede on altı bentte ayrı ayrı gösterilmiş yükümlülüklerden
hangilerine yani bunlardan birine veya birden çoğuna tâbi tutulacağı hâkim
veya mahkemenin kararında
belirtilecektir.
Yukarıda (1) numarada
belirtilen koşulun anlamı adlî kontrol kararı verebilmek için 119 uncu
maddedeki tutuklama koşullarının varolması demektir. 119 uncu maddenin son
fıkrası hükmü, adlî kontrol bakımından da geçerli olup bu kurumun uygulanabilmesi
için şüpheli veya sanığın suçluluğu ve tutuklama nedenlerinin varlığı hakkında
kuvvetli belirtilerin saptanmış olması gerekecektir. Dikkat edilmelidir ki, 112
nci maddeyi uygularken hâkim 119 uncu maddeyi daima göz önünde bulundurmalıdır.
Madde 113. - Madde, adlî
kontrol kararının soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi ile sulh
ceza hâkimi, kovuşturma evresinde ise görevli ve yetkili yargı mercii
tarafından hükmolunacağını belirtmektedir.
Hâkim veya mahkeme 112
nci maddede belirtilen yükümlülükleri madde hükmünü göz önünde bulundurarak
belirleyecektir. Cumhuriyet savcısının istemi hâlinde bu yükümlülükleri
azaltabilecek, çoğaltılabilecek veya bütünü ile kaldırabilecektir.
Böylece, amaca yönelik
olarak tam bir esneklik sağlanarak insancıllık ilkesi vurgulanmıştır.
Madde 114. - Madde, 113
üncü maddede Cumhuriyet savcısına verdiği yetki ile orantılı olarak şüpheli ve
sanığa da her zaman adlî kontrolün kaldırılmasını istemek olanağını tanımıştır.
Böyle bir istek ileri sürüldüğünde hâkim önce Cumhuriyet savcısının görüşünü
alacak ve sonra 113 üncü maddenin ikinci fıkrasında yer alan yetkilerini
kullanacaktır. Bu husus, maddede ayrıca tekrarlanmıştır.
Hâkim, istem üzerine
yukarıda belirtilen içerikteki kararlarını beş gün içinde verecektir.
Maddenin son fıkrasında,
adlî kontrol kararlarına itiraz edilebileceği hükmü yer almış bulunmaktadır.
Madde 115. - Madde, adlî
kontrol gereği hükmedilmiş yükümlülüklere uymayan şüpheli veya sanık hakkında
uygulanacak yaptırımları göstermektedir: Böyle bir hâlde yetkili yargı mercii,
yükümlülüğü ihlâl eden hakkında derhâl tutukluluk müzekkeresi kesebilecek ve
hükmedilebilecek hürriyeti bağlayıcı cezanın süresi göz önüne alınmayacak, yani
119 uncu maddedeki sınırlara uymak zorunlu olmayacaktır. Tasarı, şüpheli veya
sanığın, kendisine sağlanan olanağı kötüye kullanmış olmasını göz önünde
bulundurarak böyle bir yaptırımı uygun saymıştır. Bu gibi hâllerde tutuklanmaya
itiraza ilişkin hükümler, elbette ki, geçerlidir.
Madde 116. - Madde 112
nci maddenin ikinci fıkrasının (11) ve (15) numaralı bentlerinde yer alan
güvencelerin hangi hususları güvence altına alacağını belirtmektedir.
Maddenin (1) numaralı
bendine göre güvence, birinci olarak şüpheli veya sanığın, hazır bulunması
gerekli bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya hâlen veya sonradan
altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır
bulunmasının güvencesini oluşturacak yani ihlâl hâlinde Hazineye gelir kaydedilecektir.
İkinci olarak güvence (2)
numaralı bendin gösterdiği sıra dahilinde olmak üzere bir kısım masrafların,
zararların, nafaka borçlarının, kamusal giderlerin, para cezalarının
karşılığını oluşturacaktır.
Başlangıçta 112 nci
maddenin (11) ve (15) numaralı bentlerini uygulayan merci, güvencenin
karşılayacağı kısımları da, (2) numaralı bentteki sıraya göre kararında
gösterecektir.
Madde 117. - Madde,
mağdurun korunması ile ilgili bulunan ve karşılaştırmalı hukukta artık
vatandaşlık hakkını kazanmış olan bu yaklaşım ve cereyana uyarak, niteliği
itibarıyla bir hukukî ve mağdurun kişisel haklarını güvence altına alan bir
hükmü Türk hukukuna getirmiş bulunmaktadır: Hâkim veya mahkeme ya da Cumhuriyet
savcısı henüz hüküm verilmeden güvencenin mağdurun haklarını güvence altına
alan veya nafaka borcuna ilişkin olan kısmının, mağdura veya nafaka alacaklısına
verilmesini emredebilecektir. Ancak bu emrin verilmesi iki koşulunun gerçekleştirilmesine bağlı tutulmuştur; (1)
mağdur veya nafaka alacaklısı bunu istemeli, (2) şüpheli veya sanık bu hususta
rızalarını ifade etmiş olmalıdırlar. Ancak soruşturma veya kovuşturmanın konusu
ile ilgili olaylar nedeniyle, bir yargı mercii mağdur veya nafaka alacaklısı
lehine bir karar vermiş ise yukarıdaki birinci koşulun gerçekleşmesine gerek
olmayacaktır.
Madde 118. - Madde, güvencenin
ne gibi hâllerde hükümlüye geri verileceğini veya Hazineye irat kaydedileceğini
göstermektedir; esaslar şöylece belirlenmiştir:
1. Hükümlü, 116 ncı
maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yazılı bütün yükümlülükleri
yerine getirdiğinde güvencenin (1) numaralı bendi karşılayan ve güvenceyi
belirleyen kararda gösterilen kısmı kendisine geri verilecektir.
2. Güvencenin suç
mağduruna veya nafaka borçlusuna verilmemiş olan ve 116 ncı maddenin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde
belirtilen kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı kararı veya beraat hükmü
verildiğinde şüpheli veya sanığa geri verilecek, hükmün kesinleşmesi
beklenmeyecektir.
3. Diğer hâllerde,
geçerli mazereti dışında, örneğin beraat eden kişinin geçerli sayılan
nedenlerle bir adlî işlemde bulunamamış olması gibi hâller dışında güvence
Hazineye gelir yazılacaktır.
4. Sanığın mahkûm
edildiği hâlde ise güvence 116 ncı maddenin birinci fıkrasının (2) numaralı
bendindeki hükümlere göre kullanılacak ve fazlası kendisine geri verilecektir.
Madde 119. - Tasarı, adlî
kontrol kurumunu kabul etmiş bulunması nedeniyle, tutuklama tedbirini bütünü
ile yeniden ele almış ve konuya 119 ilâ 129 uncu maddeleri kapsayan bağımsız
bir bölüm ayırmış, mevzuatımızda yeni hükümler getirmiştir. Tasarıya göre
tutuklama, artık istisnaî niteliktedir ve önce düşünülmesi gerekli husus, adlî
kontrolün uygulanmasının gerekip gerekmediğidir.
Tutuklamanın neden ve
koşullarını gösteren bu madde, birinci fıkrasında açık olarak "112 nci
maddede gösterilen adlî kontrol altına alınma kararı verilmemiş ise....."
demek suretiyle önceliğin adlî kontrole verilmesi gerektiğini ve tutuklamanın
istisna oluşturduğunu vurgulamaktadır.
Maddeye göre tutuklamanın
birarada bulunması gereken iki temel koşulu şunlardır:
1. Suçun suçüstü hâlinde cezasının üst sınırının bir
yıl veya daha fazla hapis ve diğer hâllerde iki yıl veya daha fazla hapis
gerektirmesi veya ağır cezalı işlerden olması,
2. Şüpheli veya sanığın
suçluluğu ve maddenin içerdiği (1) ilâ (9) numaralı bentlerde gösterilen
nedenlerin varlığı hususunda kuvvetli belirtilerin saptanmış bulunmasıdır.
Maddenin (1) ilâ (9)
numaralı bentlerinde yer almış bulunan nedenler, 1412 sayılı Kanuna göre daha
kapsamlıdır ve çağdaş Batı kanunları tarafından kabul edilmişlerdir. Bu
nedenleri, Fransız Ceza Usul Kanunu 15/6/2000 tarihli değişiklikler daha da
belirgin hâle getirmiştir. Genel bir tasnife tâbi tutulacak olursa, maddenin
içerdiği nedenlerin şüpheli veya sanığın kaçmalarını veya delillerin
karartılmasını önlemeye, kamu düzenini korumaya, şüpheli ve sanıkları korumaya,
suçlara son vermeye, suçun yinelenmesini engellemeye yönelik oldukları
görülecektir. Bu genel maksat çerçevesi içerisinde olmak üzere, suçun
ağırlığının, işlendiği koşulların ve zararın çok ağır olmasının kamu düzenini
ısrarlı ve istisnaî biçimde düzensizliğe uğratması karşısında, düzeni iade
zorunluluğunu sağlamak amacı ile tutuklama kararı verilebileceği kabul
edilmiştir.
1412 sayılı Kanunun 104
üncü maddesinde yer alan tutuklama nedenleri dışında maddede, şüpheli ve
sanığın saklanması, kamu düzeninin
suçun neden olduğu ve olabileceği ağır zararlardan korunması, şüpheli veya
sanığın kendilerine karşı gelişebilecek hukuka aykırı tepkilerden korunması, suça son verilmesi, suçun yinelenmesine
engel olunması biçiminde belirtilen nedenler tutuklama nedeni olarak
gösterilmiştir. Buna karşılık 1412 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan karine, sırf karineye dayanarak kişi özgürlüğünün kısıtlanmaması
gerektiği düşünülerek maddeye alınmamıştır.
Maddenin üçüncü
fıkrasında, birinci fıkrada belirtilen bir ve iki yıllık sürelerden daha az
hafif hapis veya hapis cezası öngörülen suçlardan dolayı ancak ikinci fıkranın
(1), (6) ve (9) numaralı bentlerindeki nedenlerden birinin bulunması hâlinde
tutuklama kararı verilebileceği hükme bağlanmaktadır. Bunun uygulanmasında da
maddenin son fıkrasında ifade edilen kuvvetli belirtilerin aranacağı
muhakkaktır.
Madde 120. - Madde, adlî
kontrol kurumu ile de bağlantılı olarak tutuklama kararının verilmesi usulünü
şüpheli veya sanığa ciddî güvence sağlamak suretiyle göstermektedir.
Tutuklamaya Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkeme karar verecektir. Bu kararda,
tutuklamanın hukukî ve fiilî nedenleri gösterilecek ve karar şüpheli ve sanığa
sözlü olarak bildirilecektir. Tutuklamanın koşulları 119 uncu maddede
gösterilmiştir. Görüleceği üzere bunların bir kısmı hukukî (maddenin birinci
fıkrasında yer alan ön koşullar gibi), bir kısmı ise fiilîdir, (yani failin
işlediği suçun sonuç ve olası sonuca etkilerini kapsamaktadır).
Tutuklama kararının
verilebilmesi için şüpheli veya sanığın, kendileri tarafından atanmış
avukatları yoksa, yetkili merci adı geçenlere bir avukatın yardımından
yararlanmaları gerektiğini hatırlatacak ve baro tarafından seçilmiş bir avukat,
tutuklama duruşmasında mutlaka hazır bulundurulacaktır.
Hâkim veya mahkeme karar
vermeden önce ilgiliye savunmasını hazırlamak üzere süre isteminde
bulunabileceğini hatırlatacaktır.
Süre istendiğinde
ilgililere beş günü aşmayacak bir süre verilecek ve bu süre içinde adı geçen
muhafaza altında tutulabilecektir. Hâkim veya mahkeme gerekli gördüğünde
muhafaza altına alma kararı verebilecektir. Beş günlük süre içinde, şüpheli,
sanık ve avukatları ne zaman isterlerse Cumhuriyet savcısı dinlendikten sonra
savunmalarını yapacaklar ve bundan sonra da karar verilecektir. Tutuklanması
önerilmiş veya öngörülmüş şüpheli veya sanığa ve avukatına savunmalarını
yapmaları için en çok beş günlük bir süre tanınabilecek ve böylece savunma
hakkına gereken önem verilmiş olacaktır. Ancak bunun karşılığı olarak hâkim
veya mahkemenin, şüpheli veya sanığı savunmasını yapıncaya kadar muhafaza
altına alabilmesi olanağı tanınmıştır. Böyle bir karar verip vermemek hâkimin
takdiri içindedir. Şüpheli veya sanık, tutuklanmayacakları kanaatini
taşıyorlarsa derhal savunmalarını yaparlar ve böylece ya serbest bırakılır veya
tutuklanırlar. Hukuk düzeni tutuklanması düşünülen kişiye hazırlanarak savunma
yapmak olanağını tanırken adı geçenin kaçıp gitmesini engelleyecek tedbirleri
de alabilecektir; çağdaş ceza usulünde dengelilik ve orantılılık ilkeleri
egemendir.
Savunma için süre alan
kişi, ne zaman savunma yapacağını bildirirse hâkim veya mahkeme derhal gerekeni
yapacak ve hiçbir gecikmeye yer bırakılmayacaktır.
Maddenin altıncı
fıkrasına göre muhafaza altında tutulma, bu hususta hazırlanacak yönetmeliğe
göre uygulanacaktır. Böylece yönetmelik, kişinin nerede, ne gibi koşullara
uyulması suretiyle muhafaza altında tutulacağını gösterecektir.
Muhafaza süresi, 121 inci
maddede belirtilen ve sınırlandırılmış olan tutuklama süresinden
indirilecektir. Bu düzenlemenin amacı, sanık haklarını (savunmayı)
güçlendirmektir.
Gıyabî tutuklama kararı
verilmesi usulü maddenin dokuzuncu fıkrasında belirtilen bir istisna ile, adlî
kontrol ile birlikte kaldırılmış olduğu için, tutuklama kararı verilmesinden
önce, şüpheli veya sanığın savunmalarının hazırlanması olanak dahiline
girmiştir.
"Muhafaza altına
alınma" yeni bir kurumdur; savunma için bir güvencedir. Böylece sanığa hak
tanınırken, etkin bir adalet sisteminin işleyişi de, dengeli ve orantılı bir
biçimde sağlanmak istenmiştir.
Maddenin sekizinci
fıkrası, tutuklama ile ilgili, insancıl bir hükme yer vermiş bulunmaktadır:
Hakkında tutuklama kararı verilmeden önce, kişinin velâyeti altında bulunan
onbeş yaşından küçük çocukların durumu değerlendirilecektir yani gerektiğinde
bu çocukların akıbeti bakımından tutukluluğun neden olabileceği zararlar
öngörülecek ve buna göre gerekli kararlar alınacaktır.
Dokuzuncu fıkra,
Tasarının tutuklama usulü yönünden getirdiği yeni esaslar dolayısıyla maddede
yer almaktadır. Yeni usule göre, insan özgürlüğü bakımından tutukluluk
kararının verilmesi, şüpheli ile avukatının hâkim huzurunda hazır bulunmalarına
bağlıdır. Tasarı, kaçan şüpheli veya sanığın getirilmesi bakımından yakalama
müzekkeresi çıkarmak yetkisinin yeterli olacağını kabul etmiş ve bu nedenle
hâkime yakalama müzekkeresi çıkarmak yetkisi tanınmıştır. Ancak yurt dışına
kaçmış olanlar bakımından iade usulünün cereyanı itibarıyla tutuklama
müzekkeresi gerekli olduğundan dokuzuncu fıkra bu hâle özgü olmak üzere kurala
bir istisna getirmiştir.
Maddenin son fıkrasında
bu madde ile 119 uncu madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebileceği
hükme bağlanmıştır.
Madde 121. - Tutuklamada
geçen sürenin, makul olması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 inci
maddesinde öngörülmüş bir temel ilkedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı
kararlarında görüldüğü gibi, tutukluluğun bu makul süreyi aşması, tazminat
ödenmesini gerektirmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
ver,diği kararların, tüm Avrupa ülkelerince göz önünde tutularak, kanunlarında
gerekli değişikliklerin yapıldığı bilinmektedir.
Bu hususlar göz önünde
tutularak maddede;
1. Cezasının üst sınırı
beş yıl ve daha az hapis olan suçlarda en fazla altı ay,
2. Cezasının üst sınırı
beş yıldan fazla hapis olan suçlarda ise en çok bir yıl
tutukluluk süresi
öngörülmüştür.
Bununla birlikte, etkin
adalet sistemi ve sanık haklarına önem veren Tasarı, bu maddede, makul dengeyi
korumuş ve beş yıldan fazla hapis cezası verilebilecek hâllerde tutukluluk
süresinin altı aya kadar uzatılabileceğini kabul etmiştir. Cürmün cezasının beş
yılı aşmaması hâlinde ise uzatma dört ay olabilecektir.
Ağır cezalı işlerde ise
en fazla iki yıl tutuklama süresi öngörülmüştür.
Uzatma kararlarının
verilmesinde Cumhuriyet savcısının ve savunmanın görüşlerinin alınması
zorunluluğu getirilmiştir.
Kabahatler bakımından ise
maddenin son fıkrasında en çok üç ay tutuklama süresi öngörülmüştür.
Madde, bütünü ile şüpheli
ve sanık haklarını koruma amacına yöneliktir.
Madde 122. - Madde,
birinci fıkrasında soruşturma evresinde hakkında Cumhuriyet savcısının istemi
ile tutuklama kararı verilmiş olan şüpheli hakkındaki bu kararın adlî kontrol
tedbirine çevrilmesi olanağını vermektedir. Cumhuriyet savcısı veya şüpheli ve
avukatı sulh ceza hâkiminden tutuklamanın adlî kontrole çevrilmesini
isteyebileceklerdir. Böyle bir istem hâlinde hâkim adı geçenleri dinleyecek ve
beş gün içinde bu kararı verecektir.
Dikkat edilmelidir ki, bu
usul tutuklamanın adlî kontrole çevrilmesinde uygulanacaktır. Yoksa maddenin
ikinci fıkrasına göre Cumhuriyet savcısı soruşturma evresinde adlî kontrole
veya tutuklamaya gerek kalmadığı kanısına varacak olursa şüpheliyi kendisi
serbest bırakabilir; bu hususta ayrıca hâkim kararına gerek yoktur. Cumhuriyet
savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararını verdiğinde ise şüpheli kendiliğinden
serbest kalır.
Madde 123. - Maddenin
birinci fıkrasına göre şüpheli veya sanık, tutuklandıktan sonra
salıverilmelerini her zaman istemek hakkına
sahiptirler.
1412 sayılı Kanundan
farklı olarak Tasarı, adı geçenlere soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her
aşamasında yani her zaman salıverilmeyi istemek yetkisini vermiştir.
Bölge adliye mahkemesi
veya Yargıtay aşamalarında tutuklu bulunan sanığın salıverilme istemi
hakkındaki karar, incelemeyi yapan bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay
dairesince veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilecektir. Tasarı, ayrıca bu
mercilerin inceleme sırasında sanıkların salıverilmelerine re'sen de karar verebileceklerini
öngörmüştür.
Her iki hâlde de inceleme
dosya üzerinden yapılır. Böylece dosyanın esas mahkemesine gönderilmesine kadar
geçecek olan sürenin sanığın zararına sonuç doğurması önlenmiş olmaktadır.
Madde 124. - Madde, adlî
kontrolün kaldırılması veya tutuklunun salıverilmesine ilişkin usulü
düzenlemektedir. Salıverilme isteminin reddi veya kabulü hakkındaki karar
Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya avukatları dinlendikten sonra
verilecektir; böylece savunma hakkına verilen önem vurgulanmıştır.
Yeni getirilen adlî
kontrol hâllerinde, kişi tutuklu olmadığı için karar verilmeden önce dinlenmesi
de zorunlu olduğundan, çağırılması ve bunun iadeli taahhütlü mektup veya
telefonla yapılması kabul edilmiş ve böylece adaletin işlerliği ve etkinliği
yolunda yeni bir adım daha atılmıştır.
Madde 125. - Adlî kontrol
mekanizmasının iyi işlemesi ve özellikle davaların makul bir sürede sonuca
bağlanabilmesi için, sanığın usul işlemlerinde hazır bulunması gereklidir.
Çoğunlukla adresi bilinmediği için şüpheli veya sanığa tekrar ulaşmak,
güçlükler yaratmakta ve davalar bu nedenle uzamaktadır. Bu nedenle madde,
salıverilen şüpheli veya sanığa, adres değişikliklerini bildirme zorunluluğunu
getirmiş ve bilinen adrese yapılacak
tebliğlerin şahsına yapılmış
sayılacağının şüpheliye veya sanığa ihtar edilmesi; ayrıca, maddenin ikinci
fıkrasına göre şüpheli veya sanığa soruşturma veya kovuşturma sona erinceye
kadar, önce bildirdiği adreste değişiklik olursa bunu da iadeli taahhütlü mektup
ile salıverilme kararı veren mercie bildirilmesinin ihtarı öngörülmüştür.
Tutuklu iken tahliye
edilen sanık, yukarıda belirtilen bilgiyi tutukevi müdürüne verecek müdür de ihtarların yapıldığını ve
yeni adresleri içeren tutanak ve belgenin asıl veya örneğini yargı merciine
gönderecektir.
Bu hükümlerin amacı,
davaların gecikmesinde etkin neden oluşturan bir hâli gidermektir.
Madde 126. - Tutuklama,
ceza olmayıp delillerin karartılması veya şüpheli veya sanığın kaçmasını önlemek üzere zorunlu nedenle
uygulanabilen bir tedbirdir ve zorunluluğun gerektiği ölçüde kullanılması
insancıl yaklaşımın sonucudur. Bu nedenle tedbirin amacına aykırı olmadığı
hâllerde, soruşturmada Cumhuriyet savcısının veya kovuşturmada mahkemenin her
tür suçta şüpheli veya sanığa geçici çıkış izni verme yetkisi kabul edilmiştir.
Hürriyeti bağlayıcı ceza uygulanırken kabul edilen bu tür bir uygulamanın
tutuklamada geçerli olmaması kabul edilemez. Böyle bir karar, elbette ki,
gündelik, alışılmış uygulama durumuna getirilmemeli ve ancak istisnaî olarak
gerektiği zaman uygulanmalıdır. Uygulama gözetim altında cereyan edecektir.
Madde 127. - Maddede
tutuklamanın kimlere bildirileceği düzenlenmektedir. Maddede, tutuklamadan ve
tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verileceği hükme
bağlanmaktadır. Ayrıca soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla,
tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirme
olanağı da getirilmiştir. Maddenin birinci ve ikinci fıkraları 3/10/2001
tarihli ve 4709 sayılı Kanunla Anayasanın 19 uncu maddesinde yapılan
değişikliğe uygulama yeteneği kazandırılması amacıyla 6/2/2002 tarihli ve 4744
sayılı Kanunla 1412 sayılı Kanunun 107 nci maddesinde yapılan değişiklikten
aynen alınmıştır.
Maddenin üçüncü
fıkrasında şüpheli veya sanık yabancı olduğunda tutuklanma durumunun vatandaşı
olduğu devletin konsolosluğuna bildirileceği hükme bağlanmak suretiyle yabancı
kişiler bakımından yeni bir düzenleme getirilmektedir.
Madde 128. - Madde, gerek
soruşturma, gerek kovuşturma evrelerinde tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceği hususunun, merciince belirli aralıklarla mutlaka incelenmesini
zorunlu kılmakta ve böylece tutuklama gibi kişi özgürlüğünü geçici olarak yok
eden bir tedbirin gereksiz olarak uzamasını önlemek amacını gütmektedir.
Soruşturma evresinde,
şüpheli veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi, otuzar
günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmediğini
inceleyecek ve bu hususta bir karar verecektir.
Kovuşturma evresinde ise,
her duruşmada bu hususta bir karar re'sen verilecektir. Duruşma aralarında da
keza, bu hususta karar verilebilecektir. Tasarı davanın bir duruşmada
bitirilmesini ilke olarak kabul etmiş bulunduğundan kovuşturma evresinde durum
daha da kolay olacaktır.
Tutukluluk hâlinin devamı
gerekmediği hususunda karar verilirken hâkim veya mahkeme 119 uncu maddedeki
koşulların devam etmediği hususunda gerekli incelemeleri yapacak ve bu
husustaki kararını gerekçeli olarak açıklayacaktır. Tutukluluk hâlinin
incelenmesinde 361 inci madde hükmünün de dikkate alınacağı maddede
belirtilmektedir. Bu nedenle, 361 inci maddede hürriyeti bağlayıcı cezaların
infazının ertelenme nedenleri de tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği
konusunda dikkate alınacaktır.
Madde 129. - Madde,
tutukluluk rejimi ve tutuklu hakkında uygulanabilecek disiplin cezaları
konusundaki temel ilkeleri koymaktadır.
Tutuklu ile hükümlüler,
bir arada tutulmayacaklardır. Bu, statü farklılığının doğurduğu doğal bir
sonuçtur.
Tutuklunun 119 uncu
maddede gösterilen nedenler ile özgürlüğü kısıtlanmış fakat suçu ispat
edilmemiş bir kişi olmasından dolayı şahsî hürriyeti dışındaki haklarının
belirli tehlikelerin önlenmesi açısından sınırlanabileceği göz önünde
tutulmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, verdiği kararlarda bu noktayı
özenle gözler önüne sermektedir.
Maddenin ikinci
fıkrasında, tutukevinde kişinin tâbi kılınacağı kayıtlamalarda geçerli ilke ve
ölçü gösterilmiştir; kişi, ancak tutuklamanın amacını ve tutukevinin düzenini
sağlamak yönünden zorunlu olduğu kadar kayıtlamalara tâbi tutulabilecek ve
belirli koşullara uymak koşuluyla ve masrafı kendisine ait olmak üzere
istirahat ve uğraşını düzenleyebilecektir.
Üçüncü fıkrada,
tutuklunun ne gibi hâllerde, sağlığına zarar veremeyecek tedbirlere tâbi
tutulabileceği gösterilmiştir. Bu hâller kişinin tutukevinde ciddî bir tehlike
oluşturması, intihara veya kaçmaya kalkışması veya bu yolda hazırlıkta
bulunduğunun veya diğer tutukluların güvenliği için bir zorunluluğun
saptanmasıdır. Ancak uygulanabilecek disiplin cezaları tüzükte belirtilecektir.
Tutuklunun hakları
yönünden çok önemli olan bir hükme beşinci fıkrada yer verilmiştir. Bu hükme
göre, ister disiplin cezaları ister önlemler, yetkili kurul veya yerine göre
memurlar tarafından alınmakla beraber mutlaka infaz hâkiminin onayına sunulacak
ve onaydan sonra uygulanabilecektir; ancak, ivedi hâllerde önlemlerin hemen
uygulanabilmesi öngörülmüş ve sonra derhâl infaz hâkiminin onayına sunulması da
hükme bağlanmıştır.
Tutuklu duruşmaya bağlı
olmayarak yani kelepçesiz çıkarılacaktır; duruşmanın düzen ve disiplini ile
görevli yargı merciinin bu Kanundan aldığı yetkiler saklıdır.
Madde 130. - Madde,
yakalamayı düzenleyen temel ilkeleri sistemli bir şekilde açıklamaktadır.
Maddede herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilecek hâller ile
kolluk memurlarının yakalama yapabilecekleri durumlar ve soruşturulması ve
kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda yakalama, üç ayrı fıkra hâlinde
düzenlenmiştir.
(1) numaralı fıkrada
herkes tarafından yakalama yapılabilecek iki hâl yer almıştır:
1. Suç işlerken kişiye
rastlanması ve kişinin bu hâlde iken görülmesi,
2. Suçüstü bir fiilden
dolayı kişinin izlenmekte olması. Bu ikinci hâlde herkesin yakalama yapabilmesi
için şu iki koşuldan birisinin varlığı yeterlidir:
a) Bu kişinin kaçması
olasılığı varsa,
b) Hemen kimliği
belirlenemiyorsa.
(2) numaralı fıkraya göre
ise iki hâlde Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhâl başvurma olanağı
bulunmadığı taktirde kolluk memurları yakalama yapabilirler.
120 nci maddenin
tutuklama kararının sanık veya şüphelinin gıyabında verilmesini kabul etmediği
evvelce açıklanmıştı. Bu madde gereğince soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcısı ve kovuşturma evresinde mahkeme kişinin yakalanıp getirilmesini
kolluktan isteyebileceklerdir.
Maddenin (3) numaralı
fıkrasında soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlarda yakalamanın
koşulları gösterilmiştir: Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlarda,
şikâyet olmadan yakalama mümkün olmayacaktır. Ancak, çocuklara, beden veya akıl
hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz
bulunanlara karşı işlenen suçüstü cürümlerde yakalama için şikâyet
aranmayacaktır. Bu hüküm herkes için geçerlidir. Soruşturma ve kovuşturması
şikâyete bağlı cürüm suçüstü değilse o zaman kanunların gösterdiği şekilde ve
kimseler tarafından şikâyetin yapılmış olması, yakalamanın koşulunu
oluşturmaktadır.
Maddenin (4) numaralı
fıkrasına göre, yakalanıp kolluğa teslim edilen kişi hakkında görevliler
gerekli soruşturma belgesini düzenledikten sonra kişiyi hemen Cumhuriyet
savcılığına göndereceklerdir.
Madde 131. - Maddede,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri
Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesiyle Kurulu Bulunan Denetim Mekanizmasını Yeniden
Yapılandıran 11 Nolu Protokol ile daha da güçlenen Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin kişi özgürlüğü ve güvenliği ile ilgili 5 inci maddesine getirdiği
yorum ve içtihatlar göz önüne alınmıştır. Öte yandan, 3/10/2001 tarihli ve 4709
sayılı Kanunla Anayasanın 19 uncu maddesinde yapılan değişikliğe uygulama
yeteneği kazandırılması amacıyla 6/2/2002 tarihli ve 4744 sayılı Kanunla 1412
sayılı Kanunun 128 inci maddesinde yapılan değişiklik de maddeye yansıtılmış
olup, yakalama ve gözaltı süresi makul bir ölçüyü aşmayacak hâle getirilmiştir.
Ancak bu süreler en çok süreler olup, her olayın kendi özellikleri içinde
gerektiği kadar süre ile sınırlandırılarak kullanılmalıdır. Gözaltı süresi,
bireysel suçlarda, Cumhuriyet savcılığının bu husustaki kararından itibaren
yirmidört saattir.
Cumhuriyet savcısının
gözaltına alma hususunda karar vermesi, gözaltına alma tedbirinin soruşturma
yönünden zorunlu olmasına ve kişinin suçu işlediğini düşündürebilecek
emarelerin varlığına bağlıdır; yoksa bu iki koşulun varlığı değerlendirilmeden
gözaltına alma kararının verilmesi hukuken olanaksızdır. Buna karşılık, üç veya
daha fazla kişinin bir suça iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda,
delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu ve benzeri
nedenlerle Cumhuriyet savcısına bu sürenin dört güne kadar uzatılması için
yazılı emir verme yetkisi tanınmıştır. Böylece gözaltı süresi en çok dört gün olacaktır.
Cumhuriyet savcısı,
yakalamayı, gözaltına alınmayı gerektiren bir hâl görmez veya yakalama
nedenleri ortadan kalkmış bulunursa, yakalanan kişinin bırakılmasına karar
verecektir. Ancak gözaltına alınma, elbette ki, keyfî takdirlere bırakılamaz.
Bu itibarla madde metninde gözaltına almanın veya süresinin uzatılmasının,
suçun ve faillerin araştırılması yönünden zorunlu olmasına ve kişinin suçu
işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına bağlı olduğu ifadesine yer verilmiştir.
Öte yandan, gözaltında
tutma süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine veya
yakalama işlemine karşı, yakalanan kişi ve avukatı veya yasal temsilcisi, eşi
ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı
sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilirler. Sulh ceza hâkimi incelemeyi
evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmi dört saat dolmadan başvuruyu
sonuçlandırır. Yakalamanın veya süre uzatmanın yerinde olduğu kanısına varırsa,
başvuruyu reddeder ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet
savcılığında hazır bulundurulmasına karar verir.
Karşılaştırmalı hukukta
gözaltı süresinin kısa tutulması genel kural olarak gözükmektedir. Bazı
mevzuatta bir tek süre kabul edilmiştir ve uzatılmamaktadır: Kanada'da
yirmidört saat, Almanya'da kişinin yakalandığı günü izleyen günün sonuna
kadardır yani kırksekiz saattir. Rusya'da ise bu süre yetmişiki saate kadar
uzayabilmektedir. İtalya'da süre beş güne kadar uzayabilmektedir. Hollanda'da
üç defa yirmidört saat olabilmektedir. Terörizm suçlarında ise daha uzun bir süre
kabul edilmektedir.
Maddede öngörülen bir
diğer güvence ise gözaltı süresinin dolması veya hâkimin serbest bırakma kararı
üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya konu olan fiil sebebiyle
yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı
olmadıkça bir daha bu madde hükmünün uygulanamamasıdır.
Maddenin son fıkrasının
içerdiği temel güvenceden birisi de sulh ceza hâkimi huzuruna yukarıda
açıklanan süre içinde çıkarıldığında kişinin isterse sorgusunda bir avukatı
bulundurabilmesidir.
Şüpheli veya sanığı
gözaltında bulundurabilme süresi böylece maddede yazılı koşulların varlığı
hâlinde dört güne kadar çıkabilmektedir.
Madde 132. - Maddede
Cumhuriyet savcılarının esasen görevleri içinde bulunan hususlar daha ayrıntılı
olarak yinelenmekte ve bu suretle var olan tereddütlere açıklık getirilmesi
amaçlanmaktadır: Adlî görevleri, nezarethanelerin ve buralardaki işlemlerin
özenle gözetlenmesini gerektirdiğinden Cumhuriyet savcıları nezarethaneleri,
varsa ifade alma odalarını, gözaltına alınan kişinin durumlarını, gözaltına
alma neden ve sürelerini ve gözaltına almaya ilişkin bütün kayıt ve işlemleri
inceleyecek ve araştıracaklardır. Bu suretle yerli yersiz öne sürülen işkence
iddiaları da ortadan kaldırılmış olacaktır. Cumhuriyet savcısı inceleme ve
araştırmaları sonuçlarını Nezarethaneye Alınanlar Defterine kayıt edecektir.
Böylece kolluk, asılsız iddialardan da kurtarılmış olacaktır.
Madde 133. - Madde
yakalanan veya tutuklanan kimseye, bir yerden diğer bir yere naklinde ne gibi
koşullarla kelepçe takılabileceğini göstermektedir.
1. Kişinin kaçacağı
hususunda kuvvetli emareler bulunması,
2. Kişinin kendisinin
veya başkalarının hayat veya beden bütünlükleri bakımından tehlike belirttiğine
dair emarelerin varlığı
durumunda kelepçe takılabilecektir.
Tasarının 1 inci
maddesinde de belirtildiği üzere, zorlayıcı tedbirlerin ancak zorunluluk
hâlinde uygulanmaları mümkün olduğundan, kelepçe vurulması gibi aslında onur
kırıcı bir işlemin ancak bu hâllerde uygulanması Tasarı tarafından
öngörülmüştür.
Madde 134. - Madde,
yakalanan kişinin hakkında kamu davası açılmış olması hâlinde derhâl yetkili
mahkemeye sevkini öngörmektedir; kişi önceden sulh ceza hâkiminin huzuruna
çıkarılmış ise bu hâkimin kararı ile yetkili mahkemeye götürülecektir.
Böylece huzuruna sevk
olunan kişiyi mahkeme aynı gün serbest bırakabileceği gibi, usulüne uygun
olarak adlî kontrol altına alma veya tutuklama kararı da verebilir.
Madde 135. - 3/10/2001
tarihli ve 4709 sayılı Kanunla Anayasanın
19 uncu maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, 6/2/2002 tarihli
ve 4744 sayılı Kanunla 1412 sayılı Kanunun 128 inci maddesinin altıncı fıkrasında
yapılan değişiklik ile Tasarıda gözaltına almanın da ayrıca düzenlendiği
dikkate alınmak suretiyle yakalama ve gözaltına almanın kimlere bildirileceği
ayrı bir madde şeklinde düzenlenmiştir.
Maddeye göre, kişinin
yakalandığı, gözaltına alındığı veya gözaltı süresinin uzatıldığı Cumhuriyet
savcılığınca bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber
verilecektir; yakalanan veya gözaltına alınan yabancı ise durumu vatandaşı
olduğu devletin konsolosluğuna bildirilecektir.
Madde 136. - 130 uncu
maddenin (3) numaralı fıkrasında soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı
suçların fıkranın belirttiği kişilere karşı işlenmesi hâlinde yakalama için
şikâyete gereksinim bulunmadığı belirtilmiştir. Bu madde, söz konusu hâllerde
şikâyete hakkı olan kimselere veya bunlardan hiç değilse birine yakalamadan
haber verme zorunluğunu getirmiş bulunmaktadır.
Madde 137. - Soruşturma
ve kovuşturma evrelerinde kolluk, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkemece
yapılan işlemlerin bir belge, rapor veya tutanağa bağlanması gereklidir. Bunlar
hukuka ve sürelere ilişkin usul hükümlerine uygun davranıldığını gösterir.
Maddeyle yakalama
işleminin de bir tutanağa bağlanması öngörülmüştür. Yakalama işlemlerinin
sağlıklı biçimde saptanıp izlenebilmesi için tutanakta; şüphelinin hangi suç
nedeniyle, hangi koşullarda, hangi yer ve zamanda yakalandığı, yakalamayı
kimlerin yaptığı gösterilecektir.
8/6/1936 tarihli ve 3005
sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerinin saklı olduğu da
maddede belirtilmiştir.
Madde 138. - Madde,
yakalama müzekkeresinin ne gibi hâllerde çıkarılacağını ve bu hususta yetkili
mercileri göstermektedir. Tasarı gıyabî tutuklama kararı verilmesini esasta
kaldırmış ve sadece bir istisnayı 120 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında kabul
etmiş bulunduğundan 1412 sayılı Kanunun 131 inci maddesinde yer alan tutuklama
müzekkeresine dayanılarak yapılacak yakalamaya maddede yer verilmemiştir. Bunun
doğurabileceği sakıncaları ortadan kaldırmak amacıyla, hâkime "yakalama
müzekkeresi" düzenleme yetkisi verilmiştir.
Birinci fıkraya göre
soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, şüphelinin kaçak olması veya saklanması
hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemi ile yakalama müzekkeresi verebilecektir.
İkinci fıkra ise belirli
hâllerde Cumhuriyet savcısının ve kolluk kuvvetlerinin yakalama müzekkeresi
verebileceklerini hüküm altına almıştır: Bu hâller yakalanmış kişinin kolluk
görevlisinin elinden kaçması ya da ceza infaz kurumu veya tutukevinden kaçmış
bulunmasıdır. Bu hüküm kaçan şüpheli, tutuklu veya hükümlü için geçerlidir.
Üçüncü fıkra, kovuşturma
evresinde kaçan veya saklanan sanık hakkında mahkemece re'sen veya Cumhuriyet
savcısının istemi ile yakalama müzekkeresi verilebileceğini ifade etmektedir.
Dördüncü fıkra, yakalama
müzekkeresinin ne gibi kayıtları içereceğini göstermektedir. Buna göre: Kişinin
açıkça eşkâli, bilindiğinde kimliği, adı geçene yöneltilen suç ve
yakalandığında nereye gönderileceği müzekkerede gösterilecektir.
Madde 139. - Maddenin (1)
numaralı fıkrası 133 üncü madde hükmüyle bağlantılıdır. Hakkında henüz bir
kesin mahkûmiyet hükmü bulunmayan şüphelinin kelepçelenmiş veya hareketleri
kısıtlanmış durumda iken resmini çekmek ve bunları yayınlamak suçsuzluk
karinesinin ihlâlini oluşturur. Bu nedenle resim çeken veya resimleri bir
suretle yayanlara ağır para cezası verilecektir. Ayrıca kelepçeli şüpheli veya
sanığa nezaret edenlerin de resim alınmaması için gerekli tedbirleri sağlamakla
yükümlü bulunduklarını fıkra öngörmektedir.
Maddenin (2) numaralı
fıkrası suçsuzluk karinesini güçlendirmek üzere, yakalanan veya tutuklanan veya
hakkında soruşturma açılan kişilerin suçluluk yahut sorumluluklarına ilişkin
olarak kamuoyu yoklaması yapılmasını, görüşlerin toplanmasını veya bunların
sonuçlarının yayınlanmasını suç hâline getirmiş bulunmaktadır.
Bu suçlardan dolayı tüzel
kişilerin de sorumlu oldukları maddede hükme bağlanmaktadır.
Madde 140. - Maddeye göre
gözaltına alınan kişilerin içerisinde bulundurulacakları nezarethanelere ve
kişilerin durumları ile yakalama işlemlerine ilişkin olmak üzere bir yönetmelik
hazırlanacaktır. Yönetmelikte düzenlenecek hususlar şunlardır:
1. Nezarethanelerin maddî
koşulları,
2. Gözaltına alınmış olan
kişi hakkındaki soruşturmanın kim tarafından yürütüleceği,
3. Bu kişinin hangi
görevlinin muhafazasına tevdi edileceği,
4. Bedensel ve tıbbî
muayenesinin nasıl yapılacağı,
5. Gözaltı işlemlerine
ilişkin kayıt ve defterlerin nasıl tutulacağı,
6. Gözaltına alınırken ve
işleme son verilirken hangi tutanakların tutulacağı,
7. Gözaltına alınan
kişiye hangi belgelerin verileceği,
8. Kolluk tarafından
gerçekleştirilen yakalama işlemlerinin uygulanmasında uyulacak kurallar.
Yönetmelik bütün bu
hususları ayrıntıları ile belirtecektir. Böylece gözaltına almanın ve
yakalamanın insancıl koşullar içerisinde sürdürülmesi, güvence altına alınmış
olacaktır.
Madde 141. - Usul
kurallarına uymama veya keyfî adlî işlemler nedeniyle, suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında kişilerin uğrayabilecekleri maddî veya manevî zarar
hâllerini, maddenin (1) ilâ (8) numaralı bentleri teker teker göstermektedir.
Bu hâller gerçekleştiğinde zarar gören kişiler Devleti dava etmek ve
zararlarının giderilmesini istemek hakkına sahiptirler. Maddî tazminat istemini
haklı kılan hâller şunlardır:
Kişinin:
1. Kanunların belirlediği
koşullar dışında yakalanması veya tutuklanması yahut tutukluluğunun devamına
karar verilmiş olması,
2. Yasal gözaltı süresi
içinde hâkim huzuruna
çıkarılmaması ve böylece 131
inci maddenin gereklerinin yerine getirilmemiş olması,
3. Yasal hakları
hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine
getirilmeden tutuklanması,
4. Tutuklandıktan sonra
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmaması veya makul süre içinde
hüküm verilmemesi,
5. Kanuna uygun olarak
yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına
veya beraatine karar verilmiş olması,
6. Mahkûm olduktan sonra,
hükümlülük süresinin gözaltı ve tutuklulukta geçirilen süreden az olması veya
kişinin sadece para cezası ile mahkûmiyetinin hukuken zorunlu olması,
7. Yakalama veya
tutuklama nedenlerinin ve suçlamalarının kendisine yazılı veya olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözlü olarak açıklanmaması,
8. Yakalanması veya
tutuklanmasının yakınlarına bildirilmemiş olması.
Yukarıda (1) ilâ (6)
numaralı bentlerde belirtilen hâllerde, usulsüz işlemlere muhatap olmuş veya bu
gibi hâllerle karşılaşmış bulunan kişi, uğradığı her türlü maddî ve manevî
zararlarını Devletten dava etmek, isteyebilmek hakkına sahip olacaktır. (7) ve
(8) numaralı bentlerde ise manevî zararlarını istemek ve dava etmek hakkını
kullanabilecektir.
Maddenin son fıkrasına
göre (5) ve (6) numaralı bentlerde belirlenen kararları veren merciler, esas
kararları verirken ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildireceklerdir; bu
husus karara ayrıca geçirilecektir.
Madde 142. - Maddenin
birinci fıkrasına göre, tazminat davasının açılması, ilgili kişi hakkındaki
kararın veya hükmün kesinleşmesiyle olanaklı hâle gelecektir.
Kesinleşme, ilgilisine
veya varsa vekiline tebliğ edildiğinde, tebellüğden itibaren üç ay içinde dava
açılabilecektir. Karar veya hükmün, tebliğ edilememesi veya tebliğinin herhangi
bir nedenle gerçekleştirilmemiş bulunması durumunda dava hakkı, karar veya
hükmün kesinleşmesinden itibaren nihayet bir yıllık sürenin sona ermesiyle
düşecektir.
Tazminat istemeye hak
sahibi olan kimsenin hakkındaki soruşturma ve kovuşturmanın akıbetini ve kesin
sonuca bağlanışını takip ederek dava hakkını gecikmeden kullanması
öngörüldüğünden bir yıllık hak düşürücü süre benimsenmiştir.
Dava zarara uğrayanın
kendisi, yasal temsilcisi veya özel yetkili vekili tarafından açılacak, Devleti
temsilen Hazine davalı gösterilecektir.
Tazminat davasında
yetkili ve görevli mahkeme, davacının oturduğu yer ağır ceza mahkemesidir.
Böylece kanuna aykırı işlemden zarar gören kişinin en kolay biçimde ve en
masrafsız yöntemle hakkına kavuşabilmesi amaçlanmıştır.
Tazminata konu asıl
işlem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesince yapılmış ise ve
aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi varsa dava o dairede çözülecek, bu
hususta Kanunun genel düzenlemesi gözetilip numara itibarıyla izleyen daire
yetkili olacaktır.
Tazminatı gerektiren asıl
işlem, davacının oturduğu yer ağır ceza mahkemesi tarafından yapılmışsa ve o
yerde başka bir ağır ceza dairesi de yoksa, yer itibarıyla en yakın ağır ceza
mahkemesi davayı görecektir. Kuşku yok ki, hâkimin çekilmesi veya reddi
hususundaki genel kurallar bu dava türünde de geçerliliğini koruyacaktır.
Yetkili ağır ceza
mahkemesi, inceleme ve değerlendirmesini duruşma yapmaksızın dosya üzerinde
tamamlayacak ve davayı öncelikle ve ivedilikle karara bağlayacaktır.
Davanın dosya üzerinden
yürütülmesi davacıya önemli sorumluluk yüklemekte, dava dilekçesine açık
kimliğini ve oturduğu yer adresini, Devlet Hazinesinin davalı olduğunu, zarara
uğramasına ve tazminata hak kazanmasına hangi soruşturma veya kovuşturmanın
neden olduğunu, maddî veya manevî zararının nitelik ve niceliğini açık biçimde
yazması gerekmektedir.
Davacı, gözaltı veya
tutuklamayla ilişkili dosyada belgelenenler dışında, her türlü zararını ispat
belgelerini de dilekçesine ekleyecektir.
Dilekçe ve ekindeki bilgi
ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğinin neden ibaret
olduğunu ve duyuru tarihinden itibaren bir ay zarfında tamamlanıp mahkemeye
ulaştırılmadıkça davanın reddedileceğini, davacıya veya davayı açan temsilci
veya vekiline duyuracaktır. Bu duyuruda esas alınacak adres dilekçede
belirtilen adres olup, bu adresin yetersizlik yahut yanlışlığı veya
bildirilmeyen adres değişliği nedeniyle tebliğin yapılamaması hâllerinde mahkemece
adres araştırılmasına girişilmeyecektir. Duyurulan yahut belirtilen nedenle
duyurulma olanaksızlığından dolayı giderilmemiş olan eksiklik karşısında dava
dilekçesi mahkemece Cumhuriyet savcısının yazılı görüşü alınarak reddedilecektir.
Bu karara karşı itiraz olunabilecektir.
Dilekçe ve eki belgelerin
yeterliliği durumunda mahkeme, gözaltı veya tutuklamayla ilişkili dosyayı
getirtip inceleyecek, sıfat, işlem ve süre itibarıyla davanın görülebilir
olduğunu öncelikle saptayacak, olumlu sonuca vardığında davacı tarafın sunduğu
dilekçe ve belge örneklerini davalı Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki
temsilcisine tebliğ edecek, varsa beyan ve itirazlarını duyurudan itibaren otuz
gün içinde bildirmesini isteyecektir. Devlet Hazinesi temsilcisinin illerde
defterdarlık, ilçelerde mal müdürlüğü olduğu gözetilecektir.
Mahkeme, istemin ve delil
niteliğindeki belgelerin ve davalı Devlet Hazinesinin karşı bildirimlerinin
değerlendirilmesinde ve verilecek maddî ve manevî tazminatın saptanmasında,
gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya, hatta bilirkişi incelemesi
yaptırmaya yetkilidir.
Dosya üzerindeki her
türlü inceleme ve değerlendirmeyi mahkeme, dilerse heyet hâlinde yapacak,
dilerse başkanı veya üyelerinden birini görevlendirerek, Cumhuriyet savcısının
yazılı görüşünü aldıktan sonra heyet hâlinde karara bağlayacaktır.
Esasa ilişkin karara
karşı Cumhuriyet savcısı, davacı veya davalı Devlet Hazinesi, kararın
kendilerine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurma
hakkını kullanabilecektir. İnceleme öncelikle ve ivedilikle yapılacaktır.
Madde 143. - Tazminat,
haksız olarak hürriyetinden veya hakkından yoksun bırakılmanın karşılığı olmak
üzere ödendiğine göre:
1. "Kovuşturmaya yer
olmadığına ilişkin karar"ı itiraz üzerine veya kamu davası açılmasını
haklı saydıracak yeterlikteki delillerin sonradan elde edilmesi ile kaldırılan
ve hakkında kamu davası açılan sanık,
2. Beraat eden, ancak,
aleyhinde yargılamanın yenilenmesi dolayısıyla yeniden yargılanan sanık
mahkûm olup, bu kararı
kesinleştiğinde, Devletten aldığı tazminatı yine Devlete geri vermek zorunda
kalacaktır.
Tazminatın geri verilmesinin
gerekçesi, verilişine neden sayılan işlemin, hukuka aykırı olmadığının sonradan
ortaya çıkması ve kişinin haksız zenginleştiğinin hükümle belgelenmesidir.
Geri alma işleminde,
cezaların tümü esas alınarak, gözaltı ve tutukluluk süreleri, mahkûmiyet
süresini aşkın değilse ödenen tazminat bütünüyle geri istenecek, aşkın ise o
sürenin karşılığı kişiye bırakılıp, hukuka uygunluğu tartışmasız olan gözaltı
ve tutukluluğun karşılığı olarak ödenen bedel geri alınacaktır.
Kişiye tazminat verilmesi
keyfiyeti, dosyasında belgelenmiş olacağından, geri isteme koşulları
gerçekleştiğinde Cumhuriyet savcısı, Devlet Hazinesinin istemini beklemeden,
tazminata karar veren mahkemeye yazılı olarak başvurmak suretiyle tazminatın
geri alınması için karar verilmesini isteyecektir.
Mahkeme dosya üzerinde
incelemesini yapacak, geri isteme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini
değerlendirecek, tazminatın kısmen geri verilmesi gereken hâllerde gerekçeli
hesaplamayı yaparak kararını verip taraflara ve Cumhuriyet savcısına tebliğ
edecektir.
Tazminatın geri
alınmasında, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanunda yazılı yöntem uygulanacaktır.
Karara karşı Cumhuriyet
savcısının ve tarafların itiraz hakları vardır.
Öte yandan bir başka
olasılık, tazminatı gerektiren hürriyet veya hak kaybının, kötü niyetli bir
muhbir veya şikâyetçinin ihbar veya suç duyurusundan veya tanık olarak dinlenen
bir kimsenin yalancı tanıklığından kaynaklanmasıdır. Bu gibi durumlarda haksız
ihbar, şikâyet veya tanıklığın hürriyet ve hak kaybına etkisi mahkemesince
değerlendirilecek, bu etkinin varlığı saptandığında ödemek zorunda kaldığı
tazminat nedeniyle Devletin, o kişi veya kişilere rücuu hüküm altına
alınacaktır. Tazminat ödenmesine kusuruyla neden olan görevlilere de Devletin
rücu etme imkanı bulunduğu ikinci fıkrada belirtilmiştir.
Madde 144. - Bu madde
ile, kimlerin tazminat isteyemeyecekleri tam bir açıklıkla hüküm altına
alınmakta, uluslararası normlar, öğretide benimsenmiş görüşler ve Yargıtay
içtihatları gözetilerek uygulamada doğabilecek tereddütlerin giderilmesi
hedeflenmektedir.
Bu düzenlemeye göre,
kanuna uygun olarak gözaltına alınan veya tutuklanan kimse:
1. Gözaltı ve
tutuklulukta geçirdiği süresini, mahkûmiyetle sonuçlanan bir başka
hükümlülüğünden indirme kararı alabildiğinde, indirime konu bu sürenin
karşılığında tazminat isteyemeyecektir. Kalan "artık süre" için
istemde bulunabileceği ise tartışmasızdır.
2. Sonradan yürürlüğe
giren ve getirdiği lehte düzenlemeler ile fiili suç olmaktan çıkarma veya ceza
yaptırımını hafifletme gibi sonuçlar öngören kanunu gerekçe göstererek tazminat
isteyemeyecektir.
3. Tazminat, haksızlığın
bir karar veya hükümle belgelenmesini gerekli kıldığından, böyle bir
belgelemeyi olanaksız hâle sokması nedeniyle, ölüm, genel veya özel af,
şikâyetten vazgeçme, zamanaşımı ve benzeri nedenlerle hakkındaki kamu davasının
düşürüldüğünden veya ortadan kaldırıldığından veya kovuşturmasına yer
olmadığına karar verildiğinden bahisle tazminat istemeyecek, evlenme nedeniyle
hakkındaki kamu davasının ertelendiğini veya düşürüldüğünü ileri sürerek
tazminat isteminde bulunamayacaktır.
4. Ceza ehliyetsizliği
nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği gerekçe
gösterilerek tazminat isteyemeyecektir.
5. Adlî makamlar
huzurunda gerçek dışı beyanla suçu işlediğini veya suça katıldığını ifade
ederek gözaltı veya tutuklamaya şahsî kusuruyla neden olmuş ise tazminat
istemeye hak kazanamayacaktır.
Madde 145. - Maddenin
saptadığı ilke, ifadesinin alınması veya sorgusunun yapılması için, kişinin
davetiye ile çağrılmasıdır. Ancak madde, kişi gelmezse zorla
getirilebileceğinin davetiye yazılabilmesini de öngörmektedir.
Madde 146. - Madde, ihzar
kurumunun içeriği ve uygulanması bakımından, usul hukukumuz itibarıyla önemli
değişiklikler getirmiş bulunmaktadır.
Birinci fıkraya göre,
ilke olarak, hakkında tutuklama kararı verilebilmesi veya yakalama müzekkeresi
kesilebilmesi için yeterli nedenler bulunan şüphelinin veya sanığın ihzarına
karar verilebilecektir. Uygulamada önemli olan husus ihzar müzekkeresinin
yerine getirilmesidir; bu nedenle son fıkra, ihmalleri ile ihzarı
gerçekleştirmeyen sorumluların saptanmasını olanaklı kılmak üzere, yerine
getirmemenin nedenlerinin saptanmasını ve bunların, köy veya mahalle muhtarları ile kolluk görevlisi
tarafından düzenlenecek bir tutanağa geçirilmesini öngörmüş bulunmaktadır.
İhzar müzekkeresinin
içeriği ikinci fıkrada belirlenmiştir: Müzekkerede şüpheli veya sanığın açıkça
kim olduğu, kendisi ile ilgili suçu, gerekiyorsa eşkali (fiziğini belirleyen
özellikleri) belirlenecek ve asıl önemlisi, zorla getirilmesine neden olan
hususlar belirtilecektir. Bu müzekkerenin bir örneği şüpheli veya sanığa
verilecektir. Bu nedenle müzekkere kopyalı olarak kolluk görevlisine
gönderilmelidir. Böylece düzenlenecek müzekkerenin hangi süre içinde geçerli
olacağı maddenin beşinci fıkrasında yer almıştır; ihzar belirli ölçüde zor
kullanmayı gerektirebileceğinden geçerli olduğu sürenin belirlenmesi,
özgürlüklerin korunması yönünden önemlidir. Esasen dördüncü fıkra, bu bakımdan
diğer bir teminatı da içermektedir: İhzar edilen şüpheli veya sanık, ilke
olarak derhâl, olanaklı bulunmadığı takdirde, yol süresi hariç en geç yirmidört
saat içinde çağıran mercilerin önüne götürülecek ve yine derhâl sorguya
çekilecek ve ifadesi alınacaktır.
Süreye gelince, beşinci
fıkraya göre ihzar, getirme bakımından haklı sayılacak bir saatte başlayacak ve
çağıran mercilerin sorguyu yapmaları veya ifade almaları ile sona erecektir.
Madde 147. - Madde,
karşılaştırmalı ceza usul hukukunda, kişi özgürlüğü bakımından artık yerleşmiş
bulunan temel ilkelere uygundur. Üzerine suç atılan veya şüphe altına sokulan
kimsenin savunma hakkını güvence altına almak amacıyla madde, sorgunun veya
ifade almanın ne suretle icra edileceğini, ayrıntıları ile göstermektedir.
Konulan esaslar, hâkim, mahkeme, Cumhuriyet savcısı, kolluk âmir ve memurları
hakkında aynı derecede olmak üzere geçerlidir. Maddenin, şüpheli veya sanığın
haklarını saptayan ve sonra sorgu
yapacak ve ifade alacak yetkililere hitap eden iki kategori hükmü
içermesi uygun görülmüştür.
Önce hakları
belirlenebilir:
1. Şüpheli veya sanığın
ifadelerinin alınması veya sorguya çekilmeleri bakımından tesis edilen hakların
başında birinci fıkranın (5) numaralı bendinde yer alan susma hakkı geliyor.
Susma hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde yer alıp en
temel insan haklarından birisini oluşturan suçsuzluk karinesinin tamamlayıcı unsurudur. Ancak susma hakkı, "isnat
edilen suç hakkında açıklamada bulunmamayı" kapsamaktadır. Yoksa kişi, (1)
numaralı bentte açıkça beyan olunduğu üzere "kimliğe ilişkin soruları
doğru olarak cevaplandırmak zorundadır."
2. Sorguya çekilecek veya
ifadesi alınacak şüpheli veya sanığın yararlandığı ikinci temel savunma hakkı,
avukat bulundurabilmektir. İfade alma veya sorgudan önce adı geçenlere bu
hakları hatırlatacak, avukat atayabilecek durumda değillerse baroca seçilecek
bir avukat isteyebilecekleri ve onun hukukî yardımından yararlanabilecekleri ve
bu avukatın vekâletname aranmaksızın ifade ve sorguda hazır bulunabileceği
bildirilecektir.
3. Üçüncü hak, yakalanan
kişinin yakınlarına yakalandığını bildirmesinin sağlanmasıdır.
4. Dördüncü hak, adı
geçenlerin somut delillerin toplanmasını isteyebileceğinin hatırlatılmasıdır.
Bu husus sorgu ve ifade alma sırasında, şüpheli veya sanığa şüphe nedenlerini
ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağının sağlanmasını
emreden ve (6) numaralı bentte yer alan hükümde, güvence altına alınmıştır.
5. (2) numaralı bentte
yer alan ve şüpheli veya sanığa isnat edilen suçun da anlatılacağını saptayan
hüküm de esaslı bir güvence oluşturmaktadır.
Maddenin ifade alacak
veya sorgulama yapacak yetkililere hitap eden hükümleri ve yükümleri ise,
yukarıda şüpheli veya sanığın haklarına ilişkin yükümlere ek olarak şunlardır:
1. Kimliğin saptanması,
2. İfade verenin veya
sorguya çekilenin kişisel durumu hakkında bilgi alınması,
3. İfade veya sorgunun
bir tutanağa bağlanmasıdır. Bu tutanakta aşağıdaki hususlar yer alır:
a) İşlemin yapıldığı yer
ve tarih,
b) İşlemde hazır
bulunanların isim ve sıfatları ve işleme tâbi tutulanların açık kimlikleri,
c) Maddede yer alan işlem
veya yükümlülüklerin ifade almada veya sorguda yerine getirildiği, getirilmemiş
ise nedenleri,
d) Tutanağın bütün hazır
bulunanlarca okunarak imzalanması ve bu hususun beyanı,
e) İmzadan çekinme
hâlinde bunun nedenleri.
Madde 148. - Madde, ifade
almada veya sorguda başvurulmaması gereken ve bazen kanunlara göre suç
oluşturacak olan yasak usulleri göstermektedir.
İfadesi alınan veya
sorguya çekilen kişinin belli bir şekilde suçlanan bir kişi olması nedeniyle,
şüpheli veya sanık statüsünde olduğu konusunda kuşku yoktur.
Madde, şüpheli veya
sanığın beyanının hür iradesine dayanması gerektiği ilkesini koymaktadır. Böyle
olunca, özgür iradeyi engelleyici nitelikte hiçbir davranışa başvurulamaz.
Birinci fıkranın ikinci tümcesinde yer alan ve özgür iradeyi engelleyici
nitelikteki eylemler aslında örnek olarak gösterilmektedir: Kötü davranma,
işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddet gibi bazı araçlar
uygulanamaz. Bu hâllerin ortak nitelikleri ruhsal veya bedensel müdahale
olarak, iradeyi bozmalarıdır. Ayrıca ikinci fıkra, iradeyi bozacak nitelikte
kanuna aykırı yarar vaat edilemeyeceğini de hükme bağlamıştır.
Maddenin son fıkrası,
birinci fıkrada yer alan yasakların, usul bakımından sonucunu belirtmektedir.
Böylece elde edilmiş ifadeler delil olarak değerlendirile-meyecektir yani
nazara alınmayacaktır. Madde bu hususa o derecede önem vermektedir ki,
ifadelerin, ilgilinin rızası olsa bile
geçerli sayılması usul yönünden yasaklanmıştır.
Madde 149. - Çağdaş
karşılaştırmalı ceza usul hukuku, suç nedeni ile takibatta bulunan ve takip
edilen arasında çok daha büyük bir eşitlik tesis edecek surette şüpheli ve
sanığın haklarını düzenlemiş bulunmaktadır. Bugün savcı, şüpheli ve sanık
öğrenmek, katılmak ve eleştirmek haklarına sahiptirler. Ancak bu haklar ve
özellikle öğrenmek hakkı, geçen yüzyılın sonunda elde edilmiştir ve bir zafer
olarak nitelendirilmelidir. Avrupa hukukunda geçen yüzyılın sonunda kanun
koyucular, ilgilinin bir avukatın yardımından yararlanabilmesini
öngörmüşlerdir. Ancak avukatın dosyayı
bilmek, ona ulaşmak hakkını, bazı kanunlar değişik tarzda düzenlemiş
bulunuyorlar.
Bu madde, şüpheli veya
sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında bir veya birden
fazla avukatın yardımından yararlanabileceğini kabul ediyor ve avukat sayısı
bakımından bazı Batı kanunlarından farklı olarak buna kovuşturma evresinde bir
sınırlama da getirmiyor. Ancak soruşturma evresinde bu sayı üçü geçemeyecektir.
Maddenin son fıkrası,
avukatın şüpheli veya sanıkla olan ilişkisini ve haklarını belirtmektedir. Bu
haklar:
1. Soruşturma veya
kovuşturmanın her aşamasında şüpheli veya sanıkla görüşebilmesi,
2. İfade alma ve sorgu
süresince adı geçenlerin yanında bulunabilmesi,
3. İlgiliye hukukî
yardımda bulunabilmesidir.
Bunlar elbette ki,
şüpheli ve sanığın da haklarıdır. Bu hakları engelleyici veya kısıtlayıcı her
eylem yasaktır ve savunma haklarının
ihlâlini oluşturacaktır.
Madde, bu hükümleri
itibarıyla, Batı kanunlarının sağladıklarına
göre avukata daha geniş haklar sağlamış bulunmaktadır.
Madde 150. - Madde, ceza
soruşturmasında veya davasında avukat atanmasıyla ilgili temel esasları
içermektedir. Aslında ceza davasında bir avukattan yararlanılabilmesi temel bir
haktır. Ancak bunun sağlanması, ülkenin koşullarıyla orantılıdır.
Maddeye göre avukatın
seçilmesi ve atanması şüpheli veya sanığın iradesine bağlıdır. Ancak adı
geçenler bu seçimi yapabilecek durumda değillerse, istemleri hâlinde
kendilerine 156 ncı madde uyarınca avukat seçilir ve atanır.
İkinci fıkra, zorunlu
olarak avukat atanmasını gerektiren hâlleri göstermektedir. Bunlar, şüpheli veya sanığın:
1. On sekiz yaşını
doldurmamış,
2. Sağır veya dilsiz,
3. Kendisini
savunamayacak derecede malûl
olmasıdır.
Bu kişilerin avukatı
yoksa bunlara istemleri aranmaksızın avukat atanacaktır.
Madde 151. - Madde, 150
nci madde gereğince atanan avukatın görevine ilişkindir. Bu avukat duruşmaları
noksansız izleyecek, görevinin gereklerini yerine getirecektir. Görevini
gereğince yerine getirmeyerek duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak
duruşmadan çekilecek olursa hâkim veya mahkeme hemen başka bir avukat
atayacaktır. Böylece 156 ncı maddeye bir istisna getirilmekte ve avukatın
atanması ile birlikte seçimi de hâkim veya mahkeme tarafından yapılmaktadır. Bu
hâl duruşmanın ertelenmesi nedeni de olabilecektir.
Tasarıya göre ceza
davasının bir duruşmada bitirilmesi esas kuraldır. Ancak ikinci fıkra, birinci
fıkranın öngördüğü hâlde davanın erteleneceği bir hâli göstermektedir: Bu hâl
avukatın savunmasını hazırlamak üzere yeterli zaman olmadığını açıklamasıdır.
Son fıkra, birinci
fıkradaki karar ve atamaya neden olan avukat hakkında iki yaptırım öngörmüştür:
1. Avukat hakkında baroca
disiplin cezası verilebilecek,
2. Ertelemeden doğan
giderler, hâkim veya mahkeme kararı ile adı geçene yüklenecektir.
Madde hükmü yalnızca
duruşmaya ilişkin olarak düzenlenmiştir.
Madde 152. - Madde, ceza
davasının, hakkaniyete uygun tarzda adil yargılama ilkesine uygun olarak
yürütülebilmesi için, savunma yönünden çok önemli olan bir ilkeyi
belirtmektedir: Avukatın, aynı davada birden fazla sanığı veya soruşturmada
birden fazla şüpheliyi savunma görevi alabileceği kabul edilmiştir. Ancak bunun
koşulu, bu kişilerin davanın savunulmasındaki yararlarının çelişkili olmaması
yani birbirine uygun bulunması olarak saptanmıştır.
Madde 153. - Madde,
savunma hakkı ve silâhların eşitliği ilkeleri bakımından büyük önem taşıyan,
avukatın "bilgilere ulaşabilmesi" konusunu düzenlemektedir.
Cumhuriyet savcısı, araştırma evresinde dosya esasen elinde bulunduğundan, her
türlü bilgiye sahiptir. Avukatın dosyaya ulaşabilmesi hakkı ise,
karşılaştırmalı mevzuatta birbirine göre farklı şekillerde düzenlenmiştir. Esas
ilke, avukatın delillerin araştırılması yönünden bir tehlike arz etmediği hâllerde
dosyaya ulaşabilmesidir. İspanyol Usul
Kanununun 302 nci
ve Alman Usul Kanununun 143 üncü
maddeleri bu esası kabul etmişlerdir. Buna karşılık Doğu Avrupa ülkelerinde
dosyayı inceleme hakkı, ilke olarak soruşturma evresi sona erdikten sonra
başlamakta, çocuk ve malûller hakkında ise ilk ithamdan itibaren bu hak
kullanılabilmektedir.
Esasta 1412 sayılı
Kanunun 18/11/1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanunla değişik 143 üncü maddesindeki
düzenlemeye bağlı kalan Tasarının sistemi şöyledir:
1. Kural olarak avukat,
soruşturma evresine ilişkin dosyanın tüm içeriğini inceleyebilir ve istediği
belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.
2. Avukatın dosya içeriğini
incelemesi veya belgelerden örnek alması soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkiminin
kararıyla bu yetki sınırlanabilir.
3. Ancak avukatın
soruşturma evresinde şüphelinin ifade veya sorgusunu içeren tutanakları,
bilirkişi raporlarını, müvekkilinin hazır bulunmaya yetkili olduğu işlemlere
ilişkin tutanak ve belgeleri incelemek ve harç ödemeden bunların örneklerini
alma hakkı mutlaktır. Bunlar hakkında ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
4. Dördüncü fıkra
gereğince soruşturma evresinin sona erdiği hususunda Cumhuriyet savcısı
tarafından verilen kararın dosyaya kaydolunduğu tarihten itibaren henüz
iddianame yazılmış bulunmasa da avukat bütün dosyayı incelemek hakkına
sahiptir.
5. Beşinci fıkraya göre,
iddianamenin mahkemeye verilmesinden sonra avukat dosyanın bütün içeriğini yani
maddî bütün delil, iz, eser ve emareleri, eşyayı, bilgisayar içeriklerini,
velhasıl dosyaya dahil her şeye ulaşabilmek ve tutanak ve belgelerin
örneklerini harç ödemeden alma hakkına sahiptir.
Maddenin içerdiği
haklardan, suçtan zarar görenin avukatı da, altıncı fıkraya göre
yararlanabilecektir. Ancak bu koşul, şüpheli veya sanığın korunmaya değer üstün
yararlarının ağır basmaması yani bu konuda suçtan zarar görenin yararları ile
sanığın yararları çatıştığında ağır basanın sanığın yararları olmamasıdır.
Maddenin son fıkrasında,
kamu davası açılıncaya kadar, soruşturma evresinde oluşturulan dosya içeriği
hakkında avukat tarafından kamuya herhangi bir açıklamada bulunulamayacağı
kabul edilmiştir. Bu hüküm, soruşturma evresinin gizliliği hakkındaki ilkenin
doğal bir sonucudur. Adaletin adil olarak işlemesinde sistemin, savcı gibi,
önemli bir yargı unsurunu oluşturan avukatın dosya içeriğine ulaşabilmesi,
elbette ki uygundur. Ancak adalet sisteminin, hâkim ve savcı gibi bir yapısal
unsurunu oluşturan avukat gizlilik ilkesine sadık kalacak ve bunun sonucu
olarak dosya içeriğini sadece kanuna göre savunma işlevini yerine getirirken
kullanacak, ancak işlevi dışı olan maksatlarla bunları kullanamayacak ve
açıklamalarda bulunmayacaktır.
Madde 154. - Madde,
avukatın, vekâletnamesinin bulunup bulunmadığının araştırılmasına gerek olmadan
yakalanan, gözaltına alınan, muhafaza altına alınan veya tutuklu bulunan
şüpheli veya sanık ile her zaman görüşebileceği ilkesini getirmiş bulunmaktadır.
Bu hâlde tutukevinin iç düzenine, elbette ki uyulacaktır.
Maddede, görüşmenin,
savunma hakkının gereğine uygun olarak cereyan edebilmesi için gerekli maddî
koşullar da gösterilmiştir. İdare tarafından başkalarının duyamayacağı bir
ortamın görüşmede sağlanması zorunludur. Ayrıca ilgilinin avukatı ile olan
yazışmaları hiçbir suretle denetimden geçirilmeyecektir.
Madde 155. - Madde,
sanığın yasal temsilcisine duruşma gün ve saatinin bildirileceği ve adı geçenin
duruşmaya kabul edilerek isterse dinleneceği hükmünü getirmiştir. Böylece yasal
temsilci duruşmanın sonuna kadar hazır bulunmak ve gerektiğinde dinlenmesini
istemek hakkına sahip olmaktadır.
İkinci fıkraya göre
sanığın eşi, karı ve koca olsun, birinci fıkranın verdiği hakkı
kullanabilecektir. Ancak adı geçenlere, bu hakkı kullanabilmeleri için tebligat
yapılması gerekmemektedir.
Madde 156. - 150 nci
maddenin birinci ve ikinci fıkralarında yazılı hâllerde soruşturma evresinde
şüphelinin avukatı doğrudan baro tarafından seçilir. Kovuşturma evresinde ise
atama mahkemece, seçim baroca yapılır.
Madde, Tasarının değişik
maddelerinde yer alan ve avukatın yardımından istifade ettirilmenin kanun
gereği mecburî olduğu hâllerde işlemin ne suretle gerçekleştirileceğini
göstermektedir: İlke, avukat atanması kararının hâkim veya mahkeme tarafından
verilmesi, avukatın seçiminin ise baro tarafından yapılmasıdır. Avukat
seçiminin de hâkim veya mahkeme tarafından yapılacağını belirten kanun
hükümleri saklıdır.
Seçimi yapacak olan
soruşturma veya kovuşturmanın yapıldığı yerdeki barodur.
Şüpheli veya sanık
sonradan bir avukat seçerse önceden seçilmiş avukatın görevi son bulur.
Madde 157. - Madde, baro
tarafından seçilen veya görevlendirilen avukata verilecek ücretlerin nasıl
ödeneceğini göstermektedir: Avukata, avukatlık asgarî ücret tarifesine göre
ücret ödenecek, buna ek olarak da Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca
19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 168 inci maddesinde
belirtilen esas ve usullere uygun olarak düzenlenecek tarifeye göre bir ücret
ödenecektir. Bu tarifeler her yıl yeniden düzenlenecektir.
Böylece avukata ödenen
ücretler beraat eden sanıktan hiçbir suretle istenemeyecektir. Ancak yargılama
giderleri ile de mahkûm edilen sanıklara, avukata ödenen ücretler için, baronun
rücu hakkı vardır. Ancak bu hak yargılama giderlerine mahkûm edilmiş olsa da
ücreti karışlayabilecek durumda olanlara karşı kullanılabilecektir.
Madde 158. - Madde, 157
nci madde gereğince avukata ödenecek olan ücretlerin kaynağını göstermektedir:
1. 2/7/1964 tarihli ve
492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (1) ve (3) sayılı tarifelere göre alınan
harçların yüzde yirmisi,
2. İdarî nitelikteki para
cezaları dışındaki para cezalarının yüzde yirmisi
yıl içinde Maliye Bakanlığınca
Türkiye Barolar Birliği hesabına aktarılacaktır. Ancak bu miktarlar Kesin Hesap
Kanunu çıkıncaya kadar tayin edilemeyeceğinden, her malî yıl başında, içinde
bulunulan yılın Bütçe Kanununda yer alan rakamlar esas alınarak bir miktar
hesaplanacak ve bunun yüzde yetmişbeşi avans olarak Türkiye Barolar Birliğine
ödenecektir.
157 nci madde gereğince
ödenecek gider ve ücretler bu hesaptan alınacaktır.
Türkiye Barolar Birliği,
kendisine aktarılan bu hesaptan barolara yapılacak tahsisleri ve ayrıca harcamaların
nerelere ve ne suretle yapılacağına ilişkin esas ve usulleri göstermek üzere
bir yönetmelik meydana getirecektir.
Madde 159. - Soruşturma
evresinin içeriği ve sınırları, bu evrenin ne suretle cereyan edeceği,
aktörleri ve yetkileri Tasarıda saptanmıştır. Soruşturma evresi genel olarak ve
esas itibarıyla kamuya karşı gizli biçimde cereyan eder. Usul kanunlarının
gösterdiği ve belirli işlemler itibarıyla gizli cereyan edeceği saptanan özel
hâllerde ihlâlleri ayrıca cezalandıran hükümler vardır. Bu maddede söz konusu
olan soruşturma evresindeki gizlilik ilke veya kuralının ihlâli hâllerinde
uygulanacak yaptırımın belirlenmesidir.
Soruşturma evresinin
gizliliği, ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük, gerçeğe ulaşma ilkelerine
uyulması için bir zorunluluktur. Ancak her şeyden önce suçsuzluk karinesinin
sağlam tutulabilmesi yönünden de vazgeçilemez niteliktedir. Aksi takdirde,
bizde ve yabancı ülkelerde örneklerine rastlandığı üzere yargısız infazlar
sonucu insanlar ıstıraplara sürüklenmekte ve suçsuzluk karinesi böylece lafta
kalmaktadır.
Tasarı, soruşturma
evresinde tarafların ve özellikle şüphelinin ve avukatının yetkilerini
belirtmektedir. Avukat, belirli istisnalarla soruşturma dosyasını incelemek
olanağına sahiptir. Ancak avukat adalete hizmet eden bir mesleğin mensubu
olarak dosyadan elde ettiği bilgileri sadece müvekkilini, kanunun verdiği
olanaklar çerçevesinde savunması için kullanacak, bunları yayınlamak, örneğin
medyaya vermek gibi eylemlere girişemeyecektir. Ancak, elbette ki, soruşturması
yapılan suçlar hakkında, halkın bilgi sahibi olmak ihtiyacı da vardır. Medya bu
suçlar hakkında bilgilenerek halkın bilgi edinmek ihtiyacını karşılamak
görevindedir. Medya mensupları, bu konularda doğru haber elde edemediklerinde
öteden beriden devşirilen ve çoğu kez yanlış olan bilgileri halka yansıtmakta
ve insanların en temel hakkı olan suçsuzluk karinesi böylece ihlâl
edilmektedir.
Bu sakıncayı gidermek
üzere, maddenin ikinci fıkrasında Cumhuriyet savcıları için kamuyu aydınlatma
olanağı tanınmıştır. Ancak Cumhuriyet savcısı bu gereği yerine getirirken
soruşturmanın gizlilik ve selâmetine zarar vermeyecek bir üslûbu veya anlatım
tarzını seçecek ve bir takım tebliğler vasıtası ile kamuoyuna açıklamalarda
bulunabilecektir.
Soruşturma evresinde
gerçekleştirilen işlemlere katılanlar, gizlilik ilkesine aykırı hareket
ettiklerinde Türk Ceza Kanununun bu fiilleri cezalandıran hükümlerine göre
cezalandırılacaklardır.
Ayrıca 153 üncü maddenin
gerekçesine de bakılmalıdır.
Madde 160. - Tasarının
soruşturmaya ilişkin İkinci Kitabının Birinci Kısmının Birinci Bölümünün bu
maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, suçlara ait ihbar ve şikâyetlerin
hangi mercilere yapılacağı, üçüncü ve izleyen fıkraları ise ihbar veya
şikâyetin yapılmasına ilişkin usul kuralları göstermektedir.
İhbarlar Cumhuriyet
savcılığına, kolluk makam ve memurlarına ve sulh ceza hâkimlerine, vali ve
kaymakamlara, yurt dışında işlenip Türkiye'de takibi gereken yani Türk Ceza
Kanununun 3 ilâ 7 nci maddelerinde belirtilen suçlar hakkında Türkiye'nin elçilik
veya konsolosluklarına yapılabilecektir.
İhbarlar sözlü veya
yazılı olabilirler. Sözlü yapıldığında hemen tutanağa bağlanacaktır. İhbarı
alan ve yukarıda belirtilen bu merciler ihbarı hemen, yerine göre yasal veya
adlî mercilere vereceklerdir.
Şikâyet usulünü dördüncü
ve beşinci fıkralar göstermektedir:
Suç soruşturması ve
kovuşturması şikâyete bağlı ise şikâyet, Cumhuriyet savcılığına, mahkemeye veya
yukarıda gösterilen idarî mercilere yapılabilecektir. Şikâyet yazı ile
yapılabileceği gibi sözlü olarak da ifade edilebilir. Bu ikinci hâlde şikâyet,
başvurulan merci tarafından bir tutanağa bağlanacaktır.
Maddenin beşinci
fıkrasıyla, soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlarda önceden
usulüne uygun bir şikâyet bulunmasa da hak düşümü süresi içinde olmak koşuluyla
mahkemeye yazı ile veya duruşma tutanağına geçirilecek beyanla yapılacak
şikâyetin, şikâyet yokluğunu ortadan kaldıracağı kabul edilmiştir.
Maddenin son fıkrası,
soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlarda ihbarın şikâyet hükmünde
olduğunu beyan ile bu husustaki Yargıtay içtihadını kanun hükmü hâline
getirmiştir.
Madde 161. - Madde,
ölümün, Cumhuriyet savcılığına veya sulh ceza hâkimine bildirilmesini, belirli
merciler için zorunlu kılan hâlleri göstermektedir. Bu hâller ölümün doğal
nedenlerden meydana gelmediği kuşkusunu doğuracak emarelerin varlığı veya
ölünün kimliğinin belirlenememesidir. Bu iki hâlde kolluk, belediye memurları
veya köy muhtarları durumu derhâl Cumhuriyet savcılığına veya sulh ceza
hâkimine bildirmekle yükümlü kılınmışlardır.
Bu ihbar üzerine, ceset
hakkında ne gibi işlemlerin yapılması gerektiğini adı geçen merciler takdir
edecekler ve defin ancak onların verecekleri yazılı ruhsat ile
yapılabilecektir.
Madde 162. - Madde,
Cumhuriyet savcısının temel görevini belirtmektedir. Cumhuriyet savcısı bir
suçun işlendiği görünümünü veren bir hâli öğrenir öğrenmez hemen gerçeği
saptamak üzere harekete geçecektir; hedefi kamu davasını açmaya yer olup
olmadığına karar vermektir. Demek oluyor ki, ilk iş şüphe karşısında gerçeği
belirlemeye çalışmaktır. Bu aşamada kolluk Cumhuriyet savcısının temel
yardımcısıdır. Batı hukukunda, kolluğun temelde işi yürüttüğü bu aşamaya
araştırma (enquête) denilmektedir. Cumhuriyet savcısı, esaslı ihbar üzerine
işin gerçeğini araştıracaktır ama, ihbarın, daha başlangıçtan esassız olduğu
anlaşılıyorsa, araştırmaya yine de girişilmesi gerektiği söylenemez.
Esasta madde, soruşturma
evresinin açılmasını belirtmektedir. Tasarı bazı Batı kanunlarından farklı
olarak soruşturma evresini açmak görevini Cumhuriyet savcısına vermiştir. Özel
kişiler ihbar yolu ile sadece soruşturma evresinin açılmasını tahrik
edebileceklerdir. Kolluğun rolü Cumhuriyet savcısının yardımcısı olmaktan
ibarettir. Bu bakımdan Tasarı Batı'daki bazı görüş ve uygulamalardan farklıdır.
Maddenin birinci
fıkrasının ikinci cümlesinde, diğer bazı Batı kanunlarında da olduğu gibi,
Cumhuriyet savcısının adlî kolluk ve amir ve memurlarının bütün yetkilerini
kullanabileceği belirtilmiştir. Bu yetki, adlî işlemlerin gözetim ve denetimini
elbette ki ifade etmektedir.
Cumhuriyet savcısının
temel görevi, suç işlendiği izlenimini veren bir hâli görüp öğrendiğinde
gerçeği araştırarak işe girişmek olduğundan ikinci fıkrada bir direktif yer
almaktadır. Cumhuriyet savcısı, şüphelinin aleyhine ve lehine olan hususları
eşit bir çaba göstererek araştıracaktır. Aynı zamanda suça ait delil, iz, eser
ve emareler toplanacak ve muhafaza altına alınacaktır.
Bilindiği üzere,
soruşturma evresinde temel görevi yerine getiren organın faaliyetlerinde üç
ilke egemen olmalıdır: Bunlar etkinlik, sür'at, dürüstlük ve hakkaniyettir.
Maddenin ikinci fıkrasında yer alan hüküm dürüstlük ilkesinin gereğidir. Bu
ilkeyi Alman Usul Kanununun 160 ıncı maddesi de, bizde olduğu gibi ifade
etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine göre her
kişinin, davasının adil olarak görülmesini istemek hakkı vardır. Soruşturma organı
delilleri ahlâkîliğe uygun olarak toplamakla yükümlüdür.
Madde 163. - Madde,
soruşturma evresinde gerekli araştırmalar yapılırken görevli kolluk elemanları,
diğer memurlar ve kamu hizmeti yapmakla görevli olanlar arasındaki ilişkileri
düzenlemektedir.
Maddenin birinci
fıkrasında belirtilen ilke Cumhuriyet savcısının, 162 nci maddede belirtilen
amaca ulaşmak üzere her türlü araştırmayı yapabilmesidir. Bu amaçla Cumhuriyet
savcısı, 162 nci maddede gösterilen sonuçlara varmak amacı ile bütün
memurlardan ve kamu hizmeti yapmakla görevli olanlardan her türlü bilgiyi
isteyebilecektir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereği, mensup olduğu
mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıktığında, o
yere giderek gerekli işlemi yapabilecektir; o yer Cumhuriyet savcısına da
işlemi havale edebilir, ancak kendisi giderek yaparsa o yer Cumhuriyet
savcısını durumundan haberdar edecektir.
Soruşturma evresi,
gerçeğin araştırılması amacıyla gerçekleştiren işlemlerden oluşmaktadır.
162 nci maddenin
gerekçesinde de açıklandığı üzere bu araştırmalarda yetkili o yer Cumhuriyet
savcısıdır. Maddenin ikinci fıkrası, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılığı
ile kolluk ilişkilerini düzenlemektedir. Soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcılığı bakımından karşılaştırmalı usul hukukunda değişik sistemler vardır:
Esas itibarıyla kolluğun araştırmaları yürütmesi, kolluk ile savcılığın iştirak
hâlinde soruşturmayı yürütmeleri, kolluğun soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcılığına bağlı olması.
Tasarının kabul ettiği
sistemde kolluk, soruşturma işlemlerinin yürütülmesinde Cumhuriyet savcısının
emrindedir. Bu sistem çerçevesinde fıkra şu esasları koymuştur. Kolluk âmir ve
memurları:
1. Suçun işlenmesi
nedeniyle elkoydukları olayları, yakalanan kişileri uygulanan tedbirleri hemen
Cumhuriyet savcılığına bildireceklerdir.
2. Cumhuriyet savcısının,
adliyeye ilişkin yazılı ve ivedi hâllerde sözlü ve kolluk âmirinin de haberdar
edildiği, emirlerini derhâl yerine getireceklerdir.
3. Cumhuriyet savcısının
yazılı emri üzerine yakalanan kişileri, olayın şüphelisi veya tanıkları
belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulunduracaklardır.
4. Aynı suretle yapılan işlemlere
ilişkin evrak da hazır bulundurulacaktır.
Maddenin üçüncü
fıkrasında, adliye ile ilgili olarak kanun dairesinde kendilerinden istenen
işlerde ve görevlerde ihmal veya kötüye kullanmaları görülen memur ve kamu
görevlileri hakkında Cumhuriyet savcılığınca doğrudan doğruya soruşturma
açılacağı açıklanmış ve vali ve kaymakamlar müstesna, bunlar hakkında, Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerinin
uygulanmayacağı kabul edilmiştir. Kolluk âmir ve memurları hakkında da aynı
esas uygulanacaktır.
Maddenin son fıkrasında,
vali ve kaymakamların kişisel suçlarından dolayı haklarında genel hükümlere
göre soruşturma yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak soruşturma,
kaymakamların mensup oldukları il ve valilerin bulundukları il'e en yakın il
Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat yapılacaktır. Kovuşturma da aynı yerdeki
görevli mahkemede yapılacaktır. Adı geçenlerin kişisel suçları ağır cezalı ise
ve suçüstü olarak işlenmişse o zaman kanunun genel hükümleri uygulanacak, bu istisna
hükmü uygulanmayacaktır.
Madde 164. - Tasarının
kabul ettiği sistemde soruşturmanın Cumhuriyet savcısı tarafından yapılması ve
kolluğun yardımından yararlanılması esastır. Ancak soruşturma işlemleri kişi
özgürlüklerine ve özel hayata müdahaleyi gerektirdiğinde hâkime başvurulması
esastır. Cumhuriyet savcısı bir araştırma işleminin hâkim tarafından
yapılmasının zorunlu olduğunu da takdir edebilir. Sorgu hâkimi bulunmayan
sistemlerde bu husus zorunluk da arz edebilir.
İşte madde bu ihtiyacı
karşılamak amacıyla kaleme alınmıştır: Cumhuriyet savcısı ancak hâkim
tarafından yapılabilecek bir soruşturma işlemine gerek görürse, bu işlemin
yapılacağı yerin sulh ceza hâkimine başvuracaktır. Böyle bir hâlde hâkim önce
istenen işlemin kanuna uygun olup olmadığını inceleyecektir; uygun ise olumlu
kararı vermekle beraber gereğini yerine getirecektir.
Böylece madde soruşturma
işlemlerinde hâkim kararına bağlı olanların ne suretle yerine
getirilebileceğini saptamış bulunmaktadır.
Madde 165. - İfade almada
usul konusunu düzenleyen bu madde sorgu ve ifade alma ayrımını
netleştirmektedir. Sorgu, hâkim tarafından yapılan bir işlemdir; ifade alma ise
Cumhuriyet savcısı ve kolluk tarafından yapılır. Bununla birlikte Cumhuriyet
savcısı ve kolluk tarafından yapılacak olan ifade almalarda yasak sorgu
metotlarının geçerli olmadığı yeniden vurgulanmıştır.
Maddenin ikinci
fıkrasında vurgulanan hüküm, tutuklanan şüphelinin kolluk tarafından yeniden
ifadesinin alınamayacağını belirtmektedir; ancak, kolluk araştırmaları yönünden
böyle bir ihtiyacı saptadığında, Cumhuriyet savcısına durumu bildirecek ve
ihtiyaç dairesinde ifade Cumhuriyet savcısı tarafından alınacaktır.
Madde 166. - Madde, suç
karşısında kolluk âmir ve memurlarının temel görevini belirtmektedir; bu
görevlerin yerine getirilmesi için Cumhuriyet savcısından emir alınmasına gerek
yoktur.
Görev, suçluları aramak
ve işin aydınlatılması için ivedi tedbirleri almaktır. Böylece suç karşısında
kolluğa düşen araştırma fonksiyonunun yerine getirilmesine derhâl girişileceği
açıklanmış olmaktadır.
Söz konusu görevler
yerine getirilirken düzenlenecek evrak herhangi bir gecikmeye neden
olunmaksızın hemen Cumhuriyet savcılığına gönderilecektir. Böylece madde
araştırma görevinin çerçeve ve kapsamını, kolluğun Cumhuriyet savcılığına
niyabeten ilk araştırmaları yaptığını ifade etmiş olmaktadır.
Madde 167. - Madde, 166
ncı maddenin belirttiği görevin icrasında ortaya çıkabilecek (engelleyecek)
olaylar karşısında kolluğun yetkisini belirtmektedir. Olay yerinde kolluk,
görevini yaparken giriştiği işlemleri kasten ihlâl eden veya yetkili olarak
aldığı tedbirlere aykırı davranan kişileri gerektiğinde kuvvet de kullanarak
zorla bu eylemlerinden men edecektir. Bu men ediş, işlemler sonuçlanıncaya
kadar devam edebilecektir.
1412 sayılı Kanunun 157
nci maddesinde bu gibi hâllerde gözaltına alma yetkisinin uygulanması söz
konusudur. Tasarı bunun yerine işlemleri engelleyen eylemleri zor kullanarak
giderme yetkisini ikâme etmiş ve böylece hem soruşturmanın etkinliği ve hem de
kişi özgürlüğü ilkelerine yer verilmiştir. Maddenin yasakladığı eylemler
nedeniyle koşulları varsa Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesi
uygulanabilecektir.
Madde 168. - Bu madde,
bir bakıma 164 üncü maddede yer alan hükümlerin tamamlayıcısı niteliğindedir.
Soruşturma evresinde temel yetkili Cumhuriyet savcısıdır. Ancak, bu maddeye
göre, suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet
savcısına erişilemediğinde soruşturma işlemleri sulh ceza hâkimi tarafından
yapılabilecektir.
Madde, üçüncü bir hâl
olarak da, olayın genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının gücünü aşmasını
öngörmüştür.
Sulh ceza hâkiminin, bu
madde gereğince soruşturma yaptığı hâllerde kolluk âmir ve memurları 163 üncü
madde gereğince yükümlü oldukları görevleri yapacaklar ve onun tarafından
emredilen tedbirleri alacaklar ve araştırmaları yerine getireceklerdir.
Bu madde gereğince sulh
ceza hâkimi adeta bir Cumhuriyet savcısı gibi yetki kullandığından düzenlediği
dosyayı Cumhuriyet savcısına göndermesi ve soruşturma sırasındaki kararların onun
tarafından verilmesi gerekir.
Madde 169. - Madde 162
nci maddenin ikinci fıkrasında yer almış bulunan direktifin bir bakıma tekrarı,
bir bakıma ise uygulanmasına ilişkin bir görevi içermektedir.
168 inci maddenin
gerekçesinde de açıklandığı üzere, belirli hâllerde soruşturma yapabilen sulh
ceza hâkimine de 162 nci maddenin ikinci fıkrası hitap etmekte bulunduğundan
hâkim bu hükme uyacaktır.
Madde, sulh ceza
hâkiminin suç failinin ifadesini alırken, fail suçsuzluğu yönünde bazı delil,
iz, eser ve emareler gösterir ve hâkim de bunu yerinde görürse bunları
toplayacaktır. Aynı suretle sözü geçen hususlar tutuklu şüphelinin serbest
bırakılmasını gerektirir nitelikte ise yine bunları toplayacaktır. Sulh ceza
hâkiminin hiçbir işlem olmasa da bunları toplayabileceği açıktır.
Söz konusu delil, iz,
eser ve emareler, başka bir mahkemenin yargı çevresinde ise bunların
toplanmasına ilişkin işlemlerin yerine getirilmesi o yer sulh ceza hâkiminden
istenecektir.
Madde 170. - Esas soruşturma
görevi Cumhuriyet savcısına ait olduğundan, 168 inci ve 169 uncu
maddelerde kendisine verilen görevi yerine getiren sulh ceza hâkimi
soruşturmaya son verme kararını vermeden dosyayı ve topladığı bütün delil, iz,
eser ve emareleri yetkili Cumhuriyet
savcısına tevdi edecek ve sonraki işler yetkili Cumhuriyet savcısı tarafından
yapılacak ve kararlar verilecektir. Esasen doğal olan bu hususu madde ayrıca
vurgulamaktadır.
Madde 171. - Madde,
soruşturma evresinde yapılacak işlemlerin icrası yönünde bir temel koşulu
göstermekte ve işlemlerin tutanağa bağlanması usulünü düzenlemiş bulunmaktadır.
Soruşturma işlemleri
yapılırken mutlaka bir zabıt kâtibi bulunacaktır; aksi takdirde işlem hukuken
yok sayılır. Zabıt kâtibi kanun ve nizamlara göre atanmış bir Devlet memuru
olacaktır; ancak ivedi hâllerde, Cumhuriyet savcısı veya o yer sulh ceza
hâkimi, yemin vererek diğer bir kimseye, istisnaen, zabıt kâtibi görevini
verebilirler. Arz olunan koşulun sonucu her işlem, ikinci fıkranın da
belirttiği üzere bir tutanağa bağlanacaktır. Tutanağın hüküm taşıması için ise işlemi
gerçekleştiren Cumhuriyet savcısı veya sulh ceza hâkimi ile zabıt kâtibinin
imzalarını taşıması ve hazır bulunduğu işlemlerde avukatın isim ve imzasına yer
verilmesi zorunludur. Ayrıca işlemde hazır bulunan ilgililere, düzenlenen tutanağın
kendilerini ilgilendiren kısımları okunacak yahut okumaları için kendilerine
verilecek ve bunları onamaları istenecektir. Ayrıca bütün bu hususların yerine
getirildiği tutanağa geçirilecektir. Adı geçenler tutanağı imzadan kaçınacak olurlarsa,
kaçınma nedenleri de tutanağa geçirilecektir.
Madde 172. - Madde,
soruşturma evresinde bütün işlemler yerine getirildikten ve gerçeğin meydana
çıkarılması için her türlü çabaların gösterilmesinden sonra Cumhuriyet savcısı
tarafından soruşturma evresinin sona erdiğine dair bir karar verilmesini ve
bunun dosyaya kaydolunmasını ve takip eden
kararların ondan sonra alınmasını öngörmüş bulunmaktadır.
Bu kararın meydana
getirdiği bir sonuç 153 üncü maddenin dördüncü fıkrasında yer almış
bulunmaktadır.
Madde 173. - Tasarı bu
maddesi ile kamu davasını açmak görevini, doğrudan doğruya Cumhuriyet savcısına
vermiş bulunmaktadır. Kanunların gösterdiği istisnalar dışında dava Cumhuriyet savcısı tarafından
açılacaktır.
Bu konuda karşılaştırmalı
mevzuatta birbirinden farklı usullere başvurulduğu görülüyor. Türkiye'nin de
dahil bulunduğu tipteki mevzuatlar, soruşturmayı yürütenin kamu davasını da
açmasını kabul etmektedir. Alman Usul Kanunu l70 nci maddesinde bu usulü kabul
etmiş bulunuyor. Şüpheli bakımından daha fazla güvence oluşturmak amacı ile
soruşturma ajanı ile, soruşturma sonuçlarına göre kamu davası açacak olan
ajanları ayıran ülke mevzuatı da vardır; Fransa, Belçika gibi. Common Law
ülkelerinde davanın açılmasına duruşmalı bir aşamayı gerçekleştiren ayrı bir
merci karar vermektedir.
Tasarının bu maddesinin
ikinci fıkrası, soruşturma evresinin sona ermesi kararından sonra Cumhuriyet
savcısının bir iddianame ile kamu davasını açmasını kabul etmiştir; toplanan
delil, iz, eser ve emareler, adı geçenin kanaatına göre, kamu davasının
açılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte ise yani söz konusu esaslar
şüpheyi "yeterli güçte şüphe" saydıracak düzeyde ise, kamu davası
açılacaktır. Ancak kamu davasının, münhasıran Cumhuriyet savcısının kararı ile
açılması, kişi bakımından tam bir güvence oluşturmadığından ve ayrıca noksan
soruşturma ile açılan davaların kovuşturma evresinin uzamasına neden olarak bir
duruşmada davayı neticelendirme ilkesini ihlâl ettiğinden, Tasarıda Türkiye'nin
koşullarına uygun olarak soruşturma ve kovuşturma evreleri arasında bir
"orta aşama" kabul edilmiştir. Almanya'da da benzeri bir usul kabul
edilmektedir. Soruşturma ile dava açma evre ve aşamalarını ayıran ülkelerde bu
tür bir orta aşama yoktur.
Orta aşamayı oluşturan
hükümler 178 ilâ 181 inci maddelerde yer almış bulunduğundan bu hususta söz
konusu maddelerin gerekçelerine bakılmalıdır.
Böylece Tasarı, kamu
davasının açılması yönünden yasallık sistemini benimsemiş, yani yeterli
kuvvette şüphe hâlinde Cumhuriyet savcısını kamu davasını açmaya mecbur
kılmıştır. Oysa yasallık sistemi, günümüz Batı hukukunda gittikçe yer
kaybetmekte ve maksada uygunluk sistemi gelişmekte bulunduğundan 172 nci
maddede yasallık sistemini yumuşatıcı
bir istisna kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu hususta sözü geçen maddenin
gerekçesine bakılmalıdır.
Maddenin dördüncü fıkrası
iddianamesini veren Cumhuriyet savcısına duruşmaya başlanmadan önce, yeni
hâller ve nedenlerle sanık lehine olarak iddianamesini değiştirmek veya geri
almak yetkisini vermektedir.
Maddenin beşinci
fıkrasında Adalet Bakanının Cumhuriyet
savcısından davayı açmasını isteyebileceği ve bu istemin yerine
getirileceği kaydedilmiştir. Maddenin son fıkrasına göre, valiler de Adalet
Bakanından bu yetkisini kullanmasını isteyebileceklerdir.
Madde 174. - Günümüz
karşılaştırmalı ceza muhakemesi hukukunda önemli bir sorun da Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak, kamu davasını
açmak veya açmamak yetkisine sahip olup olmamasıdır. Bunun anlamı yasallık sistemi
yanında maksada uygunluk sistemine ne derecede veya ölçüde yer
verilebileceğidir. Yasallık anlayışı Almanya, İtalya, İspanya'da, İsviçre'nin
bazı kantonlarında ve hemen bütün doğu
Avrupa ülkelerinde ve bugüne kadar ülkemizde geçerlidir.
Hemen açıklanmalıdır ki,
yasallık sisteminin anlamı da hemen davayı açmak hususunda Cumhuriyet savcısını
bir otomatizme sevk etmek değildir: Birinci olarak Cumhuriyet savcısı bazen
kamu davasının harekete getirilip getirilmeyeceğini, kendisine ulaşan olayların
bir temeli bulunup bulunmadığını, söz gelimi ihbarın anonim olup olmadığını
belirlemek için şekli olmayan bir araştırma yapar ve bunun sonucunda
soruşturmayı sürdürmemeye karar verebilir yani yasallık otomatiklilik anlamını
taşımaz.
İkinci olarak örneğin
İsviçre kantonları sosyal yarar zorunlu kılmadıkça, soruşturma yapmanın mecburî
olmadığını kabul etmektedirler.
Çağdaş eğilim, yasallık
ve maksada uygunluk sistemleri arasında bir yakınlaşmayı ifade etmektedir.
Tasarının temel amacı
yargılamanın, adil yargılama ilkesine tam sadık kalınarak sür'atlendirilmesi ve
kovuşturmanın duruşmadan duruşmaya sürüklenmesini ve böylece parçalı adaleti
önlemek olduğundan ve bu amaca ulaşmanın bir çaresi de ceza adalet sistemini,
olanak ölçüsünde boşaltmak, soruşturma
evresindeki filtreyi etkinleştirmek olduğundan değişik hükümler
getirilmiş ve bunlardan önemli birisini de bu madde oluşturmuştur.
Maddeye göre, belirli
koşullarla Cumhuriyet savcısı, soruşturmasını tamamladığı suçtan dolayı davanın
açılmasını kabahatlerde bir yıl, cürümlerde üç yıl süre ile erteleyebilecek ve
bu süreler içinde fail aynı cins veya daha ağır bir suç işlemeyecek olursa
kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir; aynı cins veya daha ağır yeni bir
suç işlenecek olursa hemen kamu davası açılacaktır ve belirtilen süreler içinde
zamanaşımı işlemeyecektir.
Ertelemenin koşulları ise
şunlardır:
l. Fiil için kanunda
öngörülen ceza üç ay ile iki yıl arasında hürriyeti bağlayıcı bir ceza
olmalıdır. Üç aya kadar olan hürriyeti bağlayıcı cezalarda önödeme uygulaması
zorunlu bulunduğu bilinmektedir.
2. Fail daha önce bir
hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilmemiş olmalıdır.
3. Erteleme hâlinde,
yeniden suç işlenmeyeceğini soruşturma sonuçları ortaya koymuş olmalıdır.
4. Ertelemenin şüpheli ve
toplum bakımlarından daha yararlı olacağı anlaşılmış bulunmalıdır.
5. Fail, suçtan meydana
gelen ve Cumhuriyet savcısının saptayacağı zararı ödemelidir.
Bütün bu koşullar
gerçekleştiğinde Cumhuriyet savcısı davanın açılmasının ertelenmesini aslîye
ceza hâkiminin onamasına sunacak ve hâkim bu husustaki kararını beş gün içinde
verecektir. Görülüyor ki, Cumhuriyet
savcısı öneride bulunmakta ve esas karar hâkim tarafından verilmektedir.
Madde 175. - 1412 sayılı
Kanunun l64 üncü maddesinde, yeterli delil bulunmaması veya keyfiyetin takibe
değer görülmemesi hâlinde, takipsizlik kararı verilmesine dair hüküm yer
almaktadır. Tasarı ilk olarak bu işlemi belirlemek üzere "kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar" terimini getirmiştir. Soruşturma evresinden
kovuşturmaya geçip geçmeme söz konusu olduğundan bu terim değişikliği uygun
görülmüştür. Madde ayrıca kamu davasının açılması için şüpheyi haklı kılacak
yeterlikte ve kuvvette delil, iz, eser ve emarenin elde edilmemesi ölçütünü
kullanmaktadır. Yeterli kuvvette makul şüphe
bulunduğu anlaşılacak olursa, kovuşturma evresine geçilecektir.
Maddenin ikinci
fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, kamu
davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser
ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata olmasına
bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların zamanaşımı
süresince şüphelinin başında, tâbir yerinde ise Demoklesin Kılıcı gibi durması
ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir.
Bazı usul kanunlarında mahkemelerin beraat kararlarının temyize tâbi
tutulmadığı görülüyor.
Bu yeni düzenleme
neticesinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar
verdikten sonra yeni delil, iz, eser ve emare bulunmadıkça artık Adalet Bakanı
da Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını isteyemeyecektir. Maddenin son
fıkrasında yeni delil, iz, eser ve emarenin ne olduğu tanımlanarak uygulama
açısından açıklık getirilmiştir.
Madde 176. - Madde,
Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarına karşı
itirazı ve bunun incelenmesi ile görevli mercii ve usulü göstermektedir.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı maslahata uygunluk sistemini
kabul eden ülkelerde de Cumhuriyet savcısının vereceği takipsizlik kararlarına
karşı kanun yoluna başvurulabilmesi kabul edilmektedir. Tasarı 175 inci maddesinde kovuşturmaya yer olmadığı
hakkındaki kararların, yeni delil, iz, eser ve emare olmadan
değiştirilemeyeceğini kabul etmiş bulunduğundan, itiraz olanağı daha fazla önem
taşımaktadır.
Madde, itiraz hakkını
esasta suçtan zarar gören şikâyetçiye ve şikâyetçisi bulunmayan hâllerde karar
veren Cumhuriyet savcısının bağlı olduğu ağır ceza mahkemesi nezdindeki
Cumhuriyet başsavcısına vermiş bulunmaktadır. İtiraz süresi, kararın tebliği
tarihinden itibaren onbeş gündür. İtiraz mercii, Cumhuriyet savcısının mensup
olduğu ağır ceza işlerini gören mahkeme dairesine en yakın bulunan ağır ceza
işlerini gören mahkemenin başkanıdır.
İtiraz dilekçesinde, kamu
davasının açılmasını haklı gösterebilecek olaylar, delil, iz, eser ve
emarelerin gösterilip açıklanması zorunludur. Aksi takdirde işlem hemen ret
olunur. Usulüne uygun şekilde düzenlenerek süresi içinde verilmiş dilekçe veya
yetkili Cumhuriyet başsavcısının yazısı üzerine başkan kararını vermek için şu
işlemleri gerçekleştirebilir:
1. Cumhuriyet savcısından
soruşturma dosyasını göndermesini isteyebilir.
2. Bir diyeceği varsa
bildirmesi için, bir süre belirleyerek dilekçeyi şüpheliye tebliğ edebilir.
3. Gerekli görürse,
soruşturmanın genişletilmesi için sulh ceza hâkimini görevlendirebilir. Ancak
bu hâlde, hangi hususta soruşturma yapılacağını görevlendirme kararında
göstermelidir.
Bu incelemesi sonunda
başkan şu iki karardan birisini verecektir:
1. İstemin geçerli olduğu
hususunda kanaat getirecek olursa, kamu davasının yani kovuşturmanın açılmasına
karar verecektir.
2. Bu kanaate varamazsa,
istemi gerekçeli olarak ret edecektir yani istemin dayandığı hususları neden
dolayı geçerli görmediğini kararında belirtecektir. Bu hâlde, istemde bulunan
suçtan zarar görmüş şikâyetçi ise adı geçeni giderleri ödemeye mahkûm edecek ve
kararını Cumhuriyet savcısına ve şüpheliye bildirecektir.
Maddenin (3) numaralı
fıkrasına göre, Cumhuriyet savcısının yeni delil, iz, eser ve emarelerin
varlığı nedeniyle kamu davası açması ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta
karar vermesi koşuluna bağlanmıştır. Bu düzenlemenin nedeni 175 inci maddede
kovuşturma açılmaması kararına bağlanan otoritedir.
Madde 177. - Ceza adalet
sisteminin işlemesinde, temelde soruşturma ve kovuşturma evreleri arasında bir
orta aşama (Almanların Zwishenverfahren adını verdikleri) bulunduğu 173 üncü
maddenin gerekçesinde açıklanmıştır. Ayrıntılar için söz konusu maddenin
gerekçesine bakılmalıdır. Orta aşamada yapılacak işlemler için 178 ilâ 181 inci
maddelere ve gerekçelerine bakılmalıdır.
Tasarı bu orta aşamayı
kovuşturma evresi kapsamında kabul ettiği için, iddianamenin verilmesi ile kamu
davası açılmış olacak ve iddianamenin kabulünü takiben duruşma hazırlığı
aşaması başlamış bulunacaktır.
Madde 178. - Cumhuriyet
savcısının iddianamesini vermesi ile kamu davası açılırsa da, işin esasta bir
duruşmada çözülebilmesini sağlayacak bir soruşturmadan sonra kovuşturma
evresine sevk edilmiş olup olmadığını araştırmak üzere hukuk
sistemlerinde 173 ve 177 nci maddelerde ve gerekçelerinde açıklanan bir orta
aşama kabul edildiği açıklanmıştır. 1412 sayılı Kanunda l985 yılında yapılan
değişiklikten önce benimsenen ilk soruşturma, bu işlevi yerine getiriyordu.
Hâlen temyiz davasının açılmasında, kişisel davada, yargılamanın yenilenmesinde
aynı sistem söz konusudur. Mahkeme önüne giden davalarda Türkiye'ye özgü yüksek
beraat kararı oranlarının (%30) ortaya koyduğu gerçek, davaların, olgunlaşmadan
ve soruşturmada yeterli delil, iz, eser ve emareler toplanmadan, basit şüpheler
üzerine açıldığıdır. Tasarı, bu maddesinde iddianamenin iadesi ve 179 uncu
maddesinde iddianamenin reddi kurumlarını, bu gerçek dolayısıyla kabul
etmiştir.
İddianamenin iadesini
düzenleyen bu maddeye göre, davaya bakacak olan mahkeme kamu davasının açılması
için delillerin yeterli şüpheyi ortaya koymasına karşın, iddianamede bazı fazla
önemli olmayan noksanlık saptarsa, örneğin şüphelinin açık kimliğinin
belirtilmemesi, uygulanması gereken kanun maddesinin gösterilmemesi, bütün delillerin
mahkemeye verilmemiş olması ve benzeri gibi, iddianameyi tamamlaması için
Cumhuriyet savcılığına geri verilmesine karar verecektir. Geri verilme
nedenleri maddede dokuz ayrı bentte gösterilmiştir. Bunun üzerine Cumhuriyet
savcısı eksikleri tamamlayarak aynı iddianameyi veya gerekiyorsa yeniden
düzenleyeceği iddianameyi mahkemeye sunacaktır. Amaç, davanın bir duruşmada
sonuçlanmasını sağlayacak alt yapıyı oluşturmaktır.
Önödemeye bağlı bir suç
hakkında yanlışlıkla dava açılmış ise, bu da iddianamenin iadesi nedeni
sayılmıştır. Cumhuriyet savcısı bu gibi hâllerde dosyayı gerekli kararı vermesi
için yetkili mercie gönderecek ve Yargıtaya kadar gidip de yıllar sonra bozma
kararı verilmesini önleyerek davaların önemli surette hızlanmasına katkıda
bulunacaktır.
Madde 179. - Tasarı,
davanın tek veya zorunlu olduğunda birbirini izleyen duruşmalarla ve olanaklı
ise bir günde sonuçlandırılmasını gerçekleştirebilmek amacıyla; iddianamenin,
hukuken geçerli ve yeterli delillerin toplanmasından ve dava açma koşullarının
gerçekleşmesinden sonra, tüm yönleriyle doğru ve eksiksiz olarak, suçun
kanıtlanmasına yardım edecek belge ve şeylerle birlikte mahkemeye verilmesini
sağlamak üzere iddianamenin reddi konusunu bu madde ile düzenlemiştir. Böylece
soruşturmanın gereğince tamamlanmadan dava açılmasının sakıncaları,
duruşmaların uzaması ve ertelenmesi önlenmek istenmiştir.
Mahkeme, kendisine
verilen iddianame ve hazırlık soruşturması belgelerini beş gün içinde
inceleyip, iddianamede; şüphelinin açık kimliğinin veya en azından onu
başkalarından ayırt etmeyi sağlayacak özelliklerinin belirtilmediğini, yükletilen
suçun ne olduğunun açıklanmadığını, suçun yasal unsurları ile uygulanması
gereken kanun maddelerinin gösterilmediğini, suçun delil, iz, eser ve
emareleriyle duruşmanın yapılacağı yetkili ve görevli mahkemenin gösterilmemiş
veya eksik veya hatalı gösterilmiş olduğunu, hazırlık soruşturmasının verdiği
esaslı sonuçların yazılmadığını, varsa gözaltı, tutukluluk ve salıverme
tarihlerinin veya suç tarihi ve yerinin açıklanmadığını, suçun ispatlanmasına
yardım edecek belge ve şeylerin verilmemiş bulunduğunu, önödemeyi, yargılamanın
durmasını veya düşmesini gerektiren hâllerin varlığını, başkaca eksik ve hatalı
noktaların bulunduğunu saptarsa, eksik ve hatalı noktaları belirtmek suretiyle
ve tamamlanması için iddianamenin 178 inci madde gereğince iadesine karar
verebilecektir.
Bu maddede söz konusu
edilen hâl ise, yeterli delil, iz, eser ve emareler bulunmadan veya toplanmadan
âdeta delilsiz davanın açılmış olması ve bunun sonucu olarak mahkemenin
soruşturma yapmak zorunluğunda kalacağının anlaşılmasıdır. Bu hâlde mahkeme
duruşmaya başlamadan iddianamenin reddine karar verecektir.
Mahkemenin bu kararı
üzerine Cumhuriyet savcısı yeniden soruşturma yapacaktır. Mahkemenin kararı
böylece, Cumhuriyet savcısının soruşturmaya son verme kararını kaldırmış olmaktadır. Yaptığı bu soruşturma
sonunda yeterli delil, iz, eser ve emare saptayabildiğinde Cumhuriyet savcısı
yeniden kamu davasını açacak yani tamamladığı dosyayı yeni bir iddianameye
bağlayarak kamu davasını açacaktır; yeterli delil, iz, eser ve emare bulamazsa
kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir.
Görüleceği üzere
iddianamenin iadesi kararı, iddianamedeki noksanların giderilmesi ve böylece
noksanların giderilmesi için mahkemenin zaman kaybetmemesi amacına yönelik
olduğu hâlde, iddianamenin reddi kararı âdeta delilsiz dava açılmış bulunmasına ve kuvvetli şüpheyi
belirtecek hususların eksikliğine dayanmaktadır. Her iki hâlde de ortak amaç,
davayı hızlandırmak ve bir duruşmada bitirebilmektir.
Madde 180. - Tasarının
benimsendiği sistem, itiraz edilebilen kararları tek tek gösterme olduğu için
madde, 178 ve 179 uncu maddeler gereğince verilen kararlara karşı, Cumhuriyet
savcısına itiraz hakkını vermiştir. Şüphelinin yararı olmadığı için, onun
itiraz hakkı söz konusu olmaz. Suç mağduruna gelince, neticede takipsizlik
kararı verilirse, 176 ncı madde uyarınca itiraz hakkı vardır; aksi hâlde ise iş
zaten duruşmaya gideceği için suç mağduru bakımından sakıncalı bir netice söz konusu
değildir.
Madde 181. - Mahkeme
başkanı veya hâkim, 178 ilâ 180 inci maddeler gereğince kararlar vermediği veya
ıslahtan sonra verilen iddianamenin geçerli olduğunu saptadığında iddianamenin
kabulü kararını verecekler ve sonra duruşma hazırlığına derhâl girişip
yargılamanın bir duruşmada kesintisiz bir şekilde yürüyebilmesi için aşağıdaki
maddelerde gösterilen işlemleri gerçekleştirecektir. Duruşma hazırlığında
yeniden keşif ve muayene yapma yetkisi 187 nci maddede veya tanık ve bilirkişi
dinleme yetkisi 186 ncı maddede verilmiş, duruşma başladıktan sonra soruşturma
aşamasında eksik yapıldığı anlaşılan işlemleri yapma yetkisi davanın bir
duruşmada bitirilmesi amacıyla kabul edilmiştir.
Maddenin getirdiği önemli
yenilik mahkeme başkanı veya hâkime iddianamede yer almayan başkaca ispat
araçlarının toplanmasına karar verme yetkisinin kabul edilmesidir. Böylece
dosyanın duruşma hazırlığı aşamasında olgunlaşması ile davanın bir duruşmada
bitirilmesinin alt yapısı oluşturulmuş bulunmaktadır.
İddianamenin kabulü
kararıyla yargılamanın duruşma aşaması başlamakta, hakkında soruşturma yapılan
ve bu aşamaya kadar "şüpheli" olarak adlandırılan kişi de
"sanık" sıfatını almaktadır.
Aralarında bağlantı
bulunması nedeniyle birleştirilerek açılmış olan davalarda, her biri yönünden
mahkemece 178 ve 179 uncu maddeler ile 180 inci madde ışığında yapılan
değerlendirme sonunda doğru ve tam açılmış bölüm için kabul, diğeri için de
iade veya ret kararı verilebilir.
Ayrıca maddenin birinci
fıkrasına göre duruşmanın yapılacağı günü mahkeme başkanı veya hâkim belirler;
ancak duruşma gününü belirlerken Cumhuriyet savcısının ve sanığın avukatının
görüşünü de almak zorundadır. Bu zorunluk hem savunmayı güçlendiren ve hem de
davanın bir duruşmada bitirilmesini sağlamaya yönelik diğer bir önlemdir. 1412
sayılı Kanunun 206 ncı maddenin ikinci fıkrasında yer alıp diğerlerinden önce
görülecek olan davaları belirleyecek olan hüküm bu nedenle Tasarıya
alınmamıştır.
Maddenin getirdiği diğer
bir yenilik celpnameleri düzenleme ve tebliğ yetkisinin doğrudan doğruya
mahkeme başkanı veya hâkime verilmiş olmasıdır; değişiklik, dosyaya eli değen
aktör sayısını azaltmak için yapılmıştır. Gerçekten yapılan araştırmalar
dosyanın aynı oda içerisinde bir masadan diğer masaya gittiği hâllerde, bazen
günlerle ifade edilebilen bir boşuna bekleme süresinin eklendiğini ortaya
koymuştur. Tasarı, bu tür makul olmayan ve davayı uzatan uygulamaları olanaklar
ölçüsünde azaltma esasını kabul etmiş bulunmaktadır;
Getirdiği yenilikler
yukarıda özetlenen maddenin temel hükümleri şöylece ifade olunabilir:
l. Davanın bir veya
zorunlu olduğunda birbirini izleyen duruşmalarda bitirilmesi ve parçalı adalet
uygulamasına son verilmesi.
2. Mahkeme başkanı veya
hâkimin, davada yer alan kişileri doğrudan doğruya davet etmesi, duruşmanın bir
günde bitmeyeceği anlaşılırsa, ilgilileri, hemen izleyen duruşmaya
çağırabilmesi.
Madde 182. - Maddenin
birinci fıkrasına göre iddianame, bütün ceza yargılamalarında, sulh ceza işleri
de dahil olmak üzere sanığa davetiye ile birlikte tebliğ edilecektir. Sanığın,
ne ile suçlandığını öğrenmesi temel haklardan olduğundan, madde bu hakkı
sağlama amacına yönelik olarak düzenlenmiştir.
Maddenin ikinci fıkrası,
1412 sayılı Kanunun 209 uncu maddesindeki mazereti olmaksızın gelmeyen sanığın
tutuklanacağı deyimi yerine yakalama müzekkeresi çıkarılmasını öngörmüştür. Bu
hüküm, Tasarının kabul ettiği tutuklama sistemi gereğidir.
Diğer yandan, maddenin
üçüncü fıkrasında tutuklu sanığa savunma hakkının tam olarak sağlanması
amacıyla, işlemin "zabıt kâtibi" tarafından değil, mahkeme önüne
getirilerek saptanması zorunluluğu kabul edilmiştir. Bu düzenleme Tasarının
sanık haklarına ve savunmaya verdiği önemin sonucudur. Getirilen sanıktan,
savunma için bir istemde bulunup bulunmayacağı, bulunacaksa bunları bildirmesi
istenecektir. Sanığın bunları nasıl bildireceği ise 183 üncü maddede gösterilmiştir.
Davetiyenin tebliği ile
duruşma günü arasında en aşağı bir hafta geçmesi zorunludur. Savunma hakkının
kısıtlanması mutlak bir bozma nedeni olduğu için gerekli sürenin verilmediği
anlaşıldığında süre verilerek duruşmaya ara verilmesi gerekir.
Savunma hakkı yönünden
maddenin üçüncü fıkrasına göre, tutuklu sanık duruşma günü tebliğ edilerek
çağırılacaktır.
Madde 183. - 182 nci
madde gereğince sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya bazı savunma
delillerinin toplanmasını isteyecek olursa, duruşma gününden en az beş gün önce
mahkeme başkanına veya hâkime bir dilekçe ile bunları ve istemine ilişkin
olayları bildirecektir. Mahkeme başkanı veya hâkim bu dilekçeyi hemen
inceleyerek kararını verecek ve kararını sanığa bildirecektir. Sanığın kabul
edilen istemleri ise aynı surette Cumhuriyet savcısına da bildirilecektir.
Madde 184. - Madde,
mahkeme başkanı veya hâkim tarafından, bir kimsenin daveti hakkında 183 üncü
maddeye göre sanık tarafından yapılan istemin, reddine ilişkindir.
Madde ret hâlinde sanığa
iki hak vermektedir.
1. Sanık, o kimseyi
doğrudan doğruya davet ettirebilir. Bu hâlde sanık bir dilekçe ile başvurur ve
o kimsenin yol giderleri ile tarifesine göre ödenmesi gerekli tazminat bedelini
mahkeme kalemine yatırır. Bunun üzerine kişi mahkemece çağırılır ve davetiye
ile birlikte yatırılan para kendisine verilir. Adı geçen artık davete uymakla
yükümlüdür. Sözü geçen para tebligat sırasında verilmemekle beraber mahkeme
kalemine yatırıldığı tebligatta kaydedilmiş olursa yine hazır bulunmakla
yükümlü olur.
2. İkinci hâl sanığın,
davet edilmesini istediği kimseyi kendisinin getirmesidir. Bu kişinin
açıklamaları olayın aydınlatılmasına yarayacak olursa, mahkeme, gider ve
tazminatın Devlet Hazinesinden ödenmesine karar verebilecektir.
Madde 185. - Maddenin
birinci fıkrası, yargılanan sanığı, silâhların eşitliği ilkelerini göz önünde
bulundurmak suretiyle ve savunma hakkının gereği olarak, doğrudan doğruya davet
ettireceği ve getireceği bilirkişi ve tanıkların ad ve adreslerini, Cumhuriyet
savcısına makul bir süre içinde bildirmekle yükümlü tutmuştur. Cumhuriyet
savcısı böylece bir sürpriz ile karşı karşıya kalmayacaktır.
İkinci fıkra, yine
silâhların eşitliği ilkesini uygulamış ve bu defa Cumhuriyet savcısının,
iddianamede gösterilen veya sanığın istemi üzerine davet edilen tanık ve
bilirkişiler dışında gerek mahkeme başkanı veya hâkim kararıyla, gerek kendiliğinden
başka kimseleri davet ettirecek ise birinci fıkrada belirtilen şekilde sanığa
makul süre içinde bildirmesi hükmünü getirmiştir.
Madde 186. - Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde yer alan "adil yargılama" ve
"sözlülük" ilkeleri gereği ve bu konuda Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararları doğrultusunda; esas hakkında hükmü verecek olan mahkemenin
tanığı (ve özellikle sanığı) bizzat kendisinin duruşmada dinlemesi zorunludur.
Maddede bu kuralın kabul
edilebilen ender istisnalarından birisi düzenlenmiştir. Madde gereğince tanık
veya bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenebileceği hâller
şunlardır:
1. Hastalık veya malûllük
veya giderilmesi olanağı bulunmayan bir nedenle tanık veya bilirkişinin uzun
veya önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunamayacağının
anlaşılması,
2. Tanık veya
bilirkişinin konutlarının uzak bulunmasından dolayı davet edilmelerinin zor
olması.
Maddenin dördüncü
fıkrasında, davaların uzamasına neden olan bir uygulamayı ortadan kaldırmak
amacı ile, istinabe edilen ilgili mahkemenin, büyükşehir belediye sınırları
içerisinde kendi yargı çevresinde bulunmasa bile, istinabe evrakını geri
çeviremeyeceği ve gereğini yapacağı açıklanmış ve üçüncü fıkrada da ayrıca
büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık,
avukat, tanık ve bilirkişilerin istinabe yolu ile değil, doğrudan davet
edilerek dinlenecekleri hükmü getirilmiştir.
Tanık veya bilirkişinin
istinabe yoluyla dinlenmelerinden doğabilecek sakıncaları ortadan kaldırmak
veya en aza indirmek için, esas hakkında hükmü verecek mahkemece de görüntülü
biçimde izlenip soruların da sorulabileceği video marifetiyle yayın yönteminin
olanak bulundukça uygulanması gerekli görülmüştür. Bu sistemin, nasıl kurulup
işletileceğine ve buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına
ilişkin esas ve usuller yönetmelikte düzenlenecektir.
Madde 187. - Madde,
gecikmeye neden olup olmayacağını göz önüne almaksızın tanık ve bilirkişinin dinleneceği günü
bildirme zorunluluğunu getirmiştir. Belirlenen gün Cumhuriyet savcısına, sanığa
ve avukatına bildirilecektir. Düzenlenen tutanağın örneği de hazır bulunan
Cumhuriyet savcısına ve avukata verilecektir. Ayrıca duruşma hazırlığı
aşamasında mahkeme yeniden keşif veya muayene yaparak dosyayı olgunlaştırmak ve
duruşmaya tam olarak hazırlamak gereksinimini duyarsa, bundan Cumhuriyet
savcısını, sanığı ve avukatı haberdar edecektir. Bu yeni düzenleme, Tasarının
ana fikri olan silâhlarda eşitlik sağlanması yolu ile savunmanın
güçlendirilmesi ve etkin bir ceza adaleti sisteminin oluşturulması ilkelerine
uygundur. Gerçekten duruşma hazırlığı aşamasında avukatın da hazır bulunduğu
bir tanık dinleme, keşif, bilirkişi incelemesi işlemi yapıldığı takdirde,
bunlara karşı olan görüşler bu aşamada ileri sürülerek çözülebileceğinden,
duruşma hazırlığı aşaması uzarsa da, aslında bu yolla duruşma aşaması
hızlanabilecek ve Tasarının gerçekleştirmeye çabaladığı davanın bir duruşmada
bitirilmesi sistemine kavuşmada önemli bir katkıda bulunmuş olacaktır.
Maddenin son fıkrasına
göre tutuklu, ancak tutuklu bulunduğu yer mahkemesinde yapılacak bu tür işlerde
hazır bulundurulmasını isteyebilecektir. Ancak hâkim veya mahkeme, gerekli ve
zorunlu gördüğünde, şüpheli veya sanığın bu tür işlerde hazır bulunmasına karar
verebilecektir. Doğal olarak tutuklu ve avukatı bu gibi hâllerde talepte de
bulunabileceklerdir.
Madde 188. - Duruşma
aşamasının genel karakterleri, bütün karşılaştırmalı ceza usulü mevzuatında,
açıklık, sözlülük (şifahîlik), tartışmalılık (diyalog) ve işi bir duruşmada
bitirme (Fransızca deyimi ile concentation) dir. Açıklık, şifahîlik,
tartışmalılık usulde egemen ithamî niteliğe bağlıdır.
Duruşmanın açıklığı; hem
iyi bir adaletin güvencesidir ve hem de suç yönünden genel önlemeyi sağlar.
Madde, açıklık kuralını
duruşmayı ilgilendiren bir kurum olduğu için sistematik açıdan duruşma
bölümünün başına almıştır. 1412 sayılı Kanunun kaynağı Alman Kanunu, l929
yılında kabul edilirken, ayrıca Alman Mahkemeler Teşkilâtı Kanunu alınmadığı
için, Almanya'da Mahkemeler Teşkilâtı Kanununda düzenlenmiş olan açıklık
kuralı, 1412 sayılı Kanunun arkasına genel sistematiğe aykırı bir biçimde
yerleştirilmişti.
Madde, başta Anayasanın
ve uluslararası sözleşmelerin kabul ettiği bir esası tekrarlamakta ve açıklığı
tanımlamaktadır: Açıklık duruşmanın herkese açık olması demektir; tabiî olarak
maddî olanakların zorunlu kıldığı hâller saklıdır. Başka bir deyişle açıklık,
mahkeme salonuna alabildiği kadar kişinin, kabul koşullarına tâbi tutulmaksızın
girebilmesi demektir. Herkese açık olmak, bir kayda tâbi tutulmadan, mahkeme
salonuna kişinin girebilmesi anlamını taşır.
İkinci fıkra, iki hâlde
duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılabilmesine olanak
vermektedir:
1. Genel ahlâk,
2. Kamu güvenliğinin
kesin olarak gerekli kılması.
Maddeye göre bu iki hâlde
kapalılığa mahkemece karar verilecektir. Bu karar mutlaka gerekçeli olacak ve
hüküm herhâlde açık duruşmada açıklanacaktır.
Çocukların yargılanmasına
ilişkin hükümler saklıdır. Duruşmanın kapalı olarak yapılabileceği diğer hâller
191 inci maddede gösterilmiştir. Bu maddenin gerekçesine de bakılmalıdır.
Madde 189. - Madde,
ülkemiz bakımından yeni bir hüküm getirmiş olmaktadır. İtalya, İspanya,
Polonya'da, bazen duruşmalar kayda alınarak veya kısmen televizyonda
yayınlanmakta ve bu yayınların halkın haber alma gereksinimini karşılaması veya
eğitim amacıyla yapıldığı öne sürülmektedir. Ancak öğreti, bu tür yayınların
suçsuzluk karinesini ihlâl ettiğini, mahkeme salonuna şiddet getirdiğini,
adaletin koşulu olan sükûneti bozduğunu, savunmayı güçleştirdiğini, adalete
siyasetin karıştırılmasını tahrik ettiğini ileri sürmekte ve mahkeme
salonlarına kameraların sokulmasının yasaklanmasını istemektedir.
Fransız kanun koyucusu
duruşmalarda televizyon kayıtlarını ancak adlî tarih yönünden arşiv kurmak
amacı ile ve istisnaî olarak kabul etmektedir. (11 Temmuz l985 Kanunu)
Maddede, 186 ncı maddenin
son fıkrası ile 202 nci maddenin dördüncü fıkrası hükmü saklı kalmak üzere
duruşma salonunda ve adliye binasının içerisinde ses veya görüntü kaydedici
aletlerin kullanılması yasaklanmaktadır. Hüküm, Fransız ve Alman Kanunlarından
esinlenerek düzenlenmiştir. Duruşmanın açıklığı, kullanılagelen duruşma
salonunun alabildiği kadar kişiye açık bir duruşma yapılması demektir. Naklen
yayın şeklinde duruşmanın yayınlanması açıklığın gereği değildir. Bu tür
yayınlar sanığın suçsuzluk karinesinin ihlâli niteliğinde görülmüştür. Yasak,
adliye binası dışındaki diğer adlî işlemlerin icrası sırasında da
uygulanacaktır. Diğer bir ifadeyle hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından
yapılan keşif veya polis tarafından istisnaî hâllerde yapılabilen yer gösterme
işlemlerinde de ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasaklanmaktadır.
Tutanak düzenlenmesi amacıyla yapılan ve yasanın izin verdiği ses ve görüntü
kayıtlarının bu yasak kapsamına girmeyeceği açıktır.
Madde, her türlü sesli ve
görüntülü kayıt ve nakil olanağı sağlayan aletleri yasakladığından fotoğraf
çekilmesine engel yoktur. Ancak mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın amacını
ihlâl edecek surette abartılı biçimde fotoğraf cihazlarının kullanılmasını
yargılamanın düzenini sağlamak hususundaki yetkisine dayanarak menedebilir.
Adliye binası içerisinde söz konusu aletler mutlak olarak kullanılamayacak, bu
suretle adliye koridorlarında taraflar arasındaki dövüşmeleri tahrik edebilecek
faaliyetlere son verilecektir. Duruşma salonunda ise duruşma başladıktan sonra
söz konusu aletlerle görüntü alınması yasaklanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasına
göre, birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler veya bu suretle elde edilmiş
ses ve görüntüleri yayınlayanlar hakkında beşyüzmilyon liradan yirmimilyar
liraya kadar para cezasına hükmedilecektir.
Madde 190. - Madde, 188
inci madde gereğince açıklığın kaldırılması istemine ilişkin olarak yapılacak
duruşmanın esasta açık olacağını, istem hâlinde veya mahkemenin takdirine göre
kapalı da yapılabileceğini kabul etmektedir.
Madde 191. - Madde
sanığın yaş küçüklüğü nedeniyle duruşmanın kapalı yapılacağı hâli
göstermektedir. Tasarı, onsekiz yaşını doldurmamış olanların duruşmalarının
kapalı olacağını kabul etmiştir. Bu hâlde, hüküm de kapalı duruşmada açıklanır.
Maddenin ikinci fıkrası,
cezalardan ayrı olarak hükmedilebilecek güvenlik tedbirlerine ilişkin
duruşmaların da kapalı olarak yapılmasını kabul etmiştir. Gerçekten güvenlik
tedbirleri münhasıran kişinin lehine yönelik olduğundan, adı geçenleri
açıklığın neden olabileceği damgalama (stigmatizasyon) sürecinden korumak
gerekli sayılmaktadır.
Madde 192. - Açıklık,
adîl yargılama yönünden duruşmanın temel karakterini oluşturduğundan ve
açıklığın kaldırılması ancak zorunlu ve Kanunun belirlediği hâllerde söz konusu
olabileceğinden, açıklığı kaldırma kararının bütün nedenleriyle birlikte
tutanağa geçirilmesi kabul edilmektedir.
Madde 193. - Madde,
kapalı duruşmalarda hazır bulunabilecek kimseleri ve bu konudaki yayın
yasaklarını düzenlemiş bulunmaktadır:
Mahkeme, bazı kişilerin
duruşmada hazır bulunmasına izin verebilir. Bu kişiler duruşmanın kapalı
olmasını gerektiren hususları açıklamamaları için mahkeme başkanı veya hâkim
tarafından uyarılırlar; uyarıldıkları tutanağa geçirilir. Bu duruşmaların
içeriğinin yayınlanması dördüncü fıkradaki ağır para cezasının uygulamasını
gerektiren bir cürüm oluşturur.
Bu yayın yasağı üçüncü
fıkranın öngördüğü hâllerde, açık duruşmaların içeriği bakımından da cezayı
gerektiren bir cürüm oluşturmaktadır. Söz konusu hâller duruşma içeriğinin,
millî güvenliğe, genel ahlâka veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına
dokunması, suç işlemeğe kışkırtacak nitelikte olmasıdır. Bu hâllerin takdiri
mahkemeye aittir. Mahkeme, bu takdirini kullanırken sözü geçen olası sonuçları
önlemek amacını göz önünde bulundurarak, gerektiğinde içeriğin kısmen veya
tamamen yayınlanmasını yasaklar ve kararını açık duruşmada açıklar. Böylece
yasağın bütün yayın organlarını kapsaması sağlanmış olacaktır.
Maddede geçen
"yayımlanamaz" sözcüğü, yazılı, görsel ve işitsel nitelikteki bütün
iletişim araçlarını kapsamaktadır.
Madde 194. - Maddenin
birinci fıkrası duruşmada mutlaka bulunmaları zorunlu olan usul aktörlerini
belirlemektedir. Tasarı, sulh ceza mahkemelerindeki duruşmalarda Cumhuriyet
savcısının bulunmaması hakkındaki uygulamayı sürdürmektedir. Yabancı ülkelerin
bazılarında bu tür basit ve hafif suçları yargılayan mahkemelerde polisin
iddiacı olarak bulunması yeterli sayılmaktadır.
Maddenin son fıkrası, hukukumuz
yönünden çok önemli bir konuyla ilgilidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarına ve adil yargılama ilkesine göre bütün kovuşturma evresinde aynı
hâkimlerin görev yapmaları ve hükmü vermeleri gerekir; doğru olan da budur.
Ülkemizde uzun süren parçalı yargılama uygulaması, maalesef bir dava görülürken
hâkimlerin değişmesine neden olmaktadır. Bu gibi hâllerde, yeni hâkim huzurunda
bütün usul işlemlerinin yenilenmesi adil yargılama gereğidir. Tasarı, davanın
bir duruşmada ve bir günde görülmesini ilke olarak kabul etmiştir; dolayısıyla
parçalı yargı uygulaması ortadan kalkacaktır. Bununla birlikte maddenin son
fıkrası, bir duruşmada bitmeyecek davada, herhangi bir nedenle bulunamayacak
üyenin yerini almak ve oya katılmak üzere yedek üye bulundurulabilmesini
öngörmüştür. Personel sıkıntısı, bazı Batı ülkelerinde olduğu gibi bu hükmün
zorunlu hâle getirilmesini engellemiştir.
Yedek üyenin hazır
bulunduğu tutanağa geçirilecektir. Yedek üye, duruşma sırasında herhangi bir
müdahalede bulunamaz ve fakat duruşmaları dikkatle izler.
Madde 195. - Madde
duruşmaya katılacak Cumhuriyet savcısı ve avukat sayısı bakımından herhangi bir
kısıtlama getirilemeyeceğini hükme bağlamış bulunmaktadır. Bazı ülkelerde kabul
edilmiş olan bu kısıtlama olanağını Tasarı uygun görmemiştir.
Madde 196. - Maddenin
kabul ettiği ilke, duruşmaya ara verilmeksizin devam olunması ve hüküm
verilmesidir; zorunlu hâllerde en kısa süre ile ara verilebilecektir.
Sanık, avukatının
mazeretinin bulunması nedeniyle duruşmaya ara verilmesini isteyemez; ancak
avukat zorunlu vekil ise, yani Kanunun zorunlu avukatlığı kabul ettiği bir hâl
varsa, duruşmaya ara verme isteminin kabulü gerekir. Bu hâlde de en kısa
sürenin verilmesi birinci fıkranın hükmü gereğidir. Ancak bu yeni avukatın
dosyayı incelemesi ve sanık ile temasını mümkün kılmak üzere sürenin makul
olması gerekir.
Böylece madde, Kaynak
Kanunda mevcut bulunan ve 1412 sayılı Kanunun da, önceden benimsediği tehir ve
talik ayrımına yani uzun süreli ara vermelerde (talik) duruşmaya yeniden
başlanması kuralına yer vermeksizin düzenlenmiş ve 1412 sayılı Kanunun 222 nci
maddesi zorunluluk olmadıkça sekiz günden fazla ara vermeme kuralına uygulamada
esasen uyulmadığından, Tasarıya alınmamış ve bunun yerine en kısa süre formülü
benimsenmiştir.
Madde 197. - Duruşmanın
başlamasına ilişkin bu madde ile, 1412 sayılı Kanunun 236 ncı maddesine göre
yapılan değişiklikler aşağıda belirtilmiştir:
Sanığa iddianame
okunduktan sonra susma ve yüklenen suç hakkında konuşmama hakkı olduğunun
bildirilmesi yeni bir ektir. Yeni maddeye göre, sanığa haklarının gerçekten
anlayabileceği bir biçimde açıklanarak anlatılması zorunlu hâle getirilmiştir.
Getirilen yeni ve önemli
hüküm, iddianamenin kabulü kararının okunmasıdır. Bu okunma anı büyük önem
taşımaktadır. Zira bazı yetkiler bundan sonra
kullanılmaktadır ve duruşmanın başlamasına bağlıdır yani yetkiler duruşmanın
açılmasıyla kullanılabilir veya kullanılamazlar.
İddianamenin kabulü
kararının, soruşturmadan kovuşturma evresine geçişin sınır taşını oluşturduğu evvelce
açıklanmıştı. İddianame kabul edilince kovuşturma evresi başlamakta ve duruşma
hazırlığına girişilmektedir. İddianamenin kabulü ile duruşmanın başladığının salonda mahkeme başkanı veya hâkim
tarafından açıklanarak iddianamenin kabulü kararının okunması ile dar anlamda
duruşma başlar ve bunun birbirini izleyen usul işlemlerinin ara vermeksizin
aynı yerde yoğun bir biçimde yapılmasının sonunda, aynı hâkim tarafından hükmün
verilmesi, dar anlamda duruşma aşamasını oluşturacaktır.
Bundan sonra sanığın ve
avukatının hazır bulunup bulunmadığı saptanacaktır. Tasarının temel
hedeflerinden biri, savunmayı güçlendirmek olduğundan bu hüküm getirilmiştir.
Daha sonra mahkeme
başkanı veya hâkim, sanığın açık kimliğini ve kişisel durumunu saptayacak,
iddianame veya iddianame yerine geçen belge okunacak ve sanığa "susma
hakkı" ve "yüklenen suçla ilgili konuşmama hakkı" olduğu
bildirilecektir.
Madde 198. - Madde,
bütünü ile duruşmayı yönetme ve sanığı sorguya çekme görevini mahkeme başkanı
veya hâkime vermiş bulunmaktadır. Delillerin ikame edilmesini, sırasını ve
belirlenmesini, tartışılmasını da yine mahkeme başkanı sağlayacaktır. Ancak
mahkeme başkanı tarafından emrolunan bir tedbire taraflardan birisi itiraz
ederek, böyle bir tedbirin kabul edilemeyeceğini iddia edecek olursa, o zaman
mahkemenin bir karar vermesi gerekecektir. Görülüyor ki, ikinci fıkra hükmü
ancak toplu mahkemelerde söz konusu olacak, tek hâkimli mahkemede, hâkim itiraz hakkında kendisi karar
verecektir.
Madde 199. - Madde,
kovuşturma evresinin sözlülüğü ve tartışmalılığı ilkesini vurgulamaktadır.
Sanık hazır bulunmadan duruşma yapılacak olursa bu ilkeler uygulanmış olamaz.
Ancak hukuk düzeni çok ayrık hâllerde ve değişik nedenlerle sanık bulunmadan
duruşma yapılacak hâlleri göstermiş bulunuyor.
Temel esas sanığın huzuru
ile duruşma yapılması olduğundan, sanık gelmemesinin geçerli nedenlerini ispat
edemezse ihzarına karar verilebilecektir. Alman Kanunu, sanığın duruşmada
bulunmasını güvence altına almak üzere hakkında kamu davası açılan her kişinin
tutuklanacağını hüküm altına almıştır.
Üçüncü fıkra, birinci
fıkrada yer alan kanunun ayrık tuttuğu hâller bakımından belirli bir hâli
düzenlemektedir: Yargılandığı suçtan dolayı verilmiş tutuklama kararından sonra
firar eden sanık, duruşmada sorguya çekilmiş ve artık duruşmada hazır bulunması
mahkemece gerekli görülmemiş ise, dava yokluğunda görülüp bitirilebilecektir.
Ancak bunun için sanığın mutlaka bir avukatının bulunması, avukatı yoksa bir
avukat atanmasına karar verilmesi ve avukatın baro tarafından seçilmesi; adı
geçenlerin özellikle duruşmada bulunmaları şarttır.
Madde 200. - Maddenin
birinci fıkrasına göre, gelen sanığın duruşma süresince hazır bulunmasının
sağlanması için gereken tedbirlerin alınması, mahkeme başkanı veya hâkimin
görevidir. Bu amaçla, mahkeme başkanı veya hâkim sanığın bir yerde gözetim
altında tutulmasına da karar verebilecektir.
İkinci fıkrada, sanığın
savuşması veya ara vermeyi izleyen duruşmaya gelmemesi hâlinde, sorguya
çekilmiş olması ve artık huzuruna mahkemece gerek görülmemesi koşuluna ek
olarak, sanığa diğer bir güvence sağlanması amacıyla, mahkemece bir avukatın
atanması zorunluluğu kabul edilmiştir. Böylece mahkeme, savuşan sanık
hakkındaki davayı yokluğunda bitirmek istiyorsa, ona zorunlu olarak bir avukat
atayacaktır. Avukatı baro seçecektir.
Sanığın kendisini bilerek
ve isteyerek yargılanabilme ehliyetinden yoksun bir duruma soktuğu hâllerde,
duruşmaların sona erdirilmesi önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır. Bu
sorunun yasa ile çözümlenmesi amacıyla, Alman Ceza Usul Kanunundaki düzenlemelerden yararlanılarak, kendisini
yargılanabilme ehliyetinden yoksun duruma sokan sanıkların bu durumu, bilirkişi
incelemesi sonucunda sabit olduğu ve sanığın durumunun duruşmanın adı geçenin
huzuru ile yürütülmesine veya devamına engel oluşturduğu hâllerde mahkemenin,
sanığın duruşmada hazır bulunmasını gerekli görmemesi koşuluyla, bir avukat
atayarak duruşmayı sürdürme ve hüküm verme yetkisi kabul edilmiştir. Ancak
savunma hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun bir şekilde sağlanmış
olması amacıyla, sanığın iddianamede yer alan iddialar hakkında, gerekli
açıklamaları hâkim huzurunda yapmak olanağına sahip olması koşulu da hükme bir
fıkra olarak eklenmiştir. Burada önemli olan savunma hakkının sanığa Devlet
tarafından fiilen tanınmış ve bu olanağın onun yararlanmasına sunulmuş
olmasıdır. Tüm bu olanaklar sağlandığı hâlde, sanığın bunları kullanmaması,
onun tercihine bırakılmaktadır.
Maddenin son fıkrasında,
sanığın yargılanabilme ehliyetini henüz hüküm verilmeden önce elde etmesi
hâlinde duruşmaya kabul edileceği ve duruşmaya yeniden alındığında yokluğunda yapılan işlemlerin
ona açıklanacağı belirtilmektedir.
Madde 201. - Madde, sanık
bulunmadan yargılama yapılabilecek olan bir hâli göstermekte ve gıyabî
yargılamayı bu hâlde kabul etmektedir; bu hâl suçun sadece para, hafif hapis ve
müsadere cezalarını gerektirmesidir. Sanığın hazır bulunabileceği açık
olduğundan, kendisine elbette ki, tebligat yapılacak ve davetiyede gelmese de
duruşmanın yapılacağı yazılacaktır.
Madde 202. - Maddenin
birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak koşuluyla sanığın,
kendisinin veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde
avukatının istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabileceği kabul
edilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasına
göre, sanığın kendisine ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip
istemediği sorulduktan sonra istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir. Ancak üst
sınırı beş yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda
istinabe suretiyle sorgu yapılamaz.
Sanığın istinabe yoluyla
sorgusunun yapılabileceği hâllerde sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet
savcısı ile avukata bildirilir; ancak bunların sorgu sırasında hazır
bulunmaları zorunlu değildir.
186 ncı maddenin
gerekçesinde de belirtildiği gibi sorgunun istinabe yoluyla yapılmasının neden
olacağı sakıncaların giderilmesi veya en aza indirilebilmesi için, olanak
bulundukça esas hakkında hükmü verecek mahkemece görüntülü olarak izlenip
gerekli soruların da sorulabileceği video marifetiyle yayın yönteminden
yararlanılması uygun görülmüştür.
Böylece Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde konu edilen "adil yargılanma
hakkı" ilkesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konudaki kararı
gözetilerek, hâkimlerin hüküm vermeden önce sanığı bizzat görmeleri sağlanmaya
çalışılmıştır.
Maddenin son fıkrasında
ise, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla duruşmaya getirilmemesine karar
verilebilecek sanıklara ilişkin 1412 sayılı Kanunun 226 ncı maddesinin son
fıkrasındaki hükme yer verilmiştir.
Madde 203. - Uygulamada
bazı hâllerde, duruşmaya gelmeyen sanıkların, gelmeleri için zorlanmaları
düşüncesiyle, sanık yoksa avukatın duruşmaya kabul edilmediği görülmektedir.
Savunma hakkının özünün kısıtlanması anlamına gelen bu uygulamaya son verilmesi
için, daha önce l973 yılında 1412 sayılı Kanunun 227 nci maddesi
değiştirilmişse de, uygulamanın tam olarak sona ermediği görüldüğünden bu defa
daha net ve açık bir şekilde, bu madde getirilmiştir.
Madde 204. - Madde,
usulün yüzyüzeliliği, sözlülüğü, tartışılırlığı ve adil yargılama ilkelerini
birlikte olarak güvence altına alan bir hükme birinci fıkrasında yer vermiş
bulunmaktadır. Sanık, kendi istemi üzerine duruşmada hazır bulunmak zorunluğuna
tâbi tutulmamış ve avukatı ile temsil edilmek yetkisini kullanmamış olduğu takdirde, hazır
bulunmaksızın duruşma yapılmış, adlî işlemler yerine getirilmiş ise, karar ve
işlemlerin kendisine tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde, sürenin
geçmesinden doğan sonuçları gidermek için yasal nedenlere dayanarak karar ve
işlemler hakkında eski hâle getirme isteminde bulunabilecektir; sanığın kendi
istemi ile bulunmaması ve avukatı ile temsil olunduğu hâllerde ise bu yetkisi
söz konusu olmayacaktır.
Madde 205. - Maddeye
göre, kovuşturma evresinin yüzyüze, sözlü, tartışılmalı olması gereği hazır
bulunmamasına önceden karar verilmiş olsa da, sanığın hazır bulunmasına her
zaman karar verilebilecek ve hakkında ihzar veya yakalama müzekkeresi kesilerek
zorla getirilmesi sağlanacaktır.
Madde 206. - Duruşmanın
yüzyüze, sözlü ve tartışmalı olması ilkelerine uygun olarak sanığın huzuru
zorunludur. Ancak sanığın suç ortaklarından birisinin adı geçenin yüzüne karşı
gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme sorgu ve dinleme sırasında
sanığın dışarı çıkarılmasına karar verebilecektir. Bu hususta karar verip
vermemek sadece mahkemenin takdiri içindedir; tabiî olarak Cumhuriyet savcısı
veya taraflar da böyle bir istemde bulunabilirler.
Dinleme sona erdikten
sonra sanık içeriye alınacak ve gıyabında sarf edilen ve yapılan işler
kendisine mahkeme başkanı veya hâkim tarafından bildirilip anlatılacaktır.
Madde 207. - Madde, Türk
hukuku bakımından çok önemli bir yenilik getirmiş bulunmaktadır. Common Law
sisteminde ve Avrupa'da İtalyan hukukunda ceza davasının taraf muhakemesi
şeklinde cereyan ettiği ve bu nedenle çapraz sorgu sisteminin uygulandığı
bilinmektedir. Mahkemenin delil araştırma yetkisine sahip bulunduğu Kontinental
sistemlerde, tam bir çapraz sorgulamanın kabulünün Tasarının bütünü ile bağdaşmayacağı
bilindiğinden, savunma hakkını sağlam tutmak amacı ile bu madde getirilmiştir.
Bu madde ile Cumhuriyet savcısı, katılan, sanık ve avukatların mahkeme başkanı
veya hâkimden söz isteyerek, tanıklara, katılana, bilirkişilere ve duruşmaya
çağrılmış diğer kişilere, doğrudan soru yöneltebilecekleri kabul edilmiştir.
Yine sanık ve katılanın da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile aynı
kişilere soru yöneltebilmeleri olanaklı kılınmıştır. Aynı kişilere sorulan
soruya karşı gelme hakkı tanınmıştır; madde de karşı gelmeye "itiraz"
denilmekte ise de, teknik anlamda kanun yolundaki itiraz olmayıp, karşı gelme,
bu konuda hâkimin karar vermesini istemek niteliğindedir. Bu hâlde sorunun
yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, 214 üncü maddedeki usule göre mahkeme
karar verecektir. Dikkat edileceği üzere maddenin getirdiği esas,
Common Law sistemine
yakın ise de, bundan farklıdır.
Tasarının 197 nci maddesinde açıklandığı üzere, duruşma hâkimin sorgusu
ile başlamaktadır. Common Law sisteminde ise ceza davası taraf muhakemesi
şeklinde cereyan ettiğinden, hâkim tam tarafsızdır ve sorgu yapamayacağı gibi,
çok istisnaî hâllerde tanıklara soru da soramaz; sadece taraflar arasında soru
yöneltmeden kaynaklanan karşı koymaları çözüme bağlar.
Tasarının sistemi o
derecede farklıdır ki, 208 inci madde mahkeme üyelerine de soru sormak hakkını
tanımaktadır. Kaldı ki, Common Law sisteminde duruşmada sanık sorguya çekilmez;
ancak istemi olduğunda tanık gibi dinlenir ve hatta kendisine bu hâlde yemin
verilir.
Netice olarak getirilen
madde, savunma hakkını güçlendirici ve avukatın daha enerjik ve etkin olmasını
sağlayan bir hüküm niteliğindedir.
Madde 208. - Madde,
duruşmada mahkeme üyelerinin de tanıklara veya bilirkişilere soru
yöneltmelerine olanak tanınacağını yani üyelerin tanıklara veya bilirkişilere
soru sorma yetkisine sahip bulunduklarını ifade etmektedir.
Madde 209. - Madde,
Tasarının kabul etmiş bulunduğu, mağdurun korunması ilkesine de yer vermek
suretiyle savunma hakkını pekiştirmek amacını vurgulamaktadır. Böylece Türkçe
bilmeyen sanığa veya mağdura, bir eşitlik içinde dosya içeriğinin savunma için
gerekli ve yararlı olan kısımlarının, bunların dillerine bir tercüman
tarafından çevrilerek anlatılması kabul edilmiştir.
Sağır ve dilsiz olan
sanığa veya suç mağduruna yapılacak açıklamalar yazı ile bildirilecek, adı
geçenler okumayı bilmiyorlarsa 58 inci maddede yemin bakımından kullanılan usul
ve araçlara başvurulacaktır.
Madde 210. - Maddeyle
duruşmada bulunmaları uygun görülmeyen çocukların salondan uzaklaştırılmalarına
ilişkin düzenlemeye açıklık getirilmiş ve bunların onsekiz yaşını doldurmamış
olan çocuklar olduğu açıklanmıştır.
1412 sayılı Kanunun 379
uncu maddesinde yer alan disiplin cezaları değiştirilmiştir. Hâlen bir haftaya
kadar olan "disiplin hapsi" yedi günden onbeş güne kadar çıkarılmış
ve yine 1412 sayılı Kanunun 379 uncu maddesinde öngörülmüş bulunan hafif para
cezasına ilişkin hüküm Tasarının ilgili maddesine alınmamıştır.
Maddede, duruşmanın düzen
ve disiplinin sağlanması konusunda getirilen hükümlerle duruşmanın düzen ve
disiplinin bozulmasına neden olabilecek olayların önüne geçilmesi
amaçlanmıştır. Esaslar şöylece ifade olunabilir:
l. Mahkeme başkanı veya
hâkim duruşmanın düzen ve disiplini sağlayacaktır; bu amaçla, hâlin gerekli
kıldığı tedbirleri alabilecek ve uyarıları yapabilecektir.
2. Duruşma sırasında ne
suretle olursa olsun düzeni bozan dinleyici, tanık, bilirkişi, katılan, malen
sorumlu ve diğer kişilerin salondan çıkarılmasını görevlilere emredecektir.
3. Dışarı çıkarılması
sırasında direnç gösteren veya karışıklıklara neden olanların yakalanmalarını
emretmekle beraber bunların yedi günden onbeş güne kadar disiplin hapsine
konulmalarına karar verecektir.
4. Onsekiz yaşını
doldurmamış olan çocukların veya bunlardan bazılarının duruşmada
bulunmamalarına karar verebilecektir.
Madde 211. - Maddenin
birinci fıkrası duruşmada sanığın mutlaka hazır bulundurulması ilkesine önemli
bir istisna getirmektedir: Davranışları nedeniyle hazır bulunmasının duruşmanın
düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığı takdirde sanığın
duruşma salonundan çıkartılmasına karar verilecektir. Hâkim veya mahkeme
böylece çıkarılmış olan sanığın duruşmada hazır bulunmasını savunması
bakımından zorunlu görmezse, bir avukatı bulunmadığı takdirde, kendisine bir
avukat atanması suretiyle duruşmaya devam edip bitirecektir; dikkat edilmelidir
ki, bu hâlde avukatın huzuru temel koşuldur.
Dışarı çıkarılan sanığın
duruşmaya yeniden alınabilmesini sağlanmak üzere, bu hususta görevli olanlar
tarafından duruşmanın sonuna kadar adı geçen muhafaza altında tutulacak ve
kendisine her duruşma sonunda zabıt kâtibi tarafından bulunmadığı duruşmaya
ilişkin tutanaklar okunacaktır. Ayrıca Cumhuriyet savcısının iddiaları ile
sanığın bulunmadığı döneme ilişkin kararlar tebliğ edilecektir.
Madde 212. - Madde,
esasta Common Law hukukunda yer almış
bulunan ve bugün birkısım Avrupa hukukunca da benimsenmiş olan,
İngilizce deyimi ile "Contempt of Court" "mahkemeye
saygısızlık" suçunu hukukumuza
getirmektedir. Duruşma sırasında işlenen suçların yargılanmasında Batı
hukukunda var olan özellikler Tasarıya yansıtılmıştır.
Duruşma sırasında
işlenmiş bulunan suçların soruşturma evresine tâbi tutulmadan, bizzat mahkeme
tarafından yargılanması ve hükme bağlanması bugün Batı hukukunda kabul edilmiş
ilkelerdendir. Hüküm mercilerinin duruşma yapılırken huzurlarında işlenen
suçlara hemen elkoymak yetkisine sahip olmaları, tarafsızlık ilkesine de aykırı
sayılmamaktadır.
Madde, duruşma yapılırken
kim tarafından işlenirse işlensin bu suçların failleri hakkında mahkemenin
neler yapacağını üç ayrı olasılığı nazara alarak düzenlemektedir:
1. İşlenen suç kabahat
türünden ise mahkeme, işlenen suçu hemen bir tutanağa bağlayacak suçun failini,
gerektiğinde olaya tanık olanları, Cumhuriyet savcısını, varsa avukatı
dinleyecek ve sonra kanunun öngördüğü cezaya hükmedebilecektir. Mahkeme
belirtilen işlemleri yerine getirdikten sonra, gereği için işin evrakını sanık
ile birlikte Cumhuriyet savcısına da sevkedebilir.
2. İşlenen suç cürüm
türünden ise mahkeme, suçun failinin yakalanmasını hemen emreder, sorguyu
yapar, olayı bir tutanağa bağlar ve kişiyi, hemen soruşturma açması için evrakı
ile birlikte Cumhuriyet savcılığına sevkeder.
3. İşlenen suç mahkemeye
veya üyelerden birisine karşı işlenmiş veya Cumhuriyet savcısına saldırı
niteliğinde ise mahkemece olay bir tutanağa bağlanır ve fail ve evrak hemen
Cumhuriyet savcısına gönderilir. Ancak bu suçların yargılanmasında saldırıya
uğramış hâkim ve Cumhuriyet savcıları görev alamazlar.
4. Yukarıda arzolunan
suçları işleyenler hakkında hâkim veya mahkeme, elbette ki, 210 uncu maddede
yer alan tedbir ve yaptırımları kendisi ayrıca uygulayabilecektir.
Avukatlar hakkında
Avukatlık Kanununa göre işlem yapılacağı, 210 uncu maddedeki istisnanın geçerli
olduğu son fıkrada açıklanmıştır.
Madde 213. - Delil, ceza
yargılama usulünün bütün dallarının en çok ve en karmaşık kısmıdır. Bir yazarın
doğru olarak açıkladığı gibi delil iki karşılıklı, belki de birbirine zıt
mantığın kesişme noktasında bulunmaktadır. Bir tarafta bireyin hakları diğer
yanda ise toplumun hakları söz konusudur.
Delillerin türleri,
koşulları, elde edilme usulleri Tasarının geçen kısımlarında ve özellikle
Birinci Kitapta, Üçüncü Kitabın Dördüncü Bölümünde ise delillerin ikamesi
hususundaki kurallar 213 ilâ 227 nci maddelerde yer almış bulunmaktadır.
Madde, birinci fıkrasında
delillerin ikamesi kavramını tanımlamaktadır: İkame, tanıkların ve bilirkişinin
dinlenmesi ve diğer ispat araçlarının ortaya konulmasıdır; yani delillerin
açıklanması, ortaya konulması ve tartışılırlığının sağlanması, delilin ikamesi
kapsamındadır.
Asıl olan bütün
delillerin, ispat araçlarının soruşturma ve duruşma hazırlığı evre ve
aşamalarında bir araya getirilmesi ve böylece davanın bir duruşmada
bitirilmesidir.
Maddenin ikinci
fıkrasında sanığın sorgusunun bitirilmesinden sonra delillerin ikamesine yani
incelemesine ve irdelenmesine geçileceği belirtiliyor. Delillerin ikamesine
sanığın sorgusundan sonra geçilmesi kural olmakla birlikte, çeşitli nedenlerle
sanığın sorgusu yapılamamış ise bu keyfiyet delillerin ikamesine engel
olmayacaktır.
Üçüncü fıkranın (a) ilâ
(g) bentlerinde, ret olunacak deliller teker teker gösterilmiştir. İstemde
bulunan iyi niyetle hareket etmiş olsa da, mahkemenin takdirine göre gerçeğin
ortaya çıkmasına yardımı olmaksızın yargılamanın ertelenmesini gerektirecek
nitelikte ise, istem ret olunabilecektir.
Maddenin dördüncü
fıkrasına göre, üçüncü fıkranın (a) ilâ (g) bentlerinde belirtilen hâller, esas
olarak duruşma hazırlığında, böyle olmazsa ilk duruşmada hükme bağlanmalıdır.
Beşinci fıkra, bir
tanığın, bilirkişinin veya başka herhangi bir delilin ikamesinden
vazgeçilebilmesini Cumhuriyet savcısı, katılan, sanık veya avukatının birlikte
açıklayacakları rızalarına bağlamış bulunmaktadır. Son fıkraya göre katılan,
yalnız kişisel haklarını ispat için gösterdiği delilden her zaman
vazgeçebilecektir.
Kabahat derecesindeki
suçlarda ise mahkeme delillerin hangi sınırlar içinde ikame edileceğini
belirlemek hususunda mutlak yetkiye sahip bulunmaktadır.
Madde 214. - Maddenin
birinci fıkrasına göre, bir delilin ikamesi hususundaki istemin Cumhuriyet
savcısı veya taraflardan birisi tarafından reddi hâlinde veya bazı delillerin
ikamesinin yargılamanın ertelenmesini gerektireceğinin anlaşılması durumunda,
gerekli kararlar mahkemece verilecektir.
Maddenin ikinci
fıkrasında ifade edildiği üzere ceza davasında ilk ve aslî hedef gerçeğin
ortaya çıkarılmasıdır. Bu nedenle Tasarı delil serbestliği ilkesini kabul
etmiştir. İlke delil serbestliği olunca mahkeme, re'sen veya istem üzerine
bütün ispat araçlarının hazırlanmasına ve ortaya konulmasına karar
verebilecektir.
Madde 215. - Madde,
birinci fıkrasında bir delilin toplanması isteminin, delil veya olayın geç
bildirilmiş olması nedenine dayalı olarak ret edilemeyeceğini belirtmektedir;
ancak, Tasarının davanın bir duruşmada bitirilip hükme bağlanması ilkesine zıt olan bu hüküm çok
dikkatle ve 213 ve 214 üncü maddelerdeki hükümler göz önünde bulundurularak
uygulanmalıdır.
İkinci fıkra ise, tanık
veya bilirkişinin adının veya ispatı gerekli olayın Cumhuriyet savcısına,
sanığa ve katılana geç bildirilmesi hâlinde duruşmanın ertelenebileceğini beyan
etmektedir. Ancak, bu erteleme delillerin ikamesi sona erinceye kadar
yapılabilecektir. Aynı hak üçüncü fıkraya göre mahkeme başkanı veya hâkimin
emri ile davet olunacak tanık ve bilirkişiler hakkında da geçerli olacaktır.
Maddenin içerdiği bütün
istemler hakkında mahkemece karar verilmesi zorunludur.
Madde 216. - Madde,
dinlenmiş bulunan tanıkların ilke olarak, duruşma sona erinceye kadar mahkeme
salonunda kalacakları ve ancak mahkeme başkanı veya hâkimin, önce Cumhuriyet
savcısına, sonra taraflara ve avukatlarına sorduktan sonra, vereceği izin ile
duruşma salonundan çıkabileceklerini kabul etmiş bulunmaktadır.
Mahkemece, dinlenmesine
karar verilmiş bilirkişiler hakkında 69 uncu madde hükümlerinin uygulanacağı
ikinci fıkrada belirtilmektedir.
Madde 217. - Madde,
duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanakları düzenlemektedir. Maddeye göre:
1. Bir belge veya yazının
delil olarak kullanılabilmesi duruşmada okunmasına bağlıdır.
2. Önceden verilmiş
mahkûmiyet ilâmları ile adlî sicil özetleri ve kişisel hâl sicilleri duruşmada
okunacaktır.
3. Keşif, muayene ve naip
veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifadesine ilişkin tutanaklar
okunacaktır.
4. Sanığın sorgusunun
naip veya istinabe yoluyla yapıldığı hâllerde sorgu tutanağı duruşmada
okunacaktır.
Yukarıda (3) ve (4)
numaralarda belirtilen hâllerde bu tutanakların okunması ancak kanunun naip
veya istinabe yoluyla ifade alınmasına veya sorgu yapılmasına cevaz verdiği
hâllerde söz konusu olabilir. Aksi hâlde duruşma aşamasının yüzyüzelik
(vicahî); sözlülük (şifahî) ve tartışılabilir olması ilkeleri yok edilmiş olur.
Madde 218. - 217 nci
maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, delillerin hükmü verecek mahkeme
huzurunda ortaya konulması, tartışılması ve irdelenmesi adil yargılama
ilkesinin temel gereklerindendir. Bu itibarla, duruşmada sanık ve tanığın
ifadesine ait tutanakların okunması ile yetinilmesi, ancak zorunlu hâllerde
kabul olunabilir, 219 uncu maddede söz konusu hâllerde olduğu gibi. Madde, üç
fıkra hâlinde tutanakların okunamayacağı hâlleri göstermektedir:
1. Olayın delili bir
tanığın bilgi veya görgüsünden ibaret ise bu tanığın duruşmada dinlenmesi
zorunludur.
2. Tanıklıktan
çekinebilecek olan kişi duruşmada çekinecek olursa, önceki ifadesini içeren
tutanak okunamaz.
3. Sanığın tavır ve
hareketine ilişkin açıklamaları içeren belgeler duruşmada dosyada yer alsa da,
okunamaz.
Madde 219. - Bu maddede,
218 inci maddeden farklı olarak tanık, bilirkişi ve sanığın suç ortağının
dinlenmesi yerine tutanağın okunabileceği hâller gösterilmiştir. Sanığın suç
ortağı hakkında başka bir mahkemede dava açılmamış bulunması söz konusudur;
sanığın suç ortağı hakkındaki dava, elbette ki, birleştirilerek görülecektir.
Tanık veya sanığın suç
ortağının dinlenmesi yerine daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş
tutanağın okunmasına bu hâllerde olanak vardır; bu hâllerde okuma mahkemenin
takdirine bağlıdır:
1. Tanık veya sanığın suç
ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş veya hâlen bulunduğu yer
öğrenilememiş ise,
2. Hastalık, sakatlık
veya ortadan kaldırılamayan başka bir engel nedeniyle tanık veya sanığın suç
ortağının belli olmayan bir süre içinde duruşmada bulunması olanağı yoksa,
3. Tanığın duruşmada
hazır bulunması ifadesinin önem derecesi yönünden gerekli sayılmıyorsa, örneğin
tanık diğer tanıkların beyanını tekrarlamaktan başka bir şey yapmamış veya
teferruata ilişkin, esası ilgilendirmeyen bir hususta beyanda bulunmuş ise,
4. Cumhuriyet savcısı,
katılan, sanık veya avukat, tutanakların okunmasına rıza göstermişlerse. Bu
hâlde mahkeme, gerekli görürse tanığın veya sanığın suç ortağının dinlenmesine
yine karar verebilecektir.
Bütün bu hâllerde, son
fıkraya göre mahkemece açıklanmış biçimde gerekçeli bir karar verilecektir.
Madde 220. - Bilindiği
gibi, suç olarak nitelenen olay hakkında beş duyuları marifetiyle
öğrendiklerini, kovuşturma makamlarına anlatan üçüncü kişilere tanık, bunların
yaptıkları açıklamalara da tanık açıklamaları denilmektedir. Bu açıklamalar
yapılırken, kural olarak, tanıkların notlarına bakmasına izin verilmeyeceği
gibi, daha önce alınan ifadelerine ilişkin tutanaklar da okunamaz. Bu husus
tanık kavramından, vasıtasızlık ve sözlülük ilkelerinden kaynaklanan bir kuraldır.
Ancak bu kuralın Kıt'a Avrupası Hukukunda iki istisnası bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi, tanığın bir hususu hatırlayamadığını beyan etmesi,
ikincisi de önceki ve duruşmadaki açıklamalar arasında çelişkinin ortaya
çıkmasıdır. Bu istisnaların temel nedeni ceza muhakemesinde maddî gerçeğin
araştırılması, şeklî gerçekle yetinilmemesidir.
Maddeye göre, açıklanan
esaslardan hareketle, tanık bir hususu hatırlamadığını söylediğinde, hafızasını
harekete geçirmek üzere mahkeme başkanı veya hâkim, önceki, örneğin kollukta
veya Cumhuriyet savcılığında alınmış ifadesine ilişkin tutanağın bütününü değil
ve fakat ilgili kısmını okuyarak tanığın hatırlamasına yardım edecektir. İki
ifade arasında çelişki saptandığında ise evvelce alınan ifade bütünüyle
okunarak çelişkinin giderilmesi için çaba gösterilecektir. Ancak, bu çabanın
tanığın serbest iradesini zedeleyecek telkin niteliğinde olmaması gerekir.
Madde 221. - Sanığın,
yüklenen suçu işlediğini hâkim huzurunda kabul etmesine ikrar denilmektedir.
Böyle bir kabul hâkim huzurunda olmamışsa ikrardan bahsedilemez. Ancak, bunlar
ikrar sayılmasalar da "sanık açıklamaları" delili olarak ceza
yargılamasında değer taşırlar. Hâkim, tutanakları aynı davanın duruşmasında
sanığın ikrarına delil olmak üzere okuyabilir. Buna karşılık, Cumhuriyet
savcılığında, kollukta ve diğer soruşturma organlarında yapılan bu tür açıklamalar
ikrar sayılamayacağından, bu açıklamalara ilişkin tutanaklar da ikrara delil
olmak üzere duruşmada okunamaz. Böyle bir hükmün konulmasının temel nedeni,
insan haklarına gösterilen saygıdır; zira ancak hâkim tarafından düzenlenen tutanak
tam olarak güvenilir olabilir.
Sanık açıklamaları sadece
ikrardan ibaret değildir. İkrar dışında sanık tarafından yapılan diğer
açıklamalar arasında bir çelişkinin bulunması hâlinde, bu açıklamalara ait
tutanaklar duruşmada okunabilir.
Madde 222. - Ceza
muhakemesinde esas olan vasıtasızlık ilkesidir. Duruşmada sanıklar ve tanıklar
dinlenecek, tutanak gibi dolaylı araçlara başvurulmayacaktır. Ancak 220 ve 221
inci maddelerde öngörülen hâllerde sanık ve tanıkların önceki ifadelerine ait
tutanakların okunması gerekebilir. Bu gibi durumlarda okuma ve nedenleri
tutanağa yazılacaktır. Bu suretle, ilgili işlemlerin denetimine olanak
bulunacaktır.
Madde 223. - Maddeye
göre, açıklama veya görüşü içeren resmî belge ve diğer yazılar, örneğin açılan
bir davada Emniyet Genel Müdürlüğünün açıklama niteliğindeki resmî yazısı veya
fennî muayene ve doktor raporlarının okunmasından sonra bunlarda imzası
bulunanlar açıklamada bulunmak üzere duruşmaya çağırılabileceklerdir. Esasen 69
uncu madde, bilirkişi olduklarında, muayene yapan ve rapor yazan doktorların
davet edilerek dinlenmelerine olanak tanımış bulunmaktadır.
Bir kurul tarafından söz
konusu yazıların kaleme alınması hâlinde, kurulun görüşünü açıklama görevini
üyelerden birisine vermesi kurula önerilebilecektir. Bu hususta 66 ncı maddenin
dördüncü fıkrasına ve 214 üncü madde gerekçelerine bakılmalıdır.
Madde 224. - Maddeye
göre, tanığın, bilirkişinin veya sanığın suç ortağının dinlenmesinden veya
herhangi bir belgenin okunmasından sonra Cumhuriyet savcısına, hazır
bulunuyorsa katılana, sanığa ve avukatına, söylenenlere karşı diyecekleri sorulacaktır.
Madde, ceza davasının
adil yargılama ilkesini güçlendiren yeni bir katkı olarak kabul edilmelidir.
Madde 225. - Delillerin
ikamesi ve tartışılması bitince, maddî olayın ispatına ve niteliğine ilişkin
iddia ve savunmaların bildirilmesi aşamasına ulaşılır.
Bu konuda önce davaya
katılana iddia ve isteklerini bildirmesi için olanak tanınır. Sonra Cumhuriyet
savcısı esas hakkındaki görüşünü bildirir. Bundan hemen sonra sanığa söz
verilir. Varsa sanığın savunmasını avukatı da yapabilecektir.
Katılan terimine, suçtan
zarar görenler ile malen sorumlu dahil olup, 249 uncu madde uyarınca katılan
sıfatını kazananların tümü girmektedir.
İddialar ve savunma
nedeniyle Cumhuriyet savcısı sanığa, sanık ve avukatı Cumhuriyet savcısına
cevap verebilirler; başkanın izniyle katılan da her ikisine cevap verebilir.
Ancak son söz mutlaka sanığa aittir. Savunma sanık adına avukatınca yapılmış
olsa da buna ekleyecek bir şey olup
olmadığı sanığa sorulacaktır.
Katılan veya sanık sayısı
birden fazla ise bunların iddialarını veya savunmalarını bildirme sıralarını
başkan düzenleyecektir.
Tasarının davanın bir
veya birbirini izleyen duruşmalarda sonuçlandırılması amacına uygun olarak
katılan, Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa avukatının duruşmaya hazırlıklı
gelmeleri; duruşmanın ertelenmesi sonucunu doğuracak söz ve davranışlardan
kaçınmaları gerekir. Duruşma gününün belirlenmesinde, başkanın, Cumhuriyet
savcısı ve sanık avukatının görüşünü almasının nedeni, adı geçenlerin duruşmaya
hazırlıklı gelmelerini sağlamaktır. Durumun gerektirdiği ve haklı istemlerin
kabulü esas olmakla beraber, mahkeme başkanı veya hâkim davanın bir duruşmada
bitirilmesini sağlayacak önlemleri elbette ki alacaktır.
Madde 226. - Ceza
davasında ulaşılması amaçlanan temel hedef, gerçeğin meydana çıkarılmasıdır.
Madde, gerçeğe ulaşmak bakımından delillerin serbestliği ilkesini kabul etmiş
bulunmaktadır. Türk sistemi, maddenin birinci fıkrasında ifade edildiği üzere,
suçun varlığının ve sanığın sorumluluğunun, kanunun ayrıca hüküm koyduğu hâller
dışında, her türlü delille saptanabileceğini kabul etmiş bulunmaktadır. Aynı
hüküm Fransız Kanununun 427 nci ve Portekiz Kanununun 125 inci maddelerinde de,
değişik kelimelerle ifade edilmektedir. İtalyan Kanunu l89 uncu maddesinde,
hâkimin olayların, eylemlerin gerçeğini ortaya koyabilecek nitelikte olduğunu
düşündüğünde, kanunun öngörmediği bir delili de kabul edebileceğini beyan
etmektedir. Tasarı, delil, iz, eser ve emareleri de ayrıca zikretmek suretiyle
Alman usulünden ayrılmış bulunmaktadır.
Maddenin birinci
fıkrasında yer almış ikinci temel ilke, hâkimin kararını, ancak duruşmaya getirilmiş
ve huzurunda tartışılmış delillere dayalı vicdanî kanaatine
dayandırabileceğidir. Fransız Kanununun 353 üncü maddesi vicdanî kanaati
"akla dayalı izlenim" olarak tanımlamaktadır. Portekiz Kanunu vicdanî
kanaati "tecrübe kurallarına göre bir takdir" deyimi ile ifade
etmektedir.
Maddenin ikinci fıkrası,
hâkimin, ceza davasının hükme bağlanması, idarî düzenleyici işlemlerin veya
emirlerin uygulanmasına bağlı olduğu hâllerde, bunların yasallığını takdir
ederek ve yasallıkları yönünden değerlendirerek sonucuna göre hüküm vermek
yetkisine sahip bulunduğunu açıklamaktadır. Hâkimin takdir hakkına aidiyeti
itibarıyla, hükme bu maddede yer verilmesi uygun görülmüştür.
Maddenin son fıkrası,
usul hukuku yönünden olağanüstü önem taşıyan ve adil yargılama ile bağlantılı
bir ilkeyi belirtmektedir. İlke, delilin doğruluğunu, haklılığını hakkaniyete
uygunluğunu sağlamak amacını gütmektedir. Böylece ister soruşturma ister
kovuşturma evrelerinde olsun, hukuka aykırı olarak, örneğin, işkence, narko
analiz, hataya sürükleyici eylemler, sorgulamalar, baskılar, kişinin fizik ve
moral bütünlüğüne saldırılar yolu ile elde edilmiş deliller hükme esas
alınamayacaktır.
Böylece son fıkra
soruşturma ve kovuşturma ile görevli olanların hukuka aykırı şekilde elde
ettikleri delillerin hükme esas alınamayacağını belirterek bunlara ilişkin usul
yaptırımını düzenlemiş olmaktadır. Son fıkra ayrıca, 3/10/2001 tarihli ve 4709
sayılı Kanunla Anayasanın 38 inci maddesinde yapılan değişikliğin Tasarıya
yansıtılması niteliğindedir. Delili böylece elde etmiş olanlar hakkında ceza ve
disiplin soruşturması da yapılması gerekeceği ise açıktır.
Ayrıca şu hususa işaret
edilmelidir ki, hukuka aykırı olarak elde edilen delilin geçersiz sayılacağı
hâlleri sınırlandırmak amacı ile de, bazı hukuk sistemlerinde çaba gösterilmektedir: Söz gelimi İngiltere'de delilin
geçersiz sayılması, ağır kusur, kabulünün davanın adilliğine, hakkaniyete zarar
vereceği anlaşıldığı hâllerde söz konusu olmakta, yani mahkemeye bir takdir
yetkisi tanınmaktadır.
Anayasal hakları ihlâl
suretiyle yapılmış soruşturma işlemlerinin geçersiz olduğunu kabul eden Amerika
Birleşik Devletleri hukuku bu hususta iki sınırlama getiriyor: Kanuna aykırı
eylemlere hedef kılınan kişi sanık değilse, kanuna aykırı olarak elde edilen
delil geçersiz sayılmamaktadır. Delil, her ne suretle olursa olsun keşif
olunacak idi ise geçerli sayılmaktadır.
Madde 227. - Dava konusu
uyuşmazlığın çözülmesi, diğer bir deyişle bir eylemin suç olup olmadığının veya
niteliğinin saptanması, ceza hukukunun kapsamına girmeyen bir meselenin
çözümüne bağlı ise ceza mahkemesinin önünde üç seçenek bulunmaktadır:
1. Ceza davasının bir an
önce sonuca ulaşmasını sağlamak için bu sorun hakkında da ceza hukukundaki usul
ve deliller için geçerli kurallara göre karar vermek.
Kuşkusuz ceza
mahkemesinin bu sorun hakkında verdiği karar, sadece dava konusu uyuşmazlık
yönünden geçerli olmak üzere ve esas dava bakımından gerekli olduğu ölçüde
verilmiş bir karar sayılacaktır.
2. Çözülmesi uzmanlığı
gerektiren bir sorunun söz konusu olduğunu saptadığında, mahkeme yargılamaya
ara vererek sorunun konusuna göre hukuk davası veya idarî dava açılması için
ilgililere süre verebilecektir.
3. Yetkili mahkemede bu
hususta bir dava açılmışsa bu mahkemenin kararını da bekleyebilecektir.
Özetlemek gerekirse, ceza
mahkemesi dava konusu uyuşmazlığın
çözümünde etkili bulunan ve ceza hukuku dışında kalan bir sorun hakkında
gerekli hâllerde kendisi karar verecek, sorunun nitelik ve kapsamına göre bu
sorunun çözümünü bekletici sorun kabul ederek ilgililere süre de verecektir.
Duruşma sırasında, suçtan
zarar görenlerle sanıkların yaşları bakımından gerekli görülecek düzeltmelerin
yerine getirilmesi 5/5/1972 tarihli ve 1587 sayılı Nüfus Kanunundaki usullere
göre ceza mahkemesince yapılacaktır. Bu hususta verilecek karara karşı maddede
yazılı kanun yollarına başvuru hakkı tanınmıştır.
Ancak yukarıda (2)
numaralı paragrafta da açıklandığı üzere, mahkemenin ceza davasını beklemeye
alması, ancak çok zorunlu ve uzmanlığa ilişkin bir husus söz konusu olduğunda
karar verilebilecek bir hâl sayılmalıdır. Aksi takdirde davanın makul sürede
bitirilmesi ilkesi ihlâl edilmiş olur.
Madde 228. - Duruşmada
yapılan işlemleri belgelemek üzere bir tutanak tutulması gereklidir. 228 ilâ
231 inci maddeler sırasıyla duruşma tutanağını, içereceği hususları ve duruşma
tutanağının ispat gücünü düzenlemektedir.
Teknolojideki
gelişmelerden duruşmalarda da yararlanılmasını sağlamak için, mahkemece gerekli
görüldüğünde bu hususta teknik araçlardan yararlanılabileceği hükmü getirilmiştir.
Tutanak mahkeme başkanı
veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanacaktır. Toplu mahkemelerde
mahkeme başkanının mazeretinin bulunması hâlinde tutanak en kıdemli üye ile
zabıt kâtibi tarafından imzalanacaktır.
Teknik araçlardan
yararlanılması hâlinde bunlarla yapılan saptamalara göre sonradan düzenlenecek
duruşma tutanaklarının, duruşma aşamalarına uygun olduğu mahkeme başkanı veya
hâkim ile bu tutanağı düzenleyen zabıt kâtibi tarafından açıkça tutanağa
kaydedilerek imzalanacaktır.
Madde 229. - Maddede
gösterilen sırayla yapılan işlemleri içeren duruşma tutanağı düzenlenecektir.
Duruşma genel olarak mahkeme başkanının veya hâkimin söylemesi ve zabıt
kâtibinin yazmasıyla tutanağa bağlanır. 228 inci maddenin belirttiği olanağın
kullanılması hâlinde de bu maddenin belirttiği hususlara mutlaka yer
verilecektir.
Madde duruşma tutanağının
içereceği şekle ilişkin hususları ayrıntılı biçimde göstermiştir.
Buna göre tutanakta,
duruşmanın yapıldığı yerin ve tarihin, hâkimlerin, Cumhuriyet savcısının, zabıt
kâtibinin ve varsa tercümanın adlarının, iddianamede nitelendirildiği şekliyle
suçun ne olduğunun, sanıkların, avukatların, davaya katılanların adlarının,
yargılamanın açık mı yoksa kapalı mı yapıldığının belirtilmesi zorunludur.
Madde 230. - 229 uncu
madde özellikle duruşmaya başlarken yapılması gerekli saptamaları ve durumları
içermektedir. Bu madde ise duruşmanın seyri ve sonuçlarının dayandırılacağı
duruşmaya ilişkin ana hatları düzenlemektedir. Kanunun öngördüğü yasal
şekillere uyulup uyulmadığı tutanağın gözlenmesi ile anlaşılacağından,
tutanakta bu hususlara açık bir biçimde yer verilmelidir.
Ayrıca tutanakta, okunan
yazılar ile okunmasından vazgeçilen yazılar da belirtilir. Duruşmada alınan
ifadelerin ana hatları da tutanağa geçirilir.
Duruşma tutanağında,
duruşma sırasında öne sürülen istemler, verilen kararlar ve hüküm fıkrası yer
alır.
Maddede ayrıca bir olayın
saptanması veya bir ifadenin ve açıklamanın kelime kelime saptanmasının önem
kazanması durumunda, yapılan duruşmanın tam olarak tutanağa geçirilmesine
ilişkin esaslar da belirtilmektedir.
Maddenin son fıkrası,
hüküm fıkrasının tutanağa yazılmadan tebliğ edilmeyeceğini belirtmektedir.
Madde 231. - Madde ile,
duruşmada yasal şekil ve usullere uyulup uyulmadığının tutanakla ispat
edileceği, tutulan bu tutanağa karşı sadece "sahtecilik" iddiasında
bulunulabileceği hüküm altına alınmıştır.
Tasarının bu düzenlemesi
olumlu ve olumsuz iki karine getirmektedir: Tutanağa yazılmış olan her şeklî
kuralın uygulanmış ve buna karşılık tutanakta yer almayan noktaların
gerçekleşmemiş olduğu kabul edilmiştir.
Maddeden açıkça
anlaşılacağı gibi, tutanağın bu ispat gücü sadece Tasarının 229 uncu maddesi
ile 230 uncu maddenin birinci fıkrasındaki, "duruşmanın seyrini ve
sonuçlarını ana çizgileriyle yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına
uyulduğunu" göstermesi bakımından geçerlidir. Buna karşılık, tutanakta
yazılan diğer hususlar bakımından geçerli değildir. İspat gücü sadece
"duruşma tutanağı" için kabul edilmiştir. Sulh ceza hâkimi veya Cumhuriyet
savcısı tarafından soruşturma evresinde hazırlanan tutanakların böyle bir ispat
gücü yoktur. Bu nedenle, "yasal şekil ve usuller" dışında kalan ve
tutanakta yer alan açıklamalar bakımından genel kurallar uygulanır ve vicdanî
delil sistemine göre, sahtelik iddiasına gerek olmadan o husus ispat
edilebilir. Tasarı ile duruşma tutanakları, yukarıda açıklanan gerekçelerle,
sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli bir yazılı belge olarak kabul
edilmiştir. Kabul edilen bu yasal karinenin çürütülmesi için, duruşma
tutanağının sahte olduğunun ispat edilmesi şart koşulmuştur. Ancak şunu da
hatırlatmak gerekir ki, karinenin sağlam sayılması, onu yasal delil hâline
getirmeyecektir. Hâkimler, makul sınırlar içinde kalmak koşulu ile delillerle
bağlı tutulamazlar.
Alman hukukunda hâkim
veya zabıt kâtibi tarafından "tutanağın hatalı olduğu açıklanırsa"
yasal merasim bakımından da sahtelik iddiasına gerek olmadığı kabul
edilmektedir.
Madde 232. - Maddede
duruşmaya son veren, mahkemenin işten
el çektiği kararların; beraat, mahkûmiyet, davanın reddi, davanın ortadan
kaldırılması veya düşmesi, yargılamanın durması, görevsizlik, yetkisizlik,
hükmün geri bırakılması, ceza ehliyetsizliği nedeniyle ceza verilmesine yer
olmadığı, tedbir, evlenme nedeniyle davanın veya cezanın ertelenmesi olduğu
belirtilmiştir. Bunlardan uyuşmazlığın
esasını çözen; beraat, mahkûmiyet, davanın reddi, davanın ortadan kaldırılması
veya düşmesi, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik, ceza
ehliyetsizliği nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı, tedbir, evlenme
nedeniyle dava ve cezanın ertelenmesi kararlarının hüküm niteliğinde
bulundukları açıklanmıştır.
Bu ayırım aynı zamanda
hüküm ve kararların tâbi oldukları kanun yolunun belirlenmesinde de kolaylık
sağlamaktadır. Hükümlere karşı istinaf yolu ve bunların dışında kalan
yargılamanın durması, adlî yargı içerisinde kalan görevsizlik, yetkisizlik ve
hükmün geri bırakılması kararlarına karşı da itiraz yolu açıktır.
Böylece yargılamanın
durması kararının tâbi olacağı kanun yolu konusunda uygulamada zaman zaman
çıkan tereddütler ortadan kaldırılmış, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel
Kurulunun 17/12/1930 gün ve 23/3l sayılı kararı doğrultusunda bu konunun
itirazı kabil kararlardan olması benimsenmiştir.
Davayı sona erdiren
kararlar kural olarak duruşma sonunda verilir. Ancak davanın reddi, ortadan
kaldırılması veya düşürülmesi, yargılamanın durması, görevsizlik, yetkisizlik
ve maddenin yedinci fıkrasında tanımlanan derhâl beraat kararlarının, duruşma
açılmadan, duruşma hazırlığı aşamasında verilmesi olanağı vardır.
Maddenin dördüncü
fıkrasında, davanın reddine karar verilebilecek hâller, beşinci fıkrasında yargılamanın durması koşulları
gösterilmiştir.
Madde, ayrıca davanın
ortadan kaldırılması veya düşmesi hâllerinin varlığı veya yargılama koşulunun
gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hâlinde doğrudan ortadan kaldırma veya düşme
kararı verilmesi gerektiğini de hükme bağlamıştır.
Fiilin suç oluşturmaması
veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir
araştırmayı gerektirmeyen hâllerde derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.
Madde 233. - Maddede yer
alan "hükmün geri bırakılması" bugün hemen bütün Batı ülkelerinin
ceza mevzuatında yer alan bir kurumdur. Özellikle 1950'li yıllardan sonra Kara
Avrupası ceza hukukuna girmiş ve bugün gerek Batı ve gerek Doğu Avrupa ülkeleri
ceza sistemlerindeki yerini almıştır. "Hükmün geri bırakılması"
kurumu önce Anglo-Sakson hukukunda
ortaya çıkmış ve daha sonra Kara Avrupası hukukunu etkileyerek ceza
kanunlarına girmiştir. Nitekim Fransız hukukunda bu kurum, ilk önce 2/2/1945
tarihli Kanunla çocuk suçlular hakkında uygulanmaya başlanmış, daha sonra 1975
yılında yapılan değişiklikle yetişkinleri de kapsamına almıştır. Belçika'da
aynı kurum 29/6/1964 tarihli bir Kanunla hukuk sistemine getirilmiştir. Bu
örneği, Hollanda, Japonya, Polonya, İsviçre gibi ülkelerde de görmek
olanaklıdır.
Hükmün geri bırakılması
kurumu Anglo-Sakson hukuk sisteminde yargılanması tamamlanmış olan sanığın
belli bir süre denetim altında tutulması "probation" esasına dayanır.
Hâkim, sanığın suçluluk ve kusurluluğunu saptamakla beraber cezaya hükmetmeyi
geri bırakmakta ve onu belirli bir süre içinde denetim altında tutmaktadır.
Davranışları, tâbi tutulduğu denetim süresi içinde olumlu bulunduğu takdirde
suçlu için bir mahkûmiyet kararı verilmemektedir. Böylece deneme süresini
başarıyla geçirmiş olan suçlu, damgalama süreci dışına çıkarılmakta, bir yargı
kararına muhatap olmamaktadır. Bu kurum, çağdaş ceza hukukunun amaçlarından
biri olan kişiyi mümkün olduğu kadar damgalamamayı ve toplum ile uyum sağlanmasını
gerçekleştirici bir uygulama niteliğindedir.
İşte çağdaş ceza
hukukunda vatandaşlık hakkını kazanmış olan bu kurum, bu Tasarıyla Türk
hukukuna getirilmektedir. Böylece Türk ceza uygulamasında yeni bir döneme
girildiğini söylemek olanağı vardır.
Tasarının bu maddesinde
yer aldığı şekliyle hükmün geri bırakılması konusunda hâkime tam bir takdir
hakkı verilmiştir. Maddede, hükmün geri bırakılması ile ilgili koşulların somut
olayda gerçekleşmiş olması sanık hakkında hükmün geri bırakılması için bir hak
oluşturmamaktadır.
Hükmün geri bırakılması
kurumunun uygulanması için suçlunun yargılanması ve işlediği fiil karşılığında
kanunda para cezası, hafif hapis veya en çok üç yıla kadar (üç yıl dahil) hapis
cezasının öngörülmüş bulunması gereklidir; dikkate alınacak ceza, kanunda fiil
karşılığında öngörülmüş bulunan soyut cezadır.
Hâkim yargılamakta olduğu
suçla ilgili olarak sanığın kişisel durumunu, işlediği fiili bütün yönleriyle
inceleyerek, delilleri toplayacak ve yargılamayı bitirecektir. Ancak son hükmü
açıklamayacaktır. Bunun yanı sıra hâkim sanığa bir ilâ iki yıllık bir denetim
süresi içinde, denetimli serbestliğe tâbi tutulacağını ve hükmün geri
bırakıldığını bildirecektir. Ancak bu süre içinde dava zamanaşımı duracaktır.
Hâkimin tamamen takdir
yetkisi içinde kalan bu kurumun uygulanabilmesi için beş koşulun var olması
gerekmektedir:
1. Sanık aleyhine bir suç
nedeniyle ilk defa kamu davası açılmış olması,
2. Sanığın yeniden suç
işlemeyeceği hususunda kanaat oluşması,
3. Sanık hakkında kişilik
özellikleri itibarıyla cezaya hükmedilmesine gerek görülmemesi; daha açık
ifadeyle gerekli ise, ceza ile amaçlanan sonucun esasen var olmaması,
4. Suçun neden olduğu
zararın giderilmiş olması,
5. Suçla bozulan huzur ve
sükûnun yeniden sağlanmış bulunması.
Maddede yer alan diğer
koşullar ise cezanın ertelenmesine ait koşullarla benzerlik göstermektedir.
Hakkında verilecek hüküm
geri bırakılmış olan sanık, tâbi tutulduğu denetim süresi içinde bir cürüm işlediği
veya denetimli serbestlik tedbirinin gerektirdiği davranış kurallarını ısrarla
ihlâl ettiği takdirde hâkim, yargılama sonunda ulaştığı hükmü açıklayacaktır.
Buna karşılık sanık,
denetim süresi içinde denetim koşullarına uygun olarak hareket ettiğinde hâkim,
adı geçen hakkında açılmış bulunan kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Böylece hükmün geri bırakılmasına tâbi tutulan kişiye suçlu damgası vurulmamış
olacaktır. Ancak yargılama sonunda bazı şeylerin müsaderesine karar verilmiş
veya bir kısım eşyanın mülkiyeti Devlete geçmiş ise, davanın düşmesine karar
verilse de bu şeyler geri
verilmeyecektir.
Maddede, ayrıca bu karara
karşı kanun yolu da gösterilmiş bulunmaktadır. Hükmün geri bırakılması kararına
karşı ilgililerin itiraz yoluna başvurma hakları vardır. Davanın düşmesine
karar verildiği hâllerde de genel hükümlere göre istinaf yolu açık
bulunmaktadır.
Madde 234. - Birden çok
hâkimin katılmasıyla oluşan toplu mahkemelerde, her hâkim mahkemenin karar ve
hükümlerine ilişkin oyunu bildirmekle yükümlüdür. Bunun sonucunda karar ve
hükümler oybirliği veya oy çokluğu ile verilir.
Oy çokluğu ile verilen
karar ve hükümlerde, azınlıkta kalan hâkimin karşı oyu mutlaka tutanakta
gösterilir. Karşı oy sahibi hâkimin buna ilişkin gerekçesi de tutanakta
gösterilir.
Madde 235. - Mahkeme dava
edilmeyen bir fiil hakkında kendiliğinden yargılama yapamaz ve hüküm veremez.
Bunun doğal sonucu, iddianamede gösterilen fiil hakkında hüküm kurulmasıdır.
Hükmün konusunu,
iddianamede sınırları belirtilerek dava nedeni yapılan maddî olay (fiil)
oluşturur. Diğer bir anlatımla, kamu davasının konusu ile hükmün konusu maddî
olay (fiil) bakımından aynıdır. Hüküm, iddianamede gösterilen sanık ve ona
yükletilen fiil hakkında kurulur.
Ancak mahkeme, fiilin
hukukî yorumunda, değerlendirmede tamamen serbesttir; iddia, savunma mahkemeyi
bağlamaz. Mahkeme aynı fiili başka suretle yorumlayabilir.
Madde 236. - İddianamede
gösterilen fiilin hukuk yönünden değerlendirilmesini yaparken iddia ve savunma
ile bağlı olmayan, tümüyle serbest bulunan mahkeme, suçun hukukî niteliğinin
değişmesini veya cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik
tedbirlerinin uygulanmasını gerektiren nedenlerin ilk defa duruşmada ortaya
çıkması hâlinde sanığı haberdar edecek ve ona bu konuda savunma olanağı
sağlayacaktır.
Bu kurala, ilke olarak,
suçun hukukî niteliğindeki değişme sanığın yararına da olsa uyulur.
Sanık istemde bulunursa
ek savunmasını hazırlaması için kendisine süre verilir. Ayrıca duruşma
aşamasında meydana gelen fiilî ve hukukî değişiklikler nedeniyle iddia ve
savunmanın gerektiği şekilde hazırlanabilmesi için de istem üzerine veya
mahkemece re'sen, duruşmaya ara verilebilir.
Ek savunmaya ilişkin
bildirimler varsa sanığın avukatına yapılır. Sanığa tanınmış haklardan avukatı
da yararlanır.
Suçun hukukî niteliğinin
sanık yararına değişmesi, yani iddianamede gösterilen kanun maddesinin
öngördüğü cezadan daha az bir cezanın verilmesi gerektiği hâllerde, sanık ve
vekiline bu konuyu açıklayan davetiyenin tebliğine rağmen, duruşmaya gelmedikleri
veya kendi kusurları nedeniyle davetiye tebliğ olunamadığı takdirde
yokluklarında hüküm kurulabilir.
Madde 237. - Duruşma
sırasında sanığın, iddianamede gösterilen suçtan başka bir suç işlemiş olduğu
anlaşılırsa, mahkeme ilgili belge ve tutanakları eklemek suretiyle bu konuda
suç duyurusunda bulunmakla yetinebileceği gibi, Cumhuriyet savcısının istemi ve
sanığın kabulüyle her ikisi birlikte hükmolunmak üzere duruşması yapılmakta
olan işle bu suçun yargılanmasını birleştirebilir.
Ancak bu, yeni suçun da
yargılamayı yapan mahkemenin yetki ve görevi içinde ve aynı yargılama usulüne
tâbi olması hâlinde olanaklıdır.
Yeni suçun yargılanmakta
olan suçla birleştirilmesi hâlinde Cumhuriyet savcısının 173 üncü madde
uyarınca iddianamede bulunması gereken hususlara göre iddiasını tutanağa
yazdırması, mahkemenin de
sanığı sorguya çekmeden önce 147 nci
maddede yazılı tüm haklarını hatırlatması zorunludur.
Madde 238. - Adlî yargı
içindeki mahkemelerden, sulh ceza ve asliye ceza mahkemeleri tek hâkimden, ağır
ceza mahkemesi üç hâkimden oluşur. Karar ve hükümlerde kanunun belirlediği
sayıda hâkimin bulunması zorunludur. Bu hâkimlerin özel kanundaki usule göre
atanmış olmaları gerekir.
Mahkemelerin karar ve
hükümlerini kanunda belirtilenden az veya çok sayıda hâkimin katılmasıyla
vermeleri mutlak bozma nedenidir.
Madde 239. - Madde,
müzakerelerin sadece karara ve hükme katılacak hâkimler tarafından yapılacağı
ilkesini getirmiş bulunmaktadır. Danışma amacıyla olsa bile, başka hiç bir
kimse müzakerelere katılamaz. Bu ilke tarafsızlığın zorunlu bir gereğidir.
Ancak mahkemede staj yapmakta olan hâkim ve avukat adaylarının müzakerelerde
hazır bulunmalarına mahkeme başkanı izin verebilecektir.
Madde 240. - Müzakereyi
yönetmek, düzenini sağlamak ve çözümlenecek sorunları belirleyip sıraya koymak
görevi mahkeme başkanına aittir.
Sorunlar ve sırası, karar
ve hükmün özellik ve türüne göre değişir.
Hükümle ilgili müzakerede
sıralamanın; dava koşullarının bulunup bulunmadığı, delillerin tartışılması,
kovuşturmanın genişletilmesinin gerekip gerekmediği, ispat, nitelik, cezayı
artırıcı veya azaltıcı nedenler, temel ve sonuç cezanın belirlenmesi biçiminde
yapılması yararlı olabilir ve maddenin gereğidir.
Madde 241. - Toplu
mahkemelerde müzakere tamamlandıktan sonra oy verme işlemine girişilecektir.
Kıdemsiz üyenin,
kıdemlinin ve tüm üyelerin de mahkeme başkanının etkisinde kalabileceği
olasılığına yer bırakmamak için mahkeme başkanı en kıdemsiz üyeden başlamak suretiyle ayrı ayrı oy toplar ve sonunda
kendi oyunu açıklar.
Müzakereye katılan
hâkimler karar ve hükümle ilgili olarak oy kullanmaktan kaçınamazlar. Mahkeme
başkanı ve üyeler bir konu veya sorun hakkında azınlıkta kaldıklarını öne
sürerek oylamaya katılmaktan çekinemezler.
Oylama sonunda oybirliği
veya oy çokluğu sağlanamaz yani oylar dağılırsa, sanığın en aleyhine olan oy
kendisine en yakın oya eklenir. Böylece çoğunluk sağlanmış sayılır.
Madde 242. - Anayasanın
141 inci maddesinin üçüncü fıkrası "Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır." ilkesini getirmiştir.
Bu madde ise,
yargılamanın sonunda verilen hükmün gerekçesinin neleri, hangi sırayla
içereceğini, mahkûmiyet, beraat ve bunlar dışında kalanlar bakımından ayrı ayrı
belirtmiştir.
Hangi hüküm türüne
ilişkin olursa olsun gerekçenin, akla, hukuka ve maddî olaya uygun, yasal,
yeterli ve geçerli olması, sonuca ulaştıran mantıksal zinciri aralıksız ve
boşluksuz göstermesi gerekeceği şüphesizdir.
1. Mahkûmiyet hükmünün
gerekçesinde sırayla:
a) İddia ve savunma,
bunların dayandırıldığı ve mahkemece toplanan delillerin neler olduğu,
b) Delillerin
tartışılması, değerlendirilmesi ve reddedilen veya ispat yönünden tercih ve
kabul edilen deliller ve nedenleri,
c) Tüm bunların ışığında
ulaşılan kanaat; sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemi, bunun yasal
unsurları ve nitelendirilmesi, uygulanacak kanun maddesi,
d) Cezayı ağırlatan veya
hafifleten yasal veya takdiri nedenlerle, cezayı kaldıran yasal nedenlerin
bulunup bulunmadığı, bunlara ilişkin
istemlerin kabul veya reddiyle temel cezanın belirlenmesine ilişkin nedenler,
e) Cezanın ertelenmesine,
hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına, tedbirlerden birine çevrilmesine
veya ek güvenlik tedbirinin uygulanmasına ilişkin veya bu konulardaki
istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar gösterilecektir.
Maddenin söz ve ruhuna
göre, bütün bu hâllerde tüm deliller irdelenip tartışılmalı, değerlendirilmeli,
ret ve kabul edilenler ve nedenleri açıklanmalı, sonra ulaşılan kanaat; sanığın
suç oluşturduğu kabul edilen eylemi yasal unsurları, niteliği ve uygulanması
gereken yasa maddesiyle birlikte belirtilmelidir.
Gerekçede, cezayı
kaldıran veya hafifletici veya ağırlatıcı yasal ve takdiri hâllerin bulunup
bulunmadığı, varsa bu konudaki istemlerin kabul veya ret nedenleriyle temel
cezanın belirlenmesine, cezanın ertelenmesine, hürriyeti bağlayıcı cezanın para
cezasına, tedbirlerden birine çevrilmesine veya bunların yerine veya ek
güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin nedenlere veya bu hususlardaki
istemlerin kabul veya reddine dair dayanaklara özellikle yer verilecektir.
Özellikle Türk Ceza Kanununun 29 uncu maddesi hükmü özenli olarak yerine
getirilecektir.
2. Beraat hükmü, suç
olarak ileri sürülen eylemin işlenmediğine veya failin sanık olduğunun sabit
olmamasına veya sanığın fail olmadığının saptanmasına, diğer yönden
eylemin sanık tarafından işlendiği
sabit olduğu hâlde suçun yasal unsurlarının bulunmamasına dayandırılabilir.
Beraat hükmünün
gerekçesinde bunların ve yasal unsurların oluşmaması hâlinin, örneğin sanığın
sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak suç
işlediğini ve bu husustaki yanlış inancının haklılığını kanıtlaması, taksirle
işlenenler ve kabahatler ayrık olmak üzere suç kastının bulunmaması, kanuna
göre eylemin suç sayılmaması veya suç olmaktan çıkarılması, hukuka aykırılığı
kaldıran meşru müdafaa hâlinin bulunması, yasama bağışıklığında olduğu üzere
cezalandırılabilme unsurunun eksikliği gibi nedenlerden hangisine dayandığının
açıklanması gerekir.
Uygulamada daima
rastlandığı üzere, beraatin gerekçesi olarak, delil yetersizliğinin
gösterilmesi, suçsuzluk karinesine uyumsuzluğu ifade edeceğinden bu gibi
hâllerde sanığın suçsuzluğunun sabit olduğu şeklinde beraat kararı gerekçelendirilmelidir.
3. Davanın reddine veya
ortadan kaldırılmasına, düşmesine ve adlî yargı dışındaki bir yargı yerine
yönelik görevsizlik hükümlerinin gerekçelerinde de yasal dayanakları ve
nedenleri gösterilir.
Madde 243. - Hükmün
sonucunu oluşturan hüküm fıkrasının, duruşma sonunda mutlaka tutanağa
geçirilmesi gerekir.
Hükmün açıklanması,
yazılmışsa gerekçe ve hüküm fıkrasının okunması, gerekçe henüz yazılmamışsa,
tutanağa geçirilmiş olan hüküm fıkrasının okunması ve gerekçesinin ana
hatlarının sözlü olarak açıklanması suretiyle yapılır.
Hüküm fıkrasının 244 üncü
maddede açıklanan hususları içermesi zorunludur.
Sanık hazırsa kanun
yolları kendisine bildirilir. Kanuna göre olanaklı ise beraat eden sanığa
tazminat hakkı bulunduğu da bildirilecektir.
Hüküm açıklanırken
mahkeme kurulu ve Cumhuriyet savcısı hariç, duruşma salonunda bulunan herkes
ayağa kalkmak zorundadır.
Madde 244. - Yargı
yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Bu nedenle hükmün
başına Türk Milleti adına verildiği yazılacaktır. Hükmün başlık bölümünde
ayrıca mahkeme başkan ve üyeleri veya hâkim, Cumhuriyet savcısı, zabıt kâtibi,
katılan, sanık ve avukatların da gösterilmesi zorunludur.
Hükmün gerekçesi tümüyle
duruşma tutanağına geçirilmemişse, açıklanmasından itibaren onbeş gün içinde
yazılıp dava dosyasına konulur.
Maddeye göre, hükmün
gerekçesi ile açıklanan ve hükmün esasını oluşturan hüküm fıkrası (kısa karar)
uyumlu olmalı, sonradan yazılan gerekçeye göre kısa karar değiştirilmemelidir.
Açıklanan hüküm
fıkrasında, 232 nci maddeye göre kararın ne olduğunun, uygulanan kanun
maddelerinin, ceza miktarının, kanun yollarına başvurma olanağının bulunup
bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin açıkça ve tereddüde
yer vermeyecek şekilde belirtilmesi maddenin altıncı fıkrasının emridir.
Maddenin altıncı fıkrasında getirilen bu hükümle, 4709 sayılı Kanunla
Anayasanın 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklik sonucu,
Devletin, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilerine
başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğuna ilişkin Anayasa hükmüne
uygulama yeteneği kazandırılmıştır.
Karar ve hükümler bunlara
katılan hâkimlerce imzalanır.
Hükümlerin nüshâları ve
özetleri de mahkeme başkanı veya hâkim
ve zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühür konulur.
Hâkimlerden biri geçerli
bir mazereti nedeniyle karar ve hükmü imzalayamayacak durumda ise engelin
nedeni mahkeme başkanı tarafından ve aynı nedenle yokluğunda ise hükme katılan
hâkimlerden en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılacaktır.
Madde 245. - Şikâyetçi ve
mağdur soruşturma veya kovuşturma evrelerinde Cumhuriyet savcısı, mahkeme
başkanı veya hâkim tarafından davetiye ile çağrılarak dinlenecektir. Davet
konusunda tanıklara ilişkin kurallar geçerli olacaktır.
Madde 246. - Tasarıda
kişisel davaya yer verilmemiştir; ancak şikâyetçi ve mağdura tanınan bazı
önemli haklar ile bunların hukukî durumları, kişisel davacıya göre daha iyi bir
düzeye getirilmiştir. Bundan böyle şikâyetçi ve mağdur soruşturma evresinde de
aktif olabilecek, kolluk ve Cumhuriyet savcılığından delil toplanmasını,
soruşturmanın selâmetini bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği
isteyebilecek, 153 üncü maddenin altıncı fıkrasına uygun olarak avukat
vasıtasıyla soruşturma belgelerini ve muhafaza altına alınan eşyayı
inceletebilecek, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki
kararın denetlenmesini isteyebilecektir. Mağdur ve şikâyetçiye son soruşturmada,
yani kovuşturma evresinde de, duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına
katılabilme, katıldığı kamu davasında kişisel haklarını isteyebilme, tutanak ve
belgelerden örnek isteyebilme, tanıkların davetini isteyebilme, avukatı yoksa,
251 inci madde gereğince baro tarafından bir avukat atanmasını isteyebilme,
davaya katılmış ise kanun yollarına başvurabilme hakları tanınmıştır. Bütün bu
haklar, mağdur ve şikâyetçiye anlatılıp açıklanır ve bu husus tutanağa geçirilir.
Madde 247. - Dilekçede
veya tutanağa geçirilmiş olan beyanda belirtilen adrese yapılan tebligata
rağmen gelmeyen mağdur veya şikâyetçiye bir kez daha tebligat yapılmaz. Aksi
tutum, yargılamanın gereksiz yere uzamasına yol açardı. Ancak, bu kişilerin
mutlaka dinlenmesi gerekiyorsa, ceza yargılamasında maddî gerçek araştırıldığı,
şeklî gerçekle yetinilmediği için, mağdur bir şekilde aranıp bulunacaktır. Bu
husus maddenin son fıkrasında açıklanmış bulunmaktadır.
Madde 248. - Suçun mağdur
ve şikâyetçisi olayın tarafı durumunda bulundukları için yeminsiz dinlenmeleri
kuraldır. Ancak, Cumhuriyet savcısı veya hâkim gerekli görürse yani delil olma
değeri itibarıyla yemin verebilir. Yeminli beyan tanık beyanına ilişkin
hükümlere tâbidir.
Maddenin ikinci fıkrasına
göre, yemin altında dinlenen mağdur ile şikâyetçiye ödenecek tazminat ve
giderler bakımından da 63 üncü maddede belirtilen tanıklara ilişkin hükümler
uygulanacaktır.
Madde 249. - Maddeye
göre, yalnızca gerçek kişiler değil, tüzel kişiler de kamu davasına
katılabileceklerdir. İlk olarak katılma ilk derece mahkemelerinde ve kovuşturma
evresinde hüküm verilinceye kadar mümkün olabilecektir. Bölge adliye mahkemesi
ve Yargıtay aşamalarında yapılacak katılma istekleri kabul edilmeyecektir.
Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmüş olup da karara bağlanmayan veya
reddolunan katılma istekleri, istinaf yoluna başvurulduğunda açıkça belirtilmiş
olması koşuluyla incelenip bölge adliye mahkemesince karara bağlanacaktır.
Bu düzenlemeyle,
katılmanın ne zamana kadar ve hangi aşamalarda istenebileceği sorusuna yasal
düzeyde açık cevap verilmektedir. Kamu davasına katılanlar kişisel haklarını da
isteyebilecekler; başka bir anlatımla kişisel hak isteminde bulunabileceklerdir.
Madde 250. - Madde,
katılma yöntemini belirtmektedir; katılma bir dilekçe vermek veya duruşmada
sözlü katılma başvurusunun tutanağa geçirilmesi suretiyle yapılacaktır. Sanığa
hakları hatırlatıldığına göre, burada mağdura da hakları söylenecek, duruşma
sırasında suçtan zarar görene katılma hakkı hatırlatılacaktır. Katılma istemi
üzerine karar, Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa avukatının bu hususta
dinlenmelerinden sonra verilecek ve tabiî olarak istemin Kanuna uygun bulunup
bulunmadığını içerecektir. Bu kararlara itiraz olanağı yoktur. Ancak esas
hükümle birlikte istinaf veya temyiz yollarına gidilebilecektir.
Sulh ceza mahkemelerinde
görülen davalarda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmayacaktır.
Madde 251. - Tasarının
dayandığı temel ilkelerden birisinin de mağdurun korunması olduğuna ilgili
madde gerekçelerinde değinilmiştir. Bu madde, söz konusu ilkenin hayata
geçirilmesini ifade eden önemli bir hüküm getirmekte; mağdura tanınan haklar
çerçevesinde, maddî ve hukukî durumu elverişli olmayan katılanlara, istemleri
hâlinde baro tarafından avukat seçimini öngörmektedir. Eğer katılan onsekiz
yaşını henüz doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunmayacak
derecede malûl ve avukatı da yoksa, avukat atanması için istem aranmaz, bu
husus re'sen yerine getirilir. Türk
hukukunda insan hakları alanında önemli bir anlayış değişikliğini ortaya koyan
bu modern hüküm, suç ile mağdur duruma düşürülen kimselerin bir de yargılamada
mağdur olmalarının önüne geçecek bir tedbir oluşturması bakımından önem
taşımaktadır.
Madde 252. - Katılma
Tasarıda, mağduru korumanın da bir aracı olarak tesis edilmiş ve buna dayalı
hükümler getirilmiş olmakla birlikte bu hususta istemde bulunmuş olan kimsenin
hakkını kullanmaya devam etmeye zorlanamayacağı açıktır. Bu nedenle katılma
davayı durdurmayacağı gibi, gecikmesine de neden olmayacaktır. Katılanın
gelmemesi veya gecikmede sakınca bulunan durumlarda çağırılmaması yüzünden ceza
muhakemesi işlemlerinin geciktirilmesi kabul edilmeyeceğinden ikinci fıkra bu
gibi hâllerde işlemlerin belirli gününde yapılacağını açıklamıştır. Davanın
asıl takipçisi Cumhuriyet savcısı olduğundan hüküm böylece düzenlenmiştir.
Madde 253. - Katılmadan
önce verilen ve Cumhuriyet savcısına bildirilen kararlar katılana tebliğ
edilmez. Bu tür kararlara karşı Cumhuriyet savcısı için kabul edilen denetim
muhakemesine başvurma süreleri katılan için de geçerlidir. Bunun dışındaki
kararlar katılana da bildirilecektir.
Madde 254. - Katılan, bir
muhakeme hukuku süjesi olarak, Cumhuriyet savcısından bağımsız biçimde denetim
muhakemesi yoluna gidebilir. Katılanın başvurusu olumlu sonuçlanırsa,
Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip edecektir. Bu durum kovuşturma zorunluluğu
ilkesinin doğal bir sonucudur.
Madde 255. - Madde,
katılanın vazgeçmesi veya ölümü hâlinde katılmanın hükümsüz sayılacağını kabul
etmiştir. Bu niteliği itibarıyla katılma hakkı, kişiye sıkı surette bağlı
haklardandır. Maddede ayrıca, mirasçıların, katılanın haklarını takip etmek
üzere davaya katılabilecekleri ve hüküm tarihi ile hükmün kesinleşmesi tarihi
arasında katılanın ölmesi hâlinde tebligatın mirasçılara yapılacağı hükme
bağlanmıştır.
Madde 256. - Maddenin
birinci fıkrası gaibi tanımlamaktadır; bulunduğu yer bilinmeyen veya yurt
dışında bir ülkede bulunup da yetkili bir mahkeme önüne getirilemeyen veya
getirilmesi uygun bulunmayan sanık gaip sayılır. Bu durumda, kural olarak,
kendisine ulaşılamayan bir sanık söz konusudur. Öyle ki, sanık, hakkında
yargılama yapılmakta olduğunu bile bilemeyebilir. Mahkemenin daha yüzünü bile
görmediği bir sanığı, gıyabında, savunmasız olarak yargılayıp mahkûm etmesi
kabul edilemez. Bu nedenle Tasarı, gaiplik hâlinde sadece delillerin muhafaza
altına alınması ile yetinilmesini öngörmüş, gıyapta hüküm verilmesine izin
vermemiştir.
Sanığın yokluğu
durumlarını ifade için de "gıyap" ibaresi kullanılmaktadır. Oysa
sanığın yokluğu kavramı, yukarıda açıklamaya çalıştığımız gaiplikten farklıdır.
Gerçekten gaiplik hâlinde kendisine ulaşılamayan bir sanık var iken, sanığın
yokluğu durumlarında, örneğin sanığın duruşmadan vareste tutulmasında olduğu
gibi, kural olarak, sanığa ulaşmak her zaman olanaklıdır; ancak hazır
bulunmasına gerek görülmemektedir. Bu nedenle de sanığın yokluğunda yargılama
yapılabilmesi daha kolay kabul edilebilmektedir.
Gaiplik, kaçak (firarî)
olmaktan da farklıdır. Mahkeme tarafından kendisine ulaşılamayan, hakkında
yapılan yargılamanın sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla böyle bir durum
yaratan ve bu nedenle yurt içinde saklanan veya yabancı bir ülkede bulunan
kişiye kaçak denilmektedir. Görüldüğü gibi, gerek gaiplik ve gerek kaçaklıkta
kendisine ulaşılamayan bir sanık söz konusudur; ancak gaiplikte bu durum
bilinçli bir şekilde yaratılmış değil iken kaçaklık durumunda sanık bunu her
zaman bilerek ve isteyerek gerçekleştirmektedir. Gaipliği kaçaklıktan ayıran en
önemli ölçüt budur. Zaten Tasarı kaçaklar hakkında uygulanabilecek ayrı bir
yargılama usulüne 286 ilâ 289 uncu maddelerinde yer vermiş bulunmaktadır.
Böyle bir gaip sanık
hakkında duruşma açılmaz; sadece deliller toplanarak muhafaza altına alınır ve
gaibin ortaya çıkması veya çıkarılması beklenir. Bir naip hâkim veya istinabe
olunan mahkeme tarafından da yapılabilecek olan delillerin toplanması ve
muhafazası işlemleri sırasında avukat, yasal temsilci veya gaibin eşi hazır
bulunabilir. Hatta gerektiğinde mahkeme re'sen bir avukat da atayabilecektir.
Madde 257. - Madde,
konutu bilinmediği için kendisine ulaşılamayan gaibe her türlü iletişim
araçları ile ihtar yapılabileceğini kabul etmektedir. Amaç gaibin ortaya
çıkmasını sağlamaktır.
Madde 258. - Madde,
gaibin yargılamaya gelmesini sağlamak amacı ile kendisine tutuklanmayacağına
dair güvence verilebilmesini öngörmektedir. Bu güvence bir belge ile
verilecektir ve ortaya çıkması hâlinde gaip sanığa, tutuklanmayacağı yolunda
teminat sağlanmış olacaktır. Almanya'da devlete karşı işlenen suçların
yargılanmasında kıyasen kaçaklar hakkında da kullanılan bu araç, aslında adil
bir şekilde yargılanmayı isteyip de tutuklanmaktan korkarak ortaya çıkmayan
gaip sanıkların yargılama makamının huzuruna çıkmasını sağladığı için yararlı
bir araç sayılmaktadır.
Gaip sanıkların kaçak
durumuna düşmelerine engel olması, bu belgenin bir başka önemli yararıdır.
Burada, kural olarak, kaçaklık söz konusu değildir. Hakkında yargılama yapıldığını
bilmeyen, bilse de hukukî ve fiilî nedenlerle yetkili mahkeme huzuruna
gidemeyen, bu nedenle de hakkındaki kovuşturmayı sonuçsuz bırakmak gibi bir
amacı olmayan sanığa, Devletin verdiği bir olanak söz konusudur.
Güvence belgesinin iki
türü vardır. Bunlardan biri sanığa, diğeri de suça verilen güvence belgesidir.
Sanığa verilen güvence belgesi, sanığı, işlediği iddia edilen bütün suçlardan
tutuklanmaktan kurtarırken; suça verilen güvence belgesi, hangi suç için
verilmişse o suç bakımından geçerli olacaktır. Böylece sanık, örneğin başka bir
suç oluşturan ruhsatsız silâh taşımak suçundan tutuklanabilecektir.
Tasarı, suça güvence
belgesi sistemini kabul etmiştir. Bu güvence belgesi, örneğin mağdurun zararını
giderme gibi koşullara bağlanabilecektir.
Sanık hürriyeti bağlayıcı
bir cezaya mahkûm olur veya kaçma hazırlığında bulunur veya güvence belgesinin
bağlı olduğu koşullara uymazsa belge hükümsüz kalır.
Madde 259. - Madde, tüzel
kişilerin yargılamalarında izlenecek usulü düzenlemektedir. Tüzel kişilerin
yargılamalarında izlenecek yargılama usulü, diğer kanunlardaki hükümler saklı
kalmak üzere bu Kanunda yer alan hükümlerdir. Ancak bu hükümler dışında,
Tasarının genel hükümlerinin uygulanması gerektiği maddede belirtilmiştir.
Bu Bölüm ile, hukuk
sistemimizdeki önemli bir boşluk giderilmiş olmaktadır.
Madde 260. - Madde, tüzel
kişinin suç işlemesi durumunda hangi Cumhuriyet savcısının ve mahkemenin
yetkili olacağını belirtmektedir. Tüzel kişiye bir suç yüklendiğinde
soruşturma, tüzel kişinin suç işlediği veya merkezinin bulunduğu yerdeki Cumhuriyet savcısınca yapılacak, yetkili
mahkeme de Cumhuriyet savcısının bulunduğu yerdeki mahkeme olacaktır.
Ekonomik ve malî suçlar
hakkında diğer kanunlar ile getirilmiş özel hükümler saklı tutulmuştur.
Tasarının 13 üncü
maddesinde belirtilen genel yetki kuralından farklı olarak tüzel kişinin
merkezinin bulunduğu yer Cumhuriyet savcısını ve mahkemesini bu madde hükmüyle
yetkili kılmak, tüzel kişilerin gerçek kişilere göre hukukî durumlarının
farklılığından kaynaklanmaktadır. Tüzel kişilerin uğraşı alanlarının değişik
bölge ve yerlerde olması, genel yetki kuralından ayrılmayı zorunlu kılmaktadır.
Madde 261. - Maddeye
göre, tüzel kişilere yönelik suç iddiasında kamu davası, tüzel kişiliği
temsilen yasal temsilciye karşı açılacaktır yani adı geçen şüpheli veya sanık
sayılacaktır; her türlü tebligat ona yapılacak ve işlemlere tüzel kişi adına
yasal temsilci muhatap olacaktır. Tüzel kişinin temsilcisi aynı zamanda işlenen
suçta gerçek kişi olarak sanık durumunda ise, tüzel kişiliğe, davaya bakan
mahkemece kayyım atanacak ve tüzel kişiliği mahkemede bu kayyım temsil edecektir.
Ancak maddenin birinci fıkrasının üçüncü cümlesindeki olanak saklıdır. Demek ki
kayyım, bu cümlede söz konusu edilen olanak kullanılmadığında veya kabul
edilmediğinde atanabilecektir.
Temsilci değişikliğinde
de aynı hükümler uygulanacaktır.
Yetkili bir temsilci
bulunmadığı takdirde mahkeme, Cumhuriyet savcısının veya davaya katılanın
istemi üzerine tüzel kişiyi temsil etmek üzere kayyım atayabilecektir.
Madde 262. - Madde, tüzel
kişinin temsilcileri hakkında bu sıfatları nedeniyle uygulanacak tedbirleri
göstermektedir. Bu tedbirler, tanıklar için uygulanan hükümler olacak ve bunlar
dışında hiçbir tedbir alınamayacaktır. Tüzel kişi temsilcilerine şüpheli ve
sanıktan ayrı hükümler uygulanması, temsilcilerin hukukî durumlarından
kaynaklanmakta ve ceza sorumluluğunun aslında tüzel kişiliğe ait olmasından
ileri gelmektedir. Tanıklar duruşmaya nasıl çağrılıyor ve haklarında ne şekilde
hükümler uygulanıyorsa yasal temsilciye de benzeri durumlarda aynı hükümler
uygulanacaktır.
Madde 263. - Maddeyle,
112 nci maddede belirtilen adlî kontrol yükümlülüklerinin bazılarının tüzel
kişilere de uygulanmasına olanak sağlanmakta ve mağduru koruma ilkesinin
varlığı ortaya konmakta, yargılama yapılırken, adlî kontrol yükümlülüklerinden
hangilerinin uygulanacağı belirtilmektedir. Gerçek kişilere uygulanan adlî
kontrol tedbirlerinden farklı olarak, tüzel kişilere uygulanacak tedbirler malî
niteliktedir.
Bu tedbirler;
1. Mahkeme başkanı veya
hâkim tarafından miktarı ve ödeme koşulları saptanacak bir güvencenin
yatırılması,
2. Mağdurun veya zarar
görenin haklarını güvence altına almak amacı ile kişisel veya aynî bir güvencenin tesis edilmesi,
3. Tüzel kişinin, lehine
keşide edilmiş çekleri tahsil etmek veya kredi kartıyla ödeme yapmak dışında,
çek kullanmasına yasak getirilmesi,
4. Fiil, mesleğin icrası
veya herhangi bir etkinlik yoluyla işlenirse bu mesleğin icrası veya
etkinliklerin icra edilememesidir.
Adlî kontrol tedbirinin
süre ve kullanımı gibi hâllerde bu husustaki genel hükümlerin uygulanacağı
doğaldır.
Maddenin son fıkrası, (3)
ve (4) numaralı bentlerde öngörülen yasaklara, verilebilecek cezalar ölçüsünde
hükmedileceği açıklanmıştır. Özellikle (4) numaralı bent bakımından böylece
hâkimin takdir hakkına bir sınır getirilmiş olmaktadır.
Madde 264. - Ceza
Kanunumuza geçen yıllarda girmiş bulunan ve niteliği yönünden hem maddî ceza
hukukunu ve aynı zamanda, hatta daha ziyade usul hukukunu ilgilendiren önödeme
kurumu, büyük yük altında bulunan mahkemelerimiz yönünden çok yararlı etkiler
yaptı. Batı ülkelerinde de, değişik şekil ve koşullarla uygulanan bu kurum
yanında ve bazen bunun yerini almak üzere "uzlaşma"ya da yer verilmiş
bulunmaktadır. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanun Tasarısının 17 nci maddesiyle, Türk Ceza Kanununa eklenmesi öngörülen
118/a maddesi ile uzlaşma kabul edilmekte ve çok yerinde olarak önödemenin
sınırı bir miktar daraltılmakta ve böylece kurumun işlevinin bir kısmını kısmen
de olsa uzlaşma almaktadır.
Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının 18 inci
maddesiyle de, Türk Ceza Kanununun 119 uncu maddesi değiştirilerek önödeme yapılabilecek
hâller gösterilmekte ve koşulları yerine getiren kimse hakkında kamu davasının
açılamayacağı belirtilmektedir.
Maddenin birinci
fıkrasında Türk Ceza Kanununun önödeme yönündeki maddî hukuk bakımından
koşullarına yollama yapıldıktan sonra, usul işlemlerinin ne suretle yürütüleceği,
ne gibi kararlar alınacağı belirtilmekte ve bu bakımdan soruşturma ve
kovuşturma evreleri ayrılarak çözüm yolları açıklanmaktadır:
1. Soruşturma evresinde
Cumhuriyet savcısı, önödeme yapılabilecek hâllerde, şüpheliye aşağıdaki
hususları içeren bir tebligatta bulunacaktır:
a) Şüpheli üzerine atılan
suç ve ilgili kanun maddesi,
b) Tebligattan itibaren
on gün içinde ödenecek para miktarı ve soruşturma giderleri,
c) (b) bendinde
bildirilen yükümlülükler yerine getirildiğinde kovuşturmaya yer olmadığı
kararının verileceği ve aksi takdirde kamu davasının açılacağı.
Fail belirtilen uyarıları
içeren tebligata uyarak on gün içinde, kendisine bildirilen yükümlülükleri
yerine getirdiğinde, yukarıda (c) bendinde belirtilen karar kendisine tebliğ
olunacaktır.
2. Cumhuriyet savcısı
maddenin birinci ve ikinci fıkralarında belirtilen hükümlere göre işlem
yapmayarak, doğrudan doğruya kamu davasını açarsa, kovuşturma evresinde görevli
mahkeme veya hâkim şu suretle işlem yapacaktır:
a) Yapılan usulsüzlüğü
belirtmek suretiyle iddianameyi Cumhuriyet savcısına iade edebilecektir.
b) Bu işlemi
yapmadığında, yukarıda (1) (a) ve (b) bentlerinde yazılı hususları içeren
tebligatı, yükümlülükler yerine getirildiğinde davanın ortadan kaldırılacağı ve
yerine getirilmezse kamu davasına devam olunacağı ve suçu içeren kanun maddesinde
yazılı cezaların belirlenerek hükmedileceği bildirilecektir.
Aşağıdaki iki hâlde de
aynı usule mahkemece başvurulacaktır:
1. Özel kanun hükümleri
gereğince işin doğrudan doğruya mahkemeye gönderilmiş olması,
2. Duruşma aşamasında
işin niteliğinin değişmesi ve fiilin önödeme yapılacak hâllerden birisine
dönüşmesi.
Madde 265. - Bu maddede
yer alan uzlaşma, aslında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda düzenlenmesi
gereken yeni bir kurumdur. Ancak söz konusu kurumun, esas maddî ceza hukukuna
ilişkin hükmünün, Türk Ceza Kanunu içinde yer alması zorunludur. Bu nedenle
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısının 17 nci maddesiyle Türk Ceza Kanununa eklenmesi öngörülen 118/a
maddesiyle uzlaşmanın maddî ceza hukukuna ilişkin hükmüne Türk Ceza Kanununda
yer verilmektedir. Böylece 262 nci madde uzlaşmanın nasıl uygulanacağına dair
usul esaslarını belirlemektedir. Aslında Tasarının bu maddesi ile mevzuatımıza
bugün artık Batı hukukunun kabul ettiği ve Birleşmiş Milletlerce mevzuata
sokulması tavsiye edilen yepyeni bir kurum, uzlaşma (mediation) getirilmiş
olmaktadır.
Suç mağdurlarına karşı
ceza adalet sisteminde onların yararlarını korumak amacını güden bir duyarlılığın
gittikçe güçlenerek ortaya çıktığı görülüyor. Bütün dünyada olduğu gibi
ülkemizde de bugüne kadar mağdurlara karşı gösterilen özel dikkat sadece bazı
adam öldürme, terör ve örgütlü suçlarda ve cezaların ertelenmesi gibi bazı
kurumlar yönünden söz konusu olabiliyordu. Oysa bugün Batı ülkelerinde özel
kanunlarla suç mağdurlarına veya ailelerine devletin tazminat ödemesi bile öngörülmektedir. XXI. Yüzyıl adalet
sistemi, ceza adaleti yerine getirilirken, mağdurun tatmin edilmesini de ön
plâna çıkarmış bulunmaktadır: Suça karşı sadece ceza yaptırımı yeterli
değildir; zararın giderilmesi ve onarım en başta gelen amaç sayılmalıdır.
İşte böylece uzlaşmanın
hedefi suçun işlenmesinden sonra fail ve mağdur arasında meydana gelen
çekişmeyi, hâkim veya Cumhuriyet savcısının ya da onların atayacakları bir
uzlaştırmacının girişimleriyle çözmek hem adaleti sağlamak ve hem de mağduru
tatmin etmektir. Böylece zarar giderilince fail ile mağdur arasında barış
sağlanabilecektir. Gerçi uzlaşma dışındaki bir kısım yollarla da tazminatın
sağlanması olanağı vardır. Ancak uzlaşma kurumunda zararın giderilmesi onarım
yanında ayrıca bir moral unsurun da sağlanmasını olanaklı kılmaktadır. Uzlaşma
böylece özel önleme işlevine yardım ettiği gibi genel olarak kamunun
yararlarının korunmasını da sağlamaktadır. Uzlaşma ile fail işlediği suçun
sorumluluğunu kabul edip üstlenerek, suçun sonuçlarını da gidererek toplumla
yeniden bütünleşme olanağını elde etmiş olmaktadır. Failin ceza sorumluluğu saptanıp
zararın giderilmesi için gereken de yapılmış bulunacağından hem adalet yerine
getirilmiş olacak, fiille ihlâl edilmiş olan hukuk kurallarının geçerliliği
vurgulanacak ve dolayısıyla kamusal barışın yeniden kurulmasına hizmet edilecek
ve ayrıca devlet, yaptırım uygulamak yönünden katlanacağı birçok masraftan da
kurtulmuş olacaktır. Bu çeşit uygulamalara "onarıcı adalet"
denilmektedir.
Tasarının kabul ettiği
sisteme göre uzlaşma aşağıdaki esaslar çerçevesinde gerçekleştirilecektir:
Türk Ceza Kanununa
eklenmesi öngörülen 118/a maddesinde uzlaşmanın hangi suçlarda uygulanabileceği
belirlendiğinden bu hâllerde Cumhuriyet savcısı, Kanunun saptadığı usule göre
faili davet edecek ve aşağıdaki işlemleri gerçekleştirecektir:
1. Suç failine, fiilinden
dolayı sorumluluğu kabul edip etmediğini soracaktır.
2. Fail sorumluluğu
kabullendiğinde ikinci olarak fiilinin neden olduğu maddî ve manevî zararların
tümünü veya bunun büyük bir kısmını ödemeyi veya zararları gidermeyi kabul edip
etmediğini keza soracaktır; cevap olumlu ise,
3. Durumu mağdura veya
varsa yasal temsilcisine bildirecektir.
4. Mağdur, özgür
iradesiyle uzlaşacağını bildirdiğinde dosya zararın uzlaşmaya uygun olarak
giderilmesine kadar muhafaza edilecektir. Zarar uzlaşma çerçevesinde
giderilmezse kamu davası derhal açılacaktır.
5. Zarar giderildiğinde
Cumhuriyet savcısınca kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilecektir.
Suç faili ve mağdur
arasındaki maddî ve manevî zararı giderme, bazen müzakereyi gerektirebilir.
Böyle bir olasılığı karşılamak üzere dördüncü fıkra Cumhuriyet savcısının uzlaşma
işlemlerini idare ederek tarafları birleştirip bir sonuca ulaşmalarını sağlamak
üzere bir veya birden çok uzlaştırmacı atamasını öngörmüştür. Uzlaştırmacı bir
avukat olacaktır. Adı geçen derhal işe koyulacak ve atanmasından itibaren on
gün içinde müdahalelerini ve sonuçlarını belirten bir raporu Cumhuriyet
savcısına sunacaktır.
Uzlaştırma işlerinin
giderleri, uzlaştırmacı avukata verilecek ücret dahil, suç faili tarafından
ödenmeden kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmeyecektir.
Madde 266. - Uzlaşma
işlemi uygulanabilecek bir suç nedeniyle Cumhuriyet savcısı 265 inci maddeye
uygun olarak işlem yapmaksızın kamu davasını açtığında hâkim söz konusu maddede
yer alan ve Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilmesi gereken bütün
işlemleri yapar ve tazminat, madde gereğince ödendiğinde davanın ortadan
kaldırılmasına karar verir.
Bu hâlde de bütün
uzlaştırma giderleri suç faili tarafından ödenecek ve bunlar ödenmedikçe
davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmeyecektir.
Madde 267. - İştirak
hâlinde işlenen suçlarda, şeriklerin uzlaşmadan yararlanabilmeleri için, neden
oldukları zararı birlikte ortadan kaldırmış ve maddî ve manevî zararları ödemiş
bulunmaları gerekir. İşlemlerin giderleri hakkında da aynı esaslar geçerlidir.
Şikâyet hakkı olan
mağdurun, ödeme çabasında bulunmayan şerikler hakkında, şikâyetten vazgeçmesi
olanağı elbette ki vardır.
Madde 268. - Ceza
kararnamesi, ceza adalet sisteminden bazı olay ve fiilleri çıkarmak suretiyle,
hâkimin diğer davaları daha sür'atli olarak sonuçlandırmasını sağlayacak zamanı
ona kazandırmak üzere düşünülmüş ve Batı hukukunda uygulanmakta olan usul veya
çarelerden birisidir. Madde ile getirilen ceza kararnamesi, bütün kovuşturma
evresini ortadan kaldıran çabuklaştırıcı bir usuldür. Almanya, İsviçre, Polonya
ve İtalya'da uygulanan bu usul çerçevesinde hâkim birkaç saat içinde onlarca
kararname çıkarabilmektedir.
Madde, ceza kararnamesi
ile hüküm kurulmasını kısıtlı hâllerde ve hafif suçlarda kabul etmiş
bulunmaktadır:
Maddeye göre ceza
kararnamesi ile sadece sulh ceza mahkemelerinin görevi içinde bulunan suçlar
hakkında Cumhuriyet savcısının istemi ile veya re'sen hüküm kurulabilecektir.
Hâkim, duruşma yapmaksızın hüküm tesis edecektir.
Bu usulde hâkim,
Cumhuriyet savcısının istemine uymak zorunda değildir. Zira bu usulde hâkimin
yetkisi sınırlıdır. Oysa hâkim olayın daha etkin cezayı gerektirdiği görüşünde
de olabilir.
Ceza kararnamesi ile
hükmedilebilecek cezalara gelince, ikinci fıkraya göre para cezaları, altı aya
kadar hafif hapis veya bir meslek veya sanat veya ticaretin icrasının
durdurulması, müsadere ve suç nedeniyle mülkiyetin Devlete geçmesidir.
Bunlardan birine veya bir kaçına hükmedilebilir. Üçüncü fıkrada da belirtildiği
üzere, hafif hapis cezası 13/7/1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı
Hakkında Kanun gereğince para cezasına çevrilerek de hükmedilebilecektir.
Bugün Yargıtay
içtihatlarında onbeş yaşından küçük olanlar hakkında ceza kararnamesiyle hüküm
verilemeyeceği kabul edilmektedir. Çocukların durumu dikkate alınarak ve
bunların haklarının daha iyi korunması amacıyla onsekiz yaşını doldurmamış
çocuklar hakkında bu usulün uygulanamayacağı maddenin son fıkrasında hükme
bağlanmıştır.
270 inci maddede
belirtildiği üzere kararnameye, hakkında cezaya hükmedilmiş olan kişi "itiraz
edebilir"; bu hakkın kabul edilmiş olması, bu usulü Anayasaya ve insan
haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere aykırı olmaktan çıkarmaktadır. Bu
nedenle 1412 sayılı Kanundan farklı olarak yalnız hafif hapis hâlinde değil bütün
cezalara karşı, itiraz hakkı kabul edilmiş bulunmaktadır.
Madde yukarıda
açıklandığı üzere 1412 sayılı Kanuna göre bu Kısımda esaslı değişiklikler
yapmış bulunmaktadır.
Madde 269. - Madde,
kendisinden ceza kararnamesi düzenlenmesi istenen hâkimin bu hususta otomatik
bir tutum içerisine girmemesini sağlamak üzere kaleme alınmış bulunmaktadır.
Hâkim, duruşma yapılmaksızın, malî ve maddî nitelikte bir cezayı, olayın
özelliğine göre uygun saymazsa, duruşma açacak ve duruşma gününü, usulü üzere
belirleyecektir. Bu hâlde Cumhuriyet savcısının istemi iddianame rolünü
oynayacaktır.
Madde 270. - Madde, ceza
kararnamesinin içermesi gereken hususları ve özellikleri göstermektedir:
Ceza kararnamesi, başta
verilecek cezayı, bundan sonra fiili, uygulanan kanun maddelerini ve ispat
araçlarını gösterecektir.
Bütün bunların
gösterilmesi ile birlikte mutlaka, kararnamenin tebliği tarihinden itibaren
yedi gün içinde sulh ceza mahkemesine verilecek bir dilekçe veya bir tutanak
düzenlenmesi için zabıt kâtibine yapılacak bir beyan ile kararnameye itiraz edilebileceğini
ve itiraz edilmezse kararnamenin yerine getirileceği kaydını içerecektir. Bu
kayıtları içermeyen bir kararnamenin infaz edilebilme yeteneği yoktur. Tutanak
düzenlendiğinde, hâkimin bunu onaylaması şarttır.
Madde 271. - Madde yedi
günlük süre içinde itiraz edilmeyen ceza kararnamelerinin kesinleşeceğini bir
defa daha vurgulamaktadır.
Madde 272. - Madde,
itiraz hâlinde uygulanacak usule ilişkin bazı esasları göstermektedir. Buna
göre, itiraz hâlinde duruşma yapılacak ve sanık hazır bulunmasa da avukatın
huzuru ile yürütülecektir.
İtiraz isteminin süresi
içinde yapılmaması veya itiraz edenin buna hak ve yetkisinin bulunmaması
hâlinde duruşma açılmaması ve itirazın ret edilmesi benimsenmiş olup, bu karara
karşı acele itiraz yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir. Buradaki acele
itiraz kanun yolu olan kurumdur.
Maddenin 1412 sayılı
Kanundaki şeklinde, hâkimin itiraz üzerine vereceği karar için önceki karar ile
bağlı kalmadığı yazılı olup, bu hükmün taşıdığı olası sakıncalar göz önünde
bulundurularak, itiraz üzerine verilen kararın, itiraz edilen kararnamenin
içerdiği yaptırımlardan daha ağır olmayacağı kuralı getirilmekle, kişilerin
ceza kararnamelerine itiraz hâlinde hukukî güvence altında bulundurulmaları ve
itiraz haklarını da çekinmeden kullanmaları sağlanmak istenmiştir.
İtiraz cezanın türüne
bakılmaksızın aynı sulh ceza mahkemesinde görülecektir.
Madde 273. - Ceza
davasının bir duruşmada ve makul süre içinde bitirilmesi temel ilke
oluşturduğundan madde, sanığın mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi ve bir
avukat da göndermemesi hâlinde, hiçbir inceleme yapılmayacağını ve istemin ret
olunacağını açıklamaktadır.
İkinci fıkrada ise, yedi
günlük süreyi geçirmiş ve fakat eski hâle getirme istemi kabul edilmiş olan
sanık, bu defa yine duruşmaya gelmez ve bu nedenle istemi birinci fıkra
gereğince ret olunursa, buna karşı bir daha eski hâle getirme isteminde
bulunamayacağı açıklanmıştır.
Madde 274. - Madde,
kanunlara göre belirli eşyanın müsaderesi veya imhası veya kullanımdan
kaldırılması gerekli olan hâllerde, bu tedbirlerin her türlü takipten ayrı
olarak alınabilmesi için gerekli usulü düzenlemektedir. Gerçekten belirtilen
şeyler hakkında söz konusu tedbirlerin alınabilmesi için kamu davası açılmamış
veya açılmışsa da bu hususlarda esasla beraber bir karar verilmemiş olabilir
işte bu gibi bir hâlde yapılması gerekenler maddede yer almaktadır.
Aslında, ceza davası
açıldığında müsadere veya imha veya kullanımdan kaldırmanın gerektiği hâllerde,
ceza davası ile birlikte müsadereye veya diğer işlemlere de karar verilecektir.
Ancak kamu davası
açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla birlikte bu hususta bir karar
verilmemiş ise Cumhuriyet savcısı ve katılan tarafından bu tedbirlerin her
türlü kovuşturmadan ayrı olarak alınması için esas davayı görmekte olan
mahkemeden istemde bulunulabilecektir.
Söz konusu olan
kararların alınması için Cumhuriyet savcısı veya katılan, esas davayı görmekle
yetkili mahkemeye başvuracaktır.
Madde 275. - Madde, 274
üncü maddede belirtilen tedbirlerin alınmasındaki usulü göstermektedir. Duruşma
ve karar hakkında duruşmaya ilişkin kurallar uygulanacaktır.
Müsadere veya imha
olunacak veya kullanımdan kaldırılacak eşya üzerinde hakkı olan kimseler de
olanak varsa duruşmaya çağrılacaklar ve sanığın sahip olduğu bütün hakları
kullanabileceklerdir. Adı geçenlerin mahkeme tarafından bu konuda yapılan
çağrıya uymamaları duruşmanın ertelenmesine neden ve hükmün verilmesine engel
olmayacaktır. Böylece tedbirlere karar verilmesinin sürüncemede bırakılmaması
düşünülmüştür.
Madde 276. - 274 üncü
maddeye göre verilecek kararlar hakkında Cumhuriyet savcısı, davaya katılan ve
eşya üzerinde hakkı olanlar istinaf yoluna başvurabileceklerdir.
Madde 277. - Madde, 274
üncü maddeden farklı olarak, suç konusu olmayan ve fakat sadece müsadereye tâbi
bulunan eşyanın müsaderesine sulh ceza hâkimi tarafından karar verileceğini
hüküm altına almıştır. İstem üzerine hâkim duruşma yapmadan evrak üzerinden
karar verecektir. Ancak bu kararlara karşı ilgililer acele itiraz yoluna
gidebilecektir.
Madde 278. - Beşinci
Kitabın Üçüncü Kısmında, toplumsal bakımdan büyük önem taşıyan bazı suç
gruplarının yargılanmasına ilişkin özel hükümler getirilerek, bunlarla
mücadelede daha etkin bir soruşturma ve kovuşturmanın sağlanması hedeflenmiştir.
Nitekim terör suçları hakkında özel usul hükümlerini de içeren 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun varlığı bilinmektedir. Bu
Kısmın Birinci Bölümü uyuşturucu maddelere ilişkin hükümleri içermektedir.
Madde, Türk Ceza
Kanununun 403 üncü maddesinin (1) ilâ (11) numaralı fıkralarında, 404 üncü
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, 405, 406 ve 407 nci maddelerinde yazılı
suçları işleyenlerle, bunları işlemek üzere örgüt kuranlar ve kurulmuş
örgütlere katılanlar hakkında, Tasarının bu Bölümünde yazılı olan hükümlerin
uygulanacağını öngörmüş bulunmaktadır. Bu Bölümde ise genel hükümlerden farklı
bazı yeni hüküm ve tedbirler yer almış bulunmaktadır.
Madde 279. - Madde,
birinci olarak 278 inci maddede sayılan suçlar ile bunlarla bağlantılı diğer suçları, örneğin adam öldürme
cürümlerini yargılayacak ağır ceza mahkemelerinin, bu konularda uzmanlık
deneyimini elde etmelerini sağlamak amacıyla, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu tarafından belirleneceği hükmünü getiriyor.
İkinci olarak bu
suçlardan dolayı tespit, arama, elkoyma işlemleri gece ve gündüz günün her
saatinde yetkililerce yapılabilecektir.
Üçüncü olarak, müsadere,
suç nedeniyle mülkiyetin Devlete geçmesi ve para cezası yaptırımlarının
infazını güvence altına almak üzere Cumhuriyet savcısına, davaya bakmakta olan
mahkemeye, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimine başvurabilmesi yetkisini
vermiş bulunmaktadır. Bu hâlde mahkeme başkanı veya sulh ceza hâkimi, hakkında
soruşturma veya kovuşturma yapılan kişinin her türlü hesaplarına veya mallarına
geçici olarak elkonulmasına karar vermekle birlikte gerekli bütün tedbirleri de
alabilecektir.
Ancak kovuşturmaya yer
olmadığı, beraat, davanın düşmesi, ortadan kaldırılması veya reddi kararları
verildiğinde tedbirler kendiliğinden, yani ayrıca bir karar verilmesine
gereksinim olmadan kalkacaktır.
Dördüncü olarak, bu
suçlarda şartla salıverilme kararının verilebilmesi hükmedilmiş para
cezalarının ödenmiş olmasına bağlanmıştır.
Madde 280. - Madde, 278
inci maddede yer alan suçların ve faillerinin meydana çıkarılması hususunda bu
suçları soruşturma ile görevli kolluk mensuplarına işlerini etkin biçimde
yerine getirebilmelerini sağlamak üzere şu yetkileri vermektedir:
1. Kolluk mensupları,
uyuşturucu maddelerin veya suçların işlenmesinden meydana gelen mal ve paranın
tespiti için, bazı yerleri ve kişileri gizli olarak, gözlem altına
alabileceklerdir. Ancak bunu yapabilmek için önce Cumhuriyet savcısına bilgi
vereceklerdir.
2. Kolluk mensupları,
yukarıda belirtilen amaçlara ulaşmak ve fiilleri tespit ederek failleri
yakalayabilmek için bir kısım uyuşturucu maddeleri depo edebilecekler, elde
bulundurabilecekler, nakledebilecekler ve suçları işleyenleri yakalayabilmek
için söz konusu malları bunlara verebilecekler ve bütün bunlardan dolayı
sorumlu olmayacaklardır. Ancak bu hukuka uygunluk nedenlerinden
yararlanabilmeleri için Cumhuriyet savcısının iznini almış bulunmaları
zorunludur.
Maddenin son fıkrası
uyuşturucu maddelerin kanun dışı üretimlerinde kullanılan diğer maddelerin ele
geçirilmesi bakımından da geçerli
olduğunu ifade etmektedir.
Madde 281. - Madde, 278
inci madde kapsamına giren suçlarda soruşturmanın sağlık ve etkinlik içinde
yürütülebilmesini sağlamak üzere bir tedbirin daha alınabilmesi olanağını
vermiş bulunmaktadır: Uyuşturucu madde suçlarının işlendiği hususunda kuvvetli
belirtiler bulunan otel, pansiyon, meyhane, lokanta, kulüp, dans veya temaşa
yerleri ya da bunların eklentilerinin veya benzeri yerlerin kapatılmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi karar verebilecektir;
süre en çok altı aydır. Bu süre aynı koşullarla üç aya kadar da uzatılabilecek,
dava açıldığında yetkili mahkeme bu husustaki kararı verebilecektir.
Kapatma kararlarına
itiraz edilebilecektir.
Madde 282. - 278 inci
maddenin gerekçesinde Beşinci Kitabın Üçüncü Kısmının içerdiği bölümlerde, bazı
suç grupları hakkında Tasarının getirdiği özel usul hükümlerinin niteliklerine
değinilmiştir.
Bu madde, aynı suretle
Türk Ceza Kanununun 201/a, 201/b, 435 ve 436 ncı maddelerinde yer alan
fiillerle, bunları işlemek amacı ile örgüt kurma suçları hakkında İkinci
Bölümdeki hükümlerin öncelikle uygulanacağını, söz konusu hükümler dışında ise
Tasarının bütün hükümlerinin geçerli olmakta devam edeceğini belirtmektedir.
Madde 283. - Maddeyle,
fuhuş için aracılık, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarına ilişkin
olarak getirilmiş olan özel hükümler şunlardır:
1. Yukarıda Türk Ceza
Kanununun bazı maddelerine yollama yapılarak belirtilen suçların ve faillerinin
araştırılması ve belirlenmesi için yapılacak tespit, arama ve elkoyma
işlemleri, fuhuşla uğraşan kişilerin bulunmayı alışıklık hâline getirdikleri
veya eylemlerini sürdürdükleri yerlerde günün her saatinde yapılabilecektir.
2. Takipte olan kişilerin
bulunduğu yer veya personelinin delilleri yok etme veya karartma olasılığının
var olduğu hâllerde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
otel, pansiyon, meyhane, lokanta, kulüp, dans veya temaşa yerleri ya da
bunların eklentilerinin veya benzeri yerlerin altı ayı geçmemek üzere
kapatılmalarına karar verebilecek ve bu süre, aynı koşullarla üç ay daha
uzatılabilecektir.
Kamu davası açıldıktan
sonra işe bakan mahkeme kapatma kararları bakımından yetkili olan tek mercidir;
aynı koşullara uyularak kapatma kararlarının sürdürülmesine veya son
verilmesine karar verebilecektir.
Madde bütün kapatma
kararlarına karşı itiraz edilebileceğini kabul etmektedir.
Madde 284. - Maddede, 283
üncü maddede belirtilen kararlardan ayrı olarak, mahkeme tarafından bu
suçlardan mahkûm edilen kişilerin derhâl yurt dışına çıkarılmalarına da karar
verilebileceği öngörülmektedir.
Madde 285. - İçinde fuhuş
yapılmasına alışılmış yerleri işletenlerin, komşularının bu nedenle uğradıkları
zararların tazmin edilmesine istem üzerine mahkemece karar verileceği maddede
hükme bağlanmaktadır.
Madde 286. - Tasarının
temel ilkesi, sanığın duruşmada hazır bulunmasının hüküm verilebilmesi için
zorunlu olmasıdır. Ancak sanığın kovuşturma evresinin açılmasından itibaren
duruşmalara gelmemesi olasılığı vardır. Bu Bölümde yer alan dört maddede kaçak
sanığın duruşmaya gelmesini sağlamak üzere mahkemece alınabilecek tedbirler ve
bunların infazı hususundaki esas ve usuller gösterilmiştir.
Bu madde, yukarıda
açıklanan durumdaki sanık hakkında kaçak kararının verilebileceğini ve bunun
usulünü göstermektedir. Kamu davası açılmış ve kovuşturma evresine geçilmiş
bulunan sanık hakkında kaçak kararının verilebilmesi ve bu sıfatla ilgili
tedbirlerin uygulanabilmesi için koşullar şunlardır:
1. Taksirle işlenen
suçların failleri hakkında söz konusu tedbirler uygulanamaz.
2. Suçun üst sınırının
beş yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmesi temel koşuldur.
3. Türk Ceza Kanununun
404 üncü maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları yani uyuşturucu
maddeleri kullanma suçu hariç, Türk Ceza Kanununun saptadığı bütün uyuşturucu
madde suçları tedbirler kapsamı içindedir.
4. Türk Ceza Kanununun
İkinci Kitabının Sekizinci Babının Üçüncü Faslında yer alan suçların failleri hakkında da kaçak kararı verilebilir.
5. Cezasının üst sınırı
ne olursa olsun ihaleye fesat karıştırma suçunun failleri maddenin kapsamına
dahildir.
6. Toplu veya örgütlü
olarak işlenmiş suçların faillerinin de, koşulları varsa kaçak olduklarına
karar verilebilir.
Bu suçlardan dolayı, fail
hakkında mahkemece verilecek karara göre sanığın kaçak sayılabilmesi ise şu
usule tâbidir:
Sanık önce Tasarının
gösterdiği usule ve Tebligat Kanununa göre davet olunacaktır; bu çağrıya
uymadığında hakkında ihzar kararı verilecektir. Bu karara da uymadığında
keyfiyet gazete ile ilân edilecek ve bu ilânda on gün içinde gelmediği takdirde
hakkında kaçak kararı verilebileceği ve bu hâlde uygulanabilecek tedbirler
gösterilecektir. Bu ilân aynen, sanığın bilinen konutunun kapısına ve mahkeme
divanhanesine de asılacaktır.
Madde 287. - Madde, 286
ncı madde gereğince kaçak olduğuna karar verilen sanık hakkında mahkemece
bütünüyle veya kısmen alınabilecek tedbirleri göstermektedir. Mahkeme, sanığın
değerlendireceği durumuna göre bu tedbirlerin tümüne veya bir kısmına veya
tedbiri kısmen öngörerek hüküm verebilecektir.
Tedbirler şunlardır:
1. Sanığın, Türkiye yargı
mercileri huzurunda hukuk ve ceza davası açması, ceza davasına katılması,
açılmış davalarını sürdürmesi yasaklanabilecektir. Mahkeme, kaçağın açmış
bulunduğu hukuk veya ceza davalarının sürdürülmesinin yasaklandığı hâllerde,
kaçağın yakınlarının büyük zarar görebileceğini saptadığında bu tedbire
hükmetmeyebileceği gibi alınmış tedbiri kaldırabilir. Söz gelimi dava açmak
yasağını kaldırabilir veya görülmekte olan dava bakımından bir yasak koymayabilir.
2. İkinci tedbir, kaçağın
kamu hizmetlerinden yasaklanma cezasının içeriğini oluşturan yoksunlukların
bütününe veya bir kısmına tâbi tutulabilmesidir.
3. Genel veya yerel
seçimlerde seçmen olmak veya seçilmek hakkının kaldırılması da uygulanabilecek
tedbirlerdendir.
4. Maddenin söz konusu
ettiği en önemli tedbir, sanığa ait taşınır veya taşınmaz mallara veya banka
hesaplarına elkonulmasıdır. Taşınır mallara, elbette ki, sanığın söz gelimi her
türlü taşıtları, kıymetli eşyası, hisse senetleri, tahvil ve benzerleri
girmektedir.
Taşınmaz mallara
konulacak tedbir, bunlar üzerindeki her türlü tasarrufun yasaklanacağını,
ayrıca bunların gelirlerinin de kayyım tarafından tahsil edilerek mahkemece
saptanacak yere yatırılmasını ifade etmektedir.
Bütün bu malların idaresi
için mahkeme tarafından bir kayyım atanacaktır. Kayyım, 22/11/2001 tarihli ve
4721 sayılı Türk Medenî Kanununa göre atanmış bir vasi gibi hareket etmek ve
mahkemeye hesap vermekle yükümlü olacaktır. Mahkeme kayyımın tahsil ettiği
gelirleri nereye yatıracağını, elbette ki, kararında gösterecektir. Bir
iktisadî işletme söz konusu ise, kayyım bu işletmeyi müdebbir bir tacir gibi
idare edecektir; gerekli basiretin gösterilip gösterilmediğini mahkeme
denetleyecektir.
Tedbirlerin alınması
nedeniyle sanığın yasal olarak bakmakla yükümlü bulunduğu yakınları alınan
tedbirlerden dolayı yoksul duruma düştüklerinde kendilerine geçimlerini
sağlayacak miktarda ve sosyal durumları ile orantılı yardımda bulunulması
hususunda mahkemece kayyıma emir verebilmesi de öngörülmüştür. Bu yardım
muntazam bir ödenek şeklinde de olabilir.
Madde son fıkrasında,
tedbir kararlarına sanığın yasal bakımdan bakmakla yükümlü bulunduğu kişilerin
itiraz edebileceklerini kabul etmiştir. Buna karşılık sanığın itiraz hakkı
yoktur. Hukukun verdiği güvenceden yararlanmak isteyenlerin bizzat kendilerinin
hukuka saygılı olmaları ve duruşmaya gelmeleri gereklidir.
Madde 288. - Madde,
tedbirlere ilişkin kararların özetinin bir gazete ile ilânına karar
verilebilmesini mahkemenin takdirine bırakmıştır. Aslında bu karar, üçüncü
şahısların korunması amacına yönelik olduğu kadar aynı zamanda tedbirlerle
ilgili makam ve mercileri de bunlardan haberdar etmek gereğini karşılamaktadır.
Taşınmaz mallar hakkında alınmış bulunan tedbirler de tapu siciline
kaydolunmaları için malın bulunduğu yer tapu sicil müdürüne mahkemece
bildirilecektir.
Tedbirler kısmen veya
tamamen kaldırıldığında durumun yeniden ilân edilmesi veya tapuya bildirilmesi
gerekecektir.
Madde 289. - 287 nci
madde gereğince alınacak tedbirlerin temel amacı sanığın duruşmada hazır
bulunmasını olanaklı kılmaktır. Bugün, özellikle, Devlete veya kamu
kuruluşlarına ait mal veya değerlere karşı suç işleyenler, yurt dışına kaçmakta,
Türkiye'deki mallarının gelirinden istifade ile yurt dışında rahat yaşamakta,
ceza davasında da kendilerini avukatlarla temsil ettirebilmektedirler. Böyle
bir durumu önlemek amacını güden Fransız Ceza Usulü Kanunu, bu kişiler hakkında
davanın gıyapta görülmesini, hüküm verilmesini, mameleke ilişkin cezaların
uygulanmasını, davaya avukat kabul edilmemesini, hürriyeti bağlayıcı cezaya da
hükmedilebilmesini, hükmün temyiz olunamamasını kabul etmiş ancak sanık ele
geçirildiğinde verilen hükmün batıl olacağını ve yeniden yargılama yapılacağını
ayrıca saptamıştır.
Avukat kabul edilmemesi
hususundaki hükmün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğuna Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesince karar verilmiş ise de, Fransa henüz bu kararla
ilgili olarak Kanununda bir değişiklik yapmamıştır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi hâkimlerinden karara muhalefet şerhi veren Petiti bu hususta şöyle
diyor: "Her sanığın kendisini, seçtiği veya resmen atanan bir avukat
marifetiyle savunma hakkı, etkili biçimde ve hukuka uygun olarak çağrıldığı
hâlde, duruşmada bulunmaktan özürsüz ve isteyerek kaçan sanığın, tartışmalılık
ilkesine dayalı bir yargılama nedeniyle bir avukat marifetiyle temsil
olunmasını gerektirmez. Duruşmaya gelmeyi reddeden sanık böyle bir hakka sahip
değildir. Ceza hukuku, niteliği gereği bir cezalandırıcı sistemdir ve düzenin
korunmasıyla insan haklarını bağdaştırmalıdır; yoksa sadece sanıkların
savunması hukuku değildir... Sanık, mağdurun kendisi ile karşılaşmasını
engellemek amacıyla duruşmada bulunmamayı hukukileştiremez."
Tasarının kabul ettiği
çözüme göre amaç sanığın gelmesinin sağlanması için, zorlanmasıdır; tedbirlerin
esas amacı budur. Bu nedenle sanık ele geçirildiğinde mahkeme, tedbirlerin
tümünün kaldırılmasına karar verecektir.
Madde 290. - Madde,
birinci fıkrasında, insan hakları ve adil yargılama ilkesi bakımından büyük
önem taşıyan bir hususu kural olarak açıklamaktadır: Hâkim ve mahkeme
kararlarına karşı kanun yolları açık olup, bu konudaki başvurular ayrı bir
hâkim veya mahkeme tarafından incelenecektir. Böylece, varsa, hukuka aykırılık
veya yanlışlıkların giderilmesi, doğru ve adalete uygun kararlarla, taraflarda
ve toplumda güven duygusunun güçlendirilmesi amaçlanmıştır.
Kanun yolunun kapalı
olduğu hâller ile incelemenin kararı veren hâkim veya mahkemece yapılabileceği
istisnalar, yerinde ve açık hükümlerle belirtilmiştir.
Madde gereğince
Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre davaya katılan sıfatını
almış olanlar ile bu konudaki istekleri mahkemece reddedilmiş veya 249 uncu
madde kapsamında bulunup duruşmadan haberdar edilmemiş suçtan zarar görmüş
kişiler de kanun yollarına başvuru hakkına sahiptirler. Cumhuriyet savcısı
sanık lehine olarak da kanun yoluna başvurabilir.
Şüpheli, sanık ve davaya
katılan ile katılma istemi reddedilmiş veya duruşmadan haberdar edilmemiş olan
suçtan zarar görenler ancak hukukî çıkarlarını ihlâl etmiş olan karara karşı
kanun yoluna başvurabilirler; aksi hâlde yetkileri yoktur.
Ayrıca ikinci fıkrayla,
asliye ceza mahkemesi Cumhuriyet savcılarının, mahkemelerinin yargı
çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemeleri Cumhuriyet
savcılarının ağır ceza mahkemesinin yargı alanı çevresindeki asliye ve sulh
ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcılarının da bölge
adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilecekleri
kabul edilmiştir.
Madde 291. - Madde, 290
ıncı maddede belirtilenlerden şüpheli, sanık ve davaya katılan tarafından
görevlendirilen veya mahkeme ya da baro tarafından atanan avukatın, kendilerini
görevlendirenlerin açık isteklerine aykırı olmamak koşuluyla, kanun yollarına
başvurabilecekleri hükmünü getirmiştir.
Madde 292. - Madde
uyarınca yasal temsilci ve karı-koca arasında ayırım gözetilmeksizin eş, bu
sıfatları devam ettiği sürece şüpheli ve sanığa açık bulunan kanun yollarına
onlardan bağımsız olarak, kendiliklerinden başvurabilirler. Görülüyor ki,
belirtilen kişilerin başvuru yetkileri 291 inci maddede avukatlar için tanınan
yetkiden farklı olarak, koşulsuz kabul edilmiştir.
Davaya katılanın yasal
temsilcisi de bu sıfatı süresince kanun yollarına başvurabilecektir. Ancak,
katılanın eşine bu hak tanınmamıştır.
Şüpheli veya sanığın
yasal temsilcisiyle eşi ve davaya katılanın yasal temsilcisinin süresinde
yaptıkları başvurular hakkında, şüpheli, sanık ve katılanın başvurusuna ilişkin
hükümler uygulanacaktır. Başvuruyu izleyen işlemler bakımından da aynı hükümler
uygulanacaktır.
Madde 293. - Madde ile,
tutuklu bulunan şüpheli veya sanığın kanun yollarına başvurusu
kolaylaştırılmak, başvurunun zamanında yapılıp yapılmadığı, sürelerin kesilip
kesilmediği konusundaki tereddütler de ortadan kaldırılmak istenmiştir.
Buna göre tutuklu
bulunan, şüpheli veya sanık sözlü olarak tutuklu bulunduğu kurum müdürüne veya
kararı veren mahkemenin zabıt kâtibine başvurabilir. Bu başvuruyu dilekçeyle de
yapabilir. Her iki hâlde de başvurular önce ilgili deftere kaydedilir, sonra bu
konuda tutanak düzenlenir ve tutanağın bir örneği tutukluya verilir.
Kurum müdürlüğünce
gönderilen dilekçe ve tutanak mahkeme kâtibince de ayrıca deftere kaydedilir.
Zabıt kâtibi veya kurum
müdürünün başvuru ile ilgili yaptığı işlemlerle kanunun öngördüğü süreler
kesilmiş olur.
Madde 294. - Tasarı,
hâkim ve mahkeme kararlarında hukuka aykırılık ve yanlışlık olabileceğini kabul
ve bunlara karşı kanun yollarını açık tutarken, Cumhuriyet savcısı dahil
başvuru hakkı olanların da mercide veya kanun yolunun belirlenmesinde yanılgıya
düşebileceklerini öngörmüş ve bunu karşılamak üzere bu maddeyi getirmiştir.
Madde uyarınca,
Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanığın, avukatın, davaya katılanın, yasal
temsilcinin veya eşin kabulü gerekli bir kanun yolu istemi salt merciin veya
kanun yolunun belirlenmesinde yanılgı nedeniyle, başvuranın hukukunu ihlâl
etmeyecek, dilekçe veya tutanağın verildiği merci bunu, zaman yitirmeden,
yetkili ve görevli mercie gönderecektir.
Cumhuriyet savcılarının
yoğun ve ağır bir iş yükü altında bulunmaları nedeniyle yanılgıya düşmeleri
olasıdır. Öte yandan, Cumhuriyet savcılarının kanun yolu başvurularının toplum
yararına, toplumun hukukunu bozan bir durumun düzeltilmesini sağlama amacına
yönelik olduğu ve sanık lehine de başvurabilecekleri düşüncesiyle, bu konuda
sınırlama koyan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 22/1/1962 gün ve 211
sayılı kararını aşmak üzere, madde açık hüküm getirmiştir.
Madde 295. - Madde,
Cumhuriyet savcısının kanunun olanak verdiği durumlarda hâkim ve mahkeme
kararlarına karşı şüpheli veya sanığın aleyhine veya lehine kanun yoluna
başvurabileceğini açıklamakta ve bu konuyu düzenlemektedir.
Cumhuriyet savcısı aleyhe
kanun yoluna başvurduğunda, bunu inceleyen yetkili merci istemle bağlı
olmaksızın kararı şüpheli veya sanığın lehine bozabilir veya değiştirebilir.
Bu ilke davaya katılanın
başvurusunda da geçerlidir.
Ancak Cumhuriyet
savcısının kanun yoluna başvurusu şüpheli veya sanığın lehine ise, karar aleyhe
bozulamaz ve değiştirilemez.
Madde 296. - Kanun yoluna
başvuru hakkı olanlar bu haklarını kullanmayabilirler ve kanunun öngördüğü
sürenin dolmasıyla karar kesinleşir.
Tasarı, 1412 sayılı
Kanunun 295 inci maddesinde yer alan kanun yoluna başvuru hakkından vazgeçmeyi
benimsememiş, yalnızca başvurulduktan sonra geri almayı düzenlemiştir. Buna
göre, kanun yoluna süresinde başvurulduktan sonra mercii tarafından karar
verilinceye kadar bu başvurudan vazgeçilebilir.
Cumhuriyet savcısı, sanık
lehine veya aleyhine kanun yoluna gidebileceğinden bu hususun başvurusunda
açıkça belirtilmesi gerekir. Belirtilmemişse Yargıtay İçtihadı Birleştirme
Kurulunun 17/12/1930 gün ve 26/32 sayılı kararında da vurgulandığı gibi başvuru
sanık lehine sayılır. Cumhuriyet savcısı sanık aleyhine başvurusunu
kendiliğinden geri alabilirse de, lehe başvurusundan vazgeçmesinin geçerli
olması sanığın bunu kabul etmesi koşuluna bağlı tutulmuştur.
Katılan, şüpheli veya
sanık avukatı, vekâletnameyle verilmiş açık yetki varsa kanun yoluna başvuruyu
geri alabilirler.
Ancak, 150 nci maddenin
ikinci fıkrasıyla onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya
kendisini savunamayacak derecede malûl olanlara avukat atanması zorunluğu,
kendilerini yeterince savunamayacakları gerekçesine dayalı olduğundan bu
durumdaki şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya
başvurudan vazgeçildiğinde avukatın seçimi geçerli olacaktır.
Madde 297. - Tasarı hâkim
ve mahkeme kararlarına karşı itiraz ve acele itiraz ayrımını bazı
değişikliklerle muhafaza etmiş, 1412 sayılı Kanundan farklı olarak acele
itiraza tâbi kararların yanında itiraz olunabilecek diğer kararları da ilgili
maddesinde teker teker belirtmek yöntemini seçmiştir.
İlgili maddelerinde
itiraz veya acele itiraz yolunun açık olduğu yazılı olmayan kararlar ise esas
hükümle birlikte istinaf yoluna götürülecektir.
Bu nedenle madde, kanunun
gösterdiği hâllerde, hâkim ve mahkeme kararlarına karşı itiraz veya acele
itiraz yoluna gidilebileceğini belirtmeyi yeterli görmüştür.
Madde 298. - İtiraz
edilebilecek kararları ilgili maddesinde gösteren Tasarı, bazen kararların
özelliği bakımından itiraz süresini de maddesinde belirtmiştir. Belirtilmeyen
hâllerde ise itiraz süresi kural olarak 36 ncı maddeye göre ilgililerin kararı
öğrendiği günden itibaren yedi gündür.
Cumhuriyet savcısı ve
taraflarca itiraz, kararı veren hâkim veya mahkemeye sunulacak dilekçe ile veya
tutanağa geçirilmek koşuluyla zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle
yapılır. Tutanakla saptanan beyan ve imza mahkeme başkanı veya hâkim tarafından
onaylanır.
Kararına itiraz olunan
hâkim veya mahkeme itirazı uygun görürse kararını düzeltir. Aksi hâlde en çok
üç gün içinde, acele itiraz hâllerinde ise, incelenmeksizin derhal itirazı
incelemeye yetkili mercie göndermek zorundadır.
İtirazı inceleme görevi:
1. Sulh ceza hâkiminin
kararına karşı yargı çevresinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi hâkimine,
2. Sulh ceza işleri
asliye ceza hâkimince görülüyorsa ağır ceza mahkemesi başkanına,
3. Asliye ceza mahkemesi
hâkimi tarafından verilen kararlara karşı yargı çevresinde bulundukları ağır
ceza mahkemesine,
4. Ağır ceza mahkemesi
ile başkanınca verilen kararlar hakkında, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden
çok dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son
numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi
varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine,
5. Naip hâkim kararlarına
yapılacak itirazların incelenmesi mensup oldukları ağır ceza mahkemesi
başkanına, istinabe olunan mahkeme kararına karşı yapılacak itirazların
incelenmesi maddenin (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde gösterilen esaslara
göre bulundukları yerdeki mahkeme başkanı veya mahkemeye,
aittir.
6. Bölge adliye mahkemesi
ceza dairelerinin kararları ile Yargıtay ceza dairelerinin esas mahkeme olarak
baktıkları davalardaki ilk ve son duruşmalarda verilen kararlara itirazları;
a) Üyelerin kararlarına
karşı görevli olduğu daire başkanı,
b) Daire başkanının
kararı ile dairenin kararına karşı diğer daire,
inceler.
Bu incelemede sayı
itibarıyla izleyen daire veya başkan ve sonuncu daire söz konusu ise birinci
daire başkanı veya ceza dairesi görevlidir. O yerde bölge adliye mahkemesinin
tek ceza dairesi varsa o itirazın incelenmesi en yakın bölge adliye mahkemesi
ceza dairesine aittir.
Madde 299. - Maddeye göre
itiraz, kural olarak, kararın yerine getirilmesini kendiliğinden
önlemeyecektir.
Ancak, gözlem altına
alınma kararına karşı yapılan acele itiraz, kararın yerine getirilmesini
durdurur (madde 77). Ayrıca tutuklanması istenen şüpheli ve sanık hakkında
tutuklama kararı verilmezse derhâl serbest bırakılır (madde 120); itiraz
salıvermeyi engellemez.
Bu istisnalar dışında da,
kararına itiraz olunan hâkim veya mahkeme veya inceleme mercii icranın
ertelenmesine isteğe bağlı olmaksızın karar verebilir.
Madde 300. - Ceza
yargılamasının amacı gerçeği araştırmak ve bulmaktır. Kamu adına görev yapan ve
yargılama işlevinin en önemli öğelerinden olan Cumhuriyet savcısı bu amaç
doğrultusunda işlevlerini yerine getirir. Şüpheli veya sanığın yararına da
kanun yoluna başvurabilir. Bu nedenlerle Cumhuriyet savcısı taraf değildir.
Madde bunu vurgulamak için Cumhuriyet savcısını taraflardan ayrı olarak
belirtmiştir.
İtirazı inceleyecek
merci, gerekli görürse, yazı ile cevap verilmek üzere itirazı Cumhuriyet
savcısı ve karşı tarafa bildirebilir; tanık dinlenmesi, keşif yapılması,
bilirkişi görüşünün alınması gibi eksik gördüğü soruşturma işlemlerinin
yapılmasını isteyebileceği gibi kendisi de bunları yapabilir.
Madde 301. - Madde, birinci
fıkrasında kural olarak
itiraz hakkında belgeler
üzerinde inceleme yapılarak ve duruşmasız karar verilmesini kabul etmiştir.
İnceleme mercii itirazı
yerinde bulursa hukuka aykırı olarak değerlendirdiği kararı kaldırır ve itiraz
konusu hakkında da karar verir. İtiraz, yerinde görülmezse ret olunur.
Karar, inceleme,
araştırma ve değerlendirme için gerekli makul süre gözetilerek, olanak bulunan
en kısa zamanda verilmelidir.
İtiraz üzerine verilecek
kararlar tutuklamaya ilişkin olanlar dışında kesindir. Tutuklamaya ilişkin
kararlara karşı ise acele itiraz yoluna gidilebilir.
Madde 302. - Maddeye
göre, acele itiraz, 36 ncı maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden
itibaren üç gün içinde yapılabilecektir.
Hâkim ve mahkemeler, aleyhine
acele itiraz yoluna başvurulan kararları kendileri değiştiremezler.
Madde 303. - Madde ile,
ilke olarak, ilk derece ceza mahkemelerinden verilen hüküm ve kararlara karşı
istinaf yolu açık tutulmuş, bunlardan onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti
bağlayıcı cezalar ile ölüm cezalarına ait hükümlerin bölge adliye mahkemesince
re'sen incelenmesi uygun görülmüştür. Bu düzenleme ile ilk derece
mahkemelerince verilen hükümlerin, doğrudan doğruya temyiz edilemeyeceği,
yalnızca istinaf yoluna başvurulabileceği benimsenmiştir.
Maddenin ikinci
fıkrasında, hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun
yolu öngörülmemiş olan kararlara karşı da hükümle birlikte istinaf yoluna
başvurulacağı açıklanmıştır.
Maddenin üçüncü
fıkrasında bentler hâlinde istinaf yoluna başvurulamayacak, diğer bir anlatımla
kesin nitelikte olan kararlar açıklanmıştır.
İstinaf yolu hakkında
ayrıntılı bilgiler için Genel Gerekçeye bakılmalıdır.
Madde 304. - İstinaf
incelemesi, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalar ile ölüm
cezalarına ait hükümler ayrık, başvuru hakkına sahip olanın istemi üzerine
yapılır. Başvuru, hükmü veren mahkemeye dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine
beyanda bulunulması şeklinde olur. Beyan tutanağa geçirilir ve hâkime
onaylattırılır.
Tutuklu sanık 293 üncü
madde uyarınca başvurusunu, tutuklu bulunduğu kurum müdürüne de yapabilir.
İstinaf yoluna başvuru
süresi yedi gün olup, bu süre hükmün açıklanması, açıklama kanun yoluna başvuru
hakkı olanların yokluğunda yapılmış ise süre hükmün tebliği tarihinden itibaren
başlayacaktır.
Asliye ceza
mahkemelerinde görevli Cumhuriyet savcıları, bu mahkemenin yargı çevresine
dahil olan sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemelerinin Cumhuriyet
savcıları da, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresi içerisinde yer alan asliye
ve sulh ceza mahkemelerinin hükümlerine karşı, kararın kendilerine geliş
tarihinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurabilirler.
Maddenin dördüncü
fıkrasına göre sanık, katılan, katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş
veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görenler istinaf yoluna
başvuru dilekçelerinde veya beyanlarında başvuru nedenlerini gösterebilecekleri
gibi, göstermemiş olmaları inceleme yapılmasına engel değildir. Hükmün, istinaf
yoluna başvurulabilir olması ve başvuranın buna hakkının bulunması incelenmesi
için yeterlidir. Ancak, beşinci fıkra gereğince Cumhuriyet savcılarının istinaf
yoluna başvuru nedenlerini yazılı istemlerinde gerekçeleriyle birlikte ve
açıkça göstermeleri zorunludur.
Madde 305. - Maddeye göre
sanık, yokluğunda verilen ve aleyhine olan hükümlerle ilgili olarak eski hâle
getirme isteğinde bulunabilir. Bu istem
42 nci ve 43 üncü maddelerde açıklanan koşullara ve süreye bağlıdır.
Eski hâle getirme süresi
içinde istinaf süresi de işler. Bu nedenle istinaf yoluna başvurma hakkının
korunabilmesi için eski hâle getirme isteminde bulunulduğunda ayrıca istinaf
başvurusunun da yapılması gerekir.
Bu durumda istinaf yoluna
başvuruyla ilişkili işler, eski hâle getirme istemi hakkında karar verilinceye
kadar ertelenir. Önce eski hâle getirme istemi ve buna göre de istinaf istemi
karara bağlanır.
Madde 306. - Maddeye göre
304 üncü maddede belirtilen süre içinde yapılan ve geçerli olan istinaf
başvurusu tüm yönleriyle hükmün kesinleşmesini önleyecektir.
Duruşmada yalnızca hüküm
fıkrası açıklanmış diğer bir anlatımla gerekçesi tümüyle açıklanmamışsa; hükme
karşı istinaf yoluna başvurulduğunun
mahkemece öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde gerekçesinin tebliğ
edilmesi gerekecektir.
Maddenin ikinci
fıkrasında öngörülen yedi günlük sürenin, 244 üncü maddenin üçüncü fıkrası
gereğince hükmün gerekçesinin yazılıp dosyaya konulmasından itibaren
başlayacağında kuşku yoktur.
Madde 307. - Hükmü veren
mahkeme, başvuruyu, yasal sürede yapılıp yapılmadığı, hükmün istinaf yoluna
başvurulabilir nitelikte olup olmadığı, istinaf yoluna başvuranın buna hakkı
bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı biçimde inceler.
İstinaf yoluna başvuru
isteminin yasal sürenin geçmesinden sonra yapıldığı veya hükme karşı istinaf
yoluna başvuru olanağının bulunmadığı veya başvuranın buna hakkı olmadığı
saptanırsa dilekçenin reddine karar verilir. Karar ilgiliye tebliğ olunur.
Cumhuriyet savcısı veya
taraf, ret kararının kendilerine tebliğinden itibaren yedi gün içinde bölge
adliye mahkemesinden bu konuda bir karar verilmesini isteyebilirler. Bu durumda
dosya bölge adliye mahkemesine gönderilir. Ancak bu işlem hükmün infazının
ertelenmesine neden olmaz. Bölge adliye mahkemesinin bu konuda vereceği karar
kesin olup, bu karara karşı temyiz yoluna gidilemez.
Madde 308. - Hükmü veren
mahkemece 307 nci maddeye göre ret nedeni bulunmayan istinaf dilekçesi veya
beyanının bir örneği Cumhuriyet savcısı veya karşı tarafa tebliğ olunacaktır.
Karşı taraf buna yedi gün
içinde yazı ile yanıt verebilir. Ancak karşı taraf sanık ise bu hususta zabıt
kâtibine tutanağa geçirilmek üzere yanıtını sözle de bildirebilir.
Sanığın yasal temsilcisi
ve eşi 292 nci ve tutuklu sanık 293 üncü madde hükümlerinden yararlanabilirler.
Yanıtlar verildikten veya
öngörülen süre bittikten sonra dava dosyası, bölge adliye mahkemesine sunulmak
üzere, Cumhuriyet başsavcılığı tarafından bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığına gönderilir.
Madde 309. - Madde,
istinaf yoluna başvurulan dava dosyalarının bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığına gönderilmesi üzerine yapılacak işlemleri düzenlemektedir.
Dosyanın incelenmek veya
duruşma yapılmak üzere bölge adliye mahkemesi ceza dairesine gönderilmeden
önce, varsa tebligata, belge ve delillere ilişkin eksikliklerin giderilmesi,
yazılı düşünceyi içeren bir tebliğnamenin de eklenmesi gerekli görülmüştür.
Maddenin son cümlesinde,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları dikkate alınarak bölge adliye
mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamenin taraflara tebliğ
edilmesi öngörülmüştür.
Madde 310. - Bölge adliye
mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığınca düzenlenen tebliğnameye bağlı dava dosyası
ilgili ceza dairesine ulaştığında, öncelikle bölge adliye mahkemesinin yetkili
olup olmadığının araştırılarak yetkili olmadığı anlaşılırsa dosyanın yetkili
bölge adliye mahkemesine derhal gönderilmesine, yetkili olduğunun
anlaşılmasından sonra ise başvurunun süresi içinde yapılıp yapılmadığı, kararın
bölge adliye mahkemesince incelenebilecek kararlardan olup olmadığı, başvuranın
buna hakkı bulunup bulunmadığı araştırılacak, süresi içinde yapılmadığı,
incelenebilecek kararlardan olmadığı, başvuranın buna hakkı bulunmadığı
anlaşıldığında işin esasına girilmeden istinaf başvurusunun reddine karar verilecektir.
Madde 311. - Ön inceleme
sonunda haklarında yetkisizlik veya istinaf başvurusunun reddine kararları
verilmeyen dava dosyaları delilleriyle birlikte incelenir.
İlk derece mahkemesi
kararının usul ve esas yönünden eksiksiz ve hukuka uygun olduğu saptandığında,
istinaf başvurusunun esastan reddine; ilk derece mahkemesinin kararında 320 nci
maddede sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinin bulunması durumunda, hükmün
bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan
ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk
derece mahkemesine gönderilmesine karar verilir.
İncelemenin duruşmalı
yapılması zorunlu görüldüğünde, gerekirse sanığın tutukluluğuna karar verilerek
veya adlî kontrole ilişkin tedbirler alınarak duruşma hazırlığına başlanır.
Madde 312. - Bölge adliye
mahkemesinde duruşma hazırlığı başkan veya görevlendireceği üye tarafından
yapılır. Duruşma günü saptanır ve gerekli çağrılar yapılır. Tutuksuz sanığa
yapılacak çağrıda, kendi başvurusu üzerine açılan davanın duruşmasına gelmediği
takdirde davanın reddi kararı verileceği bildirilir. Yine bu aşamada mahkemece,
tanıkların, bilirkişilerin dinlenilmesine ve keşif yapılmasına karar verilir:
Böylece davanın bir duruşmada sonuçlandırılmasını sağlayıcı önlemler alınır.
Madde 313. - Bölge adliye
mahkemesi duruşmasında, ilke olarak, bu Tasarının duruşmaya ilişkin hükümleri
uygulanır. Bunlardan ayrık olarak, bölge adliye mahkemesinde duruşma
başladıktan hemen sonra görevlendirilen üyenin inceleme raporu okunur, gerekli
görüldüğünde ilk derece mahkemesinin gerekçeli hükmü de okunabilir. Duruşmanın
genel hükümlerinden ayrılarak ilk derece mahkemesinde, tanık ifadelerini içeren
tutanaklar, bilirkişi raporları, keşif tutanakları ile duruşma hazırlığı
aşamasında aynı doğrultuda yapılan işlemlere ait tutanaklar okunmakla
yetinilir.
Dosya içeriğine göre
duruşmada dinlenmeleri gerekli görülen tanık ve bilirkişiler mahkemece
duruşmaya çağrılıp dinlenebilirler.
Madde 314. - Hükme karşı,
yalnız sanık veya avukatı veya 292 nci madde uyarınca yasal temsilcisi ve eşi
veya Cumhuriyet savcısı tarafından sanık yararına olarak istinaf yoluna
başvurulmuşsa, bölge adliye mahkemesince yeniden verilecek hüküm, ilk derece
mahkemesince belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Bu kural, gerek
cezanın türü ve gerek süresi bakımından geçerli olup, suç niteliğine etkisi
yoktur.
Madde 315. - Bölge adliye
mahkemesince yalnızca 320 nci maddede sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinde
bozma kararı verilebileceğinden, bu bozma kararlarına karşı ilk derece
mahkemelerine direnme hakkı tanınmamış, bunlara karşı herhangi bir kanun yolu
da öngörülmemiştir. İtiraz ve temyize ilişkin hükümler saklı tutulmuştur.
Madde 316. - Tasarı ile,
ilk derece mahkemelerinin hükümlerine karşı yalnızca istinaf yolu benimsenmiş
bulunduğundan, özel kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya
başvurulabileceği belirtilmiş ve bölge adliye mahkemelerinin görev alanına
giren karar ve hükümlere karşı istinaf yoluna gidilebilecektir. Böylece, özel
kanunlarda yazılı hükümler bakımından tereddüt giderilmek istenmiştir.
Madde 317. - 303 üncü
maddede ve gerekçesinde açıklandığı üzere; ilk derece mahkemelerinden verilen,
anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilenler dışında kalan ve davayı sona
erdiren beraat, mahkûmiyet, davanın reddi, davanın ortadan kaldırılması veya
düşmesi, adlî yargı dışındaki bir yargı yerine yönelik görevsizlik, ceza
ehliyetsizliği nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı, tedbir, evlenme
nedeniyle dava veya cezanın ertelenmesi hükümlerine karşı yalnızca istinaf
yoluna başvurma olanağı sağlanmıştır.
Maddenin ikinci
fıkrasında sekiz bent olarak sayılan hâllerde, ilk derece mahkemesi hükümleri de bölge adliye mahkemesi
kararıyla kesinlik kazanacağından ve 315 inci maddenin açık
hükmü nedeniyle bölge adliye mahkemesinin bozma kararlarına
direnilemeyeceğinden, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin belirtilenler
dışındaki diğer hükümleri temyiz edilebilecektir.
Madde 318. - Tasarının
297 nci maddesinde Kanunun gösterdiği hâllerde hâkim ve mahkeme kararlarına
itiraz edilebileceği açıklanmıştır. Diğer yönden, duruşmanın kesintisizliği
ilkesi uyarınca hükme etkili olacak, itiraz da edilemeyen ara kararlarına karşı
hükümden önce başka bir kanun yoluna başvurma olanağı yoktur.
Madde, gerek hükme etkili
olan ve bu nedenle de hükme esas oluşturan ara kararlarının ve gerek itiraz
yolu tanınmamış mahkeme kararlarının kanun denetimi dışında kalmasını uygun
görmediğinden bu nitelikteki ilk derece mahkeme kararlarına karşı hükümle
birlikte istinaf yoluna gidilebileceğini ve bölge adliye mahkemesinin benzer
kararlarının da temyiz olunabileceği belirtmiştir.
İlk derece mahkemelerince
hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden ve başkaca kanun yolu öngörülmemiş
olan kararlarına karşı hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulduğunda, bu
mahkemece gerekirse yeniden duruşma yapılarak çekişme çözülebilecektir.
Doğal olarak taraflar
bölge adliye mahkemelerinin aynı tür kararları bakımından da Yargıtaya başvurma
hakkına sahiptirler.
Madde 319. - Tasarı, 1412
sayılı Kanundan ayrılarak "kanuna aykırılık" yerine daha geniş
anlamlı ve amaca uygun olan "hukuka aykırılık" sözcüklerine yer
vermiştir.
Yargılamanın konusunu
oluşturan cezaî uyuşmazlık çözüldükten ve maddî gerçeğe ulaşıldıktan sonra
ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması,
hukuka aykırılığı oluşturur.
Hukuk kuralı deyimi,
temel hukuk ilkelerini, yazılı olan ve olmayan hukuk kurallarını, yargılama
hukukuna ilişkin kurallarla maddî hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
Temyiz başvurusunun
hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış
değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin
saptanmasını etkilediğinde, elbette ki,
hukuka aykırılık oluşturur.
Madde 320. - Madde, kesin
temyiz veya kesin bozma nedenleri de denilen hukuka kesin aykırılık hâllerini
göstermektedir. Bu hâller varsa aykırılığın hükme etki ettiği kabul
edilecektir. Temyiz merciinin artık bunların bozmayı gerektirip gerektirmediğini
araştırma ve takdir yetkisi olmayacaktır.
Bu hâller:
1. Mahkemenin kanunun
belirttiğinden çok veya eksik veya yetkili olmayan hâkimin katılmasıyla
oluşması; böylece kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
2. 23 ve 24 üncü
maddelerde açıklanan hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış
hâkimin hükme katılması,
3. 25 inci ve izleyen
maddelerde belirtilen geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi ileri
sürülmüş ve kabul edilmiş olan veya bu konudaki istem kanuna aykırı olarak reddedilmiş
hâkimin hükme katılması,
4. Mahkemenin, davaya
bakmak kendi görevini aştığı veya dışında kaldığı (örneğin; davaya özel görevli
mahkemenin veya adlî yargı dışında bir yargı yerinin bakması gerektiği) hâlde
kendisini görevli kabul etmesi veya süresinde yapılmış yetkisizlik iddiasını
yasaya aykırı olarak ret ve kendini yetkili saymış bulunması,
5. Sulh ceza mahkemeleri
hariç Cumhuriyet savcısı, 194 üncü maddede belirtilen zabıt kâtibi, kanunun
kabul ettiği durumlarda zorunlu avukat ile yasanın olanak sağlamadığı hâllerde
sanığın yokluğunda duruşma yapılması,
6. Duruşmanın kapalı
yapılabileceği ve hükmün de kapalı duruşmada açıklanabileceği belirtilen hâller
ve uyulması gereken kurallar dışında, gerek yargılamada gerek hükümde açıklık
kuralına aykırı davranılması,
7. Hükmün 242 nci maddede
türlerine göre ve ayrıntılı olarak açıklanan biçimde gerekçeyi içermemesi,
8. Savunma hakkının hükmü
etkileyecek nitelikte ve derecede sınırlandırılmış olmasıdır.
Madde 321. - Madde
uyarınca, Cumhuriyet savcısı gerçeğin araştırılması amacına yönelik veya kamu
yararına ilişkin olmayan, yalnızca sanık yararına kabul edilmiş bir hukuk
kuralının uygulanmaması, eksik veya yanlış uygulanmış bulunması nedeniyle
hükmün sanık aleyhine bozulması için temyiz yoluna başvuramaz.
Madde 322. - Temyiz
incelemesi, buna yetkisi olanın isteği üzerine yapılır. Başvuru, hükmü veren
bölge adliye mahkemesi ceza dairesine dilekçe sunulması veya zabıt kâtibine
beyanda bulunulması şeklinde olur. Beyan tutanağa geçirilir ve hâkime onaylattırılır.
Tutuklu sanık 293 üncü
madde uyarınca başvurusunu tutuklu bulunduğu kurum müdürüne de yapabilir.
Temyiz süresi yedi gün
olup bu süre hükmün açıklanması tarihinden başlar. Açıklama kanun yoluna
başvuru hakkı olanların yokluğunda yapılmış ise süre tebliğ tarihinden itibaren
başlayacaktır.
Tasarının 303 üncü
maddesi, bölge adliye mahkemesince re'sen incelenmesi kabul edilen onbeş yıl ve
daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalar ile ölüm cezaları hakkındaki hükümlerin
temyiz yolunda incelenebilmesini tarafların başvurusuna bağlı kılmıştır.
Madde 323. - Sanığın
aleyhine yokluğunda verilen hükümlerde eski hâle getirme istemi ile ilgili
kural ve işlemler Tasarının 305 inci maddesinde istinaf yoluna başvuru
hususunda düzenlenmiş olup, aynı kural ve işlemler temyiz yolunda da
geçerlidir.
Madde 324. - Maddeye göre
322 nci maddede belirtilen süre içinde yapılan ve geçerli olan temyiz başvurusu
tüm yönleriyle hükmün kesinleşmesini önleyecektir.
Duruşmada yalnızca hüküm
fıkrası açıklanmış, diğer bir anlatımla gerekçesi tümüyle açıklanmamışsa,
hükmün temyiz edildiğinin mahkemece öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde
gerekçenin Cumhuriyet savcısına veya taraflara tebliğ edilmesi gerekecektir.
Maddenin ikinci
fıkrasında öngörülen yedi günlük sürenin, 244 üncü maddenin üçüncü fıkrası
gereğince hükmün gerekçesinin yazılıp dosyaya konulmasından itibaren
başlayacağı şüphesizdir.
Madde 325. - Madde,
temyiz dilekçesi veya beyanının içermesi gerekli hususları göstermektedir.
Cumhuriyet savcısı veya
taraflar, hükmün hangi nedenlerle bozulmasını istediklerini temyiz dilekçesinde
veya zabıt kâtibine yapacakları beyanlarında
belirtebilecekleri gibi sonradan ek dilekçede de gösterebilirler.
Temyiz nedenlerinin
gösterilmesi zorunlu olup, bunlar ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.
Tasarı ile istinaf yolu
kabul edilmiş bulunduğundan ve davanın gerek maddî, gerek hukukî yönü bölge
adliye mahkemesinde tartışılıp karara bağlanacağından, Yargıtay yalnızca hukukî
yönden denetim yapacak, böylece tam bir içtihat mahkemesi niteliğini elde
edecektir.
Madde 326. - Madde,
temyiz nedenlerinin temyiz dilekçesinde veya beyanında veya ek dilekçede
belirtileceğini kabul etmiş bulunmaktadır.
Ancak Cumhuriyet savcısı
veya taraflar, temyiz nedenlerini dilekçe veya beyanda bildirmemişlerse, yüze
karşı açıklanan hükümlerde temyiz süresinin bitmesinden veya gıyapta verilen
gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye,
temyiz nedenlerini içeren ek dilekçe sunacaklardır.
Cumhuriyet savcısı temyiz
dilekçesinde, temyiz nedenlerinin yanında, temyiz isteğinin sanığın yararına
veya aleyhine olduğunu açıkça belirtmelidir.
Avukatı bulunmayan sanık,
temyiz başvurusundan sonra zabıt kâtibine tutanağa geçirilmek üzere yapacağı
beyanda gerekçelerini bildirebilir. Bu tutanak başkan veya hâkime onaylatılır.
Avukatı varsa hazırlanacak ek dilekçenin, kendisi veya avukatı tarafından imza
edilerek verilmesi gerekir.
Sanığın yasal temsilcisi
ve eşi de 292 nci madde uyarınca sanığa tanınmış bu haklardan
yararlanabilirler. Tutuklu sanık tüm başvurularını 293 üncü maddede açıklandığı
gibi tutuklu bulunduğu kurum müdürüne yapabilir.
Madde 327. - Hükmü temyiz
edilen mahkeme, başvuruyu, yasal sürede yapılıp yapılmadığı, hükmün temyiz
edilebilir olup olmadığı, temyiz edenin buna hakkı bulunup bulunmadığı
hususlarıyla sınırlı biçimde inceler.
Temyiz isteminin yasal
sürenin geçmesinden sonra yapıldığı veya hükmün temyiz yeteneğinin bulunmadığı
veya temyiz edenin buna hakkı olmadığı saptanırsa temyiz dilekçesinin reddine
karar verilir. Karar ilgiliye tebliğ olunur.
Cumhuriyet savcısı veya
taraf, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan
bu konuda bir karar verilmesini isteyebilir. Bu durumda dosya Yargıtaya
gönderilir. Ancak bu işlem hükmün infazının ertelenmesine neden olmaz.
Madde 328. - Hükmü veren
mahkemece 327 nci maddeye göre ret nedeni bulunmayan temyiz dilekçesi veya beyanın bir örneği Cumhuriyet
savcısı veya karşı tarafa tebliğ olunacaktır.
Karşı taraf buna yedi gün
içinde yazı ile yanıt verebilir. Ancak karşı taraf sanık ise bu hususta zabıt
kâtibine tutanağa geçirilmek üzere yanıtını sözle de bildirebilir.
Sanığın yasal temsilcisi
ve eşi 292 nci ve tutuklu sanık 293 üncü madde hükümlerinden yararlanabilirler.
Yanıtlar verildikten veya
öngörülen süre bittikten sonra dava dosyası bölge adliye mahkemesince
Cumhuriyet başsavcılığına iletilir. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcısı da Yargıtaya sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderir.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı dosya üzerinde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun
27 ve 28 inci maddelerine göre işlem yapacaktır.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarının bir gereği olarak, tebliğname hükmü temyiz etmeleri veya
aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi hâlinde sanık veya müdafii ile
müdahil, şahsi davacı veya vekillerine tebliğ olunacaktır. Kendisine tebliğ
olunan taraf tebliğ tarihiden itibaren bir hafta içinde tebliğnameye yazılı
olarak cevap verebilecektir.
Tebliğnamenin tebliğinde
ortaya çıkabilecek sorunları gidermek amacıyla, maddenin son fıkrasında üçüncü
fıkra uyarınca yapılacak tebligatların, Tebligat Kanununun 35 inci maddesine
göre ilgililerin dava dosyasından belirlenen son adreslerine yapılmasıyla
geçerli olacağı hükme bağlanmaktadır.
Madde 329. - Hükmü temyiz
edilen mahkemenin 327 nci madde uyarınca temyiz istemini, kabule değer olup
olmaması yönünden inceleyip nedenleri varsa temyiz dilekçesinin reddine karar
vermesi ve buna karşı başvuru yapılırsa dosyanın Yargıtaya yollanması gerekmekte
ise de, uygulamada böyle bir inceleme yapılmadan da Yargıtaya yollandığı ve
böylece hükmün işlemez hâle geldiği görülmektedir.
Madde, bu durumda zaman
ve emek kaybına yer vermemek için dosyanın mahkemesine geri gönderilmesi yerine
temyiz isteminin kabule değer olup olmadığı hususunun Yargıtayca doğrudan
incelenmesine olanak sağlamıştır.
1. Dosya, hükmü temyiz
olunan mahkemece verilen temyiz dilekçesinin reddi kararına karşı başvuru
üzerine yollanmışsa Yargıtayca;
a) Ret kararı doğruysa bu
karara karşı yapılan başvurunun reddine karar verilip dosya mahkemesine geri
gönderilir,
b) Ret kararı yanlışsa,
bu karar kaldırılıp hüküm esastan incelenir.
2. Dosya, temyiz istemi
mahkemece 327 nci maddeye göre incelenmeden doğrudan yollanmışsa Yargıtayca;
a) Temyiz isteminin yasal
süreden sonra yapıldığı veya hükmün temyiz yeteneğinin bulunmadığı, temyiz
edenin buna hakkı olmadığı veya temyiz dilekçe, beyan veya lâyihasının temyiz
nedenlerini içermediği saptanırsa temyiz isteminin reddine karar verilir.
b) Temyiz isteminin reddi
nedenleri yoksa temyiz incelemesi yapılır.
Madde 330. - Temyiz
incelemesi kural olarak dosya üzerinden yapılacaktır. Tasarı, onbeş yıl ve daha
fazla hürriyeti bağlayıcı cezalar ile ölüm cezalarına ilişkin hükümlerin
incelenmelerinin duruşmalı yapılabilmesini uygun görmüştür.
Yargıtay, re'sen ya da
sanık veya avukatının isteği üzerine zorunlu olarak, duruşmalı inceleme
yapacaktır.
Duruşma isteme yetkisi
yalnızca sanık ve avukatına tanınmıştır. Duruşma isteğinin temyiz dilekçesinde,
sonradan da olsa mutlaka temyiz süresi içinde ileri sürülmesi gerekir.
Hürriyeti bağlayıcı
cezayı gerektiren birden çok suç işlenmişse, suçların toplanması (içtima)
hükümlerinin uygulanmasından önce her bir eylem için verilmiş cezaya göre
duruşma istenebilir; cezaların toplamı üzerinden istenemez.
Duruşma günü sanığa ve
isteği üzerine avukatına bildirilir. Sanık duruşmada hazır bulunabileceği gibi
kendisini bir avukatla da temsil ettirebilir. Sanık duruşmaya gelmez, avukat da
göndermezse inceleme duruşmasız yapılır.
Tutuklu sanık duruşmaya
katılmak isteminde bulunamaz.
Maddenin son fıkrasıyla;
Yargıtayca re'sen veya sanık avukatının süresindeki istemi üzerine incelemenin
duruşmalı yapılmasına karar verildiğinde, hükmü temyiz etmiş olması koşuluyla
katılanın da duruşmaya çağrılmasına olanak sağlanmıştır.
Madde 331. - Duruşmalı
inceleme yapılacak dosya önce bir üye veya tetkik hâkimine verilecektir.
Görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından dosya incelenip rapor
düzenlenip üyelere açıklanacaktır. Üyeler gerekli görürlerse kendileri de
dosyayı inceleyebileceklerdir.
Bu hususlar
gerçekleştikten sonra duruşma açılır.
Duruşmada Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısının veya yerine görevlendirdiği bir Yargıtay Cumhuriyet
savcısının hazır bulunması gereklidir.
Temyiz isteminde bulunan
tarafa önce söz verilmek suretiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya onu
temsil eden savcı, sanık, katılan ve avukatları iddia ve savunmalarını açıklar.
Son söz mutlaka sanığa
verilir.
Madde 332. - Yargıtay,
yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddî hukuk kurallarına aykırılık
nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin
kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı
yapılmışsa, bu olgular hakkında inceleme yapar.
Madde 333. - Yargıtay
temyiz olunan hükmün hukuka uygun olduğunu belirlediğinde temyiz isteminin
esastan reddine karar verecektir. Yargıtay, temyiz edilen hükmün temyiz
dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olan hukuka aykırılıklar içerdiğini saptar
ve bunlar hükme etki edecek nitelikte olursa bozma kararı verir. Hükme etki
edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların, bazı önemsiz usul
hatalarının Yargıtay kararında gösterilmekle birlikte hükmün bozulmasına neden
sayılmadığı belirtilmelidir. Ancak, ilâmda bozulan hususların hepsinin
nedenleriyle birlikte ayrı ayrı açıklanması gerekir.
Bozmaya neden olan hukuka
aykırılık, hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa, aynı zamanda bu
işlemler de bozulur.
Mahkemenin temyize konu
hükmü birden çok bölümden oluşmuş ve bunlardan bir veya birkaçı için ayrıca
temyiz isteminin esastan reddine karar verilmemişse tümü bozulmuş sayılır.
Bozma ile hüküm ortadan kalkar.
Temyiz dilekçesi veya
beyanında gösterilmiş olmasa da 320 nci
maddede açıklanan hukuka kesin aykırılık hâlleri varsa hüküm mutlaka
bozulur.
Madde 334. - Maddeye
göre, temyiz olunan hükmün, maddî hukuk kurallarının veya yargılama hukukuna
ilişkin kuralların uygulanmaması, eksik veya yanlış uygulanması hâlinde
Yargıtayca bozulması kuraldır. Ancak, istisna olarak, hükme esas kabul edilen
maddî olaylara hukuk kurallarının uygulanmasında hata yapılması nedeniyle hüküm
bozulmuşsa ve yeniden yargılama yapılması gerekmiyorsa, mahkemeye bırakılmış
serbest değerlendirme yetkisi söz konusu değilse maddede dokuz bent hâlinde ve
sınırlı olarak sayılan durumlarda davanın esasına hükmedebilecek veya hükümdeki
hukuka aykırılık Yargıtayca düzeltebilecektir.
Madde 335. - Yargıtay,
333 üncü maddenin (1) numaralı fıkrası uyarınca temyiz istemini esastan
reddettiğinde veya 334 üncü madde uyarınca hükümdeki hukuka aykırılığı
düzelttiğinde dosyayı, hükmü veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi için
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verecek; bölge adliye mahkemesi de
Yargıtaydan geldiği tarihten itibaren yedi gün içinde dosyayı ilk derece
mahkemesine gönderilmesi için bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına
verecektir. İlk derece mahkemesi ise gelen bu dosya hakkında infaz veya gereken
diğer işlemleri yapacaktır.
Yargıtay, 334 üncü
maddede belirtilen hâllerin dışında hükmü bozduğunda ise dosyayı yeniden
incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan bölge adliye mahkemesine veya
diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderecektir.
Yargıtay, mahkemenin
kendisini hukuka aykırı olarak görevli veya yetkili kabul etmesi nedeniyle
hükmü bozmuşsa, dosyayı hükmü bozulan mahkeme yerine doğrudan doğruya görevli
veya yetkili mahkemeye gönderecektir.
Yargıtayın hükmü yetki
yönünden bozması, yetki itirazının, 19 uncu maddede belirtilen sürede yapılmış
ve mahkemece hukuka aykırı olarak reddedilmiş bulunması durumunda olanaklıdır.
Hükmü veren mahkemenin,
Yargıtayın görev veya yetki konularında verdiği bozma kararlarına karşı direnme
hakkı yoktur.
Madde 336. - Yargıtayda
hükmün açıklanması, 330 uncu ve 331 inci maddelerde açıklandığı üzere
incelemenin duruşmalı yapıldığı hâllerde söz konusudur.
İlke olarak hükmün
açıklanması duruşma biter bitmez 243 üncü madde hükümlerine göre yapılır. Ancak
madde, kararın her zaman aynı gün verilmesine olanak bulunmadığını göz önünde
tutarak duruşmanın bitiminden itibaren yedi gün içinde verilmesini uygun
görmüştür.
Madde 337. - Mahkemece
verilen hüküm, temyiz etmeyen sanık yönünden kesinleşir ve infaz edilebilir
hâle gelir. Kural bu olmakla beraber aynı mahkemece aynı hükümle cezalandırılan
sanıklar hakkında birbiriyle çelişen sonuçların doğmasının önlenmesi, adalet
düşüncesiyle ve bazı koşullarda Yargıtayın bozma kararından temyiz etmeyen
sanıkların da yararlandırılması uygun görülmüştür.
Bunun için;
1. Aynı mahkemece aynı
kararla birden çok sanığın hükümlendirilmesi,
2. Sanıkların fiilinde 8
inci maddede tanımlanan nitelikte bağlantı bulunması,
3. Hükmün Cumhuriyet
savcısı, katılan veya sanıklardan bir veya birkaçınca ve sanıkların tümünü
kapsamayacak şekilde temyiz edilmiş olması,
4. Hükmün cezanın
belirlenmesinde hukuka aykırılık nedeniyle sanık yararına bozulması,
5. Bu bozmanın hükmü
temyiz etmeyen veya kendileriyle ilgili temyiz bulunmayan sanıklara da
uygulanma olanağına sahip olması
gerekecektir.
Suç unsurlarının
oluşmaması, fiilin suç olmaması, cezanın azaltılması veya ortadan
kaldırılmasını gerektiren nedenler de cezanın belirlenmesinde hukuka
aykırılıktır.
Temyiz etmeyen deyimine;
temyiz yoluna hiç başvurmayan, süresinden sonra başvuran, temyiz istemi
reddolunanlar dahildir.
Yargıtay, bozma
kararında, temyiz etmeyen sanıklardan hangilerinin yararlanacağını gösterir;
ancak gösterilmemiş olması yararlanmayı önlemez. Mahkeme kanun gereği olarak bu
durumu gözetmek zorundadır.
Bu bozmayla temyiz yoluna
başvurmayan sanıklar hakkında kesinleşen hüküm de ortadan kalkar, aynı
sanıklarla ilgili olarak yeniden hüküm kurmak gerekir.
Madde 338. - Bozma
ilâmına bağlı dava dosyası Yargıtayca 335 inci maddenin ikinci veya üçüncü
fıkrası uyarınca kendisine gönderilen mahkeme ilk iş olarak duruşma gününü
belirleyecek ve taraflara çağrı yapacaktır. Duruşmada Yargıtay bozma kararı
okunarak Cumhuriyet savcısı, katılan ile sanık ve avukatlarından bozmaya karşı
diyecekleri sorulur.
Katılan, sanık ve
avukatları davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmezler veya bunlara, dosyada
bilinen adreslerinde tebligat yapılamazsa duruşma sürdürülerek yokluklarında
dava bitirilebilir.
Ancak bozma sanığın
aleyhine, diğer bir anlatımla verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha
ağır ise, avukatının gelip bozmaya karşı görüşünü açıklamış olması durumunda
da, sanığın herhâlde mahkeme önünde veya istinabe yoluyla dinlenilmesi
zorunludur.
Bu hususlar
tamamlandıktan sonra bölge adliye mahkemesince;
1. Daha önce verilmiş
olan hükmün doğru, hukuka uygun olduğu kanısında ise, direnme kararı verilir.
Yargıtayın bozması birden çok fıkralardan oluşuyorsa mahkemenin bunlardan bir
bölümüne uyması diğerleri hakkında direnme kararı vermesi de olanaklıdır.
Direnme kararı temyiz
edilirse inceleme Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılır. Direnme kararına karşı
yapılan temyiz başvurusunun reddi durumunda hüküm kesinleşir. Yargıtay Ceza
Genel Kurulunca direnme üzerine verilen bozma kararlarına karşı direnme söz
konusu olmaz; bunlara mahkemece uyulması gereklidir.
Yargıtay Ceza Genel
Kurulu, mahkemece direnme kararı verilmeden önce son sözün herhâlde sanığa ait
olması gerektiği görüşündedir.
2. Yargıtayın bozma
nedenleri yerinde görüldüğü takdirde ise uyma kararı verilir. Uyma, bu konuda
verilen bir ara karar ile veya bozma nedenleri yerine getirilmek suretiyle
eylemli şekilde olabilir.
Bozmaya uyma üzerine
yargılamaya yeniden başlanır. Yargıtayca saptanan hukuka aykırılıklar
giderilir, eksiklikler tamamlanır. İlk kararla da veya bozma ile de bağımlı
olmaksızın yeniden hüküm kurulur.
Bozmaya uyan bölge adliye
mahkemesi sonradan bundan dönerek direnme kararı veremez.
Hüküm yalnız sanık veya
avukatı veya 292 nci madde uyarınca yasal temsilcisi ve eşi veya Cumhuriyet
savcısı tarafından sanık yararına temyiz edilmişse, bozmadan sonra yapılan
yargılama sonunda verilecek ceza, önceki hükümdeki cezadan daha ağır olamaz.
Bu kural gerek cezanın
türü ve gerekse süresi bakımından geçerli olup, suç niteliği yönünden uygulama
yeri bulunmamaktadır.
Madde 339. - Madde,
olağanüstü bir kanun yolu olarak karar düzeltme usulünü kabul etmiş
bulunmaktadır. Karar düzeltme, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin 317 nci
maddenin ikinci fıkrasında yazılı kararları ile Yargıtay ceza daireleri ve Ceza
Genel Kurulu kararlarında bulunabilecek hataların giderilebilmesi için kabul
edilmiştir.
Bu maddede ve 340 ıncı
maddede bölge adliye mahkemesinde, 341 ve 342 nci maddelerde de Yargıtayda
karar düzeltme ve usulü düzenlenmiş bulunmaktadır.
Bu kurum olağanüstü bir
kanun yolu oluşturduğundan ancak istinaf nedeni olarak bildirilmiş ve esasa
etkili olabilecek bir hususun, inceleme dışı bırakılması gibi önemli maddî hatalarla sınırlı biçimde
bu yola başvurulabilir.
Bölge adliye mahkemesi
ceza dairesinin istinaf başvurusu üzerine verdiği kararlarda, hükmün ve kararın
özüne ve niteliğine doğrudan doğruya etkili olmak üzere istinaf dilekçesi veya
beyanında ya da tebliğnamede belirtilmiş bir hususun, göz önüne alınmayarak
değinilmemiş olması hâliyle sınırlı olarak karar düzeltme yoluna
gidilebilecektir.
Madde 340. - Bölge adliye
mahkemesi ceza dairesinin 317 nci maddenin ikinci fıkrasında yazılı kararlarına
karşı karar düzeltme isteminde bulunma yetkisi bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcısına aittir.
İlgililer doğrudan
doğruya veya yerel Cumhuriyet savcısı aracılığı ile karar düzeltme isteminde
bulunması için bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcısına başvurabilirler.
Yerel Cumhuriyet savcısı da aynı konuda kendiliğinden istemde bulunabileceği
gibi ilgililerin başvurularını yazılı düşüncesini de belirterek bölge adliye
mahkemesi Cumhuriyet başsavcısına iletir.
İstinaf yoluna
başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairesine iletilen dava
dosyaları ilâma bağlandığında bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığına
verilir. Hükümlü aleyhine karar düzeltme, sayılan tüm bu hâllerde bölge adliye
mahkemesi ceza dairesi kararının bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığına verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde istenebilir.
Hükümlü lehine karar
düzeltme istemi herhangi bir süreye bağlı değildir.
İlgililerin veya
Cumhuriyet savcısının başvuruları infazın geri bırakılmasını gerektirmez.
Bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcısı karar düzeltme istemlerini yerinde görmezse ret kararıyla
dosyayı yerine geri gönderir. İlgililer ancak yeni nedenlerle istemlerini
yenileyebilirler.
Bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcısı doğrudan doğruya veya tarafların veya yerel Cumhuriyet
savcısının başvuruları üzerine karar düzeltme istemini uygun görürse infazın
geri bırakılmasına karar verir ve yerel Cumhuriyet savcısına hemen bildirir.
Karar düzeltme istemi
bölge adliye mahkemesi ceza dairesince reddedilirse bir daha bu yola
başvurulamaz.
Madde 341. - Madde,
olağanüstü bir kanun yolu olarak Yargıtayda karar düzeltme usulünü
düzenlemektedir. Maddede, Yargıtay ceza daireleri ile Ceza Genel Kurulu
kararlarında bulunabilecek hataların giderilebilmesi için karar düzeltme hükme
bağlanmaktadır.
Bu kurum olağanüstü bir
kanun yolu oluşturduğundan ancak önemli maddî hatalarla sınırlı biçimde bu yola
başvurulabilir: Temyiz nedeni olarak bildirilmiş ve esasa etkili olabilecek bir
hususun, duruşma isteğinin gözden kaçırılması, inceleme dışı bırakılması maddî
bir hatadır.
Yargıtayın temyiz
başvurusu üzerine verdiği kararlarda, hükmün ve kararın özüne ve niteliğine
doğrudan doğruya etkili olmak üzere temyiz dilekçesi veya beyanında ya da
tebliğnamede belirtilmiş bir hususun, göz önüne alınmayarak değinilmemiş olması
hâliyle sınırlı olarak karar düzeltme yoluna gidilebilecektir.
Madde 342. - Yargıtay
ceza dairesi ve Genel Kurul kararlarına karşı karar düzeltme isteminde bulunma
yetkisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir.
İlgililer doğrudan
doğruya ya da yerel Cumhuriyet savcısı veya bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
savcısı aracılığı ile karar düzeltme isteminde bulunması için Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısına başvurabilirler. Yerel Cumhuriyet savcısı veya bölge
adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısı da aynı konuda kendiliğinden istemde
bulunabileceği gibi ilgililerin başvurularını yazılı düşüncesini de belirterek
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına iletir.
Temyiz edilmeleri üzerine
ilgili ceza dairesi veya Ceza Genel Kuruluna iletilen dava dosyaları ilâma
bağlandığında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilir. Hükümlü aleyhine
karar düzeltme, sayılan tüm bu hâllerde özel daire veya Ceza Genel Kurulu
kararının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verildiği tarihten itibaren otuz
gün içinde istenebilir.
Hükümlü lehine karar
düzeltme istemi herhangi bir süreye bağlı değildir.
İlgililerin veya
Cumhuriyet savcısının başvuruları infazın geri bırakılmasını gerektirmez.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı karar düzeltme istemlerini yerinde görmezse ret kararıyla dosyayı
yerine geri gönderir. İlgililer ancak yeni nedenlerle istemlerini
yenileyebilirler.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı doğrudan doğruya veya tarafların veya Cumhuriyet savcısının
başvuruları üzerine karar düzeltme istemini uygun görürse infazın geri
bırakılmasına karar verir ve yerel Cumhuriyet savcısına hemen bildirir.
Karar düzeltme istemi
Yargıtay ilgili ceza dairesi veya Ceza Genel Kurulunca reddedilirse bir daha bu
yola başvurulamaz.
Madde 343. - Maddeye
göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, ceza dairelerinin kararlarına karşı
ilâmın veya düzeltme istemine ilişkin özel daire kararının kendisine verildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilecektir.
İtiraz, daire kararında
gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik
olabilir. İtiraz nedenlerinin açık ve gerekçeleriyle yazılı olarak bildirilmesi
gerekir.
Ceza Genel Kurulu
itirazda ileri sürülen nedenlerle bağlı olmaksızın kararı usul ve esas yönünden
inceler.
Yargıtay Ceza Genel
Kurulu, itirazın süresinde yapılıp yapılmadığını, ileri sürülen nedenin itiraz
konusu olup olmayacağını inceledikten sonra, itiraz süresi geçmiş veya konu
itiraz edilebilir değilse usulden ret kararı verir. Süresinde ve itiraz
edilebilir olduğu saptanırsa karar esastan incelenir. İtiraz yerinde bulunmazsa
esastan ret kararı verilir; yerinde görürlerse karar yerine geçecek ve itiraz
doğrultusunda, kurulun gördüğü nedenle karar verilir.
Madde 344. - Maddeye
göre, hâkim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden
geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu öğrenen
Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal
nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak
bildirilecektir.
Olağanüstü temyiz de
denilen bu kanun yoluna, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin
kesinleşmiş bulunan kararlarda, gerek maddî hukuka ve gerek usul hukukuna
ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir.
Böylece kanunun eşit
uygulanması ve sanığın aleyhine olmamak koşuluyla, hukuka aykırılıkların,
toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amaçlanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı, Adalet Bakanınca bildirilen nedenleri aynen yazarak karar veya
hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtay ceza dairesine verir.
Yargıtay ileri sürülen
nedenleri yerinde görmezse istemi reddeder, yerinde görürse karar veya hükmü
kanun yararına bozar.
Bozma,
1. 232 nci maddede
belirtilen ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren
hâkim veya mahkeme gerekli inceleme ve araştırmayı yapar, buna göre yeniden
karar verir.
2. Mahkûmiyet hükmünün
davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama
sonucunu doğurmuş usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme
yeniden yargılama yapıp önceki mahkûmiyetten daha ağır olmamak koşuluyla
yargılama sonucuna göre hüküm kurar.
3. Davanın esasını çözen,
ancak mahkûmiyet dışında kalan hükümlere ilişkin bozmalar aleyhte sonuç
doğurmaz ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmez.
4. Eğer hükümlünün
cezasının kaldırılması veya daha hafif bir cezanın verilmesi gerekiyorsa,
Yargıtay bu hususta doğrudan hüküm verir.
Kanun yararına başvuru
üzerine verilen bozma kararlarına karşı ilk derece mahkemelerinin direnme
hakları yoktur.
Madde 345. - Maddeye
göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı istinaf veya temyiz incelemesinden
geçmeksizin kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmünün içerdiği cezanın kaldırılması
veya hükümlüye daha hafif bir cezanın verilmesi gerektiğini, Adalet Bakanının
344 üncü madde gereğince yaptığı başvuru dışında doğrudan doğruya veya uyarı
üzerine öğrendiğinde kanun yararına olarak Yargıtay ilgili ceza dairesine
re'sen başvurabilecektir, ancak başvuru 344 üncü maddenin dördüncü fıkrasının
(4) numaralı bendinde yazılı hâlde yapılabilecektir. Ancak bu konuda Adalet
Bakanının başvurusu varsa yetki artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısınca
kullanılamaz.
Madde 346. - Yargılamanın
yenilenmesi, kesinleşmiş hükümlere karşı kabul edilmiş olağanüstü bir kanun
yoludur. Böylece hükümlerdeki maddî soruna ilişkin fiilî hataların
giderilebilmesine olanak sağlanmıştır.
Tasarı, hükümlülerin
lehine olan yargılamanın yenilenmesi nedenlerini geniş, aleyhine olan nedenleri
ise 1412 sayılı Kanundan daha da dar olarak düzenlemiştir. Bazı Batı
kanunlarında aleyhte olarak yargılanmanın yenilenmesi, esasen kabul edilmemektedir.
Yargılamanın yenilenmesi
nedenleri maddede beş bent hâlinde gösterilmiştir. Bu nedenler şunlardır:
1. Duruşmada kullanılan
ve mahkemenin ispat, nitelendirme veya cezayı belirlemede dayandığı, böylece
hükmü etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması;
2. Yemin verilerek
dinlenmiş bir tanık veya rapor düzenlemiş bir bilirkişi veya tercümanın hükümlü
aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçeğe aykırı tanıklık veya bilirkişilik veya
çeviri yaptığının belirlenmesi;
3. Hükümlü tarafından
doğrudan ve onun yönlendirdiği bir kişi aracılığıyla neden olunması hâli ayrık,
hükme katılan hâkimlerden birinin, aleyhine ceza kovuşturmasını ve bir cezayla
hükümlülüğünü gerektirecek nitelikte görevini yerine getirmede kusurlu olması;
4. Ceza hükümlülüğü hukuk
mahkemesinin bir hükmüne dayanılarak kurulmuş, ancak hukuk mahkemesinin bu
kararının yeni ve kesinleşmiş bir hükümle ortadan kaldırılmış bulunması;
5. Hüküm verildiği
tarihte mahkemece bilinmeyen, yalnız başına veya önceden sunulmuş delillerle
birlikte göz önüne alındıklarında hükümlünün beraatini veya hakkında daha hafif
bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanmasını gerektiren yeni olay veya
delillerinin ortaya çıkması.
6. Ceza hükmünün İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin
ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş
kararıyla tespit edilmiş olması. Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi için
maddede sayılan ilk beş neden bakımından bir süre öngörülmemiş olmasına
karşılık, (6) numaralı bentte sayılan neden yönünden başvuruda bulunma süresi,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren hak
düşürücü süre niteliğindeki bir yılla sınırlandırılmaktadır. Bu süre, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 44 üncü maddesi anlamında kararın kesin nitelik
kazandığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.
Madde 347. - Yargılamanın
yenilenmesi istemi kendiliğinden hükmün infazını engellemeyecektir; ancak
istemi karara bağlayacak mahkeme hemen veya yargılamanın yenilenmesi
aşamalarındaki gelişmelere göre infazın geri bırakılmasına, başlanmışsa
durdurulmasına karar vermeye yetkilidir.
Madde 348. - Hükümlü
lehine yargılamanın yenilenmesi süre koşuluna bağlanmamıştır. Bu konuda cezanın
infazından ve hükümlünün ölümünden sonra da istemde bulunulabilir.
Ölenin eşi, üstsoyu,
altsoyu ve kardeşleri birlikte veya tek başlarına yargılamanın yenilenmesi
yoluna gidebilirler.
Cumhuriyet savcısının
hükümlü lehine her zaman yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabileceği
konusunda kuşku yoktur.
Tasarı ayrıca, ikinci
fıkrada belirtilen kişilerin yokluğu hâlinde, Adalet Bakanının da yargılamanın
yenilenmesi isteminde bulunabileceği hükmünü getirmiştir.
Madde 349. - Tasarı,
sanığın veya hükümlünün aleyhine yargılamanın yenilenmesi nedenlerini 1412
sayılı Kanuna göre daha da sınırlandırmış olup, yalnızca, duruşmada sanığın
veya hükümlünün yararına kullanılan ve hükme etkili olan bir belgenin
sahteliğinin anlaşılması veya hükme katılmış hâkimlerden birinin, aleyhine ceza
kovuşturmasını veya bir cezayla hükümlülüğünü gerektirecek nitelikte sanık veya
hükümlü yararına görevini yerine getirmekte kusurlu olması yahut sanığın beraat
ettikten sonra suça ilişkin olarak hâkim önünde güvenilebilir nitelikte ikrarda
bulunması hâllerinde istenebileceğini kabul etmiştir. Böylece Batı kanunlarında
kabul edilmiş esaslara yaklaşılmıştır.
Madde 350. - Yargılamanın
yenilenmesi ancak kesinleşmiş hükümlere karşı olanaklıdır ve adaletin gereğini
yerine getirmek maksadını güttüğü için, aslında kesin hüküm kavramına aykırı
nitelikteki bu kurum kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu nedenle bir hükme karşı
gidilebilecek veya hatanın giderilmesini sağlayacak başka bir yol varsa
yargılamanın yenilenmesinin istenemeyeceği kabul edilmiştir.
Aynı nedenle, fiil ve
niteliği değişmedikçe buna uygun kanun hükmünde öngörülen alt ve üst sınırlar
içinde yer alan cezanın değiştirilmesi, artırılması veya eksiltilmesi için de
yargılamanın yenilenmesi kabul edilmemiştir.
Madde 351. - Bir suç
iddiasına dayanan yenileme istemi ancak, bu fiilden dolayı kesinleşmiş bir
hüküm bulunması veya bu fiil hakkında kuvvetli delil bulunmamasından başka bir
nedenle bir ceza soruşturmasına başlanamamış veya başlanan soruşturma ve
kovuşturmaya devam edilememiş olması hâllerinde kabul edilebilecektir.
Bu hüküm karşısında,
örneğin aleyhte tanıklık yapan bir kimsenin, yalan tanıklıktan kesinleşmiş bir
hükümle mahkûm olması veya bu suçtan dolayı kuvvetli delil bulunmaması dışında
bir nedenle hakkında ceza soruşturmasına başlanamamış veya devam edilememiş
olması hâlinde, yenileme talebinde bulunulabilecektir.
Bu örnekte olduğu gibi
yalan tanıklığı ispata yarayan yeni olaylar ve deliller varsa, yenileme istemi
346 ncı maddenin (5) numaralı bendine dayandırılacaktır.
Madde 352. - Maddeye göre
yargılamanın yenilenmesi için başvuru konusunda açık hüküm (Örneğin 348 inci
madde) bulunan hâller dışında, başvurma hakkı ve biçimiyle ilgili olarak olağan
kanun yoluna dair genel hükümler uygulanacaktır.
Yargılamanın yenilenmesi
istemini içeren başvuruda, buna ilişkin yasal nedenlerin ve delillerin
belirtilmesi zorunludur.
Madde 353. - Yargılamanın
yenilenmesi esas hükümü veren mahkemeden istenir. Bu konuda hükmün temyiz
edilmemesi veya Yargıtaydan geçmek suretiyle kesinleşmiş olması arasında fark
yoktur. Yargıtayca temyiz isteminin esastan reddine karar verilmesi veya 334
üncü madde uyarınca davanın esasına hükmolunması hâllerinde de başvurunun esas
hükmü vermiş olan mahkemeye yapılması gerekir.
Hükmü ilk derece
mahkemesi sıfatıyla Yargıtay dairesi kurmuşsa yenileme istemini inceleme yetkisinin
de ona ait bulunacağı kuşkusuzdur; ancak 334 üncü madde gereğince temyiz mercii
doğrudan hüküm koymuş ise, yenileme istemi esas hükmü veren mahkemeye
sunulacaktır.
Yargılamanın yenilenmesi
istemi 346 ncı maddenin (3) numaralı ve 349 uncu maddenin (2) numaralı bendinde
açıklanan nedenlere dayalı ise sorun "hâkimin davaya bakmaması ve
reddi"ne ilişkin hükümlere göre çözülecektir.
Bu olağanüstü kanun
yolunun birinci aşamasını, yenileme isteminin kabule değer olup olmadığını
belirlemek için yapılacak inceleme oluşturur. İstemin yerinde olup olmadığına
duruşma açılmaksızın dosya üzerinden karar verilecektir.
Madde 354. - Yargılamanın
yenilenmesi istemi buna hakkı olmayan kimse tarafından yapılmış veya hak sahibi
olan kanunda belirlenen şekle uymamış ya da yargılamanın yenilenmesini
gerektirecek hiçbir neden gösterilmemiş veya gösterilen nedenler kanunda
sınırlı olarak sayılanlardan değilse, neden gösterilmiş ancak bunu doğuracak
deliller açıklanmamışsa, mahkeme istemi kabule değer olmadığından reddeder.
Mahkemece yenileme
isteğinin kabule değer olduğuna karar verilirse, yargılamanın yenilenmesi
istemi, yedi gün içinde diyeceklerini bildirmeleri için Cumhuriyet savcısı ve
ilgili tarafa tebliğ olunur.
Bu madde uyarınca verilen
karara karşı itiraz yoluna başvurulabilir.
Madde 355. - Maddenin
birinci fıkrasına göre mahkeme, önce yargılamanın yenilenmesi isteminin yerinde
olup olmadığına bakacak ve yerinde sayarsa soruşturmaya ilişkin hükümler
çerçevesinde delillerin toplanması ve bunların esassız olup olmadıklarının
değerlendirilmesi yani bu kanun yolunun ikinci aşamasına geçecektir.
Mahkeme, delilleri
kendisi toplayabileceği gibi bu görevi naip hâkime veya istinabe olunan
mahkemeye de verebilir.
Bu aşamada tanık,
bilirkişi dinlenebilir, arama ve elkoyma işlemi, keşif yapılabilir. Sunulan
delillerin inandırıcılığını değerlendirmek için mahkeme kendiliğinden uygun
gördüğü her türlü delili toplamaya yetkilidir ve bu hususta soruşturmaya
ilişkin hükümler uygulanacaktır.
Deliller toplandıktan, bu
konudaki soruşturma ve araştırmalar tamamlandıktan sonra Cumhuriyet savcısı ve
hakkında hüküm kurulmuş kişiden yedi gün içinde görüş ve düşüncelerini
bildirmeleri istenir; ancak bu sürede görüş ve düşünceler bildirilmese de
mahkeme konuya ilişkin kararını verir.
Madde 356. - Yargılamanın
yenilenmesi isteminde sunulan deliller ileri sürülen iddiaları yeterince
doğrulamıyor veya ilk hükmün dayandığı delil ve nedenlerle mahkemece
kendiliğinden toplanan yeni deliller bunların inandırıcılığını ortadan
kaldıramıyorsa, yenileme istemi 346 ncı maddenin (1) ve (2) numaralı bentleriyle 349 uncu maddenin (1) numaralı
bendinde yazılı belgenin sahteliği veya tanık, bilirkişinin gerçeğe aykırı
tanıklık, görüş bildirildiği hususlarına dayandırılmış olup da bunların önceki
hükme hiçbir etkisi olmadığı anlaşılırsa, yargılamanın yenilenmesi isteminin
esassız olması nedeniyle reddine karar verilir.
Mahkeme yargılamanın
yenilenmesi istemini esaslı ve kabul edilebilir bulursa, yargılamanın
yenilenmesine ve duruşma açılmasına karar verir.
Bu maddeye göre kararlar
duruşma yapılmaksızın verilir. Ancak kararlara karşı acele itiraz yoluna
gidilebilir.
Madde 357. - Madde,
duruşma yapılmaksızın yargılamanın sonuçlandırılacağı iki hâli göstermekte ve
düzenlemektedir. 356 ncı madde gereğince yargılamanın yenilenmesine ve
duruşmanın açılmasına karar verilmekle üçüncü ve son aşamaya ulaşılacaktır.
Mahkeme bu aşamada da
yenileme nedenleri ile bağlı olmayıp gerekli gördüğü delilleri toplayabilir.
Yargılamanın yenilenmesi
kural olarak duruşma yapılarak sonuçlandırılır. Madde bu kuralın iki
istisnasını düzenlemiştir:
1. Hükümlü ölmüşse
mahkeme duruşma yapmaz. Toplanmış olan ve gerekli görerek toplayacağı deliller
ışığında, istem yerindeyse hükümlünün beraatine, değilse yenileme isteminin
reddine karar verir.
2. Hükümlünün ölümü
dışında, mevcut deliller, yeniden delil toplamaya gerek olmaksızın hükümlünün
derhâl beraatine karar verilebilecek açıklık ve nitelikteyse Cumhuriyet
savcısının da uygun görüşüyle duruşma yapmaksızın beraat kararı verilebilir.
Cumhuriyet savcısı uygun
görüş bildirmezse duruşma açmak gerekir.
Her iki hâlde de mahkeme
beraat kararı verdiğinde ayrıca önceki hükmün iptaline de karar verir.
Yargılamanın yenilenmesi
isteminde bulunanın isteği hâlinde önceki hükmün iptaline ilişkin karar Resmî
Gazete ve mahkemenin takdirine göre diğer gazetelerde de ilân edilebilir. İlân
giderleri Devlet Hazinesince karşılanır.
Madde 358. - Yargılamanın
yenilenmesinin kabulü üzerine yeni duruşma kural olarak esas hükmü veren
mahkemede yapılacaktır. Yeni duruşma ilkinden ayrı ve bağımsızdır. Mahkeme,
gerek eski delillerin takdirinde gerek yeniden delil toplamada ve bunları
birlikte değerlendirmede önceki hükümle bağlı değildir. Bu aşamada duruşmaya
ilişkin tüm hükümler uygulanmak suretiyle gerçekleştirilir.
Duruşma sonunda önceki
hükmün doğru olduğu kanısına ulaşılırsa mahkeme onun onaylanmasına karar verir.
Aksine önceki kararın hatalı olduğunu saptarsa ilk hükmün iptaline karar verir
ve yeniden hüküm kurar.
Yargılamanın yenilenmesi
hükümlü yararına istenmişse, yeniden verilecek hükümdeki ceza, önceki cezadan
daha ağır olamaz.
Duruşma sonunda verilen
kararlara karşı kanun yoluna başvurulabilir.
Madde 359. - Madde
mahkûmiyet hükümlerinin infaz koşulunu belirtmektedir.
Bir mahkûmiyet kararının
infazına başlanabilmesi için onun kesinleşmiş olması gerekmektedir.
Kesinleşmeyen kararların değişebilmesi ihtimaline karşılık infaz edilen cezanın
meydana getirdiği zararın karşılanmasına olanak bulunmadığından, kesinleşme
koşulunun kabul edilmesi yerinde ve insan haklarının gereği olan bir ilkedir.
Ölüm cezası bakımından
Türkiye Büyük Millet Meclisince Anayasanın 87 nci maddesi uyarınca
verilebilecek "yerine getirme kararı" ise bu ceza bakımından bir
infaz koşulu olmaktadır.
Madde 360. - Madde ile
infazın dayanakları ve hangi merci tarafından yerine getirileceği
açıklanmaktadır.
Mahkeme kesinleşen ve
yerine getirilmesini onayladığı cezaya ilişkin hükmü Cumhuriyet savcısına
gönderecektir. Cumhuriyet savcısı cezanın infazını izlemekle görevlidir. Demek
oluyor ki, Cumhuriyet savcısı, söz gelimi hürriyeti bağlayıcı cezanın, mevzuata
uygun olarak infaz edilmesini denetlemekle yükümlüdür.
Madde 361. - Madde,
hürriyeti bağlayıcı cezaların infazının ertelenme nedenlerini düzenlemektedir.
Maddenin erteleme nedeni olarak gösterdiği hâller: Cezanın amacı dışında etki
yaratabileceği veya cezanın infazı ile maksada ulaşılamayacağı anlaşılan
hâllerdir.
Maddenin birinci
fıkrasına göre, hükümlünün akıl hastalığına tutulması hâlinde hürriyeti
bağlayıcı cezanın infazı, hastalığın geçmesine kadar ertelenecektir. Ayrıca
akıl hastalığı dışında tıbben tedavisine olanak bulunmayan veya tedavisi uzun
sürebilecek bir takım hastalıkların varlığı da öngörülerek, ikinci fıkrada,
diğer hastalık hâlleri cezanın infazında hükümlünün hayatı için kesin bir
tehlike oluşturuyorsa birinci fıkra hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır
yani bu hâlde de cezanın infazı ertelenecektir.
Maddenin üçüncü
fıkrasında, hastalık nedeniyle mahkûmun cezasının infazının geri bırakılması
kararından sonra, geri bırakma süresince mahkûm hakkında Cumhuriyet
savcılığınca alınabilecek önlemler ile mahkûmun uyması gereken kurallar
gösterilmektedir. Buna göre birinci ve ikinci fıkralarda düzenlenen hürriyeti
bağlayıcı cezanın infazının hastalık nedeniyle geri bırakılması belirli
koşulların uygulanması kaydıyla verilebilecek; bu koşulların yerine getirilmemesi
veya ihlâli hâlinde geri bırakma kararı kaldırılacaktır.
Gebelik ve yeni doğum
hâlleri de hürriyeti bağlayıcı cezanın infazının geri bırakılması nedeni olarak
son fıkrada düzenlenmiştir. Gebe olan veya doğumdan itibaren altı ay geçmemiş
bulunan hükümlünün cezasının infazı geri bırakılacaktır. Demek oluyor ki,
gebelik süresine ek olarak altı ay zarfında hürriyeti bağlayıcı cezanın infazı
geri bırakılacaktır. Çocuk ölmüş veya anasından başkasına verilmiş olursa,
infaz doğumdan itibaren iki ay geri bırakılır.
128 inci madde hükmü
uyarınca, bu maddede öngörülen koşulların varlığı, tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceği konusunda karar verilirken de dikkate alınacaktır.
Madde 362. - Madde,
hükümlünün istemiyle infazın ertelenmesini düzenlemektedir.
Birinci fıkra, ağır hapis
hariç olmak üzere, üç yıl ve daha az süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların
derhâl infazının hükümlü veya ailesi için mahkûmiyetin amacı dışında ağır bir
zarara neden olacağı anlaşılırsa, hükümlünün istemi üzerine infazın en
fazla altı ay ertelenebileceğini
belirtmektedir.
Erteleme isteminin
kabulü, bir güvence gösterilmesine veya başka bir koşula bağlanabilecektir.
Madde 363. - Madde ile,
ceza yargılaması hukukumuza yeni bir kurum olarak, hürriyeti bağlayıcı
cezaların maddenin belirttiği hâllerde bölünerek infaz edilebilmesi olanağı
getirilmiştir.
Çağdaş ceza hukukunda
cezanın, suçluyu yoksunluklara tâbi kılıcı ve dolayısıyla eylem ve ızdırap
verici bir araç olmak vasfı çok yumuşalıtmış ve bu nitelikler olumlu ve yapıcı
amaçların elde edilmesine yöneltilmiştir. Nitekim, tarihsel süreçte cezaların
infaz şekillerinin izlediği gelişme bu gözlemi kuvvetlendirmektedir. Hapis cezaları,
sırf hücre hapsi şeklinden çıkıp, gelişmeci (müterakki) rejim şekline
dönüşmekte ve ayrıca hürriyeti kısıtlayıcı cezalar denetimli serbestlik
(probation) cezanın ertelenmesi ve başkaları gibi kurumlarla tamamlanmaktadır.
Çağımızda "yeni sosyal savunma" anlayışı çerçevesinde cezanın kefâret
teşkil edici ve mutlak adalet gereği uygulanan bir yaptırım olduğu görüşü terk
edilmektedir. Cezanın amacı yerine göre suçluda bir şok etkisi meydana getirmek
olmakla beraber, esas hedef suçluyu vurmak değildir; fakat onu "tekrar
sosyalleştirilmesi amacıyla belirli kurumların uygulanması rejimi"ne tâbi
kılmaktır. Ceza, bastırma değil, fakat sosyal savunma amacını gütmelidir.
Çağdaş ceza hukukunda
yeni sosyal savunma öğretisi, suçlunun ceza infazında koşullara uygun bir
iyileştirmeyle, onuruna saygılı, zorunlu bir yardım sağlanarak doğru yola
sokulmasıdır.
Temel amaç, toplumun
savunulması suretiyle suçluluğu geriletmektir; ancak en etkin savunma,
suçluların topluma yeniden uyumunu sağlamaktır.
İşte bu çağdaş düşüncelerin
infaz rejimine yansıtılması amacı ile ağır hapis hariç olmak üzere, üç yıl ve
daha az süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların bölünerek infaz edilebilmesi kabul
edilmiştir. Madde, ağır hapis hariç olmak üzere, üç yıl ve daha az süreli
hürriyeti bağlayıcı cezaların, mahkûmun yüksek öğrenimini bitirebilmesi, anne,
baba, eş veya çocuklarının ölümü veya bunların sürekli hastalık veya
malûllükleri nedeniyle ailenin tarım topraklarının işlenmesinin olanaksız hâle
gelmesi veya hükümlünün hastalığının sürekli tedaviyi gerektirmesi gibi zorunlu
ve çok ivedi hâllerde, cezanın infazına hükmü veren mahkemece altı ayı geçmeyen
sürelerle ara verilerek infaz olanaklı hâle getirilmiştir.
Madde 364. - Madde ile
cezasını çekmeye gelmeyen veya kaçacağından şüphe edilen hükümlülere ne gibi
işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Hükümlü cezasını çekmek
üzere yapılan davete rağmen gelmez ya da kaçacağı hakkında şüphe uyandırır,
kaçar veya saklanırsa Cumhuriyet savcısı hürriyeti bağlayıcı cezanın infazını
sağlamak için yakalama müzekkeresi çıkartacaktır.
Madde 365. - Madde ile
infazı söz konusu olabilen yani kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının yorumunda,
içeriğinin belirlenmesinde veya çektirilecek cezanın hesabında tereddüt
edilirse yahut hükümlünün adının yanlış yazılması gibi bir nedenle cezanın
infaz olunmayacağı ileri sürülürse veya sonradan yürürlüğe giren kanun lehe ise
yerine getirilecek cezanın belirlenmesi veya tereddütün giderilmesi için, bir
karar alınmak üzere yargılama makamına başvurulması hususları düzenlenmiştir.
Açıklama yargılaması da
denilen bu kurum, medenî muhakemedeki hükümlerin tavzihi (açıklanması) ne
benzemektedir. Açıklama yargılaması ancak mahkûmiyet kararları hakkında söz
konusu olabilmektedir. Başvuruyu, infaza memur olan Cumhuriyet savcısı
yapabileceği gibi hükümlü avukatı ve hakkında yanlışlıkla infaza geçilen kimse
de yapabilir.
Başvuru, yorumunda veya
cezanın hesabında tereddüt edilen mahkûmiyet kararını vermiş olan mahkemeye
yapılır. Açıklama yargılaması Yargıtayın ıslah ederek veya esas mahkeme olarak
verdiği mahkûmiyet kararlarında da olanaklıdır.
Maddenin üçüncü
fıkrasında, bu başvurular nedeniyle infazın ertelenemeyeceği veya
durdurulamayacağı açıklanmıştır. Ancak mahkeme infazın ertelenmesine veya
durdurulmasına karar verebilir.
Madde 366. - Madde,
birden fazla kesinleşmiş hükümlere ait cezaların ne suretle toplanacağını
(içtima ettirileceğini) göstermektedir.
Bir kimse hakkında birden
fazla hüküm verilmiş ve mahkemece cezaların toplanmasına (içtimaına) ilişkin
hükümler uygulanmamış olursa, infaz için cezaların toplanması gerekeceğinden,
mahkemeye başvurmak gerekecektir. Türk Ceza Kanununda 1953 yılında yapılan
tadil ile "hukukî içtima" sistemi terk edilerek "cezaların
toplanması" sistemi kabul edildiğinden ve 1965 yılında kabul edilen
Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile de infaz bakımından hürriyeti bağlayıcı
cezalar birleştirildiğinden, cezaların gerçek içtimaının uygulama alanı hayli
azalmıştır. Ancak toplamada yukarı sınırlar kabul edildiğinden yine de
cezaların toplanması (içtimaı) için başvuru gerekebilmektedir. Bu başvuruyu,
Cumhuriyet savcısı veya sanık yapabilecektir.
Madde 367. - Bu maddede
ceza muhakemesinde yapılan "mahsup muhakemesinin" bir türü olarak,
hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesi hüküm altına alınmıştır.
Birinci fıkra hükmünün
uygulanabilmesi için, infaz sırasında hükümlünün akıl hastalığı veya yaşamı
için ağır bir tehlike oluşturan bir hastalığa tutulması gerekir. Hasta
hükümlüler için önce cezaevi revirinde veya cezaevi hastanelerinde tedavi
olanağı aranmalıdır; olanaklı bulunmadığında hasta hükümlü başka bir hastaneye
kaldırılmalıdır.
Dışarıdaki bir hastanede
geçen sürenin, hükümlünün hastalığa kendisinin neden olmasından dolayı cezadan
mahsup yapılamayacağı iddia edilmesi hâlinde Cumhuriyet savcısı ikinci fıkra
hükmü gereğince mahkemeden bir karar almak zorundadır. Bu hâlde mahkemenin
iddianın doğru olup olmadığını incelemesi ve hastalık süresinin cezaya mahsup
edilip edilmeyeceği hususunda bir karar vermesi gerekir.
Madde 368. - Madde,
cezanın infazı sırasında hükmün açıklanması gereksinimi ortaya çıktığında veya
cezanın infazında tereddüt edildiğinde veya birden fazla hükümlerdeki cezaların
toplanması ve hastanede geçen sürelerin cezadan indirilmesi için verilecek
kararlarda, mercii ve usulü göstermektedir:
1. Cezanın infazı
sırasında 365 ilâ 367 nci maddeler gereğince mahkemece duruşma yapılmaksızın
karar verilecektir. Merci, Cumhuriyet savcısının ve hükümlünün iddialarının
nedenlerini yazılı olarak bildirmelerini isteyebilecektir.
2. 366 ncı madde
gereğince cezaların toplanmasına dair karar verme yetkisi en ağır türden cezaya
hükmetmiş mahkemeye aittir; cezalar aynı türden ise en fazla cezaya hükmetmiş
bulunan mahkeme yetkilidir. Bu durumda bulunan birden fazla mahkeme varsa son
hükmü veren mahkeme yetkilidir.
Hükümlerden birisi
doğrudan doğruya bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan verilmiş ise,
cezaların toplanması kuralının uygulanması yetkisi bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtaya aittir.
Bölge adliye mahkemesi
veya Yargıtaydan başka diğer mahkemelerin bu konudaki kararlarına karşı acele
itiraz yoluna gidilebilir.
Madde 369. - Maddede,
"şartla salıverilme" ve "şartla salıverilmenin geri
alınması"na ilişkin usul hükümleri gösterilmiştir.
Buna göre;
1. Cezaevi idaresince
hükümlünün şartla salıverilmesi hakkında gerekçeli bir rapor düzenlenerek hükmü
veren mahkemeye, hükümlü başka yerde bulunuyorsa, bu yerdeki aynı derecedeki
mahkemeye sunulacaktır. Mahkeme incelediği raporu uygun bulursa şartla
salıverilmesine, uygun bulmazsa gerekçeli olarak istemin reddine karar
verecektir.
2. Şartla salıverilme
kararının geri alınması iki nedenle olanaklıdır. Şartla salıverilen hükümlünün,
hak ederek salıverilme tarihine kadar sürecek deneme süresi içinde (kasıtlı bir
cürümden dolayı hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilmesi) veya (bağlı
tutulduğu yükümleri yerine getirmemesi) hâllerinde şartla salıverilmenin geri
alınması söz konusu olacaktır.
a) Deneme süresi içinde
işlenen kasıtlı bir cürüm nedeniyle ve hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmolunması
durumunda, bu mahkemece yeni cürüm için kurulan hükümle birlikte şartla
salıverilmenin geri alınmasına da karar verilecektir. Bu karara karşı esas
hükümle birlikte istinaf yoluna, hüküm bölge adliye mahkemesince verilmişse ve
olanak varsa Yargıtaya başvurulabilir.
b) Şartla salıverilmenin
geri alınma nedeni bağlı tutulduğu yükümlerin yerine getirilmemesi hâli ise,
şartla salıverilme kararının dayanağı olan esas hükmü veren mahkeme veya şartla
salıverilme kararını vermiş olan mahkemece bu hususta karar verilir.
Maddenin (1) numaralı
fıkrası uyarınca verilen karara karşı acele itiraz yoluna gidilebilir.
Madde 370. - Türk Medenî
Kanununun 407 nci maddesi uyarınca; bir yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı
cezayla mahkûm edilenler sulh hukuk mahkemesince kısıtlanır.
Maddede, şartla
salıverilen hükümlüler hakkındaki bu kısıtlama kararının deneme süresi içinde
uygulanmayacağı; şartla salıverilme kararı geri alındığı takdirde de kısıtlama
kararının kendiliğinden yürürlüğe gireceği açıklanmaktadır.
Madde 371. - Madde yasaklanmış
hakların geri verilmesi koşullarını düzenlemektedir.
Yasaklanmış hakların geri
verilmesi ceza mahkûmiyetinden doğan süresiz (müebbet) yasaklılık ve
ehliyetsizliklerin ortadan kaldırılmasını sağlayan ve bu suretle sözü geçen
yasak ve ehliyetsizliklerden kurtulmak isteyen kimseyi dürüst bir şekilde
yaşamaya teşvik eden bir kurumdur.
Yasaklanmış hakların geri
verilmesi yolu ile ortadan kaldırılmasına olanak bulunan ehliyetsizlik ve
yasaklar, süresiz olanlardır; zira geçici olanlar ya infaz edilmek ya da
zamanaşımı süreleri geçmek suretiyle esasen ve kendiliğinden sona erip, bunları
ortadan kaldırmak bakımından ayrıca bir karar verilmesine gerek
bulunmamaktadır. Maddede kullanılan "kamu hizmetlerinden müebbet
yasaklanma"nın belirli bir suç karşılığı olarak kanunda yazılı bir ceza
sıfatıyla hükmolunması veya diğer bir cezanın yasal neticesi olarak doğmuş
bulunması, yasak hakların geri verilmesi bakımından farklıdır. Yine maddede
geçen "diğer müebbet ehliyetsizlikler" ise, mahkûmiyetten doğmuş
olmak kaydıyla, kişinin ehliyetini her ne suretle olursa olsun kısıtlayan
müeyyide ve tedbirleri belirtir. Böylece, bu ehliyetsizliklerin Türk Ceza
Kanununda yer alması şart olmayıp, mahkûmiyet hükmünün başka kanunlar gereğince
ve hatta ceza hukukunun dışında kalan alanlarda meydana getirdiği
kısıtlılıklardan da meydana gelmesi olanaklıdır. Keza mahkûmiyet dolayısıyla
belirli bir mesleğe giremeyen örneğin Avukatlık Kanunu gereğince avukat
olamayan kimse, yasaklanmış hakların geri verilmesinden sonra, bu ehliyeti de
kazanmış olur.
Maddenin ikinci
fıkrasında yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin koşullara yer
verilmiştir.
Yasaklanmış hakların geri
verilmesi için koşullar gerçekleştiğinde, mahkûm için sözü geçen geri verilmeyi
isteme hususunda sübjektif bir hak doğar. Bu hakkın sahibi, daha önce
kesinleşmiş bir hükümle mahkûm olan ve bu mahkûmiyetten doğmuş bir takım
ehliyetsizliklerin etkisi altında bulunan kimsedir. Yasaklanmış hakların geri
verilmesi için iki koşulun birarada bulunması gerekir. Bunlardan ilki, iyi hâl
koşuludur. İkinci ise, isteme ilişkin koşuldur. İyi hâl koşulunun oluşabilmesi
için, failin sadece iyi hâl göstermesi yeterli olmayıp, bu iyi hâlin daha önce
işlenen suçtan dolayı gerçek bir pişmanlığı da ifade etmesi gerekir. Böylece,
mahkûmiyet tarihinden istem tarihine kadar geçen süre içinde mahkûmun
sürdürdüğü iyi hâlin, onun pişmanlığını göstermesi, bu süre içinde mahkûmun
pişmanlığını gösterecek olumlu fiil ve hareketlerde bulunmuş olması gerekir.
İsteme ilişkin koşul ise, aslî cezanın ortadan kalkması ve belirli bir sürenin
geçmesidir. Asıl cezadan amaç, kamu hizmetlerinden yasaklık ve benzeri
ehliyetsizlikten başka bütün cezalardır. Bu itibarla hürriyeti bağlayıcı bir
ceza ile birlikte para cezasına hükmedilmesi hâlinde, sadece bunlardan birinin
infazla veya diğer bir şekilde ortadan kalkması yeterli olmayıp, her ikisinin
de tamamıyla infaz edilmiş olması gerekir. Aslî cezanın, infaz ile veya infaz
ilişkisini düşüren nedenlerden biri ile ortadan kalkması arasında fark yoktur.
Madde ile ayrıca, mahkûmun iyi hâli hakkında yeterli bilgi edinilmesine
elverişli olacak bir sürenin geçmesi koşulu öngörülmüştür. Bu sürenin
saptanması bakımından, kamu hizmetlerinden müebbet yasaklığın veya diğer
ehliyetsizliğin aslî bir cezaya bağlı olup olmadığı arasında bir ayırım
yapılmıştır.
Süreler asıl cezanın
çekildiği veya ceza af ile ortadan kalktığı tarihten itibaren üç ve zamanaşımı ile düştüğü tarihten itibaren
beş yıldır.
Müstakilen hükmolunan
yoksunluk ve ehliyetsizlikler için süre ise hükmün kesinleştiği tarihten
itibaren beş yıldır.
Madde 372. - Hükümlünün
yasaklanmış haklarının geri verilmesini isteyebilmesi için belirli bir deneme
süresini, pişmanlık duyduğunu gösterecek surette iyi hâlle geçirmiş olması ve
bunu kanıtlaması gerekir.
Bu husustaki bilgi, belge
ve her türlü delile en kısa yoldan ve doğru olarak ulaşabilme olanağını
sağladığından, isteği inceleyip karara bağlamakla hükümlünün yerleşim yerindeki
ağır ceza işlerini gören mahkemenin görevlendirmesi uygun görülmüştür. Ayrıca,
hükümlü ve toplum yararına olan bu kurumun iyi suretle ve kolaylıkla işlemesi
de öngörülmüştür.
Madde gereğince hükümlü,
yasaklanmış haklarının geri verilmesini yerleşim yerindeki ağır ceza işleri
gören mahkemeye bir dilekçe vermek suretiyle isteyebilecektir. Ancak hüküm
bölge adliye mahkemesince verilmiş ise, görevli ve yetkili mahkeme o hükmü
veren bölge adliye mahkemesi olacağından, dilekçe de belirtilen bölge adliye
mahkemesine verilecektir.
Madde 373. - Maddeye
göre, hükümlünün dilekçesinde yasaklanmış hakların geri verilmesini istediğini
tereddüde yer bırakmayacak açıklıkla belirtmesi, dilekçeye ekleyeceği
mahkûmiyeti gösteren karar örneğinin onaylı bulunması, kesinleşme tarihini
göstermesi ve gerekçeli kararın tamamından oluşması gerekir.
Ayrıca cezanın infaz
edildiğini veya yasal nedenlerle düştüğünü ve tarihlerini belirten belgelerle
yargılama giderlerinin ve hükmolunmuşsa kişisel hakkın ödendiğini (veya ibra
edildiğini) ve işlemiş olduğu suçtan pişmanlık duyduğunu gösterecek biçimde iyi
hâlli olduğuna dair belgeleri de dilekçeye eklemesi gerekir.
Cezanın infaz tarihi,
hürriyeti bağlayıcı cezanın hak ederek salıverilme (bihakkın tahliye) ve para
cezasının tamamının, taksitlendirilmişse son taksidin ödendiği tarihtir.
İyi hâl belgeleri, resmî
veya özel kurumlardan alınan, hükümlünün deneme süresi içindeki tutum ve
davranışlarına ilişkin bilgi ve saptamaları bildiren yazılardır.
Madde 374. - Maddeye
göre, verilecek dilekçe üzerine ağır ceza mahkemesince üyelerinden birisi bunu
incelemekle görevlendirilecektir.
Görevlendirilen üye
dilekçe ve eklerini inceler, deneme sürelerinin geçip geçmediğini hesaplar,
hükümlüye ait adlî sicil kayıtlarını getirtir. Gerekli gördüğü tüm bilgileri
toplar. Özellikle pişmanlığa ve iyi hâlliliğe ve daha önce aynı konuda bir
başvuru ve karar bulunup bulunmadığına ilişkin hususları araştırır.
Görevlendirilen üye, hükümlünün mahkûmiyetine esas oluşturan dosyayı
getirtebilir; tamamlanan evrakı Cumhuriyet savcılığına yollar.
Mahkeme Cumhuriyet
savcısının gerekçeli yazılı görüşü üzerine evrakı inceler. Görevlendirilen
üyenin araştırmalarını yeterli görmezse eksiklerin tamamlanması için
soruşturmanın genişletilmesi yönüne gider. Bu konuda aynı veya başka bir üyeyi
görevlendirebilir. Araştırmaları yeterli görürse duruşma yapmaksızın kararını
verir. Kararlara karşı ağır ceza mahkemesinden verilmiş ise istinaf yolu, bölge
adliye mahkemesinden verilmiş ise temyiz yolu açıktır.
Mahkemenin kendisine
yapılan başvurudan ve kararından mahkûmiyet hükmünü vermiş olan mahkemeyi
bilgilendirmesinde hatta kararından bir örneği yollamasında yarar vardır.
Madde 375. - Yasaklanmış
hakların geri verilmesi istemi, iyi hâlin bulunmadığı gerekçesiyle
reddedilmişse, yeni bir deneme süresi geçmeden yasaklanmış hakların geri
verilmesi istemi tekrarlanamaz. İstem, şekil noksanından, örneğin dilekçeye
eklenmesi gereken bazı belgelerin bulunmaması nedeniyle reddedilmişse, yeni bir
sürenin geçmesi beklenmez; şekil noksanı tamamlanarak, istem yenilenebilir.
Deneme süresinin dolmamış olması dolayısıyla verilen ret kararı, şekil
noksanından doğmuş sayılmalı ve tamam olmayan süre doldurulunca istemin
yenilenmesine cevaz verilmelidir.
İsteğin kabulüne ilişkin
karar, kesinleşmesi ile birlikte kendiliğinden sonuçlarını doğurur. Bu kararın
bir örneği, 22/11/1990 tarihli ve 3682 sayılı Adlî Sicil Kanununun 4 üncü
maddesi gereğince Adlî Sicil Genel Müdürlüğüne yollanır.
Madde 376. - İsteğin
kabulüne ilişkin karar kesinleştiğinde yasaklanmış hakları hükümlüye geri
verilmiş olur, Hükümlü bunun herkesçe öğrenilmesini isterse, masrafını ödemek
koşuluyla karar Resmî Gazete ile ilân olunur.
Madde 377. - Bu Bölümde
yargılama giderlerinin neleri kapsayacağı, kimin tarafından belirleneceği, kime
ve nasıl yükletileceği hususları düzenlenmiş, maddede uygulamada tereddüde yer
bırakmayacak şekilde tanımlanmıştır.
Soruşturma ve kovuşturma
evrelerinde, kamu davasının gerektirdiği yargılamanın yürütülmesi amacıyla
Devlet Hazinesi ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderlerini oluşturur.
Avukatlara, bilirkişi ve tanıklara verilen gündelik, yolluk ve ücretlerle
keşif, muayene, tahlil ve posta giderleri yanında harçlar, Avukatlık Asgari
Ücret Tarifesine göre taraflara ödenmesi gereken avukatlık ücretleri de
yargılama giderlerine dahildir.
Yargılama giderlerinin ve
taraflardan birinin diğerine ödemesi gereken paranın miktarını hâkim veya
mahkeme başkanı belirler. Bunların hüküm, karar ve ceza kararnamelerinde
ayrıntıları ve dayanakları ile gösterilmesi, kimlere yükletildiğinin de
belirtilmesi gereklidir.
Kesinleşen hüküm, karar
ve ceza kararnamelerinde yazılı yargılama giderlerinden Devlete ait olanlar
Harçlar Kanunu, kişisel haklara ilişkin olanlar ise 9/6/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yerine getirilirler.
Maddenin son fıkrasında
yargılama giderinin istisnasına yer verilmiş, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 6/3-e maddesi ile Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 20/11/1995 günlü
11619/12124 sayılı (YKD.96/2-304) ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12/3/1996
günlü 2/33 sayılı (YKD. 96/4-621) kararları da değerlendirilerek, Türkçe
bilmeyen ya da sağır veya dilsiz olan şüpheli veya sanık için görevlendirilen
tercümanın giderlerinin yargılama giderleri sayılmayacağı, bu giderlerin Devlet
Hazinesince karşılanacağı hükme bağlanmıştır.
Madde 378. - Yargılama
giderinin haksız çıkan tarafından ödenmesi ilkesi ışığında sanığa yükletilmesi,
ceza yargılamasının mahkûmiyet veya buna eş bir hükümle sonuçlanmış olmasına
bağlıdır.
Sanığın ceza veya
güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi, hükmün geri bırakılması, cezanın veya
davanın ertelenmesine karar verilmesi hâllerinde 377 nci maddenin son fıkrasında açıklanan tercüman
giderleri ayrık olmak üzere tüm yargılama giderleri hükümlüye yükletilir. Ancak
kamu davasının gerekli kılmadığı veya yanlışlıkla yapılan işlemlerin
giderlerinden hükümlünün sorumlu tutulmaması gerekir.
Öte yandan, yargılama
evrelerinde yapılan ve ödemelere neden olan araştırma ve işlemler sanık lehine
sonuçlar ortaya çıkarmış, hâkim bu giderlerin sanığa yükletilmesinin hak ve
adalete uygun olmayacağı kanısına ulaşmış ise kısmen veya tümüyle Devlet
Hazinesine yükletilmesine karar verebilir.
Sanığın savunmalarının
doğruluğunu desteklemesi, eylemin niteliğinde daha az cezayı gerektiren
değişikliği veya yasal hafifletici nedenlerin belirlenmesini sağlaması,
araştırma ve işlemlerin lehe sonuç ortaya çıkarmasına örnek olarak gösterilebilir.
Tüm bunların sonucunda
sanığa verilen ceza ile yapılan gider arasında aleyhe aşırı ve adalet duygusuna
aykırı ölçüsüzlük doğabilir. İşte hâkim bu durumları objektif ölçülerle ve
gerekçesini de göstererek takdir hakkını, yargılama giderlerinin bir kısmı veya
tamamını Devlet Hazinesine yüklemek biçiminde kullanabilecektir.
Hüküm kesinleşmeden
yerine getirilmesi olanağı bulunmadığından, kesinleşmeden önce hükümlünün
ölmesi durumunda mirasçıları yargılama giderlerini ödemekle yükümlü
tutulmazlar.
Tasarı, maddenin son
fıkrasıyla, dava sırasında içtenlikle, maddî gerçeğe uygun olarak suçunu itiraf
eden veya ikrarda bulunan, böylece adaletin gerçekleşmesine hizmet ve yardımda
bulunan sanığın yargılama giderinden bağışık tutulmasını, ona yargılama gideri
yükletilmemesini uygun görmüştür.
Madde 379. - Yargılama
giderlerinin ödenmesi mahkûmiyet koşuluna bağlı olduğundan, hakkında birden çok
suçtan dava açılan sanık bunların bir bölümünden mahkûm olmuş, diğerlerinden
beraat etmiş ise, beraat ettiği suçlar nedeniyle yapılmış yargılama giderleri
kendisine yükletilmez.
Tasarıda, 1412 sayılı
Kanunda yer alan yanlış anlama ve hatalı uygulamalara neden olan "müşterek
fail olmak üzere" sözcükleri yerine "iştirak nedeniyle"
sözcükleri kullanılmış, aynı suçtan dolayı iştirak nedeniyle (aslî veya fer'î
fail olarak) yargılanıp hükümlendirilenlerin yargılama giderlerinden
müteselsilen sorumlu oldukları belirtilmiştir.
Ancak bu hüküm şeriklerin
tutuklanmalarından ve cezalarının infazından doğan giderler konusunda
uygulanmaz; bireysel sorumlulukları esastır.
Madde 380. - Yargılama
giderlerinin ödenmesini mahkûmiyet koşuluna bağlayan ilkenin doğal sonucu
olarak hakkında kamu davası açılan kimsenin beraat etmesi, ceza veya güvenlik
tedbiriyle hükümlendirilmemiş olması durumunda giderler Devlet Hazinesine
aittir.
Beraat edenin yargılama
evrelerinde davanın gerekli kıldığı zorunlu ödemeleri de Devlet Hazinesince
üstlenilir.
Kural bu olmakla
birlikte, hakkında kamu davası açılmış olan kişi savsama ve kusuruyla bilirkişi
veya tanıkların dinleneceği veya yüzleştirme yapılacak duruşmaya katılmaması ve
bu işlemlerin yenilenmesinin gerekmesi, kendisini suçlama gibi nedenlerden
kaynaklanan giderlerden sorumludur.
Madde 381. - Karşılıklı
hakaret hâlinde mahkeme, gerektiğinde iki taraf veya hangi tarafın neden
olduğunu göz önüne alarak yalnız biri hakkındaki cezayı kaldırabilecektir. Bu
durumda yargılama giderinin bunlardan birine veya her ikisine yüklenmesine de
karar verilmesi gereklidir.
Madde 382. - Suç uydurma
veya iftira suretiyle veya iyice araştırmadan, ağır bir savsama ve kusurla
gerçeğe aykırı ihbarda bulunan kimse, adliye dışında olsa bile, soruşturmanın
yapılmasına neden olmuşsa, bu soruşturmadan dolayı Devlet Hazinesi ile sanık
tarafından yapılan zorunlu giderleri ödemeye mahkûm edilebilir.
Bu karar, soruşturma
evresi sonunda kamu davasının açılmasına gerek görülmediğinde Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kamu davası açılmış ve
durum kovuşturma evresinde anlaşılmış ise davaya bakan mahkemece verilir.
İhbarda bulunan kimsenin
her iki hâlde de dinlenilmesi zorunludur. Karara karşı şüpheli veya sanık,
ihbar eden kimse, Cumhuriyet savcısı acele itiraz yoluna başvurabilirler.
Madde 383. - Kanun
yollarından birine başvuran, bu başvurunun geri alınması veya isteminin reddi
hâlinde giderleri öder; kanun yollarına Cumhuriyet savcısı başvurmuşsa, sanığın
ödemek zorunda bulunduğu giderler Devlet Hazinesine yükletilir.
Gerçekleşen giderler:
1. Katılan veya onun
adına avukatınca kanun yoluna başvurulmuş olup da başvuru geri alınmış veya istem reddedilmişse katılana, kabul
edilmişse sanığa yükletilir.
2. Sanık veya onun adına
avukatının başvurması geri alınmış veya istem reddedilmişse sanığa, sanığın
yasal temsilcisinin veya eşinin başvuruyu geri almaları veya başvurularının
reddi hâlinde kendilerine, gerek sanık ve avukatının gerek yasal temsilcisi
veya eşinin istemleri kabul edilmişse Devlet Hazine yükletilir.
3. Cumhuriyet savcısı
kanun yoluna başvurusunu geri almış veya sanık lehine başvurusu ret veya kabul,
sanık aleyhine başvurusu reddedilmişse Devlet Hazinesine, sanık aleyhine
başvurusu kabul edilmişse sanığa yükletilir.
4. Kanun yoluna
başvuranın isteminin bir bölümü kabul olunmuşsa mahkeme kabul ve reddolunan
bölümlerin önemini de gözeterek gideri taraflar arasında bölüştürebileceği
gibi, bir tarafı gideri ödemekten bağışık da tutabilir.
5. Hükümlü veya
avukatının lehe yargılamanın yenilenmesi istemi, kabule değer olmaması veya
esassız olması nedenleriyle reddolunmuş veya önceki hükmün onaylanmasına karar
verilmişse giderler hükümlüye, ölen hükümlü için eşi, üstsoyu altsoyu veya
kardeşlerinin başvuruları reddolunmuşsa kendilerine, kabulü ile beraate karar
verilmişse Devlet Hazinesine yükletilir.
6. Aleyhe yargılamanın
yenilenmesinin kabulü ile mahkûmiyete karar verildiğinde sanığa, reddi
durumunda ise Devlet Hazinesine yükletilir.
Yargılamanın yenilenmesi
isteminin kabulü ile sonuçta daha az cezaya hükmolunmuşsa mahkemece giderler
bölüştürülür.
Eski hâle getirme
isteminden kaynaklanan giderler kural olarak istemde bulunana yükletilir. Ancak
buna, karşı tarafın esasa dayanmayan karşı koyması neden olmuşsa istemde
bulunana değil karşı tarafa ödettirilir.
Madde 384. - Madde, adlî
tatilde, ceza işlerini gören makam ve memurların görevleri ile ilişkilerini ve
ceza işlerinde bütünü ile tatil konusunu düzenlemektedir:
Bir kere Temmuzun
yirmisinden Eylülün beşine kadar, söz konusu merciler tatil yapacaklardır.
Ancak, soruşturmalar ile tutuklu işlere ait kovuşturmaların ve ivedi sayılacak
diğer hususların tatil süresi içinde de sürdürülmesi veya bu işlere
başlanılması zorunlu olduğundan bunların tatil süresince nasıl ve hangi
merciler tarafından yerine getirileceği, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
belirlenecektir. Tatil süresince bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtayda da yalnız
tutuklu ve hükümlülere ilişkin ve Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanununa göre
görülmüş işler incelenecektir.
Tatil süresince
yargılamaya ilişkin süreler işlemeyecektir; ayrıca tatilin bittiği günden
itibaren bu süreler üç gün uzatılmış sayılacaktır.
Madde 385. - Tasarı,
değişik konularda kavramları bu günün duru Türkçesine uygun ve herkes
tarafından anlaşılabilecek sözcüklerle belirlemiştir. Tasarıda geçen terim ve
deyimler hâlen yürürlükteki kanunların içerdiklerinin yerini almış
bulunmaktadır.
Madde 386. - Ceza
muhakemeleri sistemimizde evvelce var olan "ilk tahkikat"a ilişkin
yollamaların, Tasarının soruşturma evresine yapılmış sayılacağı bu maddede
belirtilmiştir. Tasarının 173 üncü ve izleyen maddelerindeki hükümler soruşturmayı
yapanlarca uygulanacaktır.
Madde 387. - Maddede,
yürürlükten kaldırılan kanunlar ile kanun hükümleri gösterilmektedir.
Madde 388. - Yürürlük
maddesidir.
Madde 389. - Yürütme maddesidir.
T.C.
Başbakanlık
Kanunlar ve Kararlar 11.12.2002
Genel Müdürlüğü
Sayı : B.02.0.KKG/196-279/5965
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Önceki yasama döneminde hazırlanıp Başkanlığınıza sunulan ve
İçtüzüğün 77 nci maddesi uyarınca hükümsüz sayılan ilişik listede adları
belirtilen kanun tasarılarının yenilenmesi Bakanlar Kurulunca uygun
görülmüştür.
Gereğini arz ederim.
Abdullah
Gül
Başbakan
T.C.
Başbakanlık
Kanunlar ve Kararlar 22.6.1999
Genel Müdürlüğü
Sayı : B.02.0.KKG/196-342/2695
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Önceki yasama döneminde hazırlanıp Başkanlığınıza sunulan ve
İçtüzüğün 77 nci maddesi uyarınca hükümsüz sayılan ilişik listede adları
belirtilen kanun tasarılarının yenilenmesi Bakanlar Kurulunca uygun
görülmüştür.
Gereğini arz ederim.
1/839 Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler
eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı
Bülent
Ecevit
Başbakan
T.C.
Başbakanlık
Kanunlar ve Kararlar 2.11.1998
Genel Müdürlüğü
Sayı : B.02.0.KKG.0.11/101-611/6109
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca 7.10.1998 tarihinde
kararlaştırılan “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” ile
gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Mesut
Yılmaz
Başbakan
GENEL GEREKÇE
Soruşturma veya
kovuşturmada gerçeğin ortaya çıkarılması, kullanılan yöntemlerin insan
haklarına uygun olması ve bu hakların etkili bir şekilde korunması amacıyla
4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda bazı
değişiklikler yapılması zorunluğu duyulmuştur.
1. Tanıklık, külfetli ve
bazen riskli bir kamu görevi olmasına rağmen; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda
tanıkların korunmasına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Mevzuatımızda sadece
12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesinde
terör suçları ile ilgili tanıklar için koruma tedbirleri öngörülmüştür.
Hazırlanan Tasarı ile
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa tanıkların korunmasına yönelik hükümler
getiren 63/a maddesi eklenmiş; ayrıca aynı Kanunun 64 üncü maddesinde tanıklara
tanıklık yapmaları nedeniyle kaybettikleri zamanla orantılı bir tazminat
ödenmesi, yol, iaşe ve ikamet giderlerinin karşılanması amacıyla değişiklik
yapılmıştır.
2. Bedenî muayene ve
müdahaleler ile moleküler genetik incelemeler, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa
78 inci maddesinden sonra gelmek üzere eklenen altı madde ile düzenlenmektedir.
Kanunun 66 ncı maddesinin
son fıkrasında “Hazırlık soruşturmasında muayeneleri icap eden kimselerin
muayeneleri Cumhuriyet savcılarının talebi ile yapılır” hükmü yer almakla
birlikte, muayenenin kapsamı ve şartları belirtilmemiştir.
Anayasamızın 17 nci
maddesinin ikinci fıkrasına göre, “Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller
dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve
tıbbî deneylere tâbi tutulamaz”.
Hazırlanan Tasarı ile
şüpheli veya sanığın veya olayla ilgili diğer kişilerin bedenî muayenesi,
vücutlarından biyolojik örnek alınması veya diğer bedenî müdahaleler yapılması
konularında Anayasal çerçeve içinde belirleyici ve sınırlayıcı hükümler
getirilmektedir. Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 81a-81f paragraflarına
paralel olarak, bedenî muayene ve bedenî müdahale tedbirlerine belirli
şartlarda başvurulması ve bu konuda karar almaya kural olarak hâkimin, muayene
sonucunun gecikme sebebiyle tehlikeye düşmesi halinde ise Cumhuriyet savcısının
yetkili olması öngörülmektedir.
Tasarı ile ayrıca şüpheli
veya sanığın fotoğraf ve parmak izlerinin alınması ve diğer tespitlerin
yapılması, şüpheli veya sanıktan başka kişilerin muayene edilmesi veya
vücutlarından biyolojik örnek alınması, kadının muayenesi ve moleküler genetik
incelemeler yapılması konuları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmek suretiyle
hukukumuzda önemli bir boşluk doldurulmaktadır.
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1. - Bu madde ile
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 63 üncü maddesinden sonra gelmek üzere
eklenen 63/a maddesi ile tanığı korumak için alınacak tedbirler gösterilmiştir.
Bu tedbirlerin alınabilmesi için tanığın kimliğinin, konutunun veya
ikametgâhının bilinmesinin kendisi veya başkaları için ciddi bir tehlike
oluşturması gerekmektedir.
Bu durumda hâkim
kararıyla 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesinde gösterilen
koruma tedbirleri uygulanabilecektir. Bu tedbire ceza yargılamasında önemli bir
yer tutan tanık beyanı delilinin daha kolay ve güvenli bir şekilde elde
edilmesi amacıyla başvurulacaktır. Gerçeğin ortaya çıkmasına beyanı ile katkıda
bulunan tanığın Devletçe korunması, hem Anayasa, hem evrensel insan hakları
normlarının gereğidir.
Madde 2. - Tanıklık kamu
görevi olmakla birlikte; bu görevin tanıklık edeceklere zarar vermemesi için,
kendilerine kaybettikleri zamanla orantılı bir tazminat ödenmesi, ayrıca yol,
iaşe ve ikamet giderlerinin karşılanması gerekir. Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 64 üncü maddesi, bunu sağlamak amacıyla değiştirilmektedir.
Yeni düzenlemede
tazminatın her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanacak tarifeye göre
hesaplanacağı, ayrıca tazminat ile yol, iaşe ve ikamet giderlerinin duruşmadan
hemen sonra ödeneceği açıkça ifade edilmiştir.
Madde 3. - Bu madde ile
vücut muayeneleri, bedenî müdahaleler ve moleküler genetik incelemelerle ilgili
olarak Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa altı madde eklenmektedir. Bu tür
muayene veya müdahaleler, sadece iddia açısından değil, savunma bakımından da
son derece önemlidir.
Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununda şüpheli veya sanığın vücut muayenesi konusunda ayrıntılı bir
düzenleme bulunmamaktadır. Kanunun 66 ncı maddesinin son fıkrası hükmü, ceza
yargılamasının amacı olan maddî gerçeğin ortaya çıkarılması için sanık ve insan
hakları açısından yeterli olmadığından, yeni bir düzenlemeye ihtiyaç
duyulmaktadır. Tasarı ile getirilen hükümler, sırasıyla şu gerekçelere
dayanmaktadır:
a) 78/a maddesi olarak
önerilen düzenlemeye göre, şüpheli veya sanığın vücudu, soruşturma veya
kovuşturma için önem taşıyan vakıaların tespiti amacıyla muayene edilebilecek
veya vücudundan biyolojik örnek alınabilecek; tıp sanatının kurallarına göre
bir hekim eliyle diğer bedenî müdahaleler yapılabilecektir.
Bu tür muayene ve
müdahaleler, kural olarak, ilgilinin rızasıyla yapılmakla birlikte, şüpheli
veya sanığın sağlığı açısından sakınca bulunmadığı takdirde kendisinin rızası
olmaksızın da gerçekleştirilebilecektir. Şüpheli veya sanığın muayene edilmesi,
vücudundan biyolojik örnek alınması veya diğer bedenî müdahalelerde
bulunulması, kural olarak hâkim kararıyla olacak; ancak gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı da bu kararı verebilecektir.
Ayrıca şüpheli veya
sanıktan alınan biyolojik örnekler, kişilik haklarının korunması amacıyla,
devam etmekte olan soruşturma ve kovuşturmalar dışında kullanılamayacak ve
bunlara duyulan ihtiyaç ortadan kalktığında hemen imha edilecektir.
b) 78/b maddesi, şüpheli
veya sanığın fotoğraf ve parmak izlerinin alınması ve diğer tespitlerin yapılmasına
ilişkin düzenlemeyi içermektedir. Ceza yargılamasında maddî gerçeğin ortaya
çıkarılması açısından sanığın parmak izlerinin ve fotoğraflarının alınmasının
ve diğer tespitlerin yapılmasının önemi büyüktür.
Önerilen düzenlemeye
göre, soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesi için zorunluluk duyulan ölçüde,
kendisinin rızası olmasa da şüpheli veya sanığın fotoğraf ve parmak izleri
alınabilecek; üzerinde ölçme ve benzeri işlemler yapılabilecektir.
c) 78/c maddesi ile Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununa şüpheli veya sanıktan başka kişilerin bedenî
muayenesi veya vücutlarından biyolojik örnek alınması ile ilgili yeni bir
düzenleme eklenmektedir.
Ceza yargılamasında amaç,
maddî gerçeğin ortaya çıkarılması olduğu için, bu amacı gerçekleştirmek
bakımından bazı hallerde şüpheli veya sanık dışındaki kişilerin de vücudunun
muayenesine gerek duyulabilir. Örneğin mağdur üzerinde yapılacak olan böyle bir
muayeneden çok önemli sonuçlar alınabilir.
Maddenin birinci
fıkrasında gerçeğin ortaya çıkarılması açısından şüpheli veya sanıktan başka
kişilerin vücutlarında bir suçun iz veya sonucunun tespiti için zorunlu olduğu
takdirde muayenelerinin yapılmasına imkân sağlanmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasına
göre şüpheli veya sanıktan başka kişiler, sağlıkları açısından sakınca
bulunmaması ve gerçeğin ortaya çıkarılması açısından kaçınılmaz nitelikte
olması durumunda nesebin tespiti için muayene edilebilecek veya vücutlarından
biyolojik örnek alınabilecektir.
Üçüncü fıkraya göre bu
işlemler, sadece hekim tarafından veya hekim gözetiminde yapılabilecektir.
Dördüncü fıkraya göre,
tanıklıktan çekinme sebeplerinin varlığı halinde muayene veya biyolojik örnek
alınması reddedilebilecektir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı
sebebiyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayamayacak olanlar hakkında bu
kararı kanunî temsilcileri verebilecektir. Kanunî temsilcinin sanık olması veya
başka sebeplerle zamanında karar veremeyecek durumda bulunması, buna karşılık
delillerin muhafazası için derhal muayene yapılması veya biyolojik örnek
alınmasının zorunlu olması hallerinde ise bu işlemler, ancak hâkimin kararıyla
yapılabilecektir.
Maddenin diğer
fıkralarında bu işlemlerin ilgilinin katlanamayacağı nitelikte olması halinde
yapılamayacağı, muayene veya biyolojik örnek alınmasına ancak hâkim veya
Cumhuriyet savcısının karar verebileceği belirtilmiş; ilgilinin muayene ve
biyolojik örnek vermekten kaçınması halinde uygulanacak yaptırımlar
gösterilmiştir.
d) Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununa eklenmesi önerilen 78/d maddesi, kadının bedenî muayenesine
ilişkin olup, toplumun ahlâk anlayışına uygun bir düzenleme getirilmiştir.
e) Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununa eklenmesi önerilen 78/e maddesi ile moleküler genetik inceleme
esasları belirlenmiştir. Çoğu kez nesep veya ele geçirilen materyalin sanığa
veya mağdura ait olup olmadığı konusunda duyulan kuşkular, moleküler genetik
inceleme yapılmaksızın giderilememektedir. O nedenle bu maddede moleküler
genetik incelemenin esasları ve sınırları düzenlenmiştir.
f) 78/f maddesi uyarınca
moleküler genetik incelemeye sadece hâkim karar verebilecek, yazılı kararda
incelemeyi yapacak bilirkişi de gösterilecektir. Maddede bilirkişi olarak
görevlendirilecek kişilerin nitelikleri, yasak genetik incelemelerin
yapılmaması ve elde edilecek bilgilerin dışarıya sızmaması için alınması
gerekli tedbirlerde ilgili hükümler konulmuştur.
g) 78/a-78/f maddelerinde
öngörülen işlemlerin yapılması ile ilgili usul ve esasların Adalet Bakanlığınca
hazırlanacak bir yönetmelikte düzenleneceği belirtilmektedir.
Madde 4. - Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 66 ncı maddesinin son fıkrasında öngörülen
muayeneler, Tasarı ile önerilen maddelerde ayrıntılı bir şekilde düzenlendiği
için söz konusu fıkranın Kanunda muhafazasına gerek kalmamıştır.
Geçici Madde 1. - 3 üncü
madde ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa eklenen 78/g maddesinde öngörülen
yönetmeliğin bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde
yürürlüğe konacağı belirtilmektedir.
Madde 5. - Yürürlük
maddesidir.
Madde 6. - Yürütme
maddesidir.
HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METİN
CEZA
MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNUNUN BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BU KANUNA
BAZI MADDELER EKLENMESİ HAKKINDA
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa 63 üncü maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Tanığın korunması
MADDE 63/a - Tanığın kimliğinin veya
konutunun yahut ikametgâhının bilinmesi, kendisi veya başkaları için ciddî bir
tehlike ihtimalini ortaya çıkardığı takdirde hâkim, talepte bulunan tanık
hakkında söz konusu tehlike süresince uygulanmak üzere, 12.4.1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesinde öngörülen koruma
tedbirlerinin alınmasına karar verebilir.”
MADDE 2. - Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 64 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Tanığa ödenecek tazminat ve giderler
Madde 64. - Hâkim veya Cumhuriyet savcısı
tarafından çağrılan her tanığa, Adalet Bakanlığınca her yıl hazırlanan tarifeye
göre kaybettiği zamanla orantılı bir tazminat ödenir. Çağrılan tanık, hazır
bulunmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa; belgelendireceği yol giderleri
ile tanıklığa çağrıldığı yerdeki iaşe ve ikamet giderleri de karşılanır.
Tazminat ve giderler, Adalet Bakanlığı
bütçesinde bu amaçla açılacak tertipten, duruşmadan hemen sonra ödenir.”
MADDE 3. - Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununa 78 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
“Bedenî muayene ve müdahaleler
MADDE 78/a- Şüpheli veya sanığın vücudu,
soruşturma veya kovuşturma için önem taşıyan vakıaların tespiti amacıyla
muayene edilebilir. Bu amaçla şüpheli veya sanığın vücudundan kan, saç, kıl,
tükürük, tırnak ve benzeri biyolojik örnekler alınabilir veya bir hekim
tarafından tıp sanatının inceleme kurallarına göre gerçekleştirilecek diğer
bedenî müdahaleler yapılabilir. Şüpheli veya sanığın sağlığı açısından sakınca
bulunmadığı takdirde bu müdahaleler, kendisinin rızası olmasa da
gerçekleştirilebilir.
Muayene veya müdahaleye hâkim,
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı karar verir.
Şüpheli veya sanıktan alınan biyolojik
örnekler, yalnız bunların alınmasını gerektiren veya devam etmekte olan başka
bir soruşturma veya kovuşturmada kullanılabilir. Bu örnekler, kullanılmalarına
gerek kalmadığı zaman derhal imha edilir.”
“Fotoğraf, parmak izleri ve diğer
tespitler
MADDE 78/b- Soruşturma veya kovuşturmanın
yürütülmesi için zorunlu olduğu ölçüde, kendisinin rızası olmasa da şüpheli
veya sanığın fotoğraf ve parmak izleri alınabilir; üzerinde ölçme ve benzeri
işlemler yapılabilir.”
“Şüpheli veya sanık dışındaki kişilerin
muayenesi
MADDE 78/c- Şüpheli veya sanık dışındaki
kişiler, soruşturma veya kovuşturmada gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından
vücutlarında bir suçun iz veya sonucunun bulunup bulunmadığının tespiti için
zorunlu olduğu ölçüde muayeneye tâbi tutulabilirler veya vücutlarından biyolojik örnek alınabilir.
Şüpheli veya sanık dışındaki kişiler,
sağlıkları açısından sakınca bulunmadığı ve soruşturma veya kovuşturmada
gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından kaçınılmaz olduğu takdirde nesebin
tespiti için muayene edilebilirler veya vücutlarından biyolojik örnek
alınabilir.
Muayene veya biyolojik örnek alma, sadece
hekim tarafından veya hekim gözetiminde gerçekleştirilebilir.
Muayene veya biyolojik örnek verilmesinden
tanıklıktan çekinme sebepleri ile kaçınılabilir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı
veya akıl zayıflığı sebebiyle tanıklıktan çekinmenin önemini yeterince
kavrayamayacak olanlar bakımından kanunî temsilcileri karar verir. Kanunî
temsilcinin sanık olması veya başka sebeplerden dolayı zamanında karar
veremeyecek durumda bulunması ve delillerin emniyet altına alınması bakımından
derhal muayene yapılması veya biyolojik örnek alınmasının zorunlu görülmesi
hallerinde bu işlemler, ancak hâkimin kararıyla gerçekleştirilebilir.Bu karara
itiraz edilemez. Şu kadar ki, bu şekilde elde edilen deliller, soruşturma veya
kovuşturmanın sonraki safhalarında ancak sanık olmayan kanunî temsilcinin izni
ile kullanılabilir.
Birinci ve ikinci fıkralardaki işlemlerin
yapılması, bütün şartların değerlendirilmesi halinde ilgilinin katlanamayacağı
nitelikte ise caiz değildir.
Muayene veya biyolojik örnek alınmasına
hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı karar verir.
İlgilinin muayeneden veya biyolojik örnek
vermekten kaçınması halinde 63 üncü maddenin birinci fıkrası uygulanır.
Masraflara ve para cezasına hükmedilmesine rağmen ilgilinin kaçınmada direnmesi
halinde aynı maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları hükümlerinin uygulanmasına
karar verilebilir.”
“Kadının muayenesi
MADDE 78/d- Bir kadının vücudunun
muayenesi utanma duygusunu rencide edecekse, muayene ile bir kadın hekim
görevlendirilir. Buna imkân bulunamadığı takdirde muayene edilecek kadının
isteği üzerine, bir yakınının veya başka bir kadının muayene sırasında hazır
bulunmasına müsaade edilir.”
“Moleküler genetik incelemeler
MADDE 78/e- 78/a maddesinin birinci
fıkrası ile 78/c maddesinde öngörülen işlemlerle elde edilen materyal üzerinde,
nesebin veya bulunan delil materyalinin şüpheli veya sanığa veya mağdura ait
olup olmadığının tespiti için zorunlu olması halinde, moleküler genetik
incelemeler yapılabilir. Bu amaçlar dışında tespitler yapılmasına yönelik
incelemeler yasaktır.
Birinci fıkra uyarınca yapılabilen
incelemeler, bulunan, emniyet altına alınan veya müsadere edilen diğer delil
materyali üzerinde de yapılabilir. Birinci fıkranın ikinci cümlesi ile 78/a
maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi, bu halde de uygulanır.”
“Hâkimin kararı ve inceleme yapılması
MADDE 78/f- 78/e maddesine göre moleküler
genetik incelemeler yapılmasına sadece hâkim karar verebilir. Kararda inceleme
ile görevlendirilen bilirkişi de gösterilir.
78/e maddesine göre yapılacak incelemeler
için resmen tayin edilen veya bilirkişilikle yükümlü olan yahut soruşturma veya
kovuşturmayı yürüten makama mensup olmayan veya bu makamın soruşturma veya
kovuşturmayı yürüten dairesinden teşkilât yapısı itibarıyla ve objektif olarak
ayrı bir birimine mensup olan görevliler, bilirkişi olarak
görevlendirilebilirler. Bu kişiler, teknik ve teşkilât bakımından uygun
tedbirlerle yasak moleküler genetik incelemelerin yapılmasını ve yetkisiz
üçüncü kişilerin bilgi edinmesini önlemekle yükümlüdürler. İncelenecek
materyal, bilirkişiye ilgilinin adı, adresi, doğum günü ve ayı bildirilmeksizin
verilir.”
Yönetmelik
MADDE 78/g. - 78/a-78/f maddelerinde
öngörülen işlemlerin yapılması ile ilgili usul ve esaslar, Adalet Bakanlığınca
hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.”
MADDE 4. - Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 66 ncı maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun 3 üncü
maddesi ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa eklenen 78/g maddesinde öngörülen
Yönetmelik, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde
yürürlüğe konulur.
MADDE 5. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
MADDE 6. - Bu Kanun hükümlerinin Bakanlar
Kurulu yürütür.
Mesut Yılmaz
Başbakan
B. Ecevit İ. Sezgin A.
Andican
Devlet Bak. ve Başb. Yrd. Millî
Sav. Bak. ve Başb. Yrd. Devlet Bakanı V.
H. Özkan Y. Seçkiner I.
Saygın
Devlet Bakanı Devlet Bakanı Devlet Bakanı
Prof. Dr. H. S. Türk Prof. Dr. S. Yıldırım R. Serdaroğlu
Devlet Bakanı Devlet Bakanı Devlet Bakanı
M. Gürdere H. Uluğbay Prof.
Dr. A. Andican
Devlet Bakanı Devlet Bakanı V. Devlet Bakanı
Dr. I. Çelebi M. Yılmaz Y.
Aktuna
Devlet Bakanı Devlet Bakanı Devlet Bakanı
B. Kara C. Kavak C.
Kavak
Devlet Bakanı Devlet Bakanı Devlet Bakanı V.
R. K. Yücelen H. Gemici M.
Batallı
Devlet Bakanı Devlet Bakanı Devlet Bakanı
H. Denizkurdu K. Aktaş İ.
Cem
Adalet Bakanı İçişleri Bakanı Dışişleri Bakanı
Z. Temizel H. Uluğbay Y.
Topçu
Maliye Bakanı Millî Eğitim
Bakanı Bayındırlık ve İskân Bakanı
H. İ. Özsoy A. A. Denizolgun M. Taşar
Sağlık Bakanı Ulaştırma Bakanı Tarım ve Köyişleri Bakanı
Prof. Dr. N. Çağan Y. Erez M.
C. Ersümer
Çalışma ve Sos. Güv. Bakanı Sanayi
ve Ticaret Bakanı Enerji ve Tabiî Kay.
Bakanı
İ. Talay İ. Gürdal E.
Taranoğlu
Kültür Bakanı Turizm Bakanı Orman Bakanı
Dr. İ. Aykut
Çevre
Bakanı
Adalet Komisyonu Raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Adalet
Komisyonu 1.12.2004
Esas No : 1/535, 1/292
Karar No. : 65
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Başkanlığınız tarafından 7.3.2003
tarihinde esas komisyon olarak Komisyonumuza havale edilmiş olan "Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısı (1/535)" ile 19.12.2002 tarihinde
havale edilmiş olan "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı (1/292)" Komisyonumuzun 27.10.2004 tarihli 2 nci birleşiminde
görüşülmüş, geneli üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasından sonra maddelerine
geçilmesi kabul edilmiş, ancak tasarıların birleştirilerek maddelerin daha
ayrıntılı bir biçimde incelenerek gerekli düzenlemelerin yapılması için beş
kişilik bir alt komisyona havale edilmiş, Alt Komisyon, ilgili temsilcilerin de
katılmalarıyla yaptığı yoğun çalışmalar sonucu hazırladığı raporu ve buna bağlı
metni Komisyonumuza sunmuştur.
Ülkemizin, dönemine göre ilk modern Ceza
Muhakemesi Kanunu, 1808 tarihli Fransız Ceza Usulü Kanununun bir tercümesi olan
25 Haziran 1879 (5 Recep 1296) tarihli "Usulü Muhakemati Cezaiye Kanunu
Muvakkati"dir. Bu Kanunu yürürlükten kaldıran 4/4/1929 tarihli ve 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, 1789 devriminin liberal ve özgürlükçü
anlayışını yansıtan ve bugünkü anlamda sanık haklarından söz eden 1877 tarihli
Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu esas alınarak meydana getirilmiştir.
Kaynak Alman Kanunu, yürürlüğe
girdiğinden bu yana pek çok değişikliğe uğramıştır. Türkiye, özellikle 1935
yılında totaliter yönetim tarafından yapılan ve İkinci Dünya savaşının
bitiminden hemen sonra kanundan çıkarılan kapsamlı değişikliklerin hiçbirine
iltifat etmemiştir. 1960'lı yıllardan sonra yapılan değişikliklerin sayısı ve
kapsamı, insan hak ve hürriyetlerini korumak ve bireyin adil yargılanma hakkını
sağlamlaştırmak yönünde genişlemiştir. 1990 lı yıllarda Almanya'yı da etkisine
alan organize suçlulukla mücadele edebilmek amacıyla, Kanuna bazı yeni
soruşturma yöntemleri alınmıştır. ABD'de yaşanan 11 Eylül 2002 terör
saldırıları, Kıt'a Avrupası ülkelerini,
ABD ve İngiltere'nin aksine
özgürlükçü çizgiden büyük ölçüde ayırmamıştır. Komisyonumuz, Ceza
Muhakemesi Kanunu Tasarısını hazırlarken Kıt'a Avrupası ülkelerinin çizgisinden
ayrılmamıştır.
1412 sayılı Kanunun yerine yeni bir Ceza
Muhakemesi Kanunu yapılması hususunda, bu Kanundan önce iki girişimde bulunulmuştur. 1946 yılında
hazırlanmaya çalışılan tasarı üzerindeki
çalışmalara devam edilmemiştir. 1951 yılında başka bir tasarı Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulmuş olmasına rağmen kanunlaşamamıştır.
1412 sayılı Kanunun, Almanya'daki kadar
yoğun bir değişime tâbi tutulmadığı söylense bile, yürürlüğe girdiği tarihten
günümüze kadar 27 kez yapılan değişiklikler sonucu çok sayıda maddesi
değiştirilmiştir. Bu değişikliklerde, kaynak Kanunun ait olduğu devletin
gerçekleştirdiği yenilikler ile evrensel ilkelerin gelişen gerekleri
izlenememiş, bunun yerine uygulama
esas alınarak bazı değişiklikler
yapılmış; yapılan bu değişiklikler, ilkelerden özveride bulunulmasına yol
açmıştır.
İkinci Dünya Savaşının sona ermesini
izleyen yıllarda bütün Avrupa ülkelerinde insan hakları, hukukun üstünlüğü ve
hukuk devleti ilkesi ile demokratikleşme ilklerinin hayata geçirilmesi amaç
haline getirilmişti. Bu çabalar çerçevesinde, ceza muhakemesinde de geniş
değişikliklerin yapılması kaçınılmazdı. Uluslararası alanda gerçekleştirilen ve
insan hak ve özgürlüklerine ilişkin bulunan çok taraflı sözleşmeler de
demokratikleşmeyi teşvik etmekteydi.
Komisyonumuz, 21 inci yüzyılın sembolü
haline gelen insan haklarını ve temel hak ve özgürlükler ile Ceza Muhakemesi
Hukukunun evrensel ilkelerini çalışmaları sırasında daima göz önünde
bulundurmuştur.
Türkiye, insan hak ve hürriyetlerine
ilişkin sözleşmeleri imzalayıp onaylamıştır. Bu arada, insan hakları
ihlallerinin yargısal denetimini öngören İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşmeyi (kısaca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini) kabul etmiş
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını tanımıştır. Bu
sözleşmelerde, adil yargılanma hakkı ve bunun gerekleri olan suçsuzluk
karinesi, susma hakkı, silâhların eşitliği ilkeleri ve savunma hakları gibi
hükümler yer almaktadır. Bu hükümler, bugün artık Türk iç hukukunun doğrudan
uyulması zorunlu kuralları hâline gelmiştir.
Ceza Muhakemesi Hukukunun ve bunun
ifadesini oluşturan ana kanunun temel amacı, "insan hakları ihlallerine
yol açmadan gerçeğe ulaşmaktır". Bunun için Kanun, savcının gözetiminde
delilden sanığa gidebilen bir adli kolluk sisteminin oluşturulmasını ve
ülkemizde adil yargılama ilkesinin gerçekleştirilmesini
amaçlamaktadır.
İnsan hakları çağımızın en önemli
değerlerinden biridir. Bunların bir bölümü, ulusal yargı güvencesine, bir
bölümü de uluslararası yargı güvencesine kavuşmuştur. İnsan hak ve özgürlükleri
alanında önemli olan, bu hak ve özgürlüklerin kuramsal alandan çıkıp, uygulama
alanına girmesi, etkili bir güvence sistemine kavuşturulmasıdır. İnsan
haklarının korunması ve güvence altına alınması, İkinci Dünya Savaşına kadar,
esas itibariyle bir iç hukuk, bir anayasa sorunu olarak görülmüştür. İnsan hak
ve özgürlüklerinin anayasal güvenceye kavuşturulması için çaba harcanmıştır.
Yirminci Yüzyılda insan hakları alanında en önemli gelişmenin, bireyin ulusal
hukuk öznesi olmasının yanında, uluslararası hukuk öznesi durumuna gelmeye
başlamasıdır. İkinci Dünya Savaşının doğurduğu acı sonucun, insanın insan
olarak değerini, insanlar arasındaki eşitliği reddeden görüşün yeniden ortaya
çıkmaması için, insan haklarına saygılı bir düzenin kurulması zorunlu
görülmüştür.
Özellikle İkinci Dünya Savaşının Avrupa'da
yaptığı siyasal, toplumsal ve ekonomik çöküntü, yeni bir Avrupa'nın kurulması
düşüncesinin benimsenmesine yol açmıştır. Avrupada kurulacak birliğin, yeni
diktatörlüklerin doğmasını, Avrupa'nın yok edici bir savaşın içine yeniden
düşmesini önleyeceği inancı devlet adamları arasında egemen olmuştur. Bu
anlayış içinde Avrupa'nın ilk siyasal kuruluşu olan Avrupa Konseyine ilişkin
statü, on devlet tarafından 5.5.1949'da Londra'da imzalanmış ve 3.8.1949'da
yürürlüğe girmiştir. Konsey Statüsünün Türkiye tarafından onaylamasına ilişkin
5456 sayılı Yasa, 12.12.1949'da kabul edilmiş ve Türkiye Avrupa Konseyi
Statüsüne katıldığı 8.8.1949 tarihinden geçerli olmak üzere, Avrupa Konseyi
üyesi olmuştur. Avrupa Konseyi, kurulur kurulmaz, insan haklarının korunması ve
geliştirilmesi sorununa öncelik vermiş, en kısa sürede Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin hazırlanmasını sağlamıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi , 4
Kasım 1950'de aralarında Türkiye'nin de bulunduğu onbeş devlet tarafından
Roma'da imzalanmış, 3.9.1953 tarihinde yürürlüğe girmiş ve Türkiye tarafından
da 18.5.1954 tarihinde onaylanmıştır. Sözleşme, çeşitli zamanlarda kabul edilen
ek protokollerle geliştirilmekte ve eksiklikleri giderilmektedir. Hemen
belirtelim ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, insan hakları alanında Dünyada
mevcut Sözleşmelerin en gelişmiş ve en etkili olanıdır. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi, Afrika İnsan ve Halk Hakları
anlaşması gibi bölgesel andlaşmalara da örnek olmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, yalnız
insan haklarının korunmasını sağlayan bir belge değil, aynı zamanda Batı
demokrasisini somutlaştıran bir belgedir. Sözleşmenin önemi, güvence altına
aldığı temel hak ve özgürlüklerden, ya da Avrupa Konseyinin temelini
oluşturmasından değil, ortak güvence sistemine dayanan uluslararası yargısal
bir denetim mekanizması kurmasından ve bireye sağlanan güvenceyi bir yaptırıma
bağlamasından gelir. Sözleşme böylece, insan haklarının korunmasının ulusal
düzeyden uluslararası düzeye geçmesini sağlamış ve bireyi, özgürlüklerinin
koruması açısından uluslararası hukukta hak sahibi yapmıştır. Bu nedenle,
şimdiye kadar yapılanlardan farklı olarak, uluslararası hukukta yeni
gelişmelere yol açan bir sözleşmedir. Sözleşme hukuk tekniği açısından
uluslararası bir antlaşmadır. Bu sözleşmeyi imza eden devletler, bazı
yükümlülükler altına girmişlerdir. Bu sözleşmenin özelliği, alışılmışın dışında,
bireylere bazı haklar tanımış olmasıdır. Sözleşme, bireye, haklarını çiğneyen
devlete karşı İnsan Hakları Komisyonuna başvurabilme, daha teknik bir ifade ile
"bireysel başvuru" yolunu açmıştır.
Komisyonumuz, başta hukuk devleti ilkesi
olmak üzere, Ceza Muhakemesi Hukukunun evrensel ilkelerini çalışmaları
sırasında daima göz önünde bulundurmuştur.
1982 Anayasasının 2 nci maddesinde
Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu yazılıdır. İnsan hakları ile ilgili bütün
ilkelerin kaynağı durumunda bulunan Hukuk devleti ilkesine göre, yasama, yürütme
ve yargı gücünü yani egemenlik adı verilen muazzam gücü Millet adına kullanan
Anayasal organlar bu gücü sadece hukukun genel ilkeleri, Anayasa ve kanunlar
çerçevesinde insan haysiyetini korumak, insan hakları ile temel hak ve
hürriyetleri gerçekleştirmek, adaleti ve hukuk güvenliğini sağlamak amacıyla
kullanabilirler. Bu onların meşruluğunun temelini teşkil eder. Anayasa
Mahkemeside hukuk devleti kavramını bu şekilde anlamaktadır. Görüldüğü gibi
hukuk devleti üç sütun üzerine inşa edilmiştir. Bunlar: İnsan haklarının
gerçekleştirilmesi, adaletin sağlanması ve güvenliğin temin edilmesidir.
Bilindiği gibi, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi gibi milletlerarası belgelerle
medenî ülkelerin Anayasalarında ve kanunlarında yer alan ve ırk, renk, cins,
dil, din, siyasî veya diğer herhangi bir akide, millî veya sosyal menşe,
servet, doğuş veya diğer herhangi bir fark gözetilmeksizin, insanın insan
olması nedeniyle her insan tarafından yararlanılabilen haklara insan hakları
denmektedir. İşte bu hakların uygulamada gerçekten kullanıldığı ülkelere hukuk
devleti denmektedir. Son yıllarda en totaliter ülkeler dahi, insan haklarına
kayıtsız kalamamakta; bunlara kanunlarında hatta anayasalarında yer vermek
durumunda kalmakta; fakat söz konusu hakları uygulamada gereği gibi veya hiç
kullandırmamaktadırlar. Bu nedenle hukuk devletinin ölçüsü insan haklarına
sadece mevzuatta yer vermek değil, bunları uygulamada gerçekleştirmektir. Bir
devlet, insan haklarını uygulamada gerçekleştirdiği oranda hukuk devletidir.
Komisyonumuz, Ceza Muhakemesi Kanununu hazırlarken bu temel düşünceyi daima göz
önünde bulundurmuştur.
Etik ve hukukî bir kavram olan adalet,
herkesin fırsat eşitliğinin bulunması; herkesin kanun önünde eşit sayılması;
herkese kişiliğini geliştirme olanağının verilmesi; buna engel olan maddî ve
manevî engellerin ortadan kaldırılması; her türlü imtiyazın ve keyfiliğin
reddedilmesi anlamına gelir. Kısaca ifade edilmek gerekirse, adil olan devlete
hukuk devleti denir.
Eşitlikle özgürlük aynı anlama gelmez.
Çünkü, bir kısım insanlar baskıcı bir yönetim altında tam anlamda eşit
olabilirler. Ne var ki, tarih yönünden özgürlüğün gerçekleşmesi için eşitliğin
ortaya çıkması gerekiyordu. Eşitliğin özgürlükle ilgisini açıklamak kolaydır;
eşitlik olmayınca ayrıcalıklar türer, ayrıcalıklar ise toplumda bozukluklar,
uygunsuzluklar doğurur.
Ülkesinde, toplum halinde yaşamanın ilk ve
vazgeçilmez şartı olan güvenliği ve
sosyal düzeni sağlayamamış olan devlete hukuk devleti denemez. Bir hukuk
devletinin varlık sebebi, insan haklarına dayalı adil ve güvenli toplumsal bir
düzen kurmak ve bunu kesintisiz bir şekilde sürdürmektir. Bunu sağlamak için
çeşitli araçlara ihtiyaç bulunmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunu bunlar arasında
yer alır.
Modern Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukukunun,
daha doğrusu çağdaş hukuk sisteminin bütününün temelini Hukuk devleti ilkesi
oluşturmaktadır.
Hukuk devletinin bir başka yönü, eylem ve
işlemlerinde ölçülü (oranlı) davranan devlet olmasıdır. Oranlılık ilkesi, hukuk
devletine hakim olan aşırılık yasağının bir bölümünü oluşturur. Bu ilkeye göre,
Ceza Muhakemesi Hukuku işleminin yapılması ile sağlanması beklenen yarar ve
verilmesi ihtimal dahilinde bulunan zarar arasında makûl bir oranın (ölçünün)
bulunmasını, oransızlık durumunda işlemin yapılmamasını ifade eden ilkeye
oranlılık (ölçülülük) ilkesi denir.
Şu husus gözden kaçırılmamalıdır ki,
burada eşitlikten değil, oranlılıktan söz edilmektedir. Örneğin, küçük
sanıkların tutuklanması, kural olarak, bu ilkeye ters düşer. Yine, başlangıç
şüphesi bulunmamasına rağmen soruşturma evresine başlanması da oranlılık
ilkesine aykırıdır. Bir hukuk devletinde, ceza takibine yetkili makamların, bir
ceza muhakemesi işlemi yaparken devleti veya ferdi "kayırması" kabul
edilmez. Çünkü, "ferdin kayırılması anarşiye, devletin kayırılması da
baskıcı bir yönetime yol açabilir". Hukuk devleti ilkesinin geçerli
olmadığı devletlere totaliter devlet veya polis devleti denmektedir. Böyle bir
devlette insan haysiyeti, insan hakları, temel hak ve hürriyetler gibi konular
önemli olmadığından, ya sanığa hiç bir hak tanınmaz, ya da bazı haklar hatta
tüm haklar tanınır; fakat sanık bunları uygulamada, özellikle iktidar
çıkarlarının söz konusu olduğu durumlarda kullanamaz.
Anayasal açıdan ahlakî değil, bağlayıcı
bir hukukî değer olan insan haysiyetinden vazgeçmek mümkün değildir. Bu
nedenle, örneğin işkence, rızaya dayansa da, kabul edilemez; bu suretle elde
edilen deliller ceza muhakemesinde kullanılamaz. "İnsan haysiyeti,
bilinçli olma, kendi kaderini tayin etme ve kendi çevresini şekillendirme
yeteneği veren ve kişiliksizliği ortadan kaldıran ruhtur, manevî güçtür."
Son bir tahlilde insan haysiyeti adı verilen değerin hür irade olduğu
söylenebilir. İnsanı obje haline getiren ve kişiliği nedeniyle sahip olduğu
değerin inkârı anlamına gelen her türlü işlem insan haysiyetine aykırıdır.
Önemle kaydedelim ki, insan haysiyeti,
örneğin işkence yasağı gibi bazı durumlarda dokunulmaz olmakla birlikte,
sınırsız değildir. Bir hukuk devletinin vatandaşı sadece hakları olan bir vatandaş
değildir; onun, sosyal hayatı mümkün kılmak üzere devlet tarafından hukuk
devleti ilkeleri esasları çerçevesinde getirilmiş bulunan yükümlülüklere ve
alınmış bulunan tedbirlere uymak, toplumsal hayatın çekilmez hale gelmesini
önlemek hususunda öngörülen faaliyetlere katkıda bulunmak görevi vardır.
İnsanın sosyal bir yaratık olduğu gerçeği bile, bu görevin temelini açıklamaya
yeter. Durum böyle olunca, bir toplumda yaşayan insanların, sosyal hayatı
mümkün kılmak, toplumsal hayatı disipline etmek ve insanların düzen içinde,
kargaşa olmadan rahat bir hayat sürmelerini temin etmek için Parlamento
tarafından hukuk devleti ilkesi esaslarına uygun olarak kanunla konulmuş ve
daha sonra herkesin bilmesi temin edilmiş suçları, kendi iradeleri ile, kusurlu
olarak işlemeleri halinde bir ceza muhakemesi yapılması, bu yapılırken
yakalama, tutuklama gibi bazı koruma tedbirlerine başvurulması ve nihayet adil
bir şekilde, Ceza Muhakemesi Hukuku esaslarına uyularak yapılan bir muhakemenin
neticesinde bir cezaya hükmedilmesi ve buna mahkûm olan kimsenin cezaevine
konması ve cezanın hukuk devleti ilkesi gereklerine göre infaz edilmesi insan
haysiyetine aykırı sayılmaz. Aslında otorite ile hürriyet birbirlerine ters
düşen kavramlar değildir. Hukuk devleti ilkesi esaslarına uygun bir şekilde
teşekkül etmiş demokratik bir otorite olmadan hürriyetlerin topyekûn olarak
idraki mümkün olmaz. Toplumdaki her fert kendi hürriyetlerinin ve hür alanının
sınırlarını kendisi tayin edecek olursa, güçlü olanlar dışında kimse
hürriyetlerini idrak edemez.
İnsan haysiyeti, teneffüs ettiğimiz hava
gibidir; bulunmadığı zaman varlığını hissederiz. Bu nedenle nelerin insan
haysiyetine uygun olduğunu değil, nelerin insan haysiyetine uygun olmadığını
göstermek daha kolaydır. Örneğin, her şeyden önce işkence, yani sanığın kendini
suçlayıcı beyanlarda bulunmaya zorlanması insan haysiyetine aykırıdır. Bir
insandan, onun hür iradesini hiçe sayarak, işkence ile ifade alınması, insan
haysiyeti ihlâllerinin en ağırıdır. Burada işkence işleminin tatbiki, ihlâlin
varlığı için yeterlidir; hür iradeye yapılan engellemenin derecesinin hiç bir
önemi yoktur. 1982 Anayasası m. 17/3’de, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m.
5'de, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m. 3’de, Medeni ve Siyasi Haklar
Sözleşmesi m. 7'de hiç kimseye işkence ve eziyet yapılamaz denilmek suretiyle
bu husus açık bir şekilde ifade edilmiştir. Öte yandan TCK işkence ve eziyeti ağır bir suç olarak
düzenlenmiştir. Burada İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler ve Avrupa
Sözleşmelerini de unutmamak gerekir. Bir kimsenin yakınlarını suçlayıcı beyanda
bulunmaya zorlanması da insan haysiyetine aykırıdır. Anayasamıza göre, hiç
kimse... kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu
yolda delil göstermeye zorlanamaz. Sanığa, kendisi ile ilk temasa geçen yetkili
tarafından bazı haklarının, özellikle de "susma hakkı ve bir avukat ile
temas kurabilme hakkının" bulunduğunun bildirilmemesi suretiyle
konuşmasının sağlanması ve kendisini zor duruma sokmasına sebep olunması da
insan haysiyetine aykırıdır. Hayatın gizli alanına yapılan müdahaleler de, insan haysiyetinin doğrudan doğruya
ihlâlidir.
Adil yargılama, hukuk devleti ilkesinin
bir gereğidir. Ceza muhakemesi işlemlerinin kandırma, yanıltma veya zorlama
gibi irade serbestisini engelleyen veya savunmayı kısıtlayan yollara
sapılmaksızın, hukuk devleti ilkesine uygun olarak, önceden kanunla öngörülmüş
bulunan esaslar çerçevesinde yapılmasıdır. Bir hukuk devletinde bu esasların,
asgarî olarak nelerden ibaret bulunduğu Anayasa m.36, İnsan Hakları Avrupa
Sözleşmesi m. 6 ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 14/1 vd. da
gösterilmiştir.
İddia ve savunma makamları arasında, iddia
ve savunma faaliyetlerinin gereği gibi yapılmasına engel olacak ayrımlar
yapılması; örneğin iddia veya savunma makamının kayırılması, silâh eşitliği olarak anılan ilkeye açık bir aykırılık teşkil eder. Silâh
eşitliği demek, ülkemizin de dahil bulunduğu Kıta Avrupa Hukuk Sistemine göre,
iddia ve savunma makamlarının her bakımdan eşit olması demek değildir. Bugün
silâh eşitliği denilince akla gelen, savunma makamının bir hukuk devletinde
kendisine tanınmış bulunan hakları "gerçekten" kullanabilmesidir.
Her hukuk devletinde kabul edilen ve
masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi bulunan şüpheden sanık yararlanır
ilkesine göre, yapılan ceza muhakemesinin sonunda, fiilin sanık tarafından
işlendiği % 100 belliliğe ulaşmadığı takdirde mahkûmiyet kararı
verilemeyecektir (Anayasa m. 38/4, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m.11,
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6/2 İHAS, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi
m. 14/2). Böyle bir ilkenin kabul edilmesinin sebebi, bin suçlunun cezasız
kalmasının bir masumun mahkûm olmasına tercih edilmesidir; başka bir ifade ile
masumluk karinesidir.
Tarihsel gelişme, ceza muhakemesinin
kapalı kapıların arkasında yapılmasının insan hakları açısından ağır sonuçlar
doğurduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle özellikle Aydınlanma Dönemi
düşünürleri duruşmaların halka açık yapılmasını talep etmişlerdir. Muhakemenin
halkın girebileceği yerlerde yapılmasını ve muhakeme tutanaklarının halka
açıklanabilmesini ifade eden ilkeye halka açıklık ilkesi denmektedir (Anayasa
m. 141/1, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m.10, İnsan Hakları Avrupa
Sözleşmesi m.6/1 İHAS, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 14/1). Halka
açıklık ilkesi, kovuşturma evresinde geçerli olup, soruşturma evresine, sanığın
lekelenmemesi ve maddi gerçeğe ulaşmanın zorlaştırılmaması ve duruşmanın iyi
hazırlanabilmesi için önemli ölçüde gizlilik egemendir.
Her demokratik hukuk devletinde fertlere,
maddî ve manevî varlıklarını istedikleri gibi geliştirip
şekillendirebilecekleri hür bir "hayat alanı" tanınır. Devletin
müdahalesinden korunmuş bulunan ve "bireyin küçük dünyası" olarak
anılabilecek olan bu alan temel hak ve hürriyetler ve ülkenin siyasî rejimi
bakımından hassas bir göstergedir. Bu küçük dünyamız ne kadar geniş ise, ülkede
mevcut olan siyasî rejim o kadar hürriyetçi ve demokratik; ne kadar dar ise, o
kadar baskıcı ve otoritedir. Anayasa m. 20, 21 ve 22'de, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi m.12, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.8'de, fertlerin devletin
müdahalelerinden korunmuş hür bir alana sahip bulundukları açıkça ifade
edilmiştir. Anayasamıza göre, herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz (m. 20); kimsenin konutuna dokunulamaz (m. 21); herkes
haberleşme hürriyetine sahiptir, haberleşmenin gizliliği esastır (m. 22).
Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usûlüne göre verilmiş bir hâkim kararı
olmadıkça; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan
merciin emri bulunmadıkça, kimsenin üstü, özel kâğıtları, eşyası ve konutu
aranamaz; bu eşya ile konutta bulunan eşyaya el konulamaz; haberleşme
engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz (m. 20-22).
Doktrinde, insanın sosyal bir yaratık
olduğu ve bu nedenle yaşamını ancak diğer insanlarla birlikte devam
ettirebileceği gerçeğinden hareketle, insan hayatının esas itibariyle iki
yönünün bulunduğu kabul edilir. Bunlar hayatın genel ve özel yönleridir;
hayatın özel yönü de "özel hayat" ve "hayatın gizli alanı"
olmak üzere ikiye ayrılır.
Hayatın genel yanının korunacak bir
gizliliği bulunmadığından, bir özelliği
yoktur. Örneğin, kamuya açık yerlerdeki davranışlarımız ve sözlerimiz herkes
tarafından görülüp dinlenebilir. Buna karşılık hayatın özel yanı her hukuk
devletinde koruma altına alınmıştır. Hayatın gizli alanı mutlak bir şekilde
korunur, hatta dokunulmaz sayılırken, özel hayat nisbî olarak korunmuştur. Özel
hayat dar bir çerçevede, örneğin bir aile içinde söz konusu olabilirken,
hayatın gizli alanı sadece bireyi ilgilendirir ve ondan başkasının bu alana
girebilmesi asla kabul edilemez; bu nedenle de dokunulmazdır. Meselâ bireyin,
suç teşkil etmemek şartıyla, cinsel yaşamı tamamen kendisini ilgilendirir.
Bugün Batı'da, cinsel hayata ilişkin suçların aydınlatılmasında dahi, tanık
veya sanığa insan haysiyetiyle bağdaşmayan soruların sorulamayacağı kabul
edilmektedir. Aynı esas Batı'nın değerlerini ve hukuk düzenini benimsemiş
bulunan ülkemiz için de geçerlidir. Bilindiği gibi, olayla ilgisi bulunmayan
soruların sorulması, delillerin toplanması Ceza Muhakemesi Hukuku esaslarına
aykırı olduğu için zaten mümkün değildir. Burada söz konusu olan, olayla ilgisi
bulunduğu halde sorulması veya toplanması insan haysiyetine aykırı bulunan
sorular ve delillerdir. İnsanın dinî inancı, belli konuda ne düşündüğü vs.
hayatın gizli alanı içinde kalır. Anayasa m. 24 de, "... kimse, ibadete,
dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya
zorlanamaz..."; m. 25 de de, "... kimse, düşünce ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamaz...." denilmek suretiyle bu husus dile getirilmiştir.
Ceza Muhakemesinde, şeklî gerçekle
yetinilmeyip işin esası araştırılır. Ceza muhakemesinin amacı hiç bir
duraksamaya yer vermeden maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada,
yani gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekir. Gerçek; akla uygun ve
realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya
kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır. Yoksa
birtakım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması, ceza muhakemesinin amacına
kesinlikle aykırıdır, Ceza muhakemesinde kuşkunun bulunduğu yerde, mahkûmiyet
kararından söz edilemez. Bu ilke evrenseldir. Bir hukuk devletinde, maddî
gerçeğin "her ne pahasına olursa olsun" araştırılması kabul edilmemekte;
delil yasakları bunların sonucu olarak ortaya çıkan yasak deliller ile bu ilkeye bazı sınırlar getirilmektedir.
Hukuk devleti esaslarına uygun bir şekilde yapılandırılmış bulunan bir ceza
muhakemesinde delil elde edilmesi ve değerlendirilmesi işlemlerine getirilen
sınırlamalara delil yasakları denilmektedir. Örneğin zorla elde edilmiş ikrarın
veya kanuna aykırı olarak yapılan arama neticesinde elde edilen eşyanın ceza
muhakemesinde delil olarak hükme esas alınması yasaktır.
Bir fiilin yargılanmasına başlanabilmesi
için, kural olarak, o fiilin suç teşkil ettiğinin ve failin cezalandırılması
gerektiğinin ileri sürülmesini ifade eden ilkeye "davasız yargılama
olmaz" ilkesi denmektedir. Bu, iddia, savunma ve yargılama arasında
kurulan diyalektik ilişkinin doğal bir sonucudur.
Yargılama makamının iddia ve savunma
karşısındaki durumu bakımından üç sistemden söz edilir. Bir kimsenin fail
olarak cezalandırılması için başka bir kimse tarafından itham edilmesini ve
itham edenin failin suçlu olduğunu ispat etmesini öngören sisteme itham sistemi
denir. Bu, ferdiyetçi ve liberal düzenle ilgili bir sistemdir. Bu sistem,
Ortaçağda otoriter devletlerin kurulmasıyla yerini tahkik sistemi denilen ve
muhakeme makamları sadece yargılama makamlarından ibaret olan ve sanığın
muhakeme kişisi değil de muhakeme objesi olarak gören başka bir sisteme
bıraktı. Bu iki sistemin yanında bir de karma sistem vardır. Bu sistem 1789
Fransız İhtilâlinden sonra tahkik sistemine tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu
sistemin esasları şunlardır: 1) Hâkim işe re'sen elkoyamaz; davasız yargılama
olmaz. Dava, kural olarak devletin davasıdır ve bunun için savcılık teşkilâtı
kurulmuştur. 2) Hâkim, tarafların delilleriyle bağlı değildir; maddi gerçeğin
araştırılması kuraldır. 3) Sanık bir muhakeme objesi değil, muhakeme kişisidir,
bazı hakları ve yükümlülükleri vardır. Komisyonumuz temel hak ve özgürlüklerin
daha sağlıklı korunabilmesi için, soruşturma evresinde savcının kolluk
karşısındaki konumunu güçlendirmiş; karma sistemi ıslah ederek korumuştur.
Mahkemenin, daha doğrusu, hâkimin kararını
delillerle doğrudan doğruya, bizzat temasa geçerek vermesini ifade eden ilkeye
vasıtasızlık ilkesi denmektedir. Yani, kararı verecek olan mahkeme veya hâkim,
delil sözlü ise, dinleyecek, yazılı ise, okuyacak, eşya veya iz şeklinde ise,
görecektir. Öte yandan bu ilkenin sonucu olarak, tanıkların duruşmada doğrudan
doğruya dinlenmeleri aranmıştır. Açıkça yer verilen bazı istisnalar dışında
tanıkların önceki ifadelerinin duruşmada okunmasıyla yetinilemez. Yine sanık
daha önce sorguya çekilmiş olsa bile duruşmada tekrar sorguya çekilmek
zorundadır.
Duruşmada sözlü olarak ne söylenmişse,
ancak onun hükme temel kabul edilmesini ifade eden ilkeye de sözlülük ilkesi
denmektedir. Bu ilke, kural olarak, kovuşturma evresinde söz konusu olur. Her
şey, özellikle sanığın sorgusu, delillerin dinlenmesi, son iddia ve savunmalar
hep sözlü yapılacaktır. Duruşmada konuşulmamış hususların hüküm verme sırasında
göz önünde tutulması mümkün değildir. Konuşulmamış olmak burada var olmamak,
meydana gelmemekle eş anlamlıdır. Basit, hızlı ve açık olması sözlü muhakemenin
en çarpıcı özellikleridir ve bütün bunlar aynı zamanda sözlü yargılamanın
faydalarını da ifade eder. Bundan başka, sözlü yargılama yazılıya nazaran daha
canlı olacağı açıktır. Bu ilke ile vasıtasızlık ilkesi arasında sıkı bir ilişki
vardır. Gerçekten, sözlü yargılama aynı zamanda vasıtasızlık ilkesinin hakim
olduğu bir yargılamadır. Komisyonumuz ilgililere doğrudan soru sorma hakkını
tanıyarak; çapraz sorguya benzeyen bir müessese oluşturarak sözlülük ilkesini
pekiştirmiştir.Yazılılık ilkesi ise, muhakemede yazılı olarak ne söylemişse,
ancak onun hükme temel kabul edilmesini ifade eder. Ceza muhakemesinin
soruşturma evresine, kural olarak, yazılılık ilkesi hakimdir.
Bir fiilin işlendiği haberinin alınması
üzerine, bu fiileri takibe yetkili
makamlar tarafından derhal soruşturmaya başlanmasını; bunun neticesinde, ceza
veya güvenlik tedbiri gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması,
yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, yani şüphelerin ciddî
olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda,
yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını; nihayet, açılan kamu
davasının, muhakeme sonuçlanıncaya kadar savcılıkça yürütülmesini ifade eden
ilkeye kovuşturma mecburiyeti ilkesi denir. "Bir fiilin işlendiği
haberinin alınması üzerine, bu fiilleri takibe yetkili makamlar tarafından
derhal soruşturmaya başlayıp başlamamakta;
soruşturma neticesinde ceza ve güvenlik tedbiri gerektirecek hususlarda fiilin
ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması
yani şüphelerin ciddî olduğunun tespit edilememesi durumunda savcının kamu
davasını açıp açmamakta; ve nihayet kamu davasını muhakeme sonuçlanıncaya kadar
yürütüp yürütmemekte takdir yetkisinin bulunduğunu" ifade eden ilkeye
maslahata (maksada) uygunluk ilkesi veya takdirilik ilkesi denmektedir. Komisyonumuz
tasarıda, maslahata uygunluk ilkesine ancak istisna olarak yer vermiştir.
Komisyonumuzun çalışmalarında dikkate
aldığı ceza muhakemesi ilkeleri yukarıda açıklananlardan ibaret değildir.
Bunlardan başka, "çabukluk ilkesi",
"kovuşturmanın resmiliği ilkesi", "delillerin serbest
değerlendirilmesi ilkesi" ve "delillerin serbestliği ilkesi" de
önemli ilkeler arasındadır.
Ceza muhakemesine ilişkin kanunlarda yer
alan kuralların doğrudan doğruya temas ettiği insan haklarına ceza
muhakemesinde insan hakları denmektedir. Ceza muhakemesi ile ilgili bir yetkiyi
kullananların, örneğin yakalama, tutuklama veya elkoyma yapanların, kanundaki
düzenleme dışına çıktıklarında insan hakları ihlâllerine yol açabileceklerini
bilmeli buna göre hareket etmelidirler. Kanunlarımızın yanında Anayasamızda,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi
özellikle de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinde değişik şekillerde ifadesini
bulan bu haklar, "genel insan hakları" ve "ceza muhakemesinin
yürüyüşüne ilişkin olan insan hakları" olmak üzere iki gruba ayrılarak ele
alınabilirler.
Yakalama, tutuklama, bedenin muayenesi ve
gözlem altına alma gibi ceza muhakemesi işlemlerini yakından ilgilendiren kişi
dokunulmazlığı; işkence ve benzeri insanlık dışı muamele yasağı; kanunlarda ve
usûlüne göre yürürlüğe konularak iç hukuk kuralı halinde getirilmiş bulunan
milletlerarası sözleşmelerde gösterilen şartlar gerçekleşmedikçe yakalama veya
tutuklama yapılamayacağını ifade eden kişi hürriyeti ve güvenliği; ceza
muhakemesinde de her türlü ayırımcılığı yasaklayan eşitlik; fertlerin, devletin
müdahalelerinden korunmuş hür bir alana yani özel bir hayat alanına sahip
bulundukları ifade eden özel hayatın gizliliğinin korunması genel anlamda insan
hakları olarak komisyon çalışmalarında gözetilmiştir. Ancak muhakemenin
yürüyüşüne ilişkin insan hakları da en az genelleri kadar tasarının ruhuna
nakşedilmeye çalışılmıştır. Hak arama
hakkı, isnadı ve hakları öğrenme hakkı, muhakemenin sonuna kadar suçlu
sayılmama hakkı (masumluk karinesi), kimsenin kendisini ve yakınlarını
suçlandırıcı beyanlarda bulunmaya zorlanamayacağı ilkesi, kimsenin başkasının
fiilinden dolayı yargılanmaması hakkı (ceza sorumluluğunun şahsîliği ilkesi),
kanunda suç olarak gösterilmemiş bir fiilden dolayı takibata uğramama ve
kanunda öngörülmemiş bir cezaya çarptırılmama hakkı (suçların ve cezaların
kanunîliği ilkesi), savunma hakkı, kanunî (olağan) hâkim tarafından yargılanma
hakkı, halka açık yargılanma hakkı, tercüman hakkı, sağlıklı bir ortamda yargılama hakkı, temel hak ve hürriyetlerin
korunması hakkı, denetim muhakemesine başvurma hakkı, makûl süre içinde
yargılanma hakkı ceza muhakemesinin yürüyüşüne ilişkin haklar olarak tasarıda
değerlendirilmiştir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6/1 ncı
maddesinde, "her şahıs... bir mahkeme tarafından davasının makûl bir süre
içinde hakkaniyete uygun ve alenî surette dinlenmesini istemek hakkına
haizdir" denilmekte; Anayasamızda da, davaların en az giderle ve mümkün
olan süratle sonuçlandırılmasının, yargının görevi olduğunu açıklanmaktadır
(Anayasa m. 141/ son). Ceza muhakemesinin, hukuk devleti ilkesinden
vazgeçmeksizin hızlandırılabilmesi için tasarıda; şahsî dava kaldırılmış,
soruşturmanın çok iyi yapılmasını sağlayabilmek ve duruşmalarda "tek
oturum" kuralını uygulayabilmek için iddianamenin iadesi imkânı
getirilmiş; adli kolluğun kurulması öngörülmüş; mecburî müdafi sistemi büyük ölçüde kurulmuş; sanığın,
ifade ve sorgudan itibaren değil suç haberinin alınmasından başlayarak,
muhakemenin sonuna kadar müdafi yardımından yararlanabilmesi sağlanmış; yeni
Ceza Kanunu ile kabahatler suç olmaktan çıkartılarak idarî yaptırım gerektiren
fiiller haline getirilmiş; bilirkişilik büyük ölçüde yenilenmiş; doğrudan soru
sorma hakkı yani çapraz sorgu sistemi öngörülmüş; kovuşturma mecburiyeti ilkesi;
hukuk devleti ilkesinin fiilen yerleşmesine paralel olarak yumuşatılmış; Bölge
Adliye Mahkemeleri kurularak iki dereceli denetim sistemi getirilmiş ve
Yargıtayın yalnızca hukuki denetim yaparak içtihat mahkemesi haline gelmesinin
yolu açılmıştır.
1412 sayılı Kanunun çok sayıda eksiği
olduğu bilinmektedir: Örneğin, koruma tedbirleri çağdaş gelişmeleri izleyememiş; iletişimin dinlenmesi ve tespiti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce
saptanan koşullara uyulması sağlanamamış; tanık dinlenmesi ve güvencesine,
bilirkişiliğe, kamu davasının açılmasında maksada uygunluk sistemine bir ölçüde
yer verilmesini zorunlu kılan hâller karşılanamamış; beden muayenesi ve
moleküler genetik inceleme hususundaki hükümlere, tanığın ve hatta hâkimin
korunmasına ilişkin esaslara ve her şeyden önemlisi davanın bir oturumda
bitirilmesini sağlayacak hüküm ve tedbirlere, kaçakların yargılanmasına ilişkin
yeni hükümlere, uzlaşma usulünün uygulanmasına yer verilmemiştir.
"Adil yargılanma hakkı"na
saygılı olmak ve bunun gerektirdiği usul hükümlerine Ceza Muhakemesi Kanununda
yer vermek, söz konusu dengenin, bireyin hak ve özgürlüklerine ilişkin kısmını
karşılamaktadır: Kişinin, kanunun belirlediği, açıkça tanımladığı usullere göre
itham edilebilmesi; güvencelere saygı göstererek yakalanabilmesi, gözaltında
tutulabilmesi, tutuklanabilmesi; şüpheli veya sanığın aleyhindeki ithamları
önceden bilmesi, savunmanın gerektirdiği bütün olanakların davanın tüm evre ve
aşamalarında tanınması (sanık veya müdafinin savunmasını hazırlamak için zorunlu vasıtalara ve zamana
sahip kılınması, müdafiin sanık ile temas etmek ve dosyaya ulaşmak olanağının
her evrede kabul edilmesi, sanık olmadan duruşma yapılıp hüküm verilememesi,
susma hakkı kullanıldığında bunun şüpheli veya sanık aleyhinde sonuç meydana
getirememesi, adlî işlemlere katılmak olanağı, zorunlu avukatlık ilkesinin
mümkün olduğunca genişletilmesi ve diğerleri); silâhların eşitliğinin gerekli
hükümlerle saptanması; suçsuzluk karinesi, susma hakkı, davanın bağımsız ve
tarafsız, kanunla kurulmuş mahkemelerde alenen görülmesi ve makul bir süre
içinde bitirilmesi; yakalama, adlî kontrol, tutuklama gibi önleyici tedbirlerin
ancak çok sıkı koşullar altında ve itiraz hakları kabul edilerek
uygulanabilmesi; tutuklamaya seçenek olarak adlî kontrolün kabulü; hukuka
aykırı olarak elde edilen delillerin hükümsüz sayılması ve diğerleri ...
Komisyonumuz suç mağdurlarının yargılama
sırasında bir kez daha mağdur olmasının önüne geçmek amacıyla sanıklara tanınan
hakların önemli bir kısmına da tanınmış, ayrıca mağdurlara özgü, onları
koruyucu hükümlere yer vermiştir.
1412 sayılı Kanunun tasnifinin esasta
amaca tam uygun olduğunu söylemek olanağı yoktur. Bir usul kanununun aslında
ceza adalet sistemini yürüten mekanizmanın işleyişini yansıtan bir tasnifi
içermesi ve ceza davasının evre ve aşamalarına göre düzenlenmiş bulunması uygun
olur. Böylece, kişi, sahibi bulunduğu adil yargılanma hakkından yararlanıp
yararlanmadığını kolayca saptayacak ve hakkında yürütülecek kovuşturma ve
davanın gelişmelerini, algılamak olanağına kavuşmuş bulunacaktır. 1412 sayılı
Kanunun aslında aynı kitap, kısım, fasıl veya bölümde bulunması gerekli
hükümleri değişik yerlerde toplamış olan tasnifi, bu bakımdan eleştirilebilecek
nitelikte görülmüş ve Tasarı yeni bir tasnife tabi tutulmuştur. Bu arada
özellikle koruma tedbirleri arasında var olan uyumsuzluk ortadan
kaldırılmıştır.
Tasarıda, adlî kontrole ilişkin hükümlere
ve bu hükümler cümlesinden olmak üzere kefâlete yer verildiğinden, 1412 sayılı
Kanunda düzenlenmiş olan, tutuklunun kefâletle salıverilmesine ilişkin hükümler
Tasarıya alınmamıştır.
Tasarının getirdiği çok önemli bir yenilik
"uzlaşma" kurumunun kabul edilmiş olmasıdır.
Bunların yanında, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararı nedeniyle hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesine ilişkin
hüküm getirilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine paralel
olarak 4709 sayılı Kanunla Anayasanın 36 ncı maddesine "adil
yargılanma" hakkı eklenmiştir. Adil yargılanma hakkının bir uygulaması
olarak yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasına Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin veya eki protokollerin ihlâli
nedeniyle verilen mahkûmiyet kararları da dahil edilmek suretiyle Sözleşme veya
eki protokollerin hükümlerinin iç hukuka yansıtılması sağlanmıştır.
Getirilen veya değiştirilen kurum ve
hükümler hakkındaki gerekçeler ayrıntılı olarak maddelere ilişkin gerekçelerde
gösterilmiş olup, Tasarı yukarıda açıklanan ilke ve düşünceler esas alınarak
hazırlanmıştır.
Komisyonumuz, Tasarıyı; bu gerekçelerin
ışığında 24.11.2004 tarihli 4 üncü, 25.11.2004 5 inci, 26.11.2004 tarihli 6
ncı, 27.11.2004 tarihli 7 nci, 29.11.2004 tarihli 8 inci ve 30.11.2004 tarihli
9 uncu toplantılarında; Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek ile Adalet ve İçişleri
Bakanlıkları, Yargıtay Başkanlığı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Türkiye
Barolar Birliği Başkanlığı ve Hukuk Fakülteleri öğretim üyelerinin de
katılmalarıyla, Alt Komisyon metni esas alınmak suretiyle inceleyip görüşmüş,
maddeler üzerindeki kabul, ilave ve değişiklikler sırasıyla aşağıda
açıklanmıştır.
Ceza Muhakemesi Hukuku, muhakeme hukukunun
bir dalıdır. Muhakeme hukuku, muhakemeyi düzenleyen hukuki normların bütünüdür.
Muhakeme ise, hukuki bir uyuşmazlığı çözmek üzere yargılama organlarının
yaptıkları faaliyet dolayısıyla meydana gelen hukuki ilişkilerin sujeleri
tarafından yapılan işlemlerin bütünüdür. Bu sujelerin erklerini, ödevlerini
muhakeme hukuku gösterir.
Muhakeme yanında ayrıca bir de
"usul" tabirine yer vermek doğru değildir. 19. yüzyıl anlayışında belki
"usul"den söz etmek yerinde idi. Çünkü o dönemde veya daha önceki
dönemlerde, Ceza Muhakemesi Kanunları sadece şekiller ve formaliteler kanunu
olarak kabul edilmekte idi. Oysa günümüzde, bilimin de gelişmesiyle, Ceza
Muhakemesi Kanunlarının, şekillerden ve formalitelerden ayrı olarak, maddi
içeriği de olan kanunlar olduğu artık kabul edilmektedir. Muhakeme hukukunun
sadece formalitelerden ibaret olmadığını, maddi içeriğinin de bulunduğunu
belirtmek üzere "Muhakeme Hukuku" tabiri kullanılmalıdır. Usul; kurallar,
hükümler, normlar anlamına geldiğinden ve bu da hukuktan başka bir şey
olmadığından, hem "usul" hem "hukuk"dan söz edilmesi
mantıklı değildir. Muhakeme hukuku, muhakeme normlarının bütünü demek
olduğundan, muhakeme hukuku tabiri için normları ayrıca belirtmeğe ve dolayısı
ile usul kelimesini kullanmağa gerek yoktur. Aynı nedenle muhakeme faaliyetini
düzenleyen kanunu da, "Muhakeme Kanunu" yerine Muhakeme Usulü Kanunu
olarak isimlendirmek doğru değildir.
Muhakeme hukukunu yargılama hukuku olarak
Türkçeleştirmek de doğru değildir, çünkü yargılama "kaza"nın
Türkçesidir ve kaza, muhakemeyi oluşturan üç görevden sadece biridir. Muhakeme
yerine yargılamayı tercih etmek, kaza yerine de yargı tabirini kullanmayı
zorunlu kılmaktadır. Oysa yargı-yargılama ilişkisi, bir şey ile onu yapan veya
alet olarak kullanan kişinin ilişkisidir. Başka bir ifadeyle; yargı, kaza
faaliyetini değil, bu faaliyetin sonunda yapılan şeyi veya o faaliyette
kullanılan aleti ifade etmektedir. Bu faaliyeti yapan kişi, yani hâkim veya
yargıç "yargılar". Dolayısı ile kaza ve muhakeme faaliyetleri
farklıdır. Kaza sadece hâkimlerin yaptığı faaliyetin adıdır. Muhakeme ise,
davacının, davalının ve hâkimin yaptıklarından oluşan üçlü bir faaliyeti ifade
eder.
Muhakeme kavramı yerine
"muhakemeler" denmesi de doğru değildir. Bu nedenle burada çeşitli
somut faaliyetler değil, onların hepsini ifade eden tek, soyut bir kavram
kullanılmalıdır. Nasıl cezalar hukuku denmiyorsa, burada da, ceza muhakemeleri
yerine ceza muhakemesi denmesi bilimsel bir tercihtir.
Yukarıda ifade edilen gerekçelerle ve
doktrinin de hemen hemen ittifak halindeki tercihi doğrultusunda, tasarının
ismi "Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı" şeklinde değiştirilmiştir.
Tasarının tüm maddeleri, 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu sistematiği dikkate alınarak düzenlenmiş, tasarı maddelerinde diğer
maddelere yapılan atıflar yeni düzenlemeye paralel olarak değiştirilmiştir.
Tasarının 1 inci maddesinin birinci
fıkrasının birinci paragrafı, kapsam bakımından hem yetersiz hem de karmaşık
bulunmuş, bu yetersizliğin ve karmaşıklığın giderilmesi amacıyla, muhakeme
sürecine katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerinin de bu Kanunda
düzenleneceği ifadesine yer verilmiştir.
Birinci fıkranın ikinci paragrafının
metinden çıkarılmasının nedeni, bir yandan Ceza Muhakemesi Kanununun temel
kanun olması, diğer yandan ise, saklı tutulduğu belirtilen kanun hükümlerinin
hemen hepsinin bu Kanun içerisinde düzenlenmiş olmasıdır.
Sonraki fıkraların tasarı metninden
çıkarılmasının gerekçesi ise; buradaki düzenlemelerin anlaşılır olmaması ve
ayrıca, burada sayılmayan başka ilkelerin, kanunun yorumunda uyulması gereken
ilkelerden olmadığı gibi bir anlayışı beraberinde getirmesidir. Muhakkak ki,
Ceza Muhakemesi Kanununun yorumunda uyulması gereken ilkeler tasarıda
sayılanlardan ibaret olamaz. Bazı ilkelere diğerleri karşısında daha genel ve
üstün bir konum verildiği izlenimi doğuran böyle bir tercihin tasarıda yer
alması uygun görülmemiş ve tasarının 1 inci maddesi "Kanunun kapsamı"
başlığı altında tek fıkra halinde yeniden düzenlenmiştir.
Tasarının 2 nci maddesi, Kanunun değişik
yerlerinde sürekli olarak kullanılan terimlerden ne anlaşılması gerektiğini
baştan belirlemek amacı ile yeniden düzenlenmiştir. Tasarıda yer alan bazı
tanımlar aynen muhafaza edilmiş, bazı tanımların içeriği değiştirilmiş, ayrıca
bazı yeni tanımlara yer verilmiştir.
Şüpheli kavramının içeriğinde bir
değişiklik yapılmamış, sadece ifade biçimi düzeltilmiştir. Çünkü burada
belirtilen bir kişiye verilen sıfatı karşılayan kavram "şüpheli" değil
"şüphelilik"tir. "Sıfat" tabiri bir durumu ifade
etmektedir. Oysa tanımlanmak istenen, şüphelinin içinde bulunduğu durum değil,
bizzat şüphelinin kendisidir. Bu nedenle bent yeniden formüle edilmiştir.
Aynı gerekçelerle, sanık kavramı da
yeniden tanımlanmıştır. Ancak, tasarıdaki bazı boşlukları gidermek ve daha
sonraki maddelerde yapılan bazı değişikliklere uyum sağlamak amacıyla, sanık
kavramı farklı bir şekilde yeniden tanımlanmıştır. Tasarıda ancak, iddianamenin
kabulüne karar verilmesinden sonra, kişi sanık sayılmaktadır. Ancak bu durumda,
iddianamenin mahkemeye verilmesi ile kabulü arasında geçen sürede, suç şüphesi
altında bulunan kişinin durumunda bir belirsizlik olmaktadır. Çünkü bu ara
aşama, ne soruşturma ne de kovuşturma evresine dahil sayılmaktadır. Bu boşluğu
gidermek ve muhtemel bazı tartışmaları önlemek amacıyla, "kovuşturmanın
başlamasından itibaren" sanıklığın başladığı kabul edilmiştir. Aynı
şekilde, tasarıda sanıklığın başladığı an belirtildiği halde, bittiği an
konusunda bir hüküm yer almamakta idi. Bu noktada çıkabilecek tereddütleri de
gidermek amacıyla, sanıklık statüsü geniş anlaşılmış, dolayısıyla, kanun yolu
aşamasında dahi kişinin sanıklık durumunun devam ettiğini vurgulamak için,
"hükmün kesinleşmesine kadar" ibaresine yer verilmiştir. Böylece,
örneğin, istinaf incelemesinde mahkemenin mahkûmiyet kararı onandığı takdirde
kişi sanıklıktan hükümlülüğe geçecek, karar bozularak esas mahkemesine geri
gönderildiğinde ise sanık olmaya devam edecektir.
Tasarıdaki avukat kavramı yerine, müdafi
ve vekil ayırımı tercih edildiği için, bu ayırıma uygun olarak müdafi ve vekil
tanımı yapılmıştır.
Keza soruşturma ve kovuşturma kavramları
da, şüpheli ve sanık kavramları ile ilgili açıklamalara paralel olarak yeniden
tanımlanmıştır. İddianamenin mahkemeye verilmesi ile bunun mahkeme tarafından
kabulü arasındaki aşama, tasarıda ne soruşturma ne de kovuşturma içerisinde
değerlendirilmekte idi. İki evre arasında bu şekilde isimsiz bir aşama
olamayacağı düşünüldüğünden, soruşturma evresi, bu aşamayı da içine alacak
şekilde geniş tanımlanmıştır. Yine, soruşturma evresi, suçun işlenmesi anından
değil, suç şüphesinin öğrenilmesi anından başlatılmıştır. Çünkü bu aşamada
henüz bir suçun işlendiğinden değil, ancak bir suç iddiasının varlığından söz
edilebilir. Aksi takdirde, suçun işlendiğinden bahsedildiği yerde; örneğin
şüpheli, sanık, soruşturma, kovuşturma gibi muhakeme hukuku kişi ve
kurumlarının, suçlu sayılmama karinesi gibi ilkelerin yeri olamazdı.
İfade alma ve sorgu kavramlarının, ilgili
maddelerde metin içerisinde tanımlanması yerine, genel tanım maddesinde bu
kavramlara yer verilmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür.
"Gecikmesinde sakınca bulunan
hal" kavramı, tanımının belirsiz olduğu ve tanımlar maddesinde böyle bir
kavrama yer vermenin uygun olmayacağı düşüncesiyle, tasarı metninden
çıkarılmıştır.
Diğer kavramlarda; ya hiç değişiklik
yapılmamış ya da tasarının bütününde tercih edilen üslûba ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununa uygun sözcük değişiklikleri ile sistem uyumunu sağlamak amacıyla,
fıkra ve bent numaralama sistemi değiştirilmiştir.
Tasarının 3 ve 4 üncü maddeleri aynen
kabul edilmiştir.
Tasarının 5 inci maddesi ile 6 ncı
maddenin yer değiştirmesinin uygun olacağı düşünülmüştür. Çünkü mahkeme görev
sorununu incelerken, öncelikle, görevsizlik kararı verebileceği bir hal varsa
bu kararı vermek suretiyle davayı, görevli saydığı mahkemeye gönderecektir.
Ancak mahkeme başta görevsizlik kararı vermemişse ya da görevli olmadığı
iddianamenin kabulünden sonra ortaya çıkmışsa, artık, alt dereceli mahkemenin
görevli olduğundan bahisle davadan el çekmeyecektir. Bu gerekçeyle tasarının 6
ncı maddesi redaksiyon yapılarak 5 inci madde, 5 inci maddesi redaksiyon
yapılarak 6 ncı madde olarak yeniden düzenlenmiştir.
Tasarının 7 nci maddesi içerdiği hüküm
itibarıyla ilgili kanununda düzenlenmesi uygun görülerek metinden
çıkarılmıştır.
Tasarıya 6 ncı maddeden sonra gelmek üzere
"Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri" başlığı altında;
görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemlerinin akibetinin doktrin ve
uygulamada tartışmaya yol açmasının önüne geçmek amacıyla tasarıya yeni bir 7
nci madde eklenmiştir.
Tasarının 8 inci maddesinin ikinci
fıkrasında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile uyumun sağlanması amacıyla
değişiklik yapılmıştır.
Tasarının 9 uncu maddesi aynen kabul
edilmiştir.
Tasarının 10 uncu ve 11 inci maddeleri
birleştirilmiş ve 10 uncu madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 12 nci maddesi geniş bağlantı
olarak kabul edilen bağlantı çeşidini düzenlediğinden, başlığı "Geniş
bağlantı sebebiyle birleştirme" olarak değiştirilmiş ve 11 inci madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 13 üncü maddesinin ikinci ve
dördüncü fıkraları, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile uyum sağlanması için
kısmen değiştirilmiştir. Dördüncü ve beşinci fıkralarda ayrıca, daha uygun
olacağı düşüncesiyle bazı sözcükler değiştirilmiş; örneğin "saldırılan
kimse" yerine "mağdur" kavramı tercih edilmiştir. Keza, ilişkisi
dolayısıyla, tasarıdaki son fıkra dördüncü fıkra ile birleştirilmiş ve 12 nci
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 14 üncü maddesinin ilk iki
fıkrasına, "şüpheli veya" ifadesi eklenmiştir. Böylece bu maddede
düzenlenen özel yetki, soruşturma
evresinde de uygulanabilir hale getirilmiştir. Ayrıca, bilindiği üzere,
Cumhuriyet savcılarının yer yönünden yetkisini düzenleyen bir hüküm
bulunmadığından, bunların yer yönünden yetkisi de mahkemelerin yer yönünden
yetkisini düzenleyen kurallara göre belirlenmektedir. Bu nedenle, hangi yer
Cumhuriyet savcılığının soruşturmada yetkili olacağını belirleyebilmek
bakımından böyle bir ilave gerekli görülmüştür.
İkinci fıkrada ayrıca, en son oturulan yer
ibaresinin yanıltıcı ve belirsiz olduğu, kastedilenin, en son adresinin
bulunduğu yer olduğu düşüncesiyle, "oturduğu" ibaresi,
"adresinin bulunduğu" şeklinde değiştirilmiştir.
Üçüncü fıkrada, "yargılama usulüne
ilişkin ilk işlemin" ibaresi, sadece kovuşturma evresini
çağrıştırdığından, oysa yer yönünden yetki soruşturma evresi bakımından da
geçerli olduğundan, bütün bir muhakemeyi kapsaması için, "ilk usul işleminin"
şeklinde değiştirilmiş ve 13 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 15 inci maddesinin ikinci ve
üçüncü fıkralarında, bir önceki maddedeki gerekçelerle, sanık yanında
"şüpheli" kavramına da yer verilmiştir.
Yine bir önceki maddedeki gerekçeyle,
üçüncü fıkrada "oturduğu yer" kavramı "adres" olarak
değiştirilmiş ve fıkranın ifade biçimi düzeltilmiştir.
Son fıkrada ise, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu ile uyum sağlamak amacıyla "memur" yerine "kamu
görevlisi" tabiri kullanılmış; ayrıca, bu kişilerin kişisel suçları ile
görev suçları şeklindeki ayırıma son verilerek, her iki suç grubunu da kapsayacak
şekilde, sadece "suçlar" ibaresi kullanılmış ve 14 üncü madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 16 ncı maddesinin başlığına ve
ikinci ve üçüncü fıkralarına "demiryolu taşıtları" ibaresi
eklenmiştir.
Tasarıda olmayan bir hüküm üçüncü fıkra
olarak eklenmiştir. Böylece kıyas yoluyla uygulaması sağlanmaya çalışılan bir
husus düzenlemeye kavuşturulmuştur.
Tasarının üçüncü fıkrası dördüncü fıkra
olarak ve yeniden düzenlenmiş ve çevreyi kirletme suçunda yetkili mahkemelerin
tek tek sayılması sisteminden vazgeçilerek, bu madde ile uyumlu genel bir yetki
kuralına yer verilmiş ve 15 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 17 nci maddesinin ikinci
fıkrasında, birden fazla Cumhuriyet savcısı söz konusu olduğundan,
"savcısının" yerine "savcılarının" şeklinde düzeltme
yapılmış ve 16 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 18 inci maddesi, 17 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Bazen mahkemenin yetkili olup olmadığı,
ilk olarak ancak iddianame okunduktan sonra anlaşılabilir. Bu nedenle henüz
iddianame görülüp dinlenmeden önce bu iddianın öne sürülmesi imkansız olabilir.
Bu gerekçeyle, tasarının 19 uncu maddesinin
ikinci fıkrasındaki "iddianamenin okunmasından önce" ibaresi,
"sanığın sorgusundan önce" şeklinde değiştirilmiştir. Böylece
yetkisizlik iddiasının bildirileceği zaman dilimi makul bir ölçüde
genişletilmiştir.
Yetkisizlik kararı bir mahkeme kararı
olduğundan ve mahkeme kararlarına ancak kanunda açıkça hüküm bulunduğu hallerde
itiraz mümkün olduğundan, bu durumu belirtmek üzere, maddeye, itirazı
düzenleyen bir üçüncü fıkra eklenmiş ve 18 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 20 nci maddesinin başlığı
"Davanın nakli" olarak değiştirilmiş ve 19 uncu madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 21 inci maddesi 20 nci, 22 nci
maddesi 21 inci madde olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 23 üncü maddesi, içeriği
değiştirilmeden yeniden düzenlenmiştir. Üçüncü fıkrada sayılan çeşitli ihtimaller
ayrı bentler haline getirilmiştir. (4) numaralı bendinin ise, tanımlar
maddesine uygun olarak düzeltilmesi yoluna gidilmiş ve 22 nci madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 24 üncü maddesine, yargılamanın yenilenmesi talebi
halinde de, önceki yargılamada görev yapan hâkimin aynı işte görev alamayacağı
şeklinde üçüncü fıkra eklenmiştir. Böylece, aynı uyuşmazlık hakkında daha önce
kanaatini belirtmiş olan hâkimin daha sonra yargılamanın yenilenmesi sürecinde
görev yapması önlenerek, hâkim tarafsızlığı bu yönüyle de sağlanmak istenmiş ve
23 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 25 inci maddesi, ifade biçimi
yönünden tasarının bütünü ile uyumlu hale getirilmiş, ayrıca ikinci fıkra ikiye
bölünerek, iki ayrı fıkra halinde yeniden düzenlenmiş ve 24 üncü madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 26 ncı maddesinin birinci
fıkrası, benzerliğinden dolayı, yetkisizlik iddiası ile ilgili hükümle uyumlu
olacak şekilde düzeltilmiştir. Buna göre, "iddianame okununcaya"
ibaresi yerine "sanığın sorgusu başlayıncaya" ibaresi getirilmiştir.
İkinci fıkrada ise, sonradan ortaya çıkan
ret nedenleri yanında, sonradan "öğrenilen" nedenler de eklenmiş ve
25 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 27 nci maddesinin ikinci
fıkrasındaki "inandırıcı bir şekilde" ibaresi, teknik hukuk
bakımından yerinde ve somut olmadığı düşüncesiyle, "olguları ile
birlikte" şeklinde değiştirilmiş ve 26 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 28 inci maddesinin birinci
fıkrası, içeriği değiştirilmeksizin, daha kolay anlaşılmasını sağlamak amacıyla
bentlere bölünmüştür.
İkinci fıkrada "mensup olduğu"
ifadesi yerine "yargı çevresi içinde bulunduğu" ifadesi tercih
edilmiştir. Çünkü bir ceza hâkimi veya mahkemesi ile başka bir ceza mahkemesi
arasında herhangi bir mensubiyet ilişkisi söz konusu olamaz.
Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısında, ceza
hukuku anlamında herhangi bir suç ve cezaya yer verilmesi uygun
bulunmadığından, para cezası öngören dördüncü fıkra tasarıdan çıkarılmıştır.
Ancak metinden çıkarılan dördüncü fıkranın
yerine başka bir fıkra öngörülmüştür. Böylece hâkimin çekinmesi hükmünde yer
alan bir düzenlemenin benzeri buraya da alınmak suretiyle iki hüküm arasında
paralellik sağlanmış ve 27 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 29 uncu maddesinin birinci
fıkrası korunmuştur. Ancak acele itiraz yolu tasarıdan çıkarıldığından, bu
fıkradaki "acele" sözcüğüne de yer verilmemiştir.
Tasarının ikinci fıkrasının bütününü ifade
edecek şekilde, birinci fıkraya bir cümle eklenmiştir. Böylece bu hükümle
ilgili olarak doktrinde ortaya çıkan tereddütler de önlenmek istenmiştir. Gerçekten
tasarının bu hükmüne karşılık gelen 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 27 nci maddesinin birinci fıkrasında; ret talebinin kabul edilmemesi
kararlarına karşı (acele) itiraz yolu öngörüldükten başka, ikinci fıkrasında,
ret talebinin esassız olduğuna dair son soruşturmada verilecek karara karşı da
hükümle birlikte temyize gidilebileceği belirtilmektedir. Doktrinde haklı
olarak, aynı işleme karşı iki olağan kanun yolunun ard arda öngörülmüş olmasının
sebebi sorgulanmakta ve ilk fıkradaki itiraz kanun yolunun aslında ilk
soruşturma aşaması ile ilgili olduğu, fakat 1985 yılında ilk soruşturma
kaldırıldığında bu hükmün burada unutulduğu sonucuna varılmaktadır. Tasarıda
yapılan düzenlemeyle bu tartışma önlenmiştir. Ancak aynı işleme karşı itiraz
kanun yolundan sonra bir de istinaf veya temyiz kanun yolunun kabul
edilmesiyle, itiraz merciinin kararlarının kesin olduğu kuralına bir istisna
getirilmiş bulunmaktadır. Bu gerekçeler doğrultusunda madde tek fıkra olarak
yeniden düzenlenmiş ve 28 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, duruşmanın tek
olduğu ve birden fazla oturumdan oluşabileceği gerekçesiyle,
"duruşma" ibaresi "oturum" ibaresiyle değiştirilmiş ve 29
uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 31 inci maddesi yeniden
düzenlenmiştir. Buna göre, birinci fıkra iki ayrı ihtimale göre ikiye
bölünmüştür: Hâkimde bir yargılama yasağının bulunması, örneğin suçtan
kendisinin zarar görmüş olması halinde, sadece bu sebebi bildirerek davaya
bakmaktan çekinebilecek, bu sebebin yerinde olup olmadığı merci tarafından
ayrıca incelenmeyecektir. Çünkü bu sebepler son derece açık, belli sebepler
olup, bunların yerinde olup olmadığının incelenmesi, üzerinde herhangi bir
tartışma yapılması gerekmemektedir. Buna karşılık, ikinci fıkra olarak,
tarafsızlığı şüpheye düşüren sebepler söz konusu olduğunda, merci, bu
sebeplerin yerinde olup olmadığını değerlendirebilecektir.
Her iki halde de, yani birinci fıkraya
göre hâkim kendiliğinden çekindiğinde, ikinci fıkraya göre çekinmenin yerinde
olduğuna karar verilmesi halinde, merci, davaya bakması için başka bir
yargılama makamını görevlendirecektir. Bu hüküm aynen, hâkimin reddi talebinin
kabul edilmesi halinde de geçerli olacak şekilde ilgili maddesinde
düzenlenmiştir. Bu gerekçelerle üç fıkra halinde yeniden düzenlenmiş ve 30 uncu
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 32 nci maddesinin birinci
fıkrasının (2) numaralı bendinde,
"inandırıcı" ibaresi metinden çıkarılmıştır. Çünkü ya bir delil
vardır ve inandırıcıdır ya da ortada delil yoktur. İnandırıcılık delilin özünde
olan bir husustur. Delilin inandırıcı olup olmadığını takdir yetkisi ise,
delili değerlendirme mevkiinde olan makam veya mercie aittir.
Son fıkradaki kanun yolu değiştirilmiş ve
istinaf veya temyiz yerine itiraz kanun yolu tercih edilmiştir. Böylece hâkimin
tarafsız olup olmadığı sorunu bir an önce çözümlenerek esasa ilişkin
yargılamaya devam edilecek ve yargılama bittikten sonra dahi tarafsızlık sorunu
gündeme getirilir olmaktan çıkarılacaktır. Bu gerekçelerde değiştirilen madde
yeniden düzenlenmiş ve 31 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 33 üncü maddesinin ikinci
fıkrasındaki "nedenleri" ibaresi "sebepleri" olarak
değiştirilmiş ve 32 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 34 üncü maddesinde
"taraflar" ibaresi "duruşmada hazır bulunan müdafii, vekil ve
diğer ilgililer" olarak değiştirilmiştir. Böylece, Cumhuriyet savcısının
ceza muhakemesinde taraf olup olmadığı yönünde doktrindeki bir sonuca ulaşılamayacak
olan tartışmalarda, kanunun bir tercihte bulunmaması, bu tartışmaların doktrin
bağlamında ele alınması gerektiği düşünülmüştür.
Ayrıca maddenin başlığı da kanun yazım
tekniğine daha uygun hale getirilmiş ve 33 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 35 inci maddesinin birinci
fıkrasına bir cümle eklenmiştir. Tasarının ilgili maddesinde, hükmün
gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Özellikle son kararların gerçek anlamda gerekçeden yoksun bir şekilde
hazırlandığı gerçeği karşısında, mahkemeleri bu konuda daha dikkatli davranmaya
zorlamak amacıyla böyle bir cümlenin eklenmesinin yararlı olacağı
düşünülmüştür.
Ceza muhakemesinde teknik anlamda taraf
kavramından söz edilemeyeceği ve tasarıda Cumhuriyet savcısı bu kavram dışında
tutulduğu için, hem taraf kavramını kullanmamak hem de Cumhuriyet savcısına da
kanun yolu imkanını tanımak düşüncesiyle, "tarafların" sözcüğü ikinci
fıkradan çıkarılmış ve 34 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 36 ncı maddesi, 35 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 37 nci maddesinin birinci
fıkrasındaki "özel tüzel kişiler" ibaresi, düzeltilerek "özel
hukuk tüzel kişileri" şeklinde yeniden yazılmıştır.
İkinci fıkrada ise, tasarının bütününde
olduğu şekilde, "savcılık" yerine "başsavcılık" ibaresi
tercih edilmiş ve 36 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 38 inci maddesinin birinci
fıkrasında, genel olarak kanunların tarih ve sayısı ile ismine atıf yapılmaktan
kaçınıldığı için, bu konudaki bilgiler çıkarılarak, "ilgili kanun"
ifadesine yer verilmiş ve 37 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 39 uncu maddesinde, tasarının
bütününde olduğu şekilde, "savcılık" yerine "başsavcılık"
ibaresi tercih edilmiş ve 38 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 40 ve 41 inci maddeleri
birleştirilmiştir. Çünkü her iki maddede süreleri düzenlemektedir. Böylece
süreler tek bir maddede toplanmış ve bu bakımdan bütünlük sağlanmıştır.
Ayrıca gün, hafta ve ay olarak düzenlenen
süreler ayrı ayrı fıkralarda gösterildiği gibi, ifadeleri daha anlaşılır
kılacak bazı sözcük değişikliklerine gidilmiştir.
Tasarının 41 inci maddesinin son fıkrası,
günümüz ulaşım imkanları karşısında gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve
39 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 42 nci maddesi yeniden formüle
edilmiştir.
Tasarının birinci fıkrasında sayılan eski
hale getirme sebepleri yerine, bu sebeplerin hepsini kapsayacak şekilde,
"kusuru olmaksızın" bir süreye uyulamamış olmasına yer verilmiştir.
İkinci fıkradaki "Bir tebliğden
kusuru olmaksızın bilgi edinilememesi" ihtimali, yeni düzenleme karşısında
birinci fıkra kapsamına dahil olduğundan, buradan çıkarılmıştır. Böylece ikinci
fıkra, sadece, kanun yoluna başvuru hakkının bildirilmemesi şeklindeki özel bir
eski hale getirme sebebi ile sınırlı hale gelmiş ve 40 ncı madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 43 üncü maddesinin ikinci
fıkrasındaki "inandırıcı bir biçimde" ibaresi metinden çıkarılmıştır.
Çünkü inandırıcılık ancak delille sağlanabilir. Metinden çıkarılan bu ibarenin
yerine, daha somut ve delil kavramıyla daha ilgili olduğu için, "kusuru
olmadığına ilişkin olgular" ibaresi tercih edilmiş ve 41 inci madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 44 üncü maddesi, 42 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 45 inci maddesi, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine paralel olarak ayrıntılı bir biçimde yeniden
düzenlenmiş ve 43 üncü madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 46 ncı maddesinin birinci
fıkrasındaki para cezasına ilişkin hüküm ile buna bağlı olarak metinde yer alan
diğer fıkralar çıkarılarak madde redaksiyona tabi tutulmuş, iki fıkra halinde
yeniden düzenlenmiş ve 44 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 47 nci maddesi redaksiyona tabi
tutulmuş ve 45 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 48 inci maddesi rıza halinde
tanıklıktan çekinme konusunda genel bir yasak hükmü getirmek ve diğer fıkraları
redakte edilmek suretiyle 46 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 49 uncu maddesinde yapılan
düzenleme ile Devlet sırrı kavramı açıklığa kavuşturulmuş, tanığın mahkeme
tarafından dinlenebileceği hükmü getirilmiş ve
47 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 50 ve 51 inci maddelerinde
redaksiyon yapılmış, 48 ve 49 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 52 nci maddesi, 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununa uygun olarak redakte edilerek, 50 nci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 53 üncü maddesi, 51 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 54 üncü maddesinin başlığı
"Tanıkların dinlenmesi" şeklinde değiştirilmiş, tanığın, mağdurun ve
delillerin korunması amacıyla üçüncü ve dördüncü fıkralar eklenmiş ve 52 nci
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 55 inci maddesi daha açık bir
şekilde bentler halinde düzenlenmiş ve 53 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 56 ncı maddesi 54 üncü, 57 nci
maddesi 55 inci madde olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 58 inci maddesinin başlığı
maddenin içeriğine bağlı olarak değiştirilerek, 56 ncı madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 59 uncu maddesi, 57 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 60 ıncı maddesinin son fıkrası
ceza hükmü içerdiği için metinden çıkarılmış, diğer fıkralar tanığın dinlenmesi
sırasında tanığı korumaya yönelik olarak ses ve görüntülü aktarma işleminin
yapılabilmesine imkan tanıyan ve tanık korumasının örgütlü suçlarla sınırlı
olarak yapılabilmesine imkan sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmiş ve 58 inci
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 61 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 59 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 62 nci maddesi başlığı ile
birlikte redaksiyona tabi tutulmuş ve 60 ıncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 63 üncü maddesi redaksiyona tabi
tutulmuş ve 61 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 64 üncü maddesi, 62 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 65 inci maddesinin birinci
fıkrasında redaksiyon yapılmış ve 63 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 66 ncı maddesinin üçüncü
fıkrasına yapılan ilave ile kamu
görevlilerin bağlı bulundukları kurumla ilgili davalarda bilirkişi olarak
atanamayacaklarına ilişkin bir hüküm ilave edilmiş ve 64 üncü madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının "Bilirkişiliği kabul
yükümlülüğü" başlıklı 71 inci maddesi sistematiğe uygun olması nedeniyle, 65 inci madde olarak
aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 67 nci maddesi redaksiyona tabi
tutulmuş ve 66 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 68 inci maddesinin başlığı
"Bilirkişi raporu, uzman mütalaası" şeklinde değiştirilmiş, maddeye
hukuki konularda bilirkişi tarafından değerlendirme yasağı getiren üçüncü fıkra
ile ilgililerin başka bir uzmandan bilimsel mütalaa alabilmelerine imkan veren
altıncı fıkra ilave edilmiş, diğer fıkralarda redaksiyon yapılmış ve 67 nci
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 69 uncu maddesinin birinci
fıkrasında redaksiyon yapılmış, ikinci fıkrası aynen kabul edilmiş, eklenen
yeni üçüncü fıkra ile taraflara mütalaa hazırlayan uzmanın duruşmada
dinlenebilmesine imkan tanınmış ve 68 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 70 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 69 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının "Bilirkişiliğin kabul
yükümlülüğü" başlıklı 71 inci maddesi daha önce 65 inci madde olarak
düzenlendiği için buradan çıkarılmıştır.
Tasarının "Tanık bilirkişi"
başlıklı 72 nci maddesi uygulaması olmadığı için gereksiz görülerek metinden
çıkarılmıştır.
Tasarının 73 üncü maddesinin ikinci
fıkrası gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve 70 inci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 74 üncü maddesi, 71 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 75 inci maddesi başlığı ile
birlikte redaksiyona tabi tutulmuş ve 72 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 76 ncı maddesi redaksiyona tabi
tutulmuş ve 73 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 77 nci maddesi redaksiyona tabi
tutulmuş ve 74 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 78 inci maddesinin başlığı,
içeriği ile uyumlu hale getirebilmek için şüpheli veya sanığın beden muayenesi
ve vücudundan örnek alınması olarak değiştirilmiştir. Ceza muhakemesinde iz,
eser ve emare de esasen delil sayıldığından, bu ibareler yerine sadece delil
terimini kullanmıştır.
Şüpheli veya sanığın bedeninin tıbbi
muayenesine dair düzenlemeler yapılmıştır.
Sanık üzerinde beden muayenesi
yapılabilmesine ya da vücuttan kan, saç, tükürük, tırnak, cinsel salgı gibi
örnek alınabilmesine hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilecek, Cumhuriyet savcısının
kararı, yirmidört saat içinde hâkim veya mahkemenin onayına sunulacaktır.
Onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır ve elde edilen deliller kullanılamaz. Bu
suretle maddede yeni bir delil yasağı daha ihdas edilerek soruşturma ve
kovuşturma makamlarının uygulamalarının
insan hakları esaslarına uygun olmasının sağlanması amaçlanmıştır.
Bu işlem her suçta yapılamaz. Bunun için
üst sınırı iki yıldan daha az hapis cezasını gerektirmeyen bir suçun olması
gerekir
Bu madde gereğince alınacak karar mahkeme
tarafından da verilse itirazı mümkündür. Bu suretle denetimde çabukluk
amaçlanmış, madde bu görüşler doğrultusunda yeniden düzenlenmiş ve 75 inci
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 79 uncu maddesinin birinci
fıkrası bir önceki maddenin gerekçeleri doğrultusunda yeniden düzenlenmiş,
çocuğun soy bağının araştırılmasına gerek duyulması halinde bunun birinci fıkra
hükmüne göre yapılacağına ilişkin hüküm ikinci fıkra yeniden düzenlenmiş,
ikinci fıkra üçüncü fıkra olarak kabul edilmiş, "delil, iz, eser ve
emareler" yerine "deliller" ibaresi kullanılmış, hâkim ve
mahkeme kararlarına itiraz edilebileceği konusunda dördüncü fıkra ilave edilmiş ve 76 ncı madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 80 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 77 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 81 inci maddesinde radaksiyon
yapılmış ve 78 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 82 nci maddesinin ikinci
fıkrasındaki "materyal" ibaresi "bulgu" olarak
değiştirilmiş ve 79 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarıya 79 uncu maddeden sonra gelmek
üzere "Genetik inceleme sonuçlarının gizliliği" başlıklı kişilerin
özel hayatını korumaya yönelik yeni 80 inci madde ilave edilmiştir.
Tasarının 83, 84, 85 ve 86 ncı
maddelerinde redaksiyon yapılmış ve 81, 82, 83 ve 84 üncü maddeler olarak kabul
edilmiştir.
Tasarıya 84 üncü maddeden sonra gelmek
üzere "Yer gösterme" başlığı altında yer gösterme işleminin bir
disiplin altında ve hukuki zemine kavuşturulması amacıyla yeni 85 inci madde
eklenmiştir.
Tasarının 87 nci maddesinin üçüncü fıkrası
redaksiyona tabi tutulmuş ve son cümlesi de yanlış uygulamalara yol açmamak
amacıyla metinden çıkarılmış ve 86 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 88, 89 ve 90 ıncı maddelerinde
redaksiyon yapılmış ve 87, 88 ve 89 uncu maddeler olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Birinci Kitap, Dördüncü Kısmında
yer alan "Koruma Tedbirleri" sistematik olarak yeniden sıralanmış, bu
nedenle bölüm ve madde numaralarında değişiklikler yapılmıştır.
"Yakalama ve Gözaltı" başlıklı
Beşinci Bölüm, Birinci Bölüm olarak kabul edilmiş; bu Bölümün ilk maddesi olan
130 uncu maddesine, kolluğun, yakalanan kişiye kanuni haklarını derhal
bildireceğine ilişkin bir fıkra eklenmiş, madde beş fıkra halinde redaksiyona
tabi tutulmuş ve 90 ıncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 131 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış, dört gün olan gözaltı süresi muhafaza edilmekle birlikte, her
defasında ancak birer gün süreyle üç gün süreyle uzatılması şeklinde bir
düzenleme yapılmış ve bir kararla aynı anda dört güne çıkarılmasının önüne
geçilmiş ve 91 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 132 nci maddesi, 92 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 133 üncü maddesindeki
"emareler" ibaresi "belirtiler" şeklinde değiştirilmiş ve
93 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 134 üncü maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 94 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 135 inci maddesinin birinci
fıkrasında redaksiyon yapılmış, ikinci fıkrasında Uluslararası sözleşmelere
uygun olarak yakalanan veya gözaltına alınanın yabancı olması halinde
"yazılı olarak karşı çıkmaması" şartı ilave edilmiş ve 95 inci madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 136 ncı maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 96 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 137 nci maddesinin birinci
fıkrasında redaksiyon yapılmış, ikinci fıkrası gereksiz görülerek metinden
çıkarılmış ve 97 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 138 inci maddesinin başlığı
"Yakalama emri ve nedenleri" şeklinde değiştirilmiş, madde içeriğinde
de redaksiyon yapılmış ve 98 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının "Yayın yasakları"
başlıklı 139 uncu maddesi ceza hükümleri içerdiği için metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 140 ıncı maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 99 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Birinci Kitap, Dördüncü Kısmında
yer alan "Tutuklama" başlıklı Dördüncü Bölümü sistematik açıdan daha
doğru olacağından İkinci Bölüm olarak
değiştirilmiş ve bu Bölümün ilk maddesi olan
"Tutuklama nedenleri" başlıklı 119 uncu maddesi, tutuklama
nedenleri azaltılıp yeniden düzenlenerek, tutuklama nedenleri varsayılabilecek
haller katalog halinde belirtilerek, 100 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 120 nci maddesinin dört, beş,
altı ve yedinci fıkraları muhafaza altında bulundurma ile ilgili hükümler
içermekte olup, bu müesseseye yer verilmesi uygun görülmediğinden metinden
çıkarılmış, ancak, beşinci fıkranın son cümlesi dördüncü fıkra olarak muhafaza
edilmiş, sekizinci fıkrası gereksiz görülerek, dokuzuncu fıkrası ise kaçaklar
bölümünde düzenlendiğinden metinden çıkarılmış, madde redaksiyona tabi
tutularak beş fıkra halinde yeniden düzenlenmiş ve 101 inci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 121 inci maddesinin başlığı
"Tutuklulukta geçecek süre" şeklinde değiştirilmiş, tutuklama süresi soyut bir ceza süresine
bağlı olmak yerine ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve girmeyen suçlar
ayırımına göre yeniden düzenlenmiş, birinci ve ikinci fıkra birleştirilerek,
son fıkra ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa uyum sağlamak amacıyla metinden
çıkarılmış ve redaksiyon yapılarak 102 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 122 nci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 103 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 123 ncü maddesi, 104 üncü madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 124 üncü maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 105 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 125 inci maddesi, 106 ncı madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 126 ncı maddesi Ceza İnfaz
Kanununda düzenlenmesinin uygun olacağı düşüncesiyle metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 127 nci maddesinin üçüncü
fıkrasına açıklık getirilmiş ve 107 nci
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 128 nci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 108 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 129 uncu maddesinin son fıkrası
190 ıncı maddeye ilave edildiğinden, diğer fıkralar da Ceza İnfaz Kanununda
düzenlenmesinin uygun olacağı düşüncesiyle metinden çıkarılmıştır.
Tasarının "Adli kontrol"
başlıklı 112 nci maddesi redaksiyona tabi tutulmuş ve 109 uncu madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 113 üncü maddesi, 110 uncu madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 114 üncü maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 111 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 115 inci maddesi 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununa uyum sağlamak ve redaksiyon yapılmak suretiyle 112 nci madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 116 ve 117 nci maddeleri, 113 ve
114 üncü maddeler olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 118 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 115 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Birinci Kitap, Dördüncü Kısmında
yer alan "Elkoyma ve arama" başlıklı Birinci Bölümünün sistematik
açıdan daha doğru olması nedeniyle Dördüncü Bölümde "Arama ve
Elkoyma" başlığı ile düzenlenmesi uygun görülmüştür.
Bu bölümde "Suç işlediği sanılan kişi
ile ilgili aramalar" başlıklı 97 nci madde "Şüpheli veya sanıkla
ilgili arama" başlığı ile redaksiyona tabi tutulmuş ve bu bölümün ilk
maddesi olmak üzere 116 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 98 ve 99 uncu maddeleri
redaksiyona tabi tutulmuş, 117 ve 118 inci maddeler olarak kabul edilmiştir.
Tasarının "Arama kararı"
başlıklı 100 üncü maddesinin birinci fıkrası kolluk amirlerinin yazılı emir
verme yetkisi kabul edilmeksizin yeniden düzenlenmiş, arama kararında bulunması
gereken hususları ayrıntılı bir biçimde göstermek üzere ikinci fıkra eklenmiş,
diğer fıkraları muhafaza edilerek 119 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 102 nci maddesi başlığı
"Aramada hazır bulanabilecekler" şeklinde, madde redaksiyona tabi
tutularak 120 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 103 üncü maddesinin başlığı
"Arama sonunda verilecek belge" olarak değiştirilmiş, maddede
redaksiyon yapılmış ve 121 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 105 inci maddesinin başlığı
"Belge veya kağıtları inceleme yetkisi" olarak değiştirilmiş, birinci
fıkranın birinci cümlesindeki hâkimin inceleme yetkisi, Cumhuriyet savcısına da
verilmiş, yapılan bu ilave karşısında ikinci cümle metinden çıkarılmış, ikinci
fıkrada redaksiyon yapılmış ve madde üç fıkra halinde düzenlenmiş ve 122 nci
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 91 inci maddesinin başlığı
"Eşya veya kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması"
olarak değiştirilmiş, birinci fıkra 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa uyumlu hale
getirilmiş ve 123 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 92 nci maddesinin ikinci ve
üçüncü fıkraları birleştirilmiş ve redaksiyona tabi tutularak 124 üncü madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 93 üncü maddesinin başlığı
"İçeriği Devlet sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemece incelenmesi"
olarak değiştirilmiş, Devlet sırrı, ancak belirli görevliler tarafından vakıf
olunabilen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenliği ve milli savunma
bakımından yetkisiz kişilere karşı gizli tutulması gereken bilgilerdir.
Güvenlik kuvvetleri tarafından kullanılan teknik donanımlara ya da askeri
bakımdan önem arzeden üretim tesislerine ilişkin bilgiler de, devlet sırrı
niteliği taşımaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında, 26.9.2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 328 inci maddesinin gerekçesinde
vurgulanan düşünceye paralel olarak, bir suç olgusuna ilişkin bilgi ve
belgelerin, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır.
İkinci fıkra hükmüne göre; devlet sırrı
niteliğindeki bilgileri içeren belgeler mahkeme tarafından incelenebilmekle
birlikte, kovuşturma evresine katılma hakkına sahip bulunan diğer kişiler,
doğrudan bu bilgilere ulaşamayacaklardır. Ancak, mahkeme tarafından, kovuşturma
konusu suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte görülen belgelerin içeriğiyle
ilgili olarak, hükümde açıklamaya yer verilmesi gerekir. Böylece, bu bilgilerle
ilgili olarak savunma hakkının kullanılabilmesine, ilk defa olağan kanun yoluna
başvuru aşamasında imkan tanınmış olacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bu hükmün
ancak, belirli ağırlık derecesine ulaşmış olan suçlarla ilgili olarak
uygulanabileceği hüküm altına alınmıştır. Bu itibarla, belirlenen ağırlık
ölçüsüne ulaşmayan suçlardan dolayı bir bilgi veya belgenin devlet sırrı
olduğundan bahisle soruşturma ve kovuşturma sürecinde tartışılmasına sınırlama
getirilemeyecektir. Madde bu görüşler doğrultusunda yeniden üç fıkra olarak
düzenlenmiş ve 125 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 94 üncü maddesi, 126 ncı madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 95 inci maddesinin birinci
fıkrası üç fıkra olarak yeniden düzenlenmiş, kolluk amirlerinin yazılı emri ile
elkoyma hükmü, Anayasanın 20 ve devamı maddelerinde yapılan düzenlemeye paralel
olarak; dört, beş ve son fıkraları genel hükümlerde düzenlenmiş olduğundan
gereksiz görülerek metinden çıkarılmış
ve 127 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarıya
"Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma" başlıklı yeni bir
hüküm, aşağıdaki gerekçelerle, 128 inci madde olarak eklenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında sözü edilen
taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerine elkonulabilmesi için;
a) Soruşturma ve kovuşturma konusu suçun
işlendiği ve ayrıca,
b) Elkonulması düşünülen taşınmazların,
hak ve alacakların soruşturma ve kovuşturma konusu suçun işlenmesi suretiyle
elde edildiği,
Hususlarında kuvvetli şüphe sebeplerinin
bulunması gerekir. Başka bir deyişle, elkoyma konusu taşınmaz, hak, alacak ve
diğer malvarlığı değerlerinin belirli suçların işlenmesi suretiyle elde
edildiğine dair somut vakıalara dayalı kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması
gerekir.
Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer
malvarlığı değerlerinin mutlaka şüpheli veya sanığa ait olması gerekmemektedir.
Bunların şüpheli veya sanıktan başka kişilerin zilyetliğinde bulunması halinde
dahi, elkoyma kararı verilebilir.
Maddenin ikinci fıkrasında, bu elkoyma koruma
tedbirine ancak sınırlı sayıda suçlarla ilgili olarak başvurulabileceği hüküm
altına alınmıştır.
Maddenin üç ila yedinci fıkralarında bu
taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerine ne suretle
elkonulabileceği düzenlenmiştir. İşaret etmek gerekir ki, kara, deniz ve hava
ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu
sicile şerh verildikten sonra; muhafazası için gerekli olması halinde, ulaşım
aracının zilyedliğinin ilgili kişinin elinden alınması yoluna da gidilebilir.
Maddenin sekizinci fıkrasında, bu madde
hükmüne göre alınan elkoyma kararının gereklerine aykırı hareket edilmesi
halinde hangi suçun oluşacağı hususunda hükme yer verilmiştir.
Dokuzuncu fıkrada, bu madde hükmüne göre
elkoymaya ancak hâkim tarafından karar verilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Tasarının 96 ncı maddesi redaksiyon
yapılarak, 129 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 101 inci maddesi, 130 uncu madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 106 ncı maddesinin başlığı
"Elkonulan eşyanın iadesi" şeklinde değiştirilmiş, ikinci fıkrası
gereksiz görülerek metinden çıkarılmış, birinci fıkrası ayrıntılı bir biçimde
iki fıkra halinde düzenlenmiş ve 131 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarıya, aşağıdaki gerekçeler
doğrultusunda; "Elkonulan eşyanın
muhafazası veya elden çıkarılması" başlıklı yeni 132 nci madde
eklenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında, elkonulan
eşyanın elden çıkarılmasına karar verilebilmesi için aranan şartlar
belirlenmiştir.
İkinci ve üçüncü fıkralarda, elkonulan
eşya ile ilgili elden çıkarma kararını verme yetkisi ve bu kararın verilmesinde
izlenecek usul düzenlemiştir.
Uygulamada, muhafazası açısından gerekli
tedbirlerin alınmaması dolayısıyla elkonulan eşyanın zarar görmesi olaylarına
tanık olunmaktadır. Bunun önüne geçebilmek amacıyla, maddenin dördüncü fıkrası
hükmü kabul edilmiştir.
Elkonulan eşyanın kamu eliyle muhafazası
çoğu zaman bir külfet oluşturmaktadır. Bu nedenle, elkonulan eşyanın zilyedliği
şüpheliye, sanığa, mağdura veya diğer bir kişiye bırakılarak muhafazası yoluna
gidilebilmesi kabul edilmiş ve bunun şartları, maddenin beşinci fıkrasında
düzenlenmiştir.
Maddenin altıncı fıkrasında, elkonulan ve
müsadere edilebilecek nitelikte olan eşyanın, delil olarak saklanmasına gerek
kalmaması halinde, başka bir surette elden çıkarılması usulü düzenlenmiştir.
Elkonulan eşya ilgili kişi açısından büyük bir önemi haiz olabilir veya
muhafaza altında tutulması büyük bir külfet oluşturabilir. Bu durumda eşya,
rayiç değerinin derhal tahsil edilmesi karşılığında, ilgiliye teslim
edilebilir. Mahkeme kararı üzerine yapılan bu teslimat halinde, bilahare
verilecek olan müsadere kararının konusunu, ödenen rayiç değerin oluşturacağı
kabul edilmiştir.
Tasarıya aşağıdaki gerekçeler
doğrultusunda, "Şirket yönetimi için
kayyım tayini" başlığı altında yeni bir 133 üncü madde eklenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında, şirket
yönetimine kayyım tayininin şartları belirlenmiştir. Bunun için öncelikle,
soruşturma veya kovuşturma konusu suçun, zincirleme veya kesintisiz suç olarak,
bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin bulunması gerekir. Ayrıca, şirket yönetimine kayyım tayini,
soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili maddi gerçeğin ortaya
çıkarılabilmesi için gerekli olmalıdır. Bu bakımdan bir şirketin faaliyeti
çerçevesinde işlenmiş olsa bile, icrası tamamlanmış olan bir suçla ilgili
olarak şirket yönetimine kayyım tayin edilemez. Bir turizm şirketinin faaliyeti
çerçevesinde örneğin uyuşturucu madde ticareti, göçmen kaçakçılığı, insan
ticareti, fuhuş, kumar oynatma gibi suçların işlendiği; kurulan şirketin,
gerçek bir ticari faaliyetin icrası için değil, örneğin banka kaynaklarının
zimmete geçirilmesinde bir araç olarak kullanıldığı; kurulan şirketin, suçtan
kaynaklanan malvarlığı değerlerinin yurt dışına transfer edilmesinde veya
bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği
konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tabi tutulmasında
araç olarak kullanıldığı hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,
bu koruma tedbirine başvurulabilecektir.
Şirket yönetimine kayyım tayini, ancak
hâkim veya mahkeme kararıyla olabilir. Hâkim veya mahkeme kararında, yönetim
organının karar ve işlemlerinin geçerliliği kayyımın onayına bağlı kılınabilir.
Bu durumda, özel hukuk hükümlerine göre görevlendirilmiş olan şirket yönetim
kurulu veya müdürleri, görevlerine devam ederler. Ancak, bu kişilerin şirket
yönetimiyle ilgili tasarruflarının veya şirket adına üçüncü kişilerle yaptıkları
işlemlerin hukukî geçerlilik taşıyabilmesi, atanan kayyımın onayına bağlıdır.
Atama kararı ile yönetim organının yetkilerinin tümüyle kayyıma da verilebilir.
Bu durumda, özel hukuk hükümlerine göre görevlendirilmiş olan şirket yönetim
kurulunun veya müdürlerinin görevleri sona erer. Şirket yönetimine kayyım
tayininin üçüncü kişilerle yapılan işlemlerle ilgili olarak bağlayıcı sonuç
doğurabilmesi için, hâkim veya mahkeme kararının ticaret sicili gazetesinde
ilan edilmesi gerekir. Bu karar örnekleri, ayrıca, ilgili şirketin merkez ve
şubelerinde üçüncü kişiler tarafından görülebilecek şekilde asılır. Atanan
kayyımın görevi, soruşturma ve kovuşturma sürecinde ve en geç hüküm anına kadar
devam edebilir.
Maddenin ikinci fıkrasında, atanan kayyıma
ödenecek ücretle ilgili; üçüncü fıkrada ise, kayyımın işlemlerine karşı özel
hukuk hükümlerine göre mahkemeye başvurulabilmesine ilişkin, hükümlere yer
verilmiştir.
Tasarının 110 uncu maddesinin birinci
fıkrasının başındaki "İki yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı
gerektiren cürümler" ibaresi suç sınırlamasının kaldırılması düşüncesiyle,
son fıkrası gereksiz görülerek metinden çıkarılmış, ikinci fıkraya açıklık
getirmek üzere bir cümle ilave edilmiş ve 134 üncü madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 111 inci maddesi, Uluslararası
adli yardımlaşma sözleşmelerinde genel olarak düzenlenmiş olduğundan tasarı
metninden çıkarılmıştır.
Tasarının Birinci Kitap, Dördüncü
Kısımdaki "Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan Haberleşmeye Girme"
başlıklı İkinci Bölümü, sistematiğe uygun olarak, "Telekomünikasyon
Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi" başlığı ile Beşinci Bölüm olarak
düzenlenmiş ve bu bölümün ilk maddesi olan tasarının "Dinleme ve kayda
alma kararı" başlıklı 107 nci maddesi "İletişimin tespiti, dinlenmesi
ve kayda alınması" şeklinde değiştirilmiş ve aşağıdaki gerekçeler
doğrultusunda yeniden düzenlenerek 135 inci madde olarak yeniden
düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile maddenin ifade biçimi
düzeltilmiş ve madde içeriğinin anlaşılmasında uygulamada karşılaşılabilecek
tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.
Birinci fıkrada telekomünikasyon yoluyla
yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının şartları ve usulü
düzenlenmiştir. İletişimin tespiti, belli bir telefon numarasından kimlerin ne
zaman arandığı, konuşmanın ne kadar süreyle yapıldığı, elektronik posta yoluyla
kimlerle iletişim kurulduğu hususlarının tespitinden ibarettir. İletişimin
dinlenmesi, telli veya telsiz telefonla ya da internet üzerinden yapılan
konuşmalar açısından geçerlidir. İletişimin kayda alınması ise, telli veya
telsiz telefonla ya da internet üzerinden yapılan konuşmalardaki ses veya
görüntüler açısından söz konusu olduğu gibi, elektronik posta yoluyla yapılan
iletişimin içeriği hakkında da uygulanabilir.
İkinci fıkrada şüphelinin tanıklıktan
çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimin kayda alınamayacağı, bu durumun
kayda alma gerçekleştikten sonra anlaşılması halinde alınan kayıtların derhal
yok edileceği hükme bağlanmıştır.
Üçüncü fıkrasında, telekomünikasyon yoluyla
iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması hususunda verilecek kararın
içeriğine ve uygulama süresine ilişkin düzenleme yapılmıştır.
Dördüncü fıkrasında, maddî gerçeğin
açıklığa kavuşturulması ya da şüpheli veya sanığın yakalanmasının mümkün
kılınması amacına yönelik olarak, telsiz telefonla yaptığı konuşmaların yer ve
zamanının belirlenmesine ilişkin kararın içeriği ve uygulama süresi hakkında
düzenleme yapılmıştır.
Beşinci fıkrada, bu madde hükümlerine göre
alınan hâkim veya Cumhuriyet savcısı kararının gizliliği hususunda hükme yer
verilmiştir.
Altıncı fıkrasında, bu koruma tedbirine
ancak sınırlı sayıda suçlarla ilgili olarak başvurulabileceği, hüküm altına
alınmıştır.
Yedinci fıkrada, maddede belirlenen esas
ve usuller dışında hiç kimsenin, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla
iletişimini dinleyemeyeceği ve kayda alamayacağı hükmü getirilmiştir.
Tasarının 109 uncu maddesinde başlığı ile
birlikte redaksiyon yapılmış ve 136 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının "Kararların yerine
getirilmesi" başlıklı 108 inci maddesi
aşağıdaki gerekçelerle yeniden düzenlenmiş ve 137 nci madde olarak kabul
edilmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında,
telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması işlemlerinin ne suretle icra edileceğine ilişkin hükümlere yer
verilmiştir. Bu fıkra hükmüne göre, telekomünikasyon hizmeti veren kuruluş
görevlilerinin bu kararı yerine getirmemesi halinde kendilerine karşı zor
kullanılabilecektir.
İkinci fıkrada, kayda alınan iletişim
içeriklerinin yazıya dökülmesi hususuna ilişkin düzenleme yapılmıştır.
Üçüncü fıkrada, iletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması işlemine son verilmesi ve iletişim içeriğine
ilişkin kayıtların yok edilmesi hususunda hükümlere yer verilmiştir. Dördüncü
fıkrada ise, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasından ilgililere
bilgi verilmesi hususu düzenlenmiştir.
Tasarının "Geçici elkoyma"
başlıklı 104 üncü maddesi, değişik koruma tedbirleri için ortak hüküm haline
getirilmek suretiyle "Tesadüfen elde edilen deliller" başlığı altında
yeniden düzenlenmiş ve 138 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarıya Birinci Kitap, Dördüncü Kısımdaki
"Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi" başlıklı
Beşinci Bölümden sonra gelmek üzere "Gizli Soruşturmacı" başlıklı
yeni Altıncı Bölüm başlığı altında "Gizli soruşturmacı
görevlendirilmesi" başlıklı yeni 139 uncu madde aşağıdaki gerekçelerle
eklenmiştir.
Kışkırtıcı ajan kullanılmasının hukuk
devleti ilkesi bakımından büyük sorunlar yaratması karşısında, Batı ülkelerinde
giderek artan ve buna paralel olarak da toplum hayatında tamiri kabil olmayan
yaralar açan organize suçlulukla mücadelede gizli soruşturma yapan bir
görevliden yararlanma düşüncesi ortaya çıkmıştır. Gizli soruşturmacı,
kışkırtıcı ajan değildir. Bunun kışkırtıcı ajandan en önemli farkı, gizli
soruşturmacının hiç bir zaman azmettiren durumunda bulunamamasıdır.
Gizli soruşturmacı, görevi sırasında suç işlemeyecektir.
Gizli soruşturmacının, içine girdiği örgüt
içerisinde uzun süre kalabilmesi, onun "uydurma kimlik" sahibi olması
ve bu kimlik altında bazı işlemlerde bulunabilmesine de bağlıdır.
Karşılaştırmalı hukukta, bu tedbirler
vasıtasıyla bireyin temel hak ve özgürlüklerine ağır biçimde müdahale edilmesi
nedeniyle, tedbire karar verme yetkisi
konusunda özel yetki kuralları öngörülmüştür.
Tasarıya eklenen yeni 140 ncı madde ile,
maddede sayılan suçları işlediğine dair hakkında kuvvetli şüphe bulunan ve
başka surette delil elde edilemeyen kişinin, teknik araçlarla izlenmesine imkan
verecek esas ve usuller düzenlenmiştir.
Tasarının Birinci Kitap, Dördüncü Kısım
altında yer alan "Haksız Yakalama ve Tutuklama Tazminatı" başlıklı
Altıncı Bölümü, sistematiğe uygun olarak "Koruma Tedbirleri Nedeniyle
Tazminat" başlığı altında Yedinci Bölüm olarak düzenlenmiştir.
Bu Bölümün "Tazminat istemi"
başlıklı 141 inci maddesine, (8) numaralı bentten sonra gelmek üzere arama ve
elkoyma ile ilgili tazminat istemine ilişkin iki yeni bent ilave edilmiş ve
madde redaksiyona tabi tutulmuştur.
Tasarının 142 nci maddesinde başlığı ile
birlikte redaksiyon yapılmıştır.
Tasarının 143 üncü maddesinin ikinci
fıkrası, iki ayrı fıkra halinde düzenlenmiş ve madde üç fıkra şeklinde
redaksiyona tabi tutulmuştur.
Tasarının 144 üncü maddesinde, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununa uygun olarak redaksiyon yapılmıştır.
Tasarının 145 inci maddesine
"çağrılma nedeni açıkça belirtilir" ibaresi eklenerek ve redaksiyon
yapılarak kabul edilmiştir.
Tasarının 146 ncı maddesi redaksiyon
yapılarak kabul edilmiştir.
Tasarının 147 nci maddesinin birinci
fıkrasında tanımlar maddesiyle uyum sağlamak üzere düzenleme yapılmış, ifade ve
sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkanlardan yararlanılabilmesini sağlamak
üzere bir bent eklenmiş ve redaksiyon yapılmak suretiyle kabul edilmiştir.
Tasarının 148 inci maddesi, redaksiyon
yapılarak, kolluk ifadesinin delil değeri hususunda uygulamada ortaya
çıkabilecek tereddütleri gidermek amacıyla dördüncü fıkra, kolluk bakımından yeniden ifade alma yasağı
öngörmek üzere beşinci fıkra eklenerek kabul edilmiştir.
Tasarının Birinci Kitap, Altıncı Kısım,
Birinci Bölüm başlığı "Müdafi Seçimi, Görevlendirilmesi, Görev ve
Yetkileri" olarak değiştirilmiştir.
Tasarının 149 uncu maddesinde başlığı da
dahil olmak üzere redaksiyon yapılmak, üçüncü fıkrasının başında yer alan
"Kolluk tarafından yapılan araştırma da dahil olmak üzere," ibaresi
gereksiz görülerek metinden çıkarılmak suretiyle kabul edilmiştir.
Tasarının 150 nci maddesi, başlığı
"Müdafiin görevlendirilmesi" şeklinde değiştirilmek, maddeye üçüncü
fıkra olarak, belli bir cezanın üzerindeki suçlarda zorunlu müdafiliği öngören
bir düzenleme eklenmek suretiyle kabul edilmiştir.
Tasarının 151, 152, 153, 154 üncü
maddeleri, redaksiyon yapılarak kabul edilmiştir.
Tasarının 155 inci maddesinin başlığı,
maddenin içeriğine uygun olarak değiştirilmiştir.
Tasarının 156 ncı maddesi, daha açık bir
şekilde ifade edilmek üzere redaksiyon yapılarak kabul edilmiştir.
Tasarının Ücret başlıklı İkinci Bölümünde
yer alan 157 ve 158 inci maddeler, bu Kanunda düzenlenmesi uygun görülmeyerek
metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 159 uncu maddesinin ikinci
fıkrası gereksiz görülerek, üçüncü fıkrası ise ceza hükmü içermesi nedeniyle
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda düzenlendiğinden metinden çıkarılmış ve 157 nci
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 160 ıncı maddesinin başlığı
"ihbar ve şikâyet" olarak değiştirilmiş, birinci fıkrada; şikayet,
ihbar ile aynı esaslara bağlanmış, sulh ceza hâkimlerine ihbarda bulunulacağına
ilişkin hüküm çıkarılmış, ikinci fıkrada; yeniden düzenleme yapılmış ve elçilik
ve konsolosluklara yapılacak ihbar ve şikayetler bu fıkradan çıkarılarak üçüncü
fıkra olarak düzenlenmiş, eklenen dördüncü fıkra ile; kamu kurum ve
kuruluşlarına yapılan ihbar ve şikayetlerin takipsiz kalmaması için Cumhuriyet
başsavcılığına intikalini sağlayan hükümler getirilmiş, birinci ve üçüncü
fıkralardaki sözlü ihbar ve şikayet beşinci fıkra olarak düzenlenmiş, suçun
soruşturma ve kovuşturmasının şikayete bağlı olduğunun daha sonra anlaşılması
halinde doğabilecek hak kaybını önlemek amacıyla yeni altıncı fıkra eklenmiş,
yapılan bu düzenleme karşısında tasarının beş ve altıncı fıkraları metinden
çıkarılmış ve 158 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 161 inci maddesinin birinci
fıkrasında "belediye memurları" ve "sulh ceza hâkimi" ile
ilgili düzenleme metinden çıkarılmış, "sağlık veya cenaze işleriyle
görevli kişiler" madde kapsamına alınmış ve maddede redaksiyon yapılmak
suretiyle 159 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 162 nci maddesinin birinci
fıkrasının ikinci cümlesi metinden çıkarılmış, ikinci fıkrası daha anlaşılır
bir biçimde redakte edilmiş ve 160 ıncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 163 üncü maddesinin başlığı
"Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri" şeklinde değiştirilmiş,
birinci ve ikinci fıkraları daha açık bir biçimde redakte edilerek dört fıkra
halinde, son iki fıkrası aynen muhafaza edilerek altı fıkra halinde düzenlenmiş
ve 161 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 164 üncü maddesinin başlığı
"Soruşturmada Cumhuriyet savcısının hâkim kararı istemi" şeklinde
değiştirilmiş ve 162 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 168 inci maddesi, sistematik
açıdan burada düzenlenmesi daha uygun görülerek 163 üncü madde olarak aynen
kabul edilmiştir.
Tasarının 165 inci maddesinin birinci
fıkrası genel düzenleme içinde yapıldığından, ikinci fıkrası da 148 inci
maddeye beşinci fıkra olarak eklendiğinden metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 166 ncı maddesi, 161 inci
maddede düzenlendiğinden metinden çıkarılmıştır.
Tasarıya 163 üncü maddeden sonra gelmek
üzere adli kollukla ilgili yeni 164, 165, 166 ve 167 nci maddeler eklenmiştir.
Tasarının 167 nci maddesinin başlığı
değiştirilerek ve redaksiyon yapılarak 168 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 169 ve 170 inci maddeleri
gereksiz görülerek metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 171 inci maddesi redaksiyona
tabi tutulmuş ve 169 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 172 nci maddesi, gereksiz
görülerek tasarı metninden çıkarılmıştır.
Tasarının 172 nci maddesinden sonra gelen
İkinci Kısım, Birinci Bölüm başlığı "Kamu Davasının Açılması"
şeklinde değiştirilmiştir. Tasarının 173 üncü maddesinin başlığı bölüm
başlığına uygun olarak değiştirilmiş, son fıkra gereksiz görülerek metinden
çıkarılmış ve madde daha ayrıntılı bir biçimde düzenlenerek 170 inci madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 174 üncü maddesi, tasarı
metninden çıkarılmıştır.
Tasarıya 170 inci maddeden sonra gelmek
üzere "Kamu davasını açmada takdir yetkisi" başlıklı yeni 171 inci
madde eklenmiştir.
Tasarının 175 inci maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarında redaksiyon yapılmış, son fıkra gereksiz görülerek metinden
çıkarılmış ve 172 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 176 ncı maddesi, ağır ceza
mahkemesi başkanının itiraz dilekçesini şüpheliye göndermesinin işi uzatacağı
düşüncesiyle metinden çıkarılmış, Cumhuriyet savcısı soruşturmanın tamamını
yapmakla mükellef olduğundan eksiklik varsa sulh ceza hâkimi aracılığıyla
tamamlatılması yerine takipsizlik kararının kaldırılması cihetine gidilmesinin
daha doğru olacağı düşüncesiyle ilgili fıkra çıkarılmış, şikayet hakkını
engelleyeceği düşüncesiyle ceza hükmüne yer verilmekten vazgeçilmiş ve madde
redaksiyona tabi tutularak 173 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 177 nci maddesi kamu davası
iddianamenin mahkemeye verilmesiyle değil, kabul edilmesiyle açılacağından, bu
durum da 181 inci maddede düzenlendiğinden 177 nci madde metinden
çıkarılmıştır.
Tasarının 178 inci maddesi, gerekli
kısaltma ve birleştirmeler yapılarak, dört fıkra halinde yeniden düzenlenmiş,
soruşturma evresi ile ilgili olduğundan madde İkinci Bölümün sonuna 173 üncü maddeden sonra gelmek üzere 174 üncü madde
olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü Kitabın başlığı "Kovuşturma
Evresi", Birinci Kısmın başlığı "Kamu Davasının Yürütülmesi"
şeklinde değiştirilmiştir.
Tasarının 179 uncu maddesi iddianamenin
reddi müessesesi düzenlenmediğinden metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 180 inci maddesi, iddianamenin
reddi kabul edilmediğinden, iddianamenin iadesi ile ilgili itiraz da 174 üncü
maddenin dördüncü fıkrasında düzenlendiğinden
metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 181 inci maddesi başlığı ile
birlikte redaksiyona tabi tutulmuş ve 175 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 182 nci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 176 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 183 üncü maddesi 177 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 184 üncü maddesinin madde
başlığı değiştirilmiş, birinci fıkra redaksiyona tabi tutulmuş, ikinci ve
üçüncü fıkraları gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve 178 inci madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 185 inci maddesinin başlığındaki
"Davet edilen" ibaresi "Çağrılan" şeklinde değiştirilmiş ve
179 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 186 ncı maddesinin beşinci
fıkrası gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve madde redaksiyona tabi
tutulmuş ve 180 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 187 nci maddesi redaksiyona tabi
tutulmuş ve 181 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 188 inci maddesi, 182 nci madde olarak
aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 189 uncu maddesinin ikinci
fıkrası ceza hükmü içerdiği için metinden çıkarılmış ve 183 üncü madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 190 ıncı maddesi, 184 üncü madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 191 inci maddesinin ikinci
fıkrası gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve 185 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 192 nci maddesi, 186 ncı madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 193 üncü maddesinin son fıkrası
ceza hükmü içerdiğinden metinden çıkarılmış ve 187 nci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 194 üncü maddesi, 188 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 195 inci maddesi, 189 uncu madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 196 ncı maddesinin ikinci
fıkrasında redaksiyon yapılmış ve 190 ıncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 197 nci maddesi daha açık bir
biçimde ifade edilmek amacıyla fıkra ve bentler halinde yeniden düzenlenmiş ve
191 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 198 inci maddesi, 192 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 199 uncu maddesinin son fıkrası
kaçaklık ile ilgili maddede düzenlendiğinden metinden çıkarılmış, birinci ve
ikinci fıkralar birleştirilerek düzenlenmiş, madde başlığı değiştirilmiş ve 193
üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 200 üncü maddesinin üç, dört ve
beşinci fıkraları kısmen ilk iki fıkrada, kısmen de genel hükümlerde
düzenlendiğinden metinden çıkarılmış ve madde iki fıkra halinde düzenlenmiş ve
194 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 201 inci maddesinde yer alan
"para, hafif hapis" ibaresi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunundaki
düzenleme dikkate alınarak "adli para" olarak değiştirilmiş ve 195
inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 202 nci maddesi redaksiyona tabi
tutularak ve yurt dışında bulunan sanığın sorgusunun ne surette
yapılabileceğine dair altıncı fıkra eklenmek suretiyle 196 ncı madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 203, 204 ve 205 inci
maddelerinde redaksiyon yapılmış ve 197, 198 ve 199 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 206 ncı maddesi, 200 üncü madde olarak aynen kabul
edilmiştir.
Tasarının 207 nci maddesine açıklık
getirmek üzere ikinci fıkra eklenmiş ve birinci fıkrada redaksiyon yapılmış ve
201 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 208 inci maddesi, 201 inci
maddeye ikinci fıkra olarak eklendiği için metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 209 uncu maddesinin ikinci
fıkrasında atıf maddesi kaldırılarak, daha anlaşılır bir biçimde ifade
edilerek, 202 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 210 uncu maddesinin başlığı
"Hâkim ve başkanın yetkisi" şeklinde değiştirilmiş, üçüncü fıkradaki
yedi günden onbeş güne kadar olan disiplin hapsi dört günle sınırlı tutulmuş,
avukatlar ve çocuklar hakkında disiplin hapsi uygulanamayacağına dair bir hüküm
ilave edilmiş ve 203 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 211 inci maddesinin ikinci
fıkrası gereksiz görülerek metinden çıkarılmış, birinci fıkrası redaksiyona
tabi tutulmuş ve 204 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 212 nci maddesi Ceza Muhakemesi
Kanununun genel kurallarına istisna olarak düzenlenmiş hükümler metinden
çıkarılmış ve madde genel esaslara uygun olarak tek fıkra şeklinde düzenlenmiş
ve 205 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Dördüncü Bölümünün
"Delillerin İkamesi" olan başlığı "Delillerin Ortaya Konulması
ve Tartışılması" olarak değiştirilmiştir.
Tasarının 213 ve 214 üncü maddeleri
"Delillerin ortaya konulması ve reddi" başlığı altında
birleştirilerek ve 213 üncü maddesindeki birbiriyle örtüşen hususlar birleştirilmek
suretiyle daha sade bir biçimde düzenlenmiş ve 206 ncı madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 215 inci maddesinin iki, üç ve
dördüncü fıkraları gereksiz görülerek metinden çıkarılmış birinci fıkrası 207
nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 216 ncı maddesinin birinci
fıkrasının ilk cümlesi redaksiyon
yapılmış ve 208 inci madde olarak kabul edilmiş, ikinci fıkrası gereksiz
görülerek metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 217 nci maddesi daha detaylı bir
biçimde iki fıkra halinde yeniden düzenlenmiş ve 209 uncu madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 218 inci maddesi son fıkra hükmü
gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve 210 uncu madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 219 uncu maddesindeki gereksiz
tekrarlar çıkarılmak suretiyle yeniden düzenlenmiş ve redaksiyon yapılarak 211
inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 220 nci maddesinin ikinci
fıkrasındaki "bütünüyle" ibaresi metinden çıkarılmış ve 212 nci madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 221 inci maddesi tek fıkra halinde
başlığı ile birlikte redaksiyona tabi tutularak yeniden düzenlenmiş ve 213 üncü
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 222 nci maddesi, gereksiz
görülerek metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 223 üncü maddesi, 214 üncü madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 224 üncü maddesinin başlığı
sadeleştirilmiş, madde redaksiyona tabi tutulmuş ve 215 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 225 inci maddesinin
"Delillerin tartışılması" olarak değiştirilmiş, madde redaksiyona
tabi tutulmuş ve 216 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 226 ncı maddesinin ikinci
fıkrası gereksiz görülerek metinden çıkarılmış, birinci ve üçüncü fıkralarda
redaksiyon yapılmış ve 217 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 227 nci maddesi redaksiyona tabi
tutularak iki fıkra halinde düzenlenmiş ve 218 inci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 228 inci maddesinin birinci
fıkrasında redaksiyon yapılmış ve 219 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 229 uncu maddesinin birinci
fıkrasındaki bazı bentler duruşma tutanağının içeriğine ilişkin olduğu için bir
sonraki maddeye alınmış, bu değişikliğe paralel olarak madde başlığı
"Duruşma tutanağının başlığı" şeklinde değiştirilmiş ve 220 nci madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 230 uncu maddesinin başlığı
"Duruşma tutanağının içeriği" olarak değiştirilmiş ve daha sade ve
ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiş ve 221 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 231 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 222 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının İkinci Kısım başlığı "Kamu
Davasının Sona Ermesi", Birinci Bölüm başlığı "Duruşmanın Sona Ermesi
ve Hüküm" şeklinde değiştirilmiştir.
Tasarının 232 nci maddesi başlığı ile
birlikte aşağıdaki gerekçelerle yeniden düzenlenmiş ve 223 üncü madde olarak
kabul edilmiştir:
Maddenin birinci fıkrasında hüküm
niteliğindeki mahkeme kararları belirlenmiştir.
İkinci fıkrada, hüküm niteliğindeki
kararlardan olan beraat kararının hangi hallerde verilebileceği açık bir
şekilde ortaya konmuştur.
Üçüncü fıkra hükmüne göre, sanık hakkında
kusurunun bulunmaması dolayısıyla beraat değil, ceza verilmesine yer olmadığı
kararı verilecektir.
Dördüncü fıkrada, işlenen fiil esasen
haksızlık teşkil etmesine ve bu fiil dolayısıyla failin kusurlu bulunmasına
rağmen, hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilebileceği haller
belirlenmiştir.
Bu düzenlemelerde, yeni Türk Ceza
Kanununun hükümleri göz önünde bulundurulmuş ve her iki kanunun birbiriyle
uyumunun sağlanması amacı güdülmüştür.
Beşinci fıkrada, sanığın müsnet suçu
işlediğinin sabit olması halinde hakkında mahkumiyet kararı verileceği; altıncı
fıkrada, mahkûmiyet kararının yanı sıra veya mahkûmiyet kararı yerine güvenlik
tedbirine hükmedileceği hususlarında düzenleme yapılmıştır.
Yedinci fıkrada, "non bis in
idem" kuralı gereğince davanın reddine karar verilebilecek haller
düzenlenmiştir.
Sekizinci fıkrada, davanın düşmesi kararı
ile hüküm niteliğinde olmayan davanın durması kararının verilebileceği haller
gösterilmiştir. Davanın durması kararına karşı itiraz kanun yoluna
başvurulabileceği de fıkra metninde tasrih edilmiştir.
Dokuzuncu fıkrada, derhal beraat kararının
verilebileceği hallerde davanın durması, davanın düşmesi veya ceza verilmesine
yer olmadığı kararının verilemeyeceği, hüküm altına alınmıştır.
Görevsizlik kararları, hüküm niteliğinde
değildir. Ancak, maddenin onuncu fıkrasında, adli yargı dışındaki bir yargı
merciine yönelik görevsizlik kararının kanun yolu bakımından hüküm sayılması
gerektiği belirtilmiştir.
Tasarının 233 üncü maddesi metinden
çıkarılmıştır.
Tasarının 234 üncü maddesinin son fıkrası
gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve 224 üncü madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 235 inci maddesi redaksiyona
tabi tutulmuş ve 225 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının İkinci Bölüm başlığı "Suç
Niteliğinde Değişiklik" olarak değiştirilmiştir.
Tasarının 236 ncı maddesinin dördüncü
fıkrası gereksiz görülerek, son fıkrası İnsan Hakları Mahkemesi Kararları
dikkate alınarak metinden çıkarılmış ve 226 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 237 nci maddesi genel hükümlere
göre işlem yapılması daha uygun görülerek metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 238 inci maddesi gereksiz
görülerek metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 239 uncu maddesi 227 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 240 ıncı maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 228 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 241 inci maddesi, 229 uncu madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 242 nci maddesi 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu ve bu Kanun hükümlerine uygun olarak yeniden düzenlenmiş ve 230
uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 243 üncü maddesine yapılan ilave
ile hüküm fıkrasının, herkes tarafından ayakta dinleneceği hususuna açıklık
getirilmiş, maddede redaksiyon yapılmış ve 231 inci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 244 üncü maddesi daha açık bir
şekilde ifade edilmek üzere yeniden düzenlenmiş ve 232 nci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 245 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 233 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 246 ncı maddesinde redaksiyon
yapılmış ve hangi mağdurlara müdafi tayin edileceğine ilişkin fıkra eklenmek
suretiyle, 234 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 247 nci maddesi, 235 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 248 inci maddesinin başlığı
"Mağdur ile şikayetçinin dinlenmesi" şeklinde değiştirilmiş, ikinci
ve üçüncü fıkraları gereksiz görülerek metinden çıkarılmış, yerine iki ve
üçüncü fıkra olarak, mağduru korumaya yönelik iki yeni fıkra eklenmiş ve 236
ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 249 uncu maddesinin üçüncü
fıkrası özel hukuk konusu olduğu için metinden çıkarılmış, birinci ve ikinci
fıkralarında redaksiyon yapılmış ve 237 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 250 nci maddesi, 238 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 251 inci maddesi redaksiyon
yapılmak suretiyle 239 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 252 nci maddesi, 240 ıncı madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 253 üncü maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 241 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 254 üncü maddesi, 242 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 255 inci maddesinin ikinci
fıkrası davanın gereksiz yere uzamasına sebep olacağı düşünülerek metinden
çıkarılmış ve 243 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Beşinci Kitap, Birinci Kısım
başlığı "Gaiplerin ve Kaçakların Yargılanması, Tüzel Kişilerin
Soruşturmada ve Kovuşturmada Temsili" şeklinde değiştirilmiştir.
Tasarının 256 ncı maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 244 üncü madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 257 nci maddesindeki
"konutu" ibaresi "adresi" şeklinde değiştirilmiş ve 245
inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 258 inci maddesinin ikinci
fıkrası birinci fıkraya ilave edilmiş, üçüncü fıkra 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununa uyumlu hale getirilmiş ve 246 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Beşinci Kitap, Üçüncü Kısım,
Üçüncü Bölüm başlığı "Kaçakların Yargılanması" şeklinde değiştirilmiş
ve Birinci Kısma İkinci Bölüm olarak alınmıştır.
Tasarının kaçağın tanımını yapan 286 ncı
maddesi daha açık bir biçimde ifade edilmek üzere üç fıkra halinde düzenlenmiş
ve 247 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 287, 288 ve 289 uncu maddeleri
"Zorlama amaçlı elkoyma ve teminat belgesi" başlığı altında tek madde
halinde yeniden düzenlenmiş ve 248 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Beşinci Kitap, Birinci Kısım,
İkinci Bölüm başlığı "Tüzel Kişilerin Soruşturmada ve Kovuşturmada
Temsili" şeklinde değiştirilmiş ve Üçüncü Bölüm olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 259, 260, 261, 262 ve 263 üncü
maddeleri tüzel kişilerin sanık olamayacağı ancak, soruşturmada ve kovuşturmada
temsilinin gerekebileceği düşüncesiyle "Tüzel kişinin temsili"
başlığı altında tek madde halinde yeniden düzenlenmiş ve 249 uncu madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarıya, Üçüncü Bölümden sonra 5190
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına ve Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanunla 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununa eklenen 394/a ilâ 394/d madde hükümleri 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunundaki suçlarla ilgili düzenlemeler de göz önünde
bulundurularak, 250, 251 ve 252 nci maddeler, "Bazı Suçlara İlişkin
Muhakeme" başlığı altında Dördüncü Bölüm eklenmiştir.
Tasarının Beşinci Kitap, İkinci Kısım
Başlığı "Uzlaşma ve Müsadere" şeklinde, Birinci Bölüm başlığı
"Uzlaşma" olarak değiştirilmiştir.
Tasarının "Önödeme" başlıklı 264
üncü maddesi, Bölüm başlığındaki değişiklik ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
düzenlenmiş olması nedeniyle metinden çıkarılmıştır.
Tasarının "Uzlaşma" başlıklı 265
inci maddesi, tasarının madde içeriğine uygun olarak daha ayrıntılı bir biçimde
yeniden düzenlenmiş ve 253 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 266 ncı maddesinin başlığı
"Mahkeme tarafından uzlaştırma" şeklinde değiştirilmiş ve madde 253
üncü maddede yapılan düzenlemeye uygun olarak yeniden değiştirilmiş ve 254 üncü
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 267 nci maddesi başlığı ile
birlikte redaksiyona tabi tutulmuş ve 255 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Beşinci Kitap, İkinci Kısım,
"Ceza Kararnamesi" başlıklı İkinci Bölümü ve bu bölümde yer alan 268,
269, 270, 271, 272 ve 273 üncü maddeleri, ceza kararnamesi ile ilgili bir
düzenleme yapılması uygun görülmediğinden metinden çıkarılmıştır.
Tasarının Beşinci Kitap, İkinci Kısım,
Üçüncü Bölümü; İkinci Bölüm olarak, başlığı da "Müsadere Usulü"
şeklinde değiştirilmiştir.
Tasarının 274 üncü maddesi İkinci Bölüm
başlığında yapılan değişikliğe paralel olarak ve iki fıkra halinde yeniden
düzenlenmiş ve 256 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 275 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 257 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 276 ncı maddesi, 258 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 277 nci maddesinin son cümlesi
itirazla ilgili hükümlere paralel olarak metinden çıkarılmış ve 259 uncu madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Beşinci Kitap, Üçüncü Kısım,
Birinci Bölüm altındaki 278, 279, 280 ve 281 inci maddeler, İkinci Bölüm
altındaki 282, 283, 284 ve 285 inci maddelerle ilgili konular koruma tedbirleri
bölümünde düzenlendiği için tasarı metninden çıkarılmıştır.
Tasarının Beşinci Kitap, Üçüncü Kısım,
Üçüncü Bölüm altındaki 286, 287, 288 ve 289 uncu maddeler, 247 ve 248 inci
madde olarak düzenlenmiş ve Beşinci Kitap, Birinci Kısma, İkinci Bölüm olarak
alınmıştır.
Tasarının 290 ıncı maddesinde, redaksiyon
yapılmış ve 260 ıncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 291 inci maddesinde,
"kendisini vekil edenlerin" ibaresi yerine "müdafiliğini veya
vekilliğini üstlendiği kişilerin" ibaresi getirilmiştir. Çünkü özellikle
zorunlu müdafilik halinde, şüpheli veya sanık kendi özgür iradesiyle belirli
bir avukatı baştan vekil tayin etmemektedir. Bu nedenle hükmün daha anlaşılır
ve tereddüde yer vermeyecek biçimde yeniden düzenlenmesi amaçlanmıştır. Bunun
sonucu olarak şüpheli, sanık ve davaya katılan tarafından seçilen veya hâkim ya
da mahkemenin istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen avukatın,
müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık isteklerine aykırı olmamak
koşuluyla, kanun yollarına başvurabilecekleri belirtilmiş ve 261 inci madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 292 nci maddesi 262 nci, 293
üncü maddesi 263 üncü madde olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 294 üncü maddesinin birinci
fıkrasında iki değişiklik yapılmıştır. İlk değişiklik ifadelerin düzeltilmesi
şeklindedir. Buna göre; "kabulü gerekli" yerine "kabul
edilebilir", "hukukunu ihlal etmez" yerine "haklarını
ortadan kaldırmaz" ibareleri öngörülmüştür. İkinci değişiklik ise, kanun
yoluna başvurabilecek olanların tek tek sayılmasından vazgeçilmesidir. Çünkü
burada sayılanlardan Cumhuriyet savcısı ve avukat gibi hukukçuların yanılması
dahi bir hakkı ortadan kaldırmazken, burada sayılmayan ve kendileri de hukukçu
olması gerekmeyen az sayıda hak sahibinin bu imkandan yoksun bırakılmasının
makul bir gerekçesi olamaz. Bu nedenlerle birinci fıkra yeniden düzenlenmiş ve
264 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 295 inci maddesinin ikinci
cümlesindeki "karar aleyhe bozulamaz" ifadesi "yeniden verilen
hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı
içeremez" şeklinde değiştirilmiştir. Çünkü burada yasak olan hükmün aleyhe
bozulması değil cezanın aleyhe olacak şekilde artırılmasıdır. Bu nedenle
değiştirilen madde 265 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 296 ncı maddesinin ikinci
fıkrasında "avukatın" ibaresi tanımlar maddesine uygun olarak
"müdafiin veya vekilin", üçüncü fıkrasındaki "avukat"
ibaresi "müdafi", "asil ile avukatın" ibaresi "şüpheli
veya sanık ile müdafiin" şeklinde değiştirilmiş ve 266 ncı madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 297 nci maddesinde, hâkim
kararlarına her zaman, mahkeme kararlarına ise ancak kanunun gösterdiği
hallerde itiraz edilmesi mümkün olduğundan madde yeniden düzenlenmiş ve 267 nci
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 298 inci maddesi, redaksiyona
tabi tutularak, 268 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 299 uncu maddesi, redaksiyona
tabi tutularak 269 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 300 üncü maddesi, 270 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 301 inci maddesi, redaksiyona
tabi tutularak 271 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 302 nci maddesi acele itiraz
kaldırıldığından gereksiz görülerek metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 303 üncü maddesi, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununa uygun olarak redakte edilmiş ve 272 nci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 304 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan "mahkemeleri" ibareleri "mahkemelerinde
bulunan", son fıkradaki "taraflar" ibareleri
"ilgililer" şeklinde değiştirilmiş ve 273 üncü madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 305 inci maddesi, 274 üncü madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 306 ve 307 nci maddelerinin
ikinci fıkralarındaki "taraflara" ibaresi "ilgililere"
şeklinde değiştirilmiş ve 275 ve 276
ncı maddeler olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 308 inci maddesi, 277 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 309 uncu maddesinin sonunda yer
alan "taraflara" ibaresi "ilgililere" şeklinde
değiştirilmiş ve 278 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 310 uncu maddesi, 279 uncu madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 311 inci maddesinin birinci
fıkrasının (3) numaralı bendinde "iptal ederek" ibaresi
"kaldırarak" şeklinde düzeltilmiş ve 280 inci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 312 nci maddesi 281 inci, 313
üncü maddesi 282 nci, 314 üncü maddesi 283 üncü, 315 inci maddesi 284 üncü
madde olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 316 ncı maddesi "özel"
ibaresi yerine "Türk Ceza Kanununun 18 inci maddesinin dördüncü fıkrası
hükmü hariç; diğer" olarak değiştirilmiş ve 285 inci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 317 nci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve uygulamada ortaya çıkabilecek sorunları gidermek amacıyla maddede
değişiklik yapılmış ve 286 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 318 inci maddesinde yer alan
"kararlar" ibaresi "açıklık getirilmek üzere "mahkeme
kararları" şeklinde değiştirilmiş ve 287 nci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 319 uncu maddesi 288 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 320 nci maddesi 289 uncu, 321
inci maddesi 290 ıncı, 322 nci maddesi 291 inci, 323 üncü maddesi 292 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 324 üncü maddesinin birinci
fıkrasındaki "temyiz dilekçesi" ibaresi "temyiz başvurusu",
ikinci fıkradaki "taraflara" ibaresi "ilgililere" şeklinde
değiştirilmiş ve 293 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 325 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 294 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 326 ncı maddesinin birinci
fıkrasındaki "Temyiz dilekçesi" ibareleri "Temyiz
başvurusu", ikinci ve üçüncü
fıkralarındaki "avukatı" ibareleri tanımlar maddesiyle uyum sağlamak
amacıyla "müdafii" şeklinde değiştirilmiş ve 295 inci madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 327 nci maddesi redaksiyona tabi
tutulmuş ve 296 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 328 inci maddesi daha anlaşılır
bir şekilde ve beş fıkra olarak
düzenlenmiş ve 297 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 329 uncu maddesindeki "temyiz
dilekçesi ve beyanı" "temyiz başvurusu" olarak değiştirilmiş ve
298 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 330 uncu maddesinin birinci
fıkrasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa uyum ve diğer maddelerde yapılan
değişikliklere paralellik sağlamak amacıyla değişiklik yapılmış ve 299 uncu
madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 331 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 300 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 332 nci maddesinde, diğer
maddelerde yapılan değişikliğe paralelliğin sağlanması amacıyla redaksiyon
yapılmış ve 301 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 333 üncü maddesinde redaksiyon
yapılmış ve 302 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 334 üncü maddesinde redaksiyon
yapılmış, birinci fıkrasının (7) numaralı bendi metinden çıkarılarak, (8)
numaralı bendi ise 765 sayılı Kanuna yapılan atıf, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun ilgili maddesine yapılarak düzeltilmiş ve 303 üncü madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 335 inci maddesinde redaksiyon
yapılmış ve ilk derece mahkemesi kararlarında doğrudan temyize gelen dosyalar
hakkında verilen karar üzerine izlenecek yöntem hakkında dördüncü fıkra
eklenmiş ve 304 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 336 ncı maddesi 305 inci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 337 nci maddesinde yer alan
"cezanın belirlenmesinde hukuka aykırılıktan dolayı" ibaresi hükmün
uygulama alanını daralttığı için metinden çıkarılmış ve 306 ncı madde olarak
kabul edilmiştir.
Tasarının 338 inci maddesi redaksiyon
yapılarak, ayrıca maddede yer alan bölge adliye mahkemesi ibarelerinin yanında
ilk derece mahkemesi ibaresine de yer verilmiş ve 307 nci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının Üçüncü Kısım Birinci Bölüm başlığında yer alan
"Karar Düzeltme ve" ibaresi metinden çıkarılmış, bu düzeltmeye
paralel olarak karar düzeltme kanun yoluna ilişkin olan 339, 340, 341 ve 342
nci maddeler metinden çıkarılmıştır.
Tasarının 343 üncü maddesinde karar
düzeltmenin metinden çıkarılması dolayısıyla "ve eğer karar düzeltme
isteminde bulunmuşsa buna ilişkin daire kararının" ibaresi metinden
çıkarılarak, "re'sen veya istem üzerine" ibaresi ile "sanığın
lehine itirazda süre aranmaz" cümlesi eklenerek, 308 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının "Kanun yararına bozma"
başlıklı 344 üncü maddesi ile "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kanun
yararına başvurması" başlıklı 345 inci maddesi sistematik açıdan daha
uygun olacağı düşüncesiyle "Kanun Yararına Bozma" başlıklı İkinci
Bölüm altında düzenlenmiştir.
Tasarının 344 üncü maddesi 309 uncu, 345
inci maddesi 310 uncu madde olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 346 ilâ 358 inci maddeleri
"Yargılamanın Yenilenmesi" başlıklı Üçüncü Bölüm altında
düzenlenmiştir.
Tasarının 346 ncı maddesinin birinci
fıkrasının (6) numaralı bendine "verildiğinin" ibaresinden sonra
gelmek üzere bende açıklık getirmek üzere "ve hükmün bu aykırılığa
dayandığının" ibaresi eklenmiş, maddeye
eklenen ikinci fıkra ile (f) bendi hükümlerinin zaman bakımından
uygulanması ile ilgili düzenlemeler yapılmış ve 311 inci madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 347 nci maddesi 312 nci, 348
inci maddesi 313 üncü, 349 uncu maddesi 314 üncü, 350 nci maddesi 315 inci, 351
inci maddesi 316 ncı, 352 nci maddesi 317 nci, 353 üncü maddesi 318 inci, 354
üncü maddesi 319 uncu, 355 inci maddesi 320 nci, 356 ncı maddesi 321 inci, 357
nci maddesi 322 nci madde olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 358 inci maddesine, yargılamanın
yenilenmesi sonunda daha önce mahkûm olmuş sanığın beraat etmesi veya ceza
verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi halinde, bu kişinin mağduriyetini
gidermek için tazminat talep edebilmesini mümkün kılmak üzere üçüncü fıkra
eklenmiş ve 323 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının Yedinci Kitap Birinci Kısım
başlığı altında düzenlenen Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Bölüm başlıkları
altında yer alan; 359 ilâ 370 inci maddeleri Ceza İnfaz Kanununda düzenlenmesi
gereken hükümler olduğundan; Yedinci Kitap İkinci Kısımda yer alan 371 ilâ 376
ncı maddeler, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa uyum sağlamak üzere tasarı
metninden çıkarılmış, Kitap, Kısım, Bölüm ve madde başlık ve numaraları buna
göre teselsül ettirilmiştir.
Tasarının 377 nci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "ceza kararnamelerinde" ibaresi, bu kurum
tasarıdan çıkarıldığı için metinden çıkarılmış ve 324 üncü madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının 378 inci maddesinin ikinci
fıkrasında "hükmün geri bırakılması" ve "davanın
ertelenmesi" ibareleri bu müesseselere tasarıda yer verilmemesi nedeniyle,
son fıkrası ise, bazı sanıklara ayrıcalık tanınması uygun görülmeyerek metinden
çıkarılmış ve 325 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 379 uncu maddesinin başlığı
"Bağlantılı davalarda giderler" olarak değiştirilmiş, ikinci fıkrası
ise ceza hukuku ilkelerine uygun olarak yeniden düzenlenmiş ve 326 ncı madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 380 inci maddesi, 327 nci madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının 381 inci maddesi redaksiyona
tabi tutulmuş ve 328 inci madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 382 nci maddesi sadeleştirilerek
tek fıkra halinde düzenlenmiş ve 329 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 383 üncü maddesi, 330 uncu madde
olarak aynen kabul edilmiştir.
Tasarının "Adlî tatil" başlıklı
384 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "Temmuzun yirmisinden"
ibaresi "Ağustosun birinden" şeklinde değiştirilmiş ve 331 inci madde
olarak kabul edilmiştir.
Tasarının 385, 386 ve 387 nci maddeleri,
bu Kanunun, yürürlük ve uygulanmasına dair kanunda düzenlenmesi uygun
görüldüğünden tasarı metninden çıkarılmıştır.
Tasarıya, 331 inci maddeden sonra gelmek
üzere "Bilgi isteme" başlığı altında 332 nci madde eklenmiştir.
Tasarıya, 332 nci maddeden sonra gelmek
üzere "Yönetmelik" başlığı altında 333 üncü madde eklenmiştir.
Tasarının "Yürürlük" başlıklı
388 inci maddesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlük tarihine uyum
sağlamak amacıyla yeniden düzenlenmiş ve 334 üncü madde olarak kabul
edilmiştir.
Tasarının "Yürütmeye" ilişkin
389 uncu maddesi, 335 inci madde olarak aynen kabul edilmiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun onayına sunulmak
üzere saygı ile arz olunur.
Başkan Başkanvekili Sözcü
Köksal Toptan Recep Özel Ramazan
Can
Zonguldak Isparta Kırıkkale
Kâtip Üye Üye
Hasan Kara Fehmi Hüsrev Kutlu Halil Ünlütepe
Kilis Adıyaman Afyon
(İmzada
bulunamadı) (Karşı oy yazısı ektedir,
imzada
bulunamadı)
Üye Üye Üye
Halil Özyolcu Haluk İpek Feridun
Fikret Baloğlu
Ağrı Ankara Antalya
(Karşı
oy yazısı ektedir)
Üye Üye Üye
Yüksel
Çorbacıoğlu Orhan Yıldız Mehmet Küçükaşık
Artvin Artvin Bursa
(Karşı oy) (Karşı oy yazımız ektedir)
Üye Üye Üye
Feridun Ayvazoğlu Muzaffer Külcü Mahmut
Durdu
Çorum Çorum Gaziantep
(Karşı oy)
Üye Üye Üye
Nimet Çubukçu Mehmet Yılmazcan Hakkı Köylü
İstanbul Kahramanmaraş Kastamonu
Üye Üye Üye
Muharrem Kılıç Orhan Eraslan Enver
Yılmaz
Malatya Niğde Ordu
(Karşı oy ektedir) (Karşı oy
yazımız ektedir)
Üye Üye Üye
Mehmet Nuri Saygun Ahmet Çağlayan Bekir Bozdağ
Tekirdağ Uşak Yozgat
(Karşı oy yazımız ektedir)
KARŞI OY
YAZISI
Adalet Komisyonunda görüşülerek kabul
edilen Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısı, dünyada eşi ve benzeri görülmedik bir
süratle görüşülen ve kabul edilen bir tasarı olmuştur. Tasarı esas itibarıyla
bir “panik tasarısı” olduğundan panik tasarılarında görülen olumsuzlukları da
içinde taşımaktadır. Tasarı Adalet Alt Komisyonunda 28.10.2004 - 19.11.2004
tarihleri arasında toplam oniki günde, eşi benzeri dünyada görülmeyecek şekilde
kısa ve süratli bir görüşmeyle sonuçlandırılmıştır. Tasarının alt komisyonda
ete kemiğe büründürülme süresi sadece ve sadece oniki gündür. Alt komisyondan
çıktıktan hemen sonra, henüz alt komisyon raporunu milletvekilleri okuma
fırsatı bile elde edemeden, hatta bizim karşı oy yazımızı yazmaya bile zaman
tanınmadan, tasarı bu defa da Adalet Komisyonunda görüşülmeye başlanmış ve
toplam beş günlük süre içerisinde de Adalet Komisyonunda görüşülerek genel
kurula gönderilmesi kararlaştırılmıştır.
Bu arada tasarının olgunlaştırılması
çerçevesinde; ne akademik dünyada, ne hukuk çevrelerinde bir tartışma
açılmamıştır. Tasarı toplumun değişik kesimleriyle paylaşılmamıştır. Ya, bu
şekilde şekillendirilen tasarıya karşı Ana muhalefet partisi olarak doğrudan
doğruya karşı koyarak katkı vermeme yolunu seçecektik, ya da tüm olumsuzluklara
rağmen kimi katkılarla; yasanın olumlu hale gelmesi için çaba sarf edecektik.
Biz de ikinci yolu tercih ederek, bu kadar temel, bu kadar önemli bir yasa
tasarısına izin verildiği ölçüde olumlu katkı sunmaya çalıştık. Ancak, bütün bu
çabalara rağmen tasarı iyi yanlarının yanında önemli eksiklikleri de
içermektedir.
Bilindiği gibi, Ceza Muhakemesi Kanunu
rejimi yapısıyla sıkı sıkıya ilişkilidir. Bu açıdan Muhakeme Kanunu, bir
formaliteler ve şekilci hükümler kanunu değildir. İçeriğe ilişkin ve rejimin
niteliğe ilişkin önemli hükümleri ve konuları da düzenlediği bir gerçektir.
Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen
hükümlerin çoğu, Anayasanın önemli ilkelerinin uygulanmasına ilişkindir. Bu
itibarla, Ceza Muhakemesi Kanununu bir ölçüde Anayasanın yürürlük kanunu sayma
olanağı da vardır. Bu kadar önemli bir kanunun toplumun en geniş kesimleriyle
paylaşılarak çıkarılması, tüm hukuk çevrelerinin, bilim ve yargı çevrelerinin,
baroların katkıda bulunması tercih ve arzu edilen bir durum olması gerekirken,
anlamsız bir şekilde ve bir panik içerisinde “Aman! yasa 17 Aralığa
yetişsin...” mantığıyla, bırakın toplumun geniş kesimleriyle tartışmayı ve
mutabakata varmayı, kimi noktalarda Ana Muhalefet partisiyle bile mutabakat
aranmamıştır. Bu açıdan belirttiğimiz mahzurları da içerisinde taşıyan bir
kanun tasarısı ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Oysa Ceza Muhakemesi Kanunu bir ülkedeki
rejimin en temel indikatörlerinden bir tanesidir. Yani rejimin turnusol
kâğıdıdır. Zannedildiği gibi Ceza Muhakemesi Kanunu sadece bir usül kanunu
olmayıp, tersine temel haklarla ve Anayasa esaslarıyla doğrudan doğruya ilgili
hukukî hayata çok geniş etkisi olan bir kanundur. Konunun önemiyle ters
orantılı bir görüşme usülü benimsenmiş olması belki de kanunun en zayıf
tarafını teşkil etmektedir. Bu tür haklı taleplerimize; iktidar partisi temsilcileri,
kanunun 17 Aralık 2004’e yetişmesi gerektiğini, Avrupa Birliği ilerleme
raporunda bu hususun yazılmış olduğunu ileri sürerek, mazereti anlayışla
karşılamamızı istemişlerdir.
Ceza Muhakemesi Kanununun, İlerleme
Raporunda olduğu, çok öncelerden de belliydi. Bu konuyu hukuk çevrelerinin
görüşeceği ve tartışacağı, üzerinde akademik çalışma ve sunuşların
yapılabileceği yani olgunlaşması için gereken çalışmaların tümünün yapılabileceği
makul bir süreye yayılması daha doğru sonuçlar almak bakımından yararlı
olacaktı. Unutulmamalıdır ki, Ceza Muhakemeleri Kanunu gibi, alanı geniş ve
etkili bir kanun, kendi ülkemiz ve insanımız için çıkarılması gereken bir
kanundur. Öncelikli hareket noktamız bu olmalıdır. Yoksa “Birileri bu kanunda
gerekli değişiklikleri yaptılar” denilsin diye, panik tasarılarla yasalaştırma
çalışmaları hukuk dünyamıza yarardan çok zarar vermektedir. Bu şekilde yapılan
çalışmalar ülkenin bütün temel kodlarını bozmakta, temel kodlar arasında
uyumsuzluk hatta aynı temel kodun kendi içerisinde uyumsuzluk doğması
neticesini yaratmaktadır. “Aşırı hızlandırılmış” Ceza Muhakemesi Kanununda da
ne yazık ki, bu sakıncaların hepsi mevcuttur.
Kanunun komisyonda görüşülmesi sırasında;
iktidar partisi temsilcilerinin hukuk devleti kavramını çoğu kez
karıştırdıklarını, hatta polis devleti kavramını da karıştırdıklarını izlemiş
bulunmaktayız.
Polis devleti deyimindeki polis, zabıta
yani kolluk anlamına gelmez. İç kamu kudretini anlatan bir anlam taşır. Polis
devleti, devlet kudretinin dizginlenmemiş halidir. Yoksa zabıtayla yani
kollukla tek başına özgülenmiş bir bağ değildir.Hukuk devleti de yargıç devleti
değildir. Hukuk devleti, hukuku yaratan devlet de demek değildir. Hukuk,
devletin emir ve yasaklarından da ibaret değildir. Hukuk devleti, bilimsel,
fikrî ve felsefî genel bir uyanışın hukuk dalına yansımasıdır. Hukuk, toplumun
yapısından ve toplumsal ilişkilerin mantığından doğan ve toplumun temelini
teşkil eden kurallardır. Bu itibarla, hukuk devleti kanunlar koyan ve kanunlara
uyan devlet olmayıp, adil ve doğru olan, insanı esas alan şeyleri kanunlaştıran
ve insanın hizmetinde olduğunu bilen devlettir. Hukuk devleti “asla çoğunluğun
dediği olur” fikrine de itibar etmez.
Bu konuda iktidar partisi
temsilcilerindeki kavramsal bulanıklık, ne yazık ki tüm çabalarımıza rağmen yer
yer tasarıya da yansımıştır. Zaman zaman düşüncelerimize değer verilmiş, zaman
zamanda ideolojik tercihleri noktasında çoğunluk olduklarını ve istediklerini
yapabileceklerini düşünerek, çok haklı, çok hukuka uygun taleplerimiz oylanarak
görmezden gelinmiştir. Bu oylamaların demokrasinin gereği olduğu
zannedilmiştir. Oysa, demokratik çoğunluğun istediğini yapabilen dizginsiz bir
kuvvet olacağı sanılmamalıdır. Katı anayasa, kuvvetler ayrılığı, insan hakları,
özgür basın gibi müesseseler demokratik çoğunluğu belli hudutlar içinde
tutabilmek için demokrasinin vazgeçilmez esaslarıdır. Bu itibarla; Anayasanın
bir ölçüde yürürlük kanunu da sayılan Ceza Muhakemesi Kanununda toplumda en
geniş mutabakatın aranması esas olmalıdır.
Ceza Muhakemesi Kanununun özgürlükleri
savunuyor olabilmesi için toplum içindeki ekonomik değerlerin adil dağılışının,
vatandaşların büyük iktisadî kuvvetler karşısında ezilmemesinin ve yoksul
kimselerin, yarın endişesinden kurtulmasını sağlamaya çalışan sosyal adaletin
ve sosyal devletin olması demokratik hukuk devleti için vazgeçilmez bir
gerekliliktir. Bu durumu gözetmeyen düzenlemelerin hiçbirisi gerçekte
özgürlükçü nitelik taşımayacaktır.
Tüm bu anlattıklarımız çerçevesinden,
alelacele ve panik içerisinde, Avrupa görsün diye hazırlanan Ceza Muhakemesi
Kanununa hiçbir komplekse kapılmadan elden gelen ölçüler içerisinde olumlu
katkı yapmaya çalıştık. Ancak olumlu katkı yapmaya çalışmamız, konunun bir
mutabakat ürünü olduğu fikrini vermemelidir.
Öyle ki komisyon görüşmelerinin sonuna
kadar TBMM’ye sevk ettiği tasarı üzerinde Bakanlık hiçbir düzeyde elini
çekmemiş yürütmenin yasama üzerinde ağır baskısı komisyon görüşmeleri sonuna
kadar devam etmiştir. Bu noktada yüzlerce önergeler, antidemokratik bir biçimde
idare tarafından iktidar partisi milletvekillerine imzalattırılmış, getirilen
önergelerin milletvekilleri tarafından red edilmesine rağmen, İçtüzük hükümleri
yok sayılarak tekrar tekrar oylamalar yaptırılmıştır.
Bu şekilde yapılan görüşmeler sonucu;
hukuk devletlerinde vazgeçilmez sayılan Adlî Kolluk yasaya girme şansını
bulamamıştır. Yine Devlet Güvenlik Mahkemesi tarzında özel yargılama kuralları
bir genel kural haline getirilmiş ve doğal yargıç ilkesi zedelenmiştir. İktidar
partisi kendi bakış çerçevesinde yasada birtakım düzenlemeler yapmaya çalışmış,
kendi yandaşlarını soruşturma ve kovuşturma ve tedbirlerden bağışık tutmak için
ince ayarlar yapmaya çalışmıştır. Yasa ülkenin temel kodlarından biri olmasına
rağmen buraya iktidar partisinin ideolojik yaklaşımı ve dünya görüşü de
yansıtılmaya çalışılmıştır. Kadına ve hekime çarpık bakış soruşturma hukuku
içerisinde yer almaması gereken bir biçimde üstelik de Anayasaya aykırı olarak
ve ayırımcılık yapılarak yasada yer almıştır. Hükümet tarafından demokratik
hukuk devletlerinde olmaması gereken kimi müesseseler yasaya taşınmaya
çalışılmıştır. Bu örnekleri tek tek saymak karşı oy yazısı mantığı içerisinde
olanaklı değildir.
Kanun kendi içerisinde çelişkileri içeren,
kısa zamanda hazırlandığı için teknik olarak birçok kusuru da taşıyan bir kanun
olmuştur. Şöyle ki; kanunda tüm kavram ve müesseseler her yerde, her zaman
yerli yerine oturmamıştır. Uzun yıllar teoride ve pratikteki uygulamalarla
oturan kimi müesseseler gereksiz bir biçimde eski durumlarını koruyamamışlardır.
Yeni getirilmek istenen kimi müesseselerin sisteme tam uyumu sağlanamamıştır.
Kimi müesseseler ya sistemle uyumsuzluk içindedir, ya da çatışma ve karmaşa çıkabilecek
niteliktedir. Kanunun kendi maddeleri arasında çelişkiler vardır. Düzenlenen
kataloglar keyfidir. Katalog düzenlemelerinde kıstaslar objektif değildir,
ideolojiktir. Tüm bu hususları belirterek karşı oy yazımızda özellikle madde
değerlendirmelerinden kaçındık. Madde değerlendirmelerini, alt komisyonda ve
komisyonda yaptığımız gibi görüşmeler sırasında genel kurulda da yapacağız.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak saygıyla
arz ederiz.
Halil Ünlütepe Feridun F. Baloğlu Yüksel Çorbacıoğlu
Afyon Antalya Artvin
Mehmet
Küçükaşık Feridun Ayvazoğlu Muharrem Kılıç
Bursa Çorum Malatya
Orhan Eraslan Mehmet Nuri Saygun
Niğde Tekirdağ
HÜKÜMETİN
TEKLİF ETTİĞİ METİN
CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ
KANUNU TASARISI
BİRİNCİ KİTAP
Genel Hükümler
BİRİNCİ KISIM
Kapsam, Tanımlar, Görev
ve Yetki
BİRİNCİ
BÖLÜM
Kapsam
ve Tanımlar
Kanunun kapsamı ve
yorumunda uyulması gerekli ilkeler
MADDE 1. - 1. Bu Kanun, suç nedeniyle ceza soruşturma ve
kovuşturmasının nasıl yapılacağı, ceza davasının ne suretle açılacağı,
yürütüleceği ve sonuca bağlanacağı hususundaki kuralları içerir.
Diğer kanunların, bu konudaki hükümleri saklıdır.
2. Bu Kanunun uygulanmasında, adil yargılama, tarafların
iddia ve savunmanın haklarının dengeliliği ilkelerine uyulur.
Kamu davasını açmakla ve bu husustaki işlemleri yürütmekle
görevli olanlarla, hüküm mercileri arasındaki kesin ayırım her zaman korunur.
Kanunların ayrıca hüküm getirdiği hâller saklı kalmak üzere,
birbirine benzer koşullar içinde bulunan ve aynı suçlardan dolayı kovuşturulan
kişiler ortak kural ve ilkelere göre yargılanırlar.
3. Ceza adalet sistemi içerisinde yer almış görevliler ve
adlî merciler kamu davasının bütün aşamalarında mağdurların haklarının
saptanması ve güvence altında tutulması hususunda özen göstermekle
yükümlüdürler.
4. Şüphe altında bulunan veya kovuşturulan herkes suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır. Kişilerin suçsuzluk karinesine
karşı yöneltilen müdahaleler önlenir ve bu karinenin ihlâli ile neden olunan
zararlar giderilir. Kanunların öngördüğü cezalara ayrıca hükmolunur.
Şüpheli veya sanıklara, haklarındaki iddialar bildirilir ve
bir avukatın yardımından yararlanmaları hiçbir suretle engellenmez.
Şüpheli veya sanıklar hakkında kanunların öngördüğü
zorlayıcı tedbirler, ancak hâkimlerin verecekleri kararlarla ve bunların etkin
denetimleri altında karara bağlanır ve uygulanır. Bu tedbirler, kanun ve
usullerin zorunlu kıldığı hâllerde ve zorunluluk ölçüsüne sıkı biçimde ve
özenle uyulması suretiyle uygulanır. Tedbirler, hiçbir suretle kişilik onurunu
zedeleyemez ve ancak makul bir süre ile uygulanabilir.
Mahkûm edilen herkes, kanunun belirlediği istisnalar
dışında, hakkındaki hükmü diğer bir yargı merciinde inceletmek hakkına
sahiptir.
Tanımlar
MADDE 2. - Bu Kanunun uygulanmasında:
1. Şüpheli: Hakkında
soruşturma yapılan kişiye verilen sıfatı,
2. Sanık: İddianamenin kabulüne karar verilmesinden sonra
şüpheliye verilen sıfatı,
3. Avukat: Şüpheli veya sanık bakımından müdafii; katılan,
suçtan zarar gören, malen sorumlu kişiler bakımından ise vekili,
4. Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suçun
işlenmesinden başlayarak iddianamenin mahkemeye verilmesine kadar geçen evrede
yapılan işlemleri,
5. Kovuşturma: İddianamenin kabulünden sonra sanığın
beraatine veya hükümlü sıfatını almasına veya davayı sona erdiren diğer
nedenlerin gerçekleşmesine kadar geçen evreyi,
6. Malen sorumlu: İşlenmiş olan suçun
hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk
taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,
7.Gece vakti: Güneşin batmasından bir saat
sonra başlayan ve doğmasından bir saat öncesine kadar devam eden zaman
süresini,
8. Gecikmesinde sakınca bulunan hâl:
Derhâl işlem yapılmadığı takdirde suçun delil, iz, eser ve emarelerinin ortadan
kaybolması olasılığının ortaya çıkması hâlini,
9. Suçüstü:
a) İşlenmekte olan suçu,
b) Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin
işlenmesinden hemen sonra kolluk veya suçtan zarar gören veya başkaları
tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
c) Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren
eşya veya delil, iz, eser ve emarelerle yakalanan kimsenin işlediği suçu,
10. Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi
bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,
11. Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni
korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil veya hareketler sonucu
verilen, tedbire veya para cezasına çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan,
şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve
adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi,
12. Ağır cezalı işler: Ölüm, ağır hapis ve
on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren cürümlere ilişkin davaları,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Görev
Görev
MADDE 3. - Mahkemelerin görevleri kanunla
belirlenir.
Re'sen
görev kararı ve görevde uyuşmazlık
MADDE 4. - Davaya bakan mahkeme, görevli
olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re'sen karar verebilir. 5
inci madde hükmü saklıdır.
Görev konusunda mahkemeler arasında
uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler.
Görevsizlik
kararı verilemeyecek hâl
MADDE 5. - İddianamenin kabulünden sonra,
suçun yargılamasının alt dereceli bir mahkemeye ait olduğundan söz edilerek
görevsizlik kararı verilemez.
Görevsizlik
kararı verilmesi gereken hâl ve sonucu
MADDE 6. - Suçun, davayı gören mahkemenin
görevini aştığı veya dışında kaldığı anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi
görevli mahkemeye gönderir.
Adlî yargı içerisindeki mahkemeler
bakımından verilen görevsizlik kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı acele
itiraz yoluna gidebilir.
Asker
kişilerin işlediği suçlar
MADDE 7. - Asker kişilerin, askerî
yargının görevine girmeyen suçlarına adliye mahkemelerinde bakılır.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Bağlantılı
Davalar
Bağlantı
kavramı
MADDE 8. - Bir kişi, birden fazla suçtan
sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık
bulunursa bağlantı var sayılır.
Suçun işlenmesinden sonra faile yardım
etme, suçun delil, iz, eser ve emarelerini ortadan kaldırma veya suç failine
yataklık etme fiilleri de bağlantılı suç sayılır.
Davaların
birleştirilerek açılması
MADDE 9. - Bağlantılı suçlardan her biri
değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek
suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.
Görülmekte
olan davaların birleştirilmesi ve ayrılması
MADDE 10. - Kovuşturma evresinin her
aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına
yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
İşin esasına girdikten sonra ayrılan
davalara aynı mahkemede devam olunur.
Birleştirilen
davalarda yargılama usulü
MADDE 11. - Birleştirilen davalarda, bu
davaları gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
Birden çok
davaların birleştirilmesi
MADDE 12. - Mahkeme, bakmakta olduğu
birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede
gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu
davaların birleştirilmesine karar verebilir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Yetki
Yetkili
mahkeme
MADDE 13. - Davaya bakmak yetkisi, suçun
işlendiği yer mahkemesine aittir.
Teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı,
mütemadi ve müteselsil suçlarda temadi ve teselsülün sona erdiği yer mahkemesi
yetkilidir.
Suç, ülkede yayımlanan bir basılı eserle
işlenmişse yetki, eserin yayın merkezi olan yer mahkemesine aittir. Ancak, aynı
eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayın merkezi dışındaki
baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı yer mahkemesi de
yetkilidir.
Soruşturulması şikâyete bağlı olan hakaret
ve sövme suçlarında eser, saldırılan kimsenin yerleşim yerinde veya oturduğu
yerde dağıtılmışsa oradaki mahkeme de yetkilidir.
Görsel ve işitsel yayınlarda da bu
maddenin üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel yayın, saldırıya
uğrayan kimsenin yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse
oradaki mahkeme de yetkilidir.
Kişi, suçun işlendiği yer dışında tutuklu
bulunuyorsa, o yer mahkemesi de yetkilidir.
Özel yetki
MADDE 14. - Suçun işlendiği yer belli
değilse sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri mahkemesi
yetkilidir.
Sanığın Türkiye'de yerleşim yeri yoksa
Türkiye'de en son oturduğu yer mahkemesi yetkilidir.
Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi
olanağı yoksa, yargılama usulüne ilişkin ilk işlemin yapıldığı yer mahkemesi
yetkilidir.
Yabancı ülkede işlenen
suçlarda yetki
MADDE 15. - Yabancı ülkede işlenen ve kanun hükümleri
uyarınca Türkiye'de soruşturulması ve kovuşturulması gereken suçlarda da yetki,
14 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarına göre belirlenir.
Bununla birlikte Cumhuriyet savcısının veya sanığın istemi
üzerine Yargıtay, suçun işlendiği yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki
verebilir.
Bu gibi suçlarda sanık Türkiye'de yakalanmamışsa veya
sanığın Türkiye'de yerleşim yeri veya en son oturduğu yer yoksa yetkili
mahkeme, Adalet Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusu
üzerine Yargıtay tarafından belirlenir.
Yabancı ülkelerde bulunup da diplomatik bağışıklıktan yararlanan Türk memurlarının
kişisel suçları ile görev suçlarından dolayı yetkili mahkeme Ankara
mahkemesidir.
Deniz ve hava
taşıtlarında veya bu taşıtlarla işlenen suçlarda yetki
MADDE 16. - Suç, Türk bayrağını taşıma yetkisine sahip olan
bir gemide veya böyle bir taşıt Türkiye dışında iken işlenmişse, geminin ilk
uğradığı Türk limanında veya bağlama limanında bulunan mahkeme yetkilidir.
Türk bayrağını taşıma hakkına sahip olan hava taşıtları
hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Çevreyi kirletme suçu, yabancı bayrağı taşıyan bir gemi
tarafından Türk kara suları dışında işlendiği ve fiilin etkisi Türk kara
sularında görüldüğü takdirde, suçun işlendiği yere yakınlığına göre Trabzon,
Samsun, Zonguldak, İstanbul, Çanakkale, İzmir, Antalya ve Mersin
mahkemelerinden işe ilk elkoyan mahkeme yetkilidir.
Bağlantılı suçlarda yetki
MADDE 17. - Yukarıdaki maddelere göre her biri değişik
mahkemelerin yetkisi içinde bulunan bağlantılı ceza davaları, yetkili
mahkemelerden herhangi birisinde birleştirilerek görülebilir.
Bağlantılı ceza davalarının değişik mahkemelerde bakılmasına
başlanmış olursa, Cumhuriyet savcısının istemlerine uygun olmak koşuluyla,
mahkemeler arasında oluşacak uyuşma üzerine, bu davaların hepsi veya bir kısmı
bu mahkemelerin birinde birleştirilebilir.
Uyuşulmazsa, Cumhuriyet savcısı veya sanığın istemi üzerine
ortak yüksek görevli mahkeme birleştirmeye gerek olup olmadığına ve gerek varsa
hangi mahkemede birleştirileceğine karar verir.
Birleştirilmiş olan davaların ayrılması da bu suretle olur.
Yetkide olumlu veya
olumsuz uyuşmazlık
MADDE 18. - Birkaç hâkim veya mahkeme arasında olumlu veya
olumsuz yetki uyuşmazlığı çıkarsa, ortak yüksek görevli mahkeme, yetkili hâkim
veya mahkemeyi belirler.
Yetkisizlik iddiası
MADDE 19. - Sanık, yetkisizlik iddiasını, ilk derece
mahkemelerinde duruşmanın başlangıcında iddianamenin okunmasından, bölge adliye
mahkemelerinde incelemenin başlamasından ve duruşmalı işlerde inceleme
raporunun okunmasından önce bildirir.
Yetkisizlik iddiasına ilişkin karar, ilk derece
mahkemelerinde iddianamenin okunmasından önce, bölge adliye mahkemelerinde
duruşmasız işlerde incelemenin hemen başlangıcında, duruşmalı işlerde inceleme
raporu okunmadan önce verilir. Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında
bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re'sen karar veremez.
Dava nakli
MADDE 20. - Yetkili hâkim veya mahkeme, hukukî veya fiilî
nedenlerle görevini yerine getiremeyecek hâlde bulunursa, yüksek görevli
mahkeme davanın başka yerde bulunan aynı derecede bir mahkemeye nakline karar
verir.
Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu
yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa davanın naklini Adalet
Bakanı Yargıtaydan ister.
Yetkili olmayan hâkim
veya mahkemenin işlemleri
MADDE 21. - Yetkili olmayan
hâkim veya mahkemece yapılan işlemler, sadece yetkisizlik nedeniyle
hükümsüz sayılmaz.
Gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde yapılan işlemler
MADDE 22. - Bir hâkim veya mahkeme, yetkili olmasa bile,
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, yargı çevresi içerisinde gerekli
işlemleri yapar.
BEŞİNCİ
BÖLÜM
Hâkimin
Davaya Bakamaması ve Reddi
Hâkimin davaya
bakamayacağı hâller
MADDE 23. - Hâkim, aşağıda yazılı hâllerde hâkimlik görevini
yapamaz:
1. Suçtan kendisi zarar görmüşse,
2. Sonradan kalksa bile şüpheli veya sanık veya mağdur ile
aralarında evlilik veya vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,
3. Şüpheli veya sanık veya mağdurun kan hısımlığından veya
kayın hısımlığından üstsoy ve altsoy veya bunlarla evlât edinme bağlantısı veya
şüpheli veya sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü dereceye kadar (bu derece
dahil) kan hısımlığı veya kayın hısımlığı meydana getiren evlilik kalmasa bile
ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) yansoy hısımlığı olursa,
4. Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevini
veya şüpheli veya sanık veya mağdurun avukatlığını yapmış bulunursa,
5. Aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse.
Karara katılamayacak
hâkim
MADDE 24. - Bir karar veya hükme katılan hâkim, yüksek
görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz.
Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim,
kovuşturma evresinde görev yapamaz.
Hâkimin reddi nedenleri
ve bunları kimlerin isteyebileceği
MADDE 25. - Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde reddi
istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer nedenlerden dolayı
da reddi istenebilir.
Cumhuriyet savcısı ile
şüpheli, sanık, katılan ve bunların avukatları hâkimi ret isteminde
bulunabilirler; istedikleri takdirde karar veya hükme katılacak hâkimlerin
isimleri kendilerine bildirilir.
Tarafsızlığını şüpheye
düşürecek nedenlerden dolayı hâkimin reddi isteminin süresi
MADDE 26. - Tarafsızlığını şüpheye düşürecek nedenlerden
dolayı bir hâkimin reddi, ilk derece mahkemelerinde iddianame okununcaya;
duruşmalı işlerde bölge adliye mahkemelerinde inceleme raporu ve Yargıtayda
görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından yazılmış olan rapor üyelere
açıklanıncaya kadar istenebilir. Diğer hâllerde, inceleme başlayıncaya kadar
hâkimin reddi istenebilir.
Sonradan ortaya çıkan nedenlerle duruşma veya inceleme
bitinceye kadar da hâkimin reddi istenebilir. Ancak bu istemin, ret nedeninin
öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde yapılması gerekir.
Ret isteminin usulü
MADDE 27. - Hâkimin reddi mensup olduğu mahkemeye verilecek
dilekçeyle veya bu hususta zabıt kâtibine bir tutanak düzenlenmesi için
başvurulması suretiyle yapılır.
Ret isteminde bulunan, öğrendiği ret nedenlerinin tümünü bir
defada açıklamak ve süresi içinde inandırıcı bir şekilde ortaya koymakla
yükümlüdür.
Reddi istenen hâkim, ret nedenleri hakkındaki görüşlerini
yazılı olarak bildirir.
Hâkimin reddi istemine
karar verecek mahkeme
MADDE 28. - Hâkimin reddi istemine mensup olduğu mahkemece
karar verilir. Ancak, reddi istenen hâkim müzakereye katılamaz. Bu nedenle
mahkeme teşekkül edemezse bu hususta karar verilmesi, reddi istenilen hâkim
asliye ceza mahkemesine mensup ise bu mahkemenin yargı çevresi içerisinde
bulunan ağır ceza mahkemesine, reddi istenen hâkim ağır ceza mahkemesine mensup
ise o yerde ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde,
numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için (1) numaralı
daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise, en
yakın ağır ceza mahkemesine aittir.
Ret istemi sulh ceza hâkimine karşı ise, mensup olduğu
asliye ceza mahkemesi ve tek hâkime karşı ise, yargı çevresi içerisinde bulunan
ağır ceza mahkemesi karar verir.
Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin başkan ve
üyelerinin reddi istemi, reddedilen başkan ve üye katılmaksızın görevli olduğu
dairece incelenerek karara bağlanır. Dairelerin toplantılarını engelleyen toplu
ret istemleri dinlenmez.
Hâkimin reddi istemine esas olan nedenlerin geçerli
olmamasından dolayı istemin reddine karar veren merci, duruma göre beşyüzmilyon
liraya kadar hafif para cezasına hükmeder.
Ret istemi üzerine verilecek
kararlar ve başvurulacak kanun yolları
MADDE 29. - Reddin kabulüne ilişkin kararlar kesindir.
Reddin kabul edilmemesine ilişkin kararlara karşı acele itiraz yoluna
gidilebilir.
Hâkimi ret isteminin esassız olduğuna dair kovuşturma
sırasında ilk derece mahkemelerince verilecek karara karşı ancak hükümle
birlikte istinaf yoluna, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin başkan veya
üyelerine yönelik ret isteminin esassız olduğuna dair verilen karara karşı da
ancak hükümle birlikte temyiz yoluna başvurulabilir.
Reddi istenilen hâkimin
yapabileceği işlemler
MADDE 30. - Reddi istenilen hâkim, ret hakkında bir karar
verilinceye kadar yalnız gecikmesinde sakınca olan işlemleri yapar.
Ancak, hâkimin duruşma sırasında reddedilmesi hâlinde, bu
konuda bir karar verilebilmesi için duruşmaya ara vermek gerekse bile ara
vermeksizin devam olunur. Şu kadar ki, 225 inci madde uyarınca tarafların iddia
ve sözlerinin dinlenilmesine geçilemez ve ret konusunda bir karar verilmeden
reddedilen hâkim tarafından veya onun katılımıyla bir sonraki duruşmaya
başlanamaz.
Ret isteminin kabulüne karar verildiğinde, gecikmesinde
sakınca bulunan hâl nedeniyle yapılmış işlemler dışında duruşmanın, ret
dilekçesinin verilmesinden sonraki kısmı tekrarlanır.
Hâkimin çekinmesi ve
inceleme mercii
MADDE 31. - Hâkim, reddini gerektiren nedenleri bildirerek
davaya bakmaktan çekinirse, ret istemini incelemeye yetkili olan merci, bunun
yerinde olup olmadığına karar verir.
Karar, hâkimin işten çekilmesini gerektirdiği ve bu nedenle
davanın aynı mercide görülmesi olanağı bulunmadığında, karar veren merci davayı
başka hâkime tevdi veya başka mahkemeye nakleder.
Hâkimin, davaya bakamayacağı şüphesini uyandıran hâllerde,
aynı merci bu hususu re'sen inceleyerek gereken kararı verir.
Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde yapılan işler hakkında
30 uncu madde hükmü uygulanır.
Ret isteminin geri
çevrilmesi
MADDE 32. - Mahkeme, kovuşturma evresinde ileri sürülen
hâkimin reddi istemini aşağıdaki durumlarda geri çevirir:
1. Ret istemi süresinde yapılmamışsa,
2. Ret nedeni veya inandırıcı delil gösterilmemişse,
3. Ret isteminin duruşmayı uzatmak amacı ile yapıldığı
açıkça anlaşılıyorsa.
Bu hâllerde ret istemi, toplu mahkemelerde reddedilen
hâkimin müzakereye katılmasıyla, tek hâkimli mahkemelerde de reddedilen hâkimin
kendisi tarafından geri çevrilir.
Bu konuda ilk derece mahkemelerinin kararlarına karşı, ancak
hükümle birlikte istinaf yoluna, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı
da yine hükümle birlikte temyiz yoluna başvurulabilir.
Zabıt kâtibinin reddi
veya çekinmesi
MADDE 33. - Bu Bölümde yazılı hükümler zabıt kâtipleri
hakkında da uygulanır.
Zabıt kâtibinin reddi veya kendisinin reddini gerektiren
nedenleri bildirerek görevden çekinmesi hâlinde gereken karar, yanında
çalıştığı mahkeme başkanı veya hâkim tarafından verilir.
Aynı işte zabıt kâtibinin hâkim ile birlikte reddi istemi
hakkında veya çekinmelerine karar verecek merci, hâkime göre belirlenir.
İKİNCİ KISIM
Kararlar, Açıklanması ve
Tebliği, Süreler ve Eski Hâle Getirme
BİRİNCİ
BÖLÜM
Kararlar,
Açıklanması ve Tebliği
Kararların nasıl
verileceği
MADDE 34. - Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı
ve taraflar dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar Cumhuriyet savcısının
yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir.
Kararların gerekçeli
olması
MADDE 35. - Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararları, karşı
oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Kararların örneklerinde karşı oylar da
gösterilir.
Kararlarda, tarafların başvurulabilecekleri kanun yolu,
süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.
Kararların açıklanması ve
tebliği
MADDE 36. - İlgili tarafın yüzüne karşı verilen karar
kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de verilir.
Diğer kararlar tebliğ
olunur.
İlgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu ise
tebliğ edilen karar, istemi hâlinde kendisine okunup anlatılır.
Tebligat ve yazışma usulü
MADDE 37. - Mahkeme başkanı veya hâkim, her türlü tebligatı,
tüm gerçek veya özel tüzel kişiler veya kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili
yazışmaları yapar.
Duruşmanın düzeninin sağlanması ile ilgili kararlar mahkeme
başkanı veya hâkim tarafından uygulanır.
İnfaz edilecek kararlar, Cumhuriyet savcılığına verilir.
Tebligat usulleri
MADDE 38. - Tebligat, kanunlarda belirtilen özel hükümler
saklı kalmak koşuluyla 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre yapılır.
Uluslararası andlaşmalar yazılı belgelerin doğrudan doğruya
postayla veya diğer iletişim araçlarıyla gönderilmesini kabul ettiğinde, yurt
dışına yapılan tebligat iadeli taahhütlü posta veya diğer iletişim araçları ile
gerçekleştirilir.
Cumhuriyet savcılığına
yapılan tebligat
MADDE 39. - Cumhuriyet savcılığına yapılan tebligat, tebliği
gereken evrakın aslının verilmesi suretiyle olur. Tebliğ ile bir süre işlemeye
başlıyorsa verildiği gün, Cumhuriyet savcılığı tarafından evrakın aslına
yazılır.
İKİNCİ
BÖLÜM
Süreler
ve Eski Hâle Getirme
Gün ile belirlenen
süreler
MADDE 40. - Gün ile belirlenen süreler, tebligatın
yapıldığının ertesi gününden başlar.
Hafta veya ay olarak
belirlenen süreler
MADDE 41. - Süre, hafta veya ay olarak belirlenmiş ise
işlemeye başladığı gün, son haftada isim ve son ayda sayı itibarıyla karşılığı
olan günün tatil saatinde ve ay olarak belirlenmiş sürelerin son bulduğu ayda
sayı itibarıyla karşılığı gün yoksa ayın son gününde biter.
Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü
biter.
Kendisine süre verilen kimsenin yerleşim yeri, işlem
yapacağı yerden uzaksa 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 164 üncü maddesi hükmü uygulanır.
Eski hâle getirme
MADDE 42. - Mücbir nedenler veya beklenilmeyen veya
sakınılması olanağı bulunmayan olaylar sonucunda, bir süreye uyamayan kişi,
sürenin bitmesinden doğacak sonuca karşı eski hâle getirme isteminde
bulunabilir.
Bir tebliğden kusuru olmaksızın bilgi edinilememesi veya
kanun yoluna başvuru hakkının bildirilmemesi de beklenilmeyen ve sakınılması
olanağı bulunmayan hâl sayılır.
Eski hâle getirme
dilekçesi
MADDE 43. - Eski hâle getirme dilekçesi, engelin
kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda usule ilişkin
işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.
Dilekçe sahibi, süreye uyamamasının nedenlerini inandırıcı
bir biçimde ve gerektiğinde belgelerini de ekleyerek açıklar. Dilekçe verildiği
anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir.
Eski hâle getirme
dilekçesi üzerine verilecek karar
MADDE 44. - Süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa
hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hâle getirme dilekçesi hakkında da o
mahkeme karar verir.
Eski hâle getirme isteminin kabulüne ilişkin karar kesindir;
reddine ilişkin karara karşı acele itiraz yoluna gidilebilir.
Eski hâle getirme dilekçesi, kararın yerine getirilmesini
durdurmaz; ancak, mahkeme yerine getirmeyi erteleyebilir.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Tanıklık, Bilirkişi
İncelemesi ve Keşif
BİRİNCİ
BÖLÜM
Tanıklık
Tanıkların çağrılması
MADDE 45. - Tanıklar davetiye ile çağrılır. Telefon,
telgraf, faks gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de davet yapılabilir. Bu
çağrılarda gelmemenin sonuçları bildirilir ve görevlilerce gerek çağrının
yapıldığı, gerek yasal sonuçların bildirildiği belgelendirilir.
Tutuklu veya ivedi işler ile mahkemece gerekli görülen diğer
hâllerde, yukarıdaki çağrı usullerine başvurulmaksızın tanıklar için ihzar
müzekkeresi verilebilir. Müzekkerede bu yoldan getirilmenin nedenleri
gösterilir ve bunlara çağrı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır.
Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenilmesi
gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır bulundurulmasını
görevlilere yazılı olarak emredebilir.
Cumhurbaşkanı tanık sıfatıyla duruşmaya çağrılamaz.
Cumhurbaşkanının tanık sıfatıyla beyanı konutunda alınır. Cumhurbaşkanı bu
beyanını yazılı olarak gönderebileceği gibi, beyanı hâkim tarafından tutanağa
geçirilmek suretiyle de alınabilir.
Başbakan ve bakanlar ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri tanık sıfatıyla Ankara mahkemelerinde de dinlenebilirler.
Çağrıya uymayan tanıklar
MADDE 46. - Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini
bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve gelmemelerinin neden olduğu
giderler ile beraber yüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar hafif para
cezasına mahkûm edilirler.
Mazereti kabul olunarak yeniden çağrılmasına karar verilen
tanıklara para cezası ve gider hükmolunmaz.
Zorla getirilen tanık, gelmemesini haklı gösterecek
nedenleri derhâl bildirir ve bu mazeretinin doğruluğunu ispat ederse,
hükmedilmiş olan ceza ve giderler kaldırılır.
Bu kararlara itiraz edilebilir.
Birinci fıkra gereğince hükmolunan para cezaları kesinleştiğinde
derhâl infaz olunur.
Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanması konusunda
istinabe olunan mahkeme ve naip hâkimler ile soruşturma sırasında sulh ceza
hâkimleri de yetkilidir.
Fiilî hizmette bulunan askerler hakkındaki ihzar müzekkeresi
askerî makamlar aracılığıyla infaz olunur.
Tanıklıktan çekinme
MADDE 47. - 1. Aşağıdaki kimseler tanıklıktan
çekinebilirler:
a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı,
b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın karısı
veya kocası,
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın
hısımlığından üstsoy ve altsoy veya üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan
hısımlığından veya kayın hısımlığından yansoy hısımları ve şüpheli veya sanıkla
aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
2. Yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı veya akıl zayıflığı
nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar,
yasal temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Yasal temsilci
şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.
3. Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden
önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her
zaman tanıklıktan çekinebilirler.
Meslek ve sürekli
uğraşıları nedeniyle tanıklıktan çekinme
MADDE 48. - Meslekleri ve sürekli uğraşıları nedeniyle
tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları şunlardır:
1. Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu
sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi nedeniyle öğrendikleri
sırlar,
2. Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların
yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu
sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri
sırlar,
3. Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu
sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri sırlar,
4. Kolluk mensupları ile
soruşturmaları sırasında, kendisinin veya yakınlarının hayat ve
sağlıklarını korumak amacıyla kimliklerini açıklamayı reddetmiş bulunan
tanıkların ve suçu ihbar etmiş olup aynı nedenle kimliklerinin açıklanmasını
istemeyenlerin veya suçlar ve suçlular hakkında kolluğa sürekli bilgi veren
kimselerin kimlikleri.
Yukarıdaki fıkrada (1) ilâ (3) numaralı bentlerde yer alan
konularda ilgilinin rızası olsa da, bu bentlerde sayılan kişiler tanıklıkta
bulunamazlar. (4) numaralı bentte yazılı hâlde rıza varsa çekinme zorunlu
değildir.
Kanunların, bilginin verilmemesini suç olarak tanımladığı
hâllerde, tanıklıktan çekinilemez. Ancak, avukatlar veya stajyerleri veya
yardımcılarının bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi
nedeniyle öğrendikleri suçlar hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz.
Devlet sırları hakkında
ilgililerin tanıklığı
MADDE 49. - Devlet memurları ve diğer kamu görevlilerinin,
görevlerinden ayrıldıktan sonra da, saklamakla yükümlü oldukları Devletin
güvenliği veya temel dış yararlarına ilişkin sırlar hakkında tanıklık
yapabilmeleri, sır ile ilgili makam âmirinin yazılı iznine bağlıdır. Hâkim veya
mahkeme, bu tanıklığın davanın sonuçlandırılabilmesi için zorunlu olduğu
gerekçesiyle âmirin olumsuz beyanına karşı ilgili bakana başvurabilir.
Birinci fıkrada açıklanan hâllerde bakanlar hakkında
Bakanlar Kurulu; milletvekilleri hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı tarafından izin verilir. Cumhurbaşkanı, gizliliği kendisi
takdir eder ve tanıklıktan çekinebilir.
Yukarıdaki fıkra hükümleri, adı geçenler hakkında, görevleri
sona ermiş olsa da uygulanır.
Kendisi veya yakınları
aleyhine tanıklıktan çekinme
MADDE 50. - Tanık, kendisini veya 47 nci maddenin (1)
numaralı fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek
nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten
çekinebileceği önceden bildirilir.
Tanıklıktan çekinme
nedeninin bildirilmesi
MADDE 51. - Mahkeme başkanı veya hâkim veya Cumhuriyet
savcısı tarafından gerekli görüldüğünde 47, 48 ve 50 nci maddelerde gösterilen
hâllerde tanık, tanıklıktan çekinmesinin nedenlerini bildirir ve bu hususta kendisine yemin verilir.
Yemin verilmeyen tanıklar
MADDE 52. - Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
1. Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar,
2. Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin
niteliği ve önemini kavrayamayanlar,
3. Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya
bu suçlar nedeniyle yataklıktan şüpheli veya sanık veya hükümlü olanlar.
Tanıklıktan çekinebilecek
kimsenin çekinmemesi
MADDE 53. - 47 nci madde gereğince tanıklıktan
çekinebileceklere yemin verip vermemek hâkim veya mahkemenin takdirine
bağlıdır. Ancak, tanık yemin etmekten çekinebilir. Bu hususun kendisine
bildirilmesi gereklidir.
Tanıkların dinlenmesi ve
yüzleştirme
MADDE 54. - Her tanık, ayrı ayrı ve sonraki tanıklar yanında
bulunmaksızın dinlenir.
Tanıklar, kovuşturma evresine kadar ancak gecikmesinde
sakınca bulunan veya kimliğin belirlenmesine ilişkin hâllerde birbirleri ile ve
şüpheli ile yüzleştirilebilirler.
Tanığa görevinin önemini
anlatma
MADDE 55. - Tanıklar gerektiğinde dinlenmeden önce gerçeği
söylemeleri için uyarılır, kendilerine yemin verileceği ve mahkeme başkanı veya
hâkimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyecekleri bildirilir.
Tanıklara yemin verilmesi
MADDE 56. - Tanıklar, tanıklıktan önce ayrı ayrı yemin
ederler. Gerektiğinde veya bir kimsenin tanık sıfatıyla dinlenilmesinin uygun
olup olmadığında tereddüt varsa yemin tanıklığından sonraya bırakılabilir.
Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcıları da tanıklara yemin
verebilirler.
Yeminin biçimi
MADDE 57. - Tanığa verilecek yemin, tanıklıktan önce
"Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin
ederim." ve 56 ncı maddeye göre
tanıklıktan sonra verilmesi hâlinde "Bildiğimi dosdoğru söylediğime
namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." biçiminde olur.
Yemin edilirken herkes ayağa kalkar.
Yeminin yerine
getirilmesi ve dilsizin yemini
MADDE 58. - Tanık, yüksek sesle tekrar ederek veya okuyarak
yemin eder.
Okuma ve yazma bilen sağır ve dilsizler yemin biçimini
yazarak ve imzalarını koyarak yemin ederler. Okuma ve yazma bilmeyen sağır ve
dilsizler işaretlerinden anlayan bir tercüman aracılığıyla ve işaretle yemin
ederler.
Tanığın tekrar dinlenmesi
MADDE 59. - Yemin ile dinlenen tanığın aynı soruşturma veya
kovuşturma evresinde tekrar dinlenmesi gerektiğinde, yeniden yemin verilmeyip
önceki yemini hatırlatılmakla yetinilebilir.
Tanığa ilk önce sorulacak
hususlar ve tanığın korunması
MADDE 60. - Tanığa, ilk önce adı, soyadı, yaşı, işi ve
yerleşim yeri, işyerinin veya geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa
telefon numaraları sorulur. Gerekirse tanıklığına ne dereceye kadar
güvenilebileceği hakkında hâkimi aydınlatacak durumlara, özellikle şüpheli,
sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir.
Birinci fıkrada belirtilen adreslerin açıklanmasının, tanığı
veya bir başkasını tehlikeye sokacağından korkuluyorsa tanığın, bunların yerine
kendisine ulaşılabilecek başka bir
adresi vermesine Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından
izin verilebilir.
Tanığın kimliğini açıklaması, kendisinin veya başkasının
vücut bütünlüğünü veya özgürlüğünü tehlikeye düşüreceği yolunda bir kuşkuya yol
açıyorsa, kendisine Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim, kimliği
konusunda açıklama yapmama izni verebilir. Bununla birlikte tanık, tanıklık
ettiği olayları hangi neden ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamak
zorundadır.
Tanığın dinlenilmesi sırasında kimliğinin açıklanması
gerektiğinde, tanık hakkında 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 20 nci maddesindeki hükümlerin uygulanmasına karar verilebilir.
Tanığın gerçek adresi veya adresleri ile kimliğini saptamaya
yarayan bilgileri içeren belgeler soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılığında,
kovuşturma evresinde mahkemede saklanır. Engel ortadan kalktıktan sonra bunlar,
dosyaya konur.
Tanığın kimlik ve adresine ilişkin bilgileri bu madde
hükümlerine aykırı olarak açıklayanlara bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası
verilir.
Tanığa söylenecek şeyler
ve sorulacak sorular
MADDE 61. - Tanık, dinlenmeden önce mahkeme başkanı veya hâkim
kendisine davayı anlatır; sanık hazır ise onu da gösterir. Sanık hazır değilse
kimliği açıklanır. Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini
söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez.
Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve
bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa
ayrıca soru yöneltilebilir.
Tanıklıktan ve yeminden
nedensiz çekinme
MADDE 62. - Yasal bir neden olmaksızın tanıklıktan veya
yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere ve 46 ncı madde
gereğince para cezasına hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının
gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç
ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir; kabahatlere ilişkin davalarda
süre bir ayı geçemez.
Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve istinabe olunan mahkeme
ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir.
Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler alındıktan ve
yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle uygulandıktan sonra o dava veya
aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.
Disiplin hapsi kararına itiraz edilebilir.
Tanığa verilecek tazminat
ve giderler
MADDE 63. - Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya
hâkim tarafından çağrılan tanığa istemi hâlinde, her yıl Adalet Bakanlığınca
hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı bir tazminat verilir.
Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle
tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır.
Tanığa ödenecek tazminat ve giderlerden hiçbir vergi, resim
ve harç alınamaz.
İKİNCİ
BÖLÜM
Bilirkişi
İncelemesi
Bilirkişilere uygulanacak
hükümler
MADDE 64. - Tanıklara ilişkin hükümlerden aşağıdaki
maddelere aykırı olmayanlar bilirkişiler hakkında da uygulanır.
Bilirkişinin atanması
MADDE 65. - Çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren
hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının,
tarafların veya avukatlarının istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik
mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.
Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden
çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi
atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.
Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede
gösterilen yetkileri kullanabilir.
Bilirkişi olarak
atanabilecekler
MADDE 66. - Bilirkişiler, il adlî yargı adalet komisyonları
tarafından her yıl düzenlenen bir listede yer alan gerçek veya tüzel kişiler
arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve hâkimler, yalnız bulundukları il
bakımından yapılmış listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş listelerden
de bilirkişi seçebilirler. Bu listelerin düzenlenmesine veya listelerde yer
verilenlerin çıkarılmalarına ilişkin esas ve usuller, Adalet Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
Atama kararında, gerekçesi de gösterilmek suretiyle, birinci
fıkrada belirtilen listelere girmeyenler arasından da bilirkişi seçilebilir.
Kanunların belirli konularda görevlendirdiği resmî
bilirkişiler öncelikle atanırlar.
Bilirkişi olarak atanan bir tüzel kişi ise, kendisi adına
incelemeyi yapacak gerçek kişi veya kişilerin isimlerini, bilirkişi atayacak
yargı merciinin onayına sunar.
Listelere kaydedilen bilirkişiler, il adlî yargı adalet
komisyonu huzurunda "Görevimi adalete bağlı kalarak, bilim ve fenne uygun
olarak, tarafsızlıkla yerine
getireceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." sözlerini
tekrarlayarak yemin ederler. Bu bilirkişilere görevlendirildikleri her işte
yeniden yemin verilmez.
Listelerde yer almamış bilirkişiler, görevlendirildiklerinde
kendilerini atamış olan merci huzurunda yukarıdaki fıkrada öngörülen biçimde
yemin ederler. Yeminin yapıldığına ilişkin tutanak hâkim veya Cumhuriyet
savcısı, zabıt kâtibi ve bilirkişi tarafından imzalanır.
Engel bulunan hâllerde yemin yazılı olarak verilebilir ve
metni dosyaya konulur. Ancak bu hâle ilişkin gerekçenin kararda gösterilmesi
zorunludur.
Atama kararı ve
incelemelerin yürütülmesi
MADDE 67. - 1. Bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ilişkin
kararda, cevaplandırılması özel ve teknik bilgiyi gerektiren sorularla inceleme
konusu ve görevin yerine getirileceği süre belirtilir. Bu süre, işin niteliğine
göre üç ayı geçemez. Özel nedenler zorunlu kıldığında bu süre, bilirkişilerin
istemi üzerine, kendilerini atayan merciin gerekçeli kararıyla en çok üç ay
daha uzatılabilir.
2. Belirlenen süre içinde raporlarını vermeyen bilirkişiler
hemen değiştirilebilirler. Bu durumda adı geçenler, o ana kadar girişmiş
bulundukları işlemleri açıklayan bir rapor sunar ve görevleri nedeniyle
kendilerine teslim edilmiş olan eşya ve belgeleri hemen geri verirler. Bu
bilirkişiler, 66 ncı maddede öngörülen listelerden çıkarılabileceği gibi;
gecikme dolayısıyla uğranılmış zararları ödemelerine de karar verilebilir.
3. Bilirkişiler, görevlerini, kendilerini atamış olan merci
ile ilişki içinde yerine getirir, gerektiğinde bu mercie incelemelerindeki gelişmeler hakkında bilgi verir, yararlı
görülecek tedbirlerin alınmasını
isteyebilirler.
4. Bilirkişiler, görevlerini yerine getirmek amacıyla bilgi
elde etmek için şüpheli veya sanık dışındaki kimselerin de bilgilerine
başvurabilirler. Bilirkişiler, uzmanlıklarına girmeyen bir sorun bakımından
aydınlatılmalarını isteyecek olurlarsa; hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı,
nitelikli ve konusunda bilgisiyle tanınmış kişilerle bir araya gelmelerine izin
verebilir. Bu şekilde çağrılan kişiler yemin ederler ve verecekleri raporlar,
bilirkişi raporunun tamamlayıcı bir bölümü
olarak dosyaya konulur.
Cumhuriyet savcısı ve taraflar da merciinden, incelemeler
yapılırken bilirkişilere teknik nitelikte bilgiler verebilecek olan ve ismen
belirleyecekleri kişileri dinlemeleri veya bazı araştırmaların yapılması
hususlarında karar verilmesini isteyebilirler.
5. Bilirkişiler, şüpheli veya sanığa soru yöneltmeyi gerekli
gördüklerinde mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından
gerekçeli olarak verilebilecek izin dışında, soruların mahkeme başkanı, hâkim
veya Cumhuriyet savcısı aracılığı ile yöneltilmesi gerekir.
Muayene ile görevlendirilen hekim bilirkişiler, görevlerini
yerine getirirken zorunlu saydıkları soruları, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve
avukat bulunmadan da şüpheli veya sanığa doğrudan doğruya yöneltebilirler.
6. Bilirkişilere inceleyecekleri şeyler mühür altında
verilmeden önce bunların listesi ve sayımı yapılır. Bu hususlar bir tutanakla
belirlenir. Bilirkişiler, mühürlerin açılmasını ve yeniden konulmasını yine
tutanakla belirtmek ve bir liste düzenlemekle yükümlüdürler.
Bilirkişi raporu
MADDE 68. - İncelemeleri sona erdiğinde bilirkişiler
yaptıkları işlemleri ve vardıkları sonuçları açıklayan bir raporu,
kendilerinden istenen incelemeleri şahsen yaptıklarını ayrıca belirterek,
imzalayıp kaleme verirler. Mühür altındaki şeyler de kaleme verilir ve bu husus
bir tutanağa bağlanır.
Birden çok atanmış bilirkişiler değişik görüşleri
yansıtmışlarsa veya bunların ortak sonuçlar üzerinde ayrık görüşleri varsa, bu
durumu gerekçeleri ile birlikte rapora yazarlar.
Bilirkişi tarafından düzenlenen rapor örnekleri, duruşma
sırasında Cumhuriyet savcısı, taraflar veya avukatlarına doğrudan
verilebileceği gibi; kendilerine iadeli taahhütlü mektupla da gönderilebilir.
Bilirkişi incelemeleri tamamlandığında, yeni bilirkişi
incelemesi yapılması veya itirazların bildirilmesi için istemde
bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet savcısı, taraflar veya avukatlara
süre verilir.
Cumhuriyet savcısı, taraflar veya avukatların istemleri
reddedildiğinde, üç gün içinde bu hususta gerekçeli bir karar verilir.
Duruşmada bilirkişinin
açıklaması
MADDE 69. - Bilirkişiler duruşma sırasında açıklamalarda
bulunmak üzere re'sen veya istem üzerine duruşmaya çağrılabilirler. Bu durumda,
raporlarına ve eklerine bakar ve bu hususta önceden alabilecekleri notları da
kullanarak açıklamalar yaparlar.
Yaptıkları açıklamalardan sonra mahkeme başkanı veya hâkim,
çekilmelerine izin vermedikçe, bilirkişiler duruşma salonunda kalırlar; ancak
salona teker teker alınıp birbirinden ayrı olarak dinlenmeleri zorunlu
değildir.
Duruşma sırasında tanık olarak veya bilgi edinilmesi için
dinlenen kişilerin beyanları, bilirkişinin görüşü ile çelişir ve teknik
bakımdan yeni bazı hususları ortaya çıkarırsa mahkeme başkanı veya hâkim,
Cumhuriyet savcısına, taraflara veya avukatlara bu hususta söz verir. Mahkeme
bu hâlde gerekçeli bir kararla duruşmaya devama veya işin ilerdeki bir tarihe
bırakılmasına veya bilirkişi incelemeleri hakkında uygun göreceği tedbirlerin
alınmasına karar verir.
Bilirkişinin reddi
MADDE 70. - Hâkimin reddini gerektiren nedenler bilirkişi
hakkında da geçerlidir.
Tanıklık, bilirkişi olmaya engel değildir. Cumhuriyet
savcısı, katılan, şüpheli ve sanık ret hakkını kullanabilirler. Hâkim veya
mahkeme tarafından atanan bilirkişinin adı ve soyadı, engel nedenler olmadıkça
ret hakkına sahip olanlara bildirilir.
Ret istemini davayı görmekte olan hâkim veya mahkeme
inceler. Soruşturma evresinde ret istemi sulh ceza hâkimince incelenir. Reddi
isteyen taraf, nedenini inandırıcı bir biçimde açıklamakla yükümlüdür.
Bilirkişiliği kabul
yükümlülüğü
MADDE 71. - Aşağıda belirtilen kişi veya kurumlar,
bilirkişilik görevini kabul etmekle yükümlüdürler:
1. Resmî bilirkişilikle görevlendirilmiş olanlar ve 66 ncı
maddede belirtilen listelerde yer almış bulunanlar,
2. İncelemenin yapılması için bilinmesi gerekli fen ve
sanatları meslek edinenler,
3. İncelemenin yapılması için gerekli mesleği yapmaya resmen
yetkili olanlar.
Tanık bilirkişi
MADDE 72. - Özel bilgi elde edilmeksizin değerlendirilemeyen
geçmiş olayları saptamak için bilirkişi sıfatıyla dinlenmeleri gerekli olanlar
hakkında tanıklığa ilişkin hükümler uygulanır.
Bilirkişilikten çekinme,
bilirkişi olarak dinlenemeyenler
MADDE 73. - Tanıklıktan çekinmeyi gerektirecek nedenler
bilirkişiler hakkında da geçerlidir. Bilirkişi, geçerli diğer nedenlerle de
görüş bildirmekten çekinebilir.
Bilirkişi sıfatıyla dinlenmeleri, bağlı oldukları dairece
memuriyetin yarar ve gereklerine zarar vereceği açıklanan Devlet memurları ve
diğer kamu görevlileri bilirkişi olarak dinlenemezler.
Görevini yapmayan
bilirkişi hakkındaki işlem
MADDE 74. - Usulünce çağrıldığı hâlde gelmeyen veya gelip de
yeminden, oy ve görüş bildirmekten çekinen bilirkişiler hakkında 62 nci
maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.
Bilirkişi tazminat, gider
ve ücreti
MADDE 75. - Bilirkişiye kaybettiği zaman için alacağı
tazminattan başka inceleme ve seyahat gideri ile çalışmasıyla orantılı diğer
ücretler ödenir.
Sahte para ve değerler
üzerinde yapılacak incelemeler
MADDE 76. - Para ve Devlet tarafından çıkarılan tahvil ve
Hazine bonosu gibi değerler üzerinde işlenen sahtecilik suçlarında, elkonulan
para ve değerler, gerekli görüldüğünde bunların asıllarını tedavüle çıkaran
makamlara incelettirilir. Bu makamlar, para veya değerlerin taklidi ve bunlar
üzerinde sahteciliğin ne suretle yapıldığı ve eserlerinin neler olduğu hakkında
görüş bildirirler.
Yabancı devletlerin paraları ve değerleri hakkında da
yetkili Türk makamlarının görüşlerinin alınmasına karar verilir.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Gözlem
Altına Alınma, Muayene, Keşif ve Otopsi
Gözlem altına alınma
MADDE 77. - Şüpheli veya sanığın fiili işlediği zaman
bilincini veya hareket serbestliğini tamamen kaldıracak veya önemli derecede
azaltacak aklî malûliyet içinde bulunup bulunmadığını saptamak için,
bilirkişinin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve avukatının
dinlenmesinden sonra şüphelinin veya sanığın resmî bir sağlık kurumunda gözlem
altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde
mahkeme tarafından karar verilebilir.
Birinci fıkra hükmü, ancak şüpheli veya sanığın fiili
işlediği yolunda kuvvetli şüpheler varsa uygulanabilir.
Şüpheli veya sanığın avukatı yoksa kendisine bir avukat
atanır.
Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu sürenin yetmeyeceği
anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı
geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin toplamı üç ayı geçemez.
Gözlem altına alınma kararına karşı acele itiraz yoluna
gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur.
Bu madde hükmü, 232 nci maddenin beşinci fıkrası gereğince
yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hâllerde de uygulanır.
Şüpheli veya sanığın
beden muayenesi
MADDE 78. - İşlenmiş bir suçun delil, iz, eser ve
emarelerinin saptanması amacıyla, şüpheli veya sanığın beden muayenesine,
sağlığını tehlikeye düşürmemek ve cerrahî bir müdahalede bulunmamak koşuluyla,
kendisinden kan, saç, tükürük, tırnak, cinsel salgı ve benzeri örneklerin alınmasına,
çok zorunlu veya başka suretle delil
elde etme olanağı bulunmayan hâllerde Cumhuriyet savcısı veya mağdurun
istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir. Bu hususta karar
verilmeden önce şüpheli veya sanığın avukatı dinlenir. Gerekli işlemler hâkim
veya mahkemenin, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının
görevlendirdiği hekim veya diğer bir görevli tarafından yapılır.
Alınan örnekler, örnek alınmasını gerekli kılan olayla
ilgili yargılama ve bununla bağlantılı olarak yapılan diğer yargılamalar
dışında kullanılamaz. Kullanılmalarına gerek kalmayan örnekler hemen yok
edilir.
Bu madde gereğince alınacak kararlara itiraz edilebilir.
Diğer kişilerin beden
muayenesi
MADDE 79. - İşlenmiş bir suç dolayısıyla bedenlerinde delil,
iz, eser ve emarelerin bulunup bulunmadığını saptamak veya soybağını
belirleyebilmek amacıyla ve sağlıklarını tehlikeye düşürmemek ve cerrahî bir
müdahalede bulunmamak koşuluyla, şüpheli veya sanıktan başka kişilerin de
bedenlerinin muayenesine ve gerektiğinde örnek alınmasına 78 inci maddenin
birinci fıkrasına göre karar verilebilir.
Tanıklıktan çekinme nedenleri ile muayeneden veya bedenden
örnek alınmasından kaçınılabilir. Çocuklar ve akıl hastalarının çekinmesi
konusunda yasal temsilcileri karar verirler. Yasal temsilci de şüpheli veya
sanık ise bu konuda hâkim tarafından karar verilir. Ancak, bu hâlde elde edilen
delil, iz, eser ve emareler davanın ileri aşamalarında şüpheli veya sanık
olmayan yasal temsilcinin izni olmadıkça kullanılamaz.
78 inci maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları, bu hâlde de
uygulanır.
Kadının muayenesi
MADDE 80. - Kadının muayenesi, olanaklar elverdiğinde bir
kadın hekim tarafından yapılır. Buna olanak bulunmadığında, muayene edilecek
kadının bir yakını veya başka bir kadın muayene sırasında hazır bulundurulur.
Moleküler genetik
incelemeler
MADDE 81. - 78 ve 79 uncu maddelerde öngörülen işlemlerle
elde edilen materyal üzerinde, soybağının veya bulunan delil materyalinin
şüpheli veya sanığa ya da mağdura ait olup olmadığının tespiti için zorunlu
olması hâlinde moleküler genetik incelemeler yapılabilir. Bu amaçlar dışında
tespitler yapılmasına yönelik incelemeler yasaktır.
Birinci fıkra uyarınca yapılabilen incelemeler, bulunan,
emniyet altına alınan veya müsadere edilen diğer delil materyali üzerinde de
yapılabilir. Birinci fıkranın ikinci cümlesi ile 78 inci maddenin ikinci ve
üçüncü fıkraları, bu hâlde de uygulanır.
Hâkimin kararı ve
inceleme yapılması
MADDE 82. - 81 inci madde uyarınca moleküler genetik
incelemeler yapılmasına sadece hâkim karar verebilir. Kararda inceleme ile
görevlendirilen bilirkişi de gösterilir.
Yapılacak incelemeler için resmen atanan veya bilirkişilikle
yükümlü olan ya da soruşturma veya kovuşturmayı yürüten makama mensup olmayan
veya bu makamın soruşturma veya kovuşturmayı yürüten dairesinden teşkilât
yapısı itibarıyla ve objektif olarak ayrı bir birimine mensup olan görevliler,
bilirkişi olarak görevlendirilebilirler. Bu kişiler, teknik ve teşkilât
bakımından uygun tedbirlerle yasak moleküler genetik incelemelerin yapılmasını
ve yetkisiz üçüncü kişilerin bilgi edinmesini önlemekle yükümlüdürler.
İncelenecek materyal, bilirkişiye ilgilinin adı ve soyadı, adresi, doğum tarihi
bildirilmeksizin verilir.
Fizik kimliğin saptanması
MADDE 83. - İşlenen suçun cezasının üst sınırının iki yıl
hapis, ağır hapis veya daha ağır cezayı gerektirdiği hâllerde, soruşturma ve
kovuşturma makamlarınca şüpheli veya sanığın kimliğinin tanısına olanak veren
fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve ayak izi, bedeninde yer almış olup
tanısını kolaylaştıracak diğer özellikleri ile olanak bulunduğu takdirde sesi
ve video görüntüleri alınır.
Kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi
hâllerinde söz konusu kayıtlar dosyadan
çıkarılıp yok edilir.
Yönetmelik
MADDE 84. - 78 ilâ 83 ncü maddelerde öngörülen işlemlerin
yapılması ile ilgili esas ve usuller, Adalet Bakanlığınca Sağlık Bakanlığının
görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
Keşif
MADDE 85. - Keşif, hâkim veya mahkeme veya naip hâkim ya da
istinabe olunan mahkeme ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet
savcısı tarafından yapılır.
Keşif yapıldığında bununla ilgili olarak düzenlenecek
tutanaklara var olan durum ile olayın özel niteliğine göre varlığı umulup da
elde edilemeyen delil, iz, eser ve emarelerin yokluğu yazılır.
Keşifte, tanık veya
bilirkişinin dinlenmesinde bulunabilecekler
MADDE 86. - Keşif yapılması sırasında şüpheli, sanık, mağdur
ile bunların avukatları hazır
bulunabilirler.
Tanık veya bilirkişinin duruşma sırasında hazır
bulunamayacağı veya oturduğu yerin uzaklığı nedeniyle bulunmasının güç olduğu
anlaşılırsa, bu tanık veya bilirkişinin dinlenmesinde de birinci fıkra hükmü
uygulanır.
Şüpheli veya sanığın huzuru, tanıklardan birinin gerçeğe
uygun tanıklık etmesine engel olabilecekse, o işte şüpheli veya sanığın
bulunmamasına karar verilebilir.
Bu işlerde hazır bulunmaya hakkı olanlar, işin geri
bırakılmasına neden olmamak koşuluyla, işlerin yapılması gününden önce haberdar
edilirler. Hazır bulunmaya hakkı olanlar, kendilerine ait mazerete dayanarak
işin başka güne bırakılmasını isteyemezler.
Şüpheli veya sanık tutuklu ise, ancak tutuklu bulunduğu
yerdeki mahkeme binası içerisinde yapılacak işlerde hazır bulunmayı
isteyebilir. Ancak, hâkim veya mahkeme tarafından zorunlu sayılan hâllerde
tutuklu bulunan şüpheli veya sanığın da mahkeme binası dışında yapılacak
işlerde hazır bulunmasına karar verilebilir.
Ölünün kimliğini
belirleme ve adlî muayene
MADDE 87. - Engelleyici nedenler olmadıkça ölü muayenesinden
veya otopsiden önce ölünün kimliği her suretle ve özellikle kendisini
tanıyanlara gösterilerek, bilgilerine başvurularak belirlenir ve elde edilmiş
bir şüpheli veya sanık varsa ölü tanınmak üzere ona da gösterilir.
Ölünün adlî muayenesinde tıbbî belirtiler, ölüm zamanı ve
ölüm nedenini belirlemek için tüm bulgular saptanır.
Bu muayene, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim,
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı huzurunda ve bir hekim
görevlendirilerek yapılır. Ölüm nedeninin açıkça belli olması veya diğer delil,
iz, eser ve emarelerin elde edilmiş olması hâlinde bir hekimin
görevlendirilmesinden vazgeçilebilir.
Otopsi
MADDE 88. - Otopsi, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı huzurunda
birisi adlî tabip, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin
mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Avukat tarafından
getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi
işlemi bir hekim tarafından da
yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir.
Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş,
göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.
Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan
hekime otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu hekimin otopsi sırasında hazır
bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir.
Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi
yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar hâkim, gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından verilir. Mezardan
çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da
zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir.
Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler yapılırken
olanaklar ölçüsünde cesedin fotoğrafı da alınır.
Yeni doğanın cesedinin
adlî muayenesi ve otopsi
MADDE 89. - Yeni doğanın cesedi üzerinde adlî muayene veya
otopside, doğum sırasında veya doğumdan sonra yaşam bulgularının varlığı ve
olağan süresinde doğup doğmadığı ve biyolojik olarak yaşamını ananın bedeni
dışında sürdürebilecek kadar olgunlaşmış olup olmadığı veya yaşama yeteneği
bulunup bulunmadığı saptanır.
Zehirlenme şüphesi
üzerine yapılacak işlem
MADDE 90. - Zehirlenme şüphesi olan hâllerde organlardan
parça alınırken, organın görünen şekli ile tahribatın tanımlanması gerekir.
Ölüde veya başka yerlerde bulunmuş şüpheli maddeler, bir uzman veya resmen
görevlendirilmiş makam tarafından incelenerek tahlil edilir.
Hâkim veya mahkeme, bu incelemenin bir hekimin katılmasıyla
veya onun yönetiminde yapılmasına karar verebilir.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Koruma Tedbirleri
BİRİNCİ
BÖLÜM
Elkoyma
ve Arama
İspat araçlarından olan
eşyanın muhafazası ve bunlara elkonulması
MADDE 91. - İspat aracı olarak yararlı görülen veya
müsadereye veya Devletin mülkiyetine geçmesi yaptırımına tâbi olan eşya,
muhafaza veya başka bir şekilde güvence altına alınır.
Yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür
eşyaya elkonulabilir.
İstenen eşyayı
vermeyenler hakkında yapılacak işlem
MADDE 92. - 91 inci maddede yazılı bir şeyi yanında
bulunduran kişi, istem üzerine bu şeyi göstermek ve teslim etmekle yükümlüdür.
Kaçınma hâlinde bu şeyin zilyedi hakkında 62 nci maddede yer
alan disiplin hapsine ilişkin hükümler uygulanır.
Tanıklıktan çekinebilecekler hakkında bu hüküm uygulanmaz.
Verilemeyecek veya
gösterilemeyecek dosya veya belgeler
MADDE 93. - Kamu kurum veya kuruluşunun bağlı veya ilgili
bulunduğu bakan, dosya veya belge içeriğinin aleniyete çıkmasının Devletin
güvenliği veya temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracağını
bildirirse, bu dosya veya belgelerin ilgili makam ve memur tarafından
verilmesine veya gösterilmesine karar verilemez.
Ancak, hâkim veya mahkeme, bu dosya veya belgelerin
incelenmesinin davanın sonuçlandırılabilmesi için zorunlu olduğu gerekçesiyle
Başbakanlığa başvurabilir.
Elkonulamayacak
mektuplar, belgeler
MADDE 94. - Şüpheli veya sanık ile 47 ve 48 inci maddelere
göre tanıklıktan çekinebilecek kimseler arasındaki mektuplara ve belgelere; bu
kimselerin nezdinde bulundukça elkonulamaz.
Elkoyma kararını vermek
yetkisi
MADDE 95. - Elkoymaya hâkim karar verir. Gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı ve bunların yardımcısı sıfatıyla
emirlerini yerine getirmeye memur olan kolluk görevlileri de, Cumhuriyet
savcısının veya kolluk amirinin yazılı emri ile elkoyma işlemini
gerçekleştirebilirler; kolluk görevlisinin açık kimliği tutanağa geçirilir.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde
elkoyma kendiliğinden kalkar.
Hâkimin kararı olmaksızın yapılan elkoyma işleminde ilgili
kişi veya onun ayırt etme gücüne sahip hısımlarından biri hazır bulunmamış veya
bunlardan biri veya avukatı hazır bulunup da elkoyma işlemine açıkça karşı
çıkmışsa elkoyma işlemi yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur.
Kendi nezdinde elkoyma işlemi yapılan kimse, hâkimden her
zaman bu konuda bir karar verilmesini isteyebilir.
Bu maddede yazılı olan hâllerde karar verme yetkisi kamu
davası henüz açılmamış olduğunda, elkoyma işleminin yapıldığı yerin sulh ceza
hâkimine aittir.
Elkoyma işlemi kamu davasının açılmasından sonra Cumhuriyet
savcısı veya kolluk mensupları tarafından yapılmış olduğu takdirde, davaya
bakmakta olan hâkim veya mahkeme, yirmidört saat içinde bu işlemden haberdar
edilir ve eşya onun emrine hazır bulundurulur.
Askerî mahâllerde yapılacak elkoyma işlemi, hâkim veya
Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar tarafından yerine
getirilir.
Bu maddeye göre verilecek kararlara itiraz edilebilir.
Postada elkoyma
MADDE 96. - Suçun delil, iz, eser ve emarelerini
oluşturduğundan şüphe edilen ve gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmada
adliyenin eli altında olması zorunlu sayılıp postada bulunan mektup, telgraf
veya elektromanyetik araçlarla gönderilmiş bilgileri içeren yazı, belge veya
diğer gönderilere hâkimin veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet
savcısının kararı ile elkonulabilir.
Hâkim kararının veya Cumhuriyet savcısının emrinin
kendilerine bildirilmesi üzerine elkoyma işlemini yerine getiren kolluk
memurları, birinci fıkrada belirtilen yazıların içinde bulunduğu zarfları veya
paketleri açamazlar. Elkonulan şeyler, ilgili posta görevlilerinin huzuru ile
mühür altına alınıp derhâl elkoyma kararını veya emrini veren hâkim veya
Cumhuriyet savcısına teslim edilir.
Cumhuriyet savcıları da elkoydukları veya emirleri üzerine
kolluk memurlarınca elkonulmuş olup kendilerine verilen mühür altındaki şeyleri
açmadan derhâl yetkili hâkime teslim ederler. Soruşturmanın amacına zarar
vermek olasılığı bulunmadıkça alınmış tedbirler ilgililere bildirilir.
Mühür altındaki şeylerin açılıp açılmamasına hâkim karar
verir. Hâkimin açılmamasına veya açılıp da içeriği bakımından adliyenin eli
altında tutulmasına gerek bulunmadığına karar verdiği şeyler hemen ilgililerine
teslim olunur.
Soruşturmada gerçeğin meydana çıkarılması bakımından yararlı
olan veya suçun delil, iz, eser ve emarelerini oluşturabilecek nitelikte
bulunan şeyler hâkim tarafından Cumhuriyet savcısına teslim edilir. Soruşturma
sonunda suçla ilgili bulunmadıkları saptanan şeyler, Cumhuriyet savcısı
tarafından bir tutanağa bağlanarak ilgililerine teslim edilir.
Suç işlediği sanılan
kişiyle ilgili aramalar
MADDE 97. - Suç işlediği sanılan kişinin yakalanabileceği
veya suçun delil, iz, eser ve emarelerinin veya suçla ilgili eşyanın elde
edilebileceği umuluyorsa, bu kişinin veya şeriklerinin veya yataklık ettiğinden
şüphe edilen kişilerin konutları veya onlara ait diğer yerler ile üstleri ve
eşyası aranabilir.
Diğer kişiler hakkındaki
arama
MADDE 98. - Yukarıdaki maddede yazılı kimselerden
başkalarının gerek üstlerinde, gerek konutlarıyla onlara ait diğer yerlerde
arama, ancak şüphelinin veya sanığın yakalanması veya suçun delil, iz, eser ve
emarelerinin izlenmesi veya belirli şeylere elkonulması amacıyla yapılabilir.
Bu hâllerde aramanın yapılması, aranılan kişinin veya suçun
delil, iz, eser ve emarelerinin veya elkonulacak eşyanın aranılacak kişi veya
yerlerde bulunduğunun kabul edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına
bağlıdır.
Bu sınırlama, şüphelinin veya sanığın içerisinde yakalandığı
veya izlendiği sırada girdiği yerler hakkında geçerli değildir.
Gece yapılacak arama
MADDE 99. - Suçüstü cürüm ile gecikmesinde sakınca bulunan
hâller veya firar eden gözaltına alınmış kişi veya tutuklu veya hükümlünün
tekrar yakalanması durumu ayrık olmak üzere, konutta veya iş yerleri ile diğer
kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılmaz.
Bu sınırlama, gece vaktinde herkesin girip çıkabileceği
yerler veya mahkûmların toplanma veya sığınma veya suç ile elde edilen şeyleri
saklama yeri veya gizli kumar yerleri veya genelevler gibi kollukça bilinen
yerler hakkında geçerli değildir.
Arama kararı
MADDE 100. - Aramaya hâkim karar verir. Ancak gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcıları veya kolluk amirlerinin yazılı
emirleri üzerine kolluk memurları arama yapabilirler. Arama karar veya emrinde,
aramanın nedenini oluşturan fiil, delil, iz, eser ve emarelerin ne olduğu ve
aranılacak kişi, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi gösterilir.
Arama tutanağına işlemi yapanların açık kimlikleri yazılır. Arama sonucunda
bazı eşyaya elkoyma söz konusu olduğunda 95 inci maddenin birinci fıkrası hükmü
uygulanır.
Hâkim veya Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konutlarda
veya iş görmeye özgü yerler ile kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer
ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.
Yukarıdaki fıkrada gösterilen koşullar, 99 uncu maddenin
ikinci fıkrasında yazılı yerleri kapsamaz.
Askerî mahallerde yapılacak arama, hâkim veya Cumhuriyet
savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar tarafından yerine getirilir.
Avukat bürolarında arama,
elkoyma ve postada elkoyma
MADDE 101. - 1. Avukat büroları ancak mahkeme kararı ile ve
kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısının denetiminde
aranabilir. Baro başkanı veya onu temsil eden bir avukat aramada hazır
bulundurulur.
2. Arama sonucu elkonulmasına karar verilen şeyler
bakımından bürosunda arama yapılan avukat
veya baro başkanı veya onu temsil eden avukat, bunların avukat ile
müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu öne sürerek karşı koyduğunda,
bu şey ayrı bir zarf veya paket içerisine konularak hazır bulunanlarca
mühürlenir ve bu konuda gerekli kararı vermesi, soruşturma evresinde sulh ceza
hâkiminden ve kovuşturma evresinde hâkim veya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim
elkonulan şeyin avukatla müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu
saptadığında, elkonulan şey derhal avukata iade edilir ve yapılan işlemi
belirten tutanaklar ortadan kaldırılır. Bu fıkrada öngörülen kararlar,
yirmidört saat içinde verilir.
3. Postada elkoyma durumunda bürosunda arama yapılan avukat
veya baro başkanı veya onu temsil eden avukatın karşı koyması üzerine (2)
numaralı fıkrada belirtilen usuller uygulanır.
Aramada kimlerin
bulunabileceği
MADDE 102. - Aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi
aramada hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa temsilcisi veya ayırt etme gücüne
sahip hısımlarından biri veya kendisiyle birlikte oturmakta olan bir kişi veya
komşusu hazır bulundurulur.
98 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen hâllerde
zilyet ve bulunmazsa yerine çağrılacak kişiye, aramaya başlamadan önce aramanın
amacı hakkında bilgi verilir. 99 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı
yerlerin zilyedi hakkında bu hüküm uygulanmaz.
Kendiliğinden gelen avukat da aramada hazır bulunabilir.
Hakkında arama işlemi
uygulanacak kimseye verilecek belge
MADDE 103. - Aramanın sonunda hakkında arama işlemi
uygulanan kimseye istemi üzerine aramanın 97 ve 98 inci maddelere göre
yapıldığını ve 97 nci maddede gösterilen durumda cezalandırılması amaçlanan
fiilin niteliğini belirten bir belge ve istemi üzerine elkonulan veya koruma
altına alınan eşyanın listesini içeren bir defter ve eğer şüpheyi haklı kılan
bir şey elde edilmemiş ise bunu belirten bir belge verilir.
Birinci fıkrada belirtilen belgelerde, hakkında arama işlemi
uygulanan kimsenin, elkonulan eşyanın mülkiyetine ilişkin görüş ve iddialarına
da yer verilir.
Koruma altına alınan veya elkonulan eşyanın tam bir defteri
yapılır ve bu eşya resmî mühürle mühürlenir veya bir işaret konulur.
Geçici elkoyma
MADDE 104. - Arama sonunda yapılmakta olan soruşturmayla
ilgisi olmayan ve ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek
eşya bulunursa, bunlara geçici olarak elkonulur ve durum Cumhuriyet savcılığına
bildirilir.
Kâğıtları inceleme
yetkisi
MADDE 105. - Hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin
kâğıtlarını inceleme yetkisi hâkime aittir. Cumhuriyet savcıları ve kolluk
memurları rıza olsa da bu kâğıtları okuyamazlar, kâğıtları olanak varsa
zilyedinin önünde bir zarfa koyar ve mühürleyerek hâkime verirler.
Kâğıtların zilyedi veya temsilcisi kendi mührünü de
koyabilir veya imzasını atabilir. İleride mührün kaldırılmasına ve kâğıtların
incelenmesine karar verildiğinde bu işlemin
yapılmasında hazır bulunmak üzere, zilyedi veya temsilcisi veya avukatı
çağrılır, çağrıya uyulmadığında gerekli işlem yapılır. Hâkim, incelemesi sonucu
suça ilişkin olduğunu saptadığı kâğıtları Cumhuriyet savcılığına verir.
Geri verilmesi gereken
şeyler
MADDE 106. - Şüpheli, sanık, mağdur veya üçüncü kişilerden
suç nedeniyle alınmış şeylerin, soruşturma ve kovuşturma bakımından
muhafazasına gerek kalmamış ise, re'sen veya istem üzerine geri verilmesine
yetkili merci tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz
edilebilir.
İlgililerin hukuk davası açma hakları saklıdır.
İKİNCİ
BÖLÜM
Telekomünikasyon
Yoluyla Yapılan Haberleşmeye Girme
Dinleme ve kayda alma
kararı
MADDE 107. - Beş yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı
cezayı gerektiren cürümler dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, başka suretle
delil, iz, eser ve emare elde edilmesi olanağı bulunmayan hâllerde sinyalleri,
yazıları, resimleri, görüntü veya sesleri veya diğer nitelikteki bilgileri
kablo, radyo veya diğer elektromanyetik sistemlerle veya tek yönlü sistemlerle
alan veya ileten araçlara girilerek konuşmaların dinlenmesine, konuşmaların
veya diğer bilgilerin kayda alınmasına, kayıtların çözülerek metin hâline
getirilmesine Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından
gizli olarak karar verilir.
Kararda, içerikleri dinlenecek veya kayda alınacak,
çözülerek metin hâline getirilecek karşılıklı konuşmalar, haberleşme veya
saptamaları belirlemeye olanak verecek telefon numarası, araçların ve hattın
sahibi veya kullananı gibi bütün unsurlar ve suçun türü belirtilir.
Dinleme ve kayda alma kararları en çok üç ay için verilebilir,
bu süre en çok iki defa üçer aydan fazla olmamak üzere uzatılabilir.
Kararların yerine
getirilmesi
MADDE 108. - 107 nci maddeye göre verilecek karar gereğince
Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği kolluk memuru, telekomünikasyonlarla
görevli veya böyle bir hizmeti vermeye yetkili olanlardan dinleme ve kayda alma
işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla cihazların yerleştirilmesini istediğinde,
bu istem derhâl yerine getirilir ve işlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve
saat bir tutanakla saptanır.
Gerçeğin meydana çıkarılmasına yarayacak telekomünikasyon
kayıt ve saptamaları, Cumhuriyet savcılığınca veya görevlendireceği kolluk
memuru tarafından çözülerek metin hâline getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar,
bu amaçla görevlendirilecek tercümanlar aracılığı ile Türkçeye çevrilir.
Yukarıdaki fıkralar gereğince gerçekleştirilecek kayıt ve
saptamalar yargılamada sanığın ikrarına ilişkin delil olarak değerlendirilemez.
Kayıtlar zarfa konularak mühürlenir. Toplu kaset kullanılmış
ise ilgili kaydın örneği çıkarılarak ve bu hususta bir tutanak düzenlenerek
dosyasına konur. Suç bakımından dava zamanaşımı gerçekleştiğinde kayıtlar ve
saptamalar Cumhuriyet savcısının denetim ve gözetimi altında bir tutanağa
bağlanarak yok edilir ve keyfiyet ilgiliye bildirilir.
Avukatın bürosu ve
yerleşim yeri
MADDE 109. - Savunmasını üstlendiği şüpheli veya sanığın
işlediği suç dolayısıyla avukatın bürosu, konutu ve yerleşim yerindeki
telekomünikasyon araçları hakkında, 107 nci madde hükmü uygulanamaz.
Bilgisayarlarda, bilgisayar
programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve geçici elkoyma
MADDE 110. - İki yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı
cezayı gerektiren cürümler dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, zorunlu olduğu
takdirde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine bilgisayar ve bilgisayar
programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar
kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline
getirilmesine yukarıdaki maddelere uygun olarak sulh ceza hâkimi tarafından
gizli olarak karar verilir.
Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine
şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi hâlinde çözümün yapılabilmesi ve
gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere geçici olarak
elkonulabilir.
Geçici elkoymaya ilişkin
işleme itiraz edilebilir.
Uluslararası yardımlaşma
MADDE 111. - 110 uncu maddeye göre yapılacak arama,
kopyalama ve elkoymanın başka ülkelerin işbirliğini gerektirmesi hâlinde arama,
kopyalama ve elkoyma tedbirlerine uluslararası adlî yardımlaşma kurallarına
göre başvurulur.
107 nci madde kapsamına giren dinleme ve kayda alma
konularında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Adlî
Kontrol
Adlî kontrol
MADDE 112. - 119 uncu maddeye göre tutuklamayı
gerektirebilecek bir suç işlendiğinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
sulh ceza hâkimi şüphelinin tutuklanması yerine, adlî kontrol altına alınmasına
karar verebilir.
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden
fazla yükümlülüğe tâbi kılınmasını içerir:
1. Hâkimin belirleyeceği çevre sınırları dışına çıkamamak,
2. Saptanan yerleşim yeri veya konuttan ancak hâkimin
belirleyeceği neden ve koşullarla ayrılabilmek,
3. Hâkim tarafından belirlenen bazı yerlere gidememek veya
ancak bazı yerlere gidebilmek,
4. Belirlenen sınırlar dışına her çıkışta Cumhuriyet
savcısına veya hâkime haber vermek,
5. Hâkim tarafından belirlenen servis veya mercilere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak,
6. Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve
gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki
kontrol tedbirlerine uymak,
7. Cumhuriyet savcılığı kalemine veya kolluğa kimliği
belirten bir belgeyi, özellikle nüfus cüzdanı veya pasaportu, kimliğini
belirtmeyi sağlayacak nitelikte bir makbuz karşılığında teslim etmek,
8. Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını
kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini
teslim etmek,
9. Cumhuriyet savcısınca belirtilen ve sulh ceza hâkimince
onaylanan emre göre bazı kişileri kabul ve onları ziyaret etmekten, onlarla her
ne suretle olursa olsun, ilişki kurmaktan kaçınmak,
10. Özellikle uyuşturucu maddeden arınmak amacıyla,
hastahaneye yatmak dahil, tıbbî özen, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi
olmak ve bunları kabul etmek,
11. Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak,
miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet
savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak,
12. Suç, meslekî veya sosyal nitelikte uğraşlar nedeniyle
veya bunlar vesilesiyle işlendiğinde veya yeni bir suçun işlenmesinden kuşku
duyulduğunda bu uğraşları yapamamak,
13. Karşılığı bloke edilmişler dışında, çek keşide edememek
ve gerektiğinde kullanılması yasaklanmış çek defterlerini aldığı bankalara geri
vermek,
14. Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde
sahip olunan silâhları makbuz karşılığında
adlî emanete teslim etmek,
15. Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından
miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence
altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak,
16. Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî
kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine
dair güvence vermek.
Hâkim veya Cumhuriyet savcısı (8) numaralı bentte belirtilen
yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin meslekî uğraşılarında araç kullanmasına
sürekli veya geçici olarak izin verebilir.
Adlî kontrol kararı ve
hükmedecek merciler
MADDE 113. - Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh
ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol
altına alınabilir.
Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol
uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülükler altına
koyabilir; kontrolun içeriğini
oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya
şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir.
112 nci madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde,
görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin
her aşamasında uygulanır.
Adlî kontrol kararının
kaldırılması
MADDE 114. - Şüpheli veya sanığın istemi üzerine, Cumhuriyet
savcısının görüşünü aldıktan sonra hâkim veya mahkeme 113 üncü maddenin ikinci
fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilir.
Adlî kontrol kararlarına itiraz edilebilir.
Tedbirlere uymama
MADDE 115. - Adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine
getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hürriyeti bağlayıcı
cezanın süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutukluluk
müzekkeresi kesebilir.
Güvence
MADDE 116. - Şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek
güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini sağlar:
1. Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün
infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere
hazır bulunması,
2. Aşağıda gösterilen sıraya göre ödemelerin yapılması:
a) Katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu
zararların giderilmesi ve eski hâle getirme; şüpheli veya sanık nafaka
borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları,
b) Kamusal giderler,
c) Para cezaları.
Şüpheli veya sanığı güvence göstermeye zorunlu kılan kararda
güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir.
Önceden ödetme
MADDE 117. - Hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı, şüpheli
veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun haklarını karşılayan veya nafaka
borcuna ilişkin bulunan kısımlarının, istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka
alacaklılarına verilmesini emredebilir.
Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu oluşturan olaylar
nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı kararı verilmiş ise,
şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması emredilebilir.
Güvencenin geri verilmesi
MADDE 118. - Hükümlü, 116 ncı maddenin birinci fıkrasının
(1) numaralı bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine getirmiş ise
güvencenin 116 ncı maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendini karşılayan
ve aynı maddenin son fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmı
kendisine geri verilir.
Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka alacaklısına
verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararları
verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi hâlde, geçerli mazereti
dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır.
Hükümlülük hâlinde güvence 116 ncı maddenin birinci
fıkrasının (2) numaralı bendinde yer alan hükümlere göre kullanılır, fazlası
geri verilir.
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
Tutuklama
Tutuklama nedenleri
MADDE 119. - Suçüstü hâlinde cezanın üst sınırı bir yıl veya
daha fazla hapis ve diğer hâllerde iki yıl veya daha fazla hapis veya ağır
cezalı işlerden olup, şüpheli veya sanık hakkında 112 nci maddede gösterilen
adlî kontrol altına alınma kararı verilmemiş ise, aşağıda belirtilen nedenlerle
tutuklamaya veya tutuklamanın devamına hâkim veya mahkeme tarafından,
soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında karar verilebilir:
1. Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran olaylar bulunması,
2. Suçun delil, iz, eser ve emarelerinin korunması,
3. Tanıklar ve mağdur üzerinde baskı yapılmasının önlenmesi,
4. Şüpheli ve sanık ile şerikleri arasında kanuna aykırı
uzlaşma ve iştiraklerin önlenmesi,
5. Suçun ağırlığı, işlendiği hâl ve koşullar veya meydana
gelen zararın önemi dolayısıyla fiilin kamu düzeni üzerinde neden olduğu
istisnaî ve ısrarlı düzensizliğe son verilmesi,
6. Şüpheli veya sanığın, kendilerine karşı gelişebilecek
hukuka aykırı tepkilerden korunması,
7. Suça son verilmesi,
8. Suçun yinelenmesine engel olunması,
9. Adlî kontrol altına alınmış şüpheli veya sanığın 112 nci
maddede gösterilen yükümlülüklerden bilerek kaçması nedeniyle hakkında 115 inci
maddenin uygulanmasının zorunlu olması.
Birinci fıkrada belirtilen bir ve iki yıllık sürelerden daha
az hafif hapis veya hapis cezası öngörülen suçlardan dolayı ancak (1), (6) ve
(9) numaralı bentlerdeki nedenlerden birinin bulunması hâlinde tutuklama kararı
verilebilir.
Tutuklama kararının verilebilmesi için şüpheli veya sanığın
suçluluğu ve yukarıdaki nedenlerin varlığı hakkında kuvvetli belirtiler
saptanmış olmalıdır.
Tutuklama kararı
MADDE 120. - Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya
re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve
adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî
nedenlere yer verilir.
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir
tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda hukukî ve fiilî nedenler ile
gerekçeleri gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak
bildirilir, ayrıca bir örneği şerh verilmek suretiyle kendilerine verilir ve bu
husus kararda belirtilir.
Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin
seçeceği veya baro tarafından seçilecek
bir avukatın yardımından yararlanır.
Karar verecek hâkim veya mahkeme, şüpheli veya sanığa
savunmasını hazırlamak üzere süre isteminde bulunabileceğini hatırlatır ve bu
hususun yerine getirildiği tutanağa geçirilir.
Şüpheli, sanık ve avukatları, savunmalarını hazırlamak üzere
süre isteminde bulunduklarında, tutuklama kararı verilemez. Bu hâlde şüpheli
veya sanığa savunmasını yapmak üzere dört günü aşmayacak bir süre tanınır. Bu
süre içinde şüpheli veya sanık, hâkim veya mahkeme kararı ile muhafaza altında
tutulabilir. Şüpheli, sanık ve avukatları ne zaman isterlerse derhal Cumhuriyet
savcısı dinlendikten sonra, savunmalarını yaparlar ve karar verilir. Tutuklama
kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır.
Muhafaza altında bulundurmanın uygulanması hakkındaki esas
ve usuller, Adalet Bakanlığınca İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak
çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
Muhafaza süresi, 121 inci maddede belirlenen tutuklama
süresinden indirilir.
Şüpheli veya sanığın tutuklanmasına karar verilirken
bunların velâyeti altında olan onbeş yaşından küçük çocukların durumu
değerlendirilir.
Kaçak veya saklanan şüpheli veya sanık yurt dışında
bulunuyorsa 119 uncu ve sonraki maddeler gereğince, sulh ceza hâkimi veya
mahkeme tarafından gıyaben tutuklama kararı verilebilir.
Bu madde ile 119 uncu madde gereğince verilen kararlara
itiraz edilebilir.
Tutuklama süresi
MADDE 121. - Cezasının üst sınırı beş yıl ve daha az hapis
olan suçlarda şüpheli veya sanık, en çok altı ay süre ile tutuklu olarak
tutulabilir. Ancak bu sürenin sonunda tutukluluk, bir defaya özgü olmak üzere
ve dört ayı geçmemek koşulu ile, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir.
Cezasının üst sınırı beş yıldan fazla hapis olan suçlarda
şüpheli veya sanık, en çok bir yıl süreyle tutuklu olarak tutulabilir. Bu süre
sona erdiğinde tutukluluk, bir defaya mahsus olmak üzere ve altı ayı geçmemek
koşulu ile, gerekçe gösterilerek uzatılabilir.
Ağır cezalı işlerde, şüpheli veya sanık, iki yıla kadar
tutuklu olarak tutulabilir.
Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet
savcısının, şüpheli veya sanık ile avukatlarının görüşleri alındıktan sonra
verilir.
Kabahatlerde şüpheli veya sanık en çok üç ay süreyle tutuklu
olarak tutulabilir.
Cumhuriyet savcısının
tutuklama kararının geri alınmasını istemesi
MADDE 122. - Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adlî kontrol
altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir.
Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve avukatları da aynı istemde
bulunabilirler. Bu hâlde sulh ceza hâkimi, Cumhuriyet savcısı ile şüpheli ve
avukatlarını dinledikten sonra beş gün içinde karar verir.
Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adlî kontrol veya
tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re'sen
serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest
kalır.
Şüpheli veya sanığın
salıverilme istemleri
MADDE 123. - Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her
aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde
salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay
ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak
incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir.
Usul
MADDE 124. - Adlî kontrolün tümüyle veya kısmen kaldırılması
veya salıverilme istemleri hakkında merciince, Cumhuriyet savcısı, şüpheli,
sanık veya avukatları dinlendikten sonra karar verilir. Tutuklu olmayan
şüpheli, sanık ve bunların avukatları iadeli taahhütlü bir mektupla veya varsa
telefonla duruşmadan en az kırksekiz saat önce çağrılırlar. Karar, adı geçenler
dinlendikten sonra, en çok on gün içinde verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
Salıverilenin yükümlülükleri
MADDE 125. - Salıverilmeden önce şüpheli veya sanık, yetkili
yargı merciine veya tutukevinin müdürüne adresini ve varsa telefon numarasını
bildirmekle yükümlüdür.
Şüpheli veya sanığa soruşturmanın veya kovuşturmanın sona
erdirileceği tarihe kadar, yeniden beyanda bulunmak suretiyle veya iadeli
taahhütlü mektupla önceden verdiği adreslerdeki her türlü değişiklikleri
bildirmesi ihtar olunur; ayrıca, ihtara uygun hareket etmediğinde, önceden
bildirdiği adrese tebligatın yapılacağı bildirilir. Bu ihtarların yapıldığını
belirten ve yeni adresleri içeren tutanak veya tutukevi müdürünün düzenleyeceği
belgenin aslı veya örneği yargı merciine gönderilir.
Geçici salıverme
MADDE 126. - Cumhuriyet savcısı veya hâkim veya mahkeme, her
tür suçta ve soruşturma veya kovuşturmanın her aşamasında, istisnaî olarak
tutuklu şüpheli veya sanığa geçici çıkış izni verebilirler. Bu hâlde tutuklu
şüpheli veya sanık gözetime tâbi tutulur.
Tutuklananın durumunun
yakınlarına bildirilmesi
MADDE 127. - Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına
ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye,
hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla,
tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat
bildirmesine de izin verilir.
Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda tutuklanma durumu,
vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.
Tutukluluğun incelenmesi
MADDE 128. - Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde
bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk
hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 119 uncu ve 361 inci madde hükümleri göz
önünde bulundurularak karar verilir.
Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada
öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk
hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her duruşmada veya koşullar
gerektirdiğinde duruşmalar arasında da re'sen karar verir.
Tutuklunun konacağı yer
ve hakkında yapılacak işlem
MADDE 129. - Tutuklu, hükümlülerle birlikte bulundurulamaz.
Tutuklu hakkında ancak tutuklamanın amacını ve tutukevinin
düzenini sağlayacak kadar kayıtlamada bulunulur. Tutuklu, tutukevinin düzen ve
güvenliğini bozmamak, tutuklanmasındaki amaç ile uygun olmak koşuluyla ve
masrafı kendisine ait olmak üzere istirahat ve uğraşını düzenleyebilir.
Tutuklu, tutukevinde ciddî bir tehlike oluşturduğu ve
özellikle diğer tutukluların güvenliği için zorunlu görüldüğü veya intihara
veya kaçmaya kalkıştığı veya bu yolda hazırlıkta bulunduğunda, sağlığına zarar
vermeyecek önlemler alınabilir.
Tutukevinin düzenini bozan tutuklular hakkında uygulanacak
disiplin cezaları tüzükte belirtilir.
Disiplin cezaları ve önlemlere ilişkin kararlar, yetkili
kurul veya memurlar tarafından alınır ve infaz hâkiminin onayına sunulur.
Kararlar infaz hâkiminin onayından sonra uygulanır. İvedi hâllerde bu kararlar,
yetkili kurul veya memurlar tarafından uygulanır ve derhâl infaz hâkiminin
onayına sunulur.
Tutuklu duruşmaya bağlı olmayarak çıkarılır.
BEŞİNCİ
BÖLÜM
Yakalama
ve Gözaltı
Yakalama ve yakalanan
kişi hakkında yapılacak işlemler
MADDE 130. - 1. Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes
tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:
a) Kişiye suçu işlerken rastlanması,
b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması
olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.
2. Tutuklama veya yakalama müzekkeresi kesilmesini
gerektiren ya da gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısına
veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde kolluk memurları
geçici yakalama yetkisine sahiptirler.
3. Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla
birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri
nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü
cürümlerde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.
4. (1) numaralı fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen
veya (2) numaralı fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi, düzenlenecek
soruşturma belgesiyle birlikte hemen Cumhuriyet savcılığına gönderilir.
Gözaltı
MADDE 131. - Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi,
Cumhuriyet savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için yirmidört
saat süreyle gözaltına alınmasına karar verilebilir.
Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu
olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına
bağlıdır.
Toplu olarak işlenen suçlarda, delil, iz, eser ve emarelerin
toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle Cumhuriyet
savcısı gözaltı süresinin dört güne kadar uzatılmasına yazılı olarak emir
verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ
edilir.
Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin
uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi,
avukatı veya yasal temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan
hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine
başvurabilirler. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve
nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya
gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına
varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile
Cumhuriyet savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir.
Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı
üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille
ilgili yeni ve yeterli delil elde
edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle
yakalama işlemi uygulanamaz.
Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa bu süreler sonunda sulh
ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir. Sorguda avukatı da hazır bulunur.
Gözaltı işlemlerinin
denetimi
MADDE 132. - Cumhuriyet başsavcıları veya
görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak,
gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma
odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini,
gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri inceler ve araştırırlar;
sonucunu Nezarethaneye Alınanlar Defterine kaydederler.
Yakalanan
veya tutuklanan kişilerin nakli
MADDE 133. - Yakalanan veya tutuklanarak
bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına ilişkin kuvvetli
emareler bulunduğu ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri
bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin emarelerin varlığı hâllerinde kelepçe
takılabilir.
Yakalanan
kişinin mahkemeye götürülmesi
MADDE 134. - Yakalanan kişi, hakkında kamu
davası açılmış ise hemen, önceden sulh ceza hâkimliğince sorgusu yapılmış ise
bu hâkimin kararıyla yetkili mahkemeye götürülür.
Mahkeme, aynı gün yakalananın serbest
bırakılmasına veya adlî kontrol altına alınmasına veya tutuklanmasına karar
verir.
Yakalanan
veya gözaltına alınanın durumunun yakınlarına bildirilmesi
MADDE 135. - Yakalamadan, gözaltına
almadan ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin emirden yakalanan veya
gözaltına alınanın bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, Cumhuriyet
savcısının kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
Yakalanan veya gözaltına alınan yabancı
olduğunda durumu, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.
Şüphelinin
yakalanmasından ilgililere haber verilmesi
MADDE 136. - Soruşturma ve kovuşturması
şikâyete bağlı olan suç hakkında 130 uncu maddenin (3) numaralı fıkrasına göre
şikâyetten önce şüpheli yakalanmış olursa şikâyete yetkili olan kimseye ve
bunlar birden fazla ise hiç olmazsa birine yakalamadan haber verilir.
Yakalama
tutanağı
MADDE 137. - Yakalama işlemi bir tutanağa
bağlanır. Bu tutanakta şüphelinin, hangi suç nedeniyle, hangi koşullarda, hangi
yer ve zamanda yakalandığı, yakalamayı kimlerin yaptığı, şüphelinin hangi
kolluk mensubunca tespit edildiği açıkça gösterilir.
8.6.1936 tarihli ve 3005 sayılı Meşhud
Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümleri saklıdır.
Yakalama
müzekkeresi ve nedenleri
MADDE 138. - Soruşturma evresinde şüpheli
kaçak olur veya saklanırsa, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza
hâkimi tarafından yakalama müzekkeresi verilebilir.
Yakalanmış iken kolluk görevlisinin
elinden ya da ceza infaz kurumu veya tutukevinden kaçan şüpheli veya tutuklu
veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de yakalama
müzekkeresi verebilirler.
Kovuşturma evresinde kaçak veya saklanan
sanık hakkında yakalama müzekkeresi re'sen veya Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine hâkim veya mahkeme tarafından verilir.
Yakalama müzekkeresinde, kişinin açıkça
eşkâli ve bilindiğinde kimliği, adı geçene yöneltilen suç, yakalandığında
nereye gönderileceği gösterilir.
Yayın
yasakları
MADDE 139. - 1. Hakkında henüz kesin bir
ceza mahkûmiyeti oluşmamış bulunan kimsenin kelepçelenmiş hâlini veya
hareketleri kısıtlanmış durumunu gösteren resmini, ilgilinin rızası olmadan
çeken veya yayımlayan kimseye üçmilyar liradan yedimilyar liraya kadar ağır
para cezası verilir.
Görevliler bu durumda bulunan kişinin
resminin çekilmemesi için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler.
2. Yakalanan, tutuklanan veya hakkında soruşturma açılan bir
kimsenin suçluluğuna veya sorumluluğuna ilişkin kamuoyu yoklaması yapan veya bu
husustaki görüşleri toplayan veya yoklama sonuçlarını ve elde edilen bilgileri
yayımlayan kişilere altı aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan
onmilyar liraya kadar ağır para cezası verilir.
Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler de sorumludur.
Yönetmelik
MADDE 140. - Gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları
nezarethanelerin maddî koşulları, gözaltına alınan kişi hakkındaki
soruşturmanın kim tarafından yürütüleceği, bu kişinin hangi görevlinin
muhafazasına tevdi edileceği, bedensel ve tıbbî muayenesinin nasıl yapılacağı,
gözaltı işlemlerine ilişkin kayıt ve defterlerin nasıl tutulacağı, gözaltına
alınmanın başlangıcında ve bu tedbire son verildiğinde hangi tutanakların
tutulacağı ve gözaltına alınan kişiye hangi belgelerin verileceği ile kolluk
tarafından gerçekleştirilen yakalama işlemlerinin yürütülmesinde uyulacak
kurallar, Adalet ve İçişleri bakanlıklarınca birlikte çıkarılacak yönetmelikte
gösterilir.
ALTINCI
BÖLÜM
Haksız
Yakalama ve Tutuklama Tazminatı
Tazminat istemi
MADDE 141. - Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında:
1. Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan,
tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
2. Yasal gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
3. Yasal hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan
haklarından yararlandırılma isteği
yerine getirilmeden tutuklanan,
4. Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen,
5. Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan
sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
6. Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği
süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda
öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla
cezalandırılan,
7. Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki
suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde
sözle açıklanmayan,
8. Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına
bildirilmeyen
kişiler, (1) ilâ (6) numaralı bentlerde yazılı hâllerde
maddî ve manevî her türlü zararlarını, (7) ve (8) numaralı bentlerde yazılı
hâllerde ise manevî zararlarını Devletten dava edebilir ve isteyebilirler.
(5) ve (6) numaralı bentlerde belirtilen kararları veren
merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen
karara geçirilir.
Tazminat davası koşulları
MADDE 142. - Tazminat davası, hakkındaki karar veya
hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde
karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde açılabilir.
Dava, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde
ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı
yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde
duruşma yapılmaksızın dosya üzerinde yürütülecek inceleme ile öncelikle ve
ivedilikle karara bağlanır.
Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik
ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini
kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.
Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda
mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde davanın
reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe,
mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere
reddolunur.
Mahkeme, gözaltı veya tutuklama ile ilgili dosyayı
inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir
örneğini davalı Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ
ederek, varsa beyan ve itirazlarını otuz gün içinde yazılı olarak bildirmesini
ister.
İstemin ve ispat belgeleri ile davalı Devlet Hazinesinin
karşı bildiriminin değerlendirilmesinde ve verilecek tazminat miktarının
saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya
hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.
Mahkeme, karar öncesinde Cumhuriyet savcısının yazılı
görüşünü alır.
Karara karşı Cumhuriyet savcısı, davacı ve davalı Devlet
Hazinesi, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurabilirler;
inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır.
Tazminatın geri alınması
MADDE 143. - Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı
sonradan kaldırılarak, hakkında kamu davası açılan ve mahkûm edilenlerle,
yargılamanın aleyhte yenilenmesiyle beraat kararı kaldırılıp mahkûm edilenlere
ödenmiş tazminatların mahkûmiyet süresine ilişkin kısmı, Cumhuriyet savcısının
yazılı istemi ile aynı mahkemeden alınacak kararla 21.7.1953 tarihli ve 6183
sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanarak
geri alınır. Bu karara itiraz edilebilir.
Devlet, ödediği tazminattan dolayı, kusuru bulunan
görevlilere, beyanıyla gözaltına alınma ve tutuklamada etkili olan ve kötü
niyetli olduğu hükümle kesinleşen muhbire ve yalancı tanığa rücu eder.
Tazminat isteyemeyecek
kişiler
MADDE 144. - Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan
kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:
1. Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden
indirilenler,
2. Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren
ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun
hâle dönüşenler,
3. Ölüm, genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, zamanaşımı
gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın ortadan
kaldırılmasına veya düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak
durdurulan veya evlenme nedeniyle kamu davası ertelenen veya düşürülenler,
4. Ceza ehliyetsizliği nedeniyle hakkında ceza verilmesine
yer olmadığına karar verilenler,
5. Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç
işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya
tutuklanmasına neden olanlar.
BEŞİNCİ KISIM
İfade ve Sorgu
BİRİNCİ
BÖLÜM
İfade
veya Sorgu İçin Çağrı
İfade veya sorgu için
çağrı
MADDE 145. - İfadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi
davetiye ile çağrılır. Gelmezse zorla getirileceği davetiyeye yazılabilir.
Şüpheli veya sanığın
ihzarı
MADDE 146. - Hakkında tutuklama kararı verilmesi veya
yakalama müzekkeresi kesilmesi için yeterli nedenler bulunan şüpheli veya
sanığın ihzarına karar verilebilir.
İhzar müzekkeresi, şüpheli veya sanığın açıkça kim olduğunu
ve kendisiyle ilgili suçu ve gerektiğinde eşkâlini ve zorla getirilmesi
nedenlerini içerir.
İhzar müzekkeresinin bir örneği şüpheli veya sanığa verilir.
İhzar müzekkeresi ile çağrılan şüpheli veya sanık derhâl,
olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç yirmidört saat içinde çağıran
hâkimin veya mahkemenin ya da ihzarı isteyen Cumhuriyet savcısının önüne
götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.
İhzar, getirme için haklı görülecek bir zamanda başlar ve
hâkim veya mahkeme veya ihzarı isteyen Cumhuriyet savcısı tarafından ifade
almanın veya sorguya çekilmenin sonuna kadar devam eder.
İhzarın yerine getirilmemesinin nedenleri, köy veya mahalle
muhtarı ile kolluk görevlisinin birlikte imzalayacakları bir tutanakla
saptanır.
İKİNCİ
BÖLÜM
İfade
ve Sorgu Usulü
İfade ve sorgunun tarzı
MADDE 147. - Kolluk âmir ve memurları ile Cumhuriyet savcısı
tarafından şüphelinin ifadesinin alınmasında ve hâkim veya mahkeme tarafından
şüpheli veya sanığın sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
1. Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya
sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.
2. Kendisine yüklenen suç anlatılır.
3. Avukat atama hakkının bulunduğu, atayabilecek durumda
değilse baro tarafından seçilecek bir avukat isteyebileceği ve onun hukukî
yardımından yararlanabileceği, isterse avukatın, vekâletname aranmaksızın ifade
veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir.
4. 135 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan
kişinin yakınlarından istediğine yakalandığını bildirmesi sağlanır.
5. Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının yasal hakkı olduğu söylenir.
6. Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını
isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini
ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.
7. İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel durumu
hakkında bilgi alınır.
8. İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanakta
aşağıda belirtilen hususlar yer alır:
a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve
tarih,
b) İfade verme veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan
kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık
kimliği,
c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki
işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise
nedenleri,
d) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile
hazır olan avukat tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı,
e) İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri.
İfade alma ve sorguda
yasak usuller
MADDE 148. - Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine
dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme,
yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama gibi
iradeyi bozan bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen yasak usullerle elde edilen
ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
ALTINCI KISIM
Savunma
BİRİNCİ
BÖLÜM
Avukat
Seçimi, Atanması, Görev ve Yetkileri
Şüphelinin veya sanığın
avukat seçimi
MADDE 149. - Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın
her aşamasında bir veya birden fazla avukatın yardımından yararlanabilir; yasal
temsilcisi varsa o da şüpheliye veya sanığa avukat seçebilir.
Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır
bulunabilir.
Kolluk tarafından yapılan araştırma da dahil olmak üzere,
soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya
sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî
yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.
Avukat ataması
MADDE 150. - Şüpheli veya sanık, avukat seçebilecek durumda
olmadığını beyan ederse istemi hâlinde kendisine bir avukat atanır.
Şüpheli veya sanık onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır
veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olur ve bir avukatı da
bulunmazsa istemi aranmaksızın kendisine avukat atanır.
Avukat görevini yerine
getirmediğinde yapılacak işlem
MADDE 151. - 150 nci madde hükmüne göre atanan avukat,
duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini
yerine getirmekten kaçınırsa hâkim veya mahkeme, sanığa derhâl başka bir avukat
atar. Bu durumda mahkeme duruşmanın ertelenmesine de karar verebilir.
Eğer yeni avukat savunmasını hazırlamak için yeterli zaman
olmadığını açıklarsa duruşma ertelenir.
Kusuru nedeniyle duruşmanın ertelendiği hâllerde, avukat
hakkında baroca verilebilecek disiplin cezasından başka mahkemece, ertelemeden
doğan giderler de kendisine yüklenir.
Şüpheli veya sanığın
birden fazla olması hâlinde savunma
MADDE 152. - Şüpheli veya sanık birden fazla ve yararları da
birbirine uygun ise savunmaları aynı avukata verilebilir.
Avukatın dava dosyasını
incelemesi
MADDE 153. - Şüpheli veya sanık avukatı, soruşturma evresine
ilişkin dosyanın tüm içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir
örneğini harçsız olarak alabilir.
Avukatın dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek
alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine sulh ceza hâkiminin kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir.
Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak
ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları
diğer adlî işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü
uygulanmaz.
Soruşturma evresinde, araştırmaların sona erdiğine dair kararın
dosyasına kaydedilmesinden itibaren tüm dosya içeriği hiçbir kayda tâbi
tutulmaksızın avukat tarafından incelenebilir.
Şüpheli veya sanık avukatı, Cumhuriyet savcılığınca
iddianamenin mahkemeye verildiği tarihten itibaren dosya içeriğini, muhafaza
altına alınmış delil, iz, eser ve emareleri ve sair eşyayı, bilgisayar
içeriklerini inceleyebilir ve bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harç
ödemeksizin alabilir.
Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin avukatı
da yararlanır. Ancak, şüpheli veya sanığın korunmaya değer üstün yararları ağır
bastığında suçtan zarar görenin avukatı birinci fıkra hükmünden yararlanamaz.
Kamu davası açılıncaya kadar, soruşturma evresinde
oluşturulan dosya içeriği hakkında avukat tarafından kamuya herhangi bir
açıklamada bulunulamaz.
Avukatla görüşme
MADDE 154. -Yakalanan, gözaltına alınan, muhafaza altına
alınan veya tutuklu bulunan şüpheli veya sanık, vekâletname aranmaksızın
avukatı ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda
görüşebilir. Bu kişilerin avukatı ile yazışmaları denetime tâbi tutulamaz.
Duruşma sırasında
danışman olarak bulunabilecek kimseler
MADDE 155. - Sanığın yasal temsilcisine duruşma gün ve saati
bildirilir ve duruşmaya kabul edilerek istemi üzerine dinlenebilir.
Sanığın eşi hakkında da tebligat yapılmaksızın birinci fıkra
hükmü uygulanır.
Avukat atanmasında usul
MADDE 156. - 1. 150 nci maddenin birinci fıkrasında yazılı
olan hâllerde;
a) Şüphelinin avukatı baro tarafından seçilir.
b) Kovuşturma evresinde avukat, mahkemenin atanmasına dair
kararı üzerine baro tarafından seçilir.
2. 150 nci maddenin ikinci fıkrasında yazılı olan hâllerde
birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerindeki hükümlere uyulur.
3. Kanunun mahkeme tarafından avukat atanmasını zorunlu
saydığı veya bu hususta mahkemeye yetki verdiği diğer hâllerde avukat,
mahkemenin atama kararı üzerine baro tarafından seçilir.
4. Yukarıda belirtilen hâllerde avukat soruşturmanın veya
kovuşturmanın yapıldığı yer barosunca seçilir.
5. Şüpheli veya sanık sonradan bir avukat seçerse önceden
baro tarafından seçilmiş avukatın görevi son bulur.
İKİNCİ
BÖLÜM
Ücret
Avukatın ücreti
MADDE 157. - Baro tarafından görevlendirilen avukata, bu
görevin yerine getirilmesinden doğan giderler ile Türkiye Barolar Birliği
Yönetim Kurulunca her yıl 19.3.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun
168 inci maddesinde belirtilen esas ve usule uygun olarak düzenlenerek
yürürlüğe konulan tarifeye göre ücret ödenir. İleride yargılama giderleri ile
mahkûm olan sanıklardan, avukata ödenen ücreti karşılayabilecek durumda
olanlara ilgili baronun rücu hakkı vardır.
Ücret için ödenek
MADDE 158. - 2.7.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa
bağlı (1) ve (3) sayılı tarifelere göre alınan harçların yüzde yirmisi ve idarî
nitelikteki para cezalarının dışındaki para cezalarının yüzde yirmisi, bir
önceki yıl kesin hesabına göre saptanan toplam miktar esas alınarak, yıl
içinde, Maliye Bakanlığınca Türkiye Barolar Birliği hesabına aktarılır. Bir
önceki yılın Kesin Hesap Kanunu çıkıncaya değin, her malî yılbaşında, içinde bulunulan yılın Bütçe Kanunundaki rakamlara
dayanılarak yukarıda belirtilen esaslara göre hesaplanacak miktarın yüzde
yetmişbeşi avans olarak Türkiye Barolar Birliğine ödenir. 157 nci maddeye göre
ödenecek gider ve ücret bu hesaptan karşılanır.
Bu madde gereğince Türkiye Barolar Birliğine aktarılan
hesabın barolara dağıtımına ve harcamaların nerelere ve ne suretle yapılacağına
ilişkin esas ve usuller, Türkiye Barolar Birliğince çıkarılacak yönetmelikte
gösterilir.
İKİNCİ KİTAP
Soruşturma
BİRİNCİ KISIM
Suçlara İlişkin İhbarlar
ve Soruşturma
BİRİNCİ
BÖLÜM
Soruşturmanın
Gizliliği, Suçların İhbarı
Soruşturmanın gizliliği
MADDE 159. - Kanunun başka hüküm koyduğu hâller saklı kalmak
ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul
işlemleri gizlidir.
Cumhuriyet savcısı, yanlış bilgilerin yayılmasını ve
suçsuzluk karinesinin ihlâlini önlemek üzere, gerekli gördüğünde soruşturmanın
gizliliğine ve selâmetine zarar vermeyecek biçimde olaylar hakkında kamuoyuna
açıklamada bulunabilir.
Bu evrede soruşturma işlemlerine katılanlar, gizlilik
ilkesine aykırı hareket ettiklerinde, haklarında 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı
Türk Ceza Kanunu hükümleri uygulanır.
İhbar, şikâyet ve mercii
MADDE 160. - Suçlara ilişkin ihbarlar, sözlü veya yazılı
olarak Cumhuriyet savcılığına, kolluk makam ve memurlarına ve sulh ceza
hâkimlerine yapılabilir.
Bu ihbarlar merciine tevdi edilmek üzere vali ve
kaymakamlara da yapılabilir. Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar
hakkında Türkiye'nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbarda bulunulabilir.
Sözlü ihbarlar tutanağa bağlanır.
Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlarda, şikâyet
yazı ile veya tutanağa bağlanacak beyan ile sulh ceza mahkemesine, Cumhuriyet
savcılığına, kolluk makam ve memurlarına veya ikinci fıkrada gösterilen
makamlara yapılabilir.
Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlarda bu
şikâyet mahkemeye yazı ile veya duruşma tutanağına geçirilecek beyanla
yapılabilir.
Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olan bir suçun
mağdurunun, bu fiilden dolayı yaptığı ihbar şikâyet hükmündedir.
Şüpheli ölümün ihbarı
MADDE 161. - Bir ölümün doğal nedenlerden meydana gelmediği
kuşkusunu doğuracak emareler var olur veya
ölünün kimliği belirlenemezse kolluk ve belediye memurları veya köy
muhtarları durumu derhâl Cumhuriyet savcılığına veya sulh ceza hâkimine
bildirirler.
Ölünün gömülmesi ancak Cumhuriyet savcısı veya sulh ceza
hâkimi tarafından verilecek yazılı ruhsata bağlıdır.
İKİNCİ
BÖLÜM
Soruşturma
İşlemleri
Bir suçun işlendiğini
öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
MADDE 162. - Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir
suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu
davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini
araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, bu maksatla adlî kolluk amir ve
memurlarının bütün yetkilerini kullanabilir.
Cumhuriyet savcısı, yalnız şüphelinin aleyhine olan
hususları değil, lehine olanlarını da araştırır; delil, iz, eser ve emarelerin
toplanmasına ve muhafaza altına alınmasına çalışır.
Cumhuriyet savcısının ve
kolluğun adlî görevleri
MADDE 163. - Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya
kolluk âmir ve memurları aracılığıyla her türlü araştırmayı yapabilir;
yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün memurlardan ve diğer kamu
görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcıları, adlî
görevleri gereğince mensup oldukları mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem
yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz
konusu işlemi yapmasını isteyebilecekleri gibi o yere giderek de gerekli işlemi
yapabilirler. Bu hâlde o yer Cumhuriyet savcısı durumdan bilgilendirilir.
Kolluk âmir ve memurları, elkoydukları olayları, yakalanan
kişiler ile uygulanan tedbirleri Cumhuriyet savcılarına derhâl bildirmek ve
Cumhuriyet savcılarının adliyeye
ilişkin bütün emirlerini yerine getirmekle yükümlüdürler. Cumhuriyet savcıları,
emirleri yazılı olarak verirler, ivedi hâllerde sözlü emir de verebilirler.
Sözlü emir verildiğinde Cumhuriyet savcısı, emrinden kolluk âmirini de
bilgilendirir. Cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine yakalanan kişiler,
olayın şüphelisi veya tanıkları, yapılan işleme ilişkin evrak ile birlikte
belirtilen gün, saat ve yerde kolluk kuvvetlerince hazır bulundurulurlar.
Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde
kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye kullanma veya
ihmalleri görülen Devlet memurları ve kamu görevlileri ile Cumhuriyet
savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma
veya ihmalleri görülen kolluk âmir ve memurları hakkında Cumhuriyet
savcılarınca doğrudan doğruya
soruşturma yapılır. Vali ve kaymakamlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
hükümleri uygulanır.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hâllerinde, bu Kanunun
hükümleri uygulanmak koşuluyla, vali ve kaymakamların kişisel suçlarından
dolayı haklarında genel hükümlere göre soruşturma yapılması kaymakamların
mensup oldukları il ve valilerin bulundukları il'e en yakın il Cumhuriyet
başsavcısına aittir. Bu suçlarda kovuşturma yapmaya, soruşturmanın yapıldığı
yerin görevli mahkemesi yetkilidir.
Sulh ceza hâkiminden
Cumhuriyet savcısının soruşturma istemi
MADDE 164. - Cumhuriyet savcısı ancak hâkim tarafından
yapılabilecek olan bir soruşturma işlemine gerek görürse istemlerini bu işlemin
yapılacağı yerin sulh ceza hâkimine bildirir. Sulh ceza hâkimi istenilen işlem
hakkında, kanuna uygun olup olmadığını inceleyerek karar verir ve gereğini
yerine getirir.
İfade almada usul
MADDE 165. - Cumhuriyet savcısı ile kolluk âmir ve memurları
tarafından hakkında soruşturma yapılan kişinin ifadesini almada 147 ve 148 inci
madde hükümleri uygulanır.
Tutuklanan şüphelinin yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı
ortaya çıktığında bu işlem yalnız Cumhuriyet savcısı tarafından
gerçekleştirilir.
Suçta kolluğun görevi
MADDE 166. - Kolluk âmir ve memurları, suçluları aramakla ve
işin aydınlatılması için ivedi tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu âmir ve
memurlar düzenleyecekleri belgeleri derhâl Cumhuriyet savcılığına gönderirler.
Olay yerinde memurun
emirlerine karşı gelinmesi
MADDE 167. - Olay yerinde görevine ait işlemlere başlayan
memur, bunların yapılmasını kasten ihlâl eden veya yetkisi içinde aldığı
tedbirlere aykırı davranan kişileri, işlemler sonuçlanıncaya kadar ve
gerektiğinde zor kullanarak bundan men eder.
Soruşturmanın sulh ceza
hâkimi tarafından yapılması
MADDE 168. - Suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişilemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla
Cumhuriyet savcısının gücünü aşıyorsa, sulh ceza hâkimi de bütün soruşturma
işlemlerini yapabilir.
Kolluk âmir ve memurları, sulh ceza hâkimi tarafından
emredilen tedbirleri alır ve araştırmaları yerine getirirler.
Şüpheli lehindeki
delillerin toplanması
MADDE 169. - Şüpheli, sulh ceza hâkimi tarafından yapılan
sorgusu sırasında, suçsuzluğu yönünde bazı delil, iz, eser ve emareler gösterir
ve hâkim bunları yerinde görerek kaybolmasından endişe eder veya bu delil, iz,
eser ve emareler şüphelinin serbest bırakılmasını gerektirir nitelikte olursa,
onları toplar.
Bu delil, iz, eser ve emarelerin başka bir mahkemenin yargı
çevresi içerisinde toplanması gerektiğinde, işlemlerin yerine getirilmesi, o
yer sulh ceza hâkiminden istenir.
Cumhuriyet savcısının
yetkisi
MADDE 170. - 168 ve 169 uncu maddelerde yazılı hâllerde,
sonraki işlemlerin yapılması yetkisi Cumhuriyet savcısınındır.
Soruşturma evresinde
yapılan işlemlerin tutanağa bağlanması
MADDE 171. - Şüphelinin ifadesinin alınması veya sorgusu,
tanık ve bilirkişinin dinlenmesi veya bir keşif ve muayene sırasında Cumhuriyet
savcısı veya sulh ceza hâkiminin yanında bir zabıt kâtibi bulunur. İvedi
hâllerde, yemin vermek koşuluyla bir kimseye zabıt kâtipliği görevi
verilebilir.
Her soruşturma işlemi tutanağa bağlanır. Tutanak, Cumhuriyet
savcısı veya sulh ceza hâkimi ile hazır bulunan zabıt kâtibi tarafından imza
edilir.
Hazır bulunduğu işlemlerle ilgili tutanakta avukatın isim ve
imzasına da yer verilir.
Tutanak, işlemin yapıldığı yeri, zamanı ve işleme katılan
veya ilgisi bulunan kimselerin isimlerini içerir.
İşlemde hazır bulunan ilgililerce onanmak üzere tutanağın
kendilerini ilgilendiren kısımları okunur veya okumaları için kendilerine
verilir. Bu husus tutanağa yazılarak ilgililere imza ettirilir.
İmzadan kaçınma hâlinde nedenleri tutanağa geçirilir.
Soruşturma evresinin sona
ermesi kararı
MADDE 172. - Cumhuriyet savcısı, toplanan delil, iz, eser ve
emarelerin, şüphelinin suç faili olduğu hakkındaki şüpheyi haklı kıldığı veya
kılmadığı hususunda bir kanaat getirdiğinde, soruşturmaya son verildiğine karar
verir ve bu husus dosyasına kaydedilir. Cumhuriyet savcısı bundan sonra
edindiği kanaata göre şüpheli hakkında iddianameyi düzenler veya kovuşturmaya
yer olmadığına karar verir.
İKİNCİ KISIM
Kamu Davasının Açılması
BİRİNCİ
BÖLÜM
Kamu
Davasının Açılması, Ertelenmesi, İddianamenin
Değiştirilmesi
veya Geri Alınması
Kamu davasını açma görevi,
davanın açılması veya iddianamenin değiştirilmesi veya geri alınması
MADDE 173. - Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı
tarafından yerine getirilir. Kanunlarda öngörülen istisnalar saklıdır.
Soruşturma evresi sonunda toplanan delil, iz, eser ve
emareler, kamu davasının açılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte bir
şüpheyi haklı kılıyorsa, Cumhuriyet savcısı, mahkemeye vereceği bir iddianame
ile kamu davasını açar.
Bu madde hükmüne göre kamu davası açıldıktan sonra yeni
hâller ve nedenlerle Cumhuriyet savcısı, duruşmaya başlanmadan önce sanık
lehine olarak iddianamesini değiştirebilir veya geri alabilir. İddianamenin
geri alınması hâlinde soruşturmaya ilişkin hükümler uygulanır.
İddianamede şüphelinin açık kimliği, yüklenen suç, işlendiği
yer ve tarih, suçun unsurları ile uygulanması gereken kanun maddeleri, suçun
delil, iz, eser ve emareleri ve duruşmanın yapılacağı mahkeme gösterilir.
Soruşturmanın verdiği esaslı sonuçlar da iddianameye yazılır. Suçun ispatına
yardım edecek şeyler de mahkemeye verilir.
Adalet Bakanı, Cumhuriyet savcısından kamu davasını açmasını
isteyebilir. Bu istem yerine getirilir.
Valiler, yukarıdaki fıkrada yer alan yetkisini kullanması
için Adalet Bakanına başvurabilirler.
Kamu davasının
açılmasının ertelenmesi
MADDE 174. - Fiil için kanunda öngörülen hürriyeti bağlayıcı
cezanın üst sınırı üç aydan fazla ve iki yıla kadar (iki yıl dahil) ise,
Cumhuriyet savcısı tarafından deliller toplandıktan sonra, şüpheli hakkında
açılacak kamu davası,
1. Şüphelinin daha önce hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile
mahkûm olmamış bulunması,
2. Yapılan araştırmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi
hâlinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi,
3. Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum
açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,
4. Şüphelinin, suçtan meydana gelen ve Cumhuriyet savcısının
saptayacağı zararı ödemiş olması
koşullarının birlikte gerçekleşmesi hâlinde, kabahatlerde
bir yıl, cürümlerde üç yıl süreyle ertelenebilir. Erteleme süresi içinde aynı
cins veya daha ağır yeni bir suç işlenmesi nedeniyle mahkûmiyet hâlinde kamu
davası açılır; böyle bir suç işlenmediği takdirde Cumhuriyet savcısı
kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez.
Yukarıdaki erteleme kararının uygulanması, asliye ceza
hâkiminin onamasına bağlıdır. Asliye ceza hâkimi bu husustaki kararını beş gün
içinde verir.
İKİNCİ
BÖLÜM
Kovuşturmaya
Yer Olmadığına Dair Karar ve İtiraz
Kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar
MADDE 175. - Soruşturma evresi sonunda, kamu davasının
açılması için şüpheyi haklı kılacak nitelikte ve yeterlikte kuvvetli delil, iz,
eser ve emare elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâlinde
Cumhuriyet savcısı, kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, önceden
ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş veya tutuklama müzekkeresi verilmiş
şüpheliye ve suçtan zarar gören şikâyetçiye bildirilir. Kararda itiraz hakları,
süresi ve mercii gösterilir.
Hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş
şüpheliye karşı, yeni delil, iz, eser ve emareler meydana çıkmadıkça veya şüphe
nedenlerinin takdirinde ağır hata olmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası
açılamaz.
Yeni delil, iz, eser ve emare daha önce bilinmemiş veya hiç
söz konusu edilmemiş veya daha önce bilinmiş ise de yeterli görülmemiş olanları
kuvvetlendirecek delil, iz, eser ve emarelerdir.
Cumhuriyet savcısının
kararına itiraz
MADDE 176. - 1. Şikâyetçi aynı zamanda suçtan zarar gören
kimse ise, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği
tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının
mensup olduğu ağır ceza işlerini gören mahkeme dairesine en yakın bulunan ağır
ceza işlerini gören mahkeme başkanına itiraz edebilir. Şikâyetçisi bulunmayan
hâllerde, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı yargı çevresindeki ağır ceza
mahkemesinin Cumhuriyet başsavcısı da aynı koşullarla itiraz yoluna gidebilir.
İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını haklı
gösterebilecek olaylar, delil, iz, eser ve emareler açıklanır.
2. Ağır ceza mahkemesi başkanı, Cumhuriyet savcısından o
zamana kadar yaptığı bütün işlemleri içeren dosyayı kendisine göndermesini
isteyebilir. Başkan, bir diyeceği varsa bildirmesi için, bir süre belirleyerek,
dilekçeyi şüpheliye de tebliğ edebilir.
Başkan, soruşturmanın genişletilmesini gerekli görürse, bu
hususu açıkça belirterek yerel sulh ceza hâkimini de görevlendirebilir.
Kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa
başkan, istemi gerekçeli olarak reddeder, istemde bulunan suçtan zarar gören
şikâyetçiyi giderlere mahkûm eder ve durumu istemde bulunana, Cumhuriyet
savcısına ve şüpheliye bildirir.
Başkan istemin geçerli ve haklı olduğuna kanaat getirirse
kamu davasının açılmasına karar verir. Bu karar Cumhuriyet savcısı tarafından
yerine getirilir.
3. İtiraz reddedildikten sonra Cumhuriyet savcısının yeni
delil, iz, eser ve emarelerin varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi,
önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi
başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır.
ÜÇÜNCÜ KİTAP
Kovuşturma
BİRİNCİ KISIM
Kamu Davası
BİRİNCİ
BÖLÜM
Duruşma
Hazırlığı
Kamu davasının açılması
MADDE 177. - İddianamenin mahkemeye verilmesiyle kamu davası
açılmış olur.
İddianamenin iadesi
MADDE 178. - Mahkemece, iddianamenin ve soruşturma evrakının
verildiği tarihten itibaren, beş gün içinde, soruşturma evresine ilişkin
bütün belgeler incelendikten sonra:
1. Şüphelinin açık kimliğinin veya hiç değilse o kişinin
belirlenmesine olanak sağlayacak diğer özelliklerinin ve yükletilen suçun ne
olduğunun belirtilmediği,
2. Suçun unsurları ile uygulanması gereken kanun
maddelerinin gösterilmediği,
3. Suçun delil, iz, eser ve emareleri ile duruşmanın
yapılacağı yetkili ve görevli mahkemenin gösterilmemiş veya eksik veya hatalı
gösterilmiş olduğu,
4. Soruşturmanın esaslı sonuçlarının yazılmadığı,
5. Cumhuriyet savcısının iddianamede kamu davasının açılması
bakımından kendi kanaatini açıklamayarak takdiri mahkemeye bırakmış olduğu,
6. Varsa gözaltı, tutukluluk ve salıverme tarihlerinin veya
suç tarih ve yerinin açıklanmadığı,
7. Suçun ispatlanmasına yardım edecek tüm bilgi ve
belgelerin mahkemeye verilmemiş bulunduğu,
8. Önödemeyi, yargılamanın durmasını veya davanın düşmesini
gerektiren hâllerin varlığı,
9. Eksik ve hatalı başka noktaların var olduğu,
saptandığında, eksik ve hatalı noktalar belirtilerek
iddianamenin Cumhuriyet savcılığına iadesine karar verilir.
Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine kararda
gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra
soruşturma belgelerini aynı iddianameye bağlayıp yetkili mahkemesine gönderir,
gerektiğinde yeniden iddianame düzenler.
Önödemeyi gerektiren hâlin varlığı nedeniyle iddianame iade
olunduğunda, Cumhuriyet savcısı bunun için gerekli işlemi başlatır veya dosyayı
gerekli kararı vermesi için merciine gönderir veya kovuşturmaya yer olmadığına
karar verir.
İddianamenin reddi
MADDE 179. - İddianamenin ve soruşturma evrakının
verilmesinden itibaren beş gün içinde mahkeme, soruşturma evresinde kamu
davasının açılabilmesi için yeterli delil, iz, eser ve emarelerin toplanmamış
bulunduğunu ve bu nedenle mahkemenin delil, iz, eser ve emareleri toplamak için araştırma yapmak zorunluğu ile karşı
karşıya kalacağını saptadığında iddianamenin reddine karar verir.
Bu karar üzerine Cumhuriyet savcısı yeniden soruşturma yapar
ve sonuçta yeterli delil, iz, eser ve emare elde ederse yeniden kamu davası
açar, aksi hâlde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.
Kararlara itiraz
MADDE 180. - 178 ve 179 uncu maddeler gereğince verilen
kararlara Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.
İddianamenin kabulü ve
duruşma günü ile ilgili işlemler
MADDE 181. - Mahkeme başkanı veya hâkim, 178 ve 179 uncu
maddelerde öngörülen hâller dışında iddianamenin kabulüne karar verir;
Cumhuriyet savcısı ile sanığın avukatının görüşlerini aldıktan sonra duruşma
gününü belirler; davanın bir veya birbirini izleyen birden çok duruşmada
bitirilmesini sağlamak için gerekli tedbirleri duruşma hazırlığı aşamasında
alır; iddianamede adları geçen sanık ve avukatını, suçun mağduru ile
şikâyetçiyi, gerekli görülen tanık ve bilirkişileri gün ve saatini belirtmek
suretiyle duruşmaya davet eder; duruşma için gerekli diğer çağrıları yapar ve
başkaca ispat araçlarının toplanmasına karar verebilir.
Sanık veya tanık veya bilirkişilerin çok sayıda olmasından
veya sanığın sorgusunun uzaması olasılığından dolayı duruşmanın bir günde
bitmeyeceği anlaşılırsa, mahkeme başkanı veya hâkim tanıklarla bilirkişilerin
hepsini veya bir kısmını hemen izleyen duruşmaya çağırabilir.
İddianamenin sanığa
tebliği ve sanığın çağrılması
MADDE 182. - İddianame, davetiye ile birlikte sanığa tebliğ
olunur.
Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak davetiyeye mazereti
olmaksızın gelmediğinde ihzar veya yakalama müzekkeresi ile zorla getirileceği
yazılır.
Tutuklu sanığın çağrılması 36 ncı madde gereğince duruşma
gününün tebliği suretiyle yapılır. Sanıktan duruşmada kendisini savunmak için
bir istemde bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu bildirmesi
istenir; avukatı da sanıkla birlikte davet olunur. Bu işlem, tutuklunun mahkeme
önüne getirildiğinin ve avukatının çağrıldığının bir tutanağa bağlanması
suretiyle saptanır.
Yukarıdaki fıkralar gereğince davetiyenin tebliğiyle duruşma
günü arasında en az bir hafta geçmesi gerekir.
Sanığın savunma
delillerinin toplanması istemi
MADDE 183. - Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya
savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları
göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün
önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.
Bu dilekçe üzerine verilecek karar kendisine derhâl
bildirilir.
Sanığın kabul edilen istemleri Cumhuriyet savcısına da
bildirilir.
Daveti reddedilen
kimsenin sanık tarafından doğrudan çağırttırılması
MADDE 184. - Mahkeme başkanı veya hâkim bir kimsenin daveti
hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde sanık, o kimseyi doğrudan doğruya davet
ettirebileceği gibi önceden bir dilekçe vermeksizin de getirebilir.
Doğrudan doğruya davet edilen kimse, yol giderleriyle
kaybedeceği zaman için tarifesine göre verilmesi gerekli tazminat, davetiyenin
tebliği sırasında, kendisine verilir veya mahkeme kalemine yatırıldığı
bildirilirse, hazır bulunmakla yükümlüdür.
Doğrudan doğruya çağrılan kimsenin açıklamaları duruşma
sırasında olayın aydınlatılmasına yararsa mahkemenin takdirine göre yukarıdaki
fıkrada yazılı gider ve tazminatın Devlet Hazinesinden ödenmesine karar
verilir.
Davet edilen tanıkların
ad ve adreslerinin sanığa ve Cumhuriyet savcısına bildirilmesi
MADDE 185. - Sanık, doğrudan doğruya davet ettireceği veya
duruşma sırasında getireceği bilirkişi ve tanıkların ad ve adreslerini
Cumhuriyet savcısına makul süre içinde bildirir.
Cumhuriyet savcısı da, iddianamede gösterilen veya sanığın
istemi üzerine davet edilen tanık ve bilirkişiler dışında gerek mahkeme başkanı
veya hâkim kararıyla, gerek kendiliğinden başka kimseleri davet ettirecek ise
bunların ad ve adreslerini sanığa yine makul süre içinde bildirir.
Tanık ve bilirkişinin
naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri
MADDE 186. - Hastalık veya malûllük veya giderilmesi olanağı
bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden
bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı
anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya istinabe yoluyla dinlenmesine karar
verebilir.
Bu hüküm konutlarının uzak bulunmasından dolayı davet
edilmeleri zor olan tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde de uygulanır.
Davayı görmekte olan mahkeme, kesin zorunluk olmadıkça,
büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık,
avukat, tanık ve bilirkişilerin istinabe yoluyla dinlenmesine karar veremez.
İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir belediye sınırları
içerisinde ise, ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa da, büyükşehir
belediye sınırları içerisinde yerine getirilmesi gereken istinabe evrakını geri
çevirmeyerek gereğini yapar.
Yemin verilmesi gereken hususlarda kişi yemin ettirildikten
sonra dinlenir.
Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin
aynı anda video marifetiyle yayın tekniğinin uygulanması suretiyle
dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır.
Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas
ve usuller, Adalet Bakanlığınca İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak
çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
Tanık ve bilirkişinin
dinleneceği günün bildirilmesi
MADDE 187. - Tanık veya bilirkişilerin dinlenmesi için
belirlenen gün, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve avukata bildirilir. Düzenlenen
tutanağın örneği hazır bulunan Cumhuriyet savcısına ve avukata verilir.
Yeniden keşif ve muayeneye ihtiyaç duyulursa, yukarıdaki
fıkra hükümleri uygulanır.
Tutuklu olan sanık, ancak tutuklu bulunduğu yer mahkemesinde
yapılacak bu tür işlerde hazır bulundurulmasını isteyebilir. Ancak, hâkim veya
mahkeme tarafından zorunlu sayılan hâllerde tutuklu bulunan şüpheli veya
sanığın da bu tür işlerde hazır bulunmasına karar verilebilir.
İKİNCİ
BÖLÜM
Duruşma
Duruşmanın açıklığı
MADDE 188. - Duruşma herkese açıktır.
Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli
kıldığı hâllerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına
mahkemece karar verilebilir.
Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile
hüküm açık duruşmada açıklanır.
Ses ve görüntü alıcı
aletlerin kullanılması yasağı
MADDE 189. - 186 ncı maddenin son fıkrası ile 202 nci
maddenin dördüncü fıkrası hükmü saklı kalmak üzere, adliye binası içerisinde ve
duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü
kayıt ve nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu hüküm, adliye binası
içerisinde ve dışındaki diğer adlî işlemlerin icrasında da uygulanır.
Yukarıdaki hükme aykırı hareket eden veya bu suretle elde
edilmiş ses ve görüntüleri yayımlayanlar beşyüzmilyon liradan yirmimilyar
liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
Açıklığın kaldırılması
hakkında karar
MADDE 190. - 188 inci maddede gösterilen hâllerde, açıklığın
kaldırılması istemine ilişkin olarak yapılacak duruşma, istem üzerine veya
mahkemece uygun görülürse kapalı yapılır.
Zorunlu kapalılık
MADDE 191. - Onsekiz yaşını doldurmamış olanlarla ilgili
duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır.
Kanunlarda cezalardan ayrı olarak hükmedilebileceği
belirtilmiş olan güvenlik tedbirlerine ilişkin duruşmalar kapalı olarak
yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır.
Kapalılık kararının ve
nedenlerinin yazılması
MADDE 192. - Açıklığın kaldırılması kararı, nedenleriyle
birlikte tutanağa geçirilir.
Kapalı duruşmada
bulunabilme
MADDE 193. - Kapalı duruşmada mahkeme, bazı kişilerin hazır
bulunmasına izin verebilir. Bu hâlde adı geçenler, duruşmanın kapalı olmasını
gerektiren hususları açıklamamaları bakımından uyarılırlar ve bu husus tutanağa
yazılır.
Kapalı duruşmanın içeriği hiçbir iletişim aracıyla
yayımlanamaz.
Açık duruşmanın içeriği, millî güvenliğe veya genel ahlâka
veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına dokunacak veya suç işlemeye
kışkırtacak nitelikte ise; mahkeme, bunları önlemek amacı ile ve gerektiği
ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklar ve
kararını açık duruşmada açıklar.
Açık ve kapalı duruşma içeriğini yasağa aykırı olarak
yayımlayanlar, beşyüzmilyon liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezası
ile cezalandırılır.
Duruşmada hazır
bulunacaklar
MADDE 194. - Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve
Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu avukatlığı kabul
ettiği hâllerde avukatın hazır bulunması şarttır.
Sulh ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet
savcısı bulunmaz.
Bir duruşmada bitmeyecek davada, herhangi bir nedenle
bulunamayacak üyenin yerine geçmek ve oya katılmak üzere yedek üye
bulundurulabilir.
Birden çok Cumhuriyet
savcısı ve avukatın duruşmaya katılması
MADDE 195. - Birden çok Cumhuriyet savcısı ve birden çok
avukat aynı zamanda duruşmaya katılabilecekleri gibi aralarında işbölümü de
yapabilirler.
Ara verme
MADDE 196. - Duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek
hüküm verilir. Ancak, zorunlu hâllerde en kısa süre verilmek koşuluyla davanın
makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara
verilebilir.
Kanunun zorunlu avukatlığı kabul ettiği hâller dışında
avukatın mazeretinin bulunması, duruşmaya ara verme istemi için sanığa bir hak
vermez. 182 nci maddede belirlenen süreye uyulmamış ise duruşmaya ara
verilmesini istemeye hakkı olduğu sanığa hatırlatılır.
Duruşmanın başlaması
MADDE 197. - Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın
başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar; sanığın ve
avukatının hazır bulunup bulunmadığını, çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip
gelmediklerini saptar. Tanıklar duruşma salonundan dışarı çıkarılırlar.
Sonra mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın açık kimliğini ve
kişisel durumunu saptar. Bundan sonra iddianame veya iddianame yerine geçen
belge okunur. Daha sonra sanığa, yüklenen suç hakkında konuşmama ve 147 nci
maddede belirtilen diğer hakları bildirilir. Sanık açıklamada bulunmaya hazır
olduğunu bildirdiğinde usulüne göre sorguya çekilir.
Başkan veya hâkimin
görevi
MADDE 198. - Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmayı yönetir
ve sanığı sorguya çeker; delillerin ikame edilmesini sağlar.
Duruşmada ilgili olanlardan biri duruşmanın yönetimine
ilişkin olarak mahkeme başkanı tarafından emrolunan bir tedbirin hukuken kabul
edilemeyeceğini öne sürerse mahkeme, bu hususta bir karar verir.
Sanığın gelmemesi
MADDE 199. - Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak
koşulu ile mahkemeye gelmemiş sanık hakkında duruşma yapılmaz.
Gelmemenin geçerli nedenleri ispat edilmezse sanığın
ihzarına karar verilir.
Yargılandığı suçtan ötürü verilmiş tutuklama kararından
sonra firar eden sanığın, duruşmada sorguya çekilmiş ve artık duruşmada hazır
bulunması mahkemece gerekli görülmemiş olması hâlinde avukatı varsa onunla,
avukatı yoksa mahkemece bir avukat atanmasına karar verilerek, bunun huzuruyla
dava yokluğunda görülür ve bitirilebilir.
Sanığın mahkemeden
uzaklaşması
MADDE 200. - Mahkemeye gelen sanığın duruşmanın devamı
süresince hazır bulunması sağlanır ve savuşmasının önüne geçmek için mahkeme
başkanı veya hâkim gereken tedbirleri alır; duruşmaya ara verildiği sürece
sanığı gözetim altına da aldırabilir.
Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen duruşmaya gelmezse,
dava hakkında önceden kendisi sorguya çekilmiş ve artık huzuruna mahkemece
gerek görülmemiş olursa, dava yokluğunda bitirilebilir. Ancak sanığın avukatı
yoksa mahkemece öncelikle bir avukat
atanır.
Sanığın, kendisini bilerek ve isteyerek yargılanabilme
ehliyetinden yoksun bir duruma soktuğu bilirkişi incelemesi sonucunda sabit
olur ve bu durum, duruşmanın sanığın yüzüne karşı yürütülmesine veya devamına
engel oluşturur ve mahkeme de sanığın duruşmada hazır bulunmasını gerekli
görmez ise, mahkeme duruşmayı sanığın yokluğunda sürdürüp davayı bitirir. Ancak
sanığın avukatı yoksa mahkemece öncelikle
bir avukat atanır.
Yukarıdaki hükmün uygulanabilmesi için, sanığın mahkemece
iddianamenin kabulünden sonra, üzerine atılan iddialar hakkında bir hâkim
huzurunda gerekli açıklamaları yapmak olanağına sahip bulunmuş olması gerekir.
Sanık, henüz hüküm verilmeden yargılanabilme ehliyetini elde
edecek olursa duruşmaya kabul edilir ve yokluğunda gerçekleştirilen işlemler
kendisine anlatılır.
Sanığın yokluğunda
duruşma
MADDE 201. - Suç, yalnız veya birlikte olarak para, hafif
hapis ve müsadere cezalarını gerektirmekte ise sanık gelmese bile duruşma
yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede kendisi gelmese de
duruşmanın yapılacağı yazılır.
Sanığın duruşmadan
vâreste tutulması
MADDE 202. - Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu
hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde avukatı isterse, mahkeme
sanığı duruşmada hazır bulunma zorunluğundan vâreste kılabilir.
Sanık, üst sınırı beş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı
cezayı gerektiren suçlar hariç olmak üzere, davaya esas olan olaylar üzerine
istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet
savcısı ile sanık ve avukata bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile avukatın sorgu
sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini
esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği bir defa daha sorulur.
Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda video
marifetiyle yayın tekniğinin uygulanması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi
olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.
Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle
yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş
olan tutuklunun sorgusu yapılmış olmak koşuluyla hazır bulundurulmasına gerek
görülmeyen duruşmalar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
Sanığın avukat
gönderebilmesi
MADDE 203. - Sanık hazır bulunmasa da avukatı bütün
duruşmalarda hazır bulunmak yetkisine sahiptir.
Sanık hazır bulunmaksızın
yapılan duruşmada eski hâle getirme koşulu
MADDE 204. - Duruşma, sanık hazır bulunmaksızın yapılırsa,
mahkemenin karar ve işlemlerinin kendisine tebliği tarihinden itibaren bir
hafta içinde, sürenin geçmesinden doğan sonuçları gidermek için sanık, yasal
nedenlere dayanarak, mahkemenin o karar ve işlemleri hakkında eski hâle getirme
isteminde bulunabilir.
Ancak, sanık kendi istemi üzerine duruşmada hazır bulunmak
zorunluğuna tutulmamış veya avukatı aracılığıyla temsil edilmek yetkisini
kullanmış olursa artık eski hâle getirme isteminde bulunamaz.
Sanığın zorla
getirilebilmesi
MADDE 205. - Mahkeme, sanığın hazır bulunmasına ve ihzar
veya yakalama müzekkeresiyle zorla getirilmesine her zaman karar verebilir.
Sorgu sırasında sanığın
mahkemeden çıkarılabilmesi
MADDE 206. - Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin
gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında
o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir.
Sanık tekrar getirildiğinde, tutanaklar okunur ve
gerektiğinde içeriği anlatılır.
Doğrudan soru yöneltme
MADDE 207. - Cumhuriyet savcısı ve taraflar, avukatları
sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer
kişilere mahkeme başkanı veya hâkimden söz isteyerek doğrudan soru
yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile
soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin
gerekip gerekmediğine, 214 üncü maddedeki esaslara göre mahkemece karar
verilir.
Mahkeme üyelerinin soru
yöneltmeleri
MADDE 208. - Başkan, istemleri üzerine mahkeme üyelerinin de
tanıklara ve bilirkişilere soru yöneltmelerine olanak tanır.
Tercüman bulundurulacak
hâller
MADDE 209. - Sanık veya suçun mağduru Türkçe bilmiyorsa bir
tercüman aracılığıyla kendilerine Cumhuriyet savcısının ve avukatın son iddia
ve savunmaları ile gerekli ve yararlı olan duruşma ve dosya içeriği tercüme
edilir.
Sağır veya dilsiz olan sanığa veya suçun mağduruna bunlar
yazıyla bildirilemeyecek olursa 58 inci madde gereğince işlem yapılır.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Duruşmanın
Düzen ve Disiplini
Duruşmanın düzen ve
disiplini
MADDE 210. - Duruşmanın düzen ve disiplini, mahkeme başkanı
veya hâkim tarafından sağlanır.
Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşma sırasında ne suretle
olursa olsun, düzeni bozan dinleyici, tanık, bilirkişi, malen sorumlu, katılan
veya diğer kişilerin salondan çıkarılmasını emreder.
Kişi dışarı çıkarılması sırasında direnç gösterir veya
karışıklıklara neden olursa yakalanır ve hâkim veya mahkeme tarafından
verilecek bir kararla derhâl yedi günden onbeş güne kadar disiplin hapsine
konulur.
Mahkeme başkanı veya hâkim, onsekiz yaşını doldurmamış olan
çocukların veya bunlardan bazılarının duruşmada bulunmamalarına karar
verebilir.
Sanığın dışarı
çıkarılması
MADDE 211. - Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının
duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında
sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır
bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse,
duruşmayı yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın avukatı yoksa
mahkemece öncelikle bir avukat atanır. Duruşmaya yeniden alınmasına karar
verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır.
Dışarı çıkarılan sanık, görevliler tarafından, duruşmanın
sonuna kadar muhafaza altında tutulur. Her duruşma sonunda sanığa zabıt kâtibi,
bulunmadığı duruşmaya ilişkin tutanakları okur ve Cumhuriyet savcısının
iddiaları ile mahkemenin sanığın bulunmadığı döneme ilişkin kararlarını tebliğ
eder.
Duruşma sırasında işlenen
suç hakkında işlem
MADDE 212. - Duruşma yapılırken işlenen suçların failleri
hakkında, mahkemece re'sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, aşağıdaki
hükümler gereğince işlem yapılır:
1. İşlenen suç kabahat türünden ise mahkeme, olayı bir
tutanağa bağlar ve suçun failini ve gerektiğinde tanıkları, Cumhuriyet
savcısını, varsa avukatı dinledikten sonra kanunun öngördüğü cezaya hükmeder.
Mahkeme, belirtilen işlemleri yerine getirdikten sonra, hüküm vermeksizin,
gereği için sanığı ve evrakı Cumhuriyet savcısına da sevkedebilir.
2. İşlenen suç cürüm türünden ise mahkeme, suçun failinin
yakalanmasını emreder, adı geçenin sorgusunu yapar; olay bir tutanağa bağlanır
ve kişi tutanaklar ile birlikte derhâl
Cumhuriyet savcısına, soruşturma açması istemi ile gönderilir.
3. İşlenen suç, mahkemeye veya üyelerden birisine veya
Cumhuriyet savcısına karşı saldırı niteliğinde ise, olay bir tutanağa bağlanır
ve derhâl fail ile birlikte Cumhuriyet savcısına gönderilir. Bu suçun
yargılanmasında, duruşma sırasında görevli hâkim ve Cumhuriyet savcıları görev
alamazlar.
4. Yukarıda
belirtilen suçları işleyenler
hakkında hâkim veya
mahkeme 210 uncu maddede yer
alan tedbir ve yaptırımları ayrıca uygulayabilir.
Avukatlar hakkında Avukatlık Kanunu hükümleri uygulanır.
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
Delillerin
İkamesi
Delillerin ikamesi ve
reddi
MADDE 213. - Delillerin ikamesi, tanıkların ve bilirkişinin
dinlenmesi ve diğer ispat araçlarının ortaya konulması demektir.
Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ikamesine
başlanır. Ancak, sanığın sorgusunun yapılmamış olması delillerin ikamesine
engel olmaz. Sonradan gelen sanığa, ikame edilen deliller bildirilir.
İkamesi istenilen herhangi bir delil aşağıda yazılı hâllerde
reddolunabilir:
1. Delil ikamesi kanun hükümlerine aykırı ise,
2. Delilin belli, açık bir hususa ilişkin olması nedeniyle
ikamesi gereksiz ise,
3. Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi
yoksa veya sanık lehine önceden sabit olmuş bir duruma ilişkin ise,
4. Delil hiçbir suretle maksada elverişli değilse,
5. Delilin elde edilmesi olanağı yoksa,
6. Delil ikamesi istemi davayı uzatmak maksadıyla
yapılmışsa,
7. Sanığı şüpheden kurtaracak önemli bir iddia ileri sürülüp
de bu iddiada belirtilen olay, ispatı gerektirmeyecek nitelikte ise.
Üçüncü fıkra hükmü, hâkim tarafından yürütülen soruşturmada
veya 183 üncü madde gereğince duruşma hazırlığında veya ilk olarak duruşmaya
davet edilip dinlenmeleri istenilen tanıklar ve bilirkişiler hakkında ve diğer
ispat araçlarının ortaya konulması hâlinde de uygulanır.
Cumhuriyet savcısı, katılan, sanık veya avukatı birlikte
rıza gösterirlerse, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden veya başka
herhangi bir delilin ikamesinden vazgeçilebilir.
Katılan, yalnız kişisel haklarını ispat için gösterdiği
delilden her zaman vazgeçebilir.
Delillerin ikamesi
hususundaki istem ve kararlar
MADDE 214. - Bir delilin ikamesine ilişkin istemin reddi söz
konusu olur veya bazı delillerin ikamesine izin verilmesi gerçeğin ortaya
çıkarılmasına yardımcı olmaksızın yargılamanın ertelenmesini gerektirir ise
mahkeme bu hususta bir karar verir.
Mahkeme, maddî gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla re'sen
veya istem üzerine bütün ispat araçlarının hazırlanmasını ve ortaya konulmasını
karar altına alabilir.
Delil ve olayın geç
bildirilmesi
MADDE 215. - Delil toplanması istemi, delilin veya ispat
edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez.
Dinlenecek tanık veya bilirkişinin adı katılana, sanığa veya
Cumhuriyet savcısına geç tebliğ edilmiş veya ispat edilecek olay adı geçenlere
gereken bilgileri elde etmeye olanak vermeyecek derecede geç bildirilmişse,
delillerin ikamesi sona ermeden önce bilgi almak üzere duruşmanın ertelenmesi
istenebilir.
Mahkeme başkanı veya hâkim emriyle davet olunacak tanıklar
ve bilirkişiler hakkında Cumhuriyet savcısı, katılan ve sanık da bu hakka
sahiptirler.
Bu istemler hakkında mahkemece karar verilir.
Tanığın dinlendikten
sonra mahkemeden çıkabilmesi
MADDE 216. - Tanıklar dinlendikten sonra ancak mahkeme
başkanı veya hâkimin izniyle mahkemeden çıkabilirler. Bunun için önce
Cumhuriyet savcısına, taraflara ve avukatlarına sorulur.
Dinlenmesine mahkemece karar verilmiş olan bilirkişiler
hakkında 69 uncu madde hükümleri uygulanır.
Duruşmada okunması
zorunlu belge ve tutanaklar
MADDE 217. - Delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer
yazılar, adlî sicil özetleri ve kişisel hâl sicillerinde yer alan bilgiler
duruşmada okunur.
Bu hüküm, keşif, muayene ve naip veya istinabe yoluyla
dinlenen tanığın ifade tutanakları hakkında da uygulanır.
Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ilişkin
sorgu tutanakları da duruşmada okunur.
Duruşmada okunmayacak
belgeler
MADDE 218. - 1. Olayın delili, sadece bir tanığın bilgi ve
görgüsünden ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir.
Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın
veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.
2. Tanıklıktan çekinebilecek olan kişi, duruşmada
tanıklıktan çekindiğinde, önceki ifadesine ilişkin tutanak okunamaz.
3. Bu hüküm sanığın tavır ve hareketine ilişkin açıklamayı
içeren belgeler hakkında da uygulanır.
Duruşmada okunmasıyla
yetinilebilecek belgeler
MADDE 219. - Aşağıdaki hâllerde tanık veya sanığın suç
ortağının dinlenmesi yerine;
1. Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüş veya akıl hastalığına
tutulmuş olur veya bulunduğu yer öğrenilemezse,
2. Tanık veya sanığın suç ortağının duruşmada hazır
bulunması, hastalık, sakatlık veya ortadan kaldırılamayan başka bir engel
nedeniyle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,
3. İfadesinin önem derecesi itibarıyla tanığın duruşmada
hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,
4. Cumhuriyet savcısı, katılan, sanık veya avukatı
tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterirlerse
daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanak
okunabilir.
Tanık veya sanığın suç ortağı ölmüşse veya başka bir nedenle
kısa bir zaman içinde mahkemece dinlenemeyeceklerse, başka suretle gerçekleşmiş
olan dinlenmelerine ilişkin tutanaklarla kendilerinin yazmış olduğu yazılı
açıklamaları içeren belgeler okunabilir.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hâllerde, okumaya ve
dinlemeden vazgeçilmesine mahkemece karar verilir ve gerekçesi kararda
açıklanır.
Tanığın önceki ifadesinin
okunabileceği hâller
MADDE 220. - Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse
önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım
edilir.
Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında
çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi bütünüyle okunarak çelişkinin
giderilmesine çalışılır.
Sanığın önceki ifadesinin
okunabileceği hâller
MADDE 221. - Sanığın hâkim tarafından düzenlenen tutanaktaki
ifadesi aynı davada ikrarına delil olmak üzere okunabilir.
Sanığın ifadeleri arasında çelişki bulunur ve çelişki
giderilemezse önceden alınmış ifadesi okunabilir.
İfadelerin okunduğunun
tutanağa yazılması
MADDE 222. - 220 ve 221 inci maddelerde açıklanan hâllerde
okuma ve nedenleri tutanağa yazılır.
Rapor, belge ve diğer
yazıların okunması
MADDE 223. - Bir açıklamayı ve görüşü içeren resmî belge ve
diğer yazılar ve fennî muayene ve doktor raporlarının okunmasından sonra
gerekli görülürse belge ve diğer yazılar veya raporda imzası bulunanlar,
açıklamada bulunmak üzere duruşmaya çağrılabilirler.
Açıklama ve görüş veya rapor bir kurul tarafından verilmişse
mahkeme, kurulun görüşünü açıklamak üzere görevi, üyelerden birine vermeyi
kurula önerebilir.
Bilimsel görüşlere ilişkin açıklama, bu Kanunun 69 ve 72 nci
madde hükümlerine göre yapılır.
Dinlenme ve okunmadan
sonra Cumhuriyet savcısına, katılana, sanığa ve avukatlarına ne diyeceğinin
sorulması
MADDE 224. - Tanığın, bilirkişinin veya sanığın suç
ortağının dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara
karşı bir diyecekleri olup olmadığı Cumhuriyet savcısına, hazır bulunan
katılana, sanığa ve avukatlarına sorulur.
Katılanın, Cumhuriyet
savcısının ve sanığın iddiaları ve sözleri
MADDE 225. - Delillerin ikame ve tartışılması bittikten
sonra söz, katılana ve ondan sonra Cumhuriyet savcısına ve daha sonra da hemen
sanığa verilir.
Cumhuriyet savcısı sanığa, sanık ve avukatı da Cumhuriyet
savcısına yanıt verebilirler. Başkanın izniyle katılan da yanıt verebilir. En
son söz sanığındır.
Sanık adına avukat tarafından savunmada bulunulsa da
savunmaya ekleyecek başka bir şey olup olmadığı sanığa sorulur.
Delilleri takdir yetkisi
MADDE 226. - Kanunun ayrıca hüküm koyduğu hâller dışında,
suçun varlığı ve sanığın sorumluluğu her türlü delille saptanabilir ve hâkim bu
hususta vicdanî kanaatine göre hüküm verir. Hâkim, kararını ancak duruşmaya
getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.
Görülmekte olan ceza davasının hükme bağlanması, idarî
düzenleyici işlemlerin veya emirlerin yasallığının takdirini gerektirdiğinde
mahkemeler, bu işlem ve emirleri değerlendirerek sonucuna göre hüküm
kurabilirler.
Soruşturma ve kovuşturma ile görevli olanların hukuka aykırı
olarak elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.
Ceza mahkemelerinin ek
yetkisi
MADDE 227. - Bir fiilin suç olup olmaması veya niteliğinin
saptanması ceza hukuku dışındaki bir sorunun çözümüne bağlı ise ceza mahkemesi
bunun hakkında da ceza işlerindeki usul ve deliller için geçerli kurallara göre
karar verir.
Bununla birlikte mahkeme, çözülmesi uzmanlığı gerektiren bir
sorun söz konusu olduğunda yargılamaya ara vererek hukuk davası veya idarî dava
açılması için ilgililere süre verebilir.
Yetkili mahkemeden bu hususta bir hüküm çıkmasını da
bekleyebilir.
Kovuşturma sırasında suçtan zarar görenlerle sanıkların
yaşlarında ceza hükümleri bakımından gerekli görülecek düzeltmelerin 5.5.1972
tarihli ve 1587 sayılı Nüfus Kanunundaki usule göre yerine getirilmesi ceza
mahkemesine aittir. Bu hususta verilecek karara karşı esas hükümle birlikte
istinaf yoluna, karar bölge adliye mahkemesi tarafından verildiğinde temyiz
yoluna başvurulabilir.
BEŞİNCİ
BÖLÜM
Duruşma
Tutanağı
Duruşma tutanağı
MADDE 228. - Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme
başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Mahkemece gerekli
görüldüğünde, bu hususta teknik araçlardan da yararlanılabilir. Bu suretle
sonradan düzenlenecek duruşma tutanaklarının, duruşma aşamalarına uygun olduğu,
mahkeme başkanı veya hâkim ile tutanağı düzenleyen zabıt kâtibi tarafından
onanır.
Mahkeme başkanının mazereti bulunursa tutanak, üyelerin en
kıdemlisi tarafından imzalanır.
Duruşma tutanağının
içereceği hususlar
MADDE 229. - Duruşma tutanağında;
1. Duruşmanın yapıldığı yer ve tarih,
2. Hâkimlerin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin ve
varsa tercümanın adları,
3. İddianamede nitelendirildiği gibi suçun ne olduğu,
4. Katılanların, sanıkların ve avukatlarının adları,
5. Duruşmanın açık mı, yoksa kapalı mı yapıldığı,
belirtilir.
Duruşma tutanağına
geçirilecek diğer hususlar
MADDE 230. - Tutanakta, duruşmanın seyrini ve sonuçlarını
ana çizgileriyle yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına
uyulduğunu gösteren unsurlara yer verilir. Tutanakta ayrıca okunan veya 219
uncu madde gereğince okunmasından vazgeçilmiş bulunan yazılar belirtilir ve
duruşma süresince öne sürülen istemler, verilen kararlar ve hüküm fıkrası yer
alır.
Duruşmada alınan ifadelerin özetleri tutanağa geçirilir.
Duruşmada bir olayın, bir ifadenin veya bir açıklamanın
kelime kelime saptanması önem kazanırsa, mahkeme başkanı veya hâkim, re'sen
veya istem üzerine duruşmanın tam olarak tutanağa geçirilmesine ve yazılanın
okunmasına karar verir. İstemin reddi hâlinde gerekçesi tutanakta belirtilir.
Tutanak hazırlanmadan hüküm tebliğ edilemez.
Duruşma tutanağının ispat
gücü
MADDE 231. - Duruşmanın nasıl yapılacağı hakkındaki yasal
şekil ve usullere uyulup uyulmadığı ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağın
bu kısmına karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir.
İKİNCİ KISIM
Kamu Davasının
Sonuçlandırılması
BİRİNCİ
BÖLÜM
Duruşmanın
Sonuçlandırılması, Karar ve Hüküm
Duruşmanın
sonuçlandırılması, karar ve hüküm
MADDE 232. - Duruşmanın bittiği bildirildikten sonra karar
verilir.
Sanığın beraatine, mahkûmiyetine, davanın reddine, ortadan
kaldırılmasına, düşmesine, yargılamanın durmasına, mahkemenin görevsizliğine,
yetkisizliğine, hükmün geri bırakılmasına, ceza ehliyetsizliği nedeniyle ceza
verilmesine yer olmadığına, tedbire, evlenme nedeniyle davanın ve cezanın
ertelenmesine ilişkin kararlar davayı sona erdirir.
Sanığın beraatine, mahkûmiyetine, davanın reddine, ortadan
kaldırılmasına, düşmesine ilişkin kararlar ile adlî yargı dışındaki bir yargı
merciine yönelik görevsizlik, ceza ehliyetsizliği nedeniyle ceza verilmesine
yer olmadığına, tedbire, evlenme nedeniyle dava ve cezanın ertelenmesine
ilişkin kararlar hüküm sayılır.
Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir
hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.
Kovuşturmanın yapılması koşula bağlı tutulmuş olup da koşulun
gerçekleşmediği anlaşılırsa, gerçekleşmesini beklemek üzere, yargılamanın
durmasına karar verilir.
Davanın ortadan kaldırılması veya düşmesi hâlleri varsa veya
yargılama koşulunun gerçekleşmeyeceği anlaşılırsa davanın ortadan
kaldırılmasına veya düşmesine karar verilir.
Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, ortadan
kaldırma veya düşme kararı verilemez.
Bu maddede yer alan ve hüküm niteliği taşımayan yargılamanın
durmasına, mahkemenin yetkisizliğine ve hükmün geri bırakılmasına ilişkin
kararlara itiraz edilebilir. Adlî yargı
içerisindeki mahkemeler bakımından verilen görevsizlik kararları hakkında 6 ncı
madde hükmü saklıdır.
Hükmün geri bırakılması,
denetimli serbestlik
MADDE 233. - Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama
sonunda fiilin cezası, yalnız veya birlikte para cezası, hafif hapis veya en
çok üç yıla kadar (üç yıl dahil) hapis cezasından ibaret bulunduğunda mahkeme,
bir yıl ile iki yıl arasında belirleyeceği bir denetim süresi içinde sanığı
denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutarak, hükmün açıklanmasını geri
bırakabilir. Bu süre içinde dava zamanaşımı durur.
Hükmün geri bırakılması için gerekli koşullar şunlardır:
1. Bir suç nedeniyle sanık aleyhinde ilk defa kamu davası
açılmış olması,
2. Sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaat gelmiş
olması,
3. Sanık hakkında kişilik
özellikleri itibarıyla bir cezaya hükmedilmesine gerek görülmemesi,
4. Suçun neden olduğu zararların giderilmiş olması,
5. Suçla bozulan huzur ve sükûnun avdet etmiş bulunması.
Bu karara itiraz edilebilir.
Hakkındaki hüküm geri bırakılmış olan sanık, denetim süresi
içinde bir suç işler veya denetimli serbestlik tedbirinde kendisine yüklenen
davranış kurallarını ısrarla ihlâl edecek olursa mahkeme geri bıraktığı hükmü
açıklar.
Denetim süresi, kanun ve denetim koşullarına uygun olarak
geçirildiğinde davanın düşmesine karar verilir. Müsadere olunan veya suç
nedeniyle mülkiyeti Devlete geçmiş olan şeyler geri verilmez.
Karar ve hükümlerde
gerekli oy sayısı
MADDE 234. - Mahkemece karar ve hükümler oybirliği veya
oyçokluğuyla verilir.
Karşı oya tutanakta yer verilir; gerekçesi de tutanakta
gösterilir.
Gerekçeli karar ve hükümde nedenlerin gösterilmesi
zorunludur.
Hükmün konusu ve suçu
değerlendirmede mahkemenin yetkisi
MADDE 235. - Hükmün konusunu, duruşmanın sonucuna göre
iddianamede gösterilen ve kanun maddeleri belirtilerek nitelendirilen fiil
oluşturur.
Fiili değerlendirmede mahkeme, iddia ve savunmalarla bağlı
değildir.
İKİNCİ
BÖLÜM
Suç
Niteliğinde Değişiklik ve Yeni Suç
Suçun niteliğinin
değişmesi
MADDE 236. - Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden
önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça,
iddianamede yasal unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden
başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik
tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında
ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine
sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Bundan başka mahkeme, meydana gelen değişiklikler nedeniyle
iddia ve savunmanın gerekli şekilde hazırlanabilmesi için, istem üzerine veya
re'sen yargılamaya ara verebilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa avukata
yapılır. Avukat sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır.
Yukarıdaki fıkralarda gösterilen hâllerde, sanık veya varsa
avukatı bu hususları bildiren bir davetiye tebliğine rağmen, duruşmaya gelmez
veya kendi kusuruyla davetiye tebliğ
edilemezse iddianamede gösterilen suçun değindiği kanun maddesinde
belirtilen cezadan daha az bir ceza verilmesi gerektiğinde bu maddenin birinci
fıkrası uygulanmaz.
Duruşma sırasında sanığın
yeni bir suçunun ortaya çıkması
MADDE 237. - Sanığın, iddianamede yazılı suçtan başka bir
suç işlemiş olduğu duruşma sırasında ortaya çıkarsa, Cumhuriyet savcısının
istemi ve sanığın rızasıyla her ikisi birlikte hükmolunmak üzere bu suç,
duruşması yapılmakta olan işle birleştirilebilir.
Birinci fıkranın uygulanması hâlinde Cumhuriyet savcısı
sözlü istemini, 173 üncü maddeye uygun olarak tutanağa yazdırır. Mahkeme
sanığa, 147 nci maddeye göre haklarını hatırlatır ve istemi hâlinde savunmasını
hazırlamak için kendisine süre verir. Süre avukat tarafından da istenebilir.
Yeni suç, mahkemenin yetkisi dışında kalır veya kendisine
göre üst dereceli bir mahkemenin görevine girerse birinci fıkra hükmü
uygulanmaz.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Karar
ve Hüküm
Karar ve hükümlerde
bulunabilecek hâkimler
MADDE 238. - Karar ve hükümlerde kanunun belirlediği sayıda
hâkim bulunur.
Müzakereye katılacak
hâkimler
MADDE 239. - Müzakerede ancak karara ve hükme katılacak
hâkimler bulunur.
Mahkeme başkanı, mahkemesinde staj yapmakta olan hâkim ve
avukat adaylarının müzakere sırasında hazır bulunmalarına izin verebilir.
Müzakerenin yönetimi
MADDE 240. - Mahkeme başkanı, müzakereyi yönetir ve
çözülmesi gerekli sorunları düzenleyerek sunar.
Oyların toplanması
MADDE 241. - Mahkeme başkanı, kıdemsiz üyeden başlayarak
ayrı ayrı oy toplar ve en sonra kendi oyunu verir.
Mahkeme başkan ve üyelerinden hiçbiri herhangi bir konu veya
sorun üzerinde azınlıkta kaldığını ileri sürerek oylamaya katılmaktan
çekinemez.
Oylar dağılırsa sanığın en çok aleyhine olan oy, çoğunluk
meydana gelinceye kadar kendisine daha yakın olan oya eklenir.
Hükmün gerekçesinde
gösterilmesi gereken hususlar
MADDE 242. - 1. Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki
hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ile bunların
dayandırıldığı ve mahkemece doğrudan toplanan deliller,
b) Delillerin tartışılması, değerlendirilmesi ve reddedilen
veya ispat bakımından tercih edilen deliller ve nedenleri,
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen
fiili, bunun yasal unsurları ve nitelendirilmesi, uygulanması gereken kanun
maddesi,
d) Cezayı kaldıran, ağırlaştıran veya hafifleten yasal veya
takdirî hâllerin bulunup bulunmadığı,
bu yoldaki istemlerin kabul veya reddi ile temel cezanın belirlenmesine ilişkin
nedenler,
e) Cezanın ertelenmesine, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına,
tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına
veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
2. Beraat hükmünün gerekçesinde, suç olarak yüklenen fiilin
işlenmediğinin veya suç oluşturmadığının sabit olduğu veya fiilin sanık
tarafından işlendiğinin sabit olmadığı hususundaki nedenlerden hangisine
dayandırıldığının belirtilmesi gerekir.
3. Mahkûmiyet ve beraat dışında 232 nci maddede belirtilen
hükümlerin verilmesi nedenleri gerekçede gösterilir.
Hükmün açıklanması
MADDE 243. - Hükmün açıklanması, duruşmanın sonunda, en az
244 üncü maddede belirtilen hüküm fıkrasının duruşma tutanağına geçirilerek
okunması ve gerekçenin ana çizgileriyle sözlü olarak bildirilmesidir. Sanık
hazır bulunduğunda kanun yolları kendisine bildirilir.
Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu
da bildirilir.
Hüküm fıkrası, ayakta dinlenir.
Hükmün gerekçesi ve hüküm
fıkrasının içereceği hususlar
MADDE 244. - Hükmün başına Türk Milleti adına verildiği
yazılır.
Hükmü veren mahkeme başkan ve üyeleri veya hâkim, Cumhuriyet
savcısı, zabıt kâtibi, katılan, sanık ve avukatların adı yazılır.
Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse
açıklanmasından itibaren onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından
imzalanır.
Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâlde ise, engelin
nedeni mahkeme başkanı ve aynı nedenle yokluğunda, hükümde bulunan hâkimlerin
en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
Hüküm fıkrasında, 232 nci maddeye göre verilen kararın ne
olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun
yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının,
başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde
açıkça gösterilmesi gerekir.
Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim
ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir.
DÖRDÜNCÜ KİTAP
Mağdur, Şikâyetçi, Malen Sorumlu, Katılan
BİRİNCİ KISIM
Suçun Mağduru ile
Şikâyetçinin Hakları
Suçun mağduru ile
şikâyetçinin çağırılması
MADDE 245. - Suçun mağduru ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı
veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından davetiye ile çağırılıp dinlenirler.
Bu hususta yapılacak davet bakımından tanıklara ilişkin
hükümler uygulanır.
Suçun mağduru ile
şikâyetçinin hakları
MADDE 246. - Suçun mağduru ile şikâyetçinin hakları
şunlardır:
1. Soruşturma evresinde;
a) Delillerin toplanmasını isteme,
b) Soruşturmanın gizlilik ve selâmetini bozmamak koşuluyla
Cumhuriyet savcısından belge örneği isteme,
c) 153 üncü maddeye uygun olmak koşuluyla avukatı ile
soruşturma belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletme,
d) Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı
yönündeki kararına Kanunda yazılı usule göre itiraz hakkını kullanma.
2. Kovuşturma evresinde;
a) Duruşmadan haberdar edilme,
b) Kamu davasına katılma,
c) Dava konusu ve niteliği elverişli olmak koşuluyla
katıldığı kamu davasında kişisel hak isteminde bulunma,
d) Tutanak ve belgelerden örnek isteme,
e) Tanıkların davetini isteme,
f) Avukatı yoksa, 251 inci madde gereğince katılan sıfatıyla
baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme,
g) Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran
kararlara karşı kanun yollarına başvurma.
Bu haklar, suçun mağdurları ile şikâyetçiye anlatılıp
açıklanır ve bu husus tutanağa kaydedilir.
Suçun mağduru ile
şikâyetçinin davete uymamaları
MADDE 247. - Suçun mağduru ile şikâyetçinin, dilekçelerinde
veya tutanağa geçirilmiş olan beyanlarında belirttikleri adresleri tebligata
esas alınır.
Bu adrese çıkartılan davetiyeye rağmen gelmeyen kimseye
yeniden tebligatta bulunulmaz.
Belirtilen adresin yanlışlığı, yetersizliği veya adres
değişikliğinin bildirilmemesi nedeniyle tebligat yapılamaması hâllerinde
adresin araştırılması gerekmez.
Bu kimselerin beyanının alınması zorunlu görüldüğü hâllerde
üçüncü fıkra uygulanmaz.
Suçun mağduru ile
şikâyetçinin dinlenmeleri
MADDE 248. - Suçun mağduru ile şikâyetçi yeminsiz
dinlenirler. Ancak, beyanın niteliği ve delil olma değeri itibarıyla Cumhuriyet
savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkimin bu kimselere yemin vermek yetkisi
vardır.
Yemin altında dinlenildiğinde beyanın tanık beyanı
hükümlerine tâbi olacağı açıklanır.
63 üncü madde, yemin altında dinlenen mağdur ile şikâyetçi
hakkında da uygulanır.
İKİNCİ KISIM
Kamu Davasına Katılma
Kamu davasına katılma
MADDE 249. - Suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile
malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her
aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu
davasına katılabilirler.
Bölge adliye mahkemesinde davaya katılma isteğinde
bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya
karara bağlanmayan katılma istekleri, istinaf yolu başvurusunda açıkça
belirtilmişse incelenip karara bağlanır.
Böylece kamu davasına katılanlar kişisel haklarını da
isteyebilirler.
Katılma usulü
MADDE 250. - Katılma, kamu davasının açılmasından sonra
mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun
duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan
zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa avukatının
dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar
verilir.
Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma
hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz.
Katılanın hakları
MADDE 251. - Suçtan zarar gören, maddî ve hukukî durumu
itibarıyla yararlarını yeteri kadar koruyacak durumda değilse, davaya
katıldığında, istemi üzerine ücreti 157 nci madde gereğince ödenecek bir
avukatın atanmasına mahkemece karar verilebilir. Bu istem, davaya katılma
iradesinin açıklanmasından önce de yapılabilir. Bu husustaki karar, esas
hakkındaki hükmü verecek mahkeme tarafından alınır.
Katılan, onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz
veya kendisini savunamayacak derecede malûl olup bir avukatı da bulunmazsa
istemi aranmaksızın avukat atanır.
Katılmanın davaya etkisi
MADDE 252. - Katılma davayı durdurmaz.
Tarihi belirlenmiş olan duruşma ve yargılama usulüne ilişkin
diğer işlemler vaktin darlığından dolayı katılan kimse çağrılamayacak veya
kendisine haber verilemeyecek olsa bile belirli gününde yapılır.
Katılmadan önce kararlara
itiraz
MADDE 253. - Katılmadan önce verilmiş olup da Cumhuriyet
savcısına tebliğ edilen kararlar katılana tebliğ edilmez.
Bu kararlara karşı kanun yoluna başvurabilmesi için
Cumhuriyet savcısının gözetmesi gerekli sürenin geçmesiyle, katılan da başvuru
hakkını kaybeder.
Katılanın kanun yoluna
başvurması
MADDE 254. - Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın
kanun yollarına başvurabilir.
Karar, katılanın başvurusu üzerine bozulursa, Cumhuriyet
savcısı işi yeniden takip eder.
Katılmanın hükümsüz
kalması
MADDE 255. - Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma
hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya
katılabilirler.
Hüküm tarihi ile hükmün kesinleşmesi arasında katılanın
ölmesi hâlinde mirasçılarına tebligat yapılır.
BEŞİNCİ KİTAP
Özel Yargılama Usulleri
BİRİNCİ KISIM
Gaiplerin ve Tüzel
Kişilerin Yargılanması
BİRİNCİ
BÖLÜM
Gaiplerin
Yargılanması
Gaibin tanımı ve
yapılabilecek işlemler
MADDE 256. - Bulunduğu yer bilinmeyen veya yurt dışında
bulunup da yetkili mahkeme önüne getirilemeyen veya getirilmesi uygun
bulunmayan sanık gaip sayılır.
Gaip hakkında duruşma açılmaz; mahkeme, delillerin ele
geçirilmesi veya korunması amacıyla gerekli işlemleri yapar.
Bu işlemler naip hâkim veya istinabe olunan mahkeme
aracılığıyla da yapılabilir.
Bu işlemler sırasında sanığın avukatı veya yasal temsilcisi
veya eşi hazır bulunabilir. Gerektiğinde mahkeme re'sen bir avukat atayabilir.
Gaibe ihtar
MADDE 257. - Konutu bilinmeyen gaibe, mahkeme önüne gelmesi
veya konutunu bildirmesi hususları her türlü iletişim araçlarıyla ihtar
edilebilir.
Sanığa verilecek güvence
belgesi
MADDE 258. - Mahkeme, gaip olan sanık hakkında bir güvence
belgesi verebilir ve bu güvence koşullara bağlanabilir.
Belge, hangi suç için verilmiş ise sanık yalnız o suçtan
dolayı tutuklanamaz.
Sanık, hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkûm olur veya
kaçmak hazırlığında bulunur veya güvence belgesinin bağlı olduğu koşullara
uymazsa belgenin hükmü kalmaz.
İKİNCİ
BÖLÜM
Tüzel
Kişilerin Yargılanması
Tüzel kişiler hakkında
uygulanacak hükümler
MADDE 259. - Tüzel kişilerin ceza sorumluluğunu gerektiren
hâllerde, diğer kanunların içerdiği hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanun
hükümleri uygulanır.
Yetkili mahkeme
MADDE 260. - Tüzel kişilerin, ceza sorumluluğunu gerektiren
suçlarda soruşturma, suçun işlendiği veya tüzel kişinin merkezinin bulunduğu
yerdeki Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. Yetkili mahkeme, işe elkoyan
Cumhuriyet savcısının bulunduğu yerdeki görevli mahkemedir.
Kanunların, ekonomik ve malî suçlar bakımından öngördüğü
hükümler saklıdır.
Tüzel kişiliğin kamu
davasında temsili
MADDE 261. - Kamu davası, fiilin işlendiği tarihte tüzel
kişinin yasal temsilcisi olan kişiye karşı açılır; bu kişi bütün usul
işlemlerinde tüzel kişiyi temsil eder. Tüzel kişi yararına suçu işleyen kişi,
aynı zamanda yasal temsilci ise mahkeme, tüzel kişiyi temsil etmek üzere bir
kayyım atar. Ancak tüzel kişi, kanuna veya statüsüne göre, yasal temsilciye
vekâlet edebilmek olanağına sahip diğer bir kişi tarafından da temsil
edilebilir. Bu kişi, kimliğini ve kabulü istemini Cumhuriyet savcısı veya
mahkemeye yazılı olarak bildirir.
Usul işlemleri veya yargılama devam etmekte iken temsilci
değiştiğinde de aynı hüküm uygulanır.
Bu maddede yer alan hükümlere göre tüzel kişiyi temsil etmek
hususunda yetkili bir kişi bulunmadığında mahkeme, Cumhuriyet savcısının veya
katılanın istemi üzerine, tüzel kişiyi temsil etmek üzere bir kayyım atar.
Tüzel kişinin temsilcisi
hakkında uygulanacak tedbirler
MADDE 262. - Tüzel kişinin temsilcisi hakkında bu sıfatı
itibarıyla, tanıklar için kabul edilmiş olanlar dışında hiçbir tedbir alınamaz.
Tüzel kişiye uygulanacak
yükümlülükler
MADDE 263. - Tüzel kişiler, aşağıda gösterilen kendilerine
özgü adlî kontrol yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tâbi
kılınabilirler:
1. Mahkeme başkanı veya hâkim tarafından miktarı ve ödeme
koşulları saptanacak bir güvencenin yatırılması,
2. Mağdurun veya zarar görenin haklarını korumak amacı ile
miktarı ve hangi süre içinde yerine getirileceği mahkeme başkanı veya hâkim
tarafından belirtilen kişisel veya aynî bir güvencenin tesis edilmesi,
3. Tüzel kişi lehine keşide edilmiş çekleri tahsil etmek
veya kredi kartı ile ödeme yapmak dışında, çek kullanılamaması,
4. Fiil, meslekî veya sosyal etkinlikler nedeni veya
vesilesiyle işlendiğinde ve yeniden suç işleneceğinden kuşkulanıldığında bu
etkinliklerin icra edilememesi.
(3) ve (4) numaralı bentlerde öngörülen yasaklara, tüzel
kişi hakkında verilebilecek cezalar ölçüsünde hükmedilebilir.
İKİNCİ KISIM
Önödeme, Uzlaşma, Ceza
Kararnamesi, Müsadere,
İmha veya Kullanımdan
Kaldırma Usulü
BİRİNCİ
BÖLÜM
Önödeme
ve Uzlaşma
Önödeme
MADDE 264. - Önödeme yapılacak hâllerde, suç failine bu
Kanunun öngördüğü usullere göre yapılacak tebligatta, üzerine atılan suç ve
ilgili kanun maddesi gösterildikten sonra on gün içinde ödenecek para cezasının
miktarı ve soruşturma giderleri ve para cezası ödendiğinde fail hakkında
savcılıkça kovuşturmaya yer olmadığına karar verileceği, aksi takdirde kamu
davası açılacağı bildirilir.
Fail yapılan tebligata uygun şekilde hareket ettiğinde
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek kendisine tebliğ olunur.
Cumhuriyet savcılığı tarafından birinci ve ikinci fıkralar
gereğince işlem yapılmaksızın doğrudan kamu davası açıldığında, bu nedenle
iddianamenin iadesine karar verilmemiş ise birinci ve ikinci fıkralarda yer
alan tebligat mahkemece suç failine yapılarak, gereğini yerine getirdiğinde
davanın ortadan kaldırılmasına karar verileceği, aksi takdirde kamu davasına
devam olunacağı ve mahkûmiyet hâlinde suçla ilgili kanun maddesinde yazılı
cezalara, hâkimin temel cezayı belirlemesi suretiyle aynen hükmedileceği
bildirilir.
Özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan mahkemeye
gönderilmiş veya duruşma aşamasında yüklenen suçun niteliğinin değişmesi
nedeniyle önödeme kapsamına girmiş olması hâlinde de yukarıdaki hükümler
uygulanır.
Uzlaşma
MADDE 265. - Cumhuriyet savcısı, kanunun uzlaşma
yapılabilmesi olanağını verdiği hâllerde, faili bu Kanunun öngördüğü usullere
göre davet ederek suçtan dolayı sorumluluğunu kabul edip etmediğini sorar.
Fail, suçu ve fiilinden doğmuş olan maddî ve manevî zararın
tümünü veya bunun büyük bir kısmını ödemeyi veya zararları gidermeyi
kabullendiğinde durum suçun mağduruna veya varsa yasal temsilcisine bildirilir.
Suçun mağduru, verilmiş olan zararın tümüyle veya büyük bir
kısmı itibarıyla giderildiğinde özgür iradesi ile uzlaşacağını bildirirse
soruşturma sürdürülmez. Bu hâlde soruşturma dosyası, zararın uzlaşmaya uygun
olarak giderilmesine kadar muhafaza edilir.
Cumhuriyet savcısı, suç faili ile mağdur arasında uzlaşma
işlemlerini idare etmek, tarafları bir araya getirerek bir sonuca ulaşmalarını
sağlamak üzere bir veya birden fazla avukatı uzlaştırmacı olarak atayabilir.
Uzlaştırmacı, Cumhuriyet savcısına, yaptığı işlemleri ve
uzlaşmayı sağlayıcı müdahalelerini belirten bir raporu on gün içinde sunar.
Zarar uzlaşmaya uygun olarak giderildiğinde Cumhuriyet savcılığınca
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir.
Uzlaştırma işleminin giderleri, suç failince ödenmeden
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmez.
Hâkim tarafından
uzlaştırma
MADDE 266. - Uzlaşmaya tâbi bir suçtan dolayı kamu davası
açıldığında yukarıdaki madde hükümlerinin uygulanması suretiyle hâkim
tarafından da aynı işlemler yapılır ve uzlaşma görüşmelerinden olumlu sonuç
alınarak tazminatın ödendiği veya zararın giderildiği saptandığında davanın
ortadan kaldırılmasına karar verilir.
Yargılama ve uzlaştırma işlemlerinin giderlerinin tümü suç
failince ödenmeden davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmez.
Birden çok fail hâlinde
uzlaşma
MADDE 267. - Suçta birden çok fail bulunduğunda, çabaları
ile suçun neden olduğu zararları ortadan kaldıran ve maddî ve manevî tazminatı
ödemiş bulunan suç failleri hakkında yukarıdaki hükümler uygulanır.
İKİNCİ
BÖLÜM
Ceza
Kararnamesi
Duruşmasız ceza
kararnameleri
MADDE 268. - Sulh ceza mahkemelerinin görevi içinde bulunan
suçlar hakkında Cumhuriyet savcısının istemiyle veya re'sen duruşma
yapılmaksızın ceza kararnamesi ile karar verilebilir.
Ceza kararnamesiyle ancak hafif veya ağır para cezasına veya
en çok altı aya kadar hafif hapis veya bir meslek veya sanat veya ticaretin
icrasının durdurulmasına veya müsadereye veya suç nedeniyle mülkiyetin Devlete
geçmesine ya da bunlardan birine veya birkaçına hükmedilebilir.
Hafif hapis cezası yerine, 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkında Kanun gereğince para cezasına hükmolunabilir.
Onsekiz yaşını doldurmamış çocuklar hakkında ceza
kararnamesiyle karar verilemez.
Duruşma yapılmamasının
sakıncalı görülmesi
MADDE 269. - Sulh ceza hâkimi, duruşma yapmaksızın ceza
verilmesini sakıncalı görürse, duruşma için uygun bir tarih belirler.
Kararnamede yer alması
gereken hususlar
MADDE 270. - Ceza kararnamesi, verilmiş olan cezadan başka
suç olarak yüklenen fiili, uygulanan kanun maddelerini, ispat araçlarını ve
kararnamenin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde sulh ceza mahkemesine
verilecek bir dilekçe veya bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için zabıt
kâtibine yapılacak bir beyan ile itiraz edilebileceğini, aksi hâlde ceza
kararnamesinin yerine getirileceğini de içerir. Zabıt kâtibinin düzenlediği
tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Sanık, süre bitmeden önce itirazından vazgeçebilir.
İtiraz edilmeyen ceza
kararnamelerinin kesinleşmesi
MADDE 271. - Yedi günlük süre içinde itiraz edilmeyen ceza
kararnameleri kesinleşir.
Ceza kararnamesine itiraz
MADDE 272. - Ceza kararnamesine itiraz edildiğinde, duruşma
açılır. İtiraz, süresi içinde yapılmamışsa veya itiraz edenin buna hak ve
yetkisi yoksa, duruşma açılmaz ve
itiraz reddedilir. Bu karara karşı acele itiraz yoluna gidilebilir.
Sanık hazır bulunmasa da duruşma avukatının huzuruyla
yürütülür.
Duruşma sonunda verilen hüküm, itiraz edilen ceza kararnamesinin
içerdiği yaptırımlardan daha ağır olamaz.
İtirazın reddi
MADDE 273. - Sanık, mazereti olmaksızın duruşmaya gelmez ve
bir avukat da göndermezse incelemeye gerek olmaksızın, itiraz reddolunur.
İtiraz süresini geçirmesinden dolayı eski hâle getirme
istemi kabul edilmiş olan sanığın duruşmaya gelmemesi nedeniyle istemi
reddolunmuşsa buna karşı bir daha eski hâle getirme istenemez.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Müsadere,
İmha veya Kullanımdan Kaldırma Usulü
Başvuru
MADDE 274. - Kanunlara göre belirli eşyanın müsaderesi veya
imhası veya kullanımdan kaldırılması gerekli olan hâllerde, kamu davası
açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bu hususta bir karar
verilmemişse, bu tedbirlerin her türlü kovuşturmadan ayrı olarak alınması için
Cumhuriyet savcısı veya katılan tarafından esas davayı görmeye yetkili
mahkemeye başvurulur.
Duruşma ve karar
MADDE 275. - Duruşma ve karar hakkında bu konulara ilişkin
hükümler uygulanır.
Müsadere veya imha olunacak veya kullanımdan kaldırılacak
eşya üzerinde hakkı olan kimseler de, olanak varsa, duruşmaya çağrılır. Bunlar
sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler.
Çağrıya uymamaları, işlemin ertelenmesine neden olmaz ve
hükmün verilmesini engellemez.
Kanun yolları
MADDE 276. - 274 üncü maddeye göre verilecek hükümlere karşı
Cumhuriyet savcısı, katılan ve 275 inci maddede belirlenen kişiler için istinaf
yolu açıktır.
Suç konusu olmayan
eşyanın müsaderesi
MADDE 277. - Suç konusu olmayıp sadece müsadereye tâbi bulunan eşyanın müsaderesine sulh ceza
hâkimi tarafından duruşma yapılmaksızın karar verilir. Bu karara karşı
ilgililer acele itiraz yoluna gidebilir.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Uyuşturucu Maddelere ve
Fuhuş İçin Aracılık Suçlarına ve
Kaçaklara İlişkin Hükümler
BİRİNCİ
BÖLÜM
Uyuşturucu
Maddelere İlişkin Hükümler
Uygulanacak hükümler
MADDE 278. - Türk Ceza Kanununun 403 üncü maddesinin (1) ilâ
(11) numaralı fıkralarında, 404 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasında, 405,
406 ve 407 nci maddelerinde yazılı suçları işleyenler ile bunları işlemek üzere
örgüt kuranlar ve kurulmuş örgütlere katılanlar hakkında, bu Bölümde yazılı
hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanunun diğer hükümleri uygulanır.
Tespit, arama, elkoyma ve
şartla salıverilme
MADDE 279. - 278
inci maddede sayılan suçlarla ve bunlarla bağlantılı diğer suçlarla ilgili
davalara yetkili ağır ceza mahkemelerinden hangisinin bakacağını Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu belirler.
278 inci madde kapsamındaki suçlardan dolayı tespit, arama,
elkoyma işlemleri gece ve gündüz günün her saatinde yapılabilir.
Hükmedilebilecek müsadere, suç nedeniyle mülkiyetin Devlete
geçmesi, para cezası yaptırımlarının infazını güvence altına almak üzere
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme başkanı, hakkında kovuşturma
yapılan kişinin her türlü hesaplarına veya mallarına geçici olarak
elkonulmasına karar verebilir ve bu hususta gerekli bütün tedbirleri alabilir.
Soruşturma evresinde bu tedbirlere karar vermek yetkisi sulh
ceza hâkimine aittir.
Kovuşturma açılmasına yer olmadığı, beraat, davanın düşmesi,
ortadan kaldırılması veya reddi kararlarının verilmesi hâllerinde tedbirler
kendiliğinden kalkar.
Madde kapsamındaki suç faillerinin şartla salıverilme
hükümlerinden yararlanabilmeleri için hükmedilmiş para cezalarını da ödemiş
olmaları gerekir.
Gözlem ve kolluk
mensuplarının fiilleri
MADDE 280. - 278 inci madde kapsamındaki suçların faillerini
belirlemek ve uyuşturucu maddelere elkoymak üzere, bu hususta görevlendirilmiş
kolluk mensupları Cumhuriyet savcısına bilgi verdikten sonra bu maddelerin veya
suçların işlenmesinden meydana gelen mal ve paranın saptanması için gerekli
gözlemlere girişebilirler.
Kolluk mensupları, aynı amaçla ve Cumhuriyet savcısının
izniyle uyuşturucu maddeleri elde ettikleri, elde bulundurdukları,
naklettikleri veya bunları depo ettiklerinde veya söz konusu suçları
işleyenlere uyuşturucu maddeleri verdiklerinde sorumlu olmazlar.
Yukarıdaki hüküm, uyuşturucu maddelerin kanun dışı
üretimlerinde kullanılan diğer maddeler bakımından da geçerlidir.
Kapatma
MADDE 281. - 278 inci madde kapsamına giren suçların
soruşturulmasında Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi, altı
ayı geçmemek üzere uyuşturucu madde suçlarının işlendiği hususunda kuvvetli
belirtiler bulunan otel, pansiyon, meyhane, lokanta, kulüp, dans veya temaşa
yerleri ya da bunların eklentilerinin veya benzeri yerlerin kapatılmasına karar
verebilir. Bu süre, aynı koşullarla üç aya kadar uzatılabilir.
Suç dolayısıyla dava açıldığında yetkili mahkeme tedbirin
devamı veya kaldırılması hususunda karar verir.
Kapatma kararlarına itiraz edilebilir.
İKİNCİ
BÖLÜM
Fuhuş
İçin Aracılık, Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti Suçlarına
İlişkin
Hükümler
Uygulanacak hükümler
MADDE 282. - Türk Ceza Kanununun 201/a, 201/b, 435 ve 436
ncı maddelerinde yazılı suçlar ile bunların işlenmesi amacıyla örgüt kurma
suçları, bu Bölümde yer alan hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanun hükümlerine
göre soruşturulur ve kovuşturulur.
Tespit, arama, elkoyma ve
kapatma
MADDE 283. - Bu suçların ve faillerinin araştırılması ve
belirlenmesi için tespit, arama ve elkoyma işlemleri, fuhuşla iştigal eden
kişilerin bulunmayı alışkanlık hâline getirdikleri veya eylemlerini
sürdürdükleri yerlerde, gece ve gündüz günün her saatinde yapılabilir.
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi,
haklarında soruşturma yapılan kişilerin bulunduğu yer veya personelinin
delilleri yok etme veya karartma olasılığının var olduğu hâllerde otel,
pansiyon, meyhane, lokanta, kulüp, dans veya temaşa yerleri ya da bunların
eklentilerinin veya benzeri yerlerin altı ayı geçmemek üzere kapatılmasına
karar verebilir. Bu süre, aynı koşullarla üç ay daha uzatılabilir.
Kamu davası açıldığında, kapatma kararlarına son verilmesine
veya kararların sürdürülmesine yukarıda belirtilen koşullarla yetkili mahkemece
karar verilebilir.
Kapatma kararlarına itiraz edilebilir.
Yurt dışına çıkarılma
MADDE 284. - Mahkeme, bu Bölümde yazılı suçlardan dolayı
mahkûm ettiği yabancıların derhâl yurt dışına çıkarılmalarına da karar
verebilir.
Zararların tazmini
MADDE 285. - İçinde fuhuş yapılmasına alışılmış yerleri
işletenlerin, komşularının bu nedenle uğradıkları zararları tazmin etmelerine
istem üzerine karar verilir.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Kaçaklar
Hakkında Alınabilecek Tedbirler
Kaçağın tanımı
MADDE 286. - Taksirle işlenen suçlar dışında, üst sınırı beş
yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlar ile, 404 üncü
maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları hariç, Türk Ceza Kanununda yer
alan uyuşturucu madde suçları, aynı Kanunun İkinci Kitabının Sekizinci Babının
"Fuhşiyata Tahrik" başlığını taşıyan Üçüncü Faslında yer alan suçlar,
ihaleye fesat karıştırma suçları ile toplu veya örgütlü olarak işlenen
suçlardan dolayı haklarında kamu davası açılmış sanıkların, yetkili mahkemece
usulüne göre yapılan tebligata uymamalarından dolayı verilen ihzar kararı da
yerine getirilemezse; mahkeme, çağrının bir gazete ile ve sanığın bilinen
konutunun kapısına ve mahkeme divanhanesine asılmak suretiyle ilânına karar
verir. Bu işlemlerin yerine getirildiğinin bir tutanak ile saptanmasından
itibaren on gün içinde başvurmayan sanığın kaçak olduğuna mahkemece karar
verilir. Yapılacak ilânlarda on gün içinde gelmediği takdirde, 287 nci maddede
gösterilen tedbirlerin sanık hakkında hükmedilebileceği ayrıca açıklanır.
Alınabilecek tedbirler
MADDE 287. - 286 ncı madde gereğince kaçak olduğuna karar
verilen sanık hakkında mahkemece, aşağıda gösterilen tedbirlerin tümüne veya
bazılarına tamamen veya kısmen karar verilebilir.
Sanığın:
1. Dava açmak veya açılmış davalarını sürdürmek hakkının
kaldırılması,
2. Kamu hizmetlerinden yasaklanmış sayılarak bu cezanın
gerektirdiği yoksunluklara tâbi kılınması,
3. Seçmek veya seçilmek haklarının kaldırılması,
4. Taşınır veya taşınmaz mallarına veya banka hesaplarına
elkonulması ve bunların mahkemece atanan bir kayyım tarafından idare edilmesi.
Mahkeme bu tedbirlerin bütününe veya bazılarına kısmen veya
tamamen hükmedebileceği gibi; gerektiğinde, takdirine göre, tedbirlerin
kaldırılmasına veya yeniden konulmasına da karar verebilir.
Mahkeme (4) numaralı bentte öngörülen yetkisini kullanarak
sanığın taşınır veya taşınmaz mallarına veya banka hesaplarına elkonulmasına
karar verdiğinde, kaçağın yasal olarak bakmakla yükümlü bulunduğu yakınlarının
alınan tedbirler nedeniyle yoksulluğa düşebileceklerini saptarsa, bunların
geçimlerini sağlamak üzere sosyal durumları ile orantılı miktarda yardımda
bulunmasını atadığı kayyıma emreder.
Kayyım, 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu
çerçevesinde atanmış bir vasi gibi hareket etmek ve mahkemeye hesap vermekle yükümlüdür.
Tedbir kararlarına, sanığın yasal olarak bakmakla yükümlü
bulunduğu yakınları itiraz edebilirler.
Tedbirlerin ilân veya
tescili
MADDE 288. - Tedbirlere ilişkin kararların özetinin bir
gazetede ilânına mahkemece karar verilebilir. Taşınmaz mallara ilişkin
tedbirler, tapu siciline kaydolunmak üzere malların bulunduğu yerin tapu sicil
müdürlüğüne bildirilir.
Tedbirlerin süresi
MADDE 289. - Kaçak yakalandığında veya kendiliğinden gelerek
teslim olduğunda 287 nci madde gereğince hükmedilmiş olan tedbirlerin bütünüyle
kaldırılmasına karar verilir.
ALTINCI KİTAP
Kanun Yolları
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
Kanun yollarına başvurma
hakkı
MADDE 290. - Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı, Cumhuriyet
savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile
katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek
surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
Asliye ceza mahkemesi Cumhuriyet savcıları, mahkemenin yargı
çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemelerinin Cumhuriyet
savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza
mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcıları bölge adliye
mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına
başvurabilir.
Avukatın başvurma hakkı
MADDE 291. - Avukat, kendisini vekil edenlerin açık arzusuna
aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilir.
Yasal temsilcinin ve eşin
başvurma hakkı
MADDE 292. - Şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşi,
şüpheli veya sanığa açık olan kanun yollarına süresi içinde kendiliklerinden
başvurabilirler. Şüphelinin veya sanığın başvurusuna ilişkin hükümler, bunlar
tarafından yapılacak başvuru ve onu izleyen işlemler için de geçerlidir.
Tutuklunun kanun
yollarına başvurması
MADDE 293. - Tutuklu bulunan şüpheli veya sanık, zabıt
kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda
bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına
başvurabilir.
Zabıt kâtibine başvuru hâlinde, kanun yollarına başvuru
beyanı veya dilekçesi ilgili deftere kaydedildikten sonra bu hususları belirten
bir tutanak düzenlenerek tutuklu bulunan süpheli veya sanığa bir örneği
verilir.
Kurum müdürüne başvuru hâlinde ikinci fıkra hükmüne göre
işlem yapılarak, tutanak ve dilekçe derhâl ilgili mahkemeye gönderilir. Zabıt
kâtibi başvuruyu ilgili deftere kaydeder.
Zabıt kâtibi veya kurum müdürü tarafından ikinci fıkra
hükmüne göre işlem yapıldığı zaman kanun yolları için bu Kanunda belirlenen
süreler kesilmiş sayılır.
Kanun yolunun
belirlenmesinde yanılma
MADDE 294. - Kabulü gerekli bir başvuruda kanun yolunun veya
merciin belirlenmesinde, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanığın, bu Kanuna
göre katılan sıfatını almış olanların, avukatlarının, yasal temsilcinin veya
eşin yanılması, başvuranın hukukunu ihlâl etmez.
Bu hâlde başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhâl
görevli ve yetkili olan mercie gönderir.
Cumhuriyet savcısının
başvuru sonucunun kapsamı
MADDE 295. - Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhine kanun
yoluna gidilen karar, şüpheli veya sanık lehine bozulabilir veya
değiştirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna şüpheli veya sanık lehine
başvurduğunda, karar aleyhe bozulamaz.
Başvurudan vazgeçilmesi
ve etkisi
MADDE 296. - Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan
vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak,
Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheli veya sanık lehine yapılan başvurudan onun
rızası olmaksızın vazgeçilemez.
Avukatın başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması
koşuluna bağlıdır.
150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine avukat
atanan şüpheli ve sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya
başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde asil ile avukatın iradesi çelişirse
avukatın iradesi geçerli sayılır.
İKİNCİ KISIM
Olağan Kanun Yolları
BİRİNCİ
BÖLÜM
İtiraz
İtiraz olunabilecek
kararlar
MADDE 297. - Kanunun gösterdiği hâllerde, hâkim veya mahkeme
kararlarına karşı itiraz veya acele itiraz yoluna gidilebilir.
İtiraz usulü ve inceleme
mercileri
MADDE 298. - Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz,
kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 36 ncı maddeye göre ilgililerin kararı
öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir
dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak
suretiyle yapılır. Tutanakla tespit
edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 293 üncü madde
hükmü saklıdır.
Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde
görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, acele itiraz
hâllerinde ise, incelenmeksizin derhâl itirazı incelemeye yetkili olan mercie
gönderir.
İtirazı incelemeye yetkili merciler aşağıda gösterilmiştir:
1. Sulh ceza hâkiminin kararlarına yapılan itirazların
incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları asliye ceza mahkemesi hâkimine
aittir.
2. Sulh ceza işleri, asliye ceza hâkimi tarafından görülüyorsa
itirazı inceleme yetkisi ağır ceza işlerini gören mahkeme başkanına aittir.
3. Asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından verilen kararlara
yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza
mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar hakkındaki
itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden çok dairesinin
bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire
için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en
yakın ağır ceza mahkemesine aittir.
4. Naip hâkim kararlarına yapılacak itirazların incelenmesi,
mensup oldukları ağır ceza mahkemesi başkanına, istinabe olunan mahkeme
kararlarına karşı yukarıdaki bentlerde belirtilen esaslara göre bulundukları
yerdeki mahkeme başkanı veya mahkemeye aittir.
5. Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları ile
Yargıtay ceza dairelerinin esas mahkeme olarak baktıkları davalarda verdikleri
kararlara yapılan itirazlarda; üyenin kararını görevli olduğu dairenin başkanı,
daire başkanı ile ceza dairesinin kararını numara itibarıyla izleyen ceza
dairesi; son numaralı daire söz konusu ise birinci ceza dairesi inceler. Bir
yerde bölge adliye mahkemesinin tek ceza dairesi varsa itirazın incelenmesi en
yakın bölge adliye mahkemesi ceza dairesine aittir.
İtiraz üzerine kararın
yerine getirilmesinin geri bırakılması
MADDE 299. - İtiraz dilekçesinin verilmesi, itiraz edilen
kararın yerine getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz.
Ancak, kararına itiraz edilen makam veya kararı inceleyecek
merci buna karar verebilir.
İtirazın Cumhuriyet
savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma yapılması
MADDE 300. - İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap
verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir.
Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların
yapılmasını da emredebilir.
Karar
MADDE 301. - Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere,
itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli
görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra avukat dinlenir.
İtiraz yerinde görülürse merci aynı zamanda itirazın konusu
olan sorun hakkında da karar verir.
Karar mümkün olan en kısa sürede verilir.
Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları, tutuklamaya
ilişkin olanlar dışında kesindir; tutuklamaya ilişkin kararlarına karşı acele
itiraz yoluna gidilebilir.
Acele itiraz usulü
MADDE 302. - Acele itiraz, 36 ncı maddeye göre ilgililerin
kararı öğrendiği günden itibaren üç gün içinde yapılabilir.
Hâkim ve mahkemeler, aleyhine acele itiraz yoluna başvurulan
kararları kendileri değiştiremezler.
İKİNCİ
BÖLÜM
İstinaf
İstinaf
MADDE 303. - İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere
karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti
bağlayıcı cezalar ile ölüm cezalarına ilişkin hükümler, bölge adliye
mahkemesince re'sen incelenir.
Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca
kanun yolu öngörülmemiş olan kararlara karşı da hükümle birlikte istinaf yoluna
başvurulabilir.
Ancak,
1. Beşyüzmilyon liraya kadar (beşyüzmilyon dahil) para
cezasına dair hükümlere,
2. Üst sınırı ikimilyar lirayı geçmeyen para cezasını
gerektiren suçlardan beraat hükümlerine,
3. Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere
karşı istinaf yoluna başvurulamaz.
Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.
Bu maddenin üçüncü fıkrasının (1) ve (2) numaralı
bentlerinde belirtilen miktarlar hakkında Türk Ceza Kanununun ek 2 nci maddesi
hükmü uygulanır.
İstinaf istemi ve süresi
MADDE 304. - İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren
yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine
bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak
hâkime onaylattırılır. Tutuklu sanık hakkında 293 üncü madde hükmü saklıdır.
Hüküm, istinaf yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda
açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.
Asliye ceza mahkemeleri Cumhuriyet savcıları, mahkemelerinin
yargı çevresi içerisindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemeleri
Cumhuriyet savcıları, mahkemelerinin yargı çevresi içerisindeki asliye ve sulh
ceza mahkemelerinin hükümlerine karşı, kararın o yer Cumhuriyet başsavcılığına
geliş tarihinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurabilirler.
Sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile
katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek
surette suçtan zarar görmüş bulunanların dilekçe veya beyanında, başvuruya
ilişkin nedenlerin gösterilmemesi inceleme yapılmasına engel olmaz.
Cumhuriyet savcısı, istinaf yoluna başvurma nedenlerini
gerekçeleriyle birlikte yazılı isteminde açıkça gösterir. Bu istem taraflara
tebliğ edilir. Taraflar, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde bu
husustaki cevaplarını bildirebilirler.
Eski hâle getirme süresi
içinde istinaf süresinin işlemesi
MADDE 305. - Sanık, yokluğunda aleyhine verilen hükümlere
karşı eski hâle getirme isteminde bulunabilir. Eski hâle getirme süresi içinde
de istinaf süresi işler. Sanığın eski hâle getirme isteminde bulunduğu
hâllerde, ayrıca istinaf isteminde bulunması gerekir. Bu hâlde istinaf istemi
ile ilişkili işler, eski hâle getirme istemi hakkında karar verilinceye kadar
ertelenir.
İstinaf dilekçesinin
etkisi
MADDE 306. - Süresi içinde verilen istinaf dilekçesi, hükmün
kesinleşmesini engeller.
Hüküm, istinaf yoluna başvuran Cumhuriyet savcısına veya
taraflara gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa; hükme karşı istinaf yoluna
başvurulduğunun mahkemece öğrenilmesinden itibaren gerekçe yedi gün içinde
tebliğ edilir.
İstinaf isteminin hükmü
veren mahkemece reddi
MADDE 307. - İstinaf istemi, yasal sürenin geçmesinden sonra
veya aleyhine istinaf yoluna başvurulamayacak bir hükme karşı yapılmışsa ya da
istinaf yoluna başvuranın buna hakkı yoksa, hükmü veren mahkeme bir kararla
dilekçeyi reddeder.
İstinaf başvurusunda bulunan Cumhuriyet savcısı veya
taraflar, ret kararının kendilerine tebliğinden itibaren yedi gün içinde bölge
adliye mahkemesinden bu hususta bir karar vermesini isteyebilirler. Bu takdirde
dosya bölge adliye mahkemesine gönderilir. Ancak, bu nedenle hükmün infazı
ertelenemez.
İstinaf isteminin tebliği
ve cevabı
MADDE 308. - 307 nci maddeye göre hükmü veren mahkemece
reddedilmeyen istinaf dilekçesi veya
beyana ilişkin tutanağın bir örneği karşı tarafa tebliğ olunur. Karşı
taraf, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevabını verebilir.
Karşı taraf sanık ise, bir tutanağa bağlanmak üzere zabıt
kâtibine yapılacak bir beyanla da cevabını verebilir. Cevap verildikten veya
bunun için belirli süre bittikten sonra dava dosyası, bölge adliye mahkemesine
sunulmak üzere, Cumhuriyet başsavcılığı tarafından bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.
292 ve 293 üncü madde hükümleri saklıdır.
Bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet savcısının görevi
MADDE 309. - Dava dosyası, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığına geldiğinde incelenerek, varsa tebligat eksikliklerinin
giderilmesi sağlandıktan ve sunulması gereken belge ve deliller de eklendikten
sonra yazılı düşünceyi içeren bir tebliğname ile birlikte bölge adliye
mahkemesi ceza dairesine verilir. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığınca düzenlenen tebliğname
taraflara da tebliğ olunur.
Dosya üzerinde ön
inceleme
MADDE 310. - Dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonunda;
1. Bölge adliye mahkemesinin yetkili olmadığının anlaşılması
hâlinde dosyanın yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilmesine,
2. Bölge adliye mahkemesine başvurunun süresi içinde
yapılmadığının, incelenmesi istenen kararın bölge adliye mahkemesinde
incelenebilecek kararlardan olmadığının, başvuranın buna hakkı bulunmadığının
anlaşılması hâlinde istinaf başvurusunun reddine,
karar verilir.
Bölge adliye mahkemesinde
inceleme ve kovuşturma
MADDE 311. - Bölge adliye mahkemesi, Cumhuriyet
başsavcılığının tebliğnamesini, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan
delilleri inceledikten sonra;
1. İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa
ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya
işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin
yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine,
2. İlk derece mahkemesinin kararında 320 nci maddede
belirtilen bir hukuka aykırılık
nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek
ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı
çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3. Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra ilk
derece mahkemesinin kararını iptal ederek davanın yeniden görülmesine ve
duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına
karar verir.
Duruşma hazırlığı
MADDE 312. - Duruşma hazırlığı aşamasında bölge adliye
mahkemesi başkanı veya görevlendireceği üye, 181 inci madde hükümlerine uygun
olarak duruşma gününü saptar; gerekli çağrıları yapar. Sanığa yapılacak çağrıda
kendi başvurusu üzerine açılacak davanın duruşmasına gelmediğinde davasının
reddedileceği ayrıca bildirilir.
Mahkemece, gerekli görülen tanıkların, bilirkişilerin
dinlenilmesine ve keşfin yapılmasına karar verilir.
İstisnalar
MADDE 313. - Duruşma açıldığında aşağıda gösterilen
istisnalar dışında bu Kanunun duruşma ve karara ilişkin hükümleri uygulanır:
1. Duruşma, bu Kanunun öngördüğü genel hükümlere göre
başladıktan sonra görevlendirilen üyenin inceleme raporu okunur.
2. İlk derece mahkemesinin gerekçeli hükmü de okunur.
3. İlk derece mahkemesinde dinlenilen tanıkların ifadelerini
içeren tutanaklar ile keşif tutanakları, bilirkişi raporu, bölge adliye
mahkemesi duruşma hazırlığı aşamasında toplanan delil ve belgeler, yapılmışsa
keşif ve bilirkişi açıklamalarına ilişkin tutanak ve raporlar okunur.
4. Bölge adliye mahkemesi duruşmasında dinlenilmeleri
gerekli görülen tanık ve bilirkişiler çağrılır.
Sanık lehine başvurma
hâlinde verilecek hüküm
MADDE 314. - İstinaf yoluna sanık lehine başvurulmuşsa,
yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır
olamaz.
Direnme yasağı
MADDE 315. - Bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı
direnilemez; bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez.
İtiraz ve temyize ilişkin hükümler saklıdır.
Özel kanunların temyize
ilişkin hükümleri
MADDE 316. - Özel kanunlarda temyiz edilebileceği veya
haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye
mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin ilk derece
mahkemelerinin karar ve hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurulur.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Temyiz
Temyiz
MADDE 317. - Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma
dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
Ancak,
1. Beş yıla kadar (beş yıl dahil) hürriyeti bağlayıcı
cezalar ile her türlü para cezalarına karşı istinaf başvurusunun reddine dair
kararlar,
2. Beş yıla kadar (beş yıl dahil) hürriyeti bağlayıcı
cezalara ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarında belirtilen suç niteliğini ve
sonuç cezayı değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
3. Üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dahil) hürriyeti
bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda suç niteliği yönünden ilk derece mahkemesi
kararlarına uygun her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
4. Para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece
mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin suç niteliğini değiştirmeyen bölge
adliye mahkemesi kararları,
5. Müsadereye veya suç nedeniyle mülkiyetin Devlete
geçmesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarını
değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
6. On yıla kadar (on yıl dahil) hürriyeti bağlayıcı cezayı
veya her türlü para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince
verilen beraat kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen
beraat kararları ile istinaf başvurusunun reddine dair kararları,
7. Davanın ortadan kaldırılmasına, düşmesine, ceza
ehliyetsizliği nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına, tedbire, evlenme
nedeniyle davanın ve cezanın ertelenmesine ilişkin ilk derece mahkemesi
kararları ile aynı doğrultudaki bölge adliye mahkemesi kararları,
8. Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak
koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge
adliye mahkemesi kararları,
temyiz edilemez.
Hükümden önceki
kararların temyizi
MADDE 318. - Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden
veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan kararlar da hükümle beraber temyiz
olunabilir.
Temyiz nedeni
MADDE 319. - Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması
nedenine dayanır.
Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması
hukuka aykırılıktır.
Hukuka kesin aykırılık
hâlleri
MADDE 320. - Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş
olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
1. Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
2. Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış
hâkimin hükme katılması,
3. Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş
olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin
kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
4. Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini
görevli veya yetkili görmesi,
5. Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır
bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
6. Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl
edilmesi,
7. Hükmün 242 nci madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
8. Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile
savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
Sanığın yararına olan
kurallara aykırılık
MADDE 321. - Sanığın yararına olan hukuk kurallarına
aykırılık, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak
vermez.
Temyiz istemi ve süresi
MADDE 322. - Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren
yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine
bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak
hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 293 üncü madde hükmü
saklıdır.
Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda
açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.
Eski hâle getirme süresi
içinde temyiz süresinin işlemesi
MADDE 323. - Sanığın aleyhine yokluğunda verilen hükümlerde
eski hâle getirme istemiyle ilgili olarak 305 inci madde hükümleri uygulanır.
Temyiz dilekçesinin
etkisi
MADDE 324. - Süresi içinde verilen temyiz dilekçesi, hükmün
kesinleşmesini engeller.
Hüküm, temyiz eden Cumhuriyet savcısına veya taraflara
gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa; hükmün temyiz edildiğinin bölge adliye
mahkemesince öğrenilmesinden itibaren gerekçe yedi gün içinde tebliğ edilir.
Temyiz dilekçesi veya
beyanı ve içeriği
MADDE 325. - Temyiz eden Cumhuriyet savcısının veya
tarafların, hükmün neden dolayı bozulmasını istediklerini temyiz dilekçesi veya
beyanında göstermeleri zorunludur.
Temyiz nedeni, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.
Temyiz gerekçesi
MADDE 326. - Temyiz dilekçesinde veya beyanında temyiz
nedenleri gösterilmemişse temyiz dilekçesi için belirlenen sürenin bitmesinden
veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan
bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet
savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine
olduğunu açıkça belirtir.
Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi
veya avukatı tarafından imza edilerek verilir.
Avukatı yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine
yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır.
Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 292 nci madde, tutuklu sanık hakkında
ise 293 üncü madde hükümleri saklıdır.
Temyiz isteminin kabule
değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi
MADDE 327. - Temyiz istemi, yasal sürenin geçmesinden sonra
yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin
buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesi bir karar ile
temyiz dilekçesini reddeder.
Temyiz eden Cumhuriyet savcısı veya taraflar, ret kararının
kendilerine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir
karar vermesini isteyebilirler. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak,
bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez.
Temyiz dilekçesi veya
beyanının tebliği ve cevabı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görevi
MADDE 328. - 327 nci maddeye göre hükmü veren bölge adliye
mahkemesince reddedilmeyen temyiz istemine ilişkin dilekçesi veya beyanının bir
örneği karşı tarafa tebliğ olunur. Karşı taraf, tebliğ tarihinden itibaren yedi
gün içinde yazılı olarak cevabını verebilir.
Karşı taraf sanık ise, bir tutanağa bağlanmak üzere zabıt
kâtibine yapılacak bir beyanla da cevabını verebilir. Cevap verildikten veya
bunun için belirli süre bittikten sonra dava dosyası, 4.2.1983 tarihli ve 2797
sayılı Yargıtay Kanununun 27 ve 28 inci maddelerine göre işlem yapılmak üzere,
bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı tarafından Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname,
hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi
hâlinde sanık veya müdafii ile müdahil, şahsî
davacı veya vekillerine ilgili dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf
tebliğden itibaren bir hafta içinde yazılı olarak cevap verebilir.
Üçüncü fıkra uyarınca yapılacak tebligatlar, Tebligat
Kanununun 35 inci maddesine göre ilgililerin dava dosyasından belirlenen son
adreslerine yapılmasıyla geçerli olur.
292 ve 293 üncü madde hükümleri saklıdır.
Yargıtayca temyiz
isteminin reddi
MADDE 329. - Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin
verilmediğini veya beyanının yapılmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu,
temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesi veya beyanının
temyiz nedenlerini içermediğini saptarsa,
temyiz istemini reddeder.
Duruşmalı inceleme
MADDE 330. - Onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı
cezalar ile ölüm cezalarına ilişkin hükümlerde, Yargıtay, incelemelerini
sanığın temyiz dilekçesindeki istemi üzerine veya dilerse re'sen duruşma
yoluyla yapar. Duruşma gününden sanığa veya istemi üzerine avukatına haber
verilir. Sanık, duruşmada hazır
bulunabileceği gibi, kendisini bir avukat ile de temsil ettirebilir.
Sanık, tutuklu ise duruşmaya katılmak isteminde bulunamaz.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı hâllerde temyiz isteminde
bulunan katılana da duruşma günü bildirilir.
Duruşmada usul
MADDE 331. - Duruşmadan önce görevlendirilen üye veya tetkik
hâkimi tarafından hazırlanan rapor üyelere açıklanır. Üyeler gerektiğinde
ayrıca dosyayı inceleyebilirler. Bu hususlar gerçekleştikten sonra duruşma
açılır.
Duruşmada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya yerine
görevlendirdiği Yargıtay Cumhuriyet savcısı, sanık, katılan ve avukatları iddia
ve savunmalarını açıklar. Temyizi istemiş olan tarafa önce söz verilir. Her
hâlde son söz sanığındır.
Yargıtayca incelenecek
hususlar
MADDE 332. - Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya
beyanında belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan
kaynaklanmışsa, temyiz dilekçesi veya beyanında bunu belirten olaylar hakkında
incelemeler yapar.
Yargıtayca temyiz
isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması
MADDE 333. - 1. Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan
hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan
reddine karar verilir.
2. Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz dilekçesi veya
beyanında gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar
nedeniyle bozar. Bozma nedenleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
Hüküm, temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilen nedenlerle
bozulduğunda, dilekçe veya beyanda açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer
hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme
esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda
bozulur.
320 nci madde hükümleri saklıdır.
Yargıtayca davanın
esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi
MADDE 334. - Hükme esas olarak saptanan olaylara
uygulanmasında hukuka aykırılıktan dolayı hüküm bozulmuş ise, aşağıdaki
hâllerde Yargıtay davanın esasına hükmedebileceği gibi hükümdeki hukuka
aykırılığı da düzeltebilir:
1. Olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya
davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması
gerekirse,
2. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iddiasına uygun
olarak sanığa kanunda yazılı cezanın en alt derecesini uygulamayı uygun
görürse,
3. Mahkemece sabit görülen suçun unsurları, niteliği ve
cezası hükümde doğru gösterilmiş olduğu hâlde sadece kanunun madde numarası
yanlış yazılmış ise,
4. Hükümden sonra yürürlüğe giren kanun, suçun cezasını
azaltmış ve mahkemece sanığa verilecek cezanın belirlenmesinde artırma nedeni
kabul edilmemiş veya yeni bir kanun ile fiil suç olmaktan çıkarılmış ise
birinci hâlde daha az bir cezanın hükmolunması ve ikinci hâlde hiç ceza
hükmolunmaması gerekirse,
5. Sanığın açıkça saptanmış olan doğum ve suç tarihlerine
göre verilecek cezanın belirlenmesinde gerekli indirme yapılmamış veya yanlış
indirme yapılmış ise,
6. Artırma veya indirme sonucunda verilecek ceza süresi veya
miktarının belirlenmesinde maddî hata yapılmış ise,
7. Hükmedilmiş olan ceza yerine Türk Ceza Kanununun 29 uncu
maddesince adlî tevbih kararı verilmesi gerekirse,
8. Türk Ceza Kanununun 29 uncu maddesindeki sıralamanın
gözetilmemesi yüzünden eksik veya fazla ceza verilmiş ise,
9. Harçlar Kanunu ile yargılama giderlerine ilişkin
hükümlere ve Avukatlık Kanununa göre düzenlenen ücret tarifesine aykırılık
yapılmışsa.
Yargıtay kararının
gönderileceği merci
MADDE 335. - Yargıtayca 333 üncü maddenin (1) numaralı
fıkrası veya 334 üncü madde uyarınca verilen kararlara ilişkin dosya, hükmü
veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına verilir. Bölge adliye mahkemesi, dosyayı Yargıtaydan geldiği
tarihten itibaren yedi gün içinde gereğinin yapılması için ilgili ilk derece
mahkemesine gönderilmek üzere bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığına
verir.
Yargıtay, dosyayı 334 üncü maddede belirtilenlerin dışında
kalan hâllerde yeniden incelenmek ve hüküm verilmek üzere hükmü bozulan bölge
adliye mahkemesine veya diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderir.
Hüküm, mahkemenin hukuka aykırı olarak kendisini görevli
veya yetkili görmesinden dolayı bozulmuşsa, Yargıtay aynı zamanda dosyayı
görevli veya yetkili mahkemeye gönderir.
Yargıtayda hükmün
açıklanması
MADDE 336. - Hüküm, 243 üncü madde gereğince açıklanır. Buna
olanak bulunmadığı takdirde duruşmanın bitiminden itibaren yedi gün içinde
karar verilir.
Hükmün bozulmasının diğer
sanıklara etkisi
MADDE 337. - Hüküm, cezanın belirlenmesinde hukuka
aykırılıktan dolayı sanık yararına bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde
bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da
temyiz isteminde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından yararlanırlar.
Davaya yeniden bakacak
mahkemenin işlemleri
MADDE 338. - Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya
yeniden bakacak bölge adliye mahkemesi, ilgililere, bozmaya karşı diyeceklerini
sorar.
Sanık veya katılan ve avukatlarına dosyada varolan
adreslerine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına
rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa
da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir. Ancak, sanık
hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise her hâlde
dinlenmesi gerekir.
Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye mahkemesinin
direnme hakkı vardır. Ancak, direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
verilen kararlara karşı direnilemez.
Hüküm yalnız sanık
tarafından veya onun yararına Cumhuriyet savcısı veya 292 nci maddede
gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle
belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Olağanüstü Kanun Yolları
BİRİNCİ
BÖLÜM
Karar
Düzeltme ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının İtiraz Yetkisi
Bölge adliye
mahkemelerinde karar düzeltme
MADDE 339. - Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin 317
nci maddenin ikinci fıkrasında yazılı kararlarına karşı karar düzeltmesi usulü,
ancak hükmün ve kararın özüne ve niteliğine doğrudan doğruya etkili olmak üzere
istinaf dilekçesi veya beyanında ya da tebliğnamede belirtilmiş bir hususun göz
önüne alınmayarak değinilmemiş olması hâllerinde geçerlidir.
Bölge adliye
mahkemelerinde karar düzeltme usulü
MADDE 340. - Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcısı,
kararı vermiş bulunan bölge adliye mahkemesi ceza dairesinden karar düzeltme
isteyebilir.
İlgililer, doğrudan doğruya veya yerel Cumhuriyet savcısı
aracılığı ile karar düzeltme isteminde bulunması için bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcısına başvurabilirler. Yerel Cumhuriyet savcısı ilgililerin
başvurusunu yazılı düşüncesini de belirterek bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcısına gönderir; aynı konuda re'sen de istemde bulunabilir.
Hükümlü aleyhine karar düzeltme, ikinci fıkradaki hâller
dahil olmak üzere, bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin kararının bölge
adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığına verildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde istenebilir.
Hükümlü lehine karar düzeltme istemi süreye bağlı değildir.
İlgililerin veya yerel Cumhuriyet savcısının başvuruları
infazın geri bırakılmasını gerektirmez. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcısı, re'sen istemde bulunduğunda veya yerel Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine evrakı inceledikten sonra düzeltme istemini uygun görürse, infazın geri
bırakılmasına karar verir. Her iki hâlde de karar, evrakı gönderen yerel
Cumhuriyet savcısına derhâl bildirilir.
Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının istemi reddi
hâlinde ilgililer, ancak yeni nedenlerle istemlerini yenileyebilirler.
İstem, bölge adliye mahkemesi ceza dairesi tarafından
reddolunduğunda bir daha karar düzeltme isteminde bulunulamaz.
Yargıtayda karar düzeltme
MADDE 341. - Yargıtay ceza dairelerinin veya Ceza Genel
Kurulunun kararlarına karşı karar düzeltmesi usulü, ancak hükmün ve kararın
özüne ve niteliğine doğrudan doğruya etkili olmak üzere temyiz dilekçesi veya
beyanında ya da tebliğnamede belirtilmiş bir hususun Yargıtayca göz önüne
alınmayarak değinilmemiş olması hâllerinde geçerlidir.
Yargıtayda karar düzeltme
usulü
MADDE 342. - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, kararı vermiş
bulunan Yargıtay ceza dairesi veya Ceza Genel Kurulundan karar düzeltme
isteyebilir.
İlgililer, doğrudan doğruya ya da yerel Cumhuriyet savcısı
veya bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısı aracılığı ile karar düzeltme
isteminde bulunması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına başvurabilirler.
Yerel Cumhuriyet savcısı veya bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısı;
ilgililerin başvurusunu yazılı düşüncesini de belirterek Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısına gönderir; aynı konuda re'sen de istemde bulunabilir.
Hükümlü aleyhine karar düzeltme ikinci fıkradaki hâller
dahil olmak üzere, özel daire veya Ceza Genel Kurulu kararının Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
istenebilir.
Hükümlü lehine karar düzeltme istemi süreye bağlı değildir.
İlgililerin veya Cumhuriyet savcısının başvuruları infazın
geri bırakılmasını gerektirmez. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen istemde
bulunduğunda veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine evrakı inceledikten
sonra düzeltme istemini uygun görürse, infazın geri bırakılmasına karar verir.
Her iki hâlde de karar, evrakı gönderen Cumhuriyet savcısına derhâl bildirilir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının istemi reddi hâlinde
ilgililer, ancak yeni nedenlerle istemlerini yenileyebilirler.
İstem, Yargıtay ceza dairesi veya Ceza Genel Kurulu
tarafından reddolunduğunda bir daha karar düzeltme isteminde bulunulamaz.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısının itiraz yetkisi
MADDE 343. - Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına
karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, ilâmın ve eğer karar düzeltme isteminde
bulunmuşsa buna ilişkin daire kararının kendisine verildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir.
İKİNCİ
BÖLÜM
Kanun
Yararına Başvurma
Kanun yararına bozma
MADDE 344. - Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve
istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde
hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün
Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak
karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza
dairesine verir.
Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde
görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
Bozma nedenleri,
1. 232 nci maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen
bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve
araştırma sonucunda yeniden karar verir.
2. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen
yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul
işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak
yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle
belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
3. Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere
ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.
4. Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa
cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu
hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısının kanun yararına başvurması
MADDE 345. - 344 üncü maddede belirtilen yetki, aynı
maddenin dördüncü fıkrasının (4) numaralı bendindeki hâllere özgü olmak üzere
ve kanun yararına olarak re'sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da
kullanılabilir.
344 üncü madde gereğince Adalet Bakanı tarafından
başvurulduğunda bu yetki, artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından
kullanılamaz.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Yargılamanın
Yenilenmesi
Hükümlü lehine
yargılamanın yenilenmesi nedenleri
MADDE 346. - Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava,
aşağıda yazılı hâllerde hükümlü yararına olarak yargılamanın yenilenmesi
yoluyla tekrar görülür:
1. Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin
sahteliği anlaşılırsa,
2. Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin
hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı
tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa,
3. Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden
olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile
mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise,
4. Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış
olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile bozulmuş ise,
5. Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar
yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında
sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması
ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
6. Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.
Bu hâlde, yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının
kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
İnfazın geri bırakılması
veya durdurulması
MADDE 347. - Yargılamanın yenilenmesi istemi hükmün infazını
ertelemez. Ancak mahkeme, infazın geri bırakılmasına veya durdurulmasına karar
verebilir.
Yargılamanın
yenilenmesine engel olmayan hâller
MADDE 348. - Hükmün infaz edilmiş olması veya hükümlünün
ölümü, yargılamanın yenilenmesi istemine engel olmaz.
Ölenin eşi, üstsoyu, altsoyu, kardeşleri yargılamanın
yenilenmesi isteminde bulunabilirler.
İkinci fıkrada sayılan kişilerin yokluğu hâlinde, Adalet
Bakanı da yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabilir.
Sanık veya hükümlünün
aleyhine yargılamanın yenilenmesi nedenleri
MADDE 349. - Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış olan bir
dava aşağıda yazılı hâllerde sanık veya hükümlünün aleyhine olarak yargılamanın
yenilenmesi yolu ile tekrar görülür:
1. Duruşmada sanığın veya hükümlünün lehine ileri sürülen ve
hükme etkili olan bir belgenin sahteliği anlaşılırsa,
2. Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, aleyhine ceza
kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek nitelikte olarak
görevlerini yapmada sanık veya hükümlü lehine kusur etmiş ise,
3. Sanık beraat ettikten sonra suçla ilgili olarak hâkim
önünde güvenilebilir nitelikte ikrarda bulunmuşsa.
Yargılamanın
yenilenmesinin kabul edilmeyeceği hâl
MADDE 350. -
Kanunun aynı maddesinde
yer almış sınır
içinde olmak üzere cezanın değiştirilmesi amacıyla
yargılamanın yenilenmesi kabul edilemez.
Hatanın giderilebilmesini sağlayacak başka bir yol varsa,
yargılamanın yenilenmesi yoluna
gidilemez.
Bir suça dayanan yenileme
istemlerinin kabulü koşulları
MADDE 351. - Bir suç iddiasına dayandırılan yenileme istemi,
ancak bu fiilden dolayı kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü verilmiş veya
mahkûmiyeti gerektirecek nitelikte kuvvetli delil bulunmaması dışında bir
nedenle ceza soruşturmasına
başlanamamış veya sürdürülememişse kabul edilebilir. Bu madde,
346 ncı maddenin (5) numaralı bendinde yazılı hâlde uygulanmaz.
Yenileme istemi hakkında
uygulanacak hükümler
MADDE 352. - Kanun yollarına başvurma hakkındaki genel
hükümler, yargılamanın yenilenmesi istemi hakkında da uygulanır.
Yargılamanın yenilenmesi istemi, bunun yasal nedenleri ile
dayandığı delilleri içerir.
Yenileme isteminin kabule
değer olup olmadığı kararı ve mercii
MADDE 353. - Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren
mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar
verir.
334 üncü madde gereğince Yargıtayın doğrudan hüküm kurduğu
hâllerde de hükmü vermiş olan mahkemeye başvurulur.
Yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olup
olmadığına dair olan karar, duruşma yapılmaksızın verilir.
Yenileme isteminin kabule
değer görülmemesi nedenleri ve kabulü hâlinde yapılacak işlem
MADDE 354. - Yargılamanın yenilenmesi istemi, kanunda
belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek
yasal hiçbir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış
ise, bu istem kabule değer görülmeyerek reddedilir.
Aksi hâlde yargılamanın yenilenmesi istemi, bir diyeceği
varsa yedi gün içinde bildirmek üzere Cumhuriyet savcısı ve ilgili tarafa
tebliğ olunur.
Bu madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.
Delillerin toplanması
MADDE 355. - Mahkeme, yargılamanın yenilenmesi istemini
yerinde bulursa delillerin toplanması için bir naip hâkimi veya istinabe olunan
mahkemeyi görevlendirebileceği gibi; kendisi de bu hususları yerine
getirebilir.
Delillerin mahkemece veya naip hâkim tarafından veya
istinabe suretiyle toplanması sırasında, soruşturmaya ilişkin hükümler
uygulanır.
Delillerin toplanması bittikten sonra Cumhuriyet savcısı ve
hakkında hüküm kurulmuş olan kişiden yedi günlük süre içinde görüş ve
düşüncelerini bildirmeleri istenir.
Yenileme isteminin
esassız olmasından dolayı reddi, aksi takdirde kabulü
MADDE 356. - Yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri
sürülen iddialar, yeterli derecede
doğrulanmaz veya 346
ncı maddenin (1)
ve (2) numaralı bentleri ile 349 uncu maddenin (1) numaralı bendinde
yazılı hâllerde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme hiçbir
etkisi olmadığı anlaşılırsa, yargılamanın yenilenmesi istemi esassız olması
nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilir.
Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın
açılmasına karar verir.
Bu madde gereğince verilen kararlara karşı acele itiraz
yoluna gidilebilir.
Duruşma yapılmaksızın
yenileme isteminin incelenmesi
MADDE 357. - Hükümlü ölmüşse mahkeme yeniden duruşma
yapmaksızın gerekli delilleri topladıktan sonra hükümlünün beraatine veya
yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine karar verir.
Diğer hâllerde de mahkeme, bu hususta yeterli delil varsa
Cumhuriyet savcısının uygun görüşünü aldıktan sonra duruşma yapmaksızın
hükümlünün derhâl beraatine karar verir.
Mahkeme beraat kararı ile beraber önceki hükmün iptalini de
karar altına alır.
Yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunan kimse isterse,
gideri Devlet Hazinesine ait olmak üzere önceki hükmün iptaline ilişkin karar
Resmî Gazete ile ilân olunacağı gibi mahkemenin takdirine göre diğer
gazetelerle de ilân edilebilir.
Yeniden duruşma sonucunda
verilecek hüküm
MADDE 358. - Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme,
önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir.
Yargılamanın yenilenmesi istemi hükümlünün lehine olarak
yapılmışsa, yeniden verilecek hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan
daha ağır bir cezayı içeremez.
YEDİNCİ KİTAP
İnfaz
BİRİNCİ KISIM
İnfaz Usulü
BİRİNCİ
BÖLÜM
İnfazın
Koşulu ve Dayanakları
İnfazın koşulu
MADDE 359. - Mahkûmiyet hükümleri kesinleşmedikçe infaz
olunamaz.
İnfazın dayanakları ve
kimin tarafından izleneceği
MADDE 360. - Mahkeme, kesinleşen ve yerine getirilmesini
onayladığı cezaya ilişkin hükmü
Cumhuriyet savcısına gönderir. Bu hükme göre cezanın infazı Cumhuriyet savcısı
tarafından izlenir ve denetlenir.
İKİNCİ
BÖLÜM
Ertelenecek
veya Ara Verilecek İnfaz
Hürriyeti bağlayıcı
cezaların infazının ertelenme nedenleri
MADDE 361. - Akıl hastalığına tutulan hükümlüler hakkında
hürriyeti bağlayıcı cezanın infazı iyileştikten sonraya bırakılır.
Hürriyeti bağlayıcı
bir cezanın infazı hâlinde diğer bir hastalık da, hükümlünün hayatı için kesin
bir tehlike oluşturuyorsa, bu hastalıkta da aynı hüküm uygulanır.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî
Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü
hastahanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan
rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet başsavcılığınca verilir. Geri
bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle
kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi
içinde bulunacağı ve/veya olacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından
ilgili Cumhuriyet başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri
bırakma kararını veren Cumhuriyet başsavcılığınca veya onun istemi üzerine
mahkûmun bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet başsavcılığınca,
sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı takdirde üçer aylık
dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak incelettirilir. İnceleme
sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren Cumhuriyet başsavcılığınca geri
bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren
Cumhuriyet başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik
tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca
yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi
hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet başsavcılığınca
kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
Hürriyeti bağlayıcı bir cezanın infazı, gebe olan veya
doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri
bırakılır. Çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa, doğumdan
itibaren iki ay geçince ceza infaz olunur.
Hükümlünün istemiyle
infazın ertelenmesi
MADDE 362. - Ağır hapis hariç olmak üzere, üç yıl ve daha az
süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların derhâl infazının, hükümlü veya ailesi için
mahkûmiyetin amacı dışında ağır bir zarara neden olacağı anlaşılırsa;
hükümlünün istemi üzerine infaz ertelenebilir. Erteleme süresi altı ayı
geçemez.
Erteleme isteminin kabulü güvence gösterilmesine veya diğer
bir koşula bağlanabilir.
Hürriyeti bağlayıcı
cezanın bölünerek infazı
MADDE 363. - Ağır hapis hariç olmak üzere, üç yıl ve daha az
süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar, hükümlünün yüksek öğrenimini bitirebilmesi,
ana, baba, eş veya çocuklarının ölümü veya adı geçenlerin sürekli hastalık veya
malûllükleri nedeniyle ailenin tarım topraklarının işlenebilmesinin olanaksız
hâle gelmesi veya hükümlünün hastalığının sürekli bir tedaviyi gerektirmesi
gibi zorunlu ve çok ivedi hâllerde, hükmü veren mahkemenin kararıyla altı ayı
geçmeyen sürelerle ara verilerek infaz edilebilir.
Cezasını çekmeye gelmeyen
veya kaçacağından şüphe edilen hükümlülere yapılacak işlem
MADDE 364. - Hükümlü, cezasını çekmek üzere yapılan davete
rağmen gelmez ya da kaçacağı hakkında şüphe uyandırır veya kaçar veya
saklanırsa; Cumhuriyet savcısı, hürriyeti bağlayıcı cezanın infazını sağlamak
için yakalama müzekkeresi çıkarır.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
İnfazla
İlgili Kararlar
Mahkûmiyet hükmünün
yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında tereddüt
MADDE 365. - Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek
cezanın hesabında tereddüt edilir, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip
getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun hükümlünün
lehinde olursa; tereddüdün giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi
için mahkemeden karar istenir.
361 inci madde gereğince cezasının ertelenmesi isteminin
reddi hâlinde de aynı hüküm uygulanır.
Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular cezanın
infazını ertelemez. Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine
veya durdurulmasına karar verebilir.
Birden fazla hükümlerdeki
cezaların toplanması
MADDE 366. - Bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş
hükümler bulunur ve mahkemece cezaların toplanması kuralının uygulanmamış
olduğu görülürse, Türk Ceza Kanununun bu hususa ilişkin hükümleri gereğince bir
ceza belirlenmesi için mahkemeden karar istenir.
Hastahanede geçen sürenin
cezadan indirilmesi
MADDE 367. - Cezanın infazına başlandıktan sonra hastalık
nedeniyle hükümlünün ceza infaz kurumu hastahanesinden başka bir hastahaneye
kaldırılması hâlinde burada geçirdiği süre, cezadan indirilir.
Ancak, cezanın infazını durdurmak için hükümlü hastalığına
kendisi neden olmuşsa bu hükümden yararlanamaz. Bu hâlde Cumhuriyet savcısı
mahkemeden bir karar alır.
İnfaz sırasında verilecek
kararların mercii ve usulü
MADDE 368. - Cezanın infazı sırasında, 365 ilâ 367 nci
maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararlar duruşma yapılmaksızın
verilir. Karar verilmeden önce Cumhuriyet savcısı ve hükümlünün görüşlerini
yazılı olarak bildirmeleri istenebilir.
366 ncı madde gereğince cezaların toplanması kuralı uyarınca
bir ceza belirlenmesi gerektiğinde bu hususta hüküm vermek yetkisi, en ağır
türden cezaya hükmetmiş olan mahkemeye, eğer cezalar aynı türden ise en fazla
cezaya hükmetmiş bulunan mahkemeye, bu son durumda birden çok mahkeme yetkili
ise son hükmü vermiş olan mahkemeye; hükümlerden biri doğrudan doğruya bölge
adliye mahkemesi tarafından verilmiş ise bölge adliye mahkemesine, Yargıtay
tarafından verilmiş ise Yargıtaya aittir.
Bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan başka mahkemeler
tarafından verilmiş olan bu kararlara karşı acele itiraz yoluna gidilebilir.
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
Şartla
Salıverilme Kararları
Şartla salıverilmede usul
MADDE 369. - 1. Bir hükümlünün şartla salıverilmesi hakkında
cezaevi idaresi tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, hükmü veren mahkemeye;
hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa hükümlünün bulunduğu yerde hükmü veren
mahkeme derecesindeki mahkemeye verilir. Mahkeme, bu raporu uygun bulursa
hükümlünün şartla salıverilmesine karar verir. Mahkeme raporu uygun bulmadığı
takdirde gerekçesini kararında gösterir. Bu kararlara karşı acele itiraz yoluna
gidilebilir.
2. Şartla salıverilme kararının geri alınmasına,
a) Hükümlü geri kalan süre içinde işlediği kasıtlı bir
cürümden dolayı hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilirse, hükmü veren ilk
derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi tarafından,
b) Hükümlünün bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine
getirmemesi hâlinde, şartla salıverilme kararına esas teşkil eden hükmü veren
ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi veya şartla salıverilme
kararını vermiş olan mahkeme tarafından
karar verilir.
Şartla salıverilen
hakkındaki kısıtlama kararının etkisizliği
MADDE 370. - Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre verilmiş
olan kısıtlama kararları, hükümlü şartla salıverildiğinde, deneme süresi içinde
uygulanmaz. Şartla salıverilme kararı geri alındığında kısıtlama kararı
kendiliğinden yürürlüğe girer.
İKİNCİ KISIM
Yasaklanmış
Hakların Geri Verilmesi
Yasaklanmış hakların geri
verilmesinin koşulları
MADDE 371. - Kamu hizmetlerinden müebbet yasaklanma, sürücü
belgesinin süresiz geri alınması cezaları ve hükümlülükten doğan diğer müebbet
ehliyetsizlikler, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluyla kaldırılabilir.
Yukarıdaki fıkrada yazılı ceza, hürriyeti bağlayıcı bir
cezaya bağlı olduğunda, buna mahkûm olan ve işlemiş bulunduğu cürümlerden
dolayı pişmanlık duyduğunu gösterecek surette iyi hâli görülen kimse, asıl
cezasını çektiği veya ceza af ile ortadan kalktığı tarihten itibaren üç ve
zamanaşımı ile düştüğü tarihten itibaren beş yıl sonra yasaklanmış haklarının
geri verilmesini isteyebilir.
Bu yoksunluk ve ehliyetsizlik cezaları diğer bir cezaya ek olarak verilmemişse,
yasaklanmış hakların geri verilmesi, ancak hükmün kesinleştiği tarihten
itibaren beş yıl sonra istenebilir.
Merci
MADDE 372. - Yasaklanmış hakların geri verilmesi dilekçesi,
hükümlünün yerleşim yerindeki ağır ceza mahkemesine; hüküm bölge adliye
mahkemesince verilmiş ise bu mahkemeye verilir.
Dilekçeye eklenecek
belgeler
MADDE 373. - Dilekçeye aşağıdaki belgeler eklenir:
1. Mahkûmiyeti gösteren kararın örneği,
2. Cezanın infaz edildiğini veya yasal nedenlerden dolayı
düştüğünü ve tarihlerini ve yargılama giderleriyle hükmolunmuş ise kişisel
hakların ödendiğini belirten belgeler,
3. İşlemiş olduğu suçtan pişman olduğunu gösterecek biçimde
iyi hâli olduğunu gösteren belgeler.
İnceleme ve karar
MADDE 374. - Mahkeme, bu dilekçe üzerine üyelerden birini
görevlendirir. Görevlendirilen üye, hükümlünün
mahkûmiyete esas dosyasını ve adlî sicil kayıtlarını getirtir; gerekli
gördüğü diğer bilgileri toplar; 371 inci maddede yazılı sürelerin geçip
geçmediğini hesap ettikten sonra evrakı Cumhuriyet savcılığına verir.
Mahkeme, Cumhuriyet savcısının bu husustaki gerekçeli ve
yazılı görüşü üzerine, duruşma yapmaksızın kararını verir. Bu karara karşı,
duruma göre istinaf veya temyiz yoluna gidilebilir.
Ret kararı ve istemin
tekrarı
MADDE 375. - Dilekçe
reddedilirse ret kararının
kesinleştiği tarihten itibaren 371 inci maddede yazılı süreler yeniden
geçmedikçe yasaklanmış hakların geri verilmesi tekrar istenemez.
Dilekçenin reddi bazı belgelerin noksanlığından veya uygun
biçimde düzenlenmemiş bulunmalarından ileri gelmiş ise geri verme her zaman
istenebilir.
Geri verme kararının
ilânı
MADDE 376. - Yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin
karar kesinleştikten sonra dilekçe sahibi isterse giderini ödemek koşuluyla
Resmî Gazete ile ilân olunur.
SEKİZİNCİ KİTAP
Yargılama Giderleri ve
Çeşitli Hükümler
BİRİNCİ KISIM
Yargılama Giderleri
Yargılama giderleri
MADDE 377. - Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken
avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın
yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve
taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.
Hüküm, karar ve ceza kararnamelerinde yargılama giderlerinin
kimlere yükletileceği gösterilir.
Giderlerin miktarı ile iki taraftan birinin diğerine ödemesi
gereken paranın miktarını mahkeme başkanı veya hâkim belirler.
Devlete ait yargılama giderlerine ilişkin kararlar, Harçlar
Kanunu hükümlerine göre; kişisel haklara ilişkin kararlar, 9.6.1932 tarihli ve
2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir.
Türkçe bilmeyen ya da sağır veya dilsiz olan şüpheli veya
sanık için görevlendirilen tercümanın giderleri, yargılama gideri sayılmaz ve
bu giderler Devlet Hazinesince karşılanır.
Sanığın yükümlülüğü
MADDE 378. - Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi
hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir.
Hükmün geri bırakılması, cezanın veya davanın ertelenmesi
hâllerinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.
Yargılamanın değişik evrelerinde yapılan araştırma veya
işlemler nedeniyle giderler meydana gelmiş olup da, sonuç sanık lehine ortaya
çıkmış ise, bu giderlerin sanığa yüklenmesinin hakkaniyete aykırı olacağı
anlaşıldığında mahkeme, bunların kısmen veya tamamen Devlet Hazinesine
yüklenmesine karar verir.
Hüküm kesinleşmeden sanık ölürse, mirasçılar giderleri
ödemekle yükümlü tutulmazlar.
Dava sırasında işlediği suçu itiraf etmiş veya ikrarda
bulunmuş sanığa yargılama giderleri yüklenmez.
Birden çok suçta veya bir
suçta birden çok sanığın bulunması hâlinde giderler
MADDE 379. - Birden çok suçtan dolayı aleyhinde kovuşturma
yapılmış olan kimse, bunların bir kısmından mahkûm olmuş ise, beraat ettiği
suçların duruşmasının gerektirdiği
giderleri ödemekle yükümlü değildir.
Aynı suçtan dolayı iştirak nedeniyle mahkûm edilmiş olanlar
yargılama giderlerinden müteselsilen sorumludurlar. Ancak, ceza infazının ve
tutuklamanın neden olduğu giderlerde bu hüküm uygulanmaz.
Beraat hâlinde gider
MADDE 380. - Beraatine karar verilen kimse, sadece kendi
kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkûm edilir.
Beraat edenin önceden ödemek zorunda kaldığı giderler,
Devlet Hazinesince üstlenilir.
Karşılıklı hakaret
hâllerinde gider
MADDE 381. - Karşılıklı hakaret hâllerinde taraflardan
birinin veya ikisinin cezalarının düşmesi, bunlardan birinin veya her ikisinin
giderleri karşılamaya mahkûm edilmelerine engel olmaz.
Suç uydurma
ve iftira gibi hâllerde gider
MADDE 382. - Suç uydurma veya iftira
suretiyle kasten veya iyice araştırmadan gerçeğe aykırı ihbarda bulunup da,
adliye dışında olsa bile bir soruşturmayı tahrik etmiş olan kimse, mahkemece
dinlendikten sonra bu soruşturmanın Devlet Hazinesi veya sanık tarafından
karşılanması zorunlu giderlerini ödemeye mahkûm edilebilir.
Soruşturma sonucunda kamu davasının
açılmasına gerek görülmediğinde, bu hususta Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından karar verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı hâllerde
verilen kararlara karşı acele itiraz yoluna gidilebilir.
Kanun
yollarına başvuru sonucunda gider
MADDE 383. - Kanun yollarından birine başvuran
taraf, bu başvurusunu geri almasından
veya başvurunun reddolunmasından ileri gelen giderleri öder. Kanun yollarına
başvuran Cumhuriyet savcısı ise, sanığın ödemek zorunda bulunduğu giderler
Devlet Hazinesine yükletilir.
Kanun yoluna başvuranın istemi kısmen
kabul olunmuş ise, mahkeme uygun gördüğü şekilde giderleri bölüştürür.
Kesinleşmiş bir hüküm ile sonuçlanan bir
duruşma hakkındaki yargılamanın yenilenmesi isteminden ileri gelen giderler
hakkında da aynı hüküm geçerlidir.
Eski hâle getirme isteminden doğan
giderler, hasım tarafının esassız karşı koymasından meydana gelmiş değilse, bu
istemi ileri sürene yükletilir.
İKİNCİ
KISIM
Çeşitli
Hükümler
Adlî tatil
MADDE 384. - Ceza işlerini gören makam ve
mahkemeler her yıl Temmuzun yirmisinden Eylülün beşine kadar tatil olunur.
Soruşturma ile tutuklu işlere ilişkin
kovuşturmaların ve ivedi sayılacak diğer hususların tatil süresi içinde ne
suretle yerine getirileceği, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tatil süresince bölge adliye mahkemeleri
ile Yargıtay, yalnız tutuklu hükümlere ilişkin veya Meşhud Suçların Muhakeme
Usulü Kanunu gereğince görülen işlerin incelemelerini yapar.
Adlî tatile rastlayan süreler işlemez. Bu
süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır.
Bu Kanunda
geçen terim ve deyimlerin etkisi
MADDE 385. - Bu Kanunda kullanılan terim
ve deyimler, mevzuatta bunların karşılığı olarak kullanılmış bulunan terim ve
deyimlerin yerini alır.
Diğer
kanunlarca yapılan yollamalar
MADDE 386. - Diğer kanunlarda 4.4.1929
tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk tahkikat
hükümlerine yapılan yollamalar, bu Kanunun soruşturma evresine ilişkin
hükümlerine yapılmış sayılır. Bu Kanunun 173 üncü ve izleyen maddelerindeki
hükümler, soruşturmayı yapmakla görevli kılınanlarca uygulanır.
Kaldırılan
hükümler
MADDE 387. - 1. 4.4.1929 tarihli ve 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu,
2. 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun
Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun,
3. 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk
Ceza Kanununun 121 ilâ 124 üncü maddeleri,
4. 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19 uncu maddesinin dördüncü, beşinci ve
altıncı fıkraları,
yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlük
MADDE 388. - Bu Kanun yayımı tarihinden
itibaren üç ay sonra yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 389. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
Abdullah Gül
Başbakan
Devlet
Bak. ve Başb. Yrd. Devlet Bak.ve Başb.
Yrd. Devlet Bak. ve Başb. Yrd.
A. Şener M.
A. Şahin E. Yalçınbayır
Devlet
Bakanı Devlet Bakanı Devlet Bakanı
M. Aydın B.
Atalay A. Babacan
Devlet
Bakanı V. Adalet Bakanı Millî Savunma
Bakanı
M. Aydın C.
Çiçek V. Gönül
İçişleri
Bakanı Dışişleri Bakanı Maliye Bakanı
A. Aksu Y.
Yakış K. Unakıtan
Millî
Eğitim Bakanı Bayındırlık ve İskân Bakanı Sağlık Bakanı
E. Mumcu Z.
Ergezen R. Akdağ
Ulaştırma
Bakanı V. Tarım ve Köyişleri Bakanı Çalışma ve Sos. Güv. Bakanı
M. H. Güler S.
Güçlü M. Başesgioğlu
Sanayi ve
Ticaret Bakanı En. ve Tab. Kay. Bakanı Kültür Bakanı
A. Coşkun M.
H. Güler H. Çelik
Turizm
Bakanı Orman Bakanı Çevre Bakanı
G. Akşit O.
Pepe İ. Sütlüoğlu
ADALET KOMİSYONUNUN KABUL ETTİĞİ METİN
CEZA
MUHAKEMESİ KANUNU TASARISI
BİRİNCİ
KİTAP
Genel
Hükümler
BİRİNCİ
KISIM
Kapsam,
Tanımlar, Görev ve Yetki
BİRİNCİ BÖLÜM
Kapsam ve Tanımlar
Kanunun
kapsamı
MADDE 1. - (1) Bu Kanun, ceza
muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan
kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler.
Tanımlar
MADDE 2. - (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç
şüphesi altında bulunan kişiyi,
b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından
itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,
c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza
muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,
d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya
malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı,
d) Soruşturma: Kanuna göre yetkili
mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen
evreyi,
e) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle
başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi,
f) İfade alma: Şüphelinin kolluk
görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili
olarak dinlenmesini,
g) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya
mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak
dinlenmesini,
h) Malen sorumlu: Yargılama konusu işin
hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk
taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,
i) Suçüstü:
1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin
işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından
takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren
eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,
j) Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi
bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,
k) Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak
amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek
yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan,
şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil
kayıtlarına geçirilmeyen hapsi,
İfade eder.
İKİNCİ
BÖLÜM
Görev
Görev
MADDE 3. - (1) Mahkemelerin görevleri
kanunla belirlenir.
Re'sen
görev kararı ve görevde uyuşmazlık
MADDE 4. - (1) Davaya bakan mahkeme,
görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re'sen karar verebilir.
6 ncı madde hükmü saklıdır.
(2) Görev konusunda mahkemeler arasında
uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler.
Görevsizlik
kararı verilmesi gereken hâl ve sonucu
MADDE 5. - (1) İddianamenin kabulünden
sonra; işin, davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında kaldığı
anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi görevli mahkemeye gönderir.
(2) Adlî yargı içerisindeki mahkemeler
bakımından verilen görevsizlik kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.
Görevsizlik
kararı verilemeyecek hâl
MADDE 6. - (1) İddianamenin kabulünden
sonra, yargılamanın alt dereceli bir mahkemeye ait olduğu gerekçesiyle
görevsizlik kararı verilemez.
Görevli
olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri
MADDE 7. - (1) Yenilenmesi mümkün
olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler
hükümsüzdür.
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Bağlantılı Davalar
Bağlantı
kavramı
MADDE 8. - (1) Bir kişi, birden fazla
suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık
bulunursa bağlantı var sayılır.
(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu
kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de
bağlantılı suç sayılır.
Davaların
birleştirilerek açılması
MADDE 9. - (1) Bağlantılı suçlardan her
biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek
suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.
Görülmekte
olan davaların birleştirilmesi ve ayrılması
MADDE 10. - (1) Kovuşturma evresinin her
aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına
yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
(2) Birleştirilen davalarda, bu davaları
gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(3) İşin esasına girdikten sonra ayrılan
davalara aynı mahkemede devam olunur.
Geniş
bağlantı sebebiyle birleştirme
MADDE 11. - (1) Mahkeme, bakmakta olduğu
birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede
gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu
davaların birleştirilmesine karar verebilir.
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
Yetki
Yetkili
mahkeme
MADDE 12. - (1) Davaya bakmak yetkisi,
suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.
(2) Teşebbüste son icra hareketinin
yapıldığı, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda
son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir.
(3) Suç, ülkede yayımlanan bir basılı
eserle işlenmişse yetki, eserin yayım merkezi olan yer mahkemesine aittir.
Ancak, aynı eserin birden çok yerde basılması durumunda suç, eserin yayım
merkezi dışındaki baskısında meydana gelmişse, bu suç için eserin basıldığı yer
mahkemesi de yetkilidir.
(4) Soruşturulması ve kovuşturulması
şikâyete bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya
oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir. Mağdur, suçun
işlendiği yer dışında tutuklu veya hükümlü bulunuyorsa, o yer mahkemesi de
yetkilidir.
(5) Görsel veya işitsel yayınlarda da bu
maddenin üçüncü fıkrası hükmü uygulanır. Görsel ve işitsel yayın, mağdurun
yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer mahkemesi de
yetkilidir.
Özel yetki
MADDE 13. - (1) Suçun işlendiği yer belli
değilse, şüpheli veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri
mahkemesi yetkilidir.
(2) Şüpheli veya sanığın Türkiye'de
yerleşim yeri yoksa Türkiye'de en son adresinin bulunduğu yer mahkemesi
yetkilidir.
(3) Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi
olanağı yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir.
Yabancı
ülkede işlenen suçlarda yetki
MADDE 14. - (1) Yabancı ülkede işlenen ve
kanun hükümleri uyarınca Türkiye'de soruşturulması ve kovuşturulması gereken
suçlarda yetki, 13 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarına göre belirlenir.
(2) Bununla birlikte Cumhuriyet
savcısının, şüphelinin veya sanığın istemi üzerine Yargıtay, suçun işlendiği
yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki verebilir.
(3) Bu gibi suçlarda şüpheli veya sanık
Türkiye'de yakalanmamış, yerleşmemiş veya adresi yoksa; yetkili mahkeme, Adalet
Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusu üzerine
Yargıtay tarafından belirlenir.
(4) Yabancı ülkelerde bulunup da
diplomatik bağışıklıktan yararlanan Türk kamu görevlilerinin işledikleri
suçlardan dolayı yetkili mahkeme Ankara mahkemesidir.
Deniz, hava
ve demiryolu taşıtlarında veya bu taşıtlarla işlenen suçlarda yetki
MADDE 15. - (1) Suç, Türk bayrağını taşıma
yetkisine sahip olan bir gemide veya böyle bir taşıt Türkiye dışında iken
işlenmişse, geminin ilk uğradığı Türk limanında veya bağlama limanında bulunan
mahkeme yetkilidir.
(2) Türk bayrağını taşıma hakkına sahip
olan hava taşıtları ile demiryolu taşıtları hakkında da yukarıdaki fıkra
hükümleri uygulanır.
(3) Ülke içerisinde deniz, hava veya
demiryolu taşıtlarında ya da bu taşıtlarla işlenen suçlarda, bunların ilk
ulaştığı yer mahkemesi de yetkilidir.
(4) Çevreyi kirletme suçu, yabancı bayrağı
taşıyan bir gemi tarafından Türk kara suları dışında işlendiği takdirde, suçun
işlendiği yere en yakın veya geminin Türkiye'de ilk uğradığı limanın bulunduğu
yer mahkemesi yetkilidir.
Bağlantılı
suçlarda yetki
MADDE 16. - (1) Yukarıdaki maddelere göre
her biri değişik mahkemelerin yetkisi içinde bulunan bağlantılı ceza davaları,
yetkili mahkemelerden herhangi birisinde birleştirilerek görülebilir.
(2) Bağlantılı ceza davalarının değişik
mahkemelerde bakılmasına başlanmış olursa, Cumhuriyet savcılarının istemlerine
uygun olmak koşuluyla, mahkemeler arasında oluşacak uyuşma üzerine, bu
davaların hepsi veya bir kısmı bu mahkemelerin birinde birleştirilebilir.
(3) Uyuşulmazsa, Cumhuriyet savcısı veya
sanığın istemi üzerine ortak yüksek görevli mahkeme birleştirmeye gerek olup
olmadığına ve gerek varsa hangi mahkemede birleştirileceğine karar verir.
(4) Birleştirilmiş olan davaların
ayrılması da bu suretle olur.
Yetkide
olumlu veya olumsuz uyuşmazlık
MADDE 17. - (1) Birkaç hâkim veya mahkeme
arasında olumlu veya olumsuz yetki uyuşmazlığı çıkarsa, ortak yüksek görevli
mahkeme, yetkili hâkim veya mahkemeyi belirler.
Yetkisizlik
iddiası
MADDE 18.- (1) Sanık, yetkisizlik
iddiasını, ilk derece mahkemelerinde duruşmada sorgusundan, bölge adliye
mahkemelerinde incelemenin başlamasından ve duruşmalı işlerde inceleme
raporunun okunmasından önce bildirir.
(2) Yetkisizlik iddiasına ilişkin karar,
ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusundan önce, bölge adliye mahkemelerinde
duruşmasız işlerde incelemenin hemen başlangıcında, duruşmalı işlerde inceleme
raporu okunmadan önce verilir. Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında
bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta re'sen karar veremez.
(3) Yetkisizlik kararlarına karşı itiraz
yoluna gidilebilir.
Davanın
nakli
MADDE 19. - (1) Yetkili hâkim veya
mahkeme, hukukî veya fiilî sebeplerle görevini yerine getiremeyecek hâlde
bulunursa; yüksek görevli mahkeme, davanın başka yerde bulunan aynı derecede
bir mahkemeye nakline karar verir.
(2) Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan
mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa,
davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtaydan ister.
Yetkili
olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri
MADDE 20. - (1) Yetkili olmayan hâkim veya
mahkemece yapılan işlemler, sadece yetkisizlik nedeniyle hükümsüz sayılmaz.
Gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde yapılan işlemler
MADDE 21. - (1) Bir hâkim veya mahkeme,
yetkili olmasa bile, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, yargı çevresi
içerisinde gerekli işlemleri yapar.
BEŞİNCİ
BÖLÜM
Hâkimin Davaya Bakamaması ve Reddi
Hâkimin
davaya bakamayacağı hâller
MADDE 22. - (1) Hâkim;
a) Suçtan kendisi zarar görmüşse,
b) Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık
veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,
c) Şüpheli, sanık veya mağdurun kan veya
kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri ise,
d) Şüpheli, sanık veya mağdur ile
aralarında evlât edinme bağlantısı varsa,
e) Şüpheli, sanık veya mağdur ile
aralarında üçüncü derece dahil kan hısımlığı varsa,
f) Evlilik sona ermiş olsa bile, şüpheli,
sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece dahil kayın hısımlığı varsa,
g) Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî
kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya mağdur vekilliği yapmışsa,
h) Aynı davada tanık veya bilirkişi
sıfatıyla dinlenmişse,
Hâkimlik görevini yapamaz.
Yargılamaya
katılamayacak hâkim
MADDE 23. - (1) Bir karar veya hükme
katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar
veya hükme katılamaz.
(2) Aynı işte soruşturma evresinde görev
yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz.
(3) Yargılamanın yenilenmesi halinde,
önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev alamaz.
Hâkimin
reddi sebepleri ve ret isteminde bulunabilecekler
MADDE 24. - (1) Hâkimin davaya
bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye
düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir.
(2) Cumhuriyet savcısı; şüpheli, sanık
veya bunların müdafii; katılan veya vekili, hâkimin reddi isteminde
bulunabilirler.
(3) Bunlardan herhangi biri istediği
takdirde, karar veya hükme katılacak hâkimlerin isimleri kendisine bildirilir.
Tarafsızlığını
şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı hâkimin reddi isteminin süresi
MADDE 25. - (1) Tarafsızlığını şüpheye
düşürecek sebeplerden dolayı bir hâkimin reddi, ilk derece mahkemelerinde
sanığın sorgusu başlayıncaya; duruşmalı işlerde bölge adliye mahkemelerinde
inceleme raporu ve Yargıtayda görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından
yazılmış olan rapor üyelere açıklanıncaya kadar istenebilir. Diğer hâllerde,
inceleme başlayıncaya kadar hâkimin reddi istenebilir.
(2) Sonradan ortaya çıkan veya öğrenilen
sebeplerle duruşma veya inceleme bitinceye kadar da hâkimin reddi istenebilir.
Ancak bu istemin, ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren yedi gün içinde
yapılması şarttır.
Ret
isteminin usulü
MADDE 26. - (1) Hâkimin reddi, mensup
olduğu mahkemeye verilecek dilekçeyle veya bu hususta zabıt kâtibine bir
tutanak düzenlenmesi için başvurulması
suretiyle yapılır.
(2) Ret isteminde bulunan, öğrendiği ret
sebeplerinin tümünü bir defada açıklamak ve süresi içinde olguları ile birlikte
ortaya koymakla yükümlüdür.
(3) Reddi istenen hâkim, ret sebepleri
hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirir.
Hâkimin
reddi istemine karar verecek mahkeme
MADDE 27. - (1) Hâkimin reddi istemine
mensup olduğu mahkemece karar verilir. Ancak, reddi istenen hâkim müzakereye
katılamaz. Bu nedenle mahkeme teşekkül edemezse bu hususta karar verilmesi;
a) Reddi istenen hâkim asliye ceza
mahkemesine mensup ise bu mahkemenin yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza
mahkemesine,
b) Reddi istenen hâkim ağır ceza
mahkemesine mensup ise o yerde ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin
bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire
için (1) numaralı daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi bulunması
hâlinde ise, en yakın ağır ceza mahkemesine,
Aittir.
(2) Ret istemi sulh ceza hâkimine karşı
ise, yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi ve tek hâkime karşı
ise, yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesi karar verir.
(3) Bölge adliye mahkemesi ceza
dairelerinin başkan ve üyelerinin reddi istemi, reddedilen başkan ve üye
katılmaksızın görevli olduğu dairece incelenerek karara bağlanır.
(4) Ret isteminin kabulü halinde, davaya
bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.
Ret istemi
üzerine verilecek kararlar ve başvurulacak kanun yolları
MADDE 28. - (1) Ret isteminin kabulüne
ilişkin kararlar kesindir; kabul edilmemesine ilişkin kararlara karşı itiraz
yoluna gidilebilir. İtiraz üzerine verilen ret kararı hükümle birlikte
incelenir.
Reddi
istenen hâkimin yapabileceği işlemler
MADDE 29. - (1) Reddi istenen hâkim, ret
hakkında bir karar verilinceye kadar yalnız gecikmesinde sakınca olan işlemleri
yapar.
(2) Ancak, hâkimin oturum sırasında
reddedilmesi hâlinde, bu konuda bir karar verilebilmesi için oturuma ara vermek
gerekse bile ara vermeksizin devam olunur. Şu kadar ki, 216 ncı madde uyarınca
tarafların iddia ve sözlerinin dinlenilmesine geçilemez ve ret konusunda bir
karar verilmeden reddedilen hâkim tarafından veya onun katılımıyla bir sonraki
oturuma başlanamaz.
(3) Ret isteminin kabulüne karar
verildiğinde, gecikmesinde sakınca bulunan hâl nedeniyle yapılmış işlemler
dışında, duruşma tekrarlanır.
Hâkimin
çekinmesi ve inceleme mercii
MADDE 30. - (1) Hâkim, yasaklılığını
gerektiren sebeplere dayanarak çekindiğinde; merci, bir başka hâkimi veya
mahkemeyi davaya bakmakla görevlendirir.
(2) Hâkim, tarafsızlığını şüpheye
düşürecek sebepler ileri sürerek çekindiğinde, merci çekinmenin uygun olup
olmadığına karar verir. Çekinmenin uygun bulunması halinde, davaya bakmakla bir
başka hâkim veya mahkeme görevlendirilir.
(3) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
yapılan işler hakkında 29 uncu madde hükmü uygulanır.
Ret
isteminin geri çevrilmesi
MADDE 31. - (1) Mahkeme, kovuşturma
evresinde ileri sürülen hâkimin reddi istemini aşağıdaki durumlarda geri
çevirir:
a) Ret istemi süresinde yapılmamışsa.
b) Ret sebebi ve delili gösterilmemişse.
c) Ret isteminin duruşmayı uzatmak amacı
ile yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa.
(2) Bu hâllerde ret istemi, toplu
mahkemelerde reddedilen hâkimin müzakereye katılmasıyla, tek hâkimli
mahkemelerde de reddedilen hâkimin kendisi tarafından geri çevrilir.
(3) Bu konudaki kararlara karşı itiraz
yoluna başvurulabilir.
Zabıt
kâtibinin reddi veya çekinmesi
MADDE 32. - (1) Bu Bölümde yazılı hükümler
zabıt kâtipleri hakkında da uygulanır.
(2) Zabıt kâtibinin reddi veya kendisinin
reddini gerektiren sebepleri bildirerek görevden çekinmesi hâlinde gereken
karar, yanında çalıştığı mahkeme başkanı veya hâkim tarafından verilir.
(3) Aynı işte zabıt kâtibinin hâkim ile
birlikte reddi istemi hakkında veya çekinmelerine karar verecek merci, hâkime
göre belirlenir.
İKİNCİ
KISIM
Kararlar,
Açıklanması ve Tebliği, Süreler ve Eski Hâle Getirme
BİRİNCİ BÖLÜM
Kararlar, Açıklanması ve Tebliği
Kararların
verilmesi usulü
MADDE 33. - (1) Duruşmada verilecek
kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer
ilgililer dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının
yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir.
Kararların
gerekçeli olması
MADDE 34. - (1) Hâkim ve mahkemelerin her
türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında
230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da
gösterilir.
(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun
yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.
Kararların
açıklanması ve tebliği
MADDE 35. - (1) İlgili tarafın yüzüne
karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de
verilir.
(2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar
hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları,
hukuken geçerli mazerete dayanarak hazır bulanamayan ilgilisine tebliğ olunur.
(3) İlgili taraf serbest olmayan bir kişi
veya tutuklu ise tebliğ edilen karar, kendisine okunup anlatılır.
Tebligat ve
yazışma usulü
MADDE 36. - (1) Mahkeme başkanı veya
hâkim, her türlü tebligatı, tüm gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri veya kamu
kurum ve kuruluşları ile ilgili yazışmaları yapar.
(2) İnfaz edilecek kararlar, Cumhuriyet
Başsavcılığına verilir.
Tebligat
usulleri
MADDE 37. - (1) Tebligat, bu Kanunda
belirtilen özel hükümler saklı kalmak koşuluyla, ilgili kanunda belirtilen
hükümlere göre yapılır.
(2) Uluslararası andlaşmalar, yazılı
belgelerin doğrudan doğruya postayla veya diğer iletişim araçlarıyla
gönderilmesini kabul ettiğinde; yurt dışına yapılan tebligat, iadeli taahhütlü
posta veya diğer iletişim araçları ile gerçekleştirilir.
Cumhuriyet
Başsavcılığına yapılan tebligat
MADDE 38. - (1) Cumhuriyet Başsavcılığına
yapılan tebligat, tebliği gereken evrakın aslının verilmesi suretiyle olur.
Tebliğ ile bir süre işlemeye başlıyorsa verildiği gün, Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından evrakın aslına yazılır.
İKİNCİ BÖLÜM
Süreler ve Eski Hâle Getirme
Sürelerin
hesaplanması
MADDE 39. - (1) Gün ile belirlenen
süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar.
(2) Süre, hafta olarak belirlenmiş ise,
tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan günün
mesai saati bitiminde sona erer.
(3) Süre, ay olarak belirlenmiş ise,
tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan günün mesai
saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün
yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde sona erer.
(4) Son gün bir tatile rastlarsa süre,
tatilin ertesi günü biter.
Eski hâle
getirme
MADDE 40. - (1) Kusuru olmaksızın bir
süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine
bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.
Eski hâle
getirme dilekçesi
MADDE 41. - (1) Eski hâle getirme
dilekçesi, engelin kalkmasından itibaren yedi gün içinde, süreye uyulduğunda
usule ilişkin işlemleri yapacak olan mahkemeye verilir.
(2) Dilekçe sahibi, sürenin geçmesinde
kusuru olmadığına ilişkin olguları, varsa belgelerini de ekleyerek açıklar.
Dilekçe verildiği anda usule ilişkin yapılamayan işlemler de yerine getirilir.
Eski hâle
getirme dilekçesi üzerine verilecek karar
MADDE 42. - (1) Süresi içinde usul işlemi
yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hâle getirme dilekçesi
hakkında da o mahkeme karar verir.
(2) Eski hâle getirme isteminin kabulüne
ilişkin karar kesindir; reddine ilişkin karara karşı itiraz yoluna gidilebilir.
(3) Eski hâle getirme dilekçesi, kararın
yerine getirilmesini durdurmaz; ancak, mahkeme yerine getirmeyi erteleyebilir.
ÜÇÜNCÜ
KISIM
Tanıklık,
Bilirkişi İncelemesi ve Keşif
BİRİNCİ BÖLÜM
Tanıklık
Tanıkların
çağrılması
MADDE 43. - (1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile
çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde
tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan
getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar
hakkındaki işlem uygulanır.
(2) Bu çağrı telefon, telgraf, faks,
elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak,
çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.
(3) Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında
hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır
bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir.
(4) Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile
tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı konutunda
alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir.
(5) Bu madde hükümleri, kişinin ancak
Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde
uygulanabilir.
Çağrıya
uymayan tanıklar
MADDE 44. - (1) Usulüne uygun olarak
çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve
gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu alacaklarının
tahsili usulüne göre ödettirilir. Zorla getirilen tanık evvelce gelmemesini
haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler
kaldırılır.
(2) Fiilî hizmette bulunan askerler
hakkındaki zorla getirme kararı askerî makamlar aracılığıyla infaz olunur.
Tanıklıktan
çekinme
MADDE 45. - (1) Aşağıdaki kimseler
tanıklıktan çekinebilir:
a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya
sanığın eşi.
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından
veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece
dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
e) Şüpheli veya sanıkla aralarında
evlâtlık bağı bulunanlar.
(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya
akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda
olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler.
Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda
karar veremez.
(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan
kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu
kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.
Meslek ve
sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinme
MADDE 46. - (1) Meslekleri ve sürekli
uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları
şunlardır:
a) Avukatlar veya stajyerleri veya
yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle
öğrendikleri bilgiler,
b) Hekimler, diş hekimleri, eczacılar,
ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları
mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları
hakkında öğrendikleri bilgiler,
c) Malî işlerde görevlendirilmiş
müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler
hakkında öğrendikleri bilgiler.
(2) Yukarıdaki fıkranın (a) bendinde
belirtilenler dışında kalan kişiler, ilgilinin rızasının varlığı halinde,
tanıklıktan çekinemez.
Devlet
sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili tanıklık
MADDE 47. - (1) Bir suç olgusuna ilişkin
bilgiler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması,
Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar
verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek
nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.
(2) Tanıklık konusu bilgilerin devlet
sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti
tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı,
daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa
kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.
(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt
sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.
(4) Cumhurbaşkanının tanıklığı söz konusu
olduğunda sırrın niteliğini ve mahkemeye bildirilmesi hususunu kendisi takdir
eder.
Kendisi
veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme
MADDE 48. - (1) Tanık, kendisini veya 45
inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına
uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap
vermekten çekinebileceği önceden bildirilir.
Tanıklıktan
çekinme sebebinin bildirilmesi
MADDE 49. - (1) Mahkeme başkanı veya hâkim
veya Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli görüldüğünde 45, 46 ve 48 inci
maddelerde gösterilen hâllerde tanık, tanıklıktan çekinmesinin dayanağını
oluşturan olguları bildirir ve bu hususta gerektiğinde kendisine yemin
verdirilir.
Yemin
verilmeyen tanıklar
MADDE 50. - (1) Aşağıdaki kimseler
yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını
doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları
nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu
suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç
delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü
olanlar.
Tanıklıktan
çekinebilecek kimsenin çekinmemesi
MADDE 51. - (1) 45 inci madde gereğince
tanıklıktan çekinebileceklere yemin verip vermemek hâkim veya mahkemenin
takdirine bağlıdır. Ancak, tanık yemin etmekten çekinebilir. Bu hususun
kendisine bildirilmesi gereklidir.
Tanıkların
dinlenmesi
MADDE 52. - (1) Her tanık, ayrı ayrı ve
sonraki tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir.
(2) Tanıklar, kovuşturma evresine kadar
ancak gecikmesinde sakınca bulunan veya kimliğin belirlenmesine ilişkin
hâllerde birbirleri ile ve şüpheli ile yüzleştirilebilirler.
(3) Tanıkların dinlenmesi sırasındaki
görüntü veya sesler kayda alınabilir. Ancak;
a) Mağdur çocukların,
b) Duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve
tanıklığı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin,
Tanıklığında bu kayıt zorunludur.
(4) Üçüncü fıkra hükmünün uygulanması
suretiyle elde edilen ses ve görüntü kayıtları, sadece ceza muhakemesinde
kullanılır.
Tanığa
görevinin önemini anlatma
MADDE 53. - (1) Tanığa;
a) Dinlenmeden önce, gerçeği söylemesinin
önemi,
b) Gerçeği söylememesi halinde yalan
tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı,
c) Doğruyu söyleyeceği hususunda yemin
edeceği,
d) Duruşmada mahkeme başkanı veya hâkimin
açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyeceği,
Anlatılır.
Tanıklara
yemin verilmesi
MADDE 54. - (1) Tanıklar, tanıklıktan önce
ayrı ayrı yemin ederler. Gerektiğinde veya bir kimsenin tanık sıfatıyla
dinlenilmesinin uygun olup olmadığında tereddüt varsa yemin tanıklığından
sonraya bırakılabilir.
(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcıları da tanıklara yemin verirler.
Yeminin
biçimi
MADDE 55. - (1) Tanığa verilecek yemin,
tanıklıktan önce "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım
üzerine yemin ederim." ve 54 üncü maddeye göre tanıklıktan sonra verilmesi
hâlinde "Bildiğimi dosdoğru söylediğime namusum ve vicdanım üzerine yemin
ederim." biçiminde olur.
(2) Yemin edilirken herkes ayağa kalkar.
Yeminin
yerine getirilmesi, sağır veya dilsizin yemini
MADDE 56. - (1) Tanık, yüksek sesle tekrar
ederek veya okuyarak yemin eder.
(2) Okuma ve yazma bilen sağır veya
dilsizler yemin biçimini yazarak ve imzalarını koyarak yemin ederler. Okuma ve
yazma bilmeyen sağır veya dilsizler işaretlerinden anlayan bir tercüman
aracılığıyla ve işaretle yemin ederler.
Tanığın
tekrar dinlenmesi
MADDE 57. - (1) Yemin ile dinlenen tanığın
aynı soruşturma veya kovuşturma evresinde tekrar dinlenmesi gerektiğinde,
yeniden yemin verilmeyip önceki yemini hatırlatılmakla yetinilebilir.
Tanığa ilk
önce sorulacak hususlar ve tanığın korunması
MADDE 58. - (1) Tanığa, ilk önce adı,
soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyerinin veya geçici olarak oturduğu yerin
adresi, varsa telefon numaraları sorulur. Gerekirse tanıklığına ne dereceye
kadar güvenilebileceği hakkında hâkimi aydınlatacak durumlara, özellikle
şüpheli, sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir.
(2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin
kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir
tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler
alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve
vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması
için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme
tarafından muhafaza edilir.
(3) Hazır bulunanların huzurunda
dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü
önlenemeyecekse ya da maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike
oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı
dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır.
Soru sorma hakkı saklıdır.
(4) Tanıklık görevinin yapılmasından
sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması
hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir.
(5) İkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra
hükümleri, ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak uygulanabilir.
Tanığa
söylenecek şeyler ve sorulacak sorular
MADDE 59. - (1) Tanık, dinlenmeden önce
hakkında tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak mahkeme başkanı veya hâkim
tarafından, kendisine bilgi verilir; hazır olan sanık, tanığa gösterilir. Sanık
hazır değilse kimliği açıklanır. Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin
bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez.
(2) Tanıklık edilen konuları aydınlatmak,
tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek
için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir.
Tanıklıktan
ve yeminden sebepsiz çekinme
MADDE 60. - (1) Yasal bir sebep olmaksızın
tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere
hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava
hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek üzere disiplin
hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması
halinde, derhal serbest bırakılır.
(2) Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve
istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir.
(3) Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler
alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle uygulandıktan sonra
o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.
(4) Disiplin hapsi kararına itiraz
edilebilir.
Tanığa
verilecek tazminat ve giderler
MADDE 61. - (1) Cumhuriyet savcısı veya
mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrılan tanığa, her yıl Adalet
Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı bir
tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol
giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de
karşılanır.
(2) Birinci fıkra hükmüne istinaden
ödenmesi gereken tazminat ve giderler, hiçbir vergi, resim ve harç
alınmaksızın, ödenir.
İKİNCİ BÖLÜM
Bilirkişi İncelemesi
Bilirkişilere
uygulanacak hükümler
MADDE 62. - (1) Tanıklara ilişkin
hükümlerden aşağıdaki maddelere aykırı olmayanlar bilirkişiler hakkında da
uygulanır.
Bilirkişinin
atanması
MADDE 63. - (1) Çözümü uzmanlığı, özel
veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına
re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın,
müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak
hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı
konularda bilirkişi dinlenemez.
(2) Bilirkişi atanması ve gerekçe
gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye
aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de
aynı biçimde karar verilir.
(3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir.
Bilirkişi
olarak atanabilecekler
MADDE 64. - (1) Bilirkişiler, il adlî
yargı adalet komisyonları tarafından her yıl düzenlenen bir listede yer alan
gerçek veya tüzel kişiler arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve
hâkimler, yalnız bulundukları il bakımından yapılmış listelerden değil, diğer
illerde oluşturulmuş listelerden de bilirkişi seçebilirler. Bu listelerin
düzenlenmesine veya listelerde yer verilenlerin çıkarılmalarına ilişkin esas ve
usuller, yönetmelikte gösterilir.
(2) Atama kararında, gerekçesi de
gösterilmek suretiyle, birinci fıkrada belirtilen listelere girmeyenler
arasından da bilirkişi seçilebilir.
(3) Kanunların belirli konularda
görevlendirdiği resmî bilirkişiler öncelikle atanırlar. Ancak kamu görevlileri,
bağlı bulundukları kurumla ilgili davalarda bilirkişi olarak atanamazlar.
(4) Bilirkişi olarak atanan bir tüzel kişi
ise, kendisi adına incelemeyi yapacak gerçek kişi veya kişilerin isimlerini,
bilirkişi atayacak yargı merciinin onayına sunar.
(5) Listelere kaydedilen bilirkişiler, il
adlî yargı adalet komisyonu huzurunda "Görevimi adalete bağlı kalarak,
bilim ve fenne uygun olarak, tarafsızlıkla yerine getireceğime namusum ve
vicdanım üzerine yemin ederim." sözlerini tekrarlayarak yemin ederler. Bu
bilirkişilere görevlendirildikleri her işte yeniden yemin verilmez.
(6) Listelerde yer almamış bilirkişiler,
görevlendirildiklerinde kendilerini atamış olan merci huzurunda yukarıdaki
fıkrada öngörülen biçimde yemin ederler. Yeminin yapıldığına ilişkin tutanak
hâkim veya Cumhuriyet savcısı, zabıt kâtibi ve bilirkişi tarafından imzalanır.
(7) Engel bulunan hâllerde yemin yazılı
olarak verilebilir ve metni dosyaya konulur. Ancak bu hâle ilişkin gerekçenin
kararda gösterilmesi zorunludur.
Bilirkişiliği
kabul yükümlülüğü
MADDE 65. - (1) Aşağıda belirtilen kişi
veya kurumlar, bilirkişilik görevini kabul etmekle yükümlüdürler:
a) Resmî bilirkişilikle görevlendirilmiş
olanlar ve 64 üncü maddede belirtilen listelerde yer almış bulunanlar.
b) İncelemenin yapılması için bilinmesi
gerekli fen ve sanatları meslek edinenler.
c) İncelemenin yapılması için gerekli
mesleği yapmaya resmen yetkili olanlar.
Atama
kararı ve incelemelerin yürütülmesi
MADDE 66. - (1) Bilirkişi incelemesi
yaptırılmasına ilişkin kararda, cevaplandırılması uzmanlığı, özel veya teknik
bilgiyi gerektiren sorularla inceleme konusu ve görevin yerine getirileceği
süre belirtilir. Bu süre, işin niteliğine göre üç ayı geçemez. Özel sebepler
zorunlu kıldığında bu süre, bilirkişinin istemi üzerine, kendisini atayan
merciin gerekçeli kararıyla en çok üç ay daha uzatılabilir.
(2) Belirlenen süre içinde raporunu
vermeyen bilirkişi hemen değiştirilebilir. Bu durumda bilirkişi, o ana kadar
yaptığı işlemleri açıklayan bir rapor sunar ve görevi sebebiyle kendisine
teslim edilmiş olan eşya ve belgeleri hemen geri verir. Bu bilirkişi, 64 üncü
maddede öngörülen listelerden çıkarılabileceği gibi; gecikme dolayısıyla
uğranılmış zararları ödemesine de karar verilebilir.
(3) Bilirkişi, görevini, kendisini atamış
olan merci ile ilişki içinde yerine getirir, gerektiğinde bu mercie
incelemelerindeki gelişmeler hakkında bilgi verir, yararlı görülecek
tedbirlerin alınmasını isteyebilir.
(4) Bilirkişi, görevini yerine getirmek
amacıyla bilgi edinmek için şüpheli veya sanık dışındaki kimselerin de
bilgilerine başvurabilir. Bilirkişi, uzmanlık alanına girmeyen bir sorun
bakımından aydınlatılmasını isteyecek olursa; hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet
savcısı, nitelikli ve konusunda bilgisiyle tanınmış kişilerle bir araya
gelmesine izin verebilir. Bu şekilde çağrılan kişiler yemin eder ve verecekleri
raporlar, bilirkişi raporunun tamamlayıcı bir bölümü olarak dosyaya konulur.
(5) İlgililer de merciinden, incelemeler
yapılırken bilirkişiye teknik nitelikte bilgiler verebilecek olan ve ismen
belirleyecekleri kişileri dinlemeleri veya bazı araştırmaların yapılması
hususlarında karar verilmesini isteyebilir.
(6) Gerekli olması halinde, bilirkişi,
mağdur, şüpheli veya sanığa mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısı
aracılığı ile soru sorabilir. Ancak, mahkeme başkanı, hâkim veya Cumhuriyet
savcısı, bilirkişinin doğrudan soru sormasına da izin verebilir. Muayene ile
görevlendirilen hekim bilirkişi, görevini yerine getirirken zorunlu saydığı
soruları, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve müdafi bulunmadan da mağdur, şüpheli
veya sanığa doğrudan doğruya yöneltebilir.
(7) Bilirkişiye inceleyeceği şeyler mühür
altında verilmeden önce bunların listesi ve sayımı yapılır. Bu hususlar bir
tutanakla belirlenir. Bilirkişi, mühürlerin açılmasını ve yeniden konulmasını
yine tutanakla belirtmek ve bir liste düzenlemekle yükümlüdür.
Bilirkişi
raporu, uzman mütalaası
MADDE 67. - (1) İncelemeleri sona
erdiğinde bilirkişi yaptığı işlemleri ve vardığı sonuçları açıklayan bir
raporu, kendisinden istenen incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp
ilgili mercie verir veya gönderir. Mühür altındaki şeyler de ilgili mercie
verilir veya gönderilir ve bu husus bir tutanağa bağlanır.
(2) Birden çok atanmış bilirkişiler
değişik görüşleri yansıtmışlarsa veya bunların ortak sonuçlar üzerinde ayrık
görüşleri varsa, bu durumu gerekçeleri ile birlikte rapora yazarlar.
(3) Bilirkişi raporunda, hâkim tarafından
yapılması gereken hukuki değerlendirmelerde bulunulamaz.
(4) Bilirkişi tarafından düzenlenen rapor
örnekleri, duruşma sırasında Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline,
şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanuni temsilciye doğrudan verilebileceği
gibi; kendilerine iadeli taahhütlü mektupla da gönderilebilir.
(5) Bilirkişi incelemeleri
tamamlandığında, yeni bilirkişi incelemesi yapılması veya itirazların
bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet
savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanuni
temsilciye süre verilir. Bu kişilerin istemleri reddedildiğinde, üç gün içinde
bu hususta gerekçeli bir karar verilir.
(6) Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili,
şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilci, yargılama konusu olayla
ilgili olarak veya bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere
ya da bilirkişi raporu hakkında, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler.
Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.
Duruşmada
bilirkişinin açıklaması
MADDE 68. - (1) Mahkeme, her zaman bilirkişinin duruşmada
dinlenmesine karar verebileceği gibi, ilgililerden birinin istemesi halinde de
açıklamalarda bulunmak üzere duruşmaya çağırabilir.
(2) Yaptıkları açıklamalardan sonra
mahkeme başkanı veya hâkim, çekilmelerine izin vermedikçe, bilirkişiler duruşma
salonunda kalırlar; ancak salona teker teker alınıp birbirinden ayrı olarak
dinlenmeleri zorunlu değildir.
(3) Cumhuriyet savcısının, katılanın,
vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiin veya kanuni temsilcinin istemi
üzerine bilimsel mütalaa hazırlayan uzmanın duruşmada dinlenmesi hususunda da
yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.
Bilirkişinin
reddi
MADDE 69. - (1) Hâkimin reddini gerektiren
sebepler, bilirkişi hakkında da geçerlidir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili,
şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilci, ret hakkını kullanabilirler.
Hâkim veya mahkeme tarafından atanan bilirkişinin adı ve soyadı, engel sebepler
olmadıkça ret hakkına sahip olanlara bildirilir.
(3) Ret istemini davayı görmekte olan
hâkim veya mahkeme inceler. Soruşturma evresinde, Cumhuriyet savcısınca kabul
edilmeyen ret istemi sulh ceza hâkimince incelenir. Reddi isteyen kişi, bunun
nedenini, dayandığı olguları göstererek açıklamakla yükümlüdür.
Bilirkişilikten
çekinme, bilirkişi olarak dinlenemeyenler
MADDE 70. - (1) Tanıklıktan çekinmeyi
gerektirecek sebepler bilirkişiler hakkında da geçerlidir. Bilirkişi, geçerli
diğer sebeplerle de görüş bildirmekten çekinebilir.
Görevini
yapmayan bilirkişi hakkındaki işlem
MADDE 71. - (1) Usulünce çağrıldığı hâlde
gelmeyen veya gelip de yeminden, oy ve görüş bildirmekten çekinen bilirkişiler
hakkında 60 ıncı maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.
Bilirkişi
gider ve ücreti
MADDE 72.- (1) Bilirkişiye, inceleme ve
seyahat gideri ile çalışmasıyla orantılı bir ücret ödenir.
Sahte para
ve değerler üzerinde yapılacak incelemeler
MADDE 73. - (1) Para ve Devlet tarafından
çıkarılan tahvil ve Hazine bonosu gibi değerler üzerinde işlenen sahtecilik
suçlarında, elkonulan para ve değerlerin hepsi, bunların asıllarını tedavüle
çıkaran kurumların merkez veya taşra birimlerine incelettirilir.
(2) Yabancı devletlerin paraları ve
değerleri hakkında da, yetkili Türk makamlarının görüşlerinin alınmasına karar
verilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Gözlem Altına Alınma, Muayene, Keşif ve Otopsi
Gözlem altına
alınma
MADDE 74. - (1) Fiili işlediği yolunda
kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını,
akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları
üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet
savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem
altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde
mahkeme tarafından karar verilebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın müdafii yoksa
hâkim veya mahkemenin istemi üzerine, baro tarafından bir müdafi
görevlendirilir.
(3) Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu
sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her
seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin
toplamı üç ayı geçemez.
(4) Gözlem altına alınma kararına karşı
itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur.
(5) Bu madde hükmü, 223 üncü maddenin
sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı verilmesi gereken
hâllerde de uygulanır.
Şüpheli
veya sanığın beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması
MADDE 75. - (1) Bir suça ilişkin delil
elde etmek için, şüpheli veya sanığın bedeninin tıbbî muayenesine ya da
vücudundan kan veya cinsel salgı gibi örnekler alınmasına, Cumhuriyet savcısı
veya mağdurun istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme tarafından karar
verilebilir. Bu müdahaleler ancak hekim tarafından veya hekim gözetiminde
sağlık mesleği mensubu diğer bir kişi tarafından yapılabilir. Şüpheli veya
sanığın vücudundan saç, tükürük ve tırnak gibi örnekler alınabilmesine
Cumhuriyet savcısı da karar verebilir. Cumhuriyet savcısının kararı, yirmidört
saat içinde hâkim veya mahkemenin onayına sunulur. Hâkim veya mahkeme,
yirmidört saat içinde kararını verir. Onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır ve
elde edilen deliller kullanılamaz.
(2) Tıbbî muayenenin yapılabilmesi veya
vücuttan örnekler alınabilmesi için; müdahalenin, kişinin sağlığına zarar verme
tehlikesinin bulunmaması gerekir.
(3) Üst sınırı iki yıldan daha az hapis
cezasını gerektiren suçlarda kişi üzerinde beden muayenesi yapılamaz; kişiden
kan, saç, tükürük, tırnak, cinsel salgı gibi örnek alınamaz.
(4) Bu madde gereğince alınacak hâkim veya
mahkeme kararlarına itiraz edilebilir.
Diğer
kişilerin beden muayenesi
MADDE 76. - (1) Bir suça ilişkin delil
elde etmek amacıyla, mağdurun bedeni üzerinde tıbbi muayene yapılabilmesine
veya kan, saç, tükürük, tırnak, cinsel salgı gibi örnekler alınabilmesine;
sağlığını tehlikeye düşürmemek koşuluyla, Cumhuriyet savcısının istemiyle ya da
re'sen hâkim veya mahkeme tarafından karar verilebilir.
(2) Çocuğun soy bağının araştırılmasına
gerek duyulması halinde, bu araştırmanın yapılabilmesi için, birinci fıkra
hükmüne göre karar alınması gereklidir.
(3) Tanıklıktan çekinme sebepleri ile
muayeneden veya bedenden örnek alınmasından kaçınılabilir. Çocuklar ve akıl
hastalarının çekinmesi konusunda kanuni temsilcileri karar verirler. Kanuni
temsilci de şüpheli veya sanık ise bu konuda hâkim tarafından karar verilir.
Ancak, bu hâlde elde edilen deliller davanın ileri aşamalarında şüpheli veya
sanık olmayan kanuni temsilcinin izni olmadıkça kullanılamaz.
(4) Bu madde gereğince alınacak hâkim veya
mahkeme kararlarına itiraz edilebilir.
Kadının
muayenesi
MADDE 77. - (1) Kadının muayenesi, istemi
halinde bir kadın hekim tarafından yapılır. Buna olanak bulunmadığında, muayene
edilecek kadının bir yakını veya başka bir kadın muayene sırasında hazır
bulundurulur.
Moleküler
genetik incelemeler
MADDE 78. - (1) 75 ve 76 ncı maddelerde
öngörülen işlemlerle elde edilen örnekler üzerinde, soybağının veya elde edilen
bulgunun şüpheli veya sanığa ya da mağdura ait olup olmadığının tespiti için
zorunlu olması hâlinde moleküler genetik incelemeler yapılabilir. Alınan
örnekler üzerinde bu amaçlar dışında tespitler yapılmasına yönelik incelemeler
yasaktır.
(2) Birinci fıkra uyarınca yapılabilen
incelemeler, bulunan ve kime ait olduğu belli olmayan beden parçaları üzerinde
de yapılabilir. Birinci fıkranın ikinci cümlesi, bu hâlde de uygulanır.
Hâkimin
kararı ve inceleme yapılması
MADDE 79. - (1) 78 inci madde uyarınca
moleküler genetik incelemeler yapılmasına sadece hâkim karar verebilir. Kararda
inceleme ile görevlendirilen bilirkişi de gösterilir.
(2) Yapılacak incelemeler için resmen
atanan veya bilirkişilikle yükümlü olan ya da soruşturma veya kovuşturmayı
yürüten makama mensup olmayan veya bu makamın soruşturma veya kovuşturmayı
yürüten dairesinden teşkilât yapısı itibarıyla ve objektif olarak ayrı bir
birimine mensup olan görevliler, bilirkişi olarak görevlendirilebilirler. Bu
kişiler, teknik ve teşkilât bakımından uygun tedbirlerle yasak moleküler
genetik incelemelerin yapılmasını ve yetkisiz üçüncü kişilerin bilgi edinmesini
önlemekle yükümlüdürler. İncelenecek bulgu, bilirkişiye ilgilinin adı ve
soyadı, adresi, doğum tarihi bildirilmeksizin verilir.
Genetik
inceleme sonuçlarının gizliliği
MADDE 80. - (1) 75, 76 ve 78 inci maddeler
hükümlerine göre alınan örnekler üzerinde yapılan inceleme sonuçları, kişisel
veri niteliğinde olup, başka bir amaçla kullanılamaz; dosya içeriğini öğrenme
yetkisine sahip bulunan kişiler tarafından bir başkasına verilemez. Bu
bilgiler, kovuşturmaya yer olmadığı, beraat kararı verilmesi veya verilen
hükmün kesinleşmesi halinde Cumhuriyet savcısının huzurunda derhal yok edilir
ve bu husus tutanağa geçirilir.
Fizik
kimliğin tespiti
MADDE 81. - (1) Üst sınırı iki yıl veya
daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın,
kimliğinin teşhisi için gerekli olması halinde, Cumhuriyet savcısı veya hâkim
kararıyla, fotoğrafı, beden ölçüleri, parmak ve ayak izi, bedeninde yer almış
olup teşhisini kolaylaştıracak diğer özellikleri ile sesi ve görüntüleri kayda
alınarak, soruşturma ve kovuşturma işlemlerine ilişkin dosyaya konulur.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat
kararı verilmesi hâllerinde söz konusu kayıtlar Cumhuriyet savcısının huzurunda
derhal yok edilir ve bu husus tutanağa geçirilir.
Yönetmelik
MADDE 82. - (1) 75 ilâ 81 inci maddelerde
öngörülen işlemlerin yapılması ile ilgili usuller yönetmelikte gösterilir.
Keşif
MADDE 83. - (1) Keşif, hâkim veya mahkeme
veya naip hâkim ya da istinabe olunan hâkim veya mahkeme ile gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır.
(2) Keşif tutanağına, var olan durum ile
olayın özel niteliğine göre varlığı umulup da elde edilemeyen delillerin
yokluğu da yazılır.
Keşifte,
tanık veya bilirkişinin dinlenmesinde bulunabilecekler
MADDE 84. - (1) Keşif yapılması sırasında
şüpheli, sanık, mağdur ve bunların müdafii ve vekili hazır bulunabilirler.
(2) Tanık veya bilirkişinin duruşma
sırasında hazır bulunamayacağı veya oturduğu yerin uzaklığı nedeniyle
bulunmasının güç olduğu anlaşılırsa, bu tanık veya bilirkişinin dinlenmesinde
de birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Mağdur, şüpheli veya sanığın huzuru,
tanıklardan birinin gerçeğe uygun tanıklık etmesine engel olabilecekse, o işte
şüpheli veya sanığın bulunmamasına karar verilebilir.
(4) Bu işlerde hazır bulunmaya hakkı
olanlar, işin geri bırakılmasına neden olmamak koşuluyla, işlerin yapılması
gününden önce haberdar edilirler.
(5) Şüpheli veya sanık tutuklu ise, hâkim
veya mahkeme tarafından ancak zorunlu sayılan hâllerde keşifte hazır
bulundurulmasına karar verilebilir.
Yer
gösterme
MADDE 85. - (1) Yer gösterme işlemi
hakkında 83 ve 84 üncü madde hükümleri uygulanır.
Ölünün
kimliğini belirleme ve adlî muayene
MADDE 86. - (1) Engelleyici sebepler
olmadıkça ölü muayenesinden veya otopsiden önce ölünün kimliği her suretle ve özellikle
kendisini tanıyanlara gösterilerek belirlenir ve elde edilmiş bir şüpheli veya
sanık varsa, teşhis edilmek üzere ölü ona da gösterilebilir.
(2) Ölünün adlî muayenesinde tıbbî
belirtiler, ölüm zamanı ve ölüm nedenini belirlemek için tüm bulgular saptanır.
(3) Bu muayene, Cumhuriyet savcısının
huzurunda ve bir hekim görevlendirilerek yapılır.
Otopsi
MADDE 87. - (1) Otopsi, Cumhuriyet
savcısının huzurunda biri adli tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan
birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya
vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk
bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi
raporunda açıkça belirtilir.
(2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği
takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.
(3) Ölümünden hemen önceki hastalığında
öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu
tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi
vermesi istenebilir.
(4) Gömülmüş bulunan bir ceset,
incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki
karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme
tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye
düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl
bildirilir.
(5) Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen
işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.
Yeni
doğanın cesedinin adlî muayenesi veya otopsi
MADDE 88. - (1) Yeni doğanın cesedi
üzerinde adlî muayene veya otopside, doğum sırasında veya doğumdan sonra yaşam
bulgularının varlığı ve olağan süresinde doğup doğmadığı ve biyolojik olarak
yaşamını rahim dışında sürdürebilecek kadar olgunlaşmış olup olmadığı veya
yaşama yeteneği bulunup bulunmadığı saptanır.
Zehirlenme
şüphesi üzerine yapılacak işlem
MADDE 89. - (1) Zehirlenme şüphesi olan
hâllerde organlardan parça alınırken, görünen şekli ile organın tahribatı,
tanımlanır. Ölüde veya başka yerlerde bulunmuş şüpheli maddeler,
görevlendirilen uzman tarafından incelenerek tahlil edilir.
(2) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme, bu
incelemenin, hekimin katılmasıyla veya onun yönetiminde yapılmasına karar
verebilir.
DÖRDÜNCÜ
KISIM
Koruma
Tedbirleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Yakalama ve Gözaltı
Yakalama ve
yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler
MADDE 90. - (1) Aşağıda belirtilen
hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:
a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen
kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme
olanağının bulunmaması.
(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı
veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı
bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.
(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete
bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya
güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen
suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.
(4) Kolluk, yakalanan kişiye kanunî
haklarını derhal bildirir.
(5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa
teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi,
düzenlenecek soruşturma belgesiyle birlikte hemen Cumhuriyet savcılığına
gönderilir.
(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine
getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması
durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin
derhal iadesi istenir.
Gözaltı
MADDE 91. - (1) Yukarıdaki maddeye göre
yakalanan kişi, Cumhuriyet savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın
tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi,
yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez.
(2) Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma
yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek
emarelerin varlığına bağlıdır.
(3) Toplu olarak işlenen suçlarda,
delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle;
Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç
gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin
uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
(4) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve
gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine
karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya
ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza
hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak
derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın
veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına
varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile
Cumhuriyet savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir.
(5) Gözaltı süresinin dolması veya sulh
ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden
olan fiille ilgili yeni ve yeterli
delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı
nedenle yakalama işlemi uygulanamaz.
(6) Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en
geç bu süreler sonunda sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir.
Sorguda müdafii de hazır bulunur.
Gözaltı
işlemlerinin denetimi
MADDE 92. - (1) Cumhuriyet başsavcıları
veya görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak,
gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma
odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini,
gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu
Nezarethaneye Alınanlar Defterine kaydederler.
Yakalanan
veya tutuklanan kişilerin nakli
MADDE 93. - (1) Yakalanan veya
tutuklanarak bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına ya da
kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz
ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir.
Yakalanan
kişinin mahkemeye götürülmesi
MADDE 94. - (1) Yakalanan kişi, hakkında
kamu davası açılmış ise hemen yetkili mahkemeye; kamu davası açılmamış ise, en
yakın sulh ceza hâkimliğine götürülür.
(2) Hâkim veya mahkeme, aynı gün
yakalananın serbest bırakılmasına veya adlî kontrol altına alınmasına veya
tutuklanmasına karar verir.
Yakalanan
veya gözaltına alınanın durumunun yakınlarına bildirilmesi
MADDE 95. - (1) Şüpheli veya sanık
yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında,
Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye
gecikmeksizin haber verilir.
(2) Yakalanan veya gözaltına alınan
yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, durumu, vatandaşı olduğu
devletin konsolosluğuna bildirilir.
Yakalamanın
ilgililere bildirilmesi
MADDE 96. - (1) Soruşturma ve kovuşturması
şikâyete bağlı olan suç hakkında 90 ıncı maddenin üçüncü fıkrasına göre
şikâyetten önce şüpheli yakalanmış olursa şikâyete yetkili olan kimseye ve
bunlar birden fazla ise hiç olmazsa birine yakalama bildirilir.
Yakalama
tutanağı
MADDE 97. - (1) Yakalama işlemi bir
tutanağa bağlanır. Bu tutanağa yakalananın, hangi suç nedeniyle, hangi
koşullarda, hangi yer ve zamanda yakalandığı, yakalamayı kimlerin yaptığı,
hangi kolluk mensubunca tespit edildiği, haklarının tam olarak anlatıldığı
açıkça yazılır.
Yakalama
emri ve nedenleri
MADDE 98. - (1) Soruşturma evresinde
şüpheli kaçak ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından yakalama emri düzenlenebilir.
(2) Yakalanmış iken kolluk görevlisinin
elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan
kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri
de yakalama emri düzenleyebilirler.
(3) Kovuşturma evresinde kaçak sanık
hakkında yakalama emri re'sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
veya mahkeme tarafından düzenlenir.
(4) Yakalama emrinde, kişinin açık eşkâli,
bilindiğinde kimliği ve yüklenen suç ile yakalandığında nereye gönderileceği
gösterilir.
Yönetmelik
MADDE 99. - (1) Gözaltına alınan kişilerin
bulundurulacakları nezarethanelerin maddî koşulları, bu kişinin hangi
görevlinin sorumluluğuna bırakılacağı, sağlık kontrolünün nasıl yapılacağı,
gözaltı işlemlerine ilişkin kayıt ve defterlerin nasıl tutulacağı, gözaltına
alınmanın başlangıcında ve bu tedbire son verildiğinde hangi tutanakların
tutulacağı ve gözaltına alınan kişiye hangi belgelerin verileceği ile kolluk
tarafından gerçekleştirilen yakalama işlemlerinin yürütülmesinde uyulacak
kurallar, yönetmelikte gösterilir.
İKİNCİ BÖLÜM
Tutuklama
Tutuklama
nedenleri
MADDE 100. - (1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,
şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama
nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması,
saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde
baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar
(madde 76, 77, 78),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95)
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç,
madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde
103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
7. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki,
yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
8. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar
(madde 302, 303, 304, 307, 308),
9. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin
İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah
kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) 18/6/1999 tarihli ve 4389 sayılı
Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında tanımlanan
zimmet suçu.
d) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan
suçlar.
f) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman
Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten
orman yakma suçları.
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren
veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama
kararı verilemez.
Tutuklama
kararı
MADDE 101. - (1) Soruşturma evresinde
şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına
veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda hukukî ve
fiilî nedenler ile gerekçeleri gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya
sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin
yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli
veya sanık derhâl serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince
verilen kararlara itiraz edilebilir.
Tutuklulukta
geçecek süre
MADDE 102. - (1) Ağır ceza mahkemesinin
görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok altı aydır. Ancak, bu süre,
zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek dört ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek, uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.
(3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları,
Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan
sonra verilir.
Cumhuriyet
savcısının tutuklama kararının geri alınmasını istemesi
MADDE 103. - (1) Cumhuriyet savcısı,
şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza
hâkiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii
de aynı istemde bulunabilirler. Bu hâlde sulh ceza hâkimi, Cumhuriyet savcısı
ile şüpheli ve müdafiini dinledikten sonra üç gün içinde karar verir.
(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak
olursa, şüpheliyi re'sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiğinde şüpheli serbest kalır.
Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri
MADDE 104. - (1) Soruşturma ve kovuşturma
evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk
hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret
kararına itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya
Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye
mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya
üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir.
Usul
MADDE 105. - (1) Adlî kontrolün tümüyle
veya kısmen kaldırılması veya salıverilme istemleri hakkında merciince,
Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafii dinlendikten sonra karar
verilir. Adli kontrol altındaki şüpheli, sanık ve müdafii iadeli taahhütlü bir
mektupla veya varsa telefonla duruşmadan en az kırksekiz saat önce çağrılırlar.
Karar, adı geçenler dinlendikten sonra, en çok üç gün içinde verilir. Ret
kararına itiraz edilebilir.
Salıverilenin
yükümlülükleri
MADDE 106. - (1) Salıverilmeden önce
şüpheli veya sanık, yetkili yargı merciine veya tutukevinin müdürüne adresini
ve varsa telefon numarasını bildirmekle yükümlüdür.
(2) Şüpheli veya sanığa soruşturmanın veya
kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, yeniden beyanda bulunmak
suretiyle veya iadeli taahhütlü mektupla önceden verdiği adreslerdeki her türlü
değişiklikleri bildirmesi ihtar olunur; ayrıca, ihtara uygun hareket
etmediğinde, önceden bildirdiği adrese tebligatın yapılacağı bildirilir. Bu
ihtarların yapıldığını belirten ve yeni adresleri içeren tutanak veya tutukevi
müdürünün düzenleyeceği belgenin aslı veya örneği yargı merciine gönderilir.
Tutuklananın
durumunun yakınlarına bildirilmesi
MADDE 107. - (1) Tutuklamadan ve
tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
(2) Ayrıca, soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya
belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir.
(3) Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda
tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, vatandaşı olduğu
devletin konsolosluğuna bildirilir.
Tutukluluğun
incelenmesi
MADDE 108. - (1) Soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda,
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde
hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi,
yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde
bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her
oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada
öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Adlî Kontrol
Adlî
kontrol
MADDE 109. - (1) 100 üncü maddede
belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, üst sınırı üç yıl veya daha
az hapis cezasını gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada,
şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar
verilebilir.
(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen
hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda
gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan
bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü
belgesini teslim etmek.
e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya
uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak
dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun
haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini yerine
getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı
düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
(4) Hâkim veya Cumhuriyet savcısı (d)
bendinde belirtilen yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin meslekî uğraşılarında
araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak izin verebilir.
(5) Adlî kontrol altında geçen süre, şahsi
hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm,
maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen hallerde uygulanmaz.
Adlî
kontrol kararı ve hükmedecek merciler
MADDE 110. - (1) Şüpheli, Cumhuriyet
savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her
aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.
(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının
istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni
yükümlülük altına koyabilir; kontrolun
içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir,
değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf
tutabilir.
(3) 109 uncu madde ile bu madde hükümleri,
gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da,
kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.
Adlî
kontrol kararının kaldırılması
MADDE 111. - (1) Şüpheli veya sanığın
istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hâkim veya
mahkeme 110 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilir.
(2) Adlî kontrole ilişkin kararlara itiraz
edilebilir.
Tedbirlere
uymama
MADDE 112. - (1) Adlî kontrol hükümlerini
isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis
cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı
verebilir.
Güvence
MADDE 113. - (1) Şüpheli veya sanık
tarafından gösterilecek güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini
sağlar:
a) Şüpheli veya sanığın bütün usul
işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri
yerine getirmek üzere hazır bulunması.
b) Aşağıda gösterilen sıraya göre
ödemelerin yapılması:
1. Katılanın yaptığı masraflar, suçun
neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle getirme; şüpheli veya sanık
nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları.
2. Kamusal giderler.
3. Para cezaları.
(2) Şüpheli veya sanığı güvence göstermeye
zorunlu kılan kararda, güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir.
Önceden
ödetme
MADDE 114. - (1) Hâkim, mahkeme veya
Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun
haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının,
istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini
emredebilir.
(2) Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu
oluşturan olaylar nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı
kararı verilmiş ise, şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması
emredilebilir.
Güvencenin
geri verilmesi
MADDE 115. - (1) Hükümlü, 113 üncü
maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine
getirmiş ise güvencenin 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendini
karşılayan ve aynı maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen
kısmı kendisine geri verilir.
(2) Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka
alacaklısına verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya
beraat kararları verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi hâlde,
geçerli mazereti dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır.
(3) Hükümlülük hâlinde güvence 113 üncü
maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan hükümlere göre kullanılır,
fazlası geri verilir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Arama ve Elkoyma
Şüpheli
veya sanıkla ilgili arama
MADDE 116. - (1) Yakalanabileceği veya suç
delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya
sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.
Diğer
kişilerle ilgili arama
MADDE 117- (1) Şüphelinin veya sanığın
yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diğer bir
kişinin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.
(2) Bu hâllerde aramanın yapılması,
aranılan kişinin veya suçun delillerinin belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul
edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır.
(3) Bu sınırlama, şüphelinin veya sanığın
bulunduğu yerler ile, izlendiği sırada girdiği yerler hakkında geçerli
değildir.
Gece
yapılacak arama
MADDE 118. - (1) Konutta, işyerinde veya
diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.
(2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca
bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi
veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda,
birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
Arama
kararı
MADDE 119. - (1) Hâkim kararı üzerine veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının veya Cumhuriyet savcısının emrinin
alınamadığı hallerde kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama
yapabilirler.
(2) Arama karar veya emrinde;
a) Aramanın nedenini oluşturan fiil,
b) Aranılacak kişi, aramanın yapılacağı
konut veya diğer yerin adresi ya da eşya,
c) Karar veya emrin geçerli olacağı zaman
süresi,
Açıkça gösterilir.
(3) Arama tutanağına işlemi yapanların
açık kimlikleri yazılır. Arama sonucunda bazı eşyaya elkoyma söz konusu
olduğunda 127 nci maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.
(4) Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın
konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar
heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.
(5) Askerî mahallerde yapılacak arama,
hâkim veya Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar
tarafından yerine getirilir.
Aramada
hazır bulunabilecekler
MADDE 120. - (1) Aranacak yerlerin sahibi
veya eşyanın zilyedi aramada hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa temsilcisi
veya ayırt etme gücüne sahip hısımlarından biri veya kendisiyle birlikte
oturmakta olan bir kişi veya komşusu hazır bulundurulur.
(2) 117 nci maddenin birinci fıkrasında
gösterilen hâllerde zilyet ve bulunmazsa yerine çağrılacak kişiye, aramaya
başlamadan önce aramanın amacı hakkında bilgi verilir.
(3) Kişinin avukatının aramada hazır
bulunmasına engel olunamaz.
Arama
sonunda verilecek belge
MADDE 121. - (1) Aramanın sonunda hakkında
arama işlemi uygulanan kimseye istemi üzerine aramanın 116 ve 117 nci maddelere
göre yapıldığını ve 116 ncı maddede gösterilen durumda soruşturma veya
kovuşturma konusu fiilin niteliğini belirten bir belge ve istemi üzerine
elkonulan veya koruma altına alınan eşyanın listesini içeren bir defter ve eğer
şüpheyi haklı kılan bir şey elde edilmemiş ise bunu belirten bir belge verilir.
(2) Birinci fıkrada belirtilen belgelerde,
hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin, elkonulan eşyanın mülkiyetine ilişkin
görüş ve iddialarına da yer verilir.
(3) Koruma altına alınan veya elkonulan
eşyanın tam bir defteri yapılır ve bu eşya resmî mühürle mühürlenir veya bir
işaret konulur.
Belge veya
kâğıtları inceleme yetkisi
MADDE 122. - (1) Hakkında arama işlemi
uygulanan kimsenin belge veya kâğıtlarını inceleme yetkisi, Cumhuriyet savcısı
ve hâkime aittir.
(2) Belge ve kâğıtların zilyedi veya
temsilcisi kendi mührünü de koyabilir veya imzasını atabilir. İleride mührün
kaldırılmasına ve kâğıtların incelenmesine karar verildiğinde bu işlemin
yapılmasında hazır bulunmak üzere, zilyedi veya temsilcisi ya da müdafii veya
vekili çağrılır; çağrıya uyulmadığında gerekli işlem yapılır.
(3) Hâkim, incelemesi sonucu suça ilişkin
olduğunu saptadığı belge veya kâğıtları Cumhuriyet savcılığına verir.
Soruşturma veya kovuşturma konusu suça ilişkin olmadığı anlaşılan belge veya
kâğıtlar ilgilisine geri verilir.
Eşya veya
kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara elkonulması
MADDE 123. - (1) İspat aracı olarak
yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan
malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır.
(2) Yanında bulunduran kişinin rızasıyla
teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilir.
İstenen
eşyayı vermeyenler hakkında yapılacak işlem
MADDE 124. - (1) 123 üncü maddede yazılı
eşya veya diğer malvarlığı değerlerini yanında bulunduran kişi, istem üzerine
bu şeyi göstermek ve teslim etmekle yükümlüdür.
(2) Kaçınma hâlinde bu şeyin zilyedi
hakkında 60 ıncı maddede yer alan disiplin hapsine ilişkin hükümler uygulanır.
Ancak, şüpheli veya sanık ya da tanıklıktan çekinebilecekler hakkında bu hüküm
uygulanmaz.
İçeriği
devlet sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemece incelenmesi
MADDE 125. - (1) Bir suç olgusuna ilişkin
bilgileri içeren belgeler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz.
(2) Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri
içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir. Bu
belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte
olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa kaydettirilir.
(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt
sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.
Elkonulamayacak
mektuplar, belgeler
MADDE 126. - (1) Şüpheli veya sanık ile 45
ve 46 ncı maddelere göre tanıklıktan çekinebilecek kimseler arasındaki
mektuplara ve belgelere; bu kimselerin nezdinde bulundukça elkonulamaz.
Elkoyma
kararını verme yetkisi
MADDE 127. - (1) Hâkim kararı üzerine veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile
kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.
(2) Kolluk görevlisinin açık kimliği,
elkoyma işlemine ilişkin tutanağa geçirilir.
(3) Cumhuriyet savcısının yazılı emri
yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını
elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma
kendiliğinden kalkar.
(4) Zilyedliğinde bulunan eşya veya diğer
malvarlığı değerlerine elkonulan kimse, hâkimden her zaman bu konuda bir karar
verilmesini isteyebilir.
(5) Elkoyma işlemi, suçtan zarar gören
mağdura gecikmeksizin bildirilir.
(6) Askerî mahâllerde yapılacak elkoyma
işlemi, hâkim veya Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar
tarafından yerine getirilir.
Taşınmazlara,
hak ve alacaklara elkoyma
MADDE 128. - (1) Soruşturma veya
kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair
kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım
araçlarına,
c) Banka veya diğer mali kurumlardaki her
türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki
her türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık
paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Bu taşınmaz, hak, alacak ve
diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin
zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar
(madde 76, 77, 78),
2. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti
(madde 79, 80),
3. Hırsızlık (madde 141, 142),
4. Yağma (madde 148, 149),
5. Güveni kötüye kullanma (madde 155),
6. Dolandırıcılık (madde 157, 158),
7. Hileli iflas (madde 161),
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
9. Parada sahtecilik (madde 197),
10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
(madde 220),
11. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
12. Edimin ifasına fesat karıştırma (madde
236),
13. Zimmet (madde 247),
14. İrtikap (madde 250)
15. Rüşvet (madde 252),
16. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar
(madde 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308),
17. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu
örgütlere silah sağlama (madde 315) suçları,
18. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve
Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337), suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları,
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda
tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar,
Hakkında uygulanır.
(3) Taşınmaza elkonulması kararı, tapu
kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir.
(4) Kara, deniz ve hava ulaşım araçları
hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh
verilmek suretiyle icra olunur.
(5) Banka veya diğer mali kurumlardaki her
türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya
mali kuruma derhal bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka
veya mali kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra,
hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler
geçersizdir.
(6) Şirketteki ortaklık paylarına elkoyma
kararı, ilgili şirket yönetimine ve şirketin kayıtlı bulunduğu ticaret sicili
müdürlüğüne teknik iletişim araçlarıyla derhal bildirilerek icra olunur. Söz
konusu karar, ilgili şirkete ve ticaret sicili müdürlüğüne ayrıca tebliğ
edilir.
(7) Hak ve alacaklara elkoyma kararı,
ilgili gerçek veya tüzel kişiye teknik iletişim araçlarıyla derhal bildirilerek
icra olunur. Söz konusu karar, ilgili gerçek veya tüzel kişiye ayrıca tebliğ
edilir.
(8) Bu madde hükmüne göre alınan elkoyma
kararının gereklerine aykırı hareket edilmesi halinde, Türk Ceza Kanununun
"Muhafaza görevini kötüye kullanma" başlıklı 289 uncu maddesi
hükümleri uygulanır.
(9) Bu madde hükmüne göre elkoymaya ancak
hâkim karar verebilir.
Postada
elkoyma
MADDE 129. - (1) Suçun delillerini
oluşturduğundan şüphe edilen ve gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturma ve
kovuşturmada adliyenin eli altında olması zorunlu sayılıp, posta hizmeti veren
her türlü resmi veya özel kuruluşta bulunan gönderilere, hâkimin veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararı ile
elkonulabilir.
(2) Hâkim kararının veya Cumhuriyet
savcısının emrinin kendilerine bildirilmesi üzerine elkoyma işlemini yerine
getiren kolluk memurları, birinci fıkrada belirtilen gönderilerin içinde
bulunduğu zarfları veya paketleri açamazlar. Elkonulan gönderiler, ilgili posta
görevlilerinin huzuru ile mühür altına alınıp derhâl elkoyma kararını veya
emrini veren hâkim veya Cumhuriyet savcısına teslim edilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturmanın amacına
zarar vermek olasılığı bulunmadıkça, alınmış tedbirler ilgililere bildirilir.
(4) Açılmamasına veya açılıp da içeriği
bakımından adliyenin eli altında tutulmasına gerek bulunmadığına karar verilen
gönderiler, hemen ilgililerine teslim olunur.
Avukat
bürolarında arama, elkoyma ve postada elkoyma
MADDE 130. - (1) Avukat büroları ancak
mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet
savcısının denetiminde aranabilir. Baro başkanı veya onu temsil eden bir avukat
aramada hazır bulundurulur.
(2) Arama sonucu elkonulmasına karar
verilen şeyler bakımından bürosunda arama yapılan avukat, baro başkanı veya onu
temsil eden avukat, bunların avukat ile müvekkili arasındaki meslekî ilişkiye
ait olduğunu öne sürerek karşı koyduğunda, bu şey ayrı bir zarf veya paket
içerisine konularak hazır bulunanlarca mühürlenir ve bu konuda gerekli kararı
vermesi, soruşturma evresinde sulh ceza hâkiminden, kovuşturma evresinde hâkim
veya mahkemeden istenir. Yetkili hâkim elkonulan şeyin avukatla müvekkili
arasındaki meslekî ilişkiye ait olduğunu saptadığında, elkonulan şey derhal
avukata iade edilir ve yapılan işlemi belirten tutanaklar ortadan kaldırılır.
Bu fıkrada öngörülen kararlar, yirmidört saat içinde verilir.
(3) Postada elkoyma durumunda bürosunda
arama yapılan avukat veya baro başkanı veya onu temsil eden avukatın karşı
koyması üzerine ikinci fıkrada belirtilen usuller uygulanır.
Elkonulan
eşyanın iadesi
MADDE 131. - (1) Şüpheliye, sanığa veya
üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından
muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması
halinde, re'sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim
veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz
edilebilir.
(2) 128 inci madde hükümlerine göre
elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait
olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade
edilir.
Elkonulan
eşyanın muhafazası veya elden çıkarılması
MADDE 132. - (1) Elkonulan eşya, zarara
uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı
halinde, hükmün kesinleşmesinden önce, elden çıkarılabilir.
(2) Elden çıkarma kararı, soruşturma
evresinde hâkim, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir.
(3) Karar verilmeden önce eşyanın sahibi
olan şüpheli, sanık, veya ilgili diğer kişiler dinlenir; elden çıkarma kararı,
kendilerine bildirilir.
(4) Elkonulan eşyanın değerinin muhafazası
ve zarar görmemesi için gerekli tedbirler alınır.
(5) Elkonulan eşya, soruşturma evresinde
Cumhuriyet başsavcılığı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından, bakım ve
gözetimiyle ilgili tedbirleri almak ve istendiğinde derhal iade edilmek
koşuluyla, muhafaza edilmek üzere, şüpheliye, sanığa veya diğer bir kişiye
teslim edilebilir. Bu bırakma, teminat gösterilmesi koşuluna da bağlanabilir.
(6) Elkonulan eşya, delil olarak
saklanmasına gerek kalmaması halinde, rayiç değerinin derhal ödenmesi
karşılığında, ilgiliye teslim edilebilir. Bu durumda müsadere kararının
konusunu, ödenen rayiç değer oluşturur.
Şirket
yönetimi için kayyım tayini
MADDE 133. - (1) Suçun bir şirketin
faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde;
soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin
yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim
organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı
veya yönetim organının yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça
belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer
uygun vasıtalarla ilan olunur.
(2) Hâkim veya mahkemenin kayyım hakkında
takdir etmiş bulunduğu ücret, şirket bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma
veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat
kararının verilmesi halinde; ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın
tamamı, kanuni faiziyle birlikte devlet hazinesinden karşılanır.
(3) İlgililer, atanan kayyımın işlemlerine
karşı, görevli mahkemeye 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
ve 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre,
başvurabilirler.
Bilgisayarlarda,
bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma
MADDE 134. - (1) Bir suç dolayısıyla
yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkanının bulunmaması
halinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar
ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına,
bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin
hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir.
(2) Bilgisayar, bilgisayar programları ve
bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması halinde
çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için, bu araç ve gereçlere
elkonulabilir. Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde,
elkonulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin
Denetlenmesi
İletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
MADDE 135. - (1) Bir suç dolayısıyla
yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda,
hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının
kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit
edilebilir, dinlenebilir ve kayda alınabilir. Cumhuriyet savcısı kararını
derhal hâkimin onayına sunar ve hâkim kararını en geç yirmidört saat içinde
verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde
tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhal kaldırılır.
(2) Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek
kişilerle arasındaki iletişimi, kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten
sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhal yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen
kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği,
iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite
imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en
çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi
için, kullanmakta olduğu mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu
hususa ilişkin olarak verilen kararda, kullanılan mobil telefon numarası ve
tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için
yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(5) Bu madde hükümlerine göre alınan karar
ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu madde hükümleri ancak aşağıda
sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti
(madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç,
madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde
103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
7. Parada sahtecilik (madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki,
yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
9. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
10. Rüşvet (madde 252),
11. Suçtan kaynaklanan malvarlığı
değerlerini aklama (madde 282),
12. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu
örgütlere silah sağlama (madde 315),
13. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve
Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda
tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
d) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
(7) Bu maddede belirlenen esas ve usuller
dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini
dinleyemez ve kayda alamaz.
Müdafiin
bürosu ve yerleşim yeri
MADDE 136. - (1) Şüpheli veya sanığa
yüklenen suç dolayısıyla müdafiin bürosu, konutu ve yerleşim yerindeki
telekomünikasyon araçları hakkında, 135 inci madde hükmü uygulanamaz.
Kararların
yerine getirilmesi, iletişim içeriklerinin yok edilmesi
MADDE 137. - (1) 135 inci maddeye göre
verilecek karar gereğince Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği kolluk
görevlisi, telekomünikasyon hizmeti veren kurum ve kuruluşların yetkililerinden
iletişimin tespiti, dinlenmesi veya kayda alınması işlemlerinin yapılmasını ve
bu amaçla cihazların yerleştirilmesini yazılı olarak istediğinde, bu istem
derhâl yerine getirilir; yerine getirilmemesi halinde zor kullanılabilir.
İşlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat ile işlemi yapanın kimliği bir
tutanakla saptanır.
(2) 135 inci maddeye göre verilen karar
gereğince tutulan kayıtlar, Cumhuriyet savcılığınca görevlendirilen kişiler
tarafından çözülerek metin hâline getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar, tercüman
aracılığı ile Türkçe'ye çevrilir.
(3) 135 inci maddeye göre verilen kararın
uygulanması sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmesi halinde, bunun uygulanmasına Cumhuriyet savcısı tarafından derhal son
verilir. Bu durumda, yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtlar Cumhuriyet
savcısının denetimi altında en geç on gün içinde yok edilerek, durum bir
tutanakla tespit edilir. Ancak bu kayıtlar, şüpheli hakkında başka bir suçtan
dolayı veya başka bir kişi hakkında yürütülmekte olan soruşturma veya
kovuşturma açısından delil olarak kullanılmasına ihtiyaç bulunması halinde, yok
edilemez.
(4) Tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların
yok edilmesi halinde, en geç onbeş gün içinde, Cumhuriyet başsavcılığı,
tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak
bilgi verir.
Tesadüfen
elde edilen deliller
MADDE 138. - (1) Arama veya elkoyma koruma
tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya
kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini
uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve
durum Cumhuriyet savcılığına derhal bildirilir.
(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan
iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya
kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında
sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde
edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet savcılığına
derhal bildirilir.
ALTINCI BÖLÜM
Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme
Gizli
soruşturmacı görevlendirilmesi
MADDE 139. - (1) Soruşturma konusu suçun
işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette
delil elde edilememesi halinde, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde Cumhuriyet savcısı kararı ile kamu görevlileri gizli soruşturmacı
olarak görevlendirilebilir.
(2) Soruşturmacının kimliği
değiştirilebilir. Bu kimlikle hukuki işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması
ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler
hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir.
(3) Soruşturmacı görevlendirilmesine
ilişkin karar ve diğer belgeler ilgili Cumhuriyet başsavcılığında muhafaza
edilir. Soruşturmacının kimliği, görevinin sona ermesinden sonra da gizli
tutulur.
(4) Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle
görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün
faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla
yükümlüdür.
(5) Soruşturmacı, görevini yerine
getirirken suç işleyemez ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu
suçlardan sorumlu tutulamaz.
(6) Soruşturmacı görevlendirilmesi
suretiyle elde edilen kişisel bilgiler, görevlendirildiği ceza soruşturması ve
kovuşturması dışında kullanılamaz.
(7) Bu madde hükümleri ancak aşağıda
sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
2. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki,
yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
3. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu
örgütlere silah sağlama (madde 315).
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
Teknik
araçlarla izleme
MADDE 140. - (1) Aşağıdaki suçların
işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil
elde edilememesi halinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki
faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı
alınabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti
(madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
4. Parada sahtecilik (madde 197),
5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki,
yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
6. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
7. Rüşvet (madde 252),
8. Suçtan kaynaklanan malvarlığı
değerlerini aklama (madde 282),
9. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu
örgütlere silah sağlama (madde 315),
10. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve
Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337),
Suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda
tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
d) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
(2) Teknik araçlarla izlemeye hâkim,
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar
verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından veriler kararlar yirmidört saat içinde
hâkim onayına sunulur.
(3) Teknik araçlarla izleme kararı en çok
dört haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir defaya mahsus
olmak üzere uzatılabilir.
(4) Elde edilen deliller, yukarıda sayılan
suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında kullanılamaz; ceza
kovuşturması bakımından gerekli olmadığı taktirde Cumhuriyet savcısının
gözetiminde derhal yok edilir.
(5) Bu madde hükümleri, kişinin konutunda
uygulanamaz.
YEDİNCİ BÖLÜM
Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat
Tazminat
istemi
MADDE 141. - (1) Suç soruşturması veya
kovuşturması sırasında:
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanuni gözaltı süresi içinde hâkim
önüne çıkarılmayan,
c) Kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan
haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta
geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için
kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu
cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir
şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı
değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli
tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı
kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler.
(2) Birinci fıkranın (e) ve (f)
bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları
bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.
Tazminat
isteminin koşulları
MADDE 142. - (1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer
ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu
işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın
yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
(3) Tazminat isteminde bulunan kişinin
dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın
nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.
(4) Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin
bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye
duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık
olmak üzere reddolunur.
(5) Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra
yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini Devlet
Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve
itirazlarını onbeş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister.
(6) İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde
ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının
saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya
hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.
(7) Mahkeme, istemde bulunanı, Cumhuriyet
savcısını ve Hazine temsilcisini dinledikten sonra kararını verir.
(8) Karara karşı, istemde bulunan,
Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir;
inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır.
Tazminatın
geri alınması
MADDE 143. - (1) Kovuşturmaya yer
olmadığına ilişkin kararı sonradan kaldırılarak, hakkında kamu davası açılan ve
mahkûm edilenlerle, yargılamanın aleyhte yenilenmesiyle beraat kararı
kaldırılıp mahkûm edilenlere ödenmiş tazminatların mahkûmiyet süresine ilişkin
kısmı, Cumhuriyet savcısının yazılı istemi ile aynı mahkemeden alınacak kararla
kamu alacaklarının tahsiline ilişkin mevzuat hükümleri uygulanarak geri alınır.
Bu karara itiraz edilebilir.
(2) Devlet, ödediği tazminattan dolayı,
koruma tedbiriyle ilgili olarak görevini kötüye kullanan kamu görevlilerine
rücu eder.
(3) İftira konusunu oluşturan suç veya
yalan tanıklık nedeniyle gözaltına alınma ve tutuklama halinde; Devlet, iftira
eden veya yalan tanıklıkta bulunan kişiye de rücu eder.
Tazminat
isteyemeyecek kişiler
MADDE 144. - (1) Kanuna uygun olarak
yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat
isteyemezler:
a) Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir
hükümlülüğünden indirilenler.
b) Tazminata hak kazanmadığı hâlde,
sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları
tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler.
c) Genel veya özel af, şikâyetten
vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya
davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya
kamu davası ertelenen veya düşürülenler.
d) Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle
hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.
e) Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı
beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına
veya tutuklanmasına neden olanlar.
BEŞİNCİ
KISIM
İfade ve
Sorgu
BİRİNCİ BÖLÜM
İfade veya Sorgu İçin Çağrı
İfade veya
sorgu için çağrı
MADDE 145. - (1) İfadesi alınacak veya
sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır; çağrılma nedeni açıkça
belirtilir; gelmezse zorla getirileceği yazılır.
Şüpheli
veya sanığın zorla getirilmesi
MADDE 146. - (1) Hakkında tutuklama kararı
verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan şüpheli
veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebilir.
(2) Zorla getirme kararı, şüpheli veya
sanığın açıkça kim olduğunu, kendisiyle ilgili suçu, gerektiğinde eşkâlini ve
zorla getirilmesi nedenlerini içerir.
(3) Zorla getirme kararının bir örneği
şüpheli veya sanığa verilir.
(4) Zorla getirme kararı ile çağrılan
şüpheli veya sanık derhâl, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç
yirmidört saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya zorla getirmeyi isteyen
Cumhuriyet savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.
(5) Zorla getirme, bunun için haklı
görülecek bir zamanda başlar ve hâkim, mahkeme veya zorla getirmeyi isteyen
Cumhuriyet savcısı tarafından, sorguya çekilmenin veya ifade almanın sonuna
kadar devam eder.
(6) Zorla getirme kararının yerine
getirilememesinin nedenleri, köy veya mahalle muhtarı ile kolluk görevlisinin
birlikte imzalayacakları bir tutanakla saptanır.
İKİNCİ BÖLÜM
İfade ve Sorgu Usulü
İfade ve
sorgunun tarzı
MADDE 147. - (1) Şüphelinin veya sanığın
ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır.
Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla
yükümlüdür.
b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun
hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır
bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir
müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir
müdafi görevlendirilir.
d) 95 inci madde hükmü saklı kalmak üzere,
yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhal bildirilir.
e) Yüklenen suç hakkında açıklamada
bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir.
f) Şüpheden kurtulması için somut
delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var
olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek
olanağı tanınır.
g) İfade verenin veya sorguya çekilenin
kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.
h) İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında,
teknik imkanlardan yararlanılır.
i) İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır.
Bu tutanakta aşağıda belirtilen hususlar yer alır:
1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin
yapıldığı yer ve tarih.
2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında
hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen
kişinin açık kimliği.
3. İfade almanın veya sorgunun
yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler
yerine getirilmemiş ise nedenleri.
4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya
sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının
alındığı.
5. İmzadan çekinme hâlinde bunun
nedenleri.
İfade alma
ve sorguda yasak usuller
MADDE 148. - (1) Şüphelinin ve sanığın
beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma,
işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları
kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler
rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça
alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından
doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak
yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak
Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
ALTINCI
KISIM
Savunma
BİRİNCİ BÖLÜM
Müdafi Seçimi, Görevlendirilmesi, Görev ve
Yetkileri
Şüphelinin
veya sanığın müdafi seçimi
MADDE 149. - (1) Şüpheli veya sanık,
soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin
yardımından yararlanabilir; kanuni temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa
müdafi seçebilir.
(2) Soruşturma evresinde, ifade almada en
çok üç avukat hazır bulunabilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu
süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez,
kısıtlanamaz.
Müdafiin
görevlendirilmesi
MADDE 150. - (1) Şüpheli veya sanık,
müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi hâlinde bir müdafi
görevlendirilir.
(2) Şüpheli veya sanık onsekiz yaşını
doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl
olur ve bir müdafii de bulunmazsa istemi aranmaksızın bir müdafi
görevlendirilir.
(3) Üst sınırı en az beş yıl hapis
cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci
fıkra hükmü uygulanır.
Müdafi
görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem
MADDE 151. - (1) 150 nci madde hükmüne
göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak
duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya
mahkeme derhâl başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu
durumda mahkeme oturuma ara verebileceği gibi oturumun ertelenmesine de karar
verebilir.
(2) Eğer yeni müdafi savunmasını
hazırlamak için yeterli zaman olmadığını açıklarsa oturum ertelenir.
Şüpheli
veya sanığın birden fazla olması hâlinde savunma
MADDE 152. - (1) Yararları birbirine uygun
olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir.
Müdafiin
dosyayı inceleme yetkisi
MADDE 153. - (1) Müdafi, soruşturma
evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini
harçsız olarak alabilir.
(2) Müdafiin dosya içeriğini incelemesi
veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek
ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hâkiminin kararıyla bu
yetkisi kısıtlanabilir.
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin
ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adlî işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4) Müdafi, Cumhuriyet savcılığınca
iddianamenin mahkemeye verildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza
altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini
harçsız olarak alabilir.
(5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan
zarar görenin vekili de yararlanır.
Müdafi ile
görüşme
MADDE 154. - (1) Şüpheli veya sanık,
vekâletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının
duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları
denetime tâbi tutulamaz.
Kanuni
temsilci veya eşin duruşmada hazır bulunması
MADDE 155. - (1) Sanığın kanuni
temsilcisine duruşma gün ve saati bildirilir ve duruşmaya kabul edilerek istemi
üzerine dinlenebilir.
(2) Sanığın eşi hakkında da tebligat
yapılmaksızın birinci fıkra hükmü uygulanır.
Müdafiin
görevlendirilmesinde usul
MADDE 156. - (1) 150 nci maddede yazılı
olan hâllerde, müdafi;
a) Soruşturma evresinde, ifadeyi alan
merciin veya sorguyu yapan hâkimin istemi üzerine,
b) Kovuşturma evresinde, mahkemenin istemi
üzerine,
Baro tarafından görevlendirilir.
(2) Yukarıda belirtilen hâllerde müdafi
soruşturmanın veya kovuşturmanın yapıldığı yer barosunca görevlendirilir.
(3) Şüpheli veya sanığın kendisinin
sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın
görevi sona erer.
İKİNCİ KİTAP
Soruşturma
BİRİNCİ
KISIM
Suçlara
İlişkin İhbarlar ve Soruşturma
BİRİNCİ
BÖLÜM
Soruşturmanın Gizliliği, Suçların İhbarı
Soruşturmanın
gizliliği
MADDE 157. - (1) Kanunun başka hüküm
koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla
soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir.
İhbar ve
şikâyet
MADDE 158. - (1) Suça ilişkin ihbar veya
şikayet, Cumhuriyet başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.
(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da
mahkemeye yapılan ihbar veya şikayet, ilgili Cumhuriyet başsavcılığına
gönderilir.
(3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi
gereken suçlar hakkında Türkiye'nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya
şikayette bulunulabilir.
(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle
bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve
kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikayet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet
başsavcılığına gönderilir.
(5) İhbar veya şikayet yazılı veya
tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.
(6) Yürütülen soruşturma sonucunda
kovuşturma evresine geçildikten sonra, suçun şikayete bağlı olduğunun
anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde,
yargılamaya devam olunur.
Şüpheli
ölümün ihbarı
MADDE 159. - (1) Bir ölümün doğal
nedenlerden meydana gelmediği kuşkusunu doğuracak bir durumun varlığı veya
ölünün kimliğinin belirlenememesi halinde; kolluk görevlisi, köy muhtarı ya da
sağlık veya cenaze işleriyle görevli kişiler, durumu derhâl Cumhuriyet
başsavcılığına bildirmekle yükümlüdürler.
(2) Birinci fıkra kapsamına giren hallerde
ölünün gömülmesi ancak Cumhuriyet savcısı tarafından verilecek yazılı izne
bağlıdır.
İKİNCİ BÖLÜM
Soruşturma İşlemleri
Bir suçun
işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
MADDE 160. - (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar
veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin
araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli
kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla
yükümlüdür.
Cumhuriyet
savcısının görev ve yetkileri
MADDE 161. - (1) Cumhuriyet savcısı,
doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü
araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün
kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî
görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir
işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından
söz konusu işlemi yapmasını ister.
(2) Adli kolluk görevlileri, elkoydukları
olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları
Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye
ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
(3) Cumhuriyet savcısı, adli kolluk
görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir.
(4) Diğer kamu görevlileri de,
yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri,
talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
(5) Kanun tarafından kendilerine verilen
veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya
işlerde kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet
savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma
veya ihmalleri görülen kolluk âmir ve memurları hakkında Cumhuriyet
savcılarınca doğrudan doğruya soruşturma yapılır. Vali ve kaymakamlar hakkında
2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.
(6) Ağır cezayı gerektiren suçüstü
hâllerinde, bu Kanunun hükümleri uygulanmak koşuluyla, vali ve kaymakamların
kişisel suçlarından dolayı haklarında genel hükümlere göre soruşturma yapılması
kaymakamların mensup oldukları il ve valilerin bulundukları il'e en yakın il
Cumhuriyet başsavcısına aittir. Bu suçlarda kovuşturma yapmaya, soruşturmanın
yapıldığı yerin görevli mahkemesi yetkilidir.
Soruşturmada
Cumhuriyet savcısının hâkim kararı istemi
MADDE 162. - (1) Cumhuriyet savcısı, ancak
hâkim tarafından yapılabilecek olan bir soruşturma işlemine gerek görürse,
istemlerini bu işlemin yapılacağı yerin sulh ceza hâkimine bildirir. Sulh ceza
hâkimi istenilen işlem hakkında, kanuna uygun olup olmadığını inceleyerek karar
verir ve gereğini yerine getirir.
Soruşturmanın
sulh ceza hâkimi tarafından yapılması
MADDE 163. - (1) Suçüstü hâli ile
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişilemiyorsa veya
olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza
hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir.
(2) Kolluk âmir ve memurları, sulh ceza
hâkimi tarafından emredilen tedbirleri alır ve araştırmaları yerine getirirler.
Adlî kolluk
ve görevi
MADDE 164. - (1) Adlî kolluk; 4.6.1937
tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 8, 9 ve 12 nci maddeleri,
10.3.1983 tarihli ve 2803 sayılı
Jandarma Teşkilatı, Görev ve Yetkileri Kanununun 7 nci maddesi, 2.7.1993
tarihli ve 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesi ve 9.7.1982 tarihli ve 2692 sayılı
Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen soruşturma
işlemlerini yapan güvenlik görevlilerini ifade eder.
(2) Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet
savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa yaptırılır.
Adli kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adlî görevlere ilişkin
emirlerini yerine getirir.
(3) Adlî kolluk, adlî görevlerin
haricindeki hizmetlerde, üstlerinin emrindedir.
Diğer
kolluk birimlerinin adlî kolluk görevi
MADDE 165. - (1) Gerektiğinde veya
Cumhuriyet savcısının talebi halinde, diğer kolluk birimleri de, adlî kolluk
görevini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu durumda, kolluk görevlileri hakkında,
adlî görevleri dolayısıyla bu Kanun hükümleri uygulanır.
Değerlendirme
raporu yetkisi
MADDE 166. - (1) Cumhuriyet başsavcıları
her yılın sonunda, o yerdeki adlî kolluğun sorumluları hakkında değerlendirme
raporları düzenleyerek, mülki idare amirlerine gönderir.
Yönetmelik
MADDE 167. - (1) Adlî kolluk
görevlilerinin nitelikleri ve bunların hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimi,
diğer hizmet birimleri ile ilişkileri, değerlendirme raporlarının düzenlenmesi,
uzmanlık dallarına göre hangi bölümlerde çalıştırılacakları ve diğer hususlar;
bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Adalet ve İçişleri
Bakanlıklarınca müştereken çıkarılacak yönetmelikte belirlenir.
Adli
kolluğun olay yerinde aldığı tedbirlere uyulmaması halinde yetkisi
MADDE 168. - (1) Olay yerinde görevine ait
işlemlere başlayan adli kolluk görevlisi, bunların yapılmasına engel olan veya
yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranan kişileri, işlemler
sonuçlanıncaya kadar ve gerektiğinde zor kullanarak bundan men eder.
Soruşturma
evresinde yapılan işlemlerin tutanağa bağlanması
MADDE 169. - (1) Şüphelinin ifadesinin
alınması veya sorgusu, tanık ve bilirkişinin dinlenmesi veya bir keşif ve
muayene sırasında Cumhuriyet savcısı veya sulh ceza hâkiminin yanında bir zabıt
kâtibi bulunur. Acele hâllerde, yemin vermek koşuluyla, başka bir kimse, yazman
olarak görevlendirilebilir.
(2) Her soruşturma işlemi tutanağa
bağlanır. Tutanak, adli kolluk görevlisi, Cumhuriyet savcısı veya sulh ceza
hâkimi ile hazır bulunan zabıt kâtibi tarafından imza edilir.
(3) Müdafi veya vekil sıfatıyla hazır
bulunduğu işlemlerle ilgili tutanakta avukatın isim ve imzasına da yer verilir.
(4) Tutanak, işlemin yapıldığı yeri,
zamanı ve işleme katılan veya ilgisi bulunan kimselerin isimlerini içerir.
(5) İşlemde hazır bulunan ilgililerce
onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren kısımları okunur veya
okumaları için kendilerine verilir. Bu husus tutanağa yazılarak ilgililere imza
ettirilir.
(6) İmzadan kaçınma hâlinde nedenleri
tutanağa geçirilir.
İKİNCİ
KISIM
Kamu
Davasının Açılması
BİRİNCİ BÖLÜM
Kamu Davasının Açılması
Kamu
davasını açma görevi
MADDE 170. - (1) Kamu davasını açma
görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.
(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan
deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet
savcısı, bir iddianame düzenler.
(3) Görevli ve yetkili mahkemeye hitaben
düzenlenen iddianamede;
a) Şüphelinin kimliği,
b) Müdafii,
c) Maktul, mağdur veya suçtan zarar
görenin kimliği,
d) Mağdurun veya suçtan zarar görenin
vekili veya kanuni temsilcisi,
e) Açıklanmasında sakınca bulunmaması
halinde, ihbarda bulunan kişinin kimliği,
f) Şikayette bulunan kişinin kimliği,
g) Şikayetin yapıldığı tarih,
h) Yüklenen suç ve uygulanması gereken
kanun maddeleri,
i) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve
zaman dilimi,
j) Suçun delilleri,
k) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı;
tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri,
Gösterilir.
(4) İddianamede, yüklenen suçu oluşturan
olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır.
(5) İddianamenin sonuç kısmında,
şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da, ileri
sürülür.
(6) İddianamenin sonuç kısmında, işlenen
suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden
hangilerine hükmedilmesinin istendiği; suçun tüzel kişinin faaliyeti
çerçevesinde işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan
güvenlik tedbiri, açıkça belirtilir.
Kamu
davasını açmada takdir yetkisi
MADDE 171. - (1) Cezanın ortadan
kaldırılmasını gerektiren şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin
uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsi cezasızlık sebebinin varlığı
halinde, Cumhuriyet savcısı kamu davasını açmayabilir.
İKİNCİ BÖLÜM
Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar, İtiraz
ve İddianamenin İadesi
Kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar
MADDE 172. - (1) Cumhuriyet savcısı,
soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe
oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması
hâllerinde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar
gören ile, önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir.
Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildikten sonra, yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu
davası açılamaz.
Cumhuriyet
savcısının kararına itiraz
MADDE 173. - (1) Suçtan zarar gören,
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten
itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı
çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi
başkanına itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının
açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
(3) Başkan, kamu davasının açılması için
yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; istemde bulunan
suçtan zarar göreni giderlere mahkum eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına
gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Başkanın, kamu davasının açılmasına
karar vermesi halinde; Cumhuriyet savcısı kamu davasını açar.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının
açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hallerde, bu madde hükmü
uygulanmaz.
(6) İtirazın reddedilmesi halinde;
Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi,
önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi
başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır.
İddianamenin
iadesi
MADDE 174. - (1) Mahkeme, iddianamenin ve
soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren 7 gün içinde soruşturma
evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra; iddianamenin 170 inci
maddedeki unsurları içermediğini tespit ettiğinde, eksik ve hatalı noktaları
belirterek, iddianamenin Cumhuriyet başsavcılığına iadesine karar verir.
(2) Ön ödemeye tabi işlerde, ön ödeme
usulü uygulanmaksızın kamu davası açılamaz. Aksi takdirde, iddianame iade
edilir.
(3) Cumhuriyet savcısı, iddianamenin
iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı
noktaları düzelttikten sonra, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye
gönderir.
(4) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı
itiraz edebilir.
ÜÇÜNCÜ
KİTAP
Kovuşturma
Evresi
BİRİNCİ
KISIM
Kamu
Davasının Yürütülmesi
BİRİNCİ BÖLÜM
Duruşma Hazırlığı
İddianamenin
kabulü ve duruşma hazırlığı
MADDE 175. - (1) İddianamenin kabulüyle,
kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar.
(2) Mahkeme, iddianamenin kabulünden
sonra, duruşma gününü belirler ve duruşmada hazır bulunması gereken kişileri
çağırır.
İddianamenin
sanığa tebliği ve sanığın çağrılması
MADDE 176. - (1) İddianame, çağrı kağıdı
ile birlikte sanığa tebliğ olunur.
(2) Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak
çağrı kağıdına mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği yazılır.
(3) Tutuklu sanığın çağrılması duruşma
gününün tebliği suretiyle yapılır. Sanıktan duruşmada kendisini savunmak için
bir istemde bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu
bildirmesi istenir; müdafii de sanıkla birlikte davet olunur. Bu işlem,
tutuklunun bulunduğu ceza infaz kurumunda cezaevi kâtibi veya bu işle
görevlendirilen personel yanına getirilerek tutanak tutulmak suretiyle yapılır.
(4) Yukarıdaki fıkralar gereğince, çağrı
kağıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir.
Sanığın
savunma delillerinin toplanması istemi
MADDE 177. - (1) Sanık, tanık veya
bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde,
bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini
duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.
(2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar,
kendisine derhâl bildirilir.
(3) Sanığın kabul edilen istemleri,
Cumhuriyet savcısına da bildirilir.
Çağrılması
reddedilen tanığın ve uzman kişinin doğrudan mahkemeye getirilmesi
MADDE 178. - (1) Mahkeme başkanı veya
hâkim, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması
hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye
getirebilir. Bu kişiler duruşmada dinlenir.
Çağrılan
tanıkların ad ve adreslerinin sanığa ve Cumhuriyet savcısına bildirilmesi
MADDE 179. - (1) Sanık, doğrudan doğruya
davet ettireceği veya duruşma sırasında getireceği bilirkişi ve tanıkların ad
ve adreslerini Cumhuriyet savcısına makul süre içinde bildirir.
(2) Cumhuriyet savcısı da, iddianamede
gösterilen veya sanığın istemi üzerine davet edilen tanık ve bilirkişiler
dışında gerek mahkeme başkanı veya hâkim kararıyla, gerek kendiliğinden başka
kimseleri davet ettirecek ise bunların ad ve adreslerini sanığa yine makul süre
içinde bildirir.
Tanık ve
bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri
MADDE 180. - (1) Hastalık veya malûllük
veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya
bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır
bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya
istinabe yoluyla dinlenmesine karar verebilir.
(2) Bu hüküm, konutlarının yetkili
mahkemenin yargı çevresi dışında bulunmasından dolayı getirilmesi zor olan
tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde de uygulanır.
(3) Davayı görmekte olan mahkeme,
zorunluluk olmadıkça, büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan
şikâyetçi, katılan, sanık, müdafi veya vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe
yoluyla dinlenmesine karar veremez.
(4) İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir
belediye sınırları içerisinde ise, ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa
da, büyükşehir belediye sınırları içerisinde yerine getirilmesi gereken
istinabe evrakını geri çevirmeksizin gereğini yapar.
(5) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre
tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin
kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem
uygulanarak ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve
kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.
Tanık ve
bilirkişinin dinleneceği günün bildirilmesi
MADDE 181. - (1) Tanık veya bilirkişilerin
dinlenmesi için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısına, suçtan zarar görene,
vekiline, sanığa ve müdafiine bildirilir. Düzenlenen tutanağın örneği hazır
bulunan Cumhuriyet savcısına ve müdafie verilir.
(2) Yeniden keşif ve muayeneye ihtiyaç
duyulursa, yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
(3) Tutuklu olan sanık, ancak tutuklu
bulunduğu yer mahkemesinde yapılacak bu tür işlerde hazır bulundurulmasını
isteyebilir. Ancak, hâkim veya mahkeme tarafından zorunlu sayılan hâllerde
tutuklu bulunan şüpheli veya sanığın da bu tür işlerde hazır bulunmasına karar
verilebilir.
İKİNCİ BÖLÜM
Duruşma
Duruşmanın
açıklığı
MADDE 182. - (1) Duruşma herkese açıktır.
(2) Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin
kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının
kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir.
(3) Duruşmanın kapalı yapılması
konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır.
Ses ve
görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı
MADDE 183. - (1) 180 inci maddenin beşinci
fıkrası ile 196 ncı maddenin dördüncü fıkrası hükmü saklı kalmak üzere, adliye
binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü
sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu
hüküm, adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adlî işlemlerin icrasında da
uygulanır.
Açıklığın
kaldırılması hakkında karar
MADDE 184. (1) 182 nci maddede gösterilen hâllerde, açıklığın kaldırılması
istemine ilişkin olarak yapılacak duruşma, istem üzerine veya mahkemece uygun
görülürse kapalı yapılır.
Zorunlu
kapalılık
MADDE 185. - (1) Sanık, onsekiz yaşını
doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır.
Kapalılık
kararının ve nedenlerinin yazılması
MADDE 186. - (1) Açıklığın kaldırılması
kararı, nedenleriyle birlikte tutanağa geçirilir.
Kapalı
duruşmada bulunabilme
MADDE 187. - (1) Kapalı duruşmada mahkeme,
bazı kişilerin hazır bulunmasına izin verebilir. Bu hâlde adı geçenler,
duruşmanın kapalı olmasını gerektiren hususları açıklamamaları bakımından
uyarılırlar ve bu husus tutanağa yazılır.
(2) Kapalı duruşmanın içeriği hiçbir
iletişim aracıyla yayımlanamaz.
(3) Açık duruşmanın içeriği, millî
güvenliğe veya genel ahlâka veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına
dokunacak veya suç işlemeye kışkırtacak nitelikte ise; mahkeme, bunları önlemek
amacı ile ve gerektiği ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen
yayımlanmasını yasaklar ve kararını açık duruşmada açıklar.
Duruşmada
hazır bulunacaklar
MADDE 188. - (1) Duruşmada, hükme
katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu
müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır.
(2) Sulh ceza mahkemelerinde yapılan
duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz.
(3) Bir oturumda bitmeyecek davada,
herhangi bir nedenle bulunamayacak üyenin yerine geçmek ve oya katılmak üzere
yedek üye bulundurulabilir.
Birden çok
Cumhuriyet savcısı ve avukatın duruşmaya katılması
MADDE 189. - (1) Birden çok Cumhuriyet
savcısı ve birden çok avukat aynı zamanda duruşmaya katılabilecekleri gibi
aralarında işbölümü de yapabilirler.
Ara verme
MADDE 190. - (1) Duruşmaya, ara
verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir. Ancak, zorunlu hâllerde davanın
makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara
verilebilir.
(2) 176 ncı maddede belirlenen süreye
uyulmamış ise duruşmaya ara verilmesini istemeye hakkı olduğu sanığa
hatırlatılır.
Duruşmanın
başlaması
MADDE 191. - (1) Sanığın ve müdafiinin
hazır bulunup bulunmadığı, çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmedikleri
saptanarak duruşmaya başlanır. Sanık, duruşmaya bağsız olarak alınır. Mahkeme
başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını
okuyarak açıklar.
(2) Tanıklar duruşma salonundan dışarı
çıkarılırlar.
(3) Duruşmada, sırasıyla;
a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel
ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,
b) İddianame veya iddianame yerine geçen
belge okunur,
c) Sanığa, yüklenen suç hakkında
açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen
diğer hakları bildirilir,
d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır
olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır.
Başkan veya
hâkimin görevi
MADDE 192. - (1) Mahkeme başkanı veya
hâkim, duruşmayı yönetir ve sanığı sorguya çeker; delillerin ikame edilmesini
sağlar.
(2) Duruşmada ilgili olanlardan biri
duruşmanın yönetimine ilişkin olarak mahkeme başkanı tarafından emrolunan bir
tedbirin hukuken kabul edilemeyeceğini öne sürerse mahkeme, bu hususta bir
karar verir.
Sanığın
duruşmada hazır bulunmaması
MADDE 193. - (1) Kanunun ayrık tuttuğu
hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz.
Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir.
Sanığın
mahkemeden uzaklaşması
MADDE 194. - (1) Mahkemeye gelen sanığın
duruşmanın devamı süresince hazır bulunması sağlanır ve savuşmasının önüne
geçmek için mahkeme gereken tedbirleri alır.
(2) Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen
oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece
gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir.
Sanığın
yokluğunda duruşma
MADDE 195. - (1) Suç, yalnız veya birlikte
adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile
duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de
duruşmanın yapılacağı yazılır.
Sanığın
duruşmadan bağışık tutulması
MADDE 196. - (1) Mahkemece sorgusu
yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde
müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.
(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha
fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle
sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve
müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması
zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda
vermek isteyip istemediği sorulur.
(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre
sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle
sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu
yapılır.
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da
zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir
hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak
koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için
getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın,
belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten
önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir.
Sanığın
müdafi gönderebilmesi
MADDE 197. - (1) Sanık hazır bulunmasa da
müdafii bütün oturumlarda hazır bulunmak yetkisine sahiptir.
Sanık hazır
bulunmaksızın yapılan duruşmada eski hâle getirme koşulu
MADDE 198. - (1) Duruşma, sanık hazır
bulunmaksızın yapılırsa, mahkemenin karar ve işlemlerinin kendisine tebliği
tarihinden itibaren bir hafta içinde, sürenin geçmesinden doğan sonuçları
gidermek için sanık, kanuni nedenlere dayanarak, mahkemenin o karar ve
işlemleri hakkında eski hâle getirme isteminde bulunabilir.
(2) Ancak, sanık kendi istemi üzerine
duruşmadan bağışık tutulmuş veya müdafii aracılığıyla temsil edilmek yetkisini
kullanmış olursa artık eski hâle getirme isteminde bulunamaz.
Sanığın
zorla getirilebilmesi
MADDE 199. - (1) Mahkeme, sanığın hazır
bulunmasına ve zorla getirme kararı veya yakalama emriyle getirilmesine her
zaman karar verebilir.
Sorgu
sırasında sanığın mahkeme salonundan çıkarılabilmesi
MADDE 200. - (1) Sanığın yüzüne karşı suç
ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe
edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan
çıkarılmasına karar verebilir.
(2) Sanık tekrar getirildiğinde, tutanaklar
okunur ve gerektiğinde içeriği anlatılır.
Doğrudan
soru yöneltme
MADDE 201. - (1) Cumhuriyet savcısı,
müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat, sanığa, katılana,
tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma
disiplinine uygun olarak, doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da
mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya
itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme
başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.
(2) Heyet halinde görev yapan
mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler, birinci fıkrada belirtilen kişilere
soru sorabilir.
Tercüman
bulundurulacak hâller
MADDE 202. - (1) Sanık veya mağdur,
meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan
tercüman aracılığıyla, duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar
tercüme edilir.
(2) Engelli olan sanığa veya mağdura,
duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar, anlayabilecekleri
biçimde anlatılır.
(3) Bu madde hükümleri, soruşturma
evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar hakkında da uygulanır. Bu
evrede tercüman, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Duruşmanın Düzen ve Disiplini
Hâkim veya
başkanın yetkisi
MADDE 203. - (1) Duruşmanın düzeni,
mahkeme başkanı veya hâkim tarafından sağlanır.
(2) Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın
düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla,
salondan çıkarılmasını emreder.
(3) Kişi dışarı çıkarılması sırasında
direnç gösterir veya karışıklıklara neden olursa yakalanır ve hâkim veya
mahkeme tarafından, avukatlar hariç, verilecek bir kararla derhâl dört güne
kadar disiplin hapsine konulabilir. Ancak, çocuklar hakkında disiplin hapsi
uygulanmaz.
Sanığın
dışarı çıkarılması
MADDE 204. - (1) Davranışları nedeniyle,
hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı
anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada
hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse,
oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme
barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar
verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır.
Duruşma
sırasında işlenen suç hakkında işlem
MADDE 205. - (1) Bir kimse, duruşma
sırasında bir suç işlerse, mahkeme olayı tespit eder ve bu hususta
düzenleyeceği tutanağı yetkili makama gönderir; gerek görürse failin tutuklanmasına
da karar verebilir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Delillerin Ortaya Konulması ve Tartışılması
Delillerin
ortaya konulması ve reddi
MADDE 206. - (1) Sanığın sorguya
çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır.
(2) Ortaya konulması istenilen bir delil
aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde
edilmişse.
b) Delil ile ispat edilmek istenilen
olayın karara etkisi yoksa.
c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla
yapılmışsa.
(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii
birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir
delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir.
(4) Katılan, yalnız kişisel haklarını
ispat için gösterdiği delilden vazgeçebilir.
Delil ve
olayın geç bildirilmesi
MADDE 207. - (1) Delilin ortaya konulması
istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması
nedeniyle reddedilemez.
Tanığın
duruşma salonundan ayrılması
MADDE 208. - (1) Tanıklar, dinlendikten
sonra, ancak mahkeme başkanı veya hâkimin izniyle, duruşma salonundan
ayrılabilir.
Duruşmada
okunması zorunlu belge ve tutanaklar
MADDE 209. - (1) Naip veya istinabe
yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe
yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları
gibi, delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri
ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler,
duruşmada okunur.
(2) Sanığa veya mağdura ait kişisel
verilerin yer aldığı belgelerin, açıkça istemeleri halinde, kapalı oturumda
okunmasına mahkemece karar verilebilir.
Duruşmada
okunmayacak belgeler
MADDE 210. - (1) Olayın delili, bir
tanığın açıklamalarından ibaret ise; bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha
önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir
açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.
(2) Tanıklıktan çekinebilecek olan kişi,
duruşmada tanıklıktan çekindiğinde, önceki ifadesine ilişkin tutanak okunamaz.
Duruşmada
okunmasıyla yetinilebilecek belgeler
MADDE 211. - (1) a) Tanık veya sanığın suç
ortağı ölmüş veya akıl hastalığına tutulmuş olur veya bulunduğu yer
öğrenilemezse,
b) Tanık veya sanığın suç ortağının
duruşmada hazır bulunması, hastalık, malûllük veya giderilmesi olanağı
bulunmayan başka bir nedenle belli olmayan bir süre için olanaklı değilse,
c) İfadesinin önem derecesi itibarıyla
tanığın duruşmada hazır bulunması gerekli sayılmıyorsa,
Bu kişilerin dinlenmesi yerine, daha önce
yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanaklar ile kendilerinin yazmış olduğu
belgeler okunabilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya
vekili, sanık veya müdafii birinci fıkrada belirtilenlerin dışında kalan
tutanakların okunmasına birlikte rıza gösterebilirler.
Tanığın
önceki ifadesinin okunması
MADDE 212. - (1) Tanık, bir hususu
hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı
okunarak hatırlamasına yardım edilir.
(2) Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki
ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin
giderilmesine çalışılır.
Sanığın
önceki ifadesinin okunması
MADDE 213. - (1) Aralarında çelişki
bulunması halinde; sanığın, hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar
ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk
ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir.
Rapor,
belge ve diğer yazıların okunması
MADDE 214. - (1) Bir açıklamayı ve görüşü
içeren resmî belge ve diğer yazılar ve fennî muayene ve doktor raporlarının
okunmasından sonra gerekli görülürse belge ve diğer yazılar veya raporda imzası
bulunanlar, açıklamada bulunmak üzere duruşmaya çağrılabilirler.
(2) Açıklama ve görüş veya rapor bir kurul
tarafından verilmişse mahkeme, kurulun görüşünü açıklamak üzere görevi,
üyelerden birine vermeyi kurula önerebilir.
(3) Bilimsel görüşlere ilişkin açıklama,
bu Kanunun 68 inci madde hükümlerine göre yapılır.
Dinleme ve
okumadan sonra diyeceğin sorulması
MADDE 215. - (1) Suç ortağının, tanığın
veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra
bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet
savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur.
Delillerin
tartışılması
MADDE 216. - (1) Ortaya konulan delillerle
ilgili tartışmada söz, sırasıyla, katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına,
sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya
vekili, sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve
müdafii ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya
vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan
sanığa verilir.
Delilleri
takdir yetkisi
MADDE 217. - (1) Hâkim, kararını ancak
duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu
deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde
elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
Ceza
mahkemelerinin ek yetkisi
MADDE 218. - (1) Yüklenen suçun ispatı,
ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun
çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu kanun
hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli
mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak,
bekletici sorun kararı verebilir.
(2) Kovuşturma evresinde mağdur veya
sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla
karşılaşılması halinde; mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu
çözerek hükmünü verir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Duruşma Tutanağı
Duruşma
tutanağı
MADDE 219. - (1) Duruşma için tutanak
tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından
imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması
halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek,
mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.
(2) Mahkeme başkanının mazereti bulunursa
tutanak, üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır.
Duruşma
tutanağının başlığı
MADDE 220. - (1) Duruşma tutanağının
başlığında;
a) Duruşmanın yapıldığı mahkemenin adı,
b) Oturum tarihleri,
c) Hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt
kâtibinin adı ve soyadı,
Belirtilir.
Duruşma
tutanağının içeriği
MADDE 221. - (1) Duruşma tutanağında;
a) Oturumlara katılan sanığın, müdafiin,
katılanın, vekilinin, kanuni temsilcisinin, bilirkişinin, tercümanın, teknik
danışmanın adı ve soyadı,
b) Duruşmanın seyrini ve sonuçlarını
yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren
unsurlar,
c) Sanık açıklamaları,
d) Tanık ifadeleri,
e) Bilirkişi ve teknik danışman
açıklamaları,
f) Okunan veya okunmasından vazgeçilen
belge ve yazılar,
g) İstemler, reddi halinde gerekçesi,
h) Verilen kararlar,
i) Hüküm,
Yer alır.
Duruşma
tutanağının ispat gücü
MADDE 222. - (1) Duruşmanın nasıl
yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp
yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik
iddiası yöneltilebilir.
İKİNCİ
KISIM
Kamu
Davasının Sona Ermesi
BİRİNCİ BÖLÜM
Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm
Duruşmanın
sona ermesi ve hüküm
MADDE 223. - (1) Duruşmanın sona erdiği
açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı,
mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı,
hükümdür.
(2) Beraat kararı;
a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak
tanımlanmamış olması,
b) Yüklenen suçun sanık tarafından
işlenmediğinin sabit olması,
c) Yüklenen suç açısından failin kast veya
taksirinin bulunmaması,
d) Yüklenen suçun sanık tarafından
işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nede-ninin bulunması,
e) Yüklenen suçun sanık tarafından
işlendiğinin sabit olmaması,
Hallerinde verilir.
(3) Sanık hakkında;
a) Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş
küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin
bulunması,
b) Yüklenen suçun zorunluluk hali ya da
cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,
c) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku
ve telaş nedeniyle aşılması,
d) Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya
düşülmesi,
Hallerinde, kusurunun bulunmaması
dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
(4) İşlenen fiilin suç olma özelliğini
devam ettirmesine rağmen;
a) Etkin pişmanlık,
b) Şahsi cezasızlık sebebinin varlığı,
c) Karşılıklı hakaret,
d) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin
azlığı,
Dolayısıyla, faile ceza verilmemesi
hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
(5) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması
halinde, sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilir.
(6) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması
halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra,
güvenlik tedbirine hükmolunur.
(7) Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için
önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, davanın reddine karar
verilir.
(8) Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme
sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının
gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir.
Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da
şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma
kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir.
(9) Derhâl beraat kararı verilebilecek
hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.
(10) Adli yargı dışındaki bir yargı
merciine yönelik görevsizlik kararı kanun yolu bakımından hüküm sayılır.
Karar ve
hükümlerde gerekli oy sayısı
MADDE 224. - (1) Mahkemece karar ve
hükümler oybirliği veya oyçokluğuyla verilir.
(2) Karşı oya tutanakta yer verilir;
gerekçesi de tutanakta gösterilir.
Hükmün
konusu ve suçu değerlendirmede mahkemenin yetkisi
MADDE 225. - (1) Hüküm, ancak iddianamede
unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.
(2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde
iddia ve savunmalarla bağlı değildir.
İKİNCİ BÖLÜM
Suç Niteliğinde Değişiklik
Suçun
niteliğinin değişmesi
MADDE 226. - (1) Sanık, suçun hukukî
niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir
hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanuni unsurları gösterilen suçun
değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
(2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek
olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa
duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
(3) Ek savunma verilmesini gerektiren
hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı
bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi
yararlanır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Karar ve Hüküm
Müzakereye
katılacak hâkimler
MADDE 227. - (1) Müzakerede ancak karara
ve hükme katılacak hâkimler bulunur.
(2) Mahkeme başkanı, mahkemesinde staj
yapmakta olan hâkim ve avukat adaylarının müzakere sırasında hazır
bulunmalarına izin verebilir.
Müzakerenin
yönetimi
MADDE 228. - (1) Müzakereyi mahkeme
başkanı yönetir.
Oyların
toplanması
MADDE 229. - (1) Mahkeme başkanı, kıdemsiz
üyeden başlayarak oyları ayrı ayrı toplar ve en sonra kendi oyunu verir.
(2) Mahkeme başkan ve üyelerinden hiçbiri
herhangi bir konu veya sorun üzerinde azınlıkta kaldığını ileri sürerek
oylamaya katılmaktan çekinemez.
(3) Oylar dağılırsa sanığın en çok
aleyhine olan oy, çoğunluk meydana gelinceye kadar kendisine daha yakın olan
oya eklenir.
Hükmün
gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar
MADDE 230. - (1) Mahkûmiyet hükmünün
gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen
görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve
değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç
oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri
sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62 nci
maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı
Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın
yanı sıra, uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının
adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik
tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya
reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223 üncü
maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının
gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair
kararın gerekçesinde, 223 üncü maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında
belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen
hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde, bunun
nedenleri gerekçede gösterilir.
Hükmün
açıklanması
MADDE 231. - (1) Duruşma sonunda, 232 nci
maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası
okunarak, gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca
başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat
isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta
dinlenir.
Hükmün
gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar
MADDE 232. - (1) Hükmün başına, "Türk
Milleti adına" verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve
üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın,
mağdurun, vekilinin, kanuni temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın
açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği
yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı
tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa
geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına
konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan
hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek
hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en
kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye
göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza
miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup
bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer
vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri
mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir.
DÖRDÜNCÜ
KİTAP
Mağdur,
Şikâyetçi, Malen Sorumlu, Katılan
BİRİNCİ
KISIM
Suçun
Mağduru ile Şikâyetçinin Hakları
Suçun
mağduru ile şikâyetçinin çağırılması
MADDE 233. - (1) Mağdur ile şikâyetçi,
Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile
çağırılıp dinlenir.
(2) Bu hususta yapılacak çağrı bakımından
tanıklara ilişkin hükümler uygulanır.
Mağdur ile
şikâyetçinin hakları
MADDE 234. - (1) Mağdur ile şikâyetçinin
hakları şunlardır:
a) Soruşturma evresinde;
1. Delillerin toplanmasını isteme,
2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını
bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteme,
3. Vekili yoksa, baro tarafından kendisine
bir avukat görevlendirilmesini isteme,
4. 153 üncü maddeye uygun olmak koşuluyla
vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya alınan
eşyayı inceletme,
5. Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer
olmadığı yönündeki kararına kanunda yazılı usule göre itiraz hakkını kullanma.
b) Kovuşturma evresinde;
1. Duruşmadan haberdar edilme,
2. Kamu davasına katılma,
3. Tutanak ve belgelerden vekili aracılığı
ile örnek isteme,
4. Tanıkların davetini isteme,
5. Vekili yoksa, baro tarafından kendisine
avukat atanmasını isteme,
6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı
sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma.
(2) Mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış ya
da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olur ve bir
müdafii de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir.
(3) Bu haklar, suçun mağdurları ile
şikâyetçiye anlatılıp açıklanır ve bu husus tutanağa yazılır.
Mağdur ile
şikâyetçinin davete uymamaları
MADDE 235. - (1) Mağdur, şikâyetçi veya
vekilinin, dilekçelerinde veya tutanağa geçirilmiş olan beyanlarında
belirttikleri adresleri tebligata esas alınır.
(2) Bu adrese çıkartılan çağrıya rağmen
gelmeyen kimseye yeniden tebligatta bulunulmaz.
(3) Belirtilen adresin yanlışlığı,
eksikliği veya adres değişikliğinin bildirilmemesi nedeniyle tebligat
yapılamaması hâllerinde adresin araştırılması gerekmez.
(4) Bu kimselerin beyanının alınması
zorunlu görüldüğü hâllerde üçüncü fıkra uygulanmaz.
Mağdur ile
şikâyetçinin dinlenmesi
MADDE 236. - (1) Mağdurun tanık olarak
dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin hükümler uygulanır.
(2) İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi
bozulmuş çocuk veya mağdur, bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık
olarak bir defa dinlenebilir. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından
zorunluluk arzeden haller saklıdır.
(3) Mağdur çocukların veya işlenen suçun
etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer mağdurun tanık olarak dinlenmesi
sırasında, psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi
bulundurulur. Bunlar hakkında bilirkişilere ilişkin hükümler uygulanır.
İKİNCİ
KISIM
Kamu
Davasına Katılma
Kamu
davasına katılma
MADDE 237. - (1) Mağdur, suçtan zarar
gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece
mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar
şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya
katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp
reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda
açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.
Katılma
usulü
MADDE 238. - (1) Katılma, kamu davasının
açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren
sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
(2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten
ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği
sorulur.
(3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa
müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına
karar verilir.
(4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan
davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz.
Katılanın
hakları
MADDE 239. - (1) Mağdur veya suçtan zarar
gören, davaya katıldığında, mahkemeden istemesi halinde, baro tarafından bir
avukat görevlendirilir.
(2) Mağdur veya suçtan zarar görenin
çocuk, sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası
olması halinde, avukat görevlendirilmesi için istem aranmaz.
Katılmanın
davaya etkisi
MADDE 240. - (1) Katılma davayı durdurmaz.
(2) Tarihi belirlenmiş olan duruşma ve
yargılama usulüne ilişkin diğer işlemler vaktin darlığından dolayı katılan
kimse çağrılamayacak veya kendisine haber verilemeyecek olsa bile belirli
gününde yapılır.
Katılmadan
önceki kararlara itiraz
MADDE 241. - (1) Katılmadan önce verilmiş
olan kararlar katılana tebliğ edilmez.
(2) Bu kararlara karşı kanun yoluna
başvurabilmesi için Cumhuriyet savcısı için öngörülen sürenin geçmesiyle,
katılan da başvuru hakkını kaybeder.
Katılanın
kanun yoluna başvurması
MADDE 242. - (1) Katılan, Cumhuriyet
savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir.
(2) Karar, katılanın başvurusu üzerine
bozulursa, Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip eder.
Katılmanın
hükümsüz kalması
MADDE 243. - (1) Katılan, vazgeçerse veya
ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek
üzere davaya katılabilirler.
BEŞİNCİ
KİTAP
Özel
Yargılama Usulleri
BİRİNCİ
KISIM
Gaiplerin ve
Kaçakların Yargılanması, Tüzel
Kişilerin Soruşturmada ve
Kovuşturmada Temsili Bazı Suçlara İlişkin Muhakeme Usulü
BİRİNCİ BÖLÜM
Gaiplerin Yargılanması
Gaibin
tanımı ve yapılabilecek işlemler
MADDE 244. - (1) Bulunduğu yer bilinmeyen
veya yurt dışında bulunup da yetkili mahkeme önüne getirilemeyen veya
getirilmesi uygun bulunmayan sanık gaip sayılır.
(2) Gaip hakkında duruşma açılmaz;
mahkeme, delillerin ele geçirilmesi veya korunması amacıyla gerekli işlemleri
yapar.
(3) Bu işlemler naip hâkim veya istinabe
olunan mahkeme aracılığıyla da yapılabilir.
(4) Bu işlemler sırasında sanığın müdafii
veya kanuni temsilcisi veya eşi hazır bulunabilir. Gerektiğinde, mahkemece
barodan bir müdafi görevlendirilmesi istenir.
Gaibe ihtar
MADDE 245. - (1) Adresi bilinmeyen gaibe,
mahkeme önüne gelmesi veya adresini bildirmesi hususları uygun bir iletişim
aracıyla ihtar edilir.
Sanığa
verilecek güvence belgesi
MADDE 246. - (1) Mahkeme, gaip olan sanık
hakkında duruşmaya gelmesi halinde tutuklanmayacağı hususunda bir güvence
belgesi verebilir ve bu güvence koşullara bağlanabilir.
(2) Sanık, hapis cezası ile mahkûm olur
veya kaçmak hazırlığında bulunur veya güvence belgesinin bağlı olduğu koşullara
uymazsa belgenin hükmü kalmaz.
İKİNCİ BÖLÜM
Kaçakların Yargılanması
Kaçağın
tanımı
MADDE 247. - (1) Hakkındaki kovuşturmanın
sonuçsuz kalmasını sağlamak amacıyla yurt içinde saklanan veya yabancı ülkede
bulunan ve bu nedenle mahkeme tarafından kendisine ulaşılamayan kişiye kaçak
denir.
(2) Kaçak sanık hakkında kovuşturma
yapılabilir. Ancak, daha önce sorgusu yapılmamış ise, mahkûmiyet kararı
verilemez.
(3) Duruşma yapılan hallerde kaçak sanığın
müdafii yoksa, mahkeme barodan bir avukat görevlendirilmesini ister.
Zorlama
amaçlı elkoyma ve teminat belgesi
MADDE 248. - (1) Kaçak sanığın duruşmaya
gelmesini sağlamak amacıyla Türkiye'de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına
amaçla orantılı olarak mahkeme kararıyla elkonulabilir ve gerektiğinde idaresi
için kayyım atanır. Elkoyma ve kayyım atama kararı müdafiine bildirilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar
(madde 76, 77, 78),
2. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti
(madde 79, 80),
3. Hırsızlık (madde 141, 142),
4. Yağma (madde 148, 149),
5. Güveni kötüye kullanma (madde 155),
6. Dolandırıcılık (madde 157, 158),
7. Hileli iflas (madde 161),
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (madde 188),
9. Parada sahtecilik (madde 197),
10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
(madde 220),
11. Zimmet (madde 247),
12. İrtikap (madde 250),
13. Rüşvet (madde 252),
14. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
15. Edimin ifasına fesat karıştırma (madde
236),
16. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar
(madde 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308),
17. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu
örgütlere silah sağlama (madde 315),
18. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve
Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337),
Suçları,
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları,
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda
tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar,
Hakkında uygulanır.
(3) Elkonulan mal, hak ve alacakların
korunmasında, elkoymaya ilişkin hükümler uygulanır. Tedbirlere ilişkin
kararların özetinin bir gazetede ilânına mahkemece karar verilebilir.
(4) Kaçak yakalandığında veya
kendiliğinden gelerek teslim olduğunda elkoymanın kaldırılmasına karar verilir.
(5) Kaçak hakkında 100 üncü ve sonraki
maddeler gereğince, sulh ceza hâkimi veya mahkeme tarafından yokluğunda
tutuklama kararı verilebilir.
(6) Mahkeme elkoymaya karar verdiğinde,
kaçağın yasal olarak bakmakla yükümlü bulunduğu yakınlarının alınan tedbirler
nedeniyle yoksulluğa düşebileceklerini saptarsa, bunların geçimlerini sağlamak
üzere, elkonulan mal varlığından sosyal durumları ile orantılı miktarda
yardımda bulunulması konusunda kayyıma izin verir.
(7) 246 ncı madde hükmü kaçaklar hakkında
da uygulanır.
(8) Bu kararlara karşı itiraz edilebilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Tüzel Kişilerin Soruşturmada ve Kovuşturmada
Temsili
Tüzel
kişinin temsili
MADDE 249. - (1) Bir tüzel kişinin
faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve
kovuşturmada tüzel kişinin organ veya temsilcisi, katılan veya savunma makamı
yanında yer alan sıfatıyla duruşmaya kabul edilir.
(2) Bu durumda, tüzel kişinin organ veya
temsilcisi bu Kanunun katılana veya sanığa sağladığı haklardan yararlanır.
(3) Birinci fıkra hükmü, sanığın aynı
zamanda tüzel kişinin organ veya temsilcisi sıfatını taşıması hâlinde
uygulanmaz.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Bazı Suçlara İlişkin Muhakeme
Görev ve
yargı çevresinin belirlenmesi
MADDE 250. - (1) Türk Ceza Kanununun 188
inci maddesinin 5 inci fıkrası ile İkinci Kitap Dördüncü Kısmın 4, 5, 6 ve 7
nci bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlarla (305, 318, 319, 323,
324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ilgili davalar; Adalet Bakanlığının teklifi
üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili
kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza
mahkemelerinde görülür.
(2) Gelen iş durumu göz önünde
bulundurularak birinci fıkrada belirtilen suçlara bakmakla görevli olmak üzere,
aynı yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi kurulmasına, Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Bu hâlde,
mahkemeler numaralandırılır. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı
adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde
görevlendirilemez.
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları
işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş
ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın
yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil
askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Soruşturma
MADDE 251. - (1) 250 nci madde kapsamına
giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların
soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat
yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile
Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları,
Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara
bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde
görevlendirilemez.
(2) 250 nci madde kapsamına giren suçların
soruşturması ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcıları, hâkim tarafından
verilmesi gerekli kararları, varsa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu
işlerle görevlendirilen ağır ceza mahkemesi üyesinden, aksi halde yetkili adlî
yargı hâkimlerinden isteyebilirler.
(3) Soruşturmanın gerekli kıldığı hâllerde
suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapılabilir.
Suç, ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yer dışında işlenmiş ise, Cumhuriyet savcısı,
suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısından soruşturmanın yapılmasını
isteyebilir.
(4) Suç askerî bir mahalde işlenmiş ise,
Cumhuriyet savcısı ilgili askerî savcılıktan soruşturmanın yapılmasını
isteyebilir. Üçüncü fıkraya göre soruşturma yapmak üzere görevlendirilen
Cumhuriyet savcıları ile askerî savcılıklar, bu soruşturmayı öncelikle ve
ivedilikle yaparlar.
(5) 250 nci madde kapsamına giren
suçlarda, yakalananlar için 91 inci maddenin birinci fıkrasındaki yirmidört
saatlik süre kırksekiz saat olarak uygulanır. Anayasanın 120 nci maddesi
gereğince olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan kişiler hakkında 91
inci maddenin üçüncü fıkrasında dört gün olarak belirlenen süre Cumhuriyet
savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir. Hâkim, karar
vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler.
(6) 250 nci madde kapsamına giren suçlarla
ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda kolluk; soruşturma ve kovuşturma sebebiyle
şüpheli veya sanığı, tanığı, bilirkişiyi ve suçtan zarar gören şahsı, ağır ceza
mahkemesi veya başkanının, Cumhuriyet savcısının, mahkeme naibinin veya
istinabe olunan hâkimin emirleriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır
bulundurmaya mecburdur.
(7) 250 nci maddede belirtilen suçlar
nedeniyle Cumhuriyet savcıları, soruşturmanın gerekli kılması halinde, geçici
olarak, bu mahkemelerin yargı çevresi içindeki genel ve özel bütçeli idarelere,
kamu iktisadi teşebbüslerine, il özel idarelerine ve belediyelere ait bina,
araç, gereç ve personelden yararlanmak için istemde bulunabilirler.
(8) Türk Silahlı Kuvvetleri kıt'a,
karargâh ve kurumlarından istemde bulunulması hâlinde, istem, yetkili amirlikçe
değerlendirilerek yerine getirilebilir.
Kovuşturma
MADDE 252. - (1) 250 nci madde kapsamına
giren suçlarla ilgili davalara ait duruşmalarda aşağıdaki hükümler uygulanır:
a) Bu suçlar acele işlerden sayılır ve
bunlarla ilgili davalara adlî tatilde de bakılır.
b) Sanık sayısının çok fazla olması
durumunda, sanıkların bir kısmının duruşmanın bazı oturumları ile ilgileri bulunmuyor
ise duruşmanın bu oturumlarının, yokluklarında yapılmasına mahkemece karar
verilebilir. Ancak, bu sanıkların yokluklarında yapılan oturumlarda kendilerini
etkileyen bir hâl ortaya çıktığı takdirde buna ilişkin söz ve işlerin esaslı
noktaları sonraki oturumlarda kendilerine bildirilir.
c) Mahkeme, güvenliğin sağlanması
bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verebilir.
d) Bu davalarda esas hakkındaki iddiasını
bildirmek için Cumhuriyet savcısına, katılan veya vekiline; iddialara karşı
savunmasını yapmak için sanık veya müdafiine makul bir süre verilir. Bu süre,
savunma hakkının sınırlanması anlamına geleceği durumlarda re'sen uzatılabilir.
e) Mahkeme, duruşmanın düzen ve
disiplinini bozan sözlü veya yazılı beyan ve davranışlar ile mahkemeye, mahkeme
başkanı veya üyelerden herhangi birine, Cumhuriyet savcısına, müdafie, tutanak
kâtibine yahut görevlilere tahkir veya hakaret oluşturan söz ve davranışlar
hakkında yayım yasağı koyabilir.
f) Mahkeme başkanı, duruşmanın düzenini
bozan sanığı veya müdafii o günkü oturumun tamamına çıkmamak üzere, duruşma
salonundan çıkartır. Bunların, sonra gelen oturumda da duruşmayı önemli ölçüde
aksatacak davranışlara devam edecekleri anlaşılırsa ve hazır bulunmaları
gerekli görülmezse, yokluklarında duruşmaya devam olunmasına mahkemece karar
verilebilir. Bu karar, esasa ilişkin iddia ve savunmanın yapılmasına engel
olacak biçimde uygulanamaz ve sanığın kendisini başka bir müdafi ile temsil
ettirmesine izin verilir. Duruşma salonundan çıkartılan sanık veya müdafiin
bundan sonraki oturumlarda da duruşmanın düzenini bozmakta ısrar etmeleri
hâlinde, bir daha aynı dava ile ilgili oturumların tamamına veya bir kısmına
katılmamalarına da karar verilebilir. Bu hüküm müdafi hakkında uygulandığı
takdirde, durum ilgili baroya bildirilir. Bu halde de sanığın kendisini başka
bir müdafi ile temsil ettirmesi için uygun bir süre verilir. Oturumların bir
kısmına ya da tamamına katılmamasına karar verilen müdafi Avukatlık Kanununun
41 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince tayin edilmiş ise durum, kendisini
tayin eden mercie de bildirilir. Duruşma salonundan çıkartılan sanık veya
müdafii tekrar duruşmaya alındıklarında, yokluklarında yapılan iş ve işlemlerin
esaslı noktaları kendilerine bildirilir. Sanık ya da müdafii dilerse
yokluklarındaki tutanak örnekleri de kendilerine verilir. Duruşma salonundan çıkartılan
veya oturumlara katılmamalarına karar verilen sanık veya müdafiler mahkemenin
tayin edeceği süre içerisinde yazılı savunma verebilirler.
g) Bu Kanunun 6 ncı maddesi, 250 nci madde
kapsamına giren suçlara bakan ağır ceza mahkemeleri hakkında uygulanmaz.
h) Kendisine veya onun namına tebligat
yapılacak kimselere tebligat yapılmaması hallerinde, işin ivediliğine göre
basın veya diğer kitle iletişim araçlarıyla tebligat yapılabilir.
İKİNCİ
KISIM
Uzlaşma
ve Müsadere
BİRİNCİ BÖLÜM
Uzlaşma
Uzlaşma
MADDE 253. - (1) Cumhuriyet savcısı,
yapılan soruşturmanın durumuna göre, kanunun uzlaşma yapılabilmesi olanağını
verdiği hâllerde, faili bu Kanunun öngördüğü usullere göre davet ederek suçtan
dolayı sorumluluğunu kabul edip etmediğini sorar.
(2) Fail, suçu ve fiilinden doğmuş olan
maddî ve manevî zararın tümünü veya bunun büyük bir kısmını ödemeyi veya
zararları gidermeyi kabullendiğinde durum mağdura veya varsa vekiline veya
kanuni temsilcisine bildirilir.
(3) Mağdur, verilmiş olan zararın tümüyle
veya büyük bir kısmı itibarıyla giderildiğinde özgür iradesi ile uzlaşacağını
bildirirse, soruşturma sürdürülmez.
(4) Cumhuriyet savcısı, fail ile mağdur
arasında uzlaşma işlemlerini idare etmek, tarafları bir araya getirerek bir
sonuca ulaşmalarını sağlamak üzere, fail ve mağdurun bir avukat üzerinde
anlaşamadıkları takdirde, bir veya birden fazla avukatın uzlaştırmacı olarak
görevlendirilmesini barodan ister.
(5) Uzlaştırıcı, başvurunun yapıldığı
tarihten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaşmayı sonuçlandırır. Cumhuriyet
savcısı bir defaya mahsus olmak üzere bu süreyi otuz gün daha uzatabilir.
Uzlaştırma süresince zamanaşımı durur.
(6) Uzlaşma müzakereleri gizli olarak
yürütülür. Uzlaştırma sırasında ileri sürülen bilgi, belge ve açıklamalar
taraflarca izin verilmedikçe daha sonra açıklanamaz. Uzlaştırmanın başarısız
olması nedeniyle daha sonra dava açılması halinde uzlaştırma sırasında failin
bazı olayları veya suçu ikrar etmiş olması davada aleyhine delil olarak
kullanılmaz.
(7) Uzlaştırmacı, yaptığı işlemleri ve
uzlaşmayı sağlayıcı müdahalelerini belirten bir raporu on gün içinde ilgili
Cumhuriyet savcısına sunar.
(8) Zarar uzlaşmaya uygun olarak
giderildiğinde ve uzlaştırma işleminin giderleri, fail tarafından ödendiğinde,
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir.
Mahkeme
tarafından uzlaştırma
MADDE 254. - (1) Kamu davasının açılması
halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü
maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde,
davanın düşmesine karar verilir.
Birden çok
fail bulunması hâlinde uzlaşma
MADDE 255. - (1) Aralarında iştirak
ilişkisi olsun veya olmasın birden çok kişi tarafından işlenen suçlarda, ancak
uzlaşan kişi uzlaşmadan yararlanır.
İKİNCİ BÖLÜM
Müsadere Usulü
Başvuru
MADDE 256. - (1) Müsadere kararı verilmesi
gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla
beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya
katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir.
(2) Kamu davası açılmış olup da iade
edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla
birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re'sen veya
ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verilir.
Duruşma ve
karar
MADDE 257. - (1) 256 ncı maddeye göre
verilmesi gereken kararlar, duruşmalı olarak verilir.
(2) Müsadere veya iade olunacak eşya veya
diğer malvarlığı değerleri üzerinde hakkı olan kimseler de, duruşmaya çağrılır.
Bu kişiler, sanığın sahip olduğu hakları kullanabilirler.
(3) Çağrıya uymamaları, işlemin
ertelenmesine neden olmaz ve hükmün verilmesini engellemez.
Kanun yolu
MADDE 258. - (1) 256 ncı maddeye göre
verilecek hükümlere karşı Cumhuriyet savcısı, katılan ve 257 nci maddede
belirlenen kişiler için istinaf yolu açıktır.
Suç konusu
olmayan eşyanın müsaderesi
MADDE 259. - (1) Suç konusu olmayıp sadece
müsadereye tâbi bulunan eşyanın müsaderesine sulh ceza hâkimi tarafından
duruşma yapılmaksızın karar verilir.
ALTINCI
KİTAP
Kanun
Yolları
BİRİNCİ
KISIM
Genel
Hükümler
Kanun
yollarına başvurma hakkı
MADDE 260. - (1) Hâkim ve mahkeme
kararlarına karşı, Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan
sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya
katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun
yolları açıktır.
(2) Asliye ceza mahkemesinde bulunan
Cumhuriyet savcıları, mahkemenin yargı çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin;
ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin
yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin; bölge adliye
mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları bölge adliye mahkemelerinin
kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine
olarak da kanun yollarına başvurabilir.
Avukatın
başvurma hakkı
MADDE 261. - (1) Avukat, müdafiliğini veya
vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun
yollarına başvurabilir.
Yasal
temsilcinin ve eşin başvurma hakkı
MADDE 262. - (1) Şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşi, şüpheli veya
sanığa açık olan kanun yollarına süresi içinde kendiliklerinden
başvurabilirler. Şüphelinin veya sanığın başvurusuna ilişkin hükümler, bunlar
tarafından yapılacak başvuru ve onu izleyen işlemler için de geçerlidir.
Tutuklunun
kanun yollarına başvurması
MADDE 263. - (1) Tutuklu bulunan şüpheli
veya sanık, zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi
müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun
yollarına başvurabilir.
(2) Zabıt kâtibine başvuru hâlinde, kanun
yollarına başvuru beyanı veya dilekçesi ilgili deftere kaydedildikten sonra bu
hususları belirten bir tutanak düzenlenerek tutuklu bulunan şüpheli veya sanığa
bir örneği verilir.
(3) Kurum müdürüne başvuru hâlinde ikinci
fıkra hükmüne göre işlem yapılarak, tutanak ve dilekçe derhâl ilgili mahkemeye
gönderilir. Zabıt kâtibi başvuruyu ilgili deftere kaydeder.
(4) Zabıt kâtibi veya kurum müdürü
tarafından ikinci fıkra hükmüne göre işlem yapıldığı zaman kanun yolları için
bu Kanunda belirlenen süreler kesilmiş sayılır.
Kanun
yolunun belirlenmesinde yanılma
MADDE 264. - (1) Kabul edilebilir bir
başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın
haklarını ortadan kaldırmaz.
(2) Bu hâlde başvurunun yapıldığı merci,
başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie gönderir.
Cumhuriyet
savcısının başvuru sonucunun kapsamı
MADDE 265. - (1) Cumhuriyet savcısı
tarafından aleyhine kanun yoluna gidilen karar, sanık lehine bozulabilir veya
değiştirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda,
yeniden verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir
cezayı içeremez.
Başvurudan
vazgeçilmesi ve etkisi
MADDE 266. - (1) Kanun yoluna
başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye
kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası
olmaksızın vazgeçilemez.
(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan
vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu
hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.
(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası
uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna
başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya
sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır.
İKİNCİ
KISIM
Olağan
Kanun Yolları
BİRİNCİ BÖLÜM
İtiraz
İtiraz
olunabilecek kararlar
MADDE 267. - (1) Hâkim kararları ile
kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna
gidilebilir.
İtiraz
usulü ve inceleme mercileri
MADDE 268. - (1) Hâkim veya mahkeme
kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye
göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren
mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine
beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla
tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263
üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya
mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç
gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
(3) İtirazı incelemeye yetkili merciler
aşağıda gösterilmiştir:
a) Sulh ceza hâkiminin kararlarına yapılan
itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları asliye ceza mahkemesi
hâkimine aittir.
b) Sulh ceza işleri, asliye ceza hâkimi
tarafından görülüyorsa itirazı inceleme yetkisi ağır ceza işlerini gören
mahkeme başkanına aittir.
c) Asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından
verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde
bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen
kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesinin
birden çok dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen
daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza
mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir.
d) Naip hâkim kararlarına yapılacak
itirazların incelenmesi, mensup oldukları ağır ceza mahkemesi başkanına,
istinabe olunan mahkeme kararlarına karşı yukarıdaki bentlerde belirtilen
esaslara göre bulundukları yerdeki mahkeme başkanı veya mahkemeye aittir.
e) Bölge adliye mahkemesi ceza
dairelerinin kararları ile Yargıtay ceza dairelerinin esas mahkeme olarak
baktıkları davalarda verdikleri kararlara yapılan itirazlarda; üyenin kararını
görevli olduğu dairenin başkanı, daire başkanı ile ceza dairesinin kararını
numara itibarıyla izleyen ceza dairesi; son numaralı daire söz konusu ise
birinci ceza dairesi inceler.
İtirazın
kararın yerine getirilmesinde etkisi
MADDE 269. - (1) İtiraz, kararın yerine
getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz.
(2) Ancak, kararına itiraz edilen makam
veya kararı inceleyecek merci, geri bırakılmasına karar verebilir.
İtirazın
Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve araştırma
yapılması
MADDE 270. - (1) İtirazı inceleyecek
merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı
tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli
gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir.
Karar
MADDE 271. - (1) Kanunda yazılı olan
hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir.
Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil
dinlenir.
(2) İtiraz yerinde görülürse, merci, aynı
zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.
(3) Karar mümkün olan en kısa sürede
verilir.
(4) Merciin, itiraz üzerine verdiği
kararları, kesindir; ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama
kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.
İKİNCİ BÖLÜM
İstinaf
İstinaf
MADDE 272. - (1) İlk derece
mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak,
onbeş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler, bölge adliye
mahkemesince re'sen incelenir.
(2) Hükümden önce verilip hükme esas
teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararlarına karşı
da hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir.
(3) Ancak,
a) Sonuç olarak belirlenen ikibin lira
dahil adli para cezasına mahkûmiyet hükümlerine,
b) Üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adlî
para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine,
c) Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan
hükümlere,
Karşı istinaf yoluna başvurulamaz.
İstinaf
istemi ve süresi
MADDE 273. - (1) İstinaf istemi, hükmün
açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe
verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan
tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu sanık hakkında 263
üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, istinaf yoluna başvurma hakkı
olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.
(3) Asliye ceza mahkemelerinde bulunan
Cumhuriyet savcıları, mahkemelerinin yargı çevresi içerisindeki sulh ceza
mahkemelerinin; ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları,
mahkemelerinin yargı çevresi içerisindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin
hükümlerine karşı, kararın o yer Cumhuriyet Başsavcılığına geliş tarihinden
itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurabilirler.
(4) Sanık ve bu Kanuna göre katılan
sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya
katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanların dilekçe
veya beyanında, başvuruya ilişkin nedenlerin gösterilmemesi inceleme
yapılmasına engel olmaz.
(5) Cumhuriyet savcısı, istinaf yoluna
başvurma nedenlerini gerekçeleriyle birlikte yazılı isteminde açıkça gösterir.
Bu istem ilgililere tebliğ edilir. İlgililer, tebliğ tarihinden itibaren yedi
gün içinde bu husustaki cevaplarını bildirebilirler.
Eski hâle
getirme süresi içinde istinaf süresinin işlemesi
MADDE 274. - (1) Sanık, yokluğunda
aleyhine verilen hükümlere karşı eski hâle getirme isteminde bulunabilir. Eski
hâle getirme süresi içinde de istinaf süresi işler. Sanığın eski hâle getirme
isteminde bulunduğu hâllerde, ayrıca istinaf isteminde bulunması gerekir. Bu
hâlde istinaf istemi ile ilişkili işler, eski hâle getirme istemi hakkında
karar verilinceye kadar ertelenir.
İstinaf
başvurusunun etkisi
MADDE 275. - (1) Süresi içinde yapılan
istinaf başvurusu, hükmün kesinleşmesini engeller.
(2) Hüküm, istinaf yoluna başvuran
Cumhuriyet savcısına veya ilgililere gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa;
hükme karşı istinaf yoluna başvurulduğunun mahkemece öğrenilmesinden itibaren
gerekçe yedi gün içinde tebliğ edilir.
İstinaf
isteminin hükmü veren mahkemece reddi
MADDE 276. - (1) İstinaf istemi, kanuni
sürenin geçmesinden sonra veya aleyhine istinaf yoluna başvurulamayacak bir
hükme karşı yapılmışsa ya da istinaf yoluna başvuranın buna hakkı yoksa, hükmü
veren mahkeme bir kararla dilekçeyi reddeder.
(2) İstinaf başvurusunda bulunan
Cumhuriyet savcısı veya ilgililer, ret kararının kendilerine tebliğinden
itibaren yedi gün içinde bölge adliye mahkemesinden bu hususta bir karar
vermesini isteyebilirler. Bu takdirde dosya bölge adliye mahkemesine
gönderilir. Ancak, bu nedenle hükmün infazı ertelenemez.
İstinaf
isteminin tebliği ve cevabı
MADDE 277. - (1) 276 ncı maddeye göre
hükmü veren mahkemece reddedilmeyen istinaf dilekçesi veya beyana ilişkin tutanağın bir örneği karşı
tarafa tebliğ olunur. Karşı taraf, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde
yazılı olarak cevabını verebilir.
(2) Karşı taraf sanık ise, bir tutanağa
bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapılacak bir beyanla da cevabını verebilir.
Cevap verildikten veya bunun için belirli süre bittikten sonra dava dosyası,
bölge adliye mahkemesine sunulmak üzere, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(3) 262 ve 263 üncü madde hükümleri
saklıdır.
Bölge
adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısının görevi
MADDE 278. - (1) Dava dosyası, bölge
adliye mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına geldiğinde incelenerek, varsa
tebligat eksikliklerinin giderilmesi sağlandıktan ve sunulması gereken belge ve
deliller de eklendikten sonra, yazılı düşünceyi içeren bir tebliğname ile
birlikte bölge adliye mahkemesi ceza dairesine verilir. Bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen
tebliğname ilgililere de tebliğ olunur.
Dosya
üzerinde ön inceleme
MADDE 279. - (1) Dosya üzerinde yapılan ön
inceleme sonunda;
a) Bölge adliye mahkemesinin yetkili
olmadığının anlaşılması hâlinde dosyanın yetkili bölge adliye mahkemesine
gönderilmesine,
b) Bölge adliye mahkemesine başvurunun
süresi içinde yapılmadığının, incelenmesi istenen kararın bölge adliye
mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının, başvuranın buna hakkı
bulunmadığının anlaşılması hâlinde istinaf başvurusunun reddine,
Karar verilir.
Bölge
adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma
MADDE 280. - (1) Bölge adliye mahkemesi,
Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesini, dosyayı ve dosyayla birlikte
sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;
a) İlk derece mahkemesinin kararında usule
veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde
veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından
değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan
reddine,
b) İlk derece mahkemesinin kararında 289
uncu maddede belirtilen bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün
bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan
ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk
derece mahkemesine gönderilmesine,
c) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri
aldıktan sonra ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak davanın yeniden
görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına,
Karar verir.
Duruşma
hazırlığı
MADDE 281. - (1) Duruşma hazırlığı aşamasında
bölge adliye mahkemesi başkanı veya görevlendireceği üye, 175 inci madde
hükümlerine uygun olarak duruşma gününü saptar; gerekli çağrıları yapar.
Tutuksuz sanığa yapılacak çağrıda kendi başvurusu üzerine açılacak davanın
duruşmasına gelmediğinde davasının reddedileceği ayrıca bildirilir.
(2) Mahkemece, gerekli görülen tanıkların,
bilirkişilerin dinlenilmesine ve keşfin yapılmasına karar verilir.
İstisnalar
MADDE 282. - (1) Duruşma açıldığında
aşağıda gösterilen istisnalar dışında bu Kanunun duruşma hazırlığı, duruşma ve
karara ilişkin hükümleri uygulanır:
a) Duruşma, bu Kanunun öngördüğü genel
hükümlere göre başladıktan sonra görevlendirilen üyenin inceleme raporu okunur.
b) İlk derece mahkemesinin gerekçeli hükmü
de okunur.
c) İlk derece mahkemesinde dinlenilen
tanıkların ifadelerini içeren tutanaklar ile keşif tutanakları, bilirkişi
raporu, bölge adliye mahkemesi duruşma hazırlığı aşamasında toplanan delil ve
belgeler, yapılmışsa keşif ve bilirkişi açıklamalarına ilişkin tutanak ve
raporlar okunur.
d) Bölge adliye mahkemesi duruşmasında
dinlenilmeleri gerekli görülen tanık ve bilirkişiler çağrılır.
Sanık
lehine başvurma hâlinde verilecek hüküm
MADDE 283. - (1) İstinaf yoluna sanık
lehine başvurulmuşsa, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan
cezadan daha ağır olamaz.
Direnme
yasağı
MADDE 284. - (1) Bölge adliye mahkemesi
karar ve hükümlerine karşı direnilemez; bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna
gidilemez.
(2) İtiraz ve temyize ilişkin hükümler
saklıdır.
Özel kanunların
temyize ilişkin hükümleri
MADDE 285.- (1) Türk Ceza Kanununun 18
inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmü hariç; diğer kanunlarda temyiz
edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da
bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin ilk
derece mahkemelerinin karar ve hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurulur.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Temyiz
Temyiz
MADDE 286. - (1) Bölge adliye mahkemesi
ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
(2) Ancak,
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş
yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para
cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye
mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş
yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
c) Sulh ceza mahkemesinin görevine giren
suçlarla ilgili olarak ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her
türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
d) Adli para cezasını gerektiren suçlarda
ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin suç niteliğini
değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine
veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarını
değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
f) On yıl veya daha az hapis cezasını veya
adli para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat
kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen beraat kararları
ile istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer
olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile
ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen davanın düşmesine, ceza
verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine veya istinaf başvurusunun
reddine dair kararlar,
h) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar
içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden
fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
Temyiz edilemez.
Hükümden
önceki kararların temyizi
MADDE 287. - (1) Hükümden önce verilip
hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme
kararları da hükümle beraber temyiz olunabilir.
Temyiz
nedeni
MADDE 288. - (1) Temyiz, ancak hükmün
hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
(2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya
yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.
Hukuka
kesin aykırılık hâlleri
MADDE 289. - (1) Temyiz dilekçesi veya
beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık
var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül
etmemiş olması.
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun
gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret
istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme
katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme
katılması.
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya
bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen
mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde
açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince
gerekçeyi içermemesi.
h) Hüküm için önemli olan hususlarda
mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
Sanığın
yararına olan kurallara aykırılık
MADDE 290. - (1) Sanığın yararına olan
hukuk kurallarına aykırılık, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet
savcısına bir hak vermez.
Temyiz istemi
ve süresi
MADDE 291. - (1) Temyiz istemi, hükmün
açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe
verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan
tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık
hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı
olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.
Eski hâle
getirme süresi içinde temyiz süresinin işlemesi
MADDE 292. - (1) Sanığın aleyhine
yokluğunda verilen hükümlerde eski hâle getirme istemiyle ilgili olarak 274
üncü madde hükümleri uygulanır.
Temyiz
başvurusunun etkisi
MADDE 293. - (1) Süresi içinde yapılan
temyiz başvurusu, hükmün kesinleşmesini engeller.
(2) Hüküm, temyiz eden Cumhuriyet
savcısına veya ilgililere gerekçesiyle birlikte açıklanmamışsa; hükmün temyiz
edildiğinin bölge adliye mahkemesince öğrenilmesinden itibaren gerekçe yedi gün
içinde tebliğ edilir.
Temyiz
başvurusunun içeriği
MADDE 294. - (1) Temyiz eden, hükmün neden
dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî
yönüne ilişkin olabilir.
Temyiz
gerekçesi
MADDE 295. - (1) Temyiz başvurusunda
temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin
bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü
temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe
verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın
yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise,
ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa
bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir;
tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci
madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.
Temyiz
isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi
MADDE 296. - (1) Temyiz istemi, kanuni
sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz
edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye
veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.
(2) Temyiz eden, ret kararının kendisine
tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini
isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı
hükmün infazı ertelenemez.
Temyiz
dilekçesinin tebliği ve cevabı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görevi
MADDE 297. - (1) 296 ncı maddeye göre
hükmü veren bölge adliye mahkemesince reddedilmeyen temyiz istemine ilişkin
dilekçesinin bir örneği karşı tarafa tebliğ olunur. Karşı taraf, tebliğ
tarihinden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevabını verebilir.
(2) Cevap verildikten veya bunun için
belirli süre bittikten sonra dava dosyası, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığı tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(3) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen tebliğname, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç
doğurabilecek görüş içermesi hâlinde sanık veya müdafii ile katılan veya
vekillerine ilgili dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren
bir hafta içinde yazılı olarak cevap verebilir.
(4) Üçüncü fıkra uyarınca yapılacak
tebligatlar, ilgililerin dava dosyasından belirlenen son adreslerine
yapılmasıyla geçerli olur.
(5) 262 ve 263 üncü madde hükümleri
saklıdır.
Temyiz
isteminin reddi
MADDE 298. - (1) Yargıtay, süresi içinde
temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz
edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini
içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.
Duruşmalı
inceleme
MADDE 299. - (1) On yıl veya daha fazla
hapis cezasına ilişkin hükümlerde, Yargıtay, incelemelerini sanığın temyiz
başvurusundaki istemi üzerine veya dilerse re'sen duruşma yoluyla yapar.
Duruşma gününden sanığa veya istemi üzerine müdafiine haber verilir. Sanık,
duruşmada hazır bulunabileceği gibi,
kendisini bir müdafi ile de temsil ettirebilir.
(2) Sanık, tutuklu ise duruşmaya katılmak
isteminde bulunamaz.
(3) Yukarıdaki fıkralarda yazılı hâllerde
temyiz isteminde bulunan katılana da duruşma günü bildirilir.
Duruşmada
usul
MADDE 300. - (1) Duruşmadan önce
görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor üyelere
açıklanır. Üyeler, ayrıca bizzat dosyayı incelerler. Bu hususlar
gerçekleştikten sonra duruşma açılır.
(2) Duruşmada Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı veya yerine görevlendirdiği Yargıtay Cumhuriyet savcısı, sanık,
müdafii, katılan ve vekili iddia ve savunmalarını açıklar. Temyizi istemiş olan
tarafa önce söz verilir. Her hâlde son söz sanığındır.
Temyizde
incelenecek hususlar
MADDE 301. - (1) Yargıtay, yalnız temyiz
başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan
kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler
yapar.
Temyiz
isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması
MADDE 302. - (1) Bölge adliye mahkemesinin
temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz
isteminin esastan reddine karar verilir.
(2) Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz
başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar
nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir.
(3) Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen
sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer
hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir.
(4) Hükmün bozulmasına neden olan hukuka
aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar
da aynı zamanda bozulur.
(5) 289 uncu madde hükümleri saklıdır.
Yargıtayca
davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi
MADDE 303. - (1) Hükme esas olarak
saptanan olaylara uygulanmasında hukuka aykırılıktan dolayı hüküm bozulmuş ise,
aşağıdaki hâllerde Yargıtay davanın esasına hükmedebileceği gibi hükümdeki
hukuka aykırılığı da düzeltebilir:
a) Olayın daha ziyade aydınlanması
gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit
bir cezaya hükmolunması gerekirse.
b) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının
iddiasına uygun olarak sanığa kanunda yazılı cezanın en alt derecesini
uygulamayı uygun görürse.
c) Mahkemece sabit görülen suçun
unsurları, niteliği ve cezası hükümde doğru gösterilmiş olduğu hâlde sadece
kanunun madde numarası yanlış yazılmış ise.
d) Hükümden sonra yürürlüğe giren kanun,
suçun cezasını azaltmış ve mahkemece sanığa verilecek cezanın belirlenmesinde
artırma sebebi kabul edilmemiş veya yeni bir kanun ile fiil suç olmaktan
çıkarılmış ise birinci hâlde daha az bir cezanın hükmolunması ve ikinci hâlde
hiç ceza hükmolunmaması gerekirse.
e) Sanığın açıkça saptanmış olan doğum ve
suç tarihlerine göre verilecek cezanın belirlenmesinde gerekli indirim
yapılmamış veya yanlış indirim yapılmış ise.
f) Artırma veya indirim sonucunda
verilecek ceza süresi veya miktarının belirlenmesinde maddî hata yapılmış ise.
g) Türk Ceza Kanununun 61 inci
maddesindeki sıralamanın gözetilmemesi yüzünden eksik veya fazla ceza verilmiş
ise.
h) Harçlar Kanunu ile yargılama
giderlerine ilişkin hükümlere ve Avukatlık Kanununa göre düzenlenen ücret
tarifesine aykırılık mevcutsa.
Yargıtay
kararının gönderileceği merci
MADDE 304. - (1) Yargıtayca 302 nci
maddenin birinci fıkrası veya 303 üncü madde uyarınca verilen kararlara ilişkin
dosya, hükmü veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına verilir. Bölge adliye mahkemesi, dosyayı Yargıtaydan
geldiği tarihten itibaren yedi gün içinde gereğinin yapılması için ilgili ilk
derece mahkemesine gönderilmek üzere bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığına verir.
(2) Yargıtay, dosyayı 303 üncü maddede
belirtilenlerin dışında kalan hâllerde yeniden incelenmek ve hüküm verilmek
üzere hükmü bozulan bölge adliye mahkemesine veya diğer bir bölge adliye
mahkemesine gönderir.
(3) Hüküm, mahkemenin hukuka aykırı olarak
kendisini görevli veya yetkili görmesinden dolayı bozulmuşsa, Yargıtay aynı
zamanda dosyayı görevli veya yetkili mahkemeye gönderir.
(4) İlk derece mahkemesi tarafından
doğrudan temyiz yolu açık bulunan hükümlerle ilgili olarak verilen karara
ilişkin dosya, hükmü veren ilk derece mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına verilir.
Yargıtayda
hükmün açıklanması
MADDE 305. - (1) Hüküm, 231 inci madde
gereğince açıklanır. Buna olanak bulunmadığı takdirde duruşmanın bitiminden
itibaren yedi gün içinde karar verilir.
Hükmün
bozulmasının diğer sanıklara etkisi
MADDE 306. - (1) Hüküm, sanık lehine
bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da
uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına
hükmün bozulmasından yararlanırlar.
Davaya
yeniden bakacak mahkemenin işlemleri
MADDE 307. - (1) Yargıtaydan verilen bozma
kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi,
ilgililere, bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
(2) Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin dosyada
varolan adreslerine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ
olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları
saptanmamış olsa da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir.
Ancak, sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise,
her hâlde dinlenmesi gerekir.
(3) Yargıtaydan verilen bozma kararına
bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. Ancak, direnme
üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara karşı direnilemez.
(4) Hüküm yalnız sanık tarafından veya
onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce
temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan
cezadan daha ağır olamaz.
ÜÇÜNCÜ
KISIM
Olağanüstü
Kanun Yolları
BİRİNCİ BÖLÜM
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının İtiraz Yetkisi
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi
MADDE 308. - (1) Yargıtay ceza
dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen
veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre
aranmaz.
İKİNCİ BÖLÜM
Kanun Yararına Bozma
Kanun
yararına bozma
MADDE 309. - (1) Hâkim veya mahkeme
tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen
karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar
veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu
nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını
Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen
nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
(4) Bozma nedenleri:
a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın
esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkeme,
gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın
esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu
doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden
yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki
hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet
dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı
gerektirmez.
d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını
gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini
gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.
(5) Bu madde uyarınca verilen bozma
kararına karşı direnilemez.
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısının kanun yararına başvurması
MADDE 310. - (1) 309 uncu maddede
belirtilen yetki, aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendindeki hâllere özgü
olmak üzere ve kanun yararına olarak re'sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
tarafından da kullanılabilir.
(2) 309 uncu madde gereğince Adalet Bakanı
tarafından başvurulduğunda bu yetki, artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
tarafından kullanılamaz.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yargılamanın Yenilenmesi
Hükümlü
lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri
MADDE 311. - (1) Kesinleşen bir hükümle
sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak
yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen
bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir
tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya
ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri,
hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir
ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş
ise.
d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir
hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan
kaldırılmış ise.
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya
konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz
önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun
hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa,
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle
verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde,
yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği
tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
(2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri,
4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile,
4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular
üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.
İnfazın
geri bırakılması veya durdurulması
MADDE 312. - (1) Yargılamanın yenilenmesi
istemi hükmün infazını ertelemez. Ancak mahkeme, infazın geri bırakılmasına
veya durdurulmasına karar verebilir.
Yargılamanın
yenilenmesine engel olmayan hâller
MADDE 313. - (1) Hükmün infaz edilmiş
olması veya hükümlünün ölümü, yargılamanın yenilenmesi istemine engel olmaz.
(2) Ölenin eşi, üstsoyu, altsoyu,
kardeşleri yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabilirler.
(3) İkinci fıkrada sayılan kişilerin
yokluğu hâlinde, Adalet Bakanı da yargılamanın yenilenmesi isteminde
bulunabilir.
Sanık veya
hükümlünün aleyhine yargılamanın yenilenmesi nedenleri
MADDE 314. - (1) Kesinleşen bir hükümle
sonuçlanmış olan bir dava aşağıda yazılı hâllerde sanık veya hükümlünün
aleyhine olarak yargılamanın yenilenmesi yolu ile tekrar görülür:
a) Duruşmada sanığın veya hükümlünün
lehine ileri sürülen ve hükme etkili olan bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
b) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri,
aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek
nitelikte olarak görevlerini yapmada sanık veya hükümlü lehine kusur etmiş ise.
c) Sanık beraat ettikten sonra suçla
ilgili olarak hâkim önünde güvenilebilir nitelikte ikrarda bulunmuşsa.
Yargılamanın
yenilenmesinin kabul edilmeyeceği hâl
MADDE 315. - (1) Kanunun aynı
maddesinde yer almış
sınır içinde olmak
üzere cezanın değiştirilmesi amacıyla yargılamanın yenilenmesi kabul
edilemez.
(2) Hatanın giderilebilmesini sağlayacak
başka bir yol varsa, yargılamanın
yenilenmesi yoluna gidilemez.
Bir suça
dayanan yenileme istemlerinin kabulü koşulları
MADDE 316. - (1) Bir suç iddiasına dayandırılan yenileme istemi, ancak bu fiilden
dolayı kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü verilmiş veya mahkûmiyeti gerektirecek
nitelikte kuvvetli delil bulunmaması dışında bir nedenle ceza soruşturmasına başlanamamış veya sürdürülememişse
kabul edilebilir. Bu madde, 311 inci maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde
yazılı hâlde uygulanmaz.
Yenileme
istemi hakkında uygulanacak hükümler
MADDE 317. - (1) Kanun yollarına başvurma
hakkındaki genel hükümler, yargılamanın yenilenmesi istemi hakkında da
uygulanır.
(2) Yargılamanın yenilenmesi istemi, bunun
yasal nedenleri ile dayandığı delilleri içerir.
Yenileme
isteminin kabule değer olup olmadığı kararı ve mercii
MADDE 318. - (1) Yargılamanın yenilenmesi
istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup
olmadığına karar verir.
(2) 303 üncü madde gereğince Yargıtayın
doğrudan hüküm kurduğu hâllerde de hükmü vermiş olan mahkemeye başvurulur.
(3) Yargılamanın yenilenmesi isteminin
kabule değer olup olmadığına dair olan karar, duruşma yapılmaksızın verilir.
Yenileme
isteminin kabule değer görülmemesi nedenleri ve kabulü hâlinde yapılacak işlem
MADDE 319. - (1) Yargılamanın yenilenmesi
istemi, kanunda belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini
gerektirecek yasal hiçbir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller
açıklanmamış ise, bu istem kabule değer görülmeyerek reddedilir.
(2) Aksi hâlde yargılamanın yenilenmesi
istemi, bir diyeceği varsa yedi gün içinde bildirmek üzere Cumhuriyet savcısı
ve ilgili tarafa tebliğ olunur.
(3) Bu madde gereğince verilen kararlara
itiraz edilebilir.
Delillerin
toplanması
MADDE 320. - (1) Mahkeme, yargılamanın
yenilenmesi istemini yerinde bulursa delillerin toplanması için bir naip hâkimi
veya istinabe olunan mahkemeyi görevlendirebileceği gibi; kendisi de bu
hususları yerine getirebilir.
(2) Delillerin mahkemece veya naip hâkim
tarafından veya istinabe suretiyle toplanması sırasında, soruşturmaya ilişkin
hükümler uygulanır.
(3) Delillerin toplanması bittikten sonra
Cumhuriyet savcısı ve hakkında hüküm kurulmuş olan kişiden yedi günlük süre içinde
görüş ve düşüncelerini bildirmeleri istenir.
Yenileme
isteminin esassız olmasından dolayı reddi, aksi takdirde kabulü
MADDE 321. - (1) Yargılamanın yenilenmesi
isteminde ileri sürülen iddialar, yeterli derecede doğrulanmaz veya 311 inci
maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
yazılı hâllerde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme hiçbir
etkisi olmadığı anlaşılırsa, yargılamanın yenilenmesi istemi esassız olması
nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilir.
(2) Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın
yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.
(3) Bu madde gereğince verilen kararlara
karşı itiraz yoluna gidilebilir.
Duruşma
yapılmaksızın yenileme isteminin incelenmesi
MADDE 322. - (1) Hükümlü ölmüşse mahkeme
yeniden duruşma yapmaksızın gerekli delilleri topladıktan sonra hükümlünün
beraatine veya yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine karar verir.
(2) Diğer hâllerde de mahkeme, bu hususta
yeterli delil varsa Cumhuriyet savcısının uygun görüşünü aldıktan sonra duruşma
yapmaksızın hükümlünün derhâl beraatine karar verir.
(3) Mahkeme beraat kararı ile beraber
önceki hükmün ortadan kaldırılmasını da karar altına alır.
(4) Yargılamanın yenilenmesi isteminde
bulunan kimse isterse, gideri Devlet Hazinesine ait olmak üzere önceki hükmün
iptaline ilişkin karar Resmî Gazete ile ilân olunacağı gibi mahkemenin
takdirine göre diğer gazetelerle de ilân edilebilir.
Yeniden
duruşma sonucunda verilecek hüküm
MADDE 323. - (1) Yeniden yapılacak duruşma
sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında
yeniden hüküm verir.
(2) Yargılamanın yenilenmesi istemi
hükümlünün lehine olarak yapılmışsa, yeniden verilecek hüküm önceki hükümle
belirlenmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.
(3) Yargılamanın yenilenmesi sonucunda
beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi halinde, önceki
mahkûmiyet kararının tamamen veya kısmen infaz edilmesi dolayısıyla kişinin
uğradığı maddi ve manevi zararlar bu Kanunun 141 ilâ 144 üncü maddeleri
hükümlerine göre tazmin edilir.
YEDİNCİ
KİTAP
Yargılama
Giderleri ve Çeşitli Hükümler
BİRİNCİ
KISIM
Yargılama
Giderleri
Yargılama
giderleri
MADDE 324. - (1) Harçlar ve tarifesine
göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma
evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her
türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.
(2) Hüküm ve kararda yargılama
giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir.
(3) Giderlerin miktarı ile iki taraftan
birinin diğerine ödemesi gereken paranın miktarını mahkeme başkanı veya hâkim
belirler.
(4) Devlete ait yargılama giderlerine
ilişkin kararlar, Harçlar Kanunu hükümlerine göre; kişisel haklara ilişkin
kararlar, 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre
yerine getirilir.
(5) Türkçe bilmeyen ya da engelli olan
şüpheli, sanık, mağdur veya tanık için görevlendirilen tercümanın giderleri,
yargılama gideri sayılmaz ve bu giderler Devlet Hazinesince karşılanır.
Sanığın
yükümlülüğü
MADDE 325. - (1) Cezaya veya güvenlik
tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir.
(2) Cezanın ertelenmesi hâlinde de birinci
fıkra hükmü uygulanır.
(3) Yargılamanın değişik evrelerinde
yapılan araştırma veya işlemler nedeniyle giderler meydana gelmiş olup da,
sonuç sanık lehine ortaya çıkmış ise, bu giderlerin sanığa yüklenmesinin
hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında mahkeme, bunların kısmen veya tamamen
Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verir.
(4) Hüküm kesinleşmeden sanık ölürse,
mirasçılar giderleri ödemekle yükümlü tutulmazlar.
Bağlantılı
davalarda giderler
MADDE 326. - (1) Birden çok suçtan dolayı
aleyhinde kovuşturma yapılmış olan kimse, bunların bir kısmından mahkûm olmuş
ise, beraat ettiği suçların duruşmasının
gerektirdiği giderleri ödemekle yükümlü değildir.
(2) İştirak halinde işlenmiş bir suç
nedeniyle mahkûm edilmiş olanlara, sebebiyet verdikleri yargılama giderleri ayrı ayrı yükletilir.
Beraat veya
ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi hâlinde gider
MADDE 327. - (1) Hakkında beraat veya ceza
verilmesine yer olmadığına karar verilen kişi,
sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkûm edilir.
(2) Bu kişinin önceden ödemek zorunda
kaldığı giderler, Devlet Hazinesince üstlenilir.
Karşılıklı
hakaret hâllerinde gider
MADDE 328. - (1) Karşılıklı hakaret
hâllerinde taraflardan biri veya her ikisi hakkında ceza verilmesine yer
olmadığı kararının verilmesi; bunlardan birinin veya her ikisinin giderleri
karşılamaya mahkûm edilmelerine engel olmaz.
Suç uydurma
ve iftira gibi hâllerde gider
MADDE 329. - (1) Suç uydurup iftirada
bulunduğu sabit olan kimse, bu nedenle yapılmış giderleri ödemeye mahkûm
edilir.
Kanun
yollarına başvuru sonucunda gider
MADDE 330. - (1) Kanun yollarından birine
başvuran taraf, bu başvurusunu geri
almasından veya başvurunun reddolunmasından ileri gelen giderleri öder. Kanun
yollarına başvuran Cumhuriyet savcısı ise, sanığın ödemek zorunda bulunduğu giderler
Devlet Hazinesine yükletilir.
(2) Kanun yoluna başvuranın istemi kısmen
kabul olunmuş ise, mahkeme uygun gördüğü şekilde giderleri bölüştürür.
(3) Kesinleşmiş bir hüküm ile sonuçlanan
bir duruşma hakkındaki yargılamanın yenilenmesi isteminden ileri gelen giderler
hakkında da aynı hüküm geçerlidir.
(4) Eski hâle getirme isteminden doğan
giderler, hasım tarafının esassız karşı koymasından meydana gelmiş değilse, bu
istemi ileri sürene yükletilir.
İKİNCİ
KISIM
Çeşitli
Hükümler
Adlî tatil
MADDE 331. - (1) Ceza işlerini gören makam
ve mahkemeler her yıl Ağustosun birinden Eylülün beşine kadar tatil olunur.
(2) Soruşturma ile tutuklu işlere ilişkin
kovuşturmaların ve ivedi sayılacak diğer hususların tatil süresi içinde ne
suretle yerine getirileceği, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
(3) Tatil süresince bölge adliye
mahkemeleri ile Yargıtay, yalnız tutuklu hükümlere ilişkin veya Meşhud Suçların
Muhakeme Usulü Kanunu gereğince görülen işlerin incelemelerini yapar.
(4) Adlî tatile rastlayan süreler işlemez.
Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır.
Bilgi
isteme
MADDE 332. - (1) Suçların soruşturma ve
kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından yazılı
olarak istenilen bilgilere on gün içinde cevap verilmesi zorunludur. Eğer bu
süre içinde istenen bilgilerin verilmesi imkansız ise, sebebi ve en geç hangi
tarihte cevap verilebileceği aynı süre içinde bildirilir.
(2) Bilgi istenen yazıda yukarıdaki fıkra
hükmü ile buna aykırı hareket etmenin Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesine
aykırılık oluşturabileceği yazılır. Bu durumda haklarında kamu davasının
açılması, izin veya karar alınmasına bağlı bulunan kişiler hakkında, yasama
dokunulmazlığı saklı kalmak üzere, doğrudan soruşturma yapılır.
Yönetmelik
MADDE 333. - (1) Bu Kanunda öngörülen
yönetmelikler, aksine hüküm bulunmadıkça, ilgili bakanlıkların görüşü alınarak,
Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılır.
Yürürlük
MADDE 334. - (1) Bu Kanun, 1 Nisan 2005
tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 335. - (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.