V. Menderes Hükümeti Programı

Muhterem Arkadaşlarım;

Demokrat Parti iktidarının Beşinci Hükümeti olarak Teşkilât-ı Esasiye Kanununun 44 ncü maddesine göre hattı hareket ve siyâsi noktalarımızı itimadınıza arz etmek üzere huzurunuza çıkmış bulunuyoruz.

Maruzatıma başlamadan önce, Yüksek Meclisi Hükümetimiz adına hürmetle selamlarım.

Derhal arz edeyim ki, bundan evvelkiler gibi bu programımızın da temel yapısını Demokrat Partinin programında ifâdesini bulan esaslar teşkil eder.

Partimize göre, vatan ve millete mevcut şartlar ve imkânlar dahilinde en faydalı şekilde hizmet edebilmeyi derpiş eden bu esaslarda mühim bir değişiklik elbette bahis mevzuu olamaz.

Filhakika, 1950 yılında ilk vazifeye başladığımız zaman 9 uncu Büyük Millet Meclisine takdim ettiğimiz birinci programdan itibaren bugüne kadar Yüksek Meclisin dört defa tasvibine iktiran eden programlarımızda yer alan prensipler, yüksek itimadınıza mazhar olduğumuz müddetçe, hattı hareketimizin ve siyâsi nokta-i nazarımızın esasını teşkil edecektir.

Prensiplere taalluk etmiyen değişiklikler ise ancak zamanla vukua gelen inkişafların gerektirdiği hususlara münhasır olabilir.

Muhterem Arkadaşlar;

Bugünkü dünyanın her sahada kaydettiği ilerlemeler, geçmişteki her hangi bir devirle asla mukayese kabul etmez bir sürat, vüsat ve şümul arz etmektedir.

Binâenaleyh bu ilerleyişe uyabilmek hususunda bütün imkânlarımızla çalışmak mecburiyetindeyiz. Hatta bu mecburiyet yalnız şerefli ve haysiyetli bir millet olarak yaşamanın değil, milletçe mevcudiyet ve bekamızın da esas şartını teşkil etmektedir.

Uzun asırlar ihmale uğramış, fakir düşmüş, çeşitli mahrumiyetlere mahküm edilmiş bir memleket olduğumuz, ileri memleketlerle aramızdaki büyük mesafeyi kapamak mecburiyetinde bulunduğumuz nazarı itibara alındığı takdirde ise meselenin ne derecelere kadar ciddiyet ve ehemmiyetle ele alınması icabedeceği derhal kabul olunacak hakikatlerden olur.

İste bu muzaaf mesai sarf etme ve süratle ilerleme zaruretinin neticeleri olarak görülen bazı meseleler üzerine iyi niyetle veya fırsat kollayıcı maksatlarla teksif edilen tenkidler ne olursa olsun, bunlara lüzumundan fazla bir ehemmiyet atfetmeden yolumuza devam etmek kararındayız.

İktisâdi cihazlanmada çok ilerlemiş, ileri bir refah seviyesine ulaşmış, her sahada lüzumlu tesis ve müesseselerini vücuda getirmiş milletlerle yanyana yaşamak, iktisâdi işbirliği yapmak, onlarla başbaşa ve müsavi şartlarla siyâsi münâsebetler tesis ve idame etmek mecburiyetindeyiz. Hem buna muvaffak olabilmek, hem de vatanımızın kain bulunduğu dünyanın bu çok nazik yerinde milli mevcudiyetimizi ve istiklâlimizi emniyet altında bulundurmak en mukaddes vazifemizdir. Bu dünyada yalnız başımıza ve kendi kendimize yaşıyor olsak, belki başka bir hayat tarzı ve daha ağır ve bati bir tekamül seyri takip edip etmemek hususu münakaşa götürebilir. Fakat öyle bir vatanda yaşamaktayız ki, hudutlarımızı her tarafa karşı müdâfâa etmek mecburiyetindeyiz.

Böyle bir müdâfâa her şeyden evvel süratle ve bütün şümulüyle iktisadi cihazlanmamızda mühim terakkiler kaydetmemizi zaruri kılmaktadır. Çünkü muayyen inkişaf seviyesine ulaşmadıkça vatanın müdâfâası için elzem olan modern bir orduya sahib olabilmek bir hayal olur.

Yine iktisâden geri ve çoğu yarı yarıya doyabilen ve yarı yarıya giyinebilen vatandaşlardan müteşekkil bir içtimai bünyenin bugünkü dünyada her taraftan teveccüh eden sarsıntılara mukavemet edebileceği asla düşünülemez. Keza, böylesine geri bir memlekette siyâsi istikrarın esaslı temellere istinad etmekte olduğunu farz ve kabul etmek tehlikeli bir hata teşkil eder.

Bu itibarla, gaye milletin emniyet ve selâmeti, refah ve saadeti olduğuna göre siyâsi nizam ve müesseselerin, siyâsi hareket ve fâaliyetlerin bu gayenin tahakkukuna hadim bulunması gerektiğini elbette ki unutamayız. Bu gayeyi bir takım vehimlere ve aldatıcı ifade ve iddialara feda edemeyiz. Aksi halde, gaye ve esası şekle, usule ve vasıtaya feda etmek mevkiine düşülür ki, bundan da memleket, telâfisi güç büyük zararlar görmüş olur.

Milletimizin bütün hayat ve fâaliyet sahalarına şamil, bugünkü va yarınki, sayılamayacak kadar çok ve geniş ihtiyaçlarını karşılayabilmek, bütün vatandaşların fert, fert zümre, zümre ve millet olarak emniyet, refah ve saadetini temin eylemek, halkımızı her çesit ıstırap ve tehlikeden uzak, huzur içinde yaşatmak, hulasa, memleketi maddi ve manevi ileri ve yüksek bir hayat seviyesine kavuşturabilmek İcranın vazifesi olarak tecelli etmektedir.

Arkadaşlar;

İcra salahiyetinin, nizam ve kanunlar dairesinde, en uygun ve faydalı şekilde kullanılabilmesini temin edecek olan murakabe hakkının Büyük Millet Meclisine mevdu bulunduğu hakikatı yanında, her gün birçok karar ve tedbirlerin alınmasını zaruri kılan ve bugünkü dünya ve memleket şartlaları içinde, her zamandan büyük bir nezaket ve ehemmiyet arzeden icra kudretinin, aslında Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz ettiğini de hatırlamak lazımdır.

Ancak böylesine yapıcı bir icra ve murakabe anlayışı iledir ki, bugünkü milli hayatımızın günagun ihtiyaç ve icaplarını sürat ve isabetle karşılayabilmek, milletimizi hasretini çektiği ileri seviyeye ulaştırabilmek ve memleketimizi muhataralardan gereği gibi ve tam bir kifayetle koruyabilmek mümkün olur.

Diğer bir ifâde ile murakabe vazifesinin icra ve tatbikatın daha mükemmel olmasını temin gayesine matuf bulunduğu hakikatında mütegafil görünerek her şeyin murakabe ile başlayıp murakabe ile bittiği zehabını yaratmaya varan bir zihniyetle türlü engellemelere, hatta sabotajları andıran fâaliyet ve hareketlere kadar giden bir sistemi kabul etmeye ve bunun bir memleket için hayırlı ve faydalı neticeler verebileceğine kaani olmaya imkan yoktur.

Edinilen tecrübeler, bunun ret ve inkarı ne kadar gayri kabil bir hakikat olduğunu ortaya koymuş bulunuyor.

Müsâadeleriyle tekrar edelim ki; bugünkü Türkiye’nin ihtiyaçları, meseleleri ve davaları, ehemmiyet ve vüsat bakımından, dünkü Türkiye’nin ihtiyaç ve meseleleri ile asla kabili kıyas değildir. Onun için Devlet idaresini anlayış ve milli meselelerimizi mütâlâa ve tefekkür tarzı, mahiyetini izaha çalıştığımız bu müşterek ve ağır vazife ve mesuliyetlerimiz göz önünde tutulmak suretiyle, geliştirilmek icabeder.

Aziz Arkadaşlarımız;

Hadiseler ve tecrübeler, amme hizmetlerinin en iyi şekilde ve süratle yürütülmesi ve memleketin lâyık olduğu maddi ve manevi hayat ve medeniyet seviyesine bir an evvel kavuşturulması için sarf edilmekte olan gayretlerin yanında, huzur ve sükun içinde çalışmayı temin ve bozulmuş bulunan manevi asayişi iade edecek tedbirlerin de alınmasını zaruret haline getirmiş bulunmaktadır.

Yeni bir seçimden henüz çıkmış bulunuyoruz. Dahili siyâset mücadelelerinde memleket nizam ve istikrarını zedeleyecek ve hatta emniyet ve selametine doğrudan doğruya menfi tesirler icra edecek derecede ölçüsüzlüklerle karşılaşılmış bulunulduğu yüksek malumunuzdur.

Bir taraftan bunları tesir ve izlerini izaleye çalışırken, diğer taraftan tekrar vukua gelmemeleri için icabeden tedbirlerin alınmasını zaruri görmekteyiz.

Binâenaleyh, hürriyet nizamının zararını mucip hadiselerin ve edinilen tecrübelerin, mevzuat ve tatbikat bakımından lüzumlu kıldığı değişiklikleri Yüksek Meclise arz ve teklif etmeyi bir vazife sayacağız.

Demokrasilerde matbuat rejimlerinin haiz olduğu ehemmiyeti izahtan müstağni addederek matbuata ait mevzuat ve tatbikatta da bizzat hürriyet nizamını zedeleyecek bazı boşlukların ve eksikliklerin mevcudiyetine işaret etmek lüzumuna kaniyiz. Bunların süratle gözden geçirilerek halledilmesini ele alacağız.

Hürriyetlerin suiistimali, sanki fikir ve tenkid hürriyetini tekemmül ettirmek gayesine matuf imiş gibi gösterilerek aşırı iddia ve taleplerde bulunulması ve böylece bir mesuliyetsizlik rejiminin tesisine çalışılması gibi teşebbüslerin memleket ve rejime büyük zararlar ika edecek mahiyet taşıdığı artık aşikar hakikatlerden olmuştur.

Esefle kaydetmek icabeder ki; ölçüsüzlüklerden faydalanmak ve meydanı boş zannederek harekete geçmiş olan ve siyâset mücadelelerinde ağırlaştırma ve zehirleme gayreti içinde çalışan ve birçok yerlere barınmak istidadında olan gizli komünistlikle müessir bir mücadeleye girişmek, huzur ve sükunun temininde ve manevi asayişin iadesinde ehemmiyetli bir tedbir olarak telakki edilmek icabeder.

Muhterem Mebus Arkadaşlarımız;

İktisâdi ve mali meselelerimize gelince; derhal ifâde edelim ki, bidayette arz ettiğimiz gibi, Demokrat Parti Hükümetlerinin tatbik edegeldikleri programlarda her hangi bir mühim değişiklik olmayacaktır.

Bugüne kadar elde edilen netice, eser ve imkânların da inzimamiyle iktisâdi kalkınmamızın daha da hızlanması pek tabii telâkki edilmek icabeder.

İktisâdi düzene zararlı tesirler icra eden amilleri ortadan kaldırmak ve hususiyle fiyat murakabesini tam manasiyle temin edebilmek için Milli Korunma Kanunu üzerinde ehemmiyetle durmak, bu çalışma devremizin farik vasıflarından olacaktır.

İstihsâli, ihmali, ithali zamanında, yerinde ve kaynağında ele almak ve müstahsilin, imalâtçının, ithalâtçının velhasıl iş hayatındaki vatandaşların, meşru kazançlarını korumakla beraber malların müstehlike intikalinde gayritabii ve gayrimeşru telakki edilebilecek bütün fiyat artırmalarına imkân ve mahal vermemek esaslı vazifemiz olacaktır.

İtimadınıza mazhar olduğumuz takdirde Hükümet bu vazifeyi bir gün dahi ihmal etmeyecek ve sebepsiz fiyat artışlarıyla daimi müacadele halinde bulunacaktır. Ayrıca alacağımız türlü veçheli iktisâdi tedbirlerle de makul ve tabii fiyat nizamını devam ettirmek ve Türk parasının kıymetini korumak ve hatta artırmak gayesiyle hareket edeceğiz.

Bu çalışma devremizin diğer bir farik vasfı da bütçe politikamızda müşahede olunabilir. Misal olarak arz edelim; 1958 bütçemiz 1957 bütçesine nazaran biraz önce bahsettiğimiz tedbirlerden birisi olmak vasfını taşımaktadır. Müsâade buyurursanız izah edeyim:

1956 sekiz aylık gelirine nazaran bu sene sekiz aylık gelirimizde 531 milyon lira bir artış tahakkuk etmiş bulunuyor. Pek tabii olarak yıl sonuna kadar önümüzdeki dört ayın da artışlarının inzımamiyle bu miktarın sekiz yüz milyon civarına yaklaşacağı tahmin olunabilir.

Bu hesaba göre, bu artışı 1958 bütçesine de aksettirerek, 1958 bütçesini dört milyar sekiz yüz milyon civarında bağlamak mümkün ve tabii görülecek husus iken, işte arz ve izah ettiğimiz sebeplerle bütçemizi ancak, sekiz yüz milyon liralık bir artış yerine, 440 milyonluk bir fazlalıkla bağlamış bulunuyoruz.

Hatırlatmamıza müsâade buyurulsun ki, Birinci Hükümet programımızda gerek bütçe alâkalı, gerek İktisâdi Devlet Teşekküllerince ele alınan envestismanları bir programa bağlamak hususu derpiş edilmişti. Filhakika bu envestismanlar, programları dahilinde yapılmakta ve bunların murakabesi her yıl Büyük Millet Meclisince icra edilmekte ise de bugün vasıl olmuş bulundukları vüsat ve şumül bakımından zaman zaman sıkı bir revizyona tabi tutulmaları zarureti aşikardır. Bu itibarla, gerek bütçe içi ve gerek İktisâdi Devlet Teşekküllerine ait envestismanları, birinci programımızda olduğu gibi, bir plana bağlamak hususundaki prensibimizin kemâliyle tahakkuku üzerinde dikkatle duracağız.

Gerek devlet eliyle, gerek hususi sektörce yapılmakta olan işler ve kurulan tesisler peyderpey memleket hizmetine girmekte ve bu suretle milli ekonomimizde ferahlatıcı tesirler başlamış bulunmaktadır. Dışarıya ödenen dövizlerin tasarrufunda ve madde bolluğuna doğru gitmekte tesirleri aşikar bulunan bu cihetin paramızın kıymetinin muhafazasındaki rolüne ayrıca işaret etmek isteriz.

Yine bu mevzuda yabancı sermaye ile mesai teşriki ve kuracağımız yeni ve zaruri tesisler için uzun vadeli krediler akdi hususunda teşebbüs ve gayretlerimizin gittikçe artan neticeler vereceğine kâani bulunuyoruz.

Büyük müttefikimiz Birleşik Amerika’dan almakta olduğumuz iktisâdi yardımların milli ekonomimizin gelişmesindeki hayırlı ve faydalı tesirlerini burada şükranla kaydederek iktisadi düzenin ıslah ve tekemmülünde fiyat istikrarı ve paramızın kıymetinin korunmasında bundan böyle ki, tesirlerinin daha da müsbet olacağına kaaniiz.

Diğer bir mesele olarak banka kredilerinin imâle, istihsâle ve ekonomimiz için daha faydalı hakiki alım, satım ve nakil maksatlarına tevcihi hususunu büyük bir dikkatle mürakabe edeceğiz.

Hulasa : Bütçelerimizin iktisâdi bünyemize uygun, tasarrufa riayetkar ve muvazeneli olarak tanzim ve tatbiki, İktisâdi Devlet Teşekkülleri ve müesseselerinin programlarının sıkıca ve yeniden gözden geçirilerek kendi kendilerini idare edebilir hale getirilmeleri, Devlet borçlarının ekomik nizama menfi tesirler yapmayacak şekilde tanzimi, banka kredilerinin spekülatif maksatlara tahsisini önleyecek murakabenin takviyesi, dış tediye imkânlarımızın artırılması, yabancı kaynaklardan daha fazla istifadeler sağlanması, madde bolluğu teminine gidilmesi gibi tedbirler iktisâdi ve mali politikamızın esasını teşkil edecektir.

Görülüyor ki, fiyat nizamının makul ve tabii hadlerle muhafazası ve paramızın kıymetinin korunması hususu bu suretle çok veçheli tedbirlerle temin edilmek yolunda olacaktır.

Şimdiye kadar yaptıklarımızın milli ekonomimiz üzerindeki tesirleri ve yarattığı neticeler muazzam olmuştur. Memleketimizin iktisâdi ölçüleri, istihsâl, istihlak rakamları dünün Türkiyesi ile artık hiçbir suretle kıyas edilemeyecek hadlere varmış bulunuyor. Binâenaleyh, bugüne kadar elde edilen neticelerin bundan böyleki mesaimiz neticelerini son derece semereli kılmakta büyük tesirleri olacaktır.

Muhterem arkadaşlarım ;

Kemal-i tevazu ile arz edelim ki, Türk Milleti ve onun Yüksek Meclisinin yarattığı büyük imkânlar ve sarf edilen hudutsuz gayretler sayesinde, ekonomik sahada Demokrat Parti hükümetlerinin tahakkuk ettirdiği ve ettirmek üzere bulunduğu işler gözden geçirilirse, bugün huzurunuza gelen yeni Hükümetin takibetmesi lazım gelen yol da kendiliğinden meydana çıkar.

Gecesi gündüzü olmayan fasılasız gayretlerin, zaman zaman ıstıraba kadar varan zorluklarla mücadelenin, velhasıl iktidar olarak döktüğümüz alın terinin bir karşılığı olarak arz etmeme müsâade buyurulsun ki, geçen yedi yıl zarfında hükümetlerimizin üzerinde büyük emekler sarf etmediği hiçbir saha, hiçbir mevzuu yoktur. Şimdi en kısa bir tarzda arzına çalışacağım neticelere, kendiliğinden veya kolaylıkla değil, ancak böylece varılabilmiştir.

Memleketimiz yollar, köprüler, limanlar, sulama tesisleri, enerji santralleri, tayyare meydanları, gibi sanayiin, zirâatin, hulasa vatan müdafaasının yüzde yüz muhtaç bulunduğu temel yatırımlarla teçhiz edilmiştir.

Sanayileşmenin, zirai ilerlemenin, memleket çapında devamlı imarın, büyük vatandaş kütleleri ihtiyaçlarının müstakâr ve arızasız karşılanmasının ilk şartı olan çimento, demir ve çelik, inşâat malzemesi, şeker, mensucat, kağıt, kimya, gıda, deri gibi esaslı sanayie ait birçok fabrikalar ve tesisler kurulmuştur. Bunların yanında akla gelen ve gelmeyen binbir çeşit ihtiyacımızın, evvelce olduğu gibi, hariçten ithâli yerine, memlekette imâli memleketimize müyesser olmuş mazhariyetlerdendir.

Bir fikir vermiş olmak için arz edeyim ki, yedi sene zarfındaki sanayiimizin inkişafı dört mislinden fazla olarak ifâde edebilecek bir harcama vasıla olmuştur. Başka herhangi bir memlekette ve devirde bu derece süratle inkişaf kaydedilmiş bulunduğunu sanmıyoruz. Kömürden krom ve petrole kadar yeraltı servetlerimizin modern metotlarla aranması, istihracı, kıymetlendirilmesi velhasıl rasyonel usullerle istismarı için maddi ve hukuki tedbirler alınmıştır.

Hususi teşebbüsün ve yabancı sermayenin gelişmesi ve kifayetli ölçüde sanayi ve iş teşekkülleri kurabilmesi için, banka kredilerinden hukuki esaslara, münakale şebekesinden amme hizmetlerine kadar türlü imkânlar ve teşvikler iklimler yaratılmıştır.

İstihsâlimizi teşvik edecek, besleyecek ve devamlı kılacak geniş ve çeşitli talebi temsil eden modern bir pazar vücuda getirebilmek gayesiyle zirai nüfusun ve işçinin ikdar olması için büyük gayretler sarf edilmiştir.

Mekteplerden sağlık müesseselerine, toprak tevziinden tapulamaya, emniyet ve asayiş teşkilâtından mahkemelere kadar bilcümle amme hizmetlerinin aziz milletimizin ihtiyaçlarına cevap verebilmek üzere, mali ve maddi her türlü imkanlardan faydalanılarak geliştirilmesine çalışılmıştır.

Vergiciliğimizde, bütçelerimizde ve alelumum mali hizmetlerde memleket bünyesine uygun, aynı zamanda yatırımlarımızın ve amme hizmetlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek adil, modern ve mütekâmil bir sistem vusul, mali hedefimizi teşkil etmiştir.

Şu arz ettiğim faaliyetlerin neticeleri ortadadır. Bunları gözleriyle görmek, iftiharla seyretmek, rakamlarla ifâde eylemek, Türk Milletinin her ferdinin hakkıdır.

Şu cihetle de hatırlanmalıdır ki; yapmış olduğumuz yatırımların ve ihtiyar ettiğimiz fedakârlıkların ancak bir kısmının hizmete girmiş olmasına ve bunlara yapılan masrafların da henüz küçük bir kısmı elde edilmiş bulunmasına rağmen, milli ekonomimizde hissedilen ferahlık, istihsâl ve istihlâkimizde kaydedilmiş bulunan son derece mühim gelişme ve milli gelirimize yüzde yüzü aşan artış memleketin hayatını ve çehresini şimdiden değiştirebilmiştir, denebilecek raddeye varmıştır.

Halbuki, daha birçok tesisler ve eserler ya bitmek üzeredir, veya bitmeye çok yaklaşmıştır. Bunların da hizmete girmesi halinde hissedilecek ferahlığın derecesini tahmin etmek zor olmasa gerektir.

Bu devredeki çalışmalarımızın fark vasıflarını tespit ve ifâde eden tedbirlerimizin yanında memleketin umumi olarak teveccüh etmiş bulunduğu iktisâdi kalkınmamızın şu ferahlık veren neticeleri birlikte mütâlâa edilecek olursa, bu gün iyi niyetle veyahut fırsatı kollama maksadiyle üzerinde durulmakta olan haklı veya haksız bir takım endişelerin ve tenkid mevzuu meselelerin süratli ve esaslı bir hal şekline bağlanmakta bulunduğunu kabul etmemeye imkân yoktur.

Muhterem arkadaşlar;

Şimdi harici siyâsetimizi izaha çalışacağım : İkinci Dünya Harbinin fiili olarak bitmesinden bugüne kadar uzun seneler geçmiş olmasına rağmen, milletin istiklâl ve hürriyetlerini teminat altında bulunduran ve adil prensiplere dayanan bir sulh nizamının henüz teessüs etmediği, hatta teessüs etmek şöyle dursun, zaman ilerledikçe beynelmilel ihtilafların tehlikeli istikametlere doğru yol alıp gittiği görülüyor.

Hür milletlerin adil bir sulh nizamı bumak ve bunu kabul ettirebilmek hususundaki bunca gayretlerinin, teessürle ifade edelim ki, henüz bir neticesi alınmamıştır. Buna mukabil ideolojik soğuk harp gittikçe şiddetini artırmakta ve her gün biraz daha tehlikeli hal almaktadır.

Hür milletlerin dünyayı adil bir sulha kavuşturmak hususundaki gayretleri cümlesinden olmak üzere mıntakavi müdâfâa paktları kurmuş bulundukları malumdur. Bu suretle gruplaşmış olan hür milletler demirperde karşısında ahzi mevki etmiş bulunuyorlar. Bu iki büyük blokun haricinde diğer bir kısım milletler ise bitaraflar grubu tesisine çalışmaktadırlar. Bunların bitaraflığının, isteyerek istemeyerek tecavüz emellerini teşvik edecek bir hattı hareket takib etmekte olduğu görülüyor.

Dünyanın bu umumi manzarası karşısında sulh ve müsâlemet içinde yaşamayı ve istiklâl ve hürriyetlerini muhafaza etmeyi mukaddes bir gaye sayan memleketimizin vaziyeti sarih olmak icabeder. Nitekim, Türkiye hür milletler camiası içinde bütün hüsnüniyeti ve imkânları ile adil bir sulh gayesine hizmet etmek için mevkiini almış bulunmaktadır ve dünya hadiseler muvacehesinde bundan böyle de bu mevkiini muhafaza etmek azim ve kararındadır. Birleşmiş Milletlere vücut veren ve milletçe benimsediğimiz yüksek prensip ve gayeler, dış siyâsetimizin istikametini tayin ve ona ilham kaynağı teşkil etmektedir. Birleşmiş Milletler Teşkilâtının esas itibariyle dünyada sulh ve emniyetin teessüsü gayesine ehemmiyetli hizmetler ifâde etmekte olduğuna kaaniiz. Zaman zaman bu teşkilâtı gayelerinden inhiraf ettirebilmek için bazı üyeler tarafından girişilen hareket ve teşebbüslere rağmen Birleşmiş Milletlerin dünya sulhüne hizmette devam etmekte bulunması memnuniyetle müşahade ettiğimiz bir vakıadır.

Dünya sulhüne hizmet maksadiyle vücude getirilmiş olan ikinci bir teşekkülden, NATO teşkilâtından da bahsetmek isteriz.

Tecavüze karşı kendilerini müdâfâa etmek isteyen Garp milletlerinin Birleşmiş Milletler Anayasasına uygun olarak vücuda getirdikleri bu teşekküle en halis niyetlerimizle ve sadakatle bağlıyız. NATO’nun milli emniyetimizin takviyesi bakımından olan tesiri büyüktür ve emniyet vericidir. Bilmukabele bizim de bu teşkilatı takviye hususundaki gayretlerimiz küçümsenecek derecede değildir.

Bağdat Paktına gelince : Bu pakt Orta Şark’ta emniyet ve istikrarı temin bakımından kendisine bağlanan ümitleri boşa çıkarmamıştır. Geçen sene içinde maruz kaldığı sarsıntılara muvaffakiyetle mukavemet suretiyle hayatiyetini ispat etmiş ve büyük dost ve müttefikimiz Birleşik Amerika’nın Paktın Askeri Komitesine iltihakı suretiyle daha da kuvvetlenmiştir. Birleşik Amerika Devletlerinin Pakta yardımı bununla da kalmamış Pakta mensup devletlere ayrı ayrı teminât vermek ve bizzat Paktı yaşatmak ve kuvvetlendirmek ve kendisinden beklenen sulh ve emniyet hizmetlerini tahakkuk ettirebilmesine yardım etmek hususunda da gayretler sarfetmiş ve fedakarlıklar ihtiyar etmiştir. Bunları şükranla kaydetmek yerinde olur.

Orta - Şark bölgesinde yer alan ve zaman zaman ciddi tehlikelere sebep teşkil eden hadiseler karşısında Bağdat Paktının ve ona mensup devletlerin sulhü koruma gayretlerinin değeri ve ehemmiyeti sulhsever milletlerce kemaliyle takdir olmaktadır kanaatindeyiz. Bağdat Paktının bu sulhcü hizmetlerin daha da kifayetle ifâ edilmesi ve Paktın kuvvetlendirilmesi hususunda munzam yardım göreceği hakkındaki ümitlerimiz kuvvetlidir ve ciddi sebeplere istinad etmektedir.

Orta - Şark’ta cereyan eden hadiseler, herhangi iki devlet arasında, mesela, Türkiye ile Suriye arasında bir mesele değil, Orta - Şark Bölgesinde temerküz ve tekasüf eden ve iki blok arasındaki büyük mücadelenin bir safhası ve tezahüründen ibarettir.

Bütün Arap milletlerine ve bu arada Suriye’ye karşı tarihten gelen içtimai, tarihi, ciddi ve hakiki sebeplere istinaden kardeşlik bağlariyle merbutuz. Şüphesiz ki, Orta - Şark milletlerine bilhassa kardeş saydığımız Arap Milletlerinin her birisinin hürriyet ve istiklallerine sahip olarak refah ve sâadete kavuşmaları aziz emelimiz olduğu kadar milli mevcudiyetimiz için de bir teminattır.

Bölge dışı bir devletin Orta - Şark’ta emniyet ve istikrarı esaslı olarak tehlikeye düşürecek şekilde üsler teşkiline teşebbüs etmesi ve bunda muvaffak olmuş gibi görülmesi yalnız Orta - Şark devletlerini değil dünya sulhünü korumak için hareket eden diğer bütün memleketleri de haklı olarak endişeye sevk etmiştir. Bu vaziyet karşısında Türkiye çok uyanıktır. Hadiseleri takibetmektedir. Müttefiklerini ve dostlarını ve diğer alâkalıları da elinden geldiği kadar ikaza çalışmakta vazifesini yapmaktadır.

Türkiye ve Suriye hudutları üzerinde çıkarılan münakaşalar dolayısiyle kardeş Suudi Arabistan’ın Asil Hükümdarı, Kıral Suud Hazretlerinin sarfetmiş oldukları hayırhane mesaiyi şükranla kaydetmek isteriz.

Suriye meselesi münâsebetiyle Sovyet Rusya Başvekili Mareşal Bulganin ile aramızda teati olunan mektuplar yüksek malumunuzdur. Mareşal Bulganin’in, verdiğimiz cevaba mukabil gönderdiği mesaj da hükümetimizce tetkiktedir, kısa bir zamanda cevabı gönderilecektir.

Türkiye pek tabii olarak kendi emniyetiyle beraber mensup bulunduğu müdâfâa cephesinin emniyetini de korumak gayesini gütmektedir.

Sovyet Rusya ile olan münâsebetlerimize gelince : Bu münâsebetlerin mensup bulunduğumuz müdâfâa topluluklarından tecrid edilerek mütâlâasına imkan yoktur. NATO ve Bağdat teşekkülleri azası olarak vaziyet mütâlâa edip hissedeceğimiz emniyet nisbetinde ve mütteffiklerimizle aynı seviyede olmak üzere Rusya ile olan münâsebetlerimizi devam ettirmek kararındayız.

Orta - Şark’ta huzursuzluk yaratan başka şartların da mevcudiyetini kabul ediyoruz. Filistin meselesinin el’an adil bir şekli halle raptedilmemiş olması bu huzursuzluğun başlıca amillerindendir. Bu davanın Birleşmiş Milletler kararları dairesinde hallini canü gönülden arzu etmekteyiz.

Görüldüğü gibi Türkiye dış politikasının başlıca gayesi bütün dünyada ve bulunduğu mıntıkada sulh ve sükun içinde yaşamayı temin etmek için kendisi gibi düşünen hür milletler camiası içinde bütün mevcudiyetiyle çalışmaktan ibarettir. Tecavüze karşı başlıca mukavemet merkezini teşkil eden NATO camiası son olaylar karşısında aralarında mevcut olan tesanüdü daha ziyâde temin etmek, ihtiyacını hissetmiş bulunmaktadır. Bu tesanüdü temin için toplanacak NATO Konseyinde bir yandan askeri ve siyasi yardımlaşmaların daha müessir bir hale ifrağı görüşülürken diğer taraftan da iktisâdi sahadaki iş birliğinin artırılması hususunun da konuşulması takarrür etmiş bulunmaktadır. Hükümetimiz bu çalışmaların azami randıman verebilmesi için elinden gelen gayreti sarfedecektir.

Son yıllar zarfında batı camiasına dahil devletler arasında siyâsi ve askeri sahalardaki işbirliğine muvazi olarak iktisâdi integrationu geliştirmek yolunda müspet adımlar atılmakta olduğu malumunuzdur. Avrupa Kömür - Çelik Birliği, Atom Birliği ve müşterek pazar gibi sadece bazı Avrupa memleketleri arasında girişilmiş olan iktisâdi integration fâaliyetleri, serbest mübadele bölgesi ihdası teşebbüsü ile bilumum Avrupa İktisâdi İşbirliği memleketlerine teşmil edilmiş bulunmaktadır.

Serbest mübadele bölgesinin ihdasına mütaallik teşebbüste Garbi Avrupa’nın henüz iktisâden kafi derecede gelişmemiş memleketlerinin iktisâdi kalkınmalarına munzam dış tediye imkânlarının temini suretiyle, yardımda bulunulması da derpiş edilmektedir.

Hükümetimiz bu sahadaki çalışmalara fâal bir surette iştirak eylemekte ve bu teşebbüsün bir an evvel tahakkuk safhasına intikaline gayret etmektedir. Bu teşebbüs çerçevesi içinde memleketimizin iktisâdi kalkınma sahasındaki fâaliyeti tarsin edilmiş ve süratlendirilmiş olacaktır.

Dış siyâsetimizin hayati bir mevzuu olan Kıbrıs meselesine gelince; bu milli davamıza karar ve düşüncelerimiz katiyet ve sarahatle ortaya konulmuş bulunmaktadır. Kıymet verdiğimiz Türk - Yunan dostluğunu korumak ve bu ihtilafı ortadan kaldırmak için azami hüsnüniyet göstermiş ve Kıbrıs’ın taksimine razı olmak suretiyle yapabileceğimiz fedakârlığın hududuna varmış bulunuyoruz. Türkiye’nin emniyetinin ve adadaki Türk cemaatinin istikbâl ve inkişafının korunması için aldığımız bu kararlı durumun muhafaza olunacağını bir kere daha teyid ederiz.

Dış siyâsetimizin yukardaki esaslardan mülhem olarak ikili münâsebetler çerçevesi içinde de müspet inkişafları devam edecektir. Hususiyetle dost ve müttefikimiz Birleşik Amerika ile karşılıklı hürmet ve itimada dayanan çok samimi rabıtaların her zamandan ziyâde kuvvetli bulunduğunu ifadeden haz duymaktayım. Bütün NATO müttefiklerimizle ve bu meyanda bilhassa Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya ile olan ve karşılıklı anlayışa ve dostluğa dayanan iki taraflı münâsebetlerin her sahada her gün biraz daha takviye edileceği gibi Bağdat Paktı müttefikimiz Irak, İran ve Pakistan’la da mevcut kardeşlik ve teşriki mesaimizin her bakımdan inkişaf ettirileceğine emin olabilirsiniz.

Muhterem Arkadaşlar; Milli Müdâfâa Politikamıza gelince;

Milli müdâfâa politikamızın silahlı kuvvetlerimize aid olan esası; yurdumuzun emniyet ve bütünlüğünü sağlıyarak, bağlı bulunduğumuz ahitlerle dünya sulhünün korunmasına hizmet edebilecek kifayette silahlı kuvvetlere sahip olmak ve milli bünyemizi, bu orduyu destekleyebilecek bir kuvvet ve kemal seviyesine ulaştırmaktır.

Cumhuriyet Ordusunun bu inanışla bugün arz ettiği kudret, iktisab etmiş bulunduğu savaş ve savunma gücüyle, lüzumunda ona terettüb edecek vecibeleri dirayet ve kifayetle başaracak, bütün dünyaca tanınmış itibarlı bir merhaledir.

Aziz milletimizin ve Cumhuriyet Hükümetinin güven kaynağı olan kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerini, en mütekamil ordular seviyesinde bulundurmak ve bunun için her türlü fedakârlığı göze almak, hükümet programımızın her devrede olduğu gibi değişmeyen hedefidir.

Şunu iftiharla belirtmek isterim ki; Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin fedakar mensupları, mesleki sahadaki mümtaz varlıklariyle, müttefiklerimize olan manevra, tatbikat gibi çeşitli askeri temaslarda, bizi ve müttefiklerimizi gurur ve sürura ulaştırmaktadır.

Aziz yurdun nigehbanı olan Silahlı Kuvvetlerimizi bu vesileden istifade ederek şükran ve takdir duygularımla selamlamak, benim için şu anda, ifası en büyük zevk veren bir vazife olmuştur.

Muhterem Arkadaşlarım;

Memleketimizin iktisâdi inkişafına muvazi olarak turizm mevzuu da gittikçe artan bir ehemmiyet ve vüsat iktisab etmiştir. Tabii ve tarihi zenginliklerimizi ve milli değerlerimizi içte ve dışta tanıtmak gibi mühim ve şümullü bir fâaliyet mevzuunu da ihtiva eden bu işleri, matbuata müteallik vazifelerle birlikte bir umum müdürlüğün idaresi altında bırakmak artık mahzurlu görülmüş ve basın - yayın ve turizm işlerini ayrı bir vekâlete tevdi etmek lüzumu hasıl olmuştur.

Ayrıca bir İmar Vekâleti kurma yolundayız. Çünkü şehirlerimizin ve köylerimizin imar ve ihyası vatanın bağrından gelen ve milletin ruhundan kopan bir emel ve hasret olarak önüne geçilmez bir zaruret haline gelmiş bulunuyor. Bu suretle başlamış bulunan imar ve inşa fâaliyetine, şehircilik esaslarına uygun planlara göre, müessir bir şekilde devam azmindeyiz. Bu itibarla bu işleri tedvir etmek üzere bir vekâlet kurulması yoluna gidilmiştir.

Aziz arkadaşlar;

Biraz evvel arzettiğim gibi, bir millet hayatında pek kısa bir devre sayılabilecek olan yedi yıl zarfında sarfettiğimiz ve bundan böyle de sarfedeceğimiz gayretlerin mahiyet ve şümulü yüksek malumunuzdur.

İstikbâlin emniyet, selâmet ve huzur dolu, medeni ve yüksek seviyeli Türkiye’sine her gün biraz daha yaklaştığımıza inandığımızı ve bu inançla huzurunuzda bulunduğumuzu derin saygılarımızla arz ederiz.