III. Menderes Hükümeti Programı

Çok Muhterem Milletvekili Arkadaşlarımız,

Hattı hareket ve siyâsi nokta-i nazarınızı, Teşkilat-ı Esasiye hükümleri gereğince, beyan ve ifâde etmek üzere sözlerime başlarken 10 uncu Büyük Millet Meclisinin muhterem azalarını Hükümetimiz adına en derin bir hürmet ve muhabbetle selamlarım.

Aziz Arkadaşlarım,

Derhal ifâde edelim ki, huzurunuza yeni bir programla gelmiş değiliz. Çünkü bir iktidar değişikliği karşısında bulunmadığımız gibi, Hükümette vaki değişiklik de sadece nazari olmaktan ileri gitmez. Binâenaleyh partimizin vazife başına geldeği günden itibaren tatbikine başlanan programın, Hükümetimizin hattı hareketi ve siyâsi nokta-i nazarı olarak bundan böyle de tatbikine devam olunacağını tabii telâkki etmek icabeder. Esasen programımızın bütün muhterem milletvekilleri tarafından bilinmekte olduğu ve ayrıca yine bu programın Meclisin kahir ekseriyetini teşkil eden milletvekillerimiz tarafından seçim mücadeleleri esnasında yurdun her yerinde izah ve müdafâa edilmiş bulunduğu da bir hakikattır.

Bundan başka son seçim mücadelelerinin mihver ve mevzuunu iktidarlarımızın icrââtı teşkil ettiğine ve seçimler de büyük farkla lehimize neticelendiğine göre, bu programın milletçe benimsenmiş olduğunu ifâde etmek yerinde olur.

Bu sebepledir ki, maruzatım, daha ziyâde dört yıllık hadiseleri gözden geçirmekten ve müstakbel inkişaflar hakkında görüşlerimizin izahından ibaret olacaktır.

Arkadaşlar,

Müsâade buyurursanız, gözlerimizi arkada bıraktığımız dört yılın hadiseleri üzerine çevirerek memelekette demokratik hayatın inkişafı bakımından bunları bir tahlile tabi tutmak suretiyle fikirlerimizi izaha başlayacağız.

1950 seçimlerinde iktidarın milletçe partimize tevcih edilmiş bulunmasıyla siyâsi hayatımızda büsbütün yeni bir devrin açılmış olduğuna şüphe yoktur. Ancak dört yılı dolduran hadiselerin ifade ettiği mâna ve netice şudur ki, 1950-1954 yıllarını bir intikal devresi saymak daha doğru olacaktır.

Filhakika bir milletin tefekkür ve yaşayış tarzında esaslı tesir ve neticeler yaratan büyük değişiklikleri bir anda ve bir hamlede gerçekleştirebilmek mümkün olamıyor. Bir devir kapanıp yenisi başlarken ekseriya araya, intikâl devresi diyebileceğimiz, bir zaman mesafesi giriyor. İntikâl devrelerinde ise yakın atinin olgunlaşan manzarasını ana çizgileriyle görebilmek mümkün olduğu kadar mazinin artıklarıyle de karşılaşılmak mukadder olur.

Geçmiş dört yılın eskinin ve geçmişin kendisini müdâfâa için sarfettiği mezbuhane gayretlerin ve bu yüzden kopan şuursuz bir mücadelenin türlü tecellileriyle dolu olduğu yüksek malumunuzdur.

Ne gariptir ki, bir zamanlar demokratik rejimin memlekette yerleşmesini türlü cebir ve tazyik vasıtalariyle ve her neviden politika taktikleriyle önlemeye çalışanlar iktidardan düşer düşmez bir anda aşırı ve ölçüsüz hürriyet taraftarı kesilmişler ve huzur ve sükun içinde hürriyet nizamını kurmak davasını bu yanlış ve şuursuz hareketleriyle adeta tehlikelere maruz bırakacak derecelerde ifratlara düşmüşlerdir. Son dört yıl onlar için mazileriyle asıl hüviyetlerinin külliyen inkarı devresi olmuş ve tezatlar içinde bocalayıp durmuşlardır.

Yine müsâade buyurursanız geçen dört yılın hadiselerini hatırlamakta ve hatırlatmakta devam edeyim. Bilindiği gibi bu devre esnasında topluluk hayatımızın en basit ve en ehemmiyetsiz işleri ve hadiseleri en büyük ve hayati Devlet meseleleri haline getirilerek hücumlara kalkışılmış, memlekette zulüm hakim olduğu, halkımızı tehviç ve tahrik edecek şekilde ilân edilmiş ve zulme karşı kıyamın meşrutiyeti de ayrıca telkin edilmekten çekinilmemiştir. Asayiş kalmadı, dış emniyetimiz kalmadı, Devletin bütün itibarı sıfıra indi, matbuat maruz bırakıldığı görülmemiş tazyikler altında beşer takatinin üstünde gayretler sarfetmektedir, yollu hücumlar ve tahrikler her günün meseleleri haline getirildi, dört sene müddet bugünden yarına iktidar değişecekmiş kanâatini vermeye çalışan hareketlere fasılasız devam olundu ve serbest reyle iş başına olan iktidar, kuvvet darbesi ile memleketi ele geçirmiş fiili ve gayrimeşru bir Hükümete yapılacak muameleye tabi tutulmaya yeltenildi.

Yine bu dört sene içinde bütün vatan sathı on binlerce sözde siyâsi mitinglerin sahnesi haline getirildi. Bu mitinglerde söylenen sözler hürriyetlerin nasıl kötü kullanıldığının ve fikir hürriyeti adına müstehcen bir sövüp sayma salgının bütün memlekette ne derecelerde manevi tahribata sebep olduğunun ibret ve tesir veren örneklerini teşkil eder. İktidarımızdan veya Hükümetten her ne münâsebetle olursa olsun bahis açıldığı zaman mutlaka tahkir veya tezyif edici mütâlâalar ve sözler ilâve edilmesi daha ilk günden itibaren adet haline gelmiştir.

İşte dört yıllık intikâl devresinin kötü mücadele tarzını sadece hatırlatmak maksadiyle böylece geriye doğru ve çok kısa olarak bir göz atmış bulunuyoruz. Bu mücadele tarzı, hususiyle dünya ahvalinin tehlikeli safhalar arz ettiği bir devrede, yalnız genç demokrasimiz için değil memleketimiz için dahi daha müşkül ve ciddi vaziyetler ihdas edebilirdi. Meclis ve Hükümet daima uyanık ve gereken tedbirleri almakta bir an tereddüt göstermeyecek bir azim ve karar sahibi olduğu kanaatini vaktinde herkese anlatmamış olsaydı, birtakım kötü hareketler ve ağır vaziyetlerle karşılaşmak mukadder olurdu.

Hakikât şudur ki, iktidarımız süratli ve müspet icratiyle vatandaş vicdanında emniyet ve itimadı yerleştirmek imkânını bulduğu için, dört yılı dolduran türlü iftira,tezvir ve tahrikler nispeten tesirsiz kalmıştır.Gerçekten memleketin istiklâl ve masuniyeti bugün için istihsâli mümkün en kuvvetli teminata bağlanmış bulunuyor.Şanlı ordumuz günden güne süratle kuvvetlenmekte ve kendisine karşı beslenilen sevgi ve itimat hisleriyle milli birliğimizin mihrakını teşkil etmektedir. Asırların ihmâli neticesi yığılan ihtiyaç ve ıstıraplar en kısa yollardan süratle giderilmeye başlanmıştır ve daha mühimi henüz yenilemiyen müşküllerin de yine kısa zamanda ortadan kaldırılacağı hususunda vatandaş vicdanında kanâat hasıl olmuş bulunuyor. İmar ve iktisâdi kalkınmamız ve bayındırlik işlerimizde görülen bu hamleli çalışmalarla kalkınmamız da muvazi olarak süratle tahakkuk yoluna girmiş bulunmaktadır.

Vatandaşlarımız, bütün aksi telkin ve propagandalara rağmen her türlü tazyik ve şiddet endişesinden tamamiyle masun olarak yaşamakta ve bütün Devlet teşkilâtının kendi hizmetlerinde ve kendilerine yardımcı olduğunu her vesile ile daima hissetmektedirler. İşte memleketin iç ve dış politika ve tatbikatı bakımından hakiki manzarası bu almasa idi dört yıl boyunca fasılasız olarak idame ettirilen en şiddetli tahrik usulleri birtakım bedbaht hadiselere yol açabilirdi.

Aziz ve kıymetli arkadaşlarım,

Felâketli hadiselerin veya elle tutulur kötülüklerin zuhur etmemiş olduğuna bakarak ve bu tezvir ve tahrik usullerine seçimlerde vatandaş lâyık olduğu cevabı vermiştir. Tevekkülüyle mesele üzerinde durmamak bir basiretsizlik olur kanâatindeyiz.

Hakikaten, büyük hadiselerin zuhur etmemiş olması ve zararların rakamla ifâdesi mümkün halde bulunmaması bir çoklarımızca zahir bu haller demokratik idarelerin tabii tecellilerinden fikrinin edinilmesine sebep olabilir. Bu fikrin yayılması ve yer tutması ise önümüzdeki yıllarda aynı bedbaht mücadele usullerinin devamına ve aynı acı ve zararlı tecrübelerine, tekerrürüne yol açar. Halbuki büyük hadiseler zuhur etmemiş ve belki elle tutulur nevinden kötülükler ve rakamla ifâdesi mümkün zararlar vukua gelmemiş gibi görünebilir. Fakat hakikatte biraz evvel izahına çalıştığımız gibi memleketimizin iç ve dış emniyetini şiddetle alâkadar eden hadiseleri atlatmış, çok kıymetli zaman ve mesaimizi israf etmiş ve maddi zararlara uğramış bulunduğumuza şüphe yoktur. Demokratik idarenin fena anâneler üzerine kurulmakta olması vatandaşlar arasında huzur ve karşılıklı itimat ve muhabbetin tezelzüle uğraması, demokrasinin karşılıklı tahkir ve iftira rejimi gibi gözükerek birçok vatandaşlarca hakiki güzellik ve cazibesini kaybetmeye başlaması gibi manevi zararlarımızı da bunlara ilâve etmek lazım gelir.

Bütün bunların demokrasinin tabii netice ve tecellilerinden olduğu fikri tamamiyle yanlış olduğu gibi milletçe zararlarımızın devamına ve memleketimizin birtakım tehlikeli tecrübelere maruz bırakılmakta devam olunmasına hakkımız olmamak lazım gelir.

İşte bu sebepledir ki, 1950-1954 senelerini bir intikâl devresi saymanın ve acı tatlı hatıralariyle onu tarihin sinesine tevdi etmenin yerinde olacağına inanıyoruz. Bundan böyle yıkıcı ve anarşik usullerin devamını önlemek ve demokrasinin kötü örneklerini değil, fakat insan haysiyet ve şerefine en uygun olan bu idare tarzını; her şeyde olduğu gibi, en iyi neticeler vermiş örneklerine göre tatbik etmek kararındayız.

Hürriyet nizamını her türlü sarsıntılardan korumak, memlekette siyâsi huzur ve sükunla maddi ve manevi asayişi en mükemmel şekilde tahakkuk ettirmek memleketimizin iç ve dış emniyetini daha da mükemmel hale getirmek ve memleketimizin bir an evvel tam bir refah ve sâadete kavuşmasının yollarını bulmak hükümetimizin hattı hareket ve siyâsi nokta-i nazarının esasını teşkil etmektedir.

Esasen vatandaşlarımız, hürriyet nizamını müstakar bir hale getirmek, istikrarlı bir idareye sahip olmak huzur ve sükunu içinde asırlık ihtiyaç ve mahrumiyetlerine çare ve tedbirler bulunmasını temin etmek istediğini son seçimlerde izhar ettiği iradesiyle tesbit etmiş bulunuyor.

Bu itibarla 2 Mayısta hiçbir şey olmamış gibi devri sabıkın bütün kötü arazı ile şuursuz, yıpratıcı ve haysiyetsiz kavgalariyle, yalan ve iftiraya dayanan sözde siyâsi mücadele usulleriyle devamına müsâade etmiyeceğiz. Çünkü son seçimler neticeleri, memleketin kaderi üzerinde çok ehemmiyetli ve devamlı tesirleri görülecek olan bir büyük hadisedir ve son seçimler ondan evvelki intikâl devriyle şimdi başlamakta olan safhayı birbirinden kesin surette ayırmış bulunuyor.

2 Mayısın manâsını biz böyle anlamaktayız.

Çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım,

Demokratik idarenin en sağlam teminâtını kalplerde ve vicdanlarda ona karşı duyulan hürmet ve hasret hislerinde aramak icabeder. Aynı zamanda demokrasinin her şeyden evvel bir zihniyet, bir yaşayış ve tefekkür tarzı olduğunu unutamayız. O halde demokratik idarenin kuruluşunda, meselenin manevi cephesi yani zihniyet inkılâbını tahakkuk ettirmek hususu her tedbirin başında gelir.

Manevi cephesinden demokrasi, bir terbiye, nezaket ve müsamaha rejimidir denilebilir. Şereflere, haysiyetlere, insanlık vakarına karşılıklı hürmet göstermek demokratik zihniyetin esasını teşkil eder. Aksine olarak, demagojinin ve şahsiyetin fikir münâkaşa ve mücadeleleri yerinc kaim olması, hakaretin, iftaranın, sövüp saymanın hatta hürriyet nam ve hesabına ayaklanma tahriklerine kadar teşebbüslere girişilmesi ve en kötüsü bütün bunların tabii telâkki olunması demokrasiyi süratle soysuzlaştıran ve onu yok eden sebeplerin ta kendisidir.

İktidarı, muhalefeti ve tarafsızlariyle vatandaşların hiç olmazsa en büyük ekseriyeti bunu böyle anlar, idaresi, adliyesi ve bütün müesseseleriyle Devlet fâaliyetlerini bu anlayışa göre tanzim ederse memlekette demokrasinin manevi iklimi yaratılmış ve demokratik idare en kuvvetli teminatına kavuşmuş olur.

Aziz Arkadaşlar,

Rejimimizin ehemmiyetli meselelerini Yüksek Meclisiniz karşısında ve milletimizin huzurunda olduğu gibi ele almak şiarımızdır. Dört yıldır demokrasi nam ve hesabına ne türlü demogojik fikirlerin ve hatta safsataların yapılmasına çalışıldığı yüksek malumunuzdur. Bunların mahsus maksatlarla yapılmakta olduğunu derhal anlıyabilmek için bunları nadide cevherlermiş gibi ileri sürenlerin bir müddet evvel demakrasi aleyhtarı fikirleri ne kadar gayret ve hünerle müdâfâa etmiş olduklarını hatırlamak kafidir. Müşahade buyurmuş olacağımız üzere bütün gayretleri, demokrasiyi şiddetle müdâfâa ve daha ileri bir hürriyet taraftarlığı eder gibi görünerek memlekette anarşik bir hal ve manzara yaratmak yollarında sarfolunmaktadır: Ancak bu suretle iktidarımızı yıkmak mümkün olabileceğini ve millet nazarında iade-i itibar etmenin tek çaresi bu olduğunu hesaplıyorlar.

Şurasını yüksek dikkatinize arz etmek isteriz ki bir memlekette hürriyet fikri ve demokratik nizam aleyhinde artık açıkça konuşmak zararlı ve harekete geçmek ise imkânsız bir hal olacak kadar rejim benimsenmiş olursa o takdirde muvaffakiyet için takip olunacak tek yol benimsenmiş olan prensipleri son derece itrafa götürmek suretiyle rejimi soysuzlaştırmaktan ibaret kalır. Bir zamanlar demokratik rejimin memlekette yerleşmesini türlü politika oyunlariyle, tehdit, cebir ve tazyiklerle, hatta 1946 seçimleri gibi görülmemiş siyâsi zorbalık tatbikaatiyle önlemeye çalışanların, iktidardan düşer düşmez aşırı ve müfrit hürriyet taraftarı kesilmiş olmalarını başka bir izaha bağlıyabilmek imkânsız görünüyor.

Şimdi bunlar demokrasiyi istedikleri gibi tefsir etmekte bazı mefhumları da mahsus maksatlarına göre manâlandırmaya çalışmaktadırlar. Millletimizin takibetmekte olduğu inkılâp ve itilâ yolu üzerine dizilmek istenen ve sıralanmaya çalışılan türlü manialarınve birtakım heyula ve korkulukların hakiki hüviyetlerini ortaya koymakta çekineceğimiz hiç bir cihet yoktur.

Kıymetli Arkadaşlarım,

Biraz önce demokrasinin manevi ikliminin yaratılmasının ehemmiyetinden bahsetmiştik. Devlet memurlarının bu iklimin yaratılması ve demokrasimizin tekemmül ettirilip payidar hale getirilmesindeki tesir ve hizmetlerinin büyük olacağına işaret etmek yerinde olur. Bu sebeple, rejimimizin meselelerinden olarak, Devlet memurlarımız hakkında da bazı nıütâlâalar serdetmemize müsâadelerinizi rica ederim.

Evvela şurasını arzedelim ki, Devlet Memurlarımızın şu veya bu memuriyette bulunmaları aralarında hiç bir esaslı bir tefrikin zaruretine delalet etmez. Aynı içtimai muhitte yetişen, aynı ilim müesseselerinden feyiz alan memleket evlatlarının devletin farklı fâaliyet şubelerinde bulunmalarına rağmen aynı şerefe ve kıymete sahip bulunduklarına kaniiz. Hangi vazifede bulunursa bulunsun Devlet memurlarımızın hususiyle yüksek makamlara gelmiş bulunanların sırasına göre, milyonlarla ifade olunabilecek veya memleketin umumi menfâatlerini ehemmiyetli suretle alakadar edebilecek çok mühim tasarruflarda bulundukları açık bir hakikattır. Memurlarımız ancak bulundukları hizmetlerin hususiyetlerine göre hükümlere tabi olurlar ve bu hükümler bir imtiyaz manâsına gelmez. Umumiyetle Devlet memurlarımızın en büyük ekseriyeti demokratik rejimimizin inkişafını derin gönül ferahlığı içinde karşıladıklarını ve ona hizmet için ellerinden gelen her gayreti sarfetmekte olduklarını memnuniyetle ifade etmek isteriz.

Bu memlekette daha yakın zamanlara kadar totaliter bir idarenin hüküm sürmüş olduğunu ve Devlet memurlarımızın büyük çoğunluğunun böyle bir idarenin gereklerine ve isteklerine göre yetiştirilmeye çalışılmış bulunduğunu hatırlamak bugünkü vaziyetin ne derecelerde memnuniyeti mucip bulunduğunu derhal kavramak için kafi gelir sanırız.

Bu memlekette yakın zamanlara kadar bütün unsurlariyle bir tahakküm idaresinin hüküm sürmüş olduğunda kimse şüphe edemez. Partilerin kurulmasından evvelki devir, yani en küçük ve ehemmiyetsiz bir itiraz ve tenkidin bile vatan ihaneti sayıldığı yıllar, örfi idareler, fevkalâde mahkemeler, vatandaşların toptan nefyi ve tağripleri ve Varlık Vergisi devirleri malum. Fakat çok partili devir başladıktan sonra dahi siyasi kanâatlerinden dolayı vatandaşlar tatbik edilen zulüm ve tazyik şekilleri, hele 1946 seçimlerinin bütün vatan sathında nasıl bir siyâsi zulüm ve zorbalık hadisesi şeklinde tatbik edilmiş olduğunu da henüz kimse unutmuş değildir. İşte sabık idare zamanında Devlet memurumuz da o rejimin türlü tatbikatına mâalesef ve kanâati rağmına herkes gibi boyun eğmek mecburiyetinde kalmıştır.

Fikrimizi daha açmak için devam ediyoruz.

Bugün üniversite muhtariyetinin iktidarımız tarafından zedelendiği haykırılmakta ve mahkemelerimizin tazyik altında bulunduklarından şikayet olunmaktadır. Eski devrin şimdilik bahsetmiş olduğumuz türlü tazyik ve zulüm hadiseleri cereyan ederken o zaman da muhtar olduğu ilân edilen üniversitelerimizin ilmi istiklâl ve muhtariyetlerinin icabı olarak nazari sahada ve talebelerini bile tenvir etmek imkânına sahip olamamışlardır. Bugün ise, bu muhtariyetin hudutları zaman oluyor ki günlük ve fiili politika yapmaya kadar genişletilmiş bulunuyor.

Müstakil olduğu ilân olunan mahkemelerimiz ise yine o zaman zati hakka ve adalet fikir ve duygusuna muhalif kanun ve tatbikat karşısında vicdani kanâati ne olursa olsun sadece ve tabii ve haklı olarak seyirci kalmak mecburiyetinde bulunuyordu.

Çünkü hürriyet bir bütündür. Bütün memleket hürriyetsizliğin çemberi içine alınmışken sen muhtarsın veya sen müstâkilsin demekle ve bir biniş giydirmekle ne muhtariyet ne de istiklâl gerçekleştirilmiş olur. Bu sözlerimizle Devlet memurlarımızın nerelerden gelip bugüne kadar hepimizin göğüslerini kabartacak bugünkü mükemmel demokratik zihniyete sahip olarak vazife görmekte olduklarına ve bunun en güzel tarafını bir kat daha tebarüz ettirmiş bulunduğumuza kaniiz.

Muhterem Arkadaşlar,

Demokrasinin tekemmül ettirilmesinde adalet cihazının vazifesinin ehemmiyeti aşikardır. Bu itibarla demokratik rejime dair olan bahsi kapamadan bu mevzua da kısaca temas etmek istiyoruz.

Siyâsi tenkid ve fikir hürriyeti ile sövüp sayma, hakaret ve tezyif, hatta cemiyetin nizamını bozma teşebbüs ve hareketleri arasındaki hudut kolaylıkla teşhis edilebilecek kadar muayyen olmak lazım gelir. Şayet bu hududun bazı noktalarda muayyen olmaması veya hürriyetin manâsının yanlış anlaşılması neticesi olarak hakaret ve saire gibi memnu fiil ile fikir ve tenkid hürriyetinin birbirinden ayırtedilememesi hali, demokrasimizin soysuzlaşmadan ve garbın örnek tatbikatına uygun olarak geliştirilmesi mevzuunda hususi bir ehemmiyet arz eder.

Bu takdirde memnu fiillerin hududunu daha sarih olarak çizmek ve suç unsurlarını daha kati olarak tarif etmek hürriyet ve haysiyetlerin korunması ve nihayet demokratik rejimin selameti bakımından bir zaruret olur. Binâenaleyh tatbikattan ders olarak suç hudut ve unsurlarını kimsenin yanılmıyacağı bir katiyetle tesbit etmek hususunda Yüksek Heyetimizin kanuni tedbirlerin alınmasına lüzum göreceğine kaniiz.

Vatandaşların, politikacıların siyâset adamlarının şahsi şeref ve haysiyetlerini ayaklar altına almak ve hürriyetlerini daima tehdit altında bulundurmak bir itiyat haline gelmiş ise buna yüksek müdâhalenizle süratle son vermek icabeder.

Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım,

Tefekküre şayan bir hakikat olarak, ifâde edeyim ki, adalet mensuplarının büyük ekseriyeti bu mevzuda hakiki demokratik zihniyeti lâyikiyle kavrıyarak gereken hassasiyeti göstermektedirler. Ancak zaman zaman ve yer yer, hatta ehemmiyetli yerlerde ve kilit noktalarında demokratik anlayışın zayıf olduğunu bazan elemle müşahade etmekte olduğumuzu yüksek huzurunuzda ifade etmekten de çekinmiyeceğiz. Çünkü adaletin eline onun tatbik edeceği kanunları veren yüksek heyetinizdir.

Muhterem arkadaşlar,

Demokratik rejimimizin önümüzdeki yıllarda muhtemel inkişafları hakkındaki görüşlerimizi böylece arz ettikten sonra Devletin diğer fâaliyet sahalarındaki hattı hareket ve siyâsi nokta-i nazarımızın izahına geçeceğim.

Sözlerimize 1950 senesinde iktidara geldiğimiz zaman tatbika koyduğumuz programın esaslarını bir kere daha hatırlatmayı bundan sonraki çalışmalarımızın istikametlerini daha vazıh bir şekilde göstermek bakımından faydalı bulmaktayız.

Aziz Arkadaşlarımız,

Hatırlanacağı vechile 1950 de partimizin hükümet programı iki kısmı ihtiva etmekte idi.

Birinci kısım, elimize mamur bir vatan, devredilmekte olduğu iddialarına karşı o günkü durumu hakiki çehresiyle Büyük Meclise arzetmek, memleket işlerinin umumi manzarasına kısaca göz atarak, karşısında bulunduğumuz mesele ve müşkülleri bir arada gözden geçirmek gayesini istihdaf ediyordu

Filhakika uzun süren tek parti hakimiyet devrinden bize intikâl eden milli ve siyâsi murakabeden mahrum bir idarenin, hata, israf ve ifratlarla dolu iktisâdi ve mali bir politikanın, imtiyazlı bir himaye altında verimsiz çalışan pahalıya maleden ve pahalı satan Devlet işletmeciliğinin, memleket menfaatlerine bir türlü uydurulamıyan kredi prensip ve usullerinin ve hemen her hizmet sahasında yer tutmuş sakim yollar, kötü itiyat ve hatalı zihniyetlerin önümüze çıkarmış bulunduğu engelleri, nereden ve ne şekilde işe başladığımızı gösterme bakımından, umumi efkar önünde kısaca da olsa açıklamakta zaruret vardı.

1950 Hükümet programımızın ikinci kısmına gelince, bu kısımda az zaman neler yapmak istediğimizi, izah ederken başlıca esas olarak, milletimizin yüksek vasıflarına, yurdumuzun sahip bulunduğu geniş tabii kaynaklara uygun bir iktisadi ve mali politika takibi suretiyle, asırlarca geri kalmış olan memleketimizin bugünün ileri milletleri seviyesine yükseltilmesinin hedef tutulacağını ifade etmekte idik.

İktisadi ve mali politikamızın esasları neler olacağına dair o zamanki tasavvurlarımız ise şöylece hulasa olunabilir :

l. Nüfusumuzun % 80 inin iştigal mevzuunu ve geçim vasıtasını, milli ekonomimizin temelini, sanayi ve ticaretimizin ana kaynağını teşkil eden ziraatimiz büyük bir dikkat ve ehemmiyetle ve ön planda ele alınacaktır.

2. Memleketin iktisâdi cihazlandırılması süratlendirilecek, bütün mali ve iktisâdi imkânlarımız, azami nispette iktisâdi kalkınmanın emrine tahsis olunacaktır.

3. Hususi teşebbüsün çalışması ve gelişmesi için lüzumlu hukuki ve fiili emniyet havasının yerleşmesini temine matuf bütün tedbirler alınacaktr. Memlekette mevcut sermaye ve tasarrufların istihsâle akması teşvik ve temin olunacaktır.

4. Yabancı teşebbüs, sermaye ve tekniğinden geniş ölçüde faydalanmanın şartları tahakkuk ettirilecek ve icapları yerine getirilecektir.

5. Devlet bütçelerinin cari hizmetler ve sarfiyatında azami tasarrufla hareket edilecek, memleketin iktisâdi takatiyle mütenasip denk ve muvazeneli bütçeler getirilecek, buna mukabil iktisâdi kalkınmaya ve bir kül halinde bütün vatandaşların istihsâl gayretleri ve faaliyetlerini desteklemeye matuf sermaye yatırımlarına mümkün olan en geniş hissenin ayrılması temin edilecektir.

İşte beş maddede hülâsa ettiğimiz o zamanki programımızın iktisâdi ve mali kısmının 1950 Mayısından bugüne kadar geçen dört yıl içinde mütemadi gayret ve çalışmalarla tatbiki sayesindedir ki, evvelden tasavvuru dahi mümkün olmayan emsalsiz kalkınma hamleleri tahahkuk ettirilmiştir. Başta zirâatimiz olmak üzere bütün istihsâl kollarında, ihracat ve dış ticaret hacmimizde üç misline yakın artışlar elde edilmiştir. Milli gelirde Devlet gelirlerinde, Devlet bütçelerinde ve Devlet bütçelerinden ayrılan istihsâle sermaye yatırımlarında görülmemiş artışlar temin olunmuş, Devlet yolları, il ve köy yolları, limanlar, sulama tesisleri, barajlar, elektrik santralleri gibi belli başlı bayındırlık ve imar işleriyle ana iktisâdi tesisler inşâatında daha evvel tasavvuru dahi mümkün olmıyan başarılar elde edilmiş ve ayrıca sağlık, mâarif ve zirâat hizmetlerinde mühim adımlar atılmış, hülâsa bir kül halinde memleket ekonomisine çok geniş imkânlar ve kuvvetler getirilmiştir.

Arkadaşlar,

1950 yılında iktidara geldiğimiz tarihlerde mali ve iktisâdi imkânlarımızın son derece mahdut bulunmasına rağmen bu kadar büyük neticeler elde etmiş olan iktidarımızın düne nazaran bugün çok daha geniş imkânlara sahip bulunduğu gözönünde tutulduğu takdirde gelecek dört yıllık devre zarfında, umuniyetle memleketin kalkınması ve imarı hususlarında, milletimizin hayat seviyesinin yükseltilmesi ve her sahada bütün Devlet hizmetlerinin daha tatmin edici bir şekilde ifası mevzularında kolaylıkla çok daha büyük başarıların elde edilebileceğini katiyetle ifade edebiliriz. Çalışkan Türk milletinin ve Türk iktisâdi zekâsının bu başarıların elde edilmesinde esas unsuru teşkil ettiği muhakkaktır.

Hususi teşebbüs erbabının, bütün çiftçi ve işçi vatandaşlarımızın, devamlı gayretleri ve randımanlı çalışmalariyle Hükümet tedbirleri birleşince yurdumuzun kısa bir zamanda mamur hale geleceğinden şüphemiz yoktur.

Muhterem Arkadaşlarım ;

Müsâadenizle iktisâdi ve mali politikamızın esasları üzerinde sözlerime devam edeceğim. Memleketin iktisâdi kalkınmasını tahakkuk ettirmek ve iktisâdi cihazlanma gayretlerimizi süratle ve geniş mikyasta artırmak hususundaki azim ve kararımızı ifâde ederken bütün çalışmalarımızda, iktisâdi ve mali istikrara büyük kıymet ve ehemmiyet vermekte devam edeceğimizi bilhassa belirtmek isteriz.

Şimdiye kadar elde edilen müspet neticelere ilâve olarak bundan sonra daha büyük işleri tahakkuk ettirmek için iktisâdi ve mali istikrarın muhafazası ehemmiyetlidir. Deflasyoncu bir politikanın bütün iktisadi ve mali kaynakları kısırlaştırıp akamete uğrattığında şüphe olunamaz. Buna mukabil iktisâdi ve mali politikada istikrari muhafaza gayesinden uzaklaşmanın da aynı derecede zararlı olduğuna kani bulunuyoruz.

Paramızın kıymetinin muhafazası mevzuunda katiyetle ifâde edeceğimiz kararımız şudur ki, her türlü menfi propagandaların hilâfına paramızın kıymetinde hiçbir değişiklik asla hatırımıza gelemez. İktidara geldiğimiz günden beri milletçe ve Hükümet olarak iktisâdi ve mali sahada azimli ve dikkatli çalışmaları icabettiren büyük bir kalkınma hamlesine girişmiş bulunuyoruz. Memleketi, hakiki ve devamlı bir refaha götürecek tek yolun da bu vadideki çalışmalar olduğuna kaniiz. Bu kanâatle çalışan ve bu çalışmaları müspet ve fiili neticelerini daha şimdiden elde etmeye başlamış bulunan bir iktidarın para kıymetinde değişiklik yapmak gibi suni usullere müracâat etmesi katiyen bahis mevzuu olamaz.

Zira para kıymetinde yapılacak değişiklikler memlekette istihsâle yatırılacak sermaye maliyetlerini yükseltmek, için piyasada suni bir surette fiyatları zorlamak, milli emeğin değerini düşürmek, istihsâl mallarımızın ve ihracatımızın satın alma kudretini azaltmak, dış memleketlere karşı vecibelerimizi ağırlaştırmak ve külfetlerimizi artırmak demek olur. Binâenaleyh para kıymetinde yapılacak ayarlama veya düşürmelerin süratli inşa ve inkişaf safhasında bulunan milli ekonomimizi ve milli kalkınma hamlelerimizi sekteye uğratmaktan başka bir netice vermiyeceğine kaniyiz. Görülüyor ki, memleketin iktisadi ve mali durumunda bizi bu neviden ameliyelere zorlıyan hiçbir sebep mevcut değildir.

Muhterem Arkadaşlarım,

Şimdi bankacılığımız ve kredi mevzuuna geliyorum.

Milli istihsali artırmaya matuf gayretlerin ve bilcümle iktisâdi fâaliyetlerin müsait kredi imkânlarına, sağlam esaslar üzerine kurulmuş kuvvetli ve mazbut banka hizmetlerine ihtiyaç arzetmekte olduğuı malumunuzdur. İstihsâle sermaye yatırımlarının teşviki ve milli tasarrufun istihsâl fâaliyetlerine tevcihi için Bakanlar Kanunu ile menkul kıymetler ve kambiyo borsaları mevzuatının bu yeni anlayışla ele alınmasını ve bilhassa sanayi erbabı ve madencilerle denizcilerimizin kredi imkânlarına kavuşturulmasını icabettirmektedir. Gerek bu sahaların ve gerek diğer istihsâl ve iş kollarının ihtiyaçlarını gözönünde tutarak hazırlanacak olan yeni kanun tasarıları önümüzdeki devrede tetkik ve tasvibinize arzolunacaktır.

Bu memleketin iktisâdi kalkınmasının süratle tahakkuk ettirilmesinde ve istihsâl hacminin artırılmasında hulasa umumiyetle iktisâdi fâaliyetlerde hususi teşebbüs ve sermayeyi esas addetmekte ve ona en büyük kıymeti atfetmekteyiz. Gerek Parti programımızda gerekse 1950 Hükümet beyannâmesinde açıkça ifâde edildiği veçhile hususi teşebbüs ve sermayenin geliştirilmesine emniyet ve huzur içinde ve Devlet iktisâdi teşebbüsleriyle eşitlik şartları içinde çalışabilmesini temin edecek şartların tahakkukuna, ayrıca geniş imkân ve yardımlardan faydalandırılmalarına, lâyık olduğu ehemmiyeti vermekte devam edeceğiz. Bu cümleden olmak üzere son dört sene içinde büyük bir inkişafa mazhar kılınan küçük sanat erbabı ve esnaf teşekküllerinin takviyesine, nıuasır memleketlerdeki emsalleri seviyesine çıkarılmasına ve kredi ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışacağız.

Yabancı sermayeyi Teşvik Kanunu ile petrollerimizin işletilmesi mevzuundaki tedbirlerimizde de gayet kararlıyız.

Memleketin sanayileşmesinde, zengin tabii kaynaklarımızın ve petrollerimizin bir an önce işletmeye açılmasında ve milletimizin hizmetine arzında yabancı sermaye ve teknik bilginin teşviki mesaisine verdiğimiz ehemmiyet, her türlü menfi neşriyat ve propagandalara rağmen, milletimizin tasvibine mazhar olmuş bulunmaktadır.

Geçen devre zarfında Yüksek Meclisin kabul buyurduğu kanunlar arasında, Yabancı Sermaye Yatırımları Teşvik Kanunu ile Petrol Kanunu, iktisâdi kalkınmamızda ve Milli inkişafımızda hususi bir ehemmiyet ve mevki işgal edecektir. Henüz birkaç ay önce meriyete vazedilmiş olan bu kanunların tatbikatından beklediğimiz feyizli neticeleri asıl önümüzdeki yıllardan itibaren elde etmeye başlıyacağız. Memleketimize gelerek, yerli sermaye ve teşebbüsün yanı başında ve onunla iş birliği halinde çalışmak isteyen yabancı sermaye ve teşebbüs erbabı ve teknisyenler her türlü kolaylık ve imkan sağlanmış bulunmaktadır. Bu vadideki fâaliyetlerimize ve yabancı sermayenin memleketimize akmasını temin hususundaki gayretlerimize hızla devam eyliyeceğiz.

Kıymetli Arkadaşlarım,

Şimdi memleketimizde yapılmakta olan misli görülmemiş sermaye yatırımları ile milletimizin hayat seviyesinin süratle yükselmesi karşısında ortaya çıkan geniş ithalât yapmak ihtiyacı ile dış tediye zorlukları hakkında kısaca izahta bulunacağım.

Bütün memleket mikyasında bu derecede azametli ve süratli iktisâdi kalkınma hamleleri kolay ve rahatça tahakkuk ettirilen neviden bir şey değildir. İktisâdi cihazlanma safhasında bulunan ve bu cihazlanmayı en kısa zamanda kuvveden fiile çıkarmak azmi ile çalışan her memleket, zaman zaman birçok müşkülâtla mücadele etmek, muayyen devrelerde bazı sıkıntılara göğüs germek mevkiindedir. Hususiyetle son zamanlara kadar istihsâl kaynakları geliştirilmemiş, her türlü sınai tesisten mahrum bırakılmış, en basit ihtiyaç maddelerini dahi hariçten ithâl etmek durumunda bulunan memleketimiz için bu husus, üzerinde ehemmiyetle durulacak bir vakıadır. Bir taraftan ihracatımızı artırıp ithalâtımızı memleketimizde kuracağımız sanayi mamullerinin istihlâki suretiyle aramak için istihsâl hacmini artıracak envestismanlara gitmek diğer taraftan da iktisâdi kalkınma dolayısiyle artan istihlâk seviyesini tatmin etmek, yabancı memleketlerden geniş miktarda ithalât yapılmasını icabettirmektedir.

İktisâdi kalkınma devrelerinin zaruri bir şartı bulunan bu yüksek seviyeli ithalâtın mucip olduğu muvakkat tediye güçlükleri ve geçici döviz darlığının tesirlerinin izalesi mevzuu üzerinde dikkat ve hassasiyetle durulmakta devam olunacaktır.

Memleketin iktisâdi kudretini artırmaya ve bütün vatandaşların istihsâl fâaliyetlerini desteklemeye matuf temel tesislere ait sermaye yatırımlarını uzun ve orta vadeli dış kredilerle finanse etmek hususundaki fâaliyetlerimize hız ve vüsat verilecektir.

Memleketimizin bugünkü geniş ihtiyaçları, mahrumiyetleri ve dertleri 1950 senesine kadar yapılan yatırımların hiç bir mâna ifade etmiyecek kadar az ve verimsiz sahalara tevcih olunmasından ileri gelmektedir. İktidarımız tarafından girişilmiş bulunan muazzam sermaye yatırımları tahakkuk ettikçe, kurulan tesisler işletmeye açıldıkça müstakbel refah ve kalkınmamızın kaynakları da süratle inkişafa mazhar olacaktır.

Son dört yıl içinde sarfettiğimiz gayretler neticesinde süratle artmaya başlanmış bulunan milli istihsâlimiz ve daha şimdiden birkaç mislini bulmuş olan ihracat kudretimiz sayesinde ve yakın bir istikbalde, halihazır geçici tediye güçlüklerimizin bertaraf edildiği ve dış mali ve iktisâdi münasebetlerimizde hakiki ve çok yüksek seviyeli bir muvazeneye ulaşıldığı vakit bugünkü çalışrnalarımızın ve gayretlerimizin kıymet ve ehemmiyeti daha iyi anlaşılmış olacaktır.

Muhterem Arkadaşlarım,

Bütçe ve vergi poitikamızın esaslarının izahına gelince, bu mevzuların iktidarımızın bütçe gerekçelerinde ve bütçe nutuklarında teferruatlı olarak Yüksek Meclise ve bütün memleket efkarına defaâtla arz edilmiş bulunduğu malumunuzdur.

1950 senesinde iktidarı devraldığımız günden beri merhale merhale tatbik mevkiine koyduğumuz bu esaslar sayesinde bütçelerimiz, yüksek seviyeler ve devamlı bir inkişaf seyri içinde memleketimizin ihtiyaçlarına uygun hakiki bir muvazene ve denkliğe ulaştırılmış. Devlet sarfiyatında, her türlü lüks, israf ve ifratlardan kaçınılmış.

Eski devirlerde Devlet bütçeleri için ağır ve iktihamı güç bir yük teşkil eden, gösterişli oldukları nispetinde verimsiz ve akim mevzulara tevcih edilmiş bulunan tahsisler tamamen bertaraf olunmuş, memleketin iktisâdi kalkınmasının temel mevzularını teşkil eden sahalara ve istihsâle sermaye yatırımlarına, nâfıa, sağlık, mâarif ve zirâat hizmetlerine lâyık oldukları ehemmiyet verilmiştir.

Bu suretle bir taraftan bütçe kaynakları takviye ve tarsin edilirken diğer taraftan Devletin, vergi şeklinde halktan aldığı paralar, yeni istihsâl kaynakları, servet, sermaye ve çeşitli Devlet hizmetleri şeklinde ve daha büyük kıymetler halinde tekrar aziz milletimizin istifadesine ve emrine arz edilmiş bulunmaktadır.

Hükümetimiz bundan sonra da, aynı istikametteki çalışmalarına hızla devam edecek, halen 1950 senesine nispetle bir misli artmış bulunan mali kaynaklarımız ve bütçe imkânlarımızla iktisâdi ve milli kalkınmamızı süratle tahakkuk ve tekemmül ettirmeye, amme hizmetlerini daha çok verimli bir hale getirmeye, memleket ihtiyaçlarına daha iyi cevap vermeye, halkımızın huzur, refah ve sâadetini daha mükemmel şekilde tahakkuk ettirmeye çalışacaktır.

Bütçelerimizin, yurdun iktisâdi takati ile mütenâsip ve hakiki manası ile muvazeneli ve sağlam karakterinin muhafazasına dikkat olunacaktır.

Malum olduğu üzere, geçen dört yıl zarfında Devlet gelirlerinin ve vergi politikamızın esaslarını tayin ederken, gelir mevzuatının, memlekette inkişaf etmekte olan iş hayatını şu veya bu şekilde tazyik etmemesine ve bu gelişmenin normal ve tabii istikametlerini her hangi bir şekilde bozmamasına, vergilerimizin memlekette sermaye teşekkül ve terakümünü zedelememesine büyük bir hassasiyetle itina edilmiştir.

Bu esaslara göre tanzim olunan gelir politikamızın hedefi, devamlı surette artan milli gelirle mütenâsip olarak, Devlete daha fazla varidat sağlamak ve bu vasıta ile memleketin gittikçe hızlanan kalkınma hamlelerini, bunlara muvazi olarak desteklemek ve bugünün telâkkilerine uygun bir surette amme hizmetlerini daha geniş ve daha tatminkar bir şekilde ifa eylemek olmuştur.

Bu hedefler tayin edilirken, verginin bir mali vasıta olduğu kadar sosyal ve ekonomik maksatlara müteveccih bulunması lazım geldiği hususu da gözönünde tutulmuş bulunmaktadır.

Bu gayelerin tahakkuk ettirilmesi için, 1950 yılından bu yana yaptığımız çalışmalar ve başardığımız işler arasında Gelir, Muamele, Yol, Hayvanlar ve Şeker İstihlâk Vergileriyle Gümrük Resmi kanunlarında ve Vergi Usul Kanununda esaslı tadilât ve ıslahat yapılmış, milli istihsâl ve milli gelir sahalarında elde edilen artışlara dayanan muazzam miktarlarda gelir tezayütleri sağlanmış, aynı zamanda, vasıtalı vergilerle küçümsenmiyecek indirimler yapılmış, az kazançlı vatandaşların vergilerinde ehemmiyetli hafiflemeler temin olunmuştur.

Önümüzdeki devre zarfinda, vergi ıslahat programımıza biraz evvel ifâde ettiğimiz prensipler ve hedefler dairesinde devam olunacaktır.

Bu cümleden olmak üzere, vergi sistemimizin temelini teşkil eden Gelir ve Kurumlar vergilerini memleket realitelerine ve Devlet ihtiyaçlarına; vergi ve sosyal adalet kaidelerine daha uygun bir şekilde tadil ve ıslah edeceğiz.

Esnaf Vergisi süratle ele alınacak ve kazançları az olan yüz binlerce küçük esnafın mutlak surette vergi dışında bırakılması teklif olunacaktır.

Geçen devrede kısmen kaldırılmiş olan Hayvanlar Vergisinin bakıyesinin de 1955 yılında ilgasını teklif etmek suretiyle bu iptidai vergiyi tamamiyle tasfiye etmiş olacağız. Veraset ve İntikal Vergisi de ıslah edeceğimiz vergiler arasına alınmış bulunmaktadır. Böylece esasları hazırlanmiş bulunan vasıtasız vergilerimiz ahenkli bir manzume haline getirilmiş olacak ve zamanla tekamül ettirilmesine çalışılacaktır.

Vergi sistemimizin ikinci grubunu teşkil eden Muamele ve İstihlâk vergilerinin esaslı surette ıslahı, bu devrede yapacağımız vergi çalışmalarının başlıca mevzularından birini teşkil etmektedir.

Sınai hayatımızın inkişafı bakımından mahzurları malumunuz bulunan İmalât Muamele Vergisini, bugünkü şekil ve tatbikatı ile ortadan kaldırmaya karar vermiş bulunuyoruz.

Böylece mükellef tatmin edilmiş olacak ve bu vergiye tevcih edilmiş olan bütün şikayetler tamamen ortadan kalkmış bulunacaktır.

Muhterem Arkadaşlar,

Zirâat işlerimizi de kısaca gözden geçirmek yerinde olur.

Zirâat istihsâl mevzuunda, Hükümetinizin isabetli tedbirleri sayesinde elde olunan neticeler, eski devirlerle kabili kıyas olmıyacak derecede farklı ve memleketimizin yüzünü güldürür mahiyette olmuştur. Bu mevzu da dört seneden beri takibetmekte olduğumuz zirâat politikası, yeni Hükümetinizin de üzerinde dikkatle yürüyeceği politika olacaktır. Bu politikanın isabetini, sadece yakın senelere kadar halkımızın yiyeceği ekmeklik buğdayı hariçten ithal ederken iki, üç sene gibi çok kısa bir devre zarfında hububat istihsâl eden memleketler arasında altını ve ihracatçı memleketler arasında da dördüncülük gibi ehemmiyetli bir mevki almış bulunmamız sarahatle göstermektedir.

Memleketimizin ana gıda ve ihraç maddesi olan hububatın ıslah ve standardizasyonu üzerinde.daha esaslı ve geniş çalışmalarda bulunmak zirai plan ve programlarımızın başlıca mevzuları meyanında bulunmaktadır.

Hububat mevzuundki çalışmalarımız daha büyük bir itina ve titizlik ile devam ettirilerek, bu arada dış piyasaların istediği evsaf ve çeşitlerin yetiştirilmesine ve taammümüne gayret sarf olunacaktır.

Dış ticaretimizde ehemmiyetli bir mevkii olan pamuğunda bilhassa sulama, gübreleme ve iyi vasıflı tohumlukların teşhisi suretiyle istihsâl miktarının arttırılması ve kalitesinin yükseltilmesi hususundaki planlı çalışmalara devam olunacaktır.

Daha bugünden dünya pamuk istihsâlinde yedinci ve pamuk ihracatında da beşinci dereceyi almış bulunuyoruz. Zirai kalkınmamızın başlıca mevzularından zirai mücadele, köy sulama, kimyevi gübre ve toprak, bağcılık ve meyvacılık, çayır mera ve yem nebatları, hayvancılık, zirai öğretim ve bakım işleri de ön planda ve ehemmiyetle ele aldığımız ve geniş mikyasta tatbikatına geçtiğimiz zirai meselelerimiz arasındadır.

Gayretlerimizin derecesine bir mikyas olarak hububat tohumu tevziatı mevzuunda bir, iki rakam arz edelim. Eski iktidar zamanına ait olan 1946 - 1949 tarihleri arasındaki dört yıllık devre zarfında dağıtılan hububat tohumlarının yekünü 148.637 ton iken bizim yalnız bu yıl dağıttığımız hububat tohumu 174.030 tonu bulmuştur.

İstihsâlimizin artışında en mühim amillerden biri olarak telâkki ettiğimiz zirâatimizin makinelestirilmesi işine devam edeceğiz ve çiftçimizi bir taraftan traktörlerle, diğer taraftan da hayvanla çekilen modern zirâat aletleri ile cihazlandıracağız. Hususi küçük zirâat işletmelerimizin büyük bir hızla teçhizi zirâatimize daha da ileri bir veçhe vermekte gecikmiyecek ve kağnı ve karasaban son senelerini de ikmal ederek tarihe karışmış olacaktır.

Zirâatimizin süratle inkişafını bir taraftan da elverişli bir fiyat politikasının tatbiki ile alâkalı görmekteyiz.

Zirai mahsullerimizin fiyatlarını dünya fiyatlarına intibak ettirmek arzu ve gayretlerimizin yanında istihsalimizi arttırmak için gereken yerlerde teşvik edici bir fiyat politikası takibetmeyi de lüzumlu görmekteyiz.

Buğday fiyatlarını düşürmemek de esaslı prensibimiz olacaktır.

Ormanlarımız mevzuunda teessürle kaydedeceğimiz cihet, yeni Orman Kanununun geçen devrede çıkarılamamış olmasıdır.

Ancak iktidara geldiğimiz günden itibaren mevcut kanunun halkımız aleyhinde olan tatbikatını hafifletmiş, had bir halde bulunan umumi şikayeti kanun değişmemiş olduğu halde asgari hadde indirmiş bulunuyoruz. Kanunu süratle çıkarmak yüksek heyetinize mevdu bir keyfiyet olduğu gibi önümüzdeki yıllarda memleket ormancılığını kıymetlendirmek için gereken tedbirleri peyderpey almakta devam edeceğiz.

Hayvancılığımıza gelince :

Memleketimizin geniş bir istihsâl şubesi ve servet kaynağı olan hayvancılığımıza öteden beri ehemmiyet vermekteyiz. Ancak bir istihsâl ve servet kaynağı olmanın yanında, hayvancılığımız bugün başlıca gıda maddelerimizle sanayiimizin muhtaç bulunduğu ham maddelerin kaynağı olmak bakımından birden bire yeni bir ehemmiyet kazanmış bulunuyor.

1950 yılında memleketimizde mevcut hayvan miktarı 48 milyon iken bugün 64 milyona yükselmiş ve hayvan ihracıda son derece tahdidedilnıiş olmasına rağmen memleket ihtiyaçlarının tatmin edilememesi gibi bir mesele olarak karşımızdadır.

Filhakika bütün istihlâk maddelerinde olduğu gibi memleketimizde hayvan artışının büyük bir hızla devamı, artan ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için hayvancılığımızı süratle inkişaf ettirmek zaruretini ortaya çıkarmış bulunuyor.

Hayvancılığımızın istikbalini şiddetle alakadar eden bir mesele de zirâat arazisinin 1950 ye nazaran % 40 nispetinde artmış olması ve daha da artmakta devam edeceğinin şüphesi bulunması ve netice olarak meralarımızın süratle daralmakta olmasıdır.

İşte bu sebepledir ki entansif hayvan yetiştiriciliğinin süratle inkişafını temin etmek, her bakımdan daha şümullü ve geniş tedbirlerin tatbikine girişmek, hayvancılık kredisini süratle arttırmak, neslin ıslahı için gerekli yerlere suni tohumlama istasyonları vücuda getirmek ve hastalıklarla mücadeleyi şiddetlendirmek kararındayız.

Geçen dört yıl zarfında, maziden intikâl edip gelen çeşitli zorluklar ve kötü itiyatlar ciddi gayretlerimizle birer birer yenilerek yurdun her tarafında hususi teşebbüsün de müessir iştirakiyle yeni yeni fabrikaların, termik ve hidroelektrik enerji santrallerinin, baraj ve benzeri muazzam tesislerin temelleri atılmış ve inanılmaz bir şevk ve gayretle bunların inşalarına girilmiştir.

Yapılan ve yapılmakta olan yollar ve köprüler, limanlar, iskele ve barınaklar ve hava meydanları bu fabrika, baraj ve santrallerle bir arada düşünülecek olursa bütün bunların ancak ve ancak iktidarımız tarafından yurt hizmetine ve millet refahına verilen ehemmiyet ve neticeye karşı duyulan inancın büyüklüğü ve derinliği sayesinde tahakkuk ettirilmekte olduğu anlaşılır.

Büyük çaplı muazzam inşâatın yanı sıra köy yolları ve köy sularına verilen ehemmiyet ve elde olunan muvaffakiyetli neticeleri de hatırlatmak yerinde olacaktır.

Önümüzdeki çalışma devrelerinde yalnız bugün başlanmış olan işlere devam etmek değil, aynı zamanda yeni yeni hamlelere girişmek her çeşit imkânlardan istifade ederek zirai ve sınai kalkınmamızı hızlandırmak, yollarımızı, barajlarımızı, limanlarımızı hava meydanlarımızı, köy yolları ve içme sularını yapmak, köy meskenlerinin inşası, köylerimizin elektriğe kavuşması için gerekli tedbirleri almak ve bu memleketi en kısa zamanda bir mamure haline getirmek azim ve kararındayız.

Memleket müdafâasından iktisâdi kalkınmaya kadar müessiriyet derecesi ve şümulü malum olan ve buna rağmen yıllar boyunca sürüp giden acı bir kararsızlığın kurbanı olarak, toprak altında mühmel ve faydasız uyuyup kalan petrollerimizin yurt faydasına ve milletimizin istifadesine girmesini temin için aldığımız kararın Büyük Millet Meclisince, kanunlaştırılmak suretiyle tasvip buyurulduğu malumunuzdur.

Bu husustaki çalışmalarımıza asla ara vermeksizin devam ederek petrollerimizi memleket için müsmir bir hale getireceğiz.

Toprak tevzii ve tapulama işlerine gelince,

Bu işlerde son dört yıl zarfında elde edilmiş bulunan ve iktidarımızdan önceki devrelere nazaran 12 misli bir hacim ifâde eden büyük başarılar, Büyük Meclisçe 9 uncu devrede kabul edilen kanunlar ve yapılan bazı tadillerden de istifade olunarak hızlandırılacağı gibi, metot değişiklikleri ve idarelerin teknik cihazlarla teçhizi sayesinde daha süratli ve daha müspet neticeler alınacağı süphesiz bulunmaktadır.

Muhterem arkadaşlar,

Adalet işlerimizde ise kabul ettiğimiz prensip ve tuttuğumuz yol, vatandaşlarımızın huzur ve emniyet içerisinde rahatça çalışma ve yaşamları için şart olan teminâtlı ve umumi vicdanı tatmin evliyecek bir adalet ve vatandaşın muhabbet ve itimadına dayanan bir idare sisteminin tahakkuk ettirilmesi olmuştur.

Diğer amme hizmetlerinde olduğu gibi adalet ve idare işlerinde de hizmetleri mümkün mertebe halka yaklaştırmak ve bunların ifâsında sürat, intizam, sadelik ve verimlilik sağlamak dört yıldan beri sarfettiğimiz gayretlere istikamet vermiştir. Bundan böylede çalışmalarımıza aynı istikamette devam edeceğiz.

Sıhhat işlerimize gelince :

Sıhhat hizmetleri sahasında da dört yıl zarfında yapılan çalışmalar ve elde edilen neticeler verimli ve pek büyük olmuştur.

1950 yılında sağlık işleri için tahsis edilen 60 milyon liraya mukabil 1954 de 128 milyon lira tahsis edilmiş bulunduğuna devralınan 16 sağlık merkezinin 242 ye, yatak adedinin 7.759 dan 15.871 e çıkarılmış olduğuna, sadece 7 adedden ibaret bulunan verem hastane ve pavyonlarının 84 e ve bunlardaki yatak adedinin de 1.097 den 6.357 ye çıkarıldığına işaret etmek sağlık sahasındaki gayretlerimizi açıkça gösterebilir.

Önümüzdeki devre zarfında da sağlık sahasında girişilen bu gayretlerimize devam edeceğimiz gibi Milli sağlığın ve onunla çok sıkı bir irtibat halinde bulunan nüfus artımının.kıymet ve ehemmiyetini gözönünde tutarak vatandaş sağlığını mutlak koruma ve bu husustaki çalışmaları köylere kadar götürme kararındayız.

Muhterem Arkadaşlar,

Şimdi de mâarif işlerimize geleceğim :

Hür ve müstakil bir millet olarak yaşamının teminatını yalnız memleketin maddi kudret ve takatinde değil, aynı zamanda halkın ve gençliğin manevi değerlerle teçhizinde bulan iktidarımızın mâarif sahasına hayati bir ehemmiyet atfetmesi elbetteki tabii idi.

1950 yılında iktidara geldiğimiz zaman ilk iş olarak iktisâdi kaynaklarımızı ve mali imkânlarımızı takviye edecek işlere girişmiş olmamıza rağmen maarif hizmetlerine 1950'nin 197 milyon lirasına mukabil 1954 yılında 313 milyon lira tahsis etmiş bulunuyoruz.

İktisâdi tedbirlerimizin müspet neticeleri ve mali takatimizde husule gelen inkişaf üzerine önümüzdeki devrede, bütün idari hizmet şubelerinde olduğu gibi, mâarif sahasında da, iktidarımızdan evvelki devirlerle mukayese edilemiyecek derecede hummalı hareketlere girişmenin zamanı artık gelmiş bulunmaktadır. Gelecek yıllarda, bu sahada çok mühim neticeler elde edeceğimizden emin bulunuyoruz.

İş hayatımıza gelince :

Geçen son dört yıl zarfında memleketimizin kavuştuğu büyük iktisadi inkişaf ve iş haciminde meydana gelen artış işçi ve işveren münâsebetlerini iktidarımızdan evvelki zamanlara nispetle çok daha ehemmiyetli bir hale getirmiş bulunmaktadır. Bu sebeple önümüzdeki devrelerde de işverenlerimizle işçi münâsebetlerinin içtimai adalet prensiplerine uygun olarak kanun ve nizam yollarıyle düzenlenmesine bilhassa dikkat ve itina gösterilecektir.

Dış siyâsetimize gelince :

Takibedeceğimiz dış siyâset hakkında da uzun izahlara girişmek istemiyoruz, çünkü dört yıldan beri dış münâsebetlerimizi idare eden ana prensipler, her vesile ile izah edilmiş olduğu gibi, bunların nasıl tatbik edildiği ve ne gibi müspet neticeler elde olunduğu da, memleketin içinde ve dışında tamamiyle malum bulunuyor.

İktidara geldiğimiz zaman, dünyanın yegane müşterek emniyet teşkilâtı olan Atlantik Paktı dışında bırakılmış bulunan memleketimiz, iki yıldan az bir zaman zarfında bu teşkilât içinde yer almış ve böylece, kendi emniyetini ve müdafâa imkânlarını çok geniş nisbette sağlamakla beraber NATO ya da mühim bir kuvvet unsuru temin etmiştir. Halbuki bizden evvelki iktidar, bu hususta sarfettiği mesai hiçbir netice vermeyince, Türkiye için bu Pakta girmek imkanı olmadığını son başvekilinin lisanı ile itiraf zorunda kalmıştı.

Biz NATO Teşkilâtı içinde, müşterek dünya emniyetinin sağlanması hususundaki fâaliyetimizi devam ettirirken, diğer taraftan da cihan sulhünün yeni tertiplerle temin ve takviyesi hususunda çalışmaktan geri durmadık. Yunanistan ve Yugoslavya ile akdettiğimiz Ankara Andlaşmasını her imkân ve şeraitin müsaadesi nispetinde daha kuvvetlendirmeye sarfı mesai etmekteyiz.

Bu vesile ile dost Yugoslavya'nın Sayın Devlet Reisi Mareşal Tito'nun memleketimize yaptığı ziyaretin mesut hatırasından bahsetmekten büyük bir memnuniyet duymaktayız.

Şu son aylarda Pakistan ile de bir anlaşma akdetmiş bulunuyoruz. Bu anlaşmalar Atlantik Paktı gibi, Birleşmiş Milletlerin yüksek ideallerine dayanan müşterek sulh ve emniyet tertipleridir.

Dünya sulhünü ve medeniyetini tehdit eden umumi tehlike karşısında, bunu karşılayacak kudrette ve gediksiz bir emniyet sistemi veya birbirini tamamlıyacak emniyet sistemleri kurmak, sulh ve hürriyet aşıkı bütün milletler gibi bizim de başlıca gayemizdir. Bundan dört yıl evvel, Birleşmiş Milletler tarafından Kore'de müşterek emniyet cephelerinin kurulmasında Türkiye'nin takibettiği fâal ve dürüst siyâset o günden bugüne kadar her meselede tecelli etmiş ve dış siyasetimizin sağlam ve insani prensiplere bağlı olduğu umumiyetle kabul edilmiştir.

Müşterek emniyet meselesinden bahsederken, bu hususta şimdiye kadar maddi ve manevi büyük fedakarlıklar yapmış ve yapmakta olan Birleşik Amerika'ya karşı şükran ve muhabbetlerimizi ifade etmek ve karşılıklı itimat ve görüş birliğine dayanan bu münâsebetlerin her gün daha kuvvetli inkişafından duyduğumuz bahtiyarlığı belirtmek isteriz.

Dost Amerika Birleşik Devletleri Hükümetinin ve halkının Sayın Reisicumhurumuza son seyahatlerinde göstermiş oldukları samimi ve sıcak kabul Türk Milletini minnettar bırakmıştır.

Eski ve vefakar müttefiklerimiz Fransa ve İngiltere ile her sahad yapmakta olduğumuz iş birliğinin her an daha kuvvetlendiğini söylemekle büyük bir memnunluk duymaktayız.

Bu arada, İtalya ve Almanya ile dostluk münâsebetimizin çok hızlı bir şekilde gelişip kuvvetlendiğini şükranla ifâde ederken Alan şansöliyesi Adenaur'in memleketimizde bıraktığı unutulmaz hatıraları da yatetmek isterim.

Önümüzdeki dört yıl zarfında bütün bu münâsebetleri mütemadi surette takviyeye çalışacağız.

Bugün yalnız dost müttefiklerimiz değil, iyi niyet sahibi ve sulh ve hürriyet taraftarı bütün milletler bizim dört yıldan beri takibettiğimiz azimli realist yapıcı siyâsetimizi anlamakta, bize itimat etmektedirler. Bunun neticesi olarak Türkiye artık yalnız değildir, onun samimi ve kuvvetli dostları ve müttefikleri vardır. Onun işbirliği aranmakta ve dünya sulhünün başlıca istinatgâhlarından biri olmak itibariyle ona yardım edilmektedir. Memleketimize bugünün en kuvvetli müşterek emniyet sistemi içinde şerefli bir mevki teminine muvaffak olan, ona bütün dünyada büyük bir itibar ve muhabbet sağlıyan dört yıllık dış siyâsetimizi, bundan sonra da, faaliyetlerimizi imkanlarımız nispetinde artırarak, takibedeceğiz.

Aziz Arkadaşlarım

Milli Savunmamıza gelince :

Milli varlığımızın en büyük teminâtı olan kahraman ordumuz dört yıldan beri gösterilegelen devamlı gayretler sayesinde, miktarı her gün biraz daha artan ve modern silah ve vasıtalarla teçhiz olunarak şanlı tarihimize lâyık büyük bir kuvvet ve kudretli bir varlık haline gelmiş bulunmaktadır.

İktisâdi ve mali imkânlarımızın takati nispetinde ve maddi manevi bütün kaynaklarımızdan istifade etmek suretiyle kahraman ordumuzu bugünün icaplarına uygun ve her türlü tecavüzü kati olarak önliyecek bir varlık haline getirmek için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Esasen iktisâdi tedbirlerimizin ve kalkınmamızın hedeflerinden başlıcası mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda büyük bir orduyu kendi vasıtalarımızla elde tutmaktır. Bunun için iktisâdi kalkınmamızı aynı zamanda memleketimizin bekâsını temin bakımından da zaruri addediyoruz. Şimdiye kadar olduğu gibi Milli gelirimizin arttığı nispette ordumuza ayırdığımız tahsisat da artacaktır.

Büyük dostumuz Birleşik Amerika'nın, şayanı şükran olan maddi ve teknik yardımlarından müşterek anlayış içerisinde daha geniş ölçüde ve daha süratle istifade imkânlarını temine çalışacağız.

Muhterem Arkadaşlar,

Önümüzdeki dört sene zarfında bütçelerimiz Devlet Gelirleri yeniden büyük bir inkişafa mazhar olmuş karasaban ve kağnı Türkiye hudutlarından tamamen dışarı atılmış, zirâat, sanayi, madencilik sahalarındaki istihsalâtımız, ihracat ve dış ticaret hacmimiz bugünkü seviyesine nispetle birkaç mislini bulmuş, hayvancılığımız çok inkişaf ettirilmiş köy yolları ve köprüleri inşâatı büyük nispette ikmâl edilmiş, yol şebekemiz pek ziyade genişletilmiş, bugün inşalarına başladığımız baraj ve elektrik santralleri ve modern tesislerinden çoğu işletmeye açılmış, yeni barajlar ve santraller inşâatına da girişilmiş bulunacaktır. Köy elektrifikasyonu davasına da başlanmış ve hatta ilerletmiş olacağız, radyo istasyonlarımızı, limanlar, hava meydanları, silolar, depolama ve yükleme tesislerimizin inşâatını da ikmâl etmiş bulunacağız. Çiftçi ve köy evleri inşası hususundaki hamlelerimiz meyvalarını vermeye başlamış olacak, içme suyu getirilmemiş köy bırakılmayacak, elektrik ve su tesisatı olmıyan kasaba ortaokulu ve sağlık merkezi veya hastanesi olmıyan kaza merkezi, lisesiz vilâyet merkezi kalmamış olacak, hulasa memleketin çehresinden orta çağ mahrumiyetlerinin son izleri de silinecek ve hür, mesut ve müreffeh Türkiye idealinin tahakkuku için lüzumlu bütün tedbirler alınmış ve vasıta ve imkânlar temin edilmiş olacaktır.

Bu suretle birinci hükümet programında müşahede ve tesbite çalışılmış olan 1950 Türkiye'sine mukabil iki devrelik Demokrat Parti iktidarı sonunda memleketin ilerleme manzarası bu derece farklı bir hale gelecek ve iktidarımızdan öncesiyle kıyaslanamıyacak bir seviyeye ulaşmış bulunacaktır.