Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı
20. Dönem 2. Yasama Yılı
67. Birleşim 12 Mart 1997 Çarşamba

"Ben, ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim, iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar."

Saygılarımla efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karaa.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Zülfikar Gazi; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Gazi, süreniz 10 dakikadır.

RP GRUBU ADINA ZÜLFİKAR GAZİ (Çorum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın kabulünün 76 ncı yılı münasebetiyle, Refah Partimiz Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tam 76 yıl önce bugün, bu Yüce Meclis, İstiklal Harbinin hazırlıklarını yaparken, Aziz Milletimizin iman, azim, heyecan ve kahramanlığının tercümanı olan İstiklal Marşını müzakere ederek kabul etmiştir.

İstiklal marşı olabilecek şiir yarışması açılmış, yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Yarışmada dereceye giren şiire 500 lira mükâfat konulması sebebiyle, iman şairimiz Mehmet Akif "istiklal marşı parayla yazılmaz" diyerek müsabakaya katılmamıştır. Zamanın Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, Yüce Milletimizin tarihine, inancına, şan ve şerefine yakışan şiirin, ancak Akif tarafından yazılabileceğini çok iyi bildiği için, büyük şairimizi istiklal marşı için şiir yazmaya ikna etmiştir. Neticede, Büyük Millet Meclisinde, bundan 76 yıl önce, büyük bir heyecanla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk üyeleri tarafından kabul edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türk İstiklal Marşı, dünya milletlerinin millî marşları içerisinde güfte bakımından belki de en güzeli ve en manalısıdır. Bazı marşlar o devletin hükümdarını, başkanını övmekte, bazı marşlar ise mübalağalı şekilde kendi milletlerini göklere çıkarmaktadır. Bizim İstiklal Marşımız ise, tarih boyunca, daima müstakil ve hür yaşamış büyük bir milletin bu hasletini azimle, heyecanla, imanla terennüm eden bir şiir şaheseridir. Bu eserde sevgisiyle, hürriyet ve istiklal kahramanları, müşahhas şekilde bayrak, vatan, tarih ve millet gerçekleri etrafında birleştirilmiş ve mukaddes bir terkip olarak ifade edilmiştir. İstiklal Marşında, milletimizin maddî ve manevî bütün değerleri yer almaktadır.

Akif, Osmanlının dağıldığı, cennet vatanımızın düşmanlar tarafından taksim edildiği, yurdumuzun bazı bölgelerinin işgal edildiği bir dönemde Anadolu'yu adım adım dolaşarak, halkı, hürriyet için, kurtuluş için kıyama davet etmiştir. Heyecanlı nutukları, hararetli vaazlarıyla Anadolu halkını birliğe, dayanışmaya, tek yumruk olmaya davet etmiştir.

Kastamonu Nasrullah Camiinde yaptığı veciz konuşma, bütün Anadolu'yu heyecana getiren, coşturan bir muhteviyat ve manadaydı. Akif, Nasrullah Camiinden, bütün milletimize şöyle sesleniyordu: "Milletler, topla, tüfekle, zırhlıyla, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler, ancak, aralarındaki rabıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatına, kendi menfaatını temin kavgasına düştüğü zaman yıkılır.

Bizim mahv için tertip edilen muahede-i sulhiye paçavrasını, mücahitlerimiz şark tarafından yırtmaya başladılar. Şimdi, beri taraftaki dindaşlarımıza düşen vazife, Anadolumuzun diğer cihetlerindeki düşmanları denize dökerek, o murdar paçavrayı büsbütün parçalamaktır. Zira, o parçalanmadıkça, İslam için bu diyarda beka imkânı yoktur.

Ey cemaat-i Müslimin! Düşmanlarımızın bugün bizden istedikleri ne filan vilayet ne filan sancaktır; doğrudan doğruya başımızdır, boynumuzdur, hayatımızdır, devletimizdir.

Ey cemaat-i Müslimin! Ağyar eline geçen Müslüman yurtlarının hali, bizim için en müessir bir levha-i ibrettir. İslamın son mültecası olan bu güzel toprakları düşman istilası altında bırakmayalım. Ye'si, meskeneti, ihtirası, tefrikayı büsbütün atarak, azme, mücahedeye, vahdete sarılalım. Cenabı Kibriya Hak yolunda mücadele için meydana atılan azim ve iman sahipleriyle beraberdir."

Akif'in vaazları, Sebilürreşad Dergisi vasıtasıyla, Anadolu'ya yayılıyor, herkese aşk ve heyecan dağıtıyordu. Cephelerde askerlere dağıtılıyor, halka duyuruluyordu. Hatta, Elcezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa, Akif'in Kastamonu Nasrullah Camiindeki vaazından o kadar etkilenmiştir ki, vaaz metnini teksir ettirip, orduya ve Diyarbakır, Elazığ, Bitlis, Van İllerine dağıttırmıştır. Aynı zamanda, Akif'e şu telgrafı göndererek tebrik etmiştir:

"Nasrullah Cami-i Şerifinde irad buyurduğunuz mev'izeyi havi mecmuanızın ancak bir nüshası elde edilebilmiştir. Diyarbekir'in Cami-i Kebirinde, Cuma namazından sonra kıraat edilerek mü'minin-i hazıra envar-ı maneviyesinden hisseyab-ı tenevvür ve tefeyyüz olmuşlardır. Fakat, bu istifade pek mahdud kalacağından, cephe mıntıkasını teşkil eden Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van vilayetleriyle civar müstakil mutasarrıflıklar halkı da nasibdar edilmiş ve şeref ile hukuku doğrudan doğruya zatıâlinize ait olmak üzere Diyarbekir Vilayeti matbaasında teksir edilerek bütün cepheye tevzi olunmuştur. Cenabı Hak mesai-i diniyye ve vatanperveranenizi meşkûr eylemesi temennisiyle ihtiramatımı takdim eylerim."

9