Komisyon Adı:Plan Ve Bütçe Komisyonu
Konu:2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) Ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) İle Sayıştay Tezkereleri A)adalet Bakanlığı B)anayasa Mahkemesi C)yargıtay Ç)danıştay D)kişisel Verileri Koruma Kurumu E)ceza Ve İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları Kurumu F)türkiye Adalet Akademisi G)hâkimler Ve Savcılar Kurulu Ğ)türkiye İnsan Hakları Ve Eşitlik Kurumu
Dönemi:27
Yasama Yılı:6
Tarih:15/11/2022


2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ve 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ile Sayıştay tezkereleri a)Adalet Bakanlığı b)Anayasa Mahkemesi c)Yargıtay ç)Danıştay d)Kişisel Verileri Koruma Kurumu e)Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu f)Türkiye Adalet Akademisi g)Hâkimler ve Savcılar Kurulu ğ)Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu FETİ YILDIZ (İstanbul) - Sağ olun Başkanım.

     Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, Sayın Adalet Bakanı, Değerli Bakan Yardımcıları, kıymetli bürokratlar, basının değerli temsilcileri; Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Ceza İnfaz Kurumları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Adalet Akademisi bütçeleri üzerinde, aklın ve bilimin hâkim, hukuk ve adaletin üstün olduğu bir iklim yaratmak için tüm varlığıyla çalışan Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

     Değerli arkadaşlar, İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde PKK-PYD terör örgütü tarafından yapılan bombalı saldırı sonucu üç aileye mensup -ana ile kızı, baba ile kızı ve genç evli bir çift olmak üzere- 6 insanımız şehit oldu, 81 insanımız yaralandı. Bu saldırıyı yapanları, koruyanları, kollayanları, yanında duranları biliyoruz. Kendi konforları için dünyanın tüm kaynaklarını sömüren, bulunduğu her yeri gözyaşı ve ateşe boğan emperyalizmi ve işbirlikçilerini biliyoruz; bunlardan, akan kanın hesabını tek tek soracağız. Bölücü terör örgütünü arkalayan, siyasi istikbalini Batı medeniyetinde, Batı mahfillerinde arayan, Türk Silahlı Kuvvetlerini utanmaz bir şekilde kimyasal silah kullanmakla suçlayan, ABD derin devletinin istihbarat oyunlarına balıklama atlayanlardan hesap sorarken Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de orada olacağız.

     Sayın Başkan, demokrasilerde temsil ve yönetim yetkisinin kaynağı seçimlerdir. Yönetenler ve temsilciler, seçimler vasıtasıyla yönetim yetkisini kazanır, seçimler vasıtasıyla yönetim ve temsil kabiliyetini kaybederler; bütçe harcamalarının denetlenmesi yetkisini de elbette millet iradesinden alırlar. Millî irade, kuruluş ve kurtuluşumuzun karargâhı Gazi Mecliste tecelli eder. Bu Gazi Meclisin üyeleri olarak, demokrasimizi güçlendirmek, hak ve özgürlükleri koruyup geliştirmek, asil Türk milletinin istiklalini ve istikbalini, hakkını hukukunu korumak hepimizin görevidir. Bu faaliyetler sırasında asla adaletten ayrılmayacağız; adalet, siyasi bir ideal, hukuki bir olgu, ahlaki bir erdemdir. Hazreti Ömer'in söylediği gibi "Adalet, mülkün temelidir."

     Şanlı tarihimize baktığımızda şu gerçeği görürüz: İmparatorluğun güçlü olduğu dönemlerde yüksek yargıyı temsil eden şeyhülislamlık makamı bir dokunulmazlık makamıdır. Bu dönemde, şeyhülislamlar, azledilemez, katledilemez, mallarına el konulamazdı. İmparatorluk zayıflamaya, soğumaya başladıktan sonra şeyhülislamlar görevinden azledilmiş hatta bazıları katledilmiştir. Osmanlı Türk devletindeki siyasal mücadelelere maalesef bu şeyhülislamların fiilen katıldığı da görülmüştür, verdikleri fetvalarla birçok insanın haksız yere can vermesine sebep olmuşlardır.

     Yine, kısa bir zaman önce adalet sistemimiz içerisinde yapılanmış bir istihbarat yapılanması olan FETÖ terör örgütünün ihanetiyle, komplolarıyla karşılaştık. Örgüt hiyerarşisine bağlı hâkim görünümlü militanlar, bilerek ve isteyerek sistem içinde derin yaralar açtı ancak Allah'a çok şükür, bu yaralar çabuk zamanda sarıldı, sarmalandı. Muhalefetin koro hâlinde, KHK'yle sistemin dışına çıkarılan bu unsurların tekrar göreve iade edileceklerine dair açıklamaları, bu yöndeki beyanatları ve çırpınışları ibretle izlenmektedir. Devlet, kendisine sadakat göstermeyenleri, Pensilvanya'daki Kardinal'den emir alanları, onun hiyerarşisine girenleri bünyesinde tutmak zorunda değildir; bunu hiçbir zaman da akıldan çıkarmayalım.

     Adaletten söz edildiği zaman, insanımızın aklına hukuki ihtilaflardan çok, ceza adaleti gelir. Bilindiği gibi, ceza adaletinin aşamaları soruşturma, kovuşturma ve cezaların infazından ibarettir. İnsan Hakları Eylem Planı doğrultusunda, adalet sistemimizde kapsamlı güzel şeyler yapılmıştır. Mesela, sulh ceza hâkimlerinin tutuklama ve adli kontrol kararlarına karşı dikey itiraz yolu kabul edilerek itiraz yolu güçlendirilmiştir. Yine, tutuklulukta geçirilecek azami süre, konutu terk etmeme yükümlülüğünün cezadan mahsup edilmesi, basit yargılama, seri yargılama usulü, ceza muhakemesinde uzlaşma, dijital dönüşüm, hukuki uyuşmazlıklarda arabuluculukla çözüm ve dava şartı olarak kabulü önemli sonuçlar doğuran yeniliklerden bazılarıdır. Terör örgütüyle etkin mücadele ve çok sanıklı dosyaların usulüne ve adalete uygun şekilde karara bağlanması ve pilot dava uygulamalarında birçok ülkeye örnek olunmuştur.

     Bu yapılan işlerin yanı sıra, bir adım geriye gidersek, 2016 yılından önce, yargının, FETÖ terör örgütü eliyle bir silah gibi kullandığı bazı kişi ve kuruluşları yok etmek için her türlü kumpası kurduğunu hepimiz biliyoruz. Çok şükür -demin de söylediğim gibi- bunlar sistemin dışına atılmıştır.

     Değerli arkadaşlar, son günlerde, AK PARTİ ile Milliyetçi Hareket Partisinin hazırlığını yaptığı Anayasa'nın 24 ve 41'inci maddelerindeki değişiklik teklifi unutmaya başladığımız bir tartışmayı yeniden gündeme taşımıştır. Ülkemizde üniversitelerde ve kamu kurumlarında kadınlara yönelik başörtüsü yasağı uzun yıllar kamuoyunu meşgul etmiş, binlerce kişi kılık kıyafeti sebebiyle istikbalini kaybetmiş, büyük mağduriyetler yaşamıştır. O yıllarda Anayasa Mahkemesi bu başörtüsü yasağına hukuki kılıf hazırlamayı kendine bir görev bilmiştir. Anayasa Mahkemesinin benzeri yapılara milletimiz yabancı değildir, Osmanlı Türk Devleti'nde "Divan" adıyla şikâyet ve hak ihlallerini çözüme bağlayan kurumlar mevcuttur.

     Biraz hızlı okuyorum zamanın yetmesi için, inşallah söylediklerim anlaşılıyordur.

     Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi -maalesef 27 Mayıs askerî darbesinden sonra- 1961 Anayasa'sıyla sistemimize girmiştir. Kurulduğu günden bu yana da kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemektedir. 2012 yılından itibaren bireysel başvuruları inceleyerek hak ihlallerini karara bağlamıştır. Anayasalar, devletin kullandığı gücün sınırlarını çizen, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan, üstün ve bağlayıcı kurallar bütünüdür. Türklerde bilinen en eski yasa Bilge Kağan Yazıtı'dır, 7'nci yüzyılda Göktürkçe yazılmış olup "töre" diye bilinir, 33 maddeden ibarettir; devleti, olayları anlatır, öğütler verir.

     Değerli arkadaşlar, en zayıf, en fakir olanın kendini en güçlü ve en zengin kadar güvende hissettiği yerde adalet hakkıyla tecelli etmiştir. Yargı mensuplarının kurumsal güvencesi elbette Hâkimler ve Savcılar Kuruludur. Anayasa Mahkemesi, 2008 yılında başörtüsü yasağını kaldırmaya yönelik Anayasa değişikliğinde, yetkisini aşarak yasama organını etkisizleştirmiş ve kendisi yasama organı yerine geçmiştir. Kuruluş kanununa ve işleyişine de aykırı olarak Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilinin vermiş olduğu dilekçeyi, yani Anayasa'nın 10'uncu ve 40'ıncı maddelerinde yapılan değişikliğin iptal dilekçesini esasa girerek karara bağlamıştır ve iptal etmiştir. Bu, neresinden bakarsanız bakın, çok acımasız bir karardır ve yargısal aktivizmin doruklarıdır. Şimdi, buna tabii bir de bahane bulması gerekir, bulduğu bahane, Anayasa'nın 4'üncü maddesinde ifade edilen "değiştirilemezlik" ilkesine aykırı düşeceğini büyük bir pişkinlik içinde iddia etmiştir.

     Değerli arkadaşlar, Parlamentodaki çoğunlukların potansiyel tehlike taşıdıkları düşüncesi halkın verdiği yetkiye yapılacak en büyük saldırıdır; bunu aklınızdan çıkarmayın. 2008/16 esas sayılı davanın sonuçlarını biliyoruz. Elbette Anayasa Mahkememiz bu kararı verdi ama bir de özgürlüklerin Avrupa'daki koruyucu meleği olarak kendini her zeminde tekrarlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Büyük Dairede maalesef Anayasa Mahkemesinin bu yorumunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin temelindeki değerlerle uyumlu olduğunu belirtmişti. Bazı şeylere itiraz ederken, bazı mahfillere müracaat ederken gerçekleri bir an için olsun aklımızdan çıkarmamamız lazım. Aradan dört yıl geçti -yani 2012 yılında- aynı mahkememiz, Anayasa Mahkemesi bu sefer, başörtüsü taktığı için işine son verilen devlet memurunun anayasal haklarının ihlal edildiğine hükmetti ve çok güzel bir karar verdi ve devamında başörtüsünün din ve vicdan özgürlüğünün bir gereği olduğunu, başörtüsüne yönelik yasağın hiçbir kanuni temeli olmadığını ve bu yasağın inanç temelinde ayrımcılık teşkil ettiğini vurguladı; nihayet doğruyu buldu.

     Değerli arkadaşlar, şimdi, Anayasa Mahkememizin günümüzde yükü ağır, biliyoruz, bireysel başvurular 450 bin, 500 bin sınırına gelmiştir yani kanun yolunda kesinleşerek vatandaşımızın memnun olmadığı tüm kararlar aşağı yukarı Anayasa Mahkemesine şikâyet yoluyla gitmektedir. Buna bir çözüm bulunması şarttır yani bireysel başvuru yolu sınırlandırılmalıdır; adaletten, haktan ayrılmadan sınırlandırılmalıdır. Kanun yolu incelemesi sırasında görülecek, dikkat edilecek şeyler bireysel başvuruda elbette kullanılmamalıdır ancak, bu konuda biz vatandaşımıza meseleyi doğru dürüst, iyi anlatamadık; kim kararı beğenmezse son olarak Anayasa Mahkemesinin yolunu tutmaktadır. Bu konuda, idareye, yargıya, yasama organına, bizlere büyük görevler düşmektedir.

     İhlalin kanundan kaynaklandığı ve bir kanun hükmünün iptal edildiği durumlarda yasama organı olarak hızlı hareket etmek ve gereken yasal boşluğu doldurmak zorundayız. Bu konuda çok şey anlatılabilir ama vakit o kadar hızlı geçiyor ki son altı dakikaya gelmişiz.

     Tabii, parti kapatma davaları bizim cumhuriyetimizle yaşıttır. 1925 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırka'sıyla Bakanlar Kurulu kararıyla başlayan bu serüven sonunda, 12 Eylülde sıkıyönetim mahkemesi kararıyla tüm partiler kapatılmış. 1990'lı yıllardaki şeyi de biliyoruz, uzayıp gider; yani Refah Partisinden Fazilet Partisine, Demokratik Kitle Partisinden Halkın Demokrasi Partisine, son olarak da HDP'ye açılan kapatma davasını biliyoruz.

     Değerli arkadaşlar, 7 Haziran 2021'de açıldı bu dava. Bu dava için bir şey söyleyecek değilim, Sayın Tiryaki'nin geçen bütçe konuşmasında söylediği gibi, burası bu konuda karar verecek yer değil elbette; ne komisyonlar ne bizler ne de yasama organı; kararı verecek olan Anayasa Mahkemesidir. Ancak, aradan bu kadar zaman geçmiştir yani Türkiye'de parti kapatma davalarının hangi sürelerde bittiğini biliyoruz, bir de burada...

     MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - En kısası sekiz ay, en uzunu altı yıl.

     FETİ YILDIZ (İstanbul) - Bak, önemli parti kapatma davalarından... Tabela partilerinden bahsetmiyorum. Konuşuruz sonra Sayın Tiryaki.

     Şimdi, burada en önemli şey şu: Burada bütçeyi konuşuyoruz, 1'inci ayın 10'una kadar siyasi partilerin alacağı hazine yardımları belli. Yani Anayasa Mahkemesinden çıkacak karar; davanın reddi, kısmen ya da tamamen hazine yardımından yoksun bırakma ya da partiyi temelli kapatmadır. 1'inci ayın 10'una kadar partinize girecek olan -yani konuştuğunuz için size söylüyorum Sayın Tiryaki- partinizin hesabına girecek para... Eğer partiniz kapatılırsa bunun iadesi nasıl olacaktır?

     MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Mal varlığımız fazlasıyla...

     FETİ YILDIZ (İstanbul) - Bakın, bu konuda 540 milyon lira bir hazine yardımı vardır. Bunu bir kasıtla falan söylemiyorum. Mahkeme öyle ya da böyle hukuka, akla, vicdani kanaatine göre bir an önce karar vermelidir değerli arkadaşlar.

     Şimdi, tabii, daha önemli konular da var. Mesela, kadına, aileye ve çocuğa karşı sinsice faaliyet gösteren kirli ve hastalıklı biri... Buna prim verilmemesi gerekir. Bunları görüyoruz, pedofili niteliği taşıyan suçlara yönelik cezaların ağırlaştırılmasının yanı sıra, LGBT propagandası ve tıbbi zorunluluk dışına cinsiyet değişikliğini teşvik etmeyi yasaklayan düzenleme yapılması düşünülmelidir. Kadına karşı şiddet konusunda, mağdur sayısının azalmasına rağmen, maalesef istenilen yerde değiliz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclis Başkanlığına sunmuş olduğumuz ruh sağlığı yasa teklifi bir an önce Meclis Genel Kuruluna getirilmelidir.

     Önünüzde bir sürü hasta tutukluların resimlerini görüyoruz; bunu her zeminde, Genel Kurul Salonu'nda, her yerde gösteriyorsunuz. Milliyetçi Hareket Partisinin görüşü, tutumu şudur: Eğer kendi ihtiyaçlarını kendisi yerine getiremiyorsa, temin edemiyorsa hasta hükümlülerin bir an önce bilimsel raporlar alınarak hekim raporları doğrultusunda infaz ertelemesi yapılmalıdır. Bunun için, siyasi kanaat bize göre hiç önemli değildir, mesele insan olmasıdır.

     Başka bir konu da: Kurul hâlinde çalışanlara hakaret etmeyi artık bazılarımız bir sanat hâline getirmiştir. Sayın Tanal, aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda ya da kurul hâlinde çalışanlara karşı verilen cezalar maalesef caydırıcı olmaktan uzaktır yani temel cezaya bir artırım yapılması, kurul hâlinde çalışanların uğradığı mağduriyetin karşılığı değildir. Bu konuda da...

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Adalet Bakanı olsam...

     FETİ YILDIZ (İstanbul) - Bak, hayır, baktığın için...

     Bu konuda da bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Adalet Bakanı olduğumda...

     FETİ YILDIZ (İstanbul) - Bütün bunlar... Adalet Bakanı olup olmayacağını bilmem ama yani Beyoğlu'nda, sağda solda yaptığın şeyleri, tankların topların üzerine çıktığını, efendim yerlerde yattığını, her türlü aktivitenin içinde olduğunu biliyorum.

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Her türlü haksızlığa karşı...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Tanal, sıra gelince fikrinizi ifade edersiniz, rica ediyorum.

     MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bana sataşmada bulunuyor Sayın Başkanım.

     FETİ YILDIZ (İstanbul) - Şimdi, değerli arkadaşlar; adalet, hukuka uygun kararlar iyi yetişmiş hâkimler eliyle kurulabilir. Yargısal aktivizm -dönüp dönüp gelmek zorundayım- daha çok hâkimlerin verdikleri kararlarda hukukun kendilerine tanıdığı sınırın dışına çıkılması şeklinde ifade edilmektedir yani yargıçlar yasayı takip eder, onunla mücadele edecek ya da değiştirecek şekilde örgütlenmemiştir. Yani anayasaların denetimi yarı yasa yapmak gibi... Hâkimlerin yarı yasa yapmak gibi bir fonksiyonları yoktur.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Yıldız, son yarım dakikanız.

     FETİ YILDIZ (İstanbul) - On bir saniye kaldı.

     Bütçemizin adaletin hızlı ve etkin şekilde tecelli etmesine vesile olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım.