Komisyon Adı:Plan Ve Bütçe Komisyonu
Konu:2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) İle 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) Ve Sayıştay Tezkereleri
Dönemi:27
Yasama Yılı:6
Tarih:27/10/2022


2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/286) ile 2021 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/285) ve Sayıştay tezkereleri TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Teşekkür ederim.

     Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, komisyon süreçleriyle ilgili, yasama süreçleriyle ilgili, Meclisin itibarıyla ilgili çok şey konuşuldu ama ben de maalesef şunu görüyorum; daha önce de 2011'den beri Mecliste görev yapıyorum, komisyonlarda da çalıştım çok yoğun, Anayasa Komisyonunun en yoğun çalışma yaptığı dönem benim Başkanı olduğum dönemdir, orada da gördüm. Sayın Kaboğlu Hocam, genel olarak böyle bir yaklaşım var: Milletvekili arkadaşlarımız gelir, kendi görüşlerini anlatırlar, eleştiri yaparlar, sorularını sorarlar, sonra çıkar giderler. Tabii, bunlara daha sonra biz cevap veririz. Ben isim vermeyeyim, birçok arkadaşım şu anda aklıma geliyor ismen, bunlara cevap veririz biz komisyonda. Hani, olur, işi olabilir herkesin, amenna ama komisyonun tutanakları var; en azından "Benim dediğime ne demiş bu adam?" diye buradan bakılabilir.

     RIDVAN TURAN (Mersin) - Garo'nun programı vardı önceden...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Tamam, şüphesiz yani belli bir şahsı kastetmiyorum. Bu genel yani sadece Garo Paylan'la ilgili değil buradaki tablo.

     Daha sonra başka bir yerde yine aynı eleştirileri yapar ve aynı soruyu sorar arkadaşımız, yine ona bir daha cevap veririz. Mesela, ben Anayasa Komisyonunda müteaddit defalar cevap verdiğim sorularla Genel Kurulda bir daha karşılaştım, bir daha cevap verdim çünkü arkadaşımız soru sorup gidiyor, bir daha gelmiyor ve bakmıyor da tutanaklara.

     Şimdi, tabii, bu hep beraber, hepimizin bir meselesi yani sadece, işte "Hükûmet şöyle oluyor, işte, çoğunluk partisi şöyledir." falan filan diye yapılan eleştirilerin bir de tersine çevrilip kendimize de yöneltilmesi lazım, genel olarak Meclisteki bütün arkadaşlarımız için diyorum. Keşke Meclisimiz, komisyonlar dâhil, konular üzerinde etraflı müzakerelerin yapıldığı yani sadece monolog değil, karşılıklı diyalog şeklinde görüşlerin ortaya konulduğu, cevapların alındığı, onun üzerine bir daha tartışmaların, cevapların yapıldığı yer.... Burada da ben geçen yıl cevapladığım ve evvelki yıl cevapladığım birçok sorunun tekrar sorulduğunu, konunun gündeme getirildiğini maalesef müşahede ettim. Ben onların detayına çok girmeyeceğim ama hızlıca değerlendirme yapmak istiyorum.

     Şimdi, birincisi: Tabii, soru önergeleriyle ilgili birçok şey konuşuldu. Şunu belirteyim: Soru önergeleri konusunda verdiğimiz sayılar ortaya koyuyor ki bu dönem daha fazla, 24'e göre daha fazla, 26'ya göre daha fazla cevaplanma oranı var. Bu, tabii, şuna bir cevap aslında: Yani "Hükûmet sistemi değişti, soru önergelerimize cevap verilmiyor." Öyle bir şey yok yani parlamenter sisteme göre Başkanlık sisteminde oransal olarak daha fazla cevap verilmiş. Peki, sorulara verilen cevapların niteliği nedir? Ben bu sefer -daha önce bu gözle tek tük bakmıştım ama- arkadaşlarıma etraflı bir çalışma yaptırdım. Önceki dönemler, daha da geriye giderek yani 22, 21 vesaire, o dönemde de hem sorulan sorulara baktım hem verilen cevaplara baktım yani benzer tartışmaların yapıldığı hususlar aynen orada da geçerli. Yani sorular İç Tüzük ve Anayasa'daki hususlara uygun değil, iade edileni var, edilmeyeni var; verilen cevaplar aynı şekilde tatminkâr cevaplar değil. Tabii, bu "tatminkâr" konusu da tartışmalı yani tabii, soruyu soranın tatmin olması başka bir şey, işte, cevabı verenin tatminkâr bulması başka bir şey veya bir üçüncü kişinin okumasıyla tatminkâr olup olmadığına karar vermesi ayrı bir şey. Şimdi ama bu açıdan, Meclisimizdeki bu tablo böyle.

     Şimdi, tabii, soru önergesi niçin? Yani bir konuyla ilgili bir taraftan bilgi edinmek tabii, bir taraftan da karşı tarafa, ilgili bakanlığa bu konunun bir dikkatte olduğunu, bir takipte olduğunu göstermek açısından önemli. E, bu açıdan, soru önergelerinin ikili bir işlevi var; böyle bakmak lazım. Şüphesiz, tatmin olunmadığı taktirde yapılacak şey bakana bir müeyyide uygulamak falan değil, böyle bir şey yok zaten; İç Tüzük'ümüzde de yok, Anayasa'nın da verdiği böyle bir yetki yok. Yapılacak şey, soruyu bir daha sormaktır, tekrar sormaktır veya farklı bakanlıklar nezdinde onu aramak, araştırmaktır.

     Zamanında cevap konusunda Sibel Hanım ifade etti, bunu mukayese ettiğimizde doğru. Yalnız, şöyle bir şey var: Daha önce zaman konusu, cevap vermeyle ilgili zaman şu anki süresinde olarak verdiğimiz zaman yani on beş günün yaklaşık 2 katıydı, otuz günü buluyordu çünkü bir on beş günlük süre var, gelmediği zaman tekrar bir ikaz yazısı gönderiliyordu. O yazının gitmesi, onun üzerine cevabın gelmesinin beklenmesi falan, yaklaşık bir on gün daha veriliyordu; bir otuz günü buluyordu. Dolayısıyla bu mukayese biraz yanıltıcı olabilir, "zamanında" meselesi. Hani, otuz gün üzerinden mukayese yapmak da biraz zor bir iş bu kadar soru önergesi bakımından; onu yapmadık.

     Şimdi, "web" sitesine atıf var, bazı arkadaşlarımız söylediler. İşte, tam o noktada Sayın Faruk Aksu'nun söylediği husus önemli yani İç Tüzük 97'de (a) bendinde "Başka bir kaynaktan kolayca öğrenilmesi mümkün olan sorular iade edilir, kabul edilmez." diyor. Şimdi, "web" sitesi cevabı yani demek ki bu aleni, açık bir kaynakta var olan bir... Sizin sorduğunuz sorunun cevabı burada. Tabii, bunu genel olarak söylüyorum yani her soru ayrı ayrı belki böyle değerlendirilebilir; tam karşılamıyordur başka bir şeydir ama sonuç itibarıyla eğer bakanlığın atıf yapmış olduğu kendi "web" sayfasında buna dair açık, kamuya açık bir bilgi varsa bunun bir soru önergesi olarak sorulmaması lazım, işte, 97 (a)'ya göre; İç Tüzük bunu öngörmüş, yazmış. Bu açıdan belki işte, Sayın Aksu'nun dediği yani bir kısım iadeler bununla mı alakalı? Bizim yaptığımız iadelerin bir kısmı da bununla alakalı. Çünkü bazı hesaplamaları soruyorlar. Yani işte, mesela bir maaş söylüyor, bu maaşla işte, kaç tane telefon alınır veya bilmem kaç tane ekmek alınır falan. Ya, bu bir matematik hesabı, hesap makinesini koyacaksınız, kendiniz yapacaksınız; bu, bu anlamda bakana sorulacak bir soru değil, kolayca cevabı bulunabilecek bir soru. Bu açıdan bunları değerlendirmek lazım.

     İkincisi, araştırma önergeleriyle ilgili olarak arkadaşlar, Anayasa'daki hükmü okumak istiyorum. Anayasa "Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetim yolları" 98'inci madde: "Türkiye Büyük Millet Meclisi, Meclis araştırması, genel görüşme..." "Genel görüşme yok." dediniz, var genel görüşme; 2 husus yok sadece önceki sisteme göre, bir, sözlü soru yok, bir de gensoru yok burada. Onun dışındakilerin hepsi mevcut. "Meclis araştırması, genel görüşme, Meclis soruşturması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır." diyor ama Anayasa diyor ki Meclis araştırmasını tanımlamış, demiş ki: "Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan bir incelemeden ibarettir." Anayasa diyor bunu. E, şimdi, Meclis araştırmasının sonuçlarını yürütme organının bir uzvu gibi, Meclis Başkanlığının veya Meclisteki komisyonun veya milletvekillerinin takip etmesi söz konusu değil çünkü Meclis araştırması Meclisin bir konuda bilgi edinmek için yaptığı bir çalışma. Ha, bu bilgi ne işe yarayacak? İşte, bu bilgi belki bazı araştırmaların neticesinde soruşturmaya dönüşebilir, Meclis soruşturmasına dönüşebilir ama biz bu araştırma sonuçlarını ilgili kurumlara -sadece bakanlıklara değil, kim ilgiliyse o konuyla ilgili bütün ilgili kurumlara- gönderiyoruz bütün detaylarıyla, sadece raporu değil raporun sonuçlarını da ayrıca dikkat çekmek üzere kendilerine gönderiyoruz ama dediğim gibi, bu Meclis araştırmasıyla ilgili olarak TBMM Başkanlığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen yetki, görev Anayasa'da bundan ibarettir.

     Şimdi, tabii, yasama süreçleriyle ilgili birçok konu konuşuldu torba kanun başta olmak üzere. Değerli arkadaşlar, ben bunlarla ilgili görüşlerimi geçen sene de bu vesileyle, yine bütçe vesilesiyle ifade etmiştim. Yasama süreçleriyle ilgili önemli bir değişiklik yaptık, mevzuatta yaptık; milletvekilleri tarafından veriliyor. Yani bu sadece... Hani, hükûmet veriyordu, sadece milletvekilleri verebilir hâle getirdikten ibaret bir mesele değil çünkü daha önce yasama sürecinde en etkili aktör hükûmet idi. Birçok temel... İşte, burada sanıyorum Sayın Kamil Sındır Bey ifade etti, dedi ki: "Mesela bir temel kanunu nasıl hazırlayabilir bir milletvekili, nasıl verebilir?" falan diye bir istifham ortaya koydu. İşte, daha önce bütün Meclisten geçen kanunların oransal olarak çok önemli bir çoğunluğu hükûmet tarafından hazırlanmış, tasarı olarak hazırlanmış ve sunulmuş idi. Ha, bir kısmı da bunların tasarı olarak belki politik anlamda uygun görülmemiş, milletvekillerinin imzasıyla -o tarihlerde, parlamenter sistemde söylüyorum- verilmiş. İşte, bunun için başbakanlıkta ve bakanlıklarda özel birimler vardı, kanunlar ve kararlarla ilgili bir mutfak vardı. Dolayısıyla, orada bir çalışma yapıldığında -bir de tabii, sahadan gelen bilgiler de değerlendiriliyor, geri besleme- neticede bir düzenleme yapılacaksa bu çeşitli aşamalardan önce bakanlığın kanunlarla, kararlarla ilgili birimlerinde değerlendiriliyor, daha sonra başbakanlıkta yeniden ele alınıyor ve orada etraflı bir değerlendirmeden sonra Meclise geliyordu. Meclis komisyonlarımız ne yapıyordu? İşte, hazırlanmış bu yemeği biraz ısıtarak sunuma hazır hâle getiriyordu daha çok; öyleydi süreç. Şimdi, tabii, bakanlıklarda da -tabii, başbakanlık zaten kalktı- Cumhurbaşkanlığında da bu kanun hazırlamayla ilgili birimler yani mutfak yok artık. Teklifler milletvekilleri tarafından verileceği için böyle bir mutfak kalmadı. Dolayısıyla bu mutfağın Mecliste oluşturulması lazım. Şimdi, mutfak yerine çalışabilecek bizim burada bir organizasyonumuz var. Yani yasama uzmanları bakımından Meclisimiz tabii, çok kaliteli, vasıflı arkadaşlara sahip. Biz, teklifle ilgili, kanun teklifleriyle ilgili bir birim oluşturduk bu arkadaşlarımızdan. Fikir olarak yani "Bu konuda bir boşluk var, böyle bir düzenleme yapalım." diyen milletvekillerimize bu birimimiz hizmet veriyor, değerlendirme yapıyor, hazırlanmış şekliyle bir kanun metnini teklif olarak veriyor arkadaşlarımıza fakat bu yeterli değil, ben bunu söylüyorum. Yani yeni sisteme göre İç Tüzük'ün yeniden ele alınması gerekiyor ve burada komisyonlara şu andakinden farklı yetki verilmesi lazım, mesela "hearing" yetkisi yani dinleme yetkisi verilmesi lazım. Komisyonlar bir konuyla ilgili gelen şikâyetler üzerine mesela o konuyla ilgili tarafları vatandaşlar, STK'ler, akademisyenler, ne varsa onları çağırıp dinleyip "Ha, bu alanda bir yasal boşluk var, bir düzenleme yapılmalı." dediği takdirde, mesela komisyonun bir hazırlık yapıp belki komisyon tarafından bir kanun teklifi verilebilir. Yani bizim burada iyi bir mutfak kurmamız lazım; malzemelerimiz var, her şey hazır ama bir İç Tüzük değişikliği gerekiyor. Komisyonlar şu anda sadece verilen bir teklifin Meclis Başkanlığı tarafından kendilerine havalesi üzerine çalışabiliyorlar. "Başkanlıkça havale edilen işleri görüşür." diyor zaten komisyonlarla ilgili. Komisyonların normal olarak İç Tüzük gereğince başka türlü bir görüşme yapmamaları lazım. Bunun değişmesi gerekiyor, komisyonların inisiyatif alıp yasama süreçlerinde daha etkili hâle gelmesi gerekiyor; bunu söylüyorum ama bu yeni bir iç tüzük yani yeni bir mantıkla bir iç tüzük çalışması demektir. Bu dönemde ben bunu müteaddit defalar da dile getirdim ama bir netice alınamadı. İnşallah, yeni dönemin, 28'inci Dönemin en önemli ilk konularından biri bu olur, belki buralardaki bütün bu değerlendirmeleri de dikkate alarak yeni dönemin Meclisi bunları dikkate alacak ve bir iç tüzük çalışması yapacaktır.

     Şimdi, tabii, şurada da...

     KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, yürütmenin teklifleri, Meclisteki tasarılar, bu mekanizma nasıl olacak?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, Kamil Bey şöyle, tabii, yürütmenin sürecin dışında... Burada söyledi, Sayın Kalaycı da söyledi, yürütmenin yasama sürecinin bütünüyle dışında kalması çok doğru değil. Şu anlamda değil: Mesela Sayın Kaboğlu ifade etti, etki analiziyle ilgili, bu konuda bir etraflı bir çalışma vardı elimizde. Şimdi, orada bakıyorsunuz, etki analizini yapan ülkelerin tamamına yakınında yasama süreçlerinde etki analizinin yapıldığı yer yasama organı değil yürütme organı çünkü yasama organı bunu nasıl yapacak? Yani sahadan bilgi toplaması lazım. Yasama organının yürütebileceği bir süreç değil. Amerika Birleşik Devletleri'nde de yani bir etki analizi yapılması gerekiyorsa, ilgili birime, bakanlığa yazıyorlar kongreden, bu konuda bir çalışma yapın etki analiziyle ilgili, bize getirin diye. Oradan bir rapor geliyor. Dolayısıyla bu da gösteriyor ki etki analizi dâhil olmak üzere eğer yasama süreçlerinde gerçekten doğru bir yol izlenmesi murat ediliyorsa o zaman yürütmenin de bu sürecin bir yerinde olması lazım. İşte, eğer biz buradaki komisyonlarımıza bu şekilde inisiyatif alıcı, resen hareket edebilecek şekilde bir yetki verirsek o zaman işte, bakanların veya oradaki ilgili birimlerdeki arkadaşlarımızın, bürokratların da katılabileceği bir süreci o komisyonda oluşturabilmek mümkün olabilir diye düşünüyorum.

     Şimdi, tabii, KİT Komisyonu ve benzeri, hesap sorulamıyor gibi hususlar dikkate getirildi. Şimdi, burada birkaç şey söyleyeyim yalnız geçmeden. Değerli arkadaşlar, kanun teklifleriyle ilgili Sayın Altay bahsetmişti, ben orada kısa bir cevap vermiştim kendisine ama şunu söyleyeyim: Prensip olarak, uygulama olarak -arkadaşlarımızın benimsediği prensip bu- bir Meclis Başkan Vekili arkadaşlarımız vekâleten görev yapıyorsa kanunların komisyona havalesini yapmıyor genelde. Çünkü komisyona havaleyle ilgili hangi komisyona havale olacağı, asıl komisyon, esas komisyon ve tali komisyon konusunda yani bazen bir takdir yetkisi kullanmak gerekebiliyor. Buradaki yasama uzmanı arkadaşlarımız önümüze bir seçenek sunuyor "Şunlar olabilir." diye kanunun içeriğine göre. Orada bir takdir yetkisi kullanmak gerekebiliyor. Bunu yapmayı tercih etmiyor Başkan Vekili arkadaşlarımız çoğu zaman. Ama onların dışında, benim burada bulunduğum zamanlarda 27'nci Yasama Dönemi Beşinci Yasama Yılında 1 Ekim 2021-1 Temmuz 2022 tarihleri arasında işlemleri yapılan toplam 680 kanun teklifinin 624'ü yani yüzde 91,8'i Başkanlığa geldiği gün veya mesai bitimine yakın saatlerde verilmesi sebebiyle bir sonraki gün ilgili komisyonlara havale edilmiş. Yüzde 91,8'i aynı gün veya akşam saatlerinde verildiyse de ertesi gün havale edilmiş. Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup milletvekillerinin Başkanlığa sunduğu toplam 364 kanun teklifinin 336'sı yani yüzde 92,3'ü Başkanlığa geldiği gün veya mesai bitimine yakın saatlerde gelmişse ertesi gün ilgili komisyona havale edilmiş. Yani bu konuda hani "Olmuyor, partiler arasında farklı muamele yapılıyor kanunların havalesi durumunda." şeklindeki eleştiri bir gerçek temele dayanmıyor. Bir tek konu, Uzak Doğu'da, G-20 toplantısı dolayısıyla Endonezya'da bulunduğumuz sırada verilen kanun tekliflerinden sadece 1 tanesinin, o da Komisyon Başkanlığının bir planlama yapacağına dair söylemiş olduğu sözler üzerine Başkan Vekili arkadaşlarımız tarafından havalesi yapılmış. Mesele bundan ibaret. Yani 1 tane var, bunun dışında yok.

     Diğer husus: Yazılı soru önergelerinde iadeyle ilgili olarak... Bu iade konusuna ayrıca geleceğim ama yani "Şu kabul edilmiyor, bu kabul edilmiyor." diye yapılan değerlendirmelerde arkadaşlar şunu söyleyeyim: Mesela Sayın Garo Paylan'ın vermiş olduğu bir soru önergesi "Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ermeni halkının büyük felaketinin 104'üncü yıl dönümü olan 24 Nisan 2019 günü yaptığı konuşmada..." diye başlıyor. Bunu kabul etmişiz, göndermişiz soru önergesi olarak. Yine, Sayın Tuma Çelik araştırma önergesi vermiş, diyor ki: "Cumhuriyet tarihi boyunca Süryani toplumunun karşı karşıya kaldığı hak ihlallerinin araştırılması..." falan. Bunu kabul etmişiz, iade etmemişiz ve göndermişiz. Şimdi, iade ettiklerimiz de var. Mesela "soykırım" ifadesinin geçtiklerini iade ediyoruz. Bağlamı da önemli tabii. "Soykırım" iade edildiği için bazı arkadaşlarımız "pogrom" kelimesini kullanıyorlar. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne göre "pogrom" soykırım anlamına geliyor, "eşittir soykırım" diyor Türk Dil Kurumu Sözlüğü. Yani bunu hani belki dikkatten kaçar, atlanır gibi düşünüyor olabilirler ama değil. Dolayısıyla, bakın, mesela 27'nci Dönem yazılı soru önergelerinde özetlerin içinde geçen ibarelere göre birçok şey var. Yani toplam 104 yazılı soru önergesinde arkadaşlarımız "Bunu dediğim için, mesela '1915 olayları' dediğim için, 'ırkçı' dediğim için, 'ana dil' dediğim için iade edildi." falan diyor. Bunların hepsinin mevcut olduğu soru önergeleri var. Yani böyle kelimelerden dolayı değil bu. Bir bağlam içerisinde yani itham edici bir mahiyet taşıyan bir durum söz konusuysa o zaman bunda farklı bir tutum izliyoruz. Bu da bizim şahsi bir tasarrufumuz değil, Anayasa'nın ve İç Tüzük'ün Meclis Başkanına vermiş olduğu bir görev.

     Burada, evet, etki analizinden bahsettim.

     Tabii "Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yasamanın yetkisini zayıflatıyor mu?" gibi bir husus... Bunu doğru bulmuyorum ben, bu değerlendirmeyi. Şu bakımdan: Daha önce de kanun dışında bazı genel düzenleyici işlemler yapma yetkisi vardı Bakanlar Kurulunun. Bir tanesi, işte -yetki almak şartıyla tabii ki- kanun hükmünde kararname düzenleme yetkisi vardı ki o Cumhurbaşkanlığı kararnamesi gibi, hiyerarşide kanun altı bir norm değildi, kanuna eş değer normdu, kanunları değiştirebiliyordu Bakanlar Kurulu bir yetki almış olması üzerine. Ama onun dışında, tüzük düzenleme yetkisi vardı, Bakanlar Kurulu kararları vardı ayrıca, yönetmelik vardı bütün bakanlıkların düzenlediği falan. Şimdi, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, bir kere, çok açık bir şekilde ve çok ayrıntılı olarak sınırları belirlenmiş bir şekilde düzenlendi Anayasa'da. En basiti şudur: "Kanun ile Cumhurbaşkanı kararnamesi çelişiyorsa kanun uygulanır, kararname uygulanmaz." diyor Anayasa çok açık bir şekilde. Ve sonra Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin... Mecliste bir denetim mekanizması kurulmalı mı? Ben, doğrusu, bunu uygun bulmuyorum. Çünkü Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetleme yetkisi zaten Anayasa Mahkemesine verilmiş. Yani sonuç itibarıyla buna karar verecek olan Anayasa Mahkemesi. Yani varsayalım ki Mecliste böyle bir şey kurduk ve dedi ki: "Bu kanuna aykırı." Ne ifade eder bu? Anayasa Mahkemesinin yetkisinde olan bir husus bu sonuç itibarıyla.

     Şimdi, değerli arkadaşlar, yine, Sayıştay bağlamında söylenenler oldu, işte Sayıştay raporlarında belirtilen hususların uygulanmasıyla ilgili olarak Meclis Başkanlığının ne yaptığına dair şeyler söylendi. Tabii, buna Sayıştay Başkanımız da ayrıca cevap verebilir ama Sayıştayın denetim fonksiyonunun yanı sıra mahkeme olarak da düzenlenmiş bir hesap mahkemesi, yargı fonksiyonuna sahip bir yüksek yargı kurumu aynı zamanda. Sayıştay tarafından kamu idarelerinin hesap ve işlemlerinin denetimi sırasında kamu zararına yol açan bir husus tespit edildiğinde ilgililerin savunmaları da alınarak yargılamaya esas bir rapor düzenlenmekte. Bu raporlar ilgili dairelerde görüşülerek karara bağlanmaktadır. Yani Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapıyor ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir birimi değil yani Meclisin talimat verdiği bir birim değil. Sayıştay Meclis adına denetim yapıyor, aynı zamanda bir yüksek yargı organı. Dolayısıyla denetimle ilgili kendi vermiş olduğu kararlar konusunda kendisi gerekirse bir yargılama yetkisine de sahip. Ayrıca gerek gördüğü hususlarla ilgili de suç duyurusunda bulunma, bir ceza yargılaması sürecini başlatma imkânı da var.

     Şimdi, değerli arkadaşlar, Meclis Başkanının milletvekillerine yapılan muamelelere karşı çıkması, bu konularda açıklama yapmasına dair değerlendirmeler oldu. Önce Sayın Habip Eksik'le ilgili hususa değineyim. Önce şu bilgiyi vereyim: Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı gün bir soruşturma başlatıldı bu konuyla ilgili yani kendisine dair darp iddialarıyla ilgili. Ayrıca, Hakkâri Emniyet Müdürlüğü konuyu açıklığa kavuşturmaya yönelik olarak bir inceleme ve araştırma süreci başlatmış o tarih itibarıyla. Şimdi, şöyle bir şey var -onu bir başka konuyla ilgili de burada ifade edeceğim- değerli arkadaşlar, şimdi, hepimizin ayrı değerlendirmeleri var. Şüphesiz kendi değerlendirmemizin doğru olduğuna inanıyoruz hepimiz ama şu yanlış: "Benim değerlendirmem en doğrudur ve tek doğrudur. Siz de böyle düşünmediğiniz için böyle yapamazsınız." veya "Siz de böyle düşünmek zorunda olduğunuz için sizin de tepki vermeniz lazım." falan gibi bir yaklaşım. Bunu çok tuhaf buluyorum. Şimdi, siz bu konuyla ilgili veya başka konularla ilgili bir hikâye anlatıyorsunuz yani olayın oluş şekliyle ilgili bir şey anlatıyorsunuz ama bizim de...

     RIDVAN TURAN (Mersin) - Varsayalım ki hepsi yanlış...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika Rıdvan Bey, şimdi... Bakın, sabahtan beri dinliyorum, zaten dinleme şeyimi doldurdum müsaade ederseniz, ben konuşayım, siz dinleyin kısa bir süre.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, hatibe müdahale etmeyelim, insicamını bozmayalım lütfen.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, başka anlatımları da var konunun ve bize gelen bu konuyla ilgili değerlendirmeler de. Olayla ilgili ilk haber bana intikal ettiğinde ilgili kişileri, kurumları, bakan dâhil, arıyorum ben; daha lokalde de arıyorum bu kişileri. Oradan da aktarılan başka bilgi var. Siz diyorsunuz ki: "Bizim anlatımımızı esas alın ve ona göre siz reaksiyon gösterin." Niye ben böyle yapayım, niye böyle yapayım ben yani?

     RIDVAN TURAN (Mersin) - Anlatılanların hepsi mi yanlış?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, tamam, onu bakacağız şimdi. Bakın, bu soruşturma. Savcılık soruşturma da yürütüyor şimdi bu konuyla ilgili. Bu işin bir tarafı.

     İkinci tarafı şu -bunu birçok defa ifade ettim- milletvekili dokunulmazlığı milletvekilinin şahsına sağlanmış bir imtiyaz değil, yasama faaliyetlerinin, Parlamento faaliyetlerinin doğru yürümesi için milletvekiline sağlanmış bir imkândır. Onun için, milletvekillerinin dışarıdaki çalışmalarıyla ilgili bazı -yasama organındaki faaliyetleri gibi değil- sınırlamalar var. Mesela sorumsuzlukla ilgili olarak "Örnek vereyim." dediniz, bir husustan bahsettiniz. Ben anladım sizin dediğinizi. Şu: Şimdi, yasama sorumsuzluğunun kapsamında önce, bir kere, eylemler yok yani fiiller yok, söz ve oylar var sadece sorumsuzluk kapsamında ve bu söz ve oyların Meclis çalışmalarına ilişkin olması gerekiyor, milletvekilinin kişisel faaliyetiyle ilgili olanlar sorumsuzluk kapsamında değil. Nedir kişisel faaliyet? Basın toplantısı. Milletvekilinin yaptığı basın toplantısı yasama sorumsuzluğu kapsamında değildir. Meclis çalışması nedir? Meclis çalışması; Genel Kurul çalışmasıdır, grup toplantısı çalışmasıdır, komisyonların çalışmasıdır. Dolayısıyla sadece Meclis çatısı altında yapılan şeyler sorumsuzluk kapsamındadır diye düşünmek yanlış, Meclis dışında da olabilir. Mesela, bir Meclis araştırması komisyonu gidip farklı bir ilimizde bir çalışma yapıyorsa bu Meclis çalışması olarak sorumsuzluk kapsamında değerlendirilebilir bu husus. Sizin dediğiniz husus ise Mecliste dile getirilen bazı sözlerin ve firiklerin dışarıda tekrarlanması meselesi. Şimdi, siz bir empati yapın, kendinizi koyun savcının yerine. Bir konuyla ilgili -doğru / yanlış- bir soruşturma açıyor savcı sizin bir sözünüzle ilgili; şimdi, Meclisteki bir konuşmanızda bunu... Veya bizim yerimize koyun, eğer Genel Kurulda yapılan bir konuşma, grupta yapılan konuşma veya komisyonda yapılan bir konuşmayla ilgili olsa biz bunu tespit edebiliriz ama sizin Genel Kurulda üç sene önce yapmış olduğunuz bir konuşmayı daha sonra bir ilimizde diyelim ki tekrar ettiniz, bunu nasıl bulabiliriz? Siz söylerseniz ancak bunu bilebiliriz, öğrenebiliriz.

     RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkanım...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Savcı da ancak bunu öyle öğrenebilir. Tabii, orada yaptınız konuşma mıdır, değil midir; onun da etrafını, sınırlarını takdir etmek lazım.

     RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkan, emin olabilirsiniz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, o, sizin görüşünüz tabii.

     Şimdi, Sayın Garo Paylan'la ilgili hususu söyleyeyim, kendisi de burada, kendisine de söyledim, daha önce de kendisiyle görüştük; buradaydı.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, saldırıya uğrayan...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, böyle bir usulümüz yok. Lütfen, tarafları dinleyelim, lütfen...

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Saldırıya uğrayan...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Lütfen... Lütfen...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hatibe müdahale etmeyelim lütfen.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Birçok vekilimiz saldırıya uğradı, daha hâlâ bir şey yapmıyorsunuz.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Böyle bir usulümüz yok. Rica ediyorum...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, burada, arkadaşlar, başka bir hikâye o zaman. Bir milletvekili, dokunulmazlığı kaldırılan bir milletvekiliyle ilgili yurt dışına çıkışıyla ilgili bir şey var, göçmen kaçakçılıklarıyla irtibat dâhilinde, farklı bir kimlikle, sahte bir kimlikle çıkış konusunda bir soruşturma yapıldı, ondan dolayı bir gözaltı oldu, daha sonra tutuklama kararı verildi. Şimdi, hikâyelerin sadece sizin anlattığınız şekilde benimsenmesi, kamuoyu tarafından da bizim tarafımızdan da mümkün değil, başka anlatımlar da var, biz bunlara da bakıyoruz. Dolayısıyla bu, işin bir tarafı.

     Sayın Paylan'la ilgili söyleyeceğim. Kendisi savcılığa bir şikâyette bulunmuş.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Yeneroğlu... Polis saldırısında...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Lütfen... Rica ediyorum...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bak, geçen sefer de böyle yapıyorsunuz sen -Komisyon üyesi değilsin- kişiselleştirmek istiyorsun. Meclis bütçesini konuşuyoruz.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Rica ediyorum, Komisyonumuzun düzenini bozmayalım lütfen.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Cevap verilmiyor, cevap alamıyoruz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Çok açıklama yaptım ama fikri sabit olunca, patolojik bir durum olunca açıklama... Bir kulağından giriyor öbüründen çıkıyor, böyle şey olur mu ya!

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Cevap alamıyoruz.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Verilen cevap hoşunuza gitmek zorunda değil, istediğiniz cevabı alacaksınız diye bir kural yok.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sabote ediyorsun burayı, terörize ediyorsun. Konuştun bitti işte, konuşma hakkını kullandın.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Siz...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Kendi, başkasına konuşma hakkı tanımıyor arkadaş, patolojik.

     Sayın Başkan... (HDP sıralarından gürültüler)

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Rica ediyorum, bunu yapmayın lütfen. Sayın Gergerlioğlu, Komisyonumuzun düzenini bozuyorsunuz, böyle bir usulümüz yok.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Komisyon üyesi olmayan arkadaşı dışarı çıkaralım.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Böyle bağırarak çağırarak fikir ifade edemezsiniz. Rica ediyorum.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, görmüyor musunuz...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Hadi... Hadi... Hadi... Hadi, sen...

     Arkadaşlar, şimdi, başka bir husus...

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Böyle bir şey olabilir mi ya!

     AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) - Ne bağırıyorsun!

     ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - Ne bağırıyorsun! Ne bağırıyorsun!

     UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Şov yapıyorsun!

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Lütfen, devam edin siz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Değerli arkadaşlar, şimdi, konu şu...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Gösteri yapmak istiyorsanız başka yerlere gidin lütfen! Komisyon çalışmalarımızı engellemeyin lütfen! Burası gösteri yapılacak yer değil! Rica ediyorum...

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Cevap alamıyorum... Cevap alamıyorum...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Burası Plan ve Bütçe Komisyonu, gidip başka yerlerde yapın bunu. Rica ediyorum...

     Buyurun Sayın Başkan.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Başka yerlerde olmuyor.

     Şimdi, şunu diyeceğim, bir başka husus, bakın, milletvekilleriyle ilgili o kısmı tamamlayayım. Dokunulmazlık, dediğim gibi, yasama faaliyetlerine ilişkin bir şey. Milletvekili dokunulmazlığını, milletvekillerini bazı illegal eylemlerin -Neyi?- teröristi ve terör örgütünü övücü eylemlerin önüne koyup polise karşı bir direniş unsuru olarak milletvekillerini kullanmak da aslında bence milletvekilinin itibarıyla ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarıyla bağdaşmayan bir husustur. Milletvekilleri bunun için -ben görüyorum- eylem eylem gezip polisin belirlemiş olduğu güvenlik tedbirlerini milletvekilleri aracılığıyla kırmak için milletvekilliği ve milletvekili dokunulmazlığı kullanılıyor, bizim de buna sahip çıkmamız isteniyor; asla böyle bir şey olamaz, biz Türkiye Büyük Millet Meclisine ve milletimizin buradaki iradesine sahip çıkıyoruz.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Vah vah(!)

     Sayın Yeneroğlu...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ha, "Nerenin Meclis Başkanı!" Sen nerenin milletvekilisin, sen! Sen nerenin milletvekilisin!

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Yeneroğlu da orada, sadece bizim parti vekillerimiz değil.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ömer Faruk Bey, görüşlerinizi ifade ettiniz, lütfen demokratik bir şekilde dinleyiniz. Hoşunuza gitmeyen fikirlere karşı böyle tepki göstermeniz hiç demokratik değil. Farklı fikirlere en küçük bir tahammül göstermiyorsunuz; bu, demokratik bir yaklaşım değil. Sizi sükûnete davet ediyorum! Komisyonumuzun düzenini bozmamaya davet ediyorum!

     Buyurun.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sayın Başkan, Sayın Paylan bahsettiği konuyla ilgili savcılığa bir şikâyet dilekçesi vermiş, biz de bunun takibini yaptık.

     (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

     YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Hadi... Hadi...

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Yarın öbür gün saldırıya uğradığında ben seni savunacağım.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sayın Başkan, yani bu artık tıpla izah edilecek bir durum ya. Olmaz böyle şey ya!

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, rica ediyorum...

     Sayın Başkan, buyurun.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, Sayın Paylan bir şikâyet dilekçesi vermiş, biz bunun takibini yaptık, fakat muhtemelen bir teknik hata sebebiyle, kayıtla, UYAP sisteminde yanlış bir yere kaydetmekle ilgili -avukatı tarafından verilen bir dilekçe- bu biraz gecikti, geç bulundu. Meclisimiz olarak bu konuyla ilgili elimizde bulunan bütün bilgileri, belgeleri Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirdik.

     Benzer bir şey, az önce söyledim, Sayın Cinisli de yaptı. İstanbul sözleşmesi konusunda benim niye tepki göstermediğimi söyledi. Sayın Cinisli, şu olamaz mı? Sizin gibi düşünmüyor olabilirim mesela, onun için tepki göstermemişimdir, değil mi? Ben size söyleyeyim, hukuki olarak izah edeyim; bir sözleşmeye nasıl girilir, sözleşmeden nasıl çıkılır ben size izah edeyim: Şimdi, arkadaşlar, bizim sistemimize göre 1961'den itibaren -24 Anayasası'nda faklı- üç aşamalıdır bir sözleşmenin onaylanması ve farklı yetkiler yasama ve yürütme arasında paylaştırılmıştır. Önce bir uluslararası sözleşmenin akdedilmesi, imzalanması aşaması vardır, bu yetki yürütmededir -bakanlar olabilir, Dışişleri Bakanı olabilir, Cumhurbaşkanı olabilir- önce bu imzalanıyor. Ondan sonra ikinci aşama, bu uluslararası sözleşmenin kanunla uygun bulunması aşaması, bu aşama yasama organındadır. Peki, bunu kanuna uygun buldunuz ve Resmî Gazete'de yayımlandı, yürürlüğe giriyor mu? Hayır. Üçüncü bir aşama daha var; onaylama aşaması. Bu onaylama aşaması da yürütme organındadır, eskinden Bakanlar Kurulu ve şimdi de Cumhurbaşkanı tarafından.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, sadece bilgi için soruyorum: Yani yürütme organının inisiyatifi yasama organın üzerinde mi?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Onu nereden çıkardınız?

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sizin bu dediğinizden yani...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Aşamalarından bahsediyorum ki ben.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Mecliste...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli Başkanım, toparlayabilirsek seviniriz, Genel Kurulda da bir ihtiyaç var.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sayın Tatlıoğlu, bu bir hiyerarşik sıralama değil. Buradaki şey şu: Bir; imzalanır, daha sonra kanunla uygun bulunur. Ondan sonra, bunun yürürlüğe konulması, onay aşaması yürütme organına verilmiş Anayasa tarafından ve yürütme organı Meclis tarafından kanunla uygun bulunan... Ne demektir kanunla uygun bulunan? Meclis diyor ki: Bu uygundur. Yasama organı buna karar veriyor fakat bunun yürürlüğe konulması yine yürütme organının onayıyla gerçekleşiyor. Yürütme organı onay verebilir veya vermeyebilir, böyle şeyler var; kanuna uygun bulunmuş ama şartlar değişmiş, o ülkeyle aramızda bazı sorunlar olmuş mesela, bunun onaylanması sürecini birkaç sene geciktirmiş, olabiliyor. Ama onay aşaması kanunla uygun bulduktan sonra... Kanunla uygun bulma, yürütmenin yani Cumhurbaşkanının bunu onaylamasını zaruri hâle getiren bir unsur değil.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Onaylamayabilir...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Başkanım, normal sürenizi dört dakika aştınız, toparlarsanız sevinirim.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Tamam.

     Onaylamayabilir, Sayın Tatlıoğlu, ayrıca konuşuyoruz bunu.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Yürütmenin onaylamaması ayrı bir şey, ama bunu iptal etmesi...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ama ben sizin daha önceki aşamalarla ilgili sorduklarınıza cevap veriyorum, oraya gelmedim daha.

     Onaylama yetkisi Cumhurbaşkanlığındadır şu anki yeni sistemde, eskiden Bakanlar Kurulunda ve Cumhurbaşkanındaydı; Kabinedeydi. Şimdi, bunu onaylayabilir, onaylamayabilir, onayladıktan sonra onayını geri çekebilir. Örnek mi? Size bir sürü örnek vereyim, 61'ten itibaren, burada, bakın -hepsini söylemeyeceğim, sadece sözleşme niteliğinde olanları- İhtira Beratlarının Milletlerarası Tasnifi Hakkında Avrupa Anlaşması mesela, bu, 1956'da kabul edilmiş, daha sonra 1997 yılında, kanunu onaylanmış, daha sonra 1997 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla çıkılmış buradan, tekrar Meclise kanun falan getirilmemiş. Yine, Berat Taleplerinde Aranan Formalitelere Mütaallik Avrupa Anlaşması; bu da aynı şekilde kanunla uygun bulunduğu hâlde, onaylandığı hâlde Bakanlar Kurulu kararıyla çıkılmış.

     SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar karşılıklı konuşma usulümüz yok, böyle bir usulümüz yok. Rica ediyorum...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Yine benzer bir şekilde Vatandaşlığın Kazanılması Konusunda Karşılıklı Bilgi Verilmesi Hakkında Sözleşme; 1964. 1968'de bunu onaylamışız, kanunla onaylamışız; 2008'de bundan çıkmışız. Yakın zaman, yakın zamanda da -söyleyeyim- 2 tane örnek var burada benim elimde sadece, hızlıca taradık bunları. Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterileri ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi; bu sözleşme 1990 yılında kanunla onaylanmış, 2020 yılında Cumhurbaşkanlığı kararıyla bu sözleşmeden ayrılmışız. Kanun uygun bulmuş, Bakanlar Kurulu onaylamış ama daha sonra buradan Cumhurbaşkanı kararıyla ayrılmışız yani tekrar ediyorum -başka ikili anlaşmalar da var burada, birçok var- imza aşaması var, yetki yürütmededir; kanunla onaylamanın uygun bulunması aşaması var, yasama organındadır fakat kanunla onaylamanın uygun bulunması bunun onaylanmasını zaruri hâle getirmiyor. Onay yetkisinin ayrıca takdiri hükûmetteydi eskiden, şimdi Cumhurbaşkanında. Dolayısıyla onaylayabilir, onaylamayabilir, onayladıktan belli bir süre sonra onayını geri çekebilir. Ha, Meclisin uygun bulması var, daha sonra tekrar dönebilir mesela, çünkü Meclis uygun bulduğu için o aşama geçilmiş, üçüncü aşamadaki bir durumdan bahsediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili de durum aynıdır benim kanaatim, burada da aynı şekilde diğer uluslararası sözleşmelerle hukuki niteliği itibarıyla bir fark yok. Bazı arkadaşlarımız İstanbul Sözleşmesi'ne çok çok farklı bir anlam atfedebilirler ama bu, hukuken bir uluslararası sözleşmedir. Bununla ilgili olarak da durum aynı şekildedir; Cumhurbaşkanı buradan çıkabilir, Meclisin ayrıca kanunla bundan vazgeçmesine gerek yok. Ama Meclis kanunla uygun bulma aşamasında acaba birtakım tahditler getirebilir mi? Falan filan. Bu ayrı bir tartışma konusu ama bununla ilgili yok. Dolayısıyla, bu çıkışın Anayasa'daki düzenlemelere aykırı bir yönü yok. Birçok örneği de burada var bunun.

     MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Değerli Başkanım...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Buyurun.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, ikili konuşma usulümüz yok, rica ediyorum. Böyle bir usulümüz yok Sayın Cinisli. Daha sonra Başkanımıza gidersiniz, teferruatlı konuşabilirsiniz.

     Buyurun

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Konuşabiliriz, tamam.

     Şimdi, bir başka husus, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bilgi vermeyle ilgili... Sayın Komisyon Başkanımız bunu açıkladı. Bir program dâhilinde bilgi vermesi gereken kurumlar buraya bilgi veriyor. Şimdi, geçen yaşanan hususla ilgili Başkanımız da açıklama yaptı, ben de Merkez Bankası Başkanıyla hemen akabinde haber aldıktan sonra bu konuyu görüştüm. Şimdi, Merkez Bankası Başkanı... Ne zaman? 2 Aralıkta mı?

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - 2 Aralıkta.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - 2 Aralıkta geliyor. Bu, tabii, bu konu üzerine ortaya çıkmış, bu yaşanan olay üzerine ortaya çıkmış bir planlama değil.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değil.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Geçen sene de olmuştu, bu sene de Merkez Bankası Başkanı bir bilgilendirme için buraya gelecek. Kendi mevzuatındaki zorunluluklar sebebiyle gelecek. Bu konuyla ilgili ani bir gelişme olmuş bu yani baştan haber verilmiş değil. Dolayısıyla buraya belki Merkez Bankasının Başkanının gelmesi gerekirdi ama başka bir toplantı dolayısıyla İstanbul'dan bir genel müdür arkadaşımız buraya gelmiş. Bunların hesaplamalarıyla ilgili de kesin bir şeyin anlık olarak tespit edilemediğini, belli bir dönemsel olarak tespit edildiğini söyledi bana. 2 Aralıkta gelecek, her türlü soruyu burada, Komisyonda cevaplayacak. Yani bunun o şekilde yorumlanmasını doğru bulmuyorum. Buraya gelen alt düzey bir bürokrat arkadaşımızın yetkisi dâhilinde olmayan bir husus, onu öyle değerlendirmek gerekir.

     Şimdi bir başka husus, konu: "Atanmış kişi." "Atanmış bakan." Geçen yıl da açıklama yaptım arkadaşlar bu konuyla ilgili. Şimdi, burada da kullanıldı. Kısa, fazla detaya girmeden açıklayacağım. Peki, şimdi bakanlar atanmış, tamam. Parlamenter sistem döneminde bakanlar atanmış mıydı, değil miydi? Seçilmişti. Bakan olarak mı seçilmişti? Hayır. Milletvekili olarak seçilmişti. Milletvekili olarak seçilmişlerdi, onlar bakan olarak atandılar. Kim atadı?

     SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Genel Kurul atadı.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - İşte, Mecliste verilen güvenoyu sırasında atandı. Şüphesiz, Meclisin sorumluluğu. Niye? Çünkü milletvekillerine, Meclise yetki vermiş millet Bunu yapabilirsiniz diye, değil mi? İşte, aynı yetkiyi Cumhurbaşkanına da vermiş, demiş ki: "Sen bakanları atayabilirsin." Ayrıca, dışarıdan atanan bakanlar vardı, milletvekili olmayan, eski dönemde. Atanmış mıydı? Şimdi yani bakanları 657 kapsamında bir devlet memuru gibi görmek yanlış. Ha, bunu bir küçültme ifadesi olarak kullanıyorsanız, olabilir, o, sizin siyasi üslubunuz, takdiriniz ama gerçek böyle değil. Yani eski sistem ile şimdiki sistem arasında bu atanmışlık bakımından bir fark yok çünkü eski sistemde de hükûmet seçilmiyordu, bakanlar seçilmiyordu, bunlar atanıyordu, başbakan bile atanıyordu. Aslında hükûmeti kurmakla görevlendirme böyle bir atamaydı esasen.

     Gelelim bir başka konuya. Burada Sayın Şener bahsetti, soruşturma süreciyle ilgili sayı ve oy oranlarıyla ilgili bahsetti. Şimdi bunu nasıl değerlendireceğiz? Dünya örneklerine bakacağız. Ben size çok hızlı... Detaya girmiyorum. Amerika Birleşik Devletleri'nde suçlandırılması Temsilciler Meclisinde salt çoğunlukla ama Senatoda yargılanması üçte 2'yle oluyor. Arjantin'de suçlama üçte 2, karar Senatoda üçte 2. Brezilya'da oranlar üçte 2 Temsilciler Meclisinde, Senatoda yine üçte 2. Endonezya'da üçte 2, üçte 2. Filipinler'de üçte 1 suçlama ama karar üçte 2. Meksika'da salt çoğunlukla suçlanabiliyor ama karar, yargılama kararı üçte 2. Şili'de aynı şekilde salt çoğunlukla suçlama üçte 2, çoğunlukla karar verme. Avusturya'da ise çok daha ilginç, yarı başkanlık sistemi var; üçte 2 çoğunlukla suçluyorsunuz, referanduma gidiyor suçladığınız zaman Cumhurbaşkanı. Eğer referandum Cumhurbaşkanı aleyhine çıkarsa düşüyor, çıkmazsa Parlamento feshediliyor; çok değişik bir yöntem var. Yani dünya örneklerine baktığınızda gerek cumhurbaşkanlarının ve başkanlık sistemlerinde kabinelerin yani bakanların da aynı şekilde, aynı oranlarla suçlanması söz konusu. Dolayısıyla, bizim, hani, kendimiz icat edip Türkiye'deki işi zorlaştıralım diye bulduğumuz bir yöntem değil bu. Bu, tamamen başka ülke örneklerinde de rastlamış olduğumuz bir usul ve oradaki sayılar ve çoğunluklar üzerine kurulu bir usul.

     Şimdi, önemli bir konu Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışanlarıyla ilgili işten çıkarma vesaire... Arkadaşlar, Sayın Bekaroğlu bahsetti -burada mı bilmiyorum- dedi ki: "İşte aralık sonunda işten çıkarılıyormuş, sonra tekrar alınıyormuş." Bu doğru değil, bu bilgi doğru değil. Geçen sefer de söylendi, geçen yıl da onu izah ettik. Buna gerek yok zaten. Yani kıdem tazminatı kanun gereği yok zaten milletvekili danışmanlarıyla ilgili. Ne diyor orada? "Milletvekili danışmanlarına maaş dışında başka bir ödeme yapılamaz." diyor zaten. Şimdi, dolayısıyla buradaki uygulama şu: Bütçe yıllık olduğu için milletvekili danışmanlarının ödemeleri 1 Ocak-31 Aralık döneminde yapılıyor. Dolayısıyla, 15 Aralıkta tam aylık maaş almıyorlar, 15-31 Aralık maaşı alıyorlar. Maaşın geri kalanını ise 1-14 Ocak olarak alıyorlar. Dolayısıyla, işten çıkarma gibi bir durum söz konusu değil onlarla ilgili, kanun gereği. Şimdi, burada -Kim söyledi?- Süleyman Bey, Sayın Girgin söyledi; ben aynı kanaatteyim, fikir değiştirmedim. Milletvekili danışmanlarıyla ilgili kıdem tazminatı düzenlemesi yapılmalıdır, aynı kanaatteyim. Bununla ilgili girişimde bulunduk mu? Bulunduk. Bu bahsedilen düzenlemenin yapıldığı gün arkadaşlarımızla da bir araya geldik fakat onu metne koyamadık. Çünkü bazı arkadaşlarımız da şunu söylüyorlar, diyorlar ki... "İki husus: Bir; milletvekili danışmanlarına bir yüksek maaş planlaması o zaman yapılmıştı." Bunu, hazırlayan arkadaşlar söylüyorlar. Bu yapıldığı için yani normalin üstünde bir maaş planlaması o gün itibarıyla yapıldığı için ayrıca bir kıdem tazminatı öngörülmemiştir. İkinci bir teknik engel de var; kıdem tazminatını hak edebilmek için asgari bir yıl çalışmış olmak lazım. Ben size söyleyeyim; 50'nin üzerinde, 60'ın üzerinde danışman değiştiren arkadaşlarımız var beş sene, altı sene içerisinde. E, dolayısıyla bunlara kıdem tazminatı ödenebilir mi? Teknik olarak kanunen de ödenemez. Bir başka husus burada arkadaşlar...

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Bir yılı dolduranlar var.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, bir dakika... İşte, burada dediğim gibi yani bu maaşlarla ilgili bir düzenlemeyle birlikte ele alınmalı gibi Maliye Bakanlığı tarafından bazı değerlendirmeler yapıldı. Bu konu yine, benim gündemimde ama olabilir/olamaz, buna bir garanti veremiyorum. Belki bir kanun teklifi bu konuda buna mahsus olarak verilebilir.

     Bazı arkadaşlarımız dediler ki: "O arkadaşlarımızın talebi, tabii, bunların daimî kadroya alınmaları yönünde." Bu, doğru olamaz. Neden olamaz? Çünkü milletvekillerimiz geliyor ve bir sonraki dönem değişim oluyor yani yarısı, üçte 1'i veya daha fazlası. Dolayısıyla görevleri sona eriyor danışman arkadaşlarımızın. Onların hepsini Meclis kadrosunda tutmaya başlarsak biz -zaten Meclisin kadroları aşırı dolu- bunu iyice artırmış oluruz ve birçok arkadaşımızın da iş yapmadan sadece maaş almasını burada sağlarız. Bir başka önemli husus... Sayın Bekaroğlu keşke burada olsaydı. Ne diyor? "Meclisin üst düzey yöneticileriyle ilgili bir düzenleme yapıldı, işte, yüksek maaş alacaklar emekli olduğunda." Falan. Yüksek maaş almaları söz konusu değil, yeni bir düzenleme de değil. Bu düzenleme şudur: 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin ek 35'inci maddesi var, bu maddeye göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi dışında bütün bakanlıkların, kurumların üst düzey yöneticileri için getirilmiş bir imkân var bu kanun hükmünde kararnameyle. Meclis bir tek bunun dışında, biz sadece Meclisteki personelin de buna dâhil olmasını sağladık. Hiçbir yerde olmayan bir düzenleme getirmedik, Meclisi dışlayan bu düzenlemeyi -unutulmuş yani bir kasıt yok- düzelttik, Meclis personelini de oraya dâhil ettik. Ne yaptık? Kanun değişikliğiyle yaptık. Size çok ilginç bir şey söyleyeceğim: Bu yaptığımız kanun değişikliğine yani Sayın Bekaroğlu'nun "Böyle yaptınız, böyle şey olur mu?" falan dediği kanun değişikliğine Sayın Bekaroğlu da kabul oyu vermiş arkadaşlar. Şurada, ben çıkardım, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar da desteklemiş onu o zaman çünkü anlaşıldı gruplar arasında. Sayın Bekaroğlu da kabul oyu vermiş, herhâlde ya fikir değiştirdi ya kabul oyu verdiğini unuttu, burada bunu eleştiriyor.

     Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışanlarıyla ilgili, arkadaşlar, burada çok gündeme geldiği için yapılanlardan size bahsetmek istiyorum; Sayın Başkan müsaadenizle. Şimdi, bir kere, öğle yemeği yardımından yararlanamayan milletvekili personeli, sürekli işçi 4/D'li, 657, stajyer öğrenciler, geçici görevliler ve Koruma Daire Başkanlığı personeline biz öğle yemeği yardımı yaparak bütün personelin eşit şartlarda öğle yemeği yardımından yararlanmasını sağladık. Bundan yararlanamayan kişi kalmadı Meclis çalışanları arasında. Nöbete kalan personele nöbet yemeği uygulaması başlattık. 4/A kadrolu, 4/B sözleşmeli, 4/D sürekli işçi ve koruma personeli ile Meclis Devlet Hastanesi personeline 1 Ocak 2022 tarihinden itibaren ilave ek ödeme ödenmeye başlanmıştır, bu miktarları burada söylemeyeyim. 4/A kadrolu ve 4/B sözleşmeli personele ödenen giyim yardımı 1/4/2020 tarihinden itibaren yüzde 100 arttırılmış olup 2022 yılı için 8.536 Türk lirası ödeme yapılmıştır giyim yardımı için. 4/A statüsünde fazla çalışma ücreti alamayan kadrolu personele 1 Kasım 2021 tarihinden geçerli olmak üzere fazla çalışma ücreti ödenmeye başlanmıştır; bu konuda da bazı düzenlemeleri, mevcut düzenlemeleri yorumlamak suretiyle bir adım attık. 4/B'li sözleşmeli personelin eğitim durumlarına göre pozisyon değişikliği yapılmıştır, 344 personel bundan yararlanmıştır. Kullanılmayan yıllık izinlerini bir sonraki yıla devir hakkı verilmiştir. Sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esaslara göre iş riski kapsamında yüzde 9 ile yüzde 15 arasında ödenen ilave ücret oranlarında benzer pozisyonlar itibarıyla farklılığın giderilmesi amacıyla düzenleme yapılmıştır. Yine, sürekli işçi personeli, "4/D'li" dediğimiz arkadaşlara sürekli işçilerin ücret dengesizliğini gidermek amacıyla 1/11/2020 tarihinden geçerli olmak üzere, Başkanlık makamının onayıyla, günlük yevmiyesi en düşük olan işçiden başlanılarak toplam 816 işçinin günlük yevmiyesine yüzde 54,9 ile yüzde 1,1 oranları arasında ücret artışı yapılarak 820 işçinin ücreti eşitlenmiştir. Bu neden böyle? Bunlar arasında ciddi maaş farklılıkları vardı, biz aynı işi yapanlar arasında düşük maaşlıları yüksek maaş alanlara yaklaştırmaya çalıştık. Tabii, şimdi ne oluyor? Bazı milletvekillerimizden de geliyor... Fazla zam yapmadığımız için yüksek maaşlılara o arkadaşlarımız şimdi "Bize yapılmadı, onlara yapıldı." diyorlar. Bizim amacımız zaten burada mümkün olduğu kadar -eşitleyemiyoruz ama- maaş durumlarını birbirine yaklaştırmaktı. Yine, toplu iş sözleşmesi kapsamında, fiilen çalışılan günler için ödenen yemek, yol yardımına yönelik yapılan düzenlemeyle yıllık izin, doğum izni, ölüm izni, idari izin, bayram tatili gibi çalışılmayan günlerde de bu yardımdan faydalanmaları sağlanmıştır. Toplu iş sözleşmesi kapsamında sosyal yardım ödemelerinde artış yaptık.

     Nihayet şunu söyleyeyim: İşçi ücreti hesap tablosuna göre yüzde 302,35 oranında bir artış oranı var maaşlarda. Bu, tabii, yeni bir kanun düzenlemesi yapmadan burada Başkanlık Divanının verdiği yetki ve Meclis Başkanının tasarrufuyla. Daha önce niye yapmadık? Bazı engeller vardı, özellikle taşerondan gelenlerle ilgili toplu iş sözleşmesi vardı ve kanun diyordu ki: "Toplu iş sözleşmesindeki hükümler dışında ilave bir ödeme yapılamaz." Biz bekledik toplu iş sözleşmesi süresi sona ersin, sona erdiği anda biz bu tasarrufu yaptık, bu konuda tabii Sayıştaydan da görüş aldık.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Başkanım, elli dakikayı aştık, toparlayabilirsek.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Hemen bitiriyorum, birkaç şeye daha temas edeyim.

     Bu RTÜK konusuna gelmem lazım, bu konuyla ilgili, değerli arkadaşlar çok kısa bir açıklama yapacağım. Şimdi, bakınız, daha önce benzer bir durumla karşılaşılmamıştır çünkü bazı arkadaşlarımızın değerlendirmeleri "Önceki uygulamalar hep böyleydi, seçim günü esas alınıyordu." falan, yok öyle bir şey. Seçim günü ile sürecin başladığı gün, boşalmanın olduğu gün arasında bir dağılım farkı yok çünkü eskiden hiç olmamış, hiç yaşanmamış şimdiye kadar, ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyoruz. Nedir o karşılaştığımız? Şu, bakın: Ne zaman? Çok geriye gitmeyeyim, şuradan başlayalım biz. 25 Mayıs 2022 tarihinden önce AK PARTİ'ye 5 üyelik düşüyor, İYİ Partiye düşmüyor. 25 Mayıs 2022 tarihinde İsmail Koncuk İYİ Partiye dönmüş, katılmış. O tarihten itibaren AK PARTİ'ye 4, İYİ Partiye 1 üyelik düşüyor. 28/6/2022, Aykut Erdoğdu'nun CHP'den istifası sonucu oluşan durum, tekrar burada AK PARTİ'ye 5 düşüyor, İYİ Parti'ye üyelik düşmüyor.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Hangi tarih?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - 28 Haziran 2022.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Islak imzalı dilekçe...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ne yazıyor dilekçede okudunuz mu?

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - 5 Temmuz...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Dilekçede ne yazdığını okudunuz mu? Şimdi, şöyle, bakın, arkadaşlar, Sayın Aykut Erdoğdu Cumhuriyet Halk Partisine dilekçe vermiş 28 Haziran 2022'de "Cumhuriyet Halk Partisinden istifa ettim." diye. Bu dilekçeyi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri buradaki Grup Başkanlığına göndermiş. Yani ne zaman göndermiş? 30 Haziranda göndermiş, 1 Temmuzda da Grup Başkanlığı bunu Meclis Başkanlığına vermiş. Ne zaman başlıyor istifa, ne zaman başlıyor?

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Fakıbaba'nın müracaatını noterde bozduk diye kabul etmeyen bir sistem.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Kim, hangi sistem? Olur mu? Mecliste öyle bir şey yok. Verdiği anda istifası burada işleme konuldu. Öyle şey olur mu?

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Oluyor.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Hayır, hayır, yalan.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Hangisi?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Yalan, bu. Meclis noterden bir şey istemedi, asla, kimseden. Partiye gönderiyor onu, o başka bir şey, beni ilgilendirmez o. Zaten onun partiye gönderdiği ayrı bir dilekçe, Meclise gönderdiği ayrı bir dilekçe. Gönderdiği anda işleme koyduk biz.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Noteri demiyorum. Aykut Erdoğdu'nun istifa işleminde kendisinden ıslak imza...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ya, İsmail Bey, siz, sizin arkadaşlarınız "İstifa verildiği anda tek taraflı irade beyanıyla hüküm ifade eden bir husustur." demiyor musunuz? 28'inde vermiş istifa dilekçesini partiye, bizim haberdar olmamız 1 Temmuz itibarıyla.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Başkan...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ama yani bunu ben hakaret sayarım kendime. Niye, öyle sizin gibi düşünmüyorum diye kendime yonttuğumu söylüyorsunuz? Öyle şey olur mu yani?

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, estağfurullah.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Yani iade ederim,

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Şimdi olay şu...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, böyle bir müzakere usulümüz yok.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sayın Tatlıoğlu, böyle olmaz yani ben anlatıyordum, siz başlıyorsunuz anlatmaya, anlatın başka zaman.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Siz daha sonra başka bir zaman bir araya gelin.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi, değerli arkadaşlar, 28 Haziranda...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Elli üç dakika oldu Başkanım, rica ediyorum...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ama bunu kapatalım, az kaldı.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - 28 Haziranda Sayın Aykut Erdoğdu istifa ediyor partisinden. Bu Meclise bir Grup Başkan Vekilinin imzasıyla 1 Temmuzda bildiriliyor ama hangi tarih itibarıyla istifa ettiği var orada, yazıyor yani 28. Biz, evet, 1 Temmuzda haberdar olduk, ondan sonra, kendisine, bunu geriye yönelik olarak 28 Haziran itibarıyla Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bunun kaydının silinmesini burada yapıyoruz.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Siz işleme hangi tarihte aldınız?

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, böyle bir usulümüz yok. İsmail Bey, Grup Başkanısınız, rica ediyorum, böyle bir usulümüz yok.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şöyle, şimdi başvuru yapılmış, evrakta bir eksiklik var. Şimdi, adaylık başvurularında da oluyor, Yüksek Seçim Kurulunda bile, veriyorsunuz "Şu eksik." diyor.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Başka bir platformda konuşursanız sevinirim. Rica ediyorum... Zaten vaktimizi çok aştık.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Burada milletvekilinin iradesi, hangi tarihte partiden ayrılma iradesi var? 28 Haziran ve bunu yazılı olarak vermiş. Bize verdikleri fotokopisi, demişiz ki: "Aslını da verin bunun." Vermişler.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Başkanım, siz izah ettiniz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika... 28 Haziran itibarıyla. RTÜK üyesinin istifası ise bak, burada da tersi bir durum var. Dilekçesini 29 Haziranda vermiş RTÜK üyesi ama 1 Temmuzdan itibaren geçerli olmak üzere vermiş dilekçesini, bu da ileriye yönelik olarak bir tarih belirlemiş istifasıyla ilgili olarak. E, biz bunların iradesine bakıyoruz. Dolayısıyla Aykut Erdoğdu'nun...

     KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, zaten çok aştık vaktimizi, rica ediyorum. Böyle bir usulümüz yok, başka platformlarda konuşursunuz, rica ediyorum.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Daha sonra ne olmuş? 18 Temmuz 2022'de Mustafa Baki Ersoy MHP'ye geri dönmüş, bunun üzerine yine AK PARTİ 4'e düşmüş, İYİ Partiye 1 üyelik düşer hâle gelmiş. Daha sonra 11/10/2022'de İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi AK PARTİ'ye katılmış, AK PARTİ 5 olmuş, İYİ Parti yine üye alamıyor. Fakıbaba'nın istifası üzerine de tekrar AK PARTİ 4, İYİ Partiye 1 düşüyor.

     Şimdi, bu şekilde bir durum daha önce yaşanmamış. Yani üç ay içerisinde, iki ay içerisinde üyelik dağılımının partiler arasında bu şekilde yer değiştirdiği bir süreç daha önce yaşanmamış, kanun da bunu öngörmemiş. Kanunda şu mesele... Üyelikte iki husus var, onu da burada belirtmem lazım. Normal üyeyi altı yıllığına seçiyoruz, biz seçiyoruz üyeyi ve o üyenin görev süresinin ne zaman biteceğini biz biliyoruz. Dolayısıyla normal olarak süresinde görevini tamamlayan bir üyenin yerine üye seçimiyle ilgili süreç iki ay önce başlar diyor. Bu süreç nettir, bunun için RTÜK'ün bize yazı yazmasına falan gerek yok, biz burada onu takip ediyoruz fakat üyelikte boşalma olması hâlinde -istifayla olabilir, ölümle olabilir, başka bir sebeple olabilir- bunu bizim resmen öğrenmemiz önemli. Bunu nasıl öğreniyoruz? Bize resmî bir yazı yazıldığı zaman öğreniyoruz. Ha, RTÜK Başkanı vaktinde yazdıydı, yazardı yazmazdı, ayrı mesele ama burada bir başka husus var "Eğer Meclis tatildeyse Meclisin çalışmalarına, faaliyetine başladığı tarihten itibaren bir ay içerisinde yapılır seçim." diye bir ifade var.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Meclis tatilde değildi.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Meclis tatilde.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Değildi, 1 Temmuzda değildi.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - 1 Temmuz'da tatile girdik işte.

     İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Hayır, değildi...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Yok, hayır...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Başkanım, devam edersek sevinirim, çok aştık süremizi, yaklaşık bir saat oldu.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Dolayısıyla burada hangi tarihteki dağılım esas alınmalıdır? Bununla ilgili 3 husus ileri sürülebilir. Birisi seçimin yapıldığı gün, birisi sürecin Mecliste resmî olarak başlatıldığı tarih, bunların her birinin gerekçesi olması lazım, bir de üyelikte boşalmanın olduğu tarih.

     Şimdi, bir kere seçimin yapıldığı gün alınabilir mi? Kanun buna engel. Çok açık, ne diyor? "Üye bildiriminden itibaren on gün içerisinde seçim yapılır." diyor.

     Şimdi, üye bildirimi, 12'sinde yazıyı yazmışım ben Meclis Başkanı olarak, 12 Ekimde yazıyı yazmışım ben. O hafta bildirilmemiş, işte, 20'sinde bildirilmiş üye bildirimi ama süreci başlatmışız. Birine yazacağız yazıyı, kime yazacağız? O anki dağılıma göre yazıyoruz bunu ve "On gün içerisinde yapılır." diyor. Seçimin yapılacağı gün o saat üye dağılımı değişiyor. Ne yapacağız? İptal edeceğiz seçimi, yeniden yazı yazacağız, on günlük süreyi yeniden başlatacağız. E, bir de bir aylık süre var kanunda "Toplam... içinde seçilmelidir." diyor. Şimdi, burada dolayısıyla o gün içerisindeki oynamaları, günlük milletvekili değişimlerini esas alarak bu işi yapabilmemiz mümkün değil. Biz, bunu, hepimiz diyoruz ya, RTÜK Başkanı yazı yazdı, ona mı bağlı, vesayet mi falan, kaldırıyoruz bu vesayeti, RTÜK Başkanının ne yazdığının, ne zaman yazdığının hiçbir önemi yok. Neyi esas alıyoruz? Sabit bir olguyu, olayı esas alıyoruz kimsenin değiştiremeyeceği, Meclis Başkanının da değiştiremeyeceği, RTÜK Başkanının da değiştiremeyeceği bir olgu. Adam öldü mü? Öldü. Belli mi tarih? Belli. Tamam, biz diyoruz ki boşalmanın olduğu tarih esas alınmalı. Boşalmanın olduğu tarih esas alınırsa ne RTÜK Başkanı ne zaman yazmış hiçbir kıymeti kalmaz ne Meclis Başkanının tasarrufu bir gün erteledi, iki gün erteledi bunun bir kıymeti kalmaz. Şimdi, biz...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Başkanım geriye kalan hususları yazılı cevaplayabilirsiniz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Tamam.

     Böyle bir sabit, değiştirilemez, manipüle edilemez bir olguya dayandıralım istiyoruz ve o tarihteki, bunu destekleyen ne var kanunda? Normal üye seçimi altı yıllığına yapılıyor yani seçtiğimiz üye altı yıl görev yapıyor. Peki, boşalma hâlinde ne oluyor? Boşalanın yerine onun süresini tamamlamak üzere seçiyorsunuz. Demek ki kanun da esasen, zaten bir devamlılık, bir kesintisizlik öngörüyor. Yani temel fikir olarak, tatilin araya girmesi ayrı bir mesele ve bir de "boşalma tarihinden itibaren" dediği için boşalma tarihi, seçimin yapılabileceği ilk gün, seçim sürecinin başlatılabileceği ilk gün, kanuna göre, tatil vesaire olduğu için ayrı mesele.

     Dolayısıyla, bu konuyu ben Başkanlık Divanında da arkadaşların da değerlendirmelerine açtım, bu konuda orada bir arkadaşımız dışında herkes bu yönde...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyoruz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ben önceden açıklama yapmadım, kendileri daha sonra benim açıklamamı dinlediler.

     Şimdi, yalnız, bir iki şeyi burada belirtmem lazım, Sayın Cinisli'nin sorduğu bisiklet lastiği harcaması. Arkadaşlar Emniyet Genel Müdürlüğü adına kayıtlı olup Kurumumuza geçici tahsisli bulunan koruma polislerine ait motosikletler için Koruma Daire Başkanlığı Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği kapsamında lastik alımı yapılıyor zaman zaman. Söz konusu motosiklet lastiği alımlarının taşınır bilgi sisteminde taşınır motosiklet lastiği taşınır kodu bulunmadığından 150.14.05 bisiklet lastikleri koduna kaydedilmesi söz konusu, bu bir.

     İkinci bir husus şu arkadaşlar: Bunu birkaç arkadaşımız söyledi aslında, bunu müteaddit defalar açıkladık, soru önergelerine cevap verdik, kamuoyuna da açıkladık ama ısrarla devam ediyor. Arkadaşlar, Genel Kurul tutanaklarında Kürtçe "bilinmeyen dil" olarak yazılmıyor. Hayır, "X"e bakıyor, "X" şu: Yani bir dipnot için bir işaret kullanırsınız ya... Ben onu da değiştirttim, böyle bir yorum suistimal edildiği için. Şimdi, yazıyorsunuz, orada Türkçe olmayan bir kelime kullanılmış, onun yanına "X" konuluyor. Bu "X" tutanaktaki sayfanın altına yine "X" yazılıyor, "Türkçe dışında başka bir dille konuşulmuştur." yazıyor.

     DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Niye başka dil?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bilinmeyen dil değil, Türkçe dışında bir dil. Yani Kürtçe değil, İngilizce de olsa, başka bir dil de olsa, Türkçe dışında bir dil olduğu takdirde bu yazılıyor. Oradaki "X" mademki böyle suistimal ediliyor, "X"i kaldırttım ben, oraya başka bir şey, yıldız koyduruyorum artık, bari "yıldız" dersiniz bundan sonra. Şimdi, o "X" sadece bir dipnot işaretiydi. "X" bilinmeyen anlamında yorumlanıyor. Bu...

     DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Yazılırsa soru işaretiyle...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Hayır, eski dönemlerde -bayağı eski ama, yeni demiyorum- belki olmuş olabilir ama burada "bilinmeyen dil" dipnotu en son -var burada, evet- 2008'de kullanılmış. Burada "X"i de değiştirdik, yıldız koyuyoruz bundan sonra oraya ama "Türkçe dışında bir dil" ifadesi kullanılıyor arkadaşlar.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, yeterince açık, buyurun lütfen.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Başka bir şey var mı? Benim atladığım herhangi bir şey yok herhâlde.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Başka kaldıysa yazılı cevap verebiliriz Başkanım.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Daha sonra inşallah...

     Ha, bir tek Sayın Kaboğlu Hocamızın şeyi vardı, Anayasa Mahkemesi üyeliğiyle ilgili. Şimdi, o yapılan değişiklikte hocam Anayasa Mahkemesi üyesine... Üyeliği biliyorsunuz, 2010 değişikliğiyle on iki yıl süreyle sınırlı hâle geldi ve ilk defa şu anda Sayıştay kökenli bir arkadaşımızın on iki yıllık süresi doldu fakat emeklilik yaşı dolmadı, 65 yaşına gelmedi. Şimdi, bu arkadaşımızın durumu ne olacak? Anayasa diyor ki: "Kanunla düzenlenir." Bugüne kadar da yapılamamış bir şekilde. Şimdi, burada aslında son hâlini şu anda bilmiyorum ne oldu Genel Kurulda ama bir kısım arkadaşlar Yargıtaydan geliyor, onların Yargıtaya dönmesi makuldür, Danıştaydan gelenler var, dönmesi makuldür, Sayıştaydan gelenler var, yine kurumuna dönmesi makuldür süresini tamamlayınca. Üniversitelerden gelenler var, yine kurumlarına dönmesi makuldür. Yüksek bürokrat ve avukatlar arasından gelenler var, bunlar nereye dönecek? Bunlar 65 yaşına kadar hâkim, azledilemez statüde. Şimdi, Yargıtaya bunları kanunla gönderemezsiniz, Danıştaya gönderemezsiniz, e, Sayıştaya göndermek de doğru değil, Meclis seçiyor Sayıştay üyelerini. Bir formül konuşuldu, böyle bir formül herhâlde düşünmüş olabilirler, son hâlini bilmiyorum.

     İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Son hâli Meclisten Sayıştaya gönderiliyor, daha isabetli olur.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Peki, teşekkür ediyoruz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ama o doğru olmaz, Kanun gereği gönderiyorsunuz, Sayıştay üyelerinin hepsini Meclis seçiyor, istisna getirmiş oluyorsunuz Meclisin seçmesine o zaman. Yani...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Komisyonumuzdan geçti efendim, Genel Kurulun takdirinde olan bir husus.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Tabii, evet.

     Değerli arkadaşlar, çok teşekkür ediyorum, bütün arkadaşlarımıza katkıları için de ayrıca teşekkür ediyorum. Bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. Tekrar 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın 99'uncu yıl dönümünü de tebrik ediyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum.