Komisyon Adı:Plan Ve Bütçe Komisyonu
Konu:2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) Ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) İle Sayıştay Tezkereleri a)türkiye Büyük Millet Meclisi b)kamu Denetçiliği Kurumu c)sayıştay
Dönemi:27
Yasama Yılı:5
Tarih:27/10/2021


2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/283) ve 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/282) ile Sayıştay tezkereleri a)Türkiye Büyük Millet Meclisi b)Kamu Denetçiliği Kurumu c)Sayıştay TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Değerli Başkanı, değerli üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarım; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

     Tabii, konuşmalar arasında da birçok konu değerlendirildi ve birçok soru soruldu. Ben onları not aldım, onlar da bu soru sorma faaliyetine dâhil. Ben, tabii, belli bir sıra dâhilinde, aslında konuşma sırasını dikkate alarak bunları düzenledim, bazı sorular zaten mükerreren farklı arkadaşlar tarafından da sorulduğu için onları da tek bir cevapta cevaplamış olacağım.

     Öncelikle Fikret Bey'in sormuş olduğu Meclis Başkanının Cumhurbaşkanına vekâlet etmesiyle ilgili sorudan başlayalım: Bu, parlamenter sistemde mümkün olan bir durumdur. Cumhurbaşkanına Meclis Başkanı parlamenter sistemlerde vekâlet eder ancak başkanlık sistemlerinde Meclis Başkanının başkana vekâlet etmesi söz konusu değil çünkü sert kuvvetler ayrılığının olduğu bir sistem başkanlık sistemi. Burada Cumhurbaşkanına ancak ya Cumhurbaşkanı Yardımcısı veyahut Kabinesindeki bakanlardan vekâlet verdiği birisi veyahut da... Bazı başkanlık sistemlerinde yine bir nevi Cumhurbaşkanı Yardımcısı gibi olan başbakanlar -parlamenter sistemdeki başbakandan farklı olarak- vekâlet ediyor ama başkanlık sistemlerinin hiçbirinde de zaten yani sistemin kendi paradigmasına aykırı bir durum olduğu için böyle bir şey mümkün değil. Doğru olan, bu sistem içerisinde, Cumhurbaşkanı Yardımcısının vekâlet etmesidir.

     Değerli arkadaşlar, sabahleyin Sayın Altay'ın milletvekili sorumsuzluğuyla ilgili bahsettiği bir husus var, bu konuya bir açıklık getirmek isterim. Milletvekili sorumsuzluğu Anayasa'nın 83'üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. Yani sorumsuzluktan kastettiğimiz şey şudur: "Dokunulmazlık" başlığı ama birinci fıkra sorumsuzluktur. Sorumsuzluktan kastettiğimiz şey, milletvekilinin sözlerinden dolayı, oylarından dolayı mutlak manada sorumsuz olması yani hiçbir zaman, milletvekilliği sona erdikten sonra da yargılanamıyor, soruşturulamıyor olmasıdır. Bu konuyla ilgili, ilgili fıkrada iki husus düzenleniyor yani milletvekili sorumsuzluğunun söz konusu olabilmesi için iki şartın gerçekleşmesi lazım. Bunlardan birincisi, Meclis çalışmalarıyla ilgili olması; ikincisi de sorumsuzluk konusu olan fiilin -fiili burada sözlük anlamıyla söylüyorum, eylem anlamında değil- bir söz veya düşünce açıklaması olması -yoksa bir davranış olarak bir hareketin, bir eylemin bu kapsamda, sorumsuzluk kapsamında olmadığını söylemek için bunu ifade ettim- Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olması sorumsuzluk için gerekiyor. Bu, aslında bu işi biraz fonksiyonel anlama alıyor yani Meclis, külliye içerisindeki herhangi bir yerde bir söz veya düşünce açıklamasından dolayı sorumsuzluk yoktur, Meclis çalışması olması gerekiyor. Meclis çalışması nedir? Genel Kurul, komisyon, parti grupları, Başkanlık Divanı, Danışma Kurulundaki çalışmalar. Dolayısıyla mekânla alakalı değil husus, yapılan işle alakalı. Mesela, o anlamda çok açık bir şekilde bunların dışında kalan, milletvekilinin şahsi çalışması mahiyetindekiler, mesela basın açıklamaları, basın toplantıları Meclis çalışması mahiyetinde olmadığı için bunlar sorumsuzluk kapsamında değildir.

     Arkadaşlar, tabii, şöyle bir şey ifade edeyim, genelde hukukçular da bunu yapıyor: "Bu, Anayasa'ya aykırıdır, Anayasa'yı çiğnedi." falan. Bu çok toptancı bir görüştür. Anayasa'da geçici maddelerle beraber 198 madde var, 2 tane de geçici madde olarak teselsül ettirilememiş müstakil geçici madde var; 200 madde var Anayasa'da. 200 maddenin neresine aykırı, Anayasa'nın neresine aykırı? Ve o maddelerin her birinde ayrı fıkralar, ayrı cümleler var. Yani bir hukukçu müzakeresinde şu denir: 84'üncü maddenin şu fıkrası hatta şu cümle veya şu kavram, şu kelime üzerinden konuşulur. Öbürü toptancı usulü, götürür. "Anayasa'ya aykırı, 84'üncü maddeye aykırı..." 84'üncü maddede bir sürü fıkra var, bir sürü cümle var. Neresine, hangisine aykırı? Bunu söylemek lazım ki bunun üzerinden tartışalım. Bu birinci nokta.

     İki nokta da -yine biraz, konuşmamdaki usule dair bunu söyleyeceğim- mesele şudur: Şahsi görüşlerimiz olabilir, bu şahsi görüşler birbirinden farklıdır, bunlarda anlaşmamız da imkânsızdır çoğu zaman fakat zaten kanunlar ve kurallar bunun için var. Benim dediğim olmasın, senin dediğin de olmasın, senin dediğin de olmasın. Ne olsun? Kural neyse o olsun. Dolayısıyla bizim şahsi görüşlerimizin... Burada, tabii ki siyasi anlamda bunları ifade edebiliriz ama aramızda ihtilaf olduğu zaman, mutabık değilsek, görüşlerde farklılık varsa yapacağımız şey kurala bakmaktır. Bu kural nedir ve bu kural nasıl anlaşılmış, nasıl yorumlanmış diye ona bakmaktır. Bakın, burada -tavsiye ederim yani çoğunuzda olduğunu da düşünüyorum, hukukçularda bilhassa- Profesör Doktor Kemal Gözler'in "Türk Anayasa Hukuku" kitabı, Haziran 2021 4'üncü baskısı kitabın. Tabii, bu kitapta, size sayfa söylüyorum, 592 ve 593'te yasama sorumsuzluğunu inceliyor kendisi, bu 2 şartı orada koymuş. Birincisi "Fiil, Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olmalıdır." ve şurada, 593'teki paragrafta "Ancak milletvekillerinin yasama faaliyeti kapsamında olmayan faaliyetleri, örneğin, basın açıklamaları Meclis çatısı altında yapılsa bile yasama sorumsuzluğu kapsamında yer almazlar çünkü bunlar Meclis çalışması değildir." diyor. Uzunca açıklaması var altında, buna örnekler de vermiş son zamanlarda yaşanan olaylarla ilgili olarak. Dolayısıyla bakın, şunu söyleyebiliriz: Bir komisyon -ki komisyon çalışmaları Meclis çalışmasıdır- Meclis çatısı altında olmayan Meclis kampüsü içerisinde de olmayan ama diyelim ki bir komisyon gitmiş, Van'da bir çalışma yapıyor, oradaki söz ve düşünce açıklamalarından dolayı da sorumsuzluk vardır çünkü Meclis çalışması yapılmaktadır, Meclis çatısı altında, kampüste olmasa bile bu, Meclis sorumsuzluğuna dâhildir. Bu bakımdan, bu konuda bir hassasiyetimiz var, onu ifade edeyim. Henüz bize Meclis sorumsuzluğu kapsamında değerlendirebileceğimiz bir fezleke gelmedi, biz bunu inceliyoruz.

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ümit Özdağ meselesi...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Basın toplantısı işte, sorumsuzluk kapsamında değil diyoruz ya, onu okudum. Bu örnek zaten şeyde de var, Gözler bu örneği vermiş, Ümit Özdağ örneğini; dâhil olmadığını burada kendisi de ifade etmiş. Bu konudaki uygulama da bu şekildedir, bu, Meclis çalışması değildir. Bir Meclis çalışması olursa, bu Meclis çalışması, dediğim gibi, Meclis çatısı altında olmasa da sorumsuzluk kapsamındadır. Ama basın toplantıları milletvekilinin şahsi faaliyetidir, Meclis çalışması değildir, sorumsuzluk kapsamında değildir, benim de kanaatim böyle, başka hukukçuların kanaati de böyle. Tersini söyleyen varsa... Mesela, ayrıca, size şeyi de ifade edeyim isterseniz, bu sorumsuzlukla ilgili, Dönmezer, Sahir Erman da aynı kanaattedir burada, rahmetli Teziç'in görüşü de bu kanaattedir, onun açıklaması da var bu hususla ilgili.

     Bir husus söyleyeceğim şimdi. Tabii, Sayın Cindoruk'un bu konudaki bir uygulamasından bahsetmişti Sayın Altay, bu aynen bizim söylediğimiz gibi bir konu. "Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığının, 6/11/1991 günü Türkiye Büyük Millet Meclisinin yemin oturumunda -Genel Kurulda gerçekleşen bir olaydan bahsediliyor- bazı sayın milletvekillerinin ileri sürdükleri söz ve düşünceleri esas alarak haklarında kovuşturma başlattığı belirtilmektedir." diyor. Dolayısıyla Sayın Cindoruk'un iade ettiği fezlekeler Genel Kuruldaki bir sözden dolayı yapılan bir soruşturma. Dolayısıyla bu, tam manasıyla sorumsuzluk kapsamında olan bir husustur, bunun için iade etmiştir. Ama bunun dışında bahsettiğim gibi basın toplantıları dâhil olmak üzere bunların sorumsuzluk kapsamında olmadığını ifade etmek isterim.

     Gelelim yine Sayın Altay'ın, Sayın Şener'in ve Sayın Bekaroğlu'nun ve daha sonra başka arkadaşların da bahsettiği bir konuya. Ama ona gelmeden önce... Şu milletvekilliğin düşürülmesiyle ilgili husus, onu anlatacağım ve benim söyleyeceğim yeni şeyler olacak o konuya dair, boyutlarını ifade etmek isterim.

     Şunu, Meclis çalışanlarıyla ilgili husus... Burada, tabii, Meclis çalışanı arkadaşlarımızı çok tebrik ediyorum, çok iyi bir çalışma yürütmüşler, bunu anlıyorum, burada konuşan milletvekillerinin de dışarıdan gelenlerin de hepsi aşağı yukarı aynı hususları dile getirdiler.

     Şimdi, orada, yalnız çok başka bir hususa değineceğim. Şimdi, burada, mesela, bunu çok iyi dile getiren -Sayın Tanal burada yok sanıyorum- Sayın Tanal'ın 455 kanun teklifi var, bunlar arasında Meclis personelinin özlük haklarına dair bir şey yok. Yine, kendisine söylemiştim ama kendisi burada yok galiba, Sayın Saliha Sera Kadıgil Sütlü. Onun da 30 kanun teklifi var, onlar arasında da çalışanların özlük haklarıyla ilgili yok. Herkesi saymayacağım çünkü kanun teklifi verenlerin sayısı çok az, onları söyleyeceğim sadece. Mehmet Akif Hamzaçebi -ilk imza sahibi- ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun Mecliste çalışan milletvekili danışmanlarıyla ilgili bir kanun teklifi var. Sayın Meral Danış Beştaş'ın aynı şekilde, danışmanlarla ilgili bir kanun teklifi var. Bir de Sayın Süleyman Bülbül'ün, işsizlik sigortası bağlamında, Meclis çalışanlarıyla ilgili bir kanun teklifi var. Toplam 4 arkadaşımızın sadece 3 teklifi olmuş bu konuda. Teklif olursa belki daha...

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "İşleme alacağız." deseydiniz...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ben işleme alıyorum hepsini. Başka konularda veriyorsunuz ama bunada vermemişsiniz ama olsun, bu önemli bir konu.

     Şimdi, arkadaşlar "eşit işe eşit ücret" meselesi tabii, çok temel, genel bir ilke ama burada çok temel problemlerimiz var. Özellikle, milletvekili danışmanlarıyla ilgili, onu ifade edeyim, -ben kendileriyle de görüşüyorum zaman zaman- ayrı bir hüküm var, kıdem tazminatı konusunda özel bir hüküm var "Maaş dışında herhangi bir şey, hiçbir isim adı altında ödeme yapılamaz." diye bir hüküm var, bir kanun hükmü bu. Tabii, başka kanunlar falan var, onlar genel kanun, bu özel kanun. Yani genel hüküm ile özel hüküm çatıştığı zaman özel hüküm uygulanır, genel hüküm uygulanmaz.

     Milletvekili danışmanlarının işe giriş ve çıkış yaptırıldığına dair hususlar doğru değil. Bununla ilgili bir haber çıkmıştı, biz o haberi de tekzip ettik, bu doğru değil. Şöyle bir durum var: Bütçede ödenekler yıllık olduğu için ödemeleri de biz aylık olarak, her ayın 15'inde yapıyoruz şimdi, Aralık 15'e geldiğimiz zaman bu ödemeyi yapacağımızda, diyelim ki şu anda, mesela 2021'in 15 Aralığına geldiğimizde 15 günlük ödeme yapabiliyoruz, 2021 bütçesinden yapacağımız için, Ocağın 15'ine kadar olan kısmı ise 2022 bütçesinden ödediğimiz için, aralık-ocak maaşı diyelim, bu 2 taksitte verilmiş oluyor. Bu, dediğim gibi, bütçeden ödeme kapsamında teknik bir hususla alakalı. Yoksa, giriş-çıkış yapmamıza gerek yok çünkü giriş-çıkış sebebiyle kıdem tazminatı hakkını kaybetmiyor. Bu arkadaşlar, bu arkadaşlara kıdem tazminatı ödenmemesinin sebebi açık bir kanun hükmü. Ben, bunun yanlış olduğunu düşünüyorum kıdem tazminatı konusunda yani işten ayrıldıkları zaman bunun verilmesi lazım. Bununla ilgili İdari Teşkilat Kanunu'nda yapmayı düşündüğümüz düzenlemeler kapsamında bu da aklımızda, yaptığımız bir çalışma var, onu orada değerlendireceğiz. Fakat şu husus unutulmamalı: Tabii, milletvekilleri seçiliyor, Meclisin bir sonraki döneminde önemli ölçüde yenilenme oluyor. Yeni gelen milletvekillerinin o danışmanlarla çalışması... Onlar Meclis kadrosunda değil esasen, sözleşmeli ve dönemle bağlantılı olarak sözleşmeler yapılıyor. Onların yeni gelen milletvekilleriyle çalışıp çalışmayacağını bilmiyoruz. Eğer, biz daimi bir kadro gibi bunu düşünecek olursak, o zaman bir sürü, seçim döneminden sonra, hiçbir işi olmayan Meclis danışmanları, Meclis kadrosunda bir kenarda, onlar da bir yığılma oluşturacak şekilde. Bu konunun farklı boyutlarıyla beraber değerlendirilmesi lazım. Buradaki şu husus önemli: Bu böyle bir kadro, bunu arzu eden, kabul eden arkadaşlar bu kadroya gelecek, kabul etmeyen: "Milletvekilinin görevi sona erdiğinde veya milletvekili benimle çalışmak istemediğinde ben bu işi bırakacağım." Yani "Bunu bilerek bu sözleşmeyi imzalıyorum." şeklinde gelecek. Kıdem tazminatı konusu bir haksızlık, doğru. Onun dediğim gibi Teşkilat Kanunu'nda düzeltilmesi lazım.

     Bunun dışında, tabii, çok farklı kanun fıkralarına göre çalışan, statüye göre çalışan çalışanlarımız var. Ana husus, problem zaten buradan kaynaklanıyor. Bir tane çok temel problemimiz -Sayın Aksu bahsetti- 2012'de çıkan İdari Teşkilat Kanunu'ndan sonra aynı işi yapanlar ile o kanun öncesinde aynı işi yapanlar arasında -tabii Sayın Usta da bahsetti ondan- bir fark var yani önemli diyebileceğimiz bir fark var. Bu konuda, bizim ancak bir kanun değişikliğiyle bunu yapabilmemiz lazım. Ben, Meclis Başkanı olarak veya Başkanlık Divanı olarak yapılacak hususlarda adımlar attım. Nasıl? Mesela, taşerondan kadroya geçirilenlerle ilgili "Toplu sözleşmede öngörülen hususlar dışında bir şey verilemez." diye bir hüküm vardı kanunda, bunu ne yaptık? Toplu sözleşmenin süresinin bitmesini bekledik geçen yıl -sanıyorum bu vakitlerdeydi- 1 Kasımda toplu sözleşmenin süresi bitti. Toplu sözleşmenin süresi bitince, Kanun da buna atıf yaptığı için, elimiz rahatladı ve ben bu konuda "eşit işe eşit ücret" prensibinden hareketle, düşük maaşlı olanları üst sıradakilere, fazla maaş alanlara yaklaştırmaya çalıştım ve büyük ölçüde bir yakınlık sağladık. Tabii, taşerondakiler uzun bir konu, farklı zamanlarda alınmış, onun için maaş durumları farklı vesaire. Bunları tamamen eşit hâle getirebilmek bu şekilde bir işlemle mümkün olmadı.

     Şimdi, bir temel konu daha, onu ortaya koyacağım, çözümüyle ilgili, muhtemelen bu hazırlıklar tamamlandıktan sonra ben gruplarla da görüşeceğim. Şimdi, buradaki temel sorun şu arkadaşlar: 2012 Teşkilat Kanunu'yla beraber Meclis personelinin durumu genel kamu personelinin durumuyla eşitlenmiş. Daha önce böyle değil, daha önce Meclis personelinin daha farklı, özel bir statüsü var. Şimdi, dolayısıyla, bizim arkadaşlarımızın hepsi "Biz Mecliste niye bu işi yapamıyoruz?" falan diyor. Tabii, bu işi yapalım ama buradaki en temel sorun, biz bu işi sadece Meclis için mi yapacağız yoksa genel olarak kamu personeliyle ilgili bir şey yapılması gerekir mi, yapılırsa bunun çerçevesi, maliyeti nedir vesaire? Dolayısıyla, bu konuda vuzuha kavuşturulması gereken önemli husus bu yani Meclise özel bir şey mi yapacağız? Bunun da bir sakıncası var çünkü bazı kurumlarda -az da olsa- Meclis personelinin statüsüne kendisini eşitleyen, ona atıf yapan düzenlemeler var personelle ilgili. Dolayısıyla, biz bunu yaptığımızda, otomatik olarak bundan istifade edecek başka kurumlar da, personel de var. Bu konuyu bizim bir şekilde... Ben bunun vuzuha kavuşturulması, bir sonuca bağlanması gerektiğini düşünüyorum ama bu sorun sadece Meclisin sorunu değil. Tekrar ifade edeyim, bu, genel olarak kamu personel rejimiyle ilgili, Türkiye'de farklı zamanlarda çıkartılmış kanunlara tabi personelden kaynaklanan maaş durumuyla, özlük haklarıyla ilgili çok farklı sorunlar var. Biz elimizden geldiği kadar bunu yaptık yani sizi rakamlara boğmak istemiyorum, şunu söyleyeyim: Geçen yıl yaptığımız düzenlemeyle yaklaşık yüzde 100 gibi bir artış -sadece o, eşit işe, eşit ücret bağlamında- yapmış olduk en düşük maaş alan, taşerondan gelen personelimize. Ayrıca, daha sonra toplu sözleşmeyle bu arkadaşlar ilave de aldılar. Bu bakımdan, elimizdeki imkânlar dâhilinde bir iyileştirme yaptık ama bunun dışında, dediğim gibi, oturup personelle ilgili etraflı bir Teşkilat Kanunu düzenlemesi yapmamız lazım.

     Şimdi, gelelim milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili konuya arkadaşlar. Bu konuyla ilgili ben birçok defa açıklamalar yaptım. Tabii, benim yapmış olduğum o açıklamalardan çok sonra basılmış bir yeni baskı bu, Haziran 2021. Ben size bu yeni baskıdan tamamını değil, sadece bazı bölümleri okuyacağım; Profesör Doktor Kemal Gözler "Türk Anayasa Hukuku" kitabın adı. TBMM üyelerinin hukuki statüsü, 568'inci sayfa -kayıtlara geçsin diye söylüyorum- diyor ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı kendine gelen kesin hüküm tezkeresini bir buçuk yıl süreyle bekletebilir." Sayın Berberoğlu olayında olduğu gibi. "Milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesini geciktirebilir mi?" Kendisi soruyor, cevabını veriyor: "Kanımızca hayır. Anayasa madde 84'te TBMM Başkanına bu konuda takdir yetkisi veren bir hüküm yoktur. TBMM Başkanı, kendisine gelen milletvekili seçilmeye engel nitelikte bir suçtan dolayı hükmün kesin hüküm olduğunu tespit ettikten sonra bunu TBMM Genel Kuruluna bildirmek zorundadır. Tezkerenin TBMM Başkanlığına gelmesi ile TBMM Genel Kuruluna sunulması arasındaki süre, TBMM'nin olağan işleyişinde bu gibi işler için geçen makul süre ne ise en fazla o kadar olabilir. Tekrar not edelim ki -bahsediyor olaydan da- Enis Berberoğlu'nun yargılanmasında pek çok hukuka aykırılıklar yapılmıştır." Sayın Aydoğdu'ya cevaben söylüyorum: Ben Geçici 20'nci maddenin geçici madde olduğunu... Hatta onu söylemeye bile gerek yok, daha açık söylediğim başka bir ifade var; her seçim yeni bir dokunulmazlık kazandırır, bunu söylüyorum, her seçim yeni bir dokunulmazlık kazandırır. Ben bunu...

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Berberoğlu'nun dokunulmazlığı...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika, bir dakika dur, hukukçu gibi tartışalım.

     Bunu söyledim, Komisyonda da söyledim, Genel Kurulda, Komisyonda otururken de söyledim. Daha sonra, Sayın Berberoğlu mevzusuyla ilgili olarak Genel Kurulda oturumu yönettiğim bir sırada buna dair bir şey geldi, görüşümün aynı olduğunu söyledim. Şimdi yine aynı görüşteyim, her seçim yeni bir dokunulmazlık kazandırır. Fakat olay şu: Şimdi, siz avukatlık yapıyorsunuz, diyelim ki bir müvekkiliniz veya siz gittiniz, mahkûm oldunuz ceza mahkemesinde; istinafa gittiniz, onadı; temyize gittiniz, onadı ve kesin hüküm hâline geldi. Geldiler sizi aldılar, infaz yapacaklar, cezaevine götürecekler. Şunu diyebilir misiniz? "Ben hukuk profesörüyüm -diyelim ki ceza profesörü olsa- ben ceza profesörüyüm, ben bu kararın doğru olduğuna inanmıyorum. Dolayısıyla beni içeri atamazsınız, yanlış buluyorum bu kararı."

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - 83/3, o ne?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika, söyleyeceğim. Yavaş yavaş, sırayla gidelim.

     Ben bu kanaatte değilim. Mesela ben Meclis Başkanı olarak Yargıtayın kararını yanlış buluyorum. Kesin hüküm mü? Kesin hüküm. Peki, benim yanlış bulmam bunu değiştiriyor mu? Hayır, değiştirmiyor. Kesin hüküm, kesin hükümdür. Anayasa'da diyor ki: "Kesin hüküm." Ben demiyorum. Madem, hadi, çok fazla şahsi bir tartışma şekline dönüştürmeyip Kemal Gözler'den kısa bir iki cümle daha: "Tekrar not edelim ki..."

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Özür dilerim Başkanım, size 3 tane...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika, siz konuştunuz Sayın Aydoğan, bozmayın.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Turan Bey, rica ediyorum, böyle bir usulümüz yok.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ben anlatayım kendi sistemimle, konuşursan sonra konuşursun.

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - 3 tane şey...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bakın, rica ediyorum, böyle bir usulümüz yok, lütfen.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - "Tekrar not edelim ki Enis Berberoğlu'nun yargılanmasında pek çok hukuka aykırılıklar yapılmıştır." diyor müellif Sayın Gözler. "Keza Enis Berberoğlu, 24 Haziran 2018 milletvekili seçimleriyle yasama dokunulmazlığını tekrar kazanmasına rağmen dokunulmazlığı kaldırılmaksızın yargılanmıştır." Amenna. "Hukuka aykırılıklar sonucunda verilmiş olsa da ortada bir kesin hüküm vardır ve TBMM Başkanının bu kesin hükmü Anayasa 84/2 uyarınca TBMM Genel Kuruluna bildirmesinde bir hukuka aykırılık yoktur." Sonra diyor ki: "Kesin hükümle ilgili bireysel başvuru yapılması Genel Kurula bildirmeyi geciktirir mi?" Ayrı bir başlık koymuş. Devam ediyor -uzun, bir kısmını okumayacağım- diyor ki: "Anayasa Mahkemesi kararına kadar ertelenmesinin uygun olacağı söylenebilir ne var ki TBMM Başkanının böyle bir yetkisi yoktur. Yukarıda belirtildiği gibi Anayasa 84/2'de TBMM Başkanına verilen bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. TBMM Başkanı gelen tezkereyi TBMM Genel Kuruluna sunmak zorundadır. Bireysel başvuru yapıldığı gerekçesiyle bunu geciktiremez. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması hükmün kesinliğini ortadan kaldırmaz. Bu hususun Anayasa'da düzenlenmesinde yarar vardır." ve "Böyle bir düzenleme yapılmadıkça, TBMM Başkanı, hakkında, bireysel başvuru yapılmış olsa da kesin hükmü TBMM Genel Kuruluna bildirmelidir." diyor

     Şimdi "Yeniden yargılamaya karar verilmesi, düşmüş olan milletvekilliğini tekrar kazandırır mı?" Bakın, bunu hiç tartışmadık, sanki bu çok doğal bir şeymiş gibi; Sayın Berberoğlu'nda da Sayın Gergerlioğlu konusunda da. Yani Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruyla ilgili karar verdi, tamam. Sonra bu gitti yerel mahkemeye, kesin hüküm kaldırıldı, onu burada okuttuk ve tekrar milletvekilliğini kazandığını söyledik. Böyle mi bu acaba, çok kesin mi bu? Yani tersi düşünülemeyecek o kadar kesin bir kaziye gibi yani kesin, muhkem bir ilke midir bu? Bakın, buna dair birkaç şey söyleyeceğim. Diyor ki: "Ancak bireysel başvuru sonucunda, derece mahkemesinin yeniden yargılama yapılmasına karar vermesi durumunda söz konusu hükmün kesinliği ortadan kalkar." Hani Anayasa Mahkemesi ihlal buldu, o zaman kalkmıyor kesinlik, derece mahkemesine gidiyor; derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin kararına uymayı kabul ettiği zaman kesin hükmü kaldırıyor, yeniden yargılamaya başlıyor. "Dolayısıyla milletvekilliğinin düşmesi sebebi de ortadan kalkmış olur. Dolayısıyla artık milletvekilliğinin düşmesinin ortadan kalkması ve dolayısıyla söz konusu milletvekilinin tekrar milletvekili sıfatını kazanması gerektiği söylenebilir. Ne var ki bu durumda milletvekilliği sıfatının tekrar kazanılıp kazanılamayacağı, tekrar kazanılacaksa bunun yolunun ne olduğu konusunda Anayasa'da ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde hüküm yoktur. Dolayısıyla ülkemizde düşmüş olan milletvekilliğinin tekrar kazanılıp kazanılamayacağı ve kazanılacaksa bunun usulü tartışmaya açıktır. Böyle bir durumda milletvekilinin haksız yere düşmüş olan milletvekilliğini tekrar kazanması gerektiği görüşü -bizim uygulamamız- adalet ve nesafet mülahazalarıyla savunulabilir. Ancak -başka bir paragraf- böyle bir milletvekilinin düşmüş olan milletvekilliğini tekrar kazanamayacağı görüşü de şu iki nedenle mükemmel olarak savunulabilir: Bir, Mecelle'nin 51'inci maddesinde ifade edilen 'Sakıt olan şey avdet etmez.' ilkesinden ilham alarak, düşmüş olan milletvekilliğinin geri gelmeyeceği iddia edilebilir. Aynı şekilde, ikinci husus -Latince bir ifade vardır- 'İlga eden kanunu ilga etmek, ilga edilmiş kanunu tekrar yürürlüğe sokmaz.' -Türkçesi bu ifadenin yani bir kanunu yürürlükten kaldırdık, onu yürürlükten kaldıran kanunu yürürlükten kaldırırsak onun yürürlükten kaldırdığı o ilk kanun geri döner mi? Dönmez- yani bu şu demektir: Statünün öldüğü, ölmesine sebep olan kesin hükmün daha sonra ölmesinin ölmüş olan milletvekilliği statüsünü diriltemeyeceği ileri sürülebilir." diyor Her hâlükârda -son olarak- bu konuda Anayasa'mızda bir boşluk vardır. Bu boşluk doldurulmadan önerilen bütün çözümlerin kaçınılmaz olarak zayıf bir yönü olacaktır. İşin doğrusu, bu boşluğun Anayasa değişikliği yoluyla doldurulmasıdır.

     Şimdi, değerli arkadaşlar, buradaki konu şu...

     FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - İstanbul Sözleşmesi konusunda...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, rica ediyorum...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika ama burada ben sayayım size. Sayın Kerestecioğlu, siz sonradan geldiniz, sabahtan beri burada belki 10'dan fazla arkadaşımız bu konuya değindi.

     FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ben öğlen geldim.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Tamam işte, öğlen gelmişsiniz, biz onda başladık, burada konuşan arkadaşlarımızın hepsi bu konuya değindi. Benim şimdi nasıl cevap vereceğimi herhâlde siz bana söylemeyeceksiniz değil mi?

     FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - İstanbul Sözleşmesi...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ya, ayrı bir konu, tamam, ben ona gelirim vakit bulursam, gelmem falan. Yani siz istediğinizi söyleyeceksiniz ve tam sizin istediğinize, tam da istediğiniz gibi cevap vereceğim. Yok ki böyle bir şey.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Şentop, devam edelim lütfen efendim. Sayın Başkan, devam edelim.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ben ona göre mi takdir edeceğim nasıl cevap vereceğimi? (Gürültüler)

     Arkadaşlar, anlatabildim mi? Yani Meclis Başkanı Anayasa 84/2'ye göre kesin hüküm var mı, yok mu; ona bakacak. Bekletebilir mi? "Bekletemez." diyor. Bekletme ölmüş mü?

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - 83/3...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Efendim?

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - 83/3'teki hüküm...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ne diyor? Bir bakalım hemen istersen.

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Beraber okuyalım.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Kaç?

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - 83/3.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - 83/3. "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez." Evet. Hukukçu olarak mı konuşuyoruz Turan Bey? (Gürültüler) Bir dakika, bir dakika; bu oyuncak değil, bakın, ben söyleyeyim size. "Dönemin sona ermesi" demiyor arkadaşlar.

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - O, o anlama geliyor.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Öyle mi? Ne güzel, siz böyle yaptıysanız bu işi!

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Engin Alan...

    

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - "Milletvekilliği üyelik sıfatının sona ermesi" diyor.

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Başkanım, Engin Alan örneğini verdim.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Turan Bey, rica ediyorum, böyle bir usul yok bu Komisyonumuzda. Ayrıca gidersiniz, ziyaret edersiniz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Üyelik sıfatı ne zaman sona eriyor Sayın Aydoğan? Sayın Aydoğan, üyelik sıfatı ne zaman sonra eriyor, ne zaman? 84 onu yazmış. 84 diyor ki: "Üyelik sıfatı, istifayla sona erebilir" Genel Kurul kararı lazım. "Kesin hükmün bildirilmesiyle sona erer." Onda karara gerek yok. "Milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir iş sebebiyle sona erebilir." Genel Kurul kararı gerekiyor.

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Anayasa Mahkemesi kararı...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - "Meclis çalışmalarına özürsüz ve izinsiz olarak bir ay içinde katılmayan, belli bir süre..." Bu da aynı şekilde Genel Kurulca karar verilerek düşürülüyor. Dolayısıyla, bakın, dönemin sona ermesi değil. Böyle üstünkörü okursanız metni... Bununla ilgili bir sürü şerh var, bir sürü konuşma var, tartışma var. Üyelik sıfatının sona ermesi; üyelik sıfatı, ölümle sona erebilir, istifayla sona erebilir, Genel Kurulda kesin hükmün okunmasıyla sona erebilir.

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Meclis uygulamaları var.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli Başkanım, hukukun ne kadar incelikleri olduğunu anlamış olduk. Daha sonra hukukçular olarak bir araya gelip konuşursanız memnun oluruz. Ama burada karşılıklı konuşmayalım.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika, olmadı, olmadı. Yok, yok, hayır, bir dakika.

     Şimdi, ben Turan Bey'e Meclis uygulamaları hakkında detay ve doğru bilgileri vereyim.

     Şimdi, bakın, Turan Bey, Meclis uygulamaları hangileri?

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Engin Alan.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Söyleyeyim Engin Alan'ı. Hoşunuza gitmeyecek ama hemen.

     Şimdi, bakın, arkadaşlar, bir kere 26'ncı Dönemde, bu geçici 20'nci madde yürürlüğe girdikten sonra, 6 milletvekilinin fezlekeleri hemen okutulmuş ve milletvekilliği düşürülmüş. Şimdi, düşürülemeyenler...

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Engin Alan örneğini verdim ben.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Onu söyleyeceğim.

     Engin Alan'ı size söyleyeyim. Engin Alan hakkında verilen kesin hükümle ilgili fezleke, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına -tarihleri not edebilirsiniz- 22/5/2015 tarihinde sunulmuştur, 22 Mayıs 2015. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak genel seçimler sebebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi 7 Nisanda yani Engin Alan'ın fezlekesinin gelmesinden kırk beş gün önce tatile girdiğinden, kesin hüküm Genel Kurulda okutulamamıştır. Yani ne diyorsunuz buna? Engin Alan'ı söyledim, tarihleri verdim size. Yani Meclis tatile girdiği için okunamamış, Meclis tatile girdiği için okunamamış arkadaş. Var mı bir itirazınız buna?

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Devam edelim lütfen Sayın Başkanım, diğer sorulara...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sadece Engin Alan değil, Sebahat Tuncel de aynı şekilde; o da 22 Mayıs 2015'te gelmiş ama Meclis 7 Nisanda tatile girdiği için, Meclis tatile girdikten kırk beş gün sonra gelmiş bir fezlekeyi Genel Kurulda nasıl okutacaksınız? Çalışmıyor ki Meclis. Onun için okutulamamış.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Başka konulara...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Aynı şey 26'ncı Dönemde de var, Lezgin Botan'la ilgili.

     TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - 84'üncü madde...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli Başkanım, ek süre veriyorum. Diğer sorulara geçebilirsek memnun oluruz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Geçeceğim.

     Dolayısıyla, bekletme yönünde buna benzer hiçbir uygulama yok, bekletmeme yönünde uygulamalar var 26'ncı Dönemde, hemen geldiğinde okutulmuş. İade edilen bir tek Kemal Aktaş fezlekesi var, onun benzeri bir durumu biz de uyguladık. Burada bir husus söyleyeceğim yalnız Sayın Başkanım, bu konuyla ilgili meseleyi şahsileştirmek yanlış. Neden? Eğer ben, şahsi bir mesele olarak yapmış olsam 2 şey söyleyeceğim, bunları yapmamam lazım: Bunlardan biri, bakın, milletvekili arkadaşlarımızın lehine yorumluyorum ben bunu, yorumladım burada. Öbür yorumu da yapmak mümkündü, bunu isteyen çok kişi de oldu, olur yani hatta öbür yorumu destekleyen birçok başka hukuki gerekçeler de var, bunu yapmadım. Ben, milletvekili arkadaşlarımızın dönmesi yönünde bir yorumu tercih ettim ama bu bir yorumdur, onu söyleyeyim, bunu zorlayan bir hüküm yok Anayasa'da ve İç Tüzük'te; bu bir. İkinci husus şu: Sayın Gergerlioğlu'yla ilgili, değerli arkadaşlar, daha önce bir kesin hüküm gelmişti, aynı konu, istinafta kesinleşen bir hükümdü aslında, istinafta. Ne zaman? Kesin hüküm tarihi 7/12/2018. Adalet Bakanlığının o zaman yazdığı yazının tarihi 11/1/2019, Cumhurbaşkanlığından Meclis Başkanlığına gelen yazının tarihi 18/1/2019. Ben 24/2/2019'da seçildim yani benim göreve başlamamdan aşağı yukarı kırk gün kadar önce. Meclise gelmiş, istinafta kesinleşmiş çünkü. İstinaftan sonra Yargıtaya gitmiyordu o zaman bu hususlar. Bunu beklemişiz, niye beklemişiz? Şunun için beklemişiz -beklemeden okuyabilirdim, Sayın Berberoğlu'nda da aynı şey- o sırada infazla ilgili bir düzenleme tartışılıyordu, infaz. İnfazla ilgili düzenlemede bazı suçların, özellikle basın yoluyla işlenen suçların istinaf sonrası temyiz hakkı verilmesine dair bir konu tartışılıyordu. Bunu inceledik, bunu inceledikten sonra bu konuda hem Sayın Berberoğlu'nun hem Sayın Gergerlioğlu'nun yararlanabileceğine dair -bir başka arkadaşımız daha var, onu söylemeyeyim çünkü o biraz tartışmalıydı, onun aldığı cezanın miktarı- bunu hemen okutabilirdim, okutmadım, bekledik. Niye bekledik? Bundan yararlanabileceklerini düşündüğümüz için bekledik. Nitekim daha sonra kanun çıktı, temyiz hakkına sahip oldular, temyiz hakkına sahip oldukları için bu arkadaşlar hakkındaki kesin hüküm, kesin hüküm olmaktan çıktı, Yargıtaya gitti. Eğer ben kötü niyetli olsam, şahsi olarak baksam meseleye, niye okutmayayım? Ne olacak, okuturdum. Bekledim, bu düzenlemeyi bekledim ve dediği gibi, Kemal Gözler'e göre hâlbuki hemen okutmam lazım, öyle diyor anayasa hukukçusu. Hemen okutmam lazım, beklemek için bir yetkin yok senin diyor, yorum yapmaya hakkın yok diyor.

     ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Peki, yargı kararlarını...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bunu, bunu, bunu...

     Arkadaşlar, bunu, bunu söylüyorum. Anayasa Mahkemesine başvuru kesin hükmü ortadan kaldırmıyor. Ve arkadaşımız Anayasa Mahkemesine, kanuna dayanarak tedbir başvurusu yaptı "Eğer siz karar vermeden benim milletvekilliğim düşürülürse, kesin hüküm okunursa bu telafisi imkânsız zararlar doğuracaktır, tedbir verin." dedi, ki verebiliyor temel haklarla ilgili Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesi reddetti bunu, vermedi tedbir. Vermedi Anayasa Mahkemesi, tedbir verseydi okutmayacaktık. Şimdi, bu konunun gerçekten ve tartışmasız çözümü Anayasa'da yapılacak bir değişiklikle mümkündür. Bunu sadece burada bir konu olarak ortaya koyuyorum arkadaşlar.

     Şimdi, tabii, soru önergeleriyle ilgili sabah da açıklamalar yaptım, bu konuda da birçok arkadaşımız söyledi. Yalnız Sayın Paylan'ın söylediği bir husus var, onu hemen burada dile getireceğim, iadelerle ilgili olarak: Bakınız, "Şu kavramlar üzerinden iade yapılmıştır." diyor. Nedir? Katliam. İşte size bir araştırma önergesi, Sayın Kerestecioğlu'nun imzasıyla verilmiş, içinde "Ankara Gar katliamını..." üçüncü sayfada geçiyor, alınmış. Ondan sonra "Suruç katliamı" verilmiş, alınmış. "Suruç katliamı" yine aynı şekilde. "Ankara Gar katliamı, Suruç katliamı..." hepsinin olduğu başka bir önerge alınmış. Ondan sonra, biz tabii, bizzat ne olduğu... "Yargısız infaz" "yargısız infaz" alınmış. Bununla ilgili çok örnek var, ben hemen hızlıca bunları çıkarttırdım, öyle değil. Bazı konularla ilgili olarak var iadeler ama dediğim gibi onların sayısı önceki dönemlerle mukayese edildiğinde dörtte 1'den hatta beşte 1'den daha az bir orana düşmüş. Şimdi, bu konuda söyleyeceğim başka husus şu: Tabii, Meclis Başkanına -bazı arkadaşlarımız söylediler- Anayasa ve İç Tüzük görev veriyor. İç Tüzük "Şu soru önergeleri dâhil bunların şu şu şartları taşıması lazım." veya "Şu soru önergeleri, önergeler kabul edilmez." diyor, ne demek bu? Nasıl kabul etmeyeceğim ben? Mesela "Kabul edilmez." diyor yani ben bunu kabul etmeyebilirim. Nasıl kabul etmeyeceğim ben bunu? E, bunun için benim bir inceleme yapmam lazım, İç Tüzük bana bu görevi vermiş yani. İade edilen önergeler, iade edilmeyen. Mesela, geçende böyle bir olay yaşadık, çok açık söyleyeyim, tekzip de yaptık onunla ilgili, TÜGVA'yla ilgili. TÜGVA'yla ilgili birçok yani 100'ün üzerinde bu dönem itibarıyla, yeni de değil bu konu, ta 2018'den itibaren verilmiş araştırma önergeleri var, soru önergeleri var; bunları kabul etmişiz, işleme koymuşuz. Hatta, tabii, bizi itham eden arkadaşımızın... Geçen hafta, bilmiyorum Mecliste miydi, Mecliste 2 tane TÜGVA'yla ilgili araştırma önergesinin öne alınmasına dair parti önerisi görüşüldü, geçen hafta görüşüldü daha. Kaldı ki kendi sorusu içerisinde diyelim 10 tane sorusu var -tam sayıyı hatırlayamıyorum- 3 tanesi iade konusu edilmiş geri kalanları da aynı konu, TÜGVA'yla ilgili, onları iade etmemişiz. Şimdi, şöyle: hani, meşhur bir söz var ya "Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmak." E bu, tabii, samimi olduğumuz takdirde mevzubahis olabilir, bilgisizlikten olabilir ama işin içerisinde kötü niyet de varsa "Bir yol bulayım da ben haklı-haksız, doğru-yanlış bundan dolayı acaba bir eleştiri yapabilir miyim, bir medyaya bilmem şeye çıkabilir miyim?" diye yapılırsa bunu bir milletvekili arkadaşıma yakıştıramam. Mümkün olduğu kadar ben kendim bizzat, mümkün olduğu kadar değil, tamamen, istinasız kendim okuyorum bu tür sorun teşkil edebilecek yani İç Tüzük hükümlerine, Anayasa hükümlerine göre malum "Devam eden bir yargılama süreciyle ilgili yargı yetkisinin kullanılması hakkında soru sorulamaz, araştırma önergesi verilemez." Anayasa hükmü; 138. Bunları kendim bizzat okuyorum, bundan dolayı süreyi kaçırmamaya çalışıyoruz ama bazen çok yoğun çalıştığımız da oluyor, bizzat okuyorum bunları. Dolayısıyla, bakın, bu konuda, değerli arkadaşlar, ben İç Tüzük'ün hükümlerinin ve Anayasa hükmünün çok katı bir şekilde uygulanması hâlinde daha fazla iade olabileceğini burada ifade etmek isterim, daha önce de yapılmış zaten.

     Şimdi, burada, birkaç husus, Cumhuriyet Halk Partisinin toplam cevaplandırılma oranı nedir soru önergelerinde? Yüzde 70,55. Bunun çok düşük olduğu filan ifade edildi, yüzde 70,55'i cevaplanmış. Yine İYİ Partiden Sayın Yokuş ifade etmişti, İYİ Partideki cevaplandırma oranı da yüzde 70,86'imiş. Bir de ayrıca yine aynı şekilde "Hiçbir Meclis araştırması önergemiz kabul edilmedi." diyor Sayın Fahrettin Yokuş. Burada mı? Değil galiba. Burada ben söyleyeyim: İYİ Partinin 21 araştırma önergesi kabul edilmiş. Tabii, belki şunun farkında olmamış olabilir: Aynı konudaki önergeler birleştirilerek kabul edildiği için ve bir araştırma komisyonu kurulduğu için bunu fark etmemiş olabilir ama İYİ Partinin 21 tane araştırma önergesi, Cumhuriyet Halk Partisinin 59, Halkların Demokratik Partisinin 32, Milliyetçi Hareket Partisinin 18, Adalet ve Kalkınma Partisinin 16 önergesi; toplam 146 araştırma önergesi kabul edilmiş ama bunlar aynı konuda olan kısımlar birleştirilerek araştırma komisyonları kurulmuş. Bunun için bu tartışmaları daha fazla uzatmak istemiyorum.

     ERHAN USTA (Samsun) - Oranlar ne, kabul edilme oranları?

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Toplamda burada yok, sabah söylediğim metinde vardı ama burada 146 tane... Araştırma komisyonu kurulmuş zaten bunlarla ilgili.

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - 10 bin dolarla ilgili...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım, epeyce uzadı müzakerelerimiz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Devam ediyoruz.

     Değerli arkadaşlar, fezlekeler konusunda Meclis Başkanının yetkisini sorumsuzluk ve dokunulmazlık bağlamında ifade ettim. Meclis Başkanlığına fezleke geldiğinde Meclis Başkanı bunu... Suç işlenmiş mi, işlenmemiş mi, deliller zayıf mı, değil mi -Sayın Paylan bahsettiniz sabahleyin- bunu inceleme yetkisi yok Meclis Başkanının. Meclis Başkanının bir tek buradaki tasarrufu ancak bu yasama sorumsuzluğu bağlamındadır, ona dahildir, dolayısıyla "Bu konuda fezleke olamaz." diye iade edebilir Sayın Cindoruk'un o zaman yapmış olduğu gibi ama onun dışında delillere, dosyaya vesaire girerek sorumsuzluk kapsamında olmayan bir hususla ilgili dokunulmazlık dosyasını iade etmesi, yetersiz bulması mümkün değil. Bu kimin yetkisi? Önce, burada, yetki, karma komisyonun yetkisi. Karma komisyon bakacak buna, isterse dönem sonuna erteleyebilir dokunulmazlığın kaldırılmasını filan veya oradan geçer Genel Kurula gelir yani bu konuda komisyona ve Genel Kurula yetki verilmiş ama Meclis Başkanına verilmiş bir yetki yok, iade konusunda.

     Gelelim, arkadaşlar, çok kısa değineceğim... Sayın Usta, bu atanmış-seçilmiş konusunu konuşmuştuk. Sizin bakanlarla ilgili, parlamenter sistemdeki bakanlar bağlamında itirazlarınız var. Şimdi, aynı demedik, teşbih de malum bir edebî sanattır. Teşbihte bir benzetme yönü vardır. Benzetme yönü nedir burada? Bizim bir sebep... Buradaki, Meclis, atanma meselesi, seçilme meselesi bağlamında sadece benzetiyoruz, şüphesiz farklılıklar var. Ben diyorum ki: Bakanlar parlamenter sistemde de halk tarafından seçilmiyordu. Meclis seçiliyor, Meclis içerisinde Meclis bakanlara yetki veriyor yani işte, güvenoyu vererek yetki veriyor. Dolayısıyla bunlar da atanmış yani bir kişinin ataması ile birçok kişinin ataması arasında bir fark yok o anlamda. Doğrudan halk tarafından seçilmemiş. Halk milletvekili olarak seçmiş, bakan olarak seçmemiş, o ayrı. Şeyi düşünün daha rahat bir mukayese imkânı olsun: Dışarıdan atanan bakanlar vardı, parlamenter sistemde dışarıdan atanan bakanlar vardı. Aynı değil mi? Atanmış.

     ERHAN USTA (Samsun) - İstisnai...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - İstisnai değil.

     Mesela, aynı şekilde 71-73 arasında da var ve Kabinenin çoğunluğu teknokrat bakanlardan oluşuyor. Yani sonuç itibarıyla, eskiden de bakanlar halk tarafından doğrudan seçilmiyordu. Arada Meclis var, Meclise halk yetki veriyor, Meclis onları seçiyor bakan olarak güvenoyu vermek suretiyle. Şimdi de Cumhurbaşkanına halk yetki veriyor, o yetkinin kapsamında Anayasa'ya göre bakan atamak da var, dolayısıyla onu atamış oluyor. Yani bu atanmış-seçilmiş tartışmasının doğru bir tartışma olmadığını düşünüyorum bu bağlamda.

     Şüphesiz hiçbir zaman bakanların bir kamu görevlisi statüsünde, bir memur anlamında, kamu görevlisi değil, 657 memur kapsamında olduğunu kimse iddia edemez. Bahsetti Sayın Başkanımız da sahip oldukları durumlar... Ama aynı mıdır? Aynı değildir, aynı demiyoruz zaten. Sadece atanmışlık-seçilmişlik bağlamında bir mukayese yapıyoruz. Benzetme yönünü dikkate almadan, benzerlik ile aynılık farkını dikkate almadan bu değerlendirme doğru olmaz.

     Değerli arkadaşlar, bir konu daha vardı: Sayın Aygun, hemşehrim, Tekirdağ Milletvekili, başkanlık sistemiyle ilgili benim bir konuşmama atıf yaparak -"Amerika'daki sisteme benziyor." falan demişim.- "Ama Senato bak, geçen Amerikan Büyükelçisine onay verdi falan..." Bu konuyu Komisyonda çok detaylı anlatmıştık, çok kısa değineceğim sadece. O da şudur: Amerika Birleşik Devletleri'nde gerek bakanlar gerek büyükelçiler nerede, Parlamentonun neresinde müzakereye tabi tutuluyor ve oylanıyor? Senatoda, Temsilciler Meclisinde değil. Var mı bir yetkisi Temsilciler Meclisinin? Yok. Niye? Çünkü bu konuyu bir federal mesele olarak görüyor Amerika Birleşik Devletleri. Federasyon olduğu için orada, Senato da federal temsil esasında olduğu için bütün "state"ler ikişer kişiyle temsil ediliyor orada ve federal sistem olduğu için, bir federal mesele olarak addettiğinden dolayı Senatoda onu oyluyor, Temsilciler Meclisinde değil.

     Eğer "Türkiye'de aynı şeyi yapalım." derseniz burayı bizim... (İYİ Parti sıralarından gürültüler) Mukayese... Federal sistem yok ama. Tamam, federal sistem yok, Temsilciler Meclisi değil federal mesele olduğu için, "state"lerin ayrı ayrı temsilini gerektirdiği için büyükelçi bakımından, bağlamından onu orada oylatıyor. Dolayısıyla farklar var Amerikan sistemiyle ama o farklar federasyondan kaynaklanan bazı hususlar. Bir kısmı da Amerika Birleşik Devletleri'nde hâlen tartışılan "Anayasa şu şekilde değiştirilse de daha iyi olur." diye tartışılan hususlar da...

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yurt dışı gezisinde...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bizim attığımız... Daha ileri... Söyleyeceğim. Sayın Pelosi'yle biz görüştük İtalya'da Roma'da. Bazı hususlardan bahsettim başkanlık sistemiyle ilgili. Söylerim ben bunu, gizli saklı, çekineceğimiz bir şey değil.

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yurt dışı gezisine HDP çağırılmadı.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar tamamlamak zorundayız, çok geciktik. Daha Sayıştay ve Kamu Denetçisinin de sorulara cevapları olacak.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Başta Sayın Kuşoğlu olmak üzere birçok arkadaşımız kanun yapma süreciyle ilgili hususlardan bahsetti. Bu konularla ilgili dile getirilen eleştirilerin önemli bir kısmına ben de katılıyorum.

     Şimdi, buradaki sorun şu: Eskiden kanun hazırlıkları bütünüyle Başbakanlık merkezli olarak çalışılırdı ve orada bu konuyu çalışacak bir birim vardı, özel bir birim. Etki analizi dâhil olmak üzere, etkilenen birçok STK'nin, kurumların, toplum kesimlerinin hepsinin görüşleri alınarak bir mutfak vardı, o mutfakta hazırlanırdı. Buraya geldiği zaman tasarı olarak önemli ölçüde pişirilmiş, sunum için burada bir tek komisyonlarda ısıtılması gerekiyordu işin, sadece o kadar. Şimdi öyle değil. Şimdi tabii, bütünüyle Mecliste bu süreçlerin gerçekleşmesi gerekiyor. "Mutfak" dediğimiz şeyin Mecliste oluşturulması gerekiyor. Biz bu yönde tekliflerle ilgili bir merkez oluşturduk, yasama uzmanlarımız var. Bir fikir olarak "Bu konuda bir düzenleme yapılmalı." diyen herhangi bir milletvekili arkadaşımızın düzenlemesini bir kanun çerçevesi içerisine çevirerek bu hizmeti sunan bir birimimiz var. Fakat komisyonların daha etkin olması lazım bu süreçlerde. Şunu söyleyeyim: Tabii, çok hızlı bir şekilde geliyor teklifler "Bir an önce çıkması lazım." "Komisyon toplansın." "Şu kadar zamanda." falan... Ben 2011'den beri milletvekili olarak görev yapıyorum burada. Şöyle: Üç günde, beş günde, bir haftada, bir ayda çıkmasa kıyamet kopacak bir kanun görmüyorum, hiç hatırlamıyorum. Yani böyle bir hüküm de yok, madde de yok. Onun için komisyonların bence daha yoğun olarak teklifi olgunlaştıracak şekilde hatta işte STK'leri dinleyerek, etkilenen toplum kesimlerini de belki dinleyerek kanunu olgunlaştıracak şekilde çalışmasında fayda var diye düşünüyorum. Ama bunu yapabilmek için İç Tüzük değişikliğine ihtiyaç var. Komisyonları daha etkin hâle getirecek, komisyon çalışmalarını daha etkin hâle... Hatta gerekirse komisyonlar kendileri kanun teklifi hazırlayıp, bunu görüşüp, olgunlaştırıp Genel Kurula indirebilmeli... Bunun için... Onu söyleyeyim. İç Tüzük'le ilgili olarak bence en önemli konu yani birçok konu konuşulabilir yeni sisteme uyum bağlamında İç Tüzük'te yapılması gereken budur...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Başkanım, İç Tüzük'le bitirebilirsek memnun oluruz.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Daha etkin... Bir iki şey Sayın Başkanım, bitiriyorum. Şimdi, Sayın Şener'in bahsettiği bir konuya çok kısa cevap verip o konuya geleceğim. Şimdi, bu arama dediği mevzu aslında arama değil, arkadaşlarımıza ben sordum bunu. Bir güne dair bir mevzu o yani bir kere, tarihinin de burada olması lazım, bir gün ve bu arabaları açıp aramak falan değil, bizim Güvenlik Koordinasyon Kurulunun "Makam araçlarında makam sahibinin olup olmadığının tespit edilebilmesi için kontrol sırasında aracın arka camlarının açılması" şeklinde bir hüküm var, sadece ona bakmakla ilgili bir husus, dediği husus bu.

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Gergerlioğlu...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Sık sık mı oluyor bu, kaç kere? Bir gün... Tamam, bir gün, bir gün. Tamam, tamam, o günle ilgili bilgi ayrı, o konuyla ilgili. Şimdi, bir dakika, Sayın Şener aynı gün muhtemelen...

     ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) - Müsaade eder misiniz, öyle değil.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bir dakika ben konuşayım, siz sonra konuşun, ben sizi bekledim bak, kaç saat bekledim, sabah konuşunca...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, tamamlamamız gerekiyor, rica ediyorum.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Size başka bir şey söyleyeceğim arkadaşlar. Bunu söylemek istemezdim, söylemek istemezdim ama söyleyeceğim: Bakınız, Anayasa'nın 84'üncü maddesinin...

     GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Soylu'ya...

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bunu söylemekle mi... Biliyorsun söyleyeceğimi. Yok ondan değil, 84'üncü maddeyi dikkatli okuyun.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, rica ediyorum, tamamlamamız gerekiyor, karşılıklı konuşma diye bir usulümüz yok, lütfen.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ama arkadaşlar yani... Anayasa'nın 84'üncü maddesi, arkadaşlar şunu kısaca söyleyeceğim, çok vaktim kalmadı, tadadi olarak sayıyor dokunulmazlığın hangi konularda geçerli olduğunu. Bunun dışında kalan hususlarda dokunulmazlık kapsamı yok. Bunu da yine atıf yapayım, Gözler'in kitabında, 600'den sonra, 600'üncü sayfadan sonra, bunu okumakta fayda var. Şimdi arkadaşlar, bir saniye, bir saniye, bir şey daha, son olarak söyleyeceğim. Burada...

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Kalanlara da yazılı cevap alabilirsek Başkanım, çok geciktik.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Şimdi arkadaşlar... Tamam peki.

     BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

     TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Teşekkür ederim.