Komisyon Adı:(10 / 77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831, 3840) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Konu:Küresel Denge Derneği Başkanı Dr. Nuran Talu'nun, İklim Değişikliğinin Topluma Etkisi Ve Bu Alanda Yapılması Gerekenler Hakkında Sunumu
Dönemi:27
Yasama Yılı:4
Tarih:08/06/2021


Küresel Denge Derneği Başkanı Dr. Nuran Talu'nun, iklim değişikliğinin topluma etkisi ve bu alanda yapılması gerekenler hakkında sunumu BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

     Değerli milletvekillerim, Sayın Hocam; öncelikle sunumunuz için teşekkür ediyorum. Siz farklı bir açıdan konuya girdiniz. Aslında bizim Komisyonumuzun ana temasına temas eden bir çizgidesiniz. Bu itibarla, sizin bu sunumunuzu, daha da geliştirilmesi, farklı yönleriyle bu Komisyonun ana çalışmasına katkı yapması açısından ben önemli addediyorum, teşekkür ederim.

     KÜRESEL DENGE DERNEĞİ BAŞKANI DR. NURAN TALU - Ben teşekkür ederim efendim.

     BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Yalnız siz burada Küresel Denge "Global Balance" şeklinde de İngilizce de yazmışsınız. Aslında bana mail olarak atıldığı için ben daha önce okumuştum. Şimdi bir kez daha size sunum yaparken gözden geçirdim. Burada, bu sizin verdiğiniz bilgide ben bir ideoloji seziyorum. O da şudur: Biliyorsunuz, Sovyetler Birliği çöktükten sonra dünyada bir küreselleşme hareketi başladı. Küreselleşmeyle birlikte daha sonra bu ideoloji yerelleşmeyle bütünleşti. Zaten globalizm, globalizasyon ya da lokalizasyon ikisi birleştirilerek 90'lı yıllarda ve 2000'li yılların başında yeni bir kavram geliştirildi, Bu da: Glokalizasyon, iki kelimenin karması. Bütün dünyaya özellikle Amerikan uluslar üstü sermayesinin dayatması ve Amerikan devletinin de bu ideolojinin arkasında durması nedeniyle birçok yerde, bazı ülkelerde bazı devrimler yapıldı. Bizi de zorladılar çünkü bu ideoloji ulus devletlere aşırı düşman olan bir ideoloji. Dolayısıyla, mesela, çok kavramlar vardır, vaktinizi almamak için hiç kullanmayacağım. Çok derin bir konu, en az bir saat konuşabilirim bu konuda, onun için bırakacağım. Yalnız mesela "Ankara'nın adaletine güvenmektense Brüksel'in şefaatine sığınmak" gibi ya da "Köyler, kasabalar büyümeden Ankara büyümez." gibi "ulus" kavramının ne kadar değeri varsa hepsine savaş açıldı dünyada, sadece bizde, Türkiye'de değil, bütün dünyada. Yani "Türk" demeyeceksin, "Türk milleti" demeyeceksin, Türklükle ilgili bir değer olmayacak. Ne diyeceksin? Etnisiteye ineceksin kardeşim, ulus değerlerinden etnik değerlere ineceksin. Şimdi siz de ondan bahsediyorsunuz.

     Şimdi, bir memlekette kuraklık had safhaya gelmişse, susuzluk had safhaya gelmişse, iklim değişikliğinin insanlar üzerinde yarattığı menfi etkinin Roman vatandaşlara şu kadar, yok diğerlerine bu kadar diye bunun bir ölçüsü olabilir mi? Veya Suriyelileri ne ölçüde etkileyecek? Hatay'da yaşayan bütün vatandaşlarımız ne kadar etkilenirse Suriyeliler o kadar etkilenecek. Ben Mersin Milletvekiliyim, Mersin'de yaşayan Yörük, Kürt ne kadar etkilenirse Suriyeliler o kadar etkilenecek ama bunları saymaya gerek yok. Vatandaş anlamında anayasal olarak hepimiz Türk'üz ve Türk vatandaşıyız. Onun için küreselleşme ve yerelleşmenin dayatmış olduğu ideolojinin şiddetle biz Türkiye olarak karşısındayız ve bunu da, bu savaşı da milletçe sonuna kadar da sürdüreceğiz.

     Fakat bunun membası olan Amerika Birleşik Devletlerinde -şunu da arz etmek istiyorum heyete- yılbaşına kadarki Trump yönetimi ulusçu bir yapıdaydı ve küreselleşmecilere o da karşıydı yönetim olarak ve Pentagon da karşıydı ama öyle bir şey oldu ki şimdi, Biden'in gelmesi küreselleşmecilere âdeta bir ivme kazandırdı ama küreselleşmeciler ve onların bağlı olduğu küresel sermayenin 1,8 trilyon dolarlık bir kaynağı Çin'e, 800 milyar dolarlık başka bir kaynağı da Hindistan'a aktardığını biliyoruz. Dolayısıyla "Amerika artık risk taşıyan ve büyük sermayemiz açısından her zaman olumlu bakabileceğimiz bir ülke değildir."e geldiler. Dolayısıyla, Uzak Doğu'yla bir bütünleşme...

     BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bilhassa Çin'e.

     BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Çin'e. Ve ora üzerinden küreselleşme ideolojisini bütün dünyaya yayma peşindeler. Dolayısıyla, nihai amaçları şu: Dünyada kesin ve ebedi hâkimiyetlerini sağlamak ve yeni bir din doğurmak dünyada, yeni bir din icat ederek bütün insanları o dine avdet etmeye davet etmektir. Dolayısıyla, dünyada devletler olacaktır ama 4 bin civarında devlet öngörüsü var onların, 4 bin civarında yani, bizim gibi ulus devletleri paramparça etmek niyetindeler. Buna karşı direnmek, bizim, atalarımıza, ecdadımıza, devletimizi kuranlara ve millî ve manevi gelmiş geçmiş bütün önderlerimize bir borcumuzdur. Bu direnişi biz sonuna kadar milletçe göstereceğiz. Bunu kapatıyorum, bu konuda uzun konuşabilirim.

     Diğer bir konu, bu istihbari bir bilgidir ama yer yer basında da görüyorum, bunu özellikle sizlerle paylaşmak isterim. Bir "Kavimler Göçü" kavramı var, tarih okurken eskiden Kavimler Göçü diye bir şey okurduk: İşte, kıtlık olmuş, Asya'da bazı kavimler, özellikle Türkler batıya doğru göçmüş; işte, Batı Hun İmparatorluğu kurulmuş, Peçenekler gitmişler, Roma'yı dağıtmışlar, bu Kavimler Göçü, Ostrogotlar, Vizigotlar. Ama bu farklı bir şey, bu siyasal bir kavimler göçü. Şimdi, bu, bizim doğrudan bu komisyonun faaliyet alanıyla ilgili bir kavimler göçü. Ben bunu istihbari kanaldan öğrenmiştim 2010 yılında Sayın Bakanım. Bu şöyle cereyan ediyor: Büyük kuraklıklar olacak, insanlar karınlarını doyuramayacak. Hatta insanlar o hâle gelecek ki yaşadığı bölgelerde birbirlerini yiyecekler, yamyamlık artacak. İnsanlar birbirlerini katledecek ya da bir kabile, öbür kabileyi yok edecek. Bir toplum, başka bir toplumu yok edecek ve onların bütün mal varlığına el koyacaklar, arazilerine el koyarak kendi yaşamlarını sürdürmek için başkalarını kitlesel imhaya yönelecekler. Bu, bütün küresel iklim değişikliği ve kuraklık nedeniyle olacak ve 10 milyonlarca insan -mübalağa etmiyorum, öyle anlatıyorlar- Afrika'dan Avrupa'ya doğru; Güneydoğu Asya'dan, Asya bölgesinden, İran'dan, Orta Doğu'dan, Kafkasya'dan Anadolu'ya doğru insanlar göçecek. Şimdi biz görüyoruz işte, Ege'de boğulanları, Akdeniz'de İtalyanların batırdıkları gemiler, bunları hep görüyoruz televizyonlarda; bunlar daha yeni kıvılcımlar. Bunların devasa boyutlarda olduğunu binlerce gemi, binlerce, on binlerce, milyonlarca yürüyen insan olduğunu düşünün ve kendi coğrafyanızı korumaktan âciz zorluklarla karşılaşacak bir vaziyet alabilir. Onun için, bu kavimler göçünün Türkiye'mizi de etkilememesi için özellikle çevre ülkelere... Mesela "Suriyeliler" dediniz, Suriyelilerin yaşayabileceği en iyi alan kendi ülkeleridir. Orada onların güvenliğini sağlamak, geçim standartlarını belli düzeye çıkartıp Türkiye'den onları oraya yerleştirmek, zannediyorum en akıllıca siyaset olacaktır. İran'ın, komşumuz olarak Kafkasya'nın ve Güneydoğu Asya'da bugün Pakistan'ın, Bangladeş'in, hatta Hindistan'ın çok iyi koşullarda yaşama imkânına kavuşması için Türkiye olarak bizim katkımız ne olabilir? Düşünsel katkı olabilir bu, maddi katkı olabilir, manevi katkı olabilir. Bunu yaparak Türkiye'ye yönelik kavimler göçünün önüne büyük ölçüde geçme cihetiyle bir çalışma yapmak lazım. Bakın, şimdi "Avrupa medeniyeti" dediğimiz medeniyete, Afrika'daki Afrikalı siyahi insanların geçerek orada 30 milyon, 40 milyon, 50 milyon Afrikalının Avrupa'ya geldiğini düşünün; Fransa, Almanya, İngiltere hepsine, orada bütün sistem çöker yani tamamen yok olurlar yani, Avrupa'nın kendi nizamı ortadan kalkar ve o zaman işte daha büyük yıkımlar yaşanır. Onun için, bu konuda biz oldukça insani davranmalıyız, o konuda katılıyorum ama bunu etnisite olarak lütfen düşünmeyin. Eğer siz o kadar etnisiteye meraklıysanız gidin Bangladeş'e çalışın, felaket kötü oralar. Hindistan felaket kötü, geçen televizyonda veriyordu, Ganj Nehri'ni veriyordu Bloomberg televizyonu, orada izledim -çok özür dilerim- insan dışkısından geçilmeyen bir nehir düşünün, kanalizasyon akıyor ve suyu kutsal diye binlerce insan o suda -Müslümanlar abdest alır- kendi abdestlerini alıyor. Yani böylesine korkunç, açlık ve sefaletin, hastalığın kol gezdiği ülkeler. Biz, onlara göre birçok açıdan Avrupa standartlarına yakın bir ülkeyiz, bu avantajımızı dezavantaja döndürmeye gerek yok. Millî devletimizi sonuna kadar korumalıyız. Bu "Küresel Denge" kavramını ben biraz kuşkuyla karşıladığım için bu konuya girdim. İnşallah, bu iklim değişikliklerinin toplum üzerinde olumsuz etkilerine işaret etmek için çalıştığınızı varsayarak tekrar teşekkür ediyorum, sağ olun.